DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 74
127nci Birleşim
1 Temmuz 2010 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, 30 Haziran Emekliler Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Sivas Milletvekili Selami Uzunun, 2 Temmuz 1993te
Sivas Madımak Otelinde meydana gelen olayların 17nci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Faruk Çelikin cevabı
3.- Konya
Milletvekili Faruk Balın, Konya ilindeki tarım ve
hayvancılık sektörünün durumuna ve dolu
yağışının neden olduğu zararlara ilişkin
gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Siirt ili Pervari ilçesi Doğanköyde
askerî birliğe yapılan saldırıya ilişkin
açıklaması
2.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, 2
Temmuz 1993te Sivas Madımak Otelinde yaşanan katliama
ilişkin açıklaması
3.- Konya
Milletvekili Özkan Öksüzün, Konyada ve ilçelerinde meydana gelen
şiddetli yağış nedeniyle uğradıkları zarara
ve çiftçilere verilen desteğe ilişkin açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, dolu ve yağmur nedeniyle
zarar gören çiftçimizin durumunu dile getiren milletvekillerinin gündem dışı
konuşmalarına Tarım ve
Köyişleri Bakanının cevap vermediğine ilişkin
açıklaması
5.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, 2 Temmuz 1993te Sivas Madımak Otelinde
yaşanan katliama ilişkin açıklaması
6.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Tarım ve Köyişleri
Bakanının yurt dışında bulunduğu için gündem
dışı konuşmalara cevap veremediğine ilişkin
açıklaması
7.- Konya Milletvekili Faruk Balın,
Tarım ve Köyişleri Bakanının yağmur ve doludan zarar
gören çiftçinin hâliyle uğraşması gerekirken, Türk-İsrail
ilişkilerini görüşmek üzere İsviçrede bulunduğuna
ilişkin açıklaması
8.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelikin, 1 Temmuz
Denizcilik ve Kabotaj
Bayramına ilişkin açıklaması
9.- Siirt
Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlunun, Siirtte vuku bulan menfur
terör saldırısına ilişkin açıklaması
10.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğanın, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin, Brükselde olması
nedeniyle gündem dışı konuşmalara cevap veremediğine
ilişkin açıklaması
11.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Siirtte vuku bulan menfur
terör saldırısına ve Tarım ve Köyişleri
Bakanının Mecliste olmayışını yadırgamadığına
ilişkin açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın, kamyoncu esnafı ile
İstanbulda hizmet veren
minibüsçüler ve taksicilerin
sorunlarına ilişkin
açıklaması
13.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, çiftçilere yapılan sübvansiyon
desteğine benzer uygulamaların
kamyoncu esnafı ile şehirler arası otobüs firmaları ve
şehir içi taşımacılığı yapan esnafa da yapılmasına
ilişkin açıklaması
14.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, kamyoncuların sorunlarını
gündeme getiren Meclis
araştırması
önergesine
katıldığına ilişkin açıklaması
15.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, tıp fakültesi olacak alanların
kentsel dönüşüm projeleri adı altında AK PARTİli
Büyükşehir Belediye Başkanınca konut alanına
çevrildiğine ilişkin açıklaması
16.- Samsun
Milletvekili Ahmet Yeninin, Atatürk Orman Çiftliğinin 2007
yılı bilançosuna ilişkin açıklaması
17.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin Anayasanın
ilgili maddesine göre ileri sürdüğü görüşün, Devlet Bakanı Faruk
Çelik tarafından farklı bir anlama dönüştürüldüğüne
ilişkin açıklaması
18.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun Kudüste,
Bağdatta, Bişkekte var olacağız ifadesine
karşı, Tahranda ve Kuzey Irakta var olup
olmayacağımızın açıklanmasına ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 28 milletvekilinin, SHÇEKe
bağlı çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/801)
2.- Çorum Milletvekili
Derviş Günday ve 21
milletvekilinin, 1980 yılındaki Çorum olaylarının
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/802)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin, 1978 yılındaki
Maraş olaylarının araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/803)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, Siirtte meydana gelen cinsel
istismar olayının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/804)
B)
TEZKERELER
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet
Ali Şahinin, Moğolistan Parlamento Başkanı Damdin
Demberelin vaki davetine, beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabet etmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1246)
VII.-
ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/730) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 1/7/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- (10/159,
10/419) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 1/7/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
3.- TBMM
Başkanlığına verilen Atatürk Orman Çiftliğinde
hukuksuzluk, usulsüzlük ve yolsuzlukların açığa
çıkarılması ve çözüme kavuşturulması ile ilgili
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 1/7/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlunun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)
5.-
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağın, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlunun şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlunun, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlunun şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.-
OYLAMALAR
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, banka kredilerini ödeyemeyen
üreticilere ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın cevabı
(7/14705)
2.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Mersindeki işsizliğe ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin
cevabı (7/14713)
3.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvelin, Ziraat Bankası yönetimine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/14717)
4.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, bir tur otobüsünün
karıştığı trafik kazasına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/14818)
5.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, seyahat acentelerinin denetimine ve bir tur otobüsü kazasına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/14819)
6.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Sakarya-Akyazıda fay hattı ile
ilgili imar değişikliğine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/14964)
7.- Manisa Milletvekili
Şahin Mengünün, bir açıklamasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/15043)
I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.03te açılarak altı oturum yaptı.
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, son günlerde artan terör olaylarına,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
tütün üreticilerinin sorunlarına,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, GDOlu ürünlerle ilgili mevzuat
değişiklikleri ve uygulamalarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu, bölücü terör örgütünün saldırılarına,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Tokat ili Erbaa ilçesinde yetiştirilen
tütün ürününe ve tütün üreticilerinin sorunlarına,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, tütün üreticilerinin sorunlarına,
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, Niğde ilindeki çiftçilerin sorunlarına,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, 30 Haziran Emekliler Gününe,
Niğde
Milletvekili Muharrem Selamoğlu, Niğdeli çiftçilerin elektrik
borçlarına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, yakın
tarihimizde yaşanmış bazı toplumsal olayların
(10/797),
Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın ve 25 milletvekilinin, boşanma davalarındaki
artışın nedenlerinin (10/798),
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 29 milletvekilinin, yatılı
ilköğretim bölge okullarının sorunlarının (10/799),
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 milletvekilinin, üniversite
hastanelerinin sorunlarının (10/800),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin, Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmının:
577nci
sırasında yer alan (10/692) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin görüşmelerinin, 30/6/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi,
674üncü
sırasında yer alan (10/788) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun
30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi,
648inci
sırasında yer alan (10/762) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun
30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 524, 506 ve 525 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 5, 6 ve 7nci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 524, 506 ve 525
sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin
ekteki cetvellerdeki şekliyle olmasına ilişkin AK PARTİ
Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın,
grubuna,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
şahsına ve grubuna,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demirin,
grubuna,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, AK
PARTİ Grup Başkanına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İç Tüzükün
60ıncı maddesine göre yerinden yapılacak açıklamalarda söz
süresinin bir dakikayla sınırlandırılması ve bir
milletvekilinin söz talebinin yerine getirilmediği nedeniyle Oturum
Başkanının tutumu hakkında açılan usul
tartışması sonucunda, Oturum Başkanı söz talebini
sehven görmediğini ve tutumunda bir aykırılık olmadığını
açıkladı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/833,
1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) ikinci bölümünün 21inci maddesine
kadar kabul edildi.
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Rize Belediye Başkanının sarf
ettiği iddia edilen sözlere ilişkin,
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Konya Milletvekili Atilla Kartın, AK
PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle,
Konya
Milletvekili Atilla Kart, Samsun Milletvekili Suat Kılıçın,
sözlerini yanlış değerlendirdiğine ilişkin,
Devlet Bakanı
Faruk Çelik, Konya Milletvekili Atilla Kartın, Put Adam kitabı ve
Rabıta örgütüne ilişkin sözleri nedeniyle,
Bir
açıklamada bulundu.
1 Temmuz 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 00.05te son verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Gülşen
ORHAN Bayram
ÖZÇELİK
Van Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Yusuf COŞKUN
Bingöl
Kâtip
Üye
No.:
171
II. - GELEN KÂĞITLAR
1 Temmuz 2010 Perşembe
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 28 Milletvekilinin, SHÇEKe
bağlı çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/801) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.04.2010)
2.- Çorum
Milletvekili Derviş Günday ve 21 Milletvekilinin, 1980 yılındaki
Çorum olaylarının araştırılması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/802) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.04.2010)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 Milletvekilinin, 1978 yılındaki
Maraş olaylarının araştırılması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/803) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.04.2010)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 Milletvekilinin, Siirtte meydana gelen cinsel
istismar olayının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/804)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03.05.2010)
1 Temmuz 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını, görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 30 Haziran Emekliler Günü münasebetiyle söz
isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Sacid Yıldıza aittir.
Buyurun
Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, 30 Haziran Emekliler Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Haziran Emekliler Günü nedeniyle
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizi izlemekte olan tüm emeklilerimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan evvel, bugün Siirtte 5 şehit daha verdik; bu
şehitlere Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar ve
başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, emekli, gençliğinde yıllarca çalışarak
devletine hizmet eden, çalışırken de vergisini ve primini
ödeyen, zamanı geldiğinde ise emekli olan kişidir. Emekliler
yaşlılığında sevdikleriyle beraber kaliteli vakit
geçirmesi gereken, çalıştıkları dönemde
yapamadıkları şeyleri bu dönemde yapmak isteyen kişilerdir.
Ülkemize
baktığımızda emekli aylıklarının yüzde 80i
açlık, tamamı ise yoksulluk sınırının
altındadır. AKP Hükûmeti döneminde getirilen politikalar nedeniyle 9
milyonu aşkın emekli Emekliler Gününü sıkıntı içinde
karşılamaktadırlar. Oysaki emeklilerin ve bakmakla yükümlü
oldukları ailelerinin rahat bir yaşam sürmelerine imkân sağlamak
sosyal devlet olmanın gereğidir ve Hükûmetin öncelikli görevleri
arasında olmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Haziran Emekliler Günü Millî
Eğitim Bakanlığının resmî İnternet sitesinde bile
önemli gün ve haftalar listesine alınmamıştır. Hükûmetin
emeklilere ne kadar önem verdiği buradan da
anlaşılmaktadır. Hükûmet emeklilerin sorunlarını kendi
sorunları olarak görmemekte ve en iyi emekli ölü emeklidir
mantığıyla hareket etmektedir. Sekiz yıldır emeklilere
verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmemiştir.
Geçim
sıkıntısı çeken emekliler temel ihtiyaçlarını
karşılamakta bile zorlanmaktadırlar. Hatta çoğu emekli bu
ihtiyaçlarını karşılayamadığı gibi sosyal
harcamalarını da yapamamaktadır. Çalışan birçok insan
günlük işlerden ve yoğun iş temposundan dolayı bu etkinliklere
zaman ayıramamakta, şimdi yapamadık, ileride
emekliliğimizde yaparız düşüncesini yaşamaktadırlar
fakat emekliliklerinde de bunu yapamamaktadırlar.
Her seçim
döneminde çok sayıda vaatle oy uğruna kandırılan
emeklilerimiz, verilen sözlerin tutulmaması nedeniyle ülke ve dünya
gündeminden bihaber yaşamakta, âdeta ötekileştirilerek bir yaşam
sürdürmek zorunda bırakılmaktadırlar. Gazete ve dergi bile
alıp, okuyamamaktadırlar.
Emeklilerimiz
yaşadıkları ekonomik olumsuzluklar nedeniyle birçok şeyden
mahrum kalmakta, mutsuz ve gelecekten umutsuz yaşamaktadırlar.
Emeklilerimize
2010 yılının ilk altı ayında TÜİK enflasyonuna
bağlı olarak yüzde 4,6 zam yapılmıştır. Oysa kuru
soğanda bir yıllık artış yüzde 150, patateste yüzde
57, dana etinde yüzde 44, mutfaktaki enflasyon ise yüzde 30,6dır. Bu
zammın kayda değer bir artışı
karşılamadığı görülmektedir.
AKP
politikaları sonucu gerçekleştirilen sosyal güvenlik reformu
kapsamında, emeklinin on sekiz yaşını doldurmuş
evlenmemiş kız çocuğu sigorta kapsamından çıkarılmıştır.
Üstelik 1950den beri bu kız çocukları sigorta kapsamında idi
değerli milletvekilleri.
Emeklilerle
ilgili bir sıkıntı da aynı kurumda aynı işi
yapmış olan eski ve yeni emeklilerin çok farklı emekli
maaşı almalarıdır. Yüzde 85 üzerinden emekli olanlar içinde
2000 yılı öncesinde emekli olanlar 2009 yılı sonunda 959
lira maaş alırken, 2000 yılı sonrasında emekli olanlar
1.977 lira maaş almaktadırlar. En düşük maaşı alan her
üç kurum emeklisinin maaşları arasında da ciddi uçurumlar
vardır. BAĞ-KUR emeklisi 380, SSK emeklisi 683, Emekli
Sandığı emeklisi ise 810 lira almaktadır.
Değerli
arkadaşlar, dün yeni bir gelişme olmuştur ve Anayasa Mahkemesi
işçi ve BAĞ-KUR emeklilerinin maaş adaletsizliğini Yüksek
Mahkemeye taşıyan 5. İş Mahkemesini yetkisiz bularak
başvurusunu iptal etmiştir. Bu da emekliler için büyük bir hayal
kırıklığı olmuştur. Böylelikle 6 milyon emeklinin
maaşlarının yükseleceği hayalleri suya düşmüş,
yani AKP Hükûmeti döneminde İntibak Yasasının çıkması
da hayal olmuştur. Devlete yıllarca hizmet eden emeklilerimiz bu
hizmetlerin karşılığını unutularak
almaktadırlar. Oysaki daha huzur dolu bir yaşamı hak eden
emeklilerimiz, belediyelerin dağıttığı yardımlara
muhtaç hâle gelmişlerdir. Önümüzde ramazan dönemi var, gene iftar
çadırları evinde orucunu açamayan emeklilerle dolup
taşacaktır.
Tüm bu sorunlarla
baş etmeye çalışan emeklilerimiz bir de ekonomik kriz nedeniyle
işsiz kalan çocuklarına ve torunlarına bakmak zorunda
bırakılmaktadırlar. Çoğu emekli,
çalıştığı bunca yıla rağmen emekli olduktan
sonra bir ev sahibi bile olamamaktadır. En önemlisi ise emeklilerimiz
dengeli beslenememekte, bu nedenle yaşlandıklarında ortaya
çıkan sağlık problemleriyle mücadele edememektedirler.
Emeklilerimizin durumunun bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Meclis
çatısı altında bu konuda bir komisyon toplanmalı ve her
partiden üye alınmalı ve bu sorunlara sahip
çıkmalıyız. Buna Meclis sahip çıkamıyor fakat
emeklilerimizin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SACİD YILDIZ
(Devamla) Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi nezdindeki yeri çok ayrıdır, çünkü Cumhuriyet Halk Partisi,
emeklilerin ülkemizin kalkınmasında ne kadar önemli bir yere sahip
olduğunun bilincindedir. Genel Başkanımız da her grup
toplantısında emeklilerimizin sorunlarını ve CHP
iktidarında bu sorunların nasıl çözüleceğine değinerek
bu önemi göstermektedir, her hafta emeklilerimize seslenerek, 9 milyon
emeklimize millî gelir artışından emekli maaşlarına
yansıma olacağını, emekli aylığından
çalışırken kesilen sosyal güvenlik destek priminin
aşamalı olarak kaldırılacağını, intibak
yasasının çıkarılacağını ve emeklinin
evlenmemiş kız çocuğunun ölünceye kadar anne ve
babasının sağlık güvencesinden
yararlanacağını belirtmektedir.
Sözlerime son
verirken, ülkemizde bin bir zorlukla karşılaşan, her geçen gün
hakları biraz daha kısıtlanmasına rağmen ayakta
kalmaya çalışan tüm emeklilerimizi Emekliler Gününde saygıyla
anıyor ve selamlıyorum. Genel Başkanımızın da
dediği gibi, önümüzdeki seçimde emeklilerin sandıkta Hükûmeti malulen
emekli edeceğine ve emeklilerimiz için daha güzel günler geleceğine
olan inancımla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Gündem
dışı ikinci söz, Sivas Madımak Oteli hakkında söz
isteyen Sivas Milletvekili Sayın Selami Uzuna aittir.
Buyurun
Sayın Uzun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Sivas
Milletvekili Selami Uzunun, 2 Temmuz 1993te Sivas Madımak Otelinde
meydana gelen olayların 17nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelikin
cevabı
SELAMİ UZUN
(Sivas) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, yarın, 2 Temmuz 93 yılında Sivas Madımak
Oteli önünde meydana gelen üzücü olayların 17nci yıl dönümü. Elbette
ki o gün orada can veren 37 insanı rahmetle anıyor, ailelerine, Sivas
halkına ve ülkemiz insanlarına başsağlığı
diliyor, bir daha böyle olayların olmaması için elimizden gelen
gayreti ülke olarak göstermemiz gerektiğini biliyoruz.
Böyle bir
olayın Sivasta olması Sivas ve Sivas halkı için de talihsizlik
olarak ortaya çıkmaktadır. Bu olaydan dersler çıkararak,
olayı unutmak, unutturmak yerine herkesin geleceğe umutla yaklaşması
için tedbirler yumağı oluşturma gayreti içinde olmak istiyoruz.
Elbette ki 2 Temmuz 93te neler oldu, olaylar nasıl gelişti,
sebepleri nelerdir, müsebbipleri kimlerdir,
araştırılmalıdır. Ama biz burada yaşayan bir
Sivası göz önüne alarak, bugün ne yapıyoruz ve ne yapmamız
gerekiyor, onun gayreti içerisindeyiz.
Olayın
ibreti açısından unutturulmasının doğru
olmadığı gibi, her yıl, hiçbir suçu ve kabahati olmayan
Sivas halkını suçluymuş gibi göstermenin, onları
aşağılamanın anlamsızlığını ve
gereksizliğini de burada vurgulamalıyız. Dün Sivasta
yaşanan olaylara bugün değişik gözle ve ibretle bakabiliyoruz.
Bizim amacımız Sivasın yaralarını iyileştirme
gayreti olmalıdır. Yoksa yaraları deşip kanatmak kimsenin
yararına olmayacaktır.
Sivas, canlı
bir şehirdir, insanların özgürce yaşadığı,
kimsenin inancından, düşüncesinden, kıyafetinden dolayı
aşağılanmadığı, hor görülmediği, sevimli ve
aynı zamanda tarihiyle iç içe yaşayan bir barış
şehridir. Bu barış şehrinde geçtiğimiz Şubat
ayının 24ünde Devlet Bakanı Faruk Çelikin
başkanlığında toplandık. Milletvekilleri, resmî
kurumlarıyla, sivil toplum örgütleriyle, siyasi partileriyle, belediye,
baro, ticaret ve sanayi odaları, esnaf temsilcileri, üniversite, sendikalar,
ziraat odaları, gazeteler, televizyonlar ve Sivas eşrafının
bulunduğu bir toplantı gerçekleştirildi. Hedefimiz şu idi:
Komşuları ile, dünya ile sorunlarını çözen bir Türkiye'nin
içeride kendi kronik sorunlarını çözmesi gerekir ve bunların
üstesinden gelmesi gerekir. İşte, bu toplantıda, gerçekten,
Sivasta yaşayan herkes Madımak Oteli konusunda asgari
müşterekte birleşmeye gayret gösterdi, birleşmeye
çalıştı. Kimse kimseyi kırmadı, kırmamaya azami
gayret gösterdi, ama her şey konuşuldu. Madımak Otelinin
öncelikle özel idare tarafından satın alınması ve
orasının kamu binası olarak, belki de daha çok bir kütüphane
olarak kullanılması dile getirildi. Bu amaçla istimlak
çalışmaları başlatıldı. Ama üzülerek söyleyeyim,
bu 2 Temmuza yani yarına yetişemedi. Ama en kısa sürede bunun
tamamlanacağını ümit ediyoruz. Mahkeme 15 Temmuz tarihine gün
vererek değer tespitinde bulunacak. Parası Özel İdare
hesabına Bakanlık tarafından aktarıldı, sonra
istimlaki yapılacak.
Madımakın
otel olarak kullanılmasından vazgeçilmesi bir nebze olsun
acıları dindirir ümidindeyim. Bu olayı bir mezhebe
bağlamak, bir inanca, düşünceye, ideolojiye bağlamak
yanlış olacaktır. Bu olay Sivasta olmuştur,
Sivaslıyı incitmektedir; bizleri üzmekte, yaralamaktadır. Olay
bizimdir. Sorumluluk makamındakiler bu olayı çözmek üzere yola
çıkmıştır. Biz bu konuda gayret gösteriyoruz. Herkesten hem
anlayış hem destek bekliyoruz.
Herkesin
barış ve kardeşlik içinde yaşadığı bir ülke
dileğiyle saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uzun.
Sayın Bakan
gündem dışı konuşmaya cevap vermek istemişlerdir.
Hükûmet
adına Sayın Bakan Faruk Çelik, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivasta Madımak Otelinde
meydana gelen müessif olay neticesinde, bildiğiniz gibi, 37
vatandaşımızı kaybetmiştik. 17nci yıl dönümü
vesilesiyle burada söz alan Sivas Milletvekili Sayın Selami Uzun Beyin
konuşmalarına katkı sağlamak babından söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anadolu coğrafyası yüzlerce yıl
hoşgörünün, kardeşliğin havzası olmuş bir
coğrafyadır. Çeşitli dil, din, ırklara mensup insanlar bu
coğrafyada huzur içerisinde yaşamışlardır. Sevgi ve
hoşgörü önderleri Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bektaşı Veli bu
coğrafyada filizlenmiş ve dünya onları örnek almaktadır.
Böyle bir iklimin insanlarıyız.
Zaman içinde
farklılıklarımız istismar edilmiş ve kardeşlik
bağlarımız kanla, gözyaşıyla
sınanmıştır. 1 Mayıs 1977 olayları gibi, Sivas,
Maraş, Çorum ve benzer birçok olay gibi, kardeşliğimiz ne
yazık ki sınanmıştır.
Bütün bu olaylar
milletimizin birliğini, bütünlüğünü, beraberliğini
bozamamıştır. Neden diye sorulursa, nedeni gayet açık:
Toplumun hamurunu yukarıda ifade ettiğim abide şahsiyetler
yoğurmuşlardır da ondan, şer güçler, bu milletin
düşmanları emellerine ulaşamamışlardır.
Bu olayların
arka planının aydınlatılması, toplumun tüm
kesimlerinin ortak talebidir. Nitekim biz, Alevi
vatandaşlarımızın talepleri doğrultusunda
yaptığımız çalıştaylarda yoğun bir
şekilde, geçmişteki bu karanlık noktaların, bu
olayların aydınlatılmasıyla ilgili, çalıştaya
katılan tüm çevreler ortak talepte bulunmuşlardır. AK PARTİ
Grubuna mensup 115 milletvekilimiz bu konuların
aydınlatılmasıyla ilgili araştırma önergesi
vermiş. Bilemiyorum, diğer gruplardan böyle bir talep geldi mi ama
gelmesi veya gelmemesi çok önemli değildir. Bütün grupların, bütün
kesimlerin, bütün sivil örgütlerin ortak talebidir, bu geçmişteki
karanlık noktaların aydınlatılması.
Yine bu
çalıştaylarda ikinci talep olarak bize ifade edilen, Madımak
Otelinin geleceğiyle ilgili taleplerdi. Bildiğiniz gibi, Hükûmet
olarak Madımak Otelinin giriş katında bulunan kebapçı
dükkânının ortadan kaldırılması birinci
adımdı. Çalıştaylarda yaptığımız
çalışmalar neticesinde bu otelin kamulaştırılması
konusunda bir uzlaşı sağlandı ve geçtiğimiz ay
itibarıyla kamulaştırma bedeli yatırıldı. Mal
sahibiyle yargıdaki süreç kısa sürede umuyorum ki neticelenecek ve bu
şekilde, tüm taraflara verdiğimiz sözü, yani Madımak Otelinin
kamulaştırılması konusu bu şekilde
gerçekleşmiş olacak ve bu sorun da gündemden kalkmış
olacak. Ne olacağı konusunda
Tabii ki
öncelikle Sivasta huzur var, barış var, kardeşlik var, dostluk
var. Bunu bizzat, az önce milletvekili arkadaşımın da ifade
ettiği gibi bizzat gördüm ve yerinde müşahede ettim. Esas bu yönü
dikkate alınmalı, yeni gerilimlere, yeni çatışmalara, yeni
sıkıntı alanlarını oluşturmayacak şekilde bu
sorunun çözülmesinin yanında, tabii ki 2 Temmuz 93 tarihinde yaşanan
olayların unutturulması gibi bir sorun, bir konu da kesinlikle söz
konusu olmayacaktır, olmamalıdır. İşte,
sorunlarıyla yüzleşen Türkiye, demokrasi çıtasını
yükselten Türkiye, özgürlük taleplerine duyarlı Türkiye inanıyoruz ki
geçmişin bu karanlık noktalarını aydınlatacak,
geleceğe daha bir huzur içerisinde, güven içerisinde yürüme
imkânını bulacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Madımakta yaşanan olay bir Alevi-Sünni olayı
değildir. Yine tüm katılımcılar, tüm kesimler
çalıştaylarda net bir şekilde, açık bir şekilde ifade
etmişlerdir, bu olay bir mezhep konusu kesinlikle değildir.
Çalıştayların zaten amacı ve çözüme doğru bizler
giderken bu istismar alanlarını ortadan kaldırmaya dönüktür
bütün bu çalışmalarımız, bütün bu çabalarımız.
Ama ne acıdır ki 2 Temmuz 1993ten bugüne, yani o müessif olay
yaşandıktan bugüne kadar tüm kesimler bu olaya
yaklaşırlarken taraf olarak yaklaşmışlardır.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, açıklayın, bu olay
nedir? (AK PARTİ sıralarından Dinle, dinle! sesleri)
Yobazların katliamıdır.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Hükûmet sizdiniz o zaman.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) Bu olay müessif bir olaydır. Konuşmamın
başında ifade ettim, bu müessif olayın tarafının
olamayacağını ifade ediyorum. Milletimiz tek yürek, bu olaya
birlik ve bütünlük içerisinde bakmaktadır, bir ayrışma bakışı
kesinlikle söz konusu değildir. Neden? Madımak olayından üç gün
sonra da ne acıdır ki Başbağlar olayı
yaşanmıştır. Bu işin tarafı kesinlikle olamaz
arkadaşlar. Bu işin tarafı olunamaz. Senin acın, benim
acım diye bir şey kesinlikle düşünülemez. Milletimiz de bunu
düşünmemektedir.
Sorun,
insanlık sorunudur ve yaşanan bu müessif olay herkes tarafından
kınanmaktadır. Ben de yüce Meclisin çatısı altında tüm
bu olayları ve faillerini nefretle ve şiddetle kınıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Az önce ifade
ettim. Olay, Sivasta cereyan ediyor ve Sivasa gittiğinizde gerçekten tüm
kesimler barış içerisinde yaşıyor. Sivaslı yeni bir
huzursuzluk istemiyor. Ülkemizin hiçbir yöresinde bulunan
vatandaşımız huzursuzluktan yana değil, barıştan
yana, kardeşlikten yana. O hâlde yasama organı olarak, yürütme
organı olarak üzerimize düşenleri yerine getirmek durumundayız.
İşte bütün çabalarımız bu istikamettedir.
Bugüne kadar on
yedi yıl geçmesine rağmen bu insanlık ayıbına
karşı devlet düzeyinde bir katılım olamamış.
Yarın, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini temsilen Sivastaki bu anma gününe
kısmet olur ise katılacağım. Ayrıca diğer, tüm
yaşanan bu müessif olayların mekânlarını da fırsat
buldukça ziyaret edeceğim. Üç gün sonra da Başbağlarda,
bildiğiniz gibi, bu müessif olay yaşanmıştı.
Başbağlara da gideceğiz ve ülkemizin birliği, bütünlüğü,
var olan birliği, bütünlüğünü güçlendirmek için elimizden ne
geliyorsa, sosyal tarafların, sosyal kesimlerin taleplerini de dikkate
alarak, onları da çözüme kavuşturarak inanıyorum ki
birliğimize, bütünlüğümüze, gücümüze güç katacağız diyorum.
Tekrar, bu
müessif olaylarda ve özellikle Madımak Otelinde hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet diliyorum, onları saygıyla
anıyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündem
dışı üçüncü söz, Konya ilindeki tarım ve
hayvancılık sektörünün durumu ve dolu
yağışının neden olduğu zararlar hakkında söz
isteyen Konya Milletvekili Sayın Faruk Bala aittir.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Konya Milletvekili Faruk Balın, Konya ilindeki
tarım ve hayvancılık sektörünün durumuna ve dolu
yağışının neden olduğu zararlara ilişkin
gündem dışı konuşması
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bugün yine
şehitlerimiz ve onların anaları milletimizin yüreğini
dağladı. Bugün şehit düşen kahraman evlatlarımıza
Cenabı Allahtan rahmet diliyorum; milletimize ve kederli ailesine
başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, 15 milletvekili arkadaşımla birlikte Konyanın
11 tane ilçesinin tüm köy ve beldelerini teker teker ziyaret ettik. Bu süreç
içerisinde gördüğümüz ve AKPnin tarım politikasında
yaratmış olduğu felaketi bir kez daha müşahede
ettiğimiz durum aynen şudur: 2000 yılı fiyatıyla arpa,
buğday, yulaf, fasulye, nohut, pancar, kiraz, elma gibi ürünlerin
fiyatları yerinde saymaktadır. Ancak 2002 yılından 2010
yılına geldiğimiz sekiz yıllık süre içerisinde,
enflasyon farkını bir kenara bırakırsak, gübre fiyatı
4 ila 7 oranında, mazot fiyatı 3 kat oranında, ilaç fiyatı
3 kat oranında, yem fiyatı da 4 ila 6 kat oranında artmıştır.
Bunun anlamı şudur: Bir, çiftçi 2002 yılına göre
fakirleşmiştir. İki, çiftçi borçlanmıştır; Ziraat
Bankasına, tarım kredi kooperatifine, esnafa, tefeciye ve yüksek
faizli banka kredi kartlarına borçlanmıştır. Türkiyedeki
çiftçinin onda 9u icralık hâle düşmüştür ve ikinci maddede
durumu ifade etmek gerekirse, çiftçimiz 2002 yılından itibaren
üretimini düşürmüştür. Hububat rekoltesinde düşüklük
vardır. Hububat ürünlerinde kalite düşüklüğü bulunmaktadır.
Bundan dolayıdır ki 1 milyon 100 bin çiftçi hayvancılıktan
ve ziraat alanındaki faaliyetinden uzaklaşmış, 1 milyon 100
bin kişi sekiz yıllık devri AKP İktidarında
işsizler ordusuna katılmıştır. Bu bir sosyal
felakettir. Bu sosyal felaketi yaratan AKPnin sekiz yıllık
tarım politikasıdır.
Şimdi ikinci
bir felaket ile karşı karşıyayız. Bu sosyal felaketin
üzerine bir tabii felaket eklenmiştir. Hububat mevsimi, biçim zamanı
Konya yöresinde haziran ayının başında
gerçekleşmektedir. Bu yıl haziran ayında beklenmedik seviyede
yoğun bir yağmur ve dolu yağışı hububatı ve
meyvecilik ile sebzeciliği çok ağır bir biçimde
etkilemiştir. Dolayısıyla Konyanın Akşehir,
Doğanhisar, Hüyük, Beyşehir, Seydişehir, Bozkır,
Ereğli, Halkapınar, Cihanbeyli, Kulu, Yunak, Çeltik ve Tuzlukçu
ilçelerinde hem hububat ürünleri hem de meyvecilikle, sebzecilikle ilgili olmak
üzere tarımsal faaliyetlerden elde edilen ürünler ağır bir
hasara uğramıştır. Özellikle kiraz üretimi Konyanın
en önemli ihraç maddelerinden bir tanesidir. Konya Akşehir Gölçayır
beldesi de önemli kiraz üretimini gerçekleştiren ve ihraç eden
beldelerimizden bir tanesidir.
Değerli
milletvekilleri, 2002 yılında 5 lira olan kiraz, bugün Konyanın
Akşehir ilçesi Gölçayır beldesinde uğranılan zarar
nedeniyle 30 kuruşa, 50 kuruşa satılır hâle gelmiştir.
İhracat tamamen durmuş durumdadır. Hasarlı ürünlerin
içerisinden hasar görmeyen kirazların ayıklanması suretiyle
hasarsız bir şekilde elde edilen kirazın fiyatı ise 2 lira
civarındadır.
Bunun anlamı
da şudur: Çiftçi 2002 yılında 5 liraya sattığı
kirazı, sekiz yıllık enflasyona ve üretim maliyetlerine
rağmen şimdi onun yarısından daha az bir fiyata satmaya
mahkûm olmuştur.
AKPnin
yarattığı üçüncü felaket ise MEDAŞın
özelleştirilmesiyle ortaya çıkan sorundur.
Değerli
arkadaşlarım, çiftçi hasat zamanında gelir elde eden bir
kitledir dolayısıyla MEDAŞın yeni sahibi olan
şirketin aylık fatura kesmesi, elektrik ücretini peşin tahsil
ederek sonradan şalteri açması, kırk dokuz
yıllığına, çiftçinin kendisinin kurmuş olduğu
sulamayla ilgili trafoyu 1 lira karşılığında kendisine
devre mecbur bırakması, sulama alanında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FARUK BAL
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
çiftçinin
düşmüş olduğu mağduriyeti ortaya koymaktadır. AKP
Hükûmetinin yapması gereken; bir, derhal bu özelleştirilen
MEDAŞla ilgili şirketle temasa geçerek çiftçinin ödeme kabiliyetine
uygun bir şekilde faturalarına tanzim etmesine imkân sağlayacak
tedbirler alması; ikincisi, doludan ve yağmurdan ağır zarar
gören Türk çiftçisine özellikle kiraz, meyve ve sebze üreticilerin,
kayısı üreticilerine sağlanan imkân gibi, Ziraat Bankasına
olan kredi borçlarının bir yıl süreyle faizsiz ertelenmesi ve
dekar başına da 150 lira bir desteğin, yardımın
sağlanmasına imkân sağlamasıdır. Tabii, bunu
yapması gereken Tarım Bakanıdır. Tarım Bakanı,
Türk çiftçisinin sanki bir züccaciye dükkânına fil girmiş gibi bütün
dengelerini, değerlerini altüst etmiş, bu defa da kendisini dün
akşam itibarıyla Zürihte görmekteyiz, sanıyorum, Türkiyenin
tarımına verdiği tahribatı, bir kez de İsraille
ilişkilere vermek suretiyle Türkiyenin dış politikasına da
bir züccaciye dükkânına girmiş fil görüntüsü vermek istemektedir.
Değerli
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bal.
60ıncı
maddeye göre, söz talepleri vardır. Şimdi onları yerine
getireceğim.
Sayın Vural
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Siirt ili
Pervari ilçesi Doğanköyde askerî birliğe yapılan saldırıya
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün, maalesef,
yine Siirt ili Pervari ilçesi Doğanköyde askerî birliğe hain bir
saldırı oldu. 1 üsteğmenimiz, 1 Mehmetçiğimiz, 3 geçici köy
korucumuz şehit olmuştur, 1 astsubayımız ve 1 Mehmetçik
yaralıdır. Öncelikle, bu hain saldırıyı, bölücü
saldırıyı kınıyorum. Şehitlerimize Allahtan
rahmet diliyorum, Türk milletinin başı sağ olsun, gazilerimize
de acil şifalar diliyorum.
Bölücü terör
örgütünün hain saldırıları, birlik ve bütünlüğümüzü, bin
yılık kardeşliğimizi bozamayacak, hain projeler
gerçekleşmeyecektir. Türk milletinin kararı budur. Güvenlik
güçlerimizin meşru, haklı ve kutsal bu iradeye büyük bir
kararlılıkla sahip çıkması bütün oyunları
bozacaktır. Milletvekilleri olarak, terörle ve bölücülükle mücadelede
azimli ve kararlıyız. Milletimiz ve devletimiz, bu belayı,
fitneyi ve tuzakları bozacak güce sahiptir. Hiç kimse yanlış bir
zehaba ve beklentiye kapılmasın, hesaplar kursaklarında
bırakılacaktır.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, 2
Temmuz 1993te Sivas Madımak Otelinde yaşanan katliama ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de 2 Temmuz
1993 Sivas Madımakta yaşanan katliamla ilgili söz aldım. Orada
aydınlarımızın, sanatçılarımızın,
seçkin şahsiyetlerimizin arasında benim de
avukatlığını yaptığım değerli
sanatçılar vardı. Gerçekten, bugün saygıyla anmak yetmiyor;
geçmişle, gerçeklerle yüzleşmek gerekiyor. Ülkemizde,
Kahramanmaraşta, Çorumda, Sivasta Alevi yurttaşlarımıza
karşı yükseltilen, bu insanlığa yönelmiş suç ve
katliamlar karşısında sivil toplum hafızasının
oluşturulması ve seçilmiş travmaların önüne geçilmesi için
mutlaka devletin resmî bir özür borcu olduğunu ve bu konuda bir daha
aynısının yaşanmaması için çok etkin önlemler
alınması gerektiğini düşünüyorum. Yaşamını
yitirenleri, tüm sanatçılarımızı,
aydınlarımızı saygıyla anıyor, Allahtan rahmet
diliyorum.
Yarın 2
Temmuz, partimizden milletvekillerimiz de orada olacaklardır. Ben umuyorum
ki Meclisin bütün grupları temsilen orada olsunlar.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Öksüz
3.- Konya Milletvekili Özkan Öksüzün, Konyada ve
ilçelerinde meydana gelen şiddetli yağış nedeniyle
uğradıkları zarara ve çiftçilere verilen desteğe
ilişkin açıklaması
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı
diliyorum.
Demin Faruk Bal
bazı rakamlar ve Konyayla ilgili bazı bilgiler verdi, katkıda
bulunmak istiyorum: İlk başta, bir defa, Kulu, Cihanbeyli,
Kadınhanı, Yunak, Çeltik ve Tuzlukçuda afetler olmuştur,
oralardaki çiftçilerimizle yakından ilgileniyoruz, inşallah
dertlerine derman olacağız. Şunu belirtmek istiyorum:
2002 ile 2010u
karşılaştırırsak -demin Faruk Bey karşılaştırdı-
2002 yılında çiftçilere verilen destek 1 milyar 868 milyondu, şu
anda çiftçilere verilen destek 5 milyar 605 milyondur.
FARUK BAL (Konya)
Çiftçinin cebine gitmiyor.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) - 2003-2010 yılları arasında Konyadaki çiftçilerimize
verilen destek 2 milyar 209 milyondur. Mazot desteği ilk bizim
zamanımızda başlatılmış olup 2003-2010
yılları arasında Konyadaki çiftçilerimize 245 milyon mazot
desteği verilmiştir.
Yine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şandır
4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın,
dolu ve yağmur nedeniyle zarar gören çiftçimizin durumunu dile getiren
milletvekillerinin gündem dışı konuşmalarına
Tarım ve Köyişleri Bakanının cevap vermediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben dün de
söyledim. Gündem dışı konuşmalar, milletvekillerinin kendi
bölgeleriyle ilgili sorunları Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
dile getirmesidir. Hükûmetin de bunlara cevap vermesi gerekir. Bugün, Türkiye,
hemen hemen her bölgesinde tabii afet yaşamaktadır. Çiftçimizin
mahsulü hasat döneminde yağmurlarla, dolularla zayi olmaktadır ve çok
zor durumlar yaşanmaktadır. Bunları dile getiren
milletvekillerine karşı, Hükûmetin Tarım Bakanının,
burada bilgi vermesi, düşündükleri, aldıkları tedbirleri
anlatması gerekir ki çiftçiler bu zor günlerinde, dar günlerinde Hükûmeti
yanlarında, devleti yanlarında görebilsinler ama bütün
ısrarımıza rağmen, Tarım Bakanı veya onun
adına bir sayın bakan, burada yaşanan afetlerle ilgili bilgi
vermeye tenezzül etmemektedir. Bunu şiddetle kınıyorum, bunu
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kınıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hükûmet yok efendim 1 tane
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkanım
BAŞKAN
Sisteme giremediniz, girenlere söz vereceğim.
Sayın Genç
5.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, 2 Temmuz 1993te
Sivas Madımak Otelinde yaşanan katliama ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, efendim, AKPliler, devamlı, öteden beri bu
Madımaktan bahsediyorlar. Evvela, bugün, şehitlerimize
Tanrıdan rahmet diliyorum, yerlerinin cennet olmasını
diliyorum.
Şimdi, bu
Madımak katillerinin hapishanelerde imtiyazlı bir statüyle
yaşadıkları belli. Daha önce soru soruldu, buna cevap
vermediler. Ayrıca da Avrupada ellerini kollarını sallayarak
geziyorlar, bunlar Türkiyeye getirilmiyor. Bir de ikide bir AKPliler bu Başbağlar
katliamını öne sürüyorlar. Başbağlar katliamı ile
Madımak katillerinin ne ilgisi var? Türkiyedeki masum insanları kim
katlediyorsa hepsini kınıyoruz ve lanetliyoruz. Hükûmet, bu konuda
aralarında bir bağ varsa bunu çıksın söylesin. Yani
Madımakla ilgili bir şey ortaya atıldığı zaman
Efendim Başbağlar
Varsa orada, Hükûmet sensin, ortaya çıkar.
O bakımdan,
Sayın Başkanım, burada Hükûmet bazı şeyleri geveliyor
ama ne olduğu belli değil. Evvela açık olmak lazım. Yani
sen Madımak Oteli
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bozdağ
6.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın,
Tarım ve Köyişleri Bakanının yurt dışında
bulunduğu için gündem dışı konuşmalara cevap
veremediğine ilişkin açıklaması
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, gündem
dışı konuşmalar yapılırken genelde Hükûmet burada
bulunuyor, cevapları da veriyor. İki gündür, tarım
politikalarıyla ilgili gündem dışı konuşmalarla
yerelde, genelde bazı konular dile getirildi, Tarım
Bakanımızın burada olmayışı da tabii
eleştiri konusu yapıldı. En fazla gündem dışı
konuşmalara cevap veren Sayın Bakandır. Kendisi dün ve bugün
yurt dışında bulunduğu için Genel Kurulu takip
edememiş ve bunlara cevap verme imkânı bulamamıştır.
Durumu
bilgilerinize sunmak için söz aldım. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bal
7.- Konya Milletvekili Faruk Balın, Tarım ve
Köyişleri Bakanının yağmur ve doludan zarar gören çiftçinin
hâliyle uğraşması gerekirken, Türk-İsrail ilişkilerini
görüşmek üzere İsviçrede bulunduğuna ilişkin
açıklaması
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Tabii Konyada
meydana gelen yağmur ve dolu felaketiyle ilgili milletvekili
sıfatıyla yaptığım konuşmanın muhatabı
Tarım Bakanıdır.
Tarım
Bakanı, sekiz yıllık AKP uygulamasında çiftçiyi 2,80 bir
şekilde yere uzatmış, açlığa,
perişanlığa, sefalete mahkûm etmiştir. Tarım
Bakanı, çiftçinin hâliyle uğraşması gerekirken
İsviçrede Türk-İsrail ilişkilerini görüşmek üzere gitmiştir.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Gıda başlığı açılıyor,
tarım başlığı açılıyor
FARUK BAL
(Devamla) Sanıyoruz ki o gizli toplantıda da Türkiye'nin tarım
alanında yaşamış olduğu felaketi bir de dış
ilişkiler alanına yaymak için oraya görevlendirildi.
Diğer
taraftan, Sayın Özkan Öksüzün bana cevap vermeye hakkı yoktur.
Burada cevap verecek kişi Bakandır. Sayın Özkan Öksüzün
dediği doğru ise 10 tane Konya ilçesinin 300e yakın köy ve
beldesini 15 milletvekiliyle, arkadaşımla gezdim, gördüm. Eğer
Özkan Öksüz Beyin dediği doğru ise bu çiftçi 2,80 niçin
yatıyor, niçin fakir, niçin icralık?
BAŞKAN
Sayın Çelik
8.- Mersin Milletvekili Behiç Çelikin, 1 Temmuz Denizcilik
ve Kabotaj Bayramına ilişkin açıklaması
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de
şehitlerimiz için Allahtan rahmet diliyorum ve bütün
yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı
diliyorum.
Bugün 1 Temmuz ve
bu Denizcilik ve Kabotaj Bayramını kutluyoruz. İlk kez Türk
tarihinde Avrupai anlamda kendi kara sularımızda kendi
egemenliğimizi kanıtladığımız, cumhuriyet
dönemiyle birlikte kanıtladığımız bir işi, bir
eylemi, bir sektörü bugün itibarıyla kutluyoruz. Bu itibarla ben,
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkü, onun denizcilik sektörüne
katkı yapan yakın çalışma arkadaşlarını
burada rahmetle ve minnetle anıyorum. Türk denizciliği daima egemen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Helvacıoğlu
9.- Siirt Milletvekili M. Yılmaz
Helvacıoğlunun, Siirtte vuku bulan menfur terör
saldırısına ilişkin açıklaması
M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) Bugün ilim Siirtte vuku bulan menfur
saldırıyı kınıyorum. Ülkesi için şehit olan tüm
vatandaşlarımıza rahmet, gazilerimize sağlık
diliyorum.
Pervari ilçemiz
Doğan köyünde bulunan ay yıldızlı bayrağın
altında yatan şehitlerimiz birer kahramandır ve de ülkemizin
bölünmez bütünlüğünü sağlayan bu kahramanları rahmetle
anıyorum tekrar. Ülkemizin bölünmez bütünlüğü için şehit
olmuşlardır, ruhları şad olsun. Onların şahadeti
bölünmez bütünlüğümüzün bir göstergesidir. Ulusumuzun başı
sağ olsun.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Erdoğan
10.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğanın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin, Brükselde olması nedeniyle gündem dışı
konuşmalara cevap veremediğine ilişkin açıklaması
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Tarım
Bakanımız Mehdi Eker Beyin Brükselde olma sebebi, gıda
güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı
faslının açılmasıyla ilgilidir. Bunun bir kere
düzeltilmesini özellikle istiyorum. Arkadaşlarımız bilmiyorlarsa
da bu konuyu bilmeleri önemlidir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Vekâlet eden bakan nerede?
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Tarım Bakanımızın tarım
politikalarımızda yaptığı çalışmalar takdire
şayandır. 2002 yılında hayvancılık destekleri 83
milyon TL iken
OKTAY VURAL
(İzmir) Bir bakan nezaket gösterip buraya bile gelmiyor.
Milletvekillerini nasıl hafife alır böyle?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Cevap veren bakan
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman)
1 milyar TLyi geçen bir yaklaşım
içerisindeyiz. Ayrıca, kuraklık desteği, mera ıslahı,
suni tohumlama desteği
OKTAY VURAL (İzmir) Burada
bulunması gerekiyordu.
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) -
bunlar hep AK PARTİ döneminde yapılan
çalışmalardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz üzülmüyor musunuz burada bir bakanın olmamasına?
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) - Adıyamanda -az evvel çiftçilerimizle
görüştüm- Adıyaman Ofisine gelen, buğday ve arpa getiren hiçbir
çiftçimiz geri çevrilmemiş
OKTAY VURAL
(İzmir) Bir bakan olsun burada. Hükûmet nerede? Rixosta tatilde mi?
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) -
yaklaşık 13 bin ton alım
yapılmış. Çiftçilerimiz, hem fiyattan hem de Bakanlık ve
Ofisin yaptığı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi
11.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Siirtte vuku bulan menfur terör saldırısına ve Tarım ve
Köyişleri Bakanının Mecliste olmayışını
yadırgamadığına ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle,
Siirtin Pervari ilçesinde terör örgütünün saldırısı sonucu
hayatını kaybeden Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza ve
köy korucularına Allahtan rahmet diliyorum. Şehitlerimiz nedeniyle
tüm milletimize, yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Terör örgütünü kınıyorum. Türkiye Cumhuriyetinin terör
örgütünü yok edecek güçte olduğuna inanıyorum.
Biraz önce,
gündem dışı konuşmalarda, Tarım Bakanını
ilgilendiren bir konuşma yapıldı ama Sayın Tarım
Bakanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde değildi. Sayın
Tarım Bakanının burada olmayışını
yadırgamıyorum. Zira, burada olsaydı da vereceği cevap bizleri
hiçbir zaman tatmin etmeyecekti. Örneğin, 2004 yılında
Karadenizde don afeti nedeniyle zarara uğrayan üreticilerimizin o
tarihten bu yana 169 milyon TLlik alacağı devlet tarafından
ödenmemiştir. Sayın Tarım Bakanı, bugüne kadar bu soruya
cevap vermemiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır; ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 28
milletvekilinin, SHÇEKe bağlı çocuk yuvaları ve yetiştirme
yurtlarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/801)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Çocuğun
güvenliğini sağlamak öncelikle ailenin görevidir. Fakat anne-baba
yoksa ya da görevlerini yerine getiremiyorlarsa bu görevi bazı kurum ve
kuruluşlar aracılığıyla devlet üstlenmektedir. Bu,
Anayasa ile de düzenlenmiştir. Anayasanın 61. Maddesi'nde
"devlet korunmaya muhtaç çocukların topluma
kazandırılması için her türlü tedbiri alır"
denmektedir. O nedenle çocuğun güvenliği hukukun da temel
ilkelerinden biridir.
Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin çocuğun korunması ile
ilgili ilk maddelerinden biri "Kamusal ya da özel sosyal yardım
kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları
tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün
faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir."
şeklinde Türkçeye tercüme edilen 3. Maddesidir. Yani bu maddeye göre
kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları tarafından
yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun yüksek
yararı, yani güvenliği göz önünde bulundurulmalıdır.
Ülkemizde
korunmaya muhtaç çocuklar ve bu çocukların bakılıp
korunduğu kurumlar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel
Müdürlüğü'ne bağlı Çocuk Yuvaları ve Yetiştirme
Yurtları'dır. Yapılan araştırmalar ülkemizdeki
korunmaya muhtaç çocukların büyük çoğunluğunun ekonomik
nedenlerle anne-babaları tarafından kurumlara
yerleştirildiğini göstermektedir. Bu nedenle Yetiştirme
Yurtlarının yapısı, yurttan yararlanan çocukların ve
gençlerin ihtiyaçlarını karşılayacak, gelişimlerini ön
planda tutacak şekilde düzenlenmelidir. Yurtların temel
işlevlerinden biri de koruma altına aldığı
kişilerin geleceğe umut ve güvenle bakmasını
sağlamaktır. O nedenle yurtlarda kalanların bir meslek sahibi
olana kadar desteklenmesi büyük önem taşımaktadır. Kurumların
hedefi, bünyesine almış olduğu gençlerin gelecekte
sosyo-ekonomik yönden toplumla eşit bir yaşama düzeyine
ulaştırılması olmalıdır. Bunun için kurum
içindeki yetiştirme koşullarının düzenlenmesi
gerekmektedir. Bu düzenleme korunmaya muhtaç çocuklarımızın iyi
yetişmesi ve kişiliklerinin oluşması bakımından
da gereklidir. Bu bakımdan SHÇEK'na bağlı Çocuk Yuvalarında
ve Yetiştirme Yurtlarında yönetici, uygulayıcı ve personel
seçimine büyük bir önem verilmelidir.
Ne yazık ki
Türkiye'deki tablo bunun tam tersi niteliğindedir. Ülkemizdeki Çocuk
Yuvaları ve Yetiştirme Yurtlarının niteliği iyi
olmadığı için çocuklarımızın ve gençlerimizin
psiko-sosyal ihtiyaçlarını da karşılayamamaktadır.
Kamuoyunda sık sık bu yurtlarla ilgili can sıkıcı
haberler yer almaktadır. Çocuk Yuvalarında ve Yetiştirme
Yurtlarında kalan kişiler hala kışla türünde
düzenlenmiş yurtlarda, ev ortamından uzak bir şekilde topluca
kalmakta, cinsel istismara uğramakta, kötü muamele görmektedirler. Son
zamanlarda bu yurtlar toplumda, korunmaya muhtaç çocukların ve gençlerin
bakıldığı yerler olarak en az bilinen fakat kurumda
çıkan skandallar nedeniyle haklarında en çok konuşulan yerler
haline gelmişlerdir. SHÇEK'na bağlı yurtlarda kalan korunmaya
muhtaç çocuklarımızın ve gençlerimizin taciz ya da tecavüze
uğramasıyla ilgili çok sayıda haber her yıl gündemde yer
almaktayken henüz bu kurumların niteliklerinin düzeltilmesine, burada
kalan kişilerin can güvenliğinin sağlanmasına ilişkin
tedbirler alınmış değildir. Hatta, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürü 21 Nisan'da Mecliste Kayıp
Çocuklar Araştırma Komisyonunda yurtlarda yaşanan olaylarla
ilgili "kurumlarımızda dayak ve taciz olayı, hatta fiilen
tecavüz olayı da zaman zaman olabilmektedir. İnsan fıtratı
var, insanın olduğu yerde olur bu" gibi talihsiz
açıklamalarda bulunmuştur.
Korunmaya muhtaç
çocuklarımızın ve gençlerimizin de bu ülkenin geleceği
olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle yardıma ve korunmaya
daha çok ihtiyacı olan bu kişilerin daha iyi koşullarda
bakılabilmesi için SHÇEK'na bağlı Çocuk Yuvalarının ve
Yetiştirme Yurtlarının niteliklerinin bir an önce
iyileştirilmesi gerekmektedir. Yetiştirme yurtlarındaki
çalışanların eğitimlerine önem verilerek bu kişilerin
daha yakından takip edilmesi, korunma ve bakım standartlarının
iyileştirilmesi ve yurtlarda ne olup bittiğinin
araştırılarak kalıcı çözüm yollarının
bulunabilmesi amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Sacid Yıldız (İstanbul)
2) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
3) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
4) Hüsnü Çöllü (Antalya)
5) İsa Gök (Mersin)
6) Tayfur Süner (Antalya)
7) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
8) Hulusi Güvel (Adana)
9) Abdullah Özer (Bursa)
10) Ali Koçal (Zonguldak)
11) Ali Arslan (Muğla)
12) Çetin Soysal (İstanbul)
13) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
14) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
15) Selçuk Ayhan (İzmir)
16) Şevket Köse (Adıyaman)
17) Tansel Barış (Kırklareli)
18) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
19) Abdurrezzak Erten (İzmir)
20) Fevzi Topuz (Muğla)
21) Tekin Bingöl (Ankara)
22) Akif Ekici (Gaziantep)
23) Erol Tınastepe (Erzincan)
24) Atila Emek (Antalya)
25) Mustafa Özyürek (İstanbul)
26) Yılmaz Ateş (Ankara)
27) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
28) Bülent Baratalı (İzmir)
29) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
2.- Çorum
Milletvekili Derviş Günday ve 21 milletvekilinin, 1980 yılındaki
Çorum olaylarının araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/802)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini EK'te
sunduğumuz, 1980 yılında Çorum İlimizde yaşanan ve
yakın tarihimizde "Çorum Katliamı" diye kendine yer bulan
ve resmî tespitlere göre 57 kişinin katledilmesi ile sonuçlanan Çorum
olayları ile ilgili bugüne kadar birçok söz söylenmesine rağmen
gerçek katil ya da katiller ortaya çıkarılamamış, birçok
insanın yaşamında âdeta travmaya yol açan Çorum olayları
aradan geçen 30 yıllık süre içerisinde hâlâ sır perdelerinin
altında kalmaya devam etmiştir.
Darbe şartlarının
olgunlaşmasını sağlamak için dökülen kardeş
kanlarını gerekli gören anlayış bugüne kadar
açığa çıkarılamamış ve
yargılanamamıştır.
Halkımızın
hak ettiği barış ve sevgi içerisinde yaşama kültürünün
devam edebilmesi için geçmişte yaşanan bu tür karanlık
olayların ve faillerinin mutlaka açığa
çıkarılması gerekmektedir. Çorum'da yaşanan bu
katliamın karanlık noktalarının
aydınlatılması ve kamu vicdanının rahatlatılması
için, Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Derviş Günday (Çorum)
2) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
3) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
5) Ahmet Küçük (Çanakkale)
6) Atila Emek (Antalya)
7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
9) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
10) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
11) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
12) Hulusi Güvel (Adana)
13) Şevket Köse (Adıyaman)
14) Erol Tınastepe (Erzincan)
15) Sacid Yıldız (İstanbul)
16) Abdullah Özer (Bursa)
17) Mustafa Özyürek (İstanbul)
18) Yılmaz Ateş (Ankara)
19) Bülent Baratalı (İzmir)
20) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
21) Ensar Öğüt (Ardahan)
22) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
Gerekçe:
Tarih boyu ortak
yaşama kültürünün en iyi örneklerinden birini göstermiş olan Çorum
Halkı, 1980 yılına geldiğimizde âdeta kargaşa
yaratılacak "Pilot Bölge" olarak seçilmiş ve Şehir
yavaş yavaş gerginleştirilmeye başlanmıştır.
İlginç olan; bu süreç içerisinde bazı Büyükelçilikler Çorum'un etnik
ve inançsal yapısı ile ilgili raporlar hazırlatmaya
başlamış ve Anadolu'nun orta yerinde yer alan bu ilimizi
yakın takibe almış olmalarıdır.
1980
yılının ilkbaharına gelindiğinde şartlar
olgunlaştırılmış ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor
Bayramı Törenlerine katılacak olan kız öğrencilerin
kıyafetleri, bahane edilerek,Müslüman Namusuna Sahip Çık" diye
bildiriler dağıtılıyor ve Halka Cihad
çağrısı yapılıyordu.
27 Mayıs
1980 günü Gün Sazak'ın öldürülmesi ile âdeta vakit gelmiş ve
düğmeye basılmıştır. Bu gerginlikler devam ederken, 1
Temmuz 1980 günü Çorum Alaaddin Camii'ne Alevi Yurttaşlarca bomba
atıldığı dedikodusu yayılıyor ve devlet
kuruluşu olan TRT den de bu haberler sıkça tekrar ediliyordu. Polis
Telsizlerinden de sıkça Alaaddin Camii'ne bomba
atıldığı anonsları duyuluyordu. Söz konusu camii
olunca olayları hiç tasvip etmeyen Sünni vatandaşlarda evlerinden
çıkarak Milönü Mevkiinde toplanmaya başladılar. Oysa ne Alaaddin
Camii'ne ne de başka bir yere bomba yada benzer bir patlayıcı
atılmadığı gibi herhangi bir girişimde de bulunulmamıştı.
Olaylar
karşısında Çorum Cumhuriyet Savcısı Ertem Türker
şu açıklamayı yapıyordu: Alaaddin Camii'nin
bombalandığı haberi olaylardan 1 saat evvel bütün şehirde
duyulmuştu. O sırada ben Jandarma Karakolu'ndaydım. Camii
bombalandı diye Polis Telsizi duyurdu. Bu telsiz anonsunun arkasından
bir askeri telsiz anonsu duyuldu. Yüzbaşı: Bombalama
olanağı yok hangi polis bu haberi verdi? diye
bağırıyordu." Böyle bir haber askerî kaynaklarca
doğrulanmamış, Çorum Valisi de haber ile ilgili herhangi bir
açıklamada bulunmamıştır. Camiye bomba atıldı
diye telsizle haber yayan Polis de bugüne kadar bulunamamıştır.
Ayrıntıları
büyük acılar ve vahşeti andıran görüntülerle dolu olan Çorum
olayları yaklaşık 10 gün sürdü. Sokağa çıkma
yasağı sonucu ortaya çıkan tablo 57 ölü 100ün üzerinde
kayıp çok sayıda yaralı yurttaşımız. Kundaklanan
yağma edilen yüzlerce ev ve işyeri.
Bu olaylardan
sonra binlerce aile Çorumdan göç ederek Büyükşehirlerin
Varoşlarında, zor koşullarda yaşam mücadelesi vermeye
başladılar. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen bir toplumsal
travma geçiren ailelerin kimileri ata yurtları olan Çorum'a bir daha hiç
dönmedi.
Çorum
olaylarının aydınlatılması sadece failleri
açığa çıkarmakla kalmayacak, bir toplumsal travmanın da
ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır. Yüzlerce
yıllık bir uygarlığa birlikte katkı veren bu halk ne
oldu da bu olayları yaşadı?
Yukarıda
açıklanan bilgiler ışığında gerçeklerin ortaya
çıkarılması ve kamu vicdanın rahatlatılması için
bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin,
1978 yılındaki Maraş olaylarının
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/803)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
19-24 Aralık
1978 tarihleri arasında meydana gelen ve yüzlerce
yurttaşımızın hayatını kaybetmesine binlercesinin
yaralanmasına yol açan Maraş Katliamı toplumsal
hafızamızda derin izler bırakmış, failler ve
tertipçilerinin cezalandırılmamış olması toplumun
adalet duygusunun sarsılmasına neden olmuştur.
İnsanların
mezhepleri ve siyasi görüşleri nedeniyle böyle bir katliama maruz
bırakılmaları ve rejimin daha otoriter olması için çaba
gösteren kimi çevrelerce buna göz yumulmuş olması tarihimizin utanç
sayfalarından biri olarak değerlendirilmektedir.
Otuz iki yıl
önce yaşanan bu katliamın yok sayılması ve görmezden
gelinmesi kamu vicdanını rahatsız etmekte, olayların
failleri, azmettiricileri ve tertip edenlerin ortaya çıkarılarak
aydınlatılması yönünde yaygın ve haklı bir talep
bulunmaktadır.
Bu nedenle,
Maraş Katliamının aydınlatılması,
düzenleyicilerinin ve faillerinin ortaya çıkarılması için
Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ederiz. 27.04.2010
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
3) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
4) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
5) Çetin Soysal (İstanbul)
6) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
7) Şevket Köse (Adıyaman)
8) Selçuk Ayhan (İzmir)
9) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
10) Tansel Barış (Kırklareli)
11) Abdurrezzak Erten (İzmir)
12) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
13) Fevzi Topuz (Muğla)
14) Sacid Yıldız (İstanbul)
15) Tekin Bingöl (Ankara)
16) Akif Ekici (Gaziantep)
17) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
18) Erol Tınastepe (Erzincan)
19) Atila Emek (Antalya)
20) Abdullah Özer (Bursa)
21) Mustafa Özyürek (İstanbul)
22) Yılmaz Ateş (Ankara)
23) Ahmet Küçük (Çanakkale)
24) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
25) Bülent Baratalı (İzmir)
26) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
27) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
28) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
29) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
Gerekçe:
Resmi rakamlara
göre aralarında çok sayıda çocuk ve kadının da
bulunduğu 111 yurttaşın hunharca katledildiği binden fazla
kişinin yaralandığı Maraş Katliamında
beşyüzden fazla ev yakılmıştır. Gayrı resmi
rakamlara göre öldürülenlerin sayısı çok daha fazladır.
Katliamdan sonra onbinlerce Alevi ve solcu yurttaş can güvenlikleri
sağlanamadığı ya da tehdit edildikleri için kenti terk
etmiştir.
Olaylar
sonrasında onüç ilde sıkıyönetim ilan edilmiş,
sıkıyönetim mahkemelerinde Maraş Katliamına
katıldığı saptanan çoğunlukla sağ ve
aşırı sağ görüşlü olarak nitelenen toplam 804
kişi hakkında dava açılmış, sanıklardan 29
kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de çeşitli hapis
cezaları ile cezalandırılmıştır. Ancak karar
Yargıtay tarafından bozulmuş, dava süreci 13 yıl
sürmüş ve ceza alanların cezaları da 1991 yılında
çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle ertelenmiş daha
sonra da serbest bırakılmışlardır.
Maraş
katliamının aydınlatılmamış ve faillerinin cezalandırılmamış
olması daha sonrasında 1980 yılında gerçekleştirilen
Çorum katliamı ve 1993 yılında Sivas'ta Madımak Otelinde
aydınlarımızın yakılmasını geçekleştirenleri
cesaretlendirmiştir.
ABD ve NATO'nun
güvenlik konseptinin önemli bir parçası olan Gladio ile onun Türkiye'deki
uzantısı olan Kontrgerilla ve bağlı güçlerce
gerçekleştirildiği yolunda önemli tanıklıklar ve belirtiler
bulunan Maraş Katliamı ülkemizi 12 Eylül cuntasına götüren en
önemli adımlardan birisidir.
Kendi
yarattığı koşulları darbe gerekçesi olarak öne süren
12 Eylül cuntası insanlarımızın Alevi-Sünni, Türk-Kürt,
Sağcı-Solcu ekseninde ayrıştırmalarına ve
kışkırtılmalarına destek olmuştur. Böylece darbe
koşulları hazırlanmış, baskıcı, temel hak ve
özgürlükleri hiçe sayan bir rejimin kurulması
sağlanmıştır. Bir plan dâhilinde
yapıldığı değerlendirilen bu katliam toplumun mezhep
ekseninde ayrıştırılmasını hedeflemiş,
yıllardır bir arada yaşayan insanların birbirlerine
kıymaları sonucunu doğurmuştur.
Bu katliam
insanlığa karşı işlenen bir suç niteliğindedir.
Aradan geçen otuz iki yıla rağmen Maraş'ta yaşananlar
üzerinde aydınlatılmayı bekleyen pek çok nokta
bulunmaktadır. Bu noktaların karanlıkta kalması
insanlarımızın adalete ve Cumhuriyet rejimine olan güvenini
sarsmaktadır. Kanlı 1 Mayıs olayları, Malatya, Maraş,
Çorum ve Sivas Katliamları aydınlatılmadan, toplumumuzun gerçek
demokrasiye ulaşması mümkün olmayacaktır.
Hunharca
işlenen bu cinayetlerin aydınlatılması, failleri ve
tertipçileri ile bu katliamı planladığı yönünde yaygın
kanaat olan yabancı istihbarat örgütleri ve kontrgerillanın ortaya
çıkarılması Devletin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
yurttaşlık bilincine sahip insanlarımızın temel görevi
ve topluma karşı olan yükümlülüğüdür.
Bu nedenlerle
Maraş Katliamının aydınlatılması, failleri ve
azmettiricileri ile tertip eden oluşumların ortaya
çıkarılması için Yüce Meclisimizce bir Meclis
Araştırması açılmasının yerinde olacağı
kanısını taşımaktayız.
4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 27
milletvekilinin, Siirtte meydana gelen cinsel istismar olayının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/804)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Toplumların
geleceklerini çocuklar oluşturur. Sağlıklı düşünebilen,
gelişmiş bireylerden oluşan toplumlarda, ilerleme
hızlı olur. Bu nedenle çocuk hak ve özgürlükleri konusunda asla taviz
verilemez.
Ancak özellikle
son dönemde çocuk hak ve özgürlükleri konusunda önemli
sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Çocuklara
yönelik şiddet, istismar ve ihmallerin olduğu haberlere sıkça
rastlanır olmuştur. Bu da sistemde aksayan yönlerin olduğunu ve
bunun bedelini de her zaman çocukların ödediğini göstermektedir. 2003
yılında Mardin'de 12 yaşındaki bir çocuğa 7 ay boyunca
tecavüz edildiği ortaya çıkmıştır. 2008
yılında Çankırı'da 14 yaşındaki kız
çocuğuna 10 gün süreyle tecavüz edilmiştir. Trabzon
Köprübaşı ilçesinde bir ilköğretim okulunda bir öğretmenin
kız öğrencilere cinsel istismar ve tacizde bulunduğu ortaya
çıkmıştır.
Siirt'te 10 Nisan
2010 tarihinde soruşturulmaya başlanan utanç verici bir olay ortaya
çıkmıştır. Bir ilköğretim okulunda 7 kız
öğrenciye 2 yıldır çeşitli kişiler tarafından
defalarca tecavüz edilmiştir. Kız öğrencilerden birinin rehber
öğretmene anlatması ile ortaya çıkan olay uzun süre yerel ve
ulusal basına yansımamıştır. İki yıldır
Siirt'te yaşanan bu utanç verici olayın benzerleri Türkiye'nin pek
çok yerinde değişik tarihlerde yaşanmıştır. BM
Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin imzalandığı ülkemizde
iktidar çocuklarla ilgili pek çok konuda sosyal devlet olma sorumluluğunu
gerçekleştirememektedir. Söz konusu olayın benzerlerinin
yaşandığı diğer durumlarda sorunun çözümlenmesi için
gerçekçi bir adım atılmadığı Siirt'teki utanç verici
tablonun ortaya çıkması ile somutlaşmıştır.
Konunun bir
diğer boyutu ise iki yıldır devam eden bu olayın Siirt'te
neredeyse herkes tarafından biliniyor ancak ifade edilmiyor
olmasıdır. Siirt'te yaşanan olay Siirtin değil Türkiye'nin
ayıbıdır. Güneydoğu'da pek çok yerde olduğu gibi
Siirt'te de pek çok köy boşaltılmıştır. Tarım ve
hayvancılığın bitirildiği bir süreç
yaşanmaktadır. Bu da geçim kaynağı olmayan
vatandaşlarımızı göçe zorlanmıştır.
İnsanlarımızın günden güne
yoksullaştığı bu dönemde hâla daha 3 çocuk sahibi
olunması teşvik edilmektedir. Tüm bunlar da kentin sosyo-ekonomik
yapısını bozan olumsuzlukları ortaya
çıkarmaktadır. Sosyal ve ekonomik travmaların
yaşandığı kentte, bu durumun acı faturası
çocuklarımıza çıkarılmıştır. Eğitim ve
öğretim görmek için gittikleri okulda müdür yardımcısı tarafından
dışarıda Siirt'in hatırı sayılır ailelerine
mensup oldukları ifade edilen kişiler tarafından tecavüze
uğrayan çocuklarımızın yaşadıkları
travmayı atlatmaları geleceğe umutla bakabilmesini sağlamak
devletin görev ve sorumluluğudur.
Çocuk istismar ve
tacizinin olağanlaştırılması son derece tehlikeli bir
durumdur. Konunun bu nedenle ayrıntılı bir şeklide
incelenmesi gerekmektedir: Meydana gelen olay, insanlık
dışı korkunç bir olaydır. Ancak olayın bir kentin
adının kirlenmesi endişesi ile ortaya çıkarılmaması
için çaba sarf edilmesi de en az yaşanan olay kadar korkunçtur.
Yaşanan olay
Siirt'in değil Türkiye'nin utancıdır. Yaşanan olay Siirt'in
değil Türkiye'nin sorunudur. Yaşananların toplumsal bir sorun
olarak görülmesi çözüm açısından daha sağlıklı bir
yaklaşım olacaktır. Bu olayın gizlenmesi yerine
açığa çıkarılması konuyla ilgili tüm detayların
incelenmesi bir daha böyle bir olayın yaşanmaması
açısından son derece önemlidir. Bu nedenle Türkiye genelinde pek çok
yerde yaşanan benzer olayların nedenlerinin de tespit edilmesi
açısından Siirt'te ki olayın Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından araştırılması gerekmektedir. Bu nedenle
Siirt'teki meydana gelen olayın nedenleri ile bu nedenlerin ortadan kaldırılması
için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98.
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 23.04.2010
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
3) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
6) Hulusi Güvel (Adana)
7) Ali Oksal (Mersin)
8) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
9) Atila Emek (Antalya)
10) Abdulaziz Yazar (Hatay)
11) Tacidar Seyhan (Adana)
12) Ahmet Küçük (Çanakkale)
13) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
14) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
15) Erol Tınastepe (Erzincan)
16) Sacid Yıldız (İstanbul)
17) Abdullah Özer (Bursa)
18) Mustafa Özyürek (İstanbul)
19) Yılmaz Ateş (Ankara)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Bülent Baratalı (İzmir)
22) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
23) Ensar Öğüt (Ardahan)
24) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
25) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
26) İsa Gök (Mersin)
27) Ali Koçal (Zonguldak)
28) Tekin Bingöl (Ankara)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
B) TEZKERELER
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahinin, Moğolistan
Parlamento Başkanı Damdin Demberelin vaki davetine, beraberinde bir
Parlamento heyetiyle icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1246)
29/06/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin,
Moğolistan Parlamento Başkanı Damdin Demberelin vaki davetine
icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Moğolistana resmî
ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 6. Maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Mehmet Ali
Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
OKTAY VURAL
(İzmir) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Peki, karar yeter sayısı arayacağım.
Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.23
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/730) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
1/7/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
01.07.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 01.07.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, toplanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Bengi
Yıldız
Batman
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler
Kısmının 616 ıncı sırasında yer alan 10/730
yolsuzlukla mücadelede alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 01.07.2010
Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde, Sayın Hasip
Kaplan, Sayın Nuri Yaman; aleyhinde Sayın Tayfun İçli,
Sayın Fahrettin Poyraz.
İlk söz
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplanda.
Buyurun
Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, Türkiye'nin gerçek gündemini Mecliste konuşamamanın
acısını yaşıyoruz.
Evet, Türkiye'nin
gerçek gündemi nedir? Eğer sabah son dakika haberlerine 2 asker, 3 korucu,
12 etkisiz kılınan insan haberleri düşüyorsa, yani Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşı 17 insanın daha ölüm haberi düşüyorsa
yüce Meclisin başsağlığı dilemek ve kınamaktan
öte de bir görevinin olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Meclisin
gündemi
Bu acılar yaşanırken, ülkemin batısında
analar Türkçe ağıt yakarken doğusunda Kürtçe ağıt
yakarken, bu can yakıcı olaya birinci gündemine alıp Meclisin
bunun üzerinde tartışması, çalışması, çözüm
bulması gerekirken yine istimlak kanunlarını, özelleştirme
kanunlarını, Karayolları kanunlarını ve Türkiye'nin
gerçek gündemi olmayan konuları konuşuyoruz.
Evet, çok basit
gelebilir, birileri gidip Gediktepede fotoğraf pozu
yarışmasına da katılabilir. Oysa, siperlere gitmekten çok
on sekiz yaşında, yirmi yaşında, gencecik toprağa
düşen insanlarımızın önünde siper olacak bir Meclise
ihtiyaç vardır.
Çağrıda
bulunuyoruz, daha önce gensoruda da söyledik, daha önce de söylediklerimizi
defalarca söylüyoruz ve bu önergelerle dile getireceğiz. Gelin, Meclis
Türkiye'nin gerçek gündemiyle toplansın. Gerçek gündemi, bu olaylarda
çatışmasızlık ortamını nasıl
sağlamaktır, nasıl çözüm buluruz ve bunları
konuşalım, sonra Meclis tatile girsin. Meclis, bunu çözene kadar
tatile girmesin. diyoruz. Bu çağrımızı buradan yineliyoruz
ve diyoruz ki: Bu Mecliste, eğer bu Mecliste İktidar Partisi Genel
Başkanı Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı ile
görüşemiyorsa, dört tane grubu olan parti liderleri görüşemiyorlarsa,
eğer görüşüp bu konuda bir diyalog, uzlaşı ortamı
arayamıyorsa, her gün akan kanın ve her ölümün birinci
sorumluları siyaset kurumu olarak şu an Mecliste temsil edilen
partilerdir, milletvekilleridir. Gözyaşı döken, yüreklerine kor
düşen anaların hepsinden bir siyaset kurumu üyesi olarak özür
diliyorum ve Meclis adına da bunu gündeminin birinci
sırasını oturtmadığı için, çoğunlukçu siyasetini
yine halkımıza, çoğunlukçu siyasetiyle ülkemin gerçek gündemi
yerine kendi partisinin gündemini, kendi seçim yasalarını, kendi
kadro yasalarını, kendisinin kendi gerçek gündemini koyan
anlayışı da burada kınadığımı ifade
etmek istiyorum.
Evet,
toprağa canlar düşerken, yarın da 2 Temmuz Sivas
katliamının, Madımakta yanan
aydınlarımızın, sanatçılarımızın,
değerlerimizin gerçek katilleri yakalanmazken tamamı, adalet yerini
bulamazken ve Alevi yurttaşlarımızın Kahramanmaraşta
yaşadığı travmayı görmezlikten gelen, Çorumda
yaşananları görmezlikten gelen, bugün de Sivasta
yaşananları
Devletin resmî politikasıyla
yüzleşemeyenlerin, getiremeyenlerin konuşulduğu bir Türkiyede,
siz hangi kardeşliği sağlayacaksınız? diye sorma
hakkını kendimizde buluyoruz.
Evet,
kardeşlik, bu ülkede yaşamak Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir
orman gibi kardeşçesine. Bu sevda bizimse eğer, bu sevdanın
uğrunda siyaset kurumunun, Meclisin vereceği en onurlu mücadele, en
temel hak ve hürriyet olan yaşama hakkını yüceltmektir,
sağlamaktır. Gelin, siperlerde poz verme yarışından
vazgeçilsin. Sayın Kılıçdaroğluna buradan
çağrıda bulunuyorum: Ne olur, o sipere gitme! Siyaset kurumu Meclis
kendi sorumluluğunu on sekiz yaşındaki, yirmi
yaşındaki askere yüklerse o siperlere ancak o askerden, o
çocuklarımızdan özür dilemek için gidilebilir. Yapmayın ve
gerçek gündeme dönün. Başbakan da tatilde, tatilden dönsün ve Meclis bu
konuda acilen görüşsün diyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bugünkü önergemizin konusu yolsuzluklar. Bir ülkenin birinci
problemi, gerçek gündemi, kardeş kanının döküldüğü
çatışma ortamını sonlandırmaktır. Birinci gündem
budur. İkinci gündemi yolsuzluklardır. Yolsuzluk bir ülkeyi, bir
toplumu kemiren en büyük canavardır. Üçüncüsü, işsizlik ve
yoksulluktur.
Bakın,
Türkiye'nin gerçek gündemleri olan bu konularda Meclis işletilmiyor. Çoğunlukçu
demokrasi anlayışı, çoğulcu değil, çoğunlukçu
demokrasi anlayışı
Hani, 2010-2014 yılları
yolsuzlukla mücadele stratejisinin çizildiği yıllardı?
Şimdi, Googlea bir tıklayın; bütün, televizyonları
başında bizi izleyen vatandaşlarımızdan
rica ediyorum: Lütfen AK PARTİ-yolsuzluk yazın ve Googleı
tıklayın, kaç yüz bin veriye ulaşacaksınız bir görün
ve bu verilerin yerel yönetim ayağını, enerji
ayağını, sağlık ayağını, maden
ayağını, tarım ayağını, çevre
ayağını, turizm ayağını, kültürel varlıklarımızın
satılması ayağını, yap-işlet-devret modeliyle
ülkenin parsel parsel nasıl satışa
çıkarıldığını, Galataportu, Harem Projesini,
üçüncü köprüyü
Bakın, üçüncü köprünün temelleri daha atılmadan 400
kilometrelik güzergâhta kimler rant sahibi, kimler oralardan kazanacak? Bütün
bunların, ihale kanunlarının hepsinin görüşülmesi
gerekiyor. Ben burada, bir partinin, bir iktidarın sorunu olarak da
görmüyorum. Bu bir ülke sorunudur. Yolsuzluklar, her iktidar döneminde az da
olsa çok da olsa görülür. Bu, muhalefetin de sorunudur ama bununla ilgili bir
strateji çizeceksek ve 2010-2014 yılı da bu yolsuzlukla mücadele
stratejisinde Türkiye'nin saydamlaşmasının
artırılması, yolsuzlukla mücadelenin güçlendirilmesi stratejisinin
ve Avrupa Birliği ilerleme raporunun gereği ise yine, Avrupa Konseyi
Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu olan GRECOyu 2004te Türkiye
imzaladıysa, gelin, bu stratejiyi, Meclis, bir araştırma
komisyonuyla belirlesin; gelin, bütün partilerin görüşlerini katın;
gelin, birlikte mücadele edelim. O kadar kolay değil. Elinizde Teftiş
Kurulu olabilir, Başbakanlığın. Başbakanlık
Teftiş Kurulu, söyler misiniz TOKİyi nasıl denetleyecek?
Başbakana bağlı TOKİ, Başbakana bağlı
Teftiş Kurulu; hem hâkim hem savcı. Haydi buyurun... Nasıl
teftiş edecek söyler misiniz? Yani böyle bir ölçü dünyanın hiçbir
yerinde var mı arkadaşlar? Kamu görevlileri için etik kurallar
yasasını çıkarmak için, önce milletvekilleri için, siyasiler
için bir etik kurallar yasasını çıkarmamız gerekiyor.
Gelin, dokunulmazlıkları, yolsuzluklarda
sınırlamaları kaldıralım. diyoruz. Gelin, kürsü
dokunulmazlığı düşünce özgürlüğüyle
sınırlı kalsın. diyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Irak sınırında, İran
sınırında, bir bidon mazot için, bir karton sigara için son üç
ayda kaç kişinin öldüğünü biliyor musunuz? Biz bunu her gün Meclis
kürsüsünde gündeme getiriyoruz; araştırma önergeleri okunuyor. Bir
karton sigara, bir bidon mazot için kurşuna dizilen o köylülerin
fotoğrafını görüp de vicdanen azap duymayan bir insanın ben
insanlığından şüphe duyarım. E, öbür tarafta deveyi de
havuduyla götüren, milyarları götürenler var. Yani ne oluyor bu enerji
politikalarında? Nükleer santraller imzalanırken kaç rakamlar
oynuyor? En son on yedi tane kobra alacağız, savaş aracı alıyoruz,
3,5 milyara hangi şirketler kapıyor? Niye Mecliste bunu
tartışamıyoruz? F35lerin yeniden yapımıyla ilgili
Eskişehirde ne kadar yatırım yapacağız? Paralar ne
kadar gidiyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Bütün
bunları konuşamayacaksak, bu ülkenin gerçek gündemini
konuşamayacaksak, buna ilişkin hukuksal kurallar belirleyemeyeceksek,
etkili bir yargıyı sağlayamayacaksak, etkili bir
soruşturmayı sağlayamayacaksak, 64 ton altın bu ülkeye
nasıl girdi? diye bu Meclis sorgulayamayacaksa, bu Meclis verilen
rüşvetleri sorgulayamayacaksa, uluslararası alanda dönen
dolapları konuşamayacaksa, bu yetimin hakkını, hazineye
giren her kuruşunun nereye gittiğini sorgulamayacaksa neyi
sorgulayacak? Ülkenin gerçek gündemi nedir Allah aşkına? Vicdan,
insanlık nerede? Yani bunu sorgulamanın zamanı değil mi?
Seçime gidiyorsunuz, biliyorum. Vallahi billahi, AK PARTİ
sıralarında oturan milletvekillerinden -ki lider sultası var
partinizde- yüzde 55inin milletvekili olarak buraya dönmeyeceğine burada
şarta giriyorum. Siz yoklama için geliyorsunuz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Sen niye rahatsız oluyorsun! Sen niye rahatsız
oluyorsun!
HASİP KAPLAN
(Devamla) Ama içinizdeki 45 tane değerli insanın gelmesini de ben
istiyorum.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Seni ne ilgilendirir! Niye rahatsız oluyorsun!
HASİP KAPLAN
(Devamla) Asla, bakın, asla bunun hesabını söyleyeyim, erken
seçime de bu kadar boynunuzu kıldan ince uzatmayın, çok kendinizi
ezdirmeyin, vicdanınızı ayağa kaldırın, sesinizi
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grup önerisinin aleyhinde ilk söz Eskişehir
Milletvekili Sayın Tayfun İçliye aittir.
Buyurun
Sayın İçli.
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Yine her zaman
ifade ettiğim gibi usulen söz aldım.
Biraz evvel
konuşan Sayın Hasip Kaplanın da ifade ettiği gibi,
aslında Türkiye'nin gerçek gündemi Türkiye Büyük Millet Meclisinde
konuşulmuyor. Türkiye'nin en önemli sorunu aslında ekonomi, yolsuzluk
ve terör, bunlar; bunların konuşulması lazım ama başka
başka konular getiriliyor ve AKP sayısal üstünlüğe sahip
olduğu için Türkiye Büyük Millet Meclisi
bunları konuşamıyor.
Ben de diğer
milletvekili arkadaşlarım gibi, bugün yaşamlarını
yitiren 5 şehidimize Allahtan rahmet diliyorum, milletimize
başsağlığı diliyorum ve burada terörü lanetliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz evvel Sayın Hasip Kaplanın gündemle
ilgili görüşüne katıldım ama katılmadığım
bir konu var. Sayın Kılıçdaroğlunun siperlere gitmemesini
istedi, buna katılmıyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Poz için gitmesin canım.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Ben şunu dilerim: Bu ülkede yaşayan
herkesin aslında o siperlere gidip terörü lanetlemesini ve terörist
faaliyetlere son vermesi için o siperlerden çağrıda
bulunmasını dilerim. Çünkü bu kısır bir döngü; kim suçlu, o
mu suçlu, bu mu suçlu? Şimdi birazdan nedenlerine, gerekçelerine
gireceğim. Bu nedenle, aslında terörü lanetlemeliyiz. Terör
kanımızı emiyor, bu ülkenin, bu milletin kanını emiyor
ve terörist faaliyetler insanlık dışı faaliyetlerdir. Dün
nasıl cezaevlerinde insanların, tutukluların ve hükümlülerin
sağlık haklarından, yaşam haklarından mahrum edilmesi
nasıl insanlık dışı bir suçsa terörizm de
insanlık dışı suçtur ve herkes tarafından lanetlenmesi
gerekir.
Değerli
arkadaşlarım, Başbakan tatilde. Türkiye Büyük Millet
Meclisi geçen günkü AKP grup önerisiyle
16 Temmuza kadar gece 24.00e kadar çalışacak ama ucu açık,
aksine karar alınıncaya kadar. Demokratik ülkelerde, parlamentosu
çalışan meclislerin başbakanları veyahut bakanları
burada olur. Bakın, bir tane nöbetçi bakan var, başka bakan yok.
Başbakan tatilde. Bir ülkenin Başbakanı tatilde olursa
bakanları da tatilde olur. Biraz evvel gündem dışı
konuşma sırasında Tarım Bakanımızın burada
olmadığı konusunda eleştiriler yöneltildi. AKPli
arkadaşlar dedi ki: Tarım Bakanı yurt dışında.
Değerli
arkadaşlarım, devlette devamlılık esastır, vekâlet
müessesesi vardır. Bir bakan yurt dışına gittiği zaman
başka bir bakana vekâlet verilir ve o bakan, vekâlet eden bakan Türkiye
Büyük Millet Meclisine gelir, gündem dışı konuşmalara,
sorulara cevap verir. Birçok kanun tasarı ve teklifi geliyor, kendi
konusuyla ilgili olmayan nöbetçi bakan orada oturuyor ve kanun tasarı ve
teklifleri görüşülüyor. Neden bugün bunlar yapılmıyor? Bunlar
mazerettir ama dediğim gibi, Başbakan olmazsa, Başbakan tatilde
olursa bakanlar da burada olmaz ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri, çok
saygıdeğer üyeleri
Daha önceki konuşmalarımda olduğu
gibi, ağalıkta vardır -maraba vardır, bir de ağa
vardır- veyahut da padişahlıklarda vardır, padişah Ey
kullar bunu yapın. der, Osmanlı Meclisi Mebusanında olduğu
gibi, buyruğunu verir padişah, Meclisi Mebusandakiler de ona göre,
padişah buyruğuna göre hareket eder ama demokrasilerde bu olmaz. Bunu
da belirtmiş olayım.
Değerli
arkadaşlarım, Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi
yolsuzlukla mücadelede alınması gereken önlemlerle ilgili Meclis
araştırması. Altına imza atarım. Mutlaka bu
araştırılmalı ama daha önceki bu Meclis önergeleri
-Cumhuriyet Halk Partisinin de aynı konuda, Milliyetçi Hareket Partisinin
de aynı konuda önerileri- nedense AKPnin sayısal
çoğunluğuyla reddedildi.
Arkadaşlarım,
yolsuzluk, kamu kaynaklarını alıyor götürüyor, halkın
birikimlerini alıp götürüyor. Ulusal çıkarlarımızı
yağmalıyoruz. Bir ülkede eğer yolsuzluk diz boyu olduysa,
eğer ekonomik krizler var ise siyasi yönden de o ülke başka ülkelere
biat etmek durumunda kalır. Yani yolsuzluk aslında uluslararası
çıkarların da yağmalanmasıdır, heba edilmesidir.
Başka? Yolsuzluk, ekonomik krizlerin en büyük nedenidir.
Açlığın, işsizliğin, yoksulluğun, yokluğun
nedeni hep yolsuzluktur ama her nedense bizim ülkemizde bu konular
konuşulur ama gereği yapılmaz. Örneğin, Deniz Feneri
denilen bir yolsuzluk olayı vardır. Din istismar edilmek suretiyle
yurttaşlarımızın yurt dışında paraları
yağmalanmıştır ama nedense, Türkiyede, bu konuda
yargımız bir türlü ilerleyememektedir. Yazarların, çizerlerin
ifadelerine baktığımız zaman, böylesi yolsuzluğun
altında siyasi iktidarın olduğu ileri sürülmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, yolsuzluk, aslında, tehlikeli salgın bir
hastalıktır. Neden buraya geldim? Yani yolsuzluk, aslında,
bölücülüğün ve terörün de kaynağıdır. Bir ülkede yolsuzluk
varsa -her tür hastalık- o ülkenin bağışıklık
sistemini yıkar ve her türlü hastalığa ülke çok net olarak
bulaşır. Yolsuzluk ağır ekonomik buhranların da
nedenidir dedikten sonra, neden bu konuları terörle bağlıyorum,
diğer konularla neden bağlantısını yaptım, onu
açıklayacağım.
Değerli
arkadaşlarım, dün konuşurken, olağanüstü hâlin, Sayın
Başbakan tarafından, iki grup toplantısında, AKP
İktidarı tarafından
kaldırıldığının ileri sürüldüğünü ama bunun
doğru olmadığını Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19
Haziran 2002 tarihli tutanaklarından size aktarmıştım.
Orada (3/1116) sayılı Başbakanlık Tezkeresini okumuş,
iki ilde olağanüstü hâlin 30 Temmuz 2002 tarihinde
kaldırıldığını, bunların Hakkâri ve Tunceli
illeri olduğunu; diğer Diyarbakır ve Şırnak illerinde
ise 30 Temmuzdan itibaren, dört ay sonra kaldırılacağına
dair Bakanlar Kurulu tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisince
onaylandığını burada söylemiştim. Orada, AKP Grubu
adına görüşlerini bildiren Sayın Fıratın
görüşlerinin bir kısmını aktarmıştım, Dengir
Mir Mehmet Fırat arkadaşımın. Dengir Mir Mehmet Fırat
arkadaşımız AKP adına, AKP Grubu adına konuşuyor,
Hükûmete bu uygulamadan dolayı takdirlerini bildiriyor, diyor ki:
İyi ki olağanüstü hâl kalktı. Ama orada, adına ister
ironi deyin ister kendi iç dünyası, öyle görüş deyin, bakın,
başka ne tür görüşler aktarmış: Anayasanın 119uncu
maddesi, 120nci maddesi ve 121inci maddesinden alıntılar yapmak
suretiyle demiş ki: Evet, şu hâllerde olağanüstü hâl
yapılır. Ama öylesine ilginç bir yaklaşımı var ki
Sayın Fıratın, bakın ne demiş Fırat, sizin
bilgilerinize sunuyorum: Ancak benim ayrı bir teklifim var. Ben diyorum
ki, olağanüstü hâli, bundan evvelki dönemde tahmin ettiğim
kadarıyla 11 ildeydi, 11 ilde yeniden ilan edelim. Hatta, artı, bunun
civar illerini de ekleyelim. Ancak 119uncu maddeye göre bu bölgeyi
olağanüstü hâl ilan etmek durumundayız. Çünkü Anayasamızın
119uncu maddesinde tabii afet ve ağır ekonomik bunalımlar
hâlinde de olağanüstü hâlin ilan edileceği açıkça Anayasada
belirtilmektedir. deyip Türkiyede o dönemde yaşanan ekonomik
buhranı, sıkıntıyı olağanüstü hâlin bir nedeni
olarak ortaya koyuyor. Gerçekten de Anayasamızın 119uncu maddesi
tabii afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü
hâli düzenler, 120nci maddesi de şiddet olaylarının
yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde
bozulması sebebiyle olağanüstü hâli düzenler.
Şimdi,
birkaç gündür olağanüstü hâlin gerekli olup olmadığı
tartışılıyor. Bence tartışılmasında çok
büyük yarar var çünkü Milliyetçi Hareket Partisinin mutlaka bu terör
belasından kurtulabilmek için olağanüstü hâlin ilan edilmesi
gerektiği şeklinde görüşü var. Bunu şiddetle reddedenler de
var. Ama 19 Haziran 2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde AKP
adına konuşan, grup adına konuşan Sayın Fırat,
ekonomik nedenlerle olağanüstü hâlin ilan edilmesinin gerekli
olduğunu söylemiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye ekonomik bir krizden geçmekte midir?
Geçmektedir. Yoksulluk, yolsuzluk diz boyu mudur? Evet. İşsizlik öyle
midir? Evet. Emeklimiz kan mı ağlamaktadır? Evet. Çiftçimiz
Hayvancılık, bakın, 100 bin ton ithal ediyoruz, et ihraç eden
Türkiye 100 bin ton et ithal ediyor, bu da gerçek midir? Gerçektir. O zaman
Genel Başkan Vekilliği yapmış Sayın Fıratın
2002de söylediği bu Meclis tutanaklarındaki görüşünün de
dikkate alınması lazım. Kabul edilmesi lazım demiyorum,
tartışılması lazım.
Peki, 120nci
madde ne diyor: Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Bitireceğim efendim.
veya temel hak
ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet
hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet
olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması
hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında
Bakın,
Başbakanın başkanlığında değil,
Cumhurbaşkanının başkanlığında Bakanlar
Kurulu toplanır, Millî Güvenlik Kurulunun görüşünü alır ve
olağanüstü hâle karar verir, verdikten hemen sonra Türkiye Büyük Millet
Meclisinin onayına sunar.
Şimdi, ister
119uncu maddedeki şartlara bakın
Ekonomik kriz, bunu ben
söylemiyorum, Sayın Başbakan, daha
dün grup toplantısında, G20 toplantısından geldikten
sonra dünyadaki ve Avrupadaki ekonomik krizden söz etmek suretiyle ve
Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizi belirtmek suretiyle
böyle bir saptama yapmıştır. Bir taraftan da işte,
okuduğum Anayasa 120deki olaylar vardır.
Değerli
arkadaşlarım, bu ülke hepimizin, bu insanlar kardeşlerimiz
ırk, mezhep ayrımı gözetmeksizin. Türkiyede böyle bir sorun
varsa bu mutlaka tartışılmalıdır,
yapılmalıdır demiyorum,
tartışılmalıdır ve bunun gereği
yapılmalıdır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İçli.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde Muş Milletvekili Sayın
Nuri Yaman.
Buyurun
Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)
M. NURİ
YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, yolsuzlukla mücadele edilmesiyle ilgili verilen önergemiz
lehinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi en içten duygularla
selamlıyorum.
Ne yazık ki
ülkemiz 1980 sonrası serbest piyasa ekonomisine geçtiği günden bu
yana ülkenin herhangi bir köşesinde, herhangi bir biriminde yolsuzluk
olaylarının yaşanmadığı, gündeme gelmediği
ve basına yansımadığı bir gün
kalmamıştır. Burada konuşan değerli hatiplerin de
belirttiği gibi, bu konuyla ilgili yapacağınız en ufak bir
araştırmada yolsuzlukların artık diz boyu olduğu
görülür ve bununla mücadele konusunda da ne yazık ki bugüne değin
ülkemizde gerekli olan yasal düzenlemeler hayata geçirilememiştir.
Ben bu serbest
piyasa ekonomisinden sonra yaşanan yolsuzluklarla ilgili olarak Kemal
Horzumlara değinmeyeceğim, Türkbanktaki yolsuzluktan, Deniz Feneri
yolsuzluğundan, YİMPAŞtan ve Parsadandan da
bahsetmeyeceğim ancak bunları belleğinizin,
hafızanızın yenilenmesi bakımından da bir kez daha
düşünmenizi rica edeceğim. Ancak, hâlen, geçmişte ülkemizde
yaşanan bu olumsuzlukların gelecek kuşakların hafızalarında
yaşanmaması için hazırlanıp da ülkedeki yolsuzluklarla
sağlıklı bir mücadeleyi sağlamayı amaçlayan
yolsuzlukla mücadele yasası ne yazık ki hâlen bu Meclisin
raflarında sıra bekliyor. Çünkü mevcut iktidarlar ülke yönetiminin
hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkesinde, kendi
yandaşlarını nemalandırmak için, kendi kurulu düzenlerinin
devamını sağlamak için kamuda bunlarla ilgili köklü
değişikliklerin yapılmasını bugüne kadar istemediler.
Hepinizin
bildiği gibi, denetimsiz yönetim başıboş bir gücün felaket
doğurmasına benzer; denetimsiz bir yönetim de keyfîliği ve
yolsuzluğu doğurur. Ülkemizin, bilhassa yerel yönetimler
bakımından bu tür örneklerini çok sayıda yaşayan bir
meslektaşınız, bir arkadaşınız olarak
denetimlerde karşılaştığım birkaç örnekle
hafızalarınızı yenilemek istiyorum.
Bugün ülkemizde
81 il özel idaresi, 326 tane belediye ve yine yerel yönetimler kapsamında
34 bin köy, binin üzerinde de mahallî idare birlikleri var. Bunlar
yetmezmiş gibi bir de belediyelerimizde -hemen hemen büyük bir çoğunluğunda-
şirketler ve kamuda kamuoyunun yakından bildiği şekliyle de
BİTler ve birtakım buna benzer işletmeler söz konusu. Bu
birimlerde de yaklaşık olarak 450-460 bin arasında da personel
çalışmaktadır. Bütün bu saydığım birimlerdeki
denetimler de iç ve dış denetim olarak çok sınırlı
birimler tarafından yürütülüyor.
Bildiğiniz
gibi, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolörlüğü
Yasası denetim sistemini ikiye ayırmış; biri iç denetim
diğeri de dış denetim. Genelde hukukiliği denetleyen,
hukukiliği ortaya koyan iç denetimler İçişleri
Bakanlığının bünyesi içinde oluşturulan
İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu ve
mahallî idareler kontrolörleri tarafından bu devasa örgütün, yerel yönetimlerin,
81 il özel idaresinin, 3.226 belediyenin, binlerin üzerindeki bu mahallî idare
birliklerinin denetimi yapılmakta. Ne yazık ki bu kadrolar da
Genelde Mülkiye Teftiş Kurulunun kadrosu 170le 190 arasında,
diğerleri de 130-160 kişilik bir mahallî idareler kontrolörleri
tarafından yapılıyor. Ancak, ne yazık ki, bu denetimlerde
-çok defa periyodik denetimlerle ilgili olarak- gerek sayısal azlık
ve gerekse denetimin mali denetimin dışında
bırakılmasından dolayı istenen sonuç alınmıyor.
Mali denetimle ilgili olarak Sayıştayın yapmış
olduğu denetimler de, Sayıştay Kanununun gereği olarak,
sayısal azlıktan dolayı birçok yerel yönetimlerimizin hesap
iş ve işlemleri iki yıllık denetim kapsamı içinde
değerlendirilmediği için yasa gereği otomatik olarak da zaten
bunlar ibra edilmiş oluyorlar. Daha önce yapılan iç denetimlerin dışındaki
mali denetimlerde de İçişleri Bakanlığı Teftiş
Kurulu olsun, yine mahallî idareler kontrolörlerinin olsun yapmış
olduğu denetimlerde sonuç almak mümkündü ancak bu son dönemlerde artık
bu yerel yönetimlerdeki bilhassa ihale yolsuzlukları ve kamu harcamalarının
istenilen adama, yandaşlara verilmesi konusunda gayet rahat bir
şekilde çalışma olanağı
sağlanmıştır. Hele KİTler konusuna
değindiğimiz zaman konunun ne kadar daha da kötü olduğu ve
bunların da nasıl örtbas edildiğine üç yıllık KİT
Komisyonundaki görevim sırasında bire bir
karşılaştım. KİTlerin denetimini yapan
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ne yazık ki sadece durumu
saptamakta ama soruşturma yapma yetkisi olmadığı için de
genelde düzenlediği raporları ilgili bakanlığa yani
işi yapan, kotaran bakanlığa Sen bunun dosyasını,
kılıfını hazırla, buna göre işlem yap. diye
göndermektedir. Bazen işin önemine bağlı olarak, büyük
birtakım ihalelerle ilgili rakamların büyüklüğünden kaynaklanan
bazı konular Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından denetlenmesine
ve bununla ilgili hem cezai sorumluluk hem mali sorumluluk ve hem de disiplin
ve idari sorumluluk önerildiği hâlde bu gelen dosyalar içinde
gördüğümüz manzaralar bu denetimin de ne kadar etkisiz olduğunu
açık ve net olarak ortaya koyuyor.
Bakın, bir
yolsuzlukla ilgili olarak eğer bir teftiş kurulu, bir müfettiş,
o yaptığı dosyaları doğrudan doğruya, -ilgisi
bakımından suç unsuru olan- ilgisi bakımından eğer
cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmuyorsa, o
soruşturmadan sonuç elde etmek mümkün değil. Siz, eğer
yapılan o yolsuzlukla ilgili dosyayı tekrar o yolsuzluğun
biriminin başında bulunan ve siyasi ağırlığı
daha etkili olan bakanına ve onun müsteşarıyla genel müdürüne
gönderirsek, onlar şimdiye kadar yaptıkları gibi, dosyaları
ya zaman aşımına uğratacaklar ya da mali yönden 657
sayılı Yasanın da öngörmesine rağmen tazmin raporunu
düzenlemeyeceklerdir. Bunun örneklerini sık sık KİT Komisyonunda
görüşmeler sırasında dile getirmemize rağmen, bu konuda
yasanın öngördüğü mali tazmin raporlarının yine o birimi
temsil eden, o birimin başındaki kişinin onayına ve onun
mali tazmin raporunun açılıp dava açmasına bağlı
olduğu için gene bekletilip zaman aşımına uğratılmaktadır.
Bir tek şey
yapılıyor bu konularda, o devasa KİTlerde yapılan soruşturmalar
sonucunda elhak bir şeyin yapıldığını görüyorum;
o da, idari veya disiplin yönünden ilgili, kamunun başında bulunan, o
birimin başındaki kişiye en fazla verilen disiplin cezası
uyarı cezasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
M. NURİ
YAMAN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Sadece uyarı
cezasıyla geçiştiriliyor ancak unutulmamalı ki, hem 5018
sayılı Yasanın hem de 657 sayılı Yasanın
sağladığı ve öngördüğü kamu harcamalarını
yapan, kamuyu zarara uğratan kişilerin mali sorumluluktan
kurtulmaması lazım. Bugüne değin mali sorumluluğu nedeniyle
hakkında kişisel geri alma davası alınan daha bir
kişiye ben rastlamadım, içinizde rastlayan varsa, birlikte, gelsinler
bunu irdeleyelim.
O nedenle, bu
yolsuzluklarla mücadelenin böyle palyatif, böyle kendi teftiş
kurullarına ve teftiş kurullarında da soruşturma izninin
ilgili bakanın ön inceleme raporuna bağlı olmasından sonuç
alınamayacağını belirtirken bu, Mecliste bekleyen
yolsuzlukla mücadele yasasının en kısa sürede gündeme
alınmasını diler, hepinizin bu önergemize katkı
sunmanızı bekler, saygılarımı sunarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yaman.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde Bilecik Milletvekili Sayın Fahrettin Poyraz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği
önergenin aleyhinde grubum adına söz aldım.
Sözlerime
başlarken vatanı için mücadele ederken şehit olan
şehitlerimize Cenabıhakktan rahmet dileyerek ve
yaralılarımıza da acil şifalar dileyerek sözlerime
başlamak istiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi yolsuzluk kavramı kamu gücü
ve kaynakları ile özel kuruluşlardaki görev, yetki ve
kaynakların toplumun zararına olarak özel çıkarlar için
kullanılması şeklinde tanımlanabilen bir kavram. Rekabeti
engelleyerek ekonomik büyümeyi yavaşlatmakta, doğrudan yabancı
sermaye girişini ve vergi gelirlerini azaltmakta, gelir
dağılımını bozarak yolsuzluğu artırmakta,
kamu kaynaklarının israf edilmesine yol açarak eğitim,
sağlık, güvenlik gibi zorunlu kamu yatırımlarını
olumsuz etkilemekte, kamu kurumlarına, yöneticilerine ve adalet sistemine
duyulan güveni zedelemekte ve toplumdaki ahlaki bozulmaya yol açmakta olan bir
kavramdır yolsuzluk.
Bizden önceki
konuşmacı arkadaşlarımız konunun pek çok yönüyle,
boyutuyla tartışılmasına vesile oldular. Ben
katkılarından dolayı, verdikleri katkılardan dolayı
hepsine teşekkür ediyorum. Ama değerli arkadaşlar,
unutulmaması gereken bir husus, yolsuzlukla mücadelenin sürgit devam
etmesi gereken bir mücadele olduğu ve kamu gücünün, kamu
kaynağının kullanıldığı her yerde bunun
olabileceği gerçeğinin açık yüreklilikle kabul edilmesi
gerektiğidir.
Şu bir
gerçektir: Kim olursa olsun, hangi ülkede olursa olsun, mutlaka ve mutlaka kötü
niyetli insanlar olacaktır, mutlaka ve mutlaka milletin hakkını
hukukunu gasbetmeye niyetlenen insanlar olacaktır. Bize düşen
iktidarıyla muhalefetiyle, ister iktidarda olalım ister muhalefette
olalım, milletin hakkını hukukunu koruma anlamında,
milletin hakkına hukukuna göz koyanlara karşı her türlü
mücadeleyi, her türlü tedbiri alma mecburiyetimizdir.
Değerli
arkadaşlarımız konuşmalarında zaman zaman, elbette
siyasi yönünü de işin içine katarak, İktidarımıza
karşı, Hükûmetimize, partimize karşı eleştiriler
getirdiler. Kendilerine göre belki haklı yönleri vardır ama şunu
da mutlaka ve mutlaka kabul etmeleri gerekir ki, şu anda Türkiye belki
tarihinde çok az dönemde rastlanıldığı şekliyle bir
taraftan yolsuzluklarla mücadele etmekte, bir taraftan büyümesini,
gelişmesini sağlamakta ve bir taraftan da milletin hakkını
hukukunu, emanetini de en iyi şekilde kullanmakta, en verimli şekilde
kullanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bir arkadaşımız dedi ki: Googlea girin. AK
PARTİ ve yolsuzluk kavramını tarattırın, onlarca,
yüzlerce dosya bulursunuz. Ben de merak ettim, oturduğum yerden Googlea
girdim, söz konusu iddiada bulunan arkadaşımızın siyasi
partisiyle yolsuzluk kavramını yan yana koydum, bir baktım
yüzlerce dosya var. Şimdi, burada hangi siyasi partinin isminin sonuna
böyle bir kavram yazarsanız, mutlaka yüzlerce haber çıkacaktır.
Bu bir şey ifade etmez. Eğer elimizde hakikaten somut
iddialarımız varsa, somut belgelerimiz varsa, devletin hukuk sistemi
işliyor, bu devlette savcılar var, bu devlette hâkimler var, burada
gelip hamasi nutuk atmak yerine, kuru kuruya konuşmak yerine, Googledan
konuşmak yerine elimizdeki bilgi ve belgeler neyse onlarla, belgelerle
konuşmak gerektiği kanaatindeyim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Siirt Belediyesini, TOKİleri belgeleriyle getirdik
size. Yapmayın! Belgeleriyle açıkladım size. Kaçtı gitti
Başkanınız.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Bir taraftan bir başka arkadaşımız da
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun ve KİT Komisyonunun
birtakım olayları, birtakım konuları örtbas ettiği
iddiasında bulundu.
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) Doğru.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Üç yıldır bu Komisyonda
çalıştığı iddiasında bulundu.
Değerli
arkadaşlar, yolsuzluk yapanın siyasi partisi, dini, mezhebi, milleti
yoktur bir kere. Bu gerçeği kabul edelim.
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) Bir tek AKPsi vardır.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Yolsuzluk yapan insanla mücadele etmek her kişinin,
ister siyasi kimliği olsun isterse diğer, sivil vatandaş olsun,
her kişinin sorumluluğunda, boynunun borcu olan bir konudur. Bunu da
biliyoruz. Dolayısıyla...
GÜROL ERGİN
(Muğla) Peki, Deniz Feneri ne oldu, Deniz Feneri? Nerede bu Deniz
Feneri?
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Dolayısıyla, Komisyonda birlikte
çalıştığımız
arkadaşlarımızın her
birisi kendi konularında hâkim, bilgili arkadaşlarımız. Biz
gün oluyor, bu Komisyonda -buna iddiada bulunan değerli milletvekili
arkadaşımız da yakinen şahittir ki- bir konu hakkında,
tereddüt ettiğimiz bir konu hakkında, gün geçmiyor ki saatlerce bu
konu hakkında konuşalım, tartışalım. Burada bizim
kimsenin bir şeylerini aklama, onların ayıplarını
saklama diye bir mecburiyetimiz, böyle bir özelliğimiz yok. Hepimiz
şerefli, namuslu insanlarız.
İşin
bir diğer tarafı da değerli arkadaşlar...
GÜROL ERGİN
(Muğla) Deniz Fenerini söyle sen!
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Bir diğer tarafı da olayın siyasi yönüne
bakın. Bu bürokratları kim atıyor? Hükûmet atıyor. Peki, bu
bürokrat yolsuzluk yapacak da bu bürokrat milletin hakkını, hukukunu
korumayacak da, onun yaptığı yolsuzluğu örtbas ederek biz
millete gittiğimizde kime hesap vereceğiz? O yapılan,
bürokratların yaptığı yolsuzlukların
hesabını, muhalefet olarak siz, milletin karşısına
çıkıp milletin karşısında tek tek sayıp
söylemeyecek misiniz? Peki o zaman, kusura bakmayın ama bizler, KİT
Komisyonunun iktidar milletvekilleri olarak, davul bizim boynumuzda, tokmak
sizin elinizde
Bizim ne mecburiyetimiz var? Biz enayi miyiz yani tutup da bu
arkadaşlarımızın yaptığı birtakım
haksızlıkları, usulsüzlükleri, yolsuzlukları örtbas edelim?
Yapmayın Allah aşkına. Daha çok değil, bakın, birazdan,
zannedersem Cumhuriyet Halk Partisinin veya Milliyetçi Hareket Partisinin
önerisini konuşacağız
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teftiş kuruları sizde, buyurun.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla)
Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili konuyu
konuşacağız. Çok değil on beş gün önce, biz, KİT
Komisyonunda arkadaşlar olarak oturduk, konuştuk, saatlerce
konuştuk. Üstelik ne yaptık? Evet, bu bizi tatmin etmedi. dedik ve
hep birlikte, Atatürk Orman Çiftliğinin hesap ve işlemlerini ibra
etmedik. Bizde bu konuda tereddüt var, bu konuda her ne kadar savcı
tarafından takipsizlik kararı verilmiş olsa da bir kere daha
savcılığa gitsin, savcılık bu konuyu bir kere daha
incelesin. dedik ve hep birlikte, milletin hakkını hukukunu koruma
anlamında, milletvekilleri olarak üzerimize düşeni yaptık.
Ben
açıkçası, sayın milletvekilime
Denetim
elemanlığı da yaptı ve dolayısıyla da denetim
kültürünün ne olduğunu bilen bir arkadaşımız; biz de
yaptık, ben de yaptım. Açıkçası, ben, hiçbir yetkilinin bir
denetim elemanının başına geçip de, bir mülkiye
müfettişinin yanına geçip de, bir maliye müfettişinin, hesap
uzmanının yanına gelip de, bir Sayıştay denetçisinin
yanına gelip de Şu raporu şöyle yaz. deme cesaretini
göstereceğine inanmıyorum. Çünkü hakikaten, bizim denetim
elemanı arkadaşlarımız da iyi eğitimli arkadaşlarımız,
işlerini iyi yapan arkadaşlarımız. Dolayısıyla,
burada birtakım hususları konuşurken, birtakım
hususları iddia ederken burada olmayan insanlarımızı da zan
altında bırakacak şekilde ithamlarda bulunmamamız
gerekiyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Dokunulmazlıkları kaldıralım, hepimiz
yargılanalım, Başbakan en başta! Hep beraber
yargılanalım.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Başbakanı aklayan mülkiye müfettişi vali
oldu!
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Neticesinde, evet, getirdiğiniz eleştirilerde, öne
koyduğunuz fikirlerde doğru olanlar da var. Ama herhâlde, Meclis
olarak, Parlamento olarak evvelemirde tartışmamız gereken husus
da, Türkiyede hesap verilme noktasında bütün alanı, bütün sistemi
hesap verilebilir, şeffaf hâle getirmek mücadelesi olması gerekiyor.
AK PARTİ
olarak, aslında, bizim sekiz yıllık iktidarımız
dönemimizde zaman zaman sizlerle tartışsak da, sizlerle
karşı karşıya gelsek de, hep birlikte yapmaya
çalıştığımız
Çoğu kere de, doğru
olanlar noktasında da bu Mecliste, Parlamentoda ihtilaf da olmadı ve
mutlaka ve mutlaka milletin yararına olan hususlarda, pek çok demokratikleşme
adımını da hep birlikte attık. Bu
attığımız adımlarda da istedik ki, arzuladık ki
sistemde kapalı nokta kalmasın, sistemde hesap verilemeyen,
şeffaf olmayan nokta kalmasın diye mücadele verdik.
Konuşuyoruz,
yazmışsınız önergenizde, Yargı sistemi yeniden
yapılandırılmalı. Adil bir yargı sistemi yeterince
yok, işlemiyor. diyorsunuz. Ee, doğru! Geçtiğimiz ay burada,
hep birlikte, bugün ayyuka çıkmış olan pek çok iddianın
araştırılması, kovuşturulması,
soruşturulması noktasında taleplerin gazetelerde sütun sütun yer
aldığı, Yargı sistemini daha demokratik yapalım, daha
katılımcı yapalım, daha şeffaf yapalım. diye
Anayasa değişikliği yapmadık mı?
GÜROL ERGİN
(Muğla) Onun için mi yaptın? Onun için mi yaptın, hükmetmek
için mi yaptın? Doğru konuş.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Millete gidiyoruz millete, sonuçta millet karar verecek
GÜROL ERGİN
(Muğla) Yargıyı ele geçirmek için yapıyorsunuz.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla)
ve millet diyecek ki: Evet, biz her hâkimimize, biz her
savcımıza güveniyoruz.
Türkiyedeki
adalet sisteminin
GÜROL ERGİN
(Muğla) Deniz Fenerini anlat, Deniz Fenerini! Adaletten
konuşuyorsan Deniz Fenerini anlat!
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla)
yeniden yapılandırılması
noktasında söz sahibi olacak olan
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla)
karar mercisi olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yeniden belirlenmesi noktasında tüm hâkimlerimiz söz sahibi
olsun diye millet karar verecek.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Hırsızlara ve hırsızlığa sahip
çıktınız.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Değerli arkadaşlar, ben aslında başka
bir konuya gelecektim. Şu sekiz yıllık dönem zarfında
yolsuzluklarla mücadele anlamında burada Parlamento olarak onun üzerinde
kanun düzenlemesi yaptık.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Her tarafınız yolsuzluğa bulaştı be!
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Bankacılık Kanununu değiştirdik,
artık şu anda bankalar batmıyor.
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Hayır hayır, öyle bir şey yok.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Zarar eden kamu bankalarının şu anda her
birisi kâr ediyor. Bakın değerli arkadaşlar, Halk Bankası,
Ziraat Bankası, Vakıflar Bankası milyarlık kârlar
yapıyor.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Ziraat Bankası kârla övünmez, Ziraat Bankası çiftçiye
yardımla övünür!
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Dolayısıyla Türk Ceza Kanunundan başlamak
üzere pek çok yasal düzenleme yaptık.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Beraber bir komisyon kuralım ve birlikte
çalışalım, üç ay beraber çalışalım.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Bu yasal düzenlemeler noktasında bu Parlamentoda her
defasında bu konuları konuştuk, sizlerden de
aldığımız öneriler
GÜROL ERGİN
(Muğla) Deniz Fenerini anlat!
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla)
çerçevesinde sistemde aksayan yönler varsa da o aksayan
yönleri düzeltme noktasında mücadele verdik.
Ben, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin özellikle şu önümüzdeki iki haftalık dönem
zarfında gündeminin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla)
yoğun olması hasebiyle bu gündeme devam edilmesi
noktasında görüşümü belirtiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Poyraz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Reddedilmiştir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı
BAŞKAN
- Siz mi istemiştiniz?
Tamam.
Sayın.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Tamam Sayın Başkan, olduğu
anlaşılıyor.
BAŞKAN
- Peki.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
2.- (10/159, 10/419) esas numaralı Meclis
Araştırması önergelerinin ön görüşmelerin, Genel Kurulun
1/7/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 01.07.2010 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu
Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Oktay
VURAL
İzmir
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/159, 10/419 esas numaralı, "Kamyoncu
Esnafının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 01.07.2010 Perşembe günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisinin lehinde Sayın Mehmet Serdaroğlu, Sayın Mehmet Ali
Susam; aleyhinde Sayın Azize Sibel Gönül, Sayın Halil Mazıcıoğlu.
İlk söz
Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğluna aittir.
Buyurun
Sayın Serdaroğlu.
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamyoncu esnafının sorunlarının
araştırılmasını amaçlayan grup önerimiz üzerinde söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde hemen
hemen her sektörde yaşanan ekonomik sıkıntılar, yoksulluk
ve işsizliği artırmış, bu olumsuz gelişmelerden
de en fazla etkilenen kesimlerden biri kamyoncu esnafı olmuştur.
Özellikle, son yıllarda nakliye sektörü kazanç açısından en
sıkıntılı dönemini yaşamaktadır. Maliyet
girdileri ve akaryakıt fiyatlarının yüksekliğinden bunalan
nakliyeciler, bunun yanında bir de iş yokluğu yaşamaktadırlar.
Nakliyeci, kamyoncu esnafı yüksek maliyet girdileriyle, çok düşük
ücretlerle hatta mazot parasına taşıma yapmak zorunda
kalmaktadırlar ancak son zamanlarda ne taşıyabilecekleri yükleri
ne de işleri vardır.
Değerli
milletvekilleri, tüm esnafımızın en büyük sorunu olan iş
yokluğu kamyoncumuzu da derinden vurmuştur. Kamyoncular, gelir
vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, araç muayenesi, egzoz pulu, geçici
vergi gibi birçok vergi çeşidiyle boğuşurken, K1, C2, SRC gibi
belgeler de kamyoncunun diğer baş ağrılarıdır, baş
belalarıdır. Şahsa 25 ton için verilen K1 belgesinin maliyeti 12
milyar lirayı bulmaktadır. K1 belgesinde tonaj aşağıya
mutlaka çekilmelidir, belge maliyeti de mutlaka ve mutlaka düşürülmelidir.
Tonaj ve yüksek maliyet nedeniyle belge alamayan kamyoncu ya sefere
çıkamamakta veya büyük cezalar ödemektedir. K belgesinden 3 kez ceza
kesilen bir esnafın, aracını satsa bile cezayı
karşılayacak gücü kalmamaktadır. Kamyon garajlarında her
gün onlarca araç vergi borcundan dolayı bağlanmakta ve
haczedilmektedir. BAĞ-KUR primini ödeyemeyen kamyoncu sağlık
imkânlarından da yararlanamamaktadır. Sonuçta, kamyoncu, yok
pahasına kamyonunu yani ekmek teknesini satmaya çalışıyor
ama alıcı da bulamıyor.
Değerli
milletvekilleri, bu garibanların ceplerinde harçlıkları bile
yok, artık mazotu veresiye de alamıyorlar dolayısıyla
işe de çıkamıyorlar. İşsizlikten kamyonların
üzerinde kuşların tünediğini kendileri söylüyorlar. Mazot
fiyatlarındaki artış kamyoncu esnafını öyle acı
bir noktaya getirmiştir ki deposuna mazot koyamayan kamyoncu, yakıt
olarak 10 numara yağ kullanmaya başlamıştır, bu da
ayrıca büyük cezalar ile karşı karşıya kalmasına
neden olmaktadır. Kamyoncu tüm bu sıkıntılardan dolayı
sürücü belgesine sürünme belgesi adını vermektedir. Kamyoncunun
hâli tek kelimeyle faciadır. Kısaca, ülkemizde kamyoncular üvey evlat
muamelesi görmektedir. Vergi borçlarından dolayı araç muayenelerini
de yaptıramazken, muayene istasyonları bu insanları
canından bezdirmekte, muayeneler âdeta ızdıraba
dönüşmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Kastamonudan İstanbula giden kamyoncu yolda 2-3 defa kantara
çekilmektedir. Bir defa çekilip eline belge verilmesi yeterli değil midir?
Ayrıca, ana yolda kantar olmadığı için Düş
peşime, kantara gideceğiz. denilerek, tonlarca yükle, kamyon
yolundan çıkarılıp kantara götürülmektedir. Trafikçi, kamyonu,
rampanın tam ortasında durdurmaktadır. Bunlarla beraber, bir de
kamyoncuya zabıta eziyeti vardır. Kısaca, kelimenin tam ve
açık anlamıyla, kamyoncuya tabiri caizse gâvur eziyeti
yapılmaktadır.
Çok değerli
milletvekilleri, araştırma önergemiz, kamyoncuların tüm
bahsettiğim sorunlarına bir çözüm bulmayı amaçlamaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz, toplumun tüm kesimlerinin
sorunlarına çözüm getiren kanun tekliflerimiz ve önerilerimiz, maalesef,
iktidarınızca dikkate alınmamaktadır. Kamyoncu esnafının
motorlu taşıtlar vergisi borçlarına yapılandırma
getiren kanun teklifimiz de dikkate alınmayarak Genel Kurulda sizler
tarafından reddedilmiştir. Bu araştırma önergemizin de
iktidarca reddedileceğini biliyoruz. Ama iktidar, sözümüze kulak verip,
hiç olmazsa, bu garibanlara nefes aldıracak birkaç önlemi acilen hayata
geçirmelidir. Bu önlemleri şu şekilde kısaca
sıralayabiliriz:
Kamyoncu
esnafının vergi ve sigorta prim borçları yeniden mutlaka ele
alınmalıdır.
Taşıt
pulu taksit sayısı artırılmalıdır.
Birikmiş
vergi borçları mutlaka yeniden
yapılandırılmalıdır.
Kilometre
başına fiyat hesabı getirilmelidir.
Nakliye
ücretlerine tonaj ve kilometre hesabını baz alarak standart bir ölçü
belirlenmelidir.
Kayıt
dışılığın önlenmesi için denetimlere etkin bir
şekilde devam edilmelidir.
Bu haklı
talepler değerlendirilmeli ve mutlaka, bir an önce hayata geçirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, kara yolu taşımacılık sektörümüz 1970li
yıllardan itibaren hızla gelişme göstermiş ve ülkemiz,
bugün, Avrupanın en fazla kamyon ve tır sayısına sahip
olan ülkesi konumuna gelmiştir. Kamyon sayımız 750 bine
ulaşırken ülkemizde yurt içi eşya taşımacılığının
yüzde 92si kara yoluyla gerçekleşmektedir ancak sizin yani İktidarın
yanlış politikaları sonucu, bakın, Vanda bağlanan
kamyonların çürümeye terk edildiğini gösteren şu
fotoğrafı sizlere sunmak istiyorum.
Yine
yukarıda belirttiğim gibi, sorunları nedeniyle bireysel
kamyonculuk gerçekten bitme noktasına gelmiştir. Yurt içi ve yurt
dışı kara yolu taşımacılığı yapan
firmalarımız bile bu yüksek girdi fiyatları ve akaryakıt
fiyatlarıyla baş edemez durumdadırlar.
Değerli
milletvekilleri, taşımacılığın dikkatten kaçan
diğer önemli bir sorunu da sektördeki yabancı
ağırlığının her geçen gün artmasıdır.
Buradan sanayicilerimize de seslenerek, tercih yaparken yerli firmaları
seçmelerini kendilerinden önemle kamyoncular adına rica ediyorum, aksi
takdirde yakında yüklerini taşıyacak, uluslararası
taşımacılık yapacak yerli firma bulamayacaklardır. Bu
durumda, sektör tamamen yabancı tekellerin eline geçecektir. Ayrıca
yurt içi taşımacılık yapan bireysel kamyoncu ile yurt
dışı çıkışı olan ya da deniz yoluyla taşımacılık
yapan kamyoncular arasındaki uygulamalar da birbirleriyle çelişmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 23üncü Dönem Meclisinin çalışma performansıyla
ilgili olarak da birkaç cümle etmek istiyorum. 23üncü Dönemin İkinci
Yasama Yılında sayın grup başkan vekillerinin de dikkatini
çekerek ifade ediyorum- 115, Üçüncü Yasama Yılında 116 kanun
çıkarttık. Dördüncü Yasama Yılında, yani şu andaki
Yasama Yılında ise çıkardığımız kanun
sayısı 78dir. Bu 78 kanunun da 48i uluslararası anlaşmalardır.
Değerli
milletvekilleri, yani Dördüncü Yasama Yılında sadece 30 kanun
çıkarabildik, çıkarmışız. Bu rakam da göstermektedir
ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışma performansında ciddi bir düşüş vardır. Bu
düşüşün sebebi iktidarın Dediğim dedik,
çaldığım düdük. anlayışıyla örtüşmektedir.
ENGİN ALTAY
(Sinop) İktidar yorgun.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) Hiçbir konuda muhalefetin fikrini sormamakta, getirdiğimiz
teklifleri dikkate almamakta ve muhalefeti maalesef yok
saymaktasınız. Bu tutumunuz Milliyetçi Hareket Partisini fevkalade
üzmektedir. Bilmesiniz ki muhalefeti yok saymak demek demokrasiyi, Türkiye
Büyük Millet Meclisini ve büyük Türk milletini yok saymanız demektir.
İktidarın
sayın milletvekilleri, siz muhalefeti yok saydıkça muhalefet de
varlığını mutlaka bu Mecliste göstermeye
çalışacaktır, İç Tüzükün kendisine verdiği imkânları
kullanacak, kendi tekliflerini, kendi çözüm önerilerini milletimize aktarmaya
ve anlatmaya çalışacaktır. Dolayısıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisini Hükûmetin onay makamı hâline getiren bu anlayışınız
hem doğru düzgün kanunlar çıkmasını engellemekte hem de
Meclisin verimsiz çalışmasına neden olmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET
SERDAROĞLU (Devamla) Bu durumun da tek müsebbibi
iktidarınızın laf anlamaz, şımarık tutumudur.
Sayın
milletvekilleri, iktidarın bu tutumundan neden bahsettiğimi biliyor
musunuz? Bu ülkede 10 milyon kişi açlık sınırının
altında, 40 milyon kişi yoksulluk sınırının
altında, 45 milyon insan borç batağında iken, çiftçisi,
esnafı, emeklisi, sanayicisi, küçük esnafı, işsizi, kamyoncusu
sıkıntı ve sorunlarla doludur. Bunların sorunlarına
çare olmamız gerekirken siz Meclisin verimli
çalışmasını maalesef engellemektesiniz. Ülkemizin bunca sorunu
devam ediyor, bu sorunlara bugüne kadar çare bulamadınız. Onun için,
mutabakat içinde, el birliğiyle çalışmamızın bu
millete daha hayırlı işler yapmamızı
sağlayacağını bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, toplum kesimlerimizin ve tüm sektörlerin sorunlarına çare
olacak önerilerimiz iktidar tarafından maalesef süratle reddedilmektedir.
Sizi, açılım ve saçılımdan vazgeçerek ülkemizin gerçek
gündemine davet ediyor, özellikle bunlardan birisi olan kamyoncu
esnafının sorunlarını araştırıp çözüm
önerileri üretmeye davet ediyor, saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Bir tane, Hükûmetten kimse yok burada.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hükûmet var mı Türkiyede?
ENGİN ALTAY
(Sinop) Hükûmet Türkiyede de yok, Mecliste de yok.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Tatilde tatilde, Rixosta!
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde, Kocaeli Milletvekili
Sayın Azize Sibel Gönül. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AZİZE
SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
AK PARTİ Grubu adına, MHP grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında, Siirtin Pervari ilçesinde
meydana gelen terör saldırısını şiddetle
kınıyor ve lanetliyorum. Şehit düşen Mehmetçiklerimize
Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı
diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum ve
milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, 16 Temmuz tarihine kadar,
salı günleri 15.00-24.00, çarşamba ve perşembe 13.00-24.00, cuma
14.00-24.00 olmak üzere bir çalışma takvimi belirledik ve
çıkarılması gereken öncelikli kanunların olduğunu
tespit ettik. Bu kanunların bu tarihler arasında ve bu
çalışma saatleri arasında çıkarılmasıyla ilgili
gündeme alınmış kanunlar olduğunu hep birlikte biliyoruz.
Elbette, yük
taşımacılığı, kamyoncu ve nakliyeci
esnafının sorunları önemlidir, özellikle de ülkemizde. Çünkü yük
taşımacılığının yüzde 91i kara yolu
üzerinden kamyonlarla yapılmaktadır. Ülkemizde kara yolu
taşımacılığı için gerekli belgelere sahip
yaklaşık 400 bin kamyon bulunmaktadır. Ancak, takdir edersiniz
ki, süreli ve önceliği bulunan kanunların görüşülmesinden sonra
bu sektörün yani kamyoncu ve nakliyecinin sorunları ile de grubumuz ve
Meclisimiz şüphesiz ilgilenecektir.
Acil
tasarılarımızın belirlenen süre içerisinde
çıkarılabilmesi için muhalefetin önerisine
katılmayacağımızı üzülerek belirtir, yüce heyeti
saygıyla selamlarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gönül.
Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisinin lehinde, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Susam. (CHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ahmet Bey, bu kadar mı söyleyecekleriniz? Daha on dakika
vardı ya.
AHMET YENİ
(Samsun) Bir an evvel gündeme geçelim diye konuşmuyoruz.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün Milliyetçi Hareket Partisinin, kamyoncuların sorunlarını
ve çözüm önerilerini görüşmek üzere vermiş olduğu öneri üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Önergenin lehine
söz aldım, çünkü çok önemli bir önerge olduğunun altını
çizmek istiyorum. Az önce konuşan Milliyetçi Hareket Partisinden önerge
sahibi arkadaşımızın da belirttiği gibi, 700-750 bin
arasında kişinin sorunlarını konuşuyoruz. Aileleriyle
birlikte saydığınızda yaklaşık 3,5 milyon insan.
Etki alanını saydığınızda
Bu kamyoncular ne
iş yapar? Bu kamyoncular köylünün malını taşır,
sanayicinin malını taşır, bizim evimizin
eşyasını taşır, yani yük taşır, mal
taşır, hizmet yapar. Nedir kamyonculuk? Kamyonculuk nasıl bir
meslek? Kamyoncu, bir tanımı yapılırsa, bilek gücü,
alın teriyle, kendi sermayesiyle aldığı aracın
üzerinde kamu hizmeti yapan mukaddes insan demektir. Çok açıkça
söylüyorum: Bu insan, devletten 1 kuruş para almadan, bazen kendi
malını, tarlasını satarak bu ülkede teşvik
edilmiş olan kara yolu taşımacılığında bu
ülke sanayisinin, bu ülke tarımının gelişmesi için en
önemli olan nakliye konusunu bir kamu hizmeti olarak kendine görev edinmiş
olan insandır. Böyle bir kesimin sorunlarını
tartışıyoruz ama bu kesim, bu kadar önemli bir görevi yaparken
hep dışlanmış, hep yok sayılmış, her yerde
ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulmuş, önemli bir
kesimdir.
Şimdi burada
da -Mecliste- geldik, sorunlarını konuşuyoruz, on dakika iktidar
partisine süre verilmiş, iktidar partisi Başka konuya
geçeceğimiz için konuşmuyoruz. diyor.
AHMET YENİ
(Samsun) Kanun çıkaracağız, kanun.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Arkadaş, 2,5 milyon insanın sorunu. Bu insanlar
takoza çekmiş kamyonlarını, bu insanların bir sürü sorunu
var. Siz iktidar olarak en azından şöyle bir mesaj verin bu
insanlara, deyin ki: Arkadaş, biz sizin şu, şu sorununuzu
çözdük, çözemediklerimizle ilgili olarak da şunları yapacağız.
Kusura bakmayın, çözdüklerimiz şunlar, çözemediklerimiz için de
bundan sonra gayret sarf edeceğiz. Bu kadar yok saymayın.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Kamyoncuya ayıracak vakitleri yok Mehmet Ali Bey.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Değerli arkadaşlar, kamyonculuğun çok önemli
sorunlarının başında bugün ülkedeki iktidarın
bakış açısı yatmaktadır. Bakın, Karayolu
Kanununda da konuştuk. Yetki belgeleri çıkardınız. On üç
tane belge var, Adan Zye kadar sayarız. Bu belgeleri çıkarmanızın
altında yatan neden 750 bin tane kamyoncunun sorununu çözmek değil.
Aldığınız paralarla ne yaptınız kamyonculara? Bu
kadar yetki belgesi için para aldınız, hangi hizmeti ürettiniz?
Kamyonculuğun hangi sorununu çözdünüz? Bu aldığınız
paraları Maliyeye dahi yatırmadınız,
Karayollarının belirli fonlarında duruyor şu an ama bu
insanlardan K1 belgesinden 12.500 liralık paralar aldınız.
Değerli
arkadaşlar, peki, bu kamyoncuların, bu belgeleri verdiniz de, iş
yapması için yeni imkânlar mı sağladınız? Hayır.
Az önce konuşan arkadaşımın da söylediği gibi, tam
tersine, bu ülke insanının kara yolu
taşımacılığında meslek seçtiği
kamyonculuğu bitirecek noktaya getirdiniz ve yabancıların
rekabeti karşısında bireysel kamyonculuk yapan insanları
kendi kaderiyle baş başa bıraktınız. Bireysel
kamyonculuk yapanları baş başa bıraktığınız
gibi onların örgütlü gücü olan kooperatifleri ve kooperatif,
taşıma kooperatifleri vasıtasıyla iş yapan
kamyoncuları devre dışı bırakacak bir sürü sorun
çıkardınız. Nedir o? Öz mal meselesi. Kooperatife Eğer sen
taşıma kooperatifi olmak, kamyoncuların birlikte bir araya gelip
bir örgüt kurmasını istiyorsan önce beş tane kamyonun olacak, 15
tondan 75 ton taşımacılık yapacak, öz malın olacak.
dediniz ve kooperatiflerin böyle bir öz malı olmadığı için
de taşıma kooperatifçiliğinin önünü kestiniz.
Değerli
arkadaşlar, peki, ne yapılıyor bugün? Bakın size bir örnek vereyim: Bir sürü fabrikalar,
bu kooperatifler çaresiz durumda kaldığı için ihaleye
çıkartıyor, bazı firmalar alıyor, hiç kamyon almadan bu
bizim kamyoncularımızı bedavaya
çalıştırıyor, bedavaya. O insanlar iş
bulamadıkları için mazot parasına bu işleri, bu
taşımacılık sektörünü yapıyor.
Bugün bu sektörün
çok önemli sorunları var. Bir tanesi, en temel sorunları,
akaryakıt noktasındaki akaryakıtın
pahalılığı. Türkiye, dünyanın en pahalı
akaryakıtını kullanıyor. Kamyoncular da bunun bir
örneği. Peki, niye bunu kullanıyor? Çünkü akaryakıt üzerinden
aldığınız vergi çok yüksek. Türkiyede bütçeyi dolaylı
vergiler vasıtasıyla oluşturuyorsunuz yüzde 70ini. ÖTV ve KDV
mazotun üzerine binince 3 bin liraya varan bir fiyata bugün kamyoncu mazot
kullanıyor. Peki, bu alınmasa ne olur? 1,5a kullanabilir.
Bugün bu sektör
öyle bir noktaya geldi ki bir sürü haksız rekabetle karşı
karşıya. Sınırlarımızdan uluslararası
taşımacılık yapıyorum diye girip çıkan kamyonlar
mazot getirerek mazot ticareti yapıyor. Çıkamayanlar, belgesi
olmayanlar 3 milyona mazot alıyor, öbürkü öyle yapıyor. Çözüm
arıyor, 10 numara yağ kullanıyor. 10 numara yağı da 2
milyon liraya alıyor.
Bunun yerine
öneri getirdik, dedik ki: Arkadaşlar, kamyoncuların üzerindeki bu
ÖTV ve KDV yükünü kaldıralım. Hem kayıtlı ekonomiye gelelim
hem de onlara KDV ve ÖTV kaldırılmış olarak bir mazot
verelim. Bu konuda meslek odalarının hazırlamış
olduğu ve sizin bakanlıklarınıza ve Hükûmete gelmiş
öneriler var. İşte İzmir Kamyoncular Odasının
hazırladığı, ucuz akaryakıt alabilmek için her
kamyoncuya vergi beyannamesi oranında bir çiple verilebilecek vergi iadesi
var. Hiç kale bile almıyorsunuz! Gündeminizde böyle bir şey yok
çünkü gündeminizde ufak esnaf yok, gündeminizde kamyoncu yok, kamyonetçi yok;
gündeminizde lojistik şirketler var.
Bakın,
yabancı şirketler bugün Türkiyede kamyonculuğun önünde öyle
haksız rekabet oluşturur noktaya geldiler ki bu nokta itibarıyla
sizler yavaş yavaş, Türkiyede kamyonculuktan ekmeğini kazanan,
çocuğunu okutan, kamyonculuk vasıtasıyla evine bir lokma ekmek
götüren insanların bugün kamyonlarını takoza çektiğini
görüyorsunuz. Az önce fotoğraf gösterdiler. Kamyon garajları, iş
bulamamış veya haciz noktasında kendilerinin kapatılmış
kamyonlarıyla dolu.
Vergi
borçlarını kamyoncular ödeyemiyorlar, BAĞ-KUR
borçlarını ödeyemiyorlar. Söylüyoruz, Esnafın, sanatkârın
ve kamyoncunun vergi borcunu, BAĞ-KUR borcunu taksitlendirme yapın.
Bu kriz döneminde bu küçük işletmeler, bu kamyoncular çok zor durumda.
Yeniden bir yapılandırma yapın. diyoruz. Kulağı duyan
Hükûmet yok, cevap veren bir tane yetkili yok.
Bakanlığa
soruyorum: BAĞ-KURda kaç kişinin borcu var?
Bakanlığın cevabı: Üçte 2si, yüzde 70
BAĞ-KUR mükellefinin borcu
var. Ne demektir bu, biliyor musunuz? Yüzde 70 BAĞ-KUR
mükellefi sağlık hizmeti alamıyor demektir arkadaşlar. Bu
insanlar, çocuğu hastalandığında doktora götüremiyor,
hastaneye götüremiyor. Peki, bu adam çocuğunu hastaneye götürmek istemez
mi? Eğer parası olsa, bu BAĞ-KUR borcunu yatırıp
sağlık hizmetinden yararlanmak istemez mi? İster ama yok
arkadaş, yok, yokun ötesi var mı? Neden duyarsız
kalıyorsunuz bu kesimlere? Neden taksitlendirmiyorsunuz? Yıllardır
söylüyoruz. Bu anlamıyla bu bakış açınız, Türkiyede
toplumun çok önemli bir kesiminin sorunlarına
duyarsızlığınızdan kaynaklanıyor. Bu
anlayışı terk etmediğiniz sürece, ciddi bir şekilde bu
ülkede yönetim kademelerinde bulunan insanlar olarak, bu ülkeyi yöneten iktidar
olarak toplumdan çok ciddi ders alacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, burada bir öneri daha getirerek kamyonculukla ilgili
verilmiş olan bu önergenin Meclisimiz tarafından desteklenmesini
istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Hızla, kamyonculuk sektörüyle ilgili bu
araştırma önergesi dikkate alınıp, başta kamyonculuk
olmak üzere Türkiyede kendi bireysel gayretiyle iş yapan, kamu hizmeti
yaratan esnafın, sanatkârın sorunlarına acilen çözüm bulmazsanız,
gerçekten ülkede birçok insan tarlasını tabanını satarak
aldığı kamyonunu veya yine tarlasını
tabanını satarak açtığı iş yerini kaybetmekle
karşı karşıyadır. Bunların zamanı geçti,
bunların artık devri kapandı, bunlar yok olacak diye
bakamazsınız çünkü sosyal devlet her vatandaşının her
sorununa sahip çıkmak zorunda olan bir devlettir. Onun
zorunluluğudur, yükümlülüğüdür, görevidir, anayasal
sorumluluğudur. Bu çerçevede bakmak zorundasınız.
Bu duygularla bu
araştırma önergesini destekliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Susam.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grup önerisinin
aleyhinde Gaziantep Milletvekili
Sayın Halil
Mazıcıoğlu.
HALİL
MAZICIOĞLU (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, Kamyonlar ve kamyoncu
esnafının sıkıntıları konulu, Anayasanın
98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca, Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündemine alınmasına
ilişkin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemizdeki bütün
esnafın olduğu gibi kamyoncu esnafının
sıkıntıları ve sorunları da AK PARTİ
İktidarının çözüm aradığı öncelikli
konulardandır. Bugüne kadar kamyoncu esnafına yönelik çok sayıda
çalışma yapılmıştır. Karayollarıyla ilgili
yapılan düzenlemeler mevcuttur. Bundan sonra da gerekirse bu konularda
Meclis araştırmaları da yapılacaktır, kanuni düzenlemeler
de getirilecektir.
Hükûmetimizin
döneminde kamyoncu esnafına yönelik yapılan düzenlemelerin
birkaçından bahsetmek gerekir ise artık her isteyen kamyoncu
olamamaktadır çünkü mesleğe giriş belli kriterlere
bağlanmıştır ve kamyonculuk prestijli bir meslek hâline
getirilmiştir.
Otuz yaş ve
üzeri olan kamyonlar sahiplerinin rızasına bağlı olarak
ücreti karşılığında satın alınarak imha
edilmektedir. Böylelikle ekonomik ve teknik ömrünü tamamlamış
araçlarla yapılan taşımacılık önlenmiştir. Bu
şekilde şu ana kadar yirmi iki bin beş yüz araç
alınmış ve imha edilmiştir.
Yol kenarı
denetimleri etkili bir şekilde yapılarak fazla tonaj
taşınması önlenmektedir. 2009 yılında 4 milyon araç,
2010 yılının ilk altı ayında ise 3 milyon araç tonaj
kontrolüne tabi tutulmuştur.
Güvenli
araçların trafikte bulunmasını sağlamak üzere araç muayene
sistemi yenilenmiş ve dünya standartlarının üzerinde bir araç
muayene sistemi kurulmuş ve faaliyete geçirilmiştir.
Bununla ilgili
şu bilgileri vermek istiyorum:
Seksen bir il ve
seksen sekiz ilçe merkezinde toplam 192 sabit, 72 seyyar istasyon
faaliyettedir.
Muayene
sayıları olarak, araç muayene istasyonlarında 11/01/2008
tarihinden 30/06/2010 tarihine kadar 8 milyon 868 bin 20 adet araç muayene için
gelmiş. Bu araçlardan 3 milyon 569 bin 75 adedi muayene tekrarına
kalmıştır.
Yol kenarı
denetim istasyonları olarak da 24 adet sabit yol kenar denetim istasyonu,
6 adet mobil denetim istasyonu, 200 adet de seyyar kantar olarak hizmet
vermektedirler.
01/07/2007 ve
01/07/2010 tarihleri arasında 12 milyon 66 bin 65 adet araç
denetlenmiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu araştırma önergeleri
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunmaktadır ancak Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yoğun gündemi itibarıyla öncelikli olarak
çıkarılması gereken kanun tasarı ve teklifleri Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından belirlenmiştir.
Araştırma önergelerinin bugünkü gündeme alınması,
yasalaştırılması planlanan önemli kanun tasarı ve
teklifleriyle ilgili gündemin aksamasına neden olacağından
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtir,
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Mazıcıoğlu.
60ıncı
maddeye göre pek kısa söz talebi vardır, onu yerine getiriyorum.
Sayın
Torlak
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
kamyoncu esnafı ile İstanbulda hizmet veren minibüsçüler ve
taksicilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
D. ALİ
TORLAK (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, kamyoncu esnafın sorunlarının
tarafımızdan bilindiğini ifade ederek sözlerime başlamak
istiyorum ancak aynı şekilde sorunları olan İstanbulda
hizmet veren minibüsçülerin ve taksicilerin de sorunlarını ben bundan
bir ay evvel gündem dışı bir konuşmada ifade etmiştim
ve orada yolcu indirme bindirme yeri olmaması sebebiyle büyük cezalar
yenildiğini ve ehliyetlerinin alındığını ifade
etmiştim ancak bu söylemlerimden sonra 499 sıra sayılı
Karayolları Kanununda yapılan değişiklikle bu cezalar
kanunlaştı ve gündeme alındı.
Dolayısıyla
bir büyük sıkıntılın minibüsçüler için devam ettiğini
ifade etmek durumundayım. Bunun aslında olması gereken, pik
saatlerde koltuk sayısı ile orantısal bir düzenlemeyle ayakta yolcu
alınabilmesini sağlamak olmalıydı. Bu yanlış bir
düzenleme olmuştur. Dolayısıyla bu mağduriyetin giderilmesi
öncelikle iktidar partisinin sorumluluğunda olmalıdır diyerek
yüce Meclisi bilgilendirmek istedim.
BAŞKAN
Sayın Yaman
13.- Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın, çiftçilere
yapılan sübvansiyon desteğine benzer
uygulamaların kamyoncu esnafı ile şehirler arası
otobüs firmaları ve şehir içi
taşımacılığı yapan esnafa da
yapılmasına ilişkin açıklaması
M. NURİ
YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de
değerli konuşmacıların kamyoncu esnafıyla ilgili
söylediklerinin hepsine harfiyen katılmanın yanında
bunların dışında Ulaştırma
Bakanlığından D1 ve D2 belgeli olan şehirler arası
otobüs firmaları ile yine şehir içi
taşımacılığı yapan minibüsçülerin de benzer sorunlarla
uğraştıklarını bilen bir kişi olarak bunlara da
en azından bir çiftçilere verilmekte olan sübvansiyon gibi veya
düzenlemelerin aynen diğer esnaflardaki uygulamalarına benzer bir
işlemin yapılmasını diliyorum.
Bu arada,
unutmamalı ki bunlar, iç turizmin gelişmesinde ve bizim hepimizin
günlük yaşamımızda bizi minibüsleriyle taşıyan
insanlardır ve şu anda dünyanın en pahalı mazotunu
kullanıyorlar ve bunların bu yüzde 70lere varan vergilerinin de
indirilmesi hâlinde bu esnafın rahatlayacağını
düşünerek yüce Meclisi bilgilendirmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Özdemir
14.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin, kamyoncuların
sorunlarını gündeme getiren Meclis araştırması
önergesine katıldığına ilişkin açıklaması
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Gerçekten ben de
bu konuda konuşan arkadaşların belirttiği konularda
kamyoncuların problemlerine katılıyorum. Seçim bölgem
Gaziantepte de kamyoncuların çok büyük problemleri vardır. Daha
önceden Iraka gayet rahatlıkla gidip geliyorlardı, oralarda da büyük
problemler var. Birçokları, kendi seçim bölgem Gaziantepin büyük ana
yollarına baktığınızda, kamyoncuların çoğu
arabalarını belirli yerlere çekmiş, iş
alamamaktadırlar. Akaryakıt pahalı, kamyoncular genellikle çok
küçük esnaflardır, paraları pulları yoktur, bunlar
arabaları genellikle taksitle almaktadırlar, taksitler çok
pahalıdır.
Ben bu önergeyi
gündeme getiren arkadaşlara teşekkür ediyorum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
(Devam)
2.- (10/159, 10/419) esas numaralı Meclis
Araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
1/7/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
OKTAY VURAL
(İzmir) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.48
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- TBMM Başkanlığına verilen Atatürk
Orman Çiftliğinde hukuksuzluk, usulsüzlük ve yolsuzlukların
açığa çıkarılması ve çözüme kavuşturulması
ile ilgili Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 1/7/2010 Perşembe günkü birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
01.07.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 01.07.2010 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
18 Haziran 2010
tarihinde, Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal ve arkadaşları
tarafından (376 sıra nolu), Atatürk Orman Çiftliğinde
Hukuksuzluk, Usulsüzlük ve Yoksuzlukların Açığa
Çıkarılması ve Çözüme Kavuşturulması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 01.07.2010 Perşembe günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisinin lehinde, Sayın Hüseyin Ünsal, Sayın
Necati Özensoy; aleyhinde Sayın Ahmet Yeni, Sayın Ahmet Aydın.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Amasya Milletvekili
Sayın Hüseyin Ünsala aittir.
Buyurun
Sayın Ünsal.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Atatürk Orman Çiftliği arazisinin ve mal varlıklarının
korunması, hiç olmazsa kalan gayrimenkulleri korumak üzere İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını talep ettik. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım; saygılarımla yüce
heyetinizi selamlıyorum.
Konuya geçmeden
önce, bugün Siirtin Pervari ilçesinde şehit olan 5 tane şehidimizin;
1 subay, 1 uzman çavuş, 3 tane korucuya Allahtan rahmet diliyorum,
milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Ayrıca,
yarın 2 Temmuz, Sivas olaylarının yıl dönümü. Bu olaylar
hâlâ içimizi acıtmakta. Ülkemizin 37 tane aydınına,
yazarına yapılan bu katliamı unutturmayacağız ve
şiddetle kınadığımızı ifade etmek istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Atatürk Orman Çiftliği 1925 yılında Abdi
Paşanın eşi Faika Hanımdan satın alınarak, 20
bin dönüm arazi üzerine temelleri atılmış bir çiftliktir. Gazi
Mustafa Kemal Paşa bu arazileri hazineye 11/06/1937 yılında
bağışlamıştır. Arazinin
bağışlandığı dönemdeki miktarı ise
yaklaşık 120 dönümdür.
Bu tarihî
kısa bilgiyi vermemin nedeni: Bugün o vasiyetini incelediğimizde,
Gazi Mustafa Kemal Paşa bugün de tarımın ufkunu açmakta,
gündemimizde olan GDOlu yiyecekleri de düşündüğümüzde Nefis
gıdalar elde etmeliyiz. derken de bu konunun ne kadar önemli
olduğunu da ortaya koymaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Atatürk Orman Çiftliği Türk milletine bir
vasiyettir. Vasiyetin ne olduğu sadece bir medeni hukuk kuralı olarak
algılanmamalıdır. Hepimizin de ailesinde vasiyetler vardır
ama bu, Türk milletine, Türk ailelerine bir vasiyettir, Atatürkün bize
bıraktığı önemli bir mirastır. Dolayısıyla
bu mirasa sahip çıkmak zorundayız. Daha doğrusu Atatürkün bize
bıraktığı tüm cumhuriyet değerlerine de sahip
çıkmak zorundayız. Ama maalesef gözüken o ki, sekiz yıllık
iktidarınızda Atatürkün bize emanet ettiği tüm kurum ve
kuruluşlar yıpranmış ve yok edilmeye
çalışılmaktadır. Atatürk Orman Çiftliği de bunlardan
bir tanesidir. Amacımız, bir çiviyi korumaktır; Sayın
Başbakan Bir çivi çaktılar mı? diyor zaman zaman, biz de bir
çiviyi korumak üzere bu konuyu dile getirdik.
Değerli
arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarının usulsüz ve çarpık uygulamalarının bir
tanesi de Atatürk Orman Çiftliğinde maalesef yaşanmaktadır. Pes
doğrusu! denecek bir olayı Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu raporundan öğrenmiş bulunuyoruz. Biraz önce de yolsuzluk için
yapılan bir önerge maalesef reddedildi. Bakın, YDK raporunda ne diyor
-bir inceleme raporu- size okuyorum: Yukarıda bahsedilen satış
işleminin karşılığı
bu Atatürk Orman
Çiftliği arazisiyle ilgili olarak
5 trilyon 900 milyar lira
yani 6
trilyona yakın para
Atatürk Orman Çiftliği hesaplarına Kuzu
Toplu Konut İnşaat ve Limitet Şirketi ile Park Gazi
İnşaat ve Yatırım AŞ unvanlı iki şirket
tarafından 8/1/2008 tarihinde havale edilmiştir. Gazi Üniversitesi
bütçesinden ödenmesi gerekirken Kuzu Toplu Konut İnşaat ve Park
Gazi İnşaat Yatırım AŞ unvanlı iki şirket
tarafından ödenmesi bu arazi üzerinde 2823 sayılı Kanun
gerekçesindeki tahsis amaçlarına aykırı olarak konut
inşaatı yapma girişimi nedeni ile Sayıştay
Başkanlığı tarafından başlatılan inceleme
sonuçları konusunda bilgi edinmek amacıyla Sayıştay
nezdinde girişimde bulunulması.
Bu rapor işin
nasıl bir vahim noktaya geldiğini anlatmaktadır. Biz bu konuyu
hem KİT Komisyonunda hem de daha önceki, epeyce
konuşmalarımızda dile getirdik. Fakat gelinen bu noktada konuya
duyarsızlık olduğu için tekrar bir araştırma yapmak
üzere gündeme getirmek zorunda kaldık.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuyla ilgili olarak Ankara Büyükşehir
Belediye Meclisinin almış olduğu kararlar maalesef bu konunun
hassasiyetini bir kez daha ortaya koymaktadır. Burası, bu alanlar
1983 yılında Gazi Üniversitesine tıp fakültesi yapmak, yurt
yapmak ve hastane yapmak üzere verilmişken maalesef Ankara Büyükşehir
Belediyesi yapmış olduğu kararlarla
Ki, bu en son, elimizdeki
kentsel dönüşüm alanıdır. Bu kentsel dönüşüm alanıyla
bu bölgeyi, tıp fakültesi yapılacak yeri, öğrenci yurdu yapılacak
yeri, hastane yapılacak yeri konut ve ticari alana çevirmektir, amaç bu.
Bu konuyla
ilgili, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Atatürk Orman Çiftliği
üzerindeki emellerini bilmekteyiz ama bundan daha da önemlisi, almış
olduğu kararlar var. Her aldığı karar sonucunda
Danıştaya, idare mahkemelerine gidilmiş, idare mahkemeleri
Ankara Büyükşehir Belediyesinin aldığı kararları da
bozmuştur. Bunların belgeleri yanımda ama size sadece karar ve
tarihlerini söyleyeceğim: Değerli arkadaşlarım, 16/2/2007
tarih 495 sayılı Karar, 16/3/2007 tarih 797 sayılı Karar,
16/3/2007 tarih 804 sayılı Karar, 14/12/2007 tarih 3200
sayılı Karar ve 14/2/2008 tarih 470 sayılı Karar. En son
kararla da bu dönüşüm kararı alınmıştır. Bu
kararların hepsinde, Danıştayın, idare mahkemelerinin
iptali vardır. Bu alanların, arsaların bulunduğu yer
neresi? Niye üzerinde bu kadar ciddi bir şekilde karar alınmak
isteniyor? Bu arsaların bulunduğu yer, hepimizin de bildiği
Çukurambar mevkisi. Yani, Ankaranın, bugün, en değerli
noktalarından bir tanesi, en mutena semtlerinden bir tanesi. Böyle olunca
da burada kentsel dönüşüm adı altında bir proje
Ama, hiçbir
yasaya sığmayan, hiçbir yönetmeliğe sığmayan bir proje
dayatılmak isteniyor çünkü vasiyet edilen bu alanların hepsi yasayla
korunmaktadır. Atatürk Orman Çiftliği arsaları devlet mülkü
hükmündedir; dolayısıyla, ticari ve konut alanı
yapılmayacağına dair kesin hüküm vardır. Böyle olunca da
Ankaranın 13. İdare Mahkemesi, 4. Ankara İdare Mahkemesi,
tekrar Ankara 4. İdare Mahkemesi 2009/44, 2009/124, 2009/66 no.lu
kararlarla Melih Gökçek projelerinin hepsini iptal etmiştir.
Kentsel
dönüşüm projeleriyle ilgili de idare mahkemesinin kararını
sizlere okumak istiyorum: Kentsel dönüşüm ve gelişim proje
alanlarının spekülatif girişimlere elverdiği, kamu
yararından çok kişi yararı gözettiği, dava konusu alanda
yürürlükte olan bir planın içinde farklı bir yapılaşmaya
gidildiği, önceki planın kurgusunun ve bütünlüğün bozulduğu
üst ölçekli planlara dayanak olarak hazırlanan ve Çukurambar mevki kentsel
dönüşüm ve gelişim planlama alanı olarak belirlenen alanın
bir çok sakıncayı içermesi nedeniyle yasalara aykırı olarak
kamu yasalarına aykırı olduğu belirtilerek dava konusu
işlem iptal edilmiş.
Bir diğer
kararda ise AOÇ mülkiyetinde bulunan alanı kamu kuruluşu olarak
satın alan Gazi Üniversitesinin kamu hizmetine yönelik olarak
kullanımı yerine, alanları konut yapılaşması ile
rant paylaşımına dönüştürülmesinin kamu yararına uygun
düşmeyeceği, çiftlik arazisinin halkın ortak
kullanımına hizmet edecek şekilde düzenlenmesi gerekirken ranta
yöneltildiği, sonuç itibariyle bir eğitim kurumuna
ayrılmasına rağmen özünde konut ve ticari yapılaşma
getirecek olan plan değişikliğinin üstün kamu yararı
açısından uygun olmadığı
Şimdi, bu
ifadelerden dolayı biz bu konuyu KİT Komisyonunda konuştuk,
fakat bunu Mecliste siz değerli arkadaşlarımızın da
Bu bir vicdani meseledir. Dolayısıyla konuta ve ticari alana
ayrılmayacak böyle bir yeri, üstelik emsaller yükseltilerek, yaklaşık
bin konut yapılacak tarzda projelendirmesi ve bunun da, önceden devletin
yatırması, üniversitenin yatırması gereken paranın bir
özel inşaat şirketi tarafından yatırılması
manidardır, vahim durumdur. Bu, dikkatle izlenmesi gereken bir durumdur.
Bu nedenle, bir yozlaşmaya, bir usulsüz uygulamaya birlikte karşı
çıkmak zorundayız. KİT Komisyonunda bu konuyu
sağladık.
Değerli
arkadaşlarım, yalnız bu konuya Atatürk Orman Çiftliği
olduğu için ve Atatürkün vasiyeti olduğu için sizlerin de hep
beraber duyarlılığınızı bekliyorum, bu konuyla
ilgili Meclis araştırmasının ve bir komisyonun
kurulmasının da önemli olduğunu söylüyorum.
Bu konuyla ilgili
zaten Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu daha sizin
ilk yıllarınızda, 2003 yılında, bir rapor düzenleyip
sizlere verdi. Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili koruma amaçlı bir
planının olmadığı, birinci derece sit alanı
olduğu ve mutlaka plan yapılması gerektiği, üzerinde
olimpiyat alanları, spor alanları yaratılarak çarpık
yapılaşmaya gidileceği konusunda bir rapor yazıldı.
Atatürk Orman Çiftliği bir kent parkına dönüştürülmeli,
farklı beklentileri olan kurum ve kuruluşlar arasında
paylaştırılmamalıdır. Böylece eğer onlarla
paylaştırmaya kalkarsak plan bütünlüğünü göz ardı
etmiş olacağız.
Bir diğeri
de Çiftlik yönetim yapısı yeterli değildir. Bu iş ziraat
mühendisi, veteriner işi değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Devamla) Teşekkür ederim.
Çiftliğin
stratejik gelişimi göz önüne alınarak oraya şehir
plancıları, mimarlar ve gıda mühendisleri de istihdam
edilmelidir.
Çiftliğin
gelir kaynakları yetersizdir. Çiftliğin kiraya verildiği
alanlar -üzerinde zaten bir
araştırma önergemiz de o konuda var- yetersiz olduğu için de
Çiftlik yeteri kadar korunamamaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Gazi Mustafa Kemal Paşanın bize bir
emanetidir, bu Atatürk Orman Çiftliğine mutlak ve mutlak sahip
çıkmamız gerektiğini düşünüyor ve bu konuyla ilgili grup
önerimizin lehinde oy vermenizi diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ünsal.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çirkin terör
sonucu şehit olan askerlerimize ve güvenlik kuvvetlerimize Allahtan
rahmet diliyorum, ailelerine ve yüce milletimize
başsağlığı diliyorum. İstanbulda şehit olan
askerlerimiz ile ilgili olarak da teröristin yakalandığını
duyduğumuzda gerçekten çok sevindik. Pazartesi günü Bafrada ebedî
istirahatgâhına uğurladığımız şehidimiz
Mehmet Boşnakın ailesi de birazcık olsun rahatlamış
oldu. Kendilerine tekrar başsağlığı diliyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi olarak şu üç konu ile mücadele edeceğimizi
iktidara gelmeden önce söylemiştik: Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar ile.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Terör yok mu Ahmet Bey? Onların içinde terör yok muydu?
AHMET YENİ
(Devamla) Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi
adına konuşurken aynı zamanda sekiz yıldır KİT
Komisyonu Sözcülüğünü de yapmaktayım. Ziraat Bankası, Halk
Bankası, Eximbank, Kalkınma Bankası, İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası, Altın Borsası, tasfiye hâlindeki
Emlakbank, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi, İller
Bankası gibi kurumların da alt komisyon
başkanlığını yürütmekteyim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her kurumu, her KİTi en
detaylı bir şekilde denetledik ve yıllarca denetlenmeyen
KİTleri güncel denetim yıllarına hep beraber
taşımış olduk. Muhalefet milletvekilleriyle nasıl
denetim yaptığımızı hem milletvekili
arkadaşlarımız hem de hep beraber görüyoruz, biliyoruz. Bu
kurumları yüce milletimiz adına denetliyoruz. Biz millete hesap
verdik ve hesap veriyoruz. Varsa, hiçbir yolsuzluğa göz yummadık,
yummayız. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını biz korumaya
geldik.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Maşallah! Deniz Feneri ne oldu, Deniz Feneri? Deniz
Fenerini anlat hemşehrim.
AHMET YENİ
(Devamla) Değerli Hocam, dinle lütfen.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Deniz Fenerini anlat dinleyeyim.
BAŞKAN
Sayın Ergin, lütfen
Rica ediyorum, Hatip konuşsun, rica ediyorum,
lütfen
AHMET YENİ
(Devamla) Atatürkün emanetine her alanda biz sahip çıktık.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinde gündeme alınması talep edilen
Meclis araştırma önergesinde, değerli milletvekilleri, dört konu
yer almaktadır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Laf atmak böyle bir şey Ahmet Bey! Burada otururken
konuşuyordun!
AHMET YENİ
(Devamla) Bunlardan birincisi, Atatürk Orman Çiftliği ile Petrol Ofisi
Anonim Şirketi arasında imzalanan bayrak hakkı sözleşmesi
ve müteakiben imzalanan kira sözleşmesiyle ilgili husustur. Bu konuda
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından özel inceleme
raporu düzenlenmiş; bu rapor gereğince Başbakanlık
Teftiş Kurulu tarafından incelenmiş, rapor düzenlenmiştir.
Ayrıca Bakanlık iç denetim raporu, Bakanlık Teftiş Kurulu
raporu düzenlenmiş, bu raporlar cumhuriyet
başsavcılığına intikal ettirilmiş ve Ankara
cumhuriyet savcısı kararıyla evrakın işlemden
kaldırılmasına karar verildiği görülmüştür. Bütün bu
raporlar ve konuyla ilgili sorular ve sorulara alınan cevaplar Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda detaylı olarak
görüşülmüştür ve Komisyonumuz Başbakanlık Teftiş
Kurulu raporlarına itibar ederek bu konuya münhasır olmak üzere
Atatürk Orman Çiftliği hesapları -Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi
Hareket Partisi ve Barış ve Demokrasi Partisinin de katılımlarıyla
birlikte- değerli arkadaşlar, ibra edilmemiştir. Biz orada,
Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, çoğunluktayız,
oranın yönetimini biz yapıyoruz ve bu hesapları ibra etmedik.
Onun için size de çok teşekkür ediyorum.
GÜROL ERGİN
(Muğla) O zaman destekliyorsunuz
OKTAY VURAL
(İzmir) Parti olarak mı yönetiyorsunuz orayı?
AHMET YENİ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, konu ikinci kere yargıya intikal
edecektir. Gerçekten, ikinci kere bunu yargıya intikal ettirdik.
Yargının kararına herkes uyacak. Bu konuyla ilgili olarak da
başkaca yapılacak bir işlem yoktur.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Şarkikaraağaç Belediyesinde niye uymadınız?
Kesinleşmiş yargı kararı vardır.
AHMET YENİ
(Devamla) Yanlış yapılmışsa yanlış yapan
cezasını çekecek ve sonucuna katlanacaktır. Yoksa
yanlışları, onlar da ibra edilmiş olacaktır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) İki buçuk ay oldu, kesin hüküm var.
AHMET YENİ
(Devamla) - CHPnin Meclis araştırma önergesinde gündeme
getirdiği ikinci konu ise: Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne devredilen
arazinin tahsis amaçlarına aykırı olarak
kullanıldığı, konut inşaatı için kullanılma
kararının alındığı söz konusudur.
Değerli
milletvekilleri, KİT Komisyonu olarak Sayıştaya biz bir
yazı yazdık. Komisyonumuz, Atatürk Orman Çiftliği
Müdürlüğünün 2007 ve 2008 yıllarına ait faaliyetlerinin denetim
görüşmelerinin yapıldığı 8/6/2010 tarihli
toplantısında, kuruluşun bu konuyla alakalı tüm detay
bilgilerini Sayıştay Başkanlığından biz KİT
Komisyonu olarak istedik.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Ne zaman gelecek cevap?
AHMET YENİ
(Devamla) - Atatürk Orman Çiftliğinin kuruluş kanunu olan 24/3/1950
tarihli 5659 sayılı Kanunun 10uncu maddesi gereğince, bu
kanunun yayımı tarihindeki sınırları içinde bulunan
gayrimenkullerin devirleri özel bir kanunla mümkündür, yani bu devir
işlemleri kanunla yapılmaktadır.
24/5/1983
tarihinde kabul edilen 2823 sayılı Kanun gereğince, söz konusu
arazilerin, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Gazi Üniversitesi
Rektörlüğü arasında tespit edilecek bir bedelle Gazi Üniversitesine
devredilmesi hükme bağlanmıştır. Bu kanunun gerekçesinde,
Ankara Balgat Çukurambar bölgesinde, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
öğrencilerinin modern tıp eğitimini gerçekleştirme
mecburiyeti ve bölgede yaşayan vatandaşlara verilen
sınırlı sağlık hizmetlerinin genişletilmesindeki
zaruret, tıp fakültelerinin tevsiini gerektirmektedir. denilmekteydi.
Devir amacı budur.
KİT
Komisyonunun Atatürk Orman Çiftliği denetimleri sırasında konu
gündeme gelmiş ve Yüksek Denetleme Kurulu raporunda öneri olarak, bu
arazilerin amacı dışında kullanılıp
kullanılmadığı konusunun araştırılması
için Sayıştay Başkanlığı tarafından
incelemelerin sonuçları konusunda yine bilgi edinmek amacıyla
Sayıştay nezdinde girişimlerde bulunulması ve söz konusu
arazilerin tahsis amacına uygun olarak kullanılıp
kullanılmadığının takip edilmesi önerisi gündeme
alınmış, görüşülmüş, Komisyonumuz öneriye iştirak
etmiş, Sayıştay tarafından KİT Komisyonumuza bilgi
verilmesi hususunda -biraz evvel okuduğum yazıda- tavsiye kararı
alınmış ve bu hususta KİT Komisyonu
Başkanlığı tarafından Sayıştay
Başkanlığına resmen yazı yazılarak bilgi talep
edilmiştir. Yani konu Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve
Komisyonumuz tarafından izlenmekte ve takip edilmektedir.
Üçüncü husus,
Atatürk Orman Çiftliğindeki yerlerin kiraya verilmesi işlemlerinde
kira gelirlerinin günün şartlarına göre düşük olduğu
iddiasıdır CHPnin önerisinde. Bu konuda, az önce belirttiğimiz
birinci konu, Atatürk Orman Çiftliği ile POAŞ arasındaki
kiralama konusu Komisyonumuzda görüşülürken, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Raporunda belirtilen konuyla ilgili hususların kurum
tarafından dikkatle takip edilmesi ve tedbirlerin alınması
vurgulanmış, eski kira sözleşmelerinden kaynaklanan
olumsuzlukların yeniden gözden geçirilmesi tavsiyesi edilmiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Meclis araştırması önergesindeki dördüncü konu,
özelleştirilmiş kurumlara ait arazilerin tahsis amacı ortadan
kalktığı için Atatürk Orman Çiftliğine geri devredilmesi
hususudur ki, bu konuda gerekli çalışmalar da, değerli
milletvekilleri, sürdürülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; herhangi bir kurum, yöneticiyle
ilgili varsa bir yolsuzluk iddiaları önergede, hiç beklemeyin, hemen
mahkemeye müracaat edin ama bilgisiz, belgesiz, gazete haberleriyle milletimizi
de oyalamayalım, millete zaman kaybettirmeyelim, gereken
yapılmaktadır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Meclisin denetim görevi yok mu yani?
AHMET YENİ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz iktidara
geldiğimiz günden itibaren
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Yani fazla karıştırmayın diyorsunuz?
AHMET YENİ
(Devamla) - Karıştırın, biz
karıştırıyoruz. Gelin, KİT Komisyonunda nasıl
denetim yaptığımızı arada bir izleyin, inceleyin.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Gel Genel Kurulda da tartışalım.
AHMET YENİ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın,
şu raporlara bir bakın, şu raporların
kalınlıklarına.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Gereğini yerine getir o raporların.
AHMET YENİ
(Devamla) - Evet, 2002 ve öncesi raporun kalınlığına
bakın ve şu andaki
OKTAY VURAL
(İzmir) Kaç santim?
AHMET YENİ
(Devamla) - Yüksek Denetleme Kurulu bu raporları tanzim ediyor,
düzenliyor.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Biraz sonra ben de söyleyeceğim!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sonuç, sonuç; netice?
AHMET YENİ
(Devamla) - Birçok müfettişler var aralarında. Biz bu arkadaşlarımıza
güveniyoruz. Demek ki o dönemde şu kadar kalın bir rapor
düzenlenmiş, evet bizim dönemimizde o yolsuzluk
MEHMET GÜNAL
(Antalya) İçindekileri vere vere Çiftlik gitti, Çiftlik!
AHMET YENİ
(Devamla) -
yoksulluk ve yasaklar üzerine gideceğimiz sözümüzün ortaya
konduğu raporlar da burada.
Şu rapora
bak, şu rapora 2002 öncesi
Bir de şu rapora bakın
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Ahmet Bey, kaç gram gelir, kaç gram?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ağırlığı ne kadar?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
AHMET YENİ
(Devamla) - Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlar; biz,
yüce Türk milletinin hakkını korumaya geldik, onun için
buradayız ama görüşmekte olduğumuz birçok konu var. Meclisimizi
meşgul etmeden hemen kanunları görüşmeye geçmemiz lazım,
milletimiz bizden bir an evvel bu kanunların
çıkarılmasını bekliyor.
Bu vesileyle ben
hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Hayırlı uğurlu
olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ahmet Bey, arkadaşların nerede, arkadaşların?
AHMET YENİ
(Samsun) Siz varsınız ya!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sağ ol, Allah razı olsun. Bir de seninkileri
çağır, bu millet sana da yetki verdi. Bak ben buradayım.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde Bursa Milletvekili Sayın
Necati Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Maalesef artan
terör olaylarıyla her gün şehit haberleri gelmekte ve bizler Türk
milleti olarak son derece üzülmekteyiz. Terör olaylarında bu olayları
destekleyen, gerekli tedbirleri almayan bütün sorumluları buradan
şiddetle kınıyor, şehitlerimize Allahtan rahmet,
ailelerine de başsağlığı diliyorum.
Şimdi, biraz
önce Sayın Yeni, KİT Komisyonundaki denetimlerden bahsederken,
kendisinin de sözcü olduğu komisyondan bilgi verirken daha işin
başında yanlış bir bilgi verdi. Atatürk Orman
Çiftliğinin hesaplarının KİT Komisyonunda ibra edilmesi gibi
bir yetki var mı?
Şurada sonuç
bölümünü okuyorum: Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2008
bilançosu, işte falanca rakam kârıyla kapanan gelir tablosu tasvibe
sunulur.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) İbra işte o.
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Genel kurullarında ibra edilen bir şeyi KİT
Komisyonu nasıl ibra eder veya etmez? Oylama bile yapmıyorsunuz
orada.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Hayır, hayır.
AHMET YENİ
(Samsun) Üç senede öğretememişiz ya!
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Dinlesene Ahmet Bey. Hem soruyorsun hem dinlemiyorsun.
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) - Bakın, yanlış bilgi vermeyin. Genel kurulda
tasvibe sunulan bir şeyin orada oylaması olmaz.
AHMET YENİ
(Samsun) Üç senedir öğretememişiz sana!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) O zaman niye ibra edilmedi?
NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) - Tutanakları getirtiriz, burada konuşuruz.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Niye ibra edilmedi o zaman?
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) - Yani tasvibe sunulan bir raporun ibrası KİT
Komisyonunda olmaz.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Tasvip ibradır işte.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) KİT Komisyonu bir aile, kavga etmez! Kavga
etmez KİT Komisyonu, aile yahu! Yapmayın bunu ya! Bir aile ya!
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) - Yanlış bilgi vermeyin. Biz KİT Komisyonunda
Atatürk Orman Çiftliğinin hesaplarını ibra etmedik. diye bir
şey söz konusu değil. Yani buradan birtakım bilgileri verirken
doğru verin. Yani bir kere, göz göre göre
Yani şuradaki
tutanaklardan okuyorum. Yani, KİT Komisyonunun da tutanaklarını
burada getirtip
ÜNAL KACIR
(İstanbul) İbra edilenler yok mu orada?
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) - Başkan, bakın, asıl konumuza gelelim.
Atatürk Orman Çiftliği
AHMET YENİ
(Samsun) Üç senede öğrenememişsin!
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Siz öğrenememişsiniz, siz sekiz senedir
öğrenememişsiniz. Üç senedir biz neler yapıyoruz. Kamu
kuruluşlarının daha düzgün, daha doğru denetlenmesi ve daha
doğru çalışması için elimizden gelenleri nasıl
yaptığımızı, nasıl çaba gösterdiğimizi
başta Başkan ve bütün KİT Komisyonundaki iktidar partisi
milletvekilleri biliyor. Ama KİT Komisyonunda KİT Komisyonu üyesi
hiçbir arkadaşımız, bizler de dâhil, bu kurum ve
kuruluşların gerektiği gibi, yeteri gibi denetlendiğini
söylerse biraz insafsızlık etmiş olur. Siz de biraz önce
gösterdiniz, şu Yüksek Denetleme Kurulunun bir sene boyunca denetleyip
getirdiği raporları biz orada üç saatte görüşüp hemen karara
bağlıyoruz.
AHMET YENİ
(Samsun) Altı saat konuştuk, altı saat!
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Nasıl bir denetleme? Hemen Yeteri kadar denetlendi,
şu
Bakın, orada hep beraber bütün kurumları denetliyoruz.
Biraz insaflı olun. Yani Yeteri kadar KİT Komisyonunda bu denetimler
yapılıyor. demeyin, lütfen.
Atatürk Orman
Çiftliği, biraz önce de ifade edildiği gibi, 25/5/1925 tarihinde
Atatürk tarafından kurulmuş. Çiftliğin kuruluş amacı
Yeni başkent Ankara ve çevresini ağaçlandırmak,
yeşillendirmek, modern tarım ve işletmecilik tekniklerini
uygulayarak çevre çiftçilerine önderlik ve öğreticilik yapmak olarak
belirlenmiştir.
Bu
konuştuklarım, bu söylediklerimin hepsini Yüksek Denetleme Kurulunun raporlarından
ifade edeceğim. Aklımdan veya basından, gazetelerden
okuduğumuz şeyleri burada ifade etmiyorum.
Yine, Yüksek
Denetleme Kurulu, Ulu Önder Atatürkün ülkenin çeşitli bölgelerinde 150
bin dekar üzerinde tesis edilerek 1937 yılında yazmış
olduğu bağış mektubuyla millete mal ettiği beş
çiftliğin en büyüğünü teşkil eden Atatürk Orman Çiftliği
bağışlandığı tarihlerde 55 bin dekar iken,
çeşitli tarihlerde yapılan bağış, satış ve
işgaller sonucu giderek küçülerek 2007 yılı sonu itibarıyla
33.351 dekara gerilemiştir. diyor Yüksek Denetleme Kurulu. Yani Atatürk
Orman Çiftliğinde bugün bir şeylerin iyi gitmediği ortada,
Yüksek Denetleme Kurulunun önümüze getirdiği öneriler de ortada.
Yine, Yüksek
Denetleme Kurulunun raporları veya milletvekillerinin verdikleri soru
önergeleri ve araştırma önergelerinin de ne şekilde
incelendiği, nasıl incelendiği de bütün bunlar ortada. Ne kadar
konuşabildiğiniz de, ortada.
Yine, bu konuyla
alakalı, Atatürk Orman Çiftliğiyle alakalı bu arazinin, Gazi
Üniversitesine tahsis edilen arazinin bir şirket tarafından bedelinin
ödenmesi ve bununla ilgili soruşturmaların ne kadar yeterli
yapıldığını da biz orada bizzat müşahede eden, o
tutanaklara bizzat söylediklerimizin geçirildiği denetimlerden geliyoruz.
Bakın, bu araziyle alakalı Gazi Üniversitesi bütçesinden ödenmesi
gerekirken, yine Yüksek Denetleme raporlarında Kuzu Toplu İnşaat
ve Limitet Şirketi ve Park Gazi İnşaat Yatırım AŞ
unvanlı şirket tarafından ödenmesiyle alakalı Yüksek
Denetleme Kurulunun raporlarını ne kadar dikkate
aldığımızı buradan yine hep birlikte görmekte veya
tutanaklardan da yine bunları irdeleyebiliriz, söyleyebiliriz.
Bakın, biraz
önce yine Sayın Yeni burada, benzin istasyonunun kiralanmasıyla
alakalı bir konuyu KİT Komisyonunda görüştüğümüzü ifade etti.
Orada görüştüğümüz konu şudur: Yirmi yıllık
sözleşmesi olan bir şirket, kiralama sözleşmesi olan bir
şirket, sözleşme bitimine doğru Türkiye Petrol
Dağıtım Limitet Şirketinin verdiği teklifle birlikte
O verdiği teklifi, Tarım Bakanlığına da
yazdığı yazıyı sizlere burada aktarmak istiyorum:
Mülkiyeti Atatürk Orman Çiftliğine ait olan Anadolu Bulvarı
üzerindeki -şu amblemli bulunan- karşılıklı iki adet
istasyonun, AOÇyle sözleşmenin sona ermesi ve şirketimizle AOÇ
arasında yapılan şifahi görüşmeler sonrası
yapılan mutabakata istinaden, bahsi geçen istasyonlarda uzun süreli olarak
TP amblemi altında faaliyette bulunması talebimizi ve buna
ilişkin olarak tarafların bir araya gelerek protokol
hazırlaması hususu, Atatürk Orman Çiftliğine gönderilerek ekli
yazımızda iletilmiştir. Ancak bugüne kadar ilgili
yazımıza AOÇ tarafından menfi ya da müspet yanıt
verilmemiştir. Konuya ilişkin teklifimiz ise on iki yıllık
işletme hakkı şirketimize ait olmak üzere, kira vesaire giderler
için AOÇye 3 milyon Amerikan dolarının peşin olarak ödenmesi ve
buna ilaveten akaryakıttan elde edilen kârın yüzde 25inin AOÇye
verilmesi kaydıyla istasyonların TP amblemi altında faaliyette
bulunması düşünülmektedir. diye bir teklif verilmiş, ama buna
karşılık, bu teklif, bu kira sözleşmesinin dolmasına
birkaç ay kala, maalesef, orada bulunan bir firmayla tekrar sözleşme
yapılmış, ancak o sözleşmenin rakamı on bir
yıllığına 1 milyon 180 bin dolar karşılığında
bayrak hakkı ve yıllık da 12 bin lira civarında bir kirayla
sözleşme yapılmış. Dolayısıyla, TPnin
yaptığı bu teklifle kiralama yapılan rakam arasında
ciddi anlamda uçurumlar var.
Bunun
dışında, bu denetlemelerde, bu soruşturmalarda daha çok
kira kanunlarıyla alakalı konulara da atıflarda bulunuyorlar.
Ancak, yine orada kiracı olarak devam eden kuruluş, kendisine tahsis
edilen 7 bin küsur metrekare yere ilaveten 13 bin metrekare yeri de işgal
etmiş, usulsüz bir şekilde işgal etmiş ve bununla ilgili de
herhangi bir talepte bulunulmadan, yeni yapılan kira sözleşmesine de
bu 13 bin metrekare yer de ilave edilerek, burada bu teklif dururken, yine
mevcutta bulunan şirkete aynı şekilde sözleşme devri
yapılmıştır. Bununla ilgili görüşler
alınırken sorulan soru yanlıştır. Sorulan soru bu kira
sözleşmesinin uzatılıp uzatılamayacağıyla alakalıdır,
yani mevcut firmanın bir 13 bin metrekare daha ilave yapılıp
veya yine AOÇnin daha önceden yapmış olduğu kiraların
yükseltilmesiyle ilgili talepte, bu firmanın, Petrol
Dağıtım Limitet Şirketinin verdiği teklifler göz
önünde bulundurulmamıştır. Şayet bu teklifler göz önünde
bulundurulmuş olsaydı tekrar kira tespiti yapılırken 3
milyon, yani yaklaşık aradaki 1 milyon 820 bin dolarlık bayrak
hakkı ve yine hesaplandığında bu kurumun verdiği
kârdan yüzde 25 hissenin boyutlarının nerelerde olduğu, en azından
mevcuda kiralanacak olan bu yerin kirasının da bu teklif baz
alınarak tekrar yapılması gerektiği noktasında bütün
soruşturmalarda, bütün yazışmalarda bunlar dikkate
alınmamış, dolayısıyla Atatürk Orman Çiftliğinin
yaptığı bu sözleşme rayiç bedeller üzerinden
yapılmadığı gibi usulsüz ve kamuyu zarara uğratan,
milyonlarca dolarlık zarara uğratan bir uygulama söz konusudur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Teşekkür ederim.
Atatürk Orman
Çiftliğinde, sadece Gazi Üniversitesine tahsis edilen veya bu petrol
istasyonuyla alakalı hususlardan ziyade daha birçok
sıkıntılar söz konusudur. Bunun için, bu verilen önerinin
dikkate alınarak bu komisyonun bir an önce kurulup Atatürkün
mirasına sahip çıkmamız gerekmektedir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet
Aydın
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Ahmet, sen aleyhte misin?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Niçin aleyhte olduğumu söyleyeceğim şimdi.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Çukurambarda evin mi var?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle bir hususu ifade etmek isterim ki, bizler kimsenin
kirini pasını sırtımızda asla
taşımayız. En ufak bir yolsuzluk varsa, en başta üzerine
biz gideriz
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Şarkikaraağaç Belediyesi, Ahmet Bey.
AHMET AYDIN
(Devamla) -
ki, bu vesileyle temiz toplum dedik ve bu manada hortumları
keserek ülkemize hizmet olarak aktardık onları.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Kalpazanlık ve sahte parayı piyasaya sürmek suçu.
İki buçuk ay önce mahkûm olmuş, niye görevde tutuyorsunuz hâlâ?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, Atatürk Orman Çiftliğinin mevcut
arazi ve devirleriyle ilgili önce bilgi vermek istiyorum. Atatürk Orman
Çiftliği arazilerinden ilk olarak 1939 yılında, 3697
sayılı Kanunla satış yapılmıştır.
39da başladı bu satış ve en son 1983 tarihinde çıkan
kanunla satış yapılmıştır, Gazi Üniversitesine.
83ten sonra, AK PARTİ İktidarı döneminde kesinlikle en ufak bir
satış yapılmamıştır. Sadece 2008
yılında Gençlik Spor Genel Müdürlüğüne bir kiralama söz konusu;
tahsis edilmiş ama mülkiyet devri yapılmamıştır.
Bugüne kadar kanun ve Devlet Ziraat İşletmeleri Yönetim Kurulu
kararıyla devredilen arazi toplamı ise 22 bin dekardır.
Kurulduğu yıllarda arazi varlığı yaklaşık
olarak 52 bin dekar olan Atatürk Orman Çiftliğinin hâlen arazi
varlığı 32 bin dekar kadardır.
Değerli
arkadaşlar, CHP grup önerisinin görüşülerek gündeme
alınması talep edilen konular hâlihazırda Meclis ihtisas
komisyonu olan KİT Komisyonunun gündemindedir aynı zamanda ve
detaylı bir incelemeden geçirilmiştir. Hatta, POAŞ ile ilgili
husus da ibra edilmemiştir. Araştırma önergesinde geçen
POAŞ ile ilgili konuda savcının daha önceden soruşturmaya
gerek olmadığına dair kararı da mevcuttur ancak 2007 yılı
bütçesi KİT Komisyonunca ibra edilmediğinden, eğer gerekirse akabinde,
gerektiğinde adli merciler gerekli soruşturma ve
araştırmayı yapacaklardır.
Yine, Gazi
Üniversitesine 1983 tarih ve 2823 sayılı Kanun ile 359 bin metrekare
yer satılmıştır, 83te satılmıştır.
Gazi Üniversitesi 1991 ile 2009 yılları arasında bedelini
ödeyerek arazinin tapusunu almıştır. Yine bu konuyla ilgili de
Sayıştay incelemesi devam etmektedir. Bir usulsüzlüğün tespiti
hâlinde hiç kuşkunuz, endişeniz olmasın, en başta biz adli
mercilere müracaat etmek suretiyle gereğini yapacağız.
Aynı
şekilde, değerli arkadaşlar, Özelleştirme Yüksek Kurulunun
-yine araştırma önergesinde konu edildiği için- 22 Mart 2000
tarih ve 24 sayılı Kararıyla Özelleştirme İdaresince
çeşitli kurumlara tahsis edilen bir kısım arazi,
özelleştirme nedeniyle, bu kurumlar özelleştirildiğinden
amacına uygun kullanılamadığı için bu arazilerin
tekrar Atatürk Orman Çiftliğine devri talep edilmiştir. Bu arazilerin
devri için de Tarım Bakanımızın imzasıyla hem Özelleştirme
İdaresine hem de Millî Emlak Genel Müdürlüğüne talepte bulunulmuştur.
Yine
araştırma önergesinde dile getirilen bir başka konu, Atatürk
Orman Çiftliğinin gelirleri ve bilhassa kira gelirleri burada söz konusu
yapılmıştır. Atatürk Orman Çiftliği, değerli
arkadaşlar, kira gelirleriyle ağırlıklı olarak ayakta
duran bir kuruluştur. Bakıldığı zaman yıldan
yıla kira gelirlerinde ciddi bir artış görülecektir. Kaldı
ki devam eden kira artış davaları da mevcuttur. Rakamlara
baktığımızda 2002 yılında kira geliri 2 milyon
300 bin TL iken 2009 yılında yaklaşık 5 kat
artmış ve kira geliri 11 milyon 524 bin TLye
çıkmıştır. Yine aynı şekilde, değerli
arkadaşlar, Atatürk Orman Çiftliğinin 2000 yılındaki net
kârı 1 milyon 538 bin TL iken 2009 yılında 6 milyon 113 bine
çıkmış, Atatürk Orman Çiftliğinin net kârı da
yaklaşık 4 kat artmıştır.
Değerli
arkadaşlar, az önce konuşan konuşmacı
arkadaşımız özellikle Atatürk Orman Çiftliğini
çöplüğe dönüştürdüğümüzü, mezbeleye çevirdiğimizi ifade
etti ama ben size, Yüksek Denetleme Kurulunun 2002 raporunda önerilen 18 tane
madde var
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) Hâlâ 2002desiniz, hâlâ oradasınız.
AHMET AYDIN
(Devamla) - 2002 yılı, yıl 2002, o tarihte kimin iktidar
olduğunu bütün halkımız biliyor.
O tarihteki
öneriler üzerinde sadece bir hususu, bir paragrafı size
okuyacağım. 18 tane öneri var. 17nci önerisinde diyor ki: Atatürk
Orman Çiftliği alanı 1inci derecede sit alanı ilan ve tescil
edilmesine rağmen, sekiz yılı aşkın süredir
AŞTİ-Eskişehir asfaltı bağlantısını
sağlayan yolun sağ yanındaki tepe ile Batıkent ile
sınır Çakırlar mevkisindeki alana, 2872 sayılı Çevre
Kanununun 3üncü ve 8inci maddeleriyle 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun 57nci maddesi ve Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 421 ve 659
sayılı ilke kararlarına aykırılık
oluşturulmasına rağmen taş, toprak, her türlü atık ve
artığın döktürülerek çevre kirliliğine neden olunması
ve arazinin fiziki konumu ve kotuyla uyuşmayacak biçimde yığınların
oluşturulması ve üzerlerinin taş, toprak
karışımı malzeme serilerek kapatılması ve hâlen
bu alanlar dışındaki alanlara döküm yaptırılması,
Atatürkün bağış mektubundaki amaçla
bağdaşmadığı gibi, arazinin Ankara kenti için
taşıdığı önem ve olduğu gibi korunması
gerekliliğiyle de bağdaşmaması
gibi devam eden ve 18
maddeyi teşkil eden çok ciddi, Yüksek Denetleme Kurulunun önerileri var ve
bu önerilerden de görüyoruz ki -yıl 2002- 2002ye geldiğimizde
aslında Atatürk Orman Çiftliği amacının
dışında tamamen kullanılmış ve asıl o zaman,
o tarihte Atatürk Orman Çiftliği âdeta çöplük hâline getirilmiştir.
Biz işte şimdi, bu dönemde o çöplükten kurtarmaya
çalışıyoruz.
Şimdi, o
dönemde Atatürk Orman Çiftliğinin daha az kârı varken mevcut durum
itibarıyla çok daha kâr oranını artırmayı ve
amacına uygun bir şekilde tahsis ederek çok daha iyi noktalarda
kullanmaya çalışıyoruz.
Bu manada da
şunu tekrar ifade etmek isterim ki, zaten gündemine hâkim bir KİT
Komisyonu var ve KİT Komisyonu da detaylıca bu incelemelerini
yapıyor. Bu manada da KİT Komisyonu raporunun da beklenmesi
gerektiği düşüncesindeyim.
Yine, aynı
şekilde, değerli arkadaşlar, Meclisimizin de gündemi zaten
bellidir. Meclis de gündemine hâkimdir. Bu nedenle CHP grup önerisinin
aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
60ıncı
maddeye göre pek kısa söz hakkı talebi vardır. Şimdi
onları veriyorum.
Sayın Ünsal
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
15.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsalın, tıp
fakültesi olacak alanların kentsel dönüşüm projeleri adı altında
AK PARTİli Büyükşehir Belediye Başkanınca konut
alanına çevrildiğine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli AKPli sözcü
arkadaşlarımızın hepsi konuşurken, sanki bu
alanların Gazi Üniversitesi tarafından
yatırıldığı gibi bir imaj yarattılar. Ben bu
konuda bir açıklama daha yapmak istiyorum. Buranın üniversite
olmasına, tıp fakültesi olmasına karşı değiliz.
Fakat tıp fakültesi olacak alanların kentsel dönüşüm projeleri
adı altında AKPli Büyükşehir Belediye
Başkanlığınca konut alanına çevrilip, konut
alanına çevrilen bu yerlerin parasının Kuzu İnşaat
tarafından, bir özel şirket tarafından Atatürk Orman
Çiftçiliği hesaplarına aktarılması çok vahim durumdur. Bu,
tuzun da koktuğu bir durumdur. O yüzden bu açıklamayı yapmak
ihtiyacını hissettim.
BAŞKAN
Sayın Yeni...
16.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeninin, Atatürk Orman
Çiftliğinin 2007 yılı bilançosuna ilişkin
açıklaması
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, biraz önceki konuşmamda ona cevaben
Özensoyun bir açıklaması olmuştur, onu düzeltmek istiyorum,
Yüksek Denetleme
Temsilcisi Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2007 yılı
bilançosu ve 7 milyon rakamla -Türk lirası ile- ödenen kârı ile
kapanan gelir tablosu tasvibe sunulur. dedi. Komisyonumuzun değerli
üyeleri Başkan diyor- Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2007
yılına ilişkin bilanço ve netice hesaplarına ait alt
komisyon raporunun sonuç bölümünü ibranıza sunuyorum: İbra edenler...
İbra etmeyenler... İbra edilmemiştir. diye tutanaktan okuyorum.
Sayın Sözcümüz bu konuyu karıştırmıştır. O
bakımdan ben düzeltme yapma ihtiyacı duydum.
Teşekkür
ediyorum.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
(Devam)
3.- TBMM Başkanlığına verilen Atatürk
Orman Çiftliğinde hukuksuzluk, usulsüzlük ve yolsuzlukların
açığa çıkarılması ve çözüme kavuşturulması
ile ilgili Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 1/7/2010 Perşembe günkü birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini...
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.02
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete
Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete
Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, 633 Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Sayın
Mehmet Serdaroğlunun 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa
Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlunun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
İkinci
bölümdeki çerçeve 20nci madde kabul edilmişti.
21inci madde
üzerinde dört önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinin (b)
fıkrasının (4) numaralı bendinin (a) alt bendinde yer alan
"(g) bendine "Dış Ticaret Müsteşarlığı
Dış Ticaret Uzmanları ve Dış Ticaret
Kontrolörleri" ibaresinden sonra" ibaresinin "(h) bendine
"Vakıf Uzmanları," ibaresinden sonra" şekilde değiştirilmesini
ve aynı fıkranın (e) fıkrasına ekli (2)
sayılı listeye aşağıdaki kadroların eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Mustafa Elitaş M. Salih Erdoğan
Yozgat Kayseri Denizli
Osman Aslan Atilla Koç Özlem P. Türköne
Diyarbakır Aydın İstanbul
Bayram Özçelik Haluk İpek Veysi Kaynak
Burdur Ankara Kahramanmaraş
Mevlüt
Akgün
Karaman
KURUMU:
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI:
TAŞRA
SINIFI ÜNVANI DERECESİ SERBEST KADRO TOPLAM
KADRO
ADEDİ ADEDİ
DH İmam
Hatip 10 3000 3000
DH Müezzin-Kayyım 12 2000 2000
DH Kuran
Kursu
Öğreticisi 10 1500 1500
DH Vaiz 8 1000 1000
(x)
507 S. Sayılı Basmayazı 25/6/2010 tarihli 124üncü Birleşim
Tutanağına eklidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra
Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın çerçeve 21. maddesi "VI- Din Hizmetleri
Sınıfı" başlığı altında bulunan b)
bendinin aşağıda gösterilen şekilde düzenlenmesini arz ve
teklif ederiz.
b) Yukarıda
belirtilenler dışındaki yüksek öğrenim mezunları
1
3000
2
2200
3
1600
4
1100
Osman Özçelik Bengi Yıldız Şerafettin Halis
Siirt Batman Tunceli
Hamit Geylani Akın
Birdal
Hakkâri Diyarbakır
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 21inci maddesinin (b)
fıkrasının (3) numaralı bendinin (b) alt bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Günal Mehmet Şandır Beytullah Asil
Antalya Mersin Eskişehir
Yılmaz Tankut Mümin
İnan
Adana Niğde
b) "C- Din
Hizmetleri Tazminatı" bendinin (a), (b) ve (c) alt bentleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, anılan
bende aşağıdaki (d) alt bendi,
eklenmiştir.
"a) İl
müftü yardımcısı, ilçe müftüsü, eğitim görevlisi, ve
mesleği ile ilgili yüksek öğrenim mezunu olup "Vaiz" kadrosuna
atananlar için %175'ine,
b) Din Hizmetleri
Sınıfına dâhil kadrolarda bulunanlardan;
1.
Yükseköğrenim mezunu olanlar için %95ine,
2.
İmam-Hatip Lisesi mezunları için %93üne,
3. Diğerleri
için %89'una,"
"c) Diyanet
İşleri Başkanlığı merkez ve taşra
teşkilatı kadrolarında bulunup, (a) ve (b) alt bentlerinde
sayılanlar dışında kalan personele ek ödeme
düşülmeksizin ayrıca %40ına,
BAŞKAN
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 21 inci maddesinin (b)
fıkrasının (3) numaralı bendinin (b) alt bendi ile (4)
numaralı bendinin (b) alt bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve (e) fıkrası ile Tasarıya eklenen
(2) sayılı Listedeki Başkanlık Müşaviri ile
Başkanlık Vaizi kadrolarının Listeden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Enis Tütüncü Atila Emek
Malatya Tekirdağ Antalya
Kamer Genç Metin
Arifağaoğlu Harun
Öztürk
Tunceli Artvin İzmir
(b) C- Din
Hizmetleri Tazminatı' bendinin (a), (b) ve (c) alt bentleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, anılan
bende aşağıdaki (d) alt bendi eklenmiştir.
"a) İl
müftü yardımcısı, ilçe müftüsü, eğitim görevlisi, din
hizmetleri uzmanı, eğitim uzmanı ve mesleği ile ilgili
yüksek öğrenim mezunu olup "Vaiz" kadrosuna atananlar için %
190'ına,
b) Din Hizmetleri
Sınıfına dahil kadrolarda bulunanlardan;
1. Yüksek
öğrenim mezunu olanlar için % 105'ine,
2.
İmam-Hatip Lisesi mezunları için % 103'üne,
3. Diğerleri
için %99'una,
c) Diyanet
İşleri Başkanlığı merkez ve taşra
teşkilatı kadrolarında bulunup, (a) ve (b) bentlerinde
sayılanlar dışında kalan personele ek ödeme düşülmeksizin
ayrıca % 60'ına,
d) (a) ve (b) alt
bentlerinde sayılanlardan ayrıca; başvaiz, başimam-hatip,
Kur'an kursu öğreticisi kadrolarına atananlara % 40'ına, uzman
imam-hatip, Kur'an kursu uzmanı öğreticisi ve başmüezzinlik
kadrolarına atananlara % 20'sine,"
"(b) VI-
Din Hizmetleri Sınıfı' bölümü aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
'VI- DİN
HİZMETLERİ SINIFI
Kadroları bu
sınıfa dahil olanlardan,
a) En az dört
yıllık yükseköğrenim mezunları
1 3000
2 2200
3 1600
4 1100
5 900
6 800
7 500
8 450
b) Dört
yıldan az süreli yükseköğrenim mezunları
1- 2200
2- 1600
3- 1100
4- 800
c) Diğerleri
1- 1500
2- 1100
3- 800
4- 650"
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Harun Öztürk konuşacak.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, buyurun.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 507
sıra sayılı tasarının 21inci maddesiyle ilgili olarak
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle 21inci maddenin (a) ila (e) fıkraları
arasında altı kanunda değişiklik
yapıldığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Yine bu
maddenin (b) fıkrasına
bakıldığında da 657 sayılı Kanunun üç ayrı
maddesinde ve üç ayrı cetvelinde değişiklik
yapılmaktadır. Yani on bir ayrı çerçeve madde hâlinde
düzenlenmesi gereken konuların bir tek maddede toplanması Mevzuat
Hazırlama Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelikin 17nci
maddesinde yer alan Değiştirilmesi öngörülen maddelerin birden fazla
olması durumunda bunlar tek bir çerçeve madde içinde değil, her biri
ayrı çerçeve maddeler ile düzenlenir. hükmüne
uyulmamıştır. Yine bu maddede söz konusu yönetmelik hükümlerine
aykırı olarak fıkraların numarayla değil, harflerle gösterildiğini
de görüyoruz. Dikkatle incelenirse bu aykırılıkların birçok
karışıklığa neden olacağı fark edilecektir.
Bu maddede (c) fıkrasının hangisi olduğunu, (b)
fıkrasının alt bentlerindeki (c)lere karıştırılmadan
bulmaya çalışırsanız maddenin düzenlenmesiyle ilgili olarak
söylediklerimi daha iyi anlayacaksınız diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 21inci maddesiyle Diyanet
İşleri Başkanlığının merkez ve taşra
teşkilatında görev yapan personelin din hizmetleri tazminatı ile
ek gösterge ve makam tazminatlarında bazı iyileştirmeler
yapılmaktadır. Başkanlık personelinin maaşlarında
artış yapan hükümleri Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de ilke
olarak destekliyoruz ancak yapılan iyileştirmelerde taşra
teşkilatına göre merkez teşkilatı personelinin biraz daha
çok kayırıldığını görüyorsunuz. Bu durum,
merkezde üst düzey görevlilerin sözleşmeli istihdamına imkân
verilmesinden, daire başkanlıklarının genel müdürlük
düzeyine çıkarılmasından, ek gösterge ve makam
tazminatlarında yapılan artışlardan kaynaklanmaktadır.
Taşra teşkilatında görev yapan personele yapılan
haksızlığı bir nebze olsun telafi edebilmek için
vermiş olduğumuz önergemize destek vereceğinizi ümit ediyoruz.
Önergemizin
içeriğine geçmeden önce, önemli gördüğüm bir iki hususu
dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün her ne kadar istediğimiz ölçüde olmasa da
teşkilat kanunu gündeme geldiği için Başkanlık personelinin
maaşlarında bazı iyileştirmeler yapma fırsatı
bulabildik. Peki, maaşlarında iyileştirme bekleyen
yaklaşık 2,5 milyon kamu görevlisi ile bunların emekli, dul ve
yetimlerinin durumlarını iyileştirmeye ne zaman fırsat
bulabileceğiz? AKP, eşit işe eşit ücreti amaçlayan bir kamu
personel reformunu yapacağını vaat ederek iktidara
gelmişti. Aradan sekiz yıl geçti, birçok vaadinde olduğu gibi,
AKP bu vaadini de yerine getirmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
gelenler için bazı iyileştirmeler yapıyoruz. Gündeme gelmeyen ya
da getirilmeyenler ise bir gün sıranın kendilerine de gelmesini
sabırla beklemektedirler. Ancak, kamu görevlilerinin bu konudaki
sabrı taşmış ve AKPden umudu kesmişlerdir. Kamu
personel rejiminde parça parça yapılan her düzenlemenin yeni
dengesizliklere yol açarak bir kamu personel reformunu hayata geçirmemizi daha
da zorlaştırdığını artık görmek
durumundayız. Örneğin, bu tasarı ile eskiden
Başbakanlık Müsteşarının da altında bir grupta
yer alan Diyanet İşleri Başkanı, ek gösterge ve makam
tazminatı bakımından bakanlık müsteşarlarının
da üstüne çıkarılarak Başbakanlık Müsteşarıyla
eşitlenmektedir. Artık, bu düzenlemenden sonra, En yüksek devlet
memuru denildiğinde, sadece Başbakanlık Müsteşarı
hatırlanmayacaktır. Ek gösterge ve makam tazminatı konusunda
teşkilattaki bazı üst düzey görevliler için de benzer grup
atlamaları yapılmış. Önümüzdeki dönemde, kamu üst düzey
görevlileri arasında bunun rahatsızlıkları
yaşanacaktır.
Değerli
milletvekilleri, tasarı, din hizmetleri tazminatına 10 ile 15
puanlık artışlar getirmektedir. Bunun parasal
karşılığı, 50 ile 75 liradır. Önergemizde, bu
rakamların 100 ile 150 lira düzeyine çekilmesi teklif edilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) Tasarı, din hizmetleri sınıfında görev
yapanların ek göstergelerinde de bazı değişiklikler
yapmaktadır. Eskiden bu sınıfta görev yapan
yükseköğrenimliler, dört yıllık ya da daha az süreli yükseköğrenimli
ayrımı yapılmadan ve yükseköğrenimlerinin dinî branşta
olup olmadığına bakılmaksızın aynı ek
göstergeden yararlanıyorlardı. Yeni düzenlemeyle, dört
yıllık dinî yükseköğrenimliler için öngörülen ek gösterge
uygulaması ilk dört dereceden ilk sekiz dereceye
yaygınlaştırılmakta ve ek gösterge rakamları
artırılarak öğretmenlerle eşitlenmektedir. Din hizmetleri
sınıfında görev alanların, dinî yükseköğrenimli
olmayanlarla diğer personelin yararlandıkları ek göstergelerle
ilgili ise tasarıda bir değişiklik yapılmamaktadır.
Vermiş
olduğumuz önergeyle, dört yıllık yükseköğrenimliler
arasında tasarı ile yaratılan dinî yükseköğrenimli ve
diğer yükseköğrenimlilerin ayrımı kaldırılmakta
ve dört yıllık yükseköğrenimlilerin hepsinin 8inci dereceden
itibaren ek gösterge almalarına imkân tanınmaktadır. Yine,
önergemizde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) Peki, teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.19
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.30
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
507 sıra
sayılı Tasarının 21inci maddesi üzerinde verilen
İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 21'inci maddesinin (b)
fıkrasının (3) numaralı bendinin (b) alt bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Günal
(Antalya) ve arkadaşları
b) "C- Din
Hizmetleri Tazminatı" bendinin (a), (b) ve (c) alt bentleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, anılan
bende aşağıdaki (d) alt bendi,
eklenmiştir.
"a) İl
müftü yardımcısı, ilçe müftüsü, eğitim görevlisi, ve
mesleği ile ilgili yüksek öğrenim mezunu olup "Vaiz"
kadrosuna atananlar için %175'ine,
b) Din Hizmetleri
Sınıfına dahil kadrolarda bulunanlardan;
1. Yükseköğrenim mezunu olanlar için
%95ine,
2. İmam-Hatip Lisesi mezunları için
%93üne,
3. Diğerleri için %89'una,"
"c) Diyanet
İşleri Başkanlığı merkez ve taşra
teşkilatı kadrolarında bulunup, (a) ve (b) alt bentlerinde
sayılanlar dışında kalan personele ek ödeme
düşülmeksizin ayrıca % 40ına,
BAŞKAN -
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, yüce heyetinizi ve yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, görüştüğümüz madde, tasarının
yürürlük ve yürütme dışındaki son maddesi ve önemli olduğu
kadar da karmaşık bir madde. Defalarca arkadaşlarımıza
söylemiş olmamıza rağmen
maalesef hangi bendin hangi fıkraya ait olduğu,
hangisinin alt bent olduğunu anlamak mümkün değil
OKTAY VURAL (İzmir)
Devam et sen.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Bilerek duruyorum. Arkadaşlar galiba aradan geldikleri için
biraz da dışarıda konuşmayı bitirememiştir. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Test etmiştim,
duyuyormuşsunuz, bravo!
Değerli
arkadaşlarım, bu tasarının personelin özlük işleriyle
ilgili en önemli maddesi burada. Onun için
Ama ben yine size
soracağım. Madem dinliyorsunuz, elinizde varsa sıra
sayısına bakın, önergede yazılan (b) maddesinin hangisi olduğunu
bulun, size ödül vereceğim.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) Yapma ya!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Yani (b)sini, (c)sini, (d)sini bulun, size ödül vereceğim.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) Çok saçma konuşuyorsun ya!
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Bizi sınava mı tabi tutuyorsun?
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Bakın, getirin, getirin, sözüm sözdür, bulabilirseniz ödül
vereceğim ya. İçinden bulun bana getirin, çizin getirin.
Değerli
arkadaşlarım, şunu anlatmaya çalışıyorum: Bu
özlük işleriyle ilgili bir madde ama bu işin başından beri
Alt Komisyon üyesi olan ben bile baktığım zaman
bulamıyorum. Onu anlatmaya çalışıyorum. Kanun yapma
tekniği açısından da maalesef sorunlu.
İkincisi:
Burada tartışmış olduğumuz hususlarda tam bir
mutabakat maalesef tartışmalarımıza rağmen
sağlayamadık. Bazı konularda iyileşme olmakla birlikte personelin
ücretlerinde, dün de bahsetmiştim, burada getirdiğimiz önerge yüzde
40, verilen yüzde 25 civarında diye. Şube müdürleriyle ilgili
önergemiz de kabul olmadı ama burada ilginç bir şey var: Diyanet
İşleri Başkanlığı radyo ve televizyon kurma
yetkisi istiyor. Böyle bir şey olamaz. TRTnin durumu ortada. Diyanet
İşleri Başkanlığı dinî yayınlar yapar,
onlara rehberlik yapar, paket programlar yapar, yapılacak yayınlara
danışman atar. Zaten TRTdeki durumumuz ortada. Bunun da bir garabet
olduğunu burada dikkatlerinize sunmak istiyorum. Varsa o konularda
bilgilendirme yapabilir ve o yayınlara danışmanlık
yapabilir.
Değerli
arkadaşlarım, özet itibarıyla tasarıda personel
arasındaki adalet maalesef gözetilmemiştir. Ben size kısaca
şunu söylemek istiyorum: Çünkü Müslüman demek adil insan demektir, önce de
çalışanlara adil olalım, demiştim.
Burada bir iki
şeyle konuşmamı sürdürmek istiyorum ama dikkatinize sunmak
istediğim şey, Nisa Suresinin 135inci ayetinde aynen şöyle
diyor: Ey iman edenler, kendiniz, anne babanız ve
yakınlarınız aleyhine bile olsa Allah için şahitler olarak
adaleti ayakta tutun. Onlar ister zengin olsun, ister fakir olsunlar, çünkü
onlar Allaha daha yakındır. Öyle ise adaletten dönüp tutkularınıza
uymayın. Eğer dininizi eğip büker, sözü geveler ya da yüz
çevirirseniz, şüphesiz, Allah yaptıklarınızdan haberi
olandır.
Yine, bize
adaleti emreden cuma hutbelerinde dinlediğimiz, bize adaletli olmayı,
iyilik yapmayı emreden sözleri de hatırlıyorsunuz. Her ne kadar
Allah katında tek din İslamdır. kısmını
çıkardıysak da yine de adaletli olma kısmını her cuma
dinliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, aynı mahiyette yine, Maide Suresinin 8inci
ayetinde Ey iman edenler! Adil şahitler olarak Allah için hakkı
ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten
alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır.
Allahtan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah yapmakta
olduklarınızdan haberdar olandır. diyor.
Yine,
Kur'an-ı Kerimdeki Allahutealanın bu emirlerinin yanı
sıra, Türk töresinde de Kutadgu Biligde şöyle bir cümle yer
alır değerli arkadaşlarım: Orada adalete köni denirdi,
Köni eğiri
bolsa kıyamet kopar. Yani adalet eğer eğrilirse kıyamet
kopar. Dolayısıyla, burada biz hem Türk töresinde hem
İslamın emirleri arasında olan adaletli olmayı personel
içerisinde de sağlamak durumundayız. Toplumdaki adaleti ve huzuru
sağlamak için de bu hususları dikkate alarak, Diyanet
İşleri Başkanlığını bu adaleti
sağlayacak şekilde insanlar yetiştirmek üzere dizayn etmemiz
gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Önemli bir
eksikliği tamamlıyoruz ama hâlâ çok eksikliklerle dolu.
Bizim
Türk-İslam medeniyetinin yaşandığı dönemlerde
olduğu gibi, ilmi, aklı ön plana çıkaran, iyi ahlakı ön
plana çıkaran, akılla hareket etmeyi ön plana çıkaran bir
anlayışı hâkim kılmak üzere Diyanet İşleri
Başkanlığını yapılandırmamız gerekiyor,
burada eksik kalmıştır. İnşallah, yine Maturidinin
belirttiği, cüzi irademiz, aklımızla davranarak bu
adaletsizlikleri gidermemiz, toplumsal uzlaşmayı sağlamamız
gerekiyor. Diyanet İşlerini de bu şekilde
yapılandırarak, inşallah 2023 yılında lider ülke olma,
ondan sonra da 2053 yılında dünyada süper güç olarak -fethin
1600üncü yıl dönümünde- Türk-İslam medeniyetini yeniden ihya edecek
nesilleri yetiştiririz ama bugünkü yaptığımız
tasarı eksik kalmıştır.
Hayırlı
olmasını diliyor, inşallah, MHP iktidarında tamamlamak
üzere hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra
Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın çerçeve 21. maddesi "VI- Din Hizmetleri
Sınıfı" başlığı altında bulunan b)
bendinin aşağıda gösterilen şekilde düzenlenmesini arz ve
teklif ederiz.
b) Yukarıda
belirtilenler dışındaki yüksek öğrenim mezunları
1
3000
2
2200
3 1600
4
1100
Bengi
Yıldız (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN
DEMİR (Tokat) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Yaman.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Evet, bu beş
dakikalık süre içinde, 507 sıra sayılı Diyanet
İşleri Başkanlığı kuruluş ve görevleri
hakkında yasanın 21inci maddesindeki değişiklik üzerine
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
hatipler bu kürsüden bu kurumda çalışan
insanlarımızın, her kademedeki insanların
sorunlarını gayet iyi ve net bir şekilde dile getirdiler. Ben de
bölgemin, genelde Kürt halkının yoğun olarak
yaşadığı bölgedeki din görevlilerinden bilhassa vekil
imamlarla fahri imamların karşı karşıya bulundukları
sorunları dile getirmek istiyorum. Belki sizin bölgenizde, Anadolunun
diğer bölgelerinde, değerli milletvekillerimiz, bu vekil imam ve
fahri imamlık görevinde bulunmayan insanlar olabilir ama ne
yazıktır ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin büyük
bir kesiminde, köylerimizin çoğunda imamlarımız ya vekildir
yahut da buralara kadro verilmediği için, imam da
atanmadığı için bunlar fahri imam görevini yapan
insanlardır.
Evvela vekil
imamların karşılaştıkları çok önemli bir sorunu
değerli milletvekili arkadaşlarımın dikkatine sunmak
istiyorum: Bilindiği gibi buna yapılan atamalarda KPSS
sınavında belli bir puanı alan ve taban puan üzerindeki
kişiler çağrılıyor. Size 2008 yılında
yaşadığımız Muştaki bir olayı gözlerinizin
önüne sererek örnek vermek istiyorum. O tarihte Muşta vekil imamlık
için yapılan duyuruya 165 kişi başvuruda bulunuyor ve bu 165
kişiden sadece ve sadece 5 kişinin ataması yapılabiliyor
çünkü 70 ve üzerinde puan alan bu insanlara Diyanet İşleri
Başkanlığınca yapılan yeterlilik sınavında
kendilerinin hitabet, ifade ve konuşma kriterlerine göre puanlama
yapınca hepsi ne yazık ki bu kriterlerin dışında
tutuluyor. Unutmamalı ki buradaki, bu sınavlara giren
insanlarımızın büyük bir çoğunluğunun, imamların
büyük bir çoğunluğunun, yeterlilik bakımından gerçekten
bölgedeki Kürt medreselerinde yetişmiş dinî alimlerden dinî
bakımdan hiçbir eksiklikleri yok. Ancak bunlar kendi eğitimlerini,
kendi ana dillerinde; kendi dinlerini de, din ve kurallarını da yine
ana dillerinde, Kürtçe öğrenmekte ve konuşmalarını da hep
Kürtçe yapmaktadır. Eğer siz bu yeterlilik sınavında, bu
insanlara Türkçe hitabeti, düzgün Türkçe konuşmayı veya ifadesinin
Türkçe yapılması kriterini uygularsanız, burada birçok insan
sizin bu kriterlere göre, bu sınavı geçemez.
O nedenle diyorum
ki: Burada Diyanet İşleri Başkanlığı bu
yeterlilik sınavındaki yönetmeliği süratle
değiştirmeli ve bunların hitabetlerinin Kürtçe o halka daha net
olarak anlatıldığının bilincinde olması
lazımdır. Bu, din ve vicdan özgürlüğünün insan hakları
olarak kullanılmasını sağlayan bu devletin kuruluş
yasası olan Lozanda da aynen böyledir. Lozanın 39uncu maddesinin
dördüncü fıkrasında bu sözleşmeyle herkesin dinî hizmetlerle
ilgili görevini kendi ana dillerinde yapacağına dair düzenleme
vardır. Bu düzenlemeye göre de oradaki Kürt medreselerinde yetişen
insanlar tabii ki Kürtçe bu eğitimi alıyorlar ve Kürtçe hitap
ediyorlar, konuşmalarını, hadisleri ve Kur'anın mealini de
Kürtçe daha rahat bir şekilde anlatıyorlar. Bu nedenle, bu kriterin
süratle değişmesi lazım.
Yine, bölgede çok
sayıda fahri imamlık dediğimiz çok eski dönemlerden kalan bir
uygulama vardır. Aslında bu fahri imamlık tamamıyla köy
haklının sırtına bindirilen ve onlara ekonomik yük getiren
çok önemli bir eksikliktir. Bu fahri imamların ücretleri, ne yazık
ki, kadroları olmadığı için o köy halkı tarafından
kendi yetiştirdiği hububattan tutun benzer birtakım üretim
mallarıyla karşılanıyor. Bu ayıbın bu ülkeden, bu
bölgeden kaldırılması lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
M. NURİ
YAMAN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
O nedenle diyoruz
ki vekil imamlarımızın herhangi bir yeterlik sınavına
tabi tutulmadan derhâl Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından imam kadrolarına geçirilip kadrolu hâle getirilmesi artık
bir sıkıntı, bir zaruret hâlini almıştır.
İkincisi:
800e yakın fahri imamlar bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde, Kürt coğrafyasında bu görevi yapıyorlar.
Bunların da yine bizden bekledikleri bu yerlerdeki fahri imamların en
kısa sürede kadrolara geçirilerek ve bunların eğer yeterlikle
ilgili bir sınav yapılacaklarsa bunun da dinî bilgilerinin Hanefi
mezhebine göre değil mensup oldukları Şafii mezhebinin bilgi,
birikim ve ritüellerine göre yapılarak bu fahri imamların da
kısa sürede kadrolu hâle getirilmesi gerektiğini diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yaman.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinin (b)
fıkrasının (4) numaralı bendinin (a) alt bendinde yer alan
"(g) bendine "Dış Ticaret Müsteşarlığı
Dış Ticaret Uzmanları ve Dış Ticaret
Kontrolörleri" ibaresinden sonra" ibaresinin "(h) bendine
"Vakıf Uzmanları," ibaresinden sonra" şekilde
değiştirilmesini ve (e) fıkrasına ekli (2) sayılı
listeye aşağıdaki kadroların eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
KURUMU:
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI:
TAŞRA
SINIFI ÜNVANI DERECESİ SERBEST KADRO TOPLAM KADRO
ADEDİ ADEDİ
DH İmam Hatip 10 3000 3000
DH Müezzin-Kayyım 12 2000 2000
DH Kuran Kursu
Öğreticisi 10 1500 1500
DH Vaiz 8 1000 1000
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, efendim, bu önergeyi işleme
koyamazsınız. Önerge Anayasanın 163üncü maddesine
aykırı. Orada diyor ki:
cari ve ileriki yıl bütçelerine gider
artırıcı
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Ben
arkadaşımızı duyamıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, bir şey bilmeden itiraz ediyorlar. Anayasanın 163üncü
maddesini okuyun. Diyor ki:
cari ve ileriki yıl bütçelerinde gider
artırıcı önergelerin hangi gelir kaynaklarıyla
karşılanacağının açıkça belirtilmesi lazım.
Dolayısıyla, gelir kaynağı belirtilmediğine göre,
önergenin işleme konulmaması lazım efendim. 163üncü maddeye
bakarsanız
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) Anayasa Mahkemesi Başkanımı
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yahu, Anayasaya sen sadakatle yemin etmedin mi? Burada yemin ederken
ayağınızı mı kaldırdınız?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, burada Anayasanın
163üncü maddesine aykırı bir durum söz konusu değildir çünkü
Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha geçen haftalarda Millî Eğitim
Bakanlığıyla ilgili 70 bin öğretmen kadrosu ihdası
yapıldı aynı usulle.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Kötü emsal, emsal olmaz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Emsal değil. Burada, Mecliste, sürekli, polislerle
ilgili 30 bin kadro ihdası yapıldı, açık ama aynı
şekilde Kur'an kursu öğreticisi, imam-hatip, müezzin-kayyım ve
vaizlerle ilgili ihdas yapılırken bunun aykırı gösterilmesi
doğru değil. Sadece kadro ihdası yapılıyor, atama söz
konusu değil efendim.
BAŞKAN
Anladım Sayın Bozdağ.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) Sayın Başkan,
burada bir kadro ihdası yapılıyor ama atamanın
peşinden hemen yapılacağı düzenlenmiyor. Atama daha sonra
olacaktır.
Bu
düşünceyle, takdire bırakıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Atama yapmayı düşünmüyor musunuz Sayın Bakan?
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkanım, ben de Komisyonun
yaptığı açıklamaya katılıyorum. Bu düzenleme
doğrudan gider hâline gelmiyor, kadro ihdasıdır.
Ayrıca,
önerge sahiplerinden de bir açıklama talebim olacak müsaadenizle. Bu din
hizmetleri sınıfında vaiz bölümünde tasarıda 200
rakamı var. Daha sonra gelen bin rakamı ilave midir? Bunun bir
açıklığa kavuşturulmasında yarar var efendim.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) İlave olarak
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, Anayasaya aykırı görmediniz mi
önergeyi?
OKTAY VURAL
(İzmir) İlave bin olarak mı? Oraya yazın.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Ben konuşacağım.
BAŞKAN
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; 21inci madde üzerinde verdiğimiz değişiklik
önergesiyle ilgili söz aldım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önemli bir kanun
tasarısını ve birleştirilen teklifi görüşüyoruz.
Diyanet
İşleri Başkanlığı ve Başkanlıkta görev
yapanlar Türkiyeye önemli hizmetlerde bulunuyorlar ve ülkemizin dört bir
yanında İslam dininin doğru anlatılması, doğru
anlaşılması, insanlarımızın bu konuda doğru
aydınlatılması konusunda önemli görevler ifa ediyorlar.
Tabii, burada, bütün
siyasi partilerimiz bu hizmeti sunanlara katkı adına önemli
şeyler söylediler, durumlarının daha da iyileştirilmesi
adına önerilerde bulundular, katkılarda bulundular. Ben, bu vesileyle
kendilerine teşekkür ediyorum.
Gönül arzu
ediyordu ki, bununla ilgili daha fazla şeyler yapılabilsin, daha
fazla konularda, mali konularda da başka konularda da iyileştirmeler
yapılabilsin ama bunların tamamını yapmak tabii ülkenin
ekonomik durumuyla da doğrudan alakalı bir konudur. Şu anda
tasarıyla yapılan şey yapılabileceklerin azamisini yapma
hedefini güden bir çalışmadır. O nedenle önemli bir
adımdır. Diyanet İşleri
Başkanlığımızın Teşkilat Yasasında
1970li yıllarda Anayasa Mahkemesinin yaptığı iptallerden
sonra önemli boşluklar vardı. Bu vesileyle boşluklar gideriliyor.
Anayasaya uygun düzenlemelerle Diyanet İşleri
Başkanlığının Teşkilat Kanunu bir bütün hâline
getiriliyor. Kanunda dayanağı olmayan organlar kanunda yasal
dayanağa kavuşturulmaktadır.
Tabii, bu arada
vekil imamlarla ilgili önemli bir düzenleme yapıldı; 4/B
kapsamına alınması, KPSSye girmiş olması ve
yeterlilik belgesi olması kaydıyla yapılacak sınavla
bunların 4/B kadrosuna geçirilmesi kararlaştırıldı. Bu
da bu hizmeti sunanlar için önemli bir gelişmedir, önemli bir
adımdır.
Verdiğimiz
önergeyle
Tabii, Diyanet İşleri
Başkanlığının taşra teşkilatlarında
hizmet sunan değişik unvanlarda personel var. İmam-hatip
kadroları şehirler değiştiği, geliştiği,
büyüdüğü için, göçlerle yeni yerleşim alanları
oluştuğu için yeni kadrolara ihtiyacı var.
Öte yandan,
müezzin-kayyım kadrolarında da büyük boşluklar var ve özellikle
camilere cuma namazlarına veya vakit namazlarına giden çok
değerli insanlarımız şunu duyabiliyor: Cumada Efendim,
camimizin müezzin-kayyımı yoktur; lütfen, cemaatimizden birisi kamet
getirir mi? diye oradan imam-hatiplerin anons ettiğini duyuyoruz. Burada
da büyük bir ihtiyaç var. Bu ihtiyacı gidermek adına bir kadro
ihdası.
Kuran kursu
öğreticileri ve vaizlerle ilgili
Tabii, Diyanetin kendi taşra
teşkilat planı içerisinde daha büyük rakamlarda olması
lazım ama imkânlar çerçevesinde, verdiğimiz önergeyle imam-hatip
kadrolarına 3 bin yeni kadro ihdası, müezzin-kayyım
kadroları açısından 2 bin yeni kadro ihdası, Kuran kursu öğreticisi
açısından 1.500 kadro ihdası, vaiz açısından da bin
tane kadro ihdası olmak suretiyle; toplam 7.500 yeni kadro ihdası
öngörülmektedir. Muhalefet partilerimizin de buna olumlu
yaklaşımları vardır.
Ben bu vesileyle
-bu kadrolar kullanıldığı takdirde önemli hizmetler
sunacak- önerge kabul edilirse hayırlı uğurlu olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, konuya açıklık
getirmek üzere bir söz talebim var. Zira, Sayın Kamer Gençin
Anayasanın ilgili maddesine göre yapmış olduğu
değerlendirme sanki bir başka şekle dönüştürüldü, o
şekilde açıklamalar yapıldı. 69uncu maddeye göre izin
verirseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
İsterseniz yerinizden söz vereyim çünkü sataşmayla ilgili bir durum
yok.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Hayır, Sayın Bakanın
açıklaması Sayın Kamer Gençin açıklamalarını bir
başka anlama dönüştürüp o şekilde bir açıklama
niteliğini kazandı.
BAŞKAN
Şimdi, siz burada bir düzeltme yapacaksınız, ben size yerinizden
söz vereyim.
Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin Anayasanın ilgili maddesine göre ileri
sürdüğü görüşün, Devlet Bakanı Faruk Çelik tarafından farklı
bir anlama dönüştürüldüğüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
konuştuğumuz önergeyle Diyanet İşleri
Başkanlığına toplam 7.500 kadro talep edilmektedir. Biz,
öncelikle Cumhuriyet Halk Partisi olarak Diyanet İşleri
Başkanlığının her türlü kadro talebinin
karşılanması gerektiğini düşünüyoruz. Zira, eğer
bu kadrolarda bir boşluk olursa bu boşluğu Diyanet
İşleri Başkanlığının yönetiminde olmayan
başka gruplar, başka cemaatler, tarikatlar doldurabilir. O nedenle
ihtiyacın karşılanması gerektiği kanaatindeyiz.
Sayın Kamer
Gençin söylediği husus, Anayasanın 163üncü maddesindeki temel bir
hükmün Parlamentoya hatırlatılmasından ibarettir.
Anayasanın 163üncü maddesi der ki: Cari yıl bütçesine veya gelecek
yılların bütçelerine herhangi bir şekilde yük getirecek olan bir
tasarı görüşülüyor ise bunun kaynağının da
gösterilmesi gerekir.
Şimdi, daha
evvel, evet, polis kadrolarında olsun, öğretmen kadrolarında
olsun, bu 163üncü madde aranmadı. Önceki yıllarda yapılan
benzer düzenlemelerde de aranmadı.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Hiçbirinde aranmadı, şimdiye kadar hiç
aranmadı.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Bu doğru, hiç aranmadı,
katılıyorum. Ancak, gerçekten bu tip konularda Anayasaya uygun
düzenleme yapılmak isteniyorsa, Hükûmetin, bu tip tasarılarda, ilgili
giderin nasıl karşılanacağı yönünde bir düzenlemeyi de
getirmesi gerekir. Yani, doğru olan bir husus
hatırlatılmıştır ama öteden beri yapılan
düzenlemeler maalesef Anayasanın 163üncü maddesi dikkate alınmadan
yapılmıştır.
Ama, sonuç olarak
Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyacı
olan kadrolarının Parlamento tarafından
karşılanması gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
4.- Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633
Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)
(Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge çerçevesinde madde 21i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarıya
geçici madde eklenmesine dair iki önerge vardır.
İlk önergeyi
okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 507 sıra sayılı yasa tasarısının 21.
maddeden sonra gelmek üzere geçici 1. madde olarak aşağıdaki
ifadenin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla,
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Abdulaziz Yazar Atila Emek
Malatya Hatay Antalya
Hüsnü Çöllü Mevlüt Çoşkuner Ali Rıza Öztürk
Antalya Isparta Mersin
Geçici Madde : Bu
kanunun yayımı tarihinde 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 4/B maddesine göre istihdam edilmekte olan vaiz, Kur'an kursu
öğretmeni, imam hatip ve müezzinler altı ay içerisinde kadroya
geçirilirler.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri, hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu önergemize Hükûmet katılmadı, Komisyon
katılmadı. Tabii, buradaki 4/Blilerle ilgiliydi bu önergemiz,
bunların kadroya atanmasıydı ama bir başka konuyu da ben
sunmak istiyorum.
Biz, hepimiz,
bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığının
anayasal bir kurum olduğuna ve bu anayasal kurum içerisinde toplumun bir
bütününü kucaklayan hoşgörü ile ve toplumun her kesiminin inancına
saygı duyan bir toplum olarak Türk toplumunun böyle olduğuna ve böyle
bir kurum olduğuna inanıyoruz. Ancak, burada, tabii, hoşgörüdür
inancımız, sevgidir, dostluktur inançlar.
Tabii, burada
engellilerimiz var, engelli imamlarımız, engelli vaizlerimiz.
Özellikle engelli
OSMAN KILIÇ
(Sivas) Engelli imam olmaz, caiz değil. Hocama danış.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Yani engelli, sıhhi engelli diyorum yani
fiziksel engelli.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) Özürlü imam olmaz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hayır ama bunların içinde yani görev
yapmak isteyen
OSMAN KILIÇ
(Sivas) Engelli imam olmaz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Yani engelli vatandaş imam olamaz mı,
fiziksel engelli?
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Olamaz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Yani bir şekilde
EYÜP AYAR
(Kocaeli) Onlar olamaz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Yani tabii onun neden olmadığını
bilemiyorum yani ben o konuda
Ama fiziksel engelli olup da özellikle Diyanet
kadrolarında görev yapmak isteyenler var. Mademki Diyanet İşleri
Başkanlığımız hoşgörünün, sevginin
Bu nedenle,
burada, örneğin bir gözü görmeyen bir insanın
Örneğin bir gözü
görmüyorsa bunu engellemek veya bir şekilde başka bir fiziksel, yani
görevini yapmaya yönelik fiziksel bir engeli yoksa yani bunu bir kez daha
gözden geçirmek lazım.
Şimdi, bu
nedenle, özellikle engellilerle ilgili, örneğin bir gözü görmüyorsa bunun
görevini yapmasına engel değildir herhâlde? Bu nedenle, özellikle
Diyanet İşleri Başkanlığının bu
kadrolarında özellikle engelli olup da görev yapmak isteyen ve
görevlerine
Kendi, engelli, görevlilerini örneğin vaiz, müezzin veya
Kur'an kursu öğretmeni, yani görevini yapmasında bir engel yoktur
herhâlde bunların. Bu nedenle, özellikle, hoşgörüyse, Diyanet
İşleri Başkanlığımızın mutlaka bu
engelli olup da görevlerini yapmaya engel olmayan insanları da
kucaklaması gerekir yani tüm kamu kurumlarından daha çok hepsini
kucaklaması lazım.
Bu nedenle, bu
önergemizi kabul etmediniz ama özellikle engeli de olsa görevini yapabilecek
diğer tüm insanların, hoşgörüyle, bu meslekte görev
yapmasını sağlamalıyız çünkü hoşgörüdür,
sevgidir, dostluktur. Bu nedenle, özellikle Diyanet İşleri
Başkanlığımız 5 bin açıktan atama, 7.500 de ilave
kadro aldığına göre bunların içinde özellikle engelli olup
da görevini yapmakta engeli olmayan insanları mutlaka kucaklamamız
lazım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
T.B.M.Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 507 sıra sayılı yasa tasarı/teklifine aşağıdaki
geçici maddenin eklenmesini arz ederiz.
geçici madde: Bu
kanunun 6. maddesiyle değiştirilen 635 sayılı Kanunun 7.
maddesinin (h) bendinin (5) alt bendi,
beş yıl süreyle uygulanmaz.
Kamer Genç Hüseyin Ünsal Sacid Yıldız
Tunceli Amasya İstanbul
Şevket Köse Ali
Oksal
Adıyaman Mersin
BAŞKAN
- Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
- Sayın Genç, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 507
sayılı Kanun Tasarısıyla ilgili olarak verdiğim bir
önerge üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii, bugün Siirtte meydana gelen olayda 5 erimiz şehit oldu maalesef.
Şimdi, bu iş gerçekten milletimize büyük bir yara açtı. Ben
özellikle o bölgenin bir milletvekili olarak orada yaşayan
vatandaşlara duygularımı açıklamak istiyorum.
Sevgili doğu
ve güneydoğulu arkadaşlarımız, bakın, hepimizin
menfaati laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğündedir. Buna
inanmanızı istiyorum.
Şimdi, Kuzey
Irakta zaten bir Kürdistan kuruldu. Eğer Türkiyeyi de birtakım
parçalara ayırmaya kalkarsak bu hepimizin aleyhine olur. Çünkü
devletimizde demokrasiyi tam sağlarsak, bu
sağlayacağımız demokrasiyle hepimiz burada rahat ederiz.
Topraklarımızın verimi müsait, kaynaklarımız müsait,
birtakım eksikliklerimiz varsa zaman içinde bunları gideririz ama çeşitli
yerlerde yirmi yaşında, yirmi bir yaşında askere giden o
genç yavrularımızı öldürmekle kimsenin eline bir şey
düşmez. Bugün artık doğu ve güneydoğu halkını,
birtakım insanların düşünmesi lazım ki, ülkede başka
bir yerlere gidip de çalışacak durumda bırakmıyorlar; bugün
Karadenize gidemiyorlar, bu işler arttıktan sonra Egeye
gidemiyorlar, Akdenize gidemiyorlar.
Arkadaşlar,
sevgili hemşehrilerim; sizin menfaatinizi sizden daha fazla düşünecek
kimse yok, bence çocuklarınızı silahlı eylemlerin içinden
çekin ve bu memleketin birlik ve bütünlüğü için de hepimiz kardeşçe
yaşayalım. Aksi takdirde en büyük zararı gören sizler
olacaksınız. Ben bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Dış
güçler bunu maalesef kullanıyorlar. Bakın, bir zamanlar 1915 Ermeni
olaylarının geçtiği yer doğu ve güneydoğu
olaylarıdır. Acaba orada bu silahlı eylemleri teşvik eden
insanlar bunu kim için yapıyorlar? Bunları düşünmek lazım
ve özellikle politikacı arkadaşlarımızdan da rica ediyorum,
artık bu olayları tahrik etmeyelim, bunun bu bölgeye getireceği
bir şey yoktur. Aksi takdirde bir Kürdistan kurulduğu zaman,
işte Saddam gibi Kuzey Iraktaki aşiret ağalarının
emrine girersiniz ve maalesef o bölgede ne demokrasi olur ne insan hakları
olur. Onun için, hissiyatımı gerçi daha da ayrıntılı
açıklamak istiyorum ama, gerçekten, her ölüm bizim için bir
yıkım oluyor, her ölüm kardeşler arasında bir
düşmanlık duygusunu çağrıştırıyor. Ben rica
ediyorum, ey güneydoğudaki ve doğudaki kardeşlerimiz,
bakın, yıllarca sizin orada yapılan işkencelerle
uğraştım, haksızlıklarla uğraştım ama
otuz seneye yakındır şu kanaate vardım ki hepimizin
menfaati, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğündedir. Onun için,
rica ediyorum, bu konuda evvela sizler bu silahlı eylemleri bitireceksiniz
ve bunu aramızda
Yani bir problem varsa onu karşılarız.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, burada benim verdiğim önerge
Tabii,
getirilen kanunlar ne Anayasayı öne tutmuş ne hukuku. Şimdi, bu
5inci fıkrada deniyor ki: Başbakanlık, bakanlıklar ve
Başkanlık birimlerinden gönderilen kanun, tüzük, yönetmelik ve
diğer mevzuat taslaklarını hukuki açıdan incelemek.
Arkadaşlar,
bizim Anayasamıza göre, bu yetkiler, yani kanun ve tüzük inceleme yetkisi
Danıştaya ait. Şimdi burada ne getirilmiş?
Danıştaya ait yetkiyi, maalesef, getirmişsiniz, Diyanet
İşleri Başkanlığına vermişsiniz. Bu nedir?
Geçen gün Salih Kapusuz Efendim, biz isteseydik şimdi şeriatı
getirirdik. diyor. İşte, bu ne peki? Diyanet İşleri
Başkanlığına kanun tasarı ve tekliflerini, tüzüklerini
getirip de ne yönüyle inceleteceksiniz? Yani acaba, bunun şeri kurallara
aykırı olup olmadığını inceleteceksiniz? Tabii,
kanun taslak ve tasarıları buraya temel kanun olarak geldiği
için, biz burada her madde hakkında çıkıp da konuşmuyoruz.
Ama hiç olmazsa, bence, bunun yürütmesini bir beş yıl sonraya
atalım ve Anayasamıza göre Danıştaya ait olan kanun ve
tüzükleri inceleme yetkisini şeye vermeyelim. Yani Diyanet
İşleri Başkanlığına olmaz arkadaşlarım.
Onun için, bu, bana göre, çok sakat bir durum yani.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, din
konusunda insanlar maalesef bir baskı altındalar. Yani işte, bu
silahlı eylemler konusunda da insanlar baskı altında, din
konusunda da baskı altında ve insanlar çıkıp da
düşüncelerini açık açık söylemiyor.
Peygamber
Efendimize soruyorlar, diyorlar ki: İslamın nedir özü? Peygamber
Efendimiz diyor ki: İslamın özü güzel ahlak ve temizliktir. Yine
Peygamber Efendimiz diyor ki: İnsanların
RECEP YILDIRIM
(Sakarya) Vaaz mı veriyorsun?
KAMER GENÇ
(Devamla) Ben vaaz vermiyorum. Peygamber Efendimiz zamanında İslam
için getirilen en güzel ahlak maalesef zaman geçtikten sonra bu yok oluyor.
Onun için, bizim, önemli olan, haktan, hukuktan
İşte üzerimize
aldığımız görevi layıkıyla yapmamız
lazım. Onun için, işte, Peygamber Efendimiz diyor ki:
Münafıklardan sakının. Diyorlar ki: Münafık kim? Bir:
Yalan söyleyen.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Çok doğru, çok
KAMER GENÇ
(Devamla) İki, devletin malını çalan.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Doğru.
KAMER GENÇ
(Devamla) Emanete hıyanet eden.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Aynen.
KAMER GENÇ
(Devamla) İşte, bugünkü iktidarın yaptığı
bunların tam tersi. Yani yalan onlarda var, devlet malını kendi
için
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Sen aynaya bak, aynaya!
KAMER GENÇ
(Devamla) -
talan eden onlarda var, yalan söyleyen onlarda var. Her şey
ortada. Onun için, yani çıkıp da burada bazı şeyler
söylüyorsunuz ama özünüz daha farklı.
Önergemizi
Anayasanın uygulamasına imkân vermek için verdik.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Madde 22de iki
önerge vardır, sırasıyla okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 507 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ Ahmet
Yeni Ahmet
Aydın
Yozgat Samsun Adıyaman
Ayhan Sefer
Üstün Yılmaz Tunç A. Müfit Yetkin
Sakarya Bartın Şanlıurfa
Madde 22. Bu
Kanunun çerçeve 18 inci maddesiyle değiştirilen 633 sayılı
Kanunun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrası 30/06/2010 tarihinden
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, diğer hükümleri
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme
alacağım.
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 507 sıra sayılı kanun tasarısının 22.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet Serdaroğlu Oktay Vural
Antalya Kastamonu İzmir
Hüseyin
Yıldız D. Ali
Torlak Mehmet
Şandır
Antalya İstanbul Mersin
Madde 22 - Bu
kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Ancak, bu kanunun 20.
maddesiyle 633 sayılı kanuna eklenen geçici 15. maddedeki yeterlilik
belgesine sahip olmak ve sınav şartı beş yıl sonra
yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir
kanunun sonuna geldik, emeği geçen, emek veren herkese çok teşekkür
ediyorum. Bu kanunun başlangıcında ilk konuşmacılardan
biri bendim, grubum adına bir temennimi söylemiştim. Bu kanun
mükemmel çıkmalı, bu kanun eksik çıkmamalı, bu kanunda
acele etmememiz gerekir çünkü bu toplumun en önemli ortak paydası din ve
onun kurumu olarak Diyanet teşkilatı. Burada, bazı
hassasiyetlere de özel önem vermemiz, özen göstermemiz gerektiğini
söylemiştim. Bunlardan birincisi kapsayıcı olmasıydı.
Bu kanun bu konuyla ilgili tüm tarafları kapsamalı. İkincisi de
adaletli olmasıydı. Adalet konusunda belki mükemmeli yakalamak mümkün
değildi ama baştan bu yana ifade ettiğimiz birtakım
eksiklikleri, bize göre yanlışlıkları düzeltmek
noktasında da maalesef fazla bir mesafe kat edilemedi. Bunlardan birincisi
vekil imamlık meselesiydi.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, burada hukuk oluşturuyoruz.
Oluşturduğumuz hukuk adaleti temin etmiyorsa bir
yanlışlık var demektir. Kaldı ki din gibi yani üzerinde
tartışma götürmez bir nas olarak uyulması gereken bir konuda
adaleti temin edemiyorsak yanlış yapıyoruz demektir.
Diğer devlet
birimlerinde, hatta bu Mecliste aynı işi yapan insanları
çeşitli statülerde farklı ücretlerle
çalıştırmanın adaletsiz olduğunu ısrarla
söylüyoruz. Espriye de getiriyoruz: Bakın, bu 4/Cli aşçılara 3
kuruş veriyorsunuz, öbürüne 5 kuruş veriyorsunuz. Sizi zehirleyecek
bu aşçılar! diyoruz ama kendi evimizin içerisinde bile adaleti temin
etmeyen bir inadımız var. Kusura bakmayın, bunun adı
inattır. Az verelim ama eşite yakın verelim, eşit işe
eşit ücret verelim. Adalet duygusu olmazsa bizi bir arada tutan ortak
paydamızı kaybederiz.
Şimdi 4/B
gibi, 4/C gibi sözleşmeli kadroların tüm devlet kurumunda iş
barışını, çalışma barışını,
saygıyı, sevgiyi nasıl zedelediğini hep beraber biliyoruz.
Getirdik, bir iş yaparken
Sayın Bakanımla böyle konuşmamıştık.
Bir başka
hususu daha tenkit etmem lazım: Yani buranın en büyük zaafı,
değerli milletvekilleri, tenkit için, muhalefet için söylemiyorum, güven
meselesi. Başta biz bu vekil imamların kadroya
alınmasını konuşmuştuk. Az veya çok ama geri getirildi
4/B kadrosuna konuldu.
Şunu da
söylememiz lazım: 4/B kadrosunda sözleşmeli olarak çalışan
tüm elemanlara, tüm imamlara, vaizlere, tüm çalışanlara zaten
haksızlık yapılıyor. Şimdi bu
haksızlığı emsal hâline getirdiniz, bir atıfette
bulunurken vekil imamları 4/B statüsüne getirerek bu adaletsizliğin
devamını temin ettiniz. Buna bir mecburiyetiniz yoktu.
Değerli
milletvekilleri, bir başka şey: Getirilen yapılanma
doğrultusunda merkezde birtakım iyileştirmeler
yapılıyor. Biraz sonra kabul edeceğiniz kanunla
yaptığınız iyileştirmeyi de altı ay sonra
vereceksiniz. Yani bir parmak bal çalıyorsunuz sırtına da yumruğu
vuruyorsunuz. Niye altı ay sonra? Bu bütçeden karşılamamak için.
İyileştirmeleri de, şimdi birazdan kabul edeceğiniz
önergeyle de altı ay sonraya erteliyorsunuz. Ama bir
teşkilatlandırma kanunu yaparken taşrada çalışanlara
bu iyileştirmenin çok azını veriyorsunuz. Bu
haksızlık, bu doğru değil. Yani insanların gönlüne
dikkat etmek mecburiyetindesiniz. Birine üç verirken birine iki vermenin
adaletsizliği o vicdanda mutlaka karşılığını
bulacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Bir başka husus: Getirdiğimiz kanunda din
hizmetleri sınıfında çalışan insanlarımıza
birtakım iyileştirmeler yaptık. Hâlbuki bu hizmeti yapan
başka statülerde de insanlar var. Genel idare hizmetlerinde, teknik
hizmetlerde, yardımcı hizmetlerde, sağlık hizmetlerinde
çalışan insanlarımız da var, bunları niye ihmal
ediyoruz? Tekrar ediyorum: Din gibi, inanç gibi, bu toplumun çimentosu olmuş,
en büyük ortak paydası olmuş konularda hukuk oluştururken,
yapılandırma oluştururken bizim bir sorumluluğumuz, Allah
indinde sorumluluğumuz, kul indinde mecburiyetimiz adaletli davranmak. Ama
iki gündür çalışıyoruz, üç gündür çalışıyoruz, çalışmamızın
sonucunda adaletsizliği burada hukuk hâline getiriyoruz. Bu, buraya
yakışmamıştır değerli milletvekilleri. Bu, bu
Hükûmete de yakışmamıştır, bu iktidar grubuna da
yakışmamıştır ama yapılanlara da teşekkür
etmek gerekiyor. Yeni ihdas edilen kadrolara, yeni getirilen düzenlemelere ben
de grubum olarak teşekkür ediyorum.
Emeği
geçenlere tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 507 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ (Yozgat) ve
arkadaşları
Madde 22. Bu
Kanunun çerçeve 18 inci maddesiyle değiştirilen 633 sayılı
Kanunun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrası 30/06/2010 tarihinden
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, diğer hükümleri
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN -
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Ahmet Yeni
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından Gerekçe
okunsun. sesleri) Sizin dediğinizi yapma imkânım yok, Sayın
Bozdağa söyleyeceksiniz, konuşacak kişiyi o seçti.
Buyurun.
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 507 sıra
sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı hakkında
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, son günlerde yaşanan olaylar millet olarak birlik,
beraberlik ve kardeşliğe duyduğumuz ihtiyacı bir kez daha
ortaya koymuştur. Ülkemizdeki birlik ve beraberliği geliştirecek
unsurlardan birisi de birleştirici bir unsur olan din unsurudur. Bizler
adı bile barış ve esenlik anlamı taşıyan bir
dinin mensuplarıyız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şu dört değere dikkatinizi
çekmek istiyorum: Tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak. Bu
değerlerimize hep birlikte sahip çıkma mecburiyetimiz var. 73 milyon
insanımız ile birlikte bu topraklarda barış içerisinde hep
birlikte yaşamak zorundayız. Dünya barışında baş
aktör olması gereken biziz. İslama ve Müslümanlara karşı
bir ön yargı oluşmasını engellemek, İslamın
gerçek hüviyetinin dünyaya tanıtılmasıyla mümkündür. Bu da,
öncelikle, Diyanet İşleri Başkanlığının her
türlü siyasi tartışmanın dışında tutularak görev
ve sorumluluklarını sağlam bir zeminde yerine getirmesine
fırsat vermekle gerçekleşir. Bu tasarının amaçlarından
biri de budur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın çeşitli
ülkelerinde Türkiyeden göç etmiş milyonlarca insanımız
yaşıyor. Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın asimile olmadan kendi öz kimliklerine
bağlı kalmaları, dinî ve millî değerleri doğru bir
şekilde öğrenmeleri ve yaşadıkları toplumla uyum
içinde olmaları için Diyanet İşleri
Başkanlığı yoğun bir çalışma yürütmektedir.
Uluslararası sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkiler kurulmasında
bu çalışmaların büyük rolü vardır. Bu tasarı, Diyanet
İşleri Başkanlığını rahatlatmakla
kalmayacak, dolaylı olarak uluslararası ilişkilerimizin olumlu
gelişmesine de katkı sağlayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, başkentten en ücra mezralara kadar insanın
yaşadığı her yerde Diyanet İşleri
Başkanlığı personeli vardır. Mesai kavramları çok
farklı, gün doğmadan başlayan mesai gece geç saatlere kadar
devam ediyor. Doğumdan ölüme kadar hayatımızın her
aşamasında din görevlilerimiz vardır. Çalışan bir
insanın en temel haklarından olan dinlenme ve tatil hakkı din
görevlileri için fedakârlık boyutunda bir yapıya sahiptir. Herkes
memleketinde ailesiyle birlikte bayramını kutlarken onlar görev
yerlerinde bulunmak zorundadırlar ancak aldıkları maaş
istenen seviyelerde değildir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Hafta sonları izinli olsunlar dedik, kabul edilmedi Ahmet Bey,
20nci maddede önergemiz vardı.
AHMET YENİ
(Devamla) Her vatandaşımızın sıkıntısını
yakından takip eden Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti bu
tasarıda da din görevlilerimizin maaşlarında iyileştirme
yapılmasını karara bağladı. Bunun yeterli olmadığını
bilmekle birlikte ekonomik dengeler ışığında bir
iyileştirmenin yapılmaya çalışıldığını
belirtmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kuranın özüne uygun bir
şekilde öğretilmesini, tüm inançlara eşitlik ve adalet ilkesi
içerisinde hitap edilmesini hepimiz istiyoruz ve destekliyoruz. Gelin, hep
birlikte Anayasa doğrultusunda bütün siyasi görüş ve
düşüncelerin dışında tutarak Diyanet İşleri
teşkilatının mezhep, anlayış ve uygulama
ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına göre hizmet sunmasına,
milletlerin kendi değerlerinden hızla uzaklaştığı
yüzyılımızda manevi ve ahlaki değerlerine bağlı
nesiller yetiştirmesine hep beraber katkı sağlayalım. Bu
kanunu çıkarmak Adalet ve Kalkınma Partisine nasip olmuştur,
onun için de gerçekten mutluyuz.
Bu duygu ve
düşüncelerle konuşmamı tamamlarken yüce heyeti saygıyla
selamlıyor, kanunun yüce milletimize hayırlı olmasını
diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yeni.
Konuşmanızı
istememişlerdi ama çok alkışladılar.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge çerçevesi içinde madde 22yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 23te iki
önerge vardır, ikisi de aynı mahiyettedir; okutup birlikte
işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz
vereceğim ayrı ayrı.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 507 sıra sayılı kanun tasarısının 23.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal Oktay Vural Mehmet Serdaroğlu
Antalya İzmir Kastamonu
D. Ali
Torlak Hüseyin
Yıldız Mehmet
Şandır
İstanbul Antalya Mersin
Madde 23- Bu
kanun hükümlerini Diyanet İşleri Başkanlığından
sorumlu Devlet Bakanı yürütür.
Diğer
önergedeki imza sahipleri:
M. Akif
Hamzaçebi Tayfur Süner Tansel Barış
Trabzon Antalya Kırklareli
Şevket
Köse Vahap
Seçer
Adıyaman Mersin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle saygılar sunuyorum, saygıyla selamlıyorum.
Bir hassasiyeti
sizlerle paylaşmak için söz aldım. Baştan bu yana ifade ediyoruz,
herkes de aynı şeyleri söylüyor ve zannediyorum bu konuda hiçbir
tereddüt yok: Din ve diyanet bu toplumun çimentosu, ortak paydası. Birçok
konuda biz farklılaşırız ama dinin
bağlayıcılığında, yani tüm
farklılıklarımızla aynı caminin cemaatiyiz, aynı
yöne döner ibadet ederiz. Dolayısıyla bu ortak paydayı
korumanın hassasiyetini duymamız lazım. Biz burada siyaseten
farklı düşünebiliriz, farklı siyasetler, farklı
programların arkasında birbirimizle çekişebiliriz,
kamplaşabiliriz, bunlar mümkün ama farklılıklarımızın,
bu ayrılıklarımızın yansımaması gereken yer
cami, diyanetin alanı. Bu sebeple, bir hususu sizin de dikkatinize
sunarak, bugün Teşkilat Yasasını, otuz bir yıl sonra
eksiklikleriyle de çıkartıp tamamladığımız
Diyanet teşkilatına bir arzım var, bir temennim var onu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 3 Mart 2010 tarihinde Sayın Başbakan Erdoğan,
Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş
yıl dönümü ve 2010 Kuran Yılı etkinliklerinin
açılış törenine katıldı ve şu konuşmayı
yaptı, Sayın Başbakan diyor ki: Açılım süresince bu
süreçte
Yani sizin tabirinizle demokratik açılım süresince, bize
göre bu yanlış bir yıkım sürecidir, biz öyle
değerlendiriyoruz. Sayın Başbakan Diyanet teşkilatına
diyor ki: Esasen sürecin başarıya ulaşmasında, ön
yargıların kırılmasında, toplumsal
hastalıkların şifa bulmasında Diyanet grubumuz tarihî bir
sorumlulukla karşı karşıyadır. Çok ciddi
çalışmalar yapmanız ve bu projeyi halka anlatmanız
lazım.
Değerli
arkadaşlar, bu doğru değil, ben böyle düşünmüyorum, kendi
sebeplerimden dolayı düşünmüyorum. Haklıyım veya
haksızım ve benim gibi düşünen birçok insan da o caminin, o
vaazın muhatabı olabilir. Bu sebeple, Diyanet
teşkilatının değerli yöneticilerine, değerli
hocalarımıza siyasetin malzemesini camiye taşımamalarını
temenni ediyorum. Bu temennime sizlerin de katılmasını
istiyorum. Sizce doğru olan bir husus bence doğru değildir ama
sizin doğru bulduğunuzu eğer camide, hutbede, vaazda hoca efendi
de tekrarlamaya kalkarsa oranın güzelliğini bozarız. Camiye siyasetin
taşınması dediğimiz hadise budur. Bunun
yapılmaması, hatta Sayın Başbakanın bu
konuşmanın gereğinin yerine getirilmemesi yönünde bir
talimatının olması gerekir ama ben Diyanet teşkilatı
çalışanlarının, hocalarımızın ferasetine
inanıyorum ve güveniyorum. Sayın Başbakanın bu
konuşması doğrultusunda bunu bir emir telakki etmeyeceklerine ve
bu yönde bir vaazı, bu yönde bir telkini yapmayacaklarına inanmak
istiyorum. Bunu önemsediğim için sizlerle paylaşmak istiyorum.
İnanıyorum ki siz de çevrenizde bu yönde, Sayın Bakan
inanıyorum ki bu yönde bir açıklama yapar.
Sözlerimin
sonunda tekrar ifade ediyorum: Geç kaldığımız, borçlu
olduğumuz, çok da önemli ve değerli bulduğumuz Diyanet
teşkilatının hukukunu, teşkilat yasasını birlikte
çıkarmış olmanın biz de övüncünü duyuyoruz. Eksiğiyle,
yanlışıyla bu kanun tüm Diyanet teşkilatına, tüm
çalışanlara AKP İktidarının borcu olsun. Burada bu
kanunla oluşturulan adaletsizlikleri de düzeltmek borcu olsun.
Bunları da düzelteceği temennisiyle bu kanunun ülkemize, Diyanet
teşkilatına hayırlı olmasını diliyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) 24üncü Dönemde düzelteceğiz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Ayrıca şunu da söyleyeyim, Sayın Yeni
oradan laf atıyor: Biz iktidar olduğumuzda bu kanunun
yanlışlarını, eksikliklerini düzelteceğimizi de tüm
çalışanlarımıza buradan bir taahhüt olarak bulunayım.
Evet,
hayırlı olsun, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum
efendim.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Sayın
Hamzaçebi, buyurun lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sadece Kuran kursuna gitmeyi yasakladınız üç
buçuk senede.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Allahtan kork Bekir!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat kanununun
sonuna gelmiş bulunuyoruz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Kanun burada, açık, aynen
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Siz niye yapmadınız? Biz on iki
yaşına kadar düşürdük.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sen çok tehlikeli bir adamsın. Yalan söylüyorsun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Evet, değerli arkadaşlar,
konuşmaların bitmesini bekliyorum. O nedenle sustum.
Öncelikle,
şunu ifade edeyim ki görüştüğümüz bu kanun tasarısı
1969 yılından bu yana
(AK PARTİ ve MHP sıralarından
gürültüler)
Sayın
Başkan
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, hangi tarafa bağırayım? Söyleyin!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Başkan, süremi baştan
alırsanız, teşekkür
BAŞKAN
Hayhay, hayhay
İsterseniz iki dakika da ekleyeyim. Tamam.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1969 yılından bu yana otuz bir yıllık
sürede beklenen bir kanundur. 1969 yılında Anayasa Mahkemesinin, o
zaman çıkarılmış olan bazı yasal düzenlemeleri iptal
etmiş olması nedeniyle ortaya çıkan boşluk, otuz bir
yıl sonra Hükûmetin getirmiş olduğu bir tasarıyla
giderilmeye çalışılmaktadır.
Bu
tasarının Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri
sırasında oldukça olumlu yönde destek verdik. Yine Genel Kurul
görüşmeleri sırasındaki eksiklikleri gidermek üzere Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak pozitif muhalefetin örneklerini verdik. Hâlen bu
anlayışla, bu kürsüde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
bulunuyorum.
Otuz bir
yıllık süre Diyanet İşleri teşkilatı
açısından son derece zor geçmiştir. Yasal eksiklik Diyanet
İşlerinin hareket alanını
kısıtlamıştır. Bu nedenle tasarı önemlidir.
Yine otuz bir
yıllık süre, toplum hayatında önemli değişikliklerin
meydana geldiği bir süredir. Bu sürede iki kutuplu dünyadan tek kutuplu
dünyaya geçmişiz, Sovyetler Birliği dağılmış,
dünyada dengeler değişmiş, din bütün ülkelerde yükselen bir
değer hâline dönüşmüş. Böyle bir dönemde gerçekten toplumun bu
konuda da önemli beklentileri, din konusunda da önemli beklentileri ortaya
çıkmıştır. Dolayısıyla bu tasarının bu
beklentileri karşılayan bir tasarı olması gerekir.
Tasarıyı
konuşurken 633 Sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Teşkilat Kanununun temel görevlerini
konuştuk. Diyanet İşlerinin temel görevi, İslam dininin
inançları ile ibadet ve ahlak esasları konusundaki işleri
yapmak, toplumu din konusunda aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek
gibi temel görevleri konuştuk. Bu temel görevlerin önemli bir
kısmını Diyanet İşleri Başkanlığı
başarıyla yerine getiriyor. Ancak toplumu din konusunda
aydınlatmak olarak ifade edebileceğimiz İslam dininin esası
konusunda toplum ne kadar aydınlatılıyor; topluma dinin vermek
istediği ahlak kavramı ne kadar öğretiliyor,
anlatılıyor, toplum tarafından benimseniyor, toplum
tarafından bu görev özümseniyor dersek, bu görev layıkıyla
yerine getirilebilmiş değildir. İslam dininin esası,
toplumu, bireyi ahlaklı kılmaktır, iyi ahlak sahibi
kılmaktır. Bu son derece önemlidir. Bütün İslami ritüellerin
amacı budur. Namaz kılmanın, oruç tutmanın, hacca gitmenin,
zekât vermenin, bayram namazları kılmanın, bayramlarda
birbirimizi ziyaret etmenin, cenaze namazları kılmanın hepsi bir
Allah korkusuyla, ahiret korkusuyla, bir Allah
sevgisiyle aynı zamanda, bireyi ahlaklı kılmayı
amaçlar, bütün bunların amacı budur. Ahlak sahibi olan birey ahlak
sahibi toplum demektir, ahlak sahibi toplum her şey demektir, bütün
iyiliklerin, güzelliklerin yaşandığı bir toplum demektir.
İslamiyetin
esasına, doğal olarak, Diyanet İşleri
Başkanlığı Teşkilat Kanununda bütün siyasi partiler
girdi. Bu çok doğal, bunu konuşacağız. Diyanet
İşleri Başkanlığının bu konudaki görevini
layıkıyla yerine getirip getiremediği konuşulacaktır.
Bunu, bir eksikliği tespit etmenin ötesinde, Diyanet İşleri
Başkanlığının gelecek dönemdeki vizyonunu tayin etmek,
bunu daha iyi ortaya koyabilmek
amacıyla da yapıyorum.
İslam dini en
çok hangi kavrama vurgu yapar? dersek adalet kavramına vurgu yapar.
Devletin, otoritenin var oluş nedeni adalettir, adaleti
sağlamaktır. Liberaller devleti güvenlik ihtiyacından
türetirler, liberal felsefeciler devleti buradan türetirler, John Locke, Thomas
Hobbes gibi ileri gelen liberal felsefeciler devleti buradan türetirler.
İslamiyette devlet adalet ihtiyacından doğar. Bütün
bunların hepsi, İslamiyetin gerek adalete gerek diğer temel,
sosyopolitik değerlere yaptığı vurgu, emanet, ehliyet gibi
kavramlar, meşveret, maslahat gibi kavramlar ifadesini bugün demokratik
cumhuriyette bulur. Modern demokrasinin temel değerleridir bunlar
aynı zamanda. Konsensüs dediğimiz kavram, devletin adaleti
sağlama görevi, bireyin özgürlük alanının genişletilmesi,
bütün bunlar ifadesini bugün demokratik cumhuriyette buluyor.
Adaleti
şunun için söyledim: Bu tasarı adaleti en çok aramamız gereken
tasarı olmalıdır. Bu tasarıyı hazırlayanlar, bu
tasarıyı uygulayacak olanlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) -
adaleti en çok gözetmesi gereken kişiler,
kurumlar olmalıdır. Oysa, bu tasarının bazı
maddelerinde bundan uzaklaşıldı. Örneğin, özlük
haklarında iyileştirmeler yapılırken merkez ve taşra
örgütü arasında iyi bir denge kurulamadı, gerek merkezdeki din
hizmetleriyle görevli personel gerekse taşrada din hizmetleriyle görevli
personel arasında önemli maaş uçurumları meydana geldi.
Taşrada yüzde 10un altında maaş artışı alacak
olan din hizmetleri personeli varken bu rakam, bu oran merkezdeki din
hizmetleri personelinde yüzde 45lere çıkabilmiştir. Aynı
şey din hizmetleri personeli ile din hizmetlerine dâhil olmayan personel
arasında da vardır.
Vekil imamlar
büyük tartışma konusu oldu. Hükûmet 4/B yönünde bir çözüm getirdi.
Evet, 4/B hiç yoktan iyidir. Biz de bu yöndeki tercihe sonuçta olumlu
baktık ama 4/Bnin kamu personel rejiminde önemli bir olanak
olmadığını bilelim değerli arkadaşlar. 4/B
İş Kanununa tabidir. 4/Bli personel
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Son olarak selam verebilir miyim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum, çok sağ olun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Burada, süremi
bitirdiğim için daha fazla uzatmak istemiyorum ama 4/B gibi 657
sayılı Kanunun temel konularının dikkate
alınması gerektiğini, ileride çözülmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Yine, Diyanet
İşleri Başkanlığı bütün inanç gruplarına
hitap eden bir kurum olmalıdır, hepsinin benimseyeceği bir kurum
olmalıdır, bu yönüyle de bir sorun vardır. Bunu ben bir yasal
mesele olarak görmüyorum, bir uygulama meselesidir. Sayın Bakanın Alevi
açılımı adı altında yürüttüğü
açılımın bütün inanç gruplarını kapsayacak
şekilde devam etmesi ve Diyanet İşleri
Başkanlığının bütün toplum tarafından benimsenen
bir kurum hâline getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sonuç olarak,
sözlerimi burada bağlayacak olursam, eksikliklerine karşın
olumlu bulduğumuz, destek verdiğimiz bir tasarıdır. Bu
tasarıya olumlu oy vereceğimizi ifade ederken, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Madde 23ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İkinci bölüm üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Komisyonun tasarının tümünün oylanmasından önce
bir düzeltme talebi vardır.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) Sayın
Başkanım, teknik bir iki düzeltme talebimiz var. 12nci maddede geçen
acente kelimesinin, 1618 sayılı Kanunla paralellik arz etmesi
açısından acenta olarak düzeltilmesini; 189 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin kabul tarihi olan 13/12/1983 tarihi de sehven
14/12/1983 olarak yazılmış, bunun düzeltilmesini; ayrıca,
tasarının 18inci maddesi, 633 sayılı Kanunun ek 1inci
maddesini; 19uncu maddesi, 21inci maddesini değiştirmektedir; Kanun
tekniği bakımından, madde sıralamasının 18 ve
19uncu maddelerin yer değiştirilerek yeniden
yazılmasını talep ediyoruz. Düzeltme taleplerimiz
bunlardır.
BAŞKAN
- Bu düzeltmeler sehven yazımdan
kaynaklanmaktadır. Tasarıyı söz konusu düzeltmelerle birlikte
oylarınıza sunacağım.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için iki
dakika sürece vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki
dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin adı ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen iki dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 507
sıra sayılı Kanun Tasarısının açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
Oy
sayısı : 257
Kabul :
256
Ret : 1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram
Özçelik Gülşen
Orhan‑
Burdur Van
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan
bir teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; teşekkür konuşmama geçmeden önce bir iki hususa
değinip sonra teşekkür bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, bugün,
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, milletimize de
başsağlığı temennisinde bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada, son, ikinci bölümde önemli konulara
arkadaşlarımız temas ettiler. Sürçülisan demiyorum, bazı
arkadaşlarımız da çok haksız ithamlarda bulundular.
Bunlardan bir ikisini belirtmek istiyorum.
Diyanet
teşkilatına mensup bazı üst düzey yöneticilerin iki yüz yirmi
gün civarında yurt dışında kaldıklarını,
ayrıca 80 bin TL gibi bir harcırah aldıklarını,
vakfın bir imparatorluk gibi olduğunu ve benzeri, gerçekten hayalî,
hiçbir gerçeklikle ilgisi izah edilemeyecek olan ve bütün kurumumuzu da,
Diyanet camiasını da üzen bazı haksız değerlendirmeler
oldu. Bunlar değerli milletvekili arkadaşlarımızın
görüşleri değildi tabii. Birilerinin sanal âlemde
yaptıkları bazı işlemler gerçekmiş gibi
anlaşılmasın diye burada özellikle belirtmek istiyorum.
Diğer bir
önemli konu: Tabii ki 4/B sözleşmeli personel, olmayan bir şeyin ihdası
değil, 657 sayılı mevzuata tabi bir uygulama yani 4/A grubu var,
B, C grupları var, personelin nasıl alınacağı 657de
belli; yeni bir ihdas gibi takdim edilmesini de, doğrusu doğru bulmadığımı
ifade ediyorum.
Bir diğer
konu da, çokça burada ifade edildi, bu vekil imamlarla ilgili. Değerli
arkadaşlar, şu bilgileri arz etmek istiyorum: Bugüne kadar, AK
PARTİ İktidarı olarak, Hükûmet olarak, 4.500 4/Cli personeli,
Diyanet personelini 4/B statüsüne geçirdik. 14.400 sözleşmeli personel
aldık. Ayrıca 2005 yılından önceki vekil din görevlilerini
de 4/B statüsüne aldık. Şu anda yaptığımız
düzenleme nedir? Şu anda yaptığımız düzenleme, 2005
ile 2010 yılları arasında vekâleten, vekil olarak görev yapan,
KPSS sınavına girmiş, yeterlilik belgesini almış ve
dört aylık bir süre içerisinde vekillik görevini yapmakta olan veya yapan
din görevlilerinin 4/B sözleşmeli kadroya alınması
çalışmasını yapıyoruz. Neden bunlar 4/Bli oluyor da
kadroya alınmıyor?
Değerli
arkadaşlar, şu anda, 30 bin, yeterlilik belgesi olan ve işe
başlamak için müracaat eden, kapıda bekleyen din görevlileri var.
Şimdi, bunlar burada durur iken dört ay vekillik görevini yapmış
bir arkadaşımızı kadroya alırsak, meydana gelecek olan
bir eşitsizliği, haksızlığı da dikkate
almamız gerekiyor.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir
saniye Sayın Bakan.
Efendim
Sayın Genç?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür konuşması için yirmi dakika süre verilmez
efendim.
BAŞKAN O
sehven olmuş, sehven olmuş. Zaten on dakika istemişti Sayın
Bakan.
Buyurun
Sayın Bakan.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sayın Bakan, hepsine verelim, onlara da verelim. Geri
kalanlara adaletsizlik olmasın.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) Yani burada konu gayet net ve açıktır.
Şu anda vekil din görevlisi olarak görev yapan değerli
görevlilerimizden 4 bin kişi bu yasa çıktıktan sonra,
yürürlüğe girdikten sonra bu haktan istifade edecek. Neden 4 bin diye
bunu koyduk yasaya? 2005ten bugüne kadar vekil olarak görev yapmış
8.400 görevlimiz var. Bundan dolayı, 4 bin kaydı bir sınav
şartını da getirdi yani kurum içinde bir sınav yapma
zorunluluğu getirdi çünkü 4 binin üzerinde -Maliyeyle
yaptığımız görüşmelerde- tahmin etmiyoruz ama 4 binin
üzerinde bir müracaat olması hâlinde bu şartın da yasada yer
alması gerekliliğini ortaya koymuş oldu.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca, Sayın Başbakanın millî birlikle
ilgili Kur'an Yılı toplantısında yapmış
olduğu bir konuşmanın burada dile getirildiğine şahit
olduk. O toplantıda ben de vardım, Sayın
Başbakanımız
Anayasanın 136ncı maddesinin Diyanet İşleri
Başkanlığına yüklediği görev gayet açıktır.
Nedir bu? Millî birlik, milletçe dayanışma ve bütünleşme görevi.
Diyanet İşleri Başkanlığının zaten görevi
budur. Orada da ifade edilen, Anayasa 136 çerçevesinde Türkiyede
birliğin, bütünlüğün çimentosu anlamında, Diyanet İşleri
Başkanlığına düşen sorumluluğu orada bir kez daha
Sayın Başbakanımız hatırlatmıştır.
Şunu da
samimiyetimle ifade ediyorum: Siyaset ve Diyanet ilişkisi en kolay hesap
vereceğimiz bir alandır, bunu açık söylüyorum değerli
arkadaşlar.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım, Sayın Başbakan
açılım diye başladı.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) Siyaset-Diyanet ilişkisinde çok net bir
şekilde bunu ifade ediyorum. Siyaseti bu kuruma bulaştırmama
konusunda başta Başbakanımız olmak üzere de, Bakan olarak,
tüm yetkililer olarak azami gayreti gösterdiğimizi de belirtmek istiyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin
dışında
diyor Sayın Bakanım, 136 böyle diyor.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) Değerli arkadaşlar, burada tabii, 17.541
kadro ihdası yapıldı, hep birlikte yaptık bunu. Bu son derece
önemli bir rakamdır. Bunun 5 bin kadro ataması bu yıl içerisinde
olacak, 5 bin sözleşmeli, 4/B sözleşmeli alımı
gerçekleşecek, ayrıca, 4 bin kadar da vekil imam alımı
olacak. Takriben 14 bin görevli bu şekilde işe
başlamış olacak. Bunları hep birlikte gerçekleştirdik.
Bunların, inanıyorum ki bu tasarıyı getirenler olarak, çok
küçümsenmemesi gereken, çok önemli adımlar olarak kamuoyunda
algılandığı inancı içerisindeyim.
Bu arada, hiçbir
hatip burada temas etmedi, şunu ifade edeyim: Türk Ceza Kanunu uygulaması
bakımından, kamu görevlilerine din görevlileri tabi değildi
değerli arkadaşlar. Bu Yasanın bence getirdiği en önemli
düzenlemelerden bir tanesi budur. Diğer kamu görevlileri Ceza Yasası
açısından neye tabi iseler, din görevlileri de aynı esaslara
tabi noktasına getirilmiş bulundular.
Bu kısa
belirtmelerden sonra, değerli milletvekilleri, 23üncü Dönem
milletvekilleri olarak, tıpkı 1965 yılında olduğu
gibi, tarihî bir görevi yerine getirmiş bulunuyoruz. Otuz yıldır
ağırlıklı olarak ikincil mevzuatla yönetilen Diyanet
İşleri Başkanlığı, teşkilat yasasına,
bugün itibarıyla kavuşmuş bulunuyor. Başta Sayın
Başbakanımız olmak üzere, Bakanlar Kurulundaki tüm
arkadaşlarıma ve Meclis Başkan Vekilimiz ve Divan Üyelerine ve
siz emeği geçen bütün milletvekili arkadaşlarıma
şükranlarımı arz ediyorum.
Ayrıca,
ülkemizin en ücra köşesinde milletimizin dinî, manevi hayatına
minberde ve mihrapta rehberlik yapan, semalarda ezan sesini eksik etmeyen,
vefakâr, fedakâr din görevlileri başta olmak üzere, bütün Diyanet camiasına,
ülkemize, milletimize ve özellikle yurt dışında yaşayan
gurbetçilerimize, akraba ve soydaş topluluklarına, bu Yasanın
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, tarih bize göstermiştir ki inancını kaybeden
milletler, kimliğini oluşturan diğer unsurları da çok kolay
kaybederler. Bundan dolayı, dünyevileşmenin insanlığı
bunalttığı günümüz dünyasında inanç ve dinin önemi, öyle
tahmin ediyorum ki, çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Barış dini olan, orta yolu tavsiye eden İslamın kuşatıcı
rahmetine bütün insanlığın bugün çok daha büyük ihtiyacı
vardır. Bu Yasa ile daha dinamik bir yapıya kavuşacak olan
Diyanet İşleri Başkanlığı tüm bu taleplere cevap
verecek bir yapıya kavuşmuş bulunmaktadır.
Dikkat ederseniz,
gerek Parlamento çalışmalarımızda gerek siyasi atmosferde
gergin bir ortam var. Bu yasa çalışmasında gördük ki, bütün
siyasi grupların bu yasa ortak bir paydası oldu. Başta
milletimizi birleştiren bağların ne kadar güçlü olduğu
konusunda da buradaki birliktelik önemli bir mesaj teşkil etmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu Yasayla büyük
Türkiye'nin Diyanet teşkilatını daha güçlü kılacak, daha
donanımlı görevlilerle milletimizin din konusunda daha iyi
aydınlatılması konusunda önemli görevler yapacak,
birliğimizi, bütünlüğümüzü, kardeşliğimizi daha da iyi
pekiştirecek güzel bir düzenlemeyi hep birlikte el birliğiyle
gerçekleştirmiş olduk. Elinize sağlık diyorum, dilinize
sağlık diyorum ve milletimize tekrar hayırlı olması
temennisiyle hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tasarı
hayırlı uğurlu olsun.
Birleşime
elli beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.01
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127nci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
5inci
sırada yer alan, Dışişleri Bakanlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
524 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun
Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Böylesine önemli
bir bakanlığın görüşmesini yaparken gerçekten üzüntü
duyuyorum. Salona bakıyorum, Türkiyenin en önemli Bakanlığının
kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunu konuşuyoruz ve ben,
tabii, burada ekranları başında bizi izleyen halkımıza
buradan AK PARTİ sıralarında 5 kişi var ve gerisi
çoğunluk muhalefet.
M. NURİ
YAMAN (Muş) 4 kişi var
HASİP KAPLAN
(Devamla) Demek ki Dışişleri Bakanlığımız
gibi çok önemli, ülkemizi dışarıda temsil eden, sorumluluklar
üstlenen bir bakanlık konusundaki sorumluluk
anlayışımız bu ilgimiz kadar.
(x)
524 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Ben bunu söylerken
neden bunları söyleme gereğini duydum? Plan ve Bütçe Komisyonunda da
görüşürken aynı yaklaşım söz konusu oldu.
Dışişleri Bakanlığının
. Elimde Sayın
Davutoğlunun bir sunuşu var ve bu sunuşta 2010 yılı
bütçesiyle ilgili bir cümleyi halkımızın dikkatine sunmak
istiyorum: Deniliyor ki Bakanlığın 2010 yılı için
bütçe teklifi Maliye Bakanlığına 1 milyar 771 milyon 401 bin
553 TL. Dışişleri Bakanlığının teklifi
Maliye Bakanlığına. Ancak Maliye Bakanlığı 2010
yılı bütçesini Türkiye Büyük Millet Meclisine 920 milyon 137 bin TL
olarak teklif etmiştir. Şimdi, bu teklife
baktığımız zaman, Dışişleri
Bakanlığının talebinin sadece miktar teklifinin yüzde 52si
karşılanmış. Şimdi bunun altını önemle
çizmek istiyorum. Sonra tekrar devam ediyorum, Bakanlığın
bütçesi son on beş yılda 2,5 katından fazla oranda azalarak
genel bütçenin binde 3,3üne tekabül eden bir seviyeye gerilemiştir.
Arkadaşlar,
gerçekten oturup düşünmemiz gereken günlerdeyiz. Düşünün,
Dışişleri Bakanlığı, Türkiye büyüyor,
dış ilişkileri büyüyor ve dünyanın 16ncı ekonomisi
olmakla övünüyoruz. Şimdi, dünyanın 16ncı büyük ekonomisinin
Dışişleri Bakanlığının bütçesi 1 milyar TL
bile değil. Yani, Türkiyede birçok genel müdürlüğün bütçesi
Dışişleri Bakanlığının bütçesinden daha
fazla.
Şimdi böyle
olunca, kanun tasarısının -ki Hükûmetten geliyor- gerekçesine
bakıyoruz: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bakanlığı, uluslararası ilişkilerin genişleyen
kapsamı ve dış politikada alınan yeni inisiyatiflerle
birlikte çok çeşitli alanlarda ve coğrafyalarda yeni sorumluluklar
üstlenmektedir. 2009, 2010 ve 2011 yılları içerisinde faaliyete geçen
veya geçmesi öngörülen kırk iki yeni temsilcilikle,
Dışişleri Bakanlığının
yurtdışı teşkilatını oluşturan toplam
temsilcilik sayısı iki yüz on ikiye ulaşmış
olacaktır. deniliyor.
Evet, küresel
ekonomik bir krizi geride bıraktıktan sonra, ekonomi, politika,
dış ilişkilerde de yeni arayışları ister istemez
gündeme getiriyor ve yönümüzü bugün ithalat ve ihracatımızın
yüzde 60ını yaptığımız -100 milyar
civarında ithalat ve ihracat rakamımız- ABD ve Avrupa
Birliği ülkeleri
Şimdi onlarda bir kriz oluştu ve en son,
işte gördünüz, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bütçelerinde bir
gerileme ve kısıtlama kararı alındı. Bu gerileme ve
kısıtlama sonucu Türkiye'nin yüzde 60 olan ithalat ve ihracatı
yüzde 46lara geriledi. Yani Türkiye'nin mevcut
Tabii tekstil sektörü, turizm
sektörü, inşaat sektörü, sanayi sektörü, bunların hepsinde gerileme
yaşandı.
Elbette ki
Türkiye, genç, dinamik bir nüfusu ve Allahın yeryüzünde nasip
eylediği en güzel vatan zenginliğine sahip bir ülke olarak, bu kriz
döneminde genç ve cesur girişimciliğiyle yönünü Orta Doğuya,
Uzak Doğu Asyaya, Afrikaya, Güney Amerikaya, Brezilyaya, Arjantine
dönebilme cesaretini gösterdi ve Rusyayla olan ticaret hacmimizde bir
genişleme oldu ama Çine baktığımız zaman, koskoca
Çinde, ilişkilerimiz, ihracatımız hızla gelişirken,
bir iki tane temsilciliğimiz var. Endonezyayla yeni ilişkiler
geliştiriyoruz, Hong Kongda, yeni temsilciliğimiz orada, daha önce
kurulmuştu, var.
Şimdi burada
oturup doğru doğru konuşacağız. Evet, siyaseten çok
karmaşık konuları tartışıyoruz. Filistin
olayı, İsrail olayı, Gazze olayı, Kandil olayı, NATO
olayı
Türkiye'nin güvenlik riskini çok yakından ilgilendiren, çok
önemli konularda durmadan bir taraftan Ermenistanla ilişkiler, bir
taraftan Kıbrısla ilişkiler, bir taraftan üçlü mekanizma, bir
taraftan Orta Doğu, bir taraftan Amerikanın yaz aylarında
Iraktan çekilme ihtimali, diğer taraftan yeni enerji politikaları,
yeni Nabuccoyla beraber geçiş koordinatlarının Türkiye
üzerinden olduğu, Katardaki doğal gazdan tutun da İrandaki
petrolden, Azerbaycandaki doğal gaz ve petrolden, böylesine devasa
ilişkiler ağı içinde Türkiyeyi Dışişlerinde
gerçekten çok az sayıda özveriyle çalışan bir kadro ve dar bir
kadro götürmek zorunda kalıyor.
Biz elbette ki bu
ülkenin evladı olarak bu ülkenin daha da gelişmesi için, daha da
zenginleşmesi için, daha da etkin olması için ve ilk 10un içinde yer
alan bir Türkiye Cumhuriyeti devletinin gerçekten barış içinde,
demokrasi içinde yaşayan onurlu vatandaşları olmanın
özlemiyle biz de bu konuda bu sorumlulukta böylesi bir teşkilat
yasasını desteklerken bir iki önergeyle de elbette ki
çalışanların özlük haklarından tutun da ulusal üstü
yargı ve hukuktaki ilişkilerine kadar bazı önerilerimiz
olacaktır. Bu dikkate alınır, alınmaz genelde AK
PARTİnin çoğulcu anlayışın değil,
çoğunlukçu anlayışının
ben getirdim, ben yaparım, ben bilirim, ben çalarım ben
oynarım demokrasisi çerçevesinde.
Tabii, bunu
tartışırken dış sorunlarımızı,
dış ilişkilerimizi konuşmayacak mıyız siyasetini?
Elbette ki yasama Meclisinde bunun konuşulması kadar doğal bir
şey yok ve biz de merak ediyoruz, heyecanla da bakıyoruz.
Bugün, Sayın
Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu bu kanun
tasarısı nedeniyle apar topar geldi. Nereden geldi? Bakıyoruz
hemen son dakika haberlerine: Brükselde İsrail Ticaret Bakanıyla
gizlice bir görüşme yapıldığı haberi düşüyor,
İsrail Ticaret Bakanı Ben-Eliezerle buluştu, iki buçuk saat
görüştü. deniliyor. Orada İsrail Dışişleri
Bakanı Liebermanın haberdar edilmediği İsrail
basınına düşen haberlerde geçiyor ve Hükûmet içinde
İsrailde de bu tartışılıyor. Tabii, bizde de ister
istemez bunu sağduyuyla, soğukkanlılıkla, yani gerçekten
İsraille bunca kriz yaşarken bu hızlı trafiğin ve
diplomasinin ne olduğunu, Sayın Bakanımızın burada,
yüce Meclise bir açıklama yaparak detaylandıracağına,
bilgilendireceğine de inanıyorum, çünkü doğru olan da budur,
yürütmenin yasamaya karşı hesap verme değil, bilgilendirme gibi
bir görevi vardır.
Fakat son dakika
haberlerine düşen enteresan şeylere de vurgu yapmadan
geçmeyeceğim. Gizli görüşme doğrulandı. deniliyor.
Doğru, Ankaradan Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Sayın Burak Özügergin, yine Ankaraya gelişi
sırasında Sayın Bakanımızın böyle bir
görüşme olduğunu
Ancak cep telefonlarımıza düşen
hemen sıcak bir habere geçmek istiyorum. Deniliyor ki bu görüşmede,
bakın Esir olan İsrailli bir asker Şalit için bin Filistinliyi
serbest bırakmaya hazırız. demiş İsrail Hükûmeti
adına konuşan Bakan.
Elbette
Filistinle dayanışmaysa, böyle bir görüşme, bunun üzerine
minvalse, temelinde başka şeyler yoksa, Toronto görüşmesi
sonrası Sayın Obama ile Erdoğan arasındaki
görüşmelerden sonra bu gerginliği indirin, tansiyonu düşürün ve
görüşün telkinleri etkili olmadıysa veya olduysa, bu ülkenin
yararına doğru yapılmışsa, doğru bir adım
atılmışsa, atılan doğru adımda Sayın
Bakanın yanında yer alırız, ancak aynı hassasiyeti,
İsrailin askeri, esir askeri, kendi askeri için gösterdiği
hassasiyeti Hükûmetten sınır boylarında on beş günlük
eğitimden sonra gidip toprağa düşen askerlerimiz için de
göstermesini bekleme hakkımız var. Muhalefet olarak bunu
sorarız.
Dağlıcada,
8 tane asker Dağlıcadan Kuzey Iraka götürüldüğünde bu
Parlamentonun üyeleri gidip sağ salim onları getirdi diye
haklarında fezleke hazırlanırken, bu kıyaslamayı
Sayın Bakanın yapmasını, Hükûmetin yapmasını
diliyorum. 8 askerimizin canı hiç mi kıymetli değildi ki
onları getirmek için Kuzey ıraka giden ve Amerikanın da
Barzani yönetiminin de Talabaninin de bilgisi dâhilinde oradan askerleri
sağ salim getirdi diye bizim milletvekillerimize fezleke gönderen
anlayış karşısındaki duruşu da
sorgulamalarını ve doğru bir duruş göstermelerini isteme
hakkımız var.
Arkadaşlar,
bunu ben niçin söylüyorum? Eğer İsrailin bir askeri için
gösterdiği hassasiyetin binde birini biz askerlerimiz için gösterseydik,
bugün, Siirtin Sarıyaprak köyünde 2 askerimizin, 3 korucunun ve -siz,
birileriniz veya birileri insan olarak görmeyebilir- etkisiz hâle getirilen ve
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 12 gencin anasının da
babasının da olduğunu, madalyonun iki yüzünün olduğunu, her
acının, her ölümün paylaşılması gerektiğini, bu
ülkenin çocukları söz konusu olduğu zaman, onu
paylaştığımız zaman, bunu aşabilmenin ne kadar
daha kolay olabileceğini görmemiz gerekiyor.
Evet, bu kürsüden
başsağlığı çokça, kınama çokça
yapılıyor. Bu kürsü ağlama duvarı değildir
arkadaşlar. Bu kürsü, halkın temsilcilerinin seçilip geldiği
çözüm adresidir. Biz çözümü bulamıyoruz. Eğer ülkemizde
barışı sağlamak için, silahları susturmak için
adım atamıyorsak ve haberlere baktığım zaman,
Sayın Başbakan -tabii ki onun da tatil hakkı var- tatile
gidiyorsa askerler öldüğü zaman ve sayın ana muhalefet parti lideri
bu kan akma olayı konuşulurken görüşmek için Sen benim
makamıma gel, ben senin makamına geleyim. gibi peşrevler
çekiyorsa birbirine bu ülkede, bu ülkede iktidar ile ana muhalefet partisi
kayıkçı kavgasına tutulmuşsa, ben neyi konuşayım
burada Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde diye
düşünüyorum. Çünkü bu ülkede kardeş kanını
durduramadığımız sürece çok güçlü dışişleri
bakanlıklarımız da olsa, çok güçlü kurumlarımız da
olsa ne yazar!
Bakın
arkadaşlar, şu kitapçığı açın ve ilk
sayfasından itibaren bir şeyler göreceksiniz. Türkiyenin, devlet
politikası olarak sulhtan bahsettiğini göreceksiniz yurtta ve
cihanda.
Şu
tasarıya bakınız, şu tasarının 1inci maddesinde
Dışişleri Bakanlığımızın görev ve
yetkileri sayıldığı zaman çok ulvi görevlerle
donatıldığını göreceksiniz. Her türlü toplumsal
yaşamın temelini oluşturan insan haklarının ve
demokratik değerlerin savunulması ve ileriye götürülmesi, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle yapılan her türlü ayrımcılık ile
mücadele edilmesi. Güzel sözler bunlar. Bunları hayata kendi ülkemizde
geçiremiyorsak, siz gidip nerede hayata geçireceksiniz? Hangi ülkede, hangi
dışarıda?
Arkadaşlar,
bir tehlikeli oyuna dikkatini çekmek istiyorum yüce Meclisin: Şimdi,
notlarıma bakıyorum. Sayın Başbakan konuşmasında
şöyle bir imada bulunuyor, diyor ki: NATO neden Kandile girmiyor? Evet,
dikkatinizi çekeyim: NATO niye Kandile girmiyor? NATOya Türkiye olarak
-kitapçıkta yazıyor- 50lerden beri üyeyiz. NATOnun bugüne kadar girdiği
yere bela girmiştir arkadaşlar. Bakın, Yugoslavyaya girdi, bela
girdi Yugoslavyaya; paramparça oldu. Bakın, dikkat edin, Bosna-Hersek
ayrı, Hırvatistan ayrı, Slovenya ayrı, Kosova ayrı,
Sırbistan ayrı; kaç devlet olduğunu gördünüz mü?
Bakın, NATO
Iraka girdi. Iraka girdikten sonra kaç milyon insan öldü biliyor musunuz?
Müslüman değil miydi ölenlerin hepsi? 1 milyon insanın üstünde öldü.
NATO, Birleşmiş Milletler Afganistana girdi. Neyi çözecek
arkadaşlar? NATO -bir de bahanesi var- Türkiye'deki sorun örgütle Türkiye arasında. Oysa El
Kaide uluslararası bir terör örgütü olarak bütün ülkeleri, 11 Eylülde
İkiz Kuleleri vurduğu için farklı. diyor.
Şimdi,
NATOyu, bu belayı Türkiye'ye davet ederseniz, kendi
vatandaşlarınızla konuşamaz ve çözemezseniz korkarım
ki bu dehşet planların tuzağına düşürürsünüz. Bu çok
tehlikelidir. NATO, girdiği yerlerde, arkasından iki provokasyonla
yeşil hatlar çekiyor, yeşil hatlar. Fıratı yeşil hat
hâline getirebilir. Bu tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. NATOyu davet
etmeyin; gidin kendi çocuklarınızla konuşmanın,
görüşmenin, tartışmanın ve çözmenin yollarını
bulun.
Bakın
-elimdeki notlara bakıyorum, demin tekrar baktım- Diyarbakırda
doksan dokuz tane sivil toplum örgütü bir araya geliyor, Hükûmete
çağrıda bulunuyor, PKKye de buluyor. Arkasından Batmanda
onlarca sivil toplum örgütü geliyor ve çağrıda bulunuyor Silahlar
sussun. diye. Bugün de benim ilimde Şırnakta sivil toplum örgütleri
bir araya gelmiş ve açıklama yapmışlar, çağrıda
bulunuyorlar. Yine bakıyorum, Vanda sivil toplum örgütleri bir araya
gelmiş çağrıda bulunuyor. Peki, ülkemin diğer bölgeleri,
Karadeniz, Akdeniz, Ege, İç Anadolu, Trakyanın sivil toplum
örgütleri süs saksısı mıdırlar, söyler misiniz
arkadaşlar?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Süs saksısı olmadıklarına göre, onlar da
vicdanen, insan olarak bundan rahatsız olduklarına göre neden
susuyorlar? Yani, bu ülkenin savaşı da barışı da hep
doğunun, güneydoğunun, oradaki örgütlerin ve aydınlarınsa,
emek, meslek örgütlerinin, siyasetçilerin omzuna mı bindi?
AK PARTİ
diyor ki: Bu Mecliste 75 tane Kürt milletvekilim var., 20 tane biz
varız, eder 95, CHPde de var, MHPde de var Kürk kökenli; eğer,
bizler bir araya gelip iki laf edemiyorsak, bir çağrı
yapamıyorsak yazıklar olsun bize! Yazıklar olsun, bu Mecliste bu
kırmızı koltuklarda oturmaya!
Arkadaşlar,
sivil toplum nedir? Vicdandır, vicdan. Niye İzmirdeki sivil toplum
susuyor? Niye İstanbuldaki sivil toplum susuyor? Niye Ankaraya
yürümüyorlar? Niye sesini çıkaramıyorlar? NATOyu davet ediyorlar. Bu
ülkenin içişlerine, dışarıdan güçler, müdahale edilsin
isteniyor. Buna ses çıkarmak zorundayız. Ülkemizin birliği,
bütünlüğü
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bu güzel ülke, 70 milyon değil, 700 milyon insana yeter
arkadaşlar, 700 milyon insana. Bu kardeşliğimiz, 700 milyon
insanı doyurur ve mutlu yaşatır.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Hatip de ifade etti, ben de buradan
söylüyorum: Bugün gazetelere yansıdığı kadarıyla
Sayın Dışişleri Bakanı İsrailli bir bakanla
Brükselde -gazetelere yansıdığı kadarıyla- gizli bir
görüşme yapmıştır.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, böyle bir usul var mı
efendim? Neye göre konuşuyor?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bu görüşmenin gerçeğini,
Dışişleri Bakanlığının teşkilat yasası
görüşülürken, bu iddialar ortadayken, Sayın Dışişleri
Bakanını, millete -şu anda da tam izlenme saatidir-
başında bir açıklama yapmaya davet ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, İç Tüzükümüz
açısından böyle bir usul, bir defa yok. Kendisi soru sorabilir,
İç Tüzük 60a göre açıklama yapabilir, sataşma varsa
konuşabilir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ben bu talebimi Sayın Bakan açısından
söyledim.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Bakan burada. Zaten açıklama
yapacaktır Sayın Bakan ama biraz sabırlı olursak Sayın
Bakan konuşacak efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanın takdirine sunuyorum.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bakan konuşacak, açıklamasını
yapacak.
BAŞKAN Her
ikinizin de söyledikleri tutanaklara geçti.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Birazdan bu konu sorularla ortaya konulacak. Öyle
olacağına Sayın Bakanın istediği anda açıklama
yapma yetkisi, hakkı vardır.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Bakan, ne konuşacağını
Sayın Şandıra sormaz efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Ben davet ediyorum ve talep ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Şandır, siz söylediniz, Sayın Bakan da ne zaman
konuşacağını kendisi söyleyecektir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Kendi takdirine sunuyorum yani bu çok özel bir konuda
Sayın Bakan
BAŞKAN -
Sayın Şandır, ben de Sayın Bakana Kalkın, lütfen
burada konuşun. deme hakkına sahip olmadığıma göre
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hayır, öyle değil.
BAŞKAN -
Tutanaklara geçti, teşekkür ederim.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, şimdi Sayın
Bakanın tümü üzerinde zaten bir konuşması olacak.
BAŞKAN Ya,
lahavle, aynı şeyi söylüyoruz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Aynı şeyi söylüyorum ama Sayın Bakan,
konuşup bu konuya değinmese Sayın Şandır haklı
olur. Bir konuşsun, değinecek mi, değinmeyecek mi?
BAŞKAN
Hayır, şimdi Sayın Şandır, önceden talep etti.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Arzum şu: Bu konuşmalar başlarken
Bakanın konuşması daha şık olur diye söylüyorum.
BAŞKAN
Tamam efendim. İşte şık olup olmayacağına da
sonuçta kendi iradesiyle karar verecek.
Tamam,
teşekkür ederim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Yani siyasi istismar yapıyorsun! Sadece siyasi istismar
yapıyorsun!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Yoksa zaten sorularla konuşacağız.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sadece istismar yapıyor, Bakan konuşup cevap
vermezse
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) İstismar yapmıyorum!
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) İstismar yapıyorsun!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sizin iyiliğinize söylüyorum!
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Bakan konuşmadan
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Buraya her çıkan bunu konuşacak.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) İstismar yapıyorsun! Bakan konuşsun.
Konuşmazsa o zaman haklı.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bozdağ, buraya her çıkan bunu
konuşacak.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Bakan konuşmadan
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Şimdi, Sayın Hasip Kaplan konuşmasa daha
iyi değil miydi, Sayın Metin Ergun konuşacak aynı
şeyi?
BAŞKAN E,
ne yapalım, konuşacak, siz söylediniz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Efendim, Sayın Başkan
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, açıklama yapsa bu konuşmalar
olmayacaktı.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Bakan konuşacak ama
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) İstismar değil, asıl istismarcı
BAŞKAN
Sayın Şandır
Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Dış politika sizin meseleniz değil,
milletin meselesi!
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) İstismar etmeyin Sayın Şandır!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Hayır, istismar etmiyorum, onu size iade ederim! Milliyetçi
Hareket Partisi asla bu konuyu istismar etmez!
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Çok net, açık!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Talebinizi söyleyin Sayın Şandır.
BAŞKAN -
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.27
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.39
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127nci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
524 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Metin
Ergun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
METİN ERGUN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milletin kalpgâhı olan bu kürsüde milletin
temsilcilerinin milletin hissiyatını dile getirmesi tabii bir
şeydir. Bu yüzden bugün millet terör örgütünü yine lanetlemiştir, biz
de lanetliyoruz, telin ediyoruz ve şehitlerimizin ailelerine
başsağlığı diliyoruz, şehitlerimize de Allahtan
rahmet diliyoruz.
Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle grubum ve şahsım adına
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
1991
yılında Sovyetler Birliğinin çözülüp Doğu Blokunun
dağılmasından sonra dünyanın siyasi haritası
değişmeye başlamıştır. Bu bir süreçtir; aynen
1910lu, 20li yıllardaki gibi bir süreçtir ve bu süreç henüz
tamamlanmamıştır. Güç merkezleri değişmiş,
farklılaşmış, küreselleşme olgusuyla
karışarak daha farklı cazibe merkezleri oluşmuştur.
Dolayısıyla Dışişleri
Bakanlığımızın da bu doğrultuda
yapılanması normaldir. Olması gereken de odur. Her ne kadar bu
anlayışımızı tam olarak karşılamasa da biz
parti olarak bu kanun tasarısını destekliyoruz ve olumlu oy
kullanacağız ancak bu kanun tasarısını baz alarak Türkiye'nin
dış politika sorunlarını ve AKPnin yanlış
yaklaşımlarını da burada milletin kürsüsünden dile
getireceğiz, çeşitli önergeler vererek bunları dile getirmeye
gayret sarf edeceğiz.
Jeopolitikçilerin
dünyanın kalpgâhı dedikleri Türkiye; Avrupa, Asya, Afrika
kıtalarının birleştiği kuzey, güney ve doğu
ulaştırma yollarının üzerinde yer alan bir coğrafya
üzerinde kurulmuştur. Bu coğrafi konumunun özelliği
dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden itibaren
komşuları ve dünya ülkeleriyle karşılıklı saygıya
dayalı dikkatli bir dış politika uygulaması içerisinde
bulunmuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Mustafa Kemal Atatürk yurtta
sulh cihanda sulh ilkesiyle Türkiye'nin içeride ve dışarıda
barış, güven ve karşılıklı saygıya
dayalı ilişkiler içerisinde olmasının gerekliliğini
işaret etmiştir.
Sayın
milletvekilleri, sekiz yıllık AKP hükûmetleri döneminde, Türkiye'nin
kurulduğu günden itibaren büyük bir gayret ve dikkatle
oluşturduğu jeopolitik, siyasi ve tarihî konumuna uygun hassas
dengelere dayalı bu dış politika anlayışı ve
denklemleri büyük ölçüde hasar görmüştür. Buna karşılık,
AKP hükûmetleri, uzun yılların çabası neticesinde
oluşturulan ve bu döneme kadar dikkat ve ihtimamla sürdürülen bu
dış politika denkleminin yerini alacak gerçekçi ve tutarlı yeni
politikalar da üretip uygulayamamışlardır.
AKP
hükûmetlerinin sergilediği dış politika anlayışı,
millî menfaatlerimizle örtüşmemektedir, gerçekçilikten uzaktır,
romantiktir, hayalperest, hatta maceraperesttir, ayakları yere basmayan
bir dış politika anlayışıdır. AKP hükûmetlerinin
dış politika anlayışı, dış politika değerlerimizi
göz ardı eden bir dağınıklık içerisindedir.
Dış
politikanın tebessüm ve romantizmin ötesinde bir gerçeklik olduğunu
unutan AKP hükûmetleri, fazlaca dış seyahat etmeyi ve şahsi
ikili temaslar kurmayı bir marifet ve başarı gibi göstermeye çalışmışlardır.
Yaşananlar bize göstermiştir ki bütün bu mütebessim temaslar ve
seyahatler, Türkiye'nin temel dış politika sorunlarının
millî menfaatlere uygun biçimde çözümünde hiçbir olumlu sonuç vermemiştir.
AKP hükûmetleri
döneminde Türkiye'nin dış politikası şahsi ikili
görüşmeler öne çıkarılarak yürütülmüştür. Bugün olduğu
gibi, genellikle kapalı kapılar ardında gerçekleştirilen bu
şahsi ikili görüşmeler kayda geçirilmemiş ve muhatabın
sözlü vaatleriyle yetinilerek, Türkiye'nin dış politikası
uluslararası ilişkiler açısından hiçbir anlam ifade etmeyen
bu yöntemle yürütülmeye çalışılmıştır. Bu yönüyle
baktığımız zaman, AKP hükûmetlerinin dış
politikası sözeldir. Ne yazık ki Türkiye'nin millî menfaatleri son
dönemdeki bu sözel dış politika anlayışıyla korunmaya
çalışılmıştır. Herkesçe malumdur ki kayda
geçirilmeyen ve dolayısıyla devlet hafızasına girmeyen
dış politikadaki bu sözlü vaatler kişiseldir ve devletleri
bağlamaz. Ufak iç politika hesapları peşinde olan ancak
dış politikada farklı davranan AKP hükûmetleri, kendi dönemleri
içinde Türk dış politikasını tamamen teslimiyetçi ve angaje
bir anlayışla yürütmüşlerdir. Bu angaje ve teslimiyetçi
anlayışlarını da dış politikada faydadan ziyade
zarar getiren sahte kabadayılıklarla örtmeye
çalışmışlardır.
Çözümsüzlük
çözüm değildir ve Muhatabından bir adım önde olmak ifadesi
dış politikada Türkiyeye pahalıya mal olmuştur. Bu dönem
içerisinde AKP hükûmetlerinin uluslararası bazı anlaşmazlık
ve sorunların çözümünde büyük oranda kendi zorlamaları ile arabuluculuğa
soyunduklarına da şahit olunmuştur. Bu girişimlerinde
sorunlara çözüm bulmak bir yana, taraflarla bile ilişkileri bozma
noktasına getirmişlerdir. Ayrıca bu politik davranışla
Türkiye'nin aslında doğrudan ilgisinin olmadığı bu
sorunlar, bu girişimler neticesinde Türkiye'nin sorunu hâline
gelmiştir.
Gözlemlediğimiz
bir başka husus, AKP hükûmetlerinin Türkiye'nin dış
politikasını uzmanlaşmış, tecrübe sahibi
Dışişleri mensuplarından dahi gizleyerek, kaçırarak,
uzmanlıkları tartışılan danışmanlar eli ile
kapalı kapılar ardında yürütme arayışı içinde
olmalarıdır. Bu hatalı dış politika
uygulamalarına karşı uyarıda bulunan deneyimli
Dışişleri mensupları ise Hükûmet mensuplarınca zaman
zaman, yer yer tahkir edilmişlerdir.
AKP
hükûmetlerinin dış politikası yüzeyseldir ve sonuç
odaksızdır. AKP hükûmetlerinin dış politikası
verimsizdir ve sonuçsuzdur. Sekiz yıl boyunca sorunları çözmek
adına büyük propagandalarla atılan hiçbir adım, evet hiçbir
adım sonuç vermemiştir. Bunun olumlu bir tek örneği yoktur.
Dolayısıyla denilebilir ki, AKP hükûmetlerinin dış politika
uygulamaları Türkiye'nin temel sorunlarını çözmekten uzak olup,
dost ve kardeş ülkelerle bile mevcut iyi ilişkileri ilk kez bozan bir
seyir izlemiştir. AKPnin yürüttüğü gerçekçilikten uzak bu
hatalı dış politika, Türkiye'nin uluslararası camiadaki
etkinliğini azaltmaya ve yalnızlaştırmaya yol
açmıştır.
Ülkelerin
dış politikaları karşılıklı çıkarlar ve
güven üzerinde, kalıcı ittifaklar, değişken ittifaklar
ekseninde tanzim edilir ve yürütülür. Artık, bir devlet politikası
hâline gelmiş Türkiye millî dış politikasında özellikle
Türk cumhuriyetleri, Pakistan ve benzeri gibi ülkelerle güven esasına
dayalı bir değişmez kalıcı dostluk ve müttefik ilişkisi
olarak devam ettirilmeliydi. AKP, takip ettiği ilkesiz ve omurgasız
dış politika anlayışında bu hususa dikkat
etmemiştir. AKP, yeni uluslararası sorunlara, arabulucu küresel
güçlerin küresel projelerine eş başkan veya yeni yoldaşlar
edinmeyi bir stratejik derinlik olarak görmüştür. Korkarız ki AKPnin
bu sanal stratejik derinliği Türkiyeye çok büyük zararlar verecektir.
Yine bu dönemde
Türkiye'nin dış politikası diplomasi gerçekliğinde ve
literatüründe yeri olmayan ağabey ve benzeri gibi ifadeler
kullanılarak Türkiye gibi köklü bir devletin geleneğine uymayacak
şekilde gayriciddi söylemlerle yürütülmeye
çalışılmıştır. AKP hükûmetleri döneminde Türk
dış politikası, uzun erimli ve uzun soluklu olmaktan
çıkarılarak çoğu zaman kendi içinde çelişkili, günübirlik,
küçük politik hesapların dikkate alınmasıyla yürütülmeye
çalışılmıştır.
Muhterem
milletvekilleri, AKP hükûmetleri nasıl iç politikada inkârcı bir
yaklaşımı benimsemiş ise dış politikada da
aynı üslup ve yaklaşımı benimsemiştir. Onlara göre
kendilerinden önce dış politikada hiçbir şey
yapılmamış, Hatay ve Kıbrıs gibi örnekler unutularak
hiç dik duruş sergilenmemiştir.
AKP dış
politikada acelecidir. Bütün sorunları kendi dönemlerinde çözme hevesi ve
aceleciliği içinde olmuşlardır. Türkiye'nin bilgisinden ve
birikiminden istifade etmeyi düşünmemişlerdir. Türkiye'nin
kazanım ve tecrübesini dikkate almamışlardır. Ne yazık
ki, bu aceleci ve öngörüden uzak yaklaşımları yüzünden,
sorunları çözme hayaliyle attıkları her adımda millî
çıkarlarımız zarar görmüştür. AKP, dış politika
uygulamasında kararlı, istikrarlı ve ilkeli bir duruş
gösterememiştir. AKP İktidarı döneminde millî
çıkarlarımızın korunması kararsız ve ilkesiz,
gelişigüzel yaklaşımlara bırakılmıştır.
Yine
yaşananlar göstermiştir ki, AKP hükûmetleri millî menfaatlerimizin
korunması doğrultusunda gerekli öngörü ve soğukkanlı analiz
yeteneğinden uzaktır. Analiz yeteneğinden ve stratejik
derinlikten uzak oldukları için de, yürütülen millî
çıkarlarımızdan taviz kampanyalarının
tuzağına düşmekten kurtulamamışlardır. Bunda
Türkiye'nin geçmiş birikimlerinin dikkate alınmaması ve bu
yüzden gelecek perspektifinin sağlıklı olmaması da etkili
olmuştur. Bu dönemde Türkiye'nin komşularıyla ilişkileri
kulağa hoş gelmekle birlikte dış politika gerçekliğinde
hiçbir anlam ifade etmeyen sıfır sorun söylemiyle yürütülmeye
çalışılmıştır. Bu söylemin
kılavuzluğunda yürütülmeye çalışılan dış
politika komşularımızın hiçbiriyle mevcut temel
sorunların çözümünde yardımcı olmamıştır.
Uluslararası dayatmalarla benimsendiği anlaşılan bu
teslimiyetçi söylemin uygulamada Türkiye'nin millî çıkarlarına hizmet
etmediği anlaşılmıştır. Belki daha vahimi, bu
politika uygulamasına karşı millî çıkarlar gözetilerek
yapılan bütün uyarılar AKP hükûmetleri tarafından dikkate
alınmamanın ötesinde sık sık çarpıtılarak, bu
uyarıları yapanlar suçlanarak zan altında
bırakılmıştır. Nitekim bu söylem kullanılarak ve
dış dayatmaların zorlamasıyla millî
çıkarlarımıza aykırı Ermenistan ile imzalanan
protokoller Ermenistan ile ilişkilerimizde olumlu bir sonuç vermediği
gibi dost ve kardeş Azerbaycan ile ilişkilerimizde önemli hasarlara
sebebiyet vermiştir. Türkiye, uzun ömürlü bir imparatorluğun vârisi
olarak eski coğrafyasındaki tarihî, kültürel ve aidiyet
bağıyla bağlı milletlerle ve toplumlarla ortak mirası
paylaşan bir milletin ülkesidir. Bu coğrafyalardan göç eden
insanların akrabalık bağlarıyla bağlı olduğu
toplumlarla ilişkileri devam etmektedir. Günümüzde bu insanlara
karşı hakkaniyet ve evrensel hukuk kurallarına aykırı
uygulamalara Türk milletince tepki gösterilmektedir.
Yukarıda da
belirtildiği üzere, kurulduğu andan itibaren cumhuriyetimizin bu
coğrafyalara yönelik temel politikası, iç işlerine saygı
çerçevesinde buralarda yaşayan toplumlarla kültürel ve sosyal
ilişkileri geliştirmek olmuştur. Ayrıca soğuk
savaşın sona ermesinden sonra kurulan yeni Türk cumhuriyetleriyle
örtüşen çıkarlarda iş birliği ilişkilerimizi yine iç
işlerine saygı çerçevesinde geliştirmek de son dönem cumhuriyet
hükûmetlerinin hedefi olmuştur. Ancak AKP hükûmetleri döneminde Türk
dünyası unutulmuş, ilişkilerde hiçbir ilerleme
sağlanamamış hatta tam tersi hasar bile görmüştür.
Sayın
milletvekilleri, söylemde Irakın toprak bütünlüğü sık sık
vurgulanmasına rağmen uygulamada AKP hükûmetlerinin kararsız
politikaları neticesinde Irakın kuzeyinde sadece Irakın
değil Türkiyenin de millî birlik ve toprak bütünlüğünü bozabilecek
bölücü teröre yataklık eden ve destek sağlayan bir siyasi
yapının oluşması görmezden gelinmiştir. Tarihî Türkmen
kenti Kerkükün demografik yapısının değişmesine ve
toprak hukukunun tartışmalı bir hâle gelmesine köklü bir devlet
ciddiyetiyle bağdaşmaz bir şekilde ses
çıkarılmamış ve görmezden gelinmiştir. Kerkükün tapu
ve nüfus idareleri yakılırken buna tepki gösteren kamuoyu
kayıtların aslı bizde gibi pratikte hiçbir değeri olmayan
söylemlerle yatıştırılmaya
çalışılmıştır. İktidar, bu dönem içinde vuku
bulan müttefiklik hukukuyla ve dostlukla bağdaşmayan, alçaklık
numunesi olan, Türk askerinin başına çuval geçirilmesi hadisesi
karşısında bir nota bile verme cesaretini gösterememiştir.
Son dönemde
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ile İran arasındaki
uranyum zenginleştirmesi temelinde yaşanan sorunun çözümünde
arabuluculuğa soyunan AKP Hükûmeti, sorunun çözümüne bir katkıda
bulunamadığı gibi Türkiye'nin uluslararası arenada
yalnızlaşmasına yol açmış ve bugüne kadar
İranın sorunu olan bir hadise Türkiye'nin de sorunu hâline
gelmiştir.
AKP hükûmetleri,
Türk milletinin millî davalarından biri olan Kıbrıs konusunda da
kazan/kazan ya da bir adım önde olmak gibi dış politikada
bir anlam ifade etmeyen sloganlarla hem KKTCnin hem de Türkiye'nin millî
çıkarlarına aykırı teslimiyetçi ve dışarıdan
dayatılan ver kurtulcu bir politika izlemişlerdir. Bu
bağlamda, büyük bir kampanyayla destek verdikleri Annan Planı
doğrultusundaki politikaları, Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyerek iflas etmiştir.
57nci Hükûmet
döneminde Helsinki Zirvesinde sağlanan Türkiye'nin AB adaylık
statüsü, AKP hükûmetleri döneminde ne yazık ki ucu açık bir sürece
dönüşmüş durumdadır. Öyle ki, gelinen noktada bazı AB
ülkelerince Türkiyeye tam üyelik yerine sıkça imtiyazlı
ortaklık önerilir hâle gelmiştir. Millî bütünlüğümüze ve millî
çıkarlarımıza aykırı haksız AB dayatmaları
ve AKP hükûmetlerinin bu dayatmalara
teslim olmaları Türkiyenin tam üyelik hedefini sonunda tehlikeye
atmış gibi görünmektedir. Sonuç olarak, AKP hükûmetleri döneminde
yürütülen Türk dış politikası, sorun çözmenin ötesinde yeni
sorunlar üreten bir yapıya bürünmüştür. Buna karşılık
bu dönemde Türkiyenin temel sorunları görmezden gelinerek üstü
örtülmüştür.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ergun.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü
Elekdağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şehitlerimize
Allahtan rahmet, ailelerine de sabırlar diliyorum, yüce Meclisi de
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığının
kuruluş ve görevlerinin kapsamlı bir yeniden yapılanmaya tabi
tutulması uzunca bir süredir
kuvvetle duyulan bir ihtiyaçtı. Bu ihtiyaç spesifik olarak şu
üç nedenden kaynaklanıyordu: Birincisi, Türk dış
politikasının büyük ölçüde genişleyen gündemi ve faaliyet
alanlarıyla uyumlu olarak yeni temsil ihtiyaçlarının
karşılanması gerekiyordu. İkincisi, dış politika
sahnesinde artan görev ve sorumlulukları karşılayacak
şekilde Bakanlığın kurumsal kapasitesinin tüm
unsurlarıyla güçlendirilmesi ve yeniden
yapılandırılması icap ediyordu. Üçüncüsü de bu yeniden
yapılanma sürecinde Bakanlığın insan kaynakları ihtiyacının
nitelik ve nicelik bakımından sağlanması, personelin özlük
haklarındaki eksikliklerin giderilmesi ve Bakanlığın
altyapı ihtiyaçlarının karşılanmasıydı.
Yasa
tasarısı, değerli arkadaşlarım, kanımızca
bazı istisnalarla bu üç alanda da olumlu değişiklikler getiren
ve çağdaş dış politika yürütmenin
altyapısını ve araçlarını büyük ölçüde
sağlamayı öngören bir çalışmanın ürünüdür. Ancak,
tasarının 12nci maddesinin ikinci paragrafının (a)
bendinde yer alan Büyükelçi, nezdinde görevli bulunduğu ve akredite
edildiği ülkelerde Türkiye Cumhuriyeti Devletini,
Cumhurbaşkanını ve Hükûmeti temsil eder. ifadesinin
uluslararası hukuka ve teamüle ve Anayasamıza ters düşen çok
ciddi bir hatayı içerdiği kanısındayız, çünkü
uluslararası hukuka ve teamüle göre büyükelçiler, devletlerini ve devletin
temsilcisi olan cumhurbaşkanını temsil ederler, hükûmetlerini
temsil etmezler. Nitekim 24 Aralık 1984 tarihinde Türkiye tarafından
onaylanan Diplomatik İlişkiler Hakkında -1961 tarihli- Viyana
Sözleşmesi 1inci ve 3üncü maddelerinde, bir büyükelçinin, nezdinde
bulunduğu ülkede kendini gönderen devleti temsil ettiği ve kabul eden
devletin de büyükelçiyi bu sıfatla kabul ettiğini öngörür. Türkiye
Cumhuriyetinin kurulmasından itibaren de, değerli
arkadaşlarım, bu uluslararası teamüle uyulmuştur.
Diğer
taraftan, büyükelçilerin hükûmeti temsil ettiği kavramı kanun
tasarısından çıkarılmadığı takdirde Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 104üncü maddesindeki hükümler ihlal
edilmiş olacaktır. Zira 104üncü madde Cumhurbaşkanı
devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk
Milletinin birliğini temsil eder. hükmünü içerdiği gibi, (b)
fıkrasında da Cumhurbaşkanına, yabancı devletlere Türk
devletinin temsilcilerini göndermek görevini tevcih etmektedir.
Sonuç olarak, büyükelçilerin
hükûmeti temsil ettikleri ibaresinin metinde muhafaza edilmesi, hem
Anayasanın 90ıncı maddesine göre kanun hükmünde olan
Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesini hem de
Anayasanın 104üncü maddesini ihlal edecektir. Bu nedenle, kanun
tasarısının 12nci maddesinin ikinci paragrafının (a)
bendinden büyükelçilerin hükûmeti temsil ettiği ifadesinin
çıkarılması zorunludur.
Değerli
milletvekilleri, ele aldığımız konu
Dışişleri Bakanlığının kuruluş kanunu
olunca, doğal olarak Türkiyenin dış politika alanındaki
performansının değerlendirilmesi kaçınılmaz oluyor.
Özellikle son zamanlarda içeride ve dışarıda Türk dış
politikasının ekseni üzerinde hayli yoğun
tartışmanın gündeme geldiği dikkate alınırsa,
böyle bir değerlendirmenin yapılması gerçekten icap ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, konuya cumhuriyetin kuruluşundan AK PARTİ
İktidarına kadar geçen dönemde uygulanan dış
politikayı ele alarak başlayacağım. Bu dönemde bazen ufak
tefek inhiraflar da olsa uygulanan dış politikanın temel
taşları şunlardı:
1) Ulusal
çıkarları daima ön planda tutmak,
bağımsızlığın korunmasına azami özen
göstermek ve dış baskıların etkisiyle politika
oluşturmamak.
2) Batı ağırlıklı ama
çok yönlü ve Doğuyu ihmal etmeyen bir politika çizgisi izlemek.
3) İlkeli,
gerçekçi ve tutarlı olmak.
4) Türkiyenin
çevresinde bir barış kuşağı oluşturmak.
5) Dış
politikayı iç politika ihtiraslarına alet etmemek ve dinî ideolojiden
esinlenerek dış politika oluşturmamak.
6) Maceraya heves
etmemek.
7) Ölçü ve ihtiyatı
elden bırakmamakla birlikte gerektiğinde de risk hesabına
dayalı cesur kararlar almaktan kaçınmamak.
Erdoğan
Hükûmeti tarafından izlenen dış politikayı
izlediğimizde, değerli arkadaşlarım, dış
politikanın oluşmasına, bu ilkelerden uzaklaşan ve birçok durumda
bu ilkelere sırtını dönen bir zihniyetin hâkim olduğunu
görüyoruz. Bu yeni zihniyet, cumhuriyetin kuruluş felsefesinden taviz
vermek, laiklikten uzaklaşmak ve ümmet kavramını öne
çıkarmak suretiyle Orta Doğuda önemli bir politik aktör olmayı
hedefliyor. Bu yeni zihniyet, dış politikayı iç politikaya ve
dinsel motivasyona endeksleyerek yürütüyor. Bu yeni zihniyetin bir
niteliği de Pollyannacılık şeklinde tezahür eden
aşırı bir iyimserlikle, gerçekle hayal arasında
bocalaması ve bunu vizyon diye tanımlamasıdır. Ve nihayet
bu zihniyet, göz boyamaya, sansasyon ve curcunaya dayanan bir
yaklaşımla yapılan her işi zafer diye kamuoyuna
sunmayı dış politikanın ayrılmaz bir unsuru saymakta,
bu tutumu nedeniyle de angaje olduğu yanlış ve hatalı
süreçlerden kendini kurtaramamaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bu söylediklerime örnekler vermek için fazla gerilere
gitmeye hiç hacet yok. Ağustos 2008de Rusyanın Gürcistana askerî
müdahalesinden sonra Başbakan Erdoğanın lanse etmiş
olduğu Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu
önerisinin tam bir dış politika şovuna dönüştüğü
hatırlanacaktır. Başbakanımız Rusya ile Gürcistan
arasında ara buluculuğa soyundu. Platformla tüm güney Kafkasları
barış ve iş birliğine yönelten bir ortam
yaratılacağı ilan edildi. Girişimin dâhiyane bir
dış politika buluşu olduğu yolunda yoğun bir kampanya
yapıldı. Oysa Başbakanın bir kere dahi bir araya
getiremediği Rus ve Gürcü siyasi liderler bilahare Ankaraya
sırtlarını döndüler ve Cenevrede müzakereye
başladılar. Platformun kurucusu Türkiyeyi aralarına
katılmaya davet bile etmediler. Gerçekte bu Kafkasya İstikrar ve
İşbirliği Platformu da Hükûmetin bir buluşu değildir,
patenti Sayın Süleyman Demirele aitti.
Değerli
arkadaşlarım, Ermenistan açılımına gelince: Tam bir
şov ortamında, futbol diplomasisiyle başlatılan bu
girişim de kesin bir fiyaskoyla sonuçlandı ve daha kötüsü 2011
Nisanında Türkiye aleyhine kullanılacak bir saatli bombaya
dönüştü. Ermenistanla Türkiyenin ulusal çıkarlarını
kesinlikle korumayan, Ermenistanın dayattığı
şartları içeren iki protokol imzalandı. Bu protokollerin
aleyhimizdeki hükümleri, Ermenistanın Anayasa Mahkemesi tarafından
alınan bir kararla yorumlamak suretiyle daha keskin bir hâle
dönüştürüldü. Dışişleri Bakanlığı da, 18
Ocakta Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararının protokollerin
lafzını ve ruhunu zedelemesi, müzakere gerekçesini ve protokollerle
hedeflenen temel hedefleri sakatlaması nedeniyle kabul
edilemeyeceğini açıkladı. Ermenistan Anayasasının
102nci maddesine göre, Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararları
bağlayıcı ve değiştirilemez niteliktedir. Bunun sonucu
olarak da mahkeme kararı protokollerin ayrılmaz bir parçası olma
niteliğini kazanmış durumdadır. Bu durumda protokollerin
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanması için en ufak bir
olasılık dahi mevcut değildir. Böyle olunca da protokollerin
feshedilmesi gerekiyor ama Hükûmet iki arada bir derede, feshi göze
alamıyor çünkü önümüzdeki nisanda Amerikan Kongresine soykırım
tasarısı geldiği zaman Obama yönetimine Aman, tasarıya
geçirmeyin! Geçirirseniz protokolleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde
onaylatamam. denilmesi tasarlanıyor. Ancak, böyle bir beyanın
inandırıcılığı da yok çünkü protokollerin
onaylanması ancak Azerbaycanla ilişkilerin çökmesi göze
alınarak yapılabilir.
Öte yandan,
Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi Türkiye aleyhindeki siyasi
havadan yararlanarak Türkiyeye nisanda çekeceği resti
sabırsızlıkla bekliyor. Ankaraya Ya protokolleri
onaylayın ya da soykırım tasarısının geçmesine
razı olun. diyecek. Hükûmetin Ermenistan
açılımını -kusura
bakmayın ama- eline yüzüne bulaştırdığı ve
devletin başına büyük bir gaile açtığı ortada.
Washingtonda yazılan reçetenin etkisiyle ve saftirikliğe varan bir
iyi niyetle ulusal çıkarlarınızı tehlikeye atmayı göze
alırsanız, olacak olan budur.
Değerli
arkadaşlarım, Türk Hükûmetinin bir de İran macerası var. Bu
macera, gerçek ile hayal arasında bocalayan bir dış
politikanın Türkiyeyi pişmanlık ve tehlikelerle dolu bir yola
sokacağını kanıtlıyor. Esasında, Sayın
Başbakan, İranla Amerika arasında arabuluculuk yapmak gibi
ihtiraslı bir oyuna soyunmanın bölge istikrarına katkıda
bulunacağı kadar, kendisine de uluslararası alanda büyük itibar
ve siyasi ağırlık kazandıracağı umudundaydı.
Ancak, Sayın Başbakanının bizzat kendisinin
İranın nükleer silah yapmayacağına kefil olduğu
yolundaki tüm Batı dünyasının ortak görüşüne
karşı çıkan şok açıklaması, şok
iddiası, Batılı liderler tarafından Türk Hükûmetinin sadece
tarafsızlığından değil, sağduyusundan da bir
şeyler kaybettiği şeklinde algılandı. Tahranda
İran-Türkiye-Brezilya arasında imzalanan Nükleer Takas
Anlaşması da özünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarıyla yasaklanan uranyum zenginleştirme yolunu İrana
açan bir çaba şeklinde görüldü. Sayın Dışişleri
Bakanımız Davutoğlu, Nükleer Takas Anlaşmasını
büyük bir diplomatik zafer olarak lanse etti. Dünya barışına
eşsiz bir katkıda bulunulmuş, Güvenlik Konseyi daimî üyelerinin
yapamadığını kendisi yapmıştı. Tahranda bu
şekilde bol keseden atılınca, Türkiye Güvenlik Konseyinde
hayır oyu kullanmak durumunda kaldı. Bu da kaçınılmaz
olarak Türkiyenin Amerika ile ilişkilerini yaraladı. Esasında
çekimser oyla Ankaranın durumu idare etmesi pekâla mümkündü. Brezilya
arabuluculuktan da çekilince Ankara düdük gibi ortada kaldı. Türkiyenin
hayır oyundan hiçbir kazancı yok ama kayıpları belli. Bir
kere, hayır oyu verdiği Güvenlik Konseyi yaptırım
kararını uygulamak zorunda kalacak, daha önemlisi, Washingtonun desteğini
yitirebilecek. Nitekim Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı
Philip Gordonun Türkiyenin yönelimi, Ankaranın Amerikadan destek
beklediği konularda bizim destek vermemizi zorlaştırıyor.
yolundaki mesajı, üstü örtülü bir ültimatom gibi gözüküyor. Esasında
Sayın Başbakanın Torontoda
karşılaştığı nahoşluğun da bu
uyarının ciddiyetine işaret etmiyor mu?
Eminim,
Dışişleri Bakanlığındaki diplomatlar şu
soruları kendi aralarında tartışmaktadırlar:
İrana arka çıkarak, Amerika ile ilişkileri tehlikeye atmak
acaba akılcı oldu mu? Washington çekimser oya razı olacağı
mesajını vermişken Hükûmetin hayır oyunda ısrar
etmesi, faturası oldukça ağır olacak bir basiretsizlik
değil mi?
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, İsrail Silahlı Kuvvetlerinin
insani yardım gemisi Mavi Marmaraya uluslararası sularda kanlı
bir baskın düzenleyerek 9 Türk vatandaşını öldürmesi
olayına gelelim. Önce bir noktanın altını çizeyim: Bir
devletin bu yapılanı karşılıksız
bırakması için devlet olmaktan çıkması ve tüm millî onurunu
yitirmesi gereklidir. Ama ne yazık ki Sayın Başbakan bu konuda
esti, gürledi, İsraile karşı tehditler savurdu, Türkiye'nin
çıkarlarına ve onuruna sahip çıkacağını söyledi
fakat olayın üzerinden bir ay gibi bir süre geçmesine rağmen Hükûmet
bu alanda hiçbir somut adım atmadı.
Sayın
Dışişleri Bakanı, İsrail
saldırısının Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinde görüşülmesinde Türk devletinin hak ve hukukunu olduğu
kadar, mağdurların da hak ve hukukunu savunmada yetersiz kaldı.
İsrailin suçunun Güvenlik Konseyi tarafından tescil edilmesini ve
saldırıyı inceleyecek tarafsız bir uluslararası
komisyonun kurulmasını sağlayamadı. Güvenlik Konseyinden
İsraili kınama kararı bile çıkarılamadı.
Güvenlik Konseyinin Başkanlık açıklamasının Türkçeye
tercümesi üzerinde tahrifat yapılarak İsrail kınandı diye
kamuoyu aldatılmaya çalışıldı. İsrailin
Türkiyeden özür dilemesi sağlanamadı. Saldırının
üstünden bugüne kadar bir ay geçmesine rağmen olayın
sorumlularının hukuk yollarıyla nasıl
cezalandırılacağı hususunda Hükûmetin bir yol haritası
yok. İsraile karşı alınacak siyasi, ekonomik ve askerî
önlemler hususunda da Hükûmet şaşkınlık içinde
bocalıyor. Hükûmet bu edilgenliğini sürdürürse Mavi Marmara
olayının Türk siyasi tarihinde Türkiye'nin onuruna sürülmüş kara
bir leke olarak kalacağından endişe ediyorum.
Şimdi
gelelim Erdoğan Hükûmetinin ümmetsel dış politikasına.
Değerli arkadaşlarım, dış politikada desteksiz
atılmaz. Özellikle dış politikanın iç politikaya
endekslenmesi ve dinî bir motivasyondan esinlenmesi ülkeyi maceracı ve son
derece tehlikeli yollara sokar.
Sayın
Başbakanın Kudüsün kaderinin Türkiye için İstanbulun ve
Ankaranın kaderiyle aynı olduğunu söylemesi retorik olmaktan
öteye son derece önemli bir dış politika
açıklamasıdır. Başbakanın bu ifadesi Kudüsün ve Filistin
davasının Türk dış politikasının temel
taşı hâline getirildiği anlamını taşır.
Başbakanın bu sözleri Türkiye Cumhuriyetinin Ankara ve
İstanbulu korumak için ne yapması gerekirse aynı şeyi
Kudüs için de yapacağı demektir ki bu akla ziyan bir düşüncedir
ve ulusal çıkarlarla bağdaşmaz.
Filistin
davası, çok boyutlu Türk dış politikasının
boyutlarından biridir. Biz, bu davanın adalet ve hakkaniyet
çerçevesinde kalıcı bir çözüme kavuşmasını isteriz, bu
yolda çalışırız, diplomatik girişimler yaparız
ama Kudüsün Türk dış politikasının ana ekseni hâline
getirilmesinin akılla, izanla bağdaşır bir yolu, bir yönü yoktur.
Sayın
Dışişleri Bakanının da şirazeden
çıktığını görüyoruz. Kudüsü başkent yaparak,
orada topluca namaz kılma önerisi var. Bu, bir Dışişleri
Bakanı tarafından söylenecek söz değildir. Kudüsü başkent
yapacağız. sözünün anlamı İsraili oradan söküp
atacağız demektir ki, bu ancak savaşla olur. Türkiye'nin böyle
bir savaş niyeti var mı? Bir Dışişleri Bakanı bu
kadar hesapsız bir şekilde konuşabilir mi?
Burada önemli bir
tespit yapmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Türk Hükûmetinin
kendi sorunlarını unutup, başkalarının dertleri için
dış politikada önemli bir yeri olan devletlerle nahak yere
ilişkilerini bozması, müttefiklerini kaybetmeyi göze alması
akıl kârı mı? Bunu yaparken de Türkiye için esas sorun yaratan
odaklarla mücadeleden kaçması makul mü?
Örneğin, PKK
terörüne yataklık eden Barzaninin teröre karşı hiçbir adım
atmamasına ve PKKnın kanlı eylemlerine ortak olmaya devam
etmesine rağmen Türkiyeye davet edilip, Iraktan bağımsız
bir yönetim gibi ağırlanmasının anlaşılır
bir tarafı yoktur. Türkiye, terörle mücadele alanında Amerikaya
verdiği desteğin karşılığını
Washingtondan tam anlamıyla sağlayamadığından
şikâyetçidir. Ankaranın Amerikadan uluslararası hukuka
dayalı meşru talepleri vardır.
Türkiye'nin
dış politikasını odaklayacağı birincil önemde
hedef bu iken, Sayın Başbakanın, İran nükleer yetenek
kazandığı takdirde Türkiye'nin bölgedeki stratejik
ağırlığını kaybedeceğinin farkında
değilmiş gibi hareket etmesi makul müdür?
Değerli
arkadaşlarım, bu söylediklerimin ışığında
kaçınılmaz olarak şu sonuca varılıyor: Türk
dış politikasında bir eksen değil bir akıl ve izan
kayması var. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Bu
görüşlerle Dışişleri Bakanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısını,
Dışişleri Komisyonu Raporunda yer alan muhalefet şerhinde
belirtmiş olduğumuz üzere büyükelçilerin Hükûmeti temsil
ettiği ibaresinin metinden çıkarılması şartıyla
kabul edeceğimizi belirtir, saygılarımı sunarım.
Teşekkür
ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu Adına Düzce Milletvekili Sayın Yaşar
Yakış
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı
Teşkilat Kanunu hakkında AK PARTİ görüşlerini sizlerle
paylaşmak için huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığımızın hâlihazırda yürürlükte olan
Teşkilat Kanunu dahi ihtiyaçlara daha çıktığı zaman
cevap vermeyecek durumdaydı. Aradan geçen zaman içinde pek tabii ki bu
cevap verememe durumu daha da artmıştır ve bugün böyle bir
yasaya ihtiyaç çok daha fazla bir noktaya, ileri bir noktaya gelmiştir.
Şu anda
yürürlükte olan 4009 sayılı Kanun 1994 yılında
yürürlüğe girdiği zaman ben de Bakanlığın üst
yönetimindeydim, Müsteşar Yardımcısıydım ve o tarihte
de bu Kanunun birçok eksikleri olduğunu görmüştük. Pek tabii ki o
günden bu yana dünya politikasında, dünya dengelerinde meydana gelen
değişmeler, Türk dış politikasının hem
hedeflerinde hem de içeriğinde meydana gelen değişmeler
Teşkilat Yasasını değiştirme ihtiyacını
daha fazla ortaya çıkardı.
Dünyadaki
değişiklikler nelerdir? Dünyada en önemli değişiklik,
1994lerden itibaren, soğuk savaşın sona ermesinden sonra iki
kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya, yani Amerikanın önderliğindeki
bir dünya düzenine geçildi. Bu, Batı ittifakı içinde yer alan ve
dış politikasını da Batı ittifakı çerçevesinde
yönlendiren, çerçevesini çizen Türkiye'ye, dış politika hedeflerine
başka bir şekilde, başka bir açıdan yaklaşma
ihtiyacını ortaya koydu.
İkinci
önemli gelişme Sovyetler Birliğinin
dağılmasıdır. Sovyetler Birliğinin
dağılmasından sonra en çok etkilenen ülke hangi ülkedir diye
sorarsanız, onların başında da Türkiye gelir. Türkiye, hem
Kafkaslarda hem Orta Asyada akraba topluluklar ve akraba devletlerin ortaya
çıkması nedeniyle, dış politikada yepyeni meydan okumalarla
karşılaştı. Pek tabii ki ondan önceki duruma göre dizayn
edilmiş ve o zamanki ihtiyaçlara göre çerçevesi çizilmiş olan bir
yapı, Dışişleri Bakanlığı yapısı,
yeni ortaya çıkan, Kafkaslarda ve Orta Asyada ortaya çıkan o
ihtiyaçları gideremezdi.
Aynı
şekilde Yugoslavyanın dağılması Balkanlarda benzer
bir gelişmeye sebep oldu, Balkanlarda da akraba topluluklar ve
kendileriyle çok yakın ilişkiler kurmak durumunda olduğumuz
devletler ortaya çıktı. Bu devletlerin bir kısmı, âdeta
Türkiye'nin kendilerine sağladığı yardım
olmadığı takdirde, şimdi gelmiş oldukları
noktaya, haklarının savunulması açısından,
uluslararası alanda haklarının savunulması
açısından, bugün gelmiş oldukları noktaya, Türkiye
olmasaydı, Türkiye onlara yardım elini uzatmamış
olsaydı belki gelemeyecekti. Dolayısıyla, Yugoslavyanın
dağılması da Türkiye'nin dış politikasına yeni
bir boyut getirmiştir, yeni unsurlar getirmiştir.
Orta
Doğudaki gelişmeler daha da büyük ölçüde etkilemiştir
Türkiyeyi. Ne olmuştur Orta Doğuda? Orta Doğuda önce
Sovyetlerin dağılması nedeniyle buradaki Sovyet nüfuzu
gerilemiştir, bazı yerlerde tamamen ortadan
kalkmıştır. Ondan sonra da Amerikanın Irakı
işgal etmesi ve işgalden sonra Amerikanın sebebiyet
verdiği çeşitli politikalar, Ebu Gureyp Hapishanesinde olanlar dâhil
olmak üzere orada uyguladığı politika, Amerikanın da Orta
Doğuda, Arap âleminde ve İslam âleminde itibarının önemli
derecede aşınması sonucunu vermiştir. Bütün bunlar Orta
Doğuda bir boşluk ortaya çıkarmıştır. Pek tabii
ki, biz süper güçlerin boşalttığı veyahut da onların
çekilmesinin yarattığı boşluğu doldurma
iddiasında değiliz ama Orta Doğu kendi bölgemizdedir, pek tabii
ki, burada sorumluluklar yükleneceğiz ve bölgesel bir güç olma yolunda
ilerliyoruz, bir müddet sonra eğer bölgesel güç olarak kendimizi daha da
kanıtlayabilirsek ondan sonra küresel güç olma yolunda da adımlar
atmaya başlayacağız.
Dolayısıyla,
biz bölgesel güç olarak nerede bölgeseliz? Biz, Orta Doğuda bölgeseliz,
Karadeniz havzasında bölgeseliz, Kafkaslarda bölgeseliz ve Balkanlarda
bölgesel bir gücüz. Orada, pek tabii ki, varlığımızı
hissettirmemiz lazım. Dolayısıyla, Orta Doğuda meydana
gelen bu boşlukta bizim yeni siyasi hedefler belirlememiz ve ona göre
örgütlenmemiz gerekiyordu.
Dünyada
başka gelişmeler oldu mu Türkiye'nin dış
politikasını etkileyen? Evet, Avrupa Birliği süreci somutlaştı
ve hız kazandı. 2002 yılında iktidar olduğumuz zaman,
daha Hükûmet kurulmamıştı, 18 Kasım günüydü galiba, Hükûmet
kurulmadan Avrupa başkentlerini dolaşmaya çıktık ve Hükûmet,
biz oralarda, yollarda seyahat ederken kuruldu ve Avrupa başkentlerini
dolaşarak 12 Aralıkta yapılacak olan Avrupa Zirvesinde
Türkiyenin müzakerelere başlaması için zemini hazırlamaya
çalıştık ve nitekim 12 Aralık 2002 tarihinde Avrupa
Birliği Zirvesinde, Türkiyenin, Kopenhag Kriterlerini yerine getirmesi
şartı ile 2004 yılında müzakerelerin, 2004 yılına
kadar gerçekleştirirse Kopenhag Kriterlerini, yerine getirirse
müzakerelerin zaman geçirilmeden başlaması kararı
alındı. Bu, elli senelik Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri macerasında
en kritik ve en somut noktadır.
Şimdiye
kadar gelmiş geçmiş hükûmetlerin pek tabii ki hepsi de ellerinden
gelen birçok şeyler yaptılar, kendilerine teşekkür borçluyuz. Bu
yapıda, bu binada, bu duvarda her tuğla koyana teşekkür
borçluyuz, onlar da birçok şey yaptılar ama Türkiyenin 2002
yılında aldırdığı karar kadar somut, elle tutulur
ve hedefe yönelik bir karar alınmamıştı. Onu bugünkü
Hükûmetimiz, bundan önceki Hükûmet ama AK PARTİ Hükûmeti
aldırmıştır. Dolayısıyla Türkiyenin
dış politikasında bir de bu önemli unsur devreye girmiştir.
Başka
hususlar var mı? Evet, küreselleşmenin bugün
ulaştığı düzey de dış politikada başka
hedeflere yönelinmesi veya dış politikanın parametrelerinin
şimdi biraz daha farklı şekilde belirlenmesi
ihtiyacını ortaya koyuyor.
Küreselleşme,
bugün, Türkiyenin dünyanın çok uzak yerlerinde vukua gelen olaylardan
doğrudan doğruya etkilenmesi sonucunu verdiği için Türkiyenin
de dış politikasını ona göre belirlemesi ve
Dışişleri Bakanlığını da ona göre
örgütlemesi gerekiyordu. Biraz sonra yapısında yapılmaya,
meydana getirilmeye çalışılan yapısal unsurları,
örgütlenme tarzını gördüğümüz zaman bunun somut örneklerini de
yaşayacağız.
Şimdiye
kadar söylediklerim Türkiye'nin inisiyatifiyle değil, dünyada Türkiye'nin
dışındaki gelişmelerin sonucuydu. Buna bir de en son olarak
Türkiye'nin inisiyatifiyle meydana gelen gelişmeleri eklemek istiyorum, o
da Türkiye'nin bölgedeki bölgesel sorumluluklarını sahiplenmesidir.
Biraz önce
değerli muhalefet partisi milletvekilleri bu politikanın çeşitli
yönlerini eleştirdiler. Biz eleştirilerden hiçbir zaman rahatsız
olmayız. Zaten politikada muhalefet partilerinin o fonksiyonu önemlidir.
İngilterede muhalefet partisine Kraliçe Hazretlerinin muhalefet partisi
adını verirler. Pek tabii ki Türkiye'de de Türk devletinin muhalefet
partisidir ve bu devlet adına bizim yaptıklarımızı
eleştireceklerdir ama eleştirilerde içerik var mı, onu biraz
sonra cevaplandırmaya çalışacağım.
Türkiye'nin
bölgesel sorumluluklarını sahiplenmesi bana eski bir tekerleme mi
dersiniz, misal mi dersiniz, ne dersiniz, onu hatırlatır: Bölgede
İsrail, Türkiye ve Mısırı mukayese ettikleri zaman
İsrail küçük bir devlet olduğu hâlde büyük bir devlet gibi hareket
eder. Mısır bölgesel düzeyde önemli bir devlettir, o orta boy bir
devlettir, o orta boy devlet olmanın hakkını vererek hareket
eder. Türkiye ise büyük bir devlet olduğu hâlde küçük bir devlet gibi
hareket eder. derlerdi. AK PARTİ İktidarı işte bu
parametreyi değiştirdi. Türkiye büyük bir devlettir ve büyük bir
devlet gibi hareket ediyor. Yani, AK PARTİ İktidarının
dış politikaya getirdiği en önemli unsur nedir? derlerse:
Türkiye büyük bir devlet olduğu hâlde küçük bir devlet gibi hareket etme
alışkanlığını, geleneğini tersine çevirdi ve
büyük devlettir, büyük devlet olarak hareket ediyor. Türkiye'nin bölgesel
sorumluluklarının sahiplenmesinde bize önder olan en önemli ilke bu
olmuştur. Türkiye, şu anda, bölgesel oyuncu olarak ortaya
çıkmıştır. Bunu, bizim partimizin mensupları
değil, uluslararası basını takip eden bütün
milletvekillerimiz, muhalefetiyle iktidarıyla, herkes görüyor. Türkiye,
bölgesinde parlayan, yükselen bir güç olarak ortaya
çıkmıştır. diyor.
Bunun sonucu
olarak da Türkiye, 2009 ila 2011 yılları arasında yani bu üç
yıllık sürede kırk iki yeni dış temsilcilik,
büyükelçilik ve başkonsolosluk olmak üzere, açacak. Bu, bir ülkenin
dış teşkilatının büyümesinde rekor bir
hızdır. Sadece yeni kurulan devletler ancak bu kadar hızla bir
dış teşkilatının genişlemesine gidebilir. Türkiye
gibi, işte Cumhuriyet Dönemini alırsak sadece seksen doksan yıllık
bir dönem, bir tarihi olan cumhuriyet Türkiye'si ve ondan önce Osmanlı
Devletinin büyükelçiliklerini de tevarüs etmiş bir devlet olarak bu kadar
hızlı bir genişleme hiçbir zaman olmamıştı.
İşte, şimdi önümüzde bulunan teşkilat kanunu, bu meydan
okumalara, bu parametrelere cevap vermek için sizin huzurunuza getirilmiş
ve tasvibinize sunulmuş bulunuyor.
Yasanın
içinde neler var? Eminim ki Sayın Dışişleri
Bakanımız, hem yasanın muhtevasından bahsedecek hem
dış politikamızın belli başlı
hususlarını, Sayın Şandırın en başta acele
ederek Niye açıklama yapmıyor? dediği şeyleri, öyle
zannediyorum açıklayacaktır Sayın Bakanımız ama ben de
bu yasada yer alan ve grup olarak bizim dikkatimize gelmiş olan önemli
hususların altını çizmek istiyorum. Yasanın getirdiği
yeniliklerden bir tanesi, genel müdürlüklere on tane yeni genel müdürlük ilave
ediliyor. Ben dışişleri mesleğine 1960lı
yılların başında intisap ettim. 1950lerde
Dışişleri Bakanlığında iki tane genel müdürlük
vardı. Birinci daire genel müdürlüğü siyasi işlere bakardı,
ikinci daire genel müdürlüğü ekonomik işlere bakardı. Sonra,
1960larda üçüncü daire eklendi. Sonra, 60ların ortalarında galiba
kültür dairesi, dördüncü daire eklendi. Sonra, emlak işleri ön plana
geçti, beşinci daire eklendi, ondan sonra arttı.
Şimdi,
sadece bu teşkilat kanunuyla on tane ilave genel müdürlük ekleniyor ve
genel müdürlüklerin bazılarının isimlerini zikretmek istiyorum.
Bu, aynı zamanda, AK PARTİnin dış politika vizyonundaki
geniş ufku ve büyük hedefleri de gösteriyor.
Bakın, genel
müdürlüklerden bir tanesinin adı Küresel ve İnsani Konular Genel
Müdürlüğü. Bu, şimdiye kadar belki Dışişleri
Bakanlığında düşünülmemiş olan, belki alt düzeyde,
teknik düzeyde, bir grup, bir ekip tarafından yürütülen fakat bu iş
için sadece genel müdürlük kurulması hiçbir zaman düşünülmemiş
olan bir husustur.
İkinci bir
genel müdürlük adı zikredeceğim, Çatışmayı Önleme ve
Kriz Yönetimi Genel Müdürlüğü.
Bakınız,
değerli milletvekilleri, çatışmayı önleme
Biz, bir
çatışma çıktıktan sonra onun tedbirini almaktansa, C
vitamini almak suretiyle nezleyi önlemek imkânı varken Bir
hastalanalım, gerisi Allah kerim, ondan sonra ilaç alır
iyileşiriz. yaklaşımındansa ondan önce tedbir alıp
hastalanmamak önemlidir. İşte, bu Genel Müdürlüğün, görevini
eğer hakkıyla yerine getirecek ekip ve altyapı
oluşturabilirse bunu yapacağını zannediyorum.
Çatışmayı Önleme ve Kriz Yönetimi Genel Müdürlüğünün çok
önemli bir görevi ifa edeceğinden eminim.
Bir başka
genel müdürlük, Komşu Ülkeler ile İkili Ekonomik İlişkiler
Genel Müdürlüğü.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa ülkelerinde dolaşan
milletvekillerimiz görmüşlerdir, oralarda, bir ülkenin hududuna doğru
yaklaştığınız zaman birdenbire refahın
arttığını görürsünüz. Neden? Hudutta yaşayan insanlar
hangi tüketim maddesi hududun hangi tarafında daha ucuzsa, gidip öbür
tarafından alıyor, alışverişini öbür taraftan
yapıp beri tarafa geliyor. Türkiye'de hudutlara
yaklaştığınız zaman yollar bozulur, köyler
tenhalaşır, dünyanın sonuna geliyormuşsunuz gibi olur, tam
hududa geldiğiniz zaman da
1980lerin sonlarına kadar Rus hududunu
bilirsiniz, Sovyet hududunu; o tarafa parmağınızı
uzatıp gösterdiğiniz zaman protesto gelirdi, Bizim tarafta bir yeri
parmağıyla işaret ediyor. diye. İşaret etmek dahi
yasaktı. Yani hudutlar bu kadar su geçirmez ve hiçbir şekilde
ilişkilere izin vermeyen yerlerdi. Hâlbuki dış ticarette en
kârlı dış ticaret sınır komşularıyla
yapılan ticarettir. İşte biz bu genel müdürlükle eminim ki bunu
sağlayacağız.
Zamanım
kısaldığı için biraz hızlı geçmek istiyorum.
Burada kurulan daireler hakkında Sayın Bakanımızın
bilgi vereceğini düşünerek personel konularında getirilen
haklarla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Personel için birçok mali
haklar getirilmiştir fakat Bakanlığın da istediği
kadar, Hükûmetimizin de istediği kadar bu hakları
getiremediğimizin de farkındayız. Neden? Türkiye'nin
kaynaklarının kıt olduğunu biliyorsunuz. Maliyeyle
yapılan istişarelerde, bugünkü koşullarda ancak bu kadarı
verilebileceği için o kadarıyla yetinilmiştir.
Personel
sayısında, önümüzdeki on beş yılda kullanılmak üzere
2.100 civarında kadro ihdas ediliyor fakat rakamları Sayın
Bakanımızın sunacağını tahmin ediyorum.
Ben birçok hususu
atlayarak sayın muhalefet milletvekillerinin ve grup sözcülerinin
değindikleri hususlar hakkında birkaç cümle söylemek istiyorum.
Sayın Hasip Kaplan İsraille görüşmeden bahsetti, gizli
olmasına değindi. Pek tabii ki gizli olacaktır ve pek tabii ki
İsraille de görüşeceğiz, başka ülkelerle de
görüşeceğiz. Savaş sırasında iki taraf savaşırken
o iki ülkenin diplomatları savaşı nasıl sona
erdireceğiz, nasıl bir ateşkese varırız diye onlar
dahi kendi aralarında konuşurken
Biz, İsraile savaş ilan
etmiş değiliz, yaptığı yanlış bir şey
için kendisini doğru yola sevk etmeye çalışıyoruz ve bunun
için baskımızı sürdürüyoruz. Sayın Bakan da bu çerçevede
İsrailin, İsrail tarafının talebi üzerine bir
görüşmeyi yürütmüştür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
YAŞAR
YAKIŞ (Devamla) Teşekkür ederim.
Sayın MHP
temsilcisi hayalperest, maceraperest ve hiçbir sonuç vermeyen bir dış
politika yürüttüğümüzü söyledi. Dış politikada dün
konuştuk, bugün neticesi diye ortaya çıkmadı diye aceleci
davranırsanız hiçbir şey yapamazsınız. Dış
politikada bir tohum ekeceksiniz, o çimlenecek, yeşerecek, büyüyecek,
meyve verecek, ondan sonra sonuçlarını göreceksiniz.
Avrupa
Birliği konusunda teslimiyetçi politikadan bahsetti. Teslimiyetçi
politikayı eğer biz uyguladıysak, 1 Mart tezkeresini
hatırlatmak isteriz, bir de Birleşmiş Milletlerde
verdiğimiz ret oyunu hatırlatmak isteriz. Şimdiye kadar hiçbir
hükûmetin kolay kolay yapamadığı kararları aldık.
Teşekkür
ederim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) 1 Mart tezkeresinde ne yaptınız ki?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Amerikaya o heyeti niye gönderdiniz Sayın Yakış?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Saatlerce 1 Martı geçirmek istediniz.
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, lütfen
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - O tarihlerde bakandınız. Geçirmek için
saatlerce savunmadınız mı Yaşar Bey? Savunmadınız
mı 1 Martı? Siz savundunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Amerikaya o heyeti niye gönderdiniz o zaman?
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, lütfen
ATİLA EMEK
(Antalya) Sayın Yakış, siz o dönemde bakandınız;
üstelik, Amerikaya giden heyetin içindeydiniz.
YAŞAR
YAKIŞ (Devamla) Sayın Başkan, teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Yakış, çok teşekkür ederim.
Şahısları
adına ilk söz Kırşehir Milletvekili Sayın Abdullah
Çalışkana aittir.
Buyurun
Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika.
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ İktidarı olarak, iç politikayı,
dış politikayı, ekonomiyi ve demokratikleşmeyi birbirine
paralel şekilde eş zamanlı olarak dönüştürmenin ve
ilerletmenin gayreti içerisindeyiz. Biz, Türkiyeyi dünyada güçlü bir ülke
yapmak istiyoruz. Türkiyeyi bölgesinde lider, dünyada etkin küresel bir aktör
olması için gerekli tüm adımları hiç çekinmeden atıyoruz.
2002 yılıyla kıyaslandığı zaman, ülkemizin
nereden nereye geldiğini çok net bir şekilde görmemiz mümkündür.
Temel hedefimiz, çocuklarımıza her anlamda güçlü ve
gelişmiş bir Türkiye bırakmaktır.
Değerli
milletvekilleri, bir ülke gücünü, tarihî birikiminden, kültürel zenginliğinden,
ekonomik, teknolojik ve askerî gücünden, demokratik yapısından,
coğrafi konumundan, diplomatik ilişkilerinden ve insan kalitesinden
alır. Biz AK PARTİ İktidarı olarak, ülkemizin her alanda
güçlenmesi için gerekli tüm çalışmaları yapıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin güçlü bir ülke olması için ekonomimize
istikrar ve güven kazandırdık. Ekonomik olarak Türkiyeyi 26ncı
sıradan 17nci sıraya yükselterek gelişmiş 20 ülke
arasına girmesini sağladık.
Dünyada
yaşanan krize rağmen, uluslararası kuruluşlar, 2010 ve
sonrasında Türkiye ekonomisinin en hızlı büyüyen ekonomiler
arasında yer alacağını teyit ediyor ve kredi derecelendirme
kuruluşları da aynı şekilde Türkiye'nin notunu
artırıyor. Bu hafta açıklanan rakamlara göre, Türkiye ekonomisi
yılın ilk çeyreğinde rekor bir artışla yüzde 11,7
büyüme gerçekleştirdi. Haziran ayında ihracat 2009
yılının aynı ayına göre yüzde 13,2 artışla 9
milyar 173 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti.
Türkiye ekonomisi
kırılgan bir ekonomi olmaktan çıkıp her yönüyle güçlü ve
sağlam temeller üzerinde her geçen gün daha da iyiye gidiyor. Güçlü
ekonomimiz sayesinde ARGE çalışmalarına daha çok kaynak
ayırarak ülkemizin teknolojik anlamda da mesafe almasını
sağladık.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin gücünü aldığı
insanımızın kalitesinin artması konusuna da ayrı bir
önem verdik. Ülkemizin geleceğini teslim alacak olan genç ve dinamik
nüfusumuzun iyi eğitim alması ve iyi yetişmesi gerektiğine
inanıyoruz. İlk defa ülke bütçesinden eğitime savunma
harcamalarından daha çok kaynak ayırdık. Ülke genelinde 143 bin
derslik yaptık. Özgür düşünceye, bilgi üretimine ve
paylaşımına ortam hazırlamaya çalıştık. 70
yeni üniversite kurduk, 30 bin bilişim teknolojisi sınıfı
açtık, okullarımıza 750 bin bilgisayar gönderdik. Türkiye'nin
geleceğini en iyi şekilde inşa etmeye
çalışıyoruz. Ufku ve vizyonu geniş, dünyayı
yakından takip eden önyargısız nesiller ülkemizi daha da ileriye
taşıyacak.
Değerli
milletvekilleri, ekonominin ve demokratik yapının birbiriyle
doğrudan ilişkili olduğuna inanıyoruz. Demokratikleşme
yolunda da çok kararlı ve önemli adımlar attık, güçlü bir çözüm
iradesi ortaya koyduk. Attığımız adımların her
zaman arkasındayız. Türkiyede tabuların yıkılmasını
ve bu ülkenin vatandaşı olan ve benim sorunum var diyen herkese
karşı devletin kucak açması ve tüm sorunların
tartışılması gerektiğine inanıyoruz. Bize,
ülkemize ait halı altına süpürülen hiçbir mesele kalsın
istemiyoruz. İyi niyet ve samimiyetle el ele vererek tüm
sıkıntıların üstesinden geleceğimize inanıyoruz.
Güçlü ve büyük Türkiyeyi bu şekilde hep beraber kuracağız.
Millî birlik ve bütünlüğü birlikte tesis edeceğiz. Tüm
farklılıklarımızı zenginlik olarak görüp,
kardeşliğimizi daha da pekiştireceğiz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye çok uzun bir süre üç tarafı denizlerle, dört
tarafı düşmanlarla çevrili bir ülke olarak tanımlandı.
Komşularıyla sıkıntıları olan bir ülkenin küresel
planda söz sahibi olması mümkün değildir. Yakın zamana kadar bir
tehdit olarak gördüğümüz komşularımızla var olan tarihsel
bağlarımızı güçlendirmeye çalışıyoruz.
Vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması
sayesinde komşu ülkeler ile ekonomik ve sosyal entegrasyon ve
bağımlılığın artmasına önem veriyoruz.
Bölgemizdeki tüm ülkelerin önemli ortak paydalarından biri Türkiyeye
duydukları güvendir ve biz bu güveni bölgesel barışın
tesisi yolunda kullanma gayreti içerisindeyiz.
Değerli
milletvekilleri, biz, ülkemizin bulunduğu coğrafi konumun
avantajlarından en azami şekilde yararlanıyoruz. Avrupalı
bir ülkeyiz ama yine aynı zamanda Orta Doğunun, Kafkasların,
Balkanların, Afrikanın ve Yakın Doğunun siyasetini,
sosyolojisini ve psikolojisini en iyi şekilde anlayabilecek bir ülkeyiz.
Dünyada birçok ülkeyle tarihimizden gelen köklü ilişkilerimiz var. On altısı
Afrikada olmak üzere kırk yedi temsilcilik açarak dünyanın her
coğrafyasında söyleyecek sözümüz olduğunu gösterdik. Türkiye,
kendi istese dahi içe kapalı, pasif, dünyadaki gelişmelere ilgisiz
kalabilen, gözünü yumabilen bir ülke hâline gelemez; böyle bir ülkeymiş
gibi davranamayız. Biz, düşman üretme değil, dost kazanma
anlayışıyla hareket ediyoruz; Atatürkün Yurtta sulh, cihanda
sulh ilkesini hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Türkiye, AK
PARTİ İktidarı döneminde sadece yakın çevresinde ve
komşu bölgelerde değil, dünyanın hemen hemen her bölgesinde
istikrar, barış ve iş birliği çabalarına aktif ve
somut katkılar yapmaya başlamıştır. Bunun sonucu
olarak ülkemiz, küresel planda söz sahibi olmuş, uluslararası
süreçleri yönlendirme kapasitesine sahip, güvenilir bir aktör konumuna
yükselmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin güçlü bir ülke olması için ne
yapılması gerektiğini çok iyi biliyoruz, atılması
gereken adımları atıyoruz ve bundan sonra da
halkımızın desteğiyle bedeli ne olursa olsun ülkemiz için
yapılması gerekeni hiç çekinmeden yapmaya devam edeceğiz.
Ülkemizden, halkımızdan aldığımız güçle
diplomatik olarak birçok başarıya imza attık.
İzlediğimiz proaktif dış politikayla gündemi belirlenen
değil, dünya gündemini belirleyen bir ülke hâline geldik. Dünyada hiçbir
ülkenin konuşmaya cesaret edemediği konuları dünya gündemine
taşıdık. Güçlünün değil, haklının ve mazlumun
yanında olduğumuzu gösterdik. Diklenmedik ama her zaman dik durduk.
Uluslararası kuruluşlarda daha etkin hâle geldik. Türkiye'nin
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyesi olması
sayesinde uluslararası konularda sesimizin daha gür
çıkmasını sağladık. Yüzü aşkın ülkenin üye
olduğu ve kültürler arasındaki gerilimlerin aşılması
için başlatılan Medeniyetler İttifakı girişiminin de
eş başkanı olduk. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi
Başkanı olduk, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri
olduk.
Değerli
milletvekilleri, zor bir coğrafyada bulunuyoruz, zorlu bir süreçten
geçiyoruz. Ancak, mevcut tüm sorunlara rağmen umudumuzu da muhafaza
ediyor, bölgenin kaderinin değişebileceğine inanıyoruz ve
Türkiye olarak da bunun mücadelesini veriyoruz. Biz samimi bir şekilde bu
mücadeleye devam edeceğiz. Daha önce belirttiğim gibi, ülke içinde
demokratikleşme çabalarından en ufak bir taviz vermeyecek,
uluslararası boyutta da Türkiye'nin itibarını, gücünü
artırmak için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Biz her anlamda adalet diyoruz, hukuk diyoruz, demokrasi diyoruz.
Güçlünün, sesi çok çıkanın haklı olduğu bir dünya
istemiyoruz. Çifte standarttan uzak, net mesajlar veriyoruz. Kim olursa olsun,
Türkiye olarak her zaman mağdurun, mazlumun, zayıfın,
ezilmişin, zulüm görenin yanındayız. Bu sayede Türkiye'nin
itibarı artıyor, bu sayede adaleti, vicdanı, insaniyeti öne
çıkaran insan merkezli bir dış politikanın
savunuculuğunu yapıyoruz. Bu sayede tüm dünyanın ilgisini,
takdirini ve en önemlisi de güvenini kazanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, içine kapanan ve sonu gelmez tartışmalarla
enerjisini heba eden değil, dışa açılan ve bilgiyi maksimum
düzeyde kullanan ve üreten bir ülke konumuna yükseliyor. Bunu birlikte
başarıyoruz.
Türkiye olarak
dünyaya uyum sağlamak, yerküremiz ve insanlık için olumlu
katkılar yapmak durumundayız. Türkiye tarihî ve kültürel birikimiyle
bu değişime yön vermek, yeni düzende yapıcı ve aktif roller
üstlenmek gibi bir potansiyele sahiptir. Bunun yolu elbette öncelikle kendi iç
sorunlarımızı hafifletmekten, kendi ayaklarımız
üzerinde doğrulmaktan, kendi değişimimizi ve gelişimimizi
sağlamaktan geçiyor. Elbette Türkiyenin büyümesini istemeyenler
Türkiyenin kısır iç meseleleriyle uğraşarak dünya
gündeminden kopmasını isteyenler var. Türkiyenin ayakları
üzerinde durarak söz söylemesini hazmedemeyenler var. Nerede olursa olsun güçlü
Türkiye istemeyenlerle birlikte mücadele etmeliyiz; çünkü bu ülke hepimizin,
hiç birimiz bir diğerinden üstün değiliz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Devamla) Hepimiz bu ülkeye bu ülkenin güçlenmesine hizmet
etmeliyiz. Ülkemizin millî menfaatleri söz konusu olduğu zaman
kenetlenerek tek vücut olmayı başarabilmeliyiz. İç politik
hesaplar yaparak farkında olmadan başkalarını
sevindirmemeliyiz. Her konuda konuşalım, tartışalım
ama bir olmamız gerektiği zaman, iri olmamız gerektiği
zaman birbirimizi yıpratacağız diye farkında olmadan kendi
kalemize gol atmayalım.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyenin dış politikada elde ettiği bu
başarıların arkasında hiç kuşkusuz dünyanın dört
bir köşesinde bizleri temsil eden özveriyle çalışan ve büyük
emek sarf eden Dışişleri mensuplarımız bulunuyor.
Huzurlarınızda başta Dışişleri Bakanımız
olmak üzere tüm Dışişleri mensuplarımıza teşekkür
ediyorum. Bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla
Dışişleri Teşkilatımız yeniden yapılanarak
daha etki hâle gelecek, kurumsal kapasitesi ve işlevselliği daha da
artacak, Dışişleri mensuplarımızın niteliği,
niceliği ve özlük haklarında gelişmeler yaşanacaktır.
Kanun
tasarısının yasalaşmasını ümit ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çalışkan.
Şimdi
Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet
Davutoğlu.
Buyurun
Sayın Davutoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısını
huzurunuza, yüksek heyetinize sunmak üzere söz almış bulunuyorum.
Her şeyden
önce bugün, ülkemizin bütünlüğü ve bekası için şehitlik
makamına erişen askerlerimize ve korucu
vatandaşlarımıza Cenabıhaktan rahmet diliyor, ailelerine
taziyelerimi sunmak istiyorum.
Ayrıca bu
kanun tasarısının huzurumuza gelmesine katkıda bulunan
sadece Bakanlığımız mensuplarına değil, ilgili
bütün kurumlara, Maliye Bakanlığımıza, Devlet Personel
Başkanlığına ve her şeyden önce, tabii,
Dışişleri Komisyonunun değerli üyelerine teşekkürü bir
borç biliyorum. Gerçekten, Dışişleri Komisyonunda çok verimli
bir çalışma sonrasında, muhalefet partisi üyelerimizin de
katkılarıyla yasa tasarımıza son şekli verilmiş
ve huzurunuza getirilmiştir. Burada muhalefet milletvekillerine de
teşekkürü bir borç biliyorum.
Zaten sunuşlarda
da görüldüğü gibi -aslında bütün parti yetkililerinin ve
şahıs sunuşlarında- teşkilat yasasına dönük çok
fazla bir eleştiri söz konusu olmadı. Zaten maddelere
geçtiğimizde bu konular tekrar ele alınacak. Ancak, ben, kısaca,
bu yasa tasarısının gerekçelerini ve ana unsurlarını
zikredeceğim ve düşündüğümden daha kısa bir şekilde
bunu bitirerek güncel olarak bana yöneltilen sorulara cevaplar vereceğim.
Her şeyden
önce şu anda elimdeki yasa -bugün huzurunuzda olan yasa tasarısı
değil, şu anda geçerli olan yasa - 24 Haziran 1994te kabul
edilmişti. O zamandan bu zamana uluslararası konjonktür radikal bir
değişime uğradı. Soğuk savaş sonrası dönem
1989dan 94e kadar bir dalgalanma yaşanmıştı, ancak 94ten
bugüne kadar çok büyük değişiklikler yaşandı. Dolayısıyla
da ülkemizin en köklü kurumlarından olan
Bakanlığımızın da bu yeni değişime ayak
uydurma ihtiyacı söz konusuydu.
Bu
değişimin üç ana unsurunu sizlerle paylaşmak istiyorum:
Birincisi,
soğuk savaş döneminde devraldığımız, parçası
olduğumuz transatlantik ilişkiler sistemindeki değişim.
Başta Avrupa Birliği olmak üzere, Avrupa Birliği ve NATO önemli
bir değişim yaşadı, Avrupa Topluluğundan Avrupa Birliği yapılanmasına
geçti ve ülkemiz de AK PARTİ İktidarı döneminde -2004te-
müzakerelere başladı. Dolayısıyla Dışişleri
Bakanlığımızın takip etmesi gereken çok yoğun bir
gündem maddesini oluşturdu.
Yine NATO yeni
görev alanları -ki birçoğu ülkemizin doğrudan tarihî
bağlarının olduğu görev alanlarıdır- üstlendi.
Yine bu da Bakanlığımız üstünde yeni bir sorumluluk
alanı oluşturdu.
İkincisi,
çevre bölgelerde büyük bir değişim yaşandı. 90lı
yıllarda Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Orta Asya hemen hemen
tümüyle yeniden yapılanmaya çalıştı. Birçok kriz
yaşandı bu bölgelerde. Bu krizler en çok da ülkemizi ilgilendirdi.
Bosna savaşı, Kosova savaşı, Karabağ, Orta
Doğudaki gelişmeler, Irakta yaşanan iki savaş ülkemizi ve
ülkemizin dış politikasını yürüten Dışişleri
Bakanlığımızı çok daha yoğun bir şekilde
yakın bölgelerle ilgilenmek zorunda bıraktı. Orta Asyadaki
kardeş ülkelerde yaşanan değişimler o ülkelerin de
uluslararası alana taşınmalarında üzerimizde yeni bir sorumluluk alanı oluşturdu.
Dolayısıyla bu çerçevede yeni politikalar geliştirmeye
ihtiyacımız var. Mesela komşu ülkelerle
geliştirdiğimiz yüksek düzeyli stratejik işbirliği
konseyleri ve ortak kabine toplantıları öylesine geniş bir
iş yükünü beraberinde getiriyor ki Orta Doğu, Balkanlar ve
Kafkaslardaki geleneksel Dışişleri yapılanmasının
üstünde bir ihtiyacı ortaya çıkartıyor.
Yine bölgesel
örgütlerde başta geçen sene 3 Ekimde kurduğumuz Türk Konseyinin
yapılanması olmak üzere, Afrika Birliği, ASEAN, İKÖ,
MERCOSUR gibi uluslararası örgütlerle kurduğumuz ilişki,
bölgesel örgütlerle kurduğumuz ilişkiler de Dışişleri
Bakanlığına yeni bir veçhe, yeni bir boyut kazandırdı.
Bu da yeni bir görev tanımı ortaya çıkardı.
Üçüncü olarak
küresel alanda büyük bir değişim yaşandı. Yeni alanlar
ortaya çıktı, daha önce diplomasinin alanı olmayan alanlar;
iklim değişikliği, ekonomik krizler, nüfus hareketlilikleri, göç
meseleleri vesair. Ayrıca uluslararası etkileşim alanları
arttı. Brezilyada çıkan bir ekonomik kriz bizi de ilgilendirdi
90lı yıllarda. Herhangi bir başka bölgede, Uzak Doğuda
yaşanan bir tsunami olayı bir anda bizim de gündemimiz hâline geldi
ve bütün bu alanlara Haitideki depreme kadar koşması gereken bir
Dışişleri teşkilatımız var. Bütün bu
hazırlıkları, acil yardımları, insani
yardımları yönetmesi gereken bir Bakanlık
yapılanmasına ihtiyaç vardı. Dolayısıyla bu alanda da
biz çok ciddi adımlar attık. Birleşmiş Milletler yeniden
yapılanırken Türkiye Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
üyesi oldu, tarihinde bir bütün olarak ilk defa. Daha önce bir kez yarım
olarak paylaşmıştık bir başka ülkeyle.
Yine, ekonomik
krizlerin bu denli yaşandığı bir dönemde Türkiye G20
üyesidir. Geçen hafta Torontoda sadece G20nin bir üyesi olarak değil,
ekonomik krizi en başarılı atlatan ülkelerin başında
gelen ülkenin Başbakanı, Maliye Bakanı olarak aslında o
ülkelere bir ekonomi dersi de verildi: Krizden nasıl
çıkılır? dersi. G20deki rolümüzü artıracağız.
G20yi sadece ekonomik alanda değil, siyasal alanda da karar veren bir
yapı hâline dönüşmesi için her türlü çabayı göstereceğiz.
Kültürel kriz
alanlarına müdahale etmek üzere Medeniyetler İttifakını
2005te İspanyayla birlikte biz başlattık ve herkesin fantezi
gibi gördüğü bir konuda şu anda Medeniyetler İttifakı
Projesine 120 ülke ve uluslararası örgüt üyedir ve dünyanın kültürel
krizleri aşmadaki belki de en önemli forumudur.
Bu çerçevede,
uluslararası organizasyonlardaki etkinliğimizin artmasıyla
Dışişleri Bakanlığımızın
elemanlarının bu organizasyonlarda aldığı görevler de
arttı. Şu anda İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri
Türkiye Cumhuriyetinden bir vatandaşımız, Sayın Ekmeleddin
İhsanoğlu, onun yanında 3 diplomatımız görev yapmak
durumunda. Sayın Ahmet Üzümcü Büyükelçimiz Kimyasal Silahları Önleme
Örgütünün başına geldi. Dolayısıyla şimdi Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına da bir aday
gösteriyoruz.
Türkiyenin
etkinliği arttıkça, uluslararası örgütte Türk
vatandaşlarının rolü de artıyor, bu da bizim
diplomatlarımız için yeni bir alan açıyor. Dolayısıyla
Bakanlığımızın yeniden yapılanmaya ihtiyacı
vardır. Bakanlığın mensupları bir taraftan bu derece
yoğun tempolu bir dış politika yürütürken, diğer taraftan
da size bugün sunduğumuz bu yeni yasa tasarısını
hazırladılar.
Burada yine üç
önemli omurga konuyu ele almaya çalıştık. Birincisi,
yapısal bir değişime ihtiyaç vardı, onu
gerçekleştirdik. On yedi genel müdürlük kurduk. Sayın
Yakışın biraz önce gayet veciz bir şekilde
anlattığı için çok detayına girmeyeceğim yeni
yapılar ortaya çıkardık bu küresel meseleye hitap edecek,
Küresel ve İnsani Konular Genel Müdürlüğü gibi.
Artık
Türkiye sadece güvenlik konusunda konuşan bir ülke olmayacak. İnsan
haklarının sözcüsü Türkiye olacak, uluslararası vicdanın
sözcüsü Türkiye olacak. Her alanda, her yerde, dünyadaki her meselede bir Türk
görüşü olacak ve bu görüş, bu yeni birimde hazırlanacak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Çatışmayı
Önleme ve Kriz Yönetimi Genel Müdürlüğü kuruyoruz. On sene önce buna
ihtiyaç olmayabilirdi, gerçekten hicap duyuyorum.
Ara buluculuk
hevesi deniyor, biz ara buluculuk hevesi peşinde değiliz,
çevremizdeki bölgelerimizde olan her mesele bizi ilgilendirir, bir
heveskârlık içinde de değiliz. İrana dönük olarak bir askerî
müdahale olduğunda biz bu coğrafyada rahat durabilecek miyiz? Irak
savaşının nasıl sonuçlar doğurduğunu hepimiz
görmedik mi? İranda bu yüksek tansiyonlu gerilimi seyrederken biz
Ankarada birileri bizi ara buluculuk hevesiyle suçlamasın diye oturup
bekle gör politikası mı izleyeceğiz? İzlemeyeceğiz.
Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da Balkanlarda, Orta Doğuda,
Kafkaslarda, Orta Asyada kıpırdayan bir yaprak olursa önce Ankara
duyacak ve önce Ankara cevap verecek. (AK PARTİ sıralarından
Bravo! sesleri, alkışlar) Bunun için de çatışmayı
önleme ve kriz yönetimi masası kurduk. Bunun için Dışişleri
Bakanlığına psikoloji mezunlarını da
alacağız.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Çatışmayı önleyebilecek misiniz Sayın
Bakan?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Müdahale etmeyin.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Önleyeceğiz, çatışma
çıkmadan önleyeceğiz.
AHMET YENİ
(Samsun) Öğrenelim arkadaşlar, öğrenelim!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Bakan, çatışmayı önleme genel
müdürlüğü kurmak yerine önce çatışma çıkarmamak gerekiyor.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, lütfen...
AHMET YENİ
(Samsun) Öğrenmek bile istemiyorlar Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Yeni, size de lütfen...
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Uluslararası hukuk genel
müdürlüğü kurduk, komşu ülkeler ekonomik ilişkiler genel
müdürlüğü kurduk çünkü biz bütün komşu ülkelerin, komşu
bölgelerin lokomotif ekonomi olan Türk ekonomisiyle bütünleşmesini
istiyoruz, aramızda sınır olmasın istiyoruz. Her alanda,
her sektörde Irakın bütünüyle, kuzeyiyle, güneyiyle, Balkanlardaki her
yerle bütünleşmek istiyoruz, onun için vizeleri kaldırıyoruz,
kaldırmaya devam edeceğiz. Yükümüz ne kadar artarsa şevkimiz o
kadar artacak.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Bir de Kandili temizleyin de ondan sonra yapın.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) O da olacak.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Tercüme dairesi
başkanlığı kuruyoruz, diplomatik arşiv dairesi
başkanlığı kuruyoruz, en önemlisi diplomasi akademisi
kuruyoruz. Artık Dışişleri
Bakanlığımız, bu, köklü kurumumuz kendisi de bir üniversite
gibi çalışacak, başka ülkelerin diplomatlarını da
yetiştirecek, kardeş devletlerin diplomatları Türkiyede,
Ankarada Türk Dışişleri Bakanlığının
diplomasi akademisinde yetişecek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İkinci
olarak, insan kaynaklarının niceliksel olarak
artışını sağlayacağız. Sadece birkaç rakam
vermek istiyorum, bu dış politika yüküyle
karşılaştırma açısından söylüyorum: Amerika
Birleşik Devletlerinin şu anki diplomat sayısı,
Dışişlerinde toplam çalışanı 11.600, meslek
memuru-diplomat 6.700; Rusya toplam memur 9.500, meslek memuru 5.400 -hadi
bunlar eski küresel güçler- Fransa 5.809 toplam, 1.632 meslek memuru;
İngiltere 5.700, 3.000; Almanya 3.800, 1.600 -İspanya dahi
Türkiyeden çok daha fazla- Türkiye ise sadece 1.464 toplam memur ve 970 meslek
memuruyla çalışıyor. Bu rakamlarla Pakistanın ve İspanyanın
da gerisindeyiz ama ilgilendiğimiz konular Fransanın,
Almanyanın ölçeğini de geçiyor, küresel güçlerin ilgilendiği
konularla ilgilenir hâle geliyoruz. Dolayısıyla insan
kaynaklarını geliştireceğiz. On beş yılda 2.100
yeni kadro ihdası düşünüyoruz. Havuzu genişleterek genç
yaşta, daha erken yaşta büyükelçi olmanın yolunu
açacağız çünkü büyükelçilerimiz artık sadece Türkiyede
çalışmıyor. Uluslararası örgütleri de bizim
büyükelçilerimiz idare ediyor. Yeni bir ufuk kazandı bütün Dışişleri
teşkilatı. Ben onlarla iftihar ediyorum.
Konsolosluk ve
ihtisas memurluğu diye ikinci bir kariyer memurluğu açıyoruz.
Böylece idari memurlar, önlerini göremeyen memurlar olmaktan çıkacaklar,
kariyeri olan ve protokolde, konsolosluk işlerinde
ihtisaslaşmış memurlar hâline gelecekler.
Niteliksel olarak
yeni yapılanmalara gideceğiz. Diplomasi akademisinden bahsettim.
Ayrıca lisan imkânları oluşturacağız. Her bir
komşu ülkenin lisanını bilecek bizim diplomatlarımız;
Ermeniceyi, Rumcayı, Bulgarcayı, Arapçayı, Farsçayı,
Çinceyi, yükselen dilleri de bilecekler. Sadece İngilizce ve
Fransızca diye iki diplomat ekolü olmayacak. Küresel dilleri de
bilecekler, bölge dillerini de. Bunun için özel imkânlar oluşturuyoruz.
Mahrumiyet
bölgelerine
Bu sene büyükelçilik açtığımız 15 Afrika
ülkesi başta olmak üzere buralara dönük özel teşvik politikaları
takip edeceğiz.
Dolayısıyla,
hedefimiz bütün küresel alanda faaliyet gösteren, kendi bölgesindeki her olaya
olay çıkmadan müdahil olabilecek etkinlikte bir politika takip edebilecek
bir Dışişleri Bakanlığı yapısı kurmaktır.
Çağdaş bir yapıya kavuşturacağız
Bakanlığımızı ve bu Bakanlık, inşallah, bu
yeni tasarıyla önümüzdeki dönemde yükselen güç olan Türkiyenin yükselen
insan potansiyelini yansıtan bir bakanlık olacak. Ben şimdiden
vereceğiniz destek için teşekkür ediyorum.
Şimdi, bana
tevcih edilen diğer sorulara geride kalan vakitte cevap vermek istersem,
birinci konu, İsrailin uluslararası nitelikte ve sivil nitelikteki
32 ülkeden vatanların ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla
organize edilen sivil konvoya, yardım konvoyuna yaptığı
saldırı sonrası Türkiye'nin yaptığı faaliyetler.
Hiçbir olayı konjonktürel değerlendirmeyin, ne dünkü görüşmeyi,
ne başka görüşmeleri, bir süreç içinde değerlendirin lütfen.
Bizler kısa hafızalı olduğumuz zaman hata yaparız.
Ne yaptık?
Gece saat 04.30da olay olduğunda biz Medeniyetler İttifakı
Toplantısı için gece on birde Riodaydık. O anda, aynı
saatlerde, gece yarısı saat on iki gibi Birleşmiş Milletler
daimî temsilcimizi aradım -uçaktan aradım- ve En geç on iki saat
içinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplanacak ve ben gelip
orada hitap edeceğim. dedim ve gerçekten olağanüstü bir gayretle
-Sayın Apakanı ve ekibini kutluyorum- gece olmasına
rağmen, ben ertesi gün saat on bir gibi New Yorka indiğimde
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantıya hazır
hâldeydi ve hepinizin bildiği ve millî onurumuzu koruma amacıyla
yaptığım o hitabı gerçekleştirme imkânı buldum.
Yine,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Tarihinde az rastlanır bir
hızla, yirmi dört saat daha dolmadan bir Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklaması ve bunun içindeki
Türkiye'nin temel taleplerini içeren bir tasarıyı kabul ettirdik.
Hemen bu konuda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri harekete geçti ve
uluslararası tahkik komisyonu oluşturmak için gerekli temaslara
başladı ve hâlâ bu temaslar sürüyor, bitmiş değil. Gün be
gün takip ediyoruz. Bu konu her an Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin gündemindedir ve devamlı konuşuluyor. Bazı ülkelerin
isteksizliğine rağmen bu komisyon kurulacak, bunun hesabı
sorulacak. Aynı gün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Komisyonunu Cenevrede harekete geçirdik. Bir gün sonra gerçekleri
araştırma komisyonu kararı çıktı ve orada da temmuz
ayı içinde bu komisyon kurulacak.
Yine,
Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Zirvesinden Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisine, NATOdan Avrupa Parlamentosuna, Arap Liginden İslam
Konferansı Örgütüne kadar, bir ay içinde hemen hemen bütün bölgesel ve
uluslararası örgütlerden çok güçlü kınama kararları çıkardık
ve çok büyük bir dayanışma gördük. İlk defa İsrail dünyada
bu kadar yalnızlaştı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Emin olunuz, Filistin toprakları işgal
edildiğinde dahi bu kadar yalnızlaşmamıştı. Onun
için hükûmetleri çatırdamaya başladı, çatırdayacak. Türk
vatandaşlarının hukukunu takip etmek bizim millî onurumuzdur.
Yine onun için, kırk sekiz saat geçmeden bakınız, tarih daha
sonra bunda emeği geçenleri gerçekten şükranla anacaktır-
yaptığımız etkin diplomasiyle hem Birleşmiş
Milletlerde hem Amerika Birleşik Devletleri nezdinde hem de diğer
ülkeler nezdinde, 1 tek vatandaşımız dahi İsrailde
bırakılmadı, yaralısıyla, sağıyla, hepsi
kırk sekiz saat içinde Ankaraya, Türkiyeye getirildi. Sadece bizim
vatandaşlarımız değil, şart koşmuştuk,
hiçbir yolcu, hiçbir diğer ülke vatandaşı da kalmayacak dedik,
hepsi de geldi ve o ülkelerin dışişleri bakanları bizlere
teşekkür ettiler.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) İsrail kınandı mı Sayın
Bakan?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Kınandı. (CHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Birleşmiş Milletler İsraili
kınadı mı?
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Cenaze getirmeyi politika kabul ediyorsunuz, böyle bir şey
olur mu ya?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi, İsraili
uluslararası platformlarda yalnızlaştırmaya devam
edeceğiz, bu işin peşini bırakmayacağız.
Uluslararası tahkik komisyonu da kurulacak, yüce Meclisimizin ortak
şekilde aldığı kararın bütün gerekleri yerine
getirilecek. Bu çerçevede İsraile yüce Meclisimizin ortak kararı
sonrasında bir nota tevdi ettik ve notada taleplerimizi dile getirdik. O
günden bugüne de bu taleplerimizi her vesileyle gündeme getirdik, getirmeye
devam edeceğiz.
Bu çerçevede,
İsrail tarafı, doğrudan ve dolaylı mesajlar göndererek
olayın olduğu andan itibaren bizimle temasa geçmeye
çalıştı. Biz, uluslararası gündemde yeterli adımlar
atmaksızın bu teması doğru görmüyorduk ama son
gelişmeler ışığında, özellikle verdiğimiz
nota sonrasında Netanyahuyu temsilen Ticaret Bakanı olarak değil,
Netanyahuyu temsilen, Başbakanı, İsrail
Başbakanını temsilen Ben Eliezer görüşme talebinde bulundu
ve bu görüşmeyi gerçekleştirdik ve doğru yaptık.
Şartlarımızı yüzlerine doğrudan ve net olarak söylemek
için bunu yaptık. Dünyanın bütününe, bütün küresel alana
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde yüksek sesle
vurguladığımız temel taleplerimizi İsraillilerin
yüzüne de söylemek için bunu yaptık, bugün olsaydı yine
yapardık. Niçin
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Neler söylediniz?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Neler söylediğimiz devlet
kayıtlarında yazılıdır. (MHP sıralarından
gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Bakan, Meclisten ne saklıyorsunuz?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Hiç kimse bu ithamda da bulunamaz. AK
PARTİ İktidarı dönemindeki bütün görüşmeler devlet
arşivlerinde vardır, dünkü görüşme de devlet arşivimizde
vardı. Görüşmeyi de yanımda Dışişleri Bakanlığı
Müsteşarı Sayın Sinirlioğluyla birlikte
gerçekleştirdim, hepsi var.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Niye gizli Sayın Bakanım? Niye otel
odasında?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Diplomaside açık olarak da gizli
olarak da yapılır. Niye gizli olduğunu bize değil,
İsrail tarafına sorun. Gizli olması bile bu kadar hükûmeti
çatırdattıysa açık olmuş olsaydı İsrailde
herhâlde bu görüşme hiç gerçekleşmezdi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İkincisi,
bununla bağlantılı olarak, Sayın Elekdağın
Kudüsle ilgili yaptığı yorumlara gelmek istiyorum. Gerçekten
önce usul olarak bir şey söyleyeyim, kendisi çok değerli bir
diplomatımızdır ve bu yasa tasarısına da büyük
katkılar sağladı. Bizim devlet adabımızda kapalı
bir toplantıda, başka bakanların katıldığı
toplantılarda geçen konuşmalar teyit de edilmez, ret de edilmez.
Kapalı bir toplantıysa o kapalı toplantıdır. Bundan
dışarıya birtakım konuşmalar sızmışsa
bu konuşmaların gerçekliği tahkik edilmeden yapılacak
yorumların hepsi batıldır. Ben çıkıp da bu yorumlara
cevap vermem çünkü orada bulunan 17 Arap Ligi üyesi dışişleri
bakanına benim sadakat borcum var, onların bana olduğu gibi.
Oradaki görüşme orada kalır. O bakımdan gazetelere benim
adıma yansıyan konulara cevap vermiyorum ama bir konuya cevap vermek
şarttır.
Sayın
Elekdağ, Kudüs bizim meselemizdir. Niçin bizim meselemizdir? Doğu
Kudüs sizin zannettiğiniz gibi İsrailin toprak parçası
değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Uluslararası hukuka göre Doğu Kudüs Filistin devletinin bir
parçasıdır ve 1967de işgal altında olan topraklardan
oluşur, bu toprakların parçası. Mescidi Aksa da Doğu
Kudüste bulunur, bilginize. Mescidi Aksa İsrail toprağı
değildir ve olmayacaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve bir gün barış olursa -ki benim
kastettiğim oydu- Doğu Kudüs Filistin devletinin başşehri
olacaktır ve Türkiye Cumhuriyeti devleti de bir Arap ligi
toplantısını, diğer Arap ülkeleriyle İstanbulda,
geçen sene Şamda, önümüzdeki sene Fasta yaptığı gibi
orada yapacaktır, yapabilir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz burada barış mesajı veriyoruz. Evet, barış olacak,
Doğu Kudüste Filistinin başşehri olacak ve biz de gerekirse,
onlar davet ederse gidip orada bu toplantıyı yapacağız.
Türkiye
açısından baktığımızda, niçin bizim meselemiz?
Sayın milletvekilleri, şu anda Doğu Kudüsteki dinî
mekanların idaresi bile hâlâ Osmanlıdan kalan teamüllerle
yürütülüyor. Yeni bir uygulama yok, yeni bir hukuk yok, Osmanlıdan kalan
teamül geçerlidir. 1948 Savaşı sonrasında oluşan Doğu
Kudüs Komisyonu vardır Birleşmiş Milletlerde. Türkiye Kudüs
Komisyonu üyesidir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Tamamlıyorum.
Amerika ve
Fransayla birlikte ve hâlâ bu Komisyon Birleşmiş Milletler
bünyesinde varlığını sürdürmektedir. Biz bu Komisyonun
üyesiyiz, uluslararası hukuk açısından da bizi ilgilendirir.
1967 işgali
söz konusu olduğunda Doğu Kudüste Mescidi Aksaya İsrail
bayrağı çekildiğinde Dışişleri
arşivlerimizde var- ilk tepkiyi ve en sert tepkiyi rahmetle
anıyorum- oradaki başkonsolosumuz vermiştir ve Bu bayrak burada
inmezse Türkiye İsrail ilişkilerini bütünüyle gözden geçirecektir.
demiştir. Doğru da yapmıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
1980de
İsrail Doğu Kudüsü, Kudüsü başşehir ilan ettiğinde
de maslahatgüzar düzeyine ilişkiler bu sebeple indirilmiştir,
doğru da yapılmıştır. Geçmişte olduğu gibi
bugün de Doğu Kudüs bizim meselemiz olacak.
Sayın
Başbakanımızın sözüne atfen yine tekrar ediyorum, Kudüsün
kaderi de, Bağdatın kaderi de, Bişkekin kaderi de, Semerkantın
kaderi de, Saray Bosnanın kaderi de bizim kaderimizdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Oralarda düzen olursa Anadolu
coğrafyası lider coğrafya olur, oralarda düzen olmazsa biz
Anadolu coğrafyasında rahat oturamayız. Biz Türkiyeyi de
çevresini de küresel anlamda etkin bir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) 1 milyon Müslüman öldü Irakta, neredeydiniz?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Davutoğlu.
Sayın
Elekdağ
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Efendim, Sayın Bakan, benim ismimi
kullanarak bazı yorumlar yaptı. Acaba müsaade eder misiniz kürsüden
konuşayım?
BAŞKAN
Buyurun.
KADİR URAL
(Mersin) Musul, Kerkükteki Türkmenlerin katliamını ne
yapacaksınız Sayın Bakan?
ATİLA EMEK
(Antalya) Bağdatın kaderi ne olacak Sayın Bakan?
BAŞKAN
Sayın Ural, bir saniye
KADİR URAL
(Mersin) Ecyat Kalesi kimindi?
BAŞKAN
Sayın Ural, bir dakika
KADİR URAL
(Mersin) Ecyat Kalesi bizim değil miydi? Sizin döneminizde
yıkıldı.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU O da bizimdir.
BAŞKAN
Sayın Elekdağ, üç dakika süre veriyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, sonra benim de söz talebim var.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elekdağ.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa
Elekdağın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Ben konuşmamda Sayın
Başbakanın Kudüsün kaderinin İstanbulun kaderi,
Ankaranın kaderi olduğunu söylediğine atıfta bulundum ve
dedim ki, yani Osmanlıcada ehemi mühime tercih etmek diye bir söz
vardır yani önceliklerini Türkiye'nin tespit etmesi lazım diye
düşünüyorum esas itibarıyla. Yani İstanbulun kaderini siz
Kudüsün kaderiyle eğer aynı kefeye koyarsanız Türk
dış politikasının bütün eksenini değil tümünü
değiştirmiş olursunuz. Bunun akılcı bir
yaklaşım olmadığını söyledim esas
itibarıyla.
Şimdi
bakınız, Kudüs esas itibarıyla, tabiatıyla Müslümanlar için
çok önemli bir yerdir. Tabiatıyla Mescidi Aksa miracın olduğu
mahaldir. Mekkei Mükerremeden, Medineden sonra Kudüs Müslümanlar için 3
numaralı önemli bir yerdir fakat aynı zamanda bu Kudüs Hristiyanlar
için olduğu gibi Yahudiler için de önemlidir. Hazreti Davut
krallığını kurduğu zaman Musanın lahdini oraya
getirmiştir, onun için orası son derece onlar için de kutsal bir
mekândır.
Şimdi, bu
kutsal mekânda büyük bir çatışma var yani yarın öbür gün
Filistin sorunu halledildiği zaman en önemli konu olarak, sorun olarak
karşımıza bu çıkacak. Belki toprak kadar önemli bir konu
burası. Knesset, İsrail Parlamentosu Kudüsü başşehir
olarak ilan etmiştir. Doğu Kudüs üzerinde Filistinlilerin talebi
vardır ve Burası bizim başkentimizdir. demektedirler.
Şimdi, bu son
derece, çetrefil bir konu. Bunun içine Türkiyeyi sokmakta akıl ve izan
var mı? Ben onu soruyorum. Ben diyorum ki: Kudüs bizim için önemli, son
derece önemli tabiatıyla; dış politikamız çok boyutlu,
dış politikamızın önemli bir boyutu. Tabiatıyla
orası için girişimlerde bulunacağız,
çalışacağız, konuşacağız, ilgileneceğiz
muhakkak ki ama siz eğer Kudüs, Türk dış politikasında en
önemli bir yeri işgal ediyor. derseniz, Kudüs ile Ankarayı, Kudüs
ile İstanbulu bir tutarsanız bu son derece yanlış bir yaklaşım
olur. Bu, Türkiye'yi olmadık belalara, olmadık felaketlere sürükler.
Benim söylediğim bu.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.
Sayın
Kaplan, ne diyorsunuz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İlk konuşmamda İsrailli Bakanla
görüşmeyi sormuştum Sayın Bakana ve orada bir İsrailli esir
asker için bin Filistinlinin de serbest bırakılması için
konuşulduğunu söyledim. Sayın Bakan burada bu konuda hiçbir
açıklama yapmadı.
BAŞKAN
Şimdi onunla ilgili sizin konuşma yapmanız gerekmiyor ki.
Girmişsiniz, soru sorarsınız. Yani soruya cevap verip vermeme
hakkı mevcut.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, o konuda benim sormak istediğim
BAŞKAN
Tamam, itirazım yok da size bir sataşma yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İşte, sataşma anlamında değil
Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben
konuşma yapmak istiyorsunuz zannettim, onu söylüyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, sataşma anlamında değil, benim
sorduğum sorulara Sayın Bakanın verdiği cevap şu:
İsrailli Bakanla görüştüm ve bu arşivlerde yer aldı.
diyor.
BAŞKAN
Tamam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Oysaki Dışişleri Bakanı Sözcüsü Burak
Özügergin açıklama yapıyor ve İsrailli Bakanla görüşme
yapıldığını söylüyor. Bu görüşmenin ardından
bu teklifin İsrailden geldiğini söylüyor. Arkasından Gazzeyle
yardım ilişkilerinin ele alındığını
söylüyor. Bir İsrailli esir asker için bin Filistinlinin serbest
bırakılabileceğini söylüyor. Sayın Bakanın burada, bu
kürsüde söylediği Bu diplomatik bir görüşmedir, arşivde
kalacaktır, Meclisi ilgilendirmez.
İç Tüzük
gereği, Anayasa gereği Meclisi ilgilendiren bir konuda bilgilendirme
yapma yükümlülüğü vardır. Ben detaylı içeriğini
söylemiyorum. Görüştüm der, görüşmedim der.
BAŞKAN
Anladım, anladım. Tamam, sizin söyledikleriniz şimdi
kayıtlara geçti.
Teşekkür
ediyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yani onu inkâr etmez, İsrail istedi, ben
görüştüm. der, Şu Bakanla görüştüm. der. Şu
söylediğimiz iddia doğrudur veya değildir der. Bununla
ilgili Meclisi ve kamuoyunu bilgilendirir.
BAŞKAN
Anladım, şimdi meramınızı ben de anladım,
kayıtlara da geçti.
Teşekkür
ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
5.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN
Evet, şahıslar adına son söz Mersin Milletvekili Sayın
Behiç Çelike aittir.
Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524
sıra sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına
konuşmak için söz aldım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Onların
aziz hatıralarını ebediyen yaşatma irademizi bu vesileyle
vurgulamak isterim.
Değerli
arkadaşlar, burada, Dışişleri
Bakanlığının kuruluş ve görevleriyle ilgili bir
tasarı üzerinde Genel Kurulumuz çalışma yaparken, elbette,
değinmek durumunda olduğumuz en önemli dış politika
aletlerinin başında diplomasi gelmekte.
Diplomasi,
devletler arasındaki müzakereleri sürdürme anlamında
kullanılmakla birlikte, asıl realist olan, gerçekçi olan anlamı
savaşın silahsız olarak devamından ibaret bir
uğraş olarak tanımlanmasıdır. Bu itibarla, diplomasi
bir milletin, bir devletin ayakta kalması için olmazsa olmaz en önemli
uğraş alanlarından biridir. Diplomasiyi de devam ettiren,
sürdüren çok değerli devlet adamları, diplomatlar vardır. Bu,
sadece cumhuriyetimize has değil Osmanlı döneminde de bunun çok güzel
misallerini, uygulamalarını ve bu uygulamaları yapan
değerli sefirleri, aktörleri, devlet adamlarını görmekteyiz.
Bu itibarla,
Osmanlı diplomasisi bütün protokol kurallarıyla birlikte çok
ağır ve sistematize, yazılı kurallarının
yanında, teamüllerinin belki katbekat fazla olduğu âdeta bir kurallar
manzumesi şeklinde cereyan etmekteydi. Ancak Osmanlı, bütün dünyaya
hükmederken, yön ve şekil verirken o kuvvetli günlerinde, kuvvetli
asırlarında, baht asırlarında Osmanlı bütün dünyaya
damgasını vururken işte, bu uğraşları yani
protokol kurallarını en iyi şekilde tatbik sonucu bunu elde
edebilmişti.
Dolayısıyla
teşrifat dedikleri Osmanlının protokol kurallarını
hafife alma, küçümsemeyi, bir devlete yapılan en büyük kötülük olarak
tanımlamak gerekir. Zira devleti ayakta tutarken, özellikle devletin kendi
iç dinamiklerini protokol kurallarının, protokolü icra eden
kişilerin arkasına sağlam bir şekilde koymak, tahkim etmek
de son derece önemlidir.
Buradan
kastım şudur: Kuvvetli bir demografik yapı, kuvvetli bir
ekonomi, kuvvetli bir ordu, total olarak bir milletin büyük gücü
diplomatın arkasında durduğu sürece, o diplomat masaya
oturduğu zaman kendisinin ne kadar güçlü olduğunu hisseder,
karşı tarafa da bunu hissettirir. İşte, cumhuriyet
döneminde de biz, özellikle Kurtuluş Savaşımızdan sonra
güçlü ordumuzu ve sürekli gelişen ekonomimizi, tam bağımsız
bir devlet yapımızı ve bürokrasimizi diplomasinin arkasına
koyduğumuz zaman o diplomasi harikalar yaratmaktadır, yaratmaya da
devam ediyor.
Dolayısıyla
orduyu küçümseyen, küçük düşüren bir Hükûmetin ve ekonomiyi ayaklar
altına aldıran ve millî ekonomiyi, bağımsız ekonomiyi
daha da bağımlı hâle getiren, ithalata muhtaç hâle getiren ve
demografik yapıyı gittikçe bozan bir hükûmetin elbette dış
politikanın arkasına yerleştirebileceği total bir güçte
aşınma yaratacağı muhakkaktır.
İşte,
AKP İktidarı budur. Sayın Bakanın söyledikleri
hilafıhakikattır; kısmen içinde doğruları
barındıran, birçok yanlışlıklar içeren bir söylemden
ibarettir. Bu böyle değildir.
Kudüsle ilgili
açıklamaları da Sayın Bakanın doğru değildir ve
Sayın Bakan öncelikler sıralamasını dahi iyi yapamayan,
kendi kafalarının ardındaki düşünceleri gerçekmiş gibi
Türkiye Cumhuriyetine dayatmaya çalışan nakıs bir zihniyetin
politikaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Onun için bu kafa
yapısını düzeltmek lazım. Onun için AKPnin bir an önce
iktidardan gitmesi ve büyük Türk milletine, asaletine yaraşır bir
siyasal iktidarın başa geçmesi lazım ki diplomasi ve
dış politikanın ancak o zaman rayına oturması mümkün
olur. (MHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, arz etmiş olduğum dış politikayı
uygulayan kişileri monşer diye aşağılayan bir
zihniyetin dış politika yapması da zaten mümkün değildir.
Bugün, diplomatlarımız, Sayın Bakanın ifade ettiği
gibi, dünyanın dört bir tarafında görev yaparken ve namlunun ucunda
görev yaparken bu diplomatları monşer diye küçümsemek çok
ayıptır, yanlıştır. Değerli arkadaşlar, biz
diplomatlarımızdan 70in üzerinde şehit vermedik mi? Niçin
şehit oldular? Onlar Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin için şehit
olmadılar; onlar Türkiye Cumhuriyetinin elçileri, büyükelçileri ve
konsolosluk ve büyükelçilik görevlileri olduğu için şehit oldular.
Onları da bu vesileyle rahmetle, minnetle anıyorum, bunların
aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Ancak bunlara
monşer diyerek küçümsediğiniz zaman karşınıza yine
70in üzerinde emekli diplomatlar çıkar ve Hükûmeti kınayan bir
açıklamayı yapmaya hak kazanırlar, ki
yapmışlardır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, sadece arz etmiş olduğum konuda değil,
Ermenistanla ilişkilerde olsun, Iraktaki kırmızı
çizgilerimizde olsun, temel Orta Doğu politikalarında olsun,
Kıbrıs politikasında olsun, Balkan politikasında olsun ve
Kafkasya politikasında olsun -İranla dört yüz yıla yakın
biz sulh içinde yaşayan bir millet ve devletiz- İran
politikasında olsun ve Türkistan yani Orta Asya politikasında olsun,
diğer komşularımızla, özellikle Rusya Federasyonuyla olan
politikalarımızda olsun, hep sıfır almıştır,
eksi almıştır, başarısızdır. Bu Hükûmet, bu
politikalarda bir adım ileriye dahi
varamamıştır. Kurmaca Davoslar bu Hükûmeti asla kurtarmaya
yetmemiştir.
Mavi Marmara bir
fecaattir değerli arkadaşlar. 9 tane canımız gitmiştir
ancak bu konuda yapılan, sadece Sayın Bakanın ifade ettiği
Görüştük, yaptık, ettik... Bu kadar. Peki, bir eylem koyabildiniz
mi? Ortada eylem yok arkadaşlar. Ama İsrailin koyduğu bir eylem
var, 9 canımızı katletmiştir. Katillerin eline gemiyi
göndermişler ve teslim etmişlerdir. Bu 9 canın sorumlusu bu
Hükûmettir. Bunu bilmek durumundayız.
O hâlde,
kırmızı çizgilere tekrar dönersek, Irakta, orada kan akmaya
devam etmektedir. Milyonun üzerinde Iraklı maalesef hayatını
kaybetmiştir. Değerli arkadaşlar, bizim, dünyada,
ilişkimizin belki statik olduğu, ilişkimizin istikrarlı
olduğu en önemli ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri
gelmektedir. Amerikayla ilişkilerimiz artık patolojik bir hâl almıştır.
1 Mart 2003ten bu yana bu ilişkiler normal rayına
oturtulamamıştır. Bu da iktidarın kusurudur,
hatasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Aslında, bu
süre zarfında, iktidarın dış politika iflaslarını
burada açıklamaya maalesef bu on dakikalık süre yetmemektedir. Onun
için, millî güvenlik ve millî çıkarlarımızı korumak, çevremizde
barış, istikrar ve güvenlik kuşağı oluşturmak,
bütün ülkelerle saygı ve ortak yarara dayalı ilişkiler kurmak,
sorunları adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturmak,
jeopolitiğin ve jeostratejik gerçeklerin doğrultusunda politikalar
geliştirmek ve devlet ciddiyeti ve üslubunu rayına oturtmak ve Avrasya
jeopolitiğinde güçlü, başat aktör olabilmek, özellikle Milliyetçi
Hareket Partisinin temel arzusu ve istemidir.
Bu duygularla
Türkiyemizin Lider Ülke Türkiye ülküsüne yönelmesini arzu etmekteyiz.
Yasanın
hayırlı olmasını yürekten diliyorum, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, bu hafta Avrupa Birliğiyle yapılan
görüşmelerde bir faslın daha açıldığı
belirtilmekte. Bizimle beraber aynı anda ABye müracaat eden ülkeler
kaçıncı fasıldalar? Sizce bu başarılı bir
dış politika mıdır?
İki: Mavi
Marmara gemisinin bandırası Türk müdür, Komor mudur?
Üç: Müslüman
ülkelerden ve İslami kuruluşlardan hangileri İsraili
kınama yayınlamışlardır?
Dört: İsrail
Bakanı ile Brükseldeki görüşmenizde Başbakanın Obamayla
yaptığı görüşmede gündeme gelen İlişkilerinizi
düzeltin. talimatının bir etkisi var mıdır?
Beş: Bu
görüşme, İsrailin yalnızlaşmasına gönlünüz
elvermediğinden İsraili yalnız bırakmamak için mi
yapılmıştır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, 27 Mayısta, Mavi Marmara
gemisini durduracağını resmen ilan etti İsrail, 31
Mayısa kadar müdahale etti. 27 Mayıs ile 31 Mayıs arasında
İsraille neler görüştünüz? Gemiye müdahale
yapılmayacağı yönünde bir teminat aldınız mı?
Yoksa İsrailin gemiye müdahale edeceğini bir blöf olarak mı
zannettiniz acaba? Bu nedenle, 27 Mayıs ile 31 Mayıs arasında
İsraille yaptığınız görüşmeleri açıklar mısınız?
BAŞKAN
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
İsraille krizin akabinde Sürpriz Türkiye-İsrail görüşmesi
şeklindeki haberler bugün basına yansımış ve
Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile İsrail Ticaret
Bakanı Brükselde gizlice görüştü. denilmiştir.
Şimdi
soruyorum: 9 vatandaşımızı alçakça katleden İsrail
Hükûmetinin bir bakanı ile niçin gizli görüşme ihtiyacı
duyulmuştur? Bu görüşmenin ana konuları nedir? İsrail
Ticaret Bakanı ile hangi ticari konular bu görüşmede ele
alınmıştır? Bu görüşmede
vatandaşlarımızı katleden İsrail askerlerinin
cezalandırılması ve İsrail Hükûmetinin Türkiye'den özür
dilemesi sağlanmış mıdır? Bu görüşmenizde Dışişleri
mensuplarından kimler bulunmuştur? Yoksa bu görüşme, adı
geçen İsrailli bakanla baş başa mı
gerçekleşmiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN -
Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Sayın Başbakan G20 zirvesinde NATOya çağrıda bulunarak
Afganistanda Talibana karşı yürütülen mücadelenin PKKya
karşı da verilmesini istedi. Bunun ne anlama geldiğini bize izah
eder misiniz? Eğer bu, PKK mücadelesinde Hükûmetinizin yeni bir
stratejisiyse bunu Türkiye'nin millî çıkarlarıyla uygun bulur
musunuz? Irakın kuzeyinde, Türkiye'nin güneydoğusunda bir NATO
birliğinin olması Türkiye'nin çıkarlarına uygun düşer
mi? Birinci sorum bu.
İkincisi:
Etkin ve güçlü dış politikadan bahsediyorsunuz ama bir yandan da
müttefiklerinizin nezdinde suçluların iadesini
sağlayamadığınızdan da şikâyet ediyorsunuz. Bu,
dış politikanızın zaafının ispatı veya
itirafı değil midir?
Bir başka
şey: İsrail saldırısında ölen Türk vatandaşı
sayısı 9 mudur, 12 midir? Bunu burada açıklamanızı
istiyorum.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakan, Filistinde Hamas örgütü ile İsrail
arasında arabuluculuk teklifinizin Hamas tarafından reddedilip
Mısırın arabuluculuğunun istendiği doğru mudur?
Başbakanın
Dış ilişkilerde sıfır sorun ifadesinden sonra
sorunlu ülke sayısı kaça çıkmıştır? Sorun
çözdüğünüz ülke var mıdır?
Irakta askere,
Gazze olaylarında milletin başına geçirttiğiniz çuvalı
ne zaman, nasıl çıkartmayı düşünüyorsunuz?
Marmara gemisinin
kaderi ve 9 canın hesabı ne zaman sorulacak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
İsrailli Bakanla görüşme konusu ve İsrailli esir asker
Şalit karşısında bin Filistinlinin serbest
bırakılması konusu Dışişleri
Bakanlığı sözcüleri tarafından açıklanmış
basına. Bir de sizden dinlemek istiyoruz, Meclisi bilgilendirmenizi
Ayrıca,
Sayın Başbakanın, NATOdan müdahale istemesini Kandile
Nasıl bir prosedür? Sayın Obamadan istemiş. Bu, tezkere
kapsamında mı istendi?
AİHMin haç
yasağına ne diyorsunuz? İspanya ile Fransanın çarşaf
yasağına ne diyorsunuz? Avrupada ırkçılık mı
gelişiyor, ayrımcılık mı gelişiyor?
Bir de Doğu
Kudüs kaderimizdir. diyorsunuz; bir de Diyarbakırı kader
yapmayı düşünüyor musunuz, Kaderimizdir. diyebilecek misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Yaman
M. NURİ YAMAN
(Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, İsraille yaşanan son diplomatik kriz ile
İranın nükleer silah üretimi nedeniyle Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin aldığı ambargo kararı sonucu gelinen bu
noktadaki tutumumuzu dış politikamız bakımından ulusal
çıkarlarımıza uygun buluyor musunuz?
İki:
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu kararıyla ilgili
olarak ambargo kararına Türkiye olarak uyacak mıyız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Geylani
HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, Sayın Bakana sorum:
Yurtta sulh, cihanda sulh özdeyişine uygun Türkiye'nin, Kuzey Irak Kürt
yönetimiyle ilişkilerinde karşılıklı siyasi ve
ekonomik çıkarlar dışında, Kürtler arası çatışmaları
dışlama temelinde, ülkemizin toplumsal barışına ve
bölge istikrarına ne kadar katkı sağlanmakta ve ne kadar yol
alınmıştır? En önemlisi, temel amaç da bu
olmalıdır, ne diyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Arifağaoğlu
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Artvin) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
ülkemizin kuzey doğusunda bulunan serhat ili Artvinin, Gürcistan
Cumhuriyetiyle Sarp Sınır Kapımız mevcuttur.
Bilindiği gibi, Batum Havaalanından, iç hat seferleri gibi, istifade
de edilmektedir. Sarp Sınır Kapısının yükünü
hafifletmek, ayrıca Batum Havaalanına içerideki ilçelerin kolay
ulaşımını sağlamak ve kışın Borçka
ilçesinin altı pare köyüne ulaşımı sağlayacak olan
Muratlı Sınır Kapısı için Gürcistan
Dışişleri Bakanıyla görüşmeler yaptığınızı
biliyoruz. Son aşama hakkında bilgi verebilir misiniz? Ayrıca,
Muratlı Sınır Kapısının açılması için
bir takvim vermek mümkün müdür?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Coşkunoğlu
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
üç sorum var zaman yeterse. Birincisi: Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi 1
Temmuz 2004te yürürlüğe girmiştir. Aradan altı sene geçmiş
olmasına karşın hâlâ ülkemizde imzalanmamıştır,
neden?
İkincisi:
Hırvatistan ile Türkiye, Avrupa Birliği üyelik sürecine aynı
zamanda başlamıştır, müzakerelere. Hırvatlar dün son
üç faslı açmışlardır. Bu açılışta Brükselde
sadece Hırvatistanın Başmüzakerecisi vardı. Türkiye daha
on üçüncü faslı açabilmiştir fakat 3 bakan birden oradaydı. Bu
biraz şov havası veriyor, ne dersiniz?
Üçüncü sorum:
Büyükelçilerimiz bu kadar iddialı ve uluslararası önemli rol oynayan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Türkmenoğlu.
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) Sayın Bakanım, Gazzeden gelen Vanlı
bir gazimiz, yaşlı gözlerle size minnet duygularını
iletmemi istedi, bunu belirtmek istiyorum ve Orada tutulduğum zaman
Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyüklüğünü, vatandaşı
olmanın gururunu İsrail askerinin yüzündeki endişe ve korkuyu
gördüğümde bir kez daha anladım. dedi.
Sayın
Bakanım, Dışişleri Bakanlığımızın
elçilerini dinlerin kavşağı Mardinde buluşturdunuz.
Güneşin kenti Van ilimizde sizleri ağırlamak isteriz,
teklifimizi değerlendirmenizi arz ediyorum.
İkinci
sorum, dostluk, komşuluk ilişkileriyle ördüğünüz komşu
ülkelerimizden İranla olan ortak sınır kapımızla
ilgili bir çalışma var mı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Gittiğimiz her yurt
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sıvacıoğlu
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanıma şu soruyu yöneltmek istiyorum: Çok yönlü bir dış
politika izliyoruz. Bu çok yönlü dış politikanın bir neticesi
olarak Ankara dâhil olmak üzere İstanbulda da Amerika Birleşik
Devletlerinin, Fransanın, İngiltere gibi çok yönlü dış
politika izleyen ülkelerin kültür merkezleri var. Bizim Türkiye olarak şu
ana kadar kaç tane ülkede kültür merkezlerimiz var? Yenilerini açmayı
düşünüyor muyuz? Bu yöndeki gayretlerimiz nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bütün sorulara eğer cevap verme imkânı bulamazsam
eksik kalan soruları yazılı olarak da cevaplamaya
hazırız. Bürokrat arkadaşlarımız gerekli notları
aldılar.
Sayın Taner
fasılları sordular. Biz Hükûmet olarak Avrupa Birliğiyle mümkün
olan en fazla faslı en kısa sürede açmak için yoğun bir çaba içindeyiz.
Aslına bakarsanız, Avrupa Komisyonuyla yürüttüğümüz
çalışmalarda çok ciddi bir engelle
karşılaşmıyoruz çünkü teknik çalışmalarda teknik
fasıllar gayet yoğun bir faaliyetle, dün işte Gıda
Güvenliği Faslında olduğu gibi Tarım
Bakanlığımızın, Dışişleri
Bakanlığımızın ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği ve Avrupa Birliğinden sorumlu Devlet
Bakanlığımızın çabalarıyla mesafe alıyoruz.
Ancak, siyasi gerekçelerle başta Kıbrıs konusunda Türkiye'nin
yürüttüğü haklı politikalar dolayısıyla uygulanan
askıya almalar bazı fasıllar için ve bazı fasıllar
için de başta Fransa olmak üzere bazı ülkelerin koyduğu
blokajlar dolayısıyla istediğimiz hızda ilerleyemiyoruz.
Diğer ülkelere göre Türkiye'nin fasıl açmasının daha
yavaş seyretmesinin temel sebebi budur.
Mavi Marmara
gemisine yapılan saldırıyı hangi Müslüman ülkeler
kınamıştır? diye sordular. Bütün Müslüman ülkelerden çok
ciddi dayanışma gördük. Bildiğiniz gibi, olay olduktan kısa
bir süre sonra Sayın Katar Emiri ve Suriye Devlet Başkanı da
bizzat gelerek dayanışma duygularını ifade etmişlerdir
ve ailelere de taziyede bulunmuşlardır. Ayrıca, Türk-Arap
Forumunda bütün dost ve kardeş ülkeler açık destek beyan
etmişlerdir. İslam Konferansı Örgütünde ortak kararlar
alınmıştır. Dolayısıyla bu konuda biz bu dost ve
kardeş ülkelerin tutumundan memnuniyet duyuyoruz, her uluslararası
forumda da desteklerini ifade ediyorlar.
Sayın
Başbakanımızın Sayın Obamayla yaptığı
görüşme sonrasında bu görüşmenin gerçekleştiği
iddiası kesinlikle doğru değildir. Türkiye'nin hiçbir devletten
bu şekilde bir telkin altında karar almadığını
herhâlde son Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde
kullandığımız oy açık bir şekilde
göstermiştir. Biz, kendi politikamızı uygularız, bu
politika neyi gerektiriyorsa onun gereğini yaparız.
Sayın Tankut
İsrail Bakanı ile ne görüştünüz? Hangi ticari konular
Görüşmeye kim katılmıştır? diye soruyor. Aslında
konuşmamda bunu ifade ettim, görüşmeye benimle birlikte
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarımız
Sayın Feridun Sinirlioğlu katılmışlardır. Ticari
konu görüşülmemiştir. Onu da ifade ettim konuşmamda, tekrar
sorma ihtiyacı hissetmişler, herhâlde takip edemediler. Bakan
Ben-Eliezer bu toplantıya İsrail Başbakanı Netanyahunun
özel temsilcisi olarak gelmişler ve Netanyahudan bir mesaj iletecekleri
ifadesiyle bu görüşme talebinde bulunmuşlardır. Sadece bu konu
konuşulmuştur. Özür ve diğer konular ise aynen uluslararası
forumlarda talep ettiğimiz gibi, verdiğimiz notayla talep
ettiğimiz gibi ve yüce Meclisimizin ortak tutumuyla talep edilmiş
olduğu gibi, İsrail tarafından yüzlerine ifade edilerek talep
edilmiştir ve gereğinin de yapılması doğrultusunda
bütün çalışmaları sürdüreceğiz ve İsrailin tutumuna
göre de her türlü tedbiri almaya, her türlü müeyyideyi uygulamaya
kararlıyız.
Sayın
Şandır, Sayın Başbakanımızın G20den
NATOyla ilgili olarak teröre karşı mücadele bağlamında
yaptığı çağrı bir dayanışma
çağrısıdır. NATO üyesi müttefiklerden bu konuda dayanışma
beklediğimizi ifade etmek üzere güçlü bir şekilde
vurgulanmıştır.
Sayın
Aslanoğlu, 27 Mayıs ile 31 Mayıs arasında İsraille
neler konuşulduğunu sormuşlardır. Şimdi, bu konular da
yine arşivlerimizde vardır. Ben kısaca söyleyeyim ama
detaylı bir cevabı yazılı olarak ileteceğiz. Biz bu
dönemde her düzeyde İsraillilerle temas hâlinde olduk ve İsraile
sivil amaçlı bu gemilere karşı güç kullanmaması konusunda
en net uyarıları son saate kadar yaptık. Bunu bir blöf olarak
telakki etmiş değiliz. Her türlü tedbiri, eylem planını da
çıkardık. Üç farklı senaryoya göre çalışma
yaptık. Onun içindir ki, bu haber bize Rioda bir gece yarısı
ulaştığında ne orada benimle birlikte bulunan
Dışişleri ekibinde ne Ankarada olan ekibimde ne de
Birleşmiş Milletlerde olan ekibimde herhangi bir tereddüt olmaksızın
bir eylem planı devreye sokulmuş ve üç gün içinde hem Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinde bahsetmiş olduğum çalışmalar
tamamlanmış hem bütün vatandaşlarımız
kurtarılmıştır. Sadece söylem düzeyinde değil, eylem
düzeyinde de bu senaryoları ne kadar iyi
çalıştığımızı zaman ve arkadaşlarla
birlikte gösterilen çalışmalar ortaya koymuştur.
Dolayısıyla bu konuda Türkiye farklı senaryolara
hazırlıklı bir şekilde 27 Mayıs ile 31 Mayıs
arasında bütün taraflara gerekli uyarılarda bulunmuştur.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Hamas
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU Evet, Sayın Bulut oradan
hatırlattılar Hamas arabuluculuğuyla ilgili. Daha sonra o
bahsedilen açıklama Hamas tarafından yalanlanmıştır,
böyle bir açıklama olmadığı vurgulanmıştır,
Türkiye'nin yaptığı çalışmalara destek de ifade
edilmiştir. Kendilerine bunu da gerekirse göndeririz ama basından da
takip ederlerse bunun böyle olduğunu takip ederler.
Sayın
Kaplanın, doğrusu bir İsrailli askere karşı bin
Filistinli mahpusun salıverilmesi konusunda yürütülen
çalışmalarla bizim bugün yapılan açıklama arasındaki
bağlantıyı biz anlayabilmiş değiliz. Eğer
sorarlarsa yazılı olarak cevap veririz, ama bu görüşmeler, yani
İsrailli asker Gilad Şalit ile
bin Filistinli tutuklunun takas edilmesi görüşmeleri uzun süre devam
etmiştir. Bu takasın gerçekleşmesi için biz de kolaylaştırıcı
bazı çalışmalarda bulunmuşuzdur, Gazze savaşı
esnasında ateşkesi sağlamak üzere. Dolayısıyla şu
anda da böyle bir barış imkânı olursa yine elimizden geleni
yaparız. O anlamda, bunun Mavi Marmaraya yapılan
saldırıyla herhangi bir bağlantısı ya da korelasyonu
bu çerçevede yoktur. Biz Orta Doğuda barış doğrultusunda
atılacak her adımı atmaya kararlıyız.
Kendilerinin Diyarbakırın kaderi
ortak kaderimizdir. sözü
Hayır, Diyarbakır bizim kalbimizdir,
yüreğimizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Diyarbakırı İstanbuldan, Ankaradan, Konyadan ayırmak
mümkün mü ki?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) NATOyu niye çağırıyorsunuz o zaman?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Diyarbakırla ilgili böyle bir
tanımlama ihtiyacı duymayız bile. Diyarbakır bizim
yüreğimizdir. Yani bunu böyle
Bu kıyası yapmalarını
doğru bulmadım. Dışarıdaki bazı önem
verdiğimiz şehirlerle, bölgelerle kaderimizin
ortaklığını söyleyebiliriz ama Diyarbakırı
ortak demek bile bize züldür. Diyarbakır biziz, biz
Diyarbakırız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) NATO üssünü kurun o zaman Diyarbakıra. NATO üssünü
kurun
Alkışlayın! Tezahürattan başka bir işe
yaramıyorsunuz.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Sayın Ağaoğlunun Artvin Sarp
Kapısı dışında Muratlı Sınır
Kapısıyla ilgili sormuş olduğu soru için teşekkür
ederim.
Gürcistan
Dışişleri Bakanı Sayın Vaşadzenin son ziyaretinde
bu konuyu ele aldık, kendisi de bu konuda elinden geleni
yapacağı sözünü verdi. Bugün de kendisiyle telefonda görüştüm.
Biz bu konuda gerekli adımları atacağız, inşallah o
bölgedeki vatandaşlarımızın hayatını
kolaylaştıracak şekilde Muratlı Sınır Kapısı
açılacak.
Sayın
Coşkunoğlu, Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesinin
İmzalanmasına Dair Bakanlar Kurulu kararı
çıkmıştır, çok yakın zamanda imzalayacağız.
Şimdiye kadar kendi yasamızı bu Sözleşmeye
uyumlaştırma çalışması içerisinde olduk. Adalet ve
İçişleri bakanlıklarıyla birlikte bu
çalışmaları tamamlayıp kısa zamanda bu konudaki
eksikliğimizi gidereceğiz.
Sayın
Sıvacıoğlu, kaç ülkede kültür merkezi
açıldığı konusu
Bildiğiniz gibi, kültür merkezlerini
yeni bir yapıya kavuşturuyoruz ve Yunus Emre kültür merkezleri
şeklinde açıyoruz. Son dönemde çok sayıda Yunus Emre kültür
merkezi açtık Kültür Bakanlığımızla birlikte
Saraybosnada, Üsküpte, Kahirede. Bu çalışmaları, sizin de
haklı bir şekilde vurguladığınız gibi çok önemli
olan bu çalışmaları daha da ileriye götürmeye
kararlıyız.
Sayın
Türkmenoğlunun Van davetini memnuniyetle kabul ediyoruz.
İnşallah, en kısa zamanda Vana geleceğiz ve bir
büyükelçiler toplantısını veya başka bir
toplantıyı da Vanda yapacağız. Kendileri çok iyi
biliyorlar ki İranla ortak sınır kapısı konusunda da
çalışmalarımız sürüyor. Esendere ve Gürbulaka ek olarak
Razi-Kapıköy Van demir yolu kapısına sınır
kapısı ekleme çalışması sürüyor. Onu da çok kısa
zamanda, inşallah, tamamlayıp, bizim komşu ülkelerle entegrasyon
politikamızın ana odağı olan ulaştırma
konusundaki çalışmalarımızı daha da ileri bir
aşamaya getireceğiz.
Sayın
Geylaninin, Kuzey Irakla ilişkiler konusunda yönelttiği soru ise
Evet, Kuzey Irak diğer bütün komşu bölgeler gibi Türkiye'nin ekonomik
olarak, kültürel olarak çok yoğun temaslar içinde olduğu bir
bölgedir. Bu temasları artırarak, biraz önce
vurguladığım gibi, komşu bölgelerle entegrasyon
çalışmalarımızı daha da ileri bir aşamaya getireceğiz.
Sayın Yaman
İsraille yaşanan son kriz, İran nükleer programını
ambargo kararıyla ilgili son durum ulusal çıkarlara uygun mu...
Şimdi, bütün bu politikalarda bizim temel hedefimiz Türkiye'nin ulusal
çıkarlarını korumaktır. İran konusunda takip
ettiğimiz politika, çevremizde bir ateş çemberi
oluşmasını engelleme politikasıdır, askerî
seçeneği masadan kaldırma politikasıdır.
Yaptırımlara karşı yürüttüğümüz politika da
Türkiye'nin etrafında bir duvar örecek olan yaptırımların
olmasını engelleme çalışmasıdır. Biz İrana
yönelik yaptırımlara değil herhangi bir yaptırıma
Bölgede yaptırım olmasını istemiyoruz, çünkü şu anki
büyük ekonomik potansiyelimiz bu tür ekonomik yaptırımlarla
aslında frenlenmektedir. Türkiye'nin ulusal çıkarlarına bunun
aykırı olduğunu düşündüğümüz için bu karara bir
açıdan da bu şekilde Hayır oyu verdik. Ancak, bu karar, tabii,
Hayır oyu vermekle birlikte Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin bağlayıcı olduğu kararlarla ilgili olarak ulusal
Birleşmiş Milletlere taahhütlerimiz çerçevesinde gerekli tutumu
alacağız.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Zamanınız
doldu.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.53
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.18
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127nci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
524 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Sayın Başkan, 60a göre kısa bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Barış, sizin bir dakikalık, pek kısa söz
talebinizi yerine getiriyorum.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- Kırklareli Milletvekili Tansel
Barışın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun Kudüste, Bağdatta, Bişkekte var
olacağız ifadesine karşı, Tahranda ve Kuzey Irakta var
olup olmayacağımızın açıklanmasına ilişkin
açıklaması
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Dışişleri Bakanımız konuşmasında büyük
alkış da alarak şöyle demişti: Kudüste var
olacağız, Bağdatta var olacağız, Bişkekte var
olacağız. Tahranda var olacak mıyız bilemiyorum.
Sayın Bakan, Kuzey Irakta da var mıyız?
Teşekkür
ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
5.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 18inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Onur Öymen.
Buyurun
Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar;
Dışişleri Bakanlığı teşkilat
yasasının birinci bölümü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Son günlerde
bölgemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler dış
politikanın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur
ve bu dış politikanın hazırlanmasında ve
yürütülmesinde çok büyük görev yapan diplomatlarımızın ne kadar
önemli bir işlev yaptığını da belirtmiştir,
ortaya koymuştur.
Değerli
arkadaşlarım, dünya ülkeleri arasında Türk dış
politikası, Türk dış işleri daima önemli, öncü bir rol
oynamıştır. Türk diplomatları bütün dünya ülkeleri
tarafından daima saygıyla anılmıştır, herkes Türk
diplomatlarına saygı göstermiştir, bir kişi hariç, Türkiyenin
Başbakanı. Sayın Başbakan, diplomatlarımızı
monşerler diye küçümser bir üslupla tezyif ediyor, küçültüyor. Son
derece üzüntü vericidir, utanç vericidir.
Sayın
Dışişleri Bakanının temel görevleri arasında,
başında bulunduğu örgütün hakkını,
mensuplarının haklarını ve haysiyetini korumak vardır.
Dışişleri mensupları hakkında böyle küçültücü ifadeler
kullanan Sayın Başbakana karşı, Sayın
Dışişleri Bakanının bir sözünü, bir tepkisini
duyanınız var mı? Kürsüye çıktı bu kadar şey
söyledi, şu Bakanlık mensuplarının hak etmediği bu
küçültücü sözlere karşı bir tepkide bulunduğunu duydunuz mu?
İşte üzüntü verici olan budur. Herkesten önce Sayın Bakan, bu
görev size düşüyor.
İkincisi, bu
teşkilat yasası kuşkusuz Bakanlığımızın
çalışma koşullarını iyileştirecektir.
Eleştirilerimizi Dışişleri Komisyonunda söyledik. Orada
iyileştirmeye çalıştık metni, eskisinden daha iyi bir hâle
geldiğini söyleyebilirim ama biraz önce Sayın Elekdağın
söylediği gibi, büyükelçilerin, devleti ve Cumhurbaşkanını
temsil ettikleri, hükûmetin temsilcisi olmadıklarını belirten
bir değişiklik yapılmadığı takdirde maalesef bu
yasaya oy verecek durumda değiliz. Onun için, bütün dünya ülkelerinin
kabul ettiği bu ilkeyi bu yasaya da koymanın çok yararlı
olacağını düşünüyoruz.
Sayın Bakan
bazı konularda doğru şeyler söyledi; dedi ki: Lisan çok
önemlidir, gittikleri ülkenin lisanını öğrenmelidir
diplomatlar. Çok güzel. Sizden önce öyleydi. Bir arkadaşımız
yurt dışına tayin edileceği zaman, TÖMERle
anlaşmıştık, o ülkenin dilini öğreniyordu. Arap
ülkelerine gideceği zaman Arapça kursu görüyordu, Rusyaya gideceği
zaman Rusça öğreniyordu. Peki, bu yasada böyle bir hüküm var mı? Yok.
Madem bu kadar önem veriyoruz, niye bu yasaya koymadık bu hükmü?
İşte, güzel fikirler söylemek iyidir ama doğrusunu isterseniz
bunu yasaya geçirmek daha da önemlidir.
Mesleğe
giriş koşullarını çok konuştuk Komisyonda. Burada
tekrarlamayacağım söylediklerimi ama şunu biliniz ki, sadece
psikoloji okumuş mesela veya sadece halkla ilişkiler okumuş bir
insanın meslek memuru niteliğini kazanmasının
sakıncalarını o zaman da dile getirdik, burada da tescil
ediyorum. Aynı şekilde sosyal bilimler dalında eğitim
görmüş bir gencin hukuk, uluslararası ilişkiler, iktisat gibi
alanlarda master yaparak Dışişlerine girmesi burada öngörülüyor.
Sosyal bilimlerin Dışişleri işleviyle doğrudan
doğruya ilgili alanlar olduğunu da, bu anlayışta
olduğumuzu da burada tescil ediyoruz, biz bu anlayışla
değerlendiriyoruz. Zaten yasanın daha sonraki bölümlerinde de buna
benzer hususlar var.
Şimdi, bütün
mesele şu: Bu kadar özenle yetiştirdiğimiz, bu kadar dikkatle
seçtiğimiz diplomatlarımızın görüşlerinden Hükûmetimiz
yeterince yararlanıyor mu, yararlanmıyor mu? Acaba Hükûmetimizin son
zamanlardaki söylemleri ve uygulamalarının ne kadarı
Dışişleri Bakanlığı mensuplarının,
diplomatlarımızın önerisidir? Mesela, komşularımızla
sıfır ihtilaf politikası acaba diplomatlarımızın
mı önerisidir, yoksa Hükûmetin bir buluşu mudur?
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Politikaları Hükûmet belirler, diplomat uygular Onur Bey.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) Ben kırk yıllık süre içinde bizim diplomatlarımızın
hükûmetlere böyle bir öneride bulunduğunu hiç hatırlamıyorum
çünkü dünyada da örneği yoktur, çünkü uluslararası ihtilaflar bir
tarafın gayretiyle çözülemez. Sadece Türkiye'nin gayretiyle hiçbir meseleyi
çözemezsiniz; bütün ülkelerin, ilgili ülkelerin mutabakatı
lazımdır bir ihtilafı çözmek için.
Peki, şu
soruyu sorsak: Acaba Dubaide 1 milyar dolar
karşılığında Kuzey Iraka asker göndermeme taahhüdü
diplomatlarımızın önerisi midir? Diplomatlar mı Hükûmete
böyle bir öneride bulundular? Tahmin etmiyorum. Acaba Ermenistanla imzalanan
protokollerin kökeninde, başlangıcında bizim
diplomatlarımızın önerisi mi yatıyor, yoksa 19 Nisan 2010
tarihinde Carnegie Endowmentta Türk-Ermenistan Yakınlaşma Komitesi
Başkanı David Phillips mi bu parlak fikirleri size verdi?
Hayır. demeyin, acele etmeyin çünkü o toplantıda açıkça bu
protokollerin kendi fikirlerinin ürünü olduğunu
açıklamışlardır. O bakımdan,
diplomatlarımız, Hükûmetin başarılı olmayan
adımlarının sorumlusu sayılamaz.
Kıbrısla
AB ilişkilerinin bağlanmasını diplomatlarımız
mı önerdi Sayın Bakan size? Buna benzer çok şey var.
Her hâlükârda,
mesela, efendim, Darfurda katliam yapılmamıştır,
Müslümanlar katliam yapmaz. sözünü diplomatlar mı size önerdi? 11 Eylül
saldırılarında bir saat içinde 3 bin kişinin ölümüne yol
açan saldırıları Budistler mi yapmıştı? Her
dilden insan terörizm de yapabilir, her dinden insan katliam da yapabilir.
Böyle, belli bir dine mensup insanlar katliam yapmaz gibi sözler diplomasiye
hiç yakışmıyor, hiç bağdaşmıyor ve bizim diplomatlarımızın
da bu işlerde sorumlu olmadığını düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce konuşulan konuların hepsi çok
önemliydi. Kudüsle ilgili sözlerini, Sayın Bakanın, dikkatle
kaydettik, dilerdik ki aynı sözleri Yukarı Karabağ için de
söylesin. Kudüs neyse Ankara odur., Yukarı Karabağ neyse Ankara
odur. diyebiliyor musunuz? Diyorsanız, o protokolleri niye
imzaladınız? Sayın Bakan, bir kelimeyle bahis yok içinde
Yukarı Karabağdan.
Şimdi, Mavi
Marmara meselesi son derece ciddidir. 9 vatandaşımızı
kaybettik, 20den fazla yaralımız var ve siz bunu bir gurur tablosu
olarak anlatıyorsunuz: Orada yaralıları getirdik, cenazeleri
getirdik, yolcuları getirdik ve bunu yapmakla büyük bir başarı
sağladık. İnsanlarımız öldü arkadaşlar!
İnsanlarımız öldü ve bu insanları öldürenlere en küçük bir
ceza veremedik, özür bile diletemedik. Özür dileyen var mı? Yok. Gemi
nerede? Gemi İsrail limanında. Tazminat ödendi mi? Ödenmedi.
İsrail, uluslararası mahkeme kurulmasını kabul etti mi?
Etmedi. Peki, siz gizli görüşmede ne konuşuyorsunuz Sayın Bakan?
Bu taleplerimizden, yüce Meclisin oy birliğiyle kabul ettiği
taleplerden bir tanesi yerine getirilmemişken, sizin gizli bir
toplantı yapmanız acaba şöyle bir izlenim uyandırmaz
mı: Bunlar kamuoyuna başka şey söylüyor ama kapalı
kapılar arkasında başka bir dil kullanıyorlar gibi bir
izlenim yaratmaz mı?
Değerli
arkadaşlarım, diplomasi alanında hiçbir başarı
sağlayamazsanız ülkenin güvenliğini
sağlayacaksınız. Türkiyenin bugün
karşılaştığı, bugün 5 şehit daha vererek acımızı
tazelediğimiz terörizm olaylarının çözümü diplomasidedir.
Sayın Bakan, lütfen dosyalarınıza bakınız. Suriyeden
biz terörü nasıl tasfiye ettik? Nasıl bertaraf ettik? Askerî güç mü
soktuk, ateş mi ettik, silah mı kullandık? Nasıl bertaraf
ettik? Diplomasi yoluyla. O kadar ağır bir baskı uyguladık
ki Suriyeye üç günde çözüldüler. Kuvvetli demeçlerle, caydırıcı
demeçlerle, üst düzeydeki bütün siyasi ilişkileri kestik, Sizinle bir tek
terörü görüşürüz. dedik.
Siz niye benzeri
bir politikayı Irakta yapamıyorsunuz? Daha önceki hükûmetlerin
Suriyede sağladığı başarıyı siz niçin
Irakta başaramıyorsunuz? Niçin Irak Hükûmetine gidip
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını ve Irak
Anayasasının 7nci maddesini hatırlatamıyorsunuz? Bu
topraklardan bu teröristleri bertaraf etmek zorundasınız. niye
diyemiyorsunuz? Niçin Amerikalılara Dördüncü Cenevre Protokolünü
hatırlatamıyorsunuz? Onların Irakta güvenliği
sağlamaktan sorumlu olduklarını niye söyleyemiyorsunuz? Sanki
hiçbir terör meselesi yokmuş gibi, Irakla diğer ilişkileri
geliştirdiğiniz için nasıl övünebiliyorsunuz? Her gün
insanlarımız ölüyor. Merkezi belli, karargâhı belli,
liderlerinin nerede olduğu belli, adresi belli, niçin hiçbir şey yapamıyorsunuz?
Niçin Siz yapamazsanız biz yaparız. diyemiyorsunuz? Devletseniz
bunu yapacaksınız.
Sayın Bakan,
siz başarılı olun, bırakın biz sizi övelim. Siz kendi
kendinize gururlanmayın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın.
ONUR ÖYMEN (Devamla)
Siz başarılarınızı ortaya koyun, merak etmeyin, önce
biz muhalefet partileri olarak sizi alkışlarız.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Siz hep olumsuz baktınız.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) Türkiye bugün dünya ülkeleri arasında iç güvenlik
barış endeksinde 121inci sıradadır. Dünyanın 5inci
büyük, 5inci en güçlü ordusuna sahip olan Türkiye maalesef 121inci
sıradadır iç güvenlikte. Niçin? Gücümüz mü yok? Hukuk mu bizden yana
değil? Meclisten yetki mi vermedik size? Nedir sıkıntınız?
Cesaretiniz yok. Cesaretiniz yok. Gelip de bu kürsüden böyle çok
cesurmuşsunuz gibi beyanlarda bulunmak kolaydır ama cesaretli hareket
etmek zordur.
Onun için diyoruz
ki hiçbir iş yapmasanız bile lütfen şu kanı durdurun.
Burada birinci sorumluluk sizdedir Sayın Bakan, diplomasidedir.
Örneğini söyledim. Açın, Suriye dosyasını okuyun,
bakın bakalım biz nasıl yaptık onu. Sayın
Baykalın bakanlığı döneminde nasıl yaptık bu
işi? Nasıl yaptık? Üç günde nasıl çözüldüler? Diplomasi bu,
onun için sizden bunu bekliyoruz.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öymen.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın
Ertuğrul Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
adına, gündemimizde bulunan Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki
Kanun üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Hepinizi dediysem de işte, 15-16
kişiyi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Şimdi, Türk
milleti bilsin. Türk milleti, bu memleketi yönetmeye soyunan Adalet ve
Kalkınma Partisinin Genel Başkanı ve Başbakan Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın AKP Grubuna hâkim
olmadığını bilsin çünkü kameralar burayı göstermiyor,
bizi gösteriyor.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Kendi grubuna bak.
RECEP TANER
(Aydın) İktidarsınız ama muktedir değilsiniz.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Şuraya üç buçuk kişiyi
toplayamıyorsunuz.
Evet,
değerli arkadaşlar
SADIK BADAK
(Antalya) Siz konuşmanızı yapın.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Konuşma yapmak için geldim, müsaade ederseniz
konuşacağım Beyefendi.
Değerli
arkadaşlar, eğer, etkin dış politika yapmak istiyorsak bu
ancak yeterli sayıda ve yetkin diplomatlarla, düzgün ve etkili bir
teşkilatlanmayla mümkündür. Eğer bu kanun tasarısı, bu
hedefi sağlayacaksa bu kanun tasarısını önümüze getiren
mercileri, kişileri kutluyorum.
Yalnız, son
zamanlarda, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiğinden
bu yana kanun yapma tekniğinde baş gösteren özensizliğe en
sonunda Dışişleri Bakanının da bulaşmış
olmasından ciddi ızdırap duyuyorum. Artık doğru dürüst
kanun yapamaz hâle geldik.
Bakın,
şimdi diyor ki 5inci maddede: Bakan, merkez ve yurtdışı
teşkilatının faaliyetlerini, işlemlerini ve
hesaplarını denetlemekle görevli ve yetkilidir. Affedersiniz, yani
bu Bakan merkez ve yurt dışı teşkilatının her
türlü faaliyetlerini, işlemlerini ve hesaplarını bizzat
nasıl denetler? Bunu kim kaleme alıyor, bu maddeyi? Nasıl
yazılıyor bu kanun? Denetler ve denetletir. deyin de hiç olmazsa
maksat hasıl olsun.
Sonra bir
başka maddesinde yedi adet müsteşar yardımcısı.
Çatal kaşık mı müsteşar yardımcıları?
Kişiler için adet tabiri kullanılır mı beyefendiler ve bunu
yazan -tamamı- Türkçeyi doğru dürüst bilmeyen
arkadaşımızın sıfatı büyükelçi. Sayın Bakan,
hicap duyuyorum. Böyle şey olur mu? Ha, benim bildiğim
Dışişleri memurları bu hatayı yapmaz. Benim beraber
çalıştığım Dışişleri mensupları bu
yanlışı yapmaz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Onlar hazırladılar bunu, onlar.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Bunu yapan sizin Başbakanlıkta istihdam
ettiğiniz ve İstanbul Belediyesinden ithal ettiğiniz
kişiler bunlar. Bu arkadaşlar bu hatayı yapmaz, yedi tane
müsteşar yardımcısı demezler. Çatal kaşıktan
bahsetmiyoruz, sandalye masadan bahsetmiyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) At suçu bürokrasiye.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Başka bir madde: Bakanlık, ihtiyaç
duyması hâlinde, irtibat ofisi, büyükelçilik bürosu, konsolosluk
ajanlığı gibi temsilcilikler kurması için Bakanlar Kuruluna
teklifte bulunur. Bakanlar Kurulu kuruldur, bir kurum değildir, bir
kişilik değildir, tüzel bir kimlik değildir. Bakanlar Kuruluna
teklifte bulunulmaz. Başbakanlığa belki teklifte bulunulur. Sonra
teklifte bulunulur da ne olur? Böyle denmez ki bu. İcabında Bu
işleri yapmak üzere Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar
Kurulunca efendim, kurumlar ihdas edilir. diye ifade edilir bu. Kanun
yapmasını da bilmiyorsunuz beyefendiler. Ben neresinde tutayım
bu işi?
Ondan sonra
geliyoruz 19uncu maddeye. 19uncu madde: Bakanlık dış
politikanın yürütülmesinde gerekli ve faydalı gördüğü
uzmanlık konularının ve yabancı dillerin Bakanlık
personelince öğrenilmesi ve bu alanlardaki mevcut birikim ve
yeteneklerinin geliştirilmesi amacıyla gerekli tedbirleri alır.
Ya, işin tabiatı gereği bu, elbette alır. Bunun için kanun
mu yapılır? Anayasaya koydunuz, Sosyal ve Ekonomik Kurul kurmak gibi
bir şey bu. Aynı hatayı, efendim, şimdi, Gelir İdaresi
Kanununda da yapıyorsunuz, Bakan Koordinasyon Kurulu
Ya Bakan zaten
koordinasyondan sorumludur, canı istediği zaman toplar
insanları, gerekli koordinasyon görevini yerine getirir yani şimdi
biz Maliye Bakanlığı Kanununu da geri mi çağıracağız?
Maliye Bakanı da memurların iyi memur olabilmesi için gerekli
tedbirleri alır. diye teşkilat kanununa ek bir madde mi
koyacağız?
Dolayısıyla,
Sayın Bakan, ben bu hatanın -tekrar ısrar ediyorum- diplomat
arkadaşlarım, benim bildiğim diplomat arkadaşlarım
tarafından yapıldığı kanaatinde değilim.
Onun için,
Türkiye'de kanunu yapma prosesinde Başbakanlığın artık
daha düzgün, daha derli toplu bir düzenlemeye gitmesi lazım. Türkçe
bilmeyen insanlarla Başbakanlık ve Türkçe bilmeyen insanların
bulunduğu Başbakanlıkla Türkiye sağlıklı ve doğru
bir şekilde yönetilemez. Herkes aklını başına
toplasın, bu gidiş iyi gidiş değil.
Şimdi,
gelelim efendim, kimi konuşuyoruz? Dışişleri
Bakanlığını konuşuyoruz. Dışişleri
politikası önemli bir politika mı? Önemli bir politika. Muhalefet,
böyle, eksik olmasın arkadaşlarımız, teker teker
şurası yanlış, şurası eksik,
şurası noksan, şurası hatalı diye ifadede
bulunuyorlar, Sayın Bakanımız geliyor buradan Biz şöyle
iyi yaptık, biz böyle iyi yaptık. Biz
başarılıyız. Bizden önce hiçbir şey doğru
yapılmıyordu, sadece bizimle beraber yapılıyor.
Nereye iyi
yapılıyor? Eğer, bakın, ben size söyleyeyim, arşivleri
uzun uzun okumak fırsatınız yoksa, şu 11 Kasım 2002
tarihli Radikal gazetesinde Bir Avrupa Serüveni diye bir makale var. Ben
bunun fotokopisini size göndereyim Sayın Bakan, bunu okuyun.
Bakın, ne
oluyor? 11 Aralık 1999, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde en
uzun gün. Türkiye'nin tam üyelik adaylığının
konuşulduğu gün. Diplomat arkadaşlar gayet iyi bugünü
hatırlıyorlar, çünkü pek çoğu o müzakerelere katkıda
bulundular.
Evet, o gün saat
12.00de, Türkiye'nin Dışişleri Bakanı, o zamanki dönem
başkanı olan Fin Dışişleri Bakanı Halonene
telefon ediyor ve diyor ki: Kusura bakmayınız, çabalarınız
için teşekkür ederiz ama biz bu öne sürdüğünüz teklifler üzerinden
ABye tam üyelik adaylığını kabul edemeyiz. Nokta.
Helsinki toplantısı birbirine giriyor. Gece 22.10da, Esenboğa
Havaalanına bir uçak iniyor. Bu uçak Chiracın özel uçağı.
İçinde AB Genel Sekreteri Solana ve Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen
var. Türkiye'nin istediği şartları ihtiva eden mektubu getirip
Hükûmetin önüne koyuyorlar ve Chiracın tabiriyle -bu benim tabirim
değil- Türkiye diğerleriyle aynı haklara sahip bir AB üyesi
adayı oluyor. Yazıyor bunlar, arşivlerimizde yazıyor, gazetelerde
yazıyor. Yani, 1999 10 Aralığında diğerleriyle
aynı haklara sahip bir AB üye adayı olan Türkiye'nin bugünkü durumu
ne?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Dış kapının mandalı.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) İmtiyazlı adaylığı
tartışılan bir Türkiye. Başarılı dış
politika bu mu Sayın Bakan? Bunun neresi dış politika? Neresi
başarılı dış politika? Siz AB üyeliği sürecinde
Türkiyeyi nereden nereye getirdiğinizin farkında mısınız?
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Eksen kayması var.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Böyle şey olur mu? Biz
başarılıyız. Nereniz başarılı? Aha, şu
AB üyeliğini şey yapıyorum.
Ondan sonra,
başka bir örnek vereyim size, yani hazır, başka
arkadaşların söylediğini tekrar etmeyeyim diye.
13 Mart 2010da
Sayın Cumhurbaşkanı Kongo ve Kameruna gidiyor, giderken de bir
beyanat veriyor. Ne oluyormuş? Afrika Türkiye'nin stratejik
ortağı olmuştur. Dokuz sene Avrupa Konseyinde
çalışmış, Dışişleri Bakanlığı
yapmış Sayın Cumhurbaşkanımızın, Afrika
sanki hükmi bir şahsiyetmiş, Afrika bir devletmiş, bir
şeymiş gibi Afrika Türkiye'nin stratejik ortağı
olmuştur. diye beyanat vermesini son derece
yadırgadığımı belirtmek istiyorum. Eğer Afrika
bizim stratejik ortağımız oluyorsa Antartika veyahut da Büyük
Okyanus niye olamıyor?
Sonra, niye
gitmiş Sayın Cumhurbaşkanı Kongo ve Kameruna diye
bakıyorsunuz, daha çok, ticaretimizi geliştirme
çabalarımıza katkıda bulunmak için.
Beyefendi, son
yedi sekiz sene içinde büyükelçilik açtığınız 15 Afrika
ülkesinin toplam gayrisafi millî hasılası 467 milyar dolar,
İspanyanınki ise 1 trilyon 395 milyar dolardır; 3 misli. Siz 15 tane büyükelçilik
açıyorsunuz.
AHMET YENİ
(Samsun) Açmayalım mı?
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Sayın Bakan bakın, bazı üyeleri bu
Meclisin ve bu milletin bazı mensupları bazı şeyleri
sezebilecek kadar sağduyulu insanlardır. Afrikadaki 15
büyükelçiliği bu maksatla açmadığınızı biz
hissediyoruz, ne maksatla açtığınızı da
kestirebiliyoruz.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Türkiye, buyükelçiliği niye açar ya!
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Bugün Türkiyede makamı, mevkisi ne olursa
olsun, pozisyonu ne olursa olsun hiçbir siyasetçinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakikalık ek süre veriyorum; tamamlayınız lütfen.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla)
kendi özel, kişisel, uzun vadeli
hesapları gereği Türkiyenin dış politikasına yön
vermeye hakkı yok. Dünyanın parası bu işler. Herhâlde Türk
Dışişlerindeki değerli arkadaşlarımız bize
bir büyükelçilik çıksın diye yapmıyorlar bunu. Siz
yapıyorsunuz politikacılar ve niye yaptığınızı
da siz biliyorsunuz, biz kestirebiliyoruz. Bunun da bir yere kaydedilmesinde
fayda görüyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) Söyleyin de biz de anlayalım!
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Sayın Yeni, haydi!..
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Bildiğiniz bir şey varsa biz de
öğrenelim.
AHMET YENİ
(Samsun) Bir şey biliyorsanız söyleyin!
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Biz Sayın Bakanla onu konuşuruz.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Dinle, dinle!
AHMET YENİ
(Samsun) Biz de öğrenelim, bilgilerinizden istifade edelim!
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Şimdi, bakın arkadaşlar, Mavi Marmara
işinde Biz bu işin içinde değiliz. diyorsunuz -keşke bu
konuşmalar bugün olmasaydı- arkasından da diyorsunuz ki Bizim
üç tane alternatif senaryomuz vardı. Haa, demek ki buraya kadar işin
içindesiniz. Hani işin içinde değildiniz? Yapmayın, bunlar
doğru şeyler değil, sağlıklı şeyler
değil. Doğrunun ne olduğunu bundan sonraki 27 maddeyle ilgili
önergelerimizde konuşurken size anlatacağım; inşallah
anlaşabiliriz.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) İma etmeyin, anlatın!
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Anladınız, değil mi?
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Yok, anlatın; anlamadım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit
Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Geylani.
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının birinci
bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının genel gerekçesinde şu satırlar
dizilmiştir -tırnak içinde-: Türkiye Cumhuriyeti
Dışişleri Bakanlığı, uluslararası
ilişkilerin genişleyen kapsamı ve dış politikada
alınan yeni inisiyatiflerle birlikte, çok çeşitli alanlarda ve
coğrafyalarda yeni sorumluluklar üstlenmektedir. Yine tasarının
genel gerekçesinde görüldüğü gibi bununla, bu söylemle Afrika, Güney ve
Doğu Asya, Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Kuzey Amerika ve Orta Doğu
ile Avrupayı içeren küresel bir alan kastedilmektedir. Ayrıca 2009,
2010, 2011 yılları içerisinde 42 yeni temsilcilik açmakla ve
açılacakla toplam temsilcilik sayısının da 212ye
çıktığı belirtiliyor.
Eğer tüm
bunlar doğruysa buna bir diyeceğimiz yok, hatta Daha da büyüyelim ve
daha da büyük inisiyatifler sahibi olalım. diyoruz. Ancak Türkiye
Cumhuriyetinin ulusal iç politikada kendi coğrafyasındaki sorumluluk
ve inisiyatifin karnesine bakmak gerekmez mi? Her alanda uluslararası
itibar, inisiyatif ve sorumluluk, ülkenin iç barışı, demokrasi
standartları, emeğe ve insan haklarına saygıyla, evrensel
hukuk normlarından geçmektedir. Onun için, Türkiye'nin, iç
barışını sağlayamadığı, Avrupa
Birliğine üye olma sürecinde ciddi sorunlar yaşadığı,
dış politikada yeni gelişmelerin ve beraberlerinde
sorunların yaşandığı bir dönemde yasa
tasarısının gerekçesi oldukça havada kalıyor.
Türkiye
yıllardır iç politikada yaşadığı
başarısızlıkları dış politika alanında
da yaşamaya devam ediyor. Türkiye'nin uluslararası siyaset
arenasında etkin bir rol üstlenebilmesi için öncelikle iç
sorunlarını kalıcı bir şekilde,
barışçıl yöntemlerle çözmek zorundadır. Bunu yaparken de
otuz yıllık ezberci bakış açısını değil,
demokratik yollardan çözmeyi esas almalıdır.
Bu nedenle,
başta Hükûmet ve 23'üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere,
sorumluluk sahibi bütün birey ve kurumlar, artık uluslararası bir
boyut kazanan Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü
ajandalarının baş gündemine almak zorundalar. Devlet, Hükûmet,
sorumluluk sahibi ve insan olmanın gereği de tam da budur. Bu
gereğin yerine getirilmesiyle ülkenin iç sorunlarının büyük
ölçüde çözüleceği gibi, dış politika alanında da özellikle
Orta Doğuda aktör olabilecek koşulların
sağlanmasını da beraberinde getireceği
düşüncesindeyiz.
Değerli
arkadaşlar, siyaset arenası, hepimizin de tanık olduğu
üzere, çok hızlı bir şekilde değişim ve dönüşüm
içindedir. Siyasi ve ekonomik güç dengeleri sürekli değişim içinde
olmakla birlikte Türkiye'nin bu değişim sürecinde doğru
politikalar belirleyemediği, yaşanan son olaylarda da ortaya
çıkmaktadır.
Bir kez daha
altını çizerek yinelersek, özellikle Türkiye siyasi tarihinin otuz
yıllık dilimine damgasını vuran ve seksen beş
yıldır çözüm bekleyen Kürt sorununu, iç dinamiklerle, demokratik ve
barışçıl bir şekilde, kendi coğrafyamızda, kendi
halklarımızla çözmekten başka seçeneğimizin olmadığının
altını çizmek istiyorum. Buna karşın, evet buna
karşın, sorunu bir terör sorunu olarak ele alan yanlış
yaklaşım ve bunu dış politikanın da ana eksenine
oturtmanın, ABD, AB ve diğer bölge ülkelerini, Türkiye'nin iç
sorunlarına dâhil etmenin, varlığımıza,
bütünlüğümüze, beraberliğimize bir eksiklik, bir
saygısızlık olduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2003 sonrasında Irakta yaşanan sorunların
Türkiyeyi ilgilendiren boyutu Kürt realitesidir. Irakın ve Türkiye'nin
Kürt sorunları giderek birbirleriyle bağlantılı bir hâle
gelmiştir, İran ve Suriyedeki sorunlar da bu bağlamın
birer parçasıdır. Türkiyeyle bölgesel Kürt yönetimi arasındaki
ilişkilerin bölge barışı eksenli gelişmesi
noktasında anlam kazanır ancak böyle bir anlam yüklenebilir. Ne var ki
AKP Hükûmeti, ABDnin de dayatmasıyla Orta Doğuda yine kardeş
kardeşe kırdırma politikasıyla, sınır oynama
oyunlarıyla bir gündem oluşturmaktadır. Oysaki onurlu çözüm,
komşu sınırlarına saygı, kendi
sınırlarımızın içinde demokratik, toplumsal
barışı inşa etmektir. Artık, hadise, egemen güçlerin
uzlaştıkları güvenlik ve ekonomik dar çerçeveye
sığmıyor değerli arkadaşlar. Buna rağmen,
günümüzde Kürt sorununun inkâr ve imha siyasetiyle ortadan
kaldırılması için âdeta iktidarı, muhalefeti, asker ve
sivil bürokrasiyle tehlikeli bir birliktelik sergiliyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetin her siyasal elit
kuşağı, bir öncekinden daha derin travmaları kendisinden
sonraki kuşağa miras bırakarak çözümsüzlüğün bir tabu
hâline getirilmesini sağlamıştır. Türkiye'nin ve diğer
bölge ülkelerinin siyasal, sosyal ve tarihî gerçekleri yadsınarak
uygulamaya koyulmaya çalışılan tüm dış
politikaların Türkiyeye ve çevre ülkelere istikrarsızlıktan
başka bir şey getirmeyeceği de açıktır. Avrupa Birliğiyle
bütünleşmek isteyen, dünyada barışın ve diyaloğun
tesis edilmesi için Medeniyetler İttifakı Projesinde rol alan, Orta
Doğuda, Balkanlarda ve Kafkaslarda yaşanan sorunlar için arabulucu
rolü üstlenmek isteyen bir Başbakan ve Hükûmeti söylem ve
icraatlarıyla Kürtlerin en temel hakları olan Kürt dilinin,
kültürünün ve kimliğinin anayasal güvence altına alınmasına
ve anayasal yurttaşlığa neden karşı
çıkmaktadır ve bu muhalefet de bu anlayışa neden çanak
tutmaktadır? İşte çifte standart denilen kültür hadisesi budur.
Değerli
arkadaşlar, bilinen bir gerçeği yineleyelim: Türkiye'nin Orta
Doğudaki sorunu ve rolüyle ABye üyelik tartışmaları
tamamen Kürt sorununa odaklanmış durumdadır. Avrupa
Birliğine uyum çerçevesinde demokratikleşme ve dolayısıyla
sivilleşmeye yönelik icraatların durma noktasına geldiği de
ortadadır. İşte tam da burada Kürk realitesinin ayrı bir
aidiyet hakları temelinde kabul edilmesinin en temel engel olduğunu
hep birlikte ve her gün görüyoruz. Bu görüntüler ortada iken yine Türkiye'nin
kendi sorunlarını çözmeden Orta Doğuya ders vermeye
kalkışması, modeller önermesi uluslararası arenada
ciddiyetten uzak görülmektedir. İç meselelerini çözemeyen, ülkesinde
barışı tesis edemeyen bir Türkiye, Orta Doğuda güç
olamayacağı gibi, bu tutumu nedeniyle giderek de yalnızlığa
itilecektir. AKP, bugünkü tarih itibarıyla da deşifre olan,
ayrıca gizli kapaklı İsrail-Filistin sorununda samimi ve
gerçekçi olmadığını, ülkesinde yaşananlara bigâne
kalarak ülke kentlerini ve çocuklarını kaderlerine terk etmekle
kanıtlamaktadır. Sayın Bakan deminki konuşmasında
İran hamiliğinden de söz etti. Ancak bakınız, İranda
yaşayan Kürt yurttaşlarının siyasi idamlarına
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
HAMİT
GEYLANİ (Devamla)
ve hak ihlallerine sessiz kalması da öngörülen
kaderin ve niyetin bir göstergesi değil midir?
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; özet olarak arz ettiğim ve
görüldüğü gibi yurtta sulhu gerçekleştiremeyen bir ülke ve onun
yönetimi cihanda sulhu gerçekleştiremez ve kimseyi de kandıramaz.
Kısaca arz
ettiğim bu duygularla Genel Kurulu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi
Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet
Davutoğluna söz vereceğim ama süremiz azaldığı için
görüşmelerin Sayın Davutoğlunun konuşmasının
bitimine kadar uzatılmasıyla ilgili Genel Kurulun kararını
alacağım.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU Teşekkür ederim Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, özellikle uzatma konusunda gösterdiğiniz
hoşgörü için.
Her şeyden
önce sorular kısmında hatırlatılan, bana
hatırlatılan bir hususta bir bilgilendirme yapmak istiyorum.
Sayın Şandır soruları sorarken Mavi Marmara gemisinde vefat
eden vatandaşlarımızın sayısının 12 olup
olmadığını sormuşlardı. Galiba Endonezya
Cumhurbaşkanının böyle bilgisi.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Evet, Endonezya Cumhurbaşkanı söyledi.
Kayıtlara da geçti.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Evet. O herhâlde sehven söylenmiş
bir bilgi. Bizim bütün çalışmalarımızda
ulaştığımız sonuç şudur: 8 Türk
vatandaşı, 1 Türk kökenli Amerikan vatandaşı. Rakam budur.
Yani tavzih etmek bakımından, önemli gördüğüm için ifade
ediyorum.
Bir hususu,
ilkesel olarak burada, Sayın Öymenin ve Sayın Kumcuoğlunun
konuşmalarında geçen bir hususu doğrusu dikkatlerinize getirmek
ve altını çizmek istiyorum. Her iki değerli milletvekilimiz de
Hükûmetlerle diplomatlar arasında bir ayrım yaptılar.
Doğrusu ben bunun, Türkiye'nin ulaştığı demokrasi
düzeyi ve Dışişleri Bakanlığımızın o
köklü geleneğiyle, her ikisiyle de
bağdaşmadığını düşünüyorum. Her iki
değerli milletvekili geçmişte büyükelçilik de yaptıkları
için çok iyi bilirler ki Bakanlığımızın belki de en
köklü geleneği siyasi sorumluluğu üstlenen ve dış
politikayı yapmakla sorumlu olan, yürütmekle sorumlu olan ve bu görevi
yürüten Sayın Bakana ve Hükûmete doğru bilgilendirme yapmaktır.
O hükûmet hangi partiden olursa olsun, hangi siyasi görüşe sahip olursa
olsun, Dışişleri bürokratlarımız en doğru
bilgilendirmeyi, en doğru analizi aktarırlar ama siyasi karar ve
sorumluluk Bakana ve Hükûmete aittir. Bu ikisini ayırmak demek, demokrasi
yerine başka bir rejim düşünmek demektir.
Türkiyede çok
köklü bir bürokrasi geleneği vardır. Bunun da en köklü
yansımaları Bakanlığımızdadır. Şu anda
kendileriyle çalışmaktan büyük gurur duyduğum Bakanlık
mensuplarının hiçbirisi, Hükûmet yerine karar almayı
düşünmezler, hiçbirisi de Hükûmetten aldıkları bir talimatı
uygulayıp uygulamama konusunda kendilerini serbest addetmezler. Devlet
olmak, siyasi kararı alanın hükûmet olması, bu kararı
uygulayanın da bürokrat olmasını gerektirir. Demokrasi denecekse
rejimin adına, bu böyledir. Bu ikisinin arasında ayrım yapmak,
çok kurnazca bir ifadeyle, memurla hükûmeti karşı karşıya
getirme çabasıdır, seçilenler ile atananları karşı
karşıya getirme çabasıdır; gerçekten bizim siyasi
kültürümüze yakışmayan bir tutumdur. Bunu buradan ifade etmek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TANKUT
(Adana) Böyle bir şey yok ki.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ben, her vesileyle, beraber
çalıştığım arkadaşlara bugünkü konuşmamda da
teşekkürlerimi ifade ettim, ismen de teşekkür ettim Sayın Apakana
ve ekibine. Her vesileyle teşekkür ettim. Bakanlığım
mensupları bilirler ki her önemli girişimden, faaliyetten sonra da
kendileriyle otururum, ayrıca özel olarak toplanır, bir ikram veya
bir başka vesileyle teşekkürlerimi ifade ederim. Sayın
Başbakanımız da birçok vesileyle bu teşekkürleri
kendilerine, çalışan bürokratlarımıza ifade
etmişlerdir.
Sayın
Başbakanımızın tenkit ettiği husus, kimleri tenkit
ettiği, daha salondan çıkmadan, bir başka devletin
cumhurbaşkanı Sayın Başbakanımıza yönelik olarak
ülkemizin onurunu zedeleyecek şekilde bir tutum sergilediğinde, onun
seyretmeden dahi yorum yapanlarla ilgilidir. Her şeyden önce, kim, hangi
siyasi partiden, hangi siyasi görüşten olursa olsun, bu ülkenin
cumhurbaşkanlarının, başbakanlarının yurt
dışındaki onuru, hepimizin onurudur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Kim onlar, açıklar mısınız Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Onlar çok iyi biliniyor, yoksa, çok
değerli emekli diplomatlarımızı da, hele hele bugün gece
gündüz benimle birlikte, çoğu ailesinden uzak çalışan şu
beraberimde gördüğünüz diplomatları da kastetmemişlerdir, ben
onlarla birlikte çalışmaktan iftihar ediyorum ve onların da
demokrasiyi çok özümsemiş bürokratlar olarak Hükûmetle birlikte nasıl
özverili şekilde çalıştıklarının şahidiyim.
Kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Lisan konusunda
Sayın Öymenin bir şeyi vardı Sizden önce böyleydi, şu
anda değil. diye. Ben bunların rakamlarını, şu andaki
Bakanlığımızda lisan konusundaki durumu, yani bizden önceki
durumu size arz etmek istiyorum. Sayın Kumcuoğlunun tenkit
ettiği madde 19u onun için koyduk. Evet, yabancı dillerin
geliştirilmesi ve uzmanlaşmanın teşviki
Bakanlığın zaten görevleri arasında, birçok geçen
diğer husus gibi. Ancak Bakanlığımızda bizden önce
Arapça konuşulan ülkelerde 122 diplomatımız, görevlimiz
vardı, bunun sadece 8 tanesi Arapça biliyordu. Rusça konuşan
ülkelerde 86 temsilcimiz vardı, bunun sadece 6 tanesi Rusça biliyordu.
Balkan dilleri konuşulanlarda 35 görevlimiz vardı, hiç Balkan dili
bilen yoktu. Çince görev yapılan yerde 33 görevlimiz vardı, Çince
bilen sadece 2 arkadaşımızdı. Bunu artırabilirsiniz.
Şimdi biz bu 19uncu maddeye bu atfı onun için yapıyoruz ve
diyoruz ki, bundan sonra her türlü imkânı vererek ve
aldığımız karar şu, bunu kanun maddesi hâline getiriyoruz
ama Bakanlık içinde aldığımız karar, her bir aday
meslek memuruna, değişik düzeylerdeki memura belli aralıklarla
ücretli izin vererek o dilleri öğrenmelerini temin edeceğiz. TÖMERde
öğrenilmiyor dil, ben biliyorum, ben akademisyenim, istenen ölçüde
öğrenilmiyor. Biz diplomatlarımızın gittiği yerlerde,
gittiği ülkelerde o ülkelerin ruhuna, iliklerine, kültürlerine nüfuz
edecek şekilde dillerini konuşmalarını istiyoruz, bunun
için de her türlü fedakârlığı yapmaya kararlıyız.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Anlamamışlar Sayın Bakan.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Dünyanın en zeki adamı sensin!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bir başka husus, Sayın
Kumcuoğlunun Afrika ülkelerine atfı. Gerçekten ben kendisini her
zaman sadece eski bir büyükelçi olarak değil, bir aydın, entelektüel
olarak da takdir etmişimdir, Afrikayı bu kadar küçümsemesini
anlamış değilim. Bütün dünya ülkeleri şu anda rekabet
alanlarını Afrikaya yönelttiler.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Stratejik ortaklık.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz de Afrikada önümüzdeki dönemde son
derece dünya politikasında etkili olacak bu kıtaya geç bir
şekilde aslında nüfuz ediyoruz. Gecikmiş bir girişimdir bu.
15 büyükelçilik açtık, çok da doğru yaptık.
Bakın
şimdi Afrikadaki büyükelçiliklerin sayısına, değişik
ülkelerin sayısı: ABD 48, Fransa 43, Rusya Federasyonu 41, Almanya
39, İngiltere 35, Mısır 40, Brezilya 34, İran 24, Çin 47,
Japonya 30, biz
AHMET YENİ
(Samsun) Onlar yanlış yapmış demek ki!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Hayır efendim.
bu kararı,
Afrikaya açılım kararını aldığımızda
Türkiye'nin Afrikadaki toplam büyükelçilik sayısı 21 idi.
Afrikanın yarısı eğer Osmanlı arşivi olmasa
tarih yazılamayacak ülkelerdir. Japonya dünyanın öbür köşesinden
gelecek ve 30 büyükelçilik açacak, Çin 41 büyükelçilik açacak, Afrika tarihinin
Osmanlı arşivlerinde Afrika-yı Osmani denilen Afrikanın
içinde sadece 21 Türk büyükelçiliği olacak. Bunu içinize
sindiriyorsanız Türkiye'nin onur şeyini bu şekilde
düşünüyorsunuz demektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bizim içimize sindiremediğimiz sizin Kandile
gidemediğiniz Sayın Bakan!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Masrafa gelince, evet 15 Afrika ülkesi
1 İspanya kadardır, doğru, gayrisafi millî hasılada.
Şimdi, size
bir başka rakam söyleyeyim: Bu 15 Afrika ülkesine
açtığımız 15 büyükelçiliğin toplam maliyeti de 1
Avrupa ülkesinde açılacak büyükelçilik kadardır, daha fazla
değil. İşletme maliyeti de bu kadardır. Hepsinin
rakamlarını size gönderebiliriz. Bir tek Türk iş adamı
herhangi bir büyükelçilik açtığımız bir Afrika ülkesinde
bir tek iş yapsa ve 10 milyon dolarlık iş yapsa o seneki
şeyimizi kazanmış oluyoruz bir seferde, ki bu büyükelçilikleri
biz gelecek yüzyıla yatırım yapıyoruz. Afrikanın her
köşesinde Türk Bayrağı dalgalanacak dünyanın her
köşesinde dalgalandığı gibi. Bunu herkes bilsin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bizim
perspektifimiz bu. Kimsenin menfaatine değil, Türkiye'nin geleceğine
yatırım yapıyoruz. Hiçbir özel veya farklı kaygı
olmaksızın bundan sonra bu çabalarla Türkiye her alanda faaliyet yapmaya, Afrikanın
her köşesinde etkin dış politika yürütmeye kararlıdır.
Sayın
Kumcuoğlunun kanun maddeleriyle ilgili düzenlemelerle ilgili söylemiş
olduğu özellikle 5inci madde ikinci fıkra bakanlıkların
kuruluş ve teşkilat yapısını düzenleyen 3046
sayılı Kanundaki ifadenin aynısıdır.
Bakanlığımıza bu şekilde intikal etmiştir.
Ayrıca, kendisinin Bunu diplomatlar yazmamış. demesi de
diplomatlarımıza züldür. Bütün bu kanun Dışişleri
Bakanlığımızın mutfağında
hazırlanmıştır ve Dışişleri
Bakanlığı Kanununu Dışişleri Bakanlığı
hazırlar. Böyle olmuştur. O bakımdan, diplomatları ve
Türkiye'nin en önemli yine koordinatör kurumu olan
Başbakanlığı ayırt ederek, ayırarak
Başbakanlığı töhmet altında tutması gerçekten
kendisinin devlet adabına ve geçmişine
yakıştıramadığım bir tutumdur.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, burada öyle kanunlar geçirildi ki!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ancak, redaksiyon olarak tavsiye
ettiği hususlar iyi niyetle tavsiye edilmiş olsa bunlar zikredilir ve
düzeltilir. Nitekim adet konusunda söylediği hususa katılıyorum,
bizim de gözümüzden kaçmış.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ona benzer o kadar çok yanlışlık
yapılıyor ki Bakan.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Adet ifadesi orada zaittir,
doğru değildir. Onu değiştirmeyi bir önergeyle teklif
edeceğiz. Eğer yapıcı bir tenkit olursa, bu tutumumuz da
gösterir ki biz bunları değerlendirmeye ve düzeltmeye
hazırız.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Biz de o anlamda yapıyoruz zaten.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ancak, buradan hareketle bütün bir
Bakanlığın Türkçe bilmediğini ima etmeye
çalışması da, doğrusu, kendisi de Bakanlıkta
çalıştığı için yakıştıramadığım
bir tutumdur.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hedef saptırmayın Sayın Bakan, hedef
saptırmayın. Başarıları gösterirken Hataları da
biz yapıyoruz. deyin. Niye bürokratlarla karşı
karşıya getiriyorsunuz Meclisi?
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Kumcuoğlu, şimdi Sayın Bakanın
konuşmasının bitimine kadar diye Genel Kurulda bir karar
aldık. Dolayısıyla benim uzatma yetkim yok.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Hakkım ne olacak?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, oturum kapandıktan
sonra
BAŞKAN -
Sizin konuşmanız için Genel Kuruldan yeniden uzatma almam lazım.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Benim hakkım ne olacak?
BAŞKAN
Hakkınız
Bakın, ne yapayım?
SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkan, uzatın. Sayın Başkan,
oylamaya sunun, uzatın.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Oylayın
Oylayın
BAŞKAN
Peki, tamam.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, oturum kapandıktan
sonra
BAŞKAN
Sayın Şandır, onları biliyorum da, ben de şimdi Genel
Kurulun oyuna sunacağım. Siz de bunu çok iyi biliyorsunuz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Alın efendim, evet.
BAŞKAN -
Evet, sataşma nedeniyle Sayın Kumcuoğluna söz vereceğim.
Kendisine üç dakikalık söz süresi vereceğim.
Genel Kurulda
oylarınıza sunuyorum uzatılmasını: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Buyurun
Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Aydın Milletvekili Ertuğrul
Kumcuoğlunun, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
23üncü Dönemin
tarihinde ilk defa iktidar kanadı muhalefet lehine el
kaldırıyor, tebrik ediyorum, bunun altını çiziyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) İlk defa
Şimdi
efendim, tabii saat on iki, yorulduk. Sayın Bakan, bazı
konuşmacıların konuşmalarını birbirine
karıştırdı gibi geliyor. Ben hiçbir zaman
konuşmamın hiçbir yerinde Dışişleri mensuplarıyla
Dışişleri Bakanının arasını açacak veya
onları birbirine düşürmeye sevk edecek bir ifadede bulunmadım,
orada bir yanlışlık var, orada bir yanlışlık var.
Başka birisi söylemiş olabilir. Hepiniz dinlediniz yani, öyle bir
şey demedim ben.
AHMET YENİ
(Samsun) Kayıtlara bakalım.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Ha onun dışında ne dedim: Böyle
kanun yapılmaz. dedim.
AHMET YENİ
(Samsun) Türkçe bilmiyorlar. dediniz ama.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Ve bir süre beraber çalışmaktan büyük onur
duyduğum, büyük kıvanç duyduğum, büyük inşirah
duyduğum Dışişleri personelini de hakikaten yani gönlüm
elvermediği için Olsa olsa bu hatalar bir başka yerde
yapılıyordur. dedim. Çünkü yani Sayın Bakanım, çok
istirham ederim, sadece bundan ibaret değil. Ben size onlarca, yüzlerce
misal verebilirim. Kanun yaparken sağlıklı Türkçe
kullanmıyoruz, doğru ifadeler kullanmıyoruz. Efendim, falanca
kanun böyleymiş. Efendim, yanlışın tekrarı marifet
midir? Meziyet midir? Böyle şey mi olur? Doğrusunu
yazarsınız, doğrusunu yazarsınız, denetler veya
denetletir dersiniz.
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) - Zaten sizlerin yanlışlarını düzelte
düzelte
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Şimdi onun dışında, efendim, ben
Başbakanlıkla Dışişleri
Bakanlığını birbirine düşürmeye
çalışıyormuşum. Bunu ben söylemedim, fakat buradan, ister,
gönül arzu eder ki Sayın Başbakan bu memleketin dış
politikasının yürütülmesinde ve belirlenmesinde
Cumhurbaşkanlığı makamı, Başbakanlık
makamı ve Dışişleri Bakanlığı mutlak bir
uyum hâlindedir diyebilsin.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Öyle
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Öyle, öyle
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) - Ne var bunda?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Aksini söyleyin.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Öyle mi?
Peki, siz niye
söylüyorsunuz efendim bana, onu yetkili ağızlar söylesin, Sayın
Cumhurbaşkanı Evet desin, Sayın Başbakan Evet desin
Sayın Bakan Evet desin.
AHMET YENİ
(Samsun) - Uyum içerisinde
çalışıyorlar, uyum
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Siz Sayın Bekir Bozdağ, bak ikinci
defadır Hükûmeti vesayet altına alma çabası içindesiniz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Olur mu efendim?
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Evet efendim. Sayın Bakan bir şey
soruluyor Soru soramazsın. Yahu sen, affedersin, siz ne hakla Sayın
Bakanın neye cevap verip, neye cevap veremeyeceğine karar
veriyorsunuz?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Hayır, ben soramazsın demiyorum. Ben bir
şey demedim. Sayın Bakan cevap verdi ona. dedim.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Hayır, yok.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Biraz önce
verdi. dedim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hep yapıyor onu.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Yani,
şimdi, Sayın Başbakan Meclisi vesayet altına alıyor,
Meclis grubu bakanları vesayet altına alıyor, ondan sonra
başka vesayetlerden şikâyet ediyorsunuz.
Efendim,
şimdi
SUAT KILIÇ
(Samsun) Dışişleri Bakanı vesayet altına girmez,
rahat olun.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Hayır, bilirsiniz, tamam, ben biraz
heyecanlı konuşurum, biraz konuştuğum vakit sizlerin
canını yakarım ama edep ve adaba aykırı şeyler
söylemem, Sayın Bakan da bunu bilir.
AHMET YENİ
(Samsun) Türkçeyle ilgili ifadeni düzeltmen lazım.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Maksadını aşan ifadeler olmuşsa
da kendisinden ve Dışişleri camiasından da özür diliyorum.
Ama gerçekler gerçektir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 2 Temmuz 2010 Cuma günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 00.10