DÖNEM: 23 CİLT: 74 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
129uncu
Birleşim
6 Temmuz 2010 Salı
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile
konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktarın, Bayındırlık ve İskân
Bakanı Mustafa Demirle birlikte Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyelerinin Van ili ve çevresine
yaptıkları ziyarete ilişkin gündem dışı
konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı
2.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekicinin, Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk
Bölgesinde yaşanan olayların yıl dönümüne ve Türkiye'nin bu
konuda izlemesi gereken politikalara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, kamu yatırımları
nedeniyle mağdur olan esnaf ve sanatkârların durumuna ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Van
Milletvekili İkram Dinçerin, Bayındırlık ve İskân
Bakanı Mustafa Demir ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Nusret
Bayraktarın Başkanlığında komisyon üyeleriyle
birlikte Vanda yaptıkları temas ve incelemelere ilişkin
açıklaması
2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Akkuyuda nükleer santral
kurulmasını istemeyen Nükleer Karşıtı Platform
mensuplarının Meclis kapısında basın
açıklaması yapmak istemeleri üzerine gözaltına
alınmalarına ilişkin açıklaması
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçide
Doğu Türkistan Türklerine yapılan saldırıyı
şiddetle kınadığına ve ata yurtlarında
yaşayan soydaşların meselelerine sahip çıkılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirne Kapıkuledeki tır
kuyruğuna ilişkin açıklaması
5.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, küresel ısınmadan ve
aşırı yağışlardan dolayı mağdur olan
haşhaş ve tahıl üreticilerinin sorunlarına ve Türkiye
Elektrik Kurumunun elektrik faturalarının ödeme tarihinde yaptığı
değişikliğe ilişkin açıklaması
6.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, BDP grup önerisine ilişkin
açıklaması
7.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, CHP grup önerisine ilişkin
açıklaması
8.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, yedi gündür tatilde olan
Başbakanın, yerine bir Başbakan vekili tayin edip
etmediğini bilmediklerine ilişkin açıklaması
9.- Muş
Milletvekili Nuri Yamanın, sel ve su baskınlarına
karşı Afet Acil Yardım Başkanlığı ile
illerdeki afet acil il müdürlüklerinin görevlerini yapmadıklarına
ilişkin açıklaması
10.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, konuşmasında, küresel
güç ve bölgesel güçle ilgili söylediklerinin Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından değişik şekilde
ifade edildiğine ilişkin açıklaması
11.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun, NATO Genel Sekreteriyle ilgili soruya verdiği cevaba
ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin,
sendikal hakların önündeki engellerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/809)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, kamu yönetiminde
teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı düzenlemelerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/810)
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, enerji
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/811)
4.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, siyasi
partiler ve seçim sistemindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812)
B) Önergeler
1.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, (2/398) esas numaralı Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/225)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/269) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- (10/479) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
3.- 23 Haziran
2010 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan (379 ve
380) sıra nolu Meclis araştırması önergelerinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 6/7/2010 Salı günkü birleşimde birlikte
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Bolu Valisinin Cumhuriyet Bayramı
kutlamalarındaki konuşmasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1077) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
2.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, İşsizlik Sigortası Fonunun
kullanımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1336) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, emeklilere yapılan ödemelerin
iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1338) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin
cevabı
4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, emekli maaşlarının
iyileştirilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1362) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
5.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz'ün, asgari geçim ve yoksulluk sınırına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1392) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
6.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Gaziantepteki kayıt dışı
istihdama ilişkin sözlü soru önergesi (6/1403) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, esnafın primlerine ve
emeklilerden kesintilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1424) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, işçi emeklileri için intibak
düzenlemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1449) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
9.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, 98. Uluslararası Çalışma
Konferansına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1463) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
10.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, sigortalı
çocuklarının ilaç alımlarındaki bir soruna ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1466) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
11.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, KESKe yönelik bazı uygulamalara
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1479) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
12.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, emeklilerin ekonomik sorunlarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1511) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
13.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, ücretlilerin ve emeklilerin ekonomik
durumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1524) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
14.-Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, silikozis hastası olan
işçilerin durumuna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1625) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
15.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatta Türkiye İş Kurumuna
yapılan müracaatlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1691) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
16.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, genel sağlık
sigortasından faydalanamayan bazı öğrencilere ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1793) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı
17.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, sendikalı işçi
sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1809) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, sosyal güvenlik prim yüküne ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1810) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
19.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, SGK Teftiş Kurulu Adana
Grup Başkanlığının kapatılmasına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1978) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
20.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, futbol kulüplerinin sigorta prim
borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1981) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
21.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru'nun, Pazar ilçesine Sosyal Güvenlik Merkezi
kurulmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1990) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
22.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Gaziantepteki çocuk işçiliğine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/2110) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
23.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, terör örgütü
mensuplarının ilaç bedellerinin karşılandığı
iddialarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2005) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
24.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, iş kazalarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1753) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
25.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, zorunlu istihdam edilenlerin
sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1808) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
26.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, primlerini ödeyemeyen esnaf ve
sanatkârlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1884) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
27.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, eczanelerden ilaç
alımının SGK sistemine bağlanmasına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1922) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.-
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524)
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, Tekirdağ 2 Numaralı F Tipi Cezaevinde
yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/14207)
2.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, kamuda uzman kadrosunda
çalışanların özlük haklarına ve personel reformuna
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/14231)
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, işkence olaylarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/14273)
4.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, cinsel
istismara uğrayan çocuklara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/14281)
5.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, acil sağlık hizmetlerindeki
bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı (7/14344)
6.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Van F Tipi Cezaevindeki şartlara
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı
(7/14440)
7.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, ruhsat bilgilerinin bulunduğu bir
bilgisayarın çalındığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
(7/14534)
8.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlinin bazı ilçelerindeki
yatırımlara ve faaliyetlere ilişkin soruları ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/14539), (7/14540), (7/14541), (7/14543)
9.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Gördes Barajı kapsamındaki
kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/14693)
10.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, ilaç takip sistemindeki
aksaklıklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/14696)
11.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir hükümlüye verilen cezaya ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/14711)
12.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, kamuya personel alımına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/14719)
13.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, askerlik görevi sırasında
intihar ettiği belirtilen bir kişiye ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönülün
cevabı (7/14753)
14.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, ders kitaplarında bazı tarihî
olayların anlatımında değişiklik
yapılacağı haberlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydının cevabı (7/14755)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bir Bakanlar Kurulu kararındaki
değişikliğe ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabı (7/14766)
16.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Zonguldaktaki maden ocağı
kazasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/14796)
17.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, maden ocakları ve
işletmelerinin denetimine ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/14797)
18.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, inşaat sektöründeki iş
kazalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/14798)
19.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Ayvalıktaki
deniz dibi kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/14799)
20.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, endüstriyel katı atık tesislerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/14800)
21.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamanda belirlenen
çöp döküm alanına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/14801)
22.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlının, Çukurovadaki taban suyu yükselmesine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/14802)
23.-
İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın, orman yangınları
için alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/14804)
24.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, sulama birliklerine yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/14805)
25.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaadaki kanallara su verilmesine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/14806)
26.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı mütevelli heyetlerinde görev yapan il genel
meclisi üyelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/14855)
27.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Kaş-Kekova, Kale-Üçağız özel çevre
koruma bölgelerinde imar izni olmayan yapıların
yıkılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/14895)
28.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, orman yangınlarının önlenmesi
için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/14896)
29.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, ormanlık ve zeytinlik alanlarda
madencilik faaliyeti yapılabilmesine izin veren yasa tasarısına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/14897)
30.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, 4483 Sayılı Kanunun 3üncü maddesi
kapsamındaki soruşturma izinlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/14900)
31.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlunun, çay ithalatında gümrük
vergisine esas asgari bedel uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/14959)
32.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, atık yağların
değerlendirilmesiyle çevre kirliliğinin önlenmesine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
(7/14994)
33.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlunun, Sakarya-Akyazıda
yapılaşmadaki koruma bandının düşürülmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı (7/15049)
34.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Kuzey Anadolu fay hattının
geçtiği bölgedeki koruma bandının indirilmesine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/15067)
35.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Sakarya-Akyazıda
yapılaşmadaki koruma bandının düşürülmesine
ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/15068)
36.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, muz ithalatına ve yerli üreticilerin
korunmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/15069)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak dört oturum yaptı.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, organize sanayi bölgelerinde üretim
yapan firmaların sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Isparta ve çevresinde
aşırı yağışlardan etkilenen çiftçilerin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker,
Cevap verdi.
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, 2 Temmuz 1993te Sivasta yaşanan olayların
yıl dönümüne, ilişkin gündem dışı bir konuşma
yaptı.
Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt, Isparta ilinde meydana gelen iklim
gerçekleşmesi nedeniyle yaşanan zararlara,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, dolu afeti nedeniyle Isparta ilindeki
çiftçilerin sıkıntılarına,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, don afetinden zarar gören çiftçilere
verilecek maddi yardımın bir
an önce verilmesine,
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, et ithalinden sonra et fiyatlarının
düşmediğine, düşmesi için yapılacak ithalatın
çitfçinin yararına olup olmadığına,
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık, Malatyada yaşanan don olayından zarar
gören çiftçilerin paralarının ödeneceğine,
Muğla
Milletvekili Mehmet Nil Hıdır, çiftçilerde tarımsal sigorta
sisteminin yaygınlaştığına,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Tokat ili Kazova ve Turhal bölgesindeki
çiftçilerin dolu yağışından uğradıkları
zarara,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir ve 29 milletvekilinin, 1993
yılındaki Sivas olaylarının
araştırılması amacıyla (10/805),
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 25 milletvekilinin, hayvancılık
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/806),
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, 1980 yılındaki Çorum
olaylarının araştırılması amacıyla (10/807),
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, dış politika
konusunda (10/808),
Birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan:
(10/53) esas
numaralı, belediyelerin altyapı, katı atık ve atık su
yönetimindeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön
görüşmesinin, Genel Kurulun 2/7/2010 Cuma günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP,
Emeklilerin
sorunları hakkında (10/351), (10/454) ve (10/527) esas numaralı,
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2/7/2010 Cuma günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı, belediyelerin asli görevlerini
bırakıp, başka işlerle uğraşmalarına
yaptırım getirilmesine ilişkin bir açıklama yaptı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
5inci
sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:
506),
6ncı
sırasında bulunan, Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporunun (1/891) (S. Sayısı: 525),
7nci
sırasında bulunan, İller Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve
İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının
(1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477),
8inci
sırasında bulunan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporunun (1/820) (S. Sayısı: 502)
9uncu
sırasında bulunan, Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynakın; Tebligat Kanunu ile
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun (1/742, 2/546) (S.
Sayısı: 474),
10uncu
sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı
Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun (2/340) (S.
Sayısı: 395),
11inci
sırasında bulunan, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporlarının (1/439) (S. Sayısı: 493),
12nci
sırasında bulunan, Iraka Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan
Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele
Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/347) (S.
Sayısı: 73),
13üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik, Petrol, Gaz ve Maden
Kaynakları Alanlarında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/615) (S. Sayısı:
342),
14üncü
sırasında bulunan, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği
(ITU) Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan
Antalya Tam Yetkili Temsilciler Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/673) (S. Sayısı:
519),
16ncı
sırasında bulunan, Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurtun; 1219
Sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporunun (2/401) (S.
Sayısı: 374),
17nci
sırasında bulunan, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği
(ITU) 2003 Dünya Radyo Komünikasyon
Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun (1/333) (S. Sayısı: 306),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/892) (S.
Sayısı: 524) birinci bölümü kabul edildi, verilen aradan sonra
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
15inci
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti
Arasında Stratejik Ortaklık Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/792) (S. Sayısı:
483) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra
kabul edildi ve kanunlaştı.
6 Temmuz 2010
Salı günü, saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 19.42de son
verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Gülşen
ORHAN
Burdur Van
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun TÜFEKCİ
Konya
Kâtip
Üye
No.: 173
II.- GELEN KÂĞITLAR
6 Temmuz 2010 Salı
Teklifler
1.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun; 1739 Sayılı Milli Eğitim
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/729) (Avrupa Birliği Uyum ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.06.2010)
2.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın; Silikozis
Hastalığına Yakalanan Vatandaşların Sosyal
Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi (2/730) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.06.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/731) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.06.2010)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın; 5902 Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ile 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/732)
(İçişleri; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.07.2010)
Rapor
1.- Bazı
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve
Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535) (Dağıtma
tarihi: 06.07.2010) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 Milletvekilinin,
sendikal hakların önündeki engellerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/809)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.05.2010)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, kamu yönetiminde
teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı düzenlemelerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/810) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.05.2010)
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, enerji
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/811)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.05.2010)
4.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, siyasi
partiler ve seçim sistemindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.05.2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, tutuklu ve hükümlülerin ailelerine yakın
yerlere nakledilmelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14023)
2.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlakın, Şile Devlet Hastanesi
inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14054)
3.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengizin, Çanakkaledeki yatırımlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14055)
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Antalyada görev yapan
sözleşmeli personele ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14056)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bazı illerdeki sağlık
ocaklarının personel ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14159)
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bazı illerdeki sağlık
ocaklarının personel ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14160)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bazı illerdeki sağlık
ocaklarının personel ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14161)
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki KKKA
hastalığı önlemlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14162)
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, bazı ilçelere hastane
yapımına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14163)
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, döner sermaye ödeme
katsayılarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14164)
11.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okayın, bir soru önergesine ve bir
davanın hükümlülerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14180)
12.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuşun, bazı olayların tarih
kitaplarından çıkartılacağı iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14694)
13.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuşun, azınlıklarla ilgili bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14695)
14.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, ilaç takip sistemindeki
aksaklıklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14696)
15.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, sahillerde bulunan belediyelerin desteklenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14697)
16.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, ÖSYM sınavlarında yaşanan
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14698)
17.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, ecrimisil ücretlerine yönelik şikayetlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14700)
18.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Tarsus-Kazanlı Sahil Bandı
Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14701)
19.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
Ayamama Deresindeki imar durumuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14702)
20.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, bazı önlisans mezunlarına
lisans eğitimi hakkı verilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14703)
21.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
seçmeli yabancı dillerin arasına Arapçanın eklenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14706)
22.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, bir kışla yakınında meydana
gelen patlamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14708)
23.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, teşvik belgesi düzenlenen yatırım
projelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/14716)
24.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, engellilere yönelik bazı çalışmalara
ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/14720)
25.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, bakım ve koruma altındaki
çocuklarla ilgili bazı sorunlara ilişkin Devlet Bakanından
(Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14721)
26.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Muğlada yaşanan olaylara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14722)
27.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, terör ve asayişle ilgili istatistiki
verilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14723)
28.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Van Belediyesine yönelik bazı
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14724)
29.-
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin, İstanbul Harbiye
Kongre Merkezi ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14725)
30.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Muğladaki olaylarda hayatını
kaybeden kişiye ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14726)
31.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, okullarda serbest kıyafet
uygulaması çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14727)
32.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Samsunda hizmet içi eğitim tesisi
yapımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14728)
33.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bir köydeki öğretmen sorununa
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14729)
34.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, eğitime ayrılan kaynağa ve
eğitimdeki bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14730)
35.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Gürpınar ilçesinde eğitim ve
öğretimdeki duruma ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14731)
36.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Özalp ilçesinde eğitim ve öğretimdeki
duruma ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14732)
37.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Balıkesirdeki
Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarında bazı öğrencilerin
kıyafetlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14733)
38.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepenin, eğitime açılmayan bir okula
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14734)
39.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binicinin, bir okulun yol
sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14735)
40.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, çiftçi borçlarına ve girdi
fiyatlarının düşürülmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14744)
41.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, domates üreticilerinin fiyat sorununa ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14745)
42.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Mersin İl Müdür Yardımcısıyla
ilgili bazı iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14746)
43.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, kırmızı et fiyatlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14747)
44.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Kars-Arpaçaydaki çiftçilerin sorunlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14748)
45.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, PTTdeki taşeronlaşmaya
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14749)
46.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, bazı
demiryollarının durumuna ve bazı tren seferlerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14750)
47.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepenin, yapımı duran bir
köprünün inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14751)
48.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, bazı köylerde sulamada yaşanan sorunlara
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14756)
49.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, bir köydeki su borularının
değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14757)
50.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, öğrenim ve katkı kredilerine ilişkin
Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/14758)
51.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, özel öğrenci yurtlarına ilişkin
Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/14759)
52.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, yüksek öğrenim öğrenci yurtlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı
soru önergesi (7/14760)
53.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Karaisalı ilçesindeki öğrenci
yurdu ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız
Özak) yazılı soru önergesi (7/14761)
54.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın, madencilik sektöründeki
kazalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14762)
55.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Adıyamandaki köprü ihtiyacına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14763)
6 Temmuz 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatih METİN
(Bolu)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Üç
arkadaşıma gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz
Türkiye Büyük Millet Meclisi Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu üyelerinin Van ili ve çevresine yaptıkları
ziyaretle ilgili olarak söz isteyen İstanbul Milletvekili Nusret
Bayraktara aittir.
Sayın
Bayraktar, buyurun efendim.
Süreniz beş
dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktarın,
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demirle birlikte
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
üyelerinin Van ili ve çevresine yaptıkları ziyarete ilişkin
gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bu
gece yine hunhar bir saldırı sonucu şehit olan 3 askerimize
Allahtan rahmet diliyor, yaralılara geçmiş olsun diyor, milletimize
başsağlığı temennisinde bulunuyorum.
26-28 Haziran
tarihlerinde Bayındırlık ve İskân Bakanımız
Sayın Mustafa Demir ile birlikte Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyelerimiz Van ve çevresinde bir
inceleme ve araştırma gezisi yapmıştır. Bu gezimize
Van ilimizden 3 milletvekili, Van ile Bitlis valilerimiz, çeşitli ilçe
kaymakamları ile bir kısım ilçe belediye başkanları
katılarak hem talepte bulundular hem de rehberlik yaptılar. Bu
çalışmalarımıza öncülük eden başta
Bayındırlık Bakanımız Mustafa Demir olmak üzere
katkısı ve emeği olan herkese şükranlarımı arz
ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, duyduklarınızı gidip görmedikçe, gördüklerinizi
de yaşamadıkça gerçekleri tam manasıyla anlama
şansınız olmadığı için biz Komisyon olarak
mahallinde bir inceleme gezisinde bulunduk. Nitekim, merhum Mehmet Âkif Ersoy
da gidip görmediği, görüp yaşamadığı iller, beldeler
hakkında yazılarını kaleme almamıştır.
İşte,
biz de bu bölgeye gidip gezdikçe bir kez daha anladık ve gördük ki Van
Gölü ve çevresi
Van Gölü diyorum, aslında kapalı bir göl. Bölgede bu
kadar büyük bir gölün aslında deniz olarak
adlandırıldığını görüyoruz. Gerçekten, deniz
olarak adlandırılmasında bir sakınca
olmadığını biz de görmüş oluyoruz. Beklentilerimizin
ve düşüncelerimizin, tahminlerimizin çok ötesinde güzelliklerle ciddi bir
potansiyele sahip olduğunu gördüğümüz Vanın, kapalı
deniziyle, akarsularıyla, şelaleleriyle, balıklarıyla,
dağlarıyla, yedi bin yıllık tarihî geçmişi ve kültürel
değerleriyle, yemyeşil doğasıyla, coğrafi
yapısıyla Doğu Anadolumuzun önemli bir cazibe merkezi
olduğunu gördük.
Van Gölü
Havzası günümüze kadar birçok medeniyetin izlerini üzerinde
barındırmakta, bu medeniyetlerin başında da Urartular
gelmektedir. Van, doğu ile batı arasında yaşanan
akınlarda bir geçiş güzergâhı olarak
kullanılmıştır. Vaspuragan Krallığı
sonrasında ise yerleşik bir düzen kurmasa bile, Selçuklular ve
bağlı beylikler bölgede hüküm sürmüşlerdir. Özellikle
Ahlatşahlar, Anadolu Selçuklu Devleti ile Akkoyunlular ve Karakoyunlular
bölgede önemli iz bırakan devletler ve beyliklerdir.
Vanı bu
şekilde medeniyet düzeyine ilk getiren Urartulardır. demiştik.
Başta Van, Toprakkale, Çavuştepe, Ayanis, Aşağı ve
Yukarı Anzaf gibi birçok kale, Van Müzesinde bulunan binlerce
taşınır taşınmaz kültür varlıkları,
Vaspuragan Krallığının Hristiyan inancına ait tarihî
Akdamar Kilisesi, Ahlatşahlar ve diğer Anadolu Selçuklularına
ait, Sayın Cumhurbaşkanımızın bölge projesi
kapsamında bulunan Ahlat ile Erciş Çelebibağı Selçuklu
Mezarlıkları, yine bölgenin ikinci en büyük tarihî
mezarlığı olan Gevaş Selçuklu Mezarlığı,
kümbetler, Akkoyunlu ve Karakoyunlulara ait koyun figürlü mezarlar, Hoşap
Kalesi, külliyeler, köprüler, camiler ve diğer bir sürü arkeolojik
kazılar sonucu ortaya çıkan özellikli hamamlar önemli tarihî
eserlerdir.
Van Gölü ve
havzası, bunca tarihî zenginliklerin yanı sıra, doğal ve
kültürel zenginliklere de sahiptir. Van Gölü, bu zenginliklerin en
önemlilerinden biridir ve bu gölün kendisi ve çevresinin mutlaka korunması
gerektiğini ve Kanisipi Şelaleleri, Erciş, Deliçay ve Muradiye
Değirmen mevkisindeki inci kefalinin, âdeta mucizevi olarak nisan,
mayıs, haziran aylarında 300 bin ton balığın
yumurtalarını koymak üzere şelaleden mücadele ve sırayla
yukarıya gidiş geliş serüveninin başlı
başına bir olay olduğunu bizatihi gördük.
Ayrıca
peribacaları, sıcak suları, florası, yaylaları, el
değmemiş koyları ve diğer Nemrut ve krater gölleri,
sayamayacağımız binlerce tarihî ve kültürel mirasa sahip olan
Van ve bölgesinin turizme yönelik faaliyetlerine ağırlık
verilmesinde fayda olduğunu görüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) Bitiriyorum.
Turizm düşük
yatırımlı, yüksek istihdamlı bir sektör olduğundan
hedeflenmesi gereken Van merkezli turizm destinasyonu, alt bölgelerinde kültür
ve inanç turizmi yanı sıra kış ve doğa turizminin
gelişimine imkân verecek bir çalışma. Ayrıca su
sporları, dağ sporları, termal turizm, eko turizm de yine bu
turizm çeşitliliği açısından önemli bir potansiyel.
Dolayısıyla
bütün bu güzellikler, âdeta turizm cenneti olmaya aday olan bölgeyle ilgili
kısa konuşmamın sonucunda şunu söylemek istiyoruz ki Van
Gölü ve çevresine yönelik turizm master planı ve koruma kullanma dengesine
uygun planlamanın yapılması, Van Gölü ve turizm
havzasının turizm destinasyon çalışmalarının
başlatılarak sektörde kullanılacak imaj ve marka
çalışmalarının bitirilmesi ve -buna yönelik
çalışmalar başlamıştır- başlayan
çalışmaların hızlandırılması, eksik olan
çalışmaların devamı önemlidir. Merkezî yönetim olarak
Turizm Bakanlığımız, Çevre Bakanlığımız,
Ulaştırma Bakanlığımız ve yerel yönetimler, sivil
toplum örgütleri ve vatandaş olarak
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) -
üzerimize düşen görevleri yaptığımız
takdirde, Van Valimizin arzu ve heyecanından da
anladığımız gibi, 2023 yılında 3 milyon yerli, 1
milyon yabancı turiste ev sahipliği yapmasının çok kolay
olacağını düşünüyor, bu vesileyle hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı konuşmaya Kültür ve Turizm Bakanı Sayın
Ertuğrul Günay cevap vereceklerdir.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bayraktara
-Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonumuzun çok değerli Başkanına- çok önemli bir bölgemizin
potansiyelini dile getirdiği için özel olarak teşekkürlerimi sunmak
istiyorum.
Turizm
Komisyonumuz yakınlarda Van ve yöresinde bir inceleme gezisinde bulundu ve
bölgenin gerçekten, benim de uzunca bir süreden bu yana dikkat çekmeye
çalıştığım potansiyelini yerinde gördüler ve
Sayın Başkan lütfetti, bugün burada bu bilgileri Meclis kürsüsüne
getirerek bizi de bu konuda düşüncelerimizi söyleme imkânına,
fırsatına kavuşturdu.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten Türkiye turizmde son yıllarda,
şükürler olsun, çok önemli bir dünya ülkesi hâline geldi. Her vesileyle
övünerek söylüyoruz, geçen yıl evrensel düzeydeki ekonomik krize
rağmen dünyanın önde gelen 10 turizm ülkesinin 9u yılı
eksiyle kapatırken, Türkiye 26 milyondan 27 milyona taşınarak
yılı artıyla kapatan ilk 10daki tek ülke oldu. Fakat geçen
yıl 8 milyonun üzerinde, bir önceki yıl 9 milyon civarında, bu
yıl, sanıyorum, 10 milyona yakın oranda, gelenlerin önemli bir
kısmı Antalyaya geliyor ve Antalyadan kuzeye, İstanbula
doğru, çok önemli bir kısmı, gelenlerin dörtte 3üne yakın
kısmı Türkiye'nin batı bölgesine geliyor. Oysa hem Türkiye
coğrafyasına daha fazla yaymak hem de daha uzun mevsimlere, yaz
dışındaki mevsimlere yaymak gerekiyor turizmin imkânlarını.
Çünkü turizm istihdam artırıcı, farklı sektörlerle
ilişkiler geliştirici, toplumsal barışa, sosyal
barışa katkı yapıcı, çok özel,
çağımızın bir anlamda birinci özel sektörlerinden birisi
hâline gelmeye başladı ve bu konuda dünyada da büyük bir endüstri
gelişmeye başladı. Biz o yüzden, bir yandan bilinen turizm
bölgelerindeki altyapı imkânlarımızı güçlendirmeye, o
bölgedeki kaliteyi yukarıda tutmaya, yüksek olan kaliteyi sürekli
kılmaya çalışırken, bir yandan da yeni destinasyonlar
yaratmaya çalışıyoruz. Hemen Antalyanın kuzeyinde,
Burdurda, Ispartada, Denizlide, İzmire doğru çıkan, hatta,
termal turizmi, arkeoloji, kültür turizmi, sivil mimarlık örnekleri var.
Biraz içeriye doğru geldiğiniz zaman Anadoluda Kapadokya diye çok
özel bir bölge var. Karadenize çıktığınız zaman
değişik sivil mimarlık örneklerinin özel imkânlarını,
doğa imkânlarını görebiliyorsunuz ve Türkiyenin az bilinen
büyük imkânlarından bir kısmı da Güneydoğu ve Doğu
Anadolumuzda toplanıyor.
Güneydoğu
Anadoluda da biz şehir turizmini öne çıkarmaya
çalışıyoruz. Mardin, bir anlamda yeniden
yapılandırılıyor. Urfada inanılmaz bir arkeoloji
buluntusu ortaya çıktı, yeni müze ve şehir turizmi konsepti
geliştiriliyor. Gaziantep bir anlamda tarihiyle buluştu, ayağa
kalkıyor. Hatay zaten bu alanda, mozaik müzesi, mozaik imkânları
alanında özel olarak biliniyor. Adıyaman gibi dünya çapında
bizim UNESCO listesine girmiş bulunan Nemrut zenginliklerimiz var. Buradan
devam ettiğiniz zaman Vanda, Ağrıda İshak Paşada,
Karsta Anide, Bitliste Ahlatta, bölgede çok özel, gerçekten dünya
mirası açısından tarih olarak ve coğrafi güzellikler olarak
emsalsiz zenginlikler var.
Şimdi,
Sayın Başkanıma teşekkür ederim. Geçen yıl
İzmirde ve İstanbulda turizm fuarları yaparken, ben artık
Türkiyenin doğusunda bir yerde de bir turizm fuarı
yapılmasının önemli bir ihtiyaca dönüştüğünü turizmle
ilgili arkadaşlarımla paylaştım ve çok yakın iş
birliği içinde bulunduğumuz Türkiyenin turizm meslek kurumları,
TÜRSAB başta olmak üzere öteki TÜROFED, TYD hepsi paylaştılar bu
dileğimizi ve bu yıl Vanda bir turizm fuarı denemesi
başlatıyoruz. Van bir odak noktası, Türkiyede doğuda
turizmin geliştirilmesiyle ilgili bir odak noktası oluyor
inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Vandaki
potansiyeli defalarca arkadaşlarımızla birlikte yerinde tespit
ettik. Vanda yeni bir müze arayışımız var. Vanda yedi
tane tarihî kale var, Van ve yöresinde yedi tane tarihî kale var. Vanda su
sporları imkânımız var, aynı zamanda Vanda
dağcılık imkânlarımız var, Van ve yöresinde. Nemrut
var bir ayağında, Edremit var başka bir ayağında,
biraz kuzeye giderseniz İshak Paşa Sarayına
çıkıyorsunuz, Aniye çıkıyorsunuz ve Tatvana
geçtiğiniz zaman beş dakikalık mesafede Selçuklu
uygarlığının, Selçuklu mimarisinin en özel eserlerinden
birisi var.
Şimdi, bu
bölgeyle ilgili çalışmalarımız var. Bizim bölgede ilan
edilmiş üç tane turizm alanımız var. Bunlardan Ahlat
yöresindekinin planlama çalışmaları bitti ve onandı. Ahlat
bölgesinin ayağa kaldırılması konusunda biz ve çeşitli
kurumlar özel bir gayret içindeyiz. Karşılama merkezlerini iyileştirmeye
çalışıyoruz. Bir nokta olarak değil, bir bölge olarak
planlamaya çalışıyoruz Vanı. Hatta bu hafta sonu ben
Erzurumdaydım. Doğu Anadoluda, iç Doğu Anadoluda Erzurum,
Doğu Anadoluda Van, iki önemli çekim merkezi hâline getirilebilir ve
bölgenin istihdamına, bölgenin ekonomik gelişmesine ve bölgenin
sosyal gelişmesine çok özel katkı yapabilir.
Erzurum da tabii
çok özel. Erzurumda bir yandan kış sporları imkânı var,
Palandöken. Şimdi Konaklıyı planlıyoruz ve Konaklıda
Gençlik ve Spor Bakanlığı 2011 yılında Universiade
vesilesiyle çok özel yatırımlar yapıyor. Yeni bir turizm,
kış turizmi destinasyonu çıkıyor Erzurumda. Son derece
planlanmış, altyapısı çağdaş ve mükemmel ve
aynı zamanda Erzurumda Beylikler Döneminden ve Selçuklu Döneminden kalma
çok özel bir kültür destinasyonu var içinde Yakutiyenin olduğu, içinde
Ulu Caminin olduğu, içinde Çifte Minarenin olduğu, içinde Taş
Hanın olduğu. Çok özel gerçekten ve şehrin tarihî merkezinde,
aşağı yukarı hepsi bir arada çok özel bir yerleşim merkezi
var.
Erzurum ve bir
kültür ve kış sporları merkezi. Van kış sporları,
su sporları, kültür turizmi merkezi olarak bu bölgede eğer bir çekim
merkezi hâline dönüşürse sanıyorum ki doğudan birçok insan artık
İstanbula, Ankaranın varoşlarına değil, o bölgeye
iş bulmaya gidebilir.
Değerli
arkadaşlarım, sizinle bir özel bilgiyi paylaşmak istiyorum.
Önceki yıllarda Vana bir vesileyle gittiğimde, Van Üniversitesinin
konuğu olarak rahmetli Recep Yazıcıoğluyla birlikte bir
panele çağrılmıştık, Van Üniversitesinin
girişinde Mustafa Kemal Atatürkün 1936 ve 1937 Meclis
açılış konuşmalarında Vanda bir üniversite
kurulmasına işaret ettiğini okudum. Bu son derece öngörülü, son
derece uzak görülü bir bakış.
Şimdi,
düşünün, 1936da, 1937de Mustafa Kemal
Devlet adamı böyle oluyor
zaten, büyük adam böyle oluyor. Yani kırk yıl, elli yıl, yüz
yıl sonrasını görebilen insanlar kalıyorlar geriye eserleri
ve isimleriyle. Şimdi, Mustafa Kemal Atatürk, 36da, 37de Vanda bir
üniversite, tabii, o üniversitenin getireceği başka sosyal
imkânları öngörmüş. Eğer o tarihlerde, 40larda Vanda bir
üniversite kurulmuş olsa, Van bir kültürel çekim merkezi hâline
dönüştürülmüş olsa, ki Vanın ayrıca başka bir kültür
zenginliği, o bölgedeki ediplerin, şuaranın, başka
insanların yarattığı bir kültür vahası ortamı da
var, Van bütün bunlarla bütünleşmiş bir üniversite şehri hâline
getirilmiş olsaydı, sanıyorum Doğuda Türkiye'nin
bütünleşmesi açısından, Türkiye'nin birliğinin,
bütünlüğünün gelişmesi açısından özel bir fikir merkezi
gelişmiş olur ve bölge de gerçekten çok birleştirici,
bütünleştirici özel bir etki alanı hâline dönüşebilirdi. Van
hâlâ böyle bir kent, Van hâlâ birlikçi, bütünlükçü, Türkiye'nin çimentosunu
oluşturan kentlerimizden birisi ama Atatürkün öngörüsü 40larda gerçekleştirilmiş
olsaydı Van, bugün çok daha özel bir konumda olabilirdi ve Doğu için
çok özel bir çekim merkezi olabilirdi.
Şimdi,
buradan ders alarak, buradan bakarak Vanla ilgili ve Doğuyla ilgili bir
proje geliştirmeye çalışıyoruz. Erzurum, bir üniversite
kenti sadece ama aynı zamanda bir turizm kenti ve bir kış
sporları kenti olsun. Van bir su sporları, kültür merkezi,
kış sporları -hem Nemrutu da katarak söylüyorum yakın
çevresinde- kenti olsun ve bu coğrafyada -Ahlatı katarak söylüyorum-
özel bir destinasyon geliştirelim.
Bu konuda bizim
yoğun çalışmalarımız var. Milletvekili
arkadaşlarımıza huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum her
birine ayrımsız, konuyla çok yakından ilgileniyorlar.
Komisyonumuza çok teşekkür ediyorum, bunları, burada gündeme getirmeye
fırsat verdikleri için ama milletvekillerimize de müteşekkirim, çünkü
konuyu yakından takip ediyorlar ve adım adım biz Vanda bir
iyileşmenin temellerini atmaya çalışıyoruz.
Van, suya
atılan bir taş gibi, inanıyorum ki çevresine dalga dalga olumlu
etki yapacak ve bütün o bölgede bir çekim merkezi oluşturacak, ama
aynı etkiyi Mardinde de yapmaya çalışıyoruz, aynı
etkiyi Gaziantepte, aynı etkiyi, suya atılan olumlu halkalar
yaratmaya çalışan taş etkisini Gaziantepte, Urfada, Mardinde,
Hatayda, bütün bu coğrafyada yapmaya çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bu coğrafyada potansiyelimizi, bu büyük
potansiyelimizi, bu engin, bu zengin potansiyelimizi ayağa
kaldırmanın önündeki temel engel, bölgenin neresinde olursa olsun
bölgenin bütününe olumsuz etkilerini yaygınlaştıran terör
belası ne yazık ki.
Vanın
-şükürler olsun- ya da Urfanın bu terörle çok ilişkisi yok,
emin bölgeler, güvenli bölgeler, ama bunu biz biliyoruz.
Dışarıdan insan, Türkiye'den gelecek veya yurt
dışından gelecek olanlar, Türkiye'nin doğusu,
güneydoğusu deyince, ne yazık ki kaygıyla bakıyorlar.
Hâlbuki bölgenin -iddiayla söylüyorum-
çok özel, dünya çapında marka olabilecek tarihsel ve turistik
zenginlikleri var. Gerçekten, o bölge, turizmin imkânlarını
kullanarak önemli bir sosyal dönüşüm yaşayabilir, önemli bir sosyal
gelişme yaşayabilir, ama bölgenin herhangi bir yerinde patlayan
mayın, bölgenin herhangi bir yerinde patlayan bir silah, vuku bulan bir
ölüm, ne yazık ki bütün bölgeye, yakından ilgisi olsun olmasın
bütün bölgeye olumsuz etkiler yapıyor. Hâlbuki biz o bölgeye milyonlarca
insanı taşıyabiliriz.
Şu anda
Nemrut, iddiayla söylüyorum ki Nemrut Dağındaki Kommagene
uygarlığının eserleri dünya çapında, dünyada o derece
ünik birkaç belki eser vardır, fakat biz oraya henüz 100 bin
civarında insanın ziyaretini sağlayabildik, 1 milyon
insanın, birkaç milyon insanın Nemruta tırmanıyor,
Kommagene uygarlığını görüyor olmaması, şu anda
bizim için çok büyük bir eksiklik, bölge için çok büyük bir eksiklik, o
bölgenin sosyal yapısını ayağa kaldırabilecek olan çok
büyük bir imkânın nimetini, istihdam kapısını, gelişme
kapısını ne yazık ki kullanamıyoruz. Bunu herkesin
izanına yazması gerekiyor, yani o bölgeyle ilgili birtakım
hakkın, hukukun savunucusu gibi gözüküp bölgede can yakanların,
asıl o bölgeye ateş düşürdüğünü, asıl o bölgenin
sosyal gelişmesini, ekonomik gelişmesini, kültürel gelişmesini
baltaladığını görmeleri, anlamaları, idrak etmeleri
gerekiyor.
Biz, böyle bir
çerçevede turizmi aynı zamanda bir barış projesi olarak ele
almaya çalışıyoruz. Turizm ekonomi açısından tabii çok
önemli. Geçen yıl 21 milyar doların üzerinde gelir elde ettik
turizmden, Türkiye, 20nin üzerinde bir yerde istikrarlı gelir elde
ediyor. Sanıyorum, dış ticaret
açığımızın yüzde 55ini geçen yıl turizmden
kapatabildik. Fakat, ekonomiden daha önemli turizmin getirdiği bu sosyal
dönüşüm, turizmin getirdiği bu barış ortamı, çünkü
turizm alanında çalışıyorsa bir insan,
oturmasını, kalkmasını, giyinmesini,
davranışını, konuşmasını, hepsini biraz daha
kasabasının yöresinden dışarıya taşımaya,
biraz daha ölçütlerini büyütmeye, geliştirmeye çalışıyor,
bir dönüşüm oluyor. İnsanlar tanışıyorlar başka
yörelerin insanlarıyla, tanışarak, birbirlerini tanıyarak
yakınlaşıyorlar. Hani Yunusun Gelin tanış
olalım, işi kolay kılalım. dediği sözün hikmeti
turizmde gerçekleşiyor. O yüzden, turizm sadece bir ekonomik dönüşüm
projesi değil, aynı zamanda bir sosyal dönüşüm, aynı
zamanda bir toplumsal barış projesi ve biz, Türkiye'nin
doğusunda, güneydoğusunda, her yöresinde çok sayıda turizm
bölgesinin standartlarının yükselmesini, bir çekim odağı
hâline gelmesini sadece ekonomi açısından değil bu
açılardan da son derece önemsiyoruz.
Son olarak, bir
noktaya daha işaret etmek istiyorum. Benim burada
bulunmadığım bir gün bir değerli arkadaşım, bir
yanlış anlaşılmadan olsa gerek bizim bir projemizle ilgili,
sanıyorum, kastını aşan bazı ifadelerde bulunmuş.
Değerli
arkadaşlarım, Anadolu toprağında, doğuda, batıda,
kuzeyde, güneyde ne varsa, bugün, 2010 yılı itibarıyla, on binlerce
yıldan beri, yüz binlerce yıldan beri, insanlığın bu
topraklara ayak bastığı günden bu yana ne varsa hepsi bizimdir,
hepsi bizimdir, hepsi bizim emanetimizdir, hepsi insanlığın,
dünyanın geleceğine karşı bizim özenle korumamız
gereken zenginliklerdir. O yüzden, biz, Kültür ve Turizm
Bakanlığı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak böyle
bakıyoruz, Parlamentomuzun da böyle bakmasının doğru
olduğuna inanıyorum. Dönem ayrımı yapmıyoruz, tarih
ayrımı yapmıyoruz, inanç ayrımı yapmıyoruz, etnik
köken ayrımı yapmıyoruz, herhangi bir uygarlığın,
herhangi bir kültürün ayak izidir veya değildir tartışması
yapmıyoruz. Anadoluda ne varsa hepsini sahiplenmeye
çalışıyoruz. O yüzden, mesela Anadolunun on binlerce yıl,
binlerce yıl öncesinde bir Anadolu savunması figürü olmuş olan
bir ismin, bir esatir kahramanının bugünkü şehitlerimiz ya da
bugünkü kahramanlarımızla arasında bir karşıtlık
ve bir kopukluk yoktur; bunlar onların devamı, onlar bunların
kökleridir. Yani Çanakkaleyi savunanla Truvayı savunan arasında bir
tarih bilinci, bir tarih bağı olduğunu görmezsek, bir kopukluk
olduğunu Anadoluda, bir kopma olduğunu, sonra bir haksız
müdahale olduğunu kabul etmek tezleri daha yakın gelebilir bize.
Biz on binlerce
yıldan beri bu topraklarda yaşıyoruz. Dönem dönem gelmişiz;
1071 son bilinen tarih. Ondan önce, akınlarca 1071de biz Malazgirt
Savaşını kazandığımızda Aydında
Türkler var, Ege Denizine girmiş Türkler var o tarihte, ondan önce
gelenler var. Bu topraklarda eskiden bu yana yaşayanlar ve yeni gelenler
harman olmuşuz, hepimizin adı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı
ve tarih boyunca bu toprakları savunmuş kim varsa, ne varsa onlar
bizim aziz hatıralarımızdır, bizim eserlerimizdir, bizim
kahramanlarımızdır. Dünya, artık çağa, kültüre,
tarihe, arkeolojiye böyle bakıyor, biz de böyle bakıyoruz ve Anadolu
toprağında ne varsa bizimdir ve dünya önünde biz onları
herkesten daha güzel korur, savunur ve geleceğe teslim ederiz
anlayışı içinde bir çoğulcu, çoğunlukçu,
barıştırıcı bir kültür politikasını
sergilemeye çalışıyoruz. Amacımız budur,
maksadımız budur, muradımız budur.
Ben bir kez daha
söylüyorum: Turizm, kültür değerlerine sahip
çıktığımız ölçüde dünyada marka konumuna
erişiyor. Bir kıyı turizmi ülkesi olmanın ötesinde
farklılığı olan, değeri olan, özgünlüğü olan bir
ülke hâline dönüşüyoruz ve turizm, sadece ekonomimizi değil,
toplumsal gelişmemizi ve barışımızı da
perçinliyor. Bu anlayışla çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Sayın
Başkanımıza ve Komisyonumuzun bu güzel vatan parçasını
ziyaret eden üyelerine bu ziyaretleri ve ziyaretlerinin güzel
sonuçlarını Meclisimize aktarma düşünceleri nedeniyle bir kez
daha teşekkürlerimi ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Dinçer, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Van Milletvekili İkram Dinçerin,
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanı Nusret Bayraktarın Başkanlığında
komisyon üyeleriyle birlikte Vanda yaptıkları temas ve incelemelere
ilişkin açıklaması
İKRAM
DİNÇER (Van) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz
hafta sonu, Bayındırlık Bakanımız Sayın Mustafa
Demir ve Komisyon Başkanımız Sayın Nusret Bayraktarın
Başkanlığında, komisyon üyelerimizle birlikte Vanda bir
dizi temas ve incelemelerde bulunduk. Öncelikle, heyette yer alan ve Vanı
teşrif eden bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Yaptığımız
görüşmelerde Vanın sorunlarını bir kez daha yerinde görme
imkânına kavuştuk. Vanın tarihî ve doğal güzelliklerini de
görme fırsatını arkadaşlarımıza sunduk.
Hükûmetimizin, ülkemizin her karış toprağında yaşanan
sıkıntıları yerinde görme ve çözme politikasının
bir gereği olarak Komisyonumuz, toplantısını Vanda
yapmıştır. Bütün tahrik ve menfi girişimlere rağmen,
Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi başta olmak üzere, bölgenin
kalkınması için elimizden gelen bütün gayreti sarf ettiğimizi
bir kez daha bu vesileyle belirtiyor, bu imkânı
tanıdığınız için teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum efendim.
Buyurun
Sayın Öztürk.
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Akkuyuda
nükleer santral kurulmasını istemeyen Nükleer Karşıtı
Platform mensuplarının Meclis kapısında basın
açıklaması yapmak istemeleri üzerine gözaltına
alınmalarına ilişkin açıklaması
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, Anayasanın 56ncı maddesi
Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir. hükmündedir. Türkiye ile Rusya arasında imzalanan
Akkuyuda nükleer santral kurulması, işletilmesine dair anlaşmanın
uygun bulunmasına dair kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonunda CHPli üyelerin muhalefetine rağmen,
AKPli üyelerin oylarıyla kabulüyle Meclis Genel Kuruluna gelecek
olmasından dolayı, Anayasanın 56ncı maddesindeki
sağlıklı ve temiz çevrede yaşama hakkına saygı
gösterilmesini isteyen, ülkemizin nükleer çöplük olmasını istemeyen,
Nükleer Karşıtı Platform mensupları, Meclis
kapısında basın açıklaması yapmak istemeleri üzerine
güvenlik görevlilerince gözaltına alınmışlardır. Bu
kişilerin gözaltına alınmış olmalarını
demokratik hukuk devleti ilkeleriyle
bağdaştıramadığımı belirtiyorum. Bu
kişilerin derhâl serbest bırakılmalarını istiyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk
Bölgesindeki olayların yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekiciye aittir.
Sayın Ekici,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekicinin, Çin Halk
Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk Bölgesinde yaşanan olayların yıl
dönümüne ve Türkiye'nin bu konuda izlemesi gereken politikalara ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Sayın Başkanı ve Genel Kurulu
hürmetlerimle selamlıyorum.
26 Haziran 2009
tarihinde Çindeki bir fabrikada zorunlu olarak
çalıştırılan Doğu Türkistanlı Uygur
kızlarına Çinli işçilerin tacizde bulunmaları ve tecavüze
yeltenmelerinin ardından başlayan ve katliama dönüşen
saldırının failleri hakkında hiçbir adli işlem
yapılmaması üzerine, Doğu Türkistan halkının
demokratik tepkilerini ortaya koymak üzere 2009 yılı 5 Temmuz günü
Urumçide düzenlenen masum demokratik hak arayışı, maalesef,
kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Bu
olayların yıl dönümünü yaşıyoruz. Hedef göstermeksizin
açılan gelişigüzel ateş sonucu, binlerle ifade
edebileceğimiz çok sayıda masum insan katledilmiştir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Doğu Türkistan gençlerinin insani hak
arayışlarının orantısız ve aşırı
güç kullanılarak şiddetle bastırılmasını ve
yargısız infazların sürdürülmesini şiddetle protesto
ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 1955 yılında Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi
kurulmuş, bölgede Uygurca resmî dil olarak kabul edilmiş ve Uygurca
eğitim ve yayın konusunda geniş özgürlükler
tanınmıştır, ancak Pekin, 1955ten günümüze kadar bu
hakların kullanılması noktasında sınırlamalar
getirmeye, hatta bazılarını geri almaya
başlamıştır. Çinin 1949dan 2010a kadar Doğu
Türkistan Bölgesinde uyguladığı politikalar bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, Uygurların siyasal, toplumsal ve ekonomik
açıdan bir ayrıcalığa tabi tutulduğu ve eşit
vatandaşlar olarak görülmediği anlaşılmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Doğu Türkistanda yaşayan Uygur Türklerinin temel
sorunlarını saymak gerekirse; Uygurca eğitim verilen
okulların kapatılması, din ve ibadet özgürlüğünün
kısıtlanması, Türk-İslam eserlerinin tahrip edilmesi,
ekonomik ayrımcılık, hızla artan Çinli göçmen
sayısı, aile planlaması ve zorunlu kürtaj ile 11 Eylül
olayları sonrasında Uygur Türklerine dönük ayrılıkçı
terörist suçlaması ve bunu takip eden idamlar olarak sayabiliriz.
Peki, bu konuda
Türkiye nasıl bir politika izlemelidir? Ankara ikili ilişkilerde
sürekli olarak Uygurlar Türkiye ile Çin arasında dostluk köprüsü olsun.
söylemini kullanmaktadır. Burada Türkiye'nin dostluk köprüsünden
kastı, Uygurların kendi kültür ve geleneklerini koruyarak Çinin
kalkınması ve güçlenmesi için çalışmalarının
sağlanmasıdır. Ancak gelinen noktada, köprünün Çin
ayağında ciddi sıkıntılar olduğu görülmektedir.
Ankara, Pekinle
yapıcı bir diyalog kurarak Uygurlara yönelik olarak
uyguladığı azınlık politikasının
yanlışlığını göstermeye
çalışmalıdır. Eğer Pekin, Uygurların eşit
vatandaşlar olması için gerekli adımları atarsa Ankara da
Uygurların Çinin gönüllü vatandaşları olması için elinden
geleni yapacağını vurgulamalıdır. Ankaranın,
Pekinin güçlenmesi noktasında hiçbir endişesinin
bulunmadığı ve Çinle daha sıkı bir siyasi iş
birliğinin arzulandığı anlatılmalıdır.
Siyasi, askerî ve ekonomik açıdan giderek güçlenen Çinin kendi içindeki
azınlıklarla sorunlu bir ülke görüntüsü vermesi hâlinde,
etrafında irili ufaklı komşu devletlerin Pekinden ciddi tehdit
algılayacakları ve ona karşı ittifaklar geliştirebilecekleri
anlatılmalıdır. Ayrıca, Uygur Türklerinin
yaşadığı insani sorunların uluslararası platforma
taşınması gereklidir. Türkiye'nin konuyu Birleşmiş
Milletler, Avrupa Birliği gibi alanlarda dile getirmesi, azınlık
sorunlarının uluslararası alana taşınmasına
alışkın olmayan Çini fazlasıyla ilgilendirecektir. Çin,
Batılı emperyalistlerden farklı olduğunu ve güçlendiği
takdirde kendi ülkesinde Uygurlara ve Tibetlilere karşı
uyguladığı saldırgan politikaları başka ülkelere
uygulamayacağını bütün dünyaya anlatmak zorundadır. Çinin
bir başka zorunluluğu da imkân ve kapasitesini bütün
insanlığın geleceğinin mutluluğu için harcamak zorunda
olmasıdır.
Sayın
milletvekilleri, Çinde Türkiye'nin ekonomik faaliyetlerinin ötesinde -bu
olaylar sadece ekonomik olarak adlandırılmamalıdır-
Urumçide başkonsolosluk açılması, Doğu
Türkistanlıların vize probleminin aşılması için
çalışılması, TİKAnın Kaşgarda temsilcilik
açması, Uygurların sosyokültürel yapısının ortaya
çıkarılması, 1955 özerklik anlaşmasıyla Uygurlara
tanınan tüm siyasi, kültürel ve sosyal hakların iade edilmesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ekici, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
EKİCİ (Devamla) -
din ve ibadet özgürlüğü üzerindeki engellerin
kaldırılması, Urumçi ve Kaşgarda Türkiye'nin iş
merkezleri açması, üniversitelerde öğrenci değişimi, Türk
Millî Eğitim Bakanlığı ve yükseköğretim
kurumlarında Doğu Türkistanlı öğrenciler için kontenjan
ayrılması gibi konuları mutlaka Türkiye düzenlemelidir.
Sonuç olarak
Doğu Türkistan sorununun çözüme kavuşması için Türkiye aktif
görev almalıdır. Son olaylar gösterdi ki sorunu yok sayarak
yürütülecek politikalar Türkiye'yi konunun dışında
tutmayacaktır. Urumçi olaylarının diğer dünya devletleri
bir yanda dururken Çin ve Türkiyeyi karşı karşıya
getirmesi, Türkiye'nin direkt olarak bu sorunun bir tarafı olduğunu
gözler önüne sermiştir. Millî ve manevi tarihi Türkiyeye bu
sorumluluğu yüklemektedir ama maalesef Türk Dışişleri,
Çine bir heyet göndermeyi bile başaramamıştır.
Son söz olarak şunu
söylüyorum: Gazzeye, Hamasa ve İsraile gösterdiğimiz ilginin onda
1ini Hükûmetten ve Türk Dışişlerinden Doğu Türkistana
göstermesini talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Doğru.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, 5 Temmuz
2009 tarihinde Urumçide Doğu Türkistan Türklerine yapılan
saldırıyı şiddetle kınadığına ve ata
yurtlarında yaşayan soydaşların meselelerine sahip
çıkılması gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
5 Temmuz 2009
tarihinde Urumçide Doğu Türkistan Türklerine yapılan
saldırıyı şiddetle kınıyorum. Bu
saldırıda binlerce insanımız ölmüş, binlercesi
yaralanmış, yüz binlerce insan da başka yerlere göç
ettirilmiş ve mağdur edilmiştir. Sonuçta insanlık suçu
işlenmiştir. Konu Türkler olunca bu vahim duruma bile dünya yine
duyarsız kalmıştır. Bugün Kerkükte, Musulda, Ahıska
bölgesinde, Kırgızistan Oş ve Celalabatta, Karabağda,
Kelbecerde aynı durumlar söz konusudur. Hükûmet, devlet olarak 300
milyonluk Türk dünyasını yok sayamayız. Ata yurtlarında
yaşayan soydaşlarımızın bütün meselelerine sahip
çıkmalıyız. Rabia Kadirler unutulmamalıdır. Bu, bizim,
tarihî görevimizdir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı üçüncü söz, kamu yatırımları nedeniyle
mağdur olan esnafın durumu hakkında söz isteyen İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susama aittir.
Sayın Susam,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın, kamu
yatırımları nedeniyle mağdur olan esnaf ve
sanatkârların durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, kamu yatırımları nedeniyle mağdur olan esnaf ve
sanatkârın durumlarının tartışılmasını
beş dakika da olsa gündeme getirmek için söz almış bulunuyorum.
Bununla ilgili vermiş olduğumuz kanun teklifini maalesef ki
komisyondan, 2008 yılında verdiğimiz kanun teklifini komisyondan
bir türlü Meclise indiremiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, durum nedir? Türkiyede kamu yatırımları
yapılıyor. Bunlar, bakanlıkların olabilir, belediyelerin
olabilir. Yaptıkları yatırımlar sonucunda, yol, kanal,
metro veya tramvay yatırımları sonucunda o bölge insanı bir
kamu yatırımından yararlanıyor ama o kamu
yatırımları bitene kadar, o bölgedeki esnaf o kamu
yatırımları nedeniyle iflas etme noktasına geliyor, hiçbir
şekilde kimsenin gıkı çıkmıyor.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, kamu adına bir yatırım
yapılıp o bölge insanları yararlanacak diye, dişinden
tırnağından artırarak iş yeri açmış olan
esnafların o inşaat süreleri içerisinde iflas etmesine göz yummak
hangi adalet ve hangi vicdan kuralları içerisine sığar?
Türkiye'nin her
noktasında bu var ama İzmirde Hatay Caddesi kapatıldı. Üç
yıla yakın süredir metro inşaatı devam ediyor. Metro
inşaatında çıkan sorunlar nedeniyle o esnafın durumu içler
acısı ve perişan durumda. Bununla ilgili kanun teklifi verdik.
Ne öneriyoruz? Bu inşaatlar süresince bu esnafların borçları
ertelensin diyoruz. İş bittikten sonra, altı aydan sonra
başlamak kaydıyla, on sekiz ay içerisinde ödesinler. Bunların
mağduriyetleri için, bu inşaat sürecisince bu insanların
kayıplarını telafi etmek için Meclis bir kanun çıkartarak
bu insanlara o bölgede bir yardım yapmasını istiyoruz. Bu, o
yatırımdan mağdur olan esnafın en doğal hakkı.
Maalesef bunu dillendirmemize rağmen
Bu kadar gerekli olan bir kanun,
vicdani ve insani olan, insan hakkı
Yani siz iş yerini insanın
yok ediyorsunuz, kapatıyorsunuz, iflas ettiriyorsunuz ama Kardeşim,
ne yapalım, kamu yatırımı yaptık, burada yollar iyi
oldu, sen iflas et. Böyle bir şey olmaz! Nasıl bir yolu açarken
birinin mülkiyetinin üzerinden geçip ona istimlak bedeli ödüyorsanız, bu
kamu yatırımları sırasında mağdur olan esnafa da
bir bedel ödemek görevimiz. Onun için, buradan tüm Parlamentoya,
milletvekillerine, özellikle de Hükûmete, bakanlara sesleniyorum: Hızla bu
insanların vergi borçları ertelenmelidir. BAĞ-KUR primleri
ertelenmelidir ve mağduriyetler karşısındaki tüm kayıplarını
giderecek acilen bir destek yardımı yapılmalıdır.
Belediyeler aynı şekilde
Bu konuda önleri açılıp yasal
destekle bunların tabela vergisi, ilan, reklam vergisi ve belediyeye olan
borçlarının önü açılmalıdır.
Bu sadece
İzmirle alakalı değildir. Bu, Türkiye'nin her tarafında
vardır; Kayseride, İstanbulda, Adanada ve Boluda. Burada onlarca
fotoğraf gösterebilirim. Bu noktada duyarsız olamayız. Zaten
krizle boğuşan esnafın bir de bu konudaki mağduriyeti ciddi
bir şekilde can yakmaktadır. Onun için yüce Meclisten ve özellikle de
parti farkı gözetmeksizin bu Parlamentoda bulunan tüm milletvekillerinden
ve Meclis Başkanımızdan, bu mağduriyetteki esnaf ve
sanatkâra yardım edilmesi konusunda bu kanun teklifimizin buraya indirilmesini
istiyoruz. Bir saatlik bir konu. Bir saatte görüşürsek bu işi
bitiririz ve o insanlara kanunen yardım etme, borçlarını
erteleme ve borçlarından dolayı onların iflas etmesinin önüne
geçmiş oluruz.
Değerli
arkadaşlar, bu duyarlılığı bu esnaflar bizlerden, bu
Parlamentodan, bu Hükûmetten bekliyorlar. Bu, siyaset yapılacak bir konu
değildir ama o insanların en temel ihtiyaçlarıdır.
Bugün, burada, bu
konuda Meclisin hassasiyetini, duyarlılığını ve
Meclisin bu konuya bakış açısını dile getirmek için
söz aldım. Hataydaki esnaflar, daha ne kadar süreceği belli olmayan
bu inşaattan veya Türkiye'nin başka yerlerindeki esnaflar bu
inşaatlardan mağdur durumdadırlar. Bunu yasal bir yolla çözmek
zorundayız, bunun önünü açmak zorundayız. En kötü ihtimalle hemen
-burada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız var-
BAĞ-KUR borçlarını erteleyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Susam.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Maliye Bakanlığı, şu an vergi
borçları nedeniyle hesaplarına el koyup onların işlemlerini
durduruyor. Maliye Bakanlığı bu alacaklarının
tahsilinden vazgeçsin ve aynı zamanda bunların şu an iş
yapamamaktan doğan mağduriyetlerini giderme konusunda bir destek
vermeliyiz.
İstediğiniz
zaman buraya kanun indirmekte, üç günde kanunu çıkarıp
Cumhurbaşkanlığından onaylanma işini
yapıyorsunuz. İşte OSTİM kanunu böyle oldu. Eğer bu
kanunu da getirmek isterse iktidar partisi, rahatlıkla getirebilir. Biz de
her türlü desteği vereceğiz. Bu, bizden çözüm bekleyen, çare bekleyen
esnafın derdine derman olmayı gerçekleştirmiş
olacağız. Bu, vicdani bir sorumluluğumuzdur, bir insan
hakkıdır, bir adalettir. Bu anlamıyla adaletten yana, insan
haklarından yana olan, bu insanların ekmeğine saygı duyan
herkesi ve bu Parlamentoda bulunan değerli milletvekillerini göreve davet
ediyorum. Bu nedenle söz aldım. Huzurlarınızı saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
Sayın Uslu
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirne
Kapıkuledeki tır kuyruğuna ilişkin açıklaması
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Edirne
Kapıkuledeki tır kuyruğuyla ilgili söz aldım. Türkiye'nin
Bulgaristana ve bu yolla tüm Avrupaya açılan kapısı olan
Kapıkule Gümrük Kapısı, dünyanın 2nci, Avrupanın en
yoğun sınır kapısı konumundadır. Yıllık
400 binin üzerinde tır ve 4 milyona varan insan Kapıkule
Sınır Kapısını kullanmaktadır.
Kapıkule,
Avrupaya gerçekleştirilen tüm ihracat ve ithalatın
sağlandığı kapı olması nedeniyle ülke
ekonomisinde önemli rol oynamaktadır. Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği tarafından yap-işlet-devret modeliyle modernizasyonu
gerçekleştirilen Kapıkule Gümrük Kapısının araç
geçiş kapasitesi artırılmış ancak komşumuz
Bulgaristanın kendi gümrük kapısında gerekli modernizasyonu
yapmaması nedeniyle Kapıkule zaman zaman uzun kuyruklar
oluşturmaktadır. Bulgaristan gümrük teşkilatında yenileme ve
personelinin değişimi sebebiyle şu an 240 adet tırın
5-6 kilometre kuyruk oluşturduğu görülmektedir. Dış
ticaretimizin önemi sebebiyle bu sorunun Bulgaristan yetkilileriyle
karşılıklı görüşmeler yapılarak çözülmesi
gerekmektedir.
Bilgilerinize
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Sayın Özkan
5.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın,
küresel ısınmadan ve aşırı yağışlardan
dolayı mağdur olan haşhaş ve tahıl üreticilerinin
sorunlarına ve Türkiye Elektrik Kurumunun elektrik faturalarının
ödeme tarihinde yaptığı değişikliğe ilişkin
açıklaması
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hafta
sonlarında ziyaret etme fırsatı bulduğum Burdur, Afyon,
Konya, Isparta illerinde ve ilçelerinde, aynı zamanda köylerinde, küresel
ısınmadan ve aşırı yağışlardan
dolayı haşhaş üreticileri ve tahıl üreticileri şu anda
mağdurdur. Bu üreticilere bu dönemde Toprak Mahsulleri Ofisi
tarafından bir kolaylık ve rekolte düşüklüğünden
dolayı kamu bankalarına olan borçlarında bir yapılanma
beklenmektedir. Bunu yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum. Tarım
Bakanlığını bu konuda göreve davet ediyorum.
Ayrıca
emeklilerimizden aldığımız şikâyetler
Türkiye
Elektrik Kurumu elektrik faturalarının tarihlerinde bir
değişme yapmıştır. Emekliler ancak emekli
maaşlarıyla bu faturaları ödemektedir. Bu ödeme tarihinin tekrar
eski yapısına dönüştürülmesini yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer, gündemin Sözlü
Sorular kısmında yer alan
sorulardan 1, 70, 72, 78, 89, 94, 100, 112, 122, 123, 128, 135, 143, 205, 243,
282, 300, 311, 312, 313, 364, 385, 424, 426, 432, 444 ve 537nci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdir, Sayın Bakanın bu talebini sırası
geldiğinde yerine getireceğim.
Başkanlığın
genel kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır
ve 19 milletvekilinin, sendikal hakların önündeki engellerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/809)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de
sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması ve
sendikal örgütlülüğün güçlendirilmesine yönelik politikaların
üretilmesi, gerekli önlem ve tedbirlerin alınması için
Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
2) Selahattin
Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi
Yıldız (Batman)
6) Akın
Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
19)
Sırrı Sakık (Muş)
20)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Sendikal haklar,
çalışanların ekonomik, demokratik, sosyal ve kültürel hak ve
çıkarlarını korumanın ve geliştirmenin temel
araçlarından biridir. Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi,
Avrupa Sosyal Şartı, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası
Sözleşmesi, ILO ve Avrupa Konseyi Sözleşmeleri gibi birçok uluslar
arası sözleşme sendikalar haklara yer vermiştir. Ayrıca,
sendika üyeliği Anayasal bir hak olmakla birlikte, Türkiye'nin de
onayladığı uluslararası sözleşmelerle de güvenceye
alınmıştır. Ancak sendikalara ilişkin mevcut mevzuat,
sendikalaşmayı zorlaştırdığı gibi,
işverenlerin başvurduğu hukuk dışı ve endüstriyel
ahlaka aykırı uygulamalar özel sektörde sendikalaşmanın
önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir. İşverenlerin,
sendikalaşmayı engellemeye yönelik uygulamaları, idari ve
yargı süreçlerinin çok uzun sürmesi özel sektörde
sendikalaşmanın önündeki en büyük engelleri
oluşturmaktadır.
Günümüzün
ekonomik, sosyal ve siyasal koşullarına
bakıldığında, çalışanların ve tüm toplumun
sendikalardan olan beklentileri daha da artmıştır. Ayrıca,
güvencesiz çalışanların, sendikalarda örgütlenebildikleri ölçüde
ekonomik ve sosyal haklarının tanınacağı,
geliştirileceği ifade edilmektedir.
Mevcut sendika
yasalarının, sendikal örgütlenme önünde engel teşkil ettiği
belirtilmektedir. Sendikal hakların, uluslararası hukuk temelinde
güvence altına alınması, sendikal yasaların
uluslararası çalışma hukukuna uygun bir biçimde
değiştirilmesi ve demokratikleştirilmesi konusunda, gerekli
yasal değişikliklerin acilen yapılması gerekmektedir.
Sendikal
örgütlenmeye ilişkin en önemli verilerden biri, sendikalaşma
oranı olduğu belirtilmektedir. Ne yazık ki, Türkiye'de
sendikalaşmaya ilişkin istatistikler sağlıklı bir
biçimde tutulamadığı gibi, sendikalaşma
oranlarının hesaplanması için bilimsel, uluslararası
standartlara uygun ve ortak bir yöntem kullanılmadığı için,
farklı devlet kurumlarının açıkladığı
istatistiklerin birbirini tutmadığı görülmektedir. Resmi
makamların yapmış olduğu açıklamalar ile, işçi ve
işveren sendikaları, ILO ve çeşitli uluslararası
kuruluşların açıkladığı veriler arasında
ciddi farkların görüldüğü bilinmektedir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine göre, 2009
Temmuz ayı itibariyle Türkiye'de toplam işçi sayısı 5
milyon 398 bin 296, sendikalı işçi sayısı 3 milyon 232 bin
679 olarak belirtilmiştir. Çalışma Bakanlığı,
işçi sayısını hesaplarken sadece SSK'ya kayıtlı
işçileri dikkate aldığı, kayıt dışı
çalışan işçileri hesaplamadığı görülmektedir. Türkiye'deki
gerçek sendikalı işçi sayısının çok daha düşük
olduğu, hem işçi ve işveren sendikaları hem de devlet
kurumları tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla Türkiye'de
sendikalaşma oranı Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı'nın açıkladığı oranın
çok daha altındadır. İster kayıtlı ister
kayıtsız olsun, özel sektörde çalışan tüm ücretlilerin
sayısı hızla artarken, sendikalaşma oranı giderek
gerilediği belirtilmektedir.
Kayıt
dışı istihdamda yaşanan artış, özel sektörde
sendikal örgütlenmenin önündeki en büyük engellerden biri olduğu
belirtilmektedir. Özel sektörde kayıt dışı
çalışan milyonlarca işçinin, birçok hakkı
olmadığı gibi sendikalaşma hakkının
olmadığı ve sonuç itibariyle neredeyse özel sektörde
çalışan her iki işçiden birinin sendikalaşma hakkı
baştan yok edildiği ifade edilmektedir.
Sendikalar,
geçmişte genel olarak çalışanların çalışma ve
yaşam koşullarını iyileştirilmesinde, ekonomik ve
sosyal haklarının tanınmasında, korunmasında ve
geliştirilmesinde önemli işlevler üstlenmiştir. Toplumun genel çıkarlarının,
demokratik gelişmenin ve sosyal bütünlüğün sağlanması için,
sendikaların varlığına ihtiyaç bulunmaktadır.
Çalışanların örgütlenme özgürlüğüne sahip çıkmayan ve
güvence altına almayan yasal ve idari düzenlemeler, kayıt
dışı ekonomide çalışanların örgütlenmesini
güçleştireceği belirtilmektedir. Bu bağlamda, Türkiye'de
sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması ve
sendikal örgütlülüğün güçlendirilmesine yönelik politikaların
üretilmesi ve gerekli önlem tedbirlerin alınması için meclis
araştırma komisyonunun kurulması gerekmektedir.
2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24
milletvekilinin, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin
kanunlardaki farklı düzenlemelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/810)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu yönetiminde
teşkilatlanmaya ilişkin düzenlemelerin
farklılığından kaynaklanan yapısal sorunlar ile
bunların kamu çalışanlarına yansımalarının
belirlenmesi amacıyla gerekli incelemenin yapılabilmesini teminen
Anayasa'nın 98'nci maddesi ile İçtüzüğün 104 ve 105'nci
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet
Şandır (Mersin)
4) Behiç Çelik (Mersin)
5) Recai
Yıldırım (Adana)
6) Alim
Işık (Kütahya)
7) Hasan Özdemir (Gaziantep)
8) Erkan Akçay (Manisa)
9) Yılmaz
Tankut (Adana)
10) Recep Taner (Aydın)
11) Hasan
Çalış (Karaman)
12) Mustafa Kemal
Cengiz (Çanakkale)
13) Kamil Erdal
Sipahi (İzmir)
14) Reşat
Doğru (Tokat)
15) Beytullah
Asil (Eskişehir)
16) Muharrem
Varlı (Adana)
17) Mustafa
Kalaycı (Konya)
18) Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın)
19) Ahmet Deniz
Bölükbaşı (Ankara)
20) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
21) Süleyman Turan
Çirkin (Hatay)
22) Kürşat
Atılgan (Adana)
23) Osman
Ertuğrul (Aksaray)
24) Süleyman
Nevzat Korkmaz (Isparta)
25) Murat Özkan (Giresun)
Gerekçe:
Anayasa'nın
123' üncü maddesinin birinci fıkrasında, idarenin kuruluş ve
görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir. 7.9.1984 tarihli ve 3046 sayılı
Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında
Kanun'da ise kanunun amacı; kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, etkili,
verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülebilmesi için bakanlıkların
kurulması, teşkilat, görev ve yetkilerine ilişkin esas ve
usullerin düzenlenmesi olarak belirtilmiş, düzenlemelerde uyulması
zorunlu esaslar ise şu şekilde ifade edilmiştir.
İdare,
kuruluş ve görevleriyle bir bütündür. Teşkilatlanmada görev ve
yetkilerin tespitinde bu bütünlük bozulamaz.
Bakanlıkların
kuruluş ve teşkilatlanmalarında etkili bir idare, iş
bölümü, kontrol ve koordinasyonun sağlanması esastır.
Aynı ve benzer hizmet veya görevlerin tek bir bakanlık
tarafından veya sorumluluğunda yürütülmesi, atıl kapasite ve
kaynak israfının önlenmesi esastır.
AKP iktidarı
döneminde TBMM'ne getirilen teşkilat kanunları tasarıları
bu ilkelere uygun olarak hazırlanmamıştır. Hizmet
ihtiyacına bağlı olmaksızın birçok teşkilat
kanunu değiştirilerek yapılmak istenen yıldırma,
kadrolaşma ve tahribata yasal kılıf
hazırlanmıştır.
Yapılan bu
düzenlemeler; demokratikleşme, özgürlük ve yerelleşme kisvesi
altında, karar alma, denetleme ve inisiyatif kullanmaya dönük
işlevlerini etkisizleştirmek suretiyle, devletin egemenlik
alanının zaafa uğratılmasına hizmet etmektedir.
Teşkilat
kanunlarının çoğu, birlik ve bütünlük ilkesinden tamamen uzak,
temel dengeleri tahrip eden, eşitliği zedeleyen, adaletsizliğe
yol açan bu yönleriyle Anayasanın ihlal edildiği düzenlemelerdir.
Kamu
kurumlarına bürokrasi yoluyla müdahale edilerek kamu yönetimi
geleneği yok edilmiş, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne ve
kadrolarına göre yeni görüşler oluşturulmuş, birçok
usulsüzlüğe böylece sözde meşruiyet kazandırılmak
istenmiştir.
Teşkilat
kanunları da ücret ve istihdam rejiminde tahrip edilmiştir. Eşit
işe eşit ücreti sağlamaktan söz eden hükümet, yapılan
düzenlemelerle kurumlar ve unvanlar arası ücret dengesinin
bozulmasına, ücret adaletsizliğinin vicdanları yaralayan
boyutlara ulaşmasına sebep olmuştur.
AKP Döneminde,
Teşkilat kanunlarındaki değişiklikler, işlevsel
olmaktan çok kadroları tasfiye etme anlayışına
dayanmıştır. Tam bir keyfilik anlayışı ile
hareket edilerek bu amaçla kurumlar kapatılmış, kadrolar tasfiye
edilince sonra yeniden kurulmuştur.
Yapılan
düzenleme ve uygulamalarla kamu yönetiminin yapısının ve
işleyişinin içinden çıkılmaz hale getirildiğini, idare
hukukunun temel ilkeleri ve içtihatlarının dikkate
alınmadığını, uygulamalarda bütünlük ve
tutarlılığın bulunmadığını
göstermektedir. Anayasa dahil olmak üzere temel hukuki düzenlemelerin dikkate
alınmadığı gibi kamu yönetiminin teşkilatı,
personeli ve donanımı çerçevesinde bütünlük ve ahenk içermediği,
kamu yönetimi disiplininden giderek uzaklaşıldığı
görülmektedir.
Hazırlanışı
itibariyle teknik yeterlikten yoksun olan bu tasarıların ıslah
edilebilmesi de komisyonlarda çoğu zaman mümkün
olamadığından, geriye dönüp bakıldığında
yasalaştırılan teşkilat kanunlarının; şekil,
görev, yetki, sorumluluklar ile bunların kullanılma yolları, çalışanla
sağlanan haklar ve uygulanacak müeyyideler gibi esaslı birçok husus
bakımından oldukça farklı düzenlemelerin ortaya
çıktığı bir mevzuat kirliliğinden ibaret olduğu
görülmektedir. Bu durum kamu yönetiminde koordinasyon eksikliği sorununu
gündeme getirmekte, istikrarı ve ahengi bozmakta, verimlilik ve
etkinliği düşürmekte ayrıca çalışanlar arasındaki
çalışma barışını da olumsuz etkilemektedir.
Sonuç olarak
Hükümet tarafından hazırlanan teşkilatlanmaya ilişkin
muhtelif kanun tasarılarında teşkilatların kuruluşundan
işleyişine, Anayasanın öngördüğü bütünlük ve eşitlik
ilkelerine ve bakanlıklar ile bağlı ve ilgili
kuruluşların kuruluşuna ilişkin esasları düzenleyen
3046 sayılı kanunda belirtilen ilke ve esaslara uygun hareket
edilmemekte ve belirlenen esasların dışına
çıkılmaktadır. Aynı anda sevk edilen tasarılarda
aynı konuda farklı düzenlemeler yer almıştır.
Açıklanan bu
nedenlerle, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin keyfilikten
kaynaklanan yapısal sorunlar ile bunların kamu
çalışanlarına ilişkin yansımalarının
incelenmesine ilişkin Meclis araştırması
açılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19
milletvekilinin, enerji sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/811)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Enerji
alanında yaşanan sorunların tespiti ve alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve
105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz. 05.05.2010
1) Hasip Kaplan (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sırrı Sakık (Muş)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Coğrafi
stratejik konumunun Türkiye'yi pek çok açıdan önemli kılıyor.
Dünyanın merkezinde, oldukça zengin kaynaklara sahip olması da
stratejik konumunu arttırıyor. "Avrupa Enerji Güvenliğinde
Türkiye'nin Rolü" yadsınamaz.
Türkiye'nin bu
konumunun Dış Politikası'nda kullanılabilecek bir imkân
yarattığı, Türkiye'nin yararına
kullanılmasının olanaklı olduğu biliniyor. AB'nin
neden Türkiye'den vazgeçemediğinin, aslında AB'nin gelecekteki
politikalarını düşündüğünün bir kanıtıdır.
Türkiye, çevre ülkeler açısından da hayatidir. AB için
bu önem, 'güvenilir bir sınır' - 'tehlikeli çanlarının
çaldığı bir kapı'; İran için 'güvenilir bir yol ve
dost' - 'kapalı bir dış politika; Rusya için 'potansiyeli yüksek
bir pazar' - 'kaçırılan fırsatlar' arasında gidip gelirken
Arap Dünyası için ise alternatifsiz bir güzergâhtır.
Türkiye, enerji koridorluğunu nasıl olumlu kullanabilir.
Bu öncelikle Türkiye'nin enerji işbirlikleri konusunda stratejik bir plan
geliştirilmesi yeni bir dış politika geliştirmesi
zorunludur.
21. yüzyılda Kafkaslar ve Ortadoğuda enerji koridorunun
anahtarı Türkiye'dir. Burada yaşayan halklarla olan tarihi etnik ve
kültürel bağlar nedeniyle istikrar sağlayacak bir ülkedir. Petrol
okyanusları çevrili bir ada olmasına rağmen; enerjide
dışa bağımlı, öz kaynaklarını kullanamayan,
"kaynak enerji" yerine hala "geçiş enerjisine" odaklanmış
durumda.
Enerjide dışa bağımlılık
oranının % 73, yerli üretimin ise % 27 olduğu Türkiye'de yerli,
yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim kamuoyunda tam da
yankı bulmuş ve Sayıştay Raporlarında bile
"nükleer enerji en pahalı yatırım" olarak
tanımlanırken, "nükleer santraller" uluslararası
lobilerin etkisiyle dışa bağımlı nükleer santral
yatırımlarına yol açılmak istenmektedir.
Oysa nükleer santrallerin yatırım maliyetleri,
alternatif enerji kaynaklarına göre daha yüksektir. Dünya birincil enerji
tüketiminde nükleer enerjinin payı % 6, dünya elektrik üretimindeki
payı da 2007 itibarıyla % 15'tir ve bu oranın gerilemesi
beklenmektedir. Dolayısıyla bugün başlansa bile en erken 2015
yılından itibaren devreye girebilecek nükleer santral
yatırımları, gerçekte dünyada işsiz kalan nükleer lobilerin
kâr hırslarına dayalı olarak yaratılan baskılanmayla
nükleer santrallere, yeni doğal gaz santrallerine ve özel sektörün
elektrik üretimine ilave teşvikler verilmesine dayanak oluşturulmaya
çalışılmaktadır.
1990 yılından başlayarak I. Körfez Harekâtı ve
son yıllardaki Afganistan, Irak işgallerinin enerji için olduğu
genel kanı olarak kabul edildi. Bir ülkenin ayakta kalabilmesi için
gereken en önemli unsurlardan biri enerjidir. Fabrikaların
çalışmasından evlerde ocakların yanmasına, ulaşımın
sağlanabilmesinden iletişime, kısacası hayatın
sürebilmesi için gerekli her şey enerjiye bağlıdır.
Enerji sorunu bir ülkenin bütün fonksiyonlarını olumsuz
biçimde etkileyebilir. Bir ülkenin milli güvenliği ve refahı o
ülkenin enerji gücü ile ölçülebilir. Enerji olmadan bir ülkenin kendini
savunabilmesi imkânsızdır. Ülkemiz şu an özellikle petrol ve
doğal gaz gibi temel enerji kaynakları itibarıyla dış
kaynaklara bağımlıdır. Ülkelerin savunma, savunma sanayi ve
enerji kaynakları kendi ulusal güçlerince keşif ve idare
edilebildiği nispette, o ülkenin güvence ve konforu gelecek nesilleri için
daha sürdürülebilir ve umut verici olur.
Bilimin bu sorunlarla ilgili önerdiği çözümleri siyasetin
dikkate alması gerekir. Ülkede üretimle, güvenlikle, sağlıkla,
uygarlıkla, çevreyle, ekolojik dengeyle, kültürel varlıklarla bir
bütün olarak bakmak gerekiyor.
Enerji açığı var diye, Hasankeyfi sular
altında bırakmak, termik ve nükleer santralleri devreye koymak,
Munzur vadisini, Ege'yi, Karadeniz'i, Akdeniz'i, güzellikleri heder etmek kabul
edilemez. Bu nedenlerle;
Bir Meclis Araştırması açılması ve
Araştırma Komisyonu kurulması yararlı olacaktır.
4.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, siyasi partiler ve seçim sistemindeki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/812)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Seçim ve partiler rejiminin yol açtığı
sorunların araştırılması ve yapılması
gereken düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Hasip Kaplan (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata
(Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sırrı Sakık (Muş)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de seçim sistemi, 12 Eylül askeri darbesi sonrası
şekillendi. Siyasi Partiler, seçim kütükleri yasaları ve anayasal düzenlemelerle
halkın adil temsili engellendi. 1983 ve sonrası yıllarda siyasi
iktidarlar işlerine gelen seçim ve hazine barajlarını korudu.
Partilerde genel başkanlar değişemiyor,
kadroları da. Lider sultası devam ediyor. Yaşlılar çok,
gençler az, erkekler çok, kadınlar az. Parti içi demokrasi üye hukuku
işlemiyor. Adaylar önseçim yerine merkezi yoklama ve tayin sistemi ile
belirleniyor.
Kongreler, toplantılar sadece genel başkanların
konuştuğu mitinglere dönüşüyor. Tartışmasız,
katılımsız, eleştirisiz, üretimsiz geçiyor. Parti örgütleri
tembelleşiyor, her şeyi 'merkez' belirliyor.
Bunun sonucu olarak 'merkez' statükocu, resmi söylemci, tabucu,
tembel oluyor. Projeler ortaya çıkmıyor, değişim
dönüşümün önü kesiliyor. Parti tüzükleri rakip aday
çıkmasını engelliyor, demokratik bir yarış olmuyor.
Yasal düzenlemeler çelişkilerle dolu. 1961 Anayasası'nda
yer alan ilke, bugünkü Anayasamızda da vardır: "Siyasi partiler,
demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır" (Madde 68).
Oysa düşünce ve örgütlenme özgürlüğü
sınırlandırılarak, cezalara bağlanarak, partiler
kapatılarak suskun bir toplum isteniyor.
Siyasi partilere 'Devletin yeterli düzeyde ve hakça mali
yardım yapması' da, bu ilkelerin gereğidir. (Md. 68).
Emeği, farklı kesimleri ve ezilen halkları savunan partilerin
hazine yardımı alması engellenmekte, uluslar arası
sermayenin destek verdiği partiler güçlendirilmektedir.
Siyasi partilerin de kendi iç düzenlerinde şu ilkeye
uymaları, gene Anayasa'nın gereğidir. "Siyasi partilerin
faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi
ilkelerine uygun olur." Ayrıca: Anayasa bir yana, siyasi partilerin
daha akılcı, katılımcı ve etkili faaliyette
bulunmalarının yolu da, 'parti içi demokrasi'nin iyi
işlemesidir. Ne yazık ki parti içi demokrasi işlemiyor.
Seçimlerde yüzde on baraj konularak halkın kendi
adaylarını özgürce seçmesi engelleniyor, az oyla çok milletvekili
çıkarma devam ediyor. Hazine yardımına yüzde yedi barajı
konularak mecliste grubu olan partilerin dahi, yardım alması
engelleniyor. Parti kapatma, adaylık yasaklama mevzuatın
ayrılmaz parçası haline getiriliyor.
Türkiye'de kırk yılda liderler, aynı partiler
değişmiyorsa bunun nedeni seçim sistemi, yasaları ve
antidemokratik mevzuattır.
"Egemenlik Kayıtsız Şartsız
ulusundur" deniliyorsa, adil temsilin önü açılmalıdır.
Ülkemizde yaşanan ve giderek, merkezde sürekli
"yönetememe" krizine dönen sorunların aşılması
için; çağdaş demokrasilerde demokratik toplum olmanın
gereklerinin yerine getirilmesi, bunun önündeki engellerin
kaldırılması şarttır. Bu nedenle;
Meclis araştırması açılması
sorunların tespit ve çözüm önerileri için bir Araştırma
Komisyonu kurulması yararlı olacaktır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- (10/269) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 06.07.2010 Salı günü (Bugün)
yaptığı toplantısında, oy birliği
sağlamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler
Kısmının 191 inci sırasında yer alan 10/269 Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman
yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşülmesini, Genel Kurulun 06.07.2010 Salı günlü birleşiminde
birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Grup önerisinin lehinde Sayın Ayla Akat Ata, Batman
Milletvekili.
Buyurun Sayın Ata. (BDP sıralarından
alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin getirmiş
olduğu grup önerisinin lehinde söz hakkı almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin en önemli zenginlik
kaynaklarından biri ormanlar olarak varsayılır ve
ormanların korunması, tahrip olmaları hâlinde tekrardan
ıslahları her ülkenin gündeminde olması gereken konulardır.
Bizim ülkemizin de tabii ki önemli yasalarından biri Orman Koruma
Yasasıdır ve ilgili maddesinde de, 68inci maddesinde de
Ormanların içinde veya yakınında ateş ve yangın
belirtisi görenler bunu derhal orman idaresine veya en yakın muhtarlığa,
jandarma dairelerine veya mülkiye amirlerine haber vermeye mecburdurlar. diye
bir düzenleme de mevcuttur.
Ancak, grup önerisiyle getirdiğimiz araştırma
önergesinde de belirttiğimiz üzere, ülkemizin doğu ve
güneydoğusunda güvenlik gerekçesiyle yakılan ormanlar vardır.
Yine, gerçekleştirilen operasyonlar sırasında yapılan
askerî operasyonlar ve kullanılan askerî teçhizattan dolayı
başlayan orman yangınları vardır ve bu orman
yangınlarının söndürülmesi faaliyetleri de ne yazık ki bir
duyarlılıkla yerine getirilmemektedir. Bölge insanı bu konuda
Hükûmeti duyarlılığa davet etmektedir. Bölgede yaşanan
orman yangınlarına karşı sessiz kalınması
bölgeler arasındaki ayrımcılığın bir başka
göstergesidir. Türkiye'nin her tarafında, değil orman, bir tek
ağaç yansa ciğerimiz yanar. diye hepimizin eğer ortak bir
kanaati varsa Neden bu ormanlar doğuda ve güneydoğuda cayır
cayır yanarken bu Parlamentodan ses çıkmıyor? diye bu
Parlamentoda bulunan tüm siyasi parti grupları bir şekilde bir vicdan
sorgulamasına gitmek durumundadır.
Bu orman yangınlarının çıkma gerekçesi ne
yazık ki güvenlik gerekçesiyledir. En azından, eğer bu
Parlamento çatısı altında biz bunların güvenlik
gerekçesiyle değil, doğal gerekçelerle çıktığı
yönünde kamuoyunu aydınlatma noktasında bir bilgi sunamayacaksak o
zaman sorumluluğumuzun da gereğini yerine getirmiş
sayılmayız. Bugün bölge insanı bu orman
yangınlarının neden çıktığının,
söndürülme faaliyetlerinin neden gerçekleştirilmediğinin ve yine
kendi çabasıyla, köylümüzün kendi çabasıyla yapmış
olduğu faaliyetlerin de neden güvenlik görevlileri tarafından
engellendiğinin hesabını sormaktadır. Belki bunlar daha
öncesinde bir iddia niteliğinde olabilirdi ama ne yazık ki bugün
iddia değildir.
Batmanın Hasankeyf ilçesinde üç köyümüz, 90lı
yıllarda yakılan üç köyümüz geçen hafta içerisinde tekrar
yakıldı. Bu, Türkiye kamuoyuna da haberlerde yansıdı ama ne
yazık ki konuya duyarlı hiçbir kesim Bu köylerde neler oldu?
Köylüler geri dönme hazırlığı yapıyorlardı;
tekrar gittiler, bu köyler boşaltılmıştı, on sekiz
yıl içerisinde 4 kez yakılmıştı ama köylüler tekrar
gidip orada bağ bahçe kurmuşlardı ve yavaş yavaş geri
dönme hazırlığı yapıyorlardı. Nasıl oldu da
bu ormanlar yandı, bu orman yangını çıktı ve bir köyün
tamamı, bir köyün yarısı, diğer köyün de ancak köylülerin
söndürme faaliyetleriyle yanması engellendi? diye ne yazık ki bu
Parlamento çatısı altında soran olmadı.
Biz gittik, olay yerinde gözlemledik. Köyün nasıl cayır
cayır yandığını, bağın bahçenin nasıl
kuruduğunu gözlerimizle gördük ve bir kez daha soruyoruz: Bölge
insanı nasıl yaşayacak; köyüne nasıl dönecek, hangi
güvenceyle dönecek? Ormanlar gibi, ülkenin, Hükûmetin birinci derecede
koruması altında koruması olan bir zenginlik eğer
korunamıyorsa, jandarmanın burnunun dibinde ateş yanıyorsa,
yangına dönüşüyorsa, orman müdürlüğü bir gün, yirmi dört saat
boyunca yangına hiçbir şekilde müdahale etmiyor, söndürme,
soğutma faaliyetinde bulunmuyorsa bunun hesabını kimden
soracağız, nasıl vereceğiz? 2009 yılı içerisinde
bir yönetmelik çıkmadı mı? Çıktı. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin görev alanı içerisinde gerçekleştirilen tüm
faaliyetlerde eğer doğa ve ekolojik denge bozuluyorsa bu da
sorumluluk altına sokuldu. Bu yönetmelik çıktıktan sonra
gerçekleştirilen ve iddia düzeyinde de olsa, kamuoyuna yansıyan hangi
orman yangını için bu yönetmelik hükümleri gereğince sorumlular
hakkında suç duyurusunda bulunulup gerekli incelemeler ve
soruşturmalar yapıldı?
Şimdi, Batmanda Hasankeyfin Siirte yakın köylerinin
yakılması dolayısıyla biz gittik olay yerine, köylü derdini
anlatıyor, gidene anlatıyor. Ne yazık ki Orman Müdürlüğü de
gitmemiş, ne yazık ki Jandarma da sorup etmemiş, ne yazık
ki Valilik de olay yerine uğramadan bir belge kaleme almış
kamuoyuna yansıdığı için. Evet, bu olay kamuoyuna
yansıdı ama sabah 04.00-04.30 sıralarında başlayan
yangının ne yazık ki güneş
ışınlarının cam kırıklarına
çarpması ve mercek etkisi yaparak yangına sebebiyet verdiği
iddiası var. Eğer kamuoyu aydınlatılacaksa bile en azından
bu kadar çarpık ve çelişkili bilgilerle
aydınlatılmaması gerekir; bu, aydınlatma değil bir
karartma faaliyetidir. İki ayrı atasözü var; biri Doğru
söyleyeni dokuz köyden kovarlar. o köylüler ha bire kovuluyorlar; bir de
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Eğer gerçekten bir
heyet gidip orada inceleme yaparsa, sabah 04.00-04.30 sıralarında
güneş ışınlarının cam kırıklarına
çarpıp mercek etkisi yapmayacağı ve orman yangınına da
sebebiyet vermeyeceği açıkça ortaya çıkar.
Yaklaşık on beş-yirmi gün önce, buradaydık,
Sayın Çevre ve Orman Bakanımız burada sözlü soruları
cevaplıyordu. Cudi ve Gabardaki orman yangınlarını sorduk
Orada yanan orman 60 bin hektarlık, kıymeti harbiyesi yoktur. dedi.
Bir Çevre Bakanının, Türkiyenin halkları adına Hükûmette o
koltukta oturan Çevre Bakanının, yanan değil 60 bin hektar, 1
ağaç bile olsa Kıymeti harbiyesi yoktur. deme hakkı yoktur,
böyle bir hakka sahip değildir. Ancak çıkar, o orman
yangını dolayısıyla bu kürsüden Türkiye halklarına
bunun hesabını verir. Bunun sorumluluğunu taşıyan birinci
derecede şahıs olarak bunun hesabını verir. Bunu biz
söylemiyoruz.
Batman ilinde, Diyarbakır ve Batman insan hakları
dernekleri, Siirt insan hakları dernekleri, Göç-Der ve yine Mazlumder
yetkililerinden oluşan 8 kişilik bir heyetin yaptığı,
Batman için yapmış olduğu incelemeden bir bölüm okumak
istiyorum.
1) Öncelikle yangın olayının meydana geldiği
Keçeli (Bizinka), Palamut (Hırbekur) ve Güneşli (Şemse)
köylerinin yaklaşık 20-25 bin dönüm olduğu tahmin edilmektedir.
2 bin dönüm tapulu, 5-7 bin dönüm arası tapusuz arazisinin
yandığı tahmin edilmektedir. Keçeli ve Palamut köylerinde
alevler köy merkezini de içine alırken, Şemse köyüne
yangının sıçramadığı gözlemlenmiştir. Çünkü
aradan geçen Dicle Nehri var ve köylüler geçiş noktalarını kendi
çabalarıyla kapatıyorlar.
Yine, Köylülerin beyanlarına ve yanan alana bakıldığında,
askerî birlikten yangının söndürülmesine yönelik herhangi bir
girişimde bulunulmadığı değerlendirilmektedir. Orman
İl Müdürlüğünde çalışan kamu görevlilerinin karakolun hemen
yanında çıkan orman yangınını güvenlik gerekçesi ile
söndürmemiş olmaları görevlilerin görev ihmali suçunu
işledikleri gerçeğini ortadan kaldırmayacağı
değerlendirilmektedir.
Yine, Heyet tarafından köylüler ve yerinde yapılan
keşifler neticesinde çok büyük bir alanın yanmış
olduğunu, bu alanda mevcut çok sayıda ağacın (incir, badem,
fıstık ağaçları ve asma ağaçları) ve bununla
aynı oranda alanın ve ormanın da kül olduğu
gözlemlenmiştir.
Ormanlık araziyi ve köylülere ait tapulu arazi ve bağ ve
bahçelerin yanmasına sebep olan yangın askerî birliğin/askerî
üssün görüş alanında meydana geldiği heyetçe
gözlemlenmiştir.
Şimdi, nasıl oluyor? Tam karakolun burnunun dibinde,
askerî üssün burnunun dibinde yangın başlıyor, yirmi dört saat
sürüyor. Bu yangına herhangi bir şekilde müdahale edilmiyor ve Batman
Valiliği 04.00-04.30 sıralarında başlayan yangını
cam kırıklarının sebebiyet verdiği bir yangın
olarak ifade ediyor ve yine diyor ki: Bölgede bulunan çalı
çırpının, meşe ağaçlarının yandığı
gözlemlenmiştir.
Doğru, Sayın Bakan da buradaki ifadesinde şöyle
demişti: Bölgede meşe ağaçları var, zaten
yeşeriyorlar. Doğru, 1992, 1993 yılında yakılan
ormanlar bu senelerde yeşerdiler, tekrardan yeşerdiler değerli
milletvekilleri. Benim ilçemin de 1993 yılında ormanlık alanı
yakılmıştı ama bu sene gittik, ormanlık alan
yeşermiş. Meşe ağacı var orada, on sekiz yıl
sonra tekrar hayat bulmuş ve bulunduğu coğrafyaya da tekrardan
hayat vermiş. Meşe ağacı, bugün bizim partimizin de sembolü
hâline getirmiş olduğumuz meşe ağacı. Yakmakla
bitmeyen meşe ağacı ama görüyoruz ki Hükûmetin
Bakanının, meşe ağacının bölgede olmasından
bile bir rahatsızlığı var. Nasıl olsa yeşeriyor,
yakılsa da bir şey olmaz. Bu zihniyet, değil orman gibi
zenginlik kaynağını ülkemizin herhangi bir zenginlik
kaynağını hiçe sayan bu zihniyet karşısında bu
Parlamentonun sessiz kalmaması lazım.
Değerli milletvekilleri, yıllardır bölgede
operasyonlar yapılıyor ve bu operasyonlar insan, doğa ve
ekolojik dengeye rağmen yapılıyor ve bu operasyonlar sonucunda
milyarlarca
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Ata, konuşmanızı
tamamlayınız.
AYLA AKAT ATA (Devamla Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
liralık maddi zarar doğduğu gibi ne yazık ki
bir şekilde telafisi imkânsız zararlar da, manevi zararlar da
doğuyor.
Bölge insanının mevcut
çığlığına sessiz kalınmaması gerekiyor. 4
Temmuz Pazar günü haber sitelerine düşen haberde Cudi Dağı bir
haftadan beri yanıyor, kimse, yetkililer müdahale etmiyor. diyen Silopi
Koruma ve Geliştirme Derneği Başkanı Nasır Özdenin
sesi de duyulmuyor, diğer sivil toplum örgütlerinin sesi de duyulmuyor.
Hükûmetin bir an önce yasama faaliyetlerinde olduğu gibi sivil toplum
örgütlerine, konuyla ilgili kesimlere, toplumun değerli kesimlerine kulak
asmayan tavrından vazgeçmesi ve bir an önce toplum yararına, insan
yararına ve bu ülkenin zenginlikleri yararına politikaları
hayata geçirmesi gerektiğini diliyoruz.
Ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolusunda değil
ülkemizin tamamında gerçekleşen orman yangınlarının da
hep beraber araştırılması, soruşturulması,
incelenmesi için de destek vereceğimizi belirtiyoruz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Grup önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın
Tayfun İçli, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri
saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisinin aleyhinde söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizdeki orman
yangınları çok çok önemli bir konu ama Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisinde sadece Doğu ve Güneydoğu Anadoluda meydana
gelen orman yangınlarının araştırılması
istenmektedir ve grup önerisinin lehinde konuşan arkadaşımız,
orman yangınlarının aslında o bölgede yaşanan terör
olaylarıyla ilintisini de ortaya koymuştur. Biz gerçekten
Ki Cudi
Dağı örneği verilmiştir. Bilebildiğimiz
kadarıyla, son dönemlerde orada operasyonlar devam etmektedir ama
amacımız gerçekten orada yanan ormanları mı, orman
yangınlarını mı sorgulamaktır, yoksa orada sürdürülen
terörle mücadeleyi mi sorgulamaktır, o ayrı konu ama sadece Doğu
ve Güneydoğu Anadoluda meydana gelen orman yangınlarının
araştırılması bana göre eksik kalmıştır.
Egemizde, Akdenizde binlerce hektar ormanlık alan
yakılmış, yaktırılmıştır. Belirli dava
dosyalarında sanıkların ifadesine baktığımız
zaman, bazı ülkelerin, terör örgütünü taşeron olarak kullanmak
suretiyle, turizmi baltalamak amacıyla da birçok yöremizde o canım
ormanları yaktıklarını o dava dosyalarının
içinde, sanık ifadelerinde de görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bunlar mutlaka
araştırılmalıdır, ben her seferinde onu söylüyorum
ancak birazdan yine AKPli milletvekili arkadaşlarımızın
sayısal çoğunluğuyla bu Meclis araştırması
önergesi reddedilecektir. Onun için bu tür önergelerin artık verilmesi
sonuç getirmeyen bir hâle dönüşmüştür.
Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın
87nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki önemli görevi var,
baş görevi. Diğerleri de, tabii başka görevleri de var. Nedir?
Kanun yapmak, kanun değiştirmek, kanunu kaldırmak. Bir de nedir?
Denetleme hakkını kullanmak. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu
denetleme hakkını Anayasanın 98inci maddesine göre Meclis
araştırması -biraz evvel konuştuğumuz konu- genel
görüşme, gensoru, bunlarla yapacak ama çok acıdır ki Türkiye
Büyük Millet Meclisi -ki Anayasamızın 7nci maddesine göre yasama
yetkisini kullanıyor- millî egemenliği kullanan Türkiye Büyük Millet
Meclisi, devletin içinde yerleşik bürokrasiyi, bakanları ve Bakanlar
Kurulunu denetleyememektedir. Gelen kanunlar da bürokrasiden gelen kanun
tasarılarıdır. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin
milletvekillerinin getirdiği bir kanun teklifinin yasalaşması
çok ender görülen bir olaydır. O da hükûmetle, bürokrasiyle uyuştuğu
takdirde gündeme gelip görüşülebilmektedir. O nedenle Türkiye Büyük Millet
Meclisi aslında Türkiyede bürokrasinin vesayeti altındadır,
siyasi iktidarın vesayeti altındadır. Onlar nasıl
buyururlarsa Türkiye Büyük Millet Meclisi öyle çalışmak durumunda
kalmaktadır. İşte bu Meclis araştırmaları gündeme
alınmamakla, AKP tarafından reddedilmekle Türkiye'nin çok çok önemli
gerçek sorunları da göz ardı edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisinde, haklı olarak, orman yangınlarının
araştırılması istenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede sadece ormanlar
mı yanıyor? Türkiyede ormanlar yanmıyor,
araştırılması gereken çok konular var. Türkiyede terör
Daha bugün 3 şehit verdik. Terörle ilgili çok ciddi sorunumuz var. Ülke
yanıyor, ülkede insanlarımız yanıyor, yürekleri
yanıyor. Bunların konuşulması lazım burada ama
Sayın Başbakan -bilmiyorum bugün geldi mi- tatilde, ne zaman
geleceği de bilinmiyor. Başka
Terör yangınının
yarattığı travma bir şekilde aşılamıyor,
konuşulamıyor. Burada gündem çok çok farklı.
Değerli arkadaşlarım, mutfak yanıyor mutfak,
hep söylüyoruz. Memur maaşları açıklandı,
memurlarımıza 13,3 TL zam. Şimdi bu memurlarımız 13,3
TL ile mutfakta meydana gelen yangını söndürecek mi? Çünkü eğer
bir evde mutfak yanıyorsa o evde huzur yoktur; o evde kavga vardır,
çatışma vardır. O çatışma ve kavga boşanma
davalarını artırmaktadır. Adliyelere gidin, adliyelerde
artan boşanma davalarının sayısına bakın.
İnsanlar geçinemiyor ve o huzursuzluk, o travma -mutfaktaki
yangının yarattığı travma- aileleri birbirinden
koparıyor. Bugün birçok yavrumuz anasız, anası babası
boşanmış vaziyette yaşamaya çalışıyorlar,
eğitimlerine gitmeye çalışıyorlar.
Eğitimde yangın var. Eğitimcilerimiz burada
defalarca bunu dile getirdi. Başka? Türkiye'nin yanan sorunları çok
çok fazla. Bunların da araştırılması lazım. Bu
konuda üç siyasi parti grubumuz, belki de 300ü aşkın, 400ü
aşkın Meclis araştırma önergesi verdiler ama biraz evvel de
söylediğim gibi AKP grup önerisiyle bunlar reddediliyor. Bunlar
denetlenmesin istiyorlar. Onlar diyorlar ki Biz her şeyi mükemmel
yapıyoruz. Bunların araştırılmasına gerek yok.
görüşündeler. Bizi izleyen çok saygıdeğer
vatandaşlarımızın takdirlerine sunuyorum tabii. Burada dile
getirmediğim belki onlarca sorun nedeniyle Türkiye ciddi
sıkıntılar yaşıyor.
Değerli arkadaşlarım, Yükseköğretim Kurulunda
da ciddi bir yangın var. Bugün gazetelerde var, bir üniversitede
-işte, iradeye demokrasi diyoruz- öğretim görevlileri oy
kullanıyorlar. Birisi birinci geliyor, ikinci geliyor, üçüncü geliyor; bir
bakıyorsunuz, Yükseköğrenim Kurulu bunu elemiş. Peki kimi aday
göstermiş Cumhurbaşkanlığının önüne? Kendine oy
atanı. Başka, belki de bir tek eşi, eğer orada,
üniversitede görevliyse. Bir bakıyorsunuz, YÖK listesinden Giresun
Üniversitesi Rektörü olarak Cumhurbaşkanlığı
makamının önüne geliyor. Yükseköğretim yanıyor. Bilim,
irfan yuvaları, artık anlaşılıyor ki -ki çok rahat
söylüyorlar- vesayet altındalar. Neyin vesayeti altındalar? Tarikatların
vesayeti altındalar. Tarikatlar bir yerlerde oturuyor, karar veriyor, o
tarikatların verdiği kararlar belirli anayasal kurumlarda
olgunlaştırılıyor ve karşımıza, sözde
demokratik bir irade olarak karşımıza getiriliyor.
Değerli arkadaşlarım, yanan sadece bunlar
değil tabii. Yanan, işte yeni bugün gazetelerde dış politikamız
yanıyor. Bugün İsrail Dışişleri Bakanı
Liebermanın açıklamaları var: Ne özrü canım, özür
dilemiyoruz. diyor. Daha önce Sayın Başbakanın ve
Dışişleri Bakanının dört şartı vardı,
bu şartların da gittikçe erozyona uğradığını
görüyoruz ama İsrailden de açıklama geliyor. Bu, dış
politikada yangının başka bir yansıması, peki
başka?
Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton sözde
Ermeni anıtına gidiyor, şöyle saygı duruşunda
bulunuyor! Hani Türk dış politikası? Hani Amerika Birleşik
Devletlerinin Türkiyeye göstereceği hassasiyet? Dışişleri
Bakanımız da ortada yok. Dışişleri Bakanımız
kendi düşüncesine göre sıfır sorunlu bir dış politika
yürüttüğünü söylüyor. Değerli arkadaşlarım, yok öyle bir
şey, sıfır sorunlu bir dış politika diye bir
politika yok. Türkiyenin tek politikası var: Yurtta sulh, cihanda sulh.
ve bölge merkezli dış politika. Komşularınla, bölgendeki
dostlarınla sulh içinde, barış içinde yaşamak, Türkiyenin
dış politikası bu. Türkiyenin dış
politikasını eğer başka devletlerin dış politikasına,
arkasına takarsanız, zincirlerseniz bu işte
yaşadığımız olaylara meydan veriyor. Sayın
Başbakan Amerikaya gitti, Devlet Başkanı Obamayla
görüştü, e ne oldu? Gelir gelmez tatile çıktı. Değerli
arkadaşlarım, dış politikada kapalı kapılar
ardında görüşüp, ondan sonra gelip ülkenin gündemine, eğer
bazı şeyleri özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde
konuşmazsan ve tatile çıkarsan o zaman Türk halkının
kafası karışır. Ne izliyoruz? Hangi politikayı
izliyoruz? Bu yangını nasıl söndüreceğiz?
Evet, bugün işte birçok gazetemizde Genelkurmay
Başkanımız Sayın Başbuğun açıklamaları
var. Sanki bir veda konuşması gibi,
katıldığınız yerler olabilir,
katılmadığınız yerler olabilir. Değerli
arkadaşlarım, bakın, tespite bakın, diyor ki Sayın
Genelkurmay Başkanımız: Türkiyede ne zaman terör olayları
azaldı veyahut hiç olmadı? Biz bunu yanlış
algılıyoruz, sanki terör örgütü bitti, dağıldı.
Aslında terör örgütünün dağ kadrosu duruyordu, eylem sayısı
düştü. Burada belki algılama
yanlışlığımız oldu. Doğru algılasaydık
o dönemde de daha sağlıklı tedbirleri alabilecektik. E,
günaydın! Bunu tabii Sayın Genelkurmay Başkanına
söylemiyorum.
Ben öyle algılamadım, ben sıfır terör
demedim. Ben 2002 yılında bölücübaşının
getirildiğini, yönetim kadrosunun derdest edildiğini, ülkede huzur ve
güven kaldığı için 57nci Hükûmet tarafından
olağanüstü hâlin kaldırıldığını, temel hak
ve özgürlüklerin yeniden Anayasada belirtilen çerçevede
yaşandığını söyledim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Ama, bakın, o tarihten
bu tarihe kadar ne oldu? 2002-2010
Demek ki algılayanlar ben
değilim, bizim gibi düşünenler değil. Peki, kim onu
düşünüyor? Her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyleyenler
böyle bir algılamada. Hiç kimse PKKnın bittiğini söylemedi ki.
Öylesine bir dış politika yürütüldü ki -hep onu söylerler- derdest
edildi. Suriyeyle dış politika, Sovyetlerle dış politika,
Yunanistan, İtalya, Kenya, Amerika Birleşik Devletleri
Paketlendi
geldi. Demek ki dış politikayı yapıp paketletebiliyorsunuz
ve bakın, birçok küresel gücün karşı olmasına rağmen
PKK terör örgütünün lojistik destekleri konusunda mücadele edebiliyorsun.
Eğer devleti idare edenler kendine güveniyorsa, ulusuna
güveniyorsa, haklı olduğuna inanıyorsa aynı 74te
olduğu gibi Kıbrıs Barış Harekâtını da
gerçekleştirir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra
denizaşırı tek harekât, Kıbrıs Barış
Harekâtıdır. Amerika Birleşik Devletlerinin,
İngilterenin, birçok ülkenin karşı durmasına rağmen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Bağlıyorum,
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sağ olun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, işte Sayın Başbuğun söylemindeki o
algı yanlışlığını yapanlar bugün
Türkiyeye bedel ödetiyor diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Grup önerisinin lehinde Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de grup önerisi lehinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu, uzun yıllardır yaramız.
Sorunlarımızı çözmediğimiz için en kolay yol, yöntem
ormanları yakmak, köyleri yakmak. Yani sorunlarımızı kökten
çözmek yerine, sorunları daha çok kangren bir hâle getirmektir.
Bizim bu Meclis araştırma önergemiz, sadece Kürt
coğrafyasında olup bitenlerle ilgili değil, ülkenin
batısında da eğer gerçekten Marmariste orman yanıyorsa,
biz buna seyirci kalıyorsak o zaman biz
insanlığımızdan kuşku duyarız. Nerede olursa
olsun bunun karşısında durabilmeliyiz ama bir tarafta ülkenin
batısında ormanlar yanarken ülkenin bütün imkânları seferber
ediliyor ve ormanları söndürmek için çaba sarf ediliyor ama Kürt
coğrafyasında olduğunda da hepimiz seyirci kalıyoruz ve bu
olayı bilfiil gerçekleştirenlerle ilgili küçük bir soruşturma
bile açılmıyor ve hatta teşvik ediliyor.
Ormanların, evet bölgede kimler tarafından
yakıldığı çok açık ve nettir. Biz eğer
sorunlarımızı çözmezsek bu tür olaylarla sürekli
karşılaşacağız çünkü yakın bir tarihte yine bir
çatışmada, yine güvenlik güçlerinin iki köyü nasıl ateşe
verdiğini biliyoruz. Geçmişte üç bin beş yüz köyün kimler tarafından
yakıldığını çok çok iyi biliyoruz. Yani bu olayın
faillerini de çok iyi biliyoruz. Onun için, bizim sorunlarımızı
çözmemiz gerekir. Eğer sorunlarımızı çözebilirsek orman da
yanmaz, köyler de yakılmaz, gencecik bedenler toprağa gömülmez. Bizim
feryadımız budur.
Evet, bu sorunun adı Kürt sorunudur. Kürt sorununu çözmek zorundasınız.
Kürt sorununu çözdüğünüz zaman bütün bu olayları evet bir daha
görmeyiz, bir daha da karşılaşmayız. Sadece yirmi altı
yıllık bu çatışmalı süreçte yaşanan olaylar değil,
cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar sürekli Kürt coğrafyası
bu tür olaylarla karşı karşıya kaldı.
Şimdi, siyaset dünyası ne yapmalı sorunları
çözmek için? Halk niye bize oy veriyor? Niye sizi Parlamentoya gönderiyor?
Gidin, benim sorunlarımı oturarak konuşun,
tartışın
Ama ne yazık ki biz sorunlarımızı
oturup konuşarak tartışamıyoruz.
Ne yapıyoruz? Son günlerde, evet, gencecik fidanlar
patır patır ölürken, toprağa gömülürken, biz, alanlarda gidip
Mevzilerde çömeldim mi çömelmedim mi? Çömelsen ne olur, çömelmesen ne olur?
Gidip orada kumdan kaleler yaparak, kumdan torbalar oluşturarak, kumdan
torbaların arkasına sığınarak felaketlere
karşı sigorta oluşturamazsınız, çömelseniz de sigorta
oluşturamazsınız. Onun için, yürekli olmalıyız. Onun
için, sorunlarımızın adını koyabilmeliyiz.
Geçmişten bugüne kadar birçok aktör gitti, o mevzilerde
çömeldi. O mevzilere giderken, üniformalıların yanında,
arkalarında duruyorlardı, onların da üzerinde askerî giysiler
vardı ama tarih onların hepsini çöplüğe gömdü. Bugün siyaset
dünyasına, askerlerin arkasına sığınarak, kum
torbalarının arkasına sığınarak sorunun
çözülmediğini hayat gösterdi ama ne yazık ki aktörlerimiz hâlen
orada.
Aslında bize bir görev düşüyor sevgili
arkadaşlarım; burada, görev, sadece Adalet ve Kalkınma
Partisinin Lideri Sayın Başbakan veyahut da Sayın Cumhuriyet
Halk Partisinin Genel Başkanı değil, burada bütün partilerin
liderlerine bir görev düşüyor. Gidip o dağlara, gidip o toprağa,
o mevzilerde toprağa gömülenlere karşı bir özür borcumuz
vardır. Niye? Ret ve inkâr ettiniz. Niye? Bu çocukları ölüme gönderen
sizin ve bizim politikalarımız oldu. Bizim o ölen
çocuklarımıza karşı bir özür borcumuz vardır. O
dağda kekik toplayan ve kurşuna hedef olan amcamıza
karşı bir özür borcumuz vardır. O dağlarda hayvanlarını
otlatırken yaşamını yitiren insanlarımıza
karşı bir özür borcumuz vardır. Yine o dağlarda adı
asker olur, adı polis olur, adı PKK gerillası olur, o
toprağa gömülen bütün çocuklar bizim kardeşlerimizdir. Biz,
onların acısını yüreğimizde hissediyoruz.
Bunların bir daha ölmemesi için o dağlara karşı hepimizin
bir özür borcu vardır. Böyle, birlikteliğimizi sağlayabiliriz,
böyle bir birlik oluşturabiliriz. Yoksa, çıkıp buralardan,
efendim gidip oralarda mevzilenmek, oralarda, dağda bulunup Ey
vatandaş, gel ben senin ruhuna bir Fatiha okuyayım
O Fatihalar da
sigorta oluşturmuyor felaketlere karşı.
İnandığınız şeyleri söyleyeceksiniz. Zavallı
insanları orada ölüme gönderip, sadece siyaset dünyasının
diliyle Fatiha okuyalım., Acılarını unutmuyoruz.,
Kanları yerde kalmayacak. Bu insanların kanının
akmaması için hepimizin, siyaset dünyasının bir miktar bedel
ödemesi gerekir diyoruz. Bizim çocuklarımıza ve kardeşlerimize
karşı böyle bir sorumluluğumuz vardır. Yani, siyaset
dünyası tehdit ederek, şantaj yaparak sorunları çözmez.
Bakın, TÜSİAD bir açıklama yapıyor. Dönüp diyor
ki: Sorunlarımız bu mantıkla çözülmüyor. Hayat hepimize
gösterdi, geçmişin argümanlarıyla geleceği birlikte inşa
edemeyiz. Ne yapmalı? Bir üye çıkıp diyor ki: Kürtler ana
diliyle eğitim yapsa kıyamet mi kopar? Yasalar ve Anayasa düzeyinde
siz Kürt kimliğini güvence altına alırsanız kıyamet mi
kopar? Kanın durması için Sayın Öcalanla görüşün dersek
kıyamet mi kopar? Şimdi, bunların hepsini bir bütün olarak
söyleyince, bakıyorsunuz, muhalefet partisi, ana muhalefet partisinden bir
tehdit Haddinizi aşıyorsunuz. diyor. Geçmişte biz bu
tehditlerle karşılaştık. Geçmişte, rahmetli
Sabancı çıkıp sorunun çözümüyle ilgili düşüncelerini
söylerken, Türkeş buradan bağırmıştı: Haddini
aşıyorsun ve çizmeyi aşıyorsun. ve nasıl bedel
ödediklerini de biliyoruz.
Şimdi, sizin yapamayacaklarınızı sivil toplum
örgütleri, meslek kuruluşları yapıyor, bunu da tehdit
ediyorsunuz. Oysaki
Peki, varlık nedeniniz ne?
Bakın, sivil toplum örgütleri dört bir taraftan ne yapmak
istiyorlar? Karşılıklı silahların bir an önce susmasını
istiyorlar. Biz çatışma istemiyoruz. Evet, biz de istemiyoruz.
Peki, bizim bu sesi büyütmemiz mi gerekir yoksa tehditlerle bu sesleri yok mu
etmemiz gerekir?
İşte onun için, halkın vicdanlarına göre
hepimiz bir saf tutmalıyız. Buraya çıkıp 1999
yılında terörü bilmem şu noktaya getirdik, şuraya
getirdik. Bunların hiçbiri doğru değil. 1999ları hepimiz
çok iyi biliyoruz. 1999 yılında Öcalan, İmralıdan şu
çağrıyı yaptı: PKKli silahlı güçler bu ülkeyi terk
edecek. Terk ederken 500 tane militan kadro yaşamını yitirdi ve
Türkiye, dört yıllık çatışmasızlık süreci
yaşadı. Bu, hiçbir siyasal iktidarın bir marifeti değildi
ve ben o süreci çok da
Çıkıp burada Biz terörü şu noktaya
getirdik. diyenlere seslenmek istiyorum: Peki, çok
başarılıydınız da niye 1999dan 2000 seçimlerinde
barajın altında kaldınız? Çünkü şiddetten ve kandan
beslenenlerin çatışmasızlık ortamında halka
söyleyebilecek tek sözleri yoktur. Onun için hepimiz gelip gerçekten bu yaşananlardan
bir ders almalıyız.
Şimdi, Genelkurmay Başkanı dün, buraya
çıkmış bir siyasal aktör gibi mesajlar veriyor. Kanı
durdurun kardeşim, kanı durdurun. 5 bin tane
5 kez PKKyı
yendiğini söylüyor. Nasıl yendiniz? Hâlen 10 bin gerillasıyla dağlarda
bulunan bir silahlı gücü nasıl yendiniz? Açıkça ilan ediyorum:
Ne PKK, dünyanın en güçlü ordularından olan Türkiye Cumhuriyeti
ordusunu yenme gücüne sahiptir ne de ordu PKKyi yenememiştir. 30 bin
kayıp vardır ama hâlen dağlarda 10 bin insan duruyor ve Orta
Doğuda diline, kültürüne gem vurduğunuz bir halk her zaman içinden 5
bin de 10 bin de silahlı güç yaratır.
Onun için bu insanların panzehiri, demokrasi ve özgürlüktür;
Kürtlerin diline ve kimliğine vurulan gemin bir an önce
kaldırılmasıdır, bir an önce barış ikliminin
yaratılmasıdır. Bunu yaratabilirsek Biz gerçekten birlikte
yaşamak istiyoruz ve mecburuz ve mahkûmuz. diyoruz.
Şimdi, bizim söylemlerimiz size ters gelebilir. Emin olun ki
bizim söylemlerimiz bu ülkenin bölünüp parçalanmasına karşı bir
sigortadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Konuşmanızı tamamlayınız
Sayın Sakık.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla) Çok
teşekkür ediyorum.
Biz, birlikte yaşamak istiyoruz, sorunlarımızı
birlikte çözmek istiyoruz. Sorunların muhatabı, siyasal iktidar ve
siyasi partiler ve Parlamentodur, Genelkurmay değildir. Genelkurmayın
çıkıp, son günlerde bir iz bırakarak giden
açıklamalarının çok bizi tatmin etmediğini biliyorum.
Çünkü, hep söylenir ya Dur ihtarına uymadıkları için çatışma
oldu. Peki, Hatayda o kekik toplayanlara Dur ihtarı mı yapıldı?
Yok.
Korkunun kuşattığı bir coğrafyada
yaşıyoruz. Herkesin korktuğu, herkesin elinin tetikte
olduğu, namluya mermilerin sürüldüğü bir coğrafyada artık
yaşamak istemiyoruz ve siyaset dünyasının artık bu
sorunları çözmek için görev alması gerektiğine inanıyorum.
İnadına ormanlar da yeşerir, inadına,
barış istemeyenlerin inadına barış da olacak çünkü
geçmişten bugüne kadar ortak paydalar bize hep bunu gösterdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) Ben, bu ülkede barışın ve
kardeşliğin egemen olduğu bir alanın
oluşacağına inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Grup önerisinin aleyhinde, Uşak Milletvekili
Sayın Nuri Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURİ USLU (Uşak) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisinin Doğu ve
Güneydoğudaki ormanlarımızdaki orman yangınları
üzerine vermiş oldukları önerge üzerinde ve önergenin aleyhinde söz
almış bulunuyorum.
Şimdi, öncelikle şunu hepimiz kabul etmeliyiz: Bugün,
dünyamızın geldiği bu noktada, 21 inci yüzyılda küresel
ısınmanın ve buna bağlı olarak iklim
değişikliğine ve bunun sonucu olarak da dünyadaki tüm ormanlarda,
doğalarda ve bitki örtülerinde iklimdeki değişikliğe
bağlı olarak buradaki azalma ve tehdit ve bunun sonucunda da dünyada
bir çölleşmenin olabileceğini bilim adamlarımız
yıllarca söylemekte ve artık öyle bir noktaya geldik ki, bunları
zaman zaman yaşamaktayız ve karşılaşmaktayız.
Şimdi, ülkemiz, coğrafi konumu itibarıyla
-özellikle Akdeniz çanağında olan ülkeler ve ülkemiz de buna dâhil
olarak- bu iklim değişikliğinden, küresel ısınmadan
son derecede ve ilk etapta etkilenecek olan ülkelerden birisidir. Bu nedenle,
ben, burada söz de almışken ormanlarımızın ne derece
önemli olduğunun, ormanlarımızın korunmasının,
geliştirilmesinin ve ormanlık alanların
artırılmasının ne derece önemli olduğunun da
altını çizmek istiyorum.
Ülkemizde 21,4 milyon hektar ormanımız var ancak bunun
yaklaşık yüzde 49u, 9 milyon hektar civarında, bozuk
ormandır. Geçmişten bugüne, günümüze, Anadoluda, Egede,
Doğuda ve Güneydoğu Anadoluda gerek yaşamın
şartları gerekse ülkemizdeki hayvancılık hareketleriyle
ormanlarımız bir noktada tehdit edilmiş, zarar görmüş ve
ormanlık alanlarımızın yaklaşık yüzde 50si
verimsiz ormanlar hâline gelmiştir. Bir kere, bu verimsiz ormanlar hâline
gelen ormanların verimli hâle getirilmesi gerekir. Ayrıca, İç
Anadoludan Doğuya doğru, Güneydoğuya doğru bütün bu
bozkırların da ağaçlandırılarak, yeşillendirilerek
küresel ısınmayla mücadele yapmanın çok önemli olduğunu
belirtmek istiyorum. Bir kere, küresel ısınmayla mücadelede, ülkenin
çölleşmesiyle ilgili mücadelede en önemli etken ağaçlandırma ve
ormanların artırılmasıdır. Onun için,
ormanlarımız mutlaka korunmalı ve geliştirilmelidir.
Şimdi burada, peki Orman yangınlarının
önlenmesiyle ilgili olarak verilmiş olan bir önergede neden
karşı çıkıyorsunuz? derseniz onu da şöyle söyleyeyim:
Şimdi, bir kere bizim ülkemizin özellikle Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgesi
ormanlarımızın yaklaşık yüzde 60ı orman
yangınlarının tehdidi altındadır, birinci derecede orman yangınları tehdidi
altındadır. Bu önergeyle verilmiş olan, özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadoludaki ormanlarımız da yangından en az
etkilenen, hatta yangından hiç etkilenmeyecek şekilde bitki örtüsü
yani biraz önce söylenen meşe ormanlarıyla kaplıdır.
Meşe ormanlarının olduğu yerde orman yangını
olmaz, orman yangını oldurulur. Peki, nasıl oluyor bu orman
yangınları? Artık bilemiyorum, ya orada terör örgütü bunu
yapıyor veyahut da oradaki terör örgütüne destek verenler bunu
çıkarıyor. Aksi hâlde o bölgede orman yangınlarının
olması mümkün değildir.
Bugün orman yangınları konusunda orman
teşkilatı -geçmişten günümüze- son derece
başarılı, son derece etkilidir. Bakınız, orman
yangınları genelde Ege, Akdeniz ve Marmarada çıkmaktadır.
Ülkemizin özellikle 1991 yılından 2002 yılına kadarki
dönemine bir baktığımızda, gerçekten, orman yangınlarıyla
ilgili yapılan mücadelelerde başarılı olmuşuz ancak
bugün elimizdeki teknoloji, alet, araç gereçlerden ve uydu sistemlerinden de
faydalanmak suretiyle orman yangınlarında son derece
başarılı bir hâle geldik. Orman yangınlarını
Ankaradan, Yangın Harekât Merkezinden yönetebiliyoruz. Mobil bir sistem
kurulmuştur. Türkiye'nin her tarafında bugün orman
teşkilatı ormanları yirmi dört saat gözetlemekte ve
ormanların herhangi bir yerinden bir duman tüttüğünde en az beş
on dakika içerisinde orman teşkilatının, orman yangınlarını
söndürmeyle ilgili görevlileri -bölge şefi, mühendisleri ve işçileri-
oraya yetişmekte ve orman yangınlarını söndürmektedir.
Geçmişten bugüne orman yangınlarına
baktığımızda, 1991-2002 yılları arasında
yaklaşık yılda 2 bin civarında orman yangını
çıkmaktadır, ortalama olarak. 13 bin hektar civarında orman yangını
olduğunu görüyoruz. 2003 yılından 2008 yılına kadar
olan ortalamaya baktığımızda da 10 bin hektarlara kadar
düştüğünü
Aslında aynı sayıda orman yangını
çıkmasına rağmen yanan orman alanı, görüldüğü gibi,
mümkün olduğu kadar azaltılmıştır.
Tabii, orman yangını tamamen bitki örtüsüne, iklime ve
oradaki topografik yapıya da bağlı olduğu için orman
yangınlarında yıllar itibarıyla büyük değişmeler
de olmuştur. Mesela 2009 yılında 1.792 adet orman
yangını çıkmış ve yanan orman alanı 4.679 hektar
civarındadır.
Bu söylediğimiz aslında hiç de
katılmadığım bir ifadeyi de gündeme getirmek istiyorum. Bu
Kürt coğrafyası ne demek, Kürt coğrafyası? Yani bu ülkede
Kürt coğrafyası, Laz coğrafyası, Türk coğrafyası
diye bir coğrafya mı var? Bu, bence bir ayrımın sinyallerini
veren bir ifade. Şahsen buna hiç katılmıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Tarih dersin zayıf!
M. NURİ YAMAN (Muş) Alışacaksın!
NURİ USLU (Devamla) Kürt coğrafyasında bir kere
orman yangını zaten hiç olmaz. Orman yangınları Egede,
Akdenizde, Marmarada olur ve bununla ilgili olarak da orman
teşkilatı bu konuda son derece başarılıdır.
Onun için bu önerge bence yanlıştır. Ha, orman
yangınlarıyla ilgili geçmişten günümüze orman
teşkilatı, ormanların içerisinde oturan orman köylüleri bugüne
kadar orman yangınlarının söndürülmesi için canlarıyla
çalışmışlar; hatta, orman bölge müdürlerimiz, orman
işletme müdürlerimiz, orman mühendisleri, 80den fazla orman işçisi
yanarak, orman yangınını söndürürken ormanın içinde yanarak
can vermiştir. Şimdi, burada, orman yangınlarında orman
teşkilatı başarısızdır diyebilir misiniz?
Kesinlikle katılmıyorum böyle bir önergeye.
Onun için, orman yangınları konusunda orman
teşkilatı son derece başarılıdır, tebrik
edilmesi, takdir edilmesi gerekir. Bunun yanında, bu yanan orman
alanları -hep bir yanlış da bilgi vardır, onu da düzeltmek
istiyorum- sanki yandıktan sonra terk ediliyor. Böyle bir şey de yok.
Yanan orman alanı aynı yıl içerisinde orman teşkilatı
tarafından ağaçlandırılır ve tekrar orman alanı
olarak muhafaza edilir, korunmaya devam edilir. Onun için, burada, gerek
ağaçlandırma gerek orman köylüsüne yapılan hizmetler gerekse
ormanların korunması ve geliştirilmesine yönelik olarak orman
teşkilatı üzerine düşeni yapmaktadır ve
ormanlarımız korunmakta, geliştirilmektedir.
Bu arada, söz almışken, özellikle yanan orman
alanlarının ağaçlandırıldığını
söyledim. Ayrıca, küresel ısınmaya panzehir olarak
ağaçlandırmanın, ormanlaştırmanın çok önemli bir
etken olduğunu da söyledim. Bakınız, bu geçen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Uslu, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
NURİ USLU (Devamla) O zaman özetle şöyle
bağlayalım: Gerçekten ormanlarda yangın varsa, sizin
saydığınız bazı noktalarda yangın varsa, ben
inanıyorum ki, 2002den sonra bu yangınların çoğu söndü,
sönmeye de devam ediyor. Ancak, bütün bu söylediğiniz
yangınların söndürülebilmesi için Hükûmetimizin getirdiği, AK
PARTİnin getirdiği ama maalesef sizlerden destek
bulamadığımız demokratikleşme, millî birlik,
kardeşlik projesinin Parlamentodaki bütün milletvekilleri tarafından
desteklenmesi gerekir. İşte o zaman sizin coğrafyada da,
başka coğrafyalarda, hepsinde, bizim coğrafyamızda, Türkiye
coğrafyasındaki bütün yangınları söndürebiliriz diyorum.
Önergenin aleyhinde olduğumu belirtiyorum ve hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, oylamadan
önce yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Sayın Anadol, yoklama talebinizi
alacağım ama Sayın Şandırın bir kısa
açıklaması olacaktı, ona bir fırsat vereyim.
Bir dakikalık süre veriyorum.
Sayın Şandır, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Tabii, söz konusu orman olunca benim de konuşmam gerekiyor.
Ormanlar, bana göre de, bize göre de bu ülkenin akciğerleridir. Ormanlar,
geçmiş nesillerin günümüze, bizlere gelecek nesiller adına
emanetidir. Ormanları korumak, geliştirmek herkes için, hem
geçmiş adına hem gelecek adına bir sorumluluktur, bir görevdir.
Bu sebeple, orman yangınlarıyla mücadele konusunda özellikle
Güneydoğuda ve Doğu Anadoluda çok özel bir hassasiyet gösterilmesini
ben şahsım adına da, grubum adına da talep ediyorum ve bu
konuya bir başka anlam yüklemeden, bir başka gerekçe yüklemeden bir
tek ağacın bile hesabı yapılarak ormanlar
korunmalıdır, yangınlara karşı tüm
imkânlarımız kullanılarak tedbir alınmalıdır.
Bunu söylüyor, teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Evet, grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi
vardır.
Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızı
tespit edeceğim:
Sayın Anadol? Burada.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu? Burada.
Sayın Gürol Ergin? Burada.
Sayın Esfender Korkmaz? Burada.
Sayın Hüsnü Çöllü? Burada.
Sayın Fevzi Topuz? Burada.
Sayın Murat Sönmez? Burada.
Sayın Rıza Yalçınkaya? Burada.
Sayın Atila Emek? Burada.
Sayın Tansel Barış? Burada.
Sayın Çakır? Burada.
Sayın Hacaloğlu? Burada.
Sayın Pazarcı? Burada.
Sayın Arat? Burada.
Sayın Tacidar Seyhan? Burada.
Sayın Genç? Burada.
Sayın Kesici? Burada.
Sayın Güvel? Burada.
Sayın Arifağaoğlu? Burada.
Sayın Aydoğan? Burada.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- (10/269) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisinin Grup Önerisini okutuyorum:
2.- (10/479) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 06.07.2010 Salı günü (bugün)
yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/479 esas numaralı, yenilenebilir enerji
potansiyelinin araştırılarak enerjide
bağımlılığın azaltılması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince
Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel
Kurulun 06.07.2010 Salı günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Grup önerisinin lehinde Adana Milletvekili
Sayın Tacidar Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, bu önerinin çok yerinde
olduğunu söylemek istiyorum. Temel anlayışım şu:
Burada oturan Komisyon üyesi arkadaşlarımızla birlikte
Türkiye'nin yenilenebilir enerji potansiyeli konusunda çok önemli
çalışmalar yaptık. Hepimizin bu dönemin başındaki
kanaati, Türkiye'nin bir an önce yerli enerji kaynaklarına yönelmesi,
ithal enerji kaynakları üzerindeki oranının dengelenmesiydi ve
bu çalışmayı ilk olarak yapanlardan biri, şimdiki Enerji
Bakanı Sayın Taner Yıldızdı, -buradaki Komisyon üyesi
arkadaşlarımız, Sayın Bayramoğlu tam
karşımda- bu kanunun ivedilikle çıkmasını savunan
insanlardan biriydi ve öncülük etti. Her konuşmasında -18 defa, 20
defa biz toplantı yaptık- Lütfen, alt komisyona gitmesin, muhalefet
bize yardımcı olsun bu kanunu çıkaralım. dedi; Bizim alt
komisyona gidecek kadar sabrımız yok, sektör bu kanunun
çıkmasını bekliyor, hepimizin görevi bu kanunu
çıkarmaktır. dedi ve biz bu düşünceye inanarak birlikte
çalıştık, hem Milliyetçi Hareket Partisi hem Cumhuriyet Halk
Partisi yardımcı oldu, Yenilenebilir Enerji Kanununda bir ortak
mutabakat sağlandı ve bu kanun çıkarılırken
Türkiye'nin gündemi de ortaya kondu. Türkiyede yenilenebilir enerji konusunda
2020 hedeflenerek rüzgâr potansiyeli, jeotermal potansiyeli ve bunun
dışında biyomas potansiyeli birlikte değerlendirildi. Bunun
üzerine, diğer kaynaklardan güneş enerjisinin de eklenmesi
sağlanmak istendi ve bu konudaki -içeride, dışarıda- bütün
odaları birlikte dinledik. Hepsinde olmasa da yüzde 99unda mutabakat
sağladık. Oradaki amacımız, aynı ay içerisinde bunun
Genel Kurula inmesin sağlamaktı. Tutanaklara bakarsanız, Adalet
ve Kalkınma Partisinin milletvekillerinin de Sayın Bakanın da
isteği de talebi de buydu. E, peki, geldiğimiz süreçte ne oldu? Bu
işin arkasında durmaya çalışan Enerji Bakanının
birden manevrası değişti. Türkiyedeki kaynaklarla,
yenilenebilir enerjiye dönmek yerine yeniden yönümüzü nükleer anlaşmalara
döndük. Dört yıldır Türkiye'nin önünü tıkayanlar, dört
yıldır yenilenebilir enerji konusunda kanun çıkarmayanlar bu
kanuna sarıldılar ama iki gün sonra bu kanundan vazgeçip nükleere ve
doğal gaza yönelecek bir anlayışın temsilcileri oldular.
Peki, arkadaşlar, ne yapmalıydık? Eğer bir
sorununuz varsa getirin. Bu kanunu getirin, bu kanun Türkiyeye lazım.
En büyük başarısızlığınız
şu: Türkiyedeki yerli kaynak oranını
artıramadınız, bu bir. Türkiyede ithalat ve ihracat dengesini
oluşturamadınız, bu iki. Enerji üretimi arasında
yenilenebilir enerji, fosil yakıttan elde edilen enerji arasındaki
dengeyi kuramadınız, bu üç. İyi bir enerji
politikasının üç temel ögesine sekiz yılda
yaklaşamadınız. Enerji politikamız var, bu konuda devrim
yapacağız. diyerek, maalesef, Türkiye bir enerji krizine
girmişken, dünyada meydana gelen sanayideki çöküntünün Türkiyedeki
yansımalarının arkasına sığınarak oradan
elde edilen fazlayı kendinize umut bilerek yenilenebilir enerji
kaynaklarını ertelediniz. Peki, bu konuda kanun ihtiyacı var
mı? Var. Rüzgâra yatırım yapılamıyor doğru
dürüst, biyomas yatırımı yapılamıyor. Türkiyede
şu anda üretimde 1 kilovatlık bile bir güneş enerjisi yok. Bir
özel firmanın kendi çatısında, kendi
aydınlatmasını sağladığı güneş enerjisi
dışında, Türkiyede, 1 megavatlık bile yatırım
yok arkadaşlar. Kaldı ki biz, en fazla üretim yapan Avrupada Almanya
ve İspanyanın önünde çok ciddi güneş potansiyeli olan bir
ülkeyiz. Hani 48 bin megavat rüzgâr enerjisinin en az yarısını
çıkaracaktık? Hani Türkiyeyi bir güneş enerjisi cenneti hâline
getirecektik? Hani biz güneş enerjisinin sanayide üretimini
sağlayacak, bu üretimin arkasında duracak bir ülkeydik? Ne oldu
değerli arkadaşlar? Size sekiz yılını verdi bu ülke.
Bugün sığındığınız şey nükleer.
Enerjideki çeşitliliği bir diğer kötü anlayışa, kötü
tercihe bıraktınız. Yine ithal yakıtla çalışacak
bir nükleer santral kurmak için Rusyayla anlaşma yaptınız. Bu
anlaşma da bir rezalet, önümüzdeki günlerde
tartışacağız. Siz bu anlaşmayı
yaptınız. Yine bu Komisyon üyelerine sesleniyorum: Bu Nükleer
Kanununu çıkaran siz değil miydiniz? Sayın Bakanlara
sesleniyorum, Hilmi Gülere, Taner Yıldıza: Türkiyede biz
yarışmacı bir kanun çıkardık, bu kanun Türkiyenin
hiçbir yerinde yok. Eşit, rekabetçi koşullarda, dünyada kabul
görmüş, kendi ülkesinde planlanmış ve orada üretim görmüş,
en az beş yıl denenmiş nükleer santral kuracağız.
diyen siz değil miydiniz? Atık sorunu çözülmüş bir nükleer
santral kurulmadan, bu santraldeki yönetmeliklere uyulmadan buraya bir tek çivi
çaktırmayız. diyen siz değil miydiniz? Kanada teknolojisini,
ABDdeki teknolojisini Türkiyeye en uygun teknoloji olarak sunan siz
değil miydiniz? Rus teknolojisini alırken Biz bir yarışma
yapacağız. Eğer bu teknoloji ABDyi, Kanadayı ve
Avrupayı sollayacak gelişmiş bir teknolojiyse ancak o zaman
evet diyebileceğiz. diyen siz değil miydiniz? Kendi
anlayışını bu kadar çiğneyen bir siyasi irade olabilir
mi? Bir günde karar değişiyor.
Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresinde Biz
atık yönetimi konusunda tüm eleştirileri saygıyla
karşılıyoruz. diyerek, bu konuda değişiklik
yaptıran ve daha sonra aynı geri göndermede Yer tahsisi konusundaki
hassasiyetleri dikkate alacağım. diyen siz değil miydiniz?
Şimdi imzaladığınız uluslararası anlaşmada
hem Danıştay kararında öngörülen hem de
Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresinde söz konusu
edilen bütün kötü koşullar aynen kabul edilmiş durumda. Kaldı
ki, siz, yenilenebilir enerji kanununu çıkarmıyorsunuz, gidiyorsunuz,
Rusyada bir nükleer anlaşmaya imza atıyorsunuz. Ne olduğu belli
olmayan, teslimiyetçi bir anlaşma. Neden mi teslimiyetçi?
Bir de arkadaşlar, bakın, bu anlaşmaya imza
atıldı, Genel Kurula getirmeyin bunu. Baştan sona rezalet bir
anlaşma. Bu anlaşma Genel Kurulun iradesini ipotek altına alan
bir anlaşmadır. Bu anlaşmanın
karşılığı yoktur Türkiyede. Bu anlaşmanın
uygulanabilmesi için, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ve 4628 sayılı Kanunda değişiklik yapmak
zorundasınız. Bu değişiklik yapılmadan
anlaşmanın imzalanması demek, Türkiye Büyük Millet Meclisinden,
sizinle yaptığımız anlaşmanın gereği olarak,
ilgili bütün kanunları çıkarmaya söz veriyorum demektir ve bu Genel
Kurulun iradesini ipotek altına almaktır. Bu anlaşmayı
buraya getirmek hem sizin çıkardığınız, 2007
yılında o kanuna oy veren arkadaşlarımıza hakarettir
hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine hakarettir. Danıştay
kararına bakarsanız, bir kararın arkasından
dolanmaktır değerli arkadaşlarım. Buna bir son verin.
Gelin, Türkiyede temel enerji anlayışının
arkasında duran gerekçeleri sağlayabilmek için, Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu bu teklife kabul deyin. Eğer Türkiyede
doğru dürüst bir enerji üretimi istiyorsanız, eğer dengeli bir,
paçal şekilde, yenilenebilir enerjinin yerli üretim oranının
ithal kaynaklara göre dengelenmesini istiyorsanız ve eğer gerçekten,
yenilenebilir enerjide üstünlüğün Avrupada sadece vazgeçilmez bir üretim
anlayışı gibi görünmesi yerine, Türkiyenin de çağdaş
bir ülke olarak, insanı merkeze alan, sürdürülebilir bir enerji
kaynağına yönelmesini istiyorsanız, şimdiki teklife evet
demekten çekinmeyin. Yapabileceğiniz tek şey budur.
Sayın Bakandan rica ediyorum, nükleer enerji konusundaki
sözleşmeyi getirmesin. Türkiyenin ilk gündeme alması gereken
şey, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine sunulan yenilenebilir
enerji kanununu gündemine alıp bu kanunu çıkarmaktır. Bu kanunu
çıkarmadığınız zaman ithal enerji
kaynaklarını arttırıp, Rusyaya
bağımlılığı sadece elektrik enerjisinde yüzde
70e çıkarıp Türkiyenin geleceğine dinamit koymaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Grup önerisinin lehinde
olduğumuzu belirtiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde Rize Milletvekili Bayram Ali
Bayramoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yenilenebilir enerji aleyhinde söz
almış bulunuyorsunuz.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Yok, ben yenilenebilir
enerji aleyhine değil, önerge aleyhine söz aldım çünkü yenilenebilir
enerjinin aleyhine hiçbir şey konuşamam çünkü en fazla
teşvikini, çıkartılmasını, o konu üzerine
çalışılmasını
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Hemen oy vereceğiz, hemen
getirin.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla)
gündeme en çok
taşıyan kişilerden bir tanesiyim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Gündemde yok.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Şimdi, Tacidar
Bey konuşmasında gereken açıklamaları yaptı, birçok
söylediklerine ben de katılıyorum çünkü aynı Komisyonda
birlikte, beraber çalıştık. Özellikle geçen sene içerisinde
yenilenebilir enerjiyle ilgili kanun biliyorsunuz geçen sene haziran
ayının 9unda Meclise, Genel Kurula inmişti ve biz de Meclis
tatile girmeden evvel çıkabilir ümidiyle bu çalışmaları
hızlıca Genel Kurula indirme kararı almıştık.
Ancak, hepimizce malum, özellikle 2008 ekonomik krizi ve 2009 yılı
başında dünya genelindeki ekonomik gelişmeler, yatırım
fiyatlarının çok hızlı derecede düşmesi ve özellikle
de 2009 yılı içerisinde dünya genelinin, başta Avrupa olmak
üzere yenilenebilir enerji kaynaklarındaki
yatırımlarını bir evvelki yıla göre yüzde 38
oranında kısmış olması ve maliyetlerde teknolojiden
kaynaklanan maliyet düşüşlerinin çok hızlı bir şekilde
yol haritasını yeniden gözden geçirme noktasına getirmiş ve
özellikle yatırımcılar bazı yatırımları
yapmaktan imtina eder konuma gelmiştir. İşte bu çerçevede, biz
de geçen sene içerisinde birçok ülkeyi bu manada özellikle incelemeye
aldık. Bunların başında Amerika, İspanya, özellikle
Almanya gibi ülkeler, başta rüzgâr ve güneş olmak üzere yenilenebilir
kaynaklardaki yatırımlarda ciddi bir oranda stop yapma ve bazı
yatırımları daha uzun vadeli perspektife yayma çalışması
yapmışlardır. Hatta size şöyle bir güzel örnek vermekte
fayda görüyorum: 2009 senesinin başında gene Komisyonumuza
Avrupanın en büyük güneş enerjisi yatırımı yapan
organizasyon gruplarından ve firmalarından birkaç tanesi
gelmişti. Kendileriyle konuştuğumuzda bize 1 megavat güneş
enerjisi, yani solar enerjiyle ilgili yatırım maliyetinin
yaklaşık 4,5 milyon euro civarında olduğunu
söylemişlerdi. Bugün içinde bulunmuş olduğumuz bu tarih
itibarıyla, yani aradan geçen bir seneyi aşkın bir zamandan
sonra bugün için solar enerjiyle ilgili 1 megavatlık yatırım
maliyeti yaklaşık 2,5 milyon euroya, yani neredeyse yarı
yarıya kadar düşmüş durumdadır.
Şimdi, biz geçen sene solar enerjiyi bu anlamda
istediğimiz oranda desteklemiş olsak ve bu insanlarımıza
yatırım yaptırmış olsak ve desek ki: Arkadaş, 100
megavat yap, 1.000 megavat yap, 50 megavat yap, o
yatırımlarının düşüş maliyetlerini bile
karşılatma şansımız yoktur. Hatta buna size şöyle
bir teknolojik örnek vermekte fayda görüyorum: Biliyorsunuz, Türkiye 1993
yılında ilk önce cep telefonuyla tanıştı ve ilk önce
şöyle kocaman kocaman cep telefonlarını taşımaya
başladık, hatta antenleri almadığı için
kenarlarından böyle çevirmeli antenli cep telefonları
kullanıyorduk ve o cep telefonlarının fonksiyonları sadece
alo demeye yarıyordu, yes ve no tuşlarına yarıyordu
ama fiyatı kaç paraydı? 1.600 dolardı. Şimdi içerisinde her
türlü, neredeyse İnternet bağlantısından maillerinizi
yazışma noktalarınıza getirmiş bir aleti, bir
telefonu, cep telefonunu 150 dolarla, 200 dolar arasında, yani neredeyse
sekizde 1ine, onda 1ine alabilecek konuma gelmişiz. Bir de ayrıca
fonksiyonelliği artmış. İşte, bu noktadan yola
çıkarak baktığımızda, yatırımların
mutlak ve mutlak teşvik edilmesi gerektiği ve bu
yatırımların olmazsa olmaz yapılması gerektiğine
hemfikir olmakla beraber yatırımcılarımızı
korumak ve aynı zamanda yatırımların sanayiye olan
teşmil edilmiş noktasını da nazarıitibara almak
zorundayız. Ama bu, yenilenebilir enerji kanununun çıkmayacağı
veya gündemimize gelmeyeceği anlamına gelmez. Özellikle 16 Temmuz
tarihi itibarıyla vermiş olduğumuz Meclis çalışma
programının içerisinde...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Başına koyun,
başına.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) ...Yenilenebilir
kanunu zaten fiilî olarak görüşülecek ve çıkarılacak kanunlardan
bir tanesidir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Öyle değil! Öyle değil!
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Niye bekletiyorsunuz?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Grup başkan
vekili arkadaşlarımızla da zaten gerekli görüşmeleri
yaptık.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Söyledik, hemen oy vereceğiz,
hemen oy vereceğiz.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Muhtemelen önümüzdeki
hafta gündemimize gelecek olan kanunlardan bir tanesidir.
Dolayısıyla...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Bugün, bugün!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Dolayısıyla
ondan bir endişeniz olmasın.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Endişemiz var.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Ancak bu arada
şunu söylemekte fayda görüyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ali Bey, başka sebepler var.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Bakın, sizin
bilgilenmeniz açısından söylüyorum, enerji konusunda...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Petrol lobisi var, petrol lobisi
var.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Petrol lobisi, vesaire
bize bu işleri engelletme gücüne sahip değil. Bundan hiç kimsenin
endişesi olmasın. (CHP sıralarından Haa! sesleri)
Petrol...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Geçen dönemden beri.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Yenilenebilir kanunu
siz ne kadar istiyorsanız, bizim bunu bin katı istediğimizi
bilmenizde fayda var. Komisyon üyesi arkadaşlarımız da bunu iyi
bilirler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Dışarıdan enerji
alarak...
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Yalnız size
şunu söylemekte fayda görüyorum: Bakın, Türkiyenin şu andaki
kurulu enerji gücü 46.500 megavattır, şu anda ve önümüzdeki sene sonu
itibarıyla, yani bu seneyi 2011e bağladığımızda,
2011deki bitecek hidroelektrik ve diğer yatırımlarla birlikte
bu miktarın 51 bin ve 52 bin megavata çıkması
planlanmaktadır. Bugün itibarıyla, bakın, bugün itibarıyla
söylüyorum: EPDK tarafından yenilenebilir enerji olarak rüzgâr
lisansı verilmiş toplam lisans miktarı 92 adettir ve toplam
kurulu gücü de 3 bin küsur megavattır, 3.030 megavattır, toplam.
Peki, bugün itibarıyla yapılmış toplam yatırım ne
kadardır? 1.100 megavattır, 1.100. Sene sonunda bitirilecek olan
yatırımlarla birlikte 1.500 megavata, rüzgâr enerjisinin
yatırımlarının çıkması planlanmaktadır. Bu,
aslında son derece önemli bir gelişmedir. Bakın, kanunun
dışında, yapılan bu çalışmalarla, yenilenebilir
enerjiye yönelik gerek solarda gerek rüzgârda gerek özellikle jeotermaldeki
yatırımlar ve araştırma çalışmaları
hızla devam etmektedir.
Burada bir noktaya dikkatinizi çekmekte fayda görüyorum.
Arkadaşlar, bakın, 3 bin megavat lisans var ancak 1.500 megavatı
yapılabiliyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Bağlayamazsın ki!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Hayır.
Demek ki olay, sadece lisans çıkartmakla ve insanları
lisans sahibi yapmakla bitmiyor; bir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kanunu olmayınca nasıl
yatırım
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Kanun olmadan da 1.500
megavata çıktı. Biz başlamadan rüzgâr enerjisi diye bir enerji
yoktu Türkiyede, yenilenebilir enerji diye bir kaynak yoktu arkadaşlar.
Özellikle 2005 senesinde çıkartılan Yenilenebilir Enerji Kanunuyla,
5346yla birlikte ilk defa yenilenebilir enerji yatırımları
gündeme geldi ve aradan geçen zaman zarfında -küçümsenmeyecek bir rakam-
sene sonu itibarıyla sadece rüzgârda 1.500 megavat. 2020 itibarıyla
planlanan, rüzgârdaki ulaşılması gereken miktar ise
yaklaşık 10 bin megavat.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Çok mu?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Az mı?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Az tabii.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) 50 bin megavattan 70
bin megavata
çıktığınızda, bunun içerisinde sadece 10 bin
megavat rüzgâr enerjisi demek
Yaklaşık yüzde 10a yakın sadece
rüzgâr, diğer yenilenebilirler hariç.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) 2020de 70 bin megavat yetiyor mu?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Arkadaşlar, bunu
bilinçli konuşalım. Biz Türkiye'nin bütün enerji gücünü rüzgâr
santralinden oluşturamayız. Buna ne elektrik iletim sistemi müsaade
eder ne de normal enterkonnekte sistemle bağlantılı ve trafo
merkezleriyle bağlantılı mekanizmalar müsaade eder. Teknik
olarak konuyu bileceksiniz, ona göre konuşacağız.
Dolayısıyla, bir yenilenebilir enerjinin ehemmiyeti
konusunda yüzde yüz aynı fikirdeyiz, bunda hiç kimsenin endişesi
olmasın. Ama olayın bütün boyutlarıyla nazarı itibara
alınmasında özellikle fayda mülahaza ettiğimi söyleyebilirim.
Bunun yanında, bu konudaki yaptığımız
çalışmalarla birlikte -yetişmediği için söylüyorum,
yenilenebilire ne kadar önem verdiğimizi bilmeniz açısından
söylüyorum- Türkiyede biliyorsunuz, Elektrik İşleri Etüt
İdaresi yani EİEİ diye bir kurumumuz var ve şu anda en çok
teknik elemanı barındıran kurumlardan bir tanesidir
EİEİ. Şu anda Elektrik İşleri Etüt İdaresinin
yapısının değiştirilmesi ve bu ismin,
yapının, yenilenebilir enerji, enerji teknolojileri ve enerji
verimliliği genel müdürlüğü hâline çevrilmesi
çalışması devam etmektedir. Böylece, yenilenebilir enerji
içerisindeki bütün birimlerin (rüzgârı, soları, biyoması,
jeotermali, HESleri) hepsini bir çatı altında toplayacak, sadece
muhatap olarak EPDKyı kendisine alabilecek bir yeniden yapılanma
modelinin çalışmasını da umuyorum ki ekimde, Meclisi
açtıktan sonraki dönem içerisinde burada kanun olarak görüşüyor
olacağız. Böylece, yenilenebilir enerjiye her türlü desteği
verme fırsatını da yakalamış olacağız.
Ancak, bu arada, özellikle beni de, bu konuda, gecikmeden
dolayı rahatsız eden bir konuyu sizlerle de paylaşmakta fayda
görüyorum.
Şimdi, biz kanunla ilgili bütün çalışmaları
yaptık ve bir fiyat mekanizması belirledik ama fiyat
mekanizması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bayramoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
sadece sizin belirlemenizle olmuyor, Türkiyenin genel
yapısına, ekonomik yapıya, hazinenin hadiseye bakış
tarzına, hazinenin yapmış olduğu hesaplama tekniğine
göre fiyat mekanizmaları diye bir başka mekanizma daha var.
Dolayısıyla, hazinenin şu anda verilebilecek garantili
satın alma rakamlarıyla ilgili fiyatlar -bakın söylüyorum-
şahsen beni de tatmin etmeyen rakamlardır. Ama bu, bu kanunun
yalnız başına sadece bir fiyat mekanizması olduğu
anlamına gelmez çünkü kanunun içerisinde özellikle yapılanmasına,
güneşin yol haritasının belirlenmesine ve özellikle mevcut devam
eden yatırımların önünün daha iyi açılabilmesine yönelik
birçok önemli madde de önümüzdeki hafta inşallah sizlere gelmiş olacaktır.
Dolayısıyla, bu kanun ve bundan sonraki süre içerisinde
çıkarılacak kanunlardan dolayı bir araştırma
komisyonuna ihtiyaç olmadığını vurguluyor ve hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde, Kütahya Milletvekili
Sayın Alim Işık.
Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Anayasamızın 98inci ve Meclis İç
Tüzüğümüzün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca grubumuzca verilen
yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amaçlı Meclis araştırma önergesinin lehinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Benden önceki değerli konuşmacıların da ifade
ettiği gibi, ülkemizin enerji konusunda izlemiş olduğu politika
ve stratejiler maalesef bugün geldiğimiz noktada çok ciddi
sıkıntıların yaşandığı bir konumu
önümüze getirmiştir. Ülkemiz bugün itibarıyla yaklaşık
yüzde 75 oranında ithal enerji bağımlısı bir ülke
hâline gelmiştir. Sayın Bayramoğlu da bahsetti, Sayın
Seyhan da bahsettiler; bu konuda Türkiye'nin gelecekte
karşılaşabileceği sıkıntıların
önlenmesi amacıyla geçen yasama yılında bu Meclisin değerli
Komisyon üyeleri bir araya gelerek, iktidarıyla muhalefetiyle, bir an önce
ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklarının üretime
dönüştürülmesini amaçlayan ve yenilenebilir enerji kaynaklarından
elektrik enerjisi üretimini amaçlayan kanundaki değişikliğin bir
an önce yasalaşması amacıyla çok yoğun çalışmalarda
bulundu. Ve o zaman, geçen yıl mayıs ayında alt komisyon olarak
beş altı toplantının ardından, hemen Komisyona
getirilip bu Komisyondan bir an önce geçirilerek Genel Kurul gündemine
indirilmesi konusunda tüm Komisyon üyesi ve alt komisyon üyesi milletvekillerimiz
hararetle Sayın Bakandan bunun bir an önce
yasalaştırılması için çalışmada
bulunmasını istedik.
Ben bizzat Komisyon toplantısında Sayın Bakana yeni
atanması nedeniyle başarılar dilerken kendisinin çok
konuşan değil, çok çalışan bir bakan olması talebimi
ilettim ve bir an önce de bu yenilenebilir enerji kanunundaki
değişikliğin yasalaşması talebinde bulundum. O da
sağ olsun bir an önce bunun geçen yasama yılı sonu
itibarıyla kanunlaşmasını
sağlayacağını, bunun için elinden gelen girişimlerde
bulunacağını söyledi ve gerçekten gündeme alındı ama
ne hikmetse, geçen yıl, Meclisin son haftasında, bunun
görüşülmesini beklediğimiz bir anda bir duyduk ki kanunun
görüşmelerinden vazgeçilmiş.
Ben, bunun üzerine, o günkü Komisyon Başkanı Kütahya
Milletvekili Sayın Soner Aksoya bizzat gittim, dedim ki: Sayın
Başkanım, bu kanunun görüşülmekten vazgeçilmesinin sebebini
mümkünse öğrenebilir miyim? O da o günkü bulunduğu konum
itibarıyla, tabii kimseyi sıkıntıya sokacak bir cümlede
bulunmadan üzüntülerini ifade etti ama bizim Komisyon
çalışmaları sırasında görüşlerine
başvurduğumuz ve birçok noktada faydalandığımız
özel sektör temsilcilerinin, Enerji Bakanlığının ilgili birim
temsilcilerinin bunun geciktirilmesinde ve görüşülmesinden vazgeçilmesinde
endişelerinin olduğu yönündeki ifadelerini de maalesef bu süreçte
duyduk. Birçok özel sektör temsilcisi ve yenilenebilir enerji
kaynaklarıyla ilgili yatırım yapmayı planlayan
yatırımcıların, maalesef üzüntü içerisinde, bu işin
arkasında doğal gaz ve petrol lobilerinin olduğu
endişelerini dile getirmiş olmaları bizi ziyadesiyle üzdü. Bu
konuda, 13 Ekim 2009 tarihinde, günün ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı
Sayın Ali Babacanın yenilenebilir enerji sektörünün temsilcileriyle
yaptığı bir konuşmada, kendisinin Yenilenebilir enerji
kaynakları dünyada önemli bir yer tutmamaktadır, şu anda yüzde
1dir, 2020de de en fazla yüzde 3 olacaktır. şeklindeki
beyanatları, yine Sayın Ali Babacanın Amerikada Shell ve BP
gibi şirketlerin ve Amerika Enerji Ajansının başkanlarıyla
görüştüm. Yenilenebilir enerji gereksizdir. dediler. Birçok firma
fizibilite getiriyor ve çok ucuz fiyat öneriyor. gibi söylemlerinin ve bu
Komisyon çalışmaları sonucunda Genel Kurul gündeminden
çıkartılan veya görüşme gündeminden çıkartılan, ertelenen
bu kanun görüşmelerinin maalesef Türkiyede değişik
spekülasyonlara yol açacak noktada olduğunu söylemek isterim.
Ben, bu, gündemden çıkarılan kanunun gecikmesi sürecinde
bizzat Sayın Enerji Bakanına 2, hatta 3 kez konuyla ilgili önerge
verdim. Sayın Bakanın önergemize verdiği iki farklı tarihli
cevabı Kanun Genel Kurulun gündemindedir, görüşmeyi beklemektedir.
şeklinde olmuştur.
Yine, Sayın Bakanın (7/11900) sayılı önergeme
vermiş olduğu 3 Mart 2010 tarihli cevabi yazısında,
Sayın Ali Babacanın yukarıda belirttiği görüşler ile
ters anlamda yorumlanabilecek bir cümlesini size aktarmak istiyorum: Ülkemizin
dışa bağımlılığını azaltmak,
kaynak çeşitliliğini artırmak, yerli kaynaklarımızın
kullanılması suretiyle istihdamı artırmak öncelikli
hedefimiz olup, bununla ilgili gerekli kanunlar çıkarılmış
ve yenilenebilir enerji kaynaklarına önemli teşvikler
sağlanmıştır. demektedir.
Şimdi ben buradan size soruyorum, çok değerli Komisyon
üyesi arkadaşlarım var: Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla
ilgili 2005 yılında çıkartılan yasada 5-5,5 euro/sentlik
bir alım garantisi verilmiştir. O günden bugüne üretilen rüzgâr
enerjisinin 1 kilovatsaati dahi bu teşvikten yararlanmış ve bu
kapsamda satılmış enerji değildir.
Şimdi, bir tarafta ekonomiden sorumlu Sayın Bakan
başka cümleler sarf ediyor, diğer tarafta Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı
Ne yazık ki bugün de yok aramızda, bu Genel Kurulda ne
zaman enerjiden bahsedilse ne zaman madenlerden bahsedilse bu ülkenin
Bakanı burada yok. Şimdi, biz ne zaman bu Bakanla bu Genel Kurulda bu
konuları tartışacağız ve görüşeceğiz?
Sayın Bakanımız elbette ki çalışıyor ama burada
böyle bir önemli konunun tartışıldığı günde bu
Genel Kurulda bulunmamasını da esefle
karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Daha
başka bir şey söylemeyeceğim.
Sayın Bakan bir gün kendi konusuna sahip çıkar,
önemserse bu kanunlar çıkar, değilse bugüne kadar, 1 Temmuzdan bu
yana çıkardığımız kanunlara bakalım. Hükûmetin
kadrolaşma amaçlı, yeni memur-amir atama amaçlı kanunları
buraya getirip bir gecede çıkarttığı bir gündemde, ülkenin
çok önemli bir konusunda Sayın Bakan ortada yok. Kendi kanununa sahip
çıkmayan bakana kusura bakmasın- öbür bakanların Bizim kanun
dursun da Sayın Enerji Bakanının kanunu çıksın.
diyeceğini beklemek sadece iyi niyetliliktir, iyi niyetten öte bir
bekleyiş ya da anlayış olmayacaktır. Sayın Bakanı
göreve davet ediyorum. Sayın Bakan yenilenebilir enerji kaynaklarıyla
ilgili değişikliklerin sonuna kadar eğer arkasında
duruyorsa bir an önce bu yasama yılının sonuna kadar buraya
getirip bunu çıkartmak zorundadır, değilse milleti ve bu alanda
yatırım yapmayı bekleyen özel sektör temsilcilerini oyalamaktan
vazgeçsin, açıkça desin ki: Bizim enerji politikamız yok, bu
politika içerisinde yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım da
yok. Bu işi doğal gaza havale ettik. Ve şu anda elektrik
enerjisi üretiminin, 2009 yılı sonu itibarıyla 194 milyar
kilovatsaatlik enerjinin yüzde 48,6sı doğal gaza, yüzde 20si
linyite, yüzde 18,5i hidroliğe, yüzde 0,8i de rüzgâr kaynaklarına
dayalı bir dağılım gösteriyor. Hidrolik enerji
kaynaklarıyla ilgili yatırımlarda ve termik enerji
kaynaklarımızla ilgili enerji üretim tesislerinde 2010 yılı
sonuna kadar özelleştirme kapsamına 16 bin megavat
alınmış durumda. Sadece tesisleri satmakla yetinmiyor Sayın
Bakan ve Özelleştirme İdaremiz, tesislerin havzalarıyla birlikte
özelleştirilmesiyle ilgili şu anda uluslararası bir firmadan
danışmanlık hizmeti alıyorlar. Onların raporu gelir
gelmez bunları da elden çıkarınca özel sektör temsilcilerimiz
artık hangi yabancı şirket elemanıyla ortaklık kurup
da bu işi, yatırımı yapabilirlerse belki ülkemiz bundan
yararlanmış olacaktır.
Ben, tekrar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) Sayın Başkan, son
cümlem.
BAŞKAN Buyurun efendim.
ALİM IŞIK (Devamla) Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Grubumuzun vermiş olduğu ve çok önemsediğimiz,
Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklarının üretime geçirilmesi,
bu alanda karşılaşılan sorunların
araştırılarak bir an önce gerekli tedbirlerin alınması
amaçlı önergemizin, yüce kurulun siz değerli üyeleri tarafından
destekleneceğini ümit ediyorum. Çünkü, bu konu çok önemli,
görüştüğümüz birçok kadro kanunundan çok daha önemli. Aksi takdirde,
2010 yılında, bugünkü enerji talebimizin yaklaşık 2
katına çıkacak olan enerjiyi bizim yerel kaynaklarla
karşılamamız mümkün olmayacaktır.
Bu hafta içerisinde görüşülmesini beklediğimiz nükleer
enerjiyle ilgili anlaşmanın hükümlerinin de gerçekten bu Meclise
getirilmemesi gerektiğini ben de söylüyorum Sayın Bakanım. O gün
gelirse söyleyecek çok sözümüz var. Bu ülkenin nükleer enerji ihalesini
verdim. diyen bir başbakanın kaç paraya verdiğini
açıklamasını isteyeceğiz.
Bu düşüncelerle, önergemize desteğinizi bekliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde Siirt Milletvekili Afif Demirkıran.
Sayın Demirkıran, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin, Anayasamızın 98, Meclis
İç Tüzükümüzün 104 ve 105inci maddelerine göre vermiş olduğu,
yenilenebilir enerji kaynaklarının
araştırılmasına yönelik bir Meclis araştırma
komisyonunun kurulmasına dair önergenin aleyhinde grubum adına söz
almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, ben, Sayın
Işıkın neredeyse son cümlesi olan Hükûmetin politikası
yoktur. cümlesiyle başlamak istiyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Yok, doğru söylüyor, enerji
politikası yoktur.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Türkiye'nin enerji
politikası vardır ve Türkiye'nin öyle bir enerji politikası
vardır ki
ALİM IŞIK (Kütahya) Türkiye'nin var da Hükûmetin yok,
Bakan yok ortada!
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
ve Türkiye'nin öyle bir
enerji politikası vardır ki -2023- cumhuriyetimizin 100üncü
yılına kadarki hedefler net olarak ifade edilmiştir. Strateji
belgesiyle bu ifadesini bulmuştur. Ne diyoruz Enerji Arz Güvenliği
Strateji Belgesinde?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Hedeflerle yapılanlar uymuyor
birbirlerine.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Diyoruz ki: 2023
yılına kadar yani cumhuriyetimizin kuruluşunun 100üncü yıl
dönümüne kadar
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Cumhuriyet
bırakırsanız
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
hidrolik
kaynaklarımızın ve kömür kaynaklarımızın
tamamını milletimizin hizmetine sunacağız. Diyoruz ki
strateji belgesinde: 20 bin megavat rüzgâr enerjisi inşa edeceğiz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Biraz önce 10 bin dedi Ali Bey, 10
bin dedi. Hangisi doğru?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Diyoruz ki strateji
belgesinde: Türkiyede tespit edilmiş olan jeotermal rezervimizden
-elektrik megavatı olarak 600 megavatlık bir rezerv mevcuttur- bundan
elektrik üretimi sağlayacağız.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) 600 megavat nedir ki, bizim
mahalleye yetmez.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Diyoruz ki: Biz
kapasitemizin en az yüzde 5ini nükleer enerjiden sağlayacağız.
Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu önergenin içindeki birçok cümleye tabii ki katılıyoruz
ama bir tanesi çok önemlidir ki, diyor ki orada: Su ve ekmek kadar enerji de
önemlidir. Doğrudur. Gerçekten, ekonomilerin geleceği için,
sanayinin geleceği için, milletlerin, ülkelerin
kalkınmasının geleceği için enerji olmazsa olmaz bir
şarttır. Öyle bir enerjiyi sanayimizin, milletimizin emrine amade
edeceğiz ki yeterli olacak, kaliteli olacak, güvenli olacak, çevreye
duyarlı olacak ve düşük maliyetli olacak. Bütün bu
yaklaşımlar içindeki bir enerjinin milletimizin hizmetine verilmesi
şarttır. Olmayan enerji en pahalı enerjidir ancak biz enerji
politikamızda, strateji belgemizin de ötesinde, kaynak
çeşitliliğinin ve eğer dışarıdan ithal ediyor
isek güzergâh çeşitliliğinin şart olduğuna inanıyoruz
ve politikamızı buna göre bina ediyoruz. Ayrıca, enerji
verimliliğinin olmazsa olmaz olduğuna inanıyoruz, teknolojik
gelişmeyle enerji verimliliği sayesinde çok daha uygun, kaliteli bir
enerji tüketiminin sağlanabileceğine inanıyoruz ve bunu
politikalarımızın merkezine koymuş bulunuyoruz.
Özelleşme ve liberalleşmenin bunu sağlamanın bir ön
şartı olduğuna inanıyoruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Doğal gazda niye
liberalleşemediniz?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Şimdi, bütün
bunları yapar iken elimizdeki kaynaklar
Tabii ki yenilenebilir enerjiye
sonuna kadar tarafız. Aleyhte her ne kadar Sayın Başkan
söylediyse de biz, biraz önce Sayın Bayramoğlunun da ifade
ettiği gibi, kesinlikle, zinhar yenilenebilirin aleyhinde
Mümkün müdür
böyle bir şey? Tabii ki biz sonuna kadar yenilenebilirin
yanındayız, yapıyoruz. 2005te çıkarmış
olduğumuz yenilenebilir kaynakların elektrik üretiminde
kullanılmasına dair teşvik kanunu ve hâlen bugünlerde
Meclisimizin gündemine gelecek olan revize Yenilenebilir Enerjiyi Teşvik
Kanunu bunun bir göstergesidir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Kadük hâle getirdiniz.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Ancak
kaynaklarımıza baktığımız zaman
Bunun da bir
analizini hep beraber yapalım ki nerede olduğumuzu bilebilelim.
Bakın değerli arkadaşlar, Türkiye neredeyse enerji
tüketimi talep artışında önde gelen ülkelerden bir tanesidir.
Kriz dönemlerini hariç tutarsak yüzde 8in üzerinde bir talep
artışı söz konusu ve bugünkü enerji tüketimimizin, 2023
yılına geldiğimiz zaman, en az yüzde 50si kadar, yüzde 100ü
kadar bir artış söz konusu olacak, 450-500 milyar kilovatsaatlere
kadar bir tüketim söz konusu olacak. Buna rağmen, o günkü tüketimimizde
fert başına düşecek elektrik tüketim miktarı, bugünkü
gelişmiş ülkelerin, OECDnin ortalamasının maalesef çok
altında olacak ama eğer biz insanımızın daha huzurlu,
daha müreffeh bir hayat yaşamasını istiyorsak, biz sanayimizin
gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkmasını istiyorsak,
biz ekonomimizin ilk 10 arasına girmesini istiyorsak tabii ki bunun ön
şartı olan elektrik tüketimimizi de ona göre
artırmalıyız; artırmalıyız da bunun için yeterli
içeride kaynağımız var mı? Baktığımız
zaman, maalesef yeteri kadar kaynak bulamıyoruz. Onun için nükleere bir an
önce geçmemiz lazım ve sadece kaynak için değil, teknolojik gelişim
açısından da Türkiye'nin gerekli gelişimi sağlayabilmesi için
nükleere geçmemiz gerekiyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Teknolojiyi getirin Hocam, santrali
değil.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Ancak yenilenebilire
baktığımız zaman, geri geldiğimiz zaman, her ne kadar
biz ülke olarak kömür potansiyelimizin tamamını elektrik üretiminde
kullanacaksak da ve mevcut kömür rezervlerimizi Hükûmetimiz döneminde yüzde
50den fazla, neredeyse yüzde 50 kadar bir miktarını
artırmışsak da, yaptığımız aramalar
sonucunda, dünyadaki iklim değişikliği, sera gazı
salınımları, karbon salınımları ve çevre
kirliliğinin önlenmesi için dünyanın bütün ülkelerinde, özellikle
Avrupa Birliğinde ve -ileride tabii ki biz de Allahın izniyle üye
olacağız- Türkiyede de yenilenebilir kaynakların, çevre dostu
yenilenebilir kaynakların mutlaka bir an önce ekonominin emrine verilmesi
lazım, elektrik üretimine hazır hâle getirilmesi lazım.
Gerekli çalışmalar yapılıyor, rüzgâr
haritası çıkmış bulunuyor, güneş haritası
çıkmış bulunuyor. Zaten, biraz önce Sayın Bayramoğlu
söyledi, bin megavatlık bir rüzgâr enerjisi şu anda kurulmuş
bulunuyor ve yapılmış olan müracaatlarla 2012 yılına
kadar bağlantı noktasında 12 bin megavat rüzgâr için bir
potansiyel söz konusu. Hatlarımız, trafo bağlantılarını
dikkate aldığımız zaman, 12 bin megavatlık bir rüzgâr
enerjisini taşıyabilecek durumdadır. Hatlarımızda
yapacağımız iyileştirmeler, trafolarımızda
yapılacak olan iyileştirmeler sonucunda bunu, biraz önce de ifade
ettiğim gibi, 20 bin megavata kadar çıkarabilme
şansımız olacak.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) 12 bin değil, 7 bin, 7 bin
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) 7 bin ilave, 5 bin de lisans
verilmiş, 12 bin olacak toplam.
Dolayısıyla güneş için de aynı şey söz
konusu. Yeni çıkaracağımız, önümüzdeki hafta Meclisin
gündemine gelecek olan kanunda bölgeler itibarıyla nereye ne kadar
güneş enerjisi santrali konuşlandırılabileceği
çalışması yapılacak ve ona göre insanlarımız,
yerli-yabancı şirketler buralara müracaat edip gerekli üretimlerini
yapacaklardır.
Şimdi, hâl böyle olunca, değerli arkadaşlar, biz
2023 yılında
Bakın, Avrupa Birliği 2020 yılında
yüzde 20 diyor, yenilenebilir enerjinin elektrik enerjisi üretimi içindeki
payını yüzde 20 olarak hedeflemiş. Biz ise 2020 yılına
geldiğimiz zaman yüzde 20de kalmıyoruz, yüzde 30a
çıkarıyoruz. Yüzde 30luk bir pay, yenilenebilir enerji
kaynaklarından oluşacak.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Kâğıt üzerinde, gerçekte
değil.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Bakın, 140 milyar
kilovatsaatlik bir hidrolik kapasitemiz var. Bunun aşağı
yukarı yüzde 36sı şu anda işletmededir, yüzde 17si
inşa hâlindedir ve geri kalan kısmı da -ki bu da
aşağı yukarı 60-65 milyar kilovatsaat
civarındadır- biraz önce de ifade ettiğim gibi 2023e kadar
kullanıma arz edeceğiz.
Böylece 1.600 küsur irili ufaklı, yarım megavattan,
efendim, en büyük santralimiz olan Atatürk ve diğer santrallere kadar
1.600-1.650 adet hidroelektrik santral Türkiye'nin dört bir yanındaki
akarsular üzerine kurulacak ve biz mecburuz, akarsularımızı
regüle etmek için de olsa bu barajları yapmak mecburiyetindeyiz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirkıran,
konuşmanızı tamamlayınız.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
gerek sulamaları
regüle etmek gerek enerji üretebilmek gerek suyumuzun daha verimli
kullanımını sağlayabilmek için. Çünkü, değerli
arkadaşlar, gerçekten biz su zengini bir ülke değiliz. Bakın,
bizim su potansiyelimiz, fert başına gelen yağış
1.800-2 bin metreküp civarındadır yıllık ama
gelişmiş ülkelerde, Amerikaya, Avrupa ülkelerine, Kanadaya
baktığımız zaman, yağışı fazla olan
ülkelerde 10 bin metreküpten fazla yıllık yağış
gelmektedir.
Onun için biz bu suyumuzu çok iyi değerlendireceğiz,
rüzgârımızı çok iyi değerlendireceğiz. Güneşimiz
dünyanın en iyi güneşidir, en fazla güneş alan ülke biziz ve
güneşimizi de, Allahın izniyle, değerlendirilmesi mümkün olan
kadarıyla değerlendireceğiz.
Bu önerge vasıtasıyla bu fikirlerimizi sizlerle
paylaşmaktan büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade ediyorum. Maalesef,
her şeyi yapmış olduğumuz için ve yapmakta olduğumuz
için, önergenin gündeme alınması aleyhinde oy kullanacağım.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Arayacağım karar yeter sayısı.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
vardır, grup önerisi kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım:
3.- 23 Haziran 2010 tarihinde TBMM
Başkanlığına verilmiş olan (379 ve 380) sıra nolu
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010
Salı günkü birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
06.07.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun, 06.07.2010 Salı günü (Bugün)
yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
23 Haziran 2010 tarihinde, Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve
arkadaşları tarafından; (380 sıra nolu) "Tunceli
İlindeki Depremin Etkileri ve Boyutları" ile (379 sıra
nolu), "Doğu Anadolu Fay Hattında Oluşabilecek Depremlere
Karşı Alınacak Önlemlerin Belirlenmesi" amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergelerinin, Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 06.07.2010 Salı günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tunceli ilinde ve Türkiyedeki depremle ilgili olarak
verdiğim araştırma önergesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, yine çok üzücü bir haber aldık
akşam, yine 3 tane askerimiz şehit oldu. Tabii o asker ailelerinin
acılarını paylaşıyoruz, ateş düştüğü
yeri yakar.
Biz istiyoruz ki bu gibi olayların arkası kesilsin,
siyasi iktidarda sorumluluk taşıyan insanlar bu işlere bir an
önce çözüm bulsun ama Tayyip Beyi arıyoruz, nerede? Gazetelerin
yazdığına göre Cem Uzanın TMSFye geçen yatıyla
sahillerde eğlencenin peşinde. Devlette sorumluluk yok, Türkiye
Cumhuriyeti devletini koruyan bir siyasi iktidar yok, işte
bakıyorsunuz Hükûmet yok. Burada yine de vatandaşların kendi
sorunlarını dile getirmeme durumunda
olmadığımızı, bunları dile getirdiğimizi
belirtmek için halkımıza konuları izah ediyoruz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, 8 Mart 2010 tarihinde
Elâzığda bir deprem meydana geldi. Bu deprem Elâzığda
birçok insanımızın ölümüne neden oldu, kendilerine Allahtan
rahmet diliyorum. Ben depremden üç gün sonra deprem bölgesine gittim ve
Tuncelinin deprem köylerini gezdim. Şimdi, Afet ve Acil Durum Yönetim
Başkanlığının kayıtlarına göre, yani
Tuncelideki Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının
bana verdiği yahut yazılı aldığım kayıtlara
göre Tunceli merkezde az hasarlı 491, orta hasarlı 450,
ağır hasarlı 241
Yani Nazımiyede var, Mazgirtte var,
Pertekte var, bunların tamamını okuyayım: 853 tane
ağır hasarlı bina var, 1.380 tane orta hasarlı var, 1.629
tane az hasarlı var.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu kayıtlar Afet ve
Acil Durum Yönetim Başkanlığından alınan
kayıtlardır ve bunu tespit eden de devletin resmî
memurlarıdır. Bunlar mahalline gitmişler, tek tek, müracaat eden
vatandaşları, evleri gezmişler, bu kadar hasarlı, az
hasarlı ve orta hasarlı binanın meydana geldiğini devletin
resmî memurları tespit etmiş.
Eskiden biliyorsunuz Afet İşleri müstakil, Bayındırlık
Bakanlığına bağlıydı. Tabii Tayyip Bey hep
paralı işleri kendisine bağladığı için oradan
aldı, merkezde Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı
diye bir Başkanlık kurdu. Bunun başına bir genel müdür
getirdi. Bu Genel Müdüre dedim ki: Kardeşim, ne yapacaksınız,
bu kadar ağır hasarlı ev var, orta hasarlı ev var, hafif
hasarlı ev var? Yazdığı yazı şöyle, diyor ki:
Başkanlığımızca kaydedilen ivme kayıtlarının
dağılımları ve ekiplerimizce arazide gerçekleştirilen
çalışmalar doğrultusunda 8/3/2010 tarihinde Elâzığ
ilinde meydana gelen 5,8 ve 5,6 büyüklüğündeki depremlerin etkisi
olmadığı ve yıkıcı bir etkisinin de
bulunmadığı tespit edilmiştir.
Yani peki, ben Genel Müdüre telefon açtım, Yahu Sayın
Genel Müdür, bu nasıl oluyor? dedim. Diyor ki: Efendim, ölen ve
yaralanan kimse yok. Yahu, kaç bin tane insan deprem hissini... Yani illa bir
yeri afet bölgesi ilan etmek için illa birkaç kişi mi öldürelim? dedim.
Yani, işte, sizin zihniyetiniz burada.
Size soruyorum, siz de milletvekilisiniz. Buyurun, açın,
Tuncelideki Acil Afet Başkanlığına açın, bu kadar,
853 tane ağır hasarlı, 1.380 orta hasarlı ve 1.629 az
hasarlı bina var mıdır, yok mudur? Buyurun, size söylüyorum.
Delil yok. diyorsunuz. Peki, bu vatandaşlar ne yapacak arkadaşlar,
yani ne yapacak?
Bakın, aynı bölgede Elâzığın Tunceliden
daha uzak bölgeleri yine afet bölgesi ilan ediliyor ama Tuncelide edilmiyor.
Tuncelide 1 kişiye 1 kuruş yardım yapılmıyor
arkadaşlar ve bugüne kadar Tuncelideki bu hasarlarla ilgili Tunceliye
hiçbir Hükûmet yetkilisi de gitmemiş. Şimdi böyle bir hükûmet olur mu
arkadaşlar! Yani burada, bence, yani bu Hükûmet, buraya kayıtsız
kalan Hükûmete söylenecek çok sözlerimiz var ama lütfen... Ne olacak bu
vatandaşların hâli? Yani bu insanlar gitmişler, ağır
hasarlı evlerini tespit ettirmişler, kendilerine devlet de çadır
vermiş. Kışın bu adamlar bu çadırda mı kalacak
arkadaşlar? Karşımızda kim varsa, siyasi iktidar kimse
gelsin cevap versin ya. Bundan daha haklı bir talebimiz olur mu! Yani
gelsinler, bizim söylediğimizin yalan olduğunu söylesinler.
Şimdi, değerli milletvekilleri, AKPliler, size
söylüyorum: Ne yapacak bu insanlar? 853 tane ağır hasarlı ev
var. Ne yapacak bu adam? Ondan sonra 1.380 tane de orta hasarlı ev var.
Yahu, bize bir cevap verin. Bu insanlar kışın ne yapacak
arkadaş? Çadır da mı kalacak? Tunceli halkı bu ülkenin
halkı değil midir? Niye bunların dertlerine çare bulmuyor
musunuz? Niye bir tane bakanınız oraya da gitmiyor? Tunceli ili bu
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir ili değil midir arkadaşlar? Niye
bu insanların derdiyle ilgilenmiyorsunuz?
Yani burada eğitimin kalitesini gittikçe yok ettiniz
arkadaşlar. Bakın, ben Millî Eğitimden öğrendim. 18 tane,
Tunceliye öğretmen tayin ediliyor; 93 tane, Tunceliden öğretmen
alınıyor. Sonra, sordum Millî Eğitim Bakanlığına:
Efendim, 64 tane yeni atama yapıyoruz. Ama, arkadaşlar, bu yeni
atamaların çoğu ilk atamadır, çoğu da gitmiyor ve Tunceli
hakkında insanlar çok yanlış bilgiye sahip. Tunceli halkı
aslında Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünden yanadır.
Bakmayın, orada bizim sıkıntımız o dağlardan
kaynaklanıyor. Dağlarda işte, silahlı eylemcilerin ta tarih
boyunca bu yerde barınmalarına müsait zeminler var yani burada
Tunceli halkının günahı yok ki.
Tunceli halkının bir temsilcisi olarak ben her zaman
diyorum, bizim menfaatimiz laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bütünlüğündedir. Biz Türkiye Cumhuriyetine de saygılıyız,
devletin kurucusu yüce Atatürke de saygılıyız, onun
getirdiği ilkeleri de benimseyen bir halkız ve insanlarınız
ve bunun tarihini okuyanlar bilir ki Atatürk İstiklal Savaşı
sırasında Tunceliden geçerken, Osmanlı padişahı
kendisine -Ali Galip- Elâzığ Valisine para gönderiyor, Yahu, gidin
işte, Mustafa Kemal Tunceliden geçerken bunu yakalayın, öldürün.
diyor. Oradaki sorumlu kişiler, o parayı alanlar gidiyor, Mustafa
Kemalin yolunu kesiyorlar ve Mustafa Kemal Beni öldürecek misiniz? diyor.
Hayır Paşam, biz seni öldürmeye değil, Osmanlı
padişahı bize bir emanet gönderdi, o emaneti size vermeye getirdik.
diyor ve o parayı Mustafa Kemale veriyor, arkadaşlarına veriyor
ve onun işte, rahatça bu cumhuriyetin mücadelesini yapması için
elinden gelen her gayreti sarf ediyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, ben sizden bir cevap
Eğer bu Hükûmet sağır değilse, eğer varsa, rica
ediyorum çıksın şurada desin ki ben bu adamları
Yani bu
adamlar, arkadaşlar, mümkün değil, yani kışın
dışarıda mı yatacaklar yahu? Birisi çıksın,
işte, Hükûmet kimse çıksın desin ki: Arkadaşlar, tamam,
bunlar bizim vatandaşımız değil. Bir de zehir verelim
bunlara, Halepçede Saddamın yaptığı gibi buraya bir
zehirli gaz atalım, bunlar ölsün gitsin. Başka, şimdi,
nasıl bunun arkasından çıkılır arkadaşlar?
Onun için, bu susularak geçirilecek bir durum değil
arkadaşlar. Yani ben, şimdi burada bu ciddi sorunu dile getiriyorum
ve ondan sonra bu soruna eğer Hükûmet cevap vermezse, o zaman buna
karşı da hak ettikleri tepkiyi koyarım. Yani ben aciz bir insan
değilim ki. Benim orada o kadar insanım dışarıda
kalacak, ondan sonra devlet buna el atmayacak, Hükûmet kaynaklarını
elinde tutanlar buna el atmayacak. Ee, ben niye burada milletvekiliyim? Ben o
zaman niye buranın milletvekiliyim arkadaşlar yahu? Bu
insanların hakkını aramak zorundayım. Sizlerde vicdan
sahibi insanlar vardır, inanıyorum, çıksınlar, telefon
açsınlar Tuncelide Afet İşleri Daire
Başkanlığına, Arkadaş, Tuncelide bu deprem nedeniyle
ne kadar hasar tespit edildi? Tespit etsinler. Ee, ne yaptık biz Hükûmet
olarak? Hiçbir şey yapmadık. Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar? Türkiye Cumhuriyeti devleti, herkes kanun önünde eşit
değil midir? Yani Elâzığda 4 tane milletvekiliniz var, tamam,
Elâzığlılara yardım edilmesinden biz şikâyetçi
değiliz, tabii bu insanlarımıza yardım edilmesi lazım.
Sonra, biliyorsunuz, Türkiye'de önemli bir fay hattı var,
Doğu Anadolu fay hattı, burada, işte,
başladığı yerden ta Varto, Muş, Bingöl, Karlıova,
Elâzığ, Kovancılar, Sivrice, Malatya, Doğanyol, Pütürge,
Doğanşehir, Adıyaman, Gölbaşı, Maraş ve Hataydan
böyle bir Doğu Anadolu fay hattı geçiyor. Şimdi, buralarda,
arkadaşlar, zamanında ciddi, yani hakikaten doğru dürüst
inşaatlar da yapılmamış. Ee, buraya bir el
atılması lazım, yarın küçük bir depremde burada çok büyük
insan kitlesi ölecek. Ne oluyor? Bunları, işte, devletin
kaynaklarını bu gelecekteki tehlikelere karşı kullanmak lazım
ve insanları zor durumda bırakmamak lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Genç,
konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Evet, Sayın Başkan, size de
söylüyorum, yani ne olacak bu insanların hâli? Bir sorun bakalım
Hükûmete. Yani bu adamlar kışın dışarıda mı
kalacak? Ya, karşımıza çıksın bir Hükûmet desin ki:
Kardeşim, bir söz, bunun karşılığında bir rant bekliyorum
arkadaş. Yani, böyle susarak bir şey olmaz. Ben o milletin
hakkını savunmak için buraya geldim. Ee, benim milletim
dışarıda, karda kışta hasta olacak, ölecek, ondan
sonra devletin kaynakları birtakım insanların cebine gidecek,
Tayyip Bey gidecek, efendime söyleyeyim, Bodrumlarda eğlenecek, benim
vatandaşım orada dışarıda kalacak. Bu nasıl olur
yahu? Bunu hangi vicdan kabul eder yahu!? Hangi din kuralları bunu kabul
eder yahu? Bu kadar Allahtan korkan, dinden korkan, dini, imanı olan
insanlar böyle hareket eder mi arkadaşlar? Getiriyorsunuz, burada Rixos
otellerine devletin kaynaklarını aktarıyorsunuz da ondan sonra
oralarda
Yani Rizeye, Trabzona, Kayseriye verdiğiniz paraların
zekatının zekatını da bizim bu Tunceliye verin yahu!
Bunlar da insan yahu! Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) İşi gücü buzdolabı,
buzdolabı.
KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, yiğitliğiniz varsa,
eğer sizin vicdanınız kaldıracaksa buyurun, gelin
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
KAMER GENÇ (Devamla) Ne orada bağırıyorsun?
Trabzona aldığın şeyleri bilmiyor muyum ben?
Böyle şey olur mu arkadaşlar?
Sayın Başkan, sizden de rica ediyorum. Ne olacak bu
insanların hâli? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Buzdolabı
dağıtıyorlar kışın.
BAŞKAN Grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili
Sayın İdris Güllüce.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin çok büyük bir kısmı deprem bölgesi, hemen
hemen deprem bölgesi olmayan kısmı yok gibi bir şey. Bu yüzden
de Türkiyede sadece bir şehrimizi, bir ilimizi değil bütünüyle ele
almamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Her depremden sonra deprem anlayışımız
değişmiştir ve bir merhale kazanmıştır, 1999
depreminden sonra da bu en iyi noktaya gelmiştir. Kamu kurumları,
üniversiteler, Büyük Millet Meclisimizin değerli hükûmetleri depremlerle
ilgili 1999dan sonra oldukça güzel, önemli tedbirler
almışlardır. 1999 depreminden sonra Bayındırlık
Bakanlığımız başta olmak üzere üniversitelerimiz çok
ciddi araştırmalara başlamışlar ve sivil toplum kuruluşlarımızla
birlikte güzel neticeler alınmıştır.
Bu arada, 99 öncesine kadar Türkiyede tamamıyla bilinmeyen
fay hatlarımızı maden tetkik araştırma kurulu
değerlendirmiş ve yeni canlı fay hatlarının hangileri
olduğu üzerinde ciddi çalışmalar yapılmıştır.
Depremden sonra, artık bu ülkede yaşayan herkes ama
köylü, ama kentli, belediye başkanı ve bakanlıklarımız
depremle birlikte yaşama gerekliliğinin farkına
varmışlardır, varmaları da gerekiyor. Varmayanlar için bunu
söylüyorum.
İstanbul, Kocaeli, Bursa, Sakarya, Yalova, Bolu, Düzce
illerimizde çok ciddi tedbirler alınmış, çok önemli değişiklikler
olmuştur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu sen Tunceliyi söyle, orayı niye
alıyorsun? Orada rant var.
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) Valilikler bu illerimizde afet
koordinasyon merkezleri kurmuş ve San Francisco düzeyinde afete müdahale
edecek kadar teknik donanıma ulaşmışlardır.
Ayrıca, deprem sonrasında bildiğiniz gibi Yapı
Denetimi Yasası çıkmış, yapı denetimiyle bugüne kadar
yapılan rastgele, mühendissiz, mimarsız, teknik donatımsız
yapılan binaların yerine, artık yapıların denetimleri,
yapıların tekniğe uygun yapılanmasına çaba
harcanmış, kısmi hatalar olsa dahi 19 ilimizde güzel uygulamalar
yapılmıştır.
Son olarak da Sayın Bakanlığımız,
Bayındırlık Bakanlığımız bütün, seksen bir
ilde, Türkiyenin deprem nazarı itibara alınarak yapı denetimi
uygulamasını başlatmıştır.
Deprem konusuna bir bütün olarak bakmak lazım. Sadece köy,
sadece kent olarak değil, Türkiyenin tümüne bakmak gerekiyor. Bir daha
tekrarlıyorum: Bunun bir ekonomik yanı var. Düzeltelim
şurayı, yıkalım düzeltelim. dediğinizde -40 bin köy,
33 bin mezrası olan bir ülkeyiz- hemen hemen bütün köylerimizin, bütün
mezralarımızın yeniden yıkılıp
yapılması lazım ama her bir evi 100 metrekare olarak
düşünürseniz ve bunun da 400 lira olarak düşünürseniz, kaç milyon
metrekare tutuyor ve kaç milyar dolar para tutuyor, bu ekonomiyi bu ülkenin bir
süre içerisinde çözmesi gerektiğini düşünüyorum ama akşamdan
sabaha kadar da olamayacağını herkesin bilmesi lazım.
Kalemi defteri herkes eline alsın. Bu ülkenin yeniden
yıkılıp yapılmasıyla çıkacak olan maliyetin ne
olacağına bir bakmamız lazım ama bunun sonsuza kadar
beklenmesi elbette düşünülemez. Yirmi-yirmi beş yıl içerisinde,
planlanan şekliyle bütün köylerimizin, mezralarımızın hatta
kentlerimizde -kentsel dönüşüme,
çıkan yasanın da desteğiyle- eskiden, 1999 depreminden önce
yapılan bölgelerin, imarsız yapılan bölgelerin yenilenmesi ve
yeniden yapılanmasının gereği vardır.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, daha önce,
afet ve acil konusu birkaç ayrı kurumca yapılıyordu, birkaç
ayrı kurum nezdinde bunlara bakılıyordu. Ancak, son, bir
yıl önce kurulan Afet ve Acil Durum Başkanlığıyla
artık bunlar tek ele dönüştürülmüş ve Afet ve Acil Durum
Başkanlığıyla ilgili Yasa çıkartılarak tek
başkanlığa indirgenmiştir.
Afet ve Acil Durum
Başkanlığı ne yapar? Afet ve Acil Durum
Başkanlığı, bir yerde deprem olduğu zaman, oradaki
depremin neticelerini incelettirir, oradaki hasar tespitlerine bakar, oradaki
teknik insanların verdiği bilgilere bakar ve bir bölgeyi, afet bölgesi
ilan eder veya etmez. Bunlar subjektif şeyler değildir. Bunlar
objektif şeylerdir, matematiksel şeylerdir. Şu şehre
başka davranılmak, bu şehre başka davranılmak
gibi,
hiç kimsenin haddine değildir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları
içerisindeki seksen bir ilimizin hepsi aynı, eşittir, hepsi aynı
düzeydedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Uygulama ortada!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) - Kim ayrımcılık
yapıyorsa yanlış yapıyordur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hangi yüzle konuşuyorsun? Uygulama
ortada!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) - Bu ülkenin hiçbir şehrini
bir başka şehrine tercih etmek ya da bu ülkenin hiçbir şehrini
bir başka şehrinin altında ya da üstünde görmek egemenlik
ilkelerimizle de bağdaşmaz, Anayasamızla da
bağdaşmaz, üniterlik yapımızla da bağdaşmaz,
insanlıkla da bağdaşmaz. Bu yüzden, bu tip ithamları yaparken
dikkatli yapmak lazım. Bizim, kaynaştırıcı,
bütünleştirici ve insanları birbirine bağlayıcı sözler
söylememiz lazım. Burada bir şehrin sadece
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sorduklarına cevap ver ya!
KAMER GENÇ (Tunceli) Cevap ver, cevap! Söylediklerime cevap ver!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla)
bir ilin sadece mahrumiyet
bölgesi olarak kasten bırakıldığını söylemenin
doğru olmadığı kanaatindeyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hangi bakan gitmiş Tunceliye?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Cevap versene, bir sürü soru sordu
adam ya!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) Kasten olduğu söylenirse
bu ülkenin bütünlüğüne zarar vermiş olur bu cümleler, bu ülkenin
dirliğine zarar vermiş olur bu cümleler, bu ülkenin 72 milyon
insanını kardeş yapan ruha zarar verir bu cümleler.
Biz, burada yaşayan, burada olan her milletvekilimizin seksen
bir ilini de, seksen bir kardeşi olarak, kendisinin ili gibi
düşüneceğine, düşündüğüne inanıyoruz. Olabilir ki
teknik hatalar varsa buna teknik anlamda bakmak lazım. Siyasi bir yoruma
götürüp farklı cümleler ortaya çıkartacak hâle sokarsak ondan sonra
birlikten
Konuşmamızın başında birlikten, dirlikten
bahsedip sonra da Benim ilim esirgeniyor, benim ilime yanlış muamele
yapılıyor. dersek o ildeki değerli
vatandaşlarımıza haksızlık etmiş oluruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tersini söyle, Bakan gitmiş şu
kadar yatırım yapmış. de!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla ) O ildeki
vatandaşlarımıza haksızlık etmiş oluruz. Biz ne
Elâzığı Tunceliye tercih ederiz ne Tunceliyi
Elâzığa tercih ederiz. İkisi de bizim
canımızdır, ciğerimizdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir şey yapmış
mısınız?
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) Ben, Elâzığ
depremine gittim, orayı inceledim. Şimdi, bu işin bir
mühendislik yanı var, bu işin bir teknik yanı var. Oturulmuş
hesaplanmış, tespitler yapılmış, şurada şu
kadar bina şöyle, burada bu kadar bina
En sonunda Afet Acil Daire
Başkanlığına bir rapor gelmiş. Bu raporlar nezdinde
Afet Acilin yazdığı yazı da
KAMER GENÇ (Tunceli) Ankaradan öyle emir verilmiş!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla)
belirli. Daha önce
hasarlı olan, daha önce yıkılmış olan, daha önce eksik
olan binalarla bu son depremde olanları birbirinden ayıran bir
mantıkta olmamız lazım.
Daha önce yapılmış olan, daha önce eksik olan, daha
önce yanlış yapılmış olan binaları
Elâzığdaki son depreme bağlayıp da hasar tespitini ona mal
etmenin doğru olmadığı kanaatindeyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Peki, o evler niye yıkıldı?
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) Efendim, Türkiye'nin bütün
köylerinde-Tuncelisinde de, Erzurumunda da, Edirnesinde de bütün köylerde-
yapılanma daha önce teknik olmamıştır ve yapılar zaten
depremi beklemeyecek kadar da olumsuz bir durumda. Biz deprem komisyonu olarak
bunu da belirttik. Türkiye'nin bütün köylerinin yeniden yapılanmaya
ihtiyacı var. Bu sadece Tunceliye has bir özellik değil, hangi
ilimize giderseniz gidin, Kastamonuya da giderseniz bu problemi görürsünüz.
Ben Türkiye'nin çoğu illerini bilen bir insanım; Denizlisinde de bu
problemi görürsünüz, Ağrısında da bu problemi görürsünüz, Ankarada
Kızılcahamamda da bu problemi görürsünüz. Bunu sadece bir ile
bağlayıp bir ilin problemiymiş gibi yansıtmanın
doğru olmadığı düşüncesindeyim ve ben o yüzden de bu
önergeye karşı konuşmak üzere burada bulundum, muhalif olarak
konuşuyorum, reddinde karar verilmesini istirham edeceğim.
Bir hafta içerisinde -bütün milletvekillerimizin haberdar
olması açısından söylüyorum- deprem komisyonu raporu herkese
sunulacaktır, İnternetimizde vardır. Bu bahse konu olan
problemlerin nasıl çözüleceği ve problemlerin neler olduğu
anlatılmıştır. Zaten, yeniden bir deprem
araştırmasına da ihtiyaç yok. Bu Elâzığ konusu da
deprem komisyonu bünyesinde incelenmiş, değerlendirilmiştir.
Köylerimizin problemleri de ayrıca anlatılmıştır.
Deprem sigortasının Türkiye'de eksik olduğu
anlatılmıştır. Deprem sigortasının ülkenin
tümünde uygulanması, kırsalda da uygulanması, bunu devletin
karşılaması önerisinde bulunmuşuz çünkü köylü bu
sigortayı ödeyemez teklifinde bulunmuşuz.
Sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Türkiye'nin seksen bir ilinde
de problemler aynıdır ve biz hiçbir ilin bir başka ile tercih
edilmeyeceği inancıyla yola çıkan bir zihniyetiz. Burada, bu
Parlamentoda bulunan hiçbir milletvekili de bu vatanın hiçbir
toprağını bir başka toprağına tercih etmez, bir
başka toprağını bir başka toprağından üstün
görmez, seksen bir ilin bütünlüğü için gayret gösterir diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bu
arkadaşımız deprem komisyonunda, bari kendisi gitsin görsün.
Yani kendin git gör yahu!
BAŞKAN - Görsün.
KAMER GENÇ (Tunceli) Git, gör orada.
BAŞKAN - Grup
önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu araştırma önergesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz dünyanın aktif deprem
kuşaklarından biri üzerinde bulunmaktadır ancak ülkemiz
aynı zamanda depremlere karşı tedbirler almayı da
başaramamıştır. Yani deprem olduğu zaman depremin her
türlü riskiyle karşı karşıya kalıyoruz ama bir dahaki
depreme kadar yine yaptığımız fazla bir şey maalesef
yok. Depremi her afetten sonra yeniden hatırlayan ve yeni afetlere kadar
tekrar unutan bir ülke görüntüsü vermekteyiz maalesef.
Depremle ilgili ölçümlerin yapılmaya
başladığı 1900 yılından bu yana ülkemiz 90 büyük
deprem yaşamış ve bu depremlerde 82.372
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. En
şiddetlisi 7,9 büyüklüğünde olan bu depremlerde en fazla can
kaybı 26 Aralık 1939daki Erzincan depreminde meydana gelmiştir.
Tabii burada sadece depremin etkisi değil, ağır kış
şartları altında meydana gelen Erzincan depreminde 32.962
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
Belirttiğim gibi tamamen depremden değil, yine çok soğuk
kış şartlarının olmasından da kaynaklanmaktadır.
Bundan tam altmış yıl sonra meydana gelen Marmara depremindeki
can kaybının 18.373 ve yaralı sayısının 48 bin
olduğu dikkate alınacak olursa deprem konusundaki
vurdumduymazlık daha iyi anlaşılacaktır.
Değerli milletvekilleri, dünyamızın yer kabuğu
kesintisiz bir bütün hâlinde olmayıp birbirinden fay adını
verdiğimiz büyük çatlaklarla ayrılan plakalar hâlindedir. Bu plakalar
altında yer alan ve sıvı özelliği gösteren magma sürekli
hareket hâlindedir ve bu plakalar da bu magmanın üzerinde yüzmektedir.
Dolayısıyla magmanın hareketine bağlı olarak bu
plakalar değişik yönlere doğru hareket eder. Bu hareket
sırasında çatlaklar boyunca birbiri içine girmiş olan plakalar
alttan gelen harekete karşı bir müddet direnir ancak direncin
yetersiz kaldığı yerde ve zamanda plakaların aniden
hareketi sonucu büyük titreşimler ortaya çıkarak depremler meydana
gelir.
Ülkemiz, Kuzey Anadolu fayı ile Van Gölü güneyinden Marmara
Denizi batısına kadar uzanan büyük bir fayla
kırılmıştır. Güneydoğu Toroslar boyunca,
İran sınırından Adana güneyine kadar yine büyük bir fayla
parçalanmıştır. Ayrıca, Ege Bölgemizde de kıyıya
dik aktif faylar bulunmaktadır.
Bütün bunlar, ülkemizin faylara bağlı hareketlerle zaman
zaman sarsılacağını ve depremlerin meydana geleceğini
göstermektedir fakat bu hareketlerin önlenmesi ve depremlerin meydana
gelmesinin önlenmesi, dolayısıyla, imkânsızdır, yani bu
hareketler mutlaka olacak ve mutlaka da değişik güçte depremlerin
ortaya çıkması söz konusu olacaktır. Bu hareketleri, yani
magmanın hareketini durdurmamızın kesinlikle imkânı yoktur.
Dolayısıyla bunun üzerinde yüzen plakalar da o magmanın
gittiği yönlere doğru gitmek isteyecek ancak tabii, bütün plakalar
aynı yönde hareket etmiyor, biri doğuya giderken, onunla bitişik
olan, fay boyunca bitişik olan kısım batıya doğru gitmek
istiyor. Böylece, birtakım engellemeler ortaya çıkıyor.
İşte, bu engellemelerin aşıldığı yerlerde
deprem dediğimiz olay kendini gösteriyor.
Ancak, önlenemez olan depremlere karşı
binalarımızı ve sanat eserlerimizi daha dayanıklı
yaparak depremin zararını azaltabiliriz. Durumun bu şekilde
olmasına karşılık, gerekli ve yeterli tedbirleri bugüne
kadar aldığımız maalesef söylenemez. 17 Ağustos 1999
Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinin verdiği can ve mal
kaybı ile sebep olduğu ekonomik hasar canlı bir örnek olarak
önümüzde dururken aradan geçen on bir yılın ardından bu konuda
hiçbir şey yapılmamış olmasının mazur görülecek
yahut gösterilecek bir tarafı maalesef yoktur. Belki bu deprem bölgesinde
yeni yapılan konutlar depreme dayanıklı diye yapılıyor.
Tabii, bunların da ne kadar dayanıklı olduğu
-inşallah, Allah göstermesin- bir deprem anında ortaya
çıkacaktır.
1998de Adana çevresini etkileyen Ceyhan depremi, 1999da meydana
gelen Sakarya, İzmit, Gölcük ve Düzce depreminde yapılanları
hatırlatarak Milliyetçi Hareket Partisi ortaklığındaki
57nci Hükûmetten sonra depremle ilgili çalışmaların nasıl
kesildiğine kısaca işaret etmek istiyorum.
Türkiye 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde iki
büyük depremle âdeta yıkıldı. Marmara Bölgesinin büyük
kısmını etkileyen depremde 18.373 vatandaşımız
hayatını kaybetti, 48.901 kişi de yaralandı. 376.685 konut
ve iş yeri ağır, orta ve hafif derecede hasar gördü. Türkiye'nin
üretim gücünün yoğunlaştığı Marmara Bölgesinde
yaşanan 7,4 şiddetindeki bu depremde millî ekonominin
kayıpları ifade edilen rakamların çok üzerinde olmuştur.
Yetişmiş insan gücü kayıpları ve üretim tesislerinin büyük
hasar görmesi, her türlü alt ve üstyapının kullanılamaz hâle
gelmesi, yakınlarını kaybedenler, yaralananlar, evleri
yıkılan veya hasar görenler, işlerini kaybedenler ve iş
yerleri yıkılanlar
Kısacası, geniş bir bölgeyi ve
milyonlarca insanı doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiren
asrın felaketi olarak adlandırılabilmektedir bu Marmara depremi.
57nci Hükûmet üç partili bir koalisyon hükûmetidir ve güven
oylaması yapılalı henüz iki buçuk ay olmuştur bu depremin
meydana geldiği zaman. Deprem olduğunda önü kış mevsimidir
ve tüm altyapı kullanılamaz derecededir. 100 binlerce insanın
sağlığı tehlikede ve barınacak yere muhtaçtır.
Yaraların sarılması için birinci derecede görevli
bakanlıklar olarak Milliyetçi Hareket Partisinde bulunan
Bayındırlık ve İskân, Sağlık ve
Ulaştırma bakanlıkları yaraların sarılması
ve bölgenin imarı konusunda mucizelere imza atmışlardır.
Hedef, 150 bin insanı barındıracak 25 bin geçici konutu tüm
altyapısıyla kış mevsimi gelmeden inşa etmek ve
dağıtımını yapmaktır. Geçici konutların
bitirilmesi ve depremzedelere teslim tarihi olarak verilen söz 30 Kasım
1999, süre yetmiş beş gün. Geçici konut alanlarının
belirlenmesi, belirlenen doksan sekiz adet alanın haritalarının
yapılması, geçici konut modelinin belirlenmesi, idari işlemlerin
ve siyasi kararların alınması, ihale şartnamelerinin
hazırlanması, onayı ve ilanı, altyapı ve geçici konut
imalat ihalelerinin yapılması, 44.107 geçici konut, 260 kilometresi
asfalt olmak üzere 400 kilometre yol, 355 kilometre içme suyu borusu
döşenmesi, 375 kilometre kanalizasyon borusu döşenmesi. Bunlar
gerçekten yetmiş beş gün içerisinde yapılmıştır,
yetmiş beş gün içerisine sığmıştır. Hatta bu
konuda o zaman Japonların bir sözünü hatırlıyorum, Bu bir Türk
mucizesidir. demişlerdi. İşte bu depremden sonra bunlar ortaya
çıkmıştır.
Bir felaket sonrasının telaşı ile hareket
edilmemiştir. Oluşturulan rezerv konut alanları ile birlikte
modern yeni uydu kentler kurulmuştur. Kalıcı deprem
konutları yapımı için Türkiye'nin prestij projesini
gerçekleştirmek heyecanı ile yola
çıkılmıştır.
Değerli milletvekilleri, asrın felaketi Türk mucizesine
dönüştürülmüştür dedik ve bu eğitim konusunda da birtakım
çalışmalar yapılmış. Deprem bölgesinde 2.730 derslik
yeni okul, 3.525 derslik iç onarım yapıldı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız.
AKİF AKKUŞ (Devamla) Teşekkür ederim.
3 adet hastane, 155 adet yeni sağlık tesisi kuruldu.
Değerli milletvekilleri, elbette ki bu depremde birçok
şey oldu, birçok şey yaşandı. Belirttiğim gibi Allah
bir daha bu ülkeye böyle bir şey yaşatmasın diye belirtebiliriz.
Ancak burada şunu belirtmek istiyorum: 2002 sonundaki AKP
İktidarından itibaren AKPli büyükşehir belediye yöneticilerinin
tutumuyla deprem bölgesine yeniden dönüşler başladı. Deprem
bölgesi dediği yer, yani Adapazarında sağlam zemin olmayan
alanları kastediyor. Büyükşehir belediyesi taşınmayarak
bunu teşvik etti, yani eski bulunduğu yerden
taşınmadı, teşvik etti. Bundan en önemlisi de burada, bu
alandaki yapıların birçoğu maalesef üniversite öğrencileri
tarafından konut olarak kullanılmaktadır. Yüzlerce üniversite
öğrencisi hatta binlerce üniversite öğrencisi
dışarıdan gelmiş Adapazarında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akkuş, süreniz doldu efendim.
Konuşmanızı
AKİF AKKUŞ (Devamla) Dolayısıyla bütün
bunları belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Grup önerisinin aleyhinde Samsun Milletvekili Sayın Suat
Kılıç.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Çok değerli milletvekilleri, bugün çalışma saatimiz
saat 15.00te başladı İçtüzük gereği olarak ve fakat
maalesef şu an 18.25 itibarıyla üçüncü muhalefet grup önerisi
üzerindeki görüşmelere hâlen devam eder vaziyetteyiz. Gündem
dışı konuşmalar, grup önerileri ve az sonra
Tabii ki
bunlar Meclisin denetim mekanizmaları. Bu noktada hiçbir
itirazımız yok. Araştırma önergelerinin gündeme
alınmasını istemek en doğal hakkınız, denetim
yollarını kullanmak en doğal hakkınız. Bu Meclis
yasama meclisi olduğu kadar denetim meclisidir aynı zamanda, denetim
görevini yerine getirecek ve zaten denetime verdiğimiz önemin göstergesi
az sonra da ortaya çıkacak, bir saat süreyle sözlü sorulara cevap
verilecek ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer, ağırlıklı olarak muhalefet milletvekilleri
tarafından Hükûmete tevcih edilen, Bakanlığına
yönlendirilen sözlü soru önergelerini cevaplama imkânını bulacak.
Bu noktada hiçbir itirazımız yok değerli
arkadaşlar fakat bir mantı yapılıyor. Deprem araştırmalarıyla
ilgili önergenin gündeme alınmasına ilişkin grup önerisi Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriliyor. Aleyhinde konuşan iktidar
milletvekili, deprem olaylarını araştırmak ve alınması
gereken önlemleri belirlemek amacıyla Mecliste kurulan ve hâlen
çalışmalarını sonlandırmamış bulunan
Araştırma Komisyonunun Başkanı. Yani, kurulması arzu
edilen komisyon bu Parlamentonun çatısı altında zaten mevcut.
KAMER GENÇ (Tunceli) Mevcut da ne yapmış?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Görev süresi daha bitmiş değil.
Faaliyetleri daha sona ermedi. Daha raporunu yazıp Genel Kurula takdim
etmedi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Komisyon ne yapmış?
SUAT KILIÇ (Devamla) Ve bu komisyonun içerisinde iktidar
milletvekilleri de var, muhalefet milletvekilleri de var.
Bir diğeri, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili
sürecin araştırılması, bununla ilgili önlemlerin
belirlenmesine ilişkin yine muhalefet partimiz tarafından
verilmiş olan bir araştırma önergesi.
Değerli arkadaşlar, komisyonda görüşmeleri
tamamlandı. Şu an Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
ile hazineden sorumlu Devlet Bakanlığı arasında, verilecek
teşvike ilişkin rakamlar üzerindeki son görüşmeler, detaylar
çalışılıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili
kanun hazır ve eğer müsaade ederseniz, bu Parlamentonun, her gün üç
ayrı grup önerisiyle patinaj yapması fikrinden vazgeçerseniz,
çalışmalara engel olma düşüncesini bir yana
bırakırsanız
ENGİN ALTAY (Sinop) Olur mu öyle şey.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
değerli arkadaşlar, bu
kanunların hepsi çıkacak. Bizim gayemiz, zaten bu kanunları
çıkarmak.
Bakın, bugün, Dışişleri Teşkilat
Yasası var, geçen haftadan yarım kaldı. Gayemiz nedir? Bu kanunu
bir an önce çıkaralım. Dışişleri personeli bu kanunu
bekliyor, büyükelçisinden mesleğe yeni başlayan meslek memuruna
kadar.
Bir diğeri: Şu an çok değişik illerimizde
insanlarımız, ekran başında, kendi illerinde kurulacak olan
ikinci devlet üniversitesinin yasalaşması
çalışmalarını sabırsızlıkla bekliyor.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Çıkartın. Niye
çıkartmıyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Devamla) Antalyalılar ekran başında.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Tutan mı var sizi?
SUAT KILIÇ (Devamla) Uluslararası Antalya üniversitesi
kurulacak. Antalyalılar Antalyada, ekran başında bunu bekliyor.
Bir milletvekilinin kendi ilinde ikinci üniversitenin kurulmasından
duyduğu hazzı ben biliyorum değerli arkadaşlarım.
Canik Başarı Vakfı Üniversitesini mayıs ayında, bu
çatı altında birlikte kurduk.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, Tuncelide de dışarıda
yaşayan binlerce insan var. Senin vicdanın yok mu?
SUAT KILIÇ (Devamla) Ankarada Yıldırım
Beyazıt üniversitesi yeni bir üniversite olarak kurulacak. Ecdadın
hatırasını yad etmiş olacağız, artı, Ankara
yeni bir üniversiteye kavuşacak. Bursalılar ekran başında,
Bursa teknik üniversitesinin kuruluşu
bekleniyor. İstanbulda yeni bir üniversite, medeniyet üniversitesinin
kuruluşu sağlanacak. İzmirde Kâtip Çelebi üniversitesinin
kuruluşu sağlanacak. Konyalılar ekran başında, Konya
teknik üniversitesi bekleniyor ve yine Erzurumda Atatürk Üniversitesinin
yanında Erzurum Üniversitesi adıyla bir yeni üniversite kurulacak.
İnsanlarımız bizden bunu bekliyor ve âdeta ekran
başındakiler size şunu söylüyor: Bırakın da
çalışsınlar. Biz de senelerdir bunu söylüyoruz,
Bırakın da çalışalım. E olmadı, bunu
anlamayacaksanız şunu söylüyoruz
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yeriniz mi dar!
SUAT KILIÇ (Devamla) Meclis, İç Tüzüke göre 1 Temmuz
tarihi itibarıyla zaten tatile girmiş durumdadır ama buna
rağmen, iktidar-muhalefet milletvekilleri çalışma süresini uzattık
ve bir günlük çalışmamızda İç Tüzükte yazılı
sürelere göre bir haftalık çalışmaya değer sürelerle
çalışıyoruz. Şu an bakarsanız İç Tüzüke göre
-15.00-19.00- yarım saat var ama yarım saat sonra biz yasama
gündemine bile geçmiş olamayacağız maalesef. Değerli
arkadaşlar, bu büyük bir kayıp. Yeni bir çağrıda
bulunuyorum. Bırakın da çalışalım.
çağrısını dikkate almıyorsanız
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, geçmişte salı günleri kanun
çıkmazdı. Sen daha süt kokuyorsun, sen bilmezsin.
SUAT KILIÇ (Devamla)
yeni bir çağrıda bulunuyorum:
Gelin, beraber çalışalım.
Değerli arkadaşlarım, bilgi
çağındayız, iletişim çağındayız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Geçmişte salı günleri kanun
çıkmıyordu, salı günleri denetim günüydü. Sen hâlâ ne
konuştuğunu bilmiyorsun.
SUAT KILIÇ (Devamla) Bilgiye ulaşmak isteyen için bilgi çok
yakınındadır, bilgi edinmek isteyen için bilgi çok
yakındadır. Ama İnternet kullanmayı bilmeyen, bilgi
çağının gereklerinden yararlanmayı bilmeyen,
kafasını önyargılarla doldurmuş olan; bırakın bir
parmak mesafesindeki bilgiye ulaşmayı, burnunun ucunu bile görmekten
siyasi refleksi nedeniyle âciz kalan birileri elbette ki bilgi
eksikliğiyle bu kürsüde yalan yanlış cümleler sarf
edebilecektir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devleti
bu ülkenin seksen bir vilayeti arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin,
coğrafi farklılık gözetmeksizin, etnisite ayrımı
yapmaksızın, inanca bakmaksızın bu ülkenin devleti,
demokratik hukuk devletinin gereği olan hizmetleri seksen bir
vilayetimizin tamamına sunmaktadır; bu kadar açık, bu kadar net.
Başbakanlık Toplu Konut İdaresinin Türkiye
genelinde yapımını gerçekleştirdiği konut adedi, devam
eden projelerle birlikte 470 bin adettir, 470 bin. 2003-2010 yılları
arasında Toplu Konut İdaresinin sadece Doğu Anadolu Bölgesi ve
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde gerçekleştirdiği
yatırımların tutarı 5,8 milyar liradır, eski rakamla
5,8 katrilyon. Bu rakamın 3,1 katrilyonu Doğu Anadolu Bölgesinde;
2,7 katrilyonu da Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
kullanılmıştır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapımı
devam eden konut sayıları: Değerli arkadaşlarım,
Doğu Anadoluda devam eden 35 bin konut, tamamlanan 23 bin konut;
Güneydoğu Anadoluda devam eden 30 bin konut, tamamlanan 26 bin konut;
toplamda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapımı devam
eden ve yapımı tamamlanıp hak sahiplerine teslim edilen konut
adedi 115.492 adet.
Burada şimdi konuşuyor birileri, ezberinden, hiçbir
bilgiye dayanmadan, hiçbir belgeye dayanmadan; rakamların çok çok
uzağından konuşuluyor, atılıp tutuluyor ama realite
ortada.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sana diyorum işte
Aç, rakamları
öğren işte.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Bu illerimiz arasında Tunceli de var.
Bakın, yetmediyse anlatayım: Toplu Konut İdaresi
KAMER GENÇ (Tunceli) Toplu Konutla ne ilgisi var? Deprem
Depreme gel sen.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Doğu Anadoluda 67, Güneydoğu
Anadoluda 64 okul; Doğu Anadoluda 69, Güneydoğu Anadoluda 66
kapalı spor salonu; Doğu Anadoluda 44, Güneydoğu Anadoluda 34
adet ticaret merkezi; Doğu Anadoluda 17, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde 14 adet 50 ilâ 650 yatak arasında değişen yeni
devlet hastaneleri; Doğu Anadoluda 7, Güneydoğu Anadoluda 10 adet
yeni sağlık ocağı; Doğu Anadoluda 3, Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde 4 yeni kütüphane
Bunlar Sağlık
Bakanlığının, Millî Eğitim
Bakanlığının yaptığı yatırım
programlarının dışında, sadece Başbakanlık
Toplu Konut İdaresi tarafından yapılan ve yapımına
devam edilen yatırımlar. Bu illerimizin arasında Erzurum
olduğu gibi, Kars olduğu gibi, Ağrı olduğu gibi,
Diyarbakır da var, Van da var, Elazığ da var, Tuncelimiz de var,
Şırnak da, Mardin de, Batman da, Hakkâri de var.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tuncelide 5 milyon indirdim.
Yandaşlarınıza yüzde 200 kârla veriyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Birileri sadece konuşur ama
Hakkârinin Yüksekovasında 250 yataklı devlet hastanesini yapan
biziz. Birileri sadece konuşur ama Hakkâride havaalanı yapmak
suretiyle Hakkâriyi de ulaşılabilir vatan toprağı hâline
getiren biziz.
Değerli arkadaşlarım, çok şey söylemeye gerek
yok. Yalan bilgi, yanlış bilgi Bağdata gitmeden, Meclisin
kapısından bile dışarıya çıkmadan doğrusuyla
yer değiştiriyor.
Ben diyorum ki, gelin çalışalım, bu kanunların
hepsini çıkarmak vazifemizdir. 16 Temmuza kadar el ve gönül
birliğiyle, milletin hayrına ve menfaatine olan yasaları hep
birlikte çıkaralım diyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özdemir
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemirin, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yerimden iki dakikalık, kısa bir -60ıncı
maddeye göre- katkı sağlamak istiyorum.
BAŞKAN Bir dakika
içinde tamamlayınız efendim, süre bir dakika. Bütün milletvekillerine
bir dakika veriyorum, açık mikrofonunuz.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ederim efendim.
Seçim bölgem Gaziantepte doğal afetler
karşısında herhangi bir çalışma
yapılmamaktadır. Örneğin, olası bir deprem hâlinde
Gaziantepte büyük mal ve can kayıpları olacaktır. Gaziantep
Türkiyenin en önemli tektonik hatlarından biri olan Doğu Anadolu fay
hattının etki alanı içerisinde bulunmaktadır. Gaziantep ili
fay hattına yaklaşık 40-45 kilometre mesafede yer
almaktadır. Gaziantepte İslâhiye, Nurdağı ilçeleriyle
Fevzipaşa, Yeşilyurt, Altınüzüm, Boğaziçi, Sakçagözü ve
Şatırhöyük beldeleri birinci derece deprem bölgesinde
bulunmaktadır. Büyükşehir merkez ilçeleri Şahinbey ve
Şehitkâmil ilçeleri üçüncü derecede, Nizip dördüncü derecededir. 9/2/2010
tarihinde Türkiye Büyük Millet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Altay
8.- Sinop Milletvekili Engin Altayın,
yedi gündür tatilde olan Başbakanın, yerine bir Başbakan vekili
tayin edip etmediğini bilmediklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun koyucu özelliği
yanında yürütmeyi denetlemek gibi de bir görevi vardır. 29 Haziran
akşamından beri Sayın Başbakan tatildedir. Buna bir
itirazım yok. Bugün 6 Temmuz, tam yedi gündür Türkiyede bir Başbakan
vekili olduğunu ben bilmiyorum. Başbakan bir vekil tayin etmiş
midir, etmemişse niye etmemiştir? Yedi gündür başsız bir
Hükûmet olabilir mi, Hükûmetin yaptığı icraatların bir
geçerliliği kalır mı? Bakanlar Kurulu toplantısı erteleniyor,
grup toplantısı yapılmıyor. Başbakanın
Başbakan vekili tayin etmemesinin sebebi ne olabilir yani Hükûmette
güvendiği bir vekil mi yoktur? Bunu anlamak mümkün değildir ya da bu,
sisteme karşı lakayıt bir tavır diye düşünüyorum ben.
Ayrıca, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ait bir yatla
tatil yaptığı doğru mudur? Bunu da etik bulmuyorum.
Yüce Meclisin bilgisine saygıyla sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yaman
9.- Muş Milletvekili Nuri
Yamanın, sel ve su baskınlarına karşı Afet Acil Yardım
Başkanlığı ile illerdeki afet acil il müdürlüklerinin
görevlerini yapmadıklarına ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Deprem gibi önemli bir olaydan sonra günlük olarak her yıl
yaşanan sel ve su baskınlarına karşı dahi Afet Acil
Yardım Başkanlığı ile illerdeki afet acil il
müdürlüklerinin maalesef görevlerini yapmadığına bir örnek
vermek istiyorum. Bundan yaklaşık iki ay önce Ağrı ve
ilçeleriyle Muşun ilçelerinde ve beldelerinde meydana gelen sel
baskınında bir sürü hasarlar olmasına rağmen, iki
aylık bir süre geçmiş olmasına karşın hâlen kesin
hasar tespit komisyonları toplatılıp bu konuda gerekli çözümleri
ve önerileri sunamamıştır.
Aynı şekilde, o belde ve ilçelerde belediyelerin
altyapılarıyla ilgili olan hasarlar bugüne kadar tespit
edilememiş ve üzülerek belirtmek istiyorum, bu hasar tespitlerine yasa
gereği olarak katılması gereken belediye
başkanlıklarının elemanları
alınamamıştır. O nedenle, acil yardım ve hasar
tespitleriyle ilgili komisyonların bir an önce kurulması ve bu
işlerin kâğıt üzerinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, söz verecek
misiniz daha?
BAŞKAN Hayır efendim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) O zaman yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama
talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan milletvekili
arkadaşlarımı tespit edeceğim: Sayın Anadol,
Sayın Demirel, Sayın Koçal, Sayın Altay, Sayın Genç,
Sayın Paçarız, Sayın Öymen, Sayın Elekdağ, Sayın
Dibek, Sayın Emek, Sayın Öztürk, Sayın Barış,
Sayın Susam, Sayın Köktürk, Sayın Yalçınkaya, Sayın
Yıldız, Sayın Pazarcı, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Küçük, Sayın Ünlütepe.
Saygıdeğer milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- 23 Haziran 2010 tarihinde TBMM
Başkanlığına verilmiş olan (379 ve 380) sıra nolu
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010
Salı günkü birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun efendim:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Önergeler
1.- Denizli Milletvekili Hasan
Erçelebinin, (2/398) esas numaralı Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/225)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/398) esas numaralı 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifim havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda kırk
beş gün içinde görüşülmediğinden, İç Tüzükün 37nci
maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınması hususunda
gereğini arz ederim.
Hasan
Erçelebi
Denizli
BAŞKAN Teklif sahibi olarak Denizli Milletvekili Sayın
Hasan Erçelebi, buyurun efendim.
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Gün geçmiyor ki televizyonları açtığımızda,
radyoları açtığımızda şehit haberi
almayalım, bir saldırı haberi almayalım. O yüzden,
gerçekten yüreğimiz yanıyor. Bugün yine 3 şehidimiz var.
Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyoruz, halkımıza, milletimize
sabır diliyoruz. Ama bu sabır nereye kadar? Bakıyoruz, dün
Bakanlar Kurulu toplanamadı ve Sayın Başbakanımız yok.
İnşallah bir an önce gelir, Hükûmet görevinin başında olur.
Yüce Meclisimiz bu tür olaylara neden duyarsız diye de bazen
düşünüyorum bir milletvekili olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız
liderler zirvesini neden yapmaz diye düşünüyorum. O yüzden, Hükûmetimizi,
yüce Meclisimizi ve Sayın Cumhurbaşkanımızı, ülkemizin
içinde bulunduğu bu zor durumdan çıkarmak için göreve davet ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün, ülkenin gerçek gündemi olan bir
konudaki bir kanun teklifimizle ilgili huzurunuza geldik. Hepinizin malumu,
eğitim-öğretim yılı başladığında,
eğitim-öğretim sınıfında olan öğretmenlerimize,
okul müdürlerimize bir eğitim-öğretim hazırlık
tazminatı verilir -geçen sene bu rakam 515 liraydı- bundan damga
vergisinin dışında bir vergi de kesilmez. Ancak,
yıllardır, bu tazminattan, bu ödenekten, aynı okulda görev yapan
memurlar, hizmetliler, teknisyenler, aşçılar yararlanmaz; ilçe millî
eğitim müdürleri, müdür yardımcıları, ilköğretim müfettişleri,
mühendisler, teknisyenler yararlanmazlar.
Şimdi düşünün, bir yerde, aynı iş yerinde
Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar. denir; işte o yüzden,
huzurunuza getirdiğimiz kanun teklifimizle eğitim-öğretime
hizmet eden bütün sınıfların bu ödenekten
yararlanmasını istiyoruz. Böylece bir eksikliği de gidermiş
olacağımızı düşünüyoruz. Anayasamızın
eşitlik ilkesine göre, emeğe saygıya göre, çalışma
barışının sağlanmasına göre bu kanun teklifimizin
oylarınızla gündeme alınmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, şu anda bu ödenekten 650 bin
kişi yararlanıyor. Peki, yararlanmayan ne kadar? 65 bin kişi
yani onda 1. Düşünün, 10 kişiye birer somun veriyorsunuz, sadece 1
kişiyi ayırıyorsunuz. Bu, gerçekten hakka, hukuka, adalete
sığmaz. Gelin, oylarınızla bu 65 bin kişiye de birer
somun verelim, her senenin başında onlara da bu ödenekten yararlanma
fırsatı verelim çünkü eğitim-öğretimin
hazırlanmasında bu yardımcı personelin görevi en az
öğretmenlerimiz kadar önemlidir. Sobayı bunlar yakar, tuvaleti bunlar
temizler, kaloriferi bunlar yakar, bir çocuk bahçede düşse bunlar
kaldırır. O hâlde, bunlar eğitim-öğretimin içinde
değiller mi?
O yüzden, sizden isteğimiz şudur: Bu
çalışanlarımızın da, eğitim-öğretim
sınıfında olduğu gibi, bu ödenekten yararlanmalarını
sağlayacak bu yasa teklifimizi kabul ediniz. Kabul ediniz ki sosyal
adaleti sağlamış olalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
HASAN ERÇELEBİ (Devamla) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; eğitim-öğretim, insanların huzur
içinde yaşadığı bir ortamda gerçekleşir. Bir okul
ortamında eğer çalışanlardan bir kısmı yılda
bir kez de olsa 500 liranın üzerinde bir ödenek alırken, o okulda
belki 1 kişi, belki 2 kişi bu ödenekten mahrum edilirse bu oradaki
çalışma barışını, oradaki olumlu ortamı
bozar.
O yüzden, geliniz, değerli milletvekilleri, ne olur, bu
insanlara kulak verelim ve bunlara da evlerine bir somun götürecek bu
ödeneği kendilerine verelim. Dediğim gibi 10 kişiden 1
kişidir, yüzde 10dur.
Hepinize saygılar sunuyorum. Olumlu oylarınızı
bekliyorum.
Sağ olun, var olun.
BAŞKAN Sayın Erçelebi, teşekkür ediyorum.
Teklif üzerinde İstanbul Milletvekili Hasan Macit, buyurun
efendim.
HASAN MACİT (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi şahsım ve Demokratik Sol
Parti adına saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, doğrudan gündeme
alınmasıyla ilgili, 657 sayılı Devlet Memurları
Yasasının ek 32nci maddesinin değişikliğiyle ilgili
bir kanun teklifi. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası gerçi
yamalı bir bohçaya döndü. Kamu görevlileriyle ilgili bir düzenleme
yapıldığında -geçici maddelerle veyahut da
değişen bir iki maddeyle- her ihtiyaç duyulduğunda
değişiklikler bugüne kadar yapılagelmiş ve bir bütünlük
sağlanamamıştır. Bakıyoruz, kamu görevlileri
arasında haksızlık, hukuksuzluk; eşit işe eşit
ücretten uzaklaşılmış, aynı işi yapan iki kamu
görevlisi arasında maaş farklılıkları ve bu maaş
farklılıklardan doğan bir rahatsızlık ve
haksızlık söz konusu. Dolayısıyla, bu, hem kamuda iş
barışını bitirmekte hem de karar vericileri, yöneticileri
rahatsız etmekte, gereksiz iş kaybına neden olmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bir iş yerinde eğer adalet
sağlanamazsa, adalet gerçekleştirilemezse, o iş yerinde, barış
ortamında verimli bir çalışma gerçekleştirilemez ve oradan
verimli bir sonuç beklenemez. Eğer bir iş yerinde aynı işi
yapan insanlar farklı farklı maaş alıyorlarsa, farklı
farklı statüdelerse, orada, aynı işi yaptıkları hâlde,
bu farklılıktan dolayı birbirleriyle kavga etmeseler bile bir
barış ortamından söz etmek mümkün değil ve burada
birbirleriyle dayanışma içerisinde, birlik, beraberlik içerisinde bir
çalışma ortamından söz etmek mümkün değil. Söz konusu
eğer eğitim-öğretimse, okullarda ise bu daha bir önem
kazanıyor. Bu nedenle, okullarımızda, eğitim-öğretim
kurumlarımızda çalışan insanlarımızın bu
farklılıklarının ivedilikle giderilmesi gerekir.
Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimize
baktığımız zaman, farklı farklı statüde görev
yapan öğretmenlerimiz var: Kadrolu öğretmenlerimiz var,
sözleşmeli öğretmenlerimiz var, ders ücreti
karşılığı derse girenlerimiz var, vekil
öğretmenlerimiz var ve bunların hepsinin de maaş
farklılıkları var, özlük haklarında farklılıklar
var ama aynı teneffüse çıktıkları zaman öğretmenler
odasında bir araya gelip birlikte oturabiliyorlar. İşte,
birlikte otururken orada verimli bir atmosferin doğabilmesi için bu
farklılıkları mutlaka gidermemiz gerekir.
Bir başka konu, eğitim-öğretim yılı
başında eğitim ödeneği altında öğretmenlerimize
verilen bir ödenek var. Bu ödenekten yöneticiler, teknik personel, mimar,
mühendis gibi bazı kadrolar da yararlanamıyor ve bunlar da
aslında o eğitim-öğretim yılı başlarken
eğitim-öğretimin verimli olabilmesi için,
çocuklarımızın daha başarılı olabilmesi için o
kurumda çalışıyorlar ve katkı sunuyorlar. Bu bağlamda,
bir kısım öğretmenimize bu verilirken diğer
çalışanlara verilmemiş olmasıyla orada -gene biraz önceki
söylediğim anlamda- bir adaletsizliğin söz konusu olduğu ortaya
çıkıyor. Bu nedenle, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm
eğitim-öğretim kurumunda çalışanlar, öğretmenler,
yöneticiler, diğer hizmetliler ve teknik personelin de bu ödenekten
yararlandırılarak orada bir adaletsizliği önlemek ve adaleti
sağlamak adına bir düzenleme getirilmiştir. Eğer bu kanun
teklifi oylarınızla doğrudan gündeme alınarak
gerçekleşirse biz aynı zamanda bu çalışanlara
yaptığımız katkıdan öte çocuklarımıza,
çocuklarımızın daha verimli eğitim-öğretim
sağlamasına katkı sunacağız. Bizim burada o
yararlanacak insanlardan önce öğrencilerimizi,
çocuklarımızı düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum
çünkü çocuklarımız eğer huzurlu bir eğitim-öğretim
ortamında eğitim görebilirlerse, onlara hizmet eden memurlar, öğretmenler,
Millî Eğitimde çalışanlar daha sıcak, daha sevgiyle yaklaşarak
görevlerini yaparlarsa orada verimlilik bir kat daha artar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Macit, konuşmanızı
tamamlayınız, buyurun.
HASAN MACİT (Devamla) - Bu nedenledir ki bizim bu
çalışanlardan ziyade çocuklarımıza
yapacağımız bir katkıdır diye düşünüyorum.
Eğer bunu reddedersek, bu gerçekleşmezse adaletsizlik devam ediyor
gidiyor olacaktır.
Bu nedenle, değerli oylarınızın bu
adaletsizliği giderecek düzenlemenin yapılması noktasında
olacağını düşünüyorum. Hepinizin bu teklife destek
vermesini diliyorum, istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Teklifi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Teklif kabul edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.17
BAŞKAN : Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 129uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin Sözlü Sorular kısmına geçiyoruz.
BAŞKAN Biraz önce Sayın Bakanın
cevaplandıracağı soruları Genel Kurula arz etmiştim,
şimdi o soruları okutuyorum:
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelikin, Bolu Valisinin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki
konuşmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1077) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın İçişleri
Bakanı Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. 3.11.2008
Behiç
Çelik
Mersin
Coşkuyla kutladığımız Cumhuriyetimizin
85. yılı münasebetiyle 29 Ekim 2008 günü Bolu Valisi H. İbrahim
Akpınar konuşmasında;
- Birinci sınıf
demokrasiye sahip olarak ilan ettiği ABD dahil Batı ülkelerinden
Türkiye demokrasisinin, insan haklarının ve evrensel hukuk
normlarının geri olduğunu,
- Vatandaşlarımızın
özde vatandaş-sözde vatandaş olarak ayrıldığı ve
devamlı iç-dış korkusu türetildiği,
- Böylesi yöntemlerle
insanları yıldırarak ve partileri kapatarak sorunların
çözülemeyeceği,
- Başkalarının
ölen çocuklarının arkasından nutuklar atarak da sorunların
çözülemeyeceği,
- Çözümün jakoben
bürokrasinin paşa gönlünden koptuğu kadar değil sonuna kadar
demokraside olduğu,
- Ülkemizde yaşayan
herkesin dinî inancı, mezhebi, düşüncesi, etnik kökeni ne olursa
olsun kendini ifade edebilme ve özgürce yaşama ortamına sahip
olması gerektiği düşüncesini ihzar etmektedir.
Buna göre;
1- Türkiye'yi, demokrasisi
yönüyle 1. sınıf görmemekte midir?
2-
Vatandaşlarını özde-sözde diye ayıran ve iç ve
dış düşman yaratan hangi Devlet yapılarıdır?
3- Baskıcı
yöntemlerle insanları yıldıran ve partileri kapatan kimlerdir?
4- Başkalarının
ölen çocuklarının ardından nutuklar atanlardan neyi kastetmektedir?
5- Türkiye'de jakoben
bürokrasi kimdir? Varsa niçin dağıtılmamaktadır?
6- İnanç ve
düşüncelerinden dolayı Türkiye'de insanlara baskı uygulanmakta
mıdır? Varsa bunlar kimlerdir?
Devletin temsil makamında oturan bir kişi olarak Bolu
Valisi hakkında ne gibi bir işlem düşünülmektedir?
2.- Giresun Milletvekili Murat
Özkanın, İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1336) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 16.04.2009
Murat
Özkan
Giresun
1- İşsizlik sigortası fonunda biriken paralar son 5
yılda nerelerde kullanılmıştır?
3.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, emeklilere yapılan ödemelerin iyileştirilmesine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1338) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: 29 Mart Yerel Seçimler esnasında hükümetin bir
bakanı tarafından emeklilere 300 TLlik ödeme
yapılacağını açıklamıştı. Emekliler çok
zor şartlar altında yaşam mücadelesi verdikleri bu ortamda bu
konu ile ilgili çalışmalar var mıdır?
İşçi Emeklileri İntibak Yasası
çıkarılacak mıdır?
4.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, emekli maaşlarının
iyileştirilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1362) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Ülkemizde yaklaşık olarak 5 Milyon İşçi, 1.5
Milyon Memur ve 1.5 Milyon Bağ-Kur Emeklisinin % 85'i açlık
sınırının altında yaşamakta oldukları,
verilen zamların bile Enflasyon artışının altında
bulunduğu ve yaşanan Ekonomik krizin olumsuzlukları bir gerçek
iken,
1. 5510 Sayılı "Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun" yürürlüğe girmesi ile
Sosyal yardım zammı ortadan kalkan Emeklilerimizin
maaşlarının iyileştirilmesi için Ek zam yapmayı
düşünüyor musunuz?
2. 2000 yılından önce Emekli olanların
maaşlarının iyileştirilmesi için yapılması
düşünülen İntibak Yasası tarafınızca söz verilmesine
rağmen neden gecikmektedir?
3. Yaşadığımız Ekonomik krizin tüm
olumsuzluklarını derinden yaşayan Emeklilerimiz ve diğer çalışanlarımız
için yaşamsal önemi olan "Ekonomik Paket" düzenlemeyi
düşünüyor musunuz?
5.- Manisa Milletvekili Mustafa
Enöz'ün, asgari geçim ve yoksulluk sınırına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1392) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Dünyada meydana gelen ekonomik kriz ülkemizi de olumsuz yönde
etkilemiş ve insanlarımız yoksullaşmıştır.
Sorular:
1- Ülkemizde çalışan tek kişinin yoksulluk
sınırı kaç liradır? Vatandaşlarımızın
ne kadarı yoksulluk sınırı kadar gelire sahip
bulunmaktadır?
2 - Ülkemizde dört
kişilik bir ailenin asgari geçim haddi nedir? Kaç aile asgari geçim haddi
gelirine sahip bulunmaktadır?
6.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemirin, Gaziantepteki kayıt dışı istihdama
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1403) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü
olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
Ekonomik kriz sürecinde ülkemiz için kronikleşen kayıt dışı
işçi çalıştırma sorunu daha da belirgin bir hâl
almıştır. Kayıt dışı istihdamla mücadele
amacıyla Bakanlığınız bünyesinde Kayıt
Dışı İstihdamla Mücadele Koordinatörlüğü
çalışmalar yapmaktadır.
Buna göre;
1) Seçim bölgem Gaziantep ilinde kayıt dışı
çalıştırılan kişilerin tahmini sayısı nedir?
2006 yılında uygulamaya başlanılan Kayıt
Dışı İstihdamla Mücadele Projesi bağlamında 2005
yılından 2009 yılına Gaziantep ilinde kayıt
dışı istihdam rakamlarında bir gelişme
sağlanmış mıdır?
2) 2008 yılı rakamlarına göre Gaziantep'te
kayıt dışı çalıştırılan yabancı
işçi sayısı nedir? Yabancı kaçak işçi
sayısının azaltılması için Gaziantep'te uygulanan
önlemler nelerdir?
7.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, esnafın primlerine ve emeklilerden kesintilere
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1424) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
25.05.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan ekonomik krizin de
etkisiyle ayakkabı tamircisi, tesisatçı vb. gibi çoğu küçük
esnafımız, ödemek zorunda oldukları aylık 250 TL
dolayındaki Bağ-Kur primini ödemekte zorlanmakta, emekli
maaşıyla geçinemediği için bir işyerinde çalışan
ya da küçük bir işyeri açmış emeklilerimizden ise aylık 100
TL'ye yakın kesinti yapılmaktadır. Bu konularla ilgili olarak;
1. Küçük esnafın ödemek zorunda olduğu Bağ-Kur
primlerinin düşürülmesi yönünde bir çalışmanız var
mıdır? Varsa çalışmanın içeriği ve uygulama
planı nasıldır? Yoksa bu konuda yeni bir düzenleme
yapılabilir mi?
2. Bir işyerinde çalışan veya kendisi ek bir
iş yapan emeklilerimizin maaşlarından yapılan kesinti
miktarlarının düşürülmesi veya kaldırılması
konusunda bir çalışmanız var mıdır? Yoksa bu konuda
yeni bir düzenleme yapılabilir mi?
8.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, işçi emeklileri için intibak düzenlemesine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1449) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: 2000 yılından evvel emekli olan işçiler
intibak yasasının çıkmamasından dolayı büyük
mağduriyet içerisindedir. İntibak Yasasını
çıkarmayı düşünüyor musunuz?
9.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, 98. Uluslararası Çalışma Konferansına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1463) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Cenevre'de yapılan 98. Uluslararası Çalışma
Konferansında, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Ülkemizi
bir kez daha kara listeye aldığını
açıklamıştır.
1. Bugüne dek Hükümet olarak Aplikasyon Komitesine
sunduğunuz, Sendikal Hak ve Özgürlüklerin önünü açan çalışma
yaşamına ilişkin yasal düzenlemeler neden gecikmektedir?
2. Demokrasiyi yerleştirememiş,
Bağımsızlıklarını yeni kazanan Ülkelerle
aynı kara listede yer almamız sizi rahatsız etmiyor mu?
3. Cenevre'de yapılan Uluslararası Çalışma
Konferansına resmî olarak Bakanlığınızca kaç kişi
ve kimler gönderilmiştir?
4. Gönderilenlerin bu karar karşısında ne
katkıları olmuştur? Ne kadar harcırah ödenmiştir?
10.- İstanbul Milletvekili
Sacid Yıldızın, sigortalı çocuklarının ilaç
alımlarındaki bir soruna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1466) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla
Prof.
Dr. Sacid Yıldız
İstanbul
Geçtiğimiz günlerde Sosyal Güvenlik Kurumu eczanelere bir
duyuru göndererek; çocukların aktivasyonları hem sigortalı
ana-babasından hem de 18 yaş altından
yapıldığı için mükerrerlik oluştuğunu ve bu
mükerrerliği önlemek ana-babasından aktivasyon yaptırıp
provizyon alabilecek durumda olanların kayıtlarının 18 yaş
altından kapatıldığını yalnızca
sigortalı ana-babasından dolayı olan aktivasyonlarının
açık bırakıldığını bildirmiştir. Yani
daha önce sigortalılığı sona erdiği hâlde, hâlen
bakmakla yükümlü olduğu 18 yaş altı çocuklarının
açık karneleri varsa gerekli kontroller yapıldıktan sonra
sigortalıdan almış olduğu karne kapatılacaktır.
18 yaş altı çocukların sağlık hizmeti
sunucularına başvurmaları hâlinde eğer genel
sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu
kimse ise provizyonu sigortalı üzerinden alınacaktır.
Bu nedenle;
1- Ana-babalarının sigortalılığı
sona erdiği için karnesi kapatılan çocukların, 18 yaş
altından hareket kaydı oluşturulana kadar geçen süre
içerisindeki mağduriyeti nasıl giderilecektir?
2- Belirtilen durumda olan ve sürekli ilaç kullanmak zorunda olan
çocuklar bu uygulama ile herhangi bir mağduriyet yaşayacaklar
mıdır?
3- Böyle bir mağduriyetin giderilmesi için herhangi bir
çalışma yapılmakta mıdır?
11.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, KESKe yönelik bazı uygulamalara ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1479) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Kamuda çalışan memurlarımızın Demokratik
örgütlenme haklarını kullanarak kurdukları KESK, 250 bin üyesi
olan yasal bir Sendika olup Kamu Emekçilerinin hakkını savunmakta
iken,
Üyelerinin sürgün, ceza ve baskıya uğramaları,
1. KESK'e ve Üyelerine yönelik baskı, soruşturma,
sürgün, işten çıkarma ve yetkilerinin gözaltına
alınmalarının sürekliliği,
2010 Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin
öncesinde KESK'in gücünü zayıflatmayı ve Toplu İş
görüşmelerini sorunsuz geçirmeyi mi amaçlamaktadır?
2. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak Toplu
İş Sözleşme taleplerini iletmek için Ankara'da toplanan
Eğitim Emekçilerine, ILO Konferansında kara listeye
alınmamızın öncesinde yapılan engelleme ve
saldırıyı doğru buluyor musunuz?
12.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, emeklilerin ekonomik sorunlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1511) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Ülkemizde de yaşanan Ekonomik kriz, en çok dar gelirli,
Asgari ücretli ve Emekli yurttaşlarımızı etkilemiş ve
tüketim harcamaları daralması yaşanmış iken,
1. Emeklilerimizin kaldıkları Huzurevi ücretlerine
Sosyal Güvenlik Kurumunca % 35 zam yapılırken, Emekli
maaşlarına % 1.80 zam yapılmasını adil ve doğru
buluyor musunuz?
2. Bu güç koşullarda, Emeklilerimizin Yargı kararı
ile kesinleşmiş Enflasyon farkı ödemelerini yapmayı,
Tüm İşçi ve Memurlarımız ile Emeklilerimize
bir defaya mahsus olmak üzere miktarı 300-500 TL'lik harcama çeki vermeyi
Hükümet olarak düşünüyor musunuz?
13.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, ücretlilerin ve emeklilerin ekonomik durumuna
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1524) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Kamu çalışanlarımız, Emeklilerimiz,
İşçilerimiz ve Esnafımız Ekonomik krizin etkisinden en çok
olumsuz etkilenen toplumsal kesimler olarak büyük sıkıntı
çekmektedirler.
1. Benzine, Şekere, Öğrenci Harçlarına yapılan
zamlar ile AKP'li Belediyelerin Su ve Ulaşım Ücretlerine
yaptıkları % 25'e varan zamların altında ezilen,
Kamu çalışanlarına, Emeklilerimize ve
Ücretlilerimize yönelik Eylem Planı ve Ekonomik İyileştirme
Paketi açıklamayı veya hazırlatmayı düşünüyor musunuz?
2. Yaklaşan Ramazan ayı ile Bayram öncesi temel
ihtiyaçların karşılanması ve piyasalardaki durgunluğun
bir parça giderilmesi için çalışanlara, tüm Emeklilerimize 1'er
maaş tutarında kriz çeki vermeyi düşünüyor musunuz?
14.-Adana Milletvekili Kürşat
Atılganın, silikozis hastası olan işçilerin durumuna
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1625) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
09/11/2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Kürşat
Atılgan
Adana
Açıklama: Ülkemizde çok sayıda genç işçinin kot
kumlama işine bağlı olarak ortaya çıkan silikozis
hastalığı yüzünden mağdur olduğu ve yürürlükteki
yasaların da bu hastalığa yakalanmış işçilerimizin
sosyal güvenlik haklarını karşılamadığı
herkesçe malumdur.
Soru: Sigortası olup olmadığına
bakılmaksızın, ilgili hakem hastanelerden mesleki silikozis
hastalığına yakalandığı tespit edilen tüm
hastaların hastalıklarının ağırlıkları
oranında sosyal güvenlik haklarından
yararlandırılmalarını sağlayacak olan bir yasa
çıkarmayı düşünüyor musunuz? Bu konudaki
tasarruflarınız nelerdir?
15.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, Tokatta Türkiye İş Kurumuna yapılan
müracaatlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1691) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasının teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Tokat ilinde 2008-2009 yıllarında İş ve
İşçi Bulma Kurumuna kaç kişi müracaat etmiş, kaç kişi
işe yerleştirilmiştir?
16.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, genel sağlık sigortasından faydalanamayan
bazı öğrencilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1793) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasının teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülke genelinde Mesleki Eğitim Merkezi öğrencileri
Genel Sağlık Sigortasından faydalanıyorlardı. Son
çıkan Sosyal Güvenlik Kanununda (Meslek Kazaları Hariç)
faydalanamıyorlar.
Uygulanan Genel Sağlık Sigortasından faydalanmaları
şeklinde Sosyal Güvenlik Yasasında değişiklik yapmayı
düşünüyor musunuz?
17.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, sendikalı işçi sayısına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1809) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasının teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde 2008 ve 2009 yılı sonu itibariyle ne
kadar işçi vardır? Bunların ne kadarı sendikalı
işçidir? Sendikalara göre dağılımı nedir?
18.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, sosyal güvenlik prim yüküne ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1810) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasının teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde işletmelerin sosyal güvenlik prim yükü 1999
yılında %22,8 iken, 2010 yılı başında bu oran
%128 lere çıkmıştır. Bu işverenin işçiye
ödediği ücretin yarısından fazladır. İşletmeler
bunu taşıyamamaktadır. Sosyal güvenlik primlerini ekonomik kriz
sona erinceye kadar düşürmeyi düşünüyor musunuz?
19.- Adana Milletvekili
Kürşat Atılganın, SGK Teftiş Kurulu Adana Grup
Başkanlığının kapatılmasına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1978) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim.
Kürşat
Atılgan
Adana
Soru: Adana, Mersin, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş,
Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya, Osmaniye ve Kilis illerine hizmet
vermekte olan Sosyal Güvenlik Kurumu Teftiş Kurulu Adana Grup
Başkanlığı 29 Ocak 2010 tarihinde
kapatılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı'nın 2009/5 Sayılı Genelgesinde
"Hizmetler, vatandaşa en yakın noktadan sunulacaktır"
denilmesine karşın, SGK Teftiş Kurulu Adana Grup
Başkanlığı'nın "Yerelleşme olabilir"
gibi bir gerekçeyle kapatılmış olması söz konusu Genelge
ile çelişki içine düşmek değil midir? Adana Grup
Başkanlığı'nın yeniden açılması gündeminizde
var mıdır?
20.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlunun, futbol kulüplerinin sigorta prim borçlarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1981) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Türkiye Futbol Liglerinde 134 futbol takımımız
mücadele etmektedir. Bu kulüplerimizin,
1) Sigorta primi borcu var mıdır? Sigorta primi borcu
olan kulüplerimiz hangileridir ve her kulübümüzün borcu ne kadardır?
2) Dernekler Kanunu hükümleri uyarınca yönetilen
kulüplerimizin tüm yöneticilerinin sigorta primi borçları nedeniyle 6183
sayılı yasa hükümlerine tabi olması sizce adil midir?
21.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru'nun, Pazar ilçesine Sosyal Güvenlik Merkezi kurulmasına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1990) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını temenni ederim.
Reşat
Doğru
Tokat
Soru: Tokat ili Pazar ilçesi, nüfusu ve emekli
vatandaşlarımızın durumuna göre Sosyal Güvenlik Merkezi
kurulması gereken yerler arasındadır.
Emeklilerimizin ve ilçe halkımızın
mağduriyetinin önlenmesi bakımından adı geçen ilçemize
Sosyal Güvenlik Merkezi ne zaman kurulacaktır?
22.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemirin, Gaziantepteki çocuk işçiliğine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/2110) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü
olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
Uluslararası anlaşmalarda da yer aldığı
gibi toplumlarda çocuk işçiliği ciddi bir sosyal mesele olarak
algılanmaktadır. Bakanlığınız ülkemizde çocuk
işçiliğinin azaltılması için çeşitli projeler
geliştirmekte veya desteklemektedir.
Buna göre;
1) Gaziantep ilinde çocuk işçi statüsünde yer alan kişi
sayısı nedir?
2) Bakanlığınız bünyesinde
gerçekleştirilen projelerden, yararlanan çocuk işçi sayısı
nedir?
3) Gaziantep ilinde çocuk işçiliğin önlenmesi
bağlamında yerel yönetim kuruluşları ile birlikte
sürdürülen çalışmalar nelerdir?
Bakanlığınızın bütün bu çalışmalar
neticesinde kısa vadede hedefleri nelerdir?
23.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, terör örgütü mensuplarının ilaç
bedellerinin karşılandığı iddialarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/2005) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Prof. Dr. Ömer Dinçer tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Mehmet
Akif Paksoy
Kahramanmaraş
1) Bölücü terör örgütü PKK mensuplarının ilaç
bedellerinin Devletçe ödendiğine dair medyada haberler yer
almıştır. Bu hususun doğruluk derecesi nedir?
2) Konuyla ilgili olarak Bakanlığınızca
yürütülmekte olan bir inceleme/soruşturma var mıdır, yoksa
yaptırmayı düşünüyor musunuz? Sonucunu kamuoyu ile ne zaman
paylaşacaksınız?
3) Bahse konu iddia sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesindeki illerimizle mi ilgilidir, yoksa diğer illerimizde de benzer
uygulamalar olmuş mudur?
4) Şu ana kadar Bakanlığınızca bu konuda
adli ve idari yönden bir işlem yapılmış mıdır?
5) Şayet bu usulsüzlük vuku bulmuşsa; mali boyutu ne
kadardır? Devletin uğradığı zarar kimlerden ve
nasıl tanzim edilecektir?
24.- Niğde Milletvekili Mümin
İnanın, iş kazalarına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1753) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı sorumun
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Sn. Ömer Dinçer
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda
gereğinin yapılmasını arz ederim.
Mümin
İnan
Niğde
Soru: 01 Ocak 2009 İle 31 Aralık 2009 tarihleri
arasında ülkemizde, iş kazaları sebebiyle kaç kişi
hayatını kaybetmiş, kaç kişi yaralanmıştır?
25.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, zorunlu istihdam edilenlerin sayısına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1808) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasının teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde 2008-2009 sonu itibarıyla zorunlu istihdamdan
dolayı kaç iş yerinde kaç kişi istihdam (özellikle hükümlü ve
terör mağduru vs.) ettirilmiştir? Bunun toplam işçi
sayısındaki oranı nedir?
26.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, primlerini ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlara
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1884) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Ülkemizde giderek derinleşen ekonomik krizin de etkisiyle her
kesimden vatandaşımızın önemli sıkıntılarla
karşı karşıya kaldığı, özellikle küçük esnaf
ve sanatkârlarımızın; 15-20 yıldır düzenli olarak
ödediği BAĞ-KUR primlerini 2 yıldır ödeyemez hâle
geldikleri, prim borçlarını zamanında ödeyemedikleri için de
sağlık hizmetlerinden yararlanamadıkları ve
ilaçlarını alamadıkları iddialarıyla ilgili olarak;
1. BAĞ-KUR prim borçlarını zamanında
ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlarımızın
karşılaştıkları sorunların çözümüne yönelik
olarak Bakanlığınızca yürütülen bir
çalışmanız var mıdır?
2. Varsa çalışmanın içeriği ve uygulama
takvimi nasıldır?
3. Esnaf ve sanatkârlarımızın sosyal güvenlik prim
borçlarının faizlerinin silinerek asıl borçlarının taksitlendirilip
yeniden yapılandırılmaları sağlanabilecek midir?
4. Bu konuda Bakanlığınızın 2010
yılı programı nasıldır?
27.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, eczanelerden ilaç alımının SGK sistemine
bağlanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1922) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Bakanlığınızca 01 Mart 2010 tarihinden
itibaren uygulamaya konularak eczanelerden ilaç alımını SGK
sistemine bağlayan MEDULA sistemiyle, uygulamanın ilk gününde ülkemiz
genelinde çok sayıda insanımızın ilaçlarını alamadığı
ve eczanelerimizin hizmet veremediği yönündeki iddialar ulusal medyada da
yer almıştır. Çok sayıda insanımızın
mağduriyetine yol açan bu uygulamayla ilgili olarak;
1. Anılan tarihte eczanelerden ilaç alımını
engelleyen MEDULA sistemi niçin çalıştırılamamıştır?
2. Sistemin uygulama öncesinde pilot denemesi
yapılmış mıdır? Yapıldı ise ortaya
çıkan tıkanıklığın sebepleri nelerdir?
3. Sistemin çalışmaması nedeniyle ilacını
zamanında alamayan vatandaşlarımızın ve ilaç
satışı yapamayan eczacılarımızın mağduriyetleri
nasıl giderilmiş ya da giderilecektir?
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, lütfen, konuşmalarınızı buradan
takip edebiliyoruz.
Evet, Sayın Fatih Metinin okumuş olduğu sözlü soru
önergelerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanına ve Sayın Başbakanımıza
yöneltilen bazı sorular ile şahsıma yöneltilen soruların
sözlü olarak cevaplandırılmalarını yapmak üzere
huzurunuzdayım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle İçişleri Bakanına yöneltilen soruyu
cevaplandırmak istiyorum.
Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelikin (6/1077) esas no.lu
sözlü soru önergesine cevap: Bolu eski valisi H. İbrahim
Akpınarın 29 Ekim günü Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle
yapmış olduğu konuşmasında, cumhuriyetin anlamı,
hukuk devleti ve insan hakları konularına vurgu yapıldığı,
birinci sınıf demokrasi, insan haklarına dayanan ve evrensel
hukuk normlarına uyan devlet düzeni ve özgürlüklerin daha geniş
yorumlanması gibi tüm gelişmiş ve demokrat ülkelerdeki uygulamaların
ülkemizde de yerleşmesinin arzu edildiği, Parlamentonun ve Hükûmetin
yıllardan beri bu yönde çalışmalar yaptığı gibi,
Avrupa Birliği uyum süreci içinde birçok düzenlemeyi de gündeminde
tuttuğu belirtilmiştir.
Konuyla ilgili yazılı veya sözlü herhangi bir
şikâyet olmadığından, adı geçen vali hakkında
herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Sayın Başbakanımıza tevcih edilen sorulara
yönelik cevapları arz ediyorum:
Manisa Milletvekili Mustafa Enözün (6/1392) esas no.lu sözlü soru
önergesine ilişkin cevap: TÜİKin yoksulluğu belirlemede
kullanılan analiz değişkeni, hane halkı bütçe anketinde
aylık olarak derlenen hane halklarının tüketim amacıyla
yapmış oldukları toplam harcama bilgisidir.
Her bir hane halkının toplam aylık harcama
değeri, o hanede bulunan eş değer yetişkin fert
sayısına bölünerek her hane halkı için eş değer
kişi başına ortalama tüketim harcaması değeri
hesaplanmakta, bu değer, hane halkının yoksul olup
olmadığının belirlenmesi amacıyla hesaplanan yoksulluk
sınırı ile kıyaslanmaktadır. Buna göre, eş
değer fert başına tüketim harcaması yoksulluk sınırı
altında kalan hane halkları ve dolayısıyla bu hane
halkında yaşayan tüm fertler yoksul olarak
sınıflandırılmaktadır.
TÜİK tarafından açıklanan sınırlar kesin
açlık ve yoksulluğu ifade etmekte olup, bu şekilde hesaplanan
açlık sınırı, uluslararası literatürde de tarif
edildiği gibi, fertlerin mutlak açlık içinde yer alıp
almadıklarının belirlenmesi amacını
taşımaktadır.
Uluslararası literatürde standart tanımları olan
açlık sınırı ve yoksulluk sınırı gibi teknik
terimler ile refah düzeyi, asgari geçim düzeyi, rahat yaşam sürme gibi
kavramlar aynı anlama gelmemektedir.
TÜİK tarafından üretilen yoksulluk istatistikleri,
standart anlamları ve hesaplama metodolojileri bulunan, uluslararası
standartlarda hesaplanan istatistiklerdir. Buna göre 2009
yılının üçüncü çeyreğindeki açlık
sınırı 132 TL, yoksulluk sınırı ise 365 TLdir.
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün (6/1511) ve
(6/1524) esas no.lu sözlü soru önergelerine cevap: Bilindiği gibi,
yasalarımıza göre SSK ve BAĞ-KUR emeklilerimizin
maaşları, 2008 yılına kadar bir önceki ayın enflasyon
oranı, 2008den sonra ise bir önceki altı aylık dönemin
enflasyon oranında artırılması gerekmektedir.
Emeklilerimizin mevcut maaşlarının yeterli olmadığı
bizim tarafımızdan da kabul edilen bir gerçektir. Ancak, biz son
sekiz yıllık dönemde her fırsatta emeklilerimize
uygulanması öngörülen maaş artışlarının yanı
sıra, gerekli sosyal, reel iyileştirmeleri de yapmış
bulunuyoruz.
Hatırlanacağı gibi, 2002 yılında SSK
emeklimiz 257 TL, BAĞ-KUR esnaf emeklimiz 149 TL, BAĞ-KUR tarım
emeklimiz 66, memur emeklimiz ise 377 TL asgari maaş almaktaydı.
Yürürlükteki kanunlara bakmadan bütçe imkânlarımızın fırsat
verdiği her anda emeklilerimizin maaşlarına iyileştirmeler
yaptık. Buna göre, en düşük SSK emeklimizin maaşına yüzde
170,4 zam yaparak 695 liraya, BAĞ-KUR emeklimizin maaşına yüzde
274,4 zam yaparak 558 liraya, BAĞ-KUR tarım sigortalısı
emeklimizin maaşına yüzde 500,1 artış yaparak 396 liraya,
memur emeklimizin maaşına yüzde 129,2 oranında artış
yaparak 864 liraya yükselttik. Son yaptığımız
iyileştirmenin kamu bütçesine maliyeti 3 milyar 50 milyon lira
olmuştur. Elbette bundan sonra da her fırsatta bu tür
iyileştirmeleri yapmaya devam edeceğiz.
TÜFE farkları olarak bilinen konuda SSK emeklilerinin 2000
Şubat ayı ve 2002 Haziran aylarına ilişkin ihtilafla ilgili
yerel mahkemelerce verilen kararlar Yargıtay 10. Hukuk Dairesince
bozulmuş, bozulan bu karar üzerine ilgili iş mahkemesince kurum
lehine karar verilmiştir. Bu konuda Yargıtay 21. Hukuk Dairesinden
farklı yönde kararlar da verilmiş olmakla birlikte, ortak ve istikrar
kazanmış yargı kararı bulunmamaktadır. Yargı
süreci takip edilmektedir.
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun (6/1338) ve (6/1449)
esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Ülkemizde 1982 öncesi emekliler, 1982-1987
arası emekliler, 1988-1992 arası emekliler, süper emekliler,
1993-2000 arası emekliler ve 2000 sonrası emekliler olmak üzere,
farklı kategoride emeklilik sistemi bulunmaktadır. Emekliler
arasındaki bu farklılıklar, uzun yıllar içinde, farklı
zamanlarda çıkan değişik yasaların hükümlerinden
kaynaklanmaktadır. Bu farklılıkların giderilmesi, emekli
grupları arasında yeni eşitsizliklere yol açmayacak şekilde
ve bütçe imkânları ölçüsünde dikkate alınması gereken bir
husustur. Yeni eşitsizlikler oluşturmayacak şekilde,
emeklilerimize bütçe imkânları dâhilinde, her fırsatta
iyileştirmeler yapılmaktadır. Bundan sonra da bu tür
iyileştirmeler için çalışmalarımız devam edecektir.
Şimdi de şahsıma yöneltilen sözlü soru önergelerine
cevap vermek istiyorum.
Giresun Milletvekili Murat Özkanın (6/1336) esas no.lu sözlü
soru önergesi: İşsizlik Sigortası Fonu giderleri, tamamen
işsizlikle mücadele ve istihdamın artırılmasında
kullanılmaktadır. Bu maksatla, işsizlik ödeneği,
sağlık primleri, iş bulma, mesleki eğitim, toplum
yararına çalışma, iş gücü piyasası araştırma
ve planlama çalışmaları, kısa çalışma
ödeneği, Ücret Garanti Fonuna ayrılan pay, Güneydoğu Anadolu
Projesi kapsamında istihdam yaratmaya yönelik yatırımlar,
kadın ve genç istihdamının artırılmasına yönelik
giderler, sigorta primi, işveren hissesinin ödenmesine yönelik giderler
-özellikle yeni istihdam hâlinde- işsizlik ödeneği alanların bu
süredeki sigorta prim giderleri -istihdam edilmeleri hâlinde- gibi konularda
İşsizlik Fonundan ödemeler yapılmaktadır.
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün (6/1362) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: Her fırsatta olduğu gibi 2010 Ocak
döneminde emeklilerimizin maaşlarında kademeli olarak yüzde 4,62 ile
yüzde 20,6 oranında iyileştirmeler yapılmıştır.
Temmuz ayında bu iyileştirmelerde, en düşük yıllık
enflasyon oranında, en yüksekse yaklaşık yüzde 25e yakın
civarda artış sağlanmış olacaktır. Bu
iyileştirmenin bütçeye maliyeti, az önce de ifade ettiğim gibi, 3
milyar 50 milyon TL olmuştur. 2002den beri emeklilerimizin
maaşlarında reel olarak enflasyonun çok daha üzerinde
iyileştirmeler yapılmıştır. Kamuoyunda emeklilerimizin
maaşlarına yönelik iyileştirme yapılacağı
belirtilmiş, ancak intibak yapılacağına yönelik herhangi
bir açıklama yapılmamıştır. İntibak konusuyla
ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu uzmanları tarafından
yapılan detaylı çalışmalarla, bütçe imkânları
dışında mevcut emeklilik sisteminin intibak yapmaya imkân
vermediği görülmüştür. Hükûmet olarak, emeklilerimizin
maaşlarındaki farklılığı adaletli olarak
düzeltmek adına az önce bahsettiğim türden artışlar
yapılmış, zaman zaman da iyileştirmeler yapılmaya
devam edilecektir. Bundan sonra da bütçe imkânlarımız
doğrultusunda bu hususların göz önüne alınacağını
bilgilerinize sunuyorum.
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin (6/1403) esas no.lu sözlü
soru önergesine cevap: Kayıt dışı istihdamla mücadele
çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu il müdürlükleri bünyesinde kayıt
dışı istihdamla mücadele servisleri kurulmuş, sosyal
güvenlik kontrol memurlarının sayısı ile defter ve
kayıt inceleme yetkileri artırılmıştır. Kontrol
memurları tarafından Gaziantepte 2008-2009 yıllarında
4.628 kişi ve 997 iş yerinin tescilsiz olduğu tespit
edilmiştir. Diğer yandan, tüm ülke çapında 2006 ve 2008
yılları arasında Kayıt Dışı İstihdamla
Mücadele Projesi yürütülmüş, bu çerçevede Gaziantep ilinde de iş
yerleri denetlenmiştir. Kayıt dışı istihdamla
mücadelenin güçlendirilmesi amacıyla Alo 170 ihbar hattı
kurulmuştur. Yabancı kaçak işçi
çalıştırmanın önlenmesine yönelik, tüm ülke çapında
olduğu gibi Gaziantep ilinde de denetimlere devam edilmektedir.
Kütahya Milletvekili Alim Işıkın (6/1424) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: Esnaflara gerek prim tahakkuku gerekse ödeme
süreleri açısından yapılan iyileştirmelerle daha rahatlatıcı
prim ödeme sistemi getirildiğinden primlerin düşürülmesi yönünde yeni
bir çalışmamız bulunmamaktadır. Herhangi bir
vatandaşımız emekli olduktan sonra sigortalı olarak bir
iş yerinde veya bağımsız olarak kendi iş yerinde
çalışması hâlinde sosyal güvenlik destek primine tabi
olmaktadır. Emekli bir vatandaşımız sigortalı olarak
çalışırsa, aldığı ücret üzerinden yüzde 14ü
kendisinden kesilmek üzere toplam yüzde 31 ile yüzde 36,5 oranında, bağımsız
çalıştığı takdirde ise en yüksek esnaf emekli
aylığını geçmemek üzere aldığı
aylığın 2010 yılı için yüzde 14ü oranında, 2011
ve takip eden yıllarda da yüzde 15 oranında destek primi
alınmaktadır. Bu uygulama sosyal güvenlik sistemimizin gerçekçi ve
sürdürülebilir olmasını sağlamak için getirilmiş bir
düzenlemedir.
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün (6/1463) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: ILOda kara liste uygulaması yoktur.
Ülkemiz 2009 yılında ILO tarafından, ülkemizde kara liste diye
bilinen özel paragrafa da alınmamıştır. 98inci ILO Genel
Konferansına Hükûmetimizi temsilen 8 kişilik bir heyetle
katılınmıştır. ILO sözleşmesi gereği
konferansa katılan işçi ve işveren temsilcilerinden 4ünün
harcırahı Bakanlığımızca ödenmiştir.
Anılan konferansa katılan Hükûmetimiz temsilcileri,
Standartların Uygulanması Komitesinde ülkemiz mevzuat ve
uygulamalarıyla ilgili olarak, savunma yapılması yanında
genel kurul ve diğer tüm komite çalışmalarında da aktif
olarak yer almıştır. Hükûmetimiz temsilcileri 6 milletvekili ve
işveren kesiminden birer delege ve teknik danışmanın -ki 4
kişi- harcırahı için Bakanlığımız
bütçesinden toplam 68.402 lira 82 kuruş ödenmiştir.
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın (6/1466)
esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Ülkemizde sosyal güvenlik reformuyla,
ana babasının sigortalı olup olmadığına
bakılmaksızın her çocuk on sekiz yaşına kadar genel
sağlık sigortası kapsamına alınmıştır.
Artık hiçbir çocuk hastane kapılarından sosyal güvenlikleri
olmadığı gerekçesiyle geri gönderilmemektedir. Yine, herhangi
bir çocuğumuz ana babasının sosyal güvenlik kapsamında olup
olmadığına bakılmaksınız bu kapsam içinde tüm
ilaçlarını da alabilmektedir. Çocuklarımızın
mağdur edilmesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir.
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün (6/1479) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanununda, yetkili kamu görevlileri sendikaları ve
bağlı bulundukları konfederasyonlar ile Kamu İşveren
Kurulu arasında yürütülecek toplu görüşmelere ilişkin esaslar
düzenlenmiştir. Buna göre, gerekli koşullar
sağlandığında tüm sendikaların toplu görüşmelere
katılma hakkı bulunmaktadır. Sendikal örgütlenmenin nasıl
yapılacağı mevzuatımızda belirtilmiş olup kanunlar
tüm sendikal kuruluşlara eşit olarak uygulanmaktadır. Kanunda
örgütlenme hakkının korunması, sendikal özgürlüğün
kısıtlanmaması ve her türlü ayrımcılığa
karşı güvenceler yer almıştır. Ayrıca, sendikal
faaliyetlerin engellenmemesi ve gerekli kolaylıkların
sağlanması amacıyla Başbakanlık tarafından
genelgeler yayınlanmıştır. KESK tarafından
Bakanlığımıza gönderilen şikâyetler
mevzuatımız çerçevesinde incelenmekte ve
sonuçlandırılmaktadır.
Adana Milletvekili Kürşat Atılganın (6/1625) esas
no.lu sözlü soru önergesi: Herhangi bir vatandaşımıza silikozis
hastalığı teşhisi konulduğunda, devletimiz, bu
vatandaşımızın tüm sağlık giderlerini
karşılamaktadır. Çalıştığı yerin tespit
edilmesi hâlinde ise Sosyal Güvenlik Kurumu, tespit edilememesi hâlinde ise
Sağlık Bakanlığı tedavi masraflarını
karşılamaktadır. Bu kişilere sosyal güvenlik
haklarının sağlanması konusunda ise titiz bir
çalışma yürütülmektedir. Şöyle ki: Silikozis
hastalığına yakalanan bir vatandaşımızın
herhangi bir şekilde çalıştığı yerdeki çalışma
koşullarından dolayı bu hastalığa
yakalandığının tespit edilmesi hâlinde, kişi sosyal güvenlik
haklarının tamamından yararlandırılmaktadır. Bu
tespit, Kurum denetim elemanları tarafından yapılan
incelemelerle gerçekleştirilmektedir. Duruma göre, kişiye prim gün
sayısı aranmadan sürekli iş göremezlik geliri de
bağlanmaktadır.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğrunun (6/1691) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: Türkiye İş Kurumu Tokat İl
Müdürlüğüne 2008 yılında 7.157 kişi iş başvurusu
yapmış, 715 kişisi işe yerleştirilmiştir. 2009
yılında ise 8.835 kişi iş başvurusu yapmış,
778i ise işine yerleştirilmiştir.
Niğde Milletvekili Mümin İnanın (6/1753) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: Ülkemizde, maalesef iş kazaları ve
meslek hastalıkları sonucu, iş kaybı ve maddi kayıplar
bir yana, pek çok insanımız hayatını kaybetmekte veya sakat
kalmaktadır. İş kazaları ve meslek
hastalıklarını önlemeye yönelik pek çok tedbiri alıyor ve
denetimleri sıklaştırıyoruz. Ancak, sadece denetimlerle
iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi mümkün
görünmemektedir. Yeni bir anlayışın getirilmesi ve tüm
sorumluların üzerine düşeni yapması gerekmektedir. Bu maksatla
da, yine, hukuki altyapıları tamamlayacak düzenlemeler için
çalışmalar neticelendirilmek üzeredir.
İş Teftiş Kurulu Başkanlığı
istatistiklerine göre, 1 Ocak 2009 ile 30 Kasım 2009 tarihleri
arasında 5.490 iş kazası incelenmiş, bu kazalar sonucunda
1.086 işçimiz maalesef hayatını kaybetmiş, 2.212
işçimiz de yaralanmıştır.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğrunun (6/1793) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: Bilindiği gibi, on sekiz
yaşına kadar tüm çocuklarımız, hiçbir şart
aranmaksızın genel sağlık sigortası
kapsamındadır. Yürürlükte olan sosyal güvenlik reformunun temel
amacı, adil ve tüm vatandaşları kucaklayan bir sosyal güvenlik
sisteminin oluşturulmasıdır. Bütün
vatandaşlarımız, durumuna göre, norm ve standartların
birliği içinde, yeni reformla sağlık yönünden sosyal güvenlik
şemsiyesi altına alınmıştır. 1510
sayılı Kanunla, okul durumu ve yaşına göre sosyal güvenlik
sisteminden değişik şekillerde yararlanılmaktadır.
Tüm bu düzenlemeler, daha etkin ve kalıcı bir sosyal
güvenlik sistemi için yapılan değişikliklerdir. Kesinlikle
hiçbir vatandaşımız mağdur edilmemektedir. Ayrıca,
meslek eğitim merkezi öğrencilerinin kendi üzerinden sağlık
yardımı alabilmelerini sağlayacak yeni bir çalışma da
yapılmaktadır.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğrunun (6/1808) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: İŞKUR verilerine göre, 2008
yılında, 1.833 iş yerinde 2.481 eski hükümlü istihdam
edilmiş olup toplam istihdam içerisindeki oranı yüzde 2,26dır.
Diğer taraftan, 8.289 iş yerinde 21.967 özürlü istihdam edilmiş
olup toplam istihdam içindeki oranı da yüzde 20,04tür.
2009 yılında 135 iş yerinde 332 eski hükümlü
istihdam edilmiş olup toplam istihdam içindeki oranı yüzde 0,32dir.
Diğer taraftan, 9.303 iş yerinde 26.428 özürlü istihdam edilmiş
olup toplam istihdam içindeki oranları da yüzde 25,11 olmuştur.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğrunun (6/1809) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4üncü
maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında hizmet
akdiyle zorunlu olarak çalışanların sayısı 2008
Aralık ayı sonu itibarıyla 8 milyon 802 bin 989, 2009
Aralık ayı sonu itibarıyla ise 9 milyon 28 bin 240tır.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu Gereğince
İşkollarındaki İşçi Sayıları ve
Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2009 Temmuz
Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ 17/7/2009 tarihli ve
27291 sayılı Resmî Gazetede yayınlanmış olup 2008 ve
2009 yıllarına ilişkin toplam işçi sayısı ve
sendikalı işçi sayısı aşağıda
gösterilmiştir:
2008 yılında toplam işçi sayısı 5 milyon
434 bin 433, sendikalı işçi sayısı 3 milyon 205 bin 662.
2009 yılında toplam işçi sayısı 5 milyon
398 bin 296, sendikalı işçi sayısı 3 milyon 232 bin 679dur.
Burada hatırlatmak gerekirse şayet, özellikle toplam
işçi sayısı olarak verilenler, 2008 ve 2009 yıllarında
yayınlanan istatistikler Çalışma Bakanlığı
Çalışma Genel Müdürlüğüne müracaatla sınırlı
olduğu için, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Çalışma Bakanlığı
Çalışma Genel Müdürlüğünün rakamları arasında da
farklılık olduğunu belirtmekte yarar var. Bu maksatla,
yapılan kanuni düzenlemelerle bundan sonra Sosyal Güvenlik Kurumunun
kayıtlarına istinaden istatistik düzenleneceği kanunla
belirlenmiştir.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğrunun (6/1810) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: Sosyal Güvenlik prim yükünün 1990-2010
yılları arasında yüzde 22,8den yüzde 128e çıkması
söz konusu değildir. Bu yıllar arasında bir sigortalı için,
işveren hissesine karşılık gelen toplam sigorta prim
oranı yüzde 2 oranında artmış olup bunun sebebi
işsizlik sigortası primi kesintisidir. Aksine, 2002 yılı
sonrasında aşağıdaki uygulamalarla prim yükleri
azaltılmıştır.
Şöyle ki: Sosyal güvenlik primi işveren payında 5
puanlık indirim yapılmıştır. İşverenlerin
prim matrahları asgari ücretle eşitlenmiştir. Kırk dokuz
ilde teşvik uygulamasıyla işveren primleri hazine
tarafından üstlenilmiştir. Özürlü istihdamı teşvik
edilmiştir. Gençlerin ve kadınların istihdamı teşvik
edilmiş, sosyal güvenlik primleri işveren payları hazine
tarafından ödenmiştir. İlave istihdam teşvik
edilmiştir. Diğer taraftan sosyal güvenlik primleri
açısından değişikliğe neden olacak çalışmamız
da bulunmamaktadır.
Kütahya Milletvekili Profesör Doktor Alim Işıkın
(6/1884) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: BAĞ-KUR
sigortalılarımızın birikmiş borçları en son 2008
yılında yapılandırılmıştır. Prim
yapılandırmaları veya bilinen adıyla prim
aflarının, primlerini zamanında ödeyen işveren ve
sigortalılarımız açısından bir
haksızlığa yol açtığı kuşkusuzdur. Ancak
sigortalılarımızın birikmiş borçlarının 6183
sayılı Kanuna göre tecil ve taksitlendirme yoluyla otuz altı
aya kadar taksitle ödeme imkânları bulunmaktadır. Prim ödemelerinde
gecikmeye giren ilk üç ay için yüzde 3 olarak uygulanan gecikme
cezasının yüzde 2ye indirilmesine yönelik bir
çalışmamız da tamamlanmıştı
hatırladığınız gibi. Bunların
dışında yeni bir prim yapılandırması
çalışmamız bulunmamaktadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Borç 10 lira
Sayın Bakan, faiz 30 lira!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Çok haklısınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Evet, borç 10 lira,
faiz 30 lira!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Çok haklısınız ancak vatandaşlarımızın
ve özellikle prim mükelleflerinin bu konuda hassas davranmalarında ve
primleri vaktinde ödemelerinin teşvik edilmesinde ben yarar görüyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Kendisinin
değil, çoluk çocuğunun günahı ne Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Kütahya Milletvekili
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Zamanında ödeyenleri
teşvik edin Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Teşvik ediyoruz, zamanında ödeyenlere prim indirimimiz var
çok değerli arkadaşlar.
BAŞKAN Sayın Bakanım, devam edelim efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Kütahya Milletvekili Alim Işıkın (6/1922) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: Sağlık harcamalarının
kontrol altına alınması ve Sağlık
Bakanlığı ilaç takip sistemine entegrasyonunun
sağlanması amacıyla 1/3/2010 tarihinde medula eczane sistemi
devreye alınmıştır. İlaç takip sisteminin yeni MEDULA
Eczane Sistemiyle birlikte kullanılmaya başlanılması,
eczacıların uygulamaya alışma süreçleri ve sağlık
tesislerince görevli doktor bilgilerinin sisteme kaydedilmemesi,
güncellenmemesi nedeniyle reçete kayıtları üzerinde defalarca
işlem yapılması sistem üzerindeki yükü artırmıştır.
Sistem performansı belirli dönemlerde olumsuz etkilenmiş
olmasına rağmen gerekli tedbirler alındığından
sistemin çökmesi söz konusu olmamıştır.
1/3/2010 tarihinde anlaşmalı 22.861 eczaneden 20.050
eczane 652.151 reçete girişi gerçekleştirmiştir. MEDULA Eczane
Sistemiyle, eczacıların reçetesini kaydederken sorunlar nedeniyle
sistemde oluşabilecek kesintiler dikkate alınarak reçetelerin geriye
dönük sisteme kaydedilmesi imkânları da bulunmaktadır.
Adana Milletvekili Kürşat Atılganın (6/1978) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: Bakanlığımız,
hizmetlerinin halka en yakın noktada sunulması amacıyla yeni
sosyal güvenlik merkezleri açmaktadır. Hizmetlerin vatandaşın
ayağına götürülmesi politikası çerçevesinde, son iki yılda
237 sosyal güvenlik merkezi hizmete sokulmuştur. Rehberlik ve teftiş
hizmetlerinde uygulama birliğinin sağlanması, hizmetlerin
hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesi ve kamu
kaynaklarının verimli kullanılması için, 29 Ocak 2010
tarihinde, altı ilde bulunan grup başkanlıklarından Adana,
Bursa ve Trabzonda bulunan grup başkanlıkları
kapatılmıştır. Yeni dönemde de müfettişler,
işveren ve sigortalıları iş ve işlemlerden dolayı
bulundukları yere çağırılmayacak, eskiden olduğu gibi
bulundukları yere giderek görevlerini yürüteceklerdir. Bu
anlayıştan hareketle, Adana grup başkanlığına
ihtiyaç kalmamıştır.
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun (6/1981) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap:
Türkiye futbol liglerinde yer alan futbol takımlarından
278 kulübün toplam borcu 71 milyon 130 bin 706,32 Türk lirasıdır. 123
kulüp, borçlarını 5766 sayılı Kanuna göre
taksitlendirmesine karşın, 15 tanesinin taksitlendirmesi devam
etmektedir. 26 kulüp, borçlarını 6183 sayılı Kanuna göre
taksitlendirmiş, bunlardan 15 kulübün taksitlendirmesi devam etmektedir. 2
kulübün borçları 5510 sayılı Kanuna göre
yapılandırılmıştır. 48 kulübün üst düzey
yöneticileri hakkında icra takibine başlanılmış,
diğerlerinin ise tüzel kişiliği hakkında icra takibi devam
etmektedir. 5510 sayılı Kanunun 88inci maddesi gereği, tüzel
kişiliği haiz işverenlerin üst düzeyindeki yönetici ve
yetkilileri ile kanuni temsilcileri kurumumuza olan sigorta prim
borçlarından dolayı sorumlu tutulmaktadırlar.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğrunun (6/1990) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap:
Kolay erişilebilir ve vatandaş odaklı hizmet
anlayışımızın gereği olarak taşra
teşkilatının yeniden yapılandırılması
kapsamında Türkiye genelinde 438 adet sosyal güvenlik merkezi
kurulmasına karar verilmiştir. Tokat ilinde Erbaa, Turhal, Zile,
Niksar ve Reşadiye ilçelerinde sosyal güvenlik merkezi kurulması
öngörülmüştür. Pazar ilçesi, Tokat iline 28 kilometre, Erbaa ilçesine 61
kilometre, Turhal ilçesine 28 kilometre, Zile ilçesine 35 kilometre, Niksar
ilçesine 83 kilometre ve Reşadiye ilçesine 57 kilometre uzaklıktadır.
Söz konusu ilçenin nüfusu 15.158, sigortalı sayısı ise sadece
733tür, iş yeri sayısı 79. Dolayısıyla, 2022
sayılı Kanundan yararlananların sayısı da sadece
728dir. Pazar ilçemize Tokat Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü
tarafından hizmet verilmesi etkinlik ve verimlilik açısından
uygun görülmektedir.
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun (6/2005)
esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Basına yansıyan haberlerle
bire bir örtüşmemekle beraber Sosyal Güvenlik Kurumuna intikal eden
30/7/2008 tarihli dilekçede, fiyat kupürü kesilen ilaçların bir
kısmının nehir kenarına atıldığı, büyük
bölümünün de destek amaçlı olarak bölücü terör örgütüne gönderilmek üzere
şehir kuryelerine teslim edildiği iddiası üzerine yürütülen
incelemeler sonucunda şu ana kadar belirtilen iddiaların
doğruluğu konusunda herhangi bir tespitte
bulunulamamıştır. Konu hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından 6/4/2010 tarihinde bir yazılı açıklama da
yapılmıştır. Anılan dilekçedeki iddia Diyarbakır
ilimizle ilgilidir. Herhangi bir tespit bulunmadığından adli ve
idari yönden işlem yapılması da söz konusu
olmamıştır.
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin (6/2110) esas no.lu sözlü
soru önergesine cevap: Bakanlığımızda Gaziantep iline ait
çocuk işçiliğine dair bir veri bulunmamaktadır. Çocuk
İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Politika
ve Program Çerçevesinin uygulanmasına destek vermek üzere 2005
yılı başından itibaren, çocuk işçiliğinin
yoğun olarak görüldüğü İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir,
Sinop, Kastamonu, Çankırı, Ankara, Çorum, Adana, Antalya, Ordu,
Elâzığ, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Erzurum,
Van, Batman, Mardin illerinde on proje uygulamaya konulmuştur. Proje
kapsamında 8.365 çocuk tespit edilmiş, 4.224 aile ferdiyle
görüşülmüş, 118 aile bireyi mesleki kurslara yönlendirilmiştir. 1.478
çocuk, illerde bulunan, Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı dershanelerden yararlandırılmıştır.
Çocuk işçiliğiyle ilgili mücadelelerde, bu
çalışmaların seksen bir ile yaygınlaştırılması
ve on yıl içinde (2005-2015) tüm Türkiyede çocuk işçiliğinin
ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Programa göre öncelikli
hedef gruplar, sokakta çalışma, küçük ve orta ölçekli
işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde çalışma,
tarımda aile işleri dışında ücret
karşılığı gezici ve geçici tarım
işçiliğinde çalışma olarak belirlenmiştir. Konuyla
ilgili çalışmalar ve projeler devam etmektedir.
Sözlü olarak bana yöneltilen sorular için vereceğim cevaplar
burada tamamlandı. Hepinize tekrar saygılar sunuyor, iyi
çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan,
Dernekler Kanununa göre yönetilen bir kulüpten, burada onuruyla,
şerefiyle yöneticilik yapanlardan, 6183e göre para tahsil etmek büyük
haksızlıktır. Muhatabınız kulüpler olmamalı,
muhatabınız Futbol Federasyonu olmalı. Futbol Federasyonu
nasıl futbolcu alacaklarıyla ilgili önlemleri alıp onlara
ödüyorsa, aynı şekilde sosyal güvenlik primlerinde
muhatabınız Futbol Federasyonu olmalıdır.
Sayın Bakan, büyük bir haksızlıktır, onuruyla,
şerefiyle görev yapan bu insanları mal varlığıyla
cezalandırmak büyük bir haksızlıktır. Bu nedenle, 1 lira
faiz, 1 lira anapara, 3 lira faiz Sayın Bakan, büyük bir
haksızlık yapıyorsunuz. Bir tane daha kulüp yöneticisi bulamayacaksınız.
Bu nedenle, başka bir çözüm bulmanız lazım. Bu uygulamayı,
Dernekler Kanununa göre yönetilen kulüplerde 1683e göre para tahsil etmeyi
hakikaten garipsiyorum. Ya kulüpleri başka bir hukuki koşula getirin
ve burada insanları değil
Adam beş yıl önce yöneticilik
yapmış, çekmiş gitmiş, siz bundan beş yıl sonra
para istiyorsunuz. Böyle bir haksızlık Sayın Bakan, bunun
önlemini almalı.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Yıldız
SACİD YILDIZ (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, on sekiz yaşını doldurmamış
çocuklar, devletin sigortası kapsamında. Genel sağlık
sigortasına göre böyle olması gerekir. Sayın Bakan da böyle dedi
fakat geçen sene haziran ayı başında bir duyuru, bir genelge
yayınlandı. Bu genelge önümde var, duyuru, Sosyal Güvenlik
Bakanlığının Kısa Vadeli Sigortalar Daire
Başkanlığından. Eğer çocuğun anne babası
çalışıyorsa ona bağlı. dendi. İşsiz
kaldığı zaman ortada kalacaklardı.
Bu soruyu ben soralı on üç ay oldu. Sayın Bakan, tabii,
bu daha sonra düzeltildi, biliyorum. Bu şekilde, hipertansiyon
hastaları konusunda da bir genelge yayınlandı, sonra düzeltildi.
Bu ilaç karekodları hakkında da bir genelge yayınlandı, iki
defa ertelendi, şimdi 1 Temmuzda girdi. Yani bu eczaneler, eczacılar
bir duyuru, genelge manyağı oldu bir noktada. Maliye
Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından
-Sağlık Bakanı da burada şey yapar- Çalışma
Bakanlığından sürekli genelgeler iki gün sonra geri
alınıyor. Ben bunu dile getirdim ve bir sene sonra cevap verilince
tabii düzeltildi.
Yani bunların böyle olmaması gerekir. Bunu iletmek
istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın Özkan
MURAT ÖZKAN (Giresun) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan soruma vermiş olduğu cevapta
İşsizlik Fonunun istihdam amaçlı da kullanıldığını
ifade etti. Ben, İşsizlik Fonunun amacı dışında
kullanılmasına karşı olduğumu, yanlış
bulduğumu ifade etmek istiyorum. Bu Fonun özellikle işini
kaybetmiş insanlara yeni bir iş bulana kadar
kullandırılması gerekiyor, bir istihdam fonu değildir.
Ayrıca, bu Fona katılmayan insanların bu Fondan
istifade ettirilmesinin de adil olmadığı kanaatindeyim. Bu Fonu
daha da geliştirmek istiyorsanız şayet, yüzde 46 kayıt
dışı olan ekonomiyi, kayıt dışı olan
istihdamı kayıt altına almanızı tavsiye ederim.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, en fazla sorusu olan arkadaşımız Sayın
Ağyüzdü, sekiz sorusu vardı, onun için onun süresini daha
farklı kullandıracağım.
Sayın Ağyüz, buyurun efendim.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, geç kalmış
açıklamalarınızdan intibak yasası üzerinde herhangi bir
çalışmanızın olmadığını, derneklere de
herhangi bir sözünüzün olmadığı anlamını
çıkarabilir miyiz?
Emekli sendikası kuruluşlarını neden
kabullenmek istemiyorsunuz? Eczanelerle ve eczacılarla neden sürekli
çatışma hâlindesiniz?
Ayrıca da bir makalenizde Cumhuriyet, laik ve millî devlet
kabul edilemez. Devletin tamamı İslamiyete uygun hâle
getirilmelidir. görüşleri size ait midir? Eğer size aitse şu
anda oturduğunuz makamla bu görüşler bağdaşıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, ekstra bir açıklama yapacak
mısınız?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) Vakit varsa evet.
BAŞKAN Kürsüden de yapabilirsiniz.
4 arkadaşımız
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Spor kulüpleri,
Sayın Bakan, sizden cevap, bir haber bekliyor. Herkes icralık,
Malatya Sporda 328 kişi
Yazık değil mi bu insanlara?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, öncelikle bir iki konu hakkında
ayrıntılı bilgi vermek gerektiği kanaatindeyim. Tabii, biz,
spor kulüplerimizi veya derneklerimizi ifade ettiğiniz maksatla mağdur
etmek istemeyiz ama şunu da belirtmekte yarar var
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakan,
mağdur oldular...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Şimdi, mevcut kanunlar var arkadaşlar. Bu kanunlar
değişmediği müddetçe biz o kanunu uygulamakla mükellefiz.
Eğer bugün biz bu kanunu uygulamayacak olsaydık, çok haklı
olarak bize Bu kanunları niçin uygulamıyorsunuz? demek gibi bir
hesap sorma özelliğiniz de olacaktı.
Şimdi, ben, kanunları uyguluyorum. Hiç kimse benim kanunları
uyguladığım için bana herhangi bir ithamda
bulunmamalıdır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ama çözüm yolu
değil
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Ama daha da önemlisi, başka bir şeyi de hep beraber
kendimize sormalıyız. O da şu: Herhangi bir yerde, iş
yerinde ne olursa olsun bir çalışanımız var. O
çalışanın çalışma şartları
kayıtlı. Bunun tahakkuku bize bildiriliyor ve bunun primi kendisinden
kesildiği hâlde bize yatırılmıyorsa bunu yatırmayan
yöneticilerin ve sorumluların hiçbir hesabı olmamalıdır
veya onlara hiçbir hesap sormamalı mıyız biz? Bir şekilde
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Federasyon,
federasyon Sayın Bakan
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Bir şekilde, biz, işverene nasıl hesap soruyorsak
işçimizin hakkına mâni olan insanlara da kim olursa olsun ve hangi
seviyede olursa olsun hesap sormalıyız. O açıdan
bakıldığında, doğrusunu söylemek gerekirse, ben, o
konularda Sosyal Güvenlik Kurumunun prim tahsilatını toplarken hassas
davranmasının çok haklı bir davranış olduğunu ve
sizlerden de bu konuda destek beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, biz Almayın.
demiyoruz ama muhatabınız federasyon olsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Düşünülebilir, onlar ayrı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Düşünülebilir.
değil, ocaklar yıkıldı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) İkincisi: Bu, özellikle eczanelerle ilgili mesele,
zannediyorum, çok sorulan sorular arasındaydı. Bu Karekod meselesi,
şunu iddia edebiliriz ki Türkiye'nin en önemli değişimlerinden
birisi oldu teknolojik anlamda. Biz ilaç sektöründe son bir yıllık
süre içerisinde aldığımız tedbirlerle hakikaten övünülecek
türden düzenlemeler yaptık.
SACİD YILDIZ (İstanbul) Altyapısı tam
hazırlanmadı Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Onu da izah edeceğim izin verirseniz.
Her şeyden önce, ilaç sanayisiyle
yaptığımız görüşmeler neticesinde, geçtiğimiz
yıl Türkiyedeki ilaçların genel fiyat seviyesinde tam yüzde 30 bir
indirim sağladık. Mübalağa etmeksizin söylüyorum, yüzde 30,
genel fiyat seviyesinde. Bu ne kazandırdı bize? Bakın, iki
şey kazandırdı. Bir: Kamu idaresi olarak Sosyal Güvenlik
Kurumunun harcamalarında tam 2,5 milyar Türk lirası tasarruf
sağladık. İkincisi ise, genel fiyat seviyesinin düşmesi
sebebiyle -vatandaşlarımızdan çalışanların,
biliyorsunuz, eczanelerde de ödediği yüzde 20lik bir katkı payı
var, emeklilerimizin ise yüzde 10luk bir katkı payı var- bu
katkı payları sebebiyle de önemli oranda bir düşüş
sağlandı. 100 liralık ilaç alan bir vatandaşımız
eğer çalışıyorsa 20 lira katkı payı öderken,
şimdi 14 lira ödeyecek. Emekli olan bir vatandaşımızsa 10
lira katkı payı ödeyecekken, 7 lira katkı payı ödeyecek.
Bunun da vatandaşlarımızın cebine
bıraktığı değer, tam 420 milyon Türk lirası oldu
bir yıllık süre içerisinde.
Yine biz bir adım daha attık ve Karekod Sistemine
geçtik. Karekod Sistemi, Türkiyede birkaç problemi çözecek olan bir sistemdir.
Birincisi, her şeyden önce, az önce yine bize sözlü soru önergelerinde
yönelttiğiniz, acaba yolsuzluklar var mı, yok mu tereddütlerini
bütünüyle ortadan kaldıracağız ve yolsuzluklara son
vereceğiz. İkincisi, ilaç sektöründeki kayıt
dışılık artık bütünüyle bitecek, Türkiyede ilaç
sektörü 1 Temmuzdan itibaren yüzde 100 kayıtlı hâle gelecek.
Üçüncüsü, kaçak ilaçların satışına mani olacağız
ve hastalarımızın güvenliğini daha çok
koruyabileceğiz. Bununla ilgili bir Karekod Sistemi uyguluyoruz. Karekod
Sistemi için, bakınız, sayın milletvekilleri, bir günde -öyle
bir MEDULA Sistemine sahibiz ki tüm dünyada övüneceğimiz bir sistemdir-
sadece ilaçla ilgili olarak 1 milyon 338 bin -30 Haziran tarihindeki
rakamları veriyorum size- reçete yaptık. Bunun ilaç
karşılığı 5 milyon 350 bin adet civarında idi;
tam rakamını o kadar ayrıntıyı
hatırlamıyorum, 348 filan olabilir. 5 milyon 348 bin ilaç vardı
ve bunlardan takriben 4 milyon 280 bine yakını karekodlu olarak
satıldı Türkiyede. Şimdi şöyle düşünün: Bir ülkede
öyle bir sisteminiz var ki sadece ilaçla ilgili olarak 4 milyon kez işlem
yapıyorsunuz. Daha da önemlisi, bu sistem iki türlü
çalışıyor: Bir, Karekodun ilaç takip sisteminde
kayıtlı olup olmadığını tespit ediyor, bir de
ödeme için bize talimat gönderiyor. Bunun getireceği yükü hesaplayın
lütfen. Onun dışında, özellikle hastaların
provizyonlarının alınacağını varsayarsak, günde 1
kaç milyon da hastaların provizyonu için işlem
yaptığımızı hesap ederseniz, yine onun
dışında, emeklilerimizin diğer günlük işlemlerinin
yapıldığını varsayarsanız, Sosyal Güvenlik Kurumu
MEDULA Sisteminin ne kadar çok işlem yaptığını günlük
olarak tespit etmek mümkün. Tabii, buna bağlı olarak günde birkaç bin
tane hatanın çıkıyor olması çok genelleştirilebilecek
bir mesele olarak görülmemelidir. Bu sistem çok etkin bir şekilde
çalışmaktadır ve bu etkinliği biz gerçekten de günlük
olarak da çözüyoruz, eğer bir aksilik, bir gecikme olursa günlük olarak da
çözebiliyoruz.
SACİD YILDIZ (İstanbul) Sayın Bakan, eczane ve
eczacıların mağduriyetlerini giderilmesi için de bir şeyler
yapın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Onlar için de özel çalışmalar yapıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı,
ben size de teşekkür edebilir miyim. Açıklamaları artık
daha sonra başka bir şekilde yaparsınız.
Teşekkür ediyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Peki Sayın Başkan.
Ben de çok teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakanıma ve soru soran milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 91inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülen tasarının geçen
birleşimde birinci bölümü üzerindeki görüşmeler ve oylamaları
tamamlanmıştı.
(x) 524 S. Sayılı
Basmayazı 01/07/2010 tarihli 127nci Birleşim Tutanağına
eklidir.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm geçici 1, 2, 3, 4, 5 ve 6ncı maddeler
dâhil 19 ile 27nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı ilk
konuşmacı.
Sayın Pazarcı, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524
sıra sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının ikinci bölümüne ilişkin olarak CHP Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Eldeki kanun tasarısı ikinci bölümünde birtakım
değişiklikler yapılmasını öngörüyor, bu
değişikliklerin de zaman içinde yürürlüğe
konulacağını ve bu yürürlüğe konulana kadar da eski
birimlerin görevlerini sürdüreceğini ifade ediyor. Bu çerçevede, eldeki
tasarı 25 genel müdürlük oluşturulacağını öngörüyor,
ki 1994 tarihli, bundan önceki Dışişleri Teşkilat
Yasasında 15 genel müdürlük öngörülmekteydi, yani 10 tane genel
müdürlüğün de artırılması yoluna gidiliyor.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yaklaşımın
bazı sorunlar çıkarabileceğini ama özünde bir
doğruluğun bulunduğunu da kabul ediyoruz çünkü bu çerçevede
baktığımız zaman, dünyadaki bazı önemli konulara,
sorunlara el atıldığını ve Küresel ve İnsani
Konular Genel Müdürlüğü gibi, Çatışmayı Önleme ve Kriz
Yönetimi Genel Müdürlüğü gibi bugünkü karmaşıklaşan,
genişleyen uluslararası ilişkileri içinde dünyanın,
Türkiye'nin de bunlara yabancı kalamayacağı görüşünü
kendimiz de benimsemiş durumdayız.
Nitekim Cumhuriyet Halk Partisinin programına
bakıldığında, dış politika hedefi olarak aynen
şu cümle yer alıyor: Cumhuriyet Halk Partisi bir yandan Türkiye'nin
ulusal çıkarlarını korurken öte yandan bölge ve dünya
barışına katkıda bulunmayı da hedef alır.
Dolayısıyla böyle bir yaklaşım genelde bizim tasvibimize de
mazhar bulunuyor. Ancak değerli milletvekilleri, böyle, bu takım,
özellikle kriz yönetimlerine müdahale, vesaire gibi durumların içine
girildiğinde bunun çok ölçülü, ulusal hak ve
çıkarlarımızı çok gözeten ve Türk dış
işlerinin temel ilkelerine ve amaçlarına aykırı
düşmeyecek şekilde yapılması gerekiyor.
Örneğin, bir kriz yönetimi genel müdürlüğü kurup,
bununla ilgili bazı iddialarda bulunduğumuzda bölgemizde ve hatta
gerekirse dünya düzeyinde onun gereklerini de yerine getirmemiz gerekiyor
dış politikada. Örneğin bugün Beşar Esad -Suriye Cumhurbaşkanı-
İspanyayı ziyareti sırasında yaptığı bir
beyanda Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmemesi hâlinde Türkiye'nin
bölgesel anlaşmalarda rol alamayacağını bildirmiş ve
dolayısıyla eğer bir bölgede belirli kriz yönetimlerinde olumlu
rol oynamaya soyunursanız bunun gereği olan o dengeleri, o
sağduyuyu gösterecek şekilde bir dış politika
oluşturulması da gerekiyor.
Yine bu çerçevede bundan bir süre önce Hamas liderleri bile
İsraille görüşmeler bakımından Mısırı
tercih edeceklerini bildirdiler. Dolayısıyla bugünkü Hükûmetin
dış politikadaki bu iddialarına eğer sağduyu hâkim
olmazsa bu tür genel müdürlüklerin yönetiminde bunların hiçbir
şekilde sonuçlandırılması söz konusu olmayacağı
gibi Türkiye'nin zararına da olacaktır.
Bu arada özellikle bugünkü Hükûmetin dış
politikasına baktığımızda daha çok övünme üzerine
kurulan ve dış politikayı iç politikada birtakım propaganda
unsuru şeklinde değerlendiren görüşlerle karşılaşıyoruz.
Sayın Bakan, bundan birkaç gün önceki konuşmasında birinci bölüm
ve bu kanunun geneli üzerinde değerlendirmeler yaparken örneğin
Filistin ve Gaza (Gazze) olayıyla ilgili olarak öyle bir
yaklaşım sergiledi ki, zannedersiniz ki Türkiye bugüne kadar Filistin
konusunda bir hayli pasifti, pek bir şey yapmadı ve bugünkü Hükûmet
sadece bunları yapıyor. Hâlbuki Sayın Bakanın da özellikle
unutmaması gereken şudur ki gerek bütünüyle Türk halkı gerekse
hükûmetler, bundan önceki bütün hükûmetler birçok yardımı Filistin
halkına veyahut da Filistinin lehine olacak yardımı,
desteği esirgememiştir, düzenlemiştir. Örneğin, Sayın
Bakan, bu son insani yardım götürme olayını -ki neyle
sonuçlandığını hepimiz günlerdir konuşuyoruz veya
görüyoruz- sanki ilk kez yapılan bir insani yardım gibi, bunu böyle
ifade etmedi ama, bu imajı verecek şekilde sundu gibime geldi.
Hâlbuki bu böyle değil.
Türkiye, Türk halkı, kardeş Filistin halkına
altmış yıldan beri sivil toplum kuruluşları
aracılığıyla yardım göndermektedir, insani yardım
göndermektedir, Kızılay aracılığıyla bunu
yapmaktadır.
Bunun dışında, Sayın Bakan değerlendirmesini
yaparken Filistin olayıyla ilgili olarak, sanki Mescidi Aksanın
bulunduğu Doğu Kudüs işgal edildiğinde, o günkü Türkiye
hiçbir tepki göstermemiş gibi âdeta bir imaj bırakma
eğilimindeydi söyleminde. Hâlbuki, o günden itibaren Türkiye Cumhuriyeti,
bütün hükûmetleri aracılığıyla, önceki hükûmetlerin hepsi
bu işgali asla kabul etmediklerini bildirmişler ve bunu protesto
etmişlerdir. Daha sonra maslahatgüzar düzeyine indirilmiştir
ilişkiler. Bunları bugünkü Hükûmet değil, o günkü hükûmetler yaptı
ve ne zaman ki Kudüsü başkent ilan edip orada hükûmetini kurma yoluna
gitmiştir İsrail, Türkiye Cumhuriyeti büyükelçiliğini Tel
Avivde tutmuştur, tutmaya devam etmektedir ve bütün bunlar Sayın
Bakanın mensubu olduğu Hükûmetin çok öncesinden bu ülkenin
insanının, bu ülkenin yöneticilerinin yaptığı
şeylerdir.
Bunun dışında, Filistin Kurtuluş Örgütünün
Türkiye'de bir temsilcilik açması Sayın Bakanın Hükûmetinden çok
önce olmuştur.
Filistin, devlet olarak kendini ilan ettiği zaman da bunu
Sayın Bakanın mensubu olduğu Hükûmet değil Türkiye
Cumhuriyetinin o günkü Hükûmeti ilk beş devlet arasında Filistini
tanımak suretiyle bu desteğini göstermiştir, ifade
etmiştir.
Dolayısıyla, bugünkü Sayın Bakanın
yaklaşımını ve Filistine Türk halkının
muhabbetinin, Filistinli kardeşlerine olan muhabbetinin sadece kendi
Hükûmetlerinin ürünü olmadığını halkımızın,
kamuoyumuzun çok iyi bilmesi, anlaması gerekmektedir. Sayın
Bakanımızın kendisinin de onuruna olacaktır, işin bu
yanını da bundan önceki Hükûmetin ve insanımızın
tümüyle bu konuya değer verdiğini ifade etmesi çok daha doğru
olacaktır ve dış politikamızın ne yönde gittiğini
daha iyi değerlendirmesine olanak verecektir.
Bugünkü Hükûmetin son olayla Filistine ayrıcalıklı
bir yaklaşım sergilediği şeklindeki yaklaşımı
şunu göstermiştir ki, maalesef, 8 Türk vatandaşı ve 1
tanesi Türk kökenli Amerikan vatandaşı olmak üzere 9 kişinin
kaybıdır sonuç, 40 civarı yaralının ortaya çıkmasıdır,
yaralanmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyun Sayın Pazarcı,
konuşmanızı tamamlayınız.
HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) - Bunun dışında da
ondan sonra, nasıl arayı düzeltiriz konusunda çeşitli yollarla
-İsrail çağırdı, davet etti, etmedi hesabının hiç
önemi yok- bunun düzeltilmesine çalışılması şeklindeki
harekettir. Çalışılsın, bunu eleştirmiyoruz ama
vardığınız nokta başarı değildir,
başarısızlıktır. Türk dış
politikasını yönetecek Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bakanlığının da buna layık bir şekilde hareket
ettirilmesi, buna uygun yönetilmesinin en büyük arzumuz olduğunu ülkemizin
çıkarları bakımından burada tekrar yineliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili
Sayın Kürşat Atılgan.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Evet Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sayılı
Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası ile
ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, buradan Milliyetçi Hareket
Partisinin bu kanunla ilgili tutumunu açıklamak istiyorum: Bizim
teşkilat yasasının çıkmasına, Dışişleri
Bakanlığı teşkilatındaki teşkilat ve kadrosuyla
ilgili bir çekincemiz yok, bakanlığın bu yasasına
taraftarız ancak bu vesileyle, bu kanun vesilesiyle
Dışişlerinin içine düştüğü durumun ve Türk
dış politikasının geldiği noktayı Türk milletinin
bilgilerine arz etmek için bu yasanın her maddesinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak konuşarak, milletimizi bilgilendirmek için bu
konuşmaları yapıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin
dış politikasını belirleyen en önemli şey millî güç
unsurlarıdır yani coğrafi, nüfus, ekonomik, askerî, politik
güçlerinin toplamı, artı, modern millî güç unsuru analizcilerinin en
son koyduğu bilim, teknoloji gücü de buna ilave olarak bu güçlerin
toplamı bir ülkenin dış politikalarının belirleyici
unsurudur.
Diğer bir önemli husus ise bu sahip olduğunuz millî güç
unsurlarını kullanabilme kabiliyeti, diplomasideki
ustalığı ve yeteneğidir. Dış politikanın
asıl hedefi ise millî güç unsurlarıyla ve diplomasi yoluyla millî
hedeflerin, millî menfaatlerin ele geçirilmesidir. Ele geçirilen bu millî
hedefler ve millî menfaatler ne temin eder? Refah ve güvenlik temin eder
ülkenin insanlarına.
Bugün, uluslararası politika enstrümanlarını
kullanarak yön veren aktörler: Başta süper güçler, daha sonra bölgesel
güçler, onlardan sonra ulus devlet, ulus devlet olma yolunda failed state
dediğimiz ülkeler ve yine çağımızda, devlet
dışı ve devlet üstü örgütlenmeler de uluslararası aktörler
olarak göze çarpmaktadır.
Uluslararası bu sistem içinde, öncelikle küresel güçler veya
süper güçler ne manaya gelmektedir, onu bir kısaca izah etmek lazım.
Dünya çapındaki olayları ve bütün dünyayı kendi menfaat
alanı olarak gören, uluslararası süper güçlerdir yani Dünyanın
neresinde ne varsa beni ilgilendirir. demektedir ve dünyanın her yeriyle
ilgili politika güder ve gücü de dünyanın her yerinde bu
politikasını uygulayabilecek yeteneklere sahiptir. Bunlar,
bildiğiniz gibi, soğuk savaş döneminde ikiydi yani Sovyetler
Birliği ve Amerikaydı. Soğuk savaş sonrası, bu süper
güç olarak değerlendirilen güçler, Amerika Birleşik Devletleri,
Avrupa Birliği, Çin ve Rusya olarak dört ve bunlar içinde de süper güçler
içinde daha süper olarak da Amerika Birleşik Devletleri
değerlendirilmektedir.
Diğer güç ise bölgesel güçtür. Bölgesel güç nedir?
derseniz, Coğrafi olarak tanımlanmış bir bölgede yani
bölgesel gücün bulunduğu bir ülkenin bulunduğu bölgede, kendi bölgesini,
ekonomik, siyasi ve askerî olarak etkileyen, o bölgede hegemonya işlevi
görebilecek güce ve güç kaynaklarına sahip olan ve bunu uygulamaya istekli
olan ülkeler. demektir. Bunun başka bir anlamı vardır. Bölgesel
gücün rızası olmadan, mutabakatı alınmadan, süper güçler, o
bölgesel gücün bulunduğu bölgedeki ekonomik, siyasi, askerî olayları
dizayn etmezler; mutlaka bölgesel güçle bir mutabakat sağlanır.
İşte bu noktada bölgesel güç olarak değerlendirilen ülkeler, Brezilya,
Hindistan, Arjantin, Meksika, Güney Afrika, Avustralya, İran,
Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkeler. Türkiye Cumhuriyeti de bütün
stratejik dokümanlarda, bu konuyla ilgilenen bütün enstitülerin
yayınladığı dokümanlarda bir bölgesel güç olarak değerlendirilmektedir.
Her ne kadar Sayın Bakan küresel aktör gibi birtakım vizyonlar ortaya
koysa da, eski Dışişleri Bakanımız Sayın
Yaşar Yakış bölgesel güç olma yolunda bir ülke gibi
değerlendirse de Türkiyeyi, Türkiye gerçek anlamda bir bölgesel güçtür.
Ama gelin görün ki, Türkiyeye yapılan muamele, Türkiyeye süper güçler
tarafından uygulanan muamele bir bölgesel güç muamelesi değildir.
Türkiyeye Ben burada bunu yapıyorum, sen bana yardım et. veya
Böyle yapıyorum, bana yardım etmelisin. gibi âdeta direktif verici,
bölge gücü olan Türkiyeye direktif verici bir politika uygulanmaktadır
değerli milletvekilleri. Bu, beni, milletimizi, Türk milletini son derece
rahatsız etmektedir. Türkiye, gücünün farkında olmalıdır,
gücünün üstünde bir politika uygulamamalıdır, gücünün altında
ülkelere uygulanan muameleye de rıza göstermemelidir.
İşte, Sayın Davutoğlunun, Sayın
Bakanımızın, 2002den beri aslında görünmez
Dışişleri Bakanlığından görünen
Dışişleri Bakanlığına geldikten sonra Türkiyeyi
getirdiği noktayı şöyle bir analiz etmek lazım. Türkiye'nin
dış politika öncelikleri, dış politika sorunları
hakkında acaba neredeyiz, neler yapıldı? Bunu bir ortaya koymak
gerekir.
Öncelikle, komşularımızla sıfır sorun
politikası ne durumda? Çok ciddi olarak, bir stratejik derinlik olarak
komşularımızla sıfır sorun, gerçekten sıfır
sorun mu? Bugün geldiğimiz noktada Suriyenin dışında acaba
komşularımızla sıfır sorun var mı? Suriyeyle de
olan bu sorun acaba uzun vadeli midir, yarın Beşar Esad sonrası
Suriyeyle tekrar bir sınır sorunu, sınır aşan sular
sorunu veya bunun terör boyutuyla ilgili sorunlar
çıkmayacağını kim garanti edebilir? Onun
dışında, Yunanistan ve Ermenistanla ilgili sıfır
sorun acaba ne durumdadır? Irakla ilgili durum ne durumdadır? Ermenistan
ve Yunanistanın, Türkiye'nin sıfır sorun politikasına
karşı Türkiye'ye sıfır taviz politikası acaba ne
durumdadır, onu bir açmak lazım. AKP Hükûmeti,
başlandığında
Yunanistanla olan yılların
sorunları hakkında AKPnin Egeyle ilgili, Kıbrısla ilgili
başlattığı gizli görüşmelerin sonu ne oldu acaba?
Yunanistan hangi tavizi verdi? 25inci boylamın doğusunda sizin
karasularınızla veya hava sahanızla ilgili bir taviz mi verdi
yoksa Kıbrısla ilgili tezlerinizde bir taviz mi verildi? Hayır.
Hiçbir ülke millî menfaatlerinde, kolunu kesme noktasına gelene
kadar asla taviz vermez. İşte bizim yanılgımız, bizim
dış politikamızın yanılgısı, birtakım
iyi niyet gösterileriyle dış politikayı yönlendirebileceği
vehmine kapılmaktır. Böyle olmadığını gerek
Yunanistanla gerek Ermenistanla yürütülen müzakerelerde gördük. Büyük
şaşalarla imzalanan protokolden sonra, acaba, Ermenistanın
Türkiye'ye karşı sıfır tavizi
Benim de içinde
bulunduğum bir seminerde, Meclis Başkanı ve milletvekillerinin,
hiçbir yeri olmadığı hâlde jenosidi dile getiren, diplomatik
usullere aykırı olarak, yeri olmadığı hâlde dile
getiren ve bu konularda asla taviz vermeyen bir Ermenistanın yüzde 35
ekonomisinin bağlı olduğu bir kapıyı açabilecek
şekilde bir politika uygulamak ve daha sonra da bundan vazgeçmek, Sessiz
politika güdüyorum. diye bir noktaya gelmek ve -ne olacağı meçhul
olan- Türkiye üzerinde büyük baskılara sebep olmak hangi vizyonun, hangi
stratejik derinliğin bir ürünüydü acaba? Bunları da milletimizin
takdirine bırakıyorum.
Diğer yandan, Kıbrısla ilgili Sayın
Başbakanın direkt ağzından, 2002 yılında:
Çözümsüzlük çözüm değildir.
Kırk yıldır, statükoyla Kıbrısta bir yere
varamamıştır. diyerek başlayan Kıbrıs vizyonu
bugün ne durumdadır? 2002 yılına geldiğinizde
Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında Garantörlük
Anlaşmasından doğan bir sorundu. Acaba bugün Kıbrıs,
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasındaki bir sorun mu?
Değerli arkadaşlarım, vicdanlarınıza hitap ediyorum.
Bugün Kıbrıs âdeta Türkiyenin Avrupa Birliğine girişinin
bir ön şartı şeklinde deklare edilmektedir. 2003ten sonraki
bütün Avrupa ilerleme raporlarına bakınız, Kopenhag
Kriterlerinde olmamasına rağmen Kıbrıs Türkiyenin önünde
Avrupa Birliğine üyeliğinin bir gerekçesi gibi gösterilmektedir, artı
2004 yılında Annan Planına Evet diyen Kuzey Kıbrıs
cezalandırıldı, Güney Kıbrıs Avrupa Birliğine
alındı. Avrupa Birliğine alınan Güney Kıbrıs ise
bildiğiniz gibi Türkiyenin fasıllarının açılmasına
itiraz etmektedir ve birçok faslın açılmasını
engellemektedir yani Avrupa Birliğine girişimiz Kıbrıs Rum
Yönetiminin insafına kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Atılgan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Evet, bitiriyorum Sayın
Başkan.
Tabii, dış politika konusunda o kadar yüreğimiz dertli
ki Türkiyenin içine düşürüldüğü durumu hazmetmek mümkün
değildir, Türk milletinin de hazmetmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla, Kıbrıs bugün geldiği
noktada, Avrupa Birliği ve Türkiye uluslararası birtakım
kuruluşlarla Türkiye arasında bir sorun hâline gelmiştir ve
Güney Kıbrıs, Türkiyenin önündeki bütün şeyleri
engellemektedir.
Avrupa Birliği projesi ne oldu acaba? Bugüne kadar 35 tane
fasıllardan 13ü açıldı, 13üncü açılırken bakanlar
gene gitti Avrupada büyük bir tantanayla 13üncü fasıl açılıyor
diye seremoni yaptılar. Bugüne kadar beyler, bir tane, bakın, bir
tane fasıl kapandı. Eğer bu süratle Avrupa Birliğiyle
görüşmeler devam ederse, bu süratle devam ederse yüz elli yıl
sürüyor, hatta 35x5=175 yılda ancak Avrupa Birliği
fasıllarını kapatabilirsiniz. Neden? derseniz, bunlar,
bunların tamamı AKPnin dış politikadaki gafletiyle
ilgilidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Atılgan, teşekkür ediyorum
efendim sizlere.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Evet, bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Lütfen, son cümlenizi alayım.
Buyurun.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Evet, NATOyla ilgili Sayın
Rasmusseni bir gecede seçtirdiniz, Hayır. dediniz sonra seçtirdiniz. Ne
karşılığı? Neden bir gecede bundan vazgeçtiniz
İslam düşmanlığı belli olan Sayın Rasmussen
hakkında? Onu da mutlaka izah etmelisiniz. Dediniz ki Bir NATO Genel
Sekreter Yardımcılığı alacağız. Acaba ne
oldu, neden bu kadar zaman geçmesine rağmen bir Genel Sekreter yardımcılığını
hâlâ Türkiyeye vermediler veya böyle birini seçtirmeye değer miydi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Özür dileyecekti.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Milletimizin ve
ahlakımızın temel direği olan İslama düşman bir
kişiyi seçtirmeye değer miydi?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın
Bakan; dış politikada Türkiyeye reva görülen muamele sizi
rahatsız etmiyor mu?
Askerlerinin başına çuval geçirilen, büyükelçileri alçak
koltuklarda oturtulan, uluslararası sularda vatandaşları
öldürülen, gemileri esir aldırılan, hâlâ orada esir kalan, ciddi
birçok ülkede parlamentolarından cetlerine soykırım
tasarıları geçirilen bir dış politikanın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Atılgan.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) ...içine düştüğü durum
sizi rahatsız etmiyor olabilir ama benim canımı yakıyor,
milletimin de vicdanını derinden yaralıyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Muş
Milletvekili Nuri Yaman.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı
Dışişleri Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının ikinci bölümü hakkında
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Bu nedenle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Günümüz dünyasında 180den fazla bağımsız
devletin bulunduğu bugün bir gerçek. Devletler ile diğer örgüt ve
kurumlar arasındaki en önemli fark, devletin kendinden daha yüksek bir
başka gücün denetiminde olmaması farkıdır yani devlet
bağımsız ve egemendir. İşte, bu bağımsız
ve egemen devletler arasındaki ilişkileri genel anlamda
uluslararası ilişkiler düzenlemektedir. Uluslararası ticaret,
turizm, haberleşme, bilgi ve teknoloji alışverişi, göç ve
mülteci sorunları gibi birçok konu devletler arasında ortak
çalışmayı zorunlu kılmıştır.
Bir devletin diğer devletlerle ilişkilerinin büyük bir
bölümü Dışişleri Bakanlığı
aracılığıyla yürütülmektedir. Bu açıdan, söz konusu
Bakanlık, bütün ülkeler için olduğu gibi bizim ülkemiz için de
önemlidir ve önemli işlev ve fonksiyonları vardır.
Dışişleri Bakanlığından elde edilen
bilgiler doğrultusunda, 1924 yılında 39 dış
temsilciliğe sahip olan Türkiyemiz, bugün, yurt dışında
185 misyonla temsil edilmektedir. Bu dış
misyonlarımızın 107si büyükelçilik, 11i daimî temsilcilik ve
57 tanesi de başkonsolosluk düzeyindedir. Dışişleri
Bakanlığı, hâlen, merkezde ve dış
teşkilatlarında 985 kişilik diplomat sayısıyla bu
görevi yürütmekte ve bu görevi üstlenmiş bulunmaktadır.
Görüşülmekte olan bu yasa tasarısı ile
Dışişleri Bakanlığı önemli bir yapısal
değişikliğe uğratılmak isteniyor. Söz konusu
değişikliklerden en önemlisi, büyükelçilerin görev
tanımıyla ilgili olan değişikliktir. Tasarının
yasalaşması hâlinde, büyükelçiler artık sadece devleti ve
Cumhurbaşkanını değil aynı zamanda hükûmeti de temsil
edecek bir konuma gelmektedir. Böylece, dış misyon görevi üstlenen
büyükelçiler hükûmetin politikalarının dışına
çıkamayacak bir konuma ve statüye kavuşturulmak isteniyor.
Bilindiği üzere, dış politika bir devlet
politikasıdır ve hükûmetler bu politikaları en etkin bir biçimde
uygulamaya çalışan kurumlarımızdır. Yapılmak
istenen bu değişiklik hem hukuka aykırılık teşkil
edecek hem de bir kısım ciddi sorunları birlikte yaratacaktır.
Öncelikle Anayasanın 104üncü maddesi,
Cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil
ettiğini öngörmektedir. İlgili maddenin (b) bendinin dördüncü
fıkrasında ise, Cumhurbaşkanına, devletin başı
olma sıfatıyla, yabancı ülkelere Türk devletinin temsilcilerini
gönderme yetkisi tanınmıştır. Dolayısıyla,
metinde geçen Hükümeti temsil eder. ibaresi açık bir şekilde,
sözünü ettiğim Anayasanın ilgili maddesine aykırıdır.
Ama ne yazık ki AKP Hükûmeti, her zaman yaptığı gibi,
hukuku yine hiçe saymakta, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edileceği aşikâr olan bir düzenlemeye bile bile gitmektedir.
Mademki böyle bir düzenlemeyi getirmeyi düşünüyor idiniz,
daha iki ay önce Anayasa paketi bu Mecliste görüşülüp kabul edilmedi mi?
Paketteki 104üncü maddeyle ilgili olarak da bir değişiklik
yapsaydınız ve hiç olmazsa bu sefer Anayasaya aykırı bir
hüküm getirmekten kurtulsaydınız olmaz mıydı diye
soruyorum? Yoksa aklınız o sırada başka yerlerde mi
dolaşıyordu?
Biz 12 Eylül darbe Anayasasının tamamen
kaldırılmasını herkesten çok arzu eden bir partiyiz ancak
sonuçta, hâlihazırda yürürlükte olan bir anayasa var ve uluslararası
anlaşmalardan sonra geçerli olan en üst hukuki metin hâlâ bu
Anayasadır. Sanırım tekrar etmekte fayda var yasalar
anayasalara aykırı olmaz diye.
Şimdi merak ediyorum: Hükûmet kanun
tasarılarını hazırlarken acaba ilgililer oturup da
Anayasayı bir kez bile okuma ihtiyacını duymuyorlar mı?
Ama görünen o ki sanki inadına hukuk zorlanmakta, hatta kanunların
çıkarılması için değil, bizatihi iptal edilmesi çaba sarf
edilmekte.
İktidar tarafından, sürekli olarak Biz
çıkarıyoruz ama Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Biz ne yapalım,
elimizi, ayağımızı bağlıyorlar,
yakınmasını şimdiden duyar gibiyim.
Evet, değerli AKPliler yanlış yapıyorsunuz.
Ben size şuradan net, açık olarak ileteyim ki sizin bu
yanlışlarınıza karşı muhalefet olarak ve ana
muhalefet partisi olarak, tarihinde görülmemiş kadar, Anayasa Mahkemesinde
aleyhinize açılmış olan ve iptalle karşı
karşıya olduğunuz düzenlemeler vardır. Lütfen bu alışkanlığınızdan
vazgeçiniz.
Yine, uluslararası teamüller ve uygulamalar da büyükelçilerin
devleti temsil ettiği yönünde düzenlemeler getirmiştir. Elbette ki
dış politika, kaçınılmaz bir şekilde, iktidara gelen
siyasal görüşün etkisinde, belki hükûmet politikalarının
uygulaması altında kalabilir. Ancak kaçınılmaz olan
başka bir gerçek daha vardır ki bu da bir devletin uluslararası
ilişkilerinin hükûmetlerin politik çıkarlarına asla hizmet
etmemesi gerektiğidir. Bu politikalar partilerin ve hükûmetlerin
çıkarlarına göre değil, ulusal çıkarlara göre
yürütülmelidir. Oysa açıkça anlaşılmaktadır ki siz kendi
iktidarınız döneminde, nasıl valileri, benim de mensup
olduğum bir meslek grubunu bir AKP valisi hâline getirdiniz, nasıl
ki buralara liyakat ve ehliyet ilkelerine uymadan, sadakat ilkesiyle size
bağlı olan valileri atadınız, herhâlde niyetiniz
büyükelçilerimizin de o saygın konumlarını bu valilerin konumuna
getirmektir.
Geçende Abantta yapılan bir toplantıda üzülerek ve içim
sızlayarak bir meslektaşımın açıklamalarını
dinlediğimde Eyvah! dedim, valiler bu kadar mı iktidar
bağımlısı olurlar, valiler bu kadar mı kendilerini
bulundukları mevki ve makamlarda başka görevlere atanmak için bu
kadar mı bu mesleği ayaklar altına alırlar? Ama ben o
sevgili meslektaşlarıma bu işi çok görmüyorum çünkü eğer
bir başbakan kalkar, oturup kalktıkça, valileri hukukun ve
halkın valisi olmaktan çıkarıp bir partinin yandaşı
gibi, buzdolapları, kömürleri, makarna torbalarını bunlara
dağıttırmayı emrederse ne yazık ki valiler bu
beklenmedik durumla, bu istenmeyen durumla karşılaşabilir. Ve bu
dönemin yaratılan bu vali imajının en kısa sürede
kaldırılarak o valilerin devletin valisi, halkın valisi, hukukun
valisi olmasını sağlayacak bir rotaya, yeni bir düzenlemeye
gelmelerini
Onların kıdemli bir ağabeyleri olarak sesleniyorum:
Oralarda iktidar partisinin bir sesi olacak şekilde, o onurlu kurumun, o
değerli kurumun, devletin valisi gözüyle bakılan, halkın bu
imajını yıkmamalarını ve buna göre hareket etmelerini
diliyorum. Yine, bu atamalarla, hükûmetin büyükelçisi olmayacak şekilde,
bu elçilerimizin de devletin ulusal çıkarları doğrultusunda ve
Cumhurbaşkanlığını temsil ettikleri bir imajla bu
görevlerini yapmalarını diliyorum.
Vaktin darlığından dolayı, sadece,
Dışişleri Bakanlığının meslek
mensuplarının bu taşradaki durumlarıyla ilgili birkaç söz
söyledim. Ancak unutmamalı ki bugün, taşrada Dışişleri
Bakanlığını temsil eden büyükelçileri,
başkonsoloslukları ve müsteşarları, meslek memurları
dışında burada, merkezde de çalışan bir sürü merkez
memurları bulunmaktadır. Ekonomik ve sosyal haklar
bakımından en mağdur kesimi de bu merkezde çalışan
meslek memurlarıdır. Hazırlanan bu teklifle, bu konumdaki
memurların merkez teşkilatındaki durumlarıyla ilgili hiçbir
düzenlemeye, içtenlikle araştırmama rağmen rastlayamadım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Yaman, konuşmanızı
tamamlayınız.
M. NURİ YAMAN (Devamla) Yeni vizyon iddiasıyla
başlayan, Türkiyenin giderek genişleyen ve çeşitlenen
dış politikası gündemi çerçevesinde, çalışanların
ortaya çıkan yeni sorumlulukları ve artan iş yükü de dikkate
alınarak en azından merkez memurlarının da bu kapsamda
değerlendirilmesi gerektiğine inanan bir insanım. Böylesi bir
dönemde, bir umut olarak teşkilat yasasının
değiştirilmesini bekleyen memurlar için sürecin beklentilerin çok
gerisinde kaldığını da buradan vurgulamak istiyorum. Ancak,
özellikle son altı yedi yılda merkezde çalışan
memurların ekonomik durumu istikrarlı bir şekilde
kötüleşmiş, emsal kurumlarla aradaki maaş ve sosyal haklar
makası iyice açılmıştır. Bakanlık
çalışanlarının acilen, emsal kurumlar ile
Dışişleri Bakanlığı arasındaki ekonomik ve
sosyal hakları bakımından en kısa sürede gerekli yasal
düzenlemeye geçmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. NURİ YAMAN (Devamla) - Aksi hâlde, çalışma
barışı bozulacak ve var olan bu sorunlar ciddi boyutlara
ulaşacaktır diyerek yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.
AK PARTİ Grubu adına Karabük Milletvekili Sayın
Mehmet Ceylan.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının ikinci bölümüyle
ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, dün kaybettiğimiz
Şemdinlideki şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına
ve milletimize de başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
bugün, gerçekten, Dışişleri Bakanlığımız ve
dış politikamız açısından önemli bir yasa
tasarısını görüşmekteyiz. Öncelikle, yasa
tasarısının Dışişleri Bakanlığımıza
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Bu yasa
tasarısının görüşmelerinde, gerek Komisyondaki görüşmelerde
gerekse de Genel Kuruldaki, katkılarından dolayı da iktidar ve
muhalefet partisi temsilcilerine de ayrıca teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı
bir revize yasa tasarısıdır. Dışişleri
Bakanlığının Teşkilat Yasasını revize eden,
yeniden düzenleyen bir yasa tasarısı hükmündedir. Yirmi yıl
aradan sonra Dışişleri Bakanlığımızın
Teşkilat Yasası değerli katkılarınızla revize
edilmekte ve yeniden düzenlenmektedir. Her ne kadar geçen haftaki
görüşmelerde Sayın Bakanımız ve ilgili arkadaşlarımız,
böylesi bir yasa tasarısına niçin ihtiyaç duyulduğu, niçin
Dışişleri Bakanlığımızın yeniden
yapılandırılmasına ihtiyaç duyulduğu detaylı bir şekilde
ifade edildi ancak ben de izin verirseniz, sadece birkaç cümle ile böyle bir
yasa tasarısına niçin ihtiyaç duyuldu, onu ifade etmeye
çalışayım.
Değerli arkadaşlarım, ülkemiz, bilindiği üzere
Hükûmetimiz döneminde gerek bölgemizde gerekse uluslararası platformda
gerçekten aktif ve etkin bir dış politika izlemektedir. Böylesi bir
dış politikayı bir zorunluluk olarak ülkemiz açısından
değerlendiriyorum. Niçin zorunluluk değerli arkadaşlarım?
Her şeyden önce, yüzyıllara dayanan, tarihimizden gelen bir
zorunluluk, kültürümüzden gelen bir zorunluluk, inancımızdan gelen
bir zorunluluk ve onun ötesinde, bulunduğumuz coğrafyada coğrafi
şartlardan kaynaklanan bir zorunluluk olarak ifade etmek isterim.
Gerçekten, Hükûmetimiz döneminde etkin ve aktif bir dış politika
izlenmekte gerek yakın komşularımızla olsun gerekse
uluslararası alanda dünya barışına önemli katkılarda
bulunmaya çalışan bir dış politikamız söz konusudur.
Bilindiği üzere, yıllardır bazı yakın
komşularımızla olan sorunlarımızın ve donmuş
ihtilafların çözümü konusunda gerekse de bizim
dışımızdaki komşu ülkeler arasındaki
ihtilafların giderilmesi konusunda Hükûmetimiz çok önemli aktif bir destek
vermektedir ve bu ihtilafların halli konusunda da azami gayret
göstermekte, bu konuda gerçekten proaktif bir dış politika
izlemektedir.
Diğer yandan, elli bir yıldır üye olmaya
çalıştığımız ve cumhuriyet tarihinin en büyük
projesi olarak nitelendirdiğimiz Avrupa Birliğiyle entegrasyon ve
katılım sürecine de azami gayret gösterilmekte ve çaba
harcanmaktadır. Bununla da kalmayıp sadece bölgesel sorunlar
değil, Medeniyetler İttifakı gibi, Birleşmiş Milletler
öncülüğünde geliştirilen, dünya barışına daha fazla
katkıda bulunmayı hedefleyen projelerde de Türkiye, etkin ve aktif
bir dış politika izlemektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
işte böylesi uluslararası ilişkilerin büyüyen, genişleyen
boyutuna, kapsamına paralel bir şekilde, Dışişleri
Bakanlığının da kurumsal kapasitesinin geliştirilmesi
ve güçlendirilmesi artık bir zorunluluk hâline gelmiş
bulunmaktadır. İşte, bu kanun tasarısı ile esas olarak
Dışişleri Bakanlığımızın ihtiyaç
duyduğu kurumsal kapasitesinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi esas
alınmış bulunmaktadır. Her şeyden önce, bu kanun
tasarısı ile Dışişleri
Bakanlığımızın ihtiyaç duyduğu nitelikli personel
ihtiyacı büyük ölçüde yeni kadro tahsisleriyle
karşılanmaktadır.
Hâlen, Bakanlığın merkez ve yurt
dışı teşkilatında, toplam 5.371 personel görev
yapmaktadır değerli arkadaşlarım. Yurt dışı
temsilciliklerindeki toplam personel sayısı ise yaklaşık 4
bin civarında olup bunların sadece 600ü meslek memuru olarak
isimlendirdiğimiz kariyer diplomatlardır. Yani tüm bu dış
politikayı, dış temsilciliklerimizde, sadece ve sadece şu
anda 600 meslek memuruyla icra etmekteyiz. Diğer taraftan, yine, meslek
memuru olarak merkezde görev yapan arkadaşlarımızın
sayısı da 400 civarında bulunmaktadır.
Ülkemizin yoğun dış politika gündemine nazaran daha
az yoğun gündeme sahip birçok orta ve küçük ölçekteki ülkelerde dahi,
Dışişleri Bakanlığının meslek memuru
sayısından çok daha fazla kariyer memuru istihdam ettiklerini
görmekteyiz. Elbette ki bu fark, Dışişleri Bakanlığı
çalışanlarının özverili çalışmalarıyla
kapatılmaya çalışılmaktadır ancak bu
sıkıntı artık sürdürülemez, telafi edilemez boyutlara
gelmiş bulunmaktadır değerli arkadaşlarım çünkü
Bakanlık bünyesinde yeni yurt dışı temsilcilikler
açılmakta ve büyüyen bir dış politika çerçevesinde ihtiyaçlar
azami ölçüde artmış bulunmaktadır.
2009, 2010, 2011 yıllarında açılan ve açılacak
olan yeni temsilcilik sayısı 42ye ulaşmış
bulunmaktadır değerli arkadaşlarım. Bunlardan 16sı
Afrika ülkelerindedir. Yeni açılan ve açılacaklarla birlikte
Bakanlığın toplam dış temsilcilik sayısı
2011 yılında 210u aşacaktır.
Sadece dış temsilciliklerin değil, her geçen gün
artan dış politika kapasitesi çerçevesinde Bakanlığın
bir anlamda mutfağı konumunda olan merkez teşkilatının
da personel açısından -hem nitelik hem de nicelik
açısından- güçlendirilmesi gereği ortaya çıkmış
bulunmaktadır. Bu tasarıyla merkez teşkilatında mevcut olan
15 genel müdürlük sayısı 25e yükseltilmektedir.
Diğer taraftan, Eğitim Merkezi Diplomasi Akademisine
dönüştürülmekte, ayrıca İstanbul Temsilciliğine ilave
olarak Türkiye içinde 4 ayrı merkezde daha Bakanlığın
irtibat bürosu kurulmaktadır.
İşte, değerli arkadaşlarım,
tasarıyla, dış temsilciliklerin, merkez teşkilatı ve
yeni açılacak irtibat bürolarının da ilavesiyle ihtiyaç
duyduğu personel sayısı karşılanmaya
çalışılacaktır.
Kanun tasarısıyla sadece Bakanlığın
ihtiyaç duyduğu nitelikli personel ihtiyacı karşılanmakla
kalmıyor, bunun yanında Bakanlığın yönetim ve bütçe
imkânları, personelin özlük hakları, Bakanlığın
hukuki, fiziki ve bilişimsel altyapısı gibi birbirine
sıkı sıkıya bağlı kapasite artışı
ve ihtiyaçlar da karşılanmış olacaktır. Böylece,
görüşmekte olduğumuz tasarıyla, Bakanlığın hizmet
altyapısını oluşturan bileşenleri çağdaş
standartlar ışığında ve gelecekteki ihtiyaçlar göz
önünde bulundurularak yeniden oluşturulmuş olacaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
tabii, sözlerim sona eriyor ancak şunu ifade etmek isterim:
Bakanlığımızın ihtiyaç duyduğu personel
ihtiyacı, bu tasarıyla yeni kadro tahsisleri karşılanmakta,
ayrıca personelimizin daha verimli ve onların
çalışmalarını teşvik etmek açısından
çeşitli mali unsurlarla da desteklenmektedir, çeşitli mali haklar da getirilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Ceylan,
konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET CEYLAN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, ifade ettiğim gibi,
gerek yurt içi merkez teşkilatında gerekse yurt dışı
temsilciliklerdeki görev yapan arkadaşlarımızın mali
haklarını da imkânlar ölçüsünde genişletme imkânı
bulmaktayız bu kanun tasarısıyla.
Özetle, değerli oylarınızla kabul edilecek
Dışişleri Bakanlığı teşkilat yasasıyla
Dışişleri Bakanlığı kurumsal kapasitesi daha çok
büyütülmüş, Türkiye'nin yürütmüş olduğu etkin dış
politikanın daha etkili bir şekilde yürütülmesine fırsat
vermiş olacaksınız.
Destekleriniz için tekrar teşekkür ediyorum, kanunun
Dışişleri Bakanlığımıza ve dış
politikamıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Bolu Milletvekili Metin Yılmaz.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
METİN YILMAZ (Bolu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının ikinci bölümü hakkında şahsım
adına söz aldım. Sizleri bu vesileyle saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce, aziz şehitlerimize Allahtan
rahmet, kederli ailelerine ve aziz milletimize
başsağlığı diliyorum.
Bakanlığın dış teşkilatı son
yirmi yıl içerisindeki en büyük genişleme sürecinden geçmektedir. Bu
genişleme süreci belirli bir bölgeyle sınırlı kalmayıp
küresel bir planda meydana gelmektedir. 2009, 2010 ve 2011 yıllarında
açılan ve açılacak olan yeni temsilcilik sayısı 42ye
ulaşmış, Bakanlık dış teşkilatını
oluşturan toplam temsilcilik sayısı ise 2011de 210u
aşacaktır.
Yeni temsilciliklerden 16sı sahranın güneyindeki
Afrikada bulunmaktadır. Böylece Afrikadaki toplam büyükelçilik
sayısı 30a çıkmış olacaktır. Bu genel tablo,
Dışişleri Bakanlığının kurumsal
kapasitesinin güçlendirilmesini gerekli kılmaktadır.
Bakanlığın insan kaynaklarının niteliği,
niceliği, yönetimi ve özlük haklarıyla hukuki, fiziki ve
bilişimsel altyapısının geliştirilmesi öncelikli
ihtiyaçlar olarak ortaya çıkmış durumdadır. Görüşmekte
olduğumuz yeni teşkilat kanunu, yeniden yapılanmanın ana
unsurlarından birini oluşturmakta olup çağdaş diplomasi
uygulama standartları ve kurumsal ihtiyaçlar zemininde yeni bir
anlayışla kaleme alınmıştır. Bu çerçevede,
mesleki gelişim, kurumsal gelişimin odak noktası olarak
belirlenmiştir.
Diplomat adaylarının geldiği fakülteler
bağlamında daha kapsayıcı bir yaklaşım
öngörülmektedir. Hazırlanan tasarıyla başarılı
diplomatlarımızın daha erken büyükelçi olabilmesinin önü
açılmaktadır. Bakanlıktaki görev, yetki ve sorumluluk
paylaşımının daha işlevsel kılınması
amacıyla mevcut personel yapılanmasında ve görev tanımlarında
köklü değişiklikler tasarlanmıştır. Ayrıca
konsolosluk ve ihtisas memurluğu adı altında ikinci bir
kariyer sınıfı oluşturulmuştur.
Genişleyen dış teşkilata paralel olarak merkez
teşkilatının da güçlendirilmesi için önlemler
planlanmış, Bakanlığın uluslararası hukuk
alanında daha güçlü kılınması hedeflenmiştir. Yurt
dışında ağır hayat şartları ve ciddi
güvenlik, sağlık riskleri altında görev yapan personel için
teşvik mekanizmaları tasarlanmakta, yurt dışı görevler
sırasında verilen çocuk eğitim yardımı, amaca hizmet
eder hâle getirilmektedir.
Yurt dışı görevlerle bağlantılı olarak
öngörülen mali hakların sadece Dışişleri personelini
değil, yurt dışına sürekli görevle atanmış
diğer tüm kamu personelini de kapsaması sağlanmaktadır.
Nihai tahlilde, yeni teşkilat kanunu tasarısıyla Türkiye
Cumhuriyetinin dış politika faaliyetleri için yeni ve daha
sağlam bir hukuki zemin oluşturulmakta, çağdaş
dış politika yürütme araçlarının kullanımına
imkân sağlanması ve öngörülen dış politika hedeflerine
sürdürülebilir bir temelde ulaşılması hedeflenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede
hazırlanmış olan Dışişleri
Bakanlığı teşkilat yasasının hayırlı
olmasını diler, hazırlık aşamasında emeği
geçen herkese teşekkür eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Başka bir söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, söz talebi yoksa
ben söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Genç, söyledim Başka söz talebi
yoktur. dedim, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, bir söz hakkı daha var, söz
istiyorum.
BAŞKAN Efendim, bakınız, Sayın Genç,
tartışmayalım bakın şimdi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, niye
tartışacağız?
BAŞKAN Telefonla konuşuyordunuz, ben söyledim efendim.
Önceden söyleyecektiniz. Benim yapacağım bir şey yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, keyfî yönetmeyin.
İki kişinin konuşma hakkı var, ben söz istiyorum.
BAŞKAN Lütfen
İstirham ediyorum
Lütfen
arkadaşlar
Kimseye yapmıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, ne demek yani? Söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, söz istiyorum ya
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Bakan
KAMER GENÇ (Tunceli) Sen keyfî nasıl yönetirsin orayı?
BAŞKAN Soru-cevap işlemine geçiyoruz. diyoruz
Sayın Genç, tartışmayalım.
Sayın Tankut, buyurun efendim
YILMAZ TANKUT (Adana) Efendim, tartışma var,
nasıl soracağız?
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, söz istiyorum ya
Sayın Başkan, o kürsüyü doğru dürüst yönet.
BAŞKAN Bakınız Sayın Genç, Sayın Bakan
da aynı şeyleri söyledi. Zamanında bildirmediniz dedim,
Sayın Bakana söz hakkı vermedim. Hiç onun için tartışmaya
gerek yok efendim.
Sayın Tankut, buyurun efendim.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Bakan
KAMER GENÇ (Tunceli) Kişisel ikinci sözü ben istiyorum.
BAŞKAN Bir dakika efendim, bir dakika
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya böyle keyfîlik olmaz Sayın
Başkan. Orası senin babanın
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Tankut, buyurun efendim.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkanım,
tartışmayı kesin ondan sonra sorayım.
BAŞKAN Sayın Tankut, konuşmuyorsunuz
kardeşim, ne yapayım yani. İstirham ediyorum yani
YILMAZ TANKUT (Adana) Efendim orada bir tartışma var,
nasıl konuşayım?
BAŞKAN İstirham ediyorum yani
YILMAZ TANKUT (Adana) Önce Sayın Genç bir otursun, ondan
sonra konuşalım efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Söz istiyorum. Sayın Başkan, bana
söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN Hayır efendim. Ben Soru-cevap işlemine
geçiyorum. dedim, işte Grup Başkan Vekiliniz de var, diğer
arkadaşlar da burada. Lütfen böyle yani isteğiniz zaman
istediğiniz anda çıkıp konuşma hakkı yoktur, böyle bir
şey yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tankut.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, söz istiyorum.
YILMAZ TANKUT (Adana) Efendim, zaman geçiyor, Sayın Genç
BAŞKAN Sayın Tankut, zatıaliniz konuşmuyor
efendim, sürekli baştan alıyorsunuz
Başlatın süresini.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkanım, böyle bir
şey olur mu? Nasıl sorayım efendim? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Siz ve diğerleri konuşurken
nasıl soru sorsun yani? Size saygısızlık olmaz mı?
YILMAZ TANKUT (Adana) Önce sükûneti sağlayın
Sayın Başkan lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) Söz istiyorum, yani benim hakkım
İç Tüzükten. Her bölüm üzerinde 2 milletvekilinin konuşma hakkı
var.
SUAT KILIÇ (Samsun) Soru-cevaba geçmeden ama.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Bakan
BAŞKAN Sayın Tankut, bir dakika efendim, sürenizi
yeniden başlatıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Söz hakkını sen milletvekilinden
alamazsın Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Genç, bakınız, ben size
şunu ifade ediyorum: Ben Soru-cevap işlemine geçtim. dedim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tam o sırada, geçerken istedim ben.
BAŞKAN Sayın Bakan da burada, Sayın Bakanın
da talebi oldu, Sayın Bakanım, zamanında belirtmediniz,
vermem. dedim. Siz istediğiniz anda burada söz hakkının size
ait olduğunu mu zannediyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır.
BAŞKAN Lütfen, böyle bir şey yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kötü yönetiyorsunuz.
BAŞKAN Lütfen efendim
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzükü rafa
kaldırmışsın.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Kapandı efendim, süreniz bitti. Bir türlü
başlamadınız ki Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) Başlıyorum efendim.
BAŞKAN İstirham ediyorum.
YILMAZ TANKUT (Adana) Irakın kuzeyindeki bölgesel
yönetimin aşiret reisi olan Mesut Barzaninin kırmızı
halı ve devlet protokolüyle karşılanmasında kendisine
hitaben
(*) Mesut yani Mesut Ağabey şeklinde bir
hitabınız oldu mu? Olduysa bu hitap tarzına neden ihtiyaç duydunuz?
Bu hitap tarzı bir diplomasi geleneğinin mi, yoksa Barzaniyle özel
bir dostluğunuzun ve yakınlığınızın neticesi
midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tankut.
Sayın Akkuş, buyurun efendim.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakan; dün akşamki ve bugün de devam eden haberlerde Suriye Devlet
Başkanı Beşar Esad Türkiye-İsrail ilişkileriyle ilgili
olarak Türkiye İsraille ilişkilerini düzeltme yoluna gitmelidir.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulması bölge ülkelerine de zarar
vermektedir. demiştir. Hâlbuki Mavi Marmara gemisi
saldırısı sonrası Türkiye'nin yanında olduğunu
belirtmişti. Bu beyanlar, vizeyi kaldırdığımız bu
ülkeyle ilişkilerimizi yeniden ele almayı gerektirecek mi? Böyle
davranmasında sizin İsrail Ticaret Bakanıyla gizlice
görüşmenizin bir etkisi bulunmakta mıdır?
(*) Bu bölümde Hatip
tarafından, Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.
İki: Ermenistanla yapılan protokol
anlaşmaları sırasında ABD Dışişleri
Bakanı ile problem çözmüş ve çözmeyi başarmış bir
yetkili olarak gülerek fotoğraf çektirmiştiniz. Dün Sayın
Hillary Clinton sözde Ermeni Soykırım Anıtını ziyaret
etmiş ve önünde huşu içinde saygı duruşunda
bulunmuştur. Bu olayı nasıl karşılıyorsunuz? Bu,
komşularla sıfır sorun politikasını ne şekilde
etkileyecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Paksoy...
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, NATO Genel Sekreteri ataması
yapılırken pazarlık yaptığımız ve bu
pazarlık neticesi Rasmussenin Genel Sekreter olması
karşılığında bize Genel Sekreter
Yardımcılığı verilecek ve karikatür krizinden
dolayı özür dilenecekti ama bir gecede ne
karşılığı bu fikrinizi değiştirdiniz, sizce
bu ne kadar tutarlı bir davranıştır?
İkinci sorum, Çinliler tarafından Uygurlara uygulanan
katliamın üzerinden bir yıl geçti. Geçen bu zaman zarfında
Türkiye olarak ne gibi çalışmalar yaptınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner...
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, ABD
Dışişleri Bakanı Clintonın Erivan ziyareti
sırasındaki Soykırım Anıtını ziyareti
stratejik ortaklık veya Başbakanın BOP Eş Başkanlığı
söylemine ne derece uygundur?
İki, kamuoyunda gündeme gelen, ABDde Temsilciler Meclisinin
1984 yılında Ermeni Soykırım Yasa
Tasarısını tanıdığı iddiaları için ne
diyorsunuz?
Üç, dış politikada Kerkük, Karabağ, Urumçideki
zulümlerde sessiz kalınırken veya Kıbrıs Türk'tür Türk
kalacak. dediğimizde sesi kısılanların Filistin ve Gazze
konusuna geldiğindeki çığlıkların sebebi sizce nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bal, buyurun efendim.
ŞENOL BAL (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, son günlerde Kafkasya bölgesinde çok
hızlı gelişmeler yaşanıyor. Azerbaycana ABDnin,
Rusyanın ve Fransanın, yani Minsk Grubu eş
başkanlarının G20 zirvesinde toplanmaları, Hillary
Clintonın Azerbaycan ve Ermenistanı ziyaretleri ve
açıklamaları basına yansıdı. Türkiye bu
gelişmelerin neresindedir, Karabağ konusunda yaşanan
olayların neresindedir, izliyor muyuz, yoksa Hükûmete ABDnin verdiği
görev olan bu protokollerin gereğini yapmak için
sabırsızlanıyor muyuz?
İkinci sorum, Mart ayında Pariste yapılan
Uluslararası Turizm Fuarında Suriye Turizm
Bakanlığının dağıttığı haritada
Hatay ilimiz Suriye sınırları içerisinde gösterilmekteydi.
Hükûmet olarak, Dışişleri olarak bu konuda ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Benim sorum şu: Bu bakan kürsüsünde
oturan zat Türk toplumunun fikrî ve siyasi önderlerinin en büyük zaafı
kimlik, medeniyet tanımlaması konusunda kendine güveni olmayan ve
kararsız bir tavır sergilemeleridir. Türk toplumunda son iki
asırdır yaşayan elit-kitle ilişkisi son derece çarpık
bir düzlem üzerinde gelişmiş ve parçalanmış bir toplum
yaşamını ortaya çıkarmıştır. Bu
parçalanmış ve belirsiz toplum idealinin en önemli sebebi güçlü bir
medeniyet birikimine sahip olan bu toplumu başka bir medeniyete
kuyruk yapmak isteyen elitin
yaşadığı psikolojik dengesizlik hâlidir...
Şimdi, bu düşüncelerini aynen tekrarlıyor musun?
Yazdığın bir makalede Ahmet Bey, şimdi, burada Türk toplumu
yani Atatürk ve arkadaşlarını dengesiz ruh hâliyle suçluyorsun
ve getiriyorsun Osmanlı devletindeki büyük medeniyeti diyorsunuz, getirdi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkan
MURAT ÖZKAN (Giresun) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bugün İsrail Meclisinde konuşan
İsrail Genelkurmay Başkanı Türk meslektaşıyla birlikte
Mavi Marmara olayından beri istişare hâlinde olduğunu ve askerî
ilişkilerinin devam ettiğini ve devam edeceğini ifade etti. Siz
ise İsrailli bir bakanla bir otel süitinde gizli gizli buluştunuz.
Birinci sorum: Şimdi, bu İsraille yaşanan
ilişkinin adı nedir? Buna bağlı olarak Mavi Marmara
olayını neden yaşattınız ya da yaşandı? Bir
senaryo oynanmakta mıdır? Siz bu senaryoda rol olarak neyi
üstlendiniz, rolünüz nedir?
İkinci sorum: Örgütsel büyümeyi bir icraat olarak mı
görüyorsunuz?
Son sorum: İHHnın önceki başkanı AKP
milletvekili olmasından dolayı İHHyı AKP ya da siz mi
yönlendirdiniz? Mavi Marmarayı siz mi gönderdiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yaman
M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, bilindiği gibi sizin Bakanlık
yedi gün yirmi dört saat esasına göre çalışan bir
bakanlıktır. Bu Bakanlığın merkezde görev yapan
memurlarının aylıklarının en son düzenlendiği
tarih 1994 yılıdır. Aradan on altı yıl geçti.
Diğer bakanlıklardan farklı olarak bunlarda fazla mesai, döner
sermaye, servis ve pek çok ekonomik ve sosyal haktan yararlanmıyorlar.
Acaba bu merkezde çalışan personelinizle ilgili bir iyileştirme
düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, bunu ne zaman ve nasıl
yapmayı planlıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
ben de şehitlerimize rahmet diliyor, yakınlarına taziyelerimi
iletiyorum ve birinci bölümün müzakereleri sırasında gösterilen
anlayış için teşekkür ediyorum, ikinci bölümde de
yapıcı bir şekilde müzakereleri tamamlayarak Bakanlığımızın
bu teşkilat yasasının kabulüne hep beraber katkıda
bulunacağımızı düşünüyorum.
Öncelikle Sayın Hüseyin Pazarcının gündeme
getirdiği bir iki hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Sayın
Hüseyin Pazarcı, benim hem hukukçu olarak hem de entelektüel olarak
gerçekten takdir ettiğim bir milletvekilimizdir. Doğrusu, daha
hakkaniyetli bir yaklaşım bekliyordum entelektüel ve hukukçu
kimliğiyle çünkü ben bundan önceki oturumda yaptığım
konuşmada, açık bir şekilde daha önceki dönemde Doğu Kudüs
konusunda yürütülen politikaya örnekler verdim ve ısrarla bunların da
Türkiye Cumhuriyeti devletinin süregiden politikaları olduğunu,
sadece bizim Hükûmetimizle başlamadığını ifade ettim.
Aynen tutanaktan okuyorum: Türkiye açısından
baktığımızda niçin bizim meselemiz?
Sayın milletvekilleri, şu anda Doğu Kudüsteki dinî
mekânların idaresi bile hâlâ Osmanlıdan kalan teamüllerle
yürütülüyor. 1948 Savaşı sonrasında oluşan Doğu Kudüs
Komisyonu vardı Birleşmiş Milletlerde, Türkiye bu Komisyonun
üyesidir Amerika ve Fransayla birlikte ve hâlâ bu Komisyon Birleşmiş
Milletler bünyesinde varlığını sürdürmektedir. Biz bu
Komisyonun üyesiyiz.
Uluslararası hukuk açısından bu Doğu Kudüs
bizi ilgilendirir. 1967 işgali söz konusu olduğunda, Doğu
Kudüste Mescidi Aksaya İsrail bayrağı çekildiğinde
-Dışişleri arşivlerimizde var- ilk tepkiyi ve en sert
tepkiyi -rahmetle anıyorum- oradaki
Başkonsolosumuz vermiştir ve Bu bayrak buradan inmezse Türkiye
İsraille ilişkilerini gözden geçirecektir. demiştir.
Doğru da yapmıştır. 1980de İsrail Kudüsü
başşehir ilan ettiğinde de ilişkilerimiz maslahatgüzar
düzeyine indirilmiştir, doğru da yapılmıştır.
Geçmişte olduğu gibi bugün de Doğu Kudüs bizim meselemiz
olacaktır. Yani sizin iddia ettiğiniz gibi, ben, hiçbir
konuşmamda daha önceki hükûmetler döneminde yapılmış olan
çok olumlu katkıları, yapıcı katkıları,
doğru katkıları reddetmedim, hiçbir zaman biz reddi miras
etmedik. Ancak, her yeni şartta yeni bir politika gerekliliğini her
zaman vurguladık ve bu konuda da tereddüt göstermedik. Uluslararası
konjonktür değişirken politikalarda değişiklikler olur.
Statiklik, bir tür dogmatizmdir ve bizim her şeyden önce bundan uzak
durmamız lazım. Her an uluslararası konjonktürü tekrar
değerlendirmek durumundayız. Ama geçmişte yapılan
hizmetleri de biz her zaman hayırla yad ettik, yad etmeye devam
edeceğiz.
Ayrıca, sevindirici olan şu ki: Gerçekten, sizin
Filistin davasına böyle sahip çıkmanız insanlık
vicdanı bakımından da Türkiyedeki genel kamuoyu vicdanı
bakımından da çok doğrudur. Tebrik ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Solcular Filistine sahip çıkarken
bize Komünist diyordunuz. Siz neredeydiniz o zaman?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Hayır. Tebrik ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bizim Filistine sahip
çıktığımız günlerde siz neredeydiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU Tebrik
ediyorum, çok doğrudur ve bu konuda da her türlü çalışmayı
birlikte yapmaya hazırız.
Dolayısıyla, geçmiş hükûmetlerin
katkılarını da takdir ediyoruz. İleride de bunun birlikte
yürütüleceğine inancımız tamdır.
MUHARREM İNCE (Yalova) Kudüsün kaderiyle ilgilendiğiniz
kadar Bağdatın kaderiyle de ilgilenseniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Sayın Beşar Esadın ifadeleriyle ilgili iki soru geldi. Onu da
açıklığa kavuşturmakta fayda var.
Sayın Beşar Esad dün İspanyada
yaptığı açıklamada, hiçbir şekilde Türkiye'nin
arabuluculuk rolünün sona erdiğini söylememiştir. Aksine,
İngilizce metin önümde- ifadeleri Türkiye bu arabuluculuk rolünü iki
yıl boyunca başarıyla ifa etmiştir. Bu konuda birçok
tarafla tecrübemiz oldu. Ancak, hiç kimse bu rolü Türkiye kadar
başarılı şekilde sürdürmemiştir. Çünkü, bölge ülkesi
olan Türkiye konunun tüm ayrıntılarına vakıftır.
Bölgede eğer bir istikrarsızlık varsa bu
istikrarsızlığın temel sebebi İsrailin
saldırıları, tehditleri ve Gazzeye dönük
ablukalarıdır. demiştir ve burada sadece
vurguladığı İsrailin bu tutumu sebebiyle bugün, maalesef,
Türkiye'nin arabuluculuğu istenilen neticeyi üretememektedir.
demiştir. Aksi takdirde, hiçbir şekilde Türkiye'nin
arabuluculuğu konusunda bir şüphe beyan edici, izhar edici bir tutum
takınmamıştır. Aksine, hemen hemen her oturumda, her
vesileyle bu konu gündeme geldiğinde, başka ülkeler devreye girmek
istediğinde açık bir şekilde tavrını ortaya
koymuştur.
Sayın Kürşat Atılganın küresel, bölgesel
güçler analizi benim de katıldığım, birçok çalışmada
da ele aldığımız konu. Ama şu hususu,
uluslararası literatürü şu anda takip etseler dahi görürler ki,
Türkiyenin şu anda oynadığı rol herhangi bir bölgesel güç
rolü değil, hemen hemen her diplomatik alanda yürütülen son derece etkin
ve bölgesel gücün üstüne çıkan bir roldür. Bugün sadece uluslararası
literatürü, uluslararası ilişkiler literatürünü takip etmeniz
durumunda bile Türkiyenin bu konuda aldığı mesafeyi çok
yakından fark ederseniz.
İki kere vurgulandığı için bir hususa daha
açıklık getireyim: Komşularla sıfır sorun ilkesel
bir politikadır ve doğru bir politikadır. Ancak biz hiçbir zaman
bunu realist politikanın dışında düşünmedik. Buradan
da ütopik bir dış politika anlayışı
çıkarmamanız gerekir. Nasıl ki, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük
Atatürk Yurtta sulh, cihanda sulh derken, o kadar çok savaşı bizzat
idare etmiş bir komutan olarak bunun nihayet bir ideal olduğunun
farkında olarak söylemiştir. Ama bu ilkeyi ortaya koymak, önümüzdeki
dönemde Türkiyenin temel yaklaşımını ortaya koyan bir
perspektif katmıştır Türkiye Cumhuriyeti dış
politikasına. Bizim de komşularla sıfır sorun ilkesi,
komşularla sorunların tümüyle biteceği ütopik bir dünyayı
öngörmemektedir. Aksine, son yıllardaki gelişmelere bakarsanız,
sadece Suriye ile değil, Yunanistanla, Rusyayla, Irakla kurduğumuz
stratejik iş birliği konseylerinde yapılan anlaşmalara
bakarsanız çok açık bir şekilde Türkiyenin bu konuda
aldığı mesafeyi görürsünüz. Sadece Yunanistanla, evet Ege
problemlerimiz var, evet birçok sorun devam ediyor ama bir günde 22
anlaşma imzaladık. Bütün Türk-Yunan ilişkileri tarihinde 35
anlaşma var, 15 Mayısta Atinada 22 anlaşma imzalandı.
Benzer durum Rusya için, Irak için geçerlidir.
OKTAY VURAL (İzmir) Standart anlaşmalar galiba!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU Biz bu
politikayı ısrarla sürdürmeye devam edeceğiz.
Kıbrıs konusunda ise hiçbir zaman tavizkâr bir politika
BAŞKAN Sayın Bakan, bir hususu hatırlatayım:
Tabii ki, o iletişim noktasında bir sıkıntı oldu; size
de söz veremedim, Sayın Gençe de söz veremedim. Siz bunları kürsüden
ifade edecektiniz büyük ihtimalle.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Hayır, sorulara cevap mahiyetinde
BAŞKAN Şimdi, sorulara da değinirseniz memnun
oluruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sorulara cevap vermiyor ki!
BAŞKAN Arkadaşlar, soru soran
arkadaşlarımızın
Sayın Bakana o hususta ikazda
bulundum.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Bakınız, Beşar Esadın açıklamaları sadece
Sayın Hüseyin Pazarcının değil, Sayın Akkuşun
sorusuydu. Komşularla sıfır sorun da birçok kez gündeme
getirildi diğer konuşmacılar tarafından da.
Sayın Paksoy, NATO Genel Sekreter
Yardımcılığı konusunu sordular. NATO Genel Sekreter
Yardımcılığı, önümüzdeki bir iki ay içinde münhal
hâle, ilk defa münhal hâle geliyor ve oraya da bir Türk genel sekreter
atanacak. O zaman da bu konuyla ilgili tutumumuzu görürsünüz.
Sayın Taner, Kerkük, Karabağ, Uygur konularında
sessiz
Böyle bir sessizlik söz konusu değil. Bütün bu konularda, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde gösterilen en yüksek tepkileri bizim Hükûmet döneminde
göstermişizdir. Sayın Başbakanımızın Azerbaycan
Parlamentosunda Karabağ konusunda yaptığı vurgular, ortaya
koyduğu politika açıktır. Geçen sene Uygur Bölgesinde yaşanan
gelişmelerde de en yüksek tepkiyi yine bizim Hükûmetimiz döneminde verdik.
Sayın Balın Kafkasyadaki gelişmelerle ilgili
sorusu: Gün gün, saat saat birlikte takip ediyoruz. Azerbaycan
Dışişleri Bakanı Sayın Elmar Memedyarovla neredeyse
haftalık, günlük görüşmelerimiz var. G8de son olarak alınan
karar sonrasında, tekrar, Madrid artı Prensipleri çerçevesinde
yapılan müzakerelere ivme katılmıştır ve Sayın
Clintonun ziyareti sonrasında da bunların daha ileri aşamaya
getirilmesi için biz de gerekli bütün telkinlerde bulunuyoruz. Bütün taraflar
nezdinde, hiçbir şekilde Kafkasyadaki gelişmelerin
dışında değiliz, her surette bu gelişmeleri yakinen
takip ediyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Abi dediniz mi Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Diğer konulara yazılı olarak cevap vereceğim, süre
bittiği için.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Bakan, Barzaniye Abi diye
hitap ettiniz mi?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 21.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.46
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 129uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
524 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim, şu cümlelerimi bir tamamlayayım
izin verirseniz.
İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeler, varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
Buyurun efendim.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Efendim, Sayın Bakan bundan bir
önceki oturumda adımdan bahsederek, yapmış olduğum bir
analizle ilgili benim söylemediğim bir şeyler izah etti, düzeltici
bir konuşma yapmak istiyorum.
BAŞKAN Şimdi yerinizden size söz vermem lazım
çünkü oturum değiştiği için kısa bir söz hakkı
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Fırsat
tanımadınız ki!
BAŞKAN Sayın Bakan sizin lehinizde konuştu
yalnız, söylediğiniz ifadelere katıldığını
ifade etti, Sayın Bakanın orada bir şeyi yoktu, ben de takip
ettim, Katılıyorum. dedi.
Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Adana Milletvekili
Kürşat Atılganın, konuşmasında, küresel güç ve
bölgesel güçle ilgili söylediklerinin Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu tarafından değişik şekilde ifade
edildiğine ilişkin açıklaması
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Bakan bir önceki oturumda küresel güç ve bölgesel
güçle ilgili benim kürsüden dile getirdiğim konuyu bir değişik
şekilde ifade etti ve Türkiye'nin bir küresel aktör rolüne doğru
oynadığını yani bölgesel gücün üzerinde bir rol
oynadığını söyledi. Ben ise yapmış olduğum
değerlendirmede, AKP Grubu adına birinci bölümde konuşan
Sayın Yaşar Yakış Beyin, Türkiye'nin gücünden bahsederken,
bölgesel güç olma yolunda bir ülke olarak bahsetmesinden bahsederek bütün
stratejik dokümanlarda Türkiye bir bölgesel güç olma yolundadır.
dediğini söyledim. Yani Türkiye bir bölgesel güç bile değil.
manası çıkıyor bundan. Ben ise Türkiye'nin bir bölgesel güç
olduğunu, Bakan ise Türkiye'nin bir küresel aktörlük rolü
oynadığını söylemişti.
Benim en son analizim şudur: Türkiye'nin başına
neler geliyorsa işte bu millî güç unsurlarının çok çok üzerinde
oynamak istediği aktörlük rolüyle ilgilidir. Sayın milletvekillerinin
dikkatlerine sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
11.- İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun,
NATO Genel Sekreteriyle ilgili soruya verdiği cevaba ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, Sayın
Bakan Sayın Paksoyun NATO Genel Sekreteriyle ilgili sorduğu bir
soruya cevap verirken Genel Sekreter
Yardımcılığının birkaç ay sonra
atanabileceğini, dolayısıyla pozisyonunu
değiştirebileceğini ifade etti. Efendim, bizim Peygamber
Efendimize hakaret konusunda böyle bir şahsın Genel Sekreter
seçilmesine ilkesel olarak karşıyız. Genel Sekreter
Yardımcılığı karşılığında da
böyle bir ilkeden vazgeçilmesini de doğru bulmuyoruz.
Dolayısıyla, yanlış bir iştir. NATO Genel Sekreter
Yardımcılığına atansa bile, Türkiye'nin, Sayın
Başbakanın, o zamanki gibi, söyledikleri karşısında
dik durması ve bu kişinin NATO Genel Sekreteri olmamasını
temin etmesi gerekirdi. Aksi takdirde, pozisyonlarla ilkelerin ticaret konusu
yapılmasını da son derece yanlış görüyoruz. Bunu ifade
etmek istedim. Pozisyonumuzda bir değişiklik olmaz.
Yanlıştır, yanlış olmaya devam edecektir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir de, Roj TV
kapatılacaktı
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlar, inşallah,
Sayın Atılgan, sizin dediğiniz gibi, Sayın Bakanın
devamlı vurguladığı gibi küresel güç oluruz inşallah.
Bundan bir kuşkumuz yok.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) İnşallah. Kimsenin bir
itirazı yok.
BAŞKAN Sayın Vuralın söylediği konuda da,
Sayın Bakanın hassasiyetlerinin çok ileri noktada olduğunu kabul
ediyorum. Kendisini incitmemiz gerekmez.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, bir de Roj
TV kapatılacaktı. Kapatıldı da mı bizim haberimiz yok!
Onu da açıklarsa Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın İnce, o sonraki konu efendim,
lütfen
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 19uncu madde üzerinde
iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum.
Buyurun:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa
tasarısının 19. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
yönetmelik ibaresinin tüzük olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Tayfur Süner Hüsnü Çöllü
Malatya Antalya Antalya
Hulusi
Güvel Kamer
Genç
Adana Tunceli
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 19. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ertuğrul
Kumcuoğlu Mehmet
Şandır Mehmet
Günal
Aydın Mersin Antalya
Behiç Çelik Muharrem Varlı Y. Tuğrul
Türkeş
Mersin Adana Ankara
BAŞKAN Sayın Komisyon, önergeye katılıyor
musunuz?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN
MURAT MERCAN (Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Tuğrul Türkeş
BAŞKAN Sayın Tuğrul Türkeş, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 524 sıra sayılı Dışişleri
Bakanlığıyla ilgili kanunun 19uncu maddesi sebebiyle söz
almış bulunuyorum.
Cuma gününden beri Dışişleri
Bakanlığındaki bu yasa değişikliği sürecinde
gerek Sayın Dışişleri Bakanı gerekse AKP
milletvekillerinin ortaya koydukları tavır fevkalade ilgi çekici.
Burası yüce Meclis. Yüce Meclis çatısı altında
konuşuyoruz. Miş gibi davranamayız burada. Her şey
iyiymiş gibi, birtakım basına, kendinize yakın gazetelere
olayları iyi yazdırdığınız zaman olaylar iyi
olmuyor maalesef. O bakımdan, konuları ele alırken ve burada
meseleleri görüşürken daha gerçekçi, daha meselelerin olduğu gibi ele
alınması, eğer problem varsa ve o problemlerin çözümünü de
istiyorsak oralarda hepimize, ülkemize çok yararlı
olacağını düşünüyorum.
Birtakım siyasi öngörüleriniz var. Her siyasi partinin,
iktidardaki bir partinin bu öngörüleri olabilir. Bu öngörüler, genelde baktığınızda,
Türkiye lehine de görünebilir ama bizim yedi-yedi buçuk yıldır AKP
İktidarında gördüğümüz ve kaygı duyduğumuz -o
kaygıyı da burada dile getirmeye çalışıyoruz- o öngörünüz
ile pratikteki uygulamalarınızın örtüşmemesidir. Burada en
önemli mesele budur ve buna hiçbir şekilde gelmiyoruz. Birtakım
konuşmaları geçen cuma gününden itibaren dinliyoruz, takip ediyoruz;
her şey gayet mükemmel, AKP İktidarına kadar Türkiyede ciddi
bir dış politika neredeyse yoktu ve bu mevcut siyasi iktidarla her
şey gayet iyi gitmeye başladı. Bir, bir kere uluslararası
ilişkinin gerektirdiği bir mesafeyi koruyamayan bir siyasi iktidarla,
bir yönetimle karşı karşıyayız. Yani onunla bununla el
ele, kol kola, bir laubalilik, ondan sonra da işin tadı
kaçtığında o kadar ifrata varmış oluyoruz ki
toparlayamıyoruz konuyu. Her adımda, her meselede problem buradan
kaynaklanıyor.
Beş dakikanın içinde çok fazla bir şey bahsetmek
mümkün değil ama sırf bu noktada örnek olması
bakımından
Yılbaşından sonraydı, benim de üyesi
bulunduğum Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, tarih içerisindeki
sıra denk geldi ve bir başkan seçildi. Başta Sayın
Başbakan olmak üzere Türkiyede bunu iç politika malzemesi
yapacağım. diye kendi grubundan çıkan bir milletvekilini
zedeledi, yaraladı. Buna muhalefetin bile itimadı yoktur,
muhalefetin bile buna saygısı yoktur.u, biz böyle bir şey
söylemediğimiz hâlde, Başbakan bas bas bağırarak ortaya
çıkarttı. Arkasından -çok iyi bildiğimiz bir konu-
İranla ara bulucu olalım diye yırttınız kendinizi.
Kusura bakmayın ama bu tabiri kullanıyorum. Ondan sonra? Ondan sonra
da İrandan tarafa gibi görünmeye başladınız. Şimdi,
ara buluculuğun gerektirdiği veyahut da dış
politikanın gerektirdiği mesafeyi koymayı beceremiyor mevcut
siyasi iktidar ve bu bizi kaygıya sevk ediyor.
En son Mavi Marmara olayında da maalesef gene aynı
problemleri yaşadık. Başta Sayın Başbakan, daha sonra
Sayın Dışişleri Bakanı, Birleşmiş
Milletlerdeki konuşması dâhil, uluslararası diplomasi diline
uymayacak şekilde, yüksek tondan o kadar bağırdılar ki
ondan sonra, ister istemez, otel odalarında gizli görüşmenin ne
manaya geldiğini anlamaya çalıştık. Baştan
tepkilerinizi Türkiyeye yakışır bir devlet vakarı içinde
ortaya koyabilseydiniz, ondan sonraki yaptığınız
görüşmelerin de bir anlamı, bir mantığı olurdu ama
baştan paniklemiş hâlde, bir telaş hâli içerisinde avaz avaz
bağırmaya başlayıp, ondan sonra da o kadar hakaret
ettiğiniz bir ülkenin bakanıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim, tamamlayınız
konuşmanızı.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Belki de o
olayın gerekip, yani o olayda
Tabii ki uluslararası sularda kendi
insanlarımız öldü, sivil vatandaşlarımız öldü. Bu
konuda hepimiz tepkiliyiz, hepimiz öfkeliyiz, ona hiç itirazım yok, ama
uluslararası arenada yaptığınız
çıkışlardan sonraki, ikinci kademedeki
davranışınız tutarsızlık gibi göründü. Bunlardan
kaygı duyuyoruz.
Bu vesileyle çok sevdiğim bir sözcük var, onu söyleyerek
konuşmamı bitireceğim. Köprülü Mehmed Paşa diyor ki:
Sahibi devlet olana öfke yaraşmaz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN Evet.
Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Susam,
Sayın Seçer, Sayın Köse, Sayın Çakır, Sayın Güvel,
Sayın Barış, Sayın Emek, Sayın Güner, Sayın
Ağyüz, Sayın Öztürk, Sayın Pazarcı, Sayın
Yıldız, Sayın Yalçınkaya, Sayın Erenkaya, Sayın
Çöllü, Sayın Kesici, Sayın Ünlütepe, Sayın Küçük.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama
talebini yerine getireceğim.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri toplantı yeter
sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa
tasarısının 19. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
yönetmelik ibaresinin tüzük olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Genç, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; maddeyle ilgili verdiğimiz önergede, geçen yönetmelik
ibaresinin tüzük olarak değiştirilmesini istiyoruz. Biliyorsunuz
tüzük Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanır ve
Danıştayın denetiminden geçer; daha ciddi bir düzenlemedir, bir
kuraldır.
Ama tabii son zamanlarda Dışişleri
Bakanlığı makamında oturan kişinin düşüncelerine
paralel olarak tuttular Diyanet İşleri Başkanlığı
kanununda, 6ncı maddede kanun ve tüzüklerin Diyanet İşleri
Başkanlığı tarafından inceleneceğine dair bir
kural getirdiler. Hâlbuki Anayasanın 155inci maddesi ve 115inci
maddesinde kanun tasarı ve teklifleri önce Danıştayın
incelemesine tabidir ve bu Anayasayı değiştirmek mümkün
değildir. Bakalım, Abdullah Bey bu kanunu da veto eder mi etmez mi
göreceğiz, zaten incelemiyor.
Şimdi, biraz önce bir araştırma önergesi
vesilesiyle burada, Tuncelideki vatandaşlardan
Tuncelideki teknik
elemanlar, devletin teknik elemanları gitmiş, köyleri gezmiş,
2.100, aşağı yukarı 1.300ü orta hasarlı, 800 küsuru
da ağır hasarlı olmak üzere bir hasar tespiti yapmış,
bunlara yine devlet çadır vermiş. Ben, geldim, burada diyorum ki: Ey
iktidar partisi, ne olacak bu adamların hâli, kışı
nasıl geçirecekler? Suat Kılıç çıkmış, bana
cevap veriyor: Efendim, TOKİ 35 katrilyon yatırım yaptı.
Yahu, şimdi, ben sana demiyorum ki: TOKİ ne yatırım
yaptı? Ben diyorum ki: Bu kışın bu insanlar ne yapacak?
Karın altında mı kalacak, dışarıda mı
yaşayacak, ölecek mi soğuktan? Yoksa senin hükûmetin bu insanlara bir
yardım mı edecek?
AHMET YENİ (Samsun) Dışişleriyle ilgili
neyin var?
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri,
bakın, Ahmet Bey bir makalesinde, Cumhuriyeti kuran kadroların
psikolojik dengesizlik hâli içinde olduğunu yazıyor. Şimdi, bu
kişi bu kürsüye çıktı, Anayasaya göre bir yemin etti.
Şimdi, o yemine mi sadıktır, yoksa o önceki makalesindeki
düşüncelerine mi sadıktır? Cumhuriyeti kuranların
psikolojik dengesizlik hâli içinde olduğunu söylüyor.
Şimdi, geldi, burada, Ahmet Bey Efendim, biz küresel bir güç
olacağız dünyada. diyor. Yahu sen evvela bir bölgesel güç ol, sonra
küresel güç ol. Şimdi, kendisinin şu ana kadar
Çantasını
alıyor bu Ahmet Bey, gidiyor, devlete Ya ben sizin aranızda ara
bulucu olmaya geldim. diyor. Yahu kardeşim, sen nesin, hele bir bak
bakalım? Nasıl aracı olmaya gittin? Kaç yere gittin? Efendim,
Suriyeye gittin, Suriye ile İsrail arasına, sonuç ortada, Rusya ile
Gürcistan arasına gittin, sonuç ortada, Bosna-Hersekle Sırplar arasına
gittin
Hem de Bosna-Herseke on üç defa gitmiş, ondan sonra, on üçüncü
defada Sırplar getirmişler, meclislerine Ermeni soykırım
tasarısını sunmuşlar. Şimdi, İranla Amerika
arasında güya aracı oluyordu sayın milletvekilleri. Yani aptal
olan insanlar bile anlar. İrandaki atom bombasının keşfinin
en büyük zararı Türkiyeye olur yani köşe başımızda
İran nükleer atom bombasını yaparsa bunun herhâlde ta bilmem 10
binlerce kilometre uzaktaki Brezilyaya bir zararı olmaz, en büyük
zararı Türkiyeye olur. Bu kadar Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatini
dinlemeyen, görmeyen bir düşünce
Ben gerçekten düşünüyorum yani
aptal olsa
Ya aptal olan adam anlar. Şimdi, bu İranın atom
bombası sahibi olması Türkiyeyi perişan eder. Bizim evvela buna
karşı çıkmamız lazım.
Bu nasıl bir Dışişleri ki arkadaşlar,
bakın, 1994 yılında o çıkarılan
-Dışişleri Komisyonu- teşkilat kanununu ben Meclis
Başkan Vekiliyken çıkardım ve orada çok maharetli bir
davranış biçimi sergiledim ve bazı elçiler de beni tebrik etti.
Şimdi, o zaman, hakikaten Dışişlerinde aklı
başında insanlar bakanlık yapıyordu. Bunların
monşerler dedikleri gerçekten çok saygıdeğer elçilerimizin,
Dışişleri mensuplarımızın orada
düşüncelerine değer veriliyordu, şimdi Dışişleri
teşkilatı ortada yok. Bir bakıyorsunuz, Tayyip Bey
almış Egemen Bağışı, gitmiş, efendim,
bilmem Obamayla görüşüyor, yok Bushla görüşüyor. Ya bu Egemen
Bağış kim kardeşim?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Muş) Bushçu, Bushçu.
BAŞKAN Buyurun Sayın Genç, konuşmanızı
tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, bu Ahmet Bey,
Dışişleri Bakanlığına gelmeden önce, o zaman
Dışişlerinde yine önemli birtakım roller oynuyordu. Ya bu
arkadaş nerden çıktı? Kimdir? Bunun bir kimliğini bilelim.
dedim. Sonradan geldi Bakanlığa. Yani arkadaşlar, neredeyse
Türkiyeyi her gün bir harbe götürecek. Yani ya hiç sebepsiz, sebep yokken bir
devlet bir başka devletle
Tamam, bir Filistin bizim din kardeşimiz,
her yönüyle de sahip çıkarız ama biz Türkiyeyi Filistine feda
edemeyiz arkadaşlar.
Kendisi geçen, konuşmasında diyor ki:
Bağdatın kaderi neyse Türkiye'nin kaderi de o. E peki
Bağdatın kaderi neyse
Sen niye Amerikalılara yol veriyorsun da
buradan Amerika gitsin, Bağdatta milyonlarca insan ölsün?
Şimdi, burada AKP İktidarının bir tutarlı
tarafı yok. 1 Mart tezkeresinden önce ne yaptı? Tayyip Bey gitti,
kırmızı halılara bastı Washingtonda, Kolay o, sizin
askerleri geçirmek kolay. dedi. Sonra, adamlar gemilerine bindirdiler
askerlerini, geldiler, sınırdan döndüler. 100 milyar dolardan
bahsediliyor
BAŞKAN Sayın Genç, teşekkür ederim efendim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Yani Bu at pazarlığını
bırakın. dedik. Şimdi, böyle yetersiz kişilerle Türkiye
her an bir tehlikede.
Bakın, size de tavsiyem, bunlara bir an evvel çözüm getirin.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Sen işine bak.
BAŞKAN - Evet, Sayın Bakanın kendisine atfedilen
sözlerle ilgili olarak sataşma talebiyle bir açıklama talebi
vardır.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Böyle bir usul yok Sayın Başkan.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN
MURAT MERCAN (Eskişehir) Nasıl yok yahu! Hakaret ediyorsun.
BAŞKAN Arkadaşlar
Buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sataşmadan mı söz verdiniz?
BAŞKAN Evet efendim.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlunun, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsü gerçekten
milletimizin vicdanını, edebini ve seviyesini yansıtan bir
kürsüdür. Ben, tabii, o temel ilkelere mütenasip bir şekilde bir hususu
düzeltmek üzere söz aldım.
Sayın Genç bana atfen Cumhuriyeti kuranlar psikolojik
dengesizlik ruh hâline sahiptirler. gibi bir ifade kullandılar.
KAMER GENÇ (Tunceli) Makalende var, makalende.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Hayır, hiçbir makalemde böyle bir ifade söz konusu
değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Peki, getireyim, istifa eder misin?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Sus be!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Söz konusu değildir.
Bir kere, benim makalemdeki üsluba da bu uymaz, benim cumhuriyete
duyduğum saygı ve cumhuriyetimizin temel kurucularına
duyduğum saygı ve şehitlerimizin aziz ruhlarına
duyduğum saygı dolayısıyla zaten söz konusu değildir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Eleştirebilirsiniz, ben her türlü eleştiriyi
AHMET YENİ (Samsun) Yalanların çıkıyor
ortaya.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Sayın Yeni
AHMET YENİ (Samsun) Yalanların çıkıyor,
yüzün bile kızarmıyor!
BAŞKAN - Sayın Yeni
Sayın Bakanı dinleyelim
arkadaşlar, lütfen
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Her türlü eleştiriyi cevaplandırırım, her türlü
eleştiriye de açığım. Bir akademisyen kimliği ile de
hayatımız eleştiriler içinde geçti. Bunu, entelektüelliğin
bir gereği olarak da görürüm ama eleştiriyle yalanı ve
iftirayı ayırt etmek zorundasınız. Ortada çok açık bir
iftira var. Bahsettiğiniz makalede ben yazdığım her
şeyi iyi bilirim- orada elitizmi eleştiriyorum. Evet, elitizmi
eleştiriyorum çünkü cumhuriyet kelimesinin kavramı, temeli
cumhurdur ve cumhuriyetin felsefesi, anlamı elitizme
karşıdır. Orada benim eleştirdiğim elitist tutumdur.
Cumhuriyetimizle ilgili tek bir ifade yoktur o okuduğunuz makalede. (AK
PARTİ sıralarından okuduğunu anlamamış sesleri,
gürültüler) Tabii, siz kendi perspektifinizi o makaleye
yansıttığınız için, üslubu da bozuyorsunuz, makalenin
aslını da tahrif ediyorsunuz. Çünkü, sizin üslubunuzda sakatlık
var, sizin yaklaşım biçiminizde sakatlık var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kendinizi makaleye
yansıtmayın, kendinizi makaleye yansıtmayın.
Okuduğunuz makaleyi
Burada, bu yüce Mecliste bulunuyorsunuz. Makaleyi
okuyun, eleştirin, ben de cevabı veririm ama kendi ruhunuzu, kendi
ifadelerinizi oraya yansıtmaya çalışmayın.
Ayrıca, İranın nükleer müzakeresiyle ilgili
hususlarda ben bu yüce Meclisi de defalarca bilgilendirdim, Dışişleri
Komisyonumuzu da bilgilendirdim. O konuda kullandığınız
ifadeler de size ve bu yüce Meclise yakışmıyor. Hiçbir Türk
yetkili, herhangi bir ülkenin tutumu ve davranışıyla ilgili bu
tarz bir yaklaşım içinde olmaz. İran, Yunanistan, Rusya, kim
olursa olsun, bütün komşularımızla devlet vakarı içinde
ilişkiye gireriz ve onlarla ilgili tutumumuzla arabuluculuğumuzun,
herhangi bir yerden bir işgüzarlık şeklinde
olmadığını da geçen sefer ifade ettim. Çevremizde olan her
işle ilgileneceğiz, kim ne derse desin ilgileneceğiz. Bu
bölgelerde uçan kuştan haberimiz olacak ve gereğini
yapacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin bahsettiğiniz Beyefendi, bahsettiğiniz Bosna
Hersek-Türkiye-Sırbistan üçlüsünü kurmamış olsaydık, bugün
Balkanlarda kaos olacaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Çözdüğün bir sorun söyle
ya!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Barış bugün orada varsa biraz bundan dolayıdır.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakanım, konuşmanızı,
cümlelerinizi tamamladınız mı efendim?
Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayalım arkadaşlar.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Gittiğin bir ülkede
çözdüğün bir sorun göster bize.
MUHARREM İNCE (Yalova) İsrailli Bakanla kaç
numaralı odada görüştünüz, şunu bir öğrenseydik, oda
numarasını.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Gelirseniz anlatırım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) İsraili şu kadar
ülke kınadı. dedin, bir tane ülke kınamadı. O kadar da
geziyorsun. Dışişleri Bakanlığı, gezme
makamı değil, sorun çözme makamı.
BAŞKAN - Arkadaşlar, iki dakika süre vereceğim ve
elektronik oylama yapacağım.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
20nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 20 nci maddesinin
(ı) numaralı fıkrasının Yurtdışı
Teşkilatı Cumhuriyet Bayramı ve dinî bayramların birinci
günleri ve ayrıca, Bakanlıkça belirlenen istisnalar dışında,
mahallî tatil günlerinde tatil edilir şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ertuğrul
Kumcuoğlu Mehmet
Şandır Mehmet
Günal
Aydın Mersin Antalya
Behiç Çelik K. Erdal Sipahi Muharrem Varlı
Mersin İzmir Adana
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasanın
20. maddesinin 4. fıkrasında geçen Bakanlık memurları
evlenmeden önce Bakanlığın iznini almakla yükümlüdür. İzin
almadan evlenen memurlar istifa etmiş sayılır. ibaresinin madde
metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Hulusi
Güvel Hüsnü
Çöllü
Malatya Adana Antalya
Atila
Emek Tansel
Barış
Antalya
Kırklareli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Aynen okuyorum maddeyi: Bakanlık memurları evlenmeden
önce Bakanlığın iznini almakla yükümlüdür. Evlenmeden önce izin
alacaksın Bakanlıktan. İki: İzin almadan evlenen memurlar
istifa etmiş sayılır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede, tamam, ulusumuzun
güvenliği, işin çok gizli ve ülkenin bölünmez bütünlüğü için
önemli bir görevdir ama acaba bu madde bir anayasal hakkın ihlali
değil midir?
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Bu madde seksen yıldır
var!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Olabilir, seksen
yıldır olabilir, olabilir, olabilir ama kişinin özgürlüğünü
kısıtlayan, kişinin özgürlüğüne hançer vuran, kişinin
özgürlüğünün elini kolunu bağlayan
Ne demek evlenmeden
bakanlıktan izin alacaksın? Bu, kişi özgürlüğünü
kısıtlayan bir maddedir. Eğer güvenlik gerekçesiyle bunu
sunuyorsanız
Yani bu bir anayasal ihlaldir. Yani güvenlik gerekçesi
olabilir ama önceden geleceğim, Sayın Bakanlık, ben evleneceğim,
bana izin verir misiniz? Benim elimi kolumu bağlayacaksın
Hayır, evlenemezsin. diyeceksin. Böyle bir şey olur mu?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Evlenebilirsin de diyebilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Hayır
İki: Eğer ben Bakanlıktan izin almadan evlenirsem
iş akdimi feshedeceksiniz. Yani bu, kişinin hak ve özgürlüğünü
yok etmektir.
YAŞAR YAKIŞ (Düzce) Kadın casussa?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Kadın casussa
Herkes mi casus, herkes mi casus? İllaki casus niye yani? İlle
işin menfi tarafından niye bakıyorsunuz? Belki adam sevdi o
kızı. Niye elinden alıyorsunuz?
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Başka bakanlıkta
çalışsın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Niye elinden
alıyorsunuz yani? Var mı böyle bir şey?
Değerli arkadaşlarım, bu, Dışişleri
personelinin elini kolunu bağlamak, onların yüreğini
bağlamaktır; elini kolunu değil, yüreğini
bağlıyorsunuz. Ha, bunu başka bir şekilde
Yani böyle ifade
etmek hakikaten yanlış. Bu, Anayasaya aykırıdır.
Başka bir şekilde yani bir şekilde illa izin alacaksın,
illa istifa etmiş sayılırsın
Bunun başka bir yolunu
bulun. Eğer güvenlik gerekçesiyse bunun başka bir yolunu bulun,
insanların elini kolunu bağlamayın. Yani burada insanların
değil elini, yüreğini bağlıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bunu bir kere bilgilerinize
arz ediyorum. Bu maddenin bu bölümünün mutlaka başka bir şekilde
Yani tamam, güvenlik gerekçesiyle illaki
Sadece, İstifa etmiş
sayılır. hakikaten çok ağır bir kelime. Yani Bakanlık
mensuplarının, bana göre, yüreklerine hançer vurulan bir kelime.
Tamam, ülkenin bölünmez bütünlüğü için, güvenlik gerekçesiyle
yapıyorsanız bunun başka bir yolunu bulmalısınız
değerli arkadaşlarım.
Tabii, burada Sayın Yakış bana söyledi ama siz
geçen hafta burada konuşurken, özellikle 1 Mart tezkeresiyle ilgili
konuşmanızda Teslimiyetçi olmayacağız
Aynen ifadeniz
budur. Teslimiyetçi olmayacağız, teslimiyetçi olmadık.
Örneğin 1 Mart tezkeresi. dediniz.
Sayın Yakış, siz burada günlerce 1 Mart tezkeresini
müdafaa edip o zamanki göreviniz gereği bu Meclisten geçmesi için çok
büyük çaba gösterdiniz. Acaba bu çabanız gerçekleşseydi teslimiyetçi
olmuyor muydunuz?
Değerli arkadaşlarım, 1 Mart tezkeresinin
Bu yüce
Meclistir teslimiyetçi olmayan, sizin sözünüz değil, teslimiyetçi olmayan
bu yüce Meclistir, yüce Meclisin aklıselim, ülkenin
bağımsızlığını düşünen
milletvekilleridir. Bu nedenle, sakın ola ki 1 Mart tezkeresini siz ve
grubunuz, teslimiyetçi olmamak için bir örnek göstermeyin bir daha Sayın
Yakış. Çünkü siz ve partinizin o günkü felsefesi, 1 Mart tezkeresini
bu Meclisten geçirmek için her türlü çabayı gösterdiniz. 1 Mart
tezkeresinin zaferi, teslimiyetçi olmayan bu yüce Meclistir, burada
yazdığı gibi ve o gün Parlamentoda kimlerin olduğunu
biliyorsunuz. O gün bunun bir numaralı müsebbibi Cumhuriyet Halk
Partisidir -teslimiyetçi olmayan- ve AK PARTİ içinden bazı, ülkenin
bağımsızlığını düşünen bazı
arkadaşlarımdır. Bu nedenle, bir daha
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Teslimiyetçi olmayan
bu Yüce Meclistir Sayın Yakış ve bunu eğer siz, AK
PARTİnin bir temsilcisi olarak konuşuyorsanız ben bunu kabul
etmiyorum. Bu yüce Meclistir, teslimiyetçi olmayan bu yüce Meclistir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 20 nci maddesinin
(ı) numaralı fıkrasının Yurtdışı
Teşkilatı Cumhuriyet Bayramı ve dinî bayramların birinci
günleri ve ayrıca, Bakanlıkça belirlenen istisnalar
dışında, mahallî tatil günlerinde tatil edilir şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Kamil Erdal Sipahi.
BAŞKAN Sayın Sipahi, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Sayın
Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunarım.
Bu konuşmamda dış politika ile güvenlik
arasındaki ilişkiler üzerinde duracağım. Günümüzde
soğuk savaş döneminin bitmesiyle bloklar arası savaş
ihtimali ortadan kalkmış, ülkeler arası savaş ihtimali ise
oldukça azalmıştır. Ancak buna rağmen ne güvenlik
sorunlarında herhangi bir azalma vardır ne de kalıcı bir
barış ortamı sağlanabilmiştir. Tek süper gücün dünya
hâkimiyetini devam ettirme yolundaki pervasız, kural tanımaz
müdahaleleri, yanına aldığı bazı eski sömürgecilerle
veya kendisini stratejik ortak sananlarla, her seferinde haklı olduğu
baskısı ve demokrasi, insan hakları gibi kavramlar istismar
edilerek, üstelik güya barış sağlanacağı bahane
edilerek dünyanın birçok köşesinde en vahşi savaş
senaryoları sergilenmeye devam etmektedir.
Clausewitz Savaş politikanın başka
vasıtalarla devamıdır. demişti. Güvenlik ve diplomasi
literatüründe her zaman önem arz eden bu görüşe Sovyetlerin etkili eski
Dışişleri Bakanı Gromiko daha da değişik bir
yorum getirmişti zamanında, Savaş politikanın başka
vasıtalarla devamı ise, barış da savaşın
başka vasıtalarla devamıdır. şeklinde bir ifadede
bulunmuştu. Günümüzdeki sahte barış ortamı ve hâlen devam
eden barış özlemi esasında Gromikoyu haklı gösterir bir
sahtekârlığın, bir barış
sahtekârlığının sergilenmesidir. Asıl
değişmemiştir, şekil ve yöntemler
değişmiştir. Olan, sadece klasik savaşın yerini
asimetrik savaşlara bırakmış olmasıdır.
Bir ülkenin diğer bir ülkeyi etkileyebilecek üç ana güç
unsuru vardır. Bu güçler etkileyebildiği gibi, etkilenmenin de ana
elamanlarıdır. Bunlar, sert güç dediğimiz aslında askerî
gücün ötesinde hard power diye nitelenen güç, ekonomik güç ve yumuşak
güçtür. Sert güç günümüzde işgaller ve özellikle terörizmdir. Türkiye sert
güç bağlamında terör etkisine maruzken en az onun kadar tehlikeli
ekonomik ve yumuşak güç etkilerine de açıktır. Bu üç gücü Türkiye
kullanamamakta, kimseyi etkileyememekte ama kendisi her gün artan oranda
etkilenmektedir. Neden? Hükûmetimizin vizyonsuz, özensiz, teslimiyetçi
politikalarıdır; dışarıda her talebe baş
eğme, içeride ise Kapıkuleyi geçmeyen sahte kabadayılıklardır.
Güvenlik tanımının en kısa tarifi Güvenlik,
eşittir, yumuşama artı caydırmadır. AKP
İktidarında caydırma unsuru sadece iç politika amaçlı sahte
kabadayılıklar ve komedi unsurlarıyla sınırlı
kalmış, tek taraflı yumuşamadan ibaret uygulamalar ise
zaman içinde taviz, her itham ve iddiayı kabullenen bir acze
dönüşmüştür.
Ağabeyli, amcalı sırnaşık laubali
ilişkiler, itibarımızı aşiret seviyesine indirmekte,
dış politikanın değişmez prensibi olan mütekabiliyet,
yerini acınacak, onur kırıcı bir teslimiyete
bırakmaktadır.
Komşularla sıfır sorun komedisi
itibarımızı İsrailde Büyükelçimizin oturduğu
sandalyenin irtifaına düşürmüştür.
Dış politikada ilişkileri bozmak kolay, onarmak
zordur. Ermenilere yaranmak, Amerikadan aferin almak uğruna
katlanılan ve sonra da iflas eden zihniyet, İki devlet bir millet
Azerbaycanla ilişkilere dinamit koymuştur. Bir maç bahanesiyle
Ermenilere yaranmak için Azerbaycan bayraklarının önce
yasaklanıp sonra yerlere atılması bir utanç vesilesidir.
1950li yıllarda, Birleşmiş Milletlerde, Cezayir
meselesinde Fransanın yanında yer alınması yıllarca
kafamızı öne eğdirmiştir. Bunun daha beteri AKP
İktidarı sayesinde Azerbaycana karşı
gerçekleştirilmiştir.
Günümüzde güvenliği içi güvenlik, dış güvenlik
şeklinde tasnif etmek bir ölçüde anlamını kaybetmiştir
ancak terör gibi bir iç güvenlik ağırlıklı tehdide
karşı diğer ülkelerle iş birliği, dış
desteğin azaltılması ayrı şeydir, ABDden ABye,
komşulardan aşiret reisliğine kadar herkesin burnunu
soktuğu yabancı çözümlerin esiri olmak ayrı şeydir; zor
durumda olanlara destek, insani yardım yapmak ayrı şeydir, Orta
Doğunun pisliğine boğazına kadar bulaşmak ayrı
şeydir; Avrupa Birliğinin onurlu üyesi olmak ayrı şeydir,
yalanla, dolanla kapılarda sürünmek ayrı şeydir;
değişmeyen jeopolitiğin ilkeli, kararlı, onurlu ve
devamlılık arz eden dış politikaları ayrı
şeydir, değişim, dönüşüm, açılım, yol
haritası, ev ödevi saçmalıklarıyla anlamsız turistik
gezilerden medet umup bunu başarı diye yutturmak ayrı
şeydir.
Sözlerime son verir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
21inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı
"Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın 21 inci
maddesine bağlı ek (3) sayılı listenin, ekte sunulan
aynı sayılı liste ile değiştirilmesini; yine aynı
maddeye bağlı ek (4) sayılı listede yer alan 4 üncü
dereceden "İdari Ataşe, Uzman" unvanlı serbest ve
toplam kadro adedinin 97'ye, 5 inci dereceden "İdari Ataşe,
İdari Memur" unvanlı serbest ve toplam kadro adedinin 28'e ve
liste toplamındaki serbest ve toplam kadro adedinin 4.102'ye
düşürülmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Ahmet Yeni Haluk Özdalga
Yozgat Samsun Ankara
Mehmet
Sekmen Recep
Yıldırım
İstanbul Sakarya
(3) SAYILI LİSTE
KURUMU : DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İPTAL EDİLEN KADROLARIN
SINIFI UNVANI DERECESİ SERBEST TUTULAN TOPLAM
KADRO KADRO
ADEDİ ADEDİ
GIH STRATEJİK
ARAŞTIRMALAR
MERKEZİ
BAŞKANI, BÜYÜKELÇİ 1 1 1
GİH EĞİTİM
MERKEZİ BAŞKANI 1 1 1
GİH TERCÜME
MERKEZİ BAŞKANI 1 1 1
GİH PERSONEL
DAİRESİ BAŞKANI 1 1 1
GİH ARŞİV
VE ULAŞTIRMA
DAİRESİ
BAŞKANI 1 1 1
GİH EĞİTİM
MERKEZİ SEKRETERİ 1 1 1
GİH BÜYÜKELÇİ,
DAİMİ TEMSİLCİ,
MASLAHATGÜZAR,
ELÇİ-MÜSTEŞAR,
1. SINIF
BAŞKONSOLOS,
DAİMİ
TEMSİLCİ
YARDIMCISI,
BÜYÜKELÇİLİK
1.MÜSTEŞARI,
BAŞKONSOLOS,
BAŞKONSOLOS
YARDIMCISI,
BAŞKATİP,
KONSOLOS 1 260 260
GİH DAİRE
BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ,
BAŞKONSOLOS,
BAŞKONSOLOS
YARDIMCISI,
BÜYÜKELÇİLİK
MÜSTEŞARI, BAŞKATİP, KONSOLOS 1 55 55
SINIFI UNVANI DERECESİ SERBEST TUTULAN TOPLAM
KADRO KADRO
ADEDİ ADEDİ
GİH DAİRE
BAŞKANI 1 61 61
GİH DAİRE
BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ,
BAŞKONSOLOS,
BAŞKONSOLOS
YARDIMCISI,
BÜYÜKELÇİLİK
MÜSTEŞARI,
BAŞKATİP,
KONSOLOS 2 106 106
GİH ÖZEL KALEM
MÜDÜRÜ, ŞUBE MÜDÜRÜ,
BÜYÜKELÇİLİK
MÜSTEŞARI,
BAŞKATİP,
KONSOLOS 3 129 129
GİH BAŞKATİP,
KONSOLOS 4 97 97
GİH BAŞKATİP,
KONSOLOS 5 33 33
GİH ORTAELÇİLİK
BAŞKATİBİ,
KONSOLOS,
ŞUBE MÜDÜRÜ 6 1 1
GİH İKİNCİ
KATİP, MUAVİN KONSOLOS 7 114 114
GİH ÜÇÜNCÜ
KATİP, MUAVİN KONSOLOS 8 121 121
GİH ADAY MESLEK
MEMURU, ATAŞE 9 182 182
GİH İDARİ
ATAŞE, UZMAN,
ATAŞE
YARDIMCISI 4 97 97
GİH İDARİ
ATAŞE, İDARİ MEMUR,
ATAŞE
YARDIMCISI 5 28 28
TOPLAM 1.290 1.290
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa
tasarısının 21. maddesindeki (4) nolu listedeki 4.127 olan
toplam kadronun 4.000 olarak belirlenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Şükrü
Elekdağ Hulusi
Güvel
Malatya İstanbul Adana
Atila Emek Hüsnü Çöllü Tansel
Barış
Antalya Antalya Kırklareli
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 21. maddesinde atıfta bulunulan (4)
numaralı cetvelin 13 ve 14. sıralarında yer alan 2. ve 3. derece
memuriyet kadrolarının karşılarındaki Büyükelçi
unvanlarının çıkarılmasını ve cetvelde gerekli
düzenlemelerin buna göre yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Nevzat Korkmaz Ertuğrul Kumcuoğlu Reşat Doğru
Isparta Aydın Tokat
Süleyman L.
Yunusoğlu Mehmet
Şandır Ahmet
Duran Bulut
Trabzon Mersin Balıkesir
Mümin
İnan
Niğde
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa
tasarısının 21. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ederiz.
Pervin Buldan Ayla Akat Ata Nuri Yaman
Iğdır Batman Muş
Akın
Birdal Sırrı
Sakık
Diyarbakır Muş
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Ata, kim konuşacak?
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Buldan konuşacak efendim.
BAŞKAN Sayın Buldan, buyurun efendim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 21inci maddesi
üzerinde konuşmak üzere söz hakkı aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dış politika her zaman, her yerde iç politikanın
bir devamıdır çünkü aynı egemen sınıf tarafından
yürütülür ve aynı tarihsel hedefler peşinde koşar. Türk
dış politikasını da bu minvalde değerlendirmemiz
gerektiğini düşünüyorum. Ancak, bu noktada iç politikanın bu
ülkede neyi tesis ettiği oldukça önem arz etmektedir. Zira, bölgesel güç
olmak iddiasındaysanız öncelikle ülkenizin içinde demokrasinin,
barışın, dolayısıyla huzurun gücünü tesis etmiş
olmalısınız. Çünkü, dış politikayı planlarken,
dış dünyadaki gelişmeler üzerinde ancak kendi iç gücünüze dayanarak
etkinlik kurarsınız ya da iç politikada neyin hayalindeyseniz
dış politikada da aynı serüvenin peşine takılmaktan
başka bir şey yapamazsınız.
Hükûmetin Kürt açılımı trafiğine paralel,
Nabuccoyla başlayan bir doğal gaz boru hattı
anlaşmaları trafiği başladı. Amerika Birleşik
Devletleri ile Avrupa Birliğinin enerji ikmal stratejilerinde merkezî bir
önem taşıyan Nabucco Boru Hattı Projesi Hükûmetlerarası
Protokolünün imzalanmasının üzerinden bir ay bile geçmeden Ankara,
Rusya Başbakanı Vladimir Putin ile enerji alanında 20 iş birliği
protokolünü imzaladı. Ardından, Katar Emiri Şeyh Hamad Bin
Khalifa Al Thaniyle doğal gaz boru hattı döşenmesi konusunda
anlaşmaya varıldı ve sonrasında Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız Şama giderek Türkiyeden Suriyeye
doğal gaz ve elektrik satım anlaşmaları imzaladı.
Nabucco Projesiyle Hazar Denizi ve Orta Asya doğal
gazının, Rusya dışarıda bırakılarak,
Avrupaya taşınması planlanıyor. Toplam uzunluğu 3.300
kilometre olarak planlanan hattın 2.200 kilometresi Türkiyeden geçecek.
Erzurumda Türkiye-İran doğal gaz hattı ile birleşerek yine
yapımı düşünülen Trans-Kafkas gaz hattıyla bağlanacak.
Bu özellikleriyle hat, hem Orta Asyayı hem de Orta Doğuyu gaz
hatları olarak bağlayacak ve batı ucunda Avusturyanın
doğal gaz hattıyla birleşerek Avrupaya ulaşacak.
Moskovaya bağımlılığı azaltacak ve rekabet
şansı yaratacak bu projeyi Avrupanın ve Amerika Birleşik
Devletlerinin desteklediğini gözlemlemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
Karadeniz üzerinden güney akım hattını planlayan Moskova ile
anlaşmaya vardı. Türkiyenin, çatışan bu uluslararası
güç dengelerine göre dizayn edilmiş birilerine alternatif projelere
aynı anda imza koyarak bölgedeki gücünü artırmayı
hedeflediğini gözlemlemekteyiz. Ama bütün dış politikasını
büyük küresel güçlerin bölgesinde vereceği desteğe göre
oluşturmaya çalışan Türkiyenin pek şanslı
olduğunu söylemek maalesef mümkün değildir.
Bunun en önemli nedeni, Türkiyenin enerji alanında
başta Rusya olmak üzere dışa bağımlı bir ülke
olmasıdır. Türkiye, elektriğinin tamamına
yakınını doğal gazdan karşılıyor ve bu
doğal gazın da yüzde 65ini Rusyadan alıyor. Doğal
gazın diğer tedarikçisi olan ülke ise İran. Rusya, aynı
zamanda Avrupa Birliğinin enerji ihtiyacının üçte 1ini de tek
başına kendi doğal gazından karşılıyor.
Tahminler Avrupa Birliğinin Rusyaya enerji alanındaki bu
bağımlılığının gittikçe
artacağını gösteriyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nabucco
Projesi ile ilgili en önemli sorun, hattı dolduracak gazın
olmaması. Nabucco hattına ilk doğal gaz verecek ülke Azerbaycan.
Ancak, Azerbaycandaki kaynaklardan alınacak doğal gaz yeterli
değil. Rusya, Azerbaycan ve diğer tedarikçi ülkelerle doğal gaz
alım anlaşmaları yaparak bölgedeki enerji tekelini korumaya
çalışıyor. Nabucco Projesinin altında imzası olan
tedarikçi ülkelerin toplam doğal gaz üretimi ise boru hattını
doldurmaya yetmiyor. Yani Nabucco hattının inşaatı
tamamlansa bile içinden akacak gaz bulunmuş değil. Hattın
yapımı sırasında ekonomiye sağlayacağı
katkılara dair abartılı varsayımlar daha çok projenin
ardındaki jeostratejik planları örtmeyi gözetiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Buldan, konuşmanızı
tamamlar mısınız; buyurun.
PERVİN BULDAN (Devamla) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Nabucconun istihdam vaadi ise sadece inşaat süresiyle sınırlı.
Boru hattının geçtiği bölgelerde yaratacağı çevre
sorunlarını da göz ardı etmemek gerekiyor. Türkiye'nin egemen
güçleri, bu tablonun merkezine yerleşmek için, fosil yakıtlarının
aktarma hatlarının kavşağı olmak için
çırpınırken Türkiye'nin başına bir talih kuşu
konmuş gözüküyor.
Gezegen riskini durmaksızın katlayan gidişin
sürdürülmesinden komisyon almak için yapılan hamlelerin bir millî gurur
kaynağı olamayacağının çok açık olduğunu
belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 21. maddesinde atıfta bulunulan (4)
numaralı cetvelin 13 ve 14. sıralarında yer alan 2. ve 3. derece
memuriyet kadrolarının karşılarındaki Büyükelçi
unvanlarının çıkarılmasını ve cetvelde gerekli
düzenlemelerin buna göre yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Nevzat
Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Korkmaz, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dış politikayı konuşuyoruz. Günümüz
dünyasında, dış politikada izlenen kötü ve yanlış
politikalar, yapılan yanlış hamleler, en ücra yörelerde
yaşayan vatandaşlarımızın dahi günlük
hayatını etkiliyor. Bu bakımdan, insanımızın
yaşam kalitesini yükseltmek için, içeride uygulanacak doğru politikalar
yanında dışarıda da realist, sonuç odaklı ve elbette
millî onur ve duruşu bozmayacak politikalar uygulanmalıdır.
Siyasetin temel taşı siyasetçidir. Yani, korkular ve
zaaflarıyla birlikte bir insandan bahsediyoruz. Şayet
İğneyle kuyu kazmak. olarak tanımlanabilecek bu alanda, uzun
soluklu, sabırlı, eleştirilere karşı hoşgörülü ve
işin uzmanlarıyla istişare edebilen niteliklere sahipseniz,
millî menfaatlere uygun, zaman içerisinde kırmadan dökmeden bir mesafe
alır millî kazanımlar elde edebilirsiniz yoksa Her şeyin en
iyisini ben bilirim., Bize kadar yapılan her şey yanlıştı,
biz en doğrusunu yapıyoruz., Onlar da kim? Bir avuç monşer.,
Ezber bozuyoruz. diye yaklaşırsanız bu devleti de haksız
bir şekilde eksen kayması eleştirilerine maruz bırakırsınız.
Unutmayalım ki bu devlet, bir kabile devleti değildir. Öyle kurumları,
öyle gelenekleri vardır ki binlerce yıllık geçmişe sahiptir
ve bu uzun süreçte ne AKPler, ne Erdoğanlar, ne Davutoğulları
gelmiş geçmiştir ki kapladıkları alan bu büyük Türk
deryasında olsa olsa bir damla, bir katre kadar yer işgal eder. Hâl
böyle olunca, eksen kaymasından değil, olsa olsa Hükûmetin ya da
AKPnin kaymasından bahsedilebilir.
Bu millete hizmet etmek istiyorsanız öncelikle bu gerçekleri
idrak edip hem bugünün uzmanlarını hem de geçmişin tecrübelerini
dikkate almak ve bu kişi ve olaylardan istifade etmek mecburiyetindesiniz.
Uluslararası ilişkilerde yıkıp yeni baştan yapmak,
savaş, çatışma gibi olağanüstü şartları
gerektirir. Olağan olan devamlılıktır, yapılanların
üzerine ilaveler koyabilmektir. Aksi takdirde, millî duruşun
tartışılması gibi attığın taşın
ürküttüğün kurbağaya değmediği bir neticeyle
karşı karşıya gelirsiniz. İzlediğiniz, sizin
tabirinizle, mütebessim dış politika uluslararası aktörlerin
arkanızdan istihza ile güldüğü bir yere gider. Bu
coğrafyanın, kıymetli arkadaşlar, Pardonu yoktur ve
yapılan her hatanın bir bedeli vardır. Bu coğrafya, bu
bedeli ödeyip tarihten silinmiş birçok kavim örneklerini
göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, siz, hiç Anadoluda kendisini
Hititli, Frigyalı, Lidyalı diye tanımlayan bir Allahın kuluna
rastladınız mı? İşte bu yüzden, bu coğrafyada
deneme yanılma yoluyla ilerleyemezsiniz yahut diplomaside Göç yolda
düzelir. deyip hesapsız kitapsız davranamazsınız. O zaman
ne yapacaksınız? Profesyonel destek alacaksınız.
Tıpkı tıp, mühendislik gibi bir uzmanlık alanı
diplomasi. Diplomatlar kolay yetişmiyor; ağaran saçlara, çürümüş
dirseklere saygı göstereceksiniz. Ha şunu diyebilirsiniz: Efendim,
diplomatlarımız, Dışişleri mensuplarımız
gerek mesleki yetiştirilme sürecinde gerekse sonraki hizmet yıllarında
ülkemizden, insanımızdan uzaklaşıyorlar, kopuyorlar, bu
yüzden dışarıdaki vatandaşlarımıza gerekli
sıcaklığı göstermiyorlar. Bu eleştiri, bir nebze olsa
anlaşılabilir ancak onları monşerler diye tahkir etmek
yerine yukarıdaki eksiklikleri gidermek için mesleğin
başlangıcındaki staj programlarına ve sonraki yıllarda
tertiplenecek seminerlere ilaveler yapabilirsiniz. Yaptınız mı?
Hayır. Her zamanki gibi, bu konuda da sekiz yıldır şikâyet
ettiniz ve en küçük bir öneri bile getirmediniz.
Kıymetli milletvekilleri, Mart 2008de de bu kürsüden bir
öneri getirmiştim, demiştim ki: Dışişlerine giren
meslek mensupları stajlarının bir bölümünü valilik ve
kaymakamlıklarda yapsın, mülki amirlerle köylere, kasabalara
gitsinler, hem insanlarımızın ortamlarını hem de idari
sistemimizi yerinde görüp bu eksikliği -ki varsa- tamamlasınlar.
Tabii ki bu önerimiz diplomatlarımızın
profesyonelliklerini ve yaptıkları hizmetin özelliklerini inkâr etmek
anlamına gelmiyor. Birçoğu da bizimle böyle düşündüğünü
söylüyorlar. Bu önerimizi bugüne kadar neden hiç dikkate almadınız?
Bu öneriyi yapan MHPli, Milliyetçi Hareket Partili bir milletvekili
olduğu için mi? Yoksa bizim önerilerimizi dikkate almak
ağrınıza mı gidiyor arkadaşlar? Hayır.
diyorsanız, o zaman bu duyarsızlığı Ne gerekeni
yaparım ne de istismar etmekten vazgeçerim. diye mi
yorumlayacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Yine, yoksa her alanda olduğu
gibi uluslararası ilişkilerde de çare makamı olduğunuzu
unutup muhalefet gibi bu kürsülere çıkıp şikâyet etmeyi iktidar
olmak mı sanıyorsunuz? Sekiz yıl birçok problemi çözmek için
yeterli bir süreydi. Mecliste birçok hükûmete nasip olmayan bir
çoğunluğunuz vardı. Ancak Bu avantajları içeride
fırsatlara çeviremeyen sizler uluslararası ilişkilerdeki
krizleri mi fırsata çevireceksiniz? diye sormadan edemiyorum.
Sıfır sorun, üzülerek söylüyorum, sıfırın
üzerinde tutunabilen muktedir hükûmetlerle gerçekleşir diyor, yapacağınız
en hayırlı işin, sorunları, daha fazla
çetrefilleştirmeden, gelecek hükûmetin çözmesi için dondurmak
olduğunu söylüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Buyurun:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa
tasarısının 21. maddesindeki (4) nolu listedeki 4.127 olan
toplam kadronun 4.000 olarak belirlenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın İnce, kim konuşacak? Gerekçeyi
mi okutayım?
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Elekdağ
BAŞKAN Sayın Elekdağ, buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Dışişleri
Bakanı biraz önce, Türkiyenin oynadığı küresel rolden söz
ettiler, Türkiyenin uluslararası rolünün bölgesel bir aktörün rolünün
üstünde olduğunu söylediler. Tabii, bu kulağımıza hoş
geliyor çünkü hepimiz Türkiyeyi böyle bir konumda görmek istiyoruz fakat
Sayın Bakanımız bir hususu unutuyor, Türkiyenin yanı başında,
Kuzey Irakta konuşlanmış PKK teröristleri Türk Hükûmetine
meydan okuyor. Şartlarımı kabul etmezseniz Türkiyeyi
yangın yerine çeviririm. diyor. Boş da konuşmuyor. PKK terörü
her gün askerlerimizi şehit ediyor. Anaların feryadını
figanını işitmemek için televizyonu açamıyoruz. Akan
kanın ardı arkası gelmiyor. Hükûmet edilgen, çaresiz, bu duruma
seyirci kalıyor. Bu çaresizlik, bütün Türk milleti üzerinde boğucu
bir kasvet ve eziklik yaratıyor. Hükûmet, PKKya yataklık yapan
Barzaniyi dahi yola getiremiyor, höt diyemiyor. Küresel bir aktör kendini
savunmaktan âciz kalır mı? Akan kanın hesabını sormaz
mı?
Barzaniye dahi söz geçirmekten âcizsiniz Sayın Bakan.
Türkiyenin uluslararası hukuktan doğan meşru savunma
hakkını kullanmaktan korkuyorsunuz, sonra gelip üst perdeden
konuşuyorsunuz. Bence ölçülü olmak, dış politikanın en
önemli vasfıdır Sayın Bakanımız.
Şimdi, gelelim İsrailin Türkiyeden özür dilemesi ve
mağdurlara tazminat ödemesi sorununa. Değerli milletvekilleri, beni
mazur görün ama Sayın Dışişleri Bakanımız,
İsrailin Türkiyeden özür dilemesi ve tazminat ödemesi konusundaki
mücadeleyi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kaybetti. Çünkü
Güvenlik Konseyinde İsrailin suçu tescil ettirilemedi. Çünkü Güvenlik
Konseyinden bir kınama kararı çıkartılamadı. Güvenlik
Konseyinden bir kınama kararı çıkartılabilseydi elimiz
kuvvetli olurdu. Bilindiği üzere Güvenlik Konseyinin kararları
bağlayıcıdır. Bağlayıcı bir karar
çıkartılamayınca, zevahiri kurtarmak için Sayın Bakan,
Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasıyla yetinmeye
razı oldu. Fakat Başkanlık açıklamasında da
İsrailin kınanması sağlanamadı. Açıklama metni
aynen şöyle: Konsey, en az 10 sivilin yaşamını
kaybetmesine ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol açan
eylemleri kınar, olaylarda hayatını kaybedenlerin ailelerine
başsağlığı diler. Bu metinde her iki tarafın,
yani İsrail askerleri ile direnen gemi yolcularının eylemleri
kınanmaktadır. Yani açıklama, İsrail askerlerinin 9 Türkü
öldürmeleri olayı ile Mavi Marmara yolcularının sopalı
direnişini aynı kefeye koyuyor. Tekrar ediyorum: Açıklama,
İsrail askerlerinin 9 Türkü öldürmeleri olayı ile Mavi Marmara
yolcularının sopalı direnişini aynı kefeye koyuyor ve
ikisini kınıyor. Bu, Türkiyeye yapılan korkunç bir adaletsizlik
değil mi? Bu, utanç verici bir açıklama değil mi? Sayın
Dışişleri Bakanının bunu kabul etmesi de fahiş
bir hata değil mi?
Değerli milletvekilleri, ben şimdi sizlere soruyorum:
Elinde böyle bir belge olunca İsrail özür diler mi?
Sayın Bakan, bu şekilde konuşmamın bir nedeni
de geçen hafta bu kürsüden, Güvenlik Konseyi Başkanlık
açıklamasında İsrailin kınandığını
iddia etmenizdir. Evet, İsrailin kınandığını
iddia ettiniz. Hayır Sayın Bakan, söylediğiniz kesinlikle
doğru değildir, İsrail kınanmamıştır.
Bakınız, açıklama metninin o kısmını
tekrar okuyorum: Konsey en az 10 sivilin yaşamını kaybetmesine
ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol açan eylemleri
kınar, olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine
başsağlığı diler. Bu açıklamada iki nokta vurgulanıyor:
Birincisi, eylemler kınanıyor; ikincisi, iki tarafın da yani hem
İsrailli askerlerin hem de Mavi Marmaradaki yolculardan direnenlerin
eylemleri kınanıyor. Yani İsrail kınanmıyor. Gerçek bu
iken Sayın Bakan, tüm ikazlarımıza rağmen, gelip bu
kürsüden Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasıyla
İsrail kınanmıştır. demeniz gerçeği
yansıtmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elekdağ, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Bu itibarla, Sayın Bakan, zannediyorum sizi bu kürsüden
doğruyu açıklamaya davet etmek hakkımdır.
Son bir nokta: Açıklamanın orijinal İngilizce metni
Türkçeye çevrilirken üstünde tahrifat yapılarak eylemler kelimesi
Türkçeye eylem olarak çevrilmiş ve böylece, İsrailin eyleminin
kınandığı izlenimi verilmiştir. Bu şekilde basın
da yanıltılmıştır. O bakımdan, Sayın
Bakandan rica ediyorum, lütfen, Sayın Başbakana gerçekleri
açıklayarak, bundan sonra, İsrailin
kınandığını söylemesini engelleyiniz, çünkü Sayın
Başbakan tahrif edilmiş tercüme metnine dayanarak konuşuyor.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 21 inci maddesine
bağlı ek (3) sayılı listenin, ekte sunulan aynı
sayılı liste ile değiştirilmesini; yine aynı maddeye
bağlı ek (4) sayılı listede yer alan 4 üncü dereceden
İdari Ataşe, Uzman unvanlı serbest ve toplam kadro adedinin
97ye, 5 inci dereceden İdari Ataşe, İdari Memur unvanlı
serbest ve toplam kadro adedinin 28e ve liste toplamındaki serbest ve
toplam kadro adedinin 4102ye düşürülmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
(3) SAYILI LİSTE
KURUMU : DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İPTAL EDİLEN KADROLARIN
SINIFI UNVANI DERECESİ SERBEST TUTULAN TOPLAM
KADRO KADRO
ADEDİ ADEDİ
GIH STRATEJİK
ARAŞTIRMALAR
MERKEZİ
BAŞKANI, BÜYÜKELÇİ 1 1 1
GİH EĞİTİM
MERKEZİ BAŞKANI 1 1 1
GİH TERCÜME
MERKEZİ BAŞKANI 1 1 1
GİH PERSONEL
DAİRESİ BAŞKANI 1 1 1
GİH ARŞİV
VE ULAŞTIRMA
DAİRESİ
BAŞKANI 1 1 1
GİH EĞİTİM
MERKEZİ SEKRETERİ 1 1 1
SINIFI UNVANI DERECESİ SERBEST TUTULAN TOPLAM
KADRO KADRO
ADEDİ ADEDİ
GİH BÜYÜKELÇİ,
DAİMİ TEMSİLCİ,
MASLAHATGÜZAR,
ELÇİ-MÜSTEŞAR,
1.SINIF
BAŞKONSOLOS,
DAİMİ
TEMSİLCİ
YARDIMCISI,
BÜYÜKELÇİLİK
1.
MÜSTEŞARI, BAŞKONSOLOS,
BAŞKONSOLOS
YARDIMCISI,
BAŞKATİP,
KONSOLOS 1 260 260
GİH DAİRE
BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ,
BAŞKONSOLOS,
BAŞKONSOLOS
YARDIMCISI,
BÜYÜKELÇİLİK
MÜSTEŞARI,
BAŞKATİP,
KONSOLOS 1 55 55
GİH DAİRE
BAŞKANI 1 61 61
GİH DAİRE
BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ,
BAŞKONSOLOS,
BAŞKONSOLOS
YARDIMCISI,
BÜYÜKELÇİLİK
MÜSTEŞARI,
BAŞKATİP,
KONSOLOS 2 106 106
GİH ÖZEL KALEM
MÜDÜRÜ,
ŞUBE
MÜDÜRÜ, BÜYÜKELÇİLİK
MÜSTEŞARI,
BAŞKATİP, KONSOLOS 3 129 129
GİH BAŞKATİP,
KONSOLOS 4 97 97
GİH BAŞKATİP,
KONSOLOS 5 33 33
GİH ORTAELÇİLİK
BAŞKATİBİ, KONSOLOS
ŞUBE MÜDÜRÜ 6 1 1
GİH İKİNCİ
KATİP, MUAVİN KONSOLOS 7 114 114
GİH ÜÇÜNCÜ
KATİP, MUAVİN KONSOLOS 8 121 121
GİH ADAY MESLEK
MEMURU, ATAŞE 9 182 182
GİH İDARİ
ATAŞE, UZMAN,
ATAŞE
YARDIMCISI 4 97 97
GİH İDARİ
ATAŞE, İDARİ MEMUR,
ATAŞE
YARDIMCISI 5 28 28
TOPLAM 1.290 1.290
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın Bakan, niye Komisyonda
düzeltmediniz de buraya kadar indi bu?
SUAT KILIÇ (Samsun) Teknik bir düzenleme.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Komisyonda düzeltebilirlerdi.
SUAT KILIÇ (Samsun) Teknik boyutu var.
BAŞKAN Sayın Yeni, buyurun efendim.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 21inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
gerek bölgeler ve kıtalar arasındaki eşsiz konumuyla gerekse
medeniyet, kültür ve siyaset birikimiyle stratejik bir öneme sahiptir. Bu
sebeple, biz yola çıkarken Türkiye'nin dış
politikasını uzun vadeli bir perspektifte, yeni dinamiklere dayanan,
bölgesel ve küresel konjonktürle uyumlu bir hâle getirmeyi
amaçlamıştık. Biz ülkemizi Ankarada oturduğumuz yerden
yönetme anlayışı içinde olmadık, il, ilçe, köy köy, vatan
toprağını karış karış dolaştık,
her problemi bizzat yerinde inceledik, hiçbir soruna duyarsız
kalmadık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya her
geçen gün değişmekte, her geçen gün biraz daha küçülmektedir. Küresel
düzeye taşınan sorunlar, küresel iş birliklerini gerekli hâle
getirmiştir. 40lı, 50li yılların dış politika
anlayışıyla bu ülke yönetilemez. Dış politikada çok
boyutlu, çok yönlü bir diplomasi izlenmesi bir zorunluluk hâline
gelmiştir. Bu bilinçle bölgemizde ve dünyanın çeşitli yerlerinde
yaşanan sıkıntılara duyarlılıkla
yaklaştık. Belli bir bölgeye, belli meselelere saplanıp
kalmış bir dış politika anlayışını
yıkarak her bölgeye, her ülkeye, her soruna, barış ve dostluk
zemininde, aynı sıcak ve akılcı tavırla
yaklaştık. Hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün
karşısında olmadık. Her hukuksuzluğun, her
haksızlığın, her zorbalığın karşısında
olduk. Anlaşmazlıkların ve çatışmaların
değil, çözümün ve barışın safında yer aldık.
Türkiye'nin güvenilir, iyi niyetli, adaletten ve hakkaniyetten yana bir ülke
olduğunu her fırsatta dile getirdik. Biz dünyaya
sağırlaşmadık, kendi içimize kapanmadık.
Bakınız değerli milletvekilleri, Sayın
Başbakanımız yedi yılda Afganistandan Sri Lankaya, Çek
Cumhuriyetinden Taylanda, Almanyadan Mozambike kadar, belki adını
bile duymadığınız seksen bir ülkeye iki yüz otuz üç ziyaret
gerçekleştirmiştir. İşte bu gayret, bu azim sayesinde
Türkiyeyi kendi hâlinde sıradan bir ülke olmaktan çıkarıp
dünyada etki gücü yüksek önemli bir aktör hâline getirdik. Türkiyeyi, dünyaya
uyum sağlayan, dünya ve insanlık için olumlu katkılar yapan bir
ülke hâline getirdik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye çok
uzun bir süre Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla
çevrili ülke. olarak tanımlandı. Biz, sekiz senedir bu ezberi
bozmanın gayreti içinde olduk, düşman üretme değil, dost kazanma
anlayışıyla hareket ettik. Sıfır düşman
politikasıyla, bölgemizde ve dünyada söz sahibi bir ülke hâline geldik.
Değerli arkadaşlarım, çok açık ve net ifade
ediyorum: Türkiyenin yönetiminde AK PARTİ İktidarından sonra
hiçbir şey aynı kalmamıştır, ezberler
bozulmuştur, duvarlar yıkılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin izlediği
dış politika, son yıllarda geçirdiği değişim içte
ve dışta takdirle karşılanmaktadır. Bu takdirin
yansımaları her geçen gün netleşmektedir. Türkiye, 2002de dünya
ekonomileri arasında 26ncı sıradayken, kaydettiği hızlı
büyüme sayesinde bugün 17nci büyük ekonomi konumuna gelmiştir.
İhracat 36 milyar dolar iken 132 milyar dolara yükselmiştir. Küresel
krize rağmen 2009 yılında 102 milyar dolar ihracat
yapılmıştır. Yine, küresel krize rağmen 2009da 2008e
göre daha fazla turist çekilmiş, 27 milyon turistle 21,3 milyar dolar
turizm geliri elde edilmiştir.
AK PARTİ İktidarında, Türkiye, uluslararası
örgütlerde etkin bir ülke durumuna gelmiştir. Kırk sekiz yıl
aradan sonra Türkiye 192 ülkenin 151inin oyunu alarak Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye seçilmiştir. İslam
Konferansı Örgütü Genel Sekreteri ilk defa bizim dönemimizde iki kez üst
üste Türkiyeden seçilmiştir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
Başkanlığına ilk defa bir Türk milletvekili, AK
PARTİli, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu
seçilmiştir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir seçim olmadı ki.
AHMET YENİ (Devamla) Çok sayıda ülkeyle vizeler
kaldırılmış, serbest ticaret anlaşmaları
imzalanmıştır. Ülkemiz, uluslararası çeşitli sportif
ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır. Bunların da
ötesinde, daha on yıl öncesinde savaşın eşiğine
geldiğimiz Suriye ile bugün vizeler
kaldırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bunlar
kendiliğinden gerçekleşmemiştir. Türkiye sevdasıyla ülke
ülke gezilmiş, yorgunluklarımız hizmet aşkıyla güce ve
azme dönüşmüştür.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Irakla Kıbrısa
gel, Yunanistana gel.
AHMET YENİ (Devamla) Evet, sözlerimi tamamlarken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Ezberin bozuldu bu arada.
BAŞKAN Sayın Yeni, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
AHMET YENİ (Devamla) -
dış politikadaki bu
başarı için
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) İsraile gel.
AHMET YENİ (Devamla) -
başta
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğana,
Dışişleri Bakanı Sayın Profesör Ahmet
Davutoğluna ve tüm milletvekillerimize, Dışişleri
mensuplarına teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Bakanım, devam ediniz stratejik derinliğe,
sizi destekliyoruz.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Devam edin, devam edin.
AHMET YENİ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Karar yeter sayısı istedim
efendim.
BAŞKAN Karar yeter sayısı istediniz.
Sunuyorum, karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 23.12
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 129uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Kabul edenler
Önergemizi kabul edenler efendim,
önergeyi... Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Önergemiz değil Sayın
Başkan, sizin önergeniz değil.
SUAT KILIÇ (Samsun) Meclisin önergesi, Meclise mal oldu.
BAŞKAN - Yanlış oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) Sizin imzanız var mı yok mu
bilmiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Başkan, herkes hata yapabilir
biliyorsun ama yakaladınız, helal ediniz!
Şimdi, tasarının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, 21inci maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda, ekleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 22nci madde üzerinde üç önerge
vardır.
Maddenin tasarı metninden çıkarılması yönünde
olan aynı mahiyetteki önergeleri okutup birlikte işleme
alacağım, önerge sahiplerine talepleri hâlinde ayrı ayrı
söz vereceğim.
Şimdi, önergeleri okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı kanun
tasarısının 22. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Nuri Yaman Pervin Buldan Ayla Akat
Muş Iğdır Batman
Sırrı
Sakık Akın
Birdal
Muş Diyarbakır
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa
tasarısının 22. maddesinin madde metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Muharrem
İnce Mehmet
Ali Susam
Malatya Yalova İzmir
Vahap Seçer Şevket Köse Rasim
Çakır
Mersin Adıyaman Edirne
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 22. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ertuğrul
Kumcuoğlu Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz
Aydın Mersin Isparta
Mümin İnan Reşat Doğru Ahmet Duran Bulut
Niğde Tokat Balıkesir
Süleyman
L. Yunusoğlu
Trabzon
BAŞKAN Komisyon birlikte okuttuğum önergelere
katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın İnce, siz mi
konuşacaksınız?
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dış politikamızda
sıkıntılı günler yaşıyorsak, bunu tek bir cümlede
özetlemek gerekirse, sorun aslında sizin düşünsel temelinizden
kaynaklanıyor. Yani, bir insan düşünün, ilk gençlik
yıllarından orta yaşlı olana kadar sürekli olarak Avrupa
Birliğine Hristiyan kulübü, Batı kulübü diyecek, sonra, belli bir
yaşa geldikten sonra milletvekili, bakan, başbakan olacak ve
yıllarca aşağıladığı, küçümsediği,
eleştirdiği, karşı çıktığı bir
yapıyı savunmak zorunda kalacak. Tabii, böyle bir çelişki olunca
sorun da oluyor. Onun için, işte, dış politikamızı
yürüten kişilere bir anda monşerler diyerek onları aşağılayacaksınız.
Yani Dışişleri Bakanlığından AKP Genel Merkezine
bir geçiş yaparsanız yapmanız gereken iş şu
O zaman
bu iş kime kalır? Süpürmeyin, kullanın. diyen
danışmanlara kalır. Bu fikrî temelde bir problem olduğu
için gazete patronlarına seslenirsiniz: Köşe yazarlarını
kovun. Rektörlere, gelir, Kafası basmıyor. dersiniz.
Sendikacılar dinozor, eczacılar Çok kazanıyor., doktorlara
laf etmek gerekirse İğne yapmayı bile bilmiyorlar. der,
işin içinden çıkarsınız.
Şimdi, mademki Türkiye Cumhuriyeti sekiz yıldır
onurlu, dik duruş sergileyen, diklenmeden dik duran bir politika izliyor,
o zaman şu sorularıma lütfen Sayın Bakan cevap versin: Bu
ülkenin askerlerinin Kuzey Irakta başına çuval geçirildiği
zaman siz Amerika Birleşik Devletlerine bir nota verebildiniz mi? Bu
ülkenin onurunu kurtarabildiniz mi, koruyabildiniz mi?
İki: Sizden başka hangi iktidar döneminde
-60ıncı Hükûmetsiniz- hangi hükûmet döneminde bizim bir gemimiz esir
alındı? Şu dönemde, şu gemi. diye lütfen
açıklayınız.
Üç: Hangi iktidar döneminde büyükelçimiz daha alçak bir
koltuğa oturtuldu?
Bir başkası: Hangi dönemde, hangi iktidar döneminde
uluslararası sularımızda vatandaşlarımız
öldürüldü?
Şimdi, değerli milletvekilleri, iç politikaya dönük
Filistin çabalarınız da çelişkilerle dolu. Yani 60lı,
70li yıllarda biz, bizlerin ağabeyleri, solda düşünenler, solda
görüş bildirenler, dünyaya soldan bakanlar Filistini savunurken siz ne
yapıyordunuz?
BURHAN KAYATÜRK (Ankara) Siz ne yapıyordunuz?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Hanginizin gençlik
yıllarında, 60lı, 70li yıllarda Filistinle ilgili bir
eyleme katılmışlığınız var? Hiçbirinizin
yok.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) Sizin var mı?
MUHARREM İNCE (Devamla) Siz Filistini savunmuyorsunuz,
sizin neyi savunduğunuz belli.
Yine Sayın Bakandan şunu istiyorum: Sayın Bakan
Kudüsün kaderiyle Ankaranın kaderi aynıdır. dedi,
Ramallahın kaderiyle Bursanın kaderi aynıdır. dedi.
Sayın Bakan, siz Bağdatın kaderiyle
Ankaranın kaderi aynıdır. diyebilirseniz sizi
alkışlarım. Irakta, oradaki kara gözlü Arap
çocuklarının, Kürt çocuklarının üzerine Amerikan
bombaları yağarken siz Amerikan askerlerine tezkere geçirmek için
buralarda kulis yürütüyordunuz. Siz, 64 bin Amerikan askerini Türkiye'nin güneydoğusuna
konuşlandırmak için tezkere peşinde koşan Hükûmet siz
değil misiniz?
Bakınız, bir başka önemli konu. Yine, Sayın
Bakan, siz burada cevap verirken şunu demenizi istiyorum: Siz,
İsrailli Bakanla otelde kaç numaralı odada görüştünüz? Bunu da
doğrusu çok merak ediyorum. Dört şart üç şarta neden düştü?
Son olarak da şu konuyu açıklamanızı
istiyorum: Değerli milletvekilleri, Başkan Obama Uluslararası
bir komisyonla Türkiye başına iş açar. dedi. Dedi değil mi
bunu? Kurulmasın dedi.
Peki, ben, size şunu söyleyeyim: Siz bu talimatı
yanlış mı anladınız acaba? Biz, Meclis
araştırması istemiyle, Sayın Akif Hamzaçebi ve Muharrem
İnce olarak, iki Grup Başkan Vekili olarak Meclis araştırma
önergesi verdik.
OKTAY VURAL (İzmir) Bizim de var
MUHARREM İNCE (Devamla) Siz bunu reddettiniz. Yani o
Uluslararası bir komisyon kurulmasın. dedi. Siz herhâlde bunu emir
telakki ettiniz, Türkiye Cumhuriyetinin Parlamentosunda bile bunun
görüşülmesini engellediniz. Yani Türkiye'nin Parlamentosunda, Büyük Millet
Meclisinde böyle bir komisyon kurulmayacak, bu konu görüşülmeyecek, sonra
iç politikaya dönük söylemlerde bulunacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Bakan, çok net olarak
istiyorum: Siz Kudüsün kaderiyle Ankaranın kaderi aynıdır.
derken, aynı söylemi Bağdat için söyleyebiliyor musunuz?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Söyledi zaten.
MUHARREM İNCE (Yalova) Nerede söyledi?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Diğer önergeler üzerinde bir söz talebi?
OKTAY VURAL (İzmir) Ertuğrul Kumcuoğlu efendim.
BAŞKAN Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Efendim, Dışişleri Bakanlığı
teşkilat kanununu konuşuyoruz. Cuma günü Adalet ve Kalkınma
Partisi adına söz alan bir arkadaşımız aynen şöyle
söyledi, zabıtlardan okuyorum: Türkiye, yönetilemeyen bir ülke olmaktan
çıkıyor, iyi yönetilen bir ülke hâline geliyor.
Dışişleri Bakanlığının teşkilat kanunu
da bu çerçeve içerisinde önümüze gelmiş bulunuyor. dendi.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidara gelmeden önce, bırakın iyi
yönetilmeyi, yönetilemiyormuş ve sizler de Türkiyeyi iyi yönetmeye
başlamışsınız.
Bakın, eğer siz varsayımlarınızı,
teşhislerinizi yanlış esaslara oturtursanız, doğru
politikalar, doğru stratejiler geliştiremezsiniz çünkü bu yargı
baştan doğru değil. Peki, bu arkadaşın böyle
konuşmasını sağlayan veyahut da kendisine bu ilhamı
veren kim? Başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP Hükûmeti,
başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP üst yönetimi. Çünkü
aynı edebiyatı aylardır, yıllardır sürdürüyorsunuz ve
Bizden önce her şey kötüydü, bizle birlikte iyi oldu; bizden önce her
şey yanlıştı, bizle birlikte doğru oldu; bizden önce
Türkiye, bırakın iyi yönetilmeyi, hiç yönetilemiyordu
Böyle bir
şey yok.
Bu çerçevede de sıfır problem kavramını
getirdiniz. Allah için, tamam, saygıyla karşılıyorum,
takdirle karşılıyorum, komşularımızla kavga
etmeyelim ama sizden önceki hükûmetler ve o hükûmetlerin mensupları her
sabah uyandıklarında Bugün hangi komşumuzla kavga ederiz? diye
bir arayış içinde miydiler? Şöyle tarihimize bir bakın:
Atatürkün Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesiyle beraber Sadabat Paktına
bakın, Bağdat Paktına bakın, İkinci Dünya Harbinden
sonraki Türkiyeye bakın; Birleşmiş Milletlerde kurucu üye,
Dünya Bankasında kurucu üye, IMFde kurucu üye, Avrupa Konseyinde kurucu
üye. Yani hem çok taraflı bir dünyada barışa hem de iki
taraflı barışa büyük ehemmiyet vermiş bir politik
geçmişten geliyoruz biz. Eğer sizden önceki hükûmetlerin hep
yanlış yaptığı iddiasında bulunursanız -ki
bunu sık sık maalesef yapıyorsunuz, hepiniz yapıyorsunuz- o
zaman cuma günkü buradaki sözlerinizle ters düşüyorsunuz. Hani bizim
Dışişleri mensuplarımız hakikaten çok fedakârca, çok
faziletli bir şekilde çalışıyorlardı. Peki, bu
arkadaşlarımız kendilerinden önceki hükûmetleri hep
yanıltıyorlar mıydı? Böyle bir şey olabilir mi?
Değerli arkadaşlarım, gelelim sıfır
problem meselesine: Komşularımızla sıfır problem. Dün
konuştu Bayan Hillary: Top Türkiyenin ayağında. Sayın
Başbakan konuştu bundan birkaç hafta önce: Karabağ meselesi
çözülmeden hiçbir şey olmaz. Bu, sıfır problem mi? Bir tane
probleminiz olur, ufak olur; bir tane probleminiz olur, dağ gibi olur.
Şimdi alın bakalım, alın bakalım şimdi,
Ermenistanla köşeye sıkıştınız, düğüm
nasıl çözülecek?
Gelelim İran meselesine. İranda bir tavır
takındınız. Efendim -İranı-
yaptırımsız bir şekilde bu işlerin içinden
çıkabilir mi diye bir arayış içinde oldunuz. Ondan sonra
Batılı, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere
Birleşmiş Milletlerin diğer üyeleri size katılmadılar
ve bir yaptırım kararı aldılar. Siz de telefon ettiniz,
dediniz ki: Efendim, biz daha önceki süreçteki rolümüz gereği bu karara
Evet diyemeyiz, tarafsız da kalamayız, Hayır deriz.
Şunu demediniz: Biz haklı olduğumuz için Hayır diyoruz.
diyemediniz, Siz haksızsınız. diyemediniz. Dediniz ki Siz
haklısınız ama biz de başka türlü davranamıyoruz.
Böyle şey olmaz! Eğer yaptığınız işin
doğruluğundan emin değilseniz niye yaptınız? Eğer
yaptığınız işin doğruluğundan eminseniz niye
Siz yanlış yapıyorsunuz arkadaş, bunun doğrusu
budur. diyemedik?
Ondan sonra gelelim Iraka. Irakla sıfır problem
Peki,
burada Barzaniyi ağırladınız. Burada Türk
Bayrağı, burada hiç bayrak yok. Yani Bağdattaki merkezî hükûmet
buna alınmadı mı? Bağdattaki merkezî hükûmet bunun
altını çizmedi mi? Bağdattaki merkezî hükûmet bunu bir kayda
geçirmedi mi? Bağdattaki merkezî hükûmet bundan rencide olmadı
mı? Hani, problemdi
Alın, yepyeni bir problem getirdiniz, bizim
önümüze koydunuz. Niçin Bizim önümüze koydunuz diyoruz çünkü önümüzdeki bir
seneden az bir süre zarfında siz iktidardan gideceksiniz, biz bu işin
içinden nasıl çıkacağız diye kara kara düşünüp
sabahlara kadar çalışmak durumunda kalacağız nasıl tamir
edeceğiz bu işi diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Kumcuoğlu.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) Şimdi efendim,
öbürlerine geliyoruz: Suriyeyle sıfır problem
Suriyeyle problem,
zamanında Kara Kuvvetleri Komutanı Hataydan o mesajı
verdiği vakit, ültimatomu verdiği vakit çözüldü zaten. Yani, biz
Suriyeyle
Ben bir vakfın üyesi olarak Suriyeyi gidip Şamda
bazı temaslar bile yaptım, şimdi şey yapıyordu ama siz
Otuz beş tane anlaşma yaptık, yirmi iki tane anlaşma yaptık
Klasik hikâyede olduğu gibi küçük problemleri çözüyorsunuz, Hatay meselesi
duruyor, Suriyeyle aramızdaki deniz sahasının ne şekilde
paylaşılacağı veyahut da yönlendirileceği konusu
ortada duruyor, bütün büyük sorunlar duruyor. Orada lök gibi duruyor sorunlar,
siz ufak tefek sorunları çözerek Efendim, sıfır problem
yaptık diyorsunuz. Hayır, maalesef sıfır problem
yapılamıyor çünkü yani bakın, dış politika itidal
ister, ihtiyat ister, temkin ister. Böyle uçarak kaçarak
sağlıklı politikalar yapamayız ve uygulayamayız
arkadaşlar. O bakımdan benim size samimi tavsiyem, temkinden,
ihtiyattan ve itidalden uzak kalmadan Türkiye'nin meselelerine çözüm
arayalım.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim efendim.
Sayın Birdal, siz mi konuşacaksınız?
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN Buyurun efendim.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilgili yasa tasarısına, teşkilat
kanununun yürürlükten kaldırılmasına ilişkin
değişikliğe ilişkin söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi, son günlerde sıkça tartışılan bir
eksen kayması sorunu var, Dışişleri açısından.
Gerçekten bu eksenden ne anlıyoruz? Avrupa Birliği ve onun yol
haritası. Yol haritasından anlaşılan ne? Kopenhag siyasi
kriterleri. Bunların başlıkları ne? Demokrasi, hukukun
üstünlüğü, insan hakları ve azınlıkların
korunması.
Şimdi, doğrusu ben merak ediyorum, bu eksen
kaymasını bence yerli yerine oturtup Avrupa Birliği hukukuna son
zamanlarda ne kadar bağlı kalıyoruz? Örneğin bir tren
rayından çıktığı zaman dray yaptı derler.
Galiba dray yapmadı ama bir makas değişikliği mi söz
konusu, doğrusu ben merak ediyorum çünkü insan haklarından sıkça
söz edilirken, evet başlangıçta, yaklaşık sekiz yıl
önce birtakım, Avrupa Birliği hukukuna bağlı, insan hakları
standartlarına ilişkin düzenlemelerin yapıldığı
doğru. Avrupa Birliği müktesebatına ilişkin düzenlemelerin
de yapılıyor olması da doğru. Hatta ben, bu temmuz
sıcağında ve şu gece yarısı bu saatlere kadar, bu
değişikliklerin bile, bu yasaların bile, halkın
beklentilerine ve gereksinmelerine karşılık vermekten çok Avrupa
Birliği müktesebatına bağlı düzenlemelerin
yapılması gerektiğinden hareket edildiğini
düşünüyorum. Doğrudur, değildir; değilse burada
yanıtı verilir ama günlük uygulamalara baktığımız
zaman, gerçekten Avrupa Birliği hukukuna, insan hakları
standartlarına bağlı olmak, bunu uygulamada da yansıtmak
gerekir.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugün, dün bir paket
ısmarlama programını tartışması gerektiğini
düşünüyorum ben doğrusu. Örneğin Genelkurmay Başkanı
çıkıyor, bir paket ısmarlamayla Türkiye'nin ekonomi
politikası, insan hakları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi
üzerinde ipotek koymaya kalkışıyor ama bugün ne Hükûmetin bu gündeminde
-Sayın Başbakanın- ne Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanının gündeminde ne de Avrupa Birliği hukukuna
bağlı, eğer eksen kayması yapılmamışsa,
Sayın Dışişleri Bakanının gündeminde.
Şimdi, değerli milletvekilleri, eğer eksen
kayması olmamışsa Avrupa Birliğindeki sivil demokratik
rejimin içselleştirilmesi gerekir. Yani şimdi, bakın, yakın
tarihimizde İspanya, Katalanlar meselesini, kalktı yine böyle bir
kara kuvvetleri komutanı ve Bizi kışladan
çıkarmayın. dedi ama ertesi gün kendisi kışladan
çıkıp evine gönderildi. İsveç Genelkurmay Başkanı yeni
yıl bütçesi yapılırken Genelkurmay bütçesinin düşük
tutulduğunu ertesi gün basına söylediği zaman evine gönderildi.
Papandreou Hükûmetinden önce, Karamanlisin başbakanlığı
döneminde, askerlik süresinin aşağı indirilmemesi
gerektiğine dair yine kara kuvvetleri komutanı bir şey söyledi,
evine gönderildi. Peki, dün, Türkiye'nin her bir şeyine dair görüş
bildiren Genelkurmay Başkanını evine gönderecek siyasi irade
neresi olması gerekir? Şimdi, demokratik bir toplum mu bu, demokratik
bir rejim mi? Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi üzerindeki vesayetini
daha önce Genelkurmay kapalı kapılar ardında
yapıyorlardı, karargâhlarda andıç
hazırlıyorlardı.
Bakın, sayın AKPli milletvekili arkadaşlar, o
andıçın ilki bizim hakkımızda hazırlanmışsa
sizin hakkınızda da hazırlanmış andıçları
biliyoruz ama şimdi o Genelkurmay Başkanı bundan da imtina
etmiyor, aleni ve açık olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ve
Türkiye halkının iradesine meydan okuyor. Peki, bunu eve gönderecek
irade ne olmalıdır? Eğer eksen kayması içinde
değilsek; ki, Avrupa Birliği hukukunun da artık bence soğuk
savaş sonrası tartışılabilir, uluslararası ve
bölgesel toplulukların, gerçekten halkların hakları, insan
hakları, eşitlik, özgürlük, emek konusundaki değerlerin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Birdal, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
AKIN BİRDAL (Devamla) Teşekkürler Sayın
Başkan.
emperyal emeller üzerine onların da nasıl zaman zaman
ters yüz edildiğini görüyoruz, ama bizim eksenimiz tam demokrasi ise
-Avrupa Birliği olur ya da olmaz, biz olmasını isteriz tabii,
insanlık ailesi artık bloklaşmıştır, bu bloklar
dışında kalamayız ama- gerçekten o üyesi olmak istediğimiz
birlik şaşırsa bile yolunu, eksenini biz
şaşırmamalıyız.
Tam demokrasi, herkes için eşit ve özgür bir Türkiye, insan
haklarına dayalı demokratik, sivil bir Anayasa
Ki bu Anayasa
bakın kendini daha da çok bugün göstermiştir, çünkü Anayasadan
gücünü almaktadır bu Genelkurmay Başkanı. O nedenle, o gücü
halka devredecek ve halkın iradesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine
devredecek demokratik, sivil bir Anayasa da işte bugün kendisini ortaya
koymaktadır. O nedenle, bunları bence
tartışmalıyız ve Genelkurmay Başkanını da
yarın evine gönderecek bir iradeyi buradan çıkarmalıyız.
Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
23üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 23. maddesinin (1). fıkrasının (a)
bendinde geçen
ile konsolosluk ve ihtisas memurları ibaresinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır Ertuğrul
Kumcuoğlu Mümin
İnan
Mersin Aydın Niğde
Nevzat Korkmaz Reşat Doğru Ahmet Duran Bulut
Isparta Tokat Balıkesir
Süleyman
L. Yunusoğlu
Trabzon
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa
tasarısının 23. maddesinin (a) bendindeki
Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile
konsolosluk ve ihtisas memurları ifadesinin Dışişleri
Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk meslek
memurları ile ihtisas memurları olarak değiştirilmesini
arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Mehmet Ali
Susam Vahap
Seçer
Malatya İzmir Mersin
Şevket
Köse Rasim
Çakır
Adıyaman
Edirne
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa
tasarısının 23. maddesinin a bendinin yasa metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Nuri Yaman Pervin Buldan Ayla Akat Ata
Muş Iğdır Batman
Sırrı
Sakık Akın
Birdal
Muş Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN
MURAT MERCAN (Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Sakık, buyurun efendim. (BDP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de gecenin bu geç saatinde hepinizi saygıyla
selamlıyorum, ama bir merakımı da gidermek istiyorum. Buraya
zaman zaman her partiden sözcüler çıkınca Kuzey Irakta
askerlerimizin başına çuval geçirildi
Ben tahmin ediyorum, Kuzey Iraktaki
askerler piknik yapmak üzere oraya gitmemişlerdi. Onlar, görev yapmak
üzere gittiler ve ellerinde de silah vardı. Yani ellerinde silah ve görev
için gitmişlerse, eğer başlarına da çuval geçirilmişse
o da onların ayıbıdır. Yani burada savunulabilecek hiçbir
şey yokken, sürekli, burada, bunu oya dönüştürmek adına
çıkıp bunları söylemek bence bir miktar
vicdansızlıktır.
Bu kürsüde, zaman zaman birçok hatip
Biraz önce de Meclisin
ağabeyi, Meclisin en deneyimli insanı, uzun yıllar diplomasi
yapmış, uzun yıllar büyükelçi
Buraya çıkıp
barışla ilgili bir şeyler söylemesi gerekirken, izledim, belki
86 kezdir bu kürsüden aynı şeyler tekrarlanıyor. Ne yapmalı
Türkiye? Bir an önce Iraka gitmelidir, oradaki Kürtleri yok etmelidir. Yani,
sizin daha çok sağduyulu, daha çok barışçıl bir diliniz
olması gerekirken, sürekli, Barzaniyi nasıl yok edebiliriz? Peki,
Barzaniyi yok etseniz Kürt sorununu yok edebilir misiniz? Yani, sizin,
Türkiyenin emperyal talepleri olabilir mi? Bizim komşularımızla
iyi ilişkilerimiz olmak zorunda değil midir? Yani oradaki halkın
iradesine niye saygı duyulmuyor? Neden? Yani Türkiye, NATOnun en güçlü
ordularından biri. Dünyanın en güçlü 6ncı ordularından
biri. 1 milyona yakın askeri var. Ee, bu sorunla baş edemiyor.
Barzaninin 100 bin Peşmergesi var.
Peki, neden topu sürekli taca atıyoruz? Neden farklı
alanlarda sürekli bir arayış içerisindeyiz? Bunların çok
doğru olmadığına inanıyorum.
Tabii, dış politika konuşuluyor, Filistin
konuşuluyor. Aslında bu gece burada, Filistinde 1970lerde, orada,
kahramanca gidip bedenlerini ölüme yatıranların anısına
uygun birkaç söz söylemek istiyorum: Onlardan biri de Faik Buluttu,
araştırmacı yazar. Unutuldu, unutturuldu. Bugün kaç kişi
biliyor ki, 3 bin Türk, Kürt genci Filistin için savaştı. Orada ölüme
yattılar. Adı Deniz Gezmişti. Adı Cengiz Çandardı.
Adı Mazlumdu. Adı Hakkıydı. Bunlar gidip orada ölüme
bedenlerini yatırdılar. Biri de Faik Buluttu ve diyor: Ben kamptaydım.
Gece kampı bastılar İsrailliler. Yanımda 8
arkadaşım vardı, 7si öldürüldü. Benim bedenime 5 kurşun
isabet etti. Her bir kurşun etime sıcak bir su damlası gibi
giriyordu ve acı çekiyordum ama inançlarım vardı. Bir mazlum
halkın mücadelesi için oradaydım. Benim inançlarım beni ayakta
tutuyordu. Bugün Filistin için çırpınanlar, o gün Filistinde
Filistin halkı için mücadele edenler solcuydular, Marksist idiler. Bunlar
Filistin Kurtuluş Ordusuydu. O gün Hamas denilen bir örgüt, o gün Filistin
tarafından desteklenen bir örgüttü ve içerideki anılarını
anlatıyor Faik Bulut: Biz içerideydik. Evet, kurşunları
çıkardılar ama yaralarımızı tedavi etmediler,
İyi işkence edilsin. diye. Biz, zaman zaman bedenimizi ölüme
yatırıyorduk, açlık grevleri yapıyorduk ama o Hamas
denilen örgüt Sadece, açlık grevleri ramazan ayında olur, oruç
tutulur, onun dışında olmaz. diyordu ve oradaki yönetimle
iş birliği ediyordu, solculara karşı bir barikat
oluşturuyordu. diyor. Onun için, Haması İsrailin o dönemde
nasıl destekliğini hepimiz biliyoruz. Yine, Amerikanın
Afganistanda Usame Bin Ladini, El Kaideyi yarattığı gibi
İsrail de Haması yaratmıştı. Yine aynı
şekilde, bu coğrafyada, Kürt coğrafyasında
Ben Kürt
coğrafyası deyince kızıyorlar ama bana kızanlar dönüp
bir tarih dersi almalılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Sakık,
konuşmanızı tamamlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Burada da aynı şeyler yapıldı. PKKye
karşı Hizbullah bölgede nasıl yaratıldı, nasıl
Hizbullah desteklendi ve bu 17.500 faili meçhul cinayetlerin kimler
tarafından işlendiğini hepimiz biliyoruz.
Onun için, o gün Filistinde bedenlerini ölüme
yatıranların anısı önünde saygıyla eğiliyorum ve
ruhları şad olsun.
İyi akşamlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, ben, az
önce
Kuzey Irakta başına çuval geçirilen Türk askeridir,
başına çuval geçiren de Amerika Birleşik Devletleri askeridir.
Ben, bu Mecliste Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant
içerim. diyen bir milletvekili olarak Türk askerine üzülürüm ama Sayın
Sakık üzülmeyebilir. Ben, üzüntülerimi, acılarımı,
tasalarımı söyledim. Bunun kayıtlara geçmesini istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, biz de herkes
için üzülüyoruz. Sadece Türk için değil
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben Amerikan askerleri için üzülmem,
Türk askerleri için üzülürüm.
BAŞKAN Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 23. maddesinin (1). fıkrasının (a)
bendinde geçen
ile konsolosluk ve ihtisas memurları ibaresinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT
MERCAN (Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Doğru, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının 23üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Hakkâride, Şemdinlide
vermiş olduğumuz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin vermiş
olduğu 3 tane şehide Allahtan rahmet diliyorum, kahraman Türk
Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı diliyorum. 3
yaralımıza da Allahtan şifalar diliyorum.
Türk tarihinin her döneminde hainler, ihanet edenler gereken
cevabı bulmuşlardır. İnanıyorum ki önümüzdeki
dönemlerde de yüce Türk milletine silah çeken, onun bütün değerlerine
karşı mücadele veren o terör örgütlerine karşı da gereken
cevap verilmiş olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Dışişleri
Bakanlığı en önemli bakanlıklarımızın
başında gelmektedir. Tabii, Türk milletinin değerlerini, Türk
milletinin isteklerini, Türk milletinin her şeyini koruyan bir
bakanlıktır. Ancak Dışişleri Bakanlığı
olarak, Türk dünyasında yapılan çalışmalarla ilgili olarak
söylemek isteriz ki Türk dünyasının beklemiş olduğu konularda
başarılı olunmamıştır. Türkiye'nin birçok
sorunları vardır, Türk dünyasının birçok sorunları
vardır. Türk dünyasında Dışişleri
Bakanlığının çok önemli görevler yapması gerekirken,
şöyle bir baktığımız zaman Türk dünyasındaki
sorunların hep beraber durmakta olduğunu görüyoruz.
Bakınız, şu anda Türkiye'nin Azerbaycanla
ilişkileri
Azerbaycanın yüreği yanmaktadır, Azerbaycanda
Karabağ işgal edilmiş ve Karabağ işgaliyle beraber
yedi tane Azerbaycan kenti de işgal altındadır. Ama işgalin
bir türlü sona ermemiş olduğunu, bununla beraber Ermenistan
açılımlarının olduğunu görüyoruz. Yani, şu an
itibarıyla Azerbaycanlı insanların hepsinin yüreği Acaba
benim ülkemdeki işgal ne zaman sona erecek ve 1 milyonun üzerindeki o
kaçkın insan ne zaman yurtlarına dönecek, topraklarına dönecek?
şeklindedir. Ama bakıyoruz ki, şu an itibarıyla
dünyanın birçok yerinde de neredeyse bu konu unutulmaya doğru yüz
tutmuş ve de o insanların problemleri neredeyse bir kenara bırakılmış
durumdadır.
Aynı durumu, tabii şu anda Özbekistanda da görüyoruz.
Bakınız, Türkiye-Özbekistan ilişkilerinde bir türlü gelişme
olmuyor. Hâlbuki, Özbekistan Türk dünyasının en önemli ülkelerinden
birisidir. Yaklaşık olarak 25 milyon nüfusuyla Orta Asyanın
kalbi, Türk dünyasının, Türk milletinin kalbinin olmuş
olduğu bir yerdir. Buhara, Semerkant, Taşkent, buralar yüce Türk
milletinin değerlerinin olduğu, tarihinin yaşanmış
olduğu bir yerdir ama bakıyorsunuz, yine, Özbekistanla
ilişkilerimiz geliştirilemiyor ve Türkiye-Özbekistan ilişkileri
ta ilk zamanlardaki gibi, neredeyse yaklaşık olarak sekiz on sene
önceki konuma gelmiş ve bir arpa boyu da yol alınmamış
olduğunu görüyoruz.
Tabii, bunun dışında, yine bakıyorsunuz
Kırgızistanla ilişkiler
Şu anda Kırgızistanda
Türkiye Cumhuriyeti devletinin çok farklı bir konumda olması
gerekiyor. Sağ olsun Sayın Dışişleri
Bakanımız, geçenlerde Devlet Başkanlarının yemin
törenine katıldılar. Hâlbuki biz Dışişleri
Bakanımızdan, devlet yetkililerimizden o coğrafyada devamlı
olarak olmasını bekliyorduk yani Kırgızistanda da
olmalılar, Özbekistanda da olmalılar, Azerbaycanda da
olmalılar. Yani, o coğrafyanın her türlü sorununda
Dışişleri Bakanlığımızın aktif olarak
rol oynaması gerekiyor ama aylardan sonra, yıllardan sonra,
neredeyse, işte, buradaki, Kırgızistanın Devlet
Başkanlığı yemin törenine gitmiş durumdadır. Ama
orada Özbek kardeşlerimiz, Kırgız kardeşlerimiz
birbirlerine girmiş, yüzlerce insan ölmüş, yüzlerce insan
yaralanmış ve yüz binlerce insan da topraklarını, evini ve
barkını bırakarak başka yerlere göç etmek mecburiyetinde
kalmıştır. İşte bu ortamda, acaba Türkiye Cumhuriyeti
devletinin yapabileceği başka bir şey yok muydu? O ortam
içerisinde, sadece Olayları biz yakından takip ediyoruz. Olayların
durmasını bekliyoruz. şeklindeki açıklamaların yeterli
olmadığını ifade etmek istiyorum.
Aynı durumu, yine şu anda Doğu Türkistandaki
durumlara bakıyorsunuz, 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçide Çinliler o
mahzun Doğu Türkistanlılara bir kışkırtma neticesinde
saldırdılar ve yüzlerce insan öldü, binlerce insan aynı
şekilde yaralandı, yine binlerce insan kendi öz topraklarından
başka yerlere göç ettirildiler. Orada ölen insanlarımızın
hepsini rahmetle, minnetle anıyorum, Allah rahmet eylesin diyorum. Ama
şu andaki zulüm devam ediyor, Urumçideki o zulümler hâlâ devam ediyor.
Doğu Türkistan, Türkistan, Türklerin ata yurdu olan bir yerdir. Doğu
Türkistanda Türklerin geleceğine matuf soykırım
çalışmaları yapılıyor. Bakın, şu anda
Doğu Türkistanda anneler, istemedikleri, istek dışı
kürtajla karşı karşıyalar.
Yine, aynı şekilde, o bölgelerde özellikle nükleer
denemeler yapılıyor. Nükleer denemeler Türklerin olmuş
olduğu, Türklerin yaşamış olduğu yerde
yapılıyor. Onun yapılmasıyla beraber de, işte, ileriye
dönük olarak kalıtımsal olarak hastalıkların ortaya
çıkması, yine Türklerin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Doğru,
konuşmanızı tamamlayınız.
REŞAT DOĞRU (Devamla)
nesillerine matuf
saldırıların olmuş olduğunu görüyoruz.
Aynı tabloları Ahıska Türklerinde görüyoruz.
Bakın, şu anda Ahıska Türkleri 1940lı yıllardaki
kendi öz yurtlarından zorla atılmışlar ama oraya geriye
dönüşlerle ilgili çalışmaların yetersiz olmuş
olduğunu görüyoruz. Dışişleri
Bakanlığımızdan bu noktalarda da hizmetler bekliyoruz.
Yani, Ahıska bölgesi, Ahılkelek bölgesi Türklerin ana
vatanlarıdır, öz yurtlarıdır. Ahılkelek bölgesine,
Gürcistanın o izin vermesiyle beraber dönüşlerin olması
gerekiyor. Vatan cemiyetleri dünyanın her tarafında özlemle Acaba
biz o coğrafyaya ne zaman döneceğiz? şeklindeki beklenti
içerisindeydiler ama oraya da TİKA marifetiyle esasında
Kırım Türklerine uygulanmış olan ev yardımları,
arazi yardımları, para yardımları yapılabilmiş
olsaydı, belki oraya da Ahıska Türklerinin dönüşünde
kolaylık sağlanmış olacaktı ama Ahıska Türkleriyle
ilgili çalışmalar da yetersiz kalmıştır. Yani
sorunların olmadığı, işte, sıfır sorun diye
beklemiş olduğumuz veyahut da tarif edilen sorunların hepsinin
durmakta olduğunun da bir göstergesidir. Bu mealde,
Dışişleri Bakanlığının Türk
coğrafyasında, Orta Asyada daha aktif olmasını bekliyoruz.
TİKAnın daha farklı boyutlarda Türk dünyasının
kuruluş amaçlarına yönelik olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın konuşmanızı
Sayın Doğru.
Buyurun.
REŞAT DOĞRU (Devamla)
faaliyetlerde
bulunmasını bekliyor, önergemin kabulünü bekliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa
tasarısının 23. maddesinin (a) bendindeki
Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile
konsolosluk ve ihtisas memurları ifadesinin Dışişleri
Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk meslek
memurları ile ihtisas memurları olarak değiştirilmesini
arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN
MURAT MERCAN (Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Susam, buyurun efendim.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslararası politikaların ve
dışişleri politikamızın konuşulduğu bu
günde, gecenin ilerleyen saatinde, özellikle az önce konuşan
arkadaşımızın söylediği birkaç söze cevap vererek
konuşmama başlamak istiyorum.
Sayın Şükrü Elekdağın
konuşmasının eleştirilerek, Türkiyenin Irak
politikasında Barzaniye dur deme cesaretini gösterememesini
eleştirmiş olmasını içine sindirememek, aslında bir
yanıyla Türkiyedeki uluslararası siyasette bazı siyasi
partilerin bakış açılarını göstermesi
açısından çok önemlidir. Özellikle soğuk savaş döneminden
sonra uluslararası siyaseti belirleyen, dinî ve etnik kimlik siyaseti
olmuştur.
Sayın Şükrü Elekdağ, burada Türk dış
politikasındaki bir zaafı söylerken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekili olarak bir
arkadaşımız, Barzaniye karşı
çıkılmasını kendisine karşı çıkılmakla
eş değer tutma noktasına gelebilmekte ve Barzaninin
savunuculuğuna soyunmaktadır. Bu, çok ciddi bir şekilde etnik
siyaset yapmanın, etnik kimlik siyasetinin çok bariz bir örneğidir.
Değerli arkadaşlar, bu anlamıyla şunu
açıkça söyleyelim: Uluslararası haklarımızdan kaynaklanan,
ülkelerinde teröristleri barındırıp
sınırlarımızı aşıp bu ülkeye giren ve bu
ülkede o teröristlerin Türk askerini öldürmesine, Mehmetçike silah
sıkmasına göz yuman Iraktaki bölgesel yönetime dur demek bizim en
doğal hakkımızdır, en doğal mücadele yöntemimizdir.
Uluslararası anlaşmalarda oraya bizim askerimizin gitmesine, bize
izin vermektedir ve bunu yapmak bizim hakkımızdır. Oraya giden
askerin başına çuval geçirilmesine Evet, onlar oraya gittiğine
göre silah vardır, hakkıdır. diyebilmek insanın
aklını, şuurunu kaybedip etnik siyasetin
bataklığına gömülmekten başka bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar, bu anlamıyla, aynı
şekilde AKPnin de bugün uyguladığı siyasette bir kimlik
siyaseti uyguladığının altını da çizmek
istiyorum. Bu kimlik siyaseti, özellikle, Türkiyeyi laik, çağdaş bir
Batılı toplumdan Sünni Müslüman bir topluma dönüştüren kimlik
siyasetidir ve dış siyasetinde
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Öyle saçmaladın ki, pes yani!
SUAT KILIÇ (Samsun) Çok yanlış sözler. Sayın
Başkan, bu konuşmaya müdahale etmelisiniz. Ağzından
çıkanı kulağı duymuyor, Hatip çok büyük bir bölücülük
yapıyor. Hatip çok ağır bir bölücülük yapıyor,
ağzından çıkanı kulağı duymuyor, kendisi de
pişman olacak.
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
SUAT KILIÇ (Samsun) Pişman olacağı sözler sarf
ediyor, yazık!
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) Müslüman değil mi
bu ülke, Müslüman değil mi?
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Şimdi, bu ülke yüzde
90ı Müslüman
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) O hâlde!
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla)
laik bir cumhuriyettir
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Yüzde 99u Müslüman.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla)
ama Müslüman bir memleket
olarak yaptığı politikada öne çıkan değerler
farklı değerlerdir. Onun için bu konuda etnik kimlik politikası
ve etnik politika yapma noktasında olmayacaksınız.
AHMET YENİ (Samsun) Dağıttın,
dağıttın, çuvalladın! Düzeltme yap!
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Bakınız, Orta
Doğu politikasında yaptığınız politika nedir:
Hamasla birlikte olmak, Haması savunmak, Hamasın
politikalarına destek vermek, insani bir destekten öteye, tamamen, bu
uluslararası politikada bakış açınızdan kaynaklanmaktadır.
Yanlış bakış açınız sizi Orta Doğu
politikasında Hamasla aynı safa götürmektedir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Avrupa Parlamentosunun
Başkanlığını almışız, sen neden
bahsediyorsun!
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) El Fetihle, Mısırla
karşı karşıya kalmanız, onların arasında ara
bulucu olma rolünü Hamasın dahi reddederek Mısırı ara
bulucu noktasına getirmesi, sizin Orta Doğu politikasındaki
yanlışlıkların bir temelidir. Onun için yapmanız
gereken doğru tavır şudur.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) İsrailin
avukatlığını yapmayın.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Biz, sorunları çözüme ve
sorunlara
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Susam, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun) Tutanaklardan çıkarttır sözlerini,
çok tehlikeli sözler girdi tutanaklara.
BAŞKAN Buyurun Sayın Susam, konuşmanızı
tamamlayınız.
SUAT KILIÇ (Samsun) Çok tehlikeli sözler girdi tutanaklara. Çok
yanlış sözler girdi tutanaklara, yarın pişman
olacaksınız.
BAŞKAN Arkadaşlar
AHMET YENİ (Samsun) Altından kalkamazsınız.
(AK PARTİ sıralarından Müslüman meselesini bir
açıklayın. sesi)
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Açıklayayım
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) Bir hesabın falan
mı var Sünnilerle?
SUAT KILIÇ (Samsun) Milletin inancına, bölücü ve mezhepçi
bir yaklaşımla kastettiğini tutanaklardan çıkarttır.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Lütfen, Sayın Başkan,
müdahale eder misiniz.
BAŞKAN Sayın Susam, siz konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
Buyurun.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Tamamlayayım.
Benim söylediğim şudur: Laik, demokratik, sosyal hukuk
devleti ilkelerine dayalı bir siyaset yapacaksınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Onu yapıyoruz zaten.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Siyaseti buna göre
yapacaksınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Onu yapıyoruz, daha da
güçlendireceğiz.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Bunu yapmak yerine, siyaseti,
kendi bakış açılarınızı, dış siyasetin
bakış açısını değiştirmek, Atatürkün
çizgisini değiştirmek temeli üzerine yapmayacaksınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Siz bölücüsünüz!
AHMET YENİ (Samsun) Öyle bölücü laflar ettin ki Genel
Başkanın bile düzeltemeyecek.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Yaptığınız
politikanın temel yanlışı buradan kaynaklanmaktadır.
AHMET YENİ (Samsun) Düzeltemezsiniz bunu, öyle bölücü
laflar ettin ki!
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Onun için,
politikanızı bu çerçeve içerisinde düzeltmek zorundasınız.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) Bunun onunla
alakası ne?
AHMET YENİ (Samsun) Bunun altında kalacak partiniz de!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Zaten bugüne kadar hep kaldı.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Türkiye'de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
AHMET YENİ (Samsun) CHP adına konuşuyorsun
değil mi?
BAŞKAN Sayın Susam, son cümlelerinizi alayım
efendim.
Buyurun.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Rahatsız olduğunuz
nokta şudur: Orta Doğu politikasında Hamasla aynı çizgiye
çıkan
AHMET YENİ (Samsun) Dağıttınız,
dağıttınız.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla)
Sudanla aynı çizgiye
çıkan, Ahmedinejatla aynı çizgiye çıkan politikaya gelmiş
olmanız, sizin, bugün, bu dış politikadaki en büyük
açmazınızdır.
AHMET YENİ (Samsun) Bölücü konuşma yaptın bu
akşam.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) İsraille aynı çizgidesin
şu anda.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Teşekkür ediyorum, sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Niye teşekkür ediyorsun? Bölücülük
yaptın bu akşam.
SUAT KILIÇ (Samsun) Müracaat et, tutanaklardan
çıkarsınlar o sözleri.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Sayın milletvekilleri, Sayın Susamın sürçülisan
ettiği kanaatini ben şahsen taşıyorum çünkü Sünni
Müslümanlık Türkiyedeki büyük çoğunluğun kabul ettiği bir
husustur. Aynı zamanda Alevi olan kardeşlerimiz de vardır.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Ben de aynı şeyi
söyledim.
AHMET YENİ (Samsun) Aynı şeyi söylemedin,
bölücülük yaptın!
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Tahmin ediyorum onu kastetmedi.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Onu kastetmediğim çok
açıktır.
BAŞKAN Yoksa, ondan Türkiye'nin büyük
çoğunluğunun incineceğini kendisi de bilir.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Benim söylediğim,
Başkanın dediği gibi aynı anlamda
AHMET YENİ (Samsun) İçinizdekini söylediniz!
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 7 Temmuz 2010
Çarşamba günü saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.58