DÖNEM: 23 CİLT: 73 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
123üncü
Birleşim
24 Haziran 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Ankara
Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcının, özgür İnternet
kullanımına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırımın cevabı
2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanın,
Denizlide yaşanan sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlunun, Gazeteci Yazar İlhan Selçukun
vefatına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, belediyelerin mali
yapısındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/785)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, dâhilde işleme rejiminin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/786)
3.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23 milletvekilinin, serbest bölgelerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/787)
4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, özelleştirme
uygulamalarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/788)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahinin, Suriye Halk Meclisi
Başkanının vaki davetine icabetle, Suriyeye resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1232)
2.- AB Uyum
Komisyonu Başkanı Yaşar Yakışın, Gürcistan
Başbakan Yardımcısı Giorgi Baramidzenin vaki davetine
icabetle, Gürcistanın Tiflis kentinde düzenlenecek olan Gürcistanın
Avrupa Yolu Konferansına katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1233)
3.-
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl
daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasanın
92nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1229)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, 2002 yılından bugüne kadar
Türkiyede yapılan yatırımların hangi kaynaklardan
yapıldığına ilişkin açıklaması
2.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Devlet Bakanı Hayati
Yazıcının sınırların yeniden
değişebileceğine dair bir açıklaması üzerine,
Türkiyenin emperyal talepleri olmaması gerektiği, bu konuda bir
çalışma var ise Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerektiğine
ilişkin açıklaması
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Adana Milletvekili Ömer
Çelikin, gensoru önergesinde ifade etmediklerini söyleyerek tahrifat
yaptığına ilişkin açıklaması
4.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, konuşmasında sarf
ettiği sözler nedeniyle Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin
açıklaması
VII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.-
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın, uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet
Programında verdiği sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve
sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı
iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/12)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Adana
Milletvekili Ömer Çelikin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
şahsına ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Adana Milletvekili Ömer Çelikin,
BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın sözlerine ve Başkanlık Divanının
tutumuna ilişkin konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağın, Adana Milletvekili Ömer
Çelikin, sözlerini tahrif ettiğine ilişkin konuşması
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.-
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.-
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram
Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı:
499)
XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 499 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Teklifinin birçok maddesinin,
çeşitli kanunların değişik maddelerinde birden fazla
değişiklik içerdiğine, buna rağmen tek madde gibi
işlem gördüğüne; bu yanlışlığın uygulamada
düzeltilmesi gerektiği hakkında
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, bazı meslek kuruluşlarıyla
ilgili düzenleme çalışması olup olmadığına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/14165)
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, meslek odalarına yönelik tutumuna
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/14743)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, polis meslek yüksek okulları
sınavına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/14768)
4.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, üniversite
çalışanlarının özlük haklarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçunun
cevabı (7/14770)
5.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, bir yapay tatlandırıcıya
ithal izni verilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/14777)
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, ÖSYM sınavlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet
Çubukçunun cevabı (7/14786)
7.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, TEİAŞın bir
raporuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14810)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00te açılarak onbir oturum yaptı.
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel, Bursa Çekirge Çocuk Hastanesi ve Bursa ilindeki
sağlık kuruluşlarına,
İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras, askerî üslerin kullandırılmasına,
Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat, yenilenebilir enerji konusuna,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Adana Milletvekili
Hulusi Güvel, enerji konusuna,
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Kars ilinin kara yolları
ulaşımının sorunlarına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Çorum
Milletvekili Agâh Kafkas ve 119 milletvekilinin, yakın tarihimizde
yaşanmış bazı toplumsal olayların
araştırılması (10/781);
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 milletvekilinin, Barak Ovası Sulama
Projesinin tamamlanamamasından kaynaklanan sorunların (10/782),
Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 24 milletvekilinin, kalsit üretiminde
yaşanan sorunların (10/783),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, suçun önlenmesinde
eğitim ve öğretimin yerinin (10/784),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,
Amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan Karayolları Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporlarının (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) ikinci
bölümünün 33üncü maddesine kadar kabul edildi; verilen aradan sonra Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
görüşmeleri ertelendi.
24 Haziran 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00de toplanmak
üzere birleşime 23.42de son verildi.
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Yusuf COŞKUN Harun
TÜFEKCİ |
|
Bingöl Konya |
|
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 166
II.- GELEN KÂĞITLAR
24 Haziran 2010 Perşembe
Tasarılar
1.- Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/897) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.06.2010)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Yolcu ve
Eşyanın Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/898)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.06.2010)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Arasında
Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/899) (Adalet ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.06.2010)
Teklifler
1.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın; 5271 Sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunun Kimi Maddelerinin
Değiştirilmesine İlişkin Yasa Teklifi (2/720)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.06.2010)
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi ve 3 Milletvekilinin; 2939 Sayılı
Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/721) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.06.2010)
Rapor
1.- Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523)
(Dağıtma tarihi: 24.06.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, belediyelerin mali
yapısındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/785)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, dahilde işleme
rejiminin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/786) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.04.2010)
3.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23 Milletvekilinin, serbest bölgelerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/787) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.04.2010)
4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 Milletvekilinin, özelleştirme
uygulamalarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/788)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)
24 Haziran 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü
Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, özgür İnternet kullanımı
hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan
Halıcıya aittir.
Buyurunuz
Sayın Halıcı.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan
Halıcının, özgür İnternet kullanımına
ilişkin gündem dışı konuşması ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın
cevabı
MEHMET EMREHAN
HALICI (Ankara) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İnternet giderek
yaygınlaşıyor, ülkemizde de İnternet
kullanıcılarının sayısı her geçen gün
artıyor. Dünyada en çok ziyaret edilen İnternet sitelerindeki Türk
kullanıcılarının sayısı da en üst sıralarda
yer alıyor. Teknoloji kullanımı açısından bu son
derece olumlu bir gelişmedir ama bu olumlu gelişmeye ülkeyi
yönetenler Hükûmetiyle Meclisiyle, yani bizler, acaba yeterli katkıyı
verebiliyor muyuz? Maalesef bu sorunun cevabı hayır. Katkı
vermek bir yana köstek olunuyor, engeller çıkarılıyor.
Bildiğiniz
gibi 5 Mayıs 2008 tarihinde Youtube sitesine, 3 Haziran 2010 tarihinde de
Youtubeun bağlı olduğu Google firmasına ait IP
havuzlarına erişim engellenmiştir. BTK ve TİBin
yetkilerini aşan bu uygulamaları, maalesef, fiilî bir sansür sonucunu
doğurmaktadır. Ne yazık ki yıllar sonra ülkemizde yeniden
sansürle karşı karşıyayız.
Üstelik bu keyfî
uygulamalar kamuoyuna önceden bilgi verilmeden yapıldığı
için ciddi boyutlarda karışıklık ve belirsizlik
sonuçları doğurmaktadır. Herhangi bir site
barındırdığı tek bir sakıncalı içerik
yüzünden kapatılabilmekte ve bu siteyi kullanan ancak sakıncalı
içerikle hiçbir ilgisi bulunmayan kullanıcılar maalesef zarar
görmektedir.
Yasakların
ilk bakışta göze çarpmayan başka zararlı sonuçları da
olmaktadır. Bu tür yasaklar maalesef İnternet
kullanıcılarının yasakların etrafından
dolaşmasına, dolambaçlı yollar aramasına da zemin
oluşturmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, şunu bilelim: Kötü yasalar ya da kötü uygulanan yasalar
insanlarımızı yasaların etrafından dolaşmaya
teşvik etmekte ve bu biçimde de, bu yolla da vatandaşla devlet
arasındaki güven ilişkisi zedelenmekte ve yasal sistem bir bütün
olarak zorlanmakta, zayıflamaktadır. Üstelik bütün bunlara
karşın istenmeyen içeriklerin İnternet ortamından tamamen
kaldırılabilmesi de söz konusu değildir. Yasaklar sadece
Türkiyeyi etkilemekte ve Türk kullanıcısı bundan zarar
görmektedir. Türkiye bu durumdan rahatsızdır. Tepkiler,
eleştiriler, protestolar her geçen gün artmaktadır.
Dün, tekrar
ediyorum, dün, İnternet
kullanıcıları, sivil toplum kuruluşları ve
çeşitli oluşumlar bir araya gelerek İnternette sansüre
karşı ortak platform oluşturdular ve bir deklarasyon
yayınladılar. Bu deklarasyonun ilk maddesi şöyle söylüyor:
İnternet kullanıcılarının düşünce özgürlüğü
ve bilgiye erişim hakkı engellenemez. Ben, birazdan bu metni
partilerimizin değerli grup başkan vekillerine ileteceğim.
Eğer sizler de bakmak ve incelemek isterseniz sansursuzinternet.org.tr
adresinden bu metne, bu deklarasyona ulaşabilirsiniz.
Değerli
milletvekilleri, yasaları çıkaran da, uygulamaları denetleyenler
de bizleriz. Kamuoyunda infiale yol
açan, düşünce, ifade özgürlüklerinin kullanımını engelleyen
ve iş kaybına neden olan bu sorunu çözmek bizim görevimizdir.
Demokratik bir ülkenin özgürlük standartlarını
karşılamaktan çok uzak olan 5651 sayılı Yasa ya yürürlükten
kaldırılmalı ya da yeniden
düzenlenmelidir.
Ben, burada, çok
kısa bir vakitte İnternetin öneminden sizlere bahsetmenin gerekli
olmadığına inanıyorum ama kısaca şunları
söylemek isterim: Bilginin, teknolojinin, sanatın, kısacası
hayatın tüm katmanlarının kan damarıdır İnternet.
İnternet, sadece kullanmanın değil, üretmenin de açık
kanalıdır. Burada üretmenin çok önemli olduğunun
altını çizmek isterim çünkü bilgi ve teknolojiyi kullanmanın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET EMREHAN
HALICI (Devamla) Teşekkürler efendim.
yanı
sıra üretmenin de ne kadar önemli olduğunu, hatta çok daha önemli
olduğunu bir kez daha gördüğümüz kritik ve
sıkıntılı günlerden geçiyoruz.
Eğer
başkalarının ürettiği teknolojiyle istihbarat
alıyorsak, başkalarının ürettiği yazılımlarla
savunma sistemlerimiz çalışıyorsa başkalarına mecburuz
demektir. Mustafa Kemal Atatürkün gösterdiği çağdaş
uygarlık düzeyini yakalama ve geçme hedefine yürekten inanan birisi olarak
ben başkalarına mecbur olmak istemiyorum, Cumhuriyet Halk Partisi de
mecbur olmak istemiyor, eminim sizler de istemiyorsunuz. Mecbur ve muhtaç
olmamak için bilmek ve üretmek gerekir. Onun için lütfen hep birlikte bilimin,
teknolojinin ve sanatın önünü açalım ve hep birlikte İnternete
can verelim. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Halıcı.
Hükûmet
adına Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap
verecektir.
Buyurunuz
Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Emrehan Halıcının
gündem dışı yapmış olduğu konuşma üzerine
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çağımız
bilgi çağı. Artık, bilgiye sahip olan, bilgiyi üreten ve bilgiyi
kullanan ülkeler, toplumlar ileri gidiyor, bundan mahrum kalanlar maalesef geri
kalmaktan kurtulamıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bu amaçla birinci önceliklerimiz arasında ülkenin bilgi
toplumu olması, bunun için de her türlü imkânları seferber ederek
ülkemizin her tarafına geniş bant ve hızlı İnternet
erişimini yaygınlaştırdık. Ayrıca Millî
Eğitim Bakanlığıyla birlikte de okullarımıza
geniş bant İnternet
erişimi sağladık. Hatta fiber optik kablo gitmeyen
kırsal kesimlere de uydu marifetiyle İnternet erişimi sağladık. Bilgi
toplumuna ülkemizi taşıyacak en büyük kaynağın gençlerimiz
ve öğrencilerimiz olduğu düşüncesiyle onların okullarda
kullandığı İnternet ücretlerini de Evrensel Hizmet
Fonundan Bakanlığımız karşılamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bilgi toplumuna gidişte İnternetin önemi
yadsınamaz. 1969da ilk defa denemesi yapılan İnternet ile aya
insan gönderme aynı tarihe rastlıyor. O dönemde aya insan
gönderilmesi çok büyük yankı yapmış, ancak İnternet hiçbir
şekilde topluma mal olmamıştır. Aradan geçen kırk
yıl içerisinde İnternetin aya insan göndermekten daha önemli bir
gelişme olduğunu, bugün, günlük hayatımızda yaşayarak
görüyoruz. Artık ticaretle olan işlerimizi, devletle olan
işlerimizi, seyahatle ilgili işlerimizi, eğitim-öğretimle
ilgili işlerimizi İnternetle
yapar hâle geldik. Bugün, dünyanın 3,5 milyar insanı, gece gündüz,
yaz kış demeden İnternetle birbiriyle temas kuruyor, birbiriyle
iş yapıyor, alışveriş yapıyor, dostluklar
geliştiriyor. Yani İnternetle yaşam, bir anlamda hayat
tarzı hâline geldi.
İnternetin
yaygınlaştırılması, hem ekonomimizin
verimliliğini artırıyor hem de insanımızın çok
daha fazla iş yapabilme kabiliyetini sağlıyor.
İşte bu
önemli buluşun, bu İnternetin faydaları olduğu kadar
zararları olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bu, âdeta bir tedavi için
kullandığımız ilaç gibidir. İlacın asıl
görevi tedavi yapmak ama öyle ilaçlar var ki bir uzun liste de yan etkileri
var. İşte, o yan etkilerinden korunmak için de her ülke gerekli
tedbiri almak zorundadır. Hassas olduğu değerler, çocukların,
toplumun korunması, İnternetin temiz kullanılması
esastır.
Türkiyede
İnternet içeriğiyle ilgili yayınlar, suç ve suça özendirici
içeriklere baktığımız zaman bunların yüzde 98inin
dış kaynaklı olduğunu görürüz. Peki, bunun sebebi ne? Bunun
sebebi çok açık. Çünkü İnternette en önce işe başlayan,
yol alan ülkeler bu ülkeler ve içerik de bu ülkelerde geliştiriliyor.
Dolayısıyla, İnternet üzerinde çalışma yapanların
ihtiyaç duydukları bilgiler, içerikler bizim dilimizde değil, bizim
ülkemizde üretilmiş içerikler değil, sayın
konuşmacının da ifade ettiği gibi yabancı
kaynaklı içerikleri kullanmak zorunda kalıyoruz. Doğal olarak da
bu bahsettiğim tehditlere karşı herhangi bir savunmamız
yoktur.
Bildiğiniz
gibi, üç yıl önce Bursada yaşanan bir çocuk istismarı hadisesi
Türk toplumunu ayağa kaldırdı. İnternet üzerinden
yapılan bu fiil üzerine yüce Meclisimiz bir düzenleme yaptı ve 23
Mayıs 2007 tarihinde 5651 sayılı Kanunu kabul etti.
Bu Kanunun
amacı ne? İnternet marifetiyle işlenebilecek suçların önlenmesi
veya bu suçlarla ilgili cezaların belirlenmesi. Burada dokuz tane suç
tanımı var. Bu suç tanımları esasen Türk Ceza Kanununda
mevcut olan suçlar, 120den başlayıp 130a kadar, hatta 139uncu
maddeye kadar tanımlanmış suçlar yani İnternet
ortamında işlenebilecek suçlar. Nedir bunlar? Çocuk pornografisi,
çocuk istismarı, kumara teşvik, intihara teşvik, çocukların
kötü alışkanlıklara azmettirilmesi, yönlendirilmesi;
ağırlıklı itibarıyla çocukların sanal ortamda
istismarı ve bundan doğacak mağduriyetlerin, suçların
önlenmesi. Bölücülük de bunun içinde yani ülkeyi bölmeye yönelik faaliyetler
vesaire. Bu Yasaya komisyon görüşmelerinde verilen önergelerle Atatürke
yapılan hakaretler de dâhil edildi ve uygulamada, bugün,
paylaşım sitelerinden bir tanesinin kapatılmasının
yani 2008 Mayısında Ankara 1inci Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği
kararla kapatılmasının sebebi Atatürke hakarettir. Onun
dışında hiçbir suçla ilgili, bu Yasa bakımından bir
işlem yapılmamıştır. İçerikler talep üzerine
çıkarılmıştır. Eğer çıkarılmamışsa
savcılık ve hâkim kararıyla resen
çıkarılmıştır. Ancak burada site sahibi Atatürke
hakaretle ilgili görüntüleri çıkarmamakta ısrar etmiş ve bunun
üzerine site başlangıçta yurt içinde, daha sonra da yine aynı
hâkimlikçe yurt dışında paylaşıma kapatılmıştır.
Olay hukuki bir olaydır.
Peki, bütün bu
işler yaşanırken acaba, burada içerik ve hizmet sağlayan bu
paylaşım sitesi ne yapmıştır? Burası çok
önemlidir. Alınan bu mahkeme kararına karşı bu sitenin,
normal şartlarda bir üst mahkemeye itiraz etmesi lazım. Bu
cezanın haksız olduğunu
Kaldırılması için hukuk
süreçlerini devam ettirmesi normal şartlarda uygulanan bir yoldur. Bunu,
her Türk vatandaşı, başına böyle bir iş gelirse, bir
üst mahkemeye gider, ondan sonra bir üst mahkemeye gider, bütün hukuk
yollarını dener ama bu paylaşım sitesi maalesef bu yolu
asla ve asla tercih etmedi. Bu bir. Olayları net net ortaya koymamız
lazım. Yani Türkiye yasakçıdır, Türkiye İnternete
düşmandır, Türkiye dünyanın en büyük sitesini engellemektedir.
gibi lafları etmeden önce, bu yüce milletin kürsüsünde gerçeklerin
bilinmesini bir görev olarak addediyorum ve bu vesileyle de bunları
cevaplandırıyorum, bir.
İkincisi:
Türkiyede içerik sağlayanlar, yer sağlayanlar yani İnternet
servisi sağlayanların tamamı bir güvenlik belgesi almak
zorundadır. Bu beyefendilere bunu teklif ediyoruz, Biz bunu almayız.
Biz küresel bir firmayız, biz bunu yapmayız. diyorlar. Peki, peki
kardeşim, bunu yapmıyorsun da Fransa, Almanya, İtalya, İspanya,
İngiltere, Rusya, Çin, Polonya, Kanada, Brezilya, Avustralya,
İrlandada bu belgeleri alıyorsun, burada ofis açıyorsun,
buralarda vergi dairesine kayıt yaptırıyorsun, bu ülkelerden
elde ettiğin gelirlerden vergi veriyorsun, e Türkiyede de Ben ofis
açmam. Ben belge almam. Ben vergi vermem. Ben istediğim gibi hizmet
yaparım, bana da kimse yasak koyamaz, Türk mahkemeleri de dâhil.
diyorsun, bunu Türk milleti kabul mü edecek? Türkiye Cumhuriyeti buna boyun mu
eğecek arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu bir.
İkincisi:
Şimdi, bu ülkelerde, saydığım ülkelerde yerli sürüm
yapmış yani o ülkenin dilinde, o ülkenin uzantısında
yayın yapıyor. Türkiyede bunu yap. diyoruz. Ben bunu yapmam
Türkiyede. Peki. Başka ne diyoruz? Diyoruz ki: Kardeşim, bak, sen
birçok ülkede adli makamlarla iş birliği yapıyorsun. Örnek mi
istersiniz? Brezilya Safernet, Brezilya savcılık ofisiyle Google
arasında on-line çocuk güvenliği üzerinde bir anlaşma
imzalamış. Yani Brezilyada savcı, herhangi bir içerik, zararlı
bir içerik, suç unsuru teşkil eden bir içerik varsa müracaat ediyor, hemen
onu çıkarıyor. Keza, İtalya, aynı şekilde,
zararlı bir içeriği, ceza içeren bir içeriği üç saat içinde
çıkardığı için, dikkat edin üç saat içinde
çıkardığı için geç çıkardı diye suç duyurusunda
bulunmuş, hakkında dava açmıştır. Türkiyede
yakın zamanda bir genel başkanımızla ilgili bir video
kondu, bununla ilgili bunun çıkarılmasını istedi
arkadaşlar, bırakın çıkarmayı,
telefonlarımıza bile çıkmadılar ve hâlâ her yerden
çıkarılmış olmasına rağmen bu paylaşım
sitesinde bu görüntüler devam ediyor. Bu kadar hukuk tanımaz, bu kadar
kendi başına buyruk bir siteyi ne yazık ki bu ülkede hararetle
savunanlar var. Ben bunu da kınıyorum. Bu ülke eğer hukuk
devleti ise, kanunları varsa, bu ülkenin kanunlarına uymamak gibi hiç
kimsenin bir lüksü olamaz. Bu paylaşım sitesinin geçiş
üstünlüğü olamaz. Mutlaka Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına uyacak,
burada ofisi olacak, burada yerli sürüm yapacak ve Türkiye Cumhuriyeti
mahkemeleriyle, savcılarıyla da iş birliği yapmak
zorundadır. Aksi hâlde ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar yaygara
yaparsa yapsın Türkiye Cumhuriyeti asla ve asla bunlara prim
vermeyecektir, geçit vermeyecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir başka
konu: Burada, çok önemli, bu konuyu maalesef bilen bilmeyen istismar ediyor.
Vergi vermiyor. O tarafı beni ilgilendirmiyor. Maliye
Bakanlığı peşine düşmüş, takibatını
yapıyor, o ayrı bir konu. Milyonlarca
Burada şirket
kurmuş, bir adam tayin etmiş, reklam için fatura kesiyor,
kestiği fatura Google Limited İrlanda. İrlandadan fatura
kesiyor. Parayı burada kazanacaksın, faturayı İrlandadan
keseceksin. Bunun ne kadar etik olduğunu takdirlerinize sunuyorum.
Ayrıca bu
paylaşım sitesi, hani, Türkiye müdahalecidir filan diyor ya,
bakın Brezilyada 3.663 tane veriyi adli makamların talebi üzerine
teslim etmiş, Amerikada 3.580, İngilterede 1.166, Almanyada 130,
Türkiyede sadece 1 tane. Türkiye mi yasakçı şimdi? Yani bütün
rakamlar ortada. Türkiye mi yasakçı yoksa bu bahsettiğim ülkeler mi yasakçı?
Müdahale edip bu verileri elinden alıyorlar.
Şimdi, son
zamanlarda, efendim Youtube yasağı sona erdi. Bir de Googleı
şimdi yasaklıyorlar. Orada da yapılan oyun çok açıktır
değerli milletvekilleri. Bu paylaşım sitesinin, yasaklanan IP
giriş numaralarını bu sefer Googlea aktararak Googlea
girişleri de kasıtlı olarak engellediğini tespit ettik.
Yani, YouTubeta yasak olduğu girişleri bu sefer Google için de
ücretsiz kullanılan sitelere -burası çok önemli, ücretli kullananlara
vermiyorlar- verip, tahsis edip bu şekilde bizi zor durumda bırakmaya
çalışıyorlar. Yani, Googlea girişler
yavaşlasın, zorlaşsın, toplumsal baskıyla, medya
baskısıyla Türkiyeyi dize getirelim. Bakın, olay çok açık
ve nettir. Diğer paylaşım siteleri var: MSN var, Yahoo var,
diğerleri var. Bunlarda bir sorun yaşamıyoruz ama bu site,
Türkiye Cumhuriyeti ile bir mücadeleye girmiştir. Burada açıkça
söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletiyse bunlara asla ve asla prim
vermeyecek, boyun eğmeyecek; vatandaşımıza, sade
vatandaşımıza hangi hukuki kurallar uygulanacaksa bunlara da
aynı kurallar uygulanacak, onlar da bu kuralları kabul etmek zorunda
kalacaktır.
Bu bize bir
şey gösterdi, Sayın Halıcı da ifade etti: Eğer
paylaşım sitelerimizde, içeriklerimizde, İnternet ile ilgili
faaliyetlerimizde kendi ürünümüzü kendimiz üretmezsek, kendi içeriğimizi
sağlamazsak bu gibi tehditler her zaman bizim karşımızda
olacaktır. Bu olay bunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu, aynen,
1970li yıllarda Kıbrıs Harekâtında
yaşadığımız sıkıntılarla, ambargolarla
aynı şeydir, farklı şey değildir. Çağ
değişmiştir, teknoloji değişmiştir ama zihniyet
değişmemiştir.
O bakımdan,
değerli milletvekilleri, bu konunun hiçbir şekilde tek boyutlu olarak
ele alınmaması ve ülkemizin ali menfaatleri doğrultusunda
sağlıklı değerlendirilmesi bakımından bu
açıklamayı zaruri gördüm ve Sayın Halıcıya bu
vesileyle çok teşekkür ediyorum konuyu gündeme getirdiği için.
Yapacağımız
iş bir paylaşım sitesinin direktiflerine göre tavır almak
değil, bu paylaşım sitesinin Türkiye Cumhuriyetinin
hükümranlık haklarına, hukuk sistemine saygılı olmasını
sağlamaktır.
Bu konu ortak
amacımız, ortak hedefimiz olmalıdır diyor, bilgi toplumu
yolunda yapacağımız çalışmaların bundan böyle de
artarak devam edeceğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.
Gündem
dışı ikinci söz, Denizlide yaşanan sel felaketi
hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Ayhan.
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, Denizlide yaşanan sel
felaketine ilişkin gündem dışı konuşması
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Denizli ilimizde meydana gelen sel
felaketine ilişkin gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, son
zamanlardaki olaylarda şehit olan kardeşlerimize Tanrıdan
rahmet diliyorum, yakınlarına ve Türk milletine
başsağlığı diliyorum, yaralı olan
kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.
Denizlili
vatandaşlarımıza da sel felaketinden dolayı geçmiş
olsun dileklerimi bir kez daha iletirken, Cenabıhakkın bu tür
afetlerden hepimizi korumasını niyaz ediyorum.
Aynı
şekilde, ülkemizde son zamanlarda, ülkemizin diğer bölgelerinde
yaşanan bu tür olaylarda zarar gören vatandaşlara da geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum.
Sayın
milletvekilleri, dünyada süregelen heyelan, çığ, sel
baskını ve bunun gibi doğa olayları hayatı önemli
ölçüde etkileyen doğal afetlerdir. Dünyamız bir iklim
değişim süreci yaşamaktadır. Genel anlamda küresel
ısınma olarak adlandırılan bu değişim süreci
içinde birçok yerde aşırı kuraklıklar veya ani su
baskınları meydana gelmektedir. Yarı kurak bir iklim bölgesinde
yer alan ülkemiz bu afetlerden sosyoekonomik açıdan da olumsuz
etkilenmektedir. Birer doğa olayı olan sel ve heyelan, yerleşim
alanlarında, altyapının yetersiz olduğu kentlerde afete
dönüşebilmektedir. Kentlerimiz ve buna bağlı değişik
ölçekteki yerleşim birimlerindeki sel afetinin yapısı
farklılık göstermektedir. Bunların çok az bir bölümü, doğal
şartların yerleşimleri zorlamasından meydana gelirken
çoğunlukla plansız ve düzensiz yerleşim ve afet
olayını görmezden gelme
alışkanlığımızdan kaynaklanmaktadır.
Aynı meskûn alan defalarca su baskınına uğramasına
karşın hiçbir tedbir alınamamaktadır,
alınmamaktadır. Önemli olan bu olayları izlemek değil,
konunun önemini idrak etmek ve zamanında gerekli tedbirleri almaktır.
Bu konuda zaman zaman merkezî yönetim eleştirilirken yerel yönetimler göz
ardı edilmektedir. Bir kent genişlerken imara açılacak alanların
afete uğramayacak yerlerden oluşmasını sağlamak
aslında belediyenin asli görevlerindendir.
Ülkemizde kriz ve
risk yönetimi konusunda birçok kurumun yetkili ve sorumlu olduğu afet
yönetim sisteminin iyileştirileceği söylemiyle, Hükûmetin
yanlış algılaması sonucu sadece kriz yönetiminde eş güdümü
sağlayacak şekilde yeniden bir yapılanmaya gidilerek Acil Durum
Yönetim Başkanlığı kurulmuştur. Ancak, bu yıl
içerisinde yaşanan birçok afet olayına yeni oluşturulan kurumun
sadece kriz yönetimi olgusuyla baktığı, gerçek afet yönetiminin
olmazsa olmazından afet olayının önlenmesinde ve zararların
azaltılmasında risk yönetimi kapsamındaki kurum ve
kuruluşlar yine başıboş
bırakılmıştır.
Denizli ilinde
aşırı yağışlar sonucu meydana gelen su
baskınında yüzlerce konut veya iş yerinin etkilenerek zarar gördüğü,
altyapı hasarlarının meydana geldiği ve vatandaşlara
ait araçların hasara uğradığı tespit edilmiştir.
Allah her şeyin hayırlısını versin. demek ilk
temennimizdir. Benzer hâllerde bazı, halk deyimiyle battı ve
çıktı olarak adlandırılan altyapı yatırımlarının
projelerinin illa belli bir dönemde bitirilmesi üzerinde ısrar, bazen
kabullenilmesi gerekli hataları ortaya çıkarabilmektedir. Bu tür
olaylarda karşılıklı kızgınlık ve suçlamaların
hiç kimseye faydası yoktur.
Denizlideki
yolların genişletilmesi ve yenilenmesi esnasında MHPli o
dönemdeki bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan Beyin ifadeleriyle
Topografyası uygun bir mekân olsaydı, motorlu ve risksiz su
tahliyesi gerçekleştirilebilecek olsaydı o zaman yapılırdı.
ifadelerini önceki belediye başkan adayımız Ümit Bahtiyar ile
eski belediye başkanı Sayın Aygören de teyit etti. Diğer
mağdur olan vatandaşlarımızın da mağduriyetinin
giderilmesi için devlet tarafından kuşkusuz gereken
yapılacaktır.
Şimdi
Denizlide kulların da yarattığı bir afet var. Denizlide
Orman İdaresindeki işçi, santral görevlisi, şehit cenazesinde
gösterdiği tepki nedeniyle Denizliden Uşak iline sürülüyor. Allah
garip gurebayı bu tür felaketlerden de korusun. Bu işin sorumlusu
kimse, talimatı kim verdiyse açılımın zulmünü bu gariban
işçiden lütfen çıkarmasın. Açıklasınlar, niye bu
insanları gönderiyorlar, sürüyorlar. Bu insana Neden bu işi
yaptın da tepkiyi gösterdin? dendiğinde Evladım da asker,
yüreğim yanıyor, endişe içindeyim. demiştir, bunun için
söylemiştir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Ama AKP, beceremediği açılımın öcünü
gariban, Anadoluda Ormanda santral görevlisi işçiden almaktadır. AKP
Denizlide despot bir yönetim sergilemektedir, bizzat devlet eliyle baskı
yapılmaktadır.
Denizli zaten
doğal afeti krizde yaşamıştır. İhracatı
yüzde 30 azalmıştır, 30 bin kişi işini
kaybetmiştir, 170 bin aile haciz muamelesiyle karşı
karşıya kalmıştır. Sivil toplum örgütleri mevcut iktidar
tarafından konu mankeni gibi kullanılma yoluna gidilmektedir. Nitekim
onlar da kullanıldıklarını anlayıp tepki vermeye
başlamışlardır. Bu şehrin geldiği nokta, içinde
bulunduğu sosyoekonomik ortam şehri gerçekten
sıkıntılı bir psikolojik bir yapı içine itmiştir.
Şehrin bu psikolojiden kurtulması için Hükûmet acilen Denizli için
gereken tedbirleri almalıdır. Gerçekten Denizli bu dönemde ekonomik
ve sosyal açıdan büyük yaralar almıştır. Sadece
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Gerçekten Denizli
bu dönemde büyük sıkıntılara gark olmuştur, ekonomik
açıdan bunalımlar yaşamıştır. Bir de Denizlide
birtakım hadiseler olmaktadır. Gerçi Sayın Ulaştırma
Bakanımıza teşekkür ediyorum, söz verdi. Sadece MHPli
belediyeye PTT acentelik verecek diye engellenmektedir. Doksan yaşın
üzerindeki insanlar orada üç dört saat mektup gelecek veya mektup atacağız
diye ne yapmaktadır? Beklemektedir. Yazıktır. Bu insanlara,
doksan yaşın üzerindeki insanlara bu tür hadiseler sırf belediye
MHPli diye zulüm reva görülmemelidir. Bunun dikkate alınmasını
temenni ediyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.
Gündem
dışı üçüncü söz, Gazeteci Yazar İlhan Selçukun vefatı
üzerine söz isteyen İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğluna aittir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Hacaloğlu.
3.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlunun,
Gazeteci Yazar İlhan Selçukun vefatına ilişkin gündem
dışı konuşması
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyenin
cumhuriyet ile adı özdeş olmuş, aydınlanma sürecimizin
yürekli önderlerinden, basın ve düşün dünyamızın çok önemli
duayenlerinden Cumhuriyet Gazetesi başyazarı ve imtiyaz sahibi
gazeteci yazar ve düşünür İlhan Selçuku geçen gün kaybettik.
İlhan Selçuk yaşamı boyunca iki cumhuriyet kavramıyla
özdeşleşmişti. İlhan Selçuk, Atatürk cumhuriyetinin, laik,
demokratik cumhuriyetimizin aydınlanma ateşini temsil ettiği
kadar Cumhuriyet gazetesinin Yunus ve Nadir Nadiden sonra gelen simge ismiydi.
O, sadece Cumhuriyet gazetesi ailesinin değil, tüm Türkiye toplumunun,
demokratik, laik cumhuriyetin ilke ve devrimlerine yürekten inanan tüm
insanlarımızın aydınlanma meşalesiydi.
İlhan
Selçuk, yurtseverliğinden, tükenmez yurt sevgisinden,
devrimciliğinden, aydınlanmacı kişiliği ve
tutkusundan, Atatürkçülüğünden, Atatürk ilke ve devrimlerinden
yaşamında hiç ödün vermedi. O hep baskı ve sömürüye
karşı, zulme karşı oldu. O hep adaletten, eşitlikten
ve akıldan yana oldu. O hep antiemperyalizme karşı mücadelenin
yanında yer aldı. Ulusal
bağımsızlığımızı ve
çıkarlarımızı korumayı, yazı ve
düşüncelerine daima rehber yaptı.
İlhan
Selçuk, seksen beş yıllık yaşamında bu konularda hiç
değişmedi. Günümüzde kişisel çıkarlar ve düşünsel
yozlaşmaya açık siyaset ortamında sıkça görülen,
istedikleri zaman fırdöndü gibi dönen aydınlara ve siyasetçilere hiç
benzemedi. Hayatında düşünce ve söylemlerinde hiç dönek olmadı.
Hiç döndürülemedi, her koşulda hep bir kaya gibi sağlam kaldı.
Kırk
beş yıl önce Cumhuriyet gazetesinde bir pencere açtı.
Eğilip bükülmeden ışığını yarım
asır bu pencereden yansıttı. Atatürk devrimlerinin hep
yılmaz savunuculuğunu yaptı.
İlhan
Selçuka, aydınlarımıza, yurtseverlerimize 12 Mart 1971de, 12
Eylül 1980de ve 21 Mart 2008de yapılanları, gerçekleştirilen
fiziki ve psikolojik saldırıları hiç unutmayacağız,
hiç unutturmayacağız.
1971de Ziverbey
Köşkünde günün faşist yönetimi tarafından diğer birçok
yurtsever ile beraber maruz bırakıldığı
işkenceyi, o vicdansız insanlık suçu eylemini kalemiyle
şöyle ifade etmişti: Gözlerim bağlı olduğundan hiçbir
şey göremiyordum. Ayak bileklerime bir alet geçirmişlerdi,
vidaları sıkıştırdılar, bacaklarımı
kıpırdatamaz oldum. Sonra tabanlarıma sopalar inip kalkmaya
başladı. Kendimi acıya katlanabilir sanırdım ama
insanın taa kemiklerine işleyen falaka acısına
dayanılmıyor. Başlangıçta bağırmamak için kendimi
tuttum, dişlerimi sıktım ama sonra kendimi bırakmak zorunda
kaldım. Olayın bir de ruhsal yanı var ki insanı asıl o
bitiyor. İnsan kendini aşağılanmış hissediyor,
işin en acı tarafı da bu.
İlhan Selçuk,
Susurlukta devlet içindeki örgütlü silahlı güç faşist çete ortaya
çıktığı gün yazdığı yazıları ile
Güneydoğudaki faili meçhul cinayetler üzerine yazdığı
yazılar ile din, dil mezhep ayrımı gözetmeden tüm cumhuriyet
gençleri, kadınları ve aydınlarının hakkı ve
hukukuna sahip çıkan yazıları ile laik, demokratik cumhuriyet
ilke ve devrimlerine tutkuyla sahip çıkan yazıları ile hepsinden
öte, romantik devrimci kişiliği ve örnek alınacak
yaşamı ile ülkemizin, insan sevgisini, emeğe saygıyı
ve yurtseverliği daima öne çıkartan, dürüst ve onurlu
kişiliğine hiçbir leke sürdürtmeyen gerçek bir aydını,
gerçek bir bilge çınarıydı.
İlhan
Selçuk, vasiyeti üzerine, bugün, Mustafa Kemalle cumhuriyetin derhâl ilan
edilmesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla)
düşüncesinin ilk
paylaşıldığı Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinin
canlar, erenler otağı cumhuriyet kentinde, Nevşehirin
Hacıbektaş ilçesinde Aşık Mahsuni Şerif ve Turhan Selçukun
yanında, Anadolu hümanizmasının çınarları
Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal ve Yunus Emrenin heykellerinin
ışık saçan gölgesi altındaki Çilehane Yıldızlar
Mezarlığına defnediliyor. Onun geride
bıraktığı saygın yaşamı, savunduğu
temel düşünceleri; Atatürk cumhuriyeti için, demokrasi, insan hakları
ve hukukun üstünlüğü için verdiği büyük siyasi
uğraşısı siyasi yaşamımızda her zaman
saygın yerini koruyacak, gençlerimize daima örnek olacaktır. İlhan
Selçukun özlemi olan aydınlık Türkiyenin gelişmesi hiçbir güç
tarafından, hiçbir biçim ve koşulda engellenemeyecektir. Umuyorum, er
geç bir gün İlhan Selçukun, Türkân Saylanın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) Efendim, bitiriyorum.
Uğur
Mumcuların, Deniz Gezmişlerin, işkence gören, hakkı ve
hukuku çiğnenen tüm diğer yurtsever ve gerçek aydınların
ömürlerinden çalanlar yaptıklarından utanacaklardır. Umuyorum
ki, cuntacı faşistler ile içeride ve dışarıdaki derin
karargâhlarından Türkiye demokrasisi ve aydınları üzerine
komplolar kuranlar, dini siyasete, siyasi emellerine alet edenler, er geç bir
gün laik demokratik cumhuriyetimizin çağdaş insani değerleriyle,
sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinin erdemi altında her şeyi yeniden
düşünme yolunu seçecekler, batıl ve kör ampullerin değil,
Atatürk aydınlanmacılığının
ışığını er geç bir gün göreceklerdir.
Tüm cumhuriyet
aydınlarına, ailesine ve ulusumuza
başsağlığı diliyorum. İlhan Selçukun ve
sayıları her gün tırmanmakta olan şehitlerimizin önünde
saygıyla eğiliyorum, ruhları şad olsun. Onları hiç
unutmayacağız.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hacaloğlu.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24
milletvekilinin, belediyelerin mali yapısındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/785)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Belediyelerin
kaynaklarının artmasına karşın yerel ihtiyaçlarda
hızlı şehirleşme süreci ile birlikte sürekli
artmıştır. Belediyelerin kaynakları verimli
kullanamaması ve kötü mali yönetim belediyelerin mali
yapılarını olumsuz etkilemiş ve belediyelerin borç stoku
hızla artmıştır. Bu durum yerel hizmetlerin sunumunu
tehlikeye düşürmektedir. Belediyelerin mali yapılarında
kalıcı bir iyileşme sağlanamaması ve artan borç
stokunun yine borçlanarak finanse edilmesi belediyelerin mali
yapısındaki sorunları giderek artırmaktadır. Bu
nedenle belediyelerin mali yapısındaki sorunların
araştırılarak, bir an önce alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç
Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe
doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını
arz ederiz.
1) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Mustafa Kalaycı (Konya)
6) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
7) Mustafa Enöz (Manisa)
8) Mehmet Günal (Antalya)
9) Reşat Doğru (Tokat)
10) Hasan Çalış (Karaman)
11) Metin Ergun (Muğla)
12) Ahmet Bukan (Çankırı)
13) Necati Özensoy (Bursa)
14) Gürcan Dağdaş (Kars)
15) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
16) Ali Uzunırmak (Aydın)
17) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
18) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Ümit Şafak (İstanbul)
21) Kürşat Atılgan (Adana)
22) Tunca Toskay (Antalya)
23) Rıdvan Yalçın (Ordu)
24) D. Ali Torlak (İstanbul)
25) Akif Akkuş (Mersin)
Gerekçe:
Mahalli
idarelerin mali yapısı, kentleşme ve yerelleşme
eğilimlerine paralel olarak artmış ve değişiklik
göstermiş, ayrıca mahalli idareler kamusal hizmet sunumunda daha
etkin aktörler haline gelmiştir. Mahalli idarelerde bu değişimin
temel aktörü ise belediyeler olmuştur.
Belediyelerin
bütçe büyüklüğü sürekli büyüme göstermiş ve 1975-2008 döneminde
ekonomi içerisindeki payı yaklaşık olarak 4 kat, kamu maliyesi
içerisindeki payı ise yaklaşık olarak 2 kat
artmıştır. Bu artışta; büyükşehir belediyelerinin
kurulması ile birlikte merkezi bütçeden bu kuruluşlara ekstra kaynak
aktarılması, bazı yerel vergilerin ihdası ve
tahsilatın belediyelere devri, genel bütçe vergi gelirlerinden
aktarılan tutarların zaman içerisinde oran (ve dolayısıyla
reel miktar) olarak artırılması ve artan vergi yükünün bu kaynak
üzerindeki olumlu etkisi ve yüksek oranlı kentleşme etkili olmuştur.
2008
yılı itibarıyla belediyeler ve bağlı idarelerin kaynak
büyüklüğü (borçlanma hariç) 31,7 milyar TL düzeyine, bir başka
ifadeyle GSYH'nın yüzde 3,4'ü düzeyine ulaşmıştır.
Ancak, belediyelerin kaynaklarının yüksek oranda artmasına
karşın yerel ihtiyaçlarda hızlı şehirleşme
süreciyle birlikte sürekli olarak artmıştır. Bunun yanı
sıra, kaynakların verimli kullanılamaması ve kötü mali
yönetim belediyelerin mali yapılarını olumsuz etkilemiş ve
belediyelerin borç stoku hızla artmıştır. Bu durum, yerel
hizmetlerin sunumunu tehlikeye düşüren mali kısırdöngüye
dönüşmüştür. Belediyelerin mali yapısında kalıcı
bir iyileşme sağlanamaması ve artan borç stokunun yine
borçlanılarak finanse edilmesi, belediyelerin mali yapısındaki
sorunu daha da ağırlaştırmıştır. 2004
yılı sonunda 24,4 milyar TL olan belediye ve bağlı idareler
borç stokunun 2008 yılı sonu itibarıyla 43,6 milyar TL'ye
yükseldiği görülmektedir. 2006 yılında yapılan
uzlaşmaya rağmen borç stokunda ortaya çıkan bu artış,
belediyelerin mali yapısındaki bozulmayı net bir şekilde
açıklamaktadır. Önemli sayıda belediye yasal borç stoku limitini
aşmış veya sınıra yaklaşmıştır. Bu
belediyeler vergi ve prim borçlarını ödemeyerek finansman imkanı
yaratmakta ve kamu mali disiplinin bozulmasına neden olmaktadırlar.
Belediyelerin
kaynak artışında en önemli faktör merkezi idare bütçesinden
aktarılan genel bütçe vergi payı olmuştur. Bu dönemde kaynak
artışının yaklaşık olarak yarısı genel
bütçe vergi payındaki artışlar yoluyla sağlanmıştır.
Son olarak, 5779 sayılı Kanunla hem mahalli idarelere aktarılan
paylar artırılmış, hem de dağıtım yöntemi
değiştirilmiştir. 2008 yılı itibarıyla yüzde 49
seviyesinde olan genel bütçe vergi payı gelirlerinin toplam gelirler
içerisindeki oranı 2009 yılı Eylül ayı itibarıyla
yüzde 51 düzeyine yükselmiştir. Genel bütçe vergi payı gelirlerinin
artırılması, belediyelerin merkezi idare gelirlerine
bağımlılık düzeyini artırmıştır.
Diğer taraftan, yeni pay dağıtım formülü belediyeler
arasında ciddi eşitsizlikler ortaya çıkmasına neden
olmuştur.
Yukarıda
belirtilen nedenlerle, Belediyelerin mali yapılarında
kalıcı bir iyileşme sağlanması ve artan borç stokunun
borçlanarak finanse edilmemesi için belediyelerin mali sorunlarının
araştırılarak bir an önce alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi gerekmektedir.
2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24
milletvekilinin, dâhilde işleme rejiminin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/786)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'nin
ihracatında önemli bir yeri olan Dahilde İşleme Rejiminin
uygulamasının ülke çıkarı açısından
değerlendirilerek sistemin daha iyi hale getirilmesi, imalat sanayinin
bütününün yararına olacak bir sistemin araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Mustafa Kalaycı (Konya)
6) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
7) Mustafa Enöz (Manisa)
8) Mehmet Günal (Antalya)
9) Reşat Doğru (Tokat)
10) Hasan Çalış (Karaman)
11) Metin Ergun (Muğla)
12) Ahmet Bukan (Çankırı)
13) Gürcan Dağdaş (Kars)
14) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
15) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
16) Ali Uzunırmak (Aydın)
17) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
18) Tunca Toskay (Antalya)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Ümit Şafak (İstanbul)
21) Kürşat Atılgan (Adana)
22) Rıdvan Yalçın (Ordu)
23) Necati Özensoy (Bursa)
24) Akif Akkuş (Mersin)
25) D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
1999
yılında kapatılan Dahilde İşleme İzin
Belgelerinde gerçekleşen döviz kullanım oranı %44 iken bu
oranın 2009 yılında %60,1'e yükselmiştir. 1996
yılından önce döviz kullanım oranlarının %60 ile
sınırlandırılmışken, 1996 yılından
itibaren bu sınır %80'e yükseltilmiş ve ihracatın ithalata
bağımlılığı giderek artmıştır.
Ülkemiz ihracatının yarısını, ithalatının
ise yüzde 15'ini oluşturan bu rejim kapsamında 1996-2009
arasında 382 milyar dolarlık dış ticaret
gerçekleştirilmiştir. 2003-2009 döneminde bu kapsamda AB ülkelerinin
payı ihracatta yüzde 58, ithalatta yüzde 54 olmuştur.
Dahilde
İşleme Rejimi kapsamında yapılan ithalatta plastik ham
maddeleri, demir çelik ürünleri, bazı makine aksamları gibi 25
GTİPdeki ürünler Dahilde İşleme Rejimi kapsamında
yapılan ithalatın yarısını oluşturmaktadır.
Bu ürünlerin Türkiye'de üretilebilmeleri durumunda cari
açığımızın ve Dahilde İşleme Rejimine bağımlılığımızın
önemli ölçüde azaltılabileceği de görülmektedir.
İhracatın
ithalata bağımlılığı giderek artmaktadır.
Küresel kriz ortamı ve ertesinde de bu durum değişmemiştir.
2009 yılında Dahilde İşleme Rejimi kapsamında 20,4
milyar dolarlık ithalat ve 46,3 milyar dolarlık ihracat
yapılmıştır. Yani toplam ihracatın %45,4'ü dahilde
işleme ile gerçekleştirilmektedir. Bir başka deyişle her
100 dolarlık ihracatın 45,4 doları ithal girdiyle
gerçekleştirilmiştir. Bu oran sektör bazında incelendiğinde
daha yüksek oranlarla ithal girdi kullanan sektörlerin olduğu
görülmektedir.
1980'lerde terk
edilen ithal ikameci politikalar, yerini ihracata dayalı kalkınma
modellerine bıraksa da, ihracat yapabilmek için giderek daha çok ithalata
bağımlı hale gelindiği görülmektedir. Gümrük
Birliği'nin bir sonucu olarak, yüksek gümrük vergilerine konu ürünlerin
girdilerinin ülkemizde monte edilerek ya da işlenerek başta AB ve
Serbest Ticaret Anlaşması yaptığımız ülkelere
ihraç edilmesi, ithalata bağımlı üretim yapısını
desteklemektedir.
KDV ve diğer
vergi yükümlülüklerinin yurt içi üreticiler üzerinde olumsuz etkileri de
Dahilde İşleme Rejimi sisteminde açığa
çıkmaktadır. İhracatçı firmalarımız için ithalat
yapmak, komşusundan almaktan çok daha ucuza gelmektedir. Ara mallar için
KDV'nin kaldırılması veya tecil terkin sisteminin yurt içi
üretimi destekleyecek şekilde yaygınlaştırılması
için gerekli olan çalışmaların da yapılmasında fayda
görülmektedir.
Sistem her ne
kadar ihracatçılarımızın uluslararası piyasa
fiyatları ile mal teminini sağlamak amacını gütse de, ithal
edilen ürünlerin ihraç edilen mamul bünyesinde kullanılıp
kullanılmadığının tespitinin çok zor olduğu ve
piyasa bozucu etkilerinin olabileceği düşünülmektedir. Bu etkilerin
nasıl giderilebileceğinin de araştırılması önemli
görülmektedir. Bir malın Türkiye'den teminini mümkün kılacak bir
sistemin uygulanması gerekliliğine işaret etmek zorundayız.
Yukarıda da
anlatılmaya çalışıldığı üzere, Dahilde
İşleme Rejiminden firmalar tek tek yararlansalar da ülkemizin genel
menfaatleri açısından da konunun tüm etkilerinin incelenmesi ve
sistemin daha faydalı olabilmesi için olumsuz etkilerden
arındırılması ve imalat sektörlerimizin tümünün
faydasına olacak şekilde neler yapılabileceğinin
araştırılması gerekmektedir. Ayrıca, Dahilde
İşleme Rejimi ile ilgili Gümrük Müsteşarlığı,
Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatçı
Birlikleri arasındaki koordinasyonun da daha iyi nasıl
sağlanabileceğinin incelenmesi de yararlı olacaktır.
Türkiye'nin ihracatında önemli bir yeri olan Dahilde İşleme
Rejiminin uygulaması bazı sektörlerin olumsuz etkilere maruz
kalmasına neden olmaktadır. Konunun ülke çıkarları
açısından değerlendirilerek, imalat sanayinin bütününün
yararına olacak bir alternatif sistemin araştırılması
için bir Araştırma Komisyonu kurulmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23 milletvekilinin,
serbest bölgelerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/787)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Serbest bölgeler
ekonomide meydana gelen olumsuzlukların etkilerini çok ciddi bir biçimde
hissetmiştir. Ticaret hacminde başlayan düşüş, serbest
bölgelerden beklenen faydanın sağlanmasını
engellemiştir. Bu nedenle serbest bölgelerin karşılaştığı
sorunların araştırılarak, bir an önce alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve
İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan
gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Mustafa Kalaycı (Konya)
6) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
7) Reşat Doğru (Tokat)
8) Mustafa Enöz (Manisa)
9) Mehmet Günal (Antalya)
10) Hasan Çalış (Karaman)
11) Metin Ergun (Muğla)
12) Ahmet Bukan (Çankırı)
13) Necati Özensoy (Bursa)
14) Gürcan Dağdaş (Kars)
15) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
16) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
17) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
18) Tunca Toskay (Antalya)
19) Ali Uzunırmak (Aydın)
20) Ümit Şafak (İstanbul)
21) Akif Akkuş (Mersin)
22) Rıdvan Yalçın (Ordu)
23) Atila Kaya (İstanbul)
24) D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
3218
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu 15 Haziran 1985 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Türkiye serbest bölgelerinde üretim, depolama ve
ticaret gibi pek çok işlem gerçekleştirilebilmektedir.
Yatırımcılar kendi işyerlerini yapabilmekte ve arazi
satın alabilmektedirler. Serbest bölgelerde kiralanabilecek ofis, atölye
ve depolar bulunmakta, yerli ve yabancı firmalar faaliyet
gösterebilmektedir.
Serbest Bölgeler
Kanunu kapsamında 20 serbest bölge faaliyette bulunmaktadır. Akdeniz
Bölgesi'nde Mersin, Antalya, Adana-Yumurtalık Serbest Bölgeleri; Ege
Bölgesi'nde Ege, İzmir Menemen Deri ve Denizli Serbest Bölgeleri; Marmara
Bölgesi'nde İstanbul Atatürk Havalimanı, İstanbul Deri ve Endüstri,
İstanbul Trakya, Avrupa, Bursa, Kocaeli ve ar-ge ile yüksek teknoloji
üretimi üzerine TÜBİTAK-Mam Serbest Bölgeleri; Doğu Anadolu
Bölgesi'nde Erzurum'da Doğu Anadolu Serbest Bölgesi; Karadeniz Bölgesi'nde
Trabzon, Rize ve Samsun Serbest Bölgeleri; İç Anadolu Bölgesi'nde Kayseri
Serbest Bölgesi; Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Mardin ve Gaziantep Serbest
Bölgeleri faaliyetleri sürdürülmektedir.
Serbest
bölgelerde, 2008 yılı sonu itibarıyla 24,6 milyar ABD
Dolarına ulaşan yıllık ticaret hacmi 2009 yılı sonunda
17,8 milyar dolara düşmüştür. Türkiye'nin 250 milyar dolar
düzeyindeki dış ticaret hacmi dikkate
alındığında, toplam dış ticaretin
yaklaşık % 7-8lik bir kısmına ulaştığı
görülmektedir.
Serbest Bölgeler
üretim ve istihdama da katkılarda bulunmaktadır. 2009 yılı
sonu itibarıyla 598'i yabancı olmak üzere, 3.318 kullanıcı
firma faaliyet göstermektedir. Şubat 2010'da ise bir önceki
yılın aynı dönemine göre faaliyet ruhsatlarında yüzde 5,2
azalma olduğu görülmektedir.
2002
yılında 28.750 olan serbest bölgelerdeki istihdam 2008
yılında 51.000'e, 542 olan yabancı sermayeli firma
sayısı 598'e, üretici firmaların sayısı ise 495'den
811'e yükselmiştir. 2009 yılı sonu itibariyle toplam ticaret
hacmi ise bir önceki yıla göre yüzde 27,8 oranında azalarak 17,8
milyar ABD Dolarına gerilemiştir. Serbest bölgelerdeki istihdam ise
38.916'ya kadar gerilemiştir.
Ekonomide
yaşanan olumsuz gelişmelerin bugün serbest bölgelere de
yansıdığı görülmektedir. Ticaret hacminde meydana gelen
gelişmeler sonucunda serbest bölgelerdeki ticaret hacmi 2009
yılında bir önceki yıla göre yüzde 27,8
azalmıştır.
Açıklanan bu
nedenlerle:
Bir taraftan
ekonomide yaşanan olumsuz gelişmelerin serbest bölgeler üzerinde
yarattığı etkileri, diğer taraftan bu bölgelerden
yapılan ihracatın ithalattan az olması nedeniyle ülke üzerinde
yaptığı etkilerin incelenmesi ve serbest bölgelerin
karşılaştığı sorunların
araştırılarak, bir an önce alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi gerekmektedir.
4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21
milletvekilinin, özelleştirme uygulamalarındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/788)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizdeki
özelleştirme uygulamalarının öncesi ve sonrasında
yaşanan olumsuzlukların araştırılması, değer
tespiti ve ihale bedellerinde yapılan yanlışlıkların
belirlenmesi, özelleştirmeden kaynaklanan ekonomik ve45 sosyal sorunlar ile
özelleştirme gelirlerinin nasıl değerlendirildiğinin
tespiti, uygulamadaki eksikliklerin irdelenmesi ve çözüm yollarının
belirlenmesi ile, yolsuzluk iddialarının
araştırılması amacıyla, Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Hasan Çalış (Karaman)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
7) Reşat Doğru (Tokat)
8) Akif Akkuş (Mersin)
9) İsmet Büyükataman (Bursa)
10) Ali Uzunırmak (Aydın)
11) Mithat Melen (İstanbul)
12) Durmuşali Torlak (İstanbul)
13) Atila Kaya (İstanbul)
14) Ümit Şafak (İstanbul)
15) Mehmet Ekici (Yozgat)
16) Muharrem Varlı (Adana)
17) Murat Özkan (Giresun)
18) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
19) Recep Taner (Aydın)
20) Kadir Ural (Mersin)
21) Ahmet Bukan (Çankırı)
22) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
Gerekçe:
Özelleştirme;
üretimi, yatırımı, dış ticareti, altyapıyı,
sanayileşmeyi, teknolojiyi, kalkınmayı, başka bir ifadeyle
ülkenin özellikle geleceğini yakından ilgilendiren önemli bir
konudur. Ve 1980'den itibaren de ülke gündemindedir. Ancak özelleştirme
ülkemizde yeterince incelenmemiştir.
Ülkemizde
yapılan özelleştirme uygulamaları, yönteminden rayiç bedeline ve
belirlenen değerine, alıcıların yerli-yabancı
olmasından, istihdamı daraltmasına, gelirlerinin bütçeye yama
yapılmasına kadar hemen hemen her dönemde, tartışma konusu
olmuş, özelleştirme uygulamalarında özellikle yolsuzluk ve
yandaşlara yok pahasına peşkeş çekildiği
iddiaları ayyuka çıkmıştır. Özelleştirme
uygulamalarından kaynaklanan çok sayıda usulsüzlük bulunduğu
haberleri zaman zaman gazete manşetlerinde yer alırken, Anayasa
Mahkemesi kararlarına da konu olmuştur.
Uygulanan
özelleştirme politikalarının en sakıncalı yönü, ne
pahasına olursa olsun anlayışıyla hareket edilerek, keyfi
davranılmasıdır. Yerli yabancı ayırımı iyi
yapılmadan, stratejik özelliklerine bakılmadan yapılan
özelleştirmeler çok daha büyük sorunları,
sıkıntıları beraberinde getirmiştir. Stratejik
tesislerin özellikle yabancılara satışı ise,
başlı başına bir araştırma konusu
olmalıdır.
Özelleştirme
uygulamalarının maddi boyutunun yanı sıra,
özelleştirilen kurumlardaki, çalışanların durumu da ülke
gündeminin başında gelen konulardan biridir. Buna en yakın örnek
Tekel işçilerinin durumudur. Özelleştirilen kuruluşlarda
çalışan işçi ve personelin durumu kıdem ve ihbar
tazminatları, sosyal yardım zamları, diğer kamu
kurumlarına devredilmeleri gibi, konularda mağdur edilmemeleri son
derece önemlidir.
Özellikle son
yıllarda yapılan özelleştirme uygulamalarının
ardından, özelleştirilen kurumlardaki personelin 4/C statüsüne
alınması ayrı bir mağdur kesim yaratmıştır.
Özelleştirilen kurum ve kuruluşlardaki personelin diğer
kurumlara kadrolu geçirilmesi gerekirken, ne işçi ne de memur statüsü
taşımayan 4/Cli personel sosyal hakları özlük ve
maaşları bakımından hak gaspına
uğramaktadırlar.
İşte
tüm bu nedenlerle Ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının
öncesi ve sonrasında yaşanan olumsuzlukların
araştırılması, değer tespiti ve ihale bedellerinde
yapılan yanlışlıkların belirlenmesi,
özelleştirmeden kaynaklanan ekonomik ve sosyal sorunlar ile
özelleştirme gelirlerinin nasıl değerlendirildiğinin
tespiti, uygulamadaki eksikliklerin irdelenmesi ve çözüm yollarının
belirlenmesi ile, yolsuzluk iddialarının
araştırılması amacıyla, Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi
vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet
Ali Şahinin, Suriye Halk Meclisi Başkanının vaki davetine
icabetle, Suriyeye resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1232)
22.06.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali
Şahin'in, Suriye Halk Meclisi Başkanı Mahmoud Al Abrash'ın
vaki davetine icabetle Şam'da düzenlenecek olan İslam Konferansı
Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB) Olağanüstü Konferansı'na
katılmak üzere, Suriye'ye resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel
Kurul'un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.- AB Uyum Komisyonu
Başkanı Yaşar Yakışın, Gürcistan Başbakan
Yardımcısı Giorgi Baramidzenin vaki davetine icabetle,
Gürcistanın Tiflis kentinde düzenlenecek olan Gürcistanın Avrupa
Yolu Konferansına katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1233)
22.06.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar
Yakış'ın, Gürcistan Başbakan Yardımcısı
Giorgi Baramidze'nin vaki davetine icabetle, 15-17 Temmuz 2010 tarihlerinde
Gürcistan'ın Tiflis kentinde düzenlenecek olan "Gürcistan'ın
Avrupa Yolu Konferansı"na katılması hususu Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel
Kurul'un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Başbakanlığın Anayasanın 92nci
maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır. Önce okutup işleme
alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:
3.- Birleşmiş Milletler
Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha
UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasanın 92nci
maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1229)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos
2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı
ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye,
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)'ne Silahlı
Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz
konusu iznin süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23/6/2009
tarihli ve 940 sayılı Kararıyla 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren
bir yıl uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne
yaptığı katkılarla barışı koruma
harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev
üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde,
gerek bölgesel ve küresel ölçekte görünürlüğünün artmasını ve
sahip olduğu saygın konumun pekişmesini
sağlamıştır. Türkiye'nin UNlFIL'e katılımı,
bölgede barış ve istikrarın korunmasına yönelik
politikasının sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.
UNIFIL'in görev süresi 31 Ağustos 2010 tarihinde sona erecek
olup, görev süresinin 31 Ağustos 2010 tarihinden sonraki dönem için
yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
tarafından bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.
Lübnan'daki siyasi ortam ile güvenlik ortamının ülkedeki
askerî unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri
bakımından uygun olduğu düşünülmektedir.
Bu hususlar ışığında ve Lübnan
makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik
koşulları da dikkate alınarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönünde karar
alması durumunda; hudut, şümul ve miktarı Hükümetçe belirlenecek
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880
sayılı TBMM Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında 5
Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına
iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet
tarafından yapılması için Anayasa'nın 92 nci maddesi uyarınca
izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye
söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika,
şahıslar için de onar dakikadır.
Şimdi ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplana ait.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyoruz, Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin yedek üyesi ve son zamanlarda özellikle yurt dışına
asker gönderilmesi konusu sık sık gündeme geliyor. En
tartışmalı yurt dışına asker gönderme konusunu da
1 Mart tezkeresi nedeniyle Mecliste yaşanan tartışmalardan
biliyoruz. Amerikanın Iraka müdahalesi nedeniyle yapılan tartışmalar
hâlâ belleklerdedir. Iraka barış adına giden güçlerin,
Birleşmiş Milletler güçlerinin demokrasi ve özgürlük iddiasıyla
gittikten sonra yaşanan tahribat ve bugün dahi yaşanan
istikrarsızlık ortadadır.
Şimdi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11
Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701 sayılı Karar, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı
ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye,
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)ne silahlı
kuvvetler unsurlarıyla katkı sağlamış. Söz konusu izin
süresi de 5 Eylül 2009dan sonra tekrar uzatıldı ama burada dikkati
çekmek istiyorum: Hangi gerekçeyle gönderiyoruz? Türkiye UNIFIL kara
harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı katkılarla
barışı koruma harekâtının etkin bir biçimde
icrasında önemli bir rol üstlenmiştir. deniyor.
Öncelikle Hükûmetin kendi içinde, ülkesinde barışı
tesis etmesi gerekir ki barışı başka ülkelerde tesis etme
yoluna başvurabilsin. Kendi ülkesinde kendi barışını
sağlayamayan bir Hükûmetin dışarıya asker göndermesini,
-aynen Sorosun deyimiyle- Türkiye'nin sanki en büyük ihraç kalemi ordu,
askermiş gibi bir anlayışla yönetilmesini kabul etmemiz mümkün
değildir.
Türkiye Somaliye de asker göndermişti biliyorsunuz
geçmiş tarihlerde. Orada komutanlık yapanlar, orada
yaşadıkları otoriterliklerini gelip Türkiyede faşizan
darbeci dikta anlayışlarının havasında sürdürdüler. O
dönemin komutanlarının gelip Somalide yaptıklarının
beterini Türkiyedeki vatandaşlarına reva görür bir yaklaşım
içinde uygulamalarını merak edenler Ergenekon dosyalarına
bakarlarsa çok iyi tespit edecekler.
Şimdi, Afganistana da, elbette ki tarihsel
bağlarımızın olduğu Afganistana da çok büyük bir
birlikle Türkiye asker göndermiş durumda. Bosna-Hersekte de aynı
durum yaşandı. Yugoslavyadaki iç çatışmalardan sonra
Yugoslavya adım adım parçalanmaya gittiği zaman öyle bir tablo
vardı ki Yugoslavyada, Hırvatlar Katolikti Sırplar
Ortodokstu, bakıyorsunuz mezhep olarak birbirine giriyorlardı;
Boşnaklar Müslümandı Sırplar Hristiyandı,
bakıyorsunuz dinsel olarak birbirine giriyorlardı. Arnavutlar
ayrı bir yerde, Sırplar ayrı bir yerde, Kosova ayrı bir
yerde
İşte, orada faşist milislerin, milis Ramboların,
sivil milis Ramboların başladığı cinayetler bir anda o
ülkeyi öyle bir parçalamaya getirdi ki şimdi Yugoslavya eşittir
Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Sırbistan, Kosova, Makedonya,
altı tane saydım.
Arkadaşlar, Avrupanın göbeğinde, NATO,
Birleşmiş Milletlerin müdahale ettiği bir sürece Türkiye asker
göndermişti. Avrupanın gözleri önünde bunlar yaşandı,
katliamlar yaşandı. Avrupanın gözleri önünde
Birleşmiş Milletler, Bosna-Hersek, Adhoc uluslararası
mahkemesini kurdu.
Yine, Avrupa, gelişmiş Avrupanın gözleri önünde
insanları katlediliyorlardı, etnisitelerinden, dillerinden,
dinlerinden, mezheplerinden dolayı.
Evet, bu travmaları Avrupa yaşadı. Avrupanın
tarihi travmalar açısından aslında daha derinlere de gidebilir.
1600lü yıllarda Katoliklerin Pariste bir gecede yüz binlerce
Protestanı katlettiği günlere doğru giderseniz, dünyada bu tür
çatışma zeminlerinin asla eksik olmadığını
görürsünüz.
Peki, Türkiye, Afganistan, Bosna ve -sanki dünyanın
güvenliği Türkiyeden soruluyor- çok geçmişte de Koreye asker
göndermişti. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı, Koreye
gitmişti, Güney Korede şehitliğimizi ziyaret etmişti ve
bakıyorsunuz, Zelandalılar geliyor, Çanakkalede, orada
şehitliklerini ziyaret ediyorlar, kendi anlamlarında.
Yani, Türkiye dünyanın jandarması mı
arkadaşlar? Bu ülkenin bütçesini, bu ülkenin parasını, bu
ülkenin imkânlarını, bu ülkenin benzinini, bu ülkenin mermisini, bu
ülkenin topunu, sen ki ülkene harcayamıyorsan, Afganistanda hava
haritalarıyla maden taraması yapmış Amerikanın 1
trilyon dolar rezerv bulduğu madenlerin bekçiliği görevi bize mi
düşüyor?
Bakın, yakın bir yere dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Biliyor musunuz, 95ten bu yana Kuzey Irakta Duhok yakınlarında 2
bin askerimiz 50 tane de tankımız var, Kanimaside de 20 tane
tankımız, bin tane askerimiz var 95ten bu yana, biliyor musunuz?
Orada yaşıyorlar yani 95ten bu yana Kuzey Irakta çatışma
bölgelerinde birliklerimiz var arkadaşlar, tanklarımız var,
tugayımız var yani gerçekten şöyle dönüp
baktığımız zaman bütün bu yükü, bütün bu ülkenin yükünü
illaki asker üzerinden götürüp silah tüccarlarının yeni model
silahlarını alacak pazarları genişletmek bu ülkenin ne
kadar çıkarınadır? Lübnana -200 veya 400- göndereceğimiz
bir birliğin temsilî olarak orada bulunmasının elbette ki
barışa çok fazla katkı sunmayacağını hepimiz
biliyoruz. Bu birliklerin Afganistanda çok daha yüksek olduğunu
biliyoruz.
Hâl böyleyken bu ülkenin dünyaya barışı
getirebilmesi için önce kendi ülkesinde barışı tesis etmesi
lazım. Bu ülkede barış tesis edilene kadar, bu ülkenin içinde
kardeş kanı dökülmeyene kadar, bu ülkenin içinde birlik ve bütünlük
sağlanana kadar tek bir askerimizin dışarıya gönderilmesine
partimiz buradan onay vermeyecektir, vermiyoruz. Bu duygularla buna
karşı olduğumuzu ifade ediyoruz. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Behiç Çelik.
Buyurunuz Sayın Çelik. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 16 Haziran 2010 tarih 2657
sayılı Başbakanlık Yazısı Eki Bakanlar Kurulu
Prensip Kararı doğrultusunda Anayasamızın 92nci maddesi
uyarınca, Lübnanda barışın sağlanması ve
işlevlerin yerine getirilmesi amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının anılan ülkede kurulu UNIFIL Birleşmiş
Milletler geçici görev gücü bünyesinde icra etmekte olduğu görevlerine 31
Ağustos 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha devam etmesine dair
izin talebi için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, genelinde Orta Doğu ve özelinde
Lübnan, Mısır, İsrail deyince akla hemen çözümsüzlük,
şiddet, kan, katliamlar gelmekte, içine gireni de girdabına çekerek
boğmaya başlamaktadır.
Dört yüz bir yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Orta
Doğu, tarihinin kaydettiği en sakin barış
asırlarını yaşamış, huzur ve sükûn dönemini idrak
etmiştir. Osmanlı egemenliğinin ortadan kalkmasıyla
birlikte Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya kaos ve karmaşa
ortamına girmiş ve hâlâ kan ve göz yaşının aktığı
coğrafyalar olarak insanlığın önündedir.
2 Kasım 1917de İngiliz Hükûmetince Yahudilerin
Filistinde bir yurt kurmalarını sağlayan meşhur Balfour
Deklarasyonu açıklanmıştır. Bu tarihten sonra bölgeye
akın akın gelen Yahudi gruplar yerleşmeye başlamışlardır.
1947 yılında Filistin topraklarının bir bölümünün
Birleşmiş Milletler kararıyla kendilerine verildiğini iddia
ederek taksim etmeye başlayan Yahudiler, 1948 yılında
bağımsız İsrail devletini ilan ediyorlar ve söz konusu
bölgede bitmeyen kavga böylece başlamış oluyor. Tarihi okumak,
anlamak, dersler çıkarmak, ikaz etmek bir aydının, devleti ve
milletine karşı sorumluluk duyan herkesin önemli bir görevidir. Millî
bekaya dönük tehditlerin iyi anlaşılması için Balfour
Deklarasyonu sonrasında döndürülen dolapların farkında olmak
gerekmektedir. 1916 Sayks-Piko Anlaşması, İngiliz ve
Fransızların gizli Orta Doğu paylaşım
planıdır. Adı barış olan Paris Konferansı, Orta
Doğu ve Osmanlı coğrafyasının işgal, himaye,
nüfuz alanlarını belirlemiştir. İlaveten, dönemin Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı Wilsonın şer planı
da yedi düvelin malumudur.
İşte, bugün Acaba malum güçler Türkiye için ne gibi
hazırlıklar yapıyorlar? bunu sorgulamamız gerekir.
Türkiyenin parçalanması, bölünmesi yönünde hainane projelerini hayata
geçirmek için aktivitelerini artırırken, devlet kendisine yönelen bu
tehdidi ne ölçüde algılayabilmektedir? Yoksa uyuyor muyuz? Yoksa yerli
iş birlikçilerin gemi azıya aldıkları bir dönemde miyiz?
Türkiyede Türklere Filistinli muamelesi yapacak sapkınlar mı
türetiliyor? Bu soruların cevabını aklımızın bir
köşesinde yüz yıl önceki ihanet kumpası çerçevesinde tutuyoruz.
Değerli milletvekilleri, Filistin, İsrail, Lübnan
bölgesi Orta Doğunun kalbinde kıtalar arası bir düğüm
noktasıdır. Semavi dinlerin ve uygarlıkların merkezi,
beşiğidir. Aynı zamanda, petrolün ve doğal gazın
çıktığı ya da doğal gaz ve petrolün
çıktığı alanların hemen yanı
başındadır. İsrail-Arap kavgasının
çözümsüzlükleri burada bölgeye damgasını vurmaktadır.
Bu ihtilafın bir ikincil boyutu İsrail ile Lübnan
arasındaki çatışmalardır. Lübnan aslında farklı
inanç gruplarının, dinlerin, etnik grupların dehşet dengesi
içinde bir arada yaşadığı bir ülkedir. Bu coğrafyada
tıpkı Gazzede olduğu gibi İmdat!
çığlıkları yükselmiş, iş birlikçilerin,
ajanların, operasyonların, terörün, cinayetlerin merkezi hâline
gelmiştir.
Dört yıl önceki burada başlayan Hizbullah-İsrail
savaşı İsrail için bir anlamda yenilgiyle
sonuçlanmıştır. İlk kez İsrail, Lübnanda kendini
karşılayacak bir direnişin acı tadını da
tatmış oluyor. Daha önce belirttiğimiz gibi yerleşim birimleri
ve Beyrut da İsrail saldırıları sonucunda
altyapısıyla birlikte çökmüş ve ülke 4 milyon nüfusuyla harabe
hâline dönmüştür. 1 milyon insan evini barkını terk
etmiştir.
Bu yıkıma rağmen Lübnan
sınırının İsrail için ölümcül etkilerinin
olacağı endişesi muhtelif çevreleri rahatsız etmiş ve
acil çözüm yoluna gidilmesi yönünde diplomatik faaliyetlere hız
verilmiştir. Girişilen çabalar sonucunda Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi 11 Ağustos 2006 günü, bahsettiğimiz
kararını alarak çatışmayı durdurmuştur.
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücünün bölgede kuvvetli temsili
istenirken, otuza yakın ülkenin katılımı
sağlanmış ve birliklerin Güney Lübnandaki önceden
belirlenmiş olan tampon alana yerleşmesi
sağlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü temel olarak
bölgede çatışmanın durdurulmasını, İsrailin
Güney Lübnandan çekilmesini de sağlamış olacaktır. Bu
arada İsrailin sınır güvenliği de sağlanmış
olacaktır. Ayrıca, ek olarak, 1701 sayılı Kararın tüm
yönleriyle uygulanmasını sağlayacak olan UNIFILe, mevcut görev
yönergesine ek görevler de bu vesileyle tevdi edilmiştir. Doğal
olarak en önemli görevi, çatışmaların durdurulmasını
gözlemlemek, sağlamak, İsrail kuvvetleri Lübnandan çekilirken,
Lübnan silahlı kuvvetlerinin Mavi Hat boyunca olan bölgeler dâhil, bütün
Güney Lübnana konuşlanmasına nezaret etmek ve destek vermek, bu
konudaki faaliyetlerini İsrail ve Lübnan hükûmetleriyle koordine etmek,
sivillere insani yardım ulaştırılmasında ve
yerlerinden olmuş kişilerin gönüllü ve güvenlik içinde geri
dönüşlerine yardımcı olmak, tampon bölgenin
oluşturulması için atılacak adımlarda yine Lübnan ordusuna
yardımcı olmak, Lübnan Hükûmetinin talebi üzerine Lübnanın
sınırlarının ve diğer giriş
noktalarının silah veya bağlantılı maddelerin
girişine karşı güvenlikli hâle getirilmesine yardımcı
olmak; bunun yanı sıra UNIFIL, birliklerinin konuşlu
bulunduğu alanlarda ve yeteneklerinin elverdiğini
değerlendirmesi hâlinde, operasyon sahasının çatışma amaçlı
faaliyetler için kullanılmamasını sağlamak üzere gerekli
bütün tedbirleri almak ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi görev
yönergesi altında yürüttüğü faaliyetleri engellemeye dönük
teşebbüslere güç kullanarak karşı koymaya, Birleşmiş
Milletler personelini, tesislerini korumaya ve personelin, insani yardım çalışanlarının
güvenliğini ve hareket özgürlüğünü teminat altına almaya, ani
fiziki şiddet tehdidi altında bulunan sivilleri koruyama yetkili
kılınmıştır. Temel amacı Lübnan ve İsrail
arasındaki istikrar ortamının sürmesine katkıda bulunmak
olan Birleşmiş Milletler Görev Gücünün temel işlevi, Lübnan
Hükûmetinin egemenliğinin tüm ülke sathında tesisinde ve Güney
Lübnandaki güvenlik sorumluluklarını yerine getirmesinde Lübnan
ordusuna yardımcı olmak olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1948, 1956,
1967 ve 1973 savaşları bölgede İsrailin galibiyetiyle
sonuçlanmıştı. Bu meyanda, İsrailin Mısır ve
Ürdünle anlaştıkları da görülmektedir. Fakat 1987-1992
arasında Filistinin intifada hareketi amacına ulaşarak
İsrailin Filistini tanımasını sağlamıştır.
Sonuç olarak 1994te özerk Filistin devleti ilan edilmiştir
ama hâlâ çözümsüzlük her sahada kendini hissettirmektedir. İsrailli devlet
adamlarından Şimon Peres şöyle diyor: Eğer İsrail ve
Filistin meselesi çözülürse dünyada çözülemeyecek mesele yoktur. Böyle diyor
Peres. İsrailin çözümsüzlüğü ne kadar istediğine de bu
vesileyle Şimon Peres vurgu yapmış oluyor.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkan;
şimdi, burası Genel Kurul ve arkadaşlarımız burada
sanki kahve köşesindeymiş gibi sohbet ederek burada konuşulan
meseleyi âdeta sabote ediyorlar. Ciddiyete davet ediyorum. Konuşacak
olanlar dışarıya çıksın.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Önüne bak sen, kimin ne yapacağına
sen karar veremezsin!
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Ayıp! Ayıp!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Buranın kuralları var.
Buranın kuraları var Sayın Kafkas.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Ben kuralları senden öğrenecek
değilim!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın
milletvekilleri
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Sizi terbiyeye davet ediyorum,
terbiyeye davet ediyorum sizi.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sen terbiyeli ol! Sen terbiyeli ol önce!
BAŞKAN Sayın Kafkas, deminden beri, lütfen...
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Böyle bir usul yok, böyle bir üslup
yok!
BAŞKAN Lütfen, kürsüde konuşan milletvekilimizi Genel
Kurulda adaplı bir şekilde dinlemek, milletvekillerinin, Genel Kurula
girmiş milletvekillerinin görevidir.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Siz ikaz edebilirsiniz, onun hakkı
değil!
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Konuşmacıya
müdahale etme!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ya dinleyeceksiniz ya çıkacaksınız.
Burası kahve köşesi değil, ya çıkacaksınız ya
dinleyeceksiniz!
AGÂH KAFKAS (Çorum) Kahve köşesi diyenler
haksızlık yapıyor!
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Ne konuşuyorsun!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Evet, burasını kahve
köşesine çevirdiniz! Böyle mi dinlenir? Hem de Terbiyeli ol! diyorsunuz.
Sizin yaptığınız tavır, terbiyeli bir tavır
mı? Size teessüf ediyorum! Müdahale edin adamınıza
kardeşim!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel Kurula girmiş
olan sayın milletvekillerinin Genel Kurul adabına uyacağı
genel bir kuraldır. Bunu tekrar ve tekrar Başkanlık kürsüsünden
benim söylememe gerek yoktur. Onun için, sayın milletvekillerinin
kürsüdeki konuşmacı arkadaşlarımızı Genel Kurulun
gerektirdiği nezaket ve nezahet içinde dinlemelerini rica ediyorum.
Buyurunuz Sayın Konuşmacı, devam ediniz.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ne yapılırsa
yapılsın Orta Doğuda gördüğümüz kadarıyla
kalıcı barışın sağlanması istenmemektedir.
Yaratılan kaotik ortam devam ettirilecek gibi gözüküyor. Yakın
geçmişte inanılmaz zulümler altında inim inim inleyen Irak,
bunun diğer acıklı bir örneğidir. İnsan
kanının oluk oluk aktığı, 1 milyonu aşkın
Iraklının hayatını kaybettiği bu ülke işgalciler
için yüz karasıdır. Bu konuda rolünü oynaması gerekenlerin,
iş yapması gerekenlerin işini yapmaması nedeniyle de onlar
açısından yüz karasıdır.
Tekrar bölgeye dönersek, bölgede 2002 yılında Filistine
yönelik İsrail saldırısı sonucu 1.250 Filistinli
öldürülmüştü. 2008 yılı sonunda da Gazze Şeridinde benzer
bir vahşet yaşanmıştır. İnsanlığın
âdeta basiretinin bağlandığı bu ilkellikler karşısında
Türkiye vitrine oynamayı tercih etmiş, kurmaca Davos gösterileri ama
gerçekte İsrail ile sarmaş dolaş ilişkiler, Irakta
katledilen 1 milyonu aşkın Iraklının hukukunun dile getirilmemesi
ya da dile getirilememesi, Mavi Marmara kepazeliği ve kaybettiğimiz 9
canımız, aynı gece İskenderunda 6 şehidimiz
Bunlar
cereyan ederken Türkiyede devletin üst düzey yetkilileri
olmadığı gibi, Başbakanın Şilide gezide
olduğu anlaşılmakta.
Son Şemdinli şehitlerinden sonra artık bu Hükûmetin
meşruiyetini kaybettiği görülmektedir. Bu Hükûmet, Türk milletine
hizmet etmemektedir. Bu iktidar, Büyük Orta Doğu Projesinin
uygulayıcısıdır. Bu iktidar, bir ihanet ve yıkım
projesi olan açılım projesinin âdeta ABD adına memurudur. Bu
sebeple gerek Filistinliler gerekse Irak ve diğer Araplar nezdinde iş
birlikçiliği ve teslimiyetçiliği kanıtlanmış Hükûmeti
uyarıyoruz: İnsanları aldatmayın, kandırmayın,
iğfal etmeyin ve tövbe ederek, Sayın Bahçelinin
uyarılarını dikkate alın ya da istifa edin, sorumluluktan
kurtulun.
Değerli arkadaşlar, Türk dış
politikasının belirleyici unsurları, kendi coğrafyası,
kültür ve uygarlığı, insan unsuru, direnç yeteneği,
ekonomisi, inancı ve bunun gibi diğer değerlerdir. İktidar,
tüm bunları elinin tersiyle iterek, sıfır sorun safsatası
paralelinde tüm komşu ve yöre devletlerle Türkiyeyi ihtilaflı hâle
getirmeyi becerebilmiştir. İran ile nükleer pazarlığa
Türkiyeyle birlikte katılan Brezilyanın yan çizmesiyle içine
düştüğümüz vahim durumu takdirlerinize sunmak isterim.
Sanırım, Amerika Birleşik Devletlerinden aferin
almak için yapılan çırpınışların Türkiye'nin
itibarında ne kadar aşınma meydana getirdiği de
yakında halkımız tarafından da çok net bir şekilde
görülecektir.
Biz, Hükûmetin sadece dış politikada, bu işle
ilgili değil, örneğin, Ermenistanla olan ilişkilerinde
katettiği safahatı biliyoruz ve Ermenistan protokolleri,
Azerbaycanla aramızın açılmasına yol
açmıştır. Ama bu arada Azerbaycanla tekrar ilişki kurma
çabaları bu sefer Ermenistanla ilişkilerimizi daha da berbat hâle
getirmiştir.
Hasmane tutumunu sürdüren Ermenistanla tesis edilmeye
çalışılan ilişkilerin altyapısı
olmadığı için şimdi daha girift bir hâl
aldığı herkesin malumudur ve diğer, Kıbrıs, İran,
Amerika, AB ilişkilerimiz de çığırından
çıkmış ve şu anda artık yeni bir dış
politika yapıcı Türk siyasetçileri beklenmektedir.
Değerli arkadaşlar, burada aslında veciz bir söz
aklıma geldi. Hükûmet için şöyle diyorum:
Başkalarının ruhu ile uykuya yatanlar ancak onların
rüyasını görür.
Değerli milletvekilleri, Lübnandaki göreceli
barışın tesisi yönünde gittiği her ülkede takdir hisleri
uyandıran, vazifesinin fevkinde yüksek görev şuuruna sahip, namus ve
şerefin timsali, savaşı lüzumlu oldukça kabul eden, onun
dışında cinayet sayan ve belki de bu anlamda dünyada eşsiz,
kahraman Türk ordusu üstün başarılara hep imza ata gelmiştir.
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde almış
olduğu ve bugüne kadar başardığı görevden dolayı
da kahraman ordumuza şükran hislerimi ifade etmek isterim.
Biz, Türk ulusu olarak her zaman ordumuzun arkasındayız.
Türk ordusunun gücü Türk ulusunun gücüdür, Türk devletinin gücüdür.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin Türkiye Büyük Millet
Meclisine tevdi etmiş olduğu tezkerenin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
biraz önce de ifade etmiş olduğum hususlar da dikkate
alınarak yeniden ele alınmasını Milliyetçi Hareket Partisi
olarak fevkalade önemsiyoruz. Lübnan, bizim için yabancı değil, bize
uzak bir bölge değil; Türkiye, ekonomisiyle ve bütün ilişkileriyle
Lübnanda daha etkin ve kalıcı bir rol oynayabilir. Bu yönde
görüşlerimizi de Milliyetçi Hareket Partisi olarak müteaddit defalar ifade
etmiştik.
Hükûmetin Meclisimize tevdi etmiş olduğu Bakanlar Kurulu
prensip kararına olumlu baktığımızı, olumlu oy
vereceğimizi ifade ediyor, hepinize en derin saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur
Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öymen.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnandaki
Birleşmiş Milletler askerî gücü UNIFILde bulunan askerî
birliğimizin görev süresinin uzatılması hakkında Hükûmetin
Meclise sunduğu tezkereyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, oradaki barış
gücümüz nasıl bir ortamda görev yapıyor; Lübnanın durumu nedir,
koşulları nelerdir; orada bu uluslararası barış gücü
ne işe yarıyor; orada görev yapan askerî birliğimizin
karşı karşıya bulunduğu riskler nelerdir, bu konularda
kısaca yüce heyetinize bilgi vermek istiyorum.
Önce şunu hatırlatayım: Lübnan, 1948
yılından beri -2006 yılı da dâhil olmak üzere- tam 9 kere
savaşlara, çatışmalara, iç savaşa, İsrail
saldırılarına muhatap olmuştur. Bu çatışmalar
sırasında 19 binden fazla insan hayatını kaybetmiştir.
İsrail kuvvetlerinden de 1.400 kişi ölmüştür ve bazı
İsrailli siviller de hayatlarını kaybetmişlerdir. Sadece
2006 yılındaki savaşta ölen insanların sayısı
1.500 kişidir ve bunların çoğu da sivillerden
oluşmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, 2006 yılında
İsrailin Lübnana yaptığı saldırıdan sonra
Hükûmet bir tezkere sunarak yüce Meclise, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de
Birleşmiş Milletler Barış Gücünde görev almasını
önerdi. Bu Barış Gücü ne zaman oluşturulmuştu? 1978
yılında. 1978 yılından 2006 yılına kadar
Türkiye'nin bu güçte görev almasına ihtiyaç duyulmamış, nedense
2006 yılında böyle bir ihtiyaç hissedilmiş. Biz şimdi bu
konudaki görüşlerimizi açıkladık; o tarihte açıkladık,
2006 yılında açıkladık, daha sonra uzatma söz konusu
olduğu zaman açıkladık. Orada söylediklerimizi
tekrarlamayacağım. Ama oradaki tabloyu daha iyi görebilmemiz için bir
iki unsuru hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, İsrailin
saldırılarının sonucunda ortaya çıkan durum
Lübnanı gerçekten perişan etmiştir. Bu demin sözünü
ettiğim sürenin yirmi dokuz yılında 30 bin Suriye askeri
Lübnanda işgal gücü olarak bulunmuştur. Suriyenin kontrolündeki
Bekaa Vadisinde terörist kamplar oluşturulmuştur. PKK da Suriyenin
oradaki mevcudiyetinden yararlanarak o dönemde eğitimini Lübnanın
Bekaa Vadisinde yapmıştır. O bölgede Suriyenin 400 tankı
bulunuyordu. Bu kadar ciddi çatışmaların odağı
olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, Lübnandaki Barış
Gücünün 12.341 personeli var, ama Kore Savaşından bu yana
Birleşmiş Milletler Barış Gücünün dünyada en çok zayiat
verdiği bölge orasıdır. Bugüne kadar Lübnanda
hayatını kaybeden Birleşmiş Milletler Barış Gücü
mensuplarının sayısı 272 kişidir. Bu kadar büyük
zayiat vermiştir.
Şimdi, oradaki fiili durum nedir? Fiili durum şudur: Bir
tarafta İsrail var, ordusuyla, izlediği saldırgan
politikalarıyla bunu biliyoruz. Bir tarafta Lübnan ordusu var. Lübnan
ordusu gerçekten son derece zayıftır, kendi topraklarını
koruma olanakları çok sınırlıdır. Ama Lübnan ordusuna
paralel olarak ikinci bir ordu var, o da Hizbullahın ordusu ve
Hizbullahın elinde olağanüstü bir güç var. 2006 yılında bu
konuyu değerlendirirken yüce Mecliste, 14 bin Katyuşa roketine sahip
olduğunu söylüyorduk Hizbullahın. Elimizdeki en son bilgilere göre
Lübnanın içindeki Hizbullah örgütünün elindeki roket sayısı 40
bine ulaşmıştır. Bunların bir bölümü
Şimdi, Hizbullah bir taraftan böyle bir askerî güce sahiptir
-zaman zaman saldırılarda bulunuyor- bir taraftan da siyasi bir güç
olarak ortaya çıkıyor. Hizbullahın da dâhil olduğu bir
direniş ve kalkınma partisi grubu var Lübnan Parlamentosunda. Bu
grubun Parlamentodaki temsil oranı yüzde 27,3tür. Birçok Arap ülkesi
Hizbullahı son derece tehlikeli bir örgüt olarak kabul etmektedirler.
Mesela, bir Mısır savcısı, Mısırda eylem
yaptığı için 26 Hizbullah mensubunu
tutuklamıştır, bunların bazıları hakkında
idam cezası talebinde bulunmaktadır.
Siyasi görüş nedir? Hizbullah diyor ki, işte
Başkanları Nasrallah -onların görüşüne göre- diyor ki: Biz
İsrailin mevcudiyetine karşıyız. İsrail bir devlet
olarak ortadan kaldırılmalıdır. Ve aynı zamanda da
her türlü uzlaşmaya karşı olduklarını söylüyorlar ve Lübnanda
bir İslam devleti kurmayı hedef aldıklarını
açıklıyorlar.
Başka amaçları: Amerikayı, Fransayı ve
onların müttefiklerini Lübnandan kaldırmaktır, Lübnandan
geriye göndermektir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Hizbullah son olarak,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin İranla ilgili, nükleer
silah üretimiyle ilgili İranın, yaptırım
kararını şiddetli bir dille eleştirmiştir,
suçlamıştır.
Şimdi, bu genel tabloyu çizdikten sonra şunu
hatırlatmak istiyorum: Biz, 2006 yılında Türkiyeden ilk defa
böyle bir kuvvet gönderilmesi talep edildiği zaman bölgedeki tehlikelere
işaret etmiştik, bir.
İkincisi: Bu Birleşmiş Milletler Barış
Gücünün aslında ne İsrail saldırılarını
durdurabildiğini ne de Lübnandan İsraile yönelik roket
saldırılarını önleyebildiğini söylemiştik. Yani
pek çok uzman, siyasetçi, bölgedeki başbakanlar -onların çeşitli
demeçleri var, onları okursanız- diyorlar ki: Bu örgüt, bu
Birleşmiş Milletler Barış Gücü maalesef hiçbir işe
yaramamıştır. Birleşmiş Milletlerin
çıkarttığı çeşitli kararlar var. Bu kararlarda bir
taraftan bu Barış Gücünün yerleştirilmesi istenirken bir
taraftan da Hizbullahın ve oradaki başka örgütlerin
dağıtılması isteniyor. Ama Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin bu talebi bugüne kadar yerine getirilebilmiş
değildir.
Şimdi, bölgede 2006 yılına nazaran, 2006
savaşından sonraki tabloya bakacak olursak tehlike
azalmamıştır, artmıştır. Yani hem bir işe
yaramayacak hem Lübnanın saldırılarını, Lübnandan
gelen saldırıları durduramayacak hem İsrailin saldırılarına
mâni olamayacak ve 272 tane de kayıp verecek. UNIFIL böyle bir
kuruluş. Şimdi, bu kuruluşun içinde Türkiye'nin konumu ne?
Türkiye orada 495 asker bulunduruyor. Biz gittik, daha önceki Genel
Başkanımız Sayın Baykalla birlikte oradaki
birliğimizi ziyaret ettik, Lübnan sınırına yakın bir yerdeki
birliğimizi ziyaret ettik, askerlerimiz görevlerini üstün bir görev
anlayışıyla yerine getiriyorlar, kendileriyle iftihar ettik. Ama
şunu da ifade edeyim ki: Bir çatışma çıktığı
zaman bizim askerlerimizin bulunduğu bölge en çok tehdide maruz bölgelerden
biridir. Bizim birliğimizin bulunduğu bölgenin civarında, Güney
Lübnanda en son hava saldırısında İsrail tam 100 bin
misket bombası atmıştır. Bu 100 bin misket
bombasının her birinin içinden 50 ila 300 küçük bomba
çıkmaktadır ve bu küçük bombalar daha sonra patlamaktadır ve bu
misket bombalarının patlaması sonucunda çok sayıda insan
hayatını kaybetmiştir. Bizim birliğimizin bulunduğu
bölgenin civarında da bu tip bombaların bulunduğunu biliyoruz.
Yani son derece tehlikeli bir durum. Peki, İsrail bu kadar
saldırmış, Birleşmiş Milletler mensuplarını
öldürmüş, bu saldırıların sonucu, daha doğrusu,
Birleşmiş Milletler Barış Gücü mensupları
hayatını kaybetmiş. Uluslararası kamuoyu ne
yapmış? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden,
İsrailin bu saldırılarını durdurmak için bir
ateşkes kararı kaç günde çıkmış? Değerli
arkadaşlarım, tam otuz dört günde çıkmış. Otuz dört
gün, Birleşmiş Milletler bu saldırıları durdurma
kararı bile verememiş. Peki, kınama kararı
çıkmış mı? Hayır, çıkmamış; aynen son,
Mavi Marmara gemisine İsrailin yaptığı hukuk
dışı, insanlık dışı saldırı
üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden resmî bir
kınama kararı çıkmadığı gibi.
Değerli arkadaşlarım, bu konunun
ayrıntısına girmeyeceğim çünkü bunu ayrıca bu Mecliste
görüşeceğiz, yüce Mecliste görüşeceğiz. Biz bu
İsrailin saldırısıyla ilgili bir Meclis
araştırması önergesi verdik, bu önerge çerçevesinde
görüşlerimizi anlatacağız. Yalnız, bunu şu vesileyle
hatırlatmak istiyorum: Bizim Meclis olarak, Hükûmet olarak, kamuoyu
kuruluşları olarak, sivil toplum örgütleri olarak
yaptığımız çabalara rağmen uluslararası toplumun
İsrailin bu saldırılarına tepkisi çok
sınırlı olmuştur. Son olarak Avrupa Parlamentosunda
nispeten tatminkâr bir karar aldırdıysak da, bu kararın bağlayıcı
bir tarafı yoktur ve İsrail de bağımsız bir
uluslararası tahkikat komisyonu kurulmasını kabul etmemektedir.
Yüce Meclisin oy birliğiyle kabul ettiği karardaki beklentilerimiz
maalesef yerine getirilmemiştir. İsrail bir özür bile
dilememiştir bugüne kadar, tazminat ödemeye yanaşmamıştır,
tutukladığı gemileri de iade etmemiştir. Bu gemilerle
ilgili olarak bazı soru önergeleri verdik. Onun
ayrıntılarını açıklayacağız, yalnız
şunu hatırlatayım ki size, orada 600e yakın insanı
taşıyan Mavi Marmara gemisinin Türk bandırasında
olduğu sırada açık denize açılma ehliyetinin bulunmadığını,
ruhsatının bulunmadığını öğrendik. Komor
bandırasına geçilmesinin sebebi de, Komorun daha alt düzeyde teknik
yetenek talep etmesi olduğunu öğrendik. Yani bırakınız
bölgedeki güvenlik riskini, bir de geminin gerekli teknik özelliklere sahip olmamasının
doğurduğu bir risk de karşımızda var. Bu konuda
Sayın Başbakana ben bir soru önergesi verdim dün. Ümit ediyorum ki
tatminkâr bir cevap alırız. Aynı şekilde, Türk loydu da bu
geminin sigortasını yapmamıştır, o da bir Yunan
sigortasına verilmiştir. Bu vesileyle bunu da ifade etmek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Hizbullahın
geliri ne kadar? Deminden beri Hizbullahın teknik ve siyasi
özelliklerini, askerî yeteneklerini anlattık. Uluslararası kaynaklara
göre Hizbullah İrandan yılda 200 milyon dolarlık katkı
almaktadır. Şimdi, karşımızdaki tablo budur ve bu
tablonun özelliklerini de size anlattım.
Peki, bir şey daha sorayım: Bütün bu olumsuzluklara
rağmen Türkiye orada asker bulunduruyor, Barış Gücünde asker
bulunduruyor. Peki, Barış Gücünün komutasını hiç Türkiye
almış mı, hiç üstlenmiş mi? Hayır üstlenmemiş.
Bir kere bile bunun komutanlığını Türkiyeye
vermemişler. Kime vermişler? Efendim, şu sırada İspanyol
komutanı komuta ediyor. İki defa Ganaya veriliyor komutanlık,
iki defa İrlandaya veriliyor, Finlandiyaya veriliyor, Polonyaya
veriliyor, İsveçe veriliyor. Belki biraz
şaşıracaksınız, Fijiye bile komutanlık
verilmiş, bölgenin en etkili devleti olduğunu söyleyen Türkiyeye
komutanlık vermek kimsenin aklına gelmemiş.
Peki, düşünebilirsiniz, evet, belki komutanlık verilmedi
ama herhâlde bizden fazla asker bulundurduğu için bunlara komutanlık
verilmiştir çünkü Kosovada Türkiyeye komutanlık verilmezken ileri
sürülen gerekçe şuydu: Komutanlığı daha çok asker
bulunduran ülkelere veriyoruz. Burada da öyle mi yapmışlar?
Hayır. Bizim 495 askerimiz var, komutanlığı üstlenen
İrlandanın 150 askeri var, İsveçin 40 askeri var. 40 asker
bulunduruyorsunuz komutayı alıyorsunuz, 495 asker bulunduruyorsunuz
komuta yok sizde.
Şunu düşünebilirsiniz: Peki, o zaman hiç değilse
belki oradaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bize verilmiştir
çünkü orada Birleşmiş Milletlerin bir de deniz gücü var.
Bakıyorsunuz, o komutanlık kime verilmiş? Fransa, İtalya,
Almanya arasında paylaşılmış. Bunlar Türkiyeden daha
büyük bir deniz gücüne mi sahip? Hayır, değil. Üstelik, bunlara
ilaveten başka kime verilmiş Barış Gücünün deniz
kuvvetlerinin komutanlığı orada? Belçikaya verilmiş.
Belçika gibi deniz gücü açısından Türkiye ile kıyaslanmayacak
bir ülkenin orada komutanlığı var, bizim yok. Diyebilirsiniz ki
Canım, hiçbir şey olmaz ama en azından Birleşmiş
Milletler Genel Sekreterinin temsilciliği verilmiştir. Hayır, o
da verilmemiş; onu da Fransa, İsveç ve Norveç
paylaşmış.
Değerli arkadaşlarım, hem böyle bir katkıda bulunacaksınız
hem de orada etkili bir rol oynayamayacaksınız, yani bu riskin
değerlendirilmesi, komutanlığın gerektirdiği
görevlerin yapılması konusunda Türkiye maalesef devre
dışında.
Şimdi, niçin peki biz asker verdik, yani 1978
yılından beri aklımıza gelmemiş de 2006
yılında nasıl gelmiş? İşte, Sayın
Başbakanın o tarihte, 28 Temmuz 2006da verdiği bir demeç var:
Amerika, orada askerî güç bulundurmamızı istedi. Bunu olumsuz
karşılamak, asker vermemek doğru olmazdı. diyor. Yani,
belli ki Amerika bizden böyle bir talepte bulunmuş ve biz de bunu yerine
getirmişiz. Peki, Amerikanın kendisi asker vermiş mi?
Hayır, vermemiş. İngiltere vermiş mi? İngiltere de
vermemiş. Mısır vermiş mi? Vermemiş. Peki, Orta
Doğudaki Arap ülkelerinden hangisi vermiş? Hiçbiri vermemiş.
Yani, düşünebiliyor musunuz, bir Orta Doğu bölgesinde bir
Birleşmiş Milletler Barış Gücü olacak ve bütün bölge
ülkeleri içinde bir tek Türkiye'nin askeri olacak, Türkiyeden başka
hiçbir ülkenin, bölge ülkesinin bu Barış Gücünde askeri yok.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Amerika size ne
diyor? Lübnana gidin, orada riskli bir görevde Barış Gücüne asker
verin. Peki, aynı Amerika size ne diyor? Türkiye
sınırından saldıran Iraktaki terörist örgütle mücadele
etmek için Irak topraklarına katiyen asker göndermeyin. Yani biz,
başkalarını savunmak için Lübnanda, dünyanın başka
yerlerinde, Afganistanda asker bulunduracağız ama kendi ülkemize
yönelik tehdidi engellemek için sınırlarımızın
dışında asker kullanamayacağız.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, buna benzer
konular yüce Mecliste daha önce de görüşülmüş. Özellikle Afganistana
ilk defa asker göndereceğimiz zaman bu Mecliste çok ilginç
tartışmalar, görüşmeler yaşanmış. Bunlardan
sadece bir tanesini size hatırlatmak istiyorum: Çok değerli bir milletvekilimiz
o zaman aynen şöyle diyor: Türkiye'nin böyle bir olayın içinde
sıcak savaşa girmesi -savaşa falan girdiği yok da yani
savaş riski var anlamında- Türkiyeyi Asyaya yabancı
düşürecektir. Savaşın nereye varacağı belli
değildir. Hükûmet, siyasi parti genel başkanlarını davet
etti -demek o zaman böyle bir âdet varmış, siyasi parti genel
başkanlarını davet edip bilgi verirlermiş- bilgi verdi.
Ondan sonra, işte, kapsamı, sınırı, süreci hükûmetçe
tayin edilecek bir operasyon için bizden yetki isteniyor. Böyle bir şey
olamaz, Anayasaya aykırıdır, biz size böyle bir yetki vermeyiz.
Halkımızın yüzde 71i Afganistana asker gönderilmesine
karşıdır, yüzde 76sı Lübnana asker gönderilmesine
karşı. Biz, devleti idare ederken halkın eğilimlerini
dikkate almak zorundayız. Demek ki halkın eğilimlerini dikkate
alarak hareket edeceğiz. Peki, kim söylüyor bu değerli sözleri, bu
katkıları yüce Meclise kim yapıyor? Bugün Çankayada oturan Çok
Değerli Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman milletvekili
sıfatıyla bunları söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ONUR ÖYMEN (Devamla) Tamamlıyorum.
Şimdi merak ediyoruz, acaba bugünkü Hükûmete aynı
şeyleri söylüyor mu?
Değerli arkadaşlarım, son günlerde
aldığımız haberler son derece kaygı vericidir. Lübnan
Hükûmeti İsraile bir uyarıda bulunuyor Biz,
limanlarımızdan Gazzeye yardım için gemileri gönderiyoruz,
sakın onlara dokunmayın. Ama bu gemileri doğrudan doğruya
İsraile yollamayacağız, Kıbrıs üzerinden yollayacağız.
diyor. Şimdi, merak ediyoruz, bizim çok yakın dostumuz Lübnan, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti limanlarına mı yollayacak,
Kıbrıs Rum limanlarına mı, bunu göreceğiz.
Bir bilgi daha: Gene çok değerli dostumuz Lübnan,
uğruna, topraklarını korumak için askerlerimizin
hayatını tehlikeye attığımız Lübnan, bir süre
önce Ermeni soykırım tasarısı geçirdi. Herhâlde
diyebilirsiniz ki bizim dostumuz olan siyasetçiler buna oy vermemiştir.
Maalesef öyle değil, oy birliğiyle geçmiş, bütün Lübnanlı
milletvekilleri soykırım tasarısına oy vermiş. En son
bilgi de şu, bugünkü bilgi: İran, bir gemi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.
ONUR ÖYMEN (Devamla) Bağlıyorum.
İran, Gazzeye gene bir yardım filosu yolluyor. Bu
yardım filosunun Süveyş Kanalından geçirilmemesi için
İsrail Mısıra talepte bulunuyor, Mısır bunu
reddediyor ve bu filo, şu sırada Süveyş Kanalından geçmek
üzeredir. Son derece ciddi bir risk unsuru orada mevcuttur. Hizbullah
açıklama yaptı İsrail İrana karşı en küçük bir
davranışta bulunursa biz bütün gücümüzle İsraile
saldıracağız. dedi.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu
anlattığımız unsurların
ışığında, bu tehlikeli görevde Türk askerlerinin
mevcudiyetlerini sürdürmesinin biz doğru olmadığına inanıyoruz.
Daha önce bu askerlerimiz oraya gönderilirken olumsuz oy vermiştik.
Şu anda, Cumhuriyet Halk Partisinin tutumunda, demin
anlattığım nedenler dolayısıyla, herhangi bir
değişiklik bulunmamaktadır. İktidar Partisi
milletvekillerinin de bütün bu unsurları dikkate alarak oy vereceklerini
ümit ediyoruz.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öymen.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Düzce
Milletvekili Yaşar Yakış. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yakış.
AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnandaki
Birleşmiş Milletler Gücünde görev yapan askerlerimizin görev
süresinin uzatılması hakkındaki Hükûmet tezkeresi konusunda AK
PARTİ Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Orta Doğu, maalesef, benden
önceki konuşmacıların da belirttiği gibi dünyanın en
istikrarsız bölgelerinden biri olmakta devam ediyor. Osmanlı
Devletinin buradan çekilmesinden sonra, aşağı yukarı bir
yüz yıla yakın zaman geçtiği hâlde, buradaki istikrar ve
barış kırılganlığını sürdürüyor.
Bu istikrarsızlığın sebebini bir unsura
indirgeyemeyiz, sebepler birden fazladır. Örneğin, sömürgeci
devletler tarafından çizilen sınırların yapay
sınırlar olması bu sebeplerden biridir. Bölgenin petrol zengini
olması bir başka sebeptir. Bu sebep bölge ülkelerini de zaman zaman
birbirine düşürmektedir. Batılı ülkelerin petrol nedeniyle bölge
üzerinde nüfuz kurmaya çalışmaları bir başka sebeptir.
Petrol sevkiyatının güzergâhını güvenlik altına almak
bir başka sebeptir. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşından
sonra ortaya çıkan iki kutuplu dünyanın da bu
istikrarsızlığa katkısı olmuştur çünkü bu bölgedeki
ülkelerin biri soğuk savaş zamanında bir safta,
başkaları öteki safta yer almışlardır.
Daha sonra -atlayarak geçiyorum- 12 Eylül
saldırıları vukua geldi. Dünyada bu saldırılardan en
çok etkilenen bölge Orta Doğu bölgesi olmuştur. Amerika Birleşik
Devletleri 11 Eylül saldırılarının müsebbiplerinin
kaynağını kurutmak için Afganistana ve Iraka askerî
müdahalelerde bulundu. Bu müdahaleler açıklanan amaçlara
ulaşmış mıdır, hâlen bu bir soru işareti olarak
durmaya devam ediyor. Ancak bu askerî müdahaleler bir önemli gerçeği
ortaya çıkarmıştır, o da şudur: Bölgenin
güvenliğinin sağlanmasında en büyük rol bölge devletlerinin
üzerinde olmasıdır.
Hükûmetimiz, işte bu anlayışla, bu
anlayıştan yola çıkarak, gerek bölgesel meselelere gerek tüm
ülkeleri ilgilendiren uluslararası konulara kayıtsız kalma
lüksünü kendinde görmemiş ve harekete geçmiştir. Zaten bir süredir
Türkiye çok boyutlu bir dış politika takip etmeye
başlamıştı. Her şeyden önce, Hükûmetimiz, bu çok
boyutlu dış politikaya daha fazla içerik kazandırmaya özen
göstermiştir. Çok boyutlu politika söyleminin altını biraz daha
fazla doldurmaya çalışmıştır. Sonra bu çok boyutlu
dış politikaya proaktif yani ön alıcı boyutlar da
ekledik. Dış politikada ön alıcı olursanız, proaktif
olursanız oyun kurucu olma şansınız artar. Bunu
yapmadığımız takdirde başkalarının
kurduğu oyunu oynamak zorunda kalıyoruz. Dış politika ile
iç politika arasındaki en önemli farklardan biri de budur. İç
politikada yürüteceğiniz politikayı uygulamaya koymak için bütün
parametreler üç aşağı beş yukarı kendi
kontrolünüzdedir fakat dış politikada bir adım
attığınız zaman buna öteki ülkelerin nasıl tepki
göstereceğini bilemezsiniz. Dolayısıyla, Türkiye bu nedenle oyun
kurucu, ön alıcı olmak suretiyle dış politikada bir oyun
kurucu olmaya önem vermek suretiyle bu unsurları elinde bulundurmak
istiyor. Bunun yapılmasında bölgemizdeki siyasi sorunların
diyalog yoluyla çözüme kavuşturulmasına önem veriyoruz.
Güvenlik dediğimiz zaman, güvenliğin bir
anlaşmazlıkta taraflardan sadece biri için değil iki taraf için
de önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz.
Karşılıklı ekonomik bağımlılığı
artırmaya çalışıyoruz çünkü ekonomik
bağımlılık bölgesel istikrara en fazla hizmet eden
unsurlardan biridir. Yakın geçmişte -hepiniz tanık oldunuz-
birçok ülkelerle vize muafiyeti anlaşması imzaladık. Aynı
şekilde bölge ülkeleriyle serbest ticaret alanı anlaşmaları
imzaladık. Tüm bu girişimlerimizin amacı bölge ülkeleri
arasında karşılıklı
bağımlılığı ve etkileşimi
artırmaktır.
Suriye ve Irakla Yüksek Düzeyli Stratejik
İşbirliği Konseyi adını verdiğimiz bir mekanizma
kurduk. Böylelikle bu ülkelerle ilişkilerimizin tüm veçhelerinin en üst
düzeyde ele alınabileceği bir forum yaratmayı hedefledik. Bu
yüksek düzeyli forum, varılacak mutabakatların uygulamasını
da izleyebilecektir. Bölgesel düzeyde aldığımız bu
inisiyatifler, Türkiye'nin bölge ülkeleri için bir cazibe merkezi hâline gelmesine
de önemli katkıda bulunacaktır. Bu cazibe ekonomik alanda, ticari
alanda, mali alanda, turizm alanında, kültürel alanda kendisini
gösterecektir diye düşünüyoruz. İşte saydığım
bütün bu unsurlar, Türkiye'nin bölge meselelerinde rol ve sorumluluk üstlenme
gereğini de beraberinde getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, Arap-İsrail
anlaşmazlığının çözümlenmesi Orta Doğudaki en
önemli sorundur. Bunun merkezinde de Filistin sorunu yatmaktadır.
Merkezinde Filistin sorununun olduğu Orta Doğu sorununda Lübnan
meselesi de ayrıca önemli bir konu olarak durmaktadır. Lübnan, Orta
Doğuda kendisinin taraf olmadığı bir
çatışmanın içine çekilmiştir. Lübnanın hiçbir
başka ülkeden, bölgedeki başka ülkeden ve komşularından
toprak talebi yoktur. Buna rağmen Lübnan toprakları başka
ülkelerin kendi aralarındaki savaşın icra edildiği
savaş meydanı olarak kullanılmaktadır. Bu
çatışmaların vebalini de Lübnan halkı çekmektedir.
Daha geniş bölgesel ölçekte ise Iraktaki durum ve
İranın nükleer programı dâhil birçok bölgesel sorunun Lübnanda
yansımaları vardır. Dolayısıyla Lübnanda güvenlik ve
istikrarın sağlanması, bölgede barış ve
istikrarın hâkim kılınması bakımından önemli bir
unsurdur. Lübnan, yakın tarihte yani son otuz-otuz beş yıl içinde
çatışmalara, iç savaşa, bölgesel nüfus çekişmelerine ve
büyük acılara sahne olmuştur. Ben, bunların bir bölümünün içinde
Suriyede görevli olduğum zaman yaşadım. 1975 ve 1989
yılları arasındaki dönemde sivil savaşa ve derin bir
istikrarsızlığa sürüklenmiştir Lübnan.
90lı yılların başından itibaren Lübnan
nispi bir toparlanma dönemi yaşadı fakat 2006da İsrail ordusu
tekrar Lübnana girdi. Amacı, Lübnan topraklarından İsraili
taciz eden Hizbullah güçlerini etkisiz hâle getirmekti, ancak bunu
başaramayacağını anladığı için bir süre
sonra Lübnan topraklarından çekildi. İsrailin bu
saldırısı nedeniyle Lübnan yeniden kan, gözyaşı ve
yıkımla karşılaştı.
Türkiye çatışmaların durdurulması ve
ateşkes sağlanması için etkin gayretler yürüttü,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu amaçla kabul ettiği
1701 sayılı Kararın çıkarılmasında aktif rol
oynadı. Bu Kararın uygulamaya yönelik en önemli sonucu UNIFIL
adı verilen ve şu andaki tezkerenin konusunu teşkil eden
Birleşmiş Milletler Gücünün kurulması olmuştur. Bu
Birliğin görevi, İsrail ve Lübnan sınırında
istikrarın tesis edilmesidir. Bugünkü tezkeremizin konusunu teşkil
eden Türk askerî gücü, işte bu Birleşmiş Milletler Gücüne
katılmaktadır.
Lübnan Hükûmeti Birleşmiş Milletler Gücünde Türkiye'nin
de yer almasını hassaten istemiştir. Lübnanı yakından
tanıyan değerli milletvekillerimiz bilirler, Lübnan çok sayıda
etnik, dinî, mezhepsel cemaatlerden oluşan bir mikrokozmos, bir küçük
kâinat olarak anılır. Bu küçük kâinatı teşkil eden
unsurların önemli ülke sorunları konusunda ortak bir görüşe
varmaları nadiren vaki olur, hele dış politika konularında
hemen hemen hiç olmaz. Buna rağmen Türkiye'nin UNIFILe katkıda
bulunması, Lübnanda tüm grupların mutabakatıyla
gerçekleşmiştir. UNIFIL, konuşlandığı tarihten
bugüne kadar hiçbir ciddi güvenlik engeliyle
karşılaşmaksızın görevini yapmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnanda
yazılı olmayan bir anayasanın var olduğu kabul edilir. 1946
tarihinden beri varlığı kabul edilen bu Anayasaya göre, Lübnan
Devlet Başkanının Maruni bir Hristiyan olması mecburiyeti
vardır, Başbakanın Sünni bir Müslüman olması mecburiyeti
vardır, Meclis Başkanının Şii bir Müslüman olması
mecburiyeti vardır. Bu saydıklarım daha aşağıya
doğru emniyet genel müdürünün hangi cemaatten olacağı, Dürzi
cemaatine hükûmette hangi görev verileceği veya Grek Ortodoks cemaate
hangi makamlar verileceğine varıncaya kadar aşağıya
doğru uzanır. Böyle hassas dengeler üzerinde kurulmuş olan bir
ülkede herhangi bir hükûmetin beklentileri karşılayabilmesi pek tabii
ki zordur. Güvenlik ve istikrarın sürdürülmesi bu bakımdan çok hassas
bir görev şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bu bağlamda, Lübnanın bölge ülkeleriyle
ilişkilerinin normalleştirilmesi de büyük önem arz etmektedir.
Hükûmetimiz, Sayın Başbakanımızın aktif çabaları
ve Sayın Dışişleri Bakanımızın yoğun mesaisiyle,
Suriye ve Lübnan arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine önemli
katkıda bulunmaktadır; geçmişte de bulundu, şimdi de
bulunmaya devam ediyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnandaki
Birleşmiş Milletler gücünde görev yapan askerlerimizin görev
sürelerinin bir yıl daha uzatılmasını biz AK PARTİ
olarak bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bölgede ve uluslararası planda
her zaman sorumluluk bilinciyle hareket eden Türkiye, uluslararası
meşruiyet çerçevesinde hareket eden Birleşmiş Milletler gücüne
verdiği desteği sürdürmek zorundadır. Her şeyden önce,
bölgesel sorunlarda ortak sahiplenme bilincini savunan Türkiye, tüm bölgenin
istikrarını etkileyecek böyle bir konuya kayıtsız kalamaz.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyesi olduğumuz bu
dönemde, ülkemizin Birleşmiş Milletler gücüne destek vermesi
evleviyetle önem arz etmektedir çünkü hem Güvenlik Konseyi üyesi ol hem önemli
bir bölge ülkesi ol hem de Birleşmiş Milletler gücüne asker verme,
Türkiye bunu yapamaz. Kaldı ki ülkemizin buradaki rolü Lübnan
halkından, Lübnan Hükûmetinden ve uluslararası toplumdan büyük destek
görmektedir.
2006 yılında Lübnan Hükûmeti Türkiyeden asker
göndermesini istediğinde o dönemde tereddüt edenler olmuştur. Bu
tereddütlerin kaynağında belki haklı endişeler de
vardı ancak aradan geçen zamandaki gelişmeler asker göndermekte
Türkiye'nin doğru iş yapmış olduğunu ortaya
koymuştur. Şunu memnuniyetle belirtmek istiyorum ki, Lübnandaki
Birleşmiş Milletler gücünde görev yapan kahraman subay, astsubay ve
askerlerimiz Lübnanda ve uluslararası toplum nezdinde her kesimin gönlünü
ve güvenini kazanmış, takdirlerini toplamıştır.
Ülkemiz, Birleşmiş Milletler gücüne
katkısının yanı sıra Lübnanın yeniden
inşası ve ekonomisinin canlandırılmasına da önemli
katkılarda bulunmaktadır. Türkiye bugüne kadar Lübnana 55 milyon
doların üzerinde yardım yapmış, ülkenin geçirdiği
savaştan sonra yeniden imarına büyük katkılarda
bulunmuştur.
Yirmi kadar farklı din, mezhep ve etnik grubun siyasi sahnede
yer aldığı Lübnanda önde gelen şahsiyetlerin söylemlerinde
en fazla ön plana çıkan ortak unsur Türkiye'nin Birleşmiş
Milletler gücüne katkıları ve Lübnana yardımları
olmuştur. Lübnandaki tüm kesimler ülkemizin bu
katkılarının sürmesini istediklerini dile getirmektedirler.
Türkiye'nin Lübnandaki Birleşmiş Milletler gücüne
katkısını Lübnan dışındaki belli başlı
aktörler de desteklemektedir. Arap Birliği destekliyor, İslam
Konferansı Örgütü destekliyor, müttefik olduğumuz NATO destekliyor,
Avrupa Birliği destekliyor, Birleşmiş Milletler destekliyor.
Bu açıkladığım gerekçelerle biz AK PARTİ
olarak Lübnandaki Birleşmiş Milletler Görev Gücündeki askerlerimizin
görev süresinin bir yıl daha uzatılması yolundaki tezkereye
olumlu oy vereceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki
değerli parti grup sözcülerinin temas ettikleri hususlarda da bir iki
şey söylemek istiyorum.
Sayın Kaplan, Önce kendi ülkemizde barışı
sağlamamız lazım. Biz dünyanın jandarması
mıyız? sorusunu sordu. Sayın Kaplanın söylediklerine,
düşüncelerine pek tabii ki saygı duyuyoruz ama aynı fikirde
değiliz çünkü dünyanın başka ülkeleri kendi ülkelerinde güvenlik
zafiyetleri olduğu hâlde, İngilterenin Kuzey İrlandada ve
kendi içinde sorunları olduğu hâlde dünyanın çeşitli
yerlerine asker gönderebiliyor. Irakta Amerika ve İngiltere bizden çok
daha uzak olduğu hâlde bu bölgeye, oraya asker gönderiyor. Türkiyenin
burnunun dibindeki bu çeşit ihtilaf noktalarına asker göndermemesi
doğru olmaz.
Değerli MHP Temsilcisi Brezilyanın, Türkiye, İran
ve Brezilya arasındaki anlaşmadan çekilmesine değindi.
Değerli milletvekilleri, ülkeler arasındaki çıkar birlikleri
ilelebet sürmeyebilir. Ülkelerin devamlı, sürekli dostlukları
değil, sürekli çıkarları vardır. Aynı şekilde,
Lübnanın da Birleşmiş Milletlerdeki oylamalarda Türkiye'nin
olumsuz oy verdiği bir karara Lübnanın çekimser oy vermesinde de
söylenebilir. Bir ülkenin uluslararası çıkarlarının
değerlendirme tarzı vardır. O değerlendirme sonucunda
şu veya bu şekilde hareket etmek istiyorsan o ülkenin neden öyle
hareket ettiğini sorgulamaya hakkımız yoktur. O ülkelerle bir
yere kadar Türkiye birlikte gidebilir, ondan sonra çıkarları
ayrı istikamete giderse o ülke kendi çıkarı istikametinde devam
eder.
Sayın Öymen, UNIFILin etkili olmadığı
anlamına gelen ifadeler kullandı. Hayır, UNIFIL son derece
etkili olmuştur, UNIFILin 2008den sonra, oraya gitmesinden sonra, önemli
bir güvenlik
Daha doğrusu İsrailden, Lübnanın güney
sınırından kaynaklanan önemli bir istikrarsızlık
olayı olmamıştır.
İkinci olarak, Sayın Öymen Mavi Marmara gemisiyle ilgili
zaten verdikleri başka bir önergeye atıfla görüşlerini
açıkladı. Biz pek tabii ki bütün partilerin bu konudaki
tutumlarına saygı gösteriyoruz fakat Mavi Marmara konusunda
İsrailin yaptıkları dünya kamuoyu, dünyanın İsraile
en yakın dostları olan ülkelerde eleştiriliyor, İsrailin
kendi içinde eleştiriliyor, Türkiyede bunun bu kadar hoş görülecek
şekilde o çerçeve içinde mütalaa edilmesini biz yadırgıyoruz.
Sayın Öymen, Lübnanda bazı ülkelerden çok daha fazla
asker bulundurduğumuz hâlde niye oradaki Birleşmiş Milletler
gücünün komutanlığını biz almıyoruz? sorusunu ortaya attı. Sebebi çok basit: Türkiye
oraya gayri muharip bir birlik göndermiştir. Gayri muharip bir
birliğin komutasının, içinde muharip birliklerin de
bulunduğu bir birliğe komuta etmesinin öyle zannediyorum askerî
terminolojisinde ve askerî konseptte yeri yoktur. Türkiye'nin
komutanlığı istememiş olmasının sebebi budur.
Türkiye talep etmedi fakat gayri muharip bir birliğe sahip ülkenin bunu
talep etmemesi de doğrudur.
Bir de yine basın ve görsel medyada Lübnanın
Birleşmiş Milletlerdeki İran konusunda karara çekimser oy
vermesine kısaca değinmiştim. Biraz daha açmak istiyorum onu
çünkü ülkelerin dış politikalarında bir defa birlikte hareket
etmiş olduğu ülkelerle her zaman aynı yolda gitmesi mümkün
olmayabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) O ülkelerin kendi
çıkarları başka türlü hareket etmelerini gerektiriyorsa bu
şekilde hareket etmelerini en iyi öyle zannediyorum Sayın Öymen
bilir. Onun için Lübnanın bu şekilde hareket etmesini
yadırgamaya gerek yoktur.
Bu sözlerle ben açıklamalarıma son vermek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yakış.
Hükûmet adına Devlet Bakanı Egemen Bağış
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Bağış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi içtenlikle selamlıyor,
saygılarımı sunuyorum.
Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev
Gücüne sağladığı kuvvet katkısının bir
yıl daha uzatılması hakkında yüce Meclisimizin onayına
sunulan Hükûmet tezkeresi hakkında takdim yapmak üzere
huzurlarınızda bulunuyorum.
Genişletilmiş Birleşmiş Milletler Lübnan
Geçici Görev Gücü, yani kısa adıyla UNIFIL Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği
1701 sayılı Kararla kurulmuştur.
Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki
güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Hükûmetimizin önerisi
üzerine yüce Meclisimiz 5 Eylül 2006 tarihinde aldığı 880
sayılı Karar
Bu çerçevede, UNIFILin deniz ve kara güçlerine katkıda
bulunduğumuz birlik ve gemiler Ekim 2006dan itibaren bölgeye konuşlandırılarak
görevlerine başlamışlardır.
1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Kararında UNIFILin görev süresi geçici olarak bir yıl
olarak belirlenmiş, bu sürenin gerekli görülmesi hâlinde her yıl
uzatılması öngörülmüştür. Bugüne kadar Lübnan ve İsrail
sınırında istikrar sağlanmasına önemli bir
katkıda bulunan UNIFILin görev süresi düzenli olarak
uzatılmıştır. Gücün görev süresinin 31 Ağustos 2010
tarihinden itibaren bir yıl süreyle daha uzatılması
beklenmektedir.
Aynı şekilde, yüce Meclisimizin UNIFILe iştirak
eden askerî unsurlarımıza verdiği son görevlendirme süresi de 5
Eylül 2010 tarihinde dolacak olup, bu sürenin UNIFILin de görev süresine
paralel şekilde uzatılması gerekmektedir. Bugün sizlerin onayına
ve oylarınıza sunulacak olan tezkerenin metnine de
baktığımız zaman
Güvenlik Konseyinin UNIFILin görev süresini uzatma yönünde karar alması
durumunda geçerli olmak üzere ibaresi eklenmiştir. Yani, bir şekilde
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi eğer bu süreyi uzatmazsa,
bizim burada alacağımız karar, sadece Meclisin takvimini
rahatlatmak açısından önemlidir. Onun için şimdiden, sizlerin
onayınızı talep etmek üzere Anayasamızın 92nci
maddesi uyarınca huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin
Orta Doğuyla güçlü bağları hepinizin malumlarıdır.
Bölge ülkelerinin barış, güvenlik ve istikrarı ülkemizinkiyle
yakından irtibatlıdır. Orta Doğuda hüküm süren
istikrarsızlık ve ihtilaflar ülkemizi de etkilemektedir. Aynı
şekilde, başta komşularımız olmak üzere bölge
ülkelerinde refahın artmasının ülkemizin ekonomik
kalkınması üzerinde de olumlu yansımaları olmaktadır.
Orta Doğudaki tüm sorunların birbiriyle ilintili
olduğu, uluslararası toplumun büyük bir kesimi tarafından
giderek daha fazla kabul görmektedir. Ülkemizin öteden beri
vurguladığı, bölgedeki sorunların birbirinden ayrı ele
alınamayacağına dair görüşün uluslararası toplum
tarafından da anlaşılması ve benimsenmesi memnuniyet
vericidir.
Türkiye, Orta Doğudaki sorunların diyalog ve uzlaşı
yoluyla çözülmesine öncelik vermekte, çatışma yerine
dayanışmanın ve iş birliği kültürünün hâkim
kılınmasını amaçlamaktadır. Bu çerçevede,
güçlendirilmiş siyasi diyalog, ekonomik karşılıklı
bağımlılık ve
yoğunlaştırılmış kültürel etkileşim
yöntemleriyle bölge ülkeleriyle ilişkilerimizi geliştirmeye çaba
harcıyoruz.
Türkiye, Arap Ligi ve Körfez İşbirliği Konseyiyle
kurumsal diyalog ve iş birliği mekanizmaları kurmuştur.
Körfez İşbirliği Konseyiyle ülkemiz arasında,
dışişleri bakanları seviyesindeki ilk toplantı geçen
yıl temmuz ayında İstanbulda gerçekleşmiştir.
Türk-Arap İşbirliği Forumu Dışişleri
Bakanları 3üncü Toplantısı ise, daha bundan on gün evvel, 10
Haziran tarihinde İstanbulda gerçekleşmiştir. Forum
marjında Türkiye, Lübnan, Suriye ve Ürdün arasında dörtlü bir yüksek
düzeyli iş birliği konseyi ile kişilerin ve malların
serbest dolaşımını mümkün kılacak bir bölge
kurulması yönünde ortak bildiri yayınlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, Lübnan ile ilişkilerimiz Orta
Doğunun huzuru açısından son derece önemlidir. Esasen Lübnan,
tüm bölgenin istikrarı bakımından kilit konumda bulunan, âdeta
Orta Doğunun bir özeti olan bir ülkedir. Bu çerçevede Türkiye, 2006
yazında yaşanan, geniş bir bölgeye yayılma ve ciddi
boyutlar kazanma emareleri gösteren İsrail-Lübnan savaşına son
verilmesi ve ateşkes sağlanması için yoğun çaba sarf
etmiştir. Anılan savaş sonrası kabul edilen 1701
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı
çerçevesinde UNIFILe katkı sağlama konusunda Hükûmetimizce
alınan karar kapsamlı bir değerlendirme sürecine
dayanmıştır. Bölgemizde istikrar ve güvenliğin tesis
edilmesi yönündeki uluslararası çabalara etkin destek verilmesini
uluslararası sorumluluğumuzun gereği olarak görüyoruz. Uluslararası
meşruiyeti haiz olan ve uluslararası toplumun ortak iradesini
yansıtan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1701
sayılı Kararında öngörülen amaçlar doğrultusunda,
Lübnanda görev yapan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFILe
katkıda bulunulması öngörülmüştür.
UNIFILe katkımız hâlihazırda şunlardan
oluşmaktadır: UNFILde deniz görev gücüne hâlen bir fırkateynle
katılmaktayız. Sur şehrinin yakınındaki Eş
Şatiye kasabasında 256 personel ile İstihkâm İnşaat Birliğimiz
konuşlandırılmıştır. UNIFIL karargâhında 3,
Birleşmiş Milletler karargâhında 1, karargâh gemisinde ise yine
1 personelimiz bulunmaktadır. Ayrıca yine 1701 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı uyarınca Mersin
Limanımız da dost ve müttefik ülkelerin UNIFILe katkıda
bulunmaları amacıyla kullanımlarına
açılmıştır ve Birleşmiş Milletler tarafından
bölgedeki belirlenmiş limanlardan biri olarak ilan edilmiştir.
UNIFILe katılan İstihkâm İnşaat Bölüğümüzün ve deniz
birliklerimizin masraflarının geri ödenmesi konusunda Türkiyeyle
Birleşmiş Milletler arasında da gerekli anlaşmalar
imzalanmıştır. Bu çerçevede, askerî
unsurlarımızın masrafları da Birleşmiş Milletler
Sekreteryası tarafından karşılanmaktadır.
UNIFILde Türkiye dâhil olmak üzere tüm ülkelerden toplam 12 bin
civarında personel görev yapmaktadır. Türkiye'nin yanı sıra
UNIFILe kuvvet katkısı sağlayan ülkeleri de ben burada saymak
istiyorum. Biraz evvel çok değerli bir muhalefet milletvekilimiz böyle
cımbızla bazı ülkeler seçerek Şu ülkenin orada niye askeri
yok, bu ülkenin orada niye askeri yok? dedi ama olanlardan hiç bahsetmedi.
Ben, sizlerin yüksek müsaadelerinizle hangi ülkelerin UNIFILde Türkiyeyle
birlikte askeri olduğunu da burada sizlerle paylaşmak istiyorum:
Belçika, Brunei, Çin, Hırvatistan, El Salvador, Fransa, Makedonya, Almanya,
Gana, Yunanistan, Guatemala, Macaristan, Hindistan, Endonezya, İrlanda,
İtalya, Malezya, Nepal, Norveç, Polonya, Portekiz, Katar, Kore, Sierra
Leone, Slovenya, İspanya, Tanzanya ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi.
Şimdi, dünyanın her kıtasından, her
bölgesinden ülkelerin bu kadar önemli bir uluslararası güce katkıda
bulunduğu bir ortamda, bölgede bu kadar ağırlığı
olan bir ülke olan Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
üyeliğine kırk yedi yıllık bir aradan sonra oy kullanan 192
ülkenin 151inin oyunu, desteğini almış bir Türkiye'nin,
İsrail ile Lübnan arasında arabuluculuk yapan bir Türkiye'nin, Irak
ile Suriye arasında arabuluculuk yapan bir Türkiye'nin, Bosna-Hersek ile
Sırbistan arasında arabuluculuk yapan bir Türkiye'nin, Somali ile
Eritre arasında, Rusya ile Gürcistan arasında, Afganistan ile
Pakistan arasında arabuluculuk yapan bir Türkiye'nin başını
kuma gömmesi o geçmiş dönemlere has bir özellikti. AK PARTİ
İktidarında Türkiye kendi gücünün farkına varmıştır
ve dünyaya da gücünü fark ettirmiştir.
Söz konusu kuvvetin, UNIFILin, yukarıda belirtilen
taahhütlerin dışında, bölgede silahlı unsurların
silahtan arındırılması dâhil hiçbir görevde
kullanamayacaklarının karara bağlanmış olduğunu
da hepinize bir kez daha hatırlatmak isterim.
Türkiye'nin Lübnanda barış ve istikrarın
sağlanmasına yönelik çabaları, gerek Lübnanla ikili
ilişkilerimizin gerekse Orta Doğudaki etkinliğimizin
güçlenmesine çok önemli katkıları olmuştur. Ayrıca,
UNIFILe verdiğimiz kuvvet katkısı dâhil tüm bu
çabalarımız Lübnandaki bütün gruplar tarafından -bunun
altını çiziyorum- Lübnanda Türk askerinin varlığından
rahatsız olan tek bir grup yoktur. Hepsinin ortak talebidir Türkiye'nin
orada barışa, istikrara, huzura katkı vermesi. Bütün gruplar
tarafından desteklenmekteyiz. Lübnanda barış ve istikrarın
korunması, bölge barış ve istikrarı bakımından
önem taşımaktadır. Bu bakımdan UNIFILe
katkımızın ve Lübnanın yeniden inşasına yönelik
projelerimizin sürdürülmesi önem taşımaktadır.
Sayın milletvekilleri, UNIFIL kapsamında görev yapan
askerlerimizin görev süresini en son 2009 yılında sizlerin çok
değerli oylarıyla, katkılarıyla uzatmıştık.
O günden bugüne Lübnanda yaşanan olayları da sizlerin takdirine
sunmak istiyorum.
Lübnanın yakın tarihini anlayabilmek için şu
bilgileri sizlerle paylaşmak istiyoruz: 2006nın Ekiminde Kabinedeki
Şii bakanların istifasıyla baş gösteren siyasi kriz,
Mayıs 2008de silahlı çatışmaya dönüşmüştü.
Hükûmetimiz, bu krizin aşılmasında ve Lübnanlı
grupların Mayıs 2008 ayı sonunda Katarın başkenti
Dohada bir araya gelerek mutabakata varmalarında çok aktif bir rol
oynamıştı. Ülkemizin bu süreçte sarf ettiği çaba ve
sağladığı katkılar, gerek Lübnanlı taraflar gerek
bölgesel ve uluslararası aktörlerce takdirle
karşılanmıştı.
Sayın Başbakanımızın bu meyanda Lübnan
Meclis Başkanının özel daveti ve ısrarlı ricaları
üzerine Lübnanın Cumhurbaşkanlığı seçimine ve
Cumhurbaşkanının yemin törenine katılması,
katılan 2 liderden biri olarak, onur konuğu olarak davet edilmiş
olması da Türkiye'nin Lübnanla olan ilişkilerinin bence çok önemli
bir göstergesidir.
Lübnanda 7 Haziran 2009 tarihinde yapılan genel seçimleri,
128 sandalyeli Parlamentoda 71 milletvekili çıkaran Saad Haririnin
liderliğindeki 14 Mart İttifakı kazanmıştır. Buna
karşın ülkede ulusal uzlaşı hükûmeti kurulması
yönündeki çabalar beş ay sürmüş ve Saad Haririnin
Başbakanlığındaki Hükûmet ancak Aralık 2009da
kurulabilmiştir.
Lübnanda Hükûmetin kurulmasında Suudi Arabistan ve
Suriyenin çabaları da rol oynamıştır. Bu iki ülke
arasındaki ilişkilerin yumuşamasında da Sayın
Başbakanımızın bizzat rolü olmuştur. Türkiye, Lübnan
ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinde
çok önemli bir rol oynamıştır. Bu süreçte, Türkiye, iki ülke
nezdinde yapıcı tutum sergilemiş ve diplomatik ilişkilerin
kurulması yönünde tarafları teşvik etmiştir.
Bu çerçevede, Lübnanın bütün farklı
gruplarının temsilcileri ülkemizi ziyaret etmişlerdir, ülkemize
davet edilmişlerdir. Orada huzurun bulunması için Türkiye'nin çok
önemli katkıları olmuştur. Başbakan Hariri ülkemize
yaptığı ziyarete 7 bakanla birlikte gelmiştir. Haririnin
temasları sırasında ikili ilişkilerimizin hukuki çerçevesi,
askerî ve savunma sanayi alanındaki ilişkilerimiz, ekonomik, ticaret,
tarım ve enerji alanlarında iş birliği, kültürel
ilişkilerimizin geliştirilmesi ile Orta Doğu barış
süreci ve Lübnan-Suriye ilişkileri gibi bölgesel konular ele
alınmıştır ve ziyaret sırasında diğer
bazı teknik anlaşmaların yanı sıra, vize muafiyeti ve
askerî iş birliği çerçeve anlaşmaları
imzalanmıştır.
Son sekiz yılda Türkiye'nin karşılıklı
olarak vizeleri kaldırdığı yirmi iki ülkeden bir tanesi de
Lübnan olmuştur. Bunlar, eskiden maalesef Türkiyeyi yönetenlerin
hayallerinde bile göremeyecekleri gelişmelerdi ama AK PARTİ
İktidarında Türkiye her zamanki o kararlılığıyla,
diklenmeden dik duruşuyla bütün dünyanın saygı duyduğu,
takdir ettiği bir ülke olmuştur.
Hâl böyleyken bazı milletvekillerimizin burada
eleştirileri oldu. Hükûmet Türkiyeye hizmet etmedi, işte,
birtakım projelerin altına imza koydu. falan dediler.
Arkadaşlar, bu Hükûmet Türkiyeye hizmet etmediyse El vicdan! demek
lazım. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan yolun 2 katını son
yedi yılda yapan, bugün Türkiyede hizmet veren okulların üçte 1ini
hizmete sokan, hastanelerin dörtte 1ini halkımızın hizmetine
sunan, Türkiye'nin birçok iline hava
ulaşımını sağlayan, aynı zamanda
uluslararası ilişkilerde hem Doğuda hem Batıda
saygınlığını artıran bir iktidara Türkiyeye
hizmet etmedi demek abesle iştigaldir; buna gülerler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Evet, imreniyor olabilirsiniz, biz
bunu anlayışla karşılarız. Nazar etmeyin,
çalışın sizin de olur.
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Çok çalışmaları
lazım.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Çok çalışmanız
lazım ama çalışırsanız, bu milletle
kaynaşmayı denerseniz, bu milletle hemhal olma konusunda
birtakım adımlar atmaya çalışırsanız, belki bir
gün milletin verdiği müebbet muhalefet cezasından kurtulur, iktidar
ortağı olabilirsiniz ama daha çok çalışmanız
lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) İşine bak sen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sen Lübnanı
anlat, ne ilgisi var bu işin siyasetle?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Evet, Lübnanda
en önemli süreçlerden biri de Lübnanın ulusal savunma kuvvetlerinin
güçlendirilmesi ve ülkenin güvenliğinin bu kuvvetlerce
sağlanmasının başarılmasıdır. Bu,
tabiatıyla Lübnanlılarca yürütülecek bir süreçtir. Lübnan Genelkurmay
Başkanı ülkemizi çok yakın bir tarihte ziyaret etmiştir ve
Sayın Jean Kahwaginin ülkemizi ziyareti sırasında,
temaslarında ülkemizin Lübnana katkıları
ayrıntısıyla ele alınmıştır. Lübnan
Başbakanı Sayın Haririnin ocak ayındaki ziyareti
sırasında imzalanan askerî iş birliği çerçeve
anlaşmasıyla bu alanda Lübnanla ilişkilerimizin
geliştirilmesi açısından gerekli hukuki çerçeve
oluşturulmuştur.
Değerli milletvekilleri, Lübnanın siyasi açıdan
hassas bir denge üzerine kurulduğunu biraz evvel burada söz alan çok
değerli Düzce Milletvekilimiz, Dışişleri eski Bakanımız
Sayın Yaşar Yakış sizlere aktardı. Onun
detaylarına girmek istemiyorum ama Lübnana
sağladığımız katkılardan Lübnanın bütün
kesimlerinin, bütün unsurlarının son derece mutlu olduğunu ve
ülkemizin katkılarını her vesileyle uluslararası
platformlarda şükranla andıklarını burada özellikle
vurgulamak istiyorum.
Lübnanda bütün bu gelişmelere rağmen hâlâ
kırılgan bir ortam vardır, bu da Aralık 2009da güvenoyu
alarak göreve başlayan ulusal uzlaşı hükûmetinin işini
zorlaştırmaktadır. Orta Doğu barış sürecindeki
tıkanma ve İranın nükleer programıyla ilgili
gerginliğin tırmanması gibi önemli bölgesel sorunlar Lübnandaki
kırılgan ortamı daha da hassas hâle getirmektedir. Her şeye
rağmen, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Kararının uygulanmaya konulmasının ve
genişletilmiş UNIFILin göreve başlamasının
ardından Lübnan-İsrail sınırında ve bölgede
sağlanan güvenlik ve istikrar ortamı sürmektedir ve bu bölgedeki
askerî güçlerimiz, ne deniz ne kara birliklerimiz, bugüne kadar herhangi bir
saldırıya, tecavüze veya tacize maruz kalmamıştır.
Kara birliğimiz Birleşmiş Milletler denetlemesinde örnek birlik
seçilmiştir. Birliğimiz, Lübnandaki ulusal makamlarla ve yerel
makamlara iş birliği ve iletişim içindedir; bölge
halkının -bir kez daha tekrar ediyorum- tamamının güvenini
kazanmıştır, bölgede yararlı altyapı
çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bu yüzden Lübnan
ordusu güney Lübnana konuşlandırılmış ve bölgede ilan
edilen ateşkese bütün taraflar uymuştur. Türkiye, gerek UNIFIL kara
harekâtına gerek UNIFIL deniz görev gücüne yaptığı
katkılarla barışı koruma harekâtının etkin
biçimde icrasında çok önemli bir işlev üstlenmiştir.
Tabii, en az bunlar kadar önemli olan bir husus da bu bölgedeki
sadece farklı unsurları temsil eden halkların değil,
onların resmî makamlarının da, Lübnanın bütün
yetkililerinin de, biraz evvel Yaşar Beyin detaylarını
verdiği farklı etnik ve dinî inanç gruplarını temsil eden
yetkililerinin tamamının da Türkiye'nin katkılarına
şükranlarını dile getirmiş olmalarıdır.
İşte, bu talep çok önemlidir. Bu, Türkiye'nin UNIFILe
katılımına, ayrıca bölgede barış ve
istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine
önemli bir katkıda bulunmaktadır. UNIFILda görev yapan birliklerimizin
üstün performansı diğer bütün katılımcı ülkeler tarafından
da takdir edilmektedir. Sivil-asker iş birliği çerçevesinde örnek
çalışma sergileyen birliğimiz, özellikle yerel halkla
kurduğu temaslar ve yürüttüğü yeniden imar faaliyetleri
bağlamında bütün bölgenin takdirini kazanmıştır.
UNIFILe katkıda bulunma kararını alırken Türk
askerinin karşılaşabileceği risklerin de en aza
indirgenmesini sağlayacak kararları burada sizlerle birlikte
aldığımızı da bir kez daha hatırlatmak isterim.
Birliğimizin ve deniz unsurlarımızın bu anlayışla
askerî makamlarımızca hazırlanan ulusal
kısıtlamalarımız çerçevesinde faaliyet gösterdiğini
takdirlerinize sunmak isterim. Birliklerimiz bugüne kadar görevlerinin
icrası sırasında, biraz evvel söylediğim gibi, hiçbir ciddi
tehditle karşılaşmamışlardır.
Sayın milletvekilleri, 7 Haziran 2009da düzenlenen
parlamento seçimleri demokrasinin gereklerine uygun şekilde ve bazı
endişelerin aksine sükûnet ortamında tamamlanmış ve Hükûmet
Aralık 2009da kurulmuştur. Dolayısıyla, bu sorunlara zaman
içerisinde diyalog ve uzlaşı yoluyla kalıcı çözümler
üretilebilmesi için UNIFILin katkısıyla sağlanan istikrar
ortamının sürdürülmesi gerekmektedir.
Bugün UNIFILdeki askerlerimizin görev süresinin
uzatılmaması sadece Lübnanın değil Orta Doğu
huzurunun tamamen ortadan kalkmasına sebep olabilecektir. İşte
bu yüzden Hükûmetimiz bu tezkereyi önemsemektedir.
Bütün bu sebepler çerçevesinde UNIFILe
sağladığımız katkı süresinin bir yıl daha
uzatılması ülkemizin genelde bölgede barış ve istikrara,
özelde dost ve kardeş Lübnana desteğini sürdürmesi bakımından
çok önem taşımaktadır.
Ben, bu vesileyle, Sayın Öymenin biraz evvel burada dile
getirdiği bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum.
İsrailin Gazze açıklarında uluslararası sularda insani
yardım taşıyan ve 32 değişik ülkenin insan
hakları savunucularından oluşan bir insan hakları konvoyuna
düzenlediği saldırıyla ilgili olarak bir konuyu gündeme getirdi
ve bunda sanki Türkiye'nin yalnız kaldığı iddiasında
bulundu. Sayın Öymen takip edememiş olabilir, onun için kendisini de
bilgilendirmek bizim de görevimiz. İsrail saldırısını
120 ülke kınamıştır ve eleştirmiştir, 23 ülkenin
parlamentosu Türkiyeye destek veren bildiriler
yayınlamıştır. Son olarak Avrupa Parlamentosu bizim
girişimlerimizin neticesinde İsraili kınamış ve
uluslararası komisyon kurulması gerektiğine vurgu
yapmıştır.
Onun için biz, bir yandan kendi ülkemizin içerisinde demokrasiyi
güçlendirirken, bütün vatandaşlarımızın, etnik kökeni ne
olursa olsun, dinî inancı ne olursa olsun, siyasi görüşü ne olursa
olsun bütün vatandaşlarımızın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
bireysel hak ve
hukukunu en az Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki bireysel hak ve hukuk
seviyesine getirme yolunda adımlar atmaya devam edeceğiz. Bu ülkenin
güvenlik güçlerine silah çekenlere anladığı dilden cevap
verirken bölgenin günahsız insanlarına tabii ki farklı
davranacağız. Biz, yaşla kuruyu birbirine karıştırmayacağız.
Onun için hiç kimsenin Türkiyenin demokratikleşmesinden, Türkiyenin
ekonomik olarak güçlenmesinden, Türkiyenin daha özgür, daha hür, daha
çağdaş bir Anayasaya kavuşmasından tedirgin olmasına
gerek yoktur. Türkiye her geçen gün daha güçlü, daha kuvvetli, daha demokratik,
daha saygın, daha şeffaf bir ülke olma yolunda kararlı
adımlar atmaktadır, bunu da hiçbir güç durduramaz.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Bağış.
Sayın Uzunırmak sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN Tamam, buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmakın, 2002 yılından bugüne kadar Türkiyede
yapılan yatırımların hangi kaynaklardan
yapıldığına ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Sayın Bakan
uzun yıllar Amerikada yaşadığı için, kanaatim odur
ki, Türkiye hakkında yeni yeni bilgiler ediniyor ki Türkiyenin
geçmişiyle ilgili birtakım açıklamalarında herhâlde
tenakuza düşüyor.
Sayın Başkan, Sayın Bakana şunu sormak
istiyorum: Acaba Türkiyede 2002den bugüne kadar yapılan okullardan,
hastanelerden kaç tanesi sivil toplum örgütleri, hayırsever
vatandaşlar veya TOKİ gibi kuruluşlar tarafından bütçe
dışı ödemelerden yapılmıştır? Yapılan
yollardan ne kadarı özel idare bütçeleriyle merkezî Hükûmetin bütçesinin
dışında yapılmıştır? Bütün bunları
bilmeden, bütün bunları öğrenmeden, bütün bunları
değerlendirmeden, Türkiye'nin geçmişte yaptığı
birtakım işlerin merkezî hükûmet bütçelerinden ve bugün yapılan
hava ulaşımı, deniz ulaşımı ve birtakım
konularda yap-işlet, yap-işlet-devret modeliyle, sanki bu Hükûmetin
yaptığı gibi görünen yatırımlar olarak algılandığını
ve Sayın Bakan tarafından da bunların
çarpıtıldığını ben bilmek istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
konuyla alakası yok. Sayın Milletvekili yazılı sorsun,
cevabını alır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Eğer Sayın Bakan
bunları bir döküm yapar, bizi bilgilendirir ve kendisi de bilgilenirse
memnun olurum. Türk halkına da doğruyu anlatmış olur.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Konuyla alakası yok
Sayın Başkan.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Cevap
vereyim.
BAŞKAN Soru-cevap bölümünde değiliz Sayın Bakan.
Sadece 60a göre söz istedi Sayın Milletvekili, kısa bir
açıklama yapmak üzere. Bu hakkı vardır, biliyorsunuz.
Buyurunuz Sayın Sakık.
2.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Devlet Bakanı Hayati
Yazıcının sınırların yeniden
değişebileceğine dair bir açıklaması üzerine,
Türkiyenin emperyal talepleri olmaması gerektiği, bu konuda bir
çalışma var ise Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerektiğine
ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, ben de
teşekkür ediyorum.
Bugün Sayın Bakan Hayati Yazıcının bir
açıklaması var sınırların yeniden
değişebileceğine dair. Yani Türkiye'nin bir emperyal talebi mi
var? Eğer gerçekten sınırların değişmesi Kürt
sorunuyla ilgiliyse, yani uzun süredir zaten bir tampon bölge oluştu Irak
bölgesinde, buna rağmen sonuç alınmadı.
Türkiye'nin emperyal talepleri olmamalıdır,
barışla ilgili talepleri olmalıdır. Eğer bu konuda bir
çalışmaları varsa Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Sakık.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
3.- Birleşmiş Milletler
Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha
UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasanın 92nci
maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1229) (Devam)
BAŞKAN Şahıslar adına söz? Yok.
Üzerinde görüşmeler tamamlanan tezkereyi tekrar okutup
oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos
2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı
ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri
unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin
süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23/6/2009 tarihli ve 940
sayılı Kararıyla 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne
yaptığı katkılarla barışı koruma
harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev
üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde,
gerek bölgesel ve küresel ölçekte görünürlüğünün artmasını ve
sahip olduğu saygın konumun pekişmesini sağlamıştır.
Türkiye'nin UNlFIL'e katılımı, bölgede barış ve
istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine
önemli katkıda bulunmuştur.
UNIFIL'in görev süresi 31 Ağustos 2010 tarihinde sona erecek
olup, görev süresinin 31 Ağustos 2010 tarihinden sonraki dönem için
yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
tarafından bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.
Lübnan'daki siyasi ortam ile güvenlik ortamının ülkedeki
askerî unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri
bakımından uygun olduğu düşünülmektedir.
Bu hususlar ışığında ve Lübnan
makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik
koşulları da dikkate alınarak, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönünde
karar alması durumunda; hudut, şümul ve miktarı Hükümetçe
belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve
880 sayılı TBMM Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında
5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak
etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından
yapılması için Anayasa'nın 92 nci maddesi uyarınca izin
verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.56
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN(Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 123üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler işler
kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, uygulanan iç ve
dış politikalarda Hükûmet Programında verdiği sözleri
yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede
başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 99 uncu ve İç
Tüzükün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/12) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere
başlıyoruz.
VII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, uygulanan iç ve
dış politikalarda Hükûmet Programında verdiği sözleri
yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede
başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/12)
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 18.6.2010 tarihli
120nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine
göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri önerge
sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, önerge sahibi ve Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Hasip Kaplan konuşacaktır, onun için süresi otuz
dakikadır. İki süreyi de birleştirdik efendim.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bizi özgür iradesiyle seçen halkımızdan
aldığımız güçle sözlerime başlamak istiyorum.
Demokratik siyaseti önemsiyoruz, sorunların Mecliste
barışçıl çözümüne inanıyoruz. Sayın milletvekilleri,
toprağa düşen her can bizim canımız. Gencecik insanlar
tabutlara düşerken, anaların yüreğinde ateş yanarken
Mecliste ihale, istimlak, özelleştirme, Karayolları kanunları
ile sabahlara kadar çalışmayı çok anlamlı bulmuyoruz çünkü
ülkemizin gerçek gündemi bu değil. Son dakika haberlerine bakın:
Çatışmalar, karakol baskınları, F16, Kobra
bombalamaları, topçu ateşleri devam ediyor, birbiri ardına
ölümler yaşanıyor. Batıda anaların Türkçe
ağıtları yürek yakarken doğuda anaların Kürtçe
ağıtları yükselirken benim Meclis gündemim, kardeş
kanını nasıl durdururum, nasıl çözüm bulurum, nasıl
silahları sustururum olmalıydı. Meclisin yolunu unutan
liderlerin, Hükûmetin, milletvekillerinin dikkatlerini çözümün adresine yani
Meclise, ülkemizin gerçek gündemine çekmeyi amaçladık.
Sayın Başbakan, gensorumuz size yönelik çünkü Hükûmetin
başısınız, ülkenin Başbakanısınız.
Sitemlerimizi, eleştirilerimizi, beklentilerimizi, önerilerimizi, bazen de
öfkemizi anlayışla karşılayacağınızı
umuyoruz.
Ülkemizde yaşayan 73 milyon insanımızın
birlikte yaşama arzusunun güçlü olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle
çözümün sihrini, tılsımını nasıl buluruz, birlikte
çözüm umudunu yeniden nasıl aralarız, bunu konuşacağız.
Kimse günah keçisi arayıp sorumluluklarını taca atmasın.
İktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekilleri sorumluyuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yıl
önce Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül İyi şeyler
olacak. dedi, inandık. Sayın Başbakan Anaların
gözyaşı akmayacak. dedi, inandık. Sayın İçişleri
Bakanı koordinasyon görevini üstlendi, çokça toplantılar yaptı,
partimizle de görüştü. Polis Akademisinde paneller yapıldı,
karakolda başlayan açılım, barış gruplarının
kendilerini serbest bırakan aynı savcı ve yargıçlar
tarafından tutuklanmasıyla mahkemede bitti.
Bugün Barış Grubunun diğer üyeleri
Diyarbakırda yargıç önüne çıktılar. Daha önce, 1999
yılında iki barış grubu daha gelmişti. İlk grup 1
Ekimde Hakkârinin Şemdinli ilçesine bağlı Gelişen köyünden
Türkiyeye giriş yapmıştı. İkinci grup 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramında Avrupadan gelmişti. Tutuklandılar. Yedi
ile on beş yıl arası hapis cezası aldılar. Beş
yıl çatışmasızlık süreci değerlendirilemedi, heba
edildi.
Sayın Cumhurbaşkanının İyi şeyler
olacak. şeklindeki sözlerinden kısa bir süre sonra 14 Nisanda
DTPnin 52 yöneticisi içeri alındı, hem de 29 Mart yerel seçimlerinin
intikamı alınırcasına. Arkasından belediye
başkanlarımız ve 1.600 üye ve yöneticimiz kelepçelenerek tutuklandı.
DTP kapatıldı, Sayın Türk, Sayın Tuğlukun üyelikleri
düşürüldü. Daha yirmi gün önce Silopide Savaşa Geçit Verme
sloganıyla yapmak istediğimiz basın açıklamasına
güvenlik güçleri saldırdı, Şırnak Milletvekilimiz
Sayın Sevahir Bayındırın kalça kemiği
kırıldı, gaz bombalarıyla, kelepçelerle açılım
resmen hançerlendi.
ABDli edebiyat profesörü Edward Said diyor ki: Herhangi bir
siyasi eylemin terörizm olarak adlandırılması ona siyaset,
tarih, gelenek ve yorumun buluştuğu bir anlatı statüsü
tanınmaması demektir. Filistin meselesinin başına gelen
buydu. İşte Kürt sorununun başına gelen de budur. Birinin
gerillası, ötekinin teröristi. diyor. Açılım,
barış, kardeşlik derken ne oldu da birdenbire
çatışmalı bir ortama geldik? Kardeşin kardeşi
vurduğu bu anlamsız, çözümsüz savaşın sebebi nedir? Kimler
rant sağlıyor, kimler taşeron, kimler elinde körükle yangına
gidiyor? Neden Mecliste bunu konuşmuyoruz, neden liderler bir araya
gelmiyor, neden partiler sorunun üzerinde konuşmuyor, projelerini ortaya
koymuyor?
BDP olarak, daha önce de söyledik, bir kez daha
tekrarlıyoruz: Gelin, Meclisin birinci gündemi Kürt sorunu olsun. Sorunu
çözene kadar başka gündeme geçmeyelim, tatile çıkmayalım,
Meclisi kapatmayalım. Sayın Başbakan, Türkiyede Kürt
kimliğiyle yaşamak isteyen milyonlarca yurttaşımız
var, resmî dil Türkçe dışında Kürtçenin eğitimi,
yayını konusunda talepler var, siyasette temsiliyetin önündeki
engellerin kaldırılması, kültürel çoğulculuğun,
farklılıkların, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel
hakların tanınması talepleri var. Osmanlıdan cumhuriyete
miras kalan, yüz yılı aşan, yirmi dokuz isyan yaşayan bir
soruna asayiş gözlüğüyle bakarsanız, askere havale etme
yanlışına düşersiniz.
Geride bıraktığımız acı tabloya
bakınız: Sıkıyönetim, olağanüstü hâl, sansür, sürgün,
17 bin faili meçhul cinayet, yakılan dört bin köy, yaşamını
yitiren 40 bini aşkın insanımız, yüz milyarlarca dolar
zarar. İşte, o zaman JİTEM, Susurlukçular, itirafçılar,
çeteler, darbeciler mantar gibi türedi, ahtapot gibi kolları Türkiyeye
yayıldı. Ergenekon çeteleri o zaman palazlandı. Hizbullahı
kullandılar, insanları asit kuyularına attılar. Vedat
Aydın gibi siyasetçileri, Musa Anter gibi bilgeleri, gazetecileri
öldürdüler.
Bugün bunları isteyenler olabilir. Totaliter, faşist,
despot bir yönetim anlayışını arzu edenler, Hitler
özentileri de çıkabilir. Ancak, ülkemizin, halkımızın
sağduyusuna olan inancımız sarsılmadı. Büyük
çoğunluk kardeşçe bir çözüm umudu içinde. Demokrasi içinde çözüm
mümkün. diyor. Bu irade, bu güç Mecliste de var, yeter ki uzlaşı,
diyalog ortamını sağlayarak, soruna partiler üstü bir
yaklaşımla bakabilelim.
Demokratik açılım doğruydu. İlk
açıklandığında bölgede iyimserlik vardı, sorunun
demokratik yolla çözüleceği umudu doğmuştu. Yirmi altı
yıllık çatışmanın yerini barış
alacaktı. Halkın coşkusu barışa özlemindendi.
Diyarbakırda milyonlar bu özlem ile meydanlara çıkmıştı.
Habur sonrası medyanın, muhalefetin yükselttiği ırkçı,
milliyetçi dalga sizleri korkuttu. Habur sendromu, kaygısı Hükûmeti
sardı. Geri adım atmanın anlamı yoktu. Milliyetçi,
ırkçı dalga karşısında, Hükûmetin milliyetçi
dalgayı yönetmesi ve kontrol etmesi gerekiyordu. Yapamadınız,
teslim olmayı seçtiniz. Ezber bozmak gerekiyordu, siyasi cesarete ihtiyaç
vardı. İngilterede Tony Blair IRA ile nasıl görüştüyse,
direkt veya endirekt görüşüp çözecektiniz. İspanyada Gonzales hem
demokrasiyi geliştirirken hem de ETAyla görüşüyordu. Rahmetli Özal
kadar cesur olacaktınız. Güney Afrikada Mandela ve Clark
örneğinde olduğu gibi, gerçeklerle yüzleşecektiniz. Yaser Arafat
gibi gerektiği zaman barışı konuşacaktınız.
Hatırlayın, 1960 ABDsinde siyahlar beyazların okuluna
gidemiyor, aynı otobüse binemiyordu. Medeni haklar kanunu
çıkınca, ayrımcılık bitince, Kennedynin
Yardımcısı bir elinde siyahi bir öğrenci, bir elinde beyaz
bir öğrenciyi alarak üniversiteye gidince de kıyamet kopmuştu.
Aştılar o günleri, şimdi bir siyahi olan Obama Devlet
Başkanı. Devlet adamlığı tavrı işte budur.
Çatışma ortamının giderilmesi,
gerginliğin azaltılıp rahatlamanın sağlanması,
zıtlaşan, inatlaşan siyasetlerin yumuşatılması
konusunda inisiyatif alamadınız. Çatışma ortamını
sadece eleştirmek veya ilgili tarafları mahkûm etmek türünden soyut
sözler, kahrolsunlar veya köklerini kazıyacağız- çözümün,
barışın dili değildir. Çözüm projelerde, siyaset
bilimindedir. İnsanlığın, vicdanın, ortak aklın
devreye girmesi gerekiyor. Şiddet veya karşı şiddete
başvuranların değişim, dönüşümlerine yönelik yol
gösterici siyasetlerin devreye konulması gerekiyordu.
Kürt sorununun çözüme kavuşturulması için
çatışmasızlık ortamı oluşturulamadı.
İki taraf vardı; bir yanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyonları,
diğer yanda PKKnın eylemleri. Bu süreci yönetemediniz, Kürt sorununu
çözecek silahsızlandırma ve demokratikleşme projesini
hazırlayamadınız. Açılımın duraksaması, rota
değiştirmesi Kürt demokratik siyasetine baskıya dönüştü.
Böylesi günlerde ateşli, içi boş nutukların, küçük siyasi
hesapların faydası yok. Bir yandan, Açılım bitmedi, ne
olursa olsun devam edecek. deniliyor. Taş atan çocuklar yasası geç
de olsa, eksik de olsa Mecliste. Oylarını
aldığınız Kürtleri küstürmek istemiyorsunuz. Diğer
yandan, BDPye çok sert saldırıyor, tabanınızdaki
milliyetçilere selam veriyorsunuz. Samimiyet testinde sınıfta
kaldınız.
Kürt sorununu Kürtleri AKPlileştirerek çözme hedefi, bu
yolda yapılan operasyonlar, uygulanan baskılar Kürt demokratik
siyasetinin tasfiyesini amaçladı. Açılımın
başında yapılan bu ince hesaplar iyi niyetin
olmadığını ortaya çıkarıyor.
Narayana Hitopadeşa kitabında,
Kızgınlık dönemindeki bir fil gibi şişen ve bu yüzden
doğru yoldan sapan bir kralın danışmanları
eleştirilir. diyor. Filistin sorununda da, Kürt sorununda da
yanlış yönlendiriliyorsunuz. Washingtonda, Bağdatta,
Brükselde sürekli görüşme hâlindesiniz. Sizi kim yönlendiriyor?
Ekseninizi kim kaydırıyor? Size kim yanlış kararlar
aldırıyor?
Geçmişte, Kürt sorunu ortaya çıktığında
Türkiye, Suriye, Irak, İran sistemli zirveler yapar, tasfiye ve
baskıları görüşürlerdi. Sizler de aynı şeyleri
yapıyorsunuz. ABD-İran olayından sonra bu üçlüye dâhil olmasa da
Türkiye ile birlikte Barzani, Talabaniyi sıkıştırmaya,
baskı altına almaya çalışmaktasınız. Türkiye'nin,
1995 yılından bu yana Duhokun yakınında Bamerni ile
Kanimasi kasabasında 50 tank, 2 bin personeli bulunuyor. Batufa ile
Kanimaside de bine yakın Türk askeri ve 20 civarında Alman Leopar
tankı bulunmaktadır.
Barzani, Biz, artık, kardeş kanına elimizi
bulaştırmayacağız. diyor, sadece barışçıl,
demokratik çözümlere destek vereceğini açıklıyor. 1993te
Barzani bölgesinde yaşanan kardeş kavgası, onların
deyimiyle
(x) sonraki yıllarda Erbilin hemen yanı
başındaki Safin dağlarında yıllarca sürmüştü. Bu
acıların dersleri üzerinde, Kürt halkına yeni bir
(x)
dayatmaya kalkmak, en hafif deyimiyle vahşettir, Türkiye'nin de asla
çıkarına değildir.
Sayın Başbakan, tutumunuzdaki çifte standart bizi
şaşırtıyor. Taş atan Filistinli çocukları
övüyorsunuz, Kürt çocukları için de Gereği yapılacak.
diyorsunuz. Acıları ve ölümleri yarıştırmak gibi bir
niyetimiz yok. Her acı önemlidir ve paylaşılmalıdır;
isyanımız samimiyetsizliğedir.
Gazzede yaşananlara tepki gösteriyorsunuz, Silopide
susuyorsunuz, yaşananları görmezden geliyorsunuz. Hamas için Halk
seçti diyor, meşru görüyorsunuz, BDPye tahammül edemiyorsunuz.
Kürt açılımı, demokratik açılım, millî
birlik derken, durmadan isim değiştirdiniz. Zikzaklarınız,
kararsızlığınız zarar verdi. Aslında, Kürt
sorununu Kürtsüz çözme anlayışı sizi çıkmaz sokağa
götürdü.
12 Eylül darbesinin seçim sisteminin sayesinde, 2002den bu yana,
yüzde 40larda oy alıp Mecliste yüzde 60ın üzerinde
çoğunluğa sahipsiniz. Sekiz yıldır Başbakansınız.
Geçmişinizi hatırlayın, Belediye Başkanıyken Siirtte
bir şiir okumuştunuz, hayatınız değişmişti.
DGMler, olağanüstü yargı, OHAL, düşünce özgürlüğü
yasaklarıyla tanışmış, Pınarhisarda
yatmıştınız. Bugün, 12 belediye başkanı sizin
döneminizde düşüncelerinden dolayı tutuklu. Bu korkunç bir ironi
değil mi? Diyarbakır 5 no.lu cezaevini bilirsiniz. 12 Eylül
darbecileri, orada insanlara dışkı yedirdi, işkencede
insanlar öldürüldü. İşte, bu zulüm insanları dağlara
çıkarmadı mı?
Sizin zamanınızda, işkence ve kötü muamele
rakamları insan hakları belgelerinde binleri aştı. Sadece
2008de 5.315 kişi düşünce ve ifadeleri için soruşturma ve
davalara muhatap oldu.
Sayın Başbakan, haberleşme gizliliği,
kişilik hakları esastır ancak emrinizdeki memurlar gizli dinleme
yapıyor. TİB size bağlı, dinleme yapan güvenlik güçleri de
emrinizde. DGMlerin yerine kurulan özel ağır ceza mahkemelerini de
siyasallaştırdınız. Telefon ve ortam dinleniyor, fiziki
takip yapılıyor. Kişilik hakları, özel hayat, aile
hayatı ayaklar altına alınıyor, çiğneniyor hatta
Meclise uzanıyor. İslamiyette insanın haremine girmek günah
değil mi? Sekiz yıldır gizli dinlemeyi bitirmek için ne yasa
değiştiriyorsunuz ne de sorumluları yargı önüne
çıkarıyorsunuz. Çok güçlüsünüz, yasama çoğunluğu sizde. Yürütme
gücüsünüz, yargıyı da baskı altına almaya
çalışıyorsunuz. Demokrasinin kurallarını hiçe
sayıyorsunuz. Çoğulculuk, katılımcılık,
ortaklaşma sizin kitabınızda yok, neden? Narayana
Başıboş güç ayrı şeydir, bilimin yol
göstericiliğindeki güç ayrı şey; ışık ve
karanlık aynı anda aynı yerde olabilir mi? diyor. Bu kürsüden
defalarca söyledik Kontrolsüz güç, güç değildir. dedik.
Sayın milletvekilleri, toplum en şiddetli
çatışma ortamına çekilirken daha kötü bir durum ne olabilir ki?
Otoriterleşme eğiliminin hız kazanması, devletin yine kural
tanımaz uygulamalara geçme eğilimi, sokakları etkisi altına
alan linç girişimleri yeterince korku ve endişe vermiyor mu?
Hükûmetin açılımı ötelemesi, geciktirmesi, söylem ve
uygulamaları Kürtleri dışlaması, halkı ve temsilcilerini
muhatap almaması, güven vermemesi
başarısızlığın nedeni değil mi?
Sorun, Kürtlerle Türkler arasında değil, devletle
Kürtler arasında bir sorundur. Sorun, güvenlik, asayiş sorunu da
değildir, hak ve özgürlükler sorunudur. Sorun, insan hakları ve
demokrasi sorunu olarak çözümü siyasi, hukuki, ekonomik, sosyal, siyasal ve
kültürel boyutları olan bir sorun. Kürt halkını terörist gören
anlayışın, hak ve özgürlüklerin terörle mücadele ediyorum
bahanesiyle bastırılması, çözüme, barışa hizmet etmiyor.
(x) Bu bölümlerde, Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
Sayın Başbakan, Şemdinli Gediktepe mevzisine
gittiniz, gördünüz. Oraya gidemeyenlerin sizleri nasıl acımasız
eleştirdiğini, aşağılamaya
çalıştığını gördük. Oysa, yoksul halkın
çocukları, Şemdinliye, on beş günlük eğitimden sonra
gönderiliyor. On sekiz yaşında,
kıyamadığımız, arabamızın anahtarını
verirken sakındığımız çocuklarımıza
ağır silahlar veriliyor, otuz kiloluk sırt çantasıyla
savaş hattına sürülüyorlar. Peki, generallerin çocukları nerede
askerlik yapıyor? Medya listesini çıkarmış, Ergenekon
soruşturması paşaları dâhil, görevde olanların
çocukları ve yakınları, kendi konutlarında, ikametlerinde,
yaşadıkları şehirlerde askerlik görevini yapıyor. Bu
eşitlik mi, adalet mi, vicdan mı? Hani ülkemin tüm
yurttaşları eşitti?
İnanıyoruz ki halk Bu anlamsız kirli savaşta,
kardeş kavgasında neden çocuklarımız ölüyor? diye sormaya
başladığında, şehit cenazelerini istismar edenler
kaçacak delik arayacaklardır. Açılım deyip
ayrımcılık yaparsanız, hiç mi bunun siyasi sorumluluğu
olmayacak? Herhâlde, canlar yere düşerken Gensoruyu da ayağa
düşürdüler. demezsiniz; ülkemiz uçuruma yuvarlanırken, sayısal
çoğunlumuz vardır diye kulakları tıkamaz, gözünüzü
kapatmazsınız.
Sayın Başbakan, sizi tanımakta güçlük çekiyoruz.
Kimi zaman, güzel şeyler söylüyorsunuz, halk umutlanıyor,
eşitlikten, kardeşlikten, özgürlüklerden bahsediyorsunuz.
Özel timin bölgedeki uygulamaları hesap dışı
kaldı. Bölgede yaşayan insanların ne mal ne de can güvenlikleri
söz konusuydu. İnsanlara bölgede gerektiğinde dışkı
bile yedirildi. Demokratikleşme ve insan hakları noktasında
güneydoğu son derece geri. Yakın bir zamana kadar, anlamsız ve
çağdışı Kürtçe yasağı dolayısıyla bölge
insanları hayli baskılarla yüz yüze gelmişti. Başbakan,
Türkiyede seksen beş yıldan beridir resmî ideolojinin Kürt
meselesinde inkârcı, asimilasyoncu, baskıcı
davrandığını açık seçik söylemeli. Kürt kültürünün
geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaları kaldırıp
dileyen herkesin kendi ana dilinde eğitim-öğretim yapabilmesinin
önünü açmalıyız. Tayyip Erdoğanın 2001 Refah Partisi
Genel Merkezine sunduğu rapor.
Sayın Başbakan, sizleri davet ediyoruz, buyurun,
aynı şeyleri söylüyoruz, siz de yapın ve rapor sizin, neden
yapmadınız?
Devam edelim: Ad koyalım, diyorsunuz. Kürt sorunu, bu
milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur, benim
sorunumdur, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak sorunudur
çünkü güneş herkesi ısıtır, çünkü yağmur herkes için
rahmettir çünkü herkes aynı toprağın insanıdır. AK
Partinin, her şeyden önce, ayrımcılığı gerek
bölgesel gerek etnik unsur olarak ortadan kaldıran bir iktidar
olacağının altını çizmek istiyorum. 12 Ağustos
2005, Diyarbakır.
Büyük devlet, güçlü millet, kendisi ile yüzleşerek,
hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak
geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir. İmza:
Başbakan Erdoğan, 2005, Diyarbakır.
Bu söylediklerinizin hepsinin altına imza atmaya
hazırız, bu yanınızı olumluyoruz.
Karşımızda harbi, samimi doğruları dile getiren bir
Başbakan Tayyip var diye düşünmeye başladığımızda,
belediye başkanlarına, barış gruplarına vurulan
kelepçeler akla geliyor. Diğer kişiliğiniz devreye giriyor: Ya
sev, ya terk et! 30 Ocak 2007, Hakkâri. Çocuk da olsa, kadın da olsa
gereği yapılacak. 2006, Diyarbakır. Pompalı
vatandaşa hoşgörü, son olaylardan sonra Kökleri kazınacak.
tehditleri. İşte, o zaman ekseniniz kayıyor, militerleşen
bir kişiliğe dönüşüyorsunuz.
Karşımızda çift kişilikli bir Başbakan
görünce şaşırıyoruz. Hangi yanınız baskın?
diye düşünüyoruz, tartışıyoruz, ölçüyoruz,
uygulamalarınıza bakıyoruz. Sonuç? Son bir yılda gelinen
nokta tam bir felaket. Kendinizi ne zaman gözden geçireceksiniz?
Milliyetçi damarınızın daha çok
kabardığını, statükonun asıl gerçek savunucusu
olduğunuzu gösteriyorsunuz. Bir yanda darbecilere, Ergenekonculara
savaş açıyor görünüyorsunuz, diğer yanda altlarına milyon
TLlik zırhlı Mercedesler çekiyorsunuz.
Dolmabahçede gizli pazarlığınızın
kodları da tek tek çözülmeye başlandı. Darbecilerle anti-Kürt
anlaşması yaptınız, cemaatleri, ihaleleri korumaya
aldınız.
Bu niyetiniz, Kürt sorununda yaptığınız
yanlışlar sizleri öyle bir maceraya sürüklüyor ki sandıkta
Cumhurbaşkanlığı hayalleriniz de bitecek.
Bu dünyada elbet halk bunun hesabını soracak. Öbür
dünyada sırat köprüsünden geçtiğinizde Nekir ve Münkir melekler de
soracak: Kul hakkı yediniz mi? Mazluma zulüm ettiniz mi? Peygamberimiz
Cennet anaların ayağı altındadır. demişti, siz
analara acı çektirdiniz mi? Ne cevap vereceksiniz?
Sayın Başbakan, devlet parsel parsel
satılırken süren savaşın rantından
bahsediyorsunuz, kimmiş bu
rantçılar? Çeteler, darbeciler, işkenceciler, köy yakanlar, faili
meçhul cinayet işleyenler kirli savaşın en başta gelen
rantçıları değil mi? Bir
de ceplerine, ciplerine, cüzdanlarına, şirketlerine işbirliklerine
bakınız. Kimin mal varlığı bu sekiz sene içinde
artmışsa asıl rantçılar onlardır. Bir yanda bir avuç
azınlık padişahlar gibi yaşarken diğer yanda milyonlar
sefalet içinde yiyecek ekmek bulamayacak. Peki, bu mudur adalet?
İşsizliği bitireceğiz. dediniz, 2002de
yüzde 9la alıp 13,7ye yükselttiniz, gayriresmî yüzde 20yi
aşmış durumda.
Vergi yükünü hafifleteceğiz. dediniz, 2010 bütçesinde
ÖTVyi, KDVyi emekçi halka yüklediniz. Krizi tiye aldınız. Krizin
yükünü emekçi halka yüklediniz. İşçiye, memura yüzde 2 zam verdiniz,
her gün petrole, doğal gaza, akaryakıta yüzde 100ü aşan zam
yaptınız. Yeşil kart rakamlarına bakarsanız, yoksulluk
sınırı altındaki yurttaş sayısının 15
milyonu aştığı bir ülkede yaşıyoruz.
Devletin tüm kurumları
tarafsızlığını, adaletini, sağduyusunu,
suhuletini kaybetti. Burada devletin tepe kurumları kavgalı,
halkın güveni de sarsıldı. Bugün itibarıyla geldiğimiz
nokta yönetememe krizine dönüşmüştür. Anayasa gereği güçler
ayrılığı güçler birliğine dönüştü.
Sayın Başbakan, Anayasa reformunu
kaldırdınız, baş örtüsü konusunda geri adım
attınız, asker ve polisin sivil otoritenin emri altında
olması anlayışını terk ettiniz. Türkiye'nin gerçek
gündemleri olan sorunların Mecliste görüşülmesi AK PARTİnin
çoğunlukçu anlayışı nedeniyle engellendi. Ülkenin gerçek
sorunları Mecliste, Ankara'da konuşulamadı, Washington, Brüksel,
Bağdat'ta aranmaya başlandı. Dış politika
uluslararası güçlerin kontrolüne girdi. Onurlu bir dış politika
yerine, bağımlı bir politika izlendi. İradesi ipotek
altına alınan Türkiye, IMF'ye, NATO'ya, ABD'ye ve İsrail'e
bağımlı hâle getirildi.
Sıfır tolerans anlayışı da iflas etti.
Faili meçhul cinayetler arttı, güvenlik güçlerinin orantısız
aşırı güç kullanımı arttı. Adil yargılanma
hakkı bitti, kişi güvenliği ve özgürlüğü ayaklar
altına alındı. Toplum sağcı-solcu, laik-antilaik,
Kürt-Türk, Alevi-Sünni, zengin-fakir kamplara ayrıldı. Gerilim ve
çatışma ortamı her alana yayıldı.
İthal enerjiyle dışa bağımlılık
arttı. Kara para aklamayla 64 ton altının nasıl
girdiği belirsiz. Yap-İşlet-Devret Yasası ile Galataport,
Harem, İstanbul üçüncü Boğaz köprüsü, limanlar, akarsular
satışa çıkarıldı.
Mecliste denetlenemeyen Millî Savunma Bakanlığı
bütçesi, askerî harcamalar artırılırken eğitim,
sağlık kısıtlandı, sosyal devlet sadaka devletine
döndü.
Ekonomide yaşananların dışında toplumsal
barışın bozulmasına, ırkçı, milliyetçi linç
kampanyalarına, sosyal patlamalara zemin hazırlandı.
"Açılım" dediniz, el
attığınız her açılım, Alevi, Ermeni,
Kıbrıs, Roman, Kürt açılımı, bunların hepsi elde
kaldı, bir tekinin projesi ortaya konamadı.
12 Eylül askerî darbesini değiştirmek yerine
ihtiyacınız olan maddeleri sahte bir referandumla getirmeye
çalıştınız.
Yüzde 10 barajını ısrarla korudunuz, yüzde 7 hazine
yardımını ısrarla korudunuz.
Kürtçe serbest bırakılacak dediniz, gizli eylem
planlarını yayınladınız. YÖK, Kürt gençlerini
fişlemeye başladı. Tek Kürtçe gazete olan Azadiye Welat
Yazı İşleri Müdürü Vedat Kurşun'a yüz altmış
altı buçuk sene ceza verildi.
Köy isimlerini değiştireceğiz. dediniz,
değiştiremediniz. Eşit yurttaşlık dediniz, Türkiye
üst kimliği dediniz, Anayasanın 66'ncı maddesine
dokunmadınız.
Söyleyin Allah aşkına, uluslararası güçlerin
istihbarat ve savaş teknolojileri desteğiyle bu savaşı
sürdürmek kimin çıkarına, Türkiye'nin mi, yoksa silah
tüccarlarının mı?
Sayın Başbakan, Torontoya gideceksiniz, Obamadan
destek isteyeceksiniz. Dışarıda sarf ettiğiniz eforun yüzde
1ini içeride, iç dinamiklere harcasanız daha çok yol almış
olurdunuz. 75 Kürt milletvekilimiz var. dediniz, kendi vekillerinizi bile
söz ola kestire başı deyip susturdunuz. Mecliste bir gün olsun bu
sorunu ve çözümü konuşmadılar.
Eğer Türkiye bu sorunu konuşmayacaksa, çözümü
tartışmayacaksa, sadece siz konuşacaksanız ve militarizmin
diline sarılacaksanız, işte bu yol, barışa giden bir
yol değildir. Türkiye SOS veriyor, yol ayrımındadır. Halk
yeniden eski günlere dönmek istemiyor ama her gün bu kaygıyla güne
uyanıyor. İnsanlar umutsuz, geleceğe güvenle bakamıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASİP KAPLAN (Devamla) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Çağrı yapıyoruz: Bu sorunu sınırda nöbet
tutan yirmi yaşındaki gençlerin sırtına yüklemekten
vazgeçin. Kürt demokratik siyasetinin yasal zeminde kendisini ifade etmesinden,
örgütlenmesinden, temsilinden, siyasallaşmasından neden
korkuyorsunuz? Siz demokratik siyaseti
dışladığınız sürece şiddet güçlenecektir. O
hâlde şiddeti durdurmanın yolu, Kürtlere siyaset
kanallarını açık tutmaktan geçmiyor mu?
Değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanıyla
görüşen değerli sanatçımız, Türkiye'nin vicdanı
Sayın Sezen Aksu Sanatta hep sevgi vardır ya, bir parça ve hep biraz
umut! diyordu. Umut değil miydi bizi bugünlere getiren? Ya tam
demokrasi, ya hiç! diyen Sayın Yaşar Kemal, Kan dursun. diyeni
şükranla karşılarım. diyorsa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bağlıyorum efendim.
Edip Cansever de yıllar önce Umudu dürt, umutsuzluğu
yatıştır. Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir. diyorsa umudu
beslemek lazım. Gencecik fidanların toprağa düşmemesi,
anaların gözyaşının dinmesi için bu çatışmalı
sürecin bir an önce durdurulması ve kalıcı hâle getirilmesi
gerekir. Bu da ancak Hükûmetin atacağı demokratik adımlarla,
vereceği barışçıl mesajlarla ve ortaya koyacağı
çözüm iradesiyle mümkün olabilir. Hükûmetin yanı sıra Parlamento da
böylesi bir sürecin Türkiyede başlatılabilmesi için tarihî bir
görevle karşı karşıyadır. Meclis tüm gündemlerini
iptal ederek acilen toplanmalı ve akan kanın durdurulması için
atılacak adımları gündemine almalıdır, çözüm
bulununcaya kadar tatile girmemelidir. Aksi takdirde, sizleri, bizleri,
hepimizi halk da tarih de affetmez.
Barışa olan umudumuzla sizleri bir kez daha
saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.39
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 123üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
(11/12) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere devam
edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Elekdağ,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi tarafından yüce Meclise sunulan gensoru önergesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış buluyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, sözlerime PKKnın
yoğunlaşan kanlı eylemleriyle Hükûmetin bu tehdit
karşısındaki çaresiz tutumunun ülkemizi boğucu bir
huzursuzluk ve karamsarlığa gömdüğünü belirterek başlamak
istiyorum. PKKnın saldırıları sonucunda Şemdinlinin
Tekeli mevkisinde 10 şehit verdik, 16 da yaralımız var. Arkadan,
kanlı elini İstanbula uzatan terör 5 evladımızın daha
canını aldı. Şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine de
başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, PKKnın ve
yandaşlarının açıklamaları, örgütün hedefinin şok
eylemlerle toplumda öfke yaratmak ve bir Türk-Kürt çatışması
yaratarak ülkenin toplumsal dokusunu parçalamak olduğunu ortaya koyuyor.
Başbakan kabul etmese de, PKKnın sözcüleri, terör eylemlerini Kürt
açılımı sürecinde Hükûmetin kendilerini aldatmış olması
ve arkadan hançerlemesi nedeniyle yoğunlaştırdıklarını
iddia ediyorlar, bu yeni terör dalgasını da Hükûmete
şartlarını dayatmak için başlattıklarını
söylüyorlar.
Değerli arkadaşlarım, acil önlemler
alınmasını gerektiren acı bir tehditle karşı
karşıyayız, bu önlemlerin de ne olması gerektiğini
saptarken bir gerçeği de gözden kaçırmama durumundayız. Bu da
PKKnın Kuzey Irakta konuşlanmış olan vurucu gücü tasfiye
edilmeden Türkiye'nin terörle mücadele çabasının sonuç
verebileceğini düşünmenin abes olduğudur.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin bu tehdidi bertaraf
etmesi için derhâl şu üç önleme baş vurması gerekiyor:
Birincisi: Türk Hükûmeti, alacağı önlemlerle PKK
örgütüne Türkiyeye vereceği her zararın bedelini Kuzey Irakta da en
ağır şekilde ödeteceğini göstermelidir. Eğer PKK Kuzey
Irakta sığındığı inlerden çıkıp
Türkiyeye zarar verebiliyorsa, Türkiye'nin, PKK örgütünü muhakkak
kaynağında da cezalandırması gerekiyor. Ankara bunu
yapamadığı takdirde PKKyı Türkiyeye karşı eylem
yapmaktan caydıramaz.
Gerçekleştirilmesi gereken ikinci husus, AKP Hükûmetinin
yapacağı girişimlerle Iraktan, Amerikadan ve bölgesel Kürt
yönetiminden derhâl PKK terör örgütünün etkisiz hâle getirilmesini resmen talep
etmesidir. Böyle bir talep, Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan
en meşru hakkıdır. Zira, bir ülkenin topraklarında
konuşlanan terörist örgüt, komşu ülkeye geçerek terör eylemlerinde
bulunuyorsa, topraklarında terörist örgütü barındıran ülkenin
veya yönetimin bu eylemleri önleme ve teröristleri etkisiz hâle getirme
sorumluluğu vardır. Bunu yapamayan ülke veya yönetim teröristlerle
suç ortağıdır.
Bu itibarla eğer Irak, Amerika ve bölgesel Kürt yönetimi bu
sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınırlarsa o zaman
Türkiye'nin Kuzey Irakta derinliğine kara ve hava operasyonları
yaparak PKKnın tüm unsurlarını temizleme hakkı doğar.
Alınması gereken üçüncü önlem PKK örgütüne yataklık
yapan Barzani ile ilgilidir. Sayın Başbakan 29 Ekim 2007de şu
ifadelerde bulunmuştu: Barzani, terör konusunda tavrını çok
açık ve net ortaya koyma durumundadır. Barzani şu an terör
örgütüne yataklık yapar durumdadır. Bunlar Sayın
Başbakanın sözleri. Başbakan bu açıklamasıyla
Barzaninin PKKnın kanlı eylemlerine ortak olduğunu
vurgulamıştı. Barzani bugüne kadar bu tutumunu değiştirmemiştir.
Buna rağmen Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı
sıfatıyla Türkiyeye resmî bir ziyaret için davet edilmiş ve
kendisine sanki ayrı bir devletin başkanı gibi muamele
edilmiştir. Bu, affedilmez bir hatadır değerli
arkadaşlarım.
Dışişleri Bakanı Davutoğlunun
(x)
Mesut, yani Mesut Ağabey diye hitap ettiği Barzani, Ankarada
PKKyı bir terör örgütü olarak nitelemeyi reddetmiştir. Bu itibarla,
Barzani, PKKnın Kuzey Iraktan temizlenmesini öngören bir eylem
planının uygulanmasında Türk Silahlı Kuvvetleriyle fiilen
iş birliği yapmaya ve destek vermeye ikna edilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin elinde Barzaniye
karşı kullanılacak son derece etkili ekonomik ve diplomatik
levyeler vardır, bunlar kullanılmalıdır. Barzaniye,
Türkiyeye verdiği zarar ölçüsünde kendisinin de zarar göreceği
hissettirilmelidir.
Belirttiğimiz bu üç acil önlemin gerçekleşmesi
sağlanamadığı takdirde PKK örgütünün eylemlerinin
durdurulması mümkün olmaz. Hükûmet bu önlemleri almadığı
takdirde, Türk devleti sadece devlet olma vasfından değil, onurundan
da çok şey kaybedecektir. İktidar partisinin böyle ağır bir
vebal altında kalmak istemediğinden eminim.
Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Sayın Genel Başkanımızın da
açıkladığı üzere, terörle mücadeleye partiler üstünde millî
bir sorun olarak bakıyor ve bu sorunun siyasi rekabette bir araç olarak
kullanılmasını hatalı buluyoruz.
Keza, tek başına silahlı mücadelenin de terör
tehdidinin bertaraf edilmesi için yeterli olmadığı
görüşündeyiz. Terörle başarılı bir mücadele, onu besleyen
kaynakların isabetle teşhisini ve kurutulmalarını
gerektirir.
Bu noktadan hareketle, çok boyutlu ve bütüncül bir millî politika
oluşturulmasına katkıda bulunmak isteriz. Bu amaçla, ortak bir
strateji oluşturmak maksadıyla, terörün kitlesel yapısında
terörü beslediği düşünülen ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel
konular ele alınarak demokratik bir yaklaşımla bunların
Avrupa standartlarıyla uyum hâline getirilmesine yönelik bir
çalışma yapılmalıdır.
Ancak, değerli arkadaşlarım, bunun için de bugüne
kadar uygulanan politikaların bir muhasebesinin yapılması ve
buna göre hataların ve doğruların saptanması zorunludur.
Çünkü tarih sadece ondan ders almayanlar için tekerrür eder.
Değerli arkadaşlarım, şimdi
yapacağım değerlendirme bu amaca yöneliktir. Polemik ve suçlama
amaçlı olmadığından lütfen emin olunuz.
Kürt açılımını tetikleyen olgu Obama
yönetiminin Iraktan çekilme kararının yarattığı
dinamiklerle güç kazanmış olmakla birlikte, bu girişim, esas
itibarıyla, 5 Kasım 2007de Washingtonda yapılan
Bush-Erdoğan görüşmesinde üzerinde mutabık kalınan ve Kürt
sorununa çözüm öngören siyasi proje süreci zemininde yürütülmüştür.
Siyasi proje sürecinin ana hatları şunlardır:
Birincisi, Amerika Türkiyeye Türk Hava Kuvvetleri tarafından vurulacak
PKK hedeflerini gösteren istihbarat bilgileri vermeyi taahhüt etmiş, bunun
karşılığında AKP Hükûmeti Kuzey Iraka kara
harekâtı yapmama yükümlülüğü altına girmiş, yani resmen
meşru savunma hakkından feragat etmiştir.
(x) Bu bölümde, Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.
Üstlenilen diğer bir yükümlülük de Türk Hava Kuvvetlerinin
Amerikanın kontrol ve denetimi dışında operasyon
yapamayacağıdır Kuzey Iraka.
İkinci olarak, Türkiye'nin güneydoğusu ile Kuzey Irak
arasında kapsamlı bir ekonomik ve sosyal entegrasyon
gerçekleştirilmesi hedeflenecek, Kürt bölgesel yönetimiyle yakın
ilişkiler ve sıkı bir iş birliği kurulacaktır. Bu
iş birliği Türkiye'nin Kerkük-Ceyhan Boru Hattından Kuzey Irak petrolünün
dünyaya pazarlanabilmesini de kapsayacaktır.
Üçüncü olarak, Barzaninin başkanlığındaki
bölgesel Kürt yönetimi PKK terörünü sona erdirmek için Ankarayla iş
birliği yapacaktır. Güya bu şekilde Amerikanın da
yardımıyla PKKnın dağdan inmesi ve silahlarını
bırakması sağlanacaktır. Ancak bunun için, Türk
Hükûmetinin, DTP üzerinden terör örgütü PKKyı muhatap olarak kabul etmesi
ve de siyasi çözüm üzerinde mutabakata varılması şart
koşulmuştur.
Değerli arkadaşlarım, belirttiğimiz bu
hususlar Amerikan askerî yetkilileri tarafından 2008 yılı Mart
ayında Pentagonda düzenlenen bir basın toplantısında ve
Amerikan Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesinde yapılan
açıklamalardan anlaşılmaktadır. Kongre zabıtları
ve Pentagon kayıtları elimizdedir.
Değerli arkadaşlarım, nihayet siyasi proje
bağlamında Amerika, Barzani üzerinde nüfuzunu kullanarak Türkiye'nin
taleplerini oluşturan şu dört konuda ilerleme sağlamasına
çalışacaktır:
1) Barzaninin PKKyı terör örgütü olarak ilan etmesi.
2) Örgütün elebaşlarının Türkiyeye teslim
edilmesi.
3) PKK örgütünün siyasi bürolarının
kapatılması ve kamplarının tecrit edilmesi.
4) PKKya lojistik desteğin kesilmesi.
Sayın Ali Babacan Dışişleri Bakanıyken
2008 yılının başında Irak Dışişleri
Bakanı Hoşyar Zebari vasıtası ile Barzaniye bu talepleri
içeren bir liste göndermiş ve bunların acilen uygulanmasını
talep etmiştir. Ankara bu konudaki girişimini birçok kereler
tekrarlamışsa da Barzani söz konusu taleplere ısrarla
karşı çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, Obama, başkan olunca, 2011
yılı sonuna kadar Iraktan Amerikan askerlerini çekme
planının uygulanmasının yaratacağı tehlikeli
durum nedeniyle Başkan Bush döneminde oluşturulan siyasi projeye mal
bulmuş Mağribî gibi sarılmıştır. Obama
yönetiminin endişesi Iraktaki Amerikan askerî mevcudiyetinin
azalması ile birbirlerine diş bileyen Araplar ile Kürtler
arasında bir iç savaşın çıkması ve bu hengâmede
Iraklı Arapların Türkiyeyle iş birliği yaparak Amerikanın
özene bezene kurdurduğu bölgesel Kürt devletini haritadan
silivermeleridir. Obama yönetimi böyle bir gelişmeyi mutlak surette
önlemek amacı ile Erdoğan Hükûmetinden Türkiye'nin Araplarla ittifak
yapma yerine Kuzey Irak Kürtlerinin hamiliğini üstlenmesini talep
etmektedir. Türkiyeden böyle bir beklentisi olmasına rağmen, Obama
yönetimi, ne Barzani üzerinde gereken baskıyı yaparak Türkiye'nin söz
konusu dört talebinin yerine getirilmesini sağlamıştır ne
de Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarını
kullanarak PKKyı tasfiye amacıyla Kuzey Irakta kendi inisiyatifiyle
kara ve hava operasyonları yapmasına müsaade etmiştir. Hemen
belirtelim ki, Obama yönetimi eğer Barzani üzerinde gerekli
baskıyı yaparak Ankaranın taleplerinin
gerçekleştirilmesini sağlasaydı, PKKnın dağ
kadrosunun sadece morali değil, kendisi de tarumar olur ve silah
bırakması çoktan sağlanırdı.
Şimdi kısaca Türkiye'nin Amerikadan
sağladığı gerçek zamanlı istihbaratın
niteliğine değineyim. Değerli arkadaşlarım, Amerika
sadece kendisi tarafından seçilen PKK hedeflerinin Türk Hava Kuvvetleri
tarafından vurulmasına müsaade etmektedir. Amerika bilinçli olarak
terör ağacının gövdesini imha edici nitelikte hedefler vermiyor.
Verdiği hedefler sadece ağacın küçük dallarının ve
yapraklarının imha edilmesi amacını güdüyor. Amerika bu
suretle bir taraftan Türkiyeye sadece ağrı kesici ilaçlar vererek
acıların hafifletilmesine yardım ediyor fakat öte yandan
PKKnın da tasfiyesini önlüyor.
Peki, değerli arkadaşlarım, bu ortamda Kürt
açılımı projesinin yeri nedir? Kürt
açılımının yürütülmesine ilişkin faaliyetlerin
merkezini Bağdat ve Erbilde kurulan Türkiye, Irak ve Amerikadan
oluşan Terörle Mücadele Komitesi oluşturmuştur. Amerikanın
baskısı sonucu Barzani de bu konuda bu Komitede temsil
edilmiştir. Ancak, Komitenin ismi yanıltıcıdır. Zira
Komitenin esas görevi PKKyla mücadele değil, Türkiye ile PKK
arasındaki dolaylı müzakerelere aracılık yapmaktır.
Nitekim Habur Sınır Kapısından 34 PKKlının
büyük bir törenle girmelerine ilişkin senaryo Terörle Mücadele Komitesi
tarafından hazırlanmıştır. Ancak, her şey
planlandığı gibi yürümedi. Anımsayacaksınız,
Habur girişindeki görüntüler ve buna toplumun gösterdiği kuvvetli
tepki açılım konusunda son derece negatif bir psikolojik ortam
yarattı.
Ayrıca açılım paketinin içeriği hakkında
tartışmalar yoğunlaştıkça PKK ve BDP siyasi
hedeflerini açıkça ortaya koydular. Bir kısım medyanın da
desteğiyle PKK ve BDPnin sanki silahlı mücadeleyi
kazandıkları ve Hükûmeti müzakereye mecbur ettikleri gibi bir hava
yaratıldı. Bu imajın faturasının ağır
olacağını değerlendiren Hükûmet de açılım
sürecini askıya aldı.
Şimdi, bu süreç sırasında yapılan çeşitli
açıklamalardan PKK örgütüyle BDPnin Kürt açılımı
çerçevesinde gerçekleştirmek istedikleri temel hedeflerin şu beş
noktayı kapsadığı anlaşılıyor:
1) Anayasanın Türklüğü tanımlayan 66ncı
maddesinin Kürt kimliğini de tanıyacak şekilde
değiştirilmesi yahut tamamen kaldırılması.
2) Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılmasını
engelleyen Anayasanın 42nci maddesinin değiştirilmesi.
3) Güneydoğuya özerklik verilmesi.
4) Hükûmetin Öcalanla müzakere masasına oturması.
5) Öcalanı da kapsayan genel affın çıkması.
Gayet objektif bir bakışla Kürt
açılımının bizi getirdiği nokta bu beş talep ve
PKKnın bu talepleri kabul edilmediği takdirde Türkiyeyi yangın
yerine dönüştüreceği tehdididir. Yani Kürt açılımı
deyince PKK ve BDP ayrışmayı hedefleyen ve beş talepten
oluşan bu listeye odaklanıyor. Onların gerçeği bu. Fakat
değerli arkadaşlarım, bir başka gerçek daha var. Bu gerçek
de kanımca Türk kamuoyunun yüzde 90ının bu listedeki taleplerin
gerçekleşmesini önlemek için her türlü özveriye hazır olduğudur.
Amacım polemik yapmak değil ama hakikat şu ki Kürt
açılımı girişimi Türkiyeyi tam bir çıkmaza
sürüklemiştir. Bu bakımdan bu çıkmaz yolda direnmek fahiş
bir hataya saplanıp kalmak demektir.
Şimdi konunun Amerika yönünü ele alalım. Biraz önceki
açıklamalarım Amerikanın terörle mücadele konusunda Türkiyenin
yanında olduğu izlenimini yaratmaya önem veren fakat gerçekte
Türkiyenin çıkarlarını gözetmeyen bir politika izlediğini
ortaya koyuyor. Oysa Obama yönetimi, karşılaştığı
çok ciddi sorunların çözümü hususunda Türkiye'nin desteğine ihtiyaç
duyuyor. Birincisi, Obama, 2011 yılı sonunda kuvvetlerini Iraktan
çektiği zaman arkasında nispeten istikrarlı, Amerikan
yörüngesinden çıkmayan ve bütünlüğünü koruyan bir Irak bırakmak
istiyor. Bunun için de Irak bölgesel Kürt yönetimini, Sünni ve Şii
Arapların hışmından korumak için Türkiyeye emanet etmeyi
planlıyor. Ayrıca, Türkiye'nin Afganistanda da çok etkin ve
yararlı bir mevcudiyeti var. Amerika, Türkiye'nin bu alandaki
desteğine de ihtiyaç duyuyor.
Bu duruma rağmen nasıl oluyor da Obama yönetimi,
müttefiki Türkiye'nin çıkarlarını gözetmeyen bir politika
izliyor? Bunun önde gelen iki nedeni var değerli arkadaşlarım.
Birinci nedeni, Irakın parçalanması durumunda Obama yönetiminin,
kurulacak bağımsız Kürt devletine yerleşerek burayı
bir askerî üsse dönüştürme ve Orta Doğu stratejisinin önemli bir
dayanak noktası yapmayı öngören bir planı
bulunmasıdır. Washington böyle bir planı, icabında yararlanmak
üzere elinin altında tutuyor. Bu nedenle Obama, Barzaniye kol kanat
geriyor ve onun kaprislerine boyun eğiyor. Tabii, Amerikanın böyle
siyasi bir perspektifi olunca Irak bölgesel Kürt yönetimine verdiği önem,
Türkiyeye nazaran ağır basıyor. Bu dengesiz yaklaşım
nedeniyle de Türkiye'nin çıkarları tehlikeye atılıyor.
İkinci neden ise, Obama yönetiminin, Ankaranın
İranla yakınlaşma politikasından son derece rahatsız
olmasından kaynaklanıyor. Bu rahatsızlığa
Ankaranın Hamasla olan sıcak ilişkileri de katkıda
bulunuyor. Bu rahatsızlık Washingtona, Türkiye'nin maruz
kaldığı terör tehdidine gerekli duyarlılığı
göstermemek için gerekçe oluşturuyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu
söylediklerimden iki sonuç ortaya çıkıyor. Bunlardan birincisi, Türk
dış politikasının ciddi bir balans ayarına
ihtiyacı olduğudur.
Sayın Başbakan, bütçe görüşmeleri
sırasında bu kürsüden yaptığı konuşmada
Türkiyeyi bölgesel ve küresel roller üstlenen, yıldız gibi parlayan
bir bölgesel güç yaptık. diyerek övündü. Yalnız bu konuda Sayın
Başbakanın dikkatine getirmek istediğimiz bir husus var:
Sayın Başbakan, böyle üst perdeden konuşmaya
hakkınızın olması için önce
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla)
Türkiye'nin size
sağladığı siyasi, stratejik ve jeopolitik kozları
cesaretle, basiretle ve dirayetle kullanarak stratejik müttefikimiz diye
tanımladığınız Amerikayı Türkiye'nin
çıkarlarına saygılı ve duyarlı bir şekilde hareket
etmeye ikna etmeniz gerekiyor.
İkincisi: Kürt açılımındaki temel
sakatlık, açılımın bir millî proje olmamasından,
dışarıda kotarılan ve esas itibarıyla Amerikanın
Orta Doğudaki stratejik çıkar ve perspektifine göre
şekillendirilen bir proje olmasından ileri geliyor. Dış
odaklar tarafından Erdoğan Hükûmetine dayatılan Kürt
açılımı veya PKK ile müzakere stratejisi Türkiyeyi selamete
değil, felakete götürür.
Değerli arkadaşlarım, yanlış strateji
yanlış ilaç gibidir, öldürür!
Bu görüşlerle, gensoru konusunda çekimser
kalacağımızı belirtir, yüce Meclise
saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Ömer Çelik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelik.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, yüce milletimizin bekası için
hayatlarını feda ederek ebedî mekânlarına giden aziz
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Aziz şehitlerimiz fani
hayattan ebedî hayata geçtiler. Geride ise hepimize onur ve fedakârlık
dolu mesajlar bıraktılar. Bu mesajların takipçisi olmak,
hayatımız boyunca boynumuzun borcu olacaktır. Kederli ailelerine
de başsağlığı diliyorum.
Bugün bu oturumda gündemimizde olan gensoru, doğrusunu
söylemek gerekirse çok ibretlik bir vesika. Ömrümüz tabii siyasi metin okumakla
geçiyor, çok siyasi metin okuyoruz fakat ben, hayatımda bu kadar
mantık hatalarıyla dolu, bu kadar yanlışlarla dolu, kendi
kendini tekzip eden başka bir siyasi metin okuduğumu
hatırlamıyorum. Böylesi bir siyasi metnin muhatabı
olmadıkları için, bu konuda hassasiyet gösterdikleri için Milliyetçi
Hareket Partisi Grubuna teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Böylesine mantık hatalarıyla dolu ve siyasi ciddiyetten
uzak bir metnin burada tartışılmasının tarafı
olmadıkları için Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna
teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Doğrusunu söylemek gerekirse
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Bir daha söyle, bir
daha.
BENGİ YILDIZ (Batman) Bence de tekrarlamanızda fayda
var.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Doğrusunu söylemek gerekirse,
Cumhuriyet Halk Partisinin de önce konuşmayacağız deyip,
arkasından konuşma için söz almasını da çok
yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Allah Allah
Senden izin mi
alacaktık?
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Bir daha söyle.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Söylediklerimi bir deftere defalarca
yazabilirsiniz çok hoşunuza gittiyse, beyaz bir kâğıda.
Sayın milletvekilleri, bu gensoruda insani bir durumdan
bahsediliyor, ona da değinmek istiyorum. Sayın Milletvekili Sevahir
Bayındırın başına gelen üzücü bir olay var. Kendisi
yaralanmıştır. Kendisine bütün içtenliğimle geçmiş olsun
dileklerimi sunuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bir ay geçti, bir ay, yeni
mi uyandınız?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakınız, Hasip
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bir ay geçti, gensoru
gelince özür diliyorsunuz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Şimdi, özür dilemiyorum.
Bakın, özür dilemiyorum, geçmiş olsun diyorum, bir. İkincisi:
Siz bilmezsiniz, Sırrı Beye sorabilirsiniz, hangi milletvekilinin
Sizin milletvekillerinizle ilgili bir kaza durumu ya da istenmeyen bir durum
olduğunda anında ararız ve geçmiş olsun dileklerimizi
iletiriz ve şu anda da bir milletvekilinin başına gelen bir
olaydan dolayı üzüntülerimizi bildirirken laf atmanızı
doğrusu siyasi kültürünüze tevdi ediyorum.
Sayın Bayındırın kuşkusuz
başına gelen olay da çok üzücü bir olaydır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin herhangi bir üyesinin başına gelen her üzücü olay Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tamamını ilgilendirir. İçişleri
Bakanlığının yaptığı bu
soruşturmanın kapsamlı bir şekilde sonuçlanmasını
ve olayın tüm boyutlarıyla açığa çıkmasını
temenni ediyoruz.
Şimdi, demokratik açılım vesilesiyle pek çok söz
söyleniyor. Biraz evvel burada da yine değişik vesilelerle
değişik konular gündeme getirilerek birçok şeyin burada gündeme
alındığını gördük. Şimdi, bizim pozisyonumuz
açısından bu Mecliste daha önce de bu konuyu konuştuk.
Türkiyenin toplumsal barış taleplerini hesaba katarak tam demokratik
bir devlet ve özgür bir toplum tasavvuru demokratik açılımın
esasını oluşturmaktadır. Bu açılımın
esası, çok uzun zamandır devletin eksik uygulamalarından
kaynaklanan birtakım sorunlarla vatandaşlarımız
arasında doğan gerilimin giderilmesinden doğan toplumsal
barışın zayıflaması, toplumsal barışın
zedelenmesi ve bu sebeple ortaya çıkan millet iradesinin tahkim edilmesi
konusundaki sıkıntıların giderilmesine dönük bir siyasi
iradedir, bir siyasi girişimdir. Bunu yaparak ne yapmak istiyoruz? Bunu
yaparak yapmak istediklerimiz
Çeşitli politikalar arasında
görüş farklılıkları olabilir. Bu demokratik
açılımı gündeme getirdiğimizden beri bizi, Türkiyeyi değiştirmekle,
Türkiyeyi başka bir yöne çekmekle suçlayanlar var.
Yaptığımız şudur: Evet, Türkiyeyi
değiştiriyoruz. Türkiyeyi ne yönde değiştiriyoruz? Devlet
gücüyle insanlarına işkence yapan yapıyı
değiştiriyoruz, vatandaşın millî iradesini, sandıktan
çıkan iradesini kendisine düşman sayan yapıyı
değiştiriyoruz, vatandaşı devlete küstüren bütün
uygulamaları değiştiriyoruz. Devlet içinde devlet olmuş
çetelerle mücadele etmeye sonuna kadar kararlıyız. Halkın
huzurunu bozan, bu milletin canına kasteden terörle sonuna kadar mücadele
etmeye kararlıyız. Genel çerçeveler bunlardır ve Türkiyenin
bekasını düşünenlerin ve Türkiyenin dünya sahnesinde yer
almasını isteyenlerin zorunlu olarak düşünmesi gereken
meselelerdir bunlar.
Şimdi, değişik vesilelerle söyledik, demokratik
açılımdan bahsettiğimiz zaman Önce demokratik açılım
dediniz sonra millî birlik ve beraberlik açılımı dediniz.
deniyor. Tabii, burada bir çelişkinin ortaya konulması siyasi
algılamayla ilgili bir sorundur. Otoriter devletlerde millî birlik ve
beraberliği güçlendirmek için önüne gelen her sorunda o devletin yönetimi
demokrasiden taviz verir; çağdaş demokrasiler, gelişmiş
demokrasilerse demokrasinin bir risk yönetimi, toplumsal barışın
sürekli yönetilmesi gereken bir olgu olduğunu bilirler ve önlerine gelen
her riskte millî birlik ve beraberliği güçlendirmek için daha çok
demokrasi perspektifini koyarlar. Birinci yanlış anlaşılma
bu.
İkinci yanlış anlaşılma ise, gensoruyu
verenlerden kaynaklanıyor. O da şudur: Bir yandan demokratik
açılım yapıyorsunuz, bir yandan da terörle mücadele ediyorsunuz,
askerî operasyonlar sürüyor. diyorlar. Arkadaşlar, demokratik
açılım terörle mücadeleden vazgeçmek değildir. Terör var
olduğu sürece devletin silah bırakması,
operasyonlarını durdurması ya da terörle mücadeleden vazgeçmesi
mümkün değildir.
Demokratik açılım iki esasa dayanmaktadır: Bir
tanesi Kürt vatandaşlarımızın demokratik taleplerinden
doğan demokratik ifadelerinin yerli yerince yerine getirilmesi, ikincisi
ise terör örgütünün silahsızlandırılmasıdır. Eğer
bunun karşısında terör örgütü devletin ve milletin
bütünlüğüne karşı girişimlerde bulunursa devlet buna
elindeki silahlı güçle en sert karşılığı
verecektir. Bunda hiçbir kuşku yoktur.
Millî birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi de AK PARTİ
vizyonu açısından daha çok demokrasiyle, daha çok insan haklarıyla
mümkündür. Devletin ordusu ne kadar güçlü olacaksa, devletin istihbaratı
ne kadar güçlü olacaksa, devletin insan hakları perspektifi, devletin
demokrasi perspektifi de o kadar güçlü olacaktır. Demokratik
açılım bu perspektifin adının konulmasıdır.
Şimdi, gensoruda geçen bir ifade var. Açılım inkâr
siyasetidir. diyor. İnkâr siyaseti yaptığı için Hükûmeti
suçluyor. Bakın, bu açılım süreci
başladığından beri her siyasi beyanı cerrahi bir
titizlikle izliyoruz, kim ne demek istiyor, daha sonraki görüşlerinde ne
var ve görüşlerini nereye götürmek istiyor diye.
Şunu çok açık söyleyeyim: Demokratik
açılımın, devletin temel ilkeleriyle, tek bayrak, tek devlet,
tek millet ilkesiyle çelişen herhangi bir unsur
taşıdığını iddia etmek tamamen yalan üzerine kurulu
bir beyandır ya da demokratik açılımın bunların
tartışmaya açılması anlamına geldiğini,
bunların tartışmaya açılması gerektiğini
söylemek
İşte bizim inkâr ettiğimiz odur. Bu
yapılırken muhatap kimdir? Muhatap, biraz evvel Sayın Şükrü
Elekdağın Ben polemik yapmıyorum. diyerek aslında
polemiğin de ötesinde, burada hayaller şeklinde
anlattığı ne PKKdır ne bir dış güçtür ne
başka bir şeydir. Sayın Şükrü Elekdağ, defalarca Ben
polemik yapmıyorum. dedi fakat bir siyasetçiden çok bir psikiyatrist gibi
Obamanın kafasından geçenleri bize anlattı, Sayın
Başbakanın kafasından geçenleri bize anlattı, Amerika
Birleşik Devletlerinde Sayın Başbakan ile Obama arasındaki
ikili görüşmelerde neler olduğunu bize anlattı ve daha sonra da
dedi ki: Silahlı Kuvvetler Dergisinin bilmem ne sayısındaki
zabıtlar elimizde. Benim gözlemlediğim şudur: Maalesef
şöyle bir kötü alışkanlık var. Dışarıda
herhangi bir dergide, herhangi bir siyasetçinin ufacık bir beyanı
esas alınıyor, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti yargılanıyor, Türkiyede söylenenler esas
alınmıyor, sadece dışarıdaki bir dedikodu,
delillendirilmemiş, resmî olarak politikaya dönüşmemiş bir
şey üzerinden burada bir sürü spekülasyon yapılıyor. Bakın,
bu inkâr siyaseti konusunda söylenecek çok şey var ama bir şeyleri
inkâr ettiğimiz doğrudur. Ama gensorunun ifade ettiği manada bir
inkâr siyaseti değil bu. İnkâr edilen şey, Kürt
vatandaşlarımızın demokratik talepleri değildir. Terör
örgütü ve onun yandaşlarını inkâr ediyoruz. Vatandaşlarımızın
demokratik taleplerini yansıtıyorum deyip Kürt
vatandaşlarımız yerine İmralı-Kandil ekseni için
imtiyaz isteyen girişimler kesinlikle inkâr edilmektedir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kürt
vatandaşlarımızın taleplerine evet diyoruz...
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Gereğini yapın o zaman,
evet diyorsanız.
ÖMER ÇELİK (Devamla)
ama terör örgütüne imtiyaz
sağlamaya çalışan ve bunu meşru kavramların ya da
gensoruların arkasına saklamaya çalışan her türlü
girişimi inkâr ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) Yok, yok, biz açıkça söylüyoruz.
Merak etmeyin. Açık söylüyoruz, açık. Sayın Çelik, kapalı
bir şey yok.
ÖMER ÇELİK (Devamla) İnkâr ettiğimiz,
bazılarının kendilerini Kürt
vatandaşlarımızın yegâne temsilcisi görüp onlar adına
pazarlık yapmaya kalkan gayrimeşru tutumlarıdır.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) İnkârcılık sizin
tarihinizde var zaten.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Kürt
vatandaşlarımızın meşru taleplerini dile getiriyor
gibi yaparak kendi siyasi organizasyonlarına çıkar sağlamaya
çalışanları tabii ki inkâr ediyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) İnkarcı olduğunuzu
itiraf ediyorsunuz yani. Bu sorunun nedeni de inkâr zaten.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Şimdi, inkâr edilen şey, bu
ülkenin vatandaşları değildir, bu ülkenin
vatandaşlarının demokratik talepleri değildir.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Nedir o zaman? Şimdiye kadar
ne yaptınız bu insanların talepleri için?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Öyle olsaydı, şimdiye kadar
hiçbir siyasetçinin gündeme almadığı, hiçbir hükûmetin gündeme
almadığı böylesi kapsamlı bir projeyi bu Hükûmet gündeme
almazdı.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sonuç ne? Sayın Çelik, sonuç
ne?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Ama esas mesele şudur: Kürt
vatandaşlarımızın demokratik bir toplumda, kültürel
açıdan, sosyal açıdan eşitlik taleplerini kendi siyasi
organizasyonlarına, imtiyaza çevirmeye çalışanları tabii ki
inkâr ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) Esas mesele din
bezirganlığı ve demokrasi bezirganlığıdır
Sayın Çelik.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakınız, çok açık ve
net bir durum var. Madem demokrasi var, o zaman terörle mücadele
olmasın. diyen bir yapı kesinlikle siyasi parti
sıfatını hak edemez. BDP bir siyasi parti olarak arasına
terörle mesafe koymadığı sürece, terör örgütünün yumuşak
gücü gibi davrandığı sürece bu inkâr siyasetinin parçası
olacaktır ve muhatabı olacaktır.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Ezbere şeyi
bırakın!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Geçin bunları, geçin.
Sayın Çelik, geçti bunlar. Ne yapacaksınız? Sorunun çözümü için
ne yapacaksınız? Demokrasi dediğiniz şey nedir?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakın, BDPnin
yaptığı tek şey, burada bir siyaset üretmek değil
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Siz üretiyor musunuz?
ÖMER ÇELİK (Devamla)
burada siyasete katkıda bulunmak
değil. Burada çıkıp diyorlar ki
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Ürettiğiniz şey nedir?
Savaştır, çatışmadır.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan, benim
bildiğim kadarıyla vuvuzela denen çalgı Güney Afrikada var
fakat burada bu çalgıya benzeyen seslerle kürsüye müdahale ediliyor.
Lütfen, konuşmamın sağlığını güvence
altına alınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) Zurna çalalım mı sana,
zurna?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Maalesef, sokağın gerilimini
almak yerine, sokağın gerilimini demokratik siyasetin meşru
kanallarına dayatmak kesinlikle demokratik siyasetle bağdaşmaz.
Bakın, sık sık söylenen bir şey var, iki
cümleden bir tanesi budur. KCKya yapılmış operasyonlarla ilgili
şu söyleniyor: Seçilmiş siyasetçilerin tutuklanmasına
karşı çıkıyoruz. Seçilmiş siyasetçilere yasa
dışı örgüt üyesi gibi davranılmasına karşı
çıkıyoruz. Peki, biz şunu soralım
Herkes her şeye
karşı çıkabilir. Prensip olarak, seçilmiş siyasetçilerin
suç işlemeyeceği diye bir kavram da yoktur. Ama şu soruları
kendi kendimize soralım: KCKnın, kendisini bir örgüt olarak
konumlandırıp kendi iradesini ve kararını seçilmiş
siyasetçiler üzerinde bir dayatma unsuru, bir yönlendirme unsuru olarak
kullanmasına ne diyorsunuz? KCK, terör örgütü adına alternatif bir
yargı, alternatif bir güvenlik sistemine sahip olan, paralel sözde bir
devlet gibi davranırken, bunun demokratik meşruiyet içerisinde yeri
var mıdır?
Şimdi, bu çatı altında söylenen her söz
meşruiyetini milletten aldığına göre demokratik
meşruiyete sahip olması gerekir.
Seçilmiş siyasetçilerin tutuklanmasını
demokratikleşmeye aykırı buluyoruz. diyorsunuz da,
seçilmiş siyasetçilerin KCK üyeleri önünde esas duruşta ifade
vermesine ne diyorsunuz? (AKP sıralarından alkışlar, BDP
sıralarından gürültüler)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Nerede?
MEHMET NEZİR KABARAŞ (Bitlis) Yalan! Yalan!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Ne alakası var?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Şimdi, bakın, gensorunun
içinde şaka gibi bir ifade var. (BDP sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yargısız infaz!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Belediye başkanlarına
bile sahip çıkmayan bir yaklaşım.
BAŞKAN Sakin olun sayın milletvekilleri, sakin olarak
dinleyiniz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bu gensoruyu yazanlar 1980li,
1990lı yıllarda mı yaşıyorlar, yoksa 1970li yıllarda
mı yaşıyorlar diye sormak lazım. Ben bu gensoruyu kimin
yazdığından şüphe ettim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hep yalan
konuşuyorsun, baştan sona yalan konuşuyorsun.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Kim yazmış, söyle o
zaman.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakın ne diyor: IMFye, NATOya,
ABDye, İsraile Türkiyeyi bağımlı hâle getirdiniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) İsrail ile
ilişkilerinizi açıklayın o zaman. Ne kadar silah ticareti
yaptınız?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Arkadaşlar, bakın,
Washingtona, Brüksele, İmralıya, Kandile, Bağdata iradesini
bağlamış olanlar sizlersiniz. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Yalan atıyorsun!
Yalan atıyorsun! Hükûmet adına yalan atıyorsun!
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kim iş birliği
yapıyor? Heronları ne kadara aldınız?
ÖMER ÇELİK (Devamla) 30 Mart 2010 tarihli bir haber
okuyacağım size: Mart ayının sonunda Bükreş
ziyaretinde IMF Başkanına gazeteciler soruyor: Türkiye ile ilgili
niye anlaşma yapmadınız? IMF Başkanının
cevabı şu: Türk hükûmeti ile yaptığımız
görüşmeler sonucu ekonomik durumun iyi olduğu
anlaşıldı, hiçbir uluslararası kurumun yardımına
ihtiyacı olmadığı belirlendi.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Eninde sonunda bir diyalog
kuracaksınız Sayın Çelik. Çözümü nasıl getireceksiniz, yok
sayarak mı, inkâr ederek mi
ÖMER ÇELİK (Devamla) Kim Türkiyeyi IMFye muhtaç
etmiş? Bu açıkça ortadayken, IMFnin beyanları ortadayken, Türkiyenin
IMF ile ilişkisi ortadayken
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
halkın iradesini yok
sayarak mı?
ÖMER ÇELİK (Devamla)
birisi o metinde Türkiyeyi IMFye
bağımlı hâle getirdiniz. diyorsa açıkça yalan söylüyordur.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Yalanı siz mi söylüyoruz,
biz mi?
BENGİ YILDIZ (Batman) Göbekten
bağımlısınız, göbekten!
HASİP KAPLAN (Şırnak) İmzalarınıza
sahip çıkmıyorsunuz, ayıptır!
ÖMER ÇELİK (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
mesele şudur: Yıllardır bu ülkede herkes söyledi, Kürt vatandaşlarımızın
devletin eksik demokrasi uygulamalarından kaynaklanan
sorunlarını herkes söyledi. Bu konuda söylenmemiş söz yok.
Herhangi bir kitapçıya girin, bu konuda yazılmış binlerce
sayfa yazı var, binlerce sayfa. Fakat esas mesele bunların bir iradeye
dönüşmesi, demokratik meşruiyet içerisinde toplumun
sorunlarını çözecek şekilde bir siyasete dönüşmesidir.
Şimdi, bu mesele başladığı günden
itibaren atılan her adımda eleştiri hakkı meşrudur.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Ne adım attınız,
ne?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Eleştirinin ötesine geçip bütün
bu adımların neticesini, İmralı-Kandil eksenini Hükûmetin
muhatabı yapmak üzere girişimde bulunan bir siyasi hareketin bu
gensoruda söylediklerini ciddiye almak mümkün müdür? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Halk sizi ciddiye almıyor.
Kürt halkının da sizi ciddiye almasını bekliyorsanız
boşunadır.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Şimdi, diyorlar ki: Bizi muhatap
almıyorsunuz, bizi inkâr ediyorsunuz. E siz kendiniz diyorsunuz, Bizim
irademiz yok, onlarla görüşün. diyorsunuz her seferinde, Esas irade
orasıdır. diyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Çarpıtmayın,
çarpıtmayın!
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakınız, bunu çok açık
söylemek zorundayız.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Çarpıtmayın! Ne zaman
görüştünüz de böyle dedik?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Buraya 12 Eylül Anayasasını
koymuşsunuz. Anayasadaki statükoculuğu niye
değiştirmiyorsunuz? diye koyuyorsunuz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Eğer silahların
susmasını istiyorsanız diyalog kuracaksınız tabii.
Kiminle konuşacaksınız? Mecburen konuşacaksınız.
ÖMER ÇELİK (Devamla) İşte, buradan bütün
araştırmacılara, bütün gazetecilere söylüyorum: Son bir
yıldır -öncesine gitmiyorum- DTPnin, BDPnin, burada
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Boş konuşuyorsun,
boş!
ÖMER ÇELİK (Devamla)
Anayasa değişikliği
dâhil koyduğu her siyasi tavra bakın. İki gün öncesinde
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sizin gerçek yüzünüzü
açığa çıkardık.
ÖMER ÇELİK (Devamla)
PKKya yakın bir haber
ajansında, teröristbaşının talimatının iki gün
sonra burada uygulanmaya çalışılmasından ibarettir.
SIRRI SAKIK (Muş) Aslında İmralıdan siz
talimat alıyorsunuz. Şimdi bizi konuşturmayın!
ÖMER ÇELİK (Devamla) Açın, o ajanslara bakın.
Şimdi, burada, tabii, artık, siyaset biliminin
kavramlarının dışına çıkıp psikiyatrinin
kavramlarına giren bir şey var bu gensoruda.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sizin psikolojiniz bozulmuş,
o yüzden.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bir yandan Türkiye'nin her
tarafından, Türkiye eksen kaymasıyla suçlanıyor, bir taraftan da
Washingtondan talimat alıyorsunuz. diye suçlanıyor. Oradan talimat
alıyorsak eksen kayması nasıl oluyor, eksen kayması olduysa
oradan nasıl talimat alınıyor? Ama alışık
olunmayan ne biliyor musunuz? Türkiye'nin, kendi milletiyle, kendi toplumsal
dinamikleriyle, kendi ayakları üzerinde, herhangi bir sorunu kendi
iradesiyle çözme yeteneği karşısında kulaklarını
dışarıya dayamış olanlar bu sesi anlamakta güçlük
çekiyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın: Bizim tek bir
irademiz var. Biz Türkiye'nin her tarafında varız, Türkiye'nin her
tarafında birinci partiyiz. O sebeple, bizim kadar millete
kulağını dayamış, bizim kadar milletle beraber hareket
eden bir parti yoktur. Biz yurttan sesler korosuyuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hakkâride birincisin,
Diyarbakırda, Muşta, Bitliste, Vanda birincisin! Sayayım
mı daha?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bizim siyasetimiz milletle beraber
işlemektedir, milletle beraber yürümektedir ama şurada çok açık
bir şey söylüyorum: Bugünler çok tarihî günlerdir. Bütün bunlar
kayıtlara geçiyor.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sizin de biletiniz kesildi, az
kaldı yani. Bu anlayışla ancak seçim sandığında
kalırsınız siz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bugün, demokrasi adı
altında, kendi küçük siyasi çıkarlarını konsolide etmek
isteyenlerin, Kürt vatandaşlarımızın toplumsal taleplerine
dönük bir adım atıldığında
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Ne attınız, ne? Ne
adım attınız? Kürtleri tanıdınız mı?
Anayasada tanıdınız mı? Ana dilde eğitim
hakkını verdiniz mi? Geçin bunları!
ÖMER ÇELİK (Devamla)
bunu takdir etmek yerine teröristbaşının hücresinin kaç
santimetre geniş ya da dar olduğunu tartışanların,
bunların Kürt vatandaşlarımızla bir ilgisi yok. Bunlar
sadece Kürt sorunu, demokrasi, insan hakları gibi temel sorunlar üzerinden
kendilerine inkâr siyaseti yapıldığını iddia ederek,
Kürt vatandaşlarımızın eşitlik talepleri üzerinden
kendi siyasi organizasyonlarına ayrıcalık talep ediyorlar.
Demokraside eşitlik karşıtlığı ne kadar kötü bir
şeyse imtiyaz talep etmek ondan daha kötü bir şeydir.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Sayın Çelik,
sizleri, milletvekillerinizi
Bitlis Milletvekillerinizi elini kolunu
sallayarak
BAŞKAN Lütfen
Lütfen yerinize oturunuz. Lütfen
ÖMER ÇELİK (Devamla) Şimdi, bakın, Anayasa
meselesinde tek bir mesele söylüyoruz, tek bir mesele. Yıllardan beri -bu
gensoruya da koymuşlar- Anayasanın değişmesi, Türkiye'nin
daha düzgün bir toplumsal yapıya kavuşması. diye. Burada,
normalde, 12 Eylül maddesinin değiştirilmesi dâhil en çok
eleştirenler sizlerdiniz. Bu konuda yüzlerce sayfa metin
yayınladınız.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Eleştiriyoruz, hâlâ
eleştiriyoruz. Yeni bir anayasa istiyoruz, yama değil.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Yirmi altı
yıldır papağan gibi aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Ama bulduğunuz bahane nedir,
biliyor musunuz? Oraya yazdığınız gibi, büyük bir anayasa
yapılması maddesi değildir. Anayasa oylamasından yedi gün önce,
teröristbaşının Fırat Haber Ajansına Anayasa
oylamasına katılmayacaksınız talimatıdır. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Şimdi, şunu unutmayalım: Demokratikleşme,
demokratik açılım
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Zavallısınız, çok
zavallısınız!
ÖMER ÇELİK (Devamla) Sadece hanımefendi olduğunuz
için cevap vermiyorum size. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Demokratikleşme ve demokratik
açılım vatandaşlarımız için yapılmaktadır,
bu yoldan çıkarak kendisine siyasi imtiyaz elde etmek isteyenlerin hepsine
kapalıdır.
Yüce Meclise saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
gensoru burada, gensoruda söylemediklerimizi söyleyerek Sayın Hatip, ifade
etmediklerimizi söyleyerek, doğru beyanda bulunmayarak, yalan beyanda
bulunarak bir açıklama yapmıştır, buna cevap vermek
istiyorum 69a göre.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Kaplan, açıklama, 60a
göre.
Lütfen, yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.
Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, Adana Milletvekili Ömer Çelikin, gensoru önergesinde
ifade etmediklerini söyleyerek tahrifat yaptığına ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Hatip demin burada çıktı
KCK iddianamesi yedi bin beş yüz altmış beş sayfa. Daha
savcılık yeni verdi mahkemeye, daha sanıklar, belediye
başkanlarımız ve yöneticilerimiz yargılanmadı. Sen kim
oluyorsun da yargıç yerine geçip, savcı yerine geçip burada karar
veriyorsun? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HALUK İPEK (Ankara) Ne bağırıyorsun! Niye
bağırıyorsun!
HASİP KAPLAN (Devamla) Kimsiniz siz? Siz çok
şımardınız, çok! Öyle şımardınız ki
yargıç gibi görüyorsunuz kendinizi, savcı gibi görüyorsunuz,
işkenceci gibi görüyorsunuz, müteahhit gibi görüyorsunuz ve yalan
söylüyorsunuz.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) Şov yapma!
HASİP KAPLAN (Devamla) Demin Hatip diyor ki
İnkârcısınız. Asıl inkârcılık nedir
biliyor musunuz? Burada, olmayanları söylemektir, biliyor musunuz? Bana
bir tek kelime çıkarın böyle bir
Hatip, deminden bunun üzerinde
konuşuyor. İşiniz gücünüz yalan, dalavere. Eğer sizde
namus, haysiyet, şeref olsaydı, sizin milletvekilleriniz
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Devamla)
şerefsiz deyince o
şerefsizi sustururdunuz.
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Devamla) Siz de bunu yapacaktınız.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar)
(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Şerefsiz sensin!
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Kaplan
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, Genel
Kurula hakaret ediyor.
BAŞKAN Sayın Kaplan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
burası milletin kürsüsü, hakaret kürsüsü değil.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Ahlaksız sensin!
BAŞKAN Sayın Kaplan, beni duyuyor musunuz?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hatip, sözünü geri al!
BAŞKAN Sayın Kaplan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Namussuz sensin!
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
Sayın milletvekilleri
ASIM AYKAN (Trabzon) Sözünü geri al!
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen yerinize geçer misiniz.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
Sayın Kaplan
Sayın Kaplan, beni duyuyor musunuz?
Lütfen
SUAT KILIÇ (Samsun) İdare amirlerini göreve davet edin
Sayın Başkan.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım
HASİP KAPLAN (Şırnak)
ikide bir dalgıç
kıyafetleriyle resim çektirirken
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) Edebini takın!
İdare amirlerini göreve davet edin Sayın Başkan.
BAŞKAN İdare amirleri, lütfen göreve geliniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
vatanın yoksul
evlatları ölüyor.
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Vatanın yoksul
evlatları ölürken
BAŞKAN Sayın Kaplan, Meclisin konuşma üslubuna
uygun konuşunuz lütfen.
(İdare Amiri Sırrı Sakık kürsüye gelerek
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanı kürsüden
uzaklaştırdı)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
vatanın yoksul
evlatlarını öldürsün diye
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın Kaplan
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak)
şov yapmak
şerefsizliktir! Onu söylüyorum.
BAŞKAN Sayın Kaplan, bu Meclis kürsüsünden kimsenin
şerefine, haysiyetine laf söylenemez.
ASIM AYKAN (Trabzon) Çıksın, özür dilesin Sayın
Başkan!
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Özür dilesin!
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) Özür dilemek zorunda!
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Siz de çanak tuttunuz!
BAŞKAN Lütfen
Kürsüye çıkan her milletvekili, hiç
kimsenin şerefine, haysiyetine, namusuna söz söyleme hakkına sahip
değildir. Lütfen
Sayın Kaplan, bu konuda özür dilemenizi rica edeceğim.
BENGİ YILDIZ (Batman) Grup Başkan Vekili olarak
konuşmak istiyorum Sayın Başkan.
SIRRI SAKIK (Muş) Grup Başkan Vekilimiz onun yerine
konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Kaplan o sözü söylemiştir.
Tekrar yineliyorum: Lütfen, bu kürsüden hiç kimse, kürsüye
çıkan, söz hakkı kullanan hiçbir milletvekili burada oturan hiçbir
milletvekilinin ya da başka kimsenin şerefine, haysiyetine, namusuna
söz söyleyemez. Buna göre -lütfen- buraya çıkan herkes, temiz bir
Türkçeyle konuşmakla ve sözcüklerini uygun bir şekilde seçmekle ve ne
söyleyeceklerse düzgün ve temiz bir dille ifade etmekle yükümlüdürler. Bunu
tekrar yineliyorum. Bunu yinelediğim için de aslında üzüntü
duyuyorum. Böyle sahnelerle karşılaştığımız
için de çok sıkıldığımı ve üzüldüğümü tekrar
yinelemek istiyorum.
Lütfen, Sayın Kaplan, bu maksadınızı aşan
sözler için özür dilemenizi rica ediyorum. Buyurunuz, geliniz ve özür
dileyiniz.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, ben onun
yerine konuşmak istiyorum.
BAŞKAN O sözü kim söylediyse
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Kaplan.
Lütfen, sakinlikle, bu tarz konuşmalara da mahal vermeyecek
bir şekilde, sizi kürsüye davet ediyorum. Lütfen
Sadece bu konuda Genel
Kuruldan özür dilemenizi rica edeceğim. Sırf onun için mikrofonu
açıyorum.
Buyurunuz efendim.
4.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, konuşmasında sarf ettiği sözler nedeniyle
Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
yüce Meclisin önünde şunu ifade ediyorum: Verdiğimiz gensoru
yazıldı, dağıtıldı. Doğru bilgi ve
dezenformasyon yapılmaması konusunda dürüstlüğe davet etmek her
milletvekilinin hakkı.
HAMZA YERLİKAYA (Sivas) Yahu, sen kime namussuz,
şerefsiz diyorsun?
HASİP KAPLAN (Devamla) İzin verin, izin verin.
İzin verin, tamamlayacağım.
Asla yüce Meclise karşı, tümüne karşı
özellikle bir partinin tümüne karşı değil. Bunu asla da
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Kimseye
Kimseye
HASİP KAPLAN (Devamla) İzin verin.
Ancak şuradan davet ettim, sizin milletvekilleriniz
dalgıç kıyafetiyle resim çektiriyor, yoksul askerler
sınırda ölürken bize şerefsiz diyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, özür
dilemek bu mudur?
SUAT KILIÇ (Samsun) Özür dile!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hasip, özür dile!
HASİP KAPLAN (Devamla) O şerefsizlere karşı
da Sayın Başkan, sizin ve partinizin tavır alması
lazım. Size söylenirken susacaksınız, bize söylenirken özür
dileyeceksiniz
Ben yüce Meclisten özür diliyorum. Dezenformasyon yapan hiçbir
insandan asla özür dilemiyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaplan.
Konu kapanmıştır.
ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın Başkan
Sayın
Başkan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Çelik, neden dolayı istiyorsunuz?
ÖMER ÇELİK (Adana) İç Tüzük 69a göre, Hatip,
şahsıma yönelik
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yüce Meclisten özür diledim
efendim. Tutanakları getirtin, tek tek yalanlarınız
çıkacak. Ben Yüce Meclisten özür diledim. Hepsi doğru. Yanlış
değilse
BAŞKAN Tamam Sayın Kaplan, bir dakika
Lütfen
ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın Başkan, İç Tüzük
69a göre, Hatip, şahsıma ve grubumuza hakaret etmiştir, söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Lütfen yeni sataşmalara yol açmayınız. Lütfen sakin
olunuz.
Buyurunuz.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Ömer
Çelikin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, şahsına
ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ÖMER ÇELİK (Adana) Herkesin şahsı saygıdeğerdir.
Herkesin grubu saygıdeğerdir. Bize hakaret edene hakaret etme
niyetinde değiliz.
FATMA KURTULAN (Van) Kim kime hakaret ediyor ya?
ÖMER ÇELİK (Devamla) İnsan olarak
saygıdeğerdir ama bir şey söyleyeceğim: Namus, şeref
ve haysiyet kavramları söz konusu olduğunda, terazinin bu kefesine
koyduğunuzda terazinin öbür kefesine bu ülkenin şehitlerine, rahmet
dilemeyenleri, ettiği yemine sadık olmayanları
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yine dezenformasyon yapmaya
başladın! Yine yalan konuşmaya başladın! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ÖMER ÇELİK (Devamla) Ettiği yemine sadık
olmayanları
SIRRI SAKIK (Muş) Sana yakışıyor mu bu
konuşma şimdi? Sana yakışıyor mu?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakın, bakın arkadaşlar
dilemeyenleri
BAŞKAN Lütfen konuşmacıyı dinleyiniz. Lütfen
sakin olun.
ÖMER ÇELİK (Devamla)
terör örgütünün yan organizasyonu
gibi davrananları, terör örgütünü kınamaktan imtina edenleri,
şeref, haysiyet ve namus ölçüsüne vurduğumuzda sonucun ne
olacağını yüce millete arz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan
Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Yıldız.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, bu böyle
gitmez...
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Hatip grubumuza yönelik sataşmada,
hakarette bulunmuştur. Bunun için söz istiyorum.
BAŞKAN Hangi konuda?
BENGİ YILDIZ (Batman) Şehitlere rahmet
dilemediğimize ilişkin gerçek dışı beyanda bulundu.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Şehitleri
kullananları lanetliyoruz! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Buyurunuz efendim, buyurunuz Sayın
Yıldız.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, yok böyle bir usul!
BENGİ YILDIZ (Batman) Usulü sen mi belirliyorsun, usulü
Adalet ve Kalkınma Partisi mi belirliyor bu Parlamentoda?
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın
Başkan
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Elekdağın
söz talebi vardı.
BAŞKAN Sayın Elekdağ, size söz vereceğim,
görüyorum efendim, bir dakika, vereceğim. Buyurunuz, oturunuz.
Buyurunuz Sayın Yıldız.
2.- Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın, Adana Milletvekili Ömer Çelikin, BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; böyle bir gerginlik yaşanmasından dolayı çok
üzüntülüyüm. Burada
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Ne diyorsun?
BENGİ YILDIZ (Devamla) Çeneni kapat
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Sen çeneni kapat!
BENGİ YILDIZ (Devamla) Burada sarf edilmemesi gereken
sözler sarf edildi ama Vatan, millet, Sakarya edebiyatıyla bu toplumu
yönetemezseniz artık; bunu söylüyorum.
İkincisi, buradan uzun zamandır, partinize mensup bir
Milletvekili, eski Bakanınız, sürekli olarak partimize ve
şahsımıza yönelik hakaretlerde bulunuyor.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Askere silah sıkanlara diyor
BENGİ YILDIZ (Devamla) Bu hakaretleri sizin milletvekili
sayınızla çarpıp bütün yetkili organlarınıza iade
ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, bunun için mi söz
verdiniz?
BENGİ YILDIZ (Devamla) Sayın Tüzmenin söylediği
hakaretleri
SUAT KILIÇ (Samsun) Başkan gibi davranın!
BENGİ YILDIZ (Devamla)
evet, o hakaretleri diyorum.
Hakaretleri sizin milletvekili sayınızla çarpıp bütün
hiyerarşik yapıya iade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Bu ne biçim üslup Sayın
Başkan?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
Böyle tartışmayla bunu sonlandıramayacağız.
Sayın Elekdağın bir söz talebi var
konuşmanın başından beri.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Bozdağ, buyurunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Şimdi, geçmeden önce, Bengi
Yıldızın sözleri nedeniyle grubum adına söz talep ediyorum
69a göre, burada resmen küfürde bulunmuştur ve Divanın bu tutumu
nedeniyle de Divanın tutumu hakkında da söz istiyorum. Böyle bir
şey olur mu?
BENGİ YILDIZ (Batman) Küfürde bulunmadım,
Yaptığınız hakareti size iade ediyorum. dedim. Küfür
yoktur.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yani sataşmadan söz
istiyorum Sayın Başkanım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Önce Sayın
Elekdağın söz talebi var.
BENGİ YILDIZ (Batman) Bakanınızın,
milletvekilinizin yaptığı hakareti size iade ediyorum. dedim.
BAŞKAN Sayın Bozdağ, lütfen yeni
tartışmalara yol açmayın, yeni sataşmalara da mahal
vermeyiniz. Size son olarak söz veriyorum.
Buyurunuz efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın
Başkan, benim de söz talebim vardı 69a göre.
BAŞKAN Lütfen
Vereceğim efendim, merak etmeyiniz.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
3.- Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, Batman Milletvekili Bengi Yıldızın
sözlerine ve Başkanlık Divanının tutumuna ilişkin
konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, her defasında ifade ediyoruz ama
maalesef ifadeler her defasında havada kalıyor ve bunun gerekleri
yapılamıyor.
Şimdi, İç Tüzük 67: Genel Kurulda kaba ve
yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhâl -ama derhâl,
hiç şey yok- temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir
dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder.
Deminden beri, burada milletvekili olduğunu zanneden birileri küfürler
yağdırıyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sus! Alçak adam! Sus! Böyle
konuşamazsın!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Böyle bir şey olabilir mi
Sayın Başkanım?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Milletvekili zanneden ne
demek? Sen nesin?
BAŞKAN Sayın Bozdağ
HASİP KAPLAN (Şırnak) Zannedenmiş!
Milletvekili zanneden diyor.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Burada, bu milletin kürsüsünde,
millete örnek olması gerekenlerin, konuşması gereken üslup bu
mu? Ben şimdi Grup Başkan Vekiliyim, bu üsluplara nasıl cevap
vereceğim? diye düşünüyorum, ahlakıma bakıyorum,
insanlığıma bakıyorum, terbiyeme bakıyorum
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sen üslubuna bakar
mısın!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
haysiyetime bakıyorum,
şerefime bakıyorum, bu laflara cevap bulamıyorum. Siz
bulabiliyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) Sen önce Bakanına bak, Bakan
yaptığın adama bak; sonra da o haysiyeti, şerefi ondan
öğrenirsin sen.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Böyle bir şey olabilir mi?
Onun için, Başkanlık Divanının da, bu kürsüye gelip milleti
aydınlatmak yerine bu kürsüyü kirletenlere izin vermemesi lazım.
Temiz insanlar da burada konuşuyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
milletvekili zanneden kendini dedi, lütfen düzelttirin, özür diletin.
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Grup Başkan Vekili
özür dilemeli. Milletvekili zanneden dedi Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından Çok doğru söyledi. sesleri)
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen yerinize oturunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz de kendinizi öyle
zannediyorsunuz demek ki.
BAŞKAN Sayın Elekdağ, siz 60a göre mi söz
istemiştiniz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) 69uncu maddeye göre.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın
Başkan, ben 69a göre
BAŞKAN Buyurunuz.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın Ömer
Çelik sözlerimi tahrif ettiler. Müsaade buyurursanız ben kürsüden
konuşayım.
BAŞKAN Yerinizden de söyleyebilirsiniz, lütfen yerinizden
de söyleyebilirsiniz.
Buyurunuz.
4.- İstanbul Milletvekili
Şükrü Mustafa Elekdağın, Adana Milletvekili Ömer Çelikin,
sözlerini tahrif ettiğine ilişkin konuşması
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Efendim, 5
Kasım 2007 tarihinde, Washingtondaki Bush-Erdoğan görüşmesinde
Kürt sorununun çözümü için bir siyasi proje üzerinde mutabık
kalındı ve bu çerçevede Türkiyenin PKKyla da görüşmesi
öngörüldü. Bu hâlen yürütülen bir proje, hâlen yürüyor bu proje. Şimdi, bu
konuda Sayın Ömer Çelik, benim bu ifadelerimi, birtakım yerlerden
cımbızla alınmış birkaç sözü yorumlamam şeklinde
değerlendirdi. Bu konuya açıklık getirmek istiyorum çünkü son
derece önemli bir konu.
Hatırlanacaktır, 2008 Şubat sonunda Türk
Silahlı Kuvvetleri Kuzey Iraka bir kara harekâtında bulundular. O
zaman iktidar partisi hemen çıktı ve dedi ki Hani Türkiye kara harekâtı
yapamazdı, bakın yapıyor. Fakat kara harekâtı daha bir
hafta sürmeden Amerikanın talebiyle durduruldu. Bunun üzerine Amerikada
bu merak konusu oldu. Amerikalı gazeteciler bu konuda sorular sordular.
Pentagonda 4 Mart 2008 tarihinde bir basın toplantısı
yapıldı. Bu basın toplantısına Korgeneral Odierno
-şimdi orgeneral oldu ve Iraktaki Amerikan Kuvvetleri
Başkomutanı- o bir konuşma yaptı. Bir gün sonra yine
aynı konuda, Merkezî Kuvvetler Komutanı Oramiral Fallon Temsilciler
Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesinde açıklama yaptı. Bu iki
açıklamaya baktığınız zaman şu durum ortaya
çıkıyor, bir: Biz kara harekâtı yapmasına müsaade ettik
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bu bir istisnadır. Bunun bir amacı
var çünkü PKKyı biz ikna edemiyoruz bazı konularda. İstedik ki
PKKnın burnu sürtülsün, biraz hırpalansın. Yani esas
amacımız Türkiye ile PKKyı masaya oturtmaktır.
şeklinde açıklama yaptılar; ikisi de.
Şimdi ben soruyorum: Bunlar sorumlu insanlar. Bir tanesi
Merkezî Kuvvetler Komutanı bir oramiral; gidiyor, Temsilciler Meclisi
Silahlı Kuvvetler Komutasında bir açıklama yapıyor. Böyle
bir insan yalan söyleyebilir mi? Korgeneral Odierno, bütün Amerikan
basınına açıklama yapıyor ve bu konuda bilgiler veriyor.
Her hâlükârda bu kişiler yalan söylemez. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) O bakımdan, benim yapmış
olduğum konuşmada söylediğim her şey doğrudur,
belgelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler
(Devam)
1.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, uygulanan iç ve
dış politikalarda Hükûmet Programında verdiği sözleri
yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede
başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/12) (Devam)
BAŞKAN Hükûmet adına Sanayi ve Ticaret Bakanı
Nihat Ergün konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ergün.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, milletimizin ve vatanımızın bekası
ve selameti için hayatlarını feda eden şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyorum, milletimize ve yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Gensoruya bağlı olarak konuşacağım mümkün
olduğu kadar. Tabii ki bir torba gensorudan söz ediyoruz, içinde her
şey var. Hepsi hakkında konuşmaya kalksak çok uzun konuşmak
lazım çünkü hepsiyle ilgili de söylenecek sözler var. Ancak, ana ekseni,
Hükûmetimizin, seçim beyannamesinde ve Hükûmet programlarındaki
taahhütlerine uymadığına, bunun dışında
gelişmeler olduğuna dairdir. Hükûmetlerin seçim beyannameleri, daha
doğrusu siyasi partilerin seçim beyannameleri parti programlarıyla da
yakından ilgilidir, aynı zamanda Hükûmet programları da seçim
beyannameleri ve parti programlarını da dikkate alarak
hazırlayan
Çünkü, siyaset yapılırken, ülkenin ihtiyaçları
belirlenirken siyasi partiler, programlarında bir ana hedef koyarlar; o
ana hedef ekseni etrafında seçim beyannamelerini, hükûmet olurlarsa
hükûmet programlarını da hazırlarlar. Biz de öyle yaptık ve
özünü şu oluşturdu: Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Türkiye'nin
zenginleşmesi. Türkiye'nin ciddi bir demokratikleşme, Türkiye'nin
ciddi bir zenginleşme problemi vardır. Biz, partimizi kurduğumuz
zaman böyle gördük, seçim beyannamemizi bu esasın, Hükûmet
programlarımızı bu esasın ve Hükûmet uygulamalarımızı
da bu esasın üzerine oturttuk. Çünkü demokrasi, insan hakları,
özgürlükler ile güçlü bir hukuk devleti her türlü sorunun çözümünde,
ilerlemenin ve zenginleşmenin sağlanmasında en sağlam ve en
doğru zemindir. Eğer bu zemini ne kadar güçlü tutabilirsek hem zenginleşmeyi
hem ilerlemeyi o kadar iyi ve hızlı sağlayabiliriz.
Siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar birbirini etkileyen,
birbirinden etkilenen sorunlardır, bunlar birbirinden kopuk, birbirinden
bağımsız değildir. Bunun da farkında olarak
çalışıyoruz. Sadece ekonomik sorunlarla meşgul olup sosyal
ve siyasi sorunları bir kenara bırakalım, önce ekonomi ya da
önce siyaset ya da önce sosyal konu ya da önce dış politika.
diyebileceğimiz bir noktada değiliz. Bunlar birbirini etkiliyor,
birbirinden etkileniyor, çoğunu birlikte ele almak ve birlikte yönetmek
mecburiyetindeyiz. Biz de Hükûmet olarak yedi buçuk yıldır bu
sorunların çözümünde bütün bunları dikkate alan samimi bir çaba
içerisinde olduk. Bütün sorunları çözdüğümüzü iddia etmiyoruz ama
bütün sorunların çözümü için önemli mesafeler
aldığımızı ve samimi bir çaba içerisinde
olduğumuzu ifade ediyoruz. Az sonra bu konulara temas edeceğim.
Uyguladığımız bütün politikalar birbirleriyle uyumlu
politikalardır. İçeride uyguladığımız politikalar
ve dışarıda uyguladığımız politikalar bu
hedefe varmak için birbiriyle uyumlu olarak uygulamış olduğumuz
politikalardır.
Bugün başka bağlamda da tartışmalar oluyor,
gensoru dışında, gensoruyla bağlantılı olan
tartışmalar. Tartışma güzel, Parlamentoda
tartışalım, kavga etmekten daha iyi. Demokrasi, bütün problemlerin
çözümü ise konuşacağız, tartışacağız. Elinde
silahla hiçbir problem çözülmeyecek. Eğer sorun insan hakları
sorunuysa, sorun demokrasi sorunuysa, sorun özgürlükler sorunuysa, sorun hukuk
devleti sorunuysa, sorun vatandaşlarımızın
yaşadığı etnik veya dinî kimlik sorunuysa bu demokrasiyle,
insan haklarıyla, hukuk devletiyle çözülecek bir sorundur, silahla
çözülecek bir sorun değildir. O zaman silaha ne ihtiyaç vardır? Silah
hangi amaçla taşınmaktadır? Silahla demokrasi nasıl yan
yana gelebilmektedir? İnsanların demokrasi içinde, hukuk içinde
çözülecek sorunları için silaha sarılmanın, memleketin
şehirlerinde bombalama eylemleri yapmanın, dağında silahla
dolaşmanın, jandarma karakollarına saldırı
planlamanın ve yapmanın izahı nedir? Demokratik zemini güçlendirmek
midir? Hak ve özgürlükleri silahla elde etmek midir? Böyle bir şey var
mı? Böyle bir şey yok.
Ama bütün bunları bile tartışırken sözün
cazibesine ve sözün şehvetine kapılmadan
tartışmalıyız. Sözün cazibesine kapılarak,
şehvetine kapılarak muvazeneyi kaybetmeye gerek yok. Muvazeneyi
kaybettiğimiz zaman işi çözemeyiz çünkü. Bize akıl lazım,
bize muvazene lazım, o muvazene içerisinde sorunları
tartışmalıyız. Yoksa hakaret etmekten kolay ne var? Sövüp
saymaktan kolay ne var? En kolayı o. Ama muvazeneyi korumak, dengeyi
korumak ve demokrasi zemini içerisinde sorunları özgürce
tartışabilmek hepimizin ihtiyacı olan bir konudur.
Az önce söyledim, ülkemizin ekonomik sorunları mı var?
Evet. Hiçbir tanesine duyarsız kalmadık. Evvela sorunları hangi
zeminde çözeceğimizi tespit ettik. Özel sektör eliyle rekabetçi ve
dışa açık bir serbest piyasa ekonomisi modeliyle Türkiye'nin
ekonomik sorunlarını çözeceğiz ve bu çerçevede dış
politika adımlarımızla iç politika adımlarımız
uygun olacak. Mesela Medeniyetler İttifakı Projesinin içerisinde yer
alıp dünyada medeniyetler çatışmasına doğru götürülmek
istenen bir dünyayı barış ortamına çekecek bir aktivitenin
içinde bulunmak, mesela komşularla sıfır problem, mesela G-20de
yer alarak küresel düzeydeki ekonomik kararlar alınırken o masada
bulunmak.
Türkiye, AK PARTİ İktidarından önce 26ncı
sırada bir ekonomiydi. 17nci büyük ekonomiye
ulaştığımızda G-20 içerisinde yer aldık ve
şimdi küresel ekonomik kararların alındığı
mekanizmada biz varız.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine çok yüksek bir
oyla, kırk sekiz yıl sonra seçildik ve orada ülkemizi ve bölgemizi
temsil ediyoruz.
İslam Konferansı Örgütünde 2 defa üst üste Türkiye
seçimle Genel Sekreterliği aldı.
Türkiye, Kıbrısta ve Avrupa Birliğinde
izlemiş olduğu siyasetle hem Kıbrıs sorununda
yıllardır üzerimize yüklenen uzlaşmaz taraf yükünü
karşı tarafa yüklemiş oldu hem de Avrupa Birliğiyle
müzakerelerle Türkiye'nin yönünü tayin etmiş oldu.
Bütün bunlar bizim ekonomik hayatımıza da ciddi manada
katkı sağladı. Ne mesafe aldık?
Değerli arkadaşlar, Türkiye ekonomisi 2003-2008
yılları arasında ortalama yüzde 6 oranında büyüdü. 2002de
230 milyar dolar olan gayrisafi millî hasılamız 2008de 742 milyar
dolar seviyesine ulaştı, fert başına millî gelir 3.500
dolardan 10 bin doların üzerine çıkmış oldu. Bu
performansla -az önce söyledim- ekonomimizi 26ncı sıradan 17nci
sıraya yükseltmiş olduk ve Türkiye, küresel krizin etkilerini dünyada
en hafif atlatan ülkeler arasında yer almış oldu.
Dolayısıyla enflasyon oranlarını tek haneli
rakamlara indirme başarısı bu dönemde gösterilmiş oldu ve
Türkiyede bütçe açıkları, gayrisafi millî hasılanın yüzde
11,5undan, 2008 yılında yüzde 1,8 gibi çok küçük bir rakama
ulaştırılmış oldu. Ekonomik kriz ortamında yüzde
5,5a yeniden çıktı ancak 2010 bütçe performansı, şimdiden
yüzde 52 oranında bütçe açıklarında bir azalma meydana
getirmiş oldu. Dolayısıyla iyi bir yolda yolumuza devam
ediyoruz.
2002de vergi gelirlerimizin yüzde 86sını faiz
ödemelerine harcarken 2009 yılında bu oran yüzde 25lere kadar,
2008de yüzde 25lere kadar, 30lara kadar inmiş oldu. Birçok alanda vergi
indirimi yapıldı. Kurumlar vergisi yüzde 33ten 20lere çekildi,
gelir vergisi oranları dilimlerine göre 5 ila 10 puan azaltıldı.
Tekstil, eğitim, gıda gibi alanlarda katma değer vergisi
oranlarında ciddi manada azalmalar meydana getirildi.
2002 yılında aile yardımı ödeneği dâhil
en düşük devlet memuru 392 lira iken 1.250 Türk Lirasına
yükseltilerek yüzde 218lik bir artış meydana getirildi. Net asgari
ücret 184 liradan 576 liraya çıkartılarak yüzde 213lük bir
artış meydana getirildi. En düşük SSK emekli
aylığı 257 liradan 683 liraya çıkartılarak yüzde 165
artırılmış oldu.
Öğrenci bursları: 2002de 451 bin öğrenci burs
alırken 817 bin öğrenciye çıktı. Burs miktarı da 45 liradan
200 liraya yükseltilmiş oldu. Hem öğrenci sayısı arttı
hem burs miktarı artmış oldu.
Değerli arkadaşlar, KOBİlere KOSGEB
vasıtasıyla 2002de sadece genel bütçeden 8 milyon lira kaynak
aktarılırken, bugün 263 milyon lira kaynak aktarılır hâle
gelmiş oldu.
Özürlü vatandaşlarımızla ilgili 67 lira olan özürlü
aylığı 40-69 yaş için 185 liraya, 70 ve üzeri olanlar için,
yüzde 75 özürlü olanlar için 278 liraya çıkartılmış oldu.
Hani Hükûmet Programımızdaki taahhütlere uymuyor ve bu
alandaki sözlerimizi yerine getirmiyorduk. Dolayısıyla, gensoru
önergesiyle bu rakamlar birbiriyle hiç örtüşmüyor.
Dış politikadaki attığımız
adımların dış ticarete yansımaları da enteresan.
Komşu ülkelerle ticaret; Bulgaristanla 2002 yılında 380 milyon
ihracat yaparken 2008 yılında 2 milyar 100 milyona çıktı
Bulgaristana ihracatımız. Gürcistana 103 milyondan 997 milyona
çıktı. Iraka -bilinmiyor önceki durumlar, bazı rakamlar- 5
milyar 125 milyon dolara ihracatımız, İrana 300 milyon liradan
2 milyar dolara, Suriyeye 260 milyon liradan 1,5 milyar dolara yükselmiş
oldu. Yunanistana 590 milyon liradan 2,5 milyar dolara çıkmış
oldu. Rusyaya aynı, Mısıra aynı; Mısıra 326
milyondan 2 milyar 618 milyar dolara çıktı. İsraile arttı,
Cezayire arttı, Fasa arttı, Lübnana arttı, Tunusa
arttı. Gruplara da arttı, Avrupa Birliğine 20 milyar dolardan 63
milyar dolara çıktı ihracatımız, 2002den 2008e kadar olan
süreçte.
OECD ülkelerine 24 milyar dolardan 70 milyar dolara, EFTA ülkelerine
400 milyon dolardan 4 milyar dolara, Karadeniz Ekonomik
İşbirliğine 3,5 milyar dolardan 20 milyar dolara çıktı
arkadaşlar ihracatımız. Ekonomik İşbirliği
Teşkilatına 1 milyardan 6 milyara, Bağımsız Devletler
Topluluğuna 2 milyardan 14 milyara çıktı, Türk cumhuriyetlerine
600 milyondan 4 milyar dolara çıktı, İslam Konferansı
Teşkilatına 4 milyar 700 milyon dolardan 32 milyar 500 milyon dolara
kadar yükseldi. Görüyorsunuz, izlediğimiz dış politikayla içerideki
ekonomik politikaların ihracat rakamlarımıza
yansımasının bir örneğini sizlere ifade etmiş oldum.
Bunlar gerçek rakamlardır, bunlar hayal mahsulü şeyler değildir.
Dolayısıyla, AK PARTİ hükûmetleri, kendi programındaki,
hükûmet programındaki taahhütlerine uygun hareket etmiştir ve
etmektedir.
Sosyal sorunlar konusunda da aynı samimiyeti ve gayreti
gösterdik. Mesela, vatandaşlarımız eğitimle ilgili bize
Benim eğitimle ilgili sorunum var. dediği zaman kulak
tıkayabilir miyiz? Samimi olarak ilgilenmek mecburiyetindeyiz. Okul yoksa,
okul; derslik yoksa, derslik; bilgisayarsa, bilgisayar; masasının
üstüne kitapsa, kitap; bütün bunları bu dönemde artarak
gerçekleştirdik, kulak tıkamadık. Bütün eğitim
sorunlarını çözememiş olabiliriz ama herkes şunu biliyor
ki, AK PARTİ hükûmetleri bu sorunu çözme konusunda samimi adımlar
atmıştır ve önemli mesafeler almıştır.
Sağlıkta her türlü sorunu çözemedik. Ama insanlar
Hastanem yok. dediği zaman kulak da tıkamadık,
Sağlık ocağım yok. dediği zaman kulak
tıkamadık, Uzman hekimim yok. dediği zaman kulak
tıkamadık, en samimi gayretlerle sağlık ocağı,
hastane, uzman hekim yetiştirdik.
SIRRI SAKIK (Muş) Ankaranın göbeğinde hastalar
yerde yatıyor Sayın Bakan!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Bugün beş yıldızlı hastaneler Türkiyede var, bugün kar ambulansları
var, bugün helikopter ambulanslar var, bugün uçak ambulanslar var. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bütün sağlık sorunlarını çözdüğümüzü
iddia etmiyoruz. Ama biz halkın sağlık sorunları konusunda
samimi adımlar attığımızı ispat edebiliriz ve iddia
edebiliriz. İşte iddiamız budur. Biz halkın her türlü
sorununda samimi bir çaba içerisinde olduk.
SIRRI SAKIK (Muş) Uzak değil, Gazi Üniversitesinin,
İbni Sinanın aciline gidin bakın!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Bir başka konu sosyal yardımlar. Sosyal yardımlar konusunda da
artış oldu. Bir taraftan Sosyal yardım az. deniliyor burada,
bir taraftan Sadaka devletine dönüşüldü. deniliyor, bir taraftan da
Fakirlik arttı, onun için sosyal yardım alan sayısı
arttı. deniliyor. Değerli arkadaşlar, Türkiyede artan fakirlik
değildir, Türkiyede fakir vardı da fakiri gören yoktu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi fakiri
fukarayı gören bir devlet var, ona destek veren bir devlet var. Yoksa
fakir sayısında, fukara sayısında bir artış yok,
sosyal yardım dediğimiz olgu var. Onun için
Bursları,
özürlüleri az önce söyledim.
Biz bu konuda bütün sosyal sorunları çözdük iddiasında
değiliz. İddiamız şudur: Biz halkın sorunlarına
kulak tıkamadık ve bunların çözümü için samimi bir çaba harcadık.
Hükûmet Programımız, uygulamalarımız bu istikamette
olmuştur.
Peki, siyasal sorunların çözümünde aynı şeyi
göstermedik mi? Evet, siyasal sorunların çözümünde de aynı
yaklaşımı gösterdik. Türkiyede Kürt
vatandaşlarımız Benim etnik kimlik sorunlarım var.
dediği zaman Yok senin böyle bir sorunun, zaten sen de yoksun. demedik
başkalarının vaktiyle dediği gibi.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Ama çözüm de
bulmadınız.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Evet, bizim milyonlarca Kürt vatandaşımız var ve sorunları
var. Ve bu sorunlarla ilgili önemli adımlar attık.
SIRRI SAKIK (Muş) Biz de diyoruz ki: Onları yasal ve
anayasal güvence altına alın.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Beni tanımıyorlar. dediği zaman Evet, sen varsın.
dedik. Ben dilimi konuşamıyorum. dediği zaman
Konuşmalısın. dedik. Öğrenemiyorum. dediği zaman
Öğrenmelisin. dedik. Televizyon seyredemiyorum, gazete
çıkartamıyorum, kitap okuyamıyorum. dediği zaman Evet
gazete çıkarmalısın, televizyon seyredebilmelisin, kitap
okuyabilmelisin, bunları yayınlayabilmelisin. dedik. Çocuğuma
isim koyamıyorum. dediği zaman bu Parlamentoda isim koyma
yasaklarını hep beraber kaldırdık ve her zaman şunu
söyledik: Perihan isminin konulduğu yerde Berivan isminin
konulamaması kadar yanlış bir şey olamaz. dedik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Suzan isminin
konulduğu yerde Zozan isminin konulamaması kadar yanlış bir
şey olamaz. dedik. İnsanımıza bu muamele reva görülemez.
dedik ve bu konudaki adımları hep beraber attık.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Ne büyük lütuf, sizi tebrik
ediyoruz!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Köyümün adı değiştirildi. dediler, Şehrimin adı
değiştirildi. dediler. İdari kararla, kimsenin köyünün
adını değiştirmeyi aklından bile geçirmediği bir
Türkiyede
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Hangisini
değiştirdiniz Sayın Bakan?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
12 Eylül yönetimi bir gecede bütün köylerin adını
değiştirmeyi idari bir kararla alması ne kadar yanlıştı.
Bin yıldır o köyde oturan adama bunun zor geldiğini, bunun kabul
edilemez olduğunu görmek lazımdı ve bunun mantığı
da yoktu.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Bunlar mıdır?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Bunun mantığı da yoktu. Mesela Siirtin Tillo ilçesini
Aydınlar ilçesi yaptık. Kimse Aydınlar demiyor. Şoför
muavinleri bile Siirtten Tilloya giderken Tillo Tillo diye
müşterilerini çağırıyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Hangi adları değiştirdiniz,
onları açıklayın Sayın Bakan?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Öbür taraftan Tilloyu Aydınlara çevirirken Pervariye dokunmadık
mesela veya Midyata dokunmadık, mantığı var mı?
Tilloyu değiştirirken Pervariye dokunmamanın, Midyata
dokunmamanın bir mantığı var mı?
Mantığı yok. Bu mantıksız işlerin hepsine son
vermek lazım. Bunlar demokrasiyle çözülecek, insan haklarıyla
çözülecek, hukuk devletiyle çözülecek iştir, eşkıyalıkla
çözülmez bunlar. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Silahlar bırakıldığı zaman
bakalım Türkiye bu sorunları nasıl özgür ve demokratik bir
platformda tartışabiliyor ve çözülüyor. Silahın
konuştuğu yerde, her Allahın günü şehitlerin geldiği
yerde hangi demokrasiden söz edeceğiz? Zaten terörün amaçlarından bir
tanesi toplumun ve devletin doğru istikamette ilerlemesine engel olacak
bir atmosfer oluşturmak değil mi? Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, ortak bir vatanımız var, ortak bir bayrağımız
var, ortak bir millet ve vatandaşlık anlayışı içerisindeyiz.
Bölünme gibi, federasyon gibi, özerk bölge gibi birtakım taleplere
kapalı bu toplum. Anlamlı da değil, gerçekçi de değil.
Öbür taraftan, etnik siyasi temsil gibi taleplere de kapalı.
Ben Türküm, Sünni bir Müslümanım ama Parlamentoda etnik olarak
münhasıran Türk ırkını veya Sünni Müslümanları
temsilen bulunmuyorum, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını
temsilen bulunuyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Böyle bir görevim var ama bir başkası da Ben
münhasıran Alevileri, ben münhasıran Kürtleri temsilen bulunuyorum.
demek mecburiyetinde değil. Bunun millî birliğimize,
vatandaşlık anlayışımıza, üniter devlet
yapımıza, toplumsal barışımıza bir katkı
sağlayacağını da şahsen düşünmüyoruz.
Öbür taraftan, iki resmî dil talepleri gibi veya iki bayrak
gibi talepler olabilir mi? Şu ay yıldızlı bayrak ne zaman?
Çok eski, 1800lü yıllardan beri kullanılan bir bayrak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Bayrak Kanunu çıktığında eni, boyu, ayın ve
yıldızın ölçüleri belirlendi. Bu bayrağın
kırmızısı kimin kanının kırmızısı
arkadaşlar?
FATMA KURTULAN (Van) Ona kim ne diyor ki.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Kimin kanının? Sadece Kürt şehitlerin, sadece Türk
şehitlerin, Ermeni, Azeri şehitlerin, Gürcü şehitlerin, Abaza
şehitlerin, Arap şehitlerin, hepsinin kanından oluşan bir
kırmızı değil mi bu? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu kırmızı kimsenin kırmızısı
değil, hepimizin kırmızısı. Ona
saygısızlık etmek herkese saygısızlık etmektir, o
bayrağın renginin oluşumuna katkıda bulunan herkese
saygısızlık etmektir.
Onun için, değerli arkadaşlar, bu ortak noktaları
tahrip etmeden bu meseleleri çözüme kavuşturmanın yolunu
bulmamız lazımdır.
Son olarak -Sayın Başkanın toleransıyla- Alevi
vatandaşlarımız var
milyonlarca. Alevileri olmayan bir Türkiye olabilir mi? Eksik bir Türkiye olur.
Kürtleri olmayan bir Türkiye eksik bir Türkiye olur ama onların sorununun
da çözülmesi gerekmiyor mu? Tarihten gelen ve cumhuriyet döneminde de çözüm
bekleyen sorunları var. Dinî kimlik sorunları var. Bu çözümü hep
beraber gerçekleştirmek zorunda değil miyiz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Bunun zemini demokrasi, bunun zemini insan hakları, bunun zemini
özgürlükler ama bin yıllık sorunları bir tartışmada
çözeceğimizi beklemek de doğru değil.
BENGİ YILDIZ (Batman) Gelecek seçimde çözeceksiniz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Bin yıldır da devam eden tartışmaların bir
tartışmada bitmesini beklemeyelim, demokrasi sabır ister.
Baş örtüsü sorunu: Muhalefette burada çifte standart oluyor
bazen. Sorunu çözelim diye adım atmaya çalışıyorsunuz,
Aman şimdi başka sorun mu yok da bunu gündeme getiriyorsunuz,
gerginlik olur, laiklik tartışması çıkar
Aman peki,
gerginlik olmasın, tartışma çıkmasın diye doğal
akışına bırakalım, ileride çözülür
Bu sefer de gidiliyor
E, hani bunlar sizin sorunlarınızı çözecekti
Arkadaşlar,
başı açık olanlara gidip de Bunlar sizin
başınızı zorla kapatırlar. başı kapalı
olanlara gidip de Hani bunlar sizin sorununuzu çözecekti? demek siyaset
değil. Böyle siyaset olmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Böyle bir anlayışla ülkenin sorunlarını
çözemeyiz.
Değerli arkadaşlar, demokrasi zemini içerisinde bütün bu
problemleri çözecek kuvvet ve kudrete sahibiz. Dolayısıyla, bizim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen bitiriniz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bizim bu gensorudaki hiçbir iddiayı hak ettiğimizi
düşünmüyorum. Eksikler, yanlışlar olabilir, demokrasi
onların da tartışılarak çözüleceği bir zemindir. Bu
söylemlerle bir yere varılması da mümkün değildir.
O nedenle, AK PARTİ hükûmetlerinin hükûmet programlarına
ve seçim beyannamelerine ve topluma verdiği taahhütlere, sözlere
sadık kalarak yoluna devam ettiğine inandığımı
ifade etmek istiyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ergün.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında (11/12) esas
numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım:
Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul
edilmemiştir.
Şimdi, gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kadın-Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için Bursa Milletvekili Ali Koyuncu aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.21
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 123üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Karayolları Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin
5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ile Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Karayolları Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde ikinci bölümde yer alan 32nci madde kabul
edilmişti. Şimdi bu bölümde yer alan diğer maddeleri, varsa
önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza
sunacağım.
Şimdi, 33 (a) maddesinin üzerinde üç önerge vardır, üçü
de aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme
alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı da
söz vereceğim.
Şimdi önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının Değiştirilen Hükümler
başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının a bendinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Şevket
Köse Orhan Ziya
Diren Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
|
Adıyaman Tokat Malatya |
|
Hulusi
Güvel Rasim
Çakır Gürol
Ergin |
|
Adana Edirne Muğla |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (a) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki maddelerin
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Günal Oktay
Vural M. Akif
Paksoy |
|
Antalya İzmir Kahramanmaraş |
|
Nevzat
Korkmaz Akif
Akkuş Mustafa
Kalaycı |
|
Isparta Mersin Konya |
|
Alim
Işık Mümin
İnan Abdülkadir
Akcan |
|
Kütahya Niğde Afyonkarahisar |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa
Elitaş Güldal
Akşit İhsan
Koca |
|
Kayseri İstanbul Malatya |
|
Abdurrahman
Arıcı Mehmet
Ceylan |
|
Antalya Karabük |
BAŞKAN Komisyon bu önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
(x) 499 S. Sayılı
Basmayazı 18/6/2010 tarihli 120nci Birleşim Tutanağına
eklidir.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu maddenin içinde özellikle
köyler ve kara yollarının geçtiği yerlerde Karayolları
ekiplerinin ve müteahhitlerin ana arterlerde veya diğer arterlerde
verdiği zararlar var.
Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda
Karayolları yolların önemli bir kısmını müteahhitlere
veriyor, parçalıyor daha tez bitmesi için ama Karayolları
personelinin duyarlılığını maalesef müteahhitler
göstermiyor, verdiği zararlara ilgisiz ve duyarsız kalıyor,
altını çiziyorum, verdiği zararlara. Köylüye, köylere veya yolun
geçtiği mahaldeki sakinlere verdiği zararlara duyarsız
kalıyor, hiç ilgilenmiyor, tamamen kendi çıkarını
düşünüyor ama maalesef ilgili yetkililer, muhtarlar, belediye
başkanları defalarca, defalarca uyarmalarına rağmen
maalesef verdiği zararları yerine getirmiyorlar. Bu bir sorundur
arkadaşlar. Bu, bugün artık Karayollarının yol ekiplerinin,
bak yine söylüyorum, Karayolları ekiplerinin yaptığı
yollarda Karayolları ekipleri son derece duyarlı, ellerinden gelen
her türlü yardımı yapmaya çalışıyorlar, verdiği
zararı bir an önce gideriyorlar ve köylüye o köydeki hatta diğer
ihtiyaçlar konusunda yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Yani artık halkla birlikte, halkla beraber çalışıyorlar ama
müteahhitlerin bu uygulamaları önemli sorunlar yaratmaktadır. Yolun
geçtiği yerde köyün suyunu patlatıyor ve o ilçenin veya o köyün suyu
patlayıp günlerce susuz bırakılan yerler var arkadaşlar
veya bir istinat duvarı yapıyor, istinat duvarı yaparken o
beldenin suyunu patlatıyor, günlerce duyarsız kalıyorlar ve
tazminatını veya zararını vermekte önemli zorluklar
çıkarıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, tabii bu ülkede yol yapmak,
köye yoldan hizmet götürmek, o beldeden yol geçirmek tabii çok önemli ama
halktan ve belde halkından sevgiyle, onları kucaklayarak onların
zararlarını karşılamak da devletin görevidir.
Sayın Bakan, özellikle müteahhitlerin verdiği zararlarda
Karayolları ekibi arkadaşlarıma iletilmesine rağmen,
müteahhitler, Karayollarına karşı duyarsız kalmaktadır,
kendi çıkarını gözetmektedir, kendi kârını
gözetmektedir. Tabii iş yapacak, kâr edecektir ama onurlu adam,
şerefli adam, iyi bir müteahhit verdiği zararı
karşılamak zorundadır. Bu nedenle bu maddenin içeriğinde bu
konu vardır. Bu konu, Karayollarının özellikle
yaptığı işlerde hassas bir konudur. Bu konuda
Karayolları yetkililerinin, Karayolları bölgelerinin mutlaka
müteahhitleri uyarması gerekiyor. Müteahhitlerin verdiği zararın
anında, zamanında, dakikasında karşılanması
gerekiyor. Köyün suyunu patlatıp, su borusu patlayan bir köyde on beş
gün su verilmeyen bir köy olur mu Sayın Bakanım?
Bu nedenle, bu maddede özellikle verilen zararların tazmini
konusunda müteahhitlerle yapılan anlaşmada mutlaka mutlaka çok
ağır şartlar koymak lazım. Verdiği zararı
anında, dakikasında karşılamak zorundadır veya yapmak
zorundadır.
Duyarsız müteahhitleri bu konuda duyarlılıklara
davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Diğer önergenin sahibi, Sayın Elitaş, gerekçeyi mi
okutayım?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 33 üncü maddesinin 1 inci
fıkrasının (a) bendinde yer alan düzenleme 5595 sayılı
Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunla 10/06/2010 tarihinde Genel Kurulda kabul edilerek
kanunlaştığı için madde metninden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN Sayın Günal, buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu maddedeki bentler, daha
önce söylediğimiz üzere, bu kanunla doğrudan ilgili değil. Orman
Kanunuyla ilgili düzenlemeler var. Kanun yapma tekniğinden de daha önce
bahsetmiştik. Burada sıkça yapılan şeyler var.
demiştim. Bu örneklerden bir tanesi bu maddeyle karşımıza
çıkıyor. Başka zaman gelince İç Tüzüke
aykırıdır, bununla ilgili siz önerge veremezsiniz. diye
arkadaşlarımız bizi uyarıyorlar. Bu gelen madde de maalesef
bu uygulamalardan bir tanesi ve Orman Kanunuyla ilgili şeyi burada
düzenliyoruz. Tamam, belli şekilde ilişkisi olabilir ama bunlarla
ilgili daha başka tartışmalar olduğunu, Orman Genel
Müdürlüğünün başka birtakım teklifleri olduğunu alt
komisyonda da, üst komisyonda da arkadaşlarımızla beraber
değerlendirdik ama Biz yaptık, oldu. mantığıyla
olduğu için, maalesef, bu söylediklerimiz dikkate alınmadı.
Çok fazla, aslında sadece bunun içerisinde yer alarak
çözülebilecek bir şey değil. Bir sürü kurumu da ilgilendiren, yine
çifte standartlar oluşturan ve bunlara benzer diğer kurumlarla ilgili
de adaletsizliğe yol açan düzenlemeler söz konusu. Dolayısıyla,
burada bu bendin tasarı metninden çıkarılmasının
doğru olacağı kanaatindeyiz. Eğer o konularda bir düzenleme
yapılacaksa, Orman Kanununun içerisinde, başka diğer
eksiklikler de dikkate alınarak düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Bu vesileyle, burada, ormanlarla ilgili diğer hususların da
ayrıca dikkate alınarak yeni bir tasarı hâlinde ya da teklif
hâlinde getirilmesi ve köklü bir değişiklikle ele alınması
gerektiğini düşünüyoruz. Gelen tekliflerden
anlaşıldığı kadarıyla iktidar bunların
hiçbirisini dikkate almıyor, Oraya biz onu ekledik. diyor. Daha
diğer maddelerde de göreceğiz.
Biz sağduyu ile bu söylediklerimizin yapıcı eleştiriler
olduğunun dikkate alınarak çıkarılması
gerektiğini düşünüyor, bu konuda desteğinizi bekliyor ve
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir ve böylece 33üncü maddenin (a)
bendi çıkarılmıştır.
33/bde iki önerge vardır. Bu iki önerge de aynı
mahiyettedir, birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde de
önerge sahiplerine söz vereceğim.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (b) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki bentlerin
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Günal Osman
Ertuğrul Recep
Taner |
|
Antalya Aksaray Aydın |
|
Rıdvan
Yalçın Mehmet
Şandır Kadir
Ural |
|
Ordu Mersin Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının Değiştirilen Hükümler
başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının b bendinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Şevket
Köse Orhan Ziya
Diren Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
|
Adıyaman Tokat Malatya |
|
Enis
Tütüncü Hulusi
Güvel Rasim
Çakır |
|
Tekirdağ Adana Edirne |
|
Halil
Ünlütepe |
|
Afyonkarahisar |
BAŞKAN Komisyon birlikte işleme
aldığımız bu önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33üncü maddesinde
verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tasarının 33üncü
maddesinde, 6831 sayılı Orman Kanununun 17nci maddesinde bir
değişiklik yapılmaktadır. Hâlbuki, görüştüğümüz
yasa, Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilat ve görevleriyle ilgili
olan bir düzenlemedir, Orman Kanunuyla hiçbir ilgi ve alakası yoktur. Bu
tür bir değişikliğin -eğer Orman Yasasında bir
değişiklik gerekiyorsa- yerinin bu tasarı olmaması
gerekirdi. Orman Yasasında yapılacak olan bir değişiklik
tasarısı, öncelikle, ilgili ihtisas komisyonunda
tartışılmış olsaydı daha sağlıklı
bir sonuç verebilirdi. Gerçi, Hükûmetiniz, uzun bir dönemdir torba yasalar
denilen bir sistemi devamlı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
getirmekte, görüştüğümüz yasa tasarısıyla ilgili olmayan
kanun değişiklikleri de yapılmaktadır. Ben, bu konuda, Orman
Yasasında yapılacak düzenlemeler Karayolları yasası
içerisinde değerlendirilmemeliydi diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Hükûmet, çift
yönlü, duble denilen yol yapımında başarılı
olduğunu söylemektedir. Hâlbuki, yapılan bu yollar kalitesi
düşük, maliyeti yüksek imalatlardır. Örnek: Sivrihisar-Afyonkarahisar
devlet kara yoluna baktığımızda, bu yolun yeni
tamamlanmasına rağmen her yıl tadilat geçirdiğini
görüyoruz. Her yıl yapılan tadilatlar ise maliyeti yükseltmektedir.
Bu tür uygulamalar da toplumda iyi karşılanmamaktadır. Ya
verdiğiniz yüklenicilerin yol imalatını yapabilecek yetenekten
yoksun yükleniciler olduğunu gösteriyor veya gerekli bir kontrolün
Karayollarınca yapılmadığını da ortaya
çıkarıyor. Hatta, bu yol üzerinde giderken bir an önce eski kara
yoluna geçmeyi hepimiz ısrarla istemekteyiz. Bu tür imalatlar
yapılacaksa yapılmasın daha iyi diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, ilimizle ilgili bir konuyu da yüce
heyetinizle paylaşmak istiyorum. Afyonkarahisar, İç Anadolu ve
Marmara Bölgesini Ege ve Akdenize bağlayan bir ildir, kara
yollarının kavşak noktasıdır.
Geçen gün, Sayın Bakanın burada yaptığı
Ankara-İzmir otoyoluyla ilgili olan açıklamada, Kütahya ve Afyon
illerinin bir rekabet içinde olduğunu söylemiştir; doğrudur, ama
Sayın Bakan, siz, Afyonkarahisarı ziyaretinizde Afyonkarahisar
yolların kavşak noktasıdır, elbette otoyol Afyondan
geçecektir. diyen kişisiniz.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
İl sınırlarında
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bunu kanıtlarım Sayın
Bakan, bunu kanıtlarım, basına geçti. Bu tür bir açıklama,
Afyon ilinde beklenen seviyeyi yükseltmiştir. Afyonluların, otoyolun
Afyondan geçmesi gerektiği konusundaki fikirlerin sorumlusu bizzat
sizsiniz.
Sizin bu açıklamanızdan sonra, 2008 Mart ayında,
Sayın Çevre ve Orman Bakanımız -Afyonlu- Afyon
basınıyla yaptığı toplantıda aynen
şunları paylaşıyor ve Sayın Mehdi Eker de var
yanında: Eroğlu, Afyona gelmeden önce, Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırıma gittiğini ve Bakan
Yıldırıma Afyonkarahisar bütün yolların kesişme
noktasıdır. Afyonkarahisardan geçmeyen yol otoyol değildir
dedim. Bunun üzerine, Ulaştırma Bakanı da otoyolun Afyondan
geçeceğini söyledi. Sayın Bakan, bu tür bir rekabetin bizatihi
sorumlusu sizsiniz. Hatta, Kütahyada yaptığınız açıklamada,
siyaseten kullanıldığını söylediniz. Doğrudur ama
bu otoyolu siyaseten kullanan bizatihi sizsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bağlayacağım efendim.
Elbette bir yol Kütahyadan da geçebilir, Afyonkarahisardan da
geçebilir, hatta hatta başka bir yerden de geçebilir ama burada önemli
olan, sayın bakanlar (A) ilinde başka türlü, (B) ilinde başka
türlü söylememelidirler, eğer söylüyorlarsa söyledikleri sözün
gereğini yapmalıdırlar. Bakanlar açıklamalarıyla
Afyonkarahisarlıları yanıltmışlardır. Demek ki
her bakan devlet adamı olamıyor. Hâlbuki, devlet adamı bir
açıklama yaparsa onun gereğini yapar. Otoyolun Afyonkarahisardan
geçeceğinin sayın bakanlarca açıklanması ilimizdeki
beklenti seviyesini yükseltmiştir. Ben, sizlerin devlet adamı
olmanızı bekliyor ve verdiğiniz sözün yerine getirileceğine
inanmak istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, verdiğimiz önergeye destek
istiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.
Sayın Şandır, kim konuşacak acaba ya da
gerekçe mi okuyacağız?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Necati Özensoy
konuşacak.
BAŞKAN Sayın Özensoy, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
33üncü maddenin (b) bendindeki konuyla alakalı, olması
gereken, yapılması gereken bir tek değişiklik var burada,
aslında, o da sokak hayvanlarının bakım evlerine izin
verilmesiyle alakalı ama burada yine yanlışlıkla
barınak olarak geçmiş. Dolayısıyla, 5199 sayılı
Hayvanları Koruma Yasasında bunun karşılığı
olmadığı için bu kelimenin de tashih edilmesi lazım diye
düşünüyorum.
Tabii, genel olarak bizim verdiğimiz önergeler çok fazla
dikkate alınmıyor ama özellikle Sayın Ulaştırma
Bakanımız bizim verdiğimiz yazılı soru önergelerini de
çok dikkate almıyor. Bakın, ben, beş tane soru sormuşum
Ulaştırma Bakanlığına, bugüne kadar hiçbir tanesinin
cevabı gelmemiş. Hatta, bu Hükûmetin çok övündüğü otoyollarla
ilgili, duble yollarla ilgili soru sormuşum 3 Kasım 2002den bugüne
kadar Bursada ne kadar duble yol yapılmıştır? diye, buna
bile cevap gelmemiş. Bir de Bursa Çevre Yolu Projesinin ne kadarı
bitirildi? Tamamını bitirmeyi ne zaman düşünüyorsunuz? diye
sormuşum, buna da cevap gelmemiş.
Yine, bu yasanın asıl amacına
baktığımızda, bu genel gerekçelere
baktığımızda, kara yolları yapım maliyetleri
arasında önemli yer tutan kamulaştırma maliyetlerinin asgariye
indirilmesi amacıyla kamulaştırmanın bir alternatifi olarak
uygulanmak üzere düzenlenmiş takas, vesaire. Ama, yine, son bu Bursa çevre
yoluyla alakalı, bağlantı yolunda yapılan uygulamalarda,
bırakın kamulaştırmadaki maliyet indirilmesini,
Kazıklı bağlantısından vazgeçilerek Samanlı
bağlantısına yolun aktarılmasıyla alakalı
girişimlerde yine kamulaştırma maliyetinin daha da
yukarılara çıktığı, buradan, bu işi takip eden,
bilen herkesin dikkatini çekti ve yine bu konuyla alakalı bir soru
önergesi verdim, maalesef, bu yazılı soru önergesine de bir cevap
gelmedi. Bütün Bursadaki sivil toplum kuruluşlarının da bu
konuda ittifakla kabul ettiği bu yanlışlığın
cevabı yine gelmedi.
Yine, son zamanda belki güzel bir adım olan
İstanbul-İzmir otoyoluyla alakalı, yap-işlet-devret
projesiyle alakalı açıklanan birtakım bilgilerde ciddi anlamda
da çelişkiler var. Bu otoyolun uzunluğunun
Yine, Gebze-Yalova arasındaki Körfez geçişini kullanan
otomobillerden 35 dolar geçiş ücreti ve otoyolda her kilometre
başına 5 sent talep edilecek. deniyor. Şimdi, böyle
baktığımızda, 140 kilometrelik bir tasarruf var bu
geçişte. Bu geçişi kullananlar yaklaşık 55 dolar gibi bir
rakam ödeyecekler ama İstanbul-Bandırma arasındaki o feribot
seferlerini kullananlar araçla geçtiklerinde sadece 125 lira ödüyorlar ve
kazandıkları yol
Yine, Sayın Bakanın burada, bütçe görüşmesinde
heyecanla, hatta sesinin kısılmasına vesile olacak kadar
heyecanla yaptığı konuşma esnasında ben Sayın
Bakana yerimden bir laf atarak Bursa-Ankara bağlantılı demir
yolunun temelinin ne zaman atılacağını sormuştum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan 2010 yılında
atılacağını ifade etti ama gelin görün ki 2010 bütçesinde
Bandırma-Bursa-Ayazma-Osmaneli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla)
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Bursa-Yenişehir arası otoyolla bile
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
Mahiyeti aynı olan bu iki önergeyi birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın Çalık, sisteme girmişsiniz, neden acaba?
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan, daha önce
girmiştim, şu an değil.
BAŞKAN Peki.
33/c üzerinde iki önerge vardır, iki önerge de aynı
mahiyettedir. Aynı şekilde işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (c) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki bentlerin
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Günal Osman Ertuğrul Recep Taner |
|
Antalya Aksaray Aydın |
|
Kadir
Ural Mehmet
Şandır Rıdvan
Yalçın |
|
Mersin Mersin Ordu |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının Değiştirilen Hükümler
başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının c bendinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Şevket
Köse Orhan Ziya
Diren Enis Tütüncü |
|
Adıyaman Tokat Tekirdağ |
|
Rasim
Çakır Eşref
Karaibrahim Harun
Öztürk |
|
Edirne Giresun İzmir |
|
Hulusi
Güvel Ferit Mevlüt Aslanoğlu
|
|
Adana Malatya |
BAŞKAN Komisyon okuttuğum bu aynı mahiyetteki
iki önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının çerçeve 33üncü maddesinin (c) bendine
ilişkin olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, eskiden Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü tarafından yapılan altyapı hizmetlerinin bu Genel
Müdürlük kaldırıldıktan sonra il özel idarelerince
yapılmaya başlanması gerekçe gösterilerek il özel idarelerine
orman sayılan alanlarda verilecek izinlerde bedel alınmaması
öngörülmektedir. Farklı bütçeleri olan kuruluşlar açısından
birinin gideri diğerinin geliri olduğundan, il özel idareleri için
bütçe gelirlerinden kaynak aktarıldığı da düşünülerek,
orman idaresinin söz konusu gelirden mahrum edilmemesi gerektiğini
düşünüyoruz. Bu nedenle çerçeve 33üncü maddenin (c) bendinin madde
metninden çıkarılmasını öneriyoruz.
Değerli milletvekilleri, Orman Kanununun 17nci maddesinin
üçüncü fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 17/12/2002 tarihli ve 2002/200
sayılı Kararıyla iptal edildikten sonra, 17/6/2004 tarihli ve
5192 sayılı Kanunla yeniden düzenlenmiştir. Bu son düzenlemeyle
ilgili Anayasaya aykırılık iddiası reddedilmiştir. Bu
durumda 17nci maddenin üçüncü fıkrasını doğrudan ya da
dolaylı etkileyecek yeni düzenlemelerin Anayasaya aykırı
olmamasına dikkat etmemiz gerekir. Orman Kanununun Anayasaya uygun
bulunan 17nci maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde
tasarıyla yapılan ve biraz önce kabul edilen değişikliklere
baktığımızda, ormandan verilecek izinler arasına
katı atık bertaraf tesislerinden sonra düzenli depolama tesislerinin
ilave edildiğini görüyoruz. Bu ibarenin eklenmesiyle ilgili olarak, her ne
kadar düzenli depolama tesislerinin katı atık bertaraf tesisleriyle
aynı mahiyette tesis olduğu ifade edilse de iki tesis ve bağlacıyla
ayrıldığı için düzenli depolama tesisi ibaresi uygulamada
katı atık tesislerinden bağımsız olarak her türlü
atığın depolanmasına izin verilen bir sonuç
doğurabilir. Bu ise izinler için maddede öngörülen kamu yararının
yanı sıra ormanda yapılması zorunluluğu
şartının yerine gelmeyebileceği anlamına da
gelmektedir. Bu ise Anayasaya yeni bir aykırılık
olacaktır. Bu nedenle ve düzenli depolama ibaresinin metinden
çıkarılması uygun olurdu.
Değerli milletvekilleri, fıkraya yeni ilave edilen
sokak hayvanları barınağı ibaresi ise, bu amaçla ormandan
izin verilirken orman dışında bir yer bulunmasının
mümkün olmadığının araştırılması
koşuluyla ancak Anayasaya uygun olabilecektir. Fıkradan çıkarılan
sanatoryum ifadesinin ise izinlerde kötüye kullanmanın önlenmesi
amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 6831 sayılı Orman
Kanununa eklenen ve biraz sonra görüşeceğimiz 11inci madde, 17nci
maddeye göre, ormandan kamu yararı ve zaruret hâlleri gözetilerek verilen
izinlerin üçüncü kişilere devrini düzenlemektedir. Bu maddenin (a)
bendinde, sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı
maksadıyla izin verilen tesislerde kafeterya, kantin ve yan ünitelerinin
kiralanma ve/veya işletme hakkının devrine izin verilmektedir.
17nci maddeyle tutarlı olması için, ormanda yapılan ve/veya
yapılacak olan ve üçüncü kişilere devrine izin verilen
sağlık, eğitim ve spor tesislerinin devlete ait olduğuna
açıklık getirilmesi gerekir.
Aynı bentte yer alan, 17nci maddede sayılan diğer
tesislerin tamamının veya bir bölümünün kiralanmasına veya
işletme hakkının devredilmesine izin veren düzenleme ise,
kapsamı açıkça çizilmediği için doğru değildir. Çünkü
başlangıçta 17nci maddede sayılan tesisler için kamu
yararı ve zaruret hâli gözetilerek verilen izinlerden hangilerinin
devrinin kamu yararına olup olmadığının
değerlendirilebilmesi için maddede sayma yöntemi benimsenmeliydi. Aksi
takdirde, Anayasa aykırılığı tartışma konusu
yapılabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Maddede işletme hakkını devralanların kiralama
ve kullanma hakkının devri suretiyle yeni devirler yapılabilecek
olması ise, arada tam bir rantiyeci grup oluşturulması sonucunu
doğuracaktır. Bu durumun kabul edilmesi mümkün değildir.
Ek madde 11in (b) ve (ç) bentlerinde izin hakkının
üçüncü kişilere devri hâlinde Orman Genel Müdürlüğüne bir bedel
ödeneceğinin öngörülmesi, ilk izin sahibinin başlangıçtaki
taahhütleri doğrultusunda sorumluluklarının devam edeceğinin
öngörülmesi, bu maddenin muhtemel Anayasaya
aykırılığını ortadan kaldırmayacaktır
diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Buyurunuz Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanunun Altıncı Bölüm ve
Değiştirilen Hükümler başlığıyla madde 33te
düzenlenen husus ormancılığı ilgilendirmektedir.
Dolayısıyla bir orman yüksek mühendisi olarak bu konuda
endişelerimi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım.
Değerli milletvekilleri, geçende de bir kanun
çıkardık madencilikle ilgili, bugün de Karayollarıyla ilgili bir
kanun çıkarıyoruz. Her iki kanunda da ormanlarla ilgili çok önemli
düzenlemeler yapılıyor. Burada da, bu 33üncü maddenin işte
zannediyorum dört beş tane fıkrasında 6831 sayılı
Orman Kanununun ilgili maddelerinde birtakım düzenlemeler
yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeler doğrudur,
yanlıştır, eğridir, bu anlamda söylemiyorum ama bir
hassasiyeti dikkatlerinize sunmak istiyorum: Değerli milletvekilleri, 17
Haziran itibarıyla Dünya Çölleşme Gününü burada konuştuk.
Dünyamızın, bu 21inci yüzyılın en önemli sorunu bir
tehdit, bir güvenlik tehdidi hâline gelen çölleşme, iklim
değişiklikleri konusu olduğunu hep beraber, birlikte ifade
ettik.
Karbondioksit salımının artması
sonrasında iklimler değişti, değişen iklimler
doğrultusunda bir yandan çölleşme yaşıyoruz bir yandan da
çok hızlı şekilde sel felaketleri yaşıyoruz, ölümler
oluyor, mahsul zayiatı oluyor, kuraklık oluyor ve sonuç
itibarıyla artık bu konu insanlığın güvenliği
açısından, geleceği açısından çok ciddi bir tehdit
unsuru olarak ifade edilmeye başlandı, hatta iklim
değişiklikleri konusu Birleşmiş Milletler zemininde çöken
devletlerle birlikte anılıyor.
Günümüz dünyasında artık çöken devletler diye bir olgu
yaşanmaktadır. Bazı devletlerin sosyal yapıları
çöküyor, ekonomik yapıları çöküyor, yoğun yaşanan göçlerle
devletler çöküyor. Tümünün sebebi olarak iklim değişikliklerinin çok
etkili olduğu ifade ediliyor.
İklim değişikliklerinin konuşulduğu yerde
orman çok temel bir faktördür. Bugün burada almamız gereken en önemli
karar -Sayın Orman Genel Müdürümüz de burada- ormanların
geliştirilmesidir, büyütülmesidir hatta bir tek
ağacımızın kesilmemesi kararıdır. Çünkü
geleceğimiz, o ormanların ilahî misyonunu yerine getirilmesiyle
mümkündür. Bu karbondioksidi emen, yok sayan, onu absorbe eden yegâne
varlık yeşildir, ormandır ve yeşilliktir.
Şimdi bakınız bir suçlama olarak söylemiyorum, bir
yanlışlığı dikkatinize sunmak istiyorum, getirilen
düzenlemeyle Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık
su, petrol, doğalgaz, altyapı, katı atık bertaraf ve
düzenleme depoları tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları
barınağı ve mezarlıkların; Devlete ait
sağlık, eğitim ve spor tesislerinin ve bunlarla ilgili her türlü
yer ve binanın Devlet ormanları üzerinde bulunması ve
yapılmasında
Ne kaldı geride arkadaşlar? Sayın Orman
Mühendisi Arkadaşım da burada. Ne kaldı? Yani bu ormanlar,
devlet malı deniz, ormanlar da herkesin! Ormanlarımızı bu
şekilde nasıl koruyacağız?
Değerli dostlar, evet, kamu hizmeti, kamu yararı
gözetilerek ormanların insanlar yararına kullanılmasına
itirazımız yok ama bu yaklaşımla ormanları
koruyamazsınız. Ormanların gelecek nesiller için ortaya
koyması, başarıyla yapması gereken fonksiyonunu yerine
getiremezsiniz, kuraklık yaşarsınız; sel felaketiyle
işte, çölleşen bir dünya ve bir güvenlik tehdidi olarak kuraklık
ve sel felaketlerine düçar olursunuz. Bu kadar geniş amaçlar için -demin
saydım, bunun dışında hayatta başka bir alan
kalmamış- savunmasından tutunuz, spor, eğitim tesisleri
dâhil hatta katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesisleri
Değerli arkadaşlar, yani katı atıkla ilgili,
çöple ilgili başka teknik ve sistemler geliştirmek dururken
Türkiyemizde maalesef belediyelerimiz en kolay şekilde bu katı
atıkları ormanların çukurlarına, boş alanlarına
depolayarak işi çözdüklerini zannediyorlar. Çevre
duyarlılığı olan Çevre Komisyonu Başkanı
Arkadaşımız da burada. Şimdi, bunu hukuk hâline getirmemiz
bence doğru olmamıştır. Doğru olan husus,
ormanların korunması, ormanların bu türlü amaçlar için
kullanılmasına tedbir alınması gerekirdi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
ama, Madencilik Yasası
geliyor, Ormanlar nasıl kullanılır? buna hukuk
geliştiriyoruz, efendim, işte, Karayolları Kanunu geliyor,
Ormanlar nasıl kullanılır? buna hukuk geliştiriyorlar.
Ormancı bürokratları, Orman bürokratı arkadaşlarımızı
baskı altına veya orman mühendislerini baskı altına alan
siyaset maalesef, özellikle de yerel siyaset maalesef
ormanlarımızı çok hoyratça kullanıyor. Bunun
cezasını, bunun sonucunu, bir ilahî ceza olarak bundan binlerce
yıl önce Orta Asyada yaşadık. Şimdi, tekrar bir vatan
kaybetmek istemiyorsak ormanların korunması konusunda çok daha hassas
olmamız gerekir. Bunu da Orman bürokratlarına, orman mühendislerine
bırakmadan, siyaset olarak, siyasetçiler olarak, Genel Kurul olarak, tüm
siyasi partiler olarak bizim yapmamız gerekiyor.
Bir hususu daha söylemem gerekiyor: Ormancılıkla ilgili
çok önemli bir konuyu ilgisiz kanunların içerisinde tanzim etmek usulü de
yanlış oluyor. Buna da ormancıların itiraz etmesi
gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bu konuda çünkü -ormanlar yerine
konulması çok zor olan, çok uzun yıllara bağlı olan bir
değer- bugünün de geleceğin de ortak değeri olması
hesabıyla, ormanların korunması ve geliştirilmesi, insan
yararına kullanılmasıyla ilgili kapsamlı bir düzenlemeyi
birlikte yapmamız lazım. Her gelenin, ormanları böyle
Yağma Hasanın böreği gibi, kendi amaçları veya kendi
görevleri doğrultusunda kullanmasına hukuk oluşturmayı ben
doğrusu burada bir yanlış olarak görüyorum ve bunun düzenlenmesi
gerektiğini -gerek önergemiz, işte bu maddenin
çıkartılması, çözüm değil ama- bu anlayışın
buraya yerleşmesi gerektiğini düşünüyor, bu duygularla hepinize
saygılar sunuyorum. Bunun dikkate alınmasını, siyasi
iktidardan ve partilerimizden bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Karar yeter
sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN Karar yeter sayısı da
arayacağım.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi birlikte oylarınıza
sunuyorum.
Karar yeter sayısı arayacağım için elektronik
oylama yapıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı vardır, önerge
reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
33/ç üzerinde dört önerge vardır. Üç önerge aynı
mahiyettedir.
Şimdi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/499 Sıra Sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33 üncü maddesinin (ç) bendiyle
eklenen ek 11. maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa
Elitaş Mehmet
Ceylan Nuri
Uslu |
|
Kayseri Karabük Uşak |
|
Birnur
Şahinoğlu Mustafa
Öztürk Ahmet
Ertürk |
|
Samsun Hatay Aydın |
|
Nurettin
Akman |
|
Çankırı |
Ek Madde 11- Bu Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü
fıkrasına göre;
a) Sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı
maksadıyla verilen izinlere konu asli tesislerin dışındaki
kafeterya, kantin, otopark gibi yan ünitelerin kiralanmasının,
aynı fıkra kapsamında diğer izinlere konu tesislerin
tamamının veya bir bölümünün kiralanmasının veya
özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme
hakkının devredilmesinin, yap-işlet-devret modeli ile
yaptırılmasının izin sahibi tarafından talep edilmesi
halinde izin verilebilir.
b) Turizm izinleri dışındaki izinlere konu
tesislerin izin sahibince üçüncü kişilere kiralanması halinde; orman
sayılan alana isabet eden kira bedelinin yüzde ellisi her yıl Orman
Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına izin sahibi tarafından
yatırılır.
c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer
kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin
özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme
hakkının devri hâlinde, mevcut izinlerin izin bedeli
karşılığı olarak işletme hakkı devir bedeli
üzerinden, ormanlık alanların devredilen toplam kullanım
alanları içindeki yüzde oranı dikkate alınarak hesaplanacak
tutarın binde beşi bir defaya mahsus olmak üzere işletici
tarafından devir alma tarihinden itibaren üç ay içinde defaten Orman Genel
Müdürlüğü özel bütçe hesabına yatırılır. Bu izinlerden
ayrıca bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına
verilen bedelli izinlerin özelleştirme uygulamaları kapsamında
işletme hakkının devri halinde taahhüt senedinde yer alan
bedeller dışında işletme hakkı bedeli üzerinden
herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu
kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt
senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde
işleticiler tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine
işletme süresi içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.
ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer
kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlere konu tesislerin
yap-işlet-devret modeli esas alınarak yaptırılması ve
işlettirilmesi halinde işletme süresi içinde herhangi bir bedel
alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli izinlerde
ise taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında herhangi bir
bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve
kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer
alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler
tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi
içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.
d) Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin işletme
hakkının devredilmiş veya izinlere konu tesislerin
yap-işlet-devret modeli ile yaptırılmış olması
hâlinde herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına
verilen bedelli izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller
dışında herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili
kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder.
Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı
şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve
yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından
yerine getirilir."
BAŞKAN Şimdi okutacağım üç önerge aynı
mahiyettedir, birlikte işleme alacağım; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının Değiştirilen Hükümler
başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının ç bendinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Şevket
Köse Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren |
|
Adıyaman Malatya Tokat |
|
Rasim
Çakır Eşref
Karaibrahim Hulusi
Güvel |
|
Edirne Giresun Adana |
|
Enis
Tütüncü |
|
Tekirdağ |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (ç) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki bendin buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Günal Rıdvan
Yalçın Osman
Ertuğrul |
|
Antalya Ordu Aksaray |
|
Recep
Taner Yılmaz
Tankut Kadir
Ural |
|
Aydın Adana Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33/ç maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Nezir
Karabaş Sırrı
Sakık Hasip
Kaplan |
|
Bitlis Muş Şırnak |
|
Sebahat
Tuncel Bengi
Yıldız |
|
İstanbul Batman |
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki bu üç önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Sakık, buyurunuz.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında bu yasayla ilgili bir şey
konuşmayacağım. Biraz önce burada gensoruyla ilgili bir
görüşme yapılırken Parlamentonun hak etmediği noktada bir
gerginlik yaratıldı. Tabii ki gensoru vermek muhalefet partilerinin
en doğal hakkıdır. Yani, Hükûmetin de bu konuda
eleştirilere açık olması gerekir.
Bizim arkadaşlarımızın zaman zaman sesinin
yükselmesi şuydu: Dinlemediniz. Uzun süredir sayısal
çoğunluğunuza güvenerek hakaret etme hakkını kendinizde
buluyorsunuz. Sizin bazı milletvekilleriniz ulu orta sokakta bize hakaret
ediyor. Yine, diğer siyasi partilerden de bu hakaretleri sürekli
işittik. Bu kürsüde lütfen duyarlı olun. dedik. Biz
korktuğumuz için sesimizi çıkarmıyoruz anlamında
yorumlanmamalıdır, edepli olduğumuz için biz bu dilden cevap
vermiyoruz ama bu sürekli tekrarlandı. Grup Başkan Vekilleri oradan
çıkıp tepki göstereceğine, kendi milletvekilleri, bu tür sözleri
söylerken, çıkıp
Erdemlik odur, buradan bizden özür dilemektir ama
ne hikmetse bugüne kadar böyle bir şey gerçekleşmedi.
Şimdi gensoruda bir sürü tartışmalar ve
konuşmalar
Aslında bunların hiçbiri
Yani, birbirimizi
şeref, şerefsizlikle itham etmek, bu doğru değil. Herkes kendi şerefine ne kadar
düşkünse, bir başkasının, bir başka şahsiyetin
şerefine ve siyasal partinin şerefine de o kadar saygı göstermek
zorundadır, bu bir lütuf da değil.
Sevgili arkadaşlar, bizim ilk günden beri
feryadımız şuydu: Demokratik Toplum Partisi
kapatılırken sizin burada payınız olduğunu söyledik.
Anayasa Mahkemesinin kararı açıklanmadı; Anayasa Mahkemesinin
kararından önce Hükûmet sözcüsünün televizyon televizyon dolaşarak
kararı daha önce açıkladığını gördük. Bugün de
gensoruyla ilgili Hükûmet adına konuşan arkadaşımız,
çıkıp, açık ve net bir şekilde biz, ilk günden beri KCK
operasyonunu siz biliyorsunuz, sizin tezgâhınızda bu tertiplendi ve
sunuldu. dedik, tepki gösterdiniz. Peki, bugün Ömer Çeliki dinlerken daha
yargıya yeni intikal etmiş, on sekiz aydır iddianamesi
hazırlanmayan ve biz bu işin mağdurları olanlar iddianamede
ne var, ne yok bilmiyoruz ama bir hükûmet sözcüsü çıkıp buradan
yargının yerine kendisini koyarak bir bütün olarak bir partiyi
suçluyor ve mağdur olan insanları yargıya çıkmadan mahkûm
ediyor.
Yine, Sayın Başbakan son günlerde BDPyi hedef gösteren,
Barış ve Demokrasi Partisini hedef gösteren açıklamalar
yapıyor. Bu, iç barışımıza katkı sunmaz. Yani BDP
burada olmasa siz gerçekten bu ülkeyi güllük gülistanlık bir şekilde
mi yöneteceksiniz?
Sayın Sözcü diyor ki: Biz bütün konulara bir cerrah
edasıyla müdahale ediyoruz. Biz de, doğrudur, söylüyoruz
Siz bir
cerrah gibi ama acemi bir cerrah gibisiniz, bütün yaralara neşter
atıyorsunuz ama dönüp dikmiyorsunuz. Bu yaralar kanıyor ve bu
yaralardan akbabalar nemalanıyor, akbabalar. Siz de bunu biliyorsunuz.
Onun için, eğer cerrahsanız yaraları dikmelisiniz, eğer
cerrahsanız yaraları sarabilmelisiniz. Sizin bu konuda cerrah olabilmeniz
için ilk önce neşter attığınız yaraları dikip
sarmaya başlamalısınız ama bu cesaretiniz yok, ürkeksiniz
ve korkaksınız, sorunlardan kaçtığınız için dönüp
günah keçisi Barış ve Demokrasi Partisini gösteriyorsunuz. Hep de söylüyoruz
ya ırmaklar toprağın en zayıf noktasında halka yapar
çünkü bu ülkenin en zayıf halkası Kürtler ve Barış ve
Demokrasi Partisidir.
Sevgili arkadaşlarım, siz kantarla oynarsanız bu
kantar bir gün döner sizi de tartar, sizi de şey yapar. Onun için
yargıya müdahale etmeyin, kendi yargınızı
oluşturmayın yani yargının ne kadar adil
olmadığını en çok siz biliyorsunuz. Ama gücünüz kime
yetiyor? Dönüyor ve bizimle ilgili düğmeye basıyorsunuz ve on sekiz
aydır 1.500-1.600 tane mağdur insan, siyaset yapan insanlar bugün
cezaevindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ve yine, bakın Mahmurdan gelenler
Efendim, zafer çığlıkları! Bu acının ne zafer
çığlığı olacak? 40-50 bin insan ölmüş, kim
buradan galip çıkmış? İki tarafıyla, bu ülkede
yaşayan bütün halklar acı çekmiş. En çok acıyı çeken
bizleriz. Biz bunun neyini zafer olarak sunmuşuz? Oradan gelen insanlar
eline silah almamış, Mahmur kampından
Buradaki işkenceden,
zulümden dolayı kaçıp oraya gitmiş ve Barış gelecek,
iyi şeyler olacak umuduyla bu çağrılara kulak verip gelen,
kucağında çocukları olanlar, bugün yargı onların
tutuklanması için karar vermiştir. Şimdi bu anlayışla
nasıl iç barışımızı sağlayabiliriz? Yani
eline silah almayan insanı bile içeri tıkarsanız nasıl iç
barışımızı sağlayabiliriz? Demek ki sizin bu
konuda bir plan ve projeniz olmadı. Olmadığı için de,
dönüyorsunuz bu konuda mağdur olanların üzerine acımasızca
saldırıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) Sayın Başkan, bitiriyorum.
Teşekkür ediyorum.
Bunun doğru olmadığını hep söyledik.
Eğer gerçekten sorunları çözmek istiyorsanız
Geçmişte Kürt
siyasal hareketinin aktörlerini ve halkını mağdur eden faili
meçhul cinayetler vardı, 17.500 faili meçhul cinayet vardı. O dönemde
öldürüyorlardı, o dönemde susmanın yolu yok etmekti. Şimdi sizin
iktidarınızda ne gerçekleşti? Yok etmek değil, tutuklamak.
Ve siz bu projenizden eğer demokratik zeminde hesaplaşmak
Oy
uğruna böyle bir şey yaparsanız bu ülkeye yapılabilecek en
büyük haksızlıktır. Bunu yapmayın diyoruz. Gerçekten
uzlaşı ve diyalog Parlamentoda olmalıdır. Bu işin
adresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Ve çıkıp buradan, kürsüden sürekli bayrak edebiyatı
yapmayın. Kimsenin bayrakla bir sorunu yok, kimsenin resmî dille sorunu
yok, kimsenin ülkenin birliğiyle sorunu yok. Bir tek itirazımız
tekliğedir, kimse burada o tekliği bize dayatamaz, biz hepimiz
kardeşçe bir arada yaşamak istiyoruz. Kimliğimizi ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) Sayın Başkan, bitiriyorum, çok
özür diliyorum.
BAŞKAN Selamlayın lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) Çok teşekkür ediyorum.
Bütün itirazımız Hükûmet sözcüsü de, Sayın Bakan da
çıkıp söyledi: Ne oluyor Kürt dili kimliği var, işte biz
kabul ediyoruz. Ee kabul ediyorsanız bunları yasa ve Anayasa
düzeyinde güvence altına alın, olmayan iç barışımızı
birlikte sağlayalım, bizim bütün feryadımız bu. Yani sizin
dediğiniz varız, o zaman bizi de ve burada sadece Kürtleri değil
diğer halkları da kimliğini, kültürünü güvence altına
alın, kardeşçe bir arada yaşayalım. Eğer bunu
yaparsanız biz diyaloğa açığız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Diğer önerge için konuşmacı Sayın Tankut. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 499 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 33üncü maddesiyle ilgili olarak vermiş
olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış
bulunuyorum, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, önergeyle ilgili konuşmama
geçmeden önce Adanada geçtiğimiz yıl ihalesi yapılan ancak
hâlen bitirilmeyen ve Adana trafiğini felç eden üç kavşakta, üç alt
geçit projesiyle ilgili sıkıntı ve iddialara Sayın
Bakanın Tabii Sayın Bakan dinliyorsa- dikkatini çekmek istiyorum.
Söz konusu alt geçit projeleri Adana kent merkezinden geçmekte olan D-400 ana
kara yolu üzerinde gerçekleştirilmekte olup Adana trafiği ve kent içi
ulaşımı için hayati bir öneme sahiptir. Çalışmalar
hâlen Müze ve Türk Kuşu kavşağında devam etmekte olup Hava
Alanı kavşağında henüz hiçbir çalışma yoktur. Özellikle
Müze ve Türk Kuşu kavşağındaki çalışmaların
çoktan bitmesi icap ederken hâlen çalışmalar tamamlanmamış
ve en erken kasım ayında tamamlanacağına dair duyumlar
alınmıştır. Bu durumda gerçekten de insanlarımız
ve sürücülerimiz için artık çok sıkıntılı bir tablo
meydana gelmiş ve insanlarımızı canından bezdirir
tabloyla karşı karşıya kalınmıştır.
Diğer taraftan, süreç böyle devam ederken alt geçit projelerinin
değiştirildiği ve bunların üst geçit şeklinde ya da
üstü açık alt geçitler şeklinde inşa edileceği iddiaları
mevcuttur. Şimdi, buradan, Sayın Bakana bu hususlara net bir
şekilde açıklık getirmesini ve bu iddiaların doğru
olup olmadığın belirtmesini rica ediyorum.
Ayrıca, az önce ifade ettiğim ve Adanayı
aylardır mağdur eden alt geçit çalışmalarının bir
an önce tamamlanması hususunda özel bir ilgi göstermesini ve Adanalı
vatandaşlarımızın daha fazla mağdur edilmemelerini de
temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bu tasarı ne yazık ki 1593
sayılı Erişme Kontrolü Karayolları Kanunuyla
gerçekleştirilmek istenilen ve AKP İktidarının çok daha
kolay ve hesap vermeksizin kendi yandaş ve yakınlarına
çıkar sağlamasına hizmet edecek bir tasarı görünümündedir.
Çünkü bu zamana kadar geçerli olan birtakım yasak ve yaptırımlar
bundan sonra iktidarın keyfî hesaplarına bağlı olarak
otoyol ve kara yollarında işletici hakkını elde eden veya
edecek olan şirket veya firmaların lehine
kaldırılabilecektir. Hâlbuki mevcut durumda otoyol
sınırları içerisinde veya sınırında herhangi bir
toprak hareketi, inşaat ve tesisat yapılması Karayolları
Genel Müdürlüğünün iznine tabidir ve bu yasaklara uymayanlar gereken
cezalara çarptırılabilmektedir. Ancak bu tasarı
kanunlaştığı takdirde, işletici şirketlerin
yapım, bakım, onarım ve işletme faaliyetleri
kapsamındaki inşaat, tesisat ve toprak hareketleri bu yasak
kapsamı dışına çok daha kolay ve kontrolsüz bir şekilde
çıkabilecektir. Dolayısıyla, âdeta, Karayollarının
kurum olarak özelleştirilmesi anlamına gelen bu tasarının
tümünün içerisinde yer olan bazı ifade ve düzenlemeler ne yazık ki
AKP İktidarının sermaye-siyaset ilişkisini apaçık
şekilde bir kez daha ortaya koymaktadır.
Sayın milletvekilleri, ne yazık ki devletimizin ve
milletimizin haklarını korumaya yönelik mevcut yasak ve
sınırlamaların birçoğu bu tasarıyla tasfiye edilerek
işletmecilerin kendi çıkarları için çevre katliamları da
dâhil farklı amaç ve emellerine âdeta davetiye çıkartabilecektir.
Netice olarak, tasarının bu hâliyle
kanunlaşması yakın bir gelecekte sanayi tesislerinden maden
işletmelerine, devasa alışveriş merkezlerinden turizm
yapılarına kadar otoyollarla doğrudan ilişkisi olmayan çok
ilginç ve değişik tesislerin otoyollar boyunca kurulmasını
da gündeme getirecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP
iktidarının devlete hiçbir külfeti olmayan, normal bir
şirketin dahi çok kolay bir
şekilde yönetebileceği, âdeta bir darphane niteliği
taşıyan köprüleri, viyadükleri ve otoyolları özelleştirmek
için can atmasının millî çıkarlarımıza hizmet
etmediği ve etmeyeceği alenen ortadadır. Özellikle bugün hiçbir
eksiği olmadan bütçeye her yıl yüz milyonlarca TL katkı
sağlayan ve stratejik öneme sahip bu eserleri kötü bir mirasyedi gibi
pazarlayarak, özelleştirme kılıfı altında
peşkeş çekenleri ne tarih ne de aziz milletimiz elbette ki
affetmeyecektir.
Sayın milletvekilleri, son sekiz yıldır üretmeden
tüketen, tüketerek borçlanan, borçlarını da ne var ne yok satarak
ödemeye çalışan fakat bu esnada da kendi yandaşlarıyla
yolsuzluk çukurunda boğulan bu iktidarın artık ülkemize
verebileceği hiçbir şey kalmamış ve izlediği politik
yol da iflas etmiştir. Tıpkı iletişim, yer altı ve yer
üstü zenginliklerimiz, devlet bankalarımız, limanlarımız ve
diğer stratejik tesislerimiz gibi, tıkır tıkır, âdeta
altın yumurtlayan mevcut otoyollarımızın, köprülerimizin
kontrolsüz bir şekilde satılmasına yol açacak bu yasa
tasarısının tam
bağımsızlığımıza indirilen bir başka
darbe olduğunu da buradan hatırlatmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
YILMAZ TANKUT (Devamla) Değerli arkadaşlar, Allah
korusun, bir savaş sırasında bir ülkenin en önemli stratejik
unsurlarından ikisi iletişim ve ulaşımdır. Bugün
otoyollar, yarın demir yolları
Limanlar ve havaalanları zaten
satılmış ve satılıyor. Bütün bu stratejik yerlerinizi
hiçbir millî hassasiyet duymadan sattığınız zaman,
bırakın tam bağımsız olmayı, kısmen bile
bağımsız olamazsınız.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak özelleştirmeyi ve
özelleştirme sonucu ülke ekonomisine ve kalkınmasına katkı
sağlanmasına elbette ki karşı değiliz ancak
özelleştirme maskesi altında peşkeş çekilmesine ve stratejik
önemi haiz tesislerimizin ve yollarımızın
yabancılaştırılmasına elbette ki sonuna kadar
karşıyız.
Sözlerimi tamamlarken, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun
tasarısını bu şekliyle kabul etmemizin mümkün
olmadığını bir kez daha ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tankut.
Buyurunuz Sayın Karaibrahim. (CHP sıralarından
alkışlar)
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 33üncü maddesi (ç) bendinde söz
almış bulunuyorum, yüce Meclisi selamlıyorum.
Bu tasarıyla, kanunun, geliri artırma
amaçlandığı görülmektedir fakat asıl kaygının
kurumun hizmet götürmekte yaşadığı
sıkıntıları nasıl gidereceği üzerine olması
gerektiğini düşünüyorum. Hatırlanacağı üzere
Danıştay 13. Dairesi, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 19/04/2008
tarihli ve 2007/25 sayılı kararının yürütmesini
durdurmuştur. Danıştayın 04/08/2008 tarihinde oy
birliğiyle almış olduğu karar ile otoyollar, köprü ve
bunların üzerindeki tesislerin özelleştirmesi sürecine dur
denilmiştir fakat yargının verdiği kararın üstesinden
gelme düşüncesi Hükûmetin Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısını Genel
Kurula getirmesine vesile olmuştur. Tasarının 33üncü maddesinin
tümü ile 6831 sayılı Orman Kanununda yapılan düzenlemeleri
kapsamaktadır. Bu maddenin karayollarının teşkilat ve
görevleriyle ilgisi bulunmamaktadır. Yine de belirttiğiniz gibi bu
maddenin tasarı metninde olmaması gerekli diye düşünüyoruz.
Ayrıca görüşmeyi bekleyen 239 sıra sayılı Erişme
Kontrollü Karayolu Kanunu geri çekilmiş ve Karayolları
teşkilatını düzenleyen kanunla birleştirilerek iş daha
karmaşıklık içine sokulmuştur. Büyük bir gelir
kaynağı olarak görülen otoyolların gelir kaybına neden
olacağı, bu defa daha başka bir sorunları da beraberinde
taşıyacağı muhtemeldir. Diğer altın
değerindeki kurumlarımızda yaşanan sorunların
benzerlerini yaşacağımız bir süreç bu kanun
yasalaşmasından sonra hayata geçirilecektir. Yine tasarının
temel hareket noktası olarak 5018 sayılı Kanun hükümleri
çerçevesinde genel bütçeli bir kuruluş olan Karayolları Genel
Müdürlüğü bu tasarıyla özel bütçeli kurum hâline getirilerek
yukarıda bahsettiğim üzere kurumsal sorunların, özellikle çözüm
bekleyen sorunların yenilenerek artacağı ve yeni sorunlar
doğuracağı düşüncesi taşımaktayım. Bunun
için diğer deneyimlere bakmak yeterli olacaktır. Tasarıda yer
alan personel atamaları ve bunlarla ilgili düzenlemelerin yeni bir
kadrolaşma amacı taşıdığı da
muhakkaktır. Bazı küçük kelime değişiklikleriyle dahi
birçok kadronun boşaltılması sağlanmakta ve konunun idari
mahkemelere taşınması da engellenmektedir. Yeni SEKAların,
yeni Tekellerin yaşanması, artık bu ülkenin
sıkıntılarını gidermek de var olan sorunları
derinleştirmektedir. Özelleştirme süreciyle amaçlanan konu
yararı ilkesi nasıl gerçekleştirilecektir, bunun izah edilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca, Karayollarıyla ilgili bir de anlatmam gereken
bir olay vardır. Karadeniz sahil yolu yapıldı; herkese
teşekkür ediyoruz, emeği geçen herkese ama şehir içi
geçişlerinin bir bilmece gibi olduğunu düşünüyorum. Mesela size
bir örnek vermek istiyorum. Giresun içinde ilk önce bir kavşak
aradık, bölünmüş yoldan Giresuna giriş için kavşak yeri
arandı, en sonunda bulundu ama ilginçtir Giresuna gelenlere sesleniyorum,
milletvekillerine sesleniyorum: Yanınızda bir Giresunlu olmadan bu
kavşağa girmeyin yoksa çıkamazsınız, tam bir
bilmecedir bu kavşak; üzerinde çok sık kazaların olduğu,
insan kayıplarını yaşadığımız bir
kavşaktır. Bu da yetmemiş gibi, bu kavşağın
Giresuna girişini yaptık ama ondan sonrasını
bıraktık. Yani şehrin içinde kamulaştırmamız ya
da buralarda yıkılacak yerler vardı,
kamulaştırmamız gereken yerler vardı, bunları
yapmadık. Kavşağın şehre girişi de bir sorundur.
Toplama yolları bölünmüş yollara kattık ve böyle uygunsuz bir
kavşak meydana getirdik. Sayın Bakanım da o konuyu çok iyi
biliyor, kendisi orayı inceledi.
Tabii, bir başka Sayın Bakana bir şey
hatırlatmak istiyorum: Sayın Bakanım Şebinkarahisara
geldiniz, Şebinkarahisar Meydanında 2009 yılında şu
sözü verdiniz, Şebinkarahisar halkına tüneli
yapacağınız sözünü verdiniz. Burası neresidir?
Şebinkarahisar, Alucra ve Çamoluk bizim iç ilçelerimizdir. Kar
yağdığında buraya ulaşım yoktur. Yani
düşünebiliyor musunuz, bir ilçe düşünün, ilçeler düşünün kendi
iliyle iletişim kuramıyor, oraya gidemiyor ama başka illere
gidebiliyor. Böyle üç tane ilçemiz var. Buraya tünel sözü verdi Sayın
Bakan. Herhâlde bunu da yapacaktır diye düşünüyorum. Ama soru
önergelerimize, Bakana verdiğimiz soru önergemize Planlanıyor.
diyor. 2004te planlanıyor, 2007de planlanıyor, 2009da
planlanıyor. Herhâlde bu seçimde de planlanacaktır.
Sayın Giresun milletvekillerimiz, Grup Başkan Vekilimiz
de sık sık meydanlara çıkarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) Evet.
Sık sık Giresunda meydanlara çıkarak bunun
yapılacağını söz veriyor. Kendisi de zaten Alucra
ilçemizdendir. Şebinkarahisar ilçemizden de milletvekillerimiz var burada.
Bu tünelin acilen yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Tabii bizim için, Giresun için, Karadeniz için, Ordu ile Giresun
için olması gereken bir başka konu da ORGİdir, hava
alanıdır. İki il, Giresun ve Ordu birbirine çok yakın
illerdir. Yani büyükşehirleri düşünün, sanki birbirinin mahallesi
gibidir, iki mahalle gibi birbirine yakındır. Buraya bir hava
alanı için
Bunu da 2004te sayın milletvekillerimiz, AKP
milletvekilimiz, Giresun meydanlarında, 2007de, 2009da sık sık
gündeme getirmelerine rağmen hâlâ planlanmakta. Bu, bizim için, Karadeniz
için, Giresun ve Ordu için olmazsa olmazdır. Eğer bu hava alanı
yapıldığında Giresunun ekonomisi de düzelecektir diye
düşünüyorum.
Tabii, bir şeyi atladım diye düşünüyorum. Bu
erişme kontrollü yani, otoyol dediğimiz yolların
kenarlarında yapılacak bu tesisler milyonlar dolarlarla söz
konusudur. Fakir gureba yapan AKPli...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) Evet, bu
edebiyatı yapan arkadaşlarımıza sesleniyorum, iktidarımıza
sesleniyorum. Bunlar kimlere verilecektir? Bunu da takip edeceğiz diye
düşünüyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Karaibrahim.
Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/499 Sıra Sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33 üncü maddesinin (ç) bendiyle
eklenen ek 11. maddenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
Ek Madde 11- Bu Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü
fıkrasına göre;
a) Sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı maksadıyla
verilen izinlere konu asli tesislerin dışındaki kafeterya,
kantin, otopark gibi yan ünitelerin kiralanmasının, aynı
fıkra kapsamında diğer izinlere konu tesislerin
tamamının veya bir bölümünün kiralanmasının veya
özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme
hakkının devredilmesinin, yap-işlet-devret modeli ile
yaptırılmasının izin sahibi tarafından talep edilmesi
halinde izin verilebilir.
b) Turizm izinleri dışındaki izinlere konu
tesislerin izin sahibince üçüncü kişilere kiralanması halinde; orman
sayılan alana isabet eden kira bedelinin yüzde ellisi her yıl Orman
Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına izin sahibi tarafından
yatırılır.
c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer
kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin özelleştirme
uygulamaları kapsamında işletme hakkının devri
hâlinde, mevcut izinlerin izin bedeli karşılığı olarak
işletme hakkı devir bedeli üzerinden, ormanlık alanların
devredilen toplam kullanım alanları içindeki yüzde oranı dikkate
alınarak hesaplanacak tutarın binde beşi bir defaya mahsus olmak
üzere işletici tarafından devir alma tarihinden itibaren üç ay içinde
defaten Orman Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına
yatırılır. Bu izinlerden ayrıca bir bedel alınmaz.
Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli izinlerin
özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme
hakkının devri hâlinde taahhüt senedinde yer alan bedeller
dışında işletme hakkı bedeli üzerinden herhangi bir
bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve
kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer
alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler
tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi
içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.
ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu
kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlere konu tesislerin
yap-işlet-devret modeli esas alınarak yaptırılması ve
işlettirilmesi halinde işletme süresi içinde herhangi bir bedel
alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli izinlerde
ise taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında herhangi bir
bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve
kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer
alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler
tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi
içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.
d) Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin işletme
hakkının devredilmiş veya izinlere konu tesislerin
yap-işlet-devret modeli ile yaptırılmış olması
hâlinde herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına
verilen bedelli izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller
dışında herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili
kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder.
Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı
şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve
yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından
yerine getirilir."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılıyoruz.
BAŞKAN Sayın Öztürk, buyurunuz.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlar; özellikle orman sahaları içerisinde
katı atık bertaraf tesislerinin kurulması ve bu alanların
daha iyi bir noktaya getirilmesi konularıyla ilgili olarak
iktidarından muhalefetine varıncaya kadar bütün arkadaşları
bilgilendirmek istiyorum. Aslında katı atık bertaraf tesisi
dediğimiz zaman çöp yakma tesisi, çöp depolama tesisi, kompost tesisi,
ayrıştırma tesisi, hepsi içine girer ama maalesef mahkememiz
dedi ki: Katı atık bertaraf tesisi dediğiniz zaman bunun
içerisine depolama tesisi girmez.
Depolama tesisi girmez dediği için AK PARTİden
Cumhuriyet Halk Partisine, Milliyetçi Hareket Partisinden BDPye varıncaya
kadar bütün belediyelerimiz şu anda çöp bertaraf tesisleri konusunda ciddi
sıkıntılar çekiyorlar, Türkiyenin genelinde ciddi
sıkıntılar çekiyorlar. Neden? Vahşi depolamaya son vermek
istiyoruz. Vahşi depolamaya son vermek istiyorsak, modern ve çevreyle
uyumlu katı atık bertaraf tesisleri kurmak istiyorsak, bunun
ası vardır, başlangıcı vardır. Bunun
başlangıcı da modern, çevreyle uyumlu, düzenli çöp depolama
alanlarıdır. Bu kelimeyi koymanın ana sebebi bu, mahkemenin
yorumlarını sağlıklı bir yapıya getirmek için bu
konulmuştur. Bu yapının konulmasıyla birlikte Türkiyemizde
şu anda 56 tane modern katı atık bertaraf tesisi
Ben yine
aynısını söylüyorum, düzenli depolama demiyorum. Düzenle
depolama bunun altındadır ama mahkeme nedeniyle, böyle,
anlaşmada yanlışlık olduğu için, bu
sıkıntıları da önlemek için -tekrar ediyorum, Cumhuriyet
Halk Partisinden, Milliyetçi Hareket Partisinden, BDPden, AK PARTİden ve
diğerlerinin hepsinden- bu olayları Türkiyede çözelim, vahşi
çöp depolamaya son verelim, yer altı sularımızın
kirlenmesine son verelim ve yüzeysel su kaynaklarımızın kirlenmesine
son verelim diye bundan sonra el birliği ile bir adım atılacak.
Şu ana kadar Türkiyede -dediğim gibi- 56 tane tesis kuruldu. Bu
orman alanlarında, özellikle madeni çıkarılmış
alanlarda bu çöp depolama alanları veya katı atık bertaraf
tesisleri kurulacak ve bu alanlar, eski maden ocakları böylece rehabilite
edilmiş olacak ve yine bu tesisler kurulduğu zaman yüzeysel su
kaynaklarımızın ve yer altı su
kaynaklarımızın kirlenmesi önlenecek.
Ben burada rakam da vereceğim maalesef: 2002
yılında 16 tane olan tesis, bugün 56 taneye
çıkmıştır -bunu da parti falan gözetmeksizin söylüyorum,
onu da yanlış anlamayın- bunun, katı atıkların
bertarafının yüzde 85e çıkması lazım arkadaşlar.
Burada AK PARTİsiyle, CHPsiyle, MHPsiyle, BDPsiyle seferber
olmamız lazım vahşi depolamaya son vermek için.
Bana bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Çalışmanın başarılı geçmesini istiyorum. Bu
kanunun bu şekilde düzeltilmesinin Çevre Bakanlığının
çalışmalarına fevkalade olumlu katkı
sağlayacağını da belirtiyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş bu önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
33/(d) üzerinde iki önerge vardır, bu iki önerge de aynı
mahiyettedir. Aynı mahiyette olan önergeleri birlikte işleme
alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (d) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Günal Osman
Ertuğrul Recep
Taner |
|
Antalya Aksaray Aydın |
|
Rıdvan
Yalçın Kadir
Ural Kemalettin
Nalcı |
|
Ordu Mersin Tekirdağ |
|
Abdülkadir
Akcan |
|
Afyonkarahisar |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının Değiştirilen Hükümler
başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının (d)
bendinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Şevket
Köse Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren |
|
Adıyaman Malatya Tokat |
|
Hulusi
Güvel Enis
Tütüncü Rasim
Çakır |
|
Adana Tekirdağ Edirne |
BAŞKAN Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Köse, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı Karayolları
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 33üncü maddesiyle ilgili vermiş
olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde, hızlı
kentleşme, sanayileşme ve nüfus artışının
beraberinde getirdiği sorunlar hiç kuşkusuz ulaşım
sektörüne de yansımaktadır. Bu nedenle, ulaşım ve onun bir
parçası olan trafikle ilgili yapılacak planlamalar ve çözüm önerileri
bir bütünlük içerisinde olmak zorundadır.
Ulaştırma, kendi bünyesinde başlı
başına bir ekonomik faaliyet olduğu gibi, diğer bütün
sektörlerle yakın ilişkisi olan ve bu sektörleri olumlu yönde
etkileyen önemli bir hizmet sektörüdür. Günümüzde, ulaşım,
yaygın olarak kara yolu, demir yolu, hava yolu ve deniz yolu ile
yapılmaktadır. Bu ulaşım türleri için, peşin olarak
En iyisi şudur. demek doğru değildir. Sayın milletvekilleri,
bu durum, taşınacak mala, taşıma mesafesine, istenen zamana
ve coğrafi duruma göre değişir. En önemli unsurun zaman
olduğu yerde, tüm pahalılığına karşın hava
yolu tercih edilir. Esas sorun, bu ulaşım türlerinden birini seçmek
değil, bu ulaşım türlerini koordineli olarak en verimli biçimde
kullanabilmektir.
Esasen bir ülkenin ulusal ulaşım ana planı
olması da şarttır. Ulaşım planlamasının
amacı, insan, araç ve eşyanın kentlerde ve kentler arasında
hızlı, ekonomik, emniyetli ve en kısa zamanda, çevre problemi
ortaya çıkarmadan hareketini sağlamaktır. Dünyada tüm
gelişmiş ülkelerde hava yolundan sonra en hızlı
ulaşım ve taşımacılık yöntemi demir yolu iken
ülkemizde maalesef en yavaş yöntem olarak kullanılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, kırk yıl öncesinde
Ankara-İstanbul arasında üç saatte ulaşılabilecek bir hat
yapabilirdik ama maalesef bugün bile bu hat hâlâ yapılamamaktadır. Bu
başarısızlığın sebebi ise ilk akla geldiği
gibi hızlı lokomotif veya kaliteli vagonların olmaması
değildir. Eğer isteseydik bu hat için gerekli olan lokomotifleri ve
vagonları Eskişehir ve Adapazarındaki dev
fabrikalarımızda üretebilirdik veya ithal edebilirdik. Demek ki
gerçek sebep, demir yollarımızın az, eksik ve son derece
kalitesiz olmasıdır. Elbette, demir yolu ulaşımının
birçok yararı da söz konusudur ancak hızlı, ucuz ve güvenli
demir yolu ulaşımı ile, ancak bu yolla iç göçü azaltabiliriz.
Değerli arkadaşlar, ulaşım ve
taşımacılık, istenen düzeyde demir yollarına
aktarıldığında bırakın otobanı, duble yollar
bile gereğinden fazla rahatlayacaktır ama ne yazıktır ki
AKP Hükûmeti ülkenin kaynaklarını plansız bir şekilde
kullanıyor.
Değerli arkadaşlar, Karayolları Genel
Müdürlüğünün sorumluluk alanında bulunan yolları otoyollar,
devlet yolları ve il yolları olmak üzere üçe ayırmanın
aslında pratikte hiçbir önemi yoktur.
Karayollarındaki diğer bir sorun da
çalışanları ilgilendirir. Karayollarında çalışan
teknik elemanlar diğer kurumlarda çalışan teknik elemanlardan
daha az maaş almaktadırlar. Oysa Karayollarında
çalışanlar gece-gündüz demeden yazın sıcak asfaltta,
kışın kar altında özveriyle çalışan
Karayolları personelinin özlük haklarında iyileştirme
yapılmalıdır. Yine Karayolları bünyesinde illere
bağlı şube şeflikleri amacına hizmet etmekte güçlük
çekmekte olduğundan, şube şeflikleri şube müdürlüklerine
dönüştürülmelidir.
Seçim bölgem Adıyamanda, bitümlü sıcak
karışımlı, 25 santimlik sıcak asfalt denen en kaliteli
asfalt yoldan yalnızca
Sayın milletvekilleri, kürsüye çıkmadan önce, bizim
parti meclisimiz üyesi Sayın Hüseyin Yaşar bana telefon etti. 1990
yılından bu yana, Sason ile Batman arasındaki 40 kilometrelik
yol ne yazık ki yirmi yıldır bitirilememiştir. Sizin
iktidarınız zamanında da -sekiz yıldır
iktidardasınız- her iki yılda bir nedense projeler
yazılıyor, çiziliyor. Lütfen Sayın Bakanım, siz de
buradayken Batmanlılar adına sizden rica ediyorum, bu yirmi senedir
yapılmayan 40 kilometrelik yolu bir an evvel bitiriniz. Ayrıca, ilim
olan Adıyamanın Tut ile anayol arası, Kahta ile
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
ŞEVKET KÖSE (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yine, Adıyamanın Kahta ilçesi ile Sincik arası,
Kahta ilçesi ile Gerger ilçesi arasında, gerçekten yollar çok kötü
durumdadır; dar, virajlı, her zaman kullanılamayacak
durumdadır ve her gün neredeyse, trafik kazaları olmaktadır.
Bu duygularla sözlerimi tamamlarken önergemizin kabulünü yüce
Meclisin takdirine bırakıyor, bizleri ekranlarda izleyen
halkımızı ve yüce Meclisi tekrar saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Köse.
Kim konuşacak acaba önergede?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Abdülkadir Akcan.
BAŞKAN Sayın Akcan, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 33üncü maddenin (d) bendinde verilmiş
önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının 33üncü maddesi, 31/8/1956 tarihli ve 6831
sayılı Orman Kanununda düzenlemelere ilişkin olup bu
tasarının içeriğiyle ve başlığıyla hiç
ilgisi yok. Bu husus İç Tüzüke de aykırı olduğu için bu
maddenin tasarı metninden çıkarılmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, her gün, yağan yağmurlara
bağlı olarak veya yaşanan kuraklıklara bağlı
olarak her dünya ülkesinde ve ülkemizin değişik bölgelerinde
sıkıntı çekilmektedir. Sık sık orman, ormanlaşma
ve ormanların korunması konusu gündeme geldiğinde,
istisnasız, parti farkı gözetmeden herkes hemen hemen aynı fikri
ifade eden sözleri söylemekte, ormanları korumayı ve
ormanlaşmayı ön plana çıkarmakta. Bu çerçevede bizim de bu
hassasiyet içerisinde davrandığımızı ifade etmek
istiyorum. Aynı kapsamda, dünkü konuşmamda da Karadeniz Bölgesinde,
Karadenize yakın noktada üçüncü Boğaz köprüsünün orman
hayatını tahrip edeceğini, İstanbula
sıkıntı vereceğini, su havzalarını riske
edeceğini ve Sorun ancak yerinde çözülebilir. mantığından
hareket ettiğimizde -trafik sorunundan bahsediyorum- bu
mantığın sorunu yerinde çözmeye hizmet etmeyeceğini ifade
etmiştim.
Değerli milletvekilleri, 57nci Hükûmet döneminde
İstanbula gösterdiğimiz özen, trafik sorununun çözülmesi ve
havzaların korunmasına yönelik olarak çok boyutlu olmuştur.
İstanbulun Boğaz geçişlerinde mevcut iki tane köprüye
dayalı geçişin üstüne altı farklı noktada geçiş
güzergâhı olabileceğini düşündük. Bu altı farklı
noktada çok ciddi çalışmalar yaptık. Bugün tespit edilen
güzergâh altı noktadan, altı geçişten bir tanesiydi ama
burasının en fazla uzak durmamız gereken nokta olduğuna
karar vermiştik. Niye? Orman havzalarını ve su
havzalarını riske ettiği için, İstanbula zarar
vereceği, yazık olacağı için.
Bu çerçevede de düşünerek, mesela, aksine tedbirler almaya
çalıştık. Hafif raylı sistemle sorunların çözülmesinin
ön planda tutulduğu herkes tarafından malum. İstanbul üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisinin ve ondan önce İstanbulu yönetenlerin
hassasiyeti neyse Milliyetçi Hareket Partisinin de hassasiyeti oydu ve
Sayın Başbakanın Belediye Başkanı iken benim
hayalimdi, şimdi açılışını yapıyoruz.
dediği E-5 kara yolu Haremden başlayan Kartala doğru uzanan
Karayollarının emrindeki yolu tuttuk biz hafif raylı sistem
için, Ali Müfit Gürtuna Beyin döneminde altına imza koyduğum bir
protokolle İstanbul Büyükşehir Belediyesine devrettik hafif
raylı sistem soruna çözüm bulacak tek çare diye. Aynı kapsamda
Anadolu otoyolunun bittiği Çamlıca gişelerinden hemen sonra
gelmek üzere birinci çevre yolunun yapımı sırasında
Karayolları tarafından şantiye alanı olarak kullanılan
-yaklaşık- en az 500 bin metrekare olduğunu bildiğim o
şantiye alanının bugün yok kentsel dönüşümdü, yok
yapılaşmaydı, yok başka bir şeydi diye çarçur
edileceği tahmininden hareketle TEMA Vakfının güdümüne vererek o
500 bin metrekarelik alanın dünyanın her bölgesinde
yetiştirilebilecek ağaçlar da oraya konularak bir park alanı,
bir ağaçlandırma hâline getirme
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) 500 bin metrekare değil.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Yok, 500 bin metrekare. Tapusunu
birlikte inceleyelim.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) 500 bin metrekare yok.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Hay hay Nusret Bey tapusunu
birlikte inceleyelim. Ben neyin altına imza attığımı
çok iyi biliyorum.
Orayı çarçur ettirmemek için ağaçlandırma ve park
alanı yaptık. Şimdi o bölgenin, o bölgede dikilen
apartmanların akciğeri hâline
geldi ve iyi de yapmışız diyoruz. Bir taraftan burayı
koruyalım ama öbür taraftan da yıkmayalım. Biraz önce Trabzon
Milletvekilimiz Asım Aykan Bey, değerli milletvekilimiz, Sayın
Şandıra geldiğinde söyledi, yüzde 1.000, yüzde 100
değil. Sayın Aykan katılıyoruz. Ağaçlandırmaya
yani bir taraftan olmayan ormanı var etmeye çalışırken öbür
taraftan alternatifi varsa var olan ormanları koruma mantığıyla
hareket etmeliyiz. Bunun siyasetle bunun partiyle bunun yönetimle falan asla
ilgisi yok. Bu düşüncede olduğunuzu ve bizim de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Teşekkür ediyorum,
tamamlıyorum Sayın Başkanım.
bu düşüncede olduğumuz bilinciyle bizi
değerlendirin lütfen. İşte bu düşünceyle bizim bu önergemiz
vardı.
Yapılacak olan üçüncü köprüye sık sık
değinmeye çalışıyorum ve bundan sonraki önergelerimizde de
kısmen değinmeye devam edeceğim.
Değerli milletvekilleri, trafiğe çözüm
bulacaksınız, az kaynak harcayacaksınız, en ucuza mal
edeceksiniz, doğayı en az tahrip edeceksiniz, en etkili şekilde
sorunu çözecek -ki konu trafik sorunu ise- trafik sorununu çözecek, rahatlamayı
getireceksiniz ve bu şekilde bir yaklaşımla üçüncü köprüyü
değerlendireceksiniz. Bunlarla ilgili bizim yaptığımız
çalışmalara ait kriterleri vermeye devam edeceğim.
Burada sözlerimi tamamlıyor, önergeye desteğinizi
bekliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akcan.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın
Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Çakır, Sayın Karaibrahim, Sayın Susam, Sayın Güvel,
Sayın Süner, Sayın Köse, Sayın Köktürk, Sayın Ünlütepe,
Sayın Tütüncü, Sayın Topuz, Sayın Emek, Sayın
Hacaloğlu, Sayın Genç, Sayın Kesici, Sayın Paçarız,
Sayın Atay, Sayın Arslan, Sayın Yıldız.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı:
499) (Devam)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Şimdi de çerçeve 33üncü maddeyi bağlı maddeleriyle
birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.59
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.02
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 123üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
34üncü madde üzerinde
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın
Başkan, bir söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Evet
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) 34üncü madde
Karayolları Trafik Kanununun toplam yedi maddesinde değişiklik
yapmaktadır. Biraz önce görüştüğümüz 33üncü madde
değişiklik yapılan maddeler itibarıyla ayrı ayrı
görüşmeye konu edildi fakat görüşme planına göre bu madde sadece
tek bir oturum konusu gözüküyor. Dolayısıyla her bir
fıkranın ayrı ayrı görüşülmesi gerektiğini
düşünüyorum efendim.
BAŞKAN Onun da (a), (b), (c), (ç)si mi var efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Danışma
Kurulunda sanıyorum bu dikkatten kaçtı.
BAŞKAN Olabilir, Danışma Kurulunda dikkatten
kaçmış olması bizim bunu düzeltmemize mâni bir şey
değil herhâlde.
Gözden kaçmışsa ne yapacağız Sayın
Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Her bir
fıkranın ayrı ayrı görüşülmesi gerek 33te olduğu
gibi.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, şimdi, daha önce
alınmış olan grup önerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin
grup önerisinde bu madde için bölümlendirme yapılmamış. Buna o
zaman da itiraz olmadığı için oylanmış ve Genel Kurul
kararı olduğu için, bu 34üncü maddenin bölümlerinin
yazılmayıp sadece tek madde olarak yazan bir Genel Kurul kararı
olduğu için, grup önerisi Genel Kurulca onaylanmış olduğu
için, şu aşamada bizim yapabileceğimiz bir şey yok.
Şimdi, Genel Kurulun bu kararını biz değiştiremeyeceğimiz
için
Ama sizin bu itirazınızı kayıtlara geçirmiş
olduk.
34üncü maddeyi görüşürken o zaman önergelerle mi
görüşeceğiz onu da tam net anlayabilmiş değilim ama bir
ufak teknik hata olmuş herhâlde Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkanım, biz, biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi, bu
konuyu Başkanlık Divanına arz ettik. Başkanlık
Divanı olarak bölümlere ayrılması konusunda yetki sizde.
Ayrılan çerçevede biz 33üncü maddeyi nasıl üç madde hâlinde
görüştük, o Başkanlık Divanının kararı
çerçevesinde oldu.
Önergeler konusuna gelince, her bir şey için zaten yedi tane
önerge verme hakkı var, orada da değişiklik yapılabilir.
Tek madde gibi görülüp değişiklik yapılabilir.
BAŞKAN On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.07
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.31
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 123üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın
Başkan, 63üncü maddeye göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Aleyhte istiyorsunuz.
Buyurunuz efendim.
Süreniz beş dakika.
XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 499 sıra sayılı
Kanun Tasarısı ve Teklifinin birçok maddesinin, çeşitli
kanunların değişik maddelerinde birden fazla
değişiklik içerdiğine, buna rağmen tek madde gibi
işlem gördüğüne; bu yanlışlığın uygulamada
düzeltilmesi gerektiği hakkında
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Yine anlayışınız nedeniyle, bana bu
söz hakkını vermeniz nedeniyle size ayrıca teşekkür
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel
Müdürlüğü Teşkilat Kanununu görüşüyoruz. Son derece önemli bir
kanun, önemli değişiklikler yapılıyor. Biraz sonra gelecek
bazı önergelerle de bu değişikliklerin mahiyetinin çok daha
önemli olacağı anlaşılıyor. Bu nedenle, her
düzenlemenin ayrı ayrı yeterince irdelenmek suretiyle değerlendirilmesi
ve ona göre kararlaştırılması gerekiyor.
Görüştüğümüz madde, şu an görüşeceğimiz
madde Karayolları Trafik Kanununun toplam 7 maddesinde
değişiklik düzenlemektedir. Biraz önce görüştüğümüz ve
kabul edilen 33üncü madde ise çeşitli yasaların toplam 5 maddesinde
değişiklik yapmıştır.
Biraz önce görüştüğümüz 33üncü madde çeşitli
kanunların değişik maddelerinde ayrı ayrı toplam
beş değişiklik yaptığı için her
değişiklik ayrı görüşmeye konu edildi burada, önergeler
nedeniyle ve ayrı maddeler olması itibarıyla ayrı ayrı
değerlendirildi, ayrı ayrı oylamaya, Genel Kurulun oyuna
sunuldu. Şimdiki madde ise toplam 7 maddede değişiklik
düzenlediği hâlde, tek bir madde gibi işlem görüyor.
Biraz önce Sayın Başkan oturuma ara verdi, kendisinin
odasında durumu değerlendirdik. Danışma Kuruluna Adalet ve
Kalkınma Partisinin sunmuş olduğu öneride biraz önceki 33üncü
madde ayrı ayrı maddeler itibarıyla görüşülecek
şeklinde sunulduğu hâlde, bu madde tek bir madde olarak
sunulmuştur, o anlaşıldı. Genel Kurul ona göre karar
vermiş. Genel Kurul iradesinin, bir yerde, eksik bilgiyle teşekkül
etmesi söz konusu olmuştur. Tabii ki, Sayın Başkanın
burada, o Genel Kurul kararı karşısında yapacağı
bir şey olmadığı anlaşılıyor, bu ortaya
çıkıyor.
Ancak, ben iktidar partisine bu konularda biraz daha dikkatli
olmalarını tavsiye ediyorum, Genel Kurul görüşmelerine,
Danışma Kuruluna bu önerileri çok daha sağlıklı bir
şekilde getirmesi gerektiğini söylüyorum, bunu öneriyorum.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, geçici 1inci
maddede de dokuz konu ayrı ayrı hükme bağlanmış, her
birisi ayrı konular. Yani böyle bir kanun yapılmaz, böyle bir öneri
de getirilmez. Dokuz tane ayrı konu. Birinde kadrolara atama var, 5018
sayılı Kanunda değişiklik var. Böyle bir çorba kanun
BAŞKAN Evet Sayın Genç, buna bakıyoruz.
Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayın Hamzaçebinin
belirttiği üzere, onun itirazı üzerine yaptığımız
araştırma sonunda 499 sıra sayılı Tasarının
temel kanun olarak görüşülmesi ve bir ve ikinci bölümün hangi maddelerden
oluşacağı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisinin
ekli listesinde var; 08/06/2010 tarihli 113üncü Birleşimde kabul
edilmiştir.
Bizim tabii, şu aşamada Başkanlık Divanı
olarak Genel Kurulca kabul görmüş, onay verilmiş bir kararı
değiştirme yetkimiz yok. Bu önerileri dikkate alarak bundan sonra ona
göre davranmamız gerektiğini -o ikazınızı da dikkate
alacağız- bundan sonra Danışma Kurullarında daha
dikkatli davranmamız gerektiğini anlamış bulunuyoruz.
Şimdi, kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Karayolları Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)
BAŞKAN 34üncü maddeyi tek madde olarak
görüşeceğiz ve madde üzerinde üç önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 34. maddesinin (f) bendinde yer
alan İçişleri ibaresinden sonra gelmek üzere Ulaştırma
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Günal Hasan
Çalış Behiç
Çelik |
|
Antalya Karaman Mersin |
|
Oktay
Vural Şenol
Bal |
|
İzmir İzmir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 34 üncü maddesinin birinci
fıkrasına e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki f)
bendinin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa
Elitaş M. Cemal
Öztaylan Nuri
Uslu |
|
Kayseri Balıkesir Uşak |
|
Abdülhadi
Kahya Kayhan
Türkmenoğlu |
|
Hatay Van |
f) 65 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 65- Araçların yüklenmesinde, yönetmeliklerle
belirlenen ölçü ve esaslara aykırı olarak;
a) Taşıma sınırı üstünde yolcu
alınması,
b) Azami yüklü ağırlığın veya izin
verilen azami yüklü ağırlığın aşılması,
c) (b) bendindeki ağırlıklar
aşılmamış olsa bile azami dingil
ağırlıkları aşılacak şekilde yüklenmesi,
d) Karayolu yapısı ve kapasitesi ile trafik
güvenliği bakımından tehlikeli olabilecek tarzda yükleme
yapılması,
e) Tehlikeli ve zararlı maddelerin gerekli izin ve tedbirler
alınmadan taşınması,
f) Ağırlık ve boyutları bakımından taşınması
özel izne bağlı olan eşyanın izin alınmadan
yüklenmesi, taşınması ve
taşıttırılması,
g) Gabari dışı yük yüklenmesi, taşınan
yük üzerine veya araç dışına yolcu bindirilmesi,
h) Yükün karayoluna değecek, düşecek, dökülecek,
saçılacak, sızacak, akacak, kayacak, gürültü çıkaracak
şekilde yüklenmesi,
i) Yükün, her çeşit yolda ve yolun her eğiminde dengeyi
bozacak, yoldaki bir şeye takılacak ve sivri
çıkıntılar hasıl edecek şekilde yüklenmesi,
j) Sürücünün görüşüne engel olacak, aracın sürme
güvenliğini bozacak ve tescil plakaları, ayırım
işaretleri, dur ve dönüş ışıkları ile
yansıtıcıları örtecek şekilde yüklenmesi,
k) Çeken ve çekilen araçlarla ilgili şartlar ve tedbirler
yerine getirilmeden araçların çekilmesi,
Yasaktır.
Birinci fıkranın (a) bendi hükümlerine uymayanlara,
taşıdığı fazla yolcu başına 60 Türk
Lirası; (d), (h), (i), (j) ve (k) bentleri hükümlerine uymayanlara 125
Türk Lirası; (e) ve (f) bentlerindeki hükümlere uymayanlara 250 Türk
Lirası; (c) ve (g) bendi hükümlerine uymayan işletenlere 500 Türk
Lirası, (g) bendine aykırı yük gönderenlere 1.000 Türk
Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, bütün sorumluluk ve
giderler araç işletenine ait olmak üzere, fazla yolcular en yakın
yerleşim biriminde indirilir, birinci fıkranın (e) ve (f)
bentlerindeki şartlara uymayan yük taşımasında
kullanılan taşıtlar, gerekli izinler sağlanıncaya
kadar trafikten men edilir.
Birinci fıkranın (b) bendine uymayarak;
a) % 10 fazlasına kadar yüklemelerde 500 Türk Lirası,
b) % 15 fazlasına kadar yüklemelerde 1.000 Türk Lirası,
c) % 20 fazlasına kadar yüklemelerde 1.500 Türk Lirası,
d) % 25 fazlasına kadar yüklemelerde 2.000 Türk Lirası,
e) % 25'in üzerinde fazla yüklemelerde 3.000 Türk Lirası
işleten ve gönderenlere ayrı ayrı idari para
cezası verilir.
Ağırlık ve boyut kontrol mahallerinde işaret,
ışık, ses veya görevlilerin dur ikazına rağmen
tartı veya ölçü kontrolüne girmeden seyrine devam eden araçlara tescil
plakalarına göre 1000 Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
Azami yüklü ağırlığın % 20'den fazla
aşılması halinde fazla yük, birinci fıkranın (b)
bendine uygun hale getirilmeden yola devam etmesine izin verilmez.
Milletlerarası taşımalarda yabancı
plakalı araçların birinci fıkraya uymayan işleten ve
gönderenlerine verilen idari para cezaları tahsil olunmadan anılan
araçların yola devam etmelerine izin verilmez.
İşleten ile gönderenin aynı olması halinde (1)
inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak idari para
cezalarının toplamı uygulanır.
Gönderenin birden fazla olması veya tespit edilememesi
halinde (1) inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak
idari para cezalarının toplamı işletene uygulanır.
Araçların yüklenmesine ilişkin ölçü ve usuller,
ağırlık ve boyut kontrolü usul ve esasları ile tartı
toleransları Ulaştırma Bakanlığı tarafından
Yönetmelikle belirlenir.
Uluslararası yük ve yolcu
taşımacılığına ilişkin konularda ikili ve
çok taraflı anlaşma hükümleri saklıdır.
Tarım alanlarına yapılacak yük ve yolcu
taşımacılığına ilişkin esas ve usuller
yönetmelikte belirlenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 34. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Şevket
Köse Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren |
|
Adıyaman
Malatya Tokat |
|
Hulusi
Güvel Enis
Tütüncü Rasim
Çakır |
|
Adana
Tekirdağ
Edirne |
|
Tayfur
Süner Kamer
Genç |
|
Antalya
Tunceli |
BAŞKAN Komisyon bu son okuttuğum önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın
Başkan, yeni bir madde ilavesi olduğu için, komisyonun
çoğunluğunun
BAŞKAN Ama bu yeni bir madde ilavesi değil, burada
öyle görünmüyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Bu, yeni bir madde
ilavesi Sayın Başkan.
BAŞKAN 34üncü maddeyi görüşüyoruz sayın
arkadaşlar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın
Başkan, (f) bendiyle tasarıya yeni bir kanun maddesi ilave
edilmektedir.
SUAT KILIÇ (Samsun) O değil zaten. Şu an sorduğu
Şevket Kösenin önergesi, o değil.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Önerge sahiplerini söyler misiniz
Başkanım?
BAŞKAN Şimdi, en aykırı önergeyi tekrar
okutup sizin görüşünüze sunacağım efendim, bir
karışıklık oldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 34. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Şevket
Köse Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren |
|
Adıyaman
Malatya Tokat |
|
Hulusi
Güvel Enis
Tütüncü Rasim
Çakır |
|
Adana
Tekirdağ Edirne |
|
Tayfur
Süner Kamer
Genç |
|
Antalya
Tunceli |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Kamer Genç.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısının
34üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili
verdiğimiz önerge üzerinde konuşmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce,
geçen hafta laik Türkiye Cumhuriyetinin yılmaz savunucusu Sayın
İlhan Selçuk Hakkın rahmetine yürümüştür, kendisine Allahtan
rahmet diliyorum, yeri cennet olsun diyorum.
Aynı zamanda, geçen hafta şehit olan askerlerimize de
Tanrıdan rahmet diliyorum.
Bu arada, geçen hafta ben de bir operasyon geçirdim. Bu operasyon
sırasında İbn-i Sina Hastanesinde beni ameliyat eden Profesör
Doktor Nihat Egemen Beye de teşekkür ediyorum ve aynı zamanda
kadrosuna da. Fakat orada şöyle bir şeyle
karşılaştım: Gece hastane nöbetinde bir tek hemşire
çalıştırıyorlar. İşte, maalesef, Sağlık
Bakanlığı, üniversite hastanesini bitirmek için bir tek,
hastanede gece nöbetinde bir tek hemşire çalıştırıyorlar
ama kendi istedikleri cemaatlerle ilgili hastanelerde 5-10 tane kişi
çalıştırıyorlar.
Bu arada, tabii, hastalığım nedeniyle bana çok
sayıda vatandaşımız ilgi gösterdi. Başta Sayın
Genel Başkanımız ve partili yöneticilerimiz ve aynı zamanda
da milletvekillerimiz; size şükranlarımı sunuyorum; Sayın
Bahçeliye ve MHPli milletvekili arkadaşlarımıza da aynı
şekilde. Bazı DTPli milletvekilleri de bana geçmiş olsun
dediler. Kusura bakmasınlar, yani binlerce insan telefon ettiği için,
onlara, burada kendilerine teşekkür ediyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, bir kanun
maddesinde yedi tane madde geliyor, her birisi birbirinden farklı. Yani
böyle bir kanun çıkmaz. Bu kanunu niye şey ediyoruz? Mesela 8inci
maddede diyor ki: Araçların ağırlık ve boyut kontrollerini
yapmak. Yani siz, şimdi, kamyoncu esnafını öldürüyorsunuz
bununla. Kamyoncu esnafına araç muayenesinin dışında
ayrıca bunun boyutunu ve ağırlığını tespit
edecek yeni bir sistem getiriyorsunuz. Bakanlık da bunu yapmayacak, yine
belirli kişilere verecek yani belirli müteahhitlere verecek, yeni
insanlara yeni birtakım kazanç yolları aranacak.
Dolayısıyla böyle bir
Yani esnaf insanları, kamyoncuyu
öldürmeye ne hakkınız var arkadaşlar? Zaten kamyoncu yük
bulamıyor, yolda gidemiyor. Şimdi, bu kanunun bu maddesi
çıktıktan sonra kamyoncu esnafının yeni yeni
mükellefiyetleri çıkacak. Getirecekler birilerine bunu ihale edecekler,
muazzam para verdirecek, bir kamyonun işte
ağırlığını ve boyutunu tespit etmek için bir sürü
para verecek, ondan sonra da yolda rast gelecek trafikçi kontrol edecek, yok
boyu şu kadardı, bu kadardı. Yani sizin getirdiğiniz
kanunların amacı esnafı öldürmek, esnafa yardımcı
olmak değil sayın milletvekilleri. Dolayısıyla böyle bir
kanun da olmaz.
Şimdi, sayın milletvekilleri, ben 27 Temmuz seçimlerinde
seçildikten sonra bu kürsüye ilk çıktığım zaman Pülümür
ilçemizde bir bal festivali vardı, Münih Belediye Başkanı
gelmişti. Dedi ki: Ben otuz beş sene önce geldim Pülümüre. Pülümür
ile Erzincan arasındaki yol maalesef tozdan geçilmiyordu. Otuz beş
sene sonra hâlâ o yol toz duman içinde.
Sayın Bakan... Sayın Bakan, efendim, bir dinlesin bizi.
Sayın milletvekilleri, efendim, Sayın Bakana biz bir şey hitap
ediyoruz, orada konuşmaması lazım.
BAŞKAN Sayın Genç, devam edin siz.
KAMER GENÇ (Devamla) Ama efendim, yani Bakanın dikkati...
Efendim, Pülümür yolu otuz beş senedir ham toz. Orada giden,
biliyorsunuz, kuzeyi güneye bağlayan bir yol. O yol bir türlü
yapılmadı. (AK PARTİ sıralarından Sen
yapsaydın! sesi) Sekiz senedir sen iktidardasın ya!
Ve orada, Sayın Bakan da biliyor, daha hâlâ -bir tane greyder
koymuşlar- orada tozdan geçilmiyor. Bizim, maalesef Tunceli hudutları
içinde Çemişgezek yolu bozuk, Nazımiye yolu bozuk, Hozat yolu bozuk,
Pertek yolu bozuk. Yani bir Pertek köprümüz var yapılması gereken.
İşte, Keban Barajı yapıldı, onun ürettiği
elektrikten Türkiye'nin her tarafı faydalanıyor ama orada
vatandaşlarımız, sağlıklı bir köprü
yapılmadığı için, maalesef büyük bir sıkıntı
içinde geçiyorlar. Daha önce de, işte, bu Hükûmetin Başkanı
gittiği zaman oralarda Perteke köprüsünü yapacağız. dedi.
Bunun maliyeti olsa olsa 100 milyon dolar. Yani oraya 100 milyon dolar
yapmakla, en azından çok büyük bir rahatlık sağlanabilir. O
bakımdan, bunlara bir an önce el atması lazım. Karayolları
ilgililerine telefon ediyoruz, hiç ilgilenmiyorlar. Yani, arkadaşlar,
Tuncelide Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşamıyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Buralara gidin, gelin görün, yollar çok
kötü.
Şimdi, bugün Mehmet Ali Şahin de bir beyanat veriyor,
Anayasa Mahkemesine Efendim, Anayasa Mahkemesi karar vermez
Ya, evvela
şurada getirdikleri şu Danışma Kurulu önerilerinin üzerinde
sen görevini yap, ondan sonra başkalarına talimat vermeye
çalış Mehmet Ali Bey. Mehmet Ali Bey diyor ki: Anayasa Mahkemesi
bunu iptal etmez. Ya, sen getirdiğin Anayasa
değişikliğiyle Türkiyede seksen ikinci AKP il
başkanlığı açıyorsun. Yani ne yapıyorsun? 17
tane
Anayasa Mahkemesi Başkanını atıyorsun. Bunu kim
atıyor? Abdullah Bey atıyor. Abdullah Beyin şimdiye kadar atadığı
dürüst bir atama var mıdır? Ne yapacak? Tam on iki sene, burada,
Anayasa Mahkemesi tamamen AKPnin bir şubesi hâline getirilecek. Böyle bir
şey olur mu değerli arkadaşlarım? Getirmişsiniz, Adalet
Bakanı Müsteşarı sizin adamınız olduğu için,
Anayasayla kendisine 2 milyar tazminat ödüyorsunuz. Böyle bir şey olur mu
Anayasada? Şimdi, tabii, zamanımız olsa ben bunları
ayrıntılı açıklayacağım.
Şimdi, yine Hâkimler ve Savcılar Kurulu 7 kişiden
22 kişiye çıkıyor. Bu 7 kişiden 22 kişiye
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar,
yarına orada üyeler ataması olduğu zaman ne diyecek? Herkes
diyecek Benim adamımı ata. Yani 22 kişi
O diyecek Benim
adamımı ata., ötekisi diyecek Benim adamımı ata. Yani,
Türkiyede rejimi bunalıma götürdünüz, Türkiyede maalesef insanları
kardeş kavgasına sürüklüyorsunuz.
Tayyip Erdoğan çıkıp da kürsülerde öyle
konuşuyor, öyle konuşuyor, öyle laflar ediyor ki sanki demokrasiyi
getirmiş de muhalefet karşı çıkıyor. Yahu, sen hangi
demokratik bir anayasayı getirmişsin? Dikta anayasasını
getirmişsin. Rejimi yok ediyorsun -ondan sonra da bu milletin
karşısına çıkmaman gerekirken- maalesef bu memleketi
felakete ve karanlığa sürükleyen bir rejim kurmuşsun.
Dolayısıyla, maalesef işte
Ben inanıyorum ki bir an önce,
önümüzdeki seçimde bu memleketin sizden kurtulması lazım. Aksi
takdirde, Türkiye şiddetle bir kardeş kavgasına gidiyor,
memleketin kaynakları talan ediliyor, memleket doğru dürüst
yönetilmiyor. Çıkan bu kanunların yüzde 90ı talan
kanunları. İşte, kurulları çıkarıyorsunuz;
işte, kanunlarla, görevden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
almadığınız
kişileri, daireleri feshediyorsunuz, yerine yenilerini getiriyorsunuz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Peki, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler. Önerge reddolunmuştur.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 34. maddesinin (f) bendinde yer
alan İçişleri ibaresinden sonra gelmek üzere Ulaştırma
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Çalış, buyurunuz efendim.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; 34üncü madde üzerine vermiş olduğumuz önerge
nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere
söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, asıl konuya geçmeden önce,
Sayın Bakanımın beni dinleme imkânı olursa Hükûmetin
temsilcisi olarak, hububat üreticilerinin bir problemini dile getirmek istiyorum.
Kıymetli arkadaşlar, seçim bölgem olan Karamanda
hububat alımları iki üç gündür başladı. Hububat
üreticisinin, çiftçinin feryadı da yüksek şekilde çıkmaya
başladı çünkü Toprak Mahsulleri Ofisi birkaç yıldır
uyguladığı politikalarla çiftçiyi sıkıntıya
sokmaktadır. Sayın Bakanım, bürokratlarla görüşüyoruz ancak
şu ana kadar bir çözüm yolu bulunamadı. Çiftçimizin
sıkıntısı şudur: Değişik nedenlerle, on
araba hububat gelirse bunun bir arabası alınıyor, dokuz
arabası tüccara servis ediliyor. diye vatandaşımız
şikâyet ediyor. Şikâyet mercisi Ayrancı Ofisidir efendim. Bu
konuya Sayın Hükûmetimizin dikkatini çekmek istiyorum.
Kıymetli arkadaşlar, bu vesileyle, kara yollarından
ekmeğini kazanan kamyoncu esnafımızın
sıkıntılarını dile getirmek istiyorum. Kamyoncu
esnafımız gerçekten çok zor durumdadır. Özellikle, kantar
uygulaması nedeniyle sıkıntıya girmektedir. Kantar
uygulamasındaki sıkıntının en önemli nedeni, ekonomik
kriz nedeniyle zararına çalışan esnafın kendini kurtarma
derdidir. Bu sıkıntının giderilebilmesi için
kalıcı çözüm, yükün alındığı mercinin de sorumlu
tutulmasıdır. Ayrıca, araçlara yol güzergâhında ceza
kesildiği zaman yükü ile birlikte bağlanmaktadır. Bu sadece araç
sahibini veya sürücüsünü mağdur etmemektedir, malın
alıcısını ve satıcısını da mağdur
eden bir durumdur. Kamyoncu esnafı artık kamyonunu yenileyemez duruma
gelmiştir; ÖTV, KDV desteği yapılması lazım, ucuz
kredi temin edilmesi lazım, kamyoncu esnafına ucuz yakıt temin
edilmesi lazım değerli arkadaşlar. Ucuz yakıt temin edilmezse,
kamyoncu esnafının girdileri azaltılmazsa nakliyedeki maliyet
vatandaşın cebine yüklenmektedir, buna Sayın Hükûmetin dikkatini
çekmek istiyorum.
Kıymetli arkadaşlar, kısacası, kriz nedeniyle
en büyük sıkıntıyı çeken sektörlerden birisi kamyoncu esnafıdır.
Bu sıkıntıları gidermek adına, kamyoncu
esnafının Sayın Hükûmetten, sayın iktidar partisinden
beklentisi, kamyoncu esnafını rahatlatacak bir paket
açılmasıdır.
Değerli arkadaşlar, bu vesileyle Karaman ilindeki
problemleri de dile getirmek isterim. Karaman ilinin önemli
ihtiyaçlarından birisi havaalanıdır. Evet, Konyada bir
havaalanı var ama askerî bölgenin içindedir, bu, ihtiyaca tam olarak cevap
vermemektedir. Hem Konyaya hem Karamana hitap edecek Konya-Karaman havaalanı
talebimizi dile getiriyoruz, bunun Konya ile Karamanın ortasında bir
yere yapılması gerekmektedir. Avrupada çalışan sadece
Karamanda 70 binin üzerinde nüfus vardır, bu nüfus yaz ayları
boyunca gelmektedir. Buraya yapılacak bir havaalanı hem Konya
bölgesini hem Karaman bölgesini rahatlatacaktır.
Sayın Bakanım, Karamana giden ana yolda
çalışmalar devam ediyor ancak Sertavul Geçidi Türkiyenin İç
Anadolusunu Akdenize bağlayan önemli geçitlerden birisidir. Bu yol
yapılsa da Sertavul Geçidine tünel yapılmadığı sürece
sıkıntı bitmeyecektir.
Bir diğer husus: Karamanın Taşeli bölgesi,
Türkiyede özel bir durumdur. Türkiyede, kendi ilinin topraklarından
çıkarak bir başka ilin sınırları içerisinde 70-
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) Bir diğer husussa
Sarıveliler-Ermenek bölgemizi Konya üzerinden bağlayan
Eğiste-Hadim arası bir türlü bitirilememiştir, burada ciddi
sıkıntı vardır. Sarıveliler ilçemiz Akdenize 70
kilometredir ancak bu yolu bizim hemşehrilerimiz iki saatte
alabilmektedir. Sayın Bakan helikopteriyle geldi, Kuş
Yuvasının oralarda görününce hemşehrilerimiz
heyecanlandılar, sıkıntılarının
giderileceğini düşündüler ama heyecanları yavaş yavaş,
Sayın Bakanım, hüsrana dönmeye başlıyor. Bu konuya
gerçekten el atmanızı ve hemşehrilerimizin sıkıntılarını
bitirmenizi bekliyoruz.
Ayrıca, Ermenek-Mut bağlantı yolumuz çok
sıkıntılıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) Bu yolun bizim ilimiz tarafı
yapılmış bulunmakta. Yolun Mersin hududunda kalan
kısmı dardır, sıkıntılıdır, bu bölgenin
bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.
Yine Ermenek-Kazancı bölgesinin Anamur bölgesi ile
bağlantı yolu 70 kilometredir ama bu yol da bir buçuk iki saatte
gidilebilmektedir. Bu yola da el atılması gerekmektedir Sayın
Bakanım.
Sayın Bakanım, kısaca, bizim Taşeli bölgemiz
Türkiye'nin en güzel bölgelerinden birisidir ama ulaşım yönünden
Türkiye'nin en sıkıntılı yerlerinden birisidir. Bu bölgeyi
kendiniz kısmen de olsa görme imkânı buldunuz. Hassasiyetinizin devam
etmesini ve bölgenin problemlerinin bir an önce bitirilmesini bekliyoruz,
hemşehrilerim bekliyor, onlar adına ben de bekliyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisimizi tekrar selamlıyorum, iyi
akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çalış.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
34üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
34üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 34üncü madde üzerine verilmiş
3üncü önerge yeni madde ihdası şeklinde olduğu için yeni madde
ihdası işlemi yapacağım.
Bunun için, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.01
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.22
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 123üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, yeni madde ihdasına dair bir önergemiz
vardır.
Bildiğiniz üzere, görüşülmekte olan tasarı veya
teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif
ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı
önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç
Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrasının hükmüdür. Bu
nedenle önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt
çoğunluk yani 21 üyesiyle katılır ise önerge üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı kanun
tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini ve
diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Binali
Yıldırım
Ulaştırma
Bakanı
Madde 35 . 2918 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinin (9) numaralı alt bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin
sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
9. Ülke çapında taşıtların ve sürücülerin
sicillerini tutmak, bunlara ilişkin teknik ve hukukî
değişiklikleri işlemek, işlettirmek, istatistiksel
bilgileri toplamak ve değerlendirmek,"
"Sürücülere ait bilgilerde meydana gelebilecek
değişiklikler ve araçlar üzerinde meydana gelebilecek teknik veya
hukukî değişiklikler ile haciz, rehin, ihtiyatî tedbir ve belge
iptali gibi kısıtlayıcı şerhlerin; elektronik ortamda
tutulan siciller üzerine işlenilmesi ve kaldırılması
işlemleri, bu değişiklik veya şerhlere karar veren yargı
ve icra birimleri ile kamu kurum veya kuruluşları tarafından elektronik
sistemle yapılabilir. Sürücü belgesi ve tescil işlemlerine esas
teşkil edecek bilgiler, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
ilgili kamu kurum veya kuruluşlarından elektronik sistemle temin
edilebilir veya kanunlardaki istisnalar hariç olmak üzere bu amaçla
sınırlı olarak paylaşılabilir. Bu fıkraya
ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikte belirlenir."
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Komisyon salt çoğunlukla katılıyor efendim.
BAŞKAN El kaldırırsanız
Sayınız
lütfen.
Evet, Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
Gruplar adına söz isteyen?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Abdülkadir Akcan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Akcan, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 499 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 34üncü maddesine geldik, 34üncü maddeyi
oyladık ve biz bu kanun tasarısını İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşüyoruz. İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüştüğümüz bir tasarıya
herhangi bir tasarıymış gibi temel kanun olmayan
tasarılarda öngörülen usulleri uygulayarak bu temel kanun görüşme
usulünden sapıp, çıkıp, oraya komisyonu salt çoğunluğu
sağlayacak şekilde toplayıp yeni bir madde ilavesi
gerçekleştiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, işte bu bizim son iki aydan
beri ağırlıklı olarak itiraz ettiğimiz,
eleştirdiğimiz
Nihayet biyolojik olarak birer canlıyız.
Her canlının yorulmak gibi bir özelliği var. Bu canlının
ayağı yorulur, kolu yorulur, gözü yorulur, kulağı yorulur
ama beyni de yorulur gerçeğini bir kenara bırakarak kanun
tasarılarını bitene kadar diye başlayıp günde on
sekiz saat, on beş saat, on dört saat çalışmak suretiyle bu
Genel Kurulda ele almanın getirdiği bir sonuç.
Yüce milletimiz televizyondan bizi izliyor. Bu tasarılar
burada bu yoğunlukta görüşülürken sanki bundan başka işimiz
yokmuş gibi şakır şakır komisyonlar
çalıştırılıyor. Şimdi, sağ
tarafımızda, komisyon sıralarında oturan değerli
milletvekilleri Plan Bütçe Komisyonu üyeleri. Bu komisyon üyeleri, bu
tasarıyı orada görüşürken burada da Genel Kurula, çoğu
zaman, muhalefetin İç Tüzükün ve Anayasanın kendisine verdiği
yetkiyi kullanarak istediği toplantı yeter sayısı, karar
yeter sayısında da koştur koştur, canhıraş buraya
gelip yoklamaya katılmak, karar yeter sayısına katılmak
üzere bir de bu koşturmaca var. Değerli milletimiz, yüce milletimiz
bunu da görmüyor tabii. Sadece bunu burada görüşüp konuşuyoruz
zannediyor. İşte, bütün bu yorgunluğun getirdiği sonuç,
kanun tasarılarının bu şekilde görüşülmesi. Başa,
öze dönüyorum. İç Tüzüke göre temel kanun olarak görüştüğümüz
bir tasarıya herhangi bir madde ilavesi söz konusu edilmemesi lazım.
Biraz önce Sayın Başkan ara verdi. Niçin ara verdi?
33üncü maddeyle ilgili olarak ara verdi. 33üncü maddede birden fazla birbirleriyle
ilişkisi olmayan kanun maddeleri ya değişikliğe
uğruyor ya da lafzı veya içeriği değiştiriliyor veya
eklemeler, çıkarmalar yapılarak, bu değişiklik söz konusu
olduğu için ilgili kanunlardan çekilerek buraya, 33üncü maddeye
dercedilmiş oluyor.
Şimdi, muhalefetin veya -düzeltmek için- milletvekillerinin
bu düzeltmeleri yapmak üzere önerge verme hakkı var, İç Tüzükün
kendisine, milletvekiline verdiği hakka dayalı olarak. Ancak,
Efendim, biz bu tasarıyı temel kanun olarak görüşüyoruz. Temel
kanun olarak görüşürken Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi
uyarınca bunun yedi tane alt bendi farklı farklı maddeler olarak
kabul edilip kendisi üzerinde konuşma yapılması imkânı
sağlanmayacak şekilde Genel Kurula sunulduğundan biz bunu
konuşamıyoruz. dendi.
Mesela 33üncü maddede bir hüküm var. Beni ilgilendiren ve benim
dikkatimi çekiveren bir husus olduğu için, (b) bendinde, ikinci paragrafta
Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol,
doğal gaz, altyapı, katı atık bertaraf ve düzenli depolama
tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları barınağı...
gibi ifadeler var. Sokak hayvanları barınağı
33üncü
maddenin (b) bendinde bu hüküm değiştiriliyor. Eğer
barınak olarak değiştirirseniz, bakımevi olarak buraya
dercetmezseniz buradan sonuç alamazsınız. Şimdi bu
çelişkiyi ortadan kaldırmak için önerge verecektik, verme
şansımız kalmadı. O maddeyi detayıyla görüşme
fırsatı, sırf bu tasarıyı temel kanun olarak
görüştüğümüz için olmadı. Böyle işin özüne yönelik
maddeleri görüşme fırsatı olmadan yoğun bir şekilde
Meclis çalıştırılınca herkesi ilgilendiren bu kanun
tasarısı yeteri kadar tartışılmadan, gözden
geçirilmeden ele anıyor ki işte, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli
üyeleri de ek madde için burada hazır bulunuyor. Ek madde sunulması
temel kanun görüşmelerinin ruhuna aykırı ama kabul ettik,
şimdi bu şekilde geçiyor.
İşin özüne dönersek, söz konusu ek madde önergesinde
-iktidar partisinin- 65inci madde hükümleri değiştiriliyor.
Değerli milletvekilleri, 65inci madde hükümlerinin değiştirilmesi
Araçların yüklenmesinde yönetmeliklerle belirlenen ölçü ve esaslara
aykırı olarak diye başlayıp (a), (b), (c), (d), (k)
bendine kadar geliyor, Yasaktır. diyor. Bu şekilde Yasaktır.
kelimesine kadar olan hususlar tamamen doğru. Trafik Kanununda,
Karayolları Kanununda uymamız gereken ilkeleri belirtiyor.
Şimdi, temel kanun olarak görüştüğümüz yasanın da önemli
bir boyutunu arz eden bu hükmün tasarı içerisinde yer almamış
olması ciddi bir eksiklik, ciddi bir yokluk. Bu yokluğu telafi etmek
için bu maddelerin buraya konması doğru ama içinde bulunduğumuz
şartlar, ekonomik şartlar, insanımızın ürettiği,
alın teri dökerek ürettiğinin
karşılığını alamadığı bir dönemde,
kâr edemediği, tarlasına yaptığı masrafı
çıkartamadığı bir dönemde, kamyoncunun nakliye ücretini
çıkartamaması uğruna yaptığı, her türlü ölüm
riskini, sıkıntıyı göz önüne alarak yaptığı
ulaştırma ve taşıma faaliyetlerinde bu kurallara
uyması gerekiyor. Uymazsa ne oluyor? Uymazsa hemen önergenin ikinci
sayfasında verilen cezalar var: Birinci fıkranın (b) bendine
uymayarak yüzde 10 fazlasına kadar yüklemelerde 500 Türk lirası,
yüzde 15e kadar 1.000 Türk lirası, yüzde 20den fazlasını
yükleyene 1.500 Türk lirası, yüzde 25ine kadar fazlasını
yükleyene 2.000 Türk lirası, yüzde 25in üzerinde fazla yükleme yapan
3.000 Türk lirası. Adam İzmirden yüklüyor kamyonunu Erzuruma
gidecek. Kendi tonajına sadık kaldığı takdirde bu
adamın oraya, mevcut mazot fiyatları göz önüne alınarak, o yükü taşıması
karın tokluğuna bu işi yapmasını mecbur kılıyor
anlamı taşımaktadır değerli milletvekilleri. Yani öyle
ağır cezalar var ki
Artık günümüzde kamyoncu esnafı mazot kullanamaz hâle
gelmiş. Hepinizin dikkatini çekmiştir mutlaka bütün yol
boylarında, şehir çıkışlarında on numara yağ
satışı, tenekeler diziliyor. Niye kullanılıyor bu on
numara yağ? Mazotun maliyetini, yakıt giderini düşürebilmek için
bu yağ kullanılıyor. Bu yağı kullandığı
zaman elbet geçici bir süre için, bir yıllığına yakıt
masrafını minimize etmiş, bir miktar evine ekmek götürme, çorbasını
çocuğuna içirme şansı yakalıyor ama bir sene, bir buçuk
sene sonra o motor rektefiye ihtiyacı gösteriyor ki artık yapacak bir
şeyi kalmıyor. Ya kamyonunu bir tarafa çekiyor veya rektefiye etmek
zorunda kalıyor ki bu sefer mazot alsaydı daha kârlı olacaktı
hâli hatırlatacak şekilde rektefiye masrafı adamın
canından bezdiriyor, bu işi terk etmek zorunda kalıyor.
Ulaşım maliyetleri, rekabet düştüğü için artmaya
başlıyor. Bütün bunlar bizim handikabımız.
Dolayısıyla, yapılmak istenen düzenleme doğru
fakat bu düzenlemenin yasaklarını delenlere, uymayanlara
karşı verilen cezalar en azından içinde bulunduğumuz,
içinden geçtiğimiz dünya ekonomik krizi sürecinin Türkiyeye
yansımaları göz önüne alındığında gerçekten can
yakıcı, Allah kahretsin, ben bu işi yapmıyorum dedirtecek
boyutta.
Caydırıcı boyutta olmasının çok ötesinde
bu işi yaptırmayacak boyuttadır değerli milletvekilleri. Bu
yüzden ben bu önergeyi verenlerin cezanın müeyyide olarak uygulanması
kısmına bir daha dikkat ederek veya göz atarak yeni bir düzenleme
yapılmasının Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
hayırlı ve faydalı olacağı kanaatimi ifade ediyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akcan.
Gruplar adına başka söz? Yok.
Şahıslar adına? Yok.
Soru-cevap? Yok.
Yeni madde ihdasına dair olan önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Yeni madde ihdas olunmuştur,
kabul edilmiştir.
Bir yeni madde ihdasına dair önerge daha vardır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısına aşağıdaki maddenin
eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Mustafa
Elitaş M. Cemal
Öztaylan Nuri
Uslu |
|
Kayseri Balıkesir Uşak |
|
Abdülhadi
Kahya Kayhan
Türkmenoğlu |
|
Hatay Van |
Madde 36- 2918 sayılı Kanunun 65inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 65- Araçların yüklenmesinde, yönetmeliklerle
belirlenen ölçü ve esaslara aykırı olarak;
a) Taşıma sınırı üstünde yolcu
alınması,
b) Azami yüklü ağırlığın veya izin
verilen azami yüklü ağırlığın aşılması,
c) (b) bendindeki ağırlıklar
aşılmamış olsa bile azami dingil
ağırlıkları aşılacak şekilde yüklenmesi,
d) Karayolu yapısı ve kapasitesi ile trafik
güvenliği bakımından tehlikeli olabilecek tarzda yükleme
yapılması,
e) Tehlikeli ve zararlı maddelerin gerekli izin ve tedbirler
alınmadan taşınması,
f) Ağırlık ve boyutları bakımından
taşınması özel izne bağlı olan eşyanın izin
alınmadan yüklenmesi, taşınması ve
taşıttırılması,
g) Gabari dışı yük yüklenmesi, taşınan
yük üzerine veya araç dışına yolcu bindirilmesi,
h) Yükün karayoluna değecek, düşecek, dökülecek,
saçılacak, sızacak, akacak, kayacak, gürültü çıkaracak
şekilde yüklenmesi,
i) Yükün, her çeşit yolda ve yolun her eğiminde dengeyi
bozacak, yoldaki bir şeye takılacak ve sivri
çıkıntılar hasıl edecek şekilde yüklenmesi,
j) Sürücünün görüşüne engel olacak, aracın sürme
güvenliğini bozacak ve tescil plakaları, ayırım
işaretleri, dur ve dönüş ışıkları ile
yansıtıcıları örtecek şekilde yüklenmesi,
k) Çeken ve çekilen araçlarla ilgili şartlar ve tedbirler
yerine getirilmeden araçların çekilmesi,
Yasaktır.
Birinci fıkranın (a) bendi hükümlerine uymayanlara,
taşıdığı fazla yolcu başına 60 Türk
Lirası; (d), (h), (i), (j) ve (k) bentleri hükümlerine uymayanlara 125
Türk Lirası; (e) ve (f) bentlerindeki hükümlere uymayanlara 250 Türk
Lirası; (c) ve (g) bendi hükümlerine uymayan işletenlere 500 Türk
Lirası, (g) bendine aykırı yük gönderenlere 1.000 Türk
Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, bütün sorumluluk ve
giderler araç işletenine ait olmak üzere, fazla yolcular en yakın
yerleşim biriminde indirilir, birinci fıkranın (e) ve (f)
bentlerindeki şartlara uymayan yük taşımasında
kullanılan taşıtlar, gerekli izinler sağlanıncaya
kadar trafikten men edilir.
Birinci fıkranın (b) bendine uymayarak;
a) % 10 fazlasına kadar yüklemelerde 500 Türk Lirası,
b) % 15 fazlasına kadar yüklemelerde 1.000 Türk Lirası,
c) % 20 fazlasına kadar yüklemelerde 1.500 Türk Lirası,
d) % 25 fazlasına kadar yüklemelerde 2.000 Türk Lirası,
e) % 25'in üzerinde fazla yüklemelerde 3.000 Türk Lirası
işleten ve gönderenlere ayrı ayrı idari para cezası
verilir.
Ağırlık ve boyut kontrol mahallerinde işaret,
ışık, ses veya görevlilerin dur ikazına rağmen
tartı veya ölçü kontrolüne girmeden seyrine devam eden araçlara tescil
plakalarına göre 1000 Türk Lirası idari para cezası
uygulanır.
Azami yüklü ağırlığın % 20'den fazla
aşılması halinde fazla yük, birinci fıkranın (b)
bendine uygun hale getirilmeden yola devam etmesine izin verilmez.
Milletlerarası taşımalarda yabancı
plakalı araçların birinci fıkraya uymayan işleten ve
gönderenlerine verilen idari para cezaları tahsil olunmadan anılan
araçların yola devam etmelerine izin verilmez.
İşleten ile gönderenin aynı olması halinde (1)
inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak idari para
cezalarının toplamı uygulanır.
Gönderenin birden fazla olması veya tespit edilememesi
halinde (1) inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak
idari para cezalarının toplamı işletene uygulanır.
Araçların yüklenmesine ilişkin ölçü ve usuller,
ağırlık ve boyut kontrolü usul ve esasları ile tartı
toleransları Ulaştırma Bakanlığı tarafından
Yönetmelikle belirlenir.
Uluslararası yük ve yolcu
taşımacılığına ilişkin konularda ikili ve
çok taraflı anlaşma hükümleri saklıdır.
Tarım alanlarına yapılacak yük ve yolcu
taşımacılığına ilişkin esas ve usuller
yönetmelikte belirlenir.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Evet efendim, Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılıyor.
BAŞKAN 21 üyemizle katılıyoruz, tamam.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Gruplar adına söz...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Mehmet Ali
Susam konuşacak.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Susam.
Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunda
değişiklik yapılmasıyla ilgili yeni bir madde
oluşturulmasına ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunla ilgili uzun zamandır konuları
tartışıyoruz. Ancak ortaya çıkan somut bir durum var ki bu
kanunla ilgili temel amaç, bunca zamandır çok güçlü bir teşkilat olan
Karayollarının ve bunun oluşturduğu yapının bu
kanun vasıtasıyla özelleştirilmesinin önündeki engeller
aşılıp tam bir liberal anlayışla kara yolu
taşımacılığının özel sektör
anlayışına açılması var. Muhakkak ki bu
anlayışta bazı haklı gerekçeler olabilir, ama kara yolu
taşımacılığı Türkiyede uzun yıllardır
devletin bir politika olarak seçtiği ve tüm kurum ve kuruluşları
ve ülke ekonomisini kara yolu taşımacılığında ona
göre oluşturduğu bir yapılanma. Bu yapılanmada
değişiklikler yapılırken bu değişikliklerin
kimlerin hak ve menfaatlerini koruduğunu, kimlerin olumlu veya olumsuz
etkileneceğini, bütün bunların ötesinde de ülkenin gelecek
taşımacılık vizyonunda hangi yapıların egemen
olacağını doğru tespit etmek gerekli.
Burada, bu kanunda incelediğimiz zaman ortaya çıkan
temel bir şey var: Biz bu kara yollarını özelleştirirken
daha rahat satabilmek ve daha çok rant elde edebilmek için önümüze çıkacak
hangi engel vardır ve bu engelleri bu kanun vasıtasıyla
aşabilmek için ne gerekiyorsa bu kanunun içerisine konulmuş durumda.
İşte, bu kanunun içerisinde ormanla ilgili maddenin
olması bunun nedenidir. Başka konulardaki getirilen bütün öneriler de
bununla ilgilidir. Bu anlayış, son dönemde AKPnin
çıkardığı bütün kanunlarda egemen. Maden Kanununda engel
orman oldu, ormanı çıkarmaya çalıştılar; zeytincilik
oldu, zeytinciliği işin içine koymaya çalıştılar.
Bunda da yine ormanla ilgili konuya kısaca değinip asıl kara
yollarıyla ilgili konuda, taşıma sektörünün içinde
bulunduğu sorunların altını çizmek istiyorum.
Ormanla ilgili konu, Orman Genel Müdürüne de Madencilik Kanununda
söylediğim gibi, bu anlayışı egemen
kıldığınız zaman Türkiyede ormanların ciddi bir
şekilde tahribat göreceği açıktır. Hele hele orman
alanları içerisinde katı atık bertaraf etme tesislerinin kurulması,
yangınla ve son dönemde sel felaketleri ile karşı karşıya kalan
ülkemizde orman varlığının korunması konusunda çok
tutucu davranmamız gerektiği çok açıktır. Ama buradaki
temel amaç, orman alanlarında kurulacak ciddi bir şekilde tesislerin
özel sektörün ve bu anlamıyla rant anlayışına
peşkeş çekilmesiyle benzeşen yanları vardır.
Bu anlamıyla bu kanunda çok üzerinde hassasiyetle
durulması gereken konular es geçilerek veya Bizim bu işte önümüzde
engeller nelerdir, onların hepsini aşalım. diyerek yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu yeni ihdas edilen maddede de
özellikle taşımacılık sektörünün sorunlarına
değinmek istiyorum. Bakın, Ulaştırma
Bakanlığı taşıma sektörüyle ilgili olarak K1
belgelerinden tutun da bu konuda bir standart oluşturmaya kalktı. Bugün
Türkiye'de kamyonculuk sektörü gerçekten çok sıkıntı içerisinde.
Biraz önce Sayın Bakanla da paylaştım, kendisi de bu konuda
pratikte çıkan uygulamaların kendisini de rahatsız ettiğini
söyledi.
Birincisi: Türkiye'de kara yolu
taşımacılığı teşvik edildiği için çok
sayıda kamyoncu var. Ama bir yeni anlayışa geçiyoruz, bu
kamyoncuların bu yeni anlayışa adapte olmasını, uyum
sağlamasını ve bu işten zarar görmeden mesleklerini devam
ettirebilmeleri için neler yapılacağı konusunda hoşgörü
sınırımız çok sınırlı. Daha çok, bu
kanunları çıkartırken özellikle uluslararası
taşımacılık yapan ve uluslararası lojistik
oluşmuş, ülke içerisinde de güçlü olan
taşımacılık şirketlerinin ve lobilerinin
baskısı altında yasal düzenlemeler yapıyoruz ve bugün
kamyoncular bu lojistik şirketlerinin müthiş bir baskısı
altında ve kendi kaderlerine terk edilmiş durumda.
İşte, kooperatiflere koyduğunuz öz mal olayı
bunun örneğidir. Hem yolcu taşımacılığında
hem yük taşımacılığında, ikisinde de
kooperatiflere öz mal gerekçesi getiriyorsunuz. Örneğin yolcu
taşımacılığında Çeşme Kooperatifleri 72
taşımacı bir araya gelmiş kooperatif kurmuş, ona
diyorsun ki: Otuz altı araç kooperatifin malı olacak. Otuz altı
aracı kooperatif malı yapabilmek, bugünkü şartlarda o
kooperatiflerin işlememesi demektir. Ya hülleye yol açıyorsunuz ya da
kooperatiflerin dağılması noktasına geliyorsunuz. Beş
tane 15 tonluk kamyon konusundaki, yük
taşımacılığı konusunda getirdiğiniz öz mal
bulundurma zorunluluğu kooperatiflerin dağılması ve
bireysel kooperatifçiliğe geçmelerini sağlıyor. Bireysel kamyon
taşımacılığı da lojistik
karşısında dayanıksız, güçsüz kalıyor ve giderek
kamyonlarını takoz üzerine çekme noktasında kalıyorlar.
Buralarda yapılması gereken neydi?
Taşımacılık kooperatiflerinin desteklenmesi, onların
bir kooperatifleşme üst birliği şeklinde ülke çapında
örgütlenmesi ve bu vasıtasıyla, taşımacılıkta var
olan bireysel kamyonların bir kooperatif örgütlenmesi şeklinde
örgütlenerek ülke taşımacılığında kendilerini
devam ettirebilmeleri. Ama, bugün, bu anlayış egemen
olmadığı için, özellikle kooperatiflerimiz çok zor bir
durumdadır.
Yapılması gereken şudur: Kooperatiflerin, bu
anlamıyla denetlenebilen, sayıları bir kanunla belirlenmiş
ve bulunduracakları araçların, üst birlikleri tarafından
denetlenebildiği bir taşıma kooperatifleri merkez
birliğinin oluşturulması. Bu merkez birliğinin, altta
bölgeleri ve en altta da kooperatifler şeklinde örgütlenmesi.
Bunların -Kooperatifler Kanununda da dediğimiz gibi- bir merkezî
denetim mekanizmasıyla denetlenmesi ve kamyoncuların, bu hâlde,
kendilerini haksız rekabet karşısında koruyabilmeleri.
Bugün, kara yolu taşımacılığında
ciddi bir şekilde kamyoncuların sıkıntı çektiğini
sizler de çok yakından biliyorsunuz. Mazot parasına yük
taşıyan kamyoncular var. Kamyonculuktan başka bir mesleği
olmayan bu şoförlerin, bu mesleği icra eden arkadaşların
bugün içinde bulundukları durum içler acısıdır.
Şimdi burada, yük
taşımacılığında da sınırlar
getiriyoruz. Tabii ki sınırlar getirelim. Bizim bütün bunların
kurala bağlanmasına, uluslararası standarda gelmesine hiçbir
itirazımız yok ama, bugün, kendi kaderine terk ettiğiniz
kamyoncunun, bu anlamıyla, bütün bu standartlara uyabilmesi demek, bu
belgeleri alabilmesi demek ve bu işte rekabet koşullarında
kendisinin ayakta kalabilmesi demek, bir kamyon parasına yakın masraf
yapmasını gerektiriyor.
Bizim, bu kadar işsizliğin olduğu bir toplumda ve
bu insanları kamyon aldırarak taşımacılık
sektörüne özendirdiğimiz bir kara yolu
taşımacılığı anlayışında, gerçekten,
bu anlayışımızı yaparken, bireysel kamyon işi
yapan, taşımacılık işi yapan
arkadaşlarımızın sorunlarına destek olmamız
gerekir.
Burada bir konunun daha altını çizmek istiyorum.
İlavelerden bir tanesi de, Ulaştırma
Bakanlığının, belediye mücavir alanlarının
içerisinde taşımacılıkta da metro dâhil her işte
kendisinin müdahil olabilmesi ve bu yarım kalan işleri yapabilmesi
veya baştan itibaren bu işlerin yapılabilmesi noktasındaki
girişimdir. Bu girişim, bir yanıyla iyi gözükse de aslında
birçok alanda da ciddi bir şekilde bir partizanlığın
olumsuz yansımalarını da kendinde göstermektedir. Bakınız,
geçen gün İzmiri ziyaret eden Egemen Bağışın
İzmir metrosunun yapılması sürecindeki bazı aksamalardan
yola çıkarak söylediği bir sözü söyleyeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Bu metroyu
yapamıyorsanız bırakın bize verin, biz bu işi
yaparız. Siz, zaten Büyükşehir Belediye Başkanı olarak bir
bakan olarak beni karşılamıyorsunuz, çok nezaketsizsiniz. gibi
sözlerle bir bakanın kendi alanıyla da hiç ilgili olmayan bir alanda
bu kadar fütursuzca konuşması o bakanın konumuna da, durumuna da
yakışmıyor. Biz ona Sen Avrupa Birliğinden sorumlu
Bakansın, bugüne kadar hangi faslı açtın? Sen, bu anlamıyla
kifayetsiz bir bakan olarak niye böyle nezaketsizce konuşmaları
yapıyorsun? diyor muyuz? Onun için bu anlamıyla bu kanunlarda
objektif olmayı ve siyaset üstü bu işleri görmeyi kendimize ilke
edinmeliyiz. Birçok yerde, ulaştırmada olumlu şeyler
yapılırsa bunun övgüsüyle söz edebiliriz. Örneğin,
Ulaştırma Bakanlığıyla Büyükşehir Belediyesinin
Aliağa-Menderes hattındaki uyumlu çalışması
başarılı bir örnektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Ama başka alanlarda
Cumhuriyet Halk Partili belediyelere metro yapmakta hiçbir destek veya
ulaşımda hiçbir destek verilmezken kendi
anlayışımızdaki belediyelere her türlü desteği vermek
de bu anlamıyla bu alanın bir siyasi çekişme veya siyasi prim
toplama alanı olarak görülmesinin bir tezahürüdür.
Bu anlayışla, bu kanunda şunu söylemek istiyorum:
Bakanlık, meslek örgütlerini, bu işten ekmek kazanan
kamyoncuları, taksicileri ve bütün ulaşım sektörünü dinleyerek
kanunları çıkartırsa kanunların uygulanması da ve bu
işten ekmek yiyen insanların da hak ve menfaatlerini koruma
şansına sahip olur.
Bu duygularla, grubum adına söz aldım, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Mehmet Günal.
Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şu anda bir eklenen
madde üzerinde tartışıyoruz. Alelacele
arkadaşlarımız yukarıdan çağrıldılar.
Yukarıda ne yapıyorlardı? Merkez Bankasıyla ilgili brifing
alıyorlardı. Geç saate kadar ertelendi. Şimdi, ben
Anlayamıyorum. dediğim zaman Sen anlamazsın. diyorsunuz.
Bunu anlayan var mı, bir söyleyin. Ben şimdi size birkaç tane örnek
anlatacağım. Bir taneniniz anlıyorsanız hepinizden özür
dileyeceğim ve bundan sonra da bir daha bundan
konuşmayacağım. (Komisyon sıralarından Bravo! sesi)
Bakın, sizler dâhil komisyon üyesi arkadaşlarım, bu
söyleyeceklerimi Anlıyoruz, sen haksızsın. derseniz ben bir
daha bu kürsüde bu maddeyle ilgili de bundan sonrakilerle ilgili de söz
almayacağım.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Başka kanunlarda
da almayacak mısın?
MEHMET GÜNAL (Devamla) Değerli arkadaşlar, biz ne
yapıyoruz, nereye yetişiyoruz? Ne yapıyorsunuz? Allah
rızası için, ne yapıyorsunuz? 1inci madde ekledik, hadi 2nci
madde ekledik.
Bakın, ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim.
Arkadaşlarım iki gündür orada önemli kanunları
görüşüyorlar. Ben burada Karayollarıyla ilgili kanunun alt komisyon
üyesi olduğum için buradan kıpırdayamıyorum.
Arkasından gelecek Diyanette de alt komisyon üyesiyim. Siz tabii
Hükûmetsiniz, Bakanlar geliyor, önergeler geliyor, siz buralarda gezip
içiyorsunuz sigaranızı, çayınızı Efendim, biz geldik,
buyurun, çoğunluğumuz var. Peki, biz ne yapacağız? Ne
yapacağız arkadaşlar, söyler misiniz? 5 tane üyemiz var orada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sen de oraya git.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Hayır.
Benim orada olmam lazımdı bugün. Ben eski Merkez
Bankacıyım ve Merkez Bankasının brifinginde
bulunamıyorum. Neymiş? Efendim, siz bunu yetiştireceksiniz. Ne
zaman? Gece on ikiye kadar. Bu, bütün çalışma haklarına,
ILOya, diğer çalışma standartlarına aykırıdır.
Milletvekilleri de insandır. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
Arkasından tekrar devam edeceğiz, bunu da bitireceğiz. Cuma
Cumartesi de çalışalım, pazar da çalışalım, gerek
yok, yirmi dört saat çalışalım. Çalışmanın bir
sıkıntısı yok da, nasıl çalışıyoruz?
Biz bir tane bir şey ekleyeceğimiz zaman Zinhar olmaz, İç
Tüzüke aykırı
Bu ne? Hadi bir geldi, iki geldi, üç geldi,
(a)sı var, (b)si var, (c)si var, (d)si var, (e)si var, (f)si var.
Şimdi, değerli arkadaşlar, valla isyan
noktasındayım. Devenin isyanı fıkrasını bana
anlattırmayın şimdi. Böyle bir şey olur mu,
arkadaşlarımız bu saate burada? O da gecikmiş... Neden?
Sayın Komisyon Başkanımız burada. Merkez Bankası
brifinginin mayıs ayı içerisinde olması lazım değil
miydi Sayın Başkan? Neden? Çok yoğun çalışıyor
çünkü, sabah alt komisyon, öğlen üst komisyon, ondan sonra Genel Kurul.
Böyle bir çalışma takvimi olamaz, böyle bir anlayış olamaz.
Değerli arkadaşlar, bu gelen madde
Biz neden alt
komisyon kurduk Plan ve Bütçe Komisyonunda? Neden, hangi konularda alt komisyon
kuruyoruz? Arkadaşlarımız diyorlar ki: Bu teknik konudur,
incelensin. Bunun incelenmesi için de bu konudaki uzman
arkadaşlarımız bir araya gelsinler, bürokratlarla oturup
konuşsunlar diye alt komisyon kuruyoruz. Peki, şimdi soruyorum size,
AKPli milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: İçinizde, bu
maddedeki cezalarla ilgili bilgisi olan var mı? Bu kanunun orijinalinde,
değiştirilmeden önceki hâlinde bu cezaların kaç para olduğu
konusunda haberi olan var mı? Herhangi bir bilgi var mı? Hayır
soruyorum, şimdi, bize gelmedi. Biz alt komisyonda ve komisyonda
oturduğumuz zaman diyoruz ki: Sayın Bakan, ilgili arkadaşlar
bir açıklama yapsın, bu madde ne getiriyor. Gerekçe: Bu madde
değişikliğiyle izin verilen yasal ağırlıklara
aykırı taşımacılık yapanlar arasında idari
para cezalarına ilişkin adil bir uygulama getirilmesi
amaçlanmaktadır. Nereden bileceğim şimdi adil mi, değil
mi? Önceki kaçtı, kime, ne veriyoruz, ne yapıyoruz? Bunun ne
Hepsi
doğru olabilir, ona itirazım yok ama benim elimde bilgi yok, bana
verilen bir şey yok, getirmişsiniz burada
Hadi bir tane geldi,
ikincisi de ceza getiriyoruz.
Şimdi, bu çalışma temposuyla, bu çalışma
şekliyle bunları bilemeyiz. Kime ne yük getiriyor, hangi kesime
getiriyor, kamyonculara ne getiriyor, minibüsçülere ne getiriyor, traktörcülere
ne getiriyor, çiftçiye ne ağırlık getiriyor,
malumatımız yok. Ceza geldi, peki, indirelim, kaldıralım,
devam edelim, oylayalım. diyoruz. Onun için söylüyorum: Bakın, bu
şekilde kanun çıkarılmaz.
Sayın Başkanım diyor ki: Efendim, bizim
Başkanlık Divanı olarak buna müdahale hakkımız yok.
Başkanlık Divanı benim önergeme neden müdahale edip de kabul
etmiyor şekil şarta uymuyor diye?
Efendim, burada veremezsiniz, bu bizim İç Tüzükümüze
aykırı. diyor arkadaki arkadaşlar, o da Başkanlık
Divanında, Kanunlar Kararlardan arkadaşlarımız. Neden o
zaman 34üncü maddede görmezden geliyorsunuz, bizim bir tane önergemizi
görüyorsunuz da? Soruyorum yani: Başkanlık Divanı Meclis
Başkanını temsil etmiyor mu? Ediyorsa, neden bizimkine
geldiği zaman kabul etmiyoruz diyorsunuz da, şimdi Efendim, bir
teknik hata olmuş
Niye kabul ediyorsunuz eksik şeyi? Usule
aykırı şeyi niye kabul ediyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından Hata sesi.) İşte diyorum hata da, bize
gelince niye hata o? Görmezden gelmiyorsunuz bir tane şeyi de, buraya
altı tane, yedi tane alt bent ekleniyor da
Söylemeye
çalıştığım şey bunların doğruluğu,
yanlışlığı değil, bu çalışma usulü.
Çalışma tahakkümü, usul de değil. Zorla, efendim biz bunu
İşte olmuyor, boşa gitti, bir buçuk-iki saatimiz bunların
usulünü tartışırken gitti, o arada belki bu maddeleri
bitirmiş olacaktık. Neden? Komisyondayken gelse, en azından alt
komisyona gelmese bile üst komisyondayken gelse
Bak, 21 tane
arkadaşımız burada.
Şimdi, ben size, o tarafa soruyorum, Sayın
Başkanım, Sayın Başkan Vekilim: Siz yukarıdan
geldiniz, ne tartışıyoruz, okudunuz mu bunu? 21
arkadaşımıza soruyorum, çoğunluğu sağlayanlara.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Milletvekilleri de bilmiyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Kime ne getiriyor peki, öncekinde
kaçtı, söyleyin?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Biliyoruz, o kadar da
değil!
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Söyle bakalım,
ne getiriyor?
MEHMET GÜNAL (Devamla) Söyle bakalım?
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, böyle bir usul
var mı?
BAŞKAN Sayın Günal
MEHMET GÜNAL (Devamla) Söyle, burada önceki cezalar kaçtı?
Hanginizin haberi var?
BAŞKAN Sayın Günal, Genel Kurula hitap ederek
konuşun lütfen.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Genel Kurula da hitap ederim. Onlar da
Genel Kurulda Sayın Başkanım; orası da Genel Kurul,
burası da Genel Kurul, hepsi Genel Kurul, sayın bakanlar da Genel
Kuruldur. Ben Genel Kurula hitap ediyorum. Siz de Genel Kurulsunuz.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Genel Kurula dön.
BAŞKAN Böyle, Genel Kurula dönerek konuşun.
MEHMET GÜNAL (Devamla) O zaman size de dönüyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Günal, Genel Kuruldaki konuşma
adabını biliyorsunuz, lütfen
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Sapla samanı birbirine
karıştırma!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Adabımda hiçbir şey yok,
istediğim yöne dönerim. Benim nereye konuşacağımı siz
tayin edemezsiniz. Size de dönüyorum o zaman.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Genel Kurula konuşman
lazım. İç Tüzük Genel Kurula hitap edilir. diyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Her zaman burada oylama
yapıldığında
BAŞKAN İç Tüzüke uygun konuşunuz lütfen.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
karar yeter sayısı
istendiğinde el kaldırılırken, siz, şimdi, her
seferinde niye elektronik yoklama yapıyorsunuz? Gelsinler buraya. Onlar da
gelsinler, otursunlar, dinlesinler.
Yani ben istediğim yere dönerim, ben size
saygısızlık etmiyorum, kimseye hakaret etmiyorum. Burada bir
şey soruyorum, bunu anlıyorsanız ve beni haksız
buluyorsanız hepinizden özür diliyorum, haklı buluyorsanız
vicdanınızda bunları sorgulayın. Böyle kanun yapma olmaz,
böyle yasama olmaz; bu bir tahakkümdür.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Şahıslar adına söz talebi yok.
Soru-cevap yok.
Önergeyi
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı istiyorsunuz.
Önergeyi oylarınıza sunmadan önce karar yeter
sayısı istendiği için elektronik cihazla oylama
yapacağım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Olmadığı belli!
Olmadığı belli Sayın Başkan, yok!
AHMET YENİ (Samsun) Başkana niye müdahale ediyorsun?
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yok!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanın
takdiri öyle.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yok işte. Her seferinde öyle mi
yapıyor?
BAŞKAN İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kaç defa usul tartışması
açtınız Başkanın davranışı hakkında siz
işinize gelmediği zaman.
BAŞKAN Oylama başladı.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Sayın
Başkanım, yok salonda çoğunluk.
BAŞKAN Niye bu kadar sinirleniyorsunuz anlamıyorum.
Elektronik cihazla tespit etmemizin ne sakıncası var?
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yoklama istemedik. Önergeyi oyluyorsunuz.
Varsa ellerini kaldıracaklar. Otursunlar burada o zaman.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Birazdan yine çıkacaklar,
yine isteyeceğim. Ne yapacaklar?
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan, gruplar
beraberce bunu yapıyorlar ama niye böyle beraber
yapmıyorlarmış gibi numara çekiyorlar?
Benim dediklerim de tutanağa girsin diye söylüyorum: Gruplar
beraberce bunu yapıyorlar ama beraber yapmıyorlarmış gibi
de numara çekiyorlar. Böyle şey olur mu!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Beyefendi, kimse
kimseye numara çekmez. Hayır, böyle konuşmaya hakkınız yok.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Ben söylediğimin arkasındayım.
Beraberliği falan daha yeni getirdiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ne demek Numara
çekmek! Biz artist miyiz!
ÜNAL KACIR (İstanbul) Beraberce bunu
MEHMET GÜNAL (Antalya) Beraberi daha yeni getirdiniz, kavga
çıktıktan sonra geldi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bilerek yapıyorum, tutanaklara
geçsin diye.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Yeni madde eklenmesine ilişkin önerge kabul
edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.
35inci madde üzerinde iki önerge vardır.
Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 35. maddesinde yer alan
karayolu yapımı ve teçhizatı ile ilgili hususlar hariç ve
ibaresinden sonra gelmek üzere Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak
üzere ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Günal Hasan
Çalış Behiç
Çelik |
|
Antalya Karaman Mersin |
|
Oktay
Vural Mustafa
Enöz Şenol
Bal |
|
İzmir Manisa İzmir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 35. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Şevket
Köse Selçuk
Ayhan Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
|
Adıyaman İzmir Malatya |
|
Orhan Ziya
Diren Hulusi Güvel
Enis Tütüncü |
|
Tokat Adana Tekirdağ |
|
Rasim
Çakır |
|
Edirne |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Tütüncü, buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Önergemizin amacı, 35inci maddenin tasarı metninden
çıkarılması. Neden böyle bir önerge verdik? Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bu Parlamentoda kıdemi
biraz ileri olan arkadaşlarınızdan biriyim. Emin olunuz, bu
23üncü dönem Parlamentodaki kadar yasama gücünü, kanun yapma gücünü böylesine
hafife alan, böylesine hilkat garibesi kabilinden, ona benzeyen yasa
çıkaran bir Parlamentoya, döneme rastlamadım. Son derece üzgünüm.
Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlar. Yani
Hükûmet tasarısı görüşüyoruz, Hükûmet tasarısı.
Hükûmet tasarısı gruplara geldikten sonra, Hükûmet tasarısı
komisyonlara geldikten sonra, artık bakanların ve Başbakanın
imzası olduktan sonra ilgili bakanlıklar o tasarı üzerinde bir
şey konuşamazlar, konuşmamaları gerekiyor.
Yıllardır, sekiz yıldan bu yana bunu anlatmaya
çalışıyoruz. Yasa tasarısı getiriyorsunuz, yasa
tasarısı alt komisyona sevk ediliyor, alt komisyonda milletvekili
arkadaşları teknisyen gibi çalıştırıyorsunuz.
Yasa tasarısı geliyor, Hükûmetin tasarısı, bambaşka
bir tasarıyla karşılaşıyoruz. Buraya geliyor,
önergeler, önergeler, önergeler
Böyle yasa yapılır mı
değerli arkadaşlarım? Lütfen
Sekiz yıldan bu yana bu
ülkeyi yönetiyorsunuz, hâlâ yasa nasıl yapılır
Kaç
yıllık cumhuriyet deneyimi var bu Parlamentoda. Son derece
üzülüyorum, lütfen
Çalakalem yasa yapılmaz.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, bu yasa
tasarısıyla birtakım yenilikler getiriyorsunuz, yenilikler
getirmeye çalışıyorsunuz, bazılarına, birçoğuna
katılmadık biz burada. Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri ve
diğer muhalefet partisi sözcüleri görüşlerini, karşı
görüşlerini dile getiriyorlar ama bu görüşlerin hiçbir kıymeti
harbiyesi yok. Böyle bir şey olabilir mi? Birtakım yenilikler
getiriyorsunuz ama bir konuda yenilik getirmiyorsunuz, onu aradı en
azından gözlerimiz. Ne eksik burada? Birçok şey var, çok sayıda
yasayla ilgili değişiklikler yapıyorsunuz ama insan
emeğiyle ilgili, insanın alın teriyle ilgili bir yenilik
getirmiyorsunuz. Bakınız, şunu söylemek istiyorum:
Karayolları personeli, kamuda en az maaş alan statüde
çalışan insanlardır. Neden bunlarla ilgili bir yenilik
getirmiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Var var, geliyor.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Döner sermayesi de yok. Gelin,
getirin, görelim. Bunun buraya getirilmemesi lazımdı, burada
getiriyorsunuz işte, komisyonlarda gelmesi lazımdı bunun.
AHMET YENİ (Samsun) Sonuçta getiriyoruz işte.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Hatta ve hatta, komisyonlarda da
değil Başbakanlıkta, daha Meclise sevk edilmeden önce bu konunun
gelmesi lazımdı. Böyle gayriciddi iş olur mu? Getiriyoruz.
diyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Niye? Milletvekilleri önerge
veriyorlar.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Şimdi, katma bütçeli daire
hâline geliyor, personele ne vereceksiniz, göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım, yazıktır,
günahtır.
AHMET YENİ (Samsun) Destek verirseniz
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Tabii ki destek veririz, emekten
yana, çalışandan yana yapılan her iyileştirmenin sonuna
kadar yanında, yanınızda olacağımızı
bilmenizi istiyoruz.
Karayolu çalışanlarının fazla mesaisi yok,
saat kavramı yok değerli arkadaşlarım. Bakalım, bu
getirdiğiniz önergede bunlara ne kadar dikkat edeceksiniz? Fazla mesai
ücreti yok. Anayasamız ne demiş? Angarya yasaktır.
Yıllardan beri angarya yaptırıyorsunuz ve en ufak bir yenilik
yok.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
aslında başka konuda görüşlerimi sizlerle
paylaşacaktım ama görüyorum ki gerçekten bu Meclisin yasa yapma
tekniği, yasa yapma usulü, yöntemi hiç yakışmıyor, hiç
yakışmıyor, cumhuriyet Türkiyesinin Türkiye Büyük Millet
Meclisine hiç yakışmıyor. Üzüntülerimi paylaşıyorum.
Bu arada, değerli arkadaşlarım, Tekirdağla
ilgili bazı sıkıntılarımız var. Ben, Sayın
Bakana dün akşam iki soru sordum, o soruya yanıt alamadım ama
özellikle Tekirdağ-Çorlu yolunun -ki ihalesi yapıldı- çift yol
hâline getirilmesi gerekiyor, tek yol kurtarmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
Çünkü bu yol Türkiye'nin en büyük organize sanayi bölgesi olan
Çerkezköy ve Çorlu Organize Sanayi bölgelerini Tekirdağ Limanına
bağlayan en kısa güzergâhtır. 17 kilometrelik bir bölümünün çift
yol hâline getirilmesi gerekiyor. İhalesi yapıldı ama tek yol
olarak yapıldı. Bu kurtarmaz Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım.
Ayrıca, Hayrabolu-Tekirdağ yolu
Ayrıca, Çerkezköy-Saray yolu 2008 yılında ihale
edilmişti, henüz başlanmadı. Bu konuda da Sayın
Bakanın bizleri bilgilendirmesini rica ediyorum.
Sürem bitti. Umut ediyorum ki diğer maddelerde
düşüncelerimizi ifade ederiz.
Teşekkür ederim efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 35. maddesinde yer alan
karayolu yapımı ve teçhizatı ile ilgili hususlar hariç ve
ibaresinden sonra gelmek üzere Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak
üzere ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Enöz (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanun tasarısıyla Karayolları Genel
Müdürlüğü özel bütçeli bir kuruluş hâline gelmektedir.
Ulaştırma politikaları hariç bakanlık sadece ilgili
bakanlık konumundadır. Dolayısıyla bu ibarenin de madde
metninden çıkarılması önerilmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
35inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
35inci madde kabul edilmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu teselsülü yapmıyorsunuz ama
Sayın Başkan.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kaç oldu? Eski-yeni, ne oldu? Bizim
kafamız karıştı.
BAŞKAN Şimdi, tekrar yeni madde ihdasına
ilişkin bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Kanun
Tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Mustafa
Elitaş Mustafa
Ataş Mustafa
Öztürk |
|
Kayseri İstanbul Hatay |
|
Yılmaz
Tunç Veysi
Kaynak |
|
Bartın Kahramanmaraş |
Madde 36.- Ulaştırma Bakanlığı'nın
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinin (a)
bendindeki "hava meydanlarının ve" ibaresinden sonra gelmek
üzere "Bakanlar Kurulunca yapımının üstlenilmesine karar
verilen şehiriçi raylı ulaşım sistemleri, metrolar ve"
ibaresi eklenmiş, aynı maddenin e) bendinden önce gelmek üzere
"e) Şehiriçi raylı ulaşım sistemleri ile
metroların Bakanlıkça yapımının tamamlanmasından
sonra, Bakanlık bağlı, ilgili veya ilişkili
kuruluşları dışında bir kuruluşa mülkiyetinin
maliyet bedeli üzerinden devri Hazine Müsteşarlığının
uygun görüşü alınarak düzenlenecek protokoller ile
gerçekleştirilir.
Devralan kuruluş, Merkezi Yönetim Bütçesinden
karşılanan proje maliyetlerinin ifa edildiği tarihe kadar, tüm
brüt gelirlerini Hazine Müsteşarlığınca belirlenen hesaba
aktarır. Bu hasılatın protokolle tespit edilen oran esas
alınarak belirlenen tutarı, hesabın bulunduğu banka
tarafından Hazine Müsteşarlığı hesaplarına
aktarılır. Söz konusu oranı belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir.
Devralan kuruluşun belediye bağlı idaresi, belediye
bağlı idaresinin ve/veya belediyenin sermayesinin yüzde ellisinden
fazlasına sahip olduğu şirket olması halinde ve herhangi
bir sebeple faaliyetlerinin sonlandırılması halinde, iş bu
madde kapsamında ilgili kuruluş tarafından yerine getirilmesi
gereken tüm yükümlülükler ilgili Belediye tarafından üstlenilmiş
sayılır." bendi eklenerek diğer bendleri buna uygun olarak
teselsül ettirilmiştir."
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Salt çoğunlukla katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Evet, Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Akcan.
Buyurunuz Sayın Akcan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bir an
önce bu kanun tasarısı bitsin diye en az Hükûmet kadar gayret
gösteriyoruz inanın. Bu çerçevede de kendi arkadaşlarımız
arasında Önerge üzerinde konuşmayalım. derken birden, mutlaka
ama ısrarla konuşmam gereken, konuşmam gereken diyorum,
önergeler geliyor. Konu, raylı sistemin bağlantılarının
sağlanması konusu.
NURİ USLU (Uşak) De bakalım
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Sayın Uslu, dinlerseniz
bilgi sahibi olursunuz.
Değerli milletvekilleri, büyük şehirlerin trafik
sıkıntısını halledecek en önemli ulaşım
aracı raylı sistem. Önce hafif raylı sistem, arkasından
metrolar. Metrolar yer altından gitmesi gereken raylı sistemler,
demir yolu sistemleri.
Değerli milletvekilleri, biz, trafik yoğunluğu
inanılmaz boyutlarda sıkıntı yaratmış olan
İstanbula ciddi anlamda eğildik, Mecidiyeköy
kavşağını devreye sokarak. İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı, o günkü Başkan Sayın Ali Müfit
Gürtunanın ifadesi: Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz,
İstanbulu rahatlatacak bu projeye Refahyol döneminde benim kendi
Bakanım müsaade etmedi bu protokolle devre. dedi. Cevat Ayhan Beyi
saygıyla burada anıyorum. Onun müsaade etmediğini söyledi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Geçmiş olsun,
rahatsızmış
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Ve şimdi Galata Köprüsünün
aslında Büyükşehrin bir projesi olmasına rağmen
Karayollarına devredildiği için Karayolları yaptı, teslim
alanı bulamadığı için onu teslim edecek mekanizmayı
geliştirdik. Bütün hadise, İstanbul büyük şehrin rahat hareket
etmesi kara yolu ulaşımında ama kara yoluyla ama üzerine
yapılan demir yolu ağıyla.
Üçüncü köprünün dışında İstanbul
Boğazına bir dördüncüyü köprüyü yapmayacak tedbir düşünülmesi
gerekir kararına vardık. Niçin? Hem trafiği rahatlatsın hem
sıkıntıları ortadan kaldırsın hem ucuza mal olsun
hem öz kaynak kullanmayalım, yap-işlet-devretle halledelim. Bu
durumda geçişler neresi olmalıdır diye düşündüğümüzde
altı tane geçiş tespit edildi. Bunların içinde, aslında
boğaz trafiği bakımından en hassas olunan nokta iki köprü
arası olmasına rağmen, yapılaşmanın, şehirleşmenin,
insan yoğunluğunun, trafik yoğunluğunun en zor olduğu,
en sıkıntılı olduğu bölge de bu iki köprü
civarında cereyan ediyordu. Yapılacak üçüncü köprünün mutlak surette
bu iki köprü arasına kurulması, üçüncü yolun ilk iki, bir ve ikinci
çevre yollarıyla bağlantısının sağlanması ve
bunun mutlaka Marmarayla ilişkilendirilerek hem Marmarayla hem de hafif
raylı sistemle bağlanması mecburiyetinin
varlığını Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü
elemanlarıyla oturup tespit ettik. O gün o Bölge Müdürlüğünün Bölge
Müdür Yardımcısı, şimdi Karayolları Genel Müdürümüz.
Bütün bu çalışmaları yaptıktan sonra köprünün iki
katlı olması bizi büyük ölçüde rahatlatacaktı. Doğa
tahribatının önüne geçmek için
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımız
üçüncü geçişin kuzey akstan olmasını öngördüğü ve bu
açıklamanın yapıldığı basın
toplantısında maliyetin 6 milyar dolar olduğunu ifade etti.
Tahribatlara, su havzalarının imhasına, orman alanının
imhasına karşılık 6 milyar dolarlık bir maliyet. Bu
maliyetin karşısında öngörülen sürede işletilip
devredilebilmesi için mutlaka araç geçiş sayısının taahhüt
edilmesi gerekiyordu. Bu mecburiyettir -kim yaparsa yapsın- araç geçiş
sayısını taahhüt etmek. Değerli milletvekilleri, transit
geçişten başka kimsenin kullanmayacağı, Marmarayla, hafif
raylı sistemle ilişkilendirilmediği için İstanbul
trafiğine hizmet etmeyeceği açık ve net, herkes tarafından
kabul edilen bu köprünün iki sene, üç sene içinde öngörülen taşıt
sayısına ulaşması asla mümkün değildir. Ben iddia
ediyorum ki on-on beş yıllık bir sürede, ancak öngörülen sürede
trafik sayısına ulaşılabileceği
Bu zamana kadar da
hem yap-işlet-devret diyeceğiz, kaynak kullanmayacağız
diyeceğiz hem de geçecek olan araç sayısını garanti altına
almak için devletin bütçesinden para ödemeye devam edeceğiz o üçüncü köprü
geçişinde. Oysa, iki köprü arasındaki güzergâhta köprü tabliyesinin
Avrupa Yakasında toprağa değdiği noktadan itibaren
başlayan üç tünelin uzunluğu
Değerli milletvekilleri, bizim ikinci koridor
dediğimiz, bu koridorun diğer koridorlarla veya hedeflenen,
hesaplananlarla mukayesesinde nelerle karşılaşıyoruz?
İkinci çevre yolunun kuzeyindeki su havzaları, orman alanları
asla tahrip olmayacak. Köprü, yol boyu bağlantı yolları
kısa olmayacak. Hâlen yoğun yerleşimi bulunan fakat
ulaşım imkânları yetersiz olan, biraz önce söylediğim
Ümraniye, Çengelköy, Kâğıthane, İkitelli Başakşehir
gibi yerleşimlere hızlı ulaşım imkânı
sağlanacak. Tünel ve viyadük ağırlıklı bir güzergâh
olması nedeniyle şehir dokusuna asla zarar verilmeyecek.
Kamulaştırma maliyetleri düşük olacak çünkü o bölgede bütün hat
boyunca ağırlıklı olarak Millî Emlake ait araziler,
gecekondu istilası sonucu devletin elinden gasbedilerek âdeta
alınmış araziler. Bunlara yapım bedeli
dışında hiçbir maliyet ödenmeyecek. Dolayısıyla,
şimdi zaten gecekondulaşma nedeniyle eğer bir kentsel
dönüşüm düşünüyorsanız oralara mutlaka neşter atmak
zorundasınız. İşte bu neşter bu boyutta
atıldığında kentsel dönüşümü de tabii olarak
yanında taşımış olacaksınız.
Değerli milletvekilleri, mevcut iki çevre yoluna kısa
bağlantılarla irtibatlandırılarak, yoğun olan
şehir içi trafiğin rahatlatılmasına katkı
sağlanacak. Güzergâhın ikinci kısmını oluşturan
Hasdal-Hadımköy bölümünün İstanbulun Avrupa Yakasındaki yeni
yerleşim, sanayi ve ticaret bölgeleri olan İSTEK, İSTOÇ,
İkitelli Organize Sanayi Bölgesi, Hadımköy Sanayi Bölgesi gibi sanayi
alanları ile Başakşehir, OYAK, Bahçeşehir, Esenkent,
Boğazköy, Esenyurt gibi yeni yerleşim bölgeleri ile İstanbul
Olimpiyat Kompleksinin ulaşım ihtiyacı tamamen
karşılanacak.
Her şeyden önce Marmarayla ilişkilendirilerek
yapılması söz konusu olduğundan ve iki katlı
düşündüğünüzde birinci katta hafif raylı sistem, yanı
başında sağlı-sollu, gidiş-dönüş birer
şerit, lastikli kara taşıtları için, üst katta 2x4,
şimdi klasik bildiğimiz Fatih Sultan Mehmet ve boğaz
köprülerindeki bant sayıları, hat sayıları üst katta
muhafaza edilerek düşündüğünüzde, bir daha asla İstanbula
dördüncü köprüyü gündeme getirmeyecek tek güzergâh olmasına rağmen,
maalesef kuzey yönü seçilmiş ve bizim önümüze zorla kabul ettirmek için
sunulmuş durumdadır.
Mevcut trafik problemlerinin çözümüne katkı sağlamayacak
olan ve üzerinden bir raylı sistem geçirilmesi teklif bile edilemeyecek
olan kuzey güzergâhı konusundaki ısrarın sebebi ne? Buradaki
sihirli kalemlerden birisi zannederim 2B. Çatalca ile Gebze arasında,
TEMin kuzeyinde kalan henüz yapılaşmamış olan 2B arazilerinin
tamamı el değiştirmiştir değerli milletvekilleri.
Bunların yeni sahiplerinin ortaya çıkartılması elbette hem
ilginç hem de çok eğlenceli olacaktır diye düşünüyoruz.
Mevcut yasa ve yönetmelikler çerçevesinde, İSKİ
tarafından kontrol edilen ve yapılaşma yasağı bulunan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla)
su havzalarındaki köylere
ait tapulu araziler satış yoluyla el değiştirmiş
durumdadır. Bu arazilerin kimler tarafından
satıldıkları titizlikle
izlenmeli ve araştırılmalı diyoruz.
Hafif raylı sistemi Boğaz üzerinden birbirine,
Anadolu-Avrupa yakasına bağlamayan bütün sistemler palyatiftir, daha
farklı trafik problemi çözmekten daha farklı problemleri çözmeye
yöneliktir diye iddia ediyorum. Bu duygularla yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akcan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Akif
Hamzaçebi.
Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir süreden bu yana bir
gelenek oluştu, artık gece yarısına doğru
gelmişse Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmeler,
bir önerge de geliyor ise muhtemelen Ankara Büyükşehir Belediyesi patentli
bir önerge görüşüyoruz demektir. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Geçenlerde, Kentsel Dönüşüm Yasasında gece
yarısı bir önerge geldi buraya. Ankara Büyükşehir Belediyesinde
hazırlandığı anlaşılan önerge, çok şükür ki
uyarılarımız üzerine kabul görmedi. Sayın Meclis
Başkanı, o oturumu yöneten Sayın Başkan Anayasaya
aykırı olması nedeniyle o önergeyi işleme koymadı ve
bir hukuksuzluk önlenmiş oldu. Bu
son derece önemli bir gelişmeydi.
Şimdi görüştüğümüz önerge, yine Ankara
Büyükşehir Belediyesi patentli bir önerge. Büyükşehir Belediyesi
yazmıyor tabii burada. Önergenin muhtevası şu: Büyük
şehirlerin veya çeşitli kentlerin şehir içi ulaşım
sistemleriyle yani metro ve raylı ulaşım sistemlerini Bakanlar Kurulu
isterse Hükûmetin yapmasına karar verebilir. Buradan hareketle bunun
üzerine inşa edilen bir model var. Bakanlar Kurulu eğer Hükûmet
tarafından yapılmasına karar verirse bu, Ulaştırma
Bakanlığı tarafından yapılacak, işletme
aşamasında tekrar ilgili belediyeye veya onun bağlı
kuruluşuna, ilgili kuruluşuna veya hissedarı olduğu
kuruluşa devredilecek. Devirden sonra işte, bedelin belli bir bölümü,
işletme hasılatının belli bir bölümü maliyet bedelinin
karşılığına gelecek şekilde Hazine
Müsteşarlığına devredilecek.
Şimdi, model bu. Bu bir ihtiyaçtan doğuyor olabilir.
Ankara Büyükşehrin metrosunu yapalım, Ankara büyük bir kent,
İstanbulun da yapalım, diğer kentlerin de yapalım ama
Sayın Başbakana, Sayın Bakana sormak gerekir: Siz diğer
kentlere eşit mi davranıyorsunuz kendi belediyelerinize
davrandığınız gibi? Gece yarısı buraya bu
önergeyi getirerek Ankara Büyükşehir Belediyesine bir şey
yapayım derken bugüne kadar sizin partinizden olmaması nedeniyle
dışladığınız, projelerini
gerçekleştirmediğiniz, programa almadığınız
belediyeler için ne söyleyeceksiniz? Kayseri Büyükşehir Belediyesinin
raylı sistemi var. Kayseri önemli bir kentimiz, sanayide yükselen bir
kentimiz, hak ediyor raylı sistemi. Hiçbir şekilde itiraz etmem,
tartışmam. Yine Karadenizde Samsunun raylı sistemi var,
tartışmam, Samsun önemli bir kent, olmalıdır, hiç
tartışmıyorum, bugüne kadar yapılmamış
olmasını eksik bulurum ama Mersin Büyükşehir Belediyesi
defalarca Sayın Başbakana proje sunduğu hâlde bu projesi kabul
görmemiştir, onun bir gece yarısı önergesiyle projesine sahip
çıkılmamıştır. Böyle bir partizanlık
anlayışıyla gelen bir önergedir bu, samimiyetinden şüphe
ederim. Bunu yapalım, yapalım ama Ankara Büyükşehir Belediyesine
de Şu hazineye olan borçlarını ödedin mi? Ne zaman ödeyeceksin?
diye de soralım arkadaşlar. İktidar partisi milletvekili
arkadaşlarıma özellikle öneriyorum. Ankara Büyükşehir
Belediyesine hep veriyoruz, ama almıyoruz, yani verilen paraların
karşılığını da Ankaralı hizmet olarak
almıyor. En küçük yağmurda Ankarada bütün geçitler su
baskınına uğruyor, araç ve yolcu trafiği duruyor, en küçük
bir yağmurda. Altyapı diye bir şey yok Ankarada.
Havaalanına yol yaptı Ankara Büyükşehir Belediyemiz, ama
Ankarada geçitler çalışmıyor.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Hazineye olan
borçlarını ödemiyor.
Bakın, Hazine Müsteşarlığının
raporuna göre hazineye olan mahallî idare borçları -vadesi geçmiş
borçları söylüyorum, yani Hazine açısından alacak tahakkuk
etmiş, vadesi geçtiği hâlde tahsil edilememiş- toplam 7,3 milyar
TLlik bir alacağı var hazinenin tüm yerel yönetimlerden. Bunun
sadece 4,2 milyar TLsi Ankara Büyükşehir Belediyesi, ASKİ, EGO gibi
kuruluşlardan. Yani, hazinenin yerel yönetimlerden alacaklarının
yüzde 57,5i Ankara Büyükşehir Belediyesi ve bağlı
kuruluşlarından. Şimdi, biz, şu düzenlemeyi yaparken, bu
düzenlemede imzası bulunan arkadaşlara da sormayacak mıyız,
Ankara Büyükşehir Belediyesi bu borçlarını ne zaman ödeyecek?
Enerji şirketlerinin hazineye olan borçlarının
tahkimine ilişkin bir yasa tasarısını Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşüyoruz. Enerji şirketleri, maalesef, Hükûmetin
enerji politikası ve Ankara Büyükşehir Belediyesine yönelik Hükûmet
politikası nedeniyle zor durumda. Şimdi, tahkimden çözüm umuyoruz.
Niye zor durumda? Bu zorlukta Ankara Büyükşehir Belediyesinin payı
var, elektrik borçlarını ödememiş, EGOya olan gaz borcunu
ödememiş. Gaz borcunu ödememiş, Gazı bana verin,
özelleştireyim, satayım, buradan aldığım parayla
borcumu ödeyeyim. demiş, onu yüzüne gözüne
bulaştırmış, onu becerememiş. Bu kadar
başarısız bir belediyeye şimdi bir önergeyle bir şey
yapıyoruz. Evet, ihtiyaçsa bunu yapalım arkadaşlar, ama lütfen
diğer belediyelere de yapalım, Ankaraya da bu borçları
soralım yalnız.
Bir önerim de şudur: Değerli arkadaşlar, bazı
düzenlemeler son anda yapılabilir; bir ihtiyaçtır, gelebilir. Ama
lütfen, değerli arkadaşlar, bu kadar önemli bir düzenleme
yapıyor isek, iktidar partisi grup başkan vekillerimiz gelip
nezaketen bir bilgi versinler. Arkadaşlar, şöyle bir önerge var. Bir
yarım saat ara verelim. Şu önergeleri birlikte bir
değerlendirelim. Uygun görün veya görmeyin ama siz de bir
değerlendirin. Demokrasi bu değil midir? Katılımcı
demokrasi bu değil midir? Ortak irade, ortak akıl bu değil midir?
Yani bir büyükşehir belediye başkanının söylediğinin
ucuna takılıp buraya önerge getirip tartıştırmadan
bunu burada oylamak doğru mudur değerli arkadaşlar? Bir
ihtiyaçsa, lütfen, zaman verin, yarım saat verilsin,
tartışalım. Bu budur. Bakın, niye son anda getirdiniz de
demiyorum size. Ama maalesef iktidar partisinin yasa anlayışı
bu.
Şimdi, üçüncü köprüye değinmek istiyorum. Üçüncü köprü
İstanbula planlandı. Bizzat Sayın Başbakan İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı ile İstanbulu havadan gezdi,
baktı. Esasen daha önce karar verilmiş olan bir şeyi sanki
bizzat Başbakan incelemiş de çok doğru karar vermiş,
verilmiş izlenimini yaratmak için açıkladılar. Nereye?
İstanbulun akciğeri olan kuzeydeki ormanların içine bir üçüncü
köprü planlanıyor.
Sayın Başbakan İstanbula olan göç konusunda çözüm
olarak şunu sunmuştu tüm Türkiyeye, İstanbullulara:
İstanbula vizeyi düşünmek gerekir. İstanbula vizeyi
düşünmek, İstanbul konusunda, büyük kentlere göç konusunda projesi
olmamak demektir. Yazık ki, büyükşehir belediye
başkanlığından gelen, bugün Başbakanlık koltuğuna
oturmuş olan, ülkeyi yönetmekte olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul konusunda projesi olmayan bir kişidir. İstanbula
köprü burada yapılacaktır. diyen Sayın Başbakan
İstanbulu, yani iyi niyetli açıdan alırsak, tanımıyor
demektir.
İstanbuldaki iki köprüdeki araç trafiği içerisinde
ağır vasıtanın payı yüzde 7lerdedir. Üçüncü köprüye
ağır vasıta trafiğinin
kaydırılacağını söylüyor Sayın Başbakan.
Yani yüzde 7lik bir araç trafiği için İstanbula üçüncü köprüyü
koyuyoruz. Her köprü yeni bir köprüyü tetikliyor. Bunu hepimiz biliyoruz
artık, bu bir gerçek, bu bir doğru. E, ne yapacağız? Üçüncü
köprüden sonra dördüncü köprüyü yapacağız, beşi
yapacağız. İşte, New Yorktan örnek verilebilir, Pariste
eski, Seine Nehri üzerindeki köprülerden örnek verilebilir. Ne Seine Nehri, ne
New Yorktaki deniz İstanbul Boğazı değil değerli
arkadaşlar. Çözüm var ama çözümü düşünebilecek kadrolar yönetimde
değil. Sorun buradadır.
Bu maddede, Ankara Büyükşehir Belediyesi patentli bu maddede
de bu çözümsüzlük ışığında birtakım düzenlemeler
yapılıyor ama bunlar sağlıklı düzenlemeler
değildir. Doğru olduğu kanaatinde değilim. Bu, ayrıca
siyasi olarak Hükûmetin belediyeler arasında ayrım yapmasına imkân
veren bir düzenlemedir. Gelin buraya açık açık yazalım: Nüfusu
şu kadardan fazla belediyelerde raylı sistem yapılır.
Samsun ve Kayserinin nüfusunu esas alalım, bu nüfusun üzerinde hangi
belediye var ise raylı sistemi koyalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakana ve Genel Kurula bunu öneriyorum. Gelin,
samimiysek burada, eğer siyasi açıdan bir ayrım
yapılmayacağında samimiysek, Hükûmet samimiyse bunu
yapalım, değilse bu samimiyet testinde Hükûmet sınıfta
kalacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Şahıslar adına söz yok.
Soru-cevap yok.
Yeni madde ihdasına ilişkin önergeyi
oylarınıza
RECEP TANER (Aydın) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısına bakacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Başkan,
dışarıda Aşk-ı Memnuyu seyrediyorlar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ne biliyorsunuz?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Bakın, arkadaşlar
gelecek, oy kullanacaklar, koşa koşa dışarı
gidecekler. İyi niyetinizi suistimal ediyorlar Sayın Başkan.
BAŞKAN Ne dediğinizi anlayamıyorum.
SELÇUK AYHAN (İzmir) Yani, Aşk-ı Memnu yüzünden
girip çıkmaktan enerji harcıyorlar. diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ne biliyorsunuz
Aşk-ı Memnu seyrettiklerini?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Oy kullanıp
dışarı çıkıyorlar.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Final bölümü var, final!
BAŞKAN Yapacak bir şeyimiz yok.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Yeni madde eklenmesine dair önerge kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı da vardır.
Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.40
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.04
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 123üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Yeni madde ihdasına ilişkin aynı mahiyette üç
önerge vardır.
Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım ve
Komisyona soracağım.
Buyurunuz, okuyunuz:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı "Karayolları
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı'nın" 35 inci maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Vahap
Seçer Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Sacid
Yıldız |
|
Mersin
Malatya
İstanbul |
|
Yaşar
Ağyüz Tansel
Barış |
|
Gaziantep
Kırklareli |
Madde 39- Ulaştırma Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna aşağıdaki ek
madde eklenmiştir.
Ek Madde 4- Bakanlıkta ve Karayolları Genel
Müdürlüğünde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ve bu Kanunun
4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (B) bendine tabi merkez ve
taşra teşkilatlarında çalışan personele, Bakanlık
döner sermaye gelirlerinden, en yüksek Devlet Memuru
aylığının (ek gösterge dahil) %200'ünü geçmemek üzere
personelin hizmet sınıfı, kadro unvanı, görevin
sorumluluğu ve güçlüğü ve çalışma şartları
dikkate alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü
üzerine Bakanlıkça tespit edilecek miktarlarda aylık ek ödeme yapılır.
Yapılacak ek ödemelerde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun
aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır ve bu ödemelerden damga
vergisi hariç herhangi bir vergi veya diğer kesinti yapılmaz. Bu
ödemeden yararlanan personele 27.06.1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin ek üçüncü maddesine göre ödeme yapılmaz "
Diğer önerge imza sahipleri:
|
Mehmet Akif
Paksoy Beytullah Asil Mehmet Şandır |
|
Kahramanmaraş Eskişehir Mersin |
|
Ahmet
Duran Bulut Recep
Taner |
|
Balıkesir Aydın |
Diğer önerge imza sahibi:
Binali
Yıldırım
Ulaştırma
Bakanı
BAŞKAN Komisyon önergelere salt çoğunlukla
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Salt çoğunlukla katılıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Salt çoğunluk var.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Gruplar adına söz talebi var mı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yok.
BAŞKAN Şahıslar adına yok.
Soru-cevap yok.
Yeni madde ihdasına ilişkin önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Yeni madde ihdasına ilişkin bir önerge daha vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Tasarının 35 inci maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Binali
Yıldırım
Ulaştırma
Bakanı
Madde 40- Ulaştırma Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
Geçici Madde 7- Büyükşehir belediyelerinin bu Kanunun
yürürlük tarihi itibarıyla yapımı devam etmekte olan şehir
içi raylı ulaşım sistemleri ve metro projeleri, Bakanlıkça
devralınabilir.
Devir alım ve yapımı tamamlanmış
olanlarının devir işlemleri, bu Kanunun 9 uncu maddesinin (a)
bendinde belirtilen koşullar dikkate alınmak suretiyle ve (e)
bendinde belirtilen hükümler çerçevesinde düzenlenecek protokoller ile
gerçekleştirilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Salt çoğunlukla katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN 21 üye var.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katıldığı için, yeni bir madde olarak görüşmelere
açıyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Seçer
konuşacak.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Seçer, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısına
yeni bir madde ihdasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yeni eklenecek madde
Büyükşehir belediyelerince gerçekleştirilen projelerde, daha
doğrusu gerçekleştirme amacıyla yapılan raylı
ulaşım sistemleri ve metro sistemlerinin yarım kalmış
inşaatlarıyla ilgili ya da yapımı sürdürülemeyen bu tip
projelerin Bakanlığa devredilmesiyle ilgili bir madde ihdas ediyoruz.
Tabii bu kadar, özellikle yatırım maliyeti yüksek bu tip projelerin,
kanun hâline getirilerek Bakanlığa devrini gecenin bu saatinde
önergeyle yapmanın doğru olmadığını
düşünüyoruz. Eğer Hükûmetin bu tip niyetleri varsa, bunları daha
önce gündeme getirirler, mevcut tasarının içerisine koyarlar,
komisyonlarda bunlar enine boyuna tartışılır,
görüşülür ve daha sonra Genel Kurula iner. Bunun da daha doğru
olacağını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, Sayın Grup
Başkan Vekilimiz Hamzaçebinin de söylediği gibi, bu ihdas edilen
madde âdeta adrese teslim bir madde, Ankara Büyükşehir Belediyesiyle
direkt ilintili, ilgili. Bunlar, bugüne kadar realize etmeye
çalıştıkları ama ellerine, yüzlerine
bulaştırdıkları yarım kalan projelerin bir an önce
bitirilip hayata geçirilmesi adına yapılan düzenlemeler. Belki
temelde doğru düzenlemeler ama bugüne kadar Hükûmetin aklı neredeydi?
Ankara Belediyesi onlarca kavşak yaptı, bunlara milyonlarca dolar
para harcadı. Bu yatırımlar toprağa gömüldü, belki boş
yere gömüldü. Eğer bu projelerin realize edilmesi konusunda endişeler
varsa sekiz yıldır iktidarda olan AKPnin bu tip önlemleri ya da bu
tip yeni uygulamaları hayata geçirmeyi daha önce düşünmesi gerekirdi
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz yılda,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Hollandadan aldığı
metrobüsler basında çok gündeme geldi, çok tartışıldı.
O metrobüslere de milyonlarca dolar para verildi. Tabii, bu alınan
metrobüslerin İstanbulun o topoğrafik yapısına uygun olup
olmadığı iyi incelenmeden satın
alındığı da ortaya çıktı. Şu anda onlar
garajlarda belki çürümeyi bekliyor. Onlara da milyonlarca dolar para
harcadı Büyükşehir Belediyesi. O metrobüslerin alımına
harcanan milyon dolarlar belki İstanbulda devam eden bu tip metro
projelerinin, raylı ulaşım sistemlerinin
yatırımlarına harcanabilirdi.
Türkiyedeki otobüs üretimini Avrupa Birliğine üye ülkelerle
mukayese ettiğiniz zaman ya da Avrupa Birliğinde üretilen otobüs
miktarıyla Türkiyede üretilenleri mukayese ettiğiniz zaman Avrupa
Birliğinde üretilen otobüslerin yaklaşık yüzde 40ı
Türkiyede üretiliyor ama ne hikmetse, İstanbul Büyükşehir, bu otobüs
alımlarını Hollandadan yaptı, Hollandalı bir firmadan
yaptı, bunu da anlamak mümkün değil! Bu da, işte, AKPnin
anlaşılmaz icraatlarından bir tanesi olarak tarih
sayfalarında yerini aldı.
Sadece, Ankaranın, yarım kalan raylı
ulaşım sistemi projeleri ya da metro inşaatlarıyla ilgili
problemleri yok, Gaziantepte de aynı problemler devam ediyor. Üstünkörü
yapılmış projeler, belki gerçekleştirilmesi güç projeler.
İşte, orada da inşaat devam ediyor, metro inşaatı
devam ediyor. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, 3üncü kez borçlanma
yetkisi istiyor. Milyon dolarlar yine sokaklara atılıyor. Belki de
geri dönüşümü olmayan yatırımlar olarak orada bekliyor. Biz
şu anda bu belediyeleri kurtarma operasyonunu gece yarısı
yapmaya çalışıyoruz. Adanada da durum öyle. Yılan hikâyesine
dönen bir metro inşaatı, on beş yıldır devam eden.
Para bulunur, borç bulunur, inşaat başlar, bir müddet devam eder,
tekrar durur, yıllarca orada inşaat yarım vaziyette bekler,
tekrar bir para bulunur, tekrar inşaat başlar. Geçtiğimiz
belediye başkanı, döneminde, -o zaman sizin partinizin mensubuydu-
seçimlere yakın sizin partinizden de ayrıldı. Ulaşım
hizmeti başladı ama kısa bir süre sonra bir baktık ki
Adanada yine metro ulaşım sistemi felce uğramış ve
şu anda atıl vaziyette bekliyor. Tabii, Türkiye'nin bu kadar bol
parası yok değerli arkadaşlarım. Her kuruşu Türkiye'nin
dikkatli harcaması gerekiyor.
Raylı sistemler
Tabii ki bütün illere bu Hükûmet döneminde
yapılan projelere yaklaşım adalet mi oldu? Yani iktidar mensubu
belediyelere yapılan Hükûmetin yaklaşımı ile iktidar
mensubu olmayan belediyeler arasında fark oldu mu? Evet, oldu. Mersin
Belediyesi bu konuyla ilgili dört yıldır uğraşıyor.
Raylı sistem konusunda projeler geliştirdi. Devlet Planlama
Teşkilatıyla iş birliğine girdi. Sayın Başbakandan
Sayın Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı özel randevu
aldı, rica etti. Tabii, burada bir kriter getirilmiş eğer
nüfusunuz 1 milyon ve üzerindeyse bu konuda Hükûmetin yardımcı
olabileceği konusunda ama 1 milyonun altındaysa bu projelere
sıcak bakılmadığı konusunda. Diğer kentlere
bakıyorsunuz, Samsuna bakıyorsunuz, Kayseriye bakıyorsunuz,
Eskişehire bakıyorsunuz, Mersinle mukayese ettiğiniz zaman,
nüfusu Mersin kadar bile değil ama Samsun Belediyesi, Kayseri Belediyesi
ne hikmetse Hükûmetten bu konuda destek alıyor, bunu anlamak mümkün
değil.
Geçtiğimiz belediye seçimlerinde tabii biz bunu halka
anlattık Böyle projelerimiz var. dedik ama bu projeler büyük
yatırım gerektiren projeler, dolayısıyla belediye kendi
bütçesinden bunu karşılayamıyor, borçlanması gerekiyor ama
tabii ki borçlanma ya da kredi edinme kolay değil, Hazine
Müsteşarlığının bu konuda kefil olması gerekiyor,
o da bu olaya sıcak bakmıyor. Ne yapmamız gerekiyor? O zaman,
Mersinlilere rica ettik, bir an önce Mersinin nüfusunu 1 milyona getirelim,
çocuk yapma kampanyası başlatalım! Başka çaremiz kalmadı.
Buradan dikkat çekmek istiyorum. Mersin önemli bir kent. Mersin,
Gaziantep, Adana, Diyarbakır, bu kentlere Hükûmetin pozitif
ayrımcılık uygulaması gerekiyor. Bu kentler Türkiye'nin
önemli yükünü alıyor. Bütün iç göçleri, Doğu ve Güneydoğu
Anadoludan gelen iç göçleri bu kentlerimiz absorbe ediyor değerli
arkadaşlarım. Bunların bir ekonomik boyutu var, bunların
sosyal boyutu var, bunların asayiş boyutu var. Bu kentler bütün bu
sorunlarla tek başına ilgileniyor. Dolayısıyla Hükûmetin
her anlamda bu kentlere pozitif ayrımcılık uygulaması
gerektiğini düşünüyorum ve Sayın Bakandan da özellikle burada
kendisinden istiyorum, rica ediyorum, Mersinle ilgili hafif raylı
ulaşım sistemi projesinin hayata geçirilmesiyle ilgili
yardımlarını buradan talep ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, konu Mersinden
açılmışken Mersinin en önemli konularından bir tanesi de
uluslararası havaalanı projesi. Bu konuda on yıldır, on
beş yıldır süren çalışmalar var; on yıldan da
eski, on beş yıldır süren çalışmalar var. Nihayetinde,
uluslararası düzeyde hizmet verebilecek, yolcu kapasitesiyle, uçak
inişleri anlamında yüksek kapasiteye sahip, büyük kargo
uçaklarının inebileceği, büyük kapasitelere sahip bir
havaalanı yapılması için belli yerler tespit edildi. Bunun
neticesinde, tespit edilen üç dört tane yerden sonunda aday olarak iki yer
kaldı. Bunlardan bir tanesi Tarsus-Mersin arasında Baharlı
mevkisi dediğimiz bir yer, daha çok hazine arazilerinin ve bataklık
arazilerin olduğu bir yer. Burada etüt çalışmaları
yapıldı ve zemin etüdünün havaalanı yapmaya müsait
olmadığı raporu çıktı ve geriye tek bir yer
kaldı, şu anda karar kılınan bölge Kargılı
bölgesi. Burada 800 hektarda, yani 8 bin dekar alanda bu havaalanı yapılacak
ama buranın farklı özellikleri var. Bu alan birinci sınıf
tarım arazilerinin olduğu alan, üzerinde meyve tesislerinin
olduğu alan, yani birim değerin yüksek olduğu
Dolayısıyla yaklaşık olarak 500 hektarı da özel
mülkiyet olan bu alanda kamulaştırma çalışmaları
yapmak gerekiyor. Kamulaştırma çalışmaları
yapacaksınız, ödediğiniz parayla da kalmayacaksınız
yarın mal sahipleri, mülk sahipleri Bu ödediğiniz miktar
düşük. diyecek, size karşı davalar açacak ve belki de sizin
hesap ettiğiniz miktarların kat kat üzerinde buralara para ödemek
zorunda kalacaksınız ve birinci sınıf tarım
arazilerini de heba etmiş olacaksınız. Bakıyorsunuz,
gelişmiş ülkeler denizleri doldurarak havaalanı yapıyor,
denizlerin üzerine artık pistler yapıyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Devamla)
ama biz, hâlâ tespit ettiğimiz
yerlerde, bu araziler bataklıktır, zemin etüdü açısından
bize uygun değildir, teknik olarak uygun değildir.
Dolayısıyla biz bunu bırakalım, işin kolayına
kaçalım ve birinci sınıf tarım arazileri üzerinde bu
tesisleri yapalım, havaalanını yapalım ve bunlara da
milyonlarca dolar para ödeyelim ve bunu da gözümüz görmesin. Buna vicdanım
el vermiyor.
Türkiyede tarım önemli, tarım toprağı önemli.
Dolayısıyla, bu tip yapılaşmalara bu tarım
topraklarının heba edilmesinin doğru
olmadığını düşünüyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Seçer.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz efendim.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu beş mi oldu,
altı mı oldu, eklediğimiz maddeleri
şaşırdım! Şu anda, başka bir ek madde
görüşüyoruz. Az önce söylediğim zaman bana sitem eden
arkadaşlarım olmuştu. Bu kanun, belediyelerle ilgili. Şu
anda size okuyorum, geçici madde 7de
devralınabilir. dedikten sonra
şöyle diyor: Devir alım ve yapımı tamamlanmış olanların
devir işlemleri bu Kanunun 9uncu maddesinin (a) bendinde
Hangi kanun?
Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun. Ben şimdi baktım, (a) bendinde demir
yolları, hava alanları diye bir şey var, hiçbir şekilde,
belediyeyle, metroyla ilgili bir şey yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Onu önergeyle kabul ettiler ya.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Hayır işte, şimdi bize
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Bir
öncekinde kabul edildi.
MEHMET GÜNAL (Devamla) (e) bendinde hangi şartlar var?
Hükümler çerçevesinde düzenlenecek protokollerle.
Şimdi, bu gelen madde, gecenin bu yarısında, bu
saatte getirilen bir şey, bir belediyenin yapamadığı hafif
raylı sistemi, metroyu, yarım bıraktığı,
senelerce akim bıraktığı bir sistemi Ulaştırma
Bakanlığının devralması için getirilmiş.
Eğer bu şartsa, böyle bir şey varsa, bunu, gecenin bu saatinde,
Karayolları Teşkilat Kanununun içerisinde
Bu, Ulaştırma
Bakanlığının teşkilat kanunu mu, yoksa Belediyeler
Kanunu mu, yoksa İçişleri Bakanlığı Kanunu mu? Bu,
Karayolları Teşkilat Kanunu.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Evet,
teşkilat kanunu.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Karayollarına mı devrediyoruz
yoksa Ulaştırma Bakanlığına mı devrediyoruz?
Söylemeye çalıştığım
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Ulaştırma Bakanlığına.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Peki Ulaştırma
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun yazıyor mu?
Değerli arkadaşlar, kanunun başlığı
Karayolları Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun diyor.
Artı, Karayollarını özel bütçeli bir kuruluş
yapıyoruz. Şimdi, böyle bir ortamda, bir büyükşehir
belediyesinin yarım kalan projesini, senelerdir akim kalan projesini
getirip koyuyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu nasıl bir devlet
anlayışıdır, ben bürokrat olarak anlayamıyorum!
Bakın, 9 milyarı geçmiş. Hazinenin vadesi geçmiş
alacağı var kamu kurumlarından. 4,2 milyar TLlik
kısmı Ankara Büyükşehir Belediyesine, ASKİye ve EGOya
ait; 2,5 milyardan fazlası sadece Ankara Büyükşehir Belediyesine ait.
Şimdi, Sayıştay var, İçişleri
Bakanlığı var, Başbakanlıkta her türlü denetleme var,
Devlet Denetleme Kurumu var, Başbakanlık Teftiş Kurulu var.
Nereye gidiyor bu paralar? Nasıl denetlemiyorsunuz? Hazine,
alacağını her yerden alıyor.
Bakınız, değerli arkadaşlarım,
geçmiş dönemden kalmış
Bir örnek vereyim size:
Arkadaşlarımız telefon ettiler, Belediyenin arazözleri
çalışmıyor. Ne oldu?, Haciz geldi. Kim koydu?, Sosyal
Güvenlik Kurumu. İsmini de verebilirim. Elmalı Belediyesine, resmen,
belediyenin bir önceki dönemden, AKPli belediye başkanından kalan
borçları nedeniyle, göreve gelir gelmez, Efendim, ödemediniz. diye
Dört
yıl neredeydiniz? Neredeydiniz?
Şimdi, onu anlatmaya çalışıyorum, orada
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) AK Partili belediyelere de
haciz geliyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Onu yadırgamıyorum, borcu varsa
herkes ödeyecek. Geliri varsa o kadar alıyorsunuz ama orada bir küçük
belediyenin, ilçe belediyesinin Sosyal Güvenlik Kurumu borcunu haciz yoluyla
tahsil ediyorsunuz.
Peki, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir
dokunulmazlığı mı var, bir ayrıcalığı
mı var? 4,2 milyar -bakın, rakamlarda bir
yanlışımız varsa- EGO, ASKİ ve Ankara Büyükşehir
Belediyesinin -2,5u Belediyenin- vadesi geçmiş, hazineye borcu var. Onların
çoğu da bu projelerden. Nereye gitti peki bu paralar, bunun hesabı
yok.
Değerli arkadaşlarım, birçok belediye,
işlemlerini bitirdikten sonra, yatırımlarını
yaptıktan sonra kasasında parayla devrediyor. Bakın, Mersin
Toroslar Belediyesine üç tane belde belediyesi katıldı. Bunların
birisi MHPli, ikisi AKPli. MHPli belediye kasasında 200 bin TL nakit
parayla devretti.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) İş yapmamış.
MEHMET GÜNAL (Devamla) İşini de yapıyor, hiç
borcu yok.
Diğerlerine bakıyorsunuz, AKPli belediyelerin her biri
4 milyon TLden toplam 8 milyon -eski parayla 8 trilyon- borcu var.
Borç yapılabilir ama biz bütün kamuda
-arkadaşlarımız sağ olsunlar, Ulaştırma
Bakanlığının amacına da Ulaştırma Ana
Planı diye eklediler- Performans raporlarına, programlara, planlara
uygun olacak. diye yazıyoruz. Performans ne demek?
Aldığınız parayı doğru yerde kullanmak demek.
Sayıştay denetim yapar. diyor. Sayıştayın
belediyeleri denetleme yetkisi var şu anda ama herhangi bir rapor
büyükşehir belediyesiyle ilgili ben şu ana kadar göremedim.
Değerli arkadaşlarım, işte bu çifte standart
maalesef burada daha önce yapılan hatalar, yönetim hataları -en kötü
ihtimalle söyleyebileceğim şey budur- burada aklanıyor.
Belediyenin beceremediği şeyi Ulaştırma
Bakanlığı devralacak. Peki protokolle yapılır.
diyor. Ben soruyorum Sayın Bakana, borçlarıyla alacaklarıyla
beraber mi devralacaksınız? Ne kadar borcu vardır? Bize bunun
faturası nedir? Bunlarla ilgili bir açıklama var mı? Yok.
İşte komisyonda yapmadığınız zaman buraya
getirirsiniz. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu komisyon hâline
gelmiştir! Beş tane, altı tane ek maddeyi buraya eklemek, burada
görüşmek demek sizi ihtisas komisyonu hâline getirmek demek.
Dolayısıyla, burada biz ne
tartıştığımızı bilmiyoruz. Bunun mali
boyutunu bilmiyoruz. Bunun faturasını bilmiyoruz. Yarın bu
devralındığı zaman Ulaştırma
Bakanlığına yükü ne olacak? Bilmiyoruz. Bilen var mı? Yok.
Bu saatte bilme şansımız var mı? Yok. Bilenler de zaten
söylemeyecekler. Söylemeye çalıştığım şey budur,
böyle bir kanun yapma süreci olamaz. Bununla alakası yoktur. Anayasa
Mahkemesine gittiği zaman şekil şartından doğrudan
döner. Karayolları Teşkilat Kanunu bunun adı. Bunun adı
ne Demiryolları Kanunu -onunla ilgili maddeniz var- ne Orman Kanunu ne
Maden Kanun ne de bazı kanunlar diye yapılan bir torba kanun.
İçine beş tane, altı tane -maşallah- biz bire, ikiye
karşıyken bunlar geldi.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bu çifte
standardı önlememiz lazım. Benim üzüldüğüm en son bir nokta daha
var burada. Sayın Bakanım iki gündür, üç gündür
uğraşıyor. Böyle bir şey de Sayın Binali
Yıldırımın imzasıyla, Sayın
Bakanımızın imzasıyla geldi. Yani bilemiyorum, onun da bu
şartlarda bu vebal altında
bırakıldığını düşünüyorum.
Ben gerçekten faturayı biliyorsanız sizden istiyorum.
Neyiyle devralacaksınız? Ne kadar borcu var merak ediyorum Sayın
Bakan?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Söyleyeyim
MEHMET GÜNAL (Devamla) Altına imzayı
atmışsınız ama imza ne kadarlık bir imzadır. Yani
bu saatte buraya sıkıştırmanın, alelacele buraya
sokmanın acelesi neydi hâlâ anlayabilmiş değilim.
Dolayısıyla hâlâ bana anlatan olursa yine özür dilemeye
hazırım. Bu saatten sonra daha fazla bir şey söylemiyorum. Daha
düzgün bir şekilde, kurallara uygun, İç Tüzüke uygun, Anayasaya
uygun bir yasama sürecine sizi davet ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Şahısları adına Malatya Milletvekili Mevlüt
Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Elâzığdaki hain saldırıyı
kınıyorum, Yüce Allah bu insanları yok etsin ve tüm
Elâzığ halkına başsağlığı dileklerimi
iletiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmetin hep şeyinde
büyükşehir belediyesi
Sayın Bakan
Aynen okuyorum arkadaşlar, önergeyi okuyorum:
Büyükşehir belediyelerinin işbu kanun yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla yapımı devam etmekte olan şehir içi
raylı ulaşım sistemleri ve metro projeleri, Bakanlıkça
devralınır.
Sayın Bakan, niye küçük şehir belediyelerini
koymuyorsun? Hiçbir küçük şehir belediyesi yarın metro, raylı
sistem yaptığı zaman aynı Ankara Büyükşehrin
kaldığı gibi -kurtardığınız- bir durumla
karşı karşıya gelirse küçük diğer büyükşehir
belediyeleri dışındaki bu illerdeki belediyelere yardım
etmeyecek misiniz? Neden buraya kendinizi bağlıyorsunuz? Niye buraya
Türkiyedeki belediyeler demiyorsunuz? Yarın herhangi bir il
belediyemizin yine aynı koşulda raylı sistemi yarım
kaldığı zaman, Hayır, sen küçük şehirsen sen yoksun
ama onlar büyükşehir, var
Değerli arkadaşlarım, yapar kardeşim, her
belediye raylı sistem yapıyor
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Yapmasına engel yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Engel yok ama o zor
durumda kalırsa ona dokunmayacaksınız Sayın Bakan, sen bat
diyeceksin, Ankara Büyükşehri kurtaracaksınız. O zaman buraya
koyun, Yapmasına engel yok. demeyin. Yarın herhangi bir
şekilde o belediyelerin de
Lütfen, şuraya illa büyükşehir
demeyin, belediyelerin deyin. Yarın aynı koşullarda
karşı karşıya gelirse o belediyenin aynı
koşullarda raylı sistemini yapmak zorundasınız Sayın
Bakan.
Onun için bu büyükşehir ifadesini değiştirin.
Sizde bir büyükşehir hobisi var, büyükşehirlere karşı bir
hobi var, hobi. Peki, diğer belediyelerin trafik sorunu yok mu
arkadaşlar? Diğer belediyelerin trafik sorunu yok mu? Trafik sorunu
olan belediye yok mu arkadaşlar? Onların trafik sorununa çözüm bulmak
bizim görevimiz değil mi? Ama, maalesef, hep bir büyükşehir kompleksi
var. Paranın 5 katını verirsiniz, özel idarenin gelirlerinin 5
katını verirsiniz, gene de büyükşehri doyuramıyorsunuz,
gene de doyuramıyorsunuz.
Sayın Bakan, öbür şehirlerin, diğer şehirlerin
hakkını yiyorsunuz. Hak yemek bize yakışmaz. Onların
hakkını korumak hepimizin görevidir ama lütfen burada bu
büyükşehir kavramını değiştirin. Belediye
kavramını korursak arkadaşlar, yarın herhangi bir
belediyemizde, Urfa olur, Van olur, Kars olur, Balıkesir olur, Denizli
olur, Malatya olur, yine aynı şekilde, raylı sistemde herhangi
bir sorun olursa, mademki bu kanunu bunun için çıkarıyorsunuz, sizin
elinizi kolaylaştırmak istiyoruz. Daha bizden ne istiyorsunuz?
Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Yaşar
Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Ağyüz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı Yasa Tasarısına
geçici madde ilavesi hakkında CHP Grubu adına kişisel söz
aldım. Teşekkür ederim, hepinize saygılar sunarım.
Değerli arkadaşlar, gecenin bu saatinde Karayolları
Yasasını görüşüyoruz, Ulaştırma
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanuna ilave yapıyoruz.
Bakın, 2001 yılında hazırlanmış olan
ve 2003 yılı nisan ve mayıs aylarında revize edilerek 24
Temmuz 2003 tarih ve 25108 sayılı mükerrer Resmî Gazetede
yayımlanmış olan Türkiye Ulusal Programı var ve iktidarda
AKP var. Diyor ki: İmar planlarıyla paralel ulaşım ana
planlarının hazırlanması için mevcut idari, hukuki ve
teknik altyapının yeniden ele alınarak yeni bir planlamaya,
yapılanmaya gidilmesi
Kaç yıl geçmiş? Yedi yıl. Yedi
yıldır iktidar nerede? İktidarın bunların gerekçesini
yerine getirmek için herhangi bir çalışması yok. Ne zamana kadar
yok? Ne zaman ki 2009 yerel seçiminde İstanbul için, Ankara için,
Gaziantep için bunlar sorun olarak seçimde vatandaş olarak sizin önünüze
geldi, o zaman Hükûmet bu konuda tedbir alma arayışlarına girmeye
başladı. Hatırlarsınız, bundan önce erişimli
kontrollü yasa dar kapsamlıydı, onda bile gazetelerde de vardı,
diyordu ki: Metro belasından Hükûmet Ankarayı kurtaracak.
Sayın Bakanın açıklaması var: Yok efendim, biz bu yükü
alamayız üzerimize. Peki, bu yükü şimdi nasıl oluyor da
alıyoruz? Kaynak nerede? Bu bütçeye yük getirmeyecek mi? Altı yedi
yıldır bekleyen metronun
Siz bu yükümlülüğü üzerinize
alıyorsunuz, bunun maliyetini düşündünüz mü? Eskimiş projeleri
göz önüne getirdiniz mi? Bugün, o günden bugüne kadar Ankarada 7-8 tane
kavşak yapıldı, Gaziantepte 5 tane kavşak
yapıldı, milyonlarca dolarlar sokağa atıldı ve
trafiği çözmedi. O zaman Ulaştırma Bakanlığı
neredeydi? Kent içi ulaşım yasası diye bir yasayı
çıkarmayı neden düşünmediniz?
Bunları yapmayacaksınız, bugün geleceksiniz,
özellikle Ankarayı Melih Gökçekten, metro belasından kurtarmak için
bu yasa teklifinin ilavesini önereceksiniz. Bu yanlıştır, yasa
tekniğine aykırıdır. Şurada el kaldıran
çoğunluk Komisyon üyelerinin bile, bu öneriyi okumasak biz haberleri yok,
neye el kaldırdıklarını bile bilmiyorlar.
Şimdi, böyle bir durumda, gecenin bu saatinde siz bu konuyu
çözmeye çalışıyorsunuz. Kaynak gösteremiyorsunuz, bütçe
gösteremiyorsunuz, projelerinin ne olduğunu bilmiyorsunuz.
Karanlığa kurşun sıkıyorsunuz ama Ankarayı
kurtarmaya çalışıyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Bu çok yanlıştır.
Bakın, Gaziantepte özenti olarak, ana ulaşım
master planına aykırı bir hafif raylı sistem
başladı, tüm ulaşımı altüst etti. Yaklaşık
geçen yılda biten seçimden beri bir yıldır Gaziantep hallaç
pamuğu gibi atılıyor ve kavşak da yapılmaya
çalışılıyor. Sorunu çözmeyecek olan kavşak
yapılır iken müdahale etme yetkiniz var ise bunu
kullanmayacaksınız
Hafif raylı sistemde üçüncü kez borç almaya
çalışıyor Büyükşehir Belediyesi, borçlanmaya
çalışıyor; yazıktır, günahtır yani!
Siz bu belediyeleri kurtarmak için bugüne kadar sayısız
yasa geçirdiniz. Kentsel dönüşümde de kurtardınız, şimdi de
kurtarıyorsunuz. Plan ve Bütçede bir yasa var borçların
mahsuplaşmasıyla ilgili, onda da kurtaracaksınız. Nedeni ne
acaba? Merkezî iktidardan umudunuzu kestiniz, gidicisiniz, 2014e kadar kalacak
olan AKP belediyelerini rantlarla donatalım, bari yerelde
iktidarımızı sürdürelim amacınız mı var? AKP
ampulünün pırpırladığının farkındasınız
da yasal tedbirleri almaya mı çalışıyorsunuz? Gerekçeler
bunlar ama hazineyi boşaltarak, belediyenin emrine vererek gitmeye sizin
hakkınız yok.
Hani sizin bir sloganınız var: Tüyü bitmemiş
yetimin hakkını yedirmeyiz. diyorsunuz. Tüyü bitmemiş yetimin
hakkını Ankara Belediyesinin padişahı Melih Gökçeke niye
yediriyorsunuz? Niye hesap sormuyorsunuz? (CHP sıralarından
alkışlar) Kavşakların hesabını niye
sormuyorsunuz? Her gün Meclise gelip giderken Cinnah Caddesinden, Akay
Kavşağından, sayısız kavşaktan geçiyorsunuz,
hiçbir sorunu çözmüş mü? Yok. Festivallerle uğraş, kendi
reklamını yap, bilmem oyuncak dağıt, paraları
sokağı at, metro kalsın, ondan sonra Ey Hükûmet, beni kurtar.
Ne güzel belediye başkanlığı ya!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) Bu insana söylenecek laf
vardır: Beceremiyorsan bırakıp gidersin.
AKP ampulü pırpırlamaya başladı, onun için
hazineyi boşaltmaya çalışmayın, hesabı ağır
olur. Bu madde çok yanlıştır, yol yakınken geri çekin.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.
Yeni madde eklenmesine ilişkin önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
36ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 36. maddesinin (b) beninde yer
alan ve diğer tesisleri ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Günal Hasan
Çalış Behiç
Çelik |
|
Antalya Karaman Mersin |
|
Oktay
Vural Şenol
Bal Necati
Özensoy |
|
İzmir İzmir Bursa |
|
Abdülkadir
Akcan Recep Taner |
|
Afyonkarahisar Aydın |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının
36. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Şevket
Köse Ali
İhsan Köktürk Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
|
Adıyaman Zonguldak Malatya |
|
Hulusi
Güvel Ahmet
Ersin Enis
Tütüncü |
|
Adana
İzmir Tekirdağ |
|
Bilgin
Paçarız
Hüseyin Ünsal |
|
Edirne Amasya |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi üzerinde
Sayın Paçarız.
Buyurunuz Sayın Paçarız. (CHP sıralarından
alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilgili yasa tasarısının
36ncı maddesi hakkında önerge vermiş bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmamı tamamen
değiştiriyorum. Gecenin saat on ikisi. Sabah saat 10.00da komisyon
toplantılarına katılıyoruz, saat 11.00de Genel Kurul
toplanıyor, gecenin saat on ikisi, yani on üç saat mesai
yapmışız. Üç aydan beri de aynı hızlı
çalışma temposuyla kimi geceler on altı saat, kimi geceler on
dört saat çalışıyoruz.
Nedir bizim derdimiz? Yangından mal mı
kaçırıyoruz yoksa gecenin bu saatlerinde seçmenlerimizin sizin
yangından mal kaçırdığınız yasaları ve kanun
tekliflerini öğrenmemesini ve duymamasını mı istiyorsunuz?
Zaten üç yıldan beri bir mağdur edebiyatı oynadınız,
hâlâ da oynuyorsunuz, şimdi de rant edebiyatı oynuyorsunuz. Önce
yandaş medya yarattınız, sonra yandaş müteahhit,
arkasından yandaş rektör, yandaş hâkim, yandaş savcı.
Sıra yandaş Anayasa Mahkemesine geldi, sıra yandaş Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna geldi. Ama yağma yok, çok şükür ki
Anayasa Mahkemesi var. Umuyorum ayın 5inde Anayasa Mahkemesi bir karar
verecek şu şekilde veya bu şekilde ve sanıyorum sizler de
iktidardan kaçmak için ekim ayında bir erken seçim yapmayı
düşünüyorsunuz. O yüzden de gecenin bu saatinde yangından mal
kaçırır gibi kanun tekliflerini getiriyorsunuz, çoğundan da
milletvekillerinin haberi yok; tabii, grup başkan vekillerinin
vardır, Sayın Bakanımızın vardır.
Değerli arkadaşlar, Karayolları
tasarısıyla neyi gündeme getiriyoruz? Öncelikle özelleştirme,
her zamanki yaptığımız şey; ondan sonra kendi borçlu
belediyelerinizi kurtarma istiyorsunuz. Ankara Belediyesinin 4,2 milyar borcu
var. Edirne Belediyemizin 30 milyon lira borcu vardı ve haciz
memurlarını gönderdiniz, vergi dairesi başkanını
gönderdiniz, Edirne Belediyesinin her türlü alacaklarına 30 milyon için
haciz tedbir kararı aldırdınız, elektriklerini kestiniz 30
milyon TL için. Acaba sayın milletvekilleri, şu an Ankara
Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili olsaydı veya
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili olmuş
olsaydı bu aynı yasa tasarılarını, yine bu aynı belediyelerin
borçlarını Sayın Bakanım bir çırpıda siler
miydiniz? (AK PARTİ sıralarından Olamaz! sesleri)
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) Bu hayal, güzel bir
hayal!
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) Arkadaşlar, hayal
değil, az zaman kaldı, en fazla bir senelik ömrünüz kaldı. Bir
sene sonra göreceğiz. Zaten, bir senelik ömrünüz kaldığı
için de bu yasa tekliflerini gece yarısı saat on ikilerde, birlerde
getiriyorsunuz.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Bir sene sonra milletten
şamarı yiyeceksiniz.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) Arkadaşlar, normal bir
işçi günde kaç saat çalışıyor? Normal bir devlet memuru
günde kaç saat çalışıyor?
AHMET YENİ (Samsun) Memur değiliz.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) O zaman gelin
arkadaşlar, yaz tatilini yapmayalım. (AK PARTİ
sıralarından Yapmayalım sesleri) Yapmayalım yaz tatili.
Başbakandan izin alın, yaz tatili yapmayalım, daha iki buçuk ay
çalışalım.
AHMET YENİ (Samsun) Çalışacağız,
çalışacağız.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) Ama bu yasa
tasarılarını, bu kanun tekliflerini geçirirken en azından
siz milletvekillerinin bilgisi olsun, en azından siz milletvekillerinin
haberi olsun.
Gelelim Edirnemize: Doksan iki yıl başkentlik
yapmış bir şehir, Osmanlı kültür şehri ve
Türkiyemizin de en batı ucu. Savaşlar, Osman-Rus
savaşları, Balkan savaşları, Birinci Dünya
Savaşı, İkinci Dünya Savaşı
Edirnemiz mahrum
kalmış. Edirnemiz devlet desteklerinden hak ettiği payı
almamış, alamamış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) Ve ilgili Karayollarına
geliyorum.
Bakın, 1990lı yıllarda yapıldı otoyol ve
otoyol yapıldıktan sonra, Sayın Bakanım, E-5 dediğiniz
Edirneden İstanbula kadar olan o daracık yol yirmi yıldan
beri, maalesef, bakımdan geçirilmedi, yirmi yıldan beri. Şimdi,
duble yoldan bahsediyorsunuz.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Kapıkuleye gel.
Kapıkule ne zaman yapıldı?
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) Otoyoldan bahsettim
Sayın Milletvekilim. Otoyoldan bahsettim, E-5ten bahsediyorum. E-5
farklı bir güzergâh.
Nihayet, geçtiğimiz yıl Hafsa-Uzunköprü ve Uzunköprü-Keşan
üzerindeki bölünmüş yol çalışmalarına
başladınız. Bir buçuk yıl gibi bir zamanda bölünmüş
yolun -parça parça müteahhitlere verdiğiniz için- 25 kilometrelik bölümü
yapıldı. Soğuk asfalt atıldı, daha bir sene geçmedi,
bir kış geçmedi, o attığınız asfalt patır
patır döküldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) O asfaltımız
patır patır döküldü. Şimdi, tekrar yama yapılmak suretiyle
sıcak asfalt bekliyoruz.
Sekiz yıldan beri Edirnemize bir çivi çakmayan Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarı, umuyorum, seçimlere bir sene kala,
seçimlere bir sene kala daha bir çivi çakmadan gider, Cumhuriyet Halk Parti
iktidarında da Edirnemiz hak ettiği yere kavuşur.
Saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Edirne Belediye Başkanı
nerede?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Paçarız.
NECDET BUDAK (Edirne) Sayın Başkan
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
BAŞKAN Sisteme girmişsiniz, ne için efendim?
NECDET BUDAK (Edirne) Sayın Başkanım, Edirne ile
ilgili yanlış bilgiyi düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Öyle mi? Buyurunuz.
NECDET BUDAK (Edirne) Sayın Başkanım, özellikle
Edirne Belediyemizin bütçesi zayıf olduğu için, biz Edirne Belediyesi
mücavir alanı içerisindeki giriş yollarını
Karayollarına devrederek, belediyemize ve Edirneye hizmet etmek
adına Ulaştırma Bakanlığımız ve
Karayolları Genel Müdürlüğümüzce yaklaşık 5 trilyon bir
masraf yaparak, belediyenin yapması gereken ama bütçesi yetersiz
olduğu için yapamadığı yolu yaptık ve bu hafta da
Edirne Belediyesinin binasının yanına kadar Karayolları da
bakım yaptı.
Bilgilerinize arz ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Edirneye gelin, görün!
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Budak.
Sayın milletvekilleri, sessiz olalım lütfen.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 36. maddesinin (b) bendinde yer
alan ve diğer tesisleri ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Recep
Taner (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Sivas) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Taner konuşacak.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Taner. (MHP
sıralarından alkışlar)
RECEP TANER (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğü kanununun 36ncı maddesinde
vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken,
Elâzığın Karakoçan ilçesinde hain saldırı sonucu
hayatını kaybeden 2si asker 3 vatandaşımıza Allahtan
rahmet; komutan dâhil 4 vatandaşımız yaralı, onlara da acil
şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde her sektörde olduğu
gibi ulaştırma sektörünün de sorunları had safhadadır.
Mesai mefhumu gözetmeksizin, gece gündüz ve çok zor şartlar altında
çalışan şoför esnafımızla ulaştırma
işiyle uğraşanlar
Girdi maliyetlerindeki fahiş
artışlar ve bu artışlar yüzünden maliyeti bile
karşılayamayan, rekabetin getirdiği ücret politikaları
neticesinde de her geçen gün azalan kazanç şoför
esnafımızın belini bükmektedir. Bunun yanında yasal
düzenlemelerin getirdiği zorlamalar da bu sektörü ziyadesiyle
etkilemektedir.
Değerli milletvekilleri, nakliye sektörünün diğer
sıkıntılarının başında da 2007
yılında kara yolu taşımacılığına
standart getirme amacıyla başlatılan yetki belgesi
uygulamaları gelmektedir. Çıkış noktası olarak
taşımacılık sektörünü disipline etmek ve belli kurallara
bağlamak amacıyla başlatılan yetki belgesi
uygulamaları, aynı zamanda bazı sıkıntıları
da beraberinde getirmiştir. İşte bunlardan biri D2 belgesi
denilen ve turizm taşımasında kullanılan araçlarda
istenilen belge. Bu belgeyi alabilmek için gerekli olan şartlar: Kendi
üzerlerine kayıtlı öz mal olarak en az yetmiş beş koltuk
kapasiteli ticari araçlara sahip olma ve beş yıllık süre içinde
20 bin TL yatırma şartı getirilmiştir.
Tabii, düzenlemeler, ilgili tüm sektör temsilcilerinin
görüşleri alınmadan masa başında düzenlendiğinden,
arkadan, yeni düzenlemelerle düzeltilmektedir. 2008de, öz mal
aracınız dışında, dışarıdan,
başkalarına ait beş araç kiralayabilme ve kendi D2 belgenizle
çalıştırabilme hakkı getirildi. 2009da da tekrar
değiştirildi, her bir öz mal araç karşılığı
iki araç kiralama hakkı gündeme geldi. 2010da ne olacağı tam
olarak belli değil daha.
Şöyle bir bakalım: Yetmiş beş koltuk
şartını beş araç ile tamamlayan D2 yetki belgesi
almış bir firma, kendi ihtiyacı olmasa da on adet aracı
kiralamış gösteriyor ve onlara kullandırttığı
belge için de sezonluk belge kirası alıyor. Yani, bir nevi,
Bakanlığın denetiminde yetki belgesi karaborsacılığı
yapılmakta.
Değerli milletvekilleri, Aydında görüştüğümüz
şoför esnafımız, D2 belgesi sahibi esnafımız diyor ki:
Yapılması gereken gayet basit. Turizm sektöründe çalışmak
isteyen araçların teknik özellikleri uygun ise ve yolcu taşıma
aracı sahibi esnafın daha rahat D2 belgesi alması için
yapılacak olan işlem, yetmiş beş koltuk
şartını kaldırmak olmalıdır. Zira,
Bakanlığın yetmiş beş koltuk şartı ile belge
alamayan taşımacılar bu belgeyi kiralama yoluna giderek
Bakanlığın kasasına girecek meblağı yetki belgesi
sahibi firmalara ödemekte ve netice itibarıyla yine bu belgeyi alarak
çalışabilmekteler.
Değerli milletvekilleri, ulaşım sektöründe faaliyet
gösteren, kara yolu ile yolcu ve yük taşımacılığı
işi yapan esnafımızın diğer büyük
sıkıntıları ise dünyanın en yüksek akaryakıt
vergilerini ödemek zorunda kalmalarıdır. Diğer taşıma
sektörlerine, hava yoluna, deniz yoluna, demir yolu
taşımacılığına sağlanan kolaylıklar,
maalesef kara yolu taşımacılığında yoktur. Köprü,
otoyol, garaj giriş çıkış ücretleri, bunların
yüksekliği, çok yüksek olan belge ve yenileme ücretleri gibi birçok
sorunla baş etmek zorundalar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
RECEP TANER (Devamla) Ümit ederiz ki, Ulaştırma
Bakanlığı, en kısa sürede taşımacılık
sektörünün sorunlarına köklü çözümler bulur.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; eğer
esnafımızın, şoför esnafımızın,
ulaştırma sektöründeki arkadaşlarımızın,
vatandaşın aleyhine olan bu ve benzeri düzenlemeleri, gerekli
düzeltmeleri yapmazsanız biliniz ki yapılacak ilk seçimlerde bu
millet sizi sandıkta düzeltecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle vermiş olduğumuz
değişiklik önergesinin kabulünü rica ediyor, heyetinizi en içten
duygularla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Taner.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için,
alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 25 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.54