DÖNEM: 23 CİLT: 71 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
116ncı
Birleşim
11 Haziran 2010 Cuma
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Bolu
Milletvekili Fatih Metinin, İzzet Baysala ve İzzet Baysal
Vakfına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurtun, Ispartanın ekonomik durumuna
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Türkiyede tarım ve
hayvancılığın ciddi bir gerileme içerisinde olduğu
TÜİK verilerince de doğrulanmasına rağmen Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurtun, konuşmasında, Ispartanın
gelişmekte olduğunu ifade etmesini yadırgadığına,
böyle bir durumun söz konusu olmadığına ilişkin
açıklaması
2.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulunun Atatürk Orman Çiftliğinde kamu zararı
vardır. kararına rağmen Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin, Bakanlık denetçilerinin görüşüne
itibar ederek soruşturma izni vermemesine; kamuoyunu
yanıltmasına ve Gazi Üniversitesine yapılan tahsisin de
amacı dışında kullanılmasına ilişkin
açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, yoksulluk sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/757)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, etnik nüfus
yapısının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758)
3.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin,
ekonomik krizin bireylerin sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/759)
4.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, mayın
kurbanlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/760)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı:
498)
5.-
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 3 Milletvekilinin Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Emniyet Teşkilatı
Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 3
Milletvekilinin; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve
2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/702, 1/714, 1/865, 1/887, 2/646, 2/703) (S.
Sayısı: 508)
VII.-
OYLAMALAR
1.- Veteriner Hizmetleri,
Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
Tasarısının oylaması
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.04te açılarak dokuz oturum yaptı.
Birinci, İkinci Oturumlar
Konya
Milletvekili Harun Tüfekci, Konyanın kültür ve turizme
katkıları ve Konyaya yapılan önemli yatırımlara,
Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz, balıkçılık sektöründe yaşanan
sorunlara,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Muş
Milletvekili Sırrı Sakık ve 19 milletvekilinin, devlet
yurtlarının sorunlarının (10/753),
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
barınma sorunlarının (10/754),
Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, bölgeler arası
gelişmişlik farkının nedenlerinin (10/755),
Van Milletvekili
Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, taşımalı eğitim
sisteminin sorunlarının (10/756),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul
edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
(1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/806) (S.
Sayısı: 498) 2nci maddesine kadar kabul edildi.
Birleşime
saat 18.16da ara verildi.
|
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
Fatih METİN |
|
Murat ÖZKAN |
|
|
|
Bolu |
|
Giresun |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
|
|
|
|
Burdur |
|
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
|
Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı Oturumlar
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının
(1/806) (S. Sayısı: 498) görüşmelerine devam olunarak
26ncı maddesine kadar kabul edildi; 26ncı maddesi üzerinde verilen
önergenin, İç Tüzükün 70inci maddesine göre kapalı oturumda
görüşülmesine dair verilen bir önerge üzerine kapalı oturuma geçildi.
Yedinci Oturum
(Kapalıdır)
Sekizinci, Dokuzuncu Oturumlar
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının
(1/806) (S. Sayısı: 498) görüşmelerine devam olunarak 29uncu
maddesine kadar kabul edildi; 29uncu maddesi üzerindeki önergelerin
görüşülmesi sırasında istem üzerine elektronik cihazla
yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı bulunamadı.
Alınan karar
gereğince, 11 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşime 04.12de son verildi.
|
|
|
Sadık
YAKUT |
|
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
Fatih
METİN |
|
Murat
ÖZKAN |
|
|
Bolu |
|
Giresun |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Bayram
ÖZÇELİK |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
|
Burdur |
|
Konya |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
|
|
Bingöl |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 157
II.-
GELEN KÂĞITLAR
11
Haziran 2010 Cuma
Teklif
1.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmenin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/711) (İçişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.06.2010)
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Bitki Koruma Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/303) (S. Sayısı: 511) (Dağıtma tarihi: 11.6.2010)
(GÜNDEME)
2.- Avrupa
Haberleşme Ofisi Kuruluş Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/700) (S. Sayısı: 512)
(Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Uruguay Doğu Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve
İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/727) (S. Sayısı: 513)
(Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Uruguay Doğu Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticari, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/763) (S. Sayısı: 514)
(Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Arasında İşbirliği
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/799) (S. Sayısı: 515) (Dağıtma tarihi:
11.6.2010) (GÜNDEME)
6.- Milli
Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/844) (S. Sayısı: 516)
(Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, yoksulluk sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/757) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.04.2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, etnik nüfus
yapısının araştırılması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/758) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)
3.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 Milletvekilinin,
ekonomik krizin bireylerin sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/759) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.04.2010)
4.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 Milletvekilinin, mayın
kurbanlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/760) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.04.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Bartındaki hava
ambulansı hizmetlerine ve bir olaya ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13599)
2.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
Diyarbakır Göğüs Hastalıkları Hastanesinin
kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13600)
3.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Burhaniye Devlet Hastanesinin
ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13601)
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, saha koordinatörlerine ve ücretlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13602)
5.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, bir sendika şube
başkanı hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13603)
6.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, çocuğa
yönelik şiddete ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/13626)
7.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir köydeki konuşma ve işitme
engellilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13669)
8.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Pandemi Kurulu üyelerinden ilaç
firmalarında danışmanlık yapan bulunup
bulunmadığına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13670)
9.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, kiralanan binalara ve
sağlık evlerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13671)
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa Devlet Hastanesindeki uzman
doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13672)
11.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Van Yüksek İhtisas Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin kapatılmasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13674)
12.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, bir grup kamu
görevlisinin yaptırdığı alerji testine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13675)
13.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, sigara üretiminde
kullanılan maddelere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13676)
14.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, özel
dedektifliğin düzenlenmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14184)
15.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, vergi ve SGK prim borcu bulunan
esnafa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14186)
16.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun, Türkiyede kaçak olarak
bulunan Ermenilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14187)
17.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün, TMSFye devredilen bir işletmenin
işçilerinin alacaklarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14189)
18.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin, Hakkarideki kamulaştırmalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14190)
19.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, araç muayenesi hizmetlerindeki sorunlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14191)
20.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, ABDdeki Nükleer Güvenlik Zirvesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14193)
21.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, TMSF yönetimindeki bir otelde
yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14194)
22.- Kütahya Milletvekili
Alim Işıkın, bir sendikanın öğretmenler gününde
yaptığı bir faaliyete ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14196)
23.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, KPSS sınavlarındaki
bilgi ölçümüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14197)
24.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, sosyal koruma harcamalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14199)
25.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, yoksullukla mücadele politikasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14200)
26.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, İşsizlik Sigortası Fonuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14203)
27.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bir daire başkanı
hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14219)
28.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bir daire başkanı
hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14220)
29.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
Siirtteki cinsel istismar olayına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14220)
30.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun, bir yolun
asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14221)
31.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün yol ve kanalizasyon sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14222)
32.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytokun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin su temin
projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14223)
33.-
İstanbul Milletvekili Atila Kayanın, Esenyurt Belediyesinin imar
değişikliklerine ve bazı iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14224)
34.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengizin, Çanakkaledeki yatırımlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14225)
35.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Reşadiye ve Ladik ilçelerindeki
terör olaylarına yönelik iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14226)
36.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bir otelde gerçekleştirilen
etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14227)
37.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, komiser yardımcılığı
sınavına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14228)
38.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Şanlıurfa-Ömerli köyünde
yapılan bir kutlamaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14229)
39.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, bir belediye başkanı
hakkındaki dosyanın yargıya intikaline ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14230)
40.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Kızılırmak Suyu Projesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14232)
41.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, öğretmenevlerinin konaklama
ücretlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14233)
42.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, bazı yönetici
atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14234)
43.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, çocuklara yönelik
cinsel istismar olaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma
Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14244)
44.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengizin, Gökçeada ve Bozcaada ile ilgili bir rapora
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14247)
45.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, hac organizasyonu müracaat ve
kayıt yenileme ücretlerine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk
Çelik) yazılı soru önergesi (7/14248)
46.- Bursa Milletvekili
Necati Özensoyun, bir bağlantı yolu projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14249)
47.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, çocuklara duyarlı bütçelemeye
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14250)
48.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, TEKEL Yönetim Kurulunun
bazı üyelerinin bir yurt dışı seyahatine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14251)
49.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, ekonomik sorunların sosyal etkilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14252)
50.-
İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meralin, TEKELin alkol biriminin
özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14255)
51.-
İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meralin, bazı ihalelerle ilgili
yargı kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14256)
52.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Mertin, üçüncü Boğaziçi köprüsünün
güzergahına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14257)
53.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, kamu kuruluşlarının
yabancı kelime kullanmalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14258)
54.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, arazileri kamulaştıran
kişilerin linyit işletmelerinde işe alınmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14260)
55.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bazı vakıf
üniversitelerinin burslu öğrencilerden kayıt parası
aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14261)
56.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, bazı gösterilere
katılan öğrencilere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/14265)
57.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Vanda görev yapan iki bürokrat hakkındaki
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14266)
58.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Vanda görev yapan bazı SHÇEK personelinin
atamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14267)
59.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, bakan ve
müsteşarlara ödenen harcıraha ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14268)
60.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Darülacezeye yapılan bir
bağışın yolsuzluğa uğradığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14271)
61.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, baz istasyonlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14274)
62.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, emek istismarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14275)
63.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, çocuk işçiliği ile ilgili birime
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14287)
64.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, çocuk işçiliğine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14288)
65.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, çocuk işçiliğine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14290)
66.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyedeki kadın istihdamına
ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/14297)
67.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, sokağa bırakılan ve
sokakta yaşayan çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye
Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14298)
68.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Diyanet İşleri
Başkanlığı personelinin özlük haklarına ilişkin
Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/14299)
69.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Diyanet İşleri
Başkanlığının verdiği burslara ve bir iddiaya
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru
önergesi (7/14300)
70.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
Amasya-Gümüşhacıköyde yapılan kapalı spor salonuna
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı
soru önergesi (7/14301)
71.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, personel
alımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak)
yazılı soru önergesi (7/14302)
72.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, ASALA terör örgütü mensuplarına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14303)
73.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, personel alımına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14304)
74.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, toplantı ve gösterilerde
gözaltına alınanlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14310)
75.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Ankara-Etlik Garajının
yıkılmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14311)
76.- Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncının, Ankaraya su temini
projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14312)
77.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Ankaraya su teminine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14313)
78.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve
şikayetlere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14314)
79.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bir yolsuzluk olayına adı
karışan dernek ve vakıflara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14315)
80.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Siirtte yaşanan cinsel istismar
olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14316)
81.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, İran sınırında gerçekleşen
bir ölüm olayına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14317)
82.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Emniyet Teşkilatı personeline yönelik
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14318)
83.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Ankara Büyükşehir Belediyesinin araç
alım ve kiralama ihalelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14319)
84.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, iki köy arasındaki su ihtilafına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14320)
85.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Keçiörende bir çocuğun inşaat
çukurunda ölümü olayına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14321)
86.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki okulların depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14322)
87.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, İran sınırında mazot
kaçakçılarının öldürüldüğü olaylara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14323)
88.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın,
bazı kadınlara yönelik taciz ve şiddet olaylarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14324)
89.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Gediz-Üzümlü Belediyesi yönetimine
yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14325)
90.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Antalyadaki Hazine arazilerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14326)
91.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, ihracattaki vergi iadesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14327)
92.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, seviye belirleme sınavına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14328)
93.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Ankarada yeni
öğretmenevleri açılmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14329)
94.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, YİBOlarda yaşanan sorunlara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14330)
95.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, YİBOlardaki sağlık hizmetlerine ve
yardımcı hizmetlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14331)
96.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, parasız yatılı öğrenim gören
öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14332)
97.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, eğitim
sisteminde çocuk ihmal ve istismarının önlenmesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14333)
98.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Malazgirt ilçesindeki eğitimle ilgili
ihtiyaçlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14334)
99.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Dicle Üniversitesi Rektörlüğünün
disiplin uygulamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14335)
100.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, okullaşma oranlarına ve
öğrenimine devam edemeyen bazı çocuklara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14336)
101.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, cinsiyetçi
reklamlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14346)
102.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, TSKnın bazı
mensuplarının dahil edildiği yargı sürecine ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14359)
103.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Ankara aktarmalı Bursa-Gaziantep uçak
seferlerindeki bekleme süresine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14360)
104.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, bir yayladaki baz istasyonu ihtiyacına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14361)
105.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, çocuklara yönelik şiddet ve istismar
olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14369)
106.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, İstanbul
Boğazına yapılacak yeni köprüye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14371)
107.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, bazı kuruluşlara yönelik
işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14374)
108.- Hatay
Milletvekili Fuat Çayın, Mustafa Kemal Üniversitesi yönetimine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14376)
109.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, İsrailin OECD
üyeliğine karşı izlenecek tutuma ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14377)
110.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Gergerdeki sulama ve
taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14380)
111.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Gölbaşındaki sulama
ve taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14381)
112.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Kahtadaki sulama ve
taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14382)
113.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Samsattaki sulama ve
taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14383)
114.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Sincikteki sulama ve
taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14384)
115.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Tuttaki sulama ve
taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14385)
116.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Çelikhandaki sulama ve
taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14386)
117.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Besnideki sulama ve
taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14387)
118.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Vanda bazı nedenlerle
hayatını kaybeden kadınlara ilişkin Devlet Bakanından
(Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14390)
119.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, sığınmaevlerinin
gizliliği ve güvenliğine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14391)
120.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin araç
alım ve kiralama ihalelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14392)
121.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, trafik kazalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14393)
122.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, ifade özgürlüğünü ilgilendiren
bazı işlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14394)
123.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, gözaltı olaylarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14395)
124.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, güvenlik güçlerinin toplantı ve
gösterilere müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14396)
125.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, şube müdürü atamalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14397)
126.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Balıkesirdeki
bazı liselerin Anadolu lisesi statüsüne dönüştürülmesine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14398)
127.- Kayseri
Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlunun, bir hattın hızlı
tren projesi kapsamına alınmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14419)
128.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Zafer Havaalanı projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14420)
129.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Emet-Hisarcık-Çavdarhisar
karayoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14421)
130.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın,
Tavşanlı-Emet-Hisarcık-Simav karayolu projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14422)
131.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, TRTnin programlar için yaptığı
ödemelere ve personel politikasına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/14424)
132.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, kumlama
işine ve çalışanların sağlık sorunlarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14426)
133.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Elazığdaki bir futbol maçında
yaşanan olaylara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız
Özak) yazılı soru önergesi (7/14427)
134.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, TBMM bütçesine ek ödenek
aktarılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14428)
11 Haziran 2010 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatih METİN
(Bolu)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce milletvekili arkadaşlarıma gündem dışı söz
vereceğim.
İlk söz,
İzzet Baysal ve İzzet Baysal Vakfı ile ilgili olarak söz isteyen
Bolu Milletvekili Fatih Metine aittir.
Sayın Metin,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Bolu Milletvekili Fatih Metinin, İzzet Baysala
ve İzzet Baysal Vakfına ilişkin gündem dışı
konuşması
FATİH
METİN (Bolu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi en kalbî duygularımla, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün sizlere örnek bir insan ve
onun kurduğu örnek bir vakıftan, İzzet Baysal ve İzzet
Baysal Vakfından söz etmek istiyorum. 1907 yılında Boluda
doğan İzzet Baysal ilk ve ortaöğrenimini Boluda tamamlamış
ve 1931 yılında da Mektebi Sanayii Nefiseden, bugünkü adıyla
Mimar Sinan Üniversitesinden mimar olarak mezun olmuştur.
1942
yılına kadar Bolu, Ankara ve yurdun çeşitli yerlerinde önemli
kamu binalarının yapımına imza atmıştır.
1943 yılında İstanbulda sıhhi tesisat ve hırdavat
üzerine çalışan bir mağaza satın alarak ticari
hayatına başlamış ve kapı kilitleri imali için küçük
bir atölye kurarak sanayiciliğe de ilk adımını
atmıştır. Sattığı boru ekleme
parçalarının neden yerli üretilmediğini dert edinmiş ve
yıllar süren araştırma ve çabalarından sonra 1950
yılında Türkiyede özel teşebbüsün ilk mekanize döküm
fabrikasını kurmuştur. Çok zor şartlarda ve büyük bir
gayretle kurduğu bu fabrika üretime geçer geçmez aralarında kartel
oluşturan Avrupalı şirketler tarafından
batırılmaya çalışılmış, kartel
oluşturan bu şirketler Türkiyeye yaptıkları ihracata yüzde
40 indirim uygulamışlardır. Buna rağmen, İzzet Baysal
ise her zaman olduğu gibi azmi, cesareti, disiplinli
çalışkanlığı ve sabrı ile geceleri de fabrikada
yatarak bu sıkıntının üstesinden gelmeyi
başarmış ve Avrupalı şirketleri mağlup
etmiştir, hatta 1970li yıllarda Avrupa ve Arap ülkelerine ihracata
başlamıştır.
İzzet Baysal
yıllarca gelir vergisinde altın madalya ile ödüllendirilmiştir.
İstanbulda kurumlar vergisinde de uzun yıllar ilk sıralarda yer
almıştır. İzzet Baysal En büyük eserimdir. dediği
İzzet Baysal Vakfını vergisi ödenmiş kazançlarından
tahsis ederek 1987 yılında kurmuştur. 1994 Eylül ayı
sonunda iş hayatından çekilmiş ve çalışmalarını
İzzet Baysal Vakfında yoğunlaştırmış ve
vefatına kadar da bütün zamanını hayır işlerine
vakfetmiştir.
Bugün Boluda
doğup büyüyen bir çocuğun hayat serüvenine
baktığımızda hayatının her safhasında
İzzet Baysalın bir eseriyle büyüdüğüne şahit oluruz,
şöyle ki: Bu çocuk İzzet Baysalın
yaptırdığı hastanede doğar, okul öncesi eğitimini
kreşinde ve anaokulunda alır, ilköğretim ve lise tahsilini
İzzet Baysalın yaptırdığı okullarda yapar,
eğer ailesi de uzakta ise yurdunda barınır, üniversite tahsilini
de yine İzzet Baysalın yaptırdığı üniversitede
tamamlar ve yaşlanınca da ihtiyacı varsa İzzet
Baysalın yaptırdığı huzurevinde
yaşamının son deminde kimseye muhtaç olmadan
yaşamını sürer.
Bu
yardımseverliği İzzet Baysala halkımızın
gönlünde özel bir yer kazandırmıştır. İzzet Baysal
Vakfının 2010 rayiç TL değerleriyle bugüne kadar
yaptığı yatırımlar: İlk ve ortaöğretim
tesisleri -dikkatinizi çekiyorum- 45 tesis, 46 milyon 908 bin 560 TL.
Sağlık ve sosyal hizmet tesisleri, 55 tesis, 62 milyon 6 bin 732 TL.
Üniversite bina ve donanımları, 27 tesis, 153 milyon 501 bin 549 TL.
Yirmi üç yılda yapılan yatırımların toplamı: 127
tesis, 262 milyon 416 bin 844 TL, yani 262 trilyon 416 milyar 844 milyon
liradır.
Hâlen
Vakfımızın Yönetim Kurulu Başkanı olan Çok
Değerli Ahmet Baysal ve değerli eşleri ve yine İzzet
Baysalın, merhumun biricik kızı Sayın Esine Avunduk ve
değerli eşlerinin Başkan ve Başkan
Yardımcılığında Yönetim Kurulu, hizmetlerine,
hayırlarına devam etmektedir. 11-12 Mayıs 2009 tarihlerinde temelleri
atılan İzzet Baysal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi ile
Emine Mehmet Baysal Lisesi bu değerlerin dışındadır.
Emine ve Mehmet Baysal Lisesi 29 Kasım 2010 tarihinde Millî Eğitim
Müdürlüğüne armağan edilecektir.
1994
yılında, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Üstün Hizmet Madalyasıyla
onurlandırılmıştır. Abant İzzet Baysal Üniversitesi,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Hacettepe
Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi senatoları eğitimde onursal
doktora payesi vermiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, 2006 yılında İzzet Baysal Vakfına Türkiye
Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülü vermiştir. 1990 yılından
bu yana her 11 Mayısta Bolu Valiliği, Bolu Belediye
Başkanlığı ve Abant İzzet Baysal Üniversitesinin ortak
girişimleriyle
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Metin.
FATİH
METİN (Devamla) -
İzzet Baysal şükran günleri, bilim, kültür,
sanat ve turizm festivali olarak üç gün süreyle düzenlenmektedir.
Bolulular
İzzet Baysala Bolunun Babası unvanını vermiştir.
Şehrin en işlek caddesine İzzet Baysal Caddesi ayrıca
Bolu ve Geredede birer mahalleye İzzet Baysal mahalle ismi
verilmiştir. Kentin en merkezî yerine de üniversite kampüsüne
sağlığında heykeli dikilmiştir.
Büyük
hayırsever İzzet Baysala hayatı boyunca yaptığı
hayırlardan hangisinin daha anlamlı ve değerli olduğu
sorulduğunda, Halkımızın ve gençlerimizin
bakışlarında hissettiğim sevgi bunların bedelidir.
cevabını vermiş ve çok sevdiği gençlere şöyle
seslenmiştir: Sevgili gençler, size sunabildiğim bu imkânları
dürüst ve gayretli çalışmaya, tasarruflu davranmaya ve sebatkâr
olabilmeye borçluyum. Sizin de aynı ilkelerle benzer imkânlara
erişebileceğinizden eminim.
Sevgili gençler,
içinizden nice Baysallar çıkacağına yürekten inanıyor ve
sizleri seviyorum.
Bolululara ise:
Bolulular, bu vakıf sizindir, ona sahip çıkınız.
demiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun efendim.
FATİH
METİN (Devamla) Böyle büyük bir hayırsever için tabii beş
dakika yetmez, affınıza sığınarak toparlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Metin, siz Genel Kurula hitap edin efendim, devam edin.
FATİH
METİN (Devamla) Çok teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyeye de şöyle
seslenmiştir rahmetli İzzet Baysal: Türkiyede benim mali durumumda
en az 1 milyon insan vardır. Bu 1 milyon insanın yarısı,
benim yaptığımın yarısı kadar hayır işi
yapsa, faydalı işler yapsa, bu memleket dünyanın en büyük
ülkelerini geride bırakır.
İzzet
Baysal, büyük insan, hayırsever, 5 Mart 2000 tarihinde İstanbulda
hayata gözlerini kapatmıştır. Muazzam bir katılımla,
kendi isteğiyle ve Bakanlar Kurulu kararıyla kampustaki anıt
mezarına, çok sevdiği üniversite gençliğinin kalbine
defnedilmiştir. Ruhu şad olsun.
Beni sabırla
dinlediğiniz için teşekkür ediyorum ve onun aziz hatırası
önünde saygıyla eğiliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Metin, teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı diğer söz, Isparta ilinin ekonomik durumuyla ilgili
olarak ve yatırımlar hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Haydar
Kemal Kurta aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Kurt,
buyurun efendim.
2.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurtun,
Ispartanın ekonomik durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ispartanın ekonomik durumuyla ilgili gündem dışı
konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şu an size vereceğim bilgi ve veriler
kesinleşmiş resmî rakamlar olup, ilkokul mezunu her
vatandaşımızın anlayacağı, yanıltma ve
aldatmaca amacı gütmeyen toplamlar ve verilerdir.
1999-2002
yılları arasında Ispartamıza aktarılan toplam kamu
kaynağı 3,6 milyon, yani eski parayla 3 trilyon 600 milyar
liradır. Senelik olarak Ispartamıza 1 trilyon 200 milyar lira para
aktarılmıştır bu dönemde. 2002-2009 yılları
arasında AK PARTİ Hükûmetleri döneminde Ispartamıza toplam 175
trilyon kaynak aktarılmış olup, senelik yaklaşık 25
trilyona tekabül etmektedir. Bizden önceki dönemin yaklaşık 21
katıdır bu verilen oranlar.
Bu
yatırımlar, resmî olarak kalem kalem, klasör dolusu olarak bizde
mevcuttur. Ispartaya ne yapıldığını samimi olarak
merak eden kardeşlerimize bu bilgileri istedikleri zaman veririz.
Gördüğünüz gibi oran birkaç katı olsa bizi hiç
eleştiremeyecekler ama 21 katı olunca bazılarının
havsalası almıyor. Onun için, yanıltmaya yönelik beylik laflarla
Ispartamızı yanıltmak istiyorlar. Ama, biz, Böyle
yapıyorlar. diye hizmetten vazgeçemeyiz.
Çarpıcı
örneklerimize devam etmek istiyorum.
Ispartamız,
öncelikli olarak tarım ve hayvancılıkla ekonomimizde yer
alıyor. Ispartamız, 1999-2002 yıllarında süt
sığırcılığı, koyunculuk özel ve
rehabilitasyon projesi için herhangi bir kooperatif olmadığı
gibi sadece bir rehabilitasyon işi için 10 bin TL -eski parayla 10 milyar
TL- kredi desteği alabilmiştir. 2003-2009 yılları
arasında kurduğumuz 26 kooperatife toplam 21,5 milyon -yani eski
parayla 21,5 trilyon- destek sağlanmıştır.
Dün Ispartaya
hizmetle ve çalışmalarla ilgili kafa karıştırmaya
çalışan Milliyetçi Hareket Partisi Isparta Milletvekilimizden, hesap
makinesi varsa, oranı hesaplamasını ve hemşehrilerimize
bildirmesini rica ediyorum.
1.300 misli
artan, yani 2002de sadece
Tarım
Bakanlığı Milliyetçi Hareket Partisindeyken tarım ve
hayvancılıkta Ispartaya sağlanan toplam desteğin sadece 4
trilyon olduğunu ama bu rakamın AK PARTİ iktidarları
döneminde 40 misli artışla, evet yanlış
duymadınız, 40 misli artışla 170 trilyona
ulaştığını da belirtmek istiyorum.
Kırsal
kalkınma yatırımlarını destekleme kapsamında 46
projeye sağlanan 72 milyon, yani 7 trilyon 200 milyarlık destek,
Çayköy, Kırıntı köyü soğuk hava depoları ve 478 makine
ekipmanı için sağlanan 2,3 trilyonluk hibelerden de bahsetmek
gerekiyor.
Sayın
milletvekilleri, iktidarımızın hangi icraatlarından
bahsedeceğimize buradaki dakikaların yeteceği kanaatinde
değilim.
Evet, elma
üretiminde yüzde 20, kirazda yüzde 90, yem bitkilerinde yüzde 87
artışla organik tarım alanında daha önce sıfır
olan tarım alanlarının 600 hektara
çıktığından da bu arada bahsetmek lazım.
Süt üretiminde
yüzde 159 artış, et üretiminde yüzde 23lük artışı da
burada belirtmem gerekiyor.
İhracatta;
kirazda yüzde 52, elmada yüzde 317 artışı da belirtmeliyim.
Evet, daha önce
12 olan ve şimdi 83e çıkan süt soğutma tanklarından,
sağım ünitelerinden, yapılan 20 soğuk hava deposundan,
9dan da 14e çıkan gül yağı üretim tesislerinden hatta Kesme gibi
Torosların zirvesindeki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
HAYDAR KEMAL KURT
(Devamla) Torosların zirvesinde geçen hafta
açılışını yaptığımız gül
yağı fabrikasından da bahsetmek lazım.
Bunlar gibi,
iktidarımız döneminde 83 ayrı noktadan verilen desteklerden de
bahsetmek lazım. Tabii, bu 83 ayrı destek kaleminin daha önceki
iktidarlar döneminde Ispartamızda sıfır olarak kayıtlarda
bulunduğunu da belirtmem gerekiyor.
Evet, sayın
milletvekilleri, bu oranlar ve rakamlar ortadayken yanlış rakam ve
beyanlar vererek
İnsanlarımızı kandırmaya yönelik
beyanları yediği ekmeğe ve Ispartalı hemşehrilerimize
saygısızlık olarak gördüğümüzü de diğer iktidar
milletvekili 2 arkadaşım adına da buradan belirtmek istiyorum.
Yine MHPli
Milletvekili Arkadaşımız bir konuşmasında Ispartada
28 bin esnafın 11 bine düştüğünden bahsediyor rakamları
çarpıtarak. Buna ilişkin olarak, iktidara geldiğimiz günden
bugüne kadar 21 bin esnafın 13 bin olarak kayıtlarda devam ettiğini
belirtmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kurt, lütfen son cümlelerinizi alayım.
Buyurun.
HAYDAR KEMAL KURT
(Devamla) Son olarak, kırsal kalkınmada yirmi pilot ilden birisi
olan Ispartamızın, kırsal kalkınma ajansının ve
Türkiyede on iki adet kurulan kalkınma ajanslarından biri olan BAKA
ajansının merkezi olduğundan; yine 2003 yılında 220
bin metrekare kapalı alandan, bugün 440 bin metrekare kapalı alana
çıkardığımız ve öğrenci sayısı 33
binden 48 bine çıkan ve bütçesi 48 trilyondan 160 trilyona çıkan
Süleyman Demirel Üniversitesinden de bahsetmek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Kurt, süreniz bittiğinde mikrofonunuz kapanacak, onun için
Süleyman Demirel Üniversitesine fırsat kalmayabilir yani.
HAYDAR KEMAL KURT
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Kıymetli
arkadaşlar, görüldüğü gibi Ispartaya yaptığımız
hizmetlerin ve gayretlerin vakte sığar tarafı yok. Bu
duygularla, kıymetli hemşehrilerim
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kurt, hizmetleriniz için teşekkür ederiz
efendim.
HAYDAR KEMAL KURT
(Devamla) Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Çelik, buyurun efendim.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, 60ıncı maddeye göre
katkı yapmak istiyorum iki dakika kürsüden.
BAŞKAN
Peki efendim, yerinizden buyurun, kürsüden olmaz.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelikin, Türkiyede
tarım ve hayvancılığın ciddi bir gerileme içerisinde
olduğu TÜİK verilerince de doğrulanmasına rağmen
Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurtun, konuşmasında,
Ispartanın gelişmekte olduğunu ifade etmesini
yadırgadığına, böyle bir durumun söz konusu
olmadığına ilişkin açıklaması
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Sayın
Isparta Milletvekili Kurtu dikkatle dinledim. Burada atıfta bulunurken
Ispartanın sorunlarıyla ilgili, özellikle Isparta Milletvekilimiz
Sayın Korkmazı eleştiri mahiyetinde değerlendirdi.
Sayın Korkmazı yıllardır tanırım, hep objektif
hareket eden, doğru hareket eden bir milletvekilimiz. O sebeple,
vermiş olduğu rakamların doğru olduğunu burada
peşinen ifade etmek istiyorum. Ayrıca, Türkiyede tarım ve
hayvancılığın ciddi bir gerileme içerisinde olduğunu
artık TÜİK verileri dahi doğruluyor. Onun için, Ispartanın
Türkiyenin mümtaz bir ili olarak gelişmekte olduğunu ifade etmesini
doğrusu yadırgadım; böyle bir durum söz konusu değil.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19
milletvekilinin, yoksulluk sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiyede krizin
daha da derinleştirdiği gelir adaletsizliğinin, yoksullar
lehinde giderilmesi, yoksulluğun tüm boyutlarıyla
araştırılması, yoksulluk riski yüksek olan toplumsal
kesimlerin belirlenmesi ve yoksulluğu önleyici sosyal politikaların
oluşturulması için bir Meclis araştırma komisyonu
açılması amacıyla Anayasanın 98inci, İçtüzüğün 104
ve 105inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılması için gereğini arz ederiz. 07.04.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
İktisat ve
sosyoloji bilimleri yoksulluğun tanımında farklı
yaklaşım belirlerken, dünyada bu farklı yaklaşımlara
göre yoksulluk ölçülmektedir. İster dar anlamda olsun isterse geniş
anlamda, yoksulluk dünyada giderek artmaktadır. Türkiye gibi gelir
eşitsizliğinin yüksek oranda olduğu ülkelerde ise
kronikleşmiş bir yoksulluk devam etmektedir. Yoksulluk analizleri
sadece dar anlamda alınarak, gelir ya da gider üzerinden
hesaplanırken Türkiyede kapsamlı yoksulluk analizleri AB uyum
sürecinde 2004 yılı ile birlikte başlanmıştır.
TÜİKin en son yayınladığı bu verilere göre,
açlık sınırı aylık 100 TL olurken, yoksulluk
sınırı ise 327 TL olarak belirlemiştir. En iyimser
varsayımlarla bile Türkiyede 374 bin kişi aç, yaklaşık 12
milyon kişi ise yoksuldur. Resmi verilere göre yoksulluk oranı %17.1
seviyesindedir ve yoksulluk oranı çok uzun zamandır bu seviyelerde olup
artık kronikleşmiştir. Diğer yandan, Dünyanın ve
Avrupanın en iyi 500 şirketine Türkiyeden şirketlerinin girme
oranı artarken, en son verilere göre 12 şirketin listeye girdiği
bilinmektedir. Dünyada gelir eşitsizliğini ölçmede kullanılan
gini katsayısı en son Türkiyenin değil Birleşmiş
Milletlerin yaptığı araştırma ile 2007 için 0,42
oranında duyurulmuştur. Ne yazık ki TÜİK gelir
eşitsizliği araştırmalarına ara verdiği için
kendi ülkemize ait bu konuda güncel veri bulunmamaktadır. 2007
yılı sonuçlarına göre, son yüzde 20lik grubun toplam gelirden
aldığı pay ise ilk yüzde 20lik gruba göre 8,1 kat daha
fazladır.
Yapılan
yoksulluk analizlerinde asgari ücretin bir kişinin sadece 20 gün
sağlıklı bir şekilde yaşamasını
sağlarken, sendika ve STKların araştırmalarında
asgari geçim ücretleri çok daha kritik bir tabloyu göstermektedir. DİSKin
araştırmalarına göre, Türkiyede Aralık 2009da dört
kişilik bir ailenin açlık sınırı 795 TL, yoksulluk sının
ise 2 bin 588 TL olduğunu ortaya konulmuştur. Kentlerde her 10
kişiden 1nin yoksul olduğu bir duruma gelinmişken, yoksulluktan
en çok etkilenenler kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Özellikle
kırsal kesimde, kalabalık ve ataerkil ailelerde kadının
yoksulluğu daha da artmaktadır. Tarım sektöründe
çalışan her 100 kişiden 38i yoksulken, işi olan da
işsiz olan da yoksullukla mücadele etmektedir. Yoksulluk riski,
eğitim seviyesine ve sahip olunan çocuk sayısına göre
artmaktadır.
Yoksulluk sadece
parasal -dar- anlamda ele alındığında dahi çok vahim bir
tabloyu gözler önüne sermektedir. Yoksulluk sadece iktisadın konusu
değildir. Yoksulluğun, sosyolojik ve toplumsal boyutlarının
da olduğu gerçeğinden hareket etmek yoksulluğun toplumsal
yaşama etkileri ve yoksulluğun giderilmesi açısından
oldukça önemlidir. Yoksullukla beraber, insan hakları, göç, kadın ve
çocukların yaşam hakları gibi pek çok alanda sorunlar baş
göstermekte ve hak ihlalleri kronik yoksullukla beraber artmaktadır.
Yoksulluk yaşamın her alanında özellikle büyük kentlerde,
gelecek kaygısının yaşanmasına, mutsuzluğa neden
olmaktadır. Aynı zamanda intiharları, kadınlara yönelik
şiddetin artmasını da beraberinde getirmektedir.
Yoksulluğun gelir eşitsizliğinden, yoksul kişi
sayısına ve tüm sosyolojik etkileri ele alınarak
araştırılması, yoksulluk sınırı altında
yaşayan kişilere, yoksulluktan kurtulabilmeleri için gerekli
önlemlerin alınması önemlidir.
Krizin daha da
derinleştirdiği gelir adaletsizliğinin, yoksullar lehinde
giderilmesi, yoksulluğun tüm boyutlarıyla
araştırılması, yoksulluk riski yüksek olan toplumsal
kesimlerin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin, sosyal politikaların
oluşturulması için bir meclis araştırma komisyonu
açılmasını öneriyoruz.
2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19
milletvekilinin, etnik nüfus yapısının
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiyede çok
kültürlülüğü ve zenginliği koruyabilmek için etnik yapıya dair
bilimsel verilerin derlenmesi, bu konuda araştırma yapılarak
ayrıntılı ve sürekli raporların oluşturulması ve
etnik grupların nüfus azalmalarının nedenlerinin
araştırılması amacıyla Anayasanın 98inci,
İçtüzüğün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılması için gereğini arz ederiz. 14.04.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiyede ilk
kapsamlı nüfus sayımı 1927 yılında
yapılmış olup, bu sayımda vatandaşlara ana dili
sorulur. Ana dili sorusuna Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Çerkesce, Rumca, Arapça,
Yahudice gibi cevaplar alınmış ve kaydedilmiştir. Buradan
çıkan sonuçlar kesin olmamakla birlikte, Türkiyenin etnik
haritasını vermektedir. Her dilin bir etnik grubu simgelediği
varsayılırsa Türkiyede 11.777.810 Türk, 1.184.446 Kürt, 134.273
Arap, 119.822 Rum, 95.901 Çerkez, 68.900 Yahudi, 64.745 Ermeni bulunmaktadır.
Toplam nüfus ise 13.648.270tir. Daha sonra 1965 yılında etnik
kimliğe dair bilgiler verilse de Türkiyenin etnik nüfus
yapısının ortaya çıkarılmasında yetersiz
kalmaktadır Günümüzde bu rakamların değişime dair kesin
bilgiler bulunmamaktadır
Farklı
kültürlüğün zenginlik olarak kabul edildiğinde ve bir etnik kimlik
haritasının her bir etnik grubun kendi nüfus yapısını
ve bilgilerini temin edebilmesi için önemli olduğu
düşünüldüğünde, Türkiyede bir nüfus yapısını
belirleyen çalışmanın olmaması eksiklik olarak
görülmektedir. Bu konuda farklı kurumların kendi
araştırmaları bulunurken, devletin kendi
araştırması yoktur. Örneğin, bir akademisyenin
yapmış olduğu akademik çalışmada Türkiyenin nüfusunun
%90ının Türk olduğu, 5 milyon kişiye denk gelen %6sının
Kürt, %1inin Arap olduğu belirtilmektedir. Ancak Millî Güvenlik
Kurulunun yaptığı ancak MGK tarafından açıklanmayan,
bir davaya girdiği için basın bilgisi geçen Türkiyedeki Etnik
Grupların Dağılımı Raporunda, Türkiyede Kürt ve Zaza
toplam 12 milyon 600 kişi bulunduğu, yaklaşık 1 milyon
Gürcü, 2 Milyon Boşnak, 2,5 milyon civarında Çerkez, 870 bin Arap ve
80 bin kadar Laz olduğu kaydedilmiştir. MGKnun kendi raporunda,
Türkiyede 600 bin Pomak olduğu ancak Pomakların
Türkleştiği kaydedilmiştir. Bir diğer yandan özel bir
araştırma şirketi olan Konda Araştırma Şirketinin
araştırmasında ise nüfusun %83ü Türk, %9u Kürt, %0,75i Arap
ve %0,03ü Roman olduğu belirtilirken, çok farklı sonuçlar ortaya
çıkmıştır. Dolayısıyla, Türkiyenin etnik grup
yapısı hakkında ayrıntılı, sürekli ve
kapsamlı bir çalışmanın ve bir politikanın
eksikliği kesin rakamların olmamasıyla sonuçlanmaktadır. 25
farklı etnik kimliğin yaşadığı söylenen
Türkiyede bu etnik kimliklerin ne kadarının asimilasyona
uğradığı, ne kadarının göç etmek zorunda
kaldığı ya da kendi kültür ve dilinden
uzaklaştığı bilimsel yöntemlerle ifade edilememektedir. Bu
bağlamda, Türkiyede yaşayan her bir etnik gruba ait birey
sayısının belirlenmesi, bununla beraber etnik grupların
kendi içinde demografik yapısı yani genç nüfus yaşı,
yaşlanma oranı, eğitim durumu gibi önemli özelliklerin ortaya
konması gerekmektedir. Çok kültürlülüğü ve zenginliği
koruyabilmek için etnik yapıya dair bilimsel verilerin derlenmesi, bu
konuda araştırma yapılarak ayrıntılı ve sürekli
raporların oluşturulması ve etnik grupların nüfus
azalmalarının nedenlerinin araştırılması
amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını
önermekteyiz.
3.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır ve 19 milletvekilinin, ekonomik krizin bireylerin sağlığına
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/759)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tüm dünyada ve
ülkemizde hissedilen ekonomik krizin insan sağlığı üzerindeki
psikolojik, sosyolojik etkilerinin araştırılması gerekli
önlem ve tedbirlerin alınması amacıyla Anayasanın 98,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederim.
1) Sevahir Bayındır (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Tüm dünya
ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz, bireylerin psikolojisi üzerinde bir çok
olumsuz etkilere neden olmuştur. Ekonomik kriz ortamında tüm
kesimleri olumsuz etkileyen stres, toplumun büyük kısmının
akıl ve ruh sağlığını tehdit eder duruma
gelmiştir. Uzmanlar tarafından ekonomide kriz yaşanan
dönemlerde, çalışanların yaşam tarzlarını
sorguladıkları ve gelecekle ilgili kaygı duydukları ve
temel ihtiyaçlarını karşılamada sorun
yaşadığı vurgulanmaktadır. Ayrıca, maddi
sorunların, işten çıkarmaların ve borçların, toplumun
büyük bir kesimini çaresizlikle yüz yüze getirdiği işsizlik sonucu,
bireylerin aile bireylerine karşı öfkeli ve saldırgan bir
tavır sergileyebilecekleri, hem kendilerine hem de yakınlarına
zarar vermelerinin söz konusu olabileceği, depresyon ve intihar
vakalarında artış olacağını belirtmektedirler.
Ekonomik krizler
ve bunların yol açtığı işsizlik ve yoksulluk sadece
iktisadi olgular olarak değil, kişilerin, hayatta kalma
mücadelelerini sürdürmeleri içinde önemlidir. Fakat uzmanlar, işsizlik ve
intihar arasında bir nedensellik ilişki olduğunu ve işsiz
olan bireylerde çalışanlara göre, intihara bağlı ölümlerin
2-3 kat arttığının tespit edildiğini belirtmektedir.
Bu nedenle, işsizlik bireyde önemli yansımaları olan toplumsal
bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
İşsizlik ve yoksulluk sadece fiziksel hastalıklara yol açmamakla
birlikte, işsiz insanlarda stres, depresyon, umutsuzluk, intihar gibi ruh
sağlığı sorunlarını ortaya
çıkardığı belirtilmektedir. İşsizlikten
dolayı cinnet geçirerek intihar edenlerin, hırsızlık
yapanların, psikolojik dengesi bozulanların sayısı sürekli
olarak artığı kamuoyu tarafından bilinmektedir. İşsizlik
ve ona bağlı olan karamsarlık sonucunda gelecekle ilgili soru
işaretleriyle birlikte intihar vakalarının
arttığı, giderek de artacağı söylenmektedir. Her gün
gazetelere yansıyan haberlere bakıldığında, kriz
bağlantılı intiharların sayısında trajik bir
artışın olduğu görüldüğü açıktır. Bu da
ekonomik krizin sosyal değişimlere neden olduğunun ve insan
akıl ve ruh sağlığını olumsuz yönde
etkilediğinin bir göstergesi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Türkiyede birçok
sosyal alanda olduğu gibi bu konuda da bilimsel bir araştırma
sonucunun olmaması daha etkin önlenebilir çözümlerin geliştirilememesine
neden olmaktadır. Bu bağlamda, işsizlik ve yoksulluğun
sosyal değişimlere neden olan olguları incelenip çözüm
geliştirilmediği sürece, sorunun devam edeceği belirtilmektedir.
Sonuç olarak,
ekonomik kriz nedeniyle vatandaşlar üzerinde psikolojik ve sosyolojik
travmalara yol açabilecek nedenlerin araştırılması ve
gereken önlem tedbirlerin alınması için bir meclis
araştırma komisyonu kurulmalıdır.
4.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19
milletvekilinin, mayın kurbanlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Mayınsız
Bir Türkiye Girişimi bileşenlerinden olan, insan Hakları
Derneği 2008 vaka raporuna göre, patlamamış askeri malzeme ya da
mayın kurbanlarının sayısı 84 masum sivildir. Üçte
ikisini çocukların oluşturduğu kurbanlardan, 27si ölmüş,
57si ise sakat kalmıştır. Bu sayıya, 27 Mayıs 2008
tarihinde Hakkârinin Çukurca ilçesi Hantepe bölgesinde, MKE yapımı
ve komutan emri ile döşenmiş mayın patlaması sonucunda,
hayatını yitiren askerler dâhil edilmemiştir. Türkiyede
mayın kurbanları ile ilgili sağlıklı ve kapsamlı
bir veri sistemi olmadığı için kurban sayısının
daha fazla olduğu belirtilmektedir. Patlamamış askeri malzeme ya
da mayınların, sebep olduğu vakaların
araştırılması, mağduriyetlerin giderilmesi ve
sorumlularının açığa çıkarılması
amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve
105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun
araştırılmasını arz ederiz.
1) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye, Ottawa
sözleşmesini imzalamasının üzerinden 6 yıl geçmesine
rağmen, kayda değer bir adım atmamış ve
Sözleşmeyi açıkça ihlal etmiştir. Uluslararası Mayın
İzleme Komitesi 2009 Türkiye raporuna göre; 1 Mart 2008 tarihine kadar
stoklardaki mayınları imha etmesi gerekirken, 26 Ağustos 2009da
stoklarında, 1 milyon 195 bin 069 adet mayın olduğunu
bildirmiş ve bu mayınların imhası ile ilgili tarih
verilmemiştir. Yine Sözleşme gereğince, 1 Mart 2014 tarihine
kadar toprağa döşeli mayınların imha edilmesi
gerekmektedir. Ancak, 817 bin 312 anti-personel mayını ve 164 bin 466
zırhlı araç mayını olmak üzere, toplam 981 bin 778
toprağa döşenmiş mayının, 4 yıl gibi bir sürede
temizlenmesi mümkün değildir. Bu konu ile ilgili tartışmalı
da olsa Mayıs 2008de yasal bir düzenleme yapılmış
olmasına rağmen somut herhangi bir adım
atılmamıştır. Uluslararası Mayın izleme Komitesi
raporunda, araştırma ve eğitim amacıyla elinde tuttuğu
16 bin mayının 875ini kullanan Türkiyenin, eğitim
amacıyla en yüksek sayıda mayın bulunduran tek ülke olduğu
saptaması yapılmıştır. Ayrıca, dağlık
alanlardaki mayınlı arazilerin uluslararası standartlara uygun
bir şekilde çitle çevrilmediği ve açıkça
işaretlenmediği, dolayısıyla da mayınlı
arazilerin yakınında yaşayan kırsal nüfusun en yüksek risk
grubunda olduğu vurgulanmıştır. Hakkâri ve
Şırnakta 1991-1994 yılları arasında,
boşaltılan köy ve mezraların çevresine 152 bin, Tunceli
kırsalına ise 10 bin 557 mayın döşenmiş olması
ise risk altındaki grubunun büyümesine neden olmuştur. Doğu ve
Güneydoğu bölgelerinde sürmekte olan çatışmalı ortamdan
kaynaklı, yakılarak boşaltılan 4 bin köy ve güvenlik
tesislerinin etrafına mayın döşenmiş olduğu, bunun da
zorunlu sürgünden köylerine dönmeye niyetlenenler açısından korkunç
bir tehlike yarattığı belirtilmektedir.
Türkiyede
yılda ortalama 100 kişi mayın ya da patlamamış askeri
malzeme nedeniyle yaşamını yitiriyor veya sakatlanıyor. Bu
sayının üçte birini ise çocuklar oluşturuyor. Mayın
kaynaklı çocuk ölümleri en fazla Diyarbakır, Bingöl, Tunceli, Siirt,
Şırnak, Van ve Mardin illerinde gerçekleşiyor.
Mayınsız Bir Türkiye Girişimi bileşenlerinden olan,
İnsan Hakları Derneğinin 2008 Mayın Vaka Raporundan
alınan birkaç örnek durumun vahametini gözler önüne seriyor.
24 Mayıs
2008; Mardinin merkeze bağlı Kabala beldesinde, Mardin Emniyet
Müdürlüğü Özel Harekât ve Çevik Kuvvet Şube Müdürlükleri ek hizmet
binasına
Temmuz 2008;
Vanın Çatak İlçesine bağlı Övecek Köyünde, pancar
toplamak için gittikleri tarlada buldukları havan mermisinin
patlaması sonucu 35 yaşındaki Heybet Timuçin ve 10
yaşındaki Atilla Timuçin yaşamını yitirdi, 2
kişide ağır yaralandı.
25 Temmuz 2008;
Diyarbakırın Lice ilçesi Güldiken Köyü Çotuk Mezrası
yakınlarında mayın patlaması sonucu, 10 yaşındaki
Ferhat Sönmez ve 12 yaşındaki Suat Orak yaşamını
yitirdi, 10 yaşındaki Mahsum Orak ve 3 yaşındaki Esma Orak
yaralandı.
14 Ekim 2008;
Bitlise
22 Kasım
2008; 1996 yılında boşaltılan ve son dönemlerde yaz
aylarında geri dönüşlerin olduğu Vanın Çaldıran
ilçesine bağlı Hangedik köyü Tepeli mezrasında,
hayvanlarını otlatan 15 yaşındaki Emrullah Saçak mayın
patlamasında yaşamını yitirdi, yaşları 17 ile 14
arasında değişen 4 çocuk ağır yaralandı.
Bu örnekler
böylece uzayıp gidiyor.
27 Mayıs
2009 tarihinde saat 23:30dan sonra, Hakkârinin Çukurca ilçesi Hantepe
mevkiinde operasyona giden askerlerin geçişi sırasında, PKK
tarafından yola döşenen mayının patlaması sonucu 6
asker yaşamını yitirdi, 1i ağır 8 asker de
yaralandı. Haberi ajanslara düşmüştü.
Başbakan
Erdoğan, kendisiyle görüşmek isteyen DTP Eşbaşkanı
Ahmet Türke verdiği, 29 Mayıs 2009 tarihli randevuyu iptal
etmiş ve gerekçe olarak da Çukurcadaki 7 askerin yaşamını
yitirdiği mayın patlamasını açıkça sebep olarak
göstermişti. Çünkü mayın patlaması, askeri yetkililer
tarafından Ankaraya PKK eylemi olarak bildirilmişti. 08 Nisan 2010
tarihinde basına yansıyan Van Cumhuriyet
Başsavcılığının resmi açıklamasında,
olayda patlayan mayınların MKE yapımı olduğu ve
komutanların emri ile döşendiği kanaatiyle, dosyanın Genel
Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına
gönderildiği belirtildi.
Bölgede
yıllardır süren çatışma ve şiddet ortamı
nedeniyle, yaşanan bu türden acı olayları, PKK eylemi olarak
sunma kolaycılığı, gerek yetkililer gerekse
basın-yayın organları tarafından sıklıkla
yapılmaktadır. Bu nedenle, mayın ya da patlamamış
askeri mühimmat sebebi ile yaşanan bu türden olayların,
araştırılarak aydınlatılması ve gerçek sorumluların
tespit edilmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu
kurulması yerinde olacaktır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete
Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete
Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı:
458)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile
Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498) (x)
BAŞKAN
Sayın Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen
birleşimde tasarının 29uncu maddesi üzerinde Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında kalınmıştı.
Şimdi,
Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı ve Sayın Özdemirin
gerekçelerini açıkladığı önergeyi hatırlatmak
amacıyla tekrar okutup oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının
29. maddesinin 2. fıkrasındaki işletmecileri ibaresinden sonra
gelmek üzere bu ürünleri nakledenler ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Cemaleddin
Uslu (Edirne) ve arkadaşları
BAŞKAN
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
30uncu madde
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
30. maddesinin 1. fıkrasının sonuna Esnaf ve Sanatkar Siciline
kayıtlı işletmeler kayıt işlemine tabiidir.
cümlesinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
|
|
Ensar Öğüt |
Vahap Seçer |
Mehmet Ali
Susam |
|
|
Ardahan |
Mersin |
İzmir |
|
|
Osman Kaptan |
Ramazan Kerim
Özkan |
Mevlüt
Coşkuner |
|
|
Antalya |
Burdur |
Isparta |
(x)
498 S. Sayılı Basmayazı 10/6/2010 tarihli 115inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
30. maddesinin 2. fıkrasındaki Askıya alma süresi, belirlenen
eksikliklerin tamamının giderilmesine kadar devam eder. cümlesinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Cemaleddin Uslu |
Muharrem
Varlı |
Abdülkadir
Akcan |
|
|
Edirne |
Adana |
Afyonkarahisar |
|
|
Hakan
Coşkun |
Metin Ergun |
Mehmet
Şandır |
|
|
Osmaniye |
Muğla |
Mersin |
|
|
Mümin İnan |
M. Akif Paksoy |
Şenol Bal |
|
|
Niğde |
Kahramanmaraş |
İzmir |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Uslu buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 498 sıra sayılı Tasarının 30uncu
maddesinin ikinci paragrafının ikinci cümlesinin madde metninden
çıkarılmasını teklif ettik, Askıya alma süresi
belirlenen eksikliklerin tamamının giderilmesine kadar devam eder.
cümlesinin metinden çıkarılmasını teklif ediyoruz. Zira bu
cümlenin ifade ettiği husus bir sonraki cümledeki ifade edilen hususla
ters düşmekte, dolayısıyla bu çelişkinin giderilmesini arzu
ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, biliyorum ki bu önerge biraz sonra reddedilecek, ancak bu bir
kanun çalışması, dolayısıyla tarımla ilgili
veterinerlik, hayvan sağlığı, bitki
sağlığı. Dolayısıyla, söylenecek sözlerimiz
vardır. Bu vesileyle birkaç hususu ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2006 yılında, Hükûmetinize nasip oldu, bir
Tarım Kanunu çıkardınız. Daha önceki dönemlerde de buna
dair hazırlıklar vardı ancak bu döneme nasip oldu. Tabii ki bir
ülkenin Tarım Kanununun olması çok önemli. Kanunu olmayan bir
tarım, doğrusu çok doğru bir uygulama olmayacaktır.
Kanun
çıkarmak tabii ki güzel bir şey ama kanunun maddelerini uygulamak
daha güzel bir şey. Bu kanunla ilgili tarıma yapılacak destekler
hususunda, millî gelirin yüzde1ini her yıl tarıma ayrılacak
destekler olarak belirlediniz. 2006dan itibaren 2007, 2008, 2009 ve 2010
yıllarında yapılan bütçelerde tarıma ayrılan destek ne
yazık ki yüzde 1in altında, yüzde yarım seviyesinde.
Dolayısıyla üreticilerimizin, çiftçilerimizin, her yıl
Hükûmetinizden -millî gelirin- yüzde yarımı seviyesinde alacaklı
konumda olduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, ayçiçeğine, kanolaya, soyaya prim desteği veriliyor,
yağlı tohumlar desteği. Türkiye için çok önemli çünkü ciddi
hâlde ithalatla bu eksikliği gideriliyor. Yaklaşık,
yağlı tohumlara, bitkisel yağlara bir yılda 3 milyar dolar
seviyesinde bir ödeme yapılıyor. Dolayısıyla, verilen
primlerin ülke içerisinde üretimin arttırılmasına yönelik
olması lazım ama gelin görün ki bu primler üretici için kâfi
gelmiyor.
Ayçiçeğiyle
ilgili söylemek istiyorum: 2008 yılında 85 kuruş ortalama
fiyatla üretici ürününü sattı, 18,9 kuruş da bir prim verildi.
Malumunuz, bu 20 kuruştu ama bunun bir azaltılması söz konusu
oldu bütçede, kanunda görüşürken. Toplamda 103,9 kuruşa tekabül etti
üreticinin bir yıldaki kilogram geliri.
2009
yılı ürünü için 75 kuruş artı 21 kuruş prim ödeniyor
-ödendi bugünlerde- 96 kuruşa tekabül ediyor. Yani bir yıl önce 103,9
kuruş, devam eden yılda 96 kuruş. Ürün fiyatı
aşağıda tekabül ederken ürünün maliyetiyle ilgili girdilerin ne
derece arttığını bizler biliyoruz.
Geçen haftalarda
buğday fiyatı açıklandı, Toprak Mahsulleri alım
fiyatı. Edirneyle ilgili, bölgemle ilgili söylemek istiyorum, 52
kuruş artı 5 kuruş da prim verilecek 57 kuruşa tekabül
ediyor. Ancak maliyetler -Edirne Ziraat Odası
Başkanlığından aldım- 66 kuruş
Değerli
milletvekilleri, üreticinin temel sorunu pahalıya üretmek yani üretici bu
tarımsal faaliyetini sürdürürken ne yazık ki pahalı ürettiği
için kazanamıyor. Bakınız üretim girdilerinin içerisinde bulunan
özel tüketim vergisi ve KDVnin kaldırılması hâlinde üreticinin
mutlaka daha fazla tarımla ilgileneceğini, toprağını,
tarlasını daha fazla işleyeceğini
Dolayısıyla,
hem verim anlamında tarımsal verim artacak, tarımsal kalite
artacak ve dolayısıyla millî gelir artacak, sanıyorum bu sayede
vazgeçilecek vergiler toplamından daha fazla bir ulusal kazanç elde
edilecektir. Dolayısıyla, üreticiye yapılacak destekler çok
önemlidir.
Havza modelini
dün soru sararken Sayın Bakana burada ifade etmiştim, özellikle
Edirneyle ilgili havza modelinin de fiilen
başladığını ifade ettiler. Ben genel olarak havza
modelinin
Türkiyede otuz bölgede bu faaliyet sürdürülecek. Edirneyle ilgili
ayçiçeği veya bitkisel yağlar, yağlı tohumlara verilecek
destekleri düşündüğümüzde buğday ekmek zorunda kalan üretici
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Uslu, buyurun efendim.
CEMALEDDİN
USLU (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Yani münavebeli
ekim olduğu için -önümüzdeki yılları kastederek söylüyorum- bir
yıl buğday bir yıl ayçiçeği ekecek. Dolayısıyla,
buğday ektiği yıllarda, mecburen ekmek zorunda
kaldığı yıllarda, bu primden istifade edemeyecek mi? Bu bir
soru olarak aklımda duruyor doğrusu.
Değerli
milletvekilleri, son olarak, dün de ifade etmeye
çalışmıştım, Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde
hayvancılıkla ilgili on altı ile verilen hayvancılık
desteği Türkiyenin diğer illerine neden verilmiyor? Bu bölgede
hayvancılık yapan üreticilerimiz bundan mahrum olduğunu, yoksun
olduğunu düşünüyorlar. Özellikle tarımın olmazsa
olmazı hayvancılıktır. Bu anlamda desteğin verilmesi
çok önem teşkil etmektedir.
Önergemize destek
bekliyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
30. maddesinin 1. fıkrasının sonuna Esnaf ve Sanatkar Siciline
kayıtlı işletmeler kayıt işlemine tabiidir.
cümlesinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
Mehmet
Ali Susam (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Susam, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
verdiğimiz önergeyle ilgili olarak görüşlerimizi sizlerle
paylaşacağım.
30uncu maddeyi
bir okumak istiyorum. 30uncu maddenin tanımı şu: Şu an
Bakanlık 30uncu madde kapsamında gıda ve yem
işletmelerinde iki türlü uygulama yapıyor. Bir işletmenin
açılabilmesi için önce Bakanlıktan onay alıyorsunuz. Bir
kısım işletmeler onaya tabi işletmeler, bir kısım
işletmeler de kayıt sistemine tabi işletmeler. Bu
işletmeler, Bakanlık onayı gerekmeden
açıldıklarından sonra da bilgilerini Bakanlıkla
paylaşıp kayıt sistemine dâhil olan işletmeler.
Şimdi, bu
kanun çok geniş kesimi ilgilendiren ve gerçekten ülkemizde gıda
güvenliği, yem, hayvancılık, bitkisel ve hayvansal gıdalar
dâhil çok geniş bir alanda bir kanun tasarısı. Bu
tasarıyı, Bakanlık, Avrupa Birliğinin talepleri
doğrultusunda da, çok zorlama olmamasına rağmen, bir düzenleme
olarak önümüze getirdi. Bunu getirirken daha çok bir çeviri niteliğinde
kanun hâline geldi. Sosyal ortaklarla paylaşmak, akademik ve ekonomik
meslek odalarıyla paylaşarak ve bu yükü, aldığı yükü
hafifletebilecek bir dayanışma içerisine girmeyi bu kanunda
yapmadı. Bakınız, her kanun maddesinde, sonunda şu
yazıyor: Bu kanunun uygulanmasıyla ilgili yönetmelikleri Bakanlık
hazırlar ve uygular. Bu kadar geniş alanda, bu kadar yönetmelikleri
yapmayı tek başına Bakanlığın üstüne alması,
bu kanunun uygulanması ve hayata geçmesi açısından çok
doğru bir yöntem değildir Sayın Bakan. Bu konuda, bu kanunun
yönetmelikleri dâhil her aşamasını bu işin
paydaşlarıyla, sosyal ortaklarıyla, ilgili kurumlarla
paylaşarak bir yönetmelik yapmak durumunda olmalısınız.
Bunu böyle yaparsanız, zaten dört tane ayrı kanunda olması
gereken kanunu tek kanun içerisine sığdırmaya
çalıştınız ve bu çalıştırdığınız
bu nokta itibarıyla da, işleyişi olmayacak, sadece
kâğıt üzerinde kalan ve ciddi şekilde, uygulamak
istenildiği zamanda da çok geniş kapsamın uygulamada çok farklı
uygulamaları ve çok mağdurları doğacaktır.
3üncü maddede,
tanımlamalarda söylemiştim Gıda işletmelerini dörde
bölün. diye; imalatçılar, satışçılar, toplu tüketimciler
ve depolamacılar şeklinde farklı farklı alanlara getirin ki
uygulamalarda sorun yaşanmasın. Örneğin tek maddede
tanımladığınız gıda işletmelerine
vereceğiniz cezada, küçücük bir gıda işletmesine
uygulayacağınız ceza ile yüzlerce, binlerce insan
çalıştıran fabrikaya uygulayacağınız ceza
aynı. Böyle bir noktada, birinin işletmesinden, işletme sermayesinden
fazla ceza uygulayacaksınız, birine de dişine dokunmayacak bir
cezayla geçiştireceksiniz. Onun için bu kanunda da diyorum ki, kayıt
sistemine tabi olacak işletmelerin yüzde 100ü esnaf sanatkâr sicil
kaydına tabi işletmelerdir yani küçük işletmelerdir;
yanında az sayıda insan çalışan, KOBİlerin mikro ve
küçük işletme dediğimiz kesimleridir. Bu kesimleri bu kanunda bir
onay sistemine tabi tutmak yerine kayıt işlemi içerisine alabilecek
bir uygulamayı göstermek için maddenin sonuna Esnaf sanatkâr sicil
sistemine tabi olanlar kayıt sistemine dâhil olur. diye belirtin diyoruz.
Değerli
arkadaşlar, esnaf ve sanatkârın içinde bulunduğu koşullarda
ciddi bir şekilde de sahipsiz bırakılmasına kimsenin göz
yummaması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle, sizler belki
bürokratik olarak, oturduğunuz yerde Ne var canım, gıda güvenliği
açısından herkes her türlü yasal yaptırıma muhatap
olacaktır. diyebilirsiniz ama siz hiç bir küçük işletme
çalıştırdınız mı? Küçük işletmeye giren bir
denetim elemanının o insan üzerinde oluşturduğu
baskıyı hiç üzerinizde hissettiniz mi? O uygulama içerisinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Susam.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) -
o işletmenin çektiği
sıkıntıyı, acıyı hiç yüreğinizde hissetiniz
mi? Onun için bu insanlara bürokratik engeller ve eğitim yapmak yerine
sadece cezai bir yaklaşımla onları canından bezdiren bir
anlayışa gitmememiz lazım. Onun için bu önergelerde hep
şunu yapmaya özen gösterdim: Sayın Bakana ve Bakanlık
bürokrasisine yol gösteren, bu işin pratiğinde olmuş bir insan
olarak doğrunun nasıl olacağını önergelerle verdik.
Ama sizin bir anlayışınız var muhalefet söylediği
zaman biz zaten yapmayız, ondan dolayı da her getirdiğimiz
önergeye içeriğine bakmadan ret veriyorsunuz. Buna da o anlayışla
ret verirseniz canınız sağ olsun ama bunu dinleyen, izleyen
insanlar sizin bu yaklaşımınızın kendilerine
hayırlı olmadığının farkına vardılar.
Bu
anlayışla, önergeme tekrar destek istiyorum,
huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Susam.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
31inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem
Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin 10 uncu
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(10)
Bakanlık, bu Kanun kapsamındaki yetki ve görevler ile cezai
yaptırımların uygulanması dahil hiçbirini devredemez. Görev
ve yetkiler ile ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler, özel
hukuk tüzel kişileri, birlikler, kooperatifler, vakıf ve üniversiteler
ile işbirliği yapabilir.
|
|
Prof. Dr. Zeki
Ertugay |
Emin Haluk
Ayhan |
|
|
Erzurum |
Denizli |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Ertugay, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu 31inci
maddenin (10)uncu fıkrasıyla ilgili önergemiz zaten metinden de
anlaşılacağı gibi denetim yetkisinin devredilmesiyle
ilgili. Bu yasada denetim yetkisi özel kuruluşlara devredilmektedir. Bunun
biz sakıncalı olduğu kanaatindeyiz. Komisyonda da defalarca dile
getirdik, şahsen ben de çok üzerinde durdum. Türkiyede
bağımsız bir gıda otoritesi
oluşturulmalıdır. Maalesef bu yasayla böyle bir şey
oluşturulmuyor ancak hiç değilse denetim yetkisinin özel
kuruluşlara devredilmesinden vazgeçin çünkü denetim yetkisinin olduğu
yerde ceza da olmalıdır. Özel kuruluşlara ceza
verdiremeyeceğinize göre ki yasada da denetim yetkisi
başkasında, devrettiniz, ceza verme yetkisi yine Bakanlıkta
kalıyor; bu bir tenakuz oluşturuyor. Bu bakımdan, bu önergeyi
dikkate almanızı özellikle istirham ediyoruz grup olarak.
Değerli
milletvekilleri, dün de burada ifade ettim, Sayın Bakan tesadüfen yoktu.
Sayın Bakana iki tane sorum var: Birincisi, hayvan ithalatı üzerine
gelinen noktayı Türk hayvancılığında bir dönüm
noktası, vahim bir noktaya gelmesi itibarıyla dikkatleri çok çektik,
üzerinde çok durduk. Bu ithalat ne zaman bitecek? Bize bir zaman verebilir mi?
Yani zorluğunu, hayvan ithalatının başka ürün
ithalatına benzemediğini gerekçeleriyle de daha önce ifade
etmiştim. Eğer böyle giderse, bu ithalat biraz daha uzun sürerse
korkarım ki çok yakın zamanda, çok önemli bir millî
varlığımız olan meralarımızı da hayvan
getirdiğimiz, ne idiği belirsiz kasaplık hayvan getirdiğimiz
yerlere kiralamak zorunda kalırsınız. Bu bakımdan, bu yanlıştan
vazgeçmeniz noktasında tekrar ikazımı yeniliyorum ve bu konuda
da Sayın Bakandan bir cevap bekliyorum.
Bir diğer
sorum şu: Bakan Bey, zaman zaman Mecliste birtakım rakamlar veriyor,
aramızda da birtakım problemler çıkıyor. Ancak ben
anlıyorum ki Sayın Bakanın elinde sağlıklı
birtakım rakamlar yok. Neden? Çünkü elimizde sağlıklı bir
kayıt sistemi yok. Ben, Sayın Bakana, 57nci Hükûmet döneminde hayata
geçirilen TÜRKVET hayvan kayıt sistemini niye işletmediğini
sormak istiyorum. Çünkü bu ciddi bir kayıt sistemi. Bunun
işletilebilmesi, bugüne kadar belki bu krizin önceden öngörülmesine de
imkân hazırlardı çünkü sağlıklı bir sistemdir.
Bakın, burada iktidar partisi yetkilileri zaman zaman birtakım
rakamlar veriyorlar, Sayın Bakan da verdi. Dün burada bir sözcü söyledi, 2
milyon civarında Türkiyede suni tohumlama yapılıyor. Sayın
Bakan da ifade etti: 2002de biz başlarken aşağı
yukarı 650 bin suni tohumlama yaptık.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) 624.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) Şimdi, o tarihte 1,7 milyona yakın dişi hayvan
vardı ve bunlardan ön soy kütüğüne kayıtlı hayvan
sayısı 785 bin civarında. Hükûmete geldiğinizden bugüne
kadar, bu dediğiniz rakamlara da suni tohumlama yapılarak gelindiyse,
bugün bir hesaba göre 20 milyon baş hayvanın elimizde olması
lazımdı ve bunun yüzde 50si erkek, yüzde 50si dişi olarak
değerlendirildiğine göre erkeklerin bir kısmının
tamamının besiye alındığını,
kesildiğini, dişilerin bir kısmının da ölüm nedeniyle
ve kesimden dolayı üretim dışı
kaldığını hesaplarsanız, yaklaşık 7 milyon
dişi hayvanımızın olması lazım.
Yine sizin
rakamlarınızı veriyorum, 3,2 milyon dişi
hayvanımızın olduğunu söylüyorsunuz Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Daha
fazla, 5,5.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) Bu 3,8 milyon dişi hayvan nerede? Bunu lütfen burada bir
açıklayın. Ben size söyleyeyim. Böyle bir hayvan yok. Çünkü sizin
suni tohumlama olarak esas aldığınız kayıtlar sakat ve
Türkiyede gerçekten böyle bir, bu kadar başarılı bir suni
tohumlama yapılmamaktadır. Özellikle suni tohumlama yetkisi özele
devredildikten sonra, kesime gitmiş birtakım hayvanlarda suni
tohumlama yapılmış gibi gösterilmektedir. Lütfen bunu
Bu
aldatmacanın zararını önce Bakanlık ve Türk milleti
çekiyor. Bu hesabı da bu millete siz vereceksiniz Sayın Bakan. O
bakımdan, bu sistemi bir gözden geçirin ve doğru bir
değerlendirme içerisine girin diye ifade ediyorum.
Bir husus da
şu: Özellikle Erzurum hayvancılık bölgesi. Küçük aile
işletmelerinin yegâne kaynağı, üç beş tane
yaptığı besidir. Yine belli ölçekte, orta ölçekli
işletmeler de var. TAR-ET diye bir uygulamanız vardı. Dün
Erzurumdan, bu kanun burada görüşülürken birçok telefon geldi. Aşağı
yukarı on yıllık bir proje, bir nevi sözleşmeli besicilik
gibi. Bu projenin üç ayağı var; tarım kredi, Ziraat
Bankası, bir de Et ve Balık Kurumu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) On
yıllık değil, üç yıllık proje.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bir umut yaratan
bir projeydi. Aşağı yukarı yirmi sekiz ilde
uygulanıyor. Kesim başına, kilogram başına bir prim
de, önce 1 lira, daha sonra 1,5 lira bir prim de öngörülüyordu. Bu askıya
alınmış yani birçok vatandaş ne
yaptığını bilemez hâlde. Yani Biz buna umut
bağladık, götürüyoruz hayvanımızı almıyorlar,
alsalar paramızı alamıyoruz. gibi büyük bir tenakuz ve
sıkıntı içindeler. Sayın Bakanın bu konuda tatmin
edici bir açıklama yapmasında yarar görüyorum.
Sayın
Başkanım, müsaade ederseniz, bir konuyu daha yüce heyetinizin
dikkatine sunacağım. Bundan sonraki önergelerde de pek konuşmaya
niyetimiz yok. Tolerans tanır, bir dakika daha verirseniz bu son
görüşümü de açıklamak istiyorum.
Dün burada ifade
ettim, Sayın Bakan salonda yoktu. Türkiyede 2002 yılında,
İktidarınız başladığı anda, bir
doğrudan gelir sistemi vardı. Yeni yöntemler gereği, üretimle
ilişkili destekleme modeline geçilmesinden dolayı yeni bir destekleme
modeli getirdiniz, doğru. O günün şartlarında da o model çok
doğruydu ve Türkiyede uygun bir modeldi çünkü doğrudan gelir
desteği daha çok küçük işletmeleri ilgilendirir. Türkiyedeki
işletmelerin çok önemli bir kısmı küçük aile
işletmeleridir. O günün fiyatlarıyla dönüm başına 16 milyon
doğrudan gelir desteği veriliyordu. Şimdi, 16 milyonu enflasyona
oranladığınız zaman, bugün eğer o desteğe devam
edilseydi bu rakamın 32-33 milyon olması gerekiyordu.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
16ya biz çıkardık.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) Efendim?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
16ya biz çıkardık.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) Hayır, 2002 yılında o öngörülmüştü. Son 13
milyondu, 16 milyon olarak öngörülmüştü ve o, enflasyon nispetinde de artırılıyordu.
Daha önce, ilk çıkarıldığı zaman da 10 milyondu yani
o, artırıla artırıla geldi Sayın Bakan,
yanıltmayın, 16 milyondu, 2002deki rakam bu.
Şimdi, siz
birçok destek verdiniz. Dün de burada sözcünüz söylüyor, işte, gübre
desteği, ilaç desteği, efendime söyleyeyim mazot desteği
Toplam
destekleme miktarınız -hesaba kaleme vurduk- dönüm başına
28 milyon 80 kuruş ediyor. Yani şu anda destekleme miktarı
bakımından 2002nin gerisindesiniz Sayın Bakan, kimseyi
yanıltmayın. Yani destekleri 10a, 20ye, 50ye, 100e bölerek
dağıttığınız zaman eğer milleti
aldattığınızı,
kandırdığınızı veya çok hizmet
yaptığınız kanaatini uyandırdığınızı
zannediyorsanız inanın yanılıyorsunuz.
Dolayısıyla, bu desteklemede Türk çiftçisi aldatılmaktadır,
bunu tekrar ifade ediyorum.
Kendi
çıkardığınız yasaya kendiniz uymuyorsunuz. Türkiyenin
bugünkü gayrisafi yurt içi hasılası 950 milyar TLdir. Kendi
çıkardığınız yasaya göre yüzde 1 yani 9,5 milyar TL
gelir desteği vermeniz lazım. Gelin, bu desteği ne kadar
verdiğinizi burada bir defa daha lütfen söyleyin.
Türkiyede
ekilebilir alanın 2 milyon hektarın üzerinde azalması, sadece
buğday alanının -son fiyatlarla da ortaya çıktı-
aşağı yukarı 9 milyon hektardan 7,5 milyon hektara
düşmesi -1,5 milyon hektar azalması- ve bu toprakların terk
edilmesi asla sebepsiz değildir. Bu yanlış politikanızdan,
nüfus azaltma politikasına göz yummadan bunu artı kazanç gibi kabul
etme düşüncenizden lütfen vazgeçin diyor, bu yasanın bütün eksikliklerine
rağmen umarım birtakım şeyleri
Bundan sonra saat
artık geç, bu kanunun bizim dediğimiz doğrultuda düzeltilmesi,
dikkate alınması biraz zor görünüyor ama bu hâliyle de olsa
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Sayın Komisyonun bir düzeltme talebi vardır, buyurun.
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısında Ek (1) ve (2)
sayılı listelere yapılan atıfların kanun yapım
tekniğine göre uygun hâle getirilmesi için Ek-
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Gerekli notlar
alınmıştır, düzeltmeler yapılacaktır.
Komisyon
Başkanının talep ettiği düzeltmeler, tashihler
istikametinde 31inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
32nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
32. maddesinin 1. fıkrasında yer alan bir ya da birkaçını
ibaresinin uygun olanlarını şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Abdülkadir
Akcan |
Hakan
Coşkun |
Metin Ergun |
|
|
Afyonkarahisar |
Osmaniye |
Muğla |
|
|
Mehmet
Şandır |
Hüseyin
Yıldız |
Mümin İnan |
|
|
Mersin |
Antalya |
Niğde |
|
|
Mehmet Akif
Paksoy |
Muharrem
Varlı |
|
|
|
Kahramanmaraş |
Adana |
|
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 32nci maddesi
üzerinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, tarım, milletimizin tarihinde satır başı
olmayı her dönemde hak etmesine rağmen bir türlü hak ettiği yeri
alamamıştır. Tarım meselesi, milletimizin ekmek meselesi,
açlık tokluk meselesi, çocuğumuza verebildiğimiz bir bardak süt
meselesidir. Siyasi iktidarın ithal ikameci politikaları Türkiyeyi
bir zamanların meşhur söylemi onlar ortak, biz pazar konumuna
düşürmüştür. Parası olanın düdüğü
çaldığı bu politikalar sonucu esnafımız yok olma
noktasına gelmiş, sanayici zor durumda kalmış, tarım
ve hayvancılık sektörü ise can çekişir hâle gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bugün çuvalımızda unumuz olduğu için bize
buğday satanlar var, inanın, yarın çuvalımızda unumuz
kalmadığı zaman buğday satanlar da kalmayacaktır.
Sekiz yıldır iktidarda bulunan AKP Hükûmeti, çiftçi ve köylüyü tamamen
yok saymış ve ezmiş, çiftçilerimiz üretemez duruma gelmiş,
faiz borçlarından dolayı hapse atılan çiftçilerin, intihar eden
üreticilerin sayısı çığ gibi artmıştır. Bir
AKP sözcüsünün, eskiden köylerinde icra arabalarının
çarpıştığına, şimdi bunların sona
erdiğine dair sözlerini sizler gibi ben de gülerek izledim. Özellikle
Sayın Koyuncuya ve yüce heyetinize sorduğum bir soru önergesine
Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacanın
verdiği 1 Haziran tarihli cevabı sunuyorum: Kıymetli
arkadaşlar, kamu ve özel bankalarca tarım kesimine
kullandırılan yaklaşık 16 milyon TL kredinin
yaklaşık 1 milyon TLsi takipteki kredidir. Yani her 16 çiftçimizden
en az 1 tanesi ya icrada veya icra, kapısını çalmak üzeredir.
Şu an 36.418 tarım kredi kooperatifi ortağı hakkında
icra takibi başlatılmış bulunmaktadır. İsteyen
arkadaşımız varsa Sayın Babacanın cevabını
kendilerine takdim edebilirim.
Bu İktidar
döneminde, tarlasını süremeyen, hayvan barınağını
boş bırakma mecburiyetinde kalan köylülerimizin, dünyanın en
pahalı mazotunu, elektriğini, gübresini, tohumunu ve
ilacını kullanmak zorunda kalan çiftçilerimizin, bin bir zorlukla
ürettiği hububatını, narenciyesini, meyve-sebzesini haksız
ithalat ve kaçak girişler nedeniyle satamayan çiftçilerimizin,
ineğinin sütünü değer fiyatıyla satamayıp göle döken
analarımızın, ahırda beslediği
sığırını ve koyununu kaçak hayvan ve etten dolayı
pazara indiremeyen, şimdi de ithalat sopasıyla yok edilmeye
çalışılan besicilerimizin, tarlasını ekmek için tohum
ve gübre bulamayan, yabancı tohum kartellerine mahkûm bırakılan
çiftçilerimizin anası ağlamıştır. Kısaca, Türkiye
çiftçisi, üretemeyen, esnafı kazanamayan, sanayicisi perişan olan,
buna karşın, çıkarcı ve yandaşların bayram
yaptığı bir ülke hâline gelmiştir.
AKP, 2002 ve
sonraki seçimlerde, diğer alanlarda olduğu gibi tarım
alanında da pek çok vaatlerde bulunarak oy toplamıştır.
Ancak, bunların pek çoğunu katiyen yerine getirmediği gibi,
tarımın genel durumu daha da kötüye gitmiştir. Bu kürsülerden,
birtakım istatistik oyunlarıyla, abartılı rakamlarla, her
ne kadar Şöyle hizmet yaptık, böyle hizmet yaptık. deseniz de
milletimiz gerçeğin tamamen farkındadır. Millete
yutturduğunuz zokalar bini aşmıştır. AKP Hükûmetinin
asıl amacının bu ülkenin refah ve mutluluğu olmayıp
her geçen yoksulluğa mahkûm ettiği insanlarımızın bu
çaresizliğini sadakalarla oya tahvil etmek olduğu iyice
anlaşılmıştır.
Bu Hükûmet,
2005-2013 dönemi için, kültür ırkı sağmal inek
sayısını 4,6 milyon baştan 6 milyon başa, çiğ süt
üretimini 10 milyon tondan 23 milyon tona, kişi başına süt ve
süt ürünleri tüketimini yılda toplam 150 kilogramdan 250 kilograma,
sanayide işlenen süt oranını yüzde 20den yüzde 80in üzerine
çıkartacağını kamuoyuna açıklamıştı.
Yetmedi, kırmızı et üretimi 800 bin tondan 1,3 milyon tona,
kişi başına kırmızı et tüketimi 10 kilogramdan 16
kilograma çıkarılacaktı. Yem bitkileri ekim alanı 1,2
milyon hektardan 4 milyon hektara, ot üretimi 23 milyon tondan 70 milyon tona
yükseltilecekti. Hükûmet, geçen sürede, belirtilen hedeflere ulaşmak
şöyle dursun, çoğu bakımdan, 2002 yılı Kasım
ayında Milliyetçi Hareket Partisinden devir aldıkları tablonun
bile çok gerisine götürmüş, gelinen nokta et ithalatı olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) Bu vesileyle, sözlerime son verirken yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
33üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
33. maddesinin;
1.
fıkrasının ilk cümlesine Gerçek ve ibaresinden sonra gelmek
üzere Özel Hukuk kelimelerinin eklenmesini,
1.
fıkrasının (b) bendine ilk cümleden sonra gelmek üzere
Uluslararası bilimsel kriterlere ve/veya referans standartlara uygun
olarak laboratuvarın faaliyet konularına göre Bakanlıkça
hazırlanan yönetmelikte belirlenir. cümlesinin eklenmesini,
2.
fıkrasının Laboratuvarlar, yetki verilen faaliyetler ve
analizler kapsamında Bakanlıkça denetlenir. Diğer proje ve AR-GE
çalışmaları denetim kapsamı
dışındadır. şeklinde değiştirilmesini,
3.
fıkrasının ikinci cümlesindeki veya ibaresinden sonra gelmek
üzere yurt dışı temsilciliği olan ile doğrudan
ibaresinin eklenmesini,
7.
fıkrasının başına Laboratuvar konseyinin
görüşleri alınarak ibaresinin eklenmesini, arz ve teklif ederiz.
|
|
Abdülkadir
Akcan |
Muharrem
Varlı |
Ahmet Orhan |
|
|
Afyonkarahisar |
Adana |
Manisa |
|
|
Hakan
Coşkun |
Metin Ergun |
Mehmet Akif
Paksoy |
|
|
Osmaniye |
Muğla |
Kahramanmaraş |
|
|
Mehmet
Şandır |
Mümin İnan |
|
|
|
Mersin |
Niğde |
|
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
eklemelerle konu daha anlaşılır, kanun kapsamı daha etkin
uygulanabilir hâle gelmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
34üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
34üncü maddesinin 1inci fıkrasının son cümlesindeki Bu
Kanuna ibaresinden sonra gelmek üzere ve Biyogüvenlik Kanuna ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Beytullah Asil |
Yılmaz
Tankut |
Reşat
Doğru |
|
|
Eskişehir |
Adana |
Tokat |
|
|
İsmet
Büyükataman |
Mehmet
Şandır |
Mehmet Akif
Paksoy |
|
|
Bursa |
Mersin |
Kahramanmaraş |
|
|
|
Oktay Vural |
|
|
|
|
İzmir |
|
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN
Sayın Şandır, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanun
kapsamında anılmayan, ancak gerek biyogüvenlik ve gerekse insan
sağlığı açısından tüketimi sakıncalı
olan GDOlu ürünlerin ülkeye sokulması, sırf burada
anılmadığı için söz konusu edilememektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
35inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
35 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Mustafa
Kalaycı |
Emin Haluk
Ayhan |
Ahmet Orhan |
|
|
Konya |
Denizli |
Manisa |
|
|
Recep Taner |
Metin Ergun |
Mustafa Enöz |
|
|
Aydın |
Muğla |
Manisa |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Şandır, gerekçeyi mi okutayım?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Resmi kontroller
sosyal devlet anlayışı içinde merkezi hükümetin yapması
gereken görevlerinden biridir ve Devlet olmanın gereğidir. Bu
bağlamda, denetim ve kontrol hizmetlerin etkin ve yaygın şekilde
devlet eliyle yerine getirilmesi gerekmektedir.
Ülkemizde
gıda satış ve toplu tüketim yeri sahibi olan esnaf, sanatkâr ve
tacirlerimiz; zaten zor şartlar altında ayakta kalma mücadelesi
verirlerken, bir de devletimizin denetim ve kontrol hizmeti adı
altında bu işyerlerimizden ücret alacak olması, sosyal adalet
ilkelerine aykırı tutum ve davranıştır.
Önerge ile resmi
kontroller karşılığı ücret alınmasına dair
hükümlerin madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
36ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
37nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
38inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
39uncu madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısına 39.
Maddesinin 1. Fıkrasının (k) bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(l) 18. Maddenin
8. Fıkrasında belirtilen, Bakanlıkça belirlenen üretim
koşullarına ve onaya esas dosyadaki ürün standartlarına
uymadığı tespit edilen ve hatalı sayılan bitki koruma
ürünlerinden olumsuz etkilenen çiftçilerin zararlarını onay sahibi
tazmin etmekle yükümlüdür.
|
|
Alim
Işık |
Hakan
Coşkun |
Yılmaz
Tankut |
|
|
Kütahya |
Osmaniye |
Adana |
|
|
Metin Ergun |
Mümin İnan |
M. Akif Paksoy |
|
|
Muğla |
Niğde |
Kahramanmaraş |
|
|
Mehmet
Şandır |
Abdülkadir
Akcan |
Muharrem
Varlı |
|
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
Adana |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Ortaya
çıkabilecek olumsuzluktan etkilenebilecek çiftçilerin
mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
40ıncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
41inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
42nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 42inci maddesinin ikinci
fıkrasının üçüncü cümlesi sonunda yer alan kontrol görevlisi
ibaresinden önce gelmek üzere resmi ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
|
Hasan Özdemir |
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
|
|
Gaziantep |
Eskişehir |
Mersin |
|
|
Yılmaz
Tankut |
Ahmet Duran
Bulut |
Mustafa Enöz |
|
|
Adana |
Balıkesir |
Manisa |
|
|
Mehmet Akif
Paksoy |
Oktay Vural |
|
|
|
Kahramanmaraş |
İzmir |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
42. maddesine aşağıdaki metnin 1. fıkra olarak eklenmesini
ve mevcut fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep
ederiz.
(1) Bu kanunda
belirlenen idari para cezaları Esnaf ve Sanatkâr Siciline kayıtlı
işletmelere yüzde 50 indirimli olarak uygulanır.
|
|
Ensar Öğüt
|
Vahap Seçer |
Mehmet Ali
Susam |
|
|
Ardahan |
Mersin |
İzmir |
|
|
Osman Kaptan |
Mevlüt
Coşkuner |
Ramazan Kerim
Özkan |
|
|
Antalya |
Isparta |
Burdur |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Siz
mi konuşacaksınız Sayın Seçer?
VAHAP SEÇER
(Mersin) Evet.
BAŞKAN
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER
(Mersin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 42nci maddesinde verdiğimiz
değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, dün de Türk tarımı burada geniş bir
şekilde tartışıldı, hem iktidar milletvekilleri hem
muhalefet milletvekilleri bu konudaki görüşlerini açıkladılar.
Dün iktidar partisine mensup bir arkadaşımız 2001 yılı
desteklemeleriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu, o dönemde birçok
desteklemenin, gübre desteklerinin, yem desteklemelerinin, buna benzer
birtakım tarımsal desteklerin o dönemlerde ortadan
kaldırıldığını ifade ettiler ve 2002den sonra AK
PARTİ İktidarı dönemlerinde tekrar bu desteklerin hayata
geçirildiğinden bahsettiler.
Tabii, o
dönemleri hatırlayınız, Türkiyede yaşanan önemli bir
ekonomik kriz, artık ekonominin varlığından değil
yokluğundan bahsedildiği, yani yerle yeksan olduğu bir dönemi
tartışıyoruz. O dönemde alınan ciddi ekonomik tedbirler
var, mali tedbirler var. Elbette ki o dönemlerde alınan kararlar o döneme
münhasır kararlardır, genel anlamda bir değerlendirme
yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum.
Eğer genel anlamda bir değerlendirme yapacak olursak bunda
yanılgıya düşeriz.
Hatırlayınız,
geçtiğimiz yıl, 2009 bütçesini yaparken merkezî bütçede tarım
desteklerinin miktarı yaklaşık olarak 5,5 katrilyon liraydı
eski parayla ama ekonomik kriz dayanak gösterilerek yüzde 11 kesintiye gidildi
tarımsal desteklerde. Dolayısıyla 2001le genel anlamda
tarımsal desteklemelerin mukayesesini yapmak doğru değil,
eğer yapacak olursak 2009u da değerlendirmemiz lazım, o
tarımsal desteklerde yapılan yüzde 10 kesintiyle ilgili tedbiri de
burada eleştirmek durumundayız.
Ayrıca,
tarımsal desteklerin, buraya çıkan iktidara mensup vekil
arkadaşlarım ya da Sayın Bakan, sürekli 2002de verilen destek
miktarının 1,8 katrilyon ama bugün 2010 yılında bu
destekleme miktarının 5,5 katrilyon seviyelerine
çıktığını söylüyorlar. Ancak tabii, bu
değerlendirmeyi gayrisafi millî hasılaya oranla yapmak lazım.
2002 yılında Türkiyenin gayrisafi millî hasılası 230
milyar dolar, bu da yaklaşık olarak bugünkü parayla 350 milyar lira.
2009 yılında -geçtiğimiz yıl- Türkiyenin gayrisafi millî
hasılası 617 milyar dolar, yani yaklaşık olarak 953 milyar
lira civarında.
Mukayeseyi
yaptığınız zaman, 2002 yılında o kriz dönemine
rağmen, yani ekonominin yerle yeksan olduğu dönemde verilen
tarımsal desteklerin gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 5in
biraz üzerine çıkıyor ama bugün, 2009 yılında ekonominin
gayet iyi olduğu söylemlerinin içerisinde dahi yüzde 5i dahi bulmuyor.
Dolayısıyla, sadece rakamlarla o dönem ile bu dönemi, yani 2002 ile
2010 yılını mukayese etmenin doğru
olmadığını düşünüyorum.
Ayrıca, yine
bir argümanları var iktidarın, Tarım Kredi faiz oranları
biz iktidara geldiğimizde yüzde 58, yüzde 60 civarlarında ama bugün
yüzde 7, yüzde 8 civarlarında olduğundan bahsediyorlar. Tabii, bunlar
yanıltıcı bilgilerdir çünkü mukayeseyi sadece Tarım Kredi
Kooperatiflerinin o dönemdeki faiz oranıyla bu dönemdeki faiz
oranını mukayese ederseniz bir yanlışa düşmüş
olursunuz.
Bir de o dönemki
normal kredi faiz oranlarının ya da mevduat faiz
oranlarının ya da bir gecelik faiz oranlarıyla bugünkü kredi
faiz oranlarını ya da mevduat faiz oranlarını
değerlendirmek lazım. O dönemde yüzde 58, yüzde 60 seviyelerinde olan
tarımsal kredi faizlerini ticari kredilerle mukayese ettiğiniz zaman,
o zaman da ticari kredilerin oranı yüzde 80ler civarındaydı,
yüzde 70ler civarındaydı ama bugün ticari krediler yıllık
yüzde 8 seviyelerine düşmüş durumda. Bunlar yanıltıcı
bilgilerdir.
Değerli
arkadaşlarım, dün Sayın Bakana Atatürk Orman Çiftliğiyle
ilgili raporda geçen birtakım iddiaları burada açıkladım.
Kendisi bu konunun Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından bu dosyaya takipsizlik kararı verildiğini söyledi.
Daha sonra ben yine kürsüde söz aldım ve kendisine acaba bu konuda
Cumhuriyet Başsavcılığına soruşturma izni verip
vermediğini sordum ama kendisi bana bir yanıt vermedi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Atatürk Orman Çiftçiliğinin Tarım
Bakanlığı tarafından Gazi Üniversitesi Hastanesine tahsis
edilen alanların bir kısmına konut
yapıldığını, rezidans yapıldığını
yani tahsis amacının dışında -orada tahsis amacı,
orada hastane yapılsın, üniversiteye sosyal tesis yapılsın,
üniversiteye katkı sağlansın amacıyla verilen o arazileri-
iktidara yakın iki tane inşaat şirketine konut yapmak üzere
verildiğini buradan kendisine sordum. Bu konunun da Sayıştayda
incelendiğini söyledim ama bu konuyla ilgili bana cevap vermedi. Ben bu
konularla ilgili cevabını bekliyorum.
Önergemize destek
vermenizi istiyor, saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Seçer.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
42inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesi sonunda yer
alan kontrol görevlisi ibaresinden önce gelmek üzere resmi ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Akif
Akkuş (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Üzerinde
tartıştığımız tasarının bazı
bölümlerinde devletin kontrol yetkisinin özel sektöre devredilebileceğine
dair hüküm ve atıflar bulunmaktadır. Eğer bu hüküm ve
atıflar uygulamaya geçerse her kontrol görevlisi serbest rekabeti
sıkıntıya sokacak duygusal yaklaşım sergileyebilir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
43üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
44üncü maddede
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
44üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan av hayvanları
ibaresinden önce gelmek üzere domuz hariç ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
|
Mehmet
Şandır |
Oktay Vural |
Beytullah Asil |
|
|
Mersin |
İzmir |
Eskişehir |
|
|
Akif Akkuş |
Prof. Dr.
Abdülkadir Akcan |
Ahmet Duran
Bulut |
|
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
Balıkesir |
|
|
Mustafa Enöz |
Yılmaz
Tankut |
M. Akif Paksoy |
|
|
Manisa |
Adana |
Kahramanmaraş |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Dünyanın her
yanında olduğu gibi ülkemizdeki yabani hayat süren domuz
popülasyonunda da trişinella paraziti yaygın olarak
bulunmaktadır. Bu durumda tüketimine izin verilecek domuz etinin
miktarının az veya çok olması,
sağlığını korumak zorunda olduğumuz
insanımız veya turist misafirlerimizin
sağlığını tehdit etmesini engellemez.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
45inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
45inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan ilgili taraflara
ibaresinden önce gelmek üzere kontrol görevleri hariç ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
|
Oktay Vural |
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
|
|
İzmir |
Eskişehir |
Mersin |
|
|
Yılmaz
Tankut |
Ahmet Duran
Bulut |
Mustafa Enöz |
|
|
Adana |
Balıkesir |
Manisa |
|
|
Reşat
Doğru |
M. Akif Paksoy |
|
|
|
Tokat |
Kahramanmaraş |
|
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı
içerisinde yer alan kontrol hükümleri, devlet tarafından yürütülmesi ve
zafiyete tahammülü olmayan hususlardır. Bu nedenle böyle görevler özel
sektöre devredilmemelidir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
498 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
46ncı
maddenin üç fıkrası ayrı ayrı görüşülecektir.
Çerçeve
46ncı maddenin 1inci fıkrasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çerçeve
46ncı maddenin 2nci fıkrasını oylarınıza arz
ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çerçeve
46ncı maddenin 3üncü fıkrası üzerinde iki adet önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 Sıra Sayılı Tasarının 46 ncı maddesinin
geçici madde (3) de (8) delegeye ek olarak her den sonra gelmek üzere (500)
üye için ibaresi yerine (250) üye için ibaresinin gelmesini arz ve talep
ederiz.
|
|
R. Kerim Özkan |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Şevket
Köse |
|
|
Burdur |
Malatya |
Adıyaman |
|
|
Vahap Seçer |
Ergün
Aydoğan |
|
|
|
Mersin |
Balıkesir |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının
46ncı maddesinin 3üncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
(3) 9/3/1954
tarihli ve 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin
İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile
Odalarının teşekkül tarzına ve göreceği işlere
dair kanunun 27 inci maddesinin birinci fıkrasının (7)
numaralı bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
7. Adalette
temsiliyetin sağlanması adına, büyük kongreye iştirak etmek
üzere, oda başkanları tabii delege kabul edilerek ilgili oda
azalarından üye sayısı (100)e kadar olanlar (4), üye
sayısı (101-200) arasında olanlar (5), üye sayısı
(201-400) arasında olanlar (6), üye sayısı (401-600)
arasında olanlar (8), ayrıca (1000) den fazla üyesi olan odalardan
(10) delegeye ek olarak her (500) üye için (1) delege ve aynı sayıda
yedek seçmek.
|
|
İbrahim
Binici |
Bengi
Yıldız |
Hasip Kaplan |
|
|
Şanlıurfa
|
Batman |
Şırnak |
|
|
M. Nezir
Karabaş |
Sebahat Tuncel |
Sırrı
Sakık |
|
|
Bitlis |
İstanbul |
Muş |
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı istiyorsunuz.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
değişiklik ile temsilde adaletin sağlanması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.41
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.51
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
498 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 46ncı maddesinin
3üncü fıkrası üzerinde verilen Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 Sıra Sayılı Tasarının 46 ncı maddesinin
geçici madde (3) de (8) delegeye ek olarak her den sonra gelmek üzere (500)
üye için ibaresi yerine (250) üye için ibaresinin gelmesini arz ve talep
ederiz.
Ramazan
Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları
BAŞKAN -
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Özkan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verdiğimiz önergenin gerekçesini sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin 2006/143 Esas, 2009/98 Karar
sayılı ve 25/6/2009 tarihli Kararıyla 6343 sayılı
Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner
Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve
Göreceği İşlere Dair Kanunun odaların büyük kongreye
katılacak delege sayılarını belirleyen 27nci maddesinin
7nci bendi Anayasanın 135inci maddesine aykırı olduğu
gerekçesiyle iptal edildiğinden, bu kararın 7/10/2009 tarihli Resmî
Gazetede yayınlanıp karar gereği iptal edilen kanun bir
yıl sonra yürürlüğe gireceğinden yasal boşluk
oluşmasının önüne geçilmesi ve karar gereğinin yerine
getirilmesi amacıyla 3üncü fıkranın ihdas edilmesi gerekli
kılınmıştır. Ancak bu kararla da temsilde adalet
sağlanamamıştır.
Biraz önceki
önerge, hiç olmazsa temsilde adaleti sağlama adına bir
yaklaşım getiriyordu. O, oylarınızla kabul edilmedi.
Sayın Bakan, nedendir bilmiyorum, buna yaklaşım göstermedi.
Ancak, bizim verdiğimiz önergeyle de
Bu verdiğimiz önergeye birçok
AKPli milletvekili arkadaşımız destek veriyor ancak yine
Bakanımız tarafından kabul görmedi. Orada 500 üye için 1 delege
söyleniyor. Biz orada, temsilde adalete yaklaşma adına, bu da çözüm
değil ama temsilde adalete yaklaşma adına 250 veteriner hekim
üyenin 1 delegeyle temsil edilmesini talep ediyoruz. Bu konuda
oylarınıza ihtiyacımız var. Bu konu bu şekilde geçerse
bu konu yine Anayasa Mahkemesine veteriner hekim dernekleri tarafından
götürülecek. Meslektaşlarımızla bunları
paylaştık. Burada farklı bir şey yok.
Kazanacağımız delege sayısı 7-8dir. Kanun
yapıyoruz. Bu konuda bir talep geldi, bu talebin
Yüce Meclisin,
vereceği kararla, hiç olmazsa temsilde adaleti sağlama adına bir
yaklaşım göstereceği inancındayım.
Bu duygularla
yüce Meclise saygılar sunuyorum. Bu önergemizin kabulü yönünde
desteklerinizi bekliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
46ncı
maddenin 3üncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çerçeve
46ncı maddeyi ekleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
47nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
47nci maddesinin 6ncı fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Mehmet
Şandır |
Akif Akkuş |
Beytullah Asil |
|
|
Mersin |
Mersin |
Eskişehir |
|
|
Ahmet Duran
Bulut |
Mustafa Enöz |
Mehmet Akif
Paksoy |
|
|
Balıkesir |
Manisa |
Kahramanmaraş |
|
|
Reşat
Doğru |
Yılmaz
Tankut |
Oktay Vural |
|
|
Tokat |
Adana |
İzmir |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hâlen uygulamada
bulunan ve 28.02.2001 tarihinde yürürlüğe girmiş 4631
sayılı Hayvan Islahı Kanunu başarı ile yürütülmekte
olup, hükümlerinin bu kanun ile birlikte ele alınmasına gerek yoktur.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
48nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
48. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan kanununda ibarelerinin
kanununun şeklinde değiştirilmesini ve cümle sonunun bu kanun
hükümlerine aykırılık taşıyan hükümleri kendi
kanunlarında bu kanuna göre yeniden düzenlenir şeklinde ifade
edilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Murat Özkan |
Hakan
Coşkun |
Abdülkadir
Akcan |
|
|
Giresun |
Osmaniye |
Afyonkarahisar |
|
|
D. Ali Torlak |
Mehmet Şandır |
Cemaleddin Uslu |
|
|
İstanbul |
Mersin |
Edirne |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanunla
getirilen hükümlere maddede anılan kanunların hükümlerine
aykırılık arz eder ve bu aykırılıklar kendi
kanunlarında giderilemezse uygulamada çelişkilerin olması
kaçınılmazdır. Önerge bu çelişkilerin oluşmaması
için verilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Geçici madde 1
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem
Kanunu Tasarısının Geçici 1inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanunu ve bu Kanunlara dayanılarak ibaresinin 6968
sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununa dayanılarak
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Ayşe Nur
Bahçekapılı |
Yahya Akman |
Yılmaz
Tunç |
|
|
İstanbul |
Şanlıurfa |
Bartın |
|
|
İhsan Koca |
Eyüp Ayar |
|
|
|
Malatya |
Kocaeli |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının
Geçici Madde 1in 4üncü paragrafında yer alan idari para cezası olan
beş bin Türk Lirasının 25 bin Türk Lirasına
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Mehmet
Şandır |
Abdülkadir
Akcan |
Akif Akkuş |
|
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
Mersin |
|
|
Beytullah Asil |
Ahmet Duran
Bulut |
Mustafa Enöz |
|
|
Eskişehir |
Balıkesir |
Manisa |
|
|
M. Akif Paksoy |
Yılmaz
Tankut |
Oktay Vural |
|
|
Kahramanmaraş |
Adana |
İzmir |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
72 milyon
insanımızı ilgilendiren çok önemli bir kanunun sonuna geldik.
Bunlar, son önergeler, son konuşmalar.
Gerçekten, biraz
sonra kararlaştıracağınız, oylarınızla kabul
edeceğiniz bu kanun, ülkemiz açısından, ülke tarımı
açısından, çiftçilerimiz açısından çok önemli
değişiklikler yapmaktadır. Bu kanunla, daha önce Türk
tarımının çok önemli fonksiyonlarını, hukukunu belirleyen
5179, 1734, 3285, 4631 ve 6968 sayılı beş kanun bir araya
getiriliyor, farklılaştırılıyor ve yeni bir hukuk
oluşturuluyor. Dolayısıyla, bu kanunu iyi müzakere etmemiz
gerekirdi değerli milletvekilleri. Her ne kadar komisyonlarda bu konular
uzun uzun tartışıldı, alt komisyonda
tartışıldı, komisyonda tartışıldıysa da
maalesef Genel Kurulda yeterince anlaşıldığını ve
tartışıldığını söyleyebilmek mümkün
değil.
Değerli
milletvekilleri, bu ve buna benzer konularda ülkemiz ve insanımız
için önemli konularda hukuk kurarken gerçekten birlikte bir çalışma
yapıyoruz, adına birleşim diyoruz, bir müzakere
yapıyoruz, tezekkür ediyoruz ve doğruyu bulmaya
çalışıyoruz, ortak aklı oluşturmaya
çalışıyoruz ama maalesef bu zemini bir türlü kuramadık.
Burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz elliye yakın önerge verdik,
hiçbir önergemiz kabul edilmiş değil. Sayın Bakanın bana
göre talihsiz yani faydalanmak niyetiyle değil, yanlışı
belirlemek niyetiyle dinlenildiğini ifade eden beyanı burada
doğru bir müzakereyi yapamadığımızın da
işaretidir.
Bakınız
değerli milletvekilleri, 97 sayfadan oluşan bu kanunu içinizde 9
kişinin okuduğunu zannetmiyorum. Bu kanun 2 bölüm, 9 kısım,
5 tane kanunu mülga hâline getiriyor. Bu kanunda 50 madde var, 330 fıkra
var, 126 tane bent var. Hangi değişiklikler yapılıyor, neler
getiriliyor? Bu, ancak işte elimizi kaldırıp indirerek
katıldığımız ama içeriğine hiç
katılmadığımız, bilmeden geçirdiğimiz bir kanun
olacak.
Değerli
milletvekilleri, içinizde tarımla ilgisi olmayan, çiftçiyle münasebeti
olmayan, çiftçiden seçmeni olmayan milletvekili yoktur ve bu kanun hepimizle
ilgili, tüm milletvekillerinin yakın ilgisini gerektirdiği bir
kanundur çünkü bölgelerinizde çiftçiler, seçmenleriniz yarın size
soracaktır Hangi değişiklikleri yaptınız, ne
yaptınız, bize ne getirdiniz? diye ama zannetmiyorum ki
birkaçımızın dışında burada yapılan
değişikliklerle ilgili bir bilgi kırıntısı
akıllarımızda kalmış olsun.
Sayın
Bakanın ifadesiyle söylüyorum: Bu, Türkiyenin Avrupa Birliği
müktesebatına entegrasyonu için yapılmış bir kanun. Bu
kanun Türk çiftçisinin sorunlarını bir bütünlük içerisinde ele
alıp sorgulayan ve çözüm için hukuk oluşturan bir amacı
taşımamaktadır. Türk tarımının sorunları
yok. diyebilmek mümkün değil. Burada bunu hiç kimse de şu ana kadar
söyleyememiştir. Gerçekten Türk çiftçisinin sorunu bitmez ama bugün
Ben Akdeniz
Bölgesi vilayetlerinden, Mersinden geldim. Hatayı bilirim, Adanayı
bilirim, Mersini bilirim. Burada çiftçilerimiz -birkaç defa daha önce
söylediğim bir konu vardı- inanınız ki ekmeğini
taştan çıkartan bir gayretin içerisinde; taşı düzeltiyor
sera yapıyor, üzerinde sebze-meyve yetiştiriyor ama bugün Mersin,
Tarsus, Silifke, Erdemli hallerine sorun, domatesin fiyatı 25 kuruş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Çiftçi Toplayıp da hale götürmeye değmez.
diyor. Yaş sebze üreticilerinin sorununu her sene bu mevsim burada
tartışırız. Üretim maliyetlerinin yüksekliğinin
ötesinde, iktidarın sorumluluğunda olan dış pazar organizasyonundaki
sorunları bir türlü aşamayız. Bizim ürettiğimiz yaş
sebze ve meyve bizim ülkemizin ihtiyacının çok üstünde olduğu
için mutlak ihraç edilmesi gerekiyor ama ihracatın
kapılarını açacak, hemen kuzeyimizdeki 250 milyonluk
Rusyanın ihtiyacını karşılayacak bir yapı
kuramadığınız takdirde çiftçi her geçen gün kan kaybediyor.
Her 3 çiftçiden 1i tarımdan vazgeçti ve çiftçilerin yüzde 50den
fazlası borç içinde. Borç ödemede getirilen değişiklik de
maalesef derde deva olmadı. Dolayısıyla, çok önemli bir kanunu
yeterince müzakere etmeden geçiriyoruz ama
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Bu kanun Türk tarımının, Türk
çiftçisinin çok acil sorunları, ekmek sorunu, borcunu ödeyebilme sorunu,
tarlasını ekebilme, çiftçiliğe devam edebilme sorununu maalesef
çözmüyor. Ne yapılması gerekir? Sorumluluk sizde. Ortak aklı
üretmek noktasında biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü
katkıyı vermeye hazır olduğumuzu her defasında ifade
ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, biz bu kanuna iki tane tarım profesörü
arkadaşımızın yoğun katkısıyla emek vermeye
çalıştık ama yeterince bir kabul görebildiğimizi söylemek
mümkün değil. Tarımı yönetmiş 2 tane Sayın Genel Müdür
Arkadaşımız bu konuya çok yoğun katkı vermeye
çalıştı, ama maalesef böyle bir talep olmadığı
için, böyle bir zemin olmadığı için bu kanun iktidar partisinin
milletvekillerinin el kaldırıp indirmesiyle, ama içeriğinin ne
getirip götürdüğünü anlamadan şimdi birazdan kanunlaşacak.
Her şeye
rağmen bu kanunun ülkemize ve çiftçilerimize hayırlı,
faydalı, kârlı sonuçlar getirmesini temenni ediyor, emeği geçen
herkese de teşekkür ediyor, sizlere de saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim Sayın Şandır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem
Kanunu Tasarısının Geçici 1inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanunu ve bu Kanunlara dayanılarak ibaresinin 6968
sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununa dayanılarak
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) - Sayın Başkanım, olumlu
görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutuyorum efendim?
Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
yürürlüğe girdiği tarih itibari ile bu Kanunda sayılan
Kanunların yürürlükten kaldırılmaları sebebiyle
uygulanmaları mümkün değildir. Bu değişiklik ile madde
metnindeki ifade bozukluğu giderilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde geçici madde 1i oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 49u
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 50yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulumuzun kararını
alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, oylama için beş dakika süre
vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen beş
dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı
ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine
oylama için öngörülen beş dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Veteriner Hizmetleri,
Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı
açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : : 208
Kabul : 198
Ret : 10
Çekimser :
Boş :
|
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
Fatih Metin |
Murat Özkan |
|
|
Bolu |
Giresun (x) |
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hem
veteriner camiası için hem tarım camiası için,
Bakanlığımız için ve milletimiz için hayırlar
getirmesini diliyorum.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce
değerli oylarınızla Türkiye için çok önemli bir kanun
tasarısı yasalaştı. Öncelikle emeği geçen herkese,
muhalefet partilerimize, milletvekillerimize, iktidar grubumuza, herkese çok
teşekkür ediyorum. Hem Komisyonda değerli katkılarını
sunan Komisyon üyelerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza,
üniversitelerimize, meslek odalarımıza, bu Kanunun hazırlanmasında
emeği geçen herkese ama herkese huzurlarınızda çok teşekkür
ediyorum.
Bu Kanun, tabii,
ben daha önce de söylemiştim, Gıda Kanunu, Yem Kanunu, Zirai Mücadele
Kanunu, Hayvan Islahı Kanunu ve Hayvan Sağlığı
Zabıtası Kanunlarını lağvedip bunların yerine
ikame olan bir kanun. Keza gıdayla ilgili, Büyükşehir Belediyesi
Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunuyla ilgili olarak da,
oralardaki birtakım yetkileri de yine, gıda denetiminin tarladan
sofraya zincirin bütün halkalarında denetim ve kontrolün tek elde
yapılmasına imkân tanıyacak şekilde, bütün bu alanlarda
düzenleme yapıyor.
Bu Kanunun esas
amacı Türkiyedeki vatandaşlarımızın, bütün
tüketicilerin sağlığını korumaktır. Onların
hijyenik, sağlıklı gıdaya ulaşmasını temin
etmektir, bu konuyla ilgili standartları belirlemektir, bu konuyla ilgili
denetleme mekanizmasını kurmaktır, kontrol sistemini tesis
etmektir. Bize hizmet ediyor ve bizim içindir. Dolayısıyla birinci
önceliği, birinci amacı, hedefi bu. Ancak, bununla birlikte Avrupa
Birliğiyle entegrasyon sürecinde de bir müzakere
başlığının da şartlarından bir tanesiydi
Türkiyedeki bu alanda bir yeni düzenleme yapılması. Yani esas, tek
başına Avrupa Birliği istediği için huzurunuza gelmedi bu
tasarı. Bizim için, bizim ihtiyaçlarımızı gidermek için
geldi ve sizler de eksik olmayın çok yorucu, uzun bir çalışma,
iki günlük bir çalışmanın sonucunda, sabahlara kadar süren bir
çalışmanın sonucunda bunu yasalaştırdınız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
Bu arada
saygıdeğer milletvekilleri, birkaç kez gündeme geldiği için ve
bana özellikle de buradan, hani, cevap vermedim diye ısrarla
söylendiği için kayıtlara geçmesi açısından söylemek
durumundayım. İki konu söylendi. Bir, tabii, Atatürk Orman
Çiftliğiyle ilgili olarak dendi ki: Ben yargılama izni verdim mi,
vermedim mi konusu. Şimdi, arkadaşlar Cumhuriyet
Başsavcılığına zaten Başbakanlık Teftiş
Kurulu bu konuyu götürmüş ve ben size
Elimde de var Cumhuriyet
Başsavcılığının yazısı. Cumhuriyet
Başsavcılığı benim izin vermemle ilgili karar
vermiyor, Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı
inceliyor, gerek gördüğü takdirde zaten dava açıyor. Bu konuda
herhangi bir şey yok.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Hayır! Sayın Bakan, doğru
değil!
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Öyle değil, öyle değil!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Burada,
burada. Hepsi burada. Şimdi, dolayısıyla
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Bakan, siz soruşturma izni
verdiniz mi vermediniz mi?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Ben vermedim,
doğrudur. Vermedim, vermedim.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Söyle, söyle!
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakan, baştan kim verdi onu söyle?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Vermedim
çünkü verilmesini gerekli görmedim.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Vermedin, niye açıkladın?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Orada ben
bir yanlış görmedim. Teftiş kuruluna incelettim.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Onu söyle işte, onu söyle.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) İç
denetimine incelettim, iç denetim birimine incelettim. Orada yapılan
hiçbir yanlış yok.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuyu tamamlayınız lütfen.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Olmaz öyle şey! İç denetimin
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Gerçekten
Müsaade ederseniz anlatayım.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Kendi adamına incelettin.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bakın,
benim gayem sizinle tartışmak değil. Ben, kayıtlara geçsin
diye söylüyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yanlış söylüyorsun! Doğru söyle!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Varsa
bilgilerinizi anlatırsınız.
Şimdi,
Cumhuriyet Başsavcılığı konuyu incelemiş ve bunda
herhangi bir dava açılmasına gerek görmemiş. Gerek gördüğü
zaman dava açılır, bir.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Geçin, geçin!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) İki:
Yine Atatürk Orman Çiftliğinin 1983 yılında Millî Güvenlik
Konseyinin yasama görevi de yürüttüğü dönemde çıkarılan bir
kanun var. O kanunla Atatürk Orman Çiftliğinin arazilerinin bir
kısmı -2823 sayılı Kanun- başka kurumlara, bu arada
Gazi Üniversitesine verilmiş. Şimdi, o kanun diyor ki: Şu
şu tarihlerde şu kadar arazi, Atatürk Orman Çiftliği arazisi
Gazi Üniversitesine devredilecek. diyor ve bunun 1991, 1996, 1997, 2005 ve
2008 yıllarında bedeli karşılığında da Gazi
Üniversitesine bu devredilmiş. Dolayısıyla, mülkiyet devri bir
para karşılığında yapılmış, bütün
haklarıyla ve sonuçlarıyla birlikte. Kanun diyor ki: Bunu sen devrettin.
Bu, artık bu saatten sonra Gazi Üniversitesinin. Kanunda şöyle bir
yetki yok: Bu, amacı dışında
kullanıldığı takdirde Tarım Bakanlığı
veya Atatürk Orman Çiftliği bunu geri isteme hakkına sahiptir.
demiyor, böyle bir şey söylemiyor kanun. Böyle bir şey
söylemediği için de Atatürk Orman Çiftliğinden çıkmış
mülkiyeti. Atatürk Orman Çiftliği bunu satmış. Neyle
satmış? Kanunla satmış, o günkü çıkan kanunla
satmış.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Bakan, kamuoyunu
yanıltıyorsunuz! Doğru bilgi vermiyorsun!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
Dolayısıyla ortada kanuni bir işlem var. Bunu ne yapıyor,
nasıl yapıyor, o artık bizim işimiz değil, o bizim
işimiz değil, onların işi.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, teşekkür edebilir miyim efendim size? Konu
anlaşılmıştır.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sayın
Başkan, hayır, ben kayıtlara geçsin diye söyledim.
BAŞKAN
Efendim, kayıtlara geçti.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Yanlış geçiyor kayıtlara
Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Tekrar çok
teşekkür ediyorum. Kanunumuzun hayırlı, uğurlu
olmasını diliyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, hakikaten bu kanunla ilgili olarak çok
yoğun çalışmalar yapıldı, yorucu çalışmalar
oldu.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Başkan... Sayın
Başkan...
BAŞKAN
Sonrasında da özellikle grup başkan vekili arkadaşlarıma
hassaten yani gösterdikleri ilgi, alaka ve kanunun yasalaşması
konusundaki gayretlerinden, aralarındaki mutabakattan dolayı
teşekkür etmezsem bir hakşinaslık yapmış olmam.
Sizlere hakikaten teşekkür ediyorum, diğer milletvekilleri arkadaşlarıma
da.
Sayın
Aydoğan, gördüm buradan efendim. Yerinizden size söz vereceğim.
Açıklayın. Ne diyeceksiniz bilmiyorum ama kısa bir
açıklamanız olacak herhâlde.
Buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Atatürk Orman
Çiftliğinde kamu zararı vardır. kararına rağmen
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin, Bakanlık
denetçilerinin görüşüne itibar ederek soruşturma izni vermemesine;
kamuoyunu yanıltmasına ve Gazi Üniversitesine yapılan tahsisin
de amacı dışında kullanılmasına ilişkin
açıklaması
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
kamuoyunu yanıltmıştır. Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu incelemeleri sonrasında Atatürk Orman Çiftliğinde
kamu zararı vardır. diye karar almıştır ama
Bakanlık denetçileri Yoktur. demektedir ve Sayın Bakan amir olarak
soruşturma izni vermemiştir. Kamuoyunu yanıltmaktadır.
Gazi
Üniversitesine yapılan tahsis de amacı dışında
kullanılmıştır. Sayın Bakan da kamuoyunu
yanıltmıştır, yanlış bilgi vermiştir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Öğrendin mi doğruları Sayın Bakan?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Öyle
değil.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Bir sene sonra öğreneceksin Sayın Bakan.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hesap vereceksin, hesap.
BAŞKAN
Zaten konu da Sayın Bakanın ifadesiyle yargıya da intikal
etmiş, artık yargı çerçevesinde çözülür.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 5inci sırada yer alan,
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 3 Milletvekilinin Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Emniyet Teşkilatı
Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 3
Milletvekilinin; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve
2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri (Devam)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 3
Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı, Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 3
Milletvekilinin; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve
2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/702, 1/714, 1/865, 1/887, 2/646, 2/703) (S.
Sayısı: 508) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu
508 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif, İç Tüzükün
91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü
üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili
Engin Altaya aittir.
Sayın Altay,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 508 sıra sayılı
torba Kanun Teklifi üzerinde CHP Grubu adına söz aldım.
Sayın
milletvekilleri, bugün burada, Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Millî
Eğitim Bakanlığına kadro tahsis edeceğiz. Ben de,
işin doğrusu, sıra sayısı bana gelene kadar böyle
biliyordum. Ama gene, yirmi maddelik bir torba çorba kanun
tasarısıyla karşı karşıyayız. Bunları yanlış
bulduğumu ifade etmek istiyorum, bir.
İkincisi: 1
Ekimde açılan Meclisi, çoğu zaman gündüz ikide, üçte
kapattınız, gene bir haftadır gece birlere, ikilere kadar
(x)
508 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Beş, beş.
ENGİN ALTAY
(Devamla)
milletvekillerini beşlere kadar
çalıştırıyorsunuz. Yani Hükûmete söylüyorum bunu. Hükûmet
milletvekillerine karşı ayıp ediyor, hepimize, size bize. Böyle
şey olur mu? 1 Temmuza kadar şunları yetiştirelim
Ev
ödevi mi veriyorsun Parlamentoya? Ben çok biliyorum, ekimden beri çok günler
ikide, üçte Meclisi kapattık arkadaşlar. Hepimizin bir şahsiyeti
var, gururu var, izzetinefsi var. Tabii ki çalışmak gerekirse yirmi
dört saate yirmi dört saat daha katarız ama Hükûmetin bu konudaki
yaklaşımının tam bir lakayıtlık olduğunu
söylemek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu kanun tasarısına evet oyu vereceğiz, hiç
şüphe yok. Gerek Emniyet Genel Müdürlüğümüzün gerekse Millî
Eğitim Bakanlığımızın gerçekten kadro
ihtiyacı var. Ben ve partim, müteaddit defalar, özellikle Millî
Eğitim Bakanlığındaki öğretmen
açığının kapatılmasına yönelik olarak âdeta
burada feryat ediyoruz, Genel Kurula ve Hükûmete yalvarıyoruz, önlerinde
diz çöküyoruz ama Hükûmet, hep, her zaman olduğu gibi, özellikle millî
eğitimle ilgili fevkalade nakıs davranıyor. Şimdi, bu,
kamuoyuna da 70 bin kadro Millî Eğitime, 30 bin kadro Emniyet Genel
Müdürlüğüne diye
Şimdi öyle biliyor kamuoyu, belki birçoğunuz
da öyle biliyorsunuz, işin aslının da öyle olmadığını
biraz sonra belirteceğim.
Plan Bütçeye
geldiğinde bu kanun teklifi sayın milletvekilleri, 70 bin
öğretmen, 20 bin polis diye geldi ama Plan ve Bütçeden çıkarken gelen
20 bin polis kadro sayısı 30 bin oldu. Eyvallah, hiçbir itirazım
yok ama gelen 70 bin öğretmen kadro ihdası -ama herkes bilsin ki bu
70 bin 2010da değil, onu biraz sonra anlatacağım- 70 bin olarak
geçti. Yani Emniyet Genel Müdürlüğüne AKP Grubu tarafından gösterilen
cömertlik işsiz öğretmenlere gösterilmedi, sözleşmeli
öğretmenlere gösterilmedi.
Aslında
eğitime gereği kadar önem versek, eğitim konusunu Hükûmetiyle,
Parlamentosuyla hep beraber biraz daha ciddiye alsak belki 30 bin tane polis
kadrosu vermemize gerek kalmayacak çünkü direkt eğitimle ilintili bir
mesele. Bugünkü toplum dünkü, dünden önceki öğretmenlerin iz
düşümüdür, dünkü, dünden önceki eğitim politikalarının,
eğitim yaklaşımlarının iz düşümüdür. Manzara bu.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, kanunla polis memurlarına da öğretmenlere
yapıldığı gibi bir başpolis, kıdemli polis,
kıdemli başpolis gibi yeni unvanlar veriliyor. Tabii, ben bu
işin teknik yanını bilmem. Bana doğrusu çok
mantıklı gelmiyor. Eskiden başefendi falan denirdi ama o
işler geçti biliyoruz biz. Polis memuru polistir. Onlar karakollarda kendi
içlerinde zaten kıdem durumuna göre grup amiri, ekip amiri oluyor, bu
işler bir düzen içinde yürüyor. Şimdi başpolis bey mi
diyeceğiz biz başöğretmen dediğimiz gibi? Onu da
yanlış bulmuştum pedagojik olarak, bunu da yanlış
buluyorum. Bu kısım kişisel görüşümdür.
Öte yandan
sayın milletvekilleri, emniyet müdürlüğünde, dereceleriyle ilgili
yükselme süreçlerinde birçok dördüncü sınıf, beşinci
sınıf emniyet müdürü Genel Müdürlükle mahkemeliktir, bilginize
sunuyorum. Yani şerefli Türk polisinin üçüncü sınıf emniyet müdürü
Ben bir haksızlık neticesinde ikinci sınıf emniyet müdürü
olamadım. diye mahkemeye gidiyor. Yani emniyetin içinde böyle bir güven
bunalımı olmasının emniyet hizmetlerini büyük bir zaafa
düşüreceği kuşkusu içindeyim.
Öte yandan, gene,
rütbeli personel arasında kadro ve unvan farkları davalık ve
düzenlemeye muhtaç. Bakın, sayın milletvekilleri, şimdi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi tutanaklarından size bir bölüm okuyayım:
Dolayısıyla, özlük haklarının bir an evvel çözülmesini
bekleyen bu teşkilat, bu camia şimdi teşkilat kanununda
yapılan ve Anayasaya aykırılıklar içeren birtakım
hükümlerle karşı karşıya kalmış olacaktır.
Devamla: Aynı süreyle eğitim almış kişiler
arasında böyle bir eşitsizliğin yapılmış
olması mutlaka Anayasanın da dikkate alacağı önemli
ölçütlerden birisi. diyor, eleştirilerini sürdürüyor. Tarih 6 nisan 2001.
Okuduğum konuşmanın sahibi Sayın Bülent Arınç,
Başbakan Yardımcısı, hadi o zaman Fazilet Partisi Grubu
adına konuşmuş. Şimdi Başbakan
Yardımcısısın, elinden tutan mı var? Yapsana
bunları. Yani muhalefetteyken şu Meclisi yıktınız,
millete kan kusturdunuz buralarda, o zaman söylediklerinizi bari şimdi
yapsanıza; tek partili, büyük bir sayısal çoğunluk
iktidarısınız. 2001deki Bülent Arınça bak, şimdiki
Bülent Arınça bak! Böyle çelişki olur mu? Siyasetin hiç
kaldırmadığı şey çelişkidir sayın
milletvekilleri.
Şimdi
-burada emniyet teşkilatından yetkililer de var- sekiz senedir bu
Parlamentoda birkaç defa bir şey söyledim, dedim ki: Türk polisi
şehit olmaktan korkmuyor, Türk polisi emekli olmaktan korkuyor. Niye
korkuyor? 2.200 lira alan başkomiserin maaşı emekli olduğu
gün1.200 liraya düşüyor, mesaisiyle falan 2.000 lira alan polis memurunun
maaşı 1.050 liraya düşüyor. E ne oluyor? Yani, bu, polis
teşkilatında moral bırakır mı, motivasyon
bırakır mı, görev şevki, azmi bırakır mı?
12-12 çalışma koşulu bugün dünya standartlarında kabul
edilebilir mi? 12-12 çalışan bir polisin sosyal hayatı olabilir
mi? Aile hayatı, baba ya da anne olarak, babalık görevini, annelik
görevini yapabilir mi? Yapamaz. 12-12 çalışan, camia içinde bir sürü
başka sorunlar yaşayan polisin içinde, değişik ideolojik
inançsal sorunlar, gruplaşmaların olduğu bir toplumdaki polisin
içinde, teşkilatın içinde olumlu, ılımlı bir iklim
olabilir mi? Psikolojisi düzgün olabilir mi? Yani polis memurlarının
intiharı bu ülkede çok sık karşılaşılan bir
vakadır. Bunda bu Parlamentonun, bırakın Parlamentoyu, bu
Hükûmetin hiç sorumluluğu yok mudur? Diyebilirim ki en az her ay 1-2 polis
memuru intihar ediyor. Hükûmet bu konuda bir adım atmış
mıdır? Sekiz senedir Türkiyenin çehresini değiştirdik.
diye hamasi nutuklar atan, her şekliyle, angaryasında, şununda
bununda, bakanların ziyaretlerinde ordu gibi koruma tayin ederek polise
yerine göre angarya da yaptıran Hükûmet, polise Senin moralin niye
bozuk? diye sormuş mudur? Ya da bu konuda Hükûmet ciddi bir tedbir
almış mıdır? Hayır. Polis, Hükûmetin değnekçisi
değildir; polis, Türkiye cumhuriyeti devletinin polisidir. Polise
Hükûmetin gerekli özeni, hassasiyeti de göstermesi lazım.
Şimdi, bu
kadar stres içindeki bir polisin insan haklarını koruması mümkün
mü? Tam tersine, Türkiyede insan haklarının birinci elden
koruyucusu, günlük hayatta yaşamamızın, en özgürce
yaşamamızın temininden sorumlu olan polisin insan hakları
ihlalleriyle dolu bir sürecini yaşıyoruz.
Şimdi, gene
sizin döneminizde sistematik olarak bir asker-polis ayrımı
ikircikliliği yaratılmıştır; bu, AKPden önce olmayan
bir manzaradır. Sizden önceki değişik hükûmetlerde Türkiyede
toplumda bir asker-polis ikircikliliği olmamıştı.
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) - Öyle bir şey olamaz da.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Şimdi, toplumun bir kesimi askere güveniyor, bir kesimi polise
güveniyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Yok öyle bir şey, ayrımcılık yapma.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Ben de biliyorum, merak etme, dinle.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Öyle bir şey olmaz.
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Polisle ilgili bir şablon oluşturulmaya
çalışılıyor. Emniyet teşkilatı dip-doruk (F) tipi
yapılanmayla itham ediliyor. Bakın, itham ediliyor diyorum. Bu,
beni de belki sizi de rahatsız eden bir şey ama bu teşkilat
içinde hakikaten o (F) tipi diye bahsedilen, ideolojik, inançsal
örgütlenmeler varsa bu konuda da tedbir almak Hükûmetin görevi. Yok öyle bir
şey. diyerek olmuyor bu işler. Türkiye şunları
yaşamadı mı? Polis okulu sınavlarından önce bir
dershanede, bir özel ideolojik, inançsal örgütlenmede çocuklar toplanıp,
kampa alınıp sınav soruları bu çocuklara bir gece önce
verilmedi mi? Bunlar yaşandı mı, yaşanmadı mı?
Bunlar yaşandıysa bir sorun vardır. Hani 10 nisanlarda hep
söyleriz Herkesin polisi kendi vicdanıdır. Çok güzel bir söz. Evet,
o vakit Hükûmetin vicdanının da bu söze uygun olması,
örtüşmesi lazım. Polis teşkilatımızın her türlü
siyasi mülahazadan, her türlü siyasi hesaptan arınmış ve uzak
olması lazım. Siyasetin dışında, polis
teşkilatının her türlü inançtan da uzak ya da her inanca
eşit mesafeli olması lazım. Bunların görülmesi lazım
sayın milletvekilleri.
Şimdi,
polisin özlük haklarını, teşkilat içindeki
sorunlarını, savunacağız ama polisin eleştirilecek de
bir ton yanı var, maalesef var. Eleştireceğimiz konuların
bir kısmı polisimizin içinde bulunduğu ekonomik, özlük
sıkıntılardan, bir kısmı çalışma
şartlarındaki olumsuzluklardan ama polisle toplum arasında da
Türkiyeye, cumhuriyete yakışmayacak ilişkiler yumağı
var. Polis, eylem ve uygulamalarında ülkenin bütün
vatandaşlarını bir görmelidir, nezdinde eşit görmelidir.
Örneğin 06 CHP
ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) Ben yedim, ben varım!
ENGİN ALTAY
(Devamla) Tabii tabii, tamam tamam.
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) Hepimize geliyor.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Başka bir şey söyleyeyim
MUSTAFA ÜNAL
(Karabük) İnsaf!
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) Herkese geliyor, biz de ceza yiyoruz.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Daha devam edeceğim, dur be kardeşim, söz al, konuş
yani. Bak, bana diyorsunuz ki Engin Bey, seni seviyoruz, sinirlenme. E
sinirlendirmeyin, sakin sakin konuşuyoruz.
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) Ben de ceza yedim.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
ENGİN ALTAY
(Devamla) Şimdi, size hiç, seçim bölgenizde, sizi bire bir tanıyan
polis, süratten ceza yazdı mı? (AK PARTİ sıralarından
Yazdı, yazdı. sesleri)
ÖMER İNAN
(Mersin) Yazdı, bana yazdı!
ENGİN ALTAY
(Devamla) Geçin, neyse
Bunlar önemli
değil de bana yapsınlar kardeşim, bana yapsınlar da polis,
kendini yetiştiren öğretmeni coplamasın. Tamam mı, yani
bana yapsın. Polis, vatandaşın inancına, yaşam
tarzına göre iş ve işlem yapmasın. Polis,
vatandaşına tuzak kurmasın. Tuzak dediğim, hız
tuzağı, vesaire. Ön ikaz olmadan Bu yolda radarla hız kontrolü
vardır. yazısı olmayan yere polis tuzak kurmasın.
Polis,
inancına göre teşkilat içinde kümelenmesin, örgütlenmesin. Bunu,
tekrar altını çizerek söylüyorum: İnancına göre, Emniyet
Genel Müdürlüğü içinde, teşkilatlanma ve yapılanma olmasın.
Polis, insan haklarının uygulamadaki en temel koruyucusu ve
sağlayıcısı iken en temel insan haklarını ihlal
etmesin. Polis, hak arama mücadelesine saygılı olsun. Polis,
vatandaşına saygılı olsun. O polis, hükûmetin emrinde
değil, o polis, vatandaşın, milletin emrindeki polis
olduğunu hiçbir zaman unutmasın.
Değerli
milletvekilleri, kanunun ikinci faslı da Millî Eğitim
Bakanlığına verilen kadrolarla ilgilidir. Şimdi, bilinmeli
ki öğretmenlik mesleği, eğitim sistemiyle ilgisi olan, sosyal,
kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik boyutlara sahip alanlarda özel
uzmanlık, bilgi ve beceriyi temel alan, akademik çalışma ve
mesleki formasyona dayalı profesyonel statüde bir çalışma
alanıdır, öğretmenlik böyle bir şeydir. Yani sizin
yaptığınız gibi, vekil, ücretli, kısmi zamanlı,
usta öğretici, sözleşmeli, kadrolu gibi kategorize edilecek bir alan
değildir, inşaat müteahhitliği değildir öğretmenlik,
inşaat taşeronluğu değildir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sizin, bizim, hepimizin sistemdeki mevcut bütün
öğretmenleri derhâl kadroya geçirmek gibi bir görevimiz var. 1 Temmuza
kadar Meclisi çalıştıralım diye geceyi
sabahlatıyorsunuz burada. Şu Hükûmetin 1 Temmuza kadar yapması
gereken bir tane iş varsa, öncelikle Bakanlıktaki sözleşmeli,
ücretli öğretmenlerin tümünü kadroya geçirmektir. Öğretmenlerin köy,
ilçe, il, bölge esaslı özlük ve ekonomik haklarını temin edecek
yeni bir teşkilat kanunu derhâl çıkarılmalıdır.
10 Haziranda 10
bin öğretmen atandı. Kamuoyu, Millî Eğitim
Bakanlığı 10 bin tane yeni öğretmen aldı zannetti.
Bakan burada yok, Müsteşarı var. 10 Haziranda sisteme yeni giren
öğretmen sayısı kaç, biliyor musunuz? 1.799. Ama siz bunu
millete 10 bin tane öğretmen aldık diye yutturmaya
çalışıyorsunuz. Bu ayıp değil mi?
Şimdi,
tıpkı kasım ayında olduğu gibi, ağustosta atama
yapılacak. Ağustosta yaklaşık 30 bin öğretmen
atanacak. Ne olacak? Sisteme 3 bin tane yeni öğretmen girebilecek mi?
Hayır. Sistem içindeki sözleşmeli öğretmenler, puanları
yüksek olduğu için, kadrolu olarak oraya geçecek. Ama siz diyeceksiniz ki:
Haa, bak, Hükûmet 30 bin tane öğretmen aldı, aferin! demez bu
millet size aferin, artık herkes her şeyi biliyor sayın
milletvekilleri.
Türkiye
Cumhuriyetinde çalışma barışının, meslek
doyumunun en çok olduğu, en yaygın, en güzel olduğu yer
öğretmenler odası idi size kadar. Sizinle birlikte öğretmenler
odasına da okullara nifak, fitne, fesat sokuldu.
Ben okul
müdürüyken bir odayı sigaralı bölüm, bir odayı sigarasız
yapmıştım. Şimdi onlar, bir tarafta kadrolu
öğretmenler, bir odada oturuyormuş, bir tarafta sözleşmeliler. E
ama ayıp bu, günah. Ee günah
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) Şimdi beraber oturacaklar.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Oturmuyor, yalan söylemeyin. Şimdi hiç beraber
Söyleyeceğim
Şimdi
bakın, sözleşmeli öğretmenler için Sayın Millî Eğitim
Bakanı Nimet Çubukçu 13 Mart 2010 tarihinde yaptığı
açıklamada Maliye Bakanlığından onay
alındığını, kadroya geçiş
taslağının da hazır olduğunu, ilk Bakanlar Kurulu
toplantısında onaylanacağını, Türkiye Büyük Millet
Meclisine geleceğini ve Meclis tatile girmeden nisan ya da haziran
ayında yasalaşıp uygulamanın
başlayacağını ifade ediyor. Kim ediyor? Nimet Çubukçu.
Kimdir bu? Türkiye Cumhuriyeti 60ıncı Hükûmetinin Millî Eğitim
Bakanıdır. Aynı sözleri Hüseyin Çelik de 27 Aralık 2008de
söylemiş. 3üncü bölgede üç yılı dolan, üç yıl
çalışan otomatik kadroya geçecek. demiş. Hüseyin Çelik kim?
AKPnin ikinci Genel Başkan Yardımcısı. Ben şimdi bir
milletvekili olarak, milletin vekili olarak milletin kürsüsünden milletime
sesleniyorum: Kim millete doğru söylüyor? Kim kimin gözünün içine baka
baka milleti enayi yerine koyuyor; herkesi kör, âlemi sersem zannediyor?
Milletin öğretmen adaylarının, sözleşmeli
öğretmenlerinin takdirine bırakıyorum.
Sayın milletvekilleri,
Millî Eğitim Bakanı diyor ki ya da AKP Hükûmeti diyor ki ya da AKP
sözcüleri diyor ki: Sözleşmeli öğretmenle normal kadrolu
öğretmen arasında hiçbir fark yoktur. Şimdi -zamanım çok
azaldı- sözleşmeli öğretmenlerin isteğe bağlı
tayin hakkı yok, asker öğretmen olarak görev yapma hakkı yok,
yönetici olma hakkı yok, kıdem ve derece alma şansı yok,
sağlık güvencesini doksan iş günü çalışmadan elde etme
şansı yok, çalıştığı okulda
hastalanırsa millî eğitim müdürlüğüne gitmeden hastaneye gitme
şansı yok. Sözleşmeli öğretmenin İLKSANa üye olma
hakkı yok, ek ders ücretlerinden SSK kesintisi yapılıyor, dil
tazminatından yararlanamıyor, çocuk ve eş yardımı
alamıyor, öğrenim durumundan özre bağlı tayin isteme
hakkı yok. Sözleşmeli öğretmen hem öğretmen hem
öğrenci, bir yandan KPSye hazırlanıyor. Beş
yıllık sözleşmeliyle
Başkanım,
bana üç dakika verir misiniz? Bak, siz de eğitimcisiniz, bitiriyorum.
Beş
yıllık sözleşmeli öğretmen ile bir günlük sözleşmeli
öğretmen aynı maaşı alıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY
(Devamla) Sayın milletvekilleri, hiçbir meslek grubunda olmayan bir
anlayış ve yaklaşım. Her an iş kaybetme duygu ve
psikolojisi içinde bir öğretmenin sınıfta
başarılı olma şansı var mıdır?
Öğrenciler öğretmenlerle dalga geçiyormuş İnşallah
kadrolu olursun. diye. Yani öğretmeni böyle maskara yapmaya Millî
Eğitim Bakanlığının hakkı var mı sayın
milletvekilleri?
Şimdi,
arkadaşlar, kamuoyuna bir yanlış sunuluyor bugün. 70 bin
öğretmen falan alınmıyor. Şimdi -tasarıda da var,
bakarsınız- 38 bin civarında boş kadro var, 38 bin.
Şimdi, bunu doldurmak için kadro lazım yani alınacakları 40
bin civarında Hükûmet tasarlamış 40 bin kişi alalım.
demiş. Boş kadro 38 bin, 40 bin alınacak, 1.500 küsur açık
var ama ileriki yıllar da düşünülerek Plan-Bütçeden 70 bin geçti
Millî Eğitim Bakanlığına verilen kadro.
Türkiye bilsin ki
AKP Hükûmeti, bu dönem 10 bin haziranda, 30 bin ağustosta olmak üzere 40
bin öğretmen alacaktır. Gene Türkiye bilsin ki bu 40 bin
öğretmenin 37 bini, bilemedin 36 bini sistem içindeki öğretmen
olacaktır yani dışarıdan, sistem dışından 40
bin kişi sisteme giriyor değil.
Şimdi,
zamanım azaldı, konuşulacak çok şey var ancak Hükûmete,
iktidar partisinin çok değerli milletvekillerine ve tabii muhalefet partisine
sesleniyorum: Sayın milletvekilleri, boş kadro 38 bin olabilir. Millî
Eğitim Bakanlığının kendi denetim raporları 144
bin öğretmen ihtiyacı var. diyor. Gelin bunu tamamlayın. Bunu
tamamlamanız için elinizi bağlayan yok, önünüze çıkan yok,
elinizi tutan yok. Türkiye bu kadarcık sorunu çözemeyecek kadar
cılız, küçük bir ülke değildir. Her vesileyle hava
atıyorsunuz, atıyoruz, belki biz de iftihar ediyoruz, dünyanın
en büyük 16ncı ekonomisine sahibiz diyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Senin okulunda öğretmenin yok, sen dünyanın 16ncı
değil, 1inci-hacmen-büyük ekonomisine sahip olsan ne yazar? Yani
demişler ya Adın bilmen ne, soyadın Mülayim. Sert olsan ne
yazar! Yani Hükûmetin bu konuda biraz daha duygularını
depreştirmeye çalışıyorum aslında ama Hükûmet bizi
dinlemiyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Dinliyor, dinliyor, cankulağıyla
dinliyor.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Hükûmet kıblesini çevirmiş sağa sola, başka
işlerle meşgul.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Cankulağıyla dinliyor, haberin yok
senin.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Türkiyenin çocuklarına bu zulmü reva göremezsiniz.
Türkiyenin çocuklarını öğretmensiz bırakmaya
hakkınız yok. Bir yanda ihtiyaç var, bir yanda yetişmiş
kadro var. Yani un da var, helva da var -bizim Genel
Başkanımızın söylediği gibi- ama nedense bir ustadan
mahrum bir Türkiyedeyiz. İnşallah ustaya
kavuşacağımız günler de yakındır.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Altay.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
508 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifinin temel amacı Millî Eğitim
Bakanlığının öğretmen açığı ile Emniyet
Genel Müdürlüğünün polis ihtiyacının bir kısmının
karşılanmasıdır. Ancak bu teklifle 4562 sayılı
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda ve 5510 sayılı Genel
Sağlık Sigortası Kanununda da değişiklik
yapılmakta ve yeşil kart uygulamalarına ilişkin
düzenlemeler eklenmektedir. Böylece bu kanun teklifi, konu ve amaç
bütünlüğü olmayan bir torba kanun tasarısı mahiyetindedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde kamuda istihdam edilen personel sayısı 2
milyon 824 bindir. Ancak bu çalışanların statüleri birbirinden
çok farklıdır, kiminin adı memur, kiminin adı işçi.
Bir de iki arada bir derede bulunanlar vardır: Sözleşmeliler, geçici
personeller ve diğerleri. AKP Hükûmeti, en güvenceli çalışma
hakkının olması gereken kamuda, öğretmenler de dâhil,
sözleşmeli çalışmayla yetinmemiştir; süreli çalışmayı
öngören ve yasal olmayan 4/C statüsünü gündeme getirmiştir. Geçici
personel yani 4/C statüsü bir tür toplama kampı istasyonudur. Başta
özelleştirme kapsamındakiler olmak üzere, çalışanlar bu
toplama kampında toplanmaktadır. Hükûmetin esas hedefi, kamuda
fazlalık gördüğü personeli tasfiyede bu istasyonu kullanmaktır.
Bugün 25 bin civarındaki 4/Cliler Tekel işçileriyle 35 bine
çıkarılmış ve AKP Hükûmetinin hedefi, ileride şeker,
enerji, köprü ve benzeri özelleştirmeye tabi kuruluşlardaki kamu
statüsüne tabi çalışanlarını da buraya depolamaktır.
Değerli
milletvekilleri, 72 milyonu aşan bir nüfusa sahip olan ülkemizde kamu
çalışan sayısı 2 milyon 824 bin kişidir. Aslında
bu sayı rakam olarak oldukça düşüktür ve yeterli değildir.
Ülkemizde Avrupa Birliği kriterleri esas alındığında,
kamuda çalışanların 3 milyon 500 bin civarında olması
gerekmektedir. Bu nedenle, işsizliğin çok yükseldiği bu dönemde,
özellikle eğitim ve sağlık sektöründe
çalışanların sayısı artırılarak istihdam
artırılması ciddi olarak ele alınmalıdır.
Yüksekokul mezunu pek çok gencimiz işsizlikten kıvranmaktadır.
4/C gibi köleci çalışma düzenleri kaldırılıp tüm
çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli hakları da
tanınmalıdır.
Ayrıca bu
kanun teklifiyle düzenlenen konulardan birisi de Millî Eğitim
Bakanlığına öğretmen kadrosunun ihdas edilmesidir. Bu
konuya girmeden önce Türk millî eğitiminin bazı temel
sorunlarından bahsetmenin çok yararlı olacağını
düşünüyorum:
Türkiyede
izlenen eğitim politikalarına bakıldığında millî
eğitimin bütüncül bir sistem olarak ele alınmadığı
görülmekte ve dolayısıyla sistemin unsurları üzerinde
yapılan değişikliklerin sistemin diğer unsurları
üzerindeki etkisi yeterince analiz edilmeden uygulamaya geçilmektedir.
Türkiyede Millî
Eğitim Bakanlığının kısa süreli aralıklarla
el değiştirmesi ve yeni hükûmetlerle birlikte eskisinden farklı
eğitim politikalarının izlenmesi eğitimde
istikrarsızlığı da beraberinde getirmiştir. Millî
eğitimdeki birçok problemin temelinde eğitim
politikalarının partizanca veya ideolojik tavırların
sergilendiği bir alan hâline dönüştürülmesi yatmaktadır.
Özellikle AKP döneminde eğitim sisteminde yapılan
değişiklikler incelendiği zaman eğitime ideolojik
nedenlerle yapılan yapısal müdahalelerin toplumsal ve pedagojik
olarak neden olduğu olumsuz sonuçların ne kadar ciddi boyutlara
ulaştığı ortaya çıkmaktadır.
AKP hükümetleri
döneminde Yükseköğretim Kurulu ile Millî Eğitim
Bakanlığı arasındaki koordinasyonsuzluk millî eğitimde
istikrarlı bir politikayı geliştirmeyi engellemektedir.
Ortaöğretimden yükseköğretime geçiş sisteminde yapılan
değişiklikler ortaöğretim üzerinde ve dolayısıyla
yükseköğretim üzerinde telafisi mümkün olmayan sorunlara neden
olmuştur. OKS rekabetçi olduğu gerekçesiyle eleştirilirken acaba
SBS hem öğrenciler hem okulları arası rekabetçiliği
engelleyebilmiş midir? Elbette ki hayır ve yeni getirdiğiniz
sistem bunu engelleyebilecek midir?
Türk millî
eğitim sisteminin amaç ve ilkelerinin nasıl bir birey, nasıl bir
toplum ve nasıl bir ülke istediği konusunda bir netliği yoktur.
Eğitim kalitesinde yaşanan hem bölgeler arası hem de okullar
arası eşitsizlikler devam etmektedir, ayrıca bu eşitsizlik
gün geçtikçe artmaktadır. Bu artış, toplumsal
tabakalaşmayı da maalesef derinleştirmektedir.
Türkiyede
verilen eğitimin kalitesinde de ciddi sorunlar bulunmaktadır.
Eğitim kalitesindeki sorunların temelinde ise mevcut sınıf
geçme uygulamaları yatmaktadır.
Avrupa
ülkelerinin büyük bölümünde okullaşma oranı yüzde 100dür. Ülkemizde
ise 2002 yılında okullaşma oranı ilköğretimde yüzde
90,98, ortaöğretimde yüzde 50,57 iken 2009 yılında
ilköğretimde yüzde 96,49, ortaöğretimde ise yüzde 58,52
olmuştur.
Avrupa Komisyonu
bünyesinde faaliyet gösteren Eğitim, Görsel-İşitsel ve Kültür
İcra Ajansının raporuna göre Avrupa ülkelerinde üç ila on dokuz
yaş grubunun yüzde 92si okula gidiyor, Türkiyede ise bu oran yüzde
63,4tür.
OECDnin 2009
raporuna göre ülkemizde kamu okullarında ortalama sınıf
mevcutları 27 iken OECD ortalaması 21dir. Benzer şekilde
eğitimin bütün kademelerinde öğretmen başına düşen
öğrenci sayısında Türkiye -Meksika hariç- bütün OECD ülkeleri
içerisinde üst düzeydedir.
Kimi bölgelerde
sınıf mevcutları 20nin altındayken özellikle bazı
büyük şehirlerde sınıf mevcudu 50 ila 60 üzerindedir.
Demografik
yapıdaki hızlı dönüşümler ve bu dönüşümlere dönük
planlamanın yetersiz kalması, ülkenin ekonomik
kaynaklarının da boşa harcanmasına yol açmaktadır.
Örneğin hâlihazırda atıl duran 22 bin civarında
ilköğretim okulu vardır.
Eğitime
yapılan kamu harcamaları bakımından Türkiye, eğitime
en az kamu kaynağı ayıran OECD ülkesidir. Türkiyede
ilköğretim düzeyinde kamu kaynaklı öğrenci başına
harcama OECD ortalamasının beşte 1i kadardır;
ortaöğretim düzeyinde ise Türkiyenin yaptığı harcama OECD
ülkeleri ortalamasının yaklaşık dörtte 1idir. Türkiye
ilköğretim ve ortaöğretimde öğrenci başına
yapılan harcamalarda OECD ülkeleri arasında sonuncudur. Zaten
okullara ayrılan ödeneklerle okulların temel ihtiyaçları
karşılanamamaktadır. Örneğin birçok okulda temizlik
masrafları okul aile birlikleri tarafından
karşılanmaktadır. Kamu okullarına yeterli ödeneğin ayrılmaması
ve okulların birçok temel ihtiyaçlarını kendilerinin
karşılamaya çalışması okullar arası farkları
da artırmaktadır. Yine OECD verilerine göre eğitime yapılan
toplam -kamu ve özel toplamında- harcamalar İzlanda, Kore ve ABD gibi
ülkelerde gayrisafi millî hasılanın yüzde 7sine tekabül ederken
Türkiyede ise yüzde 2,8e tekabül etmektedir. Türkiyenin bu harcamayla OECD
ülkeleri arasındaki durumu maalesef sonunculuktur.
Değerli
milletvekilleri, teklifin 1inci maddesiyle, Millî Eğitim
Bakanlığının boş bulunan 25 bin öğretmen
kadrosuna 2010 Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun 22nci maddesindeki
kısıta bağlı olmaksızın boş bulunan 25 bin
öğretmen kadrosuna atama yapılabilmesi öngörülmektedir. Teklifin
18inci maddesiyle, Millî Eğitim Bakanlığına kısmen de
olsa öğretmen açığını kapatmak için 70 bin
öğretmen kadrosu ihdas edilmektedir. Bu düzenlemeleri, yetersiz de olsa
kısmen olumlu buluyoruz ancak bu kadro sayısı son derece
yeterlidir ve 2010 yılında yapılacak öğretmen
atamaları sayısı da oldukça yetersizdir ve bu Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından 40 bin olarak
açıklanmıştır.
Bugün ülkemizde
150 bin öğretmen ihtiyacı bulunmaktadır. Bu nedenle Millî
Eğitim Bakanlığının 150 bin öğretmen
açığını giderecek ölçüde öğretmen ataması
yapması gerekmektedir. 150 bin öğretmenin atamasının
yapılmasını maliyeti, 150 bin öğretmenin devlete maliyetini
1.900 liradan hesaplarsak, bütçeye bir yıllık maliyeti 3 milyar 420
milyon Türk lirasıdır. Ancak AKP Hükûmeti boş kadrolara
öğretmen atamak yerine, bu açığı ayda 300-500 Türk
lirası civarında görevlendirilen 62 bin ücretli öğretmenle
karşılamaya çalışmaktadır.
Sözleşmeli
ve ücretli vekil öğretmenlik mesleğin itibarına
yakışmamaktadır. Sayın Millî Eğitim
Bakanının söz verdiği üzere, öncelikle 70 bin sözleşmeli
öğretmen herhangi bir şart olmaksızın kadroya
geçirilmelidir. Eğitimi ticari bir alan gibi düşünüp kâr elde etmeye
odaklanmak büyük bir hatadır. Millî Eğitim Bakanlığı
hakka ve hukuka aykırı davranarak güvenceden yoksun öğretmen
istihdam etmemelidir. İşte, bu nedenle, Millî Eğitim
Bakanlığı bu uygulamaların tümüne son vermeli ve tüm
öğretmenlerimiz kadrolu olarak istihdam edilmelidir.
Her yıl
eğitim fakültelerinden 40 bin öğretmen adayı mezun
olmaktadır. Bugün ataması yapılmayan öğretmen
sayısı, yeni mezunlarla birlikte 340 bine
ulaşmıştır. Türkiyedeki öğretmen alım
politikası yeniden ele alınmalı ve mezunların
istihdamı ivedilikle sağlanmalıdır.
Bu kanunun
Komisyon görüşmeleri sırasında, sözleşmeli
öğretmenlerin kadroya geçirilmesine yönelik olarak verdiğimiz önerge
AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.
Yine, aynı
şekilde, Komisyon görüşmeleri sırasında, Millî Eğitim
Bakanlığına ihdas edilen 70 bin öğretmen kadrosunun 100
bine çıkarılması yönünde Milliyetçi Hareket Partisinin
verdiği önerge önce kabul edilmiş, ancak daha sonra, maalesef, kanun
tekriri müzakereye gönderilerek önergemiz dikkate
alınmamıştır.
Kısaca
emniyet teşkilatında yapılan düzenlememelere ilişkin
görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Yine, kanun teklifinin çeşitli
maddelerinde, polis memuru rütbesinin meslek derecesi ve görev unvanları
yeniden düzenlenmektedir. 100 kıdemli başpolis memuru, 9.900
başpolis memuru ve 20 bin polis memuru ihdas edilmektedir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü Teşkilat Kanununda değişiklik içeren
düzenlemelere ve yeni ihdas edilen rütbe ile derecelere katılıyoruz.
Ancak, bu düzenleme, emniyet teşkilatının en önemli
sorunları arasında yer alan ne çalışma
koşullarında ne de ücret politikalarında bir rahatlama sağlamamaktadır.
Ülkemizde diğer memurlar haftada kırk saat çalışmaktadır,
ancak emniyet teşkilatı çalışanları haftada ortalama
yetmiş beş saat aktif görev yapmaktadırlar. Bunun neticesinde de
emniyet çalışanları diğer memurlardan bir yılda iki ay
on gün fazla mesai yapmaktadır. Bu mesailerine karşılık
ortalama 220 Türk lirası fazla mesai ücreti almaktadırlar.
Dolayısıyla, emniyet çalışanlarının
çalışma süreleri ve fazla mesai saatleri yeniden düzenlenmelidir.
Yasal çalışma saatinden fazla çalışılan her saatin
hesaplanarak maaşa yansıtılacağı bir ücret
politikası uygulanmalıdır. Bütçede para yok, fazla mesai ücreti
veremiyoruz. diyorsanız, başka ülkelerde uygulandığı
gibi, emniyet personeline de ilave izin uygulaması getirilebileceğini
düşünüyoruz.
Emniyet
teşkilatı çalışanlarına yönelik özlük
haklarının düzeltilmesi hakkında seçim öncesinde verilen ve
Meclisin ilk oturumunda görüşüleceğini söylediğiniz sözleri
yerine hâlâ getirmediniz. Bu sözleri ne zaman yerine getireceksiniz? 2007
seçimlerinden önce miting meydanlarında ve çeşitli platformlarda
defalarca tekrar edilmesine ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de Genel
Kurulda ve Komisyon çalışmalarında defalarca bunu dile
getirmemize rağmen, hâlâ bir gelişme yok. Doğrusu, merak
ediyoruz, yeni seçimi mi bekliyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, hepinizin de bildiği gibi, emniyet teşkilatı
çalışanlarının birçok başka sorunu da vardır.
Yukarıda da söylemiş olduğumuz sorunlar çerçevesinde Komisyon
görüşmeleri sırasında bu sorunları dile getirdik. Bu
çerçevede, kısaca ifade edecek olursak, emniyet hizmetleri
sınıfı personelinin senelik izninin otuz gün olarak belirlenmesi
ve bu süreye gidiş ve dönüş için en çok ikişer gün
eklenebilmesi, senelik izinlerden başka haftada en az otuz altı saat
izin verilmesi, emniyet mensuplarına 5.000 göstergenin memur aylık
kat sayısıyla çarpımı tutarında güvenlik
tazminatı verilmesi, 3200 sayılı Kanunun ek 21inci maddesine
göre verilmekte olan fazla çalışma ücretinin
artırılması teklifimiz Komisyonda yapılan görüşmeler sırasında
AKPli iktidar milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.
Emniyet
teşkilatımızın ağır ve yıpratıcı
çalışma koşulları göz önüne
alındığında, senelik ve haftalık izinleri ile emniyet
hizmetleri tazminatı ve fazla mesai ücretlerinin mutlaka yeniden
düzenlenmesi ve gerekli iyileştirmelerin yapılması
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifi ile ayrıca, teklifin 7nci maddesiyle
yeşil kartlıların Sosyal Güvenlik Kurumuna devri 1 Ocak 2012ye
kadar uzatılmaktadır.
Sağlık
Bakanlığı verilerine göre, 2005 yılında 6,8 milyon,
yani 6 milyon 800 bin olan aktif yeşil kartlı sayısı bugün
itibarıyla 9 milyon 400 bini aşmıştır. Buna göre her
yıl ortalama 520 binin üzerinde vatandaşımızın
yeşil karta muhtaç duruma düştüğü anlaşılmaktadır.
Her yıl 520 bin kişinin yeşil kartlı olması, AKP
Hükûmetinin ekonomik politikalarındaki
başarısızlığının göstergelerinin en önemli
delillerinden birisidir.
Ayrıca, yine
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, iptal edilen
yeşil kart sayısı -çeşitli defalarda- 8 milyonu da
aşmış durumdadır. Çok dikkat çekici olan bu durum
-yaklaşık olarak- verilen her 2 yeşil karttan 1inin iptal
edildiğini de ortaya koymaktadır.
Yeşil kart
verilmesine ilişkin mevcut uygulama siyasi müdahalelere ve keyfî
uygulamalara çok müsait olup, iptal edilen yeşil kart
sayısının yüksekliği de bu durumu net bir şekilde
göstermektedir. Mevcut uygulamanın iki yıl uzatılması 2011
genel seçimlerine yönelik politik bir yaklaşım kuşkusu
doğurmaktadır. Bilindiği gibi AKP Hükûmeti 2007 seçimleri öncesi
çok sayıda yeşil kart dağıtmış, seçimlerden sonra
bunların da önemli bir kısmını iptal etmişti.
Yeşil kart uygulamasında sürenin uzatılması, AKPnin bu
konuyu seçim öncesi yine istismar edeceğini, oy hesabıyla
dilediğine yeşil kart verme düşüncesinde olduğunu
göstermektedir. Yeşil kart, siyasi rant kapısı olarak
görülmektedir. Çok da zor olmayan bu sistemin iki yılda kurulamaması
ve iki yıl daha süre uzatılmasının öngörülmesi Hükûmetin
hem beceriksizliğini hem de gerçek niyetini ortaya koymaktadır.
Yaşanan
ekonomik krizin tahribatı ve yoğunluğu, işverenleri ve
esnafımızı bunaltmış ve iş yapamaz bir hâle
getirmiştir. Piyasalarda yaşanan durgunluk, binlerce iş yeri ve
şirketin kapanmasına neden olmuştur. Esnafımız vadesi
gelen senetlerini, vergi, kredi, prim borçlarını,
kazanmadıkları için ödeyememişlerdir ve birçoğu da ya
kepenk kapatmış ya da iflas etmiştir. Bu çerçevede vermiş
olduğumuz, işverenler ile esnaf ve tarım
sigortalılarının 31 Mayıs 2010 tarihine kadar ilgili
mevzuatına göre ödenmesi gerektiği hâlde ödenemeyen sigorta primi,
sigorta güvenlik destek primi ve işsizlik sigortası primi
borçlarının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY
(Devamla)
prim asıllarına tüketici fiyat endeksi aylık
değişim oranı uygulanmak ve kırk sekiz aya kadar
taksitlendirmek suretiyle yeniden yapılandırılmasını
içeren teklifimiz yine AKPli üyelerin oylarıyla reddedilmiştir.
Kanun teklifinin
12nci maddesinde sigortalıların ödeyecekleri primler ile
bağlanacak aylıkların hesabına esas gelir basamakları
belirlenmektedir. Teklifin bu maddesinin BAĞ-KUR emeklilerinin
aylıklarında bir artış getirmediği ifade edilmektedir.
Ancak maddede kendinden önceki gelir basamaklarının esas
alınacağı yönündeki ifade, bir tarih verilmediğinden ileride
hukuki ihtilaflara neden olabilecek bir mahiyet arz etmektedir. Bu düzenleme
Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesini de
karşılamamaktadır. Ayrıca, 2002 ve sonraki yıllarda
emekli olan ve ileride emekli olacak olan tüm BAĞ-KURluların emekli
aylıklarının yüzde 32 ile yüzde 118 aralığında
artacağı yönünde oluşan beklenti maalesef boşa
çıkmış olup AKP Hükûmeti BAĞ-KUR emeklilerinin
umutlarını bir kez daha yok etmiş ve hayallerini
yıkmış bulunmaktadır. Bütün emeklilerimiz boş ve
hayalli bir beklenti içerisine itilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime burada son veriyor, muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın
Hasip Kaplan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı, emniyet
teşkilatı, İçişleri Bakanlığı, sosyal
güvenlik, organize sanayi bölgeleri
Her birisi ayrı ayrı
konuları bir torba kanun olarak önümüze getirdiler.
Çoğunluğumuz var, kaldırırız elimizi, yaparız.
dediler. Şimdi, eğitim ayrı bir konu, polis, güvenlik sorunu
ayrı bir konu, sosyal güvenlik apayrı bir konu, organize sanayiler
ayrı bir konu; her birisi de ayrı ayrı bakanlıklara
bağlı, her birisi ayrı ayrı bakanlıkların
komisyonunda geçmesi gereken konular ama maalesef bu huyundan hiçbir zaman AK
PARTİ Hükûmeti vazgeçmedi.
Ben de
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına tümü üzerinde söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum.
Her birisi
üzerinde görüşlerimizi ayrı ayrı anlatmaya
çalışacağım:
Birincisi eğitim konusu. Türkiyede en
önemli bakanlıktır; geleceğimizin,
çocuklarımızın, yarınlarımızın emanet
olduğu Millî Eğitim Bakanlığında 370 bin öğretmen
kadro beklerken bir kadro talebiyle gelen bir yasaya hiçbir milletvekilinin
Hayır. demeyeceğini herkes bilir. Hatta muhalefet olarak biz
Azdır, bunu çoğaltın. dedik, hatta Daha fazla imkânlar
tanınsın. dedik ama burada 70 bin kadro, 2010 yılı içinde
bunun 20 bininin hemen atamasının yapılması gündeme
getirildi.
Peki, millî
eğitimimizin, eğitimin sorunları yalnızca bunlar mı?
Şimdi, Türkiyede eğitimin sorunları son yıllarda o kadar
artmış ki yaşanan sorunları artık geçici
iyileştirmelerle çözmek, çözmeye çalışmak neredeyse
imkânsız hâle gelmiştir. Yıllardan bu yana çözülmeyen sorunlar
birikmiş, AK PARTİ hükûmetlerinin sekiz yıllık dönemi
içinde son dört senede özellikle yerinde saymaya
başlamıştır. Bunu şu anlamda ifade etmekte yarar var:
İlköğretim çağ nüfusunun yaklaşık yüzde 5i hâlâ
eğitim hakkından yararlanmamaktadır. Türkiye gibi G-20
Zirvesine katılan bir ülke için gerçekten korkunç bir rakam. Yine
ortaöğretim çağ nüfusunun yüzde 42si ortaöğretime devam
etmemekte ya da edememektedir. Ortaöğretim ki birçok ülkede zorunlu
durumdadır. Derslik, okul ve öğretmen sayısının
yetersizliği ayrı bir konu. Okul, öğrenci ve öğretmen
sayılarının yetersizliği ayrı bir konu. Ama Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesinin gayrisafi hasıla
oranına baktığımız zaman, 2007: 3,30; 2008: 3,20;
2009: 2,51; düşme var. Orta vadeli programa göre de 2012ye göre bu
oranlar değişmeyecek. Dört senede Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinde bir artış olmamış.
Peki, dört senede Türkiyede okula giden öğrenci sayısı ne kadar
arttı biliyor muyuz? Milyonların üzerinde insan okula gidiyor
artık. Bu dört yılda bu ihtiyaca cevap verecek bütçe nerede? Yok.
Değerli
arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığının eğitim
yatırımına ayrılan payı da düşündürücü, 2009da
4,57.
Şimdi,
eğitim kademelerine göre öğrenci başına yapılan
harcama -ABD doları üzerinden bakıldığı zaman-
ilköğretimden yükseköğrenime kadar Türkiye 1,614, OECD
ortalamasına bakıyoruz, 7,840; arada dünya kadar fark var.
Eğitim
çağındaki çok sayıda çocuk hâlâ mevsimlik tarım işçisi
olarak çalıştırılmaktadır. Sağ olsun Hükûmet
Karadenize Güneydoğu kökenlilerin gidişini mülki amirler ve emniyet
müdürleriyle yasaklayarak
Şimdi çare buldu, Gürcü işçileri
Karadenizde fındık toplamaya getirmek suretiyle kendince bir çözüm
bulmuş.
Eğitimin bir
insan hakkı olduğu ve kimsenin bundan mahrum bırakılmayacağı
bilinen bir gerçek. Türkiyede kayıtlı 8 milyon 341 bin 937
engellinin yüzde 36,3ü okuma yazma bilmemektedir. Bu, engellilere
yaklaşım.
Eğitim
emekçilerinin gelirleri giderlerini de karşılamıyor. Bakın,
2008de 4 kişilik bir ailenin ortak aylık gideri 2.169du, 2009da
2.546 ve maaşın aylık gideri karşılama oranı
2008de yüzde 47, evet 2009da yüzde 46ya düşüyor.
Şimdi,
bütçeden ayrılan pay artırılmadıkça; eğitimin
özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi durdurulmadıkça; ikili
eğitimden tekli eğitime geçilmedikçe; sınıf mevcutları
en fazla 24 öğrenci olmadıkça; anaokulu ve ilköğretim
öğrencilerine günlük ücretsiz süt verilmedikçe; eğitim emekçilerinin
aldıkları tazminatlar ve özlük hakları iyileştirilmedikçe;
üniversiteler başta olmak üzere görevlilerin iş güvencesi
sağlanmadıkça; sözleşmeli öğretmenlik uygulamasından
vazgeçilmeyip sözleşmeli çalışan öğretmenlere de kadro
verilmedikçe; tüm öğretmenlerin kadrolu istihdamı
sağlanmadıkça; eğitimde kadrolaşma,
partizanlığın önüne geçilmedikçe; demokratik yönetim
anlayışı benimsenmedikçe; eğitime hazırlık
ödeneği tüm eğitim ve bilim emekçilerine ödenmedikçe siz eğitime
gerçek hakkını veremezsiniz.
Eğitim
konusunda yükseköğretimle ilgili de iki söz söylemek istiyorum. YÖKün
antidemokratik, baskıcı, otoriter yapısı bugün daha fazla
ağırlığını hissettirmekte, her gün, her yerde
üniversiteler açılırken ne yazık ki üniversiteler özgür
tartışma ortamı olmaktan çıkmıştır. Neden
diyeceksiniz.
Sevgili
arkadaşlar, son bir yıldır dikkatle izleyin, Muğlada bir
öğrenci öldürüldü. Sonra Manisada, Tokatta, Ankarada, İstanbulda,
birçok üniversitede öğrenci olayları oldu. Bu öğrenci
olayları, özellikle bazı sağ kesimli ırkçı, milliyetçi
görüşte insanların, derneklerin doğu ve güneydoğulu
öğrencilere yönelik saldırısı biçiminde gelişen bu
olaylar, giderek Sakaryadan Eskişehire birçok olay ölüm ve yaralamayla
sonuçlandı.
Şimdi, bunca
baskının yaşandığı koşullarda yaşayan
ve saldırıya uğrayanları, Sayın Millî Eğitim
Bakanı, bir bar çıkışı iki grubun
çatışması olarak değerlendirdi ama Şerzan Kurtun
vücudundan çıkan kurşun
Adı derin olan bir polisin
yönlendirdiği gruba ve Şerzan Kurta yaptığı
atış sonucu ölümüyle ortaya çıktı ve cezaevine konuldu,
yargısı devam ediyor.
Bu da yetmiyor.
YÖK, üniversitelere gizli eylem planları gönderiyor. Bunu defalarca
söyledik. YÖK, üniversitelere doğu, güneydoğulu Kürt
öğrencilerin fişlenmesiyle ilgili gizli yönergeler gönderiyor.
Üstünde gizli yazan, kendi yazıları. Bakın ne diyor: Bölücü
faaliyetler ile terör örgütü ve destekçilerini tesirsiz hâle getirmek,
meşruiyet
vesaire
ilişkin
Başkanlığınızca bildirilmesi önemle arz edilmektedir.
Bakın, üniversitede fişleme olayının ardından bu
olayların başlayacağını, hatta Muğla
olaylarından bir gün önce bizzat Sayın Emniyet Genel
Müdürlüğünden yapılan açıklamada, bazı üniversitelerde
düğmeye basıldığının, bazı yerlerde olay
olacağının açıklanmasından bir iki gün içinde birçok yerde
olaylar yaşandı.
Şimdi,
bilimsel olarak, üniversitelerde böyle bir çalışmanın önüne
geçilmesi apayrı bir konu ama bir gerçekliğe daha dikkatinize çekmek
istiyorum: Bu elimdeki belge de İçişleri
Bakanlığının. Sayın İçişleri Bakanı da
burada. Ben, demin Millî Eğitim Bakanlığının, YÖKün
gizli belgelerini okudum. Şu an elimdeki İçişleri
Bakanlığının. Ne diyor? Bu, her yıl yenilenen bir
belge -2006, işte 2008 elimdeki- bölücü faaliyetlere yönelik eylem
planı. Şimdi, bu eylem planı nereye gönderilmiş? Bakıyoruz,
gizlilik kaydıyla, kaymakamlıklar, il jandarma, il emniyet, millî
eğitim, sağlık müdürlükleri ve müftülükler. Maşallah,
vaizler ile imamları da katmamışsınız, ki
katıldı onlar da şimdi.
Burada,
bakıyoruz ne demişsiniz, on sayfa talimname, gizlilik kaydıyla
gönderilecek ve soruyorsunuz: Avrupa Birliği üyeliği sürecinde
gerçekleştirilecek yasal ve idari konuların bölücü terör örgütü ve
yandaşları tarafından istismar edilmesini önlemek
maksadıyla
Haydi buyurun! Eğer inanmıyorsanız o
düzenlemeleri yapmayın. Eğer düşünce özgürlüğünü
geliştirmek, demokratikleşmeyi geliştirmek size korku
yaratıyorsa yapmayın. Yapıyorsanız da, biri o hakları
kullanacak diye onu hemen bölücü, geçmişte de komünist olarak damgalayan
zihniyetin bir anlamı yok.
Bölge çocuklarına
her eğitim düzeyinde burs, parasız barınma, yatılı
okuma imkânı tanınacak. Bölge çocuklarını maalesef cemaat
vakıflarına ve evlerine emanet ettiniz.
Tüm yurtta,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde okula gitmeyen,
örgüt tarafından istismar edilen okul çağındaki çocukların,
sokağa terk edilmiş veya sokağa itilmiş çocukların
eğitim görmesi sağlanacak, barınma, beslenme
bilmem ne
sağlanacak. Buna da maşallah diyoruz! Taş atan çocuklara
ömürleri kadar ceza verip, binlerce çocuk, bu politikalar sonucu mu, bu
talimler sonucu mu, bu tamimler sonucu mu binlerce çocuk kendi
yaşlarından fazla ceza aldı, ceza evlerinde? Düşünün ki bir
çocuğa slogan attı diye ceza veriyorsunuz beş sene, izinsiz
gösteriden beş sene, örgütten beş sene ve memura mukavemetten de dört
sene, bunları da yaşına göre indiriyorsunuz, Berivan kendi
yaşından büyük cezalar alıyor, cezaevine giriyor ve bu yasa
tasarısı, bu hayati tasarılar dururken, onları Genel Kurula
getirmiyorsunuz, başka başka tasarıları getiriyorsunuz.
Şimdi
bölgedeki yatılı okullar var. Yatılı okullarla ilgili de
yazmışsınız. Diyorsunuz ki: Yatılı bölge
okullarında bölücü ideolojiyi izleyin. Siz bölücü ideolojiyi
izleyeceğinize, emanet ettiğimiz kızlarımızın
cinsel istismarını önleyin. Eşmedeki okula ben gittim
arkadaşlarımla beraber. Siirtte yaşananlar, Pervaride
yaşananlar, birçok yerde yaşananlar, çocuklara cinsel istismar,
kızlara cinsel istismar. Bunları niye izlemiyor polis? Bunları
niye takip etmiyor? Bunları niye açığa çıkaramıyor?
Siirtte iki sene bir valinin gözünün önünde bunlar cereyan ediyor ama bu olay
ortaya çıkmıyor ta ki patlak verene kadar.
Şimdi,
Kız öğrencilere yönelik etkinlikler. Şimdi, geliyoruz, diyor
ki: Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılması konusunda
Hemen önergelerden okuyorum. Bölücü terör örgütüyle
bağlantılandırıyorsunuz. Zaten kim kendi dilini
konuşursa, kültürünü konuşursa, kimliğini konuşursa,
türküsünü söylerse, müziğini söylerse bölücüdür, böyle bakılıyor.
Bunların izlenmesi ve Kürtçe eğitim isteyenlerin eğitim ve
öğretim diliyle ilgili taleplerine izin verilmemesi
Peki, siz bunu
yazıyorsunuz, dil bağıyla ilgili talepler olduğu zaman,
özgür bilim yuvası üniversitelerde bunu öğrenciler söylediği
zaman disipline verip içeri atacaksınız, öbür yandan da TRT
Şeşi açtım. diyeceksiniz, Artuklu Üniversitesinde Kürt
diliyle ilgili eğitim yapıyorum. diyeceksiniz. Biri der size: Bu ne
perhiz, bu ne lahana turşusu. Ne bu? Bu yönetmelik ne? Bu değil.
Sayın Bakan,
bunu sürdürecek misiniz? Dört ayda bir bunların raporlarını
alıyorsunuz. Emniyetin bütün kadroları burada, Genel Müdürünüz de,
hepsi. Bunu sürdürecek misiniz? Bu insan haklarıyla bu olayları
önleme şansınız var mı? Böyle bir anlayışla çoğulculuğu,
farklılıkları, kültürel birliğimizi, demokrasimizi
nasıl sağlayacaksınız? Bunu sağlayamazsınız
Sayın Bakanım.
Bakın,
Silopide geçen gün bir basın açıklamasına gittik ve bu emniyet
kadroları için 20 bin
Şimdi, tabii, ihtiyacı var emniyetin,
İstanbulda yedi tane ilçe açtınız, jandarmadan polise geçti.
İhtiyaç var kadrolara, yedi tane ilçenin ihtiyacı olan kadroları
vereceksiniz. Hiçbir parti buna karşı çıkmıyor ama
emniyetin, polisin sorunları sadece kadro vermekle, sadece yüksek tahsilli
oranını artırmakla, sadece, yüksek tahsili
olmadığı için polislerin başpolis yapılmasıyla
çözülmüyor. Polis, canını, malını teslim ettiğin
devletin silahını vergisiyle vatandaşın ödediği bir
görevi yapıyor. Şimdi siz bu konuda bu talebi, eğitimin öğretmen
talebini Allah için yeşil kartla niye aynı torbaya koyuyorsunuz?
Yakışıyor mu bu? Sosyal güvenlikle ilgili, organize sanayi
bölgeleriyle ilgili yasalarla niye aynı torbaya koyuyorsunuz, bunları
karıştırıyorsunuz birbirine?
Şimdi,
Sayın Bakan, ben bir konuya dikkatinizi çekeceğim ve cevap
isteyeceğim. 4 Haziran günü yanımda Şırnak Milletvekili
Sevahir Bayındır, İl Belediye Başkanım, İl
Başkanımla yeni Valinizi -bir hafta oluyor geldi- ziyaret ettim.
Buradan randevu istedim, uçakla gittim ve kutladım. Arkasından da
Silopiye gidiyorum. Bir basın açıklaması var. Biz
başlarındayız, orada olay olmayacak; bir açıklama ve
dağılacak. Silopinin içinden, merkezden bir cadde geçiyor,
başka bir cadde yok. Parti binasının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bunun,
canlı, olayın oluş CDsi bu. Nasıl olduğu belli.
Soruyorum, bir inceleme yok. Valilik bir inceleme yapmıyor,
savcılık inceleme başlatmamış, diğer tarafta
yaralı bir milletvekili var; mevki, sorumluluk makamında olan
İçişleri Bakanımız bir açıklama yapma gereği
duymuyor. Meclis Başkanımız, sanki saldırıya
uğrayan Tanzanya meclisinin üyeleridir, bir açıklama yapma
gereğini duymuyor. Başbakan Gazzeyle meşgul; Silopide Gazze
manzaraları var, ama Başbakan bir açıklama yapma gereğini
duymuyor. Ama bu CDyi muhalefete de gönderdim, muhalefet liderlerine de
gönderdim, onların da tavrını merak ediyorum. Evet bizi arayan
arkadaşlara teşekkür ediyorum, ama şunu söyleyeyim: Yalnız,
ciddiyetle cevap istiyorum. Bana, Meclis İnsan Hakları Komisyonu,
gönderdiğim CDden sonra şöyle bir zarf gönderdi arkadaşlar. Bu
zarfı önünüzde açıyorum ki hepiniz bilesiniz.
Sayın Zafer
Üskül, zarf bu. Bir: Meclisten Bayındır incelemesi. Böyle bir
inceleme yok arkadaşlar. Meclis İnsan Hakları Komisyonu böyle
bir görevlendirme yapmamış.
Buyurun, gerisi:
Bayındır hastanede. Haber kupürü.
Üçüncüsü:
BDPden ağır suçlama.
Al! Meclis
inceliyor.
Arkadaşlar,
Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı bana böylesine
gayriciddi, profesör olan bir üye arkadaşımız bu kadar
gayriciddi bir cevap veriyorsa, İçişleri Bakanım cevap
vermiyorsa, Meclis Başkanım susuyorsa, insanlık ve bu Meclisin
üyeleri ayaklar altına alınıyorsa, kemikleri kırılıyorsa,
ya sizin insanlığınızdan şüphe duyacağım ya
sizin sorumluluğunuzdan şüphe duyacağım ya da gerçekten bu
ülkede yaşamıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bu ülkenin seçilmişlerine karşı
atanmışların yaptığı saldırı
karşısında elbette ki yargı yolları var ve buna
başvuracağız.
Yalnız,
Sayın Başkan, bağlıyorum. Diğerlerini gönderdiğim
için Sayın Bakana, bunların fotoğraflarını
Bağlayacağım,
izin verirseniz.
BAŞKAN
Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Benim istediğim şu: Şırnaka 15 milletvekili
getirdim buradan. Beraber incelemeye gittik, 2 CHP, 2 MHP, diğerleri AK
PARTİ.
Şırnakta,
arkadaşlar, Şırnakın yüzde 70inin oy verdiği milletvekilleri
ve belediye başkan vekillerine gaz bombası, gaz fişeği,
tazyikli suyla saldırırsanız, onuru, gururuyla, iradesiyle
oynarsanız, bunun nereye getireceği
Bu provokasyon tehlikesinin
farkında mısınız? Bu bir.
İkincisi
şu: Ve Sayın Bakan, sizin bir özür borcunuz var. Sayın Bakan,
bir haftadır susuyorsunuz. Hadi anlıyorum, Zafer Üskül polis
konukevinde kalıyor, polislerin saldırısı var açık
açık. O, hadi bunun için cevap veremiyor. Beyefendi polis konukevinde
kaldığı için cevap veremiyor, ayıp olur diye. Siz bir
öğretim üyesisiniz Sayın Bakan. Sayın Bakan, bir kadın
milletvekiline bu şekilde cüret göstererek saldıranlara inceleme
göndermeyecek misiniz? Hesap sormayacak mısınız? Biz
soracağız.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Kaplan, teşekkür ediyorum, sağ olun.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) İnceleme o gün
başlatıldı, gönderildi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Niye açıklamıyorsunuz Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Açıkladık,
açıkladık, kamuoyuna açıkladık.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hani? Bana söyleyin. Bana bir tane gösterin.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Kamuoyuna açıklandı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Buyurun, açıklayın açık açık.
BAŞKAN AK
PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet
Sağlam.
Buyurun
Sayın Sağlam. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Savcılık da
başlattı soruşturma.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Savcılığa da ben avukat gönderdim
Sayın Bakan, ben avukat gönderdim.
BAŞKAN Sayın
Kaplan, Sayın Bakanım, istirham ediyorum efendim.
Buyurun
Sayın Sağlam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bir tek açıklama yapmıyorsunuz, ondan sonra
konuşuyorsunuz.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 508 sıra sayılı
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Siz çok güzel açıklamalar
yapıyorsunuz; her gün hakaretler!
MEHMET
SAĞLAM (Devamla) -
kanun teklifiyle ilgili AK PARTİ Grubunun
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bir haftadır bana yapılanları reva
görüyorsunuz, sesiniz çıkmıyor.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen
Sayın
Kaplan, Sayın Bakanım
.
Sayın
Başkan, buyurun efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bir haftadır bize reva görüyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
Arkadaşlar,
lütfen, hatibin söz hakkını sınırlamayalım.
Buyurun efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Normal, değil mi, ayak kırılması bir
milletvekilinin!
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen
MEHMET
SAĞLAM (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
508 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepimizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
İlk önce, bu
kanun, belli ölçüde Millî Eğitim Bakanlığımıza,
arkasından emniyet teşkilatımıza belirli sayıda yeni
kadrolar ihdas eden bir kanun. Herhâlde gerek Millî Eğitim
Bakanlığının gerekse emniyet
teşkilatımızın gelişimine kısaca göz
atılırsa bunun ne kadar isabetli olduğu çok açıkça
görülebilir.
Bu arada, Sosyal
Güvenlik Kurumuyla ilgili bazı hükümler var. Arkasından organize
sanayi bölgeleriyle ilgili, yönetim tekniğiyle ilgili bazı hükümler
var ve bunlar bir nevi yönetime ilişkin teknik hükümler. Fakat şu üç
noktada, Millî Eğitim, emniyet teşkilatı ve sosyal güvenlikle
ilgili noktada bazı önemli düzenlemeler getiriyor bu kanun teklifi.
İlk önce,
müsaade ederseniz, eğitimle ilgisine temas etmek istiyorum. Bir kere
eğitim her zaman, bütün ülkelerde, bilimsel gelişmenin her zaman
yenilemeye ihtiyacı olduğu için çok güncel bir konudur. Muhalefetteki
arkadaşlarımızın da bu konunun
tartışılmasına zaman ayırmaları normal bir
olaydır.
Burada
yalnız dikkat edilmesi gereken nokta şu: Eğitim konusunda
Türkiye nerelerden nerelere gelmiş ve son yıllarda neler
yapılıyor? Burada baktığınızda, eğitimin
işte, genç insanlara yatırım yapılsın, hayat boyu
eğitim teknikleri geliştirilsin, eğitim teknolojilerinden
yararlanılsın vesaire gibi yeni yöntemleri
tartışılıyor ama hâlâ dünyada eğitimin odağında
öğretmenin bulunduğu gerçeği herkes tarafından kabul
ediliyor. Öyleyse millî eğitimle ilgili yapılacakların en
önemlisi öğretmenle ilgili konuların ele alınması.
İşte, öğretmen yetiştirilmesiyle ilgili gelişime
baktığınız zaman, aşağı yukarı lise
muadili bir eğitimden başlamışız, sonra bir
yıllık, iki yıllık eğitim enstitüleri kurmuşuz.
Arkasından da fakülte mezunu olması, öğretmenin de diğer
meslekler gibi toplumda daha saygın bir yeri olması için en
azından fakülte mezunu, hatta gerekirse ondan sonraki eğitimlerini de
yapması yolunda teşvik edilmesi şeklinde bir politika takip
edilmiş.
Değerli
arkadaşlarım, bu, doğru bir politika, yani öğretmenler eli
öpülesi insanlar, saygı duyulması insanlar vesaire gibi
nutukların çok ötesine geçen... İlk önce, bu toplumda ve Türk
personel sistemine baktığınız zaman eğitim
esasına göredir ücretlerin ayarlanması, bazı hakların
getirilmesi. Dolayısıyla, lise mezunu durumunda tuttuğunuz bir
eğitim düzeyiyle öğretmeni ne kadar saygın hâle getiriyorum
deseniz, gerek maaş artışı bakımından gerekse
toplumdaki yeri bakımından fazla bir itibar getiremiyorsunuz.
Diğer meslekler, hekimi, hâkimi, mühendisi neyse, öğretmenin de
göğsünü gere gere Ben de fakülte mezunuyum, ben de bunlar kadar Türk
personel sisteminde hakkımı alabiliyorum. diyebilmesinin asgari
şartıydı fakülte mezunu olması.
Şimdi,
burada tabii, birdenbire böyle bir karara geçildiği zaman eğitim
fakülteleri ortaya kondu, yüksek öğretmen okullarının, bir
yıllık, iki yıllık eğitim enstitülerinin ilavesinde.
Sonra, tabii ki bunların, yıllardır dört yıllık lisans
eğitimi yapan fakülteler karşısında öğretim üyesi
eksiklikleri oldu, onların yetiştirilmesi için zaman harcanması
gerekti ve belli bir süre öğretmenlerimizin fakültelerden hemen mezun
olması sağlanamadı. Kadroların yeni oluşumu, yeni
fakültelerin elli yıl, altmış yıl eğitim yapan
fakültelere göre biraz daha -ister istemez- öğretim üyesi
bakımından eksikliği vesaire dolayısıyla eksiklikler
oldu.
Şimdi,
yeteri kadar öğretmen bulunamadığı zamandan, şimdi de
yeterinden fazla, eğitim fakültelerinden mezun olmuş öğretmenler
düzeyine geldi. Aslında bu eleştirilecek bir aşama değil,
aslında bu bir güzel aşama ama tabii ki
Burada devletin bütçesini,
gelirlerini, giderlerini -bütün devletlerde olduğu gibi, yalnız bizde
değil- bilen arkadaşlarımız var; elbette ki,
istediğiniz mesleklere, istediğiniz kadar kadroyu her zaman ihdas
edemiyorsunuz, devletin çalışması içerisinde, ama şöyle bir
baktığınızda, aşağı yukarı son yedi
sekiz yılda, son on yılda diyelim, en azından öğretmen
mevcudu 500lerden 700lere kadar gelmeye başlamıştır, yani
mümkün olduğu kadar daha fazla öğretmen istihdamına
yönelinmiştir, ama şunu da kabul etmek lazım ki -yine bu arada
devleti, kadroyu, nasıl verileceğini bilen
arkadaşlarımız var- birdenbire bunların kadroları
verilebilecek olduğu hâlde, devletin bütçesi müsaade ettiği hâlde
verilemediği için değildir, öğretmen vekilliği gibi,
işte, sözleşmeli öğretmen gibi filan. Bütün bunlar, Millî
Eğitim Bakanlığının, başka çareler
düşünerek, yeterli kadro olmadığı zaman daha fazla
öğretmen istihdamının yollarını
araştırmasıdır.
Şimdi, bu
geçmişi kısaca dikkate alırsanız, yeni ihdas edilen 70 bin
öğretmen kadrosunun hiç de yabana atılacak bir miktar
olmadığını ve geçen haftalarda atanan 10 bin öğretmene
karşılık da, zannediyorum ki ağustos ayı içerisinde,
bu yaz içerisinde 25-30 bin öğretmenin daha atamaya müsait
olanlarının atanacağını da dikkate
alırsanız, bu kanun hayırlı bir iş yapıyor, yani
70 bin öğretmen kadrosu ihdas ediyor, diğerlerinin atanmasına da
imkân getiriyor.
Şimdi, Millî
Eğitim Bakanlığının başka eksiklikleri olabilir,
-arkadaşlarımız burada dile getirdiler- bunlar için
çalışmaların yapılması gerekebilir, bunlara da bir
şey söylemiyorum ama, tabii, bu kanunla ilgili kısmına gelirsek,
yapılan iş doğru bir iştir, yapılan iş
hayırlı bir iştir, daha kadro verilmesi mümkün ise onun da
verilmesinde ülkenin menfaati vardır. Hepiniz biliyorsunuz ki her zaman
insana yapılan yatırım diğerlerinden çok daha rantabl bir
yatırımdır, sonucunun ülkenin gelişimine fayda getireceği
bir yatırımdır. Hatta sık sık burada dile getiriliyor,
işte, şu kadar şu meslekte adamlar yetiştiriliyor,
bunların bir kısmı işsiz kalıyor vesaire gibi ama
dünyada o devletin veya özel sektörün kadrolarına göre insan
yetiştirme devri geçti. İnsan gücü planlamasını ilk
uygulayan Japonlar, dediler ki: Vatandaşlarınızı ne kadar
çok okutursanız, ne kadar uzun süre onları kaliteli bir
eğitimden geçirirseniz o kadar kaliteli vatandaşa sahip olursunuz.
Hiç olmazsa daha yararlı, kendileri de iş kapasitesi yaratan,
potansiyel girişimciler olarak da, yalnız kadrolara adam dolduran
değil, kadroların oluşmasını da ortaya çıkaran
insanlar yetiştirirsiniz. Aslında bu yaklaşım doğru.
Zaten Japonyanın son geldiği durum, özellikle Asya kaplanlarının
durumuna baktığınız zaman eğitimle kalkınma
arasındaki ilişkiyi çok açık görmeniz mümkün. 70lerde Asyada
bir dram vardı, araştırmalar yapıldı; isim buydu.
90larda Asyada bir mucize yaratıldı ve Birleşmiş
Milletlerin de, Dünya Bankasının da raporlarında ortaya kondu ki
bu mucizenin yaratılmasında eğitime verilen önem her zaman rol
oynadı ve öncelik kazandı. Şimdi, bu anlamda kanunun, öyle
zannediyorum ki, itiraz edilecek bir tarafı yok. Daha fazlası
mümkünse onun da verilmesinin tamamen faydalı olduğunda
arkadaşlarımızla müttefikiz.
Şimdi,
geriye kalıyor emniyetimizle ilgili konu. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, zannederim 1979lardaydı, sonradan Emniyet Genel
Müdürü lan bir emniyet yetkilisi arkadaşımız Hacettepe
Üniversitesinde master yapıyordu. Benimle bir master tezi yazdı.
Emniyet teşkilatının personel durumunu inceliyordu.
İnanınız ki 70lerde aşağı yukarı mevcudun
yüzde 60a yakını ilkokul ve ortaokul mezunuydu polislerimizin. Bugün
baktığımızda, artık durumun tamamen, o geçen zaman
içerisinde, eğitim yönünden en azından, çok
değiştiğini görüyorsunuz. Sonra asgari lise mezununa döndü bu.
Sonra, şimdi, yıllardır, en azından polis okullarıyla,
lise üzerinden bir yıllık eğitimden iki yıla döndü, polis
meslek yüksekokullarına döndü ve nihayet, aynen üniversitelerde olduğu
gibi, bir polis akademisi kuruldu. Bugün emniyet işleri fakültesi var.
Şimdi,
düşününüz ki nereden nereye geliyoruz, nereye doğru bir gidiş
var? Şimdi, burada, polislerimize tabii ki, bu genişleyen,
eğitim almış, dünya standartlarında, dört yıl polis
akademisinde okuyan insanların veya polis yüksekokullarından mezun
olan insanların daha da gelişimi için tedbirler de
alınıyor. İşte, üniversite mezunları ihtiyaca göre
alınıyor, bunlar için eğitim merkezleri kuruluyor, bunlar için
tabii yeni kadrolara ihtiyaç var. Polislik içerisinde akademik gelişmeler
veya mesleki gelişmeler olmak üzere bazı kademelendirmeler teklif
ediliyor, aynen öğretmenlerde olduğu gibi, ama zaten dikkat
buyurulursa Dışişleri Bakanlığımız gibi,
İçişleri Bakanlığımız gibi, Maliye
Bakanlığımız gibi personelin giderek belli kademelerle
yetiştirilmesiyle bakanlıkların çok etkili bürokrasileri
kurulabiliyor ama bunları yapmadığınız takdirde,
bakanlık merkez bürokrasilerinde de belli kademelerden, belli
sınavlardan geçmiş genel müdürler, daire başkanları,
müsteşarlar yetiştirmeniz mümkün olmuyor. Dolayısıyla
buralarda da, yani İçişleri Bakanlığının mülki
idare kademesinde olduğu gibi Emniyet Genel Müdürlüğünde de böyle
kademelerin oluşması, giderek daha kaliteli insanların yetişmesine
-elbette ki arkadaşlarımızın şikâyet ettiği-
bazı, polisle ilgili, emniyetle ilgili, güvenlikle ilgili olayların
da çok daha değişik düzeyde ve değişik kalitede ele
alınmasına hizmet edecektir. Burada aşağı yukarı
belli kademelere bazı kadrolar ve 20 bin yeni polis kadrosu ihdas
ediliyor.
Şimdi,
dikkat edilirse zaten bir taraftan da Türkiyemizde şehirleşmenin
etkisiyle giderek polisin görev alanları genişliyor, jandarmadan
polise geçiyor. Bu da çok önemli bir aşama aslında. Bugün
aşağı yukarı ülkenin yüzde 75-76sı kentsel
kısımda olduğu için polisin görev alanına giriyor. Öyleyse
gerek eğitim kademesi gerek bürokrasideki belirli kademelere insan
yetiştirme bakımından polisin yeni kadrolara ihtiyacı var,
hem üst düzeyde hem de polis memuru düzeyinde ihtiyacı var. Polis
memurları arasında teşvik edici bazı ilerlemeler, bazı
kademeler getirilmesi var. Burada bütün bunları dikkate
aldığımız zaman polise de yeni kadroların verilmesi
aslında hayırlı bir iş. Bunu da burada mutlaka
belirtmemizde yarar var.
Şimdi,
gelelim doğrudan doğruya sosyal güvenlik sistemiyle ilgili konuya.
Bildiğiniz gibi, hemen hemen bütün siyasi partilerimizin, geçmişte
de, Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve BAĞ-KUR
gibi sosyal güvenlik kurumlarımızın bir çatı altında
toplanması konusunda parti programlarımız vardır. Devlette
görev almış arkadaşlarımız da biliyor, siyasette de,
siyasi partilerimizin programlarında bu vardı. Bu ilk defa bu
İktidar zamanında bir araya getirebildi. Çok
tartışıldı, çok yapılacak dendi, programlara kondu ama
olmadı. Kabul edelim ki, sosyal güvenlik kurumunun bir çatı
altında birleştirilmesi herkesin aşağı yukarı
arzu ettiği, programlarına koyduğu, siyasi partilerin, bir
konuydu. Şimdi bu konu, yani BAĞ-KUR, Emekli Sandığı
ve Sosyal Sigortalar belli bir sosyal güvenlik kurumu çatısı
altında birleştirildi. Takdir buyurursunuz ki, bunun tabii ki
sancıları olacak, bununla ilgili bazı problemler ortaya
çıkacak. Nitekim bunlar da çıktı. İşte bu kanunun
bazı maddelerinde ortaya çıkan bu problemleri teknik açıdan,
yönetim açısından çözmek üzere bazı maddeler getirilmiş.
İşte, belli ölçüler içerisinde, bir yerde daha evvel başka statü
içerisinde, başka şartlar ve mantalite altında sosyal güvenlik
kurumuna bağlı olan insanların, bir başka sosyal güvenlik
kurumundaki, onlarla birleşince bu hakların kaybolmaması için
neler yapılması gerekir? Ne kadar uğraşırsanız
uğraşın, böyle bir büyük birleşmede mutlaka bazı
sorunların çıkması normaldir. Bunların ortadan
kalkması için de uygulamadan gelen bazı talepler
karşısında bazı teknik uygulamalar var, düzenlemeler var.
Mesela, işte yeşil kart uygulamasında,
arkadaşımızın birisi eleştirdi, dedi ki: Daha mı
partizanca yapacaksınız? Dikkat buyrulursa, tam tersine, ilçe ve il
idare kurullarına daha fazla yetki veriliyor. Yani devletin yetkilileri
bunu, daha çok bunlar üzerinde kararları, yetkileri
artırılıyor. Hiç de öyle partizanca bir yaklaşım
gözükmüyor. Aynı şekilde, mesela dışarıda
çalışırken emekli olmuş bir insanın tekrar Türkiyeye
dönüp çalıştığı zaman maaşında kesilmeler
oluyordu. Bu, bir nevi tembelliği teşvik eden bir şey. Bunlar kaldırılıyor.
Bunun gibi bazı teknik konular var. Eleştirilebilir, daha iyisi
yapılabilir ama uygulamadan ortaya çıkan bazı sorunlar bunlar ve
bunların büyük ölçüde bir siyaset veya parzitanlık konusu olacağına
inanmıyorum. Arkadaşlarımız mutlaka iyi tektik
etmişlerdir ve bunların yararlı teknik, idari konular
olduğunu çok açık bir şekilde görebilirler.
Şimdi,
genelde, kanunun bir torba kanun olduğu doğru ama
ağırlık merkezi itibarıyla çok önemli bazı kamusal
görevlerin daha iyi yapılması için imkân sağlayan, kadro
sağlayan bir kanun. İşte, eğitimin bu konudaki önemi hiç
inkâr edilemez. Ne kadar mümkünse o kadar öğretmeni daha iyi
yetiştirsek, daha fazla kadroya öğretmen alabilsek, tamamen
birleştirilmiş sınıflardaki eğitimi
sonlandırabilsek, büyük ölçüde taşımalı eğitimi sona
erdirebilsek, bunlar bizim için ideal şeyler, olması gereken
şeyler. Buna doğru bir gidiş var ama, tersine dönüş yok.
Dikkat buyurursanız, daha fazla öğretmen alınıyor.
Arkadaşlarımız dediler ki: Millî eğitime, işte,
gayrisafi millî hasılaya oranla daha az para ayrılıyor.
Hayır, daha az para ayrılmıyor. Millî Eğitim
Bakanlığının bütçesi, cumhuriyet tarihimizde ilk defa Millî
Savunma Bakanlığını da geçti, miktar itibarıyla geçti.
Şimdi, gayrisafi millî hasılaya oran için düşüyor, kalkıyor
diyebilirsiniz ama ortada şöyle bir gerçek var: 2002 yılına göre
2010 yılı bütçesinde miktar itibarıyla aşağı
yukarı 3 misli bir artış var. Bu kolay bir rakam değil.
Keşke daha fazla olsa da daha fazla versek, çünkü -biraz önce de arz
ettim- eğitime vereceğiniz para ülkeye her zaman yarar getirecektir.
Neresinden bakarsanız bakın, eğitimli insan eğitimsiz
insana göre daha yararlı vatandaş olabilecektir, daha
yaratıcı vatandaş olabilecektir, iş yaratacaktır.
Yalnızca kadroya adam yetiştirme şeklinde olmayan bir
anlayışla ancak Türkiye kendisini daha fazla ileri götürebilir. Bugün
büyük ölçüde yenileşmeye, icatlara, teknolojiye ağırlık
vermeye ihtiyacımız var. İşte, üniversitelerimizde
teknoparklar kuruluyor, daha fazla başvurular var buralarda görev almak
üzere, devlet her türlü araştırma ve geliştirmeyi teşvik
ediyor, özel sektörde de. Yeni mezun öğrencilere daha birkaç gün önce,
Sanayi ve Ticaret Bakanı Proje getiriniz, 100 milyar lira, doğrudan
doğruya bir kurulun seçeceği projelere para vereceğiz,
isterseniz bunu batırabilirsiniz. Ama biz öyle istiyoruz ki, gençlerimiz
yeni projeler üretsinler, yeniliklere imza atsınlar, biz de onlara
verelim, çekinmeyin, müracaat edin. dedi bir üniversitenin mezuniyet
merasiminde. Enteresandır, geçen sene ilk defa
başlatılmış bu, ayrılan paranın
aşağı yukarı üçte 1i kadar müracaat olmuş, ama bu
sene, ayrılan miktarın 10 misline yakın müracaat olmuş.
Yani, yenilik için, yeni bir şeyler bulabilmek için,
müteşebbisliğe bir yerden başlayabilmek için yeni bir projeyle,
böyle imkânlar yaratılmış.
Şimdi, biraz
evvel söyledim, o zaman kanunu çıkarken de bu kürsüden söylemiştim,
polislerimizi, emniyet mensuplarımızı ne kadar fazla
eğitirsek, sizi temin ederim ki o kadar daha kaliteli bir emniyet hizmeti
alabiliriz ve daha az şikâyet gelebilir polisimizden.
Dolayısıyla yapılan budur.
Bakınız,
bugün bir akademi kurulmuş. Bugün Türkiyenin herhangi bir konusunda
televizyonlarda gördüğünüz fikirleri ileri sürenler, şimdi Polis
Akademisinin bilim adamları, profesörleri, doçentleri, bunlar Polis
Akademisinin kadrolu öğretim elemanları. Dolayısıyla,
fakülte şeklinde bir eğitim veriliyor. Polis memurlarımız
için asgari eğitim meslek yüksek okulu düzeyine indirilmiş. Polis
okullarına telefonla, partizanca ne kadar adam alınırdı ama
meslek yüksek okulu hâlini alınca doğrudan doğruya
yükseköğretimdeki aldığı puana göre girmeye
başlamışlar. Sadece bu aşama bile çok önemli ölçüde
tarafsız bir emniyet gücünün ortaya çıkmasına fayda
sağlıyor.
Biraz önce arz
ettim yine, sosyal güvenlikle ilgili olarak, bu kadar büyük bir kitleyi, yani
hem Emekli Sandığını hem Sosyal Sigortaları hem de
BAĞ-KURu bir araya getirmişsiniz, milyonlarca insanın özlük
haklarıyla ilgili işlemleri geçmişte ayrı kurumlarda
yapmışsınız, şimdi de bu işlemleri bir araya
getirmek -devletteki çok tecrübeli arkadaşlar aramızda- kolay
işler değil bunlar, elbette ki bazı hatalar olmuş,
bazı eksiklikler olmuş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Sağlam, konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET
SAĞLAM (Devamla) Şimdi, uygulamadan gelen eksiklikleri dikkate
almak suretiyle yeni bazı düzenleyici maddeler getirmişler. Bunlar
da, inanınız ki sadece uygulamanın ortaya koyduğu yönetimle
ilgili sorunlar. Bir an evvel çözülmesinde, orada, bu sosyal güvenlikten
yararlanan vatandaşlarımızın şu veya bu şekilde
problemlerini daha aza indirme gayretleri var.
Demiyorum ki
bütün bu problemler bitmiştir, bitecektir. Dünyanın hiçbir yerinde
bütün problemleri çözen bir devlet yok ama gidişimize, eğilim
trendimize baktığınız zaman iyiye doğru gidiyor,
aksayan yönlerin düzeltilmesine doğru gidiyor. Bu da az bir haslet
değildir.
Şimdi,
dünyanın bugünkü durumuna baktığınız zaman -bizim
kadar eski olan devletler de var, yeni olanlar da var, teknolojide çok ileri
gittiğini ileri süren devletler de var- suç oranlarına
baktığınız zaman, bu ülkelerin, gelişmiş
ülkelerin şehirlerini Ankarayla, İstanbulla, bizim İzmirle
Adanamızla mukayese ettiğiniz zaman Türkiyedeki suç oranları
-buradan bunu bilerek, incelemiş bir insan olarak söylüyorum-
inanınız çok daha düşüktür. Bu da az bir şey değildir.
Bunu başaranlar da emniyet mensuplarımızdır. Onları ve
onları yönetenleri buradan kutluyorum.
Cumhuriyetin
eğitim serüveni ise, her yerde söylüyorum, şartları dikkate
aldığınız zaman bir başarı hikâyesidir. En kötü
şartlarımızla, devletin başındaki Büyük Atatürk elinde
tebeşirle ülkesini eğitmiştir, sonra gelen cefakâr, fedakâr
öğretmenlerimiz bunu sürdürmektedir, bugün de sürdürüyorlar. Eğitim
ordusunun her zaman, gerçekten, bu ülkeye inançla hizmet ettiğini ve
elinden geleni yaptığını hepimiz kabul etmek
zorundayız.
Bu itibarla, bu
kanun tasarısının bu üç önemli kuruma hayırlı
hizmetler yapacağı inancıyla hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Hükûmet
adına İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; yüce Meclisi saygılarla
selamlıyorum.
Birkaç kurumumuzu
ilgilendiren, önemli birkaç konuyu içine alan kanun teklifiyle ilgili burada
gösterdiğiniz ilgiye, değerli konuşmalara teşekkür ederim.
Ben de bu vesileyle bazı konularda sizlere bilgi sunmak istiyorum. Tabii,
en başta, tasarıda Bakanlığımızla ilgili,
özellikle emniyet teşkilatımızı ilgilendiren birkaç husus
var, sonra da Eğitim ve Çalışma bakanlıklarıyla ilgili
konulara da değineceğim.
Sayın
başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, polis
teşkilatımız, vatandaşlarımızın can ve mal
güvenliği gibi çok önemli, çok hassas konularda görev yapmaktadır ve
dönemimizde, bu görevi mümkün olabildiğince en hassas şekilde,
demokratik hukuk devletinin gereklerini, hukukun üstünlüğünü, insan hak ve
özgürlüklerini dikkate alarak yerine getirmeleri yönünde çaba sarf ediyoruz.
Doğrusu, bu çerçevede, Bakanlık olarak güvenlik konseptini yeniden tartıştık,
değerlendirdik ve bazı yeni ilkeler de belirledik, yani birçok
anlayışı da değiştirdik. Suçla mücadelede, kamu
düzeninin sağlanmasında bazı yeni stratejiler de ürettik. Suça
projeli yaklaşım esasını getirdik ve birçok suç türünde
gerçekten son yıllarda ciddi azalmalar oldu bunların uygulamaya
konmasıyla ve şu anda da başarılı sonuçlar almaya
devam ediyoruz ve polis teşkilatımızın
çalışmalarını kamuoyunun da takdir ettiğini biliyoruz.
Vatandaşla polisimizin ilişkisine de çok önem veriyoruz, daha doğrusu
insanımıza insanca muamele edilmesini, iyi muamele edilmesini, insan
ve hukuk merkezli bir güvenlik hizmeti verilmesini çok önemli görüyoruz.
Polis
teşkilatımızda sürekli bir gelişim, gözle görülür bir
iyileşme söz konusu, doğrusu bunları biz de bir bir takip
ediyoruz. Bu alanda verilerle çalışmayı çok önemli görüyorum hem
suç sayıları, oranları hem suçların aydınlatılma
oranları gibi konularda. Özellikle şunu da ifade etmek istiyorum:
Gittikçe insan kalitesi de arttı, eğitim kalitesi arttı, onun
için de hizmetlerimizde gerçekten daha olumlu bir trend var. Türkiye,
biliyorsunuz, bir zamanlar, hükûmetlerimiz öncesi uluslararası alanda dahi
işkence davalarıyla çok muhatap olan, İnsan Hakları
Mahkemesinde bu yönde çok cezalar almış bir ülkedir. Tabii, hükûmetler
olarak işkenceye sıfır tolerans diye bir ilke getirdik ve onu
uyguladık. Size şunu söyleyeyim: 2009 yılı içinde az
sayıda kesinleşmiş iki karar vardır. 2010 yılı
içinde işkence sebebiyle güvenlik birimlerimiz hakkında
açılmış bir tane dava söz konusu değildir.
İşkence ve kötü muameleyle doğrusu çok ciddi mücadele ediyoruz,
onu ifade etmek isterim ve doğrusu bunun sonucunu da, bu olumlu trendi de
görüyoruz, burada bir vesileyle doğrusu sizlere de tanıtmak, takdim
etmek isterim.
Türkiye
İstatistik Kurumunun Yaşam Memnuniyeti Araştırması
diye bir araştırması vardır. Benim Devlet
Bakanlığım döneminde İstatistik Kurumu bana
bağlıydı, 2003 yılında bunu başlatmıştım.
Çağdaş ülkelerde bu yapılır. Genelde her yılın
sonunda yapılır ve kamu hizmetleriyle ilgili vatandaşın
değerlendirmesi alınır. Vatandaş hangi hizmetlerden memnun,
hangilerinden şikâyetçi, hemen hemen bütün kamu hizmetleri burada
sıralanır. Bu sene memnuniyetle şunu ifade edeyim: 2009 yılı
araştırması yeni çıktı. Vatandaşın en yüksek
memnuniyet gösterdiği husus asayişti, iç asayişti, günlük
hayattaki asayişti. Yani asayiş hizmetlerindeki memnuniyet bu seneki
kamu hizmetlerinin en başında gelmekte yüzde 80ler
civarındadır. O da tabii, bizim çalışma azmimizi
doğrusu daha da artırıyor.
Sayılarla
ilgili kısa bilgiler size sunacağım: Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; her yıl teşkilatımızdan
yaklaşık 5 bin polis emekli olur. Şu anda polis mevcudumuz 219
bin civarında. İki kaynağımız var polislikte, birisi:
Polis meslek yüksekokullarından iki yıllık meslek yüksek okulu.
Öğrenciler üniversite sınavına girerler, belli puanın
üzerinde alanlar bu sene 280dir o puan- polis meslek yüksekokuluna girmek
istiyorsa müracaat ederler. Müracaat sayısı genelde 50-60 bin
civarında oluyor. Bunlar için ÖSYMye ayrıca bir sınav
yaptırılır, ondan sonra da oranın sonucuna göre
yerleştirme yapılır. Buradan yılda yaklaşık 6 bin
kişi mezun olur. Ayrıca 2005 yılından itibaren, bilindiği
gibi, bir uygulama başlattık. Üniversite mezunları bu kamu
görevine girmek için biliyorsunuz KPSS sınavına girerler, o
sınavdaki puanlarına göre üniversite mezunlarından müracaat
alırız. Bunlar altı aylık hızlı bir eğitime
tabi tutulur POMEMlerde ve bunlar polislik mesleğine geçer. Bu
şekilde de yılda yaklaşık bir 10 bin civarında ki, bu
sene de 10 bin yine olacak
Bu şekilde 2005 yılından bu yana
23.221 kişi alınmıştır ve bu sene de şu temmuz
ayında gene, grup grup bunlar eğitiliyor, 4.806 kişi daha buna
ilave olacaktır.
Şimdi, bizim
polis eğitiminde yüksekokul mezunu, yüzde 19dan şu anda yüzde 82ye
çıkmıştır çünkü artık, yüksekokul veya üniversite
mezunu olmayan zaten polisliğe alınmıyor. Alanı
genişlemiştir, 43 yeni ilçe kurulmuştur biliyorsunuz, bunlar
büyük ilçeler. Ayrıca, daha önce ilçe olduğu hâlde jandarma bölgesi
olan 84 ilçemizde polis teşkilatı kurulmuştur.
Büyükşehirlerde, bazı alanlar jandarmadan
İşte, Ankarada
üniversite muhitleri, Bilkent, Çayyolu gibi yerlerde olduğu gibi,
büyükşehirlerde, jandarma alanından polise devredilen alanlar
olmuştur. Bütün bu sebeplerle, polis sayımızda tabii yine belli
yetersizlikler de yaşıyoruz yani iş yükü daima daha fazla
oluyor. Ama, şunu memnuniyetle ifade edeyim: Bu, özellikle üniversite
mezunu olarak aldığımız ve altı ay çok yoğun bir
eğitimden geçenlerden, yöneticiler emniyet teşkilatımızda
çok memnunlar, çok iyi uyum gösteriyorlar, üniversite mezunu olduğu için
gerçekten hem insan ilişkilerinde hem de kendi mesleğinde oldukça
memnunuz.
Eğitimde
tabii, ifade ettiğim gibi, hem hizmet içi eğitimde hem genel
eğitimde, yani insan ve hukuk ağırlıklı, odaklı
bir eğitimi çok önemli görüyoruz. Polis teşkilatımızda bir
de doğrusu yeni teknolojiyi çok önemsiyoruz. Bütün safhalarda ve
görevlerde yeni teknoloji. Eskiden, bilirsiniz -şimdi o araçları
görmeyeceksiniz- polisimiz, böyle, çok eski, boyaları
yıpranmış falan araçlar kullanırdı. Şimdi,
pırıl pırıl araçları vardır dikkat ederseniz, hiç
öyle eski araç kalmamıştır. Polisimizin bazen aracına
benzin koymakta zorlandığı günler olmuş. Şu anda, çok
daha rahat şartlar içinde çalışıyor, emniyet müdürlükleri
yenileniyor. Bildiğiniz gibi, 2009 yılını, biz, Polis
Merkezleri Yılı -yani karakol eski ismi- ilan etmiştik. Bütün
polis merkezlerini gözden geçirdik. Bunları gittiğimiz yerlerde de
geziyoruz, denetliyoruz. Arkadaşlarımı gönderiyorum, bunları
denetletiyoruz. Bütün polis merkezleri mutlaka temiz. Gelen vatandaşı
rahat ettireceği, ikramda bulunacağı bir ortam. Bütün orada
gözaltı odaları mutlaka kameralı, kamerasız polis
merkezimiz yok. Bunları doğrusu çok önemli görüyoruz. Tabii özlük
haklarıyla ilgili -çok teşekkür ederiz burada ifade edildi- bazı
sorunlarımız var ama yani Hükûmetimiz döneminde bazı
iyileştirmeler yaptık, size bilgi olsun diye ifade edeyim: Şu
anda iki yıllık bir mezun polis mesleğine
başladığında 1.900 lira maaş alarak başlar.
Doğrusu polis tabii çok yoğun çalışır, mesai mefhumu
fazladır onda yani normal mesainin dışına çıkar ama
mümkün oldukça tabii artırılması da lazım. Biraz daha
-burada da ifade edildi- emeklilik dönemiyle ilgili doğrusu
çalışmamız gerekiyor, takviye etmemiz gerekiyor.
Bir değerli
milletvekilimiz, bu yükselmelerle ilgili ifadede bulundu. Doğrusu kendi
dönemimden önce şöyle bir şey vardı, biraz kadrosuzluktan az
yükselme. Şu anda yükselmelerde kadro sorunu yok. Özellikle 1.
sınıf emniyet müdürlüğüne yükselmede kadro surunu hiç yok.
Mesela, bu seneyi söyleyeyim: 1inci sınıfa yükselen 2001 kişi,
29 kişi yükselememiş. Onların da sicilleriyle ilgili,
soruşturmalarıyla ilgili sorunları var. 2nci sınıfa
320 kişi yükselmiş, 11 kişi yükselememiş aynı
sebeplerle. 3üncü sınıfa da 462 kişi yükselmiş, 22
kişi yükselememiş yani yükselme sayıları fazladır.
Zamanı gelip de yükselmesi gerekenler için hiçbir kadro
sıkıntısı artık çekilmiyor, bu da arkadaşlarımızı
doğrusu memnun ediyor, onu da ifade etmek isterim.
Bugün bu teklifle
şu anda önümüzdeki- getirdiğimiz birkaç husus var, onlara da
ikişer cümleyle değinmek istiyorum. Bir, özellikle bu üniversite
mezunlarında, hele askerliğini de yapmış olarak gelenler
için doğrusu başvuru yaşını yükseltmiş oluyoruz
birer yaş, yirmi sekiz ve otuz yaşına bunu çıkarıyoruz
çünkü o konuda şikâyetler geldi.
Daha önemlisi,
tabii özellikle de 20 bin yeni polis atamasıyla ilgili 20 bin kadro burada
tahsis ediliyor. Bunların hemen 10 binini ilan edeceğiz ve şu
haziran ayında üniversiteden işte mezun olanlar için temmuz ayı
içinde ilan edeceğiz ve 10 bin üniversite mezunu polis alacağız,
onu ifade etmek isterim.
İkinci
husus, burada bir başpolislik, kıdemli başpolislik gibi bir
uygulama getiriliyor. Buna nereden ihtiyaç doğuyor? Doğrusu,
şöyle bir durum değerli arkadaşlar: Şimdi, bir polis
mesleğe diyelim ki yirmi bir yaşında falan başlıyor,
elli yaşında, elli iki yaşında emekli oluyor. Otuz
yıllık yaklaşık bir hizmet süresi, hiç yükselmiyor. Tabii
akademi mezunları onlar komiser yardımcısı olarak
başlıyorlar -fakülte mezunları- ve onlar yükseliyorlar ama
yüksekokul mezunları için otuz yıl hiç yükselmeme
Tabii burada da
motivasyon artırıcı bir şey getirmek istiyoruz.
İkincisi,
bizde, poliste amir sayısı az, yüzde 90nı polis. Bunların
kendi içinde yönetim kademesi olmasında zorlanıyoruz yani normalde
polislik mesleğinde en fazla 10 kişinin üzerinde bir amir, yönetici
olması lazım. Şu anda bizim emniyet teşkilatında 35
kişiye bir yönetici düşüyor. Bu başpolislik ve kıdemli
başpolislikte doğrusu bu manada bir ara kademe yönetici gelmiş
olacak. Özellikle timlerde, polis merkezlerinde falan bunu bir ihtiyaç olarak
görüyoruz. Onun için bu konudaki desteğinize teşekkür ederiz. Bir de
emekli yaşı düşük. Üç yaş artırmış oluyoruz
yani elli beş yaşa çıkmış oluyor. Polisin verimli
çağıdır. Elli iki yaşında emekli olurken elli beş
yaşına çıkarmış oluyoruz. Bu manada, tabii, sosyal
güvenlikle ilgili konular da düzenlenmiş oluyor. Polisle ilgili genel
manada getirdiğimiz bunlar.
Burada, tabii, arkadaşlarımızın
değindiği bazı hususlar var, özellikle orada Sayın
Milletvekilinin Silopiyle ilgili söylediği husus. Değerli
arkadaşlar, bu tür olaylar hiçbirimizin arzu etmediği olaylardır.
Her hâlükârda üzücüdür, olmaması gereken olaylardır. Eğer
yanlış bir şey oluyorsa da mutlaka
araştırılması gereken olaylardır ve eğer
sorumlusu varsa, yanlış yapan varsa cezalandırılması
gerekir. Toplumsal hayat kurallarla yürür.
Bu manada,
olayın olduğu gün, olaydan sonra haberim olduğunda Validen bilgi
aldım ve hemen soruşturma başlatmasını ve bana daha
ayrıntılı soruşturma sonucunu iletmesini şey
yaptım. Aynı gün orada bir vali yardımcısı ve Güvenlik
Şube Müdürünü görevlendirdi, biz de merkezden takviye ettik. Onun sonucunu
bekliyorum. Bu araştırma sonucu, tabii, önümüze rapor gelecek ama ben
size ilk gelen bilgiyi de
Değerli Milletvekilimiz, burada bilgi sundular
ama bana gelende de şu: Burada bir kanunsuz gösteri yürüyüşü var.
2911 sayılı Kanuna göre bu, kanunsuz. Herhangi bir tertip heyeti
yok. Resmî herhangi bir müracaat yapılmamıştır.
Kaymakamlıkça belirlenen yasal gösteri ve yürüyüş güzergâhı
kullanılmamıştır. Defalarca ikaz yapılmasına
rağmen, kalabalık dağılmamıştır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan, ben oradaydım, Allah
aşkına ya!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bunları Haklı görüyorum.
anlamında söylemiyorum. Bana vilayetten, Valilikten gelen açıklama.
Efendim, güvenlik kuvvetlerince
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Milletvekili Valiyle görüşüyor, siz diyorsunuz:
Bildirim yoktu. Ayıp denilen bir şey var.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Değerli milletvekilleri, tabii
Valiliğin sorumluluk alanı, bana Valilikten gelen
açıklamayı satır satır okuyorum, oradan yazılı
gelen açıklamayı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakanım
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Valiniz yalan atıyor!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Değerli arkadaşlar, siz
düşüncenizi söylediniz burada.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan, siz saldırganları
görevlendiriyorsunuz, bize saldıranları görevlendiriyorsunuz. Ne yanlış
yaptığınızın farkında mısınız?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Değerli arkadaşlar, siz
söylediniz, müsaade ederseniz
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Güvenlik Şube Müdürü bize saldıran zaten ya!
Bize saldıranları
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Güvenlik kuvvetleri göstericilerce
taşlanmış, 2 polis memuru yaralanmış, bunlardan 1
polis memuru biraz da fazla yaralı.
Burası
İpek Yolu yani Habura giden yol, ana yol, iki tarafta trafik
işlemiyor
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Zaten Haburda kaldınız, Haburdan bir türlü
çıkamadınız.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
ve o ana yolun, İpek Yolunun
açılması için polis ikaz ediyor. Ben burada işin bir
tarafına bakıyorum, kimse haklı-haksız ama bu konulara kamu
güvenliğini sağlayan kişiler olarak da bakmamız
İkaz
ediyorlar ve ondan sonra da su sıkmışlar. Olay olduktan sonra
duydum ben. Bilgi istedim, soruşturuluyor ve ayrıca da adli
soruşturma da aynı gün başladı, savcılık soruşturma
başlattı hem adli hem idari, yanlış yapan
cezalandırılır. Ben üzüntümü de belirterek bunu burada ifade
edeyim.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Kınamadınız Sayın Bakan,
kınamadınız!
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Ankarada müfettiş bitmiş mi? Ankarada
müfettiş kalmadı mı?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Eğitimle ilgili, değerli
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili, tabii
öğretmen sayılarımızla ilgili burada bilgiler var ama
bugünkü tasarının özü öğretmenlerimiz. 70 bin öğretmen kadrosu
tahsisi burada, bu teklifte öngörülüyor ve bunun 25 bininin hemen kullanım
izni isteniyor. Yani bugün Millî Eğitim Bakanlığına
vereceğimiz bu teklifle 70 bin daha öğretmen kadrosu ve 25 bininin
hemen yakın zamanda kullanılması yönündedir.
Bir de
Çalışma Bakanlığımızla ilgili var, Sosyal
Güvenlik Kurumuyla ilgili. Bir defa yeşil kartın süresi 1 Ocak 2012
tarihine kadar uzatılıyor. İkincisi, yeşil kart verilmesi
için erteleme süresince işlemlerin il ve ilçe idare kurulları
tarafından verilmeye devam etmesi burada öngörülüyor. Hastaneye müracaat
eden on sekiz yaş altı çocukların sigortalı olmayan ana
babalarının sigortalı olarak tescil tarihinde
Boşluğun doldurulması, bu manada bir boşluk doldurması
söz konusu.
Ayrıca, ölüm
aylığı alan -annesinin babasının- çocukların
Polis Akademisine öğrenci olarak başlaması hâlinde bu
aylıklarının kesilmemesi
Çünkü Polis Akademisinde
masrafları karşılanıyor, belli bir burs veriliyor, bu, harp
okulları için de aynıdır, ikisini eşit duruma getiriyoruz.
Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği iki husus var bu BAĞ-KURla ilgili ve
Sosyal Güvenlikle ilgili. Onlarla ilgili burada düzenlemeler
yapılıyor, boşluklar gideriliyor ve bir de yurt
dışında geçen sürelerle ilgili, emekliler için borçlanma
süreleriyle ilgili bir düzenleme yapılmış oluyor.
Ben bu vesileyle,
tekrar, bu tekliflerimize gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun efendim.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Başkanım bitiriyorum.
Bu teklifler, bu
yeni kadrolar ve bu yeni düzenlemeler inşallah bu kurumlarımıza
hayırlı olsun, yürüttüğümüz hizmetler için verim getirsin
diyorum.
Hepinizi en derin
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Şahsı
adına Zonguldak Milletvekili Ali Koçal
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Evet
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan benim beyanımla ilgili bir
açıklama yaptı. Ben olay yerindeydim, saldırıya
uğrayan milletvekilliyim. Yanlış bilgilendirme oldu, o konuda
açıklama getirmek istiyorum 69a göre.
BAŞKAN
Nasıl yanlış bilgilendirme?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Şimdi, ben olay yerindeydim, saldırıya
uğrayan milletvekiliyim.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, bakınız, aynı şeyi
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Şimdi
BAŞKAN
Şöyle söyleyeyim efendim, müsaade eder misiniz, bakın
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Şimdi, bakın
BAŞKAN
Müsaade eder misiniz Sayın Kaplan.
Bakınız,
dün de aynı şeyleri burada ifade ettiniz, gösterdiniz,
açıkladınız. Siz açıkladınız, Sayın Bakan da
bir kısım bilgiler verdi. Şimdi bir müddet sonra siz deseniz ki
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan benim beyanım üzerine açıklama
yapıyor, ben olay yerindeyim.
BAŞKAN
Anladım, tamam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ben bir şey söylüyorum.
BAŞKAN
Hayır, siz zaten açıklamayı yaptınız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Lütfen, iki dakika
Bunların cevabını
vermek zorundayım.
BAŞKAN
Sayın Bakan da
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kamuoyunu doğru bilgilendirmek zorundayız.
BAŞKAN
Arkadaşlar, bakınız, burada şimdi her hususta birbirimize
cevap verme noktası olmaz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Her hususta değil efendim.
BAŞKAN
Böyle bir şey yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yanlış bir bilgilendirme var. Söylenenler
Yönlendiriciler Sayın Bakanı yanıltıyorlar. Sayın
Bakanın iyi niyetinden şüphem yok ama Sayın Bakana doğru
bilgi gelmiyor.
BAŞKAN
Şimdi, arkadaşlar, bakınız
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Buna cevap vermek durumundayız.
BAŞKAN
Bakınız, şimdi, mülki
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hem saldırıya uğrayacağız hem
kemiklerimiz kırılacak hem kürsüde yalandır diye
açıklanacak, olmaz bu.
BAŞKAN
Bağırmayınız Sayın Kaplan, bağırmayın
lütfen, duyuyoruz sesinizi. Bağırmayınız efendim,
bağırmayınız, sesinizi duyuyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Bakana bunu gönderdim, CD gönderdim.
BAŞKAN
Tamam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İzleyin
Sizin görevlilerinizin size doğru bilgi
vermeyeceğini biliyordum.
BAŞKAN
Tamam, izlesin Sayın Bakan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Bakan, izlediniz mi bunu?
BAŞKAN -
Sayın Koçal, buyurun efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Lütfen
Sayın
Başkan, bu yaptığınız haksızlık, usulü
ayaklar altına alıyorsunuz.
BAŞKAN
Efendim, bakın, usulü ben ayaklar altına almıyorum. Siz bir
açıklama
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Bakana yanlış bilgi verildi.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, istirham ediyorum, bir defa
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Bakan, burada yanlış bilgi
açıklaması yaptı.
BAŞKAN
Evet, yaptı ne var bunda? Tamam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Ben de saldırıya uğrayan ve orada olan bir
kişiyim.
BAŞKAN
Efendim, şöyle, ben size şunu söyleyeyim
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Söylemlerinin hiçbiri doğru değil, uyarı
yok, kargaşa yok
BAŞKAN
Allah Allah
Sayın Kaplan, bir dakika
Allahım ya Rabbim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) -
saldırı yok, hiçbir şey yokken buyurun 3
tane milletvekili saldırıya uğruyor. Bakın bana, şu
görüntülere
Arkadaşlar, izleyin ya. Şu CDleri bütün genel
başkanlara gönderdim.
BAŞKAN
Tamam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Allahtan korkun ya, bunun ötesi var mı? Ya bunu
gönderdim ya. Gönderdim, anlayın.
BAŞKAN
Bağırmayın lütfen Sayın Kaplan. Bağırarak
Türkiyede hiçbir şey hâlledilmez. Oturun efendim, lütfen, oturun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Nasıl söz vermiyorsunuz? Allahtan korkun. Bu kadar
vicdansızlık olur mu? Kendi üyeniz saldırıya uğruyor,
kemikleri kırılıyor, yanlış bilgi veriliyor; Bakan yanlış
bilgilendiriliyor. Allahtan korkun. Böyle Başkanlık olur mu?
BAŞKAN
Böyle bir üslup yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Yapmayın yani, hayır yani burada bilmeyen
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
Böyle bir üslup olmaz Sayın Kaplan. Lütfen oturunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Hayır 60a göre de 69a göre de söz
hakkımız var.
BAŞKAN Sayın
Koçal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı kanun
teklifleriyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu kanun
teklifleri içerisinde ağırlıklı olarak Millî Eğitim
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığına
personel atamasıyla ilgili bölümler var. Ben eğitimle ilgili bölümüne
yönelik görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Burada,
öğretmen ihtiyacının giderilmesine yönelik bir kadro tahsisi
vardır, bu yasa teklifinde. Kuşkusuz bu sevindiricidir, teşekkür
ediyoruz. Zaman zaman böyle kamuoyunu, vatandaşlarımızı
ilgilendiren yasalar önümüze geldiğinde doğrusu heyecanlanıyoruz.
Tabii,
alınacak olan, alınması tasarlanan 70 bin öğretmene
karşılık yaklaşık 40 bin civarında bir
öğretmen alınacağını biliyoruz. Bu 70 binin
tamamının kullanılamayacak olması çok da olumlu
karşılanmıyor. Biz isterdik ki bu kadronun tamamı
kullanılabilsin. Hatta Türkiyenin 140-150 bin civarında
öğretmen ihtiyacı vardır. Bu, herkes tarafından biliniyor.
Mümkün olsa da bu öğretmen ihtiyacını giderebilsek. 140-150 bin
civarında öğretmen ihtiyacı varken tabii, 300-330 bin
civarında da öğretmenlerimiz sırada bekliyorlar, bunları
hem bekletmemiş oluruz hem de ihtiyacımızı
karşılamış oluruz çünkü bir ülke için eğitim her
şeyin üstündedir. Önce insanlarımızı eğiteceğiz
ki, iyi eğiteceğiz, iyi insan yetiştireceğiz, ahlaklı
insan yetiştireceğiz, dürüst insan yetiştireceğiz, ondan
sonra da ülkemizin geleceğini garanti altına almış
olacağız. Bunları yapabilmemiz için eğitimi mutlaka çok
ciddi olara ele almamız lazım.
Türkiyede birçok
eksiklik var mıdır? Vardır. Bu eksikliklerin giderilmesi için
zaman zaman çalışmalar oluyor mu? Oluyor, elbette. Bu Hükûmet döneminde
de çalışmalar olmuş mudur? Olmuştur ama bunların
hiçbir tanesi yeterli değildir çünkü bu İktidar döneminde
yapılan çalışmaların, eğitime yönelik
çalışmaların büyük bir bölümü ne yazık ki değerli
milletvekilleri, kadrolaşma yönünde gerçekleştirilmiştir. Daha
çok kendi ideolojilerini, AKP ideolojilerini yaygın hâle
dönüştürebilmek ve yerleşik hâle dönüştürebilmek için
birtakım çalışmalar yapılmıştır. Bu da tabii
çok uygun bir davranış değildir. Bir ülkenin geleceği
eğitime bağlı olduğuna göre yetiştirilecek olan
insanlar da ona yönelik olarak yetiştirilmelidir. Bir ideolojiye
bağlı değil çağa uygun, çağdaşlığa
uygun ve geleceğimize uygun olmalıdır.
Bir diğer
yandan bu, torba yasa olarak önümüze geldi. Bu, temel kanun olarak
değerlendiriliyor. Çok fazla bu yasayı, teklifi değerlendirme,
burada tartışma imkânını bulamıyoruz. Keşke temel
yasa olarak değil de normal bir teklif olarak gelmiş olsaydı
enine boyuna bu tartışmaları yapmış olurduk.
Değerli
milletvekilleri, tabii, bir ülke için, baştan da ifade ettiğim gibi,
en önemli olan eğitimdir, Millî Eğitim
Bakanlığıdır. Millî Eğitim
Bakanlığının işlevi çok önemlidir. Bu anlamda, Millî
Eğitim Bakanlığımızın, bu dönemde, özellikle de
son iki yılda atadığı müsteşarlar çok birikimli,
donanımlı olabilirler, kariyer yapmış olabilirler, ülkemize
de çok üstün hizmetler yapmış olabilirler, ama eğitim ayrı
bir alandır, eğitim ayrı bir koldur; dolayısıyla,
burada eğitimle ilgili Millî Eğitim Bakanlığına
atanacak olan müsteşarların eğitimin içinden gelmiş
olması tercih edilirdi, çok daha iyi olurdu diye düşünüyoruz, bu
görüşümü de sizinle paylaşmak istiyorum. Böyle
olmamıştır ne yazık ki.
Tabii,
cumhuriyetimizin her döneminde eğitim, Millî Eğitim
Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığındaki
kadrolaşmalar değerlendirilmiştir,
tartışılmıştır, ama bu dönemde olduğu kadar
hiçbir dönemde Millî Eğitim Bakanlığı
tartışılmamıştır. En son, biliyorsunuz,
Sayın Hüseyin Çelikin bakanlığı devrederken
Bakanlığı otomatiğe bağlıyorum. demiş
olması gerçekten zihinlerden bir türlü çıkmıyor, ne bir
eğitimciye yakışmıştır ne de bir Millî
Eğitim Bakanına yakışmıştır. Ondan sonra
gelen Millî Eğitim Bakanımız da otomatiğe bağlı
mıdır değil midir, bunu kanıtlamak için büyük bir çaba
içerisinde olduğunu görüyoruz, umarız iyi şeyler yapar da bu otomatiğe
bağlı olmadığını kendisi ortaya koymuş olur.
Değerli
arkadaşlar, tabii, Millî Eğitim Bakanlığının
birçok sorununun olduğunu söyledim. Bu sorunlara kısaca birkaç madde
olarak değinmek istiyorum.
Önemli olan,
şu sıralarda Türkiyede Millî Eğitim Bakanlığının
taşımalı eğitim sistemini bir daha gözden geçirmesi
gerekiyor. Taşımalı eğitim sistemi, esasında sekiz
yıllık eğitimle birlikte başlamıştır ve sekiz
yıllık eğitimde öğretmen ihtiyacı bahane edilerek, köy
okullarına branş öğretmeni gönderilemediği için
taşımalı eğitim gündeme gelmiştir, böylece birçok köy
boşaltılmıştır, birçok köyde şu anda okul yoktur.
Bunu tekrar, yeniden gözden geçirip, bu okulların hayata geçmesi için
neler yapılması gerekiyorsa, mutlaka bunları yapmak lazım.
Yani, köy okullarını kapatmamak gerekiyor. Hele hele köy
okullarında öğrenci sayısının düşmesiyle ilgili
eğer bir değerlendirme yapıyorsanız, siz orada okul öncesi
eğitimi dikkate alarak beş, altı yaş grubundaki
çocukları da almak suretiyle okul öncesi eğitime bir katkı sağlamış
olursunuz, o eğitimi köyden başlatmış olursunuz, şehir
yerine köyden başlatırsınız ve de köy okullarını
kapatmamış olursunuz. Köy okullarını kapatmak demek, köyü
şehre taşımak demektir. Elbette, köyün şehre gelmesinde çok
önemli hususlar vardır. Tabii köylünün gelip şehirde daha sosyal bir
çevrede, daha sosyal bir hayat içerisinde yaşaması önemlidir, ama
köylerini de boşaltmaması gerekiyor. Bunun da yolu köy
okullarının kapatılmamasıdır ve köy okullarında
okul öncesi eğitimin başlatılmasıdır.
Değerli
arkadaşlar, bir diğer konu, okuldaki öğretmenlerimiz ve
özellikle de yöneticilerimiz ne yazık ki günümüzde dilenci durumuna
düşmüştür. Devlet tarafından okulların her türlü
ihtiyaçları karşılanamadığı için daha çok
yönetici arkadaşlarımız ve öğretmenlerimiz, özellikle de
sene sonlarında piyasaya çıkarak para toplamak ve çeşitli
etkinlikleri paralı yapmak suretiyle bütçe yapma mecburiyetinde
bırakılıyorlar. Bu durumdan öğretmenleri çıkarmak
lazım. Okul ihtiyaçlarını velilere ödetmemek gerekiyor. Bu,
zaten bir anayasal haktır da aynı zamanda. Okulların ve
öğrencilerin ihtiyaçları mutlaka devlet tarafından,
Bakanlık tarafından karşılanmalıdır.
Örneğin,
okul aile birlikleri vardı daha önceki yıllarda. Okul aile birlikleri
okulla aileler arasındaki diyalogu sağlıyordu. Ama günümüzde
öyle değil, okul aile birlikleri para toplar, okuldaki bütçeyi
hazırlar noktaya taşındı. Bu yanlıştır. Okul
aile birliklerinin okul ile aile arasındaki diyaloğu sağlaması
çok önemlidir.
Ayrıca,
artık resmî okullar ve özel kurumların kendi aralarında rekabet
etmeleri gerekirken -yani esasında özel okulların olması
gerekiyor rekabet olması bakımından- devlet
okullarının, resmî okulların bunların çok arkasında,
çok gerisinde kalmış olması da devlet açısından, Millî
Eğitim açısından düşündürücüdür, doğru değildir.
Mutlaka okullarımızın özel okullarla da rekabet edebilecek
noktaya taşınması lazım.
Bir diğer
konu, tabii, eğitimdeki sıkıntımızdır.
Değerli arkadaşlar, giderek eğitimin kalitesi düşmektedir.
Bunun nedenlerini Millî Eğitim Bakanlığı mutlaka biliyor.
Alınması gereken önlemler de böyle oradan buradan toplamak suretiyle
yapılacak durumda değil, herkes bunu biliyor; neyin
yapılacağını, nasıl yapılacağını
herkes biliyor; bu kaliteye yükseltmek için nelerin yapılabileceğini
biliyor. O hâlde bunu yapmamız gerekiyor. Sınavlar bunun çok
açık göstergesidir. Devletin yaptığı sınavlarda birçok
öğrencimizin sıfır çektiği, birçok öğrencimizin
bazı sorulara, önemli birçok soruya, yüzde yüz yanıt vermesi gereken
birçok soruya cevap veremediğini görüyoruz. Bunun ortadan
kaldırılması lazım.
Yine, tabii,
eğitim, öğretim nedense hep böyle sınav kazanmaya yönelik,
sınav kazanmaya endeksli bir hâle dönüştürüldü. Okullarda sosyal
aktiviteler artık bir kenarda kalmış oldu, sosyal aktiviteler
rafa kaldırıldı. Bunu da yeniden Millî Eğitim
Bakanlığının bir değerlendirmesi gerekiyor ve
sınava giren öğrencilerin son yıllarda okulu değil de
dershaneleri tercih ettiğini de hepimiz biliyoruz. Bu, aslında
devletin ve Millî Eğitim Bakanlığının
ayıbıdır. Buraya dikkat etmek lazım. Yani bu ayıptan
devletin ve Bakanlığın kurtulması gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koçal, konuşmanızı tamamlar mısınız.
ALİ KOÇAL
(Devamla) Evet, tamamlıyorum efendim.
Bir diğer
konu, değerli arkadaşlar, öğretmenlerin
sıkıntılarıdır. Öğretmenlerin çok önemli
sıkıntıları vardır. Bu sıkıntıları
gidermek için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Mademki
eğitimin odağında öğretmen vardır, öğretmeni hem
maddi hem manevi olarak donanımlı hâle getirmemiz lazım.
Özellikle de şimdi öğretmenler yaz tatiline çıkacak. Keşke
Sayın Bakan burada olmuş olsaydı ama Sayın
Müsteşarımız herhâlde bunu dikkate alırlar. Yazın
öğretmenevlerinin, sahillerdeki, sayfiye yerlerdeki öğretmenevlerinin
öğretmenler tarafından öncelikle mutlaka kullanıma
açılması gerekiyor. O öğretmenevlerini, ne yazık ki,
başkaları kullanıyor, başkaları öncelik
kazanıyor. Buna lütfen dikkat edilsin ve bunları yaz tatilinde
öğretmenler kullansın.
Çok teşekkür
ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Koçal.
Sayın
milletvekilleri, tümü üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın
Ağyüz
Yok.
Sayın
Tuncel
SEHABAT TUNCEL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, biz burada
eğitim ve güvenlik personelinin alınmasını
tartışırken doğal olarak, o alanda yaşanan
sorunları da tartışmak durumundayız. Bu iki alanda önemli
bir konu, toplumsal cinsiyet eğitimi ve insan hak ve özgürlükleri
eğitiminin mutlaka olması gerekiyor çünkü bu alanda çok ciddi
sorunlar yaşanıyor. Özellikle eğitim alanında son
dönemlerde YİBOlarda yaşanan olay bunun çok ciddi bir göstergesi.
Siirtte yaşanan olayın arkasından Manisa, ardından Van
Erciş, son olarak da Dersimde Pertek ilçesinde benzer bir durum
yaşandı. Bu konuda Sayın Bakan bilgi verebilir mi? Bunların
soruşturması ne aşamada? Özellikle Siirtte bir emniyet
müdürünün Eylem yapacağına fuhuş yapsınlar.
şeklindeki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tuncel, süreniz doldu, onun için kesildi ama Sayın Bakan
sözlerinizi not aldı.
Sayın
Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanıma soruyorum: Polis memurlarına rütbe verilmesi, yeni
alınacak polislerin yaşlarının otuza
çıkarılması, yeni 20 bin polis memurunun teşkilata
alınması çok iyi gelişmelerdir. Ancak polisin en büyük
sorunları, özlük haklarının ve çalışma
koşullarının iyileştirilmesi, insanca
yaşayabileceği emekli maaşı, kendisine, eş ve
çocuklarına fazla zaman ayırması, stres ve başkalarından
gelebilecek haksızlığa uğrama korkusundan
kurtulmasıdır. Bunları da giderebilecek yasal düzenlemeler
yaptırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Sipahi
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
çok küçük yerleşim birimleri çeşitli amaçlarla ilçe yapıldı
ancak bu ilçelerin durumları nedeniyle bazı ilçelerimize polis
teşkilatımızı kuramadık. Şu anda bu sayı
nedir? Birinci sorum bu.
İkinci
sorum: Askerlik yapmayan polisimiz hâlâ var mıdır yok mudur? Çünkü,
askerlik yapmayan polislerimizin, özellikle terörle mücadelenin yoğun
olduğu alanlarda gerçekten problem teşkil ettiklerini, öncelikle
emniyet müdürü ve amirlerimize birtakım sorunlar çıkardıklarını
bizzat yaşamış birisiyim. Yani, bizim komando olarak
yetiştirdiğimiz, her türlü fiziki yeterliliğe, atış
yeterliliğine sahip çocuklarımız işsiz kalırken,
askerlik yapmayan kişilerin, başta terörle mücadele olmak üzere,
polis olması konusuna hâlâ ben akıl erdiremem. Bunların
sayısı kaçtır?
Üçüncüsü: Bu
Büyükşehir Belediyesi Kanunundan sonra, bu 50 kilometrelik malum
sınır olayı polis ve jandarma teşkilatının
yetkilerini birbirine karmakarışık etti. Sayın AKP sözcüsü
yanlış bilgi verdi, bildiğim kadarıyla, ülkenin yüzde 92si
hâlâ jandarma sorumluluk alanı. Bu konuda, örneğin metropol ilçelerde
polis, kalan ilçelerde jandarma gibi daha basit bir teşkilatlanmaya,
iş birliğine gidilebilir mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.
Sayın Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Polis memurunun
maaşının 1.900 lira olduğunu ifade ettiniz. Mesai
kavramı olmadan çalışan memurlarımıza ne yapsak
azdır. Bir de asayişte görev alan özel güvenlik
elemanlarımız var. Bunların da çoğu lise, meslek
yüksekokulu ve üniversite mezunu ancak bu özel güvenlik görevlileri 600-700
lira arasında çalıştırılıyor. Bu şartlarda
özel güvenlik teşkilatından beklenen verimi almak mümkün
değildir. Resmî güvenlik güçlerine verilen maaş esas alınarak sağlıklı
bir tavan ücret tespit edilmelidir. Bu konuda düşünceniz nedir? Bir
çalışmanız var mıdır?
Bir de Sayın
Bakan, sizin konuşmanızın sonuna doğru Eskişehirden
bir mesaj geldi; mesaj aynen şöyle: Eskişehirde polis
araçlarının büyük bölümü hayırseverler tarafından
yenilendi. Çoğu ilde de bu tür araç yardımlarının
olduğunu biliyorum. Sayın Bakan Araçlar pırıl
pırıl yenilendi. derken hayırseverlere bir teşekkür edemez
miydi? İletirseniz sevinirim. Selam ve saygılarımı
sunuyorum. demiş. Zatıalilerinize iletiyorum efendim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Asil.
Sayın Yaman
M. NURİ
YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukların bu
mağduriyetinin giderilmesiyle ilgili yasal düzenlemenin Meclise
sunulduğunu basın yazıyor, siz de bunu büyük bir başarı
olarak gösteriyorsunuz. Sormak istiyorum: 2911 sayılı Yasanın
34üncü maddesindeki şu düzenleme olduğu sürece bu mağduriyet
acaba giderilecek mi? Madde aynen şöyle: 27 nci maddedeki yasağa aykırı
hareket edenler toplantı veya yürüyüş vuku bulmamış veya
vuku bulmuş olup da ilk emir ve ihtar üzerine
dağıtılmış ise, fiil daha ağır bir
cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir
yıl altı aydan dört yıla, toplantı ve yürüyüş zorla
dağıtılmış ise üç yıldan beş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. diyor. Siz, bu konuda bu
çocukların mağduriyetinin bu yasal düzenleme olduğu sürece
giderilebileceğine inanıyor musunuz? Bu konuda herhangi bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakanım, polis teşkilatımız
büyük fedakârlıklarla görevini yürütmektedirler. O bakımdan,
teşekkür ediyoruz.
Polisler, fazla
mesai yapmaktan dolayı zaman içerisinde psikolojik birtakım
problemlerle karşılaşıyorlar. Bütün meslekler için böyle
ama emniyet teşkilatı için bu daha önem arz ediyor. Belirli
periyotlarla sağlık kontrollerinden bu şekilde geçirilerek ve
dinlenme, ailelerine zaman ayırma konusunda, polisin sevk ve idaresinde,
görevlendirilmesinde daha dikkatli ve özenli olunabilir mi?
Ayrıca,
demin sizlere sordum, bir memur, bir polis memuru 1inci dereceden maaş
alıyor, 1inci dereceye düşüyor, daha sonra emekli olurken 3üncü
dereceden emeklilik hakkını elde ediyor; bu da polis camiasında
sıkıntılara yol açıyor. Sayın
Müsteşarımızın verdiği bilgi dolayısıyla
böyle bir çalışma varmış.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.
Sayın
Öztürk
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, daha önce ben size sözlü olarak
bildirmiştim, Silifkede polis açığı var idi. Bu polis
açığının kapatılmasıyla ilgili herhangi bir
çalışma yapıldı mı? Şu ana kadar
olmadığını duydum ben. Bu konuda, bu polis
ihtiyacını giderecek misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkanım,
değerli milletvekillerimize teşekkür ederim soruları için.
Kısa kısa bilgi sunayım.
İlk soru,
tabii, insan hak ve özgürlükleriyle ilgili eğitim konusu. Başta da
ifade ettiğim gibi, burada tabii vakit kısa olduğu için ben çok
açıklayamadım. Değerli milletvekillerimiz, inanın polis
eğitimini baştan sona gözden geçiriyoruz, hem polis hem jandarma,
aslında ikisi birlikte ama bugünkü polisle ilgili olduğu için onu söylüyorum.
Yani özellikle insan haklarıyla ilgili, hukukla ilgili eğitimi epeyce
ağırlıklı hâle getirdik. Bu sadece örgün eğitim
değil hizmet içi eğitimde de
Mesela poliste yüzde 50si
yaklaşık her yıl hizmet içi eğitimden geçiyor. Bunun iki
amacı oluyor: Bir, yeni teknolojinin eğitimi; bir de gelişen insan
haklarıyla anlayışıyla ilgili, hassasiyetleriyle, hukukuyla
ilgili, uluslararası gelişmelerle ilgili eğitim oluyor. Yani bu,
tamamen değerli milletvekilimizin şeyine katılıyorum.
Buradaki soru
-şimdi Millî Eğitim Bakanlığımız da not verdi-
yani YİBOlarla ilgili soruşturmaların bir kısmı
bitmiş, bir kısmı devam ediyor. Bunlarda ceza verilenler de var
ama şu anda bütün tabloyu burada şey yapamıyoruz, bir
kısmı da devam ediyor çünkü.
Bu polis
memurlarının -tabii, Değerli Valimiz meslekten gelme, onun sorusu-
insanca yaşayacağı hayat, bütün çabamız bu yani siz de
Hep
konuşuyoruz, ortak kaygılar bunlar. Yani onların rahat
şartlarda çalışması için inanın çok çaba sarf
ediyoruz. Mesela, şu polislerimizin illerinde veya bir başka ile
gittiğinde, işte Ankaraya, İstanbula geldiğinde rahat
kalacağı, kendi bütçesine uygun polisevleri falan. İstanbulda
yeni, çok güzel bir yer açtık. Gitmediyseniz tavsiye ederim. O
Baltalimanındaki yeri yeniletiyoruz. Özellikle sağlık sebebiyle
falan büyük şehirlere gidenler çok düşük ücretlerle
Yani bu
şeyleri giderek artırıyoruz. İnşallah imkânlar oldukça
onlar daha rahat mesleklerini icra edecekler.
Bir de şunu
söyleyeyim: Ben burada 20 bin dedim ama aslında şu anda kadro tahsisi
30 bin. 20 bini bizim normal atama için, 10 bin de bu baş polis ve
kıdemli baş polis için. Yani bugünkü teklifle aslında 30 bin
kadro tahsis edilecek. Onu da düzeltmiş olayım.
Tabii,
değerli milletvekilimizin sorduğu polis, jandarma görev alanıyla
ilgili soru: Bu vesileyle o kuralı da tekrar izninizle
açıklamış olayım.
Değerli
milletvekilleri, kanunlarda, hem polisin kuruluş kanununda hem
jandarmanın aslında çok net şekilde belirliyor. Jandarma ve
polisin görev alanı belediye sınırlarıyla ölçülüyor, il ve
ilçe belediye sınırıdır, beldeler değil. İl ve
ilçe belediye sınırının içi polisin görev
alanıdır. Biz diyoruz ki şehirlerde görev yapar polis; jandarma
ise bunların dışı, köy ve beldeler, yani kırsal kesim.
Hâlen yaklaşık nüfusumuzun 55 milyonunun yaşadığı
yerde -ki şehir nüfusu bizde artı- polis görev yapar ama coğrafya
olarak bakarsak hâlen ülkemizin yüzde 90ının daha üzerinde, 92
falan, jandarma görev yapar. Doğrusu bu konuda bazen tartışmalar
falan da oluyordu. Ben bunların hepsini gidermek için bir yönetmelik
değişikliği yaptım, belki dikkat çekmiştir. Yani
yaklaşık bir yıl oldu. Bunu ben valilere bıraktım.
Yani zaten kanun belirliyor görev alanını ama çok ihtiyaç varsa,
jandarma alanı olduğu hâlde polisin görev yapmasına veya polis
alanı olduğu hâlde jandarmanın görev yapmasına ihtiyaç
varsa da güvenlikçi arkadaşlarla, ilin işte emniyet müdürüyle, il
jandarma komutanıyla bir araya gelsinler, onlar belirlesinler
istişare içinde diye. Yani bunu yerelden ta Bakanlığa getiren
mekanizmayı kaldırmış olduk yönetmelikle. Valilerimiz
şu anda yürütüyorlar, çok büyük bir şey de yok gördüğüm
kadarıyla yani bize yansıyan o manada bir rahatsızlık da
doğrusu.
Bir de -belki
sorunun içinde o var- şu anda ilçe olup da jandarma bölgesi olan yer yok
yani ilçelerimizin tamamı polis teşkilatına kavuştu;
hepsinde polis teşkilatımız, ilçe emniyet müdürlüğü veya
amirliği vardır. Onu da ifade etmiş olayım.
Tabii,
değerli milletvekilimizin sorduğu özel güvenlik, şu anda,
inanın, sorunlu bir alan, yani üzerinde çok
çalışılması gereken bir alan. Yani şu anda alt
komisyonda da çalışılıyor. Bu, bakın, nasıl
sorunlu bir alan? Tabii, bizim hükûmetlerimiz döneminde bu alanda teşvik
edici düzenlemeler var ama şu anda bunların gerek kursu gerek
eğimi gerek özlük haklarıyla ilgili sorunları var.
Bir de, tabii, bu
kurslara gidip özel güvenlikçi sertifikası alan sayı çok yüksek ama
bunların istihdam edilme oranı çok düşük. Yani şu anda 50
bin-60 bin civarında özel güvenlik görevi yapan var özel firmalarda ama
300 binin üzerinde sertifikayı almış olan var.
Biz,
doğrusu, burayı bir daire hâline getirdik, şube
müdürlüğüydü Emniyet Genel Müdürlüğünde ve ben, baştan sona
mevzuatını falan da yenileyin dedim;
çalışılıyor, yani diğer kurumlarla görüş
alınarak falan. Önemli bir alandır.
Hayırseverlere
çok teşekkür ediyorum. Yani tabii, hem eğitimde hem polisimizin rahat
çalışması için katkı veren, araç hibesinde bulunan,
başta o Eskişehirden telefon eden hayırseverimiz olmak üzere
kendisine buradan selamlar, sevgiler ama- bu konuda desteği olan herkese
ben de huzurlarınızda teşekkürlerimi ve minnetlerimi ifade ediyorum.
Terörle
mücadeleyle ilgili teklif, bildiğiniz gibi, bugün grubumuz tarafından
Meclise sunuldu. Burada üzerinde çok durduğumuz, çocukların
yargılanması. Terörle Mücadele Kanunu ve Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununda değişiklik öngören bir tekliftir.
Çocukların ağır cezada değil, terör suçlarına bakan
mahkemelerde değil, çocuk mahkemelerinde yargılanması ve buna
benzer düzenlemeler getiriyor. Zaten bu daha önce
tartışıldı, kamuoyunun gündemine de geldi.
İnşallah -yüce Meclisimizin takdiridir tabii ama- bizim
planımız, Hükûmetimizin kararlılığı o konuda,
bunu Meclis tatile girmeden çıkarabilirsek memnun olacağız. Bu
çerçevede üzerinde herhâlde komisyonumuz çalışıyor.
M NURİ YAMAN
(Muş) 2911 sayılı Kanunun 34üncü maddesini
değiştirecek misiniz?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - O şekilde, bir de tabii,
polislerin psikolojik sorunlarıyla ilgili
Bir de bizim çok kafa
yorduğumuz, çalışan polislerin bu psikolojik
sorunlarıdır. Bazen basına da yansır. Tabii, bunalım
içinde olanlar olur, hatta intihar olayları bile olur ve biz onları
da çok araştırıyoruz. Yani bu tür olaylarda aile kökenlerine
inerek, aile huzurlarını, aile içi durumlarına da bakarak,
meslekteki çalışma ortamına bakarak
Onu çok önemli görüyoruz.
Burada da gündeme getirildiği için ben çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Öztürkün Silifkede polis açığı
Şu günler, biliyorsunuz
haziran ayı bizim polis tayin aylarıdır ama haziran ve temmuzda
yeni mezunlar da vereceğiz, 10 bin kadar mezun vereceğiz;
POMEMlerden yaklaşık 5 bin, 6 bin de meslek
yüksekokullarımızdan. Bunları dağıtırken
özellikle Silifke gibi polis açığı olan yerleri başta
gözeteceğiz.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum bu vesileyle, hem sorularınız için hem
desteğiniz için sağ olun diyorum, saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 10uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Nur Serter.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 508 sıra sayılı Kanun Teklifiyle ilgili olarak
grubum adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu teklif bugün
kamuoyunda gerçekten çok büyük bir heyecan yarattı çünkü uzunca bir
süredir özellikle öğretmenlerin kadro sorunlarıyla Meclisimizin hemen
her siyasi partisi zannediyorum çok yakından ilgilenmek durumunda
kalmıştı. Dolayısıyla ben, 70 bin yeni öğretmen
kadrosu ihdasının ve bu 70 bin kadronun 25 bininin de
atamalarının 2010 yılında yapılacak
olmasının Türkiye için ve öğretmenlerimiz için hayırlı
olmasını diliyorum ve bunu olumlu bir adım olarak
değerlendiriyorum.
Ancak, tabii,
beklenti çok büyük; beklenti, bu 70 bin kadro adını duyan
öğretmenler açısından, 70 bin yeni öğretmenin kapıda
atanmayı bekleyen 327 bin öğretmen içinden 70 bini için bir umut
olarak algılandı. Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu 70 bin
kadrodan sadece 25 bini bu yıl kullanılacak ve 2010 yılında
40 bin öğretmen kadrolu olarak atanacak.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu 40 bin rakamı, belki AKPnin 2007, 2008
ve 2009da yaptığı kadro atamaları dikkate
alındığında gerçekten önemli ve yüksek bir rakam ancak
tabii, hafızalarda bu rakamın üstünde atamaların olduğu yıllar
da canlanıyor. Örneğin, 2002de 42 bin öğretmenin kadroya
atanmış olduğunu bu dönemde hatırlatmanın yararlı
olacağı inancını taşıyorum.
Şimdi,
beklentinin bir başka boyutu var, o da şu: Zannediliyor ki bizim
öğretmen açığımızın -ki öğretmen
açığımızın Millî Eğitim
Bakanlığının kendi verileriyle 133.317 olduğunu
biliyoruz- bu yeni kadroların ihdasıyla neredeyse yarıya
yakın bir kısmı kapatılacak. Oysa böyle
olmadığını da görüyoruz. Çünkü bu yeni 40 bin kadronun çok
büyük bir kısmı sözleşmeli öğretmenlerin bu kadrolara
atanmasıyla zaten doldurulmuş olacak ve kapıda bekleyen 327 bin
diploma almış öğretmen adayı içinde ne yazık ki ancak
çok küçük bir kısmı bu yeni kadrolardan yararlanma olanağı
bulacak.
Hepimiz çok iyi
biliyoruz, kadro vermek kolay bir iş değil. Gerçekten bütçenin
zorlanması gerekiyor. Ama bütün bunlara bahane üretirken insan ister
istemez, burada daha önce AKP adına konuşan Sayın Millî
Eğitim Komisyonu Başkanının da
hatırlattığı gibi, bizler de tabii o cumhuriyetin ilk
yıllarını hatırlamadan edemiyoruz. Savaştan yeni
çıkmış, yoksulluk ve yokluk içindeki bir ülkede
başlatılan eğitim seferberleriyle, çok değil bir yıl
içinde ilköğretimde 1.100 ilköğretim okulunun
yapıldığı ve bir yıl içinde, o yokluk içinde, o kaynak
yetersizliği içinde 3.600 ilkokul öğretmeninin
yetiştirildiği o cumhuriyetin eğitim seferberliğini
hatırlamadan da edemiyoruz.
Önemli olan
kararlılıktır. Eğitimin önemini, öğretmenin önemini ve
önceliğini samimiyetle kabul ediyorsak, elimizdeki kaynak ne kadar
kıt olursa olsun, bu ülkenin gelecek nesillerini yetiştirecek ve
aydınlık kuşaklar yetiştirecek öğretmen
kadrolarına hiç kuşkusuz kaynak aktarımında öncelik
tanımak zorundayız.
21inci
yüzyılda dünyada öğrencilerin 15-20 kişilik sınıflarda
eğitim gördüğü, çok ileri koşullarda eğitim gördüğü
gelişmiş ülkeleri tabii ki içimiz sızlayarak izliyoruz. Belki
bunlara hemen ulaşmamız mümkün değil ama 21inci yüzyılda
hâlâ 350 bin öğrencimizin birleştirilmiş sınıflarda
eğitim görmesi de kabul edilebilir bir gerçek değildir. Şimdi,
buna verilecek cevapları çok iyi biliyorum. Efendim, öğrenci
sayısı az da onun için birleştirilmiş sınıflarda
eğitim veriliyor., Efendim, köyler dağınık, küçük
dağ köylerinde eğitim hizmeti verilemiyor.
Değerli
milletvekilleri, bütün bunları biliyoruz ama bütün bunların içinde
öğretmen yetersizliğinin de önemli bir neden olduğunu biliyoruz.
Keşke birleştirilmiş sınıfları, keşke
beş sınıfın bir arada okuduğu okulların sadece
köylerde olduğu, sadece dağınık yerleşim birimlerinde
olduğu bir ülkede yaşıyor olsaydık. Oysa Ankarada,
İstanbulda, İzmirde bile birleştirilmiş
sınıflarda okuyan, hatta beş sınıf bir arada
eğitim gören öğrenciler olduğu acı bir gerçek olarak, bir
şamar gibi ne yazık ki yüzümüze çarpıyor. Ankarada 1.680
öğrenci, İstanbulda bine yakın öğrenci, İzmirde
4.634 öğrenci hâlâ birleştirilmiş sınıflarda
eğitim görüyor 21inci yüzyılın Türkiyesinde. 2009
yılı Millî Eğitim Bakanlığı faaliyet raporu
bölgeler ve okullar arasında öğretmenlerin
dağılımının istendiği biçimde
yapılamadığını zaten kendi içinde
açıklamış. Bu, âdeta bir özeleştiri.
Değerli
milletvekilleri, ne yazık ki, AKP, öğretmen sorununu
çözememiştir. Bugün 2010 yılında 40 bin yeni öğretmen
kadrosu verilse bile çözememiştir çünkü planlayamamıştır.
Büyük bir karmaşa yaratılmıştır. Öğretmenler
kendi içinde kadrolu, sözleşmeli, ders saat ücretli, vekâlet eden, usta
öğretici gibi kademelere ayrılmıştır. 21inci
yüzyılın Türkiyesinde hâlâ istihdam güvencesinden yoksun,
sağlık güvencesinden yoksun öğretmenler okullarımızda
çocuklarımızı eğitmek durumunda bırakılmıştır.
Bırakın bunu bir kenara usta öğretici diye meslek lisesi
mezunlarına öğretmenlik yaptırılmış, daha sonra
bu karar Danıştay tarafından durdurulmuştur.
Kısacası,
bir tarafta kapının önünde bekleyen 327 bin öğretmen varken öte
yandan 133 bin öğretmen açığının aynı anda devam
ediyor olması, gerçek anlamda bir planlamanın yapılamadığının
da göstergesidir. Eğitim fakültelerimizden her yıl 50 bin
öğretmen mezun olmaktadır. Eğer 327 bin öğretmene kadro
veremiyorsanız, her yıl 50 bin öğretmeni işsiz olmak için
yetiştiren bir ülke, tam kılavuzunu kaybetmiş bir gemi gibi
hangi yöne gittiği belli olmayan, planlama anlayışından
yoksun bir biçimde eğitim sistemini yönetemeyen bir ülkedir ve ne
yazık ki bunun ceremesini öğretmenlerimiz sözleşmeli, ders
saat ücretli, vekâlet eden ya da usta öğretici gibi sıfatlarla
adlandırılarak çekmek durumunda
bırakılmıştır.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin öğretmenlerle ilgili
gerçekleştiremediklerinin başında öğretmenlerin özlük
hakları ve öğretmen maaşlarıyla ilgili düzenlemelerin
yetersizliğinin de altının özenle çizilmesi gerekir. Bakın,
Avrupa Birliğine adayız diyoruz. Biz bugün OECD ülkeleri içinde
öğretmenlere verdiğimiz maaşlar itibarıyla OECD ülke
ortalamasının yarısının altında
öğretmenlerimize maaşlar verebilen bir ülke konumundayız.
Değerli
milletvekilleri, bunun hiç önemi yok mu? Özür diliyorum, kimse
kafasının konforunu bozmak istemeyebilir ama
kafalarınızın konforunu ister ister bozmayın, bu,
Türkiyede eğitimin ve öğretmenin acı gerçeğidir ve bu
acı gerçeği öğretmen her gün nefes nefese
yaşamaktadır.
Öğretmenlerimiz,
OECD ülkelerindeki öğretmenlerin yıllık çalışma
saatleri kıyaslandığında, onlardan ortalama iki-üç saat
daha fazla çalışıp onların yarısından daha az
ücret almakta, istihdam güvencesinden de, kimi kategorilerde sağlık
güvencesinden de yoksun olarak çocuklarımızı fedakârca
eğitmeye soyunmuş bulunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Serter, buyurun efendim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Beş dakika şahsım adına söz hakkım
vardı, onu birleştirebilir misiniz?
BAŞKAN
Sayın Serter, ben onu sonradan gördüm. Evet, siz konuşmanıza
devam edin, sonradan konuşmayacaksanız telafi edebiliriz.
Buyurun efendim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
sözleşmeli öğretmenlerle ilgili uygulamanın giderek
yaygınlaşması, âdeta bu taşeronlaştırma
anlayışının eğitime de
taşındığının işaretlerini Türkiyede
vermektedir. Okul öncesi eğitimde çalışan öğretmenlerin
yüzde 38i sözleşmeli öğretmendir. Rakamların giderek
büyümesinin önünün alınmaya çalışılmasını bu
kadro atamaları bakımından değerlendirdiğimde,
umuyorum ve diliyorum ki, sözleşmeli öğretmenlerin oranları,
toplam öğretmenler içinde kadro ihdası yoluyla giderek
düşürülebilir ve öğretmenlerimiz arasında böylesine farklı
kategorilerin oluşmasının önü kesilebilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun efendim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Sözleşmeli öğretmenlerin çok ciddi bir sorunu Millî
Eğitim Bakanlığının kapısı önünde
yapılan basın duyurularıyla, Sayın Bakanla defalarca
yapılan görüşmelerle geçtiğimiz yıl içerisinde tekrar
tekrar dile getirildi. Sözleşmeli öğretmenlerimiz kadroya
atanmamanın yanı sıra bir de eşleriyle aynı ilde
yaşayabilmenin mücadelesini vermek durumunda bırakıldılar.
Bu nedenle de Sayın Bakandan ve Bakanlıktan, bütün öğretmen
sendikaları aracılığıyla, eş durumu nedeniyle il
emrine tayin hakkının kendilerine de tanınmasını
istediler çünkü bu hak kadrolu öğretmenlere verilmişti. Ne yazık
ki defalarca gittiler geldiler, sürekli oyalandılar, bekletildiler.
Bu arada,
evlendiği hâlde eşiyle aynı çatı altında
yaşayamayan, çocuğunu babasından uzakta dünyaya getirmeye mecbur
bırakılan, çeyiz sandığını açamayan pek çok
öğretmenle ben yüz yüze konuşup onların dertlerini dinlemek
durumunda kaldım. Hatta öyle ki bu öğretmenlerin bir kısmı
kendi haklarını ararken neredeyse doğumlarını sokakta
yapacaktı. Şimdi duyuyoruz ki bu konuda bir ilk adım
atılmıştır, il emrine tayin hakkı bu öğretmenlere
yeni yeni tanınmaya başlamıştır ancak süreç çok
yavaş işletilmektedir.
Tabii o zaman
sormak gerekiyor, madem böyle bir hak tanınacaktı, bu insanlar bir
yılı aşkın bir süredir bu hakkın peşinde neden
koşturuldu, neden bu hak daha önce tanınmadı, bu acılar
öğretmenlerimize neden çektirildi, kısıtlı
maaşlarıyla neden iki ev birden açarak yaşamlarını
idame etmeleri için böyle bir zorlamayla bu arkadaşlarımız,
öğretmenlerimiz karşı karşıya
bırakıldı?
Biliyorum ki biz,
her 24 Kasımda öğretmenlere olan vefa borcumuzu, onların
varlığından nasıl onur duyduğumuzu en süslü cümlelerle
dile getiririz ve nutuklar atarız ama 25 Kasım geldiğinde
öğretmenleri sorunlarıyla baş başa bırakır ve
unuturuz.
İşte,
sözünü ettiğimiz bu sorunlar, elinde öğretmen diploması
olduğu hâlde işportacılık yapan, tezgâhtarlık yapan,
inşaat işçisi olarak çalışan, ailesinden harçlık almak
durumunda kalan, başı eğik gezmek durumunda bırakılan,
hatta bu onursuz yaşamı hazmedemeyip intihar eden öğretmenlerin
anılarıyla dolu bir geçmiştir. Bu geçmişi arkamızda
bırakmış olmamızı diliyorum ama 327 bin
öğretmenin, bu kadrolarla da ne yazık ki sorunların
çözülmeyeceğini, çözülemeyeceğinin çok iyi farkındayız.
Değerli
milletvekilleri, bu kadroların kaç tanesi sözleşmeli
öğretmenlere ayrılacaktır, kaç tanesiyle yeni atama
yapılacaktır? Bunu bilmek, bu konudaki Hükûmetin kararını
öğrenmenin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu merak
eden ben değilim, bunun cevabını almak isteyen öğretmenler
sizden bu cevabı beklemektedir.
Okul öncesi
eğitimdeki okullaşma oranlarının düşüklüğü,
ilköğretim ve ortaöğretimde okullaşma oranlarının çok
altındaki doğu ve güneydoğu Anadolu illerinin durumunu da
dikkate alan bir öğretmen ihtiyacı tespiti ve bir öğretmen
ihtiyacı planlamasının yapılmasının gerçekçi
ihtiyaç rakamlarına ulaşmak bakımından da son derece önemli
olduğuna inanıyorum çünkü bu 133 bin öğretmen
açığı rakamının, Türkiyenin önümüzdeki süreçte ne
kadar öğretmene ihtiyacı olacağına yönelik bir projeksiyonu
içermeyen bir rakam olduğunu biliyorum. Gerçi, Millî Eğitim
Bakanlığının öğretmenler ya da eğitimle ilgili
rakamların saklanması konusuna çok büyük bir titizlik göstermesine
rağmen bin bir zorlukla bu rakamları temin etmeye
çalışıyoruz, bunun da altını çizmek istiyorum.
Şimdi,
burada, koltuklarımızda otururken, öğretmenlerin
sorunlarını konuşup tartışırken, belki, bizleri
dinleyen, bu yeni 40 bin kadronun kendilerine de düşeceğini merak
eden ya da bize kaç tane düşer diye umut içinde bekleyen
öğretmenlerin bir feryadını da sizlerle paylaşmak
istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Serter, bahsettiğiniz süreyi ben size vermiştim ama ek bir
dakikalık süre daha vereyim, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Peki, teşekkür ediyorum.
Beş
yıldır, altı yıldır kadro bekleyen bir öğretmen
diyor ki: Bizler, idealist öğretmenler olarak yıllardır
öğrencilerimize kavuşmanın hayaliyle yaşıyoruz. Bizler
her yıl hayallerimizi bir başka bahara erteliyoruz. Otuzlu
yaşlarımıza gelip evlenemiyor, ailemizden harçlık almak
zorunda bırakılıyoruz. İş bulamadığımız
için işportacılık, inşaat işçiliği,
tezgâhtarlık yapıyoruz, her şeyden önce sağlık
güvencesinden yoksun yaşıyoruz. Aramızda,
atanmadığı için hayatını düzene koyamayan,
çeşitli psikolojik, fiziksel sorunlar yaşayan ve çözüm yolu olarak da
intiharı seçen birçok arkadaşımız mevcut ve bu sayı
her yıl artmakta. İşte, değerli milletvekilleri, bu sese
daha farklı biçimde kulak vermek zorundayız. Onların
sorunlarını kendi sorunlarımız kabul etmek ve Türkiyede
eğitimin sorunlarının çözümünün öğretmenleri layık
olduğu bir biçimde yaşatmak olduğuna inanmak zorundayız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan
Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 508 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sözlerime
başlamadan önce, bugün, biraz önce, Hakkârinin Şemdinli ilçesinde
şehit olan bir astsubayımıza Allahtan rahmet, yine yaralı
olan bir subayımıza sağlık diliyorum. Dün Tuncelide
mayın patlaması neticesi yaralanan 12 askerimize acil şifalar
diliyorum. Tokatta elim bir trafik kazası neticesi şehit olan
askerlerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine
başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, birçok yasalar çıkarıyoruz ama bir türlü yasal
tedbirler alarak bu terörü bitiremiyoruz. Bizim gibi gelişmiş,
demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti diye övündüğümüz ülkemize bu kötü
gidişat gerçekten yakışmamaktadır. Terörü, muhalefetiyle,
iktidarıyla mutlaka bitirmek mecburiyetindeyiz.
Değerli
milletvekilleri, teklifin birinci bölümünde genel olarak emniyet
teşkilatıyla ilgili düzenlemeler vardır. Başpolislik ve
polislik mesleğine giriş yaşında yeni düzenlemeler yine
birinci bölümün en dikkat çeken yönleridir.
Öte yandan, emniyet
teşkilatıyla ilgili olarak 30 bin yeni polisin alınması ve
yeni kadro konularıyla ilgili de teklifi olumlu buluyoruz.
Gerekçede,
Türkiyede bir polisin bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı
ile Avrupa Birliği ülkelerindeki rakamlar
karşılaştırılmaktadır. Bugün Avrupa Birliği
ülkelerinde 1 polise 250 kişi düşmesine rağmen, Türkiyede
maalesef bu sayı 301dir. Bu çerçevede, emniyet teşkilatına 30
bin yeni polisin alınması yerindedir. Nitekim, bizim de çeşitli
vesilelerle dile getirdiğimiz bu konu üzerine bir düzenleme
yapılması olumlu gelişmedir ancak bahsedilen Avrupa Birliği
standartları için 30 bin polisin dışında en az 50 bin yeni
polis alınmasında yarar vardır. Bu düzenlemelerin popülist
politikalar olmadığını gösterecek başka hiçbir
düzenleme teklifte yoktur.
Hükûmetin
personel sayısında uluslararası standartlara dair göstermiş
olduğu yakın ilgi ve alakayı polisin özlük haklarında ve
çalışma koşullarında da göstermesi gerekmektedir.
Bakınız, Uluslararası Çalışma Örgütü standardı
günlük çalışma süresi günde 8, haftada 40 ve ayda 160 saattir,
polislerimiz ise günde 12, haftada 72, ayda 288 saat
çalışmaktadır. Bu, on iki-yirmi dört standardına göredir.
Polisin bazen izinleri kaldırılmaktadır, yirmi dört saat
çalıştığı görülmektedir. Polisimiz uluslararası çalışma
standartlarına göre yüzde 60 daha fazla çalışmasının
karşılığını da maalesef alamamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, emniyet teşkilatı içerisinde başpolislik gibi
yeni kurumların getirilmesi olumludur ancak emniyet teşkilatı
mensupları için, sorunun çözümü için bu kurum hiçbir zaman yeterli
değildir. Bu teklif, emniyet teşkilatımız
açısından, otuz kırk sene emniyet teşkilatında
çalışan insan olarak üzülerek söylüyorum, içi boş bir tekliftir.
Sorunlar, özlük hakları ve çalışma koşullarıdır.
Bu alanda yapılacak olan düzenlemeler, emniyet teşkilatındaki
220 bine yakın personelin ötesinde, bu personelin aileleriyle birlikte 1
milyon kişiyi ilgilendirmektedir. Genel Kurulda daha önce yapmış
olduğumuz konuşmalarda ve teklifin Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde,
defalarca, bu konular benim tarafımdan da gündeme getirilmiştir ancak
bugüne kadar hiçbir girişim yapılmamıştır.
Tarafımızdan öngörülen düzenlemeler hiçbir zaman kabul edilmedi ve
gündeme bile getirilmedi. Teklifin Komisyon görüşmelerinde, partimizin
Komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımızla birlikte,
polislerimizin özellikle maaş durumlarına yansıyacak
düzenlemeler için önergeler sunduk ancak hiçbirisi -muhalefet
milletvekillerinden geldiği için- kabul edilmedi. Mart ayı içerisinde
ise bir kanun tasarısı hazırladım arkadaşlarımla
birlikte. Tasarıyı, 4 Mart 2010 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sundum. Tasarı, 23 Martta da
tasarıyla ilgili komisyonlara gönderildi. Lütfen, Sayın
İçişleri Bakanımız ve Emniyet Genel Müdürümüz, lütfedip
tasarıya bakarsa, polisle ilgili son derece önemli gelişmeler
vardır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulduğu andan itibaren, gerek emniyet
teşkilatı mensuplarından gerekse de kamuoyunun diğer birçok
kesiminden gelen olumlu tepkiler, tasarının yerinde olduğunu
göstermektedir. Bu tasarıyla, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu, Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Bakanlıklar ve
Bağlı Kuruluşlarında Atama Usulüne İlişkin
Kanunun bazı hükümlerinde, emniyet teşkilatı personelinin özlük
haklarına yansıyacak değişiklikler öngörülmektedir. Devlet
Memurları Kanununda yapılan değişikle, emniyet hizmetleri
sınıfı personelinin hak ettiği ek göstergeye kavuşmaları
sağlanmakta ve özlük haklarıyla emeklilik durumlarında ciddi
iyileşmeler sağlanmaktadır. Emniyet
teşkilatımızın ağır ve yıpratıcı
çalışma koşulları göz önüne
alındığında, senelik ve haftalık izinleriyle emniyet
hizmetleri tazminatı ve fazla mesai ücretlerinin mutlaka yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca üst düzey emniyet müdürlerine verilen makam ve
görev tazminatlarının rütbeye karşılık değil de
makama bağlanması ve çok sınırlı sayıda
olması nedeniyle tüm birinci sınıf emniyet müdürlerimiz dahi
makam ve görev tazminatından yararlanamamaktadırlar. Gerek
çalışırken gerekse emekli olduktan sonra polisimizin
saygın, itibarlı ve güvenilir bir hayat sürdürmelerini temin
amacıyla bu özlük hakları iyileştirmeleri mutlaka yapılmalıdır.
Emniyet teşkilatı mensuplarımızın maaşlarında
çalışma koşulları da göz önüne alınarak
yapılması öngörülen zamların bazılarını sizlerle
paylaşmak istiyorum: 1inci derecede bir polis memuruyla ilgili 252 TL,
yükseköğrenim görmüş 3üncü derecedeki polis memuru için 193 TL,
1inci derecedeki bir başkomiser için 292 TL, dördüncü sınıf
emniyet amiri için 376 TL, 3üncü derecedeki üçüncü sınıf emniyet
müdürü için 842 TL, büyükşehir belediyeleri sınırları
içerisindeki il emniyet müdürleri için 562 TL, genel müdür
yardımcıları ve polis akademisi başkanları ve üç büyük
ilin emniyet müdürleri için 395 TL şeklinde -dediğim gibi-
hazırlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, emniyet teşkilatımız gerek görev alanı
gerekse personel sayısıyla ülkemizin en önemli ve gözde
kuruluşlarıdır. Emniyet teşkilatıyla ilgili -gerçekten-
modern araç ve gereçler alınmaktadır, bunlardan dolayı
ilgilileri kutluyorum. Teşkilatın kurumsal olarak rahat bir
çalışma alanına kavuşması sadece kurumsal bir
gerekliliği değil toplumsal beklenti ve ihtiyaçları
karşılamada da gerekli bir düzenleme olmalıdır.
Bu çerçevede,
emniyet teşkilatının bugün 220 bine yakın personeliyle
Genel Müdürlük çatısı altında örgütlenmesi artık yeterli
olmamaktadır. Kaldı ki Emniyet Genel Müdürü -bilindiği gibi-
İçişleri Müsteşarı gibi müşterek kararnameyle atanmaktadır.
İçişleri Bakanlığındaki diğer genel müdürlükler
farklı bir teşkilatlanma yapısına sahiptir. Buna göre,
emniyet teşkilatının Gümrük Müsteşarlığı
gibi müsteşarlık seviyesine getirilmesi mutlaka gereklidir. Bu
müsteşarlığa bağlı personel, trafik, asayiş,
lojistik, terörle mücadele ve istihbarat genel müdürlükleri
kurulmalıdır. Böylece, etkin ve rahat bir kurumsal yapıyla
emniyet teşkilatımızın görev ve sorumluluklarının
da daha etkin bir şekilde yerine getirileceğine inanıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
HASAN
ÖZDEMİR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, netice itibarıyla,
emniyet teşkilatımızın sorunları açıktır. Bu
sorunların giderilmesi için partimiz üzerine düşen görevi yerine
getirmektedir ve getirecektir ancak bu konuların çoğu iktidar
partisinin görevidir.
Bu çerçevede,
hazırlamış olduğumuz kanun teklifi tali komisyon olarak
İçişleri Komisyonunda, asli komisyon olarak da Plan Bütçe
Komisyonunda beklemektedir. Sayın Bakanımızın, Sayın
Genel Müdürümüzün bu konuda gerçekten ilgisini bütün emniyet teşkilatı,
hepimiz beklemekteyiz. Tasarının bir an önce gündeme alınarak
gerekli düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir.
Konuşmama
burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür
ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan
Vekili Sayın Bengi Yıldız. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 508 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Bakanla Sayın Şırnak Milletvekilimiz, tabii, Silopideki olaylar
konusunda hararetli bir tartışma yaşadılar. Ama Sayın
Şırnak Milletvekilimizin, hâlen partimize yönelik
saldırıları, polisin, emniyet müdürünün ve herhangi bir valinin
kişisel bir olayı olarak değerlendirmesini çok iyi niyet
göstergesi olarak değerlendiriyorum çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin politikalarını, bölgede rakibi olan Barış ve
Demokrasi Partisine, onun milletvekillerine, belediye başkanlarına,
il, ilçe teşkilatı yöneticilerine ilişkin saldırılarını
yıllardır izliyor, görüyoruz. Siyaseten bir siyasal partiyi
meydanlarda, sandıkta, en azından o bölgede
etkisizleştiremediği için tutuklamalarla, darp etmelerle,
gözaltılarla sindirmeye çalışıyor.
Sayın Bakan
biliyor, 2008 yılında, Hasip Bey ve diğer milletvekili
arkadaşlarımız gibi bir yürüyüşte değil,
Batmanın en işlek caddesinde, beş altı tane MOBESE
kameralarının olduğu yerde Batman Belediye Başkanı
Sayın Hüseyin Kalkanla birlikte gündüzün ortasında darp edildik.
Sayın Bakanımız o zaman geçmiş olsun dileklerinde
bulunmuştu fakat bu darp etme eyleminde bulunanların hakkında
soruşturma izni vermediğini, sayın Valiliğin, o
soruşturmayı yürüten makamların
Hani derler ya,
savcısının, yargıcının aynı olduğu bir
düzende hak aramak çok zor gerçekten. Bize karşı eylemlerde de öyle.
Sayın Bakan, elimde o soruşturmayı yürütenlerin vermiş
olduğu karar var. Bir gösterici grubunu kovalarken bize rast
gelmişler ve o esnada bizi darp etmişler şeklinde.
Dolayısıyla da isimleri, makamları, mevkileri belli olan o kamu
görevlileri hakkında lüzumu muhakeme kararı alınmadı ve
dosya kapatıldı. Dosya kapatılmakla kalmadı, biz bu
işin üstüne gittiğimiz için bir de buradaki bilgilere
aykırı olarak bu sefer de yasa dışı bir gösteriye
katıldığımız için, yürüyüşe
katıldığımız için hakkımızda bir de
soruşturma, herhâlde o fezleke de yüce Meclistedir.
Şimdi, biz
bu yaklaşımı biliyoruz, dolayısıyla Sayın Hasip
Kaplan bu soruşturmadan bir şey beklemesin yani. Bu işin
savcısı da yargıcı da aynıdır ve Sayın
Hükûmet bunu bilinçli olarak yapıyor, bir sindirme politikası olarak
yapıyor. Zaten yakında Sayın Bakanın ve
Başbakanın savcıları, 13 Barış ve Demokrasi
Partisi milletvekili hakkında, sırf söz ve eylemlerinden dolayı,
KCK üyesi olmaktan dolayı dava da açacaklar, onun da bilgisini aldık.
Artık basına yansıyor, önceden haber veriliyor,
ayağınızı denk alın, geliyor KCK dosyaları
Böyle
siyasallaşmış bir yargı ve bir hükûmetle karşı
karşıyayız. Bir ceberut devlete gitme noktasıyla
karşı karşıyayız. Dolayısıyla biz Adalet ve
Kalkınma Partisi, adında adalet olan ama hiçbir şekilde adaletle
ilgisi olmayan bu Hükûmetten adalet beklemiyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şüphesiz seçimlere
yaklaşıyoruz ve onun için de Adalet ve Kalkınma Partisi tekrar
seçime endeksli yasalar çıkarmaya başladı. İşte
onlardan birisi de 25 bin öğretmen arkadaşımızın
alınması, bir o kadar da polisin alınması. Yeşil
kartın 2012 yılına kadar uzatılması ve bugün de bir
iki yıldır sürekli olarak Bugün, yarın çıkaracağız.
dedikleri taş atan çocukların yasası da gündemdedir. Seçimin çok
yakın olduğu
İyi ki seçimler var, iyi ki demokratik bir
yarışma zemini var ve onun için de Hükûmet belirli zamanlarda kadro
alma ve kendi politikalarını gözden geçirme gereğini duyuyor.
Tabii, 20 bin, 25
bin polis almak -gerekçede de belirttiği gibi- bir ihtiyaç olarak da
belirtiliyor. Askerin, jandarmanın boşalttığı
alanlarda polisin görev alması aslında Avrupa Birliği sürecine
ve müktesebatına da uygun bir durumdur ama nasıl polis
alacaksınız değerli arkadaşlar? Yani ülkemizin bir
bölgesinde halkın iradesiyle seçilmiş parlamenterlere düşman
gözüyle, terörist gözüyle bakan 10 bin, 20 bin, 30 bin polis kadrosu daha
alsanız ülkemizin demokratikleşmesine ve güvenliğine ne kadar
hizmet edecek?
Çok açıkça
söylüyorum, bu Meclisin bulunduğu mekân da dâhil olmak üzere
-Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekiliyim- burada
istihdam ettiğiniz polisler dahi bir suçlu gözüyle bize bakmaktadır.
Selam vermekten bile kaçınıyorlar, bizi görmezden geliyorlar.
Barışı, demokrasiyi tesis etmek ilk önce bu zihniyeti, bu
zihinleri, bu yaklaşımı değiştirmekte yatıyor.
Bölgeye
gidiyoruz, Türkiyenin herhangi bir iline gittiğimizde,
kırmızı plakayla gittiğimizde polis
arkadaşlarımızın selama durduğunu görüyoruz ama Batman
Milletvekiliyim, Batmana gittiğim zaman, Bengi Yıldız
olduğum bilindiği için, Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkan Vekili olduğumu bildikleri için selamı bir tarafa
bırakın, herhangi bir yere giderken o kadar bürokratik işlemler
konuluyor ki önümüze
Mesela, on beş gün önce bir mitinge
konuşmacı olarak gittim, yaklaşık olarak on dakika miting
alanında önüm kesildi. Kırmızı plaka, arkamda da Batman
Belediye Başkanı var, hepsi bizi tanıyorlar. Yapmayın,
etmeyin, bu kadar siyasal yaklaşmayın.
Birbirimizi
sevmeliyiz ama sevmek zorunda da olmayabiliriz fakat bu ülkede hukuk kuralları
var, ahlak kuralları var, davranış kuralları var. Biz bunu
birbirimizden esirgersek, ötekileştirirsek, eğer Batmandaki,
Diyarbakırdaki, Şırnaktaki vatandaş, bana oy vermiş
vatandaş kendi milletvekilinin bu kadar horlandığını
görürse sen Türkiyede barışı tesis edemezsin. Bunları
bilmeniz, görmeniz lazım. Onun için, sırf siyasal rakibinizdir diye
bu kadar ötekileştirmeyin, bu kadar yargıyı, bu kadar emniyeti,
bu kadar valiyi, bu kadar kaymakamları siyasallaştırmayın
diyoruz size. Bunu içten söylüyorum, yani sırf bir siyasal argüman olsun
diye söylemiyorum. Bunu yaşadığımız için söylüyorum ve
aslında uyarıcı olmasını da doğrusunu isterseniz
bekliyoruz, tabii bunu duymak isteyen bir iktidar varsa
karşımızda çünkü burada muhalefet partileri olarak hep bir
şeyler, sabahtan akşama kadar, gece yarılarına kadar
konuşuyoruz ama bunun pratikte hiçbir
karşılığının olmadığını da
görüyoruz.
Tabii, polis
memurlarımızın aldığı eğitim, eğitimin
süresi, aldıkları bu teorik eğitimin yaşamla, günlük
hayatla bağlantısı çok önemlidir.
Şurada,
emniyet birimlerine, polislere eğitim veren hocalarımızın
değerlendirmeleri, istatistikleri var. Görev almada, yükselmede,
siyasetin, bir siyasal partiye yakın olmanın belirleyici
olduğuna ilişkin istatistikler var. Yani polis memuru kendi
yükselmesinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yıldız, buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) -
bir siyasal geleneğin, bir siyasal ideolojinin belirleyici
olduğunu düşünüyor. Polis memuru kendi mesleğiyle
barışık değil. Soru sorulan emniyet mensuplarına
Çocuklarınız polis olsun mu? denildiğinde bunun yüzde 10u
Benim çocuklarım polis olsun. diyemiyor çünkü güvencesinden tutun da
maaşına kadar, ona yüklenen işe kadar ve
siyasallaşmasına kadar hiçbir şeyini güvencede görmüyor.
Dolayısıyla çocuğunun da polis olmasını istemiyor.
Bugün
konuştuğumuz öğretmenlik meselesi de öyle. İnsanlar, kimse
demiyor çocuğum öğretmen olsun. Eğer üniversite
sınavında başka hiçbir seçeneği kalmamışsa Bir
de bir tercih olarak öğretmenlik vereyim. diyor. Böyle bir sistemle,
böyle bir ülkede çocuklarımızı yetiştirecek insanların
bir mesleği son sırada tercih ettiği bir düzende demokrasiyi,
insan haklarını iyi bir kuşağı nasıl
yetiştireceğiz, bunu kendi kendimize sormamız lazım ve
bunun tedbirlerini almamız lazım.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
AK PARTİ
Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Ziyaeddin Akbulut.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi sevgiyle
ve saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce
Hakkâriden bir şehit haberi geldi, bir astsubayımız da
yaralanmış. Şehidimize Allahtan rahmet, yaralı
subayımıza da acil şifalar diliyorum. Terörle mücadele
kuşkusuz Hükûmetimiz tarafından çok yönlü yapılıyor, her
yönüyle yapılıyor ve bunun da bir gün sonu gelecek çünkü Hükûmetimiz
gerçekten ve güvenlik güçlerimiz gerçekten bu konuda çok kararlı
davranıyorlar.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz yasa teklifiyle 100 bin
gencimize yeni bir iş imkânı sağlanıyor. Burası çok
önemli. Bunun 30 bini polis memuru olacak, 70 bini öğretmen olacak. Bu,
işsizliğin çözümü konusunda da bana göre önemli bir
adımdır. Dolayısıyla, Hükûmetimizin imkânları
ölçüsünde, böylesine dünyadaki krizlerin devam ettiği bir dönemde 100 bin
insanımıza bu teklifle iş imkânı vermesi gerçekten her
türlü takdirin üzerindedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu yasa teklifi üzerinde güzel bir konsensüs var. Cumhuriyet
Halk Partisi, AK PARTİ, Barış ve Demokrasi Partisi, Milliyetçi
Hareket Partisi, bütün gruplar bu konuda katkı veriyorlar. Gerçekten güzel
görüşmeler yapılıyor, ben zevkle, keyifle izliyorum, her zaman
Genel Kurulumuzun böyle karşılıklı katkıyla,
atışmadan, sataşmadan huzurlu bir şekilde görüşme
yapmasını samimane diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, polis teşkilatımız, asker gibi,
jandarma gibi, silahlı kuvvetler gibi ülkemizin son derece önemli bir
kuruluşu. Emniyet teşkilatı, vatandaşlarının can
ve mal güvenliği ile toplumun huzur ve güvenliğini sağlamak gibi
çok önemli bir görevi üstlenmiştir. Herkese lazımdır.
Dolayısıyla, diğer, silahlı kuvvetlerimizin, güvenlik
güçlerimizin olduğu gibi polisimizin de yıpratılmaması ve
gerçekten polisle ilgili konularda çok duyarlı olunması
gerektiği kanaatindeyim.
Bazı
konuşmacı arkadaşlarımız, asker ile polis
ayrımı yapıldığı gibi Hükûmetimize yönelik
bazı eleştirilerde bulundular. Bu gerçekten doğru değil.
Polisle ilgili olarak, askerle ilgili olarak hiçbir ayrımcılık,
hele hele Hükûmet kanadı tarafından yapılması mümkün
değil, hiçbirimizin bunu yapması mümkün değil, hele hele bu
mukaddes çatı altında bu konuların konuşulmasının
hiç doğru olmadığı kanaatindeyim, kurumları
inciteceği kanaatindeyim. Poliste bazı, şu tipli, bu tipli
yapılanmalar vesaire
diye konuşmalar yapıldı. Bunu
doğru bulmuyorum. Ben yirmi altı yıl polisin en üst düzeyde
amirliğini yaptım, doğuda, güneydoğuda vali olarak,
kaymakam olarak, müfettiş olarak. Gerçekten onların
sorunlarını çok iyi biliyorum, yaşantılarını çok
iyi biliyorum, fedakârlıklarını çok iyi biliyorum. Terörle
mücadele konusunda bütün güvenlik güçleri olduğu gibi polisimiz de
yüzlerce şehit verdi. Onları da burada rahmetle anıyorum, geride
kalan yetimleri var, eşleri var, onları da saygıyla
anıyorum.
Dolayısıyla,
80 öncesinde, çok iyi hatırlıyorum, polisin içerisinde Pol-Der,
Pol-Bir gibi kurumlar, dernekler, yapılanmalar vardı. O günkü
zararları, o gün topluma bu ayrımcılığın
getirdiği zararları, inanın, şimdi çok iyi
hatırlıyorum. Böyle kurumlarda, böylesine hassas kurumlarda böyle bir
ayrımcılık kesinlikle söz konusu olamaz. Polisimiz de bu tür
ayrımcılığın karşısındadır,
dışındadır. Dolayısıyla,
konuşmalarımızda bu konular üzerinde hassasiyet göstermemiz
gerektiği kanaatindeyim.
Çok değerli
milletvekilleri, 30 bin kadro polisimize veriliyor. Bunun 10 bin kadrosu yeni
bir görev unvanıyla, başpolis unvanıyla 10 bin polis, 20 bin
polis de polis memuru kadrosu olarak veriliyor.
Bütün
arkadaşlarımız aynı konuyu, muhalefetiyle iktidarıyla
ifade ettiler, ben bir kez daha uzun, ayrıntılı
değinmeyeceğim ama gerçekten polisimizin, kendini süratle
çağın şartlarına uydurmakta olan ve dünya polis
teşkilatları içerisinde mukayese ettiğimiz zaman çok
başarılı bir yere gelmiş olan; çağdaş yöntemleri,
hukuka bağlılığı, yasaya bağlılığı
son derece hassas olan bu kurumun tabii ki -her yıl binlerce emekli
veriyor- 30 bin kadro dahi ihtiyacını tam anlamıyla
karşılamayabilir ama Hükûmetimizin imkânları ölçüsünde, bu,
gerçekten Plan ve Bütçe Komisyonunda da bir 10 bin artışla
İyi
bir yaklaşımdır. İnanıyorum, daha etkin, terörle
mücadele konusunda ve hizmetlerini verebilme konusunda, inanıyorum, çok
daha yararlı hizmet verilmesine bu kadrolar vesile olacaktır.
Sayın
Bakanımız da ifade etti, gerçekten polis son yıllarda
işkenceye sıfır toleransla artık polis karakollarında
böyle, insan haklarına yönelik ihlal hareketleri olmuyor; oluyorsa bile
üzerine süratle gidiliyor.
Öte yandan, faili
meçhuller konusunda, ülkenin kanayan bir yarası olan -yıllar önce-
faili meçhuller konusunda çok yetkin bir mücadele yapılıyor,
veriliyor.
Türkiyede en
önemli, çok büyük çapta olaylar meydana geldi, yirmi dört saat içerisinde
polisimiz faillerini buldu. Tabii ki, yapılması gereken önce önlemek
ama olduktan sonra olayın faillerini süratle bularak adalete teslim
etmektir. Bu, polisimizin gerçekten son yıllardaki çok önemli bir başarısıdır.
Burada arkadaşlarımız
eleştirdiler Niye başpolis kadrosu getiriliyor? tarzında.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu, bir yöneticilik olayı. Yönetimden,
zorunluluktan kaynaklanan bir olayın çözümü. Çünkü yurt
dışında birçok ülkede 4-5 polise bir amir düşerken, bu
sayı bizim polis teşkilatımızda 35 kişilere kadar
çıkıyor. Ee, ne oluyor? Yönetici polis ile yani amir polis ile polis
memuru arasında, ki yüzde 90ı kadrolarımızın polis
memuru durumunda
Bu yüzde 90lık polis memurunun daha iyi yönetilmesi
açısından üzerlerinde kıdem olarak başpolis unvanıyla
sınav kazanarak bazı kadroların verilmesi hâlinde, o zaman 5-6
polise bir amir vererek, polisin daha düzenli müdahale etmesi, daha iyi
zapturapt altına alınması ve kendisini de Ben mesleğe
girdim, polis memuruyum. Efendim, işte yirmi yaşında girdim ama
elli iki yaşında
Şimdi elli beş yaşa
çıkartıldı, o da güzel bir gelişme; elli beş
yaşında emeklilik hakkı getiriliyor bu teklif ile. Hep polis memuru
olarak kalması bir insanı bir yerde hâliyle moralsiz
kılıyor, ona şevk ve heyecan vermiyor. Ama sekiz on yıl
sonra başpolis olması, daha sonra kıdemli başpolis
olması, meslekte bir kademe alması ve bir grubun üzerinde amir
olması gibi yönetimden kaynaklanan daha iyi bir motivasyon kazandırılması
açısından polisimize bence çok yararlı bir düzenlemedir. Neden
başpolise ihtiyaç var? diye eleştiri konuları
yapıldı. Bana göre ihtiyaç var ve dediğim gibi polisin kendisini
yenilemesi, hazırlaması ve geleceğe yönelik, mesleğe bakış
açısından daha şevkli, heyecanlı olması
bakımından bence çok yararlı.
Artık bugün,
değerli arkadaşlarım, polisimizin neredeyse yüzde 90ı
yüksek tahsil yaptı. Bu çok güzel bir gelişme. Benim kaymakamlık
yaptığım yıllarda yüksek tahsilli polis sayısı
çok çok azdı, hep ilkokul ve ortaokul mezunu -en iyi, ortaokul
mezunları idi- polislerle muhatap oluyorduk ama bugün artık bunlar
tarihe karıştı. Çağın gelişmelerine, bilimin
gelişmelerine, dünyadaki gelişmelere polis teşkilatı çok
güzel ayak uyduruyor ve çok kısa bir zamanda on beş-yirmi yılda
neredeyse teşkilatın yüzde 90ı yüksek tahsilli
-dışarıdan eğitim-öğretim vererek- hâle getirildi. Bu
da bana göre gerçekten yeni bir, polisin bakışını, ülkemiz
insanıyla münasebetini, halkla ilişkilerini geliştiriyor.
Bazı
münferit olaylar olabilir yani doğuda, güneydoğuda polis çok önemli
ve
Bir insandır nihayet, bazı münferit olaylar olabilir; Bana
şöyle davrandı, böyle davrandı
Bu bizim polisimiz, hepimizin
polisi yani lisanımünasiple kaymakamına, valisine, emniyet müdürüne
bu münferit olayı söylemek lazım. Yani burada, kamuoyunda, Mecliste,
gazetelerde, basında, Polis şunu yaptı, bunu yaptı.
demenin bir yararı olmadığı kanaatindeyim. Bilakis, o
teşkilatın moralini bozuyor ama münferit şikâyeti ilgili
kaymakama, valiye, yetkilisine bildirmek lazım, söylemek lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Ne kadar rahat söylüyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Akbulut, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) Yani iyi niyetli yaklaşmak
lazım. Polisi, askeri, güvenlik gücünü karşımıza
düşman olarak değil, bizim evladımız, bizim
kardeşimiz, bizim insanımız
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Milletvekilini niye düşman olarak görüyorsunuz?
TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) Dolayısıyla, varsa münferit
bazı şikâyetler, olabilir ama bu konuyu amirine, yetkilisine,
kaymakamına söyleyerek ıslah etmek yoluna gitmek lazım, kazanmak
lazım insanlarımızı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Her gün televizyon veriyor, utanmıyorsunuz!
Sıkılın biraz! Her gün televizyon veriyor ama
başınızı eğiyorsunuz!
TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) Yoksa, insanları kaybetmek,
karşı çıkmak çok kolay ama eleştirirken yapıcı
olmak lazım, olumlu olmak lazım diyorum. Polisimiz de insandır
yani Hata yapmaz. demek doğru değil; yapar, yapacaktır,
olabilir.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Hatayı yapan polis değil sizsiniz, AKP
Hükûmeti!
TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) Çünkü düşünebiliyor musunuz yirmi
dört saat görev başında, sırtında silah nöbet bekliyor
vesaire. Yani, onun çalıştığı şartları
düşünelim, kendimizi onun yerine koyalım. Gerçekten stres içerisinde
bir görevlinin
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Polise o emri verenler çıksın! Polise, görevliye
yüklenmeyin! O polise o emri verenler çıksın!
TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) Bazı hatalar olabilir ama bu
hataları teşmil etmek, bütün polis teşkilatını
böyledir diye itham etmek çok yanlış. Bütün askeri, bütün güvenlik
güçlerini itham etmek çok yanlış. Dolayısıyla münferit
olayları büyütmeyelim ama üzerine gidelim, başkana söyleyelim,
kaymakama, amire söyleyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Söyleyin! Bir haftadır bağırıyoruz
burada. Diyoruz: Kim emir verdi? Çıksın söylesin.
BAŞKAN
Sayın Akbulut, teşekkür cümlenizi alayım lütfen efendim.
TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) Bu duygularla bu kanun teklifinin polis
teşkilatımıza, halkımıza hayırlar getirmesini
diliyorum, hepinize en derin sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Emin Nedim
Öztürk, Eskişehir Milletvekili.
Sayın
Öztürk, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EMİN
NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hakkârinin Şemdinli ilçesinde şehit olan
astsubayımıza Allahtan rahmet, yaralanan subayımıza da
acil şifalar dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
508 sıra
sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle
ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hak ve özgürlüğümüzü ancak güvenlik varsa kullanabiliriz.
Zira, özgürlük ortamı, temelinde güvenliğin sağlanması
koşuluyla gelişebilir. Bununla birlikte, özgürlüklerin güvenliğe
feda edilmemesi, özgürlük ve güvenlik dengesinin de iyi korunması
gerekmektedir. İşte bu amaçla güvenlik güçlerimiz, kendilerine
verilmiş hukuk düzeni içerisinde, devletimizin ve milletimizin her türlü
iç ve dış tehlikelerden uzak tutulması, kanun hâkimiyetinin
sağlanması, suça teşvik eden davranışların
önlenmesi ve suçluların yakalanarak adli makamlara teslim edilmesi, huzur
ve güvenliğimiz için özverili olarak çalışmaktadırlar.
Hırsızlık, gasp, kapkaç, yankesicilik ve dolandırıcılık
gibi, toplumumuzu tehdit eden olaylarda önemli ölçüde azalmalar olduğu
şüphesizdir. Gerçekleştirilen büyük operasyonlar ile terör ve örgütlü
suçlarla mücadele alanında önemli sonuçlar alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğü, başarısı, sahip
olduğu bilgili ve tecrübeli teşkilatı ile dünya polis teşkilatları
tarafından da takdirle izlenmektedir. Halkımızın huzur ve
güvenliğini sağlamaya çalışan emniyet
teşkilatımızı yıpratmaya çalışmanın ya
da yurt dışında olan bazı olayların ülkemizde de
olmasını temenni ediyormuş gibi görünmenin kime yararı vardır?
Olsa olsa huzur ortamından ve ülkenin güvenliğinden
sıkıntı duyanlar bundan rahatsız olabilirler. Ancak,
aydınlarımızın ve basın mensuplarımızın
bu tuzağa düşmemeleri çok önemlidir.
Emniyet
teşkilatı yöneticilerimiz münferit, hukuki olmayan
davranışlar noktasında çok hassas davranmakta ve bu
hassasiyetini halkımıza da yansıtmaktadırlar. Her kurumda
olduğu gibi o kurumun işleyişine uygun davranış içinde
olmayan kişiler olabilir. Bir olayla ilgili bütün teşkilatı
karalama ve kötüleme kampanyası ancak biraz önce de bahsettiğim gibi
sadece ve sadece bu ülkenin birlik ve bütünlüğüne göz dikmiş olan
insanlara yarar. Burada içimizin rahat olmasını sağlayan en
önemli husus ise hiç şüphesizdir ki bu ülkenin varlığının
ve bütünlüğünün sürdürülmesinde devlet kurumlarımızın ve
halkımızın çok güçlü bir yapıya sahip
olmalarıdır. Bu yapının en önemli harcı milletimizin
zengin sağduyusudur. Emniyet teşkilatımız çetelerin, birlik
ve bütünlüğümüze göz dikmiş hainlerin ve her türlü kanunsuzların
korkulu rüyası olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, belirtmek isterim ki terörle mücadeleye siyasi iradenin
kararlılığı, güvenlik güçlerinin yüksek mücadele azmi ve
milletimizin desteğiyle devam edilecektir. Polisimizin, görevi
esnasında Atatürk ilke ve inkılaplarına, cumhuriyetimizin temel
değerlerine bağlı kalıp, hak ve hukukun üstünlüğünü
gözeterek, yaşadığımız toplumun değer
yargılarına karşı saygılı olacağına
inancım tamdır.
Görüşmekte
olduğumuz tasarı ile emniyet teşkilatımızın
yapısında önemli değişiklikler meydana getirilmektedir.
Bilindiği gibi nüfus artışı, yeni ilçe emniyet
müdürlüklerinin kurulması, büyükşehir belediye
sınırlarındaki jandarma sorumluluk bölgelerinin polise
devredilmesi gibi nedenlerle emniyet teşkilatının iş yükü
ve sorumluluklarında büyük bir artış olmuştur.
Yapılan
düzenlemelerle yeni polis kadroları ihdas edilmesinin yanı sıra
polisliğe giriş yaşı da değiştirilmektedir.
Ülkemiz öğrenim şartları ve kamu yönetimindeki genel işe
giriş şartları dikkate alınmakta, emniyet teşkilatının
personel ihtiyacının karşılanması yönünden de
faydalı olmaktadır.
Tasarı ile
emniyet teşkilatında kıdemli başpolis memuru ve polis
memuru şeklinde bir hiyerarşi oluşmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle, görevi başında şehit düşen
güvenlik güçlerimize Allahtan rahmet, başta gazilerimiz olmak üzere
emekli ve görev başındaki tüm mensuplarına sağlık,
başarı ve mutluluklar temenni ediyorum.
Kanunun
milletimize ve devletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Öztürk, çok teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım bazı arkadaşlarımın
soruları var. Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, emniyet birimlerine ağır silah alımıyla
ilgili teklifin temel gerekçeleri nelerdir?
Yine Millî
Eğitim Bakanına sormak istiyorum: Adıyaman ilinde özellikle
İngilizce öğretmeni açığı vardır. Bu konuda bir
çalışmanız var mıdır?
Millî Eğitim
Bakanlığının iç denetim raporlarında 133 bin
öğretmen ihtiyacı olduğu açıkça belirtildiği hâlde ve
sistem dışında da 230 bin öğretmen olduğu hâlde
Hükûmetin bu açığı kapatmamadaki amacı nedir?
Son sorum Millî
Eğitim Bakanına gene: Sözleşmeli 70 bin öğretmenin temmuz
ayında kadroya alınacağı açıklanmıştı.
Bu söz niye yerine getirilmiyor? Bakanın elini acaba kimler tutuyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, usta öğreticiler yıllardır geleceğinin ne
olacağını bilmeden çalışıyorlar.
Sayısız kere gündeme gelmesine rağmen bir çözüm de
bulunamadı. Bu yasada da maalesef bunlara bir çözüm yolu yok, çözüm görülmüyor.
Bunun için bir çalışmayı Millî Eğitim
Bakanlığı yapacak mı?
Ayrıca,
Gaziantepe, Millî Eğitim Bakanlığı, çok önem
verdiğini söylüyor ama maalesef, Köy Hizmetleri arazisi rant alanı
olarak Büyükşehir Belediye Başkanlığına verilmek
istendiğinden Millî Eğitime verilmiyor. Bu konuda önerge vermemize
rağmen neden üzerinde durulmuyor acaba? Türkiyenin altıncı
büyük kentinde 2.500 öğretmen açığı var ve okul
açığı var. Bu konuda çalışmalar iyi niyetli olabilir
ama yetersiz. Bu konu üzerinde durmayı Millî Eğitim
Bakanlığı düşünüyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bu ağır
silah alımıyla ilgili, Sayın Köse ağır silah
alımı teklifi diyor. Böyle bir teklifimiz,
Bakanlığın, yok. Bir yanlış anlama var. Şu anda
belki komisyondaki tasarıdan söz ediyorsunuz. Komisyondaki bizim bu
konudaki teklifimiz mevcut uygulamanın aynısı yani şu
andaki yasadaki şeyin aynısı. O konuda yeni bir teklifimiz
olmadı. Belki basında bazı değerlendirmeler falan oldu,
onlardan etkilendiniz ama yani mukayese ederseniz mevcut teklifle, Silah
Kanunundaki teklifle şu andaki Silah Kanunundaki uygulama
aynıdır, o konuda bir fark yok, onu ifade edeyim.
Diğer konularla,
eğitimle ilgili burada arkadaşlarımın, bu özellikle usta
öğreticilerle ilgili, Sayın Ağyüz, Bu konuda 5510
sayılı Yasaya ek geçici bir madde eklenmek üzere Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızdan görüş istendi,
çalışmalar sürüyor. diyorlar.
Burada tabii
diğer konular, sözleşmeli öğretmenle ilgili, isterseniz, şu
anda bende bilgi yok, arkadaşlarımızdan
aldığımızda sunalım.
Gaziantep il
değerlendirme toplantısı da yapılmış yani bu
toplantılar ilde yapılıyor biliyorsunuz. Eğitimle ilgili
sorunların orada değerlendirmesi yapılmış, o konuda
epey kararlar alınmış. Onların detayını da size,
Gaziantep milletvekillerimize Bakanlığımız sunsunlar.
Gaziantep ilimizdeki öğretmen ihtiyacı için ağustos ayında
yine eklemeler yapılacak yani açıklar giderilecek anlamında bir
cevaptır.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.58
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
508 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Evet, bundan
sonraki bu çalışma düzeni içerisinde komisyonun tekrar
bulunmayacağını dikkate almak durumundayız.
Bu vesileyle,
bugünkü yaptığımız çalışmalarda, daha
doğrusu bu hafta içerisinde yaptığımız
çalışmalarda -defaatle söyledim ama tekrarlıyorum-
iktidarıyla muhalefetiyle bütün grup başkan vekili
arkadaşlarımıza canıgönülden teşekkür ediyorum.
Hakikaten çok olumlu bir hafta geçirdik, tabii ki grup başkan vekili
arkadaşlarımızın büyük katkısı vardır, bunu
ifade ediyorum. İnşallah, bundan sonraki haftalar da böyle güzel
çalışmalar yaparız.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15
Haziran 2010 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar
diliyorum.
Kapanma Saati: 19.59