DÖNEM: 23 CİLT: 75 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
133üncü Birleşim
13 Temmuz 2010 Salı
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunçun, Dünya Hukuk Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı
2.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürkün, Adalet Bakanlığının kamuoyuna
yansıyan bazı uygulamalarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı
3.- Manisa Milletvekili Ahmet
Orhanın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, kadın ve çocuklara
yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/825)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, işçilerin
sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/826)
3.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata ve 19 milletvekilinin, toplu mezar iddialarının
araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/827)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, bazı illerde
yaşanan toplumsal olayların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/828)
B) Önergeler
1.- Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halisin, (2/404) esas numaralı Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/226)
VI. - ÖNERİLER
A) SİYASI PARTİ GRUBU
ÖNERİLERİ
1.- (10/812) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- (10/79, 10/291) esas numaralı
Meclis Araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010
Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
3.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010 - 30 Eylül 2010 tarihleri
arasında, TBMM İç Tüzüğünün 54üncü maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen gün ve saatlerde çalışmasına;
belirtilen tarih aralığındaki birleşimlerde, Genel Kurulun
3/10/2007 tarihli 3üncü Birleşiminde kabul edilen Danışma
Kurulu önerisi doğrultusunda Genel Kurulun gündeminin
oluşturulmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
4.- Gündemdeki sıralama
ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 526, 536, 523 ve 527 sıra
sayılı kanun tasarılarının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
VII. -
AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, seçim barajı konusu
tartışılırken zaman zaman örnek olarak verilen,
Yunanistanda uygulanmakta olan yüzde 3 seçim barajının Türkiyede
uygulanmakta olan seçim barajından daha adaletsiz olduğuna
ilişkin açıklaması
2.- Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçının, MHP grup önerisine ilişkin
açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının, Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, konuşmasındaki kendilerinin
çalıştığı ama iktidar partisi ve Hükûmetin
çalışmadığı şeklindeki ifadelerini kabul
etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin açıklaması
VIII. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
3.- Milletlerarası Para
Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506)
IX. -
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ordu Milletvekili Rahmi
Günerin, Aydınlık Dergisine yönelik işlemlere ve basın
özgürlüğüne ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/11456) (Ek cevap)
2.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalının, gizli tanıklık ve tanık koruma
programına ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/13102) (Ek cevap)
3.- Van Milletvekili Fatma
Kurtulanın, kadına yönelik bir şiddet olayına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/13780) (Ek cevap)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdalın, Erzincan Üniversitesinin bazı
öğrencilerinin tutuklanmasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/14372)
5.- Muş Milletvekili M.
Nuri Yamanın, Muş E Tipi Kapalı Cezaevinde
yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/14378)
6.- Van Milletvekili Fatma
Kurtulanın, bir tutuklunun ölümü olayına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/14441)
7.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersinin, Bülent Arınça suikast iddiası
soruşturmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/14493)
8.- Van Milletvekili Fatma
Kurtulanın, bazı cezaevlerindeki ölüm olaylarına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/14572)
9.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, kadın tutuklu ve hükümlülere ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/14605)
10.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Atanın, denetimli serbestlik ve yardım ile koruma hizmetlerine
ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/14793)
11.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serterin, Bursa H Tipi Kapalı Cezaevinde
yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/14794)
12.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllünün, Rusya ile nükleer santral konusunda yapılan
anlaşmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/14809)
13.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürkün, TTKya sağlanan desteklerin kaldırılacağı
iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14884)
14.- Kütahya Milletvekili
Alim Işıkın, Rusya ile imzalanan nükleer santral
yapılmasına dair anlaşmaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14902)
15.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, Diyanet İşleri
Başkanlığının hac ve umre hizmetlerinden elde
ettiği gelire ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/14955)
16.- Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslunun, Bulgaristan göçmenlerinin konut sorununa ilişkin
Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Mustafa Demirin cevabı (7/14968)
17.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, işsizlik sorununa
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/14975)
18.- Konya Milletvekili
Atilla Kartın, bir şirketin halka arzına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/14976)
19.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, bir gölden kum alınmasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/15094)
20.- Trabzon Milletvekili
Süleyman Latif Yunusoğlunun, Rize Ticaret Borsasının Çay
Araştırma Enstitüsü kurmasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Egemen
Bağışın cevabı (7/15098)
21.- Adana Milletvekili
Nevingaye Erbaturun, Sakarya-Akyazıda fay hattı
yakınındaki yapılaşma yasağının
daraltılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/15104)
22.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, TOKİnin bazı
arazileri alım satımıyla ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/15117)
23.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, terör olaylarının artmasına ve
Başbakanın bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/15316)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.05te açılarak beş oturum yaptı.
Uşak
Milletvekili Mustafa Çetin, Uşak ilinin tanıtım
sorunlarına,
Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı, Konyadaki yoğun dolu
yağışının meyve-sebze ve hububata verdiği
zararlara,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya ili Dumlupınar ilçesinde 4
Temmuz 2010 tarihinde meydana gelen dolu yağışından zarar
gören çiftçilerin durumuna,
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu, Edirnenin Keşan ilçesinde bir kömür
madeninde çıkan yangından sonra meydana gelen göçük nedeniyle mahsur
kalan 3 işçiye,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Burdur ilinde meydana gelen dolu
yağışı nedeniyle mağdur olan üreticilerin Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarıyla ilgili
bir yapılandırmaya gidilmesine,
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir, Gaziantepin köylerinde yaşanan büyükbaş
hayvan hırsızlıklarına,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Tarım Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin,
bir milletvekilinin kardeşinin cenazesine katılması nedeniyle
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının gündem dışı
konuşmasına cevap verememesine,
İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam, Mecliste, en azından nöbetçi bir
bakanın bulunarak gündem dışı konuşmaları
izlemesi gerektiğine ve tarımda sıkıntıların had
safhaya vardığına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliğinin
yönetiminde usulsüzlük yapıldığı iddialarının
araştırılması (10/821),
Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kırsal alanda
yaşayanların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/822),
Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, HES projelerinin
çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi (10/823),
İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, engellilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
(10/824),
Amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/164, 10/425) esas
numaralı, enerji politikaları ile enerji üretim,
dağıtım, iletim ve kullanımındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşmelerinin Genel Kurulun 9/7/2010 Cuma günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S.
Sayısı: 506) 1inci maddesine bağlı ek madde 132ye kadar
kabul edildi; ek madde 132 üzerindeki önergelerin görüşülmesi
sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalarda
toplantı yeter sayısı bulunamadı.
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, MHP grup önerisinin aleyhinde konuşan
Hatay Milletvekili Mustafa Öztürkün, 476 tane reaktör, santral vardır
dünyada. ifadelerinin doğru olmadığına,
Konya
Milletvekili Sami Güçlü, Konya Milletvekili Atilla Kartın,
konuşmasındaki Konyada bir teknik üniversite kurulurken Selçuk
Üniversitesinin mevcut potansiyelini kullanmaya tenezzül etmeyelim.
ifadelerine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
506 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmeleri
sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalarda
toplantı yeter sayısı bulunmadığından, 13 Temmuz
2010 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 18.48de son
verildi.
Nevzat
PAKDİL |
Başkan Vekili |
Murat
ÖZKAN Fatih
METİN |
Giresun Bolu |
Kâtip Üye Kâtip
Üye |
Bayram ÖZÇELİK Burdur |
Kâtip Üye |
No.: 177
II.- GELEN KÂĞITLAR
12 Temmuz 2010 Pazartesi
Tezkere
1.- Sayıştayda Açık Bulunan 5 Sayıştay
Üyeliği İçin Yapılacak Seçime Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1253) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2010)
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi
Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden
Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/893) (S. Sayısı: 540) (Dağıtma tarihi:
12.7.2010) (GÜNDEME)
No: 178
13 Temmuz 2010
Salı
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, kadın ve çocuklara
yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/825)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.05.2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, işçilerin
sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/826) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.05.2010)
3.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 Milletvekilinin, toplu mezar
iddialarının araştırılması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/827) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.05.2010)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin, bazı
illerde yaşanan toplumsal olayların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/828)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.05.2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mertin, 23 Nisan Çocuk Şenliği etkinliklerine
engelli çocukların katılımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14185)
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Diyarbakırdaki hastanelerin depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14238)
3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Elazığdaki hastanelerin depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14239)
4.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursadaki hastanelerin depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14240)
5.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Korkuteli Hastanesinin bina ve uzman doktor
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14241)
6.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bayburttaki hastanelerin depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14337)
7.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhanedeki hastanelerin depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14338)
8.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, Ayancık Devlet
Hastanesindeki çocuk doktoru ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14339)
9.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Antalyada açılması
düşünülen yeni hastanelere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14341)
10.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, zayıflama ilaçlarına
ve obeziteye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14342)
11.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Siirtte yaşanan bir olaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14367)
12.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, istismar ve şiddete uğrayan çocuklara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14368)
13.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, sivil toplum kuruluşlarına yapılan
yardımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14399)
14.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Ankaradaki hastanelerin depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14400)
15.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Kütahyadaki hastanelerin depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14473)
13 Temmuz 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133üncü Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Dünya Hukuk Günü münasebetiyle söz isteyen Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunça aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, Dünya Hukuk Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Hukuk Günü
münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Demokrasinin hukuk yoluyla
varlık kazandığı demokratik hukuk devletinde hukukun
evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık
tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin
korunması, devletin hukuka bağlılığının
güvence altına alınması temel değerlerdir. Bu
değerlerin hayata geçirilmesi anayasa, yasalar ve bağımsız
bir yargıyla mümkündür.
AK PARTİ
kurulduğunda henüz daha iktidar olmadan, programıyla hukukun
üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının
teminatı olacağını ilan etmiştir. Kanunları
hukuka, hukuku evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırmadıkça
Türkiye'nin gerçek bir hukuk devleti olamayacağını ve
uluslararası camiada saygın bir yer edinemeyeceğini
savunmuş, yargısız bir hukuk düzeninin
düşünülemeyeceğini, anayasa ve yasaların metinleri kadar
onları yorumlayacak yargı organlarının da öneminin büyük
olduğunu vurgulamıştır. Bu sözler ve hedefler programda
yazılı metin olarak kalmamış, AK PARTİnin iktidara
geldiği 2002 yılından bu yana toplumsal düzenin teminatı
olan adalet sistemine azami ölçüde güvenin tesisini sağlayacak çok önemli
adımlar atılmış, adalet hizmetlerinin yürütüldüğü
fiziki mekânların iyileştirilmesi, teknolojinin adaletin hizmetine
sunulmasıyla yetinilmemiş, başta ceza adalet sistemimiz olmak
üzere mevzuatımız da çağın gerekleri ve hukukun
üstünlüğü esas alınarak büyük bir değişim ve dönüşüme
tabi tutulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda belirlendiği gibi, bir hukuk
devletidir ve bugüne kadar demokrasi, insan hakları ve hukukun
üstünlüğü gibi temel değerleri esas almıştır. Türkiye
AK PARTİ İktidarıyla son yedi buçuk yılda bu değerleri
güçlendiren tarihî bir hukuk reformu sürecine sahne olmuş ve bu süreç
Anayasa reformuyla çok daha önemli bir noktaya gelmiştir.
Anayasamızda milletimizin beklediği, demokratik hukuk devletini
güçlendirecek, yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığını tesis edecek reform niteliğindeki
yirmi altı maddelik değişiklik paketi 6 Mayıs tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş, 12 Eylül 2010 tarihinde de
milletimizin onayına sunulacaktır.
Yirmi altı maddenin
tamamı, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerini güçlendiren,
demokrasimizin standartlarını yükselten, değişmesinde
toplumun genelinde mutabakatın olduğu hükümleri içermektedir. Anayasa
Mahkemesinin kararıyla da muhalefetin değişiklik paketiyle ilgili
iddialarının hukuki temelden yoksun olduğu ortaya
çıkmıştır.
Hepimiz hafta sonlarında
seçim bölgelerimizdeyiz. Siyasi görüşleri farklı olan
vatandaşlarımızın bu konuya partiler üstü
yaklaştıklarına ve Anayasa değişliklerine Evet. oyu
vereceklerine şahit oluyoruz.
Değişiklik
paketinde yer alan kadın-erkek eşitliğinin
sağlanmasına, özürlülerin, yaşlıların, şehit ve
gazi ailelerinin sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak daha iyi
korunması ve gözetilmesine, çocuk haklarının anayasal temele
kavuşturulmasına kimin itirazı olabilir?
Sendikal haklar ile grev
hakkında öngörülen bazı sınırlamaların
kaldırılmasına, memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplu
sözleşme hakkının tanınmasına, bilgi edinme ve kamu
denetçisine başvurma hakkının düzenlenmesine kim Hayır.
diyebilir?
Yüksek Askerî Şûra
kararlarının yargı denetimine açılması, memur ve
diğer kamu görevlilerine disiplin cezası olarak verilen uyarma ve
kınama cezalarının da yargı denetimine açılması,
askerî yargının görev alanının daraltılması ve
sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmasının tamamen önlenmesi
gibi demokratik hukuk devletinin gereği olan bu düzenlemelere kim itiraz
edebilir? Mukayeseli hukuk uygulamaları ve ülkemizin ihtiyaçları göz
önüne alınarak Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılması,
pek çok ülkede uygulanmakta olan bireysel başvuru müessesesinin
yürürlüğe konulması, Askerî Yargıtayın ve Askerî Yüksek
İdare Mahkemesinin bağımsızlığının
güçlendirilmesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik,
şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması
gibi hukukun üstünlüğünü güçlendirecek bu düzenlemelere kim Hayır.
diyebilir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Tunç, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Demokratik hayata
yapılan kabul edilemez müdahalelerde görev alanların
sorumluluklarını kaldıran geçici 15inci maddenin
kaldırılmasına demokrasiye inananların itiraz etmesi mümkün
müdür?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 12 Eylül 2010 tarihinde milletimiz
Anayasamızı darbe anayasası özelliğinden kurtaracak bu
önemli değişikliklere Evet. diyerek demokratik hukuk devleti
ilkesini güçlendirecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle
Dünya Hukuk Gününüzü kutluyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tunç.
Gündem dışı
ikinci söz, Adalet Bakanlığının uygulamaları
hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürke
aittir.
Buyurun Sayın Köktürk.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Adalet
Bakanlığının kamuoyuna yansıyan bazı
uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Bakanlığının kamuoyuna da yansıyan bazı
uygulamalarına yönelik olarak gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum ve geride bıraktığımız 10 Temmuz
Dünya Hukuk Gününü Adalet Bakanlığının birtakım
uygulamaları nedeniyle biraz buruk da olsa yürekten kutluyorum.
Değerli milletvekilleri,
içinden geçtiğimiz süreçte, Sayın Yılmaz Tunçun
görüşlerinin aksine, yürütmenin bağımsız yargıya
müdahaleleri olabildiğince artmış, Anayasanın 6ncı
maddesinin açık hükmüne rağmen, egemenliğin sadece AKP
kontrolündeki yürütmeye ait olduğu algısı Adalet
Bakanlığının tüm uygulamalarına hâkim olmuştur.
Bunun en son aşaması Anayasa değişiklik tasarısıdır
ve yürütmenin hâkimiyeti Anayasa değişikliğiyle
pekiştirilmeye çalışılmakta, kuvvetler
ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılmaktadır. Bu
anlayış, hukuk devletinin temel normları açısından son
derece vahim bir durumu yansıtmaktadır. Ancak son günlerde, bu
uygulamalar kadar vahim olan başka gelişmeler Adalet
Bakanlığında Amerikalı Savcı
başlığıyla ulusal basınımıza
yansımıştır. Aynı gün Adalet Bakanlığından
yapılan açıklama ile bu haberlerin yalanlanması, ABD ile
aramızda bu yönde herhangi bir anlaşmanın
bulunmadığının belirtilmesi, mevcut olan kaygı ve
tereddütlerin giderilmesi konusunda yeterli olmamıştır çünkü
Bakanlığın açıklamaları, bizzat Amerika Birleşik
Devletlerinin Adalet Bakanlığı ve Dışişleri
Bakanlığının resmî web sitelerindeki bilgilerle çelişmektedir,
örtüşmemektedir.
Değerli milletvekilleri,
ABD Adalet Bakanlığının web sayfasında, kısa
adı OPDAT olan ABD Denizaşırı Adli Takibatı
Güçlendirme Yardımı ve Eğitim Dairesinin programı
dâhilinde, OPDATın, Türkiye'de Dışişleri
Bakanlığı, Amerikan Elçiliği, Türk Hükûmeti ile yakın
ilişki içinde, PKK ve başka terör örgütlerince desteklenen ya da
gerçekleştirilen şiddet eylemleriyle mücadele etmenin yöntemleri
üzerinde çalıştığı, buna ek olarak yasaların
çıkarılıp uygulanması, yolsuzluk ve yozlaşmayla ilgili
davaların etkili bir şekilde araştırılması ve
takip edilmesi imkânlarını geliştirme konusunda Türkiyeye
yardımcı olduğu ifadeleri açıkça yer almaktadır. Yine,
ABD Dışişleri Bakanlığı sitesinde, 25-26 Ocak
2007de OPDATın Türkiye Genel Hukuk Danışmanının
İstanbulda bir program düzenlediğini, program
katılımcılarının, terör suçları ve organize
suçlarla ilgilenen mahkemeleri bulunan sekiz Türk kentinden cumhuriyet
başsavcı vekilleriyle dört yargı temsilcisinden
oluştuğunu açıkça belirtmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bunların yanı sıra, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti
kurulduğundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığının ABDlilerle az önce de ifade ettiğimiz
gibi- özel yetkili ağır ceza mahkemeleri bulunan illerin cumhuriyet
başsavcı vekillerinin de bir kısmına
katıldığı, pek çok hâkim ve savcının iştirak
ettiği on sekiz toplantı gerçekleştirdiği bilinmektedir.
Yine bahsi geçen ABDli savcının, Sayın Başbakan
Erdoğanın ABD Başkanı Bush ile 5 Kasım 2007de
gerçekleştirdiği kritik görüşme öncesinde apar topar Türkiyeye
gelerek İstanbulda Emniyet Müdürlüğünde bir dizi
çalışmalar yaptığı ve bunun sonucunda Ergenekon
soruşturmasının 5 Kasım 2007 tarihindeki Bush-Erdoğan görüşmesinde
kararlaştırıldığı ciddi iddialar
arasındadır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti egemen bir ulustur, egemen bir devlettir.
Anayasamızın 6ncı maddesine göre Egemenlik,
kayıtsız şartsız Milletindir. Yargı yetkisi ülke
egemenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle,
Anayasamızın 9uncu maddesinde yargı yetkisinin,
egemenliğin gerçek sahibi olan Türk milleti adına
bağımsız yargı tarafından yerine getirileceği
açıkça belirtilmiştir. Yine Anayasamızın 138inci
maddesine göre, bağımsız yargıya emir ve talimat verilmesi,
tavsiye ve telkinde bulunulması, bağımsız
yargının soruşturma aşamasından başlayarak
kovuşturma ve yargılama aşamalarında yönlendirilmesi
kesinlikle açık bir dille yasaklanmıştır.
Bu iddialar, ABD Adalet ve
Dışişleri Bakanlığının resmî sitesinde yer
alan bilgiler ve Anayasamızın açık hükümleri
karşısında ben Sayın Adalet Bakanımıza sormak
istiyorum: Sayın Bakan, ABD Adalet ve Dışişleri
Bakanlığının resmî sitesinde ülkemize yönelik olarak yer
alan faaliyetler ve bu bilgiler doğru mudur?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Köktürk, lütfen tamamlayınız.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) - Şayet bu bilgiler doğruysa yasal olarak Adalet Akademisi
tarafından gerçekleştirilmesi gereken Türk hâkim ve
savcıların eğitilmesi görevi ABD Büyükelçiliğine,
Büyükelçilikteki ABDli savcıya veya 1991 yılında kurulan,
kısa adı OPDAT olarak nitelendirilen, ABDnin
Denizaşırı Ülkelerdeki Adli Takibatı Güçlendirme
Yardımı ve Eğitimi Dairesine mi bırakılmıştır?
Yine bu toplantılara,
özel yetkili ağır ceza mahkemesi bulunan illerin cumhuriyet
başsavcı vekilleri de katıldığına göre Ümraniye,
Habur, Erzurum, Kafes, Balyoz gibi soruşturma, kovuşturma ve
yargılamalarda bu toplantı ve görüşmelerin payı nedir?
Yine, bu ilişkilerin
arttığı süreçte bölücü terörün azalmayıp
arttığı, terör tanımının
değiştiği, ulusalcılığın ve cumhuriyet
mitinglerinin bir tehdit algısı olarak savcılık
iddianamelerine girdiği göz önüne alındığında, bu
acaba bir tesadüf müdür?
Ve son olarak Sayın
Bakanım, ABD Adalet ve Dışişleri Bakanlığı
sitesinde belirtildiği gibi, OPDATın yönlendirmesi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) Bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına Adalet Bakanı
Sadullah Ergin cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün, gündem
dışı konuşma yapan Bartın Milletvekilimiz Sayın
Yılmaz Tunçun Dünya Hukuk Günü ve Zonguldak Milletvekilimiz Sayın
Ali İhsan Köktürkün Adalet Bakanlığının
uygulamaları konusunda yapmış olduğu gündem dışı
konuşmalara Bakanlığım adına cevap vermek üzere
kürsüdeyim. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
toplumsal yaşam, doğası gereği insanlar için bir
zorunluluktur. İnsanın varlığının devam
ettirilebilmesi, içinde bulunduğu toplumsal hayatın korunmasına
bağlıdır. Bir toplumun varlığını
sürdürebilmesi, ancak belli kuralların varlığı ve bu
kurallara uyulmasıyla mümkün olabilmektedir. Modern devletlerde, toplum
hayatındaki düzen, belli kuralların konulması ve bu kurallara
uyulmamasının yaptırıma bağlanmasıyla
sağlanmaktadır. Bu itibarla, devletin başlıca görevi,
hukuka dayalı bir düzen kurmak ve bunu devam ettirmektir. Zira böyle bir
düzen kurulmadan sosyal hayatın devamı mümkün değildir. Hukuk
kurallarının amacı, söz konusu toplumsal düzeni
sağlamaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi,
Anayasamızın 2nci maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu bağlamda, cumhuriyetimizin en önemli
niteliklerinden birisini hukuk devleti oluşturmaktadır. Hukuk
devleti, yönetenlerin ya da siyasal iktidar sahiplerinin keyfî eylem ve
işlemlerine karşı yönetilenlere hukuki güvenceler sağlayan
bir devlet tipi olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle,
yönetenlerin eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olmasıdır. Bu
anlamda, hukuk devleti, sadece hukuku olan değil, hukukun üstünlüğüne
dayanan ve evrensel standartlarla uyumlu hukukun egemen olduğu devlettir.
Hukukun üstünlüğüne dayalı ve kuvvetler ayrılığı
sistemini benimseyen devletlerin amacı, evrensel ilkeler
ışığında oluşturulan hukuk kurallarına
vatandaşların ve devlet kurumlarının uymasını
sağlamaktır.
Değerli milletvekilleri,
son yıllarda hukuk devletinde ulaştığımız
çıtayı daha da üstlere taşımak için yoğun bir çaba
sarf etmekteyiz. Bu kapsamda, temel kanunlardan olan Türk Medeni
Yasasının tamamen değiştirilmesinin yanında,
başta Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Yasası olmak üzere ceza
mevzuatımızı oluşturan temel kanunlar baştan
aşağı yenilenmiştir. Belirtmek isterim ki söz konusu
kanunlar, tamamen Türk hukukçularının ürünü olan, bir yandan
çağın gereklerine uygun olarak insanoğlunun
ulaşmış olduğu insan hakları seviyesini yakalayan,
diğer yandan da toplumun ihtiyaçlarını karşılayan
özgün eserlerdir. Aynı zamanda, bu kanunlar, bir mutabakatın sonucu
olarak köklü değişiklikleri ortaya koymuşlardır.
Söz konusu yasalarla,
günümüzde ayrı bir önemi haiz özgürlük ve güvenlik dengesi bir kuyumcu
terazisi hassasiyetiyle hayata geçirilmeye
çalışılmıştır. Standartları yüksek bir demokrasiye
ulaşmak, etkin bir adalet sistemine kavuşmak ve
vatandaşlarımızın hukuka daha fazla güvenini temin etmek
amacıyla çalışmalarımızı kesintisiz
sürdürmekteyiz ve bu çalışmalarla güven veren bir adalet sistemine
ulaşmayı amaçlamaktayız.
Değerli milletvekilleri,
bu duygularla, Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunçun Dünya
Hukuk Günü münasebetiyle yapmış olduğu tespitlere ben de
katılıyorum ve hepinizin Hukuk Gününü kutluyorum.
Bir diğer gündem
dışı konuşmacımız Sayın Ali İhsan
Köktürkün Adalet Bakanlığının uygulamalarına
ilişkin yapmış olduğu değerlendirmelere ilişkin
cevaplarımı sizlerle paylaşacağım. Sayın Köktürk
konuşmasına başlarken yapılan Anayasa
değişikliği ile yürütmenin yargı üzerindeki hâkimiyetinin
daha da pekiştirilmeye çalışıldığını ifade
etmiştir. Biz, bu tezleri hem Anayasa Komisyonundaki görüşmelerde hem
Genel Kuruldaki yasama faaliyetleri esnasında defalarca dinledik ve
bunların cevaplarını aslında buradan verdik. Ancak bizim
yapmış olduğumuz Anayasa değişiklik
çalışması, Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesinde 23üncü
faslın açılması için gerekli olan yargı reformu
stratejisindeki hedeflere uygun olarak yapılmıştır. Bunun,
Avrupa Komisyonu açıklamalarına bakılması hâlinde, Venedik
Komisyonunun temsilcilerinin beyanlarına bakılması hâlinde
Avrupadaki hukuk otoritelerinin de paylaştığı bir
düşünce olduğunu görmek mümkündür.
Sayın
Konuşmacının bir diğer tespiti Adalet
Bakanlığında Amerikalı savcı! haberlerine
ilişkin tespitlerdir. Bir süredir ulusal bir gazetemizde bu konuya
ilişkin bir köşe yazarının yazıları yer
almaktadır. Bu yazılara karşı gerekli cevaplar
verilmiştir ancak ısrarla bunların tekrar gündeme getirilmesi
karşısında şu tafsilatlı açıklamayı yapmak
zarureti hasıl olmuştur:
Değerli milletvekilleri,
Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında 1980
yılında yapılmış Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Arasında Suçluların Geri Verilmesi ve Ceza
İşlerinde Karşılıklı Adli Yardımlaşma
Anlaşması yürürlükte bulunmaktadır. Amerika Birleşik
Devletleri ile hukuki ve cezai konularda adli
yardımlaşma, suçluların iadesi, terörizmin
finansmanı ve kara para ile mücadele konularında iş birliği
sürdürülmekle birlikte, Adalet Bakanlığında danışman
savcı bulundurulması yönünde ikili bir anlaşma söz konusu
değildir. İddia edildiği gibi, Bakanlığımız
bünyesinde ABDli bir savcı danışman olarak
çalışmamıştır, kesinlikle böyle bir hadise
gerçekleşmemiştir.
Diğer büyükelçiliklerde
olduğu gibi, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğinde
yerleşik hukuk danışmanı statüsünde belirli süre için
görevlendirilen kişiler bulunmaktadır. ABDnin yalnız Türkiyede
değil, dünyadaki pek çok ülkede de yerleşik hukuk
danışmanlarının bulunduğu bilinmektedir. Bu çerçevede,
ülkemizde de Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğinde
yerleşik hukuk danışmanı olarak görev yapan kişinin
atanmasının Bakanlığımızla bir ilgisi
bulunmamaktadır.
Amerika Birleşik
Devletleri dışındaki ülkelerin büyükelçiliklerinde de hukuk
danışmanı statüsünde görevliler istihdam edilmektedir. Kanada,
Norveç ve Fransa bu ülkelere örnek olarak gösterilebilir. Bu kişiler kendi
ülkelerinde devam eden adli soruşturma ya da yargılamalarla ilgili
olarak ülkemize gönderilen adli yardım taleplerinin daha hızlı,
etkin ve doğru bir şekilde yerine getirilebilmesi için gerek
İçişleri Bakanlığı aracılığı ile
gerek de doğrudan Bakanlığımızdan bilgi talebinde
bulunabilmekte ve konu hakkında bilgilendirme yapılabilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
aynı şekilde, Türkiye'nin yurt dışında
büyükelçiliklerinde görev yapan hukuk müşavirleri de bulundukları
bölgelerdeki Türk vatandaşlarına adli yardım
yaptığı gibi, Türkiye'nin uluslararası adli
yardımlaşma taleplerini de yabancı ülke adalet
bakanlıkları nezdinde talep etmektedirler. Ülkemizin Amerika
Birleşik Devletleri de dâhil olmak üzere yabancı ülkelerde adli
iş birliği, gerek çok taraflı ve ikili sözleşmeler gerekse
uluslararası karşılıklılık prensibi çerçevesinde
sürdürülmektedir. Kaldı ki terörizmin finansmanı, yolsuzluk ve kara
para ile mücadele gibi sınır aşan örgütlü suçlarda yabancı ülkelerle
karşılıklı iş birliği yoluna gidilmesi
gerekliliği günümüzde her türlü izahtan varestedir. Bu çerçevede, ülkemiz
ile Amerika Birleşik Devletleri makamları arasında terör örgütü
PKK/KONGRA-GELin Avrupadaki faaliyetlerinin sona erdirilmesi amacıyla
Amerika Birleşik Devletlerinin Ankara Büyükelçiliği yetkilileriyle
yapılan ortak planlama ile Avrupalı savcıların terörle
mücadele konusunda Türk meslektaşlarıyla bir araya gelerek gelecekte
yapılabilecek iş birliği konularında fikir ve bilgi
paylaşımında bulunmalarını teminen 25-26 Ocak 2007
tarihlerinde İstanbulda ortak bir çalıştay düzenlenmiştir.
Söz konusu
çalıştaya, Ceza Muhakemesi Yasamızın 250nci maddesi
uyarınca yetkili cumhuriyet başsavcı vekillerinin yanı
sıra Almanya, İngiltere, Belçika ve Hollandadan 2şer
savcı katılmıştır. Ayrıca,
Bakanlığımız tarafından düzenlenen bu
çalıştaya Bakanlığımızdan 4 görevli ile
Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri
Bakanlığı temsilcileri de katılmıştır.
Çalıştayda, Avrupalı savcıların terörle mücadele
konusunda Türk meslektaşları ile bir araya gelerek, ülkelerin iç
hukuk mevzuatı ve uzmanlıkları konusunda görüş
alışverişinde bulunulmak suretiyle terör suçlarını
soruşturma ve ülke dışına kaçan terör faillerinin geri
verilmesinin sağlanması konularında diğer ülkelerin iç
hukuk uygulamaları, tecrübe ve kapasiteleri konusunda
karşılıklı olarak birbirlerini anlamaları ve terörle
mücadele konusunda gelecekte yapılabilecek iş birliğine
ilişkin fikir ve bilgi paylaşımında bulunmaları
amaçlanmış ve terörle mücadelede uluslararası adli iş
birliğinde ve özellikle suçluların iadesinde
karşılaştığımız sorunlar
muhataplarımızla paylaşılmıştır. Ülkemizin
geri verme ile istinabe taleplerinin yerine getirilmesinde izlediği usule
ilişkin bilgiler paylaşılmıştır.
Bu toplantının devamı
mahiyetinde 23-26 Haziran 2008 tarihleri arasında terör
suçlularının iadesinde karşılaşılan
sorunların uygulayıcılar ve uzmanlar tarafından
tartışılması ve çözüm önerileri konulu ayrı bir
toplantı daha yapılmıştır. Bir önceki toplantıda
olduğu gibi, bu toplantıya da yetkili cumhuriyet başsavcı
vekilleri ve emniyet temsilcilerinin yanı sıra Amerika Birleşik
Devletleri, Avusturya, Danimarka, Fransa, Belçika, Irak, İspanya ve
Hollandadan temsilciler katılmıştır.
Bakanlığımızın
uluslararası iş birliği alanındaki faaliyetleri
aktarılan bu toplantılarla sınırlı değildir.
Bakanlığımız, yargıya ilişkin bazı
alanların gerek doğası uluslararası iş birliğini
gerektirmesi, örneğin sınır aşan suçlarda, terörle
mücadelede, uyuşturucu suçlarıyla mücadelede, insan ticaretiyle
mücadelede ve organize suçlarla mücadelede, sınır güvenliği gibi
konularda, yargı mensuplarının mesleki bilgi ve deneyimlerinin
artırılması, karşılıklı deneyimlerin paylaşımı,
ülkelerin mevzuat ve uygulamalarının karşılıklı
mukayesesi, iş birliği alanlarının belirlenmesi gibi
gerekçelerle, hem uluslararası kuruluşlarla hem de ülkeler arası
ikili iş birliği çalışmaları çerçevesinde ilgili kamu
kurum ve kuruluşlarının da katıldığı benzer
faaliyetler gerçekleştirilmesini her zaman desteklemiştir, bundan
sonra da bu faaliyetlerin içerisinde olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
bu bahsetmiş olduğum toplantılar sadece iki toplantı ama
Türkiye'nin uluslararası kuruluşlarla ve bu toplantıların
organizasyonunda görev alan kurumlarla birçok alanda benzer işbirlikleri
söz konusudur.
Örneğin,
Uluslararası Göç Örgütüyle İnsan Ticaretiyle Mücadele Projesini
yürütmekteyiz şu anda.
Gene Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı -aynı toplantıyı
düzenleyen kuruluştur- (UNDP) ile Adalete Daha İyi Erişim
İçin Koruyucu Hukuk Uygulamalarının Geliştirilmesi Projesi
şu anda devam etmektedir.
Gene Birleşmiş
Milletler Nüfus Fonuyla Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede
Yargı Mensuplarının Rolü Projesi hâlen devam etmektedir.
Gene Birleşmiş
Milletler UNICEF ile Önce Çocuklar, Çocuk Koruma Mekanizmalarının
İl Düzeyinde Modernleştirilmesi Projesini devam ettiriyoruz şu
anda.
Buna benzer
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile Ceza
Adalet Sisteminde Uzlaştırma Uygulamalarının
Geliştirilmesi Projesini barolarla birlikte yürütmekteyiz.
İngiltereyle Alternatif
Çözüm Yollarının Hukukumuza Kazandırılması Projesi
şu anda yürütmektedir.
Yine, İsveçle ikili
iş birliği kapsamında yürütülen Mahkeme Yönetimi Sistemine
Destek Projesi hâlen devam etmektedir.
İspanya ve Hollanda ile
Adli Bilimler Uzmanlarının Becerilerinin Geliştirilmesi Projemiz
devam etmektedir.
Hollandayla Hâkim ve
Savcılar İçin Avrupa Birliği Hukuk Eğitimi Ortak Projemiz
devam etmektedir.
İsveçle yargı ve
medya ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik çalışma
toplantılarımız şu an yine devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
birçok örnek daha verilebilir, artırılabilir. Ancak bu yapılan
toplantılar, yapılan çalışmalar sınır aşan
suçlarla mücadele noktasında ülkelerin ortak irade ortaya koyması ve
bu suçlarla etkin mücadele yapılabilmesinin
şartlarındandır. Yoksa bu toplantıların, bu
çalışmaların ülkemizin bağımsızlığıyla,
yargı yetkisine müdahaleyle herhangi bir ilgisi yoktur.
Genel Kurula saygıyla
arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Sayın Bakan, sitedeki bilgiler doğru mu?
BAŞKAN Gündem
dışı üçüncü söz, Manisa ilinin sorunları hakkında söz
isteyen Manisa Milletvekili Ahmet Orhana aittir.
Buyurun Sayın Orhan.
(MHP sıralarından alkışlar)
3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhanın, Manisa ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
AHMET ORHAN (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP
İktidarının ilgisizliği nedeniyle orta yerde artarak
durmaya devam eden Manisa ilinin sorunları hakkında gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Manisamızın büyük
sorunlarından bir kısmını sıralamak gerekirse, göç ve
göçün getirdiği sosyal patlamalar, çevre kirliği ve tarımsal
sorunlar başta sayılabilir.
Gediz Nehrinin
kirliliğinin önemli bir problem olduğuna dikkatinizi çekmek isterim.
Gediz Nehrinde yaşanan çok aşırı kirlenme ve zehirli
atıklar mutfağımıza kadar ulaşmış
durumdadır. Gediz Nehri, ölü balıklarıyla,
suladığı bereketli topraklara saçtığı zehirle
anılır hâle gelmiştir. Gediz Nehri, kanserojen etkiye sahip
fenolik maddeler, siyanür ve diğer ağır metaller tarafından
kirletilmeye devam etmektedir. Bu hususta tedbir alması gereken Çevre ve
Orman Bakanlığı bu konuları çözüme
ulaştıracağı yerde Gedizle ilgili proje
hazırlıyoruz; yapacağız, edeceğiz. derken, şimdi
de bunun üstüne başta Manisa olmak üzere bölgemizi ilgilendiren, binlerce
çiftçimizin 200 bin döneme yakın araziyi işleyip geçim
sağladığı Gediz Ovamızın Turgutlu bölümünde kalan
tarım alanını maden çalışmasının ölümcül
etkilerine terk etmek durumundadır. Türk yargısı tarafından
durdurulmuş olan maden faaliyetlerini yeniden, süratle nasıl hayata
geçirebilirim derdine düşmüştür. Tüm bunlara sebep olan ilgili
Bakanlık ve AKP Hükûmeti millet ve tarih önünde gereken karşılığı
mutlaka bulacaktır.
Yer altı
kaynaklarının kullanılmasına karşı değiliz
ama nasıl çıkarılacağıyla ilgili teknik ve toplumsal
net bilgilere ihtiyacımız vardır. Turgutlu Çal Dağı
nikel madeninin zenginleştirilmesinde kullanılması öngörülen
teknik son derece tehlikeli, çevre duyarlılığı olmayan bir tekniktir.
İlgili şirket, aşırı kâr hırsıyla bu prosesi
uygulamak istemektedir. Topraklarımızı ve
insanlarımızı aşırı kâr hırsı
içindekilere feda etmeyelim. Bu hususları çözmezsek, istediğimiz
kadar tarım yapalım, istediğimiz kadar sanayi
kuruluşları açalım, yaşanacak sağlıklı
Manisa, Uşak, Aydın, İzmir kalmadıktan sonra hiçbir
şeyin anlamı olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde, özellikle de Manisamızda üzüm üreticisi ve üretimi, ülke
ekonomisi ve tarım sektörü içerisinde önemli bir yere sahiptir. Türkiye,
dünyanın dördüncü büyük bağ alanına sahiptir. Dünyadaki üzüm
çeşidinin bin iki yüzden fazlası Türkiyede yetiştirilmektedir.
Üzüm üreticisi yüz binlerce
insanımızın gelir ve refah düzeyini artırmak için süratli
çalışmamız gerekmektedir ama maalesef bunun tersi istikamette
çalışılmaktadır. AKP, çiftçimize bir masal anlattı, o
da şu idi: AB uyum süreci ve pazar talepleri bakımından üzüm
yetiştiriciliğinde yeni teknikler ve uyulacak farklı standartlar
gelecek. Üzüme gelecek kalite ile birlikte Türk üzümünün rekabet gücü
dış pazarlarda artacak ve benzeri masallar Hükûmet tarafından
söylendi de bugün ne oldu?
Ülkemizde başta mazot ve
gübre olmak üzere destekler yetersizdir. Bu verilen desteklerden endişe
ediliyorsa, gizli destekler hemen her ülkede hatta gelişmiş ülkelerde
bile verilmeye devam etmektedir. Avrupada, tarımda kullanılan mazota
yüzde 40 destek verilmektedir. Türkiye, ABye tam üyelik öncesi
tarımını güçlendirmek ve çiftçisini, AB üyesi ülkelerin çiftçileriyle
rekabet edecek duruma getirmek durumundadır. Ülkemizde
aşırı oranda yükselen maliyetlerle, düşük girdi maliyetleri
ve büyük desteklerle düşen dünya fiyatları karşısında
Türk çiftçisinin ve Türk tarım ürünlerinin rekabeti mümkün değildir.
İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti sayesinde çiftçi ve
tarım ve de benim Manisalı üzüm üreticim, meyve ve sebze üreticim,
pamuk üreticimin durumu budur. Sulamadan oluşan borçları icra
yoluyla, çiftçimin traktörüne el konulmak suretiyle tahsil edilmek
istenmektedir.
Kıymetli
milletvekilleri, başta üzüm olmak üzere, Manisa ovalarında
tarımı yapılan kavun, karpuz, domates, biber dâhil, tüm sebze ve
meyve çeşitlerinde yaygın zirai hastalıklar
yaşanmaktadır içinde bulunduğumuz yılda. Çiftçilerimiz
Hükûmet tarafından kaderine terk edilmiş olarak kıt imkânlarıyla
tarımsal mücadeleyi sürdürmeye çalışmaktadır.
Aşırı yağıştan hastalanmış
kirazlarımız çatlamış, buğdayımız
küflenmiştir. Hani afet kapsamları, hani destekler? Hani her iki
kişiden birinin oy verdiği Hükûmet nerededir? Manisalı çiftçimin
zararları tazmin edilmiş midir? Yok. Orta yerde kocaman bir kötüye
gidiş vardır, çiftçi bitirilmek istenmektedir. Kırkağaçta,
Akhisarda, Saruhanlıda, Turgutluda, Salihlide, Gölmarmarada, elektrik
borcu nedeniyle sayacı sökülen, geçimini temin edemeyen çiftçilerimiz
maalesef borçlarını ödeyememektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Orhan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET ORHAN (Devamla) Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gelin, eli nasırlı
insanlara, çiftçilerimize hiç olmazsa faiz affı çıkararak, gerçek bir
faiz affı çıkararak elektrik borçlarını yeniden
yapılandıralım, onların yanında olduğumuzu
gösterelim.
Bu Hükûmetten ümidini yitiren
Manisalı ve tüm çiftçilerimiz, dertlerine devanın
iktidarımızda olacağının bilincinde olarak
beklemektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Orhan.
Gündem dışı
konuşmaya Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker cevap vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tarım, hepimizin bildiği
gibi tabiat şartlarına açık, tabiat şartlarından
etkilenen bir üretim faaliyetidir ve bu sebeple de Türkiye gibi 25 milyon
hektar civarında, yüz elli değişik ürünün
yetiştirildiği geniş bir tarım potansiyelinde zaman zaman
birtakım tabii afetler, doğal afetler vuku bulmaktadır. Bu,
bazen kuraklık şeklinde olabilmekte, bazen fazla yağış
şeklinde olabilmekte, bazen don şeklinde olabilmekte, bazen dolu
şeklinde, bazen sel şeklinde, bazen farklı şekillerde,
haşere vesaire yoluyla olmaktadır. Ama bütün diğer meselelerde
olduğu gibi bu konularla ilgili olarak da Hükûmetimiz uzun vadeli, ciddi
bir politika uygulamış ve tabii afetlere karşı Türkiyede
çok önceden beri konuşulan, sözü edilen ama bir türlü hayata geçirilmeyen,
geçirilemeyen tarım sigortası sistemini hayata geçirmiştir ve
bugün başarılı bir şekilde de tarım sigortaları
Türk çiftçisi tarafından uygulanmaktadır. Bizim, tabii, bütün
çabamıza rağmen, bütün söylemlerimize rağmen ve her yıl
yeni bazı riskleri bu kapsama almamıza rağmen maalesef çiftçilerimizin
tamamı, sigortayı zamanında yaptırmayıp bu imkândan
istifade edememektedir.
Şimdi, sadece Manisa
ilimizde bizim bu yıl ödediğimiz sigorta prim bedeli 5 milyon 850 bin
lira Bakanlık olarak. Yani Manisa çiftçilerinden sigorta yaptıranlara
5 milyon 850 bin lira -sadece Manisa çiftçilerine- sigorta prim desteği
ödedik. Şimdi, bununla, çiftçimizin hem sigorta priminin
yarısını biz ödüyoruz ve herhangi bir hasar olduğunda da
risk kapsamındaki, sigorta kapsamındaki hasarın tamamı
kendisine ödenmektedir. Bugüne kadar Manisa ilinde 30.917 sigorta poliçesi
kesilmiş ve 7 milyon lira hasar bedeli ödenmiştir. Priminin de
yarısını yine biz ödüyoruz saygıdeğer milletvekilleri.
Tabii, donun, dolunun, selin
Ki bu sene 1 Ocak 2010 tarihi itibarıyla kapsasa alındı ve bu
kapsama alınmakla birlikte sigorta yaptıran üreticilerimizin,
çiftçilerimizin bu afetlerle ilgili hasarları söz konusu olduğunda
kendilerine ödenmektedir.
Bunun dışında,
sigorta kapsamı dışında kalan afetlerle ilgili olarak da
biliyorsunuz, 22 Mayıs tarihinde Türkiye genelinde o tarihe kadar vuku
bulan bazı tabii afetlerle ilgili bir kararname çıkardık. Bu
kararnamede Manisa ilimizin 1.067 çiftçisi de hak ettikleri 1 milyon 518 bin
lira destek ödemesini alacaklar, şu anda askıda bulunmakta.
Önümüzdeki hafta itibarıyla askı süresi dolmakta ve askıda
herhangi bir itiraz vesaire yoksa normal prosedürünü takiben çiftçilerimize bu
ödeme yapılacaktır.
Hükûmet olarak bizim çiftçiyi
ihmal ettiğimizi hiç kimse söyleyemez çünkü Türkiyede, cumhuriyet
tarihinde Türk çiftçisine bu dönemdeki kadar hiçbir dönemde yüksek destek
ödenmemiştir. Bunu iddiayla söylüyoruz. Rakamlar da ortadadır. 5
milyar 600 milyon lira sadece Türk çiftçisinin 2010 yılı içerisinde
nakden cebine koyduğumuz destek parasıdır. Manisa çiftçisine
Hükûmetimiz döneminde, AK PARTİ Hükûmeti döneminde, 2003ten bu yana
ödediğimiz para, Manisa çiftçisinin cebine nakden koyduğumuz para tam
760 milyon liradır, yani 760 trilyon lira eski parayla. Manisadaki
çiftçimizin, tek başına o ildeki çiftçilerin cebine konan
paradır bu. Bunun bir kısmı mazot parasıdır, bir
kısmı gübre parasıdır, bir kısmı prim ödemesidir.
Mesela, bunun 186 milyonu sadece primdir, hayvancılık desteğidir
100 milyon liranın üzerinde. Diğer destekler de, biraz önce arz
ettiğim gibi, gerek sigorta gerekse diğer destekler...
Bununla da kalmamakta. Yine,
Hükûmetimiz döneminde, Manisada 48 tane tarımsal kalkınma
kooperatifine -bunların ortakları çiftçilerdir, Manisalı
çiftçilerdir- 35 milyon lira destek sağlandı.
Yine, bizim Hükûmetimiz döneminde
başlatılan Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi kapsamında yüzde
50sini hibe olarak ödediğimiz -yüzde 50sini hibe olarak ödüyoruz, 500
bin lira limite kadarki yatırım tutarının yüzde 50sini
hibe olarak karşılıyoruz- 69 tane proje Manisada
uygulandı. 69 tane projeye 11 milyon lira hibe ödemesi yapıldı.
Bunlar, biten ve şu anda faal olan projeler. Bunun da ortakları,
bunun da müteşebbisleri, bunun gelirinden fayda sağlayanlar da yine
Manisalı çiftçilerdir. Beşinci etapta 29 tane daha proje Manisada
programa alındı. Onlar da 31 Aralık 2010 tarihi itibarıyla
tamamlanmış olacak.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yine, 2005 yılından sonra
başlattığımız 8 tane sulama projesine -ki
yaklaşık 72 bin dönümdür- 941 bin lira hibe ödeme yapıldı.
Bunlar damla sulama projeleridir.
Makine ekipman konusunda,
Hükûmetimiz döneminde, Manisa çiftçisine 494 projeye 4,5 milyon lira hibe
destek sağlandı. Bunların tamamı hibedir. Gerek
hayvancılık faaliyetleriyle gerek meyve-sebze faaliyetleriyle gerekse
kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi ve
diğer tarımsal faaliyetlerle ilgili olarak bu tür projelerimiz
uygulandı ve uygulanmaya da bundan sonra devam edilecek. O nedenle,
Hükûmetimiz, Manisayla, Manisalı çiftçilerle ilgili olarak yardım
yapmadığı veya destek vermediği yönündeki iddialar
mesnetsizdir ve haksızdır.
Üzüm yetiştiricileriyle
ilgili olarak da normalde mart sonu, nisan başında görülen
bağlardaki uyanma, bu sene, mevsim şartlarına bağlı
olarak, hava şartlarına bağlı olarak 1 Mart itibarıyla
başladı ve burada tabii bazı tabiat olaylarından etkilenme
söz konusu oldu.
Kalıntıyla ilgili
olarak yoğun eğitim ve saha çalışmaları
yapılmakta, özellikle bu ihracatın önündeki engellerin
kaldırılması yönünde bilgilendirme yapılmakta.
Keza, bağlarda görülen
mildiyö hastalıyla ilgili olarak, biz, eğitimin bütün
imkânlarından, bütün tekniklerinden istifadeyle çiftçilerimize bilgi
ulaştırıyoruz. Örneğin üzüm üreticisine, 16 bin üzüm
üreticisine Manisada 80 bin civarında mesaj gönderildi; onların bu
hastalığa karşı hangi tedbirleri alması
gerektiği, ilaçlamayı ne şekilde yapmaları gerektiği,
diğer kültürel önlemlerle ilgili bilgilendirmeyi ihtiva eden
mesajlardır.
Yine, diğer
hastalık ve zararlılarla ilgili konularda da çiftçi
toplantıları ve eğitimler yapılmakta, uyarı
mesajları yapılmaktadır bitki koruma hastalıklarıyla
ilgili olarak.
Şimdi, 22 Mayıs
tarihinden sonra gerek Manisa bölgesinde gerekse Türkiye'nin diğer
bölgelerinde aşırı yağışlar, zaman zaman sel gibi
birtakım afetlerin olması sebebiyle, aşırı yağışların
olması sebebiyle bazı illerimizden, tabii afet haberleri geldi
çiftçilerle ilgili, tarımsal üretimle ilgili. Onlarla ilgili de hasar
tespit çalışmaları devam ediyor. Onlar tamamlandığında
da ona göre yasalar, mevcut mevzuat çerçevesinde Hükûmet olarak biz
çiftçilerimize gerekli yardımları, destekleri ve imkânları
sağlayacağız.
Değerli milletvekilleri,
gerek Manisa gerek Türkiyede tarımsal üretimin daha verimli bir
şekilde sürdürülmesi bizim için son derecede önemli; üretimin
artması, ihracata dayalı bir üretimin hayata geçirilmesi bizim
açımızdan önemli. Biz de Hükûmet olarak imkânlarımızı
bu yönde kullanıyoruz, bundan sonra da kullanmaya devam edeceğiz.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
AHMET ORHAN (Manisa)
Sayın Başkanım, bir cümle ilave etmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Orhan, İç Tüzükün 59uncu maddesine göre gündem dışı
konuşma yaptınız ve Sayın Bakan da buna göre cevap verdi.
İç Tüzükün 59uncu maddesi buna cevaz vermemekte, dolayısıyla
söz veremeyeceğim, kusura kalmayın.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Mesnetsiz dedi Sayın Bakan.
AHMET ORHAN (Manisa)
Mesnetsiz dedi Sayın Bakan.
Konunun anlaşılması için mesnetlerimi ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN -
Hakkınızı kullandınız efendim.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
3üncü sırada
okutacağım Meclis araştırması önergesi beş yüz
kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır. Önergenin tam
metni Tutanak Dergisinde yer alacaktır.
Okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
kadın ve çocuklara yönelik cinsel istismarın
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/825)
Türkiye Büyük Millet Meclis
Başkanlığına
Türkiye'de cinsel istismar ve
tecavüzün engellenmesi için gerekli acil önlemlerin belirlenmesi ve
kadının, çocuğun cinsel istismardan korunabilmesi için pozitif
ayrımcı uygulamaların ortaya çıkarılması, bu konuda
çalışan kadın örgütlerinin görüşlerinin alınması
ve ortak projelerin çıkarılması amacıyla Anayasanın
98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
17.05.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı
Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de son dönemde ortaya
çıkan Siirt ve Manisa'daki cinsel istismar, taciz ve tecavüz olayları
yaşanan bu tür olayların su yüzüne çıkan ve basına
yansıyan sadece bir kaçıdır. Ülkemizde bu tür olayların
büyük çoğunluğunun gün yüzüne çıkması ve dava konusu
olması, mağdurlar tehdit edilerek ve susturularak önlenmektedir. Söz
konusu olaylarda da görüldüğü gibi kamu görevlilerin dahi içerisinde
olduğu, dört yıl boyunca kız çocuklarına yüzlerce
kişinin tecavüz etmesinde, toplumdaki ataerkil düşüncenin ve bu
zihniyeti besleyen tüm kesimlerin sorumluluğu bulunmaktadır. Bu
olayların ortaya çıkarılması, ne yazık ki yine
kadınların bedenleri üzerinde hak sahipliği olarak görülen
"namus" kavramı gerekçe gösterilerek engellenmektedir. Ancak bu
tür olayların deşifre edilmesi cinsel istismarın önlenmesi,
gizli kalan bir çok olayın açığa çıkarılması ve
suçluların bulunması için önem taşımaktadır.
Kadın örgütlerinin cinsel istismar ve tecavüz olaylarına
karşı olan mücadeleleri sonucunda son zamanlarda bu tür olaylar daha
çok deşifre edilmeye başlanmıştır. Afyon ili
İhsaniye ilçesinde 13 yaşındaki Y.O'ya tecavüz eden
yaşları 16 ile 63 arasındaki 16 kişi
tutuklanmıştır. Bilecik ilinde 12 yaşındaki M.K.'ye
yaşları 17 ile 21 arasında değişen altı kişi
tecavüz ettiği ortaya çıkmıştır. Çankırı
ilinde 14 yaşındaki kız çocuğuna 10 gün boyunca tecavüz
ettikleri iddiasıyla gözaltına alınan dokuz kişiden T.T,
V.T., S.K., A.D., nöbetçi hakim tarafından tutuklanmıştır.
Çorum ilinde Ensar Vakfı Şube Başkanı Z.İ.,
öğrencileri 21 yaşındaki Ö.Y. ve kardeşi 15
yaşındaki E.Y.'ye cinsel istismar iddiasıyla
tutuklanmıştır. Özellikle yatılı okullarda cinsel
istismar olayları sıklıkla yaşanmaktadır. 06 Mayıs
2010 tarihinde basma yansıyan habere göre, Çorum ilindeki YİBO
müdürünün 3 kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu ortaya
çıkmıştır.
Ortaya çıkan bu olaylar
yaşanan cinsel taciz ve tecavüz olaylarının sadece görünen küçük
bir kısmıdır. Toplumda kadın üzerindeki baskı ve
"namus" tanımlaması, çoğu zaman kadınların
hatta ailelerin yaşadıklarını anlatmalarına engel
olmaktadır. Diğer yandan, toplumda televizyonlarda, köşe
yazılarında ve toplumda etkisi olan kamu görevlilerin
açıklamalarında çoğu zaman bu cinsel istismarı destekleyen,
meşrulaştıran veya üstünü kapatmak isteyen söylemler bulunmaktadır.
Bundan dolayı kadına ve çocuklara yönelik cinsel istismarın
deşifre edilmesi tek başına yeterli olmamaktadır. Bu
olaylarda sorumlu kişiler hakkında hukuki ve adli işlemlerin
sonuna kadar takip edilmesi gerekmektedir. Medyanın dilinin
değişmesi gerektiği gibi, kamu görevlilerin
açıklamalarının cinsiyetçi ve ayrımcı bir dilden
arındırılması önem arz etmektedir. Kadının bedeni
üzerinde her türlü küfür, sömürü ve istismarın meşru görüldüğü
zihniyetin, eğitim sisteminden ve kamu kurumlarından silinmesi için
her türlü değişikliğin yapılması acilen
şarttır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 41. Maddesine
getirilen değişiklik önerisiyle çocuk istismarının
engellenmesine yönelik bir ifade eklense de, bu değişikliğin
sadece bir ifade olarak kalmaması ve fiiliyatta gerçekleşmesi için
acil önlemlerin alınması ve uygulamaya geçilmesi elzemdir.
Kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü cinsel istismar, taciz ve tecavüz
olaylarının ortaya çıkarılması, bu olaylarla ilgili
kişiler hakkında hukuki işlemlerin yapılıp yapılmadığının
takip edilmesi, Türkiye'de cinsel istismar ve tecavüzün engellenmesi için
gerekli acil önlemlerin belirlenmesi ve kadın ve çocukların cinsel
istismardan korunabilmesi için pozitif ayrımcı uygulamaların
ortaya çıkarılması amacıyla bir meclis araştırma
komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
işçilerin sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/826)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de işçi ve
emekçilerin örgütlenmeleriyle ilgili sorunların tespit edilmesi,
sendikalaşmaları önündeki engellerin kaldırılması,
sendikalı olan işçilerin işten atılma, ücretsiz izine
çıkarılma gibi uygulamalara maruz kalmaması için gerekli
tedbirlerin alınması ve fiili olarak çözümlerin ortaya konması
amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması
için gereğini arz ederiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak
(Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Son iki yıldır
sendikalı olduğu için işten atılan ya da işveren
tarafından ücret kısıntısına maruz kalan işçilere
dair pek çok haber basında yer almıştır. Bu olayların
bir kısmına dair açılan davalarda işçilerin
kazandığı bilgisi bulunmaktadır. Aşağıda
basında yer tutan bu tür olayların sadece bir kaçı
sıralanmıştır. Tüm bu işten çıkarmaların
araştırılması ve aydınlatılması, emekçilerin
haklarının korunması için önemli bir aşamadır.
7 Mayıs 2010
Üniversitenin ahşap
atölyesinde görevli, sendika üyesi Kadir Karabulak, Bülent Karaçeper ve
Rıza Karaçeper, yeni yapılanma nedeniyle bu birime ihtiyaç
duyulmadığı ve kârlı olmadığı gerekçesiyle
önceki gün (5 Mayıs) işten çıkarılmıştı.
Karabulak üniversitedeki sendikalaşma sürecini başlatan ve aktif
olarak sürdürenler arasında yer alıyordu. Sendika üyesi Prof. Dr.
Nevin Ateş de 6 Nisan'da işten çıkarılmıştı.
Üniversite çalışanları marttan beri Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı
Sosyal-İş sendikasında örgütleniyor.
30 Nisan 2010
Mersin'de Şok Market'ten
sendika üyesi olması nedeniyle işten çıkarılan Kenan Kansu
ve TEZ-KOOP-İŞ üyeleri market önünde basın açıklaması
yaptılar.
29 Mart 2010
Mersin Üniversitesi
Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde, taşeron firmaya
bağlı olarak yaklaşık 10 aydır hizmetli olarak
çalışan 7 aylık hamile Fatma Baytar'ın, hamile
olduğu gerekçesiyle işten çıkarıldığı ileri
sürüldü. Sendikalı olan Fatma Baytar sendika üyesi olmasının
işten atılmasına neden olduğunu belirtti.
28 Mart 2010
AKP'nin sıkı
adamlarından Necmi Kadıoğlu'nun
başkanlığındaki Esenyurt Belediyesi'nin sendikalı
olduğu için işten çıkardığı 68 işçinin
direnişi sürüyor. Türk-İş'e bağlı
Belediye-İş üyesi olan işçiler Belediyenin önünde fiili
direnişlerini de 224 gündür sürdürüyorlar. İşçiler, kendilerine
sendikadan istifa et, işe dön önerisi
yapıldığını ama sendikanın hak olduğunu ve
bunu kabul etmeyeceklerini söylüyorlar.
25 Mart 2010
Av. Cem Gök
çalıştığı hukuk bürosunda sendikal örgütlenme yapmaya
başlayınca işinden oldu. Yaklaşık 140 avukatın
çalıştığı bir hukuk bürosunda işe başlayan
Av. Gök, resmî anlamda sendika üyesi olduğu gerekçesiyle işine 23 Şubat'ta
son verildi. Performans düşüklüğü iddiasıyla işten
çıkarılan Gök yaşanılan bu durumun sadece avukatları
değil, aslında toplumun bütününü ilgilendiren bir mesele
olduğuna vurgu yaptı.
Aralık 2009
Unilever Firmasının
depolama ve taşıma işini yapan taşeron şirketlerde
çalışan 39 işçi sendikaya üye olduklarından dolayı
işten atıldılar. İşten atılan işçiler
Unilever'in Gebze'de bulunan depolarının önünde eylem yaptılar.
4 Aralık 2008
Türkiye'nin en önemli süt ürünleri
işletmelerinden Yörsan'ın işten çıkardığı
376 sendikalı işçiden 334'ünün davaları lehlerine
sonuçlandı. Yörsan'ın inkârına karşın mahkeme,
"İşçilerin işten atılma nedeni sendikaya üye
olmaları ve sendikal faaliyetlere katılmalarıdır"
diyerek işçilerin işe iadesine karar verdi, kararları
Yargıtay da onadı. İşçiler Aralık 2007
yılında işten çıkarıldıktan sonra dava
açmıştı.
14 Ağustos 2008
Emine Arslan sekiz
yıldır çalıştığı DESA'nın Sefaköy'deki
fabrikasından sendikalı olduğu ve diğer işçileri örgütlediği
için işten çıkarıldı.
1 Ağustos 2008
Avcılar
Ambarlı'daki Marport Limanında faaliyet yürüten Arser firmasında
çalışan 700 işçiden 406'sı Liman-İş
sendikasına üye oldular. İşçilerin 20 Haziran'da sendikaya
topluca üye olmaları üzerine, işverenin 24 Haziran'da 5 işçiyi,
15 Temmuzda ise 52 işçiyi tazminatsız işten çıkardı.
3.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin, toplu
mezar iddialarının araştırılması
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/827)
(x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de 1984-1999
yıllarında zorla kaybedilen ve çatışmalarda
yaşamını yitiren kişilere ait olduğu belirtilen toplu
mezarlar gerçeğinin ulusalüstü insan hakları belgelerinde öngörülen
usullere uyumlu bir şekilde araştırılarak sorumluların
ortaya çıkarılması ve öldürülen kişilerin kimliklerinin
tespit edilerek kayıp yakınlarının yaşamış
olduğu mağduriyetin giderilmesi amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün
104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederim.
1) Ayla Akat Ata (Batman)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı
Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe Özet:
Birleşmiş
Milletler, Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına
Dair Bildirisi'nde, insanların zorla kaybedilmesini insanlığa
karşı işlenen bir suç olarak kabul etmiştir. Bildiri, zorla
veya gönüllü olmayan kaybolmalara ve kaybolmaların neden olduğu
endişelere yer vermektedir. Bildiri, hükümetleri zorla kayıp edilmeye
neden olabilecek aşırı eylemlerden alıkoymaya çağırmaktadır.
Hiçbir durumun (savaş tehdidi, savaş ilanı, iç siyasi
istikrarsızlık veya diğer olağanüstü haller) zorla
kaybedilmeleri haklı çıkaramayacağı vurgulanmaktadır.
Bu bildirinin ardından BM, Zorla Kaybedilmelere Karşı bir
Sözleşme hazırlayarak, 20 Aralık 2006 tarihinde imzaya
açmıştır. Henüz yeterli imzayı almamış olsa dahi,
yakın gelecekte bu Sözleşmenin yürürlüğe gireceği
açıktır.
İlgili Bildiri ve
Sözleşmede Zorla kaybedilmenin İnsan Hakları Evrensel
Bildirisi'nde yer alan insan haklarının ve temel özgürlüklerin
ağır ve açık bir ihlali olarak kınanması ve bu
alandaki uluslararası belgelerin pekiştirilerek ileri götürülmesi
gerektiği belirtilmektedir. Devletlerin kendi topraklarında zorla
kaybedilmeleri önleyecek ve ortadan kaldıracak etkin tedbirleri almakla
yükümlü olduğu belirtilmektedir. Devletlerin zorla kaybedilmeye yetki
veren veya teşvik eden emir ve talimatları yasaklamakla yükümlü
olduğu, hiçbir kamu makamının, talimat ya da emirlerinin zorla
kaybedilmeleri haklı çıkarmayacağı belirtilmektedir. Yine
zorla kaybetme eylemini gerçekleştirenlerin işledikleri suç,
kayıp kişilerin durumu ve yeri hakkında bilgi vermedikçe ve
gerçek açıklığa kavuşmadıkça devam eden bir suç olarak
nitelendirilmektedir.
Zorla kaybedilme yöntemi,
Türkiye tarihinde 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve sonrasında sisteme muhalif
düşünce, inanç ve kimliklere sahip kesimler üzerinde sistematik olarak
uygulanmış ve bunun sonucunda çok sayıda kaybedilme olayı
yaşanmıştır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde yaşanan çatışmalı süreçte yaşam
hakları devletin güvencesi altında olan onlarca insan benzer
yöntemlerle kaybedilmiştir. Bu süreçte binlerce insan faili meçhul siyasal
cinayetler sonucu yaşamını yitirmiş, 1000'e yakın
insan gözaltında kaybedilmiş ve çatışmalarda
yaşamını yitiren onlarca örgüt mensubunun cenazesine ulaşılamamıştır.
1990'lı yıllarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen
zorla kaybedilme davalarında AİHM Türkiye'yi yeterli ve etkili
soruşturma yapmadığından mahkum etmiştir.
Timurtaş, Çiçek, Akdeniz Türkiye'ye karşı davaları
bunlardan sadece birkaçıdır.
İnsan hakları
savunucularınca çatışmalarda yaşamını
yitirmiş kişilerin cenazelerinin ailelerine teslim edilmemesi, kimlik
tespiti yapılmadan defnedilmesi de kaybedilme olarak görülmektedir. Bugün
tek-tek veya toplu olarak infaz edilen bazı kayıpların cenazelerine
kısmen ulaşılabilmişse de; zorla kaybedilen ve
çatışmalarda yaşamını yitiren kişilerin
ailelerinin cenazeye ulaşımının engellenmesi, toplu
gömülmeleri ve etkin soruşturma sürecinin işletilememesi nedeniyle
ülkemizdeki kayıplar ve toplu mezarlar gerçeği tam olarak gün
ışığına çıkarılamamaktadır.
Türkiye, çatışmalar
döneminde üstü örtülen toplu mezarlar gerçeğiyle ilk kez 1989
yılında Siirt'e bağlı Kasaplar Deresi'nde çok sayıda
cesedin bulunmasıyla yüzleşmiştir. Bu gerçeği 2002, 2004 ve
2005 yıllarında Şırnak, Bitlis, Mardin, Van, Batman
Diyarbakır son olarak da Bingöl'de çatışmalarda
yaşamını yitiren ve kaybedilen kişilere ait olduğu
belirtilen toplu mezarlar takip etmiştir. Sivil toplum
kuruluşları ve bölge insanın girişimleri sonucu sadece altmışa yakın toplu mezar
tespit edilebilmiştir. Toplu mezarlardan Kulp ve Tatvan'dakilere yönelik
hukuki süreç başlatılmış, Kulp'taki toplu mezarda bulunan
kemiklerin öldürülen köylülere ait olduğu DNA testiyle belgelenmiştir.
Tatvan'da PKK mensuplarına ait olduğu belirtilen toplu mezarla ilgili
DNA tespit çalışmaları neticelenmemiştir.
Bütün bu
çalışmalarda ulusalüstü insan hakları belgelerinde düzenlenen
usullere uyulması zorunluluğu da bulunmaktadır.
Başlangıçta değindiğimiz BM Zorla Kayıp Edilmeye
Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirge ile, BM Yasa
Dışı ve Keyfi İnfazların Önlenmesi Hakkında
İlkeler (1991) ve BM İstanbul Protokolü (2000) hükümlerinin dikkate
alınmalıdır.
4.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19
milletvekilinin, bazı illerde yaşanan toplumsal olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/828)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerek Manisa Demirci'de
gerekse de Muğla'da yaşanan ve ölümle sonuçlanan olayların
araştırılması bir gerekliliktir. Olaylarda güvenlik
güçlerinin taraflı davrandığı savlarının
açıklığa kavuşturulması, gerçek
kışkırtıcılarının ve
sorumlularının ortaya çıkarılması, bir daha benzer
durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin
saptanması amacıyla Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasını saygıyla dilerim. 20.05.2010
1) Akın Birdal (Diyarbakır)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı
Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Daha önce pek çok yerde örneği
görüldüğü gibi, Mayıs ayı başında Manisa Demirci'de,
geçen hafta ise Muğla'da Kürt yurttaşlarımıza
karşı kışkırtıcı eylemler ve
saldırılar gerçekleştirilmiştir. Muğla'daki olaylarda
bir Kürt öğrenci tabancayla öldürülmüştür. Yaşananlar kaygı
vericidir. Her iki yerde de olayların gelişimi benzerlik
taşımaktadır. Okumak için gelen Kürt öğrencilere
karşı (özellikle kadın öğrencilere yönelik) sözlü tacizde
bulunulmakta, bu tacizler bir süre sonra fiziki saldırıya
dönüşmektedir. Saldırılar önlenmediği zaman da linç
girişimleri görülmektedir. Bu saldırılarda kamu otoritelerinin
ve güvenlik güçlerinin yansız davranmadığı yönünde genel
bir kanı oluşmuş durumdadır.
Mayıs ayı
başında Manisa Demirci'de bir Kürt öğrenciye laf atmayla
başlayan olaylar sonucu Kürt öğrenciler sokakta gezemez,
alışveriş yapamaz duruma gelmişlerdir. Kaymakam ve
İlçe Emniyet Müdürünün can güvenliğinizi
sağlayacağız demelerine karşın saldırılar
sürmüştür. Bu saldırıların sürmesinde Belediye
Başkanının şehit cenazeleri var siz biraz ortada
gözükmeyin demesinin payı olduğu açıktır. Bu tip
kışkırtmaların sonucunda Kürt öğrenciler motosikletle
yüzünü kapatarak gezen kişilerce dövülmekte, evleri taşlanmakta,
ilçeden atılmakla tehdit edilmektedirler.
Olaylar öyle bir noktaya
gelmiştir ki, halkın can ve mal güvenliğini sağlamakla
görevli olan kurum ve kişiler saldırganları
etkisizleştirmek ve soruşturmak yerine saldırıya
uğrayanları gözaltına almaktadırlar.
Benzer durum Muğla'daki
olaylarda da gözlenmektedir. İki öğrenci grubu arasında
yaşanan tartışmaya güvenlik güçleri müdahale etmiş ve
kavgayı ayırmıştır. Daha sonra güvenlik güçlerinin
belirlediği yoldan evlerine dönmekte olan Kürt öğrencilerin üzerine
ateş açılmış çıkan kargaşada güvenlik güçleri
saldırıya uğrayanları biber gazı sıkarak ve coplayarak
gözaltına almıştır. Olaylarda Şerzan Kurt isimli
öğrenci ağır yaralanmış daha sonra da
yaşamını yitirmiştir. Bu olaylarda güvenlik güçlerinin
taraflı davrandığına ilişkin kanı
uyanmıştır. Derin takma adını kullanan bir polisin
olayların bu noktaya gelmesinde etkisi olduğu söylenmektedir.
Olayın başlama ve
sürme şekli 12 Eylül öncesi sıkça tanık olduğumuz
saldırılara benzemektedir. Güvenlik güçlerinin
yansızlığının sağlanamadığı
durumlarda yaşanan acı sonuçlar aklımızdadır.
Bu ülkenin bir
yurttaşı olarak şehirlerinden ayrılarak, okumaya,
çalışmaya geldikleri yerlerde Kürtlere karşı gösterilen
tepkiler, linç girişimleri ve saldırılar kardeşlik ve
barış özlemlerimizi azaltmaktadır.
Bütün bu bilgiler ve sonuçlar
gerek Manisa Demirci'de gerekse de Muğla'da yaşanan olayların
araştırılmasını zorunlu kılmaktadır.
Olaylarda güvenlik güçlerinin taraflı davrandığı
savlarının açıklığa kavuşturulması, gerçek kışkırtıcıların
ve sorumluların ortaya çıkarılması ve bir daha benzer
durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin saptanması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu
kurulması yerinde olacaktır. 20.05.2010
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
13.07.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Bengi
Yıldız
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 698 inci
sırasında yer alan 10/812 siyasi partiler ve seçim sistemindeki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesinin Genel Kurulun
13.07.2010 Salı günlü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
(BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimiz özellikle seçim
ve siyasi partiler rejiminin ulaştığı sorunların araştırılmasını
ve yapılması gerekenlerin belirlenmesini içeriyor.
Bildiğiniz gibi
demokrasinin temeli adalette temsildir, seçimlerdir ve siyasi partiler
rejimidir. Siyasi partiler rejimi söz konusu olduğu zaman şöyle bir
geriye döndüğümüzde, 12 Eylül askerî darbesinin yaptığı ilk
iş siyasi partileri kapatmak olmuştur, sonra da liderlerini
Zircirbozana hapsetmek olmuştur ama akabinde yaptığı
uygulamalara baktığımız zaman siyasi partilerden sonra emek
ve meslek örgütlerini, sivil toplum örgütlerini yani demokrasinin nüvesi olan
bütün örgütlenmeleri sıkıyönetim askerî mahkemelerince
kapattırarak, yöneticilerini içeriye alarak, illegal örgüt üyelikleriyle
suçlayarak depolitizasyon politikasının temelini
atmıştır. 12 Eylül askerî darbesinin getirdiği siyasi partiler
rejimi, seçim yasalarındaki seçmen kütükleriyle ilgili hükümler aradan
geçen otuz yıla rağmen değiştirilmemiştir. Ancak seçim
barajı, hazine yardımıyla ilgili bazı
değişiklikler olmuştu. Partilerde
MUHARREM İNCE (Yalova)
Hasip Bey, barajın indirilmesini savunuyorsunuz ama hem lehte hem aleyhte
dilekçe vererek orayı bile tıkayan birinin demokrasi
anlayışı böyle olsa gerek yani!
BAŞKAN Sayın
İnce, lütfen
SIRRI SAKIK (Muş)
Bunları sizden öğrendik. Yavaş yavaş...
MUHARREM İNCE (Yalova)
Yok yok, biz hiç öyle bir şey yapmadık daha. Yani o kadarcık
şeyi hazmedemeyen birisinin, yüzde 10 olsa ne olur
BAŞKAN Sayın
İnce, lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla)
Sayın İnce, ben konuşmamı yapıyorum.
BAŞKAN Sayın
Kaplan, lütfen Genel Kurula hitap edin siz.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Demokraside sizin daha önce önergeler konusunda yaptığınız
paylaşım biliniyor. Onun için bu tartışmaya girmek
istemiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Paylaşım ayrı bir şey, hem lehte hem aleyhte almak
ayrı bir şey.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Siz çok aldınız kendiniz de önergelerinizin üzerinde konuşmak
için, diğer partiler de aldı ve alıyorlar kullanmıyorlar
haklarını bir kısmı da. Onun için, böyle bir
tartışma doğru değil.
Bu konuda partilerde genel
başkanların değişmediğini, kadrolarının da
değişmediğini, lider sultasının devam ettiğini
(yaşlıların çok-gençlerin az, erkeklerin
çok-kadınların az) parti içi demokrasi ve üye hukukunun
işlemediğini, ön seçim yerine merkezî yoklama ve tayin sistemiyle
aday belirlendiğini hepimiz biliyoruz. Kongreler, toplantılar sadece
genel başkanların konuştuğu mitinglere dönüşüyor;
tartışmasız, katılımsız, eleştirisiz,
üretimsiz geçiyor. Parti örgütleri tembelleşiyor, her şeyi merkez
belirliyor. Bunun sonucu olarak merkez, statükocu, resmî söylemci, tabucu,
tembel oluyor; projeler ortaya çıkmıyor, değişim,
dönüşümün önü kesiliyor. Parti tüzükleri rakip aday
çıkmasını engelliyor, demokratik bir yarış
olamıyor.
1961 ve sonraki 82
Anayasasında da siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez
unsurları olmasına rağmen, düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü sınırlandırılarak, siyasi partiler
kapatılarak, dünyada siyasi parti kapatma rekorunu kırmış
bir ülke durumundayız.
Siyasi partilerin kendi iç
düzenlemelerinde de gene Anayasanın gereği olan parti içi hukukun,
ön seçim hukukunun işlemediğini görüyoruz.
Yine, en önemli sorunlardan
biri yüzde 10 seçim barajı. Bu seçim barajı -yine önümüzdeki günlerde
gündemde- her nedense işine gelenin sarıldığı bir
baraj. Bu seçim barajı, antidemokratik yapısıyla, aslında
partilerin ve liderlerin demokrat olup olmadığının
tavırlarını da ortaya koyan bir ölçüye dönüşmüş
durumda. Aslında, siyasi istikrar değil felaket getiren bir Meclis
yapısına dönüştüren ve ilk 1983te uygulanan, 12 Eylül
cuntacılarının hediyesi olan yüzde 10 barajına kimler
sarılıyor? Bunu düşündüğümüz zaman, gerçekten, bugüne kadar
baktığımız zaman, iktidar olan bütün partilerin bunu
savunduğunu görürüz, Özal döneminden Sayın Erdoğana kadar.
Ancak ana muhalefet yakın zamana kadar işine geldiği için
savunmuştu ama bir önergeleri oldu Meclise barajın yüzde 7ye
indirilmesi konusunda. Bizim daha önce verdiğimiz kanun teklifleri var.
Biz, seçim barajının hem yüzde 3e indirilmesini hem bu Mecliste
kadın temsili konusunda bir kotanın konulmasını
Çünkü daha
önceleri çok düşük olan kadın milletvekili sayısının
Bu, önceki dönem 4,5tu, şimdi 9,8e çıktı, o da partimizin
sayesinde çıktı, bizde kadın milletvekili sayısı çok
olduğu için bu oran arttı. Maalesef, Mecliste kadın temsiliyeti
konusunda acımasız bir yaklaşım var.
Şimdi, yüzde
barajına baktığımız zaman, 12 Eylül
cuntacılarından yüzde 10 barajına ilk başta itiraz
edenlerin, daha sonra işine geldiği zamanda -bir Stockholm sendromu
yaşadığını- bu yüzde 10 barajını savunmaya
başladıklarını görürüz.
Seçim barajıyla ilgili
ilginç tespitler var, İnternete girerseniz görürsünüz, darbe
barajıyla ilgili deniliyor ki: Her sene, taşmadan, milleti
boğan baraj. ya da Demokrasi yalanı., Çarpık demokrasi
göstergesi., Küresel ısınmadan etkilenmeyen tek baraj. Seçim barajı
için
2007 seçimlerinde bağımsız adaylarla delinen baraj. En
çok bağımsız adayın çıktığı 2007
seçimi
AK PARTİnin yüzde 47 ile Mecliste yüzde 65 temsiliyet
sağladığı baraj., Kürtler veya bölge veya sosyolojik
partiler Meclise girmesin diye konulan baraj. İşte bu barajın
gelişmiş, demokratik ülkelerde en yükseği yüzde 5 Almanya,
Belçika Estonya, yüzde 4 Avusturya, Bulgaristan, Yüzde 3 İspanya,
Yunanistan, Romanya, Ukrayna, yüzde 2 Danimarka, yüzde 0,67 Hollanda,
barajsız ülkeler ise İsveç, Finlandiya, İrlanda, İzlanda.
Halkın iradesinden korkanların
sığındığı yüzde 10 barajıyla maalesef
beleş milletvekilliğine oynama, bazı partileri baraj
altında bırakıp onların oyları yerine işte kendi
milletvekilleri az oyla seçilsin hesabı. 2002de DEHAP, Diyarbakır
seçimlerinde aldığı oylara göre 8 milletvekili
çıkarıyordu, diğer tüm partilere 3 tane düşüyordu fakat AK
PARTİ iki üç bin oyla oradan milletvekili çıkardı, getirdi
buraya. Bu adaletsiz yaklaşımda halkın temsilinin söz konusu
olmadığı çok açık. Avrupa Konseyinde istikrar yüzde 3
oranı dolaylarında, kolay kolay da değişmiyor.
Yine seçim barajıyla
ilgili tartışmalar var. Bu tartışmalarda Venedik
Komisyonunun da en fazla yüzde 3-5 arasında olduğu söyleniyor.
Şu an bakıyoruz -tabii, bu süreçler böyle- 1986da Sayın
Başbakan milletvekili adayı olmuş, seçilememiş, 1989da
Beyoğlu Belediye Başkan adayı olmuş, seçilememiş,
1991de milletvekili adayı olmuş, tercihli oy sistemi nedeniyle iptal
edilmiş milletvekili adaylığı. 2002de Siirt seçimleri özel
bir düzenlemeyle Sayın Başbakan için değiştirilmiş.
Affa uğrasalar bile... -düşünce suçlarında- hükmü sadece üç
aylığına Sayın Başbakan için
değiştirilmiş ve bu değişiklik sonucu Sayın
Başbakan milletvekili olmuş, sonra da Başbakan olmuş, Allah
da Yürü ya kulum! demiş ondan sonra, bu seçim sistemi sayesinde.
Şimdi, böyle olunca, bu
sistemden kim nemalanıyor? Bu sistemden demokrat olmayanlar
nemalanıyor. Bu sistemde, 72 milyon insanımızı merkeze
hapsetme, resmî statükocu, tabucu bir anlayışa hapsetme, sonra solda,
sağda iki büyük parti yaratma, o iki büyük parti etrafında bir
oluşum yaratma ve diğer partileri seçime katmama
anlayışı yaratılmaktadır. Bu seçimle ilgili daha önce,
1987de Özal döneminde yapılan değişiklikler var biliyorsunuz.
Hazine yardımıyla ilgili yapılan var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kaplan, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bağlıyorum.
Daha önce, 1987de dar bölge
seçim sistemine göre barajların çok daha yüksek olduğu biliniyor,
yüzde 20lere çıkmış 87de. Daha sonraki dönemde, 91
seçimlerinde yüzde 20de, yani hem il barajı hem ülke barajı
konulduğu için. 1995 maceralı seçimlerini Anayasa Mahkemesi iptal
ediyor. Yine, 1990lı yıllarda ve günümüzde, bu yüzde 10 barajı
sonucu 1999da CHP barajın altında kaldı, 2002de MHP
barajın altında kaldı ve işte, daha önce Bölgesel partiler
veya Kürtler Meclise girmesin. anlayışıyla getirilen yüzde 10
barajı. Artık biz de yolunu bulduk, bağımsız
bağımsız geliyoruz, burada da grubumuzu kuruyoruz, partimizi de
kuruyoruz. İsterseniz değiştirin isterseniz
değiştirmeyin ama demokrat olabilmeniz için bunu
değiştirmeniz gerekiyor. Bu önerge bu nedenle önemli.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Özyürek.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu baraj konusu, bütün demokrasilerin bir temel konusu,
özellikle Türkiyede çok tartışılan bir konu. Tabii
barajın- hukuki açıdan bizim İnsan Hakları Mahkemesine
kadar konu gittiğinde Her ülke kendi koşullarına göre
barajı düzenleyebilir. şeklinde bir karar
çıkmıştı yani konu hukuki olmaktan ziyade siyasi bir
konudur. Bugüne kadar Türkiye, barajı yönetimde istikrar
açısından değerlendirmiş ve yüzde 10 olarak tutmuştur
ama özellikle 2002 seçimlerinde gördük ki yüzde 10 barajı kabul
ettiğiniz zaman büyük bir seçmen kitlesinin iradesi Parlamentoya
yansımıyor. Öyleyse barajı makul bir düzeye çekmek şart
oldu yani demokraside sadece yönetimde istikrar değil, ayrıca
temsilde adalet kavramının da çok büyük önemi var. Yönetimde belki
istikrarı sağlıyorsunuz
Nitekim yüzde 34 oy aldı AKP 2002
seçiminde, Anayasayı değiştirecek sayıda milletvekiline
sahip oldu ve pek çok parti, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi gibi pek
çok parti Parlamentoda temsil edilemedi. Öyleyse barajı makul bir düzeye
çekmek gerekiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, yeni bir öneri verildi, bu önerimizde diyoruz ki: Baraj yüzde 7 olsun.
Tabii, yüzde 7 olsun ama onun yanında bir incelik daha var, onu da
dikkatinize sunmak istiyorum. Eğer yüzde 70in altında bir temsil
olursa Parlamentoda, yüzde 7nin altında oy alan, diyelim yüzde 6 oy alan
bir parti de Parlamentoda temsil edilebilecek. Böyle bir öneriyle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin huzuruna geldik ama ne yazık ki daha öneriyi verir
vermez Adalet ve Kalkınma Partisi buna
yanaşmadığını, bunu kabul etmeyeceğini ifade etti
çünkü yüzde 10 barajından en çok yararlanan parti, Adalet ve Kalkınma
Partisi olmuştur; hem 2002 seçiminde çok büyük farkla
yararlanmıştır hem de 2007 seçimlerinde gene büyük farkla
yararlanmıştır yani aldığı oyun çok üzerinde
milletvekiliyle Parlamentoda temsil hakkına sahip olmuştur. Bu
önergeyi veren Barış ve Demokrasi Partisi ise hiçbir şekilde
temsil edilememiş, ancak, Sayın Kaplanın da ifade ettiği
gibi, bağımsız seçilmek suretiyle sonunda burada parti
kurmuşlardır veya bir grup oluşturmuşlardır. O
nedenle, artık, yüzde 10 barajda ısrar etmek, gerçekten, demokrasiyle
bağdaşmıyor, temsilde adalet ilkesiyle
bağdaşmıyor ve her düşüncenin Parlamentoda temsil edilmesi
gerekir.
Aslında en adil sistem,
geçmişte uygulanmış olan millî bakiye sistemidir yani
alınan bütün oyların Parlamentoya yansıdığı
sistemdir. Nitekim geçmişte Türkiye İşçi Partisi o yolla
Parlamentoda 15 milletvekiliyle temsil edilmiştir. Sadun Arenlerin, Çetin
Altanların Parlamentoya girmesi ancak millî bakiye sistemiyle mümkün
olmuştur. Tabii, millî bakiye sistemi dediğiniz zaman da işte
Çanakkalede alınan oyla Urfadaki oyu birleştiriyorsunuz, 1
milletvekili seçiliyor. Bunun da bazı sakıncaları olduğu
zamanla görülmüştür ama artık yüzde 10 barajının
değişmesi noktasında toplumda bir uzlaşma var, Parlamentoda
da bu uzlaşmanın sağlanması gerekir.
Şimdi, AKP hep
demokrasi şampiyonu olarak kendini takdim eder, Biz,
demokratikleşme yönünde çok önemli adım attık. der. Nitekim
Kürt açılımı diye başlattıkları
açılımı, işte demokrasi açılımı diye
takdim ettiler, gerçi sonunda millî birlik açılımı
şeklinde bir noktaya geldiler ama demokrasi açılımı
yapacaksanız bunun en önemli ayaklarından biri,
adımlarından biri barajın aşağıya indirilmesidir.
O nedenle Biz kesinlikle barajın aşağıya inmesini kabul
etmeyiz. yaklaşımı AKP açısından, demokrasi
açısından bir handikap oluşturmaktadır. O bakımdan,
artık bu barajla yolumuza devam edemeyiz, mutlaka bunu düşürmeliyiz.
Eğer Parlamento bu konuyu gündeme alırsa, elbette bunun üzerinde
farklı görüşler olabilir, oran üzerinde de farklı görüşler
olabilir, belli bir uzlaşma mutlaka sağlanabilir ama Mecliste
çoğunluğu elinde bulunduran Adalet ve Kalkınma Partisi buna
kesin olarak karşı olduğunu söyleyince, bu konunun gündeme
gelmesi, gündeme gelse bile, işte bu şekilde Parlamentoda
konuşabiliriz ama bizler sadece konuşmuş oluruz, eller
kalktığı zaman da bu öneriler reddedilmiş olur.
Değerli
arkadaşlarım, demokrasi bir anlayış, bir kültür meselesidir.
O nedenle de her görüşten insanlara tahammül edebilmeliyiz, elbette bütün
görüşler Anayasa çerçevesinde olacak, elbette bütün görüşler yasalar
çerçevesinde ifade edilecek. Onun için de çok farklı düşüncelerin
burada yer alması lazım. Mesela, hangimiz istemeyiz burada çevreci,
çevreciliği savunan, ekolojiyi savunan belli sayıda milletvekilleri
de aramızda olsaydı, yani bir yeşil grup aramızda
bulunsaydı da Türkiye'nin güzelliklerinin, doğasının
tahribine karşı mücadele etselerdi ve onların o mücadelesine hep
beraber destek verseydik.
Farklı grupların
burada bulunması ve görüşlerini açıklaması hepimiz için bir
zenginliktir, bir şanstır. O bakımdan artık yüzde 10 baraj
pek çok düşüncenin Parlamentoya yansımasının önünü kesiyor
ve bu sefer ne oluyor? Parlamentonun saygınlığı
azalıyor. İşte, yüzde 7, yüzde 8, hatta yüzde 9 oy
almış bir parti, bir düşünce burada yer almadığı
zaman, Parlamentoda görüşlerini yansıtamadığı zaman o
parlamentoya uzaktan bakıyor, o parlamentoya karşı giderek bir
husumet meydana geliyor. O bakımdan demokrasinin benimsenmesi için de
barajın indirilmesi şart çünkü bütün düşünceler gerçek
anlamıyla burada temsil edilirse, bütün düşünceler etrafında
tartışmaları özgürce, serbestçe yapabilirsek demokrasimiz bundan
kazançlı çıkar ve mutlaka demokrasi de bundan kazanır.
Onun için, biz artık bu
yüzde 10 barajın demokrasimiz açısından bir handikap
olduğunu düşünüyoruz ve barajın mutlaka en az yüzde 7 düzeyine
düşürülmesi gerektiği ifade ediyoruz. Ayrıca, dediğim gibi Parlamentoya
yüzde 70in altında bir yansıma olursa, Parlamentoda temsil edilen
milletvekillerinin aldıkları oy yüzde 60 gibi bir noktada olursa, o
zaman yüzde 6 oy alan bir parti de burada temsil hakkına sahip
olmalıdır diyoruz.
Ben, bu vesileyle
barajın mutlaka bu Parlamentoda enine boyuna
tartışılması ve doğru kararın burada verilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Önerinin lehinde söz isteyen
Osman Özçelik, Siirt Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Özçelik.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz önergenin
lehine konuşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Meclise geldiğimiz
günden beri demokratikleşmenin önündeki yasal düzenlemelerin yeniden
gözden geçirilmesi ve demokratikleşmeyi sağlayıcı
çalışmaların yapılması konusunda Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu olarak her türlü demokratikleşme çabalarını
destekledik ve gayretlerimizi gösterdik.
Demokratikleşmenin önündeki
en büyük engellerden biri olarak kabul ettiğimiz seçim barajının
düşürülmesine ilişkin çeşitli kanun teklifleri verdik. Siyasi
Partiler Yasası, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanun, yerel seçimler hakkındaki kanun ve diğer seçim
mevzuatına ilişkin kanunlarda demokratikleşmeyi sağlayacak
tedbirlerin alınması konusunda yasa değişikliği
önerilerimizi sunduk, ancak ne yazık ki bugüne kadar bu tekliflerimizden
hiçbiri gündeme alınmadığı gibi dikkate de
alınmış değil.
Demokratik ülkeler, çok
farklı toplumsal kesimlerin parlamentoda temsili için temsilde adalet ve
yönetimde istikrar ilkesine son derece büyük bir titizlik gösterirler. Evet,
istikrar olmalı ama temsilde adalet göz ardı edilemez.
Siyasi düşüncenin en üst
düzeyde örgütlenmesi siyasi parti örgütlenmesidir. Siyasi partiler temel hukuk
kuralları çerçevesinde kalmak ve şiddete, şiddet unsuruna yer
vermemek üzere çeşitli felsefi görüşlerin, çeşitli toplumsal
kategorilerin, çeşitli inançların, çeşitli etnik grupların
sorunlarını dile getirmek, onlara çözüm arayışında
olmak ve bunları parlamentolarda temsil etme hakkına sahiptirler ve
bu şekilde kurulurlar. Tabii siyasi partilerin temel amaçlarından bir
tanesi iktidar olmaktır, ancak temsil ettikleri toplumsal kategorilerin,
sınıfların ve temsil ettiği diğer görüşlerin
yönetime katılmasını sağlamak amacıyla
programlarında belirttikleri ilkeler doğrultusunda ve kamuoyuna
açıkladıkları görüşler doğrultusunda halktan
aldıkları destek oranında parlamentolarda temsil edilmelerinin
sağlanması konusunda demokratik ülkeler büyük titizlik gösterirler.
Siyasi partilerin yönetime
katılmaları sadece iktidar olmakla sınırlı değil,
muhalefet yoluyla da yönetime katılma bütün siyasi partilerin hem
görevleri hem haklarıdır. İşte bu nedenle, temsilde adalet
çok büyük bir önem kazanıyor.
Antidemokratik ülkelerde
farklı düşünceler, toplumda genel geçer siyasi düşüncelerden
farklı düşünceler genellikle tehlikeli düşünceler olarak görülür
ve bu tehlikeli düşüncelerin ifade edilmesine ve örgütlenmesine engel
olunur, baskı uygulanır.
Bu durumlarda, temsil
imkânı bulamayan, ifade imkânı bulamayan ve örgütlenme imkânı
bulamayan düşünce yer altına iner. Zorla bastırılan
düşünce karşı şiddeti doğurur. İşte
parlamentolar bu nedenle, bu anlamda yapıcı bir özellik
taşırlar ve her türlü düşüncenin özgürce ifade edilebildiği
demokratik bir ortamı yaratırlar demokratik ülkelerde.
Türkiyede yüksek seçim
barajının Kürt sorunundan kaynaklı olduğu gerçeği ve
Kürtlerin kendi kimlikleriyle Parlamentoda kendilerini temsil etmenin önüne bir
engel olarak konduğu konusu artık inkâr edilemiyor, artık
neredeyse açıkça söyleniyor.
Yüksek seçim barajıyla,
Türkiyenin ayrıca taraf olduğu Birleşmiş Milletler
Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi; bu
Sözleşmeye aykırı bir tutum gösteriliyor, bu Sözleşme
açıkça ihlal ediliyor.
Yıllardır dili,
kültürü, tarihi ve nihayet varlığı inkâr edilen Kürt
halkının, ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan
emekçilerin, muhtelif inanç sahiplerinin, inançsızların, farklı
cinsel tercihi olanların, kadınların, Alevilerin ve diğer
azınlıkların; tüm bunların, toplumda ezilen, sömürülen,
baskı altında tutulan tüm toplumsal kategorilerin temsilciliğini
ve sözcülüğünü yapmak üzere örgütlenmiş bir siyasi parti olarak
Parlamentoda kendi kimliğimizle temsilimizin önüne geçilmesi kabul
edilemez. Toplumsal barışa bu şekilde zarar verildiğini
düşünüyoruz.
Yüksek orandaki seçim
barajı, bir taraftan, halk iradesinin Parlamentoya
yansımasını engellemekte, diğer taraftan, seçimlerde en
yüksek oyu alan siyasi partinin hak etmediği oranda temsiline olanak
sağlamakta, aşkın temsil oranı, Parlamentoda diğer
muhalefet gruplarının dikkate alınmaması gibi kendini
beğenmişlik ve vurdumduymazlık duygusu geliştiriyor.
İşte, bu Parlamentoda bunu çok sık yaşıyoruz. 340a
yakın milletvekiliyle temsil edilen AK PARTİ, bugüne kadar, üç
muhalefet partisinin, grubu bulunan üç muhalefet partisinin hiçbir kanun
teklifini dikkate almamış, kanun tekliflerinde, yasa
tasarılarındaki önergelerinin virgülünü bile dikkate almamış,
Dediğim dedik, öttürdüğüm düdük. anlayışıyla
davranmaktadır. Bunun kaynağı, temsilde adaletin
olmamasıdır, Seçim Yasasındaki aşkın temsil
oranının ve baraj sisteminin getirdiği antidemokratik bir
durumdur. Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Avrupa Birliğine aday ülkeler
arasında seçim barajı oranı en yüksek olan ülke Türkiyedir. Bu
bizi hiç rahatsız etmiyor mu? Avrupa Birliğine
katılacağız. diyoruz. Avrupa Birliğinin
koşullarını, Kopenhag Kriterlerini, ekonomi kriterlerini kendi
yaşamımıza ve yasalarımıza uyduracağız,
onlara uyum
sağlayacağız. diye çaba gösterirken bu seçim
barajına ilişkin ölçütleri neden dikkate almıyoruz? Bu, ciddi
bir çelişki değil midir?
Bakın, Fransada,
Hollandada, İrlandada, İngilterede, İspanyada, Portekizde,
Finlandiyada, Maltada, Kıbrıs Rum kesiminde baraj uygulaması
yoktur; sıfır barajla seçime girmekte siyasi partiler. Danimarkada
yüzde 2, Yunanistanda yüzde 3; yüzde 4ü aşan oran yok Avrupa
ülkelerinde. Bir tek ülkede, Almanyada seçim barajı yüzde 5 olarak uygulanıyor
ama bunun da demokratik önlemi alınmış. Almanyada dar bölge
seçim sistemi uygulanmakta. Yani her bölgeden tek milletvekili seçilecek
şekilde dar bölge sistemi. Mecliste, Federal Parlamentoda 600e yakın
-598 sanıyorum- üyeden oluşan Parlamentonun 299 üyesi için dar
bölgelerden seçim gerçekleştiriliyor ve o dar bölgede seçilen, birinci
olan parti 1 milletvekili çıkarıyor. Geriye kalan yarısı
-299 sanıyorum- milletvekili de siyasi partilerin verdiği listelerden
seçiliyor aldıkları oy oranında. Buna rağmen bir önlem daha
alınmış. Üç bölgeden, üç dar bölgeden milletvekili seçtirebilen
siyasi parti, yüzde 5 barajını, ülke genelinde yüzde 5
barajını aşmamış olsa dahi, listelerden verdiği
adayları kendi aldığı oy oranında, eğer yüzde
4se 4 kişiyi, yüzde 4 oranında seçtirebiliyor. Böyle bir önlem
alınmış yani neredeyse sıfıra indirilmiş.
Bizim verdiğimiz kanun
teklifleri var. Teklifimiz genellikle yüzde 3 oranındadır, yüzde 3
oranında oy alan siyasi partilerin Parlamentoda temsili
sağlanmalıdır. Bu sadece Parlamento için değil, yerel
yönetim seçimlerinde de bu olanak sağlanmalıdır. Özellikle
yerel seçimlerde uygulanan yerel demokrasinin gelişmesinin temel
beşiği olan yerel yönetimlerde baraj uygulamasının yüzde
3e veya daha da altına indirilmesi hâlinde, Parlamentoda yüzde 3
oranını bile bulamayan siyasi partilerin hiç değilse yerel
yönetimlerde temsilinin sağlanması gerekir. şeklindeki kanun
teklifimiz Meclis raflarında durmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
eğer seçimlerde baraj uygulaması olmasaydı, Halkın
Demokrasi Partisi (HADEP) 2002 seçimlerinde Türkiye genelinde yüzde 6,2 oy
almış ve Parlamentoda 52 milletvekiliyle temsil hakkına
kavuşmuş olacaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Özçelik, lütfen tamamlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla)
Ancak baraj nedeniyle bu 52 milletvekili yerine yüzde 10u aşan partiler
kendi aralarında bölüştüler, 3 bin, 4 bin oyla milletvekilleri
Parlamentoya geldiler. Geçtiğimiz yerel seçimlerde aldığımız
oy oranı dikkate alındığında yaklaşık 2,5
milyon oy aldık. Bunun Parlamentoda temsili yine 60 civarında
milletvekiline tekabül eder. Eğer biz bugün 20 milletvekiliyle burada
temsil ediliyorsak, demek ki 35-40 milletvekili halkın oy verdiği
insanlardan değil, halka karşı, o seçmene karşı
düşünceleri ifade eden, temsil eden siyasi parti temsilcileri Parlamentoda
temsil edilmiş oluyor. Bu, Türkiye'nin bir ayıbıdır; bu,
Parlamento için büyük bir handikaptır, meşruiyetine gölge
düşüren bir durumdur.
O nedenle, ısrarla seçim
barajının yüzde 3e düşürülmesini teklif ediyor, saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Özçelik, teşekkür ediyorum.
Sayın İnce, bir söz
talebiniz vardı; sisteme girin.
Sayın İnce,
buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, seçim barajı
konusu tartışılırken zaman zaman örnek olarak verilen,
Yunanistanda uygulanmakta olan yüzde 3 seçim barajının Türkiyede
uygulanmakta olan seçim barajından daha adaletsiz olduğuna
ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri
zaman zaman baraj konusu tartışılırken Yunanistan
örneğini veriyorlar ve yüzde 3 olduğunu söylüyorlar. Bundan
yaklaşık yirmi yıl önce Yunanistandaki bir seçimde Yeni
Demokrasi Partisi ile PASOK arasında eşit sayıda milletvekili
çıktı. Batı Trakyadan bir Türk hangi partiden olursa,
bağımsız seçilmişti, o parti iktidar oluyordu. Helen
İmparatorluğu bir Müslümana, bir Türke mi kaldı, bunun tercihi
sonucu mu olacak? diye ülke çapında yüzde 3 barajı getirdiler. Yani,
Yunanistanda 8 milyon seçmen varsa bağımsız olabilmek için bile
en az 240 bin oy almak lazım. Oysa orada yaşayan Türk
sayısı 130 bin. Oyların tümünü alsa bile oradan bir Türk
bağımsız seçilemez, mutlaka bir partiden seçilmeli.
Yunanistandaki yüzde 3 seçim barajı bağımsızlara da
uygulandığı için, Türkiyedeki yüzde 10dan çok daha
adaletsizdir.
Bunu Genel Kurulun bilgisine
sunmak istedim, kayıtlara geçsin istedim.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin
aleyhinde söz isteyen Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili.
Buyurun Sayın Üstün. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış
ve Demokrasi Partisinin grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yüce Meclisimiz aslında gündemini belirledi; normalde 1 Temmuzda Anayasa
gereği ve İç Tüzük gereği tatile çıkmamız
lazımken ancak önümüzde görüşülmesi gereken kanunlar olması hasebiyle
tatil kararı almadı. Çalışma kararıyla birlikte,
inşallah, önümüzdeki kanunları çıkaracağız. O
bakımdan, Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu
önergeye, ben, bu manada usul açısından karşıyım.
Önergede neler var? Önergede,
seçim barajlarının yüksek olduğu; yine, hazine barajının
da yüksek olduğu ve düşürülmesi gerektiği noktasında temel
görüşleri var.
Değerli arkadaşlar,
aslında seçim barajları, sanırım 1995 yılında
yapılan bir değişiklikle Anayasamıza Seçim
kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini
bağdaştıracak biçimde düzenlenir. hükmü konduktan sonra
geliştirilmiştir. Yani durduk yere seçim barajı gelmemiş,
bir ihtiyaçtan dolayı getirilmiştir. Yüksek olduğu
tartışılabilir, farklı hükümler getirilebilir ancak
ülkemizde de bir istikrar olması noktasında geniş bir kanaat
vardır. Koalisyon hükûmetleri dönemlerinde, maalesef, yeterince
başarı sağlanamamıştır. Hatta öyle garip durumlar
yaşamışızdır ki burada hiçbir partisi olmayan, sadece
kendisi olan bir milletvekiline dahi hükûmet kurma görevi verilmek zorunda
kalınmıştır. O
bakımdan, elbette ülkemizde istikrar bir ihtiyaçtır. Ancak
istikrarı bozan başka faktörler de vardır. Özellikle siyasi
partilerin sık sık kapatılması, gerçekten,
istikrarsızlığı doğuran temel unsurlardan bir
tanesidir. Siyasi görüşlerini pek benimsemem ama bir eski siyasetçinin
lafı vardır: Eğer siz Hacı Bozan baklavalarını
on senede bir kapatırsanız Hacı Bozan baklavaları baklava
yapmayı unutur. der. Gerçekten de siyasi partileri on senede bir
kapatırsanız değişik vesilelerle, siyasi partiler siyaset
üretemez duruma gelirler.
Değerli arkadaşlar,
bundan kısa bir süre önce siyasi partilerin kapatılmasını
kısmen önleyecek bir düzenlemeyi bu Mecliste getirdik ancak maalesef, AK
PARTİnin dışında, bu hükme yeterli destek sağlanamadığından
dolayı bu hüküm yasalaşamamıştı.
Değerli arkadaşlar,
burada önerilen yüzde 7 barajı da aslında yüksek bir barajdır.
Yüzde 7 yüzde 5e göre yüksektir, yüzde 5 belirlesek yüzde 1e göre yüksektir.
O bakımdan AK PARTİnin öteden beri önerdiği bir sistem
vardır, tamamen yüzde 1 de olmasın ancak herkesi de temsilen,
temsilde adalet ilkesini hayata geçirebilecek bir önerimiz vardı, o da
Türkiye milletvekilliğidir. 550 milletvekilinden 100 milletvekilinin
Türkiye milletvekili olarak ayrılması ve buna göre seçilmesi
noktasında görüşlerimiz vardı ancak AK PARTİnin
dışında bu görüşleri benimseyen maalesef başka siyasi
parti olmadığından bunlar hayata geçirilemedi. Yoksa AK
PARTİ yüzde 10 barajını korumak istiyor. şeklindeki
iddialar kesinlikle doğru değildir.
Değerli arkadaşlar,
elbette demokrasilerde belki de demokratik hakların en kutsalı oy
kullanma hakkıdır. İşte önümüzde bir referandum var.
Milletimiz referanduma kilitlendi. İstiyoruz ki milletimiz rahatça,
özgürce sandığa gidebilsin ve sandıkta oyunu, reyini kullanabilsin.
O bakımdan oy kullanma hakkını engellemeye yönelik her hareket
memleketimizde milletimiz açısından antidemokratik bir hareket
olarak, tavır olarak algılanacaktır.
Değerli arkadaşlar,
AK PARTİ döneminde seçim kanunlarımızda, Milletvekili Seçim
Kanununda gerçekten ciddi değişiklikler
yapılmıştır. Daha bundan birkaç ay önce diğer
partilerimizin de, diğer gruplarımızın da desteğiyle
Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanunda ciddi değişiklikler
yaptık. Bunlardan birkaçını saymak gerekirse: YSKda siyasi
partilerin temsilcilerinin bulundurulmasına ilişkin bir düzenleme
getirdik. Bu, devrim niteliğinde bir düzenlemeydi. Siyasi partilerimizin
Yüksek Seçim Kurulunda niye temsilcilerimiz yok. şeklinde haklı bir
serzenişleri vardı. Şu anda temsilcilerin bulundurulmasına
ilişkin bir düzenlemeyi seçim kanunlarımıza koymuş
bulunmaktayız. Yine YSKya seçim zamanında birtakım veriler
akıyor, bu verilerin sağlıklı akıp akmadığı
noktasında değişik partilerin yine sitemleri vardı,
endişeleri vardı. Bunu da giderecek bir hüküm koyduk. Artık
YSKya sandık sonuçları gelirken aynı anda siyasi partilerimize
de eş zamanlı olarak bu sonuçlar gelecektir.
Propaganda
imkânlarını artıran yeni birtakım düzenlemeler getirdik.
Açık yerlerde, güneşin batmasıyla birlikte propaganda
imkânı ortadan kalkıyordu. Bundan sonra açık yerlerde toplu,
sözlü olarak, güneşin batımından iki saat sonraya kadar
propaganda yapılma imkânı getirilmiştir.
Yine, seçim bürolarıyla
ilgili bir düzenleme yoktu. Seçim bürolarının Seçim Kanununa girmesi
ve denetimi, düzeni tekrar sağlanmıştır.
İnternet yoluyla
propaganda yapma imkânı getirilmiştir. Sayın İnce,
muhtemelen, bunu iyi kullanacaktır.
Siyasi partiler ve adaylar
yapacakları propagandalarda, Türkçe esas olmak üzere, yine
vatandaşların anlayabileceği bir dilde de propaganda
yapabileceklerdir. Bu da getirdiğimiz önemli değişikliklerden
bir tanesidir.
İlan ve reklam yerlerin
dışında, afiş, poster, bayrak gibi şeyler asmak
artık yasak olacaktır. Çevre kirliliği açısından da bu
son derece önemli bir değişikliktir.
Değerli arkadaşlar,
yine, bakın, geçenlerde Irakta seçim oldu. Orada şeffaf
sandıkları gördük, oy kabinlerinin ne kadar modern
yapıldığını gördük. Yıllardan beri
sandıkların, seçim araç ve gereçlerin değişmesi
noktasında telkinler olduğu hâlde bu konuda adım
atılmamıştır. Ancak, bunu kanuna koyarak artık oy
sandıklarının şeffaf olacağı konusunda, oy
kabinlerinin yine modern bir şekilde, gizliliği esas alacak şekilde
düzenlenmesi, zarfların büyümesi, oy pusulularının şeklinin
değiştirilmesi ve her siyasi parti ambleminin orijinal şekilde
oraya basılması konusunda düzenlemeler getirdik. Gerçekten, bunlar da
devrim niteliğinde birtakım düzenlemelerdir.
Seçim güvenliğinin
temini açısından da önemli düzenlemeler getirdik.
Halkımızın sandığa yansıyan iradesinin
olduğu gibi sonuçlara da yansıması açısından önemli
değişiklikler getirdik. Sandık alanı, sandık çevresi,
bina sorumlusu bunlardan bir kaçıdır. Sandık alanında veya
sandık çevresinde milletimizin iradesini engelleyecek hareketlerde bulunanlara
ciddi yaptırımlar ve cezalar getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
bu bakımdan, eğer ilerdeki günlerde barajla ilgili bir komisyon
kurulur ve Türkiye milletvekilliği konusunda değişik
birtakım fikirler ileri atılabilir ve bunlar
değerlendirilebilirse elbette gündeme gelebilir ama şimdilik istikrar
açısından bu durumun muhafazasından yana olduğumuzu
bildiriyor ve Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisine
karşı olduğumuzu bildiriyor, tekrar saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Üstün.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı.)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunacağım ancak önce bir yoklama talebi var.
Sayın İnce,
Sayın Anadol, Sayın Özyürek, Sayın Koçal, Sayın
Aydoğan, Sayın Keleş, Sayın Tan, Sayın Selvi,
Sayın Küçük, Sayın Güner, Sayın Ersin, Sayın
Akıncı, Sayın Çöllü, Sayın Pazarcı, Sayın
Yıldız, Sayın Özbolat, Sayın İçli, Sayın Öztürk,
Sayın Günday, Sayın Hacaloğlu, Sayın Tamaylıgil ve
Sayın Serter.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Barış
ve Demokrasi Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- (10/79, 10/291) esas numaralı Meclis
Araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Tarih: 13.07.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun
13.07.2010 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/79,
10/291 esas numaralı, "Fındık tarımı ve piyasasındaki
sorunların araştırılarak ürünün verimli
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 13.07.2010 Salı günkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin lehinde söz isteyen Murat Özkan, Giresun
Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkan.
(MHP sıralarından alkışlar)
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi
hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce
hepinizi en derin duygularımla, en kalbî duygularımla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
11 Aralık 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine fındık
sorunlarının araştırılmasıyla ilgili bir Meclis
araştırma önergesi vermiş bulunuyorduk Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak. Maalesef, bu önergemiz şimdiye kadar gündeme
alınmadığı için biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, grup
önerisi olarak Meclis gündemine taşımak durumunda kaldık.
Keşke gönül isterdi ki fındık gibi millî bir ürünün
sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının bulunulması için, Meclisin, bizim verdiğimiz
önergeye iki buçuk ay içerisinde çözüm bulmasıydı.
Şimdi, fındık
nedir, öncelikle niye fındığı biz gündeme aldık? Değerli
arkadaşlar, fındık, Türkiye'nin millî tarım ürünlerinden
bir tanesidir, ayrıca, tarımsal ihracatımızın da
lokomotifidir. Fındık bu kadar önemli bir ürün olmasına
rağmen fındık sektörünün tüm tarafları, gerek üreticisi
gerek işleyeni gerekse ihracatçısı, hepsi dertli. Kim dertli
değil? Sadece ve sadece, fındık ithalatı yapan yabancı
firmalar dertli değil.
Değerli milletvekilleri,
yüz yıldır fındık ihracatını yapan
insanların yurt dışındaki fındık ihraç
ettiği yani ithalatçılarla iş birliği içerisinde oldukları
BAŞKAN Sayın
Özkan, bir saniye.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda büyük bir uğultu var. Lütfen sessiz olalım.
Buyurun Sayın Özkan.
MURAT ÖZKAN (Devamla)
Tabii, buradan Karadenizli fındık üreticilerine de seslenmek
istiyorum. Büyük grubun, iktidar grubunun, fındıkla ilgili konu
gündeme geldiğinde ne kadar ilgisiz olduğunu görüyoruz.
İşte, fındık
Milletvekillerinin bazısı Karadeniz
yöresinden. Bakıyorsunuz, telefonla konuşuyor, birisi bilmem neyle
konuşuyor, Ee, bu Milletvekili ne diyor fındıkla ilgili acaba,
dinleyelim, bu halkımızın sorunları var mı yok mu, bu
sorunlara nasıl çare bulalım
Burası çare üretme
mercisi olması lazım. Halkımız, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden çare bekliyor ama üzülerek belirtiyorum ki herkes kendi âleminde, hiç
kimse fındık üreticisinin derdini, sorunlarını
-bırakın çözüm bulmayı- dinleme zahmetinde bile bulunmuyor,
birisi de yan dönüyor. İşte böyle devam ediyor hayat. Ama buna
üzülüyoruz. Uyarılarımız cevap buldu, sağ ol; bizi dinleme
lütfunda bazıları bulunmaya başladı.
Değerli arkadaşlar,
dediğimiz gibi, fındık üreticisinin durumu ne oldu? AKP iktidara
geldikten sonra, son sekiz yıldır fındık üreticisi maalesef
sahipsiz kaldı. İlk önce fındık için FİSKOBİRLİKi
ele geçirmek istediler. Hatta bir Dışişleri Bakanı bile bu
konuya müdahil oldu, gitti, Fındığı nasıl ele
geçiririz? noktasında kulisler yaptı milletvekilleriyle birlikte;
FİSKOBİRLİKi bize verin size destek verelim. gibi
pazarlıklara girişti gizli kapılar ardında ama gizli
kalmadı. İşte, iletişim imkânlarının,
telekomünikasyonun gelişmesiyle bunları televizyonlarda üzülerek,
utanarak, yüzümüz kızararak maalesef izlemek durumunda kaldık.
FİSKOBİRLİKin
yönetimi bir siyasi partiye angaje olsa ne olurdu, olmasa ne olurdu? Velev ki,
bugün, bir siyasi partinin kontrolünde, AKP ilçe başkanı, Karasu
İlçe Başkanı FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu
Ama
kendisi FİSKOBİRLİKi tasfiye etmekle görevli bir memur gibi
çalışmaktadır. FİSKOBİRLİKin tasfiyesinden
kimler faydalanıyor? Orayı iyice incelemek lazım. İşte
bizim araştırma önergelerimizden birisi buydu,
FİSKOBİRLİKin tasfiyesi ne olabilirdi?
Şimdi, değerli
arkadaşlar, tabii, bu başka bir konu. Fındık
piyasasıyla ilgili FİSKOBİRLİKi devre dışı
bıraktıktan sonra Hükûmet TMOyu devreye soktu ve
FİSKOBİRLİKle birlikte otuz yıllık destekten daha
fazla bir para harcayarak -yani FİSKOBİRLİKe kızdı,
yönetim bizde değil dedi, pire için yorganı yaktı- 1,5 milyar
dolarlık, 1 milyar 400 milyon dolarlık bir kaynağı heba
etti. TMOya fındığı aldırdı. Şimdi, TMO bu
fındığı kilo kilo Kızılay Meydanında,
Kızılayda satmaya çalışıyor. Bu da başka bir
dramatik durum, başka bir yanlış.
Daha sonra,
Fındıktan TMOyu da çıkartalım. Dedi, alan bazlı
desteğe geçti. Alan bazlı desteğin üç yıl süreceğini
ifade etti. Fakat alan bazlı desteği nerede ödüyor? Bir yıl
geriden takip ediyor. Değerli arkadaşlar, bir yıl sonra bu
desteği verdiğiniz zaman üreticinin hiçbir faydası olmamakta.
Şu anda üretici bir ay sonra fındığı toplamak için
bahçeye girecek. Bir ay sonra fındık toplanacak ve bizim de serbest
piyasa mantığına bırakılan
Ki, parantez içerisinde
şunu ifade edeyim: Tarımsal ürünler asla ve asla dünyanın hiçbir
yerinde, hiçbir iktisadi modelde serbest piyasaya bırakılmaz çünkü tarımsal
piyasaların olduğu piyasa türüne biz aksak rekabet piyasası
deriz. Bazı arkadaşlarım tebessüm ediyor ama tabii aksak
piyasasının ne olduğunu bilmiyor, biraz Googlea girse belki
oradan öğrenecek. Ama maalesef aksak piyasalar, serbest piyasaların
olmadığı, mutlaka bir desteğinin, destekçisinin olması
gerektiği piyasalardır; bunlardan birisi de fındık
piyasası. Devlet burada olmazsa olmaz bir kurum hâlinde üreticiyi korumak
ve kollamak, serbest piyasanın mantığına bırakmamak
durumundadır. Şu anda fındık üreticisi borçlu durumda.
Fındık üreticisi yıl sonuna sezon itibarıyla gelmiş
durumda, parasını tüketmiş, fındığı bir an
önce toplayıp fındık simsarlarının, alivrecilerin
eline vermek mecburiyetinde.
Hükümet diyor ki: Efendim,
fındığı hemen vermeyin, peyderpey piyasaya sürün, biz size
bunu öneriyoruz. diyor. Kardeşim, bunu öneriyorsunuz madem o zaman alan
desteğini yani fındığa verdiğiniz dönüm
başına, dekar başına 150 lirayı bari şu anda
ödemeye başlayın. Her şeyiniz hazır, bir düğmeye
basmanız yeterli. Eylül ayına kadar çok rahatlıkla 2010
yılı desteğini ödeyebilirsiniz. Adı üzerinde, 2010
yılı desteği 2010de ödenmeli. 2009 yılı
desteğini 2010da ödemek vatandaşa bir sene takmak anlamına
gelir değerli arkadaşlar. Sizin -hani bir sürü tüccar milletvekili
arkadaşımız var- alacaklarınızı bir sene öteleseler
ne yaparsınız? Muhtemelen itiraz edersiniz ama devlet şu anda
vatandaşın alacağını, hak ettiği desteği bir
sene öteliyor. Ötelerken bu kimin çıkarına oluyor? Maalesef, bu,
alıcıların çıkarına oluyor.
Değerli arkadaşlar,
ürünü, üreticiyi desteklemeyen bir model olabilir mi? Bunun adı ne biçim
bir destek? Şu anda verilen destek, üreticinin ürettiği ürünü daha
ucuza satabilmesi için yapılan bir destektir. Yani bundan kim istifade
ediyor? İthalatçı. Kim ithalatçı? Alman, İtalyan,
Polonyalı kişiler. İnanın, Türk ihracatçısı bile
bundan istifade edemiyor. Peki, ne yapmak lazım?
Değerli arkadaşlar,
mart ayında Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu konuda önerilerimizi
kamuoyuna açıkladık ve fındıkla ilgili bir projeyi Türk
kamuoyunun, fındık üreticisinin önüne koyduk. Temel sorun
fındıkta tespit ettiğimiz, sermaye sıkıntısı
yani fındık toplayanların, alanların yeterli
parasının olmaması. Bir yıl içerisinde dönüp
fındığın işlenebilmesi için aşağı
yukarı 1 milyar dolarlık bir nakde ihtiyaç var ki takdir edersiniz,
bu nakit Türkiyede hiçbir sektörde kolay kolay bulunamayan bir nakittir. Bu
nakit maalesef alivrecilere Batılı unsurlar tarafından
gönderilmekte. Batılılar bu parayı verip istedikleri fiyattan
ürünü almak istemektedir. Şu anda yapılan destekleme modeli de
Batılıların ekmeğine çikolata sürmekten öteye geçmiyor. Bu
çikolatayı da daha ucuza sürmenin yollarını
Eskiden yağ
sürüyorlardı ama AKP gelince bu yağı da daha kaliteli hâle
getirip lezzetlendirdiler, fındığı da kattılar,
çikolata sürdürüyorlar.
Değerli arkadaşlar,
bu teşvik modeli Batılının çocuklarını daha
gürbüz, Batının insanını daha mutlu hâle getirir.
Biliyorsunuz, çikolatada aynı zamanda endorfin var, adamlar sayenizde
biraz daha mutlu olmanın peşine düştüler.
Biraz, Avrupalıları
mutlu etmek yerine, size oy veren insanları mutlu edin değerli
arkadaşlar. Onların da mutluluğa, onların da geleceğe
umutla bakmaya ihtiyacı var. Politikalarınızı Batıya
yaranmak ve Batılıyı mutlu etmek, Batılı zenginleri
biraz daha zengin etmek yerinden, düşüncesinden vazgeçerek Türk milletinin
çıkarlarına uygun bir hâle getirmenizi sizlere hararetle ve
şiddetle tavsiye ediyorum. Şu anda fındık üreticisinin
borcunu bekleyen...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Özkan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MURAT ÖZKAN (Devamla) -
camcısı, gözlükçüsü, ayakkabıcısı, esnafı,
fırıncısı, gelmiş burada bizleri dinliyor. Bir an
önce destekler verilsin, biz paramızı alalım, borcumuz ödensin.
diyor çiftçi ve ürünümüzü, fındık fiyatları, madem serbest
piyasaya aksak maksak da olsa bıraktınız, serbest piyasada bir
müddet yükseldikten sonra satayım istiyor.
Değerli arkadaşlar,
fındığın olmazsa olmaz koşulu devlet desteği
olmak zorunda, bu millî bir üründür. Devlet desteği olması için,
biraz önce söylediğim gibi Milliyetçi Hareket Partisi mart ayında
kamuoyuna açıklamıştır projesini ve bu projeyle bir
fındık değerlendirme kurulunun acilen kurulması
istenmiştir. İnşallah bir sonraki seçimde, Milliyetçi Hareket
Partisinin iktidarında fındık değerlendirme kurulu
kurularak tüm diğer tarım ürünlerinde üreten insanı destekleyen
politikalarımızla birlikte fındık üreticisini de bu
mağduriyetten, AKP zulmünden kurtaracağız.
Bu vesileyle, hepinizi tekrar
saygı, sevgiyle selamlıyorum. Fındık üreticilerimize
hayırlı hasatlar diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Enver Yılmaz, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENVER YILMAZ (Ordu) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin
fındıkla ilgili grup önerisi aleyhine şahsım adına söz
almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Önergeyi yakından
inceledim, okudum; kürsüden konuşan arkadaşımızı da
dinledim. 2001 yılında biz Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve
Milliyetçi Hareket Partisinden seçimle iktidarı
devraldığımızda o dönemin hükûmeti ve Milliyetçi Hareket
Partisinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığından sorumlu olduğu o
dönemin hükûmeti, fındığa Fiskobirlik vasıtasıyla 1,5
milyon lira o dönemin parasıyla fiyat vermişti. 2002
yılında seçim oldu. Seçimle birlikte 1 milyon 615 bin lira
fındığa fiyat verildi. Sayın Genel
Başkanımız, Ordu ve Giresuna geldiğinde iktidara gelirsek
fındığa 2 milyon liraya tamamlanacak ek fiyat vereceği
açıklamasında bulundu. Biz, 3 Kasım 2002 tarihinde iktidara
geldik, ilave destekleri verdik ve 2002 yılından bu yana
fındık 2 milyon lira üzerinden işleme başlamış oldu.
O tarih itibarıyla
değerli arkadaşlar, 1 milyon 615 bin lirayı esas kabul
ettiğimizde, dolar 1 milyon 680 bin lira,
Bugün itibarıyla böyle
bir önerge olduğunu grubumuz bize bildirdiğinde hem TMOyu hem de
serbest piyasayı araştırdım. Bugün itibarıyla Toprak
Mahsulleri Ofisi 5 milyon 200 bin liradan piyasaya fındık
satıyor, serbest piyasada da fındık 4 milyon 700 bin lira. Dolar
bazında hesap ettiğimizde de serbest piyasa ve TMOnun
fiyatını ortak olarak değerlendirdiğimizde, bugün
itibarıyla fındık dolar karşılığı
olarak 3.350 dolar. Yani biz, 95 sentten fındığı almışız,
bugün itibarıyla 3.350 dolara kadar çıkartmışız. Bu
süre içinde de Tarım Bakanlığımızın İnternet
sitesine ilgili arkadaşlar girdiğimizde şöyle bir
araştırmayı görebilirler: Türkiyede tarım ürünleri içinde
ilk yirmi ürüne baktığımızda, 2002-2010 yılları
arasında fiyatı yüzde 100 artmış hiçbir tarım ürünü
yok, sadece fındık var. Fındık 2002 yılından 2010
yılına kadar, değerli arkadaşlar -Hükûmetimizin son dönemde
yapmış olduğu destekleme hariç söylüyorum- yüzde 300
artmıştır. Dekar başına 150 lira desteği de bu yüzde
300 artışa ilave ettiğimizde 2002-2010 yılları
arasında fındığın reel artışı yüzde
340tır.
Dolayısıyla,
Hükûmetimize 95 sentlerden fındığı bırakan iradenin, o
dönem hükûmetinin, hükûmetlerinin bugün fındık
karşısında, özellikle haziran ve temmuz ayları
yaklaştığında ve ağustos ayı, yirmi-yirmi
beş gün sonra fındık mahsulünün toplanmaya
başlanacağı süre dikkate alındığında bu
kürsülerden her yıl biz aynı konuşmaları dinlemekteyiz.
Özellikle konuşan arkadaşlarımızın Karadeniz Bölgesi
milletvekilleri olaya sahip çıkmıyor, kimisi telefonla
konuşuyor, kimisi şunu yapıyor, bunu yapıyor. diyen
arkadaşlarımızın önergesinin altındaki
fındık üreten il milletvekillerine baktığımızda
da, önergeyi veren siyasi partinin il milletvekillerine
baktığımızda da, maalesef, 1 milletvekilinin
imzasının olduğunu gördük.
Dolayısıyla, biz,
siyasi irade olarak, Hükûmet olarak, 2002 yılından itibaren çok
istikrarlı bir şekilde, fındık ürünümüzü, Karadeniz
Bölgesini, illerimizi mağdur etmeyecek uygulamaları,
organizasyonları sonuna kadar yaptık. 2003, 2004 ve 2005
yıllarında değerli arkadaşlar, o dönemin
FİSKOBİRLİK yönetimine ki, bugünkü fındığın
ana sorununu teşkil eden aşırı fiyat
artışının, rekolte düşüklüğü dikkate
alındığında ortaya çıkan aşırı fiyat
artışının müsebbibi olan FİSKOBİRLİK
yöneticilerine geçen dönem milletvekilli arkadaşlarımızla beraber
gittik, konuştuk. Dünyanın hiçbir yerinde, bir ürün aniden 1 liradan
3 liraya, 3 liradan 5 liraya, 5 liradan 7 liraya çıkmaz. Bunun serbest
piyasa koşulları dikkate alındığında daha rantabl
bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bu yıl
FİSKOBİRLİK olarak siz fındığa 7 milyon fiyat
verdiğinizde önümüzdeki süreci de dikkate almanız gerekiyor. diye
defalarca uyardık.
Tabii, konuşan
arkadaşlarımız, FİSKOBİRLİKin siyasi bir
iradenin ürünü olduğu noktasında biraz önce de vurgu yaptılar. O
dönemin FİSKOBİRLİK yöneticileri,
bakıldığında -isim vermek istemiyorum- 2 tanesi,
farklı siyasi partilerin milletvekili listelerinden fındık
üreticilerinin karşısına aday adayı olmak suretiyle
çıktı fakat milletimiz kendilerine ve partilerine o dönem
itibarıyla hiçbir teveccüh de göstermemiş oldular.
Biz geçtiğimiz yıl
itibarıyla Hükûmet olarak fındıkta yeni bir strateji
uyguladık. Bu stratejinin ana gövdesi değerli arkadaşlar, devlet
desteğini devre dışında bırakmak idi. Serbest piyasa
koşulları doğrultusunda fındık kendi
fiyatını kendisi belirlesin. dedik. Geçtiğimiz yıl bu
süreci başarıyla yürüttüğümüz düşüncesindeyim. Zira, geçen
yıl fındığın fiyatı serbest piyasada 3 milyon
liradan açıldı ama 4-4,5 milyon, bugün itibarıyla 4 milyon 700
bin lira gibi bir serbest piyasa fiyatıyla karşı
karşıya. Bu dönemde uyguladığımız
fındık stratejisi neticesinde, değerli arkadaşlar,
Hükûmetimiz 2009, 2010 ve 2011 yıllarında fındık ürününü
dekar başına 150 lira destek vermek suretiyle destekleme kararı
aldı. Geçen yıl itibarıyla tüm fındık üreten illere
toplam ödediğimiz para -eski para deyimiyle söylüyorum- 705 trilyon
liradır. Kendi ilimle ilgili örnek vermek istiyorum: Ordu ilinde geçen
yıl, değerli arkadaşlar, 400 trilyon liralık fındık
ürünü olmuştur. Hükûmetimizin desteklemesiyle birlikte geçen yıl
Hükûmetimiz Ordu ilindeki fındık üreticilerine 340 trilyon lira nakit
desteği vermiştir. Hemşehrilerimizin yoğun teveccühü
olmuştur, bankalarda kuyruklar oluşmuştur, nakit ödeme neticesinde
de piyasada çok ciddi şekilde bir rahatlama oluşmuştur. Sadece
doğrudan gelir desteğinin bitişiyle birlikte
uyguladığımız bu fındık stratejisiyle
fındık ürününe verdiğimiz destekle kalmadık, mazot
desteği de verdik, alternatif ürün desteği veriyoruz, söküm
desteği de veriyoruz.
Tabii, bu yıl için
söylüyorum, değerli arkadaşlar, 2010 yılı için, yirmi-yirmi
beş gün sonra piyasa açılacak. Bu fındık ürününün
mahsulünün toplanmasıyla ilgili süreçte de elbette muhalefetin
birtakım eleştirileri ve tepkileri olacaktır. Zira, biz
fındıkla ilgili bu tepkileri her dönem aldık. Fakat bunun
halkımız karşısında, milletimiz
karşısında karşılığının ne kadar
olduğuna bakmamız lazım. Zira, geçen yıl ve ondan önceki yıl
uygulanan düzgün politikalar ve geçtiğimiz dönemde, iktidar dönemimizde
uyguladığımız düzgün politikalar neticesinde AK PARTİ
Hükûmetimiz Karadeniz Bölgesinde yüzde 47lerin üzerinde bir oy
almıştır.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Bir defa oldu işte.
ENVER YILMAZ (Devamla)
Benim ilim de Karadeniz Bölgesinin en fazla oy alınan ilidir parti olarak
ve Türkiyede fındık ürününün en fazla üretildiği ildir Ordu
ili. Türkiye fındığının yüzde 40ını Ordu
ili üretmektedir.
Dolayısıyla
fındık politikasındaki tutarlılığımız
ortadadır. Elbette yeni uyguladığımız stratejinin
birtakım eksiklikleri olabilir değerli arkadaşlar. Bu
eksikliklerin tamamlanması adına TOBBun Hükûmetimizle uyumlu bir
şekilde yapacağı lisanslı depoculuk konusundaki
çalışmaların bir an önce hızlandırılması
lazım. Zira, bu yılki rekoltenin de 600 bin ton civarında
olması bekleniyor. Zaten iç tüketimin 100 bin ton, ihracatın da 500
bin ton olduğu dikkate alındığında fındıkta
Türkiyedeki arz-talep dengesi bu yıl itibarıyla fındık
üreticilerine çok ciddi sıkıntı oluşturmayacaktır.
Hükûmetimiz fındık
üreticilerinin her daim yanındadır, yanında olmuştur. Bu
birliktelikle de zaten hemşerilerimizin fındık üreten illerdeki
oy oranları da ortadadır. Bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu önergenin aleyhinde oy kullanacağımı
bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yılmaz.
Önergenin lehinde söz isteyen
Rahmi Güner, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Güner.
(CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin fındık konusunda vermiş olduğu önerge
hakkında konuşmak için söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, fındık Düzce, Sakarya, Zonguldak,
Bartın
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) Kastamonu
RAHMİ GÜNER (Devamla) -
Samsun, Sinop, Ordu, Giresun ve
Trabzon halkının, üreticilerinin hem kendi gıdalarını
hem geçimini sağladıkları bir üründür. Aynı zamanda
şunu belirtmek istiyorum: Karadeniz halkının ve 8 milyon
kişinin geçim kaynağıdır ve şunu da açıkça
söylüyorum: Fındık bu yöre halkının geçim kaynağı
olduğu kadar hem şerefi hem namusudur değerli
arkadaşlarım.
Şunu belirtmek
istiyorum: Fındık politikası madem geçerliydi de değerli
arkadaşlarım, neden Ordu ilinde 250 bin kişi ili terk etti
gitti? Trabzonda neden 200-300 bin nüfus terk etti? Giresun neden boşaldı
değerli arkadaşlarım? Eğer bu ürün halkın gerçek geçim
kaynağıysa, alın terinin, emeğinin
karşılığını alıyorsa neden bu halk ilini
terk edip gidiyor?
Değerli
arkadaşlarım, 2 ton fındık geçmişte bir evi
geçindiriyordu ama bugün 2 ton fındık evi geçindiremiyor.
Karadenizin gençleri çocuklarını, yavuklusunu, annesini ve
babasını bırakıp gurbette ekmek aramaya gittiler. Bu sekiz
sene içinde olan bir olay değerli arkadaşlarım. Bunu çok iyi
bilir değerli arkadaşlarım çünkü fındık toplamaya biz
gençlerimizi bulamıyoruz. Bizim bölgemizde fındık toplamaya
gelenler, Akçaova bölgesine fındık toplamaya gelenler bugün
Güneydoğu, Doğu Anadolu Bölgesinden gelen kişilerdir. Eskiden,
bu iktidar gelmeden, o yörenin gençleri fındıklarını
topluyordu, yeterli genç vardı. Neden oldu bu? Nereye gitti bu gençler?
Değerli arkadaşlarım, hep terk etti gitti.
Fındık, evinin
geçimini temin ediyordu. Sanatkârı, esnafı, dar gelirlisi
fındıktan geçiniyordu, bugün fındıktan geçinmiyor.
Arkadaşlarım bilir, bizim Karadeniz Bölgesinde ağustos ayı
ağalık ayıdır, öyle geçer. Halk fındık
topladıkça, o da değerlendirildikçe gerçekten geçimini temin etmenin,
çoluğunun çocuğunun rızkını temin etmenin en büyük
keyfini yaşamaktaydı.
Bugün fındık o
halka ızdırap vermekte, sahibi yok. Eskiden FİSKOBİRLİK
vardı, kredi veriyordu, gübre veriyordu FİSKOBİRLİK,
aynı zamanda fiyat veriyordu, sahip çıkıyordu, piyasa
oluşturuyordu o halkın kuruluşu FİSKOBİRLİK;
şimdi yok.
Değerli
arkadaşlarım, FİSKOBİRLİK 2005 yılında 6,5
liraya, 7 liraya fındık aldı yani 6,5-7 milyon liraya
fındık aldı. İhraç edilemez. denen fındık o
sene 248 bin ton, Türkiyeye millî gelir getiren bu fındık o zaman 2
milyar dolar girdi sağladı fakat o zaman Sayın Bakan Mehdi Eker şunu
söyledi, dedi ki: At sahibine göre kişner. Bakın, biz böyle
fındık veriyoruz. ama iş tersine döndü, 6,5-7 milyondan
fındık 2-2,5 milyona düştü. Değerli arkadaşlarım,
facia o zaman başladı, FİSKOBİRLİK hedef
alındı. Neden sen 6,5-7 milyon liraya fındık
alırsın? diye FİSKOBİRLİK bitirilme noktasına
getirildi. Peşinden, halkın kuruluşu olan, 240 bin üyeli,
halkın alın terini, emeğini koruyan FİSKOBİRLİK
cezalandırıldı, kredi yolları kesildi, ufak bir borcu da
ödenmedi, teşvik dahi verilmedi devlet tarafından. O zaman ne oldu?
TMO piyasaya girdi. Değerli arkadaşlarım, TMO
fındıktan ne anlar? Deposu yok, alım ekibi yok,
fındıktan anlayan yok ve FİSKOBİRLİKin otuz beş
senede yaptığı zararı devlet bütçesine iki senede
yaptı değerli arkadaşlarım ve şimdi Sayın
Başbakan -FİSKOBİRLİKi bitirdi, TMOyu da bitirdi- Zaten,
TMOnun fındık işinde ne işi vardı? demeye
başladı.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Ne
işi vardı da, niye aldı?
RAHMİ GÜNER (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, TMOyu fındık alımına
sokan kim? Bu iktidar değil mi? Bu Başbakan değil miydi
değerli arkadaşlarım?
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Doğru.
RAHMİ GÜNER (Devamla)
Ama ne oldu sonunda? FİSKOBİRLİKi bitirdin, TMOyu da çektin.
Değerli arkadaşlarım, oyun şimdi başlıyor. Bundan
bir ay önce, dünya kuru yemişçiler toplantısı Çinde
yapıldı, Cüneyt Zapsuun teşvikiyle yapıldı ve
FİSKOBİRLİK, TMO fındık almayacak, Avrupadaki
fındık ithal eden kurumlar, Türkiyeden fındık alan
kuruluşlar, Türkiye'de ihracatçıyı tespit edip onlardan
fındık alacaklar.
Değerli
arkadaşlarım, bir Ordu Valisi vardı, görevden alındı;
Giresun Valisi, Tunceliye sürüldü. Bu 2 vali bir araya geldi, OR-Gİ
Fındık Raporu hazırladılar.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Rapor
yok, kaldırıldı. Yok rapor artık.
RAHMİ GÜNER (Devamla) -
Ben bunlarla görüştüm. Başbakan bunlarla görüşmedi, kovdu
bunları ama kimin raporunu ön plana aldı biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım?
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Zapsunun.
RAHMİ GÜNER (Devamla) -
Swiss Otelde, Avrupadaki fındık komisyoncuları ve Türkiyedeki
fındık komisyoncuları toplandılar, bir hafta yediler,
içtiler, muhabbet yaptılar, otuz dört sayfalık bir rapor sundular,
raporu Başbakana verdiler ve fındıkta bir devrim diye 4 tane
bakan bu rapor doğrultusunda açıklama yaptı değerli
arkadaşlarım. İşte fındık üzerinde oynanan oyun
bu. Geçen sene
Yine aynı oyun devam
ediyor. Bugün, 600-700 bin ton fındık olduğu söyleniyor.
Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye'nin normal arzıdır
çünkü biz her sene 250 bin ton iç fındık ihraç ediyoruz, bunun
karşılığı 500 bin ton kabuklu fındıktır
ve Türkiyede tüketim de 120 bin ton veya 150 bin tondur kabuklu, toplam 650
bin tondur. Kimse bizi kandırmasın. Şimdiden
başlamışlar Efendim, fındık fazla pahalı olursa
badem devreye girer.
Değerli
arkadaşlarım, lütfen söyleyin, bademli çikolata yediniz mi, var
mı piyasada? Var mı arkadaşlar, bademli çikolata var mı?
MURAT ÖZKAN (Giresun) AKP
onu üretmeye niyetli.
OKTAY VURAL (İzmir)
Olsa olsa acı bademli olur.
ENVER YILMAZ (Ordu) Var,
var.
RAHMİ GÜNER (Devamla) -
İşte, değerli arkadaşlarım, piyasada
fındıkla imal edilen çikolata vardır, ben bademli şeye hiç
rast gelmedim.
Fındık fazla para
ettiği zaman da dendi ki: Fındığı çok pahalı
yapıyorsunuz, Avrupa almaz. ve Pirinçten çikolata yapılır.
demeye başladılar.
Değerli
arkadaşlarım, kimseyi kandırmayın, çikolatanın ham
maddesi fındıktır, o fındık da Karadenizde üretilen
sanayi maddesi fındıktır. Fındık millî bir üründür,
fındık hiçbir zaman başka bir ürün değildir. Türkiyeye
ihracatında 13,8 milyar dolar getiren ürün, maalesef, 2 milyar
dolarını, iyi değerlendirirseniz, o üreticinin alın terini,
emeğini verirseniz, Türkiyeye 2 milyar dolar getirir. Ama, siz ne
yaptınız? Ne teşvik verdiniz ne yardım ettiniz ne sahip
çıktınız, 3-4 tane iş birlikçi ihracatçıya fındığı
teslim ettiniz ve onlar fiyat veriyorlar. Bizim o üreticimiz, gurur duymak
lazım esasında, çünkü ürettiği ürünle millî gelire katkıda
bulunuyor ama maalesef, bu üretici, aracının yanına gittiği
zaman, tefecinin yanına gittiği zaman Acaba bana nasıl davranacak,
benim fındığımı nasıl duruma getirecek? diye
maalesef, boynu bükük durmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, esasında, fındık üreticisi millî
kahramandır ama maalesef, bu İktidar onları yok etti.
M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) Fındık kaç lira?
RAHMİ GÜNER (Devamla)
Şimdi, tekrar yine soruyorum: Eğer fındıktan geçimini
sağlıyorsa Ordu halkı, neden 270 bin kişi terk etti gitti
gençlerimiz? Bunu soruyorum. Eğer
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Fındık kaç para şimdi?
ALİ TEMÜR (Giresun)
Fındık kaç lira?
RAHMİ GÜNER (Devamla)
Fındık şu anda 3,5 milyon lira.
BAŞKAN Sayın
Güner, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
RAHMİ GÜNER (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, fındık, şu anda, açık
ve net söylüyorum
ALİ TEMÜR (Giresun)
Kaç lira fındık?
RAHMİ GÜNER (Devamla)
Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelsin, 7 milyondan aşağı
değil! 7 milyondan aşağı değil! (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Siz, alın terine,
emeğe saygılı değilsiniz. Satılmadı mı
fındık 7 milyondan? Satılmadı mı fındık 6,5
milyondan? 248 bin ton ihraç edildi, Avrupa almadı mı Allah
aşkına, endekslere bakın. Neden buna inanmıyorsunuz
değerli arkadaşlarım, buna inanın. O halkı
ağlatmayın, fındık üreticilerini ağlatmayın,
onların alın terini, emeğini verin. Verin ki onlar da insanca
yaşama hakkına sahip olsun. Burada neyi savunuyorsunuz siz?
İhracatçıları mı savunuyorsunuz, iş birlikçiyi? Neden
FİSKOBİRLİKi kaldırıyorsunuz? Neden iş
birlikçileri, İtalyanın Ferrariyi, Almanyanın
ihracatçılarını teşvik edip onlara
kazandırıyorsunuz? Neden halkınıza
kazandırmıyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, bunun inşallah iktidara geldiğimizde biz en
iyisini yapacağız ve iktidara da geleceğiz.
Genel Kurula saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Güner, teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Ali Temür, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Temür. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ TEMÜR (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli dostlar, biz AK
PARTİ hükûmetleri olarak her zaman fındık üreticisinin
yanında olduk, zor zamanında, sevinçli zamanında,
sıkıntılı zamanında.
KAMER GENÇ (Tunceli) Seçim
zamanında, seçim, seçim
ALİ TEMÜR (Devamla) Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım ve kendilerine sormak
gerekir: 4572 sayılı Kanunu hatırlıyorlar mı? Bu
Kanun ne zaman çıkarıldı değerli arkadaşlar?
MURAT ÖZKAN (Giresun) Kanun
çıktı da kötü uyguladınız, kötü.
ALİ TEMÜR (Devamla)
Biraz önce konuşmacılar Başbakanımın
FİSKOBİRLİKi batırdığını, vesaire
vesaire, desteksiz atıyorlar.
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Beceriksizce uyguladınız.
ALİ TEMÜR (Devamla)
Desteksiz atmayacaksınız.
SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) Altı aydır maaş alamıyorlar.
ALİ TEMÜR (Devamla)
4572 sayılı Kanun sizin zamanınızda
çıkarıldı değerli arkadaşlar. (MHP
sıralarından gürültüler)
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Beğenmiyordun, niye değiştirmedin kardeşim?
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Niye değiştirmediniz?
ALİ TEMÜR (Devamla)
Dinleyeceksiniz, dinleyeceksiniz. Biz sizi dinledik Murat Bey, lütfen dinleyin.
Bakın
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Sayın Temür, dinlerim ben seni.
Niye
değiştirmediniz?
ALİ TEMÜR (Devamla)
Dinle, dinle.
Bakın
MURAT ÖZKAN (Giresun) Niye?
Kanun değiştirmek için yok musunuz burada?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
ALİ TEMÜR (Devamla) Bu
Kanun ne ifade ediyordu?
MURAT ÖZKAN (Giresun) Geç
bunları, geç.
ALİ TEMÜR (Devamla)
Türkiyedeki on yedi tane kooperatifin yeniden yapılandırılması
ve yeniden yapılandırılması biten kooperatiflerin kapsam
dışına çıkarılması
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Konuşmanın başlangıcı yanlış Ali.
ALİ TEMÜR (Devamla)
bu kooperatiflerin borçlarının yapılandırılması
ve arkasından artık devletle, hükûmetle birliklerin
alakasının kalmaması.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Kötü
bir kanun muydu Ali Bey bu?
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Aliciğim değiştirme gücüne sahipsiniz, niye
değiştirmediniz?
BAŞKAN Sayın
Özkan, lütfen
ALİ TEMÜR (Devamla)
Şimdi, bu Kanun çıktıktan sonra biz 2003 yılında, 3
Kasımdan sonra
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Konuşamadın, boş ver, geç, otur ya.
ALİ TEMÜR (Devamla) 3
Kasım 2002de iktidara gelmeden önce Giresunda Sayın
Başbakanımız bir konuşma yaptı. Biz kendilerine ifade
ettik ve dedik ki: Bizden önceki dönemlerde partiler gerekli fiyatı
veremediler.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Satarsınız diye korktuk o zaman, satarsınız diye.
ALİ TEMÜR (Devamla)
Şu anda 1.650 lira -o zaman 1
milyon 650 bin lira- resmî fiyat. Sayın Başbakanım, Genel
Başkanım, mutlaka bunun 2 milyona tamamlanması lazım
vatandaşın mağdur olmaması açısından.
Şükürler olsun, iktidara geldik,
gelir gelmez de bölge milletvekilleri olarak bu olayı,
Başbakanımın taahhüdünü takip ettik ve dönüm başına 25
lira olmak üzere yaklaşık 100 trilyon -o zamanın parasıyla-
üreticiye ödedik. Cumhuriyet tarihinde ilktir bu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MURAT ÖZKAN (Giresun) Ya,
don parasının üzerine yattınız! Niye don
parasının üzerine yattınız?
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Devam ediyor
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Yalan,
yalan!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Değerli dostlar, devam ediyor
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Yalan!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Yalansa kayıtlara bak! Yalansa kayıtlara bak!
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Yalan
söylüyorsun! FİSKOBİRLİK ödedi parayı.
ALİ TEMÜR (Devamla)
Arkasından -devam ediyoruz- 4572 sayılı Kanun gereğince
MURAT ÖZKAN (Giresun) Don
parasını bile ödemedi! Bırak ya!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
2004 yılında don afeti oldu, 2090 sayılı Kanuna göre
gerekli çalışmaları yaptık, incelemeleri yaptık ve
vatandaşımızın mağdur olmaması için gerekli
çalışmayı ortaya koyduk.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Don
parasının üzerine yattınız!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Bakınız, bu çerçevede, değerli dostlar, yaklaşık
135.236 tane üreticimize 2004 yılında 44 milyon, 2007
yılında 43 milyon, 2008 yılında 20 milyon, 2009
yılında 20 milyon olmak üzere toplam 128 milyon desteği biz
verdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
Kalanı nerede? Kalan para nerede, kalan?
ALİ TEMÜR (Devamla)
Arkasından -devam ediyoruz- FİSKOBİRLİK yanlış
yönetimlerle, yanlış fındık politikalarıyla duvara
tosladı, krizi yönetemez oldu.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Ya,
FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanı ilçe
başkanı, AKP ilçe başkanı!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Biz bu konuyu Başbakanımıza illettik. Ben, bu Meclisin
huzurunda, halkımın huzurunda Sayın Başbakanıma
fındık üreticisi adına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Niye? Başka bir çıkış
yolu yokken, kanuni düzenlemeler yapıldı ve Toprak Mahsulleri Ofisi
fındık almaya yetkilendirildi.
Bakın şimdi
bilgilere
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Niye
vazgeçti?
MURAT ÖZKAN (Giresun) Niye
vazgeçti?
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Allahtan korkmak lazım değerli dostlar.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Biz korkarız Allahtan. Allah korkusu var bizde, sizde yok!
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Erdemli olmak lazım, ona da inanıyorum. Allahtan da korkuyoruz.
ALİ TEMÜR (Devamla)
Bakınız, 2006 yılında 162 bin ton, 2007 yılında
95 bin ton ve FİSKOBİRLİKten 67.373 ton. Sadece üreticiden
almıyoruz, o zaman yaptığımız anlaşma
gereği, FİSKOBİRLİKin aldığı
fındıkları da TMOya aldırdık ve toplam 163 bin ton
fındık aldık 2007 yılında.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Devleti ne kadar zarara uğrattınız?
ALİ TEMÜR (Devamla)
2008 yılına geliyoruz değerli dostlar -buna dikkat edelim-
cumhuriyet tarihinin rekorunu kırıyoruz.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Devleti ne kadar zarar uğrattınız?
ALİ TEMÜR (Devamla)
Cumhuriyet tarihinde, söyleyin bana biliyorsanız
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Söyledik dinlemedin.
ALİ TEMÜR (Devamla)
ne zaman devlet ilk defa 100 bin tonun üzerinde arz fazlası
fındığı aldı?
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sizin
başarısızlığınıza başarı diye
bakıyorsunuz.
ALİ TEMÜR (Devamla)
366 bin, toplam 368 bin ton 2008 yılında TMO fındık
aldı, parasını tıkır tıkır peşin olarak
ödedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT ÖZKAN (Giresun) Kimin
parasını ödediniz?
ALİ TEMÜR (Devamla)
Evet
Evet
Efendim Başbakan
anlaşma yapmış, raporu bilmem ne yapmış
Ayıptır ayıp, ayıptır.
RAHMİ GÜNER (Ordu) TMO
şimdi nerede? Şimdi nerede?
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Siyasetçi biraz daha erdemli, biraz daha adam olmalı ya!
ALİ TEMÜR (Devamla) Ve
bundan sonra da Hükûmetimiz, Başbakanımız fındık
üreticisinin yanında olacak.
Bakınız dedik ki:
Üç yıl boyunca yeniden yapılanma yapıyoruz, üç yıl boyunca
dönümüne 150 lira olmak üzere fındığa destek veriyoruz. Mart
ayı sonu itibarıyla değerli dostlar -yine bilgilerimi sizlere
aktarıyorum- bakınız bu çerçevede ne yaptık?
MURAT ÖZKAN (Giresun) Bak
bak belki bulursun, ara ara.
ALİ TEMÜR (Devamla)
Evet, arayacağım ve bulacağım ve sizler bu konuda mahcup olacaksınız.
Toplam 637 milyon,
değerli dostlar, mart ayı sonu itibarıyla alan bazlı prim
ödemeleri yapıldı, evet...
MURAT ÖZKAN (Giresun) Hadi, 2010u da yap. Sayın Temür, hadi
söz ver 2010u da öde. Bir sene geciktirme.
ALİ TEMÜR (Devamla) Ve
bu konuda ben şunu açık olarak
söylüyorum değerli dostlar -halkımızla beraberdik o dönemlerde-
bunun siyaseteni yapanlar, politikasını yapanlar
FİSKOBİRLİKi batırıp AK PARTİye mal edenler
karşısında vatandaşımızın bir tanesi aynen
şunu söyledi
RAHMİ GÜNER (Ordu)
FİSKOBİRLİK yönetimi AK PARTİli şimdi.
ALİ TEMÜR (Devamla)
dedi ki: Fındık o dönemde 95 sent. Şu anda fındık kaç
lira beyefendi? Sayın Vekilim, şu anda fındık kaç lira?
RAHMİ GÜNER (Ordu) AK
PARTİli değil mi?
BAŞKAN Sayın
Temür, lütfen
Sayın Temür, lütfen
ALİ TEMÜR (Devamla)
Evet, şu anda fındık 5.200 lira civarında, 5,2 Türk
lirası. 92 sent nere, 3,5 dolar nere? Ve bu konuda değerli dostlar,
aynı çalışmalarımız devam ediyor,
vatandaşımız artık kül yutmuyor ve bu tartışmalar
yapılırken bir kahvehanede sohbet ediyoruz -işte
eleştiriler var, sıkıntılar var, yorumlar var-
vatandaşın bir tanesi kalktı dedi ki: Sayın Vekilim, sen
arkadaşların demesine bakma, ben 1 ton fındıkla bir
televizyon alamıyordum 2002 yılında. Şimdi 1 ton
fındığı satıyorum, yaklaşık 5 milyar lira
yapıyor, 5 bin lira yapıyor
RAHMİ GÜNER (Ordu)
Yapma ya!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Çocuğumu evlendirirken hem televizyon alıyorum hem buzdolabı
alıyorum, çamaşır makinesi alıyorum, bulaşık
makinesi alıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Sen hesap bilmiyorsun, belli!
OKTAY VURAL (İzmir)
Yedi yıldızlı otelde tatil yapıyordur Allah bilir!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Zorunuza mı gitti, zorunuza mı gitti?
Evet, değerli dostlar,
bu konuda, biz, yeniden yapılanma çerçevesinde taban araziden
fındığı söktüreceğiz. 750 rakımın üzerindeki
prim ödemelerinin sıkıntısını da giderdik. Bu
bölgedeki hemşehrilerimize de prim ödemesini yapıyoruz ve Allah izin
verirse bundan sonraki iki yıl içerisinde de bu 637 milyon
fındık üreticimize ödenecek.
Biz AK PARTİ olarak
açık ve net söyleyelim -bunu herkes biliyor- her zaman fındık
üreticisinin yanında olduk, bundan sonra da onların yanında
olacağımızı ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin
aleyhinde olduğumu, ret oyu vereceğimi ifade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Temür.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Sen hesap bilmiyorsun Sayın Vekil, hesap
Ben de sana anlatayım
hesabı
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Yunusoğlu,
Sayın Özkan, Sayın Yalçın, Sayın Aydın, Sayın
Vural ve Sayın Serdaroğlunun söz talepleri var.
Sadece Sayın Vurala söz
vereceğim. Gerekçesi de şu: Milliyetçi Hareket Partisi
MURAT ÖZKAN (Giresun) Öneri
benimdi, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Özkan, bir açıklamayı dinleyin.
Milliyetçi Hareket Partisi,
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre grup önerisi getirdi. İç Tüzükün
60ıncı maddesine göre
OKTAY VURAL (İzmir)
Bölge milletvekillerinden Rıdvan Yalçın Beye verirseniz daha uygun
olur.
BAŞKAN Sayın
Vural, o zaman, ben, sadece Grup Başkan Vekili olarak size vereceğim
OKTAY VURAL (İzmir) -
Efendim, Rıdvan Yalçın Beye veriniz müsaadenizle
BAŞKAN Sadece o zaman
bir kişiye veririm çünkü böyle bir usul yok.
Buyurun Sayın
Yalçın.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçının, MHP grup
önerisine ilişkin açıklaması
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Burada iktidar partisi
milletvekillerini hayretle izledim, ibretle izledim. Bölge milletvekilleri
olarak, değerli arkadaşlar, fındık, bizim doğumumuzdan
okumamıza, tahsilimize ve burada bulunmamıza sebep olan mübarek bir
üründür.
Bu ürün
karşısında, bu mübarek ürün karşısında bu
kayıtsızlığınızı
kınadığımı özellikle ifade etmek istiyorum. Biliniz ki
o dönem il başkanı olarak, siyasetçi olarak, bölgede polis, jandarma
korumasında gezen milletvekillerinizi bizler unutmadık, halk da
unutmadı. Aynı tabloları gene yaşayacaksınız,
buradan sizi ikaz ediyoruz.
Fındık serbest
piyasaya terk edilemeyecek kadar önemli bir üründür. Karadeniz halkı bütün
bu kayıtsızlığınıza rağmen,
ilgisizliğinize rağmen vergisini verir, BAĞ-KURunu,
sigortasını öder, maalesef bol bol da şehit verir; bütün bu
verdiklerine karşı sizden istediği sadece ürününün
hakkını vermenizdir. Daha 2004ten kalan don parasını
ödemediniz, şimdi de altyapısı oluşturulmadan,
lisanslı depoculuğu oluşturulmadan, borsası
oluşturulmadan, tıpkı aslanların önüne kuzuları atar
gibi, küresel güçlerin önüne çaresiz, sahipsiz fındık üreticilerini
atıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
bunun hesabını verirsiniz. Biraz önce söylediğim olay hepinizin
hafızasındadır. Sayın milletvekillerinin jandarma
araçlarına nasıl yaka paça atıldıklarını
unutmadık. Sizleri ikaz ediyorum, burada söylediğiniz cümleleri,
şu sezon geçtiğinde, sezon başladığında 5
liralı rakamların nerelere düşeceğini sizlere
hatırlatacağız diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yalçın.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- (10/79, 10/291) esas numaralı Meclis
Araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
(Devam)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Grup
önerisi kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.41
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010 - 30
Eylül 2010 tarihleri arasında, TBMM İç Tüzüğünün 54üncü
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen gün ve saatlerde
çalışmasına; belirtilen tarih aralığındaki
birleşimlerde, Genel Kurulun 3/10/2007 tarihli 3üncü Birleşiminde
kabul edilen Danışma Kurulu önerisi doğrultusunda Genel Kurulun
gündeminin oluşturulmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
13.07.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu;
13.07.2010 Salı günü (Bugün) siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010-30 Eylül 2010 tarihleri arasında, TBMM
İçtüzüğünün 54. Maddesinin 1. fıkrasında belirtilen gün ve
saatlerde çalışması, belirtilen tarih
aralığındaki birleşimlerde, Genel Kurulun 03.10.2007
tarihli 3. birleşiminde kabul edilen Danışma Kurulu önerisi
doğrultusunda Genel Kurulun gündeminin oluşturulması
önerilmektedir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Kemal Anadol, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Anadol.
(CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bugün
Danışma Kuruluna verdiğimiz fakat mutabakat sağlanamayan
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
evvela bu önergeyi niye verdik, onu izah etmek istiyorum. Biraz sonra Adalet ve
Kalkınma Partisinin grup önerisi okunacak ve oylanacak. Dikkatle inceledik
Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisini. Şimdi sürelerine bir
bakalım: 13 Temmuz 2010 Salı günü tasarının bitimine kadar,
14 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00ten tasarının bitimine
kadar, 15 Temmuz 2010 Perşembe saat 14.00ten bitimine kadar, 16 Temmuz
2010 Cuma günü tasarının bitimine kadar, 20 Temmuz 2010 Salı
günü bitimine kadar, 21 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00ten birinci
bölümün bitimine kadar, 22 Temmuz 2010 Perşembe günü saat 14.00ten ikinci
bölümün bitimine kadar, 23 Temmuz 2010 Cuma günü saat 14.00ten üçüncü bölümün
bitimine kadar. Yani 23 Temmuza kadar bunlar biterse Meclis
çalışmayacak, bitmezse Sayın Recep Tayyip Erdoğan ne derse
o olacak.
Şu belge yasama
organına yürütmenin, yürütmenin de ötesinde bir kişinin
yarattığı tahakkümün belgesidir. Recep Tayyip Erdoğan
tahakkümünün belgesidir bu. Milletvekili olarak değil, bizleri
marabası gibi gören, öyle algılamak isteyen bir
anlayışın belgesidir. Sanki elma şekeri verir gibi
milletvekillerine deniyor ki: Sabaha kadar çalışın,
bitirebilirseniz sizi tatile çıkarırım. Lütfettiniz!
Ne tatili? Ne tatili? Her gün
şehit haberleri geliyor. Demin burada fındığı
tartıştık, zeytini var, pamuğu var, narenciyesi var,
buğdayı var, hayvancılığı var, sadece tarım,
başlı başına tarım sorunları Türkiye'nin çözmesi
gereken sorunlar. Bunların hiçbiri yok.
Türkiye'nin en büyük
ihtiyacı dışa bağımlı enerjiden kurtulmak. Sizin
Enerji Komisyonu Başkanı, sizin milletvekiliniz yenilenebilir
enerjiyle ilgili kanun teklifi hazırlamış, MHPli grup
başkan vekilleri de söylediler Getirin, gündeme alın, sadece tümü
üzerinde görüşeceğiz, olduğu gibi kabul edelim. dedik. Hâlâ
gelecek! Neden? Petrol lobisi harekete geçti. Doğal gaza ve petrole
bağlı enerji politikasının uygulayıcısı bir
iktidar partisi var karşımızda, kendi komisyon
başkanının teklifini gündeme almıyor ama uluslararası ihaleye
çıkmayan, üzerinden pis kokular gelen Akkuyu nükleer santralini, acele
acele, yangından mal kaçırır gibi getiriyor. Koyun -nükleer
santrali ekim ayında konuşalım- yenilenebilir enerjiyi getirin.
Ve yatırım yapacaklar, yatırımcılar, güneş
enerjisi üzerine, rüzgâr enerjisi üzerine, yasa bir türlü çıkmıyor,
çünkü petrol lobisinin temsilcileri Bakanlar Kurulunda.
Şimdi, bu
çalışma yöntemiyle Meclis çalışmaz,
saygınlığına gölge düşer. Bitimine kadar ne demek
arkadaşlar? Hukukta -aramızda çok değerli hukukçular var her
partiden- süreler bellidir. Ödeme emrine kaç günde itiraz edeceksiniz, asliye
hukuk mahkemesinin kararını kaç günde temyiz edeceksiniz, süreler
bellidir. En yakın zamanda, en kısa sürede, bitimine kadar
bunlar hukuki değeri olmayan kavramlardır.
Bitimine kadar diyorsunuz
ve bu Mecliste yüz bin defa söyledim, Meclisin
saygınlığını ayaklar altına alıyorsunuz.
Gözlerini ovuşturarak, bir eli havada oylamaya giren milletvekilleri
-televizyon ekranından izliyor vatandaşlar- bu Meclisin saygınlığına
katkıda mı bulunuyor, yoksa bu Meclisin
saygınlığına gölge mi düşürüyor?
Arkadaşlar, Avrupa
Birliğinden filan bahsediyoruz. İşinize geldiği vakit
Venedik Komisyonu, referandumu toplu olarak bütün maddeleri sayarken Venedik
Komisyonu filan yok. Bir de ILO standartları var. Dünyadaki
çalışma düzenini belirleyen, uygar ülkelerdeki ILO standartları
var. Pilotların, denizaltıcıların, itfaiye personelinin,
afet olduğu vakit afet idaresinin emrinde çalışan personelin
çalışma saatlerini düzenleyen kanunlar var. Uluslararası
kurallar var, ulusal kurallar var, ulusal kurallar var.
Trafik Kanununa göre
beş saatten fazla sürekli araba kullanmak yasaktır, dokuz saatten
fazla molalı araba kullanmak yasaktır. Neden? Arabanıza zarar
verirsiniz, kaza yaparsınız, canınızı tehlikeye
atarsınız, karşıdaki araca, o aracı kullanana zarar
verirsiniz, üçüncü şahıslara zarar verirsiniz, kamuya zarar
verirsiniz. Ama burada biz yanlış yaptığımız
vakit, millete zarar veriyoruz. Anayasa Mahkemesinden döndüğü vakit, o
sabahlara kadar çalışmanın adı angarya oluyor.
Dünyanın bütün anayasalarında angaryanın yasak olduğu
yazılıdır.
Neden bütün bunlar? Tatile
çıkacaksınız 23ünden sonra. Çıkmayalım
arkadaşlar. Niye çıkıyoruz tatile? İç Tüzük belli. İç
Tüzük kuralları içinde, insani koşullarda 1 Ekime kadar
çalışalım.
En somut örneğini
Anayasa çalışmalarında gördük. On sekiz buçuk saat
çalıştık, on beş buçuk saat çalıştık, on
dört saat çalıştık gayriinsani koşullarda. Uyuklayan
milletvekillerinin resimleri çıktı. Gayet doğaldır, onlara
kızmaya hakkımız yok, uyumak insani bir ihtiyaçtır. Ondan
sonra, on gün tatile girdi Meclis. On gün tatile sokacağınıza
yaysanıza, insani koşullarda, aklı başında,
sağlıklı düşünen milletvekillerinin oylarıyla
çıksın, tartışma öyle olsun; hayır.
Söyledim yüz bin defa, bir
daha söylüyorum: Saat 04.00 veya 03.00, iki kurum açık arkadaşlar
Türkiyede; biri Türkiye Büyük Millet Meclisi, öbürü bar ve pavyonlar. Biz
pavyon fedaisi filan değiliz arkadaşlar. Biz milletin vekiliyiz, milletvekiliyiz.
Böyle şey olmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
İleride, ölünce kendi
mezarı yerine, kölelere piramit yaptıran firavun
anlayışıyla bu Parlamento üzerinde tahakküm kurmak isteyen
zihniyete karşıyız biz. Çalışsın Meclis. Biz
kimsenin marabası değiliz. Haa, marabası olmayı kabul eden
varsa hayırlı olsun. Olmaz böyle bir şey arkadaşlar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu Meclis. Bu Meclis Gazi Meclis, geçmişi
olan bir Meclis. Geçmişi onurla dolu olan bir Meclis. Böyle bir şey
olmaz!
Şimdi, bütün bunlar
neden oluyor ben biliyorum, söyledim bu kürsüden daha önce de. Sayın Recep
Tayyip Erdoğan hangi komisyonda çalışmış şimdiye
kadar arkadaşlar? Anayasa Komisyonunda mı? İçişleri
Komisyonunda mı? Nerede çalışmış?
RAHMİ GÜNER (Ordu)
Anlar, anlar!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla) -
Nerede? Yok
Bir gün bir komisyonda çalışmadan Başbakan olunca,
burayı Türkiye Büyük Millet Meclisi değil, İstanbul
Büyükşehir Belediye Meclisi olarak algılıyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Olmaz böyle bir şey! O,
adı üstünde başkanlık sistemi, burada parlamenter sistem var.
Tartışılacak, irdelenecek, incelenecek. Kırk sekiz saat
süre niye var komisyonlarda yasa gelmeden evvel? Milletvekili okuyacak,
danışmanına soracak, hazırlık yapacak. Milletin
adına karar veriyor, oy kullanıyor.
Bütün bunlar bir tarafa,
uyuklayan adamlar içeriye giriyor ellerini kaldırıp, ondan sonra
çıkan yasa
Buna hakkınız yok arkadaşlar. Böyle, 23ünde,
bilmem şeyde, ağustosta tatile sokacağız diye, bir
kişinin iradesine bağlı, peşine takılıp gidecek
bu Meclis, çalışmasını da ona göre ayarlayacak; hayır.
30 Eylül dâhil çalışalım; insani koşullarda
çalışalım, İç Tüzükün çalışma saatlerine
uyalım ve tatil yapmayalım.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Anadol.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Yeni. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Ahmet Bey, çalışmak istemiyor musun?
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Hepiniz gelecek misiniz?
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Evet, geleceğiz.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Hepiniz
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Siz hepiniz burada mısınız?
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Buradayız.
AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyenin bağımsızlığı,
gelişmesi ve ilerlemesi için ömrünün son anına kadar
çabalamış, inkılaplar ve devrimler gerçekleştirmiş Ulu
Önder Atatürkün kurmuş olduğu bir partinin, her fırsatta
geçmişini örnek gösteren, geçmişiyle övünen günümüz yöneticilerinin
bugün böyle bir öneri vermiş olmasını
yadırgadığımı sözlerimin başında belirtmek
istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Neyi yadırgıyorsun, neyi? Çalışalım. Diyor, neyi
yadırgıyorsun?
AHMET YENİ (Devamla)
Millî hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor
değildir. Yalnız bir tek şeye çok ihtiyacımız
vardır: Çalışkan olmak. diyen Atatürk
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Tatil yapma o zaman! Niye tatile giriyorsun?
AHMET YENİ (Devamla)
bu ruhu, ölümle her an burun buruna yaşadığı savaş
meydanlarında ifade ederken onun kurduğu partiyi sahiplenen siz
değerli arkadaşlarımızın, klimalı salonlarda,
milletin menfaati için ortaya konan çalışmalara destek vermesini
haklı olarak bekliyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Niye tatile giriyorsunuz?
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Çalışalım, çalışalım
AHMET YENİ (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyüme
rakamlarının açıklandığı ve ülkemizin 2010
yılının ilk çeyreğinde yüzde 11,7 büyüdüğü
TAYFUR SÜNER (Antalya)
Elindeki kâğıdı kim yazdı?
AHMET YENİ (Devamla)
dünya genelinde en hızlı büyüyen 4üncü ülke, Avrupada da ve OECD
ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke konumuna geldiği
bir dönemde, çıkaracağımız yeni kanunlarla milletimizin
beklentilerine cevap vermeyi umarken Meclisin bir an evvel tatile girme fikrini
uygun bulmuyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Biz de bulmuyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yok, yok, Tatile girmesin. diyoruz. Yanlış yazmışlar!
AHMET YENİ (Devamla)
Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılından bugüne kadar, eskiden
olduğu gibi Meclisi üç ay tatile sokmamış, daha az tatil
yaparak, milletimizin refahı ve mutluluğu için her yıl çalışmalar
yapmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Kim yazdı? Yanlış yazmışlar.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Ahmetciğim anlamamışsın!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
AHMET YENİ (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, öfkenin, husumetin, nefretin, engellemenin
değil; kardeşliğin, desteğin ve dayanışmanın
egemen olması gereken bir süreçten geçiyoruz. Şu an Meclis gündeminde
bekleyen iki yüz altı tasarı ve teklif var. Recep Tayyip Erdoğan
ve ekibi, yüce milletimize söz verdi, Çok çalışacağız
ALİM IŞIK (Kütahya)
Nerede onlar, nerede?
AHMET YENİ (Devamla)
- Muhalefet bu çalışma
tempomuza ayak uyduramıyorsa kendilerinin bileceği iştir ama
bunun hesabını millet soracak.
TAYFUR SÜNER (Antalya)
Önergeyi destekle o zaman!
AHMET YENİ (Devamla) -
Gazi Meclis çok çalıştı, biz de çok
çalışacağız. Başbakanımız, İstanbul
Belediyesinde de çok çalıştı, burada da ekibiyle birlikte çok
çalışıyor. En azından, öne alınan bazı
tasarı ve teklifleri sizlerin de desteğiyle çıkaralım
istiyoruz. Milletimizin beklentilerini hep beraber gerçekleştirelim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Tatile girme!
AHMET YENİ (Devamla) -
Uyumak yok, muhalefet de uyumayacak, muhalefet milletvekillerini de
uyutmayacağız, iktidar milletvekilleri de uyumayacak.
RECEP TANER (Aydın)
Nerede millet, nerede!
AHMET YENİ (Devamla) -
Her fırsatta uyarıyoruz, muhalefetin belli konulara saplanıp
kalan üslubunu değiştirmesi, hukukun kendilerine verdiği
hakları Hükûmeti engellemek için değil, değişime,
gelişime ve kalkınmaya destek olmak amacıyla kullanması
gerekiyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Soygunu engellemek için, soygunu!
AHMET YENİ (Devamla) -
Aziz milletimiz ve biz, hep birlikte muhalefetten de bunu bekliyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizler de bu milletin vekillerisiniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Biz vekiliz, maraba değiliz.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Samsunlular üzülüyor, Samsunlular!
AHMET YENİ (Devamla) -
AK PARTİ hizmet üretirken, Türkiyeyi büyütmeye çalışırken,
Türk insanına aydınlık bir gelecek hazırlamaya gayret
ederken engel olmaya, kriz çıkarmaya, bizi yolumuzdan saptırmaya
çalışmayınız.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Hangi yoldan? Hangi yoldan?
AHMET YENİ (Devamla) -
Millet adına bulunduğumuz bu kutsal çatı altında hiçbir
suistimale fırsat vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz.
TAYFUR SÜNER (Antalya) -
Önergeyi destekliyor musunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Önergeye oy ver!
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Yolunuz yanlış, yolunuz!
AHMET YENİ (Devamla) -
Türkiye artık yere sağlam basıyor, gündem belirliyor, kendi
imkânlarıyla dimdik ayakta duruyor.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Gemiler İsraile gidiyor, gemiler.
AHMET YENİ (Devamla)
Gelin, milletin beklentilerine hep beraber cevap verecek, kurum ve
kuruluşları rahatlatacak tasarı ve teklifleri sizlerin de
katkılarıyla hep birlikte kanunlaştıralım.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Gemiler ne oldu, gemiler?
AHMET YENİ (Devamla) -
Böylece Türkiye'nin ayağını biraz daha
sağlamlaştıralım.
Değerli milletvekilleri,
biz bu öneriye kişisel menfaatlerimiz için değil, ülkemizin
menfaatleri için karşı çıkıyoruz. Ülke demokrasisi ve
güvenliği için atılan her adımı kâr sayıyoruz.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Ülkenin menfaati tatil yapmak mı? Ülkenin menfaati
çalışmak!
AHMET YENİ (Devamla) -
Bunun için öneriye karşı çıkıyoruz. Çok çalışmak
zorundayız.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Tamam, tatil yapma o zaman!
AHMET YENİ (Devamla) -
Türkiye'nin menfaatini, selametini ve istikbalini dert edindiğimiz için karşı
çıkıyoruz.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Sayın Yeni, ülkenin menfaati
çalışmaktır, tatil yapmak değildir!
AHMET YENİ (Devamla) -
Çünkü burada görüşülecek, şekillenen ve kanunlaşan her bir
tasarı ve teklifin 73 milyonu nasıl etkilediğini, ne tür olumlu
değişikliklere sebep olduğunu çok iyi biliyoruz.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Tatil yapmayı biliyorsun, tatil!
AHMET YENİ (Devamla)
Gelin, Antalya sahillerinde değil Meclisin çatısı altında
terleyelim. (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Tamam, tamam!
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Bunu Sayın Başbakana sor!
AHMET YENİ (Devamla)
İş üretelim, eser üretelim.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Yedi yıldızlı otellerde tatil yapmayı
biliyorsunuz!
AHMET YENİ (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce milletimiz, AK
PARTİ'yi, vurulan prangaları kırsın, Türkiyeyi her yönden
kalkındırsın diye iktidara getirdi. Biz de bu sorumluluk
duygusuyla ve vicdani mesuliyetle milletimiz için iş üretmeye, hizmet ve
eser üretmeye, köklü meseleleri çözmeye, yatırımlar yapmaya devam
ediyoruz. Hedeflerimizde, vizyonumuzda, gelecek tasavvurumuzda hiçbir sapmaya
izin vermeden Her şey Türkiye için. demeye devam ediyoruz.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Sağ ol Ahmet Bey!
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Sen yine yanlış kâğıttan okuyorsun,
yanlış!
AHMET YENİ (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayatta en büyük sermaye
bilgidir. Biraz sonra üniversitelerle ilgili konuşmaya
başlayacağız.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Yanlış kâğıttan okuyorsun,
yanlış!
AHMET YENİ (Devamla)
Artık ekonomiden siyasi, askerî güce kadar her alanda yaşamı,
bilim ve teknoloji şekillendiriyor. Ülkelerin muhasırlaşma
yolunda en önemli itici gücü, bilim ve teknolojinin merkezi olan
üniversitelerimizdir. Bu sebeple, 2002 yılında 53ü devlet, 23ü
vakıf olmak üzere 76 adet olan üniversite sayısı bugün 95i
devlet, 51i vakıf olmak üzere 146ya ulaşmıştır.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
152 oldu, 152!
AHMET YENİ (Devamla)
Böylece 2003 yılından bu yana 70 üniversite ülkemize
kazandırılmıştır. Yeni üniversiteler kurulması
yanında, mevcut üniversiteler bünyesinde de 2002den itibaren 382 yeni
fakülte, 115 yüksekokul ve 193 enstitü kurulmuştur.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Kaç yeni profesör oldu Ahmet Bey? Onu söyle.
AHMET YENİ (Devamla)
2002-2003 öğretim yılında 74.134 olan öğretim elemanı
sayısı 97.923e yükselmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemize yeni üniversiteler
kazandırdığımız için, yatırım
yaptığımız için, sorunları çözüme
kavuşturduğumuz için bizleri çok eleştiriyorsunuz ancak hepinizce
malum ki ülkemizde üniversite eğitimine olan talep sürekli olarak
artıyor.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Ne yatırımı? Her şeyi satıyorsunuz!
AHMET YENİ (Devamla)
Mevcut üniversitelerle bu talep karşılanmaya çalışılsa
da genç nüfusa sahip bir ülke olarak üniversitelerimizin kapasitesi bu talebi
karşılayamıyor, yetersiz kalıyor. Onun için, seksen bir
ilin seksen birinde üniversite açtık ve açmaya devam ediyoruz.Biraz sonra
da yine üniversitelerle ilgili kanunu görüşmeye
başlayacağız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok çalışmamız lazım, çok.
Millet bizden hizmet bekliyor.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Çalışalım, eylüle kadar çalışalım.
AHMET YENİ (Devamla) -
Onun için, kanunlar bitene kadar çalışmayı teklif ediyoruz. Onun
için, Cumhuriyet Halk Partisinin böyle tatile girme taleplerini de uygun
bulmuyoruz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Tatile girmeyelim, eylüle kadar çalışalım.
diyorlar.
AHMET YENİ (Devamla) -
Çok çalışarak, inşallah, bu kanunları çıkararak
Meclise
Huzur içerisinde tatil yapacağız çünkü AK PARTİ
döneminde, eskiden olduğu gibi uzun tatiller olmadı, bundan sonra da
olmayacak.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) Ahmet Bey, biz tatile girelim demiyoruz, biz
çalışalım diyoruz.
AHMET YENİ (Devamla) -
Hepinize sevgiler, saygılar sunarken, bu teklifin aleyhinde oy
kullanacağımızı belirtiyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, biz tatil istemedik. Biz, 30 Eylüle kadar
çalışalım dedik. Sayın Yeniye herhâlde yanlış
kâğıt vermişler, yanlış şeyleri okudu. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Önerinin lehinde söz isteyen
Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Vural.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, CHPnin grup önerisini bir kez daha
okutur musunuz? Biz tam anlayamadık herhâlde, Ahmet Yeni Beyin
konuşmalarıyla kafam karıştı herhâlde.
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
Evet, teşekkür ederim.
Aslında, burada,
gerçekten, bu Parlamentoda, görünen o ki bir uzlaşma imkânı ortaya
çıktı. Biraz önce AKP Grubu adına konuşan ve milletimize
söz veren, televizyonlar başında söz veren AKPliler, Cumhuriyet Halk
Partisinin 30 Eylüle kadar çalışması gerektiğine
ilişkin iradesini ortaya koymuştur.
SONER AKSOY (Kütahya) Öyle
bir şey yok.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Şimdi bakalım, göründüğü gibi mi olacaklar, oldukları gibi
mi görünecekler? Yoksa yine, açıkçası, ikiyüzlü bir siyaset mi
uygulanacak? Bunu hep beraber, birlikte göreceğiz. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) Burada Çalışalım.
diyenler 30 Eylüle kadar çalışmayı kabul edecek mi, etmeyecek
mi? Yoksa, bu bir nutuktur, burada ben istediğim gibi konuşurum,
benim oylarımla bu konuşmalarım arasında bir illiyet
bağı yoktur diyorsa
Bir sayın milletvekilinin, burada
çıkarken hangi öneri üzerinde konuştuğunu ve milletin vekili
olarak da milletine ne söylediğini bilmesi gerekiyor. Gerçekten, yani Hiç
bilenle bilmeyen bir olur mu? diyor, değil mi? Hiç bilenle bilmeyen bir
olur mu? İşte, bilmeden konuşmamak lazım.
AHMET YENİ (Samsun)
Milletimiz anladı.
M. CEVDET SELVİ
(Eskişehir) Utandırma Sayın Başkan, fazla utandırma!
OKTAY VURAL (Devamla)
Çalışmak dediniz, hodri meydan! Milliyetçi Hareket Partisi olarak
biz Cumhuriyet Halk Partisinin önerisini destekliyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Ne
konuştuğumu anlamışsın! Bravo!
OKTAY VURAL (Devamla)
Sonuna kadar gelin, sonuna kadar. Yüreğiniz yetiyorsa,
parmağınız kalkıyorsa gelin bu Parlamentoda bunları
konuşalım.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) CHP
sizi kurtaracak mı?
OKTAY VURAL (Devamla) Biraz
önce Sayın milletvekili dedi ki: 206 tane kanun tasarı ve teklifi
var. Baktım, bu kanun tasarı, tekliflerinin 75-80 adedi
dokunulmazlıklarla ilgili. Hadi, hodri meydan! Gelin,
dokunulmazlıklarla ilgili bu teklifleri de getirin, başta Recep
Tayyip Erdoğan olmak üzere dosyasını konuşalım ve evet
oyu verelim. (MHP sıralarından alkışlar) 206 tane kanun
tasarı ve teklifi görüşmemiz gerektiğini söylediniz, işte
dokunulmazlıklar burada, konuşacak mısın konuşmayacak
mısın, oylatacak mısın oylatmayacak mısın?
Evet, işte, değerli
arkadaşlarım, tablo bu.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) CHP
sizi nereye götürecek?
AHMET YENİ (Samsun)
Gidiyoruz referanduma
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL (Devamla) Aç
tavuk kendisini darı ambarında zannedermiş! Sen olacak
mısın olmayacak mısın, sen ona bak. Allaha şükür, biz
buraya Brükselin, Washingtonun icazetiyle gelmedik, Türk milletinin
iradesiyle geldik. (MHP sıralarından alkışlar) Senin
gibiler bizi nereden çok bilir, tapusunu mu aldın ha? İradesine ortak
mı oluyorsun milletin? Millete tepeden mi bakıyorsun? Senin atamanla
mı oluyor buraya?
MEHMET OCAKDEN (Bursa) Geç
bunları, ucuz işler!
OKTAY VURAL (Devamla) Ucuz
işler
Sen pazarcı başı, sen ucuz işlerle
uğraşıyorsun. Şimdi kalkmış burada milletvekili
kimin nerede olup olmayacağını tayin ediyor. Anlaşılan
bizi de kendisini buraya atayanlar gibi zannediyor. Biz milletin iradesiyle
geldik buraya be!
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sen hangi piyasada pahalısın? Senin değerin ne? Kaça satıyorsun?
AHMET YENİ (Samsun)
Yüzde 65 milletin iradesini temsil ediyoruz.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL (Devamla) Öyle
grup toplantılarında Milletvekili olmak için kapımda
sıraya giriyordunuz, bundan sonra olmazsınız. diyen zihniyetin
esiri olmak yerine, gelin burada, milletin vekili olalım, gelin milletin
vekili olalım. (MHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Yok öyle bir şey.
OKTAY VURAL (Devamla)
Kapıların önüne koyarım bakanları. diyen zihniyetin emir
kulu olmak yerine, bu milletin vekili olmak bence daha şereflidir, bence
daha şereflidir.
SONER AKSOY (Kütahya) Buna
millet karar veriyor zaten.
AHMET YENİ (Samsun) 12
Eylülde de verecek bu kararı.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Milletvekilleri önemli iş yapıyor. Bu milletvekillerinin önemli
yaptığı bir işi, gerçekten, bugün, keyfî bir yönetim ve
saygısız, programsız bir yönetim anlayışıyla
yönetiyoruz.
SONER AKSOY (Kütahya) Yok
öyle bir şey.
OKTAY VURAL (Devamla) - Bu
millet bunu gerçekten hak etmiyor. Neden? Çünkü bugün burada neyi
görüşeceğimizi, geçen hafta ne görüşeceğimizi bilmeyen bir
iktidarla karşı karşıyayız; bundan sonra da
bilinmiyor. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Zaten formülü de
bulmuşlar değerli milletvekilleri: AKP milletvekilleri milletin içine
çıkamayınca, İyisi mi onları sürekli Mecliste tutalım
da -milletin yanına gidemiyorlar- burada iş yapıyor gibi
gözüksünler. diye yapıyorlar. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar) Biz de sizi o dertten kurtaralım, 30 Eylüle kadar
çalışalım, milletten papara yiyeceğinize, gelin, burada,
parmaklarınızla 30 Eylüle kadar sürenizi uzatmış olursunuz.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) CHP
sizi kurtaracak bu eziyetten!
OKTAY VURAL (Devamla) - Sen
git, PKKyla, bölücülerle oynaşmana bak sen önce. Sen git,
İmralı canisinin temsilcilerini kabul ederken, o tabloya umut
tablosu diyenlere söz söyleyebilsen
Sen git
MEHMET OCAKDEN (Bursa)
Apoyla pazarlık siz yaptınız.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Pazarlık başı yapan sizsiniz.
MEHMET OCAKDEN (Bursa)
Apoyla pazarlık siz yaptınız.
OKTAY VURAL (Devamla) - Ya,
ya, körle yatıp şaşı kalktınız.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) Siz
Apoyla pazarlık yaptınız.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sen
Mesut Ağabeyinle konuş!
OKTAY VURAL (Devamla) - Körle
yatıp şaşı kalktın, ya.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) Siz
Apoyla pazarlık yaptınız.
OKTAY VURAL (Devamla) Ya,
böyle yazı yazmakla olmuyor, yazı yazmakla olmuyor.
Gidip orada İmralı
canisinin sözde elçilerini kabul ettikleri törenlere, o elçileri kabul
ettikleri törenlere Güzel şeyler oluyor. diyenler, Haburda umut verici
tablo oluyor. diyenler, bugün, geldiğimiz bu noktada, Milliyetçi Hareket
Partisine Mehmet Ocakden saldırabiliyor. Onlara söz söyleyemiyorlar,
onlara.
MEHMET OCAKDEN (Bursa)
Söylüyoruz, söylüyoruz.
OKTAY VURAL (Devamla) - Niye?
Biz bu ülkeyi seviyoruz çünkü biz milliyetçiyiz, çünkü biz bu ülkenin millî ve
manevi değerlerini savunuyoruz. Ama bunun gibiler Milliyetçi Hareket
Partisine dil uzatır ama bölücülere, bölücübaşlarına dil
uzatamazlar. İşte bunların ayıklanması lazım.
Bunların ayıklanması lazım.
AHMET YENİ (Samsun)
Ayıklayacak sizi bu millet.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Ayıklayacak bu millet, ayıklayacak.
AHMET YENİ (Samsun)
Millet ayıklayacak 12 Eylülde.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, şimdi, burada
HÜSNÜ TUNA (Konya) Anayasa
değişikliğinde aynı saftaydınız, bunu izah edin.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sen
uyu biraz daha, uyu.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sen neredesin sen?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Otur orada, otur
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL (Devamla) Gel
de buraya söyle, gel!
BAŞKAN Sayın
Tuna, lütfen oturur musun.
HÜSNÜ TUNA (Konya) Anayasa
değişikliğinde aynı safta yer aldınız, onu izah
edin.
OKTAY VURAL (Devamla) Gel,
gel
BAŞKAN Sayın
Tuna, lütfen oturur musun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Buraya gel de burada konuş. Buraya gel buraya, orada değil, buraya
gel, burada konuş.
YILMAZ TANKUT (Adana)
Atıyorsa şeyinden gel burada konuş!(AK PARTİ ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen
Sayın Tuna
Sayın Vural, lütfen
Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
OKTAY VURAL (Devamla)
Sayın milletvekilinin bir sözü varsa kürsüye gelsin söylesin Sayın
Başkan.
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) Ne oldu, canınız mı yandı?
BAŞKAN Tamam, ikaz
ettim Sayın Vural.
Buyurun.
OKTAY VURAL (Devamla) Evet,
burada, bin yıllık kardeşliği bozup, bu milleti
Etnik
kimlik fesadını gerçekleştirmek isteyen zihniyete hayır
demeye devam edeceğiz.
AHMET YENİ (Samsun)
Etnik kimlik hesabını kimin yaptığını millet biliyor.
OKTAY VURAL (Devamla) - Kim
ne derse desin, kim ne derse desin, biz, bu ülkenin bin yıllık
kardeşliğini yaşayacağız ve
yaşatacağız. Bundan kimsenin endişesi olmasın.
Onun için, bugün burada
geldiğimiz yaz dönemi çalışmaları
Aslında, gerçekten
bu şeye benziyor, hani, normal dönemde işini yapamayanlar var ya,
sınıfta kalırlar, sonra yaz okuluna sokar sizi. (MHP
sıralarından alkışlar) Siz sınıfta
kaldınız. der, Ceza veriyorum size. Ya, Sayın Başbakan,
milletvekillerinin suçu değil bu, senin Hükûmetinin suçu. Yani sen
başka yerde arıyorsun. Sen, Başbakanlıkta, Bakanlar Kurulu
sırasında kaybettiğin anahtarı burada milletvekilleri
arasında, burada ışık var diye gelip bulamazsın. İkmale
kalmış bir Hükûmet, bugün, yaz döneminde milletvekillerini
çalıştırarak hazırlık yapıyor. Ama artık
yeter! Gerçekten yeter!
Ne güzel demiş rahmetli
Barış Manço: Burada yıllar boyu ümitsizce bir gün olsun
kapımı çalıp hâlim nedir sordun mu ki. Onun için, boşuna
yalvarmayın, inanmıyor bu millet size; gözyaşınıza da
size de inanmıyor, Yüz bin kere hayır. diyor. O bakımdan bu
Meclis çalışmaları da nafiledir.
AHMET YENİ (Samsun) 12
Eylülde Evet. diyecek, Evet.
OKTAY VURAL (Devamla) Bu
Meclis çalışmaları nafiledir ama Milliyetçi Hareket Partisi
olarak gerçekten biz, Parlamentoda bu milletin istediği yasalar var ise,
Hükûmet de ne zaman ne yapacağını bilmiyor ve AKP Grubu da
nasıl bir program yapacağını bilmiyor ise gelin hep beraber
birlikte bir çalışma programı tatbik edelim, 30una kadar bunu
yapalım. 30una kadar bir çalışma programı olsun, Meclis
çalışsın, biz de sözümüzü söyleriz, siz de
yapacağınız bir şey varsa onu yaparsınız.
Dolayısıyla bu konuda kaçmaya da gerek yok. Bence, Milliyetçi Hareket
Partisi milletvekilleri olarak zaten bugün, şu anda bile muhalefet
partileri sizden fazla, zaten tablo ortada. O bakımdan, gelin, eğer
çalışmak varsa, çalışmak
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta)
Kaç kişisiniz, kaç?
BAŞKAN Lütfen
Sayın Milletvekili
OKTAY VURAL (Devamla) 1
Temmuz dediniz olmadı, yani tatile gideceğiz dediniz olmadı, 13,
16 Temmuz dediniz olmadı, 23ü dediniz olup olmayacağı belli
değil. Bunlarla gereksiz yere milletvekillerinin çalışma
takvimini bozmaya gerek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Vural, lütfen tamamlayınız, buyurun.
OKTAY VURAL (Devamla) Çok
açık ve net bir şekilde bir program getirirsiniz, bu program
dâhilinde milletvekilleri, biz de muhalefet olarak görüş ve
düşüncelerimizi söyleriz. Yani tatile gitmek için bu dayatmalara da gerek
yok, milletvekillerine dayatma yapmaya da gerek yok, Biz 30 Eylüle kadar
çalışacağız. dersiniz, yaparsınız ama bu
dayatmalarla ne zaman ne yapacağınız belli değil, hangi
kanunu ne zaman görüşeceğimiz belli değil. Böyle bir Meclis
çalışması Türkiye Büyük Millet Meclisine bence
yakışmıyor.
O bakımdan, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki vermiş
olduğu önergenin mantıklı olduğunu düşünüyoruz.
AHMET YENİ (Samsun)
Çalışmayalım değil mi?
OKTAY VURAL (Devamla) -
Neden? Çünkü çoğunluk partisi de ne zaman 1 Temmuzda illa tatile
sokacağım. dedi, olmadı. O kadar çok tatile gitmek istiyor ki
milletvekilleri, can atıyorlar.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Rixosta
OKTAY VURAL (Devamla) E,
biz de diyoruz ki 30 Eylüle kadar çalışalım, programı
yapalım. Gelecek sene tatil yok nasılsa. İnşallah, gelecek
sene -22 Temmuz yaz dönemi olduğu için- yaz dönemi
çalışması olmayacak. Ondan sonraki dönemde de biz bu gündemi
rahatlıkla tamamlarız diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun)
Rüya görmeye devam edin.
ZEYİD ASLAN (Tokat)
Yürü, yürü!
BAŞKAN Önerinin
aleyhinde söz isteyen İbrahim Yiğit, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat)
Hayal kuruyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sen Ahmet Davutoğluna o hayalleri sor.
ZEYİD ASLAN (Tokat)
Hayal kuruyorsunuz.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sen
git Barzaniye Abi de.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir)
Ağabeyin Barzaniye git danış.
İBRAHİM YİĞİT
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhine söz
almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
ZEYİD ASLAN (Tokat)
Sen Oktay Öcalan mısın? (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen
sayın milletvekilleri
İBRAHİM
YİĞİT (Devamla) Değerli arkadaşlarım
ZEYİD ASLAN (Tokat)
Sen Oktay Öcalan mısın?
OKTAY VURAL (İzmir)
Konuşma lan!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sen de Talabaniye git.
İBRAHİM
YİĞİT (Devamla) - Sayın milletvekilleri
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ne biçim konuşma? Lütfen
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Talabaniye, Talabaniye
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
O zaman susturun ama, adamını sustur.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Cevabı bu mu olmalı?
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Ne olacak bu durumda?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.29
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisi üzerinde şimdi söz sırası, aleyhinde olmak üzere,
İbrahim Yiğit, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
YİĞİT (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, politika
-şöyle bir tanımlarsak politikayı- kurnazlık
yarışı değil, ayak oyunları değil, toplumu germe
ve burayı germe olayı değil. Politika, toplumsal sorunları
bilen, çözüm üreten, onurlu, erdemli, bilinçli, bilgili ve birikimli
insanların söz sahibi olduğu bir alandır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bütün milletvekillerimiz
burada onurlu bir alanda görev yapıyor, hepsini ben saygıyla
karşılıyorum. Yalnız, biraz önce Sayın Cumhuriyet Halk
Partisinin Grup Başkan Vekili Kemal Anadol, deneyimli ve birikimli bir
politikacı olarak görüyordum ben, fakat burayı bar, pavyonla eş
değer tuttu. Ben kendisine yakıştıramadığımı
da özellikle söylemek istiyorum çünkü bizim amacımız burada toplumsal
sorunlara çözüm getirmektir, burayı germek değildir. Burası yüce
Meclistir, halkın seçtiği temsilcilerin olduğu ve toplum lehine
yasalar çıkarmak için toplandığımız bir yerdir. Hiçbir
zaman bireysel davranmayalım. Bireysellik, yapay bir
çıkarcılık, hatta çirkin bir bencilliktir. Toplumsal sorunlar
her zaman bireysel sorunlardan üstündür.
Değerli
arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Bizim bütün
amacımız toplumun önüne yeni hedefler, yeni öneriler, yeni projeler,
yeni çözümler koymaktır. Köhnemiş yasaları burada yenilemek,
değiştirmek
Bu bizim görevimizdir, toplum bizden bunu bekliyor. Bu
Meclisin de çalışması gerekir.
Önergenin aleyhinde oy
kullanacağımı söylüyorum, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yiğit.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Karar yeter sayısı
OKTAY VURAL (İzmir)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak karar
yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.40
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre vermiş olduğu
önerinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır ve öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
4.- Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 526, 536, 523 ve
527 sıra sayılı kanun tasarılarının İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
13/07/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
13.07.2010 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda,
siyasi parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmında yer alan 538, 519, 306, 73, 525, 522, 526, 536, 521, 523 ve
527 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu
kısmın 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 20 nci
sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun; haftalık
olağan çalışma günlerinin dışında 23 Temmuz 2010
Cuma günü de toplanması ve aşağıda belirtilen saatlerde
çalışması, bu birleşimde Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
13 Temmuz 2010 Salı
günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi, 20 Temmuz 2010
Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmında yer alan işlerin görüşülmesi, 21 Temmuz 2010
Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi,
Genel Kurulun;
13 Temmuz 2010 Salı günü
506 sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,
14 Temmuz 2010 Çarşamba
günü saat 14.00'de toplanması ve 73 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bitimine kadar,
15 Temmuz 2010 Perşembe
günü saat 14:00'de toplanması ve 525 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bitimine kadar,
16 Temmuz 2010 Cuma günü 522
sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,
20 Temmuz 2010 Salı günü
526 sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,
21 Temmuz 2010 Çarşamba
günü saat 14.00'de toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1. bölümünün bitimine kadar,
22 Temmuz 2010 Perşembe
günü saat 14.00'de toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2. bölümünün bitimine kadar,
23 Temmuz 2010 Cuma günü saat
14.00'de toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3. bölümünün bitimine kadar,
Belirlenen günlük
çalışmalara devam edilmesi, ayrıca yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24.00'de günlük programların tamamlanamaması
halinde günlük programların tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesi.
526, 536, 523 ve 527
Sıra Sayılı Kanun Tasarılarının
İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
526 Sıra
Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM 1-7 7 |
2. BÖLÜM 8-12 7 |
(Geçici Madde 1 ve
2 ) |
Toplam Madde
Sayısı 14 |
536 Sıra
Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Harçlar Kanununda ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/886,1/838, 2/712, 2/599, 2/727)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM 1-25 25 |
2. BÖLÜM 26-
49 25
|
(Madde
31'e bağlı; Geçici Madde 2 ve 3) |
3. BÖLÜM 50-63 20 |
(
Geçici Madde 1,2,3,4,5 ve 6) |
Toplam
Madde Sayısı 70 |
523 Sıra
Sayılı Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve
Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/818)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM 1-12 12 |
2. BÖLÜM 13-19 12 |
(Geçici Madde
1,2,3,4,5) |
Toplam Madde
Sayısı 24 |
527 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı
(1/787, 2/62)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM 1-12 12 |
2. BÖLÜM 13-24 12 |
Toplam Madde
Sayısı 24 |
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Ayşe
Nur Bahçekapılı.
Buyurun Sayın
Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup önerisi lehine söz aldım. Bu vesileyle hepimize
hafta başında iyi çalışmalar dileklerimi sunuyorum.
Hepimize hayırlı bir hafta diliyorum.
Biraz önce Divandan
okunduğu gibi grup önerimizde bazı tasarıların ve
sözleşmelerin görüşülmesi gündemimize alınmış durumdadır.
Biraz daha açıklayıcı bilgi vermek isterim yüce Meclise. Grup önerimizde bazı kanunlar öne
çekilerek hazırlanmıştır program. Yine grup önerimizde,
bugün dâhil, bundan sonraki salı ve çarşamba günlerinde sözlü sorular
ve diğer denetim konularının görüşülmemesi önerilmektedir.
Bu bağlamda, Genel
Kurulun 13 Temmuz 2010 Salı günü yani bugünkü toplantısında,
Yükseköğrenim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının bitimine kadar görüşmeye devam
edeceğiz. Bildiğiniz gibi, geçen hafta bu tasarıyla ilgili
görüşmelerimiz yarım kalmıştı.
14 Temmuz Çarşamba günü
saat 14.00te çalışmalarımıza başlayacağız
ve yine bitimine kadar, beş tane uluslararası sözleşme var,
onları görüşeceğiz. Önerimiz bu doğrultudadır.
Bunlardan bir tanesi, yine görüşülmesine başlanmış olan ama
oylaması esnasında yarım kalmış olan
Milletlerarası Para Fonuna ilişkin olan bir sözleşmedir.
Diğerinin sıra sayısı 538dir ve Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Rusya Federasyonu arasında imzalanmış bulunan
Akkuyu sahasında bir nükleer güç santralinin tesisine ve işletimine
ilişkin bir sözleşmedir. Bir diğeri, yani üçüncü sözleşme,
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş
Yasasıyla ilgili bir sözleşme. Dördüncü uluslararası
sözleşmemiz ise, yine Uluslararası Telekomünikasyon Birliği
(ITU) 2003 Dünya Radyo Komünikasyon Konferansı Sonuç Belgelerinin
onaylanmasına ilişkin bir sözleşmedir. Son sözleşmemiz ise,
Iraka Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı
Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik
İşbirliğine İlişkin Protokolün onaylanmasına
ilişkin kanun tasarısıdır.
15 Temmuz 2010 tarihinde,
arkadaşlar, yine çalışmalarımıza saat 14.00te
başlamayı öneriyoruz ve bitimine kadar Mali Kural Kanunu
Tasarısını görüşmeyi önermekteyiz.
16 Temmuz 2010 Cuma günü ise,
yine çalışmalarımıza saat 14.00te başlayıp
İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele
veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek
İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının bitimine kadar görüşmeyi uygun
görmekteyiz.
Önümüzdeki hafta ise yine
Salı günü İç Tüzük gereğince çalışmalarımıza
saat 15.00te başlayacağız ve sıra sayısı 526
olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını yani kamuoyunda
bilinen, taş atan çocuklar, terör mağduru çocuklar ve suça
itilen çocuklar diye adlandırılan yasa tasarısının
görüşülmesine bitimine kadar devam edeceğiz.
21 Temmuz 2010 Çarşamba
günü ise yine saat 14.00te Gelir Vergisi Kanunu ile
çalışmalarımıza başlayacağız, birinci
bölümünün bitimine kadar Çarşamba günü
çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
22 Temmuz 2010 Perşembe
günü saat 14.00te çalışmalarımıza
başlayacağız ve gelir vergisinin ikinci bölümünün bitimine kadar
çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Cuma günü ise yine saat
14.00te başlayacağız ve gelir vergisinin bitimine kadar
çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Değerli Başkan,
sayın milletvekilleri; biraz önce çalışma saatlerimizin
belirlenmesiyle ilgili olarak gerek Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi
konusunda konuşan arkadaşlar ve diğer arkadaşlar bazı
sözler sarf ettiler. Tabii ki siyasi kültürümüzde veya siyasi
anlayışımızda bu tarz kelimelerle, bu tarz sıfatlarla
konuşmak yoktur. Ben inanıyorum ki bizden daha önce siyasi hayata
başlamış olan ve bu Parlamentoda yer almış olan kişilerin
de bu anlamda bir kültür anlayışları yoktur ama siyaset denilince
bazı kelimeleri, angarya gibi kelimeleri kullanmak veya tahakküm
altında bir Meclis çalışması olduğunu ileri sürmek de
benim açımdan şık değil.
Üstelik şunu da
belirtmek isterim: Geçmiş dönemde Millet Meclisimiz, milletvekilleriyle
birlikte ve bizim yaptığımız gibi bitimine kadar
çalışma mesaisini göstermiştir. Bazı örnekler sunabilirim
size:
Örneğin 1 Temmuz 1999
tarihinde bir grup önerisi var -daha doğrusu Danışma Kurulunda
anlaşma sağlanmış- DSP Grup Başkan Vekili, MHP Grup
Başkan Vekili ve ANAP Grup Başkan Vekili imzalı. 1 Temmuz 1999
günü bu çalışmalara başlanılması ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin bir Danışma Kurulu önerisi var ve oylanmış,
kabul edilmiş.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Kötü misal emsal olmaz. Yanlış yapmışlar.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) Bir başka örnek 20 Temmuz 1999 tarihinde. Yine Ali Günay, DSP
Grup Başkan Vekili, İsmail Köse, MHP Grup Başkan Vekili ve
Zeki Çakan, ANAP Grup Başkan Vekili imzalı bir Danışma
Kurulu önerisi var, okunup kabul edilmiş ve orada da yine
çalışma günlerinin
Örneğin 23 Temmuz 1999 Cuma günü saat
20.00ye kadar bitirilmemesi hâlinde saat 22.00den sonra çalışmalara
devam edilerek
şeklinde bir öneri oylanmış ve kabul
edilmiştir.
Bir başka örnek bu sefer
28 Temmuz 1999 tarihinde arkadaşlar. İmzalara bakıyoruz
-Danışma Kurulu üyesi, ortak imza grup başkan vekilleriyle
birlikte- Ali Günay, DSP Grup Başkan Vekili, İsmail Köse, MHP Grup
Başkan Vekili, Zeki Çakan, ANAP Grup Başkan Vekili. Söylenen şey
nedir? 30 Temmuz 1999 Cuma günü saat 24.00e kadar bitirilmemesi hâlinde
24.00ten sonra da çalışmalara devam edilmesi
şeklinde bir
ortak grup önerisi, Danışma Kurulu önerisi var ve bunlar da Meclisten
onaylanarak yürürlüğe girmiş.
Burada kastım eleştirmek
değil ama şunu söylemek istiyorum: Burada bitimine kadar
yaptığımız çalışma çok anormal, angarya, Meclisi
tahakküm altında tutan, sağlığımızı
sıhhatimizi sorun hâline getirecek bir çalışma değil,
geçmişte daha çok örnekleri yapılan, görülen ve yaşanılan
çalışmalar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Üç tane saydınız, üç tane. Vakayi adiye hâline geldi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) Ben sadece bu örnekleri verdim Sayın Anadol. Lütfen
Ben sizi
çok güzel dinledim, lütfen sözümü kesmeyiniz.
Şimdi, o zaman nedir?
Biz ilk defa bir çalışma yapmıyoruz, böyle bitimine kadar bir
çalışma yapmıyoruz. Geçmişte örneklerimiz olmuş. O
zaman bazı sorular geliyor aklımıza. Nedir? 12 Eylül denilen
bir olay var karşımızda arkadaşlar, 12 Eylülde Türkiye
Cumhuriyeti milleti referanduma gidecek. Referandum bizim, burada Anayasa
değişikliğine ilişkin yaptığımız
çalışmaların yürürlüğe girmesi için yapılacak olan
tamamlayıcı bir işlem. Ancak o tamamlayıcı işlem
ile yapılan değişiklikler yürürlüğe girecek. Kim yapacak bu
değişikliği? Halkımız. Kim yapacak bu
değişikliği? Milletimiz.
Biz, bugün burada,
milletimizden almış olduğumuz iradeyle
huzurlarınızdayız. Milletimizden almış olduğumuz
iradeyi biz terk etmedik, biz onlarla birlikteyiz ve referanduma kadar da
onlarla birlikte olmak gibi bir çabamız var. Halkımızla,
vatandaşımızla, milletimizle beraber olacağız, onlara
Anayasa değişikliğinin neler getirdiğini
anlatacağız ve onlara diyeceğiz ki: Ey halkım, ey
vatandaşlarımız, ey milletimiz; bu Anayasa
değişikliğinin hayata girmesinin tek sonucu ve nedeni sizsiniz.
Eğer siz buna Evet der iseniz bu Anayasa değişikliği, bu
temel hak ve özgürlüklere getirilen değişiklikler hayata geçecektir.
Biz bunun özlemi içindeyiz, o yüzden çalışmalarımızı
biraz sıklaştırdık.
Bir de tabii ki ilginç
başka bir nokta var: 1 Ekime kadar çalışalım. diyen
arkadaşlar Meclise ayda yılda bir gelen arkadaşlar, bu da benim
için çok şaşırtıcı oldu doğrusu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Belli oluyor kimin gelip gelmediği, karar yeter sayısı
bulamıyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) Onlar kendilerini biliyorlar.
12 Eylülle ilgili bizim
halkımızla buluşma gibi bir sorunumuz var. Bizim milletimizle
buluşma, onlara anlatma gibi bir derdimiz var. Eğer 12 Eylülle ilgili
olarak Hayırda hayır var. diyerek yola çıkanların
halkımızla ilgili bir sorunu yoksa, bu onların kendi sorunudur
diyorum.
Önerimizin kabulü konusunu da
bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Çıkarın iki maddeyi, ben de oy
vereceğim.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) İşine bak, işine! Senin ona gücün yetmez.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bahçekapılı.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin grup
önerisi aleyhinde söz aldım.
Tabii, her defasında
Meclisin gündeminin belirlenmesinde iktidar partisi grubunun tavrını
tenkit etmekten de usandığımızı ifade etmemiz
lazım. Gerçekten, artık, bir klasör oldu, buraya getirilen iktidar
partisi grup önerilerindeki çelişkileri belirlemek ve kabul edilebilir, birlikte,
uzlaşarak getirilebilir bir gündemi buraya getirememiş olmanın
-dönemin sonuna geldik, yılın sonuna geldik- böyle bir
uzlaşmayı temin edememiş olmanın üzüntüsüyle tekrar
maalesef aynı tatsız şeyleri söylemeye mecbur kaldık ama
öncelikle bir şey söylememiz lazım, gerçekten bu Genel Kurulun, bu
Meclisin daha fazla çalışabilme imkânı yok, sinir
katsayısı arttı, tahammül katsayısı arttı. Biraz
önce Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği grup önerisine -Milliyetçi
Hareket Partisinin de desteğiyle- 30 Eylül 2010 tarihine kadar
çalışalım ve Hükûmetin öngördüğü, ülkenin ihtiyaç
duyduğu kanunları çıkartalım yönündeki teklifine Adalet ve
Kalkınma Partisi Hayır, çalışmayalım. dedi. Ne
zamana kadar çalışacağız? sorusunun da cevabı yok.
Değerli milletvekilleri,
bugün Danışma Kurulu toplantısında ben Sayın Bahçekapılıya
sordum: 23üne kadar getirdiğiniz bu gündem tamamlanınca Meclis
tatile girecek mi? Girecek diyemediler. Siz sormuyor musunuz milletvekilleri
olarak, çalışanlar olarak? Yani burada kendi irademizle milletimiz
adına görev yapıyoruz. Ondan vazgeçtik, grup disiplininin emrinde
çalışan insanlar olarak sizler Ne zamana kadar
çalışacağız? Bu çalışma ne zaman bitecek? diye
merak etmiyor musunuz, sormuyor musunuz, onu bilmiyorum ama biz sorduk
Hanımefendi bilmiyorlar çünkü yukarıdan emir nasıl gelecek onu
hiç kimse bilmiyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Haksızlık yapmayın Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Bilmediğinizi söylediniz Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bilmiyorum demedim, haksızlık yapmayın.
YILMAZ TANKUT (Adana) Ne
zaman bitecek?
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Efendim, dediğinizi de söyleyelim isterseniz: 23üne kadar bunları
çıkartalım, tatile gidelim. Öyle mi? Öyle diyebiliyor musunuz?
Diyemiyorsunuz.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Biz, halkımıza gideceğiz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Bakın, biraz önce, grubunuz adına konuşan
arkadaşımız, sanki milletin aklıyla alay edercesine,
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisine karşı çıkarken
şunları söylüyor: Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çok çalışmamız lazım, millet bizden hizmet
bekliyor. Onun için, kanunlar bitene kadar çalışmayı teklif
ediyoruz. 206 tane de kanun olduğunu bir başka paragrafta ifade
ediyor Bu kanunlar bitene kadar çalışalım. diyor. Sayın
Oktay Vural da soruyor: Burada, 90 tane, dokunulmazlıkların
kaldırılmasıyla ilgili kanun tasarısı var. Bunlar da
dâhil mi? Gelin, bunları da görüşerek karara bağlayacak
şekilde çalışmaya devam edelim, 30 Eylüle kadar çalışmayı
da kabul edelim. diyoruz, Sayın Ahmet Yeni diyor ki:
Çalışmamız lazım, millet bizden hizmet bekliyor. Kanunlar
bitinceye kadar çalışalım. Onun için cümle bu, tutanaklardan
okuyorum- Cumhuriyet Halk Partisinin böyle, tatile girme taleplerini de uygun
bulmuyoruz.
Yani, bu nasıl oluyor
Sayın Yeni? Bunu bir anlat, bunu gülümseyerek bir anlat.
AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Başkan söz verirse
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Yani, hem çalışalım diyorsunuz, CHP de diyor ki, MHP de destek
veriyor, 30 Eylüle kadar çalışalım. Bunu, tatile gitmek olarak
değerlendiriyorsunuz. Bu milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz
değerli arkadaşlar?
Değerli milletvekilleri,
bakınız, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz her defasında
ifade ediyoruz: Bu Genel Kurulun gündemini belirleme sorumluluğu, siyasi
iktidara ve onun grubuna aittir. Bu gündemi doğru belirleyin, gelin,
birlikte belirleyelim, ülkemizin öncelikleri doğrultusunda, beklentileri
doğrultusunda kanunları çıkartalım, ülkemize ve milletimize
hizmet edelim diyoruz.
27 Mayıstan bu yana,
Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Kurula getirdiği gündemler yani
grup önerileri burada. 27 Mayıstan bu yana, bugünküyle beraber beş
tane grup önerisi istemişsiniz. Hemen hemen her defasında farklı
bir sıralama getiriyorsunuz. Kanunların görüşülme
sırasını sürekli değiştiriyorsunuz ve
çalışma şeklini de değiştiriyorsunuz bitime kadar
diye. Bu bitime kadar çalışma usulünün faydalarını,
muhasebesini bir daha yapınız, lütfen, bir daha yapınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Size sormak lazım, siz yaptınız daha önce ama.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Bakınız, Sayın Bahçekapılı burada sizin
imzanızla getirdiğiniz Danışma Kurulu grup önerisi var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Evet.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Burada getirdiğiniz sıralamayı niye
değiştiriyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Değiştirmedik. Niye değiştirdik?
Değiştirmedik.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Değiştiriyorsunuz.
Bakın, sizinle biz
uzlaştık. 27 Mayısta getirdiğiniz grup önerisi burada,
elimde. Bu grup önerisinde öncelikleriniz ve çalışma saatleriyle
ilgili konuya itiraz etmedik ve dedik ki: Karar yeter sayısı
istemeyeceğiz, Danışma Kurulu grup önerisi getirmeyeceğiz,
hatta toplantı yeter sayısı da istemeyeceğiz. Listesini
çıkardım, 1 Temmuza kadar bir tek Danışma Kurulu grup
önerisi getirmişiz ama ne hikmetse haziranın başında
getirdiniz bitime kadar çalışmayı bir mecburiyet olarak, bir
dayatma olarak, varılan uzlaşmanın dışında bu
Meclise getirip dayattınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Siz de getirmiştiniz Sayın Şandır,
örnekleri var.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Değerli arkadaşlar
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sevmediğim bir şeyi yapıyorum. Sizden
aldık, öğrendik. Siz de getirmiştiniz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Değerli arkadaşlar, eğer burada beraber
çalışacaksak, bu yaptığımız işin adı
birleşimse ve bu birleşimde oturumlar yaparak ülkenin
sorunlarına birlikte çözüm üretecek hukuku kuruyorsak, usul bu değil.
Birbirimizi aldatarak, birbirimize her defasında böyle metazori, bitime
kadar gibi bir üslupla buraya siz gündem belirlerseniz
çalışamayız değerli arkadaşlar,
çalışamazsınız.
Bakın, üniversiteler
kanununda Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir itirazımız yok.
Normalde görüşmüş olsaydık üç saatte bitirirdik, üç saatte ama
geçen haftadan üç gün çalıştık, işte bugün de bitimine
kadar koydunuz, daha başlayamadık, hangi saate kadar da
çalışacağımız belli değil. Bununla bir fayda elde
edemiyorsunuz, bu işin bir kârı yok. Bu hesabı bir daha
yapınız. Burada muhalefetle uzlaşarak, anlaşarak çok daha
hızlı, hatta iki günde, üç günde otuz sekiz kanunu, uluslararası
sözleşmeyi çıkardığımızı yakın zamanda
örnekleyebiliriz ama ne hikmetse
Nedir işin hesabı? Yani
gerginlikten mi medet umuluyor, muhalefet partileriyle
çatışmış olmaktan veya bu Genel Kurulda biraz önce
örneğini yaşadığımız
yakışıksız gerginliklerden mi medet umuluyor, bunu anlamakta
zorlanıyoruz.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri -özellikle iktidar partisi grubunun
milletvekillerine sesleniyorum- grup disiplini içerisinde grup yönetiminizin
getirdiği gündeme tabii ki el kaldırıp el indiriyorsunuz, bir
şey söylemiyorum ama bunun doğru bir üslup olmadığının,
bunun ne Meclise ne iktidara ne ülkeye bir fayda getirmeyeceğinin
artık anlaşılmış olması lazım ve buna itiraz
etmek gerekiyor. Bu üslupla buradan kanun geçiremezsiniz.
Bakın, 23 Temmuzda
getirdiğiniz gündem doluyor ama bu gündeme koyduğunuz kanunları
23 Temmuza kadar bitireceğinizi düşünebildiğinizi zannetmiyorum
ve önümüzdeki hafta
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Siz bilirsiniz. Biz öyle görmüyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Gün yirmi dört
saat, gece on ikide bitiyor
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Zannetmelerle iş olmuyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Göreceğiz burada, beraber yaşayacağız Sayın
Bahçekapılı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Tabii
Tabii
Tabii
BAŞKAN Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Sabahın saat yedisinde de gidiliyor
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Tabii
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
öğlen saat on ikide de gidilebilir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Olur.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Eğer burada karar yeter sayısını bulursanız
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Tabii ki
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
toplantı yeter sayısını sağlarsanız
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Siz isteyin.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Hodri meydan! diyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Siz isteyin. Buradayız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Buyurun, el mi yaman, bey mi yaman, hep beraber göreceğiz ama bu üslup
doğru üslup değil. Bu inatla, bu ısrarla duvara
çarpacağınız endişesindeyiz. Bunu size de
yakıştıramıyoruz, bunu ülkemize de hak görmüyoruz.
Dolayısıyla biz bu grup önerisinin üslubuna da usulüne de itiraz
ediyoruz ve getirdiğiniz önergenin aleyhinde oy kullanacağız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Siz bilirsiniz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Arz olunur, saygılar sunulur.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Önerinin lehinde söz isteyen
Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Gönül. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz
almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri,
geçen hafta başladığımız Yükseköğretim
Kurumları Teşkilat Kanununun tamamlanması, uluslararası
sözleşmeler, Mali Kural Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Gelir Vergisi Kanununun
bitimine kadar yani geçen haftalarda kararlaştırdığımız
16 Temmuz çalışma süresini dört gün daha uzatarak 23 Temmuz gününe
kadar bu kanun tasarılarının bitirilmesi noktasında
çalışma sürelerimizi uzatıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
siyasetçinin, günümüz insanının en değerli şeyi zaman.
Zamanı en efektif şekilde kullanarak az zamanda çok iş
başarmak her siyasetçinin yapması gereken işlerden.
Dolayısıyla Meclis çalışmalarında verimli bir
şekilde çalışabilmek, zamanı iyi kullanarak 23 Temmuza kadar
çıkması gereken kanunların çıkartılması
noktasında tüm Meclisin gayret içerisinde olduğunu, yüce heyetin
gayret içerisinde olduğunu biliyorum.
Önerinin lehinde
olduğumu belirtip hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Gönül.
Önerinin aleyhinde söz isteyen
Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Buyurun Sayın İnce.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bundan yirmi beş-otuz
yıl önce köylerde şöyle derlerdi: Tütünleri satınca borcumu
öderim. ya da Türk toplumu Nisan yağmurlarında hâllederiz. ya da
Akşamüzeri görüşüz., Öğleden sonra buluşalım. Bunlar çok yuvarlak laflar.
İnsanların normal günlük yaşamlarının içerisinde bunu
kullanmaları normaldir. Artık köylerdeki insanlar bile bundan
vazgeçti ama Büyük Millet Meclisine yeni bir gelenek geldi AKPyle birlikte:
Bitimine kadar
Ne zaman bitecek?
Bilmiyoruz. Hiçbir zaman da bitmiyor zaten.
336 milletvekiliniz var. Az
önce, biraz insaf olsa, biraz vicdan olsa, biraz merhamet olsa, biraz
doğruları söylemek insanın içinden geçse, Sayın Ahmet Yeni,
az önce 336 milletvekilinden 138 tanesini bulamamışsın, karar
yeter sayısı bulunamamış
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Çalışalım diyor.
MUHARREM İNCE (Devamla)
-
çalışalım diyor. Ya Türkçeyle ilgili bir problem var
Tekrar söylüyorum, bizim
önergemiz, bu yaz hiç tatil yapmayalım. Madem memleketin önemli meseleleri
var, biz 30 Eylüle kadar çalışalım önergesi vermişiz,
Samsun AKP Milletvekili bu kürsüye geliyor Tatil istiyorlar. diyor. Biz tatil
istemiyoruz, biz insan gibi çalışmak istiyoruz, biz İç Tüzüke
uygun çalışmak istiyoruz. İç Tüzük neyi emrediyor? Salı,
çarşamba, perşembe günleri saat 15.00ten 19.00a kadar, yetmiyorsa
19.00, 20.00 olur. Buna itirazımız yok bizim. Yani birileri size
demiş ki Bunlar çıkacak. Nasıl çıkacak? Nasıl
çıkarsa çıksın. Oralarda uyuklamışsınız,
içeriye girmişsin gözlerini ovuşturarak oy
kullanmışsın... Hatta sizin milletvekiliniz Ben ne
olduğunu bilmiyorum. dedi, Bitlis Milletvekili
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Zeki Ergezen
MUHARREM İNCE (Devamla) - İçeriye giriyorum, grup
başkan vekiline bakıyorum, oyumu kullanıyorum. dedi.
Acaba gerçekten
çalışma meraklısı mısınız? Bugün Sayın
Başbakanı dinliyorum, Sayın Başbakan diyor ki:
Uzlaşma, diyalog, istişare,Yunus Emre, Mevlânâ
Anlatıyor
Başbakan. Allah Allah! dedim, Yahu, bu, Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı değil mi? Acaba bu istişare, uzlaşma,
diyalog doğru mu?
Şimdi bakalım:
23üncü Dönemde elli defa Danışma Kurulu istemişiz, elli defa;
ellisinin ellisini de reddetmişsiniz. Diyalog çağrılarına
bakın! Bu dönemde kırk dört defa İç Tüzük 37ye göre
doğrudan görüşme istemişiz, kırk dört tane; kırk
dördünü de reddetmişsiniz. Bir tanesini kabul etseydiniz, gerek
Danışma Kurulunun gerek İç Tüzük 37nin bir tanesini kabul
etseydiniz ben bu konuşmayı yapamazdım. Yani sizin istişare
çağrılarınız, diyalog çağrılarınız,
Yunus Emreyi, Mevlânâyı anlayışınız işte bu
kadar, diyalog anlayışınız sizin bu kadar.
Değerli
arkadaşlarım, biz Meclisin saygın bir kurum olmasını
istiyoruz; çalışma koşullarına uyan, kuralları olan,
saatleri belli olan, o saatler arasında burada 550 değilse de 500-450
milletvekiliyle çalışmalarını tamamlayan bir Meclis
istiyoruz. Sizin üçte 1iniz burada yok. Biraz sonra Şimdi oylama
olacak. diye içeri gireceksiniz, neye oy verdiğinizi bilmeyeceksiniz.
Bakın, bir gün bunu
yapacağım. Yani, böyle, milletvekilinin birine Şu anda hangi
kanunu görüşüyoruz, bunu söyle. diyeceğim. Ben de evet
diyeceğim. Bakın, bunu yapacağım bir gün bir tanesine. Bir
gün birine yapacağım bunu ama cevap verecek.
AHMET YENİ (Samsun)
Öğretmen değilsin sen, geçti o. Okul değil burası, talebe
değil bunlar.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Şimdi, biz Danışma Kurulu istemişiz. Acaba bu
istediğimiz Danışma Kurulları Meclisi engellemek, Meclisi
çalıştırmamak
Gündemimizde olmayan konular mı? Önemsiz
konular mı? Yani ne istemişiz? Tarım sektöründe yaşanan
sorunların araştırılmasını istemişiz,
üniversitede okuyan gençlerimizin yurt sorunlarının
araştırılmasını istemişiz, emeklilerimizin
sorunlarının araştırılmasını istemişiz,
muhtarlarımızın sorunlarının
araştırılmasını istemişiz, İsrailin
Gazzeye insani yardım götüren gemiye yaptığı
saldırının araştırılmasını
istemişiz. Ne olmuş? Kırk dört tane böyle isteğimizin hepsi
reddedilmiş. Değerli arkadaşlarım, 23üncü Yasama Döneminde
672 kez karar yeter sayısı istemişiz, 338inde
bulunamamış yani yüzde 50sinden fazlasında 138 kişi bile
yoksunuz. Yani 336da 138 olmayacaksınız, çalışalım
naraları atacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
çalışmak bir ibadettir. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar(!)] Bir dakika
Alkışlama! İşte, hep
yarım okuyorsun. Hayra çalışmak ibadettir, şerre
çalışmak ibadet değildir. (CHP sıralarından
alkışlar)
23üncü Dönemde Dördüncü
Yasama Yılında 186 kez karar yeter sayısı istemişiz,
siz 128inde bulamamışsınız.
RECEP KORAL (İstanbul)
Sonra ne olmuş?
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Yine 457 kez yoklama istemişiz, 127sinde bulunamamış.
Değerli arkadaşlar,
artık sayın grup başkan vekillerine sesleniyorum: Ne olur bize
telefon açmayın, açtığınız hiçbir telefonun
geçerliliği iki saati geçmedi, hiçbirisi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Yapma Allahını seversen! Daha iki ay oldu Grup
Başkan Vekili olalı.
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Bakın şimdi söyleyeyim: Sayın Suat Kılıç telefon
açıyor pazartesi günü.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ben yaparsam söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Hayır, bugün sizin yaptığınızı da
söyleyeceğim, yaptığınızı da söyleyeceğim.
Bana telefon açıyor: Ne
görüşeceğiz bu hafta? Şunlar şunlar diyor, pazartesi. Ben
de diğer grup başkan vekili arkadaşlarıma diyorum ki
İktidar Partisinin Grup Başkan Vekili aradı, bu hafta
bunları görüşeceğiz. Ben iki saat bir yere
ayrılıyorum, bir başka arkadaşım bakıyor, bana
söylenenlerin hiçbirisi yok.
Siz beni dün telefonla
aradınız Sayın Bahçekapılı, beni aradınız
değil mi telefonla? Salıdan bir sonraki haftaya kadar tek tek bana
söylediniz, değil mi? Ben onların hepsinin notunu aldım.
M. NURİ YAMAN (Muş)
- Ses yok
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Ben de arkadaşlarıma aktardım. Buraya geldik, iki saat sonra
farklı bir şey. Bakın, 1 Temmuzda Meclis kapanacak, hayır
olmadı; 8i, olmadı; 16sı, olmadı; 23ü
Şimdi, bana,
550 milletvekilinden 1 kişi çıksın desin ki Bu Meclis şu
gün kapanacak. Ne zaman kapanacağı bilinmeyen bir Meclis olur mu?
KAMER GENÇ (Tunceli) Tayyip
Bey biliyor.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bir kişi biliyor
Bir kişi biliyor
AKİF AKKUŞ (Mersin)
O da bilmiyor!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Meclis Başkanının kim olacağını o biliyor,
Cumhurbaşkanının kim olacağını o biliyor, 81
valinin kim olacağını o biliyor
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Millet, millet
Millet karar veriyor.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bin tane kaymakamın kim olacağını o biliyor, belediye
başkanının kim olacağını o biliyor, TÜBİTAK
Başkanının kim olacağını o biliyor. TİB
Başkanının kim olacağını o biliyor. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Burası Büyük Millet
Meclisi, burası Atatürkün Meclisi, burası savaş yönetmiş
bir Meclis. Bu Meclisin itibarına bu yakışmıyor
değerli arkadaşlarım. Biz kimsenin ücretli elemanı
değiliz. Biz, bize ister oy versin ister vermesin, bütün milletin
temsilcisiyiz.
Böyle bir belirsizlik
olabilir mi? Burası aile meclisi olsa çocuklardan birisi rest çeker Baba,
ben öyle senin keyfine göre gelemem. Benim işim var, gücüm var, bilmem
lazım. Bana bir plan, program yap. der.
Değerli
arkadaşlarım, burası Büyük Millet Meclisi, burada sadece siz
yoksunuz. Bunu kendi grubunuzda yapabilirsiniz. Kendi grubunuzda yapın.
Hani Tutarım kulağından atarım o bakanları. diyor,
Seçim yaklaşınca göreceğim sizi. diyor kapalı grup
toplantılarında, orada yapabilir. Burada bunu yapamazsınız.
AHMET YENİ (Samsun)
Siz orada mıydınız?
MUHARREM İNCE (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, geçen hafta hani gece saat 24.00e kadar
çalışacaktınız, neredesiniz? Perşembe saat 22.00de
kapandı, 138 kişi bulunamadı. Cuma günü yine 138 kişi
bulunamadı, Meclis erken kapandı. Siz bu hafta bunlara yine
uymayacaksınız, siz çalışmaktan yine
kaytaracaksınız. Muhalefet burada.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
Muhalefet kaç kişi burada?
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakın, nasıl kaytaracaksınız? 23üncü Dönemde 15.535
yazılı soru önergesi vermiş muhalefet size. 15.535
Bunların yarısını, 7.037 tanesini zamanında
yanıtlamamışsınız.
RECEP KORAL (İstanbul)
Ya, biz yanıtlamıyoruz ki oraya söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakanlar Kuruluna söylüyorum.
Muhalefet görevini
yapmış, muhalefet çalışmış, muhalefet soru
önergelerini vermiş, sen cevabını verememişsin. Kaytaran
iktidardır ama yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor.
Bir de Gel, çalışalım. demiyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
İnce, lütfen tamamlayınız.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, ben size şunu öneriyorum. Diyorum
ki bakın, yenilenebilir enerjiyi getirin, hiçbir itirazımız yok,
tümü üstünde konuşacağız, geçeceğiz, oy birliğiyle
geçsin. MHP de destekliyor mu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Destekliyor.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Destekliyor. Oy birliğiyle geçsin.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Petrol lobisi!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Sizin içinizde petrol lobisinin, diğer lobilerin işini takip eden
Bakanlar Kurulu üyesi kim? Bunu kim engelliyor?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Açıkla! İsmini söyle!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Halkın milletvekiliyseniz gelin bunu geçirelim, oy birliğiyle
geçirelim. Hemen toplayalım grup başkan vekillerini, hemen bu
akşam, yüreğiniz varsa, cesaretiniz varsa, halkın
ihtiyaçlarını düşünüyorsanız, halkın çıkarlarını
düşünüyorsanız, gelin yenilenebilir enerjiyi bu akşam geçirelim
diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Zaten hazırlayan biziz!
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın
Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, kısa bir açıklama
yapacağım.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen oturur musunuz, Sayın
Bahçekapılının söz talebi var. Bir saniye, lütfen oturun, henüz
oylamaya sunmadım ben.
Sayın Yeni, söz
talebiniz var. İç Tüzükün 63üncü maddesi gereğince usul
hakkında konuşuluyor, dolayısıyla söz talebinizi yerine
getiremeyeceğim.
Sayın
Bahçekapılı, buyurun, ne için söz istiyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Efendim, ben kısa bir açıklama yapacağım.
AHMET YENİ (Samsun)
Sataşma, Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Yeni, ben konuşmayı dinledim, sizin konuşmanızı
tutanaklardan okudu, sataşma söz konusu değil.
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bahçekapılı, buyurun, siz ne için söz istediniz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) İç Tüzük 60a göre kısa bir açıklama
yapacağım, Meclis çalışmasıyla ilgili rakamları
dile getireceğim.
BAŞKAN Buyurun,
yerinizden.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, konuşmasındaki
kendilerinin çalıştığı ama iktidar partisi ve
Hükûmetin çalışmadığı şeklindeki ifadelerini
kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin
açıklaması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın İncenin konuşmalarında -tabii ki
her zamanki gibi esprili hâliyle söylediklerini kabul etmemiz mümkün
değil- şöyle düzeltmeler yapmak isterim. Kendilerinin çalışmış
olduğunu ama Meclis çatısı altında iktidar partisinin
çalışmamış olduğunu ve Hükûmetin
çalışmamış olduğunu söylemişti. Bir bakalım
şimdi. Tabii, böyle bunu söylemek kolay ama rakamlarla konuşalım.
23üncü Dönemde 15.502
yazılı soru sorulmuş. Bu soruların 7.790 tanesi ilgili
bakanlarımız tarafından açıklanmış,
cevaplanmış; oran yüzde 50,3.
Yine aynı şekilde
sözlü sorulardan
YILMAZ TANKUT (Adana)
Cevaplarınız ilgisiz, alakasız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) 2.143 tane sözlü soru sorulmuş, bunlardan 1.443 tanesi cevaplanmış;
oran yüzde 67,3.
Ayrıca, Sayın
İnce, İç Tüzükün 37nci maddesi gereğince getirmiş
oldukları önerileri gündeme almadığımızı
söylediler. Ama Sayın İnceye beş adet İç Tüzükte önerilen
konularını gündeme aldığımızı belirtmek
isterim. Herhâlde hesabında bir yanlışlık oldu. İç
Tüzükle ve İç Tüzük 37ye ilişkin getirmiş oldukları
önerileri burada, bizim de katıldığımız oylamalarla
kabul ettik. Uzlaşma konusundaki hassasiyetimizi bir kez daha
altını vurgulayarak Sayın İnceye belirtmek istedim, Sayın
Meclise sunmak istedim.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bahçekapılı.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Beni teyit etti.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisinin grup önerisini oylarınıza
sunacağım, ancak bir yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.
Sayın İnce,
Sayın Anadol, Sayın Emek, Sayın Süner, Sayın Yazar,
Sayın Köse, Sayın Ünsal, Sayın Keleş, Sayın Tan,
Sayın Genç, Sayın Sevigen, Sayın Öztürk, Sayın Ağyüz,
Sayın Tütüncü, Sayın Çakır, Sayın Güner, Sayın Çöllü,
Sayın Oksal, Sayın Yıldız, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Kaptan, Sayın Sönmez.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 526, 536, 523 ve
527 sıra sayılı kanun tasarılarının İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halisin, (2/404) esas
numaralı Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/226)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
11.02.2009 tarihinde,
tarafımdan verilmiş olan Dersim adının geri verilmesiyle ilgili
Yasa Teklifim ilgili komisyona gitmiş olmasına rağmen, genel
kurul gündemine alınmamıştır.
İç Tüzüğün 37.
Maddesi gereği, Yasa teklifimin Genel Kurul Gündemine
alınmasını arz ederim. 03.12.2009
Şerafettin
Halis
Tunceli
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz talebi, teklif sahibi Şerafettin Halis, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Halis.
(BDP sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11
Şubat 2009 tarihinde vermiş olduğum yasa teklifi üzerine söz
almış bulunmaktayım ve yetmiş beş yıl önce bu
Mecliste işlenen tarihî bir hatanın, tarihî bir
haksızlığın giderileceği inancıyla sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Dersim adı,
yaralı bir coğrafyanın adı, sorunlu bir
coğrafyanın adı ama ne yazık ki çağımızda,
sorunlarının çözümü olanaklı olan bu coğrafyada sorunlar
çözülmek istenmiyor. Ne yazık ki yetmiş beş yıldır,
adı alınan bu coğrafyanın adı dahi geri verilmek
istenmiyor.
Bilindiği gibi, 1847de
sancak, 1879da vilayet olmuş olan Dersim, yüzyıllardan beri de, günümüze
kadar, yine Dersim olarak biliniyor. 25 Aralık 1935 tarihinde
çıkarılmış olan 2884 sayılı özel Tunceli
Kanunuyla da bu ad alınarak yerine Tunçeli adı veriliyor. Tunçeli,
ileride Tuncelinde yapılacak olan gelişmelerin bir emaresi gibi
görünüyor ilk başta tabii ve bu emare kendi gerçekliğini
dışa vuruyor ve tunç gibi bir el, sonradan Tuncelinin
başına geliyor. Tabii, sanıldığı gibi Tunceli
adı Mustafa Kemal tarafından değil, Munzur vilayeti
oluşturma çalışması sırasında dönemin
İçişleri Bakanı Şükrü Kayanın önerisi üzerine
veriliyor yani Mustafa Kemal tarafından verilmiş. olan
algının da yanlış olduğunu burada bildirmek istiyorum.
25 Aralık 1935 tarihinde
çıkarılan özel Kanunla, komutan bir valiye Bakanlar Kurulunun tüm
yetkileri veriliyor. Yaşamın her alanına dair bütün söz ve karar
bir komutan valide toplanıyor ve orada, tedip ve tenkil altında on
binlerce insan katlediliyor, gene binlerce, on binlerce insan sürgüne
gönderiliyor. Böyle olunca da Dersimin alınıp yerine Tunceli
adının verilmesi, bir operasyon adı oluyor, bir trajedinin
adı oluyor. Böyle olunca da günümüze yansıyan bu trajedinin de bir
travması kalıyor ve böylece Tunceli, bir travma adı oluyor.
Şimdi,
asimilasyon diyoruz. Asimilasyon
cinayettir. diyen bir Hükûmetin Başbakanı var. Yine Dersimde
yaşananlar bir katliamdır. diyen bir Başbakan var ve
şimdi, böyle Başbakanı olan bir Hükûmetin ya da bir partinin
Dersim adı noktasındaki yaklaşımı, her şeyden
önce demokrasiye ve insan haklarına bir yaklaşımı,
samimiyeti olacaktır ve Dersim adının verilmesi konusunda
-özellikle de AKPnin- bundan dolayıdır ki çok daha fazla önem arz
eden AKP için bir samimiyet testi olacaktır.
Şimdi, Tedip ve
Tenkil denmişti. Tedip ve tenkilin Türk Dil Kurumundaki
karşılığı çok açık: Uslandırma, yola
getirme, terbiye etme. Uzaklaştırma, herkese örnek olacak cezalar
verme. 1937-1938 tarihlerinde bu cezalar verildi. Verildi ama ardı
sıra ciddi bir travma bıraktı. Eğer Tunceli adı geri
alınır, yerine yeniden Dersim adı verilirse tarihî bir
yüzleşmenin kapısı aralanmış olacak, tarihî
haksızlıkların giderilmesi için o toplumun gönlü
alınmış olacak.
Şimdi, Dersim adı
alınıp Tunceli adı verilirken Dersimin ne olduğunu ya da
Türkçede bir karşılığının olup
olmadığını bilmek ya da bilmemek hiç önemli değil.
Oysaki başta Kürtçe olmak üzere Orta Doğu dillerinde bir
karşılığı var. Ama Türkiyede Kayseri, Yozgat, Sinop,
Samsun ve sayıları çokça arttırılabilecek il var,
bunların kendi tarihî köken ve kaynakları üzerinde bu adla
yaşıyor olması bu ülke için bir zenginliktir. Eğer bir
isim, bir ilin ismi o il halkının iradesine dayanılmadan
alınıyorsa, hele hele o ilin ismi, sosyal, siyasal, kültürel, ahlaki
bir olumsuzluğa çağrışım yapmıyorsa bu ismi almak
elbette ki asimilasyona hizmet eder. İşte bu anlamda Asimilasyon
mademki cinayettir. diyorsanız bu asimilasyonun devamına bir son
vermek ve bu ismin geri verilmesi zorunlu bir hâl almış
durumdadır. Dersim adı yasaktı, artık yasak değil.
Dersimliler yıllarca özlemini çektikleri bu adı çocuklarına
verdiler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Halis, lütfen tamamlayınız.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Romanlarda, şiirlerde, öykülerde, sinema
yapıtlarında yüzlerce, binlerce defa Dersim adı geçiyor. Yine
Valiliğin bünyesinde kurulmuş olan Tuncelispor Dersimspor
adıyla anılıyor ve değiştirildi. Mademki durum bu,
mademki Dersim halkının yüzde 98i bunu istiyor, bu Meclis bu yasa
teklifine olumlu yaklaşmak durumundadır ve asimilasyonun son
bulması, Dersimde 1937-38de yaşanan travmanın son bulması
için önemlidir ve günümüzün sosyal, siyasal ihtiyaçlarına da cevaptır
diye düşünüyorum.
Hepinizi tekrardan Dersim
halkı adına saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önerge üzerinde söz sahibi
bir milletvekili adına Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
arkadaşım Şerafettin Halis kardeşimin, Tuncelinin isminin
eski ismi olan Dersime çevrilmesi konusunda verdiği kanun teklifinin
37nci maddeye göre gündeme alınması konusundaki teklifi üzerinde söz
istedim.
Ben, Tunceli isminin
Dersim olarak değiştirilmesine karşı değilim. Ancak,
bu arkadaşım bu kanun teklifini verdikten sonra Tunceliye gittim,
insanlara sordum: Dersim mi olsun, Tunceli mi olsun? Bir kısmı
Dersim olsun. dedi, bir kısmı Tunceli kalsın. dedi. Bence bu
gibi şeylerde yapılacak en sağlıklı iş plebisit
yapmak, yani gidip vatandaşlara sormak: Bu şehrin ismi Dersim mi
olsun, Tunceli mi olsun? Bana göre en sağlıklı şey budur.
Tabii, Dersim, zihinlerde
acılarla dolu bir bölgemiz. 37-38 olaylarında çok büyük bir katliam
olmuş, bir askerî harekât yapılmış, orada masum, çocuk,
kadın, erkek denilmeden birçok insanlar yakılmış. Zaten bu
artık, bir gerçek. Benim de bu konuda bir kanun teklifim var yani
işte o 37 ve 38 askerî harekâtta
haksız olarak öldürülen, idam edilen, yerinden edilen insanlara bir
tazminat ödenmek suretiyle ve hatta orada asılıp da hâlâ mezar
yerleri belli olmayan kişilerin mezarlarını da belirtmek
suretiyle, bu insanlara en azından, Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir kanun çıkarmak suretiyle bu
yöre insanlarına, öteden beri uğradıkları
haksızlıkların giderilmesi konusunda bir özür dileme
anlamına da gelir. Tabii, bunun artık devamlı gündemde
kalmasının çok da kimseye faydası olmaz çünkü her kötü
olayı, her bir katliamı, geçmişteki katliamı siz
devamlı gündemde tuttuğunuz zaman, o memlekete faydası da olmaz,
daima kin ve nefret dolu bir neslin yaşamasına da bir katkı
sağlar. Bunun önlenmesi lazım.
Ama değerli
milletvekilleri, bana göre, şimdi, Tuncelinin en önemli problemi Dersim
veya Tunceli olma değil. Bakın, ben geçen gün burada bir konuşma
yaptım. 8 Martta Elâzığda bir deprem meydana geldi. Devletin
resmî, teknik elemanları gidiyor, Tuncelinin Mazgirt, Nazimiye, Pertekin
bazı köylerinde, depreme yakın olan o köylerde bir tespit
yapıyor. Devletin resmî memurları, teknik memurları gidiyor.
800ü ağır hasar, 1.300ü hafif hasar, orta hasar olmak üzere 2 binin
üzerinde vatandaş bu depremden zarar görmüş, evleri yıkılmış,
çadırda yatıyor. Vatandaş bana telefon ediyor, diyor ki:
Sayın Milletvekilim, çadırda yılanlar geliyor, benim
çocuğumu sokuyor. Ne yapacağız? diyor. Bakın, o gün de
bunun üzerinde konuştum, önerge verdim. Yahu arkadaşlar, özellikle
sizden rica ediyorum, ne olacak bu insanların hâli? Yani bu insanların
depremden gördüğü zarar ortada. Afet İşleri Genel Müdürü diyor
ki: Ölüm ve yaralanma olmamış. Yahu kardeşim, bir yerin afet
bölgesi ilan edilebilmesi için ortada
Senin teknik elemanların tespit
etmiş, burada bir deprem meydana
gelmiş, burada bu kadar ev yıkılmış, bu kadar orta
hasarlı, bu kadar ağır ve hafif hasarlı şeyler var.
Yani sizden de rica ediyorum -Hükûmetiniz yok zaten, Hükûmet diye bir şey
yok çünkü Meclisin karşısına gelecek yüzleri yok- bu insanlara
bir çare bulun. Yani, şimdi, arkadaşlar, bu insanlara ne
diyeceğiz? Bakın, daha 8 Martta olan bu depremden dolayı daha
şimdiye kadar Tunceliye bir tane bakan gitmemiştir, bir yetkili
gitmemiştir arkadaşlar. Çıkıp gitmişse buyursun
söylesin. Yani onun için, şimdi bu insanların çok acil ihtiyaçları
var. Bakın, Tunceli hudutları içinde kara yolları çok
perişan, köy hizmetleri, köy yolları çok perişan, işsizlik
zaten almış gitmiş, yani almış yürümüş, önemli
bir yatırım yok. Şimdi, Tayyip Bey orada diyor ki: Seksen bir
yılda milletvekili çıkarmadım. Tabii çıkaramazsın
Tuncelide. Ne hizmet yaptın kardeşim sen oraya? Çıkarmak
istiyorsan, buyur, getir işte o insanların depremde yıkılan
evlerini tamir et, işte Pertek Köprüsünü yap, Pülümür-Erzincan
arasındaki o kara yolunu asfaltla, bu insanlara iş imkânlarını
sağla. Eğitimin seviyesi çok düşük arkadaşlar. Yani
inanmanızı istiyorum. Evvela oraya doğru dürüst öğretmen
tayin edilmiyor. İlk tayinler atanıyor, ilk giden öğretmenlerin
çoğu gidip orada göreve başlamıyor. Eğitimin seviyesi
maalesef çok düştü. Eskiden Tunceli halkı çok zekiydi, gençlerimiz.
Hâlâ da zeki, çalışıyor ama eğitim imkânından mahrum
ediliyor. Onun için evvela o yörenin insanlarına el atmanız
lazım...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Genç, lütfen tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, AKPlilerin en fazla rahatsız oldukları milletvekili
benim. Benden kurtulmanız için size öneride bulunuyorum. Gidin, orada
yatırım yapın, o Pertek Köprüsünü yapın, kara
yollarını genişletin, depremde zarar gören insanların o
zararlarını telafi edin, o zaman da halk da size oy verir. Evet, yani
getirdiniz seçimlerde, buzdolabı, çamaşır makinesini
kışın dağıttınız ama orada bir mantık
yoktu. Orada oy almak hesabıyla insanların vicdanlarını
satın almaya kalktınız ama şimdi bir ihtiyaç var.
İhtiyaç var. Arkadaşlar, adam dışarıda çadırda,
yılan geliyor çocuğunu sokuyor. O yılan gelip yarın öbür
gün sizin çocukları soksa nasıl, acı duyar
mısınız, duymaz mısınız ya? Ya arkadaşlar,
sizi de yılan mı sokmuş, Hükûmeti yılan mı sokmuş,
yani zehirlemiş mi, yani bir düşünemiyor mu bunları? Onun için
rica ediyorum, bu insanların bu derdine çare, bir el uzatın.
Hayır, gidin, buyurun gelin, gidelim. Yani içinizde kim varsa,
Hükûmetinizde, sizde kim varsa buyurun gidelim, o yerleri gezelim. Bu insanlar
ne yapacak kışın, onu soruyorum değerli milletvekilleri.
Bir çare bulmak zorundasınız. Yani her zaman çıkıp da
burada ben feryat edemem.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
BENGİ YILDIZ (Batman)
Başkanım, karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı talebi var, arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Hani açılım devam ediyordu, hani açıyordunuz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen
Sayın Milletvekili, lütfen oturun
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bu mu açılım?
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Ne biçim açılım bu? Amma da açılıyorsunuz ha! Bir isme
tahammülünüz yok!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Siz 12 Eylülde evet deyin, ondan sonra konuşalım.
BAŞKAN Alınan
karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan,
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının geçen
birleşimde birinci bölümünde yer alan ek 132nci maddesi üzerinde önerge
işlemine başlanmıştı.
Şimdi, ek 132nci madde
üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal ve arkadaşları
tarafından verilen, Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı,
gerekçesi Sayın Günal tarafından açıklanmış olan
önergeyi hatırlatmak amacıyla tekrar okutup oylarınıza
sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1 inci maddesi ile 2809 sayılı Kanuna
ilave edilen Ek 132 nci maddenin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve
arkadaşları
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1 inci maddesine bağlı EK MADDE 132nin
ikinci fıkrasında yer alan (i) bendinden sonra gelmek üzere j) Deniz
Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve
arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz talebi?
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Türkiye, üç tarafı
denizlerle çevrili bir ülke olmasına karşın bu potansiyelini
yeterince etkin bir şekilde kullanamamaktadır. Bunun en önemli
nedenlerinden biri denizcilik biliminin yeterince gelişmemiş
olmasıdır. Kurulacak enstitü ile denizcilik potansiyelinin
geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Ek madde 132yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ek maddelerin bağlı
olduğu çerçeve 1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde iki adet
önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
Sıra Sayılı Yasa Tasarısındaki 2. maddenin birinci
paragrafının sonundaki eklenmiştir ifadesinin
çıkartılarak ilave edilmiştir. şeklinde düzeltilmesini
arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Ali Rıza Öztürk Durdu Özbolat |
Malatya Mersin Kahramanmaraş |
Orhan
Ziya Diren Rasim
Çakır |
Tokat
Edirne |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2 inci maddesinde geçen aşağıdaki
ibaresinin, aşağıda sıra numarası ve adı
belirtilen şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan Çalış Oktay Vural |
Konya Karaman İzmir |
Ahmet Kenan
Tanrıkulu Emin
Haluk Ayhan |
İzmir
Denizli |
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Emin Haluk Ayhan efendim.
BAŞKAN Emin Haluk
Ayhan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayhan.
(MHP sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 506 sayılı
Tasarının 2nci maddesi üzerindeki değişiklik önergesi
üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değişiklik
önergesini hazırlamaktaki amacımız, daha doğru ifade edecek
bir düzenlemenin yapılmasının uygun olacağıdır.
Hakikaten son zamanlarda gelen teklif ve tasarılara gerekli özenin gösterilmediği
çok açıktır. Bunu, kanun teklifi olanlarda gerekli özenin
gösterilmemesini de uygun görmemekle birlikte, kanun tasarılarında
gerekli özenin gösterilmemesi tolere edilebilecek bir durum değildir. Bu
husus konuya gereken ciddiyetle yaklaşılmasını engellemez.
Tasarının genel
gerekçesi incelendiğinde tatmin edici olmadığını
rahatlıkla ifade edebiliriz. Gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda
şu işi bir bitirsek edasıyla görüşmeler devam etmektedir.
Zaten kamuoyunda da üniversitelerin muhtevasından çok isminin ne olması
gerektiği hususu gündemde yer almıştır.
Şimdi bu illere birer
üniversite daha kuruyorsunuz. Gelin Denizli iline de bir ilave üniversite
kuralım. Teknik üniversite olsun, sanayinin geliştiği bir ilde
çok faydalı olur. diyoruz; Hayır.
diyorsunuz. Neden hayır dendiğini siz de bilmiyorsunuz. Bu,
emir-komuta zinciri içinde oluyor demek istemiyorum ama başka bir
şekilde ifade etmekte de zorluk çektiğimi söylemek istiyorum.
Buralara vereceğimiz eğitim kadroları hazır mı, ne
yapacağız, ne kadar öğrenci alınacak, bunların
piyasayla entegrasyonu mümkün mü; bunları tartışmayacak
mıyız?
Beşerî gelişme
önemli. Nasıl olur? Eğitim ile. Eğitimin aynı zamanda
sosyal dayanışmayı da güçlendirmesi gerekir.
Kuşkusuz, eğitime
erişim, eğitimin kalitesi, eğitim için temel sorun
alanlarıdır. Erişim kapsamında, okullaşma
oranları ve bölgeler, cinsiyetler arası farklılıklar;
kalite sorunu kapsamında ise fizikî altyapı yetersizlikleri,
müfredatın güncellenmesi, öğretmen ve akademisyen niteliklerinin
geliştirilmesi ve eğitim materyallerinin müfredatla uyumu ve benzeri
hususlar önem kazanmaktadır. Sadece yükseköğretim kademesinde
erişimi artırmak amacıyla adım atılması önemli
olmakla beraber, bunun gerçekleşmesi ve ulaşılan sonuçlarda
yukarıda ifade ettiklerimizin olup olmaması, gerçekleşip
gerçekleşmemesidir.
YÖK ile birlikte
yükseköğretim sisteminin yapılandırılamaması ve
üniversitenin idari ve mali özerkliklerinin sağlanamaması
eğitimde kaliteyi olumsuz etkilemektedir. Zaten sistemin kalite
değerlendirme ve hesap verebilirlik sistemi işlerlik
kazanamıyor. Üniversitelerin gelir yaratma kapasiteleri düşük,
öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı yüksek, fizikî
altyapı yetersiz. Bunlar, yükseköğretim sisteminde kaliteyi etkileyen
sorunlar.
Barınma ayrı bir
problem, yükseköğretime giriş daha da ayrı bir problem;
giriş öncesi yapı, yarış, bütün toplumu perişan
ediyor.
Yükseköğretim
stratejisinde, yükseköğretim, yığınlaşma,
küreselleşme, finansmanı, özelleşme, özerklik, hesap
verilebilirlik, kalite güvencesi, akreditasyon, yönetim gibi önemli hususlar,
eğilimler tartışılmaktadır. Bunlar, gerçekten de
önemli hususlardır. Aslında, aynı rapordan, ülkemizde
yükseköğretim sistemindeki beklentilerin nasıl geliştiği
üzerinde de durulmaktadır. Demografik yapının yaş
gruplarına dağılımı, gelişmiş ülkelerle
aramızdaki farkı kapatmak üzere yükseköğretime yüklenmek istenen
işlevler mutlaka önemli hususlardır, bunlardan birincisi: Türkiye,
demografik değişim süreci içinde aynı zamanda sanayi toplumuna
geçişini de yaşamaktadır. Bunun ulusal ve uluslararası
boyutu da kuşkusuz önemlidir ve vardır. İkincisi: Açık
kapatma meselesinde demografik geçiş sürecinin bulunduğu yerin
stratejik üstünlüğe dönüştürülmesi ile ilgilidir. Bilişim
teknolojisindeki gelişmeler dünyayı bilgi toplumuna geçiş
aşamasına getirmiştir. Bu aşamada herkesin eğitime tam
ve eşit ulaşımının gerekli olduğu da
açıktır. Raporda yer alan bir husus ise Genelde eğitim
sisteminin, özelde yükseköğretim sisteminin esnek, açık ve güçlü
olarak yapılandırılmaları gerekir. denilmektedir.
Şimdi hem böyle raporları, stratejileri hazırlayıp
sitelerinize koyacaksınız hem de Parlamentoda görüşüyor gibi
yaparak kanunu geçirmeye çalışacaksınız. Böyle olmayan ve
gerçekçi olmayan bir şekildir. Bu biçim, gerçekçi bir davranış
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Ayhan, lütfen tamamlayınız.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Açtığınız
bölümlerin ileriye yönelik projeksiyonları var mıdır? Varsa bu
açılan üniversitelerin bu projeksiyonlar ve ülke ihtiyaçları içindeki
yeri nedir, istihdama katkısı nedir? Düşünme, algılama ve
problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni gelişmelere
açık, sorumluluk duygusu ve toplumsal duyarlılığı
yüksek, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, girişimci insanlar
yetiştiriyor mu? Eğitim ve öğretimde fırsat
eşitliği sağlanıyor mu? Fertler ilgi, eğilim ve
yetenekleri doğrultusunda mı eğitiliyor? Eğitim sistemi
bilgi toplumunun gerektirdiği bilgi ve becerilerle mi donatılıyor?
Ortaöğretim program türünü esas alan, yatay ve dikey geçişlere imkân
veren, çağdaş rehberlik ve yönlendirme hizmetleriyle üniversite
sistemine etkin geçiş sağlayan bir yapıya mutlaka bu sistemi
kavuşturmamız gerekiyor. Önergemize destek istiyoruz.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Ayhan.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı
arayacağım. Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Sayın milletvekilleri,
birleşime, 20.45e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.58
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 20.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
506 sıra
sayılı Tasarının 2nci maddesi üzerinde verilen Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul
edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
Sıra Sayılı Yasa Tasarısındaki 2. maddenin birinci
paragrafının sonundaki eklenmiştir ifadesinin
çıkartılarak ilave edilmiştir. şeklinde düzeltilmesini
arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Tayfur Süner, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Süner.
TAYFUR SÜNER (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz tasarının 2nci maddesinde vermiş olduğumuz
önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İlk önce,
Antalyanın Akdeniz Üniversitesinde otuz yıldır çözülemeyen tapu
sorunu Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Mustafa
Akaydın, Konyaaltı Belediye Başkanımız Muhittin Böcek
ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Sayın İsrafil Kurtcephe
tarafından bir protokolle çözülmüştür. Bu protokol neticesinde
Sayın Mustafa Akaydın, Büyükşehir Belediyesi, Akdeniz
Üniversitesinin güneyinde ve batısında 32 metrelik geniş bir
çevre yolunu hizmete sokacaklar. Dolayısıyla talebelerimiz çok güzel
bir kampüste görev yapacaklar, çalışmalarını sürdürecekler.
Büyükşehir Belediye Başkanına, Konyaaltı Belediye
Başkanımıza ve Rektörümüze buradan teşekkürlerimi arz
ediyorum.
Yine Antalyada -YÖK
tarafından- AKEVin üniversite kurma hayalini anlatmadan
geçemeyeceğim. AKEV Koleji eğitim kurumları 1964
yılından günümüze Antalyaya ve Türk millî eğitimine hizmet
vermektedir. 1987 yılında da Antalya Kültür ve Eğitim Vakfı
(AKEV) kurularak gelişmesine hız kazandırmıştır.
Anadolu İlköğretim Okulu, Anadolu Lisesi birimleriyle
çalışmalarını sürdüren vakıf, vakıf resmî senedi
amaçları doğrultusunda 1996 yılından bugüne üniversite
kurma çalışmalarına uğraş vermektedir. YÖK, AKEVin
başvurusundan iki yıl geçmesine rağmen henüz kuruluş oluru vermemiştir.
Hiçbir yatırımı olmayan gruplar ise YÖKten ayrıcalık
görmektedir. Bu YÖK, olumsuz tavırlarını her vesileyle
sürdürmektedir. İnşallah iktidarımızda YÖK
kaldırılacaktır, AKEVin de üniversite kurma oluru muhakkak
verilecektir.
Görüştüğümüz bu maddede,
kurulması öngörülen yedi devlet üniversitesinin 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu çerçevesine alınması
düşünülmektedir. Anayasanın 163üncü maddesi cari ve ileriki
yıl bütçelerine mali yük getirecek nitelikteki kanun tasarı ve tekliflerinde
belirtilen giderleri karşılayabilecek mali kaynak gösterilmesini
zorunlu tutmaktadır. Ayrıca 5018 sayılı Kanunun 14üncü
maddesine göre de kamu giderlerinin artmasına neden olacak kanun
tasarılarının getireceği mali yükün görüştüğümüz
tasarıya mutlaka eklenmesi gerekmektedir, yoksa bu mali yük
karşılıksız kalacaktır. Bu çok önemli bir eksikliktir.
Bu tasarıyla yeni üniversiteler açıyoruz ancak mevcut
üniversitelerimizin sorunları dağ gibi büyümeye devam ediyor. Biraz
bu sıkıntılardan ve onların bağlı olduğu üst
kuruluş olan Yükseköğretim Kurulunun icraatlarından
bahsetmek yerinde olacaktır:
YÖK Başkanı
Sayın Yusuf Ziya Özcan, uzun süredir yaptığı
açıklamalarla yükseköğretim piyasasının ihtiyaçları
doğrultusunda değişmesi üzerine düşüncelerini açıklamaktadır.
Resmî ağızdan yapılan bu açıklamalarla nasıl bir
yükseköğretim sistemi yaratılmaya
çalışıldığını ve gençlerimize nasıl bir
gelecek kurulmak istendiği çarpıcı bir şekilde
görülebilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
YÖK Başkanı, öğrencilere mesleki eğitimi teşvik etmek
amacıyla katsayı değişikliği uygulamasıyla
dershanelerin sayısının azalacağını, vakıf
üniversitelerinin ise önümüzdeki dönemden itibaren fiyatlarını
düşüreceğini açıklamıştır. Millî Eğitim
Bakanlığı ve YÖKün politikaları birlikte
düşünüldüğünde AKP Hükûmetinin politikalarının
altındaki geçerlilik net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bakanlık, yakın zamanda yayınladığı bir genelge
ile valiliklerden, genel liselerden Anadolu liselerine dönüştürülebilecek
olanların tespit edilmesini istemiştir. Yine aynı genelgede bu
dönüşüme uygun olmayan liselerin ise mesleki ve teknik eğitime
devredileceği ifade edilmektedir. Yine Bakanlık, strateji
planında dershanelerin özel okullara dönüştürülmesinin hedeflendiğini
de açıkça belirtmiştir. Bu dönüşüm sadece strateji planında
değil
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Süner lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
TAYFUR SÜNER ( Devamla)
Dokuzuncu Kalkınma Planında da yer almaktadır. Bu kapsamda
meslek liselerinin genel liselere oranının yüzde 70lere
çıkarılması politikalarıyla dershanelerin
kapanabileceği ifade edilmektedir. Ancak AKP iktidarında
dershanelerdeki artış oranı yüzde 100ü
aşmıştır. Söylenen ve uygulananlar tamamen birbirleriyle
çelişmektedir ve gerçeklerden uzaktır. Bir taraftan dershanelerin
kapatılacağını söyleyenler diğer taraftan
Üniversitesiz ilimiz kalmayacak. diye çığırtkanlık
yapmaktadırlar fakat nasıl bir zihniyetle bunu
gerçekleştirdiklerini de bir şekilde cümlelerin arasında ifade
ederek kaliteli üniversitelere sınavla öğrenci almaya devam
edileceğini belirtmektedirler. Bu ifadedeki kaliteden kasıt nedir?
Kalite, piyasa ilişkileri içerisindeki müşterilerin istek ve
beklentilerine uygun mal veya hizmeti tanımlayan ve eğitimin
niteliğini açıklamaya denk düşmeyen bir kavramdır. Öyleyse
neden bu kadar çok kalitesiz üniversiteler kurulmaktadır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TAYFUR SÜNER (Devamla)
Başkanım, bir cümleyle bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Süner.
TAYFUR SÜNER (Devamla)
Ayrıca bu kalitesi belirlenmemiş üniversitelerden mezun olacak
öğrencilerin kalitesi neyle belirlenecektir? Bu kişiler piyasaya göre kalitesiz,
sadece üniversite mezunu işsiz bireyler mi olacaktır?
Bu düşüncelerle tüm
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Süner.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
MUHARREM VARLI (Adana)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133üncü Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
506 sıra
sayılı Tasarının 2nci maddesi üzerinde verilen Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
vardır ve önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyonun bir düzeltme
talebi vardı.
Sayın Komisyon
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) Sayın
Başkan, Komisyon olarak bir düzeltme talebimiz var 2nci maddeyle ilgili.
1inci maddede önergeyle yapılan değişikliğe paralel
olarak, Konya Teknik Üniversitesi ifadesinden Teknik ibaresi
çıkarılacak, Erzurum Üniversitesine ise Erzurum Teknik
Üniversitesi şeklinde ilave edilecek. Bu şekilde önergemizin
kabulünü
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Çok teknik bir düzenleme oldu.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, daha önce kabul edilen önergelere paralel olarak, bu maddede
geçen üniversite isimlerinin de Konya Üniversitesi ve Erzurum Teknik
Üniversitesi olarak düzeltilmiş hâliyle maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 3 ila
8inci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sacid Yıldız,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Yıldız,
süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA SACİD
YILDIZ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
506 sıra
sayılı Yasa Tasarısının ikinci bölümü üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu yasa da diğer bazı yasalarda olduğu gibi -son zamanlarda âdet
oldu- üniversiteleri ilgilendiren bir yasa fakat ne hikmetse Millî Eğitim
Komisyonunda görüşülmeden buraya geldi, Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşüldü. Yedi sekiz tane üniversiteyi ilgilendiriyor, orada
tartışılmadı ve temel yasa olarak geldi, iki bölüm hâlinde
görüşülüyor, maddeler de tek tek incelenmeyecek. Bunu dikkatlerinize
sunuyorum. Bundan evvel de çok sayıda yasa da böyle olmuştu.
Yeni üniversiteler
kurulması, yükseköğretime talebin çok yüksek, üniversite
sayısının yetersiz olduğu görüşlerine
dayandırılmak istense de asıl meselenin siyasi gerekçelerden
kaynaklandığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Siyasi emeller
uğruna üniversitelerin altyapı, araç-gereç, yeterli sayı ve
düzeyde öğretim elemanı gibi gerçek gereksinimlerinin büyük ölçüde
göz ardı edildiğini hepimiz biliyoruz.
Üniversiteler en yüksek
eğitim düzeyini temsil eden bilim yuvası ve bilgi üreten
kurumlardır. Fakat bu önemli kurumlar, AKP Hükûmetinin yanlış
politikaları nedeniyle demokratik idare anlayışının
hâkim olduğu yerler olmaktan çıkarılmış, çalışanlarının
baskı altına alındığı korku
imparatorluklarına dönüştürülmeye çalışılmıştır.
Benim öğrencilik yıllarımda ve daha sonraki yıllarda,
ülkenin önemli meselelerinde üniversite senatoları görüş
bildirirlerdi değerli arkadaşlar ama şu son zamanlarda ülke
çalkalanıyor, bir sürü açılımlar var, hiçbir üniversiteden bir
görüş yok. En son ODTÜden sanıyorum bir görüş var ama ülkenin
sorunlarıyla ilgili hiçbir görüş duymadınız.
Bu arada Anayasa
değişikliğinde de deniyor ki: 12 Eylül Anayasasını
biz değiştireceğiz, 12 Eylülde referandum var. Bu YÖK
Yasası Anayasada olduğu sürece 12 Eylül Anayasası
değişmiş de olmaz değerli milletvekilleri, bunu da
dikkatlerinize sunuyorum.
Bu yasa tasarısıyla
giderek artmakta olan üniversitelere yenileri eklenecektir. Önemli olan
üniversitelerin sayısını artırmak değil, yeni
açılan üniversitelerde öğretim görecek gençlerimize iyi bir
altyapı hazırlamaktır. Bunların başında yurtlar
gelmektedir. Sosyal alanlar, kütüphaneler bunların önemli
unsurlarıdır. Üniversite açılırken -daha evvel de
söylemiştik- bu maddelerden birine de yurt yapımı konması lazım,
kız ve erkek yurdu yapımının konması lazım, bu da
çok önemli değerli arkadaşlar. Hükûmet yeni üniversiteler açarak
yükseköğrenimle ilgili problemleri çözdüğünü sanmaktadır fakat
aksine, üniversite ve buna bağlı olarak öğrenci sayısı
arttıkça sorunlar da gittikçe büyümektedir. Bunların
başında öğretim elemanı sorunu gelmektedir. Gerek devlet
gerekse vakıf üniversitelerinde öğretim elemanı
açığı çığ gibi büyümektedir. Bu sorunun büyümesindeki
en büyük nedenlerden birisi ücretlerin düşüklüğüdür. Bir zamanlar
yüksek ücretin sembolü olan profesörlük maaşı bile şu anda
yoksulluk sınırında kalmıştır değerli
arkadaşlar. Bu nedenle akademik kadrolara olan talep de giderek
azalmaktadır. Mevcut akademik personel geçimini sağlayabilmek için ek
iş yapmak zorunda kalmaktadır.
Öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısı her geçen gün
arttığı için bu da ders yükünü artırmaktadır. Hem bu
açıdan hem de maddi açıdan değerlendirildiğinde tüm bu
sorunların öğretim üyelerinin başarılarını ve
akademik yükselişlerini zorlaştırdığı
tartışılmaz bir gerçektir. Özellikle yeni açılan
üniversitelerde akademik niteliği olmayan kişilere ders verdirilmesi
gibi kabul edilemez sonuçlar üniversite öğretiminin kalite ve seviyesinin
düşmesine neden olmaktadır.
Üniversitelerde görmezlikten
gelinen bir başka sorun ise yükseköğrenim yapmış
kişilerin istihdam sorunudur. Hiçbir altyapısı
hazırlanmadan durmadan üniversite açmakla büyük bir başarıya
imza attığını düşünen Hükûmet yarım milyonu
geçmiş olan ve her açıdan yeni üniversiteyle daha da büyüyen üniversiteli
işsizler ordusuna yenilerinin eklendiğini görmezden gelmektedir.
Dünkü gazete manşetlerinde de vardı, üniversite mezunları
sınav için birbirlerini yiyorlardı, 1 milyondan fazla kişi
üniversite mezunuydu. Fakat, AKP Hükûmeti böyle bir sorun yokmuş gibi ya
da bu Hükûmeti ilgilendirmeyen bir konuymuş gibi davranmaktadır.
Başbakan bir akademik yıl açılış töreninde Her
üniversiteyi bitiren iş sahibi olur diye bir kaide yok diyerek üniversite
mezunlarının istihdamı konusunda ne kadar umursamaz bir
tavır içinde olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
İstihdam konusu her ay yeni üniversiteler açmaktan çok daha önemli bir
konudur değerli arkadaşlar. Yeni üniversitelerin
açılmasıyla bu sorun azalmak yerine katlanarak büyüyecektir, ileride
ise bunun daha vahim sonuçları olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
kendilerine yetersiz şartlarda sunulan eğitim, öğretim ve bilim
ortamında fedakârca, özveriyle çalışan bu üniversite
öğretim üyelerini ve çalışanlarını ekonomik yönden sürekli
zorlayan şartlar gittikçe zorlaşmaktadır, daha güç günler
bekleyecektir sanıyorum.
Ders saati ücretlerine
yıllardır iyileştirme yapılmamıştır.
Günümüzün şartlarına göre düzenlenmesi ve artırılması
yerinde olacaktır. Yine aynı şekilde çalışanların
maaşları da yaşanabilir bir düzeye çekilmelidir ve özlük
hakları düzenlenmelidir.
Üniversite öğretim
üyelerinin değişik yerli-yabancı kaynaklara sahip olması
gerekmektedir, bu nedenle öğretim üyelerine verilen ücret
dışında bilimsel araştırmalarını
yapabilmeleri için ek ücret verilmesi gerekmektedir. Üniversitelerin
çalışma ortamları günün koşullarına göre yeniden
düzenlenmeli ve ekipmanlar yenilenmelidir.
Değerli arkadaşlar,
akademik personel dışındaki üniversite daire
başkanlarının ve genel sekreter
yardımcılarının da mağduriyeti vardır. Diğer
kurumlardaki daire başkanlarının sahip oldukları maddi
olanaklara bu arkadaşlar sahip değillerdir, makam ve tazminat
cetvelinden yoksun bırakılmışlardır; bu
mağduriyetin de giderilmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın başından beri sizlerle
paylaştığım sorunların dışında bir de
üniversite hastanelerinin çok önemli sorunları vardır. Hekim olmam
nedeniyle ve uzun yıllar üniversite hastanelerinde görev yapmam nedeniyle
bu konuya da değinmek istiyorum.
Üniversite hastaneleri,
sağlık hizmetlerinin tamamen piyasa egemenliğine girmesi
yönündeki en önemli engeldir, bu nedenle Hükûmet politikalarının
özünde gerçek anlamda üniversite hastanelerinin korunması,
güçlendirilmesi, sorunlarına iyi niyetle çözümler bulunması gerekir.
Üniversite hastanelerinde
hâlâ gelişmiş cerrahide kullanılan robot yokken, eğitim
hastanelerinde ülkemizde dört tane robot vardır. Oysaki en
gelişmiş teknolojilerin önce üniversitede olması lazım, ama
eğitim hastanelerinde var, olsun, fakat üniversite hastanelerinde de
olması lazım. Yani geri bırakılmıştır
üniversite hastaneleri.
Gene üniversite
hastanelerindeki araştırma görevlileri, eğitim hastanelerindeki
asistanlardan daha az maaş almaktadırlar, bu şekilde de
üniversite hastaneleri zor durumdadır değerli arkadaşlar, bu
nedenle TUSta az tercih edilir duruma gelmiştir. Üç dört yıldır
uygulanan politikalar sonucunda çok sayıda üniversite hastanesi piyasa
karşısında güçsüz, prestijsiz duruma düşürülmüştür.
Son yıllarda AKP Hükûmeti tarafından sağlıkta
dönüşüm adı altında çıkarılan yasa ve yönetmelikler,
üniversite hastanelerini uçurumun, çöküşün eşiğine
getirmiştir. Üniversite hastaneleri mevcut hastalara bakacak fiziksel
ortam ve maddi kaynaklara sahip değillerdir.
Bu sorunlara Meclis
çatısı altında çözüm bulalım diye bir araştırma
önergesi verdik -ilk imza benimdi- fakat o araştırma önergesi
değerlendirilmedi, hâlâ görüşülmüyor, bekliyor raflarda.
Üniversite hastaneleri için
önemli olan etkili bir tıp eğitimi için küçük gruplarla eğitim
yapmanın gerekliliği bilinmekteyken, ülkemizde giderek artan ve
artırılması düşünülen öğrenci sayılarıyla
çağdaş eğitim yöntemlerini kullanarak iyi bir tıp
eğitimi vermek giderek olanaksız hâle gelmektedir.
Günümüzde, bu yasa
tasarısında da üç tane tıp fakültesi açılmaktadır
değerli arkadaşlar. Son bilgiler, benim YÖKten
aldığım bilgiler, şu anda ülkemizde 74 tane tıp
fakültesi var. Bunların 17 tanesi vakıf tıp fakültesi, 57 tanesi
devlet tıp fakültesi ve Bu 74 tıp fakültesinin 11inde faal
eğitim yok. deniyor -resmî bilgi- fakat benim aldığım
bilgiler Bu faal eğitim var. denen yerlerde de -Giresunda,
Muğlada, Orduda, Sakaryada, Adıyamanda- hâlâ faal eğitim
yok. Yani, şu anda 74 tane tıp fakültesi var. Gelişmiş
ülkelerde 1,5 milyona bir tıp fakültesi düşüyor, oysaki, şu anda
ülkemizde 74 tıp fakültesi, 1 milyona 1 tıp fakültesini de
geçmiş durumda. Mevcutta, 3 tane daha tıp fakültesi kurulunca 77
tıp fakültesi ve ülke şartlarında çok fazla. Zaten, tıp
fakültelerinin öğrenci kontenjanları da artırılıyor.
Bu şekilde de iyi eğitim verilemiyor, feryatları duyuyorsunuz
her mezuniyet töreninde.
Bu uygulamalarla tıp
eğitimi ciddi bir krize sürüklenecek ve yakın gelecekte ülkemizde
nitelikli hekim yetiştirmede büyük sorunlar yaşayacağız
değerli arkadaşlar. Bu yetişen çocuklar, gençler bizlere, bizim
çocuklarımıza bakacak. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
tüm dünyada üniversite hastanelerinde kâr amacı ön planda olmadan,
özellikle tanı ve tedavisi güç ağır hastalara yönelen bir
sağlık hizmeti verilmektedir. Bunun yanı sıra, eğitim ve
araştırma da yapıldığından üniversite
hastanelerinde toplam maliyet her zaman daha yüksektir. Ne yazık ki, son
yıllarda, üniversiteler kamusal hizmet yerine piyasa yönelimli hizmet
anlayışıyla yönetilmeye çalışılmış,
merkezî destek kesilerek ciddi gelir kaybına
uğratılmış ve düşük maliyetli üretim
anlayışına zorlanmışlardır. Üniversite
hastanelerinin şu anda birikmiş borçları 1,2 milyar liradır
değerli arkadaşlar.
Nöbet ücretleri dâhil tüm
giderlerin döner sermayeden karşılanmasının bu çöküşte
önemli bir payı vardır. Tabii, bunun bir diğer nedeni de
sağlık uygulama tebliği fiyatlarındaki düşüklüktür. Bu
nedenle, üniversite hastanelerindeki mali krizden bu Hükûmet sorumludur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yıldız, lütfen tamamlayınız.
SACİD YILDIZ (Devamla) -
Daha evvel ben de üniversitede çalışırken döner sermayeden
maaşlarımı her ay aldım. Burada
arkadaşlarımız da biliyor, biz zamanı geçmeden her ay
maaşımızı aldık. Ama şu zamanlarda, bugün
Milliyet gazetesine Sağlık Bakanının yansıyan bir
demeci var, diyor ki: Üniversite döner sermaye sisteminin sorunlu ve verimsiz
olduğu ise herkesin üzerinde durduğu önemli bir gerçektir. Bunu kim
bu hâle getirdi değerli arkadaşlar? Hükûmetin uygulamaları bu
hâle getirdi. Daha evvel bu sorun yoktu. Ben uzun yıllar
çalıştım. Tam Gün Yasası ile düzelecek. diyor ama tam
aksi olacak Tam Gün Yasasıyla. Bu çok daha aksi olacak değerli
arkadaşlar.
Tıp eğitimi ve
üniversite öğretim üyesinin çalışmalarının büyük bir
kısmı niceliksel değerlendirmeye alınamayacak
çalışmalardır. Üniversite hastanelerinde getirilmek istenilen
performans sistemi, üniversite hastanelerinin birincil işlevi olan
eğitim ve araştırma görevlerinin çok geri plana itilmesine ve
sadece sağlık hizmeti verilen kuruluşlar hâline getirilmesine
neden olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
son zamanlarda biliyorsunuz, üniversitede rektör atamalarına da çok
değinildi. Burada da ben kısaca buna değinmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yıldız
SACİD YILDIZ (Devamla)
Bir dakika rica ediyorum.
BAŞKAN Bir dakika
Buyurun Sayın
Yıldız.
SACİD YILDIZ (Devamla)
Teşekkür ederim.
İşte, Giresundaki
atamayı biliyorsunuz; birinci, ikinci sıra girmedi, diğerleri
girdi. Daha evvel 9 Eylül Üniversitesinde de yüzde 47 oy alan -Hükûmetin,
iktidarın aldığı oy oranı- rektör yapılmadı.
Bundan sonra, Tıp Fakültesinde de yine yüzde 48 oy alan bir arkadaş 9
Eylül Üniversitesinde dekan yapılmadı. YÖKün uygulaması bu ve
bu tip şeyler üniversitelerde çalışma
barışını bozmakta, çalışma şevkini olumsuz
etkilemektedir. Buna benzer örnekleri vermek çoktur. Nedense bu son zamanlarda
rektör atamalarında bu şekilde farklı bir uygulama getirildi.
Değerli milletvekilleri,
gelecek nesillerin daha nitelikli, daha başarılı yurttaşlar
olarak yetişebilmeleri için daha iyi planlanmış,
programlanmış, aceleye getirilmemiş devlet eğitim
politikalarına ihtiyaç vardır. Bugün üniversiteler
bakımsız, öğretim üyeleri yetersiz kaynaklarla
boğuşmaktan bilimsel araştırmalara vakit
ayıramıyorlarsa gelecek nesillerin kalitesi de o derece düşük
olacaktır. Hükûmete tavsiyem, popülist değil, artık, gerçekten
ülke ve yurttaşlarımız yararına birtakım politikalar
geliştirmeleridir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldız.
İkinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı,
Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Kalaycı.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temel
kanun olarak görüşülmekte olan kanun tasarısının ikinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bugün, her ülkenin,
eğitim, bilim ve teknolojideki düzeyi, başta ekonomik, sosyal,
kültürel, idari ve demokratik boyutlar olmak üzere,
gelişmişliğin ölçütü olmuştur. Artık, bütün dünyaca
kabul edildiği gibi, üniversite, toplum kalkınması için en
etkili bir kültürel iletişim merkezidir. Bugün, yükseköğretim sürekli
olarak yaygınlaşmakta ve okullaşma oranları gittikçe
artmaktadır. Günümüz teknoloji devrimi, yükseköğretim düzeyinde kitle
eğitiminden geçen toplumlar tarafından gerçekleştirilmiştir.
21inci yüzyılda üretilen ve üretilecek teknolojilere ancak
yükseköğretim düzeyinde, teknoloji ağırlıklı kitle
eğitiminden geçen toplumlar uyum sağlayabileceklerdir.
Ülkemizde ise nitelik
açısından üniversitelerimizin dünya sıralamasında oldukça
gerilerde olduğu görülmektedir. Artan öğrenci talepleri sayısal
olarak bir ölçüde karşılandığı hâlde çağın
gerektirdiği eğitim standartları henüz
yakalanmamıştır.
Üniversiteler,
yaptığı araştırmalarla ülke kalkınmasına
önemli katkılar sağlar; teori ve uygulamanın
eşleştirilmesini sağlayarak bilgilerin üretime
yansımasını gerçekleştirirler. Bu açıdan, ülke
kalkınmasında lokomotif görevi yapacak olan üniversitelerimizin
bilinen sorunları mutlaka giderilmelidir. İyi eğitim iyi
araştırma ortamında yapılacağından,
üniversitelerimizin araştırma imkânları
artırılmalıdır.
Yükseköğretim
kurumları, kültür değerlerinin genç kuşaklara
aktarılmasında, araştırma ile insanlığa yeni
bilgiler kazandırılmasında, insanın kendisini daha iyi
tanımasında ve halka hizmet ederek toplumun hayat kalitesinin
yükseltilmesinde giderek artan büyük sorumluluklar üstlenmiştir.
Yükseköğretim kurumları, yalnız binlerce öğrenciye
eğitim ve öğretim vermekle kalmayıp, araştırma
faaliyetleriyle de toplumun gelişmesine büyük katkıda bulundukları
gibi insanın daha iyi yaşaması için yapılmış olan
mücadelede özel bir yer tutmaktadır. İnsanlığın
hizmetinde pek çok buluş yükseköğretim kurumlarınca ortaya
çıkarılmıştır. Çağımızın en önemli
özelliklerinden biri olan yüksek teknoloji ve bilgi toplumu seviyesine
ulaşılmasında, insan gücü ve maddi kaynakların akılcı,
etkili, verimli ve ekonomik şekilde kullanılmasında ve
demokrasimizin gelişip kökleşmesinde en büyük görev
üniversitelerimize düşmektedir. Yine amaç irdelendiğinde,
üniversitelerin eğitim-öğretim yapma, bilim üretme ve yayma
fonksiyonlarına günümüzde iki temel görevin daha eklendiği
görülmektedir; bunlar, sanayiyle bütünleşme ve çevreye hizmettir.
Üniversitelerimizin
diğer önemli bir görevi de millî kültürümüzün özü ile müspet bilimi ve
çağdaş uygarlığın ileri teknolojisini iyilik,
doğruluk ve güzellik potasında birleştiren ve
kaynaştıran bir eğitim ortamı içerisinde gençlerimizi millî
ve manevi değerlerimiz ile demokrasinin erdemlerini özümsemiş,
bilimsel düşünce gücüne sahip, dengeli, sağlıklı
kişilik ve karakterde birer vatandaş olarak yetiştirmektir.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi, sekiz yıla yaklaşan iktidarı
döneminde eğitim alanını bilimsellikten uzak, deneme
yanılma yöntemiyle ıslah etmeye çalışmıştır.
Okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar milyonlarca öğrenciyi
ve aileyi ilgilendiren eğitim konusunda kayda değer bir proje
uygulamaya koyamamıştır. Hep günü kurtarmaya dönük
çalışmalardan fayda beklenmiştir. Ortaöğretim
kurumlarına ve yükseköğrenime geçişe ilişkin olarak
yapılan spekülasyonlar ve her yıl yapılan farklı uygulamalar
yarın ne olacağını bilmeyen öğrencileri ve ailelerini
bunalıma sokmaktadır. Yapılan uygulamaların kapsamlı,
bilimsel, akademik ve siyasal ortak bir çözüm arayışına
dayanmadığı, ciddiyetten uzak deneme yanılma
yaklaşımının ürünü olduğu görülmüştür. AKP
hükûmetleri eğitim alanını âdeta deneme tahtasına
çevirmiştir. Sınavlara ilişkin sistemde her yıl
değişiklik yapılmış, bir önceki yıl sınava
giren öğrenci ile sonraki yıl girenin durumu farklı
olmuştur. Her yıl değişen bu durum, öğrenciler ve
aileleri açısından kaygı, korku ve belirsizlikler içeren
psikolojik sorunları beraberinde getirmiş, öğrenci ve veliler
ilköğretimin neredeyse başından itibaren dershanelere mahkûm
edilmiştir.
İnsan gücü
planlaması yapılmamaktadır. Öğretim programları buna
göre şekillendirilmemektedir. İstihdam-eğitim ilişkisi
kurulmamaktadır. Bu durum ise üniversite mezunu binlerce işsizin
oluşmasına neden olmaktadır. AKP, eğitimin kalitesini de
düşürmüştür. İlköğretimden yükseköğrenime
eğitimin niteliğinde, dolayısıyla da yetişmiş
eleman anlamında ülkemizi sıkıntılı bir gelecek
beklemektedir.
AKP Hükûmeti,
yükseköğretime geçişi topyekûn ortaöğretim ve yükseköğretim
reformuyla düzenleyip altyapı, insan gücü, müfredat, teknoloji ve yönetim
boyutunda atılımlar sağlayarak gerçekleştirmek yerine
iktidarının ilk yıllarında yükseköğretimle,
üniversitelerle bir hesaplaşma içine girmiş, eğitimin kaliteli
hâle getirilmesine değil kadrolaşma ve egemenlik kurmaya dönük
politikalara ağırlık vermiş, üniversitelerin kapasite,
kalite ve kaynak sorununa çözüm aramak yerine sürekli gerilim politikası
uygulayarak bundan siyasi rant ummuştur. AKP, önceleri rektör
atamalarının antidemokratik olduğundan ve
Cumhurbaşkanının taraflı, demokratik olmayan duruşundan
söz etmekteydi. YÖKün mutlaka değiştirilmesi, koordinasyondan
sorumlu, üniversitelerin akademik özerkliklerine müdahil olmayan bir
yapıya büründürülmesi ve rektörlerin üniversite içerisinde eğitim
üyelerinin tercihleri doğrultusunda seçilerek belirlenmesini
savunmaktaydı. Ancak, YÖK Başkanını değiştirdikten
ve eleştirdikleri güce sahip olduktan sonra tüm eleştirileri âdeta
ortadan kalkmıştır. Bu durum, AKPnin samimiyetten uzak,
dürüstlükle bağdaşmayan politikalarını ortaya koymaya
fazlasıyla yetmektedir. YÖK üyeleri, rektörler bir bir değişmekte
ve AKPli kadrolar üniversiteleri kuşatmaktadır. Eğitimin
niteliği, eğiticinin kalitesi, öğrencilerin sorunları,
eğitimin fiziki durumu, baş örtüsü meselesi, demokratik üniversite ve
yükseköğrenimin geleceği gibi hayati konular unutulmuştur. YÖK
Başkanı ve rektörler değişince sanki her şey sütliman
olmuştur.
AKP, Anayasa
değişikliği sürecinde rektör atamalarının demokratik
esaslara bağlanması ve YÖK yapısının bu esaslara göre
değiştirilmesine ilişkin herhangi bir söz etmemiş, teklif
dahi getirmemiştir.
Bütün bunlar, ikiyüzlü
siyaset ve yönetimin geldiği noktayı göstermesi bakımından
manidardır.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi Parti Programında, üniversitelerin, ülkemizin
ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yaparak
bilim ve teknoloji üreten, toplumsal gelişmeye önderlik eden, bilimsel
yöntemlerle meselelere çözüm üreten, dünya üniversiteleriyle yarışan
eğitim kurumları hâline getirilmesini esas almıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak yükseköğretim sisteminin daha demokratik
ve üretken bir yapıya kavuşturulmasını, öğrenci, kurum
ve akademik kadrolar arasında gerekli iş birliği ve uyumun
sağlanmasını savunmaktayız.
1981 yılında, o
günün şartları ve ihtiyaçlarına göre çıkarılan 2547
sayılı Yasa ve bu Yasayla oluşturulan mevcut Yükseköğretim
Kurulu ile artık, üniversitelerin sorunlarını çözmek mümkün
değildir.
Üniversiteler,
işleyişi, yapısı ve öğretim gücü itibarıyla
diğer toplumsal kurumlara örnek teşkil ederler. Üniversite sistemi
demokratik değerlerin yeşerdiği, katılımcı
demokrasi örneklerinin sergilendiği ve bilimsel bulguların uygulamaya
aktarıldığı bir modeldir ancak ülkemiz üniversitelerinin
çoğunun bu modele uymadıkları görülmektedir. Özellikle 2547
sayılı Yasanın yeniden ıslah edilerek
değiştirilmesi ve Yükseköğretim Kurulunun merkezî bir
koordinasyon ve planlama bilimi hâline getirilmesi gerekmektedir. Eğitim
sistemimizdeki en önemli yanlış, ihtiyaçtan fazla eleman
yetiştirmektir. İstihdam ve eğitim politikaları birbiriyle
uyuşmamaktadır. Eğitim sistemimiz akşam ezberle, sabah yaz,
yarın unut değil; araştır, öğren ve kullan
olmalıdır. En etkili...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kalaycı, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
En etkili ve kalıcı
eğitim, yaparak öğrenmektir. Üniversitelerimizde ihtisaslaşma
yoktur. Üniversitelerde çağdaş, güncel, özgün ve kaliteli ders
kitapları üretilmelidir. Bilimsellikte liyakat sistemine geçilmeli, öğretim
üyelerine iyi ücret ödenmelidir. Üniversiteler özerk olmalı fakat yetkili
mercilere hesap verme sorumlulukları da bulunmalıdır.
Bu görüş ve
düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını
diliyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kalaycı.
İkinci bölüm üzerinde,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri
Milletvekili.
Buyurun Sayın Geylani.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasa tasarısının ikinci bölümü üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
AKP Hükûmeti, önümüzdeki seçimlerin yatırımı olarak
tasarladığı yasaları tek tek Meclisten geçirmeye
çalışıyor. Son bir ay içinde görüştüğümüz ve de
ilerleyen günlerde görüşeceğimiz yasaların birçoğu kadro
tahsisi gibi yandaş kültür ile seçim yatırımı
amaçlanmaktadır. Görüştüğümüz bu yasa tasarısı da
aynı çıkar anlayışıyla hazırlanmış ve
gündeme alınmıştır.
Tasarıyla birlikte 7si
devlet, 1i vakıf olmak üzere 8 üniversitenin kurulması
öngörülmektedir. Hiçbir hazırlık yapılmadan, akademik, bilimsel
eğitim verecek bir kurumu alışveriş merkezi
açarmış gibi açmak, seçim yatırımı, siyasi bir hesap
olduğu ortadadır.
Türkiyede eğitim sorunlarının
çözülmesi, eğitim ve yükseköğrenim kurumlarının nicelik ve
nitelik olarak gelişmesi kuşkusuz gerekli ve zorunludur. Hükûmetler
de asıl olarak bunları yapmakla yükümlüdür ancak AKP Hükûmetinin bu
yükümlülüğünü şimdiye kadar yerine getirdiğini söylemek
olanaklı değildir. Eğitimde ve yükseköğrenimde var olan
sorunları, kadrolaşma sonucunda daha da içinden çıkılmaz
bir hâle getirmiştir. Şimdiye kadar var olan üniversitelerin
ekonomik, akademik ve idari sorunlarının çözümü için çağdaş
eğitim noktasında gereken adımların
atılmadığı ortadadır. Gelinen noktada, eğitimin
diğer alanları gibi yükseköğrenimin de, daha pahalı ve
paralı hâle getirilerek ticarileşmesi sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlar,
yeni bir üniversite açmak, üniversitelerin evrensel ölçütlerle belirlenen
altyapı hazırlıklarını tamamlamaktan, ekonomik kaynak,
akademik ve idari personel planlamasını oluşturmaktan geçer.
Bunlar yapılmadan üniversite açılması, liseler düzeyinde
öğrenim veren, niteliksiz diplomalı işsizler mezun eden
üniversite sayısını artırmak dışında hiçbir
anlam ifade edemeyecektir.
Türkiyede, ilgili kurum ve
kuruluşların gerçekleştirdiği araştırmalarda da
görüleceği gibi, üniversite mezunları arasındaki işsizlik
oranının gittikçe yükseldiği sonucu ortaya çıkmış.
Bakınız, öğretmen yetiştiren kurumların lisans
programlarını bitiren ve diğer üniversitelerden formasyon alarak
bekleyen işsiz öğretmen sayısı 100 bini
aşmıştır. Aynı şekilde, yüz binleri bulan öğretmen
açığının da doldurulmaması
cevaplandırılması gereken ayrı bir sorundur. Bir yandan
atanmayı bekleyen binlerce işsiz öğretmen adayının,
bir yandan da binlerce öğretmen açığının olması
sadece Türkiyede yaşanabilecek bir çelişkiler
yumağıdır. Onun için, umut kapısı olarak görülen
üniversiteler artık gençlerin yaşamlarını karartan yerlere
dönüşmektedir.
Değerli arkadaşlar,
önemli olan yeni tabela üniversiteleri kurmak değil, mevcut üniversiteleri
akademik, bilimsel ölçütleriyle var edebilmektir. Bu nedenle Hükûmet tabela
üniversite projesinden vazgeçmeli. Siyasi amaçlar uğruna yüksek lise
konumunda kalacak, her yıl binlerce diplomalı işsiz mezun edecek
üniversiteler bilime hizmet edemez. Bunun yerine, mevcut üniversitelerin YÖK
cenderesinden kurtarılarak bilimsel ve özgür eğitimin
yapılmasının önü açılmalıdır diye
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde milyonlarca genç ve çocuk hâlâ kendi ana dilinde eğitim ve
öğrenim göremiyor ilkokuldan üniversiteye kadar. Oysaki demokrasiyi
uygulayan ve demokrasiye geçiş iradesi gösteren ülkelerde farklı kültürlere
sahip toplulukların dillerini özgürce kullanma, ana dilde eğitim ve
kültürlerini geliştirme hakları sağlanmıştır.
Artık çağımızda ana dil eğitimi yükümlülük
olmanın ötesinde, bir vazgeçilmez hak durumuna gelmiştir. Bu
hakkı sağlama noktasında kurulan Uluslararası Anadili
Eğitim Örgütü yirmi sekiz yıl önce yani 8 Kasım 1982 tarihli
sirkülerlerle Belçika, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Macaristan
ve Türkiyeyi iş birliğine çağırmıştır çünkü
o dönem itibarıyla bu ülkelerde ana dil eğitimi konusunda sorunlar
yaşanmaktaydı. Aradan geçen yirmi sekiz yıla rağmen bu
ülkelerin içinde hâlen sorunu çözememiş ve çözme iradesini de gösteremeyen
tek ülke, ne yazık ki ülkemiz Türkiye kalmıştır. En
önemlisi de otuz yıla yakındır devam eden şiddet ve
çatışma kültürünün temel nedeni, evet, temel nedeni asimilasyonla
başlayan, Kürt dilinin başta eğitim ve öğretim olmak üzere
yaşamın her alanındaki yasaklarla, ret ve inkârla bugüne kadar
gelindi ve Bu, ülkenin ayıbı, utancıdır. diye bir vurgu
yapmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
önemli makamlarda bulunanlar ve isimlerinin kamu kurumlarına verilmesiyle
değil, özellikle de siyasetçiler ülkelerinde ve dünyada barışa
yaptıkları katkılarıyla, halkına, halklarına ve
insanlığına hizmetleriyle anılırlar. Ayrıca,
kurulması öngörülen üniversiteler için belirlenen isimlere grup olarak
bizim bir rezervimiz yoktur, takdir yine Meclisindir ancak bizim
itirazımız ve itiraz ettiğimiz nokta, çifte standart bir
yaklaşımın uygulanmasıdır. Bakınız, daha
yeni, Hakkâri Üniversitesinin isminin Hakkâri Ahmedi Hani Üniversitesi"
olarak değiştirilmesi için vermiş olduğumuz yasa teklifi
gündeme alınmamış ve alınma niyeti, iradesi de görülmüyor.
Sayın Bakan ve Komisyon Başkanına buradan sormak istiyorum: Bu teklifimiz
neden gündeme alınmamıştır? Hakkâriye bu onur ve maneviyat
neden fazla görülmektedir?
Değerli milletvekilleri,
Ahmedi Hani aslen Hakkârinin Han köyünde doğmuş bir bilim, sanat,
edebiyat ve felsefe insanı olup Ağrının
Doğubeyazıt ilçesinde yaşamış ve 1707de Allahın
rahmetine erişmiştir. Aynı zamanda şair, bilgin,
öğretmen, Kürt dil uzmanı, saray kâtibi ve pedagog olan Ahmedi Hani
çok sayıda kalıcı ve önemli eserler
bırakmıştır, sadece Mem ü Zinin adını anmak çok
büyük bir değer ifade ediyor. Hani, klasik Kürt edebiyatının en
büyük simalarından birisi olup bütün Kürtler açısından çok
önemli bir şahsiyet olarak bilinmektedir. Böyle bir şahsiyet
adının bir bilim yuvasına verilmesi vefa borcu olup, halkın
kendi değerleriyle buluşması anlamını taşır.
Bu nedenle, bilim, sanat, edebiyat ve felsefe insanı olan Ahmedi Hani
adının Hakkârinin ilk üniversitesine verilmesi, kuşkusuz
başta Hakkârililer olmak üzere bütün bölge halkında büyük bir
memnuniyet ve mutluluk yaratacaktır. Bu talebimizi burada bir kez daha
yeniliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
konuşmama son verirken, her gün, ne yazık ki her gün bu çatı
altında, çoğu kez de bu kürsüde, Kürtlerin hassasiyetleri ve
değerleri üzerinde birbirleriyle laf polemiği yapanları da
yadırgadığımızı, ayıpladığımızı
ve kınadığımızı belirtmek istiyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
İkinci bölüm üzerinde AK
PARTİ Grubu adına Sadık Badak, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Badak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
SADIK BADAK (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz üniversite kanun tasarısının
ikinci bölümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yasa yüce Meclisimizce kabul edilirse ülkemizin toplam 154 üniversitesi olacak.
Bu sayının çok olduğunu, bu kadar üniversiteye Türkiyenin
ihtiyacı olmadığını söyleyen
arkadaşlarımız var; bu görüşe katılmıyoruz.
Eğitim çevrelerince, yarışmakta olduğumuz çağdaş
ülkelerde her 250 bin nüfusa 1 üniversite bulunması kabul edilmektedir, bu
kabule göre 290 üniversitemiz olmalıdır. Türkiyede
yaklaşık 500 bin kişiye bir üniversite düşüyor.
Uluslararası kabullere göre daha 136 üniversiteye ihtiyacımız
var. Üniversite sayısı bakımından toplumumuzun
yarışmakta olduğu ülkelerin durumları ise şöyledir:
Almanyada yaklaşık 200 bin kişiye 1 üniversite,
İngilterede 204 bin kişiye, Amerikada 77.500 kişiye, Fransada
200 bin kişiye, Japonyada 127 bin kişiye 1 üniversite düşüyor.
Bu rakamları görünce bu defa şöyle söylüyor
arkadaşlarımız: Peki, üniversitelere ihtiyaç var de neden bu
kadar hızlı kuruyorsunuz, yavaş yavaş kurulsun.
Değerli milletvekilleri,
bu görüşlere de katılmıyoruz. Türkiye, bu üniversitelerin
çoğunu 1970li ve 1990lı yıllarda kurmalıydı. 1980li
yıllarda kurulanlar gelişen dünya ile yarışmaya yetmiyor.
Bir üniversitenin fiziki ve bilimsel altyapısını,
kadrolarını tamamlaması, emsalleri arasında
yarışa başlaması için en az on yıl ve en az 100 milyon
dolar harcama gerekiyor. Gecikilecek her yıl ülkemizin kaybı
olacaktır. Diğer ülkelerle aradaki büyük mesafeyi hızla
kapatmalıyız.
Çağ nüfusumuz içinde
yükseköğrenim talebi ve ihtiyacı artmaktadır. 59uncu ve
60ıncı AK PARTİ hükûmetlerinin kırsal kesimde ilk ve
ortaöğretimde İnternet ulaşımını
yaygınlaştırması, kolaylaştırması ve
kısa zamanda yapılan 140 bin yeni derslik eğitim ve
öğretime ulaşmayı kolaylaştırdı.
Gençlerimizin bilgi
toplumunun ihtiyaç duyacağı ihtisas alanlarında uzmanlaşarak
yarışa katılması ülkemizin rekabet avantajını
artıracaktır. Bilgi toplumunda üniversite eğitiminin temel
eğitim kabul edildiği, ihtisaslaşmanın üniversite
eğitimi üzerine inşa edildiği bir gerçektir. Artık
okuryazarlık üniversite eğitiminden sonra başlıyor. Bu
çocuklarımızın uzmanlaşabilmesi ülke sathına
yayılmış geniş üniversite altyapısıyla
sağlanabilecektir. TÜİKin 2009 verilerine göre yüksekokul veya
fakülte mezunu vatandaşımızın sayısı
yaklaşık 4 milyon 320 bindir. Aktif çalışabilir nüfusun 40
milyon olduğunu kabul edersek çalışabilir nüfus içinde
üniversite mezunumuz ancak yüzde 11, yüksek lisans mezunumuz ise binde 6
seviyelerindedir. Hedefimiz, bu oranları, rekabet ettiğimiz ülkelerin
oranlarına yükseltmektir. Esasen üniversitelerimizin, sadece çağ
içindeki gençlerimize değil üniversitelerden 2000li yıllardan önce
mezun olan vatandaşlarımıza da mesleklerinde ve evrensel ölçekte
yaşanan değişikliklere uyum açısından ayrı
başlık altında yetişkin eğitimini
yaygınlaştırmasını da önemli ihtiyaçlar arasında
görmekteyiz. Ülkelerin yer altı kaynakları ve fabrikalarından
daha değerli zenginliği, ileri düzeyde eğitilmiş
nüfusları olmaya başladı. Son yıllarda, iyi
yetişmiş Türk vatandaşları, dünya şirketlerinin
yönetimlerinde haklı yer ediniyorlar.
Hükûmetimiz, dünyanın
problemi olan işsizlik konusunda yeni iş alanları
açılması için her türlü tedbiri almaya devam etmektedir. Bütün
ülkeleri derinden etkileyen ekonomik krize rağmen bu dönem ülkemizin
büyüme hızında yakaladığı 11,7, bunun müşahhas
göstergesidir.
Değerli milletvekilleri,
vatandaşımızın eğitimin her aşamasına
heyecanla sahip çıkması, ülkemizin ayrı bir gücünü ve
özelliğini oluşturuyor. Geçen yıl açılan Hakkâri
Üniversitesine atanan Sayın Rektörün Hakkâriye girişinde konvoylarla
karşılanması, halkımızın eğitime
verdiği önemin en çarpıcı göstergesi. Eskiden valiler ve
bakanlar böyle karşılanırdı, şimdi rektörlerimiz
karşılanıyor. Bu tablodan mutluluk duymalıyız. Bu
tablo, gelişen ve değişen Türkiyeyi gösteriyor. Bu tablo,
iktidarımızın eğitim alanında yaptığı
yatırımlara halkımızın yüksek derecede sahip
çıktığını gösteriyor. Yeterli mi? değil.
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Eğer bir rektörü halk konvoyla karşılıyorsa bunda bir
sakatlık var, sakatlık!
SADIK BADAK (Devamla) - Tamam
mı? Tabii ki değil.
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Zihniyet, yanlış zihniyet! Dalga mı geçiyorsun?
SADIK BADAK (Devamla) - Bina,
kampüs, laboratuvar altyapılarıyla beraber öğretim üyesi ve
uzman eğitici kadrolarımızı da güçlendireceğiz. Bu
amaçla, üniversitelerimizin kadro ihtiyaçlarını karşılayacak
çalışmalar yapıyor, bütçe artışlarıyla yeni
imkânlar sağlıyoruz.
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Rektör konvoyla karşılanıyormuş! Milletin zekâsıyla
dalga mı geçiyorsun? Ayıp sana ya!
SADIK BADAK (Devamla) - 2000
yılında, YÖK ve üniversitelerin bütçesi yaklaşık 1 milyar
54 milyon lira iken, 2010 yılında yüzde 900 artışla
yaklaşık 9 milyar 454 milyon lira olmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin rekabet gücünü yükseltmesi
bakımından, üniversitelerimizde hukuk eğitiminin
artırılması beklentimizi de kısa bir açıklamayla ifade
etmek isterim. Hâlen elli bin firmamız dünya pazarlarında rekabet
ediyor. Bu sayıyı en kısa zamanda yüz bine yükseltmek
hedefimizdir. Firma yöneticilerimizin günlük çalışmalarında
güncel hukuk bilgisine ihtiyaçları vardır. Güncel hukuk bilgisi firma
yöneticilerinin önemli avantajıdır. Dünya pazarlarında rekabet
ettiğimiz ülkeler, yöneticilerinin hukuk bilgisiyle yetişmesine önem
vermektedir. Bu ülkelerden sadece birinde 2009 yılında 300 bin
kişi hukuk fakültelerinden mezun olmuştur. Bu kişilerin büyük
çoğunluğu uluslararası pazarlarda firmalarımızın
rakibi olacaktır. Bu sebeple firmalarımıza potansiyel yönetici
yetiştiren işletme, mühendislik, iktisat ve benzeri fakültelerimizde
medeni hukuk, borçlar, Türk ticaret hukuku, kamu hukuku, kıymetli evrak,
vergi hukuku ve benzeri geçerli hukuk bilgilerinin daha fazla verilmesi
hususunun değerlendirilmesini dikkatlere sunmak isterim.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Antalya, eğitim öğrenim açısından
öğrenciye ve ailelerine yüksek yaşama standartları sağlayan
bir şehrimizdir. Eylül-haziran eğitim döneminde ılıman
iklimi, kent içi ulaşım imkânlarıyla son yıllarda çok
gelişen öğrenci aktiviteleri ve barınma imkânları
öğrenim maliyetlerine olumlu yansıdığından
öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından tercih edilen bir
şehrimiz hâline gelmiştir. Bu sebeple, şehrimize yeni
üniversiteler kurulmasını desteklemekteyiz. YÖK nezdinde incelemede
olan iki vakıf üniversitemiz daha vardır. Alanya Sadullah Paşa
Vakıf Üniversitesi ile
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Hamdullah Emin Paşa Üniversitesi
SADIK BADAK (Devamla)
Serik Kadriyede kurulacak olan Özel Antalya Üniversitesi tasarıları
da Meclisimize gelince yüksek desteklerinizi talep edeceğiz. Manavgat
ilçemizde de bir vakıf üniversitesi kurulması için
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Burada bazı muhalefet
sözcülerinin ülkemize üniversite gibi bilim yuvaları kuracak Antalyadaki
üniversite vakıfları arasında siyasi spekülasyon
yapmasını yadırgadığımı da belirtmek
isterim. Biz üniversite vakıflarımızın hepsini
kucaklıyoruz, hepsine milletimiz adına teşekkür ediyoruz.
Hukuki ve maddi
yükümlülüklerini yerine getirebilmiş vakıflara YÖK tarafından
onay verildiğini 1990lı yıllarda yaşayan bir
arkadaşınızım. Antalya Eğitim Vakfıyla kurmaya
teşebbüs ettiğimiz üniversite projemiz maddi yükümlülükler
tamamlanamadığından gerçekleşemedi. Bu konunun siyasi
malzeme konusu, zorlama bir siyasi malzeme konusu yapılmasını
yadırgadığımı ifade etmek isterim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak bir dileğimi sizlerle,
Bakanlık ve YÖK yönetimiyle paylaşmak istiyorum.
Ülkemiz pek çok alanda çok
gelişme gösterdi, dünya kalitesinde otomobiller üretiyoruz, çok kaliteli
beyaz eşya, mobilya, ev ürünleri, kişisel ürünler, askerî malzeme ve
cihazlar yapıyoruz ancak bir alanda bütün çabalara rağmen yeterli
üretim ve talebi oluşturduğumuzu söyleyemeyiz. Sanat ve kültür
faaliyetlerinde nispet olarak gelişemediğimizi düşünmekteyim.
Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bu konudaki takdire
şayan çabalarına yol gösterici, zenginleştirici, akademik
katkı yapılmasına ihtiyaç bulunduğuna inanıyorum.
Değerli tarihçi, bilim
adamı Profesör Kemal Karpata göre, 1950lerden itibaren
şehirleşen toplumumuz Anadoluda büyük Türk milletinin yeni bir
unsurunu meydana getirdi. Her ilimiz ve hemen her ilçemiz 21inci
yüzyılın yorumuna ve görselliğine kavuşturulmayı
bekleyen kendine özgü kültürel zenginliğe sahip bulunuyor,
şehirlerimizde insanlarımızla beraber kırsaldan
getirdikleri kültür ve sanatla kaynaşıyor. Bize göre, her üniversitemiz,
yöresindeki illerin, ilçelerin yemeğini, müziğini, türküsünü,
şiirini, kıyafetini, oyunlarını, destanlarını,
bizi biz yapan kültür ve sanat değerlerini inovasyon sürecinden geçirerek
talep edilebilir, satın alınabilir, insanımızın günlük
sosyal hayatında tüketilebilir standartlara getirecek bilimsel
katkıları sağlamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Badak, lütfen tamamlayınız.
SADIK BADAK (Devamla)
Teşekkür ederim Başkanım.
Bu güzel duygularla, bu
düşüncelerle devlet üniversitelerimizin illerimize ve Uluslararası
Antalya Üniversitesinin Antalyaya hayırlı olması dileğiyle
emeği geçen herkese canıgönülden teşekkür ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Badak.
İkinci bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Sedat Kızılcıklı,
Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kızılcıklı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 506
sıra sayılı Yasa Tasarısının ikinci bölümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu rakamlar, bu yasa
tasarısının görüşülmesi içerisinde sürekli verildi ama ben
de tekrar etmek istiyorum: Hepinizin bildiği gibi, 2002 yılına
geldiğimizde bu ülkede 53 tane devlet üniversitesi, 23 tane de vakıf
üniversitesi olmak üzere toplam 76 tane üniversite ülkemize, milletimize
kazandırılmıştır. Emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum.
2002den itibaren de
bildiğiniz gibi özellikle her ile bir üniversite
çalışmaları içerisinde üniversite sayımız sürekli
artmıştır. Bu anlamda son sekiz senede 42 tane devlet
üniversitesi, 28 tane de vakıf üniversitesi olmak üzere 70 tane üniversite
yine ülkemize ve milletimize kazandırılmıştır. Bu tasarının
kanunlaşması hâlinde 7 tane devlet üniversitesi, 1 tane vakıf
üniversitesinin daha ülkemize kazandırılacağını
düşünürsek baktığımız zaman sekiz sene içerisinde 78
tane üniversiteyi ülkemize ve milletimize kazandırmış
olacağız. Dolayısıyla üniversite sayımız da 154e
ulaşmış olacak.
Tabii, öbür taraftan da
öğretim görevlisi sayılarımızın da yaklaşık
26 binlerden 94 binlere geldiğini de ifade etmemiz lazım. Bir
taraftan üniversite sayımız artıyor, bir taraftan da bu üniversitelerde
hizmet verecek, öğrenci yetiştirecek ülke gençliğimize daha
kaliteli hizmet verecek, eğitim verecek olan öğretim görevlisi
sayımız da hızla yükseliyor.
Bütün bunlar ne anlama
geliyor? Hep şikâyet ettiğimiz bir konu var: Gençlerimiz üniversite
kapılarında bekliyorlar. İşte, bu üniversitelerin
artması, bu öğretim görevlilerinin artması artık yavaş
yavaş gençlerimizin bu sıkıntılarının azalmaya
başladığını gösteriyor. Tabii, hepimizin bir nihai hedefi
var: Herkes üniversite eğitimi alsın, üniversite eğitimi
sınavsız olsun. İşte, bunların yolu da üniversite
sayısını artırmaktan, tabii ki kaliteyi bozmadan
artırmaktan ve öğretim görevlileri sayısını da
artırmaktan geçiyor.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Maaşları da artırmaktan
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla)
Bu anlamda Türkiye hızla bu noktaya gidiyor. Bundan hepimiz mutluluk
duymalıyız, bundan hepimiz de sevinç duymalıyız diye
düşünüyorum.
Her ile bir üniversite
dediğimiz zaman bunun kolay bir şey olduğunu lütfen kimse
zannetmesin.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Size göre kolay!
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla)
Çünkü 22nci Dönemde birçok ile yeni üniversiteler kurduğumuzda, o ilin
milletvekilleri buralarda konuşma yaptığında bu
üniversitelerin on yıl geriye, yirmi yıl geriye dönük hikâyelerini
bizlere anlattılar. 22nci Dönemdeki milletvekili arkadaşlarımız
bilirler, hangi bakanlar, hangi hükûmetler, hangi valiler, hangi belediye
başkanları, hangi milletvekilleri bu konuda söylemişler, taahhüt
etmişler, seçim beyannamelerine yazmışlar ama tabii ki bu üniversiteleri
yapmak bu Hükûmete ve geçen dönemki hükümetlere nasip oldu.
Değerli
arkadaşlarım, bu üniversitelerin içerisinde Bursaya da bir teknik
üniversite kurulması planlanmaktadır. Tabii, aslında Bursaya
kurulacak olan bu üniversite bir haksızlığı giderecektir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) İsmi
değişti, ismi değişti, teknik üniversiteyi
beğenmediniz.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla)
Niye bunu ifade ediyorum? Şu anlamda ifade ediyorum: Bakın,
Ankaranın nüfusu, merkez nüfusu yaklaşık 4 milyon 200 bin ve 4
tane üniversitesi var. İzmirin yaklaşık nüfusu 3 milyon 200
bin, yaklaşık 3 milyon 200 bin nüfusa 3 üniversite var. Kocaelinin
nüfusu 1 milyon 392 bin, üniversite sayısı 2. Eskişehirin
nüfusu merkez- 600 bin, üniversite sayısı 2. Bursanın nüfusu 1
milyon 800 bin, üniversite sayısı 1. Dolayısıyla
yıllardır Bursalıların özlemini duyduğu ve bir anlamda
Bursaya yapılan üniversite anlamındaki haksızlık da Bursa
Teknik Üniversitesinin kurulmasıyla giderilecektir.
Diğer taraftan
baktığımızda, sanayi şehri olan Bursanın, yine
üretim merkezi olan Bursanın, bir ihracat merkezi olan Bursanın,
otomobil ve tekstilin merkezi olan Bursanın da bir teknik üniversiteyle
buluşması, bu iş kollarına da buralardan kaliteli,
vasıflı, nitelikli insanların yetişecek olması da
gerçekten çok doğrudur. Biliyorsunuz, Bursada hâlen Uludağ
Üniversitemiz var, yaklaşık 41 bin öğrencisi var ve bugün
Uludağ Üniversitesi geldiği noktayla, kalitesiyle, hizmetiyle
gerçekten Türkiye'nin gözde üniversitelerinden birisi hâline gelmiştir. Bu
Üniversitemizde de bugüne kadar hizmet eden, kuruluşunda da hizmet eden
herkese teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kızılcıklı, lütfen tamamlayınız.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Son olarak şunu ifade
etmek istiyorum: Gerçekten, yıllardır Bursa ikinci bir üniversiteyle
buluşmak istiyordu. Bu akşam bu yasayla bunu
gerçekleştireceğiz. Ben bu konuda büyük çaba gösteren ve Bursaya bu
üniversitenin kurulmasında emek veren başta Sayın
Başbakanımıza, Millî Eğitim Bakanımıza, Devlet
Bakanımız Sayın Faruk Çelike ve Bakanlar Kurulumuza,
Yükseköğretim Kurulumuza
OKTAY VURAL (İzmir)
Grup başkan vekillerine
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla)
Bursa kent dinamiklerimize
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Vay be! Bizim de bir bakanımız yok ki
üniversite kurulsun Malatyaya.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla)
Büyükşehir ve ilçe belediyelerimize, sivil toplum örgütlerimize,
Bursalı basınımıza
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Demek ki bakan olmak lazım, öyle mi? O ilin
bakanı olması lazım demek ki üniversite kurulması için.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla)
Bursalı hemşehrilerimize çok teşekkür ediyorum ve emeği
geçen bütün herkese teşekkür ediyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Vekillere de teşekkür et. Vekillere yok mu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) Yazıklar olsun!
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla)
Bursalılara, ülkemize hayırlı olsun diyorum, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Murat Özkan, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkan.
(MHP sıralarından alkışlar)
MURAT ÖZKAN (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısıyla ilgili şahsım adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
benden önce konuşan hatipleri dinledikçe enteresan kriterlerle
karşılaştık, mesela halkımızın üniversiteye
vermiş olduğu saygı ya da önemi gösteren, işte, rektörlerin
konvoylarla karşılanması gibi, nüfus başına kaç
üniversite açacağız gibi. Bunlar bilimsel şeyler değil,
bunlar realistik şeyler değil, gerçekçi şeyler değil.
Değerli arkadaşlar,
üniversite rektörünü konvoyla karşılamak değil, üniversite
rektörünü nasıl seçtiğiniz çok daha önemli bir kriter
olmalıdır. Bakın, bugün bir Anayasa
değişikliğiyle karşı karşıyayız ama
YÖKün yanlış olduğunu, antidemokratik bir yapısı
olduğunu hepimiz vurguladık ama değiştirmediniz,
değiştirmek de istemediniz. YÖKü
SADIK BADAK (Antalya)
Vatandaş rektörüne sahip çıkıyor.
MURAT ÖZKAN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bugün sizin kontrolünüzde, dün
başkalarının kontrolündeydi. Dün 1 oy alan, rektör
atandığı zaman itiraz ediyordunuz, bugün aynı işleri
yapıyorsunuz, yarın biz geliriz, aynı işleri inşallah
yapmayacağız çünkü YÖKü kaldıracağız. Türkiyenin
çağdaş bir eğitime, Türkiyenin uygarlık seviyesini
yakalayacak bir engeli ortadan kaldıracak bir iradeye ihtiyaç vardır.
Ben aslında söz almak
istemiyordum ama ben maalesef YÖKün uygulamaları ve YÖK yüzünden söz
almak zorunda kaldım bir Giresun Milletvekili olarak. Giresunda bir
rektör ataması hikâyesi basında yer alıyor. Nasıl bir
rektör ataması yapıldı? Ben kısaca Giresunda olan
olayları anlatmak istiyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar,
10uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Giresun
Üniversitesine rektör olarak atanan Osman Metin Öztürk 1 Haziran 2010 tarihinde
ayrılma kararı verdi, istifa etti. Yerine bir rektör
yardımcısı atandı fakat bu rektör yardımcısı
vekil olarak bırakıldı. Bunu YÖK beğenmedi, bunun yerine başka
bir öğretim üyesini -Polis Akademisinden- rektör vekili olarak görevlendirdi.
Bu arkadaş altı ay içerisinde seçimleri yapabilecekken kendisi on
sekiz gün içerisinde seçimleri yaptı ve 1inci sıradan liste
birincisi olarak, 6 kişilik aday adayı içerisinde en yüksek oyu
alarak 6 kişilik liste YÖKe bildirildi. YÖK bu listeyi aldı ve kendi
içerisinde kendilerine göre demokratik bir oylama yaparak -öyle ifade ediyorlar
çünkü- 3 kişilik aday listesini Cumhurbaşkanına bildirdi. Bu 3
kişilik aday listesinde 31 ve 29 oy alan 2 rektör çizildi, ilk iki sırayı
alan rektör adayları çizildi, aşağı yukarı toplam 89
oyun yüzde 70ini alanlar bir kenara atıldı, yüzde 30u alan yani 22
oy, 4 oy ve 2 oy alan rektör adayları da Cumhurbaşkanına
bildirildi. Hatta bu rektör adayını, 1inci sıradaki rektör
adayını YÖK Ankaradan görevlendirdi, Giresun Üniversitesinde rektör
vekili olabilecek rektör yardımcıları ve üniversite öğretim
üyeleri varken Ankaradan görevlendirdi ve bu arkadaş daha sonra ne
yaptı? 1inci sıradan on sekiz gün içerisinde seçildi ama çizildi.
Bir insanın şahsiyetiyle, bir bilim adamının
kişiliğiyle ve kimliğiyle bu derece oynanarak nasıl biz
üniversitede bilimi ya da
Bu adam kötü, beceremeyecek bir adamsa, Sevgili YÖK
Başkanı, Değerli Kardeşim, niye gönderdiniz bu insanı?
Bu insan on sekiz gün içerisinde ne yaptı, ne büyük bir hata yaptı?
Nasıl bir defosu vardı, nasıl bir yanlışı
vardı Giresun Üniversitesinde de bu kişinin üzerini çizmek gibi bir
eylemi yerine getirdiniz? Bunu nasıl izah edeceksiniz? Cumhurbaşkanının
sorduğu sorulara verdiğiniz cevapta da Biz demokratız diyorsunuz.
Demokrat olup olmadığını milletimin ve yüce heyetime
Böyle
bir demokrat kişilik olabilir mi?
Sayın YÖK
Başkanı motosiklete biniyor olabilir, güzel de motorcu olabilir ama
bence YÖK Başkanı olmakta hatalı bir kişi.
Bıraksın bu işi, motosiklet gruplarının
başına geçsin ve Anadoluyu, ben, gezmesini tavsiye ediyorum. Bu
işi becerebileceğini düşünemiyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, şunu ifade edeyim, yani bir dost uyarısı
olarak şöyle söyleyeyim: Bu olayın gizli-açık kahramanları
her kimse, sayın beyler, öğretim üyesiyle dalga geçmeyin, gerçekten
ayıp oluyor. Öncelikle kendinizi, sonra da nezdinizde devletimizi
küçültüyorsunuz. Ben bir vatandaş olarak bir öğretim üyesinin
adına isyan ediyorum. Üniversite ve öğretim üyesi bir siyasinin ya da
bir başka gücün oyuncağı olamaz, olmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Özkan, lütfen tamamlayınız.
MURAT ÖZKAN (Devamla) Sonuç
olarak şunu ifade edeyim: Birinci ve ikinci sırada yer alan
değerli bilim adamlarının, öğretim üyelerinin listeye
tekrar dâhil edilmeleri
Yoksa son zamanlarda kurumlar ve kişiler
bazında güvenirliği zaten sorgulanmakta olan devletimize kimse
inanmayacaktır. Zira, bu adaletsizlik ne uygar, demokratik bir millete ne
de müşriklerin gözünde bile Muhammed-ül Emin olarak tanınan
Peygamber ümmetine yakışmaktadır.
Hepinizi en derin sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, burada YÖKü kim temsil ediyor ve hangi derecedeki bir
sıfatla burada, onu öğrenmek istiyorum. YÖK Başkanı niye
gelmiyor buraya? Geçmişte biliyorsunuz YÖK Başkanının illa
buraya gelmesi söyleniyordu, şimdi kim var YÖKten? Bir öğrenmek
istiyorum ben.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Bunların hepsi YÖKçü, hepsi YÖKçü!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük 72nci maddesine istinaden
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır, yani sıfatı ne efendim?
BAŞKAN
ikinci bölüm
üzerindeki görüşmelerin devamını arz ederiz. şeklinde
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim
Sayın Genç?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, bir soru soruyorum size.
BAŞKAN Öğrenip
bildireceğiz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Diyorum ki YÖKü kim temsil ediyor burada ve hangi derecede?
BAŞKAN Biz de sorup
size bildireceğiz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim
BAŞKAN
Bildireceğim size, oturun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama
şimdi bildirin.
BAŞKAN
Soracağız Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Şimdi söyleyin işte.
BAŞKAN Lütfen oturur
musunuz Sayın Genç, sorup cevap vereceğim diyorum ben size.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük 72nci maddeye istinaden ikinci bölüm üzerindeki
görüşmelerin devam ettirilmesine dair bir önerge vardır.
Oylarınıza
sunuyorum...
II.- Y O K L A M A
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir)
Toplantı yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı talebi vardır.
Sayın Yalçın,
Sayın Vural, Sayın Akcan, Sayın Varlı, Sayın
Çalış, Sayın Paksoy, Sayın Çelik, Sayın Özensoy,
Sayın Taner, Sayın Akçay, Sayın Doğru, Sayın
Akkuş, Sayın Kalaycı, Sayın Özkan, Sayın
Işık, Sayın Cengiz, Sayın Kumcuoğlu, Sayın
Tankut, Sayın Yıldız, Sayın Sipahi.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (Devam)
BAŞKAN İç
Tüzükün 72nci maddesine göre verilmiş önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, bölüm üzerinde on
beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Aslanoğlu,
Sayın Köse, Sayın Taner, Sayın Karabaş, Sayın
Doğru, Sayın Tütüncü, Sayın Akkuş, Sayın Öğüt,
Sayın Kaplan, Sayın Bulut, Sayın Işık, Sayın
Yaman ve Sayın Serdaroğlunun yeniden sisteme girmelerini rica
ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, soruma cevap vermediniz.
BAŞKAN Sayın
Genç, geliyor sorunuza cevap. Sordum, bildireceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, YÖKü kim temsil ediyor burada? Hangi sıfatla? Kim?
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Hükûmet bir cevap versin.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu
OKTAY VURAL (İzmir)
Niye sorularda hep Bakan değişiyor ki? Sayın Bakan, hep sizi
getiriyorlar.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) Bir hikmeti vardır.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yazılı cevap!
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, orada bir belde var; Malatya
Hekimhan Hasançelebi
Genel liseler arasında en başarılı
liselerden biri, fakat ne arayan var ne soran. Başarısı çok
yüksek. Duvarlarına parmak değil kol giriyor, kol. Ve bu lisede
kalorifer var, kazanı yok. Sobayı yakacak hizmetlisi yok. Böyle bir lise
Böyle başarılı bir lise.
Taşımalı
eğitim yapıyorsunuz köyün birinden, aynı köyden 13
öğrenciyi getiriyorsunuz, 4 öğrenciye her ne hikmetse YİBOya
git. diyorsunuz; hikmeti, hakikati nedir bilemiyoruz.
Yine yemekler sabah dokuzda
geliyor, öğlen yemeğinde bu çocuklar yemekleri yiyemiyor ve ben bunu
size anlatmıştım ama ne giden var ne gelen. Siz de kimseyi
göndermediniz. Acaba sizi mi dinlemiyorlar? Bu beldeyi acaba, bu beldenin
öğrencilerini acaba tarihe mi karıştıracaksınız
Sayın Bakanım?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Köse, buyurun.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Doğu
ve Güneydoğu Anadoluda kız öğrencilerin büyük
çoğunluğu ortaöğretimden yararlanamamakta.
İlköğretimde de erkek ve kız öğrenci sayıları
arasında fark sürmektedir. Erkek ve kız öğrenciler
açısından okullaşma oranı ülke ortalamasının
oldukça gerisindedir.
Özellikle kız
öğrenciler açısından ortaöğretimde okullaşma
oranının yükseltilmesi için yapılan çalışmalar
nelerdir, açıklar mısınız?
Her şeyden önce,
Bakanın ve Müsteşarının bayan olması münasebetiyle, bu
açıdan baktığımızda, tabir yerindeyse mum ne zaman
dibine ışık verecektir? Pozitif bir ayrımcılık
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Taner...
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan, beş yıllık görev sürelerini dolduran
idarecilerin rotasyona tabi tutulmasına ilişkin genelgenin son durumu
nedir? Eğitim camiası olarak merak etmekteler; Bakanlık olarak
yeni bir erteleme düşünüyor musunuz?
İki: İl millî
eğitim müdürünün teklifi, il valisinin oluru ile verilen takdir
belgelerinde, uygulamanın kıstasları nelerdir? Bugüne kadar
takdir belgesi alanların Memur-Sen üyesi olmaları bir tesadüf müdür,
ne düşünmektesiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Karabaş
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, 2009
yılı içinde devlet ve vakıf üniversitelerinde kaç öğrenci
hakkında idari soruşturma açılmış, kaç öğrenci
uzaklaştırma cezası almıştır?
Yine, Ağrı
İbrahim Çeçen Üniversitesinde Sayın Ahmet Türke yapılan saldırı
ve Muğlada Şerzan Kurtun öldürülmesi öğrenciler
tarafından protesto edilmiştir. 149 öğrenci hakkında adli
ve idari soruşturma açılmıştır. Protestolar döneminde
hiçbir olay yaşanmamasına rağmen, üniversitenin 149 öğrenci
hakkında idari soruşturma açmasının gerekçesi nedir?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Her ile bir üniversite
kampanyasından sonra, çeşitli illere yeni yeni üniversiteler
kurulmaktadır. Kurulmakta olan üniversiteler hangi kriterlere göre
kurulmaktadır? Bu kriterleri öğrenmek istiyoruz.
Buna bağlı olarak
Tokat iline, Erbaa, Turhal, Niksar Danişmentliler üniversitesi, Zile
Mustafa Necati Sepetçioğlu üniversitesi kurulmasıyla ilgili
halkın yoğun talepleri vardır. Bu yerlere de üniversite
kurmayı düşünüyor musunuz? Bunları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tütüncü
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birinci sorum: Türkiyede en
önemli sorunlardan bir tanesi, diplomalıların işsizliği,
üniversite mezunlarının işsizliği. Bunun, ekonomik krizin
ötesinde, ekonominin ihtiyacına uygun olmayan mezun ya da insan gücü yetiştirilmesinden
kaynaklandığını biliyoruz. Şimdi, acaba, bu yeni
açılacak üniversitelerde, nasıl bir insan gücü planlamasıyla
ekonominin ihtiyacına dönük bir eğitim planlaması
yapılmıştır?
İkincisi: Üniversite
öğrencilerinin yurt sorunu kanayan bir yaradır. 2009
yılında 500 bin üniversite öğrencisinden ancak 90 binine yurt
sağlanabilmiştir, diğerleri kendi olanaklarıyla ya da
bazı vakıfların, cemaatlerin özel yurtlarında
kalmıştır ve ciddi sıkıntı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü.
Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Sayın Başkan, Selçuk Üniversitesinde Rektörün ilk atamasından
sonra ihaleye fesat karıştırılmış, kit
alımlarında suistimaller yapılmış ve bütün bunlar YÖK
teftiş elemanları tarafından tetkik edilmiş ve Rektör
başta olmak üzere olayla ilgili kişiler hakkında lüzumu muhakeme
kararları verilmişti. İkinci atamaya gelindiğinde,
aynı kişi, bütün suçlamalara rağmen üniversite
dışı güçlerin çalışmalarına bağlı
olarak yeniden atanmıştır. Bu dönemde de üniversitedeki
olumsuzluklar devam etmiş, telefon dinlemesi sonucu ortaya çıkan
suçlara bağlı olarak Okyanus adı verilen operasyonla
tutuklanmış ve beş buçuk ay cezaevinde kaldıktan sonra
serbest kalmış ve maalesef yeniden Rektörlüğe dönmüştür.
Birçok öğretim elemanının özlük haklarını gasbetmeye devam
etmektedir. Dolayısıyla Selçuk Üniversitesi Rektörü ile ilgili olarak
bunca zamandır yapılan suçlamalar hakkında ne
düşünüyorsunuz? Rektörlüğüne son verme konusunu nasıl
karşılıyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Öğüt
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Ardahanda biliyorsunuz yeni üniversite kuruldu. Kampüsün temeli bu ay
içerisinde atılacak ancak ödenek çok kısıtlı. Ek ödeme
yapmayı planlıyor musunuz? Ne zaman göndereceksiniz?
İki: Ardahanda 2 bin
civarında öğrencimiz var ama yurtlarımız yok,
yurtlarımız yetersiz. Bölgede çok ağır kış
şartları nedeniyle çok zor koşullarda yaşam şartı
var. O bakımdan, bir an evvel Ardahana devlet yurt yapacak mı?
Devlet yurt yapmadığı zaman çocuklar daha çok cemaatlerin ve diğer
kişilerin yaptığı yurtlarda daha pahalı kalıyor.
Bu nedenle, Ardahana yurt yapmayı ne zaman planlıyorsunuz?
Üç: Başta Anadolu lisesi
ve fen lisesi olmak üzere öğretmenlerimiz yok. Ardahanın ileri
gelenleri ve üst düzey bürokratlar çocuklarını büyük şehirlere
gönderip
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Yalova,
Tunceli, Şırnak, Sinop, Siirt, Rize, Ordu, Mardin, Karabük,
Iğdır, Hakkâri, Ağrı, Adıyaman, Artvin, Batman,
Bayburt, toplam yirmi üç üniversitede tek bir kadın profesör ve doçent
öğretim üyesi yok. Bu, erkek üniversiteleri mi açıyoruz?
Bir de, Sivasta, Gönül
Köprüsü Projesi kapsamında saldırıya uğrayan
öğrenciler, lise ve ilköğretim öğrencileri
İlköğretim
öğrencileri de mi kız meselesinden saldırıya
uğradı? Bu konuda bir soruşturma açtırdınız
mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
M. NURİ YAMAN (Muş)
Sayın Başkan, biz de listedeydik, bizim de sorularımız
vardı.
BAŞKAN Sayın
Yaman, soru-cevap süresi on beş dakika; sekiz dakika soru sorma, yedi
dakika da Sayın Bakanın
M. NURİ YAMAN (Muş)
Duyurdunuz, açıklama yaptınız, sisteme soktunuz bizi.
BAŞKAN Önce İç
Tüzüke bakalım Sayın Yaman.
Buyurun Sayın
Bakanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ederim.
M. NURİ YAMAN (Muş)
O zaman siz ilan ediyorsunuz.
BAŞKAN Hayır, siz
yapıyorsunuz Sayın Yaman.
Buyurun Sayın
Bakanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Önce
M. NURİ YAMAN (Muş)
Sisteme soktunuz bizi.
BAŞKAN Sayın
Yaman, Sayın Bulut, Sayın Işık, Sayın Serdaroğlu,
Sayın Yaman
Size zaten sıra gelmesi hiç mümkün değil,
sırada dört kişi daha var.
Buyurun Sayın
Bakanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun, Hekimhan beldesindeki
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Hasançelebi
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Hasançelebi
Lisesine ilişkin
Okulun yemeklerinin geç geldiğini,
bakımsız olduğunu, onarıma ihtiyacı olduğunu
söylediniz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Parmak değil kol, Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Müsaade
ederseniz cevaplandırayım Sayın Aslanoğlu,
karşılıklı olursa belki anlaşılması güç
olur.
Genel Kurulu bilgilendirmek
adına söylüyorum. Şu anda Genel Kurulda ifade ettiğiniz, soru
şeklinde sorduğunuz soruları siz bana daha önce de sözlü olarak
ilettiğinizi söylediniz. Sözlü olarak tarafıma ilettiğiniz bir
husus olmadığını öncelikle söyleyeyim, bu konuya
ilişkin olarak. Ayrıca, sadece bana iletilen hususlarla değil, Türkiye'nin
hemen her yerindeki, yaşadığımız bu anlamdaki
bakım, onarım, yemek gibi sorunları çok yakından ve
titizlikle takip ettiğimizin bilinmesini isterim. O konuyla da ayrıca
özel olarak yine de ilgileneceğim ve eğileceğim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakanım, ben size yazılı
olarak takdim ettim burada, takdim
ettim, zatıalinize elden verdim ama ilgilenmediniz, o zaman ilgilenmediniz
Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın
Şevket Kösenin sorusu: Kız öğrencilerin ortaöğretime
devamları konusunda özellikle daha düşük olduğunu ve kız
öğrencilerle erkek öğrencilerin istatistiksel olarak da
aralarındaki farkın git gide açıldığını
söylediniz.
Tam tersine, göreve
geldiğimiz gün, 2002 yılında ilköğretimde kız
öğrencilerin sayısı yüzde 87,34 iken oransal olarak bugün yüzde
98,8e, ortaöğretimde yüzde 45,16 iken bugün yüzde 62,2ye çıkmıştır.
Kız ve erkek öğrenciler arasındaki fark da 0,8e yani yüzde 1in
altına inmiştir.
Bu, tabii ki her şeyden
önce kız öğrencilerin okullaşması için başlatılan
ulusal düzeydeki kampanyalar ve destekleriyle de ilgilidir. Başta kız
çocuklarımızın ilköğretimde, temel eğitimde
okullaşma oranlarının artırılması için
başlattığımız Haydi Kızlar Okula
kampanyası bugün sonuçlarını vermiş, kız ve erkek
öğrencilerin ilköğretimde birbirine neredeyse aynı düzeyde devam ettiklerini sevinerek gözlemliyoruz.
Yine ortaöğretimde de
oransal olarak artışın yüksek olmasına rağmen, hâlen
yüzde 5 civarında, erkek öğrencilerle kız öğrenciler
arasında devam farklılığı vardır.
Elbette hedefimiz, kız
çocuklarımızın sadece temel eğitim olan zorunlu
eğitime devamları değil, ortaöğretime devamları,
hakeza devamında yükseköğrenim görmeleridir çünkü her şeyden
önce, ülkemizde yükseköğrenim görmüş kadınların birçok
kadın sorunları konusunda daha az sorun
yaşadığını istatistiksel olarak
açıkladığımızda, sadece ortaöğretim değil
yükseköğrenim de görmeleri gerekir.
Kız öğrencilerin
hem ilköğretimde hem ortaöğretimde teşvikleri için hepinizin de
bildiği gibi ülke genelinde şartlı nakit transferi ile özellikle
eğitim yardımına ihtiyaç duyan çocuklarımıza
eğitim yardımı yapıyoruz ve kız çocuklarına,
erkek çocuklarına oranla daha yüksek bir oranda yardım
yapılıyor ve bu paraların da çocuklarımızın
mutlaka eğitime katılımını sağlamak adına
annelere ödenen bir para olduğunu vurgulamak isterim. Aynı zamanda kız
çocuklarımızın ortaöğretim kurumlarına devamı
için de 81 il müdürlüğümüze bir genelge gönderdik ve kız
öğrencilerimizin eğitime erişimi için her şeyden önce
taşımalı eğitim kapsamında da onların
desteklenmesini gerekli görüyoruz ve bu soruyu da bu anlamda çok anlamlı
buluyorum. Çünkü toplumsal zihniyet değişiminin ve dönüşümünün
her şeyden önce kız çocuklarının ve kadınların
eğitimiyle mümkün olabileceğini ve bu konuda da pansiyon
yapımı da dâhil olmak üzere kız çocuklarımızın
okullaşması için gereken tüm tedbir ve önlemlerin
alınacağı ve teşvik edici, zihniyet değişimini
sağlayacak tüm politikaların uygulanacağını
söyleyebilirim.
Devlet ve vakıf
üniversitelerinde kaç öğrenci hakkında işlem
yapılmıştır? diye bir soru soruldu. Yükseköğrenim
Kurulundan bu konuda bir bilgi almak suretiyle yazılı olarak
Sayın Milletvekilimize bilgi vereyim.
Sayın Doğru bir
soru sordu: Her ile bir üniversite kampanyasında üniversiteler hangi
kriterlere göre kuruluyor? dediniz. Üniversitelerin kuruluşuna
ilişkin olarak Yükseköğrenim Kurulunun belirlediği kriterler
var. Bunlar objektif, eşit ve adil bir şekilde uygulanıyor ve
özellikle vakıf üniversitelerinin kuruluşunda -bu defaatle hem
komisyonlarda gündeme getiriliyor muhalefet partilerimiz tarafından hem de
çeşitli alanlarda STKların ve bu konuyla ilgililerin de sorduğu
bir soru.- her şeyden önce bir yükseköğrenim kurumunu sürdürecek
düzeyde ekonomik güce sahip olması, mal varlığına sahip
olması ve bu öğrenim sistemini herhangi bir şekilde aksatmadan
devamını sağlayacak bir gelire sahip olması öncelikli
kural. Onun dışında vakfın mütevellisinde yer alanların
herhangi bir sabıka kaydının olmaması, yükseköğrenim
sistemine katkı sağlayacak kişilerden oluşması gibi...
Dolayısıyla üniversitelerin kuruluşu konusunda belirlenmiş
objektif kriterler Yükseköğrenim Kurulumuz tarafından
uygulanıyor.
İlçelere üniversite
kurulması düşünülüyor mu? dedi. Sayın Milletvekilim, devlet
üniversitesi olarak ilçelere bir üniversite kurmayı şu anda
düşünmüyoruz, şu anki şartlarda. Ama vakıf üniversitelerine
ilişkin değerlendirmeyi de Yükseköğrenim Kurulumuz yapar. Herhangi bir yasal engel yok yalnız,
ilçelerde üniversite kurulmasına ilişkin.
Sayın Tütüncü bir soru
sordu diplomalıların işsizliği, ekonominin ihtiyacına
uygun insan gücünün planlanması konusunda. Elbette ki öncelikle
yükseköğrenimin hedeflerinden bir tanesi, ülkenin ihtiyaç duyduğu
nitelikli insan gücünü yetiştirmektir ama bunun yanı sıra,
yükseköğrenim görme talebi doğrudan istihdam odaklı
değildir. Bazı alanlar vardır ki yükseköğrenim görme
talebiniz o yöndedir. Bunlar da göz önüne alınarak doğru bir planlama
yapılması gerekiyor. Elbette Türkiye'nin neye ihtiyacı varsa o
doğrultuda planlama yapmak ve o doğrultuda yükseköğrenimi
planlamak gerekiyor. Bu konuda hem Millî Eğitim Bakanlığı
olarak, Çalışma Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu
ve bütün alanlarda Türkiye'nin ihtiyaçlarını analiz ederek yeni
kurulan üniversitelerde özellikle belli bölümlerin açılması, belli
bölümlerin açılmaması gibi tutum alıyoruz.
Bu konuda da yurt sorunu
birkaç kez soruldu. Yükseköğrenim yurtları, Kredi ve Yurtlar Kurumu
bildiğiniz gibi Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı değil artık. Bu soruları o anlamda
cevaplandıramayacağım.
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan, rotasyon
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Genç, listeyi
istedim. Recep Sarıipek, YÖK Başkanlığı Daire
Başkanı. Telefonu: 298 75 58. Teşekkür ederim.
İkinci bölüm üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
3üncü madde üzerinde üç adet
önerge vardır, önce geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye B.M.M.
Başkanlığına
506 sıra
sayılı kanunun 3. maddesinde ibareleri kelimesinin sözcükleri
kelimesi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Durmuş Mehmet
Şandır Alim
Işık |
Kırıkkale Mersin Kütahya |
Akif Akkuş Mümin İnan Mustafa
Kalaycı |
Mersin Niğde Konya |
Süleyman L.
Yunusoğlu Emin
Haluk Ayhan |
Trabzon Denizli |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Vahap Seçer Abdullah
Özer Hüseyin
Ünsal |
Mersin Bursa Amasya |
Şevket Köse Mehmet Ali Susam Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Adıyaman İzmir Malatya |
Madde 3- 2809
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununun ek 5 inci maddesinin başlığı ile birinci, üçüncü
ve beşinci fıkralarında yer alan Bilkent Üniversitesi
ibareleri İhsan Doğramacı Üniversitesi olarak ve
altıncı fıkrasında yer alan Bilkent Üniversitesinin
ibareleri İhsan Doğramacı Üniversitesinin, Bilkent
Üniversitesince ibaresi İhsan Doğramacı Üniversitesince
olarak değiştirilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını diğer maddelerin de buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız Şerafettin
Halis Nuri
Yaman |
Batman Tunceli Muş |
Osman Özçelik Akın Birdal M. Nezir
Karabaş |
Siirt Diyarbakır Bitlis |
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun Sayın
Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz tasarının 3üncü maddesiyle ilgili
verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
geçen hafta üniversitelerin sorunlarıyla ilgili düşünce belirtirken
ağırlıklı olarak öğrenci sorunlarını dile
getirmiştim. Şimdi de, o dönem öğrencilerin yaşadıkları
sorunları
Özellikle doğudan batıya, büyükten küçüğe hemen
hemen tüm üniversitelerde öğrencilerin dikkate
alınmadığını, üniversite eğitim-öğretiminin
hiçbir kademesinde, hiçbir düzeyinde kararlara ortak edilmediğini, bunun
dışında da sürekli hem polisin, jandarmanın
baskısı altında, adli soruşturma ve dava baskısı
altında hem de idari soruşturma baskısı altında
olduğunu belirtmiştim. Yine, her yıl binlerce üniversite öğrencisinin
soruşturmalara uğradığını ve yüzlercesinin, hatta
binlercesinin de üniversitelerden ilişkisinin kesildiğini dile
getirmiştim.
Özel üniversiteyi
konuşuyoruz. Daha fazla üniversite açmak, daha fazla gencimizin üniversite
okuması, daha fazla öğretim elemanı yetiştirip
gençlerimizin aydınlık yarınlara ulaşması, iyi
eğitim görmesini düşünüyoruz ama üniversitelerimizde,
üniversitelerimizin yapılanmasında, üniversite idarelerinin
işleyişinde, rektörlerin belirlenmesinde öğrenci yoktur. Her
şeyi onlar için yaptığımız öğrenci bu
yapılanmada yok farz ediliyor.
Diğer taraftan,
öğrencilerimizin, hepimizin sürekli, öğretim yılı içinde
izlediğimiz en ufak bir etkinliğine, en ufak bir eylemliliğine,
en ufak, kendisini ilgilendiren veya toplumu ilgilendiren herhangi bir konudaki
mitingine, basın açıklamasına, protestosuna nasıl müdahale
edildiğini, nasıl coplandığını ve nasıl,
davalara, gözaltılara maruz kaldığını biliyoruz ama
bunun yansımayan bir yüzü de
Genelde bunlar basına yansıyor,
genelde topluma yansıyor, bu konuda siyasi partiler, bu konuda insan
hakları örgütleri tepkilerini de gösteriyorlar ancak idari
soruşturmaların önemli bir kısmı kamuoyuna da
yansımıyor, siyasiler de bunlardan çok bahsetmiyor. Ve yine bu idari
soruşturmaların birçoğu okuldan uzaklaştırmayla
sonuçlanıyor. Hani, bir öğrenci bazen üç ay, bazen altı ay,
bazen bir yıl, hatta iki yıl okuldan
uzaklaştırılıyor, birçok zaman öğrencinin tümüyle
okuldan ilişkisi kesiliyor. Bir öğrenciye yapılabilecek en büyük
cezadır. Bir öğrencinin altı ay, bir yıl okuldan
uzaklaştırılması, normal bir vatandaşa yıllarca
verilen cezadan, onu cezaevinde yatırmaktan çok daha
ağırdır.
Ciddi sayıda
öğrenci okuldan uzaklaştırıldıktan sonra hem okul
idaresinin, oradaki öğretmenlerin, profesörlerin, öğretim
elemanlarının bakışını hem de Türkiye'de bir
kişinin, hele özellikle bu gençler üniversite öğrencisiyse,
soruşturmaya uğraması, altı ay, bir yıl okuldan
uzaklaştırıldıktan sonra nasıl fişlendiğini,
nasıl denetim altına alındığını biliyoruz.
Birçok öğrenci bu uzaklaştırmalardan sonra bir daha o okulda
eğitimine devam edemiyor, istese bile baskı altına
alındığından gelip eğitimini tamamlayamıyor.
Bunları dile getirdiğimiz zaman, geçen hafta Sayın Başkan
Sayın Vekilim nereden çıkarıyorsunuz? Türkiye'de nerede
binlerce insan, binlerce öğrenci gözaltına alınıyor,
tutuklanıyor, soruşturmalara tabi tutuluyor
Ağrı İbrahim
Çeçen Üniversitesinde, Sayın Ahmet Türkün Samsunda saldırıya
uğramasını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Karabaş.
NEZİR KARABAŞ
(Devamla) Tamamlıyorum Başkanım.
ve yine Muğlada
üniversite öğrencisi Şerzan Kurtun öldürülmesini protesto ediyor
öğrenciler. Bu protestolarda herhangi bir olay yaşanmıyor. Ancak
sınavların başladığı dönemde hem polis adli soruşturma
başlatıyor hem de üniversite 149 öğrenciyle ilgili idari soruşturma
başlatıyor. Bakana sordum, şimdi de soruyorum, YÖK
Başkanına da soruyorum, Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi Rektörüne de soruyorum: Ahmet Türkün saldırıya
uğramasını protesto etmek, bir üniversite öğrencisinin
öldürülmesini protesto etmek hangi suçu oluşturuyor? Böyle bir protestodan
dolayı bir üniversite öğrencisine nasıl dava açılıyor
ve üstelik hiçbir olay yaşanmamışken? Onun için, Türkiye'de
üniversite öğrencilerinin hem dikkate alınması hem de
korunması yönünde bir politika geliştirilmediği sürece her ilde
beş tane üniversite açarsanız sonuç alamazsınız diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Karabaş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Vahap Seçer (Mersin) ve
arkadaşları
Madde 3 - 2809
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununun ek 5 inci maddesinin başlığı ile birinci, üçüncü
ve beşinci fıkralarında yer alan Bilkent Üniversitesi
ibareleri İhsan Doğramacı Üniversitesi olarak ve
altıncı fıkrasında yer alan Bilkent Üniversitesinin
ibareleri İhsan Doğramacı Üniversitesinin, Bilkent
Üniversitesince ibaresi İhsan Doğramacı Üniversitesince
olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Bilkent Üniversitesine, orada
bugüne kadar yetişen öğrencilere ciddi, tutarlı bir eğitim
verdiği için, özellikle gençlerimizi lisan konusunda eğittiği
için, Bilkenti her bitirenin artık bir lisan bir insan olarak
yetiştiği için bir kere teşekkürlerimi arz ediyorum. Yani
buradan şuna geleceğim: Demek ki Türkiyede artık sadece
Bilkent, Koç, Sabancı değil, tüm üniversitelerimizde, üniversiteyi
bitiren bir gencimizin bir lisanı bilmesi, konuşması o gencin
ufkunu, vizyonunu, dünyaya bakış açısını
açacaktır. Bu nedenle, bir kez daha bu üniversitelerimizde
Üniversite
kurmak önemli değil ama oradaki eğitim, öğretim, özellikle lisan
öğretimi konusunda bir kez daha ben, Bakanlığı ve YÖKü bir
kere daha şapkalarını önüne koymalarını
Yani burada
bir lisan bilen her çocuğun dünyaya penceresi açılır. Yani hukuk
fakültesini bitiren bir arkadaşımızın lisan bileniyle
bilmeyeni arasındaki farkını şöyle özetleyim: Lisan
bilmeyen çok az para kazanıyor ama lisan bilen, dünya ile entegre
olduğu için daha çok para kazanıyor. Aynı şekil tıp
eğitiminde, aynı şekil diğer eğitimlerde. Bu nedenle
ben, YÖKün ve Millî Eğitim Bakanlığının, sadece
üniversitelerde değil ortaöğretimde bile lisan eğitiminin ne
kadar önemli olduğunu bir kez daha sizlere sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, çok üniversite kuralım, hepimiz seviniriz,
hepimiz gurur duyarız ama kadrosuyla, ama eğitimiyle, o okulda, o
üniversitede kadrolarıyla. Bu kanunu şunun için hazmedemiyorum:
1) Ayrıcalık
yapıyorsunuz. Yeni kurulan üniversitelere 2.500 tane kadro ihdas ediyorsunuz,
altı fakülteli, yedi fakülteli üniversitelere ama eski
üniversitelerinizin, on beş, on altı, on yedi fakülteli
üniversitelerinizin kadro sayısı daha 1.100-1.200. Onun için
hazmedemiyorum, onun için hazmedemiyorum. Eski üniversitelerimize
Her ilde
üniversite kurdunuz, otuz senelik, kırk senelik üniversiteler var, on
beş, on altı fakülteli üniversiteler var, 1.100 kadro olacak;
getireceksiniz, daha hiç kurulmamış, altı fakülteli bir
üniversiteye 2.500 kadro vereceksiniz. Yani bu, haksızlık, adaletsizlik.
2) Demin, Sayın Bakan
söyledi. Efendim, YÖK, çok adaletli üniversite açıyormuş, üniversite
açılacak yerlerde adaletli davranıyormuş. Nerede bunun adaleti?
Nerede bunun adaleti? O zaman, demin bir arkadaşım da konuştu,
Bursada üniversite kurulurken bakanına teşekkür etti. Demek ki o
ilde üniversite kurmak için o ilin bakanı olması lazım. Öyle
anlıyorum. Demek ki o ilde bakan varsa o ile üniversite kuruluyor. Yani
öyle anladım. O zaman, neden 1 milyon nüfuslu Şanlıurfaya
ikinci bir üniversiteyi kurmuyorsunuz? Oranın hakkı değil mi
eğer eşitlik varsa, nüfus ağırlığı
varsı? Niye kurmuyorsunuz? Haa, onun için arkadaşlar, YÖK, ne
adaletli davranıyor ne hakkaniyetli davranıyor. Bunun içinde adalet
yok, hakkaniyet yok. Demek ki o ilin bakanı varsa o ilde üniversite
kuruluyor artık veya o ilin cumhurbaşkanı varsa o ilde ikinci
bir üniversite kuruluyor. Onun için burada ne hakkaniyet var ne adalet var.
Değerli
arkadaşlarım, burada Sayın Genç demin sordu: YÖK temsilcisi
nerede? Burada üniversite konuşuyoruz, üniversite kuruyoruz,
üniversitelerin geleceğini konuşuyoruz, üniversiteyle ilgili soru
soruyoruz ama maalesef
Sayın Başkan, herhâlde Sayın Gençe
cevap vermediniz. Yani Burada YÖK temsilcisi var mı? diye
MUHARREM İNCE (Yalova)
Verdi, verdi.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Geldi mi? Özür diliyorum, vermişsiniz, özür
diliyorum. Var mı? diye
Bilahare gelmiştir herhâlde.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) Özür dileyin.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Diledim efendim, diledim, Sayın Başkandan
diledim.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Çok fazla da özür dileme, Daire Başkanı gelmiş.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Ha yani YÖKü temsilen bir başkan vekili veya
Ama herhâlde yeni geldi.
Değerli
arkadaşlarım, biz üniversite kuruyoruz ama Türkiyede üniversiteden
sorumlu YÖK buradan bihaber. Onun için istediğimiz kadar üniversite
kuralım ama bu üniversitelere iyi eğitilmiş öğretim
görevlileri, çocuklarımızı iyi yetiştirecek öğretim
görevlisi vermezsek biz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla)
ha lise mezunu gençlerimiz boş
kalmış ha üniversite mezunu gençlerimiz boş kalmış.
Bir kez daha söylüyorum:
Lisan bilen bir insan başka bir insan oluyor. Dünyanın artık
bugünkü sürecinde bu çocuklara eğer biz hâlâ daha ısrar edersek, hâlâ
daha lisan öğretmeme yönünde ısrar edersek boş, lisan bilmeyen
üniversite mezunu mezun etmişsin hiçbir işe yaramaz arkadaşlar.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye B.M.M.
Başkanlığına
506 sıra
sayılı kanunun 3. maddesinde ibareleri kelimesinin sözcükleri
kelimesi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Durmuş (Kırıkkale)
ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Katılmıyoruz Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir)
Akif Akkuş.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Akif Akkuş, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesiyle
ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün ülkemizde 95i devlet, 51i vakıf olmak üzere 146 adet üniversite
bulunmaktadır. Bu yasayla kurulacak olan 8 üniversite ile birlikte
bunların 154e çıkması mümkün olacaktır.
Bir üniversite mensubu olmaktan
dolayı ülkemizin kalkınma dinamiği olan üniversitelerin
açılmasını memnuniyetle
karşıladığımı belirtmek istiyorum ancak mevcut
üniversitelerimiz ve yeni açılacak üniversitelerimiz hem maddi hem de
yönetim bakımından büyük sıkıntılar içerisinde bulunmaktadır.
Üniversitelerimizi bu bakımdan ele aldığımızda, yeni
üniversiteler açmakla ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel
sıkıntılarını ortadan kaldırmamız maalesef
mümkün değildir çünkü gerçekten, yukarıda
sıraladığım ekonomik, sosyal, siyasi olaylara çözüm
getirelimden ziyade, bir ilin kalkınmasına yahut bir ilin ekonomik
olarak birazcık hareketlenmesine nasıl imkân sağlarız
anlayışıyla üniversite açılmaktadır. Bu yüzden, tabii,
böyle üniversite açılmasının da uygun
olmadığını belirtmek durumundayım. Bu yüzden,
plansız, programsız, hesapsız, furya hâlinde üniversite
açılmasından çok, mevcut üniversitelerin bilimsel seviyesini
yükseltmemiz, yönetim sıkıntılarını gidermemiz
gerekmektedir diye düşünüyorum. Bu sıkıntıların
başında yönetimden kaynaklanan sıkıntılar gelmektedir.
Değerli milletvekilleri,
1982 yılında 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu
değiştirilerek 2547 sayılı YÖK Kanunu
çıkarılmıştır. 1750 sayılı Kanunda da 2547
sayılı Kanunda olduğu gibi rektör, dekan, bölüm
başkanı seçimleri yapılmakta idi. Bu sistem, maalesef,
ideolojilere kurban edildiği ve üniversiteyi ele geçirenlerin
kendilerinden olmayanlara akıl almaz baskılar yapması sonucu
değişmek zorunda kalmış ve değiştirilmiştir.
Ancak 2547 sayılı Kanunla gündeme gelen kanun özellikle rektör
seçimlerine bağlı olarak ortaya çıkan bana oy verdin-bana oy
vermedin anlayışı sonucu üniversite yönetimini daha da içinden
çıkılmaz bir hâle getirmiş bulunmaktadır.
Özellikle yetenekten ve
bilimsel seviyeden yoksun olan ancak
dalavere çevirmeyi, birilerine rant ve çıkar sağlamayı
becerebilenler maalesef bu yüce makamları âdeta ele geçirmiş ve kabul
edilemez davranışlar sergilemiştir. Birçok üniversitemizde
rektör seçiminde oy verdiği aday seçimi kazanmışsa o kişi
birçok imkâna ve taltife maruz kalmakta, oy vermeyenler ise
sıkıntılara maruz bırakılmaktadır. Selçuk
Üniversitesinde yaşananlar bunlara örnek olarak verilebilir. Bu güzide
kurumumuzda bırakın oy vermeyenleri cezalandırmayı, oy
vermeyenlerin ana bilim dalındaki asistanları bile oy verme hakkı
bulunmamasına rağmen cezalandırılmaktadır. Az önce
bununla ilgili Sayın Bakana bir soru sordum ama maalesef cevap
alamadım. Bu soruyu burada tekrarlamak isterim ama tabi süre
yetmeyeceği için bundan da vazgeçiyorum.
Selçuk Üniversitesi
Eğitim Fakültesinde ve diğer fakültelerinde yaklaşık
beş altı yıldır yardımcı doçent kadrosu bir
kısım doktor asistana verilmemektedir. Bu konuda YÖK
Başkanlığına defaatle başvurulmasına rağmen
bugüne kadar YÖKten tık yok. Bunun yanında YÖK, rektörlük seçiminde
daha az oy alanları hatta 38e karşı 2 oy alanları dahi
rektör olsun diye Cumhurbaşkanına teklif edebilmektedir. Biraz önce
Giresun Üniversitesi ile ilgili teferruatı arkadaşımız
açıkladı. Bu örneklere tabii birçok yerde rastlamamız mümkün.
Mesela bunlardan bir tanesi de Marmara Üniversitesinde yaşandı
şu yakın geçmiş içerisinde ve bunlara mutlaka bir çözümün
bulunması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Akkuş, lütfen tamamlayınız.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) Teşekkür ederim.
Elbette ki üniversitelerin
güzide kurumlar olması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda Bilkent
Üniversitesine söyleyeceğimiz fazla bir şey yok çünkü bilimsel
zihniyet taşıyan, bilimsel zihniyeti bilim yuvalarının
birinci misyonu olarak düşünenler tarafından kurulduğu için bu
üniversitemiz gerçekten bugün son derece başarılıdır ve bu
üniversitemize -Allah rahmet eylesin- Sayın İhsan
Doğramacının isminin verilmesi de yerindedir.
Bu bakımdan bir küçük
ibarenin sözcük olarak değiştirilmesi isteğimizin kabul edilmesini
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Akkuş.
MUHARREM VARLI (Adana)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı
talebi vardır.
Önergeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
MUHARREM VARLI (Adana) Yok
Başkanım, 90 kişi var, saydım. 90 kişi, 90 kişi
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.47
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 22.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133üncü Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
506 sıra
sayılı Tasarının 3üncü maddesi üzerinde verilen Mersin
Milletvekili Akif Akkuş ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde üç adet
önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4 üncü maddesinin başına "28/3/1983
tarihli ve" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan
Çalış Oktay
Vural |
Konya Karaman İzmir |
Ahmet Kenan Tanrıkulu Yılmaz Tankut Emin Haluk Ayhan |
İzmir Adana Denizli |
T.B.M.M
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 Sıra Sayılı yasa tasarısının 4.
maddesiyle 2809 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici 39uncu
maddesindeki atıflar ibaresinin önüne tüm ibaresinin ilave edilmesini
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Muharrem İnce Hüsnü Çöllü |
Malatya Yalova Antalya |
Atila Emek Tayfur Süner R. Kerim Özkan |
Antalya Antalya Burdur |
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilat
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4. maddesinin Kanun Tasarısı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Nuri Yaman Osman Özçelik Hasip Kaplan |
Muş Siirt Şırnak |
Hamit Geylani Şerafettin Halis M. Nezir Karabaş |
Hakkâri Tunceli Bitlis |
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bilkent Üniversitesi
kamuoyuna mal olmuş, uluslararası prestiji olan bir üniversitedir.
İsim değişikliği karmaşa yaratacaktır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
T.B.M.M
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
Sıra Sayılı yasa tasarısının 4. maddesiyle 2809
sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici 39uncu maddesindeki
atıflar ibaresinin önüne tüm ibaresinin ilave edilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Keşke Millî Eğitim
Bakanı burada olsaydı! Sayın Başbakan, 21/6/2008 günü -o
gün SBS var Batmanda- Batmanda Ne yapıyorsunuz? diyor çocuklara,
SBSden çıktık. diyorlar. Kaldırın bu sınavı.
diyor Sayın Başbakan. Gerçekten bu basında var,
tarayabilirsiniz. 25/6/2008 günü Sayın Hüseyin Çelike soruyorlar:
Sayın Başbakan Batmanda Kaldırın bu sınavı
dedi. Hüseyin Çelik diyor ki: Başbakan orada şaka yaptı.
Şimdi ben işkembeyi kübradan atmıyorum. Hemen İnternete
girin, Millî Eğitim Bakanlığının sitesine bakın.
Başbakan orada şaka yaptı diye hâlâ Millî Eğitim
Bakanlığının sitesinde bu var.
2007de SBSyi getirirken
Hüseyin Çelik, Sayın Çelik, bunu bir devrim olarak anlattı. Dokuz yüz
yetmiş gün sonra SBSyi kaldırırken Sayın Çubukçu, o da bir
devrim olduğunu anlattı. Biri sınavı getirirken devrim
yaptı, öbürü sınavı kaldırırken devrim yaptı.
Herhâlde Sayın Çubukçu Başbakanın şakasını gerçek
zannetti, sınavı kaldırdı.
Şimdi, Meclis
kapanıyor Sayın Çubukçu, Sayın Bakan, sözleşmeli
öğretmenlere kadro sözü vermiştiniz, nerede? Öğretmenler yer
değiştiremiyor, aileler perişan. Bunlar nerede?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Şaka yaptılar, şaka!
OKTAY VURAL (İzmir)
Şakadır. Siz de çok ciddiye alıyorsunuz!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Şimdi gelelim şu YÖK temsilcisine.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Sayın Ahmet Necdet
Sezer Cumhurbaşkanıyken YÖK Başkanı buraya gelmiyor, YÖK
Başkanının vekili geliyor diye onlarca konuşma
yaptınız bu kürsüde ve çok sert konuşmalar yaptınız.
Şimdi bıraktık YÖK Başkan Vekilini, Daire Başkanı
gelmiş. Yakında muhasebe müdürü, hizmetliler falan da gelebilirler.
Bu birinci günü değil,
perşembe günü oldu, görüşüldü bu kanun, cuma görüşüldü,
salı görüşülüyor. Üçüncü gününde YÖK Başkanı hâlâ yok. YÖK
Başkanı Millî Eğitim Bakanını mı ciddiye
almıyor, Parlamentoyu mu ciddiye almıyor? Nerede bu YÖK
Başkanı? O yoksa vekili nerede? YÖKü burada Daire Başkanı
temsil edemez.
Şimdiden sonra Millî
Eğitimle ilgili herhangi bir kanun buraya geldiğinde, YÖK,
Parlamentonun şanına uygun bir şekilde temsil edilmezse
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizi uyarıyorum, bütün
konuşmacılarımız sadece bu olayı protesto edecekler.
Siz, üç yıl boyunca Sayın Ahmet Necdet Sezerin döneminde her kürsüye
çıktığınızda YÖK Başkanı nerede, millet
iradesi burada. Millet iradesini hiçe sayan bir YÖK. diye defalarca
konuştunuz, ne zaman sizin adam oraya geldi, emir eriniz oraya geldi,
sözünüzden çıkmayan adam oraya geldi, hiç sesinizi çıkarmıyorsunuz.
CEVDET ERDÖL (Trabzon)
Saygılı ol! Çok ayıp!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Evet, harbiden emir eridir, bir daha tekrarlıyorum, ağzımdan
falan kaçmadı.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Grup
Başkan Vekiline yakışmaz bu!
MUHARREM İNCE (Devamla)
2 oy alan rektör adayını sıraya koyan YÖK
Başkanını ben de tabii ki burada eleştireceğim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Önceden neredeydiniz?
MUHARREM İNCE (Devamla)
Geçin bunları! Geçin bunları!
Bakın, Sayın
Abdullah Gül bu ülkenin Cumhurbaşkanıdır. Sayın Abdullah
Gül büyük bir siyasetçidir, Cumhurbaşkanıdır.
Cumhurbaşkanının adı öyle yeni kurulmuş sıradan
bir üniversiteye verilemez. Ben size diyorum ki Kayserideki bu Abdullah Gül
Üniversitesinin adını Mahmut Cabat Üniversitesi olarak
değiştirin. Kim bu Mahmut Cabat biliyor musunuz? AKP İl
Başkanı. Hani 11 Yalova büyüklüğünde maden ruhsatı alan
İl Başkanı var ya! Böyle büyük adamdan daha büyük adam mı
bulacağız? (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Gül, Sayın
Cumhurbaşkanı, öyle yeni kurulmuş bir üniversiteye adı
verilmez, daha büyük bir üniversiteye verebilirsiniz, biz de destekleriz, hiç
itirazımız yok. Ama ben, Mahmut Cabat gibi yetenekli birisinin, yüzölçümü
Yalovanın 11 katı maden ruhsatı almış, bunun 3
katını devretmiş, hâlen 8 Yalova büyüklüğünde maden
ruhsatı olan bu değerli İl Başkanının
adının bir üniversitede yaşatılmasını,
gençlerimize bir girişimcilik örneği olarak
anlatılmasını istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Önerge versinler, destekleyelim!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Önerge verin, destekleriz!
Şimdi, yine, Sayın
Bakandan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
İnce, lütfen tamamlayınız.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) Görevden alındı, onu da söylesene!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Görevden aldınız yeni. Yeni görevden aldınız. Yalova
büyüklüğünde yeri yeni öğrendiniz demek ki, üç dört Yalova
büyüklüğündeyken il başkanıydı, devamlı büyüyünce
aldınız görevden.
Bir şeyi de merak
ediyorum, Sayın Bakan lütfen buna cevap versin. Talim Terbiye Kurulu
Başkan Yardımcısı, 15/8/2006 tarihli Resmî Gazetede
adı Abdülvahap Özpolat. İnternet sitesine bakıyorum, Vahap
Özpolat. Bazı yerlerde Vahap Özpolat olarak imza atmış, bazı
yerlerde Abdülvahap Özpolat diye imza atmış. Ortada bir mahkeme
kararı var mı? Bu neden böyle? İşine geldiği zaman
Abdülvahap, işine gelmediği zaman Vahap. Devlette böyle bir imza
sistemi var mı? Bu nereden kaynaklanıyor? Bunları tek tek her
gün takip ediyorum. Bunları doğrusu merak ediyorum.
Diyorum ki Değerli Millî
Eğitim Bakanına: Bir hafta kaldı Meclisin tatil olmasına.
Hani öğretmenlere söz vermiştiniz, sözleşmeli öğretmenlere
söz vermiştiniz, yer değiştiremeyen, parçalanmış ailelere
söz vermiştiniz. Gereğini yerine getirin. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak biz bunları sonuna kadar destekliyoruz diyorum ve yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın İnce, önergeniz hakkında bir şey
söylemediniz.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
MUHARREM VARLI (Adana)
Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Arayacağım.
Elektronik cihazla oylama
yapıyorum.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
MUHARREM VARLI (Adana) 90
kişi var şurada Başkanım, sayın Allah
aşkına.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Karar veremedi mi kâtipler?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Herkes İç Tüzükten doğan hakkını
kullanıyor arkadaşlar.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU
(Aydın) Bu günahlarınızı nasıl ödeyeceksiniz?
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Çatır çatır yanacaksın Başkan, çatır çatır!
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkanım, size bir özür borçluyum. Çünkü siz normalde
böyle elektronik oylama yapmazdınız. Sadık Yakut Üniversitesini
önermediğim için Kayseride özür borçluyum! Kusura bakmayın. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen, Grup
Başkan Vekili olarak herkesin kendi hukukunu bilmesi gerekir. Sözlerinizi
geri alın lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Hayır efendim.
BAŞKAN - Bu, benim takdirimde; her türlü oylamayı
ve yoklamayı yapabilirim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Dalga geçiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Grup
başkan vekilleri veya gruptaki sayın milletvekilleri nasıl
yoklama veya oylama talebinde bulunuyorlarsa, bu da Başkanlık
Divanının takdiri.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Böyle bir şeyi ilk kez yapıyorsunuz. Böyle bir şeyi hiç
yapmadınız, ilk kez yapıyorsunuz.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
4 üncü maddesinin başına 28/3/1983 tarihli ve ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Yılmaz Tankut (Adana) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.
Buyurun Sayın Tankut.
(MHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TANKUT (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
akademik eğitim ve öğretim elbette son derece önemlidir.
Dolayısıyla bizim yeni üniversite açılmasına
karşı olmamız elbette mümkün değildir. Bu çerçevede,
yükseköğrenim gören gençlerimizin sayısının
fazlalaşması için de üniversite sayılarının
artırılması gerekmektedir. Ancak, bu yapılırken hedef
ve amacın iyi tespit edilmesi, ihtiyacın iyi tahlil edilmesi icap
etmektedir diye düşünmekteyiz. Yoksa bu ihtiyaçlar dikkate alınmadan
açılacak her üniversitenin, diplomalı üniversiteli
sayısını artırmaktan başka, başka bir ifadeyle
diplomalı işsiz sayısını çoğaltmaktan başka
hiçbir katkısı olmayacaktır. Diğer taraftan, çok önemli bir
husus da eğitim ve öğretimde var olan mevcut kalitenin sürdürülebilir
olup olmadığıdır. Dahası, yeni bir üniversitenin,
mevcudu korumaktan öte, var olan kaliteyi yükseltip yükseltmeyeceğidir.
Değerli arkadaşlar,
özel üniversitelerden daha ucuz eğitim imkânı olduğu için devlet
üniversitelerinin çoğalması, özellikle dar gelirli
vatandaşlarımızın ortak arzu ve beklentisidir. Bu
bağlamda, bugün görüşmekte olduğumuz yedi ilimize yedi devlet
üniversitesi kurulmasına dair bu kanun tasarısı ilk
bakışta vatandaşlarımız için güzel bir haber gibi
gözükse de bu tasarrufun az önce ifade ettiğim hususlar çerçevesinde
değerlendirilmesini yüce Meclisin ve aziz milletimizin takdirlerine
sunuyorum.
Bu noktada bazı
hususları, bazı çarpıklıkları da yüce Meclisin
huzurunda sizlerle paylaşmak istiyorum: Yedi yeni devlet üniversitesinin
kurulacağı iller belirlenirken, illerin tespitinde, nüfus, talep ve
ihtiyaçların dikkate alınmadığı gözlemlenmektedir.
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya, Kayseri ve Erzurumda yedi
devlet üniversitesinin kurulması yönündeki tasarrufun, diğer illerin
durumu dikkate alındığında, çok adil ve hakkaniyete uygun
olduğu söylenemez. Gönül isterdi ki adı geçen illerimizde çok daha
fazla üniversitemiz bulunsun, yine gönül ister ki bütün illerimiz üniversite sahibi
olsun ancak söz konusu üniversiteler kurulurken illerin gerçek ihtiyaçları
da dikkate alınsın.
Kurulacak yedi yeni
üniversitenin il seçiminde hakkaniyet ölçüsünün kaçtığını
bir örnekle izah etmek istiyorum ve bu örneğe seçim bölgem olan
Adanayı göstermem ise kesinlikle abartı olmayacaktır.
Değerli arkadaşlar,
daha önce de geçtiğimiz nisan ayında bu kürsüden
yaptığım konuşmada altını çizerek
belirttiğim gibi ülkemizin en önemli ve büyük kentlerinden birisi olan
Adanada sadece bir üniversite bulunmaktadır. 2 milyon nüfuslu ilimizde
ikinci, hatta üçüncü bir üniversite ihtiyacı had safhadadır. Çünkü
Adana, ülkemizin en büyük illerinden birisidir ve devamlı iç göç
almaktadır. Çevresinde Osmaniye, Hatay, Mersin, Niğde başta
olmak üzere pek çok ilimiz ile ulaşımda, ticarette, eğitimde
doğrudan ya da dolaylı ama sürekli bir ilişki içerisindedir.
Eğitimin yapıldığı mevsimlerdeki ılıman
iklimi, ulaşım imkânları, bereketli toprakları, özellikle
soğuk illerimize göre daha kolay yaşanabilir olması bu kentimizi
yükseköğrenim görmek isteyen gençlerimiz için de cazip
kılmaktadır. Ancak Adanada, benim de mezunlarından birisi
olarak büyük mutluluk ve onur duyduğum sadece Çukurova Üniversitesi
bulunmaktadır. 33 bin civarında öğrencinin eğitim
gördüğü bu ilim yuvası, çevre ve hatta uzak illerimizin de baskısı
altında olan 2 milyonluk bir kentte takdir edersiniz ki asla yeterli
olmamaktadır. Bazı rakamlara bakıldığında da
belirlenen yedi ilimize karşılık Adananın
dışarıda tutulmasının asla adil
olmadığı çok net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, Ankarada, İstanbulda ortalama 300 bin kişiye bir
üniversite düşmektedir. Diğer taraftan, yeni kurulacak
üniversitelerle birlikte İzmirde 552 bin, Konyada 500 bin, Erzurumda
400 bin, Kayseride 400 bin ve Bursada 1 milyon 250 bin kişiye bir
üniversite düşecektir ve ne yazık ki toprağından bolluk ve
bereket fışkıran, güneyin incisi, tarım ve sanayi kenti
olan Adanada ise 2 milyon kişiye bir üniversite düşmektedir.
Adı geçen illerimizin bir kısmı gerçekten yeni bir üniversiteye
ihtiyaç duyabilir ve bizim buna hiçbir itirazımız da olamaz. Ancak
bazı illerimize de fazlasıyla bir pozitif kayırmacılık
yapıldığı, diğer taraftan Adana örneğini dikkate
aldığımızda ise Adanaya fazlasıyla negatif bir
ayrımcılık yapıldığı da çok net olarak
gözükmektedir.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Sayın Vekilim, ayıp oluyor! Ayıp oluyor! Erzuruma
üniversite kurulmasına karşı mı çıkıyorsun?
YILMAZ TANKUT (Devamla)
İyice dinle ona göre.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Dinliyorum, dinliyorum!
YILMAZ TANKUT (Devamla)
Üniversite kurulmasına karşı değiliz. Sen önce zihnini bir
yokla, ondan sonra
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Çok ayıp oluyor!
YILMAZ TANKUT (Devamla)
Anla, ne konuştuğumu anla!. Oradan laf atma, anla önce bir! Önce bir
anla!
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Adanaya iste ama Erzuruma karşı çıkma!
YILMAZ TANKUT (Devamla)
Şimdi, buradan Sayın Bakana sormak istiyorum
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Üniversite istediğini söylüyor, üniversiteye karşı
çıkmadığını söylüyor; sen hâlâ ne diyorsun?
OKTAY VURAL (İzmir)
Anlamıyor ki!
YILMAZ TANKUT (Devamla)
İllere yeni devlet üniversitesi kurulurken hangi ölçütler dikkate
alınmaktadır? Mevcut istatistikler çerçevesinde Kayseriye ve
diğer bazı illerimize sağlanan bu özel
ayrıcalığın nedeni nedir? Mevcut istatistikler ve konumu
itibarıyla Adana
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Tankut, tamamlayınız lütfen.
YILMAZ TANKUT (Devamla)
Adana, yedi il arasında niçin yoktur ve Adanaya yapılan bu
haksızlığın özel bir sebebi var mıdır? Bu
sorular, sadece benim değil, 2 milyon Adanalı
vatandaşımızın kafasındaki suallerdir.
Sayın milletvekilleri,
bugün kuruluş yasaları görüşülen devlet üniversiteleri konusunda
Adananın AKP İktidarı tarafından dikkate
alınmadığı çok açık seçik ortaya
çıkmıştır.
AKPnin Adana milletvekili
olan arkadaşlarımıza, buradan, tıpkı geçen
konuşmamda yaptığım gibi, bir çağrıda bulunmak
istiyorum: Adanaya yapılan bu haksızlığa, değerli
arkadaşlar, lütfen sessiz kalmayınız ve Adananın
hakkı olan ikinci bir devlet üniversitesinin kuruluşuna geliniz
önderlik ediniz ve işte Meclis, işte kürsü, işte mikrofon;
susmayınız, geliniz ve bu haksızlığa karşı
olduğunuzu samimi olarak ilan ediniz. Böyle yapınız ki
Adanalı hemşehrilerimiz de biz de sizleri
alkışlayalım.
Ve son olarak geçmişte
bütün uygulamalarından şikâyetçi olduğunuz YÖK ile ilgili olarak
kamuoyunda süslü püslü sözlerle ilan etmeye
çalıştığınız Anayasa değişiklik
paketine bu kurumla ilgili hiçbir düzenleme
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YILMAZ TANKUT (Devamla)
koymamış olmanız da siyasetinizin sahte ve samimiyetsiz
olduğunun bir ispatıdır diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tankut.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Adanaya üniversite kurulmasını isteyebilirsin, Erzuruma
kurulmasına niye karşı çıkıyorsun?
YILMAZ TANKUT (Adana) Sen
önce dinle beni, ondan sonra bana laf at!
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Ben dinledim, dinledim!
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
YILMAZ TANKUT (Adana) Ne
dinledin, ne anladın?
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Manyak manyak konuşma! Ne konuşuyorsun! (MHP
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TANKUT (Adana)
Konuşma lan! Manyak sensin!
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Konuşma!
BAŞKAN Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
lütfen
YILMAZ TANKUT (Adana) Sen
kimsin!
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Sen kimsin! Konuşma!
(AK PARTİ
sıraları önünde toplanmalar, karşılıklı
müdahaleler ve gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.15
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 23.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133üncü Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
506 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
5inci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yüksek Öğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5. maddesine bağlı Ek 13. maddenin son
cümlesinde geçen ilgili üniversite ibaresinin adı geçen üniversite
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Özçelik Nuri Yaman Hamit Geylani |
Siirt Muş Hakkâri
|
M. Nezir Karabaş Şerafettin Halis Hasip Kaplan |
Bitlis Tunceli Şırnak |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5 inci maddesinde geçen ilgili üniversite
ibaresinin, bu maddede adı geçen üniversitelerin şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan
Çalış Oktay
Vural |
Konya Karaman İzmir |
Emin Haluk Ayhan Erkan Akçay Ahmet Kenan Tanrıkulu |
Denizli Manisa İzmir |
TBMM
Başkanlığına
506
Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesinde geçen
ilgili üniversite ibaresinin bu kanunda adı geçen üniversite olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selçuk Ayhan Muharrem İnce Fevzi Topuz |
İzmir Yalova Muğla |
Turgut Dibek Enis Tütüncü |
Kırklareli Tekirdağ
|
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Sayın Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayhan.
SELÇUK AYHAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; nedense bana
konuşma genelde avantür sahnelerden sonra geliyor.
Yatıştırmak da bize düşüyor.
Yükseköğrenim
Kurumları Teşkilat Kanununun ikinci bölüm 5inci maddesine
ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına vermiş
olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Eğitim deyince
aklımıza, doğal olarak öncelikle Millî Eğitim
Bakanlığı geliyor değerli arkadaşlar. Millî
Eğitim Bakanlığı deyince de aklımıza,
bastırılan kitaplarda 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 29
Ekim Cumhuriyet Bayramının tarihlerinin ve zamanlarının
karıştırıldığını, Millî Eğitim
tarafından bastırılan haritalarda Türkiyenin
sınırlarının değiştirildiğini, bazı
millî eğitim müdürlerinin yılın yüzelli gününü yurt
dışında geçirdiğini, OKS sınavlarının belli
gerekçelerle konup birkaç yıllık uygulamadan sonra aynı
gerekçelerle kaldırıldığını, boş kalan
sınıflara sınavlarda en başarısız olan
illerimizde polis memurlarının sokulduğunu, YİBOlarda
taciz, tecavüz ve cinayet olaylarıyla karşılaşmak gibi
konuları ne yazık ki görüyoruz. Çünkü Millî Eğitimin temel
felsefesi millî eğitim değil, Depbeyli derebeyli dümbüldali döp döp,
zepbeyli zerebeyli zümbüldali zöp zöp felsefesi.
Durum böyle olunca,
değerli arkadaşlarım, son üniversite sınav sonuçlarına
baktığımızda, 180 tam puan üzerinden
yaptığımız değerlendirmede askerî liseler, polis
kolejleri ve sosyal bilimler liselerinin tam başarı gösterdiğini
görüyoruz. Bu liselerin ortak noktası öğrenci
sayısının az olması. Polis kolejleri ile askerî liseler
arasındaki bir diğer ortak nokta da teçhizat ve personel
sıkıntısı yaşamamaları. Bunları fen
liseleri, Anadolu liseleri, özel Anadolu liseleri takip ediyor, meslek
liselerinden bu sıralama içerisine girebilen sadece astsubay okulları
var, o da 10uncu sırada.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, meslek liselerinin genel başarı oranı da
diğer liselerin yüzde 64 gerisinde kalıyor. Liselerin durumu
böyleyken Sayın Başbakanın talimatıyla Her İlde Bir
Üniversite kampanyası başlatan Hükûmetiniz yetmiş tane
üniversite kurdu. 2009 yılında bu üniversitelerin YÖKe verdiği
raporlar, bu projenin hüsranla sonuçlandığının ciddi bir
göstergesi. Bunların birçoğunda kadrolu doçent, profesör, hatta
yardımcı doçent yok. Bir kısım rektör ve dekanların
kadroları bile başka üniversitelerde kayıtlı,
altyapıları eksik ve bu üniversiteler mevcut ve
kurumsallaşmış üniversitelerimiz. Akademisyenlerinin sosyal ve
ekonomik sorunlarını çözememişken, laboratuvar, atölye gibi
sorunlarını çözememişken, altyapı sorunlarını
çözememişken, sınıflarda öğrenci sayısı
katlanarak artırılmışken, öğrencilerin staj,
barınma, burs, yer gibi sorunları varken ne yazık ki bu
üniversitelerimiz, İnternet sitelerinde, tabela üniversiteleri olarak,
rencide edici bir biçimde anılmaya devam ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, sonuçta, yetersiz bir eğitimin sonucunda
öğrencilerimizin işsizlik süresini dört beş yıl daha
ötelemiş oluyoruz, velilerimizin de cebinden, bu dört beş
yıllık süre içerisinde, asgari 30 milyar ve üzeri para
çıkmasına sebep oluyoruz. Elbette ki eğitim hepimiz için önemli
ama üniversite eğitimini, akademik eğitimi lise düzeyinin bile
altına düşürmek öncelikle çocuklarımıza
saygısızlıktır, bize de yakışmıyor.
Bir başka önemli nokta
da üniversite mezunu gençlerimizin işsizlik konusu. Bugün, resmî verilere
göre, Türkiyede yüzde 14 oranında üniversite mezunu gencimiz işsiz
durumda. Bu oranın içine ayda 300 lira, 500 lira maaşla
çalışan çocuklarımızı katmıyoruz, çünkü onlar
iş sahibi olarak görünüyorlar. Annelerinden, babalarından
harçlık almamak için kendilerini bu paralarla çalışmaya ne
yazık ki zorunlu hissediyorlar.
Genel işsizlik
dağılımına baktığımızda, en az
işsiz kalan kesimin yüzde 1,16 oranıyla güvenlik sektörü
olduğunu görüyoruz. Doğaldır, bir yandan terör, bir yandan
ekonominin bu kadar çökmesi, işsizliğin bu kadar yükselmesi güvenlik
sorununu da birlikte getiriyor.
İkinci sırada yüzde
4le sağlık alanı var. Bu da normaldir, halkının yüzde
80i yoksulluk sınırı altında yaşayan bir ülkede,
yeterli beslenemeyen bir ülkede, denizine, toprağına sahip
çıkamayan bir ülkede insanların
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Ayhan, lütfen tamamlayınız.
SELÇUK AYHAN (Devamla) Peki
Sayın Başkan.
...sağlık sorunu
yaşamasından daha doğal bir şey olamaz.
Üçüncü sırada yüzde
4,3le hukuk geliyor değerli arkadaşlarım. Çiftçisi sulama
birlikleri kooperatiflerinden kredi kooperatiflerine varıncaya kadar,
bankalara, tefecilere varıncaya kadar icralık ve borçlu iken, kredi
kartı takipleri 3 milyon kişiye dayanmışken, iş
adamları intihar etme noktasına gelmişken bir ülkede hukukun bu
kadar önemli olması ve işsizlik oranının düşmesi de
gayet doğal.
İşsizlik
oranının en yüksek olduğu alanlardan bir tanesi, bilim ve
teknoloji çağında bilgisayar mühendisliği değerli
arkadaşlar. Bu nokta çok önemli: Üretime dönük yatırım yapmayan,
yurt dışından gelen sıcak parayla yaşayan, kendi
varlıklarını yok pahasına satan, Lale Devri hayatı
yaşayan ve Türkiyedeki bir üçüncü köprüyü bile helikopterle yerini tespit
edebilecek kadar her türlü bilimsel bilgiye, birikime, deneyime sahip bir
Başbakana, bir maden kazasını, sel felaketini kadere
bağlayan bir Başbakana sahip bir ülkede
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SELÇUK AYHAN (Devamla)
bunlar da normaldir değerli arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Ayhan.
OKTAY VURAL (İzmir)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
OKTAY VURAL (İzmir)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, İç Tüzüke göre önergeler işari oyla olur.
İç Tüzük mü değiştiriyorsun? Aç, oku!
BAŞKAN İç Tüzükü
falan değiştirmiyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Önergeler işari oyla olur.
OKTAY VURAL (İzmir)
Mutabakat olmadığı zaman elektroniğe gitmeniz gerekiyor
galiba!
KAMER GENÇ (Tunceli) Takdir
yok, aç oku. Önergeler işari oyla olur.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5 inci maddesinde geçen ilgili üniversite
ibaresinin, bu maddede adı geçen üniversitelerin şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Akçay.
(MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra
sayılı Tasarının 5inci maddesi üzerine söz aldım.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
konuşmama başlarken, izninizle, 2010 yılı bütçe
görüşmelerinde bütçeyi Hükûmet adına savunan Başbakan
Yardımcısı Sayın Cemil Çiçekin bu kürsüden
yaptığı konuşmadan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum;
şöyle diyor Sayın Cemil Çiçek: Her ile bir üniversite kurmuşuz.
En azından, her ilimize bir üniversite kuruldu diye Hükûmet teşekkürü
hak etmedi mi? Bu kadar, birbirimize karşı iltifatta, teşekkür
etmede niye cimri davranıyoruz, niye hasis davranıyoruz?
Değerli milletvekilleri, Sayın Cemil Çiçekin sözüne atfen
söylüyorum: Burada teşekkür edilmesi gereken biri varsa o iktidar
değildir, muhalefettir çünkü o üniversite kanunlarında bizlerin
olumlu oyları vardır, olumlu katkımız vardır, olumlu
önergelerimiz ve tekliflerimiz vardır. Yani Hükûmetin muhalefete
teşekkür edeceği bir konu için Hükûmet muhalefetten teşekkür
beklemektedir. Hükûmetin de teşekkürde cimri ve hasis olmaması
beklenir.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmet temsilcisinin bu sözleri muhalefete ve Milliyetçi Hareket Partisine
yapılan bir haksızlıktır. İktidardan kadir kıymet
bilmesini beklemiyoruz, bari haksızlık yapmayınız çünkü
Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar ilkeli, kararlı, sorun çözen ve
çözüm üreten tutumuyla ülke yararına gördüğümüz bütün kanun
tasarı ve tekliflerine olumlu oy, önerge ve katkı vermiştir.
Eleştirilerimizi yaparız, önergelerimizi getiririz ancak olumlu oyumuzu
veya gerektiğinde olumsuz oyumuzu da veririz. Peki, bugüne kadar AKP
İktidarı hangi eleştirilerimizi dikkate aldı, hangi
önergelerimizi kabul etti? Eleştirilerimizin hepsi mi haksız,
önerilerimizin hepsi mi yanlış, hepsi mi gerçekçi değil? Hükûmeti
bu konuda insaflı olmaya davet ediyorum.
Bu kanun
tasarısının görüşülmesine başlandığı
gün bu Mecliste Bursaya yeni bir teknik üniversite kurulması ile ilgili,
Milliyetçi Hareket Partisi Bursa milletvekili
arkadaşlarımızın verdiği kanun teklifine
karşı AKPnin ve Hükûmetin tutumunu ibretle gördük. Milliyetçi
Hareket Partili milletvekillerinin Bursaya yeni bir üniversite kurulması
için verdiği kanun teklifinden AKP memnuniyetsizlik duymuştur,
kaldı ki iktidar partisi milletvekillerinin bu konuda bir teklifi yoktur.
Görüştüğümüz bu kanun tasarısı ile ilgili olarak da olumlu
bulduğumuzu ve olumlu katkı verdiğimizi belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarıyla kurulacak olan yeni üniversitelerin şimdiden
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Bu vesileyle, ihdas
edilen akademik kadrolarla ilgili önemli gördüğüm bazı hususları
yüce Meclisin ve Hükûmetin dikkatine sunmak istiyorum. Yeni kurulan
üniversitelerde akademik kadroların yetiştirilmesindeki nitelik ve
nicelik sorunu yıllardan beri tartışılmaktadır.
Nitelik çok önemli olmakla birlikte sayısal yeterliliğin de önemli
olduğunu düşünüyoruz. Eğer Önce nitelikli kadroları
yetiştirelim, sonra üniversite açalım. dersek her yıl ancak bir
üniversite açarız ki bu da Türkiye'nin ihtiyacını karşılamaz.
O hâlde,
yapacağımız şey açıktır: Türkiye olarak bütün
imkânlarımızı zorlayacağız, hem gerekli üniversiteleri
kuracağız hem de yeterli akademik kadroları nitelikli olarak
yetiştireceğiz. Bu, zor bir iştir. Çillerin ifadesiyle Mümkün
olanla gerekli olanın bileşiminden ideali gerçekleştirmeye
çalışacağız. Her üniversite, büyük geleceğe ve ebet
müddete atılan bir tohumdur. O tohumda, aziz Türk milletinin şuurunda
hayat bulduğu hayallerimiz ve hedeflerimiz vardır. Yahya Kemalin
ifadesiyle İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar ve eğer sen
istersen o bir hayal değildir. Binlerce yıllık insanlık
tarihi ve millî maceramız içinde geçmişten bugüne
yaşadıklarımız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Devamla) -
ve
geldiğimiz nokta, yakın ve uzak gelecek için bize umut ve güven
vermelidir. Çok çalışmalıyız ve mutlaka
başarmalıyız ve mutlaka başaracağız.
Değerli milletvekilleri,
akademik kadrolar ve öğretim üyeleri, üniversitelerin en temel
unsurlarıdır. Bu kadroların iyi yetiştirilmesi, bilimsel
çalışmaların ve üniversite öğretiminin kalitesi ve
üniversitenin kurumsallaşması bakımından büyük önem
taşımaktadır. Hâlen birçok üniversitede öğretim
elemanlarının atama ilkeleri tam oluşturulmamıştır.
Atamalar kimi zaman siyasi eğilimlere, hatta, bazı oluşumlara
yakınlığa göre yapılmakta veya bazı rektörlerin oy
deposu olarak görülmektedir. Üretkenliği düşük, vizyonu olmayan,
dünya ufkunda ve millî perspektifte düşünemeyen, akademik özgürlük
ortamında çalışılamayan kadrolarla başarılı
olmamız mümkün değildir. Akademik aşama olarak kabul edilen
doktora sonrası unvanlar, en çok tartışılan konuları
oluşturmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla)
Değerli milletvekilleri, sözlerime burada son veriyor, muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım. Ancak bir yoklama talebi vardır,
yerine getireceğim.
ŞEVKET GÜRSOY
(Adıyaman) Geciktiniz, geciktiniz mübarekler, on dakika
durmadınız.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
İlk anda 18 kişi vardı.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sen de gel buraya, sen de gel.
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) Ne bağırıyorsun ya!
MUHARREM İNCE (Yalova)
Bayram, yirmiye kadar saymayı öğrenemedin mi daha?
BAŞKAN Sayın
İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Dibek, Sayın Emek,
Sayın Keleş, Sayın Barış, Sayın Köse, Sayın
Coşkuner, Sayın Topuz, Sayın Köktürk, Sayın Tütüncü,
Sayın Küçük, Sayın Tan, Sayın Ayhan, Sayın Özkan,
Sayın Genç, Sayın İçli, Sayın Hacaloğlu, Sayın
Süner, Sayın Öztürk.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (Devam)
BAŞKAN Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yüksek Öğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5. maddesine bağlı Ek 13. maddenin son
cümlesinde geçen ilgili üniversite ibaresinin adı geçen üniversite
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Özçelik (Siirt) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Muş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra
sayılı YÖK Teşkilatı Kanunu Tasarısının
5inci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi saygıyla
selamlarım.
Evet, gecenin bu saatinde ve
sinir kat sayısının had safhada olduğu bir saatte ülkemizin
gerçekten önemli olan, sancılı ve sorunlu bir kesimiyle, üniversite
kesimiyle ilgili bir yasal düzenleme üzerinde düşüncelerimizi belirtiyoruz
ve aslında hepimizin üniversitelerimizin adına yakışır
bir şekilde ülkemizin her alanında katkı sunması,
açıldığı her ilde eğitim ve öğretimin kalitesini
yükseltecek böyle eğitim ve öğretim kurumlarına da katkı
sunmamız gerekir. Ancak görünen o ki sekiz yıldan beri iktidarda
bulunan AKP yönetimi, üniversitenin bir ilin ekonomik, sosyal ve kültürel
gelişmesi, bilimsel ve kalkınmaya yönelik katkılarının
dışında başka amaçlar gütmekte ve bir sürü sorunla beraber
ülkenin bu önemli kurumunu yine sorunlu hâle getirmektedir.
Üniversitelerin kendi
fiziksel yapılarının dışında kadrolarıyla,
öğretim üyeleriyle, yardımcı hizmetler ve diğer teknik
personeliyle her gün sorunlarıyla boğuştuğu bir ortamda biz
yeni üniversitelere bu altyapıları yapmadan ha bire açmakla sanki çok
büyük bir iş başardığımızı zannediyoruz. Ben
eğitim ve öğretim kalitesinin -uzun yıllar bu birimin içinden
gelen bir kişi olarak- evvela altyapısının, ilköğretim
ve liselerden itibaren kalitesinin artırılması gerektiğine
inanıyorum. Bugün hâlen ülkemizin büyük bir çoğunluğunda yine
birleştirilmiş sınıflarda ilköğretim eğitimini
gören çocuklarımız var. Yine liselerimizde, sınav ve
yerleştirmeyle ilgili yıllardır yapılan düzenlemelerin
hatalarını düzeltmekle ve bu hataları gidermekle
uğraşıyoruz. Ben çok net bir örnek vermek istiyorum:
Malazgirtte Fırat Üniversitesine bağlı olarak on yıl önce
açılan meslek yüksekokulu, yeni kurulan Muş Alparslan Üniversitesinin
açılmasına rağmen hâlen yıllardır bir mekâna, bir okul
binasına kavuşmadığı için, nerede eğitim
öğretim gördüğü de bilinmemekle beraber sözüm ona meslek yüksekokulu
açıldı.
Sayın Bakanım, siz
eğer verdiğim bu örnekteki gibi bu yeni açılacak olan gerek
devlet üniversitelerinin ve gerekse vakıf üniversitelerinin bu fiziki ve
teknik altyapısını yapmadan, bunların bilhassa laboratuvar
ihtiyacını gidermeden nasıl kaliteli bir eğitim
vereceksiniz? Laboratuvarları olmayan bir teknik eğitim veren
üniversitede, en azından bir tıp fakültesinde, eğer orada, bu
laboratuvarlarda yetişmeyen doktorlarımız, yarın Anadoluda
bu mesleklerini nasıl icra edecekler?
Bildiğiniz gibi, her
usta aletiyle övünür. Eğer bir torna ustasının iyi bir torna
tezgâhı, bir torna atölyesi bulunsa bile eğer iyi bir usta olmazsa
oradan kaliteli bir malzeme çıkmaz. O nedenle, ben, net ve açık
olarak söylüyorum: Bugün tıp fakültelerimizden yetişip de bilhassa
Doğu ve Güneydoğu Anadoluda görev yapan doktorlarımız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
sağlık personelimiz ne yazık ki oralarda başvuran
hastaların karşılaştıkları olaylardan dolayı
hâlen İstanbulda, Ankarada ne yazık ki kendi dertlerine çare bulmak
için hâlen taşınmaktadırlar.
Tabii, bu arada, üniversitelerin
kendi eğitim öğretim kaliteleri, eğitim öğretim
elemanlarının nitelikleri de çok önemlidir. Eğer dikkat
ederseniz bu üniversite eğitim öğretim kadroları büyük bir
çoğunlukla büyük kentlerde yığılmış ve
eğitim ve öğretimle ilgili olarak taşradaki üniversiteler bu
konuda büyük sıkıntı çekmektedirler.
O nedenle diyorum ki
üniversitelerde, daha önce olduğu gibi, kendi sorunlarının
tartışıldığı ve bunların gündeme
taşındığı raporların üniversite yönetimi
tarafından göz önüne alınması ve kısa sürede, vakit geçmeden
sorunun çözülmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yaman.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Komisyonun bir
açıklama talebi vardır.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Redaksiyon talebimiz var
Sayın Başkanım.
Madde metninde ve ekli (I)
sayılı listede geçen Konya Teknik Üniversitesi ibaresinin Konya Üniversitesi, Erzurum Üniversitesi
ibaresinin Erzurum Teknik Üniversitesi olarak düzeltilmesi yönünde bir
redaksiyon arz ediyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Böyle
redaksiyon olmaz Sayın Başkanım, önergeyle olur. Teknik
üniversite
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Bu daha evvel zaten
yapılmış
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, daha evvel
Sayın Genç, daha evvel
önergeyle kabul edildi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Böyle
bir Meclis olmaz efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Sayın Başkanım,
izninizle arz edeyim. Daha evvel yapılmış olan bir düzenlemenin
yansıtılmasından ibarettir redaksiyon talebimiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Böyle
bir şey olur mu? Yani o zaman hiç kanunları
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, daha evvel kabul edilen önergelere paralel olarak bu maddede
ve ekli (I) sayılı listede geçen üniversite isimlerinin Konya
Üniversitesi ve Erzurum Teknik Üniversitesi olarak düzeltilmiş şekliyle
maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde üç adet önerge
vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6. Maddesine bağlı Ek Madde 12 son
cümlesinde geçen ilgili üniversite ibaresinin adı geçen üniversite
olarak tadil edilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Özçelik Mehmet Nezir Karabaş Hamit Geylani |
Siirt Bitlis Hakkâri
|
Şerafettin Halis M. Nuri Yaman Hasip Kaplan |
Tunceli Muş Şırnak |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6 ncı maddesinde geçen ilgili üniversite
ibaresinin, bu maddede adı geçen üniversitelerin şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan
Çalış Oktay
Vural |
Konya Karaman İzmir |
Ahmet Kenan Tanrıkulu Emin Haluk Ayhan Mehmet Akif Paksoy |
İzmir Denizli Kahramanmaraş |
T.B.M.M
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 sıra sayılı yasa tasarısının 6.
maddesindeki 2 sayılı cetvelde İstanbul Medeniyet
Üniversitesinin 1.000 olarak belirlenen kadrosunun (Bilgisayar işletmeni
kadrolarında 40 - VHKİ kadrolarında 40 programcı
kadrolarında 20 artışla) 1.100e yükseltilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Ahmet Tan Ali Rıza
Öztürk |
Malatya İstanbul Mersin |
Orhan
Ziya Diren Rasim
Çakır |
Tokat Edirne |
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz talebi?
Ahmet Tan, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tan. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET TAN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önerge vesilesiyle
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İstanbul Üniversitesi
Avrupada ilk 10 üniversite arasında, dünyada da ilk 500 üniversite
arasında, bu 500 üniversite arasında olma durumunu 2001
yılından beri sürdürüyor. 5.124 öğretim üyesi var, 55 bin
dolayında da öğrencisi. Bunların yüzlercesi yüksek lisans ve
doktora öğrencisi ama mevzuat değişikliği
dolayısıyla doktorasını bitiren asistanların
üniversitedeki görevlerine son veriliyor. Bu yüzden akıl almaz bir
Kırk katır mı kırk satır mı? işkencesine
maruzlar doktorasını yapmış öğretim görevlileri,
öğretim üyeleri. Böyle bir endişeyle akademik özgürlük ve gelecek
kurma imkânları ellerinden alınıyor.
Bir gazete haberinden söz
etmek gerekiyor: 7 Mart 2009 tarihinde doktoralı işsizler
Beyazıtta sabahlamışlar. Ellerinde doktora diplomaları,
işsizlik ordusuna katılmak
Dolayısıyla tepkilerini beyan
etmişler. Bu sırada YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan da Teknik
açıdan bu olayı değerlendireceğiz, neler
yapacağımıza bakacağız. Bizim zaten öğretim
üyesine ihtiyacımız var. Bu arkadaşlar dışarıda
kalmayacaklar. diyor. Biz de takdiriilahiyi takdiri siyasiyle, YÖK Başkanının,
dışarıda kalmamaları ve kadroları genişletmesiyle
ilgili bir önerge verdik. Yalnız bu önerge tabii ki tarafınızdan
kabul edilmeyecek. Bu önergeyi vermemizin pratik gerçeği de şu:
Konuşma imkânı sağlamak istiyoruz, belki yatsı namazı
ile sabah namazı arasında bir vakitteyiz. Böyle bir durumda
üniversiteden bizi izleyen öğretim üyelerine söyleyecek fazla bir
lafımız yok. Ancak daha önce söylenmiş YÖK
Başkanının açıklamaları var, bunları
hatırlatmak bu vesileyle iyi olur. Yalnız temel kanun olarak
görüştüğümüz bu kanunun herhâlde önemini Sayın YÖK
Başkanı kavramamış yahut da aldırmamış
olacak ki burada bulunmuyor. Bir YÖK Başkanı için herhâlde üniversite
açmak kadar önemli bir hadise olamaz. Bu hadisenin tarafı ve
tanığı olmaktan herhâlde kaçınmış durumda. O yüzden,
daha önce Sayın Grup Başkan Vekilimizin ifade ettiği olumsuz
hissiyatı ben tekrarlamak istemiyorum ama böyle bir gece yarısı
ilgisizliğe Meclis yahut da itibarsızlaştırılmaya
Sayın YÖK Başkanı tarafından maruz durumda, bunun da
altını çizmek gerekiyor.
Sayın
Kılıçdaroğlunun geçen hafta yaptığı grup
konuşmasından bir iki cümleyi tutanaklarda yer alması
bakımından izninizle ifade etmek istiyorum: YÖK AKPnin arka bahçesi
hâline geldi. O yüzden bahçıvan -tabiri mazur görün- burada yer
almıyor, gelmiyor, gelmedi, yani bu affedilir bir hadise değil. Belki
de kendisi biliyorsunuz protokolde kırmızı plaka
taşıyan bir memur olduğu için milletvekilleriyle bu saatte bu
tür bir mesainin de tarafı olmak istemiyor.
Tabii mesaiye dikkat çekmek
istiyorum izninizle. Önerge dışına çıkmak
Zaten bir sürü
şeyin dışına çıkılıyor bu akşam.
Parlamento İtalyanca parlare sözcüğünden geliyor. Parlare
konuşmak
Burada konuşmayı engellemek üzere temel kanun hâline
getirildi iktidar grubu tarafından ve bizler bu beş dakikalık
sınır içinde hissiyatımızı ifade etmeye
çalışıyoruz. Bu yanlış bir tutum. Yanlış
tutum olduğunu ifade etmek herhâlde gerekiyor.
Şimdi, YÖK
Başkanının YÖK Genel Kurulu sonrasında
yaptığı bir açıklama var. Burada YÖKün yetkilerinin
kısıtlanmasını istemişti. Bu isteğinin yerine
getirilmesi gerekiyor. Bu Anayasada ne yazık ki 12 Eylülün temel
taşlarından birisi olan YÖKe en ufak bir dokunma, YÖKle ilgili en
ufak düzenleme olmadan bir referanduma gidilmekte. Bunun da altını
çizmekte yarar var.
Üniversite açıyoruz ama
tek bir soru burada, üniversiteden mezun olacak öğrencilere iş
imkânı sağlıyor muyuz? Bu sorunun cevabını ne
yazık ki burada konuşma ve tartışma yok, fabrika açma
iştahıyla açılan bu üniversitelerden mezun olacak öğrencilerin
en ufak bir iş güvencesi, iş garantisi, iş umudu olmadan
onları diplomalı işsizler hâline getirme durumundayız.
Bir başka
Bir iki
cümleyle bitiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tan,
buyurun.
AHMET TAN (Devamla)
Teşekkür ederim.
Burada 200e yakın üyesi
olan Parlamentolararası Birlik diye bir kuruluş var, Türkiye'de
herhâlde iktidar grubunda da başkanı var, ben bilemiyorum.
Dünyanın hiçbir parlamentosunda şu saatte böyle bir mesai
uygulaması yok, böyle bir mesainin çok yanlış olduğunu söylemeye
de gerek yok. Dediğim gibi sabah namazı ile yatsı namazı
arasında bir vakitteyiz. O yüzden Hazreti Muhammedden bir hadisi
şerifle sözlerimi kapatmak istiyorum:
Ya öğreten ol ya
öğrenen,
Ya ilmi seven ol ya da
dinleyen ol.
Bunların hiçbirisi
olmazsan helak olursun.
Bu tür bir yasama mesai biçimi
helak olmaya doğru iktidar grubunu sürüklemektedir.
Saygılarla sizleri
selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6 ncı maddesinde geçen ilgili üniversite
ibaresinin, bu maddede adı geçen üniversitelerin şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan
Çalış (Karaman) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Üniversiteler bir milletin
aydınlık yüzüdür, üniversite ve üniversite mezunları
sayısı da o milletin gelişmişlik,
kalkınmışlık ölçütlerinden birisidir. Çünkü bir milletin
sahip olduğu donanımlı, eğitimli insan gücü o ülkenin millî
güç unsurlarından birisidir.
Ayrıca, üniversitelerin
bulundukları illerin sosyokültürel ve ekonomik gelişmesine büyük
katkılar verdikleri, âdeta ildeki ticari ve ekonomik hayatı tek
başlarına ayakta tutan kurumlar olduğu da hepinizin malumudur.
Milliyetçi Hareket Partisi,
bu tespitlerle, milletimizin hayrına olduğunu düşündüğü
sekiz üniversitenin kurulması tasarısını desteklemektedir.
Ancak, dile getirilmesinde zaruret gördüğümüz bazı gerçekleri de yüce
heyetinizle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
AKPnin uyguladığı ve reel sektörler ile istihdamın
çöküşüne neden olan yanlış ekonomik politikalarla birlikte
Türkiyede her 4 gençten 1i işsiz kalmıştır. Bu gençlerin
birçoğu yükseköğretim mezunudur, gelecekten kaygıları
vardır. Maalesef, bu gençlerin istihdam edilmesi neticesini doğuracak
politikalar yerine Sayın Başbakanın bulduğu çözüm Her
üniversite mezununa iş bulmak zorunda değiliz, böyle bir
zorunluluğumuz yoktur. gibi onları gerçekten ümitsizliğe sevk
eden ve elinin tersiyle iten yaklaşımıdır. Herkesin
babası Başbakan ya da herkesin ismi Bilal Erdoğan değil ki,
kısmetler beşer beşer, onar onar kapısına kadar
gelsin. Ne yapsın bu gençler? Devletine değil de kime
sığınsın? Kimden medet umsunlar?
Değerli milletvekilleri,
yapılacak iş, açılan üniversitelerle birlikte iş
imkânları, istihdam alanları da geliştirilmelidir. Her ikisini
aynı seviyede at başı götürebilmektedir başarı.
İş imkânları geliştirilemez, yükseköğretim
mezunlarına yeni istihdam alanları açılamaz ise sosyal
gerginliklerin, sıkıntıların artması neticesi ortaya
çıkacaktır.
Terörün kaynağını
ekonomik nedenlerde arayanlar, öyleyse, bu alana bugüne kadar neden bir çözüm
üretemediklerinin hesabını da yüce milletimize vermek
zorundadırlar.
Değerli milletvekilleri,
bir diğer husus, hepinizin bildiği gibi, idari sistemimizde
bağlı olduğu ilden daha büyük, nüfus büyüklüğü, ekonomik ve
sosyal kalkınmışlık açısından bir il
büyüklüğünü fersah fersah aşmış ilçelerimiz var.
İskenderun, Alanya, Tarsus, Anamur, Bodrum, Fethiye, Manavgat, Bafra,
Akşehir, Beyşehir, Yalvaç
gibi. Bu yerlerde meslek yüksekokulları da bedene küçük gelmektedir. Böyle
ilçeler kendi üniversitelerini kurup, geliştirmek ve eğitime en üst
seviyede katkı vermek istiyorlar. Kendi imkânları ve hayırsever
iş adamlarının katkılarıyla üniversitelerin
kurulmasında da her türlü fedakârlığa hazırlar. Bu
ilçelerin üniversite altyapısı açısından -barınma,
yeme içme, eğlenme, eğitim ve sosyokültürel imkânlardan bahsediyoruz-
gelişmişlik seviyeleri de yeterli durumda. Küçük illerin
imkânları bu ilçelerin imkânlarının yanından dahi
geçemiyor. Bu hususta tutucu olunmamalı ve ilçelerin kendi
üniversiteleriyle eğitime katkı verme taleplerine sırt
çevrilmemelidir. YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığı ilçelerde
üniversite açılmaması görüşünü yeniden gözden geçirmeli ve
değiştirmelidir diye düşünüyoruz. Bu ilçeler kendi
üniversitelerini kurmak için izin istiyor, destek bekliyor.
Değerli milletvekilleri,
bugün gerçekten, bu gece gerçekten hayırlı bir iş
yapıyoruz. Ülkemizin, insanımızın gelişmesi için yeni
eğitim yuvaları kuruyoruz. Üniversitelerine kavuşan tüm illerimize,
vatandaşlarımıza hayırlı olsun dileklerimizi
iletiyoruz.
Bu arada, Ispartanın da
ikinci bir üniversite kurmak talebini ve buna her şeyiyle hazır
olduğunu da belirtmek istiyorum. Süleyman Demirel Üniversitesi, il
nüfusunun yaklaşık yüzde 25ini, yani dörtte 1ini tek
başına oluştururken hızlı bir büyüme gösterip, optimal
üniversite büyüklüğünü zorlar hâle gelmiştir. İkinci bir
üniversite hem öğrenci hem öğretim üyesi hem de il imkânları açısından
Ispartamıza çok yakışacaktır. Bundan sonraki üniversiteler
içinde gül üniversitesinin isminin de bulunmasını tüm
Ispartalıların beklediğini söylüyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Korkmaz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama
yapacağız.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6. Maddesine bağlı Ek Madde 12 son
cümlesinde geçen ilgili üniversite ibaresinin adı geçen üniversite
olarak tadil edilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman
Özçelik (Siirt) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Siirt Milletvekili Osman Özçelik.
Buyurun Sayın Özçelik.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vermiş olduğumuz
önerge üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hatırlanacağı
üzere yaklaşık bir buçuk yıl önce İstanbul Üniversitesi ile
Dicle Üniversitesinde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin
açılmasına dair bir kanun teklifi vermiştik. Aradan bir buçuk
yıl geçti hâlâ bir ses yok. Bu arada çok sayıda devlet
üniversitesinin, yine çok sayıda vakıf üniversitesinin
kuruluşunu burada birlikte gerçekleştirdik. YÖK, bizim teklifimize
kamuoyunun olumlu tepkisine karşın herhangi bir yanıt vermedi.
Yalnız, sadece, Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor
Sayın Serdar Bedii Omayın özel çabalarıyla Artuklu Üniversitesinde
Yaşayan Diller Enstitüsü şeklinde bir kuruluş gerçekleşti
ve burada da henüz öğrenci alımı yok. Yine Tunceli
Üniversitesinde, seçmeli ders olarak haftada bir saat olmak üzere Kürtçe
dersler verilmeye başlandı. Çok yoğun bir ilgi olduğu
görülüyor. Tunceli Üniversitesinde yaklaşık bin öğrenci haftada
bir saat de olsa Kürtçe seçmeli ders görüyorlar. Bu yoğun talebin
karşılanmasının, Millî Eğitim
Bakanlığının ve YÖKün görevleri arasında
olduğunu sanıyorum.
Kürt dili ve edebiyatı
bölümlerinin açılmasına ilişkin yaptığımız
kanun teklifinin gerekçesinde Türkiyede er veya geç Kürtçe eğitime
geçilecektir. Bu, toplumsal bir ihtiyaçtır. Demokratikleşme süreciyle
birlikte bunun gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Yoğun ve çok
sayıda öğretmene ihtiyaç olacaktır. Bu nedenle, üniversitelerde
formasyon kazanmış öğretmenlerin, hocaların
yetiştirilmesi açısından üniversitelerde Kürt dili ve
edebiyatı bölümlerinin açılmasını bir zorunluluk olarak
kanun teklifimizde göstermiştik. Bu, ana dilde eğitimle ilgili bir
olaydır.
Ana dilde eğitim ve
öğretim bireyin kişilik oluşumunda, toplumsal gelişmesinde,
özgür ve eleştirel düşünmesinde, yine yaratıcı
kişiliğinin gelişmesinde ana dilin ilköğretimden
yükseköğrenime kadar ve yaşamın bütün alanlarında
yaşamı etkileyen önemli bir faktör olduğu ve bu nedenle ana
dilde eğitimin vazgeçilmez insan haklarından biri olduğu konusu,
artık bütün dünyada kabul edilen bir olgudur. Amerika Birleşik
Devletleri'nde dil bilimci Collierin yaptığı bir
araştırmaya göre, resmî devlet dili yanında ana dilinde
eğitim gören öğrencilerin, akademik yaşamlarında, tek resmî
dille eğitim görenlere oranla akademik anlamda çok daha yüksek
başarı gösterdikleri bilimsel olarak
kanıtlanmıştır. Yine UNICEFin yaptığı bir
araştırmada, ana dilde eğitim alan çocukların bu haktan
mahrum bırakılan çocuklara oranla
sosyal kişiliklerinin daha gelişkin ve sağlıklı
geliştikleri ortaya konmuştur. Ana dilden farklı bir dilde
eğitim gören çocuklarda öğrenme geriliği, öz güven
eksikliği, kekemelik, konuşma zorlukları,
hırçınlık, saldırganlık gibi olumsuz psikolojik
faktörlerin ortaya çıktığı, yine araştırmalar
sonucu ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle, ünlü dil bilimci
Humboldt İnsan ancak diliyle insandır. demiştir. Bu nedenle,
ana dilde eğitim dünyanın her yerinde zorunlu ve bir insan hakkı
olarak kabul edilmektedir.
Ana dilde eğitimle
asimilasyon arasında çok yakın bir ilişki vardır. Ana dilde
eğitime olanak tanınan ülkelerde asimilasyona karşı bir
önlem olarak görülmekte ama ana dilinin yasaklandığı, sadece
resmî dille eğitim ve öğretimin yapıldığı
ülkelerde insanlık suçu olarak kabul ettiğimiz asimilasyon ortaya
çıkmaktadır.
Asimilasyon,
bağımlı kişinin ya da grubun egemenlerin
karakteristiklerini üstlenmesi ve sonuç olarak da kendini o grubun bir
parçası olarak kabul etmesi süreci ve köklerine karşı
yabancılaşması, hatta düşmanlaşması süreci olarak
tanımlanmaktadır. Asimilasyona uğramış kişilerde
kökünü reddetme, köklerine düşmanlık ve egemen ulusun kimliğini
şovence duygularla koruma ve savunma şeklinde yansır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla)
Çevremizde çok sık görüyoruz, mensup olduğu etnik ve kültürel
yapıdan uzaklaşmış, asimile olmuş kişilerde
şoven duyguların, yeni kazandığı mensubiyete ait şoven
duyguların ileri derecede ortaya çıktığını
görüyoruz. Kişiliğini kaybetmek, asimilasyonla kişiliğini
kaybetmek, yine insanlara, insanlığa yapılmış büyük
bir cezadır, bir zulümdür. Bu nedenle, asimilasyon bir insanlık suçu
olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, eğitimin, ilköğretimden ve bütün
eğitim sürecinde ana dilde yapılması bir zorunluluktur.
Bu nedenle, biz, tekrar,
üniversitelerde, sözünü ettiğimiz üniversitelerde Kürtçe, Kürt dili ve
edebiyatı bölümlerinin açılması kanun teklifimizi tekrar
hatırlatıyor, bir an önce gündeme alınıp
kanunlaşmasını bekliyoruz. Bu nedenle bir umut
taşıdığımızı da söylemek istiyorum.
Saygılarımla sözlerime son veriyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum...
III.- Y O K L A M A
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Bir
toplantı yeter sayısı talebi vardır, yerine
getireceğim.
Sayın Doğru,
Sayın Çelik, Sayın Vural, Sayın Çalış, Sayın
Kumcuoğlu, Sayın Akçay, Sayın Taner, Sayın Işık,
Sayın Özdemir, Sayın Uslu, Sayın Ünal, Sayın Korkmaz,
Sayın Tankut, Sayın Varlı, Sayın Akkuş, Sayın
Yıldız, Sayın Paksoy, Sayın Özensoy, Sayın Cengiz,
Sayın Sipahioğlu.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Komisyonun düzeltme talebi
vardır.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Sayın Başkanım,
daha önce verilen önergeyle yapılan değişikliği yine madde
6ya da yansıtmamız gerekiyor. Şöyle ki: Madde metninde ve ekli
2 sayılı listede yer alan Konya Teknik Üniversitesi ibaresinin
Konya Üniversitesi, Erzurum Üniversitesi ibaresinin de Erzurum Teknik
Üniversitesi olarak düzeltilmesini arz ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
daha evvel kabul edilen önergelere paralel olarak, bu maddede ve ekli 2
sayılı listede geçen üniversite isimlerinin Konya Üniversitesi ve
Erzurum Teknik Üniversitesi olarak düzeltilmiş şekliyle maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
7nci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan
Çalış Oktay
Vural |
Konya Karaman İzmir |
Emin Haluk Ayhan Ahmet Kenan Tanrıkulu Reşat Doğru |
Denizli İzmir Tokat |
Madde 7-
Bu Kanun Resmi Gazetede yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Harun Öztürk Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Şevket
Köse |
İzmir Malatya Adıyaman |
Abdulaziz Yazar Sacid
Yıldız Tayfur
Süner |
Hatay İstanbul Antalya |
Madde 7-
Bu Kanun yayım tarihini izleyen aybaşında yürürlüğe girer.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7 nci maddesinin Bu Kanun yayım tarihinden 1
yıl sonra yürürlüğe girer. şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız İbrahim
Binici M. Nezir
Karabaş |
Batman Şanlıurfa Bitlis |
Hasip Kaplan Akın Birdal Pervin Buldan |
Şırnak Diyarbakır Iğdır |
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz talebi yok.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu vesileyle öngörülen süre
içerisinde kurulacak üniversitelerin gerekli altyapı eksikliklerinin
giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Harun
Öztürk (İzmir) ve arkadaşları
Madde 7- Bu Kanun yayım
tarihini izleyen aybaşında yürürlüğe girer.
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
(CHP sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni üniversiteler
kurulmasına ilişkin düşüncelerimizi daha önce değişik
vesilelerle sizlerle paylaşma imkânı bulduk. Özetlemek gerekirse,
genç nüfusumuz fazla, buna karşılık yükseköğretimde
okullaşma oranı düşüktür. Düşük olan bu oranı
yükseltmek üzere kamu kaynakları da yetersizdir. Genel görünüm böyle
olunca vakıf üniversitelerinin kuruluşunun teşviki doğru
gibi görülebilir.
Değerli milletvekilleri,
23üncü Dönemde kuruluşu gerçekleşen vakıf üniversitesi
sayısındaki büyük artış dikkat çekmektedir.
Anayasamızın 130uncu maddesi kurulan vakıf üniversitelerine
kâr amacı gütmemeleri koşulunu getirmiştir. Bu koşula rağmen
vakıf üniversitesi kurmak için olağanüstü artan talep mercek
altına alınmalıdır. Bunlardan saygın ve büyük iş
adamlarınca vakıf üniversitelerinin kuruluşunda
Anayasamızın öngördüğü doğrultuda kâr amacı
güdülmediği söylenebilir ancak hepsi için aynı şeyi söylemek
mümkün değildir.
Vakıf üniversitesi kurma
konusunda artan taleple ilgili olarak kendi kendimize şu soruları
sormalı ve cevaplarını mutlaka aramalıyız:
1) Acaba vakıflar
gerçekten kâr amacı güttükleri hâlde bunun böyle olup
olmadığını yeterince denetlemiyor muyuz? Gerçekten de bu
açıdan YÖKün şu andaki yaptığı denetimi yeterli
görmek mümkün değildir. Kâr amacı güdüp gütmedikleri maliye
müfettişleri ve hesap uzmanlarınca mutlaka denetim altına
alınmalıdır.
2) Talep
artışında, vakıflarda, vakıfların kuruluş
amacı doğrultusunda kullanamadıkları bir kaynak birikimi
acaba etkili olmakta mıdır?
3) Vakıflar devlete
eğitim amaçlı koşullu bağış yapmak yerine daha
meşakkatli olan fiziki yatırım yapmayı ve üniversite
yönetmeyi niçin bu kadar arzu etmektedirler? Sadece manevi tatmin arzusu bu
sorunun cevabı olabilir mi? Yeni vakıf üniversitesi kurulurken bu
soruların cevaplarını kendi kendimize mutlaka vermeliyiz.
Değerli milletvekilleri,
bu madde üzerinde söz almamın asıl nedenine gelmek istiyorum. Üniversitelerin
ülke düzeyinde dengeli dağılımı için sürekli göç alan
İzmire yeni bir üniversite kurulmasını İzmir Milletvekili
olarak olumlu karşıladığımı tekrar vurgulamak
isterim. Evet, önemli olan yeni bir üniversite kurulmasıdır. Bu
açıdan bakıldığında üniversitenin adına
takılmamak gerektiği söylenebilir ancak İzmirde kurulması
öngörülen Kâtip Çelebi Üniversitesinin adının Zübeyde Hanım
olarak değiştirilmesini öneren Cumhuriyet Halk Partisi teklifini sıradan
bir teklif olarak değerlendirmemek gerekir. Bu değişikliği
önerirken Kâtip Çelebi isminin bir başka üniversiteye verilmesinin uygun
olacağını söylemiş idik.
Değerli milletvekilleri,
devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkün annesinin
mezarının İzmirde bulunması da dikkate alınarak
İzmirde yeni kurulması öngörülen devlet üniversitesine İzmir
Zübeyde Hanım Üniversitesi adının verilmesinin çok yerinde bir
karar olacağını düşünüyoruz ve bu düşüncemizde
ısrar ediyoruz. Geliniz, tasarıyı Komisyona geri çekerek bu
değişikliği yapınız. Nasıl olsa Meclis
çalışmayı sürdürüyor, bir gün önce
yasalaştıracağımıza bir gün sonra
yasalaştıralım ama Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışanı yapalım diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Bakalım bir kadın bakan ne diyecek buna? Çok merak ediyorum.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Bir kadın bakanın Zübeyde Hanım ismini kabul etmesini isterdim
doğrusu.
BAŞKAN Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural (İzmir) ve
arkadaşları
Madde 7- Bu Kanun Resmî
Gazetede yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın
Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 506 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önergeyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii kanunun sonuna gelmiş
bulunuyoruz, biraz sonra kanunlaşmış olacak kanun
tasarısı. Ben, kurulmakta olan tüm üniversitelerin hepsinin
hayırlı olmasını, ülkemize hayırlı hizmetler
getirmesini temenni ediyorum.
Tabii bu seçilen
üniversitelerin hangi kriterlere göre seçilmiş olduğunu da merak
ediyoruz, iller bazında mı veyahut da
Sayın Bakan gerçi biraz
önce sormuş olduğum konu üzerindeki sorularıma cevap verdi ama
benim anlayamadığım konu yani bununla ilgili kriterler tespit
ediliyor ama bu kriterlere uyan başka iller yok mudur? Bakınız,
mesela Tokat ili, Tokat ilinin dört tane büyük ilçesi vardır, Erbaa,
Niksar, Zile, Turhal; bu ilçelerin iki tanesinde dört yıllık
yüksekokullar vardır, diğerlerinde aşağı yukarı
beşer, altışar, yedişer bölüm vardır. Her
noktasıyla, fizikî konumuyla, ekonomik tablosuyla, buradaki
insanlarımız da kendi ilçelerine bir üniversite kurulması
özellikle arz ediyorlar. Bakınız, mesela Zile ilçemizde, Mustafa
Necati Sepetçioğlu Üniversitesinin kurulması, Niksarlılar,
Danişmentlilerin başkenti olarak Danişmentliler üniversitesinin
kurulmasını arzu ediyorlar. Sayın Bakanımızdan da bu
yönlü olarak bir ilgi beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Tabii, buralarda üniversite
kurmak esasında önemli ama bunun yanında esas önemli olan da
işsizlik konusudur. Üniversitelerimizi bitiren insanlarımız
iş istiyorlar, aş istiyorlar. Özellikle gençler konusunda,
gençlerimizin büyük bir çoğunluğu üniversitelerini bitiriyorlar ve
hemen süratli bir şekilde işe girmek mücadelesi vermeye çalışıyorlar
ama onlara iş veremiyoruz. Bakın, şu anda gençlerimizin
neredeyse yüzde 25e varan, yani dörtte 1in üzerindeki büyük bir
işsizlikle karşı karşıyalar. Dolayısıyla,
büyük bir umutsuzluk içerisine giriyorlar, hatta bazı yerlerde
işsizlik dolayısıyla veyahut da okulunu bitirmiş
olmasına rağmen, yıllarca işe girmemesinden dolayı
psikolojik sıkıntılara girmiş olduğunu, hatta
bazı yerlerde intihar etmiş olduklarını bile görüyoruz. Bu
da şunu gösteriyor ki Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu
yıllardan itibaren, en önemli konular olan İşsizlikle,
aşsızlıkla, yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceğim.
diye kurulmuş ama o günden itibaren de çalışmalarını
bu yönlü olarak yapmış olmasına rağmen,
işsizliğin getirmiş olduğu tabloyu görüyoruz.
İşsizlikte de başarısız olunmuştur diğer
konuların birçoğunda başarısız olunduğu gibi.
Bakınız, yine
aynı şekilde şu anda Türk dünyasının bazı
bölgelerinde üniversitelerimiz var, Manas Üniversitesi var, Ahmet Yesevi
Üniversitesi var, Azerbaycanda çeşitli okullarımız var.
Sayın Bakandan ricamız odur ki özellikle bir Manas Üniversitesini
ziyaret etmesini biz istiyoruz, bir Ahmet Yesevi Üniversitesini ziyaret
etmesini bekliyoruz. Azerbaycana gidiniz, Azerbaycandaki Türk
okullarının durumları, fiziki yapıları çok kötüdür.
Üniversitelerimizin görüntüleri, özellikle devlet üniversitelerinin
desteklemiş olduğu, yani Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak onur
duyduğumuz, desteklemiş olduğumuz üniversitelerimizin
birçoğunun fiziki yetersizlikleri vardır, kadro yetersizlikleri
vardır. Oralara hem maddi imkânları vermeli hem de beraberinde de
oralardaki üniversitelerimizin veyahut da Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı olan okullarımızın
Türkiye Cumhuriyeti devletinin gösterdiği veyahut da Türkiye
Cumhuriyetinin temsili noktasında da çok farklı yerlerde olması
gerekiyor ama gördüğümüz kadarıyla oralardaki üniversitelerimiz
maalesef yetersiz konumdadır ve ilgi beklemektedir, alaka beklemektedir.
Bunların yanında,
özellikle Türk dünyasından çocuklarımız işte Türkiyede
okuyorlar. Büyük Öğrenci Projesi içerisinde, Türkiyemizde çocuklarımız
okuyor ama o çocuklarımızın okuma şartlarının
iyileştirilmesi gerekiyor. Onlar, o çocuklar, bizlerin misafirleri yani o
coğrafyadan, annesinin, babasının dışında gelmişler,
bizim kucağımıza gelmişler, bizim ülkemize gelmişler.
O çocuklara da kredi konusunda olsun veyahut da yurt konusunda olsun, elimizden
gelen imkânların en iyisini sunmak mecburiyetindeyiz. Onların da
okullarını bitirdikten sonra kendi bölgelerine gittikleri zaman
oralarda Türkiyede okumuş olmalarının ve Türkiyedeki o
güzellikleri görmüş olmalarının anlatılması gerekiyor.
Bunların yanında,
yine Türk dünyasında, bazı üniversitelerin Türkiyemizde denklik
problemleri vardır. Bu noktalarda da Türkiyemizden çok büyük bir beklenti
içerisinde olunduğunu ifade etmek istiyorum. Yani, o coğrafyada
okullarını bitirmişler ama Türkiyede denklik almamış
oldukları için de sorunlarla karşı karşıyalar.
Mühendis okullarını bitirmişler, tıp fakültesini
bitirmişler yahut işletme fakültelerini bitirmişler, o
çocuklarımız da denklik bekliyorlar. Bu noktalarda da Meclisin
çalışma yapması gerekiyor ve şu ana kadar da
çalışma yapmış değildir yani Millî Eğitim
Bakanlığından, YÖKten, bu yönlü olarak da çalışma
beklediğimizi veyahut da ilgi beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sözün sonu: Üniversiteler
kuruldu, yeni üniversiteler de kurulacak. İnanıyorum ki bu kurulmakta
olan üniversiteler, ülkemizde hem çok önemli noktalarda hizmetlerin
yapılmasını sağlar hem de Hükûmetin yapacağı çalışmalarla,
şu ana kadar yapmış değildir ama işsizlik konusunda da
çok büyük aşamalar alınır diyor ve önergemizin kabulünü
bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
TBMM
Başkanlığına
506 sıra
sayılı kanun tasarısının 8. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Bu Kanun hükümlerini Millî
Eğitim Bakanı yürütür.
Nevzat Korkmaz M. Akif Paksoy Mustafa Kalaycı |
Isparta Kahramanmaraş Konya |
Erkan Akçay Muharrem
Varlı |
Manisa Adana |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 8 inci maddesinin Bu Kanun hükümleri Milli
Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülür. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız İbrahim
Binici M. Nezir
Karabaş |
Batman Şanlıurfa Bitlis |
Pervin Buldan Akın Birdal Hasip Kaplan |
Iğdır Diyarbakır Şırnak |
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tasarısı ile
kurulması öngörülen üniversiteler ile ilgili bulunduğu Bakanlık
arasındaki koordinasyonun sağlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
506 sıra
sayılı kanun tasarısının 8. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Bu Kanun hükümlerini Millî
Eğitim Bakanı yürütür.
Nevzat Korkmaz (Isparta) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurun Sayın Paksoy.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, AKPnin eğitim politikası, zamanın Maarif
Nazırı Emrullah Efendinin meşhur Öğrenciler olmasa
maarifi ne güzel idare ederdik. sözüyle tıpatıp örtüşüyor.
Dalgınlığıyla meşhur Emrullah Efendinin sonradan
galatı meşhur olan öğrenciler olmadan maarifi idare etme
düşüncesiyle, sırf talebe dayalı, hesapsız kitapsız
üniversite açan AKP zihniyeti arasında bence hiçbir fark yoktur.
Eğitimde niceliğe
verdiği önemi niteliğe vermeyen, mevcut durumda bile vakıf
üniversitelerinin birçoğunun kontenjanlarının yüzde 50
civarında dolduğu, birçok devlet üniversitelerinde bazı
branşlarda kontenjanların büyük oranda boş
kaldığı ortamda çözüm olarak daha çok üniversite açmak,
şeker hastasına daha çok bal yedirmeye benziyor.
Kıymetli
arkadaşlar, yanlış anlaşılmasın, kimsenin
üniversite açılmasına karşı olduğu yok. Ancak
üniversitelerin başta öğretim elemanı olmak üzere kadroları
yıllardır verilmeden, fiziki binaları olmadan, öğrencilerin
barınma imkânları oluşturulmadan, Göç yolda düzelir.
mantığıyla çok sayıda üniversite açmak Türk millî
eğitimine verilecek en büyük
zarardır. Zaten AKP İktidarının eğitimden
anladığının bedava kitap dağıtmak, yoksulluktan
anladığının yandaşları ihya eden yardım
paketleri dağıtmaktan ibaret olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bu tasarı hakkında
görüşlerini açıklayan sayın milletvekilleri kendi seçim
bölgelerindeki üniversitelerin sorunlarını dile getirdiler, ben de
kendi seçim bölgem Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesiyle ilgili
birkaç hususu yüce heyete arz etmek istiyorum.
Kahramanmaraş Sütçü
İmam Üniversitesi 1992 yılında kuruldu. Üniversitemize o tarihte
1.398 akademik, 960 idari kadro tahsis edildi. O tarihten bu yana geçen on
sekiz yılda üniversitemize yeni kadro tahsisi yapılmadı. Sütçü İmam
Üniversitesinin kadro talebi, sekiz yıllık AKP iktidarı
döneminde, sırf rektör yandaş olmadığı gerekçesiyle
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan geçirilmedi.
Kıymetli
arkadaşlar, YÖK sizin oldu, Sayın Rektörün görev süresi de bu
yıl içerisinde sona erecek. Sizden istirham ediyorum, Kahramanmaraş
Sütçü İmam Üniversitesine yandaş rektör atanmasını
beklemeden Tıp Fakültemize talep edilen kadroları çıkarın
diyorum. Bakın, sizin rektörünü yandaş kabul etmediğiniz için
kadrosunu vermediğiniz üniversitemiz Türkiye'nin en modern Üniversite-Sanayi-Kamu
İşbirliği Araştırma Merkezini faaliyete geçirdi.
Burada Türkiye'nin en modern laboratuvarını kurdu, hatta burası
bir laboratuvar merkezi hâlinde çalışıyor. Kadrosunu
vermediğiniz bu üniversite, Kahramanmaraşta bir teknokent
kurulması için Sanayi Bakanlığına başvurdu.
Bakanlığın izni tamamlandığı takdirde 1 milyonu
aşkın nüfusuyla Türkiye'nin 17nci büyük ili olan sanayi kenti
Kahramanmaraş daha büyük atılımlara imza atacak.
Bu memleket hepimizin. Hizmet
üretirken, beytülmalin imkânlarını dağıtırken,
yandaş hesabı yapmadan, hakça, adil bir mekanizma kurmak gerekir.
Maalesef, bu hassasiyeti AKP İktidarında görmüyoruz. Sizin
aklınız fikriniz gündem değiştirmek için siyasi
manipülasyonlar yapmak, topluma millete hizmet etmek değil.
Üniversitemizin önümüzdeki
öğretim döneminde 20 bini aşkın öğrencisi olacaktır.
Kuruluşunda 4 fakülte, 8 meslek yüksekokuluyla faaliyetini sürdürürken
şimdi 9 fakülte ve 10 yüksekokulla öğretim yapmaktadır. Biraz
insaf edin, kuruluşundaki personel sayısıyla bu üniversitenin
kaliteli bir öğretim yapması, proje üretmesi ne kadar mümkündür? Siz
öğretimi sadece istatistik ve üniversite açmak olarak
anladığınız için diğer sorunlar gündeme dahi
gelememektedir. Kahramanmaraş Sütçü Üniversitesinin yurt kapasitesi 750
kişidir. Ranza atılmak suretiyle bu kapasite 1.500e
çıkarılmaktadır. 20 bin öğrenciye hizmet veren bir
üniversitede bu oran son derece yetersizdir.
Sayın milletvekilleri,
bu Hükûmet Kahramanmaraştan aldığı oyun
karşılığını hizmet olarak vermemiştir. Bir
Bakanınız ilköğretime SBS koyuyor, diğer
Bakanınız bunu kaldırıyor. Siz seçim meydanlarında
Biz her ile üniversite açtık. nutukları atmaya
hazırlanacağınıza
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Paksoy, tamamlayınız.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla)
Milyonlarca işsizimizin şu kadarına istihdam
oluşturduk. demek için çalışın. Ceyhan, Tarsus, Elbistan
gibi büyük ilçelerimize -arkadaşlarımız daha önce dile
getirdiler- teknoloji fakülteleri, hatta üniversite açılması
yararlı olacaktır. Hükümete bu konuda da çalışma yapmaya
davet ediyoruz.
Şimdi Türkiyede büyük
çoğunluğu vasıfsız işsizlik var. Devri
iktidarınızda üniversite mezunları da işsiz kalmaya
başladı. Gelecek yıllarda bu sayı daha da artacak, herkes
üniversite mezunu, herkes işsiz. Durmak yok yola devam. diyeceksiniz.
Herkes üniversite mezunu,
herkes işsiz. sloganınız için size kolaylıklar diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Paksoy.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir önerge.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Böylece, ikinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
İç Tüzükün 86ncı
maddesi gereğince oyunun rengini
belli etmek üzere ve lehte olmak üzere söz isteyen Behiç Çelik, Mersin
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik.
(MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra
sayılı Tasarının lehinde konuşmak üzere söz
aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
üniversite kurmak, üniversite tesis etmek, üniversitenin sevk ve idaresini en
iyi şekilde sağlamak, üniversitelerin yasal zeminini en iyi
şekilde oluşturmak sanırım kendi milletimize ve devletimize
olan en önemli görevlerimizden, vecibelerimizden biri ya da birincisidir çünkü
ilme hizmeti esas almayan toplumların bekası olamaz. Bu sebeple ilmi
yüceltmek, ilim sahibi insanları çoğaltmak, dolayısıyla
ilim sahibi insanları oluşturacak olan üniversite
kurumlarını Türkiye'nin dört bir tarafına yaymak oldukça
önemlidir. Bu nedenle bu çalışmanın anlamını çok iyi
biliyor ve takdir ediyoruz ancak burada birkaç hususa değinmek isterim.
Üniversite kurmak, sadece
başlı başına doyurucu bir hizmet olamaz. Bunun kantitesinin
yanında kalitesini de gözetmek gereği ortadadır yani
üniversiteyi kurarken, her ile kurarken kalite unsurunu, nitelik unsurunu da
gözden ırak tutmamak gerekir. Bunu sağlamanın yolu da bilimde ve
sanatta kendisini kanıtlamış, ispat etmiş değerli
insanların bu kurumların ve özellikle yeni oluşturulan
üniversitelerin bünyesinde görev almalarını sağlayıcı
birtakım özendirici önlemleri de almak ve geliştirmek gereğini
dikkatinize sunuyorum.
Elbette her ile üniversite
kurulmalıdır ama bu yeterli değildir dedik. Bunun yanında,
üniversiteyi kaldırabilecek diğer yerleşim birimlerinin,
özellikle büyük ilçelerimizin gözetilmesini ve oralarda da üniversite
oluşturulmasını özellikle belirtmek istiyorum.
Mersin Üniversitesi benim
ilimde oldukça önemli roller ifa etmekte ve Mersinin inkişafında çok
önemli görevler üstlenmektedir. Mersin Üniversitesinin çok değerli bilim
insanları Mersinin sosyal, bilimsel ve kültürel hayatına oldukça
önemli katkılar sağlamaktadır. Ancak Mersin gibi büyük bir ilin
sadece tek bir üniversiteyle ve bir vakıf üniversitesiyle iktifa etmesi de
mümkün değildir. Bu nedenle, Mersinde, özellikle ve önemle vurgulamak
isterim ki Tarsusta, Silifkede ve Anamurda öncelikle üniversite
kurulması önem arz etmektedir. Yüce Meclisin bu ilçelerimizde üniversite
kurulmasını da önümüzdeki günlerde, aylarda dikkate
alacağını ümit ediyor ve bu beklentimi burada dikkatlerinize
sunmak istiyorum.
Diğer bir konu da:
Üniversitelerimizde Türkçeyle, Türk diliyle öğretimin
yapılmasının zorunluluğunu vurgulamak isterim çünkü
dünyanın sayılı önemli dillerinden olan ve bir sıralamaya
göre dünyanın 5inci büyük dili olan Türkçenin üniversitelerimizde bilim
dili olarak kullanılması büyük önem arz etmektedir. Bu demek değildir
ki başka dillere üniversitelerimiz kapısını kapatsın,
bu değil. Çünkü akademik eğitim tarihi çok geniş ve köklü olan
Türk tarihinde, biz Türklerde, özellikle son bin yıl içerisinde Nizamiye
medreselerini, Sahnı Seman medreselerini ve buradan yetişen
çağın bilim insanlarını vurgulamak isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
1770li yıllardan
itibaren Batının etkisiyle mühendishanelerin
açıldığı ve Batılı anlamda üniversitelerin ve
akademik yapıların oluşturulduğunu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Ben lehte söz
almıştım. Bu konulara dikkatinizi çekerek, Türkiyemizin
gelecekte üniversiteleriyle ayağa kalkacağını özellikle
vurgulayarak bu tasarının yasalaşması aşamasına
gelmiş bulunuyoruz. Bunun hayırlı olmasını, yüce
milletimize ve devletimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Oyunun rengini belli etmek
üzere aleyhte söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra
sayılı Yasa Tasarısı ile kurulmak istenen üniversiteler
var. Tabii, üniversitelere karşı çıkmak mümkün değil ama
ben burada bu 1inci maddeye bağlı 130uncu maddedeki hükûmet
tasarısında Kayseri Üniversitesi ve Komisyonda Abdullah Gül
Üniversitesi olarak değiştirilen kısma karşıyım.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi
Atatürkün annesinin isminin bir üniversiteye verilmesi konusunda
yapılan öneriyi reddediyorsunuz ama Abdullah Gül adına üniversite
kuruyorsunuz. Biraz Abdullah Gülü tanıtmak istiyorum.
Şimdi, Abdullah Gül
biliyorsunuz Suudi Arabistanda
AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Cumhurbaşkanı diyeceksin. Sayın
Cumhurbaşkanı..
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu
kardeşim sana ne ya!
AHMET YENİ (Samsun)
Saygı duyacaksın!
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, Abdullah Gül Suudi Arabistanda bir bankada
çalışıyor, Türkiyeye geliyor bir partinin genel başkan
yardımcısı oluyor. Bu parti Anayasa Mahkemesi tarafından
kapatılıyor.
AHMET YENİ (Samsun)
Hâlâ oradasın değil mi? Geç kaldın, geç
KAMER GENÇ (Devamla) Normal
olarak o parti kapatılınca parasının Hazineye gitmesi
lazım ama kendisi o partide genel başkan olmasına rağmen ve
genel başkan ve yönetim kurulu orada o paraları naylon fatura
düzenlemek suretiyle bunları birtakım yerlere harcandı göstermek
suretiyle Hazinenin parasını başka yerlere aktarıyorlar.
Tabii, burada kendi katkısı olup olmasa bile bir yerde
çalıştığı zaman bir kişi, eğer hakikaten
memleketin böyle menfaatleri söz konusuysa en azından kendisinin bir
hatası olmasa diyebilir ki: Arkadaş, bu devletin
parasıdır. Siz bunu harcayamazsınız böyle.
Dolayısıyla ben sizin yönetiminizle beraber hareket etmem. demesi
lazım.
Yine kendisi Devlet
Bakanıyken Kalkınma Bankasında 2 milyara yakın
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Bunun
ne alakası var?
KAMER GENÇ (Devamla)
yiyecek içecek paralarını kendisi cebinden harcaması gerekirken
Kalkınma Bankasının parasından, oradan harcatıyor.
Sonra müfettiş bunu zimmet buluyor, bunu da ödemiyor.
AHMET YENİ (Samsun)
Bunların cevabını verdi.
KAMER GENÇ (Devamla)
Ödemeyince bu defa mahkemeye gidiyorlar, mahkemede bu 2 milyar lirayı
kendisine tahsil ettiriyorlar.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) Niye anlatıyorsun bunları?
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, yine arkadaşımız burada AKPnin oylarıyla Çankayaya
gönderildi.
AHMET YENİ (Samsun)
Arkadaş değil, Cumhurbaşkanı.
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, Çankaya
AHMET YENİ (Samsun)
Nereden arkadaş oluyor be? Senin arkadaşın olur mu?
KAMER GENÇ (Devamla) Senin
arkadaşın, hadi senin arkadaşın
AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Sayın
Yeni, lütfen
KAMER GENÇ (Devamla) Bu
Çankayada öyle keyfî muameleler yaptı ki mesela bunların birisi
YÖKe atadığı Başkan.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) Sana
ne ya!
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, YÖKe atadığı Başkanın
yaptığı işlemlere bakın. En son, yani rektör
atamalarındaki keyfiliklerle bakın. Efendim, gidiyor, Giresun
Üniversitesinde 32 oy alan kişiyi, 29 oy alan kişiyi liste dışı
bırakıyor bu YÖK, YÖK Başkanı, tutuyor 1 oy alanı
-yani 2 oy alıyor ama birisi kendisinin- listeye sokuyor.
Şimdi, insanlarda hak,
adalet, vicdan, Allah korkusu olsa böyle bir işlem tesis eder mi? Bunun
sorumlusu kim? Bunun sorumlusu Abdullah Gül.
AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Cumhurbaşkanı diyeceksin, saygısız adam!
KAMER GENÇ (Devamla) Nitekim,
bunun ataması yapılırken bu YÖK Başkanı diyor ki:
Efendim, beni tembihlediler Tayyip Bey ile Abdullah Bey, Aman ha, bu
söylediklerimizi dışarıda söyleme, yoksa bizim ipimizi
çekerler. Ama ne söylediklerini bilmiyorum.
Şimdi, bu kişi, yine, ne
oldu?
AHMET YENİ (Samsun)
Kişi değil, Sayın Cumhurbaşkanı
Öğreneceksin!
KAMER GENÇ (Devamla) Böyle, bu
tıynetteki bir adamı buraya YÖK Başkanı atıyor ve
Türkiye'deki üniversitelerin seviyesini bu duruma getiriyor.
Şimdi, gelelim Anayasaya.
Şimdi, Anayasa değişikliği yapıldı.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) Anayasa
değişikliği değil bu.
KAMER GENÇ (Devamla) Anayasa
değişikliğinde, burada temel konu: Sizin bir tek isteğiniz
vardı, Anayasa Mahkemesini ele geçirmek. Bu getirdiğiniz Anayasa
değişikliğiyle ne yapacak Abdullah Bey? O 4 tanesini oraya üye
tayin edecek. Kimin karakterindekini oraya üye tayin edecek? İşte,
YÖK Başkanının karakterindeki adamları tayin edecek.
Dolayısıyla, ne yapacak? O Anayasa Mahkemesi artık Abdullah Gül
ile Tayyip Erdoğanın mahkemesi olacak ve tamamen hukuktan ayrı,
haktan ayrı, tamamen kendinizin zamanında -daha bir sene sonra seçime
gidip gitmeyeceğiniz belli değil- öyle keyfî kanunlar
çıkaracaksınız ki bu arada, bu kanunlar Anayasa Mahkemesine
gitse dahi iptal etmeyeceksiniz.
Tayyip Bey bugün diyor ki size: Bu
Anayasa referandumda kabul edilirse Türkiye'nin kaderi değişecek.
Doğru söylüyor. Nasıl kaderi değişecek? Laik Türkiye
Cumhuriyeti ortadan kalkacak, yerine dikta rejimi gelecek. Yani sizin burada
getirdiğiniz
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sen halkına güvenmiyor musun? Sen önce halkına
güven!
AHMET YENİ (Samsun) Millete
güveneceksin, millete!
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu,
arkadaş, göreceğiz. Ben şimdi burada ikaz görevimi yerine
getiriyorum. Dolayısıyla ne olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) Türkiye
Cumhuriyeti devleti, yani burada, artık cumhuriyete, laikliğe,
Türkiye'nin çağdaş bir devlet olmasına uygun olan kanunlar,
bunlar tamamen sizin zamanınızda yürürlüğe girecek.
Mesela, geçen gün işte Diyanet
İşleri Kanunu çıkardınız. Diyanet İşleri
Başkanına şu yetkiyi verdiniz: Kanunları ve tüzükleri
inceler. Neye göre inceleyecek? Fetva mı verecek? Ulema mı verecek?
Yani, böyle bir şey olur mu? Dolayısıyla, şimdi, bu kanuna
karşı
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir)
Siz de oy verdiniz?
KAMER GENÇ (Devamla) Bu yetki
Danıştaydadır. Danıştayın Anayasanın
155inci maddesine göre ve 115inci maddesine göre kanun tasarısı ve
tüzükleri inceleme yetkisi var. Şimdi, burada aldınız kime
verdiniz? Diyanet İşleri Başkanına verdiniz. Neye göre bunu
inceleyecek? Tabii ki, neye göre oldu? Ulema kurallarına göre. Yani, getirilen
bu kanunda Abdullah Gül adına bir üniversite açılmasının
AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Cumhurbaşkanı diyeceksin.
KAMER GENÇ (Devamla) Abdullah
Gülle ilgili değerlendirmeleri yaptım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) -
İşte sizin değer verdiğiniz konular bunlardır.
Dolayısıyla, ben bu
nedenlerle bu kanuna karşıyım.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri,
tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 14 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.56