DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 52
13üncü Birleşim
4 Kasım 2009 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başakın, Güneydoğu Anadolu Projesine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın Organ Nakli Haftası ve organ
nakillerinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Giresun ilinin ekonomik ve sosyal
sorunları ile son günlerde yaşanan sel felaketlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Şanlıurfa Milletvekili Ramazan
Başakın gündem dışı konuşmasında etnik
vurguyu ön plana çıkararak Türkiyede bölücülüğe uygun ortam
hazırlayan bir söylemi ifade ettiğine ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Şırnak ve Hakkâride
yapılan ve yapılacak barajların yol açtığı
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/450)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin, Trakyadaki
sanayicilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/451)
3.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 milletvekilinin, sulak alanların
karşı karşıya olduğu sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/452)
B) Tezkereler
1.- Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/994)
2.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhana ödenek ve yolluğunun verilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/995)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın; Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/354), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/154)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/169) esas
numaralı, muhtarların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/11/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
2.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu Önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, şahsına ve grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıçın, İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
5.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili İdris Naim Şahinin, Konya Milletvekili Atilla
Kartın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili
Kemal Demirelin, Nevşehirdeki icra takiplerine ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/8929)
2.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Diyanet İşleri
Başkanlığından naklen atanan personele ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/9203)
3.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Doğu Türkistandaki olaylara cuma
hutbelerinde yer verilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/9205)
4.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçükün, Kızılayın Çanakkaledeki bir
termal kaplıca projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabı (7/9214)
5.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, çocuklara yönelik
şiddete ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavafın cevabı (7/9230)
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, Orhun Abidelerine yönelik TİKA projesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/9252)
7.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, tıpta uzmanlık eğitimi
sınavında biyologların durumuna ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı (7/9565)
8.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, tarihî dinî yapıların ibadete
açılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Faruk Çelikin cevabı (7/9649)
9.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, Edirnede bazı kamu görevlilerinin
basına yansıyan sözlerine,
- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, bütçe hazırlanmasında toplumsal
cinsiyetin gözetilmesine,
Kadın
yönetici sayısına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı
Faruk Çelikin cevabı (7/9767), (7/9768) , (7/9769)
10.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bazı personelin görev yerlerinin
değiştirilmesine ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin
cevabı (7/10321)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak altı oturum yaptı.
Denizli
Milletvekili Mehmet Yüksel, Denizli ilindeki ekonomik gelişmelere,
Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan, Susurlukta meydana gelen kazanın 13üncü
yıl dönümüne,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Vahap Seçerin, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının, genetiği değiştirilmiş
organizmalarla ilgili yayınladığı yönetmeliğe
ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
İzmir
Milletvekili Şenol Bal, GDOlu ürünlerin ithaline dair yönetmeliğin
iptal edilmesi gerektiğine,
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş, ürünlerin GDOlu olduğunun fark edilmesi
için yapılması gerekenlere ve kene mücadelesine,
Siirt
Milletvekili Osman Özçelik, Siirtte yaşanan sel felaketine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, orman
yangınları konusunun (10/447),
DTP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulanın,
yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların
(10/448),
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kamudaki geçici personelin
sorunlarının (10/449),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması;
CHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay
ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, 8-9 Eylül
2009da İstanbulda yaşanan sel felaketi (8/10),
Hükümet
adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın, demokratik
açılım (8/11),
Konusunda genel
görüşme;
Açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde
yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
(10/333, 334,
335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, süre uzatımına ilişkin
tezkeresi okundu; İç Tüzükün 105inci maddesine göre, Komisyona 1
aylık kesin süre verildiği bildirildi.
Gündemin, Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmının 177nci sırasında yer alan
(10/24) esas numaralı, siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı
iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun
03/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
DTP Grubu önerisi,
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmının 306ncı sırasında yer
alan (10/387) esas numaralı, genetiği değiştirilmiş
organizmaların (GDO) ülkemize girişi, üretimi, tüketimi, dünyadaki
uygulamalar ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla
Anayasanın 98inci ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin ön görüşmesinin bugünkü birleşimde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi,
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmında yer alan (10/81, 10/138, 10/143, 10/250,
10/368) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 03/11/2009 Salı günkü birleşiminde
birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Hükûmet
adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve
bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu genel
görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı
günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde genel
görüşme önergesinin ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra
diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun 04,
10, 11, 18, 25 Kasım ve 02, 09 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde
sözlü soru önergelerinin görüşülmemesine; 17,
24 Kasım ile 01, 08 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde
sözlü soru önergeleri ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek bu birleşimlerde gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun 10,
17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü
birleşimlerinde 15.00-23.00 saatleri arasında; 04, 05, 11, 12, 18,
19, 25 Kasım ile 02, 03, 09, 10 Aralık 2009 Çarşamba ve
Perşembe günkü birleşimlerde ise 13.00-23.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, gelen kâğıtlar listesine
alınmamış bir konunun ön görüşmesinin
yapılmasının mümkün olamayacağına, bu nedenle AK
PARTİ Grubu önerisinde yer almaması gerektiğine ilişkin,
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli, Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın konuşmasındaki Kürt illerinden gelen
çocuklar ifadesi nedeniyle hatibin uyarılması ve tutanaklardaki
ifadenin düzeltilmesi gerektiğine dair,
Birer
açıklama yaptılar.
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Edirne Milletvekili Rasim
Çakırın, AK PARTİ Grubuna,
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Samsun Milletvekili Suat Kılıçın,
CHP Grubuna,
Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak, Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, şahsına,
Sataştığı
iddiasıyla birer konuşma yaptılar.
Sataşma
nedeniyle söz talebinin aynı oturum içinde karşılanması
gerekirken bu talebin bir sonraki oturumda değerlendirilmesinin ve daha
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanmayan genel görüşme
önergesinin ön görüşmesinin yapılmasının İç Tüzüke
aykırı olduğu iddiasıyla Başkanın tutumu
hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum
Başkanı tutumunda bir değişiklik
olmadığını açıkladı.
İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın; Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/354), İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesinin görüşmeleri
tamamlandı, istem üzerine yapılan yoklamalarda toplantı yeter
sayısı bulunmadığından, 4 Kasım 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 22.21de son verildi.
Nevzat
PAKDİL
Başkan
Vekili
Fatih
METİN Bayram
ÖZÇELİK
Bolu
Burdur
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Murat ÖZKAN Yusuf
COŞKUN
Giresun Bingöl
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 19
II.- GELEN KÂĞITLAR
4 Kasım 2009 Çarşamba
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, bir meslek yüksekokulunun faaliyete geçmemesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1565) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/10/2009)
2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Demre ilçesinin su şebekesine ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1566)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, İstanbul Üniversitesi
önünde stant açan polislerin bildiri dağıttığı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10237) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, ekonomik krizin vatandaşa
etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10238) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, erişimi
engellenen internet sitelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10239) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/10/2009)
4.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, özel güvenlik elemanlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10240)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
5.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, ayni ve nakdi yardımlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10241)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
6.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, işsizliğe ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10242)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
7.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafakın, İstanbulda camilerde asılan
mahyaların kaldırılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10243) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, CHP Genel Merkezinin iletişiminin
izlenip izlenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10244) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
9.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün, il özel idarelerindeki işçilerin özlük
haklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10245) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
10.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, IMF-Dünya Bankası yıllık
toplantıları kapsamında alınan İstanbul
Kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10246) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
11.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, Kuzey Irakın Akdeniz
bağlantısının sağlanmasına yönelik iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10247)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
12.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, TEKEL İzmir İşletme Müdürlüğünde
tayini çıkarılan personele ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10248) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
13.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, ekonomik krizin
organ satışına yol açtığı iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10249)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
14.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, İstanbulda
meydana gelen sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10250) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/10/2009)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bir şahsın bakanlıkla
bağlantısı olup olmadığına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10251)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, koruma tedbiri kararı verilmesine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10252)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
17.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homrişin, İstanbulda camilere asılan
mahyaların kaldırılmasına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10253)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, yaz Kuran kurslarındaki
kısıtlamaların kaldırılacağına yönelik
beyanına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik)
yazılı soru önergesi (7/10254) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
19.-
İstanbul Milletvekili Ahmet Tanın, kayıp çocuklara ilişkin
Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/10255) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
20.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, cinsiyete dayalı gelişme
endekslerinin iyileştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Selma
Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/10256)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
21.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, Ermenistan politikasına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10257) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
22.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, Hollanda ziyaretindeki
görüşmelerine ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10258) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
23.- Afyon
Milletvekili Abdülkadir Akcanın, trafiğe kayıtlı
araçların yaşlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10259)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
24.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Çaldıranda
yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10260)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
25.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, yerleşim
yerlerindeki yer isimlendirmelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10261)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
26.-
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanakın, yabancılar
misafirhaneleri ve mülteci merkezlerindeki duruma ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10262)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
27.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, mağdur durumdaki bir şahsa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10263) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
28.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, ülkemizdeki etnik gruplara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10264)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
29.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir köyün bazı sorunlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10265) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
30.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Samsat ilçesinin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10266) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
31.- Çorum
Milletvekili Derviş Gündayın, korsan taksiciliğe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10267)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
32.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Deniz Feneri
Davasında adı geçen bir şahsa verilen ihalelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10268)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
33.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, THY uçuşlarında
dağıtılmayan bir gazeteye ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10269) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
34.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, THY uçaklarında dağıtılan
gazetelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10270) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
35.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, bir
lisenin kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10271) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
36.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, bir lise müdürünün görevden alınmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10272) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
37.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, eğitim kurumlarına yönetici
atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10273) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
38.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, bir müşavir
atamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10274) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/10/2009)
39.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamanda sınav
kazanan öğretmenlerin müdür yardımcısı olarak
atanmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10275) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
40.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, beden
eğitimi derslerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10276) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
41.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, bazı illerdeki kızamıkçık
aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10277)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
42.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, bazı
illerdeki kızamıkçık aşısı uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10278) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
43.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, tarım ve
hayvancılıktaki desteklemelere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10279)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
44.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın, GDOlu ürünlerin
dış ticaretine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10280)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
45.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bazı kişilerle
bağlantısı olup olmadığına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10281) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
46.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın, araç muayene ücretlerine
ve gelir paylaşımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10282)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
47.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Kütahyanın Burdur-Afyon ve Antalya çevre
yolu projesi kapsamına alınmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10283)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
48.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Salihli-Gölmarmara-Akhisar yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10284) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
49.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa-Akhisar-Balıkesir yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10285) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
50.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Uşak-Kula ayrımı-Selendi yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10286) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
51.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Kula-Salihli yol çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10287) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
52.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Sındırgı-Simav
ayrımı-Demirci-Salihli yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10288)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
53.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Bornova-Turgutlu-Salihli yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10289) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
54.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Menemen-Manisa yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10290) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
55.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü onarımı projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10291) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
56.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa çevre yoluna ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10292)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
57.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Bergama-Soma-Akhisar yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10293) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
58.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Selendi Geçişi yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10294) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
59.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10295)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
60.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa-İzmir-Turgutlu yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10296) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
61.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10297)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
62.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Kırkağaç-Gelenbe yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10298) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
63.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10299)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
64.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10300)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
65.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir alt geçit projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10301)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
66.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir üst geçit projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10302)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
67.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10303)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
68.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10304)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
69.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10305)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
70.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10306)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
71.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir üst geçit projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10307)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
72.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü onarımı projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10308) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
73.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir üst geçit projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10309)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
74.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir köprü projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10310)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
75.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisadaki yol ve köprü projelerine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10311) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
76.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Bolu sanayi sitesinin kanalizasyonuna ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/10312)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
77.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Doğu Anadolu Bölgesinde ekonominin
gelişmesine yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/10313) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
78.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bazı kişilerle
bağlantısı olup olmadığına ilişkin Devlet
Bakanından (Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/10314)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
79.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Başbakan ve Genel Kurmay
Başkanının Dolmabahçe Sarayındaki görüşmelerine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/10315)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
80.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, doğalgaz alım anlaşmalarına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10316) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
81.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, SYDVnin muhtarların
bilgisi dışında raporlama yaptığı iddiasına
ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı
soru önergesi (7/10317) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
82.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, ekonomik krizin turizm sektörüne etkilerine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10318) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
83.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, yaşanan doğal afetlere
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10319) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
84.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, denetim ve yönetim kurullarında
görevli personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/10320)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
85.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürkün, bazı personelin görev yerlerinin
değiştirilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/10321)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Şırnak ve Hakkaride
yapılan ve yapılacak barajların yol açtığı
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/450)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.06.2009)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 Milletvekilinin, Trakyadaki
sanayicilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/451) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.06.2009)
3.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, sulak alanların
karşı karşıya olduğu sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/452) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.06.2009)
4 Kasım 2009
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN : Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Güneydoğu Anadolu Projesi
(GAP) hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Ramazan
Başaka aittir.
Sayın Başak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başakın, Güneydoğu Anadolu Projesine
ilişkin gündem dışı konuşması
RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, ırk, dil, din ayrımı
yapmaksızın, kardeşçe binlerce yıldır yaşayan 72
milyon insanın siz saygıdeğer temsilcilerini en kalbî
duygularımla selamlıyor, saygılar sunuyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, lütfen, şöyle bir
arkamıza yaslanalım, derin bir nefes alalım çünkü bu ülkenin
rahatlamaya ihtiyacı var, bu ülkenin yatırımlara ihtiyacı
var, bu ülkenin kardeşçe yaşanılabilecek bir ortama
ihtiyacı var, bu ülkenin GAPın bitirilmesine ihtiyacı var.
İşte bu amaçla, GAPta yapılan
yatırımları yerinde incelemek amacıyla, bundan
yaklaşık on gün önce, GAPtan sorumlu Devlet Bakanımız
Sayın Cevdet Yılmaz, milletvekili ağabeylerim,
arkadaşlarım ve geniş bir bürokrat kesimiyle birlikte
Şanlıurfaya, GAPın başkentine gittik. Gittiğimizde,
yıllardır suya hasret olan -lütfen burayı iyice dinleyin- suya
hasret olan 72 milyon insanın hazinelerini, o uçsuz bucaksız verimli
arazileri yerinde tespit etme fırsatı bulduk. Suyu
Ceylanpınara, Viranşehire, Mardine götürecek olan 1inci, 2nci, 3üncü
kısım inşaat ihalelerini yerinde inceledik. Kırk
yıldır siyasilerin suistimal malzemesi olan Suruç Ovasına suyu
götürecek olan 1inci ve 2nci kısım inşaat ihalelerini yerinde
inceledik. Emin olun, o devasa makineleri, o gece gündüz çalışan
makineleri, o insanın gözünü alabildiğince uzanan ana kanalları
görmenizi isterdim.
Görmenizi istediğim bir şey daha vardı
saygıdeğer milletvekilleri: Bölge insanının gözlerindeki o
ışıltıyı görmenizi isterdim; bu ülkeye, bu devlete, bu
bayrağa olan bağlılıklarını görmenizi isterdim;
gözlerindeki o ışıltıyı, ümidi görmenizi isterdim.
Saygıdeğer milletvekilleri, sadece bu kadar
mıydı? Emin olun, tüm milletvekili arkadaşlarımın
üzerinde durduğu, Sivereke, Hilvana suyu götürecek olan proje
çalışmaları son aşamaya geldi. Biraz önce de belirtmiş
olduğum gibi, Suruça suyu götürecek Taşbasan depolaması
sağ ve sol ana kanallarının ihalesinin 2009 yılında
yapılacağının burada müjdesini vermek istiyorum.
Toplulaştırma ihalesinin kasım ayı içerisinde
yapılacağını belirtmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, neden yapıyoruz biz bunları?
Çünkü biliyoruz ki bir GAP, bir buçuk yılda ülke ekonomisine, 72 milyon
insanın cebine 32 milyar dolar para koyuyor. Niye yapıyoruz biliyor
musunuz? Geçmişte o bölgeye yol götürmeyen, su götürmeyen, okul
götürmeyen, hastane götürmeyen, Sen Kürtsün, sen Türk değilsin, sen
Alevisin, sen Sünnisin diye tahribat yapan kesimlerin hatalarını
onarmaya gidiyoruz ve bunları onarıyoruz. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sen nesin?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Ayıp, ayıp!
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) Hangi dünyada
yaşıyorsun sen? Sen nerede yaşıyorsun?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Ayıp, ayıp!
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) Saygıdeğer
milletvekilleri
BAŞKAN Sayın Başak
Sayın Başak,
lütfen
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) Saygıdeğer
milletvekilleri, bunları yapmaya devam edeceğiz.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) Nerede yaşıyorsun
sen?
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) Çünkü, 72 milyon insan tek yürek,
kardeştir ve kardeşçe yaşamaya da devam edecektir Allahın izniyle.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Bölgeyi otuz ile
ayıran da kalleştir, kalleş oğlu kalleştir!
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) Ben, 72 milyon insanın
şahitliğinde bizleri vatan hainliğiyle, bu hizmetleri
yaptığımız için vatan hainliğiyle suçlayanlara ben bir
soru sormak istiyorum. Rahmetli Özal
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Günaydın,
günaydın; geç kaldınız!
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) Rahmetli Özal, 12 Nisan 1991
yılında, bundan on sekiz yıl önce Kürtçe konuşmayı
serbest bıraktı da bu ülke bölündü mü arkadaşlar? Biz iktidara
geldiğimizde özel Kürtçe okullarını serbest
bıraktığımızda bu ülke bölündü mü arkadaşlar? TRT
Şeşi açtığımızda bu ülke bölündü mü
arkadaşlar? Bu ülke bölünmeyecek. Bu ülke, 780 bin kilometrelik vatan
toprağı ve 72 milyon insanla şu sağımda
gördüğünüz bayrağın çatısı altında yaşamaya
ilelebet devam edecektir saygıdeğer milletvekilleri.
Bakın, 1991 yılında rahmetli Özal eğer bu
bahsi geçen reform sürecini devam ettirebilseydi bu ülkenin 300 milyar
doları çöpe gider miydi?
RAHMİ GÜNER (Ordu) Yedi senedir neden yapmadınız?
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) Bu ülkenin
On binlerce benim
kardeşim şehit olur muydu? Ben sizlerin huzurunda, milletimin
takdirine bırakıyorum saygıdeğer milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Yedi yıldan beri ne
kadar yatırım yaptınız?
BAŞKAN Sayın Başak, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) 2002de sıfır terör
vardı, sıfır terör.
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) Gelecek hesabı yapmadan,
siyaseten ne oluruz demeden 72
milyonun kardeşliği için başlatmış olduğumuz bu
kardeşlik projesi ve GAP ve benzeri projeleri gece gündüz demeden, sadece
elimizi değil gövdemizin tümünü taşın altına koyarak bu
millet için, İstanbulda yaşayan, Antalyada yaşayan, seksen bir
ilde yaşayan 72 milyon insan için bu hizmetleri devam ettireceğiz.
Neden biliyor musunuz? Çünkü biz bunun için geldik saygıdeğer
milletvekilleri, bu millete hizmet etmek için; sadece yol, su için değil,
kardeşlik ortamının pekişmesi için geldik.
Bir canımız var da bu memlekete, bu millete, 72 milyon
insana feda olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz, organ
naklindeki sorunlar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldıza aittir.
Sayın Yıldız, buyurun efendim.
2.- İstanbul Milletvekili
Sacid Yıldızın, Organ Nakli Haftası ve organ nakillerinde
yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
SACİD YILDIZ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 3-9 Kasım Organ Nakli Haftası nedeniyle
bu konudaki sorunları ve çözümleri gündeme getirmek amacıyla gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, organ nakli, vücutta işlevini
yitirmiş, görev yapmayan bir organın yerine, canlıdan veya
kadavradan sağlam ve fonksiyon yapan bir organın
konulmasıdır ve bugün organ yetmezliklerinde, özellikle böbrek ve
karaciğer yetmezliğinde gündemde olan bir konudur.
Canlı kişiden organ alınması, organ veren
kişinin yaşamını riske sokmayacak şekilde çift
organlardan alınır. Kadavradan ise rızaya bağlı olarak
ve yakınlarının rızası, kişinin ölmeden evvel
organ bağışı yapmasıyla olur.
Avrupa ülkelerinde organ nakillerinde yüzde 80 kadavra olurken,
Türkiyede bu yüzde 25 düzeyindedir. Kadavra nakilleri çok önemlidir organ
naklinde fakat Türkiyede maalesef dörtte 1i kadavradandır, yurt
dışında ise, bunun yüzde 80i kadavradandır.
Kadavra kaynaklı vericilerin çözüm yolunun en önemlisi ise
organ bağışının yaygınlaşmasıdır.
Organ bağışı, bir kişinin hayatta iken serbest
iradesiyle yapacağı bir şeydir.
Değerli arkadaşlar, bugüne kadar çok sayıda hasta,
organ vericisi bulunamaması nedeniyle hayatını
kaybetmiştir. Ülkemizde tüm hastalarımızın ihtiyaçlarının
karşılanacağı sayıda organ nakli merkezleri ve burada
çalışan çok değerli uzmanlar vardır. Fakat, birçok organ
nakli cerrahımız olmasına rağmen, bu kadavradan nakil
olmadığı için yeterli sayıda organ nakli olmamaktadır.
Bu vesileyle, Türkiyede organ naklini başlatan, bu konuda
yasaların,yönetmeliklerin çıkarılmasında en büyük rolü
oynayan Sayın Profesör Doktor Mehmet Haberalı da burada
şükranla anmak istiyorum. Kendisi yedi aya yakın zamandır
hastalarından uzaklaştırılmış ve tutuklu olarak yargılanmaktadır,
bunu da takdirlerinize sunuyorum ve bu kadar deneyimli, dünya çapında bir
cerrahımızı biz, hâlâ Ergenekon nedeniyle tutuklu olarak mahkûm
etmekteyiz.
Kadavradan nakil olmamasının en önemli nedeni beyin ölüm
vakalarının bildirilmemesidir. Bu nedenle, ülkemizde
gerçekleştirilen kadavra organ ameliyatları Avrupa ve Amerika
ülkeleri arasında çok düşük düzeydedir. Örneğin İspanyada
milyon/nüfus başına yıllık kadavra vericisi 33,6 iken
Türkiyede 3tür, yani, İspanyanın onda 1i kadar kadavradan nakil
yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hâlen böbrek yetmezliği günümüz
itibarıyla hemodiyalizle tedavi edilmektedir yoğun olarak ve
Türkiyede bu şu anda 54 bin kişidir ve her yıl 4 bin kişi
buna eklenmektedir. Hemodiyaliz tedavisi bir yılda kişiye 25 bin
dolara, yani dolayısıyla devlete 25 bin dolara mal olmaktadır ve
bunların hepsinde de ithal ürünler kullanılmaktadır. Oysaki
nakil sadece 20 bin dolara mal olmaktadır. Gene karaciğer
yetmezliğinde de yıllık 35 bin dolar gitmektedir, nakil olursa
tek seferde 60 bin dolar gidecektir. Böbrek yetmezliği sonucunda beş
yıllık ortalama yaşam oranı yüzde 33 iken aynı hastaya
böbrek nakli uygulaması yapılırsa beş yıllık
ortalama yaşam oranı yüzde 90a ulaşmaktadır. Bu tedaviyle
hem hasta yaşam kalitesi artmakta hem de belirgin olarak uzamaktadır
yani nakil yaşamak, diyaliz ise ölmemeye çalışmaktır
değerli arkadaşlar. Karaciğer nakillerinde de ancak yüzde 14üne
nakil yapabilmekteyiz ve bunda da sorunumuz devam etmektedir. Bunun için
kadavradan organ bağışının yetersizliği ülkemizde
organ nakli sorunlarının başında gelmektedir. Söz konusu
hastalara yeterli sayıda organ nakli ameliyatı uygulanabilmesinin tek
koşulu, yeterli sayıda kadavra organ temini ve bunun için de beyin
ölümlerinin bildirilmesidir.
Bu nedenle birkaç tane çözüm önerim şunlardır
değerli arkadaşlar:
Beyin ölümü tespiti ve organizasyonu yapan organ nakli
koordinatörlüğü her kurum için zorunlu hâle getirilip özendirilmelidir.
Beyin ölümü tanılarının konulması standardize
edilmeli ve beyin ölümü tespit komisyonlarının çalışma
koşulları kolaylaştırılıp özendirilmelidir.
Organ nakli yapmayan merkezlerden bildirilen beyin ölümü
olgularının kadavra ameliyatı masrafları, kurumları ve
ameliyatı yapan ekipleri özendirici şekilde düzenlenmelidir.
Bu organ nakli konusunda geçtiğimiz yıllarda Diyanetin
de bir bildirisi vardır; organ naklinin kişiye en yararlı
olduğu, organ bağışının insanın insana
yapabileceği en büyük yardım olduğunu nitelendirmiştir.
Aynı zamanda dinler arasında da Hristiyandan Yahudiye, Yahudiden
Müslümana veya diğerlerinden organ naklinin günah
olmadığı, uygun olduğunu bildirmişlerdir ve maalesef
demiştir ki Diyanet İşleri Başkanı: Bu konuda
ilerleyemediğimiz için ben bunun mahcubiyetini yaşıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Yıldız.
SACİD YILDIZ (Devamla) Ben, bu organ naklini
ilerletemediğimiz için bunun mahcubiyetini yaşıyorum.
demiştir.
Değerli arkadaşlar, çok fazla insanımızın
hayatlarını kaybetmemeleri için organ nakli listelerinde beyin ölümü
olgularının kullanılması ve bunların bildirilmesi
gerekmektedir. Bu şekilde organ ticaretinin önlemini alabileceğimiz
gibi -geçtiğimiz günlerde Afyonun Kışlacık köyünde böyle
bir durum söz konusuydu- gene kayıp çocukların organ mafyasının
eline geçtiği iddialarına da son vermiş oluruz. Yapılacak
düzenlemelerle -ki, bunları yapmadığımız takdirde her
yıl 11 bin kişi organ yetmezliği nedeniyle kaybedilmektedir- bu
kişileri kazanabiliriz. Aynı zamanda ithal ilaç ve malzemelere
ödediğimiz yılda 5 milyar doları aşan paranın da
ülkemizde kalmasını sağlayabiliriz. Çünkü domuz gribi şu
anda gündemde. Fakat eğer hepatit B aşısı
yapılmış olsa çok kimseye, karaciğer yetmezlikleri
olmayacak. Birinci basamakta sağlık hizmetlerinde maalesef son birkaç
ay önce ücret getirildi -ki, birinci basamak koruyucu hekimlik hizmetleridir-
bu koruyucu hekimlik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SACİD YILDIZ (Devamla) Az bir şey kaldı
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
SACİD YILDIZ (Devamla) Teşekkür ederim.
Bu koruyucu hizmete hasta vatandaşın rahatlıkla
başvurabilmesi lazım. Mesela bir boğaz enfeksiyonu beta
hemolitik streptokoka bağlıyken, bunlar tedavi edilirse çok
sayıda kalp hastalığının, böbrek yetmezliğinin
önüne geçilmiş olacaktır. Bunlar çok daha önemli belki ülkemiz için.
Ama her nedense onu da bilemedim, son günlerde sanki bu hafta Organ Nakli
Haftası değil de domuz gribi haftası gibi oldu.
Hepinize saygılarımı iletirim, teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın Çelik, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelikin, Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başakın gündem
dışı konuşmasında etnik vurguyu ön plana
çıkararak Türkiyede bölücülüğe uygun ortam hazırlayan bir
söylemi ifade ettiğine ilişkin açıklaması
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Birinci konuşmacı Sayın Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başakın konuşmasıyla ilgili ben
yerimden söz aldım. Şimdi Sayın Başak
konuşmasında özellikle konuşmasının ana fikri, oturma
planı itibarıyla küresel ile yerel, yerele özellikle vurgu yaparak
-yani bu global emperyalizmin ciddi bir jargonudur- burada yani global ve lokal
arasına sıkıştırarak bunun temel öngörüsü olan etnik vurguyu
ön plana çıkararak Türkiyede gerçekten bölücülüğe uygun ortam
hazırlayan, iklim hazırlayan bir söylemi burada kürsüden ifade etti.
Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti millî bir devlettir. Mademki 780 bin
kilometrekarelik yüz ölçümüne sahip Türkiye Cumhuriyeti 72 milyon Türk milletiyle
ebediyen bu topraklarda var olacaksa bu söylemi niye kullanıyor?
Sayın Başbakanın Otuz altı etnik grup var. şeklinde
ifadeleri de aynı anlamı taşıyor yani bunu özellikle
iktidar partisinin terk etmesi gerekiyor eğer millî birlik ve
bütünlüğü savunuyorlarsa.
Bunu özellikle vurgulamak istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz, Giresun İlinin
sorunları ve yaşanan sel felaketiyle ilgili söz isteyen Giresun
Milletvekili Murat Özkana aittir.
Sayın Özkan buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
(Devam)
3.- Giresun Milletvekili Murat
Özkanın, Giresun ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile son
günlerde yaşanan sel felaketlerine ilişkin gündem dışı
konuşması
MURAT ÖZKAN (Giresun) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çok sorunu olan, problemleri çok
fazla olan bir ilin milletvekiliyim, beş dakika gibi çok kısa bir
sürede bu sorunların tamamını takdir edersiniz ki sizlere
anlatmam mümkün değil ama çok kısa başlıklarıyla, ana
hatlarıyla ifade etmek istiyorum.
Bunlardan en önemlisi, kısa bir dönem içerisinde yaşanan
21 ve 27 Temmuz tarihlerinde yaşanan sel felaketinin yaralarının
henüz sarılmamış olması. Tabii ki sadece Giresunda
yaşamadık. Sel afeti nedeniyle gerek hayatlarını kaybeden
gerekse mallarını kaybeden, zarar gören tüm vatandaşlarıma
buradan tekrar bu acılarını
paylaştığımı, bu acılarına ortak
olduğumu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki, devlet, sel afeti olur
olmaz, bürokrasi, görevini yaptı, tespitler, hasar tespitleri yerine
getirildi ancak maalesef bu tespitlerin neticesinde
vatandaşımızın uğramış olduğu büyük
hasar tazmin edilemedi. Buradan Hükûmetimize bu hasarların başta
kendi ilim olmak üzere tüm sel afetine maruz kalan bölgelerde yaşayan
insanlarımızın uğramış olduğu
zararların bir an önce telafi edilmesi için gerekli çalışmaların
hızlandırılmasını önemle rica ediyorum, istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, sel afetinin
oluşmasında sadece küresel iklim değişikliğini ve
bunun sonucunda özellikle Türkiye'nin kuzey bölgelerinde meydana gelen muson
tarzı yağışların etkili olduğunu ifade etmek,
bana göre, olayı bilimsel açıdan çok iyi irdelememeyi, çok iyi
görmemeyi de gerektiriyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin ve bölgemizin küresel
iklim değişikliğinden etkileneceğini, özellikle Karadeniz
Bölgesinin çok fazla yağış alacağını hepimiz
daha önceden biliyorduk, yetkin bilim adamlarımız tarafından
uyarılmıştık. Özellikle Giresun, beş yıl
içerisinde altyapı yatırımları yaptı Giresun
Belediyesi ancak değerli arkadaşlar, bu altyapı bu küresel değişim
neticesindeki yağış artışını maalesef
planlayamadı, bana göre, hukuken bir hizmet kusuru işlenmiş
oldu.
Yani şu anda sel afeti nedeniyle zarar gören
insanlarımızın gerek imar planlarında yapılan
düzenlemeler neticesinde gerekse milyarlarca lira para harcayarak altyapı
yapan belediyelerin öngörüden eksik yapmış oldukları hizmet
neticesinde bir hizmet kusurunun oluştuğunu ifade etmek istiyorum ve
zarar gören tüm vatandaşlarımın da
Hizmet yapan
insanların, hizmeti iyi, kaliteli ve gereklerine uygun yapma mecburiyeti
neticesinde bir tazminat ödemeye mahkûm edilmesi gerektiğine
inanıyorum. Buradan, tüm zarar gören vatandaşlarıma
haklarını hukuk yolunda aramalarını istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlar, sadece tabii ki sorunumuz sel
değil, fındık Karadenizin kanayan bir yarası. Bu
açıdan fındıkta son yapılan serbest piyasaya
bırakılması olayının işlemeyeceğini bir kez
ifade edeyim çünkü manipülasyona açık çünkü çok az sayıda
alıcının olduğu ve piyasayı istedikleri gibi organize
ettikleri bir süreç karşı karşıya.
Bu sene fındık rekoltesi düşüktü. Fiyatlar ona
rağmen düşürülebiliyor ise önümüzdeki yıllarda fındık
ürününün arttığı dönemde biz nasıl piyasayı regüle
edeceğiz, nasıl piyasayı düzenleyeceğiz? Fındık
satıcısının haklarını
Demek ki, burada
-şunu ifade edeyim- tarımsal piyasalarda serbest rekabetin
oluşması mümkün değil, fındıkta hele hele bu hiç
mümkün değil. Çok az sayıda alıcı var, bu çok az
sayıda alıcı çeşitli manipülasyonlarla piyasayı
etkileyebiliyorlar. Bu açıdan serbest piyasanın uygulanması
mümkün olmayan tarım piyasalarında devletin düzenleyici olarak
piyasada bulunması gerekiyor. Özellikle üreticinin kuruluşu olan bir
FİSKOBİRLİK var, bunun yok edilmemesi lazım. Şu anda
600 kişi, burada çalışanlar maaşını alamayacak
durumda. Bunlara bir an önce dikkat çekilmesi ve o insanlara, bu kuruma
yardım edilmesi gerekiyor.
Diğer bir konu arkadaşlar: Giresun Üniversitesi kuruldu.
Üniversitemiz, maalesef, fiziki kapasite olarak hem yetersiz pozisyonda hem de
yurt açığımız var. 734 öğrencimiz, maalesef,
Giresundan kaydını aldırmak zorunda kaldı; yurt
binası
Ama Giresunda çok fazla sayıda kamu binaları var, bu
binalar optimal, etkin kullanılmıyor değerli arkadaşlar.
Bir defterdarlık binamız var, devasa bir bina; bir hükûmet
konağımız var, o onun belki 5-10 katı. Bunlar bir araya
getirilip defterdarlık binasının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkan, konuşmanızı
tamamlayın.
Buyurun.
MURAT ÖZKAN (Devamla) -
bir an önce üniversiteye tahsis edilmesi
lazım. Özel idare binası var şu anda kısmen atıl
durumda, burası yurt olarak yapılabilir.
Değerli arkadaşlarım, yıllardır kanayan
bir yaramız, havaalanı konusu, hem Orduyu hem Giresunu
ilgilendiriyor. İktidar milletvekillerimiz müteaddit defalar seçim
taahhüdü olarak bunu dile getirdiler. Ancak gerçekleştirme konusunda
hiçbir adım atmadılar.
Diğer bir konumuz da değerli arkadaşlarım,
Karadenizde Kıyı Kanunu uygulanmıyor, Hükûmetten bunun
uygulanmasını rica ediyorum. Başta Karadeniz Otoyolu olmak üzere
bu Kanunu iğfal etmişiz. Bu Kanun, birtakım insanlara
çıkar sağlamak için, âdeta imar kanunlarında düzenleme yapmak
için peşkeş çekilmiş durumdadır. Kıyı Kanununun
uygulanmaması neticesinde, küresel iklim değişikliğiyle
birlikte bu afetlerin daha da artması söz konusudur. Hükûmetin bu küresel
iklim değişikliği çerçevesinde mutlaka bakması lazım.
Bir de bölgede işsizlik çok önemli bir problem. Ben
Hükûmetten rica ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT ÖZKAN (Devamla) Sayın Başkan, bir dakika daha
rica ediyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MURAT ÖZKAN (Devamla) Az gelişmiş bölgelerimizde kamu
yatırımlarının neoliberal politikalar çerçevesinde
özelleştirilmesiyle buradan âdeta ucuz emek transferi yapılıyor.
Ucuz emek transferiyle büyük işadamlarının daha fazla kâr etmesi
sağlanıyor. Hükûmetimizin sadece laiklik ya da hukuk devleti
bazında kalmayıp sosyal devlet tarafının da, Türkiye
Cumhuriyetinin niteliklerinin de tam olarak uygulanması,
bölgelerarası farklılıkların giderilmesi için devletimizin
yatırımlarının bölgelerimize dengeli olarak
dağıtılması, özelleştirmenin bu bölgelerde yapılmaktan
vazgeçilmesi, özelleştirilen yerlerin tekrar devletleştirilerek
insanlarımıza iş, aş verilmeli... Bütçeye bakın,
sosyal yardım diye insanlara yapmış olduğumuz kaynak
transferi inanın bu KİTlerin zararlarının katbekat
üstünde. Bu yardımları insanlarımızı
çalıştırarak daha onurlu bir şekilde yapabiliriz ve ucuz
emeğin sömürülmesine son vermemiz gerekiyor.
Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.
Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.
Şimdi okutacağım Meclis araştırması
önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önerge özeti
okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisine eklenecektir.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk
ve 20 milletvekilinin, Şırnak ve Hakkâride yapılan ve
yapılacak barajların yol açtığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/450) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Şırnak ve Hakkâri il sınırları içerisinde
sınır güvenliği adı altında yapılan ve
yapılması planlanan barajların bölgeye ne kadar enerji
sağlayacağı, baraj yapımıyla kaç tane yerleşim
yerinin sular altında kalacağı, kaç tane köyün
boşaltılmak zorunda kalacağı, ne kadar insanın göç
etmek zorunda kalacağının araştırılması ve
tespiti, tarihi, kültürel ve doğal varlıkları nasıl
etkileyeceği noktasında gereken tedbir ve önlemlerin
alınması için, Anayasanın 98nci, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için
gereğini arz ve talep ederim.
1) Ahmet Türk (Mardin)
2) Emine Ayna (Mardin)
3) Fatma Kurtulan (Van)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Hasip Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Baraj genel olarak sulama, elektrik enerjisi üretimi, içme suyu
sağlanması ve taşkından korunma gibi amaçlarla bir
akarsunun önüne yapılan büyük su yapılarıdır.
Barajların planlanması, etüdü, projelendirilmesi ve inşa
edilmesi uzun bir zaman dilimini almaktadır. Bir barajın
yapılabilmesi için en az 2-3 yıl üzerinde baraj yapılacak suyun
hidrolojik ölçümleri ve meteorolojik çalışmaları
yapılmaktadır. Daha sonra ön inceleme ve planlama
aşamasında yapılan çalışma sonuçlarının
uygun olması durumunda barajın kati proje aşamasındaki
çalışmalarına geçilerek barajın yapım
aşaması başlar. Örneğin; Ilısu Barajının ilk
çalışmaları 1954 yılında başlamış, 1985
yılında bitirilmiştir. Yapım ihalesi ise 2006
yılında yapılmıştır.Yani bu barajın
çalışmaları 31 yıl sürmüştür. Başka bir örnek,
Diyarbakır-Silvan Barajı. Ön inceleme çalışmaları 1982
yılında başlamış, kati proje
çalışmaları 2006 yılında
tamamlanmıştır. Yani çalışmalar 24 yıl
sürmüştür. Bütün bu çalışmalar her yıl DSİ Genel
Müdürlüğünün Çalışma Programlarında ve üretim
sonuçlarında görülür. Ayrıca yapılan, yapılacak ve
yapılması düşünülen barajlarda DSİ'nin ilgili
yayınlarında ve çalışmalarında verilir. Örneğin,
Güneydoğu Anadolu Projesi tanıtım broşürlerinde ve ilgili
yazılarında yapılmış, yapılmakta olan ve
yapılacak barajların belirtildiği gibi DSİ 10. Bölge
Müdürlüğü Gelişme Planında Bölge sınırları
içerisinde yapılmış, yapılan ve yapılacak bütün
barajlar gösterilirken DSİ'nin programında bulunmayan bu güvenlik
barajları yer almamaktadır. Bu açıklamalar barajların
yapılmasına yeni bir terim olarak giren "sınır
güvenliği" barajlarının ve DSİ'nin programında
bulunmayan bazı barajların, 3 ay içerisinde etütlerinin tamamlanarak
ihale edilmesi ve inşasına başlanmasıdır. Bu barajlar,
DSİ'nin su şişirme bentleri adını verdiği
güvenlik barajlarıdır. Şırnak ve Hakkâri'de yapılan bu
barajların amacı, DSİ Genel Müdürlüğünün 2007
yılı faaliyet raporunda "2007 yılında
yatırım programına etüt-proje kapsamına sınır
güvenliği sebebiyle alınan Su Şişirme Bentleri adı
altında 11 adat barajın kati proje yapımı ihale
edilmiş ve tamamlanmıştır." şeklinde açıklanmıştır.
DSİ'nin uzun vadeli çalışmalarında bu barajların
DSİ'nin çalışma ilkelerine uymayacak şekilde, 3 ay gibi
kısa bir zaman dilimi içerisinde etütlerinin yapılarak ihale
edilmesi, amacının da sınır güvenliği olması bu
işin DSİ kuruluşu olmadığını göstermektedir.
Şırnak ve Hakkâri il sınırları içinde sınır
güvenliği sebebiyle 11 adet su şişirme bentleri inşa
edilmektedir. Güvenlik barajları olarak adlandırılan bu
barajlardan 7'si Şırnak'ta 4'ü ise Hakkâri'de Irak
sınırına yakın bölgelerde bulunmaktadır.
Şırnak Barajları;
1- Silopi Barajı
2- Şırnak Barajı
3- Uludere Barajı
4- Ballı Barajı
5- Kavşaktepe Barajı
6- Çetintepe Barajı
7- Musatepe Barajı
Hakkâri Barajları;
1- Çocuktepe Barajı
2- Gölgeliyamaç Barajı
3- Beyyurdu Barajı
4- Aslandağı Barajı
Bu barajların yapım süresi diğer barajlara
benzememektedir. Silopi Barajı yer tesliminden itibaren 900 takvim
gününde, diğer barajlar ise 540 takvim gününde bitirilecektir. Sulama
projeleri uzun yıllardır ödenek olmamasından dolayı
bitirilemezken, bu barajların yapımında ödenek sorunları
yaşanmadığı ortaya çıkmıştır.
Yapılan bu barajlar, su kaynaklarının olduğu
ülke toprakları üzerinde bulunan çok sayıda çeşitli kültür
miraslarını ve taşınmaz kültür varlıklarının
yok olmasını sağlayacaktır. Yukarı Mezopotamya'dan
akan Dicle nehrinin Kasrik Boğazından başlayarak,
Şırnak'ın Bestler-Dereler bölgesinde bulunan Hezil Çayı'na
kadar sular altında kalması ve Dicle nehri kıyısındaki
tarihi mirasların yok olması söz konusu. Kasrik
Boğazının hemen yanından başlayarak; Feki Teyran
Camisini, Finike Kalesini, Asur Kalelerini, Timurlenk Pençelerini, Alaattin
Kasrını ve kalesini ve birçok tarihi eser sular altında
kalacaktır. Bölgede "sınır güvenliği" adı
altında yapılan bu barajlar sulama ve enerji üretimi anlamında
yarar sağlamaktan çok, bölgedeki insanların birbirinden
uzaklaşmasını, bu bölgeden insan geçişinin engellenmesini
ve tarihi, kültürel ve doğal yaşam alanlarının yok
olmasını sağlayacaktır.
2.- Tekirdağ Milletvekili
Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin, Trakyadaki sanayicilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/451)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tüm dünyayı etkisi altına alan küresel krizin
getirdiği acil sorunların yanında, ülkemizde sanayinin rekabet
gücünün arttırılması, yatırım ve üretim ortamlarının
iyileştirilmesi, orta ve uzun vadeli reformların
gerçekleştirilmesi, yeni iş alanları açarken mevcut iş
gücünün korunması, istihdamın arttırılması ve
Tekirdağ ve Trakyadaki sanayicimizin diğer sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının tespit edilmesi
amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
24.06.2009
1) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Hasan Özdemir (Gaziantep)
6) Mümin İnan (Niğde)
7) Metin Ergun (Muğla)
8) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
9) Recai Yıldırım (Adana)
10) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
11) Muharrem Varlı (Adana)
12) Hüseyin Yıldız (Antalya)
13) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
14) Münir Kutluata (Sakarya)
15) Yılmaz Tankut (Adana)
16) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
17) Mustafa Enöz (Manisa)
18) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
19) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
20) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
21) Akif Akkuş (Mersin)
22) D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
İç talep ve dış talebin neredeyse tamamen
durduğu, özel sektörün gücünün tükendiği bu zor dönemin, sanayicimize
etkileri istatistiksel verilerden de fazladır. Nisan 2008'e göre sanayi
üretimi %18,5 oranında azalmıştır. 2001 yılında
bile, sanayi üretiminde bu kadar yüksek oranlı düşüşlerle
karşılaşılmamıştır. Sanayicimiz, yeni
çalışma döneminde ekonomi ve üretim açısından çok zor
koşullar altına girmektedir.
2008 sonbaharında şiddetini iyice artıran küresel
kriz, Türkiye'de, finans kesiminden çok reel sektörü, özellikle de sanayiyi
vurmuştur. 2008 yılının ağustos ayından bu yana
sanayimiz âdeta bir çöküş yaşamaktadır. Giderek büyüyen bu
yangın karşısında gereken önlemler alınamamış
ve zaman kaybedilmiştir. Önlem almakta yavaş kaldıkça da ödenen
bedeller artmıştır.
Bu gelişmelerle birlikte açıklanan yeni teşvik
paketi, maalesef Trakya'yı kuşa çevirmiştir. Trakya'daki
sanayici hiçbir şeyden yararlanamamaktadır. Önceki teşvikten yararlanmış
ve Trakya'ya fabrika kurmuş olan sanayicinin bu teşvikle bütün
hakları elinden alınmaktadır.
Açıklanan teşvik paketi, dördüncü pakette olduğu
gibi ticaret ağırlıklıdır. Oysa, bu paketin sanayi
üretim ağırlıklı olması gerekir. Temel hedef, sanayinin
rekabet gücünün artırılması olmalıdır.
Açıklanan teşvik paketi kapsamına Tekirdağ ve
tüm Trakya'da yatırımcılarımızın talepleri
doğrultusunda ilaveler yapılması ve büyük
yatırımların da kapsama alınması gerekmektedir.
Ekonomik krizde ayakta kalma mücadelesi veren sanayici ve KOBİ'ler mevcut
çalışanlarını muhafaza etmek, yeni iş alanları
açmak ve iş gücünü korumak için düzenlemelere ihtiyaç duymaktadırlar.
Trakya'daki 3 vilayetin toplam nüfusu 1,5 milyon olmasına
rağmen 500.000 SGK direkt çalışanı, 1,5 milyar m3
doğal gazı, 1,5 milyon kw elektrik gideri ve 2 milyon ton su
ihtiyacı ile Türkiye ekonomisine artı katkı
sağlamaktadır.
Türkiye geneliyle Trakya'yı mukayese etmekle bazı
uygulama bozuklukları olabilir. Bölgemizin
yarıştığı ve rekabet ettiği yerler yurtdışı
ülkeleri ve özellikle de yakın komşularımızdır.
Trakya'da kurulu mevcut tesisler ve planlanan tesisler şu ana kadar
yabancı yatırımcılar için hiç cazip olmamış ve
yatırımcılar Türkiye'deki diğer yörelere de gitmeyip
yurtdışına gitmişlerdir. Komşu ülkelerin
avantajlarını hesap edip bizim yöremize de aynılarının
uygulanması gerekmektedir.
Mevcut düzenlemedeki bölgelerarası ve şehirlerarası
derecelendirme, şehirlerarasında ayrıcalık
yaratmaktadır. Sektörel bazda çalışan tesislerin entegrasyonunu
sağlayacak ilave tesislerin teşvik kapsamına alınması
gerekmektedir. Eşitlik ve hakkaniyet için reel sektörün teşvik
avantajlarının dengelenmesi gerekir.
Krizin getirdiği acil sorunların yanında, sanayinin
rekabet gücünün arttırılması, yatırım ve üretim
ortamlarının iyileştirilmesi, orta ve uzun vadeli
reformların gerçekleştirilmesi, yeni iş alanları açarken
mevcut iş gücünün korunması, istihdamın
arttırılması ve Tekirdağ ve Trakya'daki sanayicimizin
diğer sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının tespit edilmesi için Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
3.- İzmir Milletvekili Selçuk
Ayhan ve 24 milletvekilinin, sulak alanların karşı
karşıya olduğu sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/452)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yazılı ve görsel basınımızda neredeyse
her gün 'kuruyan sulak alan' görüntülerine yer verilmektedir. Uzman
kuruluşlarca, Türkiye'de son 40 yılda Van Gölü'nün 3 katı,
Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'nün 25
katı oranında sulak alanın yok olduğu belirtilmektedir.
Ayrıca, bilim çevrelerince, ülkemizde su
kaynaklarının verimli kullanılmadığı ve
geliştirilmediği, aksine su havzalarında bilinçsiz
yapılaşmalara göz yumulduğu ve su kaynaklarının
kirletildiği, bu anlamda suda yaşanan krizin, salt küresel ısınma
ve iklim değişikliğine bağlanamayacağı ifade
edilmektedir.
Bilim çevreleri ve yetkililerce, Manyas Gölü, Uluabat Gölü, Eber
ve Akşehir gölleri, Ereğli Sazlıkları, Tuz Gölü, ve Meriç
Deltası başta olmak üzere, birçok sulak alan kirlilik tehdidinin
etkisi altında bulunduğu, açıklanmaktadır.
Bu anlamda, Türkiye'nin susuzluk ve sulak alan
kayıplarıyla ilgili sorunların çözülmesi, sulak alanların
yeniden kazandırılmasına yönelik önlemlerin alınması
için Anayasanın 98'inci, içtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Selçuk Ayhan (İzmir)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Gökhan Durgun (Hatay)
5) Abdülaziz Yazar (Hatay)
6) Rahmi Güner (Ordu)
7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
9) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
10) Orhan Ziya Diren (Tokat)
11) Rasim Çakır (Edirne)
12) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
13) Hulusi Güvel (Adana)
14) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
15) Derviş Günday (Çorum)
16) Hüseyin Ünsal (Amasya)
17) Vahap Seçer (Mersin)
18) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
19) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
20) Faik Öztrak (Tekirdağ)
21) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
22) Ahmet Ersin (İzmir)
23) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
24) Şevket Köse (Adıyaman)
25) Fevzi Topuz (Muğla)
Gerekçe:
Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları
durgun veya akıntılı, acı, tatlı veya tuzlu denizlerin
gelgit hareketlerinin çekilme devresinde, altı metreyi geçmeyen
derinlikleri kapsayan bütün göller, nehire kıyısı olan alanlar,
bataklıklar, tuzlalar, sazlık ve turbalıklar "Sulak
Alan" olarak tanımlanmaktadır.
Sulak alanlar tarım, hayvancılık,
balıkçılık, saz üretimi, rekreasyonel kullanımlar ve turizm
açısından yüksek ekonomik değere sahiptir. Ve ekonomiye önemli
katkı sağlarlar. Ayrıca, sulak alanlar başta göçmen
kuşların konaklama alanı olmakla birlikte bir çok yaban
hayatı ve bitki türünü barındırmaktadır.
Özellikle su kuşlarının yaşama ve üreme
alanları için büyük öneme sahip olan sulak alanların
korunmasını öngören ve 17 Mayıs 1994 yılında resmen
taraf olduğumuz "Ramsar Sözleşmesi", doğa koruma
konusunda düzenlenmiş ilk uluslararası sözleşmedir.
Türkiye, 1994 yılında imzaladığı Ramsar
Sözleşmesi yanında, 1984 tarihinde imzaladığı
Avrupa'nın Yaban Hayatı'nı ve Yaşama Alanlarını
Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi) ve 1992 tarihinde
imzaladığı Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesine göre,
ülke sınırları içerisindeki sulak alanların
korunmasından sorumludur.
Dünyadaki sulak alanların %50'si, tarımsal amaçlı
kurutma, sazlıkların kesilmesi, sanayi kirliliği, içme suyu
amaçlı kullanım, büyük baraj inşaatları ve
yapılaşma nedeniyle yok edilmiştir.
Uzmanların yaptığı açıklamalara göre, son
50 yılda Türkiye'nin sulak alanlarının yarısı
kaybedilmiştir. 50 yıl önce 2,5 milyon hektar sulak alana sahip olan
Türkiye 1 milyon 300 bin hektar sulak alanını kaybetmiştir.
Ülkemizde, 76 tanesi uluslar arası öneme sahip 135 adet sulak
alan bulunmakta olup, bunların birçoğu kuruma tehlikesi
altındadır. Avlan, Kestel, Aynaz, Yarma ve Gavur Gölleri,
Hotamış ve Eşmekaya Sazlıkları tamamen
kurumuştur. Türkiye'nin tuz deposu Tuz Gölü, en büyük tatlı su gölü
Beyşehir, Eber, Uluabat, Akşehir, Eğirdir, Manyas, Bafa, Kulu
gölleri, Meriç Deltası, Ereğli Sazlıkları,
Sultansazlığı ve Erzurum bataklığı da bugün
kuruma noktasındadır.
Sulak Alanlar Kongresi İzmir Bildirgesine göre;
geçtiğimiz 50 yıl içinde ülkemizde 30'dan çok gölün kurumuş ve
bu göllerin toplam alanı, Marmara Denizi'nden daha büyük alana
ulaşmıştır. Ayrıca, yeraltı suları her
yıl daha da aşağılara çekilmektedir. (23.11.2007)
Ülkemizde, sulak alanların korunması ve doğru
kullanılmasının, Anayasanın 63. maddesi başta olmak
üzere bir çok yasayla güvence altına alındığı
düşünülse de; 2872 sayılı Çevre Yasası, 2560 sayılı
İSKİ Yasası, 3213/5177 sayılı Maden Yasası, 4342
sayılı Mera Yasası ve Su Kirliliği Kontrolü
Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle sulak
alanlarında tahribatlar yaşanmıştır. Örneğin;
1994 yerel seçimlerinden
sonra, İSKİ Yönetmeliğinde yapılaşmayı
teşvik edici nitelikteki değişikliklerle, 1980-1985
arasında yüzde 46 olan kaçak yapılaşmanın, ikinci beş
yıllık dönemde yüzde 347'ye kadar çıkması (Talanın
adı 'koruma', Roşan Karakaş, Radikal, 10 Nisan 1999),
5177 Sayılı,
Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun ile "su havzalarının" madencilik
faaliyetlerine açılması,
2872 Sayılı
Çevre Yasası ile; Petrol ve jeotermal kaynak ve maden arama
faaliyetlerinin, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kapsamı
dışına çıkarılması,
2560 Sayılı
Yasanın 20. maddesi ile Maden Yasası'nın 7. maddesinde
yapılan değişiklikten sonra Çevre ve Orman
Bakanlığının, Ocak/2005 ayında Büyükşehir
Belediyelerinden "Havza Koruma Yönetmeliklerinin, Kanalizasyon Deşarj
Yönetmeliklerinin en kısa sürede Su Kirliliği Kontrolü
Yönetmeliği'ne uyumlaştırılmasını" istemesi,
Ülkemizdeki su kaynaklarının,
kirlenmeye karşı korunması amacıyla Çevre ve Orman
Bakanlığınca hazırlanan 31.12.2004 tarihli "Su
Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğiyle" (R.G. 31.12.2004) su
havzalarında "mutlak koruma alanı", 300 metreden 100
metreye indirilerek, içme suyu havzalarında kaçak yapılara ve sanayi
tesislerine fiili af sağlanması,
İzmir'in içme suyunun
büyük bölümünü sağlayan Tahtalı Barajı ile kentin içme suyu
gereksinimini karşılayacak olan Çamlı Barajı'nı
besleyen Maden İşletme Ruhsatı ve İşletme İzni verilmesi,
Su kaynaklarının oluşumu ve gelişiminde büyük
önemi olan 4342 sayılı Mera yasasında yapılan
değişiklikler ile mera ve yaylaların işgalcilerine devrinin
sağlanması,
İstanbul'un en önemli su havzası ve yeşil
alanı olan Ömerli Su Havzasının, rant uğruna Formula 1 tesislerine
teslim edilmesi,
Türkiye'nin 305 Önemli
Doğa Alanı'ndan biri olan ve suyun yanlış
kullanımı nedeniyle tümüyle kuruyan 2 milyon yaşındaki Tuz
Gölünün sanılanın aksine küresel ısınma sonucunda
değil yanlış su politikaları nedeni ile kuruduğunun (Tuz
Gölü'nün "İmdat" Çığlığı, Doğa
Derneği ve Atlas Dergisi, 21.9.2008) uzman kuruluşlarca dile
getirilmesi ve son yıllardaki malum yasal düzenlemeler; su
kaynaklarının kirlenmesinin ve kurumasının sadece küresel
ısınmaya bağlanmaması gerektiğini bizlere göstermektedir.
Yukarıda yer alan sorunların ve alınacak
önlemlerin, belirtilen gerekçelerle Yüce Meclisimizde ele alınması ve
incelenmesi önem arz etmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin
izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Bazı milletvekillerine,
belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/994)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 12 Ekim 2009
tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş,
hastalığı nedeniyle 13/05/2009 tarihinden itibaren 46 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt,
hastalığı nedeniyle 13/05/2009 tarihinden itibaren 12 gün,
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı istiyorsunuz.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.42
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 13.58
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN
(Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 13üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Bazı milletvekili arkadaşlarımızın izinli
sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresinin
oylaması işleminde, Diyarbakır Milletvekili Sayın
Abdurrahman Kurtun izin hususunun oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Evet, Sayın Kurtun izinli sayılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yok efendim.
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır Kâtip Üye arkadaşlarımızın
ittifakıyla.
Devam edelim.
Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu,
hastalığı nedeniyle 20/05/2009 tarihinden itibaren 20 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk, hastalığı
nedeniyle 29/05/2009 tarihinden 31 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, hastalığı
nedeniyle 30/05/2009 tarihinden itibaren 11 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kars Milletvekili Zeki Karabayır, hastalığı
nedeniyle 04/06/2009 tarihinden itibaren 23 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Van Milletvekili Özdal Üçer, hastalığı nedeniyle
09/06/2009 tarihinden itibaren 15 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Balıkesir Milletvekili Ayşe Akbaş,
hastalığı nedeniyle 10/06/2009 tarihinden itibaren 15 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, hastalığı
nedeniyle 15/06/2009 tarihinden itibaren 97 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kütahya Milletvekili İsmail Hakkı Biçer,
hastalığı nedeniyle 23/09/2009 tarihinden 33 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sakarya Milletvekili Şaban Dişli, mazereti nedeniyle
12/05/2009 tarihinden itibaren 12 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir milletvekiline ödenek ve
yolluğunun verilebilmesine ilişkin bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
2.- Adana Milletvekili Tacidar
Seyhana ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/995)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında
aralıksız iki aydan fazla izin alan Adana Milletvekili Tacidar
Seyhana İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve
yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 12 Ekim
2009 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/169) esas numaralı,
muhtarların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön
görüşmesinin, Genel Kurulun 4/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 04.11.2009 Çarşamba günü (Bugün)
yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmının
108. sırasında yer alan 10/169 esas nolu Muhtarların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması önergesi görüşmelerinin bugünkü birleşimde
yapılması önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Lehinde, İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili;
Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili; aleyhinde, Mustafa Elitaş, Kayseri;
İbrahim Binici, Şanlıurfa milletvekilleri.
İlk söz İsmet Büyükatamana aittir.
Sayın Büyükataman, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
toplumun çözüm bekleyen öncelikli problemlerini ele almak ve çözüme
kavuşturmak durumundayız. Sanal gündemler yaratarak toplumu
meşgul etmek yerine çözüm ortaya koyan, beklentileri karşılayan
bir gayret içinde olmalıyız. Toplumun önemli bir kesimini
oluşturan muhtarlarımızın sorunları da artık
ötelenemez bir hâle gelmiştir. Bu itibarla, günümüzde muhtarların
yaşadığı sorunların araştırılması
ve çözümü için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak verdiğimiz
araştırma önergesinin doğrudan gündeme alınması lehine
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizde bilindiği
gibi hâlen 35.148 köy ve 17.805 mahalle muhtarı olmak üzere toplam 52.953
muhtarımız bulunmaktadır. Mahalle ve köyler yerel yönetimlerin
ilk basamağıdır. Mahallenin, köyün sorunları öncelikle
muhtardan sorulmaktadır. Merkezî yönetimle ilişkileri
muhtarlarımız tanzim etmektedir. Ülkemizdeki muhtarların büyük
bir çoğunluğu sağlıklı ve donanımlı bir
muhtarlık binasından yoksun olarak hizmet vermeye
çalışmaktadırlar. Bilgisayar, belgegeçer gibi çağın
önemli bilişim ve iletişim araçlarından yoksun oldukları
gibi kırtasiye masraflarını dahi kendileri karşılamak
durumunda kalmaktadırlar. Herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında
olmayan muhtarlarımız, zorunlu olarak BAĞ-KUR kapsamına
alınmışlardır. Valilikler tarafından belirlenen sabit
ücretlerle, eğer varsa muhtarlıkların giderleriyle kendi
masraflarını karşılamak zorunda kalmaktadırlar.
Muhtarlarımız mahallenin en büyük mülki amiri olup kamu
hizmeti vermektedirler. Buna karşılık, devletten
yaklaşık 320 TL ödenek almaktadırlar. BAĞ-KUR, elektrik,
su, ısınma giderleri, telefon ve diğer giderlerini bu ödenek ve
mühür ücretlerinden karşılamaktadırlar. 35.148 köy
muhtarımız mühür ücreti almamaktadır. 17.805 mahalle
muhtarımızın aldıkları mühür ücretleri, mahallenin
nüfus yoğunluğuna göre değişmekte olup hiç mühür ücreti
almayan mahalle muhtarlarımızın sayısı da oldukça
fazladır. Dolayısıyla, köy muhtarları ve çoğu mahalle
muhtarı BAĞ-KUR primlerini ödemekte zorluk çekmekte ve hatta
ödeyememektedirler.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna muhtarlık adına verilen kanun tekliflerinde
Vatandaşın devlet ile karşılaştığı ilk
kurum muhtarlık kurumudur. denilmektedir. Oysa, muhtarlık kurumu,
işlevlerinin kısıtlandığı, halk ile kopuk hâle
getirildiği, vatandaş ile karşı karşıya getirilen
bir kurum olmaya mahkûm edilmeye çalışılmaktadır.
İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık
İşleri Genel Müdürlüğünce Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi
(MERNİS) Projesinin hayata geçirilmesinden sonra, şu anda Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemiyle birlikte Kimlik Paylaşım
Sistemi geliştirilmeye çalışılmaktadır. Belki de
şu dönemlerde en çok tartışılması gereken Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemidir. Nüfus müdürlüklerince kapalı
devre kullanılan Kimlik Paylaşım Sistemi ise ücret mukabilinde
tüm vatandaşın kimlik bilgilerine erişim sağlayan bir
sistem olması nedeniyle vatandaşın gizli kalması gereken
bilgilerine Ücretini öde, bilgileri al. mantığıyla
paylaşma getiren bu sistem engellenmeli ve muhtarlıkların,
muhtarlarımızın güvenilirliğinin
tartışılmaması mutlaka temin edilmelidir.
Kurum ve kuruluş kullanıcıları kimlik
paylaşım sistemi web sayfalarına girerek sorgulama yapabilecek
ve yazıcıdan ilgili dökümleri alabileceklerdir. Yapılabilecek
temel sorgulamalar şunlar olacaktır: Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarasıyla, ilgili kişinin açık kaydındaki kişi
bilgileri sorgulanmaktadır. Kişinin adı, soyadı, baba
adı, anne adı, doğum tarihi, doğum yeri ve cinsiyeti gibi
bazı bilgilerine karşılık Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası sorgulanmaktadır. Nüfusa kayıtlı olduğu yer
bilgilerine karşılık kimlik bilgileri sorgulama, kimlik
paylaşım sisteminden kişinin nüfusa kayıtlı
olduğu ilçe, cilt, aile sıra no, birey sıra no bilgilerine
karşılık kişi bilgileri ve T.C. kimlik numarası
sorgulanmaktadır. T.C. kimlik numarasına veya nüfusa kayıtlı
olduğu yer bilgilerine karşılık, nüfus kayıt
örneği olaylı veya olaysız olarak sorgulanabilmektedir. Nüfus
kayıt örneği, kişi kayıt örneği, kişinin ailesini
de içeren aile kayıt örneği, kişinin ailesi, anne-baba ve
kardeşlerini de içeren nüfus aile kayıt örneği olarak
farklı şekillerde alınabilmektedir.
Bu sistem ile muhtarlıkların akıbetinin ne
olacağı konusunda kesin bilgiler verilmediği ve Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce de nasıl
uygulanacağı konusunda tereddütler yaşandığı,
sağlıksız bilgi birikimlerinin olduğu bir gerçektir. Onurlu
ve dürüst yaşamaya çalışan vatandaşın bilgilerinin
elden ele gezmesi, buna karşılık haksız kazanç ile
hayatını idame eden, ettiren gerçek suçluların her türlü ortam
ve bilgilerden kolaylıkla sıyrılabileceği bir sistemin
günümüzde hâlihazırda devam eden uygulama ile muhtarlıkların
güvenliği içinde bulundurulan kişisel kimlik bilgilerinin
ulaşılmaz durumunun değiştirilmesinin günlük hayatta birçok
sıkıntılara gebe kalacağı da göz ardı
edilmemelidir. Zamanında muhtarlıkların da bu kayıtlarda
düzeltme, değişiklik, terk ve nakil yapabileceği konuşulur
ve görev addedilirken şu anda Muhtarlıklar ne olacak? konuları
tartışılmaktadır. Nüfus müdürlüğünde kısa bir
eğitim sonrası göreve başlamış sözleşmeli
personelin vatandaşa Muhtarınıza gitmeyin, tüm belgeleri
buradan alabilirsiniz. telkinleri de hiç hoş karşılanmazken, bu
söylemler maalesef hâlen devam etmektedir. İleride bu sistem yaygın
şekilde kullanılmaya başlandığında tebligatlarda
bile sıkıntı yaşanacağı bir gerçektir.
Muhtarlar, şu ana kadar, devletin memuru gibi büyük bir
sorumluluk alarak, tebligatların yediemini olarak, ücret mukabilinde
almış oldukları devlet mührünü ve kendi imzasını
kullanmaktan kaçınmamış ve
karşılığında, kaymakamlık makamlarında ifade
vermek, mahkeme koridorlarında sıkıntılı anlar
yaşamak gibi hak edilmeyen olaylara maruz kalmışlardır.
Sosyal haklardan mahrum muhtarlarımızın geleceği
tartışılmadan nüfus müdürlüklerine alınan sözleşmeli
personelin kaynağı sağlanırken, bir tebligat ilgili yerden
muhtara ulaşana dek noter makbuzu, mahkeme ödeneği, posta pulu gibi
tüm ücretler konulurken, muhtarın ücreti üzerine dâhil edilmemesi -yani
yeni bir kaynak yaratılmasının akıllara bile gelmemesi-
şaşkınlık vericidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, kendi kaynakları ve çok
küçük rakamlarda ödenekleriyle vatandaşın her türlü hizmetten
faydalanması için çaba sarf eden muhtarların şu günkü durumu pek
de iç açıcı olmamakla birlikte, kendi sorunlarıyla
uğraşmaktan mahalle ve mahalle halkının sorunlarına
yeri geldiğinde zaman ayıramaz duruma düşmeleri, bunun üstüne KPS
ile vatandaşın zor durumda kalacağı bir sistemden bile
yararlanamıyor olması, şimdiye kadar gizlilikle tutulan kimlik
bilgilerinin elden ele dolanması ne devlete bir fayda getirecek ne de
vatandaşın yararına olacaktır. Her muhtarın üçüncü
kişilere bilgi vermekten imtina ettiği bir sistemin
kaldırılması ve yerine Adrese Dayalı Kayıt Sistemi ile
Kimlik Paylaşım Sisteminin getirilmesinin zararlarının
muhtarlarımızca oluşturulacak komisyonlar ile görüşülmesi
gerekliliği ortaya çıkmış, bu kullanılacak sistemin
teknolojik anlamda bir ilerleme olduğu göz ardı edilmeden
kısıtlanarak gerçek görev sahiplerince yapılması konusunda
acil önlemler alınması gerekmektedir. Bir de bu sistemde
muhtarların pasivize edilmeye çalışılması dile
getirilmeyen bir konudur ki zamanında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
muhtarlık kurumu kaldırılmış fakat
görevlerini fiilî bir şekilde devam ettirmişlerdir. Daha sonra ise
kanun ile muhtarlık görev ve tanımları yapılmış
olarak tekrar görev yüklenmiştir.
Sen seçileceksin ve sana oy veren ya da vermeyen, seçimde
iradesini kullanan seçmenlere mühür pazarlamacılığı
yapacaksın. Bu arada devletin kimi kurumları ile yazışma yaparken
ödeneğin bile olmayacak. Sigortanı, telefonunu, elektrik ve suyunu,
sarf malzemelerini, büro masraflarını, yakacak ihtiyacını,
posta masraflarını devletin vermiş olduğu
yaklaşık 320 TL ödenekten ve seçmenden almış olduğun
mühür parasından karşılayacaksın. Burada sadece büro
masraflarından bahsettik saygıdeğer milletvekilleri. Geçim ve
hayatını idame şartlarını bile hâlen ele
alabilmiş değiliz.
Bu itibarla muhtarlarımızın gerçekten çok büyük
problemleri bulunmaktadır. Yüce Meclisinizin bu problemlerin
araştırılması ve çözüm bekleyen bu konulara öncelik vermesi
hususunda gereken katkıyı ortaya koyacağını ümit
ediyor, yüce heyetinizi tekrar en derin saygı ve hürmetlerimle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Büyükataman.
Grup önerisinin aleyhinde Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici.
Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun muhtarların sorunlarıyla ilgili vermiş
olduğu araştırma önergesi hakkında usulen her ne kadar
aleyhte söz aldıysam da muhtarların sorunlarına da
değinmeden geçmek mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
hâlen 13.148 köy, 17.805 mahalle muhtarı olmak üzere toplam 52.953 muhtar
görev yapmaktadır. Mahalle ve köyler, yerel yönetimlerin ilk
basamağıdır yani Cumhurbaşkanlığı
makamının yerel ilk seçilmiş temsilcileridir ama ne yazık
ki şu anda bulundukları konumu hiç de o noktada ele alamayız.
Çünkü muhtarlar her ne kadar seçilmiş ilk çekirdekse de gerçekten kendi
yağları da bitmiştir. Artık muhtar bulma sorunu köylerde,
mahallelerde yaşanmaktadır çünkü bu göreve talip olan vatandaş,
mutlak suretle önündeki büyük engelleri aşamamanın
sıkıntısıyla muhtarlığa bile aday
olamamaktadırlar. Bunun da sistemin hantal yürüyüşünden kaynaklı
olduğu herkesçe bilinmektedir.
Ülkemizde muhtarların büyük bir çoğunluğu,
sağlıklı ve donanımlı bir muhtarlık
binasından yoksun olarak hizmet vermeye çalışmaktadırlar.
Yer yer belki de çağın gereksinimleri olan teknolojiden faydalanan
metropollerde muhtarlar bulunmaktadır ama bunu taşrada ele
aldığımız zaman derin farklılıklar
oluşmaktadır. Çağın bu önemli bilişim araçlarından
muhtarların kesinlikle fayda sağlaması aynı zamanda cumhuriyete de katkı sunacaktır.
Öyle bir duruma gelmiş ki muhtarlarımız,
kırtasiye masrafları, diğer sosyal giderler, muhtarlık için
kullandığı mekânın elektriği, telefonu, suyu devletin
verdiği 280 TLlik meblağla karşılamaya
çalışmaktadır.
Yine özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
muhtarların çok büyük bir açmazı daha var: Bölgede bölgenin jandarma
komutanları, bölgenin kaymakamları, muhtarları o kutsal görevde
görmeksizin yer yer aşağılandıklarını da
biliyoruz, görüyoruz, şahit oluyoruz. İşte bu noktada
muhtarların görev ve yetkilerini de kesinlikle bu Parlamentonun düzeltmesi
gerekmektedir.
Muhtarlarımız, hani diyoruz ya mahallî idarenin en büyük
mülki amiri olup kamu hizmeti vermektedirler. İnanın Doğu,
Güneydoğu Bölgesinde bu insanlar kamu hizmeti dışında o
bölgenin tüm sorunlarıyla muhatap olmaktadırlar. Zaman zaman
muhtarlarımız saatlerce, ilçe kaymakamlarının, ilçe bölük
komutanlarının ve ilçe emniyet müdürlüklerinin kapısında saatlerce
bekletilmektedirler. Hatta bölgede vuku gelen olayların baş aktörü
bile işaret edilmektedirler. Nedeni ve sebebi de, son 1980 12 Eylül
darbesinin ortaya koyduğu Anayasanın artık bu ülkede
yürümeyeceğidir. Onun için, bir an önce muhtarlarımızın
gerek ekonomik gerek sosyal ve gerek siyasal sorunlarının acilen ele
alınması, özellikle özlük hakları konusunda muhtarların
sorunlarının çözülmesi aciliyet arz etmektedir.
Yine ülkemizde, öyle inanıyorum ki, 52.953 muhtarın
yüzde 80i şu anda BAĞ-KUR borçsudurlar çünkü muhtarın
aldığı 280 TLlik kısım muhtarın giderlerine,
yani hizmet durumunda bile dörtte 1ini karşılayamamaktadır.
Kanunen de muhtarların çoğu zorunlu olarak -hepsi zorunlu olarak-
BAĞ-KUR kapsamında olmaları münasebetiyle
borçlanmışlardır, hatta hatta icra aşamalarına
gelmişlerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; baştan
da bahsettiğim gibi muhtarlarımız 35.148 köyde güçlüklerle bu
hizmeti sürdürmektedir. Bizim âcizane fikrimiz muhtarlarımızın
en azından yerellerinde geçimini sağlayabilecek, köylerde muhtarlık
binalarının inşa edilmesi, elektrik, telefon ve binanın su
giderlerinin mülki idareler tarafından karşılanması
noktasında Türkiye Cumhuriyetinde hizmet veren muhtarların daha
aktif çalışmalarına, daha verimli olacağı
inancıyla yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Lehte İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
SELÇUK AYHAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; muhtarların sorunlarıyla ilgili, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu tarafından verilen önergenin lehine söz
almış bulunuyorum.
Muhtarlarımızın sorunlarıyla ilgili olarak 21
Şubat 2008 tarihinde Meclis araştırması
açılmasını talep eden milletvekillerinden birisiyim. Aradan
yaklaşık iki yıl geçti henüz bu konuyu gündeme getiremedik.
Biraz önce söz alan Sayın İsmet Büyükataman,
muhtarların sorunlarıyla ilgili genel değerlendirmesini
yaptığında, benim yaptığım
değerlendirmelerle bire bir örtüştüğünü de gördüm. Demek ki aklın
yolu bir. Muhtarlarımızın sorunları var, bu sorunların
tespitlerinde de mutabık kalabiliyoruz ancak bunların çözümü için bir
şeyler yapmak, çaba harcamak, sorunları aşmak yüce Meclisin
görevi.
Şimdi, ben değerli arkadaşlarımın
konuşmalarının üzerine tekrarlardan kaçınmak
istiyorum. O nedenle daha
farklı bir boyutta konuşmaya çalışacağım.
Son yapılan düzenlemeyle muhtarlarımızın
elindeki ikametgâh belgesi düzenleme, nakil ilmühaberi verme yetkisi bile
elinden alındı -hepiniz biliyorsunuz- ve son yerel seçimlerde bunun
çok ciddi sıkıntılarını yaşadık. Nüfus
müdürlüklerinde yıllarca aynı ilde oturan insanın, daha önceki
seçimlerde o ilde seçmen olarak oy kullanan insanın nüfus
kaydının kilometrelerce uzakta başka illerde
çıktığına tanık olduk. Ölülerin, yıllar önce
vefat edenlerin seçmen olarak listelere alındıklarını gördük.
Muhtarların yasal sorumlulukları var ama yetkileri yok. Bu
yanlışlıkları yapanların da hiçbir yasal
sorumluluğu yok. Şimdi, böylesi bir çelişkiyi Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin demokratik hukuk kuralları içinde
anlayışla karşılamak mümkün değil.
Şimdi, mahalle muhtarlarımıza
baktığımızda, ellerindeki son gelir kaynağı da
kalktıktan sonra kendilerine verilen muhtarlık ödeneğinin sadece
BAĞ-KUR primiyle bire bir örtüştüğü noktada, bunların
kırtasiye, kira, elektrik, su gibi diğer giderlerini de göz önüne
aldığımızda, Ödemiş ilçesi Muhtarlar Derneğini
ziyaret ettiğimde Dernek Başkanının bana söylediği
gibi, muhtar olmak için kafadan biraz kırık olmak lazım gibi bir
sonuca varabiliriz.
Bugün birçok muhtarımızın 10 milyar liranın
üzerinde BAĞ-KUR prim borçları var. Geçen seneki taksitlendirme
içinde bir kısmı bunu yapılandırarak ödemeye
çalıştı ama bir kısmının borçları hâlen
devam ediyor. Muhtarlık seçimini kaybedenlerin içine düştükleri
durumu bire bir ilişkilerden ben biliyorum.
Şimdi, köy muhtarlarımıza geldiğimizde,
kasabalarda ve büyük kentlerde iyi kötü belediyelerin ve diğer bazı
kurumların yaptığı desteklerle bir muhtarlık
binası, bilgisayar ortamının sağlanması, teknik donanımın
sağlanması gibi yardımlar muhtarlıklara
yapılmış, ama küçük mahallelerde, küçük kasabalarda ve
köylerimizde böylesi bir olanak yok ve bizim muhtarlarımızın
gelişen iletişim çağında böylesi bir olanağı
kendilerinin temin etme şansı da yok, ama bu konuda devletin onlara
herhangi bir katkısı da yok.
Şimdi, köylerimizde ciddi ekonomik kriz var, bunu hepimiz
biliyoruz. Yani ülkemizdeki ekonomik kriz tarımı da en az sanayi
kadar, ticaret kadar, küçük esnaf kadar vurmuş durumda. En son
İzmirde bir köye gittiğimde -bölgenin en verimli fasulyesini ve
barbunyasını yetiştiren bir köy- 230 tane icra dosyasıyla
karşılaştım arkadaşlar. Bu dosya, sadece Tarım
Kredi Kooperatifleri Birliğinin açtığı dosya. Buna Ziraat
Bankası ve Türk ortaklı bazı yabancı bankaların
verdiği kredilerden oluşan takipler dâhil değil.
Sulama birliklerinin borçlarıyla ilgili burada yapılanma
yapmak zorunda kaldık, hepiniz biliyorsunuz, otuz altı aya bölündü,
ancak gittikleri zaman Önce avukat ve icra masraflarını öde, kanun
böyle diyor. diye bir yaklaşımla karşılaştıkları
için, borçlarını bile ödeyemeyen köylerimiz var. Birçok köyümüzün
suyu olmadığı için, il genel meclislerimiz, köylere hizmet
götürme birliklerimiz kanalıyla oralarda sondaj vuruyoruz, suyu
çıkarıyoruz, kürsüye çıkıp övünerek diyoruz ki: Şu kadar
köye su götürdük. Ama o köylerdeki sondaj vurduğumuz suyun
çıkması için bir pompa ve elektrik enerjisi gerekiyor. Aradan iki ay
geçiyor, köy elektrik borcunu ödeyemediği için yine susuz kalıyor,
bizim yaptığımız harcama da boşa gidiyor.
Geçiyorum arıtma tesislerine.
Gene, kürsülere çıktığımız zaman şu kadar
köye arıtma tesisi yaptık diye konuşuyoruz. Bugün Türkiyede
arıtma tesisini çalıştıran köy neredeyse yoktur
arkadaşlar. Çünkü elektrik parasını ödemesi mümkün değil.
Bir başka acı tarafı da şu: Bizim
muhtarımız, o köyde tahsildar olarak kullanılıyor, o
köylüyle beraber yaşıyor, o köylü onun seçmeni, o köylü onun
akrabası, dünürü, arkadaşı, ağabeyi, kardeşi,
küçüğü; onların durumunu bildiği için, canlarını da
alamayacağına göre herhangi bir tahsilat yapamıyor ve yasal
anlamda köy muhtarının tepesine çöküyoruz. Kamu kefaleti, kamusal
kefalet kabul etmediğimiz için de muhtara diyoruz ki: Kişisel
kefaletini vereceksin. Kişisel kefaletini veren muhtar ondan sonra
yandı. Bütün köyün borcundan dolayı o muhtar, o Cumhurbaşkanına
doğrudan bağlı olan, Cumhurbaşkanının ilk kademe
temsilcisi olan, tüm kamu kurumlarıyla köyün iletişimini
sağlayan, köydeki yatırımlarla ilgili kaymakamlıkta,
valilikte, köylere hizmet götürme birliklerinde çaba harcayan o muhtar
sanık oluyor, ailesi, ocağı, malı, mülkü yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya geliyor. Türkiyedeki muhtar
gerçeği bu değerli arkadaşlarım.
Buna karşın, biz bu muhtarlara bir Belediyeler
Birliği gibi örgütlenme olanağı bile tanımıyoruz, biz
bu muhtarlara emekli oldukları zaman diğer memurlarla aynı koşullarda
bir silah ruhsatı alma hakkı bile tanımıyoruz ve biz bu
muhtarlara Sosyal Güvenlik Kurumuna zorunlu üyelik şartı
koyduğumuz için bunların icralarla boğuşmasına neden
oluyoruz. O zaman, gerçekten de Ödemiş Muhtarlar Derneği
Başkanının söylediği gibi, muhtar olmak için biraz çatlak
olmak gibi bir sonuç karşımıza çıkıyor.
Bu yüce Meclis bunları görmezden gelecek mi? Bu yüce Meclis
Türkiyede temel gündemin işsizlik olduğunu bildiği hâlde, yüzde
27lere varan genç işsize rağmen, yüzde 13leri geçen genel
işsize rağmen, fabrikalar kapanırken, esnaf kepenk indirirken,
köylülerin toprakları şakır şakır
satılırken, arabalarına ana yollarda el konulup yediemin
depolarına çekilirken yeni yeni gündemler icat eden bizler,
açılım gündemleri, Anayasa gündemleri, yaş meyve sebze
gündemleri icat eden bizler bunlara duyarsız kalacak mıyız
kalmayacak mıyız? Bunların yanıtını hep birlikte
vermek zorundayız. Biz buraya tüm ulusumuza hizmet etmek için geldik. Biz
buraya kendimize yakın olanları, siyasi
yandaşlarımızı zengin etmek için gelmedik. Biz buraya
Türkiye Cumhuriyetini müreffeh bir ülke yapabilmenin çabasını
harcamak için geldik. Farklı siyasi görüşlerimiz olabilir, bazı
konularda farklı düşünebiliriz ama bu ulusun insanlarının
sorunlarının ortak olduğunu hepimiz biliyoruz, bu ülkede evine
ekmek gitmeyen milyonlarca insan olduğunu hepimiz biliyoruz, bu ülkede son
dönemde beş kuruş parası olmayan insanlardan
sağlığa katkı payı alınmaya
başlandığını biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, muhtarların sorunları bir
yerel örgütlenmenin ilk kademesi olarak tüm diğer sorunlarımız
kadar önemlidir ve biz bu sorunlara kulağımızı
tıkayamayız. O nedenle, bu önergenin gündeme alınması
konusunda yüce Meclisin gerekli hassasiyeti göstereceğini umuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Grup önerisinin aleyhinde Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa
Elitaş.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu,
muhtarların sorunlarıyla ilgili Meclis araştırma komisyonu
kurulması ile ilgili önerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, şu anda
Türkiyede yaklaşık 35 bin civarında köy muhtarı, 17 bin
civarında da mahalle muhtarı var. Toplam 53 bine baliğ olan bir
muhtar sayısı
52.953 muhtar görev yapmakta. Bunların büyük bir
kısmı da köylerde doğrudan doğruya vatandaşın
temsilcisi olarak, ilk müracaat kapısı olarak, seçilmiş insanlar
olarak görev yapıyor, onların meselelerini çözmek üzere gayret
ediyorlar. Muhakkak ki muhtarların çeşitli sorunları,
problemleri vardır. Muhakkak ki onların meseleleri dikkate
alınmalı, onların meseleleri özellikle incelenip hangi konularda
sorunlar varsa değerlendirilmelidir. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin
esas itibarıyla yapması gereken konulardan başta gelen denetim
konusu hem milletvekillerinin konuyla ilgili meseleleri yakından takip
edebilmesi imkânını sağlıyor hem de milletvekillerinin
vatandaşlarla irtibatı sonucunda onların problemlerini Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine getirip tutanaklara geçirilmesi
vasıtasıyla tarihe ve çözüm bulmak için gayret göstermeye imkân
sağlıyor.
Dün bir hadise yaşadık. Dün AK PARTİ Grubunun
önerisi çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
programını ve daha önce, 29 Ekim Bayramından önce
aldığımız karar gereğince dün itibarıyla
madencilikle ilgili konuların araştırılmasıyla ilgili
bir komisyon kurulmasının görüşmelerini yapacaktık. Saat
22.00ye kadar devam etti. Muhalefet partisi yoklama talep etti, 20
milletvekiliyle yoklamayı talep etti. İktidar partisinin 150
milletvekiliyle bulunması Türkiye Büyük Millet Meclisinin
araştırma konulu faaliyetlerinin yapılmasına engel oldu.
İkinci oylamaya geçtik. İktidar partisinin yaklaşık 150-160
milletvekili var, muhalefetten kimse yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Siz olacaksınız siz,
iktidar partisi!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ama Türkiye Büyük Millet
Meclisinin denetim konularını yaparken iktidar milletvekilleriyle
muhalefet milletvekilleri bazı konuları gelip görüşüp hangi
konuda araştırma yapacaklarını tespit etmeleri,
yapmaları gerekir. İktidar milletvekillerinin bulunması,
muhalefet milletvekillerinin burada olmalarına rağmen yoklama
tuşlarına girmeyerek burada yokluk hissedip memleketin meselelerini,
hakikaten önemli gördüğümüz meselelerde katkı sağlamamaları
gerçekten düşündürücü. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Elitaş, şuraya
bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bugün
aldığımız karar gereğince
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Elitaş, bir oraya
bak, bir buraya bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bugün,
aldığımız karar gereğince sözlü soruları da
görüşecektik. Dün, Ulaştırma Bakanımız,
milletvekillerimizin
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Bak, bak, muhalefete bak, oraya
bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
sorularına cevap vermek
üzere burada bulundu. Saat 22.15e kadar burada Sayın Bakanım
AHMET BUKAN (Çankırı) Şu anda bak bakalım
salonda kaç kişi var!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
ama maalesef, muhalefet
milletvekillerinin, buraya sayıyla ilgili konuya katkı
sağlamadıklarından dolayı, Sayın Bakan da hakikaten
değer verdiği için, milletvekillerinin sorularına önem
verdiği için 22.30a kadar burada bekledi ama cevap verme
imkânını bulamadı. En azından, soru soran 30 tane
milletvekili arkadaşımızın kendilerine duydukları saygı
gereğince burada yoklamaya katılıp varlıklarını
ifade ederek
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Bir oraya bak, bir buraya
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Bakanın
sorularına cevap verme imkânını vermeleri olurdu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Bir oraya bak, bir buraya
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
22nci Dönem ve 23üncü Dönemde biz, bütün milletvekillerinin
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Elitaş, oraya bak
oraya, 44 kişi var. Sayın Elitaş, 44 kişi var!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
bütün milletvekillerinin
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Elitaş, oraya bak
oraya, 44 kişi var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) 44 kişi var. Meclisi
çalıştırmıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
muhalefetin görevi
konuşmak ve görevi dinlemek de olmalı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Orada bize akıl
vereceğine, grubuna bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Görevi dinlemek de
olmalı ama maalesef, muhalefetten bazı arkadaşlarımız
bu dinleme işini de pek beceremiyorlar, bilmiyorlar!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Bize akıl verme, 44 kişi
var Mecliste!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakınız, muhtarlarla ilgili bugüne kadar üç konu görüştük
23üncü Dönemde.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) 44 tane adam var Mecliste.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) 22nci Dönemde de çok
görüştük. Mesela, 22nci Dönemdeki yaptığımız
konuşmaları ifade edeyim sizlere. İlkin, 8 Ocak 2008 tarihinde
görüşme yapmışız. Yaptığımız
görüşme, Malatya Milletvekili değerli bir arkadaşımızın,
muhtarların özlük haklarıyla ilgili bir düzenlemenin
yapılması konusundaki kanun teklifiydi ve biz, o günkü kanun
teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmasına karar
vermişiz. Bugün, şu anda kırmızı gündemde 47nci
sırada, 92 sıra sayısıyla görüşmeyi bekliyoruz. Biz,
yaklaşık bir aydır Borçlar Yasasını görüşmeye
çalışıyoruz. Borçlar Yasasında ne var? 72 milyon
insanın birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen çok önemli
maddeler var. Bu süre içerisinde hem iktidardan hem muhalefet partilerinden
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ya kardeşim, geçen hafta
Borçlar Yasasını çekmediniz mi gündemden? Seçim Yasasını
getirmediniz mi? Niye ikiyüzlülük yapıyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın
Başkanım, şu paraziti susturur musunuz lütfen! Sayın
Başkan, sırası geldiğinde konuşsun.
BAŞKAN Sayın Elitaş
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Grup Başkan Vekili
dinliyor, diğer arkadaşlar dinliyor.
BAŞKAN Arkadaşlar
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Parazit sensin! İade ediyorum
aynen sana. Aynen iade ediyorum Elitaş söylediğin sözleri.
MUSTAFA ÖZBAYRAK (Kırıkkale) - Otur yerine!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Oturmuyorum.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) Otur yerine!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Oturmuyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan,
şu anda size karşı geliyor. Oturmuyorum. demekle size
karşı geliyor.
BAŞKAN Sayın Elitaş, lütfen
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen CHP Grubunu bırak, kendi
işine bak!
BAŞKAN Efendim, kasıtlı olmayan bir kelime galiba
sizin konuşmanız sırasında çıktı, ona
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ne kasıtlısı
Sayın Başkan, kasıtlısı yok. Parazit kendisi.
BAŞKAN Arkadaşlar
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Aynen iade ediyorum parazit
kelimesini.
BAŞKAN Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Bu Mecliste sürekli parazitlik
yapıyor bu!
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Evet, bazı
insanların sözüne kulak asmamak gerekir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Aynen seninkine kulak
asmadığımız gibi!
BAŞKAN Buyurun efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan, yine
24 Şubat 2009 tarihinde bu konuyla ilgili bir milletvekili
arkadaşımızın kanun teklifi gündeme gelmiş ama önemli
bir nokta, Ocak 2008 tarihinde kabul ettiğimiz kanun teklifinin hemen
hemen benzeri yine aynı siyasi parti grubuna ait milletvekilleri tarafından
yeniden bir kanun teklifi olarak düzenlenmiş ve İç Tüzükün 37nci
maddesine göre gündeme alınması istenmiş.
Haziran 2009 tarihinde yine araştırma önergesi
verilmiş bu konuyla ilgili, araştırma önergesi
Gündemde kanun
olduğundan dolayı, bu kanunun görüşülmesinden sonra
araştırma önergesini, araştırmaya ihtiyaç varsa bunu
yapalım demişiz.
İşte biz Türkiye Büyük Millet Meclisini 72 milyon
insanın istediği, arzuladığı ve onların
birbirleri arasındaki ilişkileri düzenleyen konuyu hızlı
bir şekilde iktidar ve muhalefetin sadece genel kabul görmüş hukuk
deyimleri konusundaki bazı anlaşmazlıkları olduğu
süreci Hadi birlikte değerlendirelim, yapalım, gelin bu kelimeleri,
bu sözcükleri, bu deyimleri biz toplumdaki anlayışı bertaraf
etmeden, toplumdaki anlayışı farklılaştırmadan
genel kabul görmüş deyimleri koyalım. dememize rağmen maalesef
İç Tüzükün bütün imkânları kullanılarak Borçlar Kanununda
adım atmamız çok yavaş olarak gidiyor. İşte,
şimdi, bir arkadaşımız oradan dedi ki: İcraat yok.
Biz icraat yapmak için çok gayret ediyoruz. Diyoruz ki: Gelin Borçlar
Yasasını bir an önce çıkaralım 22 bölüm hâlinde. Borçlar
Yasasını çıkardıktan sonra Türk Ticaret Kanununa gelelim.
55 bölüm, 2 bölümünü geçtik. Arkasından da muhtarlarımızla ilgili
olan kısımları, toplumun önemli kesimlerini ilgilendiren
diğer konuları da değerlendirelim diye düşünüyoruz.
Bakınız, size bazı verilerden bahsedeceğim.
2002 Aralık sonu itibarıyla muhtar aylığı 97 lira,
2008 Aralık ayı sonu itibarıyla muhtar aylığı 307
lira, 2009 Eylül sonu itibarıyla muhtar aylığı 334 lira.
Yine 2002 Aralık sonunda 1994 bazlı tüketici fiyatları endeksi
7.662, 2009 Eylül itibarıyla tüketici fiyatları endeksi yine 1994
bazlı 14.276. 2002 yılından 2009 yılına kadar tüketici
fiyatları endeksinin artış oranı yüzde 86,3. Muhtar
aylığı artış oranı yüzde 242,5. Ha bu yeter mi?
Muhakkak yetmez ama şartlar ve imkânlar ancak bu şekilde imkân
verebiliyor.
Şimdi, bizden önceki dönemde bu araştırma
önergesini yapan arkadaşlarımızın dönemlerini kontrol
etmeye kalktığımızda, inanın, bu araştırma
önergesinin ortaya çıkaracağı neticelerde şu anda
muhtarların konularını savunuyoruz diye ifade eden
arkadaşlarımızın yüzleri kızaracaktır diye
düşünüyorum. Bakınız, 1999 Ocak itibarıyla muhtar
aylıkları 29 milyon 781 bin lira, o günkü parayla. 2000
yılı Ocak ayında 41 milyon
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Kütahya) O zaman bütçenin borcu neydi?
Şimdi 4 katına çıktı. Bunları niye söylemiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ona geliyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) 4 katına çıktı bu
ülkenin borcu şu anda, döneminizde.
BAŞKAN Sayın Elitaş, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli Hocam, ülkenin
borcunu karşılaştırırken ülkenin hesabını da
iyi yapmanız lazım. Belki öğrencilerine, gelirlerinde
RECEP TANER (Aydın) 1999daki BAĞ-KUR primiyle bugünkü
BAĞ-KUR primini karşılaştır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, şu söylediklerimi, el arabasıyla kavun karpuz satan,
işportada ticaret yapan arkadaşlar çok iyi anlayacaklardır,
eminim.
Bakınız, ben bir örnek veriyorum: 2002
yılının sonunda 1.000 lira yıllık geliri olan bir
vatandaşın toplam borcu 960 lira, 2009 yılında 10 bin lira
geliri olan bir vatandaşın toplam borcu 4.600 lira.
BEKİR AKSOY (Ankara) Kaç kişinin 10 bin lira geliri
var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi bunu sormak
lazım: 1.000 lira geliri olup 960 lira borç mu iyi, 10 bin lira geliri
olup 4.600 lira borcu olmak mı iyi? Bunu belki sizler
anlayamazsınız ama bizi izleyen değerli vatandaşlarımız
çok iyi anlayabilir. Bugün borçlar artarken gelirimiz de artıyor
K. KEMAL ANADOL (İzmir) 10 bin lira nerede?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
refahımız
artıyor, gelir seviyemiz artıyor. Bunun da hesabını dikkate
almamız gerekir.
Değerli arkadaşlar, zamanında muhtarlara ve
insanlara, bu toplumun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elitaş, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
insanlarına katkı
yapmayanlar şu anda bizi bu konuda katkı sağlamadı diye
itham etmenin açıkçası kendileriyle çelişmek olduğunu ifade
ediyor, bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği
araştırma önergesi konusunda olumsuz oy vereceğimi ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Sayın İnce, konuşmanızı
vereyim mi yoksa yoklamaya mı katılalım? Çünkü sonra,
biliyorsunuz ihtilaflar oluyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yoklama, yoklama.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, ben
zaten bir şey demeyecektim, Sağlık Bakanına geçmiş
olsun diyecek, acil şifalar dileyecektim, iğne oldu!
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
Evet, Sayın Anadol, Sayın Ayhan, Sayın Çakır,
Sayın Soysal, Sayın Kart, Sayın Keleş, Sayın Süner,
Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Özkan, Sayın
Coşkunoğlu, Sayın Öztürk, Sayın Paçarız, Sayın
Dibek, Sayın Barış, Sayın Yıldız, Sayın
Seçer, Sayın Gök, Sayın Arat, Sayın Seyhan -Tacidar Bey, tekrar
geçmiş olsun- Sayın Muharrem
İnce, Sayın Mengü.
Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum
ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.51
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.09
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 13üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin
oylamasına geçilirken istenen yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/169) esas numaralı,
muhtarların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön
görüşmesinin, Genel Kurulun 4/11/2009 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
2.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
04.11.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 04.11.2009 Çarşamba günü
(Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmının, 84 üncü sırasında yer alan 169 ve 169a 1
inci ek Sıra Sayısının bu kısmın 3 üncü
sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lehte çok talep
olduğu için arkadaşlar bir kura çekimi gerçekleştirdi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde ilk söz Konya
Milletvekili Sayın Atilla Karta aittir.
Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye kamuoyu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi yedi yıldan bu yana dokunulmazlık konusunu
görüşüyor, tartışıyor ama aradan geçen yedi yılın
sonunda, sizin de ifade ettiğiniz gibi hiçbir mesafe alabilmiş
durumda değiliz. Ancak bu konuya artık bir çözüm bulmamız
gerekiyor değerli arkadaşlarım. Halka verdiğimiz söz
adına bu konuya bir çözüm bulmamız gerekiyor. Şunu artık
görmek ve değerlendirmek gerekiyor: Anayasal kavramlar, kişisel
kaygılarla ya da siyasi kaygılarla amacı dışında
kullanıldığı zaman siyaset kurumu ve anayasal kavramlar
nasıl tıkanma noktasına geliyor, Türkiye bunu dokunulmazlık
konusunda bütün unsurlarıyla, bütün özellikleriyle yaşıyor
değerli arkadaşlarım. Biz bu düşünceyledir ki, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu konunun Türk siyasetinin önünde, temiz toplum
adına, şeffaf devlet adına, temiz yönetim adına yarattığı
sonuçlar ve bunun Türk siyasetinde yarattığı tıkanmaların
giderilmesi amacıyla bu konuyu geçen dönemde olduğu gibi bu dönemde
de artık periyodik olarak dile getirmek kararına vardık. Bu
düşünceyledir ki bugün Türkiye Cumhuriyetinin Sayın
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğana ilişkin dosyayı
huzurlarınıza getiriyoruz değerli arkadaşlarım. Bu
dosyanın Genel Kurul gündeminde öne alınarak Genel Kurulun,
dokunulmazlığın kaldırılması ya da Karma
Komisyonun erteleme kararının onanması şeklindeki
kararı konusunda değerlendirme yapmasını istiyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; getirilen
dosyanın, öncelikle, içeriği hakkında ana
başlıklarıyla Genel Kurula bilgi vermek istiyorum. Getirilen
dosyanın içeriği şu değerli arkadaşlarım. Aynen
Başbakanlık tezkeresindeki ifadelerle size bilgi vermek istiyorum.
Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünün 23 Ocak
2004 tarihli 1350 sayılı Yazısı. Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisine dosyayı
gönderiyor. Fezlekenin konusu şu:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmî
evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül
oluşturmak suçlarını işlediği iddia olunan Siirt
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Milletvekilleri Mustafa
Açıkalın ve İdris Naim Şahin, Kırşehir Milletvekili
Mikail Arslan haklarında tanzim edilen soruşturma dosyası ile
Adalet Bakanlığının ilgi yazısının sureti
ilişikte gönderilmiştir.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Bu fezlekeyi gönderen de Türkiye Cumhuriyetinin Sayın
Başbakanı. Aynen o fezlekedeki ifadeleri söyledim değerli
arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanının böylesine ağır bir suçlamayla görevini
sürdürmesi ve bu noktada sistemin tıkanma noktasına gelmesi
Bunu
takdirlerinize sunuyorum. Bunun Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık
makamının saygınlığıyla ne ölçüde
bağdaşacağını, milletvekili sorumluluğu ve
saygınlığıyla ne ölçüde
bağdaşacağını, ne uğruna, hangi kişisel ve
siyasi kaygılarla bu sistemi, anayasal kavramları neden
tıkıyoruz, ne pahasına tıkıyoruz? Bunu artık
görmemiz, tartışmamız gerekiyor.
Bakın değerli arkadaşlarım, elbette bu
söylediklerim iddiadan ibaret, elbette bir mahkeme kararından, hükümden
söz etmiyorum ama bunlar son derece ciddi iddialar. Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği
yapan herhangi bir kimsenin bu kadar ağır bir yük isnadıyla bu
görevini sürdürmesinin yanlışlığını, bunu
artık görmemiz gerekiyor. Böyle bir
görev sürdürme faaliyetinin milletvekilliği kavramıyla, hem siyasi
anlamda hem hukuki anlamda, yasal anlamda
bağdaşmadığını, bu iki görevin birbiriyle
bağdaşmadığını görmemiz gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
Bakın, ne diyor mahkeme dosyasına intikal eden
bilirkişi raporları ve iddianameden söz ederek aktarıyorum.
Aynen şöyle diyor: İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tüm
gelirlerinin havuz hesaplarında toplandığı, sistemin
mimarının Mustafa Açıkalın ve Necmi Kadıoğlu
oldukları, Harun Karacanın para tahsildarı olduğu,
belediyenin yasal gelirlerinin Vakıfbank Validesultan Şubesindeki
2004747 no.lu hesapta, İSKİ gelirlerinin ise 2005959 no.lu hesapta
toplandığı, AKBİL gelirlerinin bu hesaba eklendiği,
AKBİL gelirlerinin kayıt dışı
bırakıldığı, fazla gelen bütçenin havuz
hesaplarına virmanlar yoluyla eklendiği, AKBİL havuz ile su hesapları,
BELBİM arasında kaydi para transferi yapıldığı,
BELBİMe veya İETTye para gönderilmiş gibi belge
düzenlendiği, bu nedenle kayıt dışı paraların
yandaş şirketlere ya da partiye aktarıldığı,
banka kayıtlarıyla BELBİM kayıtları arasında fark
olduğu, BELBİMin kayıt gelirlerinin gerçek dışı
olduğu, AKBİL satışıyla elde edilen paraların
bizzat genel müdüre ait olan firmalara ödeme yapılarak komisyon
alındığı, AKBİL sisteminin yan ürünlerini
kurdukları şirketler üzerinden alım yaparak komisyon
aldıkları
diye devam ediyor değerli arkadaşlarım.
Aynı konuda bakıyorsunuz, sadece iddianame değil,
Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulunun 16/11/2000
tarihli raporunda da, veri tabanından kayıtların silindiği,
veri tabanında yükleme bilgilerinin yine silindiği, hem yükleme hem
harcama bilgilerinin silindiği ve bilirkişi raporuyla da aslında
suçun unsurlarının oluştuğu yolunda bir
değerlendirmenin yapıldığı ortaya getiriliyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Mahkeme kararı
ATİLLA KART (Devamla) İşte, değerli
arkadaşlarım, anlatmaya çalıştığımız o.
Bunun mahkeme kararına dönüşmesi gerekiyor. Mahkeme kararına
dönüşmeyi neden engelliyoruz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Kaldır
dokunulmazlığı!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Mahkeme kararı
ATİLLA KART (Devamla) Bunu neden engelliyoruz?
Yanlış olan bu. Yanlış olan bu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Zeytinyağı gibi üstüne
çıkma!
BAŞKAN Sayın Tunç
Sayın Tunç, müdahale etmeyiniz
Hatibe.
ATİLLA KART (Devamla) Bakın, değerli
arkadaşlarım, mahkeme karanına bu işin dönüşmesi
gerekiyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Dönüştürün.
ATİLLA KART (Devamla) Tabii, arkadaşlarımız,
o dosyada sanık olarak yargılanan arkadaşlarımız ve
biraz sonra iktidar grubunun sözcüleri çıkacak diyecekler ki: Efendim, bu
dosyadaki sanıkların -37 sanıklı bir dosyadır- bir
kısmı beraat etti, bir kısmının davası ortadan
kaldırıldı, bir kısmı hakkında da 4616
sayılı Yasayla erteleme kararları verildi. İşte biz
de değerli arkadaşlarım, onu anlatmaya
çalışıyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı
hakkında böylesine bir suç isnadının sürmesine neden izin
veriyorsunuz? Sayın Başbakan gitsin, yargılansın diyoruz.
Kötü bir şey söylemiyoruz, yanlış bir şey söylemiyoruz.
Bunu neden engelliyorsunuz, bunu açıklamanız gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
Bunu neden engelliyorsunuz? Çünkü, bakıyoruz, özellikle
İstanbul Büyükşehir Belediyesi merkezli kadro, şu anda Adalet ve
Kalkınma Partisinin yönetim kademelerinde egemen olan kadronun
-aşağı yukarı 30a yakın dosyadan söz ediyorum-
tümünde yüz kızartıcı nitelikte suçlamalar var.
Değerli arkadaşlarım, bakın, kürsü
sorumsuzluğundan söz etmiyorum, yasama sorumsuzluğundan söz
etmiyorum; adi nitelikteki yüz kızartıcı suçlardan söz ediyorum.
Bunların dokunulmazlık kurumuyla, dokunulmazlık kavramıyla
ne ilgisi var? Milletvekilliği göreviyle ne ilgisi var bu suçların?
Bu suçlardan yargılananların -ne diyoruz- milletvekilliği hemen
düşürülsün demiyoruz. Yargılansın, daha teminatlı olarak
yargılansın, elbette milletvekilidir, o görevin gereği olarak
daha teminatlı olarak yargılansın, beraat ederse mesele yok. Ama
böyle bir suçtan dolayı mahkûm olan bir kişinin de herhâlde takdir
edersiniz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeri yok değerli
arkadaşlarım. Bu, zaten anayasal anlamda da milletvekilliği
göreviyle bağdaşmaz. Bunu neden engelliyoruz, niçin engelliyoruz?
Bunu geldiğimiz noktada tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Bunu,
milletvekilliği sorumluluğu içinde, saygınlığı
içinde ve artık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kart, buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
ATİLLA KART (Devamla) -
geldiğimiz noktada,
değerli arkadaşlarım, Türkiye gündemini bu gibi konularla, bu
gibi kavramlarla gerçekten işgal etmemiz gerekiyor. Bakın, tekrar
ifade ediyorum: Anayasal kavramları, sayısal çoğunlukla
amacı dışında kullandığımız zaman ne
oluyor, biliyor musunuz? Türkiyenin 1991, 1994 travmasını daha
ağır şartlarda yaşamasının önünü
açıyorsunuz. Bunların ne şekilde
yaşandığını bir yıldır, iki yıldır
her zeminde anlatıyoruz. Niye? Tamamen kişisel ve siyasi
kaygılarla. Bir taraftan demokratik açılım kavramını
kullanıyoruz, bir taraftan ama Türkiye'de -tekrar ifade ediyorum- 1991-94
döneminde yaşanan toplumsal travmayı daha ağır
şartlarda yaratacak bir zeminin tohumlarını atıyoruz.
Onları, gelişen süreçte, daha somut bir şekilde, daha açık
bir şekilde kamuoyuyla ve Genel Kurulla paylaşacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) Bir cümleyle bitiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) Bu değerlendirmelerle, bu
fezlekede ve bu grup önerimizde, bu konunun Genel Kurul gündeminde öne
alınarak Genel Kurulun bu konudaki nihai değerlendirmeyi
yapmasını ve karar vermesini talep ediyoruz.
Genel Kurulu, bu düşüncelerle saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde Mustafa Açıkalın, Sivas
Milletvekili.
Sayın Açıkalın, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
verilmiş bulunan önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, burada Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşma
yapan değerli hukukçu arkadaşımızın hukuki süreci bu
şekilde tahrif etmiş olmasından dolayı teessürlerimi ifade
ederek sözlerime başlamak istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Grup adına değil, kişisel
konuştu.
BAŞKAN Evet Sayın Genç, şahsı adına
konuştu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama yanlış ifade ediyor
Sayın Başkan.
BAŞKAN Yok, düzeltir,
Grup önerisi hakkında konuştu. ifadesini kullanacaktı
herhâlde, dili sürçtü.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) Bu dava, bilindiği üzere,
kamuoyunda AKBİL davası olarak bilinen bir davadır. Biraz önce
de değerli hukukçu arkadaşımızın ifade ettiği
üzere, belediyede bu davanın yürütücüsü kurumu BELBİM Anonim
Şirketidir. BELBİM Anonim Şirketinde veya belediyenin muhtelif
kadrolarında görev alan 37 arkadaşımız hakkında
muhtelif suçlamalarla dava ikame edilmiştir ancak dava 2001 yılında
ikame edilmiştir. Davanın ilk mahkemesindeki süreci 2003 yılında
tamamlanmıştır. Elbette, mahkemenin dava süreci içerisinde
iddianamenin eki olan incelemeler vardır. Kamu kurumlarının,
yöneticilerinin, uzmanlarının incelemesi vardır, bilirkişi
incelemeleri vardır ve nihai olarak da bütün bu değerlendirmeleri, açıklamaları
karara bağlayan bir yargı kararı vardır.
Yargı kararı 2003 yılında bütün sanıklar
bakımından sonuçlanmış ilk mahkemede ve burada
sanıklardan bir tanesi hakkında, vefat ettiği için davanın
ortadan kaldırılmasına karar verilmiş, diğer bir
sanık hakkında -ki ismini vermeyeyim, eski bir belediye
başkanımız- Yeniden karar verilmesine yer
olmadığına. şeklinde karar verilmiş, ben ve şu
anda milletvekili olan diğer arkadaşlarımız bakımından
da Anayasanın 83üncü maddesi gereği olarak dava tefrik edilmiştir.
Bunun dışındaki bütün sanıklar bakımından da
-vaktinizi almamak için burada isimlerini okumak istemiyorum- sonuç bölümünde:
Mahkememize, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, zimmet,
sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmaktan bahisle cezalandırmak
için kamu davası açılmış ise de sanıkların
savunmalarının aksine mahkûmiyetlerine yeterli delil elde
edilemediğinden sanıkların müsned suçlardan ayrı ayrı
beraatlerine
tarzında karar verilmiştir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Temyiz etti mi savcı?
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - Ve bu karar temyiz
edilmiş, evet. Yargıtay tarafından da aynen
onaylanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Onaylanmamıştır.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) Üzülerek ifade ediyorum,
yargı süreci bu şekilde tamamlanmış ve kamu vicdanında
siyasi olarak da, hukuki olarak da beraat etmiş bir kişinin ve
kişilerin, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere,
burada tekrar dokunulmazlık adı altında gündeme getirilmesi
fevkalade üzücüdür.
Değerli arkadaşlar, sistemin kendisi niçin sisteme bu
kadar yüklenmiştir, izninizle biraz da onu açıklamak istiyorum:
Şu anda AKBİL denilen cihaz, alet veya elektronik bilet sistemi,
İstanbulda 7 milyon kişi tarafından kullanılmaktadır
yani şu anda muhtemelen burada konuşan ve konuşacak olan arkadaşlarımızın
da cebinde AKBİL denen cihaz bulunmaktadır. 7 milyon kişi
şu anda İstanbulda
Kuruluşundan bugüne kadar -1995
yılında kurulmuştur- on dört yıldır, bu sistem kendinden
beklenen sonucu vermek suretiyle çalışmaktadır, işlevini
yerine getirmektedir. Bu 7 milyon kişinin 4,3 milyon kişisi her gün
AKBİLi kullanmaktadır, yani AKBİLi kullanmak suretiyle
ulaşım araçlarından hizmet almaktadır. Hizmet
araçlarına baktığımızda, bu hizmetten kimler
yararlanmaktadır? Bunların hepsi kamu kurumu mudur veya kamu
nitelikli kurum mudur?
KAMER GENÇ (Tunceli) Onları boş ver! Özellikle
birilerinin cebine para gitmiş mi?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Eleştirilen sistem değil
ki!
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - Birinci olarak, İstanbul
Deniz Otobüsleri Anonim Şirketi, İstanbul Ulaşım Anonim
Şirketi, İETT, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Turyol,
Dentur bunlar özel şirkettir- İstanbul Halk Ulaşım,
Özulaş -yeni halk otobüsleri- Öztaş, bunların tamamı özel
halk otobüsleridir, Mavi Marmara, Mavi Tur ve nihai olarak da -yeni
öğrendiğimiz bilgiye göre- Malatya Belediyesi bu sistemden
yararlanmaktadır.
Görüldüğü üzere, sistemin kullanıcı bazında 7
milyon müfettişi vardır. Aynı şekilde, bu sistemin
hizmetten istifade edenler bazında on dört tane müessese tarafından
elde edilen hasılatı geçen yolcular bakımından teftiş
edilmektedir, denetlenmektedir, cross check yapılmaktadır.
Dolayısıyla, böyle bir sistemin usulsüzlüğe, yolsuzluğa
teknik olarak ve sistemden yararlananlar ve sistemi kullananlar
açısından imkân vermesi mümkün değildir. Ancak bu sistem, takdir
edersiniz ki, bu sistemden birtakım usulsüzlükler yapan insanların,
kurumların, kuruluşların yaptıklarının önüne
engel olmuştur ve bundan da ciddi rahatsızlıklar
oluşmuştur.
Şu anda, bu sistem, Londradan sonra Avrupada 2nci
sıradadır ve bu elektronik bilet kullanma sistemi açısından
da dünyada ilk 6 içerisinde yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, kamuoyunda AKBİL olarak bilinen
bu dava, hukuki olarak beraat etmiş olması
Ve biraz önce teknik
olarak da ifade ettiğim şekliyle hiçbir şekilde usulsüzlüğe
imkân vermeyecek bir yaygın kullanıma, kişiler
bakımından, istifade edenler bakımından, aynı
şekilde, hizmet veren, hizmet alan kurumlar bakımından da sadece
devlet değil, kamu kurumu değil, aynı zamanda özel sektör
ulaşım müesseselerinin de yararlanması açısından
fevkalade sıkı bir denetime tabi olan bir sistemdir. Böyle bir
sistemin hiçbir şekilde teknik olarak usulsüzlüğe,
hasılatların paylaşımında herhangi bir
sızıntıya imkân vermesi mümkün değildir.
Son olarak, bu şekliyle yargıda ve kamuoyunda beraat
etmiş bir davanın burada dokunulmazlık adı altında
yeniden gündeme getirilmiş olmasını esefle
karşılıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, beraat
etmişlerse dokunulmazlıklarını kaldıralım,
gitsinler tekrar mahkemeye.
BAŞKAN Grup önerisinin lehinde, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır
Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunun çalışma
süresini, gündemini belirlemek üzere iki saati geçkin bir süredir
uğraşıyoruz ve her gün bu mesai veriliyor. Maalesef, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Türk halkının sorunlarının çözümü
için hukuk oluşturmakla görevli olan bu kurul maalesef kendi
arasındaki sorunları çözmek için işte zamanı harcıyor.
Bu, bizim de üzüntümüzdür. Her defasında ifade ediyorum, ortak bir
sorumluluk olarak bu Meclisin görevi, bu milletin sorunlarına çözüm
üretecek hukuku geliştirmektir. Bunun öncelik sıralaması takdiri
iktidara aittir, Hükûmete aittir, iktidar partisi grubuna aittir. Buna hiç
itirazımız yok ve her defasında diyoruz ki: Bunu nasıl
öngörüyorsanız belirleyiniz, uzlaşırız uzlaşmayız
ama Genel Kurulda onaylatınız. Ama, yine her defasında görüyoruz
ki Hükûmet grubu, iktidar grubu, kendi verdiği kararı en kısa sürede
kendisi değiştiriyor, yeni bir öneriyle buraya geliyor.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
yine her defasında ifade ettiğim gibi, biz, sizin bu belirleme,
öncelik belirleme takdirinize hiç müdahale etmeden, temenni olarak ifade
ediyoruz ki buranın gündemini insan merkezli, insanın
ihtiyacının öne alınacağı bir öncelik
sıralamasıyla belirleyelim ya da toplum kesimlerinin bugün içinde
bulunduğu sorunların çözümünü öncelikleyerek gündem belirleyelim.
Borçlar Kanunu önemsiz değil, biz Borçlar Kanununa karşı
değiliz. Borçlar Kanunundaki birtakım düzenlemelerin gerekli
olduğunu, Sayın Grup Sözcümüz, Genel Başkan
Yardımcımız ifade etti ama çok net bir şey söyledi: Hukukun
dilini değiştiriyorsunuz, yargının
hafızasını ortadan kaldırıyorsunuz. Türk Ceza
Kanununda işlenen cinayeti burada da işliyorsunuz. Bu,
yanlış. Yargıyı bir kaos içerisine sürükleme
yanlışınıza katılamayız diyoruz. Hem dili
konusunda hem sistematiği konusunda bu hafızayı ortadan
kaldırarak zaten yargıyı, bir yük altında ezilen
yargıyı bir kaosa sürüklemenize, Borçlar Kanunu gibi sosyal
hayatı tanzim eden çok temel bir kanunda bir kaos yaratmanıza
Milliyetçi Hareket Partisi olarak katılamayız, katkı veremeyiz
diyoruz ve bunu geciktirebilmek, bunun üzerinde biraz daha düşünmenizi,
biraz da bu uyarılar doğrultusunda yeniden düşünmenizi
sağlayabilmek için de muhalefet yapıyoruz. Bunu ifade ediyoruz. Her
maddede önerge vereceğimizi, İç Tüzükün her imkânından
faydalanacağımızı ifade ediyoruz, gizlisi saklısı
yok. Bu, Meclisi çalıştırmamak kararı değil Sayın
Elitaş. Bu Meclis çalışmalı, bu milletin sorunlarına
çözüm üretmeli ama sizin dayatmanızla değil
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hayır, Borçlar Kanununda
konuşuruz bunu, grup önerisi getirip böyle
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
birlikte yapalım bunu
diyoruz. Birlikte yaptığımız her meseleyi de her
defasında böyle ikide bir değiştirmenize, inanınız ki
bakın, üzülerek söylüyorum, kendi grup milletvekilleriniz itiraz ediyor.
Dün akşam, bitimine kadar çalışacak Genel Kurul,
saat onda tatil edildi. Toplantı yeter sayısı temin edilemedi.
Bu, Sayın Elitaşın
Hikâye anlatıyor. Yani şunun için
söylüyorum: Bu Meclisin bir çalışma saati olmalıdır, bir
çalışma düzeni olmalıdır. Türkiyeye hukuk kurmakla görevli
bu Meclis kendi hukukunu kuramıyorsa, kurduğu hukuka süreklilik
kazandıramıyorsa inandırıcılığı nerede?
Bitimine kadar çalışmak, her türlü kurala
aykırıdır. E, verdiğiniz bu kararı kendi
milletvekilleriniz kabul etmiyor. Dün kabul etmediklerini gösterdiler, saat
22.00de toplantı yeter sayısı olan 184 bulunamadığı
için Meclis tatil edildi ve gündem görüşülemedi. Şimdi buradan
kalkıp da muhalefeti suçlamaya hakkınız yok Sayın
Elitaş.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Siz girmediniz ama,
sisteme girmediniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Niye girelim ya?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Siz de
milletvekilisiniz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Kendi grubunuz buna itiraz ediyor.
Biz zaten söylüyoruz, Bu çalışma sistemi uygun değil. diyoruz.
Bitimine kadar diye kabala
Amele pazarı mı burası? Böyle bir
şey olmaz. Bu doğru değil.
Israrla tekrar söylüyorum: Bu Meclis, bu ülkenin, bu milletin
sorunlarının çözümü için, hukuk kurmak için öncelikle kendi
arasında güvene dayalı, saygıya dayalı bir kural
koymalı ve bu kuralın gereğini ısrarla da takip etmeli,
uygulamalı. Bunu uygulamadığınız takdirde muhalefet
olarak İç Tüzükten -hukuksuz bir şey yapmıyoruz- kaynaklanan
imkânları kullanarak toplumun veya toplum kesimlerinin öncelikli
sorunlarını gündeme getiriyoruz ve burada ne kötü? Her getirilen konu
kırk dakika tartışılıyor.
Halkımızla muhtarları tartıştık.
Kötü mü ettik?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Neticesi ne oldu?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Muhtarlar gerçekten zor durumda.
Muhtarların sorunları bana göre sizin önceliklerinizin
birçoğundan çok daha önemli.
Şimdi, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
getirdiği
Dokunulmazlıkların
tartışılmasını gündeme alalım. diyorlar.
Değerli milletvekilleri, demokratikleşme paketi diye,
süreci diye adını güzelleştirmeye
çalıştığınız ve salı günü, 10 Kasımda
ön görüşmelerini yapmayı dayattığınız hususu,
bütün itirazlarımıza rağmen, Niye 10 Kasım? diye
ısrarınızın sorgulanmasına rağmen İlle 10
Kasımda yapacağız. diye dayattığınız
demokratikleşme paketini gelin tekrar sorgulayalım.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Ne sakıncası
var?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Eğer demokratikleşme
denen hususta samimi iseniz, bu konuda topluma karşı samimi iseniz
önce bu Anayasanın 83üncü maddesindeki dokunulmazlıklar meselesini
burada konuşmak mecburiyetindeyiz. Yani kendinizle ilgili, vekili
bulunmakla övündüğünüz milletin muhatap olduğu hukukun
dışında bir dokunulmazlık zırhına bürünerek
korunduğunuz bu sistemin demokrasiyle
bağdaştığını nasıl düşünebiliyorsunuz?
Gelin bunu sorgulayalım. Aslına hangi hukuku uyguluyorsanız
vekiline de bunun uygulanması gerekir diyoruz. Dokunulmazlıklar
sistemi Türkiyede kangrendir. Yalnız milletvekilleri, siyaset için
demiyorum, bürokrasi için de dokunulmazlıklar sistemi bir kangrendir.
Değerli milletvekilleri, dinlersiniz dinlemezsiniz ama millet
dinliyor, milletime soruyorum: Yedi yıldan bu yana iktidardasınız.
Bu sorunların çözülmesi gerekiyordu da elinizi tutan mı vardı?
Şimdi, Sayın Atilla Kart burada, çok
sıkıntılı -ki bende de notu var, okumaya dilim varmaz-
Sayın Başbakanın kendisiyle ilgili Türkiye Büyük Millet
Meclisine yazdığı fezlekeyi burada okudu. Ne Sayın
Başbakanın şahsına ne Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Başbakanlık makamına yakışmaz birtakım ithamlarla
tanzim edilen dosyayı Mecliste gereken işlemin yapılması için
gönderen Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Kendisi için
gönderdiği yazı, burada telaffuzu bile zor.
Şimdi, bu yükü niye taşıtıyorsunuz Sayın
Başbakana? Gelin, bu dokunulmazlıkları gözden geçirelim. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
Beraat etti. deniliyor. Sayın milletvekilimiz diyor ki:
Beraat ettik, yargı kararı var. Ne kadar güzel. Gelin, bu
yargı kararını burada da tescil edelim. Bu
dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili
Anayasanın 83üncü maddesinde Yasama dokunulmazlığı diye
tanımlanan hadise, milletvekillerinin vekili bulundukları
asıldan farklı bir koruma hukukuyla suç işleme
imtiyazının demokrasiyle, siyasetle, asıla saygıyla asla
ilgisi yok. Burayı koruyalım. Yasama dokunulmazlığı bu
kürsüyle geçer. Burayı koruyalım. Ama bu yasama dokunulmazlığı
hiç kimseye suç işleme, yolsuzluk yapma gibi bir hak ve yetki vermemeli
-onu düzenleyelim- bir ayrıcalık vermemeli.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu Meclise geldiğimiz
ilk gün -işte burada, elimde- Anayasanın 83üncü maddesinin
değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifini hazırladık ve tüm
gruplara gittik, tüm gruplara gittik ama gereken desteği vermediniz;
vermediniz ve gelin bu dokunulmazlıkları kaldırarak kendimizden
başlayalım değerli milletvekilleri. Çuvaldızı,
iğneyi kendinize batırın. Bu demokratikleşme denen hadisede
samimiyseniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şandır,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
ve bunu ille 10 Kasım gibi
çok önemli ve özel bir günde burada konuşmak gibi bir dayatma ve
ısrarın içerisinde bulunma gerekçeniz size aittir, bilmem, ama bunda
samimiyseniz gelin kendinizden başlayınız. Önce Anayasanın
83üncü maddesindeki dokunulmazlık zırhının ve bunun
getirdiği bu teessüfle karşıladığı suçlamalardan
kurtulmak için önce bunu konuşalım, Cumhuriyet Halk Partisinin
getirdiği önerge bu. Gelin bunu gündeme alalım, gelin toplumun ve
insanın sorunlarının araştırılmasıyla ilgili
önergeleri gündeme alalım. Bunu yapmadığınız takdirde
-sayın iktidar partisi grubu yöneticilerine sesleniyorum- burayı
çalıştıramazsınız arkadaşlar.
Çalıştıramamanın suçunu da muhalefete atma
hakkınız yok.
Sayın Elitaş -ismini çok anmam
dostluğumuzdandır- ikide bir 2002nin rakamlarına
sığınarak bugünü anlatamazsınız. Bugün toplum
sıkıntı içerisinde, bugün insanımız sıkıntı
içerisinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) 99a da döndüm, 99-2002yi de
anlattım.
BAŞKAN Sayın Şandır, tamamlayınız
efendim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bunu her defasında buraya
çıkarak, 2002de şöyleydi, bugün şunu yaptık, diyerek bu
toplumun sorunlarını yok sayamazsınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) 99- 2002yi de söyledim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Muhtarlar sorun içerisindedir,
demokrasi sorun içerisindedir, çiftçilerimiz sorun içerisindedir,
emeklilerimiz, bürokrasi sorun içerisindedir. İşte böyle yedi
yıldan bu yana şuradan her defasında soruyoruz Sayın
Milletvekilim, yedi yılda yedi yıl önce var olup da bugün olmayan sorun
var mı?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Çok
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hangi sorun bu dönemde
başladı çözüldü, geçen dönemlerde vardı, bu dönemde
yaptığınız icraatla çözüldü, bunu anlatamıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Çok
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, değerli
milletvekilleri, AKP iktidar grubunun dayatmasıyla, gündem
dayatmasıyla bu Meclisin bu şekilde
çalıştırılamayacağını deneyerek
öğrenmek, görmek hiç de doğru bir metot değildir. Geliniz,
dönünüz, uzlaşmaya dayalı, karşılıklı
saygıya dayalı ama gerçekten insan merkezli, toplum merkezli
sorunlara
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
öncelik vererek Meclisin gündemini
belirleyelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Suat
Kılıç, Samsun Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyeti bu vesileyle saygıyla,
içtenlikle selamlıyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, keşke Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmasına ve
çalıştırılmasına yönelik muhalefetin iradi
yaklaşımı Sayın Mehmet Şandırın az önce
kürsüden ifade ettikleri gibi olsaydı ve keşke milletimizin lehine
olan, menfaatine olan konularda yasa çalışmalarını
hızla yapabilseydik, milletimizin acilen görüşülmesini beklediği
araştırma önergelerini gündeme alabilseydik, sözlü soruları ve
diğer denetim konularını Meclisin rutin, olağan ya da grup
önerileri üzerine belirlenen gündemiyle paralel bir şekilde keşke
görüşüyor olabilseydik. Dün Genel Kurulun çalışmalar bitinceye
kadar çalışmasına ilişkin bir karar almıştık
iki hafta öncesinden. Dün maalesef muhalefet grubunun yoklama talebi üzerine
22.30da Genel Kurul çalışmalarına ara verilmek zorunda
kaldı ve Genel Kurul kapandı.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, dünkü konumuz neydi?
Muhalefet grupları tarafından bu vakte kadar verilmiş olan
madencilik sektörünün sorunlarıyla ilgili Meclis araştırma
önergelerinin bitimine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
çalışması, çalıştırılması.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sadece muhalefet değil.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Yani gece on ikiye, bire, ikiye, belki üçe
kadar devam edecek bir çalışmaya muhalefet gruplarının
talebi ve bizim de iradi kabulümüz üzerine iki hafta öncesinden karar verdik.
Şimdi CHP Grubunda bu araştırma önergelerinin altına imza
koymuş çok saygıdeğer milletvekilleri var.
Afyonlular mermercilikle ilgili sorunlar ne zaman konuşulacak
diye merak ediyor. Gümüşhaneliler altın ve gümüş sektörüyle
ilgili sorunlar ne zaman konuşulacak diye merak ediyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Siz yoksunuz ki
SUAT KILIÇ (Devamla) - Hataylılar, Elâzığlılar
krom madeniyle ilgili sorunlar ne zaman konuşulacak, ne zaman
görüşülecek diye merak ediyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Siz neredesiniz?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Milletimiz bir şeyi de anlamakta zorluk
çekiyor esasında.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Meclise gel, Meclise
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Meclis kaçakları
SUAT KILIÇ (Devamla) - CHP ve MHP milletvekillerinin
imzasıyla verilen ve sorunların
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Meclisten kaçmayın,
gelin.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
araştırılması
amacıyla araştırma komisyonları kurulmasını talep
eden bu talepler tam görüşüleceği sırada, nasıl olur da
CHPnin ve MHPnin
.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) AKP
buharlaşmış.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
ortaklaşa yaklaşımıyla
yoklama istenir, o yoklamada yeterli sayı bulunamaz
(CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Neredeler?
SUAT KILIÇ (Devamla) -
kendileri de yoklamada burada gözükmezler,
kayda girmezler ve nihayetinde muhalefet milletvekillerinin imzalarıyla
verilen
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Niye
buharlaştılar? İş takibine mi gittiler? Neredeler?
SUAT KILIÇ (Devamla) -
araştırma önergeleri doğrultusunda
araştırma komisyonlarının kurulmasına karar verilemez.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Meclis kaçakları
SUAT KILIÇ (Devamla) - Çok
saygıdeğer milletvekilleri, bu durum ve bu tutum
anlaşılabilir değildir. Ama Meclis kürsüsünden bu tabloyu
milletime şikâyet ediyorum, bildiriyorum. (CHP ve MHP
sıralarından Nerede bunlar, neredeler? sesleri, gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Bak bakayım şuraya, kaç
kişi var? Söyler misin oradan, kaç kişi var?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Verdiğiniz araştırma önergelerini
kabul edecektik, verdiğiniz madencilikle ilgili araştırma
önergelerini kabul edecektik. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Söyler misin kaç kişi var?
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız
o komisyona gelecekti
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Alıştınız gece
yarısı yasa yapmaya. Milletvekilleri olmadan iş
yapacaksınız burada.
SUAT KILIÇ (Devamla)
madencilik sektörünün sorunlarıyla
ilgili Hükûmetin yaklaşımını sizlerle
paylaşacaktı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Akıl veriyor!
SUAT KILIÇ (Devamla) MTA Genel Müdürü gelecekti, TPAO Genel
Müdürü gelecekti, Petrol İşleri Genel Müdürü o komisyona gelecekti.
(Gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Siz grubunuzu iyi
yönetemiyorsunuz, bırak muhalefeti, uzatmayın.
SUAT KILIÇ (Devamla) İstediğiniz gibi
sorularınızı soracaktınız, cevaplarını
alacaktınız, ama enerji sektöründe yapılan hizmetleri, devasa
adımları, büyük işleri duymaya kulaklarınız hazır
olmasa gerek ki kendi araştırma önergelerinizin görüşülmesinden
kendiniz kaçındınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sizin
anlayışınız işte bu kadar!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Hayır, hayır
SUAT KILIÇ (Devamla) Kaçındınız
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) İşte bu kadar!
İnsanları hakkını kullandı diye suçlamayı sizde
görüyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Arkadaşlarınızdan
görüyoruz. Gelmeyenler sizinkiler. Gelmeyenler domuz gribi mi oldu?
SUAT KILIÇ (Devamla) Çok saygıdeğer milletvekilleri,
bu kürsü hiç kimsenin diğerleriyle polemik yapacağı yer
değildir. (Gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Gelmeyenler domuz gribi!
SUAT KILIÇ (Devamla) Dün akşam söyledim, bu kürsüden hukuk
hatırlatması yapanlar, bu kürsüden yaptıkları
konuşmalarda hukukun sınırları içerisinde kalmaya
mecburdurlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Allah Allah!
SUAT KILIÇ (Devamla) Dün gece çağrısını
yaptığınız hukuk, bugün yerini hukuksuzluğa
bırakmış olamaz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Hukuksuzluk senin ruhunda var
Sayın Başkan.
SUAT KILIÇ (Devamla) Dün lazım olan hukuk, bu Meclise de,
bu millete de bugün de aynı şekilde lazımdır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Yahu kardeşim, bizi suçluyor
yasal hakkı kullandı diye! O zaman o hakkı kaldır yasadan.
Kaldır o hakkı o zaman, niye kaldırmıyorsunuz? İç
Tüzükten kaldır o hakkı! Böyle bir hukuk anlayışı
olur mu, ya! Ayıp ya!
SUAT KILIÇ (Devamla) Bakın, demokratik açılım
süreciyle alakalı bir genel görüşme önergesi Hükûmet tarafından
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına iletildi ve 10
Kasım Salı günüyle 12 Kasım Perşembe gününde ön ve geneli
üzerindeki görüşmelerin yapılmasına ilişkin Meclis iradesi
de ortaya kondu.
RECEP TANER (Aydın) Meclis iradesi değil, AKP iradesi
kondu. Hangi Meclis iradesi?
SUAT KILIÇ (Devamla) 10 Kasımla ilgili
itirazlarınız var. Başında biz şunu söyledik, ifade
ettik: 10 Kasım Atatürkü anmak günü olduğu kadar anlamak günüdür ve
Büyük Önderin fikirlerine de, eşsiz eserlerine de
AKİF AKKUŞ (Mersin) Anlayamazsınız!
SUAT KILIÇ (Devamla)
bizlere emanet ettiği cumhuriyete de
sahip çıkmak hepimizin üzerinde en derin bir vecibedir.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
Anlayışınıza bakın!
SUAT KILIÇ (Devamla) Fakat, eğer
tavırlarınızda samimi iseniz ve muhalefet partisinin bir grup
başkan vekilinin bu kürsüden seslendirdiği öneri, muhalefet
partisinin diğer grup başkan vekilini ve muhalefet grubunu da
bağlıyor ise dün Sayın Oktay Vuralın bu kürsüden
yaptığı çağrıya bugün AK PARTİ Grubu adına
evet diyorum ve Sayın Vuralın çağrısını
tutanaklardan okuyorum
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Dün neden evet demedin?
Başkalarından talimat aldın geldin, değil mi?
SUAT KILIÇ (Devamla) Ön görüşmelerde, diğer partiler
de kabul ederse ön görüşmelerde konuşmayalım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Dün çıkıp evet
deseydin ya burada.
SUAT KILIÇ (Devamla) Bakın, dinleyin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Hayır, dün neden evet
demedin?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Hayır, 10 Kasım
olmasın.
SUAT KILIÇ (Devamla) Dinleyin! Dinleyin!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Kimden emir ve talimat aldın,
geldin?
SUAT KILIÇ (Devamla) 10 Kasım tarihinden bahisle söylüyor:
Ön görüşmelerde, diğer partiler de kabul ederse ön görüşmelerde
konuşmayalım, doğrudan doğruya görüşme
yapılmasını isteyelim ve perşembe günü de genel
görüşme yapalım. diyor.
Sayın Anadol, sizin deneyiminiz çok fazla.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Dün niye kabul etmedin
kardeşim?
SUAT KILIÇ (Devamla) Kırk sekiz saat geçmeden
görüşülemeyeceğini biliyorsunuz. Dolayısıyla Sayın
Vural adına 10 Kasımı kastetmedi. demeniz
K. KEMAL ANADOL (İzmir) 11 Kasım, 11.
SUAT KILIÇ (Devamla)
doğru değil çünkü tutanaklarda
devamla diyor ki: Ön görüşmelerde görüşmeyelim, oylayalım,
kabul edelim. Perşembe günü de tümü üzerindeki görüşmeleri
yapalım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) 10 Kasım olmasın ama!
SUAT KILIÇ (Devamla) Perşembe günü tümü üzerindeki
görüşmeleri yapabilmek için kırk sekiz saat geriye gelmemiz
lazım. Kırk sekiz saat geriye geldiğimiz yer de Sayın
Anadol, salı günüdür.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Kırk sekiz saat asgari.
SUAT KILIÇ (Devamla) Dolayısıyla eğer Sayın
Vuralın önerisi sizi bağlıyorsa, bu öneriyi kabul
ettiğimizi bugün buradan ifade ediyorum.
Çok Saygıdeğer Milletvekili, sözlerimin
başında hukuk dedim. Eğer bu Anayasa ve buradaki İç Tüzük
hükümleri Başkanlığı bağlıyorsa, bizi
bağlıyorsa, sizi de bağlıyor.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Perşembeleri
karıştırmayın! Hangi perşembe?
SUAT KILIÇ (Devamla) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
dokunulmazlığın hangi çerçevede dizayn edildiği,
düzenlendiği açıktır, bellidir. Dolayısıyla, çok
saygıdeğer milletvekilleri, Anayasanın dışında
bir dokunulmazlık iddiası, savunusu hiçbirimize yakışmaz.
Ha, Anayasa değişir, sivil bir anayasa yapılır, bu konuyla
ilgili çalışmalara destek verilir, gereği Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ve Anayasa Komisyonunda değerlendirilir, bu ayrı bir konu.
Ancak Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisiyle buraya getirilen konu üzerinde
şunu ifade etmek istiyorum:
Bir, evvel emirde Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
kayıt altına aldığı bir dokunulmazlık durumu söz
konusu.
Diğer noktada, değerli arkadaşlarım, bir
terazinin iki kefesi vardır. Tek kefesi olan terazi olmaz. Adalet
terazisinin de aynı şekilde iki kefesi vardır. Buraya çıkan
ve aleyhte konuşan sayın milletvekilleri büyükşehir
belediyesindeki AKBİL uygulamasıyla ilgili olarak açılmış
bulunan davanın iddianamesinden belli cümleleri, belli pasajları
okudular ama dokunulmazlığı olmayan isimlerle ilgili karara
bağlanan bu süreç hakkında Yargıtay tarafından onanan hüküm
cümlelerine tek satırla temas etmediler.
Değerli arkadaşlarım, bu tavır hukuk
adamları adına hukuk dışı bir tavırdır.
Hukuk adamlarının asgari adalet ve nasafet anlayışıyla
bağdaşmayan, örtüşmeyen bir tavırdır. Adaleti iki
boyutundan da değerlendirmek mecburiyetindeyiz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Yani Tayyip Bey beraat mı
etmişti? Bunu söyleyebiliyor musun kürsüden Sayın Hatip?
SUAT KILIÇ (Devamla) Burada söz konusu edilen ve CHP grup
önerisiyle gündeme alınmak istenen fezlekeyle alakalı olarak
dokunulmazlığı bulunan isimlerin tamamı adli mahkemelerde
yargılanmıştır
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Hatip, Sayın
Başbakan beraat etmiş midir, etmemiş midir? Bunu söyleyebiliyor
musun? Hayret bir şeysin ya!
SUAT KILIÇ (Devamla) Konu taraflarca Yargıtaya
götürülmüştür ve dokunulmazlığı olan isimlerin tamamı
AKBİL konulu dava dosyasından beraat etmiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Yani Başbakan beraat
etmiş midir, etmemiş midir?
SUAT KILIÇ (Devamla) Yargının beraatini yok saymak,
hiçe saymak, hukuk yapan bir müessesinin üyelerine yakışmaz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Haseki Hastanesinden
sahte rapor alıp mahkemeden kaçtı.
SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli kardeşlerim, burası
kanun yapan bir yasama meclisidir. Buranın çıkardığı
kanunlara herkesten evvel buranın riayet etme mecburiyeti vardır.
Kanun tanımazlık Meclisin yaptığı kanunlarla ilgili
bir boyuta gelirse şayet, bu, zaman
içinde hepimizi rahatsız eder.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ya kardeşim, bırak laf
kalabalığını ya! Bir cümle söyle biz de susacağız
ya!
SUAT KILIÇ (Devamla) Dönemin
özel koşullarına girmiyorum. O dönem müfettişlerin hangi
motivasyonlarla, kimler tarafından ne şekilde
görevlendirildiğine temas etmiyorum.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) O sizin
işiniz.
SUAT KILIÇ (Devamla) Dönemin bugün bu çatı altında
bulunmayan yöneticilerini, iktidar sahiplerini milletin vicdanına havale
ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ya bırak, yargıya havale
et sen. Ne işin var milletle?
Milletle alakası var mı bu işin?
SUAT KILIÇ (Devamla) Ama herkesin de şunu bilmesini
istiyorum
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Beyefendi, Başbakan beraat
etti mi etmedi mi?
SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, biz
dün olduğu gibi bugün de, bugün olduğu gibi yarın da aynı
şeyi söyledik, aynı şeyi söylemeye devam edeceğiz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Söyle, Başbakan beraat etti
de, susalım, birbirimizi üzmeyelim.
SUAT KILIÇ (Devamla) Söylediğimiz şey şudur
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılıç,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, dün
olduğu gibi bugün ve bugün olduğu gibi yarın da aynı
şeyi ifade ettik ve seslendirmeye devam edeceğiz. Bu memlekette
Anayasanın güvence altına aldığı yargı
bağımsızlığını ve bağımsız
yargının tarafsızlığını herkesten fazla
önemsediğimiz gibi, her şeyden fazla önemsemeye devam edeceğiz.
RAHMİ GÜNER (Ordu) Hangi yargı
bağımsızlığından bahsediyorsun?
SUAT KILIÇ (Devamla) Ortaya çıkan yargı kararları
yer gelir bizim canımızı yakabilir, ama adaletin bir gün herkese
lazım olduğunu asla unutmaksızın hareket edeceğiz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sahte rapor
aldınız, kaçtınız mahkemeden!
SUAT KILIÇ (Devamla) Sizi bir konuda hassas davranmaya davet
ediyorum. Bir davanın diğer bütün o dava kapsamında zikredilen
isimleri davadan beraat etmişse, o davaya konu edilen AKBİL
uygulaması sürdürülüyorsa, müfettiş raporları ve
yargının Yargıtayda onanan kararları doğrultusunda
hiçbir problem söz konusu değilse beraatizimmet asıldır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Bu dosyalar ne?
SUAT KILIÇ (Devamla) Bunu nazarı dikkate almak
mecburiyetindesiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız Sayın
Kılıç, son cümlelerinizi alayım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Beraat etmişse Sayın
Başbakan, bu dosyayı niye Meclise göndermiştir?
SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli milletvekilleri, ne mutlu bize
ki temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp
getireceğiniz başka bir konu yoktur ama bu pilavın dibi tuttu,
çünkü Yargıtay kararı onandı. Buraya gelirken asgari bir özenle
Yargıtayın İnternet
sitesine girin, bu kararı alın ve okuyun değerli
arkadaşlarım. Milletin önüne çıkarken hazırlıklı
olmak lazım ve bu Meclisin üyelerinin hukuk konusunda duyarlı ve
dikkatli davranmaları lazım.
Biz, bu yola çıkarken söylediğimiz gibi, temiz
kaldık ve tertemiz kalmaya devam edeceğiz! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu partinin alnı
adı gibi aktır.
Sizleri sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Grup Başkan Vekili
ismimden bahsederek, 3-4 defa ismimden bahsederek, Cumhuriyet Halk Partisini;
bir, Meclisi çalıştırmamakla suçladı; iki, 10 Kasımda
müzakere yapılmasın yolundaki talebimizi çarpıtarak
değiştirdi. O konuda çok kısa görüşümü arz etmek istiyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun Sayın Anadol. (CHP
sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadolun, Samsun Milletvekili Suat Kılıçın,
şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yüce Meclisin saygıdeğer
üyeleri, Çok Değerli Başkanımız; şimdi bazı
konulara açıklık getirmemiz gerekiyor.
İktidar partileri ve muhalefet partileri bu Mecliste
Anayasanın ve İç Tüzükün kendilerine verdiği imkânları
değerlendiriyorlar. Anayasanın ve İç Tüzükün iktidara,
muhalefete ve birey olarak milletvekillerine tanıdığı
haklar tartışma yapılmamalı. Yani, biz Anayasa Mahkemesine
gidiyoruz arkadaşlar, anayasa Mahkemesine gitmek, Anayasanın ana
muhalefet partisine verdiği hak değil mi? Anayasal hak. Ve maalesef
en fazla dava açan partiyiz ve maalesef bu davaların büyük
çoğunluğunu kazanıyoruz Anayasa Mahkemesinde. Demek ki, hukuka
aykırı yasalar çıkıyor. Alay etmeyin. Doğru yasa
çıkarsanız, biz Anayasa Mahkemesine gitmeyiz. Gitsek, çıkan
doğru yasa hukuka uygunsa Anayasa Mahkemesi talebimizi reddeder, zaten
bazılarını reddediyor. Ama Sayın Başbakan bunu
eleştiri konusu yapabiliyor Şu partiye bakın yahu, biz
Meclisten yasa çıkarıyoruz, onlar Anayasa Mahkemesine gidiyor.
diyor. Yani, bu ne biçim demokratlık arkadaşlar, anayasal bir
hakkı kullanan partiye Bu hakkı niye kullanıyorsunuz?
diyebiliyor.
Eğer İç Tüzük bize dayattığınız
gündem karşısında
Bu Parlamentoyu iktidar partisi
çalıştırır, çoğunluk partisi
çalıştırır. O nedenle, buraya getirdiği kanunlara
sahip çıksın, teklif ve tasarılara. Bunun da testi yoklama
istemektir. Madem bu Meclisin çalışmasını istiyorsunuz,
burada bulunmaya mecbursunuz arkadaşlar. Bu tartışma konusu
olmaz.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Yarım saatte bir de yoklama istenmez
ki.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, değerli bir
arkadaşımız, eski bakanlardan, benim de çok saygı
duyduğum Zeki Ergezen -bugünkü gazetelerde var- şunu söylemiş
Bütçe Plan Komisyonunda: Mesaj gelir gelmez koştura koştura Genel
Kurula giriyoruz. Girerken de Bu ne tasarısı? diye soruyoruz. Neye
evet dediğimizi bilmiyoruz. Bu bir gerçek. Zeki Beyin aleyhine bir
puan olsun diye söylemiyorum. Kutluyorum kendisini. İçinde
bulunduğunuz durumu anlatıyor. Eli havada insanlar içeri giriyor,
milletvekilleri. Bu Meclisin saygınlığına, mehabetine gölge
düşüyor arkadaşlar. Ondan sonra Niye yoklama istediniz? diye biz
suçlu oluyoruz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Yoksunuz da onun için yokluyoruz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Gelin arkadaşlar, bize yoklama
istetmeyin. Yoklama istetmeyin.
Gelelim 10 Kasıma. Bitiriyorum.
Bakın, Sayın Grup Başkan Vekili Suat
Kılıç söyledi, kırk sekiz saatten bahsetti. Doğrudur
söylediği. Kırk sekiz saat altmış saat olmaz mı? Elli
saat olmaz mı? Olur. 10 Kasımda yapmayın 11 Kasımda
yapın. Kaçan yok. Mutlaka geliriz diyoruz. Ama 10 Kasım
yapmayın. 10 Kasım yapmayın dedik. Dolayısıyla
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Sakıncası ne?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Sakıncası mı?
Kardeşim, 10 Kasımda bu müzakere yapılmasına
-duygusal diyebilirsiniz- duygusal olarak karşıyız. Yani Bu
konu Türk Bayrağının yarıya indirildiği bir günde mi
Meclis kürsüsüne gelecekti? Ayıp değil mi? Yazık değil mi?
diyen bir partinin hassasiyetine saygı duyun.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Grup Başkan Vekili benim
konuşmamdan sonra, hukuka uymak mecburiyetinde olduğumuzu da
söyleyerek, bizim grubumuzu ilzam eden beyanlarda bulundu.
BAŞKAN Evet, hukuka uygunluğu siz de ifade ettiniz.
Benim söz vermem bir şey değil, ama hukuka uygunluğu siz de
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Müsaade ederseniz
arkadaşın anlamadığı hususu iki dakikada
anlatayım.
OKTAY VURAL (İzmir) Meclisin anlaması gerekiyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Anladık biz.
BAŞKAN Peki, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Samsun Milletvekili Suat Kılıçın,
grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım, gerçekten, milletin huzurunda, bu millete
yakışmaz bir hâl içerisinde kör dövüşü, horoz dövüşü, kör
dövüş yapıyoruz. Söylediğimiz şey şu: Bu Meclisin
gündemini iktidar belirleyecek ama İktidar belirlerken bir gün
sonrasını görerek belirlesin. diyoruz. Gelin, bir Danışma
Kurulu kararıyla süreleri ve konuları belirleyin, biz de uyalım.
Bizim hassasiyetlerimizi de dikkate alın. temennisiyle söylüyoruz. Sonra
da Buna uyun. diyoruz. E, şimdi, söylediğim şey benim bu. Buna
siz uymuyorsunuz. Buna uymayışınıza muhalefet partileri
olarak bizim karşı çıkışımızı, tepki
göstermemizi de İç Tüzüke uymamak olarak nitelemeniz doğru
değil, bu hak değil.
Bakın, iki yılı doldurdu bu Meclis. İki
yıldan bu yana bu konuyu konuşuyoruz. Çok önemli kanunlar
çıkarttık burada, uzlaşarak çıkarttık, komisyonlarda,
buralarda birlikte önergelerle çıkarttık. Ne oldu da bugün
çalışamaz duruma gelindi? Bunu siz kendinize soracaksınız.
Muhalefetin gücü bu Meclisi çalıştırmaya yetmez arkadaşlar,
bu Meclisi siz çalıştıracaksınız. E, sizin üyeleriniz
sizin bu tavrınıza tepki gösteriyor. Saat ondan sonra gelmiyor Meclisinizin
üyeleri, grubunuzun üyeleri. Geri dönüp de muhalefeti suçlamak
hakkınız yok.
Diyoruz ki: Güvene dayalı, karşılıklı
saygıya dayalı, açık, net birbirimizle anlaşarak, yani
böyle Sen onu söyledin, ben bunu söyledim. değil
Şimdi, Oktay
Vural Beyin söylediklerini andığınız için biraz sonra
kendisi dile getirecek ama- anlamayarak onun üzerinde burada bir iddia ifade
etmek, bir hodri meydan efelenmesi yapmak
E, ne demek istiyorsunuz, yani iyice
mi gerilsin bu Meclis? Gruplar arasında hiç mi diyalog olmasın?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şandır, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Değerli milletvekilleri,
gerçekten bu tavır, bu işleyiş biçimi, bu çalışma
şekli, eğer bu ülkenin sorunlarını çözmek arzusu ve niyeti
varsa siyasi iktidara bir şey kazandırmayacaktır. Milletimiz
bizi izliyor. Milletimiz en azından sorunlarının burada
konuşulmasını ve hukuk oluşturulmasını bekliyor,
ama, siz, burada üç tane parti grubuyla anlaşamadan bu milletle mutabakatı
nasıl sağlayacaksınız, sorunlara birlikte nasıl çözüm
üreteceksiniz?
Tekrar sizi düşünmeye ve gerçekten kendi kendinizi
sorgulamaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Grup Başkan Vekili,
konuşmasında benim ismimden bahsederek, üstelik tutanak
tahrifatı yapmak suretiyle Genel Kurulu yanlış
bilgilendirmiştir. Bu konuda, sataşmadan dolayı, o
sataştığı süre doğrultusunda söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, aynen
tutanaktan okudum.
3.- İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, Samsun Milletvekili Suat Kılıçın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, biz tutanakları Türkçe
okuyoruz da, keşke okuyabilseniz.
SUAT KILIÇ (Samsun) Beraber okuyalım.
OKTAY VURAL (Devamla) Keşke, keşke
Şimdi, değerli basın mensupları
(Gülüşmeler)
SUAT KILIÇ (Samsun) Hep basına konuşuyorsunuz.
OKTAY VURAL (Devamla) Burada, evet, değerli basın
mensupları, burada dün
SUAT KILIÇ (Samsun) Basın mensupları değil,
milletvekilleri
OKTAY VURAL (Devamla)
yaptığım bu konuşma
üzerine bugünkü gazetelerde yer alan isimlerle
SUAT KILIÇ (Samsun) Milletvekilleri, basın
mensupları değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
uyarın, milletvekillerinden başka kimseye hitap edilemez!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL (Devamla) Memnuniyetle, tabii, evet.
Sayın milletvekilleri, değerli basın
mensuplarına bugün de ben söyledim ve basın mensuplarına bu
konudaki görüşlerimi ifade ederken, dünkü toplantıda, 10 Kasımda
bunun yapılmaması gerektiğini, hatta Danışma Kurulunda
söyledim. Sayın Meclis Başkanından istirham ettim, 10 Kasım
günü bu konuyla ilgili bir ön görüşmenin yapılmaması
gerektiğini paylaştım. Gelin, bu konuda hassasiyetimize
saygı gösterin, ama Türk milletinin bin yıllık
kardeşliğine, cumhuriyetin kuruluş ve kurtuluş felsefesine
hassasiyet göstermeyenlerin, bizim bu hassasiyetlerimizi doğrusu
anlamalarını beklemem benim için bir hataydı. Ben, bu
bakımdan özür diliyorum. Gerçekten özür diliyorum. 10 Kasımın
Cumhuriyet en büyük eserimdir. diyen Atatürkün eserinin tartışılmasının
başlangıcı yapanlardan
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Alakası yok.
OKTAY VURAL (Devamla)
bundan vazgeçin beklentisi içinde olmam
yanlıştı, özür diliyorum. Sizden de özür diliyorum,
yanlışmış. Gerçekten yanlışmış. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar) Çünkü bizim bu hassasiyetimize
sahip çıkmıyorsunuz ki.
SUAT KILIÇ (Samsun) Cumhuriyetin sonsuzluğunu
konuşacağız, senin dediğini değil.
OKTAY VURAL (Devamla) Çıkmıyorsunuz. Neden
çıkmıyorsunuz? Neden çıkmıyorsun? Neden
çıkmıyorsun? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
OKTAY VURAL (Devamla) Şimdi, o günkü görüşmede, dünkü
görüşmede 10 Kasım yapmayın dedik. Size de açık çek verdim
oylamadan önce. Demedim mi değerli milletvekilleri?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Vural, buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
OKTAY VURAL (Devamla) Size de söyledim, gelin vazgeçin dedim.
Değil mi? Siz ne yaptınız? Ne yaptınız?
Parmaklarınızı da kaldırıp hayır dediniz,
değil mi? Hayır demediniz mi?
SUAT KILIÇ (Samsun) Tutanakta ne yazıyor?
OKTAY VURAL (Devamla) Tutanakta ne yazıyor?
SUAT KILIÇ (Samsun) Son cümle
OKTAY VURAL (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri,
tutanakta ne yazıyor? Tabii, tutanak tahrifatçısı olmak
nasıl oluyor, bilmiyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Aaaa
OKTAY VURAL (Devamla) - Hodri meydan! Hodri meydan! 11
Kasımda ön görüşmelerini yapalım ve biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu ön görüşmelerin yapılması konusunda
konuşma da yapmayacağız. İşte tutanak...
SUAT KILIÇ (Samsun) Devam et.
OKTAY VURAL (Devamla) Devam işte. Genel görüşme için
var mısınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) En son cümleyi oku, en son
cümleyi.
SUAT KILIÇ (Samsun) Aynı sayfanın son cümlesi
OKTAY VURAL (Devamla) Yahu, Allahını seversen, Bu
konunun ön görüşmelerini
10 Kasımda yapmazsınız. diyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Tahrif etme
tutanağı, tutanağı tahrif etme, aynı sayfanın son
cümlesini oku. Aynı sayfanın son cümlesi
Tutanağı tahrif
etme.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Sayın Vural, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun) Yani, ne söylediğinizi de biz mi
hatırlatalım!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Tutanağı tahrif
etme.
OKTAY VURAL (Devamla) Sayın Başkan, burada hodri
meydan diyorum size. Size hodri meydan!
Ey milletim! Suat Kılıç ve Mustafa Elitaş olmak
üzere eğer bu söylediklerini ispat edemezlerse kendilerini müfteri ilan
edeceğim. Bakın burada ne diyorum? Ne diyorum burada? Sizin bunu 10 Kasım yerine 11 Kasım
yapmanıza itiraz eden mi var? İsterseniz
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bunu söylüyor.
OKTAY VURAL (Devamla) Bunu söylüyorum, ne
çarpıtıyorsun!
Kıvırmayın be! Kıvırmayın yani. Niye
kıvırıyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar)
Yüreklice çık söyle! Yüreklice söyle!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Son cümleyi oku.
OKTAY VURAL (Devamla) Hangi cümle?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
SUAT KILIÇ (Samsun) Geliyorum.
OKTAY VURAL (Devamla) Neymiş? Gel oku gel, gel oku
bakayım. Gel oku.
SUAT KILIÇ (Samsun) Son cümleyi oku.
BAŞKAN Sayın Vural, teşekkür ederim efendim.
Buyurun, tamamlayın efendim.
OKTAY VURAL (Devamla) Hayır, hayır
Neymiş son
cümle?
SUAT KILIÇ (Samsun) Gelince anlatacağım.
OKTAY VURAL (Devamla) Neyi gelince konuşacaksın?
Konuşacak bir şeyin olsaydı
Ben burada söyledim, 11-10
SUAT KILIÇ (Samsun) Son cümle
OKTAY VURAL (Devamla) -
Göster bakayım Sayın Başkanım
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
OKTAY VURAL (Devamla) Şimdi, sende yürek var mı?
SUAT KILIÇ (Samsun) Var.
OKTAY VURAL (Devamla) 10 Kasımda yapmayalım
dediğim zaman, o yüreğin yetmedi de 10 Kasımda niye yaptın?
Haa, hadi!
SUAT KILIÇ (Samsun) Gelince anlatacağım kürsüden,
yerimden olmaz.
OKTAY VURAL (Devamla) Hadi!
SUAT KILIÇ (Samsun) Yerimden konuşmak olmaz, kürsüden.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Patronu izin vermiyor,
patronu.
OKTAY VURAL (Devamla) Sayın Başkanım
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Vural, lütfen, son cümlelerinizi
alayım.
Arkadaşlar, lütfen
OKTAY VURAL (Devamla) Efendim, bir belge tahrifatını
konuşuyoruz.
BAŞKAN Belgeler ortada zaten Sayın Vural.
Buyurun, tamamlayın efendim.
OKTAY VURAL (Devamla) Niye 10 Kasım? Bir yer mi
batıyor? Nereye batıyor? Böyle bir şey olur mu? demişim.
Nerenize batıyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler,
sıra kapağına vurmalar) Nerene batıyor?
BAŞKAN Olmaz! Olmaz!
SUAT KILIÇ (Samsun) Çok ayıp! Çok ayıp!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Ayıp!
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Yakışıyor
mu bu? Kürsüye yakışıyor mu?
OKTAY VURAL (Devamla) 10 Kasımdan niye
gocunacaksınız? Bakın, burada 10 Kasım günü ön
görüşmeleri yapmayalım ve hangi tarihte istiyorsanız genel
görüşme yapalım diyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Sayın Başkan, özür dilesin.
SUAT KILIÇ (Samsun) Ben gelince anlatacağım, sen devam
et.
OKTAY VURAL (Devamla) Sayın milletvekilleri, maalesef,
Sayın Grup Başkan Vekili, siz de o gün aslında konuşmam
sırasında dinlediniz, gerçekten bunun 10 Kasım günü
yapılması konusunda tereddüt içerisinde olduğunuzu biliyorum,
imanım gibi biliyorum.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Sen söylediğin için kabul
etmiyorum.
BAŞKAN Sayın Özçelik
OKTAY VURAL (Devamla) İmanım gibi biliyorum.
Haa, 10 Kasımda, siz eğer Benim en büyük eserim
cumhuriyettir. diyen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Vural, teşekkür ediyorum size.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Atatürkün cumhuriyetiyle
hesaplaşmak istiyorsanız, bu hesaplaşmayı her zaman
yapacağız. Ön görüşmede de konuşacağız, genel
görüşmede de. Yüreğiniz yetiyorsa üçer saat verin,
konuşalım. Haydi hodri meydan size! (MHP sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Başkan, Sayın Kılıç,
oturur musunuz efendim lütfen.
Arkadaşlar, tutanaklar üzerinde konuşuluyor. Şu
anda da, bütün milletvekili arkadaşlarım, istisna etmeden ifade
ediyorum, tutanaklarda konuşulanlara, herkes kendi
konuştuklarına lütfen bir baksın. Bakınız, Meclisin
mehabetini gideriyoruz. Mecliste uygun bir çalışma
yapılıyor. Bir kısım üsluplar olabilir, basın
toplantılarında olabilir, diğer şeyde olabilir, birbirimize
karşı muhalefet olabiliriz, ona demiyorum ama lütfen birbirimizi
incitmeden konuşmalarımızı tamamlayalım.
Grup başkan vekili arkadaşlar burada, hangi zamanda
nasıl konuşacağınıza
karar verecekseniz Danışma Kurulunda bir karar
alırsınız -buradasınız hepiniz- o karara saygı
gösterilir. Ama burada hakikaten birbirimizi incitecek sözler söylendiği
kanaatindeyim, yani hiç istisna etmeden söylüyorum. Lütfen daha özenli, daha
dikkatli olalım, birbirimize karşı daha saygılı ifadelerde
bulunalım diyorum.
Sayın Kılıç, buyurun efendim.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım,
şahsımıza yönelik ve grubumuzu ilzam eden cümleler sarf etti
muhalefet sözcüsü. İç Tüzük 69dan sataşmaya cevap vermek üzere
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, ben dünkü tutanağı
okudum.
SUAT KILIÇ (Samsun) Şahsıma yönelik dedi.
OKTAY VURAL (İzmir) Tutanağı okudum.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Ne dediğini dinle!
OKTAY VURAL (İzmir) Tutanağı okudum.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, İç Tüzük
69dan söz talep ediyorum, sataşmaya da söz vermeyeceğim, onu da
ifade ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç, iki dakikalık süre
vereceğim size.
Yalnız, bakınız arkadaşlar, iki dakikalık
süre veriyorum, daha sonra bu süreler sürekli olarak tekrarlanarak beş
dakikaya çıkıyor. Lütfen konuşmayı
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Adaleti uygulayın
Sayın Başkan, ne verdiyseniz aynısını verin.
BAŞKAN Evet, adaleti Mecliste sağlamak lazım,
doğru.
Evet, Sayın Kılıç, lütfen, bakınız, en
son üç dakika içinde tamamlayınız. Bu son sataşma
konuşmasıdır. Bundan sonra birbirimize sataşmayalım,
birbirimizi incitmeyelim.
Buyurun efendim.
4.- Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyetinizi en kalbî duygularla,
saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Benden önce konuşan hatibin üslup düzeyine inmem mümkün
değil. Bunu bana sizler de yakıştıramazsınız,
bunu da biliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkçemizde çok güzel bir söz var: Üslubu lisan aynıyla insandır.
demiş atalarımız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Türkçemizde bir başka güzel söz daha var: Ayinesi
iştir kişinin, lafa bakılmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne iş yaptın bugüne kadar
Suat?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Ama burada milletimiz bu laflara
bakıyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Meclisi germekten başka ne
yaptın?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Bu üslupla seslendirilen cümlelere,
değerli milletvekilleri, benim aynı üslupla cevap vermem mümkün
değil.
OKTAY VURAL (İzmir) O zaman niye çıktın!
SUAT KILIÇ (Devamla) - Çünkü bizim geçtiğimiz eğitim
süreçleri, bizim yetiştiğimiz çevre bu üslubu onaylamıyor ama
merhum Başbuğ Alparslan Türkeşin, ruhu şad olsun, Türklük
gurur ve şuuru İslam ahlak ve fazileti uyarısı vardır
ki, bunu bugün burada hatırlatıyorum ihtiyacı olanlara.
İhtiyacı olanlara bunu hatırlatıyorum.
Sayın Hatip, Başkanlık makamını ve
Tutanak Müdürlüğünü kabul edilmesi mümkün olmayan bir zan ve itham
altında bırakmıştır. Kendi sözlerini unutmuş
olabilir. Unuttuğu sözü insanın hatırlaması bir erdemdir.
Bir Grup Başkan Vekili gelir burada konuşur, söylediği bazı
şeyler grubu tarafından onaylanmayabilir. Gelir Cümlelerim beni
bağlar, grubumu bağlamaz. diye düzeltebilir. İnsanlık
hâli, hata edebiliriz. Hatadan dönmek erdemdir. Ama tutanakların
kayıtlarına rağmen inkârcı bir anlayışı
ağır hakaretler dolu bir üslupla burada beslemek bu Meclisin
mehabetine de, saygınlığına da, aziz milletin
beklediği temsil anlayışına da yakışmıyor.
Onun için, sarf edilen sözlerin tamamını tekrar etmeden, terennüm
etmeden, daha fazlasını belirlemek için zihnimi de meşgul
etmeden, fazlasıyla değil, olduğu gibi iade ediyorum, bu yeter.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tutanaktan okuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak
Müdürlüğü, Birleşim: 012, Tarih: 3/11/2009, Saat: 22.15, sayfa: 40.
Son cümle: Oktay Vural (Devamla) -
Ön görüşmelerde, diğer partiler
de kabul ederse ön görüşmelerde konuşmayalım, doğrudan
doğruya genel görüşme yapılmasını isteyelim -dikkat
buyurunuz- ve perşembe günü de genel görüşme yapalım.
Perşembe günü de genel görüşme yapalım. diyor. İç Tüzük
Madde 103: Genel görüşmenin başlayacağı gün, görüşme
açılmasına karar verilmesinden itibaren kırk sekiz saatten
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Genel görüşmenin
başlayacağı gün, görüşme açılmasına karar
verilmesinden itibaren kırk sekiz saatten önce ve yedi tam günden sonra
olamaz. Perşembe günü genel görüşmeyi yapalım. diyor.
Değerli arkadaşlarım, perşembe gününden kırk sekiz
saat geriye gittiğiniz zaman salı günüdür. Ha, bu cümleyi sarf eden
hatip dün söylediğini bugün unutmuş olabilir. Sehven yanlış
konuşmuş olabilir, sözlerini düzeltme ihtiyacı bulunabilir ama
bu milletin mehabetine, ahlak ve saygınlık anlayışına
yakışmayan cümlelerle bu kürsüyü hakaret dolu sözcüklerle işgal
etmektense gelir der ki: Sözlerim yanlış anlaşıldı,
doğrusu şudur.
Değerli milletvekilleri, milletimize layık olacak
hizmetler üretmeyi ve görüşmeler yapmayı Allah bu Meclise nasip etsin
diyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, Hatip,
özellikle tutanakları tahrif ettiğimi ve bu konuyla ilgili, yani
gerçekten kendinden menkul bir yargılama yaparak 10 Kasım günü ön görüşmelerin
yapılmasını istediğimi çıkarttı. Gerçekten tebrik
ediyorum kendilerini!
Bu konuda milletvekillerini ve Tutanak Müdürlüğü ile ilgili
bir tahrifatımın olmadığı hususunu paylaşmak
istiyorum.
BAŞKAN Arkadaşlarım, bakınız, şunu
ifade ediyorum: Grup Başkan Vekilleri olarak sizler tabii Meclisin
yönetiminde en etkin kişilersiniz. Eğer bu üslup içerisinde bu
şekilde devam edersek
Kısa açıklamalar olabilir ama bu
şekilde, grup başkan vekili arkadaşlarımızın
birbirlerine olan ifadelerinden, yer değişerek konuşmalar olursa
Meclisin ne zaman, nasıl çalışacağını
doğrusu ben de merak eder hâle geldim. Evet sayın grup başkan
vekilleri, hepinize hitaben aynı ifadeleri kullanıyorum. Yani burada
Şimdi bakınız, bir kısım ifadeler, Sayın Vural
size de ifade ediyorum, tutanaklara bakarsanız
kullandığınız bir kısım kelimeler
açısından, yani okuyunuz, ben
bir şey demiyorum o konuda, herhangi bir şey söylemiyorum ama burada,
yani tutanaklarla ilgili olan bir şeyi çıkıp konuşuyoruz,
okuyoruz, burada ihtilaf ediyoruz. Burada oturan arkadaşlara şöyle
bir bakıyorum, hepsi gayet iyi Türkçe konuşuyor, gayet
donanımlı arkadaşlar. Yani, aynı metni okuyup farklı
farklı şeyler anlayıp çıkıp farklı ifade edip
tekrar gelip aynı şeyleri tartışacaksak
Millet bizi burada
izliyor yalnız, buna dikkatinizi çekerim. Yani, konuştuğumuzu
hepimizin anladığı kanaatindeyim. Burada bir şey yok.
Sayın Vural, buyurun.
Yalnız iki dakika bittiğinde kesinlikle konuşma
bitecek
OKTAY VURAL (İzmir) Sizin takdiriniz efendim.
BAŞKAN -
ve tamamlayalım arkadaşlar lütfen,
istirham ediyorum yani. Yani birbirimize tutanaklardan cümleler okuyarak ne
yapmak istiyoruz, doğrusu anlamış değilim.
Buyurun.
5.- İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, Samsun Milletvekili Suat Kılıçın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) Şimdi efendim, tutanaklar burada.
Gerçekten 10 Kasım günü ön görüşmeleri yapmayalım diyen biziz,
10 Kasım yerine pazartesi günü yapalım, hatta yarın,
perşembe günü yapalım diyen biziz.
Şimdi, buradan çıkıp perşembe günü genel görüşmeleri
yapmak istiyoruz, kırk sekiz saat
Elini tutan mı var? Kırk
sekiz saat önceden diyor diye, kırk sekiz saat yerine yetmiş iki
saat yap, altı gün yap. Dolayısıyla, bu irademiz devam ediyor.
Buradan kalkıp tahrifat yapmaya gerek yok ki, bu kadar sıkmaya gerek
yok ki. Güya, 10 Kasımda
Bir yerinde 10 Kasımda ön görüşme
yapalım. deniliyorsa, eğer bakın, 10 Kasımda ön
görüşmeyi yapalım. diye bir lafım varsa ben istifa
edeceğim. Siz istifa edecek misiniz?
SUAT KILIÇ (Samsun) Ben tutanağı okudum. Sataşma
yapmayın, istismar etmeyin.
OKTAY VURAL (Devamla) Siz istifa edecek misiniz? Haydi, ben
grubum adına söylüyorum: Eğer, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 10
Kasımda ön görüşmelerin yapılmasını istemiş ve
bunu söylemişsem, değerli arkadaşlarım, bütün milletimin
huzurunda bu dediklerimin hepsini geri alacağım, bunu siz ispat
edemezseniz
SUAT KILIÇ (Samsun) İspat ettik, tutanaklarda var.
OKTAY VURAL (Devamla) -
bu yeni görevinizden ayrılma
taahhüdü veriyor musunuz, grubunuz milletvekillerini sıkıntıda
bıraktığınız için?
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Tutanaklarda var, her şey var.
İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul)
Sayın Başkan
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
müsaade eder misiniz yerimden kısaca bir açıklama yapmak istiyorum.
Sayın Vural, Sayın Hatibin konuşmalarını
dinlememiş
BAŞKAN Sayın Elitaş
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Müsaade eder misiniz
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Durun arkadaşlar, daha görüşmeler bitmedi,
daha devam eden şeyler var.
Sayın Şahin, işaret buyurdunuz. Ne konusuyla ilgili
olarak söz talep etmiştiniz efendim?
Buyurun.
İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul)
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu üyesi Sayın Atilla Kart Bey adımdan
bahsederek grup başkan vekilinin önerisi kapsamında sataşmada
bulunmuştur. Yanlış anlaşılmaya sebebiyet veren bu
sataşma dolayısıyla açıklama talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kart, konuşması
sırasında -doğru- metni okurken, diğer şeyleri okurken
sizin isminiz geçti, ben de onu okudum.
Evet, iki dakikalık bir süre içerisinde buyurun, izah edin,
tamamlayalım şunu da.
ATİLLA KART (Konya) Dosyadan söz ettim, başka bir
şey söylemedim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Şahin, kısaca, bu süre
içerisinde izah ederseniz.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
6.- İstanbul Milletvekili
İdris Naim Şahinin, Konya Milletvekili Atilla Kartın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Anadolun
Meclis gündeminin 84üncü sırasında yer alan dokunulmazlık
dosyası hakkında görüşme talebinde bulunulması yolundaki
önerisini görüşmek üzere arkadaşlarımız söz aldılar.
Konu üzerinde değişik görüşler, isnatlar ve ithamlarda
bulunuldu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konu,
benim tespitlerime göre ve Meclisimizin tutanak kayıtlarına göre
sondan başa doğru ilerleyen tarih itibarıyla, 5 Nisan 2007
Perşembe günü, 15 Mart 2007 Perşembe günü, 2 Mart 2005 Çarşamba
günü, 15 Mart 2003 Cumartesi günü olmak
üzere 4 defa bu Meclisin gündemine getirilmiş Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından ve başta ben ve diğer ilgili
arkadaşlarımız olmak üzere, konuyla ilgili parti sözcülerimiz
gerekli açıklamaları, yargı kararlarına bağlı
olarak, yargı kararlarını ibraz ederek yapmış
olmalarına rağmen, zaman zaman, aradan iki yıl, üç yıl
geçtiğinde, periyodik bir zaman sonrasında yeniden gündeme
getirilmesini doğrusu hukuk adına, hatta siyaset adına anlamak
mümkün değil. Bir arkadaşım, bunu unutkanlık eseri
olabilir diye işaret ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Ama, ben,
doğrusu onu yakıştırmak da istemiyorum.
Partinin yaşı çok eski olabilir ama ben partililerin
hafızasının bu kadar durup durup
çalışacağını düşünmüyorum.
Değerli arkadaşlar, Üsküdar 2. Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanlığının 2002/265 esas, 2003/413 karar
sayılı kesinleşmiş, Yargıtay tarafından
onanmış kararı ortada iken
RAHMİ GÜNER (Ordu) Kim hakkında?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Kim hakkında, sizinle mi
ilgili?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Siz de var mısınız Sayın
Şahin?
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
bunu görmezlikten gelip, bu kararı
görmezlikten gelip
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Meclis Başkanlığı
gündemden çıkartsın bunu.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
beraat
kararını duymazlıktan gelip
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ama beraat eden siz
değilsiniz, başkası!
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
Meclisin,
yüce Meclisin zamanını bu kez beşinci defa çalmaya
kalkışmak abesle iştigalden başka hiçbir şey
değildir.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
toplumu yanıltıyor, yanlış bilgi veriyor. Bakın,
Meclis Başkanlığının hazırladığı
gündemde var. Gündem de burada. Mademki beraat ettin, bunu buradan
çıkartsın. Yalan söylüyorsun.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
Anayasanın 83üncü maddesi Yasama dokunulmazlığı
başlığını taşımaktadır ama içeriği
yasama dokunulmazlığından çok yargılanmanın
ertelenmesidir. Bunu hukukçu olan bildiği gibi hukukçu olamayan da
rahatlıkla anlayabilir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sizin için de ertelensin o zaman
canım. Gidin, yargılanın, ertelensin.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
Dokunulmazlık, ebedi bir dokunulmazlık değildir hiç kimse için.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) 2002de böyle demiyordunuz.
Kaldıracağız. diyordunuz 2002de.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Hiç kimse
için dokunulmazlık ebedi değildir; sizin için de, bizim için de.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Kaldırın.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Kaldır kardeşim, kaldır. Elini
tutan mı var, kaldır. Söz verdiniz, Genel Başkanınız
söz verdi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Gündemde var, gündemde.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Yasama
dokunulmazlığı milletvekili olmadan önce de yoktur, milletvekilliği
bittikten sonra da yoktur.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Şimdi kaldır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Zaman aşımına
uğrasın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Elli sene sonra mı
yargılanacak? Uğramasın.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Kamuoyunu ve
yüce milleti yanıltmaya hiçbirimizin hakkı ve hukuku yoktur.
Dolayısıyla yasama dokunulmazlığı dosyalarından
bahisle, durup durup eski defterleri açarak bir yerlere varmaya
çalışmaktan siyaseten hiçbir şey elde edilmesi mümkün
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şahin, son cümlelerinizi alayım
efendim.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
Toparlıyorum Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Beraat kararları karşısında hâlâ milleti
meşgul etmek, Meclisi meşgul etmek etik bir davranış
değildir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sen beraat etmedin. Siz mi beraat
ettiniz?
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Belki
ardında başka gerekçeler var, başka gerçekler var ama
onları doğruca söylemek daha samimi bir davranış olur.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Siz de beraat edin, biz de
onu istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Şahin, teşekkür ediyorum.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Dört kez
buradan cevaplanan bu konuyu beşinci kez cevaplıyor
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Gündemde var beyefendi, 84üncü
sırada.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) -
ve
yargı kararını ibraz ederek bu önergenin yersiz, samimi ve
oyalama amaçlı bir önerge olduğunu ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Beyefendi, TCK 225: Beraat
kararı fail hakkında verilir. diyor, İlgilisi hakkında
verilir. diyor.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, sisteme girmişsiniz
efendim. Buyurun, konu nedir efendim?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) 63üncü maddeye göre...
BAŞKAN Efendim, ne konuyla ilgili olarak söz istediniz
Sayın Uzunırmak?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yalan beyanlarda bulundular.
BAŞKAN Kim yalan beyanda bulundu efendim?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) İktidar sözcüleri yalan
beyanlarda bulundu.
BAŞKAN - Hangi konuda yalan beyanda bulundu efendim? (AK
PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, lütfen efendim
Sayın milletvekilleri, Sayın Hıdır, lütfen arkadaşlar
Evet, Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) İktidar sözcüsü diyor ki:
Meclis çalışmaya karar aldı. (AK PARTİ
sıralarından Doğru sesi.)
BAŞKAN Arkadaşlar, susun bir
Lütfen.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Şimdi burada, Meclis
çoğunluğu olarak iktidar kanadı çalışmaya karar
aldı, muhalefet katılmadı. Dolayısıyla,
aldıkları kararı, yoklama çoğunluğunu, karar yeter
sayısını bulundurmayarak, acaba buradan millete muhalefetin
göstermesini istediğini engellemek, yalan beyanda bulunmak, doğruyu
söylememek en az yalan söylemek kadar da bir fiildir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Dolayısıyla, millete
burada göstereceğiz. Millet eğer 320 millet-vekilliği oy
verdiyse, burada 320 milletvekilini bulundursunlar; bulundurmak onların
görevidir.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Arkana bak, sende kaç kişi var?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Teşekkür ederim efendim, sağ olun.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
(Devam)
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini
oylarınıza sunacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.35
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.50
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 13üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Oylaması Yapılacak İşler
kısmına geçiyoruz.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın; Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/354), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/154)
BAŞKAN - Bu kısımda yer alan, İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesinin oylamasını
yapacağız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Evet, milletvekilleri arasında ihtilaf var, elektronik
cihazla oylama yapacağım.
Oylama için iki dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusula göndermiş
olan arkadaşlarımızın isimlerini okuyacağım:
Sayın Fuat Ölmeztoprak? (CHP sıralarından Yok
sesleri)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Pusula yok artık!
BAŞKAN Arkadaşlar, evet
Sayın Akif Gülle? Burada.
Nimet Çubukçu yerine Sayın Bakan Akdağ oy
kullanmış.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Pusula yok! Pusula yok!
BAŞKAN Arkadaşlar lütfen
Almıyoruz efendim.
Almıyoruz efendim. Lütfen, istirham ederim.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Biz ikaz edelim de ne olur ne
olmaz!
BAŞKAN Sayın Sabahattin Cevheri? Burada.
Sayın Kacır? Burada.
Evet, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
9uncu Birleşimde yapılan görüşmelerde birinci
bölümde yer alan 23üncü madde kabul edilmişti.
Şimdi, 24üncü maddenin başlığını
okutuyorum:
IV. Değiştirme yasağı
MADDE 24-
BAŞKAN Evet, madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar
Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinde yer alan içeren
kayıtlar ibaresinin veren kayıtlar şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ Mustafa
Elitaş Ali
Bayramoğlu
Yozgat
Kayseri Rize
Mehmet
Sekmen Nusret Bayraktar
İstanbul İstanbul
Gerekçe: Madde metninin daha açık ve anlaşılır
olması ve ifade düzgünlüğünün sağlanması amacıyla bu
değişiklik önergesi verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar
Kanunu Tasarısının 24. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek
Mersin
Zonguldak Kırklareli
Ali
Oksal Rasim
Çakır
Mersin
Edirne
Madde 24- Düzenleyene; genel işlem koşulları
içeren sözleşmenin bir hükmünü tek yanlı olarak ve karşı
yan aleyhine değiştirme ya da yeni düzenleme yapma yetkisi veren
kayıtlar geçersizdir.
Gerekçe:
Madde metninin daha kısa, daha anlaşılır
kılınması amaçlanmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunun
Tasarısının 24. maddesinin Düzenleyene tek yanlı olarak
ve karşı taraf aleyhine sözleşmenin bir hükmünü
değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi içeren genel
işlem koşulları yazılmamış sayılır
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır İzzettin
Yılmaz
Konya Mersin Hatay
Osman
Ertuğrul Rıdvan
Yalçın
Aksaray
Ordu
BAŞKAN Sayın Komisyon önergeye katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Faruk Bal.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Borçlar Kanununun 24üncü maddesiyle ilgili
verdiğimiz önergenin gerekçesini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, genel işlem
şartları, borçlar hukukumuza kazandırılması gereken
önemli bir müessesedir. Genel işlem şartları 21inci maddede
düzenlenmiştir. Genel işlem şartlarını ihtiva eden
unsurlar da 21inci madde kapsamı içerisinde olması gerekir.
Değiştirme yasağı da 21inci madde içerisine
alınması gerekirdi. O madde görüşülürken Milliyetçi Hareket
Partisine mensup arkadaşlarımız tarafından 24üncü maddenin
ortadan kaldırılmasını ve 21inci madde içerisine bir
fıkra olarak eklenmesini önermiştik, bu önergemiz reddedilmişti.
Bu defa 24üncü maddeyi olabildiğince hukuki, olabildiğince
uygulayıcılara kolaylık sağlayan bir tarzda
düzenlenebilmesi için önergemizi sunmuş bulunmaktayız. Şimdi,
24üncü maddeyi ben size okuyacağım, arkasından da bizim
değişiklik önergesini okuyacağım, hangisini daha iyi
anladığınızı da size soracağım. Ona göre de
vicdanınıza hitap ederek önergenin kabulü konusunda gereğini
yapmanızı rica edeceğim.
Şimdi, 24üncü maddeyi lütfen dikkatle dinleyin: Genel
işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede veya
ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak
karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları içeren
sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme
yetkisi içeren kayıtlar yazılmamış sayılır.
Değerli arkadaşlarım, bu kadar uzun, bu kadar tekrarlı ve
bu kadar karışık bir anlamı birbiri içerisine sıkıştıran
bir başka metin düzenlenmesi yarışması olsa bundan daha
kötüsü olmazdı. Önergemiz de şu: Düzenleyene tek yanlı olarak
ve karşı taraf aleyhine sözleşmenin bir hükmünü
değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi içeren genel
işlem koşulları yazılmamış sayılır. Bu
derecede sadeleştirilmiş, yalın bir anlatımla maddenin
değiştirilmesini talep ediyoruz.
Elbette ki bu bir öneridir, kabulü de
ağırlıklı olarak iktidar partisine mensup
milletvekillerinin takdirine bağlıdır ancak daha önceki 23
maddenin görüşmelerinden anlaşılmıştır ki parmak
usulü, hak ve hukuk yerine, adalet yerine, kanunu iyi bir şekilde
oluşturma, olgunlaştırma düşüncesi yerine, alınan
işaretle oy kullanılarak bunun reddedileceğini tahmin ediyoruz.
O takdirde, karşımıza şu sorun çıkıyor: Bu kanun,
Borçlar Kanunu mu? Evet. O zaman, böyle sorumsuz bir anlayış ile milletvekilliği
vicdanını vicdani değerlerine değil de verilen
işaretlere göre kullanma anlayışını şuna
değiştirmemiz lazım, değiştireceğimiz konu:
Değerli milletvekilleri, bu kanun uygulanırken, Borçlar Kanunu
uygulanırken, İzmirin Torbalı ilçesinde bir ayda 62 kişi
intihar etmiştir. Bu intiharların sebebini araştırmak
gerekir. Borçlar Kanununun yüklemiş olduğu alacak ve verecek
meselesinin, piyasa ekonomisinin bozulması neticesinde, insanların
canına kıyacak kadar sıkıntıya düştüğü,
canından bezdiği bir ortama getirilmesinin sorumluluğunu da bu
Meclisin üstlenmesi ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu intihar vakaları
toplumdaki bir çatlamanın, sosyal bütünlüğün bozulmasının
ve ahde vefa, sözleşmeye riayet etme gibi kuralların ortadan
kalktığı, onun yerine vahşi düşüncelerin, vahşi
iradelerin hayata geçerek insanları canından
usandırdığı, canından
bıktırdığı bir ortam yaratmıştır.
İşte, bu ortamda Hükûmetin, bunun ortadan kaldırılabilmesi
için tedbir alması gerekirken, bunun ortadan kaldırılması
için ortak aklı yaratmayı becermesi gerekirken, ortak aklı
yaratabilmek için de sosyal mutabakatı sağlaması gerekirken,
sosyal mutabakatı da milletin temsilcilerinden yani muhalefet
milletvekillerinden de bekleyebilecek yol ve yöntemleri geliştirmesi
gerekirken inatla, ısrarla ve Benim dediğim dedik.
anlayışıyla bir dayatma içerisinde bulunmasını
yanlış görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
FARUK BAL (Devamla) Bunu milletimizle paylaşıyoruz. Bu
yanlışın tek bakış açısı açısından
çıkacak bir yasa ile yeni çatlamalara, yeni kargaşalara ve hukukun
hafızasının ortadan kaldırılacağı bir
neticeye gideceği konusunda uyarıyoruz.
Temenni ediyoruz ki ortak akıl yaratılabilir. Milletimize
huzur ve güven içerisinde uygulayabileceğimiz ve sosyal hayatın her
alanında uygulanacak olan olgunlaştırılmış bir
Borçlar Kanunu armağan etme imkânı hasıl olur diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar
Kanunu Tasarısının 24. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
Madde 24- Düzenleyene; genel işlem koşulları
içeren sözleşmenin bir hükmünü tek yanlı olarak ve karşı
yan aleyhine değiştirme ya da yeni düzenleme yapma yetkisi veren
kayıtlar geçersizdir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Ben
konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 24üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Öncelikle
saygıyla selamlıyorum tüm Meclisi ve
vatandaşlarımızı.
Aslında, Sayın Bal az önce 24üncü maddeyi
açıkladı. Gerçekten, hukukçu olmayan arkadaşlarımız
belki bu konuyu yeterince fark edemeyebilirler ama Komisyon sırasında
gerek Başkanımız gerek Hocamız ve diğer hukukçu arkadaşlarımız
Ki Sayın Bakan yok, bugün Sağlık Bakanımız burada. O kadar
yoğun Türkiyede gündem varken Sayın Bakanın hukukla ilgili,
Borçlar Kanunuyla ilgili bir kanunda Hükûmeti temsil etmesi de gerçekten
takdire şayan bir olay. Yani Hükûmette başka bir bakan, hukukçu bir
bakanımız yok muydu orada bulunsun! Onu da takdirlerinize
bırakıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Gerçekten, çok uzun bir cümle değerli arkadaşlar, tek
cümle, arada hiçbir şey yok. Okuduğunuz zaman, ben de hukukçuyum,
değerli grup başkan vekili arkadaşlarımız, AKPnin
Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarımız var, kesinlikle bu maddeyi
anlamaları çok zor, en az 2-3 kez okumaları gerekiyor. Biz ne
yaptık? Yine bu cümlenin hiç içeriğini değiştirmeden,
aynı anlamda, aynı mahiyette olmak kaydıyla, kısalttık
ve daha anlaşılabilir hâle getirdik. Sayın Komisyon Başkanımızın
aslında önergemizi değerlendirmesi gerekeceğini düşünüyorum
ama Katılmıyoruz. dediler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, genel işlem
koşullarını değiştirme yasağını
içeriyor bu önerge. Ben, Sayın Bal okuduğu için tekrar, mevcut
24üncü maddeyi okumak istemiyorum ama bizim önergemizde Düzenleyene; genel
işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü tek
yanlı olarak ve karşı yan aleyhine değiştirme ya da
yeni düzenleme yapma yetkisi veren kayıtlar geçersizdir. şeklindeki
cümle çok daha anlaşılabilir bir cümle ve bunu da Genel Kurulun
takdirine sunuyorum.
Ben, önergemizin en azından -Komisyonda kabul edilmemekle
beraber- Genel Kurulda kabul edilebileceğini umuyorum.
Az önce, değerli sözcüler konuşurken, AKP sözcüsü
arkadaşlarımız da hak, hukuk, adalet sözcüklerini çok fazla
kullandılar ama Türkiyede neler yaşanıyor, hele hele hukuku
uygulamakla birinci derecede sorumlu olan yargıçlar, savcılar göreve
başlarken hangi usuller, hangi yöntemler uygulanıyor; bu konuda,
Sayın Adalet Bakanımız burada yok -o olsaydı çok daha iyi
olacağını düşünüyorum- ama gıyabında bir
örneği sizlerle paylaşmak istiyorum, söylenenlerle burada
yaşananlar arasındaki çelişkiyi de aktarmak adına: Bir
hukuk öğrencisi hâkimlik sınavlarına 3 kez değişik
dönemlerde girmiş, yazılı sınavı her üçünde de yüksek
puanla kazanmış, mülakata davet etmişler fakat her nedense
mülakat sonunda bu aday arkadaşımız bir türlü hâkimlik
mesleğine atanmamış, her seferinde olumsuz yanıt verilmiş.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Bıyığı badem
değil diye.
TURGUT DİBEK (Devamla) Tabii, o da merak etmiş,
demiş ki: Niye böyle oluyor? Mülakatta da bir sorun yok, mülakatın
da çok başarılı geçtiğini kendisi de görüyor. Bilgi Edinme
Kanunu çerçevesinde Bakanlığa yazmış Niye ben
atanmıyorum? diye. Kendisine yanıt vermiş Bakanlık.
Verilen yanıtlar burada, onlardan birkaç kısmını, tabii,
birkaç paragrafı da okumak isterim. Hakkında bir güvenlik
soruşturması yapılmış, hem güvenlik şube
yapmış hem İstihbarat Daire Başkanlığı
yapmış. Verilen yanıtlarda, değerli arkadaşlar, bu
adayla ilgili olarak şu söyleniyor, Güvenlik Dairesi
Başkanlığı diyor ki: Bu kişi hakkında arşiv
araştırması yapılması talebinde bulunulmuş
işte- kendisinin yapılan arşiv araştırmasında
güvenlikle ilgili konularda ilişik kaydına
rastlanılmamıştır. İstihbarat Daire
Başkanlığı da şöyle diyor: Evet, biz de
araştırdık, biz de baktık, öğrenciyken bazı
toplantılara katıldığına dair duyumlar var ancak bu
duyumlar yapılan çalışmalarda teyit edilemediğinden
herhangi bir kaydına da rastlanılmamıştır. Yazılı
metni burada, Sayın Bakanımıza, Komisyona da verebilirim bunu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kişi
hakkında güvenlikte de hiçbir şey yok. Kendisine en sonunda şu
yazı yazılmış, denmiş ki: İşte, siz bize
soruyorsunuz niçin atanmadığınıza dair. İşte, hakkınızdaki
güvenlik evrakları bunlar. Hakkınızda herhangi bir ne arşiv
kaydı vardır ne de istihbari olarak herhangi bir kaydınız
vardır yani bunlarla alakası yoktur atanmamanızın, normal
mülakat çerçevesinde siz atanmadınız. Mülakat
değerlendirmesiyle ilgili de biliyorsunuz, daha evvel yönetmelik hükümleri
gereği yapılan o mülakat işlemi daha sonra, geçen dönem, yani
geçen yıl buradan çıkan kanunla yasal hâle gelmişti.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu kişi, Tunceli
Çemişgezek doğumlu, ismi de Mahir. Şimdi, ben şöyle bir
baktım, tabii, kişiye bakıyorsunuz, hiçbir şey yok, çok
güzel, yüksek notları var. Ben kendisini tanımıyorum, hiç
bilmiyorum, Ankarada ikamet eden bir vatandaş, Türkiye Cumhuriyetinin
bir vatandaşı. Hani Sayın Başbakan sık sık diyor
ya, proje, en sonunda millî birlik
Millî birlik projesine dönüşen
birtakım söylemler var: Türkiye'nin her yeri, Türkiyedeki tüm
vatandaşlarımız eşittir bizim için, kutsaldır. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
TURGUT DİBEK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu kişiye bakmışlar ben kendi yorumumu
açıklıyorum, hiçbir şey yok çünkü, evrakları da
vereceğim- ya demişler, bu Tunceli doğumlu. Kamer Genç de burada
yok, burada olsa belki daha anlaşılabilir olurdu. Ya, Tunceli Çemişgezek,
ismi de Mahir yani olsa olsa demişler, bunun bize pek faydası olmaz,
bundan sorun gelir. Yani, anası babası düşünememiş bu
vatandaşımızın, bu öğrenci
arkadaşımızın ismini Recep ya da Abdullah koysun, ileride
bir sorun çıkmasın diye. Ama böyle bir düzenleme, böyle bir
değerlendirme yapıldığı çok net ortada. İleriye
dönük olarak bu arkadaşımız bu göreve hâkim olarak
atanırsa, az önce tüm sözcülerin belirttiği gibi, hukuka,
bağımsızlığa, yargı
bağımsızlığına gölge düşürmeden bu görevini
yapar, biz de kendisinde yarın öbür gün sıkıntı
yaşarız demiş arkadaşlar, mülakat komisyonundaki
arkadaşlar. İstihbarattan da demişler ki, ya bir şey yok
ama siz almayın bunu, diye oraya bir şey koymuşlar.
Değerli arkadaşlar, gerçekten çok üzüntü verici bir
olay. Türkiyede bunlar da yaşanıyor. Bunları
arkadaşlarımız konuşurken lütfen bunları da görsünler
diyorum. O millî birlik projesi söylemleriyle bunlar hiç
çakışmıyor değerli arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dibek.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var.
Yoklama talebinde bulunan milletvekili
arkadaşlarımı tespit edeceğim:
Sayın Anadol, Sayın Ünlütepe, Sayın Öğüt,
Sayın Öztürk, Sayın Durgun, Sayın Emek, Sayın Küçük,
Sayın Güner, Sayın Keleş, Sayın Ertemür, Sayın
Coşkuner, Sayın Çöllü, Sayın Çakır, Sayın Ekici,
Sayın Okay, Sayın Aydoğan, Sayın Köse, Sayın Özer,
Sayın Süner, Sayın Ramazan Kerim Özkan, Sayın Barış.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkanım, müsaade eder
misiniz?
BAŞKAN Buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Biraz önce konuşan Turgut Bey
arkadaşımız Tunceliyle ilgili bir vatandaşın isminden
söz ederken Kamer Bey de yok burada. dedi. Biliyorsunuz ben devamlı
devam ediyorum ama tabii ki devamlı da burada olmak zor.
Yalnız, Turgut Beyin o Mahir Demirle ilgili dile
getirdiği konuyu gayet iyi biliyorum. Mahir Bey yalnız değil,
Tuncelili, yüksekokul okuyan binlerce öğrenci -yani binlerce belki fazla
ama yüzlerce öğrenci- kaymakamlık imtihanında, hâkimlik ve
savcılık imtihanında en yüksek puanları alıyorlar,
maalesef sözlüde eleniyorlar.
Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) Sayın Başkan, buradan duyamadık,
kürsüden anlatsın.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama uygun görürseniz eğer
BAŞKAN Sayın Gençin dışarıda
olduğu bir zamanda
Yani, köşesine baktı, onun için Yok. dedi.
Teşekkür ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar
Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinde yer alan içeren
kayıtlar ibaresinin veren kayıtlar şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Madde metninin daha açık ve anlaşılır
olması ve ifade düzgünlüğünün sağlanması amacıyla bu
değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde 24üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
25inci maddenin
başlığını okutuyorum:
V. İçerik denetimi
MADDE 25-
BAŞKAN Madde üzerinde iki adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
25. maddesinde bulunan koşullarına kelimesinin
şartlarına şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır İzzettin
Yılmaz
Konya
Mersin Hatay
Osman
Ertuğrul Rıdvan
Yalçın
Aksaray Ordu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321
Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 25.
maddesinin aşağıdaki şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Ensar
Öğüt Turgut
Dibek
Mersin Ardahan
Kırklareli
Rasim
Çakır Ali Oksal Rahmi Güner
Edirne Mersin Ordu
Madde 25- Genel işlem koşullarının dürüstlük
kurallarına aykırı olacak şekilde karşı
tarafın aleyhine hükümler konulamaz.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz değerli Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutayım?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Öğüt konuşacaklar.
BAŞKAN Buyurun efendim.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türk Borçlar Kanununun
25inci maddesi üzerinde vermiş olduğum önerge hakkında
konuşma yapacağım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu borçlar kanunu geçerken en çok
ilgilendiren konu vatandaşlarımızın borçlarıdır.
Ona gelmeden önce kira ve kiracıyla ilgili konular var. Bu konuda çok
büyük eksikler olduğunu tespit ettim. Şöyle ki: Özellikle
yabancı yatırımcılar veya yerli
yatırımcıların gelip iş merkezi veya buna benzer
merkezler yaptığı zaman kiraya verip on yıl içerisinde
kiranın geri dönüşünü yani finansın geri dönüşünü
sağlamak için yapmış oldukları hesaplar
dolayısıyla Türkiyeye yatırım yapıyorlar. Ama bu,
çıkan kanunlarda kiracıyla kiralayan arasında büyük problemler
oluşturduğu için bu kanun tasarısının içinden
çıkılmaz. O bakımdan bazı maddelerin
çıkartılması lazım. Onu ben bütün grup başkan
vekillerine vermiş oluyorum. Ancak ben, vatandaşların borcuyla
ilgili konuşacağım.
Değerli arkadaşlar, eylül ayında, biliyorsunuz, her
tarafta denize girilirken Ardahan, Ağrı, Kars, Erzurum, Bayburt,
Gümüşhane, o bölgede kar yağdı ve 15 santim kar yağdı,
insanlar mahsulünü toparlayamadan, tarlasını, çayını,
harmanını toparlayamadan 15 santim kar yağdı ve
bakanlık görevlileri, Tarım Bakanlığı yetkilileri
orada tutanaklar tuttular ama şu ana kadar kimseye bir kuruş para
ödenmedi. Çiftçi borçlu, esnaf borçlu, çiftçi Ziraat Bankasına olan
borcunu ödeyemiyor, tarım kredi kooperatifine olan borcunu ödeyemiyor.
Şu anda çiftçinin evine haciz var, evini satıyor; evini sattığının
dışında traktörüne haciz var. Borçları ertelensin. dedik,
o da yapılmadı. Yani şimdi bu Tarım
Bakanlığı ne işe yarar, vatandaşı borcundan
öldürmeye mi çalışıyor? Şu anda Ardahan Posofun Ilgar
Dağı ve Şavşata bağlı Sahara Dağından
kar yağışı nedeniyle geçiş sağlanmıyor,
yollar kapalı ama biz, burada herkes iyi, koltuklarda rahat oturuyor ama
vatandaş orada, Doğu Anadoluda perişan bir durumda.
Şimdi, sizden istirham ediyorum: Bu milletvekilleri ne
işe yarar, niye seçildik buraya geldik, bu bakanlık ne işe
yarar? Şimdi, ilgisi olmayan bir Bakanımız oturmuş buraya.
Borçlar Kanunu ama Sağlık Bakanı oturmuş buraya. Biraz
sonra arkadaşlarımız anlatacak. Ben isterdim ki Borçlar Kanununu
erteleyecek veya çiftçinin, esnafın borcunu erteleyecek, esnafı
cezaevinden çıkartacak kanun tasarıları da buraya gelsin.
Şimdi, esnaf perişan durumda arkadaşlar.
Dışarıda esnaf kalmadı, esnafın çoğu nerede
biliyor musunuz? Cezaevinde, cezaevinde. Evet, belki sizin tuzunuz kuru, bütün
esnaf cezaevinde. 3 lira, 5 lira çekini yazdırmış, cezaevine
girmiş, esnafın işi bozulmuş. Esnafın işi
bozulmuş, o yetmiyor, bakın, içeri giren esnaf
dışarıda ülkeye katma değer de kazandıramıyor
çünkü adamı içeri atıyorsun, cezaevine; cezaevine düşen esnaf
-bu defa işi bozuluyor- devlete vergi ödeyemiyor, borcunu da ödeyemiyor.
Şimdi alacaklı da alacağını alamıyor, devlet de
alacağını alamıyor. O zaman ben istirham ediyorum,
Sayın Hükûmetten rica ediyorum: En kısa zamanda bu çek yasası
gelsin, esnafı cezaevinden kurtaralım. İnanın çok zor
durumda insanlar. Ben onu biliyorum, siz de biliyorsunuz. Durmadan bize
mesajlar geliyor. Esnaf perişan oldu. Çocuğum yetim kaldı.
diyor, Çocuğumu okutamıyorum. diyor, İşim bozuldu.
diyor, Borcumu ödeyemiyorum., Devlete vatandaşlık görevimi yerine
getiremiyorum. İnanın, bir esnaf bana geldi, dedi ki: Arkadaş,
cezaevlerinde yer kalmadı, üst üste yatıyoruz. 10 kişilik
koğuşta 18 kişi yatıyoruz. Bu, insan haklarına da
aykırı arkadaşlar. Lütfen, sizden rica ediyorum: Bu çek
yasasını getirin ve bir an evvel
. Bakın, MHP Grubu da CHP Grubu
da AKP Grubu da DTP Grubu da desteklesin, hep beraber bu işi bitirelim
gitsin.
Şimdi, değerli arkadaşlar, en önemlisi şudur:
Hayvancılık bitti, Türkiyede hayvancılık bitti. Kurban
bayramı geliyor, gidin bakalım hayvan kaç para? Çünkü yerli üretim
olmadığı için, düve ve
ineği kestiği için, vatandaş sattığı için, üretim
yapamadığı için hayvan sayısı azaldı, fiyatlar da
çıktı, doğru. Ama bunun tedbirini almak için yedi
yıldır burada yalvarıyoruz. Yedi yıldır diyoruz ki:
Ya şu besicilerin durumu perişan. Gelin bunun Ziraat Bankasına
olan borçlarını, tarım kredi kooperatifine olan
borçlarını iyileştirelim, faizi silelim, anaparasını
beş yıla bölelim. diyoruz ama bunu kimseye kabul ettiremedik. Yedi
yıldır bu işi yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Şimdi, bu Tarım Bakanı
ne iş yapar? Onu bana söyleyin. Yedi yıldır Türkiyede
hayvancılık gelişti mi geriye mi gitti? Bunun bir
cevabını verin. Erkekseniz gidin, hayvan pazarlarını
dolaşın. Kars hayvan pazarına gidin. Karsta 400 bin hayvan
vardı, 230 bine indi. Ardahanda 360 bin hayvan vardı, 150 bine indi.
Yahu, hayvan kalmadı, tarım bitti. Yani Tarım ve
Hayvancılık Bakanı ne iş yapar; ben bunu bilemiyorum,
anlayamıyorum da.
Peki, kar yağıyor, dolu yağıyor, insanlar
perişan, mahsulü tarlada kalıyor. Gelin kardeşim, hiç olmazsa
insanların borçlarını erteleyin. Traktör almış, yem
bitkisi, kredi almış, bankalara borcu var. Bunu da
yapmıyorsunuz. Yani, kazı yolar hesabı, kazı yolarak hiçbir
şey yapamazsınız. Bugün hayvancılık bitmiştir.
İşte, önümüzdeki Kurban Bayramında göreceksiniz çoğu
vatandaşımız belki de Kurban Bayramında kurban
alamayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Başkanım, hemen
toparlıyorum.
Bu nedenle, ben rica ediyorum, Hükûmet acilen -istirham ediyorum-
çiftçi borçlarını ertelesin, iyileştirsin, çek
yasasını getirsin ve cezaevinden esnaflarımızı
çıkaralım. Ülkede açılımı ve barışı
böyle sağlamış oluruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Karar yeter sayısı,
Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamam, karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 25. maddesinde bulunan Koşullarına
kelimesinin şartlarına şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Sayın Komisyon önergeye katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında bu maddenin 21inci madde içinde yer
almasına ilişkin görüşümüzü açıklamak üzere
huzurunuzdayım.
Değerli arkadaşlarım, özel hukuk alanında
kanun yapılırken:
1) Önce hak tespit edilir.
2) Bunun karşılığında mükellefiyet tespit
edilir.
3) Arkasından da müeyyide tespit edilir.
Şimdi 25inci maddeye bakalım: Genel işlem
koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak,
karşı tarafın aleyhine ve onun durumunu
ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.
Konulursa ne olur? Müeyyide yok. Demek ki temel özel borç ilişkilerini
düzenleyen ağır bir kusur yapılmış. Bunun müeyyidesi
yok mu? Var. Bunun müeyyidesi 21inci maddenin içerisinde.
25inci maddede yazılı, ayıplı ifadeleri
taşıyan genel işlem koşulları
yazılmamış sayılır. 21inci maddenin içinde. O
zaman 25inci madde nerede olması gerekir? Müeyyidenin olduğu yerde
olması gerekir. 21inci maddede görüşmeler yapılırken
25inci maddedeki bu hükmün 21inci maddeye birinci fıkra olarak
taşınması gerektiğine ilişkin önerge vermiştik.
Bu önerge AKP Grubunun parmak demokrasisiyle reddedildi; o reddin acı
sonucunu bugün, burada yaşıyoruz.
İleride hukuk uygulayıcıları elbette ki Meclis
zabıtlarına bakacaklar. Bakacaklarını bildiğim için
ifade ediyorum ki müeyyidesiz olan bu 25inci madde hukukta ciddi
tartışmalar yaratacaktır. Belki uygulayıcıları
zorlayarak 21inci maddedeki yazılmamış sayılma
müeyyidesini bu konuşmamızla imkân dâhiline getirmiş oluruz diye
düşünüyorum. Fakat bu kadar belirgin, açık, bu kadar hukuk
tekniğine uygun önergenin reddedilmiş olmasını bundan
sonraki önergelerimizin de reddedileceği anlamına yoruyorum ve
dolayısıyla ortaya çıkacak Borçlar Kanunu sosyal hayatın
tüm kesimlerine, her bireyine, her gün en az 5-10 defa uygulayarak tatbik
edilecek bir yasa olduğu için, Sayın Bakandan ve Sayın Komisyon
Başkanından, bu yasanın ortak aklın yaratılarak,
sosyal mutabakat temin edilerek, gruplar arasında uzlaşılarak
çıkarılmasına dair teklifimi tekrarlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının yüzde
70inden fazla bir bölümü zaten eski kanunun tekrarı
anlamındadır. Bizim itirazımız, yüzde 70 içerisinde herkes
tarafından bilinen, herkes tarafından anlaşılan kelimelerin,
ıstılahların, hukuki tabirlerin anlaşılmaz, içine ne
anlam yükleneceği belli olmayan birtakım yeni uyduruk kelimelerle
bezenmiş olmasıdır, birinci itirazımız bunadır.
Bunu zaten AKP Grubundan çok sayıda milletvekili de doğru ve
haklı olduğunu beyan ediyor. İkinci itirazımız ise
Borçlar Kanununun tüm maddelerinin değiştirilmesi suretiyle seksen
üç yıllık uygulamasında oluşmuş olan hukuk
hafızasını ortadan kaldırmak, Yargıtayın,
doktrinin ortaya koymuş olduğu Borçlar Kanunuyla ilgili
içtihatları ve bilimsel görüşleri ortadan kaldırmak veya
uygulanamaz hâle getirmek veya tartışılır hâle getirmek
gibi vahim bir sonuç doğuracaktır. Bu vahim sonucu sadece Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz ifade etmiyoruz, bunun bir hukuk cinayeti
olduğunu ifade ediyorlar, sıradan insanlar değil hukuk
profesörleri ifade ediyorlar, hatta Komisyonun içerisinde bulunan hukuk
hocaları bunun bir hukuk cinayeti olduğunu ifade ediyor. Ben bir kez
daha bu cinayete ortak olmayacağımızı buradan beyan
ediyorum. İç Tüzükün elverdiği her imkânı kullanarak bu
cinayetin önüne geçmek için topyekûn Milliyetçi Hareket Partisi olarak engel
olacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında
Borçlar Kanununun uzlaşmayla, çok kolay bir şekilde çıkarılması
mümkün. Fakat bugün
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Devamla) Toparlıyorum efendim.
Bugün saat 13.00ten itibaren görüşülmesi mümkün hâle
gelebilecek Borçlar Kanunu, aradan üç saat geçmesine rağmen, henüz
görüşülmeye başlanamamıştır. Dolayısıyla, bu
sosyal mutabakatı temin ederek aslında bu toplumun
borçlanmış kesimlerine hizmet etmeniz gerekirken, hukuka yepyeni
tabirler ile yeni tabirler ekleyerek borçlanmış kesimin
sorunlarını halletmek için Hükûmetin ve bu Meclisin mesai sarf etmesi
gerekirken havanda su dövmenin âlemi yoktur diyor, önergemizi yüce Meclisin
takdirine saygıyla sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 25i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 26yı okutuyorum:
F. Sözleşmenin içeriği
I. Sözleşme özgürlüğü
MADDE 26-
BAŞKAN Madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 26. maddesinin; Madde alt
başlığında yer alan Sözleşme özgürlüğü ibaresi
yerine Sözleşmenin konusunu belirleme serbestisi ibaresinin
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır İzzettin
Yılmaz
Konya Mersin Hatay
Rıdvan
Yalçın Osman
Ertuğrul
Ordu Aksaray
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının
26. maddesinin kenar başlıklarının ve madde metninin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Metin
Arifağaoğlu Hüsnü
Çöllü
Mersin Artvin Antalya
Turgut
Dibek Tansel
Barış
Kırklareli Kırklareli
F. Sözleşmenin Konusu ve İçeriği
1. Sözleşme yapma özgürlüğü
Madde 26 : Sözleşmenin tarafları, bir sözleşmenin
konusu ve içeriğini yasada öngörülen sınırlar içinde özgürce
belirleyebilirler.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN Sayın Öztürk, siz mi
konuşacaksınız?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Evet.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi adına
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, görüşülmekte olan Borçlar Kanunu
Tasarısı temel bir hukuk metnidir. Bu temel hukuk metni burada
görüşülürken, elbette ki hukuksal konular
tartışılacaktır. Ancak bu hukuksal konuların
tartışılması sırasında Hükûmeti temsilen burada
hukukçu bir bakanın bulunmasından öte hukukla ilgisi olmayan
Sayın Sağlık Bakanının burada bulunmuş
olması, üstüne üstlük Türkiyede domuz gribi fırtınasının
estirildiği bir ortamda burada bulunmuş olması, AKP Hükûmetinin
hukuka ne kadar saygılı
davrandığının somut göstergesi olsa gerek diye
düşünüyorum.
Sayın Bakan bizim önergemize katılmadı. Ancak
Sayın Bakanın hangi hukuki bilgisiyle bu önergeye katılmadığını
da anlayamadım.
Değerli arkadaşlarım, bu dönemde, tabii ki, hukukun
takla attırıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Hukukun yürütme organının önünde, siyasetin önünde diz
çöktürüldüğü bir süreç yaşıyoruz.
Tabii ki, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Suat
Kılıç sabahtan beri ve dün burada yapılan
konuşmalarında meselenin usul meselesi
olmadığını, üslup meselesi olduğunu söyledi ama bu
kürsüde bir AKP Grup Başkan Vekili bir muhalefet milletvekiline hakaret
edebilecek kadar ileri gidebildi. Üsluptan bahsedenlerin önce kendi
üsluplarını düzeltmeleri gerekir. Dünden beri bu Mecliste
yaşanan ve Meclisin çalışılamaz hâle getirilmesinin tek
sorumlusu AKPdir, AKP grup başkan vekillerinin bu
tavırlarıdır.
Değerli arkadaşlarım, bir hukuksal
anlayışla, çağdaş bir hukuk anlayışında
yasanın tanıdığı bir hakkı
kullandığı nedenle insanların suçlanması diye bir
şey, olay söz konusu değildir. İnsanlar yasanın kendisine
tanıdığı hakları kullanıyor diye suçlanan bir
anlayış olsa olsa çağdışı, totaliter, otoriter,
faşist diktatörlüklerde olur.
Anayasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde toplantı ve karar
yeter sayısının nasıl olacağını
söylemiş. Anayasamızın 96ncı maddesi bu Meclisin en az
üçte 1 sayıyla toplanabileceğini öngörmüş, bu da 184
milletvekili yapar. Karar alınırken de en az 139 milletvekiliyle
karar alınabileceğini söylemiş. Bunlar Anayasanın
hükümleri. Meclis İç Tüzüğümüzün 57nci maddesinin ikinci
fıkrası 20 tane milletvekiline toplantı yeter sayısı
olup olmadığını isteme hakkı tanımış.
Yine bir milletvekiline karar yeter sayısı olup
olmadığını isteme hakkı tanınmış.
Şimdi, Anayasayla, Meclis İç Tüzüğüyle güvence altına
alınan ve yasanın tanıdığı bir hakkı kullanıyor
diye milletvekillerinin suçlanması çağ dışı bir hukuk
anlayışı değil midir? Bu hukuk anlayışı olsa
olsa AKPye yakışır değerli arkadaşlarım, AKPnin
burada ahkâm kesen, Cumhuriyet Halk Partisine, MHPye, DTPye,
kısacası muhalefete akıl veren, ancak kendi gruptaki
milletvekillerini bu temel yasalar burada görüşülürken bir türlü
hazır edemeyenlere yakışır. Burada öncelikle sorumluluk, bu
Meclisin çalıştırılmamasında sorumluluk 139 tane
milletvekilini dahi hazır edemeyen AKP Grubunundur.
AKPliler alıştılar gece yarıları
önergelerle yasa yapmaya. AKP Grup Başkan Vekili, Meclisin muhalefet
milletvekillerine bu kürsüden hakaret edebilen Sayın Elitaş, acaba
Meclis milletvekilleri Genel Kurulda olmadan mı yasa çıkartmak
istiyor? Buna alıştılar tabii, milletvekillerinin haberi
olmasın istiyor. Kendisi bu kürsüde konuşurken AKP
sıralarında 44 tane milletvekili vardı.
Değerli arkadaşlarım, hukuka saygıdan
bahsedenler önce hukuka saygıyı kendisi gösterecekler. Bugün hukuka
saygı göstermeyenler yarın bu hukuksuzluk ortamında kendileri
boğulacaklardır. Bugün iktidar olanlar yarın pekâlâ muhalefet
olabilir. Üslupların, elbette ki doğru konuşulması
lazım, elbette ki insanların birbirlerini kırmamaları
lazım ancak, bu Meclis kürsüsünde AKP grup başkan vekilleri
uzlaşmamayı bir ilke hâline getirmişlerse, AKPnin uzlaşmadan
anladığı muhalefet partisi milletvekillerinin AKPnin
dayattığı her öneriyi koyun gibi kabul etmek
anlayışıysa, biz böyle bir uzlaşmadan yana değiliz
değerli arkadaşlarım. Bakın, hukuk bu dönem çok yaralar
alıyor, hukuk gerçekten zedeleniyor. Hukukun
saygınlığına gölge düşürmememiz lazım.
Parlamentonun saygınlığını yüceltmek demek, ikide bir
Parlamentonun millet iradesinin tecelli ettiği organ olduğunu
söyleyip durmakla olmaz, onun gereğini yapmakla olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Öztürk.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, hakaret ediyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Ben kimseye hakaret etmem, benim
üslubumda hakaret olmaz. Siyasi ve hukuki konuşurum ben.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu Meclis
kürsüsünde bugüne kadar yapılan işlemlere bakın. Bugüne kadar bu
Parlamentonun niye çalıştırılamadığının
örneklerine bakın. Bugün halk, iktidar görevini, Parlamentoyu
çalıştırma ve devlet gücünü kullanma yetkisini AKPye
vermiştir. AKP kendi yanında olan yasaları yaparken kendi
yandaşlarına çıkar sağlarken devlet gücünü kullanıyor
da 338 milletvekili olmasına rağmen, bu Parlamentoda asgarisinden 139
milletvekilini niye hazır edemiyor değerli arkadaşlarım?
Bunların sorumlusu muhalefet değildir. Biz -tekrar ediyorum bu kürsüden- AKPnin hukuk
dışı, hukuksuz anlayışlarına boyun
eğmeyeceğiz, bunlara direneceğiz. Türkiyeye
sardığınız hukuksuzluk hastalığını bu
Meclise bulaştırmayacağız değerli
arkadaşlarım.
Çok açık ve net önergemiz; sözleşme özgürlüğü
olmaz, sözleşme yapma özgürlüğü olur. Bunu herkes bilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Ebedî muhalefet!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Dolayısıyla,
getirdiğimiz değişiklik önergesi de sadece ve sadece cümlenin
daha iyi anlaşılabilmesi, metnin daha sade, daha akılda
kalır ve daha doğru olmasına yöneliktir. Mevcut tasarıda
-baktığımız zaman- sözleşme özgürlüğü deniliyor
ve Bu sözleşmenin içeriği
deniliyor. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, sözleşmenin konusuyla içeriği
farklıdır. İçerik kelimesinin
karşılığı kapsamdır, kapsamın karşılığı
içeriktir; konu, içerik demek değildir. Dolayısıyla, bunlar
birbirinden farklı şeylerdir. Hiç olmazsa, Türkçeyi bilmiyorsak 1
tane dil uzmanı getirelim, bu kanunlar yapılırken o dil
uzmanından bari görüş alalım değerli
arkadaşlarım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunup, karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip üyelerimiz arasında ihtilaf var. Elektronik cihazla
oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 26. maddesinin; madde alt
başlığında yer alan Sözleşme özgürlüğü ibaresi
yerine Sözleşmenin konusunu belirleme serbestîsi ibaresinin
yazılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Bakanın ve Sayın Komisyonun
Katılmıyoruz. beyanı üzerine, niçin
katılmadıklarını sorma hakkım yok buradan ama biraz
sonra ifade edeceğim sebeplerle, ne kadar mantıksız bir sonuç
ortaya çıktığını sanıyorum kendileri de takdir
edeceklerdir.
Değerli arkadaşlarım, bu özgürlük kelimesi, her
derde deva olan, her yerde kullanılan, ne anlama geldiği çoğu
zaman fark edilmeyen
Sayın Başkan, beni arkadaşlar dinleyecek mi ya da
sohbet edeceklerse ben ineyim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Saygıdeğer
arkadaşlarım, lütfen sükûneti sağlayalım.
Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu
özgürlük kelimesi, her derde deva bir ilaç gibi, ilgili ilgisiz her yerde
kullanılan, kullanıldığı çok yerde de içerdiği
anlam yüklenemeyen özürlü bir kelime hâline gelmiştir. Bunun aslı,
tabii bizim dilimizde çok beliğ bir şekilde, çok güzel bir
şekilde kullanılmıştır. Ne efsunkâr imişsin ey
didar-ı hürriyet/Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten
kelimesindeki hürriyet ile Borçlar Kanununda görüştüğümüz maddedeki
özgürlük kelimesi aynı anlamda kullanılıyor. Oysa, Namık
Kemalin şiirindeki özgürlük ile 26ncı maddedeki özgürlük aynı
mı? Değil. 26ncı maddedeki özgürlük nedir? Sözleşmenin
kapsamını belirleme serbestisidir. Maddeyi ben size okuyayım,
Sayın Bakan ve Sayın Komisyon da, bunun özgürlük mü yoksa bir
serbestî mi olduğunu bir daha tetkik etsinler.
Maddenin özü şu arkadaşlar: Taraflar, bir
sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde
özgürce belirleyebilirler. Neyi belirliyor? Sözleşmenin içeriğini
belirliyor. Neye göre belirliyor? Serbestçe belirliyor. O zaman, bu
özgürlüğü kelimesini maddenin başına koymakla modern bir kanun
mu yaptığımızı zannediyoruz? Borçlar Kanununu
yenilediğimizi mi zannediyoruz? 21inci yüzyılda sosyal hayatın
her alanında uygulanacak, her insanın biri diğeriyle
yaptığı işlemin özünü teşkil edecek olan bu maddeye
özgürlük kelimesini koymakla, 21inci yüzyıldaki borç-alacak
ilişkilerine çağdaş bir görünüm mü getirilmiş sayılıyor?
Bunların hiç birisi değil. Dolayısıyla, burada bir abesle
iştigal vardır, bu Meclis abesle iştigal etmez, abesle
iştigal etmeyeceğini varsaydığımız Meclisimizin
değerli milletvekillerinin mahkemei kübrâsına bu hususu takdim
ediyoruz. Önümüzde bu yasayı uygulayacak yargıçlar, Yargıtay, bu
konuyla ilgilenecek olan hukuk adamları, bu kanunun uygulanmasından
borçlu veya alacaklı durumuna gelecek 70 milyonun hepsinin günahı,
vebali sizin üzerinizdedir. Bunu tartacak da parmak işareti değildir.
Her vekile Canabı Allah, yarattığı mahlukatın en
şereflisi olarak, insan olarak bir mahkemei kübrâ vermiştir.
İşte o mahkemei kübrâ vicdanınızdır. Talimatla
değil, işaretle değil, parmakla değil, mahkemei
kübrânıza danışarak karar verin diyorum, önergemizi mahkemei
kübrânıza danışarak karar vereceğiniz vicdanınıza
takdir ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
26ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
27nci maddenin başlığını okutuyorum:
II. Kesin hükümsüzlük
MADDE 27-
BAŞKAN İki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar
Kanununun 27. maddesinin II- Kesin Hükümsüzlük şeklindeki Kenar
başlığının Butlan olarak değiştirilmesini,
madde metni içeriğinde de 1. fıkranın sonundaki kesin olarak
hükümsüzdür. II fıkranın sonundaki kesin olarak hükümsüz olur.
ibarelerinin Batıldır şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Nesrin
Baytok Osman Kaptan
Mersin Ankara Antalya
Rahmi Güner Turgut Dibek Ensar Öğüt
Ordu Kırklareli Ardahan
Ali
İhsan Köktürk
Zonguldak
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 27. maddesinin kenar
başlığındaki, kesin hükümsüzlük ibaresi yerine butlan
ibaresinin yazılmasını, 1. fıkradaki kesin olarak
hükümsüzdür ibaresi yerine batıldır ibaresinin
yazılmasını 2. fıkradaki hükümsüz olması ibaresinin yerine
batıl olması ibaresinin yazılmasını Kesin olarak
hükümsüz olur ibaresi yerine batıl olur ibaresinin
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır İzzettin
Yılmaz
Konya Mersin Hatay
Osman
Ertuğrul Rıdvan
Yalçın
Aksaray Ordu
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Değerli Başkanım, 87nci maddedeki bana tanınan
yetki içerisinde açıklamak isterim. Geçenler yine ifade ettim, Komisyon
Katılmıyoruz. dediği zaman mutlaka bir gerekçe var ve komisyon
raporlarının, tasarının gerekçelerinde de bu var. Bugün,
irade bozulması veya bozukluğu veya irade fesadı teorisinde
hükümsüzlük kategorileri belirlenmiştir. Türk hukuk biliminde ve
Yargıtay uygulamasında bugün butlanın yerini kesin hükümsüzlük
almıştır, hem Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu içerisinde hem
uygulamada belirlenen veya beliren bu uyumu yansıtmaktadır, bilinçli
bir tercihtir, öbürü de yanlış değildir. Takdir elbette ki yüce
heyetindir. Katılmıyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Hükûmet?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Konya) Değerli milletvekilleri, biz, tabii,
kanunun diline yaptığımız itirazı yaşayan
Türkçeye uygun kelimeler ile değerlendiriyoruz. Eğer kanunumuzdaki
kelimeler yaşayan Türkçemiz içerisinde var ise bu hangi kökten gelirse
gelsin onu değiştirme ihtiyacı duymuyoruz.
Elbette ki eskiyen, elbette ki ömrünü tamamlayan
Dil de bir
varlıktır, o da doğar, yaşar ve eskir, eskiyenlerinin
değişmesi lazım. Fakat, kanuni ifadelerde, bir
ıstılahı, bir terimi değiştirirken genel olarak
muhafazakâr ama değiştirme düşüncesine de açık olmamız
lazım. Şimdi batıl kelimesi elbette ki bizim dilimizde
kullanılıyor. Özellikle biraz sonra AKP oylarıyla
reddedileceğini bildiğimiz için -o cenahtan daha fazla- o cenahta
daha fazla kullanılan bir cümleyi size tekrar edeceğim içerisinde
batıl kelimesi olan. Hak geldi batıl zail oldu diyen siz
değil misiniz? Biz de diyoruz bunu tabii.
NECİP TAYLAN (Tekirdağ) Ayet o, biz demiyoruz.
FARUK BAL (Devamla) Efendim, bunu siz kullanmıyor musunuz?
Kullanıyoruz. Şimdi, Hak geldi, batıl kesin hükümsüzlük oldu.
oldu mu? Olmadı. O zaman niye bunu zorluyoruz oldurmak için? Batıl
kelimesinin nesi var? Batıl kelimesini bu kanun içinde de
kullanıyorsunuz Sayın Başkan, Komisyon
Başkanımızı kastediyorum. Tasarının 27nci
maddesinde yok mu? Ve bu batıl kelimesi butlan olarak da tabii ki
kullanılmaktadır, hukuki bir terimdir,
karşılığında kesin hükümsüzlük ifadesi bunu tam
olarak karşılamamaktadır.
Diğer taraftan, elbette vardır, kesin hükümsüzlük
kelimesini kullanan hukukçular vardır. Hepsini kastetmiyorum ama öyle
hukukçular vardır ki hukuki bilgileriyle temayüz edememiş bu
hukukçular kanunun dilini değiştirerek temayüz etme gayreti
içerisindedirler ve ağırlıklı olarak hukuk dilini bozan
hukukçular da hukuk bilgisinde nakisa olan hukukçulardır. Sayın
Başkanın ifade ettiği hukukçular da, önemli bir kısmı
da böyledir.
Dolayısıyla değerli arkadaşlarım,
batıl kelimesi seksen üç yıllık borçlar hukukunda, ondan önce
Mecellei Ahkâmı Adliyede ve ondan da önce Osmanlı hukukunda
kullanılmış olan bir tabirdir. Bu tabir eskimemiştir,
yaşayan Türkçe içerisinde vardır. Bunun değiştirilmesi için
herhangi bir hukuki zaruret bulunmamaktadır. Yerine ikame edilen kesin
hükümsüzlük kelimesi ise cümle içerisine batıl kelimesinin yerine
yerleştirdiğiniz zaman aynı sonucu doğurabilecek nitelikte
değil ve dildeki akıcılığı da sağlayabilecek
nitelikte değil diyor
Bu önergemizin takdirini biraz önce mahkemei kübrâ
olarak nitelendirdiğim vicdanınıza havale etmiştim ancak
oradan adil bir tartı çıkmadı.
Mahkemei kübrâ, değerli arkadaşlarım, kuyumcu
terazisi gibi hassastır, pancar kantarı gibi değildir. Bu defa
kuyumcu gibi hassas olmasını dilediğim mahkemei kübrânıza
havale ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar
Kanununun 27. maddesinin II- Kesin Hükümsüzlük şeklindeki kenar
başlığının Butlan olarak değiştirilmesini,
madde metni içeriğinde de 1. fıkranın sonundaki kesin olarak
hükümsüzdür. II. Fıkranın sonundaki kesin olarak hükümsüz olur.
ibarelerinin Batıldır şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge sahipleri adına Sayın Rahmi Güner,
buyurun.
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk
Borçlar Kanunu Tasarısının 27nci maddesinin II. Kesin
hükümsüzlük şeklindeki kenar başlığının butlan
olarak değiştirilmesini, madde metni içeriğinde de birinci
fıkranın sonundaki kesin olarak hükümsüzdür., ikinci
fıkrası sonundaki kesin olarak hükümsüz olur. ibarelerinin
batıldır şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ediyoruz.
Bu butlan kelimesi genellikle seksen altı senedir, uzun senelerden
beri bizim Borçlar Kanunumuzda, kanunumuzda kabul edilen bir kelime ve bu bir
kurum şeklinde Borçlar Kanununa girmiştir. Bu kanunun bu
şekilde değiştirilmesini biz talep ediyoruz. Çünkü devamlı
süreç hâlinde bir kanundur Borçlar Kanunu ve devamlı da bu süreç devam
eder.
Ve şunu söylüyorum: Bu maddenin başlığına
baktığı zaman bir hukukçu, bunun bir butlan mı, başka
bir kanun maddesi mi olduğu şeklinde bir tereddüt durumu
şeklinde geçecektir. Bu da genellikle bir hukukçu açısından,
hukukçular açısından pek böyle tutarlı bir durum değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iki gündür
Meclisimizde hukuk tartışması yapılmaktadır. Hukuku
bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor.
Değerli arkadaşlarım, hukuk, hukuk fakültesinden
diploma almak değildir. Hukuk bir kurumlaşmadır. Hukuku
beyninde, başında, düşüncesinde, inancında
kurumlaştıranların o hukuku yorumlama kabiliyeti vardır.
Burada öyle bir konuşuluyor ki, bir kişi hakkında verilen bir
hükmün diğer kişiye de uygulanacağı şeklinde bir ibare
geçiyor. Ceza Kanununda fiillerin şahsiliği, kişiliği
vardır. Bir kişi hakkında verilen hüküm diğer kişiyi
de bağlar. anlamında değildir, onu da belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada hukuktan bahsedenler
Türkiyede hukuk sistemini, hukuku nasıl uyguluyorlar, onu da
irdelesinler. Gitsinler, tavsiye ediyorum Silivriye gidin, orada Türkiyenin
gerçek önemli noktalarında bulunan komutanların, orada bilim
adamlarının, orada rektörlerin, orada gazetecilerin, siyasi parti
başkanlarının, ulusal bütünlüğü savunan, üniter
yapıyı savunanların, bir Nazi toplama kampı gibi bir çevre
içine toplanmış, nasıl yargılandıklarını,
durumlarının nasıl olduğunu yerinde incelemenizi tavsiye
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir senedir ifadesi
alınmayan, bir senedir sorgusu yapılmayan orada çok değerli
kişiler var. Böyle bir hukuk sistemi uygulanmaz. Ama öte tarafa gidiyoruz,
30-40 bin kişinin kanına girmiş, bugün çiçek bahçelerinde
barındırmak istediğiniz bir Abdullah Öcalanın
talimatıyla, bir ABDnin talimatıyla çizdiği yol
haritasıyla sizde ve Kandilde bulunan bir yol haritasını
uygulamaya geçtiğiniz zaman ise terörist elbiseleriyle gelen,
marşlarıyla gelen, bayraklarıyla gelen kişileri
yargılamak için Türk adaletini, tuttunuz, çadır mahkemesi durumuna
soktunuz. Yargıçları, savcıları kullandınız.
Değerli arkadaşlarım, bu, cumhuriyet tarihinde olan
bir olay değildir. Size bir şeyi göstermek istiyorum: Her
yargıcın mahkemede arkasında Türk Bayrağı vardır.
Her yargıcın arkasında bir yazı vardır, o yazıda
şunu yazar: Adalet mülkün temelidir.
Değerli arkadaşlarım, mülk devlet demektir.
İşte, adalet devletin temelidir. Siz bu devletin temelini
perişan ettiniz, siz, tuttunuz, teröristlerin ayağına çadır
mahkemeleri kurdunuz.
Değerli arkadaşlarım, işte bu çadır
mahkemesinin arkasında Adalet mülkün temelidir. yazısı var
mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Güner, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
RAHMİ GÜNER (Devamla) Değerli arkadaşlar, Türk
Bayrağı var mı? Öyle bir ortama girdiniz ki Türk milletinin en
büyük temsilcisi olan, Türk milletinin en büyük simgesi olan Türk
Bayrağı'nın birçok yerlere girmesini engellediniz, Türkiye Büyük
Millet Meclisine Türk Bayrağı'nın girmesini engellediniz ve bu kadar
hukukun yok olduğu, bu kadar hukukun çiğnendiği, ayaklar
altına alındığı bir iktidar var mı değerli
arkadaşlarım? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Var
mı?
AHMET YENİ (Samsun) Ayıp, ayıp! Bayrağı
sana bırakmayız.
RAHMİ GÜNER (Devamla) Toplamadınız mı
bayrakları girişte? Bayrakları toplamadınız mı?
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Nasıl talimat
verdiniz o bayrakların toplanmasına?
AHMET YENİ (Samsun) Ergenekonu savunana bayrağı
bırakmayız.
RAHMİ GÜNER (Devamla) Yürüyüşlerde Türk
Bayrağını toplamıyor musunuz değerli arkadaşlarım?
Yapmıyor musunuz?
AHMET YENİ (Samsun) Ergenekonu savunana bayrağı
bırakmayız.
RAHMİ GÜNER (Devamla) Nasıl itiraz ediyorsunuz Türk
Bayrağı'nın toplanmasına? Onda milyonlarca Türkün
kanı var değerli arkadaşlarım. Ulusal Kurtuluş
Savaşını görün. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET OCAKDEN (Bursa) Ayıp bir şey ya!
RAHMİ GÜNER (Devamla) Orada şehitlerimizin kanı
var, ona saygılı olun. Hukuka saygılı değilseniz bu
memleketin üniter yapısına,
bağımsızlığının simgesine saygılı
olun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Güner.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) Ölüm tarlalarını savunan
AHMET YENİ (Samsun) Ergenekoncuları savunmaya devam
edin, millet görüyor.
RAHMİ GÜNER (Ordu) Millet onun hesabını soracak.
AHMET YENİ (Samsun) Bir de bayraktan bahsediyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
RAHMİ GÜNER (Ordu) Hesabını soracak, halk
soracak! Sokağa çıkın demokratik açılım yapıyoruz
diye söyleyin bakalım.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sokağa çıkın da
demokratik açılım yapın!
AHMET YENİ (Samsun) Çeteleriniz
Gidin çetelerinizin
yanına.
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
28inci maddenin başlığını okutuyorum:
III. Aşırı yararlanma
MADDE 28-
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
RAHMİ GÜNER (Ordu) Gezemezsiniz
Sokağa
çıkın sokağa
Samsunda çık sokağa
AHMET YENİ (Samsun) Bayrağı bize
bırakın, bayrağı. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Arkadaşlar,
lütfen
Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar
Kanununun 28. maddesinin 2. fıkrasının Zarar gören bu
hakkını sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren 1 yıl
içinde kullanabilir. şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Ali İhsan
Köktürk Rahmi Güner
Mersin Zonguldak Ordu
Turgut Dibek Derviş Günday Ali Oksal
Kırklareli Çorum Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 28. maddesinde yer alan, düşüncesizlik veya
deneyimsizliği öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun
ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her
hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş
yıl ibaresinin sözleşmenin kurulduğu andan itibaren 1
yıl şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Kürşat
Atılgan Rıdvan
Yalçın
Konya Adana Ordu
Alim
Işık K.
Erdal Sipahi Cemaleddin
Uslu
Kütahya İzmir Edirne
Recep Taner Behiç Çelik Erkan Akçay
Aydın Mersin Manisa
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 28inci maddeyle ilgili önergemiz gayet açık ve nettir.
Şu ibarenin değiştirilmesini istiyoruz, lütfen dinleyin,
dinlediğinizi siz anlayabilirseniz bizim önergemizi reddedin; yok,
dinlediğinizi anlayamayacak durumda olursanız bu defa mahkemei
kübrâyı kuyumcu terazisinde tartmaya gayret edelim:
düşüncesizliği veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor
durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten
başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu
tarihten itibaren beş yıl
Ne demek düşüncesizliği ve
deneyimsizliği? İnsan düşünen bir varlıktır.
Düşündüğü için insan olarak, şerefli bir mahluk olarak
nitelendirilmiştir. Düşünemiyorsa, düşünme yeteneği yoksa
zaten insan değildir. Eğer insan değilse zaten sözleşme
yapma hakkı yoktur. Bu kadar galat, bu kadar garip bir ifade bu kanun
metnine geçecekse pes demem lazım.
Değerli arkadaşlarım, düşüncesizlik bir
sıfat olabilir mi? Bir yakıştırmadır. Bu kanuni bir
tabir olabilir mi? Bu nereden çıkmıştır? Hangi
aklıevvel bulmuştur? Hangi aklıevvelin fikrini hangi
aklıevvel kabul etmiştir? Bu Meclisin huzuruna nasıl
gelmiştir? Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi hafife
almayalım. Sadece AKP milletvekillerinin parmak sayısından
ibaret değil. Bu Meclis, hatırlatıyorum, gazi Meclis, bu Meclis
bu devleti kuran Meclis, bu devleti kurmadan önce Kurtuluş
Savaşı veren Meclis. Böyle bir Meclis dünyada yok. Dünyanın tek
Meclisidir ki bu sıfatları haizdir. O zaman böyle bir Meclisten böyle
garip bir kanun nasıl çıkar? Lütfen aklımızı
başımıza toplayalım. Özellikle AKP milletvekillerine
tekrar
Mahkemei kübrâ lafından da; onlar iyi anlar, kuyumcu terazisi
lafından da; hepimiz biliriz. Dolayısıyla vicdanımızla
baş başa kalmayı bir defa olsun gösterelim, bir defa olsun
talimatın dışına çıkın, bir defa olsun
aklıselime gelin değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, ikinci itirazımız
ise zaman aşımı süresini beş yıllık bir süreye
uzatıyoruz; bir yıl ila beş yıl. Aziz
arkadaşlarım, hukuk düzeninde kanunların
varlığının temel nedeni hukuki güvenliği tespit ve
tescil etmek içindir. Eğer bir hak uzun süre sürüncemede kalıyor ise
o hak hukuki güvenlik kavramı içerisinde değerlendirilebilecek hâlden
çıkar. Dolayısıyla zaman aşımı sürecinin bir ile
beş yıl arasında belirsiz bir tarihe bırakılması
hukuki güvensizlik yaratan bir durumdur. Hukuki güvensizlik sadece bir hukuki
tabirden ibaret değildir. Hukuki güvensizlik aynı zamanda ekonomiyle
ilgilidir. Hukukun güvenli olmadığı bir yerde insanlar
yatırım yapmaz, orada iş kurmaz, iş tesis etmez.
Dolayısıyla buradan ekonomik zafiyet de doğar.
Şimdi, burada, düşüncesizliği ve
deneyimsizliği
Bir kişi sonradan akıl eder de ben
düşüncesizdim, ben deneyimsizdim der, dört yıl önce yapmış
olduğu bir sözleşmeyi, aklıma esti dava ediyorum derse, o süre
içerisinde yapılmış yatırım, o süre içerisinde
girilmiş taahhütler, sair şekilde yapılmış
sözleşmeler, geriye doğru yönelik olarak dört yıl boyunca
muhakeme edilir hâle gelecektir.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir hukuk düzeni
olabilir mi? Böyle bir demokrasi olabilir mi? Böyle bir güvenli
yatırım ortamı olabilir mi? Bu kadar basit, bu kadar açık
olan bir hükmü biraz sonra sanıyorum yine reddedeceksiniz. Reddedeceksiniz
ama bundan doğan mesuliyeti, hem vicdanınızda hem siyasi
hayatınızda ilelebet yarasını ve
sıkıntısını çekeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, buradan uyarmak bizim
görevimiz, bu uyarıları zabıtlara geçirmek de bizim görevimiz;
bu uyarıları dinleyip buradan ortak akıl çıkarmak, buradan
kanunu en olgun hâle getirmek de sizin göreviniz. Şimdi zamanı ve tam
zamanı. Eğer bu görüşmelerin neticesinde tekrar parmak
demokrasisi hâkim olacaksa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) -
tekrar, bu anlattıklarımız
hiçbir inandırıcı ve gerektirici nedene dayanmayan bir
şekilde, parmaklarla, oylarla reddedilirse bunun vebali sizin üzerinizde
bulunacaktır. Oysa size millet en uygununu, en doğrusunu, en
faydalısını yapma görevini yüklemiştir. Bu yükümlülükten
kaçınmak yükümlülüğün sonucunda belirli bir müeyyideye tabi
olacaktır. Müeyyidenizi ben size şimdiden söylüyorum: Sandıkta,
milletin mahkemei kübrâsında mahkûm olacaksınız.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) Yoklama istiyorum efendim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, önergenin
oylamasından önce yoklama talebi vardır. Sayın milletvekili
arkadaşlarımın isimlerini tespit edeceğim.
Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Torlak, Sayın
Yıldız, Sayın Asil, Sayın Sipahi, Sayın İnan,
Sayın Taner, Sayın Ertuğrul, Sayın Yalçın, Sayın
Nalcı, Sayın Akcan, Sayın Uslu, Sayın Işık,
Sayın Paksoy, Sayın Tankut, Sayın Çelik, Sayın Doğru,
Sayın Durmuş, Sayın Tanrıkulu, Sayın Enöz.
Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar
Kanununun 28. maddesinin 2. fıkrasının Zarar gören bu
hakkını sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren 1 yıl
içinde kullanabilir. şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Değerli Başkanım, madde, iradesi fesada
uğramamakla birlikte iradesini kullananın zayıf durumundan
yararlanması, hiffetinden, tecrübesizliğinden veya zorda
kalmasından yararlanması hâlinde düzenlenen sözleşmelerde
zayıf durumda olanı koruma maddesidir. Şu anda yürürlükte olan
yasa sadece tek hak düşürücü süre öngörmekteydi, kısa hak
düşürücü süre, başlangıç ıttıladır, zorda kalma
hâlinin kalkmasıdır.
Hükûmet, tasarı on yıllık, daha uzun,
bağıtlanma tarihinden itibaren hak düşürücü süre
öngörmüştü, Komisyon sözleşme güvenliği gereği onu
beşe indirdi, zarar görenin iradesi fesada uğramamakla birlikte
iradesinden istismar olunan kişinin korunmasına yönelik bir maddedir
ve İsviçreden burada ayrılınmıştır,
doğrudur.
Arz ediyorum.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyorum efendim.
BAŞKAN Hükûmete soruyorum efendim, sizin
katılmadığınızı biliyorum.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Zaten anlatımım sanırım ortaya koyuyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet katılmıyor.
Sayın Öztürk, buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında, burada, gerçekten çok
güzel bir hukuk tartışması yapmak istiyoruz sizlerle ama bir
türlü, sağ olsun AKPli arkadaşlarımız bize bunu
fırsat vermiyorlar. Çünkü durmadan yanlarımızdan laf
atılıyor. Ben, bu laflar -bir
hukukçu olarak- hukuka çok uygun tanımlar olmadığı nedenle
yanıt verme ihtiyacını hissediyorum. Çünkü hukukun katline bir
hukukçu seyirci kalamaz. Örneğin bu sıralarda otururken, bu kürsüden
konuşan bir arkadaşımıza, o Meclis sıralarından,
Silivride görülmekte olan ve mahkemece Ümraniye davası olarak
tanımlanan bir davaya ilişkin Ergenekoncularla kol kola yürüdünüz.
diyor. Eğer Ergenekoncularla ifade edilmek istenilen şey
Türkiyenin demokratik, laik cumhuriyetini yıkmaya yönelik darbe
hareketlerine seyirci kalmak veya göz yummak olarak kastediliyorsa, bu ülkede
her kim ki -hele hele bu yüce Parlamentonun altında- darbeyi benimserse, darbeyi
savunursa o şerefsizdir, o namerttir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, hele hele 12 Eylül, 12 Mart faşist dönemlerde o
generallerin arkasına sığınarak, Mamakta zindanlarda,
hapishanelerde işkenceden geçen insanları seyredenlerin burada hiç
kimseye bu konuda ders verme hakkı yoktur. İki gün önceki
Hürriyetteki Ahmet Hakanı okursanız ne demek istediğimi çok
anlarsınız. 12 Eylül Anayasasına evet diyenler, 12 Eylül
generallerini alkışlayanlar, 12 Eylül faşizminin insanları
işkenceden geçirmesine, ülkücü gençliği veya solcu gençliği
zindanlara atmasına, orada işkence yapmasına sırıtarak
gülenler burada darbe karşıtlığı yapamazlar.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, bir
mahkemenin aldığı bir karar vardır. O karar şudur:
Ergenekon terör örgütüyle ilgili
(AK PARTİ sıralarından
Yarası olan gocunur! sesi)
Benim hiç yaram yok. Ben sol düşünceli bir adamım.
Bundan da hiç gocunmam. Askerî yönetimlerden de nefret eden bir siyasal
yapıya sahibim.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın,
burada, Ergenekonla ilgili mahkemenin aldığı bir karar var.
Sanki Ergenekon terör örgütü mahkemece tespit edilmiş gibi
varlığı, birtakım arkadaşlarımızın bu
Meclis kürsüsü altında onları, o kelimeleri kullanmasını
ben çok uygun görmüyorum, doğru da bulmuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
Anayasamızda egemenliğin kayıtsız şartsız
kullanılma yetkisi millete verilmiştir. Millet bu yetkisini sadece
Parlamento aracılığıyla kullanmaz. Millet iradesine
saygı duymak demek, aynı zamanda millet adına o yetkiyi,
egemenlik yetkisini kullanan yargıya da sahip çıkmak demektir.
Siz bu ülkede ilk defa
Ben Silopide kimin dağdan
indiğiyle kimin çıktığıyla ilgili değilim, bu bir
siyasi tartışmadır ama orada yaşanan hukuksuzluğu
gündeme getirmek istiyorum. Siz Türkiyede ilk defa, egemenlik yetkisini millet
adına kullanan hâkimi şüphelilerin ayağına götürmekle
devletin egemenliğini zaafa uğrattınız. CMKnın
91inci maddesine göre, bugüne kadar Türkiyedeki hukuk tarihinde,
şüphelilerin hâkimin huzuruna çıkması gerekirken ilk defa siz
Türkiye Cumhuriyetinde hâkimi şüphelilerin huzuruna sevk ettiniz.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu sevk etti.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Sayın Adalet Bakanına
söylemek istediğim çok şey var ama kendisi yok burada. Sayın
Bakan bu Meclis kürsüsünde 20, 21, 22, 23 Ekim günleri, yargıcın
Silopiye gitmediğini söyledi, sadece savcıların gittiğini
söyledi; 23 Ekim günü televizyonlarda verildiğinde, öğlen
haberlerinde, yine yargıcın gitmediğini söyledi; akşam,
Silopi hâkiminin Habura gittiğini söyledi güvenlik birimlerinin talebi
üzerine, söyledi.
Değerli arkadaşlarım, bir Adalet Bakanı bu
Meclis kürsüsünden milletvekillerini yanıltıyorsa, bu Meclis
kürsüsünden tüm milleti yanıltıyorsa biz o Adalet Bakanına
nasıl güveneceğiz?
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) İstifa etmesi
lazım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Silopi hâkimi Kürt
açılımına biraz da ben destek olayım. diye, orada yoldan
geçen helikopteri durdurmuş, o helikoptere atlamış,
kendiliğinden mi Silopiye gitmiştir?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Otostop
yapmış!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) O hâkimin Silopiye gitmesi
konusunda Sayın Bakan telefonla hâkimi aramış mı
aramamış mı? Bunu çıksın, açıklasın.
Kendisine verdiğim soru önergelerine yanıt versin.
Değerli arkadaşlarım, benim soru önergem burada, burada
benim soru önergem. Benim soru önergem burada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bakın, Türkiyede adalet, Adalet Bakanı
aracılığıyla yıkılıyor. Olmaz, bu olmaz
değerli arkadaşlarım. Bizim, bu kürsüde bu nedenle hukuka
herkesi uymayı davet etmemizin içerisinde bakan da var, Başbakan da var,
milletvekilleri de var.
Bugüne kadar Türkiyede hukuk alanında
yapılmamış işlemler yapılıyor. Savcılar
oraya götürüldüğünü makul gerekçelerle açıklamaya
çalıştı ama o zaman soruyorum: Hâkimin gittiğini niye gizlediniz?
Niye ilk gün açıklamadınız? Siz bilmiyor muydunuz? Türkiyede
güvenlik birimlerinin talebi üzerine ne zamandır hâkimler ve savcılar
şüphelilerin ayağına gidiyor?
Örnek verdiği olaylarda, Silivri davasındaki
şüphelilerin ayağına hâkimler ve savcılar mı geliyor?
Ankaradan şüpheliler alınıp bir şafak vakti İstanbul
emniyetine götürülüp dört gün gözaltında tutulmuyor mu? Beşiktaş
adliyesinde savcı tarafından sorgulanmıyor mu?
Beşiktaş yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri karar
vermiyor mu? Verdiği örnekler de doğru örnekler değil.
Arkadaşlar, halkı yanıltmaktan vazgeçelim.
Tıpkı AKP Grup Başkan Vekili Suat Kılıç
arkadaşımın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
dokunulmazlıklarla ilgili
bu kürsüden halkı yanıltması gibi.
BAŞKAN Sayın Öztürk
Sayın Öztürk
SUAT KILIÇ (Samsun) Ne alakası var ya, ben Anayasayı
hatırlattım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) CMKnın 254üncü maddesi
Beraat kararı sadece ilgili fail hakkında hüküm ifade eder. diyor.
BAŞKAN Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bu kürsüden söylemeniz gerekir,
Tayyip Erdoğan beraat etmiş midir etmemiş midir? Uzun lafa gerek
yok. Eğer beraat etmişse o hâlde Meclisin gündeminde neden duruyor,
bunu açıklayacaksınız. Arkadaşlar, böyle çok konular
konuşarak hiçbir şey konuşmamak doğru değildir. Bir
cümle: Beraat etmiş midir etmemiş midir?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Vekilim, İmralıya
kim gitti?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ben gitmedim. Sen yol
arkadaşlarına sor.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum
AHMET YENİ (Samsun) Mahkeme kurdunuz orada.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen yol arkadaşlarına
sor. Sen yol arkadaşlarına sor İmralıyı. Türk milleti
biliyor kimin gittiğini.
BAŞKAN Sayın Yeni... Arkadaşlar, lütfen
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 29un başlığını okutuyorum.
Buyurun:
IV. Önsözleşme
Madde 29-
BAŞKAN Madde üzerinde üç adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 29. maddesinin 2. fıkrasında yer alan,
ayrık durumlar ibaresi yerine istisnai durumlar ibaresinin
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır İzzettin
Yılmaz
Konya Mersin Hatay
Rıdvan
Yalçın Osman
Ertuğrul
Ordu Aksaray
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar
Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan ayrık durumlar ibaresinin istisnalar
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ Mustafa
Elitaş Ali
Bayramoğlu
Yozgat Kayseri Rize
Mehmet
Sekmen Nusret Bayraktar
İstanbul İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 29. Maddesinin 2. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Kanunlarda öngörülen ayrıklı durumlar
dışında, önsözleşmenin geçerliliği ileride kurulacak
sözleşmenin şekline bağlıdır.
Ali İhsan
Köktürk Turgut Dibek Metin
Arifağaoğlu
Zonguldak Kırklareli Artvin
Rasim
Çakır Ali
Rıza Öztürk
Edirne Mersin
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
görüşmekte olduğumuz 29uncu maddesinin ikinci fıkrasına
yönelik değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekillerim, görüşmekte olduğumuz Türk
Borçlar Kanunu Tasarısının uzun zamandır yürürlükte olan
ve dili oldukça eskiyen Türk Borçlar Kanununun dilini belli ölçülerde
arılaştırdığını ve
Türkçeleştirdiğini, olumlu yapılan arılaştırma ve
Türkçeleştirme metinlerine bizim de olumlu
baktığımızı, ancak yer yer dil özensizlikleri
olduğunu daha önceki konuşmalarımızda ifade etmiştik.
29uncu maddenin ikinci fıkrası da bu şekilde bir dil
özensizliği içermektedir. Tasarının 29uncu maddesi bir
sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler
geçerlidir. Kanunlarda öngörülen ayrık durumlar dışında,
önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin
şekline bağlıdır. şeklinde bir düzenleme
öngörmektedir. Maddeye baktığımızda, bu maddenin ikinci
fıkrasında ifade edilmek istenen, istisnai durumlardır.
İstisnai durumların Türkçe karşılığı ise
Türk Dil Kurumu sözlüğünde Benzerlerine uymayan, kural
dışı, ayrıklı. şeklinde yer almaktadır. Bu
nedenle, ikinci fıkrada yer alan ayrık sözcüğü yerine, Türk
Dil Kurumu sözlüğünde yer aldığı biçimiyle
ayrıklı sözcüğünün kullanılması ve
fıkranın değişiklik önergemizdeki içeriğiyle kabul
edilmesini arz ve teklif ediyoruz. Ancak değerli milletvekilleri, burada
tabii ifade etmek istediğimiz başka hususlar da var.
İki hafta kadar önce yapılan Borçlar Kanunu
görüşmeleri sırasında, Sayın Adalet Bakanı, 23üncü
maddede söz alan Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Gençin
konuşmalarına yanıt hakkını
kullanmıştı. Sayın Kamer Genç bir hâkimin tayininden yola
çıkarak Adalet Bakanının ve Adalet Bakanı
Müsteşarının Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerindeki
baskısından, zorlamalarından söz etmişti. O gün kürsüye
çıkan Sayın Adalet Bakanımız ise aynen -elimde var metin-
şu sözcükleri kullanmıştı, diyor ki Adalet Bakanı:
Adalet Bakanının bir hâkim, bir savcı gönderme imkânı yok.
Ayrıca, Bakanlık sadece bu işin sekretaryasını yapar,
hazırlığını yapar, Hâkim ve Savcılar Yüksek
Kuruluna sunar, özgürce karar verme makamı Hâkim ve Savcılar Yüksek
Kuruludur. ve arkasından Adalet Bakanımız ekliyor, Sayın
Kamer Gençin Türkiye Büyük Millet Meclisini gerçek dışı
iddialarla meşgul etmemesini ve bilgilenmesini istiyor. Tabii Sayın
Adalet Bakanı burada olmadığı için bunu kendisine
şifahen, yüzüne karşı aktaramıyoruz ama biliyorsunuz, Hâkim
ve Savcılar Yüksek Kurulunda kararname oldukça gecikmişti. Bu geciken
kararnameyle ilgili olarak, Sayın Başbakanın ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanının basına yansıyan
sözleri olmuştu. Hepiniz hatırlayacaksınız, Sayın
Başbakan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu hadlerini aşmamaya
davet ederek Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki kararın Adalet
Bakanlığından gelen taslağa uygun olarak
çıkartılması gerektiğini ifade etmişti. Buna yönelik
gazetelerde çıkan Başbakanın demeçleri şu an elimde mevcut.
Şimdi, o zaman sayın milletvekilleri, burada acaba
bilgisiz olan, acaba gerçek dışı iddialarla Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemini işgal eden Sayın Kamer Genç midir yoksa Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunu hadlerini aşmamaya davet eden ve Adalet
Bakanlığından gelen taslaktakine uygun bir şekilde hâkim ve
savcıların atamalarının, yer değiştirmelerinin
yapılmasını talep eden Sayın Başbakan mıdır?
Değerli milletvekilleri, Anayasanın başlangıç
kısmında yasama, yürütme, yargı ilişkilerinin bir üstünlük
ilişkisi olmadığı, karşılıklı bir
saygı ilişkisi olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Anayasanın 138, 139, 140ıncı maddelerinde hâkimlik
teminatı, hâkimlik mesleğinin
bağımsızlığı düzenlenmiş, 159uncu
maddesinde de hâkim ve savcı atamalarının Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun görevi olduğu, hakkı olduğu
açıkça belirtilmiştir.
Şimdi, ben buradan yine sormak istiyorum. Sayın Bakan
olsaydı kendisine buradan sormak isterdim. Anayasanın
başlangıç hükümlerine rağmen, Anayasanın 138, 139,
140ıncı maddelerine rağmen, Anayasanın 159uncu maddesine
rağmen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) -
bu maddelere rağmen
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
bağımsızlığını hiçe sayıp üzerinde
baskı kurmaya çalışılan bir yürütmenin bulunduğu, bir
siyasal iktidarın bulunduğu, hukuk kurallarının saygın
birimin insanlarına, aydın gazetecilere farklı, evet,
dağdan inen teröristlere farklı uygulandığı ve Türk
hukuk sisteminde hiç görülmeyen seyyar mahkemelerin oluşturulduğu bir
hukuk sistemi bütün toplumun gözü önünde cereyan ederken, gerçekleşirken,
burada yapmaya çalıştığımız Borçlar Kanununun
halkımızın üzerinde inandırıcı, onların
duygularını tatmin edici, adalet ve hakkaniyet duygularını
pekiştirici bir anlam ifade etmesi mümkün olabilir mi? Sayın Adalet
Komisyonu Başkanımıza sormak istiyorum. Önemli olan sadece yasa
yapmak değildir, yasaların eşitlik, adalet ve hukuk devleti
normlarına uygun bir şekilde sağlanmasını
gerçekleştirmek de hepimizin temel görevidir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 29. maddesinin 2. fıkrasında yer alan
ayrık durumlar ibaresi yerine istisnai durumlar
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Birleştirilmesi düşünülüyor mu Başkanım her iki
önergenin?
BAŞKAN - Sayın Başkan, biz de orada o durumu
mütalaa ettik kendi aramızda ama arkadaşlarımız söylediler
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Birleştirilmesi uygun olursa ikisine birden
katılacağım çünkü.
Şöyle izah edeyim efendim
OKTAY VURAL (İzmir) Birleştirilerek okunsun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Sayın Başkanım, bir hususu izah edeyim, beyanda
bulunacağım.
Şimdi, hem tasarıda hem Komisyon Raporunda durumlar
deniyor. Aslında, burada bir durum değil, bir norm hâli vardır.
Norm, kural
Onun için istisnalar denmiş olması lazımdır.
Bu kayıtla birleştirilirse durum da ortadan
kaldırılır ise ben hem partimin hem MHPnin önergesine bu
kayıtla katılıyorum. Katılıyorum değil, takdire
bırakıyorum.
BAŞKAN Hayır, biz arkadaşlarla konuştuk ama
önerge sahiplerinin böyle bir şeyi olmadığı
Eğer
derlerse ben müştereken alabilirim.
FARUK BAL (Konya) Bu saatte pazarlık mı
yapacağız?
BAŞKAN Ben bu konuda bir şey demem çünkü biz, burada
sizin dediğiniz gibi, ayrı ayrı olarak mütalaa ettik her iki
önergeyi de. Onun için ikisini de ayrı ayrı görüşmeyi uygun
gördük.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Peki, tamam.
BAŞKAN Takdire bırakıyorsunuz bu önergeyi.
Sayın Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂSN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın İyimayanın iyi niyetli
yaklaşımına teşekkür ediyorum ancak sonuçtan pek emin
değilim. Çünkü bizim başından beri temel bir kanun olan Borçlar
Kanununa ortak aklı yaratarak uzlaşmacı bir tavır ile bu
kanunun olgunlaştırılarak çıkarılması
çabamızı karşılıksız bıraktınız.
Mahkemei kübrânıza da hitap etmemize rağmen, vicdanınıza da
hitap etmemize rağmen, AKPnin parmak demokrasisi kuralları galip geldi.
Dolayısıyla, buradan bir yere gidiyorsunuz sayın
milletvekilleri. Bu kanunu niye çıkarıyoruz? Hukukun bir parçası
olsun diye. Niçin hukukun parçası olacak? Çünkü hukukun üstünlüğüne
tabi bir rejimde yaşadığımız için. Ancak
geldiğiniz yer biraz sonra örneğini vereceğim- hukukun
üstünlüğü kavramının uygulandığı bir yer
değil, üstünlerin hukukunun yaratıldığı bir
yerdesiniz. Üstünlerin hukukunu, yargı camiası içerisinde
yaptığınız yanlışlar, bilerek, isteyerek veya
ihmalen yaptığınız yanlışlar ile inşa
ediyorsunuz ve bu inşa edilen üstünlerin hukuku bir zulüm, bir
adaletsizlik ve bir nasfetsizlik olarak karşımıza çıkmakta.
Bu da milletin mahkemei kübrâsında
karşılığını bulacaktır.
Değerli arkadaşlarım, basına yansıyan iki
temel konuyu bilgilerinize sunarak mukayese etmek istiyorum. Birincisi
Önce
ifade edeyim ki Milliyetçi Hareket Partisi, her kim olursa olsun, hangi rütbede
ve makamda bulunursa bulunsun kanunlara aykırı her ne işi
yapmışsa kanunda gösterilen ceza ile cezalandırılması
gerektiği düşüncesine inanır ve bunu uygular. Ümraniye
olaylarıyla ilgili olmak üzere de her kim ki darbe yapmaya teşebbüs
etmişse, her kim ki demokrasiye müdahale etmeye cesaret etmiş veya
kalkışmış ise bunun kanunda gösterilen müeyyidesi ne ise
onu yargı vermesi gerekmektedir. İnancımız bu olmakla birlikte
yaşadığımız olayları beraber geriye doğru
sayalım:
Bazı gazetelerin köşe yazarları, köşelerinde,
vahiy ile, kimlerin ne zaman tutuklanacağını, kimlerin ne zaman
gözaltına alınacağını, sıranın kime
geldiğini, pehlivan tefrikası gibi köşesinde ilan etti mi? Etti.
İlan edilen bu vahiyler, pehlivan tefrikasına uygun bir
şekilde gerçekleşti mi? Gerçekleşti.
Bu pehlivan tefrikaları, yandaş basın
tarafından -tekrar ediyorum- AKP döneminde yaratılan yandaş
basın tarafından sabah, öğle, akşam, ikindi, yatsı
namazlarında, bir de araya kuşluk namazında, sanki bir farz
imiş gibi tekrar tekrar verildi mi? Verildi.
Değerli arkadaşlarım, bunların
yayınlanması yasaklandı mı? Mahkeme kararıyla
yasaklandı. Bu yasaklara kim uydu? Kimse uymadı.
İşte, hukukun üstünlüğü dediğimiz kavram
burada. Kanun varsa herkese, yandaşlar dâhil. Kanun varsa, mahkemenin
kararı varsa, herkese, yandaşlar dâhil. Ancak, kanunun ve mahkeme
kararının menettiği hususlar, yandaş tarafa
uygulanmıyor. İşte bu, üstünlerin hukuku oluyor, hukukun
üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku oluyor.
Değerli arkadaşlarım, buna benzer bir dava daha var
basından görebildiğimiz kadarıyla, içini bilmiyoruz. Bir Deniz
Feneri davası var. Deniz Feneri davası ki inancımıza göre,
fitrenin, zekâtın, sadakanın toplanarak fakire, fukaraya, yetime,
garibe, gurebaya ulaştırılması gereken mübarek ve mukaddes
bir hizmet. Bu hizmeti yapacağı iddiasıyla ortaya çıkan
insanlar, asrın yardımlaşma
dolandırıcılığı şeklinde bir yabancı
mahkeme kararı ile tanımlanarak hüküm altına alınıyor
ise ve Türkiyede de bunların uçları araştırılsın
diye o mahkeme tarafından bir tazyikte bulunuluyor ise bu mahkeme
kararına muhatap olanların da Türk kamuoyu tarafından Ümraniye
olayı kadar bilinme hakkı vardır. Niçin bundan hiç kimse
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) Niçin bu asrın merhamet, asrın
yardım dolandırıcılığı olarak
tanımlanmış olan davadan hiç kimse bahsedemez? Çünkü
bahsederlerse başlarına geleceği bilirler.
İşte, Aydın Doğan medyasının
Milliyetçi Hareket Partisi ile ilişkisi sınırlıdır ve
mesafelidir. Aydın Doğan gibi herkesin başına gelecekleri
tahmin ederler, onun için bahsedemezler.
Değerli arkadaşlarım, bu devir geçicidir. Bu devir
Bugün iktidar olan, yarın muhalefet olur. Asıl olan hukukun
üstünlüğüdür, asıl olan demokratik parlamenter sistemin
yaşamasıdır. İşte yedi yıllık
İktidarınızda yargı alanında ortaya çıkan vahim
durum karşınızdadır.
Bu vahim durumu verdiğimiz önergemiz ile birlikte yüce
heyetin takdirlerine arz ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar
Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan ayrık durumlar ibaresinin istisnalar
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Yüksek Kurulun takdirlerine bırakıyorum efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum Sayın Bozdağ.
Gerekçe:
Madde metninde anlatılmak istenen husus dikkate alındığında,
istisnalar ibaresinin metne daha uygun olduğu düşünüldüğünden bu
değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 30un başlığını okutuyorum:
G. İrade bozuklukları
I. Yanılma
1. Yanılmanın hükümleri
MADDE 30-
BAŞKAN Madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 30. maddesinin üst başlığında
yer alan yanılma kelimesi yerine hata kelimesinin
yazılmasını,
Madde alt başlığında yer alan
yanılmanın kelimesi yerine hatanın kelimesinin
yazılmasını,
Madde metninde yer alan yanılmaya düşen ibaresi yerine
hataya düşen ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır İzzettin
Yılmaz
Konya Mersin Hatay
Rıdvan
Yalçın Osman
Ertuğrul
Ordu Aksaray
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının
30. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Halil Ünlütepe Ensar Öğüt
Mersin Afyonkarahisar Ardahan
Rahmi
Güner Birgen
Keleş
Ordu İstanbul
Madde 30: Sözleşme kurulurken sözleşmenin ana
unsurlarında yanılan taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Öztürk, siz mi
konuşacaksınız?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının
30uncu maddesinde eski yürürlükteki Kanuna göre hata yerine yanılma
kelimesi burada kullanılmış ama hemen ileride devam eden
yerlerde de hatanın karşılığı olarak saikte
yanılma gibi ifadeler kullanılmış.
Şimdi, öteden beri bizim itiraz ettiğimiz husus zaten
şudur: Hangi kelimenin hangi anlamda ve nerede
kullanıldığını kime sorarak, ne zaman
öğreneceğiz? Yarın bu mesleği uygularken bunları nasıl
öğreneceğiz?
Şimdi, bakın, burada, 30uncu maddede Sözleşme
kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile
bağlı olmaz. Yani bir kişinin yanılmaya düşmesi diye
bir şey söz konusu olmaz. Burada söz konusu olan şey yanılan kişi
olabilir. Biz de sözleşme kurulurken sözleşmenin ana unsurlarında
yanılan bir kimsenin o sözleşmeyle bağlı
olmayacağı şeklinde maddenin düzenlenmesini istedik. Sayın
Komisyonumuzla Sayın Hükûmet temsilcimiz katılmadılar. Buna
zaten katılırlarsa şaşırırdım. Burada demin
MHP Grubu Genel Başkan Yardımcısı
arkadaşımız Bu mevcut Borçlar Kanunu
Tasarısının dörtte 3ü mevcut yürürlükteki Kanundan
alınmadır. dedi. Mevcut yürürlükte olmayan dörtte 1lik kısmı ise -1911
İsviçre Borçlar Kanunundan- bizim Borçlar Kanunu kabul edildikten sonra
1911de kabul edilen Borçlar Kanunundan alınan
kısımlardır. Yani bu tasarı aslında mevcut Kanunun ve
İsviçre Borçlar Kanununun tamamen taklididir. Sadece
arılaştırma, Türkçeleştirme iddiasıyla yola
çıkılmıştır ama Türkçe mahvedilmiştir. Gerçekten,
cümleler arasında bir kelimenin anlamı bir maddede başka bir
başka maddede başka kullanılmaktadır. Tabii benim gönlüm
isterdi ki bunları biz çok güzel bir şekilde
tartışalım ama söylüyorum,
tartıştırmıyorsunuz arkadaşlar. Yani ısrarla
arkadaşlarımız laf atıyorlar.
Demin kürsüden inerken Sayın Samsun Milletvekilimiz
İmralıya kimin gittiğini söyledi. Vallahi ben gitmedim
İmralıya ama kim gitti kim gitmedi, onu ben bilmem. Onu kendisine
soracak, kimin gittiğini kimin gitmediğini. Yalnız arkadaşımızın
kastettiği şey: Habur Sınır Kapısında çadır
mahkeme kurulmasına ilişkin olarak Sayın Bakanın
verdiği bir örnek ise, bu nedenle bunu kastetmiş ise
Çünkü
Sayın Bakan çadır mahkemesi kurulurken Silivri davasını
örnek verdi, İmralıda Abdullah Öcalanın
yargılanmasını örnek gösterdi. Şimdi, bu iki örnek
aslında Sayın Bakanı kurtarmıyor, eğer
arkadaşımız da bunu kastetmişse. Neden kurtarmıyor?
Mahkeme, ceza mahkemelerinde, bir soruşturma evresi vardır bir de
kovuşturma evresi vardır. Şimdi, hem Silivride görülmekte olan
davayla ilgili hem de İmralıda geçmişte görülen davayla ilgili
mahkemenin kendi aldığı güvenlik tedbiri nedeniyle
yargılamanın oralarda yapılmasına ilişkin karar
alması söz konusudur ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da onu
onaylaması söz konusudur. Şimdi, burada, bir kere, soruşturma
Yani söz konusu olan kovuşturma değildir, soruşturmadır.
Bugüne kadar bizim söylediğimiz konu şudur: Hiçbir şüphelinin
ayağına hâkim gitmemiştir, hiçbir şüphelinin
ayağına, suçu ne olursa olsun, işlediği suç ne olursa
olsun, kim suç işlemişse işlesin bunun ayağına bir
yargıç gitmemiştir, bir savcı gitmemiştir. Silopi bu
yönüyle ilktir, hukuksuzluğa ilktir, mevcut CMK kanununa açıkça
aykırılık oluşturması nedeniyle ilktir.
Şimdi, böylesine bir hukuksuzluğu siz bir başka
yapılan ki ben Silivrideki veya İmralıdaki
yargılamanın hukuka çok uygun olup olmadığı
meselesinin tabii ki tartışılmasını isterim ama velev
ki onları örnek göstererek buradaki hukuksuzluğu örtemezsiniz.
Deminden de konuşmamda ben onu söyledim. Bugün Silivri
soruşturmasıyla ilgili yapılan soruşturmada,
soruşturma sırasında -hiçbir şüpheli, savcı
tarafından- hâkim şüphelilerin ayağına götürülmemektedir.
Bizim üstünde durduğumuz konu şudur: Bakın,
günlerdir gazetelerde yazılıyor. İşte Albay Dursun Çiçeke
davetiye gönderildi mi gönderilmedi mi? Madem öyle, gelsin eğer
Bakanın dediği doğruysa- İstanbulda bu davayla ilgili
soruşturma yapan sayın savcılarımız gelsinler,
Ankarada Albay Dursun Çiçekin makamında, gitsinler, onun ifadesini
alsınlar ve tutuklama istemiyle de yapacaklarsa Ankara mahkemesinde
yapsınlar eğer Sayın Bakanın dediği doğruysa.
Arkadaşlar, benim söylemek istediğim konu şudur:
Bakın, farklı siyasi düşüncemiz olabilir, kendi siyasi
iddialarımızı tartışabiliriz, bunu ortaya koyabiliriz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
ama siyasi
iddialarımızı kabul ettirmek uğruna hukuka takla
attıramayız, gerçekten hukuku eğip bükemeyiz. Eğer kendi
siyasi iddialarımızın kanıtı olarak hukuku bükersek,
hukuka takla attırırsak bundan öncelikle o hukuku bükenler yara
alır, hukuk yara alır. Bizim söylemek istediğimiz konu budur ve
burada ben gerçekten çek mağdurlarının meselesinin
tartışılmasını isterim Borçlar Kanunu tartışılırken,
bu konuların tartışılmasını istemem ama lütfen
AKPli arkadaşlarımız laf attığı müddetçe
onların lafına verilecek, her cümlesine verilecek
yanıtımız vardır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı,
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla oylama
yapacağım.
İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karar yeter
sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 30. maddesinin üst başlığında
yer alan yanılma kelimesi yerine hata kelimesinin
yazılmasını,
Madde alt başlığında yer alan
yanılmanın kelimesi yerine hatanın kelimesinin
yazılmasını,
Madde metninde yer alan yanılmaya düşen ibaresi yerine
hataya düşen ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın İyimaya, bir defa
bir değişiklik yap da Katılıyorum. de, belki doğru
olur, tesadüfen doğru olur.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Sayın Mengü, Medeni Kanuna bir bakın.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Komisyonun ve Sayın Bakanın
katılmadığı önergemizi iki cümleyle ifade ettikten sonra
başka bir konuya geçeceğim.
Hata kelimesini içinizde anlamayan var mı? Yok. Hatanın
ömrümüzde ya da kırk yıllık, seksen yıllık, yüz
yıllık hukukumuzda ne hatasını gördük? Bir hatası da
yok. Dolayısıyla, hatasını görmediğimiz hatayı
hatalı bir şekilde yanılma hâline getirmenin ne anlamı
var?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Hatadan dönmek
fazilettir.
FARUK BAL (Devamla) Bir tek anlamı var: Abesle
iştigal.
Değerli arkadaşlarım, yanılma kelimesi
hatanın tam karşılığı değildir.
Yanılma kelimesi bir isim fiildir ve bir emir kipidir dilbilgisinde.
Hata kelimesinin tam karşılığını arıyorsanız
o yanılgıdır.
Dolayısıyla yaptığınız bu
yanlışla sizi baş başa bırakıyorum çünkü makulde
buluşma, uzlaşma, ortak aklı yaratma ve herkesin günlük
hayatının her zerresinde birkaç defa Tatbik et. diye bu temel
kanunu, Borçlar Kanununu olgunlaştırma konusundaki
çabalarımızın boşa gittiğini görüyorum. İyi
niyetli gayretlerimize karşı parmak demokrasisinin hâkim
olduğunu da anlıyorum.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) O parmaklar milleti
temsil ediyor.
FARUK BAL (Devamla) - Ama bunun ne gibi tehlikeler
doğuracağını size başka bir konuyla izah etmeye
çalışıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi kuran güç, bu
devletin rejimini Parlamenter demokrasi olarak
tanımlamıştır, parlamenter demokrasi. Parlamenter demokrasi
dediğimiz kavram üç tane kuvvetin, yasama, yürütme, yargının
kendi içinde dengelendiği ve denetlendiği bir rejimdir. Yasama,
yürütme ve yargı kendi içinde dengelenir ve denetlenir iken bu
mekanizmalar düzgün çalışabildiği takdirde bizim burada ifade
etmeye çalıştığımız ortak aklı yaratabilirsiniz,
makulde buluşabilirsiniz, kanunları daha olgun çıkarabilirsiniz.
Meclisin denge ve denetim noktasındaki fonksiyonu iktidar
grubunun getirdiği tasarıya karşı, muhalefetin önerilerini
değerlendirmektir ancak biraz önce şahit oldunuz, bir maddede iktidar
grubu istisnalar ifadesinin değiştirilmesini teklif ediyor, o kabul
ediliyor, Milliyetçi Hareket Partisinin teklif etmiş olduğu istisnai
durumlar ifadesi reddediliyor. Burada parlamenter demokrasinin özündeki
uzlaşma, anlaşma gibi mübarek ve mukaddes kavramlardan zerresi var
mı? Yok. Burada parti düşüncesi galip geliyor, burada partinin
akıldan, hukuktan, haktan ziyade kendi çıkarının galip
geldiği bir yere geliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, aynı durumu diğer
kuvvetlerin dengesi içerisinde de görüyoruz. İki tane örnek de oradan
vereceğim. Nasıl yasama yargıyı dengeli ve denetleyici bir
şekilde yürütmeyi -yasama gücü- sınırlandırırsa,
aynı zamanda yürütme gücünü de yargı gücü sınırlar.
İşte, yargı gücünün, hâkimlerin, mahkemelerin
bağımsızlığını, tarafsızlığını
etkilememesi için, yürütmenin yargı üzerindeki etkisini zayıflatmak
için 1960 Anayasasından itibaren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
kurulmuştur. Burada bugün gördüğümüz olayın, siyasi
kırılmanın aynısını Adalet Bakanının
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bakışında aynen
görüyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanının,
Adalet Bakanlığının bağımsız
yargıyı etkileme gücünü sıfırlamak veya zayıflatmak
için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kurulmuştur. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanını frenlemek, dengelemek ve
denetlemek için kurulmuştur, ancak Adalet Bakanı, cumhuriyet
tarihinde ilk defa, geçtiğimiz temmuz ayında, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunu fonksiyon gasbı yapan bir kurum olarak ilan
etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
FARUK BAL (Devamla) - Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
asli fonksiyonu Adalet Bakanını
sınırlandırmaktır. Adalet Bakanına getirdiği
sınırlamayı fonksiyon gasbı olarak nitelendirmek ise, sözlerimin
başında ifade ettiğim parlamenter demokrasiyi özümseyememenin
dışa vurumudur.
Değerli arkadaşlarım, işte, bunu alın,
Yargıtay Başkanının ifadesinde bulunan yandaş
yargıç tabiriyle örtüştürün. Bunu alın, çadır mahkemesinde
sanığa akıl veren, sanığa avukatlık yapan bir
hâkimin tutum ve davranışıyla örtüştürün ve yargının
devri iktidarınızda gelmiş olduğu hâli pürmelali dikkatlice
görün ve izleyin.
Saygılarımla. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 20.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 13üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
321 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyenleri okuyorum: Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili;
Milliyetçi Hareket Partisi adına Rıdvan Yalçın, Ordu Milletvekili.
Evet, ilk söz Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekte.
Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz aldım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, ara verdikten sonraki ilk konuşmalar maalesef böyle
zor oluyor, çünkü ancak milletvekili arkadaşlarımız salona
gelecekler ama burada olanlar ve vatandaşlarımız bizi, beni
takip ediyorlardır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, ikinci bölüm 31 ve 60ıncı
maddeleri kapsıyor, otuz maddelik bölüm. Şimdi, maddelere tabii,
baktığımızda şunu görüyoruz aslında: Hemen hemen
mevcut Borçlar Kanununun biraz sadeleştirilmiş ve düzeltilmiş
hâli var. Yani tek tek zaten arkadaşlarımız kanuna, bu
maddelere, 31 ve 60 maddeleri arasındaki bu maddelere
baktıklarında bir önceki kanunun maddelerinden bir farkı
olmadığını görecekler.
Yeni düzenlemeler var, önce onlardan bahsetmek istiyorum. Zaten az
önce belirttiğim gibi çok fazla yenilik yok ama 55inci maddede bir
düzenleme var. Sayın Komisyon Başkanımızın özel bir
önergesi olmuştu 55inci maddeyle ilgili bildiğim kadarıyla. Bu
destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların
hesaplanmasıyla ilgili bir yenilik var. Bu yeni bir düzenleme. Yani onun
ikinci fıkrasında, bu zararlarla ilgili, bu zararlar idarenin
eyleminden ve işlemlerinden kaynaklanıyorsa aynı hükme tabi
olduğuna dair bir yenilik var.
Yine, kamuoyunda bir ara bu, Komisyonda görüşülürken Borçlar
Kanunu, tartışılmıştı değerli
arkadaşlar. 56ncı maddenin ikinci fıkrası var. Orada,
haksız eylem ya da sözleşmeye aykırılık nedeniyle ölüm
ya da ağır bedensel zararlar meydana geldiğinde zarar görenin
ya da ölenin yakınları kavramı yeni yasada girdi. Hatta bu
tartışıldı, işte dinî nikâhlı eş veya
başka yakınlar da bu tazminatlardan yararlanacak mı? Mevcut
Kanunda çünkü böyle bir hüküm yok, sadece ölüm üzerine ailesi bu zararlardan
dolayı tazminat talep edebiliyordu ama değişiklik olarak bir de
bu var. Yargıtay gerçi yakınları kavramı içerisine çok uzun
yıllardan bu yana içtihatlarında dinî nikâhlı eşi zaten
yakınları kapsamında tazminata hak görüyordu, kararları
vardı Yargıtayın. Bu yenilik var.
Bir de, 60ıncı maddede gelen yeni bir hüküm var. O da,
sorumluluk sebeplerinin yarışmasıyla ilgili olarak. Hâkim burada
hangi neden tazminata daha çok imkân veriyorsa onu dikkate alacak. Bunun
dışındaki tüm maddelere bakıldığında
değerli arkadaşlar, şöyle ibareler göreceksiniz: Maddede
yapılan sadeleştirme ve düzeltmeler dışında mevcut
Borçlar Kanununa göre bir değişiklik olmadığını
belirten beyanlar göreceksiniz. Dolayısıyla bu konuda tabii benim
sizlerle çok fazla paylaşabileceğim, bu bölümle ilgili olarak çok
fazla paylaşabileceğim şey yok. Ama Sayın eski Adalet
Bakanımız burada. Onun burada olması da gerçekten iyi oldu diye
düşünüyorum. Çünkü yine hukukun içerisinden, Adalet
Bakanlarımızın kendisinin de belki bilgisi dâhilinde olabilecek
konular var. Bunlardan bir tanesini bu vesileyle yine Meclisimizin ve
kamuoyumuzun gündemine getirmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Şimdi, özellikle AKP döneminde biz maalesef bu telefon
dinlemeleri, iletişim tespitleri ve bunların basında, medyada
yer almasını çok fazla gördük. Daha çok da belli medyada.
Yandaş medya diyoruz, aslında kızıyorlar. Burada biraz
sonra ben de bir telefon iletişim tespit tutanağını
sizlerle paylaşacağım. Aslında Yandaş medya demenin
de Yandaş medya söyleminin de ne kadar az olduğunu, az
geldiğini, daha farklı bir terimi kullanmamız gerektiğini
göreceksiniz. Onunla ilgili benim de bir önerim var, bilmiyorum milletvekili
arkadaşlarımız paylaşır mı, onu da sizlerle
paylaşmak isterim.
Değerli arkadaşlar, bir mahkeme kararına istinaden
bir telefon dinleme tespit tutanağı var benim elimde. Önemli. Niye
önemli? Çünkü orayla ilgili olarak basında, medyada takip ederseniz
göreceksiniz, yine o dönemki Adalet Bakanımız o
soruşturmayı yapan savcı hakkında Teftiş Kuruluna
talimat vererek onunla ilgili olarak işlemler yapmıştı.
Artı telefonları dinleniyordu o savcının. O kişinin
yapmış olduğu soruşturma onun yetki alanından
alınarak başka bir ile aktarıldı. Bunlar basında var.
Bunlar zaten yer aldığı için gizli şeyler değil. Ama
burada bu konuşmayı yapan kişiler çok önemli, aktörler çok
önemli. Yani bu kişilerin bu konuşması da maalesef basında,
yandaş medyada da hiç yer almadı.
Aktörlerin birisi Sayın Ahmet Albayrak, Yeni Şafak
gazetesinin imtiyaz sahibi, hatta dün basında kendisiyle ilgili yine bir
haber vardı, farklı bir olay, bununla alakalı değil. Bir
diğeri de bir ilimizin valisi, Bitlis Valisi Sayın Nurettin
Yılmaz.
Değerli arkadaşlar, Erzincan Sulh Ceza Mahkemesinin 12
Ocak 2009 tarihli ve 2009/28 sayılı, iletişim tespit dinlenmesi
sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması
kararının uygulanması sonucunda Erzincan Cumhuriyet
Savcılığı bir soruşturma yapıyor. O
soruşturma kapsamında belli kişilerin telefonları dinlenmek
üzere mahkeme karar vermiş. Bu kişilerden bir tanesi Sayın Ahmet
Albayrak. Onun da telefonu dinleniyor o tarihte. Kendisinin, tabii bu telefon
Albil Bilgi İşlem Seyahat Limitet Şirketi üzerine
kayıtlı, Ahmet Albayrak adlı kişinin
kullandığı 533 271 -ve son dört rakamı var- numaralı telefon ile 12 Ocak 2009 ve 12
Nisan 2009 tarihleri arası üç aylık süre içerisinde yapılacak
olan telefonların dinlenmesiyle ilgili olarak karar alınmış
ve bu telefon konuşması tespit edilmiş ve suç unsuru
içerdiği için de tutanak altına alınmış. Diğer
telefon Bitlis Valiliğinin zimmetli telefonu.
Değerli arkadaşlar, şimdi ben konuşmayı
sizlerle paylaşmak istiyorum sonra zamanımız kalırsa birazcık
da yorumlamak isterim. Konuşmanın yapıldığı tarih
29 Mart 2009, yerel seçimlerin yapıldığı günün
akşamı saat 19.00 sıraları yani seçimler bitmiş, oylar
sayılıyor, sonuçlar belli olmak üzere, olmuş da birçok yerde. O
saatlerde bir konuşma yapılıyor. Ahmet Albayrak Sayın Vali
Nurettin Yılmazı arıyor. Nurettin Yılmaz Efendim. diye
cevap veriyor. Ahmet Albayrak Sayın Valim, selamünaleyküm. diyor.
Nurettin Yılmaz Aleykümselam. Ahmet Albayrak Nasılsınız?
diye soruyor. Nurettin Yılmaz Çok şükür, iyiyim. diyor. Bir hal
hatır tabii ki konuşmanın başında, hepimiz de
yapıyoruz, onlar da yapıyorlar. Birbirlerini tanıyorlar ama Sen
kimsin? falan diye sorulmuyor yani sesten veya numaradan birbirlerini
tanıyorlar. Nurettin Yılmaz Sağ ol, teşekkür ederim.
diyor. Ahmet Albayrak soruyor: Ne oldu Bitlisteki son durum? Tabii
seçimlerin gecesi olduğunu hatırlatayım tekrar. Sayın Vali
Nurettin Yılmaz diyor ki: Merkezi
alıyorlar da bu Tatvanı sol parti alıyor, DTP alıyor,
orada Saadet mahvetti ortalığı. Saadet Partisi Tatvanda
bayağı sıkıntı yaratmış AKPye.
Ahmet Albayrak diyor ki: Öyle mi? Sayın Vali Nurettin
Yılmaz diyor ki: 500 oy fark var AKP ile DTP arasında. Ahmet
Albayrak Ha. diye yanıt veriyor. Nurettin Yılmaz Saadet 5 bine
yakın oy aldı. Tatvandan bahsediyor. Ahmet Albayrak soruyor: Peki,
Bitliste ne kadar ilerdeyiz? diyor. Sayın Valinin yanıtı:
Bitliste iyiyiz şu an. Bana göre bir sorun çıkmaz, bana öyle
geliyor. Ahmet Albayrak Öyle mi? diyor. Nurettin Yılmaz diyor ki,
Sayın Vali: Ha ha, yüzde 45i, yüzde 33 gibi bir şey. Burada Saadet
fazla oy alamadı. Tatvana önem veriyorduk, orası gidiyor. diyor
Sayın Vali. Ahmet Albayrak Neyse, sağlık olsun. diyor.
Sayın Vali Bitlisi bırakmış Trabzonu da merak ediyor,
diyor ki: Trabzon iyi herhâlde? Ahmet Albayrak Trabzonu aldık,
orası tamamdır inşallah. diyor.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Vali
rahatlamıştır.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Nurettin Yılmaz
İnşallah, hayırlısı olsun. diyor. Ahmet Albayrak
Sağ ol, peki, görüşürüz. İyi akşamlar. diyor.
Değerli arkadaşlar, tabii bu telefon
konuşması, dediğim gibi, suç unsuru
taşıdığı gerekçesiyle dinleyenler tarafından
tutanak altına alınmış.
Şimdi, nasıl yorumlayabiliriz diye düşünüyorum. Bir
tarafta bir medya sahibi var, imtiyaz sahibi var. Yandaş basın
dediğimiz zaman sıkıntı çıkıyor, ben Damat
basın diyelim diyorum bundan sonra. Yandaş demeyelim Damat bey
de diyelim daha doğrusu, o şekilde yeni bir terim kullanabiliriz diye
düşünüyorum. O, işi gücü bırakmış valileri arıyor
geceleyin. Kimin adına? Çok merak etmiş herhâlde ama kendisi
açıkça bir AKP, belki milletvekili, belki başkanı, belki
işte yöneticisi gibi -çünkü valileri direkt arayabildiğine göre-
soruyor. Neyse, o sorabilir ama Sayın Valinin yanıtlarına
baktığımızda, arkadaşlar, Bitliste iyiyiz şu
an. diyor, Bana göre bir sorun çıkmaz. diyor, Tatvana çok
ağırlık veriyorduk ama orası gidiyor. diyor. Orayı
DTP almış herhâlde. DTPli arkadaşlarımız da burada.
Şimdi ben şunu merak ediyorum, öncelikle şunu
sorayım
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Yok, Saadet Partisi çok oy almış. Onu da o arada
Tabii,
Saadet Partili arkadaşlarımız da demek ki orada
sıkıntı yaşamışlar.
Ağırlığı nasıl
verdi Sayın Vali, ben onu merak ediyorum, bir de onu sormak istiyorum.
Yani bu Tatvana ağırlık verme nasıl oldu? Ne yaptılar da bu ağırlıkla
Sayın Vali, Türkiye Cumhuriyeti devletinin valisi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Partinin valisi ya. Devletin valisi
olur mu?
OKTAY VURAL (İzmir) Beyaz eşya
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Partinin valisi
BAŞKAN Sayın Dibek, buyurun efendim.
TURGUT DİBEK (Devamla) Türkiye Cumhuriyetinin valisi
olması gerekirken -sözlerim yarım kaldı- AKPnin valisi
olduğu sabit.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Milletvekilleriyle kol
kola
TURGUT DİBEK (Devamla) Değerli arkadaşlar, burada
sık sık şu söyleniyor
OKTAY VURAL (İzmir) Seçime müdahale, fesat
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Her şeyde fesat
TURGUT DİBEK (Devamla) Demokrasi, millî irade, halkın
kararı, saygı duyacaksınız. Arkadaşlarımız
bunları bize söylüyorlar burada, Sayın Başbakan da söylüyor,
sizler de söylüyorsunuz. Millî irade böyle mi tecelli edecek?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Mili
çıkmış
TURGUT DİBEK (Devamla) Yani bu valiler
Ben merak ediyorum,
Sayın Albayrak kaç tane valiyi aradı o akşam? Kaç tane validen
bu konuda görüş aldı tek tek, onu da merak ediyorum. Ama, suç unsuru
taşıyan kısım tabii ki daha çok Valinin beyanları,
devlet görevlisinin bu şekilde konuşması doğru
değildir.
Bu tutanak resmî bir tutanak, mahkeme kararıyla tespit
edilmiş.
Tabii şunu da merak ediyorum, hâlâ kendisi Bitlisin Valisi
Nurettin Yılmaz, İçişleri Bakanlığının bu
konuda herhangi bir bilgisi yok mu? Mutlaka vardır, olmaması mümkün
değil.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Bizzat dahli var.
TURGUT DİBEK (Devamla) Niye
İçişleri
Bakanlığı bu Vali hakkında herhangi bir işlem
yaptı mı yapmadı mı? Bunu da buradan soruyorum milletin
kürsüsünden.
Değerli arkadaşlar, aslında söylenecek o kadar daha
çok şey var ama süre bitti. Belki biraz sonra tekrar söz alma imkânım
olursa, onları da sizlerle paylaşmak istiyorum ama gerçek Türkiye bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) Yani, burada
konuşulanların -sözlerimi bitiriyorum, teşekkür ederim
Sayın Başkanım - özellikle iktidar partisi sözcülerinin
söylediklerinin gerçekle hiçbir alakası yok değerli arkadaşlar.
Siz iktidar gücünü, fütursuzca ama, her yerde elinizdeki tüm imkânları
kullanarak, özellikle seçimlerde kullandınız. Bunun bir benzeri aslında
benim ilimde de oldu. Yani ben bazen şöyle diyorum, burada
dokunulmazlık dosyaları görüşülürken konuşuldu, AKBİL
dosyası
Benim ilimin seçim sırasındaki valisi şu an
Aydın Valisi -Hüseyin Avni Coş Valimiz- Kırklarelinde yerel
seçimler sırasında bizim neler
yaşadığımızı ben biliyorum. Yargıda olan
olaylar var. Birçok vali hemen hemen aynı davranışı
gösterdi.
Sizlerden şunu rica ediyorum: Yani bu
konuşmalarınızla Türkiyede olup bitenleri
karşılaştırdığınızda artık
vatandaşlarımız bu söylenenlere inanmıyor.
Kırklarelinde, şunu tüm samimiyetimle söyleyeyim, Valinin o
fütursuzca -şu an Aydında Vali Bey- o beyanları ve
yaptıklarıyla bu devlet olanaklarını o kadar yoğun
kullandı ki. Ben kamu personelinin bizim adayımıza oy
verdiğini adım gibi biliyorum. Hepsi bize oy verdiler ve açık
ara seçimi aldık. Maalesef böyle bir olay var. Sayın Başbakan
Vali Bey hakkında da, aslında İçişleri Bakanımız
bizim Valimiz hakkında da birçok işlemi biliyor ama kendisini
Aydına gönderdi. Zannediyorum, Cumhuriyet Halk Partili veya sahil
şeridindeki illere böyle bir ceza kesiyor. Sayın Vali de, bizim
Valimiz de AKBİL dosyasında Sayın Başbakan hakkında
soruşturma yapılmasına gerek yoktur. kararını veren
müfettişti. Daha sonra Bingöl, Aksaray Aksaray milletvekili arkadaşlarımız
var- Kırklareli, şu anda Aydın
Lütfen bunları takip edin.
BAŞKAN Sayın Dibek, efendim, süreniz bir
dakikanın sonunda, ikinci dakikaya yaklaştı, lütfen efendim
bitirin.
TURGUT DİBEK (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım, sözlerimi bitiriyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede demokrasi tabii ki olsun,
hukuk üstünlüğü tabii ki olsun, hepimiz istiyoruz ama lafta olmasın
değerli arkadaşlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra
sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının ikinci bölümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış
bulunuyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, üzerinde konuşacağım
bölüm, tasarının 31 ve 60ıncı maddelerinden oluşan
kısmına ilişkindir. Maddeler üzerinde değerlendirmeler
yapacağım gibi genel değerlendirmeler de yapmaya
çalışacağım. Öncelikle belirtmeliyim ki tasarının
geneli üzerinde yapılan konuşmalar ve özellikle Sayın Faruk
Balın isabetle ifade ettiği üzere yürürlükteki yasada gerekli
tadilatları yapmak yerine tümden yürürlükten kaldırılarak seksen
üç yıllık oluşmuş birikimi sıfırlamak doğru
değildir.
Yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu 1926
yılında yasalaşmış, bugüne kadar da eksiklerine
rağmen başarıyla uygulanmıştır. Daha önce
görüşülen kapsamlı temel kanunlar için de ifade ettiğimiz üzere,
oluşmuş borçlar hukuku birikimini, içtihat birikimini, doktriner
birikimi işe yaramaz hâle getirmek, tarihî bir binayı aslına
uygun restore etmek yerine komple yıkıp yeni bina yapmak anlamına
gelmektedir ki bu isabetli olmadığı gibi işlevsel de
değildir. Bu kanun tasarısı geçecekse de mevcut Yasanın
numarası ve tarihi mutlaka muhafaza edilmelidir. Bu anlamda kanun
tasarısı genel sistematiği çok bozmasa da madde numaralarının
değiştirilmesi uygulayıcılar, hukuk eğitimi alanlar ve
verenler, kanundan etkilenecek olanlar bakımından ciddi
sakıncalar doğuracağı gibi, bugüne kadar bu kanunla ilgili
basılmış bütün eserleri de değersiz hâle getirecektir.
Madde numaralarının değiştirilmesinin sakıncaları
Türk Ceza Kanunu ve Türk Medeni Kanunu tecrübelerinde
yaşanmıştır. Bu durum yargılama süresinin
uzamasına, zaman bakımından uygulamada önemli sorunlar
yaşanmasına neden olmaktadır. Burada amaç bütün büyük temel
kanunlarda yapıldığı gibi cumhuriyetin kuruluş
hatıralarını incitmek değilse, geleneklerine
bağlı ve saygılı her meclis gibi bu yüce Meclis de madde
numaralarının sayı ve tarih numarasının
muhafazasını başarmalıdır. Bunun dünyada
başarılı örnekleri bulunmaktadır. Farklı yöntemlerle
sistematik korunabilmektedir. Kaldı ki maddeler ve gerekçeler
incelendiğinde önemli değişikliklerin yüzde 10lara bile tekabül
etmediği görülecektir. Örneğin, benim üzerinde konuştuğum
30 maddenin 21inde sadece doğruluğu tartışılır
dil sadeleştirmesi yapıldığı, kalan maddelerde ise
kısmi değişiklik yapıldığı yukarıda
belirttiğimiz görüşleri teyit etmektedir. İktidar partisinin
tercih ettiği bu yöntem nedeniyle, mutlaka yapılması gerekli
değişikliklerin de yapılamayarak geciktiği, bu durumun
ülkemiz ve insanımız aleyhine olduğunu da hatırlatmak
isterim.
Sayın milletvekilleri, genel gerekçede belirtildiği
üzere tasarı sekiz yıllık bir çalışmanın
ürünüdür. Özellikle Bilim Kurulunun önemli emekleri bulunmaktadır.
Tasarıya bilim çevrelerinden tenkit ve katkılar da
yansımıştır. Tasarının son şeklinin
belirlenmesinde Bakanlık bürokrasisi, Sayın Komisyon
Başkanı ve üyelerinin emek ve katkılarını da unutmamak
gerekir.
Üzerinde konuştuğum bölüm içerisinde önem arz eden
değişiklikler 55 ve 60ıncı maddelerde
yapılmıştır. Mevcut Kanunda 47nci maddede manevi tazminat
sadece cismani zarara düçar olan kimseye verilebilecekken bu maddenin
tasarıda karşılığı olan 55inci maddede
ağır bedensel zarar doğması hâlinde zarar görenin
yakınlarına da tazminat verilebilecek şekilde kapsam
genişletilmiştir.
Mevcut Kanunun 47nci maddesinde manevi tazminat bakımdan
sadece ölenin ailesi hak sahibi olabiliyorken yeni düzenlemede
yakınları tabiri kullanılarak zarara uğrayan ya da ölen
kişiyle düzenli ve yoğun bir ilişkinin varlığı
hâlinde tazminata hak kazanılacağı benimsenmiştir. Bu
düzenleme magazinel boyutuyla eleştirilse de önemli bir eksiklik
giderilmiş, kapsam çağdaş yaklaşımlara göre
genişletilmiş olmaktadır.
Tasarının mevcut Kanundaki 49uncu maddeye
karşılık gelen 57nci maddesinde ise kısmi
değişiklik öngörülmektedir. Bilim çevrelerinde madde
başlığındaki zedelenme tabirinin Medeni Kanuna uyumlu
olmadığı, bunun yerine ihlal ya da saldırı
tabirlerinin daha yerleşik olduğu belirtilmektedir. Bu maddede mevcut
Kanunda yer alan tazminat miktarının tayininde tarafların sıfatı,
makamı, sosyal ve ekonomik durumlarının dikkate
alınacağı, madde metninden, eşitlik ilkesine
aykırılık görülmesi, bu hususların belirtilmesinin
gereksizliği gerekçeleriyle çıkartılmıştır. Ancak
55inci maddede belirtilen ölüm ya da ağır bedensel zarar hâllerinde
yakınların da manevi tazminat talep edebilme olanağı bu
madde için düşünülmemiştir. Oysa uygulamada bir kişinin
kişilik haklarının ihlal edilmesinden yakınları ve
özellikle aile bireylerinin en az zarar gören kadar etkilendiği
görülmektedir. 55inci maddede yapılan reform bu maddede de
yapılırsa daha anlamlı olacaktır.
Tasarının 60ıncı maddesinde önemli bir
değişiklik öngörülmektedir. Düzenlemeyle öncelikle ikili teselsül
sistemi terk edilerek bir bütün olarak aynı hükümlere tabi tutulmuştur.
Ancak maddedeki esas önemli değişiklik ikinci fıkrada öngörülen
müteselsil sorumluların yükümlü tutulacakları miktar
bakımından getirilen yeniliktir. İlk bakışta zarar
görenlerin aleyhineymiş gibi algılansa da uygulamada kendi
uhdesindeki tazminattan ödemekle kurtulmak isteyen ancak tazminatın
tamamını ödemeden teselsül sorumluluktan
kurtulunulamadığı için bunu yapamayan borçlular olduğundan
çoğu kez alacaklılar da mevcut durumdan zarar görmekteydi. Bu
maddeyle hem borçlular hem alacaklılar tarafından gerekli önemli bir
değişiklik yapılmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; maddeler
üzerinde daha fazla teknik ayrıntıya girmeyi Genel Kurul
çalışma mantığıyla çok
bağdaştırmıyorum. Borçlar Kanunu, modern bir ülkede ihtiyaç
duyulan kişi hürriyetini,
sözleşme hürriyetini, hukuki işlem ve eylemlerde hak ve borçları
düzenleyen önemli bir temel kanundur. Ancak çağdaş dünyayla benzer
kanunlar yapmak, hatta dünyadaki en iyi kanunu yazıp
kanunlaştırmak fiilen içselleştirilmediği sürece, devletinizi
modern yapmayacağı gibi, milletinizi de mutlu kılmaya
yetmemektedir.
Eğer sizin ülkenizde taksitle satışa ilişkin
ne kadar ayrıntılı düzenleme yaparsanız yapın,
yaşlı ya da cahil insanlar Çekilişten hediye çıktı.
gibi kandırmacalarla değersiz bir mal
karşılığı senet imzalatılıp iade
hakkını kullanmak istediğinde ulaşılamayan bir
telefon, olmayan bir adres ile karşılaşıyorsa kanununuz bir
işe yaramıyor demektir.
Sizin ülkenizde temsil kurumu ne kadar güzel düzenlenirse
düzenlensin, boğaz tokluğuna, muhtaç insanlara şirketler
kurduruluyor, çekler imzalatılıyor, insanlar
dolandırılıyorken, bunları yaptıranlar
çarptığı paraların keyfini sürerken, alacaklı giden
malına yanarken, mahkemelerle, vergi dairesiyle ceza tehdidiyle
uğraşan kullanılan garibanın
çığlığı duyulmuyorsa sizin hukukunuz çare üretmiyor
demektir.
Siz ifa yı, itfayı ne kadar güzel yazarsanız
yazın, ülkenizde ödeme aracı olan çek vade aracına
dönüşmüşse ve sayısız insan alacağını
alamazken sayısız insan da cezaevinde bulunuyor ve hukukunuz
dolandırıcı ile iyi niyetli borçlular arasında ayrım
koyamıyorsa modern devlet olamamışsınız demektir.
Siz istediğiniz kadar başarılı ödünç
sözleşmesi belirleyin, eğer sizin ülkenizde yoksul köylü ancak tefeci
tüccardan açık senet karşılığı avans alabiliyor
ve hayatı boyu ödese de senedini alamıyor, borcu bir türlü
bitmiyorsa, sizin ülkenizde ekmeğe muhtaç işçi daha işe
girdiği gün atıldığında üzerinde Bütün
haklarımı aldım, işvereni ibra ederim. yazacak boş
bir kâğıda imza atmak zorunda kalıyorsa, sizin ülkenizde
maaşlar bankadan ödenecek diye kanun çıkarıp asgari ücret kadar
bankadan ödeyip üzerinin elden ödenmesine ve dolayısıyla
tazminatlarının düşük kalmasına ses
çıkarılmıyorsa, siz hizmet akdini çok çağdaş
düzenlemiş olabilir, açığa atılan imzanın üzerinde
yazılanı muteber kabul ederek belki modern dünya ile uyumlu bir kanun
da yapmış olabilirsiniz ancak ülke gerçeklerini görmemiş, ah
edenleri duymamış olursunuz.
Eğer ülkenizde bir malın satış fiyatı
Fatura alacak mısınız? diye sorulup cevabına göre
değişiyorsa haksız rekabeti yasaklamanız anlamlı
olabilir mi?
Sizin ülkenizde neredeyse bütün işletmeler bir gayriresmî bir
resmî defter tutmak durumundaysa, sizin ülkenizde Çalışma Bakanı
Meclis kürsüsünden kaçak istihdam oranının yüzde 50 olduğunu
belirtiyorsa, nasıl serbest rekabetten, sözleşme hürriyetinden,
iradelerin özgür buluşmasından bahsedebilirsiniz?
Sizin ülkenizde belediye şirketleri belediye ihalesine
girebiliyor ve birkaç ayarlı firma dışında talepli
çıkmıyorsa ve taşeronlaşmaya mecbur
bırakılmış bir özel sektörünüz varsa nasıl düzenden
bahsedebilirsiniz?
Sizin Başbakanınız bir yayın kuruluşuna
boykot emrediyor ve yayın kuruluşları haksız, devasa
cezalara muhatap oluyorsa Özel hukukun anayasasını yapıyoruz.
lafınızın ne anlamı kalır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Yalçın,
konuşmanızı tamamlayınız.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Kamu kurumlarında
özelleştirilmiş hizmetlerde insanınız hangi firmaya, kimin
firmasında çalıştığını dahi bilemiyorsa siz
nasıl özgür iradelerle kurulmuş bir sözleşmeden
bahsedebilirsiniz?
Sizin ülkenizde kamu görevlisine giyim yardımının
nereden alacağı dikte ediliyorsa, promosyon parasını kendi
rızası dışında birileri kullanıyorsa, kamu
ihalesi verilenlere nereden mal tedarik edeceği dikte ediliyorsa, kimi
çalıştıracağı tembihleniyorsa, müteşebbise kime
reklam vereceği, kime vermeyeceği referans oluyorsa gelin,
sözleşme serbestisinden, özgür iradelerin buluşmasından
bahsedin, bakalım inanan bulabilecek misiniz?
Sizin ülkenizde insanlar mecburen böbreklerini satıyor,
müşteri bulabiliyorsa ve hastanelerinizde normal bir operasyon
kolaylığında bu işlemler yapılabiliyorsa acaba sizin
kanununuzdaki satış sözleşmesinin bu dramı neresinde aramak
gerekir diye düşünmek bile istemiyorum.
Sayın milletvekilleri, örnekler çoğaltılabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Görünen odur ki ülkemizin eksiği kanun yapmak değil, her
alanda adil, dürüst, şeffaf bir yönetim anlayışını
sağlamak ve rekabetçi ekonomik ortamın istismarını önlemek
iradesini ortaya koymak olmalıdır. Bu konuda devri
iktidarınızın iyi sınav vermediği bütün kamuoyunun
bilincindedir, bilgisindedir. Dilerim, bu kanun işaret ettiğim
konularda da bazı yeniliklerin önünü açar ümidiyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Gültan
Kışanak, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Birkaç gündür aslında çok yoğun bir tartışma
içerisindeyiz. Siyasetin ana konusuyla ilgili bir tartışma
içerisindeyiz. Ama ne yazık ki biz, bu tartışmalardan, siyasetin
şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da çözüm üretmek değil,
çözümsüzlük üretmek üzere yapıldığı kanaatine
varıyoruz ve bunu kaygıyla gerçekten izliyoruz.
Siyaset niye yapılır, biz niye milletvekili seçildik,
niye siyasi partileri kurduk, niye bu Parlamentoya geldik, niye hükûmet
kuruluyor? Bu soruları soruyor muyuz acaba kendimize? Bu Parlamento niye
var? Bir insan niye milletvekili olmak ister, niye siyaset yapmak ister?
Toplumun sorunlarına çözüm olmak, toplumun sesi olmak, gözü olmak,
kulağı olmak, çözüm üretmek üzere. Siyasetin ana konusu budur.
Ne yazık ki yıllardan beri olduğu gibi şimdi
yine çözümsüzlük üzerine siyaset tartışmasıyla gündem sürekli
meşgul ediliyor. Haburdan gelişlerle ilgili, birkaç haftadır,
gerçekten neye hizmet ettiğini anlayamadığımız bir
tartışma minvalidir devam edip gidiyor.
Ben buradan şimdi birkaç soru soracağım ve her
siyasetçinin de bunu mutlaka kendisine sorması gerektiğini
düşünüyorum:
Bu ülkede toplumsal barışı derinden sarsan, halklarımızı
neredeyse bir iç çatışmanın eşiğine getiren, birbirine
karşı kışkırtan bir sorunla yüz yüze miyiz, değil
miyiz? Önümüzde bu kadar büyük bir sorun var mı, yok mu? Bu soruyu soruyor
muyuz kendimize? Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne Kürt yurttaşlarla,
bu ülkenin Kürt yurttaşlarıyla devlet ihtilafa düşmüş
müdür, düşmemiş midir?
AKİF AKKUŞ (Mersin) Kürt yurttaş yok,
yurttaş
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Ben Kürtüm, ne diyeceksin? Yok
muyum? Buradayım işte. Buradayım ve Kürtüm, annem de Kürt,
babam da Kürt, sülalem de Kürt. Tarihim var, üç bin yıllık tarihim
var, Yoksun mu diyeceksin bana? (DTP sıralarından
alkışlar) Nasıl yokum, ben bu ülkenin yurttaşı
değil miyim? Eğer bana Yurttaş değilsin. diyorsanız
20 milyon insana o zaman Siz bu ülkenin yurttaşı değilsiniz.
deyin, o 20 milyon yurttaş da o zaman başının çaresine
bakar. Böyle bir yerden de siyaset üretilemez.
Son otuz yılımızı kesintisiz bir savaşla,
bir çatışma ortamıyla geçirmedik mi, kesintisiz ama? Bir gün
bile silah sesi duymadığımız, bir gün bile tank
atışı, top atışı
duymadığımız, tepemizden savaş uçaklarının
uçmadığı bir günü bile yaşamadık. Bunu hiç hissettiniz
mi? Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz? Buna bir çözüm bulmak
gerektiğini siyaset kurumu düşünmeyecek mi, tartışmayacak
mı? Yoksa Böyle sürüp gitsin. mi diyeceğiz? Ne yapmak istiyoruz,
biz niye geldik buraya?
Bu ülkenin Genelkurmay Başkanlığının
verdiği bilgiler doğrultusunda, bu ülkenin yurttaşı olan 40
bin genç eline silah alıp, devlet güçleriyle çatışmaya girip
yaşamını yitirmiştir. Genelkurmayın kaynakları
bunu söylüyor. 10 bin de güvenlik kuvvetleri. diyor, 50 bin.
Otuz yıl içerisinde 50 bin yurttaşını
yitirmenin ne demek olduğunu oturup düşünüyor muyuz biz? Bu devam
mı etsin? Ölümler devam mı etsin? Bu ülkenin dört bir yanına,
doğusuna batısına, Çanakkalesine Hakkârisine cenazeler mi
gitsin? Anaların, babaların her gün Acaba askerden çocuğum
sağ mı dönecek? diye kaygıyla telefon beklediği günler
devam mı etsin? Çocuğunun bu ülkedeki çatışma
ortamında, çözümsüzlük ortamında kendisini ifade etmek için silaha
sarıldığı analar, babalar her gün çocuğunun ölümünü mü
beklesin? Bu devam mı etsin? Böyle bir insanlık olabilir mi? Böyle
bir siyaset olabilir mi? Gerçekten ürküntüyle, şaşkınlıkla
izliyoruz bu tartışmaları.
Peki, gene resmî kaynaklarımızda yok, bu konuda veri
tutmuyoruz, nüfus sayımlarında sormuyoruz ama devletin yetkililerinin
ağzından
BAŞKAN Sayın Kışanak, siyasi fikirlerinize,
düşüncelerinize bir şey demiyoruz ama bu konuda, şu anda Borçlar
Kanununun ikinci bölümüyle ilgili olarak görüşmeler yapıyoruz.
Onların içerisine
(DTP sıralarından gürültüler)
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Sayın Başkan, üç gündür
burada ne konuşulduğunu
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Niye
ayrımcılık yapıyorsunuz?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sabahtan beri hiç konuşmadılar,
hiçbir milletvekili kanun üzerinde konuşmadı!
BAŞKAN Yani oraya da derseniz
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Sayın Başkan, iki gündür
burada ne konuşulduğunu biliyoruz.
Arkadaşlar
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Sabahtan beri burada
Borçlar Kanunu dışında her şey konuşuldu, Ergenekon
konuşuldu, Silivri konuşuldu, bize gelince niye çifte standart
yapıyorsunuz?
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Yani bu konunun gerçekten niye
BAŞKAN Yani İç Tüzükün bir hükmünü hatırlatmak
garip mi geldi?
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Sayın Başkan
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Niye bize
hatırlatıyorsunuz? Herkese hatırlatın lütfen.
BAŞKAN Diğerlerine de hatırlattım,
Sayın Kışanaka da hatırlattım.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) En başta Hükûmetin
grup başkan vekillerine hatırlatın lütfen yani.
BAŞKAN Evet, buyurun Sayın Kışanak.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Sayın Başkan, biz
şu Meclisin normal işlemesi ve toplumumuzun ihtiyaçlarına cevap
verecek yasama faaliyetlerinin hayata geçirilmesi için elimizden gelen
katkıyı sunmaya çalışıyoruz. Siz de görüyorsunuz ki
iki gündür, aslında bu sorunlar nedeniyle esasını
konuşamadığımız için biçimi etrafında
tartışıp Meclisi çalışamaz hâle getirdik. Dün saat ona
kadar biz ne tartıştık bu Genel Kurulda? Bugün ne
tartışıyoruz? Bu çok açık ve net.
Görüşmek istemediğimiz, konuşmak
istemediğimiz, sürekli minder dışına
kaçtığımız bu sorunu önümüze
koymadığımız için usul tartışmaları
yaratıyoruz, kural yaratıyoruz, bürokrasi yaratıyoruz, ha bire
birbirimize başka bir yerden vurmaya çalışıyoruz. Konunun
özü bu. Konunun özü, şu ülkede Kürt yurttaşlar devletle ihtilafa
düşmüştür, bu konuda sıkıntıları vardır.
Sıkıntılarını dile getirmenin demokratik
yollarını bulamadıkları için otuz yıldır
çatışma hâlindedirler. Bu sorunu konuşamazsak, çözemezsek bu
hâlimiz devam edecektir. Bu konunun gerçekten ciddiyetle ele alınması
ve dikkatle çözüm üretilmesi gerekiyor.
Bu ülkede devletin yetkililerinin söylediği 13 ile 15 milyon
arasında değişen Kürt var. Bu Kürt yurttaşlar ana dillerini
kullanamıyorlar, ana dillerini yaşatmak için olanaklara sahip
değiller. Bunu talep ediyorlar. Dünyanın üzerinde hiçbir
tartışma yapamayacağı en temel hak olan, en evrensel
değer olan ana dil talebini bile terörizmle, bölücülükle, vatana ihanet
tartışmalarıyla eş değer tutarak çözüm üretmemiz
mümkün müdür? Hâlâ ne yazık ki, bu ülkede siyaset bu noktadadır. Bu
siyaset bu noktadan çıkmadığı sürece ne sorunlarımızı
çözebiliriz ne bu Parlamentoyu çalıştırabiliriz ne de toplumun
ihtiyaçlarına yanıt olabilen bir yasama faaliyeti yürütebiliriz.
Bu konuda, gerçekten neden siyaset yapıyoruz, niye
milletvekili olduk, niye buraya geldik, bu çatışmalar böyle devam
edip giderse biz kendi insanlığımızdan, kendi
vicdanımızdan rahatsız olmayacak mıyız? Bu
soruları hepimizin kendimize sorması gerekiyor. Bu nedenle,
önümüzdeki hafta aslında Hükûmetin bu konudaki çalışmaları
Parlamentonun gündemine sunacağını kamuoyundan öğrendik.
Sonrasında Danışma Kurulunda da bu konu gündeme geldi. 10
Kasımda bir ön görüşme yapılmasını AKP Grubu önerdi.
Orada CHP ve MHP Gruplarının konuya ilişkin hassasiyeti ifade
etmeleri üzerine, biz de Demokratik Toplum Partisi olarak bu konunun artık
özünü konuşmak istiyoruz. Lütfen bu konuyu biçim tartışmasından,
usul tartışmasından çıkartalım. Artık minderin
dışına kaçmayalım. Güreşeceksek minderde
güreşelim, bu konuyu böyle şuraya buraya savurmaya gerek yok. Madem
10 Kasımla ilgili böyle bir hassasiyet var, bu tarih
değiştirilsin diye Demokratik Toplum Partisi olarak biz de önerdik ve
hâlâ da bu önerimizde ısrarcıyız. Çünkü, bugün iki gündür burada
yaşananlar bize gösteriyor ki, bu minvalde devam ederse, önümüzdeki hafta
da burada bu konunun özü konuşulamayacak, biçimi etrafında
dolanıp duracağız; usul üzerine, yöntem üzerine, tarz üzerine,
günün hassasiyeti üzerine tartışmalar yapacağız. Bunlar, bu
sorunu çözümsüz bıraktırma politikalarından birisidir.
Açıkçası, acaba AKP Hükûmeti de bu konuda söyleyecek bir şeyi
yok da onun için mi bilerek işi buraya sürüyor diye düşünmekten de
kendimizi alamıyoruz. Bu konunun özünü tartışmak istiyoruz.
Bu konunun özü, insan haklarıdır, demokrasidir,
adalettir, vicdandır; bunları kriter aldığımız
zaman çözemeyeceğimiz bir konu da değildir. Bu ülkede Kürt
yurttaşlar her fırsatta ama her fırsatta, bu ülkede, bu
sınırlar içerisinde, bu bayrak altında, özgür ve eşit
yurttaşlar olarak yaşamak istediklerini iradi olarak beyan
etmişlerdir. Bizler de defalarca burada bunu beyan ediyoruz. Bu
beyanın üzerine, özgürlük ve adalet üzerine, vicdan üzerine, demokrasi
üzerine, hukuk üzerine bir yurttaşlık neden inşa edemeyelim, bu
sorunu neden çözmeyelim? O zaman, birileri demek ki gerçekten bu sorunun
çözümsüz bırakılmasından nemalanıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kışanak,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) O zaman, demek ki birileri bu
sorunu çözümsüz bırakarak üzerinden siyasi rant elde ediyorlar. Sık
sık, Demokratik Toplum Partisine yönelik bu tür suçlamalar
yapılıyor. Demokratik Toplum Partisi çok açık ve net. Biz, bu
konuda gerçek bir çözümü tartışmaya, önünde, elinde ürettiği bir
projesi, çözüm yaklaşımı olan herkesle konuyu
tartışmaya, görüşmeye ve bu sorunu çözüme kavuşturmaya,
artık akan kanı dindirmeye, artık analarımıza
barışı hediye etmeye hazır olduğumuzu söylüyoruz;
bunun zemininin de bu Parlamento olduğunu düşünüyoruz. Umuyoruz ki,
önümüzdeki hafta bu Parlamentoda gerçekten de sorunun özü konuşulur,
başka bir yerlere, şuraya buraya topu atarak, biz bu sorundan yine
kaçarak çözümsüzlük üretmeyiz.
Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu adına Bekir Bozdağ, Yozgat
Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının ikinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde müzakere yaptığımız yasa
tasarısı, hukukumuz açısından temel taşı
sayılacak tasarılardan bir tanesi. Çok önemli bir tasarıyı
görüşüyoruz. Toplumumuzun her kesimini, herkesi yakından ilgilendiren
bir tasarı üzerinde müzakere yapıyoruz. Bu tasarının
içerisinde, öz itibarıyla, esasında burada grubu bulunan bütün
partilerimizin anlaşamadığı konular yok denecek kadar
azdır, büyük bir mutabakat vardır. Tartışmalar biraz daha
şeklî boyutlar üzerinde kalmaktadır. Ben buradayken hem bundan önceki
konuşmalarda yapılan eleştirilere bir cevap vermek hem de bunu
değerlendirmek istedim.
Bir defa, bu kanunu baştan yapmak zorunda mıydık?
Madde numaralarıyla oynamak zorunda mıydık? Madde
numaraları aynen kalsaydı da biz işte ilave yapacaksak
örneğin 4/A, 4/B deseydik veyahut da başka birtakım
yöntemler benimseseydik. Kanunu tümden değiştirmek yerine, yeniden
bir sıfır kanun gibi yapmak yerine kanun üzerinde oynamalar,
iyileştirmeler yapsaydık. Tabii bu bir temennidir ama uygulama
imkânı yok. Zira, kanunun bir yerinde oynadığınız
zaman onun bir bütünlük arz etmesi için hem üslubunun hem mantalitesinin hem
sistematiğinin hem de dil yapısının birbiriyle uyumlu
olması lazım, bir ahengin olması için.
Bizim yürürlükteki Borçlar Kanunumuza bakıyorsunuz, 544
madde; şu andaki tasarıya bakıyorsunuz, 649 madde; arada 105
madde ilave var. Bunu nasıl yapacağız? O zaman
dağıttığınız zaman ne olacak? Mesele
kitaplarına dönecek a, b, c diye. Bu da doğru bir yasa mantığı,
yasalaşma mantığı değildir. Esasında, buradaki
zorluk, madde numaraları değiştiği zaman ezberi bozulanlar
olabilir, ezberlemiş Borçlar Kanununun falan maddesi, filan maddesi;
madde değişince çalışmayı gerektirecek, yeniden
bakmayı gerektirecek, yeniden araştırmayı gerektirecek ama
araştırılsın, bakılsın. Bir de, böylesi madde
numaraları, yasanın tümünden değiştirilmesi biçimde
yapılan düzenleme sadece bu da değil, bundan önce de var.
Örneğin Türk Medeni Kanunu böyle yapılmış, hem madde
numaraları hem de kanun baştan aşağı yenilenmiş.
Örneğin, 18 Haziran 1999 tarihli 4389 sayılı Bankalar Kanunu, 27
Ekim 1999 tarihli 4458 sayılı Gümrük Kanunu, Harp Okulları
Kanunu vesaire. Bunlar, bizden önceki dönemlerde, bugün
tartıştığımız usulle yapılmış, aynı
yöntemle yapılmış, bugün yapılan da budur, yeni bir
şey değildir, eski köye yeni âdet de getirilmiyor, uygulama devam
ediyor.
Bir diğer konu, çok tartışıldı: Biz,
yargının hafızasını yok ediyoruz. Yargıtayın
onca içtihadı var, onları çöpe atıyoruz. Yargıtayın
icraatlarını resetliyoruz, sıfırlıyoruz. Yok öyle
bir şey! Yargıtayın hiçbir içtihadı bu düzenleme
yapılıyor diye çöpe atılmaz, atılamaz. Neden? Çünkü
müessesenin özü, anlamı, tarifi, unsurları değiştirilmiyor.
Yani, sözleşmeyle ilgili, sözleşmenin kurulmasıyla ilgili
kelimelerde birtakım değişiklikler var, yeni unsur ilaveleri
olabilir veya aynen kalabilir ama Yargıtayın bu konudaki
içtihatları çöpe atılmaz. Madde numaraları
değiştirildiği için, yeniden bir çalışmayı
gerektirir, yoksa burada geçen ifadelerden dolayı çöpe atılmaz.
Örneğin Gabin, olmuş ismi aşırı yararlanma.
Şimdi ismi değişmiş, müessesenin unsurları aynı.
Yargıtayın yetmiş senedir, seksen senedir verdiği
içtihatları çöpe mi atacağız. Yok öyle bir şey! Bu
içtihatlar gene korunacak, gene yapılacak. Problem ne? Bu içtihatları
ezberlemiş, maddeleri ezberlemiş yapının yeni yapıya
adapte olması için biraz emeğe, biraz çalışmaya, biraz
zamana ihtiyacı var, belki bu bir zahmet alacak. Olsun, biz güzel bir
şey yapıyoruz, herkesin birazcık zahmete katlanması
lazım.
Bir diğer konu, dille ilgili burada yoğun eleştiriler
yapıldı: Bunun dili ortadan kalkıyor, dil
değiştiriliyor. ve çok da ağır ifadeler
kullanıldı, işte Şöyle hukuken yanlış, böyle
hukuken yanlış. şeyler söylendi. Tabii, bunların hepsine
tek tek cevap verme imkânımız olsa siz hepiniz bunları
değerlendirme imkânınız olabilirdi ama önergelerde konuşma
hakkımız olmadığı için cevap verme imkânımız
da yok, ama bir şeyi ifade etmem lazım: Borçlar Kanunu Türk Medeni
Kanununun beşinci kitabıdır, âdeta mütemmim cüzüdür. Onunla
üslup, sistematik, mantık ve her açıdan bir uyumun
sağlanması uygulama kolaylığı açısından
gerekli ve zorunludur, bundan biz kaçamayız. Şimdi, Medeni Kanuna
bakıyorum, Medeni Kanunun içerisinde tam 67 tane temel kavram geçen dönemde
yapılmış, 67 tane kavramın karşısına yeni
Türkçe kelimeler konmuş, ana, temel kavramlar
değiştirilmiş. Örneğin, Hatanın ne hatası
var? deniyor. Doğru, hatası yok ama hata 2001de
değiştirilen, 1 Ocak 2002de yürürlüğe giren Medeni Kanunla
yanılmaya çevrilmiş. Örneğin, hile. Hilenin ne şeyi
var? Herkes anlıyor ama aldatmaya çevrilmiş. Örneğin, kanuni
mirasçı ne şeyi var? Bir şey yok ama neye çevrilmiş?
Yasal mirasçıya çevrilmiş. Öte yandan bakıyoruz, yine Medeni
Kanunda geçen ifadelere bakıyoruz, para kelimesi tam 75 yerde
geçmiş, bakıyorsunuz yanılma kelimesi 5 yerde, korkutma
kelimesi 4 yerde, tevdi kelimesi 8 yerde
Ben bunları
çoğaltabilirim. Bugün Borçlar Kanununda kullanılan ibarelerin
tamamı, büyük bir kısmı, tamamına yakını diyelim
Medeni Kanunda da vardır. Orada olmayan belki yeni kelimeler olabilir ama
orayla bir uyum sağlanmak istenmiştir. Örneğin, çok
eleştirildi, dendi ki: derhâl, kelimesi yerine hemen
kullanıldı. Hemen diye bir şey olur mu? Böyle bir hukuki terim
olur mu? Böyle bir mantık olur mu? Sanki Meclise ilk defa geliyormuş
gibi
Bakın, şimdi, Anayasayı açın, şöyle bir
bakın, 19uncu maddenin beşinci fıkrası, 19uncu maddenin
ikinci fıkrası, 83üncü maddenin ikinci fıkrası, 121inci
maddenin birinci fıkrası. Anayasa kullanıyor bunu, Anayasada
geçen
Yine, Türk Medeni Kanununun 137, 389, 404, 405, 407, 412, 421, 424
vesaire maddeleri, Siyasi Partiler Kanununun 106ncı maddesinin birinci
fıkrası, bakıyoruz hemen orada da kullanılıyor.
Demek ki bu hukuki bir terim, hukuki bir tabir, orada da
kullanılıyor.
Bir başka örnek vereyim: Borçlar Kanununun 11inci maddesinde
başlayarak ifadesi kullanıldı. Şimdi, bunun
değiştirilmesi için de önerge verildi: Bunun yerine itibaren
kullanalım. Kullanma yok. Medeni Kanuna bakıyoruz, Medeni Kanunda
bir tane itibaren kelimesi kullanılmış ama onun
dışında yasa koyucu Medeni Kanunun her yerinde
başlayarak kelimesini kullanmış. Peki, başka yasalarda bu
var mı diye tarama yaptığımızda, şu anda
yürürlükteki mevzuatımızda tam 74 tane yasada başlayarak
ifadesi geçiyor. Bu daha fazla da olabilir ama bizim tespit edebildiğimiz.
Onun için, dil noktasında da bir sorun yok. Esasında sorun
Bizim
gruplar arasında da bir sorunumuz yok. Biz, bu noktada, her siyasi parti
grubuyla, hem CHP hem MHP hem de DTP ile bu noktada belli, öz noktasında
bir anlayış birliğimiz de var.
Ben buradan bir kez daha söylüyorum: Borçlar Kanunu, temel kanun.
Ne varsa esasa dair, müzakere etmeye ve onlar yapılabilir şeylerse
kabul etmeye el birliğiyle AK PARTİ olarak biz hazırız. Bu
yasanın siyasal rengi yok, bu yasanın ideolojik rengi yok, bu tamamen
teknik ve hukuki bir yasadır ve toplumun pek çok sorununa da bütün
tüketicilerin, vatandaşların lehine çözüm getiren, onları
rahatlatan, onları daha güçlü bir hukuki yapıya kavuşturan
düzenlemeleri içeriyor. Eğer biz Borçlar Kanununu değiştirip
yürürlüğe koyabilirsek Türk özel hukukunun anayasası sayılacak
bu yasayla büyük bir reformun altına da 23üncü Dönem Meclisi olarak imza
atacağız. Bizim itiraz ettiğimiz bir şey yok. Muhalefete de
her dediklerini görüşmeye, müzakere etmeye, işin esasına, özüne
dair yapılabilecekleri yapmaya hazır olduğumuzu buradan bir kez
daha ifade ediyorum. Gelin, beraber bu işi yapalım.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Bekir Bey, samimi misiniz? Bekir
Bozdağ
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Gelin, katkı varsa, öneri
varsa onu müzakere edelim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Her maddede öneri var.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Çünkü bu yasanın -bir kez
daha söylüyorum- siyasal rengi yok, ideolojik yanı yok, tamamen teknik ve
hukuki bir yasadır. Hocaların
Biz Ceza Kanununu görüşürken de yaşadık. CHP ile
uzlaşmayla o zaman onu çıkardık. Şimdi, bu, esasında
temel yasalardaki kavga, Meclisteki gruplar arasında yaşanmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Samimi miyiz, Sayın
Bozdağ, sözlerimizde?
BAŞKAN Sayın Bozdağ, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Temel yasalarda -siyasal rengi olmayan yasalar- bu gibi teknik
yasalarda siyasi partiler arasında problem yok. Biz Ceza Kanununda, Ceza
Muhakemesinde bunları yaşadık ve CHP ile bir anlayış
içerisinde, el birliğiyle bunu çıkardık.
Kavga hocalar arasında. Kanunu yapan, komisyonda olan
hocalar: Benim. Bu kanun bizim. Bir prestij meselesi.
OKTAY VURAL (İzmir) Kanunu biz yapmıyoruz yani,
hocalar yapıyor.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Hoca mı, molla
mı?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ben hak da veriyorum. Ama
birilerinin prestij kavgası ayrı şey, bizim
yapacağımız şey ayrı şey. Onun için ben diyorum
ki tekrar, bir kez daha, Allah için ve bu millet için, Türkiyemiz için, gelin
Bu yasada ne yapacaksak hep beraber yapmaya hazırız. Bizim bir
diretmemiz, bir dayatmamız yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) Rapor sizin değil mi?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Madde numaralarının
değiştirilmesinin teknik olarak imkânı yok.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Siz cami hocası
mısınız, üniversite hocası mısınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Üslup noktasında da
müzakere yapılabilir. Söyledik: Esasa dair ne varsa yapalım. Biz de
dile itiraz ettik. Ama sonra müzakere edince gördük ki bunu
değiştirme imkânı da pek öyle gözükmüyor. Çünkü sistem, Medeni
Kanunla bütünlük içerisinde kurulmuş bir sistemdir.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Anlaşacak
mıyız, sisteme mi takılacağız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Değişebilenleri de
değiştirmeye hazır olduğumuzu bir kez daha ifade ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Anlaşacak
mıyız, statükoculuk mu yapacağız?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Bekir Bozdağ, samimi misiniz
sözlerinizde? Samimi olmanızı arzu ediyoruz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Uzlaşacak
mısınız?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Açığız biz.
BAŞKAN Şahsı adına Mardin Milletvekili
Cüneyt Yüksel.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Uzlaşın
işte, başkanlar burada. Hadi uzlaşın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hadi, hemen geçelim arkaya.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Haydi uzlaşın,
başkanlar burada. Arkaya geçin, uzlaşın kardeşim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Yüksel, süreniz beş dakika.
OKTAY VURAL (İzmir) Biz Meclisin kanunu olması
gerekir. diyoruz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Hadi geçin, grup
başkan vekilleri, uzlaşın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Hatibi dinleyelim.
Sayın Başkanlar
OKTAY VURAL (İzmir) Ara verin, uzlaşın.
BAŞKAN Bir dakika efendim, bir dakika
Sayın Elitaş
Sayın grup başkan vekilleri
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Uzlaşmak istiyorlar
Başkanım, bir uzlaşsınlar.
BAŞKAN Arkadaşlar, Hatip konuşacak. Lütfen
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Uzlaşmak için arkaya
geçecekler.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Hayırlı bir
iş yapacaksınız.
BAŞKAN Sayın Yüksel, buyurun efendim.
CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 31 ve
60ıncı maddeleri arasında düzenlenen hükümlerle ilgili
görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, Medeni
Kanunumuzun beşinci kitabı ve Türk Ticaret Kanunumuzun
ayrılmaz bir parçası olarak Türk özel hukukunda yapılan reform
çalışmalarının en önemli unsurlarından birisidir.
Borç ilişkileri üzerinde temellendirilmiş ekonomik hayat
günün şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir borçlar
kanunuyla âdeta kangren olur. Son elli yıl içinde dünyada ve ülkemizde
borçlar kanununun uygulamasını etkileyecek oldukça önemli olaylar
cereyan etmiştir. Toplumsal, sınai, ekonomik ve teknolojik
gelişmeler hız kazanmış, küreselleşmenin
getirdiği değişimler bütün borç ilişkilerini, sorumluluk
hukukunu ve ekonomik hayatı etkilemiş, ülkemizin Avrupa Birliğine
tam üyeliği süreciyle beraber Avrupa ülkelerinde kabul edilen
çağdaş kanunlara uyum mecburiyeti ortaya çıkmış, tüm
bu gelişmeler sonucu da uluslararası standartlara uygun,
çağdaş ve etkili bir borçlar kanununu yürürlüğe sokmak
zorunluluk hâline gelmiştir.
Borçlar hukukundaki küreselleşme eğilimleri ve Avrupada
bu konuda yeknesak kuralların oluşturulması iş, bilim
camiası ve sivil toplum kuruluşları tarafından
vurgulanarak ortaya konmaktadır.
Yeni Türk Borçlar Kanunu Tasarısında, bu anlayışa uygun
olarak, Türkiye'nin de üyesi bulunduğu UNIDROIT ve Birleşmiş
Milletler bünyesinde kurulmuş olan UNCITRAL gibi kuruluşların
çalışmaları göz önünde bulundurulmuştur. Diğer yandan,
AB direktifleri ve uluslararası belgeleri çeviri suretiyle aynen almak
yerine, Türkiyenin ihtiyaçlarına dönük, uygulanabilir düzenlemeler
yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borçlar
hukuku temelinde mülkiyetle ilgili ilişkilerde adalet kavramı ile
uğraştığından günümüz küresel sisteminin önemli
yapı taşlarından birisiyle ilgilenmekte.
Bakınız, özellikle borçlar hukukunu ilgilendiren
kısmı bakımından adaletin üç temel ilkesi vardır:
Mülkiyetin istikrarlı olması, mülkiyetin ancak mutabakat ile transfer
edilebilmesi ve verilen sözlerin yerine getirilmesi. Eğer mülkiyet
istikrarlı değilse daimi çatışma olur. Eğer mülkiyet
mutabakat sonucunda transfer edilmezse ticaret olmaz. Sözler tutulmazsa o zaman
da birlik olmaz.
İşte burada adaleti, mülkiyetten yola çıkarak
tanımlarken aslında borçlar hukukunun üç temel ilkesine
değinmekteyiz: Birincisi, iyi niyetin korunması yani iyi niyet
kuralı. İkincisi, sözleşme serbestisi. Üçüncüsü, ahde vefa
ilkeleri. Bu üç temel ilkenin yanında hukuki sorumlulukların
kişiler tarafından anlaşılabilir olması bir diğer
önemli prensiptir.
İşte Borçlar Kanunu Tasarısı bu ikinci bölümde
birazdan aktaracağım tüm değişiklik ve unsurlarıyla bu
temel prensipleri evrensel standartlara uygun şekilde hayata
geçirmektedir. Tasarıda birçok kavram, deyim ve terimler günümüzde
yerleşmiş olan ve Türk Medeni Kanununda da yer almış
bulunan yeni karşılıklarıyla
değiştirilmiştir. Örneğin, 818 sayılı Borçlar
Kanununun 24üncü maddesinin kenar başlığında
kullanılan Hata halleri şeklindeki ibare tasarının
31inci maddesinde Yanılma hâlleri şeklinde değiştirilmiş,
Hile ibaresi tasarının 36ncı maddesinde Aldatma,
İkrah ibaresi tasarının 37nci maddesinde Korkutma olarak
değiştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borçlar
hukukunda temel ilkelerden birisi iradenin geçerliliğidir. Tasarıda
irade fesadı hâlleriyle ilgili olarak önemli değişiklikler
yapılmıştır. Örneğin, 32nci maddede Saikte
yanılma ayrı bir hüküm olarak düzenlenerek hukuki işlemlere
güven ve sözleşmeye bağlılık anlamına gelen ahde vefa
ilkesi pekiştirilmiştir.
Tasarıda günümüz dünyasında hızla gelişen
ticaret hayatının ihtiyaçları doğrultusunda oluşan
iletişim araçları göz önünde bulundurulmuştur. 33ncü maddede
sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi
bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş
olması hâlinde de yanılma hükümlerinin uygulanacağı hükme
bağlanmıştır.
Tasarı, temsilcilik müessesiyle ilgili reform
niteliğinde düzenlemeler getirmiştir. 40ıncı maddedeki
düzenlemeyle birlikte temsilci ve temsil edilenin tabi oldukları hak ve
yükümlülükler ile temsilcinin işlem yaptığı üçüncü
kişinin tabi olduğu hak ve yükümlülüklerin belirlenmesini
kolaylaştırmıştır.
51inci maddeyle haksız fiilde tazminatın kapsamı
ve ödenme biçimi belirlenirken kusur durumunun esas alınacağı
öngörülerek haksız fiil sorumluluğunda kusur unsurunun önemi
pekiştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yüksel, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) Bugün, sosyoekonomik gelişmenin
sonucu, mağduru güçlü karşısında koruma ilkesi çerçevesinde
şekillenmiştir. Tasarı, bu ilkeyi hayata geçiren oldukça önemli
düzenlemeler getirmektedir. Örneğin, 55inci maddeyle, ölüm veya bedensel
zarar hâlinde tazminatın belirlenmesinde göz önünde tutulacak ilkeler,
tazminatı artırma ve eksiltme hâlleri açıkça
düzenlenmiştir. Böylece, zararın belirlenmesinde hâkimin genel ya da
hakkaniyet kurallarına dayanan takdir hakkı
sınırlandırılmış ve tazminatın belirlenmesinde
objektif kriterler öngörülmüştür. Yapılan düzenleme, aynı
zamanda yargılamanın kısa sürmesini ve dolayısıyla da
mahkemelerin iş yükünü de azaltacaktır. Zira, bizler biliyoruz ki
adaletin gecikmesi de adaletsizliktir.
Diğer yandan 56ncı maddede bedensel bütünlüğün
zedelenmesi veya ölüm hâlinde manevi tazminatın ölenin
yakınlarına da verilebileceği hükme
bağlanmıştır. Değişiklikten önce ölenin ailesine
sadece ölüm hâlinde verilen manevi tazminatın, öğreti ve uygulamadaki
çağdaş gelişmeler göz önünde bulundurularak bu şekilde
genişletilmesi oldukça isabetli olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yüksel, son cümlelerinizi alayım
lütfen.
Buyurun.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) Tasarı, biraz önce örneklerini
verdiğim değişikliklerle evrensel hukuk standartlara uyum
sağlamasının yanında, açık ve anlaşılır
dili, uygulamada etkin yapısı, eksikleri tamamlayıcı
niteliğiyle kişiler arası borç ilişkileri ve ticari
hayatı en iyi ve uygulanabilir şekilde düzenlemektedir.
Bu bağlamda tasarının oldukça önemli olduğunun
altını çiziyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Komisyon adına Komisyon Başkanı Sayın Ahmet
İyimaya, buyurun efendim. (Alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Başkanım,
emeğinle yaşa.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Değerli Başkanım, yüksek kurulun değerli üyeleri;
gerçekten, birinci bölümde tasarıya yönelik olarak önemli
eleştiriler, katkılar sağlandı, görüşler ortaya kondu.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hiçbiri dikkate
alınmadı ama.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) Ben, bu akış içerisinde iki noktada Komisyon
görüşünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir, dil konusu; iki, bu gibi
temel kanunlarda yüksek kurulun muhtevaya müdahale kapasitesinin neyle
sınırlı olması gerektiği hususu.
Değerli arkadaşlar, 1925 yılında Medeni Kanun
ve Borçlar Kanunu çevirisi için on iki ayrı bölüme ayrıldı ve on
iki kişiye verildi. Borçlar Kanunu, söz gelimi şu andaki Borçlar
Kanununda sebepsiz zenginleşme dokuz ayrı ibare ile
karşılık buldu, sebepsiz iktisap, haksız fiille kazanma
gibi. Vekâletsiz iş görme, yine aynı şekilde, yedi farklı
karşılığı var.
Bir defa, mevcut Borçlar Kanununun dilini tartışmaya
bir saat, iki gün, üç gün yetmez. Ancak, 1925 yılında hukukumuza
giren Borçlar Hukuku ve Medeni Kanunla ilgili temel hukuk sözlüğü
noktasında 1944 yılının gerisindeyiz. O zaman, o dönemin
büyük hukukçuları, Ömer Nasuhi Bilmen Hoca, işte, Sıddık
Sami Onar vesaire, muhteşem bir dil sözlüğü, terimler sözlüğü
geliştirdi, biz, onun üzerinde iki yıl çalıştık ama
ilave bir sözlük yapamadık. Bugün Türk savunma mesleğinin, Türk hukuk
bilim adamlarının ve Türk yargısının bir hukuk
sözlüğü inşa etme mecburiyeti var.
Değerli arkadaşlar, biz, Borçlar Kanunundaki dili
benimserken tam bir tercihte bulunamadık, zorunluluklar var. Bir defa,
hukukta yeni dil
Eski, yerleşmişin atılması doğru
değil. Yerine gelenin yerleşmiş olması, kabul edilmiş
olması da bazen yetmez. Ama bu temel kanunun ayrılmaz bir
parçası Medeni Kanununuz varsa, orada da ayrı bir dil
benimsemişseniz, bu kanun da onun beşinci kitabı ise farklı
bir dil benimseyemezsiniz.
Cinayet gibi ağır nitelemelerde bulunuldu. Ben, çok
ağır, çok saygı hudutlarını aşan bir belirleme
olarak görüyorum ama onu cinayet olarak tavsif etmek gerekirse, bu cinayetin
2001, 2002 yılında işlenmiş olduğunu kabul etmek
lazım. Yanlış bu nitelemeler. Ha, mecburuz biz bu benimsemeyi.
Ha, bir de şu, arkadaşlar: Biz diyelim ki hatanın
yerine, hilenin yerine, aldanma, aldatma, yanılma koyduk.
Sözlükten atmıyoruz, vokabülerden atmıyoruz, o bizim
varlığımız. Hata da bizim, yanılma da bizim,
hile de bizim, aldatma da bizim. Buradaki tercih, Medeni Kanunda daha önce
yapılan bir tercih. Bugün şart korunabilirdi, Medeni Kanunda yüz
on yedi yerde koşul hâline getirmiştiniz. Ben Başkan olarak
bir orta yol bulmak istiyorum. Çünkü şu andaki bu kanun sadece bizim
kanunumuz değil. Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk
Muhakemeleri Usulü Kanunu geleceğin hukuku, torunlarımızın
hukuku, bunu inşa etmek lazım.
Eğer engel dilse, 1928 modeli vardır İcra ve
İflas Kanununun çıkarılması sırasında. Borçlar
Kanununun Yürürlük Kanununda bir madde, iki madde ekleriz. Bir madde tamamen
Medeni Kanundaki terminoloji, -yüz sayfa olabilir bu- ikinci maddede Borçlar
Kanunundaki terminoloji, Uygulama Kanununda ve bunu aynen dönüştürürüz.
Parlamentonun birikimi, Türk bilim adamlarının birikimi buna müsait.
Birkaç sözcükle, katılmadığımız ibarelerle bu büyük
projeyi bloke etmeyelim diye düşünüyorum değerli arkadaşlar.
İki tane örnek
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan,
hata da kasıt olabilir, ama yanılma da deneyimsizlik var.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) - O da doğru, o da doğru, o da yanlış, o da
yanlış, ama bunu düzeltebiliriz. Burada iki tane sözcük. Mesela
kurmak, inikat sözcüğü, kurmak, yapmak mı, kurmak mı?
Oturdum, bir cumartesi günümü
Türkçenin önemli sözlüklerinden
Bakın, on
beş yıl çalıştı Hüseyin Kâzım Kadri,
inikatı kurmak diyor. Evet, inikat, sözleşme, yapmak mı,
kurmak mı? İkisi de yanlış değil. Kurmak diyor.
Salâhî önemli bir sözlük, meşrutiyet döneminde, kurmak diyor. Doktrine
bakıyoruz, bakın, Profesör Doktor Fikret Eren, Borçlar Hukuku
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sözleşmeyi yapmaktan önceki
safhaya kurmak diyebilirsiniz.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) - Efendim, mümkün. Sözleşmeyle
Bakın, Sözleşmenin
kurulması. diyor. Bütün doktrin kurulma diyor, Yargıtaya
baktım.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) O
mantığıdır aslında.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla)
- Efendim, ibare, terim, mantık değil, terim.
Bakın, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 12/5/2004, 262 esas,
282 karar, Sözleşmenin kurulması. diyor. 11, 13, 4, tüm kararlar
kurmak diyor. Bu bir tercihtir. Yapmak da denebilir, kurmak da denebilir.
Sonra, kesin hükümsüzlük, kesin doğru. Butlan, mutlak butlan mı,
nispi butlan mı, kısmi butlan mı? Reform
tasarısının mutlaka tutarlı bir bilimsel temele
oturması lazım. Butlanın bizatihi kendisi sorun. Onun için,
bilim getirmiş, geçersizlik nazariyeleriyle ilgili müthiş bir
birikimi var Türk hukukunun ve kesin hükümsüzlük diye yerleşmiş.
Bilimdeki, Yargıtaydaki bu gelişmeyi izlememek ve buradan
sarfınazar etmek mümkün mü değerli arkadaşlar? Hasılı,
dil noktasında ortak bir noktayı, Uygulama Kanununda iki maddede
kurgu yaparak rahat rahat çözebiliriz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan,
her kanunda yeni dili kullanmalıyız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
hükümsüzlük üst bir kavram. Bakın, gerçekleri siz de söylememeye
başladınız. Ah ah Başkanım, siz de gittiniz. Sizi de
kaybettik.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) - Başka bir şey: Değerli arkadaşlar, şimdi,
bir temel kanun, arkasında sekiz yıl var, bilim var, bürokrasi var,
yargı var, savunma mesleği var, yasama temsilcileri ve sekiz
yılda oluşmuş bir eser. Bir maddeye sekiz dakikada işte 3
grup başkan vekili ittifak etti, 4 arkadaş ittifak etti, bu de facto
bir durum olur. Temel kanunlar ciddi kanunlardır, inşadır ve bir
defa tamamen konsantrasyon meselesidir. Mümkün değil, Genel Kurulda temel
kanunlar önergelerle değiştirilmez. Kesinlikle
Sekiz yıl! Sekiz
yıllık emeği sekiz dakika
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Yanlış bile olsa devam
eder o zaman.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Devamla) - Bakın, arkadaşlar, 55inci maddedeki benim
gerçekleştirdiğim reform en az üç makale ömrümde, iki tane kitap ve
denkleştirme
55inci madde Türk hukukunun denkleştirmesini çözüyor.
55inci maddenin son fıkrasını okumanızı isterim, önemli
reformlar var.
Değerli arkadaşlar, ben bugün muhtevaya müdahalenin bir
olgunlaştırma değil, kesinlikle bozucu etki doğuran bir
yasama tasarrufu olarak
Evet, Genel Kurul gündeme hâkim, Genel Kurul her
şeyi yapar ama hukuku yaptım zanneder, üç sene sonra da aynen o bozulmanın
uygulamadaki semptomları, yansımaları ortaya çıkınca
düzeltmek durumunda kalabiliriz.
Değerli arkadaşlar, ben değerli partilerimizden,
değerli grup başkan vekillerimizden, sekiz yılda hasıl
olan, Komisyonda hasıl olan konsensüsü Genel Kurulda da
yaşatmalarını ve geleceğimizin, torunlarımızın
hukukuna obstrüksiyonlar yoluyla, engellemeler yoluyla el
atılmamasını diliyorum.
Takdirlerinize arz ediyorum. Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ama, Başkanım, hukuk tartışması
yapacağız şimdi. Şimdi hukuk tartışması
yapacağız Başkanım seninle birazdan.
BAŞKAN Şahsı adına Ordu Milletvekili
Sayın Rıdvan Yalçın.
Sayın Yalçın, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
ikinci bölüm üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun, önceki
konuşmacılar tarafından da ifade edildi, gerçekten ideolojik
rengi olmayan, siyasi boyutu olmayan teknik bir kanundur. Bu doğrudur,
Komisyonda da önemli aşamalar geçirmiştir. İşin problemi de
buradadır. Siz bu kadar siyasetten uzak bir tasarıda bile muhalefetle
anlaşmayı beceremiyorsanız, bunu kendi hanenize bir
başarısızlık olarak yazmalısınız. Bunun
sebebi de zannediyorum bir samimiyet eksikliğidir. Burada
konuşmacılarınız, başka birçok konuda
yapıldığı üzere, sürekli geçmişten örnekler vererek bu
işin kabahatini yine muhalefete çıkarmaya çalışıyor.
Bunu genel siyasette de yapıyorsunuz. Bir tartışmalı
konuda, ya muhalefetin sözcüleri geçmişte on yıl, yirmi yıl önce
ne söylemiş, oradan lehinize bir şey bulmaya
çalışıyorsunuz
Bunu başaramıyorsanız bu kez o
partiler tarafından dışlanmış, bir şekilde refüze
edilmiş insanlardan kendi lehinize görüş alarak muhalefeti gene
kendinizce köşeye sıkıştırmaya
çalışıyorsunuz. Bu husus doğru değildir.
Sayın Bekir Bozdağ biraz önce buradaki
uzlaşamamanın kusurunu hocalara çıkardı. Evet, hocalar bir
kanun yaparken önemli çabalar gösteriyorlar, bilimsel faaliyette bulunuyorlar
ama neticede bir kanun bir siyasi iradeyle son şeklini alıyor.
Komisyonda da bunu defalarca izah ettim, arkadaşlarla, hocalarla da zaman
zaman çok ciddi tartışmalar yaşadığımız oldu.
Buradaki uzlaşamamanın müsebbibi olarak hocaları görmek,
hocaları hedef göstermek doğru değildir. Bu iş siyasi
iradeye karşı da bana göre saygısızlık olarak
değerlendirilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, bu kanunda kendi
şahsım olarak önemsediğim bir açığa imza meselesi
vardı. Bunu Komisyonda da çok gündeme getirdim ama bir çözüm
bulamadık. Açığa imza meselesinin kıymetli evraklar hukuku
bakımından da önemli tarafları var. Benim için önemi, esprisi
şuydu: Temsil ettiğim Ordu ilinde özellikle fındık üreticilerinin
hasat öncesi giderlerini karşılamak üzere tüccarlardan avans
aldıklarını yaşıyoruz ve bu insanlar tüccarlardan
avans alırken de kendileri güçsüz oldukları için mutlaka bir
açığa imza attırılır bunlara. Bu genellikle bir emre
muharrer senet olarak, bono olarak düzenlenir, ondan sonra bu gariban köylümüz
hasat ettiği ürününü getirir, o tüccara verir ama ömrü boyu verse de bu
borçtan bir türlü kurtulamaz. Bir gün buna hayır demeye kalksa, Ben
artık sana ürünümü vermiyorum. demeye kalksa, o açığa
attığı imza bu şahsın karşısına 50
milyar, 100 milyar gibi yüksek meblağlarla bir haciz ihbarnamesiyle evine
gelebilmektedir. Bu tehdidin bir şekilde düzeltilmesi lazım. Bu
konuda hocalarla da çok uzun görüşmeler yaptık ama bu kanunda
düzeltilse bile kıymetli evraklar hukuku bakımından etki
etmeyeceği konuşuldu ve yapamadık. Dilerim -Hükûmet
sıralarından çok tecrübeli bir siyasetçi oturuyor- inşallah bu
konuyu kıymetli evraklar hukuku bakımından da
vatandaşımızın lehine çözmek bir başka düzenlemeyle
mümkün olabilir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, yine önemsediğim bir konuyu, bu
kanunla direkt ilgili olmasa da sizlerle paylaşmak istiyorum. Önceki
konuşmacılar da ifade ettiler.
Değerli arkadaşlarım, bugün bir Çek Kanunu meselesi
yaşanıyor. Biliyorsunuz Meclis tatile girmeden önce bir tasarı
getirdiniz komisyona ve o tasarıyla birlikte, cezaevinde
karşılıksız çek suçundan yatan insanlarda, ailelerinde ve
bu suç sebebiyle kaçak durumda olan insanlarda bir beklenti oluşturdunuz.
Yani, bu öylesine bir beklenti ki, Bir şekilde bu mesele çözülecek.
dendi, cezaevindeki insanlar ümitlendirildi, aileler ümitlendirildi. Her gün
sizlerin de çek mağduru insanlar tarafından aranma durumunda
olduğunuzu biliyorum. Bu konudaki bu beklentinin bir şekilde
karşılanması gerekir. Bizim önerimiz, bizim teklifimiz Efendim
bir af çıkarın da
değildir. Burada çek meselesinin
mağduru sadece cezaevinde yatanlar değil mutlaka, bir şekilde
mal verip güvenerek çek almış insanların da bir
mağduriyetinin olduğunu kabul ediyoruz fakat bu şekilde
yürümediği de ortaya çıkmıştır. Bugün bir, bir buçuk
milyon çek yaprağının yazıldığını
biliyoruz, sadece Yargıtaydaki ilgili dairede yetmiş beş bin
dosyanın beklediğini biliyoruz.
Komisyona böyle bir tasarı geldiği için mahkemeler ve
Yargıtay ellerindeki dosyanın üzerinde işlem yapmıyorlar, bir
lehe değişiklik olursa uygulayabilmek adına.
Şimdi, biz, arkadaşlar, şunu teklif ediyoruz: Çek,
bir şeklî suç olmaktan çıkarılabilir mi, bunu
tartışmamız lazım. Bugünkü uygulamada çek
karşılıksız çıktı mı başka bir
araştırmaya gerek olmaksızın hapis cezasını
gerektiren bir suç olarak tanımlanıyor. Oysa ödeyememek ya da
alacağını tahsil edememek ekonominin içinde öngörülebilir bir
risktir. O sebeple, çeki bir şeklî suç olmaktan çıkarıp, bunu bu
şahıs kasten mi ödemiyor, bir dolandırıcılık
kastıyla mı ödemiyor, daha çeki verirken ödemeyeceğini mi hesap
ederek bu çeki vermiş, yoksa ekonominin rutin gidişi içerisindeki
tabii riskler sonucu mu ödeyemez hâle gelmiş, bunu ayırt edebilecek,
yani dolandırma kastıyla hareket edenlerle ekonominin risklerine
maruz kalmış insanları birbirinden ayırabilecek öyle bir
yapının ortaya konması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Sayın Başkan, son bir cümle,
bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Ben özellikle Sayın Bakandan
şunu istirham ediyorum: Her gün rahatsız ediliyoruz, insanlar
telefonla bize ulaşıyor, fakslarla, mektuplarla. Bu konuda Hükûmet
adına bu çek meselesiyle ilgili nedir son kanaat, bu söylenirse, en azından
bu beklenti kırılır, insanlar mevcut durumu kabullenir, ona göre
pozisyonlarını alırlar ama bugün, her geçen gün artan bir
kanayan yaraya dönüşmüştür ve bir an evvel bu konunun bütün
yönleriyle düşünülüp konuşulduğu bir yasal düzenleme ihtiyacını
ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yalçın, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz, on beş dakika süreyle.
Sayın Genç, siz soru sormaktan vaz mı geçtiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Vazgeçtim.
BAŞKAN Vazgeçtiniz, peki.
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, Borçlar Yasa Tasarısını
görüştüğümüz bu zaman dilimi içerisinde devletin
kurumlarının iş yaptırdığı yüklenici ve
firmalara borçlarını ödeyemediği, kısmi ödemeler
yaptığı ve çok geç ödeme yaparak büyük mağduriyetlere sebep
olduğu ifade edilmektedir. Örneğin, hemen yanı
başımızda Gölbaşı Örencikte TOKİ tarafından
yaptırılan ve Meclis personelinin de ağırlıklı
olarak ikamet etmeye çalıştığı beş bini
aşkın konutun teslimi çok geç yapılmıştır. En son
1 Kasım itibarıyla bütün eksikliklerin giderileceği taahhüt
edilmesine rağmen ve hak sahiplerinin de önemli bir
kısmının taşınmasına mukabil TOKİnin
belediye ve yüklenicilere borcunu ödemediğinden dolayı yol, su,
doğal gaz ve elektrik hizmetleri tamamlanmamış ve
kışın bu soğuk günlerinde TOKİ Gölbaşı
Örencikte oturmaya çalışan insanlarımız çamura,
soğuğa ve susuzluğa mahkûm edilmiştir. Bu gelişme ve
sıkıntılardan haberdar mısınız? Söz konusu insanlarımızın
mağduriyetinin giderilmesi için acilen neler yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın İnan
MÜMİN İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, özellikle kırsal kesimlerde elektrik
sulama borçlarından dolayı, Ziraat Bankası, tarım kredi
borçlarından dolayı, borcunu ödeyememekten, iyi niyetten kaynaklanan
ama borcunu ödeyememekten dolayı birçok vatandaşımız icra
takibine uğramakta, taahhütlerini yerine getiremediği için de,
maalesef, cezaevlerine düşmektedir. Özellikle belirtmek istiyorum,
Niğde Cezaevinin kapasitesi 350 kişi olmasına rağmen,
maalesef, bu ekonomik suçlardan dolayı kapasitesinin 2 katı kadar
mahkûm cezaevlerinde yatmaktadır. Bu konuyla ilgili düşüncelerinizi
ve yapacağınız çalışmaları öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnan.
Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, yasadaki deyiminizle, öneren konumundaki
Sağlık Bakanlığı tüm vatandaşlara domuz gribi
aşısı yaptırmaları önerisinde bulunmaktadır.
Öneren konumundaki Sağlık Bakanı, domuz gribi
aşısıyla ilgili olumsuz görüş bildiren siyasileri ve bilim
adamlarını dava edeceğini ifade etmektedir. Sayın
Başbakan da aşı hakkında olumsuz açıklama yapmış,
önerenin Sağlık Bakanı da
olsa ifade etmiştir. Sağlık Bakanı Sayın
Başbakan hakkında da yasal işlem yapacak mıdır?
Yapamıyorsa istifa edecek midir? diye soracaktım. Ancak Sayın
Bakan az önce oturuyordu, şimdi sanıyorum
Geri gelmiş. Bu
sorumun cevabını duymak istiyorum Sayın Bakandan.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Ünlütepe
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu
yöneltmek istiyorum: Bir Borçlar Yasasını görüşüyoruz. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinde borçtan dolayı
özgürlüğünden yoksun bırakılma yasağı vardır.
Ayrıca Anayasamızın 38inci maddesinde Hiç kimse yalnızca
sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden
dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz. denilmektedir. Buna
rağmen karşılıksız çek keşide eden pek çok çek
mağduru Çek Yasasına muhalefetten hükümlü olarak cezaevlerinde
bulunmaktadır.
Şimdi soruyorum: Ekonominin kötü yönetimi sonucu ticaret
erbabının çeklerini ödeyememesinde Hükûmetinizin sorumluluğunu
kabul ediyor musunuz? Çek Kanununa muhalefet suçundan hükümlü sayısı
kaçtır? Bunlardan kaç tanesi cezaevindedir? Ticaret yaptıkları
için hapis cezası alarak cezaevlerini dolduran
karşılıksız çek mahkûmlarına ve ailelerine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana
soruyorum: Genel itibarıyla baktığımızda Türk Ticaret
Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanununda dil konusunda, madde
numaralarında, sistematik ve terminoloji noktasında bir
uyumsuzluğun olduğunu düşünmekteyim. Bunu birçok akademisyen ve
ilgililer de söylediler. Tasarının görüşmeleri esnasında
gerek Komisyon Başkanı gerek AKP grup sözcüleri bu hususta ısrarla
doğru yapıldığını ifade ettiler. Bu tasarı
kanunlaştıktan sonra bu uyumsuzluklar ortadan kalkmış
mı olacaktır? Bu tartışmalar sürüp gitmeyecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum:
Balıkesirde Muammer Birdar esnaftır. Muammer Birdar diyor ki: Ben
esnaf kefalet kooperatiflerinden yüzde 8 faizle borç aldım ancak
işlerim iyi gitmedi ve bu borcumu zamanında ödeyemedim, temerrüde
düştüm, banka benden yüzde 126 faizle bu parayı almak için icraya
verdi. 72den yüzde 26ya kadar ve bu yüzde 26 rakamı Ziraat
Bankasının uyguladığı bir rakam.
Böylesine zor şartlar altında bulunan esnafa uygulanan
bu faizi uygun görüyor musunuz? Bunları düzeltmek adına, bunlara bir
çekidüzen vermek adına, bu başıboşluğa engel olmak
adına ne gibi bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Orhan...
AHMET ORHAN (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, içinde bulunduğumuz günlerde tüm toplum
kesimleri büyük bir ekonomik sıkıntı içerisinde ancak
esnaflarımız ve özellikle de perakendeci esnaflarımız,
bakkallarımız daha da müşkül durumda.
23üncü Dönemin hemen başında Meclis Genel
Kurullarında hipermarketler ve alışveriş merkezleri
kanununun getirileceği ifade edilmiş olmasına rağmen,
bugüne kadar bu konuda herhangi bir ilerleme olmamıştır.
Bakkallarımızı, perakendeci esnafımızı bir miktar
müşkülattan kurtarmak için hipermarket kanununu, alışveriş
merkezlerini düzenleyen kanunu ne zaman Meclis gündemine getireceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son olarak Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ederim
Başkan.
Sayın Bakanım, sorum Borçlar Kanunuyla ilgili
değil ama az önce ben kürsüde bir dinleme tutanağı okudum,
telefon konuşması tutanağı okudum, Erzincan Sulh Ceza
Mahkemesinin verdiği bir karara istinaden. Erzincan Cumhuriyet
Savcılığı bir cemaat hakkında bir soruşturma
başlatmış, o kapsamda birtakım şüpheliler
dinlenmiş. Basından öğrendiğimiz kadarıyla daha sonra,
o soruşturmayı yapan cumhuriyet başsavcısı
hakkında Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu
soruşturmayı başlatmış durumda. Ben, sayın
savcı hakkında bu soruşturmanın, bu, az önce bahsetmiş
olduğum, okumuş olduğum metindeki o cemaatle, soruşturmayla
bir ilgisi olup olmadığının ve bu soruşturma
sonuçlandı mı, sayın savcı hakkında, çünkü
basında bu konuda bir haber yok; sonuçlandıysa sonucu nedir? Onu
öğrenmek istiyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, şimdi, evvela bir hususu bir
tavzih etmemiz lazım. İç Tüzükümüzde soru sormak bir denetim
mekanizmasıdır. Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 97nci
maddesindeki şartlara uymak kaydıyla, o kapsamdaki konular olmamak
kaydıyla hükûmetten istedikleri konuları öğrenebilmek için soru
sorabilirler. Bunlar sözlü olabilir, yazılı olabilir. Biz de bunlara
imkân ölçüsünde cevap vermeye çalıştık. Geçmiş rakamlara
bakarsak da önemli ölçüde bunları cevaplandırmaya
çalışıyoruz. Ancak şimdi konuştuğumuz konuyla
ilgili soru sormak farklı bir maksat içindir. Önemli bir konu
konuşuluyor, yasa konuşuluyor, soru sormaktan kasıt, ileride
yasayı uygulayıcılar bakımından, bu konuyu gündeme
getirip yazacaklar, makale yazacaklar bakımından, eğer müphem
bir husus varsa o konunun aydınlatılmasına yardımcı
olmak bakımından görüşülmekte olan konu ve kanunla
sınırlı olmak kaydıyla soru sorulabilir. Başka
maksatla gündeme getirilen konular elbette burada konuşulabilir ama
görüştüğümüz konu vesilesiyle konuşulacak konular değil.
O nedenle, bazılarını tabiatıyla cevaplama
imkânım yok. Mesela TOKİyle ilgili olarak benim haberim var,
Sayın Tankut sık sık yazılı soru önergesi de veriyor.
Dolayısıyla biz bunlara müteaddit defalar cevap da verdik,
hatırlıyorum. Burada da cevaplandırmaya çalıştık
ama buna rağmen yine eksik bilgi olabilir, verilen cevaplar yeterli
olmamış olabilir ama Borçlar Kanunuyla konunun ilgisi yok.
Soruların bir kısmı bununla ilgili.
İkincisi, tabiatıyla cezaevlerinde bir artış
var, cezaevlerinde yatan insanda. İşin esasına girilmeden
dışarıdan baktığımızda, rakamın
yüksekliğine bakıp Şu şundandır, bundandır.
tarzında topluma yanlış bir bilgi veriliyor. Cezaevlerindeki
artışın en temel sebeplerinden birisi, 2005te, geçen dönem
Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte
yaptığımız İnfaz Yasasındaki çok önemli bir
değişikliktir. Eskiden yüz gün ceza alan kırk gün
yatıyordu. Bir de, her bir buçuk senede bir
Çünkü cumhuriyetimizin
86ncı yılını kutladık.
Çıkardığımız af yasasının sayısı
kırk sekizdir, belki bu kırk dokuz da olmuş olabilir, bakın.
Yani, seksen altı yılda kırk sekiz defa af kanunu
çıkarmışsınız. İnfazda da yüz gün ceza
alıyorsunuz kırk gün yatıyor. Bunun üzerine de af geldiği
zaman en ağır cezayı işlemiş olan bile üç beş
sene sonra aramıza dönüveriyor. Hâlbuki,
yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak geçen
dönem yaptığımız düzenlemeyle artık bundan sonra yüz
gün ceza alan kırk gün değil üçte 2sini yatmış
olacaktır. Tekerrür hâlinde durum daha farklıdır. Örgütlü suçlarda
ise dörtte 3 yatacaktır.
Şimdi, 1 Haziran 2005te yürürlüğe giren bu yasanın
sonuçları görülmeye başlamıştır. Eğer cezalarda
caydırıcılık yoksa insanları suç işlemekten
nasıl alıkoyacaksınız? Onun için, istenmiştir ki bir
taraftan cezada belli bir dengeyi sağlayalım, öbür taraftan da suç
işleyen insan, en ağır suçu işlemiş olan insan, adam
öldürmüş olan insan, üç sene, beş sene
Nasıl olsa üç sene yatarım,
arkasından da bir af, gelirim. deyip cüretkâr olmasın
düşüncesiyle böyle bir düzenleme getirilmiştir. Cezaevlerindeki
artışın en önemli sebebi budur. Bunu bilgi olarak arz ediyorum,
hukuki malumat olarak.
Onun için, artışı tek başına ekonomik
sebeplere bağlamak bence doğru değil. Eğer böyle oluverse
en gelişmiş ülkelerdeki suç işleme oranı bizden çok daha
fazla, her türlü sosyal güvenliği var. İşsiz kalırsa büyük
ölçüde tazminat alabiliyor. Sağlık giderleri, eğitim giderleri
büyük ölçüde devlet tarafından karşılanıyor ama buna
karşılık suç işleme oranı bizden çok daha fazla. Demek
ki cezaevlerindeki meseleyi sadece bir ekonomik imkâna ya da
imkânsızlığa bağlamak da bence her zaman suç olgusunu
anlamakta, kavramakta bize zorluk çıkarır.
Üçüncüsü, Çek Yasasıyla ilgili. Sayın Ünlütepe,
biliyoruz ki Adalet Komisyonunda bir düzenleme var toplumun değişik
kesimlerinden gelen taleple ilgili olarak, tabii,
karşılıksız çıkan her çeki de Ekonomik
sıkıntıya düştü de bundan dolayı ödemedi.
tarzındaki bir kanaate varmak da doğru değil çünkü bu çekin bir
de alıcısı var. İçerdekini düşüneceğiz, eğer
hakikaten elinde olmayan sebeplerden dolayı içeri düşmüşse ona
bir imkân getirelim, onun çıkmasını temin edelim ama öbür
tarafta bir kısım konuları, bir kısım durumları,
bir kısım gelişmeleri istismar ederek alacaklıyı da
dolandırdıysa, bunun ikisinin ayrımını yaparak bir
kanun çıkarmak gerekir, bir dengeye oturtmak gerekir; aksi takdirde,
çekler, gelişigüzel
Çünkü bir güven meselesidir. Çeke güvenmeyecekse,
başka bir şeye güvenmeyecekse bu çok doğru olmaz. Onun için,
doğruyla yanlışı belli bir adalet ölçüsü içerisinde
denkleştirmek lazım zaten ve biz de bu kanıya vardık ki bir
Çek Yasasında düzenleme yapalım. Nitekim Adalet Komisyonunda epey
görüşüldü, tartışıldı,
tartışılıyor. Zannediyorum bu hafta içerisinde veya
önümüzdeki hafta Komisyonda bir uzlaşmaya varılırsa, yani bir
taraftan içerde yatanların talepleri var, öbür taraftan da Aman ha,
bunları çıkardığınız takdirde biz
alacağımızı nasıl alırız? düşüncesiyle
bir öbür taraftan da baskı geliyor. Onların da kendilerine göre
haklı tarafları var. Dengeyi sağlamak lazım. Ama
Meclisimizin gündemindedir. Ümit ediyoruz ki en kısa sürede bunları
sağlamak mümkün, dengeye oturtmak mümkün olacak.
Bir değerli arkadaşımızın sorduğu
konu, temel yasalar arasındaki uyum meselesiyle ilgilidir. Zaten
Sayın Komisyon Başkanımızın da biraz evvel temas
ettiği konuların bir bölümü bununla alakalı. Burada uyum
meselesinde şuna dikkat etmemiz lazım: Eğer bir kavramı ya
da bir kurumu Ticaret Kanunu farklı tanımlıyor, Borçlar Kanunu
farklı tanımlıyor, bir başka yasada farklı
tanımlanıyorsa ya da unsurlarında artırma veya eksiltme
yapılıyorsa o zaman bundan farklı sonuçlar çıkabilir.
Kurumlar aynı kalıyor da dil konusunda demin
tartıştığımız, daha işin
başlangıcında tartıştığımız
sebeplerden dolayı bir kısım hususlar varsa, bunu
olabildiğince düzeltmeye çalışıyoruz. Ama ne yapalım
ki bu temel yasaların hepsi aynı anda çıkmıyor. Bir suçlama
filan olarak da lütfen anlamayın çünkü böyle, bir yere varamayız
suçlamakla. Doğruyu
Çünkü teknik bir yasa konuştuğumuz için.
Şimdi, Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun parçası. Eskiden
öyle. Şimdi mütemmim cüzü. Şimdi ne diyoruz? 5inci kısmı.
O zaman da ifade etmeye çalıştım: Medeni Kanunu
çıkarırken frakı giydirmişiz, papyonu
takmışız. Şimdi diyoruz ki Borçlar Kanununa gelince
Altına şalvar giydirelim. Bu buna uymuyor! Başlangıçta
işi doğru tutmak lazımdı. Yani gömleğin ilk
düğmesini başlangıçta düzgün ilikleseydik sonrakiler düzgün
olurdu. Baştan yanlış iliklemişiz. Şimdi bunu nereye
kadar oturtabiliriz, onu yapmaya çalışıyoruz bir imkân
bulabilirsek. Bu tenkitlere, bu taleplere ben de
katıldığımı, Hükûmet olarak da katıldığımızı
ifade ettik. Sayın Başkan bir yöntem söyledi. Bunu
tartışabiliriz. Uygulama yasası çıkacak bunun, orada
çözebiliriz diyorum. Yani bu tenkitleri yabana atmıyorum. Büyük ölçüde de
katılıyoruz ama her işin de bir zamanı var idi. O zamanda
bu işler düzeltilemeyince, şimdi geriye döndüğümüzde, o zaman bu
işin içerisinden çıkma şansı yok. Kaldı ki temel
yasaları burada önergelerle düzeltmeye kalktığımızda
tümüyle işin içinden çıkılmaz hâle geliriz, bir hukuki
kargaşa çıkar. Medeni Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten
bu tarafa yedi sene geçti, yedi senedir uygulanıyor. Bununla ilgili de
içtihatlar oluşturulmaya başlandı.
Bir savcıyla ilgili soruşturma filan konusu, demin
söyledim. Bu, soru sorulma kapsamındaki bir konu değildir. Onu
lütfederse değerli arkadaşımız yazılı veya sözlü
soru olarak söyler. Kaldı ki ben de bilmiyorum, yani işin
açıkçası o soruşturma nedir, ne değildir, onu
bilmediğim için de buna cevap veremem.
Hipermarket yasası da doğrudan bu konuyla alakalı
değil.
Arzım bu kadar Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ikinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, yoklama
talebimiz var.
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN Şimdi, ikinci bölümün maddelerinin
oylamasına geçmeden önce bir yoklama
İkinci bölümde yer alan maddeler varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza
sunacağım.
Arkadaşlarımız bu arada yoklama istedi,
başlığı okutup sonra
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, maddelerine geçilmesinden
önce...
BAŞKAN Pardon, düzeltiyorum Sayın Vural.
Şimdi, önergeyi okutup önergeyi işleme
aldığımız zaman sizin talebinizi yerine getireceğim.
Ben de yorgunluktan belki hata yaptım.
Buyurun oturun efendim, oylama sırasında tekrar tespiti
yapalım.
31inci maddenin başlığını okutuyorum:
2. Yanılma hâlleri
a. Açıklamada yanılma
MADDE 31-
BAŞKAN Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar
Kanunu Tasarısının 31. maddesinin a. Açıklamada
yanılma şeklindeki başlığının a. Esasta
yanılma şeklinde; ayrıca madde metni içeriğinde yer alan
yanılan kelimelerinin yanılmaya düşen ibaresi ile
değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Tayfur Süner
Mersin Afyonkarahisar Antalya
Turgut Dibek R. Kerim Özkan Atila Emek
Kırklareli Burdur Antalya
BAŞKAN Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 31. Maddesinin, madde üst
başlığında ve madde metninde geçen yanılma kelimeleri
yerine hata kelimesinin yazılmasını,
Madde alt başlığının beyanda hata
şeklinde değiştirilmesini,
Madde metninde yer alan yanılan kelimeleri yerine hata
yapan kelimesinin yazılmasını,
Maddenin 1. fıkrasının 1. bendinde geçen
kurulmasını kelimesi yerine yapmak kelimesinin
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır İzzettin
Yılmaz
Konya Mersin Hatay
Osman
Ertuğrul Beytullah
Asil Rıdvan
Yalçın
Aksaray Eskişehir Ordu
Behiç
Çelik
Mersin
BAŞKAN Sayın Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, buyurun efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanununun 31inci maddesindeki bir
düzeltmeyle ilgili olarak söz aldım. Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın soru üzerine
verdiği cevapta bazı şeylerden ümitlendim ama bu ümidi sonuna
kadar taşımak istediğimi ifade etmek niyetindeyim.
Değerli arkadaşlar, kanun yapılırken sadece
hukuk adamları için yapılmaz. Kanun dilini eğer sadece hukuk
adamları anlıyorsa o kanun vatandaşın yaşaması
için, yaşadığı şartlarda yapılmış bir
kanun olmaz. Dolayısıyla kanun dili, kanuna bizzat muhatap olan,
savunmacının veya uygulayıcının esas muhatap
olduğu değil, yaşayanın muhatap olduğu,
anlayacağı lisan içerisinde yapılırsa o kanun
yaşanır bir kanun olur. Dolayısıyla kanun yaparken bu
açıdan dilin önemi çok büyüktür ama burada, tabii ki, Türkiyenin ve
dünyanın gelişen şartlarında Türk Borçlar Kanununun, Türk
Ticaret Kanununun elbette ki uluslararası düzeyde yabancı
sermayenin, yabancı iş adamlarının, yabancı üretim
gruplarının, tüketim gruplarının geldiği ülkemizde
kendi ülkelerindeki kanun metinleriyle de uyumlu olması gerektiğine
biz de inanıyoruz. Hele hele işte Avrupa Birliği gibi girmek
istediğimiz birtakım uluslararası kuruluşlarla da elbette
ki bizim uyum içerisinde olmamız gerekliliği anlayışla
karşılanabilir ama eğer, biz, tercümeci bir zihniyet içerisinde,
oranın terimlerine uydurulmuş, Türk mantığından
uzaklaşmış bir anlayış içerisinde kanun yaparsak ondan
sonra vatandaşları ya tercümanların eline ya da sadece
savunmacıların eline bırakmış oluruz. O kanun
yaşayan bir kanun da olmaz.
Sözleşme kurmak
, Sözleşme yapmak
Elbette ki
kurmak da, yapmak da dil içerisinde kullanılan tanımlardır.
Biz burada kanun mu kuruyoruz, kanun mu yapıyoruz? Biz burada kanun
yapıyoruz. Elbette ki, sözleşmenin yapılış
aşamasına gelinceye kadar sözleşme kurulmak
mantığından bahsedilebilir ama sözleşme kurulduktan sonraki
yapılan icraat, sözleşme yapmaktır kıymetli
arkadaşlar. Düz bir mantık içerisinde kanunun bütün metnini siz
sözleşme kurmak olarak yapmak aşamasında
tanımlarsanız dil mantığını, dilin ifadesini
zayıflatırsınız. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak
verdiğimiz önergelerde biz bu mantığı düzeltmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, dilin mantığı
vardır. Dilin kelime, terim, tanım, ifade zenginliği aynı
zamanda o milletin mantığının zenginliğidir.
Dolayısıyla bilhassa kanunlarda bu dil zenginliğini kullanarak
Türk milletinin mantık zenginliğinin ortaya konulması
gerektiği kanaatini taşıyorum. Tabii ki, bunlar
Ülkede AKP
İktidarı birçok şeyi fakirleştirdi, vatandaşı da
fakirleştirdi, tanımları ve dili de fakirleştiriyor.
Bakın, millet ne hâle geldi?
Kıymetli arkadaşlar, burada sizlerle bir şeyi
paylaşmak istiyorum: Suç ve suçlu niteliği, profili, elbette ki
çağımızda çok değişiyor. İngiliz tarihçi Toynbee
Türk yurtlarını gezerken Kafkaslarda Türklerin -çok affedersiniz yüce
heyet- bir hayvan pazarındaki alışverişine şahit
oluyor ve orada, hayvan pazarındaki alışverişte asalete ve
anlayışa bakın ki, bugün bütün uluslarda borçlunun
alacağının garantisi olan herhangi bir belge alacaklıda
bulunurken, o gün Kafkaslardaki Türk pazarında alacaklının
saçından kesilmiş bir parça borçlunun eline veriliyor ve borçlu
alacaklının o saçından
(AK PARTİ sıralarından Ya
kelse? sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) ... alacaklının
saçından alacaklıyı tanımak ve borcunun geldiği günü
hatırlamak için o saçı sakladığını anlatıyor
Toynbee, İngiliz tarihçi. İşte, Türk milleti,
yaşadığı ve yaşatıldığı
çeşitli fonksiyonel olaylardan dolayı, bugün, hele AKP
İktidarında, evlerde aile facialarına varan; Denizlide,
Türkiyenin en büyük iş adamlarından birisi olan Funika Holdingin
patronunu dahi intihar ettiren bir
sıkışıklığın içerisine geldi.
Ben, bu önergeyi, bu mantık içerisinde, dilin zengince
kullanılması ve vatandaşın anlayabilmesi ve
yaşanabilmesi açısından ısrarla bunları veriyoruz.
İnşallah bu düzeltmeler Sayın Bakanın soruya verdiği
cevap içerisinde, zaman içerisinde tecelli eder.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının
31. maddesinin a. Açıklamada yanılma şeklindeki
başlığının a. Esasta yanılma şeklinde;
ayrıca madde metni içeriğinde yer alan yanılan kelimelerinin
yanılmaya düşen ibaresi ile değiştirilmesini teklif
ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Dibek, buyurun efendim.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce ikinci bölüm üzerinde AKP Grubu
adına Sayın Bozdağ konuştu. Tabii
konuşmasını dinlerken, Sayın Bozdağ sonuna doğru
şunları söyledi yani bu kanunla ilgili olarak: Biz tüm muhalefetin,
herkesin birlikte desteğini bekliyoruz, buna hazırız, birlikte
çıkaralım. Her türlü katkıyı da sizlerle beraber almaya
hazırız. dedi. Tabii ağzından bal damlıyordu
kendisinin, kendisini de göremiyorum burada, bilmiyorum belki buradadır.
Değerli arkadaşlar, aklıma şu geldi: Meclis
tam kapanmak üzere haziran ayı sonunda
Biliyorsunuz, yine buna benzer bir
yasa Adalet Komisyonundan gelmişti. Yani biz Komisyonda o yasayı
görüşürken işte hem Ceza Kanununda hem de Ceza Muhakemeleri
Kanununda belli değişiklikler içeren
Avrupa Birliğinin de
talep ettiği bir yasa. İşte, uyuşturucudan ve kara paradan
elde edilen kaynaklarla ilgili, onların önlenmesine yönelik birtakım
düzenlemelerle ilgili Komisyonumuzdan geçen dokuz maddelik bir yasaydı. Sayın
Adalet Bakanı, gündemde olmayan o yasayla ilgili olarak buraya
O gün
gündemde başka yasa vardı, onu görüşüyorduk. Geldi ve Ya bu
kanun işte Avrupa Birliği tarafından da talep ediliyor. Sizin de
belli bir maddeye itirazınız var, 9uncu maddeye. Orada bizler
Komisyonda şunu söylemiştik: Tabii ki bu yasa gelsin ama bu, zevahiri
kurtarmaya yönelik. Dokunulmazlıkları kaldırmadan, birtakım
böyle çok küçük değişikliklerle Türkiyede yolsuzluğu önlemek,
kara parayı aklamak mümkün değil. Yani işin esasına
girilecekse orada işin esası dokunulmazlıktı ama buna
rağmen o yasada şey vardı değerli arkadaşlar:
İşte, bir komisyon kurulması gerekiyordu. Başbakanlık
Teftiş Kuruluna aktarılıyordu o yasada. Biz ona itiraz
etmiştik. Sayın Bakan geldi, işte Biz onu kabul ediyoruz.
Genelkurmay da talep ediyor. Bakın, sivil kişiler askerî mahkemelerde
yargılanınca, işte daha sonra mahkûm olduklarında adil
yargılanma hakkının ihlali nedeniyle Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gidiyor. Sivillerin askerî yargıda yargılanmasına
yönelik olan değişikliği Genelkurmay da talep ediyor. Bununla
ilgili de bir önerge var. Hep beraber uzlaşalım muhalefetle. dedi.
Ve biz de, evet, arkadaşlarımız da,
arkadaşlarımızın, Sayın Bakanın -Türkiye Cumhuriyetinin Bakanı
kendisi- az önce ağzından bal damlayan o
arkadaşlarımızın o sözlerine itibar ettik, herkes
konuşmasını çekti değerli arkadaşlar. Benim de
konuşmam vardı. Bir tek Şükrü Elekdağ tümü üzerinde
konuştu. Onun dışında bir uzlaşma, bir mutabakat, bir
güven üzerine herkes konuşmasını çekti. Ne oldu sonra? Ne oldu?
Yani o İstinyedeki yüksek duvarları olan güvenlikli binada
hazırlandığına inandığım bir
değişikliği buradaki insanların güvenini kötüye kullanarak,
gece yarısı saat birden sonra, Komisyondaki yetkililer de gittikten
sonra, iki satırlık bir maddeyi, hiç konuşulmayan, Komisyonda
konuşulmamış olan, burada hiç kimsenin
konuşmadığı, Sayın Bakanın gelip de Biz sizlerle
beraber bir şeyler yapmak istiyoruz. AKPli grup başkan vekili
arkadaşlarımızın da Sizlerle birlikte yapmak istiyoruz.
dedikleri konuyu geçirdiniz. Türkiye ne hâlde, değil mi arkadaşlar?
Yani, nasıl güveneceğiz biz size? Nasıl güveneceğiz
değerli arkadaşlar? Tamam Hep beraber yapalım. diyorsunuz.
Şimdi, şunu da anlamıyorum. Sayın Bozdağ
şunu söyledi: Ya bu Borçlar Kanunuyla ilgili olarak gruplar
arasında çok fazla bir sorun yok. Yani Hocalar doktrinde
tartışıyorlar. Değerli arkadaşlar, biz niye o zaman
muhalefet şerhi yazdık, verdik oraya? Laf olsun diye mi yazdık?
Mutlaka, bizim de, sanıyorum diğer MHP ve DTP gruplarının
da buna itirazları var. Öncelikle, arkadaşlar, bunu hatırlatma
ihtiyacı duydum. O gün öyle, bugün böyle olmaz. Güveneceksek, her zaman
birbirimize güveneceğiz. Sayın Başbakan çıkıp ondan
sonra meydanlara Uyumasaydınız. Siz önce oy verdiniz. demişti.
Hatırlıyor musunuz değerli arkadaşlar? Biz, oy vermedik ona
ama Türkiye Cumhuriyetinin Adalet Bakanı gelip belli konularda bir söz
veriyorsa, daha sonra buradaki AKP Grubu kendine güvenmiyorsa, çıkıp
açık açık Komisyonda konuşamadığı, Meclis gündemine
getiremediği bir şeyi gizli gizli, saklı saklı, daha fazla
nitelemek istemiyorum ama öyle, geçirmeye kalkıyorsa biz size nasıl
güveneceğiz? Neyinize güveneceğiz değerli
arkadaşlarım?
AHMET YENİ (Samsun) Millet bize güveniyor.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Milletin de güvenip
güvenmediğini Sayın Yeni, mutlaka önümüzdeki dönem göreceksiniz.
Öncelikle, bu konuyu böyle belirtmek istedim. Az önce, Sayın
Bakanıma sordum, doğru, o kendisine göre haklıdır ama ben
kendi düşüncelerimi o zaman açıklamak ihtiyacı duyuyorum. Az
önce, burada bir telefon konuşma metni okudum, Sayın Ahmet
Albayrakla Bitlis Valisi arasında geçen bir konuşma metni. O niye
kayda alınmıştı? Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığının
yaptığı bir soruşturma. Soruşturma İsmailağa
cemaatiyle ilgili bir soruşturma.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Çok sayıda kişi
hakkında soruşturma kapsamında telefonların dinlenmesi
yönünde mahkeme kararıyla yapılan bir dinlemeydi, suç unsuru
taşıyor. Sayın Valinin beyanları daha çok suç unsuru
taşıyor ama tabii Sayın Albayrakın beyanları da
önemli. Yani, Albayrak bir medya patronu diyebiliriz çünkü imtiyaz sahibi Yeni
Şafakın, orada AKPnin herhâlde sahibi veya sahip demeyim de yani
bir üyesi gibi konuyu takip ediyordu.
Değerli arkadaşlar, o soruşturma üzerine Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısı bunu basından takip edebilirsiniz-
hakkında Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu derhâl devreye
girdi ve kendisi hakkında soruşturma başlattı,
telefonları dinleniyordu ve o soruşturma Erzincandan
alındı Erzuruma verildi. Erzurumda da usulen -yüzlerce kişiyi
kapsayan o soruşturmayla ilgili olarak- sanıyorum 12-13 kişilik
bir dava açıldı, iddianame tanzim edildi değerli
arkadaşlar. Bunu da burada
Sayın Bakan bu konuda bilgisi
olmadığını söyledi, ben bildiklerimi söyleyeyim: Sayın
Adalet Bakanı önceki oturumda şunu söylemişti, demişti ki:
Biz, hâkimlerin yerlerini değiştirmek... Adalet Bakanı olarak
benim öyle bir yetkim de yok hakkım da yok. Yani benim öyle bir şey
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Dibek, ikinci defa uzatıyorum
sürenizi efendim.
TURGUT DİBEK (Devamla) Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın konuşmanızı.
Buyurun.
TURGUT DİBEK (Devamla) Otuz saniye Sayın
Başkanım
Şimdi, tabii ki doğru, o konuda yetkili olan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruludur ama Sayın Bakanlar şunu
yapıyorlar: Derhâl Adalet Bakanlığı Teftiş Kuruluna
talimat veriyorlar, gereğini onlara yaptırıyorlar. Yani bunu da
burada belirtmek istiyorum. Bu, Erzincandaki olay da böyle olmuştur.
Kamuoyunun bilgisine sunmak adına bu bilgileri
paylaştım. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
kabul edilmiştir.
32nci maddenin başlığını okutuyorum:
b. Saikte yanılma
MADDE 32-
BAŞKAN Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının
32. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
teklif ederiz.
Gültan
Kışanak Özdal
Üçer İbrahim
Binici
Diyarbakır Van Şanlıurfa
Sevahir
Bayındır Sebahat
Tuncel Ayla Akat Ata
Şırnak İstanbul Batman
Pervin
Buldan
Iğdır
Madde 32 Saikte yanılma esaslı yanılma
sayılmaz. Ancak yanılanın karşı tarafça bilinebilir
şekilde yanıldığı saiki sözleşmenin esası
sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük
kurallarına uygun olması hâlinde, yanılma esaslı
sayılır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının
32. maddesinin ikinci cümlesinin yanılanın,
yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun
da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun
olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu
durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.
şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Ali İhsan
Köktürk Tayfur Süner
Mersin Zonguldak Antalya
Halil
Ünlütepe Rahmi
Güner
Afyonkarahisar Ordu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 32. Maddesinin, madde başlığı
ve metninde yer alan yanılma kelimeleri yerine hata yazılmasını,
Madde metninde yer alan yanılanın, karşı
tarafça bilinebilir biçimde yanıldığı saiki
sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde
geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde, yanılma
esaslı sayılır. cümlesinin, hata edenin, hata ettiği
saiki, karşı tarafça anlaşılabilecek şekilde
sözleşmenin temeli sayması ve bunun iş ilişkilerinde
geçerli dürüstlük kurallarına aykırı olmaması hâlinde, hata
esaslı sayılır şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet Şandır İzzettin Yılmaz
Konya Mersin Hatay
Osman
Ertuğrul Beytullah
Asil Rıdvan
Yalçın
Aksaray Eskişehir Ordu
Hasan
Özdemir Behiç
Çelik
Gaziantep Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özdemir. (MHP
sıralarından alkışlar)
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı
Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 32nci maddesinin
değiştirilmesi için verdiğimiz önerge üzerine söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının İrade bozuklukları bölümünde,
30uncu maddenin Yanılma hâlleri başlığında ve madde
metni içindeki yanılma kelimesinin değiştirilerek hata
kelimesinin getirilmesini önermekteyiz. Bu değişiklikle, yaşayan
Türkçede bulunan bir kelimenin, mevcut Kanundaki hatayla yok edilmesini
önlemek amaçlanmaktadır. İkinci olarak, değiştirilmesi
teklif edilen cümlenin anlaşılmasının zor ve
anlatımın bozuk olması hatasından dönülmesi
amaçlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı, milletimizin
kendilerine verdiği görevi layıkıyla yerine getirememektedir.
Ülkemizin dört bir yanındaki sorunlar 2002den daha az değildir.
Nitekim, memleketim olan Gaziantepte durum, bunlardan farklı
değildir. Gaziantep, bugün, gelişmiş sanayisiyle, turizm
potansiyeliyle, ticaret hayatının zenginliğiyle ve engin
tarihiyle Türkiye'nin marka kenti olabilecek özelliklere sahiptir. Ancak bütün
bu saydığım potansiyel özelliklerin uygulamaya geçirilebilmesi
için, öncelikle eğitim sistemimizin verimli ve güçlü olması
gerekmektedir. Ancak Gaziantepin eğitim durumu bugün vahim bir tablo
göstergesi içerisindedir.
Örneğin, 2009 öğrenci seçme sınavında,
Gaziantep, sayısalda Türkiye 52ncisi, eşit ağırlıkta
Türkiye 53üncüsü ve sözelde Türkiye 60ıncısı olmuştur.
Yine, ilköğretim öğrencilerinin ortaöğretime geçiş
sınavı başarı sıralamasında ise Türkiye
67ncisidir. Gaziantep gibi Türkiye'nin 6ncı büyük ili için bu, vahim bir
tablodur.
Gaziantepin eğitim alanındaki bu
başarısızlığının en önemli etkilerini üç ana
başlıkta incelemekte yarar vardır: Derslik kapasitesinin
yetersizliği ve tekli eğitime tüm okullarda geçilememesi,
öğretmen eksikliği ve yönetici eksikliğidir.
Gaziantepte eğitimin en önemli sorunu derslik kapasitesinin
yetersizliğidir. Gaziantep bugün nüfus artış hızı
olarak Türkiye'nin en yüksek rakamlarına gelmiş ikinci şehridir.
2000 yılından bu yana, son açıklanan 2008 nüfus rakamlarına
göre, yüzde 25lik bir artış söz konusudur. Artışın
önemli kısmı, göçle gelen nüfusla, görüyoruz, bu artış
yıllık olarak yüzde 6nın üzerine çıkmıştır.
Bu tabloda Gaziantepin en önemli sorunu, dediğim gibi, derslik kapasitesinin
eksikliğidir.
Gaziantepin eğitimdeki geri
kalmışlığındaki derslik kapasitesinin
yetersizliğiyle ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Millî Eğitim
Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürünün açıklaması
dikkat çekicidir.
BAŞKAN Sayın Özdemir, biraz önce Sayın Kışanaka
bir söz ifade etmiştim, Konuyla ilgili
Fikirlerinize
karışmıyoruz ama bu şekilde olsun. demiştim.
Şimdi sizi de burada Borçlar Kanunu görüşülürken ikaz etmek
durumundayım, yoksa görevimi yapmamış olurum.
HASAN ÖZDEMİR (Devamla) Sıramı kullanıyorum
efendim.
BAŞKAN Buyurun efendim.
HASAN ÖZDEMİR (Devamla) İlköğretimde Türkiye
genelinde derslik başına 31 öğrenci düşüyor. Bu rakam
Gaziantepte 49dur. Rakamlardaki büyük farklılıkların
benzerlerini okul öncesinde ve ortaöğretimde de görmekteyiz.
Şehrimizin imar planında özellikle okullar için
arazilerin ayrıldığını görüyoruz. Gaziantepte, bu
araziler, maalesef, yüksek rantlar nedeniyle AKP belediyelerince okul
inşaatı dışında amaçlarda kullanılmaktadır.
Derslik yetersizliği nedeniyle de okullarımızda
artık çağdışı bir uygulama olan ikili eğitim
sistemi uygulanmaktadır. Gaziantepteki okullarda yüzde 85 oranında
ikili eğitim verilmektedir. Kalan yüzde 15lik oranın da büyük kısmı
ilçe ve köylerdeki okullardadır, oralarda da eğitim ve öğretimin
yeterli olmadığını bilmekteyiz.
Gaziantepin eğitimdeki
başarısızlığının nedenleri iç içe
girmiş sorunlardan oluşmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Özdemir,
konuşmanızı tamamlayınız.
HASAN ÖZDEMİR (Devamla) Bunlara ayrı ayrı günlük
çözümler üretmeye çalışmakla Gaziantepin eğitim sistemi
düzeltilemez, topyekûn bir yeniden örgütlenme ve düzenlemeye ihtiyaç
vardır.
Konuşmama burada son
verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının
32. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
teklif ederiz.
Gültan Kışanak
(Diyarbakır) ve arkadaşları
Madde 32 Saikte yanılma esasta yanılma sayılmaz.
Ancak yanılanın karşı tarafça bilinebilir şekilde
yanıldığı saiki sözleşmenin esası sayması ve
bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun
olması halinde yanılma esaslı sayılır.
BAŞKAN Sayın Komisyon önergeye katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Zaten
katılmayacağınızı düşünerek önerge
vermiştik.
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Özdal Bey
konuşacaklar.
BAŞKAN Buyurun Sayın Üçer. (DTP sıralarından
alkışlar)
Evet, umarım yeni bir ikazla
karşılaşmayız.
Buyurun efendim.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Değerli milletvekilleri, hepinizi en derin
içtenliğimle saygıyla selamlıyorum.
Aslında eş anlamlı iki sözcüğün birbiriyle yer
değiştirilmesine yönelik bir değişiklik önergesiydi. Tabii,
burada yapılmak istenen daha önceki hatiplerin de yaptığı
gibi Meclisin bir gerçekliğini vurgulamak amacıyla bir söz alma
durumu vardı. Yasama faaliyetlerinin kalitesizliğinin bir göstergesi
olarak da Meclisin halka hesap veren bir kurum olması niteliğiyle
sorgulanması gereken bir çalışma taktiği
açısından söz almış bulunduk çünkü kendi
mecrasının dışında tartışılan birçok
konu vardı. Bu Meclisin asıl görevi halkın sosyal, siyasal,
ekonomik yaşamıyla ilgili herhangi bir konuda, konunun özüyle ilgili
doğrudan önergelerin Meclise getirilmesi ve Mecliste milleti temsil eden
milletvekillerinin özgür iradesiyle tartışabileceği bir
ortamın sağlanması konusunda hepimiz sorumluluk sahibiyiz. Maalesef
tarihin belli dönemlerinde Meclisin bu dönemki
çalışmalarını değerlendirecek olan yeni nesiller bize
bu konuda teşekkür etmeyecekler diye düşünüyorum, en azından
yaşamış olduğumuz pratik açısından, eğer ki
birtakım şeyleri değiştirmezsek.
Borçlarla ilgili değerlendirme
yaptığımızda ise köylünün, esnafın, çiftçinin,
memurun, işçinin, işsizin ve hatta yeni doğmuş
çocukların borçlu olarak dünyaya geldiği ülkemizde Borçlar Kanununun
yeniden yapılandırılması konusunda bu kadar özensiz bir
çalışmayı yüreğimize sindirmemiz bizim farklı bir sorunumuz
olacaktır.
Evet, borçlarından dolayı insanlar intihar ediyor
ülkemizde, borçlarından dolayı cinnetler geçirenler var,
borçlarından dolayı mutsuz bir toplum var ve bu borçları
yaşayanlar, bu borçlardan dolayı sıkıntıları
yaşayanlar, aynı zamanda değişik partilere oy vermiş.
Bu borç sıkıntılarını yaşayan
yurttaşlarımızın bir kısmı AKPye, bir
kısmı MHPye, bir kısmı CHPye, bir kısmı DTPye
ve Meclise girememiş diğer partilere oy vermiş. Toplumun ortak
sorunlarını giderme noktasında, herkesin ortak iradeyle hareket
etmesi noktasında maalesef Meclisimiz sınıfta
kalmıştır.
Ayrıca bu ülkede sadece Başbakanın damadı
olduğu için düşük kredili borçlanabilenler de vardır. Bütün
bunları dile getirebilmek, dile getirildiği takdirde bu
sorunların çözümüne ortak irade geliştirebilmek bu Meclisi
yüceltecektir, daha da yüceltecektir, yüce olan bu Meclisi daha da
yüceltecektir. Ama maalesef, şairin dediği gibi,
sınırsız bir zenginliğin gölgesinde koca bir halk
küçüldükçe küçülmekte. Varılan kıyılarda birileri gemilerini
kurtarabilmekte ama yoksul halkın derdini hiç kimse anlayamamakta.
Bu konuda Hükûmet birincil düzeyde sorumludur. Bunu söylerken
sadece kuru bir muhalefet yapmak anlamında söylemiyoruz. Haksız
kredilerin, haksız uygulamaların olduğu bir ülkede haksız
borçlanmalardan dolayı mağdur olan yurttaşlar olacaktır ve
bunun failleri kimlerse bunlar sorumluluk sahibidir. Şu an devletteki
kurumsal işleyişin sorumluluğu Hükûmettedir. Hükûmet, tarihsel
olarak bu sorumluluğunun hesabını hem muhalif partilere hem kendi
oy tabanına hem de tüm Türkiye halklarına bu hesabı vermek
sorumluluğundadır.
Memurlarımızın yüzde 2,5 oranında zamlarla
daha da çok borçlanacağını, emeklilerimizin, işçilerimizin
daha da çok borçlanacağını ve hangi kanunu getirirsek getirelim,
özünde bu ülkenin çözülmemiş esas sorunlarından dolayı birçok
yurttaşımızın yaşadığı ortak
sorunların bunalımını hepimiz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Borç demişken, başka bir borçtan
daha bahsetmek istiyorum. Bu yüce Meclisin, inanç grupları
açısından, Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi, Yezidisi,
Sünnisi, Alevisi; etnik grupları açısından, Türkü, Kürtü,
Lazı, Çerkezi, Ermenisi, bütün yurttaşlarına olan bir
borcundan yani tam demokratik bir sistemi kurmak borcundan bahsedeceğim.
Bu borç hepimizin borcudur. Bu borcu ödeyebilmemiz, ancak bu ülkede özgür ve
eşit paydada bir yaşamı tesis edebilmekle mümkündür. Bunu tesis
edebilecek tek güç de bu yüce Meclistir. Umuyorum ki bu borcumuzu
ödeyebileceğiz halkımıza karşı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Konuşmanızı tamamlayınız
efendim lütfen.
Buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Gelecek yarınlarda
çocuklarımızın eşit, özgür, mutlu bir yaşam
sürdürebilmesi için gereken demokratikleşme adımını
atabileceğiz ve bunun altına hepimiz ortak imzayı
koyabileceğiz.
En derin içtenliklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının
32. maddesinin ikinci cümlesinin yanılanın, yanıldığı
saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş
ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde
yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı
tarafça da bilinebilir olması gerekir. şeklinde
değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Yüksek Genel Kurulun takdirlerine bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılıyoruz Sayın Başkan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Daha anlamlı ve anlaşılır hâle getirilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 32nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
33üncü maddenin başlığını okutuyorum:
c. İletmede yanılma
MADDE 33-
BAŞKAN Madde üzerinde üç adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının
33. madde metnindeki
iletilmiş olması ibaresi yerine iletilmesi
kelimesinin yazılarak değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Ali İhsan
Köktürk R. Kerim Özkan
Mersin Zonguldak Burdur
Atila Emek Tayfur Süner Rahmi Güner
Antalya Antalya Ordu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 33. maddesinde yer alan iletilmiş
kelimesinin bilgilendirilmiş kelimesi ile değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ayla Akat Ata Sevahir
Bayındır Gültan
Kışanak
Batman Şırnak Diyarbakır
Pervin
Buldan Özdal
Üçer
Iğdır Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 33. Maddesinin,
Madde kenar başlığının, İletenin
Hatası şeklinde değiştirilmesini,
Madde metninde yer alan kurulmasına kelimesi yerine
yapılmasına kelimesinin yazılmasını,
Madde metninde yer alan yanılma kelimesi yerine hata
kelimesinin yazılmasını,
Madde metninde yer alan yanlış iletilmiş
olması hâlinde ibaresi yerine iletilmesi sırasında hata
hâlinde yazılmasını
arz ve teklif ederiz.
Behiç Çelik Faruk Bal Mehmet Şandır
Mersin Konya Mersin
İzzettin
Yılmaz Osman
Ertuğrul Beytullah
Asil
Hatay Aksaray Eskişehir
Rıdvan
Yalçın
Ordu
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Komisyon ve Sayın Hükûmet
katılmıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Gerekçe, Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1. Maddede düzenlenen konu, iletmede, yani, beyanda hata
değil, iletenin hatasıdır.
Oysa mevcut kenar başlığı beyanda hata
anlamına gelmektedir ki, bu ayrı bir durumdur.
2. Yaşayan Türkçemizde sözleşme kurmak ifadesi bulunmamaktadır.
Kanunun maksadını sözleşme yapmak ibaresi tam olarak
karşılamaktadır.
3. Mevcut Kanundaki hata yerine yanılma ibaresi tercih
edilmiş olması yaşayan Türkçede bulunan bir kelimenin kanun ile
yok edilmesi anlamını taşımaktadır.
Tasarının gerekçesinde belirtilen dilin
arılaştırılması amacı dışında bu
değişiklik için hukuki hiçbir gerekçenin bulunmaması
uygulayıcılarda gerekçe arayışına ve hata kelimesine
yüklenen hukuki anlamın tartışılmasına sebep
olacaktır.
Hata kelimesinin hukuken değerlendirildiği içtihatlar,
yayınlar ve uygulayıcıların bilgisi, birikimi ve tecrübesi
heder olacaktır.
Ayrıca dilimizde hatayı karşılayan kelime
yanılma değil, yanılgıdır.
Mevcut Kanunda iradenin karşı tarafa bir aracı ile
ulaştırılması sırasında meydana gelen hataya
işaret edilmiş, Tasarı bu düzenlemeyi korumak istenmiştir.
Ancak, Tasarıda ifade değişikliği yapılırken,
hükmün esası da değiştirilmiş olmaktadır. Zira
iradenin yanlış iletilmiş olması, iradenin iletilmesinde
hatadan farklı ve daha geniş bir durumu anlatmaktadır. Gerçekten
madde metnindeki iradenin yanlış iletilmiş olması hali,
sadece hata durumunu değil, kastı da içermektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının
33. maddesi metnindeki
iletilmiş olması ibaresi yerine
iletilmesi kelimesinin yazılarak değiştirilmesini teklif
ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Sayın Komisyon önergeye katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ramazan Kerim Özkan konuşacak.
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının
33üncü maddesi metnindeki iletilmiş olması ibaresinin yerine
iletilmesi kelimesinin yazılarak değiştirilmesini talep
ediyoruz. Daha doğru olacağı kanısındayız.
Bu arada, Borçlar Kanunu görüşülürken ben sizlerle bir konuyu
da paylaşmak istiyorum. Sayın Bakanımızdan Bakanlar
Kurulunda da bu konuyu değerlendirmesini talep ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, hepimizin bölgelerinde
tarım kredi kooperatifleri var. Tarım kredi kooperatifleri şu
anda borçlarını alacak kesbetti ve borçlularını icra
kapılarında süründürüyor. İnsanların traktörleri icra
kapısında, alet ve makineleri icra kapısında,
tarlaları icra kapısında, herkes birbirine kefil olmuş
durumda, icradan başka köyde bir şey konuşulmuyor şu anda.
Benim Burdurum yaş meyve, sebze üreticisi, süt üreticisi, et üreticisi,
pancar üreticisi. Pancarda yaşadığımız durum ortada;
eli hamur, karnı aç. Bütün değerlerini toprağa döktü,
suladı, çapaladı, ürünü kantara verdi, kantardan fabrikaya girdi,
parasını alamadı. Verdiğimiz ücret yeterli anlamda
değil. Buğdayında durum aynı keza. Buğdayını
üretti, gübresini verdi, suyunu verdi, biçti, biçere para verdi, traktöre para
verdi, mazot kullandı, ilaç kullandı, bunları tarım
krediden aldı ama buğdayı para etmedi; tarım krediye borcu
var, bundan dolayı icra kapısında sürünüyor.
Aynı şekilde yaş meyve sebzede durum aynı.
Yaş meyve sebze, erik dalında kaldı, elma dalında
kaldı, armut para etmedi. Büyük kentlerde elmayla, armutla, yaş meyve
sebzeyle üretici buluşamıyor, üreten ürününü değeriyle pazarda
buluşturamıyor.
Geçenlerde olan bir hadise anlatacağım sizlere
arkadaşlar: Bir 50 NC, üzerinde 2 ton yük var. 50 NC Antalyaya Kepezden
iniyor, kantara giriyor. 95 kilo fazlalığı var, 95 kilo. Telefon
etti vatandaş: İki kasa elmayı indirdiğim zaman veya iki
çuval patates indirdiğim zaman bu sorun çözülecek. Yalvarıyorum
polise ama bilgisayar ortamına girdiği için bu bilgiler direkt
Ankaraya ulaşmış, bu cezadan vazgeçilmiyor. 2 milyar 800 ceza
kesiliyor. diyor. Kamyonun başında vatandaş ağlıyor.
Bir örnek. Çözemedik sorunu. Emniyet Müdürünü aradım, siyasi
arkadaşlarımızı aradım, sorunu çözemedik. Ama
vatandaş o kamyonun başında Bu kamyonla 3 kere Antalyaya inip
çıksam, kamyon da dolu olsa, içinde değil patates yün de götürsem,
yumurta da götürsem bu parayı bulmam mümkün değil. diyor. Bir borç
oluştu.
Aynı şekilde, Fethiyeden portakal yüklemiş,
Burdurdan geçiyor. Hal Yasası çıkardık. Kamyonun üzerindeki
kasa sayısı tutmuyor, kilogramı tutmuyor. Bunun üzerine araba
hale çekiliyor. Ceza 3 milyar 800. Konuşuyoruz arkadaşlarla, yüzde
50si cezayı kesenlere ait, yüzde 50si hale ait. Böyle bir
borçlanmayı bu vatandaş nasıl ödeyecek? Hal Yasası
çıkardık. Bunlar çözüm bekleyen sorunlarımız. Borçlar
Kanununu görüşüyoruz, vatandaşlarımız borçlu.
Aynı şekilde, mazotu tarım krediden alıyor,
gübreyi tarım krediden alıyor, dışarıdaki piyasadan
bir farkı yok. Ekipmanları tarım krediden alıyor.
Tarım krediler kara gün dostu, Toprak Ofisinde olduğu gibi ama kara
gün dostluğu vatandaşa yansıtılmıyor. Bunun için
Bakanlar Kurulunda bir an önce bu konunun görüşülüp
Türkiye genelini
ilgilendiriyor, sadece Burduru değil, Antalyayı değil, Afyonu
değil Türkiyenin tüm illerini ilgilendiriyor değerli
arkadaşlarım bu tarım kredi sorunu. Vatandaş keşke
ürününü, etini, sütünü, yumurtasını, pancarını, anasonunu,
ürettiği elmasını, armudunu değeriyle
oluştursaydı, bu duruma düşmeseydi ama koşullar buna
elvermedi.
Söylüyoruz. Değişik belediyeler sizlerin elinde,
bizlerin elinde halk pazarları yapalım üreticiden tüketiciye bir hat
kuralım ama bununla ilgili olarak belediyelerimiz bir adım
atmıyor. Üretici büyük kentlere malını
ulaştıramıyor, tüketici yeterli o ürünlerle
buluşamıyor. Bunu buluşturacak olan Bakanlar Kurulu, Hükûmet
yetkilileri. Sizlerden rica ediyoruz bu sorunun bir an önce çözülmesi, bu
tarım kredi mağdurlarının bir defaya mahsus
2002 döneminde
geldiğimizde tarım kredilerle, Ziraat Bankalarıyla ilgili bir
iyileştirme yaptınız ama bu dönemde de sorunlar geldi, krizler
yaşandı; bu dönemde en kısa zamanda Ziraat Bankası,
tarım kredi borçlularıyla ilgili bir yapılandırmayı
çiftçilerimiz dört gözle beklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurun efendim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Bıçak kemiğe
dayanmıştır, vatandaşın satacağı herhangi
bir ürünü kalmamıştır, Hükûmetten bir sıcak el
beklemektedir.
Bunun sayın Bakanımız
aracılığıyla Bakanlar Kuruluna iletilmesini diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 33üncü maddesinde yer alan iletilmiş
kelimesinin bilgilendirilmiş kelimesiyle değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN Sayın Komisyon, önergeye katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Kışanak gerekçeyi mi
okutuyorum?
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Evet, gerekçe.
BAŞKAN Buyurun.
Gerekçe: İletilmiş olmak etkin bir kelime
değildir. Bilgilendirilmiş olmak, etkin bir kelimedir, bilme
halini de içerir. Yasa maddesinin ruhuna daha uygundur.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
33üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
34üncü maddenin başlığını okutuyorum:
3. Yanılmada dürüstlük kuralları
MADDE 34-
BAŞKAN Madde üzerinde iki adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
T. B. M. M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının
34. madde metninde yer alan Yanılan kelimesinin yanılmaya
düşen ibaresi ile değiştirilmesini,
yanıldığını kelimesi yerine yanılmaya
düştüğünü yanılanın kelimesinin yanılmaya
düşenin kelimesi ile değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Ali
İhsan Köktürk Ensar
Öğüt
Mersin Zonguldak Ardahan
Rahmi Güner Birgen Keleş Halil Ünlütepe
Ordu İstanbul Afyonkarahisar
Rasim
Çakır
Edirne
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 34. Maddesinin madde
başlığının Hata halinde dürüstlük kuralları
olarak değiştirilmesini,
Madde metninde yer alan yanılma yerine hata kelimesinin,
yanılan yerine hata yapan ibaresinin yazılmasını;
İkinci fıkrasının Özellikle diğer
tarafın, hata edenin asıl iradesine uygun bir şekilde
uygulanmasına razı olması halinde, sözleşmenin bu
şekilde uygulanmasından kaçınmak mümkün değildir.
Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır İzzettin
Yılmaz
Konya Mersin Hatay
Rıdvan
Yalçın Beytullah
Asil Osman
Ertuğrul
Ordu Eskişehir Aksaray
Osman
Durmuş Behiç
Çelik
Kırıkkale Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Vural, gerekçeyi mi okutayım
efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Durmuş konuşacak.
BAŞKAN Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 34üncü maddesinde
madde başlığının Hata halinde dürüstlük
kuralları olarak değiştirilmesini, madde metninde yer alan yanılma
yerine hata kelimesinin, yanılan yerine hata yapan ibaresinin
yazılmasını, ikinci fıkrasının Özellikle
diğer tarafın, hata edenin asıl iradesine uygun bir şekilde
uygulanmasına razı olması halinde, sözleşmenin bu
şekilde uygulanmasından kaçınmak mümkün değildir.
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, akşamdan beri devam eden
önergelerimizin hiçbirini ne Komisyon ne Bakan kale almamakta. Belki zihinlerde
yer eder diye bu kelimelerle ilgili, güncel bir olay içinde açıklamaya
çalışayım.
Sayın Komisyon Başkanı, temel yasalardaki dili
değiştirirsek, her yasada değiştirirsek ikisi arasında
irtibatsızlık olur gibi düşünüyor. Özellikle sağlık
alanındaki temel yasaların dilini bugün Türkçede
kullanırsanız insanlar bazen bize gülüyorlar. Bunu her yeni kanun
çıkardığında, yeni kullanılan dili kullanarak o kanunu
da yeniden bakanlıkların ele alması lazım. Tababet ve
Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanun dersem, bunu sağlıkçı anlayamıyor. Tıp bilimlerinin
uygulamasıyla ilgili kanunu Tababet ve Şuabatı
Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun olarak, hâlen
temel kanun olarak biz kullanıyoruz. Onunla ilgili
hazırlıkları da yapmıştık. Buralarda düzeltme
yapmamız lazım.
Gelelim yanılan, hata yapan kelimesine.
Değerli arkadaşlarım, Dünya Sağlık
Örgütü, 2004 yılından bu yana İtalyayı uyarıyor.
Diyor ki: Kümes hayvanlarına kuş gribi aşısı
yapmayın, mutasyon olur, sonra insanlığı tehdit eden bir
hastalığa dönüşür. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığının
Novartis Firmasına sipariş verdiği veya oradan
aldığı aşılara üretim İtalyadaki yumurta
florasında yapıldı. Bu yumurtalar aşılanmış
tavukların yumurtaları, yani bu yumurtaların içinde de,
tavuklarda da bir antikor var. O aşı bizim vücudumuza girdiği
takdirde o mutajen etki, olabilme ihtimali önümüzdeki dönem bir salgında
bizde daha öldürücü ya da daha hafif geçebilir, o mutasyonun
şartlarına bağlı. İşte burada hata var. Burada
yanılma yok. Neden? Literatürü takip etmedik, Dünya Sağlık
Örgütü uyarılarını dinlemedik. Biz sözleşmeyi şöyle
yapsaydık, deseydik ki: Numunenin alınacağı havuz
hastalıktan korunmuş, arınmış olacak. Nitekim
biyolojik ürünlerde biz bunu söylüyoruz. Kan ürünlerini alırken o ürünün
alındığı havuz güvenli olacak. Üretim şartları
enfeksiyondan arınmış ve iyi üretim şartlarını
haiz olacak. Dört faz hayvan deneyi, gönüllüler deneyi ve insan deneyinde dört
faz deneyler yapıldıktan sonra üretilen ürün üreten ülkede
kullanılacak. Ondan sonra, bize, üretilen her seriden numune verilecek.
Hıfzıssıhhada, Refik Saydam Enstitüsünde bu örnekler incelendiğinde
üretim şartlarının iyi olduğuna dair rapor verilirse
içeriği, contenti ile ilgili içindeki cıvası, skualen
miktarı ve alerjen etkiye sahip olup olmadığı bilinmeyen
döllenmiş yumurtanın alerjenlerinin miktarı belirlendikten sonra
biz Hıfzıssıhha olarak diyeceğiz ki: Tamam, bunun içindeki
cıva insan sağlığını çok tehdit etmez. Her ne
kadar laboratuvarımızda skualeni ölçemiyorsak da bu bir alerjendir.
Ey vatandaş, ey sağlık elemanı; siz bunu kullanırken
ani alerjik reaksiyon olur, birden şok olur, düşersiniz. Onun için,
sağlık personeli, şok dozundaki kortizonu hazırlayın,
antihistamini hazırlayın ve gerekiyorsa kalp içine adrenalin verecek
imkânları hazırlayın, aşıyı öyle yapın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Durmuş,
konuşmanızı tamamlayınız.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) O hâlde Türkiyede bir salgın
var ise, olacak ise bunun korunma tedbirlerini tabii ki alacağız,
bilgi dağıtımını yapacağız, korunmada
kullanacağımız aşının yan etkilerini de en
azından sağlıkçılara söyleyeceğiz. Şu anda
Aşı Bilim Komitesi Kullanılacak aşıyı yarım
doz yapalım. diyor. Neden? İçindeki skualen fazla olduğu için,
cıva sonuçları yüksek çıktığı için.
İşte bu hata, yanılmayla ilgili değil. Hata
nedir? Hata, ya inatla, sebatla yapılan bir yanlıştır;
yanılmaysa bilgi noksanlığı, tecrübesizlik veya nasıl
söyleyeyim, aldatılmaya müsait olmak gibi şeylerle olur. Hatada
ısrar yanlıştır. Dolayısıyla buradaki hata ve
yanılma kelimelerinin
Komisyon bundan sonraki önergelerimizde umarım dikkate
alır. Ben cahilsem, ben beceriksizsem, ben belli bilgi birikimine sahip
değilsem birileri beni aldatabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Ama ben bile bile direniyorsam bu
hatadır.
Hatadan dönmek fazilettir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının
34. madde metninde yer alan yanılan kelimesinin yanılmaya
düşen ibaresi ile değiştirilmesini,
yanıldığını kelimesi yerine yanılmaya
düştüğünü, yanılanın kelimesinin yanılmaya
düşenin kelimesi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara)- Katılmıyoruz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 34üncü madde üzerinde vermiş olduğum önerge üzerine
konuşacağım. Hepinizi saygılarla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Borçlar Kanununu görüşürken,
tabii ki vatandaşlarımızın dünya kadar
sıkıntıları var, borçları var, icrada olan
çiftçilerimiz var, esnafımız var, emeklimiz var, bunlar perişan bir
durumda. Çek, senet olayı, gündeme
taşıdığımız zaman, çekinden dolayı hapse
girmiş, hapishanede yatan esnaf var, senedinden dolayı kara listeye
alınmış bankada kredi verilmeyen var ve ondan dolayı
borçlanmış, evine haciz gelmiş, işini kaybetmiş,
çoluğunu çocuğunu okutamıyor, eğitim veremiyor,
sağlık veremiyor. Bir sürü sıkıntılarımız
var ama gündem olarak yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle özellikle
Anadoludan, Doğu Anadoludan gelen tüccarlar veya hayvan tacirleri
mallarını büyük şehirlere getiriyorlar, büyük şehirlerde
kurbanlık olarak satmaya çalışıyorlar. Ancak belediyeler
Anadoludan gelen insanlara sıcak davranmıyor, insanların kurban
kesimi yapacağı hijyenik ortam yaratmıyorlar.
Onun dışında, şu anda Anadoludan gelen,
hayvan getiren insanlar nakliye ödüyor, nakliye ödemesinin
dışında bir de geliyor belediyeye işgal parası ödüyor.
Yani şu belediyelerden rica ediyorum ve partiler talimat versin,
belediyeler mümkünse işgal parası almasın. Yani 5 milyar
civarında bir para alıyor belediyeler. Doğru dürüst yolunu
yapmıyor, mıcırını dökmüyor, çadırını
yapmıyor yani çadırını kendisi kuruyor, adam
perişanlık içerisinde on beş gün hayvanıyla yatıyor,
hayvanıyla kalkıyor. Nedir? Üç kuruş para kazanacak. Zaten onun
yarısı borç. O nedenle, belediyelerin mutlak suretle işgal yeri
olan yani kurban satım alanı yerlerinin ücretsiz verilmesini
istiyorum. Ücretsiz niye verilsin? Çünkü zaten Anadoludan adam bin bir
sıkıntıyla beslemiş, hayvanını getirmiş, üç
kuruşa satacak, onun da yarısını belediye elinden
alıyor, yarısını da kamyoncu, nakliyeci elinden
alıyor. İnsanlar perişan oluyor. Bu defa borçlu olarak
memleketine gidiyor. O bakımdan, ben bunu istirham ediyorum, bütün siyasi
partilerin liderlerinden ve yönetici kadrolarından: Belediyelere talimat
verin, lütfen, rica ediyorum, büyükşehir belediyeleri ve diğer belediyeler
bu hayvancılardan kurban satış alanı yer parası
almasınlar veya çok düşük bir para alsınlar.
Değerli arkadaşlar, Doğu ve Güneydoğuda
korkunç bir boşalma var, göç var. Bu göçün sebebini
araştırdığımız zaman işsizlik, yoksulluk
başta geliyor. Açılım, açılım diyoruz ama Doğu
ve Güneydoğudaki gençlere iş vermiyoruz, aş vermiyoruz, hiçbir
şekilde derdine bir çare bulamıyoruz. Gidin, bakın, üniversitede
sonuncu Doğu illeri, Güneydoğu illeri; eğitimde sonuncu,
sağlıkta sonuncu, kalkınmada sonuncu. Şimdi, böyle olunca
insanlar da göç edip gelip büyük şehirlerde sıkıntı
içerisinde, icrayla veya buna benzer büyük sıkıntılarla
uğraşıyorlar.
Ben bir tespitimi söylüyorum: Bir köye gittim, bana dediler ki:
Siz milletvekilisiniz, bize çare bulun. Ne çaresi? Bize kız gelmiyor, bizi
everin. dedi genç çocuklar. Yahu, nasıl kız gelmiyor? Valla diyorlar
ki: İstanbula gidersen sana ben gelirim, İstanbula gitmezsen,
köyde kalırsan sana ben gelmem. Bunu bana köylerden söylediler, belki
size de söylemişlerdir.
Şimdi, bu niye? Yedi yıldır Adalet ve Kalkınma
Partisinin getirmiş olduğu sosyal anlayış yani kömür,
nohut, fasulye dağıtarak insanları köleleştirip muhtaç
duruma düşürdüğünüz zaman insanlar geçim sağlayamıyor.
Geçim sağlayamadığı zaman diyor ki: İstanbula git,
iş bul, ben sana gelirim. Kız bunu diyor ve benim yüzüme kaç defa
söylediler bunu. Yani çocuklarımız dahi evlenemez duruma geldi
arkadaşlar.
Yani bir de bir şey daha rica ediyorum, özellikle istirham
ediyorum: Doğu ve Güneydoğuda esnaf olan, çiftçi olan insanlardan devlet
vergi almasın. Hatta mümkünse orada ikamet eden, orada
yaşamını sürdüren insanlara devlet maaş bağlasın
çünkü orada durmak çok zor. Yani 2 bin rakımda, eksi 34 derecede, 35
derecede yaşayacaksınız, hiç mümkün değil. Yani
vatandaşlık görevini adam
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öğüt, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) İnsanlar vatandaşlık
görevini eğer Ermenistan sınırında Türkiyeyi bekleyerek
yapıyorsa devlet de ona bir imkân tanısın. Yani kömür dağıtmakla,
fasulye bilmem ne, sadaka dağıtmakla değil, ona aş ve
iş versin, ona orada fabrika kursun, ona orada iş versin. Başka
türlü işin içinden çıkamıyoruz arkadaşlar.
Bugün PKK hortladı
Tabii, PKK hortlar. Adam aç, sefil,
perişan. PKKya katılan çocukların yüzde 50si ilkokulu
bitirmemiş veya ortaokulu bitirmemiş çocuklar. Şimdi, böyle bir
durum olunca, tabii ki, yani dağa gitmeyi tercih ediyor, aç kalıyor,
perişan oluyor, oraya gidiyorlar elbise veriyor, silah veriyor, bilmem ne
veriyor. Şimdi, ülkede de ondan sonra gelin açılım yapalım!
Açılım yapalım ama önce insanların karnını
doyuralım. Önce insanlara aş verelim, önce insanlara iş verelim.
Bizim iki tane sınır kapımız var, ikisi de
kapalı. Yani böyle bir şey olabilir mi? Sınır
kapısı açık olan il, sıfır noktasında açlık
sınırında yaşıyor ve eğitimde de sonuncu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İstanbulda 500 milyar lira
üniversiteye para ayrılıyor, Ardahandaki üniversiteye 12 milyar lira
para ayrılıyor. Böyle bir dengesizlik olabilir mi?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Öğüt, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım ve
sayın grup başkan vekili arkadaşlarımızdan da bir
istirhamım olacak: Bakınız, arkadaşlar, zaman zaman ikaz
ediyor, grup başkan vekillerimiz de başkan vekillerine
hatırlatıyor.
İç Tüzükün 66ncı maddesi açık. Şimdi,
Borçlar Kanununu görüşüyoruz. Peki, bunu hâkimler, savcılar,
avukatlar, baro mensupları ve diğer mensup arkadaşlar böyle bir
konuşmayı izliyorlarsa ve böyle bir konuşmanın içerisinde
de o konuyla ilgili olmayan bütün hususlar konuşuluyorsa
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Vatandaşın borcunu
anlatıyorum Değerli Başkanım.
BAŞKAN -
takdirlerinize arz ediyorum sayın grup
başkan vekilleri, sayın milletvekili arkadaşlarım.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Ekonomik gerekçelerini, borçları
anlatıyorum.
BAŞKAN Yani bu Meclisin bir mehabeti vardır. Yani
karşıda dinleyen adam, bir barolardaki avukatlar, hâkimler,
savcılar dinliyorsa yani Meclisimizi nasıl bir kanaatle
yargılıyorlar bilmiyorum.
Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
35inci maddenin başlığını okutuyorum:
4. Yanılmada kusur
MADDE 35-
BAŞKAN Madde üzerinde iki adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 35. Maddesinin Yanılmada kusur
şeklindeki kenar başlığının Yanılanın
sorumluluğu şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali İhsan
Köktürk Turgut
Dibek Metin
Arifağaoğlu
Zonguldak Kırklareli Artvin
Rasim
Çakır Ali
Rıza Öztürk
Edirne Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 35. maddesinin
Maddenin kenar başlığının Hata edenin
sorumluluğu şeklinde yazılmasını,
Madde metnindeki yanılmayı kelimesi yerine
hatayı kelimesinin yazılmasını,
Madde metnindeki Yanılan, yanılmasında kusurlu
ise ibaresi yerine hata, hata edenin kusurundan kaynaklanmışsa
ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır
İzzettin Yılmaz
Konya Mersin Hatay
Osman
Ertuğrul Beytullah
Asil Rıdvan
Yalçın
Aksaray Eskişehir
Ordu
Behiç
Çelik
Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Orhan, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET ORHAN (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk
Borçlar Kanunu Tasarısının 35inci maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Konu Borçlar Kanunu olunca içinde bulunduğumuz
sıkıntılı durumu ele almakta yarar var. Ülkemizde bugünkü
ekonomik durum dünyadakine göre daha da kötüleşmiş hâldedir. Bunu
anlamak için son yıllardaki ekonomik verilere göz atmanız yeterli
olacaktır. Bu kötü ve içinden çıkılmaz durumu anlayabilmemiz
için ekonomist veya iktisat bilgilerine haiz olmamıza bile gerek yoktur.
Ağırlığını çok yoğun bir biçimde hissettiren
ülke ekonomisi ve finansal krizden esnaf ve sanatkârlarımız ciddi bir
biçimde etkilenmiştir. Maalesef esnaf ve sanatkârda iş
durmuştur. Birçok problemin muhatabı olan esnaf ve sanatkâr bir de
krizler ile karşı karşıya kalmıştır. Son
yıllarda gerileme ve durağanlaşma ile büyük
sıkıntılar içinde olan esnaf ve sanatkâr bitme noktasına
gelmiştir. Bakkallık gibi meslekler neredeyse ortadan kalkmak
üzeredir. Artık onların yerini iktidarı etkileyebilen marketler
zincirleri almakta, bakkal amca ve ailesi iş aramak durumunda
kalmıştır, kalifiye elemanların iş
bulamadığı bir yerde nasıl iş bulacaksa? Türkiye
nüfusunun çok önemli bir bölümünü temsil eden esnaflarımız maalesef
millî hasıladan kendine düşen payı alamamaktadır.
Türkiyenin en büyük probleminin işsizlik olduğu,
istihdam olduğu, son yıllarda daha da artış gösterdiği
dönemde bu işsizler ordusuna yenileri katılmakta, bunun önemli bir
bölümünü de maalesef istihdam sağlayan esnaf ve sanatkârlarımız
oluşturmaktadır.
Protesto olan senetler ile karşılıksız
çıkan çeklerdeki artışlar, nakit para darlığı,
eriyen sermaye, esnafın belini kıran büyük alışveriş
merkezleri ve arka arkaya kapanan iş yerleri durumun vahametini net bir
şekilde ortaya koymaktadır.
2008 yılı başından bu yana kapanan iş
yeri sayısında yoğun artış olduğunu, hemen
hemen her gün işletmelerin el
değiştirdiğini, ekonomik krize karşı gerekli tedbirler
alınmaz ise yıl sonunda kapanan iş yeri sayısında
patlama yaşanmasından kaygı duyduklarını her alanda
dile getiren esnaf ve
sanatkârlarımız biçare durumuna düşmüştür; bu
çaresizlikten ve kriz batağından çıkmaya
çalışırken bankaların esnaf ve sanatkârımızı
aşağıya doğru çekme çalışmaları
anlaşılamamaktadır. Tüm bu benzeri soru işaretleri, esnaf
ve sanatkârlarımız başta olmak üzere, tüm ticari
işletmelerin kafalarında soru işaretleri bırakmaktadır.
Meclisimiz tarafından çıkarılmış olan
sicil affına rağmen, karşılıksız çek ve
protestolu senetler ile kredi ve kredi kartları borçlarına
ilişkin borçlarının bankaca yeniden yapılandırılması
hâlinde, borcun tamamının ödenmesini müteakip Merkez Bankasında
tutulan kayıtlarının silineceğine, Merkez Bankası
kayıtlarının silinmesinden sonra bankalar ve özel finans
kurumlarınca yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve
diğer bankacılık işlemlerince silinmiş
kayıtların dikkate alınmayacağı hükmü yok sayılmakta,
kredi müracaatlarında bulunan toplum kesimleri geriye çevrilmektedir.
Ancak Kanunda öngörüldüğü şekilde borçlarını ödeyen veya
borçlarını yeniden yapılandıran esnafımızın
bankalar nezdinde sicil kayıtlarının Kanunun bu açık
hükmüne rağmen ısrarlı başvurularına karşın
bankalarca silinmediği ve yeni kredi başvuru taleplerinin silinmesi
gereken sicil kayıtları gerekçe gösterilerek reddedildiği,
bağlı oldukları kurum, kuruluşlara ve bizlere intikal eden
yoğun şikâyetlerden anlaşılmaktadır. Bu durumda esnaf
ve sanatkârlardan, imalat yapan KOBİlerimizden ve iş
adamlarımızdan Hükûmet ne yapmasını istemektedir?
Türk ekonomisinin çok kötüleştiği orta yerdedir. Herkes
bunu yaşıyor. Şirketler sıkıntıyı
yakından yaşıyor. Ancak Ege Bölgesinde, özellikle seçim bölgem
Manisa, İzmir, Denizli, Kütahya, Uşak, Aydın, Afyon ve
Muğlada krizin etkilerinin daha sert hissedildiği görülmektedir.
Egenin tekstil ve konfeksiyonu büyük oranda bitmiştir.
Manisanın üzüm üreticileri, çiftçiler perişandır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Orhan, buyurun konuşmanızı
tamamlayınız.
AHMET ORHAN (Devamla) Traktörünü satan çiftçinin acil çözüm ve
desteklemelere ihtiyacı vardır. Çiftçiler banka kapılarında
yeni bir kredi imkânı bulabilmek için dolaşmaya devam ediyorlar.
Türkiyede yaşanan ekonomik çöküş kabul edilebilir bir ekonomik kriz
sınırını çoktan aşmıştır. Hükûmet,
ülkeyi ayrıştıracak ve bölünmeye götürecek proje ve söylemlerden
vazgeçerek derhâl insanımızın gerçek gündemine dönmelidir.
Bu duygu ve düşünceler ile yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Orhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 35. Maddesinin Yanılmada kusur
şeklindeki kenar başlığının Yanılanın
sorumluluğu şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Köktürk, buyurun efendim.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
35inci maddesine yönelik değişiklik önergesi üzerinde söz
almış bulunuyorum.
Bu maddede, kusuruyla yanılan kişinin sözleşmeyi bu
nedenle iptal etmesi hükme bağlanmaktadır. Maddenin kenar
başlığına baktığımızda ise
yanılmada kusur ibaresini görüyoruz. Oysaki maddenin kenar
başlığının bu içeriğe uygun olarak
yanılanın sorumluluğu şeklinde olması gerekir. Bu nedenle
Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 35inci maddesinin
yanılmada kusur şeklindeki kenar
başlığının yanılanın sorumluluğu
şeklindeki değişiklik önergemizin kabulünü arz ve teklif
ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, birkaç saattir burada Türk Borçlar
Kanunu Tasarısını normatif kurallar hâline getirerek, yasal
düzenleme hâline getirerek piyasa ilişkilerini, piyasadaki temel borç
ilişkilerini bir kalıba sokmaya, düzeltmeye
çalışıyoruz. Bütün çabamız, burada Türk Borçlar Kanununun
değişen yaşam koşullarına, sosyal ve ekonomik
şartlara uygun olarak sözleşmenin taraflarını, yani temel
borç ilişkisinin taraflarını rahatlatacak, onların
sorunlarını çözecek bir düzenleme gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Ancak değerli milletvekilleri, olayın normatif yanı, olayın
yasal tarafı maalesef olayın ekonomik ve reel yanıyla
örtüşmemektedir. Bugün, piyasa ilişkilerine
baktığımızda temel borç ilişkileri maalesef
kilitlenmiş durumdadır. Bugün sözleşmelerin taraflarının
büyük bir çoğunluğu maalesef edimlerini yerine getirememektedir.
Piyasadaki bu temel borç ilişkilerindeki kilitlenmeler maalesef pek çok
istatistik rakamlara olumsuz olarak yansımakta, çok olumsuz rakamlar
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu rakamlara
baktığımızda, kapanan iş yerleri
sayısının, maalesef, neredeyse cumhuriyet tarihi rekorları
kırdığını görüyoruz. Bu rakamlara
baktığımızda, maalesef, karşılığı
olmayan çek oranlarında istatistik olarak bugüne kadar hiç
ulaşılmadığı rakamlara
ulaşıldığını görüyoruz. Yine bu rakamlara
baktığımızda, maalesef intihar olaylarına bu
rakamların çok acı bir şekilde
yansıdığını görüyoruz ve yine bu rakamlara
baktığımızda, cumhuriyet tarihinin son kırk
yılın tutuklu ve hükümlü sayısındaki rekor artış
olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.
Ben buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın
Bakanım, Sayın Başbakan ve Hükûmetinizin sözcüleri, halka, ulusa
sesleniş konuşmalarında her çıktığında
birtakım rakamlarla övünerek, bu rakamlarla övünerek cumhuriyet tarihi
rekorları kırdığını söylüyorsunuz. Yani bu
rakamlarla övünüyorsunuz, halkımıza bu rakamları övünerek
sunuyorsunuz. Şimdi ben o zaman size sormak istiyorum: Sayın
Bakanım, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002
yılından bu yana intihar oranlarındaki artış
oranı yüzde 300leri aşmış durumda. Hükûmetiniz, Sayın
Başbakan ve sizler Hükûmet sözcüsü olarak, intihar oranlarındaki
yüzde 300 artışla övünüyor musunuz?
Evet, başka bir soruyu sormak istiyorum: Sayın
Bakanım, Sayın Hükûmet Sözcüsü, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü
sayısı 114 binlere ulaşmış durumda. Cezaevlerinin
kapasitesi ise 70 bin. Bu rakam, son kırk yılın rekoru. Hepimiz
biliyoruz ki suçun ve suçluluğun kökeninde, sosyal, ekonomik ve toplumsal
bozulmalar yatar. Bu yansımalar maalesef bu suçluluk oranını
artırıyor. Şimdi size soruyorum: Son otuz dokuz yılın
tutuklu ve hükümlü sayısı rekorlarını kırmaktan
övünüyor musunuz? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Evet,
Sayın Bakanım, rakamlar o kadar kötü ki, kapanan iş yerleri
sayısı rakamlarını vereceğim, onları
soracağım bunlarla övünüyor musunuz diye. Rakamlara
baktığımızda, iç borcumuza, dış borcumuza, cari
açığımıza, maalesef karşımızda övünülecek
rakamlar yok.
Bir de bir soruyu daha sormak istiyorum: Sayın Bakanım,
geçtiğimiz günlerde ulusal basına bir haber yansıdı.
İmralıdaki hükümlü ve yanına gönderilen 8 arkadaş için 5
milyon dolar harcanarak cezaevi yaptırılmış. İçinde
buzdolabı, televizyon olan odalar yaptırılmış. Bugün
70 bin tutuklu ve hükümlü kapasitesi olan, cezaevlerindeki 114 bin sayıya
ulaşan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Köktürk,
konuşmanızı tamamlayınız.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) -
tutuklu ve hükümlünün
yaklaşık 40 bini, 45 bini beton zeminlerde yatıyor veya yatak
nöbeti tutuyor. Şimdi, ben size sormak istiyorum: İmralıda
yaptırdığınız, o içinde buzdolabı, televizyonu
olan odalardan, o yatak nöbeti tutan veya beton zeminlerde yatan diğer
hükümlü ve tutuklular için de yaptırmayı düşünüyor musunuz?
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) İmralıya kim getirdi onu?
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Hatibin dile getirdiği bir iki hususla ilgili
bir açıklama yapma zarureti hasıl oldu. Bu 5 milyon Türk lirası
harcandığı için de
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Dolar, dolar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara)
şu veya bu olduğu tarzındaki haberler gazetede yer
aldı. Ben de hemen pazartesi günü yaptığım açıklamada,
bu tip haberler ilgili makamdan teyit etmeden yazılır çizilirse ve
şimdi de burada konuşma konusu olursa
Bu işlerde yüreği
yanan insanlar var. Biraz daha dikkatli ve tedbirli olmamız
gerektiğini o gün ifade ettim. Bugün burada tekrar ediyorum, bu ifadelerin
önemli bir kısmı doğru değil yani bir kısım
insanlara
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Beton zeminlerde yatan
tutuklular doğru değil mi Sayın Bakanım?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) -
buzdolaplı, neredeyse villa yapılıyor
tarzındaki bir propaganda özellikle şu dönemde pek de hayra hizmet
etmez, doğru değil.
İkincisi
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Ne kadar
harcanmış?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Efendim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ne kadar harcanmış
Sayın Bakanım?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Bakanım,
gerçek miktarı bilelim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Hayır, o rakam doğru değil. Bir kişi için
yapılan bir harcama da değil. Orada görev yapacak olan infaz
memurları var, vesaire var. 50ye yakın insan
OKTAY VURAL (İzmir) Ne kadarlık?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Yani orası zaten cezaeviydi. Rakamı yazılı
olarak sorun, cevabını ben size net olarak vereyim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Kaç para harcanmış
Sayın Bakan?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakanım,
normal cezaevindeki hücrelerde kaç kişi yatıyor? 30-40 kişi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Ama o haberlerin
Çiçeklidir. Çiçek bahçeleriyle doludur. filan
tarzındaki şeyler
Orası bir defa askerî bölgedir. Kim girip de
oradan o fotoğrafları çekti?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) 5 milyon
olmadığını biliyorsun da onun ne kadar olduğunu niye
bilmiyorsun?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Onun için, yani şu hassas ortamda ne olur, yani siyaset
yapacağımız elli tane konu var. Gelin, yürek yakacak,
yüreğimizi kanatacak, aslı esası olmayan beyanlarla birbirimizi
yormayalım, yazık olur. Birincisi budur.
İkincisi, eğer siz intiharları tek başına
yoksulluğa, fakirliğe bağlıyorsanız yani lütfen, bir
bakın, dünyanın en gelişmiş refah toplumlarında
intihar oranı çok daha fazladır.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Ne kadar
artmış?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) İntiharların en çok olduğu ülke Norveç, İsveç ve
Finlandiyadır. Onu nasıl izah edeceksiniz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Finlandiyada altı ay
kış, altı ay yaz ondan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Norveç, İsveç, Finlandiya. Bunlar, dünyanın en
gelişmiş, fert başına millî geliri en az 40 bin
doların üzerinde olan yerlerdir. Onun için, yani mukayeseleri yaparken
sağlıklı verilere dayanmak lazım.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Rakamlar doğru
rakamlar Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Üçüncüsü, zatıaliniz hukukçusunuz, hiç olmazsa şu
kısmını ben size bilvesile gezip gördüğüm için ifade
ediyorum: Şimdi, Türkiyede hukuk uygulamalarında Batıdan bir
farklı yanımız var, onu evvela bilmemiz gerekiyor. Batıda,
mesela Almanyada 2 hükümlüye 1 tutuklu düşer. 2 hükümlü varsa içeride 1
tane tutuklu vardır. Şimdi, 114 bin dediğinizin -son rakamlarda
ufak tefek değişiklik olabilir- 60 binden fazlası tutuklu, 50
bin civarında hükümlü var. Yani tutuklu sayısı Türkiyede
hükümlü sayısından daha fazladır. Peki, Bu nedendir?
diyorsanız, evvela şu rakamları bir kamuoyunun önüne tam
koyalım, mukayeseyi tam yapalım.
BAŞKAN Sayın Bakanım
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Onlar ayakta değil
ki, onlar da yatacak cezaevinde.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Kusura bakmayın, ben bir şeyi savunmak için değil,
sadece bilgilendirmek adına söylüyorum.
Bunun da sebebi şudur: Geçmiş dönemde, bu Ceza Kanunu
uygulaması başladığı anda, toplumda,
hatırlıyorsanız, hep beraber kapkaç arttı, şu
arttı, bu arttı, niye tutuklanmıyor diye herkes bar bar
bağırıyordu. Şimdi niye tutukluyor diye
bağırıyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Hayır, hayır
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Bir an önce
yargılayın, tutuklamayın, yargıyı
hızlandırın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Yani, bu memlekette, tutukluyorsun kabahat oluyor,
tutuklamıyorsun kabahat oluyor. Onun için, meseleye doğru bakmak
lazım.
BAŞKAN Sayın Bakanım, süremiz doluyor da,
bitireceğim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Onun için, mukayeseyi yaparken verilerin sağlam olması
gerekir diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Hükümlüyle tutuklunun aynı
yerde ne işi var?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sonra, tutuklular
yatmayacak mı, ayakta mı duracak cezaevinde?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..: Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
çalışma süremiz dolmuştur.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 5 Kasım 2009 Perşembe günü saat 13.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 22.58