DÖNEM: 23                              CİLT: 71                       YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

115’inci Birleşim

10 Haziran 2010 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Harun Tüfekci’nin, Konya’nın kültür ve turizme katkıları ve Konya’ya yapılan önemli yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 19 milletvekilinin, devlet yurtlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/753)

2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/754)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, bölgeler arası gelişmişlik farkının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/755)

4.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, taşımalı eğitim sisteminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/756)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.04’te açılarak dokuz oturum yaptı.

Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel, Mardin’in yeni kalkınma vizyonu ve turizm potansiyeline,

Konya Milletvekili Atilla Kart, özelleştirmeler ve uygulanmayan yargı kararlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğine bağlı GÜBRETAŞ’ın, bir konsorsiyum ile İran’da özelleştirme yoluyla satın aldığı gübre fabrikasına ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Mardin’in kültürel zenginliğine ve turizm potansiyeline,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, tarım kredi kooperatiflerine borçlu çiftçilerin ödeme zorluğu içerisinde bulunduğuna ve tahminen yüzde 70’inin takibe düşmüş borçlu durumunda olduğuna,

Mersin Milletvekili Vahap Seçer, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, konuşmasında, tarım kredi kooperatiflerinin üreticilere açtığı kredi miktarı ve bu kredilere uyguladığı faiz oranı konusunda Genel Kurulu yanlış bilgilendirdiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, KİT Komisyonundan istifa ettiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının (10/749),

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, TOKİ hakkındaki iddiaların (10/750),

Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, eğitimdeki cemaat örgütlenmelerinin (10/751),

Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, üniversitelerin sorunlarının (10/752),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (8/10) esas numaralı, İstanbul’da yaşanan sel felaketi ile ilgili verilmiş olan genel görüşme önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 9/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, lehte söz alıp aleyhte konuştuğu ve konuşmasındaki bazı ifadelere ilişkin bir açıklamada bulundu.

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, grubuna,

İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, şahsına,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, grubuna,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 2 üyeliğe İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek ve İzmir Milletvekili Harun Öztürk,

Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Tunceli Milletvekili Kamer Genç,

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Zonguldak Milletvekili Ali Koçal,

Seçildiler.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

4’üncü sırasında bulunan, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Dış Ticaret Müsteşarlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/802) (S. Sayısı: 476),

5’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Siirt Milletvekili Afif Demirkıran ve Trabzon Milletvekili Mustafa Cumur’un; Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün; Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Çevre ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları ( 1/821, 2/670, 2/572) (S. Sayısı: 503),

Üzerindeki görüşmeler tamamlanarak kabul edildi ve kanunlaştı.

Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali, iktisadi kalkınma modellerinin bir ismi bulunduğuna ama tercih edilen politikadaki başarı ya da başarısızlığın bu ismi değiştirmeye yetmeyeceğine ve konuşmasında söylediği ve tartışmaya sebep olan “224 ülke” ifadesini “gümrük bölgesi” olarak düzelttiğine,

Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in bahsettiği söz konusu taş ocağından çıkan malzemeyle Bodrum-Milas, Milas-Yatağan yollarının yapıldığına, Karayollarının sözleşmesi gereği mevzuat çerçevesinde çalıştırıldığına ve kimsenin kayırılmadığına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

10 Haziran 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 05.04’te son verildi.

                                                           Nevzat PAKDİL

                                                            Başkan Vekili

             Fatih METİN                                                                          Murat ÖZKAN

                    Bolu                                                                                     Giresun

               Kâtip Üye                                                                               Kâtip Üye

          Harun TÜFEKCİ                                                                    Bayram ÖZÇELİK

                  Konya                                                                                    Burdur

               Kâtip Üye                                                                               Kâtip Üye

                                                            Yusuf COŞKUN                                   

                                                                  Bingöl

                                                               Kâtip Üye
                            No.:                                         156

II.- GELEN KÂĞITLAR

10 Haziran 2010 Perşembe

Rapor

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Dağıtma tarihi: 10.6.2010) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, muayene ve ilaç katılım paylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13464)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın bazı ifadelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13475)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova Kadın Doğum Hastanesi Başhekimi hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13522)

4.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, bazı genel müdürlerin farklı yerlerde görevlendirildiği iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13523)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 19 Milletvekilinin, devlet yurtlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/753) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)

2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/754) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, bölgelerarası gelişmişlik farkının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/755) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)

4.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 Milletvekilinin, taşımalı eğitim sisteminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/756) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)  


10 Haziran 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 115’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce iki sayın milletvekili arkadaşımıza gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Konya ilinin kültür ve turizme katkıları ve Konya’ya yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Harun Tüfekci’ye aittir.

Sayın Tüfekci, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Harun Tüfekci’nin, Konya’nın kültür ve turizme katkıları ve Konya’ya yapılan önemli yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Konya’mızın kültür ve turizme katkıları ve ilimize yapılan önemli yatırımlar hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hoşgörü ve sevgi deyince akla Mevlânâ gelir. Mevlânâ deyince de akla Konya gelir. Hazreti Mevlânâ’nın dünyaya sevgi ve hoşgörü üzerine verdiği mesajları Konya’dan yayılmış ve kalplere nüfuz etmiştir. Bugün Mesnevi’nin birçok dile çevrilmesiyle, insanlığın bu mesajlardan daha çok istifade edeceğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya’da Mevlânâ Kültür Merkezinin dönemimizde hizmete girmesiyle, neredeyse her gün, Konya ilinde değişik kültür faaliyetleri yapılmakta ve ulusal ve uluslararası değişik faaliyetler yürütülmektedir. Turizmde özellikle son yıllarda Antalya-Konya-Kapadokya hattının canlandığına şahit oluyoruz. Deniz, güneş ve kumdan bıkmış, usanmış turistlerin artık, alternatif turizm olarak bölgemize geçmesi ve orada değişik yerlerde ziyaretlerde bulunması arzu edilmekte ve bunun çalışması yapılmakta. Örneğin, Seydişehir’de Tınaztepe Mağarası, Beyşehir’de Beyşehir Gölü’nün günbatımı, Akşehir’in Nasrettin Hoca’sıyla, Ereğli’nin İvriz’iyle, Karapınar’ın Meke Gölü’yle ki merkezde Mevlânâ Türbesi’nden Selçuklu payitahtı olan değişik eserlerin bulunduğu Konya merkezdeki eserler de artık ziyaretçiler tarafından sıkça ziyaret edilmekte ve Antalya hattı bu anlamda canlanmaktadır.

Dönemimizde ayrıca Konya’da birçok beş yıldızlı otel yapılmış ve sayısı da hızla artmaktadır. Konya marka şehir olma yolunda önemli adımlar atmaktadır. Artık Konya’mıza dört bir taraftan duble yollarla ulaşılmaya başlanmıştır. Düne kadar bu husus tahayyül bile edilemezdi. Diğer taraftan, istatistikler de göstermektedir ki, duble yollarla beraber ölüm oranları yüzde 95’lere kadar azalmış ve bu şekilde, halkımızın seyahatinde ciddi bir kolaylık sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarı döneminde, ülkemizin dört bir yanı, son derece çağdaş hızlı trenlerle ulaşma imkânı sağlayan demir ağlarla örülmüştür. Bunlardan biri de, hiç kuşkusuz Konya’mızın yarım yüzyıldır rüyasını süsleyen hızlı tren hattının açılmasıyla birlikte Konya-Ankara arasının 1 saat 15 dakikalık bir süreye inecek olması. Bu yıl içerisinde Konya-Ankara Hızlı Tren Projesi’nin bitirilecek olması bölgemizde ayrıca bir memnuniyet oluşturmuştur. Yine, 17 Aralıktaki Şebi-arus programına Sayın Başbakanımız inşallah hızlı trenle intikal edecektir.

Değerli arkadaşlarım, yüzyılın projesi olan ve Konya Ovası’nın susuzluğuna çare olacak olan KOP Sulama Projesi hayal olmaktan çıkmıştır. Göksu Irmağı’nın suları mümbit Konya Ovası’nın toprağıyla buluşacaktır. Tarıma, istihdama, ekonomiye önemli katkılar sağlayacak bu proje -dönemimizde hayata geçirilecek olması- AK PARTİ İktidarı olarak ülkemize kazandıracağımız en önemli eserlerden biri olacaktır.

Bölgemizde ayrıca termal turizmine yönelik de çok ciddi çalışmalar yapılmıştır. Seydişehir’de, Ilgın’da, Cihanbeyli’de, Tuzlukçu’da çok ciddi anlamda termal su bulunmuş ve kaplıca çalışmaları devam etmektedir.

Seydişehir Eti Alüminyum Fabrikasının özelleşmesiyle birlikte fabrikaya dört yılda eski parayla 200 trilyonun üzerinde, 200 milyon TL üzerinde yatırım yapılmış ve modernizasyonu sağlanmıştır.

Ayrıca, 60 milyon dolara, buhar santrali dediğimiz akışkan yataklı bir santral yapılmış ve çevre dostu olan bu santral ile -en ufak şekilde çevreyi kirletmeden- vatandaşımızın memnuniyeti sağlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Selçuk Üniversitesinden sonra yeni kurulacak ikinci devlet üniversitesiyle beraber iki yeni vakıf üniversitesinin Konya’ya kazandırılacak olması nedeniyle Mevlânâ şehri olarak, tahıl ambarı olarak, KOBİ merkezi olarak tanınan Konya, ayrıca üniversiteler şehri olarak da tanınmaya başlanacaktır. Konya, eğitim ve kültür şehri olmasıyla birlikte, eğitim kalitesinin yükseltilmesi için yürütülen çalışmaların meyvelerini almaya başlamıştır. Konya’da kurulan vakıf üniversiteleri ve yeni kurulan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüfekci, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

HARUN TÜFEKCİ (Devamla) – …yeni kurulacak olan ikinci devlet üniversitesi kente kültürel, sosyal ve ekonomik anlamda büyük katkılar sağlayacaktır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, dönemimizde marka şehir olan Konya’nın yatırımları elbette bunlarla sınırlı değildir. Ancak şu hususun bilinmesini isteriz ki, Hükûmetimiz sadece Konya’yı değil, artık birçok şehri marka şehir yapma yolunda çok önemli adımlar atmaktadır. Bu hususta yatırımlar konusunda bizlere çok ciddi destek veren başta Sayın Başbakanımız olmak üzere Hükûmetimizin değerli üyelerine teşekkürlerimi sunmak suretiyle kendilerine saygılarımı arz ediyor, siz değerli heyete de ayrıca saygılarımı ifade ediyorum.

Hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüfekci.

Gündem dışı ikinci söz balıkçılığın sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz’a aittir.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlar üzerine gündem dışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Balıkçılık sektörünün toplumsal beslenmeyi sağlayan, ekonomik yönden güçlü ve iyi bir istihdam alanı yaratan özelliğine karşın bu sektörün sorunları ısrarla çözülmemektedir.

Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olduğu, ülkemizde balıkçılık politikasının olmayışı, bir su ürünleri genel müdürlüğünün olmayışı, su ürünleri kooperatiflerine yetki verilmeyişi balıkçılarımızı, sorunlarının içerisinden çıkamaz hâle getirmiştir.

Balıkçılık sektöründe ayrımcılık yapılmaktadır. Su ürünleri yetiştiriciliğinde faiz yüzde 6,5, kredi miktarı 1,5 milyon lira iken, deniz balıkçılığında faiz oranı 9,75 ve verilen kredi miktarı ise 500 bin TL’dir. Bu ayrım neden yapılmaktadır? Bu taraflı tutum öncelikle düzeltilmelidir.

Bakanlar Kurulunun 2006/11439 karar sayı ile dışarıdan et, süt ve balık tarım ürünlerinin ithalatına izin verilmektedir. Bu izin, Avrupa Birliği ülkelerine bir ayrımcılık olarak tanınmıştır, karşılıklılık ilkesi bile dikkate alınmamıştır. Bakanlar Kurulunun bu kararı neden çıkarılmıştır? Balıkçılığı, tarımı ve hayvancılığı yok edecek kararları tekrar gözden geçirmenizi beklemekteyiz.

Türkiye'de balıkçılık bitirilme noktasındadır, oysa balıkçılığın planlı, projeli, teşvikli bir yapılanmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Ne yapılmak istenmektedir, bunu da anlamış değiliz. Önce tavuk ve et sektörüne darbe vurdunuz, şimdi sıra balıkçılığa mı geldi? Sayın Bakana sormak istiyoruz ancak Bakanımız burada olmadığı için AKP milletvekillerinin kendilerine iletmesini istiyoruz: Gıda seçeneklerini artıracak ve ekonomiye katkı sağlayacak deniz ürünlerimizden neden istediğimiz gibi yararlanamıyoruz?

Değerli milletvekilleri, halkımızın ucuz ve hijyenik şartlara uygun, taze balık tüketmesi gerekmektedir. Avrupa’da kişi başına 20 ila 25 kilogram balık tüketilirken, ülkemizde 7 ile 8 kilogram tüketilmektedir. Plan, proje yapamıyorsanız, hiç olmazsa, balıkçılarımızın bu konuda çalışmasına da engel olmayın.

Balıkçılarımızın başka sorunları da var. Balıkçılık sektöründe faaliyet gösterenlerin borçları her geçen gün 2’ye katlanmaktadır. Balıkçılarımızın borçlarının uzun vadede tekrar yapılandırılması gerekmektedir. Balığı yakalayan ile satan arasında makasın her geçen gün açılması nedeniyle halka ucuz balık yedirme şansını kaybetmekteyiz. Kooperatiflerin piyasada rekabet edebilmesi için KDV oranının indirilmesi gerekmektedir.

Bir başka sıkıntı ise, balıkçılarımızın balık avlamaya çıkarken kullandıkları balıkçı barınaklarının yetersiz olmasıdır. Geçmişte, 8 metre civarındaki tekneler için yapılan barınaklar, gelişen teknoloji ile filomuzdaki teknelerin 20-25 metrelik tekneler hâline gelmesiyle mevcut balıkçı barınakları balıkçılarımızın ihtiyaçlarını karşılayamaz hâle gelmiştir. Barınakların geliştirilmesi ve yenilenmesi için ne yapılmaktadır? Balıkçı barınaklarının birer gelir kapısı olarak görülmemesi gerekir. Kiralarda sık sık sorunlar yaşanmaktadır. Örnek vermek gerekirse: Herhangi bir balıkçı barınağının kira bedelini Tarım Bakanlığına bağlı il müdürlükleri belirlemektedir ancak bazı bölgelerde Millî Emlak Genel Müdürlüğü, belirlenen bu değerin 10 katına kadar bedele çıkarabilmektedir. Bu noktada tek bir kurum belirleyici olmalı ve kamuoyu hizmeti kavramını da göz önüne almalıdır. Balıkçı barınaklarından normal kira ücreti dışında, kooperatiflerden, bakım, onarım adı altında yıllık brüt gelirinden yüzde 10 oranında katkı payı istenmektedir. Hem kira alınması hem de yüzde 10 katkı payı alınması haksızlıktır. Bu uygulamanın bir an önce durdurulması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bizim istediğimiz, Hükûmet su ürünleri politikalarını bir an önce belirlemeli ve balıkçılarımıza rahat bir nefes aldırmalıdır. Böylelikle, balıkçılarımız, yetiştirdiği ve avladığı balıktan para kazanır, bunun yanında “bacasız sanayi” diye adlandırdığımız, her biri 25-30 kişi istihdam eden teknelerimizin de ekonomimize katkısı devam eder.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Topuz, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye’de ortalama 550 bin ton balık tüketilmektedir. Balıkçılığın Türk ekonomisine yıllık katkısı 2 milyar 300 milyon dolar civarında olup bu sektör 130 bin kişiye dolaylı veya dolaysız yönden istihdam sağlamaktadır. AKP İktidarı yasaları altüst ederek halkımızı ve balıkçılarımızı mağdur etmektedir.

Tüm sorunların yanında balıkçılarımızın sorunlarının da bir an önce çözülmesi dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 19 milletvekilinin, devlet yurtlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/753)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet yurtlarının yetersizliği ve alınması gereken önlemlerin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Sırrı Sakık                                  (Muş)

2) Selahattin Demirtaş                  (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                        (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                         (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                        (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş          (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                 (İstanbul)

15) Osman Özçelik                         (Siirt)

16) Özdal Üçer                               (Van)

17) Pervin Buldan                         (Iğdır)

18) Sebahat Tuncel                       (İstanbul)

19) Sevahir Bayındır                     (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                       (Tunceli)

Gerekçe:

Üniversite sınavına her yıl bir milyon 500 bin civarında öğrenci başvurmakta, bunların 800 bin civarındakileri üniversitelere yerleştirilmektedir. Ülkemizde, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna (YURTKUR) bağlı yurt sayısı 256 iken özel sektörün çalıştırdığı yurt sayısı üç bin 500 dolaylarındadır. Özel yurtların büyük çoğunluğu tarikat ve cemaatler adına hizmet vermektedir. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna (YURTKUR) bağlı yurtların günümüz itibariyle kapasite sayısı 229 bin 143'te kalmaktadır 2010 öğretim yılı başında 250 bin öğrenci YURTKUR'a, yurtlarda barınmak için başvurmuş 89 bin öğrenci asil olarak yerleştirilmiş, geriye kalan 161 bin öğrenci ise yedek olarak beklemiştir. Her yıl buna benzer durumlarla karşı karşıya kalan öğrenciler aylarca barınma sorunlarını çözmek için seferber olmakta, eğitim yılının başını bu nedenlerden dolayı kaçırmaktadırlar.

Eğitim sistemimizin her kademesinde büyük oranda barınma sorunu yaşanmaktadır. Özellikle ortaöğretim ve yükseköğretim kademelerinde devlet yurdu yetersizliği aileleri özel yurtlara yöneltmektedir. Yerleştirilen öğrencilerin fazlalığı, Devlet Yurtlarının sayısı ve kapasitesiyle karşılaştırıldığında, yurtların yetersizliği açıkça görülmektedir. Özel yurt sayısı Devlet yurtlarının 15 katından daha fazladır. Her yıl, öğrenciler sınav sonuçları açıklandıktan sonra ilk olarak barınma sorunuyla karşı karşıya kalmakta, Devlet yurtları diğer yurtlara oranla daha ekonomik olduğundan dolayı tercihlerini bu yönde kullanmak istemektedirler. Özellikle eğitimine ailesinden uzakta devam edecek öğrencilerin büyük bir bölümü öncelikle Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun (YURTKUR) yurtlarını tercih etmektedir. Devlet yurduna yerleşemeyen öğrencilerin bazılarının evlere, özel yurtlara yerleştiğini; ekonomik durumu kötü olan öğrencilerin ise bedava barınma imkânı sağlayan tarikat yurtlarının ağına düştüğü görülmektedir. Tarikat ve cemaat yurtlarının üniversite kayıtları sırasında stant kurdukları ve broşür dağıtarak ekonomik anlamda maddi yetersizlik içerisinde olan öğrencileri hedef kitlesi olarak seçtikleri bilinmektedir. Devlet yurtlarının yetersizliğinin farkında olan tarikat ve cemaatler, bu durumdan da faydalanmasını bilmişler, mevcut hükümetten de güç alarak, genç beyinleri saflarına katarak gittikçe daha fazla güçlenmektedirler.

Öğrencilerin ve ailelerin mağduriyeti söz konusu olduğundan dolayı devlet yurtlarının yetersizliği ve bu yetersizliği kendi lehlerine çevirmeye çalışan cemaat ve tarikat yurtlarının araştırılması için Meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmekte, kurulan komisyonla halkımızın mağduriyetinin giderilmesi gerekmektedir.

2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/754)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının ve öğrenci yurtlarında bulunan sosyal-fiziki yetersizliklerin araştırılması; sorunların tespit edilerek koşulların iyileştirilmesine yönelik çözüm yollarının tespiti için Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Fatma Kurtulan                        (Van)

2) Selahattin Demirtaş                  (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                               (Mardin)

8) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

9) Hamit Geylani                            (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş          (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                 (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                         (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                       (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                     (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                       (Tunceli)

Gerekçe:

Yüksek Öğrenim Kurumuna bağlı üniversitelerin Fakülte ve Yüksekokullarına yerleştirilen öğrencilerin başta kayıt aşamasında olmak üzere üniversite hayatları boyunca yaşadıkları en büyük sorunlardan biri barınma sorunudur. Üniversiteye girmeye hak kazanmış öğrenciler ve aileleri, barınma sorununu kendi çabaları ile çözmekte zorlanmakta, çözme koşulları bulamayan kimi öğrenciler ise ya kayıt yaptırmamakta ya da çok zor koşullar altında okula devam etmek zorunda kalmaktadırlar. Üniversitelerin en önemli sorunlarından biri hâline gelen yurt ve barınma sorunu, yeni açılan üniversitelerde daha çok yaşanmakta ve çözüm arayışları kimi zaman sonuçsuz kalmaktadır.

Yurt ve barınma sorunu bir çok nedenden kaynaklanmakla beraber genel olarak yanlış planlamadan meydana gelmektedir. Yerleştirilecek öğrenci sayısına göre gerekli olan altyapıya sahip olmayan üniversiteler, girmeye kazanmış çoğu öğrencisine barınma imkânı sunamamaktadır. Araştırmalar ülkemizde her beş öğrenciden ancak birinin devlet ya da özel yurtlarda barınabildiğini göstermektedir. Bazı üniversitelerde özellikle yeni açılan üniversitelerde bu oran daha da fazla olmaktadır.

Yıllardır üniversitelerde temel bir mesele olan barınma sorunu ele alınmamakta ve devlet kalıcı çözümler sunmakta yetersiz kalmaktadır. Ucuz ve güvenli olacağı düşünüldüğü için öğrenciler kredi ve yurtlar kurumunu genelde tercih etmekte ancak sınırlı kapasiteye sahip bu yurtlarda bir çok öğrenci yer bulmamaktadır. Çoğu öğrenci özel yurtlara yerleşmek ve ev kiralamak zorunda kalmaktadır. Sosyal ve kültürel faaliyetlerinden kısmak zorunda kalan öğrenciler, barınma sorununu çözmek için maddi olarak zorlanacakları harcamalar yapmaktadırlar. Üniversitelerin bulunduğu yerlerde ev sahipleri ve emlakçılar fiyatları yüksek tutmakta, barınma yeri bulmakta zorlanan öğrenci söz konusu fiyatlara razı olmak zorunda kalmaktadır.

Barınma sorunu yaşayan öğrencilerin yanında yurtlarda barınma imkânı bulabilmiş öğrencilerin yaşadıkları sorunlar da en az barınma yeri bulmak kadar önemlidir. Öğrenci, yurda kayıt yaptırmış olsa bile, yurt koşullarının kötü olması sonucu yurttan ayrılabilmekte ve maddi güçlük yaşayacağı ev kiralama yolunu seçebilmektedir.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Medya ve Kamuoyu Araştırmaları Grubu (Akademedya) tarafından 2008'de İstanbul genelinde devlet, vakıf ve özel olmak üzere 17 yurtta kalan 1.414 üniversite öğrencisiyle "Üniversite Öğrencileri Yurt Yaşamı Araştırması" yapılmıştır.

Katılanların yüzde 53'ünü erkeklerin oluşturduğu araştırmanın sonuçlarına göre, öğrencilerin yüzde 65'ini 17-21 yaş arası gençler oluşturmakta ve yurtta kalanların yüzde 23'ü ayda 250-349 YTL arasında bir gelirle geçinmektedir.

Yurtlardaki öğrencilerin yüzde 51'i 4 kişilik odalarda konakladığını belirtirken, yüzde 36'sı yurtların temizliğini, yüzde 39'u da yemek kalitesini "orta" olarak değerlendirmiştir.

Öğrencilerin yüzde 24'ü kaldıkları yurtların sosyal imkânlarını "kötü" olarak nitelendirmiş, yüzde 54'ü etüt, yüzde 75'i TV ve yüzde 65'i de bilgisayar/internet odalarını "yetersiz" bulmuştur.

Bu öğrencilerin yüzde 82'si revirlerin, yüzde 50'si çamaşırhanenin, yüzde 67'si banyo/tuvaletin, yüzde 68'i odaların fiziki durumunu, yüzde 73'ü kütüphaneleri, yüzde 78'i de elektrik prizlerini "yetersiz" bulmuştur.

İstanbul genelinde yapılan bu araştırmanın sonuçlarına göre yurt koşulları böyle iken diğer illerde ve bölgelerde yurt koşullarının daha kötü olduğu yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır.

Aynı şekilde değerlendirmeler, yurtların, ortak barınma alanından ileri gidemediğini ve öğrencilere sosyal bir ortam sağlamadığını gösteriyor. Öğrencilerin yurtlarda sosyal ve fiziki imkânlardan faydalanabilmeleri mümkün olmamaktadır. TV odası, bilgisayar odası, oyun odası yetersiz olmakta, her saat sıcak su bulunmamakta ve günlük olarak düzenli temizlik mevcut olmamaktadır. Araştırmalar ve değerlendirmeler yurtların fiziki ve sosyal olarak revize edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Söz konusu olumsuz koşullar göz önünde bulundurulduğunda, barınma ve yurt koşullarının üniversiteye hak kazanmış öğrenciler açısından temel bir sorun olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle öğrencilerin barınma sorunlarının, yurt koşullarının araştırılması ve önlem alınması için bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, bölgeler arası gelişmişlik farkının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/755)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin aleyhine işleyen bölgeler arası gelişmişlik düzeyi farkının detaylı bir şekilde incelenmesi, nedenlerinin saptanması ve gerekli önlemlerin belirlenmesi hakkında Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) M. Nuri Yaman                          (Muş)

2) Selahattin Demirtaş                  (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                         (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                         (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

12) Mehmet Nezir Karabaş          (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                 (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                         (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                       (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                     (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                       (Tunceli)

Gerekçe:

Ülkemizde uzun yıllardır, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin gelişme düzeyini yükseltmek için çeşitli teşvik ve destekler uygulanmaktadır. Ancak yaklaşık 60 yıldır uygulanan teşvikler gelişmişlik farkını ortadan kaldıramamış, aksine bu fiilî durum gittikçe artmış ve derinleşmiştir.

Türkiye'nin batısında özelikle de Marmara ve Ege Bölgelerinde yer alan iller çoğunlukla gelişmiş merkezleri içeren kümelerde yer almaktadır. Aksi şekilde dezavantajlı konumda olan kümelerde yer alan iller ise çoğunlukla Türkiye'nin doğusunda bulunmaktadır.

Sanayi aktiviteleri ve dolayısıyla sanayi istihdamı Türkiye'nin batısında yoğunlaşmışken doğu illerinde sanayileşmenin çok düşük olduğu göze çarpmaktadır. Doğu illerinde tarımsal istihdamın yüksek oluşuna rağmen gelir ve katma değer verilerinin düşük oluşu tarımsal yoğunlaşmanın da bu illerde olmadığının bir göstergesidir.

Yine sosyal veriler bakımından da tablo çok farklı değildir. Türkiye'nin batısında yer alan illerde eğitim ve sağlık hizmetlerine ilişkin durum doğu illerinin çok üzerinde bir gelişmişliğe sahiptir.

Doğu ve Güneydoğu'nun gelişmesi için yeni bir atılıma ihtiyaç vardır. Bu süreç ancak sorunların bütünsellik içinde ele alınması ve bir atılım programında uygulamaya konulması halinde etkin, verimli bir sonuca ulaşabilir. Sorunlar mevcudiyetini korurken, bölgeye yatırım yapılmasını palyatif, parasal teşvik tedbirleri ile sağlamaya çalışan anlayış artık terk edilmelidir.

Öncelikle, bölgenin yatırım potansiyelini aşağı çeken faktörlerin tespit edilerek ortadan kaldırılması, ulaşım, eğitim, enerji, sağlık gibi temel altyapı donanımının oluşturulması ve bölgenin mukayeseli üstünlüklerini dikkate alan uygun yatırım ortamının tesis edilmesi gerekmektedir. Bölgelerin yatırım ortamlarının iyileştirilmesine koşut olarak, teşvik politikaları da, AB ülkelerindeki gibi teknoloji, çevre, eğitim, toplumsal farklılıkların azaltılması gibi temeller üzerinde yeniden tanımlanmalıdır. Yine Kürt sorununun çözümü de bölgenin yatırım için istikrarlı bir ortam oluşturulmasında önemli bir parametre teşkil etmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2009 yılı Aralık ayı itibariyle açıklamış olduğu işsizlik rakamlarına göre İşsizlik Oranının en yüksek olduğu yerler ya Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yer alan illerden ya da bu iki bölgeden yoğun göç alan illerden (Mersin, Adana vb.) oluşmaktadır. Bu oranlar % 12,3 ile % 22,1 gibi oldukça yüksek bir aralıkta teşekkül etmektedir.

Yine İşgücüne Katılma ve İstihdam Oranları bakımından da durum bu iki bölge açısından oldukça kaygı vericidir. Sözgelimi, İstihdam % 22,3 ile % 36,8 arası gibi çok düşük bir aralıkta seyretmektedir.

Ancak şu gerçek unutulmamalıdır ki, işsizlik verileri genel olarak sanayi işsizliği üzerinden hesaplanan verilerdir. Çünkü kayıt dışı istihdam oranı yoğun olan tarım sektörü, veriler açısından sorun teşkil edebilmektedir.

Oysa Doğu ve Güneydoğu illerinde tarımın yoğunluğu göz önüne alındığında, buradaki veriler gerçek verilerden daha da uzaklaşmaktadır. Bölge illerinde nüfus yoğunluğunun azımsanmayacak bir kısmının kırsal nüfus olduğu göz önüne alındığında, yayınlanan işsizlik verilerinin en az 2 ile çarpılması iktisadi olarak daha anlamlı olacaktır.

Bilindiği üzere tüm vatandaşlarına eşit, adil, hakkaniyet ölçüsünde davranma ve onları mutlu etme, sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Ülkede sosyal barışın tam manasıyla sağlanabilmesi, bölgeler arası gelişmişlik düzeyinin mercek altına alınarak ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve politikaların bu doğrultuda geliştirilmesi ile mümkün olacaktır.

4.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, taşımalı eğitim sisteminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/756)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Taşımalı eğitim sisteminde var olan sorunların neler olduğunun tespit edilmesi ve bu sorunların giderilmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Özdal Üçer                                 (Van)

2) Selahattin Demirtaş                  (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                        (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                         (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                        (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş          (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                 (İstanbul)

15) Osman Özçelik                         (Siirt)

16) Pervin Buldan                         (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                       (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                     (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                       (Tunceli)

Gerekçe

İlköğretim okulu bulunmayan, çeşitli nedenlerle eğitim-öğretime kapalı, birleştirilmiş sınıf uygulaması yapan ilköğretim okullarındaki öğrencilerin, taşıma merkezi ilköğretim okullarına günü birlik taşınarak kaliteli bir eğitim-öğretim görmelerini sağlamak amacıyla ülkemizde taşımalı eğitim yapılmaktadır.

Yerleşim biriminde okul bulunmayan, doğal afet ve başka nedenlerle okul binası kullanılamayacak derecede hasarlı olan, 1'inci, 2'nci ve 3'üncü sınıflarda toplam öğrenci sayısı 10'dan az olan, yerleşim birimindeki ilköğretim okulunda 4'üncü, 5'inci, 6'ncı, 7'nci ve 8'inci sınıflar için yeterli sayıda derslik bulunmayan ve bu sınıflardaki toplam öğrenci sayısı 60'tan az olan bölgelerde taşımalı eğitim yapılmaktadır.

4306 sayılı yasa gereğince 6'ncı, 7'nci ve 8'inci sınıf öğrencileri için taşımalı ilköğretimin yaygınlaştırılması ve çağ nüfusunun zorunlu ilköğretimden geçirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu amaçla yaygınlaştırılan taşımalı eğitim uygulaması ile 5.754 taşıma merkezine 39.559 yerleşim biriminden toplam 667.475 öğrenci taşınmaktadır. Bu öğrencilerden 597.805'ine öğle yemeği verilmektedir. Taşımalı eğitimin yıllık ortalama maliyetinin 500 milyon TL'ye yaklaştığı yemek maliyeti ile bu meblağın yıllık 700 milyon TL'yi bulduğu bilinmektedir.

Eğitimin yaygınlaştırılması, yerleşim birimlerinin dağınık olması, iç göçler, eğitim niteliğinin yükseltilmesi, fırsat eşitliğinin sağlanması, tek öğretmenli köylere gönderilen öğretmenlerin genellikle aday öğretmen olması, bu öğretmenlerin çevresiyle bütünleşememesi gibi gerekçelerle taşımalı ilköğretim uygulaması gerçekleştirilmektedir.

Fakat taşımalı eğitim uygulamasında ciddi sorunlar ile karşılaşılmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalarda bu sorunların özellikle ulaşım, beslenme, ders performansı ve ders dışı faaliyetlere katılımda yoğunlaştığı dile getirilmektedir.

Coğrafi koşulların ve iklim koşullarının çok zor olmamasından dolayı okula gidiş-gelişte ciddi sorunlar olduğu bilinmektedir. Kış aylarında yolların bozularak taşımayı güçleştirmesi, araç şoförlerinin yeterli eğitime sahip olmaması, araçların taşımaya uygun olmaması, öğrencileri taşıyan araçların kapasiteleri ve kışın ısınmalarının yeterli olmaması, öğrenci olmayan kişilerin servis araçlarına binmeleri, çocukların ayakta gidip gelmeleri, ulaşım boyutunda yaşanan ciddi sorunlardan birkaçıdır.

Taşınan öğrencilerin beslenme sürecinde yaşanan sorunlardan birkaçı ise; taşımalı eğitimde verilen öğle yemeklerinin yetersiz ve kaliteden yoksun olması bu yemeklerin denetimlerinin yeterince yapılmaması, taşıma merkezlerinde öğrencilerin yemek yiyebileceği uygun bir yerin olmaması sayılabilir.

Ayrıca öğrencilerle yeterince ilgilenmediği için; öğrencilerin ders başarılarının çok düşük olduğu ve okul dışı eğitsel faaliyetlere katılamadıkları da belirtilmektedir.

Taşımalı eğitim sisteminin diğer önemli sorunları ise; taşıma merkezlerinin fiziki durumunun yetersiz olması, çoğunda yemekhane, dinlenme alanının bulunmaması, eğitim araç-gereçlerinin yetersizliği, sağlık hizmetlerinin yeterli düzeyde verilmemesi diye sıralanabilir.

Çok yüksek maliyetine rağmen taşımalı eğitim sistemi yerinde yapılan eğitimin kalitesini sağlayamadığı yukarıda belirtilen konulardan açıkça anlaşılmaktadır. Üstelik taşıma ve yemek maliyetinin istismara açık bir konu olması, bununla ilgili birçok yolsuzluğun kamuoyunun gündemine gelmiş olması, taşımalı eğitim sisteminde yaşanan sorunların boyutu hakkında belli kanaatler oluşturmaktadır.

Taşımalı eğitim uygulaması kapsamında her gün 600 binden fazla öğrencinin kendi yaşadığı yerleşim biriminden koparılarak uzak bir taşıma merkezi okuluna taşındığı ülkemizde, taşımalı eğitim sisteminde var olan sorunların neler olduğunun tespit edilmesi ve bu sorunların giderilmesi amacıyla mecliste bir araştırma komisyonunun kurulması büyük önem arz etmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız.

4.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 498 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerinde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’a aittir.

Sayın Akcan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşeceğimiz 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde bugün çalışacağımız kanun tasarısı, görüşmeler sırasında ifade edildiği gibi dörtlü paket olarak tanımlanıyor. Veteriner hizmetleri, hayvan sağlığı, zooteknik mevzuatı, hayvan ıslahı ve Gıda ve Yem Kanunu’nu birleştirerek, birbirleriyle de ilişkilendirmek suretiyle kimilerine göre yanlış, kimilerine göre doğru olmayan ama işin Avrupa Birliği müktesebatının 12’nci faslıyla ilişkilendirdiğimiz zaman gıda kontrolünde özellikle tek otoritenin muhatap kılınması ve muhatap edilmesi mantığını esas alması boyutunu göz önüne aldığımızda doğru olan, doğru olduğunu ifade etmek durumunda olduğumuz bir kanun tasarısı.

                                     

(x) 498 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Ben burada bu kanun tasarısıyla ilgili olarak MHP Grubunun görüşlerini serdederken tabii ki tarımla ilgili olduğu için, gıda üretimiyle ilgili olduğu için, gıda güvenliği ve gıda güvenilirliğiyle ilgili olduğu için belki Hükûmetin ve Hükûmet partisinin milletvekillerinin çok hoşuna gitmeyecek sözler söyleyeceğim ama bunun salt yıkıcı muhalefet anlayışıyla değil, ibret alınacak, doğruyu bulmada kılavuz edilecek ifadeler olarak kabul edilmesini Sayın Bakandan ve Hükûmetten, yüce heyetten özellikle istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, gıda güvenliği demek, yeterli miktarda gıdanın üretilerek kullanıma hazır hâle getirilmesi demektir. Üretmek ama ne pahasına olursa olsun üretmek üreticinin değil, devletin ürettirme mantığı içerisinde, sorumluluğundadır. Eğer çiftçi, üretici kâr edemiyorsa ve eğer hayvan hastalığı ve bitkisel üretimin olumsuzluklarına karşı yapılması gereken ilaç ve kimyasala dayalı mücadele vatandaşın cebinden gidiyorsa, bu takdirde çiftçi her türlü olumsuzluk ve hastalıkla mücadele etmeksizin olanla yetinecek şekilde üretim yapabilir demektir, bunu böyle algılamak lazım. İkinci önemli husus da gıda güvenilirliği hususudur ki gıda güvenilirliği gıdanın insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde tüketimine arzını ifade eder.

Bir ülkede insan sağlığı ve beslenmesi, o ülkede yetiştirilen hayvan ve bitki popülasyonunun hastalık ve canlıyı olumsuz etkileyen zararlara karşı korunmasıyla sıkı sıkıya ilişkilidir. Bu nedenle, insanların yeterli ve dengeli beslenmesi ile sağlıklarının korunması bakımından Anayasa ile görevlendirilmiş olan devlet bu görevlerini yerine getirirken bir seri düzenleme yapmak zorundadır. Sağlıklı hayvan ve hayvansal ürün elde edilmesi, bir yandan hayvanların sağlığının korunmasına, diğer yandan da bir anlamda hayvansal ürünün hammaddesi olan yemin sağlıklı ve güvenilir olmasına ve hastalık yapıcı ve zarar verici unsurlar taşımamasına bağlıdır.

Öte yandan, bitkisel kökenli gıdaların insan sağlığına uygun olabilmesi için zararlı organizma taşımaması gerekir. Bu zararlı organizmalar, hem bitkiden üretilecek gıdayı hijyenik olma açısından etkiler hem de bitkisel üretimin verimliliği ve üretimde kârlılığını etkiler. Bu nedenle bitki sağlığının korunması her ülke ve insanının tamamı için önemlidir. Her ülke için önemlidir diyoruz, bundan birkaç gün önce Ukrayna Türkiye'den gelen sebzelere ambargo koydu, karantina uyguluyor. Niye? Patates güvesi. Patates güvesi olayı, iki seneden beri İspanya’dan itibaren başlamış, Cezayir ve Türkiye'ye de gelen bir hadise. Türkiye'de var bu. Bunun varlığıyla bireysel olarak mücadele etmek, teker teker her bir çiftçinin mücadele etmesiyle mücadeleden sonuç almak mümkün değildir. Bunun için de enstrümanlar, tülle koruma, ilaçla mücadele olarak ikiye ayrılabilir. İlaçla mücadele ettiğiniz zaman rezidü kontrolünde ilaç kalıntıları çıktığından ithalatçı ülkeler bize karantina uyguluyorlar. Bu durumda, Tarım Bakanlığına düşen görev bu bitki sağlığıyla mücadelede ilaçsız mücadele konusunda çiftçiyi özendirmek ve bunun için teşviki geliştirmek olduğu hâlde, maalesef Bakanlığımızın ve Hükûmetin kılı kıpırdamamıştır. Şimdi, önce Ukrayna arkasından Rusya, teker teker kendi üretimlerini korumak için, üreticilerini korumak için, hastalığın kendi ülkelerine sirayetini engellemek için böyle bir tedbir almak durumundadırlar. Onları da haksız görmek mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde hayvan sağlığı ile hayvanlarla yakın temas ve gıdaların üçte 2’sinin hayvansal kökenli gıda maddesi ihtiva etmesinden dolayı insan sağlığı birbirinden ayırt edilemez hâle gelmiştir. Bu nedenle, insan sağlığı, koruyucu hekimlik anlayışıyla hayvan sağlığı korunarak korunmalıdır ve korunabilir konseptine ulaşılabilmiş ve bu konsept bütün dünyada tek sağlık konsepti olarak ifade edilir hâle gelmiştir. Bu konseptin kabul edilmesi sağlık koruma tedbirlerinin de bu anlayış içinde ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.

Bir ülkenin hayvancılığı yalnızca o ülkenin hayvansal ürün ihtiyacını karşılamak için ve karşılayacak kadar bir üretim anlayışına göre planlanmaz. Kaldı ki kim ne derse desin, Türkiye bir tarım ülkesidir. İstihdamın önemli bir kısmını tarım sektöründe yaratmak ve buradan gerçekleştirilecek üretim ile ihracatını da gerçekleştirerek öteki ihtiyaçlarının bir kısmını da bu dış satım gelirleriyle karşılamak durumundayız. Türkiye bu özelliğe yakın geçmişte sahipti ve bu özelliği koruyordu. Ancak sekiz yıldan beri yaşanan çöküşün sonunda geldiğimiz duruma bir bakın: 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması’yla, AB baskısı sonucu hiç de gerekmediği hâlde kabul edilen yılda 19 bin ton eti almamak için türlü bahaneler üretirken, şimdi geldiğimiz durum “Aman, ne olur bize et verin.” sözünün söylendiği durum olmuştur. Sizce et ihlali için yapılan ihaleler bunun en açık delili değil mi?

Değerli milletvekilleri, Dördüncü Plan döneminde hedef, 1 milyon 487 bin ton kırmızı et üretimi. Bu gerçekleşiyor. Altıncı Plan Dönemi’nde, yani 1994-95’e kadar hedef, 1 milyon 515 bin ton kırmızı et üretimi, gerçekleşiyor ve 2010 programına, DPT programına bakıyoruz, ortada ne tablo var ne hedef var ne bir şey, sadece klasik ifadelerle, işte efendim, şu tarihte 215 kilogram olan karkas, fert başına karkas, şimdi 270-280 kilograma ulaşmıştır. Türkiye’de ortalama 280 kilogram karkas üretiminin gerçekleştirildiği ifadesi devlet ağzıyla doğruyu söylememek demektir. Avrupa Birliği ülkelerinde bile sığır başına ortalama karkasın 280 kilograma ulaşmadığını düşünürsek, bu kocaman bir yalandır.

Değerli milletvekilleri, şimdiki durum ne, bir de ona bakalım. Sayın Bakan daha yaklaşık bir ay önce hayvan sayımı yaptırdı. Bu sayımın sonuçlarını da açıkladı. Beside 2 milyon 200 bin baş sığır var. Besicilikte besihaneye hayvan alınır. Besisini tamamlayan hayvan kesime gider ve yerine yenisi genç dana konur ve onun besisiyle faaliyete devam edilir. Yani Sayın Bakanın sayımla tespit ettirdiği hayvanın tamamı 2010 yılında kesilmeyecektir. Niçin? Bu sayı pratik olarak yıl ortalaması olarak kabul edilebilir. Türkiye’de besinin yapılış şeklinin yaklaşık bir yaşlı hayvanın 200 kilogram civarında ağırlıkta iken besiye alınıp 500 kilogram-600 kilogram civarına kadar beslendiğini, uygulamada biraz yanlış da olsa geleneğin bu olduğunu düşünürsek, hayvan beside on ay civarında tutuluyor demektir. Yani Sayın Bakanın sayımla verdiği değer olan 2 milyon 200 bin başın belki en çok yüzde 20 fazlasını alın, besideki hayvan sayısı tüm yılda 2 milyon 600 bin baş eder. Bu, aynı zamanda yıl içinde kesilen hayvandır. Bu sayıyı 2010 yılı plan hedeflerinde verilen ortalama karkas ağırlığı doğru olmasa da 270 kilogramla çarparsak, sonuçta 2010 yılı sığır kökenli, kemikli, yağlı kırmızı et üretiminin 700 bin ton ve kişi başına üretimin 10 kilogram civarında, 72 milyon alırsak nüfusu 10 kilogram civarında olduğunu görürüz.

Türkiye'de koyun sayısı 80’li yılların başında 45 milyon idi, şimdi 22-23 milyon başa düşmüştür. Dün, kırmızı et üretimimizin yüzde 50’sini karşıladığımız koyun, keçi varlığından bugün ancak yüzde 30’unu karşılayabilmekteyiz. Yani biraz önce verdiğim, kişi başına 10 kilogram olan sığır eti üretiminin yüzde 50’si olan -yüzde 30’u da değil, yüzde 50’sini alın- 5 kilogramlık koyun etini eklersek kişi başına kırmızı et üretimimiz 15 kilogramdır.

Değerli milletvekilleri, bu rakam, üretimimizi tükettiğimizi varsayarsak Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama 83 kilogram; 83’ün yüzde 70’inin kırmızı et olduğu gerçeğini göz önüne alırsanız aradaki farkın ne kadar büyük olduğunu… Biz 15 kilo üretiyoruz, elin adamı 75 kilo fert başına yılda et tüketiyor kırmızı et olarak. Bu rakamın Amerika Birleşik Devletleri’nde üretim olarak fert başına yıllık 138 kilo olduğunu da düşünürseniz övünülecek hiçbir hâlimizin olmadığını kabul etmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, yapılan koyun kesimlerini de göz önüne aldığımızda fert başına et üretimi 17 kilograma ulaşabilmektedir. Yani 2000’li yılların başında yere yere, eleştire eleştire bir hâl ettiğiniz 57’nci Hükûmet döneminde kişi başına kırmızı et üretimi 20 kilogramın üzerindeydi. Şimdi bununla nasıl övüneceksek övünelim.

Peki, bu sonuca nasıl geldik, 5 kilogram düşüşün sonucuna nasıl geldik? Değerli milletvekilleri, 2003 yılında kırmızı et, sığır eti 6,8 lira; 2004’te 7,5 lira artı 1 lira teşvik; 2006’da 8 lira; 2008’de 8,5 lira; 2009’un başında -Et-Balık rakamı bu söylediğim 2009- 9 lira ödendi. Oysa 2003-2009 yılları arasındaki enflasyonu göz önüne aldığınızda 2009 yılı sonunda bu rakamın 16 lira olması gerekiyordu. Sayın Başbakan ne dedi? “Bu et fiyatlarına benim vatandaşım katlanamaz, ucuz yemeli.” E, ucuz yemeli de nasıl ucuz yemeli? Üretimi kısarsanız, ürettirmezseniz, arzı daraltırsanız piyasada, Sayın Bakanın sık sık kullandığı… “E ne yapalım efendim, serbest piyasa ekonomisi şartları Türkiye'de hüküm sürüyor, ona göre de fiyat tecelli ediyor.” diyor. O tecelli eden fiyatın üzerinde arzın yüksekliğinin hiç mi payı yok? Arzın darlığının fiyat artışında hiç mi payı yok? Ekonominin kuralları bunu böyle söylemiyor mu Sayın Bakan? Dolayısıyla bu rakam karşısında üretici verdiğini alamadı ve terk etti, arz daraldı.

Çiftçinin faaliyetten vazgeçmesi sadece hayvansal üretimde olmadı; tarlasını terk etti, adam milyonlarca lira yatırım yaptığı serasında üretim yapamaz hâle geldi. Gelin, gidelim, Antalya halinde domatesin kilosunun 20 kuruşa satıldığını nasıl görürsünüz. 35-40 kuruşun altında üretim maliyeti olmayan domatesini, örtü altında üretilen domatesini 20 kuruşa satmak zorunda olmasını, o seraya bir daha fide alıp ürün yetiştirmek üzere fide koyup koymamayı ciddi şekilde düşünen seracılarımızın olduğunu göz önüne alırsanız, tarımın ne hâlde olduğunu net bir şekilde görürüz. İşte bu, gıda güvenliğinin ta kendisidir. Gıdanın üretiminin güvenlik altına alınması, sürdürülebilir ve sürekli yapılır faaliyet hâlinde olmasını sağlayamadığınız sürece gıda güvenliğini sağlayamayacaksınız demektir.

Değerli milletvekilleri, çiftçinin faaliyetten vazgeçmesinin yarattığı arz darlığının en önemli sebeplerinden birisi de hayvan kaçakçılığıdır. Burada  -Nurettin Bey keşke olsaydı- bir buçuk yıl önce Kamu İhale Kanunu’nu değiştirirken bir önerge geldi. Bu önergede diyordu ki: “Kamu İhale Kanunu’nun istisnai hükümleri arasına Türk Silahlı Kuvvetlerinin doğrudan teminini sağlayacak hükmün konulması, istisna sayılması, ihaleye çıkmaması…” “Niye Nurettin Bey?” dedim. “Sayın Bakanım, TSK’dan geldi bu talep.” dedi. Niye? “Verilen teklifler arasında, kaçak hayvan olarak geldiği için, Türk çiftçisi, Türk hayvan yetiştiricisi veya besici, etçi, et tüccarı 8 liranın altında teklif fiyat veremezken 6 liradan, 6,5 liradan fiyat teklif ediliyordu. Bu yüzden, onları teşvik etmeme adına bunu yapmak gerektiği noktasında bu önergeyi veriyoruz.” dedi. Düşünebiliyor musunuz, kızını dövemeyen dizini dövüyor. Yani bu kaçakçılığın önüne bütün güvenlik tedbirlerini alarak geçmekle yükümlü olan Hükûmetin güvenoyunu vericisi grup başkan vekili bize kanunu arkadan dolaşarak, ülkede ihale nizamını sağlamak için çıkartılmış kanunu arkadan dolaşarak bu kanunu değiştirmeyi yeğliyor, “Kaçakçılar devam etsin kaçakçılığına ama biz kaçak eti TSK’ya aldırmamak için doğrudan Et ve Balık Kurumundan temin imkânı verelim.” diyor. Bu önergenin, bu mantıkla verilmiş önergenin başka izahı ve açıklaması olabilir mi değerli milletvekilleri?

Şimdi, Türk tarımını ve hayvancılığını bu hâle nasıl getirdik? 2007 seçimleri sonrasında muhalefet milletvekilleri olarak Meclis kürsüsüne her çıkışımızda bizler sorunları dile getirdik. Her ne kadar Sayın Başbakan ve iktidar sözcüleri “Efendim, muhalefet öneri getirmiyor.” diyerek doğruyu söylememiş olsalar da biz hep sağlıklı öneriler getirdik. Biz sağlıklı önerileri getirirken AKP’li milletvekillerimiz buraya çıkıp milletin kürsüsünden “nereden nereye” edebiyatı geliştirdiler. Mesela biz dedik ki: “Ey Hükûmet, Türkiye’de kırmızı ette dayandığımız en önemli kaynak sığır yetiştiriciliğidir. Biz domuz eti tüketmiyoruz, koyunculuğumuzu da kaybettik. O zaman dayanacağımız tek nokta sığır eti.” Sığırcılıkta dayanacağımız yegâne temel süt sığırcılığıdır. Eğer süt üretimini ayakta tutarsanız, bunu verecek inek popülasyonunun yarısı erkek, yarısı dişi buzağı doğurur. Dişi buzağı damızlık olur, yurt dışından damızlık ithal etmezsiniz. Erkek buzağıyı da besiye alır, et üretirsiniz. Eğer sütü desteklemezseniz kesimhaneye gider ve nitekim doğumuna bir ay kalmış inekler kesimhaneye gitti değerli milletvekilleri. Onun sonunda biz bu noktaya geldik. Eğer süt para ederse bu faaliyet sürdürülebilir faaliyet olur. Bunun için, fiyatlar ne olursa olsun her çıkışta bu kürsüye bunu söyledim. Et fiyatı şudur, süt fiyatı şudur, yem fiyatı şudur, ne olursa olsun, dünyada bir tek parametre vardır. 1 kilo sütü sattığınızda 2 kilo karma yem, sanayi yemi alabilirseniz, bu faaliyeti dünya sürdürülebilir bir faaliyet olarak kabul ediyor. Ya hâle bakın, 2008, yemin kilosu 50-60 kuruş arasında değişiyor, sütün kilosu 40 kuruşa düşmüş. 1 kilo sütle 800 gram yem alınır hâle gelindiği için vatandaş götürdü, hayvanlarını kestirdi. İşte bu arz darlığıdır Sayın Bakan. Bunun böyle olduğunu da çok iyi biliyorsunuz. Bu da fiyatlara yansıyan bir sonuçtur. Bu, üretimin kısıtlanması, istihdamın ortadan kalkması, istihdam edememe sorununu birlikte getiren bir sonuçtur.

Değerli milletvekilleri, Türk insanının geleceğini risk altına sokamayız ve sokamazsınız dedik. Bu görevi eksiksiz yerine getirebilmek için biz şunu söyledik, öneri geliştirdik: “Süt tozu ithalatını engelleyin.” dedik, engellemediniz. Süt üreticilerini, ülke genelinde sayısı 20’yi geçmeyen… Onlar da bizim insanımız ama onlar da kendi menfaatini düşündüğü için böyle davranıyor ama benim hayvan yetiştiricimin gerçeğiyle uyuşmuyor. “Süt üreticilerini, ülke genelindeki sayısı 20’yi geçmeyen sanayicinin insafına terk etmeyiniz.” dedik. “Süt Konseyini düzgün, amacı doğrultusunda ve amaca ulaşmak için aktif hâlde tutunuz.” dedik, maalesef bunu beceremediniz ve süt fiyatları sanayicinin inisiyatifiyle bir yılda -biraz önce söylediğim- 80 kuruştan 40 kuruşa düştü. Bunun sonucu da hayvanlar kesime gitti, damızlıklar kesime gitti.

Değerli milletvekilleri, nereden nereye… 2002’de 1 litre süt, 1 kilogram süt 360-380 bin lira arasındaydı yani 36-38 kuruş arasındaydı, yemin çuvalı 8 milyondu, 160 bin liraya yani 16 kuruşa gelirdi yemin kilosu, 1 kilo sütle 2 kilo 200 gram yem alabiliyordunuz. Yerdiğiniz, nereden nereye edebiyatı geliştirerek yerdiğiniz 57’nci Hükûmetin size bıraktığı emanet buydu. Daha ileriye götürmek gerekirken siz bunu nerelere getirdiniz.

Şimdi, size net olarak bu sıkıntıdan kurtulmak için öneriyoruz. Eğer Türkiye'de besiciliği ayakta tutmak istiyorsanız, kurumun fiyat regülasyonu fonksiyonundan yararlanmak için Et ve Balık Kurumunu nasıl yeniden Tarım Bakanlığı bünyesine aldıysanız -ki doğrudur- bunu Türkiye'nin tamamına yaygınlaştırmak gerekir. Artık, Süt Endüstrisi Kurumu diye bir kurum kalmadı. Bunun yerine, yönetimi, Bakanlık, Damızlık Yetiştiricileri Birliği, Süt Kooperatifleri Birliğince yapılan, Türkiye’nin süt üretiminin yoğun olduğu bölgelerde kurulacak, örnek ve alımını süt mamulü üretmek için değil, sanayicinin darbe vurmaya kalktığı, canının istediği fiyatı vermeye kalktığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – …Türkiye gerçekleriyle uyuşmayan fiyatları verdiği gün, bu komisyon tarafından yönetilen fabrikalar o sütü spot alımı hâlinde alacak, süt tozuna çevirip muhafaza edecek, çünkü sütün başka türlü depolanma şansı yok. İşte, bunu sağlayacak tedbiri almanızı öneriyoruz. Bunun yönetimini sanayiciye değil, süt üreticisine, damızlık yetiştiricisine, koordinatör olarak Bakanlığa ve devletin yatırım kaynağını kullanarak bu süt tozu fabrikalarını kuracaksınız, ne zaman ki süt üreticisi dara düştü, ondan spot alım yapacaksınız.

Et ve Balık Kurumu bu spot alımlarını yapardı. Bakanı olduğunuz Tarım Bakanlığına şimdi bağlı olarak çalışan bu Et ve Balık Kurumunun geçmişini, mazisini siz çok iyi biliyorsunuz Sayın Bakan. Oraya bakarak ne yapıldığını, aynısı süt üretimiyle ilgili olarak da geliştirmek üzere bir sistemi kurup geliştirmek zorundasınız. Bununla damızlık yetiştiriciliğinin önündeki engelleri kaldırırsınız, ciddi anlamda teşvik etmiş olursunuz.

Bütün sonuçlarıyla, bu kanun tasarısının kanunlaştıktan sonra…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

…milletimize hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.

Sayın Özkan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yapılmak istenen tasarı Avrupa Birliğine uyumu esas almaktadır ancak bazı maddelerde bu uyumu görememekteyiz. Şöyle ki: Avrupa Birliği müktesebatında hayvansal kökenli gıda ve yem üreten işletmelerin onayına tabi tutulmasını zorunlu kılan bir hüküm yoktur. Avrupa Birliği müktesebatında hayvansal kökenli gıda ve gıda ürünlerinin sağlıklı oluşumu ve insan sağlığına uygunluğunun kontrollerinde tek otorite veteriner hekimliktir. Durumun bu olduğu bilindiği hâlde gereksiz tartışmalar yapılmaktadır, hatta sanki tasarı Veteriner Hekimlik Kanunu gibi algılanmaktadır.

Bizim isteğimiz, bu tasarı yasalaşırken veteriner hizmetleri fonksiyonu ayrı bir yasayla, bitki sağlığı konusu ayrı bir yasayla, gıda ve yem konusu birlikte ele alınarak ayrı bir yasayla düzenlenmesi gerekirdi. Çalışma alanları meslek gruplarına göre düzenlenmeliydi.

Bu tasarıdan gerçek anlamda ziraat mühendisleri hoşnut değildir, gıda mühendisleri hoşnut değildir, veteriner hekimler hoşnut değildir, ziraat teknisyeni ve teknikerleri hoşnut değildir, veteriner sağlık teknisyeni ve teknikerleri hoşnut değildir ki bu insanlar, bu gıda ve yem üretiminde, veteriner hizmetlerinde, sağlıklı ürünü tüketiciyle buluşturmada görev alan Türkiye'nin yetiştirdiği değerli insanlardır. Bunu nereden anlıyoruz? Komisyonlardaki tartışmalardan. Sivil toplum temsilcilerinin tepkileri, önerileri, uyarıları dikkate alınmamıştır. Gerçek hayatı yaşayanların özünde olanların talepleri göz ardı edilmiştir. Yetkilendirilmiş veteriner hekim tanımı yapılmış ancak yetkilendirilmiş mühendis, ziraat mühendisi tanımı yapılmamıştır.

Tasarının gerekçesinde haksız rekabetin önüne geçileceği ifade edilmektedir. Doğru mudur? Hayır. Neden? Çünkü Türk çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu, en pahalı ilacını, en pahalı gübresini, en pahalı elektriğini kullanmaktadır. Bu girdi maliyetleriyle Türk çiftçisi yabancı ülkelerin çiftçileriyle rekabet edebilir mi? Mümkün değil. Tarım ve hayvancılık ülkesi olan Anadolu coğrafyasının üreticileri yapılan ithalatlarla âdeta cezalandırılmaktadır. Örnek mi istiyorsunuz: Etten başlayalım, canlı hayvandan başlayalım.

Değerli arkadaşlarım, 30 Aralık 2006 Cumartesi, Bakanlar Kurulu kararı… Bakanlar Kurulu kararının başında canlı hayvan var, et var. Miktarları yazılmış. Kemikli parçalar 14.100 ton. Et ve yenilen sakatat 250 ton.

Peynir altı suyu 700 ton. Ürettiğimiz sütle övünüyoruz değerli arkadaşlarım. Peynir altı suyunu Avrupa Birliği ülkelerinden almayı taahhüt etmişiz. Altında Sayın Tarım Bakanımızın imzası var, Bakanlar Kurulumuzun imzası var, Sayın Başbakanın imzası var. Yetmiyor değerli arkadaşlarım. Tereyağı… Ne kadar? İçerdiği süt yağı oranı ağırlık itibarıyla yüzde 75’ten fazla fakat yüzde 80’den az olanlar 3.700 ton.

Eritme peynir… Peynir ülkesiyiz. Otlu peynirle övünüyoruz, Edirne peynirimizle övünüyoruz, Burdur’un süt ve süt ürünleriyle övünüyoruz ama eritme peynir 300 ton; yetmiyor, diğer peynirler 2 bin ton; yetmiyor, diğer peynirler -oranları hariç- 1.000 ton; diğerleri 75 ton.

Çiçek soğanları… Çiçekle övünüyoruz. Hollanda, Türkiye diyoruz. Lalemizle övünüyoruz, karanfilimizle övünüyoruz. Ama tarım ve hayvancılık ülkesi olan, bitki üreten ülke olan Türkiye’mizde çiçek soğanları, yumrular, yumrulu kökler, küçük soğanlar, sürgün başları ve rizomlar 200 ton.

Güller 100 ton. Burdur, göller ve güller diyarı Isparta, Burdur… Gül 100 ton değerli arkadaşlarım. Karanfiller, orkideler, yetmiyor.

Tarım ve hayvancılık ülkesiyiz. Zirveye çıktık. Tarımda çiftçiyi destekledik ama çiftçinin eli hamur, karnı aç. Bunu hepinizin bilmesini istiyorum. Keşke şurada, Bakanlar Kurulu sıralarında diğer bakanlarımız da olsaydı, AKP milletvekillerimiz burada olsaydı, bunları duysaydı, bunları bilseydi, çiftçiyle paylaşsaydı.

Değerli arkadaşlarım, yetmiyor. Krizantemler -ben bilmiyorum bunu- 100 ton. Tohumluk 6 bin ton. Fasulye, fasulye… Bizim Burdur’un fasulyesi vardır İnsuyu fasulyesi, 50 kuruştan alıcı bulamıyor. Yazın fasulyeyi sokaklara döküyoruz. Üretiyoruz, çalışıyoruz, yoruluyoruz. Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği veciz sözü tutuyoruz. “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar önce hassasiyetlerini, daha sonra istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” diyor. (CHP sıralarından alkışlar) Biz o sözü tutuyoruz. Üretiyoruz, çalışıyoruz ama fasulyemizi yurt dışından almayı taahhüt ediyoruz Avrupa Birliği ülkelerine.

Yetmiyor. Elma 1.750 ton. Değerli arkadaşlarım, bu hafta… Ben Antalya Korkuteli ilçesinde veteriner hekimlik yaptım yirmi yıl. Burdur’umuzun Bucak’ında soğuk hava depolarında… Meyve suyu fabrikaları da almadı elmamızı, sokaklara döktüler ama dün bir markete gittim, markette bir elma, 15 tanesini koydular 2-3 kilo gelir diye, tarttı, fiyatını üzerine yazdı, 15 lira 50 kuruş. Dedim ki kardeşim kuzu eti mi veriyorsunuz, ne bu? “Beyefendi, alacaksanız alın, almayacaksanız bırakın.” dedi. Doğru, haklısınız, çok özür dilerim dedim. Ama benim memleketimde elma 50 kuruşa alıcı bulamıyor. Bu elma ne? “Bu elma starking, ithal malı.” dedi. Bunun yerlisi yok mu? “Golden var.” dediler. Gittim golden 2 lira 49 kuruş. Bu goldeni bizim üreticimiz 50 kuruştan satamadı değerli arkadaşlarım. Bu hazin şeyi yaşayarak görüyoruz. Elma 1.750 ton, armut ve ayva 500 ton, şeftali nektarin bin ton; yetmiyor, demirhindi, mahun elması -onları hep duyuyoruz, değişik şeyler- bin ton; çarkıfelek meyvesi, karambola, pitahaya 500 ton.

Çilek… Arkadaşlarım, Mersin’de çilek üretiliyor. Öyle çilek üretiliyor ki her biri yumurta büyüklüğünde, doğal, natürel, kokusu var ama yurt dışından çilek getiriyoruz, 100 ton taahhüt.

Çay -Rizelilere sesleniyorum buradan Rizelilere- 200 ton.

Buğday ve mahlut… Sayın Bakan buğday almayacağımızı söyledi. Bundan iki buçuk ay önce et ve et ürünleri, canlı hayvan ithal etmeyeceğimizi de söylemişti Sayın Bakan ama geldiğimiz noktada daha dün 8 bin ton canlı hayvan yurt dışından Türkiye’ye geldi. Hans’ı düşündük, Hasan’ı düşünmedik.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Piyasayı dengeledik.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Dimitro’yu düşündük, Davut’u düşünmedik.

Piyasa dengelemesi böyle olmaz Değerli Arkadaşım, Sayın Özkan Öksüz. Piyasa değerlendirmesinde 40 liraya kimse et almadı bu memlekette. Bir bonfile konuşuluyor, 40 lira. Et ve Balık Kurumu 17 liraya, 18 liraya et kesti, bu etler 23’e, 24’e satılıyordu Türkiye’de ama en yüksek fiyattan değerlendirme yapıldı. Zaten o etin çiftçimize maliyeti 16 liraydı. 16 liradan besi aldı vatandaşımız, şu anda 12 liraya hayvanını kestirmek zorunda bırakılıyor. Vardı, sayı yeterliydi, o sayıyı hep beraber değerlendirdik, saydık, veteriner hekimler saydı, raporlar geldi Tarım Bakanlığına ve haklılığını kabul ettik ama o dönemde Et ve Balık Kurumu 17,8’e kesiyordu.

“Değerli Türk üreticileri, ben etin fiyatını 15 lira belirledim. Kestirirseniz, Et ve Balık kurumları hizmetinizdedir, getirin hayvanlarınızı keselim.” deseydi, o vatandaş 15 değil, 13’e hayvanını kestirecekti çünkü “Zararın neresinden dönersen kârdır.” anlayışını hâkim kılacaktı ama biz onu yapmadık, birden fiyatı ayarlama adına… Tabii ki üreticimizi düşündüğümüz kadar tüketicimizi de düşünmek zorundayız. Bugün, Et ve Balık Kurumu yine eti 12 liraya mal etti diyelim. Vatandaş kaça yiyecek? 15 liraya, 17 liraya yedirirseniz sizi alkışlarız ama et reyonlarında yine et 20 lira, 22 lira. Biz 2 kilo et yiyeceğimize 1 kilo, 1 kilo yiyeceğimize yarım kilo, yarım kilo yiyeceğimize yüz gramla köfte yapıp içine ekmek, pirinç katıp doymasını biliriz, yokluğu biliriz, bu Türk toplumu yokluğu bilir. Ama biz bunları yapmadan, Avrupa ülkelerine verdiğimiz taahhüdü yerine getirme adına canlı hayvan getireceğiz, arkasından besi danası getireceğiz… Bunları biz görmüştük 2008’de, uyardık “Gelin, bu fabrikaları kapatmayalım, bu bacasız fabrikaları kesime göndermeyelim.” dedik. Ama ne oldu? 4 kuruş destek verdiniz, sonra onu 3,6 kuruşa çektiniz, sütte desteği, o sağmal inekler, o bacasız fabrikalar kesime gitti.

Burdur hayvan pazarını hiç olmazsa ayda bir ziyaret edelim değerli arkadaşlarım. Bolvadin, Afyon, Şuhut Burdur’dadır; Eskişehir Burdur’dadır; Kütahya Burdur’dadır, canlı hayvan alırlar. O dönemde hayvan pazarında o ineklerden günde en az bir ton süt sağılıyordu. Yüreklerim sızlıyordu orada. Sağıma gidiyor inek, oradaki Fatma bacımız ineklerin göğüslerinden damacanalarını dolduruyor, bu inekler bir saat sonra Bolvadin’de, Afyon’da, Şuhut’ta, Kütahya’da, Eskişehir’de sucuğa sunuluyordu. Gördük bunu, uyardık. Ama bu uyarılarımız değerlendirilmedi.

Değerli arkadaşlarım, yine aynı şekilde yulaf… Yulafa verin, destek veriyorsunuz. Yulafa ben destek vermeyin demiyorum, bizim üreticimiz yulafı da yetiştirir.

Yetmiyor, malt. Kabuklu; gri beyaz çizgili kabuklu. Kavrulmuş olsun olmasın. Bin ton, 500 ton, diğerleri 1.500 ton. Ekim amacıyla kullanılan tohum ve meyve sporları 1.050 ton, şeker pancarı tohumları 300 ton. O pancarı zaten unuttuk. Pancar bizim her şeyimizdi, pancar Türkiye'nin gelir ve getiri kaynağıydı, Türk çiftçisinin traktörüydü, Türk çiftçisinin okulda okuttuğu çocuğunun katığıydı, bir eğitim, kültür yuvasıydı. Onu da unutturdunuz. Kotayı serbest bıraktınız, fiyat vermediniz, 2002’nin fiyatlarıyla pancar değerlendirilmeye çalışılıyor. Hakkı olmadan üzerinden fireler düşüyorsunuz, pancar üreticisi de perişan.

Değerli arkadaşlarım, bizim görevimiz sorun çözmek, siyasetin sorunu sorun çözmek. Biraz sonra çözüm önerilerini sizlerle paylaşacağım.

Değerli arkadaşlarım, yetmiyor. Değerli çiftçi kardeşlerim, AKP’ye yüzde 47 oy verdiniz. Bu AKP’ye yüzde 47 oy verdiniz, hoşnutsunuz, iktidar da hoşnut! Türkiye’de bakanların Türkiye’si var, rakamların Türkiye'si var, bankaların Türkiye’si var! Bu mevcut Hükûmet bunlarla meşgul değil, bakanlar çok rahatlar. Bankalar da çok rahat, geçen yıl 14 milyar dolar kâr etmişler. Bunun 9 milyar doları kamu bankalarında. Bir arkadaşım biraz önce o kamu bankalarıyla ilgili, Ziraat Bankasıyla ilgili bir mesaj çekti değerli arkadaşlarım. Bu üretici Bucak’tan, Alkaya köyünden Ahmet Ali Fidan. Dört dörtlük bir insan; çalışkan, dürüst namuslu. 13 bin tavuğu var. Diyor ki: “Yumurtanın kolisini 4 liradan mal ediyorum, şu anda 3 liradan satıyorum.” Değerli arkadaşlarım, maaşımızdan 100 lira eksik olsa itiraz ederiz. Bu çiftçi ki kolisi 4 liraya ürettiği 30 yumurtayı 3 liradan satıyor. 10 kuruş yumurtanın tanesi. Duble yumurta. Hile yok, haram yok, helal gıda. Helal gıdadan bahsediyoruz ya, helal gıda. Yumurta, doğal gıda; 3 kuruşa satıyor. Her kolide 1 lira zarar ediyor. Bu arkadaşımızın 3 trilyonluk mal varlığı var. Bucak’ta evi var üç katlı, köyde. Bucak’ta arsası var, bunları Ziraat Bankası ipotek ediyor 3 trilyonluk. Diyorlar: “Efendim, üç katlı ev sizin köyünüzde 20 bin lira.” “E, ben bunu şu kadara mal ettim.” diyor. “Yok” diyor. İpotek yetersizliğinden bu arkadaşımıza kredi vermiyorlar. Kredi verilmiyor, 3 trilyonluk servetini görmezden gelip kredi verilmiyor. Bu insan ki üretmek istiyor “Tavuklar aç, yem almak istiyorum, zarar çekiyorum şu anda. Çünkü bizim tavukçuluğumuzda ay var yılı besler, yıl var ayı besler. Biz bekleriz, o günü bekleriz, o bir gün bize yeter, o gün kazanırız, ama onu biz yıla yayarız, yokluğu biliriz, yoksulluğu biliriz, ama tavuklarımızı, piliçlerimizi diri tutmaya çalışırız, üretimden ayrılmayız. İki oğlumla beraber çalışıyorum.” diyor.

Yine, değerli arkadaşlarım, “Sayın Ramazan Kerim Özkan Vekilimizin dikkatine: Çeltikçi ilçe Bağsaray kasabasında seracılık yapmaktayız. Salatalık ürettik. Fiyatı 20 kuruş, en fazla 30 kuruş. 1 ton salatalık 200 TL. Gübre damlama 25 kilo 75 lira. İlaç, TRIPS ilacı 10 gram 50 lira -İsrail’den alıyoruz bu ilaçları. Tohumunu da İsrail’den aldık bunların- mazot kilogram fiyatı 3 lira. Bu şartlar altında biz çiftçiler ne yapacağız? Tarım kredi borcumuz, Ziraat Bankası borçlarımız, bunları ödememiz için ne yapmalıyız? Grup toplantısında dile getirirseniz seviniriz.” diyor çiftçi Hasan emmi.

Çiftçi feryat ediyor değerli arkadaşlarım. Bunları göz göre göre yapmıyoruz, şu salatalığın maliyeti 50 kuruş, 20 kuruştan satıyor şu anda. Leblebi gibi o tohumuna altından fazla para verdi, İsrail firmalarından tohum aldı. Domateste aynı durum söz konusu, marulda aynı durum söz konusu, patlıcanda aynı durum söz konusu, fasulyede aynı durum söz konusu, ama bunlar yetmiyormuş gibi biz taahhüt veriyoruz Avrupa Birliği ülkelerinden mal almaya devam ediyoruz.

Geliyoruz sığır, koyun veya keçi yağları 3 bin ton. Yurt dışına taahhüt etmişiz, kaçıranlar olur. Bunlar Avrupa Birliği ülkelerinden alacağımız değerler. Ham yağlar 18.400 ton. Yine ham yağlar 10.600 ton, homojenize müstahzar 400 ton, diğerleri 80 bin ton.

“Ayçiçeğine destek verin.” diyoruz Trakya bağırıyor… Trakya bağırıyor. Bu ülke kabak çekirdeğini yetiştiremiyor mu değerli arkadaşım? Bir kabak yetiştiremiyor muyuz? Kabak çekirdeğini yurt dışından alıyoruz, bademi yurt dışından alıyoruz, cevizi yurt dışından alıyoruz. Cilalı ayakkabı gibi, reyonlara girdiğim zaman, o cevizi gördüğüm zaman tüylerim diken diken oluyor. Bunlar dövizle alınıyor. Bu dövizi yaratmak için mermercilerimiz, sanayicilerimiz olağanüstü zamanlar harcıyorlar, çalışmalar yapıyorlar, Türkiye'nin dağlarında çoban ateşi gibi. Ee, bunun karşılığında biz alıyoruz dövizimizi, bizim ülkemizde yetiştirilecek olan bademe, cevize, çileğe, armuda, ayvaya yatırıyoruz. Döviz bu. Döviz kolay kazanılmıyor. Bunun değerini bilmemiz gerekiyor, buna bir çözüm bulmamız gerekiyor.

Mantarlar, diğerleri… Mantarlar ve domalan (sirke veya asetik asitten başka usullerle hazırlanmış veya konserve edilmiş) 50 ton.

Değerli arkadaşlarım, Silikon Vadisi gibi, Antalya’nın Korkuteli ilçesinde bir vadi vardır, mantar. Bu sadece orada değil, Bursa’da da aynı, Bolu’da da aynı, mantar, kültür mantarı. Şu anda üretim maliyeti 3 lira, 2.200 liradan toptan satışı var.

Bu insanlar… Bütün girdileri doğal; hayvan gübresi, saman, atık, atık su. Hiçbir şey istemiyor bizden. Yani bir ham maddesi, sokağa attığımız değerlendirilen maddeler. O mantarı üretiyoruz ama biz mantarı yurt dışından 50 ton…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – O zaman maliyet nasıl 3 milyon oluyor hem dışarıdan geliyor…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Girdileri, onları da parayla değerlendiriyorlar; onları da parayla alıyorlar, at gübresi parayla alınıyor.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Desteksiz atıyorsun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Desteksizse gider araştırırsınız. Halep oradaysa arşın burada. Gideriz, beraber araştırırız.

Bezelye 300 ton.

Çilekten olanlar bin ton.

Kiraz suyu…

Değerli arkadaşım, kiraz mevsimindeyiz şu anda. Kiraz şu anda 1 lira toptan.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Nerede?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Her yerde, nerede istiyorsanız. Gelin, Antalya’nın…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Kafadan atıyorsun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Burdur’da, bakın, 1 lira kiraz, 1 lira! Ankara’da 3 lira. Yerine göre, dal dal… Biz toptancı fiyatını söylüyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Keşke 10 lira olsa, keşke 10 lira olsa.

Kiraz suyu bin ton.

Net 100 kg ağırlık başına kıymetli 22 euroyu geçmeyenler. Neyse o.

Yine, köpüklü şaraplar 750 litre.

Sirkeler ve asetik asitten elde edilen, sirke yerine geçen maddeler 2.500 ton.

Kedi veya köpek maması. İşte. Ne kadar? 1.400 ton, diğerleri 6.700 ton.

Değerli arkadaşlarım, bunları sizlerin değerlendirmeniz gerekiyor. Bunlar dövizle alınacak müstahzarlar. Biz Türk çiftçisine sahip çıkalım diyoruz. Bunlar bizde var, olmayan şey yok içinde. Sirke var bizde, duttan sirke yapılıyor, elmadan sirke yapılıyor, üzümden sirke yapılıyor bu memlekette.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Bunlar Avrupa Birliğiyle karşılıklı, onları niye söylemiyorsun?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Karşılıklı, karşılıklıysa bunun karşılığında ne veriyorsunuz?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Aynı şekilde onlar da bizden alıyorlar.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Karşılığında ne satıyorsunuz? Ne satıyorsunuz tarım ve hayvancılık ülkesi olarak karşılığında?

Karşılığında ne satıyoruz? Araba mı satıyorsunuz, traktör mü satıyorsunuz, ne satıyorsunuz bunun karşılığında? Bunları değerlendirmeniz gerekiyor değerli arkadaşlarım.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Tarım ürünlerinde ihracat ne kadar?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ramazan Bey, bu çiftçiye bu kadar dertleniyorsun, bu Bayram Özçelik’in hiç derdi yok galiba çiftçiyle? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Dert olmaz mı, dert çok. Bakın, Bakanlık olarak sağlıklı gıda üretmek zorundayız. Bu sene… Biraz önce yine misafirlerim vardı. (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Hatibi dinleyelim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Memleketimizde güvenli gıda yetiştirmek zorundayız. Bunu yetiştirmek için fareyle mücadele şart. Fareyle mücadeleyi yapamadık; farenin hakkından gelemediniz, farenin, farenin. O küçücük fare âdeta ortakçı oldu, çiftçinin ortakçısı oldu. Zaten çiftçinin ortakçısı çoktu; karınca ortakçı, fare ortakçı, tilki ortakçı, yetmiyor elektrik ortakçı, mazot ortakçı, yetmiyor…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hükûmet, Hükûmet…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Çakal da…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – O çakalları sen söyledin, çakal da ortakçı. E, bunlar, bu ortakçılar çoğaldı, çiftçinin sırtında. O kadar yük bu çiftçiye zulüm değil midir değerli arkadaşlarım? Buna rağmen yılmadı, o çiftçi direndi, hastalığını unuttu, düğününü unuttu, mevlidini unuttu, hac farizasını bir yıl, iki yıl erteledi ama o üretime her yönüyle sahip çıktı, üretti. Ama siz Hükûmet olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bu çiftçiye sahip çıkamadınız, burada sınıfta kaldınız. Bunu kabul edin değerli arkadaşlarım. Sınıfta kaldığınızın göstergesi.

Tarım Bakanlığının bir kanunu görüşülüyor, Tarım Bakanına hepiniz taleplerde bulunuyorsunuz, 200 inek, 100 inek. Nerede bu arkadaşlarım, niye gelmiyorlar buraya? İlle yoklama olduğunda mı burada olacaklar? Destek istiyorsunuz, hibe destek istiyorsunuz. Bakanlık koridorlarında hepinizi görüyoruz. Nerede bu arkadaşlarımız, niye gelmiyorlar buraya? Niye getiremiyorsunuz? Niye getirmiyorsunuz arkadaşlarınızı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Kuliste söylediklerin ile buradaki söylediklerin yüzde yüz ayrı, tam tersi.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Hepsi doğru, hepsi. Bunları anlatıyoruz.

BAŞKAN – Kerim Bey, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Yasanın ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum ama yoksulluğun, yolsuzluğun biteceği, üretimin had safhaya ulaşacağı, çiftçinin yüzünün güleceği mutlu günlerde buluşmak en büyük dileğimdir. Bu dileklerle tümünüze saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici.

Sayın Binici, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gıda güvenliği, halk sağlığı ve koruyucu sağlık hizmetlerindeki rolü nedeniyle, tüm dünyada gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesi olarak görülmekte, Türkiye’nin Avrupa Birliğine uyum sürecinde önemli bir hedef olarak karşımıza çıkmaktadır. Gıda güvenliğinin sağlanması yeterli hukuki ve teknik alt yapıya, bu alanda çalışmakta olan personel sayısı ve niteliğinin iyileştirilmesine, bununla birlikte süreci iyi yönetebilecek siyasi ve bürokratik irade ve anlayışa gereksinim vardır. Bunun gerçekleştirilmesinde nesnel, bilimsel ve ülke gerçekleriyle uyumlu, halkımızın ve ülkemizin çıkarlarını koruyan bir mevzuat temel gerekliliktir.

Yeni yasa taslağı, ülkemizin kanun yapma tekniğine aykırı olarak birden fazla birbiriyle ilintili ama bağımsız çalışma alanını aynı metin içine zoraki olarak sokma girişiminin ruhsuzluğunu da taşımaktadır. Taslak hem içeriği hem hukuk tekniği hem de Avrupa Birliği mevzuatına uyumu anlamında birçok yetersizlik içermektedir. Gıda güvenliğini sağlamaya yönelik çözüm üretmek yerine, gıda alanı, hayvansal ürünlere indirgenmekte ve taslağın tek bir mesleğin öne çıkarılması kaygısıyla hazırlandığı izlenimini de vermektedir. Gıda güvenliği kavramı, bilimsel içeriğinin ötesinde, bir meslek grubunun bütün gıda alanına hâkim olma anlayışına kurban edilmek istenmektedir. Gıda alanındaki düzenlemeler veteriner hizmetlerinin altında kaybolmuştur. Oysa veteriner hizmetleri, gıda güvenliği temin eden unsurların sadece bir alt grubunu temsil etmektedir. Sürecin tek bir meslek üzerinde tanımlanması, gıda güvenliğinin sağlanması amacını daha da güçleştirecektir. Halkımız yeni tehditlerle karşı karşıya kalacaktır.

Taslağın bu şekliyle yasalaşması durumunda, gıda güvenliği işlevinin azalmasına bağlı olarak halk sağlığını olumsuz yönde etkileyecek sorunlar da oluşacaktır. Halk sağlığı ve koruyucu sağlık hizmetlerinin tam anlamıyla uygulanması, insan tüketimine sunulan her türlü gıda maddesinin Gıda Yasası kapsamında yer almasıyla mümkündür.

Taslağın tanımlar kısmında resmî veteriner hekim yetkilendirilmiş, veteriner hekim gibi bir mesleği işaret eden tanımların yapılması, denetim, resmî kontrol ve başka tüm görevlerin veteriner hekimler üzerinde gerçekleştirilmesi anlamına gelmektedir. Bu durum gıda güvenliği sürecinde görev alan diğer mesleklerin yok sayıldığının ve Bakanlığın konuya nesnel yaklaşmadığının göstergesidir.

Resmî veteriner hekim tanımıyla kamuda yetkilendirilmiş, veteriner hekim tanımıyla ise özel sektörde veteriner hekimlere alan genişletme ve istihdam yaratma çabalarının yasa aracılığıyla zorlandığı açıkça görülmektedir.

Hayvan sağlığı, hayvan refahı ve zootekni, veteriner sağlık ürünleri, veteriner tıbbi ürünleri gibi bölümlerinde sadece veteriner hekimine işaret eden vurgulamalar varken, hem yukarıdaki çalışma alanlarında hem de bitki sağlığı gıda ve yem bölümlerinde eş değer yetkiye sahip mühendislerin yer almaması, özellikle gıda bölümünde mühendislerin adının bile geçmemesi de düşündürücüdür.

Taslak, veteriner hekim ile yardımcı sağlık personeli arasında doğan bir görev ayrımı tanımlaması yaparken aynı yaklaşımı mühendis ve yardımcı personel için göstermeyerek mühendislik meslek disiplinlerini görmezden gelme anlayışını sürdürmektedir. Veteriner sağlık ürünlerinin toptan satışının eczacı ve veteriner hekim sorumluluğunda yapılabileceği ifade edilirken bitki koruma ürünlerinin neredeyse herkes tarafından satılmasına izin verilerek bu alanda da mühendislik meslek disiplinleri gözden kaçırılmaktadır. Taslak, veteriner tıbbi ürünler için reçete yazma ve bunu uyguluma yetkisini yalnızca veteriner hekimlere tanırken bitki koruma ürünlerinde reçete yazma yetkisi kamuda çalışan tekniker, teknisyenlere de verilmekte, zirai mücadele ilaç bayilerine reçete yazma yetkisi tanımamaktadır.

Taslak, hayvansal üretimle ilgili olarak genelde konuya ilişkin eğitim almış mühendislerin, özelde ise zootekni bölümü mezunu mühendislerin özlük haklarını görmezden gelerek bu alanda geçerli mevzuatı tanımayı âdeta reddetmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde üretim koşullarıyla şekillenmiş yaygın üretim anlayışı gereği hayvansal ürünler yüzde 70 oranında tüketilmektedir. Oysa ülkemizin üretim yapısı ve tüketim anlayışı bunun tam tersi bir seyir izlemektedir. AB uyum sürecinde aday olan ülkelerin kendi tüketim profilinin ve geleneksel ürünlerin korunması çeşitli belgelerle ya da raporlarla yer almaktadır. Ayrıca, AB’nin yayımladığı mevzuat hükümlerine göre tüm gıda maddelerinin üretim ve dış ticaretinde “resmî kontrolör” adı altında mühendisler imza yetkisine sahiptir. Dolayısıyla AB ülkelerinde denetim ve kontrol hizmetlerinin tek bir meslek tarafından yürütüldüğü doğru değildir.

Yasa taslağının “Sorumluluklar” bölümünde “Piyasaya arz edilecek gıda ve yemlerden hangilerinin onay alacağı, onaya tabi gıda ve yem işletmeleri, işin nevine göre, konu ile ilgili lisans eğitimi almış en az bir personel çalıştırmak zorundadır.” hükümleri de yer almaktadır.

Veteriner ürünleriyle ilgili bölümde veteriner hekimlerin görevi net biçimde tanımlanırken gıda ve yem üretim yerlerinin hangisinin onaya tabi tutulacağına ilişkin yetki Bakanlığa bırakılmaktadır. Söz konusu taslakta sorumlu yöneticilik uygulamasının tamamen kaldırıldığı da görülmektedir. Taslakta Bakanlığın kontrolör ve mücadele hizmetleriyle ilgili uygun göreceği görevler için kurum ve kuruluşların görevlendirileceği hükmüne de yer verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; resmî kontrol sosyal devlet anlayışı içinde merkezî hükûmetin yapması gereken görevlerden biridir ve devlet olmanın gereğidir.

Bu bağlamda, denetim ve kontrol sistemlerinin etkin ve yaygın şekilde devlet eliyle yerine getirilmesi gerekmektedir. Yapılacak denetim ve kontrol görevlerinin ücretlendirilmesi, birilerinin çıkar sağlama eğiliminin dışa vurumudur. Sorumlu yöneticilik uygulamasının sektöre yük olduğunu ve kaldırılması gerektiğini savunan anlayışın hizmetlerin özelleştirilmesi durumunda işletmelerin çok daha büyük bir mali yükle karşı karşıya kalacağını görmezlikten gelmesi anlamlıdır. Risk analizi kapsamında yer alan risk değerlendirmesi, risk yönetimi ve risk iletişimi gibi görev ve işlevler birbirinden ayrı kurumlar tarafından gerçekleştirilmesi gerekirken taslağa göre bu görevlerin tümünü Bakanlık üstlenmektedir. Bu taslak hazırlanırken konuyla ilgili odaların görüşleri alınmamıştır fakat AKP Hükûmeti her alanda yaptığı gibi sadece ilgili odaların fikirlerini alarak bu önerilerin hiçbirini de dikkate almamıştır. Bu, tümüyle antidemokratik yaklaşım sonuçlarını bir kez daha vahim yanlışlar içeren bir taslak ile kendisini göstermiştir.

Bu taslak, veteriner hekim odaklı bir çalışma düzeni kurarken ziraat mühendislerinden söz bile edilmemektedir. Bu kanun kapsamında verilen görevleri Bakanlık adına yapmak için resmî veteriner hekim vardır da neden aynı görevi yapmak üzere tanımlanan resmî ziraat mühendisi yoktur? Bazı resmî görevleri yürütmek üzere Bakanlık tarafından yetki verilen Bakanlıkta görevli veteriner hekimler dışındaki yetkilendirilmiş veteriner hekim vardır da neden aynı görevleri yapmak üzere yetkilendirilmiş ziraat mühendisi yoktur. Bu soruların bilim ve meslek etiğine uygun yanıtlarını bulmak da olanaksızdır. Buna karşılık aynı Bakanlıkta en üst düzeyde yürütülen veteriner hekim lobisinin yarattığı meslek taassubu gıda sektörünün disiplinler arası bir çalışma alanı olduğu görmezden gelinebilmekte, Bakanlıkta görevli yetkili ziraat mühendisi bürokratlar ise bu duruma sadece seyirci kalmaktadırlar.

Taslak, veteriner hekim ile yardımcı sağlık personeli arasında doğal bir görev ayrımı tanımlaması yaparken aynı yaklaşımı ziraat mühendisi ve yardımcı personel arasında göstermeyerek ziraat mühendisliği mesleğine ilişkin süregelen tutum da sürdürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bu anlayış Bakanlığın hem savcı hem yargıç olma isteğini açığa çıkarmakta, Avrupa Birliği uygulamalarına ters düşmektedir. Avrupa Birliğinde risk değerlendirmesi bağımsız kurumlarca yapılmakta, risk yönetimi sorumlu kamu kurumları tarafından gerçekleştirilmektedir.

Taslağa göre, veteriner sağlık hizmetleri, biyolojik ürünler ile bitki sağlık ürünlerinin üretimi, ihracatı, ithalatı ve piyasaya arzı konularında onay gerekirken, gıda ve yemde hangi ürünlerin onaya tabi olacağının Bakanlıkça belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Veteriner biyolojik ürünlerin tamamının onayının bir veteriner hekime ya da veteriner hekim çalıştırana verileceği, veteriner sağlık ürünlerinde ise kimya mühendisi, kimyager, eczacı ya da veteriner hekime sorumluluk verileceği kesin hükme bağlanmışken, insan yaşamının sürdürülmesinin temel öğesi olan gıda maddelerinin üretildiği iş yerlerinde hangisine onay verileceği belli değildir. Sadece “Onaya tabi işletmelerde işin nevine göre konuyla ilgili en az lisans eğitimi almış personel çalıştırmak zorundadır” hükmü, ciddiyetsiz ve sorumsuz bir anlayışı yansıtmaktadır.

Taslak, tarım sektörü ve ziraat mühendisliği, su ürünleri mühendisliği mesleğiyle ilgili düzenlemeler getiren birçok yasayı yürürlükten kaldırarak, içeriğindeki yanlış hükümlere toplumu ve mesleğimizi mahkûm etmektedir.

Taslak, üretim yapımız, ekolojik faktörlerimiz, mikroklima özelliklerimiz ve genetik zenginliğimiz dikkate alınmadan, ülkemiz gerçeklerinden uzak bir şekilde hazırlanmıştır. Taslağın, ilgili tarafların katılımı ve işin uzmanlarıyla birlikte yeniden ele alınarak düzenlenmesi büyük bir önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, ziraat mühendisi ve ziraat teknisyeni, teknikerler arasında bir fark görmeyen tavrını bu taslakta da sürdürmektedir. Nitekim Bakanlık, tüm ziraat teknikeri ve teknisyenlerine, zirai mücadele bayisi açma hak ve yetkisiyle kamuda çalışan ziraat teknikeri ve teknisyenlerine bitki koruma ürünlerinin reçete yazma yetkisini ziraat mühendisleriyle eş bir düzeyde vermiştir. Taslak, veteriner sağlık ürünlerinin toptan satışının eczacı ve veteriner hekim sorumluluğunda yapılabileceğini ifade ederken, bitki koruma ürünlerinin neredeyse herkes tarafından satılmasına izin vererek bu alanda da ziraat mühendisliği mesleğine ilişkin saygısız tutum teyit etmektedir. İlgili yönetmeliklere dayalı olarak da, uygulamada, aynı Bakanlıkta, bitki koruma ürünlerinin okuryazarlar, ilkokul mezunları, ortaokul mezunları, lise mezunları, tekniker ve teknisyenler tarafından satılmasında bir sakınca görmemektedir; oysa bu alandaki ziraat mühendislerinin görev ve yetkileri yasa ve tüzükten ileri gelmektedir.

7472 sayılı Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanun’un 2’nci maddesi, zirai mücadele alanında ziraat mühendislerini yetkili kılmıştır. Ziraat Mühendislerinin Görev ve Yetkilerine İlişkin Tüzük’ün “Zirai Mücadele, Zirai Karantina ve Tarım İlaçları” başlıklı 5’inci maddesi, her türlü hastalık ve zararlılar konusunda teşhis, ilaç ve metot önerisi, mücadele, planlama, ithal, ihraç, depolama, pazarlama, dağıtma, karantina alanlarında ziraat mühendislerinin münhasır görev ve yetkilerini açıklamaktadır. Veteriner ilaçlarında veteriner hekimleri yetkili sayan Bakanlığın, bitki koruma ürünlerinde ziraat mühendislerinin yasa ve tüzükten ileri gelen yetkilerini yok saymaya çalışması izah edilebilir bir nitelik taşımamaktadır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bu çifte standart dahi, Türkiye’de gıda güvenliğini korumakla görevli Bakanlığın bu alanı doğru bir şekilde düzenleme gereğinde ne denli geri düşmüş olduğunu açıklamaya yeterli bir göstergedir.

Taslak, veteriner tıbbi ürünleri için reçete yazma ve bunu uygulama yetkisini yalnızca veteriner hekimlere tanırken, bitki koruma ürünlerinde reçete yazma yetkisini kamuda çalışan teknikerlere, teknisyenlere de tanımakta, zirai mücadele ilaç bayilerine reçete yazma yetkisi tanımamaktadır. Görüldüğü gibi, veteriner tıbbi ürünlerinde tavsiyede bulunmak, reçete yazmak, uyguluma yapmak yetkilerinin tamamı yalnızca veteriner hekimlere verilmektedir. Buna karşılık, taslakta, bitki koruma ürünlerinin uygulamasında ziraat mühendislerinin yetkisinden söz edilmemektedir, bunun yerine “Bakanlıkça, bitki koruma ürünleri için reçete düzenleme yetkisi verilenler.” deyimi kullanılmaktadır. Taslak, hayvansal üretimle ilgili konularda genelde ziraat mühendislerinin, özelde ise zootekni bölümü mezunu ziraat mühendislerinin özlük haklarını görmezden gelerek bu alanda geçerli mevzuatı tanımayı âdeta reddetmektedir.

Taslağın “Canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerin sevkleri ile hayvan satış yerleri ve satışa ilişkin sağlık koşulları” başlıklı 8’inci maddesi, ticari veya değil tüm hayvansal ürünler, sperma, ovum ve embriyo gibi üreme ürünlerinin sevkine ilişkin hususların Bakanlıkça belirleneceği hükmünü taşımaktadır. Kendisi bir idare olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı geçerli mevzuata uymakla yükümlüdür. Mevzuatı baypas etmeye yönelik olarak her türlü yetkiyi Bakanlığın tasarrufuna bırakan bu düzenleme, gelecekte yapılacak yanlış işler için âdeta şimdiden zemin hazırlamaktadır. Bakanlık da yürürlükte olan yasa ve tüzük hükümlerine uyarlı işlem tesis etmek ve düzenleme yapmak yerine her alanda olduğu gibi bu alanda da her şeyi belirlemeyi kendi yetki alanında görerek bilim ve hukuk yerine keyfîliği egemen kılmaya çalışmaktadır. AKP Hükûmeti, bu keyfîlikle yetinmeyip bu taslakta, gıda işletmelerinde sorumlu yöneticilik müessesesini kaldırarak toplam 6.300 ziraat mühendisi, su ürünleri mühendisi ve balıkçılık teknolojisi mühendisinin işini kaybetmesine neden olacak bir düzenlemeye imza atma cüretini gösterebilmektedir. Bunun yanında, halk sağlığını da riske etmekten çekinmemektir.

Taslak, tarım sektörü ve ziraat mühendisliği, su ürünleri mühendisliği, balıkçılık teknolojisi mühendisliği mesleğiyle ilgili düzenlemeler getiren birçok yasayı yürürlükten kaldıracaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Binici.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Taslağın içeriğindeki yanlış hükümler, toplumu ve ziraat, su ürünleri ve balıkçılık teknolojisi mühendisliğini mahkûm etmektedir. Bu kanun, birçok hükmü itibarıyla, yürürlükten kaldıracağı yasal düzenlemelerden daha geri hükümler taşımaktadır.

Tüm bu değerlendirmelerle, taslağın, gerçekten katılımcı ve demokratik ortamlarda, işin uzmanlarıyla birlikte yeniden ele alınarak düzenlenmesinin büyük önem taşıdığı açıkça ortadadır. Şunu çok açıkça ifade ediyorum: Ziraat Mühendisleri Odasına üye 44 bin ziraat, su ürünleri, balıkçılık teknolojisi ve tütün teknolojisi mühendisinin özlük haklarını görmezden gelen ve gasbeden kanunun, bu içeriğiyle kabul edilmesi düşünülmemelidir.

Böyle bir yasal düzenlemenin olumlu tarım hizmetleri geliştirmeyeceğini düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına Hatay Milletvekili Orhan Karasayar.

Sayın Karasayar, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle amacım, bu tasarı hakkında sizleri geniş bir şekilde bilgilendirmek. Fakat burada muhalefet milletvekili arkadaşlarımın tarımla ilgili konuşmalarını izleyince bu konuyla ilgili de bazı hatırlatmalarda bulunmak isterim.

Değerli arkadaşlarımız buraya çıktığı zaman çiftçimiz hakkında öyle olumsuz, bizleri öyle karamsarlığa götürecek açıklamalarda bulunuyorlar ki ben de şahsen bir anda kendi kendime şunu düşünüyorum: Acaba diyorum, Türk çiftçisi mazotu karneyle almaya mı başladı? Gübre, ilaç karaborsası mı var?           

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Aynen öyle.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Onu da yaparsınız, onu da. Eğer kalırsanız onu da yaparsınız.

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Çiftçimiz tarlaya inemiyor mu? Tarlalarımız ekilemiyor mu? Bölgeye bazen kara yoluyla gidiyorum, Hatay’dayım, Suriye sınırına kadar gidiyoruz. Ankara’dan çıktığım zaman İç Anadolu’daki arazilere bakıyorum ekilmeyen bir karış alan yok, Çukurova’yı geçiyorum ekilmeyen bir karış alan yok, Dörtyol Amik Ovası’na gidiyorum ekilmeyen bir karış alan yok. Bakıyorsunuz Türk çiftçisinin her yıl traktör alım gücü artmış. Traktörler de artık klimalı hâle gelmiş. Türk tarım ürünlerinde ihracat artmış. Türk tarım ürünleri, Türk çiftçisi damlama sulamasız alan bırakmamış. Türk çiftçisinde, Türkiye’de üretilen tarım ürünlerinde kalite artmış, ihracat artmış…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Niye o zaman hepsi borçlu çiftçinin?

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – …ve biz sürekli köylerimizde vatandaşlarımızla beraberiz. AK PARTİ Grubunun, AK PARTİ’nin çiftçilerimize, tarıma yapmış olduğu hizmetleri anlatmaya kalksam herhâlde burada yirmi dört saat sizlere bunlardan bahsetmem lazım. Fakat, değerli arkadaşlarımız tabii ki Türk çiftçisinin, tarımımızın daha ileriye gitmesini istiyor olabilirler, biz de istiyoruz fakat gelinen noktayı da, 2002 ile şu anki durumu karşılaştırdığınız zaman da çiftçilerimiz, aralarına gittiğimiz zaman, her zaman Başbakanımıza, bizlere dua ediyorlar, teşekkür ediyorlar değerli arkadaşlar.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ooh! Sen dua ile bedduayı karıştırdın hemşehrim. Dua ile bedduayı karıştırıyorsun.

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Bunları da tabii sizler de seçim sonuçlarında görüyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, mesleğim, ziraat mühendisiyim, zirai ilaç bayiliği ve tarım makineleri bayiliği ile uğraştığım için sizlere basit bir örnek vermek istiyorum. Değerli arkadaşlar, 2001 yılında biz, bizlere gelen firma elemanlarından nakit para vererek ürün alamazdık, zirai ilaç alamazdık. Neden? Firma elemanı bize şunu söylerdi: “Arkadaş, bak sen burada bugün bana bu listeyi yapıyorsun, ben bu listeye fiyat veremiyorum. Akşam büroma gittiğim zaman fiyatlar değişiyor.” Yani yıllık fiyatlar en az yüzde 100 değişirdi, tohum fiyatları yüzde 100 değişirdi. Rafınızdaki bir tohum, bir ilaç o yıl satılmayıp bir yıl sonraki sezona kaldığında, fiyatına yüzde 100 eklediğiniz zaman yanılmıyordunuz. Fakat şu anda, değerli arkadaşlar, tarım ilaçlarının birçoğunun fiyatları 2001’dekinden daha uygun, 2001’deki fiyatların altında. Bunları tek tek de sizlere örnek verebilirim.

Değerli arkadaşlar, tabii, bu konular anlatmakla bitmez. Tabii, Türk çiftçimiz, Türk tarımımız AK PARTİ’mizin, Hükûmetimizin çiftçilerimize yapmış olduğu hizmetleri en iyi şekilde görüyor. Bizden tabii beklentileri var, biz de o beklentileri, çiftçilerimizin beklentilerini yerine getirmek için hep beraber elimizden gelen gayreti göstereceğiz. İnanıyorum ki bu tasarıyla da çiftçilerimizin ihtiyaçlarını, gıda tüketimi konusunda, gıda üretimi konusunda, ihracat konusunda, kalite konusunda olan bazı eksiklikleri de giderip çiftçimizin üretiminin değerini hep beraber daha da artıracağız değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı, adından da anlaşılabileceği gibi geniş bir tarımsal alanı kapsamaktadır. Son yıllarda önemi tüm dünyada giderek daha da artan, ülke ekonomisi içerisinde önemli bir yere sahip olan, üretici ve tüketici cephesinden bakıldığında toplumun hemen tamamını ilgilendiren tarım konusunu AK PARTİ olarak toplumumuzun geleceği ve gıda güvencesi bakımından stratejik olarak değerlendiriyor ve tarıma stratejik baktığımızı konuşmamın başında belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı çok uzun süredir üzerinde yoğun tartışmaların yapıldığı bir tasarıdır. Bunun nedeni tasarının öneminden kaynaklanmaktadır. Tasarı, hayvan sağlığı, hayvan refahı ve zootekni, bitki sağlığı, gıda ve yem güvenliğiyle ilgili konulara ilişkin düzenlemeler getiren çok geniş bir uygulama alanını kapsamaktadır. Aynı zamanda halk sağlığıyla doğrudan ilişkisi nedeniyle toplumun tamamını ilgilendirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin burasında, görüşmekte olduğumuz tasarının amaçları ve gerekçeleri hakkında bilgi vermek amacıyla tasarının gerekçesinde belirtilen bazı hususları burada zikretmek istiyorum. Çünkü zikredeceğim bu hususların, tasarının amacını ve gerekçelerini daha iyi anlamamızı sağlayacağını düşünüyorum.

Güvenilir gıda üretimi için, gıdaların birincil üretim aşaması dâhil yem üretimi ve hayvanların yetiştirilmesi, üretim ve dağıtımın tüm aşamaları birlikte değerlendirilmelidir. Bu kanun ile çiftlikten sofraya gıda güvenilirliğinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Ülke ekonomisi açısından büyük önem taşıyan hayvan ve bitki varlığımızın hastalık ve zararlılara karşı korunması, mücadele yöntemleri, hayvanlardan insanlara geçen hastalıkların önlenmesi, alınacak tedbirlerin ve uygulamaların belirlenmesi amaçlanmıştır.

Hayvanların sağlıklı olması ve bu hayvanlardan elde edilecek hayvansal ürünlerin sağlıklı ve güvenilir olması, hayvanlara yedirilen yemlerin sağlıklı ve güvenilir olmasıyla mümkündür. Bazı hastalık etkenlerinin yemlerden hayvanlara ve hayvanlardan elde edilen ürünlerle de insanlara bulaşma riski vardır. Hayvanlara yedirilen yemlerin sağlıklı ve güvenilirliğini sağlamak için düzenlemeler getirilmektedir.

Hayvanların sağlıklarının korunması, daha fazla verimin elde edilmesi ve hayvan hastalıklarıyla mücadelede kullanılan en önemli unsurlardan biri de veteriner sağlık ürünleridir Bu ürünlerin üretimi, piyasaya arzı ve kullanımı özel bir önem arz ettiğinden, bunlara ilişkin düzenlemeler bu kanun kapsamında ele alınmıştır.

Bitki ve bitkisel ürünlerin korunması ve güvenli şekilde üretilmesi sağlık açısından önem arz etmektedir Bu nedenle, zararlı organizma taşıma riski olan bitki ve bitkisel ürünler ve diğer maddelerle zararlı organizmaların ülkeye girişinin ve ülke içinde yayılmasının önlenmesi amacıyla yapılan mücadele faaliyetleri ve bu faaliyetlerde kullanılan bitki koruma ürünlerinin üretimi, pazarlanması ve kullanımı ile ilgili düzenlemelere bu kanun kapsamında yer verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde çevrenin korunması ve hayvan refahı konuları ulusların gündeminde yer bulmakta, bunlara ilişkin yeni düzenlemeler getirilmektedir. Bu nedenle bu kanun taslağında bu unsurlara yer verilmiştir, tasarı kapsamında yürütülecek tüm faaliyetlerin çevrenin korunması dikkate alınarak yürütüleceği belirtilmektedir. Bu, ülkemiz geleceği bakımından oldukça önemlidir çünkü yürüteceğimiz tarımsal faaliyetlerimizi çevreye zarar vermeden veya en az zararlı ekolojik olarak yapma zorunluluğumuz vardır.

Tasarı kapsamındaki konularla ilgili mevcut yasal düzenlemelerin gelişen günün koşullarına yeterince cevap vermemesi, yeni ihtiyaçların ortaya çıkması ve dağınık bir yapı arz etmesi, mevcut yasaların yeniden ele alınarak böyle bir yasal düzenleme yapılması ihtiyacını doğurmuştur.

Bu kanunun hazırlanma gerekçelerinden birisi de AB üyeliğini hedef alan ülkemizin veteriner hizmetleri, bitki sağlığı hizmetleri, veteriner sağlık ürünleri, bitki koruma ürünleri, gıda ve yem konularında ulusal mevzuatını AB mevzuatı ile uyumlaştırmaktır.

Tarımsal ürün ticaretinde gıdanın uluslararası kabul gören standartlara uygun üretimi büyük önem taşımaktadır. Getirilen düzenlemelerle bu standartlarda üretimin gerçekleştirilmesi ve ülke ekonomimizin geliştirilmesi hedeflenmektedir.

Gıda güvenilirliğinde çok önemli olan izlenebilirliğin sağlanmasında birincil üretim dâhil çiftlikten sofraya gıda zincirinin tüm aşamaları birbiri ile bağlantılıdır. Bu nedenle, bu hususlardaki yetki ve sorumluluğun tek bir otoritede toplanması bunu sağlayacaktır. Bu tasarı ile bu sağlanmaktadır.

Hayvan hastalıkları ile bitki ve bitkisel ürünlerdeki zararlı organizmalarla mücadelede resmî kontrol ve denetimlerin etkin olarak yapılabilmesinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının da Bakanlığa yardımcı olmalarını sağlamak amacıyla iş birliği yapmaları öngörülmektedir. Bu durum, bu alanda yürütülecek hizmetlerin daha etkin ve verimli yürütülmesine katkı yapacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda da ifade ettiğim gibi, özetleyecek olursak, tasarı ile veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem güvenilirliği konularında birçok yenilik getirilmekte, ülkemiz mevzuatı bu alandaki AB mevzuatı ile uyumlaştırılmakta, bu konularda ilgili AB standartlarına ulaşılması hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının getirdiği başlıca yeniliklerden bahsedecek olursak, hayvan sağlığı ile ilgili olarak, hayvancılık işletmeleri ve hayvanların yeni doğan ve kesilenler dâhil kayıt altına alınması, kayıtlarının tutulması, böylelikle ülke envanteri çıkarılmış olacaktır.

Hayvan varlığımızı sürdürülebilir bir şekilde korumak amacıyla, önce bir yaklaşım benimsenerek daha hastalık görülmeden önce hastalıklarla ilgili ulusal ve yerel acil eylem planları Bakanlığımız tarafından hazırlanacaktır. Bu planlarda herhangi bir hastalık görülmesi durumunda kişilerin hangi görevleri yürüteceği ve yüklenecekleri sorumlulukları ayrıntılı olarak yer alacaktır.

Hayvan sağlığının korunması ve hayvan hastalıklarının yayılmasında büyük rol oynayan hayvan hareketleri kayıt altına alınmakta ve izleme getirilmektedir.

Hayvan ticareti yapanlar, nakliyeciler ve hayvan nakilleri sırasında hayvan refahıyla ilgili yeni düzenlemeler getirilmektedir. Getirilen bu yeni düzenlemeler ile hayvan hareketlerinde izlenebilirlik ve denetim artırılırken hayvan nakilleri ili ilgili yaşanan sıkıntılara çözüm getirilmektedir.

Tasarı ile hayvan hastalıklarıyla daha etkin mücadele yapılabilmesi amacıyla, ödenen hayvan hastalık tazminatlarında üreticinin lehine yeni düzenlemeler getirilmektedir. Şöyle ki, önceden sadece hastalıklı canlı hayvanlara ödenen tazminat, mezbahalarda tespit edilen ve hastalık nedeniyle imha edilen hayvanlar ile hastalık nedeniyle imha edilen hayvansal ürünlere ve bu amaçla yapılan dezenfeksiyon için yapılan masraflar da devlet tarafından tazmin edilecektir. Tasarıyla ilk olarak başta insan ve hayvan sağlığı olmak üzere ve ayrıca çevreyi de korumak amacıyla, insanlar tarafından tüketilemeyen hayvansal yan ürünlerin yani atıkların toplanması, taşınması, depolanması, muamele edilmesi, imha edilmesiyle ilgili düzenlemeler getirilmekte ve ilgililere sorumluluklar verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayvan hastalıklarının önlenmesinde ve mücadelesinde önemli bir rol oynayan veteriner sağlık ürünleriyle ilgili olarak 1928 tarih ve 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu’nda tek bir madde olarak düzenleme yapılmışken bu tek bir maddelik düzenleme gelinen noktada gelişen sektörün ihtiyaçlarını ve günün koşullarını karşılamaktan uzaktı. Tasarıyla veteriner sağlık ürünlerinin üretimi, satışı, uygulanması ve kontrollerine ilişkin günün koşullarını ve sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak ayrıntılı düzenlemeler getirilmiştir.

Bitki sağlığı alanında tasarıyla zirai mücadelede kullanılan ilaçların reçeteli satışı ve kayıt zorunluluğu getirilmektedir. Bu da bitki ve bitkisel ürünlerde ilaç kalıntılarını önleyecektir. Bu durum, ürünlerimizin kalıntı yönüyle daha sağlıklı ve güvenilir olmasını sağlayacaktır. Tasarıyla daha üretim safhasında kalıntı tespit edilmesi hâlinde kalıntının durumuna göre ürün hasadı geciktirilecek veya sağlık yönünden imhası gerekiyorsa ürün imha edilecektir. Bazı bitki hastalıkları ve zararlılarına karşı ruhsatlı ilaç bulunmaması hâlinde ihtiyaca binaen bu hastalıklara karşı etkili olan ilaçların kullanımına geçici olarak müsaade edilecektir. Burada ruhsatlı ilaç yok diye üreticimiz çaresiz bırakılmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gıda güvenilirliği alanında ise Hükûmetimiz gıda güvencesine ve güvenilirliğine büyük önem vermektedir. Tasarı, gıdaların birincil üretimden başlayarak üretim, işleme, depolama, dağıtım ve satış aşamalarıyla ilgili düzenlemeler getirmekte, gıda güvenilirliğinin etkin bir şekilde sağlanmasında önemli bir rolü olan izlenebilirlik zorunlu hâle getirilmektedir. Örneğin herhangi bir olumsuzluk durumunda geriye ve ileriye doğru izlenebilirliği sağlaması amacıyla, ürün sahibi, gıdayı nereden aldığını ve nerelere sattığını belgelemek zorundadır.

Tasarı, insan tüketimine sunulan tüm gıdaların insan sağlığı bakımından güvenilir olması hükmünü getirmekte, güvenilir gıdanın sahip olması gereken özellikleri belirtmekte ve bu özelliklerin sahip olması gereken kriterleri ve ölçüleri vermektedir.

Tasarı, gıda güvenilirliğinin sağlanmasında esas sorumluluğu AB’de olduğu gibi işletme sahibine vermektedir, kamuoyuna da denetim yetki, sorumluluğunu vermektedir.

Gıda üreticilerinin ürettikleri gıdanın sağlıklı ve güvenilir olması şartıyla, gıda güvenilirliğinden taviz vermeden bürokratik işlemlerin azaltılarak faaliyetlerinde kolaylıklar getirilmektedir.

Tasarıyla, 5179 sayılı Kanun gereği küçük-büyük ayrımı yapılmadan bütün gıda üreten iş yerlerinde çalıştırılması zorunlu olan sorumlu yöneticilik uygulaması yeniden gözden geçirilerek, gerçekten çalıştırılmasında fayda görülen işletmeler için, üretimin nevine göre en az lisans düzeyinde eğitim almış personel çalıştırılması zorunluluğu getirilmektedir.

Mevcut uygulamada, gerek işletmeler gerekse bu işletmelerde çalışanlar açısından bazı yönlerden sıkıntılar yaşanmaktaydı. Küçük işletmeler, bir mühendis veya veteriner istihdam maliyetini karşılamakta zorlanmaktaydılar. İşletmenin büyüklüğüne göre bir kişi beş iş yerine kadar sorumlu yönetici olarak görev alabilmektedir. Bu, işveren ve çalışan açısından ve gerekse denetim bakımından sıkıntılara yol açmaktadır.

Daha önce de ifade ettiğim gibi, bütün gıda üreten iş yerleri, büyük-küçük ayrımı yapılmadan, bitkisel ve hayvansal kökenli olmasına bakılmaksızın, gıda güvenilirliği bakımından fark gözetilmeden mevzuata uygun üretim yapmak, yani başka bir ifadeyle sağlıklı ve güvenilir gıda üretimleri gerekmektedir, yani tasarıyla getirilen yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır.

Yine, aynı şekilde, tasarıya göre, büyük-küçük ayırımı yapılmaksızın bütün gıda üreten işletmeler denetim kapsamında olup, olumsuzluk durumunda yaptırımlara muhataptırlar. Mevcut uygulamadaki gıda iş yerlerindeki sorumlu yöneticilik uygulaması yerine tasarıyla getirilen yeni düzenlemeye ilişkin bazı meslek örgütlerimiz tarafından dile getirilen ve basında da yer alan sorumlu yöneticilik konusunda birkaç hususa değinmek isterim:

Tasarıda, gıda üretimi iş yerlerinde olan riskleri önceden önlemek, üretim kayıplarını azaltmak, üretim aşamasına katkı yapmaları amacıyla 30 beygir gücü üzeri motor gücü bulunan veya 10 ve üzeri toplam personel çalıştıran iş yerlerinde işin nevine göre personel çalıştırılmasında fayda görülmüş ve bu amaçla personel çalıştırma zorunluluğu getirilmiştir.

Her şeyden önce, bazı taraflarca dile getirildiği gibi, bu tasarı bir istihdam yasası olmayıp teknik ve sağlık önlemleriyle ilgili düzenlemeler içeren bir yasadır. Bununla birlikte, getirilen düzenlemeyle mevcut uygulamada sorumlu yönetici olarak görev yapan yaklaşık 20 bin civarında ziraat mühendisi, gıda mühendisi, kimya mühendisi, kimyager, biyolog, veteriner gibi değişik mesleklere mensup personelin istihdamında bir azalma olmayacaktır. Çünkü, kayıtlara göre tasarıyla getirilen ölçülere uygun personel çalıştırılması zorunlu olan işletme sayısı 20 binin üzerindedir.

Görüleceği üzere, yeni düzenlemeyle ilgili istihdam edilen personel sayısında azalma olmayacağı gibi, bu kişiler sadece bir iş yerinde görev alacaklar, işlerinde hem işveren hem de kendi meslekleri açısından daha verimli olacaklardır. Bu alanda getirilen düzenleme, iş yerleri ve burada görev yapacak personel açısından, ülkemiz koşullarında ekonomik, sosyal ve gıda güvenliği bakımından en makul düzenlemedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla gıdalarda olası risklerle ilgili olarak ülkemizde ilk defa bağımsız, tarafsız, şeffaf ve bilimsel esaslara göre risk değerlendirmesi yapmak üzere siyasi, ticari ve ekonomik kaygılardan uzak risk değerlendirme birimleri oluşturulmaktadır. Bu birim, gıdalar konusunda gerek kamuya gerekse halka en doğru bilgiyi verecek ve danışman görevi yapacaktır. Tasarı, birincil üretim dâhil tüm gıda üretimi, dağıtım, satış yerlerine yönelik genel ve özel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Tasarı, birincil üretim dâhil tüm gıda üretim, dağıtım ve satış yerlerine yönelik genel ve özel hijyen kuralları getirmekte ve bu kurallara uymayanlara yaptırımlar öngörmektedir.

Bütün bu düzenlemelerin amacı, birincil üretimden başlayarak son tüketiciye kadar, diğer bir ifadeyle, tarladan sofraya kadar gıda güvenilirliğini etkin bir şekilde sağlamak ve halkımıza sağlıklı ve güvenli ürünler sunmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi toparlayacak olursam, bu tasarı, ister bitkisel üretim, ister hayvansal üretim olsun, birincil üretim aşamasından başlamak üzere ve bunlardan elde edilecek ham maddenin işlenerek ürünlere dönüştürülmesi, sağlıklı bir şekilde depolanmaları ve dağıtılmalarını sağlamaya yönelik gerekli olan teknik ve sağlık kurallarını belirlemek, bu konularda AB standartlarına ulaşmak, tarımsal ürünlerimizin uluslararası kabul gören standartlara uygun üretimini sağlayarak rekabet edebilirliğini artırmak ve ülke ekonomisinin, rekabetçi ülke ekonomisinin gelişmesine katkı yapmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Evet, alayım son cümlenizi.

Buyurun.

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – …yetiştiricilerimizin alın teri dökerek ürettikleri ürünlerin hak ettiği değeri bularak refah seviyelerini yükseltmek, en önemlisi halkımıza güvenilir ürünler sunmak amacıyla hazırlanmıştır.

Tasarı kapsamındaki faaliyetlerin yürütülmesinde, gıda güvenilirliğinden ve etkin denetimden taviz verilmeden, bürokratik işlemler azaltılarak üreticilerin önü açılmış, ancak tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ilgililere sorumluluk, yükümlülükler getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hazırlanma gerekçelerinin amacını kısaca açıklamaya çalıştığım Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın yasalaşması hâlinde ülkemize ve halkımıza hayırlı olmasını diler, yasanın hazırlanmasında emeği geçenleri kutlar, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gıda ve yem güvenilirliği, hasılı halk sağlığını ilgilendiren çok önemli bir tasarıyla karşı karşıyayız. Bu tasarının kanunlaşması ülkemizin menfaatinedir. Gıda ve yemdeki güvenilirlik, halk sağlığı, bitki sağlığı, hayvan sağlığı ile hayvan ıslahı ve refahı, tüketici menfaatleri ile çevrenin korunması da dikkate alındığında, bu tasarı beş yıllık bir çalışmayı, bir hazırlık aşamasını geçirerek nihai şeklini almıştır. Bu süreçte resmî ve özel kuruluşlar, sivil toplum kuruluşlarının görüşleri, birlikler, odalar ve ülke ihtiyaçlarının dikkate alınmasıyla, Avrupa Birliği müktesebatı da taranarak titiz bir çalışma neticesinde AB müktesebatına uyumlu bir tasarı hazırlanmıştır.

Mevcut durum analiz edildiğinde, mevcut kanunların uygulanmasında yaşanan sorunların giderilmesi ve yeni ihtiyaçların karşılanması, yetki karmaşasının önlenmesi ile yetki ve sorumluluğun tek otoritede toplanması amaçlanmakta. Tarladan sofraya gıda güvenilirliğini sağlamak amacıyla, ilk üretim dâhil, gıdanın üretim ve dağıtımının tüm aşamalarıyla ilgili kuralların belirlenmesi, kontrolü ve izlenebilirliğin temini… Avrupa Birliği üyeliğini hedef alan ülkemizin veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, veteriner sağlık ve bitki koruma ürünleri, gıda ve yem hijyen kuralları ve bu hususlardaki resmî kontroller ile ilgili ulusal mevzuatı AB mevzuatı ile de uyumlaştırıyoruz. Gıdaların uluslararası kabul gören standartlara uygun üretiminin sağlanması esas alınıyor. Hayvan ve bitki varlığının hastalık ve zararlılara karşı korunması ve bunların mücadele yöntemleri, hayvanlardan insanlara geçen hastalıkların önlenmesi ve insan sağlığının korunması için bu kanun tasarısının ne kadar elzem olduğu ortadadır.

Bu kanun tasarısı, hayvan hastalıklarıyla mücadele, bitki zararlılarıyla mücadele, hayvan refahı, hayvan ıslahı ve zootekni konuları, veteriner ilaçları ve bitki koruma ürünleri, gıda ve yemin üretim ve işleme ve dağıtım aşamaları, hijyen kuralları, risk analizi, resmî kontroller ve cezai yaptırımların da geniş kapsamlı olarak ele alındığı önemli hususları içermektedir.

Ayrıca, bu kanun tasarısı çok önemli yenilikler getirmekte. Bunlardan kısa başlıklar hâlinde sizlere bahsetmek isterim:

Hayvan sağlığında, hayvanların tanımlanması ve işletmelerin kayıt altına alınması, hayvan ticaretiyle uğraşanların belgelendirilmesi, hayvan nakilleriyle ilgili hayvan refahı kurallarının getirilmesi, hastalıklarla ilgili ulusal ve yerel acil eylem planlarının hazırlanması, veteriner sağlık ürünlerinin üretimi, satışı, uygulanması ve kontrolüne ilişkin yasal altyapının oluşturulması getirilmekte.

Yine bitki sağlığında, Bakanlıkça belirlenen bitki ve bitkisel ürünlerle ilgili kayıt zorunluluğunu getiriyoruz. Bitki ve bitkisel ürün nakillerinde bitki pasaportu düzenleniyor. Bitki koruma ürünlerinin satışında reçete zorunluluğu getiriliyor. Zararlı organizmalarla mücadelede yeni kurallar var. Bitki koruma ürünleri kayıt altına alınıyor. Bitki koruma ürünlerinin uygulanmasına ilişkin yeni düzenlemeler yapılmakta.

En önemlilerinden birisi de yine, gıdada, gıda güvenliğinde esas sorumluluğun gıda işletmecisine verilmesi. Gıda ile ilgili yetkilerin tek elde toplanması. Üretim izni, gıda sicili ve tescil işleri kaldırılarak yerine kayıt ve onay sisteminin getirilmesi. Tüm gıda üreten iş yerlerinde zorunlu olan sorumlu yönetici uygulaması yeniden değerlendirildi. Çalıştırılmasında fayda görülen, Bakanlıkça belirlenecek onaylı ve kayıtlı işletmelerde, üretimin nevine göre, en az lisans düzeyinde eğitim almış kişilerin çalıştırılmasının zorunluluğu getirilmekte.

Risk değerlendirme biriminin oluşturulması. İlk üretim dâhil, hijyenle ilgili düzenlemeleri kanun kapsamında düzenleyerek cezai yaptırımları da birlikte getiriyor. Geleneksel ürünler için istisnalar getiriliyor. Sınır kontrol noktalarının kurulması ve işletilmesi sağlanmış oluyor.

Yine, yemle ilgili, insan ve hayvan sağlığı yönünden ticarete konu olan yemler değil, kendi hayvanları için hazırlanan yemler de kapsama alınıyor. Yemlerin tescil zorunluluğu, yem katkıları ve özel amaçlı yemler hariç bırakılıyor. Yem güvenilirliği kontrollerinin risk esasına göre yapılması yine yem güvenilirliğinde öncelikli sorumluluğun yem işletmecilerine verilmesi, yeme ilişin analizlerin yetkilendirilmiş laboratuvarlarda da yapılabilmesine imkân verilmesi tasarıyla getirilen yenilikler arasında.

Tabii, bu tasarı hazırlanırken iktidar ve muhalefet partisinin milletvekilleri olarak hem komisyonda hem alt komisyonda birlikte çalıştık. Ama ne yazık ki Türkiye'nin tarımsal faaliyetleri, tarımsal gelirimiz hesap edildiğinde akla hayale gelmeyecek yanlış bilgilendirmeler yapıldığı için bunları da tekrar ifade etmek ihtiyacı, zarureti hasıl oldu. Tarım sektörünün gayrisafi yurt içi hasılaya katkısı 2002 yılında 23,7 milyar dolar iken AK PARTİ hükûmetleri sayesinde 57 milyar dolarlık bir durumdayız. Tarım ürünleri ihracatımız yine 2002’de 4 milyar dolar iken 11,2 milyar dolara çıkartılmış. Bunlar hep AK PARTİ’nin farkı. Tarımsal kredi kullanımı ve faiz oranları, 2002’de yüzde 59’la Ziraat Bankası çiftçimize kredi verirken, hem de yüzde 59 faizle verirken, AK PARTİ döneminde yüzde 0-13 aralığında faiz, artı 550 bin çiftçiye 2002 yılında 529 milyon kredi kullandırılırken, bu dönemde 1 milyon 121 bin çiftçimize 9,5 milyar TL’lik, 9,5 katrilyonluk çiftçiye kredi kullandırılmıştır. Bunların geri ödemesini hesap ettiğiniz zaman yüzde 92-97’dir. Demek ki çiftçimiz memnundur. Toplam tarımsal desteklemeler 2002 yılında 1,868 milyar TL idi, sadece 2010 yılındaki tarımsal desteklemelerimiz bütçede 5,6 katrilyondur. AK PARTİ döneminde toplam 35 katrilyonluk, çiftçimize destekleme yapılmış olacaktır.

İlk defa mazot desteğini getiren AK PARTİ Hükümetidir. AK PARTİ hükûmetleri dönemi boyunca toplam mazot desteklemeleri, 2010 yılı dâhil 3 milyar TL’yi bulmuştur.

2005’te ilk defa gübre desteğini getiren yine AK PARTİ Hükûmetidir. 2,2 milyar TL’lik toplam gübre desteklemesi yapılmıştır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yalandan kim ölmüş, yalandan!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – “Halep oradaysa arşın burada.” demişler ya, biz milletimize anlatıyoruz, bırakın, muhalefet isterse dinlemesin, doğruları söylemeye devam edeceğiz.

Arz açığı bulunan ve stratejik açıdan önemli on altı ürüne prim desteği devam ediyor.

Hayvancılık destekleri 2002’de… Deminden beri konuştunuz, 2002’ye kadar hayvancılık anlamında ne projeniz vardı, ne politikanız vardı Allah aşkına?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz getirdiniz değil mi? Helal olsun!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – 2002’de 83 milyon TL, 83 trilyonluk hayvancılığa olan desteklemeniz, 2010 yılında sadece 1 katrilyon 250 milyarlık hayvancılığa desteklememiz vardır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ortada, ortada…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yüzde 50 hibeli kırsal kalkınma desteklerimiz devam ediyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayvanlar Uruguay’dan…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Tarımsal ürünlerin işlenmesi, paketlenmesi, ambalajlanması, depolanması gibi ekonomik yatırımlar, alet ve ekipman alımları, basınçlı sulama yatırımları hâlen devam ediyor. Sertifikalı tohumluk kullanımı, tarımsal sigorta desteği, mera ıslah çalışmaları, bunlar, AK PARTİ sayesinde muhalefetin de tanıdığı çalışmalar, buluştuğu politikalar.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yapma ya!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yem bitkisi ekim alanlarını 1,1 milyon hektardan 2,2 milyon hektara taşımışız. Suni tohumlama hayvancılık için önemli. Ben veteriner hekimim. Yılda 640 bin suni tohumlama yapılırken AK PARTİ Hükûmetinde yıllık 2 milyon 600 bin suni tohumlama yapılmıştır.

Süt ve etçi damızlık sığırcılık yatırımlarının desteklenmesi… Anadolu’yu gezin, bir dolaşın, GAP ve DAP illerinde sütçü ve etçi damızlık sığırlarla ilgili yapılan desteklemelere şöyle bir bakın, vatandaş memnun mudur, değil midir?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çok, çok memnun!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Hububat fiyatları açıklandı. Adıyaman’dan, seçim bölgemden kooperatif mensupları, oda temsilcileri, ziraat odası, borsa başkanımız, hepsi, çiftçilerimiz aradılar, Sayın Bakanımıza, AK PARTİ Hükûmetine teşekkür ediyorlar.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Çok memnun, çok memnun!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Elektriği aylığa bağladınız, aylık alıyorsunuz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Siz anlamasanız da, vatandaşımız, çiftçimiz bu durumu anladı, AK PARTİ’ye olan desteğin ve teveccühün -artırarak- devam etmekte.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin gelişmesi ve…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Her ay elektrik parası alıyorsunuz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – …halkımızın sağlıklı bir şekilde beslenmesi için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çiftçi maaş alıyor sanki, her ay elektrik parası alıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – …hayvansal ve bitkisel gıdaların sağlıklı bir şekilde üretimi, hazırlanması, işlenmesi, depolanması ve nakliyesi gerçekten büyük önem arz etmekte.

Çağdaş medeniyet anlayışıyla hazırlanmış olan bu kanun tasarısının hayata geçmesi ülkemizin yararınadır.

Bu kanunun hazırlanmasında, başta Sayın Bakanımız olmak üzere, iktidar ve muhalefet partisi milletvekillerine komisyonda verdikleri katkılardan dolayı ve bürokratlarımıza, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Kanunun milletimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı hakkında hem yüce heyetinizi bilgilendirmek hem de konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, insanoğlu başlangıçta tarıma, tarımsal üretime geçtiği tarihlerde kendi şahsi zatî ihtiyaçları veya mahallî ihtiyaçlar için üretim yaparken, şehirleşmenin artmasıyla, insanların topluluklar hâlinde bir arada yaşamaya geçmesiyle birlikte artık pazar için üretim gündeme gelmiş ve bu giderek çok daha ileri boyutlara ulaşmıştır. Tabii, pazar için üretim söz konusu olduğunda ham madde niteliğindeki birincil üretim yerini işlenmiş ürünlere, bunların muhafazasına, sanayiye, bunların ambalajlanmasına, uzak pazarlara ulaşmasına, uzun süreler için muhafaza edilmesine ihtiyaç hissettirmiştir. Böyle bir zorunluluk ortaya çıkarmıştır. İşte esasen bu tasarının hazırlanmasındaki temel faktörlerden bir tanesi de bu alanda ortaya çıkan ihtiyacı, yani gıdanın, gıda maddelerinin tarladan sofraya, çiftlikten çatala, meradan tabağa zincirin bütün halkalarında denetimini tesis etmek, bunun hijyenik ve sağlıklı olduğundan emin olmak, buna ait düzenlemeleri, mevzuatı oluşturmak ve bunu en etkin bir şekilde uygulamaktır. Yani dünyanın her yerinde, özellikle ekonomisi gelişmiş ülkelerde, kentleşmeyi belli bir düzeyin üzerine çıkarmış ülkelerde bu tür bir mevzuat, esasen gerekli bir mevzuattır.

Biz de bugüne kadar Türkiye’de bu alanda beş ayrı kanun ile düzenlenen bu konudaki mevzuatı şimdi hem birleştiriyoruz, bir tek yasa hâline getiriyoruz hem bu yasalardaki birtakım, teknoloji sebebiyle eskimiş veya güncelliğini kaybetmiş veya ortaya yeni çıkmış ihtiyaçları da dikkate almak suretiyle bunları güncelliyoruz. Yasaları sadeleştiriyoruz, bunların uygulanabilirliğini arttırıyoruz, yani daha pratik bir hâle getiriyoruz ve yeni bir bakış açısıyla, yeni bir anlayışla bu alandaki mevzuat ihtiyacını gideriyoruz.

Tabii, bu yasa ile birlikte yürürlükten kaldıracağımız mevcut, meri mevzuatımızda beş tane kanun var. Bunların bazıları hakikaten çok eski. Örneğin, 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu 1957 tarihlidir. Örneğin, Yem Kanunu 1973 tarihlidir. En yenilerden bir tanesi, 2004 tarihli 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun’dur. Bunun dışında, yine, 1986 tarihli 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu var ve 2001 tarihli Hayvan Islahı Kanunu var ki 2001 tarihli Hayvan Islahı Kanunu, 1926 yılındaki Islahı Hayvanat Kanunu’na dayanılarak düzenlenmiş ancak muhteva itibarıyla, öz itibarıyla herhangi bir yenilik getirmemiştir.

Şimdi, biz, bütün bunları birleştirip, bütün bunları düzenleyip ortaya -biraz önce de arz ettiğim gibi- Avrupa Birliğinin de en son mevzuatının gerektirdiği, onunla uyumlu, ona paralel bir yeni düzenleme…

Bir hususu da bu çerçevede ifade etmek istiyorum, bilginize arz etmek istiyorum: Bizim, Avrupa Birliğiyle ilgili müzakere fasıllarından bir tanesi gıdadır, gıda güvenliğidir, gıdaya ait fasıldır. Böyle bir düzenleme -Avrupa Birliğinin meri mevzuatıyla uyumlu bir mevzuatın olması ve bunun tek çatı altında, tek merkezde düzenlenmesi, bu yönde bir yeni mevzuatın oluşması- Avrupa Birliğiyle müzakere edilecek olan gıda faslının da açılış kriterlerinden birini oluşturuyor. Dolayısıyla bugün biz bu kanunu görüşmek suretiyle hem Türk milletine, Türk tüketicisine ve bu ülkede yaşayan herkese daha hijyenik, daha sağlıklı gıda tüketmelerine imkân sağlayacak, daha sağlıklı ve daha güvenilir, daha hijyenik gıda maddelerine ulaşmayı rahatlatacak, kolaylaştıracak bir mevzuat düzenliyoruz ama aynı zamanda da Avrupa Birliğiyle ilgili bir faslın açılış kriterini de yerine getirmiş oluyoruz. Bu, bu bakımdan çok önemli çünkü eğer biz bugün bunu yüce oylarınızla, yüce tensibinizle kanunlaştırırsak ve bu yayınlanırsa 30 Haziran tarihi olmadan Avrupa Birliği ile gıda faslını da müzakereye açmış olacağız. Bu bakımdan da önemli bir yasa tasarısı görüşmekte olduğumuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; neleri kapsıyor bu tasarı? Hayvan hastalıklarıyla mücadeleyi. Bitki zararlılarıyla mücadeleyi. Hayvan refahını. Hayvan ıslahı ve zootekni konularını, yani hayvan yetiştiriciliği konularını. Veteriner ilaçları ve bitki koruma ürünlerini. Gıda ve yemin üretim, işleme, dağıtımının tüm aşamaları ve hijyen kuralları. Hızlı uyarı sistemi. Özellikle güvenilir gıdada önemli. Acil durumlar ve bu konularla ilgili kriz yönetimi esaslarını. Risk analizi ve risk yönetimi. İhtiyati tedbirleri, resmî kontrolleri ve cezai yaptırımları kapsıyor bu tasarı.

Tasarının hayvan sağlığı alanında getirdiği yenilikleri dikkate aldığımızda: Hayvanların tanımlanması ve işletmelerin kayıt altına alınması hususu. Hayvan ticaretiyle uğraşan yurttaşlarımızın belgelendirilmesi. Hayvan nakilleriyle ilgili hayvan refahı kurallarının getirilmesi. Yine proaktif bir yaklaşımla hastalıklarla ilgili ulusal ve yerel acil eylem planlarının hazırlanması. Veteriner sağlık ürünlerinin üretimi, satışı, uygulaması ve kontrolüne ilişkin yasal altyapı oluşturulması, bu çerçevede, hayvan sağlığı alanında getirilen yenilikler.

Bitki sağlığıyla ilgili olarak da getirilen yenilikler var. Onların da sadece satır başlarını sizlerle paylaşmak istiyorum saygıdeğer milletvekilleri.

Bakanlıkça belirlenen bitki ve bitkisel ürünlerle ilgili kayıt zorunluluğu getirilmesi. Bu, özellikle takipte ve bitki hastalık ve zararlılarıyla mücadelede kullanılan pestisit ve diğer kimyasal maddelerin izlenmesi konusunda bize büyük imkân tanıyacak bir düzenleme.

Yine bitki ve bitkisel ürün nakillerinde bitki pasaportu düzenlemesi zorunluluğu getiriliyor, bu kanun içerisinde yer alıyor.

Bitki koruma ürünlerinin satışında reçete zorunluluğu getiriliyor. Bu da bütün vatandaşlarımızın esasen beklediği ve arzu ettiği bir husustur.

Zararlı organizmalarla mücadelede yeni kurallar getiriliyor ve bitki koruma ürünlerinin uygulanmasına ilişkin keza yeni düzenlemeler getiriliyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, gıda konusunda, yani işlenmiş gıda konusunda gıda güvenilirliğinde esas sorumluluğun gıda işletmecisine verilmesi getiriliyor, ki bu son derece de önemli bir husus. Çünkü insanlar eğer imalathane sahibi iseler ve gıda işletmelerinde bir gıda maddesi üretimi yapıyorlarsa bunun işletmecisinin bu konuda bir sorumluluğunun bulunması gerekiyor.

Gıdayla ilgili yetkilerin tek elde toplanması getiriliyor, ki bu, denetim ve koordinasyonda çok büyük kolaylık sağlayacak bir düzenleme.

Üretimin izni, gıda sicili ve tescil işleri basitleştiriliyor, bunlar kaldırılıyor. Bunun yerine, Avrupa Birliğinde de olduğu gibi, kayıt ve onay sistemi getiriliyor.

Yine, gıda üreten iş yerleri yerine, risk esasına dayalı değerlendirmeyle, Bakanlıkça belirlenen onaylı ve kayıtlı işletmelerde üretimin çeşidine göre en az lisans düzeyinde eğitim almış kişilerin çalıştırılması zorunluluğu getiriliyor.

Risk değerlendirme birimi oluşturuluyor ve birincil üretim dâhil hijyenle ilgili düzenlemelerin kanun kapsamında ele alınarak cezai yaptırımların getirilmesi sağlanıyor.

Geleneksel ürünler için istisna elbette ki var.

Bir de sınır kontrol noktalarının kurulması ve işletilmesi yine bu mevzuatla getirilen bir husus.

Yemle ilgili olarak da, insan ve hayvan sağlığı yönünden sadece ticarete konu olan yemler değil, yani insanlara, başkalarına sattıklarınız değil, kendi hayvanlarınızı beslemek için ürettiğiniz yemler bile, orada hazırlanan yemler bile bu kapsam içerisinde değerlendiriliyor. Yani onlara, kendi hayvanlarına yedirdiğiniz yemlere bile bir standart getiriliyor, onlar da bu kanun çerçevesinde yapılacak olan denetim, kontrol ve standartlar içerisine alınıyor.

Yemlerin tescil zorunluluğu, yem katkıları ve özel amaçlı yemler hariç olarak kaldırılıyor. Yem güvenilirliği kontrollerinin risk esasına göre yapılması sağlanıyor. Yem güvenilirliğinde öncelikli sorumluluğun yem işletmecilerine verilmesi, bir de yeme ilişkin analizlerin yetkilendirilmiş laboratuvarlarda da yapılabilmesine imkân tanınıyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce de söylediğim gibi, bu tasarının aynı zamanda Avrupa Birliğiyle müzakere fasıllarından birinin açılış kriteri olması hasebiyle Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu olmasına özen gösterildi ve bu çerçevede Avrupa Birliğinin 2002/178, 2004/852, 2004/853 ve 2004/854 sayılı tüzükleriyle, bunların resmî kontrollerine yönelik 2004/882 sayılı Tüzük’ten oluşan “yeni hijyen paketi” olarak adlandırılan direktifler dikkate alınarak hazırlandı ve bunlarla uyumlu olarak bu tasarı hazırlandı. Bu süreç içerisinde Avrupa Birliği Komisyonu yetkilileriyle de görüşmeler yapıldı.

Taslakta yer alan veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yeme ilişkin kurallar gıda güvenilirliğinin sağlanmasını amaçlıyor. Gıda güvenilirliğinin sağlanmasından sorumlu Avrupa Birliğinin uygulaması doğrultusunda tek bir yetkili otorite sağlanması hedefleniyor. Veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem hizmetleri mevzuatının ayrı ayrı taslaklar şeklinde düzenlenmiş olması durumunda bile Avrupa Birliği mevzuatı gereği aynı düzenlemeleri içerecektir.

Kanun tasarısında dikkat edildiği üzere bu hususlar sanki ayrı kanun taslakları gibi kısımlar şeklinde birbirinden ayrılmıştır. Kanun paketinin birlikte hazırlanması mükerrer uygulamaları, çakışma ve çatışmaları önlemek amacıyla yapılmıştır. Avrupa Birliğinin bu tasarıyı beklediğini tekrar ifade etmek istiyorum saygıdeğer milletvekilleri.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii tasarıyla ilgili yapılan eleştirileri biz hep dikkate aldık ve bu tasarının hazırlanma sürecinde -ki, uzunca bir süreç aldı bu- on bir tane bakanlık ve kamu kurum-kuruluşu, on kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu, üniversite ve sivil toplum kuruluşu, bir de kendileri doğrudan görüş gönderen kurum ve kuruluşlar da altı olmak üzere, toplam asgari yirmi yedi kurum, kuruluş, sivil toplum kuruluşu, kamu kuruluşundan destek alındı, onlardan katkı alındı, görüş alındı. Bu nedenle bu tasarının hazırlanması esnasında kimseye sorulmadığı veya kimsenin görüşünün alınmadığı yönündeki eleştiriler çok haklı eleştiriler değildir saygıdeğer milletvekilleri.

Değerli milletvekilleri, arkadaşlarımız konuyla ilgili konuşurken tabii başka konulara da değindiler ve bir arkadaşımız Türkiye’de (1/98) sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’na bağlı Türkiye’nin daha önceden imzaladığı ve uluslararası tarımsal ticaretin esaslarını belirleyen, dolayısıyla da aklınıza gelebilecek ne kadar tarımsal ürün varsa bunlarla ilgili listeleri buradan okudu. Kayıtlara özellikle geçmesi açısından bunu açıklamayı zorunlu görüyorum, çünkü zannedildiği gibi, orada okunan bütün ürünlerde o kadar ithalat yapılmış değildir, böyle bir şey söz konusu değil. O 1998 yılında Türkiye-Avrupa Gümrük Birliği arasında akdedilen anlaşma, bunun çerçevesinde Türkiye Avrupa Birliğine gümrüksüz tarım ürünü ihraç ediyor -şimdi arkadaşımız bunları okumuyor, o listeyi okumuyor- Avrupa Birliğinden belirli düzeydeki şartlarda ve gümrük oranlarında alınabilecek -“alınan” demiyorum- ürünleri alınmış gibi söyleyip bunlarla ilgili maalesef bilgiler verdi. Bunlar tabii doğru değildir.

Esasen, tabii, “1998 tarihinde imzalanan anlaşma yanlıştır.” da demiyorum, o günkü Hükûmet o taviz listesini karşılıklı olarak düzenledi.

Şimdi, arkadaşlar, biz acaba şunun farkında mıyız: Yani dünyada ithalat yapmadan, bir gram ithalat yapmadan, bir liralık ithalat yapmadan sadece ve sadece ihracat yapabileceğimizi mi düşünüyoruz? Dünyada böyle bir ülke var mı? Bu hayal değil mi? Eğer biz, yani satır aralarında bunu vaat ediyorsak, böyle bir cennet vaat ediyorsak, doğrusu bunu da ben hem yüce Meclisin hem milletimizin takdirine bırakıyorum. Bu söylenenler doğru değildir…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Doğru…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …çünkü bunun bir de ihracat boyutu var, onu da söylemek lazım. Şimdi ben size onu söyleyeyim. Mesela İsrail’den bahsedildi.

Değerli arkadaşlarım, İsrail’e bizim tarım ürünü ihracatımız 2009’da 142 milyon lira, ithalatımız 27 milyon lira. Yani 142 milyon liralık tarım ürünü satmışız, 27 milyon liralık da tarım ürünü almışız. Bu bir ticaret.

Şimdi, Avrupa Birliği ülkeleriyle… Bakın, şimdi, demin liste okundu ve işte “100 ton çilek” diyor, sanki 100 ton çilek gelmiş gibi! Yani öyle bir şey yok. Yani olmayan ürünlerin, gerçekleşmeyen, sadece listede ismi yazılı ürünlerin, ticarete konu olabilecek ürünlerin listesini okuyor ve diyor ki: “Niye bunu ithal ediyorsunuz?”

Şimdi, Avrupa Birliğine bizim sattığımız, ihraç ettiğimiz tarım ürünü 2009 yılında 4,2 milyar dolar. Aldığımız ne? 1,6 milyar dolar.

Şimdi, 4,2 milyar dolar 1,6’nın kaç katı? 2,6 katı. Demek ki Avrupa Birliğine biz 2,6 kat daha fazla tarım ürünü ihraç ediyoruz.

Genel ihracat içinde 11,2 milyar dolar geçen yılki rakamımız ve bunun ithalatı da 9,6 milyar dolar. Buradaki fark da net Türkiye tarım ürünü konusunda -ki bunun içerisinde tarımsal hammaddeler de dâhildir, örneğin lif pamuk gibi, bunlar da dâhil olmak üzere- tarım ürünü ihracatçısıdır hem dünyayla ilişkilerinde hem Avrupa Birliğiyle ilişkilerinde ki biraz önce, demin, söyledim.

Şimdi, sebze meyve tohumluğu söyleniyor. Biz uyguladığımız projeyle Türkiye'nin sebze tohumluğunda kendine yeterlilik oranını yüzde 10’dan devraldık, yüzde 10; şimdi yüzde 35. Beş yıl içerisinde yüzde 35’e çıkardık.

Diğer ürünleri söylemiyorum, yani hububat tohumluğunu, diğer tohumluğu. Oralarda, mesela ekmeklik buğdayda yüzde 95 kendi tohumumuzu kullanıyoruz, makarnalık buğdayda yüzde 98 kendi tohumumuzu kullanıyoruz, arpada yüzde 99, diğer bakliyatta da yüzde 100 kendi tohumumuzu kullanıyoruz; aspirde yüzde 100, tütünde 85, fiğde yüzde 100 kendi tohumumuzu kullanıyoruz.

Şimdi, tabii ki Türkiye’de tarım sektörünün sorunları var, onları hep beraber çözeceğiz ama bunları söylerken de bir insaf ölçüsüyle değerlendirme yapılmasını hatırlatmak istiyorum, kayıtlara bu şekilde geçmesi için bunları açıklama durumunda kaldım ve kanunumuzun, tasarımızın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim zamanlamanızdan dolayı.

Şahsı adına son konuşmacı, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk.

Sayın Ertürk, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun hazırlamış oldukları raporları bugün Meclisimizde görüşüyoruz ve inşallah ürettiği ürünlerle bizleri besleyen ve doyuran çiftçilerimize yeni fırsatlar, yeni imkânlar, yeni açılımlarla, bu yasal düzenlemeyle buluşturuyoruz, buluşturmalıyız çünkü tarım bizim geleneğimiz ve geleceğimiz. Tarımı geliştirmeden, tarımımızı hak ettiği noktaya getirmeden ülkemizi ve ülkemiz insanlarını layık oldukları fırsatlarla buluşturamıyoruz. Doğru projeler, doğru öneriler ve doğru sözlerle gerçekten tarımımızı hak ettiği ve layık olduğu yere taşıyabiliriz. Tabii muhalefet partilerimizin değerli milletvekillerinin de gerek komisyonlarda gerekse Parlamentomuzda bu yasa tasarısına yapacakları pek çok güzel katkılar olacaktır. Örneğin dün maden yasasını görüşürken güzellikler yaşadık. Burada zeytin ürünümüzle ilgili, maden yasası içerisinde gerek Hükûmetimizin daha önce tasarı olarak getirdiği ve Tarım Komisyonumuzda da olgunlaştırılan yine beraberce olgunlaştırdığımız ve Tarım Kanunu’muzun 11’inci maddesinde şekillenen ürün konseyleri maddesinden Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyimiz kurulmuştu. Dün Konseyimizin değerli üyeleri de Parlamentomuzdaydı ve onların da katkılarıyla, sivil toplum kuruluşlarımızın katkılarıyla dün maden yasamızda zeytinliklerle ilgili bir düzenleme yapıldı. Tabii biz katkısı olan tüm arkadaşlarımıza zeytin bölgesi bir milletvekili olarak da teşekkür ediyoruz.

Tabii çalışmalarımızı sürdürüp olgunlaştırmamız lazım. Gene burada pek çok öneriler ortaya konuldu. Doğru olan önerileri ve sözleri, talepleri mutlaka değerlendirerek tarımımızı da sadece çiftçilerimizin üzerinden siyaset yapılabilir durumdan mutlaka çıkarmamız lazım. Konuşan her arkadaşımız sanki Türkiye’de tarım yokmuş… İşte Değerli Bakanımız izah etti; üretim nereden nereye geldi, ihracat nereden nereye geldi, tarım ürünlerinin değerlendirilmesiyle ilgili, üretim fırsatlarının artırılmasıyla ilgili neler yapıldı. Pek çok güzel şeyler yapıldı ama sanki hiçbir şey yapılmamış gibi, yok farz edilmiş gibi değerlendirmek de elbette doğru olan değildir.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Aynı sizin gibi. Siz de 2002’den önceyi yok sayıyorsunuz.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Burada tarımı sadece bitkisel üretim ve hayvansal üretim olarak da görmemek lazım. Bu ürünlerin işlenmesi, değerlendirilmesiyle ilgili de pek çok çalışmalar yapılmaktadır.

Hayvancılıkta, tarımla geçimini sağlayan çiftçilerimizin gerek büyükbaş gerek küçükbaş gerek kanatlı üretimini yapan çiftçilerimize işletmelerinin devamlılığının sağlanması, üretimlerinin sürdürülebilir hâlde olması için öncelikle sütün değerlendirilmesi, anne olan, bize süt veren ve her sene bir canlı yavru veren ineklerimizin ahırlarımızda olabilmesi, onların verimlerinin artırılması, her sene verdikleri canlı yavrularla kendilerinden daha çok süt veren damızlıklar yetiştirilmesi konusunda pek çok çalışmalar yapılıyor. Bunları arkadaşlarımız biliyor, veteriner hekim olan milletvekili arkadaşlarımız bu çalışmaları yakinen takip ediyorlar. Bu konuda pek çok birlikler, dernekler, sivil toplum kuruluşları kuruldu ve gene yasalarımızda hayat bulan üretici birlikleri kuruldu, gerek koyun-keçi birlikleri gerek damızlık yetiştirici birlikleri gerek süt üreticisi birlikleri ve bu birliklerimizle, bu birlikler çatısı altında örgütlenen değerli üreticilerimize, çiftçilerimize daha fazla, daha farklı fırsatlar ve imkânlar yaratılıyor.

Örneğin büyükbaş süt desteği 40 lirayken, küçükbaş süt desteği 100 lira. Yani orada küçükbaş daha zor bir üretim dalı olduğu için, ona farklı bir destekleme yapılabiliyor ve bu desteklemelerin mutlaka örgütleri aracılığıyla yapılmasını çok önemsiyoruz. Mutlaka, ne kadar ürettiğimizi bilebilir hâlde olmamız lazım. Irkın iyileştirilmesi, ıslah çalışmaları da bu yasa tasarısında derlenip toplanıyor, hepsi 10’uncu madde esprisinde bir disiplin altına getiriliyor.

Mesela suni tohumlamada biz katma değer vergisini yüzde 1’e indirdik. Böylece hem çiftçilerimizin hayvanlarının ırkının iyileştirilmesinde kullandıkları projenin testinden geçmiş spermaları daha ucuz fiyattan edinmeleri ve hayvanlarındaki sürülerinin verimini, kalitesini artırmaları imkânını getirdik.

Gene sütle ilgili Ulusal Süt Konseyi kurduk ve Ulusal Süt Konseyi tabii emekleme aşamasında daha, yeni yeni örgütleniyor, yeni yeni şekilleniyor, yeni yeni neler yapabileceğini belirliyor, tespit ediyor. Burada hem üreticilerimiz var ve onların temsilcileri var hem sanayicilerimiz var hem tarımımız var hem hazinemiz var hem Tarım Bakanlığımız var. Böylece sektörün tüm aktörleri Ulusal Süt Konseyi içerisinde kendilerini temsil hakkı buluyorlar. Mesela bu sene çok güzel bir fırsat yakaladık sütte. Geçmiş senelerde her sene bahar aylarında süt üretimi artınca süt fiyatları durgunlaşır veya düşerdi ama bu sene Ulusal Süt Konseyinin ve Tarım Bakanlığımızın yaptığı müşterek çalışmayla sütte regülasyon yasası çıkarıldı ve şu anda en düşük süt fiyatları 72 kuruş seviyesinde, aşağı inmedi. 72 kuruşla 85 kuruş aralığında süt fiyatları alınıp satılıyor üreticilerimizden. Böylece… İşte, o fazla süt ne oldu? İşte, fazla süt bu çıkan yasalarla Tarım Bakanlığımızın, TÜGEM Genel Müdürlüğümüzün Ulusal Süt Konseyinin bir an evvel kurulması yönünde yaptığı etkin çalışmalarla gayretlerle ve Konseyin kurulmasıyla ve onunla beraber süt regülasyonu yasası gelmesiyle önce anne olan ineklerimizin ahırlarımızda mevcut hâlde olabilmesi imkânı getirildi ve süt fiyatları makul bir seviyede kaldı.

Tabii, sütle beraber, süt desteğiyle beraber hayvan destekleri 275 lira, buzağı destekleri 60 lira, brusella aşısı yaptıranlara artı 20 lira verilmek suretiyle, Damızlık Birliğine kaydolan hayvanlara da artı 50 lira verilmek suretiyle hem örgütlenmeyi Bakanlığımız teşvik etti hem de çiftçilerimizin ellerinde ne kadar hayvanlar var, bu ırklar ne kadar süt veriyor, ne kadar et verme kabiliyetine haiz gibi pek çok bilgiyi de bu vesileyle daha kısa yoldan temin edebilir hâle geldik. Tabii bu hayvanlarımızın beslenmesiyle ilgili de kaba yem desteklerimiz –değerli arkadaşlarımız da, konuşmacılarımız da anlattılar- devam ediyor. Ayrıca gene kırsal kalkınma desteklerinden de hem üretim destekleri, yatırım destekleri hem de ekipman destekleri devam ediyor. Bu çok güzel bir projeydi. Çiftçilerimizin üretimlerini yeni teknolojik aletlerle, ekipmanlarla sürdürebilmeleri için yüzde 50 hibe destekli bu proje şu anda bitmiş gibi görünse de süresi, yeni çalışmalarla Tarım Bakanlığımız bunu, yeni bir çalışma yöntemiyle tekrar uzatma yönünde çalışmayı sürdürüyor.

Tabii sağlıklı bitki bizim için çok önemli. İnsanlarımız tükettiği ürünlerin ne olduğunu bilebilir hâlde olmalılar. Onun için de toprak tahlili yapan çiftçilerimize yani ürettiği ürünü doğru gübreyle gübreleyen çiftçilerimize, toprak tahlili yapan çiftçilerimize, sertifikalı tohum ve sertifikalı fidan, hem üreten insanlarımıza hem de bunları kullanan insanlarımıza ayrıca desteklemeler verildi. Damlama sulama, yağmurlama sulama yapan çiftçilerimize de sıfır faizli tarımsal desteklemeler kullandırıldı.

Bunun dışında, üretimde arz açığı olan ürünleri havza destekleri marifetiyle Tarım Bakanlığımız yeni bir yapılanmaya gitti. Ülkemiz otuz bölgeye bölündü ve bu otuz bölgede üretilmesi istenilen ülkemizin ihtiyaç duyduğu ve açık olan ürünlerin de -mesela yağlı tohumlar gibi- daha fazla üretilebilmesi için desteklemeler verildi, veriliyor, verilmeye devam ediliyor. Mesela, pamukta 420 liralık bir destek veriliyor ki inşallah, çiftçilerimiz bu sene biraz daha pamuk ekmeye heves ediyorlar.

Bunun dışında, tabii zeytinyağı gibi, soya gibi pek çok ürüne de destek veriliyor. Asıl söylemek istediğim konu bu cümlede iyi tarım uygulamaları ve organik tarım desteklemeleri. İyi tarım uygulamalarıyla artık insanlarımız çiftçilerimizin ürettiği ürünlerden böyle endişe duymadan, yok “Bu hormonlu mu?” yok “Bu ilaçlı mı?” yok “Acaba bu benim sağlığıma zarar verir mi?” endişelerinden arınmış bir vaziyette bu ürünleri sağlıklı bir şekilde tüketebilecekler. İşte, Hükûmetimiz, Tarım Bakanlığımız bunun yönetmeliklerini, tebliğlerini çıkarmak suretiyle iyi tarım uygulaması yapan... Yani hep yıllardan beri bunları düşünüyorduk. Doğru üretim yapan çiftçilerimize, doğru üretim yaparak, yani kullandığı tarım ilacını, kullandığı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertürk, konuşmanızı tamamlayınız lütfen, buyurun.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Değerli milletvekilleri, tarım ilaçlarını kullanırken çiftçilerimiz ilaç satan insanlardan bunları alarak kullanıyorlardı, ne olduklarını belki bilemiyorlardı ama şimdi bu iyi tarım uygulamalarıyla ve reçeteli tarım ilacı satışıyla artık kontrollü bir üretim, derli toplu bir üretim ve tüketen insanlarımızın da gerek iç piyasada satılan ürünlerin kendi insanlarımızın gerekse yurt dışına yaptığımız ihracatlarda da yurt dışına giden ürünlerimizde ürünlerimizin geri dönmemesi için alınan bu çalışmalar bu yasal düzenlemeyle de hem veteriner hizmetleri hem bitki sağlığı hem gıda ve yem ile derlenip toplanıyor. Kurallar ve kaideler insanlarımız içindir.

Doğru üretimler, doğru çalışmalara vesile olmasını diliyorum ve bu tasarının öncelikle Türk tarımına, üreten çiftçilerimize ve toplumumuza yararlı faydalara vesile olması dileklerimle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk.

Sayın milletvekilleri, tasarı üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Ağyüz? Yok.

Sayın Durmuş? Yok.

Sayın Enöz? Burada.

Buyurun efendim.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanımıza soruyorum:

Sınırlarımızda hayvan kaçakçılığı yapılıyor mu? Yapılıyorsa, tahminen yılda büyükbaş, küçükbaş olarak ne miktarda hayvan giriş ve çıkışı yapılmaktadır? Bu konuda ne gibi tedbirler almaktasınız?

İkinci sorum: Canlı erkek dana ithalatı başladı. Bunun yanında damızlık düve ithal etmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Sayın Macit…

HASAN MACİT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Daha önce Sayın Tarım Bakanımıza iki defa sorduğum yazılı bir soru önergesine alamadığım yanıt nedeniyle tekrar sözlü olarak sormak istiyorum. 2002 ve 2009 yılları arasında yıllar itibarıyla bitkisel üretimde ve hayvancılık sektöründe destekleme kalemleri bazında il il toplam olarak verilen destek miktarı ne kadardır? Destek miktarını Sayın Bakanımız verdiler ama il il vermediler. Acaba Bakanlığımızda böyle kayıt mı yoktur, yoksa farklı bir yapı olduğu için mi verilmemektedir?

Bir diğer sorum, tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatlarına uygulanan sübvansiyon var mıdır veya kaldırılmış mıdır? Kaldırılmış ise hangi tarihte kaldırılmıştır?

Tarımsal sulamada kullanılan elektrik borçları için 2009 yılının Haziran ayında getirilen yeniden yapılandırılma sonucunda kaç tane çiftçimiz başvurmuştur? Başvuran çiftçilerden kaç tanesi ödeme yapabilmiştir? Şu anda elektrik borçlularının son durumu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı, üç kara ve iki deniz limanı ithalat kontrol sistemi ne zaman faaliyete geçecek? Tarım ve kırsal kalkınma politikaları çerçevesinde, 8’inci Fasıl olan, bu uyum yasaları gibi bu çıkarılan bu yasayla Kıbrıs Rum yönetimine kayıtlı olan ya da son uğradığı liman Güney Kıbrıs olan gemilerin ve serbest malların -uçaklar dahil- serbest dolaşımı konusunda adım atılacak mı? Çünkü atılmadığı zaman bu fasıl geçilmemiş olacak ve şap hastalığı, kuş gribi, Trakya bruselloz ve tüberküloz, arilik statüsü, Newcastle hastalığı, süngerimsi ensefalopati konusunda yönetmelik çıkarılmasına rağmen ne ilerleme kaydedilmiş?

Son olarak, belediyelerin itlaflarının, hayvan itlaflarının sonu gelecek mi? Onu soruyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, daha önce, Tar-Gel Projesi kapsamında, her yıl 2.500 kişi olmak üzere 2010 yılına kadar 10 bin adet ziraat mühendisi ve veteriner hekimin istihdam edileceğine yönelik olarak kamuoyuna yapmış olduğunuz açıklamalar doğrultusunda anılan dönemde, yani 2006-2010 yılları arasında Bakanlığınızca istihdam edilen ziraat mühendisi ve veteriner hekimlerin sayıları nasıldır? Bu konunda 2010 yılı programınız nedir?

İkinci sorum da AB istekleri doğrultusunda, âdeta Türk tarımını ve ziraat mühendisliği mesleğini bitirmeye yönelik olan bu tasarıda, ziraat mühendisleri ve veteriner hekimlerin özlük haklarının iyileştirilmesi yönünde ne tür düzenlemeler yer almaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Coşkun…

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, buğday üreticileri buğday taban fiyatının 64-70 kuruş açıklanacağını beklerken 55 kuruş açıklanınca büyük sıkıntıya düşmüşlerdir.

Bir de buğdayda bu seneki çeşitli sebeplerden dolayı verim düşüklüğü göz önüne alınarak buğday üreten çiftçilerimizin kayıplarını giderici tedbirler almayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, bu tedbirleri bizlerle paylaşabilir misiniz?

Bir de Tarım Bakanlığının çalışan personelinin, bu kanun tasarısıyla veya gelecekte, Tarım Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda özlük haklarında ne gibi düzenlemeler yapılacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kasım 2009 ile 2010 Ocak ayları içerisinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde hayvancılığın desteklenmesiyle ilgili teşvik kararnamesi çıkartılmış ve uygulamaya konulmuştur ancak bu bölgelere yakın olan Tokat ili ise bu teşvik bölgesinin dışında tutulmuştur. Hayvancılık, Tokat ilinde, bitki örtüsü noktasında olsun, diğer konularda olsun çok ciddi olarak insanların geçim kaynakları içerisindeydi. Son yıllarda çok ciddi bir düşüş vardı hayvancılıkla ilgili olarak. Tokat’ın da bu teşvik bölgesine alınması noktasında bir çalışma yapılacak mıdır? Çünkü haksızlık vardır. Burada halk tarafından bir haksızlığın giderilmesi beklenmekte. Bu noktada Sayın Bakanın görüşlerini bekliyoruz.

İkinci olarak da Tokat ilinde Kazova bölgesinde büyük oranda dolu afeti olmuştur. Dolu afetinden dolayı çiftçilerimiz perişan bir hâldedir. Çiftçilerimize de bu yönlü olarak ne tür bir iyileştirme veyahut da bir şeyler yapılabilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yemişci…

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Bakanımıza sormak istiyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarından önce prim ödemesi yapılan ürün sayısı neydi? Şimdi, kaç ürüne prim ödemesi yapılmaktadır? Ayrıca, bu ödemelerin zamanlaması nasıl olmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tunç…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, yedi buçuk yıllık AK PARTİ iktidarında her alanda olduğu gibi tarım alanında da önemli icraatlar gerçekleştirilmiştir. Muhalefetin karamsar tablo çizmesi, bu çabası AK PARTİ iktidarının birinci yılından itibaren başlamıştır ancak milletimiz yapılan dört seçimde de muhalefetin dediğine değil AK PARTİ’nin icraatına bakarak oyunu kullanmıştır.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Soru sor, soru!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Tarım destekleri, geçmiş iktidarlarla kıyaslanmayacak derecede kat kat artmış, yeni destekler devreye alınarak tarımsal üretimin artırılması sağlanmıştır. Bakanlığınızca Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli uygulamaya konulmuştur. Bu modelin amacı ve içeriğiyle ilgili bilgi verebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Soruyla cevabı karıştırdın sen!

MUHARREM VARLI (Adana) – Avukatlıkla çiftçiliğin ne alakası var?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sel geldiğinde her şeyi götürmeye çalışır ama kum kalır.

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, buyurun efendim.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Bakanımıza sormak istediğim soru: Daha önce cumhuriyet tarihinde uygulaması olmayan ama 2006 yılında devlet destekli tarım sigortası uygulamasına başlandığını biliyoruz. Bugüne kadar kesilen poliçe sayısı, devlet desteği ve toplam sigorta bedelleri hakkında rakam verebilir misiniz? [MHP sıralarından “Bravo(!)” sesleri]

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çırakoğlu…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Tarımda uygulanan politikalar sonucu üretim artışları nelerdir? Önemli ürünler için örnek verebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çolak…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, 2002 yılından önce IMF ve Dünya Bankasıyla yapılan anlaşmalar sonucu kaldırılan destekleme uygulamaları var mıdır? Varsa nelerdir?

İkinci sorum: Tarımsal ihracatımız ne kadardır ve hangi ülkelere yapılmaktadır?

Üçüncü sorum: AK PARTİ döneminde kooperatifler aracılığıyla dağıtılan süt ineği adedi ne kadardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum:

Çanakkale daha çok bir tarım veya hayvancılık kenti olarak bilinmektedir. Bu vesileyle, Çanakkale’de, 2000 ve 2010 yılları arasında, on yıllık süreçte:

1) Büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde artış mı yoksa azalma mı bulunmaktadır?

2) Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde, özellikle koyun ve keçide, on yıllık süreç nasıl gelişmiştir? Artış mı vardır yoksa azalma mı vardır?

3) Çanakkale’de organik et yetiştirme çalışmaları var mıdır? Varsa bu çalışmalar hangi ilçelerimizde ve hangi merkezlerimizde gerçekleşmektedir?

4) Çanakkale yöresinde koyun, keçi ve inek süt fiyatları bugün ne durumdadır? Bilgi verebilir misiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Evet, son olarak Sayın Öksüz, buyurun.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Bakanım, 2002 yılında hayvancılığa verilen desteklerin genel destekler içindeki oranı ve miktarı ne idi? Kaç destekleme kalemi mevcuttu? Günümüzdeki durumu nedir?

2003-2008 döneminde ilk kez başlatılan destekler nelerdir?

2003-2008 yılları arasında kaç bin hektar arazi toplulaştırıldı?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu soruları dağıttıkları nasıl belli oldu!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Türkiye’de kimyevi gübre kullanımı ne kadardır? Vergisi nedir? Gübre desteğinden üreticinin kârı nedir?

2003-2008 yılları arasında üretilen sertifikalı fidan adedi ne kadardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, bize sıra gelmedi.

BAŞKAN – Evet, süremiz doldu.

Buyurun Sayın Bakanım.

Eğer Sayın Bakanın cevabından sonra tekrar süre kalırsa olur.

Arkadaşlar, her arkadaşımız bir veya iki soru sorsa olur. Beş tane soru sorunca zaten Sayın Bakan da ancak arada 1-2 arkadaşa cevap verebilir gibi geliyor bana.

ŞENOL BAL (İzmir) – Yazılı cevap versin.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Enöz’ün söylediği, hayvan giriş çıkışıyla ilgili bilgi olup olmadığı. Tabii, zaten yakalanıyor. Yakalandığında tespit o zaman edilebiliyor ama bizim bilgilerimize göre, Türkiye’de özellikle sınırlardan hayvan kaçakçılığı minimal düzeyde, yok denecek düzeyde. Bizim damızlık ithalatıyla ilgili şöyle bir uygulamamız var -bu esasen daha önceden başlayan bir uygulama, biz de onu sürdürüyoruz- sadece 100 başın üzerinde kendi işletmesinin ihtiyacını gidermek maksadıyla damızlık sığır ithalatı devam ediyor, gebe düve ithalatı. Bugüne kadar da 2000-2010 yılları arasında -yani son dokuz buçuk yılda diyelim- 25 bin 667 baş gebe düve ithalatı gerçekleşmiş Türkiye’de 2000’den bu yana, 2000’den beri bu sürüyor.

Sayın Macit’in tabii sorusu, il il desteklemeleri söylüyor. Tabii bunu yazılı ancak verebilirim çünkü benim elimde şu anda Türkiye'nin 81 vilayeti için il il ürünler itibarıyla ne kadar daha önceden destek verildiği bilgisi hazır yok. Onu ben size yazılı olarak sunacağım.

Elektrik fiyatıyla ilgili bir sübvansiyon var mı, yok mu? Bizim Hükûmetimiz döneminde elektrikle ilgili borçların yapılandırılması gerçekleşti 2003 yılında ve ayrıca o tarihte borcunu ödeyenlere de bir indirim sağlandı. Yani ayrıca -yanlış hatırlamıyorsam- 17,5 kuruş civarında bir iyileşme sağlandı, onlara da bir indirim sağlandı. Tabii elektrik fiyatlarıyla ilgili son yapılan geçen seneki düzenlemede kaç çiftçinin başvurduğu, bunların kayıtları bize gelmiyor, Elektrik İdaresiyle ilişkili, Tarım Bakanlığıyla ilişkili değil, o nedenle de bende yok. Onları biz size, temin eder ulaştırırız.

Sayın Kaplan’ın sorusu, Sabiha Gökçen sınır kontrol noktasıyla ilgili. 2007 yılında biz orayı faaliyete açtık, açılışını da ben yapmıştım. Orada canlı hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalat ve ihracatı ile ilgili yetkili bir kuruluş.

Şimdi, şap hastalığıyla ilgili Türkiye çok önemli bir mesafe kat etti ve o mesafe de şu: İlk defa olarak, çok uzun sürede, bu geçen hafta 27 Mayıs tarihinde Sayın Kaplan, 27 Mayıs tarihinde Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin Türkiye'nin Trakya bölgesinin aşılı arilik statüsü kazandığına dair verdiği sertifika, belge. Biz bunu temin ettik, sağladık. Bu, Türkiye için önemli bir gelişme, önemli bir başarı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Olumlu olumlu, burada belirtiyor; tek olumlu şey de o zaten.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 27 Mayıs, evet. Dolayısıyla bunlarla ilgili bizim gayretlerimiz var.

Tabii, Güney Kıbrıs’la ilgili, onların aslında balıkçılıkla ilgili ön şartları var. Bu, Fransa’nın da benzeri şartları var. Yani Türkiye’deki tarımla ilgili üç tane müzakere başlığından bir tanesi gıdadır. Bu tasarıyla birlikte bunun müzakereye açılması gündeme geliyor. Ama iki fasılla ilgili, ülkelerin özel şartları var ve bu şartlar genellikle Kıbrıs sorununun çözümüyle ilişkili. O, tabii, diğer alanlarda Türkiye'nin ulusal çıkarları çerçevesinde değerlendirilen, Hükûmet politikası ile diğer sektörlerle ilişkileri analiz edilen ve ona göre tutum takınılan bir durum. O da o şekilde, söyleyeyim.

Sayın Işık’ın Tar-Gel’le ilgili sorduğu soru: Şimdi, bir kere şunu söyleyeyim: 2005 yılında değil, biz 2007 yılının başında zaten başladık. Yani ilk Tar-Gel kapsamında bizim eleman alışımız 2007 yılındadır. 2.500 kişiyi 2007 yılında başlattık ve cumhuriyet tarihinde de bu bir ilk uygulamadır, iki bin beş yüz köyde 2.500 tane ziraat mühendisi ve veteriner hekim çakılı olarak çalışıyor. Özlük hakları itibarıyla da herhangi bir sorunları yok yani sosyal güvenlik açısından, maaş, ücretler…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Toplam kaç oldu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Toplam şu anda beş bin altı yüz civarında köyde var, 2.500 kişi de bu sene aldık, geçtiğimiz ay başladılar, 2.500 kişi daha aldık. Bundan sonraki süreç içerisinde bizim zaten hedefimiz şuydu: Dönem sonuna kadar yani oradaki hedefimiz yasama dönemi sonuna kadar -ki başlangıçta 2007’de bunu açıkladığımızda yasama dönemi beş yıl olarak öngörülmüştü- dolayısıyla 2012 yılına kadar bunun 10 bine çıkarılması bizim hedefimizdi; bu hedefimiz duruyor, şu ana kadar da yarısı gerçekleşmiş durumda.

Yine, Sayın Coşkun’un, Bakanlığın yasa tasarısının ve bu tasarının Bakanlık çalışanlarının özlük haklarına dair bir şey getirip getirmediğiyle ilgili bir sorusu var. Tabii, burada özlük hakları ayrı olarak yani sadece Tarım Bakanlığının değil, diğer bütün bakanlıklardaki teknik elemanların veya diğer personelin özlük haklarının iyileştirilmesi yönünde Hükûmet genelinde bir çalışma var.

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Diğer bakanlıklardan kötü.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Diğer bakanlıklardan daha kötü değil. Onlarda biliyorsunuz daha önce biz bir iyileştirme yaptık iki sene önce. Burada, şu anda Devlet Bakanımız Sayın Hayati Yazıcı’nın başkanlığında kamu personeliyle ilgili bir tasarı hazırlanmış ve bu tasarı çerçevesinde de -yakında Meclis gündemine bu tasarı gelecek- burada bütün kamu çalışanlarının özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme gerçekleştirilecek.

Buğdayla ilgili olarak bize gelen bilgiler… Ki ben geçen gün size hem Çukurova’dan hem Türkiye’nin başka bazı yerlerinden gönderilen tebrik ve teşekkür fakslarını kürsüden, bir gündem dışı konuşma vesilesiyle yaptığım…

ŞENOL BAL (İzmir) – Onlar yandaşlar, yandaşlar…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Onlar gerçek çiftçiler. Biz maliyetin ne kadar olduğunu biliyoruz…

ŞENOL BAL (İzmir) – Ne kadar?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bu maliyetin 437 lira/ton olduğunu biliyoruz. Bunun içerisinde tarla kirası da dâhildir. Bizim verdiğimiz fiyat 550 başlangıç için, eylül ayından itibaren her ay ton başına 10 lira geliyor, 570-580 liraya çıkıyor; artı, 50 lira prim veriyoruz; artı, 103 lira da -toplam için söylüyorum- tonda bizim verdiğimiz diğer destekler var. Dolayısıyla, üreticimiz de bunu değerlendiriyor ve bunun doğru olduğunu biliyor.

Sayın Doğru’nun Tokat’la ilgili “Neden komşu illeri hayvancılık projesinden destekleniyor da Tokat desteklenmiyor?” ifadesi oldu. Doğu Anadolu illerinde DAP projesi kapsamında bir özel hayvancılık projesi uygulamaya girdi. Şu anda GAP ve DAP illerinde, yani dokuz GAP ilinde ve on altı DAP ilinde bu uygulanıyor. Bizim şu anda Türkiye geneliyle ilgili üzerinde çalıştığımız başka bir çalışma var ama Tokat ilinde de gerek kredi faiz sübvansiyonlarından, ki damızlık hayvan yetiştiriciliğinde bu yüzde 60 oranındadır, yüzde 60 oranında kredi faiz sübvansiyonundan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Herkes yararlanamıyor bundan Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yararlanabiliyor, herkes yararlanıyor.

Şimdi, hem Türkiye'nin tüm bölgeleri bundan damızlık hayvancılıkta yüzde 60 faiz indirimi hem besicilikte yüzde 50 faiz indiriminden istifade edebiliyor. Kredi faizleri de zaten bildiğiniz gibi malum.

Çok teşekkür ediyorum, diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.

HASAN MACİT (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Evet, oylamaya sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre vereceğim arkadaşlar.

Süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.10

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 115’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tekrar maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 26’ncı maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı Tasarı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Genel Kurulda gürültü var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, saygıdeğer arkadaşlarım, bir kısım ifadeleri kullanmak istemiyorum, ama lütfen…

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu tasarı bu hâliyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görev, yetki ve sorumluluklarının çok önemli bir bölümünü kapsayan, veteriner hizmetlerinden bitki sağlığına kadar, bitki koruma ürünlerinden gıda, yem, hijyene kadar her biri başlı başına önemli ve ayrı disiplinler olarak ele alınması gereken on beş ayrı konuyu bir kanunda toplamış olacaktır ve yine üretimden tüketime, kontrolden denetime, ithalattan ihracata kadar birçok önemli konu ve bu alanlarda çalışan meslek mensuplarının görev ve sorumlulukları da tek bir mevzuata bağlanmış olacaktır.

Sayın Bakanın, değerli konuşmacıların da ifade ettiği gibi, bu tasarı yüce Meclisin gündemine Avrupa Birliğiyle görüşmelerde 12’nci faslın açılabilmesi için, yani Avrupa Birliğinin talebi doğrultusunda getirilmiştir. Dolayısıyla, bugün içinde bulunduğumuz şartlarda Türk çiftçinin ıztırabını dindirecek, derdine derman olacak herhangi bir düzenleme getirmemektedir.

Ayrıca, biraz önce de ifade etmeye çalıştığım teknik sebeplerden dolayı, her biri ayrı ayrı ve önemli disiplinler olarak ele alınması gereken birçok görev ve yetkinin bir mevzuatta düzenlenmesinin büyük bir kargaşaya sebep olacağı, hizmetlerde verimliliği düşüreceği endişesini taşımaktayım.

Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yasanın bu şekliyle düzenlenmesine karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı çıktığı andan itibaren hâlen yürürlükte olan Gıda Kanunu, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu, Zirai Mücadele ve Karantina Kanunu, Yem Kanunu ve Hayvan Islahı Kanunu yürürlükten kaldırılmış olacaktır. Bunların birçoğu eski yasalar olmakla birlikte, hâlihazırdaki uygulamalarda çok güzel uygulamaları olan çok başarılı kanunlar olarak değerlendirilen birçok yasa da yürürlükten kaldırılmaktadır. Mesela, bunlardan biri 2001 yılında 57’nci Hükûmet döneminde çıkarılan Hayvan Islahı Kanunu’dur. Bu Kanun, bugüne kadar ihtiyaçlara cevap veren ve başarıyla uygulanagelmiş bir yasadır. Şimdi, bu Yasa yürürlükten kaldırılmaktadır. Niçin kaldırılıyor? Niye kaldırılıyor? Ne eksiği var? Gerçekten bunu anlamak mümkün değildir ve çıkarılan bu yasada, şu anda üzerinde görüştüğümüz yasada o başarılı uygulamaları olan Hayvan Islahı Kanunu’nun bütün hükümleri yer almamaktadır. Ayrıca, Hayvan Islahı Kanunu’nda yer almayıp da burada getirilen yeni bir düzenleme de yoktur.

Bu bakımdan, bu yasanın eksiğinin gediğinin olmadığı, düzenli uygulaması olan bir yasanın kaldırılması işgüzarlık olarak tarafımızdan değerlendirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bakın buradan söyleyeyim: Sorunsuz işleyen bir mevzuatı değiştirmek yanlıştır. Bu mevzuata göre oluşmuş birimleri tedirgin edecektir ve bu tedirginlik ülkede birçok soruna da yol açacaktır. Bu bakımdan mevzuatın toplulaştırılması gerekçeniz yanlıştır, tutarsızdır.

Değerli milletvekilleri, aynı yanlışlıklar ve tutarsızlıklar diğer mevzuattan kaldırılan yasalar, onlar için de geçerlidir. Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu için de geçerlidir, Gıda Kanunu için de geçerlidir, Yem Kanunu için de Zirai Mücadele Kanunu için de geçerlidir.

Bu oluşturulmaya çalışılan yeni yapıyla, günümüzün en önemli konusu olan gıda güvenliğini sağlamanız, ülke ihtiyaçlarına cevap vermeniz mümkün değildir ve bu yasanın mutlak surette bu hâlinin, bu yapısının değiştirilmesi gerekir.

Bize göre doğrusu şudur: Veteriner hizmetlerinin, hayvan refahının, hayvan sağlığının, hayvan ıslahı ve zootekniğinin, hayvan hareketlerinin, veteriner sağlık ürünlerinin ayrı bir yasada. Bitki sağlığı, zirai mücadele, zirai karantina, bitki hastalık ve zararlıları, bitki koruma ürünlerinin ayrı bir yasada, gıda ve yemin ayrı bir yasada ele alınmasıdır.

Bakın değerli milletvekilleri, devletin en önemli görevlerinden biri olan halkın gereği gibi beslenmesi hususu bu yasada yer almamaktadır. Hâlbuki kaldırılan 5179’da, yani önceki Gıda Yasası’nda açıkça halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak biçiminde devlete bu sorumluluk yüklenmiştir.

Yine çok önemli bir konu olarak gördüğümüz bir diğer husus da tüketici haklarının korunmasına dair tasarıda bir cümle dahi yoktur. Reklamlara ve tüketicilerin yanıltılmasının önlenmesine dair ortaya konulan hükümler de son derece yetersizdir.

Değerli milletvekilleri, yine yasada kontrol, denetim, ithalat ve ihracat konularına, canlı hayvan ve hayvansal ürünlerle ilgili hususlara ayrıntılı olarak yer verilmesine rağmen bitki sağlığı, gıda ve yem konuları birkaç madde içerisinde toplanmış ve genel bir ifadeyle geçiştirilmiştir.

Bu bakımdan, bu sayılan konuların hiçbirinin diğerinden daha önemli veya daha önemsiz olduğunu düşünmediğimiz için bu düzenleme yetersizdir.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus: Avrupa Birliğinde her üyenin kendisine ait bağımsız bir gıda otoritesi bulunmaktadır. Ayrıca, Avrupa Birliğinin bir üst organı olarak faaliyetlerini bağımsız biçimde yürüten yine bir Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi bulunmaktadır. Bu konuda bugün önümüze getirilen yasa da yine son derece yetersizdir zira ülkemizde gıda güvenliği konusunda bağımsız bir gıda otoritesi bulunmamaktadır. Bağımsız bir gıda otoritesinin ve -altını çizerek ifade ediyorum- ayrı bir risk değerlendirme biriminin oluşturulması çok büyük önem arz etmektedir. Bu birimin oluşturulması, görev tanımı ve yetkilerinin açıkça yazılarak tasarının içerisine mutlak surette konulması gerekir. Bu, tasarının olmazsa olmazıdır. Diğer taraftan, risk değerlendirmesi ile denetim ayrı ayrı konulardır. Yapılması gereken en önemli düzenleme bu yasada olmayacaksa bir gıda otoritesi, bağımsız bir gıda otoritesi kurulamayacaksa bu yasanın hiçbir anlamı olmayacaktır.

Sayın Başkan, zannediyorum bu arada biraz vaktimiz gitti, ben biraz da müsamahanıza sığınarak, bugün Türkiye tarımının içinde bulunduğu durumdan bahsetmek istiyorum.

Her vesileyle ifade ettiğimiz gibi sekiz yıllık AKP İktidarı, tarım sektörünü ve tarım kesimini bitirme noktasına getirmiştir. Buna dair, bu hususlara dair, üreticinin içler acısı durumunu, çaresizliğini, kendi toprağını terk edişini ve bugün Türkiye'de büyük bir trajedi olarak yaşanan işsizlikteki temel patlamanın esas nedeninin tarımdan kopuş, tarımdan ayrılış, tarımdan terk ediliş olduğunu defalarca ifade ettik çünkü tarım, işsizliği absorbe eden önemli sektördür. Bunları defalarca ifade ettik ama Sayın Bakan, Bakanlık, Hükûmet hiç duymadı, duymaya da zannediyorum niyeti yok.

Sayın Bakana tavsiyemiz, elbette ki bu yasal düzenlemeler de önemli ancak tek marifet mevzuat düzenlemek değildir. Bunun için Türk çiftçisine hizmeti ön plana alan ve üretimi artıracak, üretim ekonomisine geçişi sağlayacak tedbirlerin alınması hayati önem taşımaktadır. Bakın, Sayın Bakan, Türkiye’yi getirdiğiniz noktaya bir örnek vereyim: Bugün hayvancılıkta gelinen nokta son derece karanlık bir noktadır. On beş yıldır 1 gram et ithal etmeyen bu ülke et ithalatının kapısına gelmiştir.

Çok net olarak ifade ediyorum: Bu ithalat kararının telaffuz edildiği andan itibaren Türkiye'nin temeline iki temel dinamit konulmuştur. Birincisi, bu ülkede besici öldürülmüştür. Siz belki besicinin, Türkiye genelindeki birçok yerdeki besicinin sesini duymayabilirsiniz ama ben, Türkiye'nin her yerinden bu feryatları duyuyorum. Önemli geçim kaynağı olan, yegâne geçim kaynağı olan hayvancılık bölgesi kendi seçim bölgem Erzurum’dan bunu biliyorum, Sayın Bakan, ithalat kararıyla birlikte besici ahırını boşaltmıştır. 1 tek dana, hayvan bırakmamacasına “Fiyatlar düşecek.” diye, canhıraş bir şekilde pazara çıkarmıştır.

Talihsiz bir beyanınız var; Türkiye’de, beceriksizliğiniz ve politikasızlığınız sonucu getirdiğiniz bu vahim noktanın sorumlusu olarak 3-5 spekülatörü hatta besiciyi sorumlu tutmanız, tersinden, besici aleyhine bir spekülasyon olmuştur. Nasıl olduğunu da ben size söyleyeyim: Bu kararla birlikte bir taraftan besici ahırını boşaltmıştır, bir taraftan da gelecek için, bugünü kurtarma pahasına attığınız bu yanlış adımla Türkiye hayvancılığını öldürdünüz; sonucu budur.

Ben size söyleyeyim: Besici kimdir, ne iş yapar, buna bir bakmanız lazım. Besici spekülasyon yapar mı? Yapmaz Sayın Bakan, yapamaz çünkü -siz de gayet iyi biliyorsunuz- besi hayvanının bir süresi vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ertugay, konuşmanızı tamamlayınız.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Teşekkür ederim.

Dokuz aysa dokuz ay, on iki aysa on iki ay, besi süresi dolduğu andan itibaren bir gün bile ahırda hayvanını bekletmez, derhâl elinden çıkarır çünkü bilir ki geçirdiği her bir saat, her bir gün, yapılan masraf ete ve süte dönüşmeyeceği için kendisi için bir kayıptır. Bu bakımdan, bu noktadan meseleyi ele almanızda ve bu vahim karardan dönmenizde fayda var.

Bakın, ben size bir şey daha söyleyeyim, bu kararın çok önemli bir sonucu da şudur: Et ithalatı pirinç ithalatına benzemez. Bu kapıyı bir defa açtınız mı geriye döndürmeniz son derece mümkün değildir ve zordur. Gelecek on yılları, hem besiciliğin hem ülkenin hem Türkiye hayvancılığının gelecek on yıllarını çok büyük bir sıkıntıya soktunuz. Sık sık milat olarak belirlediğiniz o 2002 yılından önce, yok saydığınız, ekonomide, tarımda çökme olarak nitelediğiniz o 2002 yılı öncesi dönemde Türkiye hiç bu noktaya gelmemişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir kez daha uzatayım Sayın Ertugay, bu dakikanın sonunda bitiriniz efendim konuşmanızı.

Buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Sayın Bakan, bir hususu daha ifade etmek istiyorum: Şu spekülasyon kararınızı ve kanaatinizi, sık sık başvurduğunuz bu yorumunuzu lütfen gözden geçirin. Eğer “Bu ülkede spekülasyon yapılıyor.” derseniz, birileri de çıkar sorar: “Siz orada ne iş yapıyorsunuz? Niye bu spekülasyona fırsat veriyorsunuz?” Kaldı ki biz bu hareketlerin spekülatif hareketler olmadığını da defalarca söyledik. Nitekim, Türkiye’de Rekabet Kurumu Başkanı da sizi yalanlamıştır.

Bir diğer husus, bu gelinen noktada hayvancılığın içine düştüğü bu dramdan çıkışın tek yolu derhâl bu ne idiği belirsiz hayvan ithalatını durdurmanızdır ve ithalat yapacaksanız bu kadar gebe düve ve süt sığırı ithal edin. Şu kısa dönemde problemi çözmek için kapalı ahır sistemi yerine -onun da devam etmesi mümkün olabilir- açık besiciliğe geçin ve kısa zaman içerisinde, bu size göre spekülatif ama bize göre bu talihsiz dönemi bu şekilde belki önleyebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, teşekkür etmem lazım size.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Sayın Başkanım, çok sürem gitti yani üç dakikam gitti. Söyleyecek çok şeyimiz var.

BAŞKAN – Efendim, ben zaten bir dakika ilave süre verdim.

Buyurun efendim, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Son bir dakika daha.

Şimdi, benim elimde ihracatla, ithalatla ilgili rakamlar var. Bu rakamlarla ilgili biraz önce söyledi. Gerçi Sayın Bakanın verdiği rakamlarda zannediyorum dâhilde işleme rejimi çerçevesinde işlenen ürünler var. Ben doğrudan doğruya toprak ürünü, tarımsal ürün ithalat ve ihracatında gelinen noktayı söylüyorum: 2002 yılında tarımsal ihracatımızın yani doğrudan doğruya ham ürünlerimizin ihracat fazlası 102 milyon dolardır yani 102 milyon dolar fazla bir ihracatımız var. Bugün, 2009 rakamlarında da durum kötü de 2008 daha vahim olduğu için onu söylüyorum, 2008 rakamlarında Türkiye'nin ham ürün olarak, toprak ürün olarak, işlenmemiş ürün olarak tarımsal ihracatı 4 milyar 168 milyon dolardır, ithalatı ise 6 milyar 433 milyon dolardır yani Türkiye 2 milyar 265 milyon dolarlık toprak ürünü, ham ürün fazladan ithal etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Bunu da yeniden değerlendirmenizi dikkatlerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bengi Yıldız.

Buyurun efendim.

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Bakanını ve milletvekillerini izlediğimizde nasıl bir sanal ortam içerisinde olduğumuzu bir kez daha gözlemlemiş oluyoruz. 1990’lı yıllarda tek kanallı televizyondan çok kanallı televizyonlara geçtiğimizde pembe diziler vardı, mesela Brezilya’dan getirilmiş Yalan Rüzgârları ve Mariannalar vardı. Daha sonra, tabii, bunu izleyen diziler oldu. Bir ara köye gittiğimde, saat on civarlarında insanlarımızın tarladan eve doğru koştuğunu gördüm, kadın, çoluk çocuk. Evdekilere sordum “Ne oluyor?” diye, dediler ki: “Vallahi Marianna dizisi başlıyor, Yalan Rüzgarı başlıyor” onu izlemeye koşuyor halkımız.

Şimdi, tarım politikası, hayvancılık politikasını buradan izleyince, 1990’ların o dizilerini hatırlıyorum, aklıma geliyor çünkü Sayın Bakanla aynı bölgenin insanlarıyız ve her hafta sonu bölgeye gidiyoruz. Tarımda ne oluyor, hayvancılıkta ne oluyor? Gerçekten, çatışmalı ortam döneminde bile bölgenin vermiş olduğu göçten daha fazla göçü bu neoliberal mi, liberal politikalar mı, adına ne derseniz deyin, bu dönemde insanlar köyünü, işini, aşını bırakıp batı illerine göç etmek zorunda kaldı. Hani, yine o liberal teorisyenlerin dediği gibi, görünmez bir el var ve bu şeyi idare ediyor; o görünmez el aslında tarım ve hayvancılıkla uğraşanların cebine giriyor, oradaki mevcut parayı da alıp bir başka kanala aktardığını söyleyebiliriz ve çok görünen somut bir eldir bu el.

Sayın Bakan, bütün kanun tasarılarında ve Anayasa’da da olduğu gibi, bu yasayı da aslında kimseyle konuşmadan, tartışmadan geçiriyorsunuz Parlamentodan. Gerçi Sayın Bakanım biraz önce dedi ki, şu kadar kuruluşla, kurumla diyalog içerisinde olduk, hepsini dinledik. Anayasa tartışmaları sırasında da bu Parlamentoda bir ay boyunca konuştuk, bizi dinlediniz…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Görüş aldık.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – …birçok kesimi de dinliyor gibi yaptınız ama en sonunda kendi istediğinizi yaptırdınız, bu kanun tasarısı da böyle bir şeydir. Bunun böyle olduğunu, bu tasarıdan en çok etkilenen, bu tasarının kanunlaştığı hâlde en çok aktörü olacak Veteriner Hekimler Derneğinin elimde yazısı, belgesi var. Bu Derneğin Başkanı Sayın Profesör Şakir Doğan Tuncer, bu tasarının ne getirip ne götürdüğüne ilişkin eleştirilerini sunuyor. Devletimizin de altına imza attığı, kanunlaştırdığı uluslararası sözleşmelerin es geçildiğini, bunların dikkate alınmadan bir yeniden yapılanmaya gidildiğini, özellikle Anayasa’nın 90’ıncı maddesine de atıfta bulunarak uluslararası sözleşmelerin kanunların da üstünde olduğunu belirtiyor ve ne yazık ki 1984’te bu neoliberal politikaların devreye girdiği dönemden itibaren kanun hükmünde kararnamelerle hem kanunları hem uluslararası sözleşmeleri pas geçip düzenlemeler yapmışız. Şimdi de özellikle, Hükûmet, bu politikayı yürütecek, bu politikanın esas aktörleri olacak yasanın taşra teşkilatını, merkez teşkilatını bir tarafa bırakarak, onları yok farz ederek yeni bir düzenlemeye gidiyor ve binlerce yeni işsiz yaratılmasının zeminini yaratıyor değerli arkadaşlar.

Bu yasanın gerekçesine baktığımızda, gerçekten yine o demin belirttiğimiz hiç kimsenin karşı koyamayacağı gerekçeler sıralanmış. “Sağlıklı bir toplumun oluşturulmasında, halk sağlığı, hayvan sağlığı, bitki sağlığının korunması, halkın yeterli gıdayla beslenmesi büyük önem arz etmektedir.” Bunun gibi, hiç kimsenin karşı çıkmayacağı gerekçeler ortaya konmuş. Peki, bunu kim hayata geçirecek? Hangi organizasyonla bunu hayata geçireceksiniz? Bunun bir açıklaması, pratik, somut bir verisi yok.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; iyi şeyler olacak... Bu yasa metninde de belirtildiği gibi “İyi şeyler yapacağız, iyi şeyler olacak”la başlayan süreçleri çok iyi biliyoruz. Bu dönemde pratik yaşamımıza baktığımızda toplumun giderek toplumsal bir çürümeyle karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Mesela, her gün basını açtığımızda, özellikle bölgemizde, son zamanlarda özellikle yaygınlaşmaya ve açığa çıkmaya başladı: Siirt, Van, Batman’da, dün bir partinin il yöneticisinin de içine karıştığını, çocuk yaştaki öğrencilerin, çocukların -burada telaffuz etmek istemediğim kavramlarla- onurlarının, haysiyetlerinin kırıldığını hepimiz izliyoruz.

Bu işin faillerine baktığımızda, özellikle devlet organizasyonu içerisinde yer alan, özellikle de korucuların çok belirleyici bir rol aldığı bir süreci görüyoruz değerli arkadaşlar. Canımızı, malımızı korumakla görevli olan korucuların, 71 bin korucunun… Bugüne kadar Genelkurmay Başkanlığının açıklamalarına göre, 5 bin-6 bin civarında suça karışmış köy korucusu var ve her gün bu işleri, bu suçları işlemeye devam ediyorlar. Diğer taraftan da bizim güvenliğimiz ile bizim canımızı, malımızı, ırzımızı korumakla görevli olduklarından bahsedilen bir organizasyon… Bunlar, bu failler eğer yeterli derecede cezalandırılmış olsaydı, bu olaylar bu insanların şahsında bugün de devam ediyor olmazdı.

Yine, askerde ölümler basında çokça yer almaya başladı değerli arkadaşlar. Dünkü, bir önceki günkü gazetede, bir gazetemizde… Muhafazakâr bir gazete bile artık bu işe el atmaya başladı. Bölgede onlarca insanın her gün kendi ailelerine cenazeleri gidiyor ve bunların askerde intihar ettikleri söyleniyor.

Değerli arkadaşlar, buna ilişkin sorular soruyoruz -bu işin sorumlusu başta Başbakan olmak üzere Millî Savunma Bakanıdır- ama gizlilik adı altında bu sorularımıza cevap verilmiyor. Eğer bir ülkenin bir bölgesine cenazeler gidiyorsa ve raporlarda da bunların birçoğunun şüpheli ölümler olduğu söyleniyorsa, o ülkede hükûmet olan bir iktidarın, bir partinin bunları görmezden gelen, üstünü örten bir yaklaşım sergilemesini kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz.

Başka bölgelere ne kadar cenaze gidiyor? Niye sadece doğu ve güneydoğuda yaşayan insanlara bu cenazeler gidiyor meselesini iktidarın sorgulaması ve sorumlularını bir an önce açığa çıkarması gerektiğine inanıyoruz.

Cezaevleri… Değerli arkadaşlar, 50 bin insanın cezaevinde olduğu bir dönemden, şu anda 120 bin insanın cezaevinde olduğu bir döneme geçmiş bulunuyoruz ve Sayın Adalet Bakanına “Bu konuda ne yapacaksınız?” diye sorduğumuzda, çok ilginçtir, bundan sonra bu Hükûmetin ülkemizi nereye taşımak istediğinin göstergesi olan cevaplar veriyor: Yeni cezaevleri. Nasıl cezaevleri değerli arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

2002 yılından 2010 yılına kadar 52 yeni cezaevi yapılacak, bu cezaevlerinin kapasitesi 35.570 kişiymiş. 2010 yılıyla 2015 yılı arasında 86 yeni cezaevi yapılacakmış, bunun da kapasitesi 42.422 kişi olacakmış.

SIRRI SAKIK (Muş) – Kendileri de girecek hiç korkma, sadece biz girmeyeceğiz.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Yani Hükûmetin politikasında 2015 yılına kadar 150 bin insanı cezaevinde barındıracak kadar bir iyileştirme gerçekleştirilecek ve bunun maliyeti 1 milyar 796 bin 604 liraymış. Yani sadece bu parayı herhâlde suçu işleyen insanların rehabilitasyonuna ve iş sahibi yapmak konusuna harcasaydı 120 bin insan bugün cezaevinde olmayacak veyahut 2015 yılının cezaevi projelerini çizmemiş olacaktı.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

AK PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu.

Sayın Koyuncu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Veterinerlik ve gıda kanunu hakkında grup adına söz almış bulunuyorum. Tabii, bizden önce çok değerli partilerimizin sözcüleri, temsilcileri çok önemli konuşmalar yaptılar, o konuşmaları ben de çok dikkatli bir şekilde dinledim. Dinlediğimde Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinin Ormankadı köyüne gittim, gittiğimde aklıma şunlar geldi: AK PARTİ Hükûmetinden önce bizim köyde -bilmiyorum sizin köylerde nasıldı da- icra arabaları, icra memurları köy yollarında çarpışırlardı, kaza yaparlardı, sık bir şekilde kaza yaparlardı, onlar aklımıza geldi.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Şimdi köyde yapıyorlar, köyde!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Şimdi hapishane yollarında yapıyorlar!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hatta bir tane icra memuru da kaza yapmıştı bizim köy yolunda, onu da yaralı olarak kurtarmıştık. Onun akabinde yine aynı şekilde…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Seyyar mahkemeler var şimdi!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …bizim köydeki köylü, çiftçi vatandaşımızı, kardeşimizi hapishaneye, mapushaneye götürmek için de yine aynı şekilde jandarma arabaları da köy yollarında yoğun bir şekilde giderlerdi, gelirlerdi. Beni oralara götürdünüz, oralara götürdünüz konuşmalarınızla.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Adalet Bakanına sor, en çok artan daire icra dairesi!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii ki neden böyleydi? Müteselsil kefillikler vardı hatırlar mısınız, tarım kredi kooperatiflerinde. Tarım kredi kooperatiflerine gidersiniz. Ne almak için? Gübre almak için. Mazot zaten satmıyorlardı, bizim dönemimizde mazot satışları başladı. Faizler mi? Faizleri sorma, yüzde 59’du o dönemde, temerrüde girersen “Yandım anam Allah” türküsünü çalardın! Onları hep biz gördük, yaşadık. Ve o dönemde müteselsil kefilliklerle birlikte siz o gün alışveriş yaptığınızda yandınız. 20 kişi, 30 kişi zincirleme kefil olursunuz birbirinize. Tanımazsınız. Ahmetleri, Mehmetleri birbirine kefil edersiniz, ondan sonra bir gün bakarsınız ki, bugüne kadar hiç icraya düşmemiş benim Ahmet Amcamın, Mehmet Amcamın evine icralar gelir.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Ali, şimdi hapisteler!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bunları yaşadık, bunları gördük. Masal, hikâye anlatmıyoruz, gerçekleri anlatıyoruz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ali, hikâye değil de roman oldu roman!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli kardeşlerim, sonra ne oldu?

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Bugünün gerçekleri!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bak, anlatıyorum. Sonra 2002 seçimleri oldu, adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan Başbakan oldu. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Hemen çiftçinin 2,7 katrilyon borcunun 1,2 katrilyon lirasını sildik. Köylerde çocuklar sofraya oturduklarında babasız bir şekilde oturuyordu, hapishaneler dolmuştu.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Hâlen dolu hâlen.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Savcılar, hâkimler artık bunların, hükümlülerin cezalarını nerede çektireceğiz? Acaba okullarda mı çektirelim diye… Köylünün yarısı içeride, yarısı dışarıdaydı. Bunları hep birlikte gördük.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Şimdi de 70 binlik cezaevlerinde 120 bin kişi yatıyor.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sonra 1,2 katrilyon lirasını sildik.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 1,5 katrilyon…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Yalan söyleme!

MUHARREM İNCE (Yalova) – 1,5 katrilyonun lafı mı olur Ali bak, siliver!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – 1,5 katrilyon lirasını sildik, geri kalanında da üç yıl vadeyle çiftçilerin borçlarını ödemesini sağladık.

Ayrıca…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Faizlerden de bahset.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii ki, faizler yüzde 59’du. Şimdi kaç biliyor musunuz arkadaşlar?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Haram haram!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bak ben söyleyeyim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Aliciğim haram, sıfır yapacaksın! Haram yine de. 1 de olsa, 2 de olsa haram, sıfır yapacaksın.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ramazan Bey, Burdurlu kardeşim, bu insanlar artık 5,2’yle hayvancılık kredileri alıyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Faiz haram, haram!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Bunun 1’i de bir, bini de bir.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – İşletme sayılarına baktığınızda da bunu böyle göreceksiniz. Hani “Türkiye’de tarım bitti, çiftçi öldü, gitti…”, böyle bir şey yok. Siz sanal âlemde yaşıyorsunuz. Ben daha bu hafta yine köyden geldim. Tarladan geldik dedik daha önce, yine aynı şeyi söylüyorum. Ben burada masal falan anlatmıyorum, yaşadıklarımı anlatıyorum.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Kadıköy’den mi!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi bakıyorsunuz değerli kardeşlerim, Tarım Kanunu bizden önce var mıydı? AK PARTİ İktidarından önce bu ülkede Tarım Kanunu yoktu.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz gelmeden tarım bile yoktu!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Elektrik bile yoktu!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Yoktu. Üretici Birlikleri Kanunu yoktu, tarımda planlama yoktu, tarımda strateji yoktu. Biz geldik dedik ki… 2002-2010 arasında tarım strateji belgelerini ortaya koyduk mu? Koyduk. Bunları hep birlikte gördük. Ayrıca, şimdi burada birtakım rakamlar verildi, denildi ki: “Tarımsal ihracat.”

Değerli arkadaşlar, verilen rakamlar bizim elimizde de var. Evet, 2009 yılında ithalat, hani ithalatı çok seviyorsunuz ya önce ithalattan başlayayım da gönlünüzü hoş edeyim sizin.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Siz seviyorsunuz, bizim ne alakamız var.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – 9 katrilyon 621 trilyon lira ithalatımız oldu. İhracatımız ne kadar? Eski parayla 11 katrilyon 190 trilyon. Bizden önce…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Bir yıl önceye git, 2008’e…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …ihracat ne kadardı? 3,8 milyar dolardı değerli arkadaşlar. 3,8 milyar dolar mı daha büyük 11 katrilyon 190 trilyon lira mı daha büyük, bunu da sizin takdirlerinize sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Senin yaşın kaçtı sekiz yıl önce? Sekiz senede sen de büyüdün ama.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ayrıca, tarımsal desteklemelere baktığınızda total anlamda ne kadardı? 1,8 katrilyon liraydı. Bugün ne kadar veriyoruz? 5,7 katrilyon lira destek veriyoruz. Hayvancılığa baktığınızda, hayvancılıktan bahsediyorsunuz, 83 trilyon liraydı değerli kardeşlerim. 83 trilyon lira, total hayvancılığa verdiğimiz destek 83 trilyon.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Niye canlı hayvan alıyorsunuz o zaman, niye hayvan geliyor?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi ne kadar veriyoruz? 1,251 trilyon lira, yani 1 katrilyon 251 trilyon lira hayvancılığa destek veriyoruz değerli arkadaşlar.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Neden alıyoruz o zaman canlı hayvan?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi, Ramazan Bey, bizden önce inekler ne kadar süt veriyordu biliyor musunuz? Bir inek ne kadar süt veriyordu? Sen anlıyorsun benim ne demek istediğimi. Bakın, bir inek doğumdan doğuma -verimlilikten bahsediyorum, veteriner olduğu için o anlıyor- 1.705, yani 1.705 litre verirken, şimdi 2.802 litre süt veriyor. İnekler bile sütü artırdı değerli arkadaşlar bizle birlikte. Bunu da biliyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar[!])

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – 45 litre veriyordu.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bu konuşmaları Kemalpaşa’da yap göreyim seni.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli kardeşlerim, tabii ki süt verimine baktığınızda, 8,4 milyon tondan 12,5 milyon tona süt verimi çıktı.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Ee, niye…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Daha önce kayıt var mıydı sütte? Kayıt yoktu.

Bakın, değerli arkadaşlar, biz ilk defa Türkiye’de Ulusal Süt Kayıt Sistemini kurduk. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Yani Burdur’da, Ramazan Bey’in köyünde, amcasının, dayısının, akrabasının, cep telefonundan İnternet’e girdiğimde, ne kadar inek sütü veriyor, ne kadar keçi sütü, ne kadar koyun sütü, kime satıyor, kaç liraya satıyor, bakteri oranı nedir, somatik hücre sayısı nedir, bunların hepsini biliyoruz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Bunu bilmek sorun değil, karnı aç çiftçinin.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – İşte, biz bu Gıda Kanunu’yla, Veterinerlik Kanunu’yla da şunu yapmaya çalışıyoruz…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Bunu bilmek sorun değil. Bunları bilsen ne olur.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …diyoruz ki: Ey Türk milleti, biz size bundan sonra içtiğiniz sütün nerede üretildiğini, hangi çiftlikte üretildiğini, somatik hücre değerinin ne olduğunu, bakteri sayısının ne olduğunu bilmeniz için bu kanunları getiriyoruz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Bunu bilmek sorun değil, bunlar karın doyurmuyor.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sizin sağlığınızı düşünüyoruz, çocuklarımızın sağlığını düşünüyoruz diye bu kanunları çıkartmaya çalışıyoruz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Karın doyurmuyor bunlar.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Çünkü bundan sonra tüketici, evde almış olduğu sütü nereden aldığını izlenebilirlikle göreceksiniz. Bunlar daha önce var mıydı? Yoktu değerli arkadaşlar. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Tabii ki üretime baktığınızda -mısır üretimi- bitkisel üretimde de çok ciddi anlamda bu ülke tarımında önemli gelişmeler oldu. 2 milyon ton biz mısır üretiyorduk. 2 milyonun dışında da 2 milyon ton da ithal ediyorduk. Şimdi, 4 milyon tonun üzerinde mısır üretiyoruz AK PARTİ’nin geliştirmiş olduğu tarım politikaları sayesinde.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sadece mısır. Diğerlerini de söylesene.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sıfır faizli damlama sulama sistemleri… Bunları biliyorsunuz yani her anlamda üretimin arttığını, bitkisel üretimin arttığını da biliyorsunuz.

Tabii ki artık bitti “Kim ne veriyorsa…” Yem bitkilerinde… (CHP sıralarından gürültüler)

Biliyorlar, biliyorlar, onları biliyorlar zaten de.

Şimdi, yem bitkilerinde her anlamda, her alanda tabii ki üretim arttı. Sıfır faizli damlama sulama sistemleri veriyoruz dedik. Tabii, daha önce “Kim ne veriyorsa ben beş fazlasını veririm.” politikaları artık bitti. Plan var, program var. Sürdürülebilirlik için dünyayla rekabet edebilen bir tarım politikasını ortaya koyuyor Tarım Bakanımız ve Tarım Bakanımızın çalışanları, Hükûmetimiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tabii biz bu ülkede şunları da gördük değerli arkadaşlar: Köylere gelip de bu insanların koyunlarını, kuzularını sayan, danalarını, ineklerini sayan, hatta köpeklerini, merkeplerini sayan, ondan sonra da o insanlara vergi çıkaran hükûmetler dönemini de gördük.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sen şimdi oturduğun yerden sayıyorsun. Sen oturduğun yerden sayıyorsun Aliciğim.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Üretmeden, o dönemde traktör yoktu, açlık dönemleri, sefalet dönemlerinde…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ali, o dönemde cep telefonu da yoktu.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …dedelerimizin bize anlattıkları, yaşım genç ben hatırlamıyorum ama dedemin bize anlattıkları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İnternet bile yoktu…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Deden de senin gibi yalancıymış.

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, bir dakika süre vereceğim, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Öküz arabalarıyla, üretmedikleri buğdayı alan zihniyetleri de bu Türk çiftçisinin gördüklerini çok iyi biliyorsunuz.

Ayrıca, değerli kardeşlerim, 2007 seçimlerinde bir kahvede oturuyoruz. Bir tane siyasi partinin lideri çıkmış anlatıyor: “Ey Türk çiftçisi, mozotu ben 1 TL’ye vereceğim.” diyor.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Mazot, mazot…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Yanımızda da yedi yaşında bir çocuk var, hiç beklemedim, dedi ki: “Adam amma atıyor ya, adam amma atıyor.”

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Gemicileri söyle; Ali, gemicileri söyle, alıyor mu almıyor mu?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Son günlerde gene atmalar başladı.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Gemi sahiplerine sor.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Birtakım insanlar birtakım insanların söylemlerini görünce Cem Uzan’ı hatırlatıyorlar bana. Desteksiz atmayın kardeşim, bu mozotu falan böyle bedava veremezsiniz. Bunun kaynağını göstermezseniz yedi yaşında çocuk bile der ki: “Adam amma atıyor.” Tamam, kendinizi yedi yaşındaki çocuğa bile güldürürsünüz değerli kardeşlerim.

Ayrıca, bu çiftçinin oyuyla akademisyenlerin oyunun bir olmadığını, “bir olmaz” dediniz 22 Temmuzdan sonra ve köylümüz bundan üzüldü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Onu sen söyledin Ali, sen.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Köylüden bir özür dileyin.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Her şey gönlünüzce olsun, Allaha emanet olun.

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, teşekkür ederim efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Aliciğim, yalan makinesi diyorlar sana.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Milletvekili, bir siyasi parti liderinin mozotu 1 liraya vereceğini söyledi. O siyasi parti lideri mazotu 1 liraya vereceğini söylemişti, mozotu değil, düzeltiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Grup Başkan Vekilim, düzeltmeniz için çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Koyuncu aslında kendi söylediklerine kendi inanmıyor. Kendi ütopik dünyasında bir Türk tarımı hayal ediyor, yazıyor, çiziyor orada; geliyor buraya, onu gerçekmiş gibi sizlere aktarmaya çalışıyor. Tabii biz de burada doğruları sizlere söylemeye çalışacağız.

Değerli arkadaşlarım, 498 sıra sayılı kanun hakkında grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Avrupa Birliği sürecinde otuz beş faslın üçünü oluşturan, tarıma ilişkin üçünü oluşturan fasıllardan biri olan 12’nci faslın, gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı faslının açılması için bu yasa tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir an önce geçmesi gerektiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu anlamda da bu yasa tasarısının geçmesi için Cumhuriyet Halk Partisi olarak elimizden gelen katkıyı vermeye çalışacağız.

Tabii konuştuğumuz konular önemli konular. Hayvan sağlığından bitki sağlığına, gıda ve yem güvenilirliğinden halk sağlığına, çevre sağlığına değişik konu ve fonksiyonları içeren bir tasarı. Tabii Avrupa Birliği müzakere süreci ağır aksak gidiyor. Burada tabii Avrupa Birliğinin öne sürdükleri, özellikle bizlere de aykırı gelen, düşündürücü gelen birtakım siyasi kriterler, örneğin Kıbrıs Rum kesimine limanlarımızı açma konusundaki yaptığı birtakım dayatmalar, birtakım teknik talepler, kriterler, tabii ki bu sürece yani bu maceraya bakarsanız benim yaşımla eşit aşağı yukarı Avrupa Birliği macerası. Tabii bu süreç içerisinde sekiz yıllık AKP İktidarının, Avrupa Birliğine bir an önce girme arzusu, isteğiyle yola çıkan AKP’nin özellikle 2007’den sonra bu alanda ayağını gazdan çekmesi bu müzakere sürecini sıkıntılara sokmakta. Umut ediyorum, bizim de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak desteklediğimiz ve bir medeniyet projesi olarak değerlendirdiğimiz Avrupa Birliği müzakere sürecinin hız kazanması ve bir an önce Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliğine dâhil olması, üye olması.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısını desteklerken, elbette ki gözümüzden kaçmayan birtakım aksaklıklardan sizlere -ya da eksikliklerden- bahsetmek istiyorum. Sayın Bakan mesleği itibarıyla veteriner hekim. İşin açıkçası, bu yasa tasarısında biraz veteriner mesleğinin taassubunu -maalesef üzülerek söylüyorum- görüyorum, izlenimlerim bunu gösteriyor. Örneğin, bakın, yasa tasarısının “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin seksen birinci fıkrasında “yetkilendirilmiş veteriner hekim” tanımı var. Bu ne yapacak? Veteriner hekimler, Bakanlık dışında görevli veteriner hekimlerin… Resmî görevleri yürütmek üzere Bakanlık tarafından yetki verilen veteriner hekimlere biz bu sıfatı veriyoruz, “yetkilendirilmiş veteriner hekim” ancak yine aynı görev ve yetkiyle Bakanlık dışında bazı yetki ve görevleri kullanacak mühendislere “yetkilendirilmiş mühendis” tanımını vermiyoruz. Burada açıkça ortaya çıkıyor, veteriner hekimler mesleki anlamda bana göre bir taassup içerisinde.

Yine tasarının “Veteriner tıbbi ürünlerin uygulanması” başlıklı 14’üncü maddesine bakıyoruz; burada, üçüncü fıkrada, “Veteriner biyolojik ürünleri uygulama yetkisi veteriner hekim veya yardımcı sağlık personeline verilmiştir ve Bakanlığın programlı ve projeli çalışması için uygulayıcılara, hayvan sahipleri tarafından Bakanlıkça belirlenen uygulama ücretleri şartı getirilmiştir.” diyor ama aynı olay bitki hastalık ve zararlılarıyla mücadelede uzman ve bir mühendis gözetiminde yapılmasını öngörmüyor.

Oysa ki, biliyorsunuz, özellikle Türkiye’nin önemli üretim kalemlerinden olan yaş sebze meyvede ihracatta çok önemli sıkıntılar yaşıyoruz. Kimyasal zirai ilaçların kullanımından kalan kalıntılar dolayısıyla ürünlerimiz, yaş sebze ve meyvelerimiz gümrük kapılarından dönüyor. Uygulamada da… Bunu burada açıkça ifade etmek istiyorum, Türk çiftçisi tabii ki teknik olarak, bilimsel olarak çok iyi yetişmiş ya da bu konuda bilinçli bir kesim değil. Uygulamada görüyoruz, hiçbir şekilde yaş sebze ve meyvede kullanılmayacak zirai ilaçlar, insan sağlığına son derece zararlı olan zirai ilaçların bilinçsizlikten dolayı yaş sebze ve meyvede kullanıldığını, zirai mücadelede kullanıldığını görüyoruz. Dolayısıyla, biz bunu, tüketiciler olarak, yaş sebze ya da meyveyi direkt olarak alıp tüketiyoruz ve bu bizim sağlığımıza ciddi anlamda tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla, bu mücadelelerin yapılmasında mutlaka bu konuda uzmanlar, ziraat mühendisleri çiftçiye refakat etmeli, onlara teknik destek götürmeli ve bu mücadelelerin onların gözetiminde olması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarının en önemli konularından bir tanesi özellikle gıda ve yem üreten işletmelerde daha önce sorumlu müdürler ya da sorumlu personeller çalıştırılıyordu ve bir yönetmelikle o kriterler düzenlenmişti. Mevcut uygulamada 60 beygir motor gücünün üzerinde bulunan ve 10 tane personelden fazla personel çalıştıran işletmelerde mutlaka sorumlu bir yönetici istihdam edilmek zorundaydı. Ayrıca bu limitin yani 60 HP motor gücü ve 10 personelin aşağısında kalan mikro işletmeler ya da küçük işletmeler olarak tabir ettiğimiz işletmelerin her 5 tanesi bir tane böyle, bir sorumlu müdür ya da sorumlu personel istihdam etmek durumundaydı. Ama yeni yapılan düzenlemede bu kriterler 30 beygir gücü ve yine 10 personel olarak bırakıldı orada. Bunun üzerindeki büyük işletmelerde sorumlu mühendis ya da personel istihdam zorunluluğu devam edildi. Bunun altında kalan işletmelere böyle bir zorunluluk ortadan kaldırılmış oldu. Daha önceki uygulamanın daha altında, gıda güvenilirliği açısından, çevre sağlığı açısından, insan sağlığı açısından bir önceki yönetmelikle yapılan düzenleme ile bugün bu tasarıdaki düzenlemeyi mukayese ettiğiniz zaman önceki düzenlemeye göre daha geride bir düzenleme olduğunu buradan gözlemliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de 40 bin civarında gıda işletmesi var. Bunlar yem üretebiliyor ya da insani gıdalar üretebiliyor. Pastaneler, fırınlar ya da yemek üreten büyük işletmeler ya da sucuk imal eden işletmeler, bunun gibi onlarca, binlerce işletmenin, yaklaşık olarak 40 bin işletmenin yüzde 80’i burada koyduğumuz kriterlerin yani 30 beygir gücü ve 10 eleman istihdam eden işletmelerin altında işletmeler, yüzde 80’i yani küçük işletmeler, mikro işletmeler. Biz, yaklaşık olarak bu 40 bin işletmenin yüzde 80’ine tekabül eden 32 bin işletmede gıda güvenliği açısından, halk sağlığı açısından bir tedbirin alınmamasının doğal olmadığını düşünüyoruz bu tasarıyla. Gerçekten bugünkü koşullarda Avrupa Birliği sürecinde bu mantaliteyi ben şahsen aykırı buluyorum. Dolayısıyla, bu konuda da, tabii ki bu bir istihdam yasa tasarısı değil ama mevcut yapıyla 20 bin mühendisimiz -bu ziraat mühendisidir, gıda mühendisidir- bu işletmelerde halk sağlığı adına, gıda güvenilirliği adına hizmet veriyor. Bu insanların da bu yeni düzenlemeyle işsiz kalacağını düşünürsek gerçekten çok yanlış bir iş yaptığımızı daha net görmüş oluruz. Oysaki birçok üniversitemiz ziraat mühendisi yetiştiriyor, birçok üniversitemiz, fakültelerimiz gıda mühendisi yetiştiriyor, mezun ediyor. Bu insanlara niçin biz yıllarca yatırım yapıyoruz, onların bu anlamda eğitim görmesini, tahsil görmesini sağlıyoruz? İşte bu konularda bize yardımcı olsunlar diye, ziraat alanında daha sağlıklı bir zirai mücadele yapsınlar diye, gıda sektöründe insan sağlığına, çevre sağlığına tehdit oluşturmayacak gıda üretimine katkı sunsunlar diye biz bu insanlara yatırım yapıyoruz, yıllar yılı bunların eğitiminin devam etmesi ya da onların eğitimini bitirme adına devlet kesesinden milyonlarca lirayı öğretim bütçesine koyuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısıyla ilgili görüşlerimi sizinle paylaştım. Geçtiğimiz günlerde Sayın Bakan birkaç kez burada bizlere hitap etmek durumunda kaldı, gündem dışı konuşmalara yanıtlar verdi. Bu vesileyle de Türk tarımını değerlendirdi. Bakanlığın yaptığı icraatlardan, Türk tarımının geldiği noktalardan bahsetti. Dün de burada, -çok güncel bir konu olduğu için sizinle paylaşmak istiyorum- Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan bir arkadaşım gündem dışı konuşma almıştı. Gübretaş firmasının, Gübretaş gübre fabrikasının -ki, tarım kredi kooperatifleri Gübretaş ortaklarından bir tanesidir- iki Türk ortağı ve bir İranlı ortağıyla Vakıfbank ve Halk Bankasından 80 milyon avro kredi alarak İran’da bir gübre fabrikası satın aldığını ve bu iki Türk şirketinin de sanki bu iş için kurulduğunu, çok yeni firmalar olduğunu, bu konuda geçmişe dönük -bu sektörle ilgili- herhangi bir faaliyetin olmadığı konusunda ve bu ilişkilerin kirli ilişkiler olduğunu, bu ilişkilerden pis kokuların geldiğini burada ifade etti. Sayın Bakan da bu konuda cevap verdi. O cevabı sırasında Avrupa Birliğine üye ülkelerle Türkiye arasındaki gübre fiyatlarını, mazot fiyatlarını, hülasa tarımsal girdi fiyatlarını karşılaştırdı ve ben yerimden kendisine bu karşılaştırmanın yanlış olduğunu söyledim. Nihayetinde, Türkiye’de artık kamu iktisadi teşekkülleri gübre üretmiyor, yani bu piyasalara direkt ya da endirekt müdahale etme şansı yok artık. Biliyorsunuz, bu fabrikalar, Türkiye’de kamuya ait gübre fabrikaları, İstanbul’da İstanbul Gübre Sanayisi, -daha doğrusu Kocaeli Körfez’de- özelleştirildi. Kütahya, Gemlik, Samsun, TÜGSAŞ’a bağlı kompoze ve nitrat fabrikaları özelleştirildi.

Sayın Bakan dedi ki bana... Ben dedim ki: “Siz fabrikaları sattınız, gübre fabrikalarınızı; artık üretim özel sektörün elinde ve ithalat yapıyoruz.” Dedi ki: “Sen bilmiyorsun -işaret etti- bizim dönemimizde değil, daha önceki dönemde o fabrikalar özelleştirildi.” Şimdi, ben onları çıkardım, acaba benim bilgilerim yanlış mı diye. Bakıyorum, İGSAŞ, İstanbul Gübre Sanayisi Türkiye’nin tek üre üreten fabrikasıdır. Önemli bir tesistir. Limanıyla, alanıyla, teknik donanımıyla 100,5 milyon dolara (A) firmasına, 2004 yılında, 18 Mart 2004 tarihinde sözleşme yaparak satılmış. Bakınız, iyi dinleyiniz. TÜGSAŞ Gemlik Gübre Fabrikası, 9/12/2003 tarihinde yapılan ihalede (A) firmasına, aynı (A) firmasına 83 milyon dolara satılmış, 83,1 milyon dolar. Yine TÜGSAŞ Kütahya Fabrikası, yine (A) firmasına, aynı (A) firmasına, 18/10/2004 tarihinde sözleşme yapılmış ve o da satılmış. Yani AK PARTİ iktidarları döneminde demek ki bu fabrikaları biz özelleştirmişiz. Bunun tabii ki özelleştirme kararı, bir önceki hükûmetler, koalisyon hükûmetleri döneminde alınmış olabilir. Ama nasıl Et-Balık Kurumunu özelleştirme kapsamından çıkartma gereği duydunuz, bu fabrikaların da hiç olmazsa stratejik olan bir İGSAŞ’ı, Türkiye’de tek üre üreten fabrikayı satmayabilirdiniz ve böyle düşük rakamlara da satmayabilirdiniz. Gerçekten o fabrikaları bilen arkadaşlarım, gören arkadaşlarım bu fiyatlarla mukayese ettiği zaman, maalesef, Türkiye'nin yıllarca el emeği göz nuruyla inşa ettiği, kurduğu, bugünkü noktalara getirdiği fabrikaları, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını kimlere peşkeş çektiğimizi daha iyi görecektir. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum, siyaset yapma adına söylemiyorum değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, güncel konulardan bir tanesi de hububat fiyatlarıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Geçtiğimiz hafta bunları da tartışmıştık. Tabii, Değerli, Sayın Bakanımız ve burada AK PARTİ’yi temsilen konuşan arkadaşlarımız üreticilerden tebrik faksları, tebrik telefonları aldıklarını söyledi.

Değerli arkadaşlarım, insanları yanıltmayalım. Sayın Bakana teşekkür faksı gelen bölge Akdeniz Bölgesi, benim bölgem. O bölgenin toprakları zaten -yani bizim o yörenin tabiriyle, orada buğday üretimi yapmak günahtır- birinci sınıf topraklardır, yani çok daha katma değeri yüksek ürünler yetiştirebileceğiniz alanlardır. Dolayısıyla, orada buğday üretimi yaptığınız zaman çok ciddi, yüksek miktarlarda ürün alırsınız. Orada, Orta Anadolu’ya göre, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne göre, Trakya’ya göre daha düşük maliyetlerde buğday üretimi yapabilirsiniz.

Şimdi, tabii, Türkiye’de buğday üretimi devam ediyor. Ben ısrarla bir şeyin altını çizmek istiyorum. Sayın Bakanın beklentisi, bu yıl Türkiye’de ürün miktarının çok yüksek olacağı ya da birim alana çok yüksek verim alacağı yönünde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHAP SEÇER (Devamla) – Son bir dakika rica ediyorum, hemen bitireceğim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Ben ısrarla altını çiziyorum. Türkiye’de bugüne kadar hasadı biten, Akdeniz Bölgesi’nde hasadı devam eden… Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Ege Bölgesi’nde, Trakya Bölgesi’nde verimde bir düşüş var, yüzde 20 civarında bir düşüş var. Verim düşüşü demek aynı zamanda kalite düşüşünü de beraberinde getirir. Dolayısıyla, üreticinin… Belki fiyatlar, dünya fiyatlarıyla, üretimle, maliyetlerle değerlendirme yaptığınız zaman uygun gibi görülebilir -birinci sınıf ekmeklik buğdaya verdiğiniz 55 kuruş alım fiyatı ya da tona 550 TL fiyat- ancak birim alana alınan ürünle bu hesabı yaptığınız zaman üreticinin bu yıl da para kazanamayacağını göreceksiniz. Dolayısıyla ben Sayın Bakanı tekrar ikaz etmek istiyorum: Destekleme primlerini mutlaka ama mutlaka artırmak durumundasınız, yoksa Türk üreticisi bu sezonu da mağduriyetle tamamlayacaktır diyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçer.

Bölüm üzerinde son konuşmacı, şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit, buyurun efendim.

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun uzun bir evreden sonra, tartışılarak, birçok konu -ilintili olması bir gerçek ama- iç içe konularak bir kanun tasarısı hâlinde önümüze getirilmiş bir kanundur. Aslında bu kanun değişik adlar altında getirilseydi daha sağlıklı olurdu diye düşünüyorum. Önce 2006 yılında dörtlü hijyen paketi hâlinde dört kanun tartışıldı, tepkiler üzerine geri çekildi; daha sonra veteriner hizmetleri şekliyle 2009 yılında yeni bir, bitki sağlığı ve zootekni, hayvan sağlığı da eklenerek getirildi ama su ürünlerini, madem hepsini bir araya getiriyoruz bunları da eklememiz gerekiyordu. Böylelikle, bitki yetiştirme ve ıslahı ayrı tutularak bir kanun hâlinde getirilmiş oldu.

Aslında bu kanunun veteriner hizmetleri ayrı, bitki sağlığı ve hizmetleri ayrı, gıda ve yem hizmetleri kontrolleri ayrı olarak getirilmesi, üç ayrı kanun hâlinde getirilmesi daha sağlıklı olurdu, Türk tarımına daha fazla katkı koyardı. Bu hâliyle getirildiğinde bunun altında birtakım amaçlar gizli gibi geliyor. Çünkü, kanun incelendiği zaman Tarım Bakanlığının hizmetlerini özelleştirmeye yönelik maddeler var, ücret almaya yönelik maddeler var, devletin ana görevi olan konuların ücreti mukabilinde şahıslara hizmet karşılığı verilmesi maddeleri var ama beş dakika içerisinde ne konuşacağımızı da bilemiyoruz, gerçekten, Türk tarımını konuşmak için saatler gerekiyor. Biraz önce de arkadaşlarımız burada AKP İktidarı döneminde yapılanları anlattılar ama bu AKP döneminde yapılanları acaba, odalarımıza bırakmışlar, devletin resmî istatistik kurumunun verilerinden tarımı bir incelemişler mi? AKP iktidara geldiğinde veriler neymiş, bugünkü rakamlar ne olmuş, bir incelemişler mi? Merak ettim ve bu nedenle bunu buraya getirdim.

Sayın Bakanımız, her fırsatta işte, 5 milyar 200 milyon civarında destek verdiklerini ve işte, 30 milyar civarında, geldiklerinden bu tarafa destek verdiklerini açıklıyor. Bu destekler acaba nerelere gitti merak ediyoruz. Çünkü bu destekler amacı doğrultusunda kullanılmış olsaydı, tarımın bir noktadan belirli bir noktaya gelmiş olması gerekirdi. Yani, iyi bir noktaya gelmiş olması gerekirdi.

Zaman da hızla geçiyor, ben buradan, ekilen alanları okumak istiyorum, geldikleri noktadan bu noktada ekilen alanlarda ne kadar daralma var, üretilen ürün miktarlarını okumak istiyorum, toplam, geldikleri noktada Türkiye üretim olarak kaç ton üretim yapıyormuş, bugün kaç ton üretim yapıyor? Merak eden AKP milletvekili arkadaşlarım bunlara bakarlarsa, Türk tarımının hangi noktaya geldiğini net biçimde göreceklerdir. Sayılar, istatistikler yanılmaz diye düşünüyorum, buradan, zamanım çok az, okumuyorum, sizlere okumanızı tavsiye ediyorum.

Değerli arkadaşlar, “Gübreye destek verdik.” diyorsunuz. Şöyle bir vicdanınızı yoklayın, gübre sizin iktidara geldiğinizde kaç liraydı, şimdi kaç lira? Türk çiftçisi gübreyi kullanamıyor arkadaşlar, burada 10 milyon tondan 7 milyon tona düşmüş, yazıyor. Neden düştü acaba destek veriyorsunuz bu kadar gübreye de?

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Toprak analizi yapıp öyle kullanıyor.

HASAN MACİT (Devamla) – Gelir, burada konuşursunuz.

Acaba destek veriyorsunuz da bu gübre miktarı niçin azalıyor da artmıyor?

Değerli arkadaşlar, sizin döneminizde -tabii gübrenin çok değişik isimler altında çok değişik miktarları var- 250 lira olan bir gübre 770 liraya çıkmış, 373 lira olan bir gübre 920 liraya çıkmış, 206 lira olan bir gübre 600 liraya çıkmış yani 3 kat fiyat farkı oluşmuş. Bu 3 kat fiyat farkını kullanılan gübreyle çarptığınız zaman, 3,5 milyar lira, sadece gübrede, AKP İktidarında oluşan fiyat farkına verilen miktardır. Yani sizin tüm bir yılda Türk çiftçisine verdiğiniz 5 milyar lira desteğin 3,5 milyar lirası, bir yılda Türk çiftçisinin kullandığı gübrenin zammına gidiyor, daha geriye 1,5 milyar diğer desteklere para kalıyor. Mazot 3 kat artmış. Tarımsal sulama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Macit, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Desteklemelerin ne olduğunu biliyor mu acaba?

HASAN MACİT (Devamla) – Ben desteklemeleri biliyorum sevgili arkadaşım. Gelir, burada konuşursun, bire bir de sizinle istediğiniz yerde tartışırız, istediğiniz kanalda…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sizin iktidarınızda varili kaç liraydı, şimdi kaç lira?

BAŞKAN – Sayın Öksüz, lütfen…

HASAN MACİT (Devamla) – Sizin yandaş kanallarınız var, hangi kanalı istiyorsanız sizinle değil Tarım Bakanınızla tartışırım bu konuları, istediğinizle tartışırım, oradan laf atmayla değil… Anladınız mı?

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Laf atmıyoruz, size anlatıyoruz.

HASAN MACİT (Devamla) – Sayın Bakan, burada, biraz önce sorduğum soruya “Veriler elimde değil.” diyor. Tarımsal elektrikle ilgili, bütçe görüşmelerinde “2002 yılında sübvansiyon kaldırıldı.” dedi. Evet, 2002 yılında, tarımsal elektriğe verilen yüzde 30 sübvansiyon Aralık 2002’de AKP İktidarı tarafından kaldırıldı…

HASAN ANGI (Konya) – Hayır, doğru söyle.

HASAN MACİT (Devamla) – Sen doğru söylüyorsan, burada söylersin.

…ve Haziran 2009’da tarımsal sulamayla ilgili, yeniden yapılandırmayla ilgili, değerli arkadaşlar, 122 bin 380 abonemiz borçlu, bunun 9 bin 200 kişisi yapılandırmaya müracaat ediyor, yüzde 10 bile değil ve yapılandırmaya müracaat edenler de borçlarını ödeyemeyerek kalıyor.

BAŞKAN – Sayın Macit, süremiz tamamlandı. Teşekkür için mikrofonunuzu açayım, lütfen efendim…

Buyurun.

HASAN MACİT (Devamla) – Yapılandırmada dahi çiftçi elektrik borcunu ödeyemiyorsa -biraz önce duyduklarınız- acaba hayal âleminde mi yaşıyoruz yoksa Türk çiftçisinin durumu bizim anlattığımız gibi mi, sizin anlattığınız gibi mi? Ben bu yorumu, bu değerlendirmeyi Türk çiftçisine havale ediyorum.

Hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz on beş dakika süreyle.

Sayın Öksüz, buyurun efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, deminki konuşmacıyı dinlediniz. 2002 yılında petrolün varili ne kadardı? Şu anda ne kadar?

Gene, gübreyle ilgili soruyorum: Türkiye’de kimyevi gübre kullanımı ne kadardır? Vergisi nedir? Gübre desteğinde üreticinin kârı nedir?

Kooperatiflere verilen destek miktarı nedir? 2003-2008 döneminde kaç projeye ne kadar destek verildi? Bu kooperatiflerde kaç kişi istihdam ediliyor?

2002 yılında tarımsal kredi faiz oranları neydi? Şu anda nedir? Kullanılan tarımsal kredi miktarı ne kadardır?

2002 yılında Ziraat Bankasından çiftçiye ne kadar kredi verildi? Şu an nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öksüz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Genel Müdürün maaşını bir sor.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, notları arkadaşlar almışlardır.

Sayın Cengiz? Yok.

Sayın Akkuş, buyurun.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan;

1) Ülkemizin birçok kesiminde süt inekçiliği desteklenmiş ve vatandaşlara binlerce damızlık hayvan pazarlanarak süt üretimi artırılmak istenmiştir ancak süt fiyatlarının düşük olması ve desteğinin az olmasından dolayı süt inekleri satılmaya başlanmıştır. Bu da inek alan vatandaşın borcunu ödeyememekle karşı karşıya kalmasına sebep olmuş. Süt inekçiliğinin ivme kaybetmemesi için ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

2) Yem bitkileri üretim desteği 2007’de 404.470 TL, 2008’de 676.095 TL iken 2009 yılında 288.320 TL’ye inmiştir, sebebi nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Sayın Macit, buyurun.

HASAN MACİT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Görüşülmekte olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nda, Bakanlığın, hayvan sağlığı alanında hizmetlerini yürütmek üzere “resmî veteriner hekim”, bu yetkilerin özel çalışan veteriner hekimler tarafından yürütülmesi için “yetkilendirilmiş veteriner hekim” müessesesi var da tasarı da neden “resmî mühendis”, “yetkilendirilmiş mühendis” müessesesi yok? Burada bir dengesizlik, bir adaletsizlik yok mudur? Bu bir meslek taassubu mudur?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Macit.

Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, et ithalatı Türkiye'nin yeni karşılaştığı, sonuçlarını ve etkilerini bilmediği bir konu değildir ama yaklaşık on beş yıl öncesinin unutulmuş olması kaygı vericidir. Gerçekten Türkiye 1995 ve 1996 yılları arasında yaklaşık 125 bin baş gebe düve, 470 bin baş kasaplık sığır ve 50 bin ton et ithal etmiştir. Bu süreçte, bunu izleyen yıllarda pek çok besici iflas etmiş, sayısız üretici hayvansal üretimden çekilmiştir. Sayın Bakan, üretici sizi en başarısız Tarım Bakanı olarak hatırlayacaktır diyor… Bu projeksiyona katılıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan;

1) 1 Ocak-15 Mayıs 2010 tarihleri arasında sel afetine maruz kalan on yedi ildeki çiftçilerin tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına olan borçlarının bir yıl süreyle ertelenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararında, Kütahya iline komşu Afyon, Manisa, Uşak, Bursa illeri dâhil edildiği hâlde, bu illerin tam ortasında bulunan Kütahya ilinin aynı dönemde selden etkilenmesine rağmen kapsama dâhil edilmemesinin gerekçesi nedir? Kütahya’nın da bu kapsama dâhil edilmesi yönünde bir çalışmanız var mıdır?

2) Kütahya Tarım İl Müdürünün bir hafta önce görevden alınmasının sebebi nedir? Bu konuda siyasi müdahalelerin olduğu iddiaları doğru mudur?

3) Kütahya Tarım İl Müdürlüğünün, başta ziraat mühendisi ve veteriner hekim olmak üzere özellikle teknik personel açığı ne zaman kapatılabilecektir?

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, buyurun efendim.

Yok mu?

Sayın Kahya…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında sulamaya destek veriliyor mu? Bugüne kadar kaç üreticiye ne kadar destek verilmiş, bu desteklerle ne kadar alan sulamaya açılmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Daha vakit vardı Sayın Başkan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Öksüz’ün sorusuyla başlıyorum.

2002 yılında, petrolün varili 20 küsur dolar idi ve AK PARTİ’nin göreve geldiği gün, 18 Kasım günü, Hükûmeti devraldığı gün, mazotun litresi 1 milyon 250 bin lira idi. Bugün de 2,90 ile 3 lira arasında değişiyor. Dünyada, bu arada tabii, 2007-2008 yıllarında bir anormal…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, üzümün fiyatı hiç değişmedi, 500 lira.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – …anormal biliyorsunuz, 140 dolarlara kadar varili çıktı, çok fahiş fiyatlara çıktı. Bundan da tabii bütün dünya gibi Türkiye'nin de petrol faturası, ithalat faturası oldukça arttı.

Şimdi, Türkiye'nin kimyevi gübre üretimi yaklaşık 3 milyon tondur. 3 milyon ton, 2 milyon ton da ithal edilir, 5-5,5 milyon ton arasında Türkiye'nin kimyevi gübre -çeşitli ürünlerdeki gübre- üretimi var. Tabii, burada şunu söylemek lazım: Türkiye’de üretilen ve ithal edilen gübrelerin ham maddelerinin tamamı, yaklaşık yüzde 95’i ithal ediliyor. Çünkü azotlu gübrelerin temel ham maddesi amonyaktır, amonyağın kaynağı doğal gazdır ve doğal gaz ithal edilir. Bunun dışında, diğer fosfatlı gübrelerin de, örneğin, nitelikli kaya fosfatı, keza, fosforik asit vesaire. Bütün bunlar ham madde olarak ithal ediliyor. Yani Türkiye'nin verdiği, mesela bazı ülkeler için uyguladığı gümrük vergisi gübrede yüzde 6 civarında, yüzde 18 de katma değer vergisi var.

Hükûmetimiz döneminde, 2002 yılından önce, o süreçte kaldırılmış olan, bizden önceki Hükûmet döneminde birçok destek gibi kaldırılmış olan kimyevi gübre desteğini de yine kimyevi gübre desteği altında biz tekrar uygulamaya koyduk ve geçtiğimiz yıl 700 milyon lira civarında bir destek ödemesi yaptık. Bunu da üç kategoride veriyoruz. Tarla ürünleri için ayrı, yani hububat ve grubu için ayrı, meyve-sebze grubu için ayrı ve diğer endüstri bitkileri için ayrı.

Hükûmetimiz döneminde tarımsal kalkınma kooperatifleri çok ciddi bir artışla cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyine ulaştı. Burada, genel bütçede, genel bütçe imkânlarıyla 703 tane tarımsal kalkınma kooperatifi desteklendi. Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi’nden 1.007 tane, toplam 1.710 tane tarımsal kalkınma kooperatifi desteklendi. Buraya ödediğimiz destek 1,5 milyar lira yani eski parayla 1,5 katrilyon lira. Bizden önceki dönemle bunun mukayesesini yapacak olursak bizden önce uygulanan -ki elimde bütün bunların verileri var- toplam kooperatif desteği 280-287 civarında ve burada çok cüzi bir para destek olarak ödenmişti.

Tarımsal kredi miktarı: Geçtiğimiz yıl içerisinde 9 milyarın üzerinde bir tarımsal kredi uygulandı, ödendi çiftçilere ve bunun geriye dönüş oranı da yüzde 97,5. Yani Türk çiftçisi aldığı 100 lira kredinin, zirai kredinin 97,5 lirasını da geri ödedi. 2002 yılında bunun geriye dönüş oranı yüzde 38’di. Yani Türk çiftçisi Ziraat Bankasından o tarihte aldığı kredinin, 100 liranın sadece 38 lirasını geri ödüyordu. Bugün 97,5’unu geri ödüyor. Bu ne demektir? Alım gücünün de, ödeme gücünün de çok yükseldiğini gösteriyor ve bu miktar kredi daha önce Ziraat Bankasının sadece 550 bin çiftçiye ödediği para da 227 milyon lira idi 2002 yılında. 227 milyon lira çıktı 9 milyar liraya ve 9 milyar lira 1 milyon 100 bin çiftçiye veriliyor, faizler de yüzde 59’dan -bildiğiniz gibi- yüzde 12-13 düzeyine düştü. Ancak bu ödenen kredinin yüzde 90’ının üzerindeki kısmı da sübvansiyonludur yani yüzde 30 ila yüzde 60 arasında değişen oranlarda faiz indirimine tabidir. Bunun da bazılarında -biraz önce bazı milletvekillerimiz de sordu- damla sulama kredilerinde örneğin, kredi faiz oranı sıfırdır yani faizsizdir. Bunları ödedik.

Kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi projesindeki sulama projeleriyle -bir değerli milletvekilimizin sorusuydu- bugüne kadar 2,5 milyon dekarın üzerinde alanda damla sulama kredisi kullandırıldı ve bu krediyle 2 milyon 558 bin dekar alanda damla sulama sistemi kuruldu. 2 türlü damla sulama kredisi veriyoruz. Birisi zirai kredi kapsamında, faizsiz; bir de Tarım Bakanlığının Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi kapsamında ödediğimiz yüzde 50 hibe destek. Hem Ziraat Bankası veriyor hem de bizler bunu sağlıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Akkuş’un süt inekçiliğine destek verilmesiyle ilgili sorusu: Süt fiyatlarının düşük olması sebebiyle işte ineklerin kesildiğini söyledi. Tabii, süt fiyatları şu anda mesela Avrupa’da 18-20 euro senttir. Bu da Türk parasıyla 36-40 kuruş arasında değişiyor ama Türkiye’de şu anda 72,5 kuruş ortalama sütün litre fiyatı. Biz buna ayrıca 4 kuruş da litre başına destek veriyoruz. Dolayısıyla 76,5 kuruş ortalama Türkiye’de şu anda inek sütünün fiyatı. Koyun sütüne bizim verdiğimiz destek ise inek sütüne göre 2,5 kat daha fazladır. 10 kuruş orada destek veriyoruz. Hem yem desteği hem hayvan başına ödediğimiz destek hem de süt primi desteğiyle süt sığırcılığı Türkiye’de gelişiyor.

Esasen Türkiye’de hayvancılıkla ilgili söylenecek temel gösterge şudur: Türkiye’de süt üretimi 2002 yılında 8,4 milyon ton iken bugün 12,5 milyon tondur Türkiye'nin süt üretimi. Bu rakam 8 milyon tonlardan 12 milyon tonlara geldiyse Türkiye’de hayvancılık gelişmiş demektir. Bunun hiç başka bir yolu yok.

Bir göstergesi daha vardır, o da çok önemlidir. 2002 tarihinde içinde 50’den fazla büyükbaş hayvan bulunan işletme sayısı, hayvancılık işletme sayısı Türkiye’de sadece 4.500’dür ama bugün 18 bin 650 civarında, 18 bin 650 tane Türkiye’de içinde 50’nin üzerinde büyükbaş hayvan bulunan işletme var. Bu şu demektir: Türkiye ölçek ekonomisine…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hangi illerde Sayın Bakan?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bütün Türkiye’de bu var, hızla yayılıyor, hızla büyüyor. Türkiye’de artık geleneksel olarak hayvancılık yapanların yanında, diğer sektörlerden insanlar da hayvancılığa yatırım yapıyor. Mesela Türkiye’de başka sektörlerde çalışan insanlar, örneğin halıcılık yapanlar veya -ne bileyim- iplik işiyle uğraşanlar da artık hayvancılık sektörüne girip yatırım yapıyor ve verimli hayvancılık faaliyetleri de gerçekleştiriyorlar.

Gerek et üretimiyle gerek süt üretimiyle, ikisiyle de ilgili olarak da Türkiye’de hem hayvan başına verim artmıştır hem üretim miktarında artış meydana gelmiştir. Spekülasyonlara da biz fırsat vermemek maksadıyla da bir miktar kasaplık canlı hayvan ithalatı gerçekleştirdik ve onunla da Türkiye’de bugün yüzde 20’ler civarında tüketici fiyatlarında azalma oldu ama tüketim miktarında yüzde 25 artış oldu. Bu da yapılan işin doğru olduğunu gösteriyor. Daha Türkiye’de hiç hayvan ithalatı yapılmamışken bile fiyatlarda yüzde 20’nin üzerinde bir düşüşün meydana gelmesi bizim teşhisimizin de, çözüm önerimizin de doğru olduğunu gösteriyor.

Sayın Başkanım, sürem doldu, kalan sorulara yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, grup başkan vekili arkadaşlarım ve Genel Kurulda olan milletvekili arkadaşlarımla bir hususu paylaşmak istiyorum yani müşahedelerimle, yıllara dayanan gözlemimle: Şimdi, arkadaşlarımız bir dakika içerisinde, seri bir şekilde tabii ki gündemlerinde olan soruları soruyorlar. Bunlar bazen üç, dört, beş olabiliyor. Şimdi, sayın bakanlar cevap verirken -benim gördüğüm, müşahede ettiğim, gözlemlediğim- bu sorulara cevap vermekte zorlanıyorlar. Sadece iki arkadaşa cevap verirse bütün süre doluyor. Eğer arkadaşlarımız soruları tek tek veya azami iki civarında sınırlarlarsa sayın bakanlar daha çok arkadaşa cevap verme imkânına sahip olurlar diye düşünüyorum. Takdirlerinize sunmak istedim.

Şimdi 1’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 1. maddesinden “ile hayvan ıslahı” ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                   Muharrem Varlı                      Yılmaz Tankut

          Afyonkarahisar                             Adana                                     Adana

           Hakan Coşkun                            Alim Işık                              Mümin İnan

               Osmaniye                                Kütahya                                    Niğde

                                                               Akif Akkuş

                                                                  Mersin

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesinin “hayvan ıslahı” ibaresinden sonra gelen “ve refahını” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

            Hasip Kaplan                            Sırrı Sakık                             Nuri Yaman

                  Şırnak                                       Muş                                         Muş

            İbrahim Binici                                                                     M. Nezir Karabaş

                Şanlıurfa                                                                                    Bitlis

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sayılı tasarının 1. maddesinde “hayvan ıslahı ve refahını, tüketici” ibaresinden sonra “üretici” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

              Gürol Ergin                         R. Kerim Özkan                       Ahmet Küçük

                  Muğla                                     Burdur                                 Çanakkale

           Osman Kaptan                                                                         Rasim Çakır

                 Antalya                                                                                    Edirne

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı, gıda ve yem güvenilirliğini, halk sağlığı, bitki ve hayvan sağlığı ile hayvan ıslahı ve refahını, üretici ve tüketici menfaatleri ile çevrenin korunması da dikkate alarak korumak ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamaktır.

                                                                                                             Zeki Ertugay

                                                                                                                Erzurum

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ertugay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan bu yasanın 1’inci maddesiyle ilgili bir önergemiz var, onun üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu önergede, biraz önceki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, halkın sağlığının korunması ve halkın gereği gibi beslenmesinin sağlanması için buraya bir hüküm eklenmesi gerektiğini ifade ettik. Bunun önemini yüce Meclisin çok iyi takdir ettiği kanaatindeyim çünkü önemli olan insanımızın beslenmesidir. Türk insanının beslenmesinde çok temel önemli problemler vardır, halkın gereği gibi beslenmesinde ciddi bir protein açığı bulunmaktadır. Yani bugün Türkiye’de aşağı yukarı kişi başına hayvansal protein miktarı, kullanılan miktarlar 21-22 gram civarındadır ama Avrupa Birliği ortalaması 63 gramdır. Dolayısıyla bu konuda bu yasanın amacına uygun olarak beslenme vurgusunun, beslenmenin öneminin mutlak suretle yasaya girmesinin doğru olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, biraz önce hayvancılıkla ilgili, sürem yetmediği için, bazı ifade etmeye çalıştığım hususlar eksik kaldı. Sayın Bakan da biraz önce yine konuşmasında hayvancılıkta ne kadar iyi durumda olduğumuzu -şu anda bir soruya cevaben- tekrar ifade etti.

23/2/2010 tarihinde bu yüce Mecliste ben bir konuşma yapmıştım ve o konuşmamda artan et ve süt fiyatlarına, azalan hayvan varlığına, düşen üretime dikkat çekmiştim. Yani, Türkiye’de fiyatlar artıyor çünkü artık üretici, hayvan üreticisi, besici… Hatta besiciyi de iki kısımda değerlendirmek lazım. Bir, ahırında köylünün, bizzat çiftçinin ürettiği bir hayvan var bir de onu yetiştiren bir besici var; bir de o hayvanları toplayarak besicilik yapmaya çalışan ve belki de toplu bir, daha büyük bir sermayeyle Türkiye genelinde piyasada rol oynamaya çalışan birtakım kişiler var. Çiftçiyi burada mutlak suretle ayırt etmek lazım. Ben köylünün, çiftçinin, Karslının, Erzurumlunun ahırındaki durumun çok vahim olduğunu ve bu insanların bir kısmının da o toplayıcılar tarafından istismar edildiğine ve çok perişan bir manzaranın olduğuna dikkatinizi çekmiştim. Şimdi, böyle bir konuşmaya Sayın Bakan o tarihte bir cevap vermişti: “9 milyon 800 bin baş civarında büyükbaş hayvan varlığı var 2002 tarihinde.” Ki bu rakam doğru değil, 12 milyon civarında bir büyükbaş hayvan varlığı var ve Türkiye o tarihte büyükbaş hayvan varlığı bakımından Avrupa Birliğinde 4’üncü sırada, sığır varlığı bakımından 4’üncü sırada, koyun ve keçi varlığı bakımından 1’inci ve 2’nci sırada. Bu verilen rakam da haddizatında doğru değil, yani Sayın Bakanın 9 milyon 800 bin baş olarak verdiği rakam doğru değil ve devam ediyor: “2009 yılında bu 10 milyon 391 bin. Şimdi o kadar önemli bir nokta ki hem Türkiye’de gerçekte hayvancılığın lokomotif alanı olan büyükbaş hayvancılık ve damızlık süt sığırcılığı kan kaybetmemiş, aksine ileri bir noktaya gitmiş hem de hayvan başına elde edilen ürün miktarında süt ve et miktarında çok ciddi artışlar olmuştur.”

Şimdi, Sayın Bakan, Türk halkının protein açığı meydandayken, Türkiye’de kişi başına et tüketiminde ciddi değil hiçbir artış olmamışken, halkın refah düzeyinde bir gelişme olmamışken, Allah aşkına, böyle bir talep artışı yokken bu tabloyu, bugün gelinen tabloyu nasıl izah ediyorsunuz? Yani bu artış var da niçin hayvan, canlı hayvan ve et ithal etme noktasına geldiniz?

Bizi sebepler ilgilendirmiyor şu an itibarıyla, sonuç ilgilendiriyor. Sonuç, idare ettiğiniz Türk tarımını getirdiğiniz nokta meydanda ve Türkiye on beş yıldır et ithal etmiyordu, bugün et ithal ediyor ve bu da hem üretici açısından hem tüketici açısından hem çiftçi açısından hem de geniş kitleler açısından son derece vahim bir noktadır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Canlı hayvan, et değil.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Bunu lütfen kabul edin ve verdiğiniz rakamlarla vatandaşımızı, insanımızı yanıltmayın.

Türkiye, hayvancılık noktasında çok ciddi manada gerilemiştir. Besici, üretici ağır maliyetler altında ezilmektedir. Süt üretiminde de çok ciddi istikrarsızlıklar vardır ve ağır maliyetler altında üretim…

Bugün, söyler misiniz, kasapta 35-40 milyona aldığınız eti, Et ve Balık Kurumuna veya toplayıcıların, gerçek hayvan üreticisinden kaç liraya et aldığını? Çok büyük bir çaresizlik yaşanmaktadır ve lütfen burada başarılarınızdan bahsederken Türk milletini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, konuşmanızın tamamlayınız.

Buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – …Türk çiftçisini de hiçbir şey bilmiyor, ne yapsak kabul ettiririz gibi saf yerine koymayın.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sayılı tasarının 1. maddesinde “hayvan ıslahı ve refahını, tüketici” ibaresinden sonra “üretici” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Gürol Ergin (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarının 1’inci maddesi için verdiğim önerge dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken sizleri ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Ben burada Sayın Bakanın iki gün önce bu kürsüde değindiği konular ile AKP sözcülerinin değindiği konular üzerinde gerçek bilgileri vermek üzere söz aldım. Böylece tarımda yaşanan fiyaskoyu da sizlere gösterme şansı bulacağımı düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, rakamlardan söz ediyordu Sayın Bakan ve TÜİK rakamlarını gündeme getiriyordu. Ben de TÜİK rakamlarını söylüyorum: 2002 yılında 23 milyon 994 bin hektar olan işlenen tarım alanı 2008 sonunda 21 milyon 555 bin hektara, ekilen tarım alanı 18 milyon 123 bin hektardan 2008 sonunda 16 milyon 460 bin hektara inmiştir. Hububat ekim alanı 13 milyon 414 bin hektardan 11 milyon 990 bin hektara, buğday ekim alanı 9 milyon 300 bin hektardan 8 milyon 90 bin hektara düşmüştür. Hububat ekilen alan ile buğday ekilen alanda yaklaşık 1,5 milyon hektar azalma olurken yağlı tohum ekim alanı Sayın Bakanın iddiasının aksine hemen hiç artmamış, artış yalnızca 20 bin hektar olmuştur. 2002 yılında 657 bin hektar olan yağlı tohum ekim alanı 2008 yılında 677 bin hektardır.

Yem bitkilerine gelince: En önemli yem bitkileri yonca ve korungadır. Bunların ekim alanları 2002’de 359 bin hektar, 2008’de 690 bin hektardır yani 340 bin hektar artma vardır, bu doğrudur.

Tüm bu rakamlara baktığımız zaman, Sayın Bakanın önceki gün söylediğinin aksine hububat ekiminden vazgeçilen alanlarda yağlı tohum ekiminin olmadığını, yem bitkisi üretim alanlarındaki artışın da ekilmeyen araziler karşısında son derece önemsiz kaldığını görmekteyiz. Kaldı ki aynı yıllarda hububat yanında şeker pancarı, tütün ve pamuk ekim alanları da azalmış, en önemli endüstri bitkisi olan pamuk ekim alanı 721 bin hektardan 495 bin hektara düşmüştür, çünkü çiftçi AKP döneminde para kazanmadığından tarlasını ekmekten vazgeçmiştir.

Hayvancılıkta durum farklı mıdır? Sayın Bakan, 1986 ile 1996 yılları arasında yaklaşık 1,5 milyon kasaplık canlı hayvan ithalatı gerçekleştirildiğini söylüyor. Bu rakam doğru olabilir. O zaman Sayın Bakana sormazlar mı: “1,5 milyon kasaplık hayvan getirenler Türkiye'nin hayvancılık sorununu çözdüler mi ki siz bugün yeniden kasaplık hayvan getiriyorsunuz? Eğer o gün yapılan yanlış idiyse bugün niye aynı yanlışı tekrarlamaktasınız?”

Sayın Bakan bu kürsüden yaptığı konuşmada, hayvancılık konusunda doğru bilgilendirme yapmamıştır. Sayın Bakan “Türkiye'de üretim artmıştır.” diyor. Oysa kırmızı et üretimine baktığımızda, 2007’de 575 bin olan üretimin 2008’de 482 bin tona, 2009’da 412 bin tona indiğini görüyoruz. 2002’deki üretim ise 435.365 tondu. Yani 2009 üretiminin üzerindeydi. Gerçek durum budur.

Türkiye'de 2001 ila 2009 yılları arasında büyükbaş hayvan sayısındaki artış yalnızca 125 bindir, ancak 2007’den itibaren büyükbaş hayvan sayıları sürekli azalmıştır.

Küçükbaş hayvan sayılarına gelince: Asıl yıkım burada olmuştur. 2001 yılında 33 milyon 994 bin olan küçükbaş hayvan sayısı 7 milyonun üzerinde azalarak bugün 26 milyon 877 bindir.

AKP döneminde sığır sayısı yalnızca 125 bin artarken, küçükbaş hayvan sayısında azalış 7 milyon 117 bindir. Sayın Bakanın müthiş destekler vererek yarattığını ifade ettiği tablo budur.

Hayvancılığa eskiye kıyaslanmayacak kadar büyük destekler verildi ise ve gelinen durum bu ise, o zaman Sayın Bakana “Bu destekler nereye gitti, kimler yedi ya da çarçur edildi?” diye sormak ve yanıtını ama gerçek, doğru yanıtını istemek hakkımızdır.

AKP döneminde çiftçilerimiz, tarımsal girdi kullanımında, tarımsal alet, makine, traktör alımlarında da frene basmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergin, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

GÜROL ERGİN (Devamla) – 2008 yılında traktör satışları yüzde 39 azalırken 2009 yılında azalma yüzde 50’yi aşmış, 2009 yılının tamamında satılan traktör sayısı 7.290 olmuştur. Oysa, o beğenmediğiniz 1998 yılında traktör satışı 48.568’dir.

Sizin TARSİM Genel Müdürü Sayın Bülent Bora, 6 Haziran 2010’da -dört gün önce- “Devlet primin yarısını karşılasa bile çiftçi yine de prim ödemede zorlandığı için mi sigorta tabana yayılmıyor?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Prim yüksek değil ama çiftçimizin durumu da iyi değil.”

Sayın Bakan, buna ben ne ekleyeyim?

Tarım Sigortaları Genel Müdürünüz de bunu böyle söylüyor.

Şu sözü hiç unutmayın: “Bütün insanları belli bir süre, kimi insanları her zaman kandırabilirsiniz, ama tüm insanları her zaman asla kandıramazsınız.” diyorum, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sayılı tasarının 1 nci maddesinin “hayvan ıslahı” ibaresinden sonra gelen “ve refahını” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

                                                                       

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği eğer bunu böyle yapın demese kendi iç dinamiklerimizle bu ülkede, Türkiye, bir tarım, bir hayvancılık ülkesi deyip, yakın zamana kadar ihracat yapan bir ülke deyip, kendi geleceğimizi, artan nüfusumuzu, 72 milyon insanımızı düşünerek bu Mecliste kanun çıkarmayacağız demektir.

Bakın, kanunun gerekçesini okuyorum: “Avrupa Birliğinin uyum referansı doğrultusunda.” Evet.

Peki, Avrupa Birliğinin gördüğü ve Hükûmeti notlandırdığı İlerleme Raporu’nda ne diyor? Kontrol kapılarından başlıyor, getiriyor… Ben demin bir soru sordum Bakana: Şap hastalığı konusunda hakikaten ilerleme kaydetmişler, tebrik ediyorum. Yani çalışma yaptıkları konuda doğruysa doğru ama gelin ondan sonraki noktalara bakalım. Trakya konusunda bu ilerleme kaydedilmiş zaten ve notlara da geçiyor. Bruselloz ve tüberkülozdan, arilik konusundan, bulaşıcı süngerimsi ensefalopati hastalığına kadar bakın, oradan geliyor. Şimdi, burada çok ilginç bir noktaya denk getiriyoruz. Gıda ve yem pazarında diyor ki “Hijyen paketi, hâlâ Türkiye’de bunun uygulaması yok.” Gıdalar, hijyen paketleme diye bir sistem var.

Yine geliyoruz “Etiketlenme ve sunum konusunda ilerleme kaydedilmemiştir.” diyor.

Yine geliyoruz “Aroma maddelerine zararlı şeyler katılıyor. Bunun düzenlemesi yoktur.” diyor. “Üstelik aflatoksin ile ilgili olanlar başta olmak üzere etkin önlemler alınmamıştır.” diyor.

Şimdi, bunların hepsi insan sağlığını, direkt, gıda olayını, tarım olayını, hayvancılığı ilgilendiriyor.

Şimdi soruyorum: Kardeşim, Türkiye, dışarıya et ihraç eden, tarım ürünleri ihraç eden bir ülke iken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Erzurum’da, Kars’ta, Ağrı’da, Van’da, o bölgelerde Et ve Balık Kurumunun olduğu dönemlerde, orada üretici etlerini orada rahatlıkla satıp, devletin, kamunun gözetiminde alınıp satıldığı zaman et ithal edilmiyordu. Ucuzdu et. Ama ne oldu birdenbire? Şimdi, Şırnak’ta, Van-Hakkâri-Şırnak arasındaki Faraşin Yaylası’nda 500 bin baş küçük hayvan her sene yaylaya gider. Artık oradaki korucular da illallah etti çünkü yaylaya gidemiyorlar. 500 bin baş hayvanın nasıl gideceği konusunda yollarda sıkıntı çıkarılıyor, engel çıkarılıyor. En sonunda Jirki aşireti bile “Biz bu silahları bırakacağız artık.” deme noktasına geldi.

Şimdi, bir yandan bu. Diğer yandan, GAP projesinde 1 milyon hektar araziyi siz sulamaya açmadığınız, planlamadığınız, bütçesini oluşturmadığınız zaman, orada tarımı üretmediğiniz zaman, gıdayı üretmediğiniz zaman, kendi ürününüzü üretmediğiniz zaman nereye satacaksınız söyler misiniz? Şimdi, et ithal ediyoruz. Ne demiş Avrupa Birliği raporunda? Okuyorum aynen: “Hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalat koşulları hâlâ Avrupa Birliği ile ilgili … uyumlu değildir.” Ne diyor? “Fiilî et yasağı hâlâ devam etmektedir.” Fiilî et yasağı uygulanan bir ülkede Hükûmet kalkıp sekiz yıl iktidar olduktan sonra, dışarıdan da et ithal ettikten sonra başarıyı konuşmasın, kimseyi kandırmasın. Dışarıdan et geliyor. Buranın insanı, buranın kekiklerinden, meralarından beslenen hayvanların etleriyle büyüdü. Saman gibi etleri ithal ederek buradaki insanların önüne koyduğunuz zaman, sandıkta bunun hesabını sorarlar size arkadaşlar. Bu kadar basit değil.

Bakın, hayvan haklarıyla ilgili yasayı da kaldıracaksınız. Zaten evcil hayvanlar, süs hayvanları, köpekler, kediler, her gün bunların hepsi itlaf ediliyor. Bunların doğru dürüst barınakları yok. E, bir de ötenaziyi koyuyorsunuz. İnsanlarda ötenaziyi çözdünüz de hayvanlarda mı ötenaziyi koyuyorsunuz? Söyler misiniz, zaten ötenazi mi arıyorlar belediye ekipleri rak rak rak vurduğunu vuruyor hayvanların ya da zehirliyor hayvanları? Al sana ötenazi! Al sana yargı! Al sana karar! Bütün hayvanlara mahkeme mi kuracaksınız? Kurullarınız mı ötenaziyi konuşacak?

Bakın, samimi olun. Eğer bir iş yapmak istiyorsanız ülkenizde, sizin dışınızda bu işin erbapları vardır, Veterinerler Odası vardır, bir de gıda mühendisleri vardır, kimya mühendisleri vardır, ziraat mühendisleri vardır. Bunların üyeleri 10 binlerledir. Bunların mesleği, eğitimi, işi budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bunlar, durmadan Hükûmete, Sayın Bakana, hepinize mektup yazıyorlar. İşte, mektupları burada üçünün. Diyor ki: “Gıda güvenliği zaten küçük işletmelerde başlar, 10 ve altında çalışanlarda. E, fırındı, kasaptı, ekmekti, çikolata üretendi, bilmem neydi… Diyor ki: Sizin getirdiğiniz bu yasa tasarısıyla 7.500’ü aşkın ziraat mühendisi, 5 bine yakın kimya mühendisi, 8 bini aşkın yönetici, sorumlu konumunda, 20 bin civarında uzman, eğitilmiş mühendis açıkta kalıyor, işsiz kalıyor. Sizin işiniz gücünüz, Avrupa Birliğine makyaj iki yasa çıkarıp 20 bin tane üniversite mezunu insanımızı işsizliğe mi itmektir? E, biraz vicdan, biraz izan gerekiyor bu işlerde.

Sizin tarım politikanız yok, Hükûmet programını açın bakın, yok. Hükûmet programında tarım politikası yok, bütün bütçeleme olaylarında yok. Bana bir tane kalem çıkarın, tarımın üç yılıyla ilgili, deyin ki: “Bunları yapacağız.” Yok kardeşim, sizin önünüzü gördüğünüz yok, önünüzü görmüyorsunuz ve gerçekten bu tarım politikası Türkiye için hayatidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Türkiye’deki insanları düşünenlerin özellikle bunu planlaması gerekir diyorum.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 1. maddesinden “ile hayvan ıslahı” ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                       Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tankut, siz mi konuşacaksınız?

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, vermiş olduğumuz bu önergeyle bu maddeden “hayvan ıslahı” ifadesinin hiçbir anlam ifade etmediğini düşündüğümüz için çıkartılmasını istiyoruz. Çünkü, zaten 2007 yılında pek çok bölümü yenilenmiş bir Hayvan Islahı Kanunu mevcuttur ve böyle bir ifadeye de gerek yoktur. Esasen, hangi kanun teklif ve tasarısı getirilirse getirilsin, bize göre, yönetim anlayışı değişmediği müddetçe, büyük emek ve mesailerle çıkartılan bu ve benzer kanunların hiçbirisi aziz milletimizin sıkıntılarını giderebilme adına pek de bir mana ifade etmemektedir. Çünkü sekiz yıldan beri tek başına ülkemizin ve insanımızın mevcudiyetine hükmetmeye çalışarak iktidarda bulunan AKP zihniyetinin temelinde bulunan insanlarımızı oyalama, aldatma ve sadece kendi siyasi saltanatını devam ettirme anlayışı değişmediği için bugün Meclisimizde çıkartılmaya çalışılan bu tasarının da bize göre hiçbir anlamı olmayacaktır.

Sayın milletvekilleri, bugün özellikle son beş altı yıldan beri uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları ne yazık ki köy hayatını, köylülüğü ve dolayısıyla çiftçilik ve hayvancılığı bitirmiştir. Oysa köylülük, bir hayat tarzıdır ve toplumumuzun millî ve manevi dokusunun hemhâl olduğu ve asla vazgeçemeyeceğimiz çok önemli ve kuvvetli ekonomik bir sosyal gerçeğimizdir; aynı zamanda kültürdür, emektir, yardımlaşmadır, tükettiğini kendisi üretmektir. Köy demek müzik demektir, folklor demektir, el sanatı demektir. Ancak, maalesef, Türkiye'nin yarım asırdan beri ve özellikle de son yedi yıldır karşılıksız ve iflah olmaz bir Avrupalı olma sevdası yüzünden köy hayatımız ve ona bağlı olarak hayvan varlığımız ve gıda üretimimiz sistematik bir şekilde kademe kademe yok edilmektedir. İşte bu anlayışın neticesinde de köylülük bitirilmiş ve artık yeni halk oyunlarımız oynanamaz, yeni Türkülerimiz söylenmez, yeni kilimlerimiz, yeni halılarımız dokunmaz olmuştur çünkü bütün bunları çok değil, yaklaşık daha yedi sekiz yıl öncesine kadar üreten, yetiştiren, geliştiren, söyleyen ve ilmek ilmek dokuyan milletin efendisi olan köylümüz, bugün âdeta köle ve dilenci durumuna düşürülmüştür.

Bugün, AKP İktidarı, Avrupa Birliği maskesi altında bir taraftan bölücü hainleri Habur’da kahramanlar gibi karşılatırken, diğer taraftan üretmeden tüketen, tüketerek borçlanan, borçlarını da ne var ne yok satarak ödemeye çalışan vahim bir Türkiye tablosuna aziz milletimizi ve onun efendisi olan köylümüzü mahkûm etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu onulmaz AB sevdası uğruna köyler boşaltılarak üretime darbe vurulmuş, hayvan varlığımız çok önemli ölçüde azaltılarak zengin bir kültür ve yaşam biçimi âdeta yok edilmiştir.

Evet, değerli arkadaşlar, bugün yıllardan beri uygulanan ve içi boş sloganlarla geçiştirilen popülist, yanlış ve vizyonsuz tarım politikaları yüzünden nüfusumuz 2 kat fazlalaşırken, ne yazık ki hayvan varlığımız yarı yarıya azalmıştır. Türkiye, Avrupa’yı besleyecek tarımsal potansiyele sahip bir ülke iken bugün Avrupa ve diğer ülkelerden et ithal etme durumuna düşmüştür.

Değerli arkadaşlar, bakınız, 1980’de Türkiye'nin nüfusu yaklaşık 45 milyon iken hayvan varlığı 83 milyon 557 bin baş idi; 2009’da nüfus 72 milyon 561 bin olmuş, hayvan varlığı 41 milyon 512 bin başa inmiştir. Yani nüfus yaklaşık 2 katına yükselirken hayvan sayısı yüzde 50 azalırsa tabii ki et 30 lira olacak ve Türkiye et ithal etmek zorunda kalacaktır.

Sayın milletvekilleri, gerçekler böyle iken bugün hayvancılığımızı geliştirecek köklü çözümler üretmek yerine popülist bir yaklaşımla en üst düzeyde et ithalatının yeniden gündeme getirilmesi ve ithalata başlanması, tek kelimeyle, hayvancılığımıza vurulan büyük bir darbedir. AKP İktidarının bu anlayışı hem köylülerimizi hem besicilerimizi hem Türk veteriner hekimlerini hem de tarım camiasının diğer mensuplarını büyük bir endişeye sevk ederek hayal kırıklığına uğratmıştır çünkü bu film daha önce görülmüştür ve bu bir kısır döngüdür. 1991 yılında 60 milyonun üzerinde olan küçükbaş hayvan sayısı 2009 yılında 30 milyonun altına düşmüştür. Dolayısıyla, mevcut et fiyatlarını spekülatif fiyat artışı olarak değerlendirmek kadar yanlış bir yaklaşım da -bize göre- olamaz. Serbest piyasa ekonomisi şartlarında tüm emtia ve gıda fiyatları arz talep dengesi içerisinde meydana gelmektedir. Muhafaza ve stok şartlarının zorluğu nedeniyle fiyatı üzerinde spekülasyon yapılabilecek en son ürün ettir. Etin kaynağı olan besisini almış canlı hayvanı spekülatif amaçla bekletmek her türlü bilimsel yaklaşımla ters olduğu gibi ekonomik de değildir. Bugün fiyatlar yüksek bulunuyorsa bunun bir tek nedeni vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – O da özellikle başta küçükbaş hayvan olmak üzere arz eksikliğidir ve bunun sebebi de uygulanan yanlış hayvancılık politikalarıdır. Piyasada arz darlığı nedeniyle besilik materyal fiyatları yükselmiştir, buna bağlı olarak karkas et maliyetleri de fazlalaşmıştır. Üretici ve besici hiçbir zaman için aşırı bir kazanç temin edememiştir. Bunun yanında, Et ve Balık Kurumu bugünkü yapısı ve uygulama politikasıyla piyasadaki fiyat dengesini sağlama görevini de yerine getirememektedir.

Sonuç olarak, et ithalatı hayvancılığımızın gelişmesine telafisi mümkün olmayan ziyanlar verecektir. İthal et, halk sağlığımız ve hayvan sağlığımız açısından önemli riskler ortaya koyacaktır. Et ithalatının, halk sağlığı, hayvan sağlığı ve hayvancılığımız açısından ortaya koyduğu bu sıkıntılar nedeniyle biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak AKP Hükûmetinin bu politikasına sonuna kadar karşı olacağımızı buradan bir kez daha hatırlatıyoruz ve Hükûmetin bu yanlış ve tehlikeli uygulamalardan bir an önce vazgeçerek, hayvancılığımızı, siyasi mülahazalardan uzak bir devlet politikası şeklinde ele alarak kalkındırması lazım geldiğini belirtiyor, önergemizi desteklemenizi temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.16

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 115’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

498 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

2’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı , Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 2. maddesinde yer alan “zootekni konularını” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Şandır                   Abdülkadir Akcan                         Alim Işık

                  Mersin                             Afyonkarahisar                           Kütahya

           Hakan Coşkun                         Mümin İnan                             Akif Akkuş

               Osmaniye                                  Niğde                                     Mersin

                                                          Muharrem Varlı

                                                                  Adana

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının ikinci maddesinde “yemlerin üretim” ibaresinden sonra gelmek üzere “tüketim” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           R. Kerim Özkan                         Gürol Ergin                      Esfender Korkmaz

                 Burdur                                     Muğla                                    İstanbul

            Ahmet Küçük                                                                          Rasim Çakır

               Çanakkale                                                                                 Edirne

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesinin “bitkisel” ibaresinden sonra “ve hayvansal” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Hasip Kaplan                       Sebahat Tuncel                       İbrahim Binici

                  Şırnak                                   İstanbul                                 Şanlıurfa

               Sırrı Sakık                                                                             Nuri Yaman

                    Muş                                                                                         Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısının genel gerekçesinde sağlıklı bir toplum için halk sağlığı, hayvan sağlığı ve bitki sağlığının sağlanması, halkın yeterince güvenli gıdayla beslenmesi gerektiği vurgulanmış ve bunun için devletin sorumluluk sahibi olması gerektiği ifade edilmiştir. Bu genel gerekçenin gerçek anlamda yaşam bulabilmesi için, İktidarın, ekolojik bir perspektife sahip olması gerekir ama ne yazık ki Hükûmet, bugüne kadar çıkardığı yasalarda olduğu gibi, bu yasada da ekolojik bir perspektiften yoksun, sadece Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde ev ödevlerini yapmak üzerinde olayı ele alan ve bu konuda kanun tasarısı çıkaran bir noktadadır. Üstelik, bu kanun tasarısını çıkarırken birbiriyle ilgili ama bağımsız konuları da olan konuları birlikte ele alarak daha kapsamlı ele alınmasını da engellemektedir.

Mevcut taslak, gıda ve yem maddeleri yanında, insan tüketim amaçlı olmayan bitkisel ürünler, hayvansal ürünler, embriyo, semen ve veteriner sağlık ürünleri gibi çok farklı yaklaşımlara ve bu tür ürünlere yer vermesi nedeniyle uygulanabilirlikten uzak durumdadır. Bitki sağlığı, hayvan yetiştiriciliği ve sağlığı, hayvan refahı, hayvan hareketleri, veteriner sağlık ürünleri, gıda ve yem farklı disiplinler oluşturmaktadır. Dolayısıyla, bu 5 maddenin daha farklı kapsamda ele alınması gerekirken, AKP İktidarı bu tasarıda bunların hepsini iç içe almış durumdadır. Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, bütün bunlar, yasalar ele alınırken, demokratik, ekolojik bir toplum perspektifinden ele alınmadığından sadece kâr amaçlı olarak ele alınmaktadır, bunun sonucu olarak da insan sağlığı, toplum yaşamı, ekolojik denge hiçe sayılmaktadır.

Bildiğiniz gibi bu hafta Çevre Koruma Haftası’dır. 5 Haziran Dünya Çevre Günü Türkiye de bunu Çevre Koruma Haftası olarak kutlamaktadır. Çevre sorunlarının başında hava, su ve toprağın kirlenmesi yatmaktadır. Ekolojik sorunlar bugün insanlığın geleceğini tehdit etmektedir. O nedenle, buradan yasalar çıkartılırken demokratik ve ekolojik bir yaşamın olanakları ve sürdürülebilir bir yaşam standardı düşünerek ele alınmak zorundadır. Aksi takdirde, çıkartılan yasalar yaşamımızı kolaylaştırmamakta, aksine, daha sonradan çok daha ciddi sorunlara neden olmaktadır. Ancak, AKP Hükûmeti, nasıl daha çok kâr elde ederim ilkesine göre davranmakta, birçok yasa teklifini buna göre ele almaktadır. Önümüzdeki günlerde buraya nükleer santrallere ilişkin de yasa teklifi gelecektir. Yine HES’ler konusunda AKP İktidarının yaklaşımı ortadadır. Çevre örgütlerinin, çevrecilerin itirazlarına rağmen, çevreye zararlı konularda AKP Hükûmeti yasalar çıkarmaya devam etmektedir. Üstelik bu yasaları çıkartırken de bu konuyla ilgilenen kurumlarla, kişilerle, mühendis odalarıyla diyaloğa geçme konusunda da ne yazık ki ketum davranmakta, özellikle görmemektedir; bu ciddi bir problemdir. Şimdi bu sorunlar herkes tarafından biliniyor. Dolayısıyla, bu yasa da, aslında, ne hayvan sağlığını ne insan sağlığını gerçek anlamda sağlayacak bir yaklaşım değildir, bunu belirtmek istiyorum.

Diğer bir konu, sevgili arkadaşlar, bugün bir gazetede vardı, TMK mağduru çocuklar için dünyaca ünlü Noam Chomsky, Zizek ve Immanuel Wallerstein Taksim Meydanı’nda açlık grevine oturacaklarmış. Şimdi bu ne kadar doğru bilmiyorum ama bu Türkiye'nin temel bir sorunu olan insan hakları ve özgürlükleri konusunda ve bir yıldır AKP İktidarının “Gündeme alıyoruz, düzelteceğiz, tartışacağız, Terörle Mücadele Kanunu’nda çocukları kapsam dışına çıkaracağız.” söylemlerinin aslında ne kadar gerçek dışı olduğunu bir kez daha öğrendik ve bu konuda çocuklar için adalet çağrıcıları birçok eylem, etkinlik yaptı, Sayın Başbakanla görüştü. Sayın Başbakan onlara da söz vermişti “Bu düzenlemeyi bu dönemde çıkaracağız.” diye ancak yasama dönemi bitiyor, AKP İktidarının gündeminde TMK mağduru çocukların mağduriyetini giderecek herhangi bir şey yok ama buna karşı Diyarbakır’da aileler çocuklarının durumuna dikkat çekmek için eylemdeler, oturma eylemi yapıyorlar.

Diğer bir konu: Bazı düzenlemeler yapılacağı konusundaki duyumlarımızın aslında hangi düzenlemeler olduğunu biz kısa süre önce anladık, meğer AKP İktidarı yedi tane yeni cezaevi açacakmış. Yani düzenlemesi çocukları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tuncel, lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani AKP İktidarı, Terörle Mücadele Kanunu’ndan mağdur olan çocukların hak ve özgürlüklerini sağlamak, bu ülkede gerçek anlamda barış ve demokrasiyi sağlamak yerine yeni cezaevleri açacak, yedi tane cezaevi açacak ve muhtemel ki yeni çocuklar Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yeni cezaevlerine konulacaktır. Bunun aslında herkes tarafından görülmesi gerekiyor. AKP İktidarı, bu ülkenin temel sorunlarını görmezden gelerek gerçek anlamda demokrasi ve özgürlükleri ötelemek durumundadır. Sanırım önümüzdeki dönem bunu herkes görecektir. Biraz önce sayın AKP’li milletvekili burada konuşurken seçim meydanında konuşuyormuş gibi ifade ediyordu. Sanırım, seçimlere de az kaldı, herkes bir şekilde bu kürsüyü propaganda aracı hâline getirmeye çalışıyor. Sanırım halkımız da bu gerçekleri görüyor, AKP’nin gerçek niyetini görüyor ve en kısa sürede de sandıkta da bunu gösterecektir diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, son bir şeyi daha ifade etmek istiyorum. Bugünkü yaşanan vahim bir durum, dün Dersim’in Ovacık ilçesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tuncel.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Tuncel, benim öyle bir uygulamam yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının ikinci maddesinde “yemlerin üretim” ibaresinden sonra gelmek üzere “tüketim” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                         Ramazan Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Burdur Milletvekili Kerim Özkan.

Buyurun Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Verdiğimiz önergeyle üretici ve tüketici birlikteliğini düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce -tabii ki tarımı konuşuyoruz, Türkiye konjonktürünü konuşuyoruz- Sayın Ali Koyuncu arkadaşımız öyle bir tablo çizdi ki, yani evlere şenlik, her şey tozpembe! Ben de mutlu oldum. Soyadını çok seviyorum. “Koyuncu” soyadı toprakla iştigal eden, koyunla iştigal eden anlamında değerlendirilir. Demek ki atalarında toprağa sahip çıkanlar varmış, koyuna sahip çıkanlar varmış. Ama bugünlerde hem toprağa sahip çıkan yok hem koyuna sahip çıkan yok. Biz ne diyoruz: “Toprakla koyun, gerisi oyun.” Değerli Arkadaşım… Toprağa sahip çıkacaksın. Bakın, üç yıldır milletvekilisin.

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen Genel Kurula hitap edin.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – “Okul sütü” dediniz, başaramadınız, “okul elması” dediniz başaramadınız. Bu sütü niçin çocuklarla buluşturmadık, niçin askerle buluşturmadık? Tarım ve hayvancılığın birinci girdisi, temel girdilerinde yem var, yem maddeleri var ama çıktı olarak et var, süt ürünleri var. Tarımda da aynı şekilde. Üretim materyalimiz olan elma Türkiye’de büyük bir sektöre, büyük bir çiftçi kitlesine hitap ediyor. Elma üreticisi perişan, süt üreticisi perişan. Bu perişanlığı dile getirmediniz.

“Traktör satışları arttı.” Değerli arkadaşlarım, traktör satışları arttı da… Benim Burdur’umda bir tane yediemin deposu vardı. Orada icra takibinde ya bir buzdolabı ya bir çamaşır makinesi veya bir televizyon bulunurdu. Şu anda Burdur’da beş tane yediemin deposu var sadece merkezde. On ilçemin onunda da yediemin deposu var. Bunlarda neler var biliyor musunuz? Biçerden tutun tarım alet ve makinelerinden, pulluktan sabana kadar icradan alınmış malzemeler var. Tarım ve hayvancılık o kadar güzel de, bu materyaller niçin icra kapılarından yediemin depolarına düştü. Bu sorunun cevabını istiyorum sizlerden.

Sayın Başbakan Denizli’de aynı Sayın Ali Koyuncu gibi Denizli halkına anlatıyordu. Dedi: “Şahlandı. Tarım şahlandı da şu kadar destek verdik, mazot desteği verdik, gübre desteği verdik, süte destek verdik, düveye destek verdik.” Acıpayamlı Mustafa Emmi dile geldi: “Sayın Başbakan, maval okuma, bunları külahıma anlat.” dedi. Ama ne yazık ki Mustafa Emmi polisle karşılaştı, kendisini karakolda buldu.

Değerli arkadaşlarım, bunları söylemek zorundayız. Bizler Türk toplumunun, Türkiye’de üreten insanların temsilcileriyiz. Böyle bir tablo var, bu tabloyu yadsıyamayız. Öyle tablo sayın arkadaşımın söylediği gibi “Faizler düştü…” “Faizin her türlüsü haramdır.” diyordunuz. 1 lirası da haram, 10 lirası da haram. Niye sıfır faiz değil de yüzde 10 faiz o zaman? Bunu değerlendirin. Verin. “Faizsiz kazanç kutsaldır.” diyordunuz. “Kâr ortaklığı” diyordunuz, ne oldu o kâr ortaklıkları YİMPAŞ’ta KOMBASSAN’da? Türkiye üreticilerinin paraları haraç mezat harcandı, perişan edildi; bunları dile getirin, bunlara çözüm bulalım. Arkasından “Faizler düştü…” Vatandaş bana şunu diyor: “Yavrum, her şey çok güzel, her şey güzel oldu, dünya bal oldu ama kaşığın sapı kırıldı. Biz bir türlü, ürettiğimiz üründen artı değer üretemiyoruz. Artı değer üretemediğimiz gibi, ürettiğimiz ürünleri üretim maliyetinin altında satmak zorunda bırakılıyoruz.” “47 kuruş” dedi Sayın Bakan buğdayın üretim maliyetini. Bu, Akdeniz Bölgesi için, Adana için geçerli olabilir, ama Türkiye genelinde bunun üretim maliyetinin 62 kuruş olduğunu herkes biliyor. Kilogramı 62 kuruş olan buğdayı 55 kuruştan şu anda alım kampanyası başlattınız. Ama toprak mahsulleri ofisleri çalışıyor mu? Bölgelerde toprak mahsulleri ofislerine kaynak aktardınız mı? Aktardığınız kaynak yeterli mi alım için? Bunları hiç konuşmuyorsunuz. Tamam, kara gün dostuydu, ama toprak mahsulleri ofislerinin kara gün dostu olmadığını gelin Burdur’da, Antalya’da, Muğla’da, Denizli’de görün değerli arkadaşlarım. O ofisleri çalıştırmak zorundasınız. Tarım kredilerden bahsediyorsunuz, tarım kredilerden… Tarım kredi çalışanlarının ne kadar bir maaş aldığını, yönetim kurulu üyelerinin ne kadar maaş aldıklarını niçin değerlendirmiyorsunuz? Halkın üzerinden, tarım kredideki gübrenin fiyatının serbest piyasadan daha ucuz olması gerekirken serbest piyasadan daha yüksek olduğunu niçin değerlendirmiyorsunuz? Vatandaşlar şu anda tarım kredilere girmek istemiyor, tarım kredilerin önünden geçmek istemiyor. Bunları hep beraber değerlendirmemiz gerekiyor.

Bu duygularla yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Koyuncu.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkanım, az önce konuşan, ismimi de zikrederek…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sevdiğimizi belirttik Ali Bey.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – …benimle ilgili birtakım yanlış söylemlerde bulundu, yanlış ifadeler kullandı. Bunu düzeltmek için 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, sataşma söz konusu değil, onun için uygun görmüyorum.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ama Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Koyuncu…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Aliciğim, sevdiğimizi belirttik, “Koyuncu” soyadını seviyoruz dedik, “Koyunu seviyoruz.” dedik, “Toprağı seviyoruz.” dedik.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 2. maddesinde yer alan “zootekni konularını” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Bakan, değerli iktidar partisi sözcüleri burada konuşunca, haklı olarak vatandaşlarımız da bizi “Bazı soruları lütfen bizim adımıza sorar mısınız?” diye aradılar. Biraz sonra, ayrıca gelen mesajı da Ali Bey için okuyacağım. Şimdi, bizim Kütahya ilinin Dumlupınar ilçesinin Ağaçlı köyünden Mustafa Amcam. Aynen şöyle: “Oradan, benim dediklerimi okuyabilir misiniz Sayın Vekilim.” diye telefonla bana iletti. “AKP İktidarı döneminde elimizdeki inekler Allah’ın rahmetine kavuştu. Bizler de mezarlarımızı kazdırdık, ölmek üzereyiz. Eğer seçimlere kadar onlar bizi bu mezarlara gömmezler ise ilk seçimde biz onları, bol keseden atanları sandığa gömmek zorundayız…”

MUSTAFA ÇETİN (Uşak) – Hayal bunlar, hayal.

ALİM IŞIK (Devamla) – Hayal falan değil. Aynen okuyorum buradan bakınız, mesajı da vereceğim.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Kendin yazdın, kendin okuyorsun.

ALİM IŞIK (Devamla) – Vereceğim kardeşim, telefonunu da vereceğim.

“…Sayın Hocam, o AKP’li kır saçlı vekil…”

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim, kim o?

ALİM IŞIK (Devamla) – Yani, beyaz saçlı demek istiyor, Sayın Ali Bey’i kastediyor tahmin ediyorum.

“...’Biz gelmeden motor yoktu, merkepler ile çiftçilik yapılıyordu.’ dedi. Bunu diyeceğine ‘Elindeki motorları biz sattırdık, mazotu 3 kat, gübreyi 3 kat çıkardık, köylüyü geçinemez hâle biz getirdik.’ deseydi çok doğru söylemiş olurdu.”

Ali Beyciğim, sana vereceğim bunu.

“Çok teşekkür ederim.”

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Selamı yok mu?

ALİM IŞIK (Devamla) – Selamı da var, “Selamlar, selamlar.”

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Bize de geldi teşekkür mesajları.

ALİM IŞIK (Devamla) – Evet, onu… Tamam…

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Ali, getir bakalım. Ali, getir de okuyalım...

ALİM IŞIK (Devamla) – Şimdi, yine, bazı vatandaşlarımız soruyorlar ki: “Bakanımıza sorabilir misiniz, Türkiye’de sadece Sayın Bakanın da seçim bölgesi olan Diyarbakır ve diğer Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerinde mi tarım ve hayvancılık yapılmaktadır? Tarım Bakanı sadece bu illerin mi bakanıdır? Niçin o bölgede yapılan tarım destekleri, hayvancılık destekleri Anadolu’nun diğer illerinde yapılmamaktadır? Lütfen bizim adımıza bunu da iletir misiniz.” diyenler var.

Sayın Bakanım, özellikle son dönemde basında et ithalatıyla ilgili olarak çıkmış olan bazı şaibe, endişe ve iddiaları mutlaka cevaplandırmalısınız. İthalatçı firmaların kimler olduğunu ve Türkiye’den kimlerle bağlantılarının bulunduğunu kamuoyuna açıklamak zorundasınız, aksi takdirde bu et ithalatı sizi de götürür, İktidarınızı da götürür. Bunu açıklamanız lazım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Onu zaten biliyor. Açık, açık… Herkesin gözü önünde.

ALİM IŞIK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülkemizde birçok insanımızın gıdaya erişme hakkından yoksun olduğu…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, böyle bir şey olur mu? Sayın Bakan laf atıyor.

ALİM IŞIK (Devamla) – …her 4 kişiden 1’inin yoksulluk sınırının altında yaşadığı gerçeği göz önüne alındığında, vatandaşlarımızın günümüz şartlarında artan ve çeşitlenen gıda taleplerinin…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan laf atmasın, meşgul ediyor Hatibi. Söyler misiniz, uyarır mısınız?

ALİM IŞIK (Devamla) – …güvenli ve sürdürülebilir olarak karşılanması ve herkes için adaletli şekilde gıdaya erişim hakkının temin edilmesi konusunda yasal her türlü düzenlemelere destek vermek elbette ki bu çatı altında bulunmamızın önemli gereklerinden birisidir. Ancak ülkemizin gerek Avrupa ülkelerine gerekse Rusya’ya sattığı malları sağlık standartları gerekçesiyle iade edilen ve günlerce gündemden düşmeyen ülkemiz için, üreten ve satan işletmelerin kontrol ve denetimi, gıda maddelerinin ve gıdayla temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretilmesi, muhafaza edilmesi, depolanması ve pazarlanmasının sağlanması, tüketici sağlığı ve ülkemizin uluslararası güvenilirliği açısından çok büyük önem arz etmekte. Fakat sadece AB uyum sürecinin bir gerekliliği, 12’nci faslın açılabilmesi için ön şart gibi nedenler öne sürülerek beş temel kanunun tamamen, dört kanunun bazı maddelerinin yürürlükten kaldırılması, beş kanunun da bazı maddelerinde değişiklik yapılması suretiyle tam on dört kanunu ilgilendiren bir alanı bir kanunun içerisine toplayarak mevcut eksiklikleri gidermek sadece bir hayal olabilir. Diğer taraftan, eğer bu işi bilerek yapıyorsanız Türk tarımını bitirme görevinizi mi yerine getirmektesiniz? Bunu buradan sormadan geçemeyeceğim.

 Özellikle birinci bölümde veteriner hizmetlerinin, hayvan refahının, hayvan sağlığının, hayvan ıslah ve zootekninin, hayvan hareketlerinin, veteriner sağlık ürünlerinin bir yasada; ikinci grup olan bitki sağlığı, zirai mücadele, zirai karantina, bitki hastalık ve zararlıları ile bitki koruma ürünleri bir yasada; üçüncü grupta da gıda ve yem ayrı bir yasada ele alınmak zorundadır. Aksi takdirde, bu, sadece bir yasak savmaktan ileri giden kanundan öteye gitmeyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ALİM IŞIK (Devamla) – Bu bağlamda, kanunun kapsamını belirleyen ve tasarının 2’nci maddesinde sayılan konulardan “zootekni konularını” ifadesinin metinden çıkarılması gerekir. Önergenin de aslı budur çünkü bu konuda Almanlarla ortak yürütülen GTZ projesi kapsamında 1995 yılında kurulan ve bugün ülke geneline yayılarak dikey teşkilatlanmasını tamamlamış olan damızlık sığır yetiştiricileri birlikleri profesyonel bir yaklaşımla tüm işlemlerini yürütmektedirler. 2001 yılında çıkarılan 4631 sayılı Yasa ve yönetmelik bu alandaki boşluğu doldurmaktadır.

Dolayısıyla sözlerimin sonunda, Türk tarımını ve ziraat mühendisliği mesleğini bitirme adına yaptığınız bu girişimin yeniden değerlendirilmesini talep ediyor, önergemize desteklerinizi isteyerek saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak toplantı yeter sayısı talebi vardır, arayacağım.

Sayın Korkmaz, Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın Bal, Sayın Yıldız, Sayın Varlı, Sayın Aksoy, Sayın Günal, Sayın Coşkun, Sayın Işık, Sayın Uslu, Sayın Orhan, Sayın Ayhan, Sayın Ergun, Sayın Tankut, Sayın Enöz, Sayın Sipahi, Sayın Homriş, Sayın Ural, Sayın Kumcuoğlu.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 3. maddesinin 15. paragrafında “gösteren” kelimesinden sonra ve vasıflı kelimesinden önce olmak üzere “hastalıklardan ari” ifadesinin ve 84. paragrafında “üreme ve çoğalma” kelimelerinden sonra gelmek üzere “hastalıklardan korunma” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Şandır                   S. Nevzat Korkmaz                  Muharrem Varlı

                  Mersin                                    Isparta                                    Adana

Prof. Dr. Abdülkadir Akcan             Hakan Coşkun                            Alim Işık

          Afyonkarahisar                          Osmaniye                                Kütahya

               Akif Akkuş                                                                            Mümin İnan

                  Mersin                                                                                     Niğde

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı'nın 3. maddesinin 50. fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini, 51, 52 ve 53. fıkraların ilave edilmesini, tasarıda sonra gelen fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederim.

"50) Gıda üreten işyeri: Gıda maddelerinin ham maddeden başlayarak; depolama, tasnif, işleme, değerlendirme, dayanıklı hale getirme, ambalajlama işlerinden bir veya birkaçının yapıldığı ve gıda maddeleri satış yerlerine gönderilmek üzere depolandığı tesisler ile bu tesislerin tamamlayıcısı sayılacak yerlerin tamamını,"

"51) Gıda maddeleri satış yeri: Her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddelerinin toptan veya perakende dağıtım ve satışının yapıldığı ve bunların satış için depolandığı yerleri,

52) Gıda maddeleri üreten ve satan işyeri: Gıda maddelerinin ham maddeden başlayarak depolama, tasnif, işleme, değerlendirme, dayanıklı hale getirme, ambalajlama işlemlerinden bir veya bir kaçının yapıldığı ve her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddelerinin toptan veya perakende dağıtım ve satışının yapıldığı ve bunların satış için depolandığı yerleri,

53) Toplu tüketim yeri: Gıda maddelerinin tekniğine uygun şekilde işlendiği, üretildiği ve aynı mekânda tüketime sunulduğu yerleri,"

        Mehmet Ali Susam                    Osman Kaptan                         Vahap Seçer

                   İzmir                                     Antalya                                   Mersin

         Mevlüt Coşkuner                 Ramazan Kerim Özkan                Ensar Öğüt

                  Isparta                                    Burdur                                  Ardahan

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam.

Buyurun Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri Kanunu’yla ilgili söz aldım. 3’üncü maddesinde değişiklik yapılmasıyla ilgili olarak da bir önerge verdik. Önerge okunurken dikkatle Sayın Bakanı da izledim, Komisyon Başkanımızı da izledim. İnanıyorum ki Sayın Bakanım bu verdiğimiz önergede ne demek istediğimizi hem dinlemedi hem anlamadı ve o anlamıyla da rutin bir şekilde dedi ki: “Reddediyoruz.”

NURİ USLU (Uşak) – Nereden biliyorsun anlamadığını?

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Ben gözlemimi aktarıyorum, sen de dinle. Ben gözlemimi söylüyorum çünkü söylediğim şey o kadar çok doğru ki. Verdiğimiz önerge, bir kurumun başkanı olarak, bir bakanlığın başkanı olarak bu yasayı çıkartırken, tanımlamalarda gıda konusunda iş yerlerinin sınıflandırılmasının bu şekilde yapılmasının hem kanunun işlemesi açısından hem denetimi açısından hem cezalandırılması açısından kendisine de büyük faydalar sağlayacağını, üzerinde incelerse, okursa görecektir. Çok net bir önerge verdik.

Değerli arkadaşlarım, burada bunu verirken amacımız… Perakende piyasası çok güçlü bir piyasa. Özellikle gıda perakende piyasası yaklaşık 300 milyar Türk liralık bir cironun döndüğü yıllık bir piyasa. Bu piyasada üretim ayrı, üretimden satışa kadar olan işletmeler var, sadece üretim ve depolamanın yapıldığı işletmeler var, üretimi yapılmış satış yapan noktalar var, bütün bunların dışında, üretim dışında, toplu tüketim yeri dediğimiz noktalar var.

Şimdi, eğer bunları ayırmazsanız, büyük bir entegre süt fabrikasıyla bir yufka imalathanesini aynı kategoride görme durumunda olacaksınız. Büyük bir sucuk fabrikasıyla bir kasabı aynı noktada görme durumunda olacaksınız. Bunu, zaten kanunun ruhunda çok net bir şekilde cezalara ve denetimlere baktığınızda görüyorsunuz. Hatta muhalefet şerhlerine baktığınızda, benim gibi düşünen Erzurum Milletvekili Arkadaşımızın yazmış olduğu muhalefet şerhinde de görüyorsunuz. Yani bu tanımlamada bu ayrımları yapmazsanız işletmenin sermayesi kadar ceza yazabileceğiniz uygulamalarla karşı karşıya kalacaksınız. Onun için, bu kanunun ruhunda başta tanımlamalarda işletmeleri sınıflandırmak zorundayız. Onun için dedim, bunu Sayın Bakan okusa, bürokrat arkadaşlar okusalar bunun yararlı olacağını görürler ve bu doğrultuda bu önergeye katkı koyarlardı.

Değerli arkadaşlar, bu kanun, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, Avrupa Birliği müktesebatından bize çevrilerek düzenlenmeye çalışan ve en az dört kanunda olması gereken değişimi bir kanun içerisinde toparlamış ve bu nedenle de gerçekten bütün yetkileri Tarım Bakanlığının uhdesine almış; bu nedenle de uygulaması, işleyişi ve bu konuda çıkacak sorunları çözüm anlamında çok zor bir kanun olma noktasına gelmiştir.

Sayın Bakanın, bu kanunu, Avrupa Birliğinden çevrildiği şekliyle uygulamak ve buraya yazmak yerine yapması gereken şuydu. Bu kanunu, Avrupa Birliğindeki genel çerçeveye alarak bu ülke şartlarına uyarlayarak, bu ülkenin gıda sektörünün, bitkisinin, veterinerliğin, hayvancılığın ve benzeri tüm alanların kendine özgü koşullarını, o sektörün içinde bulunan sivil toplum örgütleri ve meslek örgütleriyle birlikte baştan aşağıya bir değerlendirip bu kanunu ona göre dörde böler ve o şekilde içerisinde değerlendirmeler yaparak sağlıklı bir kanun çıkartırdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Maalesef, bu kanun, ana hatlarıyla bu içerikten yoksundur.

Önergede zamanım kısıtlı olduğu için diğer konulara değinmeyeceğim ama daha sonraki önergelerimde devam edeceğim. Bu anlamıyla Sayın Bakandan şunu rica ediyoruz: Bu önergeyi okumadan reddetmek yerine, bir okuyun, getireceği yararları bir tartın ve bu önergeye destek verirseniz, bundan sonraki süreçte bu yasanın işleyişi açısından doğabilecek bir sürü sıkıntıyı ortadan kaldırmaya yönelik önemli bir katkıdır. Meslek örgütlerinin ve sektörün görüşleri alınarak yapılmış bir öneridir. Buna dikkatinizi çekiyorum ve önergemize destek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 3. maddesinin 15. paragrafında “gösteren” kelimesinden sonra ve vasıflı kelimesinden önce olmak üzere “hastalıklardan ari” ifadesinin ve 84. paragrafında “üreme ve çoğalma” kelimelerinden sonra gelmek üzere “hastalıklardan korunma” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz değişiklik önergemiz hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu önergemizde, 3’üncü maddenin 15’inci paragrafında “hastalıklardan ari” ifadesinin yer almasını, 84’üncü paragrafına da “hastalıklardan korunma” ifadesinin eklenmesini istiyoruz. Neden? Çünkü, bir hayvanın damızlık olarak nitelendirilmesi ve kullanılabilmesi için istenen özelliklere sahip olması yetmez, kendisinden üreyecek nesle de hastalık aktarmaması şarttır. Öte yandan, zootekni faaliyeti bir yetiştirme faaliyetidir. Yetiştirme ortamındaki hayvanların her türlü hastalıklardan korunması da bu faaliyetin bir parçasıdır. Dolayısıyla, tasarının bir eksikliğini kapatacak bu önerimizin kabulünü temenni ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, milletvekillerinin, seçildikten sonra tüm ülkeyi temsil ettikleri hususu bir Anayasa hükmüdür. Ancak her milletvekilinin de kendisini seçen iline karşı bir boyun borcu, bir vefası olmalıdır. Isparta’nın haklarının savunulması hususunda da tüm Ispartalı milletvekillerine görev ve sorumluluk düşmektedir. Bu sorunlar karşısında susmak, görmemezlikten gelmek ya da ilgileniyor gözükerek taşın, kovuğun arkasına saklanmak Isparta ve Ispartalıya vefasızlık etmek demektir. Hele hele Isparta’ya hizmet konusunda yetkilendirilmiş iktidar milletvekillerinin çok daha büyük mesuliyetleri olduğunu söylersek ancak malumu ilan etmiş oluruz. AKP İktidarı döneminde Isparta’ya gerekli ehemmiyet gösterilmemiş, istihdam kapıları, Isparta’yı merkez yapan kamu kurumları birer birer kapatılmış, ekonomik ve siyasi manada Isparta irtifa kaybetmiştir.

AKP Hükûmetinin uyguladığı yanlış teşvik sisteminden dolayı Isparta organize sanayisinin üçte 2’si boşalmış, çalışan işçiler kendilerini sokakta bulmuşlardır. Isparta’nın tekstil sanayisi, inşaat sanayisi çökmüş, yaklaşık 4 bin kişi işsiz kalmıştır. Kamgarn, Kotex, Sümerhalı kapanmış ya da Hükûmetinizce kapatılmış, Afyon’daki teşvikten dolayı Üçtuğ Afyon’a taşınmış ve Isparta Mensucat ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Isparta’da İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı 11 bini bulmuştur. Bu rakam daha 2005’te 5.352 idi.

Bunlar yetmezmiş gibi, Isparta’yı diğer illere göre merkez hâline getiren kamu kurumlarının Isparta temsilcilikleri kapatılmış ya da Isparta’dan diğer illere taşınmıştır.

Değerli milletvekilleri, bunlara tesadüf diyebilir misiniz yahut tesadüf ise, tüm bu olup bitenler neden hep Isparta’nın başına gelmektedir? Isparta’nın iktidar nezdinde hukukunu koruyacak AKP’li milletvekillerimizi yapılan yanlışlara karşı çıkmaya çağırırsak kendilerinden çok şey mi istemiş oluruz?

Ispartalı AKP İktidarı döneminde kendisini kenara itilmiş hissediyor iken, şimdi de Eğirdir ilçemizin de içinde olduğu ve ülkemizde sadece dört yerde bulunan Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü kapatılmaktadır. İktidara sorulduğunda, “Efendim, Antalya Akdeniz Su Ürünleri Enstitüsüne bağlı bir şeflik durumuna gelmekte, kapatılmamaktadır.” diyorlar. Ancak hiç eğmenin, bükmenin manası yok, Kayseri’den Balıkesir’e, Bilecik’ten Yozgat’a kadar tam yirmi ilin bağlı olduğu Müdürlük Isparta Eğirdir’den alınmakta ve teşkilat, hem kullandıkları kaynak, sahip oldukları yetki ve hem de istihdam edilen personel sayısı açısından küçülmekte, şeflik pozisyonuna düşürülerek sıradanlaştırılmaktadır.

AKP İktidarı döneminde, Eğirdir Kemik Hastalıkları Hastanesi başta olmak üzere Isparta merkez ve ilçelerinde kapatılan kurumların başına gelenler Su Ürünleri Enstitüsüne de uygulanmaktadır. Buradan uyarmakta fayda görüyorum: Bu olup bitenlere Isparta AKP milletvekilleri, AKP il ve ilçe teşkilatları, hatta AKP’li Eğirdir Belediyesi seyirci kalabilir, ancak Ispartalı ve Eğirdirli sessiz kalmayacak ve demokratik tepkisini en sert ve seri bir biçimde ortaya koyacak, hakkını arayacaktır.

Sayın Tarım Bakanı buradayken kanayan bir yarayı daha gündeminize getirmek istiyorum: Isparta’da bulunan 7 sulama birliğinin -ki bunlar Şarkikara-ağaç, Hoyran, Senirkent, Atabey, Eğirdir, Yenişarbademli ve Gelendost’tur- TEDAŞ’a toplam borçları 25 trilyon 175 milyar liraya ulaşmıştır. Biliyoruz ki, bu sorun tüm illerdeki sulama birliklerinin ortak sorunudur. Çiftçimiz zor durumda-dır; üretememekte, ürettiğini satamamaktadır. Böyle olunca borcunu ödeyemez hâle gelmiştir. Ancak sulama yapamaz, ürününü yetiştiremez ise bu kısır döngü, gittikçe onları çıkmaza sürükleyecektir. Bu borçlar da 36 taksitte ödenmesi şeklinde revize edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ancak, çiftçi o kadar zor durumdadır ki, bu borcunu faizleriyle birlikte ödeyememekte, haciz işlemlerine maruz kalmaktadır. Borçlarının ödenebilir olarak yeniden yapılandırılması, borç faizlerinin silinmesi ama bir an önce sulama faaliyetlerine devamın sağlanması gerekmektedir.

Bu vesileyle, Hükûmet ve Tarım Bakanlığından bir an önce yanlıştan dönerek Su Ürünleri Enstitüsünü kaldırmamasını, sulama birliklerini rahatlatmasını, hiç olmazsa, bu kez Isparta’ya hayırlı bir iş yapmasını, Isparta’yı şefkatle kucaklamasını beklediğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, gelişlerine göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 4. maddesinin (ç) bendine “tazminat oranları” ifadesinden sonra gelmek üzere “hayvan sahiplerini mağdur etmeyecek şekilde” ibaresinin eklenmesini ve (d) bendinde yer alan “veya belirli bir bölgesinden” ifadesinin kanun tasarısı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Prof. Dr. Abdülkadir Akcan             Hakan Çoşkun                        Mustafa Enöz

          Afyonkarahisar                          Osmaniye                                 Manisa

          Muharrem Varlı                           Alim Işık                              Mümin İnan

                  Adana                                   Kütahya                                    Niğde

               Akif Akkuş                                                                          Mehmet Şandır

                  Mersin                                                                                    Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının “a” bendindeki “ve koruma tedbirlerini” ibaresinden sonra “yıllık rutin kontroller yapmakla” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           İbrahim Birinci                        Hasip Kaplan                          Nuri Yaman

                Şanlıurfa                                   Şırnak                                       Muş

               Ufuk Uras                           Nezir Karabaş                           Sırrı Sakık

                 İstanbul                                    Bitlis                                        Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Selam arkadaşlar.

Tabii burada uzun süredir tartışmalar devam ediyor. Biz özellikle iktidar partisi temsilcilerini burada dinlerken, çok güllük gülistanlık bir ülkede olduğumuzu ve… Sevgili Ali yok burada, Bursa’da geçmiş dönem iktidarlarında, icra memurlarıyla jandarmaların kafa kafaya geldiğinden, halkı tutukladıklarından bahsediyor. Oysaki bizde icra memurları değil, şimdi de gidin, JİTEM’le terörle mücadele birimleri kafa kafaya gelirler, Ergenekoncular kafa kafaya gelirler. 3.000 çocuk şu an içeride. Hayatın bir kısmını görmeyen bir milletvekili, bir iktidar bu ülkede hukuku ve demokrasiyi inşa edemez. Ülkenin bir bölümünde bunlar yaşanıyor. Nasıl ki bütün düşüncelerin anası düşünce özgürlüğü ise, aslında bu ülkenin temel sorunu da Kürt sorunundan kaynaklanıyor. Siz Kürt sorununu çözmediğiniz müddetçe, efendim, burada hangi yasaları değiştirirseniz değiştirin sonuç alamazsınız.

Sayın Bakanım, siz bölgeyi iyi bilirsiniz. Ben 1980 yıllarında Gaziantep’te, Mersin’de, Adana’da ihracat yapıyordum ve Orta Doğu ülkelerine her gün binlerce canlı hayvan ihraç ediyorduk. Bunların büyük bir çoğunluğu -biz zaman zaman “Kürt coğrafyası” deyince kızıyorsunuz- doğu ve güneydoğuda Antep’e gelirdi, oradan ihraç edilirdi ama yasal olup yasa dışı iş yapan… Ordusundan yargısına ve siyaset dünyasına, oradaki köyleri yaktılar, yaylaları yasakladılar ve orada on yedi yıldır hâlen gidilemeyen köyler var. Oradan Antep’e, Mersin’e her yıl binlerce canlı hayvan gelirken bugün o yaylalarda tek canlı hayvan yok, hâlâ yayla yasağı var, hâlâ köyleri yakılan insanlar devletin… Ve bu işte sorumlu devlettir, yakan da devlettir, devletin güvenlik güçleridir; bunu siz de bilirsiniz, biz de biliriz, Tanrı da bilir ama bunun gereğini yapmadınız, o insanlar hâlen mağdur, o insanlar, sizden, bir an önce o zararların tazmin edilmesini istiyor. Eğer gerçekten bu temel sorunu çözerseniz Türkiye'nin bütün sorunlarını çözmüş olursunuz. İşte budur ki, şu an siz, yurt dışından canlı hayvan ve et ithali gibi bir süreçle karşı karşıyasınız. Orta Doğu’nun bütün ülkelerine canlı hayvan ve et ihraç eden bir ülke eğer bugün bu noktaya gelmişse ve dönüp temel sorunu tespit edemiyorsa, neyi değiştirirseniz değiştirin hiçbir şey hayata geçmez ve hep böyle “keşke”, “ah” diyorlar ya, şu Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu’nun gözü kör olsun. Eğer gerçekten Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu böyle olmamış olsaydı, iktidar milletvekilleri sadece kendi lider kadrolarına mesaj vermek değil, halka hesap verebilecek noktada olmuş olsalardı, çıkıp buradan güllük gülistanlık bir Türkiye’yi sunmazlardı. Aslında bunları sunduklarında kendileri de çok iyi biliyor ki, Türkiye bu noktada değil.

Bakın, benim seçim bölgemde, “tarım” diyorsunuz; tütünü yasakladınız, pancar belli bir kotaya geldi, canlı hayvan sıfır noktasında, “alternatif ürün” diyorsunuz, ortada hiçbir şey yok, ama burada, Türkiye’de, tarım noktasında toplumun çok rahat bir nefes alıp verdiğini söyleyen arkadaşlarımız dönüp o bölgeye gidebilmelidirler.

Sayın Bakanım, birkaç kez size buradan soru olarak sormuştum. Bakın, üreticiler o bölgede hâlen kendi arazilerini bir teminat olarak bu devlete sunamıyor. Devlet oradaki arazileri teminat olarak kabul etmiyor, gayrimenkulleri kabul etmiyor. Sizin yaşadığınız Bismil ilçesinde üreticilerin hiçbirinin tarım arazileri teminat olarak kabul edilmiyor ama batıda nasıl bir uygulama var çok net bilmiyorum ama o bölgedeki uygulamanın adil olmadığını eminim ki siz de biliyorsunuz. Eğer bir bölgede kendi topraklarınızı teminat olarak kabul edemiyorsanız o zaman iflas etmişsinizdir, o zaman sizin o bölgede çıkıp bir şey söyleme hakkınız yoktur. O vesileyle batıda farklı bir hukukla, burada farklı bir hukukla bu ülkede demokrasiyi inşa edemeyiz. Bu olup bitenlerin asıl nedeni…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

Gerçekten -başta da belirttim- bu sorunları çözeceksek, iç barışımızı inşa edebilirsek, yani topa, tüfeğe, silaha, çatışmaya giden paraları ekonomiye, eğitime, sağlığa, tarıma, hayatın diğer alanlarına yayabilirsek sorunlarımızı çözebiliriz. Hep de söylüyorum, yani gündüz vakti gözünü kapatıp “Ben, gündüzü geceye çevirdim.” diyen bir vatandaş ancak kendisini yanıltabilir. Siz iktidarlar da bu sorunun karşısında gözlerinizi kapatarak “Bu ülkede sorun yoktur.” diyorsanız ve bu Parlamento, bütün siyasi partiler aynen gündüzün ortasında gözünü kapatan vatandaş gibi davranıyorsa bu ülkede gerçekten sorunlarımızı çözemeyiz. Burada sorunlarımız var. Sorunlarımızı çözmeliyiz çünkü bu, hayatın her alanına yansıyor. Sorunun çözüm adresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve Türkiye coğrafyasıdır. Onun için herkesin yürekli olması gerekir. Küçücük oy uğruna bu halkın geleceğini kimse heba etmemelidir.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 4. maddesinin (ç) bendine “tazminat oranları” ifadesinden sonra gelmek üzere “hayvan sahiplerini mağdur etmeyecek şekilde” ibaresinin eklenmesini ve (d) bendinde yer alan “veya belirli bir bölgesinden” ifadesinin kanun tasarısı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                          Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısı, Türkiye'nin nüfusunun önemli bir bölümünü kapsayan, sosyal yönü olan, ekonomik yönü olan bir kanun tasarısıdır. Bu tasarının iyileştirilmesi için ciddi çaba sarf eden milletvekili arkadaşlarımızın gayretlerine, gerek Hükûmetten gerek Komisyondan sürekli olumsuz oyların kullanılmış olması, AKP klasiğinin bu kanunda da değişmediğini ortaya koymaktadır. Parmak demokrasisini bir kez daha yaşıyor ve bu parmak demokrasisini tarımla uğraşan bütün vatandaşlarımıza şikâyet ediyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, sizin sekiz yıl içerisinde Türkiye’yi ve Türk tarımını ve Türk köylüsünü, Türk çiftçisini getirdiğiniz yeri rakamlarla ortaya koyacağım. Ondan sonra, bir seyahatin sonuçlarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Siz bu Hükûmeti devraldığınızda, 2002 yılında, bir kilo buğday ile mazot karşılaştırmasını sizinle paylaşmak istiyorum: 1 litre mazot alabilmek için 3,1 kilo buğday satıyordu çiftçimiz, şimdi 6,24 kilo buğday satıyor, yani 2 mislinden daha fazla buğday vererek ancak 1 litre mazot elde edebiliyor. Traktör alırken de aynı şekilde, 44 ton 857 kilo buğday satarak bir traktör alabiliyordu, şimdi 79 ton 66 kilo buğday satarak bir traktör alabiliyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tam tersi.

FARUK BAL (Devamla) – Sulama ücretlerinde, yine, aynı şekilde 2 kat artış var. Gübrede, ürede, 1 kilo buğday ile 0,72 kilo üre alabiliyordu, şimdi 1,40’lık bir artış var, yani 2 kattan fazla bir durum var. Bu, devri iktidarınızda çiftçinin yüzde 50 oranında fakirleştiğine bir işarettir. Bu fakirleşme böyle olduğu içindir ki Türkiye’de bir rekoru gerçekleştirdiniz. Bu rekor da işsizlik rekorudur, tarımdan boşalan işsizlik rekorudur.

Sayın Bakan, zatıaliniz beni dinlemiyorsunuz efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Buyurun, dinliyorum ama söyledikleriniz yanlış, verdiğiniz bilgiler yanlış.

FARUK BAL (Devamla) – İşsizliğin farklı sebepleri var. Esnafı çökerttiniz, verimsiz ve kalitesiz ürün üretmeye mahkûm ettiğiniz sanayiyi çökerttiniz ama asıl olan, tarım boşaldı. Bugün, köylerde “tarım” dediğimiz hadise, verimsizlik nedeniyle, kârsızlık nedeniyle nüfusun şehirlere boşalmasına netice verdi. Bunun sonucu olarak da maalesef bir işsizlik külfeti ekonominin üzerindedir.

Sayın Bakan, biz geçtiğimiz haftalarda 15 milletvekiliyle -Milliyetçi Hareket Partisi milletvekiliyle- Konya’yı ziyaret ettik. Cihanbeyli ilçesinde, Taşpınar Belediyesinde, Karabağ Belediyesinde, Ilgın’ın merkezinde ve tüm belde ve köylerinde, Akşehir’in merkezinde ve tüm belde ve köylerinde, Yunak’ın, Çeltik’in tüm merkezlerinde ve belde ve köylerinde halkı ziyaret ettik. Bu ziyarette, altı tane ilçe ve yüz elliye yakın köy ve beldedeki çiftçilerimizle ve hayvan üreticilerimizle 15 milletvekili yüz yüze görüştük. Sonucu size ifade ediyorum: Çiftçi sizin devri iktidarınızda fakirleşmiştir ve çiftçi sizin devri iktidarınızda, bir daha gelmemek üzere bir an önce bu iktidardan uzaklaşmanızı dört gözle beklemekte ve sizlerin oraya gitmenizi bekleyerek doğrudan size bunları anlatabilme arzusunda, heyecanındadırlar. İnsanlarımızın birbirine çay ısmarlamamak için, karşı karşıya geldiklerinde “yol değiştiriyoruz” diyecek kadar çay parasını ikram aracı olarak kullanamayacak şekilde sosyal hayatın bozulmasına şahit olduk, bunu dile getiriyorlar.

Diğer taraftan elektrikle ilgili çok ciddi sorunlar vardır. Elektriğin özelleştirilmesi neticesinde, özellikle Konya bölgesinde “peşin ödeme” diye adlandırılan aylık taksitler hâlinde elektrik borcunun tahsil edilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

FARUK BAL (Devamla) – Bunu lütfen Sayın Bakanım ilginize rica ediyorum. Not alırsanız ve ilgilenirseniz sevinirim.

Özelleştirilen elektriğin bedelini her ay tahsil etmek istiyor şirket. Her ay çiftçinin geliri yoktur. Bundan dolayı icralar yoğunlaşmıştır. Köye bir sarı taksi geldiğinde icra memuru geldi diye herkes kaçacak yer aramaktadır.

İkincisi, özelleştiren şirket, tarımsal sulama amacıyla kurulmuş olan tesisleri kırk dokuz yıllığına 1 lira bedelle devredilmesi için zorlamaktadır. Bu gasptır. Gasbedilen mal köylünün kendi malıdır. Gasbeden kişi de sizin özelleştirmeyle vermiş olduğunuz şirkettir.

Diğer taraftan, tarımsal amaçlı sulamayla ilgili yeni bir sistem başlatılmış. Buna göre, o gün suyunu kullanacak olan kişinin şartelinin açılabilmesi için parayı peşin talep etmektedirler. Dolayısıyla bu uygulama, zaten ödeme gücü olmayan, zaten fakirleşmiş olan köylüye “üretim yapma” demek anlamını taşımaktadır. Bu konuya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, selamlamak için…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bal…

FARUK BAL (Devamla) – Peki, teşekkür ederek önergemize desteğinizi rica ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 5. maddesinin 1. fıkrasından “bütçe imkânları” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                    Hakan Çoşkun                           Akif Akkuş

          Afyonkarahisar                          Osmaniye                                 Mersin

                Alim Işık                        Mehmet Serdaroğlu                    Mümin İnan

                Kütahya                               Kastamonu                                 Niğde

           Mehmet Şandır                                                                     Muharrem Varlı

                  Mersin                                                                                    Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 5 inci maddesinin 5 inci fıkrasındaki “yönetmelikle belirlenir” ibaresinden sonra gelen cümlenin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Hasip Kaplan                          Nuri Yaman                       M. Nezir Karabaş

                  Şırnak                                       Muş                                        Bitlis

               Sırrı Sakık                                                                             Bengi Yıldız

                    Muş                                                                                      Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)

M. NURİ YAMAN – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili değişiklik önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten bugün ekranları başında bizi izleyen ve kendilerini çok yakından ilgilendiren bir yasa tasarısı üzerinde çiftçilerimiz buradan hayırlı haberler bekliyor ve yıllardır çekmiş oldukları sıkıntıların sanki yapılacak olan bu düzenlemeyle bir noktada düzeleceği ve nefes alacağı umudu içinde ama ne yazık ki bu yapılmak istenen değişiklikler, Avrupa uyum yasaları kapsamındaki düzenlemeler, ne bu kapsamdaki amaçlanan düzenlemeleri yerine getiriyor ve ne de büyük umutlarla bekleyen çiftçilerimiz gelecek günlerine umutla bakacak bir çalışmanın sonucunu bu yasa tasarısında görememektedir.

Bilindiği gibi, sağlıklı toplum ve halk sağlığının sağlanması, sağlıklı gıda ve hayvan yetiştiriciliğinden geçer. Bu, aynı zamanda beslenme bakımından da sağlıklı çevre ve sağlıklı bitkinin yetiştirilmesiyle mümkündür. Güvenilir gıda üretimi de iyi bir organizasyonla yapılan ciddi bir denetim sonucunda ancak sağlanabilir. Bugün Avrupa Birliği ülkeleri hayvansal ve bitkisel gıdaların tümünü bu şekilde denetim altına almışken, bunun yanında çevre ve yetiştirilen çiçeklerde dahi belli denetim ve kontrol sistemlerini kurmuştur. Bu denetim ve kontrol sistemleri, deyim yerindeyse, tehlike analizi ve kritik kontrol noktaları olarak ifade edilen HACCP sistemi ve koyduğu ilkeler düzeninde gıda güvenlikleri buralarda sağlanmıştır, ama ne yazık ki, bu yapılan düzenlemelerle ilgili buna ait bir umut, buna ait bir ışık görememekteyiz.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin bilhassa Kürt coğrafyası olarak değerlendirdiğimiz Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki insanlarımızın temel geçim kaynakları tarım ve bunun önemli bir kolu olan hayvan yetiştiriciliğidir. Her ne kadar yıllardan beri bu ülkede, çeşitli hükûmetler tarafından çok çeşitli adlar altında çekici birtakım isimlerle bunları özendiren birtakım projeler uygulandıysa da, bunların, ne yazık ki uygulamalarının ve denetimlerinin sağlıklı yapılmaması sonucunda da, o konuyla ilgili uğraşan insanlar büyük sıkıntılara ve iflaslara gitmişlerdir. Hâlen Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca bu coğrafyada DAP projesi (Doğu Anadolu Projesi), GAP projesi, Tar-Et ve Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri Projesi bu illerde uygulanır gibi görülmektedir ve üzülerek belirtmek istiyorum ki -Sayın Bakanımın da dikkatini çekmek istiyorum- bunlarla ilgili o kadar güzel böyle kitapçıklar, çekici yayınlar yapılıyor ve bunlar, sanki köylü yapılmış olan bu dağıtılan kitapçıkların içindekilerin gerçekliğine inanır gibi bu tarım il müdürlüklerine, ilçe müdürlüklerine koşuyor. Ama koşup da gördükleri manzara karşısında da yaptıkları projelerden nasıl geri döndükleriyle, nasıl başarısız olduklarıyla bölgede yaptığımız bütün temaslarımızda birebir karşılaşıyoruz.

Sayın Bakanım, siz Tar-Et Projesi’ni Türkiye çapında yirmi sekiz ilde uyguladınız ama bu projede bir konuyu unuttunuz: Bu halkın büyük bir çoğunluğunun, bu proje kapsamında yetiştirdiği 5 tane büyük baş hayvana rağmen bunun kayıt kuyut altına alınmasından dolayı öte taraftan sağlık sigortasından yararlandığının ve bir bakıma onun için önemli sağlık sigortası olan yeşil karttan da mahrum bırakıldığının bilmiyorum farkında mısınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yaman, lütfen tamamlayınız.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Çünkü yeşil kart uygulaması sonucunda bu kayıt kuyut altına alınmasından dolayı bu vatandaşlarımız artık sizin bu Tar-Et Projesi ile hiç ama hiç ilgilenmemektedir çünkü siz bir yandan kaş yapayım derken öte yandan da göz çıkarıyorsunuz. Lütfen bu Tar-Et Projesiyle ilgili olarak, 5 büyükbaş hayvandan tutun 250 büyükbaş hayvana kadar uygulanan bu projede o küçük düzeyde, kendi aile geçimini, kendi ailesinin gıdasını temin etmekle bu hayvanları besleyen kişilere bu yeşil kart uygulamasının böyle bir varlığa sahip olmadan dolayı yok sayılmaması konusunda gerekli düzenlemeyi yapın diyorum ve bu konudaki önlemlerin, alınacak çalışmaların hayırlı olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 5. maddesinin 1. fıkrasından “bütçe imkânları” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                        Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5’inci maddede değişiklik yapılması için verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Önergemiz, madde metninde yer alan “bütçe imkânları” ibaresinin metinden çıkarılmasını içermektedir. Tazminatlı bir hastalık nedeniyle kesilmesi ya da itlaf edilmesine karar verilen hayvanların tazminat bedellerinin bütçe imkânlarına bağlanması gerçekten haksızlıktır. Bugüne kadar tarımsal destekleme ödemeleriyle pek çok ödemeyi bir yıl, hatta bazen iki yıl geciktirerek yaptınız. Şimdiyse köylünün hastalanan 2 hayvanının parasını ödememek için kanunla yol aramaktasınız. Zaten köylümüz geçimini sağladığı malını kaybetmiş, devlet olarak üç kuruş tazminat vereceksiniz, onu da bütçe imkânlarının içine almaktasınız. Böylece, bu gariban vatandaşın bütçe imkânı nedir, onu düşünmüyorsunuz. Eğer 3-5 hayvanın parasını bir iki yıl geciktirerek ödeyecekseniz vay bu Hükûmetin hâline!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son aylarda et fiyatlarında yaşanan artış ve Hükûmetin et ithalatı yapması sekiz yıllık AKP İktidarının ne büyük bir plansızlık, programsızlık ve beceriksizlik içinde olduğunun hamdolsun en açık göstergesidir!

Bakın, iktidarınızın içine düştüğü en büyük yanlış 2002’ye takılıp, patinaj yapıp, yerinizde saymanızdır. Bütün icraatlarınızın mukayesesini 2002’ye göre yapmanın yanılgısı içindesiniz. Tabii ki 2002, 1992’den, 1992, 1982’den farklı olacaktır, 2010 da 2002’den mutlaka farklı olacaktır. Şayet sizin sekiz yıllık tek başına iktidarınızda bu fark olmadıysa, bugün buralarda övüneceğinize, caka satacağınıza, başınızı taşlara vurup, dövünmelisiniz ve bu büyük milletten özür dilemelisiniz.

Her fırsatta eleştirdiğiniz 2001 yılında büyükbaş hayvan sayısı 10 milyon 500 bindir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 12 milyon.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 11 milyon şu anda.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – 2010 yılına geldiğimizde hayvan sayısının 2 milyon 200 bine düştüğünü görmekteyiz. İktidarınız döneminde bu ülkede 8 milyon 300 bin büyükbaş hayvan yok olmuştur.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Doğru değil.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Soruyorum: Bundan daha büyük bir beceriksizlik olur mu? Çiftçisine ve köylüsüne sizden daha büyük zarar veren başka bir iktidar var mıdır?

Değerli milletvekilleri, peki bu hayvanlar nereye gitti? Nereye gidecek; hepsi bir bir satılarak banka, gübre, yem ve mazot borçları ödenmeye çalışıldı.

Çok değerli milletvekilleri, TÜİK’in resmî rakamlarına göre geçen yıl ülkemizde at sayısı yüzde 7, eşek sayısı yüzde 14, katır sayısı yüzde 17 azaldı. Bu azalmanın size göre bir anlamı var mıdır bilmiyorum. Bakın, toynaklı hayvan sayısındaki bu azalma hepsinin organize bir şekilde kesilerek etinin satıldığını göstermektedir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Rakamlar yanlış.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Bununla ilgili haberleri de sıkça duymaktayız.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Eşek sayısı azalmamış, Sayın Bakan itiraz ediyor, çoğalmış!

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Neticede iktidara gelirken çay, simit hesabıyla refah vaat ettiğiniz bu millete at, eşek, katır eti yedirildiği kamuoyunun malumudur ve mal da meydandadır. Milletine toynaklı hayvan etini reva gören AKP İktidarının övündüğü başarının ölçüsü budur.

Değerli milletvekilleri, etin kilosu Bulgaristan’da 5 lira, Yunanistan’da 6 lira, bizde ise 30 liradır. Aradaki bu devasa fark, yıllardır uyardığımız AKP İktidarının yanlış politikalarının sonucudur. En son yanlışınız da terörü bahane ederek yirmi beş vilayete destek verip diğer altmış altı vilayeti defterden silmenizdir. Bunu büyük milletimin takdirlerine sunuyorum ve bu yanlış asla ve asla affedilir bir yanlış değildir.

Bakın, tarım ürünleri ithalatını 3 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkardınız, Türk çiftçisini desteklemek yerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, lütfen tamamlayınız.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – …elin çiftçisine her yıl 10 milyar dolar aktarmaktasınız. Bu 10 milyar dolar Türk çiftçisinin cebine girseydi bugün ne tarımımız ne de hayvancılığımız bu hâlde olurdu ve ne de milletimiz 30-40 liradan et yemek zorunda kalırdı.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak üç yıldır “Tarım ve hayvancılığı bitiriyorsunuz.” diye diye dilimizde tüy bitti. Yaptığınız yanlışları düzeltmek için önergeler verdik, kanun teklifleri verdik ama siz “Dediğimiz dedik, çaldığımız düdük” dediniz.

Bakın sayın iktidar, şunu iyi bilin, Türk tarımına ve Türk milletine verdiğiniz zarar kolay kolay telafi edilecek gibi değildir. Bu vesileyle rakamlarla tescillenen her alandaki başarısızlığınızın faturasını ödeyen bu milletimiz bu sefer de KDV’li olarak sandıkta size bu faturayı kesecektir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Bilgiç, bir söz talebiniz var.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var. Çok kısa.

BAŞKAN – Ne için istiyorsunuz Sayın Bilgiç?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Az önce Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan sayın milletvekili Isparta milletvekilleri ve Isparta’yla ilgili bir kısım değerlendirmelerde bulunmuştur. Ona katkıda bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bilgiç, sayın hatip önerge üzerinde söz istemişlerdir ve konuşmuşlardır. İç Tüzük’te böyle bir uygulama yok. Talebinizi yerine getiremiyorum.

6’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Efendim…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bilgiç…

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, direkt Isparta milletvekillerini hedef alarak konuşmuştur.

BAŞKAN – Sordum size “Ne için istiyorsunuz?” diye. Onu açıklamadınız Sayın Bilgiç.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Evet, Isparta milletvekillerini hedef almıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

6’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 6. Maddesinin 1. paragrafının son kısmında bulunan Bakanlıkça ve ifadesinin madde metninden çıkarılması ve “tedbirler” kelimesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“mevzuatı gereği bu hususta yetki ve sorumlulukları bulunan Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı’nın da görüşleri alınarak Bakanlıkça belirlenir.”

        Abdülkadir Akcan                         Alim Işık                            Hakan Coşkun

          Afyonkarahisar                            Kütahya                                Osmaniye

           Yılmaz Tankut                      Muharrem Varlı                        Mümin İnan

                  Adana                                     Adana                                     Niğde

                                                           Mehmet Şandır

                                                                  Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun.

Buyurun Sayın Coşkun. (MHP sıralarından alkışlar)

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 27 Mayıs 2004 tarihinde gıda konusunda yetkilendirilen Tarım ve Köyişleri Bakanlığının geçen altı yıllık süre içerisinde gerekli tedbirleri almadığı görülmektedir. Bu kanunla da bu tedbirlerin alınmadığını bir defa daha ifşa etmektedir. Bu önergemizle teklif edilen değişiklik ile ithalat ve ihracatın konu edildiği madde metninde Gümrük Müsteşarının bulunmadığı uygulamada eksikliklerin ortaya çıkabileceği düşünülmektedir.

Yine metinde ilgili bakanlıkların görüşü alınarak bakanlıkça yapılacak uygulamaların daha sağlıklı ve koordineli olacağı, tek bir otoritenin muhatap olacağı, yetki ve sorumluluğun ve bunun sonucunda mesuliyetin de tek bir kurumda toplanmış olması sağlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, 2-3 Mayıs 2010 tarihinde Osmaniye ilimizin Kadirli ilçesinde merkez ve sekiz köyünde aşırı yağıştan dolayı dolu felaketi meydana gelmiştir. Altını bir defa daha çiziyorum, aşırı yağıştan dolayı dolu felaketi meydana gelmiştir. Kayasuyu köyümüz başta olmak üzere Yeniköy, Oruçbey, Yukarıçiyanlı, Aşağıbozkuyu, Karakütük, Sofular, Bekereci köylerimizde yaklaşık 8 bin dekar alan yüzde 100’e yakın hasar görmüştür. Bununla ilgili tutanakları ilçe tarım müdürlüğümüz, mühendis, tekniker, muhtarımız ve çiftçimiz tutarak ilgili mercilere iletmiştir. Ağırlıklı olarak buğday, arpa, karpuz, pamuk, ayçiçeği, zeytin, sebze ve meyveler yüzde 100 hasar görmüştür. Ancak bu tutanakta 2090 sayılı Kanun’a göre yapılabilecek bir işlem olmadığı ilave edilmiştir. Buradan Sayın Bakanıma ve Hükûmet yetkililerine bu sekiz köyümüzle ilgili çok fazla tarımsal arazisinin bulunmadığını, bunların gelirlerinin tümünün, tamamına yakınının bu aşırı yağış ve dolu felaketi sonucunda ellerinden gittiğini ve devletimizin yardımını beklediğini bildirmek istiyorum.

Önerimizde, 2090 sayılı Kanun’daki “aşırı yağış” olarak düşünülerek, dolu felaketi bertaraf edilip aşırı yağıştan kaynaklanan sebeplerden dolayı 2010 yılında meydana gelen sel felaketi nedeniyle zarar gören gerçek ve tüzel kişi üreticilerinin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan tarımsal kredi borçlarının ertelenmesine ilişkin karar kapsamında değerlendirilmesi ve karara Osmaniye ilinin de eklenmesini talep ediyorum.

Ayrıca, ikinci olarak da Başbakanlık Acil Yardım Fonu’nun 2090 sayılı Kanun hükmünden çıkarılması için… Bu felaketin de aşırı yağıştan dolayı olduğu göz önünde bulundurularak -daha önce Balıkesir ilinde yine dolu felaketinden dolayı olan bir hasardan Başbakanlık Acil Yardım Fonu devreye girmiş, tahsis konusuna “aşırı yağıştan” ibaresi konularak oradaki çiftçilerimizin sorunlarını gidermişlerdi- inşallah, Başbakanlık Acil Yardım Fonu Kadirli ilçemizin sekiz köyündeki bu sıkıntıları da giderecektir, gidermesini temenni ediyorum. Yoksa, değerli milletvekilleri, daha önceki uygulamalarda olduğu gibi, 2007 yılındaki kuraklıkta çıkan kararnamede -çevre illerimizi sayarsak- Maraş, Hatay, Adana, Aksaray, Konya, Kayseri kuraklıkta, Allah’ın ne hikmetiyse Osmaniye kuraklık kapsamı dışında değerlendirildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Coşkun, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

HAKAN COŞKUN (Devamla) – Yine, çevre amaçlı tarım arazilerinin kullanılmasıyla ilgili ÇATAK Projesi -dört yıldan bu yana uğraşmamıza rağmen- çevre amaçlı tarım arazilerinin kullanılması, çevreye zarar veren, kimyasal kullanan bölgelerde ağırlıklı uygulanıyor. 82 yılından bu yana da iki ürün uygulanılan, ağırlıklı kimyasal gübre kullanılan bölgeme talep etmemize rağmen yine Kahramanmaraş, Adana, Aksaray, Niğde, Kayseri, Konya var, ama ne yazık ki yine Osmaniye yok. Bu konuda, Genel Başkanımızın bölgesi olduğu için mi ayırt ediliyor? Bu, kafamızda bir soru işareti olarak bizim ve hemşehrilerimizin bulunmakta.

Birinci derecede sekiz köyümüzdeki insanımızın zararının giderilmesi için devleti göreve çağırıyor, ikinci derecede de ÇATAK Projesi’nde de Osmaniye ilimizi görmek istiyor diyor hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 7. maddesinin 2. paragrafındaki “araçlarının” kelimesinden sonra gelen kısmının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“uygulama ücretleri Bakanlıkça belirlenir ve hayvan sahipleri veya bakıcılar tarafından uygulayıcılara ödenir.”

        Abdülkadir Akcan                    Hakan Çoşkun                        Beytullah Asil

           Afyonkarahisar                          Osmaniye                                Eskişehir

          Muharrem Varlı                           Alim Işık                              Mümin İnan

                  Adana                                   Kütahya                                    Niğde

               Akif Akkuş                                                                          Mehmet Şandır

                  Mersin                                                                                    Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Abdülkadir Akcan, Afyon Milletvekili.

Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının birinci bölümünde yer alan 7’nci maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.

Önergemiz açık. Yapılması gereken mücadelede sonuç alabilmek için devlete alan külfeti de asgariye indirmeyi hedef alan bir önerge ama reddedilmiş durumda. Tabii, buna bağlı olarak az sayıda iktidar milletvekili de olsa ret söz konusu olacağı için biz de bu durumu değerlendirerek Türkiye'nin güncel konularını dile getirmeye çalışıyoruz.

Konuyla ilgili iki hususu hazır buradayken ifade etmek istiyorum: İlki, değerli milletvekilleri, hayvansal üretim üretici para kazandığı sürece yapılır. Son et ithalatında, biraz önce televizyondan izlediğim kadarıyla, 12 TL’ye tahakkuk edeceği ifade edilmektedir fiyatın ve bu fiyat bizim ülkemize nasıl geliyor? Bu fiyat bizim ülkemizdeki üretim maliyetinin altında. Değerli milletvekilleri, bununla ilgili olarak da vatandaşa öyle bilgi aktarılıyor ki işte, Avrupa’da bunu üretici nasıl 12 TL’nin altında üretiyor, mal ediyor da Türkiye’ye bu rakamlarda verilebiliyor?

Bu rakamlarda destekleri ifade edeyim. Bir, her bir Avrupa Birliği ülkesinde millî bütçeden bu üretim destekleniyor. Aynı üretim AB birlik bütçesinden destekleniyor. Bu ürün o ülkeden bize ihraç edildiği için ihracat teşviki alınıyor. Bu ürün yurt içinde sağlanan katma değer vergilendirildiğinden yurt dışına çıktığında vergi iadesi alınıyor ve sonuçta bu katma değer vergisi de iade edildiği için bizim ülkemize veya herhangi bir ülkeye girdiğinde o ülkenin üretim maliyetinin altında oluyor. Yani ülkenin üreticileri destekleniyor bir biçimde. Bizde bu destekleme bu boyutta olmadığı için… Sayın Bakan biraz önce ifade ettiler: “O bölgede de çalışıyoruz.” Sayın Bakan, 2008’den beri -yirmi sekiz il veya yirmi altı il- Tar-Et programı kapsamında uygulama yaptığınız illerde önce 1 lirayla başlayan kilo başı karkas teşvik primi 1,5 lira olarak uygulanmaya devam edilirken, siz, o yirmi sekiz ilin dışında kalan öteki illerde hâlâ bir arayış içerisindesiniz.

Değerli milletvekilleri, üretim maliyetinin yüksek olmasında rol oynayan faktörlerden birini de ucuz besiye alınacak hayvan olarak telakki ediyoruz. Besiye alınacak hayvanın ucuz olması hâlinde üretim maliyeti de düşecek. Bunu sağlamak için yurt dışında -öğrendiğimiz kadarıyla- yakında ihale yapılacakmış, kasaplık hayvan üretmek için besiye alınacak materyali yurt dışından ithal edeceğiz.

Biraz önce beni Kars’tan aradılar. Sayın Bakan, idare ettiğiniz ülkenin seksen bir ilinden birisi olan Kars’ta en önemli geçim kaynağı hayvancılık, bir ay içerisinde pazarlanan besi danası sayısı 146. Gidin, kayıtlarınızdan kontrol ettirin. Koskoca ilde 146 tane besi danası satılmış, besiye almak için bunu almışlar. Almama nedenleri, hiç merak etmeyin, Hükûmet nasıl olsa yakında bize besiye alınacak hayvanı da ithal edeceği için diyerek. Bununla ilgili olarak talep var, 200 bin baş besiye alınacak besi danası talebi size yapılmış durumda. Bu imkânı açmasaydınız, Kars’ta yetiştirilmiş besiye alınacak besi danası satılacaktı. Bunu satan vatandaşımız ihtiyacını karşılayacaktı, borcunu ödeyecekti, senedini ödeyecekti, icra kapısını çalmayacaktı ve böylece kendi iç kaynaklarımızı katma değer yaratarak, onu daha fazla değer hâline getirerek, kesime hazır hâle getirerek, ihtiyacımız olan ve arz darlığının yarattığı fiyat artışının önüne geçecek üretimimizi yapmış olacaktık.

Şimdi, biz besi sonunda kesime gelmiş hayvanı ithal ediyoruz, besiye alacağımız danayı da ithal ediyoruz, ondan sonra da Türk tarımının ve tarımsal üretimin en önemli boyutu olan hayvancılığı geliştirdiğimizi iddia ediyoruz. Karkas ağırlığını 180 kilodan 280 kiloya çıkarmak bir gelişimin ölçüsü olabilir. Bu parametreyle sizin fert başına 20 kilo olan et üretimini, 15 kilo olan et üretimini 30 kiloya çıkarmış olmanız lazım, bu da yok. Sayı azalıyor, verim artıyorsa ihtiyaç karşılanmıyor, karşılanması gereken ihtiyacımızı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akcan, lütfen tamamlayınız, buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

İhtiyacımız olan eti dışarıdan ithal ediyorsak hâlâ, bu ne biçim tarımsal üretim geliştirilmesidir?

İşte, mesele bu. Şu anda, Kars’tan beni arayanlar ağlamaklı arıyordu. “Elimizdekini pazara çıkarıyoruz, kapış kapış giden besiye alınacak hayvanımı satamıyorum. Sayı da 146 oldu bir ay içerisinde.” diye ifade ediyor. Eğer biz bu vatandaşlarımıza bu şekilde sırtımızı dönersek, onların pazarlama şansını ortadan kaldırır, bunun yerine Avrupa Birliği ülkesi vatandaşlarının ürettiği besi danasının pazarı hâline getirirsek ülkemizi, biz, bunu sürekli kılar, sürekli dışarıdan et alma noktasına gideriz, süt alma noktasına gideriz, yumurta alma noktasına gideriz ve bu, tarıma da, bu boyutta, bu millete en büyük zararı vermiş oluruz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 20.30’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.55

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 115’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

498 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 8’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 8. maddesinin 1. paragrafına “Bakanlıkça belirlenen” kelimelerinden önce gelmek üzere “üretici ve nakliyeciye ilave külfet getirmeyecek şekilde” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                    Hakan Coşkun                         Mümin İnan

          Afyonkarahisar                          Osmaniye                                  Niğde

                Alim Işık                           Muharrem Varlı                       Mustafa Enöz

                Kütahya                                   Adana                                    Manisa

               Akif Akkuş                                                                          Mehmet Şandır

                  Mersin                                                                                    Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı”nın “Hayvanlar ve Hayvansal Ürünlerin Sevkleri ile Hayvan Satış Yerleri ve Satışa İlişkin Sağlık Koşulları” başlıklı 8. maddesinin 2. fıkrasından gelmek üzere aşağıdaki fıkranın 3. fıkra olarak eklenmesini ve bundan sonraki fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

           R. Kerim Özkan                  Malik Ecder Özdemir                 Ahmet Küçük

                 Burdur                                      Sivas                                   Çanakkale

“(3) Ticari amaçla hayvan ve hayvan maddesi sevkleri mesai dışı ve resmi tatil günlerinde de yapılır. Bu sevkler için sevki yapan personele her yıl Bakanlıkça belirlenecek ücret ödenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ahmet Küçük, Çanakkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı yasanın 8’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, önergemiz, canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerin sevkleri ve hayvan satış yerleri, satışa ilişkin sağlık koşullarıyla ilgili maddenin üçüncü bendiyle ilgili. “Ticari amaçla hayvan ve hayvan maddesi sevkleri mesai dışı ve resmî tatil günlerinde de yapılır. Bu sevkler için sevki yapan personele her yıl Bakanlıkça belirlenecek ücret ödenir.” demektedir. Bu, çok doğru olduğuna inandığımız, olmazsa olmaz bir durumdur çünkü hayvan sevkiyatında tatil günü kavramı olmamalıdır ve bu sevkiyatla ilgili olarak meydana gelebilecek aksilikler ve sakıncalar giderilmelidir ve bununla ilgili görev yapan personele de mutlaka ücret ödenmelidir ve mutlaka Bakanlıkça bu ödemenin belirlenen miktarda yapılması gerekmektedir. Bu mağduriyetin bu şekilde düzeltilmesini amaçladık önergemizde.

Değerli milletvekilleri, bu Mecliste en çok bu dönem kanun çıkarılan ve sorunları dile getirilen yurttaşlarımız tarım kesimindeki yurttaşlarımızdır. Burada en çok konuşulan konu, tarım kesiminde gerek bitkisel tarımla gerek hayvancılık tarımıyla ilgili, uğraşan vatandaşlarımızın karşılaştığı sorunlar, çektiği sıkıntılar, bu sorunların giderilmesiyle ilgili önerilerde bulunuyoruz ve duyarlılıkları dile getiriyoruz; ısrarla bunları söylüyoruz ama maalesef, bu sorunları Türkiye’de en az çözülen kesim de bu kesimdir yani hayvancılık ve bitkisel tarımla uğraşan insanlardır. Türkiye’de zaten tarımla uğraşan kesimin önemli bir kısmı da, bitkisel tarımla uğraşan hayvancılıkla da uğraşmaktadır. Zaten başka türlüsü de mümkün değildir. Çünkü eğer bitkisel üretim yapan özellikle küçük işletmeler, hayvansal üretim yapmazlarsa yani hayvanları bir fabrika hâline getirip süt ve et üretmezlerse zaten işin içinden çıkmaları mümkün değildir.

Bakın, AKP Hükûmeti iktidara geldiğinde, 2002’nin başlarında 400 veya 40 kuruş olan -bugünkü parayla- süt fiyatları uzun süre bu fiyatın altında ve üstünde dalgalanmalarla son zamanlarda 56, 57 kuruşlar seviyesindeydi ve bütün dikkati çekmemize rağmen, hayvan sayısındaki ciddi artış ve bu kesime yapılan desteklerin yetersiz ve yersiz yapılması, doğru yapılmaması, yönlendirici olmaması nedeniyle hayvansal üretimde ciddi eksiklikler oluştu; hem süt eksikliği oluştu hem et eksikliği oluştu ve sonuçta, hepimizin bildiği gibi, 2009’un Ekim, Kasım, Aralık aylarında süt fiyatlarında bir yükselme oldu. Uzun süre hayvanlarını beslemekten artık yorulup, usanıp veya besleyemeyip kasaba vermek zorunda kalan ve hayvan fiyatları hızla düşen insanlar bir nefes aldılar, umutlandılar, hayvan fiyatlarında bir yükselme oldu, geleceğe dönük umutları arttı, et fiyatları biraz kıpırdadı. Burada, Hükûmet, bu yönelimi, bu artışı desteklemek veya hayvansal üretimin artışı şeklinde bunu yönlendirmek yerine, maalesef, her zaman olduğu gibi “çiftçiyi köyünden kovma politikası” diye nitelendirdiğimiz çiftçiyi ezme, tüketme anlayışı içerisinde hemen, hem süt fiyatlarına dolaylı yoldan hem de et fiyatlarına direkt olarak, ithalat yoluyla müdahale ederek çiftçinin üç kuruşunda gözü kaldı değerli arkadaşlar.

Şimdi, uçak uçak hayvan getiriliyor, et ithalatı gerçekleştiriliyor, et fiyatları dibe düştü. O, büyük bir heyecan içerisinde, et ve süt fiyatlarının artışıyla artan hayvan fiyatları nedeniyle 5-6 bin liralara inek alan yurttaşlarımız bugün yanmış vaziyettedir çünkü bunların çoğu cebinden para verip almadı bunları, borçlanarak aldılar, gelecek yıllarını bağladılar. Şimdi aynı ineklerin fiyatları, 6 bin liraya alınan inekler 2.500-3 bin lira arkadaşlar. Şimdi bunu satsa satamaz, üretse zarar ediyor, işin içinden çıkamaz. Yani kısacası, bu çiftçiyi köyünden kovma politikasının sonucunda başınıza geleceği ben söyleyeyim Sayın Hükûmet: Köylü de sizi, sandığa gittiğinde köyünden kovacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Küçük, lütfen tamamlayınız.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – …ve bu aldığı, parasını ödeyemediği ineklerin ve zarar etmesinin bedelini size sandıkta ödetecek ama -bu AKP gider, önemli değil. Zaten yolunu aldı, artık bavulunu topluyor, bunu herkes görüyor da- değerli arkadaşlarım, önemli bir kesim, çiftçi kesimi, 20 milyon, 25 milyon insan çocuklarını besleyemiyor, bırakın hayvanlarını çocuklarının eğitimini, geleceğini kuramıyor, geleceği kararıyor, kendine bakamıyor, sağlığını düşünemiyor. Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, bu memlekete, bu memlekette yaşayan 25 milyon çiftçiye verdiğiniz zararın bedelini sandıkta ödeyeceksiniz, bu kesin ama inanın, o çocuklarının içemediği sütlerin, tedavi ettiremediği hastalıklarının faturasını da öbür dünyada ödeyeceksiniz, bunu da böyle bilin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 8. maddesinin 1. paragrafına “Bakanlıkça belirlenen” kelimelerinden önce gelmek üzere “üretici ve nakliyeciye ilave külfet getirmeyecek şekilde” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mustafa Enöz, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Verdiğimiz önergeyle tasarının 8’inci maddesinin birinci paragrafına “Bakanlıkça belirlenen” kelimelerinden önce gelmek üzere “üretici ve nakliyeciye ilave külfet getirmeyecek şekilde” ifadesinin eklenmesini teklif ediyoruz.

Gerekçesinde de belirttiğimiz gibi, hâlen bu hususu düzenleyen mevzuata göre üretici, tüccar ve nakliyeci haksız yere mağdur edilmekte ve sıkıntı çekmektedir. Önerge, düzenlemeler yapılırken bu mağduriyetin kaldırılması hususunun dikkate alınmasını sağlamak amacıyla verilmiştir. Önerge kabul edilirse zaten çok zor durumda olan nakliyeci esnafının mağduriyeti giderilmiş olacaktır. Bugün nakliyecilerin de, aynı şekilde çiftçilerin de, mazotun pahalı olması sebebiyle, maalesef, kamyonlarında, traktörlerinde mazot yerine 10 numara yağ kullandıkları bilinmektedir. Bu da ilk defa olarak sizin devrinizde yapılan bir uygulamadır. Önergemizin buna göre değerlendirilmesini rica ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, hayvan ve hayvansal ürün ihracatçısı durumunda olan ülkelere bakıldığında hepsinin gelişmiş ülkeler olduğu ve hayvancılığın tarım içindeki paylarının yüzde 50’lerin üzerinde olduğunu görüyoruz. Ülkemizde ise hayvancılığın, tarım içindeki payı maalesef yüzde 25 civarındadır. Bu oran artırılmadığı ve buna uygun politikalar üretilmediği müddetçe, ülkemiz her geçen gün, daha büyük damızlık hayvan ve et ithalatçısı konumuna düşecektir.

Ülkelerin gelişmişlik ölçütlerinden birini de fert başına yıllık et tüketim oranları oluşturmaktadır. Her devletin, halkına sağlıklı ve yeterli kırmızı et tüketebileceği şartları oluşturmak temel görevidir.

Ülkemizin 1980-84 yılları arasında toplam ihracatı 5 milyar dolar iken, Orta Doğu ülkelerine yılda 300-400 milyon dolarlık kırmızı et ihracatı gerçekleştirilmekteydi. Günümüzde, ülkemizde kırmızı et fiyatıyla ilgili tartışma, maalesef ithalat kararıyla sonuçlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, dünyada bine yakın hayvan hastalığı bulunmakta ve bunlardan 400 tanesi insanlara bulaşabilmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinden et ithalatı yapılmasıyla, yıllardan beri deli dana hastalığı nedeniyle ithalatın yapılmadığı Avrupa Birliğine böylece et ithalat kapıları açılmış olacaktır.

Et veya canlı hayvan ithalatının başlaması, iç piyasada yükselen kırmızı et fiyatını düşürebilir. Et fiyatının düşmesi ilk bakışta önemli bir adım olarak görülebilir. Daha ucuza et yiyen tüketiciler de bu durumdan memnun olacaktır. Ancak tüketiciyi kısa vadede memnun edecek et ithalatı, hayvancılık sektörüne çok büyük darbe vuracak, birçok besi işletmesi kapanacak, süt inekleri kesime gidecek ve Türkiye’nin hayvan varlığı azalacağı için, bir süre sonra et fiyatı bugünden daha da yüksek olabilecektir. Bu durumda sürekli ithalat gündeme gelecek, bu kısır döngüde bir de bakmışsınız ki, Türkiye sadece et ve canlı hayvan değil, et ve et ürünlerini, süt ve süt ürünlerini ithal etmek zorunda kalabilecektir. Dolayısıyla, yerli üretim azalacak, ülkemiz hayvancılığı tamamen dışa bağımlı bir hâle gelecektir. Buna benzer bir süreç 1980’li yılların başında yaşandı. O dönemde de sadece hayvancılıkta değil, tarımın pek çok alanında yerli üretimin ithalatla terbiye edilme anlayışı benimsendi, birçok ürüne kapılar açıldı, canlı hayvan, et, peynir ve diğer hayvansal ürünler ithal edildi. Yapılan ithalatla Türkiye'de hayvancılık sektörü çöktü. Sonraki yıllarda, pek çok destek paketi açılmasına rağmen hayvancılıkta istenen üretim ve verim düzeyine ulaşılamadı. Takip eden yıllar itibarıyla hayvan varlığının azalması ve buna bağlı olarak et üretiminin düşmesi sonucunda et fiyatı da yükseldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enöz, lütfen tamamlayınız.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, besiciler için en önemli girdi kalemi olan yemde çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. 2007 ve 2008’de yaşanan büyük kuraklık sonucunda arpa ve diğer yem ham maddesi ürünlerde üretim azaldı, fiyat arttı, bu dönemde pek çok besi işletmesi kapandı. Besicilikte bu sıkıntılar yaşanırken benzer bir süreç süt hayvancılığında da yaşandı. Çiğ süt fiyatı 2008’de 45 kuruşa kadar düştü, çok sayıda süt hayvanı kesime gitti, hayvan varlığı azaldı.

Hükûmet kaçakçılığı önlemek için yeterli tedbirleri de almıyor. Yıllardır sınırlarımızdan ülkeye kaçak et ve canlı hayvan girmektedir. Yine, yıllardan beri, çok konuşulmasına rağmen, sağlıklı bir kayıt sistemi de oluşturulamamıştır. Var olan kayıt sistemine Tarım Bakanlığının kendisi bile inanmamakta çünkü Bakanlık sürekli hayvan sayımı yapmaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle, önergemizin kabulü yönünde oy kullanmanızı bekler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 9. maddesinin 4. fıkrasının “kesimi sırasındaki” kelimelerinden sonra gelmek üzere “inanç faktörü de göz önüne alınarak” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                   Necati Özensoy                     Muharrem Varlı

          Afyonkarahisar                              Bursa                                     Adana

             Mümin İnan                         Hakan Coşkun                          Hasan Çalış

                   Niğde                                   Osmaniye                               Karaman

               Akif Akkuş                               Alim Işık                           Mehmet Şandır

                  Mersin                                   Kütahya                                   Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 9’uncu maddesinin 3. Fıkrasının ilk cümlesinin “hayvanlara ötenazi uygulamak ancak şu şartlarda mümkündür” şeklinde değiştirilmesini ve “ancak” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İbrahim Binici                        Hasip Kaplan                        M. Nuri Yaman

                Şanlıurfa                                   Şırnak                                       Muş

        Mehmet Ufuk Uras                                                            Mehmet Nezir Karabaş

                 İstanbul                                                                                     Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Nezir Karabaş, Sayın Vekilim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Karabaş.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu tür yasalarda, genelde Hükûmetin ve yetkili bakanın gerekçeleri hep aynı oluyor. Sayın Bakanı dinledik, özellikle Sayın Ali Koyuncu’yu da dinledik. Türkiye’de tarım, gıda sektörü ve hayvancılıkla ilgili gerçekten Avrupa Birliğine girmeye hazır olduğumuza yönelik açıklamalar yaptılar.

Biz de hayvancılığın bizzat göbeğinden gelmiş… Ben kendim koçerim. Koçerler bir ara Türkiye'nin hayvancılığının bel kemiğiydi, canlı hayvancılığının ve ben kendim bizzat hem bunun ticaretini hem çobanlığını yapmış kişiyim ama Sayın Bakan ve Sayın AKP’li hatipler açıklama yaptıkları zaman, ben dedim herhâlde bizde bir yanlışlık var veya bizim coğrafya, bizim bulunduğumuz, yaşadığımız coğrafya Türkiye coğrafyasının dışında, sanırım başka coğrafyadan bahsediyorlar.

Tabii, bu yasaya baktığımız zaman, birincisi -dün Maden Yasası’nda da dile getirdim- bu ülkede üniversiteler açıyoruz, insanlarımızı eğitiyoruz, mühendis yapıyoruz, avukat yapıyoruz, işletmeci yapıyoruz ama işe geldiği zaman, bu insanların iş bulma olanaklarının önünü tıkıyoruz veya daha da sınırlıyoruz. Mesela, bugün Türkiye’de gerçekten birçok ülkenin ortalamasının üzerinde veteriner var, ziraat mühendisi var, gıda mühendisi var; bunların birçoğu işsiz. Sizler de bilirsiniz, geçmiş hükûmetler döneminde de uzun bir süre veterinerler, ziraat mühendisleri belediyelerde kadro alıp veya geçici çalışıp oranın üzerinden Bakanlığa, Tarım Bakanlığına geçiş yapıyorlardı çünkü Tarım Bakanlığı kadro açmıyordu. Şimdi de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı başta olmak üzere veteriner, ziraat mühendisi, gıda mühendisi ile ilgili alanların bulunduğu bakanlıklarımızın ve kurumlarımızın birçoğunda açık varken bu mesleği yapan mühendisler iş bulma sıkıntısı yaşıyor.

Bu yasanın mantığına baktığımız zaman, hele özellikle “30 beygir motor gücü bulunan ve 10 işçinin üzerinde işçi çalıştıran işletmeler, mühendis çalıştırmak zorundadır.” gibi getirilen kıstas, birincisi: Bu eğitim görmüş, bu konuda, bu alanda eğitimli insanlarımızın istihdamını sınırlarken diğer taraftan da… Şimdi, 10 işçinin altında çalıştırdığınız zaman hiçbir özelliği olmayan, hiçbir vasfı olmayan insanları çalıştırabilirsiniz. Bu konuda serbest; gıda üretiyorsun, gıda işletmeciliği yapıyorsun, insanın sağlığını, toplumun sağlığını ve geleceğini belirleyecek bir iş yapıyorsun ama mühendis çalıştırmayabilirsin. Burada, Sayın Bakan da belirtti, tasarının başında da belirtiyor, aslında biz, Türkiye’de gıda sağlığı, Türkiye’de ciddi hayvancılık, tarım ve bunu geliştirme gibi bir derdimiz yok, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde bizden talep edilenler var. Ha şimdi, bu düzenlemeler ne için gereklidir? Biz ihracat yaptığımız zaman, ihracat yaptığımız ülkelerin belli standartları var, o standardın altında işletmeler ve onların ürettiği ürünler olduğu zaman ihraç edemiyoruz. İki: Türkiye’de talep eden bir kesim var artık, yani belli bir kesim, yüzde 20’yi bulmayan. Belli garantisi olan gıdaların ve sağlıklı hayvanın tüketilmesi konusunda talebi var. Biz, onlara yönelik bu yasaları çıkarıyoruz. Yoksa onun dışında, hayvan sağlığıymış, gıda sağlığıymış, sağlıklı gıdayı vatandaşa ulaştırmakmış, öyle bir derdimiz yok.

Şimdi, Sayın Ali Koyuncu, hayvan üretiminden ve hayvancılığın durumundan bahsettiği zaman, hayvan sayısını, üretilen hayvan sayısını, onun kaç kilo süt verdiğini, sütün ne kadarının inek sütü, koyun sütü, keçi sütü olduğunu söyledi. Sayın Bakana soruyorum bölge milletvekili olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, lütfen tamamlayınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, iddia ediyorum, hem bundan önceki hükûmetler hem bu Hükûmet, bırakın bölgede özellikle koçerin hayvan sayısını, koyun sayısını, kuzu sayısını, keçi sayısını, iddia ediyorum, çocuk sayılarını bilmiyor, onların çocuk sayısı bile doğru sayılmış değil. Şimdi, bu mantıkla çıkıp bunları burada iddia ettiğiniz zaman, siz, toplumun belli bir kesimini sayıyorsunuz; belli bir büyüklükte olan, devletten teşvik alan, devletten kredi alan ve bu konuda işletmesi de büyük olduğu için bu olanakları yaratmış olan, ihracat yapan, ihracat yaptığı için de zaten bu standartları yakalamış olan kesimler. Zaten bu yasanın mantığına baktığımız zaman, toplumumuzun yüzde 80’i, bu 10 işçinin altında işçi çalıştıran küçük işletmelerde çalışıyor ve bizim, halkımıza yönelik sağlıklı gıda üretme ve denetleme gibi bir derdimiz yok. Bizim ihracatı gerçekleştirme ve toplumun yüzde 20’sinin talebini yerine getirme gibi bir mantığımız var. Onun için, bu konuda gerçekten tüm sivil toplum örgütlerini, meslek örgütlerini ve mühendisleri katan bir çalışmanın yapılması gerektiğini söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 9. maddesinin 4. fıkrasının “kesimi sırasındaki” kelimelerinden sonra gelmek üzere “inanç faktörü de göz önüne alınarak” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                      Muharrem Varlı (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Varlı.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, yine, tarımla ilgili bir yasa görüşüyoruz. İsterdik ki çiftçimizin, rahat, huzur içerisinde, sıkıntısı bitmiş, problemleri çözülmüş bir şekilde bu yasaları görüşelim, onlar da bizleri böyle kafa rahatlığı içerisinde dinlesinler ama Sayın Bakanı ve AKP sözcülerini dinlediğimiz zaman, sanki çiftçinin sırtı berk, cebi dolu, midesi dolu, hiçbir problemi yok, hiçbir sıkıntısı yok, her şey güllük gülistanlık, o kadar güzel ki, çiftçi Türkiye'nin âdeta en rahat insanı. Ama gerçekte böyle mi? Ya biz bu ülkede yaşamıyoruz ya siz bu ülkede yaşamıyorsunuz.

Gerçekte böyle değil değerli milletvekilleri. Gelin, bir, halkın içerisine gidelim, onların sıkıntılarını, dertlerini bir dinleyelim. Yani bugün buğday biçimi başladı, buğday biçimi Çukurova’da bitti, ondan sonra buğday fiyatı açıkladınız. Çiftçi elindeki buğdayını 450 bin liradan, 470 bin liradan sattı, ondan sonra siz buğday fiyatı açıkladınız, çiftçinin elinde buğday yok. Açıkladığınız fiyat da yeterli değil de, siz masrafı kendinize göre nasıl 437 bin lira hesap ediyorsunuz onu da bilemiyorum. Ben kendim çiftçiyim, ekip diken, biçen bir insanım. Buğdayın masrafı nasıl 437 bin lira? Bunu kim size hesap edip veriyor? Kim sizi bu şekilde yanıltıyor? Bunu da anlamak mümkün değil.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Üniversite hocaları, uzmanlar, Bakanlık uzmanları.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Üniversite hocaları, üniversite hocaları hangi tarlayı takımı ekmişler Sayın Bakan? Hangi tarlada çalışmışlar? Hani alın terini dökmüşler de bu mahsulün bu parayı edeceğini biliyorlar? Gelsinler de bana sorsunlar, üreticiye sorsunlar. Siz eğer üniversite hocalarına hazırlatırsanız daha çok yanılgı içerisine girersiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Konunun uzmanları…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yani uygulamadan gelmiyorlar.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi TMO’nun depoları dolu. İçerisinde buğday alacak depo yok, hazırlık yok. Yani buğday almamak için, çiftçiyi mağdur edebilmek için…

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Nerede dolu kardeşim?

MUHARREM VARLI (Devamla) – Dolu, hepsi dolu depoların, ben biliyorum depoların dolu olduğunu.

Şimdi buraya çıkıp bazı arkadaşlarımız siyasi şov yapıyorlar. İşte “çiftçi üzerinden siyaset yapmayın.” diyorlar. Ben kendim çiftçiyim, şov falan yapmıyorum, ben yüreği yanan bir insanım. Bu işin sıkıntısını, çilesini çeken bir insanım.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Aynen öyle.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, şovu kim yapıyor? Şovu siz yapıyorsunuz. Yani Ahmet emmimden, Hasan emmimden bahsedip güya köylü insanımızın ruhunu, sırtını okşuyorsunuz ama Ahmet emmimle Hasan emmim öldü, mezarda şu anda. Keşke onlara sağken sahip çıkabilseydiniz, keşke onların ürettiklerini değerlendirebilip de onları yaşatabilseydiniz, esas o zaman “Ahmet emmim, Hasan emmim” deme hakkınız vardı. Şimdi o hakkınız yok ne yazık ki. Onun için siyasi şov yaparak, efendim “çiftçi üzerinden siyaset yapmayın.” diyerek bir yere varamazsınız. Çiftçinin sıkıntılarını anlatıyoruz biz, çiftçinin derdini anlatıyoruz. Bizzat yaşayan, bilen bir insanım ben.

Şimdi, değerli milletvekilleri, hepimiz evimizde bulgur pilavı yeriz lezzetle; hepimiz unlu mamuller yeriz, ekmek poğaça; hepimiz…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Pasta yeriz!

MUHARREM VARLI (Devamla) – “Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler.” bu Hükûmetin zihniyeti o.

Şimdi, hepimiz afiyetle karpuz yeriz, sebze yeriz, meyve yeriz. Acaba bunlar nasıl üretiliyor ya, nasıl üretiliyor? Sabahın beşinde kalkıyor çiftçi, tarlasına gidiyor, akşamın sekizine dokuzuna kadar tarlada takımda o meyveyi, o sebzeyi üretmek, yetiştirmek için alın teri döküyor. Helal kazanç, çiftçinin ürettiği her şey helal kazanç. Alnının teriyle üretiyor onun hepsini. (MHP sıralarından alkışlar) Ama siz o alın terinin hakkını bile veremiyorsunuz ne yazık ki. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın “Çiftçi yeni traktör alıyor.” diyor Sayın Başbakan, Sayın Bakan. Doğru, çiftçi, yeni traktör alıyor ama gel sen çiftçiye sor bakalım nasıl alıyor bu yeni traktörü. Nasıl alıyor? Eski traktörünün borcu bitmiş, kışın gelmiş dama demiş, kıpırdayacak hâli kalmamış, cebinde beş kuruş parası yok, yeni ekim dönemi gelmiş, mısır ekemeyecek, pamuk ekemeyecek, tohum alamayacak, satıyor elindeki traktörü -bankalar da zaten ipotekli kredi vermeye hazır- gidiyor yeniden traktör alıyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Traktörü kim alıyor?

MUHARREM VARLI (Devamla) – Kardeşim, sen kaç dönüm tarla ekiyorsun ya?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Onu satınca traktörü kim alıyor?

MUHARREM VARLI (Devamla) – Sen ne anlarsın çiftçinin hâlinden, sen ne bilirsin çiftçiyi ya?

BAŞKAN – Sayın Varlı, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Senin konuşmaya hiç hakkın yok bunları, sen sus, sen sus! Sen git KİT Komisyonunda KİT’lerle ilgili işlerine bak. Sen boşver… Sen tarımdan ne anlarsın, çiftçilikten ne anlarsın sen ya?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Varlı, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Resmen üflüyorsun…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUHARREM VARLI (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, siz çiftçiyi öldürdünüz, duasını okumaktan da acizsiniz, bari duasını okuyalım beraber ya. Yapmayın, Allah aşkına, duasını okuyalım bari.

Şimdi, Sayın Bakan çıktığı zaman prim desteklerinden bahsediyor. Doğru, evet, prim destekleri, bunu da ilk icat eden biziz, biz verdik ilk defa çiftçiye. Siz belki bir miktar artırmış da olabilirsiniz, bunu da kabul ederiz ama siz “Avrupa Birliği, Avrupa Birliği” diyorsunuz, bu yasayı da Avrupa Birliği istediği için çıkarıyorsun. Gelin, çiftimize Avrupa Birliği değerinde prim desteği verelim, o zaman çiftçiden mücadele etme şansını, o zaman çiftçiden mücadele etme hakkını isteyelim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Avrupa prim vermiyor.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen… Lütfen Sayın Bakan.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Oo, Sayın Bakan, yapmayın gözünüzü seveyim, yapmayın. Yani bunu siz söylerseniz, vallahi, Sayın Bakan, bunu siz söylerseniz çok yanlış olur.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle çiftçinin korunması, üreticinin korunması adına hepinize, hepimize görev düştüğünü vurgulayarak hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Varlı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 10. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “veya uygulatır” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

            İbrahim Binici                         Hasip Kaplan                          Nuri Yaman

                Şanlıurfa                                   Şırnak                                       Muş

               Sırrı Sakık                         M. Nezir Karabaş                         Ufuk Uras

                    Muş                                        Bitlis                                     İstanbul

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısının “Zootekni” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “hayvan gen kaynaklarının korunmasını” ibaresinden sonra gelmek üzere “doğal ırkların” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

             Vahap Seçer                        R. Kerim Özkan                        Tekin Bingöl

                  Mersin                                    Burdur                                   Ankara

          Ergün Aydoğan                                                                        M. Ali Susam

                Balıkesir                                                                                    İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının, 10 uncu maddesin dördüncü fıkrasının aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(4) “Bakanlık, damızlık hayvanların ve üreme ürünlerinin genetik özelliklerinin değerlendirilmesi, performanslarının izlenmesi ve sağlık şartları ile ilgili usul ve esasları belirler.”

             Bekir Bozdağ                     Ayhan Sefer Üstün                 Abdülkadir Akcan

                  Yozgat                                    Sakarya                            Afyonkarahisar

            Beytullah Asil                    Mehmet Müezzinoğlu                    Alim Işık

                Eskişehir                                 İstanbul                                  Kütahya

            Mustafa Enöz                                                                        Hakan Coşkun

                  Manisa                                                                                 Osmaniye

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Damızlıkta kullanılacak hayvanlar ile üreme ürünlerinin verimleriyle ilgili damızlık vasıfları yanında, beklenen verimleri gösterebilmeleri ve sürü sağlığının sürdürülebilirliği bakımından bunların sağlıklı olmaları gerekmektedir. Bazı hayvan hastalıklarının yayılmasında ve gelecek nesillere taşınmasında, damızlıkta kullanılan erkek ve dişi hayvanlar ile üreme ürünleri büyük rol oynamaktadırlar. Bu hastalıkların yayılmasının önlenmesi için, damızlıkta kullanılacak hayvanlar ve üreme ürünleri hastalık etkeni taşımayıp sağlıklı olmalıdırlar. Bu nedenle, damızlık hayvanlar ve üreme ürünleri ile ilgili, belirtilen diğer özellikler yanında, sağlık şartları ile ilgili aranacak hususları belirlemek.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısının “Zootekni” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “hayvan gen kaynaklarının korunması” ibaresinden sonra gelmek üzere “doğal ırkların” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                            Ramazan Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

10’uncu maddede verdiğimiz değişiklik önergesindeki amacımız, ülkemizdeki doğal ırkların korunması, tabii ki doğal ırklarımız kaldıysa mevcut iktidarın uyguladığı hayvancılık politikaları sonucunda.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de hayvancılık gelişmiş ülkelerdeki gibi yapılmıyor. Elbette ki istiyoruz Türkiye’de daha modern bir hayvancılık yapılmasını, üretimde modern hayvancılık kurallarının, kaidelerinin dünyanın gelişmiş ülkelerine uygun şekilde yapılmasını.

Avrupa Birliği üye ülkelerinin tersine… Tarımsal üretimde, genelde, Avrupa Birliğine üye ülkelerde, baktığınız zaman, bitkisel üretim oranı hayvansal üretim oranından daha düşük. Ortalama olarak, Avrupa Birliğine üye ülkelerde tarımsal üretimde hayvansal üretimin oranı yüzde 50-yüzde 70 arasında değişirken, Türkiye’de bunun tersine, bitkisel üretim oranı yaklaşık olarak yüzde 70 civarlarında, hayvansal üretim miktarı da yüzde 30 civarlarında.

Tabii, Türkiye’de yapılan hayvancılık ile gelişmiş ülkelerde yapılan hayvancılık arasında ciddi farklar var. Bunun ana sebeplerinden bir tanesi, Türkiye’nin tabii ki sosyolojik açıdan ya da sosyoekonomik açıdan diğer ülkelere göre farklılık oluşturmasından kaynaklanıyor. Biliyorsunuz, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde orada yaşayan yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın gelir kaynaklarından en önemlisi hayvancılıktı bu yıllara kadar. Genelde küçük aile işletmeciliği şeklinde yapılan hayvancılık. Hayvanların genelde meralarda, dağlarda, otlaklarda otlatılarak gelişmesi sağlanabiliyordu ama özellikle 1990’lı yıllardan sonra ülkemizde, dolayısıyla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hüküm süren terör, çatışma ortamı, oradaki yurttaşlarımızın hayvancılık yapmasını da güçleştirmiştir. O ya da bu şekilde, doğru ya da yanlış, orada asayişi sağlama ya da güvenliği kontrol etme amaçlı binlerce köy boşaltıldı, binlerce insan orada yerinden, yurdundan, yuvasından edildi, ocağı dağıtıldı, belki de süregelen hayatlarına artık kırsalda değil, şehirde devam etme ihtiyacı hasıl oldu. Bu da, tabii ki, özellikle o bölgelerde hayvancılığı etkileyen en önemli etkenlerden bir tanesiydi. Ama asıl önemli olan, asıl önemli etkenler, tabii ki, iktidarın bu konuda uyguladığı politikalardır.

AK PARTİ hükûmetleri işbaşına geldiğinde sadece hayvancılık konusunda değil, genel anlamda tarımsal üretimde “Bırakalım gelişmiş ülkeler, bu konuda tarımı gelişmiş, tarımsal üretimi ya da bitkisel üretimi gelişmiş ülkeler bu ürünleri üretsinler, bizim için gelişmişlik göstergesi sanayide gelişmek, hizmet sektöründe gelişmek, inşaat sektöründe gelişmektir.” anlayışıyla tarımsal üretimi maalesef dışlamışlardı. Baktılar ki 2007 krizinde özellikle, dünyada yaşanan gıda krizinde post pahalı. Yani ülke olarak siz en azından kendinize yetecek temel gıda maddelerini üretemiyorsanız, böyle kriz durumlarında ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Hayvancılık politikaları genelde köylü tarımına yönelik hayvancılığın teşviki yönünde değil de daha çok daha büyük işletmelere, modern işletmelere yönelik teşvikler mevcut iktidar hükûmetleri tarafından uygun görülen politikalar oldu. Dolayısıyla küçük aile işletmeleri ortadan kalktı. Bu hayvancılığa sağlanan destekleri -ki buraya her AKP sözcüsü çıktığı zaman bunu gururla, onurla söylüyor- 2002 ile 2008 hayvancılık desteklerini mukayese ettikleri zaman yaklaşık olarak 15 kat artırdıklarından söz ediyorlar ama şimdi burada da bir yaman çelişki ortaya çıkıyor: 80 milyon liralardan 1,250 milyar liraya çıkan bu hayvancılık destekleri belki rakamsal anlamda doğru olabilir ama bu sağlanan desteklerin gerçekten yerli yerine gittiği düşüncesi gerçekten bende şüphe uyandırıyor. Bakıyorsunuz, o günden bugüne hayvancılık belki rakamsal anlamda göstergeleri önünüze koyduğunuz zaman, destek rakamları anlamında “Türkiye’de hayvancılık gelişiyor, Hükûmet bunları destekliyor.” gibi görünebilir ama hayvan sayılarına bakıyorsunuz, büyükbaş hayvan varlığımızda ciddi düşüşler söz konusu, küçükbaş hayvan sayısında ciddi düşüşler söz konusu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, lütfen tamamlayınız.

VAHAP SEÇER (Devamla) – İşte, bakıyorsunuz, üç yıl önce, 2007-2008 dönemlerinde süt sektöründe süt inekçiliği yapan işletmeler ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldı, hayvanlarına yem sağlayacak imkândan yoksun kaldılar, o dönemlerde milyonlarca baş belki süt ineği mecbur kalındı kesilmek zorunda kaldı. Nihayetinde bu bir makine değil, bu bir canlı hayvan, makine değil ki şalteri kapatıp işi bitiresiniz. Dolayısıyla sürekli beslemeniz gerekiyor, ona yem vermeniz gerekiyor, sürekli cebinizden para harcamanız gerekiyor. Tabii, üreticiler bunun karşısında uzun süreli dayanamadılar ve binlerce, milyonlarca baş, büyükbaş hayvan kesilmek zorunda kaldı. İşte, hemen geçtiğimiz günlerde yaşanan et piyasasındaki dalgalanmaları da Türkiye’de, maalesef, hayvancılığın iyi idare edilemediğinin kesin kanıtları olarak ben düşünüyorum.

Bu vesileyle önergemize destek vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçer.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı istenmiştir, yoklama…

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.18

 

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 115’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 10. maddesinin 5. Fıkrasında yer alan “veya uygulatır” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                     İbrahim Binici (Şanlıurfa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Gen kaynaklarının korunmasının bakanlık faaliyetleri dışına çıkması neticesinde ortaya çıkacak negatif durumların önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Daha önce kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.

T. B. M. M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 11. maddesindeki “hayvan hastalıkları teşhis” ibaresinden sonra gelmek üzere “tedavi” kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

    Ramazan Kerim Özkan                  Vahap Seçer                        Ergün Aydoğan

                 Burdur                                    Mersin                                   Balıkesir

             Tekin Bingöl                           Yaşar Ağyüz                            Sacid Yıldız

                 Ankara                                 Gaziantep                                İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı’nın 11. maddesinin 2. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                      Erkan Akçay                        Necati Özensoy

          Afyonkarahisar                             Manisa                                     Bursa

          Muharrem Varlı                      Hakan Coşkun                            Alim Işık

                  Adana                                  Osmaniye                                Kütahya

             Mümin İnan                                                                        Mehmet Şandır

                   Niğde                                                                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Erkan Akçay...

 BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11’inci madde üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de mayıs ayı itibarıyla yıllık enflasyon 9,1 olarak gerçekleşmiştir. Son birkaç yıldır enflasyonu artıran nedenlerin başında ise tarım ürünleri fiyatlarındaki artışlar etkili olmuştur.

Peki, ne oldu da tarım ürünlerinin fiyatları bu kadar arttı? Bunun bir tek temel cevabı var: AKP Hükûmetinin uyguladığı yanlış tarım ve hayvancılık politikasıdır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan diyor ya “Nereden nereye geldik.” Bakalım, tarımda AKP hükûmetleri döneminde nereden nereye gelmişiz: 2000 yılından 2009 yılına kadar Türkiye’de nüfus toplamda yüzde 11,2 artarken, aynı dönemde tarım ürünleri artışı yüzde 9,5’da kalmıştır. Tarım ürünleri katma değeri 2000 yılında 8,6 milyar Türk lirası iken 2009 yılında ancak 9,4 milyar Türk lirası olabilmiştir. Gayrisafi yurt içi hasıla içinde tarımın payı 2002’de yüzde 11,9 iken 2009’da yüzde 8’e gerilemiştir. Reel tarımsal katma değerin büyüme oranı 2002’de yüzde 9,3 iken 2009’da yüzde 3,3 olmuştur. Tarımda 2002’de 7,5 milyon kişi istihdam edilirken istihdam 5,7 milyon kişiye düşmüştür. Tarımın istihdam içindeki payı 2002 yılında yüzde 35 iken 2009 yılında yüzde 26’ya gerilemiştir. Aynı dönemde kırsal alanda işsizlik oranı 2002’deki yüzde 5,7’den 2009 yılında yüzde 10,3’e çıkmıştır. Tarımsal ürün ithalatı 2002-2009 döneminde 1,7 milyar dolardan 4,6 milyar dolara çıkmıştır. Tarım ve gıda ihracatının toplam ihracat içindeki payı 2002 yılında yüzde 10,4 iken 2009 yılında yüzde 8’e gerilemiştir.

Değerli milletvekilleri, Türk çiftçisi bugün dünyanın en pahalı mazotunu kullanmaktadır. Türk çiftçisi dünyanın en pahalı elektriğini kullanmaktadır. Türk çiftçisi dünyanın en pahalı gübresini kullanmaktadır. Yine Türk çiftçisi dünyanın en pahalı ilacını kullanmaktadır. Dolayısıyla, yüksek girdi maliyetleri altında ezilen Türk çiftçisi borç batağı içine saplanmıştır. Bugün borcu olmayan çiftçi hemen hemen kalmamıştır. Her 10 çiftçiden 3’ü icra takibi altındadır.

Manisa’nın 75 bin nüfuslu Saruhanlı ilçesinde 17 bin kayıtlı çiftçi vardır. Bu çiftçilerimizin 16 bininin icra dosyası bulunmaktadır. Saruhanlılı çiftçilerimiz arazilerinden yılda 220 milyon Türk lirası gelir elde ederlerken 350 milyon Türk lirası borçlanmışlardır. 2002 yılı Aralık ayında çiftçilerin tarımsal kredi borcu 4,2 milyar Türk lirasıdır. Bu borç miktarı 2010 yılında 16 milyar Türk lirasına ulaşmıştır. Bu kredilerden 946 milyon Türk lirası takiptedir. Çiftçiler bankalardan kredi çekerken arazisini ipotek göstermektedir. Dolayısıyla, çoğu yabancı sermayeli bankalar kredi borcunu ödeyemeyen çiftçilerin arazilerini ellerinden almaktadır. 2002 yılı Aralık ayı itibarıyla çiftçilerin yabancı bankalardan kullandıkları tarımsal kredi borcu 9 milyon Türk lirasıdır. 2010 yılı itibarıyla ise tam 251 kat artarak 2,3 milyar Türk lirasına ulaşmıştır. Yabancı bankalardan kullandırılan bu kredinin 177 milyon Türk lirası da takiptedir.

Son birkaç yılda et ve süt piyasasında spekülatif fiyat dalgalanmaları yaşanmaktadır. Her dalgalanmada hayvan varlığı azalmaktadır. 2002 yılında 32 milyon küçükbaş hayvan varlığı 2009 yılında 25 milyona düşmüştür. 2002 yılında 10 milyonu geçen küçükbaş hayvan sayısı şimdi 10 milyonun altındadır. Yerli üretim yeterli olmayınca 1980 öncesinde canlı hayvan ve et ihraç eden Türkiye ithalatçı olmuştur. Aynı dönemde sektörde piyasayı düzenleyici iki kuruluş olan Süt Endüstrisi Kurumu ile Et ve Balık Kurumunun özelleştirilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu özelleştirmeler hayvancılıkta bir çöküşe neden olmuştur. 80’li yılların başında tarımın her alanında olduğu gibi hayvancılıkta da yerli üretim ithalatla terbiye edilmek istenmiştir. Bu amaçla canlı hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalatına kapılar sonuna kadar açılmıştır. Peki, sonra ne oldu? Türkiye’de hayvancılık sektörü çöktü. Sonraki yıllarda pek çok destek paketi açılmasına rağmen hayvancılıkta istenilen üretim ve verim düzeyine ulaşılamamıştır. Yapılan her ithalat hayvancılık sektörünü geriletti. Türkiye dünyanın en pahalı etini tüketmeye mahkûm edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Eker pirinçte olduğu gibi, et fiyatındaki artışı da ithalatla düşüreceğini söylüyor. Tarım Bakanının bu sözleri bir talihsizliktir. Sayın Bakan pirinç ithalatı ile et ithalatını eş değer görüyorsa eyvah tarımın hâline diyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 11. maddesindeki “hayvan hastalıkları teşhis” ibaresinden sonra gelmek üzere “tedavi” kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                           Ramazan Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ergün Aydoğan, Balıkesir Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 11’inci maddesi üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; çıkardığımız kanunlar gerçekten bu sektörün sorunlarını, vatandaşın sorunlarını çözüyor olsa…

Baktığımızda, özellikle tarım ve hayvancılıkta ciddi sorunların yaşandığı bir dönem içerisindeyiz ama Sayın Bakan maalesef, aynı kanaatte olmadığını, tarımda sorun olmadığını sıklıkla ifade ediyor. Dönemlerinde tarım ve hayvancılığı desteklediklerini, desteklerin arttığını her konuşmasında ifade ettiğini görüyoruz. Oysa, vermesi gereken yasal desteğin verilmediğini; çeşitlilikten bahsettiğini, oysa önemli olan çeşitliliğin değil, gerçekten tarım ve hayvancılığa verilen destek miktarıdır. Şu anda yasal olarak verilmesi gereken, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’i verilmesi gerekirken, şu anda ancak yarısı verilmektedir ama Sayın Bakan biraz önce de ifadesinde, Avrupa’nın bu konuda prim vermediğini, destek vermediğini ifade etti. Peki Sayın Bakan, buradan soruyorum: Döneminizde temel tarım ürünlerini ithal noktasına gelmemizin nedeni nedir acaba? Pamuk, buğday, arpa gibi, mısır gibi temel tarım ürünlerini Türkiye ithal noktasına niçin geldi? Peki Sayın Bakan, siz kısa süre önce “Et ithalatına gerek yok.” demediniz mi? Peki şu anda Türkiye et ithal ediyor mu, etmiyor mu? Kısa bir süre önce sizin kendi ifadeniz var, Türkiye’de et ithalatına gerek olmadığını ifade ettiniz. Şimdi, tarım ve hayvancı bir ülke Türkiye et ithalatı noktasına geldi ve et ithal ediyor.

Peki Sayın Bakan, ülkemizin bu noktaya gelmesi gerçekten Türkiye topraklarının verimsizliği midir yoksa Türk insanının tembelliği midir, çalışmazlığı mıdır? Yani burada toprağımız var, insanlarımız var, işsizliğimiz inanılmaz boyutlara gelmiş ama Türkiye temel tarım ürünlerini ithal etme noktasına geldi, Türkiye et ithal ediyor. Yoksa bu tabloya gelmemizin temel nedeni acaba Hükûmetinizin uyguladığı politikalar mıdır? Bunu buradan soruyorum.

Yine Sayın Bakan, tarım politikalarında Avrupa Birliğinin hedef olarak gösterdiği, tarımdaki nüfusu hangi oranda azaltmayı planlıyorsunuz? Yoksa bu yaşadığımız sorunun temelinde Avrupa Birliğinin bize dayatmaları sonrasında mı tarımda ve hayvancılıkta bu sorunları yaşıyoruz? Yine tarım ve hayvancılıkta Avrupa Birliği standartlarında destek projemiz var mıdır, yoksa biraz önce dediğiniz gibi “Avrupa tarıma, hayvancılığa destek vermiyor.” mu diyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; gerçekten ülkemizin tarım ve hayvancılığında çok ciddi sorunlar var ama maalesef AKP döneminde bu, tarımdaki ve hayvancılıktaki sorunların çözülmesi yerine bu sorunların her geçen gün arttığını, Türk çiftçisinin toprağı ekmekten vazgeçtiğini, toprağa küstüğünü görüyoruz. Artık Türk çiftçisi hızla toprağını terk etti, kente göç etmek zorunda kaldı. Peki “Kente göç ettiğinde iş bulabiliyor mu?” yani “Kente geldiğinde kendisini doyurabiliyor mu?” diye baktığımızda açlığın ve sefaletin hızla yükseldiği tabloyla karşı karşıyayız. Gerçekten, eğer AKP Hükûmetinin, sizlerin uyguladığı politikalar doğru ise Türkiye neden bu temel tarım ürünlerini ithal ediyor, niye Türkiye Yunanistan’dan pamuk ithal ediyor, niye Türkiye bir başka ülkeden mısır ithal ediyor, niye Türkiye adını bile bilmediğimiz başka ülkelerden et ithal ediyor?

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu konudaki yetkililer, özellikle Sayın Tarım Bakanı her çıktığında tarımda ve hayvancılıkta çeşitliliğin arttığını söylüyor. Yine, burada, AKP’li milletvekili arkadaşlarımızın, tarım ve hayvancılığın sorunlarından bahsederken müstehzi şekilde güldüklerini görüyoruz. Peki, bu ülkede birlikte yaşamıyor muyuz? Gerçekten, Türkiye’de, tarımda ve hayvancılıkta sorun yok mu, sorun olmadığı için mi biz bunları ithal ediyoruz? Türk insanı tembel olduğu için mi, Türk toprakları verimsiz olduğu için mi biz bunları ithal ediyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, ülkemizin özellikle tarım ve hayvancılığında çok ciddi sorunlar var. Doğru, akılcı politikalarla bu sorunlar çözülebilir. Muhalefetin de önerilerini dikkate alarak bu sorunları hep birlikte çözelim. Türkiye, ithal eden ülke olmaktan vazgeçsin. Türkiye, üreten bir ülke; Türkiye, çalışan bir ülke olma durumuna mutlaka gelmelidir ama sizin anlayışınızla değil, doğru tarım ve hayvancılık politikalarıyla.

Bu konuda önergemizin kabulünü istiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 12. maddesinin (3) fıkrasına, “Veteriner Sağlık ürünlerinin onayını Kimyager, Kimya Mühendisi, Eczacı veya Veteriner Hekim” ibaresinden sonra gelmek üzere “Biyolog” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz. 26 Mayıs 2010

              Oktay Vural                        Nevzat Korkmaz                          Şenol Bal

                   İzmir                                     Isparta                                      İzmir

          Kemalettin Nalcı                      Ahmet Orhan                        Mehmet Şandır

                Tekirdağ                                  Manisa                                    Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şenol Bal, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu 12’nci maddenin (3)’üncü fıkrasında “Veteriner sağlık ürünlerinin onayını, kimyager, kimya mühendisi, eczacı veya veteriner hekim olan gerçek kişiler veya bu kişilerden birini istihdam eden tüzel kişiler alabilir.” diyor, biyolog yok.

Yine, 18’inci maddenin (7)’nci fıkrasında “Bitki koruma ürünleri, ziraat mühendisleri, kimya mühendisleri veya kimyagerlerin sorumluluğunda üretilir.” deniyor, ama yine biyologlar yok.

Yine, 22’nci maddenin (7)’nci fıkrasına bağlı, gıda ve yem işletmelerinden üretimin nevine göre personel çalıştırmak zorunda olan işletmeler ve bu işletmelerde çalışabilecek meslek mensuplarını belirleyen ek (1) listesinde maalesef yine biyologlar yok, sadece göstermelik, hayvan beslemede kullanılan biyoproteinler gibi belirli bazı ürünler lütfedilerek konmuş.

Yine, 31’inci maddesine bağlı olan -bu yasa tasarısının- üretim, işletme ve dağıtım aşamalarında resmî kontrollerden sorumlu meslek mensupları ek (2) listesinde yine biyologlar yok.

Sayın Bakan, lütfen dinlemenizi rica ediyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ben dinliyorum zaten.

ŞENOL BAL (Devamla) – Bu meslek grupları içinde biyologlar neden yok sayın milletvekilleri?

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatlarında birçok biyolog hâlihazırda uzman olarak çalışmaktadır. Bakanlığın Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Tarımsal Üretim Genel Müdürlüğü ve Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü birimlerinde ve bu birimlere bağlı araştırma enstitülerinde birçok biyolog çalışıyor. Biyologlar bu kurumlarda genetik kaynakların korunması, bitki ve hayvan ıslahı, zirai mücadele ve bitki koruma, biyolojik çeşitlilik, transgenik bitki ve hayvanlar, GDO’lar gibi pek çok alanda uzman olarak görev yapıyor. Ayrıca ulusal gıda referans laboratuvarlarında GDO analizleri, toksikolojik analizler, mikrobiyolojik analizler, biyoteknoloji ve moleküler biyoloji uygulamaları gibi alanlarda başarıyla görev yapıyorlar.

Daha da önemlisi, bu kanun tasarısının kapsamında olan görev ve sorumlulukların pek çoğu hâlihazırda biyologlar tarafından zaten yürütülmüyor mu Sayın Bakan? Öyle bakıyor Sayın Bakan.

Bu tasarıyla, biyologlar geri dönülmez bir şekilde bir haksızlığa uğruyor, mağdur ediliyor. Biyologlar her konuda haksızlığa uğruyor zaten. Sağlık Bakanlığı, belli temel konularda TUS imtihanlarına girmeyi de yasakladı. Her türlü eşitsizlik, maaş yönünden, teknik ve sağlık alanında çalışan biyologlara bugüne kadar yapıldı. Tüm dünyada önemi ve saygınlığı giderek artan, hatta birçok ülkede en popüler meslek grupları araştırmalarında ilk beş sırada yer alan ve günümüzde birçok gelişme, biyoteknolojik ve genetik mühendisliği gelişmelerinde çok önemli yer tutan biyologluk mesleği ülkemizde yok edilmeye çalışılıyor, yok sayılıyor. Neden sayın milletvekilleri?

Evet, biyologlar lobiler oluşturamıyor, biyologlar lobicilik yapamıyorlar. Ayrıca bir meslek odaları da yok. Ama bu, yok edilmelerinin, yok sayılmalarının bir sebebi olabilir mi değerli milletvekilleri? Birçok konuda olduğu gibi, objektif olunmadan, meslek taassubu ile yasalarda yer almak doğru bir yaklaşım mı? Kanun yapıcılar olarak, duygusallığa yer verilmeden, hakkaniyetli, mesleki yeterlilik, bilimsel ve teknik altyapı göz önünde bulundurularak ve Anayasa’mızın “eşitlik” ilkesi çerçevesinden hareket etmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde işsizliğin tırmanışa geçtiği, lisans mezunlarının işsizlikten intihara sürüklendiği bir dönemden geçiyoruz ve biyologların hakkı gasbediliyor. Şu anda 100 bin mezun işsiz bir şekilde, iş bulmak için uğraşıyor. Yetmiş kadar biyoloji bölümü var. Her üniversite, fen-edebiyat fakültesi biyoloji bölümü açıyor ve bu sayı her yıl artıyor. Her yıl 3-4 bin mezun veriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen tamamlayınız.

ŞENOL BAL (Devamla) – Ayrıca, kontenjan sayıları YÖK tarafından artırılıyor ve bu sayı her geçen gün artarken, biz, gerçekten biyologların yapması gereken işlerin önünü de böylelikle kapatmaya yöneliyoruz.

O yüzden, değerli milletvekilleri, hakkaniyetli bir şekilde davranarak ve biyologların müfredatta okumuş oldukları konuları da göz önünde bulundurarak, bu tasarıdaki yapılan yanlışlığı bir an önce düzeltme yoluna hep birlikte gitmeliyiz.

İnşallah, bu değişiklik önergesine destek verirsiniz ve biyologları da sevindirirsiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 13. maddesinin dördüncü fıkrasının ilk cümlesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Veteriner tıbbi ürünlerine ilişkin tanıtım yalnızca Veteriner Hekimlere yönelik olarak yapılabilir.”

             Reşat Doğru                      Abdülkadir Akcan                   Muharrem Varlı

                   Tokat                              Afyonkarahisar                             Adana

           Hakan Coşkun                            Alim Işık                              Mümin İnan

               Osmaniye                                Kütahya                                    Niğde

           M. Akif Paksoy                                                                       Mehmet Şandır

         Kahramanmaraş                                                                           Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı”nın 13. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(1) Veteriner tıbbî ürünlerinin toptan satışı, Veteriner ecza depoları kanalıyla, perakende satışları ise klinik hizmetleri için Bakanlıkça ruhsatlandırılan Serbest Veteriner Hekimler kanalıyla tedavi amaçlı olarak kullanılır veya reçete düzenlenir. Veteriner tıbbi ürünlerin satışına ilişkin diğer hususlar Bakanlıkça belirlenir.

           R. Kerim Özkan                  Malik Ecder Özdemir                Halil Ünlütepe

                 Burdur                                     Sivas                              Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli üyeler; görüşülmekte olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesindeki değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, veteriner hizmetleri denince aklımıza öncelikle hayvancılık sektörü gelmektedir. Hayvancılık sektörüne baktığımızda iktidarınız döneminde ciddi bir gerileme olduğunu görüyoruz. Bu gerilemenin sebeplerini incelediğimizde, bana göre birincisi yıllardır kaçak hayvan girişine müdahale etmemenizdir. Besiciler kaçakçılığın insafına bırakılmıştır. Uyguladığınız politikalarla kaçakçıyı zengin, besiciyi de yok ettiniz.

İkinci bir nedeni ise, uygulanan ekonomik politikalar hayvancılık sektöründeki girdi fiyatlarının yüksekliği sonucu, bu sektörde uğraşan besiciler mağdur olmuşlardır. Uygulamalarınız sonucu hayvancılık sektörü günden güne yok olmaktadır. Hayvan ihraç eden ülke, hayvan ithal eden ülke hâline gelmiştir. Sektör can çekişmektedir. Bu ise iktidarınızın hayvancılık sektöründeki başarısızlığıdır diye yorumluyorum. Girdi maliyetleri artan besiciler, elinde bulunan hayvanları kesime vermek zorunda kalmış ve üretimden çekilmişlerdir.

Dünyada kırmızı eti en pahalı tüketen ülkelerden biri Türkiye. Kırmızı et fiyatlarındaki yükselişin ana nedeni ise hayvan varlığımızdaki hızlı düşüştür. Etin ortalama fiyatı geçen yıla göre yüzde 60 civarında artmıştır. Hayvan sayısının düşüşü, etin fiyatının yükselişi ne yazık ki at, eşek eti piyasasının oluşmasına neden olmuştur. Bu da siyasi iktidarın en büyük beceriksizliklerinden biridir.

İlimiz ekonomisinin en önemli kaynaklarından birisi de hayvancılık sektörüdür. Afyonkarahisar bölgesi et ambarı durumundadır. Fakat burada da gerilemeler başlamıştır. Örneğin, Afyonkarahisar, iktidar olduğunuz 2003 yılında İstanbul ilinin et ihtiyacının yüzde 45’ini karşılarken, 2007 yılında bu oran yüzde 18’lere, şimdi ise yüzde 5’lerin altına düşmüştür.

Besicinin bu duruma düşmesinde tüm sorumluluğu acaba hayvan sektörüyle uğraşanların üzerine mi yıkacağız? Hiç mi kusurunuz yok? Sayın Bakan, sizi dinlerken, besicilik sektörü üzerinde ciddi katkılarda bulunduğunuzu söylediniz. Elbette, Sayın Bakan, biz size inanmak istiyoruz ama bir ildeki besilik sektörü yüzde 45’lerden yüzde 5’lerin altına kadar düşüyorsa, o yaptığınız yardımların gerçek yerine ulaşmadığını göstermektedir. Demek ki, o yapılan yatırımlar belirli birtakım kesimlere akmış durumdadır.

Değerli arkadaşlar, ilimizdeki en büyük sıkıntılardan birisi de şudur: 2006 yılında Hükûmet doğru bir karar alarak güneydoğu illerimizde karkas etin kilosuna 1,5 lira prim vermiştir. Hayvancılık sektörünün ilerleyebilmesi amacıyla yapılan bu teşvik doğrudur ama bölgesel bu teşvik, diğer bölgelerde besicilikle uğraşanların rekabetini elinden almıştır.

İkinci bir şey daha: Bu yıl ocak ayı içinde, Doğu Anadolu’da belirli birtakım illerde, 50 baş büyük hayvan üzerinde hayvan alanlara, inşaat yapanlara, malzeme alanlara yüzde 30’la yüzde 40 oranında bir hibe veriliyor, bu da doğru bir işlemdir ama Türkiye’nin belirli bir kesiminde bu teşviki yaparken, Afyon gibi, Ege Bölgesi’nin et sektöründe en önemli illerinden birisini siz gözden çıkarmış oluyorsunuz, o bölgedeki insanlara “Hayvancılık yapma.” demek istiyorsunuz.

Bugün, ahırlar boşalmıştır, insanlar besicilik yapamaz bir duruma gelmiştir, ülkenin içindeki besicileri birbiriyle haksız rekabetin içine sokar bir hâle gelmişsinizdir. Elbette hayvancılık sektörüne bir destek, prim verilecekse, bu, bölgesel bir teşvik olmaktan ziyade sektörel bir teşvike yönelmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, uygulamalarınız hayvancılık sektöründe bir başarıyı getirememiştir. Hayvan sayımız azalmaktadır. İnsanlarımız kırmızı et yiyemez bir hâle gelmiştir. Et ihraç eden, hayvan ihraç eden bir ülke hayvan ithal eder bir duruma gelmiştir. Lütfen, bunun üzerine eğilin, düzeltin; bu politikalarınız çıkış yolu değildir, düzeltebilmeniz için de öncelikle politikanızı değiştirmeniz gerektiği inancıyla yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum ve verdiğimiz önergeye desteklerinizi talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 13. maddesinin dördüncü fıkrasının ilk cümlesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Veteriner tıbbi ürünlerine ilişkin tanıtım yalnızca Veteriner Hekimlere yönelik olarak yapılabilir.”

                                                                                          Reşat Doğru (Tokat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanunun 13’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, bugün Tokat ilinde Erbaa ilçesinde kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir helikopteri düşmüştür. Helikopterin düşmesiyle beraber 3 tane askerimiz şehit olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, vermiş olduğumuz önerge ile 13’üncü maddenin dördüncü fıkrasına bir cümle ilave edilmesini istiyoruz. Bu cümle “Veteriner tıbbi ürünlerine ilişkin tanıtım yalnızca veteriner hekimlere yönelik olarak yapılmalıdır.” şeklindedir. Veteriner tıbbi ürünler, veteriner hekim kontrolü ve gözetiminde kayıt altına alınıp kullanılması gereken ürünlerdir ve bu alanda eğitim görmemiş kişilerce tanıtım yapılarak tüketiminin artışının sağlanması toplum sağlığında onarılmaz zararlara sebep olacak niteliktedir. Önergemiz ile toplum sağlığının korunması ve Avrupa Birliği direktiflerine uyum sağlanması amaçlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, insanlar proteinden zengin yeterli bir beslenme sağlamalıdır. Hayvansal ürünler de taşıdığı özelliklerinden dolayı vazgeçilemeyecek bir protein ürünüdür. İnsanlar her 1 kilogram ağırlığı için günlük 1 gram protein tüketmelidir. Bunun da en az yarısının hayvansal ürünlerden karşılanması en idealidir. Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen protein miktarı 102 gram olup bunun 70 gramı hayvansal ürünlerden karşılanmaktadır. Ülkemizde ise kişi başına 84 gram düşmekte, bunun yalnız 17 gramı hayvansal ürünlerden karşılanmaktadır. Bundan dolayı da ülkemizde hayvancılığa mutlaka çok önem verilmelidir ancak görüldüğü kadarıyla hayvancılık gün geçtikçe gerilemekte, yok olmaktadır.

Hayvancılıkta ilk yapılması gereken, besi hayvancılığına sahip çıkılması olmalıdır. Ülkemizde besi hayvanına yönelik yeterli destek verilmemektedir. Ayrıca, ülke koşullarına uygun besi ırkları tespit edilerek teşvik verilmeli, üretici de teşvik edilmelidir.

Ayrıca son zamanlarda besiciler tarafından ileri sürülen bir konu vardır, bu da destek primlerinin hayvan sayısına göre değil, hayvanlardan elde edilen ürün miktarına göre verilmesi görüşüdür. Bu doğrudur, bu görüş desteklenmelidir. Hayvan başına verilmesi, üreticileri, sayısını artırmak için kalitesi ve verimi düşük hayvan beslemeyi teşvik etmektir. Bu da ülke ekonomisine zarar vermektedir.

Ülkede hayvan sayısı gün geçtikçe azalmaktadır. Özellikle, bakınız, bir örnek olması noktasında, Tokat’ın Reşadiye ilçesinin Bereketli kasabasında 2002 senesinde bölgede yaklaşık olarak 200 bin civarında küçükbaş hayvan varken bu sayının bugün 2 binlere düşmüş olduğunu ne yazık ki görmekteyiz. Mutlaka ama mutlaka bu durum düzeltilmelidir, sayı artırılmalıdır. Özellikle dişi, anaç hayvanlara ve onun yavrularına sahip çıkılmalı ve korunmalıdır. Hayvancılığı desteklemek için dişi hayvanların korunması ve sahip çıkılması, süt ürünlerine mutlaka yeterli destek verilmesi başta gelir.

Ürün satış fiyatlarını üreticinin zarar etmeyeceği seviyede tutmalıyız. Sütçülük geçmişte korunmamış ve süt tozu ithaline izin verilmiştir. Geçmişte bunu protesto için sütler üretici birliklerince yollara dökülüp hükûmetler protesto edilmiştir. Bundan dolayı da mutlaka süt enstitüsü alım merkezleri, et balık kurumları gibi kurulmalıdır. Bu mealde, süt enstitüsünün kurulması da bütün üreticiler tarafından istenmektedir. Üretici birliklerinin isteklerini burada dile getirmek mecburiyetindeyiz.

Et fiyatları artıp özellikle Irak’a et ihracatının yapılması sonucu üretici dişi hayvanlarını bile kesmiş, havancılık çok büyük oranda zarar görmüştür.

Bölgesel teşvikler: Özellikle yirmi sekiz ildeki üreticiye karkas etin kilosunda 1,5 milyon teşvik verilmesi doğru olmamıştır. Bu hem yetersiz olmuş hem de bütün ülkeyi kapsamadığı için tepkiler almıştır. Hükûmet, doğu ve güneydoğuda yirmi beş ilde, hayvancılık yatırımlarını özel destek kapsamına almıştır. Doğudaki birçok il içinde Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Erzurum, Erzincan, Elâzığ gibi iller bu kapsam içerisindedir. Bu teşvik sistemine göre Hükûmet, 31 Ekim 2009 tarihinde bu kararı almıştır. Buna göre, üreticilerin kırsal alanlarda bireysel veya bir arada yapacakları, öz sermayeye dayalı en az 50 baş ve üzeri kapasiteye sahip projeli süt sığırcılığı işletmesi yatırımlarına, 2009 ve 2012 yılları arasında hibe desteği sağlayacak. Buna göre, inşaat maliyetinin yüzde 30’una, damızlık gebe düve alımının yüzde 40’ına, süt sağım ünitesi ve soğutma tankı alımının ise yüzde 50’sine hibe desteği sağlanacak. 22 Ocak 2010 tarihli yeni bir kararname ile et ve süt üretmek, verimliliği artırmak için kurulacak damızlık amaçlı sığır işletme yatırımları da kapsam içerisine alınmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ancak, Tokat ili gibi nüfusu devamlı düşen, geçiminin bir kısmı için hayvan yetiştiriciliğinde bulunan iller bu kapsam dışında bırakılınca halkta büyük tepkiler olmaya başlamıştır.

Sayın milletvekilleri, bu vilayetler –yani, İç Anadolu Bölgesi’ndeki, Tokat olsun Sivas olsun Amasya olsun- doğu ve güneydoğu illerinden daha mı zengindir? Hükûmetler bunu açıklamak mecburiyetindedir. Özellikle, Tokat ilindeki hayvan üreticileri, bu konuda çok büyük bir mağduriyet içerisindedirler. Hayvan sayısı konusunda… Tabii, hayvan sayısı bazen belli bir mesafede sayılıyor ama özellikle kesime gönderilmiş olan hayvanların veyahut da işte, kurban münasebetiyle gönderilmiş hayvanların sayısı düşmediği için sanki hayvan sayısı yüksek gibi görünüyor. Hayır, hiç de öyle değildir. Bugün, Tokat ilinin nüfusu düşmüştür ve hayvancılıkla geçimini temin etmektedir. O mealde de doğu ve güneydoğu bölgelerine DAP içerisinde verilmiş olan o destekler, mutlaka ama mutlaka, Tokat ili gibi birçok vilayete yani diğer illerin hepsine de uygulanmalıdır.

Ben, bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, önergemize desteğinizi bekliyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarı"sının 14. maddesinin 3. fıkrasına "Uygulayıcılara, hayvan sahipleri tarafından Bakanlıkça" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve/veya Veteriner Hekim Odalarınca" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

      Malik Ecder Özdemir              Ramazan Kerim Özkan               Vahap Seçer

                   Sivas                                      Burdur                                    Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı'nın 14. maddesinin 4. fıkrası olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve takip eden maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

(4) Veteriner Hekim veya Yardımcı Sağlık Personeli veteriner tıbbi ürünlerini mesleğin icrası sırasında rekabet unsuru olarak kullanamaz. Aksine uygulamalar beşinci fıkrada belirlenecek yönetmelik esaslarına göre cezalandırılır.

        Abdülkadir Akcan                   Muharrem Varlı                         Akif Akkuş

          Afyonkarahisar                             Adana                                    Mersin

    Ahmet Deniz Bölükbaşı                Hakan Coşkun                            Alim Işık

                 Ankara                                 Osmaniye                                Kütahya

             Mümin İnan                                                                        Mehmet Şandır

                   Niğde                                                                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Akif Akkuş, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 14’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce divanı saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, ilgili maddede “Veteriner hekim, uygulayacağı veya tavsiye edeceği, reçeteye tâbi veteriner tıbbî ürünler ve terkipler için, reçete düzenlemek, belirlenen kayıtları tutmak ve talep edildiğinde Bakanlığa sunmak zorundadır.” diyor. Yapılan mesleki çalışmalarda yapılan işlerin, verilen tıbbi ürünlerin kayıt altına alınması, insan sağlığı ve beslenmesi yanında, ülke ekonomisi açısından da büyük bir önem arz etmektedir.

Bilindiği gibi, insan sağlığını tehdit eden birçok hastalık yiyip içilen gıda ve gıda ürünlerinden geçmektedir. Bu yüzden veteriner tıbbi ürünlerinin kullanılmasının reçeteye tabi olması olumlu bir anlayıştır. Ancak bu yasanın AB uyum yasalarına uygun hâle getirilmek gibi bir düşünceyle gündeme getirilmiş olması düşündürücüdür. Yani şunu demek istiyorum: Sanki bu yasada belirtilen isteklere Türk milletinin ihtiyacı yok, bugüne kadar da bunun için, ihtiyaç duyulmadığı için böyle bir uygulamaya geçilmedi, Avrupa Birliğine uyum yasaları çerçevesinde -sanırım- 12’nci maddenin gündeme getirilebilmesi için böyle bir yasaya ihtiyaç duyuldu da bundan sonra bu yasayı çıkarma yoluna gidiliyor anlayışı hâkim. Bu beni gerçekten üzdü çünkü ben diyorum ki yüce Türk milleti her şeye sahip olmalı ve sağlıklı, düzenli bir, hatta standart üstü bir hayat sürmelidir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, devlet, vatandaşın sağlıklı bir şekilde yaşaması için gerekli tedbirleri almak zorundadır. Anlaşılıyor ki sekiz yıl boyunca bu tedbirler alınmamıştır. Zaman zaman dile getirdiğimiz eş dost, yandaş ve evlat zengin edilmeye çalıştığınız düşüncesinde, burada da haklı olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Yani onları yaparken milletin sağlığını, milletin geleceğini pek dikkate almıyor görünüyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, konuşmaya çıkan hemen her AKP milletvekili 2002 ile günümüzü mukayese etmeyi bir alışkanlık hâline getirdi ve rakamlara âdeta takla attırarak yapılan yanlışlara bağlı olumsuzlukları olumlu iş gibi göstermeye çalışıyorlar. Keşke vatandaşın durumu iyileşmiş, bedenen ve ruhen mutlu ve müreffeh olmuş olsa! Ancak öyle değil maalesef. Türk çiftçisinin büyük emekler vererek ürettiği ürün masrafını karşılamıyor, çiftçi, köylü doymuyor, yaşantısı ortalama bir seviyenin altında, ürettiği ürünü üç dört sene önceki fiyatlarla ancak satabiliyor.

Biraz önceki konuşmaları sırasında Sayın Bakan belirttiler, işte et ürünleri, süt ürünleri, bunların değerleri, miktarları konusunda güzel şeyler söylediler ve bizi yine bu rakam taklalarıyla yanıltmaya çalıştılar. Ancak bugün, bu sabah Mersin Hali’nden aldığım son rakamlara göre halin fiyatları şöyle, bakın: Kavun 40 ile 50 kuruş arasında, karpuz 20 ile 25 kuruş arasında, kiraz 70 ile 300 kuruş arasında, şeftali 70 ile 120 kuruş arasında, dolma biber 60 kuruş, domates 80 kuruş, patlıcan 80 kuruş. Tabii burada domatesin 80 kuruş gözükmesinin bir sebebi var. Artık domates yavaş yavaş azalmaya başladı özellikle Antalya, Mersin gibi üretim bölgelerinde. Bu yüzden fiyatı birazcık arttı ama bu fiyat dün 25 kuruşa kadar düşmüştü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Niye? Tarla domatesi çıkacak, sera domatesleri bitti, bu yüzden.

Değerli milletvekilleri, kalkınan ve gelişen, tarıma dayalı bir ülkede üretici, ürettiği üründen hakkını almalıdır ancak köylümüz, çiftçimiz boğaz tokluğuna bile razı, onu da bulamıyor. Gübre fiyatları 2006 ile 2009 arasında yüzde 300’den fazla artmasına karşılık hububat fiyatları yüzde 25 civarında artmıştır.

Sayın milletvekilleri, verdiğimiz önergeyle 14’üncü maddenin dördüncü fıkrası olarak “Veteriner Hekim veya Yardımcı Sağlık Personeli veteriner tıbbi ürünlerini mesleğin icrası sırasında rekabet unsuru olarak kullanamaz. Aksine uygulamalar beşinci fıkrada belirlenecek yönetmelik esaslarına göre cezalandırılır.” diye belirtiyoruz ve bu önergemizin kabul edilmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarı"sının 14. maddesinin 3. fıkrasına "Uygulayıcılara, hayvan sahipleri tarafından Bakanlıkça" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve/veya Veteriner Hekim Odalarınca" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                             Ramazan Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte 498 sıra sayılı Tasarı’nın 14’üncü maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde yaşadığımız et piyasasındaki kriz aslında “Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur.” sözünü doğruladı. Az önceki konuşmamda da ifade ettiğim gibi aslında hayvancılık sektöründeki kriz 2007-2008 yıllarında başladı. Meydana gelen gıda krizi, ham madde fiyatlarının yükselmesi, o dönemde Hükûmetin bu konuda tedbir alamaması, bu meselelerde gecikmesi ve süt hayvancılığı ile besiciliğin birbirine entegre olması, yani bir sektörde süt inekçiliğinde yaşanan krizin et sektörüne de direkt yansımasından kaynaklanan sonuçları bugün görüyoruz. Oysa Hükûmet yetkilileri, özellikle Sayın Koyuncu, az önce kürsüde, hayvancılığın geldiği noktalardan bahsettiler, “Ulusal kayıt sistemini geliştirdik.” dediler ama geçtiğimiz günlerde yaşanan kriz sırasında Türkiye’deki besi hayvan sayısını tespit etmek için nüfus sayımı yapıldı, hayvanlara nüfus sayımı yapıldı.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ulusal süt kayıt sistemi…

VAHAP SEÇER (Devamla) – Şimdi, buraya çıkıyorsunuz, Türkiye’de çok modern hayvancılık yaptığımızı söylüyorsunuz, “Hayvancılık gelişti.” diyorsunuz, “Kayıt altına aldık.” diyorsunuz ama yarın Tarım Bakanlığına soralım, “Türkiye’de, kaç tane büyükbaş hayvan var, kaç tane küçükbaş hayvan var?” sağlıklı yanıt veremez. Bunun zaten deneyini iki ay önce gördük. Hayvanlar üzerinde nüfus sayımı yapıldı.

Değerli arkadaşlarım, tabii, fiyat artışlarının sebebi, Hükûmete göre, daha doğrusu Hükûmetin temsilcisi Sayın Bakana göre, spekülatörler. Daha önceki gıda krizinde de, o zaman buğday fiyatlarında, pirinç fiyatlarında, bakliyat fiyatlarında olağanüstü artışların sebeplerini yine spekülatörlere bağlamıştı. Yani, bu işte hırsızın hiçbir suçu yok, uygulanan tarım politikalarının hiçbir günahı, suçu, bugün Türk tarımının geldiği kötü noktada hiçbir suçu, günahı yok anlamı çıkıyor buradan.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde yaşanan kriz neticesinde, o dönemlerde, biliyorsunuz, kırmızı et fiyatları alabildiğine yükseldi. O süreç içerisinde, tabii, tüketici, tükettiği eti, maliyet olarak, bir anda 2 katında tüketmek durumunda kaldı. O günlerde Sayın Bakanın açıklamaları vardı “Bu durumu önlemek için asla ithalat yapmayacağız.” diye. Oysaki belirli bir süre sonra, Sayın Başbakanın talimatları doğrultusunda, Türkiye’de canlı hayvan ya da et ithalatını yapacağını söyledi. Ne oldu? Tabii, psikolojik olarak, bu anlamda, besiciler ya da besicilik yapan üreticiler bu durumdan etkilendi. Yükselen piyasalarda hiçbir emtia mal sahibi tarafından satışa sunulmaz. Besiciler, o dönemde ürettikleri hayvanları satışa sunmadılar ama ne zaman ki ithalat lafı piyasalarda duyulmaya başlandı elbette ki besiciler de bir an önce fiyatların düşeceğini düşünerek ellerinden ürünlerini ya da besi hayvanlarını çıkartma yoluna gitti.

O dönemlerde tabii hızla düşen et fiyatları… Bir ihale yapıldı, ikinci ihale yapıldı, iki ihale sonunda “İstenen rekabet ortamı oluşturulamadı.” diye bu ihaleler iptal edilmek durumunda kaldı. Üçüncü ihalede nihayet et bağlantısı yapıldı, daha doğrusu canlı hayvan bağlantısı yapıldı ve sanıyorum geçtiğimiz günlerde de Türkiye’ye canlı hayvanlar gelmeye başladı.

O esnada tabii besiciler -haklı adamlar, zarar ediyorlar- yükselen piyasalarda yüksek fiyatlara canlı hayvan, besi materyali almışlar, ahırlarına koymuşlar, çiftliklerine koymuşlar, şimdi oluşan, o ithalat psikolojisiyle düşen piyasalarda bu insanlar, emeklerini boş verin, koyduğu sabit sermayenin karşılığını alamayacak duruma gelmiş durumda. Sayın Bakana dediler “Aman ithalat yapmayın. Et fiyatları düştü. Biz, bu fiyatlarla sizlere et sağlayabiliriz ya da canlı hayvan sağlayabiliriz.” ama Sayın Bakan dedi ki: “Devlet blöf yapmaz. Biz ithalat yapacağımızı söyledik ve ithalata devam edeceğiz.” Şimdi, devlet blöf yapmaz değerli arkadaşlar ama devlet tüccar olamaz. Nihayetinde bugün bu kriz yaşanıyorsa, bu sorunlar yaşanıyorsa bunun sorumlusu, müsebbibi bugün Türk tarımını idare eden Tarım Bakanıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, buyurun.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Dolayısıyla, böyle durum karşısında ben isterdim ki üreticilere “Evet, sizlerin zarar etmesine müsaade edemeyiz. Nihayetinde biz devletiz, güçlü olan biziz, siz de yurttaşlarımızsınız, üreticilerimizsiniz, size zarar ettiremeyiz.” deyip ithalatı durdurmak olmalıydı ama Sayın Bakan neyin inadını yaptı ben de anlamış değilim, bir tüccar zihniyetiyle inadına bu işin üzerine gitti ve bugün besiciler gerçekten ciddi anlamda zarara uğratılmış oldu.

Değerli arkadaşlarım, bu şekilde bir bakanlık yönetilmez, bu şekilde bir ülke yönetilmez. Halkla, vatandaşla, üreticiyle inatlaşamazsınız. Onları bizlerin sırtında taşımamız gerektiğini düşünüyorum. Onları ezmemiz gerekmiyor ama maalesef inadına onları ezme yönünde politikalar uyguluyorsunuz. Bunları yanlış bulduğumu ifade ediyor, verdiğimiz değişiklik önergesine desteğinizi istiyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 4. Kısım 1. Bölümünde yer alan “Zararlı organizmaların kontrolü ve yükümlülükler başlıklı 15. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz.

15) Bitki hastalık ve zararlıları ile mücadele ziraat mühendislerce yapılır ve bakanlıkça belirlenen ücret, hizmet alanlar tarafından ödenir.

             Vahap Seçer                     Mehmet Ali Susam                  Orhan Ziya Diren

                  Mersin                                     İzmir                                       Tokat

         Mevlüt Coşkuner                                                                       Cevdet Selvi

                  Isparta                                                                                    Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 15 inci maddesinin 1 inci fıkrasının (ç) bendinde yer alan “veya belirli bir bölgesinden” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını ve (ç) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(d) Bakanlık, zararlı organizmalarla ilgili bitki hastalık ve zararlılarla mücadelesini Ziraat Mühendislerine yaptırır ve yapılan hizmet karşılığında belirlediği ücreti, alanlara ödettirir.

             Zeki Ertugay                         Hasan Coşkun                    Emin Haluk Ayhan

                Erzurum                                Osmaniye                                  Denizli

            Mustafa Enöz                     Abdülkadir Akcan                         Alim Işık

                  Manisa                             Afyonkarahisar                           Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hakan Coşkun, Osmaniye Milletvekili.

Buyurun Sayın Coşkun. (MHP sıralarından alkışlar)

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her türlü zararlı organizmaların ülkemize girişine ve transit geçişine hiçbir şekilde izin verilmemelidir. Eğer yeterli önlem alınmazsa… Örneğin patates bitkisinde menşei yabancı olan, ülkemize hâlâ nasıl girdiği tam tespit edilememiş olan patates siğili veya halk arasında “patates kanseri” olarak bilinen hastalığın etmeni bir fungustur. Nasıl bulaştığı belli olmayan bu organizmanın zararlarını ortadan kaldırabilmek için en önemli bölgemizde patates ekimine sınırlandırmalar koyarak devlet bütçesinden telafi edici önlemlerle üreticilerimizin zararlarını karşılamaya çalışmaktayız. Bu sebeple, bu tür zararlı organizmaları içeren her türlü ülkelerden ve o ülkelerin güvenli olduğu iddia edilen bölgeleri de dâhil hiçbir bölgesinden kesinlikle bitki veya bitkisel ürün geçişine ve girişine izin verilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, bitki hastalık ve zararlılarıyla mücadelede daha önce belirlenmiş olan 7472 sayılı Kanun’la ziraat mühendislerine verilen hakların, yetkilerin bu kanun tasarısıyla devam ettirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, ziraat mühendislerinin bu yaptıkları hizmet karşılığında emeklerinin karşılığı olarak bir ücretin belirlenmesi gerekmektedir. Bu konuda gerekli adımların atılmasını Bakanlığımıza sizler aracılığıyla sunuyorum.

Bu kanun tasarısında ve tarımla ilgili diğer kanun tasarılarında bilgi ve birikimlerini bizden esirgemeyen başta Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliğindeki arkadaşlarımız ve diğer sivil toplum örgütündeki arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakandan “Çukurova çiftçisinden buğday fiyatı için teşekkür mesajları geldi.” ifadesini duydum. Sayın Bakan, gezdiğiniz bölgelerde çiftçilerimizle veya çiftçi birliklerimizle, kooperatiflerimizle, ziraat odalarıyla veya çiftçiliğin herhangi bir etmeninde bulunan insanlarla görüştüğünüzü pek tahmin etmiyorum. Çünkü en son Osmaniye ilimize geldiğinizde ne yazık ki Osmaniye Ziraat Odası, Kadirli Ziraat Odasıyla görüşülmedi. Fakat bir şey biliyorum, görüşülen yer, Kadirli Organize Sanayisine gidildi. Diğer illerde nasıl davranıyor bilemiyorum.

Bir de değerli milletvekilleri, açıklanan 555 kuruş buğday taban fiyatının yüksek olduğuyla AKP Hükûmeti övünüyor. Bu maliyeti kime hazırlatıyorsunuz bilmiyorum ama burada kaba olarak buğdayın maliyetini sizlere anlatmaya çalışacağım. 1 dekar buğday alanı için harcanan mazot 12-13 litre, yaklaşık fiyatıyla çarparsan 40 TL. Demin Ali Bey övünerek anlattı “Bu mazota ilk defa destek veren hükûmet biziz.” dedi, doğru ama mazota ilk defa ÖTV getiren hükûmet de sizsiniz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Estağfurullah.

HAKAN COŞKUN (Devamla) – 1 milyon lira… “2003 yılında mazotu 500-600 bin liraya düşüreceğim.” dediniz, 1 milyon lira 2003 yılında Özel Tüketim Vergisi getirdiniz. Şöyle bir hesaplarsak 1 dekar alan için normal olarak 11, 12, 13 litre mazot harcanıyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 8.

HAKAN COŞKUN (Devamla) – Verdiğiniz destek 4 milyon lira. Benim bölgemde iki ürün üretildiğini varsayarsak 25-30 litre. 30 milyon lira verirken 4 milyon lira çiftçinin cebine sokuyorsunuz. Çiftçiden 30 milyon lira alıyorsunuz 4 milyon lira cebine sokarak övünüyorsunuz. Her neyse… Dekara, buğdaya atılacak gübre bizim bölgelerde 60-70 kilodur. Yaklaşık maliyeti 50 TL. İlaç… Daha önce Tarım Bakanlığı süne mücadelesi yapardı, onu da terk etti şükür ama bu sene süne mücadelesinden, sıkıntısından dolayı buğday verimlerinde, buğday kalitesinde büyük bir düşüklük var Sayın Bakanım, büyük bir düşüklük var. İlaç olarak süne, ot ve iki defa mantar ilacı atılmak zorunda, 30 bin TL, tohumluk maliyeti 30 TL, hasat masrafı 15 TL, tarla kirası 85-100 TL; topladığımız zaman dekara 250 ile 265 TL masraf var.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 127 lira.

HAKAN COŞKUN (Devamla) – 470 bin liraya buğdayını sattı benim çiftçim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Coşkun, lütfen tamamlayınız.

HAKAN COŞKUN (Devamla) – Şu anda da oluşan fiyat 500-520 bin lira kesintilerden sonra, hatta bu süne zararından dolayı 490 bin lira. Böldüğümüz zaman, buğdayın maliyetini kurtarabilmesi için çiftçinin 500-550 kilo buğday alması gerekiyor, Çukurova çiftçisinin. Aldığı buğday veriminin bu seneki ortalaması 350-400 kilo.

Bir de buğdayın görülmeyen maliyeti var. 100 dönüm tarla işleyen insan 300 milyar liralık bir yatırım yapmak zorunda, traktörüymüş, pulluğuymuş, diğer masraflarıymış. 25 milyar buğday için, 50 milyar diğer şey için –peşin yapması gerekiyor- 375 milyar. Daha önce dönümü 7-8 milyar liraya giden tarlalarımız şu anda 3-4 milyar liraya gidiyor. Satsa bunu 400 milyara. Onu da koyarsanız, 775 milyar lira para bağlayan bir insan sıfır kazançla! Nasıl vicdan dayanıyor, zararına nasıl vicdanınız dayanıyor?

Ama çiftçi sabırlıdır, inadına yapıyor bunu, inadına ama sabrını, tahmin ediyorum, sandığa saklıyor.

Kinini ve nefretini size sandıkta kusacaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 4. Kısım 1. Bölümünde yer alan “Zararlı Organizmaların kontrolü ve yükümlülükler” başlıklı 15. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederim.

15) Bitki hastalık ve zararlıları ile mücadele ziraat mühendislerince yapılır ve bakanlıkça belirlenen ücret, hizmet alanlar tarafından ödenir.

                                                                                         Vahap Seçer (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, bu verdiğimiz değişiklik önergesindeki amacımız, özellikle bitki hastalık ve zararlılarıyla mücadelede yaşanan sıkıntıları ortadan kaldırmak, bu işin ehli ziraat mühendislerinin nezaretinde bu tip zirai mücadele faaliyetlerinin yapılmasını sağlamak. Biliyorsunuz, Türkiye’de, maalesef, üreticilerimiz yeterli bilinç seviyelerinde değiller, çok ciddi bu anlamda yanlışlıklar yapabiliyorlar. Onun için hem insan sağlığı açısından hem çevre sağlığı açısından hem de ekolojik dengenin sıkıntılar yaşamaması adına bu tip mücadelelerin, bu tip kimyasalların kullanımında ziraat mühendislerinin nezaretinin daha doğru olacağını düşünüyoruz.

Ayrıca, bu değişiklik önergesinde “Bakanlıkça belirlenen ücret, hizmet alanlar tarafından ödenir.” ibaresini de ekliyoruz. Dolayısıyla, bu uygulamalarda Bakanlığa ek bir mali güç gelmeyecektir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de tarımsal üretimde ciddi artışların olduğunu, her ortamda, her fırsatta değerli iktidar milletvekilleri kürsüyü kullandıklarında söylüyorlar.

Şimdi söylenen rakamlar, tabii, daha çok Türkiye’de mısır üretimi arttı 2 milyon tondan 4 milyon tona çıktı, çeltik üretimi arttı 400 bin tondan 900 bin tona çıktı, buğday üretim 18-10 milyon tonlardan 21 milyon tonlara çıktı gibi rakamlar veriliyor. Şimdi, ben, 2002 ile 2009 yılları arasında artmayan ama azalan ürünleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, 2002 yılında Türkiye’de 721 bin hektar alanda toplam yaklaşık olarak 2 milyon 541 bin ton kütlü pamuk üretiliyor. Bugün geldiğimiz noktada bu oran 420 bin hektar ile 1.725 milyon tona gerilemiştir. Buğday üretimine bakıyoruz 2002 yılında yaklaşık olarak Türkiye’de 20 milyon ton bir buğday üretimimiz var, geçtiğimiz 2009 yılında da yine Türkiye’de 20 milyon ton buğday üretilmiş. Arpa üretimine bakıyoruz, 2002 yılında üretim 8 milyon 300 bin ton ama bugün 2009 yılında bu oran 1 milyon ton düşmüş 7 milyon 300 bin tona gerilemiştir. Patates üretimi 5,2 milyon tondan 4,4 milyon tona gerilemiştir. Mercimek üretimi, özellikle bakliyatın bütün çeşitlerinde, mercimek başta olmak üzere ciddi bir üretim kayıpları vardır, istihsal kayıpları vardır. Mercimekte üretim 2002’de 565 bin tonken bugün geldiğimiz noktalar 375 bin ton civarındadır. Nohutta aynı durum söz konusudur. Tütünde, kuru fasulyede, bütün ürünlerde bu saydığım 2002 ile 2009’u mukayese ettiğiniz zaman ciddi anlamda bir verim düşüklüğünden ya da genel üretim düşüklüğünden söz edilebilir.

Bu süreç içerisinde girdi fiyatlarıyla ürün fiyatlarını da müsaade ederseniz karşılaştırmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2002 yılında mazotun litresi 1 lira 250 kuruş, bugün mazotun litresi 3 lira. Yaklaşık olarak 2,5 katı bir fiyat artışı söz konusu. Gübre fiyatlarına bakıyoruz. Temel girdilerden, tarımsal üretimde temel girdilerden olan gübre fiyatlarında, bakınız, amonyumsülfatta, amonyumnitratta yaklaşık olarak 2002 ile 2009 yıllarını mukayese ettiğiniz zaman en az 2-2,5 katı bir fiyat farkı söz konusu. 2008 ile mukayese ettiğiniz zaman çok daha yüksek, 4 kat, 3 kat, 3,5 kat çeşitlere göre -nitratlı gübreler, DAB, kompoze gübreler- 2002 ile 2009 mukayesesinde bir fiyat artışıyla karşı karşıya kalmış. Dolayısıyla bu süreç içerisinde girdi fiyatlarındaki yaklaşık olarak 2,5-3 kat artışları biz ürün fiyatlarıyla mukayese ettiğimizde üreticinin ne durumda olduğunu çok daha net anlayacağız.

Bakın, değerli arkadaşlarım, 2002 yılında pamuğun kilosu 80 kuruş, kütlü pamuğun kilosu 80 kuruş. 2009 yılında, geçtiğimiz yıl üretim sezonunda kütlü pamuğun kilosu 85 kuruş. Aşağı yukarı fiyatlar aynı seyretmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, lütfen tamamlayınız.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Mısırda 2002’de fiyatlar 22,5 kuruş seviyelerinde kilogram fiyatları, 2009’da 45 kuruş seviyelerine gelmiş, yaklaşık 2 kat artmış ama girdi maliyetleriyle mukayese ettiğiniz zaman artış oranı daha düşük kalmış.

Buğdayda 2002 yılında 32,5 kuruşmuş –bu, birinci sınıf ekmeklik buğday, en iyi buğday fiyatını veriyorum- bugün 2010 sezonu fiyatlarını mukayese ettiğimizde yani ton 550 TL ya da kilogram fiyatı 55 kuruş. Fiyatını mukayese ettiğimizde yaklaşık 1,5-2 katı arası, 1,7 civarında bir fiyat değişimi söz konusu. Bu da girdi maliyetlerinin altında kalmış, arpa da aynı şekilde, diğer ürünler de aynı şekilde.

Bu rakamlar da gösteriyor ki iktidar milletvekillerinin buradan çıkıp bizlere ya da vatandaşlarımıza çizdiği pembe tablolarla gerçeklerin hiçbir alakasının olmadığını bu rakamlar gözler önüne sermektedir.

Değerli arkadaşlarım, önergemize destek vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sayılı yasanın 16. maddesinin 3. fıkrasının ikinci cümlesinin “yerel kıymet takdir komisyonu, bir bakanlık temsilcisi, ziraat odası temsilcisi ile ürün sahibinin konu ile ilgili sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden seçeceği bir üye olmak üzere 3 üyeden oluşur” şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

      Malik Ecder Özdemir              Mehmet Ali Susam                      Vahap Seçer

                   Sivas                                       İzmir                                     Mersin

             Cevdet Selvi                                                                          Turgut Dibek

                  Kocaeli                                                                                  Kırklareli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 16. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(4) Çiftçinin kusuru dışındaki sebeplerden dolayı bitki hastalık ve zararlıları nedeniyle ürünleri imha edilen çiftçilere ait olan Tarım Kredi Kooperatifleri ve T.C. Ziraat Bankasına olan borçları 1 yıl faizsiz ertelenerek, Tarım Kredi Kooperatifleri ve T.C. Ziraat Bankasının gelir kayıpları hazinece karşılanır.

                Alim Işık                         Abdülkadir Akcan                   Muharrem Varlı

                Kütahya                            Afyonkarahisar                             Adana

             Mümin İnan                        Mehmet Şandır                       Hakan Coşkun

                   Niğde                                     Mersin                                  Osmaniye

           Yılmaz Tankut                                                                  Mehmet Akif Paksoy

                  Adana                                                                            Kahramanmaraş 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Muharrem Varlı.

BAŞKAN – Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, tarımla ilgili yasa görüşülünce tarımın sıkıntısı… Malum içerisinde yaşadığımız dönemde en sıkıntılı günleri çiftçilerimiz geçiriyor. Biz de çiftçilerimizin sıkıntılarını, Sayın Bakanı ve yetkilileri burada bulmuşken, hazır da ekranda, çiftçilerimizin sıkıntılarını dile getirmek gayesi içerisindeyiz.

Şimdi, AKP sözcüleri ve Sayın Bakan her defasında buraya çıktığında, işte, Ziraat Bankasının vermiş olduğu kredilerden övünerek bahsediyorlar. Yani, şimdi, çiftçinin borcunun artması, çiftçinin borcunun 3 misli, 4 misli katlanması acaba çiftçinin faydasına mı, zararına mı? Yani bunu lütfen vicdanlarınızda bir tartın, bir ölçün. Çiftçi ne kadar çok borçlanıyorsa o kadar kötü bir dönem yaşıyor demektir, o kadar çok sıkıntı içerisinde demektir. Artı, sadece Ziraat Bankası değil, özel bankalara da tapu ipoteği vererek kredi alıyor çiftçi. Yani şu anda tarlalarının birçoğu veya evlerinin, iş yerlerinin birçoğu ipotekli özel bankalarda ve kredi almış karşılığında. Yani bu çiftçinin ne kadar kötüye gittiğine iyi bir örnek.

Yine tarım kredilerden bahsedildi, tarım kredi kooperatiflerinin çiftçiye destek sağladığından bahsedildi. Tarım kredi kooperatiflerine de şu anda çiftçinin aşırı derecede borcu var. Yeni bir yapılanma getirdiniz ama yeterli değil, çiftçi hiç de memnun değil. Bunu kaldırması, şu anda bu şekilde borcunu ödemesi de mümkün değil. Lütfen, bunu yeniden bir gözden geçirin ve yeni bir yapılandırma, çiftçiye fayda sağlayacak, çiftçiyi koruyacak, çiftçinin önünü açacak yeni bir yapılandırma… Lütfen, bunu da bir gözden geçirmeniz gerekir.

Yine bu yıl ecri misille ilgili çok aşırı bir sıkıntı var. Belki Maliye Bakanlığını ilgilendiren bir konu ama doğrudan Tarım Bakanlığını da ilgilendiren bir konu çünkü ekilen biçilen bir arazi olduğu için bu arazilerde bu yıl aşırı bir kira artışı oldu. Gidip tespit yapan görevli arkadaşlar -kime sordular, kime danıştılar bilemiyorum ama- öyle aşırı bir artışla çiftçinin karşısına geldiler ki çiftçinin bu rakamlarla o tarlaları ekmesi, bu işin içinden çıkması mümkün değil. Yani sulak arazide 100 lira, işte taban arazide 80 lira, kurak arazide 60 lira gibi bir rakam ve üstelik çiftçi bu ecri misil ödediği hazine arazilerinden prim desteğini de alamıyor, doğrudan gelir desteğini de alamıyor. Bununla ilgili soru önergesi verdim. Bununla ilgili Maliye Bakanına bizzat burada sordum. Maliye Bakanı da hiç umursamadı, siz de bu konuda bir çözüm üretemediniz. Çiftçi bir başka çiftçiden tarlasını kiraladığı zaman onunla kira kontratı yaptığında onun prim desteğini alabiliyor ama devlete ödediği kira bedelinin karşılığında prim desteğini alamıyor. Buna bir çözüm üretmemiz lazım.

Şimdi, tabii bu yasa hayvancılıkla alakalı. Burada her defasında çıktığımızda hayvancılığı bitirdiğinizi, yem fiyatlarının çok aşırı yükseldiğini, sütün para etmediğini dolayısıyla dişi hayvanların kesime gittiğini anlattık, haykırdık âdeta; dinlemediniz, hayvancılığın çok iyi olduğunu söylediniz. Şimdi, çiftçinin durumunun çok iyi olduğunu söylediğiniz gibi hayvancılığın çok iyi olduğunu söylediniz. İşte, gelinen nokta belli. Şimdi, hayvan ithalatı yapıyorsunuz dışarıdan. Yüzde 98’i Müslüman olan bir ülkede artık domuz kanıyla, domuz kemiğiyle beslenen hayvanların etini mi yedireceksiniz bu insanlara, onu da bilemiyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Gerçek dışı konuşuyorsun, gerçek dışı konuşma! Kafa karıştırıyorsun. Doğru bilgilendirin.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, tabii hayvan besiciliği zor iş. Hayvan besiciliği yapan insanlarımız para kazanabilmek uğruna her türlü sıkıntıya katlanan insanlarımız. Bu insanlarımıza destek vermek zorundayız, bu insanlarımızı korumak zorundayız.

Yine, şap hastalığından bahsettiğiniz, şapla ilgili korumadan bahsettiniz Sayın Bakan. Bugün Adana’da, Osmaniye’de hayvan pazarları kapalı şu anda. Şap hastalığından dolayı kapalı ve aşırı derecede şap hastalığı yaygınlığı var. Aşı yapılmasına rağmen var. Lütfen bu konuda bir inceleme başlatırsanız, oradaki insanlarımız aşı yaptırmalarına rağmen hayvanlarının şap hastalığına yakalandığını söylüyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Varlı.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Üreticilerimiz hayvanlarının şap hastalığına yakalandığını söylüyorlar. Bana bir mesaj çeken üreticimiz -Adana Ceyhan Yeşildam köyünden- geçmiş yıllarda hayvan sayısının 500 olduğunu, şu anda hayvan sayısının 200’e düştüğünü söylüyor. Yani bu mu hayvancılığın ilerlediği? Bu mu hayvancılığın geliştiği? Bu mu hayvancılığı desteklemek? Verdiğiniz primlerle bu mu hayvancılığı ileriye götürmek?

Demek ki hayvancılık ileriye gitmemiş, hayvancılık daha da geriye gitmiş. Bunu çiftçilerimiz, üreticilerimiz söylüyor. Size gelen tebrik mesajları kimden geliyor, teşekkür mesajları kimden geliyor bilmiyorum ama…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Çiftçiden.

MUHARREM VARLI (Devamla) – …hakiki çiftçiler, hakiki üreticiler hiç de teşekkür etmiyorlar, hayır duası da etmiyorlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Varlı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sayılı yasanın 16. maddesinin 3. fıkrasının ikinci cümlesinin “yerel kıymet takdir komisyonu, bir bakanlık temsilcisi, ziraat odası temsilcisi ile ürün sahibinin konu ile ilgili sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden seçeceği bir üye olmak üzere 3 üyeden oluşur” şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                                                                               Malik Ecder Özdemir (Sivas) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Malik Ecder Özdemir, Sivas Milletvekili.

Buyurun Sayın Özdemir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama başlamadan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bizlere âdeta dayatılan bu çalışma biçimi ve koşullarının kabul edilebilir olmadığını ifade etmek istiyorum. Daha önce Anayasa değişikliği çalışmalarında olduğu gibi şimdi de -iki gündür ki- AKP’nin âdeta bir dayatmasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi karşı karşıya. Dün gece yaklaşık saat beşe, altıya doğru buradan ancak evimize gidebildik. Görünen o ki bugün de yarın da hatta bu ayın sonuna kadar bu çalışma temposuyla gideceğiz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanım; iktidarın bu telaşı, bu acelesi acaba niye? Elbette, eğer ülke menfaatleri gerektiriyorsa, burada günlerce, üst üste uyumadan çalışmamız mümkün. Bunu seve seve yaparız. Ancak durup dururken bu telaşın, bu aceleciliğin sebebini bir türlü anlayabilmiş değilim. Eğer söylendiği gibi, bu, Avrupa Birliğine girişle ilgili belli fasılları açıp kapatmaysa bu çok inandırıcı gelmiyor çünkü artık İktidarınızın, Avrupa Birliğiyle ilgili fasıl değil -o defteri zaten kapatmış vaziyette- giderek Avrupa Birliğiyle defterini kapatmış, İran’la Orta Doğu eksenine doğru dönmüş bir Türkiye politikası var. Burada yalan yanlış, eksik, noksan -yalanı düzeltiyorum- yaptığınız yasalar, bu sefer bizim tarafımızdan Anayasa Mahkemesine gittiğinde, Anayasa Mahkemesine ana muhalefet partisinin gitmesini âdeta bir suç olarak kabul ediyorsunuz ve işin kötüsü, bunu siyaseten toplumu yanıltmak adına değil, Sayın Başbakan inanarak söylüyor. Sayın Başbakanın mantığına göre Anayasa Mahkemesine gitmek âdeta bir suç.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, gündeme, konuya ilişkin olarak Sayın Bakana, Sayın Bakanın dikkatine bir şey sunmak istiyorum. Sayın Bakanım, iki gün önce Genel Kurulda bir durumu arz etmiştim. Öncelikle size ve Müsteşarınıza, gösterdiği hassasiyete teşekkür ediyorum. Düzenlenen tarım makine ve ekipmanını desteklemesi için çiftçiye verilecek olan bir hibe destek kredisi söz konusu. Bu, her ilde düzenlendiği gibi Sivas’ta da düzenlenmiş. Ancak ne yazık ki kıt kanaat çiftçiye vermeye çalıştığınız bu destekler de doğrudan çiftçinin cebine gitmiyor, aracı kurumların ve şahısların cebine gidiyor.

Sayın Bakanım, daha önce arz ettim, seçim bölgem Sivas’ta 3 bin kişi müracaat etmiş, 312 kişi hak kazanmış, bir liste ilan edilmiş. Ancak 7 milyar lira talebi var Sivas’ın, 1,7 milyar lira para gönderilebilecek. Bu gönderilen 1 milyar 700 milyon liranın da dağıtımı ilçeler arasında ayrı bir adaletsizlik oluşturmuş. Divriği’ye 19, Zara’ya 25, Hafik’e 26, Kangal’a 57, Yıldızeli’ne 61 milyon lira ama ne hikmetse Şarkışla’ya 685 milyon lira gibi bir rakam gönderilmiş. Şimdi, fazla gönderilen ilçeye “Niye gönderildi?” demiyorum, onlar hak ediyor mutlaka, oradaki insanlarımız ama diğer ilçelere bu kadar az tutulurken bu ilçeye niye yüksek gönderildiğini ben, önceki gün Sivas’taydım, araştırdım. Üzülerek ifade ediyorum Sayın Bakanım, hem Şarkışla ve hem üç ilçede, bu tür talepleri toplayan, Şarkışla’da tarım alet ve makinelerinin alım satımını yapan ve geçen dönemde AKP’den İl Genel Meclisi üyesi olmuş olan bir arkadaşımız bu dosyaları düzenlemiş, iddia bu. Düzenlenen her dosya başına da insanlardan 1 milyon 200 bin lira civarında para almış. Şimdi, bunun araştırılmasını Sayın Bakanımdan rica ediyorum.

Başkaca haksızlıklar var. Listeye baktığınızda, hiç çiftçilikle alakası olmayan insanlar listede hak sahibi gibi gösterilmiş. Hatta traktörü olmayan insanlara “pancar söküm makinesi” adı altında listede yer verilmiş. Haksızlık bununla da kalmamış Sayın Bakanım. Bu uygulamadan önce 4 bin lira mibzer 6.500 liraya, pancar söküm makinesi 26 bin liradan 33 bin liraya, balya makinesi yine 26 bin liradan 38 bin liraya çıkarılmış. Dolayısıyla, sizin iyi niyetle çiftçiye vermeyi planladığınız para, hem bu yükseltilen rakamlarla hem de aracılar eliyle, doğrudan çiftçinin cebine gitmemiş, aracı şahısların cebine gitmiş vaziyette.

Sayın Bakanım, çiftçilerimizin sorunlarını burada söz alan milletvekili arkadaşlarımız dile getirdiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Keşke, gönül arzu ediyor ki bu kadar ciddi konuları böyle boş sıralara konuşmak yerine daha uygun zamanlarda, daha uygun ortamlarda konuşabilsek.

Gördüğüm o ki Anadolu’da bu sene hasadın veriminin yüksek olacağıdır. Ancak Sayın Bakanım, Sivas’ta, Yozgat’ta, Tokat’ta görüştüğüm çiftçilerin hiçbirisi gelecekten umutlu değil çünkü tıpkı bu yıl da olduğu gibi, hasat ne kadar yüksek olursa olsun satacaklarıyla tarlaya döktükleri gübrenin, mazotun ve ilacın fiyatını karşılamaları mümkün değil. O nedenle, uygulanan bu tarım politikasının çiftçimizin lehine olmadığını bir kere daha yüce Meclisten dile getirmek istiyorum.

Vermiş olduğumuz bu önergeye desteğinizi bekliyor, yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 17. Maddesinin 1. fıkrasına “depolayan”dan sonra gelmek üzere “muamele-işlemeye tabi tutan” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Hakan Coşkun                             Alim Işık                         Abdülkadir Akcan

               Osmaniye                                Kütahya                           Afyonkarahisar

          Muharrem Varlı                      Yılmaz Tankut                         Mümin İnan

                  Adana                                     Adana                                     Niğde

           M. Akif Paksoy                                                                       Mehmet Şandır

         Kahramanmaraş                                                                           Mersin

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sayılı tasarının 17.nci maddesinin birinci fıkrasındaki “kayıt ile ilgili Bakanlıkça belirlenen esaslara uymak ve kayıtlarını yaptırmak” ibaresinden sonra “arşivlerini de tutmak” ibaresinin ilavesini arz ve teklif ederiz.

            Ahmet Küçük                        R. Kerim Özkan               Ferit Mevlüt Aslanoğlu

               Çanakkale                                 Burdur                                   Malatya

      Malik Ecder Özdemir                                                                    Vahap Seçer

                   Sivas                                                                                      Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ahmet Küçük, Çanakkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 498 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın “Kayıt ve bitki pasaportu” başlığıyla oluşan 17’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Bu maddede verdiğimiz önergede, tutulan kayıtların arşivlerinin de oluşturulması konusundaki duyarlılığımızı ifade ediyoruz. Bu konunun çok haklı bir talep olduğu fikrindeyiz ve önergemizin iktidar partisi sıralarından da destek alacağına inanıyoruz. Bu vesileyle de şimdiden teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, maddenin başında da ifade edildiği gibi tarımın en temel mevzusu olan hayvancılığın en temel girdisi de yem, bitkidir. Türkiye’de hayvancılığın yapılmasındaki en büyük sorun da değerli arkadaşlarım, Hükûmetten sonraki en büyük sorun kaba yem sorunudur. Çünkü, hayvancılığın en büyük sorunu olan kaba yem sorununun olmasının nedeni de Türkiye’de varlığını zar zor koruduğumuz en büyük kaba yem ambarı olan meralarımızın sahiplenilmemesi, 1998 yılında Mera Kanunu çıkmasına rağmen tespitlerin tam olarak bitirilememesi, tahsislerin gerçekleştirilememesi ve dolayısıyla, ıslah çalışmalarında kaynak yetersizliği ve konuya olan ilgisizlik nedeniyle oluşturulamamasından kaynaklanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bir sorun, en büyük sorunsa ona en büyük dikkati göstermek ve o sorunu gidermek gerekir. Türkiye zaten coğrafyası itibarıyla hayvancılıkta önemli dezavantajlara sahiptir. Nedir bu dezavantajlar? Bir defa, coğrafyamız yüksek bir coğrafyadır. Avrupa, bizim rekabet ettiğimiz, içine girmeye çalıştığımız Avrupa coğrafyasının ortalama yüksekliği 400 metreyken Anadolu coğrafyasının ortalama yüksekliği 800 metre civarındadır. İklim yapımız, çok yağışlı bir iklim yapısına sahip olmamamız nedeniyle dezavantajlı bir durum ortaya çıkarmakta ve kaba yem ihtiyacını en önemli sorun olarak karşımıza çıkarmaktadır. O zaman, var olan imkânımızdan, yani meralardan en iyi şekilde yararlanmamız lazım, onun için Mera Kanunu’nu çıkardık. Meralar yıllarca sahipsiz kaldı, kapanın elinde kaldı. Birileri tuttu sürdü, birileri aldı başka amaçlarla kullandı, talan edildi meralar bu ülkede ve çok geç olmasına rağmen, hem çevre duyarlılıkları açısından hem de hayvancılığın, tarımın en büyük girdisini sağlayacak hayvancılığın en büyük sorununu halletmek adına 1998 yılında Mera Kanunu ittifakla çıkarıldı Meclisten ama maalesef bu konuda ne ondan önceki hükûmetler ne sekiz yıllık AKP Hükûmeti ciddi hiçbir adım atmadı, bu konuya kaynak aktarmadı, tespitler ve tahsisler bitirilmedi, ıslah çalışmaları yapılmadı değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla, ben bu konuya Hükûmetin ilgisini ve dikkatini çekiyorum. Eğer Türkiye'de hayvancılığı kalkındıracak ve kârlı bir işletme hâline getireceksek girdi maliyetlerini mutlaka düşürmemiz lazım. Hayvanın beslenmesi için gerekli olan yemin tamamını satın alarak veya kendi olanakları içinde yetiştirerek halletmeye çalışırsak tabii ki çok daha iyi şartlar içinde bu işi yapan Avrupa’yla baş etmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla, mera ıslahlarının süratle halledilmesi, giderilmesi ve kaba yem sorununun mutlaka çözülmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, hayvancılık -önceki konuşmamda da belirttiğim gibi- tarımın en önemli girdisini oluşturur, katma değer yaratır, gerek süt olarak gerek et olarak bir fabrika vaziyeti görür inekler ve biz eğer hububatı hububat olarak yetiştirip bir sürü risk alarak satmak yerine bunu silaj yapıp hayvana yedirirsek inanın hububatın fiyatı 2 katından fazlaya gelir ve dolayısıyla bu ülkede daha çok katma değer bırakıp insanların daha çok para kazanmasını sağlarız. Tabii bu arada bir de insanların bütün bu işlemleri yaparken mutlaka para kazanması lazım yani doğru destekleme, yönlendirici destekleme ve sürdürülebilir üretim şartlarını, asgari şartlarını ayakta tutmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Küçük, lütfen…

Buyurun.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Bu memlekette, önce, alabildiğine serbest piyasa şartları içerisinde sık sık süt tozu ithalatının kapısını çeşitli şekillerde aralayarak veyahut da kaçak hayvan girişlerinin kapısını açık tutarak, yol vererek, ön açarak, hayvancılığa doğru destekler vermeden kendiliğindenci bir anlayış içinde bu iş yapılırsa işte hepimizin yaşadığı sorunlar yaşanır ve azalan hayvan varlığımız nedeniyle fiyatlar yükselir ve biz tüketeceğimiz et ve sütü olması gereken şartlar içinde üretememiş oluruz.

Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, süratle bu hayvan ithalatı meselesinden vazgeçmek, kendi ırkımızı, kendi ülkemizin içinde damızlığımızı üretmek ve mutlaka hayvan sayımızı hem nitelik olarak artırmak hem de sayısını çoğaltmak zorundayız. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 17. Maddesinin 1. fıkrasına “depolayan”dan sonra gelmek üzere “muamele-işlemeye tabi tutan” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Alim Işık konuşacak.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 17’nci maddesinde yapmak istediğimiz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarıdaki 17’nci madde “Kayıt ve bitki pasaportu” başlıklı, (1)’inci fıkrası “Bakanlıkça belirlenen zararlı organizma taşıyıcısı olabilecek bitki, bitkisel ürün ve diğer maddeleri üreten, ithal eden, depolayan ve ticaretini yapanlar, kayıt ile ilgili Bakanlıkça belirlenen esaslara uymak ve kayıtlarını yaptırmak zorundadır.” şeklinde. Bizim önergemiz de bu “depolayan” ibaresinden sonra, bu depoladıkları ürünleri muameleye tabi tutanların, işleme tabi tutanların da bu kayıt kapsamına alınmasını teklif ediyor. Son derece teknik ve normal bir önerge ama Sayın Komisyon Başkanı ve Bakanın -tabii, takdirleri kendilerine ait olmak üzere- niye “hayır” dediklerini de anlayabilmiş değilim. Bu önergenin amacı, bu şekliyle risk gruplarının tamamının kayıt altına alınmasıdır.

Bunu bu şekilde kısaca açıkladıktan sonra, biraz önce sorular kısmında Sayın Bakana sorup da cevabını alamadığım konuyu tüm Kütahyalı hemşehrilerim adına tekrar kürsüden kendisine soruyorum: 1 Ocak-15 Mayıs 2010 tarihleri arasında sel felaketine tabi olup borçlarının ertelenmesine karar verilen on yedi ildeki çiftçilerimizin bu karardan yararlanmasını canıgönülden ben de diliyorum ama ilginç olan bir şey var: Sayın Bakana kim bu bilgileri verdi? Kütahya’nın çevresindeki illerin tamamı bu kapsamda var ama Kütahya yok.

Sayın Bakanım, özellikle bunu sizlerden istirham ediyorum, bu kararname kapsamına Kütahya’nın da alınmasını talep ediyorum çünkü aynı sel zararı bu dönemde Kütahya’da da olmuştur ve çevresindeki illerde olduğuna göre bunun da bu kapsamda tekrar değerlendirilmesinin yerinde olacağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin de bildiği gibi AKP iktidarları döneminde uygulanan yanlış ekonomi ve tarım politikasının sonucu maalesef birçok milletvekilimizin ilinde de olduğu gibi milletvekili sayısı düşen illerimizden hızlı bir göç olmuştur. Benim ilim Kütahya’da son beş altı yılda 100 bine yakın genç, baba ocağını terk etmek zorunda kalmıştır. Sebep? Çoğunluğu tarımla geçinen bu illerimizde tarımın artık para etmemesi dolayısıyla, baba ocağında doğmuş ama karnını orada doyuramamış insanların bu illeri terk etmek zorunda kalmasıdır. Bu gerçeği, Türkiye'nin resmî rakamları da doğruluyor. Son dönemde, kırsal kesimde yaşayan nüfus yüzde 25’ler düzeyine düşmüştür. Bir zamanlar, özellikle AKP İktidarının işbaşına geldiği dönemlerde yüzde 40-50’ler düzeyindeki bu oran, bugün yüzde 25’e düştüyse herkes eğri oturup doğru konuşmalıdır ve takkeyi çıkarıp düşünmelidir: Niçin bu illerde göç oldu ve bu illerin vekil sayıları niye düştü?

Peki, nedir durum? Kendi köyümde yaşayan ve ömrünü köyümde geçiren seksen beş yaşındaki babamın geldiği durumu özetleyerek sizlerle paylaşmak istiyorum. 6 çocuğunu, 30-40 koyunu ve 60-70 dekarlık kuru tarım alanında ektiği ürünlerle büyütüp besleyip meslek sahibi etmiş babam, yaşlı olması sebebiyle ve kardeşlerimin köyü terk etmesinden sonra, tarlalarını kiraya vererek bugüne kadar kıt kanaat geçinegeldi. Yıl 2002’de, akrabalarım başta olmak üzere yakın tanıdıklara tarlasını yarı yarıya yani yüzde 50 ortak olarak ortağa veren babam, 2005’te üçte 1 hisseyle, 2007’de dörtte 1 hisseyle tarlalarını ortağa verir duruma geldi. Maalesef, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında ortakçı bulamaz durumdadır ve bugün, tarlası ekilmeden boştadır. Sebep? Bu tarlaları ortağa kiralayan, akraba da olsa vatandaşlarımızın, girdi fiyatlarının yükselmesi nedeniyle aldığı ürün bedelini maalesef harcadığı paraya denk getirememesi ve elindeki traktörü satmak zorunda kalmasıdır. Bunun tek sorumlusu var, sekiz yıldır tek başına çiftçi oylarıyla iktidara gelmiş olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bunun tek sorumlusu, kimse alınmasın, sekiz yıldır çiftçi oylarının önemli oranda desteğiyle tek başına iktidarda bulunan AKP İktidarıdır.

Şimdi, geliniz, doğruyu konuşalım, alınacak olan tedbirleri hep beraber alalım. Bu tasarı AB’nin dayatmasıyla bu Meclisin gündemine getirilmiştir ama maalesef Türk çiftçisinin, hayvancılıkla uğraşan Türk vatandaşının derdini çözecek bir tasarı olmaktan çok uzaktır. Gıda işletmelerinde 30 beygir gücün üzerinde ve 10 işçinin üzerindeki işletmelerde bir teknik eleman zorunluluğu var ama gerçek şu ki işletmelerin çok büyük bir bölümü bu sınırların altında. Buralarda çalışan insanlar ne olacak Sayın Bakanım?

Bir taraftan istihdam sorunu ve işsizlik sorunu olan bir ülkede, siz getireceğiniz AB uyumlu yasa teklifiyle buna da yeni işsizler ordusunu eklerseniz, herhâlde hesabını da bugün verirsiniz diyor, önergemize desteğiniz talebiyle tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 18. Maddesine 10. Fıkrasındaki “dağıtımından” ifadesinden sonra gelmek üzere “ve satışından” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Yılmaz Tankut                            Alim Işık                            Hakan Coşkun

                  Adana                                   Kütahya                                Osmaniye

          Muharrem Varlı                   Abdülkadir Akcan                      Mümin İnan

                  Adana                             Afyonkarahisar                              Niğde

           Mehmet Şandır                           Şenol Bal                       Mehmet Akif Paksoy

                  Mersin                                     İzmir                             Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesinin 2. fıkrasının sonundaki “Onaya ilişkin bilgilerin gizliliği esastır” cümlesinden sonra gelmek üzere “ancak, onaya ilişkin bilgiler ilgili firmaların talepleri hâlinde, kendileri ile ilgili olan kısımları bakanlık tarafından bildirilir” cümlesinin ilave edilmesini arz ederiz.

    Ferit Mevlüt Aslanoğlu                Halil Ünlütepe                     Orhan Ziya Diren

                 Malatya                            Afyonkarahisar                              Tokat

            Turgut Dibek                                                                         Ahmet Küçük

                Kırklareli                                                                               Çanakkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Komisyon Başkanı “katılmıyorum” dedi. Neye katılmadığınızı hakikaten anlamakta güçlük çekiyorum. Burada “Onaya ilişkin bilgiler gizlidir.” diyorsunuz. Neyi kimden gizliyorsunuz? Türk üreticisi bir mal yapmış, zirai mücadele aracı yapmış, götürmüş Bakanlığa “Ben bu aracı Türkiye’de zirai mücadele aracı olarak piyasaya takdim edeceğim.” demiş ama her ne hikmetse sen bunu kabul etmiyorsun, ondan sonra bana diyorsun ki: “Bu bilgiler gizlidir.” Yahu, sen beni teşvik et. Bu ülkeyi araba mezarlığı, bu ülkeyi zirai alet mezarlığı yapmayın Uzak Doğu’nun mallarını getirerek. Yedek parçasıdır, tadilatıdır, tamiratıdır… Eğer Tarım Bakanlığı teşvik edecekse, Türkiye’de kullanılan her türlü alet edevatı bu ülkede imal etmeyi teşvik etsin ama hiç böyle bir düşünce de yok, böyle bir hayal de yok. Biz kendi ürünümüzü kendimiz, kendi mücadelemizi kendi aletlerimizle yapalım ve verdiğimiz her kuruş ülkemizde kalsın ama hep ithalat, gel dışarıdan sat. Altı ay sonra parçası kırılır, nereden bulacaksın?

Değerli milletvekilleri, bize bizden başkasının faydası yoktur. Eğer biz zirai mücadelede kullanılacak aletleri hâlâ ithal hevesiyle -eğer biz bu düşünceye sahipsek- hâlâ daha buradaki bilgileri gizli… Neyin gizliliği arkadaşlar ya? Kimi kimden gizliyoruz? Bana desin ki eğer benim ürünümü kabul etmediyse, arkadaş senin bu makinen yanlıştır. Ben de gideyim kendimi düzelteyim. Yok, gizlidir. Devam edin gizliliğe.

Bir başka konu değerli arkadaşlar: Demin bir arkadaşım meradan bahsetti, Sayın Küçük galiba. Size bir hikâye anlatayım mı? Bir meşhur Mera Kanunu var. Bir öğretim kurumuna 200 dönüm arazi hibe edildi. Orada bir öğretim kurumu yapıldı bir 50 dönümünde. Boş bir yeri vardı, orada da yine bir öğretim kurumu yapılacaktı ama bağışlanan öğretim kurumu değil de başka bir öğretim kurumu. Millî Eğitim Bakanlığı değil de örneğin üniversite diyelim. Ona bağışlanacak ama tapuya gittiğimizde “Burası mera, bunu bağışlayamazsınız ancak mera kapsamından çıkarmak için ot bedeli ödeyeceksiniz.” diyor. Şimdi, ilgili kurum diyor ki “Ben bu parayı…” Mal devletin, mal devlete hibe edilmiş birisi tarafından. Devlet, devlete hibe edecek, orada bir eğitim kurumu yapılacak. 100 milyar ot bedeli istiyorlar. Kim istiyor? Be kardeşim, hadi bu okulun yapılmasında taahhüt etmek istiyor birileri, “Ben bu okulu yaptıracağım” diyor, “Ama arsayı ver ki yaptırayım” diyor. Maalesef 100 milyar yüzünden neredeyse o taahhütçü, o hayırsever yani “Devlet 100 milyar benden daha mı para istiyor?” diye belki vazgeçecek.

Arkadaşlar, dikkatlerinize sunuyorum bu konuyu. Eğer devletin devlete bağışlayacağı bir yerde hâlâ Mera Kanunu’nda ot bedeli istiyorsak bilemiyorum.

Başka bir örnek vereceğim. Çok ünlü büyük bir kurum yatırım yapacak, yaklaşık 500 milyon dolar civarında bir yatırım bir yere. Ruhsat alacak, burası mera, arazi kendinin. “Sen buraya yatırım yapamazsın kardeşim!” Arazi kendinin, tapu kendinin. “Siz, bize 15 trilyon ot bedeli ödeyeceksiniz!” Dikkatlerinize sunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Diyoruz ki, aman yatırımcı gel, kurban olayım gel diyoruz ama hâlâ, ilk defa daha ayak basmadan sen benden 15 trilyon ot bedeli istersen, vay o yatırımcının hâline!

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 18. Maddesine 10. Fıkrasındaki “dağıtımından” ifadesinden sonra gelmek üzere “ve satışından” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                       Yılmaz Tankut (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Yılmaz Tankut, Adana Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, tarımsal potansiyeli son derece yüksek olan bir ülkedir. 72 milyon nüfusumuza karşılık yaklaşık 28 milyon hektar tarım arazimiz bulunmaktadır. Çok özel iklim isteyen birkaç ürün dışında hemen her türlü kültür bitkisinin yetişebildiği çok güzel bir coğrafyada yaşamaktayız. Ülkemizde çok sayıda verimli topraklara sahip ovalarımız da bulunmaktadır. İşte bu yüzden tarımda teknik ve teknolojinin bugünkü kadar gelişmediği geçtiğimiz yıllarda bile dünyanın önde gelen tarım ülkelerinden ve tarımsal ürün ihracatçılarından birisiydik. 70’li yılların sonunda üniversite eğitimim için ziraat fakültesinde okurken çok heyecanlı ve idealist genç bir ziraat mühendisi adayı idim. Çünkü hem o tarihlerdeki ders kitaplarında yazılı hem de hocalarımızın bize ifade ettiği “Tarımsal ürün ve gıda alanında dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden birisiyiz.” ifadelerini bizzat duymuş, öğrenmiş ve o yıllarda, dünya aç kalsa, Türkiye'nin kimseye muhtaç olmadan yaşayacağına inanmış genç insanlardan birisiydim. Bunun doğru olduğu, o yıllardaki hemen hemen yok denecek kadar tarımsal ürün ve gıda ithalat rakamlarından da bugün anlaşılmaktadır. Bugün bile her türlü tarımsal ürün ve gıda ihtiyacımızı kendi kaynaklarımızdan karşılayacak bilgi birikimine, teknolojiye, verimli toprak ve ekolojik şartlara sahip olduğumuz hepimiz tarafından bilinen bir gerçektir. Ancak, ihracat bile yapabilecek potansiyele sahip bir ülke konumundayken bugün ithalatçı bir ülke hâline gelmişsek, bunun nedenlerini, hiçbir komplekse kapılmadan, net bir şekilde ortaya koymamız icap etmektedir.

Bugün, maalesef, son dört beş yıldan beri temel tarım ürünlerini dahi diğer ülkelerden ithal etmek zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla bu durumun, son yıllarda tarımın hiç de iyi yönetilmediğinden meydana geldiğini söylemek, herhâlde, bugün bizi yönetenlere karşı haksız ve mesnetsiz bir eleştiri olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bugüne kadar buğdayı dışarıya satıyorduk ama ne yazık ki şimdi buğdayı dışarıdan biz almaktayız.

Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’muzun en önemli geçim kaynağı hayvancılık iken, bugün, maalesef, söz konusu bölgelerimizde hayvancılık tamamen bitmiş ve bölge insanımız âdeta bölücü hainlerin ve AKP yandaşlarının insafına bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, mercimek bu memlekette o kadar çoktu ki, tüketimi fazlalaştırmak için, TRT’de mercimekli yemek tarifleri yapılarak tüketime özendirilen programlar yapılırdı. Şimdi dışarıdan alıyoruz. Pirinci, mısırı, susamı, arpayı, baklayı dışarıdan alıyoruz.

Dünyanın en büyük 7’nci pamuk ihracatçısıydık, bugün dünyanın en büyük 3’üncü pamuk ithalatçısıyız.

AKP İktidarında Türkiye’de tarım ürünleri ithalatı ne yazık ki her geçen gün fazlalaşmaktadır. Buna karşılık ihracat göreceli olarak azalmaktadır ve böylece, ülkemiz, en önemli özelliklerinden birisi olan kendi kendine yetebilme özelliğini de kaybetmektedir.

Tespit edilen ve yakın gelecekte gerçekleşmesi yönünde ihtimallerin en çok arttığı husus, üretimde kullanılan girdilerin pahalandığı, buna karşılık ürün fiyatlarının düştüğü, desteklerin azaltıldığı tarım sektöründe faaliyet gösteren vatandaşlarımızın üretim yapamaz hâle gelmeleridir.

Elbette, bu olumsuzlukların tabii neticesi olarak, Türkiye, tarım ürünleri alanında net ithalatçı bir ülke konumuna gelmektedir. Bu durum, özellikle ülkemizin fazlalaşan, artan ihtiyaçlarının karşılanması, halkımızın gıda güvencesinin sağlanması açısından tehlikelerle karşı karşıya olduğunu çok açık bir şekilde bizlere göstermektedir. En başta hububat ve yağlı tohumlarda yaşanılan ithalat artışı ve beceriksiz hayvancılık politikaları ile zaten az olan prim miktarlarının daha da düşürülmesi, çiftçilerimizin üretimden kopuşunu hızlandırmaktan başka hiçbir sonuca hizmet etmeyecektir. Türkiye’deki yem, mazot, gübre ve tohum fiyatlarıyla, yerli çiftçinin, ithal ürünlerle artık rekabet etme şansı kalmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gerçekten de Çukurova çiftçisi başta olmak üzere, ülke çiftçimiz büyük sıkıntı ve çaresizlik içindedir. Sayın Bakanın buradan mazot fiyatlarıyla vermiş olduğu rakamların aksine 2002 yılında çiftçimiz buğdayını ortalama 40 kuruşa satmış ve hasat döneminde litresi yaklaşık 95 kuruş olan mazotu 2,5 kilogram buğday satarak alabilmiş idi. Aynı çiftçimiz, bugün için açıklanan fiyatlarla, maalesef, yaklaşık 6-7 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alabilmektedir. Dolayısıyla, Sayın Bakanın ve Başbakanın çizdiği pembe ve sahte tablonun aksine gerçek tablo çok farklıdır. Yani, AKP İktidarının ve onun sözcülerinin iddia ettikleri bolluk ve huzurlu Türkiye tablosunun aksine yaşanan ve yaşayan gerçek Türkiye tablosu gece ve gündüz kadar farklıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurun.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Diğer yandan, değerli arkadaşlar, özellikle biyolog mesleğine gönül veren genç biyologların ve biyolog arkadaşlarımızın feryadına da kulak verilmesini buradan hatırlatmak istiyorum. Meslek taassubundan kurtularak bu tasarı kapsamı içerisinde biyologların da değerlendirilmesi ve biyologların yıllardan beri uğradığı haksızlıkların giderilmesi için Hükûmeti de bu konuda duyarlı olmaya bu vesileyle davet etmek istiyorum ve netice olarak bütün bu gerçekler ışığında, bugün, ülke çiftçimizin ve diğer insanlarımızın çok büyük ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu artık AKP İktidarı kabul etmelidir ve şapkasını önüne koyup düşünmelidir diyor, önergemizin desteklenmesini temenni ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 19. Maddesinin 4. Fıkrasına “piyasa koşulları” ifadesinden sonra gelmek üzere “çiftçinin alım gücü” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                         Alim Işık                            Hakan Coşkun

          Afyonkarahisar                            Kütahya                                Osmaniye

      Mehmet Akif Paksoy                  Yılmaz Tankut                       Mehmet Şandır

         Kahramanmaraş                            Adana                                    Mersin

          Muharrem Varlı                                                                        Mümin İnan

                  Adana                                                                                     Niğde

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı yasa tasarısının 19. maddesinin 1. fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

              Ensar Öğüt                      Ferit Mevlüt Aslanoğlu             Halil Ünlütepe

                Ardahan                                  Malatya                            Afyonkarahisar

            Turgut Dibek                                                                   Malik Ecder Özdemir              

                Kırklareli                                                                                    Sivas

“Ancak, Bakanlık bölgesel ve mevsimlik özellikleri dikkate alır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.

Buyurun Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Tasarı’nın 19’uncu maddesi üzerine vermiş olduğum önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde tarım ve hayvancılık bir zamanlar kendi kendimize yetiyordu ama ne yazık ki sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında dışarıya mahkûm edildik. Şu anda, ne olduğu belli olmayan, hormonla beslenmiş hayvanlar getirilerek, Türk çiftçisini öldüren ve dışarıdaki çiftçileri besleyen, dışarıdaki çiftçilere para ödenen bir anlayışla et ithal ediliyor.

Şimdi, Sayın Bakan burada. Sayın Bakan, 16 Temmuz 1937’de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Başbakan İsmet İnönü bir kararname yazmışlar ve özellikle de Kars’a göndermişler ve bütün illere de göndermişler, tarım işletmeleri genel müdürlükleri kurulsun diye. Kurulmuş, TİGEM. Yem fabrikaları kurulsun diye, kurulmuş.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – TİGEM değil, TİGEM 83’te kuruldu.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Türk Anonim Şirketi kuruldu o zaman da. Yani o zaman kuruldu. Efendim…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – TİGEM 83’te kuruldu, 37’de değil.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Müsaade eder misiniz, ben konuşayım, ondan sonra siz gelin burada cevap verin.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Yem fabrikaları kuruldu, süt fabrikaları kuruldu. Öyle bir hâle geldi ki Türkiye, hem Rusya’ya hem İran’a benim dedem de babam da mal ihraç etti 1968’e kadar. Doğru mu bu? Daha sonra 1990’a kadar Gaziantep’ten hayvan ihraç ettik Orta Doğu’ya. Bugün ne oldu da, 2002’de iktidar olan sizler Türkiye’yi et ithalatına, hayvan ithalatına mahkûm ettiniz? Şunun hesabını burada gelin bir verin bakayım. Siz, nasıl beslendiği belli olmayan hayvanları getiriyorsunuz, Türk köylüsünü öldürüyorsunuz.

Bakın Sayın Bakanım, bu ülkede insanlar bizi seçti buraya gönderdi, çiftçinin derdine derman olalım. Ama çiftçinin derdine derman olunmadı. Şu anda keşke belgeler olsaydı. Türkiye'nin her tarafında çiftçi icraya verildi, traktörü alındı, hayvanları haczedildi, tarlası alındı, her taraf perişan bir durumda, çiftçi belli bir durumda üretir hâle gelmedi ve üreten bir çiftçi değil, devamlı göç eden, işsiz kalan, yoksullaşan bir bölge hâline geldi.

Şimdi doğu ve güneydoğuda siz hayvancılığı geliştirmek için bir kanun veya bir kararname çıkarttınız yirmi beş ilde. Türkiye seksen bir il mi, yirmi beş il mi? Onu bana bir söylesenize. Türkiye seksen bir il mi, yirmi beş il mi? Ve diyorsunuz ki: “Biz yüzde 40 hibe yardımı yapacağız 50 baş ve üstü damızlık hayvan yapanlara, ahır yapanlara yüzde 40, süt toplama tankı yapanlara yüzde 30.” Tamam da kardeşim, siz hayvancılığı sadece yirmi beş ilde yaparsanız diğer iller ne olacak? Tamam, yaptınız; peki, Ardahan’dan beş tane proje size geldi, şu ana kadar niye onay verip de onu uygulamadınız? Bir kere arkadaşlar iyi bilelim, herkes bilsin, 50 baş ve üstü damızlık hayvan dediğiniz zaman, 250 milyar lira civarında sermaye lazım. Hiçbir çiftçinin, köylünün bu 250 milyar lirayı bulup bu hayvanları beslemesi veya bu projeden faydalanması mümkün değil. Ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki: “Bunu 10 başa indirin, aile işletmeciliğini geliştirin.” Aile işletmesi olduğu zaman tarım ve hayvancılık, işsizliğin panzehiridir, çünkü tarım ve hayvancılıkta bütün aile fertleri çalışıyor. Bütün aile fertleri çalışınca herkes işsizlikten kurtuluyor, yoksulluktan kurtuluyor, para kazanıyor. Şimdi burada göç eden insanlar… İşsiz kalan, yoksul kalan insanların bir kısmı göç ediyor, bir kısmı gidiyor PKK’ya karışıyor. Peki siz bunu yaparken, 50 baş ve üstü derken kaç proje hayata geçti? Şimdi kayıtlı çiftçi olarak 3 milyon 200 bin insan var, kayıtsızı da kattığınız zaman bu 5 milyondur, 5’le çarptığınız zaman 25 milyon insan tarım ve hayvancılık yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, lütfen tamamlayınız.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Siz, 25 milyon insanı bu kadar zorda ve darda bırakmaya yetkili misiniz? Yani niye 50 baş ve üstü diyorsunuz da aile işletmeciliğini geliştirip daha küçüğe indirmiyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, şunu arz edeyim: Hakikaten köylümüzle çiftçimiz zor durumda. Şu anda Ziraat Bankasına borcu olanların borcu 30 Hazirana kadar uzatıldı. Ama şimdi sizden rica ediyorum, iktidar partisisiniz, 30 Haziranı iki yıl daha uzatın; yoksa bu çiftçi perişan, icra gidiyor evine, hayvanları icra oluyor, traktörü icra oluyor, evi icra oluyor. Ziraat Bankasından kredi almak için, 3 milyar, 5 milyar kredi almak için 2 tane memur kefil istiyorsunuz, aynı Hükûmet 750 milyon doları bir kuruluşa verirken… Bir kalemde 750 milyon dolar kredi veriyorsunuz. Bu kul hakkı yemek değil de nedir? Bu İslamiyet’e de sığmaz, Hristiyanlığa da sığmaz, Museviliğe de sığmaz. Değerli arkadaşlar, böyle bir zulüm olabilir mi? 3 milyar kredi alamıyor adam, 750 milyon bir kalemde bir kişiye veriliyor. Böyle bir zulüm olmaz.

Ben önergemin kabulünü arz eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, 23’üncü Dönemde Genel Kurul salonunda cep telefonlarının çalışması teknik olarak engellenmişti, görüşemiyorduk cep telefonlarıyla. Buna hiçbir itirazımız yok ancak Anayasa değişikliği görüşmelerinde AKP Grubunu toparlayabilmek için bunu açtınız. Bu akşam yine, şu anda, on beş dakika önce engelleyiciyi kaldırdınız -baktınız ki grubu toparlayamayacaksınız- şimdi cep telefonları tekrar çekiyor.

Meclis Başkanlık Divanı AKP’nin grup yönetimi değildir. Oranın alacağı kararlar AKP Grubuna uygun kararlar olamaz. Onların isteğine göre kapatılıp onların isteğine göre açılamaz. Telefonlarımız ya açılsın ya kapansın. İkisine de razıyız ama AKP’nin işine geldiği zaman açılsın, işine geldiği zaman kapansın… Adil bir yönetim tarzı değildir. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İnce, sözleriniz tutanaklara geçmiştir. Gerçi, teknik bir konu. Meclis Başkanlığı konuyu değerlendirecektir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, Meclis Başkanı “Kapanmayacak.” diye söz verdi. Sayın Başkan, buradan, bu kürsüden Meclis Başkanı “Bir daha kapanmayacak.” diye söz vermişti Anayasa görüşmelerinde.

BAŞKAN – Anlaşıldı Sayın Aslanoğlu.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kapatın ya da açın ama birini yapın.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 19. Maddesinin 4. Fıkrasına “piyasa koşulları” ifadesinden sonra gelmek üzere “çiftçinin alım gücü” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi hakkında verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, malumunuz olduğu üzere 2010-2011 dönemi hububat hasat dönemi başladı. Bu vesileyle çiftçimizin ürününün bol, kazancının bereketli olmasını diliyorum. Ancak mevcut göstergeler benim temennilerimi pek de haklı çıkartacak gibi görünmüyor.

Sayın Bakan, 2 Haziranda 2010-2011 dönemi için müdahale alım fiyatını 55 kuruş olarak açıklamış, ayrıca 5 kuruş prim verileceğini belirtmiştir. Bu fiyat çiftçimizin alın terinin karşılığı değildir. Nitekim verilen bu fiyat Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin 62 kuruş olarak açıkladığı buğday maliyetinin altındadır. Yani verilen fiyat maliyeti dahi karşılamamaktadır. Hükûmetin öncelikle ve süratle bu fiyatı gözden geçirmesi ve az 65 kuruş olarak yeniden ilan etmesi gerekir.

Diğer yandan, Toprak Mahsulleri Ofisinin içinde bulunduğu finansal sorunlar, personel sorunları ve alım noktalarının azlığı dikkate alındığında, son yedi yıldır yapılan hataların bu yıl da tekrarlanacağı ve Toprak Mahsulleri Ofisinin piyasaları regüle edemeyeceği endişesi vardır. Çiftçilerimize açıklanan düşük fiyata rağmen alım noktaları artırılmamıştır. Ödemeler peşin yapılmaz ve işlemler hızlı bir şekilde gerçekleştirilmez ise bu fiyatlar piyasalar tarafından taban fiyat olmaktan ziyade tavan fiyat olarak algılanacağı endişesi taşımaktadır. Bu endişeleri ortadan kaldırmak için Hükûmet gerekli tedbirleri acilen almalıdır. Aksi takdirde, fiyat oluşumu maliyetin bile altına düşebilecek ve buğday çiftçisi mağdur olacaktır.

Müdahale alımlarında önemli olan konu piyasayı regüle edebilmektir. Toprak Mahsulleri Ofisinin fazla ürün almasının buğday çiftçisine çok fazla bir faydası olmadığı gibi, görev zararı oluşmasından dolayı devlet bütçesine de zararı vardır. Sayın Bakan çok fazla ürün satın almayı bir maharet saymaktadır. Toprak Mahsulleri Ofisi geçen yıl son yılların en yüksek miktarda buğdayını satın almış ancak dile getirdiğimiz hususlar göz ardı edildiğinden kurumun 1 milyar TL görev zararı oluşmuştur.

Sayın milletvekilleri, beceriksiz bir yönetim anlayışı ve sırf birilerine para kazandırmak için TMO’yu zarara sokmak, beytülmalın kaynaklarını heba etmek maharet değildir; bu açıkça kul hakkıdır, yetim hakkıdır. Bakın, cilalı rakamlarla sunulan açıklamalara rağmen geçen sene buğday fiyatları TMO’nun alım fiyatının altında kalmıştır. Eğer önceden alım politikaları yanında satış politikaları şeffaf bir şekilde açıklansaydı, satış döneminde birilerine TMO’nun buğdayı vadeli satış gibi uydurma bir yöntemle peşkeş çekilmeseydi, tüccar piyasaya girerek ihtiyacı olduğu kadar buğdayı alsaydı TMO zarar etmezdi.

Sayın Bakan, geçen gün yaptığınız konuşmada “Burada bizim söylediklerimizde yanlış yoktur.” dediniz. Sayın Bakan, sizin söylediklerinizde yanlış var. Dünyadaki buğday fiyatlarını verdiniz. Neden mazot fiyatlarını vermediniz? Veremezdiniz ama ben vereyim. Bugün mazot ülkemizde 305 kuruştur. Mazot ABD’de 110 kuruş; Avusturya’da, İspanya’da, Polonya’da yaklaşık 200 kuruş civarındadır. Bunları niye söylemiyorsunuz? Gübre fiyatlarını verdiniz. Sayın Bakan, gübrenin kullanım zamanındaki fiyatlarını niye vermiyorsunuz? Siz de biliyorsunuz ki gübre fiyatları kullanım zamanında artıyor, siz seyrediyorsunuz. Kullanım zamanı geçtikten sonra düşüyor. Siz de çıkıp bu rakamları kullanıyorsunuz.

Buradan çiftçilerimize sesleniyorum: Sayın Bakan sizi kandırıyor. “Destekleri artırdık.” diyor. Sayın çiftçi kardeşlerim, Hükûmet 2005 yılında Tarım Kanunu’nu çıkardı ve “Tarım destekleri gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamaz.” dendi. Şimdi lütfen Tarım Bakanına sorun, son beş yıldır tarım destekleri gayrisafi millî hasılanın yüzde kaçıdır? Sayın Bakandan bunu burada cevaplamasını istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paksoy, buyurun.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Sayın Bakan, siz ne söylerseniz söyleyin, söylediklerimizi nasıl çarpıtırsanız çarpıtın, Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında çiftçimizin kullandığı mazottan vergi alınmayacaktır, Türk çiftçisi yeşil mazot kullanacaktır; Türk çiftçisi daha ucuz gübre, daha ucuz elektrik, daha ucuz ilaç kullanacaktır, alın terinin karşılığını alacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Paksoy.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır; okutup, işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 20. maddesinin 1. fıkrasının başına “Bakanlıkça” ibaresinden önce gelmek üzere “Ziraat Mühendisleri ve” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Alim Işık                         Abdülkadir Akcan                   Muharrem Varlı

                Kütahya                            Afyonkarahisar                             Adana

             Mümin İnan                        Mehmet Şandır                       Hakan Coşkun

                   Niğde                                     Mersin                                  Osmaniye

      Mehmet Akif Paksoy                    Recep Taner                         Yılmaz Tankut

         Kahramanmaraş                            Aydın                                     Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı yasa tasarısının 20. maddesinin 4. fıkrasındaki “uygun” ifadesinin “en uygun ve en zararsız şekilde” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

    Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Selçuk Ayhan                         Ahmet Küçük

                 Malatya                                    İzmir                                   Çanakkale

        Mehmet Ali Susam                                                             Ramazan Kerim Özkan

                   İzmir                                                                                     Burdur         

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz elektrik borçlarından ve çiftçinin kullandığı elektrikten, tarımsal satış kooperatifi elektrik borçlarından bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, her elektriği kullanan parasını ödemelidir. Bunun altını çiziyorum. Kesinlikle ödemelidir ancak siz mevsimsel ürün alan kooperatiflerden, siz mevsimsel nakit girdisi olan, ürün girdisi olan insanlardan mevsim dışı para isterseniz alamazsınız. Bu nedenle, özellikle, tarım kesimine yönelik elektrik fatura tahsilatlarının mevsimsel özellikleri dikkate alınarak buna göre planlanması lazım. Yani siz daha ürünü ekerken, kullanılan elektrik parasını parası olmayan çiftçiden, tarımsal satış kooperatifinden isterseniz ödeyemez ve çiftçiyi zorla mütemerrid yapıyorsunuz, borcunu ödeyemeyen yapıyorsunuz. Hâlbuki TEDAŞ’la Tarım Bakanlığı arasında imzalanacak bir protokolle, özellikle çiftçilerin mevsimsel özelliklerine göre, yöresine göre, hangi ürünü ektiğine göre, onların talebine göre bir şekilde elektrik bedellerinin o aylarda ödenmesinin temin edilmesi lazım arkadaşlar.

Ama ne yapıyor? Çiftçi ekmek zorunda, çiftçi biçmek zorunda. Daha ürününü satmadan elektrik borcundan dolayı haciz geliyor ve öyle zamanlar haciz geliyor ki, ne zaman, biliyor musunuz? Ta ürününün hasatını yaparken, gelip, elektrik kesiliyor. Altını çiziyorum, geçen yıl yedi sekiz yerde çiftçilerin başına geldi, büyük bir tarımsal satış kooperatifi ve elektrikleri kesildi. Bu nedenle, çiftçiye yönelik mevcut elektrik borçlarının… Affedilsin demiyorum, altını çiziyorum, ama çok yüksek oranda uygulanan faizlerin giderilerek bunların ödenebilir bir yapılandırmayla mutlaka bir şekilde yapılandırmalı arkadaşlar. Aksi hâlde çiftçiden bir kuruş alamazsınız, çiftçi ödeyemez, ödeyecek parası yoktur. Öyle bir faiz birikimi olmuş ki bu faizi çiftçi ödeyemez. Bu nedenle, çiftçilerin elektrik borçlarıyla ilgili, bir, elektrik borçlarının ödemesinde mevsimsel -hangi mevsimde ürün alıyorsa- tahsilata gidilmelidir. Yani ocak ayında siz, ağustos ayında çıkacak bir ürünün, hasadın ekiminden dolayı elektrik parası alamazsınız. O çiftçinin elektrik paraları mevsimin belli aylarına bölünüp o ay tahsil edilmeli. Ancak eski borçları da, mutlaka mutlaka, faizler ödenebilir bir orana indirilerek, temerrüt faizleri silinerek -altını çiziyorum- temerrüt faizi dediğimiz faizler silinerek belli bir, hazine bonosu faizi ve bankaların mevduat faizi ortalamasıyla bulunacak faiz ortalamasıyla, bir şekilde, uzun vadede, örneğin, kırk sekiz aya kadar vadeyle yapılandırılıp mutlaka çiftçilere soluk aldırılması lazım. Aksi hâlde hep bu sorunu yaşayacağız.

Değerli milletvekilleri, eğer bir çiftçiye parasını zamanında ödemiyorsanız çiftçi faize boğuluyor, malzeme aldığı yerlerdeki insanlar temerrüt faizi uyguluyor.

Sayın Bakan, bundan üç ay önce Malatya’da bir don olayı olmuştu. “Dekar başı 150 lira vereceğim.” dediniz. Dekar başı 150 lirayı tartışırız. “1 dekarda kaç ton kayısı var, bunun bedeli ne kadar?” diye tartışırız. Bu, ne kadar yetiyor, bunu burada tartışmayacağım ama o sadece bir çiftçinin, Malatya çiftçisinin sadece bir cep harçlığı, belki ilaç bedelidir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Maliyeti 208 milyon.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ama zamanında ödeyin, zamanında ödeyin Sayın Bakan. Eğer bir para zamanında ödenmiyorsa o para hiç paradır. Onun için -aradan üç ay geçti, Malatya çiftçisinin mazotçuya, gübreciye borcu çoktur- bir an evvel bunun ödenmesi gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 20. maddesinin 1. fıkrasının başına “Bakanlıkça” ibaresinden önce gelmek üzere “Ziraat Mühendisleri ve” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                   Hakan Coşkun (Osmaniye) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Recep Taner, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki maddenin başına “Ziraat mühendisleri ile” ibaresini eklemek için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle, bitki koruma konusunda daha önce reçete yazma yetkisinin 7472 sayılı Yasa ile ziraat mühendislerine verilmiş olduğunu hatırlatmak istedik. Zira bu düzenlemede veteriner hekimlerin yetkileri ve sorumlulukları net bir şekilde tanımlanmakta iken ziraat mühendislerinin aynı şekilde yasada kendilerini bulamamalarından dolayı eleştirmekte oldukları da bir gerçektir. Bu önerge bu serzenişlere karşı düzelenmiş bir önergedir.

Değerli milletvekilleri, bugün hepimizin ortak kanaatidir ki, son zamanlarda hızla artan asrın hastalığı kanserin oluşmasındaki en büyük etken denetim eksikliğidir. Mevcut düzenlemelerdeki yetki kargaşası had safhaya çıkmıştır. Yerel yönetim belediyelerden, Tarım Bakanlığından Sağlık Bakanlığına, Sanayi Ticaret Bakanlığından Çevre Bakanlığına, tüm bakanlıklar, beş bakanlık, hepsi denetim yetkisi sahibi ama denetimin kimin tarafından ve ne şekilde ve ne sıklıkta yapıldığı bir muamma olarak ortada durmaktadır.

Tüm bu sıkıntılar ortadayken, bu düzenlemeyle sorumlu yöneticilik uygulaması gevşetilerek kaldırılmak istenmektedir. Hâlen yürürlükte olan Gıda Kanunu’na tabi olarak ülkemizde faaliyet gösteren tüm gıdayı üreten işletmeler, yaptıkları üretimi denetleyen ve gıda güvenliğini sağlayan eleman istihdam etmekteler ve bu elemanlar, gerek gıda mühendisi gerek diğer mühendisler, gıda üretim aşamalarını denetliyor ve halk sağlığına zarar verecek üretimlerin yapılmasını engelliyor. Tabii işin normalde olması gereken boyutu bu ama gerçekte ne olduğuna baktığımızda ise karşımıza farklı bir manzara çıkıyor. Bugün, şehir merkezleri dahil tüm ülke genelinde, hatta denetim faaliyeti yapacak olan birimlerin yan binalarında, ülkede etin kilogramı 20 lira civarındayken 11-12 liradan et veya kilogramı 3 liraya sucuk satılabiliyorsa bu sistem yeniden gözden geçirilmelidir. Ama bu görüşmekte olduğumuz düzenlemede olduğu gibi sistemi tamamen ortadan kaldırmak olmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, eğer görüşmekte olduğumuz düzenlemedeki tabiriyle mikro gıda işletmelerinin üretim maliyetlerini düşürmek, vatandaşa daha ucuza ulaşacak gıda ortamı yaratmak amacıyla, ülkede faaliyet gösteren yaklaşık 40 bin civarındaki gıda işletmesinin yüzde 80-85’inin gıda mühendisi ve gıda uzmanı çalıştırma zorunluluğunu ortadan kaldırıyorsanız ve yine, eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti Anayasa’mızda belirtildiği gibi sosyal devlet ise, vatandaşın sağlıklı gıdaya ulaşmasını temin etmek gerekmektedir ve yapmanız gereken şey, bu işletmelerde görev yapan yaklaşık 20 bin civarındaki gıda mühendisi ve gıda uzmanını hemen Bakanlık bünyesine almanız olmalıdır. Yapılacak gerekli düzenlemeler ile gıda güvenliğinde yetki ve sorumluluk tek bakanlıkta birleştirilmeli; işletmelerin değil devletin denetim elemanı olan uzmanlar tarafından denetimler çok daha sıkı bir şekilde yapılmalıdır. Yoksa, ileride yaşanacak olan sağlık sorunlarının ülkemize ve vatandaşımıza olan maddi ve manevi maliyeti, kamuda çalıştırılacak olan bu mühendislerin maliyetinden çok daha fazla olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu düzenleme de yeniden gözden geçirilmeli, mikro gıda işletmeleri dâhil tüm gıda işletmelerinin istisnasız bir şekilde denetlenmesi ve bu denetimlerin kamu adına, kamu gıda denetçileri tarafından yapılması temin edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taner, buyurun.

RECEP TANER (Devamla) – Yapılan denetimler neticesinde, halk sağlığını tehdit edecek olgular bulunması hâlinde ise adil ve uygulanabilir, caydırıcı ceza sistemi devreye girmeli, verilecek cezaların tespitinde de mikro ve makro gıda işletmeleri dengesi ayrıca gözetilmelidir.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin, Türkiye’de, üreten kesimi gözden çıkarıp bütün enerjisini tüketim sektörüne ve tüketicilere verdiğinin emarelerini çok sık görmeye başladık. Bildiğiniz gibi, dün sabah beş buçuğa kadar Mecliste çalışılarak Maden Kanunu çıkartıldı. Çıkarılan Maden Kanunu Tasarısı’nda, Hükûmetin teklifine baktığımızda, zeytin alanları maden aramasına açılıyordu. Üretici birliklerinin ve bazı sivil toplum örgütlerinin, Meclisteki iktidar ve muhalefet milletvekillerinin ortak çalışmaları ile bu tasarı ortadan kaldırıldı.

Ben Aydın Milletvekili olarak, zeytin üreticileri adına, bu düzenlemenin, Hükûmetin tasarısının geçmemesi için oy veren milletvekillerimize teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sayılı tasarının 21’inci maddesinin 1. fıkrasının ç bendinde “Herhangi bir gıdanın insan tüketimi için uygun” ibaresinden sonra “olup” kelimesinin ilavesini arz ve teklif ederiz.

           R. Kerim Özkan                        Vahap Seçer                          Ahmet Küçük

                 Burdur                                    Mersin                                 Çanakkale

              Ensar Öğüt                                                                           Selçuk Ayhan

                Ardahan                                                                                    İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 21. Maddesinin 1. Fıkrasının e bendinden sonra gelmek üzere (f) bendinin aşağıdaki şekilde eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak gıda güvenliğinin sağlanması, üretim planlamasının yapılması, gerekli stokların sağlanması ve gerekli hallerde ihtiyaç duyulan yerlere gıda maddelerinin sevkiyatının sağlanması Bakanlığın sorumluluğundadır.”

           Hakan Coşkun                        K. Erdal Sipahi                            Alim Işık

               Osmaniye                                   İzmir                                    Kütahya

        Abdülkadir Akcan                   Muharrem Varlı                        Mümin İnan

          Afyonkarahisar                             Adana                                     Niğde

                                                           M. Akif Paksoy

                                                         Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Erdal Sipahi.

Buyurun Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclise saygılar sunarım.

Gıda güvenliği konusunda nasıl vahim bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu her gün flaş basın haberleriyle öğrenmekteyiz. Tabii, yapılan denetim ve kontroller sonucu bu vahim tablonun yüzde kaçı ortaya çıkartılabiliyor ve ne kadarı basına yansıyor konusu ayrıdır.

Gıda ürünleri sağlığımızı en kolay etkileyebilecek etmenlerin başında gelmektedir. AKP’nin fakirleştirdiği insanlarımızın yeterli ve sağlıklı beslenme imkânlarından uzaklaştığı ülkemizde, zaten yetersiz olan beslenmenin bir de güvenlikten giderek uzaklaşması tabloyu daha da vahimleştirmektedir. Ama binlerce biyolog bu arada işsiz gezmekte, sahipsiz kalmakta ve tasarıda isimleri dahi anılmamaktadır.

Bir ülke düşünün, memur emeklisinin yüzde 35’i, SSK emeklisinin yüzde 62’si, BAĞKUR emeklisinin yüzde 90’ı açlık sınırının altında aylık alsın, yani açlığa mahkûm edilsin. Karnını doyurabildiği kadarına ise hormonlu gıdalar, mide bulandırıcı denetim manzaraları, kokmuş kaçak etler ekleyin; işte gerçek tablo bu!

Tarım sektörü, yani çiftçi can çekişmekte. Mazot, gübre, ilaç fiyatları sizin mantığınızla nereden nereye geldi, 4 çiftçiden 1’i çiftçiliği bıraktı, kalanlar borç ve ipotek altında. Sayın Bakan, tarım konusunda rakam oyunlarına dayalı süslü laflar, çiftçi için maalesef acı bir komediye dönüştü. Türk çiftçisi ne uğruna perişan edildi? Avrupa Birliği talimatları uğruna. Peki, Türk çiftçisini mahvetme uğruna Avrupa Birliğine yaranabildik mi? O da hayır. 14 Ekim 2009 AB İlerleme Raporu’nun “Tarım, gıda güvenliği, veterinerlik” bölümü, yani fasıl 11’den bazı satırlar okuyorum size: “Kalite politikası konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir. AB müktesebatıyla ilgili düzenlemeler sınırlı kalmıştır. Uygulamalar genel tarım politikasından giderek uzaklaşmaktadır. Veterinerlik politikasında ancak sınırlı bir ilerleme sağlanmıştır. Veteriner gözlem ve kontrollerinin finanse edilmesi konusunda bir ilerleme gözlenmemiştir. Hayvansal yan ürünler ve yemle ilgili kurallarda bir ilerleme kaydedilmemiştir.” İşte, gelinen nokta bu: Hem Türk çiftçisi perişan hem de Avrupa Birliğinden zayıf not!

Ben İzmir milletvekiliyim, Bakırçay, Gediz, Menderes havzalarında yaşayan insanlar, tarih boyunca bir elleri yağda, bir elleri balda refah toplumları oldular ve Hükûmetiniz sayesinde, cumhuriyet döneminde değil, tarihte ilk defa bu havzalardaki insanlar fakir değil, aç. Tarımla ilgili pembe rakamları Mecliste değil, cesaretiniz varsa Bergamalı, Menemenli, Bayındırlı, Ödemişli, Tireli çiftçinin yüzüne anlatın. Pamuk bitti, tütün bitti, sebze, meyve can çekişmekte. Mazot, gübre ve ilacı bıraktım, çünkü onlarla ilgili birçok açıklama sayın milletvekillerince yapıldı.

Şimdi, size çiftçinin elektrik faturasıyla ilgili yaşadığım bir örnekten bahsedeceğim. Tarih 5 şubat 2010. Yer Menemen ilçesi Doğaköy yani bir çiftçi köyü. Köy kahvesinde masa üstüne bırakılmış elektrik faturaları. Evet, iyi dinleyin, şimdi o elektrik faturalarından iki örnek vereceğim: Çiftçinin elektrik borcu 46 lira, gecikme zammı 362 lira 38 kuruş. Bir başka çiftçinin elektrik borcu 50 Türk lirası, gecikme zammı 805 lira 88 kuruş. Soru önergesi verdim, Maliye Bakanlığından alakasız bir cevap geldi. Keşke cevap vermeselerdi, en azından “Utançlarından cevap veremediler.” derdim. Evet, elektriği özelleştirdiniz, çiftçiyi bu özelleştirme tuzağının soygununa terk ettiniz. Bunun adı, çiftçinin AKP eliyle bitirilmesidir, mahvedilmesidir. Çiftçinin 50 liralık elektrik borcunun gecikme zammı 805 Türk lirası ise bunun adına eşkıyalık mı dersiniz, soygun mu dersiniz veya bu tabirleri yetersiz mi buluyorsunuz? Bu konuyu ben insafınıza sunuyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kaç senede olmuş?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kaç sene olursa olsun. İsterse yüz senede olsun.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Efendim, borçları yapılandırdık, taksitlendirdik… Ne işe yarar, soyguna mâni olun. Kaldı ki bu faturalar iki gün içinde ödenmezse elektrik kesiliyor, bir de açılım zammı.

Efendim, bunun süresi falan söz konusu değil. Allah aşkına, bir çiftçinin 50 liralık elektrik borcu 805 liraya nasıl çıkar? Bunu bana hangi vicdanla, hangi mantıkla izah edersiniz? Gidin bunu Ege çiftçisine anlatın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Keyfî bir şey mi o ya? Kanun var, nizam var. Keyfî mi yazmışlar?

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Laf atmayın Sayın Kacır oradan.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Şimdi et rezaleti gündemde. İthal etler, yandaş firma dedikoduları, ihale iptalleri. Yabancıya ithal et parası vereceğinize kendi besicinize yardım edin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sipahi, lütfen tamamlayınız.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

“Doğu ve güneydoğuda on altı ile yönelik yüzde 40 hibe desteğini Türkiye genelinde yapın.” dedik. Bu konuda Afyon Ticaret Borsası bir teklifte bulundu ve bütün Ege besicileri için İzmir Ticaret Borsası teklif yaptı. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak soru önergesi verdik. Maalesef, Bakanınızdan gelen cevap herhâlde çok gayriciddi hazırlandığı için, biz okuduk ve bir şey anlayamadık. İşte size gıda güvenliği, işte tarım, işte hayvancılık ve işte ulaşılan vahim tablo.

Bu arada, hayvan kaçakçılığının hemen hemen sıfıra indiğini söylediniz. Sayın Bakan, doğruyu yansıtmıyor bilgileriniz. Maalesef, illerde kaçak komisyonları vardı, sınır illerinde. Toplanıp ne iş yaptıklarını tetkik etmenizde fayda umuyorum. Sayın İçişleri Bakanı buradaysa incelemelerini tavsiye ederim.

Aynı şekilde, sınır illerinde bir menşe şehadetnamesi konusu vardı. Kaçak hayvanlar yakalanıyor, birisi gidiyor, “Evet, bu yerli.” diyor ve yakalanan hayvanlar yerliymiş gibi muamele görüyor, kaçak muamelesi görmüyor; işte, Türkiye'nin gerçeği budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Bu arada terör de bundan yararlanmaya devam ediyor. Türkiye'nin gerçekleri bunlar.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi vardır, onu yerine getireceğim.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın Şandır, Sayın Akkuş, Sayın Ertugay, Sayın Uslu, Sayın Yıldız, Sayın Paksoy, Sayın Asil, Sayın Bulut, Sayın Yılmaz, Sayın Enöz, Sayın Orhan, Sayın Taner, Sayın Nalcı, Sayın Coşkun, Sayın Işık, Sayın Cengiz, Sayın Tankut, Sayın Sipahi, Sayın Yunusoğlu, Sayın Kalaycı.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sayılı tasarının 21’inci maddesinin 1. fıkrasının ç bendinde “Herhangi bir gıdanın insan tüketimi için uygun” ibaresinden sonra “olup” kelimesinin ilavesini arz ve teklif ederiz.

                                                                           Ramazan Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet Katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. Bu görüşme esnasında sizlerin bazı konulara dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunlardan biri, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı, kuş gribi, kuduz, brusella, tüberküloz.

Değerli arkadaşlarım, kuduz hastalığı, can almaya, can yakmaya devam ediyor ülkemizde. Daha yeni, benim Burdur ilimin Bucak ilçesinin Yuva köyünde kuduz hastalığı çıktı bir inekte. Bu ineğin değeri 6 milyar. Kuduz hastalığı, tazminatlı hastalıklar kapsamında değil fakat üreticimiz, gerçekten halkını seven, ülkesini seven bir üretici ki hayvanın semptomlarından bunun kuduz olabileceğini düşünerek bir veteriner hekim çağırıyor ve bu bağıran, çağıran, ağzı köpüren hastanın, veteriner kontrolünde başını alıp laboratuvara gönderiyor. Laboratuvarda, bunun birinci teşhisinde kuduz hastalığı çıkmıyor ancak farelere inoküle ediliyor beyinden alınan negri cisimciği, kuduz olduğu müspet olarak tespit ediliyor.

Bu adamın ahırında 20 hayvanı var. Şu anda, bu ahırda, yaklaşık 300-400 kilogram civarındaki, litre civarındaki süt dökülüyor. Bu insanımız mağdur. Kanun teklifim var, kuduz hastalığının tazminatlı hastalıklar kapsamına alınmasıyla ilgili. Bu kanun teklifi Meclisin raflarında bekliyor. Bu mağduriyetini, bu vatandaşımız gerçekten o duyarlılığı göstermemiş olsaydı, bu ineğini kesip, bunu çağırıp bir kasaba verseydi, bu et, bizler tarafından, sizler tarafından tüketilecekti.

Bu olay, geçen yıl içerisinde, Burdur’umuzun Askeriye köyünde, Kışla köyünde, merkezde, Soğanlı köyünde yaşandı, Kastamonu’da yaşandı, İstanbul’da yaşandı, Türkiye'nin birçok yerinde yaşandı. Bu konuda, kuduz hastalığının mutlaka tazminatlı hastalıklar kapsamına alınması ve üreticilerin mağduriyetlerinin giderilmesi gerekiyor. Her gün, 300 kilo, 400 kilo süt bugün toprağa dökülüyor. Bu vatandaşın mağduriyeti için devletimizin yaptığı yardım, sadece ve sadece 500 Türk lirası. Bu yardımla, bu hayvanlar yiyor, bu hayvanlar içiyor, bu hayvanlar besleniyor, hayatını devam ettiriyor. Ancak, altı aylık bir süre sonunda kuduz hastalığıyla ilgili bir ibare görülmezse karantina kaldırılacak ve bu süt ve et tüketiciyle buluşacak. Onun için, kuduz hastalığının bir an önce tazminatlı hastalıklar kapsamına alınmasını ve -Bakanlık yetkilileri buradayken- kanunumuzun Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından bir an önce Meclise getirilmesini talep ediyorum.

Ayrıca, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi can almaya devam ediyor. Bu hastalık biliyorsunuz kenelerden bulaşıyor.

Kuduzun da portörü yarasalardır. Yarasalar inlerde yaşar. İnlerde yarasa aç kalır, kan emme esnasında bu virüsü çakala, tilkiye, kurda bulaştırır. Onlar da yaban hayvanlarıyla veyahut da bölgesindeki evcil hayvanlarla boğuşma esnasında, onlardan bir parça alma esnasında hastalığı evcil hayvanlara aktarır. Evcil hayvanlardan da bu hastalık insanlara bir bulaşma sağlar ve geri dönüşü olmayan bir hastalıktır. Hepimizi ilgilendiren bir konu. Onun için, hassasiyetle bu konunun üzerinde durulması gerekiyor.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi de aynı şekilde. Keneler tarafından bulaştırılıyor dedik. O konuda meralarımızın ilaçlanması gerekiyor, hayvanlarımızın ilaçlanması gerekiyor. Onun mücadelesinde keklik kullanılıyor, kanatlı hayvanlar kullanılıyor. Bu konuda, millî parklara, Çevre ve Orman Bakanlığımızın özellikle keklik gibi kanatlıları üretip salması gerekiyor çünkü mücadele, ancak biyolojik mücadeleyle sağlanıyor.

Yine, aynı şekilde şap hastalığı… “Şap hastalığında koruyucu hekimlik” diyoruz. Tarım Bakanlığındaki istihdam eksikliğinden dolayı koruyucu hekimlikte veteriner hekimlerimiz yeterli olamıyor bugünlerde ve geçen ay içerisinde Burdur Hayvan Pazarı şaptan dolayı yaklaşık bir ay kapatıldı. Bu, millî ekonominin kaybı demektir. Yine, Ardahan’da şap hastalığı görüldü, Kars’ta şap hastalığı görüldü, hayvan pazarları kapandı. Bu hayvan pazarlarının kapanması, Türk çiftçisinin, Türk üreticisinin mağduriyeti demektir. Bu pazarların bir hafta kapanması, sadece belediye gelirleriyle milyonlarca lira zarar demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Onun için, koruyucu hekimliğe önem vermemiz gerekiyor. Yine Bakanlık bünyesinde koruyucu hekimlik aşılamalarında çalıştırılacak veteriner hekim istihdamının, veteriner sağlık teknisyeni istihdamının artırılması gerekiyor.

Bu konuda Bakanlığımızı, Hükûmetimizi duyarlılığa davet ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı'nın 22. maddesinin 7. fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere "30 beygir gücü altı motor gücü bulunan ve 10 kişiden az personel çalıştıran işyerlerinden sorumlu yönetici istenmez. Ancak bu işyerlerinin denetimi için gerekli personel kamu adına Bakanlıkça sağlanır. Bu personelin maaş ve özlük hakları ile sigorta primlerinin karşılanması için her yıl Bakanlık bütçesine yeterli ödenek konulur." cümlelerinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

         Orhan Ziya Diren                       Vahap Seçer                     Mehmet Ali Susam

                   Tokat                                     Mersin                                      İzmir

          Ergün Aydoğan                      R. Kerim Özkan                       Ahmet Küçük

                Balıkesir                                   Burdur                                 Çanakkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı'nın 22’inci maddesinin 7’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve ekli 1 sayılı listenin A. Gıda Üreten İşyerleri ve B. Yem İşletmeleri bölümlerin “İşletmeler sütununda yer alan tüm “(30 beygir üzeri motor gücü bulunan veya toplam on kişiden fazla personel çalıştıran işyerleri) ibarelerinin liste metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İbrahim Binici                         Hasip Kaplan                            Sırrı Sakık

                Şanlıurfa                                   Şırnak                                       Muş

           Sebahat Tuncel                         Bengi Yıldız                  Mehmet Nezir Karabaş

                 İstanbul                                  Batman                                     Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 22 inci maddesinin 7 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde ve (1) sayılı listede yer alan "30 beygir üzeri motor gücü bulunan veya toplam 10 kişiden fazla personel çalıştıran iş yerleri" ibarelerinin "20 beygir üzeri motor gücü bulunan veya toplam 5 kişiden fazla personel çalıştıran iş yerleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(7) Ekli (1) sayılı listede belirlenen gıda ve yem işletmeleri, işin nevine göre, konu ile ilgili lisans eğitimi almış en az bir personel çalıştırmak zorundadır. 20 beygir üzeri motor gücü bulunan veya toplam 5 kişiden fazla personel çalıştıran iş yerlerinde istihdam edilecek meslek mensuplarının sosyal güvenlik primlerinin tamamı ile maaşlarının % 30'u Bakanlığın destekleme bütçesinden ödenir. Bilimsel gelişmeler ve günün koşullarına göre, ekli (1) sayılı listede Bakanlıkça değişiklik yapılabilir. Bu değişiklikler Bakanlıkça çıkarılacak bir tebliğ ile ilan edilir.

     Prof. Dr. Zeki Ertugay              Abdülkadir Akcan                    M. Akif Paksoy

                Erzurum                           Afyonkarahisar                    Kahramanmaraş

             Metin Ergun                        Mehmet Şandır                       Hakan Coşkun

                  Muğla                                     Mersin                                  Osmaniye

             Mümin İnan                                                                        Muharrem Varlı

                   Niğde                                                                                     Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Zeki Ertugay efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Zeki Ertugay, Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Bu görüşmekte olduğumuz madde ve özellikle yedinci fıkrası, belki bu tasarının en önemli maddelerinden biridir değerli arkadaşlar. Bu maddeyle, özellikle bu fıkrayla ülkemizde çok yaygın olan küçük gıda işletmelerinden sorumlu yönetici bulundurma mecburiyeti kaldırılmaktadır. Hâlbuki bu daha önce 5179 sayılı Yasa’da böyle bir mecburiyet vardı.

Malumunuz, ülkemizdeki işletmelerin, gıda işletmelerinin çok büyük bir kısmı küçük işletmelerdir ve bu küçük işletmelerin tamamı teknik bilgiye, teknik yönde denetime, bu konudaki yapılacak ikazlara en çok ihtiyacı olan işletmelerdir.

İkincisi, bu maddenin 5179’daki gibi korunması, ülkemizin insanlarının sağlıklı beslenmesi açısından, gıda güvenliği açısından çok çok önemlidir.

Üçüncü bir husus, bu konuda bugüne kadar çok önemli bir meslek grubu, ziraat mühendisi ve gıda mühendisi istihdamı söz konusudur ve bugün bu meslek mensupları çok büyük bir endişe ve infial içindedirler. Hükûmet diyebilir ki küçük işletmelerin ki biz bunu Komisyonda da gerektiği şekilde görüştük, konuştuk… Öncelikle şunu ifade edeyim: Bu yasanın birçok eksiği olmasına rağmen, temelden birçok itirazlarımız olmasına rağmen Komisyonda gerçekten katkı sağlamaya çalıştık. Şimdi burada da önemli bir önerge olduğunu düşünüyorum ve peşinen zaten Hükûmet de, Komisyon da katılmadığını söylediler, görünen o ki bu önerge de burada reddedilecek. Ancak bunun akabinde Türkiye’de çok ciddi bir sıkıntı yaşanacaktır, biraz önce söylediğim, üç madde hâlinde sıraladığım sakıncalar karşımızda duran çok önemli problemlerdir. Bu konuda Sayın Bakan Komisyonda “Çok önemli bir fark olmamaktadır, yani mevcut ziraat mühendisi, gıda mühendislerinin istihdamında bir sorun yaşanmayacaktır, sayıca bir fark bulunmamaktadır.” gibi bir sözlü teminat verdi. Umarım bu doğrudur.

Bu uygulamanın tekrar getirilmesi çok önemlidir, bu yasaya konulması da çok önemli bir eksikliktir. Çünkü bu, gerçekten gıda güvenliği bakımından çok önemlidir. Denilebilir ki Türkiye’deki bu küçük gıda işletmelerinin çok önemli bir kısmı ekonomik olarak büyük sıkıntılarla karşı karşıyadır.

Önergemizde de bahsettik, bu işletmelerin hem denetimlerinin yapılması hem teknik eleman istihdam edilmesi ama gücü yetmediği için bu işletmelere ücretlerin ve işveren primlerinin katkı olarak Tarım Bakanlığı bütçesine konulacak destekleme bütçesinden karşılanmasını önemli gördüğümüzü ifade ettim.

Buraya çıkmışken çok önemli bir hususu da tekrar dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Sayın Bakan, son günlerde buğday, hububat fiyatları açıklandı. Hepinizin malumu, 15 milyonu ilgilendirmektedir bu buğday fiyatları ve açıklanan buğday fiyatları gerçekten tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır ve çiftçi büyük üzüntü içerisindedir. Kesinlikle maliyetlerin altındadır. Bugüne kadar, çeşitli vesilelerle Sayın Bakan ifade etti, biz esasında çok çeşitli başlıklar altında buğday üreticisine destek veriyoruz -prim desteği veriyoruz, mazot desteği veriyoruz vesaire diye- bu desteklerin tamamını topladığınız zaman aşağı yukarı dönüm başına verilen destek 26 lira 80 kuruştur. Sık sık tekrar ettiğiniz 2002 fiyatlarıyla karşılaştırdığınız zaman, 2002’de verilen doğrudan gelir desteği enflasyon ölçüsünde artırılarak devam ettirilebilseydi bugün bu rakamın yerine aşağı yukarı 32 lira bir destek verilmiş olacaktı. Yani, 2002 rakamlarının bile altındadır ve çiftçi, gerçekten, açıklanan taban fiyatların, hububat fiyatlarının ağırlığı altında ezilmiştir, yüksek maliyetin altında düşük bir fiyat açıklanmıştır.

Sayın Bakana ne kadar ifade ediyor bilmiyorum ama bin kere belki ifade ettik, bin birinci sefer buradan tekrar ifade ediyorum: Bakın, 2002’de DAP gübresi 32 kuruş, bugün 1 lira; tam artış yüzde 203. Mazot 2002’de 1 lira 10 kuruş, bugün 3 lira 12 kuruş. 2002’de 35 kuruş olan buğday fiyatı bugün 55 kuruş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yani, aşağı yukarı, bu kadar yılda, sekiz yılda toplam yüzde 57 artmış buğday fiyatı ama mazottaki fiyat artışı yüzde 184, DAP gübresindeki fiyatlar yüzde 203.

Şimdi, böyle bir maliyet artışıyla, böyle bir ağır yük altında bu çiftçi bu üretimi ne kadar yapar? 9 milyon 300 bin hektardan 7,5 milyon hektara buğday alanının, ekilebilir alanının düşmesi sebepsiz değildir. Bu insanlar, artık, bu üretimden karınlarını doyuramadıkları için caymışlardır değerli milletvekilleri. 15 milyon insanı birinci derecede ilgilendirmektedir, aş ve ekmek kapısıdır. Ama 72 milyonu da, temel ürünümüz olması bakımından, ciddi manada ilgilendirmektedir.

Hükûmetin, gerçekten, bu söylediklerimize, bu kürsüde söylenenlere kulak asmasını, bunları dikkate almasını ve icraatlarını uygulamalarını, buna göre düzenlemesini tekrar yüce Meclisten diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı'nın 22’nci maddesinin 7’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve ekli 1 sayılı listenin A. Gıda Üreten İşyerleri ve B. Yem İşletmeleri bölümlerin “İşletmeler sütununda yer alan tüm “(30 beygir üzeri motor gücü bulunan veya toplam on kişiden fazla personel çalıştıran işyerleri) ibarelerinin liste metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 

                                                                                     İbrahim Binici (Şanlıurfa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Buyurun Sayın Karabaş.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 22’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygıyla selamlıyorum.

Tabii, daha önce de belirttik, açıklamalarda hemen hemen her hatip dile getirdi, bugün Türkiye’de üretim yapan işletmelerin büyük çoğunluğu 10’dan az işçi çalıştıran ve beygir motor gücü yüzde 30’un altında olan işletmeler tarafında gıda üretimi ve yem üretimi yapılmaktadır. Bu tasarıda üretimin çoğunluğunu gerçekleştiren ve vatandaşın tüketiminin çoğunluğunun sağlandığı işletmeler bu şekilde bir yerde denetim dışı bırakılmaktadır.

Yine meslek örgütlerinin en çok eleştirdikleri konulardan biri, bu yasa tasarısı getirildiği zaman Avrupa uyum yasaları çerçevesinde getirildiği iddia ediliyor. Yine, sağlıklı ve temiz gıdanın vatandaşa ulaştırılması iddia ediliyor. Üretimin daha verimli ve denetlenebilir olması iddiası var ancak bu konuda hem sağlıklı üretimi hem de denetimi gerçekleştirebilecek, bu işin eğitimini almış, lisans düzeyinde eğitim almış ziraat mühendisleri ve gıda mühendislerinin bu işletmelerde çalıştırılmasına ihtiyaç olmadığı dile getiriliyor.

Değerli milletvekilleri, şunu biliyoruz: Türkiye’de genelde zaten bir kaçak çalıştırma, iş yeri ve üretim var. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki özellikle bu sayılar, belli bir miktarda tutulan sayılar ve motor gücü işletmelere daha fazla işçi çalıştırıyor olsa bile kaçak işçi çalıştırmanın da yolunu açıyor. Çünkü 12, 13, 15 işçiyle çalışan işletmeler hem denetimden kurtulmak hem de bu işin lisans eğitimini almış insanları, mühendisleri çalıştırmamak için o sayıları 10’un altına çekmeye çalışıyor. Bu, birçok alanda böyledir. Bunun yolu… Eğer Bakanlık ve kurumlar gerçekten bazı işletmelerin zaten zor koşullarda üretim yaptığını, zarar ettiğini veya belli sayıda teknik eleman, lisans eğitimi görmüş mühendis çalıştırdığı zaman sıkıntı yaşayacağını düşünüyorsa, bu konuda gerekli bazı alanlarda ve bazı işletme alanlarında teşvik verebilir. Orada çalışan personelin sigorta primleri veya çalışanlardan alınan gelir vergisinin düşürülmesi yoluna gitti. Fakat tam tersi yapılıyor, bizler çeşitli kanunlarda, çeşitli yasalarda bu tür teknik personelin, lisans eğitimi görmüş, alanında eğitim görmüş personelin çalıştırılmasının sınırlarını mümkün olduğunca yukarı çekiyoruz. Eğer bizler bu yasayla, Meclis bu yasa tasarısıyla çıkarmayı düşündüğü yasayla, iktidar bu yasayla gerçekten çağdaş, gelişkin, sağlıklı bir gıda ve yem üretimini, sağlıklı bir denetimi istiyorsa, bu konuda bu maddenin mutlaka değiştirilmesi gerekiyor.

Ha bu maddede tabii bir de şu belirtilmiş: “Bakanlık ihtiyaç duyduğu zaman bu oranları değiştirebilir.” Peki, bugünün Türkiye’sinde Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde bu tasarıyı getirip yasalaştırıyorken bugün hangi ihtiyaçla bu sınırı koyuyoruz? Bugün, yarın ne değişecek ki bu sınırı Bakanlık değiştirme ihtiyacı duyacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Başkan.

Onun için, bizler bu önergenin mutlaka dikkate alınması, bu oranın tasarıda değiştirilerek, değiştirilmiş biçimiyle kanunlaşması gerektiğini düşünüyoruz.

Yüce heyete saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı'nın 22. maddesinin 7. fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere "30 beygir gücü altı motor gücü bulunan ve 10 kişiden az personel çalıştıran işyerlerinden sorumlu yönetici istenmez. Ancak bu işyerlerinin denetimi için gerekli personel kamu adına Bakanlıkça sağlanır. Bu personelin maaş ve özlük hakları ile sigorta primlerinin karşılanması için her yıl Bakanlık bütçesine yeterli ödenek konulur." cümlelerinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                      Orhan Ziya Diren (Tokat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyorum.

BAŞKAN – Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili, önerge üzerinde söz isteyen.

Buyurun.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanı katılmak için ikna etmeye çalışacağım şimdi!

Bu madde gerçekten bu tasarıda önemli maddelerden bir tanesi. Geçmişte durum neydi? 60 beygir gücü ve 10 kişi çalıştıran iş yerleri bir lisans eğitimi almış eleman çalıştırmak zorundaydı. Bunun altında kalan iş yerleri de beş tanesi bir araya gelerek 1 mühendisi istihdam etme noktasındaydılar, yani büyük oranda da belgelerini orada bulundurmak durumundaydılar. Şu an ne duruma geliyor? Şu an 30 beygir gücüne veya 10 kişi çalıştırana. Aslında bu “veya” kelimesi çıkıp “30 beygir gücü ve 10 kişi çalıştıran” şeklinde olmalıdır, bunlar birbirini aslında tamamlayan iki unsurdur.

Şimdi burada bu kanunda nasıl düşünmeliyiz? Üç şeyi düşünmeliyiz:

Bir, bu kanunda değişiklik yapılarak kendilerinin istihdamının engellendiğini söyleyen ve piyasada kendilerinin yapacağı denetimi bundan sonra yapılmayacağını söyleyen mühendis arkadaşlarımızın durumunu düşünmeliyiz.

İki, önemli bir kısım olan, en önemli kısım olan Türkiye’de 52 bin tane gıda işletmesi var, yaklaşık 400 bin tane satış noktası ve toplu tüketim yeri var ve bunların yüzde 80’i bu söylediğim niteliklerde küçük işletmeler. Bu küçük işletmelerin de büyük kısmı esnaf ve sanatkâr teşkilatı içerisinde örgütlü çıraklık, kalfalık, ustalık belgesiyle iş yeri açarken kendisinin ustalık belgesinin olması iş yeri açması için gerekli görülen kesimler, bir kısmı da ticaret odasına kayıtlı, hiç belge aranmadan olan yerler. Bir de bu yasadan etkilenecek olan kesim tüketici kesimi yani eğer denetimsizlik olursa bu denetimsizlik sonucu gıda maddelerinin olumsuz sonuçlarından etkilenecek kesimler.

Bunlar arasındaki dengeyi nasıl sağlarız? Yani bugün esnaf ve sanatkâr, küçük işletmenin geçmiş uygulamada, diplomasıyla o arkadaşlarımızdan yeterli verimi aldığını söylemek mümkün değil çünkü o arkadaşlarımıza verilen ücretler de çok düşük ücretlerdi, Beş iş yerini denetlemek için alınan ücretler düşük ücretlerdi. Bu uygulama başarılı olmamıştır.

Şimdi ne yapmalıyız? Bir: 30 beygir gücünün altındakilerde bunu kaldırmalıyız ama piyasayı denetimden ve bu arkadaşları da işsiz bırakmanın önüne geçmeliyiz. Bunun yolu bu önergede var.

Ne diyoruz biliyor musunuz? Bu piyasayı denetleyecek, Bakanlığın bütçesine bir fon koyalım; piyasayı denetleyelim, mühendis arkadaşlarla denetleyelim. Piyasa, tüketici, denetimden eksik kalmasın ve bu arkadaşlarımız da mesleklerini icra edebilme şansına sahip olsunlar ama bu fondan bunların sigortası, özlük hakları karşılansın ve böylece bu iş yapılsın. Bakanlığın birinci görevi budur. Bakanlık bir kamu kuruluşudur. Hem küçük işletmelerin sağlıklı eğitilip denetlenmesini sağlamak görevidir hem de tüketicinin sağlıklı gıdaya erişiminin ortamını sağlamak görevidir. Onun için, Bakanlığın yapması gereken görev budur.

Burada ben şunu bekliyorum bu kanunda Bakanlıktan: Bana daha çok kadro verin, Avrupa normlarına uygun bir piyasada ben denetim ve eğitim yaparak gıda güvenliğini sağlayayım ve küçük işletmelerin ihtiyacı olan eğitimi yapayım. Bu eğitim için de ben meslek odalarıyla iş birliği yapayım.

Bu meslek odaları kimlerdir? Akademik meslek odalarıdır, ekonomik meslek odalarıdır yani esnaf odaları birlikleri ve ticaret odalarıdır, akademik meslek odaları, ziraat odası ve benzeridir ve Bakanlıktır. Bu üçlü işleyişle kaynağını bu fondan sağlayarak piyasa denetimini sağlamak mümkündür. Ama bu yapılmadığı takdirde, ciddi bir eksikliği, meslek şovenizmiyle şu olsun bu olsun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – …şu olsun olmasın anlayışı doğru değildir.

Bu verdiğimiz önerge, Sayın Bakanım, çok doğru bir önergedir. Bunun kaynağı piyasadan yaratılır, bunun kaynağı gerçekleştirilir.

Ben hem akademik yanı olan bir kimyagerim hem yıllardır esnaf teşkilatındayım hem de gıda sektöründe çalışan bir insanım. Bunu bilen bir insan olarak söylüyorum; hiç kimseyi kayırmadan, objektif bir değerlendirmeyle bunu yapıyorum.

Onun için, bu önergeye bu açıklamalarım sonucunda vicdanen kabul oyu vereceğinize inanıyor, huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.34
ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 00.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 115’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

23’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 23’üncü maddesinin 3. fıkrasında yer alan “gıda güvenilirliği” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve gıda güvenliği” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                        Kadir Ural                         Muharrem Varlı

          Afyonkarahisar                             Mersin                                    Adana

           Hakan Coşkun                         Metin Ergun                           Mümin İnan

               Osmaniye                                  Muğla                                      Niğde

           Mehmet Şandır                      M. Akif Paksoy                   Ahmet Duran Bulut

                  Mersin                            Kahramanmaraş                          Balıkesir

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı yasa tasarısının 23. maddesinin 1. maddesinin 5. satırındaki “Bu amaçla komisyonlar kurabilir” ibaresinin “bu amaçla konu ile ilgili komisyonlar kurabilir” olarak değiştirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla.

              Ensar Öğüt                      Ferit Mevlüt Aslanoğlu        Malik Ecder Özdemir

                Ardahan                                  Malatya                                     Sivas

        Mehmet Ali Susam                                                                      Vahap Seçer

                   İzmir                                                                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ensar Öğüt, Ardahan milletvekili.

Buyurun Sayın Öğüt.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Ensar Ağabey, gözünü seveyim, bu saatte…

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; evet, görüşülmekte olan 498 sayılı Kanun’un 23’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğum önerge üzerine söz almış bulunuyorum.

Arkadaşlar, aslında bu saatte konuşmak belki yersiz olur yani ama çok önemli olduğu için konuşuyorum.

Sayın Bakan, şimdi tüketiciye ucuz et yedirmek için et ithal ettiniz, hayvan ithal ettiniz, ucuz vereceksiniz, bu tamam. Besiciler ayaklandı, onlara da sus payı vermek için 14 Haziranda yani pazartesi günü 20 bin tane hayvan getirerek, buzağı getirerek, onlara vererek, onların da ağzını susturuyorsunuz, bu da tamam. Peki, 25 milyona yakın üretici, asıl köylü yani 3 tane, 5 tane, 10 tane hayvanı olan bu insanların durumu ne olacak? Şimdi, eti getirdiniz, ithal ettiniz, üretici ucuza aldı, doğru; hayvan da getirdiniz, besiciye verdiniz, onun da ağzını susturdunuz, o da doğru. Yani bu gariban, köyde yaşayan, köylü Ayşe teyze, Fatma teyze, Ahmet, Mehmet amca, Hasan, Hüseyin amcalar ne olacak? Yani bunların sahibi yok mu? Peki bunların parası, malı nasıl olacak?

Şimdi, üstelik bir de şap hastalığı var diye bazı yerlerde hayvan pazarlarını kapattırdınız. Yani sizin il tarım müdürlüğünüz yok mu, veterineriniz yok mu, bunlara bakmıyor mu? Yani bu köylünün sahibi yok mu değerli arkadaşlarım?

Bak, bu saatte -saat tam 01.00- inanın ben konuşmak istemiyordum ama bunu sizin vicdanlarınıza ben arz ediyorum. Böyle bir şey olabilir mi? Tüketiciye ucuz et, doğru; besiciye de ucuz hayvan, doğru. Köylü kime satacak? Köylü nasıl üretecek? Siz köylüyü ne yapmak istiyorsunuz? Köylü işsiz kalsın, yoksul kalsın, perişan olsun, göç etsin, büyük şehirlerde hırsızlık yapsın, kapkaç yapsın veya gitsin PKK ile dağda birlikte olsun, başka yolu var mı? Yani köylüye ne veriyorsunuz? Köylüye gelince de diyorsunuz ki: Ben senden, gidip Ziraat Bankasından kredi isterken, 2 milyar, 3 milyar, 5 milyar istediğin zaman, 2 tane memur kefil isterim, ipotek isterim. Allah’a bakın ya, böyle bir zulüm olabilir mi arkadaşlar? Yani bana söyleyin, şu anda deyin ki, kardeşim, doğrudur, Ziraat Bankasına gidiyor, 3 milyar için, bakın, 3 milyar, 3 milyar… “3 bin TL için veya 5 bin TL için, ben memur kefil istemiyorum.” Gelin, burada söyleyin şunu, tutanaklara bir geçsin bakayım. Yok böyle bir şey. Benim bölgemde, Ardahan’da, Kars’ta, Erzurum’da, Ağrı’da, bütün doğu, güneydoğuda inanın, yemin ediyorum, gitsin Ziraat Bankası veya başka bankaya 5 milyar, 7 milyar, 6 milyar kredi istesin “2 memur kefil getir, bir de ipotek getir.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu ülke bizim, bu insanlar bizim. Gidin cezaevlerine bakın, cezaevlerinde yüzde 90’a yakını çocuklarımız, yüz kızartıcı suçtan cezaevinde ve bunların yüzde 90’ına yakını da doğu ve güneydoğulu çocuklar arkadaşlar. Yani bakın, bir şey daha söyleyeceğim, sizden istirham ediyorum, bari şunu yapın: 30 Hazirana kadar çiftçilerin borçları var Ziraat Bankasına, 30 Hazirana kadar uzatıldı ama şu anda beni arayan bir sürü insan var, diyor ki: “Biz ödeyemeyiz, hiç olmazsa bunu iki yıl uzatsınlar faizini de ödeyelim.” Siz 2002’de geldiğiniz zaman “Biz faize karşıyız, faiz almayacağız.” dediniz, millet de size oy verdi ama şimdi adam diyor ki: “Ben faizi de vereceğim ama 30 Haziranı hiç olmazsa bir yıl, iki yıl uzatsın.”

Değerli arkadaşlar, çok fazla başınızı ağrıtmak istemiyorum ama Sayın Bakan benim sizden istirhamım var, sizden ricam, tarımı ve hayvancılığı öldürmeyin. Avrupa Birliğine taahhütnameniz var. Avrupa Birliğine taahhütnamenize tarıma ve hayvancılığa 30/12/2006’da… Bakın, 30 Aralık 2006’da Avrupa Birliği ülkelerine bir taahhütnameniz var Hükûmet olarak yani sizin Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti taahhütnamede bulunmuş: Ben et ithal edeceğim, hayvan ithal edeceğim ve sebze ithal edeceğim, meyve ithal edeceğim. Şimdi, peki, tamam, biz döviz ödeyerek getirelim oradaki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

…çiftçileri, Avrupa’daki çiftçileri besleyelim, onlara döviz ödeyelim, onların etini alalım, kendi insanımıza yedirelim, onların sebzesini, meyvesini alalım, yedirelim. Peki, bizim çiftçimiz ne olacak? Allah’a bakın yahu. Yani insanlardan korkmuyorsanız, utanmıyorsanız Allah’tan korkun. Başka bir şey demiyorum ya. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 23’üncü maddesinin 3. fıkrasında yer alan “gıda güvenilirliği” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve gıda güvenliği” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                      Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ahmet Duran Bulut konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ahmet Duran Bulut, Balıkesir Milletvekili...

Sayın Bulut, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili yasanın 23’üncü maddesindeki önerge hakkında görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım ve hayvancılık kalkınmanın temel dinamiklerinden. Tabii ki Türkiye gibi işsizliğin yoğun olduğu, Türkiye gibi düne kadar kendi kendine yeten, tarım ülkesi olmakla övünen bir ülkenin, Hükûmetin ithalata dayalı bir ekonomik modelinin tarım ve hayvancılığa da uydurularak artık üretimden vazgeçip dışarıdan daha ucuz ürün Türkiye’ye getirerek başka ülkelerin çiftçilerine para kazandırmak, başka ülkelerin işsizlerine iş bulmak amacını gerçekleştiren bir politikayla ülkemizde... Ben Balıkesir Milletvekiliyim, Balıkesir’de, mesela, Altınova, Ayvalık, Gömeç, Burhaniye ovaları yazın bembeyaz pamuk tarlaları olurdu, şimdi pamuk ekilmiyor oralarda. Tek tarım ürünümüz zeytin. Zeytinden 500 bin aile, dolaylı veya direkt olarak, doğrudan yaklaşık 10 milyon insan zeytinden geçinmektedir. İki yılda bir -bir yıl verir, bir yıl vermez zeytin ağacı, tabii ki bu kötü bakımdan- 130 bin ton zeytinyağı elde ettik yılda, ortalama bu.

Değerli milletvekilleri, zeytinyağı, sızma zeytinyağının kilosu bugün 5,5 liradır, kalın yağın fiyatı 3,5 liradır. Zeytin üreticisi bu fiyatlarla zeytinyağını sattığı takdirde maliyetini kurtaramaz. Hele icar aldıysa, hele tayfa çalıştırdıysa bunun altından kalkamaz. Hâliyle zeytinlik bölgesi, zeytin alanları üzerinde birtakım oyunlar da oynanmakta. Zeytinliğimizin bulunduğu bölgede madenciler bilhassa, Bakanlık bunlara, birçok firmaya arama ruhsatı vermiş, her yeri kazmaktalar. Havra’nın Büyükdere diye bir köyü var. Oradaki altın arayan firma 2 bin ağaç zeytini kökleyerek oradan kendine alan açtı. Hâlbuki yürürlükte bir Zeytin Kanunu var. Bunun gereğinin yapılması gerekir ama ne hikmetse güçlü firmalara söz mü geçmiyor, diş mi geçmiyor; bunlar o bölgeyi talan etmeye devam ediyor. Elde ettikleri madenle zaten bozdukları yolun karşılığını, değerini devlete ödemekten âciz bir gelirdir bu. Dolayısıyla bizim bölgemiz zeytin ve zeytin üreticisinin mağduriyeti sürmekte.

Zeytine, zeytinyağına kiloda 24 kuruş Hükûmetimiz destekleme yapmaktadır. Avrupa ülkelerinde 2.500 kuruş verilmektedir. Bu desteklemeyle bunun altından kalkması ve diğer ülkelerle rekabet etmesi mümkün değildir. Tabii ki çiçek yağının ithal edilmiş olması da ülkedeki talep konusunda bir mağduriyet meydana getirmekte, pazar, arz-talep dengesi içerisinde talebi azaltmakta ve üretici mağduriyetini bir kader olarak yaşamaya devam etmektedir.

Bölgenin yine alternatifi bizim ülkemizde, üç yanı denizlerle çevrili olan bu ülkede balıkçılık konusunda Hükûmetimiz çok yanlış bir politika takip etmektedir. Balık yumurtlama döneminde, havyar döneminde yakalanmaması gerektiği hâlde, Hükümetimiz -15 Nisanda başladığı hâlde yasaklar- gırgırların avlamasına izin verdi. Şu an, gırgırla, 6 milin dışındaki bütün bölgede denizin dibi taranıyor.

Marmara Denizi’nde salya denilen, denizin dip örtüsünü öldüren bir salgın, bir hastalık var. Bakanlığımızın bununla ilgili bugüne kadar hiçbir araştırma ve çalışma yaptığını duymadım, bilmiyorum. Ancak bir gerçek var ki denizimiz ölüyor, Türkiye’nin bütün ihtiyacını karşılayabilecek bir platoya sahip olan böyle bir zengin denizlerin sahibi olan bizler maalesef mağdur durumdayız. Türkiye’de 20.903 tekne balıkçılık yapmaktadır. 130 bin kişi balıktan geçimini temin etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bulut, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Ancak her geçen yıl, geçtiğimiz yıl 400 bin ton balık dışarıya ihraç edilmesine karşın, önümüzdeki yıl ihraç edecek 100 bin ton balığı bulmamız çok zor. Çünkü havyar döneminde balık yakalandığı için bunun kökü kazınmaktadır. İlgili kuruluşlar, kooperatifler, üniversiteler “yasaklansın” dediği hâlde iki üç balıkçının, iki üç kişinin sözü Hükûmete geçmekte ve 15 Hazirana kadar gırgırla, 15 Hazirandan sonra trolle denizin dibi taranacak ve balık nesli kurutulacaktır.

Tarım ve hayvancılığa, ülkeyi yönetenlerin mutlaka dikkat etmesi, bunu bir millî politika şeklinde, gelen geçen hükûmetlere göre değil, ülkenin, gelecek nesillerin gelecekleri düşünülerek hareket edilmesi gerekir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 24’üncü maddesinin 3. fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Ayrıca GDO’lu ürün ve bu ürünler kullanılarak elde edilen öteki ürünlerin etiketlerinde ürünün GDO’lu olduğu mutlaka belirtilmelidir.”

         Cemaleddin Uslu                       Dr. Şenol Bal              Prof. Dr. Abdülkadir Akcan

                  Edirne                                     İzmir                              Afyonkarahisar

           Hakan Coşkun                       Mehmet Şandır                     Muharrem Varlı

               Osmaniye                                 Mersin                                    Adana

             Metin Ergun                           Mümin İnan                         M. Akif Paksoy

                  Muğla                                      Niğde                             Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Cemaleddin Uslu, Edirne Milletvekili.

Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sizleri saygılarımla selamlıyorum.

498 sıra sayılı Tasarı’nın 24’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasına bir ilave teklif ediyoruz: “Ayrıca GDO’lu ürün ve bu ürünler kullanılarak elde edilen öteki ürünlerin etiketlerinde ürünün GDO’lu olduğu mutlaka belirtilmelidir.”

İnsanların bilgilendirilmesi için fevkalade önemli bir ilave. Zira, GDO’lu ürünlerin insan sağlığını ne şekilde etkilediği, hangi düzeyde etkilediği kamuoyunda çok bilinmemekte. Dolayısıyla hangi ürünlerin GDO’lu ürün olduğunun, içerdiğinin etikette belirtilmesi fevkalade önem arz ediyor, insanların bilgilendirilmesi açısından.

Değerli milletvekilleri, her ülke kendi vatandaşının gıda güvenliğini ve gıda güvencesini sağlamak zorundadır. Yani o ülkede yaşayan vatandaşların yeterli beslenme düzeyinin sağlanması, doyacak miktarda beslenmelerinin sağlanması için gıda güvenliğinin sağlanması lazım, gıda güvencesinin sağlanması lazım. Ayrıca, bu güvenceyi kaliteli bir şekilde sağlamak bakımından da gıda güvenliğinin sağlanması gerekiyor.

Şimdi, burada konuşan değerli milletvekilleri de bahsettiler, Türkiye geçmişte kendi kendine yeten ülkelerden biriydi. Gerçi Sayın Bakan bunu daha önceki ifadelerinde belirtti, böyle bir şeyin doğru olmadığını, hiçbir zaman Türkiye’nin yeterli bir düzeyde üretim yapmadığını ifade ettiler. Ancak bir ülke, az önce de bahsettiğim üzere, kendi vatandaşının gıda ihtiyacını sağlamak için mutlaka üretmek zorunda. Bu güvenceyi vermek için de üretemediği miktarı da ithal etmek zorunda.

Çeşitli ürünlerin geçmiş yıllara göre değerlendirmesini yaptığımızda bazı ürünlerde üretim yeterliliği, bazı ürünlerde yetersizliği dikkat çekmekte ve ihtiyaç olan miktar da mutlaka ithalat yoluyla karşılanmaktadır.

Küresel gelişmeler dünya üzerinde üretilen ürünlerin dolaşımını çok rahatlıkla sağlayabiliyor, dolayısıyla her mevsimde her ürünü tüketmemiz mümkün. Dolayısıyla pazarlarda, raflarda, tezgâhlarda görüyoruz, kışın dahi yazlık ürünlerin veya tropikal bölgelerde yetişen ürünlerin ülkemizde tüketildiğini de görüyoruz, şahit oluyoruz.

Türkiye’nin, üretimini gerçekleştirmek için mutlaka bazı ürünlere destekte bulunması lazım. Bu destekler yapılmadığı takdirde üretimdeki noksanlık ithalatı gündeme getirecektir. Bu da ülkenin diğer ülkelere döviz aktarımını sağlayacaktır.

Özellikle ette, sütte ve yağlı tohumlarda -temel ihtiyaç maddeleri itibarıyla söylüyorum- ciddi şekilde desteklemelerin yapılması lazım.

Sayın Bakanın ifadeleriyle söylemek istiyorum, genelde bu kürsüye çıktığında veya her platformda 2002 ile 2010’un, bugünün kıyaslamasını yaparken, 2002’de tarıma ayrılan desteğin bugün itibarıyla 2 katına çıkartıldığını ifade etmekte. Doğrudur, 2002 yılında 2,8 milyar liralık bir destekleme, tarıma ayrılan bir destek varken bugün bu, sanıyorum, 5,6 milyara çıkmıştır. 2 kat bir artırımdan söz etmek mümkündür. Ancak, iki dönemin, tarihlerin karşılaştırmasını yaptığımızda 2002’deki özellikle mazotun, gübrenin fiyatları ile bugünün fiyatlarını karşılaştırdığımızda en azından 3 katı, 3 misli bir artıştan bahsetmek mümkündür. Ürün fiyatları, özellikle ben kendi bölgemle, Edirne bölgesiyle ilgili Trakya buğdayı, kırmızı, yarı sert buğdayla kıyasladığımda buğday fiyatlarının genelde artmadığını, aynı fiyatlar seviyesinde devam ettiğini ama üretim girdilerinin en az 3 misli arttığını düşünürsek, o tarihle bu tarihi kıyasladığımızda her ne kadar tarıma ayrılan desteklerin arttığından söz etmek mümkünse de, reel olarak desteklerin yetersiz olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, hayvancılıkla ilgili söylemek istediğim, Güneydoğu ve Doğu bölgelerine verilen desteğin, ülkenin diğer bölgelerine de, özellikle Trakya’ya da verilmesini arzu ediyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…bu bölgelere de verilmesini arzu ediyoruz. Çünkü tarımda geçinmenin bir yolu, mutlaka hayvancılığın da yapılmasıdır, desteklenmesidir. En az 50 baş bir tesisin desteklenmesinin yanında 10 baş veya 5 başlık bir tesisin de desteklenmesi üreticilere ciddi hâlde fayda sağlayacaktır.

Yine, son olarak söz etmek istediğim, küçük işletmelerin mühendis istihdamı konusunda bu yasa bir azaltma getiriyor veya birçok kişi bu anlamda işsiz kalacak endişesini taşıyor. Bunu da tekrar dile getiriyorum.

Önergemize destek beklerken, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

25’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, ayrı ayrı okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 25. Maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde yer alan "diğer ilgililer" ibaresinden sonra gelmek üzere "doğabilecek muhtemel zararların sorumluları veya devlet tarafından tanzimi kaydı ile" ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

          M. Kemal Cengiz                      Hakan Coşkun                      Muharrem Varlı

               Çanakkale                               Osmaniye                                  Adana

         Cemaleddin Uslu                  Abdülkadir Akcan                      D. Ali Torlak

                  Edirne                             Afyonkarahisar                            İstanbul

           M. Akif Paksoy                                                                       Mehmet Şandır

         Kahramanmaraş                                                                           Mersin

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı kanun tasarısının 25. maddesinin 2. fıkrası 2. cümlesinde yer alan “ya da hayvan sahibi adına bakıcısı” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Vahap Seçer                      Mehmet Ali Susam                    Ahmet Küçük

                  Mersin                                     İzmir                                   Çanakkale

            Selçuk Ayhan                                                                 Ramazan Kerim Özkan

                   İzmir                                                                                     Burdur         

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz gün, KİT Komisyonunda, Tarım Bakanlığının bağlı kuruluşu olan Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili 2007 hesapları ibra edilmedi, 2008 hesapları ise şartlı ibra edildi. Bunun nedeni, Yüksek Denetleme Kurulunun, Atatürk Orman Çiftliğinin arazisinde bulunan iki akaryakıt istasyonunun kira sözleşmesinin ihalesiz on bir yıl uzatılması nedeniyle kamunun zarara uğratılması yönündeki raporu. Nedir bu işin hikâyesi, hep beraber bakalım: Atatürk Orman çiftliği arazisi içerisinde bulunan iki akaryakıt istasyonu 1985 yılında kamu kuruluşu olan POAŞ’a yirmi yıl süreyle kiralanıyor. Bu alan toplam 7 bin metrekare. Buna ilişkin protokol de 1988 yılında imzalanıyor. Kira sözleşmesi devam ederken o sırada POAŞ özelleştiriliyor. Kira sözleşmesinin bitimine bir yıl süre kala kamu kurumu niteliğinde olan Türk Petrol Dağıtım Limitet Şirketi bu akaryakıt istasyonlarını 3 milyon dolar bayrak bedeli, ayrıca yıllık satış kârının yüzde 25’i karşılığı on iki yıllığına kiralamak için Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğüne ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığına teklifte bulunuyor, ancak bu istasyonlar, bu teklif karşısında kamu kurumu niteliğinde olan bu şirkete değil, yine bunun yerine özelleştirilen POAŞ’a ihalesiz olarak 1 milyon 180 bin dolara -diğer teklif 3 milyon dolar bayrak bedeli ya da ihalesiz uzatılan kira bedeli 1 milyon 180 bin dolar, yıllık- ayrıca 12 bin TL artı KDV fiyatla tekrar on bir yıllığına kiraya veriliyor, özelleştirilen POAŞ’a. Bu arada, başlangıçta bu alan 7 bin metrekare, bu kullanım alanı 20 bin küsur metrekareye çıkarılıyor. Daha sonra POAŞ ne yapıyor? Atatürk Orman Çiftliğinden kiraladığı bu alan, 13/2/2010 tarihinde eski bir bakanın ortağı olduğu, Adalet ve Kalkınma Partili eski bir bakanın ortağı olduğu iddia edilen bir şirkete kiralanıyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İspat et.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bu, raporda yer alan iddialar değerli arkadaşlarım.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İddia etme, ispat et. İddia etmek iftira etmektir.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – İddia bunlar.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Tabii burada mesnetsiz bir iddiada bulunmuyorum, isim de vermiyorum. Yüksek Denetleme Kurulunun raporunu incelersiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Delili varsa verirsiniz.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bu konuda sonuç ne çıkacak hep beraber göreceğiz. Eğer farklı bir durum varsa endişe edecek bir şey yok. Niçin 2008 hesapları şartlı ibra edilmiş Komisyon tarafından? Niçin 2007 hesapları ibra edilmemiş? Demek ki Komisyon da bu konuda bir endişe taşıyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Savcılığa gitti, işlemden kalktı o.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Hayır, hayır, kalkmadı.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Atatürk Orman Çiftliğinin yine 396.312 metrekare arazisi Gazi Üniversitesine veriliyor, bedeli karşılığı tahsis ediliyor, fakülte binaları, ek binaları, sosyal tesisleri yapılsın diye, tahsis nedeni bu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

VAHAP SEÇER (Devamla) – Daha sonra Gazi Üniversitesi, bu arazinin bir kısmına, tahsis amacı dışında, konut inşaatı yapma girişiminde bulunuyor ve bunun karşılığında da Gazi Üniversitesinin bu tahsis bedeli olarak ödemesi gereken 5 milyon 934 bin 420 lirayı, iki ayrı inşaat şirketinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, lütfen tamamlayınız.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğüne -Gazi Üniversitesinin ödemesi gereken, yatırması gereken bu parayı- yatırdığı iddia ediliyor. Tabii, bu konuda da Sayıştay inceleme başlatmış durumda, bunun da sonucunu hep beraber göreceğiz.

Bir iktidarın içerisine ya da bir toplumun içerisine bu kadar fütursuzca, bu kadar cesurca eğer istismar ya da “yolsuzluk iddiaları” diyelim -daha iyimser konuşalım- girmişse o toplumdan da, o iktidardan da gelecekte olumlu beklentiler içerisinde olmamız mümkün değil diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 25. Maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesinde yer alan “diğer ilgililer” ibaresinden sonra gelmek üzere “doğabilecek muhtemel zararların sorumluları veya devlet tarafından tanzimi kaydı ile” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                      Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, gecenin bu saatinde görüşme yapılması kararı bizim değil, bizler de bu saatte konuşma arzusunda değiliz ama kanunların görüşülmeden Meclisten geçirilmesi de doğru bir uygulama olmaz. O nedenle, İktidar Partisi Grubunun “bu kanunlar bitinceye kadar” şeklindeki kararını gözden geçirmesini talep ediyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetlerinin sağlıklı ve doğru bir tarım politikası olduğundan bahsetmemiz mümkün değildir. Çiftçimiz, en kötü dönemini yaşamaktadır, gübre alamaz, tarlasını ekemez hâle gelmiştir. Toplumumuzun önemli bir kesimini oluşturan çiftçilerimiz ve köylülerimiz, AKP hükûmetleri tarafından uygulanan hatalı politikalar sonucu çok zor günler geçirmektedir. Çiftçilerimizin ürün girdilerine, mazota, gübreye, tohuma, elektriğe, ilaca yüksek oranda zam yapılırken ürün fiyatları, tarımsal desteklemeler ve prim bedelleri düşük belirlenmiş, geç ödenmiş, yetersiz kalmıştır. Bu sebeplerden dolayı çiftçilerimiz borçlarını ödeyemedikleri için idari ve kanuni takibe uğramışlardır. Çiftçimizin kredi borcu, sigorta primi borcu, elektrik borcu yüksek faiz ve gecikme cezalarıyla birlikte aşırı arttığı için artık ödenemez duruma gelmiştir. Çiftçilerimizin artık dayanacak gücü kalmamıştır. Zaten yarı aç, yarı tok yaşayan çiftçimizin evine, tarlasına, bağına, bahçesine, traktörüne haciz gelmiştir.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; özellikle iktidar milletvekillerine sesleniyorum ve samimi olarak sesleniyorum. Yani sizlerin yolu hiç icra dairelerine düşmüyor mu? İcra dairelerinde resmen kuyruklar oluştu. Bunlardan haberiniz var mı? Dosya konacak yer aranıyor. Yediemin depoları doldu, yenileri açılıyor. Bunlar sizin eseriniz, AKP hükûmetlerinin eseridir.

Değerli arkadaşlarım, gelin, lâmı cimi bırakalım, çiftçinin elektrik borçlarına, kredi borçlarına, sigorta primi borçlarına ödeme kolaylığı sağlayacak yapılandırma yapalım. Çiftçimiz bizden bunu beklemektedir. Anapara borcuna TÜFE oranı uygulayalım, faiz ve gecikme faizi ve cezayı kaldırıp taksitlendirelim. Hem devletimizin kaybı olmasın hem de çiftçimizi rahatlatalım.

Ayrıca, son dönemde çiftçilerimizin -ki benim bölgemde de, Konya’da da özelleştirme nedeniyle- elektrik faturalarıyla ilgili sıkıntıları var; her ay fatura gelmeye başladı. Tabii, dönemsel gelir elde eden çiftçimiz her ay gelen elektrik faturasını ödeyememektedir. Yine bu konuda icra takibiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Sayın Bakan, tarım desteklerini artırdığınızı söyleyebiliyorsunuz. Bu yıl, 2010 yılında, 5,6 milyar destek öngörüldü. Ben size geçen yılki tabloyu, değerli arkadaşlarım, tekrar hatırlatmak istiyorum: 2009 bütçesinde 5,5 milyar lira -Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen bütçede- ödenek öngörülmüştü ama ne yaptınız? Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihinde belki ilk defa, Mecliste önerge vererek, AKP milletvekillerinin önergesiyle tarımsal desteklemelerde yüzde 10 indirim yapıldı yani 4 milyar 950 milyon liraya indirildi. Peki, soralım Sayın Bakana, bu ödeneği bari verseydiniz Sayın Bakan. Bunda da tasarrufa gittiniz ve gerçekleşmeye bakıyorum, 4 milyar 495 milyon liralık gerçekleşme var, 500 lirasını da siz çarpmışsınız Sayın Bakan. Bu çiftçinin hakkını, ilk öngörülene göre yaklaşık 1 milyar lira daha düşük olan bu çiftçinin hakkını kimlere 65 verdiniz ben onu soruyorum. Tabii bütçe gerçekleşmelerine baktığımız zaman devletin harcamaları içerisinde azalan sadece tarımsal desteklemeler arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalaycı lütfen tamamlayınız.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Çiftçinin hakkını maalesef bazı büyük patronlara aktardınız.

Yine, şunu söyleyeceğim, aslında çiftçinin ödediği vergiler, ki tarımsal girdiler için verdiği vergiler, mazotta ÖTV, KDV; yine gübrede, ilaçta, tohumda KDV, bunu topladığınız zaman çiftçiye verdiğimiz desteklemeden daha yüksek durumda yani çiftçi verdiği verginin daha altında bir destekleme alabilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tabii söylenecek çok söz var ama ben tasarımızın hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 26’ncı madde üzerindeki önergenin kapalı oturumda görüşülmesine dair, İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.

Kapalı oturumda, Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın üyeler dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin dışarıya çıkmaları gerekmektedir. Sayın idare amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum. Ayrıca televizyonun kapatılmasını da rica ediyorum.

Yeminli stenografların ve yeminli görevlilerin salonda kalmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yeminli stenograflar ve yeminli görevlilerin dışındakilerin lütfen -bürokratlar da dâhil- dışarı çıkmalarını rica ediyorum.

Kapanma Saati: 01.35
YEDİNCİ OTURUM

(KAPALIDIR)


SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf Coşkun (Bingöl)

BAŞKAN – 115’inci Birleşimin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

26’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup, işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısının 26. Maddesinin 2. Fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederim.

“Ayrıca Bakanlıkça oluşturulan risk değerlendirme birimi tarafından alınan tedbirler ve elde edilen sonuçları en güç 10 gün içinde ve devam eden süreçleri her hafta kamuoyuna duyurmak zorundadır.”

        Abdülkadir Akcan                    Hakan Coşkun                         Recep Taner

          Afyonkarahisar                          Osmaniye                                  Aydın

              Behiç Çelik                          Mehmet Şandır                       Yılmaz Tankut

                  Mersin                                    Mersin                                    Adana

         Cemaleddin Uslu                                                                     M. Akif Paksoy

                  Edirne                                                                            Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hüseyin Yıldız, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin çok değerli milletvekilleri, biz Türkiye Büyük Millet Meclisi, yani burada hemen her gün değişik bir bakanlığa ait yasa teklif ve tasarılarını görüşüyoruz. Bu tasarı ve tekliflerle ilgili, siz eğer bakanlıklarda bir problem görüyorsanız, bir sıkıntı hissediyorsanız sözlerinize, değerli arkadaşlarım, 2002’yi karşılaştırarak başlıyorsunuz; rahat olduğunuzu düşündüğünüz zaman 2002’den hiç söz etmiyorsunuz. Daha önceki konuşmalarımda… Elbette içinizde uzman arkadaşlarınız var, istatistiklerin hangi kıstaslarda yapılacağını bilmeniz gerekiyor. Üç buçuk yıllık Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı olduğu ama sizin gözünüzde tek başına iktidar olarak değerlendirdiğiniz MHP iktidarı ile sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarlarının sonuçlarını karşılaştırıyorsunuz yani siz istatistiği inkâr ediyorsunuz. Böyle bir anlayışı gerçekten size yakıştıramıyorum. Üç buçuk yıllık yönetiminizi bizim de üç buçuk yıllık yönetimimizle karşılaştırabilirsiniz, hiç itirazımız yok. Biz, yaptıklarımızdan, iş ve işlemlerimizden asla rahatsız değiliz, bunu sekiz yıldır savunuyoruz ama siz Milliyetçi Hareket Partisini kendinize tek rakip gördüğünüz için her sıkıştığınızda Milliyetçi Hareket Partisine saldırıyorsunuz arkadaşlar. Milliyetçi Hareket Partisinin üç buçuk yıllık yönetimiyle kendinizi teraziye çıkarıyorsunuz. Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarından önce Türkiye’de elli altı tane hükûmet kurulmuştur. Bu elli altı hükûmetin hiçbirisini karşılaştırmıyorsunuz. Sonunuzun geldiğini anladınız herhâlde.

Değerli arkadaşlarım, bu karşılaştırmalarda “Sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde biz hiçbir hizmet yapmadık mı, hiç iyi bir şey yapmadık mı?” diye bize soruyorsunuz zaman zaman eleştirilerimize istinaden. Ben de size soruyorum: Sizden önce kurulmuş bulunan elli yedi tane hükûmet şimdiye kadar bu Türkiye Cumhuriyeti devletinde hiçbir hizmet yapmadı mı?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Yapmadı olur mu, çok yaptı.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Peki, bugüne kadar hangi konuşmanızda bunlardan bahsettiniz, bundan önce hizmet verenlere ne zaman teşekkür ettiniz?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Her zaman.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, siz kendi hakkınızda ne söylenmesini istemiyorsanız başkaları hakkında da bunu söylemeyeceksiniz. Söyledikleriniz olursa 10 kat fazlasıyla duyacaklarınızın da olabileceğini düşünmelisiniz.

Şimdi, Tarım Bakanlığıyla ilgili burada Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı ve Yem Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. Burada 2002 yılında Türkiye tarımıyla, hayvancılığıyla siz, bizim hükûmetimiz dönemindekileri karşılaştırıyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Süt üreticileri hayatından memnun.” Elbette sizi ekranları başındaki vatandaşlarımız, yani süt üreticileri dinliyor. Sütünün sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde kaça satıldığını, bunun maliyetinin ne olduğunu sizden iyi biliyor. Dolayısıyla, buradaki konuşmalarınızla ilgili size bir not veriyor. Yine, hayvan üreticileri bu değerlendirmeyi yapıyor. Sayın Bakan ve Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın konuşmacıları burada hayvan üreticiliğiyle ilgili nereden nereye geldiklerini anlatmaya çalışıyorlar. Hayvan üreticileri de sizi izliyorlar, sizin hakkınızda, bu söylediklerinizin doğru ya da yanlış olduğunu en iyi onlar değerlendirecektir çünkü hayvanları besleyen onlar, beslerken masrafını yapan onlar, satarken de parasını alan onlar.

Değerli milletvekilleri, ben hepinizin bildiği gibi Antalya Milletvekiliyim. Burada bizim, turizmin dışında portakal, limon, örtü altı seracılık, muz ve pamuk üretimi yapılır tüm Antalya’da.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen tamamlayınız.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu pamuk üretimini Allah’a şükür kaldırdınız. Yollarda seyahat ederken gördüğümüz o pamuk ürününü şu anda Antalya’da görmemiz mümkün değil. Portakalı artık vatandaşlarımız bahçesinden toplamıyor, çünkü para etmiyor. Limon da aynı şekilde. Sadece bunlar soğuk havaların, donların olduğu dönemlerde bir miktar para edebiliyor.

Örtü altı seracılıkta şu anda, değerli arkadaşlar, salatalık 15-20 kuruşa satılıyor, daha haziranın başındayız. Domateste de buna yakın fiyatlar.

Şimdi, siz buradan çıkıyorsunuz, Türk çiftçisinin, Akdeniz’deki seracının, narenciye üreticisinin ne kadar iyi şartlar altında olduğunu söylüyorsunuz. Sizi o üreticiler izliyor ve dinliyor. Onlar girdilerin fiyatlarını ve ürünlerinin satış fiyatlarını biliyorlar. Sizler de burada, özellikle Bursa Milletvekilimiz Ali Bey konuşma tarzında ya çok sevinçten o konuşma üslubunu uyguladı -kendisi de bir tarım üreticisi- ya da çok üzüntüden böyle bir uygulama yaptı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Ben de size teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 46’ncı maddedeki 2’nci fıkranın (a) bendi ve 3’üncü fıkrası ile geçici madde 1 dâhil olmak üzere 27 ila 50’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları, Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği ve Ankara Zootekni Derneği ortaklığında, 25 Mayıs 2010 günü Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde “Kırmızı Et Bunalımı” isimli bir panel düzenlenmiştir.

Panele, yukarıdaki ilk üç kurumun temsilcilerine ek olarak SETBİR (Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği), Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Birliği ve Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği temsilcileri de katılmışlardır.

Yaklaşık dört saat süren panelde yapılan değerlendirmeler ve öneriler bir basın bildirisiyle açıklanmıştır. Bu öneriler yirmi sekiz maddede toplanmıştır. Toplam dokuz sayfadır. Size buradan hepsini okumak isterdim ancak bana verilen konuşma süresi içinde bunu yapmam mümkün değil. Ben size buradan bazı maddeleri noktası virgülüne dokunmadan aktaracağım. Böylece, et meselesi nedir ne değildir işin sahiplerinden duyalım diyorum.

Türkiye’de kırmızı et fiyatlarının yükselmesinin sorumluları zaman zaman söylendiği gibi sığır yetiştiricisi ya da besici değildir. Bunun aksini savunanlar, sorumluların açığa çıkarılıp cezalandırılmasına çalışacak yönetim gücüne sahiptirler ve bunu yapmalıdırlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Ali Bayramoğlu…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bayramoğlu, lütfen…

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Kırmızı et fiyatının artışının temel nedeninin Türkiye’de koyun, keçi ve sığır sayısının hızla azalmasına bağlı üretim düşüklüğü olduğu ve hayvan varlığındaki erozyon durdurulmadıkça sorunun büyüyerek devam edeceği kabul edilmelidir. Gerçekten de kırmızı et piyasasının daraldığı bir dönemde fiyat artışı olması ülkenin üretim gücünün iyice düştüğünü göstermektedir. Sonunda bu tespiti dışlayıp hayvan sayısında ciddi azalmalara yol açan yanlış politikaları göz ardı ederek çözüm üretmeye çalışmak sağ kolu kırılanın sol bacağını alçıya almak gibi bir etki yaratacak ve başta üreticiler olmak üzere sektörün üretim ayağındaki unsurları büyük zarar görecektir.

Toplumu ithalata ikna etmek veya ithalat ister hâle getirmek için sıklıkla Amerika Birleşik Devletleri ve AB ülkelerinde 2-3 dolar veya 2-3 euro olan etin Türkiye’de 34 TL olduğu söylenmiştir. Bu bilgiler doğru değildir. Bu husus hızla kamuoyuna duyurulmalıdır. ABD’de sığır eti perakende fiyatı 5’le 12,5 dolar yani 8’le 20 TL arasında değişmekte, İngiltere’de but eti 12,5 pound, yani 29 TL, bonfile 64 TL, Fransa’da antrikot 36,5 TL, kıyma 17,1 TL, Et-Balıkta ise bonfile 34,90 TL, dana pirzola 26,90 TL, kıyma da 18 TL’ye tüketiciye ulaştırılmaktadır. Başka ülkelerle fiyat mukayesesi sadece ürünler değil, bitkisel ve hayvansal üretimin temel unsurları bakımından da yapılmalıdır. İthalat Türkiye’de yeni karşılaştığı, sonuçlarını ve etkilerini bilmediği bir konu değildir ama yaklaşık on beş yıl öncesinin unutulmuş olması kaygı vericidir. Gerçekten de Türkiye 1995-1996 yılları arasında yaklaşık 125 bin baş gebe düve, 470 bin baş kasaplık sığır ve 50 bin ton et ithal etmiştir. Bu süreçte ve bunu izleyen yıllarda pek çok besici iflas etmiş, sayısız üretici hayvansal üretimden çekilmiştir. Benzer olumsuzluklar belki de daha şiddetli olarak ithalatı izleyen dönemde 2010 ve 2011 yıllarında da ortaya çıkacaktır. Bu yönlü bir gelişme sadece hayvancılık sektörü için değil, Türkiye tarımı için ciddi bir yıkım olacaktır.

Türkiye’de toplam et üretiminde tavuğun payı yüzde 60’a yaklaşmıştır. Bu durum dikkate alınarak öncelikle ülkede kırmızı et üretim hızının artırılmasının gerekli olduğu benimsenmelidir. Bunun için öncelik koyun ve keçide olmak üzere hayvan sayısını artıracak önlemler alınmalıdır. Hayvan sayısını artıracak temel politikalar içerisinde hayvansal ürün fiyatlarında istikrar ve yeterlilik sağlamak ilk sıraya konulmalıdır. Bu amaca hizmet ederek yeni kurum ve kuruluşlar oluşturulabileceği gibi, mevcut kurumlardan yararlanma yoluna gidilmelidir. Yalnız, Et-Balık Kurumunun son dönemlerde yaptığı gibi kurum kârına odaklanmış birimlerin bu fonksiyonu layığıyla yerine getirmeyeceği bilinmelidir.

Türkiye’de yeterli sığır eti üretebilmek için sığır varlığında sayısal artış sağlamak bir zorunluluktur. Bunun yolu, koşulları uygun olsun olmasın her yetiştiriciye inek dağıtmak değildir. Gebe düve talebi yaratmak için borçlanma koşullarını hafifletmek sadece borçlu çiftçi sayısını artırmamış, hastalıkların ülkeye dağılmasına ve düve fiyatlarının yükselmesine de yol açmıştır. Hayvan hastalıklarının yaygınlığı ve düve dağıtımı yoluyla devlet eliyle yaygınlaştırılması insan sağlığı yanında üretim ekonomisini çok olumsuz yönde etkilemektedir. Aşılamayla önlenebilir hastalıklar başta olmak üzere, Türkiye, hastalıklarla mücadelede başarısızlığa gerekçe üretecek noktayı geçmiştir. Ülke, hayvan hastalıkları cenneti olma ayıbıyla yaşamaktan kısa sürede kurtarılmalıdır.

Türkiye’yi yönetenler ve hayvansal üretimle ilgilenenler bu ülkede kırmızı et, özellikle sığır eti sorununun süt, süt sorununun da kırmızı et sorunu olduğunu anlamalıdırlar. Temelsiz planlar yapmak ve stratejiler belirlemek yerine, edilgen olmayan, açık, anlaşılabilir ve ülke gerçeklerine uygun politikalar belirlenmelidir. Bu politikalar, bir siyasi görüşü, bir mesleği, birkaç tüccarı ya da belirli bir anlayışı gözeterek oluşturulmamalı ya da onlara feda edilmemelidir.

Piyasa istikrarı sağlamanın üretim artışına katkısı kısa süreli fiyat artışlarından daha yüksektir. Et ve süt piyasasında istikrar sağlayacak önlemler sadece hayvan sayısındaki erozyonu durdurmayacak, üretim ve sayı artışına da imkân verecektir. Üretim artış hızına bağlı olarak bir müddet sonra da fiyatlar Türkiye için makul seviyelere inecektir ama ithalat ve benzeri müdahaleler yapıldıkça, izleyen dönemlerde sadece üretim azalmayacak, her sefer kriz daha da büyüyerek derinleşecektir.

İşleme ve pazarlama ayaklarındaki oligopol yapılaşmayı önlemeye ve bunun üretim ayağına taşınmasını engellemeye yönelik tedbirler alınmalıdır. Bunun için büyük alıcıların ve yaygın marketlerin tedarik şekilleri incelenmeli, kural dışı fiyat oluşturma çabalarını ortadan kaldıracak tedbirler alınmalıdır.

Besiciye ödenen fiyat ile tüketicinin ödediği fiyat kıyaslanarak yapılan değerlendirmeler eksiktir. İlgililer bu konudaki eksikliklerini gidererek kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmelidir. Böylece çeşitli kesimler üzerindeki kuşkuların ne ölçüde gerçekçi olduğu da ortaya konmuş olacaktır.

Hayvancılık politikalarını sosyal politikalarla karıştırmak ne kırsal kalkınmaya ne de hayvancılığa bir yarar sağlar. Hayvansal üretimde arzulanan gelişmeyi sağlamanın hemen tek yolunun, üreticinin ürününün değerini almasını sağlayacak pazarlama ortamının gelişmiş tüm ülkelerde olduğu gibi serbest piyasa koşullarına rağmen sağlanması olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Türkiye’de hiç olmazsa iller düzeyinde üretim sistemlerini tanımlayarak bu sistemlere uygun damızlıklar geliştirilmelidir fakat bunun için öncelikle AB’ye uyumun gereği gibi göstererek Hayvan Islahı Yasası’nı kaldıran ve yapay tohumlamayı hayvan ıslahı sanan anlayıştan vazgeçilmelidir. Aksi hâlde Türkiye, kulak numarası takıp sığır suni tohumlamacılarına kazanç sağlamayı hayvan ıslahı sanma yanılgısından kurtulamayacaktır. Küçük ölçekli işletmelerin varlığını koruyacak politikalar Türkiye kırmızı et üretiminde istikrara katkı sağlayacaktır. Yöneticiler ve teknik kadrolar hayvansal üretimde yanlış bir kararın sonuçlarının kısa sürede, doğru kararlarının sonuçlarının da birkaç yıl sonra ortaya çıkacağını kabul etmeli ve üretimi bırakanların büyük çoğunluğunun tekrar başlamalarının mümkün olmadığını bilmelidirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paksoy, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Hayvansal üretimde bulunanların büyük bir bölümünün üretimden ayrılmalarının kırsal kalkınmayı engelleyip ekonomik ve sosyal sorunları büyüteceği unutulmamalıdır. Ayrıca unutmayalım, elden gelen öğün olmaz, olsa da zamanında bulunmaz diyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci bölüm hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Artık yeni günün bu saatlerinde bu yasayla ilgili olarak konuşacaklarımızı biraz daha sizi rahatlatacak bir ortamda konuşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu Mecliste, izliyorum, Tarım Bakanımıza sürekli gündem dışı konuşmalarla sorular soruluyor çünkü tarım bu ülkenin çok önemli bir kesimi. Bütün milletvekillerinin de tarımla bağlantıları var. Onlara tarımın talepleri geliyor, köylünün, üreticinin, hayvan yetiştiricisinin sorunları aktarılıyor. Burada Sayın Bakana sorular yöneltiliyor. Beşer dakikalık sorulara Sayın Bakan her seferinde yirmi dakika cevap veriyor. Tekdüze, Türk tarımında yapmış olduğu devrimleri, ilerlemeleri, nereden alıp nereye getirdiklerini anlatıyor ve yerine otuyor. Bu süreç hep böyle devam ediyor ama sorular da devam ediyor. Sonuçta, bakıyoruz Türk tarımına “Gerçekten Türk tarımında Sayın Bakanın anlattığı gibi güzel şeyler oluyor mu, var mı?” diye. Bu güzel şeyler sadece siyaset açısından var.

Az önce Ali Koyuncu arkadaşım konuştu.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ne güzel konuştu.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Ne güzel konuştu değil mi? Kendisi açısından çok güzel konuştu. Sayın Başbakana kendisi adına çok güzel mesajlar verdi. Bu Meclise de dedi ki: “İcralar biz gelmeden önce vardı, şimdi kalktı.” dedi. O, onun sübjektif niyeti ama ben size... Ali benim hemşerim. Kemalpaşa’yı da bilirim, o da benim doğduğum köyü bilir.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sen de Bursalısın ağabey.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Tabii.

Şimdi, senin köyünde 2002’deki icraları da ben bilirim, benim köyümdeki icraları da sen bilirsin. Ben geçen hafta oradaydım. Senin anlattığın 2002’deki şey aynen şu an orada var.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Daha da fazla...

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – İcraya düşmüş insanları ve köye sarı plakalı taksilerle gelmiş icracıları, özellikle bunların cumartesi günü geldiklerini bana köylü anlattı ama bırakın, bunlar bizim sübjektif niyetimiz olabilir. Ben size şimdi, senin konuşmandan sonra, Tire Ziraat Odasından bir yazı okuyacağım. Bak, dinleyin. Bu, bizim, ne senin ne benim sübjektif görüşüm değil, objektif durum.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Tire Ziraat Odası...

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Tire Ziraat Odası, başlıklı kâğıt.

“Çiftçimiz 31/3/2009 tarihine kadar Ziraat Bankası borçları 31/3/2010 tarihine kadar faizi yatırılarak bir yıl borcu ertelenmiştir ancak bir yıl içerisinde çiftçimiz 1/4/2009 ve sonrası kullandığı kredi borçlarını vadesi geldiğinde bu ertelemeden faydalanamamaktadır.” Yani borçların ertelenme taksidi süresi 2009’un 3’üncü ayına kadar borcu olanlar ertelenmiş ama bir yıl içerisinde gene borçlar birikmiş. Şimdi vatandaş bu ertelemeyi istiyor.

“Kullandığı kredi borçları vadesi geldiğinde ertelemeden faydalanamamaktadır. Borcunu ödeyemeyen bu çiftçilerimizin kanuni takipleri başlamış olup faizi ödeyip tekrar yapılandırılması çiftçimizin üretim yapmasını kolaylaştıracaktır. Son yıllarda çiftçilerimizin girdi maliyetleri aşırı yükselmiştir. Bunun en önemlilerinden birisi enerjidir. Enerji kaçağının en az olduğu illerden birisi İzmir’dir. Enerji desteği uygulamasından ilimiz çiftçilerinin de faydalanması sağlanmalıdır.” Bunlar talebi. “Ayrıca bölgemizde sulamada kullanılan elektrik borçları ekte sunulmuş olup çiftçimize ödeme kolaylığı sağlanmalı, sayaç okumalarının aylık değil eskisi gibi yıllık yapılmalı ve ödeme tarihleri ürün hasat dönemlerine göre tespit edilmelidir. Tarımsal üretimde girdi maliyetleri gübre, mazot, elektrik enerjisi, zirai ilaç, ABD ve AB ülkelerine göre çok yüksek olup bu ülke çiftçileriyle rekabet sağlanması için KDV ve ÖTV indirimi yapılmalıdır. Gemicilerde ve yatlarda kullanılan mazotta nasıl ÖTV yoksa, çiftçinin mazotundan da ÖTV alınmamalıdır.”

Şimdi, bu, ÖTV alınmamalıdır talebi, hani sen örnek verdin, ben bir televizyonda seyrediyordum, yanımda yedi yaşında çocuk vardı, “Bak bu adama amma atıyor ha.” dedin ya. Bu, yedi yaşındaki çocuk değil, rüştünü ispatlamış, çiftçi tarafından oda başkanı seçilmiş, adam gibi adam, Ziraat Odası Başkanı. Diyor ki: “Mazottan ÖTV ve KDV’yi kaldırın.” Demek ki o Genel Başkan da doğru söylüyormuş değil mi?

Şimdi, arkadaşlarımız var İzmir milletvekilleri. Küçük Menderes havzasında tarımsal sulama abone bilgilerini 28/12/2009 tarihi itibarıyla Ziraat Odası Başkanı veriyor: “İlçesi Tire, abone sayısı 3.544, borçlu abone sayısı 2.341, ana parasının borcu 15 milyon 162 bin 246 lira 20 kuruş, yani eski parayla 15 trilyon. Toplam borç 17 milyon 888.

Bayındır, 3.987 abone sayısı var, 2.823’ünün borcu var. 15 milyon 535 bin 074 lira 68 kuruş. Kiraz, Beydağ, Torbalı, Selçuk, Ödemiş’i de kattığınız zaman 59 milyon 804 bin 132 lira 23 kuruştur.

Bilgilerinize arz olunur.

Saygılarımla. 10/6/2010

                                                                                                            Halil İbişoğlu

                                                                                                 Tire Ziraat Odası Başkanı”

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Tamam, bir de selam söyle benden ağabey!

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Selamını söylüyorum ama o önce sana selam söylüyor. Selam buraya söylüyor, bu Meclise söylüyor. Diyor ki: “Ben perişanım arkadaş, benim derdime çare bulun. 3 bin aboneden 2.800’ü abone borcu nedeniyle borcunu ödeyemiyorsa sen niye oturuyorsun orada ey milletvekili!” diyor. Bunun açık yorumu bu.

Onun için, değerli arkadaşlar, öyle buradan mesaj verirken doğru mesaj vereceğiz, buradan mesaj verirken gerçekleri söyleyeceğiz. Bizi dinleyen insanlar bizden çare, çözüm bekliyor. Kendimizi tatmin etmek için bu mikrofonlardan veya partimizi tatmin etmek için bu mikrofonlardan söylediğimiz laflar bizi tatmin edebilir ama üreticileri hiçbir zaman tatmin etmediğini bilmelisiniz.

Değerli arkadaşlar, bu, tarımın içinde bulunduğu durum. Nasıl çıkar? Onu da söyleyeyim. Sayın Bakan diyor ya “Ben 80’den aldım, 5 milyara çıkardım.” diye destekleri, tarımları.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 1,8’den aldım, 5,5’a çıktı.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – “1,8’den 5 trilyona çıkardım.” Önemli değil yani. “Çıkardım.” diyor, “İyi verdim.” diyor, “Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1 olması gereken hedefe ulaşamadım ama ben eski dönemlere göre iyi yaptım.” diyor. Peki, iyi yaptı da neden tarım böyle, neden köylü çaresiz?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Neden et ithal ediyor?

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Ben size söyleyeyim bakın neden: Köylüyü kendi başına bırakırsanız, kendi kaderine terk ederseniz, ekimden başlayarak pazarlamaya kadar olan süreçte onu doğru örgütlemez -kooperatif örgütleriyle ve benzeri örgütlenmelerle- onu üretimde ve pazarlamada kendi başına bırakırsanız, acımasız rekabet koşullarının ve kapitalizmin genel kuralları gereği güçlü zayıfı ezer, o köylü, koşulları içerisinde, ürününü en para etmesi gereken zamanda en ucuza verir ve onun aracısı o üründen para kazanır, köylü para kazanamaz. Onun için, birinci göreviniz sizin, sadece ben şunları verdimle…

Size bir örnek vereyim: “Damlama sulama desteği verdik.” diyorsunuz. Ben damlama sulama desteği için müracaat ettim. Ziraat mühendisine proje çizdirdim. Proje istiyorlar Ziraat Bankasından. Bana gelen cevap: “Projeniz yeterli olmadığı için damlama kredisinden yararlanamazsınız.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Susam, lütfen tamamlayınız.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – “Damlama kredisinden yararlanamadık.” dedi.

Değerli arkadaşlar, sordum ziraat mühendisi arkadaşa: “Neden ya, sen ziraat mühendisisin -bu işi en iyi yapan köylü- sen yapamazsan köylü nasıl projelendirecek?” Dedi ki arkadaşlar… Bunu nasıl yapıyor, bana anlattı. Bu nasıl oluyor biliyor musunuz? “Damlama boru satan plastik iş yeri dükkânları var. Bunlar projeleri, banka müdürleriyle anlaşıp kendileri kimlere kredi verileceğinin organizasyonunu yapıyorlar, hem o satış yapıyor hem de adamlarına göre siyasetini yapıyor.” dedi.

Değerli arkadaşlar, bunu ben yaşadığım için söylüyorum. Sayın Bakanım, bu sizin art niyetinizden değil. Siz iyi niyetle bunu veriyorsunuz ama örgütsüz köylü, kendi kaderine bırakılmış köylü böyle suistimallere her zaman açıktır, o verdiğiniz teşvikler de hiçbir zaman yerine gitmez, bir kısım insanın cebine düşer, az önce bir arkadaşımızın başka şekilde size -Malik Ecder’in- söylediği gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Sadece teşekkür etmek için açarsanız…

BAŞKAN – Yok, lütfen Sayın Susam…

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Peki, onu da vermeyebilirsiniz, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Kural bu Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Ben meramımı anlattım zannediyorum.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İkinci bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Yaman.

BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümüyle ilgili olarak Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gıda güvenliği, halk sağlığı ve koruyucu sağlık hizmetlerindeki rolü nedeniyle tüm dünyada gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesi olarak görülmekte ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine uyum sürecinde önemli bir hedef olarak karşımızda durmaktadır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca 5/6/2004 tarihinde yayımlanan, 5179 sayılı Gıda Kanunu’nun değiştirilmesi çalışmaları kapsamında hazırlanan ve gıda kanunu, yem kanunu, gıda hijyeni ile gıda ve yemin resmi kontrolleri kanunu ve veteriner hizmetleri kanunu taslaklarından oluşan dörtlü hijyen paket 2006 yılında kamuoyunun görüşüne sunulmuştu. İlgili odaların söz konusu taslak metnine ilişkin görüşleri Bakanlığa bildirildiği hâlde metne sadece “bitki sağlığı” bölümü ilave edilmiş, bunun dışındaki eleştiriler hiçbir şekilde maalesef bu tasarıda göz önüne alınmamıştır.

Taslak hem içeriği hem hukuk tekniği hem de AB mevzuatına uyumu anlamında birçok yetersizlik içermektedir. Gıda güvenliğini sağlamaya yönelik çözüm üretmek yerine, gıda alanının hayvansal ürünlere indirgendiği ve taslağın tek bir mesleğin öne çıkarılması kaygısıyla hazırlandığı izlenimini edinmekteyiz. Kanun taslağında gıda güvenliği ana şemsiyesinin altında bitkisel ürünler, hayvansal ürünler ve su ürünleri olması gerekirken bu amaçtan sapılmış, gıda güvenliği tali unsur hâline maalesef bu tasarıyla dönüştürülmüştür.

Diğer yandan, gıda güvenliği açısından son derece önemli olan bitki yetiştiriciliğinde kullanılan ilaç ve hormonlar ile su ürünleri yetiştiriciliğinde kullanılan ilaç ve hormonlardan bu ürünlerde oluşabilecek toksinler ve benzeri tehlikelerden taslak içerisinde bir kelime bile söz edilmemiştir. Yeni taslak bu hâliyle gıda güvenliği açısından 5179 sayılı Kanun’un bile gerisine düşmüş bulunmaktadır.

Ayrıca, hedefleri farklı olan temaların aynı çatı altında birleştirilmesi mevzuatı zayıflatacak ve ciddi kargaşaların oluşmasına da yol açacaktır. Bu nedenle, söz konusu kanun taslağı, gıda, yem hizmetleri ve resmî kontrol, veteriner hizmetleri ve bitki sağlığı hizmetleri olmak üzere üç ayrı kanun biçiminde düzenlenmeli, hayvansal orijinal gıdalara yönelik özel hükümler Gıda Kanunu kapsamında da yer almalı idi.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısında “resmî kontrol” tanımı da dâhil olmak üzere birçok hükümde denetim yetkisinin kişi veya kuruluşlara devredilebileceği hükmü yer almaktadır. Halk sağlığının korunması, devletin birincil sorumluluğu olup, devletin bu konudaki yetkilerini ve sorumluluğunu devretmesi mümkün olmamalıydı. AB ülkelerinin hiçbirinde resmî kontrolün devredildiğine dair uygulama örneği yoktur. Bu hâliyle uygulamada ciddi sorunlar ortaya çıkacağı kesindir. Hâlen gerek AB ülkelerinde gerekse ülkemizde sadece resmî kontrollerde alınan numunelerin analizi konusunda özel laboratuvarlara yetki verilmektedir. Zaten uygulanabilir olan da budur. Denetimin özel sektöre devri, gıda güvenliği sistemini zayıflatacağı gibi birçok hukuksal sorunu da birlikte getirecektir. Bu zafiyet, tüketici sağlığını riske atmakla kalmayacak, ihracatta en büyük pazarımız olan AB ile olan ticaretimizi de olumsuz yönde etkileyecektir.

Yine, kanun taslağında, ithalatta sadece belli ürün grupları için sınırda kontrol öngörülmekte, diğer gıda maddelerinin ise piyasa gözetimi yolu ile takibi hedeflenmektedir. Her ne kadar bu konuda hükümler AB mevzuatıyla uyumlu olsa da ülkemizde piyasa gözetiminin yeterince yapılmadığı ve uzunca bir süre daha yapılmayacağı dikkate alındığında, ithalatta tüm kontrollerin sınırdan yapılması sistemi sürdürülegelmektedir.

Değerli arkadaşlar, taslakta Ulusal Gıda Kodeksi Komisyonu kaldırılmış, risk değerlendirmesinin Bakanlıkça oluşturulacak bağımsız, tarafsız ve şeffaflık esaslarına ve bilimsel kanıtlara göre çalışan bir birim tarafından yapılması yaklaşımı benimsenmiştir. Bu nokta oldukça sıkıntılıdır. Hâlen var olan uygulamada, Bakanlığın, kaldırılması düşünülen komisyonun kararlarında zaten belirli bir oy hakkı vardır ancak buna karşın, hiçbir komite veya komisyon olmadan sadece Bakanlığın çalışması ve görüş bildirmesi doğru bir değerlendirme değildir. Bu aşamada en doğrusu, ülkemizde bağımsız bir gıda güvenliği otoritesinin kurulması, gıda kodeksinin hazırlanmasında bilimsel tavsiyeler oluşturularak Bakanlığa iletilmesi ve risk değerlendirmesinin de böyle bir otoritenin görev tanımı içerisinde yer alması gerekirdi.

Bunların yanında, taslakta yer alan “denetçi” ve “denetçi yardımcısı” ifadeleri de son derece belirsiz ve yoruma açık ifadelerdir. Özellikle, bu kanunda yer alan gıda güvenliğine yönelik denetimleri üstlenecek olan denetçi ve denetçi yardımcılarının görev alacakları alanda sahip olmaları gereken minimum eğitim düzeyleri ve uzmanlık alanları açıkça tanımlanmamaktadır. Taslakta, sadece, onaya tabi işletmelerde sorumlu personel istihdamı zorunlu tutularak sorumlu yöneticilik uygulaması işlevsizleştirilmiştir.

Ayrıca, taslakta, üretim izni uygulaması da kalkmaktadır. Hâlen var olan üretim izni uygulaması, mevzuata uygun üretim yapılmasında ve kayıt dışılığın önlenmesinde önemli bir işleve sahip olduğundan, söz konusu uygulamaya, var olan sistem daha da genişletilerek, düzenlemeler getirilerek devam edilmesi gerekmektedir çünkü hâlihazırdaki uygulama, işletmelerin teknik ve hijyenik kapasitesinin yükseltilmesini sağlamamaktadır. Dolayısıyla taslak metinde yem tescili yapılması uygun görülürken insan sağlığının korunmasında hayati önem taşıyan gıdalar için üretim izni uygulamasının tamamen kaldırılması çelişkili bir yaklaşımdır.

Değerli arkadaşlar, taslakta, onay alması ve kayıt yaptırması gereken işletme ve iş yerlerinin Bakanlıkça belirlenmesi öngörülmüştür. Oysa, birinci üretim noktaları da dâhil tüm gıda, yem ve gıda ile temas eden madde, malzeme üreten işletme ve iş yerleri kayıt altında olmalı ve temel prensiplerle de olsa onay alacağı açıkça ifade edilmeliydi. Hâlen yaşanmakta olan sorunların önemli bir kısmı kayıt dışılıktan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, ilave onay prosedürü gerektirenlerin ayrıca burada bu yasa ile düzenlenmiş olması gerekirdi.

Yine, “tüketici haklarının korunması” madde başlığında yer almasına rağmen, madde içeriğinde bununla ilgili herhangi bir husus bulunmamaktadır.

Sunum ve reklam konusunda 5179 sayılı Kanun’da da daha geniş ve kapsamlı hükümler yer alırken, yeni taslakta çok genel ve amaca hizmet etmeyen ifadeler kullanılmıştır.

Bu taslakla ilgili olarak, üretim yapımız, ekolojik faktörlerimiz, mikroklima özelliklerimiz ve genetik zenginliklerimiz dikkate alınmadan, Türkiye gerçeklerinden uzak bir şekilde bir taslağın hazırlandığını ve bunun beklenen ihtiyaçlara cevap vermediğini üzülerek belirtmek istiyorum.

“Gıda güvenliği” kavramı, bilimsel içeriğinin ötesinde bir meslek grubunun bütün gıda alanına hâkim olması anlayışına kurban edilmek istenmektedir. Gıda alanındaki düzenlemeler veteriner hizmetlerin altında kaybolup gitmiştir. Oysa veteriner hizmetleri, gıda güvenliğini temin eden unsurların sadece bir alt grubunu temsil etmektedir. Sürecin tek bir meslek üzerinden tanımlanması, gıda güvenliğinin sağlanması amacını daha da güçleştireceği ve halkımızın yeni tehditlerle karşı karşıya kalması sonucunu doğuracağı kesindir. Bu nedenle, gıda güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili olarak genelde gıda güvenliğinin bir noktada anayasası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yaman, lütfen tamamlayınız.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – …sayılan, Avrupa Birliği ülkelerinde HACCP prensipleri olarak uygulanan bu prensiplerin bir kez daha, değişen şartlara ve günümüzün koşullarına göre değerlendirilmesi gerektiğini belirterek burada sözlerime son verirken hepinizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, bu yasanın ülkemiz için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.

İkinci bölüm üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Ali Koyuncu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ali, sizin köye bir mesaj ver.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Kemalpaşa’ya da…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Köye bir mesaj gönder.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ KOYUNCU (Bursa) – Önce sana mesaj, sonra köye mesaj…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Tavsiye etmem bana ama sen bilirsin.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları raporlarıyla ilgili ve kanunla ilgili söz almış bulunuyorum grup adına.

Değerli arkadaşlar, tabii ki ilerleyen bu saatte sözlerimizin fazla uzatılmasını arzu etmiyorsunuz, bizler de arzu etmiyoruz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Bir mahzuru yok, biraz geç ikna oluruz.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bugün birinci bölümdeki konuşmamdan sonra, buraya çıkan bütün hatipler, çok sağ olsunlar, benim ismimi zikrettiler. Tabii ki reklamın iyisi kötüsü olmaz. Hepsine çok teşekkür ediyorum, saygılarımı iletiyorum. Bizim ismimizi zikretmeye devam edin.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Tıklanma oranın artar hiç olmazsa!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii ki birinci bölümde konuşmamdan sonra da yine değerli bir milletvekili arkadaşımız, “mozot” dedim, “mozot” olmadığını “mazot” olduğunu bizlere ifade ettiler. Kendilerine teşekkür ediyorum. Neden ben bunu böyle söyledim, onu da anlatma gereği hissettim, anlatıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bizim Türkiye’mizde, şehirlerde oturan insanlar vardır, kasabalarda oturan insanlar, beldelerde, köylerde oturan insanlar vardır. Bu insanların da lehçe farklılıkları vardır. Köyde oturan annelerimizin yüreklerinden koptuğu gibi, dillerinden o yörenin sözcükleri dökülüverir. Ama onlar netliğiyle, mertliğiyle o cümleleri söylerler. Bizler de o Anadolu’nun köylerinden geldik. Kusura bakmasın kimse, milletvekilliği, makamlar, mevkiler, ne bizim şahsiyetimizi ne bizim kişiliğimizi ne de lehçemizi değiştiremez çünkü biz o insanların, bu lehçedeki insanların temsilcileriyiz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bunun da böyle bilinmesini, değerli dostlar, istiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – O son model gözlük çerçevelerinden takıyorlar mı sizin köyde? O çerçeveler 2 bin lira Ali!

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Öz Türkçeyi öğrenmeniz lazım Ali Bey!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii, değerli arkadaşlar, buraya çıkan arkadaşlarımız bize dediler ki benim ismimi kullanırken “Gerçekleri kullansın.” dediler.

MUHARREM İNCE (Yalova) – O kravat da marka galiba, ayakkabılar rugan!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ben de şimdi, değerli dostlar, öyle, ziraat odasından miraat odasından konuşmuyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Gözlüklerinin çerçevesi kaç para?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” dediği ve onun zabıtlarıyla konuşuyorum.

Benden önce yine değerli bir milletvekili arkadaşım, bakın ne demiş, yine bizim ismimizi zikrediyorlar ya: “Demin Ali Bey övünerek anlattı. ‘Bu mozota ilk defa destek veren Hükûmet biziz’ dedi. Doğru, ama mozota ilk defa ÖTV getiren Hükûmet de sizsiniz.

Ali Koyuncu (Bursa) – Estağfurullah.” demişim. Yine o değerli arkadaşımız “1 milyon lira 2003 yılında, ‘Mazotu 500-600 bin liraya düşüreceğim.’ dediniz, 1 milyon lira 2003 yılında özel tüketim vergisi getirdiniz. Şöyle bir hesaplarsak…” falan diye devam ediyor.

Yani burada, Meclisin zabıtları -ben söylemiyorum- söylüyor değerli arkadaşlar. Diyor ki Meclisin zabıtlarından o arkadaşımız: “Özel tüketim vergisini mazota getiren AK PARTİ Hükûmetidir 2003 yılında.”

Şimdi bakıyoruz, burada var ya, bugün, o kadar çok doğru bilinen yanlış söylendi ki, o kadar yanlışlar söylendi! Şimdi, yine Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun ne zaman çıktığını, mozota ÖTV’nin ne zaman geldiğini yine kanunla söylüyorum. Çünkü bizim ifadelerimize güvenmiyorsunuz, herhâlde Meclisin zabıtlarında çıkan kanun tarihlerine güvenirsiniz.

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – 1 milyon lira artmış mı, artmamış mı?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bakın arkadaşlar, Özel Tüketim Vergisi Kanunu, kanun numarası 4760, kabul tarihi -dikkat edin, hazırlanın, sıkı durun- 6.6.2002 tarihi. O dönemde kim vardı Hükûmette? İsmini söylemiyorum arkadaşlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Biz vardık, biz; biz vardık.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Siz biliyorsunuz, siz biliyorsunuz! Bize “Bu özel tüketim vergisini siz çıkardınız.” diyen arkadaşlar vardı ve özel tüketim… Resmî Gazete’de yayımlandığı tarih de 12/6/2002 tarihi değerli arkadaşlar.

Şimdi, burada söylenenler çerçevesinde yine yanlışları düzeltmeye ben çalışayım. Geçmişte, uygulamada olup da kaldırılan destekler var arkadaşlar. Nedir onlar? Karma yem sübvansiyonları, 1985’te fatura bedelinin yüzde 20’sinin çiftçiye ödenmesi şeklindeydi. 1988’de bayi ve fabrika çıkış fiyatının düşürülmesi şeklinde uygulandı -bak, 85’ten başladım, 2002’den başlamadım- 1989 yılında uygulamaya son verildi. Kimyevi gübre desteği 1/1/2002 tarihinde kaldırıldı değerli arkadaşlar. 1985 yılında verilmeye başlanan üretici kuruluşlara tohum ve fidan desteğinde 2001 yılında yine son verildi. Zirai mücadele ve veteriner ilaç desteği fatura bedelinin yüzde 30’una kadar -Vahap Bey, siz bilirsiniz bunları- yine destek veriliyordu 1/1/2002 tarihinde kaldırıldı.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Kaldırıldı, ne getirildiğini niye söylemiyorsun?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Pazar fiyat desteği, şeker pancarı, tütün, buğday, arpa, yulaf, çeltik, mısır ve çavdarda uygulanmakta idi, şeker pancarı ve tütünde 2001 yılı sonunda kaldırıldı.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Yahu, bunların hepsi 2001’de mi kaldırıldı?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sıkı durun, sıkı durun, tarımda kullanılan elektrik desteği var ya -hani bizim Tarım Bakanına da bugün sordu arkadaşlar- ne zaman kaldırıldı ucuz elektrik kullanım desteği? 2002 yılında kaldırıldı değerli arkadaşlar.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Şimdi ne yapıyorsunuz? Destekliyor musunuz.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Kredi sübvansiyonları Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, tarım kredi kooperatifleri ve tarım satış kooperatifleri üzerinden uygulanan kredi sübvansiyonları Haziran 2000’de sona ermiştir değerli arkadaşlar.

Ayrıca ülkemizde meydana gelen doğal afetlerden zarar gören üreticilere 2090 ve 5254 sayılı yasalar çerçevesinde çeşitli şekillerde yardım yapılmakta iken 5254 sayılı Yasa 2001 yılı itibarıyla 2090 sayılı Yasa’nın fon ile ilgili hükümleri ise yine 2002 yılının başında yürürlükten kaldırılmıştır değerli arkadaşlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ali Bey, sen onları bilmezsin ama bürokratların hazırlayıp getirmiş.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, ben belgelerle konuşuyorum, inanırsınız inanmazsınız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İnanıyoruz… İnanıyoruz…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii ki vatandaşlarımız da bunu çok iyi biliyorlar ve görüyorlar.

Şimdi değerli arkadaşlar, bu mozot pahalı, gübre pahalı denildi ya, şimdi oraya da bir izahat getirmeye çalışıyorum.

Şimdi değerli arkadaşlar, birlikte hesabı yapalım.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yapalım…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi bizden önceki hükûmet döneminde -yine ismini vermiyorum- tarıma toplam ne kadar destek veriliyordu?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Yüzde kaç?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ezberlediniz bugün, 1,8; 1,8 katrilyon.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Gayrisafi millî hasılanın yüzde kaçı?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bir dakika… Bir dakika… Bir dakika…

1,8 katrilyon lira. Tarımda kullanılan mozot miktarı ne kadar?

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, lütfen…

RECEP TANER (Aydın) – Bakanına sor, Bakanına!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tarımda kullanılan mozot… (MHP sıralarından gürültüler)

Bir dakika… Hesabı kitabı yapacağız.

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, lütfen Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tarımda kullanılan mozot miktarı ne kadar? 1,5 milyon ton, 1,5 milyon ton.

Değerli arkadaşlar, esasen, AK PARTİ Hükûmeti Türk çiftçisine mozotun bedelini sübvanse etmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Mazot, mazot.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Neye göre sübvanse etmiştir, neye göre sübvanse etmiştir? 1,8 katrilyon aynı desteği versek 5,7 katrilyon lira verdiğimizde aradaki fark, kullanılan, tarımdaki çiftçinin kullanmış olduğu mozotu hesapladığınızda aradaki farkın bizim verdiğimiz bedel kadar bile tutmadığının farkına varacaksınız. Yani burada mozot destekleri verilirken az veriyorsunuz, gübre desteklerini az veriyorsunuz derken sizin döneminizde ÖTV’nin verildiğini de burada yine o dönemde kanunları çıkartarak görüyorsunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ali Bey, mazot 0,94 liraymış 2002’de.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bizler tarımda ne yaptık, bizler tarımda ne yaptık, ne yaptık? Havza bazlı üretim modeline geçiyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Şimdi 3,3, bunu da söylesene. Ona dilin varmaz.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tarımdaki…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, havza bazlı üretim modeline geçiyoruz. Bu gerçekten Türk tarımı için çok önemlidir. Muhalefet partileri de bunu desteklemek zorundadır. Neden? Çünkü doğru bir tane. Havza bazlı üretim modeli, gerçekten üretimi talebe göre planlayacak, çiftçilerin de üretmiş olduğu malların eder fiyattan satılmasını sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sen olmasan bu Meclisin tadı olmaz Ali be!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ayrıca, yine Haller Yasası’nı çıkarttık biz değerli arkadaşlar. Haller Yasası bizden önce nasıldı? Köye tüccar gidemiyordu. Eğer köydeki üretici, köyde malını sattığında, köyden çıktığında sizin çıkartmış olduğunuz Haller Yasası çerçevesinde zabıtalar durduruyordu, köylü Mehmet amcanın malını yere indiriyorlardı. Artık bundan sonra Haller Kanunu’yla birlikte tüccarlar köyden üreticinin ayağından malları alacaktır.

Yine çiftçi kardeşlerimiz üretici pazarlarında malları satacak. Yine çıkartmış olduğumuz kanunla birlikte üretici birlikleri, tarımla ilgili sivil toplum örgütlerinde de hallerde yine dükkân alma, dükkân tahsis etme yetkisini de verdik.

Ayrıca şu anlatıldı burada: Sanki AK PARTİ Hükûmetinden önce Türkiye’de hayvan ithalatı olmamış da AK PARTİ İktidarıyla birlikte bu dönemde hayvan ithalatı olmuş.

Değerli kardeşlerim, sizin döneminizde de hayvan ithalatı oldu, bizim dönemimizde de hayvan ithalatı oldu, daha önceki dönemlerde de hayvan ithalatı oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bizim dönemimizde olmadı, olmadı. Bilmiyorsun sen. Sen işine gelenleri söylüyorsun, doğruları değil.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Et ithalatı değil, hayvan ithalatı yapıyoruz…

BAŞKAN – Sayın Koyuncu…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bölüm üzerinde Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; önemli bir kanun tasarısı görüşüyoruz. Türkiye’de gerçekte 72 milyon vatandaşımızın daha hijyenik, daha sağlıklı ve Avrupa Birliği standartlarında güvenilir gıdaya ulaşmasına imkân sağlayacak, bu sistemi tesis edecek bir mekanizmayı kurmak üzere bu tasarıyı huzurunuza getirdik. Bu, son derece de önemli.

Geneliyle ilgili olarak arz ettiğim bilgilerdeki hususları tekrarlamayacağım. Tabii gönül ister ki aslında bu konuyla ilgili burada yapılan görüşmeler hakikaten bu konuya ışık tutsun. Çünkü bu, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile entegrasyonu için önemli bir tasarı ama ondan önce kendi vatandaşlarımızı, kendi vatandaşımızın yaşam kalitesini doğrudan ilgilendiren bir mesele. Bu bakımdan çok önemli.

Şimdi, değerli arkadaşlarımız, eksik olmasınlar, katkılarda bulundular değerli milletvekilleri fakat tarımla ilgili birçok konuda olduğu gibi, bu tasarıyla ilgili olarak konuşulurken de tasarının kendisinden daha çok, tasarıyla çok da ilgisi olmayan ama tarımın her konusuyla ilgili bilgiler sunuldu ve bunları, inanın, ben yerimden, yani ben bunların hangisini düzeltmem gerekiyor, nasıl düzelteceğim diye düşünüp durdum çünkü, hakikaten, arkadaşlar çok da özenli diyemeyeceğim şekilde, tarımla ilgili istatistik bilgileri, kavramları, olayları farklı şekillerde yansıttılar. Bir arkadaşımız çıktı, hayvan varlığından bahsetti, mesela, dedi ki: “2002 yılında Türkiye’de 10 milyon 686 bin büyükbaş hayvan vardı -aslında, bu, 2001 yılının rakamı- ama 2009 yılında, bu, 2,5 milyon sığıra düştü.” Şimdi bu, tabii, hakikaten, çok büyük bir yanlış, düzeltilmesi gerekiyor çünkü 2009 yılının rakamı 10 milyon 723 bin. Arkadaşımız yerli hayvanların sayısını, 2009’la ilgili yerli olanların sayısını veriyor, 2002’yle olan toplamının sayısını veriyor. Şimdi bunları tabii düzeltmemiz lazım.

Bir arkadaşımız paritelerden bahsetti. Tabii, paritelerden her zaman bahsedilir, yani “İşte, şu kadar kilo ürünle şu tarihte şöyle bir şey alınırdı, bugün işte şöyle alınıyor.” Bunları bütün ürünlerle ilgili olarak söylemek mümkündür ve dedi ki arkadaşımız mesela: “2002 yılında 44 ton buğdayla bir traktör alınırdı, 2009 yılında 79 ton buğdayla bir traktör alınıyor.” Hâlbuki -biz de Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsünde bunların hep çalışmasını yapıyoruz- 2002 yılında 84 ton buğdayla bir traktör alınıyordu ve 2009 yılında aynı traktörü 56 ton buğdayla alabiliyoruz, çiftçi alıyor. Traktörün ben modelini de söyleyebilirim. New Holland, TT50 12X28 model traktörün fiyatı, yani hem 2002’nin hem 2009’un.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Bu mukayese yanlış zaten.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Traktör de hangi traktör? Oyuncak traktör mü? Kaç motor?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İşte modelini söyledim ya, modelini söyledim, dinlemediniz herhâlde.

Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, bir arkadaşımız şunu söyledi, bir ilimizin bir ilçesinden bahsetti, dedi ki: “Bu ilimizde 15-16 bin civarında çiftçi var, bunun 15 bini şu anda icralık.” Ben de sordurdum, hakikaten o ilçemizde ne kadar şu anda icra dosyası var. Bakın, rakam şu: Toplam 400 dosya var o ilçede ve bunun 1/3’ü sadece tarımsal, 2/3’ü tarımsal kredilerle ilgili değil, başka konularla ilgili.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Toprak Mahsulleri Ofisiyle, buğday ithalatıyla, vesaireyle ilgili bilgiler verildi, efendim, her şey söylendi, Türkiye bunları ithal ediyor. Şimdi, tabii, Türkiye 70 milyon ülke ve dünyanın 16’ncı, 17’nci büyük ekonomisi, dünyanın 8’inci büyük tarımsal ekonomisi. Elbette ki ithalat yapacak. Ben hiçbir şekilde, hiçbir ürün ithal etmeden ben sadece dünyaya mal ihraç edeceğim deme, öyle bir hayal, öyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey mümkün mü? Böyle bir ekonomi olabilir mi? Yani, alımı olmayan, ithalatı olmayan bir ihracat olabilir mi? Böyle bir şey mümkün mü? Şimdi, bu suç gibi gösteriliyor ve yanlış bir şekilde söyleniyor. Bakın, buğday mesela deniyor. Değerli arkadaşlar, buğdayla ilgili 2005 yılından bu yana size ithalat-ihracat rakamlarını vereceğim ve bakın biz aslında ihraç mı etmişiz, ithal mi etmişiz, bunu hep beraber görelim.

Toplamda 10 milyon 313 bin ton ithalat yapılmış, doğru ama ihracatımızın karşılığı 14 milyon 586 bin ton. Şimdi arada 4 milyon tondan fazla sadece burada bir ihracat fazlası var buğdayda, toplam ihracat ile ithalat arasındaki fark ise buğday ürünlerini dikkate aldığımızda 6 milyon 111 bin 412 tondur ve Türkiye net ihracatçıdır. Birçok ürünle ilgili hakikatte gerçekler bunlar.

Şimdi, Türkiye, elbetti ki bazı ürünlerde bazı sorunlar yaşayabilir dönemsel olarak. Örneğin, Türkiye pirinç problemi geçmişte yaşadı ama Türkiye, tarihte ilk defa bizim dönemimizde 760 bin ton çeltik üretimine çıktı ve bu sene 900 bin ton üretiyoruz ki ilk defa tarihinde Türkiye pirinçte, çeltikte kendine yeter hâle geliyor. Bu zaman içerisinde olan bir hadise.

Hayvancılıkla ilgili aynı şekilde değerli arkadaşlar, çünkü hayvancılıkla ilgili çok şey söylendi. Hatta işte, ithal edilen hayvanların bilmem neyle beslendiği, yani halkı böyle hakikaten belki rahatsız edecek ifadelerle söylendi. Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğinde 1997 yılından bu yana hayvansal kökenli protein ihtiva eden yemlerin kullanılması yasaktır; kendileri için de yasaktır, dünyaya da satamazlar. Bizim de ithalat izni verdiğimiz ülkeler, Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin listesinde “Bu ülkeler hastalıktan aridir.” denilen ülkelerdir, şartımız odur, o ülkelerden gelmek kaydıyla ve bizim elemanlarımız gidip yerinde, o ülkede bunları muayene etti, yerinde raporlarını da inceledi, ayrıca muayene etti ve getirdi. Burada kesildikten sonra da her türlü bunlarla ilgili tetkikler de burada yapılıyor. Bizim usullerimizle bizim mezbahalarımızda kesildi. Burada da tabii millete doğru bilgi sunmak gerekiyor, milletin kafasını gerçekten yanlış bilgilerle karıştırmamak lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir arkadaşımız da bize bağlı, Tarım Bakanlığına bağlı Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili bir meseleden bahsetti, POAŞ’la ilgili. Burada da şunu söyleyeyim: Dosya benim elimde, bunun bütün geçmişi burada. Konu bize intikal ettiğinde biz bunu Teftiş Kurulu marifetiyle inceledik. Kamu zararı var mı yok mu, bir suistimal var mı, bir usulsüzlük var mı, bir kanuna aykırılık var mı, bütün bunları inceledik. Yetmedi, ilgili kanuna göre kamu harcamalarını yürüten bizim bir birimimiz var, iç denetim birimi, yine onlar marifetiyle de bir inceleme yaptırdık ve bütün bunların sonuçlarını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdik. Elimde de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının raporu var. Ben size sadece onun son kısmını okuyacağım. Bunun işleme sokulmaması gerektiğini, işlemden kaldırıldığını ifade eden belge.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Soruşturma izni vermediniz Sayın Bakan. Soruşturma izni vermediğiniz için Savcı da size uydu. Doğruyu söylemiyorsunuz. Ayıp oluyor!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın burada. Şimdi, bak burada Başsavcılığın raporu. Şimdi, Başsavcılık diyor ki: “İncelenen kararın eki belge ve bilgilere göre uygunluk arz ettiği düşünüldüğünden itiraz yoluna başvurulmamıştır. Açıklanan nedenlerden evrakın işlemden kaldırılmasına” diye Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının raporu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

Ha şimdi tekrar Komisyon “Ben Atatürk Orman Çiftliğinin 2002 yılı hesaplarını ibra etmedim.” diyor. Başımız üstüne. Derhâl biz bunu tekrar bütün ekleriyle birlikte savcılığa veriyoruz. Savcılık gereğini yapacak.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Soruşturma izni de verecek misiniz Sayın Bakan?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ve boynumuz adalet karşısında her zaman kıldan incedir. Bu konuda hiçbir kimsenin tereddüt etmesine, herhangi yanlış bir şey söylemesine de gerek yok. Biz doğru olanı yaptık, bundan sonra da doğru olanı yapmaya devam edeceğiz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Soruşturma izni vermediğiniz için Savcılık dava açmadı Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben sözlerimin sonunda hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Ahmet Ertürk, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, tenkit eden arkadaşlarımız da tarımımızı hak ettiği yere getirmeye çalışan Hükûmetimiz de Tarım Bakanlığımız da sivil toplum kuruluşlarımız da bugün gerçekten ülkemizi Avrupa’yla buluşturacak olan çiftçilerimizi hak ettiği yere getirecek olan bir çalışmayı birlikte olgunlaştırmaya çalışıyoruz. Ben değişik bir konuşma yapmak istiyorum bu kadar konuşmalardan sonra.

Şimdi ülkemizde daha çok üreten bir Türkiye’yi hedefliyorsak eğer ve üretimini daha fazla ihracatla taçlandıran bir tarım hedefliyorsak, bu hedef konusunda çalışmalarımızı geliştirmemiz lazım ve ihracatımızı artırarak hem tarımdaki katma değerimizi çoğaltmamız lazım hem de tarımla geçimini sağlamaya çalışan çiftçilerimizin ürünlerini hak ettiği fiyatla buluşturmamız lazım. İşte onun için Hükûmetimiz değişik çalışmalar yapıyor. Mesela üretim desteğiyle ilgili çalışmalar var. Pazarın istediği ürünler yetiştirilmeye çalışılıyor. Pazara uygun üretim yapılmaya çalışılıyor. Ona göre tohumlar, ona göre fidanlar, ona göre üretim şartları oluşturuluyor. Mesela bitkisel üretimde kiraz, narenciye, erik, nektarin, incir, fındık, kayısı bodur ve yarı bodur fidanlarla üretilen bu ürünlerden muazzam derecede ihracat yaparak ülkemize katma değer yaratıyoruz. 11 küsur milyon dolara ulaşan ve Türk Lirası olarak da 17 katrilyona ulaşan tarımda bir ihracat fırsatı yakalandı. Bu üretim hazinemizin yüzde 60’a varan faiz destekleriyle desteklenmekte. Malum bildiğiniz üzere -herkes biliyor bunları, ama bunları hiç kimse söylemiyor- çiftçilerimizden seracılık yapanlara, damızlık süt ve et hayvancılığı yapanlara sulamada yüzde sıfıra varan yüzde 100 destekli sıfır faizli desteklemeler yapılıyor. Yüzde 60 sübvansiyonlu faiz indirimleri yapılıyor. Bunları hiç kimse söylemiyor.

RECEP TANER (Aydın) – Sen söylüyorsun.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Yıllık yüzde 5’le üretim yapılabiliyor bugün tarımda çiftçilerimiz. Yüzde 50’lerle, yüzde 60’larla almıştık biz bunu. Şu anda yıllık yüzde 5 faizlerle üretimlerini yapabiliyor.

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Reel faiz…

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Çiftçilerimiz tarlaya inmeden bütün destekleme primlerini aldılar. Bunları biliyorsunuz değil mi arkadaşlar? Pamuk primleri, mısır primleri, yağlı tohumlar primleri, hayvancılık destekleri… Hükûmetimiz bunları vaat etmişti ve çiftçimiz şu anda tarlaya inerken bütün yağlı tohum primlerinin, hayvancılık primlerinin hepsini aldı ve hiç kimseye muhtaç olmadan üretimini…

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Ne zaman aldı?

RECEP TANER (Aydın) – Geçen sene aldı.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – …bir yıl önce yetiştirdiği ürünlerden hak ettiği primlerini, Hükûmetimiz, zamanında tıkır tıkır ödeyerek çiftçilerimize karşı olan vecibelerini ve sözünü yerine getirmiş oldu.

RECEP TANER (Aydın) – Geçen senenin destekleri onlar Ahmet Bey.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çiftçiler dinliyor sizi, tıkır tıkır ödenmiyor.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Bir ikinci konumuz: “Gerçekten petrolümüz, doğal gazımız yok ama bu insanları doyuracak çok güzel ürünlerimiz var.” demiştim. İşte, bu ihracat ürünlerimiz. Bir de ihracatı destekliyoruz. Ne yapıyoruz ihracatı desteklerken? Mesela, ürettiğimiz zeytinyağını eskiden dökme satıyorduk yurt dışına, şimdi paketlenmiş, ambalajlanmış… Hatta, bunlar için de yüzde 50’ye kadar varan, ambalajlama, paketleme tesisleri kuran müteşebbislerimize de destek veriyoruz. Bu tip üretim yapan müteşebbislerimize, iş adamlarımıza ihracat destekleri veriyoruz. Mesela, zeytinyağında yarım kilograma kadar ambalajlarda 550 dolara kadar, tonda, ihracat desteği veriyoruz.

Bu ihracat desteğinin çiftçimize faydası nedir?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Hiçbir şey.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Ürünler yurt dışına satıldığı müddetçe iç piyasadan daha fazla ürün çekilerek, çiftçimizin ürününün hak ettiği fiyata gelmesi amaçlanmakta ve hedeflenmektedir.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Çiftçi satmıyor, tüccar satıyor.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Bugün Avrupa’ya, Almanya’ya ve Hollanda’ya Türkiye domates ihraç ediyor değerli arkadaşlarım. Bunları niye göz ardı ediyoruz ki? Türkiye’mizin tarımı öyle iyi noktalara doğru gidiyor ki bugün dünyanın tarım ambarı olan, dünyanın tarımda söz sahibi olan ülkelerine, Almanya’ya, Hollanda’ya, Türkiye modern seralarda ürettiği domateslerini ihraç edebilmektedir ve şu anda, arkadaşlarımız, domates fiyatlarının düşük olduğunu söylüyorlar. İşte, bunları çalışmamız lazım hep. Hep bu ihracat destekleriyle pazarın istediği ürünleri çiftçilerimize ektirip, diktirip onların ürünlerinin iyi fiyatlarla satılmasına fırsat yaratmamız lazım.

Bugün, değerli arkadaşlarım, kiraz üretimi var bölgemizde, ülkemizde ve kiraz üretimi ihracatta çiftçilerimizden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertürk, lütfen tamamlayınız.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Sayın Başkanım, lütfen…

…3,5 lira ile 5,5 lira arasında alınıyor ve şu anda kiraz mevsimi. Dekarda 1 ton kiraz olduğu zaman 10 dekar kiraz bahçesi olan çiftçimiz neredeyse 40-50 bin liralık ürünle karşı karşıya kalıyor.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Ahmet Bey, 2002’de 7 liraydı o rakam.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Tamamen ihracat yapıldığı için böyle iyi fırsatlar, iyi rakamlar ortaya çıkıyor. İşte bu görüşmekte olduğumuz tasarının da iyi tarım uygulamalarıyla, hijyenle, gıda hijyeniyle yurt dışına ürünlerimizi satabilecek fırsatları ve imkânları çiftçilerimize yöneltmeye çalışan güzel bir çalışma olduğunu düşünüyorum.

Bu duygularımla, tasarının hayırlı olması dileklerimle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk.

Şimdi, bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Akcan, Sayın Yıldız, Sayın Özdemir, Sayın Akkuş, Sayın Uslu, Sayın Tankut, Sayın Taner, Sayın Susam, Sayın Yalçın, Sayın Kalaycı, Sayın Paksoy, Sayın Coşkun, Sayın Küçük sisteme girmişlerdir.

Sekiz dakika soru sorma süresi vereceğim.

Bir dakikalık süre veriyorum.

Sayın Akcan, buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Talihsiz bir şekilde Danıştayın verdiği kararla çevre düzeni planı yetkisi Bayındırlık Bakanlığından alınıp Çevre Bakanlığına… Şimdi Çevre ve Orman Bakanlığında. Bunlar, seralar, örtü altı yetiştiriciliğinde topraksız tarım yaparken -o tip seraların içine girmişsinizdir Sayın Bakan- betonla kaplanıyor belli alanlar, yani toprak komple kapatılıyor. 100 dönüm arazinin tamamı kapatılırken, tarım amaçlı, tarımsal üretim amaçlı kurulan hayvancılık tesisine arazinin vasfı kaç olursa olsun, hangi derece olursa olsun yüzde 5’inden fazlasına inşaat izni verilmiyor. Bunun önüne geçerek optimum ölçekli işletmelerin kurulmasına imkân verecek inşaat alanına müsaadeyi sağlayacak yetkinin Bakanlığa alınması şarttır Sayın Bakan. Bunun için bir plan veya tedbir düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2002 yılında tarım kredi kooperatifleri ve bankalardan Türk çiftçisi toplam ne kadar kredi kullanmıştır? Kaç çiftçi borcunu ödeyememiştir? Ödeyemeyen çiftçilerin borç tutarı toplamı nedir? 2009 yılı için de yine aynı soruyu tekrarlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep’te son dönemde hayvancılık alanında diğer illerde olduğu gibi teşvikli bölgelerde büyük artışlar olmuş ve sonra da hayvancılıkta ciddi yatırımlar yapılmıştır ancak bundan birkaç ay önce et ithalatı konusu da gündeme gelmiş ve dışarıdan et ithal edilmiştir. Şimdi buradaki vatandaşlarımız büyük mağduriyet içerisindedir. Hayvanlarını pazara götürüyor, alan yok ve banka kredilerini ödeyemiyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İkincisi, sulu tarıma geçirildi birçok yerlerde, vatandaş teşvik edildi ancak elektrik borçları ödenemiyor ve vatandaş son derece mağdur durumda ve bunlarla ilgili banka kredileri acaba taksitlendirilecek mi veya bir af mı gelecek? Vatandaş son derece perişan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akkuş…

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 2011 yılı itibarıyla havza modeline geçileceğini ifade ettiniz. Bu modelde bazı ürünler o bölgeyle ilgili desteklenecek, bazı ürünler de desteklenmeyecek. Özellikle Trakya’da ve özelinde de Edirne’yle ilgili sormak istiyorum. Edirne ilinde ayçiçeği, buğday, çeltik ürünü hâkimdir. Şimdi ayçiçeği ve buğday münavebe ürünleri yani bir yıl buğday, bir yıl ayçiçeği ekilecek. Bu şartlarda buğday ekmek zorunda kalan üretici bu destekten yoksun mu kalacak, cezalandırılmış mı olacak? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, şu ana kadar yapılan ihalelerde toplam ithal edilen kırmızı et miktarı net olarak nedir? İthalat politikanızın belirli bir süresi ve dönemi var mıdır? Varsa hangi dönem ve yıllar itibarıyla ithalat devam edecektir? İthalatı geçici mi, yoksa sürekli olarak mı düşünüyorsunuz? Özellikle, oldukça düşük seviyelere düşmüş olan küçükbaş hayvan sayısının artırılması konusunda öncelikle yapmayı düşündüğünüz çalışma ve projeler var mıdır, varsa nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 2002 yılının tarım desteklerinin gayrisafi millî hasılaya oranı nedir, 2009 yılının oranı nedir?

İki; Aydın Çine Ziraat Odası Başkanlığı bir faks göndermiş. Diyor ki: “Tarımsal sulama elektrik borçlarından dolayı çiftçilerimiz sıkıntı yaşamakta olup, elektrik borçlarının hasat zamanına yakın olan ekim ayında ödenmesi için düzenleme istediğimizi Tarım Bakanına iletir misiniz.

Mehmet Bal

Çine Ziraat Odası Başkanı”

Ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Susam…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Bakan, Küçük Menderes Havzası’nda 2007 yılında kuraklık nedeniyle DSİ tarafından sondaj yapmak yasaklanmıştı. Şimdi, o bölgede tekrar sondaj yapabilecek yer altı suları rezervleri oluştu fakat DSİ sondaj yapma yasağını devam ettiriyor. Bu anlamıyla bölgede sondaj kuyularına tekrar ruhsat alınması için ve elektrik bağlanıp sulu tarıma geçirilmesi için ruhsat alınmasına izin verilmesi, DSİ tarafından sağlanması, bu konuda Bakanlığınızın devreye girmesi istenmektedir. Bu anlamıyla, o bölgede şu an sulu tarım yapamayan çiftçimizin bu sorununu çözmek için Bakanlığınızın DSİ ile temasa geçerek bu bölgede sondaj açıp ruhsat almasına imkân sağlanmasını rica ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, önceki konuşmacılar da ifade ettiler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 50 baş üzeri hayvancılık için yüzde 40 hibe desteği öngörüyorsunuz. Tabii, bu bölge insanı da teşvike layıktır, oralar da Türkiye’nin vilayetleridir fakat Sayın Bakan, mesela Erzurum’un, Erzincan’ın, Kars’ın, Malatya’nın; Ordu’dan, Giresun’dan, Tokat’tan, Amasya’dan, örneklemek gerekirse hangi kriterlere göre böyle bir teşvike daha çok layıktır, Ordu, Giresun ya da bizim bölge hangi kriterlere göre bu illerden daha iyi durumdadır ki böyle bir teşvike layık görülmemektedir? Bu illerde hayvan üretimi yapan insanlar Kurban Bayramı’nda İstanbul’da yan yana nasıl aynı hayvanları satıp rekabet edebileceklerdir? Samimiyetle cevap vermenizi diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kalaycı…

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ben de aynı konuyu Konya için soracağım. 28 ilde 1,5 lira et desteği, yine 25 ilde inşaat için yüzde 30, damızlık düve alımı için ve sağım ünitesi, soğutma tankı alımı için yüzde 40 hibe desteği verilmektedir. Konya neden yok bu iller arasında? Yani Konya’nın, Konyalı üreticilerin eksiği nedir? Sayenizde Konya’da hayvancılık bitiyor. Yoksa Konya’ya bir husumetiniz mi var?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, 1991-2002 yılları arasında koyunlarda 48-49 kilogram olan süt verimi AKP’nin iktidara gelmesinden sonra 2003-2004 yıllarında, iki yıl içerisinde yüzde 62,5 artarak 78 kilograma çıkmıştır. Benzer durum büyükbaşta da söz konusudur. Kültür ırkı ineklerimizin süt verimi 2.009 kilogram iken yine yüzde 33 artışla 3.888 kilogram olmuştur, melezlerde ise yüzde 39 artarak 2.711 kilograma çıkmıştır. Hiç kimse bu artışın bilimsel izahını yapamaz. Buna göre, açıkça rakamlarla oynanmıştır. Bu nedenle de olmayan sütümüzü bize var gibi gösteriyorsunuz, bu düşünceme katılır mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Sayın Bakan, buyurun.

Süreniz yedi dakikadır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Akcan’ın sorusu, tabii, bu, özellikle tarımsal yapıların daha yüksek bir düzeyde, daha doğrusu kendi başına ele alınması bizim de Bakanlık olarak üzerinde durduğumuz bir konu ve ilgili bakanlıklar nezdinde bu konuyla ilgili bizim teşebbüslerimiz var yani bunu biz, acaba tarımsal yapıları bunun dışına ne şekilde çıkarabiliriz, bunun mevzuatında bir değişiklik nasıl yapılabilir, bunun üzerinde biz de çalışıyoruz.

Sayın Yıldız’ın, 2002’de Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin toplam kullandırdıkları kredi sorusu vardı. Şimdi, 2002 yılında Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri toplam olarak 550 bin çiftçiye 529,8 milyon TL kredi kullandırmıştır. 2009 yılında ise 1 milyon 215 bin çiftçiye 10 milyar 14 milyon lira kredi kullandırılmıştır. Geri dönüş oranları ise 2002 yılında Ziraat Bankasının geriye dönüş oranı 100 lirada 38 liradır, yüzde 38’dir, 2009 yılında yüzde 97,5’tur. Tarım kredinin ortalaması ise yüzde 71’dir geri dönüş oranı, ortalaması yüzde 60-80 arasında değişiyor, yüzde 71 olarak alıyoruz, 2002 yılında. 2009 yılında da tarım kredinin kullandırdığı kredilerin geri dönüş oranı yüzde 90’dır.

Sayın Özdemir’in hayvanlarla ilgili, hayvancılıkla ilgili “İşte, kesim yapılamıyor...” Tabii, burada önce şunu söyleyeyim: Türkiye’de, bizim tespitlerimize göre, Türkiye’nin ihtiyacını yani geçen seneki gibi ihtiyacının tamamını aslında içeriden karşılayabilecek kadar Türkiye’de bir hayvan varlığı mevcut, büyükbaş hayvan varlığı. Biraz önce de söyledim, yaklaşık 11 milyon büyükbaş hayvan var. Bunu toplumun bütün kesimleri kabul ediyor. Şimdi bunu kasaplık güçten gittiğimiz zaman -hesabından- sadece sığır etinde erkek danaları hesapladığımızda, artı belli bir oranda da reformeleri hesapladığımızda, Türkiye’de nereden bakarsanız yılda asgari 800 bin ton civarında sadece sığırlardan elde edilen et var.

Şimdi, bizim sorunumuz ne? Aslında ben isterdim ki, arkadaşlarımız hep beraber bu sorunun üzerinde duralım. Bu kısmen belki mevzuatımızda ama kısmen de bizim maalesef yaşantımızla, kültürümüzle, hayat tasavvurumuzla ilgili bir şey. Türkiye’de hayvancılıktaki, etteki sorun kayıt dışılıktır. Bakın kaçak, hayvan kaçakçılığı değildir. Sınırlar kontrol ediliyor ama kayıt dışılık var. 100 tane hayvan kestiriliyor kombinada maalesef 50 tane gösteriliyor. Bu birçok alanda ekonominin, Türkiye’deki ekonominin genel problemlerinden bir tanesi burada da tezahür ediyor.

Şimdi, bizim aldığımız kararla Türkiye’de kuşbaşı ve kıymada 26 Nisandan bugüne yüzde 20-21 oranında perakende fiyatlarında düşme meydana geldi ama Türkiye’deki perakende sektöründen benim her gün günlük olarak aldığım Türkiye ortalamasındaki satış rakamları da yüzde 25 oranında arttı, yüzde 25 oranında da satışlar arttı ve daha piyasaya ithal edilen, sadece 88 tane kasaplık büyükbaş hayvan geldi, kesildi Sakarya’da. O da yeni Sakarya’da kesildi. Daha piyasaya da bunlar verilmeden biz son kırk beş, elli gün içerisinde bu gelişmeleri yaşadık. Türkiye’de bir yandan hayvanlar kesiliyor, alınıyor, satılıyor, ahıra da hayvan giriyor. Bunu da takip ediyoruz, kontrol ediyoruz. Zannediyorum, bir psikolojik orada sorun var. Yani bazı üreticilerimiz endişe ediyorlar. Ben her fırsatta, her imkânda, ben bu hafta sonu Suluova’daydım, Suluova’daki besicilerle birlikteydim, onlarla iki saat süren de bir toplantı yaptım, onlara da uzun uzun anlattım. Yani üreticilerimizin, Türk üreticisinin, çiftçisinin endişe etmesini gerektirecek hiçbir şey yok. Burada bir arızi durum vardı, bizim ikazlarımıza rağmen, bunu istismar etmeye kalkanlar oldu, biz de böyle bir yola başvurduk. Bu Türkiye kendi hayvancılık sektörünü, kendi üretim gücünü harekete geçirmek suretiyle kendi ihtiyaçlarını giderecektir. Biz, buna inanıyoruz ve bunu sağlamak ve sürdürmek için de bütün gayretimizi gösteriyoruz. Bundan sonra da böyle olacak. Şimdi...

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam da bu noktaya niye geldik?

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, sorularımızın birçoğu kaldı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Anlatacağım ama soru önemli yani şimdi. Dolayısıyla bunları açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Bu Et-Balık Kurumu da diğer kombinalar da bu süreç içerisinde tabii üretici lehine devreye giriyor. Onu da ifade edeyim.

Sayın Uslu’nun havza modeliyle ilgili “2011 yılında havza modeli Edirne ilinde uygulamaya girecek” dedi. Aslında 2010 yılında biz geçtik ve 17 tane üründe de hâlen uyguluyoruz. Nedir bu ürünler? Prim uygulaması yaptığımız, yani prim ödemesi yaptığımız ürünlerle ilgili biz zaten başladık. Bu, her yıl biraz daha ileri geçecek. Amaç burada tabii tedrici bir geçiştir. Çünkü birden bir geçiş, Türkiye gibi küçük ölçekte ve çok sayıda üreticinin üretim yaptığı bir sektörde birtakım yan etkiler, olumsuz yan etkiler çıkarabilir diye doğrusu endişe ederiz. O nedenle de aşamalı olarak buna geçiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz tamamlandı. Süreniz tamamlanmıştır Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Edirne çiftçisinin de buğday ve ayçiçeğinin ikisi için de bu safhada endişe edeceği herhangi bir durum yok. Onu arz ederim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Böylece ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

27’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 27. maddesinin “doğal mineralli sular ve yapay sodaların üretimi” ibaresinden sonra gelmek üzere “tüketimi” ibaresinin ilave edilmesini arz ve talep ederiz.

            Selçuk Ayhan                          M. Ali Susam                        R. Kerim Özkan

                   İzmir                                       İzmir                                     Burdur

             Vahap Seçer                          Ahmet Küçük                          Cevdet Selvi

                  Mersin                                 Çanakkale                                 Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı’nın 27. maddesinin 1. fıkrasının ilk cümlesine “ihracatına ilişkin esaslar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile gıda üretiminde kullanılan tesis suları ve çiftlik hayvanları tüketim sularının kontrol ve analiz esasları” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                   Muharrem Varlı                        Recep Taner

          Afyonkarahisar                             Adana                                     Aydın

             Metin Ergun                         Mehmet Şandır                       Hakan Coşkun

                  Muğla                                     Mersin                                  Osmaniye

             Mümin İnan                         M. Akif Paksoy                   Emin Haluk Ayhan

                   Niğde                             Kahramanmaraş                            Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Emin Haluk Ayhan konuşacak.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesindeki değişiklik önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısının 27’nci maddesinin 1’inci paragrafının ilk cümlesine “ihracatına ilişkin esaslar” kelimelerinden sonra gelmek üzere “ile gıda üretiminde kullanılan tesis suları ve çiftlik hayvanları tüketim sularının kontrol ve analiz esasları” ifadesinin eklenmesini istiyoruz. Gerekçesi de, su ve su hijyeninin yalnızca insanların içme suları için önemli değil, aynı zamanda öteki canlılar ve gıda üretiminde kullanılan sular için de önemli olmasıdır.

Şimdi, biraz önce Sayın Bakan kanunun esasına ilişkin özde çok konuşma olmadığını fakat tarımın bütün kesimlerinin konuşulduğunu ifade etti. Doğrudur, gerçekten milletvekilleri bunları konuşuyor ama kanunun geliş şeklini, Parlamentonun çalışma biçimini, komisyonların çalışma şekillerini dikkate aldığınızda hadisenin biraz bu yöne kaydığı da görülüyor.

Şimdi, ben bir şeyi ifade etmek istiyorum: Gerçekten, komisyonlarda çok yoğun bir tasarı bombardımanı var, gerekli veya gereksiz. Şimdi bakıyorum: Komisyonumuzun Başkan Yardımcısı belki bugün akşama kadar o işle meşgul, akşam ona kadar devam etti, yarın da iki üç toplantıyı idare edecek -vaziyeti kamera gösterse çok sevineceğim- hemşehrim orada, Salih Erdoğan Bey… Gerçekten sıkıntılı. Parlamentonun böyle çalışmasının ve gelen kanunların çok iyi bir şekilde analiz edilerek toplum önünde tartışılmasının mümkün olduğunu söylemek mümkün müdür?

Biraz önce Sayın Bakanla konuştuk bir başka tasarıyla ilgili, alt komisyonuna üyeyim. Baktığım zaman orada da şunu görüyorum: İki tane kuruluş, aynı kanun tasarısıyla ilgili hiçbir benzer tarafı yok. Komisyonda kavga, alt komisyonda kavga… Nasıl çözeceksiniz bunu? Ne olacak bu? Böyle Parlamento çalışır mı? Arka sıralara baktığınız zaman vatandaşın bizleri böyle görmesi, böyle bir Parlamentoda bu şekilde kanun çıkması hoş bir şey mi? Bundan mutluluk mu duyacağız? Şimdi, hadiseye baktığınız zaman gerçekten zor.

Şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi, makroekonomisi iyi olmayan bir ülkenin tarımının, tarım sektörünün iyi olması mümkün değil. Sizin “iyi” dediğiniz sektör olabilir, “iyi” dediğiniz kısmı olabilir ama geneline baktığınız zaman iyi değil.

Pirinçle ilgili problem çıkıyor, “Provokatörler var…” Etle ilgili problem çıkıyor, aynı şey, “Birileri spekülasyon yapıyor…” Yahu, bundan kim sorumlu? Hükûmet sorumlu değil mi? Bulun çıkarın, kim yapıyorsa koyun bunun önüne. Bunu bir de böyle yapmak lazım, böyle bakmak lazım.

Ben tarımın finansmanıyla ilgili Devlet Planlama Teşkilatında uzun yıllar çalıştım. Tarımla ilgili komisyonların finansmanında Dış Ticaret Müsteşarlığının temsilcisi olarak, Planlamanın temsilcisi olarak çalıştım, ama işlerin bu kadar alelade görüldüğünü hiç dikkate almadım.

Şimdi, Sarayköy’de çiftçiler hakikaten çok kötü durumda. Ziraat Bankasından, ziraattan biraz daha fazla kredi almak için buğday yerine pamuk ektiklerini beyan ediyorlar, şimdi tekrar beyanlarında sahtekârlıktan muamele yapılıyor. Üç kuruş alacaklar, o da burnundan geliyor. Herkesi sahtekârlığa itiyoruz! Bunun normal tarafı nedir?

Bakın, Hükûmet gerçekten sıkıntılı olmaya başladı. Bir senede bu milletin 125 milyar dolarını AKP Hükûmeti -dün de söyledim- hiç etti! Gitti, yok! Peki ne olacak?

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Nereye gitti?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sorun ekonomiyle ilgili bakanınıza, niye sormuyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sen anlat.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Hiç ettiniz, kayboldu. Yapmadık deyin! Böyle bir şey olabilir mi!

İlçe pazarlarını dolaşıyoruz, bomboş. Vatandaşlar bize diyorlar ki: “Eğer emeklilerden nakit girişi olmazsa, eğer buralarda memur olmazsa, burada para yok, esnaf ölü, sıkıntılı.” Şimdi, bunları hiç dikkate almıyorsunuz. Ekonomisi iyi olmayanın tarım sektörünün iyi olduğu nerede görülmüş? Sadece Cenabıhak verecek, yağacak, iyi olacak. Bunun alternatifi başka ne?

Baktım biraz önce programa, yıllarca o tabloları ben hazırladım. Şu 2010 yılı programına 2009 yılı alım tahminlerini, ödeme tahminlerini, fiyat tahminlerini koyamamışsınız. Burnunuzun ucunu görmüyorsunuz çünkü! Ne kadar alacağınızı bilmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen tamamlayınız.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Önümüzde TMO gibi çok önemli bir kuruluş var. Yani, TMO’ya fındık aldırmak kadar zül bir hadise var mıdır! Nerede görülmüş! Böyle bir şey olabilir mi! Ben yurt dışına temsilci olarak gittiğimde, bana orada şu söylendi: “TMO’nun gücünü oradan anlamıyorsunuz.” Geçenlerde KİT Genel Müdürüyle karşılaştım Hazinede, -bizden sonraki dönemlerdedir- “Yarın özelleştirmede önünüze gelirler, dikkat edin.” dedim, bu kuruluşların, Et-Balık’ın, Ziraat Bankasının gücünü, gerekliliğini, bu memleket için iyiliğini bu krizde görmediniz mi? Hepimiz gördük.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – İktidarınızda çıktı, Ziraat Bankasını iktidarınızda batırdınız.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Zar zor konuşma oradan, dinle! (AK PARTİ sıralarından “Aa” sesleri, gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Niye bağırıyorsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Zar zor konuşma. Tamam, olanı söylüyoruz, çok mu zor geliyor?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hiç yakışmıyor sana.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Çok mu zor geliyor?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Niye rahatsız oluyorsun?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, buna baktığınız zaman, bunun neresi iyi? Hükûmet aynen akordu bozulmuş müzik aleti gibi sesler çıkarıyor, aynen böyle. Sayın Başbakan farklı bir şey söylüyor, bir başka bakan onu farklı bir şekilde ifade ediyor. Bunun neresi iyi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, teşekkür ediyorum.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım.

Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağım.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Hayret Başkan ya!

BAŞKAN – Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 27. maddesinin “doğal mineralli sular ve yapay sodaların üretimi” ibaresinden sonra gelmek üzere “tüketimi” ibaresinin ilave edilmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                      Mehmet Ali Susam (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet Katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.

Sabahın bu ilk saatlerinde çok yorgun olduğunuzu biliyorum. Öğleden beri yaptığımız görüşmelerde muhalefet partileri tarafından verilen hiçbir önergenin ciddiye alınmadığını da biliyorum. (AK PARTİ sıralarından “Ciddi olmadığı için” sesi) O nedenle “ciddi olmadığı için” demenizi de ayıplıyorum, yani bunu saygısızlık olarak görüyorum. İçeriye girip de sadece el kaldırmak veya yoklamaya imza atmak için buraya gelip ondan sonra “ciddi değil” demeyi de size yakıştıramıyorum.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Sizden hiç kimse yok.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Siz talimatla buradasınız, biz gereği kadar varız.

Değerli arkadaşlar, geçenlerde İzmir’in Ödemiş ilçesinin bir köyüne gittim. Girişte bir aile, karı-koca, yanlarında genç, delikanlı oğulları çeyiz alışverişinden geliyorlarmış. Adam dedi ki: “Gelin, üç tane gremse istedi, ben beş tane aldım. Beş tane beşibirlik istedi, yedi tane aldım. İstemedikleri hâlde iki tane bileklik aldım. Allah Hükûmetimizden razı olsun, durumumuz çok iyi, hasat iyi, ürün iyi, primleri zamanında alıyoruz. Allah, Başbakanımızı başımızdan eksik etmesin, iktidar partimizi başımızdan eksik etmesin.” (AK PARTİ sıralarından “Amin” sesleri) O ara gözlerimi açmışım ve bunun rüya olduğunu gördüm. Rüyadan uyanmış olmanın da üzüntüsünü yaşadım.

Şimdi, sanal bir âlem kurmuşsunuz, sanal! Hani, western filmlerinde bir film stüdyosu oluştururlar, film orada çevrilir ya, sizin dünyanızda sanal köyler var,

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Kimin sanal olduğu belli oluyor!

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Burada konuşurken öyle güzel şeyler söylüyorsunuz ki, ben diyorum ki: Acaba, Türkiye’de ben mi yaşamıyorum, yoksa arkadaşlarım mı yaşamıyor?

Şimdi bakın, sizi İzmir’e davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Sizi İzmir’e davet ediyorum, misafirim olun, istediğiniz gibi de ağırlayacağım. Benimle birlikte, lütfen, Menderes’in, Küçük Menderes’in köylerine gidelim. Sizin AKP milletvekili olduğunuzu da söylemeyeceğim, buna da söz veriyorum. Oradaki köylüyü, kendi ağzınızla bir dinleyin.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Senin söylemene gerek yok!

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, bakın arkadaşlar, dünyada gelişme her zaman var. Bizim çocukluğumuzda saban vardı, arkadan traktör çıktı, patos çıktı, biçerdöver çıktı, bugün teknoloji daha da gelişti. Çocukluğumuzda televizyon yoktu, kahvelerde radyo vardı, zenginlerin evinde radyo vardı. Teyp, plak falan, Almanya’dan gelenlerin evinde vardı. Zaten doğal olarak dünyada bir gelişme var. Elbette ki ihracatta da artış var ama şunu göz ardı etmeyin: Hollanda gibi Türkiye'nin sadece yüzde 5’ine tekabül eden bir ülke, ihracatta dünya 3’üncüsü. Bizim ihracatımız artmış olabilir ama ihracat artışı olurken ithalattan dolayı cari açığımız da artıyor. Yani biz, zeytinyağı alıyoruz, pamuk alıyoruz, her şeyi ithal eden bir ülke konumuna geldik. Bunu da görmezden gelmeyin.

Şimdi, tarım bu kadar gelişiyor. Peki, bu gelişmenin sonucunda üretilen artı değer nereye gidiyor? Şimdi, bizim köylümüzün -geçen hafta da burada söyledim- sulama kooperatiflerinin borçlarını yapılandırmak için müracaat edenlerin sadece yüzde 3’ü ödemelerini yapabilir durumda. Bu bir realite arkadaşlar. Elektrik sayaçları sökülmüş. Adam, tarlasını sulayamıyor, bahçesini sulayamıyor. Şimdi, bu realiteyi görmezden gelebilir misiniz? Köylünün ecrimisil borçları başına bela, tarım kredi kooperatiflerine olan borçları başına bela, Ziraat Bankasına olan başına bela, tefeciye olan başına bela, tüccara olan başına bela.

Biraz önce Ahmet Bey dedi ki: “Primler ödendi.” Evet, geçen senekiler ödendi. Geçen sene de, evvelki senekiler yüzde 15 eksiğiyle ödenmişti. Ben Ödemiş’in istasyon kahvesinde gözümün önünde dört tane sağımlık inek kamyonunun kesime gittiğini gördüm. İşte hayvancılık bu. Bugün dışarıdan hayvan getiriyorsunuz, buna nasıl iyi diyebilirsiniz? Yani gelişmeleri elbette ki görelim, olumlu olarak bakalım ama karşımızda La Fontaine’den masallar mantığıyla bir hayal dünyası yaratırsanız acı gerçekleri göremezsiniz. Lütfen gidin, bu insanlarla görüşün.

Kirazdan bahsediyor, kiraz elbette ki para ediyor. Bir de kestaneye bak, kanserle boğuşan kestaneye bak.

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Gel gidelim hafta sonu.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Ahmet’ciğim, tamam, haftaya seni götüreceğim. Gel, beraber Kiraz’a gidelim. Gidelim arkadaş. Yani biz burada masal olsun diye, laf olsun diye konuşmuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen tamamlayınız.

SELÇUK AYHAN (Devamla) –Yani ben her hafta İzmir’de en az iki köye gidiyorum. Sizi soruyorlar, AKP milletvekilleri niye gelmiyor diye soruyorlar.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Yalan söyleme, biz de gidiyoruz her hafta ya!

SELÇUK AYHAN (Devamla) –Siz hangi köye gidiyorsunuz Beyefendi? Kendi yarattığınız köylere gidiyorsunuz sanıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sanki biz denize gidiyoruz.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Neyse arkadaşlar, fazla uzatmaya gerek yok. Sizin, kendi yarattığınız, ürettiğiniz ya da özel olarak geliştirdiğiniz, pilot olarak seçtiğiniz bazı köylere gittiğinizi sanıyorum. Sizi –sözümün arkasındayım- İzmir’e davet ediyorum. Birlikte gidelim, ondan sonra benden özür dilemezseniz söyleyecek bir laf yok.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Her tarafa giderim seninle.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 28 inci maddesindeki “Ancak özel tıbbi amaçlı diyet gıdaların üretimi” ibaresinden sonra “tüketim” ibaresinin ilave edilmesini arz ve talep ederiz.

            Ahmet Küçük                       R. Kerim Özkan                        Vahap Seçer

               Çanakkale                                 Burdur                                    Mersin

          Muharrem İnce                                                                        M. Ali Susam

                  Yalova                                                                                      İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 28’inci maddesinin birinci cümlesine “esaslar” kelimesinden sonra gelen ibarenin çıkarılarak “Sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak bakanlıkça belirlenir” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                    Hakan Coşkun                         Metin Ergun

          Afyonkarahisar                          Osmaniye                                  Muğla

           Mehmet Şandır                       Ahmet Orhan                          Mümin İnan

                  Mersin                                    Manisa                                     Niğde

          Muharrem Varlı                        Reşat Doğru                         M. Akif Paksoy

                  Adana                                     Tokat                             Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ahmet Orhan, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 28’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi ile ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine bir Avrupa Birliği düzenlemeleri dayatması ile yetersiz ve eksik bir kanun tasarısı ile karşı karşıyayız. İçinde bulunduğumuz AKP İktidarı dönemi, Türk çiftçisi için giderek daha da ağırlaşan zor yıllar olmuştur. Biraz önce burada iktidar partisi temsilcileri Türk çiftçisinin içinde bulunduğu durumla ilgili güzel şeyler ifade ettiler. Ben bir tek şeyi dikkatlerinize sunmak istiyorum: Kişi başına düşen millî gelir 8.590 dolarken çiftçi için acaba kaç dolar? 2 bin doların altındadır. Bu bile bu gerçeği anlatmaya, çiftçinin içinde bulunduğu durumu anlatmaya yeterli bir örneği teşkil etmektedir.

Başta hayvancılık olmak üzere tarımsal üretimin her alanı ve çeşidinde ortaya çıkan maliyet yüksekliği ve üretim sırasındaki karmaşıklıklar, olmayan desteklemeler Türk çiftçisini daha da zora sokmaktadır. Sıkıntı ve zorluk içinde olanlar yalnız çiftçilerimiz değildir. Veterinerlerimiz, gıda mühendislerimiz, ziraat mühendislerimiz, kimya mühendislerimiz ve sektörde diğer çalışanlar da zorluk içindedir.

Bu meslek gruplarının koordineli ve birbiriyle uyum içinde çalışmaları için daha özel ve net bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bu düzenlemeler her meslek grubuna alt kadroları ile birlikte mutlu ve tatmin edecek şekilde yapılmalıdır ki milletimiz ve çiftçimiz söz konusu profesyonellerden istifade edebilsin.

Değerli milletvekilleri, sağlıklı nesillerin oluşturulmasında hayvansal ürünler vazgeçilmez stratejik ürünlerdir. Bu gerçek göz önünde bulundurularak ülkemizde hayvansal ürünlerin yeterli ve sağlıklı olarak tüketilebilmesi için gerekli önlemler şimdiye kadar alınmalı idi fakat alınamamıştır.

Dünyada tarım ve hayvancılığını geliştirmeden ekonomik kalkınmasını başarmış ülke yoktur. Bu gerçek dikkate alınarak ülkemizde kişi başına düşen hayvansal ürün tüketiminin gelişmiş ülkelerdeki düzeye ulaşabilmesi için hayvansal üretim arttırılmalı ve hayvancılığın tarım içindeki payı yüzde 50'lere yaklaştırılmalıdır.

AB ülkelerinde üretim koşulları ile şekillenmiş yaygın tüketim anlayışı gereği hayvansal ürünler yüzde 70 oranında tüketilmektedir. Oysa ülkemizin üretim yapısı ve tüketim anlayışı bunun tam tersi bir seyir izlemektedir. Gelişmiş ülkeler, bu yaklaşımla ilgili plan ve projeleri uygulamaya koymuşlardır.

Günümüzde çevre kirliliği ve ekolojik dengedeki bozulma, birçok mikroorganizmaya tür barajını aşarak yeni konakçıları enfekte etme yeteneğini kazandırmıştır. Küresel pandemik tehditlere neden olan kuş gribi, domuz gribi gibi, hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklarla mücadelede, sağlıklı yaşam için insanların vazgeçilmez temel hakkı olan gıda güvenliği ve güvencesiyle yaşanabilir ve sürdürülebilir bir çevrenin sağlanmasında veteriner hekimlerimizin önemini bir kez daha önümüze getirmiştir.

Gıda güvenliğinin sağlanmasında yeterli hukuki ve teknik altyapıya, bu alanda çalışmakta olan personelin sayısı ve niteliğinin iyileştirilmesine, bununla birlikte süreci iyi yönetebilecek siyasi ve bürokratik irade ve anlayışa ihtiyaç vardır.

Bunun gerçekleştirilmesinde nesnel, bilimsel ve ülke gerçekleriyle uyumlu, halkımızın ve ülkemizin çıkarlarını koruyan bir mevzuat temel gerekliliktir.

Tasarıda gıda değeri olmayan ev ve süs hayvanları, veteriner sağlık ürünleri, hayvansal yan ürünler yer alırken, gıda ile temas eden madde ve malzemeler, yeni gıdalar, fonksiyonel gıdalar, GDO’lu ürünlerin kapsamda yer bulmaması önemli bir çelişkidir.

Halk sağlığı ve koruyucu sağlık hizmetlerinin tam anlamıyla uygulanması, insan tüketimine sunulan her türlü gıda maddesinin gıda yasası kapsamında yer alması ile mümkündür.

Hayvan sağlığı, hayvan refahı ve zootekni, veteriner sağlık ürünleri, veteriner tıbbi ürünler gibi bölümlerinde sadece veteriner hekime işaret eden vurgulamalar varken, hem yukarıdaki çalışma alanlarında hem de bitki sağlığı, gıda ve yem bölümlerinde, eş değer yetkiye sahip mühendislerin yer almaması, özellikle gıda bölümünde mühendislerin adının bile geçmemesi düşündürücüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Orhan, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

AHMET ORHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kanun taslağındaki gıda bölümü, hâlen yürürlükte bulunan 5179 sayılı Kanun'un teknik ve içerik olarak oldukça gerisindedir.

Taslak, hem içeriği hem hukuk tekniği hem de AB mevzuatına uyumu anlamında, birçok yetersizlik içermektedir.

Taslağın bu şekli ile yasalaşması durumunda; gıda güvenliği işlevinin azalmasına bağlı olarak halk sağlığını olumsuz yönde etkileyecek sorunlar oluşacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, ilgili meslek gruplarına ve Türk çiftçisine, yetiştiricilerine faydalı olması temennisi ile hepinizi saygı ile selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Orhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı tasarının 28 inci maddesindeki “Ancak özel tıbbi amaçlı diyet gıdaların üretimi” ibaresinden sonra “tüketim” ibaresinin ilave edilmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                    Ahmet Küçük (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 28’inci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Şimdi, bu yasa tasarısıyla ilgili, gruplar arasında herhangi bir görüş farkı yok. Ben konuşmamda, birinci bölümle ilgili partim adına konuşurken söyledim: Bu yasa tasarısı bir an önce çıkmalı. Avrupa Birliği müzakere sürecinde 12’nci faslın açılması adına bu yasayı çıkartmamız gerekiyor, hep beraber destekleyelim, çıkartalım. Sorun, bu yasayla ilgili değil, gruplar arasındaki problem.

Şimdi, Sayın Başbakan, sayın bakanlar, Hükûmet yasamaya bu şekilde bir baskı kurarsa, tabii, etki, tepkiyi doğuracaktır. Haziran ayı içerisinde otuz tane yasa çıkacak, yoksa Meclisin çalışmaları uzayacak. Varsın uzasın efendim. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir çalışma koşulu olabilir mi? Az önce, bakın, bir sayın milletvekili arkadaşımız, sinir sistemi bozuldu, bağıra çağıra buradan ayrıldı gitti. Şimdi, bu tablolar bize yakışıyor mu? Bu “bitimi” neyin nesi? Yani, bu yasa tasarısı otuz altı saat sürse, otuz altı saat buralarda yerlerde mi sürüneceğiz? Böyle bir ayıp olabilir mi? Yani, baştan gruplar anlaşır, çalışma saatlerini bizim insani çalışma koşullarımıza göre düzenler, “Bu yasa tasarıları ülkemiz için, bizler için çok önemli, çok ivedi çıkması gerekir.” der, otururlar anlaşırlar, suhuletle, sükûnetle bu işleri çözer gideriz. Ama böyle tersleşmeyle… Ki burası Türkiye Büyük Millet Meclisi; milletin iradesi, milleti temsil ediyoruz; burada örnek olmamız gerekiyor. Ayrışma, çatışma burada başlarsa, varsın, halk indinde problemler nasıl çözülecek? Bizim gibi mi çözecek, halk da böyle mi çözecek, tartışarak, kavga ederek, ayrışarak? Ben gerçekten yadırgıyorum bu çalışma koşullarını.

Değerli arkadaşlarım, az önce Sayın Bakan, bir önceki konuşmamda Atatürk Orman Çiftliği’yle ilgili iddiaları dile getirmiştim, cumhuriyet başsavcılığının bu konuda soruşturma açmadığını söyledi. Acaba Bakan bu konuda soruşturma açılmasıyla ilgili izin verdi mi, bilemiyorum; buradan da kendisine bu soruyu yöneltiyorum. Ayrıca bu iddialar bana ait iddialar değil. Yüksek Denetleme Kurulunun ve daha sonra Başbakanlık Teftiş Kurulunun iddiaları. Kendi Tarım Bakanlığına bağlı Teftiş Kurulu bu konuda o görüşe aykırı bir görüş bildiriyor; ona da saygı duyuyorum.

Şimdi daha önce Amerikan firması Deltapine firmasının… Bu konuda gensoru önergesine de konu oldu. Yine, bu iddialar konusunda Sayın Bakanın, bu konular gündeme geldiği zaman çok agresif çıkışları oluyor. Oysaki olabilir. Tarım Bakanlığı kocaman bir kurum, yüzlerce, binlerce orada çalışan bürokratlar var, hepsini tabii sevk ve idare etmek, kontrol altında tutmak mümkün olmayabilir, bu tip sıkıntılar olabilir ama bu tip iddialar dile geldiği zaman, en önce bu işin önünde duracak olan, bu işin aydınlatılması için çaba gösterecek olan makam Sayın Bakanın makamı. O konuda da yine böyle bir konu gündeme geldi, gazetelerde bu haber olarak yayınlandı, Sayın Bakandan tık çıkmadı. Daha sonra, üzerine vazife olmayan -öyle söyleyeyim- bir sivil toplum örgütü bu konuda gitti bir dava açtı, orada savcı takipsizlik kararı verdi, “Bu iddialar gazete haberlerinden ibarettir.” dedi, yine Sayın Bakandan tık çıkmadı ama siyasi olarak bu iş gündeme geldi, Sayın Bakan bu konuda idari soruşturma başlattı. Bu konuyla ilgili idari soruşturmanın neticesini de bilmiyorum. Dolayısıyla bu konularda Sayın Bakanın hiddetlenmesine, celallenmesine gerek yok, bizlerden çok daha fazla bu konunun üzerine gitmesi gerekiyor. Temiz toplum yaratacaksak, şeffaf toplum yaratacaksak, yurttaşın, vatandaşın hakkını, hukukunu kimseye gasbettirmeyeceksek en büyük görev bize düşüyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan; bugün tartışılan -tabii uzun saatlerdir tarım konusu konuşuluyor- tarım tabii ki Türkiye için önemli, üçte 1 nüfus dolaylı ya da direkt olarak bu sektörden geçiniyorsa tabii ki konuşulacak çok şey vardır. Bundan da kimse esef duymasın, kimse şikâyet etmesin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Dolayısıyla sorular da soracağız, belki buraya çıkan arkadaşlarımız yanlış bilgiler de verebilir, bu bilgeleri sehven de yanlış verebilir ya da bilgi noksanlığından verebilir ama Türkiye'nin bir gerçeği var: Türkiye'nin gerçeği tarım. Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan az önce çıkan bir sayın milletvekili arkadaşım çok güzel bir şey söyledi, ekonomiyi düzeltemezseniz, tarım sektörü dışındaki sektörleri düzeltemezseniz doğal olarak zaten tarım sektörünü düzeltmeniz mümkün değil. Türkiye’de her şey iyi gidiyor, tarım sektörü iyi gidiyor ama sekiz yıl içinde 1,5 milyon insan bu sektörden kopuyor! Siz bu insanlara -tarım politikalarını tartışmıyorum- inşaat sektöründe, sanayi sektöründe, hizmet sektöründe bir yerlerde istihdam olanağı sağlayamazsanız, bu insanlara iş veremezseniz demek ki sorun sadece tarıma dayalıdır, bütün ekonomiye dayalı. Bunu bir bütün hâlinde ele almak lazım. Dolayısıyla bu konuları konuşmaktan burada yorulmayalım, bıkmayalım, birbirimize de kızmayalım, mutlaka bizden daha iyi bilenler vardır, onları bir dinleyelim.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

29’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 29. maddesinin 2. fıkrasındaki “işletmecilere” ibaresinden sonra gelmek üzere “bu ürünleri nakledenler” ibaresinin eklenmesi arz ve teklif ederiz.

        Abdülkadir Akcan                   Muharrem Varlı                    Cemaleddin Uslu

          Afyonkarahisar                             Adana                                     Edirne

           Hakan Coşkun                         Metin Ergun                         M. Akif Paksoy

               Osmaniye                                  Muğla                            Kahramanmaraş

           Mehmet Şandır                                                                        Mümin İnan

                  Mersin                                                                                     Niğde

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hasan Özdemir, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Verdiğimiz bu önergeyle tasarıdaki bir eksikliğin giderilmesi amaçlanmıştır. Vermiş olduğumuz önergeyle tasarının 29’uncu maddesinin ikinci paragrafında “işletmeleri” kelimesinden sonra gelmek üzere “bu ürünleri nakledenler” ifadesinin eklenmesinin doğru olacağını düşünmekteyiz. Çünkü ürünlerin üretiminden tüketiciye ulaşıncaya kadar izlediği yolculukta hijyen ve sağlıklı muhafaza şartlarının gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği ve bunun takibi büyük önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti Türkiye'nin sosyal ve ekonomik yapılarının can damarı olan tarım ve hayvancılık sektörlerinin sorunları için sektör merkezli çalışmalar yapmamakta ve bu sektörleri âdeta yok etmeye sevk etmektedir. Bunun yerine çözümü sürekli dışarıda aramaktadır. Canlı hayvan ithali konusu bu durumun son örneğidir. Hükûmetin yapması gereken, et ithalatıyla et fiyatını düşürmek amacıyla karanlık bir yola girmek değildir. Hükûmet yerli üreticinin sorunlarına çözüm bulmalı, böylece çözümü Türkiye merkezli aramalıdır. Öncelikle sorunun kaynak noktasını bulmak gerekmektedir. Piyasada arz darlığı nedeniyle besicilik hayvanı fiyatları yükselmiştir. Etin satış fiyatı ise piyasanın alabileceği üst sınıra dayanmasına rağmen üretici ve besici hiçbir zaman emeklerinin karşılığını alamamaktadır.

Bakınız, Türkiye’de 1980’deki 45 milyonluk nüfusa karşılık 80 milyon hayvan sayısı, AKP Hükûmetinin beş altı yıllık yanlış politikaları neticesinde, nüfusun 72 milyon 561 bin olduğu bu ülkede 41 milyon 512 bin hayvan sayısına gelinmiştir. Bütün bu sorunlara karşı Hükûmet Türkiye’de hayvan arzını artırma seçeneğini bir kenara koyarak doğrudan canlı hayvan ithal etmeye yönelmiştir.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin bu anlayışı sadece hayvancılık sektörü için değil Türk toplum yapısını da derinden etkilemektedir. Bir kere köylülük artık bitirilme noktasına gelmiş, hem tarım hem de hayvancılık politikasındaki yanlışlıklar Türkiye’de köylülüğü bitirmiştir. Vatandaşlarımız bulunduğu yerlerde doyması gerekirken köyler boşaltılmış ve büyük şehirlere göç devam etmektedir. Orada birçoğu da varoşlarda işsizdir. Unutulmamalıdır ki köylülük Türk toplumunda sadece ekonomik bir unsur olarak açıklanamaz. Köylülük milletimizin millî ve manevi yapısını geliştirerek ayakta tutan sosyal bir gerçekliktir. Bu gerçekliği görmezden gelmemek Türk milletinin kültür birikimini gözden kaçırmamak gerekir. Kurtuluş savaşında köylülerimizin kahramanlıklarını hepimiz biliriz. Ülkeyi kurtarırken kendi topraklarını da kurtardığını hiçbir zaman unutmamalıyız.

Değerli milletvekilleri, hayvancılık sektörünün zor durumda olduğu bu dönemde teşvik politikalarıyla pek çok girişimci büyük yatırımlar yaparak büyük hayvan çiftlikleri kurmuştur. Bu çiftlikler çok kişiye iş kapısı olurken et fiyatındaki artışlar bahane edilerek canlı hayvan ithali serbest olmuştur. Seçim bölgem Gaziantep de son dönemde hayvancılık alanında teşvikli bölgeler arasına girmiş ve insanlarımız burada büyük çiftlikler kurmuş, ama bakıyoruz ki, bu hayvan konusunda dışarıdan ithalle birlikte, bu çiftliklerdeki hayvanların birçoklarını satışa çıkarmakta, vatandaş büyük bir panik içerisinde ama bunları da dediği fiyata satamamaktadır.

Bu sürecin sonu, Türkiye’de hayvancılık sektörü bitirilmek üzeredir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Büyük umutlarla yapılan yatırımlar atıl duruma düşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Netice itibarıyla, Hükûmetin yanlış ve eksik hayvancılık politikalarının yansıması, canlı hayvan ve et ithalatının serbest bırakılmasıyla ortaya çıkmıştır. Karar, Türkiye'nin hayvancılık sektörünün iflası anlamına gelirken toplum sağlığının da tehdit altında olduğu bir dönemi ifade etmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmete çağrımız, bir an önce bu yanlışlıktan geri dönülmesidir.

Vermiş olduğumuz önergemizi desteklemenizi bekler, konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Yerine getireceğim Sayın İnce.

Sayın İnce, Sayın Özkan, Sayın Seçer, Sayın Susam, Sayın Küçük, Sayın Ayhan, Sayın Uslu, Sayın Şandır, Sayın Akkuş, Sayın Yalçın, Sayın Paksoy, Sayın Coşkun, Sayın Tankut, Sayın Taner, Sayın Orhan, Sayın Yunusoğlu, Sayın Özdemir, Sayın Bulut, Sayın Yıldız, Sayın Akcan.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın Ahmet İnal? Burada.

Sayın Cemal Kaya? Yok.

Sayın Veli Seyda? (CHP ve MHP sıralarından “O da yok.” sesleri)

Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 03.59

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 04.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 115’inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı olmadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 11 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 04.12