DÖNEM: 23 CİLT: 75 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
134üncü
Birleşim
14 Temmuz 2010 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile
konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Batman
Milletvekili Mehmet Emin Ekmenin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin
sorunlarına ve bu konuda yayımlanan 2010/6 sayılı
Başbakanlık Genelgesine ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Asuri-Süryanilerin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Türk dünyasının
sorunlarına ve Türk dünyasıyla ilişkilerin geliştirilmesi
için yapılması gerekenlere ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin, üniversite
öğrencilerinin karıştığı saldırı
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/829)
2.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız ve 19 milletvekilinin, PTT Genel
Müdürlüğünde çalışan taşeron işçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/830)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, Zonguldak
havzası taş kömürü ocaklarındaki taşeronlaşma ile
iş ve işçi güvenliği sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/831)
4.- Van
Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
barınma sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/832)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/694) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 14/7/2010 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- (10/2) esas
numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
14/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye
Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve
İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/902) (S. Sayısı: 538)
5.- Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve
Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Antalya Tam Yetkili Temsilciler
Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/673) (S. Sayısı: 519)
6.- Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği (ITU) 2003 Dünya Radyo Komünikasyon
Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/333) (S. Sayısı: 306)
7.- Iraka
Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve
Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/347) (S. Sayısı: 73)
VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Sadık Yakutun, 458 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde konuşan İstanbul
Milletvekili Mithat Melenin, Tümü üzerinde
konuşmadığımız bir kanunu burada konuşuyoruz. ifadelerine
ilişkin konuşması
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Ankara Milletvekili Haluk
Özdalganın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Ankara
Milletvekili Haluk Özdalganın, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Ankara
Milletvekili Haluk Özdalganın, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
5.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
X.- OYLAMALAR
1.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye
Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve
İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya Milletvekili
Tunca Toskayın, öğretmen atamalarına ve sözleşmeli
öğretmenlerin durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/14935)
2.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, şube müdürlüklerine yapılan geçici
görevlendirmelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet
Çubukçunun cevabı (7/14936)
3.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, 4/6/2010 tarihli öğretmen atamasına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçunun
cevabı (7/14938)
4.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Hamzadere Barajına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/14995)
5.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Adatepe ve Kavaktepe
Barajı projelerine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/14996)
6.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, zorunlu hizmet bölgelerinde
çalışan öğretmenlerin iller arası tayinlerine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/15009)
7.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Çanakkale
Şehitliğindeki bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/15066)
8.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, kadroya geçecek
öğretmenlerin göreve başlatılmalarına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/15081)
9.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, geçici görevle
çalıştırılan şube müdürlerine ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/15082)
10.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, TBMM Onur ve Üstün
Hizmet Ödüllerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı (7/15101)
11.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmelik çerçevesindeki uygulamalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/15119)
12.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Bahçesarayda meydana geldiği iddia
edilen bir olaya ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/15129)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, destek primi kesintisi
uygulamasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/15137)
14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, emekli aylıklarından
kesilen üyelik aidatlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/15138)
15.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, prompter cihazı
kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/15234)
16.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, yapılan bazı ödemelere
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat
Pakdilin cevabı (7/15320)
17.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, yurt dışında düzenlenen
bazı faaliyetlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı (7/15503)
18.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, bazı ziyaretçilerin
TBMMye alınmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı
(7/15549)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak sekiz oturum yaptı.
Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunçun, Dünya Hukuk Gününe,
Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Adalet Bakanlığının
kamuoyuna yansıyan bazı uygulamalarına,
İlişkin
gündem dışı konuşmalarına Adalet Bakanı Sadullah
Ergin;
Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker;
Cevap verdi.
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin:
Kadın ve
çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/825),
İşçilerin
sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
(10/826);
Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin, toplu mezar
iddialarının araştırılması (10/827),
Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, bazı illerde
yaşanan toplumsal olayların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/828),
Amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan:
(10/812) esas
numaralı, siyasi partiler ve seçim sistemindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 13/7/2010 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,
(10/79, 10/291)
esas numaralı, fındık ve tarım piyasasındaki
sorunların araştırılarak ürünün verimli
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşmelerinin Genel Kurulun 13/7/2010 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010-30 Eylül 2010 tarihleri arasında,
TBMM İç Tüzüğünün 54üncü maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen gün ve saatlerde çalışmasına; belirtilen tarih
aralığındaki birleşimlerde, Genel Kurulun 3/10/2007 tarihli
3üncü Birleşiminde kabul edilen Danışma Kurulu önerisi
doğrultusunda Genel Kurulun gündeminin oluşturulmasına
ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 538, 519, 306, 73, 525, 522, 526, 536, 521, 523 ve
527 sıra sayılı kanun tasarılarının bu
kısmın 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 20nci
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun,
haftalık olağan çalışma günlerinin dışında
23 Temmuz 2010 Cuma günü de toplanmasına ve aşağıda
belirtilen saatlerde çalışmasına; bu birleşimde gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan işlerin görüşülmesine;
13 Temmuz 2010 Salı günkü birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesine; 20 Temmuz 2010 Salı günkü birleşimde sözlü
sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu
birleşimlerde gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; 21 Temmuz 2010 Çarşamba günkü birleşimde sözlü
soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun, 13 Temmuz 2010 Salı
günü 506 sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine
kadar, 14 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00te toplanması ve 73
sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar, 15
Temmuz 2010 Perşembe günü saat 14.00te toplanması ve 525 sıra
sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar, 16 Temmuz
2010 Cuma günü 522 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bitimine kadar, 20 Temmuz 2010 Salı günü 526 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bitimine kadar, 21 Temmuz 2010 Çarşamba
günü saat 14.00te toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümünün bitimine kadar, 22 Temmuz 2010
Perşembe günü saat 14.00te toplanması ve 536 sıra
sayılı Kanun Tasarısının ikinci bölümünün bitimine
kadar, 23 Temmuz 2010 Cuma günü saat 14.00te toplanması ve 536 sıra
sayılı Kanun Tasarısının üçüncü bölümünün bitimine
kadar belirlenen günlük çalışmalara devam edilmesine; ayrıca
yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00te günlük
programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların
tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine; 526, 536, 523
ve 527 sıra sayılı kanun tasarılarının İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra
kabul edildi.
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, seçim barajı konusu
tartışılırken zaman zaman örnek olarak verilen,
Yunanistanda uygulanmakta olan yüzde 3 seçim barajının Türkiyede
uygulanmakta olan seçim barajından daha adaletsiz olduğuna,
Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın, MHP grup önerisine,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, konuşmasındaki kendilerinin
çalıştığı ama iktidar partisi ve Hükûmetin
çalışmadığı şeklindeki ifadelerini kabul
etmelerinin mümkün olmadığına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, Tunceli Olarak Değiştirilen
İlimize Yeniden Dersim Adının Verilmesine İlişkin
Kanun Teklifinin (2/404) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884,
2/701) (S. Sayısı: 506) üzerindeki görüşmeler tamamlanarak kabul
edildi ve kanunlaştı.
14 Temmuz 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 00.56da son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Harun TÜFEKCİ Yaşar
TÜZÜN
Konya Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 179
II.- GELEN KÂĞITLAR
14 Temmuz 2010 Çarşamba
Tezkereler
1.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1254) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.7.2010)
2.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binicinin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1255) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13.7.2010)
3.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1256) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.7.2010)
4.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1257) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13.7.2010)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, Kelkit ve Yeşilırmaka atık deşarjına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/2145)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
2.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, Kelkit vadisindeki HES projelerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2146) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/07/2010)
3.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, bir köy yolunun asfaltlanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2147)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin,
kamulaştırma davalarına ilişkin Bayındırlık
ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/2148)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
5.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin,
Gaziantepteki müze çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2149) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/07/2010)
6.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin,
Gaziantepteki kırsal kalkınma projelerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2150)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
7.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin,
öğrenimlerine devam etmeyen öğrencilere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2151)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
8.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın,
SBS uygulamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2152) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/07/2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Denizli Milletvekili Ali Rıza
Ertemürün, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15504)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
2.- Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkunerin, Ispartadaki proje ve yatırımlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15505)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
3.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürkün, ABD eski Büyükelçisine atfen yapılan iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15506)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
4.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebinin, ABD
eski Büyükelçisine atfen yapılan iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/15507) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/07/2010)
5.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürkün, ADD Genel Başkanının dinlendiği iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15508)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
6.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
bir gazetecinin yabancı bir radyoda yaptığı iddia edilen
açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15509) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
7.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulutun, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğündeki yöneticilere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15510) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
8.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın,
Giresunun öğretmen ihtiyacına ve atamalara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15511)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
9.- Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğanın, öğretmenlerin geçici görevlendirilmelerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15512) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulutun, il içi atamalarda yolluk ödenmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15513)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
11.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulutun, bir kişinin atanması ile ilgili iddialara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15514)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
12.- Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğanın, bir öğretmen tayinine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15515)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
13.- Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğanın, Milli Eğitim Festivali programına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15516)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
14.- Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğanın, öğretmenlere ödenecek banka promosyonlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15517) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
15.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın,
Hasankeyfteki bir yangın olayına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15518)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
16.- Kırklareli Tansel Barışın,
Kırklareli Valisinin bazı sözlerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15519)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
17.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın,
Eyüpte kamulaştırmaya konu bir bölgeye ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15520)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
18.- Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğanın, bir yol yapımı işindeki usulsüzlük
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15521) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/07/2010)
19.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin, THYde
yabancı pilot çalıştırıldığı
iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15522) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/07/2010)
20.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankutun,
Kozan-Marsurlu-Yahyalı yoluna ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15523)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
21.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Ovit
Tüneli projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15524) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/07/2010)
22.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin,
Ankara-Çankırı karayolunun yapımına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15525)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
23.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin,
Karamandaki hastanelerin depreme dayanıklılığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15526) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
24.- Tokat Milletvekili Orhan Ziya Direnin,
Tokatta taşınan hastanelere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15527)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
25.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin,
Aksaraydaki hastanelerin depreme dayanıklılığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15528) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
26.- Edirne Milletvekili Rasim Çakırın,
İpsalada görülen bir çeltik hastalığına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15529) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
27.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin, Antep
fıstığı üreticilerinin desteklenmesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15530) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
28.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün,
Denizlide yoğun yağış nedeniyle zarara uğrayan
çiftçilerin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15531)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
29.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkunerin,
Ispartadaki kırsal kalkınma yatırımlarının
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15532) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/07/2010)
30.- Gaziantep Milletvekili Yaşar
Ağyüzün, elektriğe yapılan zama ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15533)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
31.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçalın,
TKİ yönetimine yönelik bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15534)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
32.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalının,
elektrik birim fiyatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15535)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
33.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın,
elektrik dağıtım fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15536)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
34.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükatamanın, Kestelek Bor İşletme Müdürlüğüne
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15537) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
35.- Edirne Milletvekili Bilgin
Paçarızın, Edirnede Selimiye Camii başta olmak üzere turizme
yönelik projelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15538) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/07/2010)
36.- Edirne Milletvekili Bilgin
Paçarızın, Kırkpınar Güreşlerinin desteklenmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15539) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
37.- İstanbul Milletvekili Çetin
Soysalın, Sulukule Kentsel Yenileme projesine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/15540)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
38.- İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgilin, Sulukuledeki inşaat çalışmalarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15541) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
39.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin
Pazarcının, Havrandaki tarihi bir konağın durumuna
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15542) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
40.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Bakanlıkta Amerikalı bir savcının
çalıştığı iddiasına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15543)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
41.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhanın,
İmralı Cezaeviyle ilgili bazı iddialara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15544)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/07/2010)
42.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkunerin,
İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15545)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
43.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin,
Gaziantepteki OSBlerin desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15546)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
44.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhanın,
İmralı Cezaevine ziyaret yapıldığı
iddialarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15547) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/07/2010)
45.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, TRT aleyhindeki bir tazminat kararına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15548)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/07/2010)
46.- Diyarbakır Milletvekili Akın
Birdalın, bazı ziyaretçilerin TBMM'ye alınmadığı
iddiasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/15549) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/06/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 Milletvekilinin, üniversite
öğrencilerinin karıştığı saldırı
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/829) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.05.2010)
2.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız ve 19 Milletvekilinin, PTT Genel
Müdürlüğünde çalışan taşeron işçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/830) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.05.2010)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin, Zonguldak
Havzası taş kömürü ocaklarındaki taşeronlaşma ile
iş ve işçi güvenliği sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/831) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.05.2010)
4.- Van
Milletvekili Özdal Üçer ve 19 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
barınma sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/832)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.05.2010)
14 Temmuz 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, mevsimlik gezici tarım işçileri ve
Başbakanlığın 2010/6 sayılı Genelgesi
hakkında söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmene aittir.
Buyurun
Sayın Ekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmenin, mevsimlik
gezici tarım işçilerinin sorunlarına ve bu konuda
yayımlanan 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesine
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
mevsimlik gezici tarım işçilerimizin sorunları ve bu konuda
yayımlanan Başbakanlık genelgesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Gözlemlere göre,
her yıl yaklaşık 1 milyon kişi, çoluk çocuk, ailecek Ege,
Çukurova ve Karadeniz bölgelerine çalışmak amacıyla göç
etmektedirler. Kamuoyu bu işçileri ölümlü trafik kazaları ve
basına yansıyan sosyal sorunları ile tanısa da bu
işçilerimizin, çalışma şartları, ulaşım,
sağlık, eğitim, sosyal güvence ve sosyal barışa
taalluk eden birçok sorunları bulunmaktadır.
İşçilerin
konakladığı bölgeler çoğunlukla insan
sağlığını tehdit eden, altyapıdan yoksun
doğal alanlardır. Bu durum da salgın hastalık riskini
artırmaktadır.
İşçilerin
günlük çalışma süresi, güneş altında ortalama on iki saati
bulmaktadır. Ücrette yeknesaklık yoktur. İş ayarlamadan
giden işçiler her şartta çalışmaya razı
olmaktadırlar. İş bulmadaki aracılık sistemi çoğu
zaman ücret ve emek sömürüsünü de beraberinde getirmektedir.
Sosyal güvencesi
bulunmayan işçilerin önemli bir kısmının yeşil
kartlı olduğu tahmin edilmektedir.
Aileleriyle
birlikte çalışan yavrularımızın ruhsal ve fiziksel
sorunları, eğitimlerinin yarım kalması ve çocuk
işçiliği, tespit edilen sorunların başında
gelmektedir.
Bu
işçilerimizin kimi zaman adli veya siyasi potansiyel suçlu muamelesi
görmesi, olaylara sebebiyet verebilmektedir ve bu da basına
yansımakta, bu olaylar, kardeşliği ve sosyal
barışı zedelemektedir.
Bu sorunları
tespit eden Hükûmetimiz, geçen yıl, Çalışma, İçişleri,
Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıklarınca genelge
yayınlamıştır. Bu yıl da Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın imzasıyla yayınlanan Başbakanlık
genelgesiyle çözüm için gerekli talimatlar verilmiştir. 2010/6 sayılı
Genelge ile bu vatandaşlarımızın ulaşım,
barınma, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, sosyal çevreyle
ilişkiler, çalışma bakımından mevcut
sorunlarının tespiti ile bu sorunların giderilmesi
hedeflenmiştir. Bu amaçla, Çalışma Bakanlığı
bünyesinde ve ilgili her ilde bürokrasinin ve sivil toplumun
katılımı ile Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri
İzleme Kurulu oluşturulmuştur. Bu Kurul, yıl boyunca
genelgenin takibini yapacak ve yıl sonunda önümüzdeki yıla
ilişkin tespit edilen çözüm önerilerini Başbakanlık ile
paylaşacaktır.
Genelge ile
seyahate ilişkin sorunların sıkı denetim ile
azaltılması hedeflenmiş ve ucuz ulaşım
sağlanması için özel tren seferleri konulmuştur.
Ekmek ve yemek
pişirme, çamaşır ve bulaşık yıkama ile tuvalet ve
banyo mahalleri gibi asgari ihtiyaçlarının
karşılandığı barınma yerlerinin işverenlerce
karşılanmaması hâlinde, uygun yerleşim yerleri ve
altyapıları il özel idarelerince oluşturulacaktır.
İşçilerin
ve ailelerinin düzenli sağlık taramaları, çocukların
gelişimi ve gebelik takipleri periyodik olarak yaptırılacak, bu
hizmetler için gerekirse mobil sağlık ekipleri oluşturulacaktır.
İşçi
çocuklarının eğitimlerini devam ettirmek üzere misafir
öğrenci, taşımalı eğitim veya mobil eğitim gibi
imkânlardan faydalanmaları sağlanacak, ihtiyaç duyulan eğitim
malzemeleri ise valiliklerce temin edilecektir.
Ücret
anlaşmazlıklarında kamu idaresi taraf olacak ve
aracılık kurumunun ve işçi hareketliliğinin kayıt
altına alınması sağlanacaktır.
Tüm bu
faaliyetler için ihtiyaç duyulan kaynak, valiliklerce hazırlanacak
projeler doğrultusunda İşsizlik Sigortası Fonundan, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ile il özel idaresi
bütçelerinden karşılanacaktır. İhtiyaç duyulacak projelerin
finans sorununun bulunmaması şüphesiz ki uygulamacıları
rahatlatmıştır.
Genelge,
işçilerin ve yöre halkının birbirinin emek ve işlerine
duydukları ihtiyaç, kardeşlik ve dayanışma bilincini
güçlendirmeye yönelik olarak meslek teşekkülleri ve sivil toplum
örgütlerinin de katkılarıyla alınacak tedbirleri de
içermektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ekmen.
MEHMET EMİN
EKMEN (Devamla) İstismara yol açacak sosyal ve siyasal sorunlara
fırsat verilmeyecek, özellikle devletin tarafsızlığına
gölge düşürecek her türlü söz, eylem ve uygulamadan kesinlikle
kaçınılacaktır. Bu genelge, sosyal devlet ilkesinin
uygulanması açısından oldukça önemlidir, bir ilktir. Bu genelge,
devlet için küçük ama işçilerimiz için büyük bir adımdır.
Siyasetçilerin ve sivil toplumun katkısıyla uygulanacak bu genelgenin
çok önemli bir sorunun çözümünü sağlayacağı açıktır.
Her partiden siyasetçilerimizin bu genelgenin uygulanmasını takip
etmesi anlamlı olacaktır.
Ben, göç veren
bir ilin vekili olarak bu genelgenin yayımını sağlayan
Sayın Başbakanımıza ve ilgili bürokratlara teşekkürü
bir borç biliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Sayın Başkan, 60a göre katkı vermek
istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Köse, öyle bir usulümüz yok gündem dışı
konuşmalarda.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Yok, ama ben rica ediyorum.
BAŞKAN Yok
efendim, Tüzükte olmayan
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Bir dakika efendim. Katkı vereceğim,
eleştirmek amacıyla değil.
BAŞKAN
Gündem dışı ikinci söz Süryanilerin sorunları hakkında
söz isteyen Muş Milletvekili Nuri Yamana aittir.
Buyurun
Sayın Yaman.
2.- Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın,
Asuri-Süryanilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
M. NURİ
YAMAN (Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyede yaşayan Asuri-Süryanilerin sorunlarıyla ilgili olarak
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle,
hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Yaklaşık
beş bin yıllık geçmişleriyle dünyanın en eski
halklarından biri olan Süryaniler, tarihte Mezopotamya olarak bilinen
bölgede hüküm sürmüş olan Akad, Asur, Babil ve Aram
uygarlıklarının mirasçılarıdırlar. Asuri-Süryaniler,
bu dönemde kültür ve uygarlık gelişimine önayak olmuşlar,
toplumsal kanunların oluşturulması, ticaretin geliştirilip
genişlemesi ve yazının
yaygınlaştırılmasıyla diğer birçok alanda,
bulundukları bölgelere damgalarını vurmuş olan bir ulustur.
Süryanilerin
dünya üzerindeki sayısının yaklaşık 6 milyon,
Türkiye'de ise 15 bin ile 20 bin arası olduğu tahmin edilmektedir;
dünyada 28, Türkiye'de 4 tane metropolitlikleri bulunmaktadır; Patriklik
merkezleri 1932 yılında Türkiye'den Şam'a taşınmak
zorunda bırakılmıştır. Süryanilerin bu kadar
dağınık yaşamalarının en önemli nedenlerinden
birini zorunlu göçler oluşturmaktadır.
Bu kadim halk,
Mezopotamya'nın en eski halkı olmasına rağmen, kendi ana
vatanlarında yaşadıkları zulüm, tehcir ve katliamlardan ve
zoraki göçlerden ötürü bu topraklarda yok olmak üzeredirler. Kendi ana
vatanlarında mülteci olmak tabiri Süryani halkının içinde
bulunduğu durumu deyim yerindeyse en güzel şekilde özetlemektedir.
Türkiye'nin
bugünkü sınırları kapsamında
değerlendirildiğinde, Süryaniler, 1900'lü yılların
başlarında gayrimüslimlerin yaklaşık olarak yüzde 30'nu
teşkil ediyordu, toplam nüfusun ise yaklaşık olarak yüzde 8 ile
10'unu teşkil ediyordu. O dönemdeki genel nüfusun 15 milyon olduğu
düşünüldüğünde Süryanilerin nüfusu 1,5 milyon civarındaydı.
Bilindiği
üzere, Osmanlı, Balkanlarda yaşadığı travmadan sonra
Anadolu'yu tek tipleştirmeye yönelmiştir. Bu proje, Türkleştirme
harekâtına direnen halkları yok etmeyi öngören bir projedir. Bu
kapsamda, 1914'ten 1918'e kadar yok edilen Süryanilerin sayısı 400
ile 500 bin arasında bilinmektedir.
1932
yılında çıkartılan bir yasa ile 1915ten sağ kalan
azınlıkları asimile etmek için "Türkçe konuş
vatandaş" kampanyası ile özellikle askerlik nedeniyle erkek
çocuklarına Türkçe isim vermek zorunda bırakılmış bir
halktır. 6-7 Eylül 1955 olaylarında ise, gayrimüslim olan bu halk,
yaşatılan baskı ve korku psikolojisiyle Avrupa'ya zorunlu göç
etmek zorunda bırakılmıştır.
Daha sonra,
1974'te Kıbrıs Savaşında özellikle Turabdin'de
"gayrimüslimleri öldürmek vaciptir" anlayışı ile
hareket eden birtakım gerici çevreler tarafından korku cenderesi ve
akabinde 12 Eylül 1980 faşist darbesi yüzünden yine aynı
baskılar ve zorbalıklar sistematik olarak özellikle bölgede kendini
ağır bir biçimde hissettirince ana yurtlarından ayrılmak
zorunda kalmışlardır.
Şimdi ise
Süryanilerin dinî merkezi olan ve 12 bin rahibin mezarı bulunan Mardin
Midyat'taki Mor Gabriel Manastırı üzerinde çok çirkin oyunlar
oynanmaktadır.
Cumhuriyet
dönemindeki ilk resmî sınırları 1938 tarihinde çizilmiştir.
İl özel idaresi Manastırın doğu, batı, kuzey ve güney
hudutlarını tespit etmiş, mevki adları tek tek
yazılmıştır.
Midyat
Kaymakamlığı da krokilerin çizilip komşu köylerin
onaylamasını istemiş ve Eğlence, Yayvantepe, Güngören,
Çandarlı ve Tolgalı köyleri bu krokileri onaylayarak
doğrulamıştır ancak 1950'de devlet bu kez uçaktan
fotoğraflayıp harita çizdirdiğinde 1938'de çizilen krokiyle
örtüştüğü ortaya çıkmıştır.
Manastır, bu
sınırlar içinde kalan gayrimenkulleri için yetmiş
yıldır bu devlete vergi ödüyor.
Manastır
arazisinin sınırları iki yıl öncesine kadar bir sorun
yaratmamıştır, ta ki 2008 Ağustosunda Manastıra
komşu Çandarlı, Eğlence ve Yayvantepe köylerine kadastrocular
gelinceye kadar.
Önceden
sınırları tespit edilmiş olan ama kadastro
çalışması ilk kez yapılıyor olması birtakım
sorunları yeniden gündeme taşımıştır.
Kadastronun
yaptığı paylaşıma göre Manastır, iki köye toplam
1.100 dönüm toprak verecekti, bu da sahip olduğu arazinin
yarısını yitirmesi anlamındadır.
Manastırın
itirazıyla olay kadastro mahkemesine gelmiş, mahkeme kadastro
müdürlüğünün çizdiği sınırları aynen
onaylamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
M. NURİ
YAMAN (Devamla) Ayrıca, kadastro yeni sınırları
belirledikten sonra, hazine de Manastırdan davacı olmuştur.
Hazine,
Manastır topraklarının bir bölümünün tarıma uygun
olmadığını, bu nedenle devlet tasarrufuna geçmesi
gerektiğini belirterek buralara ihtiyati tedbir konulmasını
sağlamıştır.
Değerli arkadaşlar,
biz, bütün bu gelişmelerin arkasında yatan gerçekleri çok iyi
bilmekteyiz. Toprak tamamen bahanedir. Köylülerin arkasındaki gerçek gücü
herkes bilmelidir.
Manastırın
mahkemelik olduğu köylerden iki tanesi hâlen köy korucuları
tarafından ve bu araziler de bunlar tarafından
kullanılmaktadır. Korucuların bölgede devletin gücünü
arkasına alarak neler yaptığını, nasıl yasa
dışı işlere karışarak bölge insanını
korku ve baskı altında tuttuğunu hepimiz bilmekteyiz.
Mardin'de sadece
2.000-2.500 civarında Süryani kalmıştır. Asıl amaç,
geriye kalan bir avuç Süryani'yi de bu topraklardan kaçırmak ve bütün
mallarına ve mülklerine el koymak olduğunu belirtir, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.
Gündem
dışı üçüncü söz Türk dünyasıyla ilişkilerin
geliştirilmesi için yapılması gerekenler hakkında söz
isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğruya aittir.
Buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Türk
dünyasının sorunlarına ve Türk dünyasıyla ilişkilerin
geliştirilmesi için yapılması gerekenlere ilişkin gündem
dışı konuşması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk
dünyası sorunları ve ilişkilerin geliştirilmesiyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türk
dünyası denince, Türk soyundan gelen, Türkçe konuşan, ortak dile,
ortak kültüre, ortak değere sahip insan topluluğu
anlaşılmaktadır.
Türk
dünyası kavramı oldukça geniş bir coğrafyayı
ilgilendirmektedir. Kuzey Buz Denizinden Afrika içlerine, Çinin içlerinden
Balkanların daha ötesine kadar uzanan muazzam bir coğrafya, bu
terimin ilgi alanına girmektedir.
Bu geniş
coğrafyada yaşayan Türk soyluların tamamı
bağımsız kendi devletlerinde yaşamamaktadır. Başta
Türkiye olmak üzere, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan,
Kırgızistan, Kazakistan ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetindeki Türkler bağımsız devletlerinde
yaşamaktadır. Buna karşılık, İran, Irak,
Afganistan, Yunanistan, Makedonya, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan,
Romanya ve benzeri ülkelerde yaşayan Türklerin ise ayrı bir idari
bölgeleri yoktur. Daha küçük Türk topluluklarının ise ne belli bir
bölgeleri vardır ne de azınlık statüsüne sahiptirler.
Sayın
milletvekilleri, Türk dünyasındaki devletler arasında da çok önemli
sorunlar vardır. Bu sorunlar Türkiye Cumhuriyeti devletini ilgilendirmeli
ve çözümlerinde de yardımcı olunmalıdır. Bakınız
bunlardan bazıları olarak: Ahıska Türklerinin ana vatanı,
malum olduğu üzere, günümüz Gürcistanının Ahıska
bölgesidir; Stalin tarafından İkinci Dünya Savaşından
sonra Türkistana gönderilmişlerdir; nüfuslarının
yarısı bu sürgün sırasında
kırılmıştır. Bugün, Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan ve Rusya Federasyonunun değişik bölgelerinde
dağınık olarak yaşayan Ahıskalılar, ana
vatanlarına dönme mücadelesi veriyorlar.
Bununla ilgili
dernekler kurdular. Ne yazık ki, Gürcistan yönetimi Türk olarak
dönüşlerine izin vermemektedir. Ancak, Müslümanlaşmış
Gürcü kimliğini kabul ederlerse bölgeye dönebilecekleri konusunda bir teklifte
bulunmuştur. Dönmüş olsalar da başka bir problemle
karşılaşacaklardır. O da şudur: Ahıska bölgesine
Sovyetler döneminde Ermeniler yerleştirilmişlerdir. Ermeniler,
Gürcistanın hemen her bölgesinde vardırlar ve çoğu da Gürcü
kimliği taşımaktadırlar.
Sayın
milletvekilleri, Ahıska Türklerinin eski topraklarına geri
dönmelerinde Türkiye Cumhuriyeti devletine de çok önemli görevler
düşmektedir.
Türk
dünyasında etnik sorunlara dikkat edilmelidir. Geçmişten bugüne kadar
devam eden kardeş kavgaları hâlen devam etmektedir. Bu
kavgaların arkasında bu bölgelerde emeli olan güçlerin olduğu
bir gerçektir.
Sovyetlerin
dağılma sürecinde çoğunlukla Fergana Vadisinde yaşayan
Ahıska Türkleri ile Özbekler arasında çatışmalar
yaşanmıştı. Bu çatışmaların neticesinde
Ahıska Türkleri bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlar ve
çoğunlukla Rusya Federasyonuna yerleşmişlerdi. Ne yazık
ki, yeni yerleştikleri bölgelerde de Rusların baskılarıyla
karşı karşıya kaldılar.
Kırgız
Türkleri, Özbekistanın Fergana Vadisinin Kırgızistana
sınır olan bölgelerinde yaşamaktadırlar. Sovyetler
Birliğinin dağılma sürecinde bu bölgede Özbekler ile
Kırgızlar arasında etnik çatışmalar
yaşanmıştır. Çatışmalar Kırgızistana
da yayılmış ve oldukça zor önlenmişti. Hem
Kırgızistanda hem de Özbekistanda yakın zamanda yaşanan
olaylar, ölümlere varan sonuçlar meydana getirmiştir. Olaylar ne kadar
siyasi gibi görünse de arkasında etnik kızışma
yatmaktadır. Bu bölgeye oldukça dikkat etmek ve Türkiye Cumhuriyeti
devleti olarak yardım etmek mecburiyetindeyiz.
Sayın
milletvekilleri, bunların yanında Karabağ sorunu çok önemlidir,
çözümsüz bir şekilde beklemektedir. Azerbaycanla birlikte bu konu da
bizim konumuz olmalıdır. İşgal bitmeli ve Azeriler kendi öz
topraklarına dönmelidir. Ayrıca, Doğu Türkistan Türkünün
yaşadıklarını, Kerkük, Musul ve Irak Türklerinin
yaşamış olduklarını da unutmamak gerekir.
Sayın
milletvekilleri, günümüzde Türk dünyası misyonerlerin cirit
attığı bir bölge hâline gelmiştir. Sovyetlerin
dağılmasıyla birlikte dünyanın hemen her Hristiyan
ülkesinden misyonerler bölgeye akın etmiş ve 19uncu yüzyıldaki
Rus papazları gibi bölge
insanını Hristiyanlaştırma gayreti içine girmişlerdir.
Bu misyonerler, özellikle Sibirya, İdil-Ural bölgesi, Kazakistan ve
Kırgızistanda faaliyet içindedirler. Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti
devletine ve Diyanet İşleri Başkanlığına çok
önemli görevler düşmektedir.
Türklerin
yaşadığı ülkelerle ekonomik, siyasi ve kültürel iş
birliğini kalıcı hâle getirecek çalışmalar yapmak,
ilgili ülkelerle Türkiyeyi ve Türk kültürünü öğretecek kurumlar
kurmamız gerekmektedir.
İsmail
Gaspıralının söylediği gibi, dilde, işte, fikirde
birlik en önemli konumuz olmalıdır. Bunun başı da dildir.
Türk dünyasının bugünkü bölünmüşlüğünün,
ayrılığının temelinde ortak alfabe eksikliği
yatmaktadır. Alfabe sorununu çözmeden Türk dünyasının ruh
birlikteliğini sağlamak mümkün görünmemektedir. Türk
dünyasının bütün sorunlarının, hatta ekonomik
sorunlarının bile temelinde alfabe ayrılığı
yatmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Orta Asya ülkelerinde turizm potansiyeli çok yüksektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) Teşekkür ederim.
İlgili
ülkelerle turizm potansiyelini değerlendirmeli ve oraları turizme
açarak onlara destek olmalıyız.
Ayrıca,
1990lı yıllarda oluşturulan Büyük Öğrenci Projesinin çok
büyük sorunları vardır. Büyük Öğrenci Projesi Türk
dünyasının geleceğidir, Büyük Öğrenci Projesine destek
olmak mecburiyetindeyiz. Gençlik programları yaparak Türk dünyası
gençleri kaynaştırılmalıdır.
Avrupa
Birliği başta olmak üzere 3 milyonun üzerinde Türkiye Türkü yurt
dışındadır. İlgili ülke yöneticileriyle birlikte bu
insanlarımızın eğitim, kültür, siyasal ve sosyal
hakları konusunda çalışmalar yapılmalıdır. Türk
İşbirliği ve Kalkınma Ajansı, TİKA kuruluşu
kuruluş amaçlarına yönelmeli ve Türk dünyasına gözlerini
çevirmelidir. Türk dünyası ortak pazarı mutlaka kurulmalı,
İpek Yolu canlandırılmalıdır. Sonuçta da hepimizin
istediği ve beklenen müstakil Türk dünyası bakanlığı
kurulmalıdır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; unutmamalıyız ki bizlerin
Türkiye olarak onların yanında bulunmamız ve onlara destek
olmamız, gelecekte dünya üzerinde söz sahibi ülke olmamızın da
yolunu açacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.
Gündeme
geçiyoruz.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19
milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
karıştığı saldırı olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/829)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de
giderek artış gösteren ve kamuoyuna yansıyan üniversite
öğrencilerinin karşı karşıya kaldığı
baskı ve saldırıların kimler tarafından ve hangi
amaçla gerçekleştirildiğinin açığa
çıkarılması, olayda sorumluluğu bulunan kişi ve
kurumların tespit edilmesi ve öğrencilerin hiçbir can güvenliği
kaygısı taşımadan eğitimlerini tamamlayabilmeleri için
gereken önlemlerin belirlenebilmesi amacıyla Anayasanın 98'inci,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Ayla Akat Ata (Batman)
2) Selahattin
Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Bengi
Yıldız (Batman)
5) Akın
Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19)
Sırrı Sakık (Muş)
20)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Toplumsal
değişim ve gelişim kurumları olan üniversiteler, bireylerin
kendilerini özgürce ifade ettiği alanlar olarak kabul edilmektedir. Ancak
1980 darbesiyle birlikte üniversitelerde muhalif kimliğe sahip olan
öğrenciler yoğun saldırı ve baskılara maruz
kalmıştır. Özellikle son günlerde üniversitelerde okuyan muhalif
kimliğe sahip öğrencilere yönelik saldırılar giderek
artmış ve kaygı verici düzeye ulaşmıştır.
Son olarak, Muğla'da 11 Mayıs tarihinde gözaltına alınan
arkadaşlarının serbest bırakılması için
Muğla Hamdi Bey Polis Karakolu önünde toplanan Kürt öğrencilere yönelik
saldırı gerçekleşmiş, akabinde güvenlik güçlerinin gaz
bombası ve ateşli silah kullanarak müdahalesiyle gelişen
olaylarda Şerzan Kurt isimli 21 yaşındaki üniversite
öğrencisi aldığı kurşun yarası sonucu
ağır yaralanmış, kısa bir süre sonra ise
yaşamını yitirmiştir. 11 Mayıs tarihinde başlayan
olaylar, 12 Mayıs akşam saatlerinde daha da artmış ve
gelişen olaylar sonucu yaklaşık 10 kişi
yaralanmış, 100den fazla kişi gözaltına
alınmış, Kürt kökenli öğrencilerin evlerine yönelik
baskınlar gerçekleşmiştir. Yetkililer tarafından, "her
şey kontrol altında" şeklinde açıklama
yapılmış olmasına karşın, çevre ilçelerden
Muğla kent merkezine geldiği belirtilen kalabalık gruplar nedeniyle
Kürt öğrencilerin yeni saldırılara maruz kalabilecekleri ve can
güvenliklerinin bulunmadığı İnsan Hakları Derneği
tarafından ifade edilmiştir.
Kısa bir
süre öncesinde ise Manisa Demirci'de okuyan Kürt kökenli öğrencilerin
evleri basılarak tahrip edilmiş, öğrencilere yönelik ise fiziki
saldırılar gerçekleşmiştir. Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi bahar şenliklerinde stand açan öğrencilere yönelik
baskı uygulanmış, şenlik sonrasında
gerçekleştirilen saldırı sonucu 2 öğrenci
yaralanmıştır. Yaşanan saldırının
ardından yurt önünde toplanan gençlere güvenlik güçlerinin müdahalesi
sonucu çok sayıda öğrenci gözaltına
alınmıştır. Ege Üniversitesi bahar şenlikleri
kapsamında stand açan öğrencilere yönelik gerçekleştirilen
saldırıda yaralananlar olmuş, saldırıyı
düzenleyen kişilerin ise güvenlik güçleri tarafından korunduğu
iddia edilmektedir. Harran Üniversitesi Osman Bey Kampüsü'nde Kürt
öğrencilerin ülkücü olduğu belirtilen bir grup tarafından
silahla taciz edildikleri kamuoyuna yansımıştır.
Saldırıyı düzenleyenler hakkında suç duyurusunda bulunmak
isteyen öğrencilere jandarma tarafından müdahale edildiği
belirtilmektedir. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde
okuyan öğrencilerin başka bir üniversiteden geldikleri belirtilen
ülkücü bir grubun saldırısına uğraması ile
başlayan olaylar sonucu çok sayıda öğrenci gözaltına
alınmıştır. Yine Dicle Üniversitesi yönetimi
tarafından öğrenciler üzerindeki baskıların giderek
arttığı, bu baskıların son örneği olarak da
üniversite öğrencilerinin gerçekleştirmek istediği bahar şenliklerine
güvenlik güçlerince aşırı güç kullanılarak müdahale edilmesidir.
Gerçekleştirilen müdahale sonucunda çok sayıda öğrencinin
gözaltına alındığı kamuoyuna
yansımıştır.
Son dönemlerde
üniversitelerde artarak devam eden ve çoğu üniversite öğrencisi
olmayan kişiler tarafından gerçekleştirilen saldırı ve
provokasyonlara güvenlik güçlerince gereken müdahalenin yapılmaması,
saldırıya maruz kalan kişilerin gözaltına
alınması, saldırıların Türkiye genelinde eş
zamanlı olarak yoğunlaşması, Kürt öğrencilere yönelik
bu saldırılar üzerinden toplumsal gerginliğin yaratılmaya çalışıldığının
göstergesidir. Yaşanan olaylar farklı görüşteki küçük gruplar
arasında çıkan çatışmaların büyümesi sonucu
değil, belli bir merkezden bilinçli olarak ülkenin tümünde
kutuplaşmayı arttırmaya yönelik provokatif girişimler
olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Nitekim
üniversite öğrencilerinin maruz kaldığı hak ihlalleri
konusunda, insan hakları alanında faaliyet yürüten kuruluşlar
tarafından bir takım raporlar hazırlanarak kamuoyuna
sunulmuştur. Karabük Üniversitesi, Afyon Kocatepe Üniversitesi ve
Muğla Üniversitesi'nde yaşanan hak ihlalleri hakkında
hazırlanan raporlarla konuya dikkat çekilmeye
çalışılmıştır.
2.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 19
milletvekilinin, PTT Genel Müdürlüğünde çalışan taşeron
işçilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/830)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
PTT Genel
Müdürlüğü'nde çalışan "Taşeron
İşçilerin" yaşadıkları sorunların
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün
104 ve 105' inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederim.
1) Bengi Yıldız (Batman)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan
(Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman
(Muş)
12) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik
(Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan
(Iğdır)
17) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19)
Sırrı Sakık (Muş)
20)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe
Kamu
kuruluşlarında kamu hizmetlerinin taşeron firmalar
aracılığıyla ucuz ve güvencesiz işgücü ile yürütülmesi
son zamanlarda giderek artan bir uygulama olarak karşımıza
çıkmaktadır. PTT Genel Müdürlüğü de başlangıçta sadece
posta ayrımı için taşeron işçi alırken, bugün adi
posta, taahhütlü-iadeli, APS, koli dağıtım hizmetleri için de
taşeron işçi çalıştırmaktadır. Taşeron
işçiler asgari ücrete, iş güvencesiz, örgütlenememe ve herhangi bir
sendikaya üye olma haklarından yoksun olarak
çalıştırılmaktadırlar. Sözleşmeleri sürekli
yenilendiği için yıllık izinlerini kullanmayı, ihbar ve
kıdem tazminatını kazanmayı da hak edemiyorlar. Kadrolu
personeller gibi aynı işi yapan, aynı kıyafeti giyen,
aynı masalarda, aynı cihetlerde çalışan ve diğerleri
gibi "postacı" olarak adlandırılan firma çalışanları
ne yazık ki aynı ücreti almamakta aynı hak ve yetkilere sahip
olamamaktadırlar.
Görev
sırasında kadrolu personeller belediyelerin toplu ulaşım
araçlarından ücretsiz yararlanırken firma
çalışanlarına ücretsiz paso hakkı verilmediğinden
aldıkları asgari ücretin önemli bir kısmını
ulaşıma harcamak zorunda kalmaktadırlar. PTT Genel
Müdürlüğü ise kendi işini yapan işçilere tanıması
gereken en asgari hakları dahi görmezden gelmektedir. PTT Genel
Müdürlüğünde çalışan taşeron işçilerin
yaşadıkları sorunlar yalnızca ücret, iş güvencesiz
çalışma, sosyal haklarının olmaması ile
sınırlı değil. Bu sorunlara ek olarak; yazlık ve
kışlık olmak üzere verilen elbiselerin yedeklerinin verilmemesi,
kargo servisinde görevlendirilen firma çalışanları günde
ortalama 16 saat çalıştırılmaları ve mesai ücreti
ödenmemesi, bayram ve tatil günlerinde de
çalıştırıldığı halde mesai, yol, yemek
ücreti ödenmemesi, kadrolu personele verilen banka promosyonlarının
taşeron firma çalışanlarına verilmemesi sayılabilir.
Taşeron işçilerin yaşadıkları en önemli sorun ise
firma çalışanları sorunlarını dile getirdiklerinde
işlerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya
kalmaktadırlar. Taşeron işçiler bu kadar sorun yaşarken
taşeron firmalar ise PTT Genel Müdürlüğü'nün bütün
ayrıcalıklarından kolaylıkla yararlanabildiği dile
getiriliyor.
PTT'de
çalışan taşeron işçilerinin sorunlarının tespiti
ve acilen çözülmesi, yıllık izinlerinin
kullandırılması, çalışma saatlerinin sekiz saat olarak
düzenlenmesi, fazla çalışma ücretlerinin ödenmesi, banka
promosyonlarından yararlanabilmesi, yapılan sözleşmelerin
şeffaf olması, iş güvencesinin sağlanması,
sendikalaşmalarının önündeki engellerin
kaldırılması, eşit işe eşit ücret ilkesine göre
çalışmalarının sağlanabilmesi için bir
araştırma komisyonunun kurulması büyük önem arz etmektedir.
3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin,
Zonguldak havzası taş kömürü ocaklarındaki
taşeronlaşma ile iş ve işçi güvenliği
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/831)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Zonguldak
havzasındaki taş kömürü ocaklarındaki
taşeronlaştırmanın boyutlarının ortaya
çıkarılması, iş güvenliğini ve iş güvencesine
olumsuz etkilerinin saptanması, bir daha iş kazalarının
yaşanmaması ve ölümlü kazalarla karşılaşmamak için gerekli
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün
104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasını saygıyla dilerim. 21.05.2010
1) Akın
Birdal (Diyarbakır)
2) Selahattin
Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi
Yıldız (Batman)
6) Emine
Ayna (Mardin)
7) Fatma
Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit
Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri
Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman
Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin
Buldan (Iğdır)
17) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19)
Sırrı Sakık (Muş)
20)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Sanayinin en
önemli girdilerinden olan taş kömürü ülkemizde sadece Zonguldak
havzasında elde edilmektedir. Havzada yaklaşık 150 yıldan
beri taş kömürü ocağı işletilmektedir. Havzadaki
işletmeden sorumlu olan Türkiye Taş Kömürü Kurumu 1991
yılındaki "büyük madenci grevinden" sonra sendikanın
etkisini azaltmaya yönelik politikalar geliştirmiştir. Bu politikalar
arasında işçi sayısını azaltma, ocakları kapatma,
ocakları taşeron firma eliyle işletme sayılabilir.
Dünyanın en zor işçiliği kabul edilen maden
işçiliğinde birikim, deneyim ve iş arkadaşına güvenme
önde gelmektedir. Taşeron firmalar ise iş güvenliğini tehlikeye
düşürecek ölçüde deneyimsiz, sendikasız, güvencesiz işçi
çalıştırmayı yeğlemektedir. Bunun yanı sıra
teknik açıdan gerekli sayıda mühendis çalıştırmaktan
da kaçınmaktadırlar.
2004
yılında Maden Kanunu değiştirilmiştir. Bu
değişiklikle beraber taşeronlaştırma ve bunun
sonucunda da iş kazaları ve kazalara bağlı ölümler
artmıştır.
Maden
Mühendisleri Odasının verilerine göre taşeronlaşmanın
arttığı 2004 yılında 2 İlde meydana gelen maden
kazalarında yaşamını yitirenlerin sayısı 22'dir.
2005'de 1 İlde olan kazada yaşamını yitirenlerin
sayısı 18 olmuştur. 2006 ve 2007'de 3 İlde olan kazalarda
yaşamını yitirenlerin sayısı 21 ve 7'dir. 2008'de 22
ilde 43 işçi yaşamını yitirmiştir. 2009'da ise 24
İldeki 62 kazada 92 işçi yaşamını yitirdi. 2010'nun
ilk 4 ayında 15 İlde 25 ölümlü kaza oldu. Bu kazalarda 37 kişi
yaşamını yitirmiştir. Bu rakamlara Karadon'daki kaza dahil
değildir.
Havzada örgütlü
Genel Maden İşçileri Sendikasının verileri de bu
istatistikleri doğrular niteliktedir. Buna göre, özel işletmelerde
2009 yılı içinde 100 bin tona isabet eden ölüm oranı 2.46 kat
artmıştır. Zonguldak taş kömürü havzasında 2000-2009
yılları arasında meydana gelen 25 bin 655 iş
kazasının, 63'ü ölümle sonuçlanmıştır.
Bu
istatistiklerle Türkiye, Avrupa'da birinci, Dünyada üçüncü sıradadır.
Bilim
insanları yaptıkları açıklamalarla kömür madenciliğine
yatırım yapılmadan 540 metre altında asgari ücretle işçi
çalıştırılamayacağını ve en önemli
eksikliklerin başında havalandırmaya önem verilmemesi
olduğunu belirtmektedirler.
Bütün bunlar
Sayın Başbakan'ın söylediği gibi kader değildir.
Yürütülen neo liberal ekonomi politikalarının bir sonucudur.
Dünya standartlarına
göre maden ocaklarında:
-i ki
havalandırma grubu olmalı,
- yeraltı
çalışmalarında en az iki ayrı yoldan yerüstü
bağlantısı olmalı,
-kurtarma
teşkilatı olmalı,
- ocak içindeki
makineler alev sızdırmaz özellikte olmalı,
- gazlar kontrol
altına alınmalı.
- Bütün
bunların yanı sıra etkin bir denetim olmalıdır.
Yurttaşlarımızın
yaşamı, iş güvenliği ve iş güvencesi maddi
değerlerle karşılaştırılamayacak kadar önemlidir.
Son yaşanan kaza da göstermiştir ki, taşeronlaştırma
iş güvenliğini tehlikeye atmakta ve ölümlü kaza sayısı
artmaktadır.
Bu çerçevede,
Zonguldak havzasındaki taş kömürü ocaklarındaki
taşeronlaştırmanın boyutlarının ortaya
çıkarılması, iş güvenliğini ve iş güvencesine
olumsuz etkilerinin saptanması, bir daha böyle iş
kazalarının yaşanmaması ve ölümlü kazalarla
karşılaşmamak için gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
21.05.2010
4.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/832)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Kredi ve Yurtlar
Kurumu bağlı yurtların durumunun tespiti, öğrencilerinin
yaşadıkları barınma ve beslenme sorunlarının
neler olduğunun belirlenmesi, öğrencilerin daha
sağlıklı bir ortamda üniversite eğitim öğretimlerini
tamamlayabilmeleri için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederim.
1) Özdal Üçer (Van)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi
Yıldız (Batman)
6) Akın
Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19)
Sırrı Sakık (Muş)
20)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe
Türkiye'de 94'ü
devlet, 45'i vakıf olmak üzere toplam 139 üniversite bulunuyor. Bu
üniversitelerin 3'te 1inden fazlası üç büyük ilde toplanıyor. Bu
üniversitelerde 2 milyon 924 bin 281 öğrenci eğitim-öğretim
görmektedir.
Yoksulluk,
psikolojik sorunlar, ders yükü, aileye yük olmama, ideolojik baskı,
parasızlık, işsiz kalma kaygısı, sınav stresi
gibi birçok sorunla mücadele ederek mesleğe ve hayata hazırlanan
üniversite öğrencilerinin en büyük problemlerinin başında
barınma ve beslenme sorunları gelmektedir.
Üniversite
gençliğinin büyük çoğunluğu öğrenim için ailesinin
yanından ayrılmak zorunda kalmaktadır. Son yıllarda artan
üniversite sayısı, öğrenci kapasitelerinin yükseltilmesi ve buna
karşılık öğrenci yurt kapasitelerinin yetersiz kalması
üniversite öğrencilerinin barınma sorununu had safhaya
ulaştırmıştır.
Bugün Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bağlı toplam 236 yurt bulunmaktadır. Bu
yurtların toplam kapasitesi 215.717'dir. Bu kapasite toplam öğrenci
sayısının yüzde 10'unu bile karşılamamaktadır.
Ayrıca bu yurtların ısınmadan temizliğe, güvenlikten
personel yetersizliğine kadar birçok sorunu bulunmaktadır.
Yurtların büyük bir bölümünde, odalar ranza sistemli olup tuvalet ve banyolar
katlardaki tüm öğrenciler tarafından ortak
kullanılmaktadır. Yurtların sadece yüzde 0,68'inde odalar
karyola tipi olup, her bir odanın içinde tv-buzdolabı,
çalışma masası ve kitaplık bulunmakta ve tuvalet ile banyo
oda içinde yer almaktadır.
Yurtların
aylık ücretleri 90 TL ile 175 TL arasında değişmektedir. Bu
yurtlarda öğle yemeği hariç öğrenci başına
kahvaltı ve akşam yemeği bedeli ortalama 4 TL'dir. Öğle
yemeği yemeyen bir öğrencinin sadece aylık yurt ücreti ve yemek
bedeli en az 210 TL'dir. Devletin ise bir öğrenciye verdiği
burs/öğrenim kredisi tutarı ise 200 TL'dir. Öğle yemeği,
ulaşım, kırtasiye, giyim, sosyal yaşam
masraflarını da eklediğimizde bir öğrencinin aylık giderinin
öğrenciye verilen burs/kredi miktarının en az üç dört
katını bulacağı aşikârdır.
Kredi ve Yurtlar
Kurumu'nun yurtlarında kalma olanağı bulamayan üniversite
öğrencilerinin yüzde 90'nından fazlası ise uygun barınma ve
sağlık koşullarından yoksun olarak özel yurtlarda,
kiralık apartman dairelerinde, pansiyonlarda ya da cemaatlerin
ağına düşerek cemaat evlerinde kalmakta ve çoğu zaman
öğrenimlerini güç koşullarda sürdürmektedirler.
Konuta
yerleşen öğrencilerin yaşadıkları sorunların
başında konut sahiplerinin öğrenciye kiralık konut vermek
istememesi, konut kiralarının öğrenci için fazla yüksek
olması, yüksek miktarda depozito istenmesi, uygun ev arkadaşı
bulmada güçlük yaşanması, ev eşyasının
bulunmaması, ikinci el kırık dökük eşyalar kullanılmak
zorunda kalınması, konutun yetersiz gün
ışığı alması, rutubetli olması,
konutların küçük olması, yeterince ısınmaması
gelmektedir.
Özel yurtlara ya
da pansiyonlara yerleşmek zorunda olan öğrencilerden çok büyük
miktarlarda ücret talep edilmektedir. Bu da öğrencilerin çok ciddi
ekonomik sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Özel
yurtların ve pansiyonların ücretleri yıllık 3 bin 500 TL
ile 10 bin TL arasında değişmektedir.
Ekonomik sorunlar
nedeni ile konuta, özel yurtlara ya da pansiyonlara yerleşemeyen
öğrenciler ise cemaatlerin ağlarına düşerek cemaat evlerine
gitmek zorunda kalmaktadırlar. Çok ciddi bir ideolojik baskıya maruz
kalmakta ve özgürlükleri neredeyse tamamen kısıtlanmaktadır.
Barınma,
beslenme ve sağlık faktörleri birbiri ile oldukça ilişkilidir.
Genç bireylerin barınma ve beslenme alanındaki sorunları
sağlığı etkilemekte, sağlıksız ortamlarda
yeterli ve dengeli beslenememesi öğrencilerin
sağlığını bozmaktadır. Yapılan
araştırmalar, genel olarak üniversite gençlerinde yetersiz ve
dengesiz beslenmeye bağlı birçok rahatsızlığın
görüldüğünü bunların başında zayıflık veya tam
tersi obezite sorununun geldiğini belirtmektedirler.
Öğrenciler
için her şeyden önce sağlıklı barınma alanları
oluşturulmalı, yurtların kapasitesi arttırılmalı,
var olan yurtlardaki yaşam koşulları bir an önce
iyileştirilmelidir. Öğrencilerin yeterli ve dengeli beslenebilmeleri,
ailelerine yük olmadan eğitim öğretimlerini tamamlayabilmeleri için
burs ve kredi miktarları arttırılmalıdır.
İnsanların yaşadıkları yerler fiziksel ve ruhsal sağlıkları
açısından oldukça önemlidir ve bireyin sağlığına
yaşam kalitesine ve mutluluğuna doğrudan etki etmektedir. Kredi
ve Yurtlar Kurumu bağlı yurtların durumunun tespiti,
öğrencilerinin yaşadıkları barınma ve beslenme
sorunlarının neler olduğunun belirlenmesi, öğrencilerin
daha sağlıklı bir ortamda üniversite eğitim
öğretimlerini tamamlayabilmeleri için alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılması büyük önem arz etmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/694) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
14/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 14.07.2010 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu
Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/694 esas numaralı, Çiftçilerin sulamada
kullandıkları elektrik borçları ile aylık fatura
uygulamasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve
İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis
Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun
14.07.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasan
Çalış, Karaman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlarken yüce heyetinize saygı ve selamlarımı arz
ediyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, çiftçilerimizin sulama amaçlı kullandıkları
elektrik borçları ve yine bu kesime yönelik başlatılan
aylık fatura uygulaması konusundaki araştırma önergemizin
bugün Genel Kurul gündemine alınmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket
Partisi Grubumuzun önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle çiftçimizin
bu konudaki sıkıntılarını dile getireceğiz.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Tarım Bakanımız zaman zaman bu
kürsüye çıkıyor, milletimizi tarımla ilgili politikalar ve
uygulamaları konusunda aydınlatıyor ama ne enteresan bir
durumdur ki Sayın Bakan ne zaman bu kürsüye çıksa ben yanımdaki
arkadaşlarıma Sayın Bakan bizim çiftçiden mi bahsediyor,
Sayın Bakan Türkiye'nin çiftçisinden mi bahsediyor? diye sormak zorunda
kalıyorum.
Değerli
arkadaşlar, maalesef Sayın Bakanın ve sayın iktidarın
uyguladığı tarım politikaları sonucunda çiftçimizin,
tarımın bugün içinde bulunduğu durum içler
acısıdır. Daha birkaç yıl öncesine kadar dünyada
tarımda kendi kendine yeten birkaç ülkeden birisiyken ülkemiz, bugün maalesef
et ürünleri, canlı hayvan ithal edilir duruma gelmiştir.
Yine bugün, ne
acıdır ki Türkiye yüz ülkeden tarım ürünü ithal etmektedir
değerli arkadaşlar. Bu, Ankara Ticaret Odasının bu konuda
yapmış olduğu araştırmanın sonucudur, raporudur.
Arzu eden arkadaşlar, ilgi duyan arkadaşlar ilgili sayfalara girerek
bu konuyu inceleyebilirler. Maalesef, Türkiye gibi bir tarım ülkesi
ABDden pamuk, Fransadan arpa, Rusyadan buğday, Ukraynadan
mısır, Meksikadan nohut, Kanadadan mercimek ithal eder hâle
gelmiştir.
Kıymetli
arkadaşlar, bugün çiftçimizin en güncel sorunu Toprak Mahsulleri Ofisi
önünde yaşadıkları dramdır. Sayın Bakan buğday,
arpa ve diğer hububat ürünleriyle ilgili taban fiyatları
açıkladı. Bu fiyatları açıkladığı zaman ben
çiftçilerimizle görüştüm, ziraat odası temsilcilerimizle
görüştüm: Ne diyorsunuz bu fiyata? Bu fiyat bizim maliyetimizi
kurtarmaz.
Bugün
yaşadıkları durum nedir? İlan edilen fiyatın 80
kuruş, 100 kuruş altında ürününü vermek zorunda kalıyor.
Çiftçimiz ofis kuyruğunda alın terinin, göz nurunun
karşılığını alabilmek için saatlerce beklemek
zorunda kalıyor. Görevli eksperlerimizin çiftçinin ürününü almamak için
âdeta savsaklamakla görevlendirilmiş gibi bir durumu var. Eğer bunun
aksini iddia eden varsa ofislerin önündeki kuyruklara ve
vatandaşımıza birazcık kulak versin.
Kıymetli
arkadaşlar, çiftçi gerçekten zor durumdadır. Çiftçinin bugün
düştüğü durum nedir? Yerin altında su durmaktadır, tesis
kurulmuştur, ürün tarladadır; bu ürüne suyu vermek için şalteri
çevirmesi gerekiyor, çevirememektedir. Niçin? Elektrik borcunu ödeyemediği
için. Bugün Türkiye genelinde yirmi yedi bölgedeki 2.500den fazla sulama
kooperatifi başkanının çok önemli bir kısmı
sıkıntı yaşamaktadır, bir kısmı hapis
yatmakla karşı karşıya kalmış durumdadır.
Kıymetli
arkadaşlar, çiftçimizin bu durum karşısında tercihi ne
olmaktadır? Çiftçi giderek sulu tarımdan vazgeçmektedir, kuru
tarıma geçmek zorunda kalıyor. Kuru tarıma geçmek demek verimin
düşmesi demektir, millî servetin heba olması demektir değerli
arkadaşlarım. Bugün gerçekten iki yıl öncesine göre 3 çiftçiden
2si sulu tarımdan vazgeçmek zorunda kalmıştır. Niçin?
Elektrik borçlarının altından kalkamadığı için.
Konya, Karaman Ovasında 1 ton hububat ürününün üzerine arkadaşlar,
160 lira sadece sulamadan dolayı elektrik maliyeti yüklenmektedir.
Çiftçinin bunları taşıma şansı, bunları
kaldırma şansı yoktur. Çiftçimizin bu
sıkıntısını gidermemiz gerekiyor. Türkiye gibi,
tarımda önemli bir istihdam sağlayan ülkemizin
tarımını içine düştüğü bu
sıkıntılı durumdan kurtarmak için halletmemiz gereken pek
çok problem vardır ama bu problemlerin en önemlilerinden birisi elektrik
borçlarıyla ilgili durumdur. Bugün, MEDAŞın, TEDAŞın
kurumları birer birer özelleştiriliyor, özelleştirilirken
şirketlere âdeta dikensiz gül bahçesi teslim ediliyor. Çiftçinin devlete
olan borçları, gözünün önünde bir korku malzemesi olarak duruyor. Bu
birikmiş borçların mutlaka halledilmesi gerekiyor. Bu birikmiş
borçları halledemezsek, yarın, çiftçinin kapısına bu
borçlardan dolayı da sayın Hükûmetimizin temsilcileri icra
göndermenin yolunu açarlarsa, bu çiftçilerimizin pek çoğu yine
perişan olacaktır.
Kıymetli
arkadaşlar, yine, bu peşin elektrik faturası tahsilatıyla
ilgili uygulama, aylık tahsilattır. Aylık tahsilatı bizim
çiftçimiz kaldıramıyor çünkü çiftçimizin geliri aylık değil
kıymetli arkadaşlar, senenin belirli aylarında mahsulünü
satıyor, senenin belirli aylarında mahsulünün
karşılığını alıyor. Yörelere göre, bu mahsul
gelirine uygun bir ödeme takvimi oluşturup, buna göre tahsilat takvimi
oluşturmak gerekiyor.
Arkadaşlar,
bugün, çiftçimiz, bankalar, TEDAŞ, tarım kredi ve tefecinin
kıskacında gerçekten zor durumdadır. Bugün, ülkemizde yüzde 23,7
istihdam sağlayan tarıma, yüzde 21 istihdam sağlayan sanayiye
verilen destekler, kurtarma paketleri uygulanmalıdır. Tarıma bu
paketler uygulanmazsa, yarın, ülkemizin çok önemli girdilerinden biri
tarım ürünleri ithali olacaktır.
Kıymetli
arkadaşlar, yine, çiftçimizin önemli sıkıntıları
nedir? Özellikle yaş sebze ve meyvede öngörülemeyen zararlar oluyor
yılına göre, senesine göre. Bunlarla ilgili çiftçimizi koruyucu
tedbir almamız gerekiyor. Yine sel zararı, dolu zararı, don
zararından dolayı özellikle Çiftçi Kayıt Sisteminden
kaynaklanan sıkıntılar da bu zarara eklenince zarara
uğrayan çiftçilerimizin ancak 4ünden 1i devletten yardım
alabilmektedir. Çiftçimizin beklentisi şudur: Gerçekçi tespit
yapılarak çiftçinin zararının gerçek bir şekilde tazmin
edilmesi, yardımcı olunmasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çalış, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, tarımla uğraşan
köylümüz, çiftçimiz sayın Hükûmetinizden, sayın
İktidarınızdan gündemine sahip olmanızı bekliyor.
Kıymetli arkadaşlar, sizler oluşturacağınız suni
gündemlerle köylünün problemlerini, çiftçinin problemlerini
konuşturmayabilirsiniz ama problemler yerinde duruyor. Bu problemleri
çözmediğiniz sürece, döneceksiniz, dolaşacaksınız, bu
vatandaşın, bu çiftçinin, bu köylünün, bu tarım
erbabının kapısına gideceksiniz. O gün, kendisinin sesini
duymayanlara çiftçinin sillesi çok ağır olacaktır. Yol
yakınken tedbir almanızı tavsiye ediyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi problemlerin çözüm noktasıdır. Sizin,
vatandaşın lehine getireceğiniz her çözümde Milliyetçi Hareket Partisi
yanınızda olacaktır diyorum, saygılarımı,
sevgilerimi sunuyorum.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen Mehmet Erdoğan, Adıyaman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin araştırma önergesiyle
ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin sekiz yılda katettiği mesafe, cumhuriyet
tarihinin hiçbir dönemiyle kıyaslanamayacak başarılarla doludur.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Satışlardan bahset, satışlardan!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Dış politikada, iç politikada, ekonomide,
sosyal yaşamda, Türkiye artık birinci lige taşınmıştır.
Dünyada 16ncı büyük ekonomi, Avrupada 6ncı büyük ekonomi hâline
gelmiştir. 2002 yılında 36 milyar TL olan tarımsal
gayrisafi millî hasıla, 2009da 80 milyar TLye yaklaşmıştır.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Borcun ne kadar, borcun?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) 2002 yılında 4 milyar dolar olan tarım
ürünleri ihracatı, 2009 yılında 11,2 milyar dolara
ulaşmıştır.
ALİM
IŞIK (Kütahya) İthalattan da bahset, ithalattan da!
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Mercimek geldi, mercimek!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) 2002de tarım sektörüne verilen destek 1,8 milyar
TL iken
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yarım söyleme, ithalattan da bahset!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla)
bugün bu rakam, tam 3 kat artışla, 3
katı da geçmiş, 5,6 milyar TL olmuştur.
RECEP TANER
(Aydın) Gayrisafi millî hasılaya oranı ne biliyor musun?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) 2003 yılında ilk defa AK PARTİ
döneminde başlayan mazot desteği var.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yanlış bilgilendiriyor Sayın Başkan.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) AK PARTİnin hizmetleri, AK PARTİ
klasiği oldu, tabii anlayamazsınız bunları, muhalefet
bunları anlayamaz. Ben, çiftçimize, milletimize hitap ediyorum.
RECEP TANER
(Aydın) Çiftçi gereğini yapacak, hayırlı olacak bu
iş!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, 2003 yılında
ilk defa AK PARTİ döneminde başlayan bir mazot desteği var. Ne
kadar olmuş toplam mazot desteği ödemesi?
RECEP TANER
(Aydın) Doğrudan gelir destekleri ne olmuş?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) 2010 yılı dâhil yaklaşık 3 milyar
TLdir. 2005 yılında başlattığımız gübre
desteklemeleri var, 2,2 milyar TL olmuş, 2010 yılı da dâhil.
MUHARREM VARLI
(Adana) Ya, gübreyi ne kadar artırdınız, mazotu ne kadar
artırdınız? Verdiğin destek sanki ne kadar? Ne
konuşuyorsun ya!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) AK PARTİ İktidarı döneminde, çiftçilerimize toplam
36 milyar TL destekleme ödemesini tamamlamışız. 2010
yılında 5,6 milyar TL olan toplam tarımsal desteklemenin
yaklaşık 5 milyar TLsini haziran ayı sonu itibarıyla
ödemişiz.
Değerli milletvekilleri,
tarımsal sektörün gıda güvenliği ve ülkenin sosyoekonomik
kalkınmasında büyük bir rol oynadığının
farkındayız. Tarımsal gelişmede su ve sulama oldukça
önemlidir. Su arzının giderek artan dünya nüfusunun taleplerini
karşılayamaz hâle gelmesiyle suyun stratejik öneminin
arttığının farkındayız. Onun için geleneksel
sulama sistemlerine son verdik, modern sulama sistemlerini
yaygınlaştırıyoruz. Damla ve yağmurlama sulama
sistemlerini destekliyoruz. Yüzde 50 hibeli, sıfır faizli, beş
yıl vadeli kredi desteğiyle üreticimizin modern sulama teknikleriyle
buluşmasını sağlıyoruz. Yaklaşık 2,2 milyon
dekar alanda bu desteklemeyi tamamlamış durumdayız.
Değerli
milletvekilleri, tarımsal sulama abonelerinin birikmiş
borçlarının yeniden yapılandırılması hususunda
İktidarımız döneminde de önemli çalışmalar
yapılmıştır. 2003 yılında, borçlarını
ödeyenlere yüzde 50 indirim ve taksitlendirme imkânı getirildi. 2005
yılında, 2004 yılı sonuna kadar ödenmeyen enerji tüketim
bedelleriyle ilgili iyileştirmeler yapıldı. Tarımsal
sulamada borcu olmayanlara 1,70 kuruşluk destekleme yapıldı
2005te. Mayıs 2009 tarihi itibarıyla tarımsal sulamada
kullanılan elektrik tüketiminden kaynaklanan her türlü alacakların,
yargıya intikal edip etmediğine bakmadan, daha önce herhangi bir
ödeme planına bağlanıp bağlanmadığına
bakmadan, 10 Temmuz-10 Eylül 2009 tarihleri arasında borçların
yeniden yapılandırılması imkânını getirdik. 2001
ve 2002de çiftçilerimizin anapara borcunda yüzde 128 ve yüzde 109
oranında bir artış vardı. 2003teki yapılandırmadan
sonra anapara borçlarında yüzde 52lere varan bir düşüşü
izliyoruz. Bu, izleyen yıllarda yüzde 37, yüzde 26ları
bulmuştur. Yani yapılandırma çiftçimiz tarafından olumlu
karşılanıyor.
Değerli
milletvekilleri, artık Türkiyede, gerçekleri gören, halkını iyi
anlayan, üretene değer veren bir iktidar işbaşındadır.
Türk çiftçisini ekonomimiz içinde vazgeçilmez bir aktör olarak görüyoruz. Türk
çiftçisi ekonominin hayırlı evladıdır. Bu insanlara bizim
gönül borcumuz vardır. Bunu ödeme azmi ve kararlılığı
içindeyiz.
Tarım
politikalarını belirlerken ve uygularken popülist
yaklaşımlarda bulunma, tribünlere oynama, âdeta siyasi menfaatlerini
memleket menfaatlerinin önüne koyarak hareket etme lüksümüz yoktur. Bugün
zamanımızı, kaynaklarımızı, enerjimizi suistimal
ederek geleceğimizi kaybetmeyi göze alamayız. Her kuruşun
hesabını iyi yapmak, bu hesabı yaparken de aziz milletimizin
tamamını, resmin tamamını görmek ve asla bunu ihmal etmemek
durumundayız.
Biz bunları
yaparken, çok gördük, O ne veriyorsa 2 katını veriyorum. diyenleri
çok gördük, Çamurun üstüne oturmam. diyenleri çok gördük, Verdimse ben
verdim. diyenleri çok gördük. İşte, biz bunların bozduğu
dengeleri düzeltmek için, bu dengeleri sağlam bir zemine oturtmak için
buradayız.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Soyadı Erdoğan olanların işi bitiyor
galiba bu memlekette, senin de işin bitiyor!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, Türkiye
fırsatların, umutların ülkesi olmaya devam edecek.
Doğrudur, siz kazanamadınız diye Türkiye kaybetmeyecek. Siz
iktidar olamıyorsunuz ve olamayacaksınız diye Türkiye sizin
korku siyasetinize esir düşmeyecek.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Soyadın Erdoğan değil mi? Erdoğan
olanların işi bitti!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Türkiye'nin yıllarını heba ettiniz. Her
şey eskisi gibi devam etsin, Türkiye yerinde saysın, Türkiye
değişmesin diye düşünebilirsiniz. Türkiye değişti
kardeşim, Türkiye değişti.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Seni görünce zaten değişmediğinin
farkına varıyoruz, elli yıl önceki politikacı gibi
konuşuyorsun.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Artık bunun farkına varın. Bunu
anlamazsınız çünkü siz iktidarınız döneminde milleti,
memleketi krizden krize koşturan, memur maaşlarını ödemek
için on altı günlük borçlanamayan bir süreci bu millete
yaşattınız.
Aziz milletimizi
saygılarımla selamlıyor, MHP önergesinin aleyhinde olduğumu
arz ediyorum.
Saygılarımla.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Anca gidersin, hadi bakalım!
MUHARREM VARLI
(Adana) Tarımı ne kadar bildiğiniz çiftçinin durumundan belli
yani.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
Önerinin lehinde
söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER
(Mersin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin sulama amaçlı elektrik borçları ile uygulanan
aylık fatura uygulaması konusunda araştırma yapılarak
sorunların çözümüne yönelik alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verdiği Meclis araştırması
açılmasına dair grup önerisi lehine söz almış
bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Erdoğan konuşurken âdeta
Türkiyede değil, başka bir ülkede tarımın
değerlendirmesini yapıyor gibi bir izlenim edindim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Seçer, o bir nutuktu.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Tabii iktidarın
bakış açısı ile bizlerin bakış açısı
farklı, uygulamada çiftçilerin bugün karşı karşıya
bulunduğu sorunlar ve çektiği çileler de farklı.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede tarım her dönem önemli olmuştur.
Türkiyede her dönem tarımın sorunları olmuştur.
Tarımı -her zaman söylüyoruz- iktisadi bir sektör olarak
algılamayalım. Tarımın bir sosyal boyutu vardır. Bu
ülkede yaşayan her 3 yurttaşımızdan 1 tanesi direkt ya da
dolaylı olarak bu sektörden geçiniyor. Dolayısıyla tarıma
sağladığımız hükûmetler olarak katkıları,
destekleri burada ağzımızı doldura doldura söylemenin bir
anlamı yok, bir hikmeti yok. Bunu yapmak zorundasınız, zaten bu
sizin göreviniz.
Şimdi,
Sayın Erdoğan, Sayın Bakan gibi ya da diğer iktidar mensubu
milletvekilleri gibi bu kürsüye çıktıkları zaman 2000 ile 2010
arası mukayeseleri tarım sektörüyle ilgili yaparken sanki 2002 öncesi
Türkiye yok, 2002 öncesi Türkiyede tarım yok, 2002 öncesinde Türkiyede
çiftçiler açlıktan ölmüş, sefil olmuşlar, hükûmetler hiç destek
vermemiş, o dönemlerde hiç destek primleri olmamış ya da gübre
destekleri olmamış, akaryakıt destekleri olmamış,
doğrudan gelir desteği olmamış, 2002de Türkiyede sanki
çiftçi kendi kaderiyle baş başa bırakılmış.
Değerli
arkadaşlarım, kürsüye çıktığınız zaman
doğruları konuşun, insanları yanıltmayın. Az önce
rakamlar verdi Sayın Erdoğan, dedi ki 2002 yılında biz
iktidara geldiğimiz zaman tarıma verdiğimiz destek merkezî
bütçeden 1,8 milyar liraydı, şu anda verdiğimiz destek 5,5
milyar liraya yükseldi.
Şimdi,
Sayın Erdoğana sormak lazım: 2002deki Türkiye'nin gayrisafi
millî hasılasıyla 2010daki Türkiye'nin gayrisafi hasılası
bir mi? 2002 yılında 230 milyar dolar Türkiye'nin gayrisafi millî
hasılası vardı ve 1,8 milyar, üreticiye destek veriyordu o
dönemin hükûmetleri. Bugün Türkiye'nin gayrisafi millî hasılası 750
milyar dolarlara yükselmiş.
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Yükseldiğini kabul ediyorsunuz değil
mi?
VAHAP SEÇER
(Devamla) Elbette, elbette, elbette büyüdü.
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Güzel!
VAHAP SEÇER
(Devamla) Bunu inkâr etmek mümkün mü, rakamlara aykırı bir şey
söylememiz mümkün mü? Ama konuya gelelim.
Şimdi,
tarımsal desteklerden bahsediyorsak nispi artış oranına
bakmamız lazım. O gün verilen, o dönemki hükûmetlerin tarıma
sağladığı tarımsal desteklerin gayrisafi millî
hasılaya oranı neydi, bugün, 2002den bu yana AKP hükûmetlerinin
tarıma verdiği desteklerin gayrisafi millî hasılaya oranı
ne?
Değerli
arkadaşlarım, o günlerde binde 6, binde 7 civarında gayrisafi
millî hasılaya tarım desteklerinin oranı varken bugün binde 5
seviyelerinde. Tarım Kanunu sizin döneminizde çıktı.
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Kötü mü yaptık?
VAHAP SEÇER
(Devamla) Ne dediniz Tarım Kanununda? Vereceğimiz tarımsal
destekler gayrisafi millî hasılanın yüzde 1inden az olamaz ama bugün
verdiğiniz, ağzınız dolu dolu konuştuğunuz, övüne
övüne söylediğiniz 5,5 katrilyon liranın gayrisafi millî
hasılaya oranı yüzde 1i bulmuyor değerli
arkadaşlarım. Siz söylediklerinizle çelişiyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmamın başında da söyledim,
Türkiyede tarımın sorunları bitmiyor ama bu sorunlar AK
PARTİ iktidarları döneminde maalesef azalacağına
artmış durumda. Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliğine
uyum çerçevesinde, müzakere sürecinde alınan birtakım tedbirler,
çıkan yasalar ki bunların bir kısmının elbette biz de
altına imzamızı atıyoruz, olması gerekenler diyoruz
ama Türkiye'nin tarımsal üretim konusundaki ya da çiftçilerin Türkiye
toplumundaki yeri, durumu dikkate alınmadan, onların sosyal sorunlara
sebebiyet verecek yasalar çıkartılarak bunun sonucunun nereye
varacağı tahmin edilmeden ya da idrak edilmeden, fütursuzca bu
Meclisten tarıma yönelik yasalar çıkartıyorsunuz, damdan
düşer gibi tedbirler alıyorsunuz. Bakınız, bunları
doğrulayan rakamlar var elimizde. Sizin 2002-2010 yılları
arası uyguladığınız politikalar neticesinde tarım
sektöründen 1,5 milyon insan kopmak zorunda kaldı.
Değerli
arkadaşlarım, o günden bugüne bu insanlar işsiz, aşsız
kaldı, kırdan kente göç etmek durumunda kaldı. İnşaat
sektörünü sıkıntıya soktunuz, sanayi sektörünü
sıkıntıya soktunuz, hizmet sektörünü sıkıntıya
soktunuz, turizm sektörünü sıkıntıya soktunuz. Bu insanları
tarımdan kopardınız, farklı sektörlerde de onlara istihdam
olanağı sağlayamadınız.
Bakın,
yaş sebze meyve dalında çürüyor, sokaklara döküyor üreticiler.
Geçtiğimiz hafta Mersinde, üreticiler üzüm üretmişler, üzümlerini
satamıyorlar; şeftali üretmişler, satamıyorlar; erik
üretmişler, satamıyorlar; ürünlerini sokaklara döküyorlar, sizin
Hükûmetinizi protesto ediyorlar. Sizin gözünüz kapalı mı,
kulağınız sağır mı? Siz üç maymunları
oynamakla bu ülkedeki tarım sektöründe yaşanan sorunları yok
sayamazsınız.
SONER AKSOY
(Kütahya) Salla, salla!
VAHAP SEÇER
(Devamla) Bunlar realite, bunlar gerçek.
SONER AKSOY
(Kütahya) Palavra, palavra!
VAHAP SEÇER
(Devamla) Basını takip etmiyor musunuz? (CHP sıralarından
alkışlar)
SONER AKSOY
(Kütahya) Hadi oradan!
VAHAP SEÇER
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu şekilde ülke
tarımı yönetilmez. Bakın, hayvancılığın
geldiği noktaya bakın. Türkiye et ithal etmek zorunda kaldı.
Türkiye 42-43 milyon ton yaş sebze meyve üretiyor ama hâlâ yüzde 2, yüzde
3, yüzde 4 seviyelerinde ihracat yapabiliyoruz. Sizin eliniz armut mu topluyor?
Niçin tedbir almıyorsunuz? Niçin ihracatı artırıcı tedbirler
almıyorsunuz? Niçin ihracata yeterli destek vermiyorsunuz, teşvik
vermiyorsunuz? Yeterince pazar araştırması yapamıyorsunuz.
Tarımın içerisinde devlet eli olmazsa tarımı
geliştirmeniz, sürdürülebilirliğini sağlamanız mümkün mü?
Hangi gelişmiş ülkede tarım desteklenmiyor, Amerika
Birleşik Devletlerinde mi? Siz 5,5 katrilyon destek veriyoruz. diye
övünüyorsunuz, 50-60 milyar dolar yıllık tarıma destek veriyor
ABD. İşte girme süreci içerisinde olduğumuz Avrupa Birliği,
ortak bütçesinin yüzde 40-45ini tarıma destek olarak ayırıyor.
Bu, rakamsal olarak 40 milyar avroya tekabül ediyor. Siz burada tarıma 5
milyar-5,5 milyar destek verdik diye
Ki 72 milyon nüfuslu bir Türkiye,
dünyanın 17nci en büyük ekonomisi.
SONER AKSOY
(Kütahya) Siz ne veriyordunuz?
VAHAP SEÇER
(Devamla) - Böyle bir ülkede 5,5 katrilyon tarıma destek verdik. diye
burada çıkıp övünüyorsunuz değerli arkadaşlarım.
SONER AKSOY
(Kütahya) Hiç vermiyordunuz, hiç! Palavra yok! Palavra yok!
VAHAP SEÇER
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, hafta sonu
siyasi çalışmalar nedeniyle Karadenize gittim. Artvin bölgesinde yol
boyu gezerken orada çay hasat eden çay üreticileriyle görüştüm. Buradan,
Meclis kürsüsünden bunu seslendirmek istiyorum. Devlet orada çay üreticisinden
çay alır gibi yapıyor, çay almamak için her türlü bahaneyi üreticinin
karşısına bir dayatma olarak koyuyor. Gözünün üzerinde
kaşın var, kaşının üzerinde alnın var, bu
çayın şu kalitesi düşük, çeri var, çöpü var, sen bunu özel
sektöre götür diye üreticiyi sıkıntıya sokuyor. Bu, üreticinin
bizatihi bizlere yaptığı şikâyettir. Burada bunları
dikkatinize sunmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, o bölgede ayrıca
Konu tarımken bunu da
belirtmek istiyorum. Zaten Türkiye son yıllarda -özellikle son üç dört
yıl- hayvancılık sektöründe çok ciddi hatalar yaptı, çok
ciddi sorunlar yaşadı. Bugün et fiyatlarının yükselmesinin
ana sebebi de budur. O bölgede Sayın Erdoğan, siz iyi dinleyin, siz
veterinersiniz- şap hastalığı görülmüş ve orada
şap hastalığını önlemek için yapılan aşılar
aksi tesir yapmış -tekrar ediyorum, altını çiziyorum-
hastalığı önleyeceğine hastalığı
depreştirmiş. Demek ki orada Bakanlığın
kullandığı aşılarda bir problem var. Ya süresi
geçmiş ya eskimiş aşılar, bilemiyorum, orada ciddi
sıkıntılar yaşanıyor. Bunu Hükûmetin dikkatine sunmak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sulama amaçlı kullanılan elektrik
borçları her zaman üreticinin, çiftçinin büyük
sıkıntıları olmuştur. Üreticilerimizin
kullandığı elektrik fiyatları, sanayide kullanılan
elektrik fiyatlarından daha düşük olması gerekirken Türkiyede
bunun tersini görmek mümkün. Üreticiler sulama amaçlı
kullandıkları elektriğin borçlarını ödeyemiyorlar,
gününde ödeyemiyorlar. Tabii ki bunların süresi geçtikçe üzerine faiz
biniyor, süresi geçtikçe faiz biniyor, bunlar ödenemeyecek, katlanamayacak
düzeylere geliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Seçer, buyurun, tamamlayınız.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
Ayrıca,
uygulamaya koyduğunuz her ay elektrik faturalarının tahsilatı
konusunda da üreticiler sıkıntı yaşıyorlar. Siz de
takdir edersiniz ki tarımsal üretimde belli hasat dönemleri vardır,
üreticilerin ürettikleri ürünü her ay hasat etmeleri ya da ürünlerinden her ay
gelir elde etmeleri mümkün değildir, bunların belli hasat
periyotları vardır. Bu elektrik faturalarının ödemeleri o
hasat dönemlerine denk getirilirse bunun daha da doğru
olacağını düşünüyoruz.
Ben Milliyetçi
Hareket Partisinin verdiği grup önerisini, bu konuların
araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesiyle
ilgili grup önerisini desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Seçer.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen Afif Demirkıran, Siirt Milletvekili.
Buyurun Sayın
Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ben de Milliyetçi Hareket
Partisinin İç Tüzükümüzün 104 ve 105inci, Anayasamızın da
98inci maddesine göre vermiş olduğu tarımsal sulama elektrik
borçlarıyla ilgili önergesi aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli
Başkan, değerli arkadaşlar; tabii ki AK PARTİ
İktidarıyla beraber Türkiye'nin gerçekten çehresi değişti.
Türkiye artık dünyanın birinci liginde oynuyor. Sadece çiftçi
değil, sadece esnaf değil, sadece memur değil, ülkenin her
kesimi AK PARTİnin yaptıklarından nasibini almaktadır.
Çiftçilerimiz de AK PARTİnin vermiş olduğu desteklerden, AK
PARTİnin yapmış olduğu reformlardan, AK PARTİnin
dünya konjonktürüne göre geliştirdiği metotlardan, metodolojilerden,
iyileştirmelerden nasibini almaktadır
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sistem yok, politika yok.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla)
ve çiftçilerimizin yaptıklarımızdan
memnun olup olmadıklarının göstergesi, bildiğiniz gibi
sandıklardır, seçim dönemleridir. Sandığa gittiğimizde
eğer çiftçi, eğer köylü, eğer esnaf, eğer memur, toplumun
her kesimi AK PARTİye ekseriyetle oy veriyor ve AK PARTİyi tek
başına iktidar yapıyorsa
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Tarım politikanız var mı?
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla)
bu, çiftçimizin de toplumun diğer kesimleri
gibi AK PARTİnin politikaları, gerek tarım
politikasını gerek diğer politikalarını destekliyor
anlamına gelmektedir.
Yapılması
gereken çok mu iş var? Evet, çok iş var. Çok mu şey
yapıldı 2002den bu yana? Evet, çok iş yapıldı.
Yeterli mi yapılanlar? Hayır, yeterli değildir. Destekler
yeterli midir? Hayır, değildir. Sulamalar yeterli midir? Hayır,
değildir. Ama AK PARTİ önüne katmış, götürüyor
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Neyi götürüyor, neyi?
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla)
ve Allahın izniyle kısa bir zaman sonra
çok daha iyi bir noktaya getirecektir ülkeyi.
Bugün eğer
Avrupanın 6ncı büyük ülkesi, dünyanın 17nci büyük ülkesiysek
bu AK PARTİ İktidarı sayesinde, milletimizin AK PARTİye
vermiş olduğu güven sayesindedir
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Yahu, et ithal ediyoruz, hâlâ konuşuyorsun!
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla)
ve yapmış olduğumuz planlama ve
program doğrultusunda, 2023, cumhuriyetimizin yüzüncü yılına
geldiğimiz zaman, AK PARTİ, Allahın izniyle Türkiye'yi
dünyanın en gelişmiş on ekonomisi arasına sokacaktır.
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ha, burada talep ettiğimiz
nedir? Herkesin ama herkesin AK PARTİnin bu politikalarına destek
vermesidir çünkü bu ülke bizim, başka Türkiye yok. Bu ülkeyi hep beraber
kalkındırmak mecburiyetindeyiz.
Şimdi,
Türkiye'deki sulama alanlarına baktığımız zaman,
hepinizin bildiği gibi 27 milyon hektar sulanabilir, daha doğrusu
işletilebilir arazisi var Türkiye'nin. Bunun 8,5 milyon civarında
sulanabilir kısmı var. Bunun da 5 milyon hektarı sulamaya
açılmış bulunuyor. Bu 5 milyon hektarın
aşağı yukarı 4 milyon hektarı Devlet Su
İşleri ve geçmişte Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
tarafından sulamaya açılmıştır, 1 milyon hektarı
da vatandaşlar tarafından, halk tarafından sulamaya
açılmıştır. Türkiye'nin en büyük sulama projesi, malumunuz
olduğu gibi, GAP bölgesindeki sulama projesidir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Hani? Bitmedi ki daha.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) - 1,7-1,8 milyon hektarlık bir projedir ve GAP
Eylem Planına göre 2012 yılında 1 milyon 100 bin hektara
çıkacaktır sulanabilir alan. Bu çok önemli bir rakamdır ve
şu anda, bölgedeki arkadaşlar, hangi partiye mensup olurlarsa olsun,
çok iyi bilmektedirler ki sulama kanallarıyla ilgili yapılmış
olan ihalelerle, yürütülen işlerle ilgili ödenekte herhangi bir
sıkıntı yok, ne kadar iş yapılırsa o kadar ödenek
var. Sayın Bakan, Devlet Bakanımız, bunu açıkça her gittiği
yerde söylüyor. Gerek GAP İdaresinden gerek Devlet Planlama
Teşkilatından gerek her ikisinden de sorumlu olan Devlet
Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaza buradan
şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Her gittiğimiz GAP
ilinde ne kadar hizmet gerekiyorsa, ne kadar iş yapılabilirse, ne kadar
ödenek ihtiyacı varsa tamamını vermeye hazır olduğunu
her vesileyle ifade etmektedir. Yetmedi, buna Doğu Anadolu Projesini de
dâhil etmişiz. Yetmedi, biraz önce arkadaşlarımızın
vermiş olduğu önergede ağırlıklı olan Karaman,
daha doğrusu Meram elektrik bölgesini içermektedir, KOP (Konya Ovası
Projesi) da yine çok süratli bir şekilde eylem planı çerçevesinde
gerekli hizmetleri almaktadır.
Değerli
arkadaşlar, şeye gelir isek
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) GAP ne oldu? GAP bitti mi?
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Evet, GAPın enerjisi bitti. Evet, GAPın
sulaması 2012de, biraz önce ifade ettiğim gibi 1,1 milyon
hektarı sulanacak ve GAPın gerçekten, samimiyetimle ifade ediyorum
Bakın, hangi
partiye mensup olursa olsun, hangi arkadaşım gelip dese ki: GAPta
şu proje ödeneksizlik nedeniyle yürümemektedir. Buyurun, beraberce
Değerli Bakana gidelim ve orayla ilgili ödeneği
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Tamam, beraber gidelim.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) - Çünkü hiçbir problemimiz yok. GAPta ödenekle
ilgili herhangi bir problemimiz yok ve gerçekten GAP, Türkiyenin yüz
akıdır ve dünya platformunda Türkiyeye çok ciddi şekilde itibar
kazandıran bir projedir ve bu projeyle hep beraber gurur duymamız
gerekiyor.
Tabii ki su
potansiyelimize baktığımız zaman, su potansiyelimizin çok
iyi ve verimli kullanılması gerektiğini burada ifade etmek
istiyorum. Türkiyenin bütün su potansiyeli, yer üstü 95 milyar metreküptür,
yer altı 14 milyar metreküptür, 3 milyar metreküp de
komşularımızdan gelen bir su, toplam 112 milyar metreküp suyumuz
var, su potansiyelimiz var. Bu potansiyelin şu anda sadece 40 milyar
metreküpünü kullanabiliyoruz. Bunun 30 milyar metreküpünü sulamada, 6 milyar
metreküpünü içme suyunda, 4 milyar metreküpünü de sanayide kullanmaktayız.
Ama 2023, cumhuriyetimizin 100üncü yılında -çünkü bütün
planlamamızı o tarihe göre oluşturmuş bulunuyoruz- 2023e
geldiğimiz zaman Türkiye su potansiyelinin tamamını ekonominin
hizmetine verecektir ve biraz önce ifade ettiğim 6 milyar metreküp şu
an için olan içme suyu tüketimi de dünyadaki gelişime, modernleşmeye,
nüfus artışına, vesaireye paralel, bağlı olarak 18
milyar metreküpe çıkacaktır.
Ancak bütün bu
rakamlar büyük gibi görünmekle beraber fert başına düşen su
miktarı -geçen gün de yine bir konuşmamda ifade etmiş idim-
maalesef ancak yılda kişi başına 1.800 metreküp civarındadır.
Bu, düşük bir rakamdır. Gelişmiş ülkeler, su zengini
ülkeler 10 bin metreküpten fazla su kullanırlar yılda, Batı
Avrupa ülkeleri 5 bin metreküp civarında su kullanırlar.
Peki, nüfusumuz
artıyor, ihtiyaçlarımız artıyor ve şeye
geldiğimiz zaman, yine 2030 yıllarına, 2023-2030 o civarlara
geldiğimiz zaman bin metreküpün altına düşüyor, düşecek.
Hesaplamalar, varsayımlar bu şekildedir. Onun için değerli
arkadaşlar, suyumuzu çok iyi kullanmamız lazım.
Şimdi,
buradan tarımsal sulamaya geçmek istiyorum. Evet, su, özellikle kurak
geçen yıllarda ve yer altı sularının da derinleşmesi,
daha derinlere gitmiş olması nedeniyle, elektrik fiyatındaki
-bütün dünyada olduğu gibi- artışlar nedeniyle -çünkü, petrol,
doğal gaz vesaire bağımlılığı nedeniyle-
kullanılan elektrik miktarı yüksektir. Zaman zaman çiftçilerimiz,
gerçekten haklı olarak bundan büyük ıstırap duymaktadırlar,
özellikle pompaj ile sulama yapan
REŞAT
DOĞRU (Tokat) O zaman düşürün, niye düşürmüyorsunuz?
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Ancak, Türkiyedeki sulamanın
ağırlığı cazibeyledir. Yüzde 20 civarındadır
pompajlı sulama, yüzde 80i cazibelidir ve cazibeli sulamaları da
-bildiğiniz gibi- Devlet Su İşleri yapmaktadır. Kooperatiflerin
de talepleri doğrultusunda, Devlet Su İşleri kuyuyu açar,
kanalı açar, pompayı koyar üzerine ve belli bir taksitlendirmeyle
çiftçiden geri almaktadır. Ama buna rağmen, pompajla sulama yapan
çiftçilerimizi rahatlatmamız gerekir.
Bunun
çeşitli yolları vardır. Bunun en önemlisini de geçen sene -yani
2009un yanılmıyorsam Haziran ayındaydı- 5917
sayılı bir torba Kanunla bir madde ilave ettik, hem
yapılandırma yaptık, çiftçilerimizden gelen talepler
doğrultusunda hem orada cazibeyle pompaj arasındaki yüksek farkı
ortadan kaldırmak için, birinden biraz daha artırıp
diğerine kompanze etmek üzere bir mekanizma oluşturduk. Bununla
ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Zaten sulama birlikleriyle
ilgili kanun da Devlet Su İşlerinin,
Bakanlığımızın gündeminde olduğu için, bu sulama
birlikleriyle ilgili kanun da Meclisimizden yüksek oylarınızın
sayesinde geçtikten sonra, çiftçilerimizin sulamayla ilgili
sıkıntılarını, sorunlarını daha rahat bir
şekilde çözebilme imkânında olabileceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Demirkıran, tamamlayınız lütfen.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) Toparlıyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
arkadaşlarımız, tabii, bu önergede bir araştırma talep
etmektedirler. Gerçekten, üç dört senedir esasen bununla ilgili bir
çalışma var. Geçen sene genel merkezimizin koordinasyonunda bir
çalışma yapıldı. Ben bizzat daha önce bir çalışma
yaptım ve birçok arkadaşlarımız bunu biliyorlar.
Dolayısıyla arkadaşlarımızın bu benzer talepleri,
bir şekilde, gerek Enerji Bakanlığımıza gerek Devlet
Su İşlerimiz ile TEDAŞa intikal ettiği takdirde, beraberce
de üzerinden geçebiliriz, bizim yapmış olduğumuz
çalışmaları paylaşabiliriz. Bu çalışmanın
sonucunda önümüzdeki dönemlerde çiftçilerimizin elektrik borçlarını
biraz daha rahatlatabilecek bir seviyeye getirme imkânı vardır.
Sadece reaktif enerji çekmemek üzere kompanzasyon koydukları takdirde üçte
1 kadar bir tasarruf yapabilme imkânı var. Bunu çiftçilerimize
anlatıyoruz ve bunun dışında başka türlü
iyileştirmeler de söz konusudur.
Bu vesileyle,
ben, bu şartlarda, önergenin aleyhinde oy kullanacağımı
ifadeyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım, ancak bir yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Durgun, Sayın Akıncı, Sayın
Arifağaoğlu, Sayın Çöllü, Sayın Güner, Sayın Tütüncü,
Sayın Emek, Sayın Yıldız, Sayın Genç, Sayın
Seçer, Sayın Günday, Sayın Hacaloğlu, Sayın Paçarız,
Sayın Ağyüz, Sayın Diren, Sayın Öymen, Sayın Ersin,
Sayın Topuz, Sayın Ünlütepe, Sayın Öztürk ve Sayın Özkan.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.39
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
- Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre vermiş olduğu önerisinin
oylamasında istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Bu nedenle
yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/694) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
14/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri
kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- (10/2) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14/7/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 14.07.2010 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan (İşsizlik sorunu ve İşsizlik
Sigortası Fonunun Daha Etkin Kullanımı Hakkında); (10/2)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi
görüşmesinin, Genel Kurulun, 14.07.2010 Çarşamba günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Algan Hacaloğlu,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; işsizlik sigortası araştırma
önergesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, işsizlik ülkemizin en vahim toplumsal yarasıdır.
TÜİK verilerine göre toplam işsizlik oranı yüzde 14
civarındadır; iş aramaktan bıkan umutsuz işsizler ve
mevsimlik çalışanlar da dâhil edildiği zaman bu rakam yüzde
20nin civarına, üzerine çıkmaktadır.
Mart 2010 sonu
itibarıyla, ülkemizde, 3 milyon 438 bin, iş bulma umudunu yitirenler
de dâhil edildiği zaman 5 milyon 839 bin işsiz bulunmaktadır,
Mart 2010 sonu itibarıyla. İster yüksek eğitim görmüş ister
görmemiş olsun, gençlerimizin üçte 1inde, iş bulabilmek onlar için
bir kâbusa dönüşmüştür.
2000li
yıllara girilirken 4447 sayılı Yasa ile ülkemizde de
işsizlik sigortası uygulaması başlatıldı. Amaç,
işsizliğin yarattığı maddi ve manevi çöküşü bir
ölçüde engellemek idi ancak AKP İktidarıyla, uygulama, kısa
sürede kuşa dönüştürüldü. Mart 2002den Temmuz 2010 başına
kadar İşsizlik Fonuna, kesintiler ve nema gelirleri de dâhil olmak
üzere, toplam 56 milyar 100 milyon 457 bin lira kaynak girişi oldu.
Aynı dönemde fondan toplam 12 milyar 33 milyon 789 bin lira
çıkış oldu. Bu 12 milyar liralık
çıkışın sadece 3 milyar 375 milyon lirası, yani toplam
gelirlerin sadece yüzde 6sı işsizlere yâr oldu, onlara işsizlik
sigortası olarak ödendi. Oysa aynı dönemde, GAP
yatırımlarına ise 7 milyar 126 milyon lira aktarıldı,
yani işsizlere verilenin 2 katı.
Bilindiği
gibi, Hükûmet, geçenlerde 4447 sayılı Yasaya yaptığı
ek ilaveyle hâlen 31 milyar 627 milyon lira olan nema, faiz gelirlerinin dörtte
1inin bütçeye kaydedilmesinin önünü açtı. Hükûmet, daha evvel de, 2007,
2008, 2009da, biraz evvel verdiğim toplam rakam çerçevesi içinde, 7
milyarı aşan miktardaki kaynağı GAPa
aktarmıştı. Kısaca, işsizler için, sekiz yılda 56
milyar liralık, Fondan sadece 3 milyar lira aktarıldı.
Bu durum,
ülkemizde sosyal devletin çökertilmiş olduğunun çok açık bir
göstergesidir. Bu durum, AKP İktidarının yüz
karasıdır, işini kaybetmiş emekçilere büyük
ayıbıdır değerli arkadaşlarım.
Şu anda
Fonda kâğıt üzerinde 44 milyar 62 milyon lira kaynak gözükmektedir.
Hükûmet son sekiz yıldır bu kaynağı Hazinenin iç borçlanma
kaynağı olarak kullanmaktadır. Bu uygulama haksızdır,
hukuksuzdur, çalışırken işsiz kalanların
hakkını gasptır. Kaldı ki ülkemizde uygulamada olan İşsizlik
Sigortası Fonu kuralları AB ülkelerine göre son derece geri ve
yetersiz düzeydedir. Örneğin, sigortadan yararlanabilmek için gerekli
asgari istihdam edilmiş olma süresi Yunanistanda 4 ay, İsveç,
Hollanda, Fransada 6 ay, AB genelinde 12 ay, oysa Türkiyede bu süre 20
aydır.
Keza
işsizlik sigortasından azami yararlanma süresi AB genelinde ortalama
20 aydan fazla, Türkiyede ise sadece 10 aydır.
Yapılacak
işsizlik sigortası ödemesinin kişinin istihdam edildiği
dönemdeki net gelirine oranı AB genelinde ortalama yüzde 70 düzeyindeyken,
ülkemizde, asgari ücreti geçmemek kaydıyla sadece yüzde 42 düzeyindedir.
Yani, hem Türkiyede kişi başına gelir düzeyi AB ülkeleri
ortalamasının sadece sekizde 1i hem de ülkemizde işsizlik
sigortası ödemesinin ilgilinin çalışırken elde ettiği
net gelirine oranı AB ülkelerinde uygulanmakta olan oranın ancak
yarısı düzeyindedir.
Son yıllarda
AB ülkeleri işsizlik fonlarının yüklendiği rolleri
genişleterek aktif iş gücünü artırma çabası içine de
girdiler, hatta işsizlere destek olabilmek için sigorta fonuyla yetinmeyip
tamamıyla vergi gelirleriyle karşılanan işsizlik
yardımı ödemelerini başlattılar. Bunun doğal sonucu
olarak güçlü sosyal devlet yapıları ile AB ülkelerinde sosyal
harcamaların gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 30,8e tırmanırken
ülkemizde bu oran hâlâ yüzde 17ler düzeyinde seyretmektedir.
Hükûmet, bu
arada, son günlerde Ulusal İstihdam Stratejisi konusunu ortaya
attı. Bu strateji, bir istihdam projesinden çok, emeğin mevcut
kazanılmış haklarına yönelik İktidarın bir
saldırı ve gasp projesidir. Sanayi ve Ticaret Bakanının son
günlerde yapmakta olduğu İşsizlik Sigortası Fonu ile
kıdem tazminatını bir arada ele alıp ortak bir formül
bulmak lazım. türünden açıklamaları da bu gasp senaryosunun bir
parçasıdır.
Değerli
arkadaşlarım, AKP İktidarıyla tarihî rekor düzeyine
tırmanan işsizlik, ülkemizde yaşam hakkına en büyük tehdide
dönüşmüştür. Mevcut işsizliği sabit düzeyde dahi tutabilmek
için her yıl 600 bin yeni istihdam alanı açmak gerekmektedir.
İŞKUR, üstlenmesi gereken görevlerin çok uzağındadır.
İş gücünün eğitim ve beceri düzeyi genelde düşüktür.
Kadınların iş gücüne katılma oranı son derece
yetersizdir. Çalışanların yüzde 43,8i kayıt
dışıdır. Bu hususların düzeltilmesi ve
koşulların iyileştirilmesi konularında sekiz
yıldır hiçbir ciddi çabanın ve projenin ortaya
konmamış olması AKP İktidarının diğer bir
büyük ayıbıdır.
Ülkemizde
yeterince istihdam yaratılmamasının nedeni AKP
İktidarının çarpık sosyal ve ekonomik politikaları ve
uygulamalarıdır. Ülkemizde yıllardır uygulanmakta olan
sıcak para, rant gelirlerine endeksli neoliberal ekonomi politikaları
sonucu girişimcilik, üretim gücü ve reel ekonomi yeterince
gelişememektedir. Taşeronlaşan, yatay ve dikey bağları
zayıf, teknolojik yapısı yetersiz sanayi yapılanması
ile yeterince istihdam yaratamayan, kalitesiz büyüme koşulları iktidar
tarafından ülkemize, insanlarımıza insafsızca
dayatılmaktadır.
Ekonomimizin
büyüme hızı yıllardır ortalama yüzde 4 ile yüzde 4,5
arasında sıkışıp kalmıştır.
Kamu ve özel
kesimlerde toplam tasarruflar ve toplam sabit sermaye
yatırımları yetersiz düzeyde tıkanıp
kalmıştır. Türkiye teknolojik yapılanma ARGE
harcamaları ve yenilikçilikte, teknik eğitimde, iş gücü
planlamasında atılım yapamamıştır.
Ekonomimizin ve
toplumsal dokumuzun bu zaaf ve eksiklikleri, AKP İktidarının
vizyonsuzluğu, irade eksikliği ve pusulasının
bozukluğundan kaynaklanmaktadır.
İşsizliğin
hızla azaltılması, yeni istihdam alanları
yaratılması CHPnin en öncelikli hedefidir. Bu amaçla
iktidarımızda, sosyal haklara duyarlı, örgütlü ve rekabetçi
sosyal piyasa ekonomisini hayata geçireceğiz. Hem üretim ve istihdamda
artışı hem de adil bölüşüm için dengeli, sürdürülebilir,
dışa açık büyüme modelini temel alacağız. Üretim
ekonomisine geçeceğiz. Bu bilinçli yeni yapılanma ile on yıl
süreyle ekonominin ortalama yüzde 7 büyümesini hedef alacağız.
Tam
istihdamı hedef alan ulusal istihdam stratejisi uygulayacağız.
Hâlen yüzde 20 düzeyinde olan fiilî işsizlik oranını on yıl
içinde yüzde 5in altına indireceğiz. Bu amaçla, etkin ve ileri
vizyonlu iş gücü planlaması gerçekleştireceğiz,
girişimcilere ek istihdam için vergi, sigorta desteği
sağlayacağız.
Başta
Doğu ve Güneydoğu Anadoluda ekonomiyi canlandırmak, sosyal ve
ekonomik altyapıyı yenilemek ve tamamlamak, ileri teknoloji
alanlarında atılım yapmak için kamu
yatırımlarını yeniden başlatacağız.
AHMET YENİ
(Samsun) Seçime çok var.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) - Yeniden beceri kazandırma ve
işbaşı eğitim faaliyetlerine yaygınlık ve
etkinlik kazandıracağız.
AHMET YENİ
(Samsun) Seçime çok var Sayın Vekilim.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) - Kayıt dışı istihdam
oranını beş yıl içinde yarı yarıya azaltarak
kayıt altına alacağız.
AHMET YENİ
(Samsun) Erken başladın, seçime çok var.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) - Gençlerin işsizliğine çare
üreteceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Hacaloğlu, lütfen tamamlayınız.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) - Bu amaçla, genç işsizlere istihdam
alanları ve mesleğe yönlendirme olanakları
sağlayacağız.
AHMET YENİ
(Samsun) Bir sene sonra yaparsın bu konuşmaları.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) - Kadınlarımızı eve hapseden AKP
anlayışını kıracağız,
kadınlarımızın iş gücüne katılma
oranını on yılda yüzde 40a çıkartacağız.
Kadınlarımıza sigortalı, yarı zamanlı
çalışma olanakları sağlayacağız.
Kırsal
Kesimde Süreli İstihdam Projesiyle Doğu, Güneydoğu Anadoluda
beş yıl süreyle ortalama 300 bin yöre insanına iş
olanağı sağlayacağız.
Hepsinden öte,
sosyal demokrat iktidarımızda, çalışma
yaşamını demokratikleştireceğiz. 4/Cyi
kaldıracağız, tüm kamu ve özel çalışanlara grevli
toplu sözleşme hakkını, güvenli ve onurlu çalışma
koşullarını sağlayacağız ve hepsinden öte,
İşsizlik Sigortası Fonunu kesinlikle amacına, ilgili
yasasına uygun çerçevede kullanacağız.
Özetle,
gerçekleştireceğimiz sosyal demokrat iktidarımızda
rantiyeci AKP İktidarının sokağa bıraktığı
tüm işsizlere -genç işsizlere, kadın işsizlere,
eğitilmiş işsizlere- kesinlikle
sahip çıkacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) İlk genel seçimlerde
gerçekleştireceğimiz sosyal demokrat iktidarımızda bunlar
bizim ilk önceliğimiz olacaktır.
BAŞKAN
Sayın Hacaloğlu, teşekkür ediyorum.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) Bu bizim, emekçilerimize sözümüzdür.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen Rüstem Zeydan, Hakkâri Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Zeydan.
RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu bu önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünya üzerinde yaşanan finansman krizinin olumsuz
etkileri her geçen gün artmakta ve çeşitlenmektedir. Dünyanın imalat
sanayisinde önde gelen ülkelerinde belirgin hâle gelen üretim
düşüşüyle birlikte istihdam olanaklarının daralmasıyla
işsizlik yine dünyanın en önemli sorunları arasına
girmiştir. Bunu yaratan önemli bir neden talep yetersizliğidir.
Üretim azalışının kaçınılmaz sonucu, maalesef,
işsizliktir. İstihdam olanağının daralmasıyla
birlikte ortaya çıkan talep yetersizliği işten çıkarmalara
neden olmakta ve bu oluşum giderek artmaktadır. Talebi
azaltıcı faktörlerin çoğalması sayesinde dünya
işsizlik sorununu da beraber gözlemlemektedir.
Uluslararası
Çalışma Örgütünün verilerini kullanarak 2010 yılı
Şubat ayı itibarıyla işsizlik oranlarındaki
yıllık değişime bakacak olur isek 51 ülkeden 38inde
işsizlik oranlarının artmaya devam ettiğini ya da sabit
kaldığını, sadece 13 ülkede işsizlik
oranının yıllık bazda gerilemekte olduğunu ve Türkiye
de bu 13 ülkenin içinde olup işsizlik oranının en hızlı
gerilediği ülkelerin başında gelmektedir. Sanayideki,
ihracattaki, hizmetler sektöründeki canlanmanın devam etmesiyle artık
daha fazla vatandaşımızın iş sahibi olacağı
bir döneme girmiş bulunuyoruz. İşsizlik konusunda zaman zaman
bazı haksız eleştiriler yapılmaktadır. Özellikle her
işsizlik verisi açıklandıktan sonra genç nüfustaki işsizlik
oranının sanki sadece Türkiyede yüksek seviyelerde olduğu gerek
muhalefet gerekse bazı basın kuruluşları tarafından
dile getirilmekte ve maalesef karamsar bir tablo çizilmektedir.
Oysaki Avrupada,
dünyanın geri kalanında durum nedir diye baktığımızda
çok da farklı bir tablo olmadığını gözlemlemekteyiz.
Avrupa Birliğinde genç nüfusta işsizlik oranı geçtiğimiz
yıl sonu itibarıyla yüzde 19lar, yüzde 20ler civarındadır.
Bu oran gün geçtikçe maalesef artmaktadır, oralar için de böyle bir sorun
söz konusudur. Avrupada söz konusu rakam yıl sonunda 19,7 iken nisan
ayı itibarıyla yüzde 20ye yükselmiş durumdadır.
Kısacası, Türkiye, genç nüfustaki işsizlik açısından
da pek çok ülkeyle kıyaslandığında nispeten iyi bir
konumdadır.
İstihdam
artırıcı önlemler ve uygulamalar ekonomi
politikalarımızın vazgeçilmez unsurlarıdır. 2004
yılından bu yana uyguladığımız aktif ve pasif
iş gücü programlarıyla, sigorta prim teşvikleriyle işverenlerimizin
yeni istihdam sağlamalarının önündeki engelleri kaldırmak,
istihdam sağlamanın işverenler üzerindeki maliyetlerini
hafifletmek ve bu anlamda çeşitli yasal düzenlemeler yaparak, örneğin
2004, 2005, 2007 yılları arasında yürürlüğe giren 5084,
5350, 5615 sayılı yasalar neticesinde kalkınmada öncelikli
illerde binlerce işyerinin sigorta primi işveren hissesinin önemli
bir bölümünü karşılamış durumdayız ve
karşılamaya da devam ediyoruz.
Küresel ekonomik
krizin etkisini elbette ki biz de hissettik. Türkiyede yüzde 10 civarında
seyreden işsizlik oranının 2008 yılında yüzde 11e,
2009 yılında ise yüzde 14e yükselmiş, işsizliğin
artışıyla birlikte, işsizlik sigortasından
yararlananların sayısında da ciddi bir artış
olmuştur. 2009 yılında istihdam edilen kişi
sayısının dünya genelindeki seyrine
baktığımızda, 67 ülkeden sadece 21inde yıllık
bazda istihdam artışı kaydedildiğini görmekteyiz.
İşte, Türkiyenin de bu en yüksek istihdam
artışının yaşandığı dokuzuncu ülke
olduğunu lütfen unutmayalım.
Uluslararası
Çalışma Örgütünün verilerine göre, krizin en şiddetli
olduğu 2009 yılında Türkiyede istihdam edilen ortalama
kişi sayısı 2008 yılına göre yaklaşık olarak
96 bin kişi artmıştır. Öte yandan, gelişmiş
ülkelerdeki fotoğrafa baktığımızda,
karşımızda böyle bir tabloyu nasıl göreceğiz? Çünkü
bulamıyoruz, göremiyoruz. Mesela, gelişmiş ülkelerden örnek
verecek olursak, Korede, Çek Cumhuriyetinde, Macaristanda, Tayvanda bu
rakamlara baktığımızda, Korede toplam istihdam
yaklaşık 72 bin, Çek Cumhuriyetinde 68 bin, Macaristanda 97 bin, Tayvanda
124 bin kişi azalmıştır. Gene toplam istihdam Almanyada 82
bin, İsviçrede 95 bin, Fransada 207 bin, İngilterede 445 bin,
Japonyada 1 milyonun üstünde, İspanyada 1 milyon 400 bin civarında,
Rusya Federasyonunda 1,5 milyon, Amerika Birleşik Devletlerinde 5,5
milyon kişi azalmıştır. Türkiyedeki gelişmelere
yıllık değişim olarak bakacak olur isek; 2009
yılının sonundan itibaren işsizlik oranı
gerilemektedir ve şubat ayı itibarıyla bir önceki senenin
aynı ayına göre işsizlik oranındaki düşüş 1,7
puan olmuştur. Mevsimsellikten arındırılmış
verilerle toplam istihdamın seyrine de bakacak olur isek; Türkiyede
istihdam geçtiğimiz yılın mayıs ayından bu yana
kademeli bir şekilde artmıştır ve şubat ayı
itibarıyla toplam istihdam 2009 Şubatına göre yaklaşık
1,5 milyon kişi artmıştır.
İşsizlik
ülkemizin öncelikli sorunlarından birisi olmaya devam etmektedir. Elbette
ki edecektir ama bu sadece Hükûmetimizin çabalarıyla çözülebilecek bir
sorun değildir. İstihdamın artması noktasında hemen
herkesin sorumluluk hissetmesi gerekmektedir. Bu yüzden, özel sektörle,
sendikalarla, sivil toplum kuruluşlarıyla el birliğiyle
çalışarak oluşturduğumuz Ulusal İstihdam Strateji
Taslağı İktidarımız tarafından
hazırlanmıştır. Bu, temelleri sağlam, ayakları
yere basan, işsizliği azaltmaya, istihdamı arttırmaya ve istihdamın
yapısını biçimlendirmeye yönelik olarak ortaya koyduğumuz
bir strateji bütünlüğüdür. Bu çerçevede uygulanacak politika ve
tedbirlerle Türkiye iş gücü piyasasındaki yapısal
sorunların çözülmesini hedeflemektedir. Ulusal istihdam stratejisi
katılımcı bir anlayışla
hazırlanmıştır. İşsizliğin
azaltılması için genç ve kadın istihdamını
arttırma hedefine yönelik olarak 2008 yılında yürürlüğe
giren 5763 sayılı Kanunla işveren sigorta priminin ilk beş
yıl boyunca ve yıllar itibarıyla kademeli azalan bir şekilde
karşılanması teşviki uygulamasını getirdik. Bu
çerçevede, ilk uygulama yılında sadece 9.931 iş yerinin bu
teşvikten yararlandığını görmekteyiz. 2009
yılında bu rakam 19.534e, Mart ayı itibarıyla 22.082ye
çıkmıştır. Henüz yeni sayılabilecek bir teşvik
olmasına rağmen yaklaşık 60 bin kişi,
vatandaşımız bundan istifade etmiştir ve bu anlamda
istihdamları sağlanmıştır. 5763 sayılı
Kanunda öngörülen yüzde 3lük kota kapsamında
çalıştırılan özürlü vatandaşın sigorta primine
ait işveren hissesinin tamamının, kota kapsamı
dışında çalıştırılan özürlülerin ise sigorta
primine ait işveren hissesinin yarısının hazine
tarafından karşılanması imkânı getirilmiştir.
Sosyal Güvenlik
Kurumuna borcu olmayan özel sektör kuruluşlarının istihdam
maliyetlerinin hafifletilmesi kapsamında işveren sigorta priminde 5
puanlık indirime gidilmiştir. Mart ayı itibarıyla bu prim
indirimi kapsamında istihdam edilen sigortalı sayısı 5,4
milyon kişi civarındadır. Genel sigortalı
sayısının 8 milyon kişi olduğunu düşünürsek, bu
rakamın çok anlamlı ve önemli olduğunu hep birlikte
göreceğiz.
Uygulamaya
geçirdiğimiz bir diğer önemli teşvik de işsizlik
ödeneği alan işçileri işe alan işverenlere
getirdiğimiz prim teşvikidir. İşsizlik ödeneği alan
bir kişiyi işe alan iş yerinin işveren sigorta payı
sigorta primleri ile işçi sigorta payı, kalan işsizlik
ödeneği süresince İşsizlik Sigortası Fonundan
karşılanmaktadır. Bununla birlikte kriz nedeniyle geçici mali
sıkıntı yaşayan iş yerlerinin işçilerini
çıkarmak yerine istihdam etmeleri hâlinde, işçilerin ücretlerinin
belli bir kısmını altı aya kadar ödedik.
2008, 2009 ve
2010 yıllarında yaptığımız düzenlemelerle
kısa çalışma ödenek miktarını yüzde 50 oranında
arttırdık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Zeydan, lütfen tamamlayınız.
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
Ülkemizde
işsizliğin en önemli nedenlerinden biri de işverenlerin
aradığı vasıflarla iş arayanların sahip
olduğu becerilerin tam olarak örtüşememesinden
kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, aktif iş gücü programlarıyla
işsiz vatandaşlara iş gücü uyum hizmetleri vererek istihdam
edilebilirliklerinin arttırılmasını hedefledik.
Ayrıca, iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikli
elemanların yetişmesi ve vasıflı iş gücü eksiğini
azaltmak amacıyla, İŞKUR tarafından düzenlenen aktif
iş gücü piyasası programları oluşturduk. Bu çerçevede
meslek kuruluşlarını, iş eğitimlerini, staj,
girişimcilik ve iş için başvuranlara verilen rehberlik ve toplum
yararına çalışma programlarını içeren aktif iş
gücü programları için ayrılabilir ödeneği 1 milyar liraya
yükselttik. Hepinizin malumu olduğu üzere, ilk çeyrekte 11,7 olarak
büyüdük. Elbette ki büyürken sancılı büyümeyi de birlikte
yaşadık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Eksi 14,5ten 11,7; yani yanlış
bilgilendirmeyelim. Eksi, küçüldük, oradan geldi bu şey, büyümedik.
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Rakamlar yalan söylemez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Rakamların dili vardır.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Eksi 14,5tan, oradan buraya geldik.
BAŞKAN
Sayın Zeydan, teşekkür ediyorum.
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Bu işin nasıl büyüdüğünü ifade ettim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Eksideyiz, milleti kandırmayalım.
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Siz gelir, burada cevap verirsiniz. Biz halkın
yaşadıklarını iyi biliyoruz.
BAŞKAN
Sayın Zeydan, teşekkür ediyorum.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Eksi 14,5tan buraya geldik, daha hâlâ eksideyiz.
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Bir yıl sonra seçim olduğunda, halkımız bunu
tartıya çıkaracaktır, bizi de sizi de yeniden
değerlendirecektir. Halkımıza inancımız tamdır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisini bu anlamda sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hayır, biz burada doğruyu söyleyelim, halk
değerlendirsin.
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Sizin de iktidarınızın olacağı bir dönemde
elbette ki vatandaşlarımız değerlendirecek. Bunu siz o
zaman değerlendirin.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önerinin lehinde söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup
önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu arada,
Sayın Çalışma Bakanını gerçekten tebrik etmek
istiyorum. Çalışma hayatı gibi, sosyal güvenlik gibi, istihdam
gibi, işsizlik gibi çok önemli hususları böyle bir problem hiç
yokmuş gibi idare ediyor; bu yönüyle takdir ettiğimi ifade etmek
istiyorum. Ancak, problemleri yok saymak problemin olmadığı
anlamına gelmediği gibi, problemin çözümü için gayret sarf etmek de
problemin azaldığını göstermez.
Şunu
yaptık, bunu yaptık, şu engeller çıktı, problemler
yapısaldı, finansman imkânları kısıtlıydı,
dünya konjonktürü uygun değildi, demografik yapı problemin
çözülmesini zorlaştırıyor, mümkün kılmıyor, sizin
zamanınızda oran şuydu, dünya işsizliğinde diğer
ülkelerle karşılaştırıldığında krize
rağmen çok iyi sayılırız, dış değişkeni
yok saymak mümkün değil
Hülasa Bu iş bizim problemimiz
değil. de diyebilirsiniz ancak hiç kimse yukarıda
saydığımız bahaneleri yok sayıp problemin
varlığını minimize etmeye çalışmasın.
Yaptıklarınıza teşekkür ediyoruz ama
yapmadıklarınızı söylemez, yok sayarsanız
çarpılırsınız.
Sayın
Başbakana işsizlik oranı telaffuz ettiriyorsunuz geleceğe
yönelik olarak. Sonra Sayın Çalışma Bakanı televizyonlarda
onun ne demek istediğini, onun söylediğinin ne anlama geldiğini
açıklamaya çalışıyor. Böyle bir şey dünyanın
başka hiçbir ülkesinde olmaz diye düşünüyorum. Bu işsizlik ne
anlama geliyor? Neden oluyor? Bunun yapısal olup olmadığı,
hangi bölge ve illerde yoğunlaştığı, o illerde özel
nedeni olup olmadığı, varsa çözüm yollarının ne
olduğu
Gelin, buralarda bunları konuşalım. Şimdi siz
bu iş memleketin tali meselesiymiş gibi bu önergenin
görüşülmesine hayır oyu vereceksiniz. Meseleye
bakışınız zaten baştan şaşı.
İşsizlik
nasıl önlenir? Yatırımla, ekonomik büyüme ile. Ekonomi
büyüyor. diyorsunuz. Yüzde kaç büyümüş? Birinci çeyrekte yüzde 11,7
değil mi? Rekormuş. Daha 2009 yılı ilk çeyreğinde
yüzde 14,5 küçülmüştü. Daha düşmeye başladığı
yere gelemedi. Baz etkisi olduğunu cihanı âlem ve ekonomik aktörler
çok rahatlıkla ifade ediyorlar. Büyüme, yatırımlarıyla
mı olmuş, istihdam sağlasın, işsizliğe katkısı
olsun diye? Yok. Bakın, krizde cari fiyatlarla yüzde 9,2 artan kamu
yatırımları yüzde 23 azalmış. Geçen yıl krize
rağmen yüzde 55,8 artan makine teçhizat yatırımları bu
yıl birinci çeyrekte yüzde 25 azalmış. Kamu inşaatları
yüzde 22,5 azalmış. Bunlarla mı istihdamı artırıp
işsizliği önleyeceğinizi sanıyorsunuz?
Övündüğünüz
ihracatın durumu meydanda, istihdam sağlıyor mu? Ne gezer!
Birinci çeyrekte mal ve hizmet ihracatı cari fiyatlarla yüzde 3,8
gerilemiş. O kapı da istihdam için kapalı.
İşsizliği önlemek için ortada bir şey yok.
Zaten
uyguladığınız politikalar Türkiyede işsizliğin
kaynağı, işsizliği teşvik ediyor.
Uyguladığınız ekonomi politikaları sayesinde
ithalatsız ihracat ve üretim yapılamaz hâle geldi. Bazı
sektörlerde ithal girdi kullanımı yüzde 80lere ulaşır
hâlde.
AKP, istihdama,
dünyadaki iş bölümü sayesinde gerçekten katkı yapıyor,
hakkını teslim ediyoruz, insanlara iş buluyor, iş bulmak
için düşündüğü politikalar var! Bunları kimin için uyguluyor?
Allah var, yalnız Türkiyedeki işsizler için değil. Peki kimin
için? Çindeki işsizler için uygulanıyor. El âlem, Uzak
Doğudaki krizde AKPnin uyguladığı politikalar sayesinde,
onların yaptığı katkılar sayesinde krizde yüzde 6-7
civarında büyüyor, AKP sayesinde işsizine iş buluyor. AKP de
oradaki çalışanların, oradakilerin sevabını
alıyor.
AKP
açısından Türk halkına iş yok, istihdam yok. Türk
halkı iş yerlerini kapatıyor, esnaf perişan, KOBİler
sıkıntıda, onların işten çıkardıkları
da sıkıntıda. Siz burada, bu Parlamentoda bunların bu
problemlerini görüşmeyeceksiniz de kiminkini görüşeceksiniz Allah
aşkına?
İşsiz
sayısı -resmî rakamlar- 3-4 milyon, İşsiz olup da
aramıyor. dediklerimiz de 6 milyon, 7 milyon. Şimdi, bakın,
işsizlik oranı yüzde 14ler düzeyinde, tarımda yüzde 17, genç
nüfusta yüzde 25. Şimdi, bunları yok saymak mümkün mü? Daha
kadınlarda iş gücüne katılma oranı yüzde 23ler düzeyinde.
2010 yılı Mart döneminde kurumsal olmayan çalışma
çağındaki nüfus geçen yılın aynı dönemine göre 861 bin
kişi artmış. Çalışanların yüzde 59u 1 ila 9
arası işçi çalıştıranların iş yerlerinde
çalışıyor. İşsizlerden üçte 1i eş dost
vasıtasıyla iş arıyor. Her gün, bize gelen onlarca
işsiz oluyor. İktidar grubundaki sayın milletvekillerine
kuşkusuz daha fazlası geliyor. Çare kapısı
olamıyorsunuz, Hükûmet çare kapısı olamıyor. Şimdi,
bundan sizlerin yürekleri sızlamıyor mu? Yürekleriniz
sızlamıyor mu? Eminim sızlıyor. Netice itibarıyla
bunların, bu durumun insanı etkilememesi mümkün değil, siz de
netice olarak insansınız.
Kentlerde
işsizlik oranı yüzde 16, gençlerde yüzde 27. Bu rakamların
neresi iyi Allah aşkına biri söylesin. İl düzeyinde bakın,
Adanada işsizlik yüzde 27; Diyarbakırda 20,6; Aydında 16,5;
Antepte 17,4; Hatayda 19, Mersinde 18, İstanbulda 17, İzmirde
16, Eskişehirde 15, Kocaelide 17. Bunlar sanayi şehirleri. Devam
edelim: Her 3 gençten 1i işsiz. Askerden gelmiş çocuk, iş yok,
moral bozuk; kız okulu bitirmiş, evde, iş arıyor.
Geçen, burada
emeklilerle ilgili konuşurken söyledim. Şimdi, emekliye bir de bu AKP
ikramiye verdi. Evde işsiz oturan kıza, oğlana, erkek evlada
ilave olarak, evladı gelin veya damatla birlikte geldi; bonusu da torun.
Neden? Geçinemiyorlar. Hepsi aynı eve doldu. Sosyal problemler artarak
devam ediyor. Bunlara siz çözüm aramıyorsunuz, aramak da istemiyorsunuz.
Şimdi,
şunu görüyor musunuz: Bakın, Sayın Babacan ülkemizin en önemli
sorunlarından birisinin işsizlik olduğunu söylüyor. Rapor
burada. Başka ne diyor biliyor musunuz, bunun sadece Hükûmetin
çabalarıyla çözülecek bir sorun olmadığının
unutulmaması gerektiğini söylüyor. Günaydın! Problem
başkasının; kaynağı, Hükûmete göre Hükûmet değil,
sorunu yaratan da Hükûmet değil. Kim sorunun sahibi? Rivayet muhtelif.
Şimdi,
Odalar Birliğinin her mensubu birer kişi işe alsa 1 milyon 300
bin istihdam sağlayacaktı. Peki, 1 milyon 300 bin mensubun 800 bini 1
ile 3 kişi arasında işçi çalıştırıyor.
Şimdi, baktığınız zaman, 800 bin kişinin istihdam
maliyetini otomatik olarak en az yüzde 30 artıracaksınız. Bunu
Sayın Başbakana kim söylettiriyor, hanginiz söylettiriyorsunuz, hangi
amaçla söylettiriyorsunuz? Herhâlde, dünyanın başka bir yerinde bunu
ifade ettiğiniz zaman, en hafif deyimiyle, gülerler; başka bir
şey derlerse onu bilemem.
Şimdi,
Ulusal İstihdam Stratejisi Taslağı hazırlanmış,
bunun temelleri sağlammış, ayakları yere
basıyormuş, işsizliği azaltacakmış,
istihdamı artıracakmış, istihdam yapısını
biçimlendirecekmiş, iş gücü piyasasında yapısal problemleri
çözecekmiş. Şimdi, bunların hangisi var Allah aşkına?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ayhan, lütfen tamamlayınız.
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kabine
toplantılarında sayın bakanlar bunları görüşmüyorlar
mı? Biz burada ayıp ettik, haksızlık ettik, göz göre göre
bu insanların istihdam imkânlarını Uzak Doğuya, Çine,
diğer ülkelere gönderdik. demiyorlar mı?
Şimdi, gelin,
istihdam konusuna da mali kural gibi bir yapı geliştirelim, aksi
takdirde bu problem Hükûmete göre zor çözülecek; sorumlusu Hükûmet
dışında kim olacaksa, bu istihdam kuralına yazalım.
Hakikaten, seçimler esnasında da Hükûmet bu istihdam kuralından muaf
tutulsun, gelin, bunu yapalım. Yarın mali kuralı
görüşeceğiz, öbür gün de istihdam kuralını görüşelim.
Bu memleketin en önemli meselesini görüşmüyoruz. Yukarıda sayın
bakanlar neyi görüşüyorlar? Birbirleriyle yarışıyorlar
Benim teşkilatımın teşkilat yasası. Personel rejimi
bile kalmadı ülkede. Yarın, bunların toplanmasında bile
problemler çıkacak. Buraya getirdiğiniz tasarıların her
biri kurumlar arasında farklılık ortaya koyuyor, insanları
birbirine düşürüyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Ben bu vesileyle önergeyi desteklediğimi ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen Ünal Kacır, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kacır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biz burada bugün neyi görüşüyoruz? Dün üç saati
aşkın bir süre hep beraber konuştuk, çalıştık,
tartıştık ve çalışma takvimimizi belirledik.
Önümüzdeki hafta sonuna kadar çalışma takvimimiz belli ama yeni
baştan, bugün, gerek Milliyetçi Hareket Partisi gerek Cumhuriyet Halk
Partisi grupları yok, o dünkü konuştuğumuz,
tartıştığımız, neticede karar vermiş
olduğumuz programı değil de, gelin, onu değil başka
bir şey görüşelim, şunu görüşelim, öbürünü görüşelim
diye yeni bir teklifle geliyorlar. Ben buradan aziz milletimizin
duymasını istediğim için söylüyorum, bu sadece Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmasını akamete uğratmak,
çıkarılacak yasaların çıkmasını geciktirmek, yani
çalışmaya, tekere taş koymaktan başka bir şey
değil aslında ama İç Tüzükün kendilerine vermiş
olduğu yetkiyi bu şekilde değerlendiriyor değerli
arkadaşlarımız.
Şimdi, ben
baktım, bu öneriyi ne zaman vermiş Cumhuriyet Halk Partisi: 29/8/2007
tarihinde vermiş. Yani üç yıl olmuş bu öneriyi vereli
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Bakan katılmadı daha evvelki
görüşmelere, görüşmelerden kaçtı.
ÜNAL KACIR
(Devamla) -
ama bugün, şimdi, temmuz ayının içerisinde,
uzatmaları çalıştığımız bir dönemde Gelin,
bunu görüşelim. Neyi görüşelim diyorlar? İşsizlik Sigortası
Fonundaki paraların değerlendirilmesini görüşelim. Aslında
bu işin şeyi o, işsizliği de konuşalım ama
şu Sigorta Fonundaki paraları nasıl
değerlendireceğiz, bunu konuşalım, asıl amaç bu.
Şimdi, ben
de merak ettim, baktım, AK PARTİ iktidara geldiğinde
İşsizlik Sigortası Fonunda ne varmış, kaç para
varmış diye.
Değerli
arkadaşlar, 31 Ekim 2002 tarihi itibarıyla yani 3 Kasımdan üç
gün önce, 4,4 milyar lira, 4 milyar 445 milyon lira, İşsizlik
Sigortası Fonunda para varmış. AK PARTİ döneminde
yapılan bunca harcamaya rağmen, işsizler adına,
işsizlere ödeme adına yapılan harcamaya rağmen, şu
anda Fonda ne kadar para var diye baktığımız zaman, bunun
yaklaşık 11 katı ya da 10 katı diyelim, 11 katı
değil 10 katı kadar para var. Fonu 10 kat
artırmışız, zenginleştirmişiz dönemimizde.
Ödemelerin haricinde geri kalan kısmını söylüyorum. Yani,
geçmişteki sigorta fonlarına bir baktığınız
zaman, sigorta fonlarını bizden önceki iktidarlar nasıl
devralmışlar, sonra nasıl devretmişler,
baktığınız zaman, Fonu tamtakır kuru bakır
devretmişler. Ama, AK PARTİ İktidarı, iktidara
geldiğinde 4,4 milyar olan Fonu, 44 milyar liraya
çıkarmış. 44 milyar 062 milyon yeni parayla, Fonda paramız
var.
Evet, tabii, biz
bunları bir yandan biriktirirken Fonda, çünkü her
sıkışıklık döneminde işsizlerimize ihtiyaç
olduğunda, hazır olan o meblağ kullanılacak netice
itibarıyla. Bu parayı da sadece biriktirmeye
çalışmamışız, işsizlerimize de bunu
yansıtmanın gayreti içerisinde olmuşuz. Kamuoyunda ilk istihdam
paketi olarak bilinen 5763 sayılı Kanun ile sosyal güvenlik primleri
5 puan indirilerek buradan destek verilmiş. Sadece 2009 yılında
toplam hazine teşviki için 3,5 milyar oradan destek verilmiş.
Kadınlar ve
on sekiz-yirmi dokuz yaş arası gençlerin mevcut istihdama ilave
olarak işe alınmalarında prim indirimi yoluyla teşvik
yapılmış dönemimizde. Sosyal güvenlik primi işveren
payını yine bu kapsamda ödemişiz.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Yani siz bilmiyorsunuz değil mi? Ödemişiz,
yapmışız, etmişiz
Başka yerden gelenleri okuyorsunuz.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Bir ay için bir örnek rakam söyleyeyim size: Kasım 2009
ayında 21.628 iş yerinde 58.882 sigortalı kadın ve genç
için 7 milyon 72 bin lira ödeme yapıldı.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Ünal Bey, başka yerden eline verilen yazıyı
okuyorsun.
ÜNAL KACIR
(Devamla) İşsizlik ödeneği miktarı yüzde 12
civarında artırılarak iyileştirme yapıldı. Net
ücretin alt sınırı yüzde 50, üst sınırı yüzde 100
iken, brüt ücretin alt sınırı yüzde 40, üst
sınırı yüzde 80 olarak yeniden belirlendi. İşsizlik
sigortasının uygulanmaya başlandığı Mart 2002
tarihinden 29 Ocak 2010 tarihine kadar sisteme 2 milyon 163 bin kişi
başvurmuş, 1 milyon 843 bin kişiye 3 milyar ödeme
yapılmıştır, küsuratını okumadım.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Ünal Bey bakan gibi sanki gündem dışı
konuşmaya cevap veriyor.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Özürlülerin istihdamına primlerin hazinece üstlenilmesi
yoluyla destekleme yapılmıştır.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Dikkatli oku, dikkatli.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Kasım 2009 ayında 9.147 iş yerinde 39.161
sigortalı özürlü için 3 milyon 976 bin lira ödeme
yapılmıştır.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Ünal Beyi bakan yapacaklardı, bakan!
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Gündem dışı konuşmaya cevap veren bakan
mısınız Ünal Bey?
ÜNAL KACIR
(Devamla) Değerli arkadaşlar
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Ünal Bey tam bakan olacak adam ya!
ÜNAL KACIR
(Devamla) Değerli arkadaşlar, ikinci istihdam paketi, Şubat
2009da 5838 sayılı Kanun ile kısa çalışma
ödeneği miktarı artırıldı, brüt ücretin yüzde
40ından yüzde 60ına yükseltildi; süresi uzatıldı, üç
aydan altı aya çıkarıldı. Bundan yararlanan işveren
sayısı 3.077, talep edilen işçi sayısı 224.836, hak
kazanan işçi sayısı da 198 bin.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Yazıyı önceden okusaydın iyi olurdu.
ÜNAL KACIR
(Devamla) - Toplam ödeme tutarı 172 milyon 700 bin. Yani bu nedir?
İşverenimize demişiz ki: Bak, bu sıkıntılı
dönemde, dünyadaki krizden etkilenilen bu dönemde işçini işten
çıkarma, ben sana bu konuda destek olayım. Buradan
çıkardığımız yasa çerçevesinde de bu destekler
verilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, 2009 yılı içinde çıkarılan 5921
sayılı Kanun ile de istihdamı teşvik için Nisan 2009
ayı işçi sayısına ilave istihdam edilenlerin sosyal
güvenlik primlerinin işveren payı ödenmeye başlandı.
Kasım 2009 ayını örnek olarak verirsek: 16.746 iş yerinde
46.891 yeni sigortalı için 5 milyon 443 bin 727 lira bir ayda ödenen
meblağdır. İşsizlik ödeneği alanların işe
alınmaları durumunda sosyal güvenlik primlerinin işveren payı
da İşsizlik Fonundan ödenmeye başlandı, fonu da bu
şekilde değerlendirdik. Toplum Yararına Çalışma
Programında 2009 yılında 1.627 projede 45.467 kişi
istihdam edildi.
Yine,
değerli arkadaşlar, iş gücü uyum çalışmaları
kapsamında kullanılacak ödenek miktarları artırılarak
giderlerin yıllık miktarı işsizlik sigortası primi
olarak bir önceki yıl içinde fona aktarılan devlet payının
yüzde 30undan yüzde 50sine çıkarıldı. 2009 ve 2010
yılları içinde ayrılan toplam kaynak 1 milyar
-yaklaşık söylüyorum, küsuratını okumuyorum, söylemiyorum-
1 milyar lira buradan destek verildi. Meslek eğitimi kurslarında
167.100 kursiyer, Toplum Yararına Çalışma Programında
45.467 kişi, staj programında da 1.285 kişi olmak üzere 213.852
kişi bundan yararlandı.
Değerli
arkadaşlar, bu aşamada, Türkiyede işsizliğin
aşırı arttığından bahsetti arkadaşlarımız,
ona da bir nebze değinmek istiyorum.
Şimdi,
Avrupa Birliği İstatistik Ofisi tarafından yayımlanan
mevsim ve takvim etkilerinden arındırma kılavuzuna göre iş
gücü verilerinde güvenilir mevsim etkinliklerinden arındırma
çalışmaları yapılıyor bildiğiniz gibi ve
şimdi elimdeki bülten TÜİK bülteni 15 Haziran 2010 tarihli. Burada
mevsim etkilerinden arındırılmış temel iş gücü
göstergelerinin rakamları yayınlanmış: Mart 2009da işsizlik
oranı yüzde 14,8 iken her ay istikrarlı bir şekilde düşerek
14,6; 14,1; 13,9; 13,4. Her ay istikrarlı bir şekilde
düşmüş ve 2010 yılı Mart ayında yüzde 12,7 olarak
hesaplanmış. Az önce
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) O rakamlar yalan söylüyor.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Sayın Başkan -az önce söylediğim gibi- bu, Avrupa
Birliği İstatistik Ofisi tarafından yayınlanan mevsim ve
takvim etkilerinden arındırma kılavuzuna göre Avrupa
Birliği şartlarında
hazırlanmış rakamlar. İtiraz eden arkadaşlar için hatırlatırım,
İnternete girip TÜİK rakamlarına kolaylıkla
ulaşabilirsiniz.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) O rakamlar yalan söylüyor.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Değerli
arkadaşlar, benden önce konuşan arkadaşımızın
dönemiyle ilgili ben bir baktım
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Hangisi? Birkaç kişi konuştu.
ÜNAL KACIR
(Devamla)
işsizliği yüzde 6,5tan almışlar, yüzde 10,3e
çıkarmışlar dönemlerinde yani yüzde 58,46 işsizliği
artırmışlar. O zaman dünya çapında da bir finansal kriz
falan da yok ama Türkiyede hiçbir konu yokken bütün dünyada finansal krizin
etkilerinden kaynaklanan bir ortamda elbette ki dünyayla beraber ticaret yapan
ülkemizin de bundan etkilenmemesi mümkün değil. Bizde de yüzde 10lardan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Görüşmeye yeni başlamış.
ATİLA EMEK
(Antalya) Başkan, fazla etkilendiniz herhâlde, süreyi dokuz dakika
uzattınız.
BAŞKAN
Sayın Kacır, teşekkür ediyorum.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Meclis
Başkanımız çok etkilendi. Çok etkili bir konuşma yaptınız
Ünal Bey, tebrik ediyorum!
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Bir on dakika daha konuşsun Sayın
Başkan.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Cümlemi tamamlayayım müsaade ederseniz.
Değerli
arkadaşlar, Amerikada bile işsizlik yüzde 4,5lardan yüzde 10lara
çıkmış bir vaziyette, yüzde 100leri aşan bir
artış.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sesini açın Sayın Başkan, duyamıyoruz.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Sen Türkiyeyi konuş Türkiyeyi, Amerikayı bırak.
ÜNAL KACIR
(Devamla) Ama her geçen gün, az önce söylediğim gibi, her geçen gün
işsizlik azalmaktadır.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne ) Duyamıyoruz, mikrofonu açar mısınız?
ÜNAL KACIR
(Devamla) Hepinizi bu duygularla saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım
ancak bir yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Koçal, Sayın Akıncı, Sayın Ersin,
Sayın Çöllü, Sayın Kaptan, Sayın Süner, Sayın Keleş,
Sayın Selvi, Sayın Barış, Sayın Emek, Sayın
Tütüncü, Sayın Güner, Sayın Tamaylıgil, Sayın Paçarız,
Sayın Küçük, Sayın İçli, Sayın Sönmez, Sayın Diren,
Sayın Arifağaoğlu, Sayın Günday ve Sayın
Hacaloğlu.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/2) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14/7/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
(Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Grup önerisi
kabul edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada
yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü
sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete
Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete
Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
73üncü
Birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Şimdi
tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
MİLLETLERARASI PARA FONU İLE MİLLETLERARASI İMAR
VE KALKINMA
BANKASINA KATILMAK İÇİN HÜKÜMETE YETKİ
VERİLMESİNE DAİR KANUNA
EK MİLLETLERARASI PARA FONU ANA
SÖZLEŞMESİNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA İLİŞKİN BELGELERİN
ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
19/2/1947 tarihli ve 5016 sayılı Kanunun eki Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde değişiklik yapılmasına
ilişkin belgelerin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
1inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Enis
Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bir de bu konuda
bu madde üzerinde bir önergemiz var Sayın Başkan. Eğer uygun
görürseniz, birleştirilerek on beş dakikalık
Uygun görürseniz.
BAŞKAN
Sayın Tütüncü, olmaz Tüzük gereği, ayrıca söz vereceğiz.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
IMFyle ilgili
bir konuda yetki istenmekte.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; IMFnin Türkiye ekonomisindeki geçmiş
dönemdeki etkisini çok kısa olarak sizlere sunarak konuşmama
başlamak istiyorum. İlk anlaşma 1958 yılında
yapıldı. 1958le şu ana kadar, yani elli iki yıl içinde
yirmi ayrı anlaşma yapıldı. Son anlaşma biliyorsunuz
2008 Mayısında bitti, yani 1958 yılından bu yana elli iki
yılın yirmi sekiz yılı IMF denetimi ve gözetiminde
geçmiştir. Yani, IMF tam yirmi sekiz yıl Türkiyede ekonomi
yönetiminin, ekonomi politikalarının ana belirleyicisi olmuştur.
Sonuç ne olmuştur? Sonuç: Türkiye sanayileşmenin belirli bir
aşamasında takılıp kalmıştır.
(x)
458 S. Sayılı Basmayazı 16/3/2010 tarihli 73üncü Birleşim
Tutanağına eklidir.
Sanayileşme
evrelerini hemen anımsayalım, kalkınma planlamasına göre üç
evre var: Tüketim malları sanayisi, ara malları sanayisi ve
yatırım malları sanayisi, yani fabrika kuran fabrikalar
sanayisi. Ama, ne yazık ki Türkiye ara malları sanayisinin belirli
bir aşamasında ve yatırım malları sanayisinin, yani
fabrika kuran fabrikalar sanayisinin daha başlangıcında
takılıp kalmıştır. Sanayileşmiş ülkeler
sanayi ötesi toplum sürecine geçmişlerdir, bilgi çağı sürecine
geçmişlerdir. Yani, IMF gözetiminde yirmi sekiz yıl Türkiye ne
yazık ki ıskalamıştır, kalkınma
açısından, sanayileşme açısından
ıskalamıştır. Öyle ıskalamıştır ki, biz
1960lı yılların başında planlı ekonomiye
geçerken Güney Korenin millî gelir düzeyi kişi başına 150
dolardı, bizim 300 dolara yakındı, Yunanistan 280 dolardı
bizim 300 dolara yakındı, bugün Güney Kore almış
başını gitmiştir, Yunanistan almış başını
gitmiştir, Portekiz almış başını gitmiştir
ve IMFli yıllar Türkiye'yi bu duruma getirmiştir.
Tarımda ne
olmuştur? Tarım ve hayvancılık çökmüştür ve ne
yazık ki tarımda Türkiye yüz dolayında tarım ürününü
dışarıdan ithal etmek mecburiyetinde kalmıştır.
Ve 2009 yılı ihracat-ithalat gerçekleşmeleri kesinleşti, ne
yazık ki Türkiyemizin tarımsal ürün ithalatı tarımsal ürün
ihracatından çok fazla olmuştur. Oysa 1980 yılında 2-2,5
milyar dolar tarımsal ürün ihracatımız varken 50 milyon
dolarlık ithalatımız vardı, Türkiye nereden nereye
getirilmiştir IMF politikalarının esareti altında.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üretim çökmüştür, istihdam
çökmüştür. Şimdi, Türkiye'nin şu andaki gündemi, üretimi
nasıl ayağa kaldırabiliriz, istihdamı nasıl ayağa
kaldırabiliriz olmalıdır. IMF heyeti haziran başında
Türkiye ekonomisini değerlendirdikten sonra giderayak bir açıklama
yaptı, aslında bize göre yapması gereken açıklamayı
yapmadı, yine sol gösterip sağdan vurmaya çalıştı, ama
dedi ki: İçeride tüketim artışı başladı -yani
Türkiye ekonomisi için söylüyor- ama tüketim artışından yerli
üretici yararlanamıyor, ucuz döviz ve ucuz ithalat nedeniyle tüketim
artışından ithalatçı yararlanıyor. Good morning!
Günaydın! Günaydın IMF! Demek ki bunu itiraf ettiniz yıllardan
bu yana. Biz yıllardan bu yana, bunu, bu gerçeği, bu acı
gerçeği AKPye anlatmaya çalışıyoruz, yapmayın,
etmeyin filan diye. Nihayet IMF bunu söylüyor. Söylüyor ama, neden söylüyor
biliyor musunuz? İtibarı kalmadı IMFnin, öyle bir itibar
kaybına uğradı ki şimdi, bazı konularda artık
gerçeği yüksek sesle söyleme ihtiyacı içinde.
Evet, iki tane de
tavsiyede bulunuyor IMF giderayak, diyor ki: Tüketim artışı
için sıkı para politikasına ihtiyaç var; faizleri yükseltmeniz
lazım, döviz fiyatını artırıcı önlemler
almalısınız, yani TLnin fazla değerlenmesini
engellemelisiniz. Teşekkür ederiz, bunları biz biliyoruz. Biz, ucuz
dövizin tarımda ve sanayide üretim yapımızı nasıl
bozduğunu, döviz açığını nasıl
artırdığını çok iyi biliyoruz. Cumhuriyet döneminde yapılan
dış borcun 2 katını AKP Hükûmeti yaptı bu
yanlış politika yüzünden.
Az önce söyledim,
AKP doğru bir şey söylüyor, itibar kazanmaya
çalışıyor, ama bize göre yine sol gösterip sağ vurmaya
çalışıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; neyi söylemek istiyorum? Konunun
özüne, esasına geleceğim. Düşük döviz fiyatı, yani IMFnin
Müdahale edin, yükseltin. dediği ucuz döviz bir sonuçtur. Ucuz döviz
fiyatı bir sonuçtur. Neyin sonucudur? Türkiyeyi afyon bağımlısı
gibi dış kaynağa bağımlı kılan neoliberal
ekonomik büyüme modeli uygulamasının bir sonucudur, yani vizyonu
olmayan, hedefi olmayan, amacı olmayan ekonomik büyüme modelinin bir
sonucudur. IMF bu konuda bir şey söylüyor mu? Söylemiyor, ama bir
doğruya işaret ediyor. Yani, konunun özünü, esasını IMF es
geçiyor.
Biz Türkiye
olarak çöken istihdamımızı, çöken üretimimizi dış
kaynağa en az ihtiyaç duyacak şekilde nasıl ayağa
kaldırabiliriz? Türkiyedeki ekonomik gündemin bir numaralı konusu bu
olmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yeni bir sanayileşme
stratejisine ihtiyaç var, artık aklımızı
başımıza toplayalım. Nihayet, IMFsiz de
yapılabileceğini, Türkiye'nin IMFsiz de yürüyebileceğini
yıllar sonra sizler de gördünüz. Çok iyi bir karar aldınız ama
geç oldu. Bunun alternatif maliyeti çok ağır oldu. Öylesine
ağır oldu ki, işte cumhuriyet döneminde yapılan borcun 2
katı borç ve Türkiyedeki istihdam yaratma, yatırım yapma,
üretim yapma iddiası, azmi dumura uğratıldı ve öylesine
dışa bağımlı bir ekonomik kalkınma modeli
oluşturuldu ki, işte, IMFnin işaret ettiği acı tablo
İç tüketim başladı. diyor Türkiyede ama bu iç tüketimin
karşılanması için dışarının istihdamına
ihtiyacınız var, dışarının üretimine
ihtiyacınız var, ithalata ihtiyacınız var. İthalat
nasıl olacak? Dış borçla olacak ve Merkez Bankası
Başkanı geçenlerde açıkça şunu söyledi, dedi ki:
Dış finansman ihtiyacında kısıtlama olabilir. Yani
bu modelin Türkiyeye sosyal alternatif maliyeti çok ağır
olmasına rağmen dış finansman ihtiyacı
karşılandığı sürece yürüdü. Ama önümüzdeki dönemde
dış finansman ihtiyacı da olmayacaktır. Bunun için
Türkiyenin bir an önce, bir an önce teknolojiyi ileriye götürecek, ekonomiyi
dışa bağımlılık açısından belirli bir
sürede disiplin altına alacak ve yaratılan katma değeri yurt
içinde bırakacak yeni bir sanayileşme stratejisine ihtiyacı var.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
şu anda iş başında olmuş olsak derhâl bu konuda yola
çıkarız ve yola çıktık.
Bu konuda
beş ayrı noktada harita, yol haritası hazırlanmalıdır:
Birinci yol
haritası, sanayileşme yol haritası.
İkinci yol
haritası, tarım ve hayvancılık yol haritası;
nasıl ayağa kaldırabiliriz tarımdaki üretim potansiyelini,
istihdam potansiyelini.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Ve üçüncü yol haritası, KOBİ ve esnaf-sanatkârlardaki
potansiyeli nasıl kullanabiliriz? Bununla ilgili yol haritası.
Dördüncü yol
haritası, enerji sektörü yol haritası. Türkiye, ucuz enerjiyle bundan
sonra yoluna devam etmek durumundadır. Dışa
bağımlı bu enerji politikasını yeni bir
anlayışla gözden geçirmelidir.
Ve beşinci alan da hizmetler sektörü yol
haritası. Açayım, bankacılık, finans ve özellikle turizm.
Merkez Bankası Yasasını mutlaka ve mutlaka değiştirmemiz
lazım. Merkez Bankası, enflasyon odaklamasına
ağırlık veren ve para politikasına ağırlık
veren bu yanlış politikayla artık Türkiye'nin
kalkınmasına yardımcı olamaz. Ekonomiye, büyümeye ve
istihdama ağırlık veren Merkez Bankası politikalarına
Türkiyede ihtiyaç vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Sayın Başkan, sürem bitti.
Hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.
Madde üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Pervin Buldan,
Iğdır Milletvekili.
Buyurun
Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır)- Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Para Fonunun en
temel amacı, ekonomik durumu iyi olmayan, az gelişmiş veya
gelişmekte olan ülkelere yardımcı olmak adı altında,
bu ülkenin ekonomilerinin liberalleşmesini sağlamaktır. IMFnin
elindeki güç de yaptığı anlaşmaları tek taraflı
bozma hakkıdır. Dünya ekonomisini elinde tutmak isteyen ülkeler,
başta ABD ve İngiltere olmak üzere, Birinci ve İkinci Dünya
Savaşlarıyla bunu yapmak istediler ancak paylaşım
savaşları sonucunda bunun, hem maddi hem de insani olarak maliyetinin
çok yüksek olduğunu gördüler, Orta Çağ sömürge modelinin maliyetinden
kurtaracak yeni sömürge modelleri arayışına girdiler. Yine,
30ların ekonomik buhranı hâlâ etkisini hissettiriyordu. Tüm bu
arayışlar sonucunda, hem uluslararası ticareti canlı
tutacak ve süreklileştirecek hem de az gelişmiş ülkeleri de
savaşlardan veya işgal etmekten çok daha az bir maliyetle
bağımlı hâle getirecek bir formül buldular. Savaşlar
sonucunda birçok ülke yıkıntılar altında kalmıştı.
Yeniden toparlanmaları ve ayağa kalkmaları çok zordu. Bu
ülkelerin tamamen kendilerine bağlanabilmesi için ikinci adım
atıldı. 1944 yılında savaş sonrasında zor durumda
olan bu ülkelere ekonomilerini düzeltmeleri ve uluslararası ekonominin
işlerliğinin sürekli kılınması adı altında
bir para sistemi, kredi sistemi olarak Uluslararası Para Fonu kuruldu.
Ülkeler, bu Fona sermayelerini katarak birleşik bir sermaye
oluşturdu. Her ülkenin katkısı o ülkenin kotası oldu.
Kotaların büyüklüğü o üye ülkenin oy gücünü belirledi. Bugün bu
kurulun en güçlü ülkeleri başta ABD olmak üzere İngiltere, Almanya,
Fransa ve Japonyadır. Bu ülkeler artık paylaşım
savaşları yerine, IMF aracılığı ile ülkeleri
kendilerine borçlandırarak bağlamaktadır, ülkelere borç para
vermekte, bunun karşılığında ise o ülkeleri kendi
mallarını satacakları bir pazar olmaya zorlamaktalar; böylece
verilen para yerine kendi mallarını almak için kullanmış
oluyor. Borcu olan ülke kaynaklarını geliştirmek, üretmek
şansına sahip değildir.
Değerli
arkadaşlar, IMFye yüz seksen altı ülke üyedir. Türkiye, banka gibi
çalışan bu Fona 14 Şubat 1947 yılında
katıldı. O tarihten bugüne 19 kez IMF ile stand-by
anlaşması yapıldı. AKP Hükûmeti Türkiyede ilk kez IMF
anlaşmalarını yarıda kesmeyip hem on sekizinci hem de on
dokuzuncu IMF anlaşmalarını tamamlayan bir Hükûmet oldu. Daha
önce, IMF ile yapılan on yedi anlaşma tamamlanmamıştı.
AKP Hükûmeti belki bununla övünüyordur, ancak biz biliyoruz ki bunun
anlamı IMFnin tüm kurallarına uyan ilk Hükûmet olarak
anılmasıdır. IMFnin tüm kurallarına harfiyen uyan bu
Hükûmet sayesinde, artık ne yer altı kaynaklarımız
olduğunu ne de yer üstü kaynaklarımız olduğunu
söyleyebiliyoruz. IMFnin en önemli kurallarından ikisi, özelleştirme
ve yabancı sermayenin serbestisi oldu. AKP bir taşla iki kuş
vurdu; bu konuda ilgili tüm yasaları değiştirerek, özelleştirmeyi
tamamen yabancı sermayeyle yaptı.
Yine IMFnin en
önemli kuralları işçiye, emekliye, memura zam yapmamaktı. AKP
Hükûmeti bunu da alnının akıyla yerine getirdi. Bugün bir
işçi emeklisi 680 lira maaş alıyor. Ev kirasının en
düşük 450-600 lira arası olduğu bir ülkede 680 lira maaş
almak ne demektir? Bunun vicdani borcunu AKP Hükûmeti kime ödeyecek? 680 lira
maaş, sadece yoksulluk sınırının değil açlık
sınırının da altındadır. 680 lira maaş almak
demek, en kötü koşullarda küçücük bir evi kiralayarak içinde aç oturmak
demektir. 680 lira maaş almak demek, başkalarına muhtaç olarak
yaşamak demektir. AKP Hükûmeti, muhtaç hâline getirdiği insanlara
makarna, kömür dağıtarak kendini iyilik perisi yerine koymaya, bu çirkinliği
perdelemeye çalışmaktadır. Önce insanları
fakirleştirerek, hakları olanı gasbederek muhtaç hâline
getiriyor, sonra da kendine bağlı yardım kuruluşları
ve valilikler aracılığıyla yardım
dağıtıp halkı dilenci yerine koyuyor ve bundan siyasal
olarak rant elde ediyor. Aslında, perdelemeye
çalıştığı, uymak zorunda kaldığı
IMFnin kurallarıdır, bu kurallara gelişebilecek tepkilerdir.
Son zamanlarda
Hükûmetin ve ilgili bakanların en çok ifade ettikleri şey, yeni
stand-by anlaşmasını mecburiyetten değil istedikleri için
yapacaklarıdır. Peki, mecbur değilsek, yani
ihtiyacımız yoksa neden borçlanıyoruz? Borç, yiğidin
iş kurmak, üretmek, geri ödemek için kamçısıdır. Ancak siz,
borcu, kölelik kamçısı hâline getiriyorsunuz. Yiğit, borcu,
ihtiyacı olduğu, mecbur kaldığı için alır.
Uluslararası
Para Fonu, gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeleri sömürü
aracıdır. Bu Fon içerisinde muhtaç olan üye ülke olmak ekonomik
anlamda sömürge olmaktır. Tersine, bu Fon içerisinde konum sahibi olmak
ise sömürgeci olmak demektir. Bize şu öneriliyor: Ya kuklamız olursunuz
ya da bizim gibi kukla oynatıcı. Onurlu bir ülkenin ve onurlu bir
halkın buna vereceği cevap İkisine de hayır. olur.
Öyle bir ülke
düşünün ki, bulunduğu coğrafya dünyanın en verimli
topraklarına sahip olsun; dört mevsimi de yaşasın; üç tarafı denizlerle çevrili olsun;
güneşi, karı, yağmuru, dağları, ovaları,
nehirleri, ormanları olsun; toprağında her şey
yetişsin; bin yılların birikmiş kültürü ve tarihiyle
zenginliği göz kamaştırsın; en önemli geçim
kaynağı tarım ve hayvancılık olsun. Böyle bir ülkenin
bu kadar bağımlı bir ülke olması akla ve mantığa
sığar mı? Böyle bir ülkenin et ithal etmesi neyle
açıklanabilir? Yoğunlaşmış fiziksel ve zihinsel
emeği ile çağlar açan, kentler kuran, medeniyetler yaratan bu
coğrafyanın insanının üretimden uzaklaşıp
tüketici bir topluma dönüşmesine ne demeli?
Demokrasisini
kurgulamayan, tekçiliğin kısırlığını
çoğulculuğun zenginliğine tercih eden, bu nedenle de
savaşta ısrar eden, tutuklayan, orman yakan, hayvanları telef
eden, insanları göçe zorlayan bir yönetim anlayışı
yukarıdaki soruların tek cevabıdır. Bu yönetim
anlayışıdır ki, Türkiye halklarını
dışarıya bağımlı kılıyor, IMF'ye
zorunlu kılıyor. Bu bağımlılığın ve
zorunluluğun bitmemesi için de dışarısı Türkiye'nin iç
sorunlarını çözmesini, esasta Kürt sorununu çözmesini istemiyor.
Değerli
arkadaşlar, buradan Hükûmete önerimiz şudur: Bu coğrafyayı
peşkeş çekmekten vazgeçin; bu ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal,
kültürel özgürlüğü önündeki tüm engelleri kaldırın; merkezî
otoriteden vazgeçin, yerellerin kendi kaynaklarını
yaratmasını, korumasını, geliştirmesini ve
kullanmasını sağlayın; katı merkezî otoriter
anlayışınız yüzünden hepimiz kaybediyoruz.
Dün elitlerle,
statükocularla mücadele ettiğinizi söylerken bugün siz elitsiniz, statü
sahibisiniz. Dün demokrasi için cezaevine girerken bugün siz demokrasi,
eşitlik ve özgürlük isteyenleri cezaevine koyuyorsunuz. Dün siz IMF'ye,
emperyalizme karşıyken bugün siz IMFnin en iyi
uygulayıcısısınız.
Bu halkı
yeterince yanıltmadınız mı? Artık bu halkın
gerçeklerle yüzleşme zamanı geldi. Türkiyenin bütünlüğü.
dediniz, bütün hakların önünü kestiniz, farklı kimlikleri
yasakladınız. Türkiyenin bütünlüğü. dediniz, yeri geldi
askerî yeri geldi siyasi darbe yaptınız. Türkiyeyi öyle bir hâle
getirdiniz ki, bugün Türkiye halkı Türkiyede bulunan hiçbir şeyin
sahibi değil. Bu ülkeyi paramparça ettiniz.
Değerli
milletvekilleri, ekonomi özgür değildir. Ekonomi özgürleşmek
zorundadır ancak demokratik katılımcı bir anlayış
ve modelle ekonomiyi özgürleştirebiliriz. Bu da iki yolla mümkündür: Bir
yandan temel ihtiyaçları diğer yandan da
çağımızın sosyal, kültürel ihtiyaçlarını
belirleyerek en büyük üretici olan doğaya asla zarar vermeden bilimi ve
teknolojiyi bu belirlenen ihtiyaçları gidermek üzerinden üretim
araçları hâline dönüştürmek. Bunu gerçekleştirmeme nedenimiz
bireysel çıkarları toplumsal çıkarların önüne
koymamızdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
PERVİN
BULDAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, son olarak, toplumu oluşturan tüm bireylerin
katılımını sağlayan, ortak çıkarları,
üretmeyi ve çağın ihtiyaçlarını karşılayan bir
ekonomi modeli bizleri ne IMF'ye ne de başka bir kuruma muhtaç ve mecbur
bırakır. Elbette uluslar arası ticari ilişkilerimiz
olacaktır ama bu ilişkilerin esasını ekonomik sömürü
oluşturmayacaktır. Demokratik, katılımcı ekonomi
modeli bir anlayışa dönüştüğünde eğitim ona göre
şekillenecek, sağlık sorunlarına yaklaşım ona
göre olacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Buldan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.14
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
458 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi,
1inci madde üzerinde söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz isteyen Mithat Melen, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 458 sıra sayılı taslak üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Önce bir noktaya
değinmek istiyorum. 73üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunda ilginç bir
şey olmuş. Yöneten Sayın Başkan demiş ki:
Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu
458 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerine söz isteyen? Tasarının tümü üzerine söz isteyen yok.
Soru-cevap yok.
Tasarının
tümü üzerinde görüşmeler bitmiştir.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Sonra Sayın
Kemal Anadol itiraz etmiş: 458 listede yok efendim, nereden
çıktı 458?
Başkan
demiş ki: Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Tekrar
toplantı başlamış. Açılma saati: 18.03 İlki
17.31di ve tekrar:
Başkan -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
458
sayılı Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi,
ilginç bir şey, tümü üzerinde konuşmadığımız bir
kanunu burada konuşuyoruz. Nasıl olmuş bu? Her kanun benim için
önemli ama bu da daha önemli. Burada hakikaten bir şeyi
atlamışız. Hukuken belki yapacak pek bir şey yok ama
atlamışız. Nasıl olmuş bu?
Ayrıca da,
belki tümü üzerinde ilk defa bu kanunun lehine konuşacağız.
Çünkü, biraz önceden beri izliyorum, çok dikkatle izliyorum, yani, herkes, her
kürsüye çıkan arkadaşımız Türkiye'nin IMFyle
ilişkilerinden bahsetti ama bu kanunun aslından bir türlü bahsetmedi.
Bu kanun, belki tarihte ilk defa IMFnin Türkiye lehine bir şey yaptığı
bir olay. Yani, onu biz de yapamamışız, IMF kendi
yapmış. Niye? Oylar temsil güçleri itibarıyla ülkelerin gücünü
de belirliyor, IMFdeki oylar. IMFde 2006 yılından itibaren yeni bir
hareket başladı çünkü dünyada ekonomide dengeler değişti.
IMFdeki oy gücü, yani kota dediğimiz güç bir yerde ülke ekonomisinin
dünya içindeki gücünü gösteriyor, o çok önemli bir şey. Burada da öyle.
Yani, IMF de, bir adil kotaya doğru gitmek gereğini gördü. Mesela,
bizim 964 özel çekme hakkımız var, bu da 0,45 civarında bir pay
demek. Yani, bunu önce 1 milyon 191 bine çıkarmak meselesi vardı, bu
da 0,55e çıkarılıyor, oy payımız yani bu 2006dan
itibaren. Şimdi, 2008deki bu değişiklikle kotamız 1 milyar
455e çıkacak yani bu da 0,61 pay demek özel kotalarda. Bu özel kotalar da
kota kullanımı açısından hem daha fazla para
almanızı sağlaması ve maliyeti de, faizlerin maliyetini de
belirlemesi açısından çok önemli. Türkiye, daha ucuz bir faiz
dilimine geçiyor.
Şimdi, biz,
başka şeyleri tartışıyoruz burada yani IMFye
başvurmak, başvurmamak, hatta bunu bir başarı meselesi
hâline getirmek
Sayın Başbakanımız da aynı
şeyleri söyledi: Biz IMFye başvurmuyoruz,
başarılıyız. Hayır efendim, IMF, bir uluslararası
kuruluş, dünya ekonomik politikasını düzenlemekle, dünya
parasına bekçilik etmekle görevli bir kuruluş, buna da siz üyesiniz,
onun işte ufacık bir maddesi değiştirilirse, siz de
yasalarınızda değiştiriyorsunuz ki Anayasanıza
aykırı olmasın yaptığınız işlemler.
Onun için şimdiye kadar IMFyle yaptığımız
işlemler Türkiyedeki yasalara uygundur. Bunun tartışması
bir kere her şeyden önce çok gereksiz bir şey. IMFyle
ilişkilerimiz ayrı, IMFye başvurmamız
başarısızlık, başvurmamamız başarı. demek
hele bu kanun görüşülürken ilginç geldi bana. Niye? Çünkü ilk defa
tarihinde IMF kendi kendini tartışmaya başlamış; acaba
dünyanın ekonomik değişmesine yeterli miyim, gerçekten ben bu
yapıyla dünyanın ekonomik meselelerini çözebiliyor muyum
Bunları tartışırken ve bize de, bakın
Neden bize
önemi var bunun? Temel oyların artırılması için önemi var.
IMF, temel oyları, tüm sermayesini yani bizim dediğimiz,
anlattığımız kotaların yüzde 5,52sine çekmeye
çalışıyor. Niye? Yani bütün ülkelere, seksen iki ülkeye önce bir
pay dağıtmaya çalışıyor ve bunun da yüzde 95ini
ayırıyor, yüzde 5i olmasını istiyor. Çünkü ufak bir ülkeyi
düşünün, bir Afrika ülkesini, çok az pay alıyor,
dolayısıyla yetkisi de az oluyor ve icra direktörü az
bulundurabiliyor ve icra direktörlerinin de yönetimde büyük etkisi var. Tabii
burada en büyük payın sahibi Amerika Birleşik Devletleri, onun
yönetimde etkisi var ama son yıllarda, dünyadaki değişimle
birlikte bu paylar da yer değiştiriyor. Yani gelişme yolundaki
ülkelerle gelişen ülkeler veya yükselen pazar ülkeleri ki Türkiye de
bunun içerisinde- önemli bir yere geliyor. Yani ilk defa biz, kendimiz
yapmadığımız bir işle IMFyi eleştiriyoruz. Niye?
2011de Türkiye'nin payı kotadaki- yüzde1e çıkarılacak. Bu,
çok önemli bir gelişme. Niye? Aşağı yukarı, Türk
ekonomisinin yıllardan beri dünya ekonomisi içerisinde yüzde 1 pay
almasını hep söylüyorduk. İşte, bu, yine biz yapmadan
Ama
burada hep, nedense, başka şey tartışıyoruz: IMF onu
yapmış, bunu yapmış, bilmem ne yapmış
Efendim, IMFye
bundan yıllar önce üye olmuşsunuz ve -bu sistemi beğenmezseniz
bu sistemin dışına çıkarsınız, gayet açık bu
yani- bu sistemin içinde olmanızdan kimse o kadar da çok fazla memnun
değil, hele IMFnin kendi, çünkü kendi kendini tartışmaya
başladı IMF.
Yine ben burada
başka bir şeyin üzerinde durmak istiyorum. Mesela, komisyonu
Dışişleri Komisyonu temsil ediyor. Şimdi orada da bir
sıkıntı var. Bu mesele Hazinenin meselesi 1173 sayılı
Kanunda, yönetimiyle de o görevli ama Bütçe Komisyonu tali komisyon
sayılıyor, Dışişleri esas komisyon
sayılıyor.
Evet, yurt
dışında vahdet prensibinden bunu böyle yapmak doğrudur
belki ama bunda da bir başka yere götürmemiz lazım işi yani
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ekonomiyle ilgili bir komisyon kurmamız
lazım. Ekonomi ve strateji konusunda bu araştırmaları
yapacak ve bu gibi konuların gerçekten buraya gelmesini sağlayacak
bir yapıya büründürmemiz lazım çünkü ekonomi hem az konuşuluyor
hem Bütçe Komisyonuna aşırı bir yük bindiği gibi, böyle bir
önemli konu Dışişlerine gidiyor. Tabii, Dışişlerinin
burada esas komisyon olmasını eleştirmiyorum, yapı öyle, yasa
öyle ama burada da bir eksiklik var.
Şimdi, son
olarak, mesela, ne oldu? G20ler toplantısı oldu. Orada da tabii,
Hükûmet devamlı bu toplantılara katılıyor,
katılması lazım, mutlaka içinde olmamız lazım ama
hiçbir bilgimiz yok Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak. Yani ne oluyor
oralarda, ne konuşuluyor, dünya nereye doğru götürülüyor, ne
yapılmak isteniyor?
Hükûmetin bir
numaralı görevi, burada
Ki o toplantılara katılanlar içinde hem
Dışişleri Bakanı var hem ekonomiden sorumlu bakanlar var,
hiç burada gelip bilgi vermediler çünkü yapı değişiyor dünyada.
Hep bunu ısrarla söylemek istiyorum. Yani yapı öyle bir yapı ki
IMF de kendi yapısını değiştirmeye
çalışıyor. İşte, finansal vergiyi
tartıştılar, mali sektörde reformu tartıştılar.
Mesela IMF krizde 200 milyar dolar akıttı, son küresel krizde,
dünyalar kadar para bu. Kaldı ki IMF batmak üzereydi, ama öyle bir ipin
ucu yakalandı ki IMFnin başındaki adam Fransa
Cumhurbaşkanlığına oynuyor birdenbire şimdi. Yani,
bütün bunlardan biz sanki haberdar değilmişiz gibi, hatta bu
kurumlara mümkün olduğu kadar daha fazla insan yerleştirmek
istemiyormuşuz gibi
Kimsenin, çünkü, bu konuda bir fikri yok. Hakikaten
Türkiye Büyük Millet Meclisi dâhil bu kurumlar içerisinde temsil edilmemiz
lazım. Çünkü dünya yönlendirilirken biz farkında değiliz.
Biz geçen sene
İstanbulda çok önemli bir toplantı yaptık. O toplantıda
-hem IMFnin hem Dünya Bankasının yıllık
toplantısını yaptık- bir tane başkanlık, bir tane
başkan yardımcılığı ne bileyim, G20lerin bir
genel sekreterliğini kapabilirdik -Türkiyede o kadar çok insan var ki,
yetişmiş insan- onu da beceremedik. Niye beceremedik? Çünkü burada
bile oturup IMF şunu yaptı, IMF bunu yaptı, IMFye 18 kere
stand-by yaptık, 18 kere yapmadık onları
tartışıyoruz da ondan. Biz farkında değiliz dünyada ne
olup bittiğinin, hâlâ biz bunları tartışıyorsak
Yok,
hakikaten farkındaysak da bunları kendi kendimizi oyalamak için
yapıyorsak o da ilginç. Ama artık hakikaten
Mesela şu kanunun
geçirilmesi bile bana biraz tuhaf geliyor. Şeyinde görüşmüyorsunuz,
aceleye getiriyorsunuz, işte Başkan hata yaptı. diyorsunuz.
Efendim, olabilir. Burada iktidar partisi var. Hakikaten tümü üzerinde
görüşmekte yarar vardı. Çünkü, belki tarihte ilk defa IMFnin
geçirdiği, bizden geçirmesini istediği kanunlardan en önemlisi bu, en
de bize yararlı olanı bu. Çünkü biz istemesek de bizi bir yere
sokmaya çalışıyor yani bir üst sınıfa sokmaya
çalışıyor, payımız da yüzde 1e çıkacak 2011
yılında.
Onun için, bir
daha bunu düşünmemizde yarar olduğunu sanıyorum ve bu duygu,
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Melen.
VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun, 458
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Mithat Melenin, Tümü
üzerinde konuşmadığımız bir kanunu burada
konuşuyoruz. ifadelerine ilişkin konuşması
BAŞKAN -
Sayın Melen, konuşmanızın başlangıcındaki
açıklamalardan dolayı teşekkür ediyorum.
16/3/2010 tarihli
73üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunda bahsedilen konuyla ilgili
açıklama getirmek istiyorum: Bugün Genel Kurul açılmadan önce
Kanunlar Dairesi tarafından konu gündeme getirildi, görüştük.
Yalnız Sayın Anadolun bahsettiği 458, listede yok. sözünün
Adalet ve Kalkınma Partisinin grup listesinde
olmadığını ifade ettiler. O günkü el gündemini de
getirtiyorum. El gündeminde olduğunu gördüm, şimdi getiriyorlar, onu
da ayrıca açıklayacağım.
Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, tabii şöyle oldu: O gün neleri
görüşeceğimiz konusunda gruplar arasında bir mutabakat
vardı ve takdir edersiniz ki görüşülmeyecek bir konu hakkında da
konuşmacının olmaması doğaldır. Konuşulmayacak
bir konuda Sayın Bakan oturunca, Komisyon burada. deyince mecburen o
noktaya geldi. Aslında bizim mutabakatımız
dışında fiilen gelişmiş bir konudur. Gündemde
vardı ama Görüşmeyeceğiz, komisyon oturmayacak. dediler.
Oturmayacak denilmesine rağmen oturduğu için o işlem
yapıldı.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Vural ama bu
açıklamalarınızın ışığında da konu
Başkanlık Divanının problemi değil, grupların
kendi arasındaki bir problem olduğu anlaşılıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bir problem olarak söylemedim. Sadece tutanaklara siz
soktuğunuz gibi ben de tutanaklara girsin diye ifade ettim.
BAŞKAN
Anladım, teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete
Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
(Devam)
BAŞKAN
Şimdi madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Osman Demir,
Tokat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DEMİR
(Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, 40lı yılların başında bir dünya
savaşı yaşandı yani İkinci Dünya Savaşı
yaşandı. İkinci Dünya Savaşı, dünya ölçeğinde
büyük bir yıkıma ve finansman darboğazına yol açtı. O
güne gelinceye kadar yani -kastettiğim 1944 yılıdır- 1944
yılına gelinceye kadar uluslararası ödemelerde altın
standardı diye bir sistem uygulanıyordu. Yani uluslararası mal
ve hizmet alım satımında karşılık olarak
altın ödeniyordu. Tabii, bir taraftan ekonomik ilişkiler
artıyor, dünya üretimi artıyor, uluslararası ticaret
artıyor ama altın arzı uluslararası ticaretteki
artışla aynı paralelde artamıyor. Bu, dünya ticaretinde bir
daralmaya, bir baskıya yol açıyor ve uluslararası likidite
sorunu dediğimiz sorun ortaya çıkıyor.
Ne yapalım?
Dünyanın önde gelen teorisyenleri, özellikle ekonomi teorisyenleri Amerika
Birleşik Devletlerinin Bretton Woods kentinde 1944 yılında bir
araya geliyor. Bretton Woods Konferansı diyoruz. Bu konferansın
sonunda iki tane önemli kurum ortaya çıkıyor: Birisi IMF, diğeri
Dünya Bankası yani Uluslararası İmar ve Kalkınma
Bankası. Bu iki kurum ortaya çıkıyor yani uluslararası para
sistemini bu iki kurumun işletmesi kabul ediliyor.
Ne yapacak bu iki
kurum? Bu iki kurum önce, uluslararası ödemelerde likidite sorunu
yaşatmayacaklar üye olan ülkelere; ikinci olarak da, üye olan ülkeler
eğer ödemeler bilançosu açığı verirse, bu ödemeler
bilançosu açığının finansmanını
sağlayacaklar. Bu iki kuruma biçilen rol bu.
Tabii, sistemin
bir ayağı daha var, o da şudur: O zamana kadar uluslararası
ödemelerde altın kullanılıyordu ve altın arzı
yeterince arttırılamıyordu. Deniyor ki: Yeni sistemde,
uluslararası ödemelerde altının yanı sıra Amerikan
doları da kullanılsın ama doları da bir şeye
bağlayalım, sabitleyelim doların değerini bir şeye.
Neye sabitleyelim? Altına. Deniyor ki: Bir ons altın 35
dolardır. diye bir parite belirleniyor. Bir ons demek, 31,1 gram. 31,1
gram altın 35 dolardır. diye bir parite oluşturuluyor. Peki,
ülkelerin parası nereye endeksleniyor? Diğer ülkelerin, üye ülkelerin
paraları da dolara endeksleniyor. Sistem şu: Dolar altına
endeksleniyor, diğer ülke paraları dolara endeksleniyor, böyle bir
sistem değerli arkadaşlar. Bu sistem, 60lı yıllara kadar
fazla bir problem çıkarmıyor ama 60lı yıllara
geldiğimizde gerek Amerikan ekonomisinin büyük ödemeler bilançosu
açığı vermesi gerekse altın arzının yeterince
arttırılamaması -yani dolar basacaksınız ama
altın arzını artıramıyorsunuz- tekrar dünyada likidite
sorunu ve Amerikan dolarına güvensizlik sorunu çıkıyor.
Özellikle Avrupa ülkeleri Amerikaya karşı bir anlamda dolar savaşı
ilan ediyorlar, diyorlar ki: Al dolarlarını, ver
altınlarımı. Ama gönderilen dolarların
karşılığı olan altınlar Amerikan hazinesinde
yeterince yok. Sistem büyük bir yara alıyor değerli arkadaşlar.
Nereye kadar? 73 yılına kadar topal da olsa sistem işletilmeye
çalışılıyor çünkü 67 yılında, bu, doların
ödeme gücünün yanına bir de IMF yeni bir para birimi oluşturuyor; SDR
yani özel çekme hakkı dediğimiz bir para birimi oluşturuluyor.
Bazı paraların ağırlıklı ortalaması
alınarak yeni bir ödeme aracı. Bir taraftan dolarla uluslararası
ödeme gerçekleştiriliyor, diğer taraftan SDRyle -tabii, üye ülkeler
arasında- SDR ödeme aracı olarak kullanılıyor ve yine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
OSMAN DEMİR
(Devamla)
üye ülkelerin ödemeler bilançosu açıklarının
finansmanı amacıyla kullanılıyor. Nereye kadar değerli
arkadaşlarım? 1973 yılında petrol şokları
dediğimiz zamana kadar. 1973 yılında OPECin kartel gücünü
kullanarak petrol fiyatlarını ani arttırmasıyla Bretton
Woods sistemi tamamen çöküyor. Bugün artık Bretton Woods sistemi
-işte dolar altına endekslenecek, diğer ülke paraları da
dolara endekslenecek- böyle bir sistem artık yok, o sistem çökmüş
durumda. Peki, Bretton Woods sistemi çöktü de IMF ve Dünya Bankası
etkinliğini kaybetti mi, varlığını kaybetti mi?
Hayır. Bu iki kurum hâlâ önemli bir görevi sürdürüyorlar ama
uyguladıkları politikanın içeriği değişti. Onu da
izninizle, 2nci maddede tekrar şahsım adına sözüm var, orada
açıklamak istiyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Demir.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mehmet Yüksel, Denizli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 458 sıra sayılı Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi,
Sayın Melen gibi bir üstadın arkasından, Değerli Hocam
Osman Demir gibi bir hocanın arkasından benim konuşmam
nasıl olur, bilmiyorum. Ben, iki değerli üstadın çizdikleri
açıya bakarak, anladığım kadarıyla yıllarca çok
yanlış mecrada tartışılan IMF konusunu, aslında burada
tekrar gündeme getirmek belki yanlış. Mithat Melen Hocam bunu çok
doğru söyledi. Çünkü burada aslolan yapılacak olan
anlaşmalardır, aslolan zorla bizi belli bir kategoriye yükseltmeye
çalışan Uluslararası Para Fonu konusunda yapılacak
anlaşmalardır bence. Burada, ama biz yine de şuna dikkat edelim:
Biz, yıllarca IMFnin ülkeleri sömürdüğü, IMFnin ülkelere yarar
sağlamadığı, ülkelerin ekonomisini, sorununu dikkate
almadığı, alsa da kısa vadeli çözümler önerdiği ve
sonuç itibarıyla yarar sağlamadığı görüşleri
olduğu gibi, bir taraftan da bazı görüş de, diğer bir
görüş de IMFyi, gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere tüm
dünya ekonomilerinin istikrarı için vazgeçilmez bir örgüt olarak
nitelemekte. Bu görüşleri objektif bir şekilde
değerlendirebilmek için de IMFnin istikrar programlarının
koşullarını ve finansal kaynaklarının maliyetlerini
incelemek gerekir. Bu doğrultuda, IMFnin kullanıma sunduğu
kaynaklarının borçlanma maliyeti piyasa koşulları ile
karşılaştırılınca söz konusu maliyetlerin yüksek
olmadığı görülmekte.
Biz, şu anda
baktığımızda, tasarı ve gerekçeleri
incelediğimizde, Ana Sözleşmede öngörülen değişiklikler
içinde Milletlerarası Para Fonuna üye ülkelerin kota
dağılımlarının yeniden ayarlanması, düşük
gelir düzeyine sahip ülkelerin IMF içerisindeki oy ve temsil güçlerinin
korunması, Afrika ülkelerinin İcra Direktörleri Kurulunda daha güçlü
temsil edilebilmelerinin sağlanması, Fon kaynaklarının
yatırım amaçlı kullanımının önündeki
sınırlamaların hafifletilmesi gibi konular ve düzenlemeler var.
Onun
yanında, Ana Sözleşmede öngörülen değişikliklerin
yürürlüğe girmesiyle ülkemizin IMFdeki temsil gücünün daha da
artacağı ve ülkemizin IMFdeki oy gücünün yüzde 0,45ten, öngörülen
değişikliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte 0,61 seviyesine
yükseleceği, yine bu değişikliklerin
yapılanmasının ardından 2011 yılı Ocak ayına
kadar kota reformuna yeni formül çerçevesinde devam edileceği ve ülkemizin
payının yüzde 1 civarına yükseltileceği öngörülmekte.
Burada, yine,
2006 yılında, IMF içerisinde adil bir kota mekanizmasının
tesis edilmesi ve kota dağılımlarının buna göre
yeniden ayarlanabilmesi, daha sağlıklı bir hâle getirilebilmesi
için kapsamlı bir çalışma başlatılmış, bu
çalışmanın ilk aşamasında aralarında ülkemizin de
bulunduğu dört ülkeye münferit olarak kota artışı
sağlanmış, daha sonra da, 2008 yılında yeni bir
düzenlemeyle, ülkemize ikinci bir kota artışı imkânı
sağlanması ve kotamızın yine 1,455 milyon SDR seviyesine
ulaşması öngörülmüştür.
Kotaların
IMF kaynaklarının kullanımını, maliyetlerini
belirleyen önemli bir unsur olduğu dikkate alındığında
kotamızda yapılan artışlar sayesinde IMFye yönelik faiz
yükümlülüklerimizde bir miktar tasarruf sağlanması da mümkün
olabilecektir.
Bunlara ek olarak
Ana Sözleşmedeki değişiklikler ile Fon kaynaklarının
altın satışından sağlanacak gelirler de dâhil olmak
üzere yatırım amaçlı kullanımının önündeki
sınırlamaların hafifletilmesi ve bu suretle de Fon
varlıklarının yönetiminde esnekliğin sağlanması
amaçlanmaktadır. Ana Sözleşmenin ilgili hükümlerinde yapılan
tadilatın üye ülkelerce onaylanmasının ardından kotalarla
ilgili düzenlemeler hayata geçirilecektir. Bugünkü uygulama, bugünkü
yapılacak oylamayla biz bunun birinci adımını
atmış olacağız.
Umarım ve
ümit ederim ki, bu anlaşmaların ülkemize bundan sonraki ekonomik
hayatında yararlar getireceği düşüncesiyle hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yüksel.
Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
TBMM
Başkanlığına
458 sıra
sayılı kanun tasarısının 1. maddesindeki
ilişkin kelimesinden sonra gelmek üzere tüm kelimesinin ilave
edilmesini bilgilerinize arz ederim.
Hüseyin Ünsal Enis Tütüncü Hüsnü Çöllü
Amasya Tekirdağ Antalya
Tayfur
Süner Fevzi
Topuz
Antalya
Muğla
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında
yarıda bıraktığım ya da
tamamlayamadığım konuşma üzerine konuşmayı
düşünmüştüm ancak Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsü Sayın
Melenin konuşmasından sonra konuşmamı farklı bir
boyutta götürme ihtiyacını hissettim.
Şimdi, biz
konuşmamızda, daha doğrusu, ben konuşmamda bu
tasarının özüne vurgu yapmaya çalıştım, özü nedir?
Sayın Melen konuşmasında -burada olmasını isterdim-
tasarının şekli üzerinde durdu. Şekli üzerinde durmuş
olmasına rağmen, en azından Bu şekil neden acaba
değiştiriliyor? diye sorması ve o sorunun
yanıtını vermesi gerekiyordu. Şimdi, özü
değişmemiştir, IMF politikalarının özü
değişmemiştir, bunu vurgulamak istiyorum; şimdi de sol
gösteriyor, sağ vurmaya çalışıyor, geçmişte ne
yaptıysa, geleceğe dönük politikalarını da o çerçevede
revize etmeye çalışıyor. Yani şöyle bir
anımsayalım: IMF, dünya finans krizini okuyamamış, görememiş
olmasının sıkıntısıyla, mahcubiyetiyle bir
uzmanlar komitesi topladı ve başına da ünlü iktisatçı
Joseph Stiglitzi getirtti. Oraya bakarsak, işte Milletlerarası Para
Fonuna üye ülkelerin kota dağıtımlarının neden
ayarlanması gerektiği o uzmanlar komitesi raporunda
çıkıyor. Neden Fon kaynaklarının yatırım
amaçlı kullanımının önündeki sınırlamalar
hafifletiliyor; orada çıkıyor. Neden? Çünkü dünya finans krizinin
merkez üssü Amerika Birleşik Devletleriydi ve daha sonra da Avrupaya
yayıldı. Kendi başlarına bu krizden
kurtulamayacaklarını, çıkamayacaklarını
anladılar, onun için, bizim gibi yükselen ekonomilere ya da
gelişmekte olan ekonomilerin desteğine ihtiyacı var ve IMFyle
kotalar artırılıyor ve bizler o ülkelerin, özellikle Amerika
Birleşik Devletlerinin mal ve hizmetlerine daha fazla talepkâr
olalım; amaç bu yani bu özü üzerinde biz durmaya çalıştık.
Yoksa, gelişmekte olan ülkelerin, yükselen piyasaların ya da Afrika
ülkelerinin IMF kotalarından daha fazla yararlanması, kotaların
artırılması tabii ki güzel bir şeydir ama konunun özünün
anlaşılması gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarımız, sayın milletvekilleri; konunun özünü,
esasını kaçırır isek, Vay efendim, ne kadar güzel. diye
burada IMFye övgüler düzer isek, yine az gideriz uz gideriz, dere tepe düz
gideriz; bir bakmışız kalkınma planlaması konusunda
bir arpa boyu yol gitmemişiz; geçmiş dönemde başımıza
ne gelmiş ise yine o gelir. Zabıtlara geçirmek istedim. Keşke
Sayın Melen burada olmuş olsaydı
Konuşmamız demek ki
yeterince anlaşılmamış. Özüdür, özü, özü. Türkiyenin bir
an önce aklını başına devşirmesi gerekiyor. IMF
kotasını kullanırsın kullanmazsın, inşallah
kullanmayız çünkü amaç değişmemiştir. Türkiye inşallah
cari işlemler açığına düşmez tekrar, tekrar cari
işlemler açığını kapatmak için IMF fonlarına
düçar kalmaz, inşallah kalmaz ve neden kalmaması gerektiğini
anlatmaya çalıştık ve burada da kalmaması için
politikaları ortaya koymaya çalıştık.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, bu sistem, bu
ekonomik model günümüzde yüksek ithalata yol açıyor. IMFnin hâlâ
dayattığı, Hükûmetin de hâlâ farkına
varmadığı bu model, bu sistem günümüzde yüksek ithalatı
dayatıyor. Nitekim ithalat arttı, cari işlemler açığı
yükselmeye başladı. 2010 yılında 45-50 milyar dolarlık
bir dış ticaret açığıyla Türkiye
karşılaşabilir. Turizm gelirleri de düşüyor, cari
işlemler açığı tekrar Türkiye'nin gündemine
oturacaktır. Buna dikkatinizi çekiyorum. Yüksek cari açık üretiyor,
reel ekonomiden kopuk, sanal bir büyüme üretiyor bu model. Yüksek ithalat
vergileri geliyor, tamam ama düşük bütçe açığıyla da bir
şeyler yapmaya çalışıyoruz ama bu model tıkandı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tütüncü, lütfen tamamlayınız.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Tamamlıyorum.
Bu modelin
tıkandığını ve bu modelin artık
götürülemeyeceğini Merkez Bankası Başkanı Sayın
Yılmaz dahi geçenlerde itiraf etmiştir. Bizim
vurguladığımız olay budur. Tabii ki az gelişmiş
ülkelerin ya da yükselmekte olan piyasaların dünya ekonomik ticaretinde,
ekonomik kalkınma uğraşında hakkına düşen,
hakkı olduğu yeri almasını isteriz ama Türkiye, lütfen,
dışarıya bağımlı olmaktan ekonomisini
kurtarsın, yüksek büyüme hızlarını daha düşük cari
açıklarla, daha düşük dış ticaret açıklarıyla,
daha yüksek teknolojili sektörlere yatırım yaparak
karşılasın. İşin özü, esası budur. Bu özü,
esası görmek mecburiyetindeyiz. Yoksa, şekil yönünden, bizim bu yasa
tasarısına bir olumsuz gözle bakmamız mümkün değildir. Konu
sanırım yeterince anlaşılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sanırım,
konu yeterince anlaşılmıştır.
Hepinizi en iyi
dileklerimle sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa
Özyürek, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özyürek.
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 458 sıra sayılı
Tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu tasarı vesilesiyle, Türkiye ekonomisinin içinde
bulunduğu sorunları, durumu tartışıyoruz. Ben de o
noktada bazı görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Şimdi, bugün
basında yer alan, dün Sayın Başbakanın bir
açıklaması var, diyor ki: Biz büyümede rekor kırdık ama
muhalefet bizim rekor kırmamızı içine sindiremiyor, onun için de
rekoru kabul etmiyor. Ve gene, işte, Ekonomi küçülseydi bunlar çok
memnun olurlardı. diyor.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye
Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak, bir siyasetçi olarak
Türkiye'nin büyümesinden, işsizliğin azalmasından, çiftçinin,
esnafın, emeklinin, memurun, işçinin gelirinin artmasından biz
ancak ve ancak mutluluk duyarız. Onun için, Başbakan o
bakışını, o zihniyetini değiştirsin. Ama öyle
anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan önümüzdeki seçimde
muhalefete geçtiğinde Türkiye'nin küçülmesinden mutlu olacak,
işsizliğin artmasından mutlu olacak.
Şimdi,
rekordan bahsediliyor. 2010 yılının ilk çeyreğinde ekonomi
yüzde 11,17 büyüdü. Bu elbette iyi bir şey ama sadece bu rakama bakarak
bir değerlendirme yapmak son derece yanıltıcıdır.
Değerli arkadaşlarım, 2009 yılının ilk
çeyreğinde ekonomi yüzde 14,5 küçülmüştü. Yani mukayese yaparken,
ekonomi dibe vurmuş, o dipten biraz çıkmaya başladı diye ekonominin
düzeldiğini söylemek doğru değil. 2008 yılında millî
gelirimizi 100 olarak kabul ederseniz 2009 yılında bizim millî
gelirimiz 85e düşmüş, şu anda 2010 yılının ilk
çeyreğinde de 95e çıkmış. Yani 2008 yılının
yüzde 5 daha altındayız. O bakımdan, mukayeseli olarak olaylara
bakmak, ona göre değerlendirme yapmak lazım. Türkiye İstatistik
Kurumunun açıklamasında da net olarak ifade edildiği gibi, 2009
yılının son çeyreğiyle karşılaştırıldığında
ekonomideki büyüme binde 1den ibarettir.
Bunları
görmeden, bunları değerlendirmeden, sadece insanlara umut satarak,
insanlara pembe tablolar çizerek ekonomide doğru çözümler bulamayız.
Önce gerçekçi olacağız. Gerçekçilik nedir? Biz hâlâ 2008
yılının oldukça altındayız ve değerli
arkadaşlarım, bir ekonomide en önemli göstergelerden biri de
işsizliktir. Türkiye yüzde 13ün üzerinde bir işsizlikle
karşı karşıyadır ve bunu gerçek işsizlik olarak
hesaplarsanız yüzde 21dir, gençlerin işsizliği olarak olaya bakarsanız
yüzde 25tir. Böylesine olumsuz tablolara rağmen, Sayın
Başbakan, pembe tablolar çizerek insanları yanıltmaktadır.
Bu doğru bir yaklaşım değildir. Önce ekonomiyi gerçekçi
olarak değerlendirmek, tespit etmek, teşhis etmek ve ona göre
önlemleri almak lazım.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye 2008, 2009 krizinde arka arkaya dört dönem
küçülmüştür. Oysa hepimizin ekonomide büyük tahribat
yaptığını kabul ettiğimiz, AKPlilerin de sürekli
eleştirdikleri o 2001 krizinde ekonomi arka arkaya üç dönem
küçülmüştür. Arada fark vardır ve değerli
arkadaşlarım, AKP, geldiği günden itibaren, 2002 krizinden sonra
uygulanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını -ki IMF destekli bir
programdır- Kemal Dervişin öncülüğünde
hazırlanmış olan, durmadan eleştirdikleri o programı aynen
uygulamaktadır. Uzunca bir süre IMFyi gönderdik, gönderiyoruz.
hikâyeleri anlatılmış, buna rağmen IMF programı aynen
uygulanmıştır. Daha sonra IMF programı sona ermiş ama
uygulanan program değişmemiştir çünkü IMF programının
özü, esası geniş kitlelere eziyet çektirmek, onlardan fedakârlık
istemek ama Türkiyeye yatırım yapmış olan kesimlerin
yatırımlarını geliriyle birlikte, faiziyle birlikte,
rantıyla birlikte dışarıya transfer etmelerini
sağlamaktır. Bunu öngören bir program IMF programı olarak
uygulanmış ama daha sonra AKP bu programı
değiştirmemiştir. Mesela, memurlara ilk altı ayda yüzde
2,5; ikinci altı ayda yüzde 2,5 gibi sembolik ve komik bir zam
yapmıştır. Aynı zam emeklilere de
uygulanmıştır, enflasyon farkı olarak da yüzde 1lik bir
fark emeklilere ve memurlara ödenmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu kesimlerin, işçinin, memurun, emeklinin,
özellikle tarım kesiminin, esnafın karşı karşıya
olduğu, kaldığı sorunları hep beraber biliyoruz ve
Türkiye yaşıyor. Bu, uygulanan programın bir nedenidir. Bir
tercih yapılmaktadır, bu tercihte denilmektedir ki: Biz belli
kesimlerin yani zenginlerin lehine politikalar uygulayacağız,
fedakârlığı, özveriyi dar gelirlilerden bekleyeceğiz. O
nedenle de her yerde karşılaştığımız gibi,
emekli olduktan sonra ek bir iş yapmak için kapı kapı
dolaşan emekli memurlar ve perişan olan, evine ekmek götürmekte
zorlanan işsizler.
Değerli
arkadaşlarım, bir ekonomi büyüme olsa bile istihdam yaratmıyorsa
yani insanlara iş ve aş vermiyorsa o ekonominin büyümesi tek
başına anlamlı değildir. O nedenle büyüyen ekonomi
aynı zamanda istihdam yaratırsa anlamlıdır. Uzunca bir
süre, 2003 yılından 2007 yılına kadar ekonomide, özellikle
dışarıdaki konjonktürün de etkisiyle büyüme olmuş fakat
istihdam düzeyi düşmüş yani işsiz sayısı
artmıştır. AKP, istihdamı artırmak, işsizlikle
mücadele etmek açısından hiçbir politika
uygulamamıştır.
Değerli
arkadaşlarım büyümede rekor deniliyor. Mesela Çin, bizden daha çok
büyümüştür, aynı zamanda geçen dönem yani 2009un ilk çeyreğinde
de bizden daha fazla büyümüştür. O bakımdan, ekonominin dibe
vurduğu dönemin rakamlarıyla bir ölçüde çıktığı
dönemin rakamlarını karşı karşıya
getirdiğinizde,
karşılaştırdığınızda son derece
yanıltıcı olur. Ama Çinin büyümesi son derece
anlamlıdır çünkü yüzde 6,1 2009un ilk çeyreğinde
büyümüştür, şimdi de yüzde 11,9 büyümüştür yani büyüme devam
etmektedir. Bizde ise dibe vurmuşuz, dipten çıkmak için şimdi
bir hamle yapıyoruz ama gene de 2008 yılının hedeflerini
yakalayamıyoruz.
AKPnin
uyguladığı politikalarla aynen devam edersek, ki aynen devam
edeceği anlaşılıyor çünkü Sayın Başbakan,
ekonomide bir sorun olduğunu kabul etmiyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özyürek, tamamlayınız lütfen.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) Önce sorunu kabul edeceksiniz, ona çözüm arayacaksınız.
Ekonomide sorun yoksa, aynen böyle devam edecekse başımıza
gelecek bellidir; gene yüzde 13-14lerde bir işsizlik, gene
açlığa, fakirliğe mahkûm edilmiş emekliler, işçiler,
memurlar, esnaf ve çiftçi. Böyle bir ekonomide hâlâ Rekor kırdık,
Türkiye çok güzel günlere doğru gidiyor. işte Muhaliflerimiz bizim
rekorlarımızı anlayamıyor. diyor Sayın Başbakan.
Gerçekten, mukayeseli olarak rakamlara baktığımızda, ortada
bir rekor falan yok, ortada 2008in rakamlarını bile tutamayan
kısmi iyileştirmeler var. Olayı bu şekilde görmek
lazım.
Onun
dışındaki şeyler propagandadan ibarettir diyorum ve
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.
Madde üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Sebahat
Tuncel, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 458 sıra sayılı Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanun Tasarısının
2nci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye'nin dışa bağımlı, ithalata
dayalı bir ekonomisinin olması ve üretimden uzaklaşan bir
ekonomik yapısının oluşması en önemli ekonomik
problemleri beraberinde getirmiştir. 1980 sonrası artan neoliberal
politikalar ve serbest piyasa mantığının kapitalizmin
ekonomik buhranlarını da beraberinde getirdiğini söylemek çok
yeni olmayacaktır.
Gelinen süreçte
kendi üretimi, sanayisi olmayan, bölgesel kalkınma ve ekonomik
gelişme politikalarından yoksun, sadece hizmet ve finans sektörünün
geliştiği ya da öyle gösterildiği bir ülke hâline gelmiş
durumdayız. Elbette ki bu uygulamalarda, ekonomide, sürekli emekten yana,
insan haklarına saygılı ekonomik ve sosyal politikaların ne
bu Hükûmet tarafından ne de geçmişteki hükûmetler tarafından
uygulanmamış olmasının etkisi büyüktür.
Günümüzde
kalkınmanın sadece ekonomik anlamda olmadığının
anlaşıldığı, kalkınmanın, ekonominin
yanı sıra sosyal ve kültürel boyutlarının da olduğunun
kabul edildiği düşünüldüğünde, hâlen Türkiyede kalkınma,
ekonomik rakamların artışlarıyla gösterilmeye
çalışılmaktadır. 2008 yılında başlayan
ekonomik krizle birlikte ciddi toplumsal sorunlarla beraber işsizlik,
eğitimden uzaklaşan, işsizlikle beraber yoksulluk ve kadın
ve çocuk işçiliği sorunlarındaki artış kronik duruma
ulaşmışken, Hükûmet hâlâ büyüme rakamlarıyla, olumlu, dar
bir çerçeve göstermektedir. Geçtiğimiz günlerde 2010un ilk çeyrek büyüme
oranı yüzde 11,7 olarak açıklandı ve AKP Hükûmeti henüz rakam
açıklanmadan krizden çıkışta büyük bir başarıya
imza attıklarını -büyüme rakamının yüksek
çıkacağından emin olmalarına dayanarak- ilan ettiler. Bu
rakamın elde edilmesindeki yöntemlere karşı şüpheler
dışında kalkınmayı sadece yüzde 11,7 rakamıyla
ele alan Başbakan, acaba bu rakamın toplumda nasıl bir
karşılık bulduğunu görebilmekte midir?
İşte
size gerçek Türkiyenin resmini birkaç rakamla kısmen de olsa ifade etmek
istiyorum. Resmî rakamlara göre 3 milyon 564 bin işsiz bulunurken,
DİSK ve diğer emek örgütlerinin yaptığı
araştırmalara göre işsiz kişi sayısı 10 milyon
kişiye ulaşmıştır yani bir ülkenin nüfusu kadar
işsiz toplumu oluşturulmuştur. Sadece kriz döneminde 2 milyon
500 bin kişi işsiz kalmıştır. İş bulmaktan
umudunu kestiği için işsizler içerisinde bulunmayan bir o kadar
kişinin olduğu ayrıca araştırmanın diğer
önemli bulgusudur. Diğer yandan, TÜİK, 2010 verilerine göre, herhangi
bir sosyal güvencesi olmadan çalışan kişi
sayısını 8 milyon 874 bin olarak
açıklamıştır, emek kurumlarının raporlarına
göre ise bu sayı 11 milyon kişiyi bulmaktadır.
Türkiye iş
kazalarında dünyada 3üncü sırada yer almaktadır. Son bir
yıl içerisinde, Tuzla ve Yalova tersanelerinde 135 işçi güvencesiz ve
denetimsiz iş yeri koşullarından kaynaklı
hayatını kaybetmiştir.
Sayın
milletvekilleri, G20 büyüme rekorunu kıl payı kaçırdık.
diyen Hükûmet yetkilileri büyümede büyük bir zafer
kazandığımızı ifade ederken, kriz döneminde artan işsiz
sayısını, yoksullaşan vatandaşı ve iş
bulabilmekten uzaklaşan insanları ve kişilerin yaşam
refahlarının düştüğünü hiçe saymaktadır. Kriz öncesi
normale dönmek için yani 2008deki duruma dönüş için hâlâ yüzde 4,5lik
bir eksiğimiz olmasına karşın, Hükûmet bunu büyük bir zafer
olarak göstererek kamuoyunu yanıltmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ABD merkezli çıkan 2008 krizi aslında dünya
kapitalizminin, kapitalist modernitenin kendisini yeniden
şekillendirmesine neden olmaktadır. Kapitalizm ve sermaye kendini
yeniden şekillendirmek için bu tip krizleri bahane ederek kendine yeni
çıkarlar üretir, sermaye krizlerinden kendini yeniden şekillendirerek
çıkar, şirket birleşmeleri ve sermaye
yoğunlaşmaları çoğalır, küçük şirketler büyük
sermayelere teslim olmak zorunda kalır.
Üretime
dayanmadan sermaye piyasasının şişirmesiyle oluşan bu
balon sonunda patlayarak ABDdeki gibi büyük bir gücün de finans ve ekonomi
piyasasını sarsabilmiştir ve ABDde yaşanan bu kriz sadece
ABDyle sınırlı kalmamış, başta Avrupa Birliği
ülkeleri olmak üzere bütün dünyayı sarsmıştır.
Komşumuz Yunanistan ekonomik krizin ağır faturasını
yaşamaktadır. Dolayısıyla ABDnin ve sermayenin kendi
politikalarını az gelişmiş ve yoksul ülkelerde yürütmesini
sağlayan Uluslararası Para Fonu da bu süreçte yeniden
şekillenmeye başlamıştır.
Dikkat edilirse
artık G8lerden değil G20lerden konuşulmaya başlandı.
IMF bu süreçte yeni politikalar üreterek farklı yaklaşımlar
geliştirmesi gerekliliğiyle, tam da bu kanun
tasarısının gerekçesinde belirtilen yoksul ya da az
gelişmiş ülke olarak tanımladıkları Türkiye gibi
ülkelerin temsiliyetini kota uygulamasıyla artırması
hedeflenmiştir. Burada IMF bir politika değişikliğine
giderek daha önce neredeyse hiçbir hak sahipliği
tanımadığı üçüncü dünya ülkelerine kendi çizdiği
çerçeve içerisinde IMFye dâhil olmasının yolunu
açmıştır. Bu karara göre, çalışmanın ilk
aşamasında aralarında ülkemizin de bulunduğu dört ülkeye
münferit kota artışı sağlamış ve bu kapsamda 964
milyon özel çekme hakkı olan ülke kotamız 1.191,3 milyon SDRye, yani
özel çekme hakkına yükseltilmiştir.
2008
yılında alınan kararla IMF içerisinde söz hakkı ve
temsiliyeti daha düşük olan Türkiye gibi ülkelerin temsiliyet
oranlarının kota uygulamasıyla artırılması
öngörülmüştür. Türkiye için son artış ile IMF kotası
içerisinde oranı yüzde 0,55 iken, bunun yüzde 0,61e
çıkarılması hedeflenmiştir. Hükûmet, bu kota
artışını IMFden daha fazla faydalanmanın
olanaklarının artışı olarak göstermesinden dolayı
da olumlu bir gelişme olarak görülmektedir ancak IMF, düşük gelirli
ülkelere verdiği bu kota artışını diğer yandan
sınırlandırarak, en fazla belli bir kotaya
yükseltebileceğini söyleyerek kontrol altına almaktadır. IMFnin
bu yeni stratejisi, elbette ki küresel ekonomik krizle şekillenen ve
artık sadece G8lerin yetmediğini, kendi politikalarının
devam ettirilmesi için Türkiye gibi ülkelerin stratejik olarak
bağımlı hâle getirilmesi gerekliliğini ortaya
koymaktadır.
Sayın
milletvekilleri, tasarıyla aynı zamanda Afrika ülkelerinin İcra
Direktörleri Kurulunda daha güçlü temsil edilebilmesinin sağlanması
ve Fon kaynaklarının yatırım amaçlı
kullanımının önündeki sınırlamaların
hafifletilmesi de hedeflenmiştir yani IMFnin ülkelerdeki yatırım
yetkisi genişletilerek, mali pozisyondaki uygulamalarda yetkisinin
artırılması söz konusudur. Bu sayede IMFnin iç politikalara
karışarak yürüttüğü politikada daha çok araç bulundurması
sağlanacaktır.
Sorun şu ki
artık kendi üretimi olmayan, kendi ekonomisini yaratmayan ve kendi
işsizliğine karşı mücadelede sürekli bir politika
geliştirmeyen, ithalatın ihracat rakamlarından çok daha yüksek
olduğu, yani neredeyse her sektörde dışa bağımlı
olduğumuz, tarım ve hayvancılığın tamamen bitme
noktasına geldiği, küçük esnafın kriz ortamlarında piyasa
koşullarına bırakılarak yok edildiği ve bölgesel
eşitsizliğin giderek arttığı bir ekonomide
kalkınmadan, ilerlemeden bahsetmek düpedüz kandırmacadır.
Bu Hükûmetin
işsizlikle savaşabilmek için ne gibi politikası vardır?
Birkaç kişiye meslek eğitimi veriyoruz diyerek işsizlikle
mücadele ettiğini söyleyenlere, üniversite mezunu binlerce işsiz
gencimizi hatırlatmak isterim. Gerçeklikten uzak, popülist
yaklaşımların sonuçları ne yazık ki
halkımızın omuzlarına yüklenmektedir.
Hükûmet en son
IMF görüşmelerinde yeni bir gösteri yaparak, IMFden destek
alınmadığını, artık IMFye bağımlı
bir ülke olmadığımızı ifade etmiştir. IMFnin ana
politikası olan devleti mali olarak küçültme politikası hızla
devam ederken, özelleştirmeler her alanda hızla uygulanırken,
devlet elindeki tüm önemli KİTler satılırken, bu
satışlarda, Tekel işçilerinde gördüğümüz gibi, işçiler
tamamen ortada bırakılırken, Türkiye'nin IMF
politikalarını uygulamadığını söylemek sadece bir
aldatmaca olacaktır. Artık kalkınma planlamalarımızda
üretim, üretmek, fabrika açmak adına hiçbir madde bulunmazken,
memurların birçoğu sözleşmeli hâle getirilerek devlet içindeki
taşeronlaşma sistemi oturtulmak istenmektedir. İşte en son,
emeklilere olan zam yüzde 3,59; memurlara ise sadece 1,12 olarak belirlendi ve
işçi aylığı ortalama 800 TL oldu. Bu gelire
bakıldığında, açlık sınırının 912
TL olduğu düşünüldüğünde aradaki farkı sizin takdirinize
bırakıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yani bu Hükûmetin
memuruna, işçisine öngördüğü açlık ve yoksulluktur.
Değerli
milletvekilleri, IMF ile yapılan bu anlaşma ve bundan sonra
yapılacak anlaşmalar da olacaktır. Esas nokta şudur ki, IMF
ile ister çeşitli anlaşmalara gidilsin ister gidilmesin emekten,
halktan yana bir ekonomi için politikalar oluşturulmadığı
sürece halk daha da yoksullaşacak, işsizlere istihdam
yaratılmayacak ve özelleştirme politikalarıyla her şey
hızlıca piyasa koşullarına terk edilecektir.
Bizce esas olan,
Türkiye'nin sürdürülebilir, bilimsel tarım ve hayvancılık
politikalarının yerel taleplere göre düzenlenmesi ve Türkiye'nin en
büyük sorunlarından birisinin işsizlik olduğu kabul edilerek
işsizliğe karşı bir an önce önlemlerin alınması
gerekmektedir.
Aksi takdirde, bu
yapılan sözleşmelerin, anlaşmaların Türkiyeye bir
faydası olmayacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Günal, Antalya
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Uluslararası Para Fonuna ilişkin bir
anlaşmayı görüşüyoruz ama ben bu vesileyle de olsa
kısır gündemin dışında, ekonomiyle ilgili dolaylı
olarak da olsa bir şeylerin konuşuluyor olmasını olumlu
bulduğumu, tasarının en olumlu tarafının da bu
olduğunu düşünüyorum. Çünkü uluslararası bir anlaşma,
normalde olduğu gibi burada, Türkiye Büyük Millet Meclisince
onaylanması gerekiyor ama son günlerde birtakım lüzumsuz işlerle
fazla uğraşıldığı için maalesef halkın
gerçek gündeminden uzaklaşıyoruz.
Bazı
arkadaşlarımız gülüyor ama isterseniz gündemin 1inci ve 2nci
sırasında bekleyen iki tasarıyı size söyleyeyim: Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı 1inci sırada duruyor, 2nci sırada
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı duruyor. Bunlar artık ne kadar
duracak? Yasama yılı bitince tekrar yenisinde de sıraya girip
girmeyeceği belli değil.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Kadük olacak, kadük.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Ekonominin işleyişine ilişkin doğru dürüst bir
kanun tasarısı, teklifi burada görüşülmüyor. O vesileyle, IMF
vesilesiyle en azından birtakım şeyleri konuşmuş
oluruz diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada arkadaşlarımız IMFnin
geçmişine, sistemin gelişimine, sistemdeki değişikliklere
ilişkin birçok şey söylediler. Ama özü itibarıyla, bu
kotaların artırılması, oy hakkı, hepsi olması
gereken şeyler. Ama öncelikle şunu da tartışmamız
lazım: Ee, ne oldu? Yani üç dört yıldır yapılan
tartışmalar, anlaşma yapıldı, yapılmadı
her gün gazeteciler, televizyoncular peşinde koşarken bir anda
boşa düştü. Ondan sonra gündemden çıkıyor. Anlaşma ne
oldu? Ortada yok. Gözden geçirmeler ne oldu? Onlar yok. Sadece ara sıra
Sayın Başbakan ve bazı bakanlar çıkıp diyorlar ki:
IMFye borcu siz artırdınız, biz azalttık, ödedik.
Başka, IMF ile ilgili hiçbir şey elhak konuşulmuyor. Biz sizlere
açıkça söylemiştik: IMFden para almaya gerek yok, kendi kaynaklarımızı
kullanalım. Arkasında durun, buna da itirazımız yok.
demiştik. Ama arada sayın bakanların konuşmalarında da
cevap verdiklerini görünce bu hususun altını bir defa daha sizlerin
huzurunuzda çizmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Bakınız,
daha yeni, gelmeden önce IMFnin web sitesinden tekrar baktım. En son
yapılan stand-by anlaşmasının tarihi 11 Mayıs 2005.
Bitme tarihi 10 Mayıs 2008. Onaylanan miktar 6 milyon 662 bin. Yani 6,7
milyar SDR; bu da bugünkü kurla 10 milyar dolara tekabül ediyor. Yanında
yazıyor, çekilen miktar, tamamı çekilmiş. Yani, 8 milyara
düşürdük. dediğiniz şeyin zaten 10 milyarını siz
kullanmışsınız 2005 Mayıs ayındaki
anlaşmayla. Bir kere, bunu, baştan bir tespit etmemiz lazım
-isteyen arkadaşlara, taze, bugünün printidir- tamamı
kullanılmış 2008 bitinceye kadar. Öncelikle bunu bir düzeltmemiz
lazım çünkü sayın bakanlar Siz şöyle borç aldınız,
borç alan emir alır. gibi -ayrıntısına girmiyorum- burada
bir sürü arkadaşlarımızın açıklamaları var,
töhmet altında kalmasınlar diye düşünüyorum. Onun için de
Az önce Sayın Tütüncü konuşurken bir
dilekte bulundu: Türkiye'nin inşallah cari işlemler
açığı artmaz, biz de buna ihtiyaç duymayız. diye. Amin
diyorum ama sanki olmayacak duaya amin diyormuşuz gibi geliyor. Daha bu
hafta içerisinde cari işlemler rakamları açıklandı. Talepte
hafifçe bir kıpırdanma olunca, yine yüksek düzeylerde, 17 milyar
dolarlık cari işlemler açığı hemen bu dönem içerisinde
geldi. Şimdiden böyle bir açığımız var ve sinyal
vermeye başlıyor.
Bu vesileyle bir
hususu daha dikkatinize sunmak istiyorum: Cari açık tabii ki bir sonuç ama
bununla beraber, bizim ne kadar dış kaynağa bağlı hâle
geldiğimizi, kendi kaynaklarımızla yeterli hâle
gelemediğimizi, dışarıdan borçlanmayla, kredilerle
ekonomiyi döndürmeye başladığımızı gösteriyor ve
bu hususta, iki üç yıldır, yine daha çok
tartıştığımız net hata ve noksan kalemi var.
Önceki yıllarda da Sayın Merkez Bankası Başkanına da,
sayın bakanlara da geldikleri zaman sorduk. Bir, Varlık
barışından şu kadar geldi. dediler; sorduk, onu da izah
edemediler. Dolayısıyla, ekonominin böyle bir sıcak paraya ve
net hata noksan kaleminde görülen
Nereden girdiği ya da nereye
gittiği belli olmayan paraları işaret eder net hata ve noksan
kalemi, ödemeler dengesinde. Bizde de hep çıkış olduğu
için, daha önce bu şekliyle beklerdik. Şimdi, nereden girdiği
belli olmayan birtakım paralarla ekonomiyi ayakta tutmaya
çalışıyoruz. Tabii burada, düşük kur yüksek faiz politikasının
da önemli etkisi var değerli arkadaşlarım. Maalesef yapılan
açıklamalar tatmin edici olmadı. Varlık
barışından gelenlerin bir kısmını sayın
bakanlarımız ve Merkez Bankası Başkanımız izah
etti ama ortada hâlâ açıklanamayan, özellikle de 2008 Ekim ile 2009
Mayıs, Haziran aylarına kadar devam eden, ciddi anlamda kaynağı
belli olmayan para girişinin olduğu tartışıldı.
İlginç bir
şey, sizlerin de bilgisine sunayım. Biz komisyonda bilgilendik,
arkadaşlarımızla zaman zaman sorduk ama maalesef yeterli
olmadı. Burada, Sayın Merkez Bankası Başkanımız,
sorduğumuz zaman dedi ki: Efendim, geliş kaynağı, ne
amaçla geldiği belli olmadığı için biz bunları rapor
edemedik, onun için görünmeyenler var. Oysa ödemeler dengesinde bir çift
kayıt prensibi vardır, hem giren para hem çıkan para bir
şekilde orada görünmek zorunda. Eğer kaynağı belli
değilse diğer kalem var, diğerin altında bir daha
diğer var, oralara girmiş olması gerekiyor hem de eğer
beyan edildiyse varlık barışı çerçevesinde zaten
kayıtlara girmiş olması gerekiyor. Dolayısıyla bir
sıcak paraya dayalı olarak üretmeden tüketen, borçlanan bir ekonomik
yapıda bunlarla kavga etmeye devam ediyoruz. Maalesef bu sorunlar hiçbir
şekilde tartışılmıyor ve hafif kıpırdanma
başlayınca, az önce söylediğim gibi, bu cari işlemler
dengesi sorunumuz, daha doğrusu açık sorunumuz yeniden baş göstermeye
başlıyor. Peki, nereden, o zaman, açığımızı
karşılayacağız? Ya bu rezervlerdeki azalışla
karşılamamız lazım veya dışarıdan gelecek
kaynaklarla karşılamamız lazım. E, bakıyoruz bu konuda
da zaman zaman yanlış bilgilendirme sonucu veya bizi yanlış
yönlendirme amacıyla yapıldığını hep söylüyorum.
Sayın
Başbakanımız sıkça diyor ki: Merkez Bankasının
rezervlerini şu kadara çıkardık. Defalarca sizlere de söyledim,
ekonomiden sorumlu bakanlarımıza da söyledim ama ya
uyarılmıyor Sayın Başbakan veya ısrarla o
yanlışa devam ediyor. Efendim, Merkez Bankası rezervlerini biz
70 milyar doların üzerine çıkardık. E, buraya geldiği
zaman, arkadaşlarımız da vardı, burada komisyon üyeleri de
var, sorduğumuz zaman Merkez Bankası rezervlerini kim
artırıyor, döviz alış emirlerini? Merkez
Bankasının yönetimi veriyor. Peki, Sayın Başbakanın
bunda bir dahli var mı? dedik. Yok. E, peki, neden o zaman rezervin
arttığı konusunda övünüyor? diye defalarca sorduk. Merkez
Bankası Başkanımız boynunu büktü doğal olarak, o
konuda yorum yapamadı. Şimdi, tekrar soruyorum: Ya bu konularda
Sayın Başbakanı danışmanları ve ekonomiden
sorumlu bakanlarımız uyarsınlar
Merkez Bankası
bağımsızdır. Döviz alış ve satış
konularında Merkez Bankasına hükûmet karışamaz, sadece kur
rejimini belirlemede Merkez Bankasıyla hükûmet beraber karar verir. Merkez
Bankasının kur politikasına hükûmet hiçbir şekilde
karışamaz. Merkez Bankasının döviz rezervleri 50 bin de
olsa 50 milyar da olsa onda hükûmetin doğrudan bir dahli yoktur.
Dolayısıyla,
bir de tabii bunun başka bir boyutu var değerli
arkadaşlarım: O kadar rezerv tutmanın bir maliyeti var. Ne kadar
miktarda rezerv tutmak optimumdur, onun üzeri doğru mudur, bize maliyeti
nedir, o rezervleri nerelerde tutuyoruz? Tabii, o ayrı konu. Ben, sadece bu
söylemin yanlış olduğunu, bir; ikincisi, IMFnin borcunu biz
ödedik, siz çoğalttınız. demenin de yanlış
olduğunu vurgulamak için söyledim. Mecbursunuz. Siz Alınan borcun
şu anda hiçbir tanesini ödemedik. dediniz mi? Burada önümüzde ödeme
takvimi duruyor; 2010 yılında 964 anapara, 38 faiz; yine 2011de
1.780 anapara, 41 küsur faiz duruyor; bunları ödeyeceğiz. Hangi
hükûmet gelirse gelsin, Türkiye Cumhuriyeti devleti borcunu
Siz gideceksiniz
öbür sene biz geleceğiz, 2012de de var, ödemek zorundayız. Öyle
ödemem diye bir şey yok, aldığınız borcu
ödeyeceksiniz. Biz aldıysak siz ödeyeceksiniz. Sizin
aldığınız 10 milyar duruyor, bizimkiler bitti, siz
kendinizinkini ödüyorsunuz, gerçekten; rakamlar burada, isteyen
arkadaşlara verebilirim. 6,666 milyar SDR, yani 10 milyar dolar. Ee, geri
kalan 8 milyar, şimdi 7 küsur oldu, o da sizin
aldığınız borçlar. Ama biz, hükûmete geldiğimiz zaman
mecburen ödeyeceğiz ve Siz aldınız, biz ödüyoruz.
demeyeceğiz, alınmış, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
borcudur. diyeceğiz.
Ben, bu konularda
Sayın Başbakanı doğru bilgilendirmek gerektiğini
düşünüyorum, eğer devam ederse o zaman art niyet aramaya
başlayacağız bu konularda.
Bir de, IMFnin
bu kanun tasarısı vesilesiyle, uluslararası sözleşmeyi,
kurucu sözleşmeyi onaylayacağız. IMFnin rolünün de ciddi
anlamda sorgulanması gerektiğini bu vesileyle
hatırlatmış olayım diyorum. Çünkü, öncelikle IMFnin
kendisini bir yeniden yapılandırması lazım. Kendisi tahvil
çıkararak, buradan kaynak bularak, zaten kendisi sıkıntıya
düşmüş bir kurumun uluslararası düzende gelişmekte olan
ülkelerin sıkıntılarına çare olması maalesef mümkün
değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen tamamlayınız Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Öncelikle IMFnin bir yeniden yapılandırılması
lazım, sonra da uluslararası sistemi uluslararası sistemi
yavaş yavaş diğer kurumlarla beraber yeniden
yapılandırmaya sıra gelir.
Bu vesileyle, bir
an önce ekonomik konulara geri dönmemize bu kanun tasarısının
vesile olmasını, işsizliği ve üretimi, daha doğrusu
üretememeyi konuşur olmayı diliyorum. Önümüze gelen grup önerisinde,
bir Gelir Vergisi Kanunu ve neye hizmet edeceği belli olmayan göstermelik
bir Mali Kural Kanunu Tasarısının dışında, reel
ekonomiye ilişkin, üretime ilişkin, halkımızın
işsizlik sorununun, istihdam sorununun çözümüne ilişkin, maalesef
hiçbir husus yok. İnşallah bunları gözden geçirir, bu
tasarıların yerine halkın gerçek gündemini ilgilendiren
tasarı ve teklifleri getirirsiniz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın
Günal.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Osman Demir, Tokat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DEMİR
(Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2nci madde
üzerinde şahsım adına tekrar söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bir önceki
konuşmamda, 1944 yılında bir sistem kurulduğunu, Amerikan
dolarının altına endekslendiğini, diğer ülke
paralarının da dolara endekslendiğini ifade etmiştim ve bu
sistemin 1973 yılında OPECin kartel gücünü kullanarak petrol
fiyatlarını ani artırmasına kadar, aksak da olsa,
aksaklıktan kastım, yanına SDRyi ikame ederek aksak da olsa
yürüdüğünü ama o petrol şoklarıyla ortaya çıkan stagflasyon
problemiyle beraber bu sistemin çöktüğünü ifade etmiştim.
Şu an
yürümekte olan sistem: Bir dolar var, yine uluslararası rezerv para olarak
kullanılıyor, yanında bir avro çıktı. Avroyla beraber
uluslararası ödemelerde en çok dolar kullanılageliyor. Ama hâlâ her
iki uluslararası rezerv paraya duyulan güven problemi devam ediyor.
Dolayısıyla, uluslararası likidite anlamında dünyada güven
bunalımı devam ediyor, bu problem çözülebilmiş değil.
Şimdi, IMF
iyi midir, kötü müdür konusu üzerine
biraz söz söylemek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin adına
konuşan Değerli Hocam çıktı, biz burada üyeyiz dedi,
doğal olarak bir kotamız var, kotamız kadar biz buradan borç
alırız, bu tabiidir; hatta IMFden alacağımız kredi
dünyanın diğer finans araçlarına göre kısmen de uygundur,
burada bir iyi-kötü aramak doğru değil anlamında sözler ifade
etti.
Söylenen
doğru değerli arkadaşlarım, teorik anlamda doğru ama
pratikte maalesef IMFnin işleyişi böyle olmamıştır.
Değerli
arkadaşlar, pratikte genellikle ödeme darboğazına düşen
ülkeler, üye ülkeler IMFnin kapısını çalmıştır
son çare diye. Çünkü dünyanın diğer finans kurumlarından
borçlanması imkânsız hâle geliyor veya çok yüksek fiyatla
borçlanıyor, bunun altından kalkması mümkün değil, çare
olarak IMFnin kapısına varmıştır.
Tabii, arada
müzakereler, hesaplar, pazarlıklar
IMFnin bütün pazarlıkları
kemer sıkma, vergi artırma, kamu harcamalarını azaltma,
kamu yatırımlarını azaltma ve devalüasyon üzerine
olmuştur, her zaman böyle olmuştur. IMF böyledir arkadaşlar, dün
de böyleydi, bugün de böyledir, bunu kabul edelim. Ama bu, IMFnin kötü
olduğu anlamına gelmez. Bunu ifade etmek durumundayız. Ne
yapacağız? Ekonomimizi IMFye muhtaç hâle getirmeyeceğiz. Bunu
yapmamız lazım. Sen ekonomini IMFye muhtaç hâle getir, IMFnin
heyeti gelsin size bazı dayatmalarda bulunsun, siz de deyin ki yahu ne
kötü kurumsun. Arkadaş, bu kurum böyle çalışıyor.
Bakın, bu iyilik-kötülük nispidir.
Eğer IMF senin savurgan hükûmetlerine aman bu kadar harcama yapma diye
dayatmamış olsa, senin savurgan hükûmetlerin bütçe
açıklarını daha fazla artırıyorsa, IMFli bir
anlaşma IMFsizden çok daha iyidir çünkü kontrol ediyor, savurgan
hükûmetlerinizi belli bir kalıba, belli bir harcama kalıbına
sıkıştırıyor. Ama sizin iktidarınız,
hükûmetiniz hakikaten kaynakları daha rasyonel kullanacaksa, reel
yatırımlara yönelecekse, ülkenin istikbaliyle son derece önemli olan
işler yapacaksa, IMF de bu iktidarın elini kolunu bağlıyor,
o zaman kötüdür. Demek ki bu IMFnin iyiliği, kötülüğü tamamen
izafidir. Siz kötüyseniz IMF iyidir; siz iyiyseniz, iyinin elini kolunu -sizden
kastım hükûmettir- bağlıyorsa IMF kötüdür. Ama, burada asıl
olan, bizim ne yapacak olduğumuzdur.
Bakın,
IMFnin biz 19 kere kapısını çalmışız, bunun 18i
bizden önce olmuş. Mesela, son stand-by anlaşması, yani 18inci
anlaşma 4 Şubat 2002de yapılmış. Biz onu devam
ettirmişiz, doğru. Sonra 2005te
Bakın, BDP sözcüsü 2 kez
stand-by imzaladı AK PARTİ. dedi. Hayır, 1 kez. Birini, yani
18inciyi biz imzalanmış olarak bulduk, 19uncuyu imzaladık,
sürdürdük, doğru ama 20ncide, IMF, yine, kemer sıkma, bizim
ekonomimizi büyütme yolunda bize zarar verecek politikalar, ekonomimizin,
ülkemizin geleceğini ilgilendiren politikalara zarar verecek politikalar
önerdiği için, Kardeşim, yollarımız ayrıldı,
yolun açık olsun. dedik.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
OSMAN DEMİR
(Devamla) Değerli arkadaşlar, dün ekonominiz kötüye giderken,
uluslararası finans kuruluşları size çok yüksek faizlerle kredi
önerirken, siz, IMFnin kapısını
çaldığınızda daha uygun maliyetle oradan finansman temin
ediyorsanız ve diğer uluslararası finans kuruluşları
da Bu ülke IMFyle anlaşma imzaladı, dolayısıyla
artık belli ölçüde güvenilir bir ülkedir. diyorsa, o zaman stand-by anlaşmasını
imzalamak doğru olmuştur bugün de imzalamamak doğru
olmuştur çünkü bugün imzalamayarak, biz Bizim ekonomimiz artık
sağlıklıdır, IMFye muhtaç durumda değiliz, biz kendi
ayakları üzerinde durabilen bir ekonomiye sahibiz, dolayısıyla
IMF anlaşmasına ve IMF kaynaklarına bizim ihtiyacımız
yok. dedik. Hakikaten, anlaşmayı da imzalamadıktan sonra deprem
de olmadı, yer gök de yıkılmadı ve ekonomimizin sağlam
olduğunu böylece göstermiş olduk.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Demir.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Hasan Fehmi Kinay, Kütahya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kinay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN FEHMİ
KİNAY (Kütahya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; 458 sıra sayılı Tasarı hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu ana kadar
birçok değerli konuşmacı aslında konuyu veciz bir
şekilde, açıklayıcı şekilde izah ettiler. Hemen hemen
tüm gruplar esas itibarıyla tasarının Uluslararası Para
Fonuyla Türkiye arasında yapılması öngörülen
anlaşmanın, kota artırımına ilişkin
anlaşmanın yararlı olduğunu vurguladılar. Bu nedenle
çok fazla zamanınızı almak istemiyorum.
Ancak, iki
noktaya değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, burada yapılan
değerlendirmelerde de ortaya çıktı, biz, ülkemizde yaşanan
olumlu gelişmeleri hep birlikte sevinçle karşılamayı,
maalesef, iktidar ve muhalefet olarak bir türlü beceremiyoruz. Şimdi,
Türkiye'nin ilk çeyrekte yüzde 11,7 oranında büyümesine ilişkin
kaydettiğimiz olumlu gelişmeyi, bu tür bir rekor diyebileceğimiz
gelişmeyi, ben dilerdim ki, hep birlikte, aynı sevinçle, ülkemize
olumlu mesajlar vererek, özellikle de iş çevrelerine olumlu mesajlar
vererek paylaşmalıydık ama işte yüzde 11,7; Çinin yüzde
11,9unun gerisinde kaldığına birtakım vurgular
yapılarak, sözüm ona tavzih edilmeye çalışıldı. Oysa,
Türkiye ekonomisi, gerçekten, dünyanın da kabul ettiği bir
şekilde dinamik bir ekonomidir. Özel sektör öncülüğünde kalkınan
bir ülkeyiz. Bu doğrultuda önümüzdeki dönemde de, bundan sonraki yıllarda
da, dünyada yaşanan ekonomik krizin etkileri azaldıkça, bu
gelişmeyi, bu büyüme hızını tutturmaya devam edeceğiz,
hedeflerine ulaşan bir ülke olarak devam edeceğiz.
Diğer
taraftan, IMFye olan borçlarımız 24 milyar dolardı, 2002
yılında iktidara geldiğimizde 24 milyar dolardı. Şu
anda, almış olduğumuz borçla birlikte, bu yıl sonu
itibarıyla bu 5 milyar dolar seviyesine gerileyecek. Evet, AK PARTİ
İktidarı IMFye olan yükümlülüklerin net olarak ödemesini
gerçekleştirmiştir ve 2013 yılında sıfırlanacaktır.
Bu doğrultuda yapılacak olan değerlendirmelerde bence biraz da
iktidara gerçekleştirdiği bu başarılar
dolayısıyla takdir duygularını da, zımnen de olsa
ifade etmekte yarar görüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kinay.
Sayın
Işık, sorunuz var galiba, buyurun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
2002den bu yana yani AKP hükûmetleri döneminde Dünya Bankasından ne kadar
kredi kullanılmıştır? Bu krediler hangi şartlarda
alınmıştır? Bunların ne kadarı geri ödenmiş,
ödenmemiş kredi borçlarının geri ödeme süresi ve
şartları nasıldır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Yazılı olarak
cevap vereceğiz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Başka soru?
Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3'üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3 - Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Ertuğrul Kumcuoğlu, Aydın Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
458 sıra sayılı
Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına
görüş ve değerlendirmelerimizi ifade etmek için
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu anlaşmayla Türkiye'nin IMFdeki kotası yüzde 1e
kadar yükseltiliyor. Önemli bir gelişme. Bu arada da ne kadar
olacağını bilmiyoruz ama faizlerde de lehimize bir iyileşme
olacağı iddia ediliyor fakat yakın bir gelecekte -Hükûmetin
iddiasına göre- IMFden kredi kullanmayacağımıza göre,
yakın bir gelecekte de portföyümüze olumlu bir katkı beklememiz
mümkün değil ama olsun, bir kenarda dursun.
Şimdi,
yalnız, konuya girmeden önce bir hususu dikkatinize getirmekte yarar
görüyorum. Gerçi çok seyrek Genel Kurul salonunda oturanlar ama bazen ben
şaşırıyorum, bu Mecliste neler olup bitiyor diye. Hemen
karşımda oturan bir AKP milletvekili beyefendi, dün Biz, efendim,
Meclisi çalıştırmak için canla başla
çalışırken muhalefet kanadı engellemek için elinden geleni
yapıyor. diye, tam on dakika burada verdi veriştirdi. Ondan sonra
bakıyoruz, herkesin üzerinde mutabık kaldığı bir kanun
var şurada, elini kaldır, indir, kanun çıkacak; bütün
şahsı adına sözleri AKP milletvekili arkadaşlar
alıyor. Niye? Bu engelleme değil mi? Bu, prosesi geciktirme
değil mi? Niye bu kürsüye geldiğiniz vakit o arkadaşlara taân
etmiyorsunuz da bize ediyorsunuz? Çünkü buradan propaganda
yapacaksınız.
Biraz önce burada
konuşan arkadaş diyor ki: Ya, ne kadar sevindirici bir konuyla
karşı karşıyayız, niye sevinmiyoruz? Doğru. Ben
de şaşırdım. Niye Ankara Belediyesi bir havai fişek
gösterisi yapmıyor bu vesileyle? Çok sevindirici bir kanun var önümüzde.
Acaba, Ankara Belediyesinin depolarındaki fişekler mi bitti, yoksa
efendim, metroyu bitiremeyen Ankara Belediyesi metroyu bitireyim diye para mı
biriktiriyor?
Şimdi, değerli
arkadaşlar, konuştuğumuz konu IMF. IMF bir uluslararası
kuruluş olarak son derece önemli ama dikkatlerimizi sadece IMFye teksif
edersek 1940lardan beri dünya ekonomisinin takip etmekte olduğu seyri
kavramakta güçlükle karşı karşıya kalırız.
IMF, böyle
kendiliğinden, birtakım Batılı ülkelerin Ya, bugün biz ne
yapalım? Bir banka kuralım. arayışı içinde
oluşmuş bir müessese değildir. Bu, üçlü bir sistemin bir
ayağıdır. Bunlardan birincisi GATtı zamanında,
şimdi Dünya Ticaret Örgütüdür, öbürü IMFdir, öbürü Dünya
Bankasıdır. Bunlar 1929 buhranının insanlığa
hediyeleridir. Çünkü 1929 buhranı insanlık tarihinde görülmemiş
derecede ciddi bir buhrana, ekonomik buhrana yol açtıktan sonra veyahut da
sebep olduktan sonra -ciddi yıkıma- dünya ekonomisi bu buhrandan, bu
krizden ancak İkinci Dünya Harbinde bu sefer hem mal
varlığı hem de insan varlığı olarak çok büyük
zayiatlar vererek çıkmıştır ve bunun için de daha
savaş bitmeden Batılı birtakım güçler bir daha İkinci
Dünya Savaşı gibi bir felaketle karşılaşılmasın,
dolayısıyla İkinci Dünya Harbine sebep olan 29 buhranı
kendisini tekrar etmesin mülahazasıyla bu üçlü yapıyı
oluşturmuşlardır.
Bunlardan Dünya
Ticaret Örgütünün amacı, dünya ticaretinin sürekli olarak ve muntazaman
dünya outputunun, yani dünya üretiminin, büyümesinin önünde büyümesini
sağlamaktır. Yani dünya ekonomisi yüzde 5lik bir tempoda büyüyorsa
dünya ticaretindeki gelişme kesinlikle bunun altına düşmemeli,
düştüğü takdirde kırılma oluyor ve mekanizmalar tersine
çalışmaya başlıyor, buhran oluyor. Bunu garanti etmek için
dünya ticaretinin önünü açacak, kolaylaştırılacak mekanizmalar
oluşturulmuş ve o gün GAT denilen, bugün Dünya Ticaret Örgütü denilen
kurum içinde bu müessese yürütülmektedir. Ama Kazara bu sistemin
dışında bir ülkenin başına bir hâl gelirse bu
nasıl karşılansın? dendiğinde Bunun için bir fon
oluşturalım ve bu fon o geçici kriz anında o özellikle müstakil
ülkeye yardımcı olsun. diye IMF oluşturmuştur. Bunun için
bir banka gibi olmasına rağmen adı banka değil, fondur.
Bunun
dışında, yalnız, o zaman, bir şeyin de farkına
varılmıştır, denmiştir ki: Ya konjonktürel değil
de yapısalsa sıkıntı -özellikle az gelişmiş
ülkeler açısından- bunların derdine nasıl çare
bulacağız? diye düşünüldüğünde de Dünya Bankası
kurulmuştur.
Şimdi,
dolayısıyla bu kurumlar önemlidir, bütün uluslararası kurumlar
önemlidir fakat ben şahsen AKP Hükûmetinin yedi sekiz yıllık
icraatına baktığım vakit bu uluslararası kurumlar
yerine ikili ilişkilere ağırlık verildiğini görüyorum.
Yok efendim Obama ağabeyim, yok efendim Berlusconi kardeşim, yok
filanca başbakan, falanca cumhurbaşkanı gibi devletler
arası ikili anlaşmalara önem veriyorsunuz iktidar olarak. Hâlbuki bu
uluslararası kurumlar son derece önemlidir, iki bakımdan önemlidir.
Sadece bir ara Birleşmiş Milletler Daimi Konseyinde temsilci
bulundurmak konusunda belli bir mücadelenin içinde oldunuz. Onun
dışında uluslararası kurumlara biraz
sırtınızı dönüyorsunuz. Dikkatleri buraya vermek
lazım. Bu vesileyle bunu gündeme getirmekte yarar görüyorum.
Fakat, tabii, bu
dikkatleri vermek, sadece bunlarla ilişkileri iyi tutmak anlamına
gelmez. Ben bugün Sayın Bakanın dikkatini çekiyorum. Bizim bütün bu
uluslararası kurumlarda çalışan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları var. Bu vatandaşların bu kurumlardaki
sayısının mutlak surette bizim o kurumdaki
ağırlığımızla paralel olması lazım.
Mademki bu yeni düzenlemeyle bizim IMFdeki, efendim, payımız,
sermayemiz, sermaye ortaklığımız yüzde 1 düzeyine
çıkıyor, neredeyse 2 katına ulaşıyor,
dolayısıyla IMFde çalışan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı personelin sayısının da buna paralel olarak
yeniden artırılması lazım. Bunlara dikkat etmiyorsunuz
Sayın Bakan, kendi kendinize orada konuşuyorsunuz, bunlara dikkat
etmek lazım. IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler,
Avrupa Konseyi gibi uluslararası kurumlarda Türkiye personel
kontenjanını kullanmıyor biraz önce söylediğim sebepten
çünkü bu tür uluslararası kurumlara ilgisiz davranıyorsunuz. Sadece
ihtiyacınız olduğu vakit şöyle bir ilgileniyorsunuz, ondan
sonra geçiştiriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bu vesileyle, madem Türkiyenin IMFdeki
ağırlığı artıyor, buna paralel olarak da siz
ekonominizi güçlendirmek durumundasınız. Fakat Adalet ve
Kalkınma Partisinin son yedi sekiz yıllık icraatına
baktığınız, özellikle krizden bu yana izlediğiniz
stratejilere, programlara ve yöntemlere baktığınız zaman,
Türkiyenin uluslararası arenada hedeflediği büyüklüklere
ulaşmasında ciddi sıkıntılarla karşı
karşıya olacağımız anlaşılıyor.
AHMET YENİ
(Samsun) 11,7 büyüdük, 11,7.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Nitekim, diyorsunuz ki: 2023 yılında
Türkiye dünyanın 10uncu büyük ekonomisi olacak. Bu hedefe ulaşmak
için yüzde 8 ortalama büyümek durumundasınız. Bugünden itibaren on üç
yıl boyunca, muntazaman yüzde 8, en aşağı yüzde 7lik bir
tempoda büyümeniz lazım ama siz daha bu seneki büyümeyle 2008i
yakalayamadınız. Dolayısıyla 2008i
yakalayamadığınıza göre iki sene daha kaybettik, bu yüzde 8
muhtemelen yüzde 9 oldu. Sizin de Türkiyeyi yüzde 9 büyütecek bir
arayış içinde olduğunuza dair elimizde hiçbir gösterge yok. Yani
biraz iş saldım çayıra, Mevlam kayıra
anlayışı içinde gidiyor. Lütfen
Lütfen
İşte,
belli. Bütçe müzakerelerinden beri ilk defa olarak bu çatının
altında ekonomi konuşuluyor. Sayın Başbakan Kanadaya
gidiyor. Ne için gidiyor? G20ler toplantısı için gidiyor. Allah için
Sayın Başbakan, Sayın Başbakanın yanında kocaman
bir heyet, o kadar bakan, o kadar bürokrat, o kadar kamu görevlisi oradan
döndüğü vakit, G20lerle ilgili olarak bırakın bu çatı
altında, bu çatı altında veya bu çatı
dışında, Türk milletine üç cümlelik izahat verdiniz mi? Ne olup
bittiğini
Yok efendim, Obamayla konuşmuş Sayın
Başbakan. Obamayla konuşmak için Kanadaya gitmeye gerek yok.
Amerika Cumhurbaşkanıyla konuşmak için Washingtona gidilir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Veyahut da -fazla
böbürleniyorsunuz da- Sayın Obamaya dersiniz ki: Buralardan bir geçerken
bize de uğrayıver de biraz seninle olan meselelerimizi burada
konuşalım. dersiniz. Kanadaya G8 toplantısı için
gidiyorsunuz, ekonomi konuşmaya gidiyorsunuz. Dolayısıyla orada
ekonomi konuşacaksınız, G8in gündemini
konuşacaksınız. Oraya Amerika Cumhurbaşkanı için,
konuşmak için gitmeyeceksiniz, dönüşte de dünya ekonomisinin nereye
gittiği konusunda neler yaptığınıza dair bize bilgi
vereceksiniz, millete hesap vereceksiniz. Demokrasinin temel kuralı budur.
Biz hiçbir şey bilmiyoruz. Ne dediniz Torontoda? Türkiyenin G20lerde
dünya ekonomisinin gelişmesiyle ilgili bir tezi oldu mu? Hiç haberimiz
yok. Dolayısıyla, lütfen, gündemi tekrar ekonomiye çekelim, işi
ciddiye alalım ve Türkiyenin önünü açalım.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kumcuoğlu.
Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Algan Hacaloğlu,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
görüşülmekte olan Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapan Belgenin Onaylanmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
değerli arkadaşlar, birdenbire kendimizi yoğun bir ekonomi
tartışması içinde bulduk. Gerçekten Türkiyenin buna
ihtiyacı var. IMFyi bu kadar dar bir zaman içinde, dar sınırlar
içinde tartışamazsınız ama bu bir fırsattır,
değerlendirmek istiyorum.
IMFye üye
ülkelerin kota dağılımlarını dar sınırlar
içinde düzenlemeyi temel alan bu
tasarı eğer kabul edilirse burada, Türkiyenin IMFden
kotasının, kota payının yani oy gücümüzün, sermaye
payımızın yüzde 0,55ten, yüzde 0,61e çıkmasının
önü açılmış olacak. Bu çok mu fazla bir şey ifade ediyor?
Hayır, değişen pek bir şey yok ama zaten IMFnin
günümüzdeki konumu da Türkiye açısından ve diğer ülkeler
açısından eski konumunda değil, olmadığını
biliyoruz. Eski bir planlamacı olarak da yıllarca bunu
yaşadık, gördük. Türkiye ekonomisinin yapılanmasında,
politikaların belirlenmesinde IMFnin belirleyici rol
oynadığı dönemler oldu. Bu dönemler içinde, esasında son,
işte 99-2000 yılı krizinden sonra ortaya çıkan
koşullarda AKP İktidarının izlediği politikaların
temelinde de IMFnin üstlenmiş olduğu genel anlamdaki global misyonu
çerçevesinde Türkiyeye önerdiği ekonomiyi daraltıcı, ekonomiyi,
talebi kontrol edici ve bir ölçüde istikrar sağlamaya yönelik politikalar
önemli rol oynadı.
Son krize
gelindiğinde gördük ki IMF ve hatta Dünya Bankası, krizin
teşhisinde ve sonra önlenmesinde kuruluş dönemlerinden günümüze en
devre dışı kaldıkları, etkisiz kaldıkları,
sadece söylemlerle tespitler ve teşvikler yapmakla yetindikleri bir süreç
içine girdiler. Yaklaşık 1,5 trilyon dolarlık bir tahribat
yaratan son küresel krizde IMFnin bu konumda kalmasının özünde ve
hatta 2008 yılının ortasından beri IMFyle ilişkimiz
sona erdi, bunu biliyoruz, iyi de olmuştur. IMFyle her zaman
ilişkiye girilebilinir. Ben, burada AKPli
arkadaşımızın söylediği bir şeye hak veriyorum.
Sorun bence IMFde değildir, sorun ülkenin yönetiminde olanlardadır,
ülkeyi yönetenlerin izledikleri politikalardadır. Çünkü IMFnin
varlık nedeni, dünya ölçeğinde, mali piyasalarda global ölçekte istikrarın
ve parasal iş birliğinin geliştirilmesine katkıda
bulunmaktır; onun gereğini yapmaktadır. Önemli olan, ülkelerin
kendi ulusal sanayileri, kendi ulusal üretim ekonomileri ve ülkeleri için
yararlı olan, halkı için yararlı olan, istikrar içinde büyümeyi
temel alan politikaları geliştirebilmeleridir.
Türkiyenin bu
konuda, özellikle son AKP dönemi içinde başarılı olduğunu
söyleyebilmek mümkün değil. IMF, daha 2001 yılında, 2002 ve 2006
dönemini kapsayan ve her yıl yüzde 6,5 oranında faiz dışı
fazla verilmesini öngören niyet mektubu anlaşması çerçevesi
içerisinde, kamu iç borçlanma reel faizlerinin o dönem boyunca yüzde 20 ile
yüzde 18 arasında belirlenmesini, o hedefin korunmasını öngördü.
Yüzde 20, yüzde 18 reel faizin öngörüldüğü dönemde Pakistanda dahi reel
faiz yüzde 6 dolaylarındaydı.
Türkiyenin
sıcak para, yüksek reel faiz ve aşırı dış
borçlanmaya dayalı izlediği neoliberal ekonomi politikaları,
zaman zaman IMFnin verdiği destekle ve dünyadaki geçerli konjonktürel
nedenlerle zaman zaman belirli büyüme hedeflerine ulaşsa dahi geneline
bakıldığı zaman bir başarısızlık
sürecidir, dönemidir.
Türkiyede,
1962-1979 planlı karma ekonomi döneminde, ekonomi sabit fiyatlarla
yılda ortalama yüzde 6,5 oranında büyüdü. 2002-2009 AKP
İktidarı döneminde ise yani o süreç içinde gelişmekte olan
ülkeler yüzde 6,4 büyür iken AKP İktidarı altında Türkiye ancak
yüzde 4,3 büyüyebildi. Hükûmetin tüm şatafatlı büyüme
edebiyatına rağmen, AKP İktidarının neoliberal
politikalar zemininde düşük kur, yüksek reel faiz, sınırsız
sıcak para zemininde sürdürülen bu politikalar Türkiye'yi beklenen,
arzulanan bir gelişme sürecine sokamadı, gerçekten Türkiye'nin
büyümesi güdük kaldı, yetersiz kaldı.
Türkiye
ekonomisinin büyüme hızı 2002 yılının sonunda yani
AKPnin iktidara geldiği aşamada 149 gelişmekte olan ülke
arasında 29uncu sırada idi değerli arkadaşlarım.
Ancak küresel krizin daha tesirini göstermediği 2007 yılında
Türkiye aynı ligde 100üncü sıraya geriledi. 2009 yılından
sonra ise yani Sayın Başbakanın Kriz Türkiye'yi teğet
geçti. söylemlerini yaptığı dönemde yani krizin belirli
şekilde dünya ölçeğinde etkisini azalttığı bir dönem
sonunda Türkiye'nin o ligde, 149 ülke arasında sırası daha da
gerilemiş 132nci sıraya düşmüş bulunmaktaydı.
AKPnin büyüme
konusundaki mesnetsiz iddia ve söylemlerini Türkiye'nin tarihinin
çöplüğüne atma zamanı gelmiştir. İnanıyorum ki
halkımız bunun gereğini önümüzdeki ilk genel seçimde
yapacaktır. Bu düşük hızlı, içi kof, istihdam yaratmayan
büyüme modelimiz ile Türkiyeye yerinde patinaj
yaptırılmaktadır.
IMF Türkiye ile
hâlen ilişkilerini madde 4 konsültasyon süreci çerçevesi içinde
yürütmektedir. Bu süreç içinde ki yakın zamanda bu yapıldı ve
rapor yayınlandı- Türk ekonomisinin orta ve uzun vadeli görünümü ile
yapısal reformlardaki gelişmenin durumu değerlendirildi. Çok enteresandır,
son raporu ilgilenenlere öneriyorum, İnternette vardır, IMFnin
şeyinde vardır, Hazine Müsteşarlığında da
vardır, indirip baksınlar. Genel değerlendirmeden sonra son
paragrafı şöyledir değerli arkadaşlarım: Türkiyenin
uyguladığı kıdem tazminatı sistemini, OECD ülkeleri
arasında en bonkör kıdem tazminatı sistemi olarak
nitelendiriyor. Yani bütün işleri bırakmış IMF, Türkiyenin
kıdem tazminatına kafasını takmış. Yani Türkiyenin
istikrarının dünya istikrarına katkısını
kıdem tazminatına limit getirebilme arayışında
bulmuş ve devam ediyor, asgari ücret tutarının yeni AB üyesi
olan ülkelerin hepsinden daha yüksek olduğunu bir tespit olarak belirtiyor
ve bunun belirli bölgelerde gelir düzeyinin artmasına engel
oluşturduğunu ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım,
bütün bu çerçeve içinde, IMF ile Türkiyenin bir yeni ilişkiye girmesine
gerek yoktur. Biz IMFnin üyesiyiz, doğal olarak belirli ilişkilerden
de
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Hacaloğlu, lütfen tamamlayınız.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) - ...ve IMFnin bir ortak olarak
yarattığı bazı imkânlardan yararlanırız ama daha
yeni yayınlanmış olan cari açık rakamları
göstermektedir ki son beş ayda Türkiyenin cari açığı yüzde
258 düzeyinde artmıştır ve yıllardır, defaatle, ana
muhalefet partisi olarak ısrarla söylememize rağmen, Türkiye hiçbir
dönemde sıcak para girişlerini, çıkışlarını,
Türkiye'de kalış sürelerini uzatmayı özendirecek,
sınırlı, çok sınırlı bir vergi düzenlemesini,
Brezilyanın Lulayla Tobin olarak uyguladığı
uygulamanın benzerini Türkiye'de uygulamaya iktidarın eli
varmadı çünkü o iktidarı besleyen iç ve dış sermaye
kaynakları bir şekilde buna el vermedi.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Şimdi
soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın Asil,
buyurun.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan,
bir köşe yazarı Amerika, Türkiyeyi tehdit mi etti? alt
başlığı ile yazdığı yazıda, Amerika
Birleşik Devletleri kaynaklarına dayandırarak Amerika
Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Clintonın,
Dışişleri Bakanı Davutoğlunu arayarak İran
işinden uzak dur. dediğini söylemekte. Bir başka köşe
yazarı da bu olayı bu şekilde aktarmakta ve Türkiye'nin nükleer
meselenin dışında kalması talebini kabul ettiğini
yazıyor. Enerji Bakanı olarak sizin bilgilendirildiğinizi
düşünerek soruyorum: Konu doğru mudur? Görüşme
gerçekleşmiş midir? Dış politikamızda ne
yapacağımız başka ülkelerin çıkarlarına göre mi
yoksa ülkemizin çıkarlarına göre mi oluşturuluyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Asil
Sayın Bakan,
buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; eğer bahsedilen konu nükleer
güvenlik zirvesiyle alakalı, Amerika Birleşik Devletlerinde
yapılan ve yaklaşık kırk altı tane ülkenin
katıldığı toplantıdaki görüşme ise böyle bir
görüşme gerçekleşmedi. Bizim, nükleer güç santrallerinin
kurulması veya nükleer güvenlikle alakalı konularda kendimize has bir
dış politikamız ve enerji politikamız vardır. Bununla
zaman zaman bir kısım ülkelerin politikaları örtüşebilir
veya çakışmayabilir. O açıdan bununla alakalı herhangi bir
telkin söz konusu değildir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 458 sıra sayılı Kanun
Tasarısının açık oylama sonucu:
Oy Sayısı : 216
Kabul : 213
Ret : 3
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz :
-(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Harun
Tüfekci Yaşar
Tüzün
Konya Bilecik
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 19.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.02
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.33
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
4üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer
Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti
Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç
Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/902) (S. Sayısı:
538) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
538 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Komisyon ve Hükûmet yerinde de milletvekilleri yok
Sayın Başkan.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Efendim, beş dakika ara verin, arkadaşlarımız
yemekte henüz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.34
(x)
538 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
538 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının
tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Alim
Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, boş sıralara
konuşmak bu konuya hakaret, haksızlık yani buna itiraz etmemiz
lazım.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Doldurmamız
lazım.
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinize saygılarımı sunuyorum.
Türkiye'nin çok
önemli bir konusunu, maalesef çok boş bir Mecliste tartışmaktan
dolayı utanç duyduğumu ifade etmek istiyorum. Bir milletvekiline
yarım saatlik yemek molasını çok gören Divanı da bir kez de
ben uyarıyorum: Lütfen milletvekiline saygı duyalım ki bu
millete saygı duymuş olalım. (MHP sıralarından
alkışlar) Ben koşa koşa yemeğimi yiyip geldim, burada
kimse yok.
Görüşülmekte
olan 538 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya
Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında
Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Grubum adına hepinize tekrar saygılar
sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi enerji bir ülkenin geleceği ve
gücüdür. Dolayısıyla enerjide güçlü olanlar bugün 10 binlerce
kilometre uzaklardan gelip bu enerji uğruna birçok ülkenin
topraklarını işgal edebilmekte ve milyonlarca insanı
acımadan katledebilmektedirler. Bu da göstermektedir ki dünya gelecekte
enerji üzerine kurulacak ve enerji üzerinden bu ilişkiler devam edecektir.
Bu bilinçle ve gerçekle gerek artan ülke nüfusumuz gerekse giderek yoğunlaşan
sanayimizin talepleri doğrultusunda artan enerji ihtiyacının
karşılanması amacıyla ülkemizin yeni, yenilenebilir ve
alternatif enerji kaynaklarına ihtiyacı kaçınılmazdır.
2007
yılında bu konuyla ilgili ilk yasa tasarısı
görüşmeleri sırasında da birçok milletvekilinin dile getirdiği
gibi enerjinin üretiminde ve çeşitlendirilmesinde nükleer enerjinin de
alternatiflerden birisi olduğu konusu herkes tarafından mutabık
kalınan bir konuydu. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da nükleer enerjiye
ve nükleer enerjinin üretiminde kullanılacak santrallere, daha sözlerimin
başında, karşı olmadığımızı
belirtmek istiyorum ama biraz sonra değineceğim ve belirteceğim
konular nedeniyle böyle bir santral anlaşmasına ve böyle bir kanun
tasarısına şiddetle karşı olduğumuzu ifade etmek
istiyorum.
Yıl 2007,
tarih 7 Kasım 2007 Çarşamba, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17nci
Birleşimi. O gün, bugünkü Sayın Bakanımız Taner
Yıldız bizler gibi komisyon üyesi ve gerçekten o gün için
tartıştığımız 5710 sayılı Nükleer Güç
Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji
Satışına İlişkin Kanun hakkında
yaptığı bir konuşmada -Meclis tutanaklarından ifade
ediyorum- Burada vatandaşlarımıza herhangi bir mesaj verirken
net ve anlaşılabilir olmasına özen göstermemiz gerekir. Nükleer
santralleri kurmak mı lazım, kurmamak mı lazım, nükleer
santralleri kurduğumuzda ülkeye getirisi nedir, sektöre götürüsü nedir,
vatandaşlarımız bundan ne kadar müstefit olacak, bunların
hepsini bu mesajı net bir şekilde buradan vermemiz lazım.
demiştir. Aynen katılıyorum, harfiyen, şimdi de aynı
cümlelerle kendisine ben soruyorum: Bu paragrafta söylediğiniz cümlelerin
bugün de arkasında mısınız, cevaplarını bu
Meclise ve yüce milletimize buradan açıklarsanız çok memnun olurum
diyorum.
Evet, gerçekten
net olmak lazım, santrali kurmak gerekiyorsa kurulmalıdır
demek lazım, nükleer enerjiye evet diyorsak burada net görüş
belirtmemiz lazım, katılıyorum Sayın Bakana.
Yine, aynı
kanun görüşmelerinde, zamanın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Sayın Hilmi Güler Bey -tutanaklardan okuyorum, ilk birkaç önemli ifadeleri
var- Burada ifade etmek istediğim en temel nokta, nükleer santrallerde
bildiğiniz gibi güvenlik konusudur. (
) Ayrıca, bilgilendirmek
açısından söylüyorum, Türkiye, aslında, nükleer teknolojiyle ilk
defa karşılaşmıyor. Türkiyede, şu anda, 300ün
üzerinde nükleer tesis var, 300ün üzerinde. Bunların büyük bir
kısmı tıbbi nükleer. Yani bunların hepsinde nükleer ürünler
kullanılıyor. İki adet, küçük de olsa, reaktör var, bir
atık tesisi var, nükleer atık tesisi var ve aynı zamanda da
yakıt tesisi var. Yani bununla ilk defa
karşılaşmıyoruz. Sayın Güler söylüyor.
Ayrıca
Bunun dışında şunu da ifade edeyim: Yani, bu Kanunun
peşinden -ki, tabii seyri de budur- eğitim konusuyla ilgili, güvenlik
ve denetlemeyle ilgili yasa tasarıları da hazır, bunlar da
peş peşe gelecek. Çünkü bunun bir zaman aralığı var.
Yani, bu zaman aralığında olayları yakından daha iyi
inceleyelim diye bunları biz bölüm bölüm aldık. diyor Sayın
Bakanımız.
Tarih ne zaman? 7
Kasım 2007. Yaklaşık üç yıl önce. Üç yıl geçti aradan,
bugün, hâlâ bu konuyla ilgili çok ciddi tartışmaları burada
yapacağız. Maalesef, bir arpa boyu yol alınamamış
durumda.
Yine, Sayın
Bakanın o konuşmasından bir iki cümle daha aktarmak istiyorum,
çünkü çok önemli: Rüzgârda da rüzgâr haritasını yaptık. Evet,
göreve geldiğimizde 17 megavattı, rüzgâr santrallerinin toplamı
17 megavattı, biz onu 200e çıkarttık, 12 kat. Bu, tabii, bizim
için yeterli değil. 400 kattır iki buçuk-üç sene içindeki hedefimiz.
8 bin megavatı hedefliyoruz.
Yıl 2007,
yıl 2010; üç yıl geçmiş. Hedef 400 kat, 8 bin megavat
hedefliyoruz. Bugün bin megavatı ancak bulabildik. Yüzde 800 sapma. Bir
ülkenin Enerji Bakanını düşününüz, iki buçuk yıl önce bir
hedef çizmiş ve bu hedeften bugün yüzde 800 sapma göstermişiz.
Takdiri yüce Meclise bırakıyorum.
Şimdi, o gün
tartıştığımız kanun bugün yürürlükte. 5710
sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve
İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin
Kanunun ikinci bölümünden, özellikle Güç Santrallarının
Kurulması ile Enerji Üretim ve Ticaretine İlişkin Usul ve
Esaslar bölümünden birkaç maddeyi sizlerle paylaşıp bugünkü
anlaşmanın bu yürürlükteki mevzuatla ne kadar çelişkili, ne
kadar birbiriyle zıt hükümler içerdiğini ifade etmek istiyorum:
Madde 3, ikinci
fıkra: TAEK, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren nükleer santral kurup
işletecek şirketlerin karşılaması gereken ölçütleri bir ay içinde yayınlar.
Fıkra üç:
Bu Kanuna göre yapılacak nükleer güç santralları için
yarışmaya katılacaklarda aranacak şartlar, şirketin
seçimi, yer tahsisi, lisans bedeli, altyapıya yönelik teşvikler,
seçim süreci, yakıt temini, üretim kapasitesi, alınacak enerjinin
miktarı, süresi ve enerji birim fiyatını oluşturma usul ve
esasları bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra iki ay içerisinde
Bakanlık tarafından hazırlanacak ve Bakanlar Kurulunun
onayı ile yürürlüğe girecek bir yönetmelikle belirlenir.
Ayrıca, yine
beşinci fıkrada: Alınan tekliflerden, TAEK tarafından
belirlenen ölçütleri karşıladığı TAEK tarafından
belgelenen şirketlerin teklifleri yarışmaya sokulur, bu
ölçütleri karşılamayan şirketlerin teklifleri yarışma
dışı bırakılır. ve benzeri gibi ciddi hükümler
içeren bölümler var.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bir tarafta, bu yüce Meclisin
Biz o zaman da
uyarılarımızı yaptık, katkılarımızı
yaptık. Elimizden geldiğince bu Kanuna katkı vermeye
çalıştık ve destekledik eksikleri olmasına rağmen.
Nükleer teknolojiyle ilgili herhangi bir girişimi önceden şart
koşmamasına rağmen, gelsin yeter ki kurulsun, daha sonra bu
nükleer santralle birlikte alınacak eğitimler ileride Türkiyenin
sahip olacağı nükleer teknolojiye katkı yapar düşüncesiyle
evet dedik ve maalesef o günden sonra gelişen olayları hep beraber
yaşadık. Danıştay bu yönetmeliklerle ilgili bazı
hükümleri iptal etti; yarışma açıldı, sadece bir Rus
katılımlı firma dışında kimse buraya
başvurmadı; o da olmadı
ve arkasından bugünkü noktaya gelindi.
Söz konusu
Kanunla ilgili yürürlük işlemleri sürdürülürken 20 Kasım 2009
tarihli soru önergemize Sayın Bakanın 4 Ocak 2010 tarihinde verdiği
cevabı sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle, Mersinde
yapılacak santral ve alternatif, Sinopta yapılması
düşünülen nükleer güç santralleriyle ilgili gelişmeler nedir? diye
sorduğumuz soruya 2008 yılı Mart ayında ilgili
yönetmeliğin yürürlüğe konduğunu, bu yönetmeliğin
Danıştay tarafından
20 Kasım 2009 tarihinde TETAŞ
Genel Müdürlüğünün Şartnamenin 31inci maddesine dayanarak
yarışmayı iptal kararı aldığını
Bakanlığımızda
ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendirme devam etmekte olup nükleer enerjinin
arz kaynaklarımıza entegrasyonu süreci yeniden başlayacak ve en
kısa sürede sonuçlandırılacaktır. Sinop sahasıyla
ilgili olarak, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu koordinasyonunda ilgili kurum,
kuruluş ve üniversitelerin katılımıyla, jeolojik, mikro
deprem, hidrojeoloji, tsunami, jeofizik, çevresel etütler ile deniz suyu
karakteristiğinin belirlenmesine ilişkin çalışmalar
tamamlanmak üzeredir. diye cevap geldi.
Yine,
Bakanlığınızın Nükleer Enerji ve Nükleer Teknoloji
Yasası hazırlığıyla ilgili çalışması
var mıdır? Varsa ne aşamadadır? diye sorduğumuz
soruya da Sayın Bakan, Nükleer enerji ve
iyonlaştırıcı radyasyona ilişkin tüm faaliyetleri
düzenleyen, bu alanda düzenleyici kuruluş olarak görev yapacak Türkiye
Nükleer Düzenleme Kurumunu kuracak olan ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun
görevlerini yeniden belirleyecek olan bir Nükleer Kanun Tasarısı
çalışması bulunmaktadır. Bu kanun tasarısı Avrupa
Birliği ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının nükleer ve
radyasyon güvenliği standartları çerçevesinde
hazırlanmış olup, 2010 yılı içerisinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine getirilmesi öngörülmektedir. şeklinde cevap
vermiş. Önceki Sayın Bakanımızın da ifadelerini biraz
önce sizinle paylaştım, art arda gelecek üç beş tane
kanunumuzdan bahsetti. Sayın Bakanımızın da yeni
Bakanımızın da ifadesi bu. Yıl 2010, inşallah bu
kanunu bir an önce getiririz, nükleer kanun tasarısını önce
görüşürüz. Ondan sonra bu hükümlere uygun bir uluslararası
sözleşmeyi buraya o zaman getirebiliriz.
Şimdi, ben
Sayın Bakana burada açık yüreklilikle söylüyorum: Bu Kabinede en
başarılı olmasını istediğim bakanlardan birisi
kendisidir çünkü onun başarılı olması Türkiye'nin enerji
arenasında başarılı olması demektir, Türkiye'nin
dışa giden parasının azalması demektir, Türkiye'nin
başka ülkelere bağlılığının azalması
demektir. Ama gerek kendisi döneminde gerekse önceki Bakanımız
döneminde, 23üncü Dönemde, maalesef, enerjiyle ilgili ciddi adımları
atamayan bir Bakanlık karşımızdadır.
Gece gündüz
demedik çalıştık, yenilenebilir enerji kaynaklarında
teşvikle ilgili düzenlemeleri öngören kanun teklifini, sonradan
yapılan ilavelerle, Meclis gündemine indirdik; bir yılı
aşkın süredir bunun kanunlaşması bekleniyor. Bu kanun önde
dururken ve Türkiye'nin yerli, yenilenebilir ve alternatif birçok
kaynağının desteklemesini öngören bu teklif görüşülmezken,
alelacele Rusya Federasyonuyla yapılan ülkeler arası anlaşmaya
dayalı, ihalesiz, rakipsiz, yarışmasız, Ben verdim oldu.
mantığıyla kaleme alınmış bir
anlaşmayı, burada bugün kanunlaştırmaya
çalışıyoruz.
Sayın
Bakanım, size samimi tavsiyem: Önce bu anlaşmayı çekiniz,
gündemde bekleyen ve Türkiye'nin yararına olduğuna
inandığımız ve tüm sektör temsilcilerinin dört gözle
çıkmasını bekledikleri yenilenebilir enerji
kaynaklarının desteklenmesiyle ilgili kanun teklifini
çıkaralım, hemen çıkaralım; arkasından bunu, hatta
bundan önce sizin yazılı olarak söz verdiğiniz nükleer kanun
tasarısını getirelim, onu çıkaralım, ondan sonra bu
Anlaşmayı yeniden tartışalım; tartışmaya
gerek kalmayacak çünkü siz o zaman diyeceksiniz ki: Yürürlükteki mevzuata
aykırı.
Burada
yarışma öngörüyor, rekabet öngörüyor, sizin getirdiğiniz -biraz
sonra hükümlerini okuyacağım- bu Anlaşmada hüküm yok,
doğrudan alım garantisi verilmiş. On beş yıl süreyle,
12,43 ile 15,33 dolar sent arasında kilovatsaat başına
değişen bir fiyat, dünya nükleer enerji fiyatları
ortalamasının 2 katı. Karşılığında
Türkiye'nin alacağı hiçbir şey yok, ne alacağız belli
değil. Eğitim amaçlarıyla kullandırılabilecek ama onun
da tüm şartlarını Rusya Federasyonu belirleyecek.
Bu
Anlaşmayı, lütfen, geri çekiniz. Bu Anlaşma bu Meclise ve bu
ülkeye yakışmıyor. Kesinlikle ve kesinlikle bunun derhâl geri
çekilmesi ve bu Mecliste bunun görüşülmemesi gerekiyor.
Şimdi, söz
konusu ikili Anlaşmanın bazı maddeleri üzerinde -vakit dar
kaldığı için- hızla geçmek istiyorum.
Madde 2:
Taraflar işbu Anlaşmayı, tüm Türk lisans gereksinimleri de
dahil olmak üzere Türk ulusal kanunları, düzenlemeleriyle uyumlu olarak
uygularlar.
Madde 3, birinci
fıkra: Taraflar Projeyle ilgili olarak işbirliği yaparlar.
Söz konusu
işbirliği, belirtilenlerle sınırlı olmamak üzere,
aşağıdaki hususları kapsar:
Birçok hüküm
getirilmiş, arkasından diyor ki: Türkiye Cumhuriyetinde nükleer
yakıt üreten tesislerin kurulması ve işletimi de dahil olmak
üzere nükleer yakıt döngüsü hakkındaki işbirliği ve
teknoloji transferi Taraflarca mutabakata varılacak ayrı
koşullar çerçevesinde yürütülecektir. Nedir Sayın Bakanım bu
ayrı koşullar? Buradan başka yerde hangi koşullar
görüşülecek? Nedir bu ayrı koşullar? Bunu açıklamanız
lazım.
Taraflarca mutabakata varılacak ayrı koşullar
Burada yok. Bunlar gelecek.
Madde 4, Yetkili
Makamlar: Rus tarafı adına Rosatom şirketi, kuruluşu, Türk
tarafı adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. Bir
tarafta bir kuruluş, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarafı
Bakanlık.
Sayın Bakan,
uluslararası ilişkilerde bir eş değerlik kavramı var.
Yani siz oradaki bir TAEK benzeri kuruluşa
Bakanlığınızı eş değer mi görüyorsunuz?
Yapmayınız Allah aşkına! Bunun mutlaka düzeltilmesi
lazım.
Devam
Madde 5,
üçüncü fıkra: Proje Şirketi, Rus Tarafınca yetkilendirilen
şirketlerin doğrudan veya dolaylı olarak başlangıçta %
100 (yüzde yüz) hisse payına sahip olacak şekilde, Türkiye
Cumhuriyeti kanunları ve düzenlemeleri kapsamında anonim şirket
şeklinde kurulur.
Yani, benim
ülkemin topraklarında, benim denizim kirlenecek, çevrem kirlenecek, her
türlü zararı ben çekeceğim, Rusya yüzde 100 sahip olduğu bir
şirket sahibi olacak. Ah, ne güzel anlaşma! Keşke Rus
tarafında olsaydı da bu Anlaşmaya biz de onun adına imza
atsaydık. Böyle bir şeye nasıl imza atabiliriz Sayın
Bakanım! Yüzde 100 Rusyanın sahip olduğu bir şirkete,
Türkiyede nükleer güç santralini kuracağız ve buna dünya
ortalamasının 2 katı fiyatlarda on beş yıl süreyle garantili
fiyat alım bedeli vereceğiz. Yok böyle bir şey! Bunun
karşılığında Türkiye ne aldığını
mutlaka bu yüce Mecliste açıklamak durumundadır, ilgililerimiz bunu
bize açıklamak durumundadır.
Evet, Yedi
yıl içerisinde tamamlanacak, bir yıl içerisinde işlemleri Türk
tarafı bitirecek
Sayın Bakan,
önceki dönemde siz rekabete, yarışmaya girecek firmalara her türlü
sıkıntıyı Bakanlık olarak biz çözeceğiz
garantisini verseydiniz, şimdiye kadar da Türkiye 9; 9,5; 10 dolar sente
mal edebileceği bir nükleer enerji güç santraline kavuşmuş
olsaydı bu ülke ne kaybederdi? O gün vermediğiniz garantiyi
şimdi veriyorsunuz, diyorsunuz ki: Siz hiç karışmayın, biz
her şeyinizi halledeceğiz. Geleceksiniz siz bir yıl içerisinde
bunu kurmaya başlayacaksınız, ilk üniteyi de yedi yıl sonra
bize teslim edeceksiniz. Yani 2017-18de muhtemelen 1inci ünite devreye
girecek, 4 ünite, her biri 1.200 megavatlık ve ardındaki üniteler de
birer yıl süreyle devam edecek, 2017 ile 2020 yıllarında nükleer
enerjiyi kullanmaya başlayacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİM
IŞIK (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Madde 10 ve
5inci fıkra, geçen de bahsettim: TETAŞ, proje şirketinden,
ESAda belirtildiği gibi (Enerji Satın Alma Sözleşmesinde
belirtildiği şekilde) nükleer güç santralinde üretilmesi planlanan
elektriğin ünite 1 ve ünite 2 için yüzde 70ine ve ünite 3 ve ünite 4 için
yüzde 30una tekabül eden sabit miktarlarını her bir güç ünitesinin
ticari işletmeye alınma tarihinden itibaren on beş yıl
boyunca 12,35 Amerikan senti kilovatsaat ağırlıklı ortalama
fiyattan (katma değer vergisi dâhil değildir) satın almayı
garanti eder. KDVyle beraber 14-15 dolar sent, dünya enerji
fiyatının 2 katı. Karşılığı nedir
Ceza
puanı uygulanacak mı, belli değil. Bu garantiyi
sağlayamadığı takdirde, yeterli elektrik üretimini
gerçekleştiremediği takdirde nasıl cezalandıracak, belli
değil.
Özetle, bu
Anlaşmanın Türkiye'nin yararına olmadığını
düşünüyor, acilen Meclis gündeminden çekilerek, diğer öncelikli
gündemlere geçilmesini yüce Meclisin takdirlerine sunuyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Akkuyuda Nükleer
Santralin Tesisine ve İşletilmesine İlişkin
Anlaşmanın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, nükleer, eğer doğru ve ulusal bir stratejimiz varsa,
gerçekten, birazdan söyleyeceğim sakıncalar giderilebiliyorsa, o
zaman, enerji tüketim profilinde belki tartışma konusu
yapılabilinir. Maliyetlerin makul ve kabul edilebilir sınırlara
çekilebildiği, teknolojisi güvenli, teknoloji transferi
sağlanmış, inşaatından işletmesine, sökümünden
atık yönetimine Türk teknik gücünün egemen olduğu, işletme
güvenliği tam, nihai atık sorunu çözümlenmiş, sadece bizler için
değil gelecek nesiller açısından da çevre riski ortadan
kalkmış nükleer reaktörlerinden söz edilebiliyorsa, buna makul
çoğunluk da olumlu yaklaşabiliyorsa o zaman tartışma konusu
yapılabilinir.
Ancak, bugün, bu
Nükleer santral kelimesinden öncelikle alerji duymadığımı
ifade etmek istiyorum ancak nükleer santrallerin faydalı ya da
zararlı ya da enerji tüketim profili içerisinde gerekli ve gereksiz olduğu
tartışmalarını bir kenara bırakarak, bu onaylanmak
istenen Anlaşmanın ve nükleer santralin Akkuyuya etkilerini
anlatmaya çalışacağım.
Sayın Bakan,
ülkemizde gerçekten nükleer santraller ve nükleer enerji konusunda tek otorite,
hemen hemen tek otorite olan Profesör Doktor Tolga Yarman diyor ki: Ben bugün
Enerji Bakanı ya da Başbakan olsam, nükleer enerji
sevdalanmasını erteler, önce atom enerjisi merkezlerimizi, başta
da TAEK'i, bu kurumlarımıza hedefler göstererek, ihya eder, bu arada,
çeşitli dünya merkezlerinde, küçük ve iç yapısı itibariyle
güvenli nükleer santrallerin geliştirilmesi yolunda yapılan
çalışmalara katılırdım.
Bu arada, bir
elin parmakları kadar, atom enerjisini gerçekten bilen, seçkin
akademisyenlerden ve teknokratlardan, çekirdek, öncü bir danışman
kadrosu oluşturur, onları tartıştırır,
tartışmaya kendim de katılır, buradan oluşacak
yakınsamayı, ilgili kurumlara direktif olarak yöneltirdim.
Kanıtlanmış
durumdaki çok yüksek maliyetinden işletme güvenliğine, nihai
atık sorununun teknik çözümsüzlüğünden yüksek maliyetine, ihalesiz
iş yapmanın çok yönlü sakıncalarına, yer seçiminin
yanlışlığından tek bir ülkeye aşırı
bağımlılığımıza kadar ve
çoğaltılabilecek bu denli yaşamsal sorun ortada iken Rusya ile
nükleer santral inşasını savunmam mümkün değildir.
Değerli
arkadaşlarım, daha önce de bu konuda aynı şirkete, yani
bugün anlaşmayla ihalesiz bir şekilde kapkaçtı olarak verilmek
istenilen aynı Rus şirketine daha önce de göstermelik bir ihale
yapılmış, on üç tane kurum bilgi odasına girmiş,
bilgiler almış ancak tek bu firma teklif vermişti; verdiği
teklif de o tarihte 21,16 sentti kilovatsaat başına. Gözü kapalı
nükleer yanlılarının bile isyan ettiği bu fahiş
fiyattan sonra aynı firma teklifini revize ederek 15,45 sent/kilovatsaate
indirmiştir. Bakanlık, bunu iptal etmesi gerekirken
değerlendirmeye yanlış bir şekilde almıştır.
Elektrik mühendislerinin yaptığı hesaba göre iki teklif
arasında yüzde 28 oranında oluşan bir fark nedeniyle ülkemiz 26
milyar dolar civarında bir zarara sokulacaktı. İhalenin Elektrik
Mühendisleri Odasının açtığı dava sonunda İhale
Yönetmeliğinin bazı maddelerinin Danıştay tarafından
iptal edilmek zorunda kalınmasının ardından bu ihale iptal
edilmiş, şimdi de aynı firmaya uluslararası anlaşmalar
yoluyla yargı denetimi dışlanarak getirilmeye
çalışılmıştır.
Kamuoyu ve
yargı denetiminden uzak, şeffaflık anlayışına ve
rekabet koşullarına aykırı böylesine bir sürecin
yürütülmesi, daha önce EMOnun açtığı davada bilirkişi
raporuna konu olan hukuka aykırı davranışların temelinde
siyasal karar vericilerin etkili olduğunu göstermektedir. Nükleer santral
gibi, bir ülkenin geleceği açısından kritik bir konunun bu tür
dolambaçlı yollarla gizli saklı bir şekilde yürütülmesinin
ardında başka ne tür çıkar ilişkilerinin bulunduğunun
ortaya çıkarılması gerekmektedir, Sayın Bakanın da bu
ilişkileri açıklaması gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye, geleceğini ve enerjisini Rusyaya teslim
ediyor. Burada, biz, bugün gerçekten, milletvekilleri olarak tarihsel bir
karara imza atacağız. Bu, sıradan bir uluslararası
anlaşma değildir. Türkiye'nin gündeminde elli yılı
aşkın süredir tartışılan ve bundan önceki koalisyon
hükûmeti döneminde üç adet santral inşası için karar
aşamasına gelen ancak diğer bazı sorunların
yanında özellikle rüşvet iddialarıyla vazgeçilen nükleer santral
inşası konusu Hükûmet tarafından yeniden, bu kez ihalesiz
yapılmak üzere huzurlarınıza getirilmiş bulunuyor.
Anlaşma metnine baktığınız zaman, bu Anlaşma
buram buram Rus hâkimiyeti kokmaktadır değerli arkadaşlarım.
Hemen hemen, tamamen Rus tarafının önerdiği ilk metne yakın
bir metin hâline getirilmiştir.
Bu anlaşma
metni hazırlanırken Türk enerji uzmanlarının görüşleri
alınmamıştır. Rusya, anlaşma metnini âdeta kendisi
hazırlamış, bizimkilerin önüne koymuş, Alın bunu
tercüme edin, nereden geçirecekseniz oradan geçirin, sonunda da Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna indirin, oradan da yasa olarak geçirin.
demiştir. Ne yazık ki çok hazindir, bizimkiler de aynen böyle
yapmıştır değerli arkadaşlarım.
Öyleyse, en önce,
bürokratik kademelerde doğru dürüst millî bir nükleer anlaşma metni
hazırlayabilecek kadrolar yok mudur? Vardır da öylesi
gerektiği için kızaklara
alınmışlardır. Daha da kötüsü, bilhassa iktidar
saflarında, böylesi bir metinde yer almış olan fahiş
arızaları görebilecek, giderebilecek milletvekilleri yok mudur
değerli arkadaşlarım? Milletvekilleri, kanun yapma görevlerini
savsaklamakta, otomatik el kaldır, el indir idmanından ibaret bir
etkinliğe sıkıştırılmaktadırlar.
Bu Anlaşma
ile Türkiyeye nükleer teknolojisi gelecek midir? Hiçbir biçimde gelmeyecektir
değerli arkadaşlarım. Nasıl ki bundan önce termik
santraller ithal ederek, çalıştırarak, bugün termik santral
teknolojisini kendimiz kuramamışsak aynı şekilde nükleer
santral satın almak vasıtasıyla nükleer teknolojiyi getiremeyiz.
Bu Anlaşma
bir yap-işlet anlaşmasıdır değerli
arkadaşlarım. Bu, yap-işlet-devret anlaşması bile
değildir, nükleerci lobicilere, nükleer elektrik alım garantisi
verilmek suretiyle bir ikramda bulunma anlaşmasıdır, Türkiye'nin
çıkarlarını Rusyaya peşkeş çektirme
anlaşmasıdır. Hani özelleştirme esastı, hani piyasa
ekonomi kuralları geçerliydi?
Peki, teknolojiyi
alıyoruz da onun için mi piyasa geriye, bir tarafa
bırakılmıştır? Hiç böyle değil. Nükleer lobi
gelecek, göstereceğimiz yere tesisini kuracak, tıkır
tıkır alım garantisiyle bize nükleer elektrik satacak, nükleer
pisliğini bile hazineye yıkabilecek, sonra da çekip gidecektir.
Anlaşma
metni: Ne yazık ki bu Anlaşma metni, değerli
arkadaşlarım, milletimizi aşağılama metnidir, bu
Anlaşma metni ihanet belgesidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Beyler,
değerli milletvekilleri; aklınızı peynir ekmekle mi
yediniz? Yediniz ki, şu güzelim ülkemize böyle bir akıbeti reva
görebiliyorsunuz. Bu yanlış Anlaşma yarın bir gün mutlaka
geri döner. Ama cumhuriyet savcılarının bu durumda
haklarında kovuşturma açacağı sözüm ona yetkililer ve
siyasiler hesap vermeye gittikleri mahkemelerden ve Yüce Divandan,
korkarız, dönemezler.
Türkiye Enerji
Bakanlığı Elektrik Üretim AŞ, Türkiye Elektrik Ticaret
AŞ, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Enerji İşleri Genel
Müdürlüğü gibi kuruluşlarda uzman seviyesinde çalışan pek
çok kişi bu Anlaşma ve Anlaşmada öngörülen model hakkında
önemli kaygılar taşımaktadırlar. Bu Anlaşmayla ilgili
Türk tarafındaki uzman çalışanların
onaylamadıkları en önemli husus, Akkuyu sahasının
kontrolünün Rusya kamu sektörünün eline bırakılacak bir model
öngörülmüş bulunmasıdır. Dünyada nükleer santral alanında böyle
bir modelin benzeri var mıdır Sayın Bakan? Türkiye, doğal
gaz bağımlılığına yegâne alternatif olabilecek
elindeki nükleer enerjide lisanslı tek sahasını, doğal gaz
açısından büyük oranda bağımlı olduğu Rusyaya,
neredeyse süresiz bir şekilde peşkeş çekmiştir. Bunun,
enerji stratejisi açısından çok farklı, çok etkin etkileri
olacaktır. Türklerin konumu, en basit anlamda, Rus santralinden serbest
piyasada elektrik satın almak olacaktır. Böyle bir model için
aslında Akkuyu sahasının Rus kontrolüne teslim edilmesine ne
gerek var? Benzer model Rusyadan Türkiyeye çekilecek iletim hatları
yardımıyla da gerçekleştirilebilir. Akkuyu sahası
özelleştirme ve serbest piyasa mantığıyla Rus kamu
kurumlarına terk edilmektedir. Bu da aslında, Akkuyu
sahasının özelleştirilmesinden çok Türk devletinin elinden
çıkıp Rus devletinin hâkimiyeti alanına girmesi anlamı
taşımaktadır. Rus tarafının özel sektör olmaması
nedeniyle Akkuyu sahasına salt ticari açıdan bakmak mümkün
değildir. Rus devletinin stratejik hedeflerini de saha üzerinde uygulamaya
çalışabileceği unutulmamalıdır.
Rus tarafının
santralin elli yıllık işletme ömrü boyunca 150 milyar ABD
dolarından daha fazla net kâr elde edecek ve bu kârını Rusyaya
taşıyacak olması, dış ticaret
açığını artıracak, dış ticaret
açığında kalıcı ve çözümsüz bir unsur olacaktır.
Bugün Rusyayla ilgili ticaret hacmimiz 36 milyar dolar; bu 36 milyar
doların 6 milyar doları Türkiyenin ihracatı, 31,5 milyar
doları Rusyanın Türkiyeye ihracatıdır. Hâlbuki Meclisten
geçirilmeye çalışılan bu Anlaşmada öngörülen yöntem,
açığı Rusya lehine daha da artıracak etkilere sahiptir.
Nükleer
santrallerin işletilmesi 150 bin ton yüksek radyoaktif seviyesine sahip
malzemeler içerdiğinden böyle tesislerin yabancı kontrolünde
bırakılması uzun vadede ulusal güvenlik sorunlarını
ortaya çıkaracaktır. Bu kaygılar nedeniyle bir ülke
sınırları içerisinde bulunup da sahibinin başka bir ülke
olduğu nükleer santral dünyada bulunmamaktadır. Anlaşmayla
Akkuyu sahasında Türkiye Cumhuriyetinin gelecekte başka model
nükleer reaktörler inşa etme şansı tamamen ortadan
kaldırılmıştır. Akkuyu sahası, Ruslara
kısmen tahsis edilmiş özel özerk bir bölge statüsüne bürünecektir.
Akkuyu gibi bir sahanın Ruslara tahsis edilmesi ve Anlaşmaya Türk
tarafının buraya başka nükleer santral yapmasını
engelleyecek maddenin eklenmesi, gelecekte piyasada bulunabilecek ve çok
avantajlı olabilecek modelleri de bu sahaya kuramayacağımız
anlamına gelmektedir. Türkiyenin projeye bir altyapı programı
olarak bakmaması nedeniyle nükleer teknoloji açısından hayati
önem taşıyan fakat Türkiyede henüz bulunmayan altyapı
ayakları, projeyi zaman içinde büyük oranda geciktirecektir.
Doğal gaz
bağımlılığımız ve petroldeki
bağımlılığımız, Rusyaya olan
bağımlılığımız daha da dikkate
alındığında, bu nükleer anlaşmayla bunun o tarihteki
Türkiyenin genel elektrik enerjisi tüketiminin yüzde 5ini
karşılayacağı düşünüldüğünde, Rusyaya
bağımlılığımız yüzde 80 seviyelerine
çıkacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, Rus tarafı hiç kaygılara dikkat etmemektedir.
Rus tarafı daha çok Sahayı kontrolümüze alalım da,
sonrasını hele bir düşünürüz. yaklaşımı
içerisindedir. Tek lisanslama kuruluşu TAEKin karşısında
Rus devletinin bulunacak olması, santralin sahibi Rus kamusu
olacağından ötürü, lisanslaşma sürecinin sağlığını
olumsuz şekilde etkileyecektir.
Değerli
arkadaşlarım, bu anlaşmada tek bir şirket kurulacak, proje
şirketi. Bu proje şirketi yüzde 100 Rusların olacak ve
burası Türkiye tarafından, bu arazi karşılıksız
ve bedelsiz olarak Rusyaya teslim edilecek. Bu Rusya buraya dört tane 1.200
megavat, toplam 4.800 megavat gücünde santraller kuracak. Bu santrallerden elde
edilecek enerji, demin de söylediğim gibi, Türkiyenin yüzde 5i.
Bu nükleer
santrali savunan arkadaşlarımız bugüne kadar olduğu gibi
hep şu sorulara yanıt vermemişlerdir: Türkiyenin enerji arz ve
talep dengesi ne durumdadır, nasıl gelişecektir? Türkiyenin
yakın, orta ve uzun vadede erişim talebini karşılayacak
kaynakları var mıdır? Reaktörün ve yakıtının
alınacağı ülkenin hangi ülke olduğunun stratejik veya
ekonomik önemi var mıdır?
Bu soruları
daha çok çoğaltabiliriz ancak bu konuda fikir beyan edenlerin en
azından bu konularda bilgi sahibi olmaları ve daha sonra beyan
ettikleri fikre dair sorumluluk taşımalarında sonsuz yarar
vardır. Görünen odur ki, bu konuda yetkili yetkisiz, bilgili bilgisiz
yorum yapanların ötesinde, ilgili Bakanlık yetkililerinin de
açık bir yanıtları yoktur. Varsa, bilmek her
vatandaşımızın hakkıdır. Yanıtlamanın
yöntemi ise parmak çoğunluğu hesabıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisinden yangından mal kaçırırcasına, yargı
denetimini de dışlayarak yasa geçirmek değildir değerli
arkadaşlarım. Her soruya Sayın Bakan yalın,
anlaşılır yanıtlar vermek zorundadır.
Nükleer enerji
özellikle 1973-1974 dönemlerinde petrol krizinin arkasından yönelinen bir
enerji kaynağı olmuş, o tarihte petrol fiyatlarının
aşırı yükselmesiyle bir tepki olarak, bir yandan enerjinin
verimli kullanılması, öte yandan da nükleer enerji bir alternatif
olarak görülmüştür ve deyim yerindeyse o yıllarda bir patlama
yapılmıştır. Bugün için devrede bulunan nükleer
reaktörlerin büyük bir çoğunluğu bu algılama sonrasında
gerçekleşmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Uluslararası Enerji Ajansı ve ABD Enerji
Bakanlığının verilerine göre bugün dünya birincil enerji
tüketiminde nükleer enerjinin payı yüzde 6dır. Uluslararası
Enerji Ajansı ve ABD Enerji Bakanlığı tahminlerine göre
2030 yılında bu oran bir miktar gerileyecektir. Nükleer enerjiden
elektrik enerjisi üretim payı ise hâlen yüzde 16 iken 2030
yılında yüzde 14lere gerileyecektir. Bunun gerilemesinin nedeni
-aynı kuruluşun raporunda- nükleer santrallerin ilk
yatırım, bakım ve işletme maliyetlerinin yüksek
olması, işletmenin güvenliği konusunda dünya kamuoyunun
tepkisinin yüksek olması, nihai atık sorununun kalıcı
olarak çözümlenmemiş olması, atık yönetimi maliyetinin santral
kuruluş maliyetinden çok fazla olması, son yıllarda küresel
ölçekte artan terör olayları nedeniyle nükleer atıkların terör
örgütlerinin eline geçebileceği kaygısıdır.
Değerli
arkadaşlarım, burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, henüz
ABDde bile çözümlenmemiş bir nihai atık sorunu bulunduğudur.
Yucca Dağının altında yapılan depo bugüne kadar 11
milyar dolar harcanılmış olmasına rağmen Obama
tarafından durdurulmuştur sonuç alınamayacağı için.
Değerli arkadaşlarım, bizdeki yetkililer ise bu konuyu es
geçmekte ve nedense ciddiye almama ya da gözden kaçırtma
eğilimindedirler.
Bugün, ülkemiz,
enerji kaynakları bakımından son derece zengindir. Gerçekten
rüzgâr enerjisi, biyokimya ve jeotermal konularında ve hidroelektrik
kapasitesi bakımından çok fazladır. Bugün Türkiye hidroelektrik
konusunda sahip olduğu kapasitesinin ancak üçte 1ini kullanmaktadır,
üçte 2sini kullanamamaktadır. Yine Türkiye bugün 12 milyar ton linyit
rezervinden sadece 1 milyon tonunu, üçte 1ini kullanmakta, diğerini
devreye alamamaktadır. 48 bin megavat rüzgâr potansiyeli vardır.
Ülkemizin elektrik kurulu gücünün 45 bin megavat olduğu
hesaplanıldığında rüzgâr potansiyelinin ülkemizin kurulu
gücünden daha fazla olduğu açıktır. Bu rakamlar, Elektrik İşleri
Etüt İdaresinin açıkladığı rakamlardır. Bunun 20
bin megavatı bile değerlendirmeye alınsa bunun kurulmak
istenilen nükleer santralden elde edilecek elektrik enerjisinin katbekat
üstünde olduğu anlaşılacaktır.
Öte yandan, bizim
kurulu gücümüzden sadece 192 milyar kilovatsaatini elektrik olarak elde etmekteyiz.
Oysa sahip olduğumuz kurulu gücümüzden bugün verimli bir
çalışmayla 220 milyar kilovatsaat elektrik elde etme
olanağımız vardır. Bu da yüzde 13 kayıp demektir
değerli arkadaşlar, eksik üretim demektir. Öbür taraftan, bu üretilen
192 milyar kilovatsaat elektriğin yüzde 16sı daha tüketiciye
ulaşmadan bitmektedir. Bu yüzde 16 kayıp çağdaş bir ülkeye
yakışmamaktadır. OECD ülkelerinde bu kayıp oranı yüzde
4-5 civarındadır.
Değerli
arkadaşlarım, kayıp kaçak oranıyla eksik üretimi
topladığınızda, bugün, kurulu gücümüzün yüzde 28,7sini
kullanamamaktayız değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten Akkuyu, nükleer santral kurulumu
bakımından da çok uygun olmayan bir yerdir. 1976nın
koşullarında verilmiş olan bir lisansla aradan geçen otuz altı-otuz
yedi yıl, hatta kırk yıla yakın bir süre sonra aynı
koşullarla burada nükleer santral lisansını hiç gözden
geçirmeden buraya nükleer santral kurmaya çalışmak
çılgınlıktır değerli arkadaşlarım. O zaman
yer seçiminde imzası olan Tolga Yarman diyor ki: O tarihte bu bölge
turizm bölgesi değildir. Bu turizmin etkilerini biz dikkate almadık
ve o zaman da yine nükleer enerjiye alternatif kaynaklar yoktu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakana buradan
sesleniyorum: Neden, Sayın Bakan, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla
ilgili yasa tasarısını buraya getirmiyorsunuz? Neden bu ülkeyi
gerçekten 12,35 sent, KDVsiyle birlikte 14,70 sent, pahalı bir nükleer
enerjiye mahkûm ediyorsunuz? Bugün toptan elektrik bedelinin 13 kuruş
olduğu -kilovatsaat başına- dikkate alınırsa bu
nükleer enerjinin gerçekten insanları çıldırtacak kadar yüksek
olduğu çok açıktır değerli arkadaşlarım.
Ben
konuşmama son verirken, gerçekten, Silifkede oturan bir vatandaş
olarak, bu santralin bana 45 kilometre mesafede olduğunu da dikkate
alarak, bu konuda mücadele eden Greenpeace üyelerine ve yine bu konuda mücadele
eden Mersin Nükleer Karşıtı Platformunun tüm üyelerine, demokratik
kitle örgütlerine teşekkür etmeyi -Silifkede oturan bir yurttaş
olarak- görev biliyorum.
Bunun içerisinde,
Akkuyuda nükleer santral kurulmasına karşı olan 175 bin tane
imza vardır değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunları da Genel Kurulun
dikkatine sunmak istiyorum. Ben, milletvekillerimizin, gerçekten Türkiyeye
yakışmayan, çok alaturka duran, avanak bu anlaşmaya hayır
demelerini gönülden istiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tümü üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Pervin
Buldan, Iğdır Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 541 sıra sayılı Nükleer Enerjinin
Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında
konuşmak üzere Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken hepinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede kırk
yıldır süren nükleer heves, enerji sektörünün en büyük
handikaplarından birisi olan kirlenme ile malum olarak bugüne
gelmiştir. Enerji alanında gerek Türkiye gerekse Amerika
Birleşik Devletleri başta olmak üzere, her yerde enerji ile yolsuzluk
ve kirli ilişkiler girift bir biçimde iç içe geçmiştir. Bu
ilişkiler, bir eski başbakanın nükleer lobilerle masraflarını
ödemeyi teklif etmesine varacak kadar, resmî ağızlardan çok da örtülü
olmayan bir şekilde itiraf edilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; enerji, yolsuzluklar ve kirli
ilişkilerle olduğu kadar savaşlarla da beraber
anılmaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinin Irak ve Afganistan
işgalleri, Rusya-Gürcistan kapışması belleklerdedir. Bu
bölgelerde farklı biçimlerde gösterilmek istenen ancak artık dünya
kamuoyundan gizlenemeyen bu gerçek, işgal, savaş ve katliamlar,
enerjiye sahip olma uğruna yapılmış insanlık
suçlarıdır.
Enerji bugün
yalnızca insanları ve toplumları değil, çok ciddi biçimde
doğayı da tahrip eder hâle gelmiştir. Termik santraller ile
hava, hesapsız HES santraller ile kültürel miras, doğa ve ormanlar,
nükleer santraller ile de toplum yaşamı tümüyle tehdit altına
girmektedir. Enerji bir ihtiyaçtır ve üretilmelidir ancak doğal
yaşam alanlarını, tarımsal alanları, kültürel
mirası, ekolojik dengeleri, toplum yaşamını yani bugünümüzü
ve geleceğimizi yok etmemeli, yok etme tehlikesine atmamalıdır.
Türkiye de bu
ekolojik tehdit ve katliamlardan fazlasıyla olumsuz etkilenmektedir.
Birkaç yıldır pıtrak gibi her su sesinin olduğu yerden
biten nehir tipi HES santralleri başta olmak üzere enerji üretim
alanının 4628 sayılı Yasa ile sadece özel sektöre
bırakılması, enerji bürokrasisinin de, hatta zaman zaman mülki
idarenin bile, bir köy halkını nehir tipi HES santraline
karşı çıktığı için tehdit etmesinde olduğu
gibi, özel sektörün çıkarları için görev sınırlarını
zorladıkları kamuoyu tarafından bilinmektedir. Seçim
yardımı yapan valilerden sonra, şimdi de sermaye
şirketlerinin santralleri için köylüleri tehdit eden, hukuku hiçe sayan
valiler türemiştir. Şimdi bir de bütün bu hukuksuzluk, kirli
ilişkiler, doğal yaşam alanlarının tahribatı,
iklim değişikliği gibi sorunların üstüne nükleer santral
kurma histerisiyle yanıp tutuşan bir Hükûmetle karşı
karşıyayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; nükleer santral, bir veya daha fazla
sayıda nükleer reaktörün yakıt olarak radyoaktif maddeleri kullanarak
elektrik enerjisinin üretildiği tesistir. Radyoaktif maddeler
kullanılmasından dolayı diğer santrallerden farklı ve
daha sıkı güvenlik önlemlerini, teknolojileri içerisinde
barındırır. Nükleer reaktör, zincirleme çekirdek tepkimesinin başlatılıp
sürekli ve denetimli bir biçimde sürdürüldüğü aygıtlardır.
Nükleer
santraller çalışmak için radyoaktif maddeler kullanırlar ve
sonuçta gene radyoaktif maddeler atık olarak çıkar. İşlemin
normal seyri zincirleme olarak çekirdek tepkimesi şeklindedir ve bu
tepkime kontrol edilemez ise çok vahim sonuçlar ortaya çıkar.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen
Sayın Bakan
PERVİN
BULDAN (Devamla) Gerek işletme gerek işlenme sonucu çıkan
atıklar ve en önemlisi de teknik ömür sonunda bütünüyle bir atık
yığını hâline gelmiş olan santral ile ilgili
işlemler çok dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.
Nükleer santrallerde sıklıkla sızıntı kazaları
yaşanmakta, bu kazaların rapor edilmediği ve daha sonradan
ortaya çıktığı durumlara sıklıkla
rastlanılmaktadır. Çernobile kadar uzanan dört yüz kazanın daha
gizlendiği ortaya çıkarılmıştır.
Nükleer santral
kazalarında rastlanılan kaza türleri, reaktör çekirdek erimesi,
reaktörde patlama, reaktör yangını, radyasyon
sızıntısı, aşırı ısınma,
radyoaktif buhar kaçağı, atık sızıntısı ve
reaktör patlaması gibi her biri ciddi tehlike içeren kazalardır. Bu
nedenle bir miktar enerji için bu kadar riskin göze alınması
mantıklı değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizler Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu olarak nükleerin doğru bir tercih
olmadığını düşünüyoruz, çünkü bunun için birçok
haklı nedenimiz bulunmaktadır.
Başlangıç
itibarıyla nükleer santrallerden elektrik elde edilmesi
pahalıdır, nitekim kurulması planlanan santral için önerilen
fiyat teklifi bunu doğrulamaktadır. Nükleer santrallerin kurulum
süreleri on beş yılı kapsayacak kadar uzun bir süredir. Nükleer
santrallerin ilk kurulum maliyetleri çok fazladır. Nükleer santraller, hem
teknik olarak hem de yetişmiş personel olarak dışa
bağımlıdır. Nükleer santraller en riskli elektrik üretim
yöntemidir ve bu santralleri hiçbir sigorta şirketi
sigortalamamaktadır. Nükleer santrallerin atık sorunu
çözülememiştir. İşletim esnasında karbondioksit emisyonu
yoktur, ancak işlem öncesi süreçlerde madenlerin bulunması ve
işlenmesi için çok fazla karbon emisyonu oluşur. Nükleer santral
kazaları sonucu oluşacak tahribat kontrol edilemez ve çok geniş
bir alana yayılabilir. Kaza olması durumunda kaza maliyeti
onarılmayacak kadar çok fazladır.
Diğer dünya
ülkeleri de bugün itibarıyla nükleerin bu olumsuzluklarının
farkına varmışlardır. Bu nedenle, dünya nükleerden
hızla vazgeçmektedir.
1974
yılında Atom Enerji Ajansının
hazırladığı bir rapora göre, 2000 yılında dünyada
en az 4.500 nükleer santral olması bekleniyordu, oysa 2005 yılı
sonu itibarıyla 433ü işletmede olan, birçoğu on beş-yirmi
beş yıldır yapımı devam eden 24 adet nükleer santrali
toplarsak, en fazla 467 nükleer santral olmuştur. Bu sonuçlardan görülüyor
ki nükleer santrallerin yaygınlaştırılmasına
ilişkin öngörülerde 10 misli bir yanılgı olmuştur.
ABD ve Kanada
1978den beri nükleer santral siparişi vermemiştir. Almanyada
1982den beri nükleer santral siparişi verilmemektedir. Fransa 1977
yılından itibaren 2010 yılına kadar nükleer programı
askıya aldı. Avusturya, 1978 yılında biten santralini
referandum sonucu hiç çalıştırmadan kapattı. Brezilya,
yapımı bitmekte olan ikinci nükleer enerji santralinden -1,1 milyar
dolar harcadı- üçüncü santralinden vazgeçti. İsveç, 1980
yılında referandum yaptı ve 2010 yılında
elektriğinin yüzde 46sını elde edeceği tüm nükleer
santralleri kapatma kararı aldı. İtalya, Kasım 1978de
yapılan referandum sonucunda nükleer enerji santralinden vazgeçti ve yüzde
70i bitmiş olan Montalto di Castro dâhil dört nükleer santralini
kapattı. Almanya, 1991de bitirilen SNR-300 Kalkar Santralini ve Hanau MOX
tesisini işletmeden kapattı. İspanya, 1984de yüzde 22si biten
iki santralini kapattı. Danimarka, Yunanistan, İrlanda, Portekiz,
Lüksemburgda ise nükleer santraller bulunmamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; nükleer facialar insanlığa
çok acı deneyimler yaşatmıştır. İşte
yanı başımızda patlayan Çernobil felaketinin ne boyutlara
vardığına hepimiz tanıklık ettik.
Ukrayna
Sağlık Bakanlığının ve Birleşmiş
Milletler Sekreterliğinin kazadan dokuz yıl sonra
yayımladıkları rapora göre, Ukraynada yaklaşık 125
bin kişi öldü, 400 bin kişi zorunlu olarak göç ettirildi. 160 bin
kilometrekareden fazla alan radyoaktif kirlenmeye maruz kaldı. Kazadan tam
olarak 9 milyon kişi etkilendi. Kazadan sonra, sadece 1995 yılına
kadar olan süreçte bölgede çalıştırılan Rus temizlik
işçilerinin 7 bin tanesi öldü. Beyaz Rusyada tiroit kanserleri 100 kat
arttı. Dünyadaki ekonomik otoriteler tarafından hesaplanan
zararın gelecek nesillere maliyeti 350 milyar dolar olarak belirlendi.
Tiroit kanseri, kan kanserleri, doğumsal anormalliklerde büyük
artışlar meydana geldi.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hemen yanı
başımızda, Iğdır iline 16 kilometre mesafede bulunan
Metsamor Nükleer Santrali de Türkiyeyi ve civardaki yerleşim
alanlarını çok ciddi bir şekilde tehdit etmektedir.
Ermenistan
topraklarında yer alan Metsamor Nükleer Santrali, dünyada mevcut bulunan
santraller içerisinde en geri teknolojiler ile çalıştırılan
santral durumundadır ve her an için patlama tehlikesiyle karşı
karşıya bulunmaktadır. Birinci derece fay hattı üzerinde
kurulu olan santral 1988 Gümrü depremi sonunda iki reaktörü tehlike nedeniyle
devre dışı bırakıldı. Ancak bir süre sonra tekrar
faaliyete sokulan santral, bir deprem olması durumunda yer aldığı
bölge için kelimenin tam anlamıyla felaket getirecektir.
Yine geçen süre
içerisinde santralde meydana gelen ya da gelebilecek olan en ufak bir
sızıntı başta Iğdır, Kars ve Ardahan olmak üzere
Doğu Anadoluda binlerce kişinin ölümüne ve sakat kalmasına yol
açma tehlikesini taşımaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; imzalanan devletlerarası anlaşma ile
nükleer santralin sahibi yüzde 100 hisseyle Rusyanın reaktör inşa
eden şirketinin olacak. Türkiye, nükleer santral sahibi olmayacaktır.
Nükleer teknolojinin Türkiyeye getirilmesi söz konusu değildir. Sadece
Rusyaya, Türkiyede bedavaya tahsis edilen arazi üzerinde on beş yıl
boyunca yüksek fiyatlı satış garantisiyle nükleer santral sahibi
yapılacaktır. Bu hâliyle; Türkiye, doğal gazda bağımlı
olduğu Rusyadan bir de nükleer enerji satın alan ülke durumunda
olacaktır.
AKP Hükûmetinin
aynı şirkete ihale yoluyla hukuka aykırı olarak nükleer
santral kurdurmaya çalıştığı kamuoyuna
yansımıştır. Bu şekliyle, Türk tarafı bedelsiz
olarak Akkuyu sahasını Rus şirketine devredecektir. Santralin
yardımcı tesislerinin ve üretilecek elektriğin sahibi Rus
şirketi olacaktır.
Nükleer santralin
inşası için Rusyadan kalifiye uzman işçiler ve personel
getirilecek, nükleer santral Rus personel tarafından işletilecektir.
Santralin işletilmesinde Türkiyeden temin edileceklerin sayı, oran
ve nitelikleriyle ilgili bir şart anlaşmada bulunmamaktadır.
Ruslar, Akkuyu sahasında 10 bin kişilik işçi köyünün
oluşturulmasını istemektedirler. Bu işçilerin hangi oranda
Türkiyeden sağlanacağı konusunda anlaşmada bir madde
bulunmamaktadır. Türkiye tarafı, Rus çalışanların
ülkeye giriş çıkışı, Akkuyu sahasına
yerleşimi, çalışanların edindiği
taşınır ve taşınmaz malların yönetimi konusunda
özel kolaylıklar sağlayacaktır. Ruslar Akkuyuda âdeta
İncirlik gibi özerk bir üs elde etmiş olacaklardır.
Rus şirketi
Türkiye tarafına elektrik satmakla ve santral için gerekli lisans ve
izinleri almakla yükümlü olacaktır. Rus şirketi santralin hisselerini
satmak isterse Türkiye'nin hisseleri en fazla yüzde 49 olabilecektir. Santralin
çoğunluk hisseleri hep Rusyanın elinde olacaktır.
Santrale
yakıt Rusyanın TVEL şirketi tarafından sağlanacak,
anlaşmanın bazı maddeleri süresiz olacak.
Bir ülke
sınırları içinde bulunup da sahibinin başka bir ülke
olduğu dünyanın ilk nükleer santrali olacaktır.
Dört ünitelik
proje yaklaşık 20 milyar dolar maliyetle bitirilecek. Akkuyu
sahası için düşünülen VVER-1200 Modeli üniteler Rusya tarafından
yeni geliştirilmiş ve dünyada henüz işletme hâlinde
bulunmamaktadır.
TEDAŞ,
kurulacak birinci ve ikinci ünitelerin yüzde 70ini, üçüncü ve dördüncü
ünitelerin yüzde 30unu, on beş yıl boyunca kilovatı 12,35 sent
olmak üzere alım garantisi imzalayacak, geri kalan elektrik Rus
şirket tarafından serbestçe satılabilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; nükleer santraller zorunluluk
olmadığı gibi bir siyasi tercihtir. Maliyetler ve diğer
etkileri göz önüne alındığında kesinlikle
akıldışıdır. Nükleer santrallere evet diyen bilim
insanları olduğu gibi, çok fazla sayıda karşı
çıkan bilim insanları da vardır. Bir kısım akademisyen
sadece kendilerini bilim insanı sayarken sermayeye teslim
olmamış, iktidar ise yaşamsal ve insan odaklı düşünen
bilim insanını görmezden gelmektedir.
Nükleer santral
kurmaktan daha gerçekçi, akılcı, ekonomik ve risksiz yöntemler mevcuttur.
Dağıtım kayıplarını teknik sınırlara
getirmek, enerjiyi daha etkin ve verimli kullanma bilinci
yaygınlaştırılabilinir. Yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelerek ülke gereksinimi için mevcut kaynak ve
işletmelerin yanı sıra yenilenebilir kaynaklardan
yararlanılabilinir.
Bu politika
değişikliğinin yanı sıra yapılması
gerekenler; toplumsal, ekonomik ve ekolojik anlamda fayda sağlayacak
nitelikteki tercihleri değerlendirmektir. Enerji sektörü kirli
ilişkilerden ve rant ilişkilerinden
arındırılmalıdır. Sektördeki özelleştirme
uygulamaları durdurularak yapılmış özelleştirmeler
yeniden kamulaştırılmalıdır. 4628 sayılı
Yasa iptal edilmeli ve enerji üretim, iletim ve dağıtımı
merkezî olarak kamu tarafından planlanmalı ve yönetilmelidir. Enerji
alanı, sermaye şirketlerinin kâr etmesi gereken bir alan olarak
değil, insanlarımızın daha iyi yaşaması için
gerekli bir hak alanı olarak görülmelidir. Her şeye rağmen ve
kâr amaçlı enerji anlayışı terk edilerek doğayı,
çevreyi, tarımsal alanları, insanları, hayvanları, kültürel
mirası koruyarak bir enerji üretimi tercih edilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, enerji
ihtiyacının karşılanması noktasında alternatif
enerji kaynaklarına sahiptir. Nükleer santraller tek çözüm değildir.
Bu tasarı ülkeye hiçbir fayda sağlamayacağı gibi, ekonomik
ve ekolojik anlamda da ciddi riskler barındıran bir
yatırıma kaynaklık edecek ve milyar dolarlık düzeyde kamu
zararı meydana gelecektir.
Bütün bu
nedenlerden ötürü bu yasa tasarısını Barış ve
Demokrasi Partisi olarak onaylamadığımızı belirtir,
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz isteyen Nazmi Haluk Özdalga, Ankara
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HALUK ÖZDALGA (Ankara) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize hayırlı akşamlar diliyorum, sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetimizle
Rusya Federasyonu Hükûmeti arasında imzalanmış bulunan ve
Akkuyuda bir nükleer güç santrali, nükleer enerji santrali
kurulmasını öngören iş birliği anlaşmasının
onaylanmasıyla ilgili kanun tasarısı üzerine grubumuz
adına, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Tabii, şu
anda gerçekten önemli bir konuyu görüşüyoruz. Türkiye, 1960lardan beri
bir nükleer enerji santrali kurma peşinde. Biliyorsunuz, 1960ların
başında Çekmecede bir küçük araştırma reaktörü kuruldu ve
hemen ondan sonra 60ların ortalarından itibaren bir nükleer enerji
santrali kurmak için etütlere, çalışmalara başladı.
Ardından, ilk ihale -yapıma dönük- 1970lerde yapıldı,
sonuçlandırılamadı. 80lerde tekrar ihale yapıldı,
90larda tekrar, 2000lerde tekrar ama bu ihaleler, değişik
nedenlerle, siyasi nedenlerle, ihale yöntemiyle ilgili teknik nedenlerle
sonuçlandırılamadı.
Şimdi, bugün
önümüzde duran anlaşmayı Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylarsa
yaklaşık elli yıldır Türkiye'nin beslediği bir arzuyu
gerçekleştirmeye dönük olarak çok önemli bir adımı
atmış olacağız ve bir yapım sözleşmesinin
altına imza atarak yürürlüğe koymuş olacağız.
Tabii, nükleer
enerji santralleri birçok bakımdan önem arz ediyor, bunların hepsini
tek tek saymayacağım ama iki tanesine işaret etmek istiyorum:
Bir tanesi enerji arz güvenliği açısından taşıdığı
önem, ikincisi ise nükleer teknolojiye sahip olma açısından
getirdiği imkânlar ve o doğrultudaki faydaları,
katkıları, önemleri.
Arz
güvenliğiyle ilgili olarak şunu söyleyeyim ben: Tabii, her enerji
santralinin hem operasyonel anlamda hem fiziki anlamda güvenliği önemlidir
ama bir ülkenin aynı zamanda ihtiyacı olan enerjiyi sağlayacak
toplam arzın düşünülen, planlanan, öngörülen şekilde
karşılanması da enerji güvenliğini oluşturur ve o
enerji güvenliğini sağlamanın, arz güvenliği sağlamanın
en önemli parametrelerinden, yöntemlerinden bir tanesi çeşitliliği
artırmaktır, yani hem kaynak çeşitliliğini hem coğrafi
çeşitliliği hem de teknolojik çeşitliliği
artırmaktır.
Bu konuda Avrupa
Birliğinden bir örnek vermek istiyorum. Avrupa Birliğinin içinde
bulunduğumuz yıl nisan ayında açıkladığı,
üzerinde tartıştığı önemli bir rapor var -çok
kalın, hacimli bir rapor- bu raporu çevre ve iklim
değişikliği konularında Avrupanın en itibarlı,
sözü en çok dinlenen kuruluşlarından biri olan Avrupa İklim
Değişikliği Vakfı hazırladı. Nisan ayı
içinde Avrupa Parlamentosuna sunuldu, ardından üye ülkelerin millî
parlamentolarına sunuluyor. Biz de AK PARTİ Grubundan, CHP, MHP
grubundan bazı milletvekili arkadaşlarımızla beraber bu
raporun İspanya Parlamentosuna sunumuna katılma fırsatı
elde ettik. Tabii, bu raporla ilgili burada bir özet dahi yapmak mümkün
değil ama konumuz açısından bu raporun
ulaştığı iki önemli sonuca işaret etmek istiyorum.
Bunlardan birisi şu: Biliyorsunuz, 2050 hedefi olarak, Avrupadaki
başlıca siyasi liderler, en üst düzeydeki siyasi liderler,
emisyonları 1990 seviyesine göre en az yüzde 80 azaltma kararı
aldılar. Buna nasıl ulaşacağızın
cevabını arıyor ve şunu söylüyor bu rapor: Bu hedeflere,
asgari yüzde 80 emisyon hedeflerine ulaşmak için enerji üretimindeki
emisyonların sıfıra veya sıfıra çok yakın bir
düzeye indirilmesi gerekiyor. Birinci önemli konu bu.
İkincisi de
şu: Enerji üretiminde sadece birkaç teknolojiye bağlı kalmamak
fakat olabildiğince çok teknolojiyi, 2050lere doğru giderken devreye
sokmak gerekiyor ve Avrupa Birliğinin 2050ye doğru -ki raporun
adı da İngilizce olarak Road Map 2050, yani Yol Haritası
2050- Avrupa Birliği içinde şöyle bir kombinezonu öngörüyor: Üç
grupta Avrupanın enerji ihtiyacını
karşılamasını öngörüyor. Bunlardan birincisi yenilenebilir
enerji kaynakları, ikincisi nükleer enerji, üçüncüsü fosil kaynaklar.
Ancak, başta kömür olmak üzere, fosil kaynaklardan üretilecek enerjinin
karbon yakalanması ve depolanması tekniğiyle emisyonları
sıfıra indirerek yapılmasını öngörüyor ki, bu da
şu anda çok kısa bir süre önce yavaş yavaş uygulamaya
sokulmuş bir teknoloji.
Özet olarak ifade
etmek gerekirse, enerji arz güvenliğinin ne kadar önemli olduğu ve bu
arz güvenliği içinde nükleer santrallerin de yeri olduğunu
açıkça görüyoruz Avrupa Birliğinin izleyeceği politikalarda. O
bakımdan, yenilenebilir enerji kaynaklarını elbette devreye
sokacağız ama yenilenebilir enerji kaynakları ve nükleer enerji,
kesinlikle, akılcı bir yaklaşımla, birbirlerini
dışlayan seçenekler değildir.
Bana birkaç
arkadaşımız sordu bugün: Çevre Komisyonu Başkanı
olarak sen mi konuşacaksın? Bir kinaye gizliydi. Çevre Komisyonu
Başkanı olarak sen mi konuşacaksın, sen mi
savunacaksın? demeye getirdi bazı arkadaşlarımız.
Evet, Avrupanın çevre ve iklim değişikliği
konularında en saygın çevre vakfı zaten bunu öngörüyor, nükleer
santralleri Avrupanın geleceği için öngörüyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Dünyada bunun bir ikinci örneği yok. Nükleeri savunan
bir çevre komisyonu başkanının dünyada bir ikinci örneği
yok!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Sen oradan öyle konuşarak hiçbir yere gidemezsin, mesafe
alamazsın.
BAŞKAN
Sayın Özdalga, lütfen, Genel Kurula hitap edin.
ATİLA EMEK
(Antalya) Senin gittiğin yer belli zaten.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) - Gelelim, buradaki öngördüğümüz anlaşmanın
çerçevesiyle
MUHARREM İNCE
(Yalova) Hayırlara vesile olur inşallah! Hayırlara vesile
olur! Daha başlarken bile Hayırlı akşamlar diye
başlıyor.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen, Hatibe söz atmayalım.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Boş laflarla 5 metre yol alamazsın, hiçbir yere
gidemezsin. Onların cevabını zaten sen söylemeden ben verdim.
BAŞKAN
Sayın Özdalga, lütfen, Genel kurula hitap eder misiniz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sen işine bak, işine! Satılmış!
Dönek!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Avrupadaki aklı başındaki çevreciler de
bunları savunuyor zaten
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sen CHPye laf söyleyecek adam mısın!
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, lütfen
HALUK ÖZDALGA
(Devamla)
evet, iklim değişikliğini savunanlar da.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sen kendi işine bak, sahtekâr!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Bağır bağır, ne kadar sesin varsa
bağır; içeriksiz, boş laflarla bağır. Boş,
boş
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Döneksin sen, dönek!
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Dün solcu olmuşsun, bugün dinci; dün çevreci
olmuşsun, bugün nükleerci!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Boş, söylediklerinizin hiçbir değeri yok.
BAŞKAN
Sayın Özdalga
MUHARREM
İNCE (Yalova) Senin ne olduğun belli mi?
HALUK ÖZDALGA (Devamla)
Gelelim bu anlaşmaya, önümüzde duran anlaşmaya.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Pervane!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Anlaşmanın ayrıntılarına girmek için
burada çok fazla vakit yok ama birkaç hususa işaret edeceğim burada,
anlaşmayla ilgili olarak.
Bunlardan
birincisi, bildiğiniz gibi 4x1.200 megavatlık 4 üniteden
oluşuyor, 4.800 megavat. Türkiyedeki kurulu gücün yaklaşık
şu an için yüzde 10u.
Başka bir
örnek vermek istiyorum: Türkiye'nin en büyük 2 tane hidroelektrik santrali,
Atatürk ve Keban hidroelektrik santralleri. Bunlar ayrı ayrı 2.400 ve
1.800 megavat kapasiteye sahip, yani toplamları 4.200. Kurulması
planlanan Akkuyudaki kapasitenin altındalar, bu büyüklükle ilgili bir
fikir vermek için söylüyorum bunu. Öngörülen süre yedi yıl birinci ünitenin
devreye girmesi için. İkinci, üçüncü, dördüncü üniteler de birer yıl
arayla devreye giriyorlar. Bugüne kadar bütün dünyada kurulan nükleer
santrallere baktığımız zaman inşaat süresi beş
buçuk yıl ile on bir-on iki yıl arasında değişiyor.
Makul bir süre gibi görülüyor. Finansmanın tamamını
sağlayacak proje şirketinin bir an önce işletmeye almayı
istemesini de düşünürsek, bu yedi yıl içinde, belki yedi yıldan
daha kısa bir süre içinde herhâlde gerçekleşmesini beklememiz makul
diye düşünüyorum.
Bu proje şirketi
Türkiye Cumhuriyeti kanunları çerçevesinde kurulacaktır, ancak
hisselerinin dağıtımı, yöneticilerinin seçimi, şirket
yönetimi, finansmanla ilgili konular dâhil hepsi Türk tarafının
onayına bağlı olacaktır.
Tabii, bu
şirketin -hemen burada dile getirilen eleştirilerden bir tanesine de
değineyim- hissesi başlangıçta yüzde 100 Rus tarafına ait
olacaktır, zaman içinde değişmek kaydıyla. Zaten başka
türlüsünü buradan talep etmeyi de ben doğrusu pek anlayamadım.
Eğer başlangıçta Türk tarafı da yüzde 30una, 40ına,
50sine sahip olsaydı, finansman dâhil, teknolojik konular dâhil bu
şirkette hepsine de aynı oranda ortak olması gerekirdi. O da
tabii tamamen farklı bir durum, ona işaret etmek istiyorum.
Ayrıca, bu
proje şirketinin sorumlulukları sözleşmenin madde 3ünde
ayrı ayrı sıralanmış vaziyette, bütün yükümlülükleri
kapsıyor. Gerekli etütlerin yapılarak tasarımın
gerçekleştirilmesi, inşaatın yapılması, işletme,
bakım, eğitim ve güvenlik konuları, nükleer yakıtın
temini, Rusyadan veya başka kaynaklardan nükleer yakıtın temini
ve kullanılmış yakıtların
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hayır, başka değil, Rusyadan. Haluk Özdalga,
Rusyadan. Rusyadan TVEL şirketinden.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Hayır, hayır, Rusyadan değil, çok açık. Ben
size sonra gösteririm.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen, müdahale etmeyin.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hayır, bakın, Rusyadan veya başka bir
yerden. değil, Rusyadan, TVEL şirketinden. Şirketin
adını da veriyorum.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Nükleer yakıt proje şirketi tarafından Rusyadan
veya
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Veya yok, TVEL şirketi. Sözleşmeyi oku. Yalan
söylüyorsun!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla)
başka kaynaklardan temin edilecektir. Öyle yazıyor.
Siz okumamışınız. Ayrıca, kullanılmış
yakıtın taşınması, sökümü dâhil bu kapsam içindedir.
Şimdi, bir
başka önemli konu, konuşmamın başında
değinmiştim, nükleer teknolojiye sahip olmakla ilgili, onu da bir
parçacık açayım.
KADİR URAL
(Mersin) Bundan başka bir anlaşma mı var? Burada yok öyle bir
şey!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Gösteririm ben sonra size.
KADİR URAL
(Mersin) Bundan başka bir anlaşma mı var?
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Nükleer yakıt üretim tesislerinin kurulup işletilmesiyle
ilgili bir
KAMER GENÇ
(Tunceli) Buna sen de ortak mısın?
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen
Sayın
Özdalga, siz lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla)
iş birliği de öngörülmektedir. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, duyamıyoruz, lütfen
müdahale eder misiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Anlaşma
BAŞKAN
Sayın Genç
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) İşin burası teknolojik açıdan çok önemlidir.
KADİR URAL
(Mersin) Yanlış bilgi veriyor.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Bakın, konuşmamın başında
değinmiştim Nükleer teknolojiye sahip olunması diye.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Burada
BAŞKAN
Sözcünüz cevap verir.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Bu nükleer teknolojinin hepsi, bu anlaşmada öngörülen, bir, bu
santralin tasarımı, yapımı, işletilmesi
sırasında istihdam edilecek Türk şirketleri, işçileri ve
uzmanlarıyla ilgili bir yönü vardır
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Bu, anlaşma falan değil ya!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla)
bir de bir başka yönü vardır -burada
ayrıntıları gayet tabii bir arkadaşımız
eleştirdi, burada ayrıntılarına girmek zaten mümkün
değildir- o da yakıt üretim tesislerinin kurulup işletilmesi
dâhil nükleer yakıt döngüsüyle ilgili bir iş birliğidir.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) O, Rusyada yapıldı.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Bunun başka bir ifadesi, Türkiye'nin nükleer zenginleştirme
programlarına adım atmaya başlamasıdır. Çünkü nükleer
yakıtların temini, nükleer yakıtların imal edilmesi bir
nükleer zenginleştirme sürecidir. Türkiye'nin de zaman içinde yavaş yavaş
buna girmesi gerekmektedir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Senin savunacağın hiçbir şey yok bugün
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Üretilen enerjinin satışıyla ilgili olarak şunu
söyleyeyim: Birinci ve ikinci ünitelerin ilk on beş yılla
sınırlı olmak kaydıyla yüzde 70 üretimi satın
alınacaktır. İkinci, üçüncü ve dördüncü ünitelerin ise yine on
beş yılla sınırlı olmak üzere yüzde 30u satın
alınacaktır, garanti altında.
Yani özet olarak,
on beş yıllık bir süre için Akkuyu Santralinin üreteceği
enerjinin toplamda yüzde 50si satın alınmış
olacaktır. Kalanı ise proje şirketi, piyasa
koşullarında kendisi veya perakende enerji şirketleri
vasıtasıyla yine piyasa koşullarında belirlenecek
şekillerde satabilecektir.
Ağırlıklı
ortalama fiyat 12,35 Amerikan sentidir. Tabii bu fiyat
değişebilecektir. Maksimum 15,33 sent olmak üzere artabilecek veya
azalabilecektir fakat on beş yıl boyunca
ağırlıklı ortalama fiyat 12,35 olacaktır.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Azalmayacaktır. 12,35in altına düşmeyecek,
azalmayacaktır.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Eskalasyon yoktur. Bu fiyata eskalasyon yoktur.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Yalan. Çünkü maliyetleri içine katılmış.
Yalan
Yalan
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) O yalan senin yalanların.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Okumamışsın
Okumamışsın
Yalan!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Sen okumadan konuşuyorsun.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Yalan, yalan
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, sohbet mi ediyorlar?
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Okumadan konuşuyorsun, senin yalanların
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Yalan.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Boş boş konuşuyorsun.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Eskalasyon maliyetleri maliyetlerin içine dâhil edilmiş
kademeli olarak.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Seni dinledik, geleceğim sana.
Ayrıca
buradan 15 sent işletmeden çıkarılma hesabı için 15 sent de
kilovatsaat başına radyoaktif yönetim için ayrılacaktır
arkadaşlarım. Şimdi
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Benim konuşmalarım belgeye dayanıyor, o da
konuşsun belgeyle!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Evet, evet, burada gelen
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Yalan söylüyor.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Yalanı senin söylediğin
Sen okumadan
konuşmuşsun
BAŞKAN
Sayın Özdalga, lütfen.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen okumamışsın.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Burada bazı eleştirilere değinmek istiyorum,
bakın
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Senin kadar ben de enerjiyi biliyorum.
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Teknoloji transferi koşulları belli değil. dedi
bazı arkadaşlarımız.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) İhanet belgesini savunuyorsun, yalanı
savunuyorsun.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Ben buradaki konuşmaları çok dikkatli bir şekilde ve
iyi niyetle izledim. Burada dediğim gibi teknoloji transferi konusu büyük önem taşıyor.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sabaha kadar tartışalım seninle.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Bir tanesi yapım ve işletmeyle ilgili
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Gel televizyona çıkalım, sabaha kadar
tartışalım, hadi
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Nereye istersen, nereye istersen
Alırsın boyunun
ölçüsünü.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hadi
Nereye istiyorsan hadi!
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Nerede istersen veririm sana.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Gel çıkalım, hodri meydan hadi,
tartışalım seninle!
Bu teknoloji
transferi yapım ve işletme safhasında gerçekleşecektir. Ama
bir başkası ise, tekrar ediyorum, bu yakıtların, nükleer
yakıtların imal edilmesi konusunda ayrıntılı
koşulları daha sonra müzakere edilmek kaydıyla
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen ne anlarsın nükleerden!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla)
ki zaten başka türlü olması mümkün değildir, bir
arkadaşımız eleştirdi bunu.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tempo, Tempo Altyapı
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Başka türlü olması zaten mümkün değildir
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tempo Altyapı kamudan ihale aldı mı?
BAŞKAN
Sayın İnce
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) - ...ve Türkiye'nin nükleer
MUHARREM
İNCE (Yalova) Polatlı Belediyesinden ihale aldı mı, bunu
bir açıklasın. Tempo Altyapı
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Bak, o da bir yalan
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yok ya!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Siz ikiniz oturmuşsunuz oraya, devamlı yalan makinesi
gibi yalan söylüyorsunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Öyle mi?
BAŞKAN Sayın
Özdalga, lütfen Genel Kurula hitap edin.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Sen yalancısın
Sen yalancısın
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Özdalga
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Şerefsiz bir şekilde yalan söylüyor arkadaş.
Yalancısın
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sen döneksin, dönek! Fırıldak
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ya, senin nasıl döndüğünü şimdi daha iyi
anladım.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Şirketin sermayesinin yüzde 100
MUHARREM
İNCE (Yalova) Senin bu yeryüzünde savunamayacağın hiçbir
şey yok.
HÜSEYİN
YILDIZ(Antalya) Yalan makinesi bağlayalım.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Siyahı da savunursun sen, beyazı da savunursun!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla)
Rusların elinde olduğu eleştirilmişti.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Nükleeri savunan çevreci!
BAŞKAN
Sayın İnce
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Onun cevabını da verdim. Bu sermayenin zaten
finansmanı ve her türlü teknolojik bilgiyi sağlayacak tarafın
elinde olması gerekiyor başlangıçta.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Senin yol arkadaşın ne demiş?
HALUK ÖZDALGA (Devamla)
Bu santralin, bir arkadaşımızın dile getirdiği gibi
zaten 2017de devreye girmesi de mümkün değil. Burada ifade edildiği
gibi anlaşma okunursa görülecektir. 2019da devreye girecektir ve
muhtemelen, geri ödeme devri 2019-2020 yılında başlayıp 2034-35te
bitecektir. Peki, bu on beş yıllık süre içinde, bu da önemli,
yeterli üretimi sağlayamazsa ne olacak?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hiçbir şey olmayacak, piyasa daralacak.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Şimdi, bazı arkadaşlarımız maalesef
okumadan veya okusalar bile zihinlerinde yeterli analizleri yapmadan
konuşuyorlar.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen ne anlarsın ya!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Bakın, arkadaşlar, proje şirketine
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen ne anlarsın ya!
AHMET YENİ
(Samsun) Dinleyelim arkadaşlar.
Sayın
Başkan
BAŞKAN
Sayın Öztürk
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ben İstanbul Teknik mezunuyum. Sen ne anlarsın be,
sen ne anlarsın!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Sayın Başkan, bakın buradan sürekli olarak
yakışıksız bir şekilde laf atıyorlar.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Yakışıksız sensin ya!
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Her ne kadar o laflar kendilerine yapışıyorsa da
BAŞKAN
Sayın Özdalga, siz lütfen Genel Kurula hitap edin.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Arkadaşlar, proje şirketinin ilk on beş yıl
boyunca yeterli üretimi yapmadığını varsayalım
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen beni nasıl kandırırsın ya?
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen, o anlaşma neyin
karşılığında imzalandı onu anlat. Bu anlaşma
neyin karşılığı imzalandı?
HALUK ÖZDALGA
(Devamla)
sözleşmede bunu karşılayacağı
yazıyor başka şekilde enerji olarak.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Karşılamazsa ne olacak?
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Ama onu da karşılamadığını
varsayalım. O zaman ne olacak? Burada yazılı fiyattan kendisine
ödeme yapılmayacak ve her şeyden önce kendi zararına olan bir
durum ortaya çıkacak ve bu on beş yılın
uzatılması
ALİM
IŞIK (Kütahya) Nerede yazıyor?
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Öyle yazıyor.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Öyle bir şey yok, o sizin yorumunuz.
BAŞKAN
Sayın Işık
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) On beş yılın uzatılması da söz konusu
değil.
KADİR URAL
(Mersin) Senin elinde başka bir anlaşma mı var?
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Eğer tasarlanan, hedeflenen toplam enerji üretiminden daha
düşük bir üretim olursa on beş yıl, kendisine yapılacak
ödemelerden bire bir ve doğrudan doğruya düşecek.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Madde 10un dördüncü fıkrası sadece Yerine
getirir. diyor. Getirmezse ne olacak?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Maddeler üzerinde düşüncelerinizi
ifade edersiniz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, yok öyle bir şey.
Sözleşme burada, yok öyle bir şey. Yanlış bilgilendiriyor.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Şimdi, tabii, burada şunu da söyleyeyim. Tabii, hepsine
tek tek değinemeyeceğim. Bazı
arkadaşlarımızın nükleer santralleri eleştirmesini ben
tabii anlayışla karşılıyorum, öyle bakıyorum ama
buradan tabii, çok miktarda doğru da olmayan bilgiler verildi, örnekler
verildi. Mesela bir tanesini söyleyeyim, hepsine giremeyeceğim.
İsveç referandum yaptı, nükleer santrallerden vazgeçme kararı
aldı. denildi. Şimdi bu doğru ama sadece kısmen
doğru. Evet, öyle bir karar aldı İsveç -zannedersem 70lerin
sonuydu, tam hatırlamıyorum- ama sonradan o kararı
değiştirdi.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Şimdi nükleer yapıyor.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Kapatacağı santrallerin şimdi yenisini kurma
kararı aldı.
AHMET YENİ
(Samsun) Haberleri yok.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Bunun gibi gerçeklerle bağdaşmayan tabii birtakım
fikirler ileri sürülüyor burada.
Teknoloji olarak
dünyada örneği yok. deniliyor. Bu teknolojiyle çalışan, WWER
teknolojisiyle çalışan yani hem Rusçası hem İngilizcesi Su
- su - enerji reaktörü olan bu teknolojiyle çalışan santraller var.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Nerede?
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) - Bütün dünyada.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Yok ya!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) - Ama bunun değişik bir versiyonu, VVER 1200 şu anda
inşa ediliyor.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sadece Rusyada inşa ediliyor.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) - Ve şunu söyleyeyim, bakın arkadaşlar, şu anda
bütün dünyada inşa edilen nükleer santraller içinde eskiden
basınçlı su reaktörleri bir numaradaydı, şimdi bu
teknolojiyle yani su, su, elektrik
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayın.
Buyurun.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Haluk Özdalga, VVER 1200 Rusyanın
dışında başka bir ülkede varsa istifa ediyorum
milletvekilliğinden. İstifa ediyor musun milletvekilliğinden?
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) - ...enerjisiyle imal edilenler, imal sırasında bir
numaradır.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) -
Milletvekilliğinden istifa ediyor musun? Hadi
Hadi
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Tabii, ben bütün bu eleştirileri anlayışla
karşılıyorum, katılmasam da.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) - Ben ediyorum. Bak, Rusyanın dışında bir
ülkede varsa istifa ediyorum, hadi. Sen ezbere konuşuyorsun.
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Yalnız, burada anlayışla
karşılamadığım bazı -eleştiri değil-
seviyesiz ifadeler, ağır ithamlar kullanıldı. Yok efendim,
bu bir ihanet sözleşmesiymiş, avanakça yapılmış
sözleşmeymiş gibi.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) İhanet belgesi
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) - Bunu söyleyenler kendisine yakışanları söylediler ve
kendi fikir fukarası olduklarını buradan ilan ettiler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Hiçbir somut
eleştiri dile getirmeden, kendi seviyesizliklerini ve kendilerine
yakışan üslubu buradan, milletimizin önünde ilan ettiler.
Ben
konuşmamın sonunda, son olarak, başta Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumlarının mevcut
ve geçmişteki çalışanları olmak üzere, ülkemizin ilk
nükleer enerji santrallerini uygulama sözleşmesi aşamasına
getiren
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özdalga.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) - ...emeği geçmiş tüm arkadaşlarımıza
teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KADİR URAL
(Mersin) Akkuyuya gittin mi sen hiç, Akkuyuya? Büyükeceliye gittin mi?
Büyükeceliyi biliyor musunuz? Gittiniz mi hiç? Çevre Komisyonu
Başkanı olarak gittiniz mi oraya?
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Akkuyuyu gördüm ben.
KADİR URAL
(Mersin) Ya, nereye gittin ya! Gördün mü orayı ya!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Haluk, sen oraya gelemezsin, orada seni döverler.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
KADİR URAL
(Mersin) Ayın 18inde davet edeceğim oraya.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, Sayın Özdalga bana doğru
bakarak açıkça Yalancı dedi, cevap vermek istiyorum.
CUMHUR ÜNAL
(Karabük) Yalancı siz dediniz ya.
BAŞKAN
Yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika süre veriyorum Sayın
İnce, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Ankara
Milletvekili Haluk Özdalganın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım
KADİR URAL
(Mersin) Nerede sizin Mersin Milletvekilleri ya?
AHMET YENİ
(Samsun) Bağırma be kardeşim.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Kadir Bey, herhâlde beni sabote etmek gibi bir derdin
olmaz, biliyorum.
Şimdi, sekiz
yıldır milletvekiliyim, hiçbir AKP milletvekili bu kürsüye
çıkıp da hayırlı akşamlar demedi. Ancak bunu bir
dönek diyebilir kendini iyi ispatlayabilmek için. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, müdahale eder misiniz?
AHMET YENİ
(Samsun) Ayıp be, ayıp!
CUMHUR ÜNAL
(Karabük) Ayıp, ayıp!
BAŞKAN -
Sayın İnce, yeni bir sataşmaya mahal vermeden lütfen.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Ben bir söze bakarım söz mü diye, bir de adama
bakarım adam mı diye. Ben bunlara bakarım. (AK PARTİ
sıralarında gürültüler)
CUMHUR ÜNAL
(Karabük) Kendine bak.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ayıp!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bana, hayatında, siyasi çizgisinde
BAŞKAN
Sayın İnce
MUHARREM
İNCE (Devamla)
hiçbir kırığı olmayan birisine
yalancı diyecek kadar dik duran bir adam olması lazım,
omurgalı olması lazım, beli plastikten yapılmamış
olması lazım. Senden öğreneceğim ne ahlak dersi var ne
siyaset dersi var ne çevre dersi var ne nükleer dersi var. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen,
Sayın İnce
AHMET YENİ
(Samsun) - Ağzından çıkanı kulağın duymuyor. Bir
de öğretmenlik yapmışsın be, bir de öğretmenlik
yapmışsın.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Grup Başkan Vekili olacaksın bir de.
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, çok ağır
BAŞKAN
Sayın Yeni, bir saniye.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan, biraz önce konuşan milletvekillinin
ifadelerini dinlediniz, çok ağır sataşma var, 69a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Özdalga, yalnız, lütfen, yeni bir sataşmaya mahal
vermeyeceksiniz.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Ankara Milletvekili Haluk Özdalganın, Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Şimdi, öncelikle şunu ifade edeyim: Bakın, bu
yakıt teminiyle ilgili itiraz etti bazı
arkadaşlarımız, sözleşme, madde 12, paragraf 1: Nükleer
yakıt, proje şirketi ve tedarikçiler arasında yapılan uzun
dönemli anlaşmalar bazında tedarikçilerden temin edilir.
Tedarikçilerden, yani sadece belli bir kaynaktan değil dünyanın
değişik kaynaklarından temin edilir ve Türk tarafının
da bu konuda gene sözleşme gereği söz hakkı vardır.
İyi okumalarını öneriyorum.
KADİR URAL
(Mersin) 2nci maddeyi oku, 2nci maddeyi.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Şimdi, benden önce çok ağır bir kelime
kullandı. Şunu söyleyeyim
BAŞKAN
Sayın Özdalga, lütfen yeni sataşmaya mahal vermeyin.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Hayır, hayır, ben, hep bunu söylüyorum zaten, hep televizyonlarda,
medyada söylüyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Cevap veriyor efendim.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Ben, her zaman için bir sosyal demokrat olarak gördüm kendimi, hâlâ
öyle görmeye devam ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama asıl dönekler, asıl dönekler, kendilerine
sosyal demokrat, sol görüntüsü verip askerlerin asker çizmelerinin
peşinden giden, darbelere alkış tutanlar, Ergenekonun
avukatlığını yapanlardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu asıl dönekler
(CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Özdalga
MUHARREM
İNCE (Yalova) Darbelere alkış tutan şerefsizdir!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Asıl dönekler Ergenekon avukatlarıdır, Ergenekon
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tutmadan tuttu diyen de şerefsizdir!
HALUK ÖZDALGA (Devamla)
-
darbe avukatlarıdır, darbelerin avukatlarıdır.
BAŞKAN
Sayın Özdalga, teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Darbelere alkış tutan şerefsizdir,
alkış tutmadan tuttu diyen de şerefsizdir.
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.08
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.21
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134üncü
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
538 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer
Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/902) (S.
Sayısı: 538) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Bayram
Ali Bayramoğlu, Rize Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
538 sıra sayılı kanunun geneli üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, az evvelki görüşmelerden de
anlaşıldığı kadarıyla mevcut nükleer konusunun,
bilgilenme noktasında daha fazla bilgiye ihtiyacımız
olduğu, dünyada bu sektörün hangi konumda olduğu, teknolojisinin
neresinde olduğu, faydaları ve zararları konusunda biraz daha
fazla bilgiye ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. O
nedenle, ben daha farklı bir konuda konuşacaktım ama bu en
azından konuşmamın belirli bir kısmını bu
bilgilendirmeye ayırmakta fayda görüyorum.
Arkadaşlar,
şu anda dünya genelinde toplam 438 reaktörde 372.038 megavatlık
elektrik enerjisi üreten nükleer santral çalışıyor. Şu anda
fiilî olarak dünya genelinde, 24 tanesi Çinde olmak üzere, 11 tanesi Rusya
Federasyonunda olmak üzere, 6 tanesi Güney Kore, 4 tanesi de Hindistanda
olmak üzere toplam 58.829 megavatlık, genel olarak reaktör olarak
baktığımızda da 61 tane reaktörün fiilî olarak imalat
altında olduğunu görüyoruz.
Burada yine
çevrecilik açısından, özellikle dünyaya son derece önemli mesajlar
veren Avrupa ülkeleriyle ilgili nükleerde hangi konumlarda oldukları
hakkında da size biraz daha fazla bilgi vermekte fayda görüyorum.
Bakın, Avrupa ülkelerinin gelişmişlikleri, gelişmişlik
seviyesinde ileri gelen ülkelerdeki bazı bilgilere bakalım: Belçika
toplam 7 reaktörde 5.934 megavat nükleerden enerji üretiyor ve toplam enerji payı
içerisinde nükleerin oranı yüzde 51,65 yani yarısından
fazlasını nükleerden oluşturuyor. Bulgaristan yüzde
36sını, Çek Cumhuriyeti yüzde 33,80ini, Finlandiya yüzde
32,90ını, hepsinden önemlisi -dikkatiniz çekiyorum- en fazla çevreci
olan ülke Fransa toplam enerji üretiminin yüzde 75,7sini yani dörtte 3ünü
nükleer enerjiden üretiyor. Almanya yüzde 26, Macaristan yüzde 43, Romanya
yüzde 20, Rusya Federasyonu yüzde 18, Slovakya vesaire hepsi yüzde 30un
üstünde. Peki, dünyada en çok, en yüksek megavat üretimiyle hangi ülke birinci
sırada? Amerika Birleşik Devletleri. Toplam 104 reaktörde 100.683
megavat elektrik üretimini, yani Türkiye'nin toplam kurulu gücünün 2,5
katını Amerika sadece nükleer enerjiden üretiyor. Yani, bu çevrecilik
konusu gündeme geldiğinde, bizde çevrecilik var da bu ülkelerde çevrecilik
yok mu? Var. Onların da hadiseye yaklaşımları
açısından bakmamız son derece önemlidir.
Yine
bilgilenmeniz açısından son derece önemli bir başka konuyu da
sizlerle paylaşmak istiyorum, o da
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sayın Bayramoğlu, bir bilgiyi istesem
Bunu, o
dediğiniz nükleer santraları bu Rus firmaları mı
yapmış, yoksa
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Geleceğim, geleceğim
Geleceğim
Hüseyin Bey, oraya da geleceğim.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Bilgilenmek için soruyorum.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Şimdi, nükleerin en önemli problemi nedir?
Olabilecek bir kaza hâlinde çevreye verdiği ve insan
sağlığına verdiği zarar açısından önemlidir.
Doğru, bu son derece önemli ama nükleerin hayatımıza
girdiği, dünya hayatına girdiğinden bu yana bütün dünya
genelinde toplam yaşanmış kaza vakası kaç tanedir? Toplam
altı tanedir.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Ölen
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Altı tanedir. Ölen sayısı da
Bakın, ölen sayısını da veriyorum size.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bu bir ölçü olmaz Ali Bey ama.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Geleceğim, oraya da geleceğim.
Şimdi,
arkadaşlar, teknoloji açısından eğer Sonucunda ölüm var, o
nedenle böyle bir işi yapmayacağız. diyorsak uçağa binmeyeceğiz,
arabaya binmeyeceğiz, kara yoluna çıkmayacağız. Teknoloji
olarak bu uçağı kullanırsak her ihtimale karşı
düşebilir diye değerlendirmeye almayacağız. Vapur
batabilir, tren devrilebilir. E, teknolojik ürünlerin içerisinde yüzde 100 can
güvenliği, yüzde 100 neticesinde insan sağlığı
vardır deme şansımız yok ki. Her işin içerisinde
artılarla eksilerle bu işi değerlendirmek zorundayız.
Bizim nükleere
bakış açımızda, hadiseyi değerlendirdiğimizde
bizi ilgilendiren çevre felaketi açısından en büyük kaza
Çernobildir. Bu doğru ama diğerlerinin içerisinde kaza
sonuçlarına çıkartılan raporlarda en önemli maddelerden birkaç
tanesini size okumakta fayda görüyorum, bakın: Özellikle Amerikada Three
Mile Islandda olan santral kazası normal bir işletim arızası,
ekipman kaybı ve operatör hatasıyla kazaya dönüşmüş,
kısmî reaktör kalbi erimesi meydana gelmesine rağmen, reaktörü
çevreleyen beton koruyucu kabuğun sayesinde çevreye ciddi bir radyasyon
sızıntısı olmadığı için ölümle sonuçlanan
vaka olmamıştır. diyor.
Çernobildeki en
büyük etki ise, bu bahsedilen özellikle beton çevreleme konusuyla ilgili
çevrelemenin olmamasıdır. Şimdi, dünya genelinde yaşanan ve
şu anda fiilî olarak devam etmekte olan 61 tane reaktörün 11 tanesi ile 24
tanesinin sadece Çinde ve Rusyada olduğunu, yani yüzde 60ının
sadece Çin ile Rusyada olduğunu düşünürsek ve Rus
firmalarının, hem kendi ülkelerinde hem de Çindeki bu taahhüt
işlerinin içerisinde fiilî olarak görev aldığını
düşünürsek, özellikle teknoloji geliştirme konusunda dünyadaki en iyi
teknolojiye sahip ülke ve firmalar olduğunu da mutlaka göz ardı
etmememiz gerekiyor.
Bu derslerden, bu
kazalardan çıkan derslerden, Türkiye'de kurulacak olan son teknolojiye
yönelik özellikle beton plakalama noktasında, dünyadaki en iyi
müteahhitlik hizmetlerini veren firmalara sahip olmamıza rağmen, bu
beton teknolojisi hâlâ ülkemizde maalesef yok. İşte, bu teknolojileri
Türkiye'ye getirirken, bunun yanında nükleeri sadece bir enerji olarak
değil, aynı zamanda onun geliştirecek olduğu yan sanayi,
orta sanayi, ilaveten ülkeye getirecek olduğu katma değer konusu hiç
de göz ardı edilmemesi gereken en önemli konulardan bir tanesidir. Dünyada
yükte hafif, pahada ağır ürünler üretebilmek için, Türkiye'nin
nükleer teknolojisine sadece nükleer enerji açısından değil
diğer açılardan da ihtiyacı olduğunu göz ardı
etmememiz gerekir.
Peki,
bunları durup dururken mi öğreneceğiz, yoksa bu konuda öyle veya
böyle ehliyetli, liyakatli insanlarla bir araya gelerek, onlardan elde
etmiş olduğumuz bilgileri paylaşmak suretiyle mi
yapacağız?
Şimdi,
arkadaşlar diyorlar ki: Efendim, ülkeye yatırım yapılacak,
işte, Türkiye'de denizler kirletilecek, çevreye zarar verilecek. Ve bu
insanlar sanki ülkede bedava tahsis edilmiş araziyi de sırtına
koyup gidecek!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Bedava, bedava!
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Bedava, evet, bedava tahsis ettik.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Arazi bedava!
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Bedava tahsis ediyoruz. Neden? Çünkü
bahsettiğimiz 4.800 megavatlık nükleer enerji santralinin
yatırımı yaklaşık 20 milyar dolardır
arkadaşlar. 20 milyar dolar.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Vereceğimiz para da 20 milyar dolar!
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Geleceğim, oraya da geleceğim.
Rakamları doğru yorumlayacağız, doğru bileceğiz
rakamları.
20 milyar dolar
yatırımı Türkiye bir tek kuruş para koymadan, her türlü
teknoloji transferi dâhil olmak ve içindeki yatırımlarını,
müteahhitlik ağırlığını Türk firmalarıyla
yaptırtmak, her türlü bilgiyi, eğitimi vermek kaydı
şartıyla taahhüt edecekler ve bunun karşılığında
siz
ALİM
IŞIK (Kütahya) Öyle bir taahhüt yok. Ali Bey, yanlış
bilgilendirme.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Alim Beyciğim, dinle lütfen. Bakın, ben
sizi sakin ve sabırlı bir şekilde dinledim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Ama Ali Bey, öyle bir taahhüt yok.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Yanlışlık yok. Veriyorum bilgileri
size.
Ve on beş
sene süreyle satın alacağız.
Peki, kaç paraya
satın alacağız? Efendim, 12,33 sent ortalamasına
alacağız, bugünkü dünya fiyatlarının ortalamasına göre
çok yüksek. doğru. 2010 yılındayız, bugünden başlayan
yatırımların bitme süresi on yıl, yani 2020. 2020den
sonraki süre içerisinde 2027nin ortalamasını alırsanız
12,33 sent, o güne gelen yani on yedi yıl sonraya gelen fiyattır, o
güne gelen fiyattır ve eskale ettiğinizde, yüzde 4le eskale
ettiğinizde bugünkü fiyatı 6,33 senttir. Yani Türkiye 6,33 sente
bugüne göre bu enerjiyi satın almaktadır.
Şimdi, bu
fiyat çok yüksek bir fiyat ise size söylüyorum, açalım madde 3ü,
elektrik, madde 10un beşinci maddesine bakalım.
Ne diyor
beşinci madde arkadaşlar?
Birinci ve ikinci
üniteden üretilecek elektriğin yüzde 70ini, üçüncü ve dördüncü üniteden
üretilecek elektriğin yüzde 30unu bu şartlarla satacak.
Peki, bir sonraki
maddede ne diyor, altıncı maddede:
Proje
Şirketi, Ünite 1 ve Ünite 2de üretilmesi planlanan elektriğin yüzde
30unu, Ünite 3 ve Ünite 4te üretilmesi planlanan elektriğin yüzde 70ini
kendisi veya enerji perakende tedarikçileri vasıtasıyla serbest
elektrik piyasasına satacaktır.
Bu ne demektir,
biliyor musunuz? O günkü fiyatın dünya genelindeki ekonomik konjonktüre
göre ucuz olabileceği düşüncesiyle diyor ki: Yüzde yüz garanti
verseniz dahi ben yüzde 30unu piyasaya satayım
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bayramoğlu, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) Bağlıyorum Sayın Başkan.
Üçüncü,
dördüncü ünitelerin yüzde 70ini piyasaya satayım. demektir.
Eğer bu
fiyat çok yüksek bir fiyat olsa, ben bir yatırımcı olarak,
iş adamı olarak derim ki, hazır yüzde yüzünü garanti altına
alıyorum, işte onun için, onların yapmış olduğu
fiyatlama tekniğine göre de o günlere geldiğimizde, yani 2020li,
2035li yıllar arasındaki dönem içerisinde dünya genelindeki arz
güvenliği açısından enerji fiyatlarının ondan çok daha
yukarıya çıkacağı beklentisinden dolayı böyle
olmuştur.
Dolayısıyla,
fiyatlar konusunu gündeme getirdiğimizde arkadaşlar, yanlış
bir değerlendirme yapmamamız lazım. Hele hele bu ifadeleri
kullanırken Bu, bir ihanet belgesidir. Bir ahmaklık
anlaşmasıdır. gibi, ne ticarete ne siyasete ne de ahlaka
sığan ifadeleri kullanmamız son derece yanlıştır.
Türkiyeyi bütün
milletvekilleri ne kadar seviyorsa biz ondan daha çok seviyoruz. Bu
sözleşmenin altına imza atanların da en az onlar kadar
sevdiğini sizlere hatırlatıyor; bu anlaşmanın
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Bayram Bey, beni bilgilendirmediniz!
BAŞKAN
Tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Necati Özensoy, Bursa
Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 538
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümüyle ilgili
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
İktidar
partisi mensubu arkadaşlarımız burada bilgi verirken bir
yanlış pencereden bizi ikna etmeye çalışıyorlar.
Burada tartıştığımız, bizim karşı
çıktığımız nükleer enerji teknolojisi değil.
Burada nükleer enerji teknolojisini tartışmıyoruz. Burada,
Akkuyuda bir nükleer santral yapılmasıyla ilgili kanunu
tartışıyoruz. Bizim karşı
çıktığımız nedir? Nükleer enerji teknolojisine sahip
olmadan nükleer santralin kurulmasının yanlış olduğunu
söylüyoruz. Sebebi nedir? Bizim güzel atasözlerimiz vardır: Başkasının
ipiyle kuyuya inilmez. Ama biz Rusyanın ipiyle Akkuyuya ineceğiz
şimdi.
Şimdi,
bakın, bu santral kurulduğunda teknoloji transferi yapılabilecek
mi? İşte, anlaşmaya bakıyoruz: Yapılan nedir?
Sadeleştirerek size söyleyeyim: Buraya bir uçak getirecek Rusya,
pilotluğunu kendisi yapacak, biz de hostesliğini yapacağız,
Türk yolcuları taşıyacağız. Şimdi soruyorum size:
Hosteslik yaparak pilotluk veya uçak üretebilme teknolojisine sahip olabilir
miyiz? Yani böyle bir şey, böyle bir anlayış var mı?
Şurada, teknoloji transferiyle alakalı hiçbir şey yok.
Dolayısıyla,
bakın, sizin vicdanlarınıza şunu söylüyorum. Ben kimya
mühendisiyim, nükleer enerjiyi iyi bilirim, teknolojisini filan da anlatacak
değilim burada ama daha basit, sade birtakım şeyler söyleyeyim
size, vatandaşların da anlayacağı, sizlerin de
anlayacağı: Nükleer santral nedir? Yani çok basit bir şeyle
söylersek, belli bir büyüklükte atom bombasını
patlatırsınız, o patlattığınızda çıkan
enerjiyi kontrol altına alırsınız, o kontrol altına
aldığınız enerjiyi de düzenli bir şekilde
kullanırsınız. Şimdi, bizim teknolojisine sahip
olmadığımız, hiçbir düğmesine müdahale
edemediğimiz bir atom bombasını getireceğiz Akkuyunun
ortasına koyacağız. Yarın öbür gün, işte, bir kaza
olduğunda adamlar derler: Ya, Çernobilde de oldu, kazadır bu.
Efendim, belki tam olarak örnek uymasa bile, biliyorsunuz Amerikayla
yaptığımız tatbikatta Muavenet gemisine bir füze bacadan
girdi, 5 subayımız şehit oldu. Ne dediler adamlar? Kaza oldu.
Aynı şeyi şimdi de yapabilirler mi? Yapabilirler, gayet basit
bu.
Bakın, ben
size şunu soruyorum: Baz istasyonları -işte,
tartışmalar var- radyasyon yaydığından dolayı
vatandaşlar sıkıntılı. Baz istasyonu olan yerlerde
bile evler kiraya verilmekte zorlanıyor, evlerin fiyatları düşüyor.
Allah rızası için vicdanlarınıza sorun, Akkuyuda bu
santral kurulduğunda siz Mersine çoluğunuzla çocuğunuzla tatile
gider misiniz? Ben, emin olun, Mersinin sınırlarından içeri
girmem yani o tehlike sınırlarına yaklaşmam. Yani benim
vicdanım, bu anlamda, piminin başkasının elinde olduğu
bir nükleer santralin yakınına yaklaştırmam çoluğumu
çocuğumu. Yani bunun cevabını vicdanlarınızda verin.
Bakın, bu
nükleer santralden önce burada tartışmamız gereken,
konuşmamız gereken Türkiye'nin enerji politikalarıyla ilgili çok
daha önemli şeyler var diye düşünüyorum. Bu da tasarının
gerekçesinde şu şekilde ifade edilmiş:
enerji ile ilgili
konular hükûmet politikası olarak değil, bir devlet politikası
olarak ele alınıp değerlendirilmektedir. Şimdi, bu nükleer
santral, bir hükûmet politikasının gereği mi devlet
politikasının gereği mi?
Şimdi,
bakın, enerjide iki tane önemli konu var -biraz önce
konuşmacılar da ifade ettiler- birisi arz güvenliği, birisi de
dışa bağımlılıktan kurtulmak. Şimdi, biraz
önce ifade ettiklerimin ışığında, düğmesinin
tamamen başkasının elinde olduğu bir santralden ne kadar
arz güvenliği beklenir, ne kadar kaynak çeşitliği olduğu
beklenir? Peki, dışa bağımlılıktan
kurtulabileceğiz mi bu santralle? Hayır.
Biraz önce
Hüseyin Bey, Ali Beye bir şey sordu. Doğru, dünyanın birçok
yerinde nükleer santraller var, buradan enerji elde ediliyor. Peki, bu nükleer
santrallerin yüzde kaçı teknoloji sahibi olmadan başka ülkelere
yaptırılarak bu santraller devreye alınmış? Bunun
cevabını verin.
Bakın,
şunu söyleyeyim: Bu santral üzerinde çok fazla durmaya, çok fazla
konuşmaya aslında gerek bile yok, bir an önce Hükûmetin bunu geri
çekmesi lazım.
Bakın,
Sayın Çevre Komisyonu Başkanı, KİT Komisyonuna enerji
koridorunda olan bütün kurumlar, kuruluşlar geliyor; lütfen
tutanaklarına bakın -çok daha önemli- bize ait olan, EÜAŞa ait
olan termik santrallerin hiçbirisinde baca gazı filtresi yok ve iktidar
partisi mensubu arkadaşlar da, işte Başkan da dâhil olmak üzere,
bunun doğru olmadığını orada ifade ediyoruz. Sebebi
ne? Sebebi, DPT onay vermiyormuş. Neden onay vermiyor? İşte bu
santraller satılacak. Ya iyi de özelleştirme kapsamına
alınmış, ne zaman satılacağı belli değil,
biz hâlâ insanlarımızı zehirlemeye devam ediyoruz. O baca
gazlarından çıkan karbonmonoksit ve kükürtdioksit gazlarıyla
asit yağmurlarına ve hava kirliliğine, devlet eliyle zehirlemeye
devam ediyoruz. Lütfen, önce termik santrallerdeki bu sorunlara bir el
atın. KİT Komisyonundaki tutanaklara, muhalefet partisi
milletvekillerinin değil, iktidar partisi milletvekillerinin neler
söylediğine de bakarak bu konularla ilgili de lütfen tedbirler
geliştirmeye çalışın.
Biraz önce ifade
ettim, enerji politikaları, gerçekten, millî politikalar olmalı. Alim
Beyin ifade ettiği gibi, enerji politikalarımızın iyi
olmasından, iyiye gitmesinden bizler de bu anlamda mutlu oluruz çünkü enerji
olmadan, istediğiniz kadar yüksek teknolojiye sahip olun hiçbir şey
yapamazsınız. Bunun herkes bilincinde. Ama size şunu ifade
edeyim: Bu Hükûmetin sekiz yıllık icraatlarında en kötü
politikaları enerji politikaları olmuştur. Bunu söylerken yine
bilgilere dayalı olarak ifade edeceğim. Bakın, 2001
yılında 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu ile
Elektrik Piyasası Kanununda önemli değişiklikler
yapılmış, önemli kanunlar çıkmıştır. Ama
bunun gereğini, maalesef, yine, bu Hükûmet yerine getirememiştir.
Bakın, yine,
bu krizin yaradığı tek alan enerji alanı olmuştur.
Size TEİAŞın projeksiyonundan şöyle ifade edeyim:
Bakın, burada çok bahsettiğiniz 2001 yılı krizinde elektrik
sarfiyatında 1,1 azalma olmuştur ama 2009 yılında ise bu
krizde 2,4 küçülme olmuştur. Eğer bu küçülme olmamış
olsaydı, yani elektrik sarfiyatındaki bu azalma olmamış
olsaydı bu yıl yine projeksiyonlara göre ve buradaki rakamlara göre
Türkiyede elektrik kesintileri başlayacaktı. Türkiyede, 2010
yılında, eğer bu kriz olmasaydı, normal bir
artışla elektrik talebi devam etmiş olsaydı
yaklaşık 220 milyar kilovatsaat elektriğe ihtiyacımız
olacaktı ve mevcut kurulu güçle bunu karşılamamız da mümkün
olmayacaktı. Dolayısıyla bütün bu rakamlara
baktığımızda, bütün bu projeksiyonlara
baktığımızda maalesef sekiz yıldır, 58 ve 59uncu
hükûmetler serbest piyasaya açılmasına rağmen, özel sektörün önü
açılmasına rağmen gerekeni yapmamış ve yine özel
sektörün önünü açmakta gerekeni yapamamıştır.
Bakın,
sayın milletvekilleri, her yıl, geçtiğimiz yıllarda
elektrik talebi yaklaşık yüzde 7 civarında -ortalama-
artmasına rağmen, kurulu güçteki artış ortalaması
sadece yüzde 3lerde kalmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Eğer böyle giderse, özel sektörün önü gerekli
şekilde açılmazsa, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla
alakalı kanun bir an önce burada görüşülüp kanunlaşmazsa
Yine, Sayın
Ali Bayramoğlunun yaptığı konuşma bugün
yaptığı konuşmayla çelişiyor çünkü yenilenebilir
enerji kaynaklarıyla ilgili maliyetler düşmüş
dolayısıyla ondan geriye atmışız. Yani biz burada 15
sent veya 13 sentlik ortalamalardan bahsediyoruz, kendi
kaynaklarımıza, yenilenebilir enerji kaynaklarımıza bu
rakamları çok görüyoruz.
Yani daha enerji
politikalarıyla ilgili söylenecek çok şey var. Bir
araştırma önergesi verdik, madem devlet politikasıdır,
lütfen bu araştırma önergelerini dikkate alarak enerji
politikalarının da bir komisyon kurulup
tartışılmasına müsaade edin.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma
süresidir.
Sayın Seçer,
Sayın Susam, Sayın Genç, Sayın Yıldız, Sayın
Şandır, Sayın Paksoy, Sayın Varlı, Sayın Tankut,
Sayın Bal, Sayın Uslu, Sayın Ağyüz, Sayın Işık,
Sayın Köse, Sayın Cengiz ve Sayın Tütüncü sisteme
girmişlerdir. Birer dakika süre vereceğim.
Sayın Seçer,
buyurun.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
1976 yılında yer lisansı verilen Akkuyuya bugün nükleer güç
santrali yapmak ne derece doğrudur?
Türkiye'nin
elektrik enerjisinde arz sorunu var mıdır, açığı var
mıdır?
Nükleer atık
sorunu nasıl çözülecek? Seçilen reaktör denenmiş bir teknoloji midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Seçer.
Sayın Susam,
buyurun.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Bakan, 24 Eylül 2008 tarihinde yapılan
ihaleye bir tek zarf katılmış; on bir başvuru
yapılmış olmasına rağmen, on kişi teşekkür
mektubu, bir kişi de ihaleye teklif vermiştir. Bir kişinin
teklif verdiği bir ihalenin, rekabet şartları
oluşmadığına göre iptal edilmesi gerekirken, iptal
edilmeyip, bu devam ettirilip, TETAŞ tarafından 19 Ocak 2009
tarihinde bu katılımcının zarfı açılarak, 21,16
sent verilen fiyatın yüksek olması, daha sonra da bu fiyatın
-ihale şartlarında olmamasına rağmen- düşürülerek yeni
bir teklif alınmasının, bütün bu ihale sürecinin, vicdanen
düşündüğünüzde, doğru bir ihale süreci olduğuna
inanıyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, aslında, burada olay saptırılıyor. Burada
Rusya ile doğal gaz anlaşmaları var. Burada alınan
doğal gazın fiyatı belli değil. Hükûmet ile bunlar
arasında bazı katakulliler yapılıyor. Burada da
yapılan şu: Gitmişler Ruslarla anlaşmışlar, bir
ihale yapıyorlar. Bu ihalede suistimal var, soygun var, Meclisi
kendilerine ortak etmek istiyorlar. Bunun daha evvel benzeri Mavi Akım
Projesinde vardı. Mavi Akım Samsundan Ankaraya kadar normal
maliyeti 220 milyon dolarken, 550 milyon dolara getirdiler Rusların tayin
ettikleri şirkete yaptırdılar. Burada da en büyük tuzak bu.
Tamamen, burada, Hükûmet veya ilgili kuruluşlar, Türkiye Cumhuriyeti
devletini soyan bir anlaşmaya ihale yapmışlar, bu ihaleye
Meclisi ortak etmek istiyorlar. Bunun başka bir şeyi yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yıldız
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bir nükleer santral düğmesinin başka ülkelerin elinde olmaması
için Akkuyuya yapılacak nükleer enerji santralini niçin bir Türk
firmasına vermiyorsunuz?
Sayın
Başbakanımızın dediği gibi Bizim Çalıka ya da
sizin bildiğiniz bir başka Yandaş Çalıka devlet
bankalarından da yeterli krediyi vererek yaptırsaydınız.
Mademki Türk milletine pahalı enerji satacaksınız, Ruslar
kazanacağına bir Türk kazanmış olsaydı. Bunu niye
tercih etmediniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, bu santralin yapılacağı Büyükeceli beldesini,
Akkuyu koylarını gördünüz mü? Bu anlaşmayı imzalarken,
geleceğe dönük bir taahhüdün altına girerken içiniz rahat
mıydı? Tereddütlerinizi ve endişelerinizi aşabildiniz mi?
Birinci sorum bu.
İkincisi, bu
santralde kaç Türk mühendisi, teknisyeni ve işçisi çalışacak?
Bir başka
husus, bu santrale Türkiye girebilecek mi? Güvenliğinin kim
tarafından yapılacağı anlaşmada çok açık ve net
ortaya konulmamış.
Anlaşmazlıklar
hâlinde tahkim şartları belirtilmemiş. İleride muhtemel
anlaşmazlıkların çözümü Türkiye açısından bir
dış politika handikabı olması ihtimalinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, nükleer enerjiye karşı değilim ancak dünyada
nükleer enerjide ortalama elektriğin kilovatsaati 6 sent, siz 12,5 sente
on beş yıllık alım garantisiyle 415 milyar kilovatsaat yani
52 milyar dolarlık elektrik alım garantisi verilmiş midir? Bu tesisin
toplam maliyeti 27 milyar dolar civarında iken 25 milyar dolar kâr
garantisi nasıl verilmiştir? Bu tesisin sökümü de kuruluş
maliyeti kadardır. Sökümü anlaşmada kim tarafından
yapılacaktır?
İkinci
sorum: Kahramanmaraş Afşin-Elbistan (A) Termik Santraline ne zaman
baca gazı arıtma cihazı takacaksınız? Bölge
halkını zehir solumaktan ne zaman kurtaracağız? (A) ve (B)
çalışıyor, (C), (D) ve (E) santralleri ne zaman ihale
edilecektir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Varlı
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Sarayköy Proton Hızlandırıcı Tesisinin 15 milyon dolar olan
ihalesini 2002de iptal ettiniz. İnşaat birim fiyatı 908 dolar
iken 1.450 dolara çıkardınız. Tesis fiyatı, artı, içerisindeki
makinelerle birlikte 25 milyon dolara ihale ettiniz. Bu ihale toplamda 15
milyon dolara mal olacakken neden 25 milyon dolara mal ettiniz? Bu
inşaatın yapımını YDA firmasına mı verdiniz?
Bu inşaatın makinelerini İBA firması mı
almıştır? Bu inşaatın makineleri gelip şu anda
barakada, garanti süresi de başlamak kaydıyla, beklemekte midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
bu tasarı niçin uluslararası anlaşma çerçevesinde bir formata
sokulmuş ve niçin sizin de yıllarca üyeliğini
yaptığınız Enerji Komisyonunda hiç
tartışılmamış ve Enerji Komisyonu raporu beklenmeden
âdeta yangından mal kaçırırcasına Genel Kurula
getirilmiştir? Daha önce Enerji Komisyonunda çıkarılmış
olan nükleer güç santrallerine ilişkin kanun bu durumda boşa mı
çıkarılmış olmaktadır? O kadar emeği, o kadar
tartışmayı biz Komisyonda boşuna mı yapmış
olmaktayız? Bu Anlaşmayla Rus firmasına doğrudan santral
yaptırılması sizin içinize sinmekte midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bal
ŞENOL BAL
(İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
protokolün 13üncü maddesi fikrî mülkiyet haklarıyla ilgili. Üçüncü
fıkrasında Projenin gerçekleştirilmesine ilişkin
kullanılan veya oluşturulan fikri mülkiyete ilişkin tüm haklar;
Proje Şirketi tarafından Projenin uygulanması amacıyla
Proje Şirketine bu tür bir fikri mülkiyet hakkının
kullanımı için lisans verecek olan Rusya Federasyonu Devlet Atom
Enerjisi kuruluşuna aittir. Bu durum Türkiye'nin zararına değil
midir? Buna imza atarken rahatsız olmadınız mı?
İkinci
sorum: Ülkenin kaynakları bu kadar rahat kullanılırken
uluslararası bir protokol imzalanarak hangi hukuki zemine
oturtulmuştur bu imzalanma işi? Dünyada bu şartlarda bir nükleer
santral yaptırılmış mıdır? Bu neyin
karşılığındadır, samimi olarak öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
anlaşmaya taraf Rus şirketi başlangıçta yüzde 100 sermaye
yapısıyla kuruluş finansmanını kendisi sağlayacaktır.
Bu şirket kaç yılda başa baş seviyesine gelecektir? Bu
şirketin kimliğini neden yarışma usulüyle belirlemediniz?
Nükleer teknoloji alanında bilgi, birikim sahibi insan gücümüz nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
kurulacak proje şirketinde ortak olacak Türk katılımcılar
belli midir, biliyor musunuz?
Enerji
politikanızda enerji açığınız yüksek ama HESlerle
enerji açığını binde 2,5 oranında
kapatacağım. diyerek Karadenizin Meydancıkında,
Rizesinde, Murgulunda HESlerle çevre katliamı yaratıyorsunuz,
insanları orada yaşamaya pişman ediyorsunuz. Bu enerji
politikanız neden bu kadar zikzak çiziyor, tutarsız?
Elektrik
fiyatları düşecek. diyorsunuz, elektrik fiyatları artıyor.
Sanayiciler ne yapacağını şaşırmış.
HESlerin baskısı altında yaşayanlar şaşkın.
Hükûmet olarak bunun üzerinde sağlıklı düşünmeyi, durmayı
düşünmüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
anlaşmanın 7nci maddesinin ikinci fıkrasında, özel
mülkiyete konu diğer tüm arazilerin
kamulaştırılmasında Türk tarafının kolaylık
sağlayacağı ve bu arazilere erişimi garanti edeceği
hükmü yer almaktadır.
Şimdi, açık
yüreklilikle soruyorum: Bir özel mülkiyeti bir devlet nasıl garanti eder?
Bu anlaşma hükmü ne anlama geliyor?
İkincisi:
Söz konusu anlaşmayla ilgili Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK)in resmî
görüşü alınmış mıdır? Alındıysa Kurumun
resmî görüşü nasıldır?
Bir diğer
konu da: Bu santralle ilgili denetimi kim yapacaktır? Böyle bir kurumu ne
zaman kuracağız?
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de heyetinizi saygıyla,
hürmetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Konuşmacı
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, gerçekten son derece önemli ve
Türkiye'nin yaklaşık -projeyle beraber, izinleriyle beraber,
lisanslarıyla beraber yaklaşık yatırımını
beraber hesaplarsak- on yıllık bir dönem, on beş
yıllık bir alım garantisi ve arkasından da toplam kırk
beş yıllık bir işletme, yani yetmiş yıllık
bir süreçten bahsediyoruz.
Konuştuğumuz
konu, hepinizin de vurguladığı tarzda son derece önemli.
Bir kere, hemen
hemen bütün partilerin -iktidarıyla, muhalefetiyle- nükleer güç
santrallerine karşı olmamasını bir kazanç olarak
yorumluyorum.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Biz karşıyız Sayın Bakan.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Tabii ki bunun
usulüyle alakalı, bunun yöntemiyle alakalı eleştiriler
olacaktır. Bunları da vaktimiz elverdiği kadar da
açıklığa kavuşturacağız.
Öncelikle
şunu açıklıkla belirtmeliyim ki, yenilenebilir enerji
kaynaklarıyla alakalı kanuna -mevcut Genel Kuruldaki sıra
sayısını alan ve bir buçuk aydan beri gündemde olan
yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi ve
çıkartılmasıyla alakalı- en büyük istek Enerji
Bakanlığına aittir. Bununla alakalı grupların
mutabık olması hâlinde -Danışma Kurulundan lütfen
çıkartsınlar- yarın biz yenilenebilir enerji
kaynaklarını, hatta bu kanunun hemen arkasından veya fiziken
yarın mümkün oluyorsa yarın görüşmeye hazır olduğumuzu
bir kez daha belirtiyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Biz o yetkiyi size verdik, Hükûmet olarak getirin.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Tabii, yenilenebilir
enerji kaynakları, enerji politikalarında aynen bahsettiğimiz,
belirttiğimiz gibi bizim öncelikle yerli kaynaklarımızdır
ve AK PARTİ hükûmetlerinin hepsi de bunun öncelikle devreye
alınmasıyla alakalı girişimlerde bulunmuşlardır.
Zamanlaması tartışılabilir, bunun süreci tartışılabilir,
usulü yine tartışılabilir ama Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun
özellikle 100üncü yıl dönümü olan 2023 yılına Türkiyenin
fizibıl ve gerçekleştirilebilir su kaynaklarını, rüzgâr
kaynaklarını, güneş kaynaklarını, biyokütle
kaynaklarını ve her bir yerli kaynağımızı, kömür
de dâhil olmak üzere, hem projelendirmiş hem de gerçekleştirmiş
olarak inşallah girmemiz gerekiyor. Bunları yalnızca bir
yanlış bilgiyi düzeltmek adına söylüyorum.
Türkiyenin
hedeflediği büyüme hızlarına karşılık gelebilecek
bütün büyümeleri karşılayabilecek durumda olmayabilir bütün yerli
kaynaklar. Tartışmaların hemen hemen başlangıcı
bu bilgi yanlışlığından kaynaklanmaktadır.
Türkiyede yenilenebilir ve yerli kaynakların her birinin devreye
alınmasında dahi Türkiyenin büyüme hızı
karşılanmayabilir enerji arzı olarak. Bakın, bir örnek
vereyim: Rüzgâr, Türkiyenin yerli kaynaklarından ve yenilenebilir
kaynaklarından bir tanesidir ama rüzgârda 8.640 saatlik toplam bir
yıl içerisindeki saat miktarının bölgelerimize göre 1.800 saat,
yerine göre 1.200 saat, yerine göre 2.200 saatlik esen yeri vardır. Bu,
otomatikman şöyle bir cümleyi gerektiriyor: Bizim 2 bin megavatlık
bir nükleer santrali veya bir kömür santralini veya bir gaz santralini -yerli
veya ithal- devreye almamız demek rüzgârda 8 bin megavatlık güce
karşılık gelmektedir. Her bir enerji kaynağının,
birinin diğerine göre avantajları ve dezavantajları vardır;
yer açısından vardır, süre açısından vardır,
fizibıl olması açısından, yatırım miktarı
açısından, finansmanı açısından birbirine göre
avantajları ve dezavantajları vardır. O yüzden AK PARTİ
hükûmetleri yani Hükûmetimiz enerji politikalarını ortaya koyarken
birini tercih etmenin diğerinden vazgeçmek anlamına gelmediğinin
altını çizerek bunlara yanaşmıştır. Yani hem su
kaynaklarımızın hem rüzgârın hem güneşin hem nükleerin
-nükleerden de vazgeçmeyiz- bütün enerji kaynaklarıyla alakalı,
başta yerli kömürlerimiz olmak üzere, bunların
değerlendirilmesine dayalıdır.
Şu anda
doğal gaz ve petrol bizim, dışarıdan yüzde 92ler
civarında, hatta doğal gazda yüzde 96-97ler civarında ithal
ettiğimiz bir primer enerji kaynağıdır ama dediğim
gibi, meskenlerde kullanılmasının, temiz hava
olmasının, çevre faktörlerinin her birini alt alta
sıraladığımızda birbirine göre avantajlarını
ve dezavantajlarını rahatlıkla görüyoruz. O yüzden, bizim, YEK
Kanunuyla alakalı, bir an önce çıkarılmasının sektöre
fayda getireceğine inanıyoruz.
Yalnız,
şunun da altını çizmem lazım ki, yenilenebilir enerji
kaynaklarıyla alakalı, Avrupa Birliği ortalamasının
şu anda üzerindeyiz. Yüzde 19,5lar civarında yerli
kaynaklarımızla beraber üretiyoruz. Bildiğiniz gibi, bu yüzde
16lar civarında.
Sorular
kısmında şöyle bir şey söyleyeyim: Dışişleri
Komisyonunda iktidar ve muhalefetten arkadaşlarımızın
yalnızca Komisyonda nükleer güç reaktörleriyle alakalı yirmi beş
tane sorusu oldu. Cuma günü saat 10.00da başlayan toplantının,
pazartesi saat 11.00de Komisyona bu cevapları teslim ettik. Bütün,
iktidar ve muhalefetteki, milletvekili arkadaşlarımızın,
cevaplarıyla beraber bu kitapçığa sahip olduğunu biliyorum.
Bunu şunun için söyledim: 548 tane, şu ana kadar iktidar ve muhalefet
milletvekili arkadaşımın sorduğu soru önergeleri de dâhil
olmak üzere şu anda cevaplamadığımız hiçbir konu
yoktur. Aynen burada süremiz elverdiği kadar da tutanaklara geçen bütün
soruları alıp bütün milletvekili arkadaşlarımıza da bu
manada cevaplar verilecektir.
Tabii, bir
kısım bilgi eksikliklerini ve
yanlışlıklarını da burada gidermek zorundayız.
Bunun için, uzun bir müzakere süreci içerisinde arkadaşlarımızla
beraber çalıştık. Tabii ki, paranın olduğu yerde her
zaman çıkar ilişkisinin olacağını kabul etmek,
aslında, dürüst çalışanlara da bir haksızlıktır
diye düşünüyorum. Nerede bir ihale var, nerede bir para hareketi var,
demek ki burada bir şey var mantığının ben biraz iyi
niyetlerle bağdaşmadığı kanaatindeyim. Bizler
-açıkça buradan beyan ediyorum değerli arkadaşlar-
bürokratlarım dâhil bu konuda görev yapan bütün
arkadaşlarımıza da ithafen söylüyorum: Herhangi bir
yanlış gördüğünüzde lütfen bize bunu söyleyin ama bunu söylemek
demek, zanlarda bulunmak demek değil, zanlarda bulunmayacağız. O
yüzden, bununla alakalı kimin elinde somut bir gösterge varsa, dürüst,
ilkeli ve daima prensipler dâhilinde çalışan bizler için
bunların açıklıkla söylenmesi gerektiği kanaatindeyim.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, ülkelerin enerji politikalarıyla
alakalı süreçleri farklı farklı zeminlerde gelişmektedir.
Kiminin primer enerji kaynaklarıyla alakalı avantajları, kimi
ülkelerin teknolojiyle alakalı avantajları vardır. O yüzden, bir
ülke için yeknesak bir politikayı söylemek doğru olmayabilir.
Uluslararası Enerji Ajansının nükleer güç santralleriyle
alakalı 1998de yayımladığı kitapçık farklı
politikalar içermektedir, 2005 yıllarında, 2006 yıllarında
yayımladığı kitapçık farklı politikalar
içermektedir. Doğal gazın seyriyle alakalı olarak ve bir
kısım sıralamaları değiştirebilecek
yapıları dikkate alarak şu anda nükleer güç santralleriyle
alakalı ülkeler tekrar enerji politikalarının içerisine
almışlardır.
Şimdi, ben,
bilgi eksikliklerini ve bir kısım yanlışlıkları
gidermek açısından da bazı konulara girmek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Yüzde 100ünü Rusya tarafı
yapıyor. dendi. Evet, Rusya bize dedi ki opsiyonel olarak:
İsterseniz bunun yüzde 100ünü siz yapabilirsiniz. Bakın, yüzde
100ünü, evet, biz de yapabiliriz ancak teknoloji transferini
yaptığınız ve komple, bütün sorumluluğunu, bilgisini
karşı taraftan beklediğiniz bir konuda
O zaman şöyle bir
soru sorarlar: Yani bütün riski siz nasıl alıyorsunuz bu durumda?
Biz, ileride, şu anda
Türk tarafından hangi firmalar
katılacak? dendi. Buraya Park Holdingle başlandı ama bununla
alakalı bizim bir inisiyatifimiz olmadı. Devam edebilirler,
başka firma seçebilirler, bununla alakalı farklı inisiyatifler
kullanabilirler. Rusyanın bize getirdiği teklife bakarız.
Şimdi,
değerli arkadaşlar Rusya bağımlılığı
yüzde 80e çıkacak. deniyor. Biz, bu santrali
tamamladığımızda, projelendirme, lisanslama ve inşaat
süresi yedi yıl dâhil olmak üzere ortalama 2020 yıllarında
gerçekleştireceğimiz bu süre içerisinde Türkiye'nin kurulu gücü
yaklaşık 80 bin megavatlar civarında olacak, 80-85 bin
megavatlar civarında olacak. Toplam Rusyanın o anda 4.800
megavatlık gücü yüzde 5ler civarındadır.
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, süreniz doldu.
Buyurun.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Şimdi düşünün, oraya 20-25
milyar dolar civarında bir yatırım yapan firmanın veya
ülkenin, sorumluluğu alan ülkenin riski mi daha büyüktür, yoksa o ülkede
yatırım için zeminini açmış ülkenin riski mi daha büyüktür?
Buradan elektrik üretilmek durumunda ve üretilen elektrik de,
arkadaşlarımızın tekrar ettiği gibi, birinci ve ikinci
ünitelerde yüzde 70 alım garantili, üçüncü ve dördüncü ünitelerde de yüzde
30 alım garantili yani dört üniteye beraber
baktığımızda yarı yarıya alım garantili bir
sistem geliştirilmiştir.
O açıdan,
ben -birçok konu da var- bunları eğer söz hakkı verilmesi
hâlinde, Sayın Başkanım, cevaplamaya devam edeceğimi
bildiriyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ancak bir
yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Öztürk, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çöllü,
Sayın Köse, Sayın Susam, Sayın Sönmez, Sayın Tütüncü,
Sayın Özbolat, Sayın Küçük, Sayın Tamaylıgil, Sayın
Seçer, Sayın Genç, Sayın Selvi, Sayın Keleş, Sayın
Arifağaoğlu, Sayın Dibek, Sayın Hacaloğlu, Sayın
Öztürk, Sayın Ağyüz, Sayın Köktürk ve Sayın Topuz.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer
Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/902) (S.
Sayısı: 538) (Devam)
BAŞKAN
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
RUSYA FEDERASYONU HÜKÜMETİ
ARASINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE AKKUYU
SAHASINDA BİR NÜKLEER
GÜÇ SANTRALİNİN TESİSİNE VE
İŞLETİMİNE DAİR
İŞBİRLİĞİNE İLİŞKİN
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU
HAKKINDA KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 12
Mayıs 2010 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu
Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine
Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
1inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Vahap Seçer, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Rusya Federasyonu Hükûmeti Arasında, Akkuyuda
Nükleer Güç Santrali Yapımına ve İşletilmesine Dair
Anlaşma hakkında, Grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, Akkuyuda nükleer güç santralinin yapım ya da yer
lisansı 1976 yılında verilmiş. Kaderin cilvesi olsa gerek,
o günkü siyasi konjonktür, dünya siyasi konjonktürü, güvenlik
paradigmaları, o günkü şartlar, koşullar, o günkü Sovyet
Rusyaya karşı bu güç santrallerinin Karadeniz değil, Trakya
değil ama en uzak noktaya, o günkü Sovyet Rusyaya en uzak noktaya,
Akdenize, Akkuyuya yapılmasına karar vermiş ve bir gün, otuz
altı yıl sonra o güvenlik kaygısıyla güç santralinin yeri,
Akkuyuda tespit edilen güç santralinin yapımını da o ülke yani
bugünkü Rusya Federasyonu yapıyor.
Değerli
arkadaşlarım, nükleer güç santrallerini bütün gelişmiş
ülkeler terk ediyor, Avrupa ülkeleri terk ediyor ama ne hikmetse, biz bu
konuda, elektrik arz açığımızı giderebilmek ya da
önümüzdeki süreçte bu konuda yaşanabilecek sıkıntıları
ortadan kaldırmak için mal bulmuş mağribî gibi, nükleer güç
santrallerinin yapımına 2010lu yıllarda maalesef
başlamış durumdayız.
Değerli
arkadaşlarım, bir şeyi itiraf etmek istiyorum: Sayın Bakan
lütfen alınmasın ama bu konuda yani nükleer güç santrallerinin
yapımı konusunda, bu meselenin bir uluslararası anlaşma
statüsüne sokulması konusunda kendisinin inisiyatifi olduğunu ya da
inisiyatif kullandığını düşünmüyorum. Bu, direkt
olarak Sayın Başbakanın talimatıyla yapılmış
bir sözleşme, bir anlaşmadır.
Değerli
arkadaşlarım. Akkuyu nükleer güç santrali yapımı niçin
uluslararası anlaşma yöntemiyle gerçekleştirildi? Biliyorsunuz,
kısa bir süre önce bu konuda bir ihale açıldı, bu ihaleye tek
bir firma teklif verdi. Bir süre sonra bir meslek odası
Danıştaya dava açtı ve ihale gerekli şartlar yerine
getirilemediği gerekçesiyle iptal edildi ve tabii ki bu şekilde
uluslararası sözleşme yöntemiyle hukukun arkasından
dolaşmak ya da bu konuda yargı yolunu tıkamak amacıyla bu
uluslararası sözleşmeyi yapıyoruz. Bu da sizin klasiğiniz,
AKP klasiği.
Değerli
arkadaşlarım, bu anlaşma onaylanırsa Rusya Türkiyede
nükleer güç santrali sahibi olacak. Dünyada bunun örneği yok. Finans ona
ait, inşaatın yapımı ona ait, teknoloji, işletme,
yakıt, her şey Rusyanın, sadece nükleer güç santralinin
olduğu ülke Türkiye.
Tabii az önce
Sayın Bakan da açıkladı, yüzde 100 bu hisse Rusya
firmasının olacak ama isterse burada bir konsorsiyum
oluşturabilir Türk firmalarıyla. Bu adres de bellidir, bu,
kapalı kapılar ardında kesinlikle belirlenmiştir. Hangi
biraderin, hangi kardeşin, hangi ağabeyin bu ganimeti
paylaşacağı kapalı kapılar ardında tespit
edilmiştir. Önümüzdeki günlerde göreceğiz, oluşturulacak
konsorsiyumda iktidara yakın, Sayın Başbakana yakın
holdingler, enerji şirketleri bu konsorsiyumun içerisinde yer
alacaktır. Kimse kimseyi kandırmasın.
AHMET YENİ
(Samsun) Nereden biliyorsun? Belgen mi var elinde? Ezbere konuşuyorsun.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Tabii, göreceğiz. Belgem olmayabilir ama önümüzdeki günlerde
göreceğiz. Oturduğun yerden de konuşma.
Değerli
arkadaşlarım, tabii enerji arz güvenliği konusunda bütün
ülkelerin olduğu gibi Türkiye'nin de endişeleri var, bu konuda
tedbirler almak gerekiyor. Ama bakıyorsunuz Türkiye önemli miktarda petrol
ithal ediyor, petrolün yüzde 92si ithal. Doğal gaz önemli miktarı,
yüzde 98i kullanılan doğal gazın ithal. Bakıyorsunuz,
bunların önemli bir kısmı, petrolün üçte 2lik bir
kısmı Rusyadan ithal ediliyor, doğal gazın üçte 1lik
kısmı Rusyadan ithal ediliyor. Şimdi enerji güç santrallerini
de onlara veriyoruz. Her şey onlara ait, teknoloji onlara ait, yakıt
onlara ait. Zaten yakıt teknolojimiz yok, zenginleştirilmiş
uranyum çalışmalarımız yok, onlar onlara ait.
Bakıyorsunuz, gelecekte Türkiye'nin enerji arz güvenliğini
Rusyanın insafına terk etmiş durumdayız.
Değerli
arkadaşlarım, en önemli konulardan biri, yapılacak olan nükleer
enerji güç santralinin yer tespitinde inanılmaz hata
yapılmaktadır. Sözlerimin başında söylemiştim, bu yer
lisansı 1976 yılında alınmış, o günkü
konjonktürel, siyasi değerlendirmelere göre orada
yapılmıştır, birtakım teknik veriler
alınmıştır, meteorolojik, oşinografik ya da zemin
etüdü, sismik, birtakım sosyoekonomik değerlendirmeler, veriler
bundan ta kırk yıl önceye aittir. Kırk yılda benim bölgem
Mersinde, Akkuyu bölgesinde çok şey değişti. Orada en önemli
olaylardan bir tanesi -tabii kırk yıl önceki nüfus yok- en önemli
olaylardan biri turizm gelişti. O günkü turizm potansiyeli ile bugünkü
turizm potansiyelini yan yana koyamazsınız. O zamanki tarım
potansiyeli ile bugünkü tarım potansiyelini yan yana
koyamazsınız. O gün tespit edilemeyen Ecemiş fay hattının
o bölgenin dibinden geçtiğini biliyor musunuz Sayın Bakan? Siz bu
nükleer güç santralini kurduğunuzda olası -Allah göstermesin diyelim-
önümüzdeki yıllarda bir deprem vuku bulursa, böyle bir tehlikenin
doğuracağı sonuçları bilebiliyor musunuz? Bakınız,
1976 yılında yer lisansı alınmış, siz o verilere
göre hareket ediyorsunuz. 98 Adana depremini bir aklınızdan geçirin,
orada ne kadar tahribatlar yaptığını bir düşünün.
Değerli
arkadaşlarım, yanlış işler yapılıyor,
gerçekten Mersinin göbeğine atom bombası atılıyor. Orada
-az önce de söyledim- birçok şey değişti. Mersin, her zaman
kürsüden bu konularda söz aldığımda söylerim, benim bölgemin
farklı özellikleri var, hatta daha da ileri gidiyorum, o bölgeye pozitif
ayrımcılık yapılması gerektiğini söylüyorum,
hükûmetlerin bu konuda Mersine ekonomik açıdan, sosyal açıdan,
siyasal açıdan, her açıdan pozitif ayrımcılık
yapması gerekiyor. Diyorum ki o bölge çok ciddi göç alıyor, o bölgede
çok ciddi ekonomik sorunlar yaşanıyor, o bölgede çok ciddi
asayiş sorunları yaşanıyor, sosyal sorunlar
yaşanıyor. Dolayısıyla, yek başına, tek
başına Mersin bunlarla mücadele etmek zorunda kalıyor.
Şimdi,
orada, tabii ki, istihdam büyük bir oranda sıkıntı bizde.
Türkiyeye bakıyorsunuz, işsizlik oranı yüzde 12lerde,
13lerdeyse, benim o bölgemde resmî rakamlara göre her zaman yüzde 3-5 puan, 6
puan Türkiye ortalamasına göre çok daha fazla işsizlik var. Ne
yapacağız? İstihdam alanları yaratacağız. Bu
konuda birçok meslek odası, sivil toplum örgütleri, ticaret odası bir
araya geldiler, bölgesel inovasyon strateji projeleri, planları
hazırladılar, dediler ki: Bizim bölgemizde istihdam yaratacak en
önemli sektörler turizm ve tarımdır. Dolayısıyla, bütün
yatırımlarımızı buna göre yapalım. Ne oldu?
Hükûmetiniz inşallah gerçekleştirir, uluslararası havaalanı
projesini gerçekleştiriyorsunuz, 150 trilyon para
harcayacaksınız.
Diğer
taraftan, Tarsus-Kazanlı hattında turizmcilere yer tahsis ettiniz,
milyonlarca dolar yatırım yapılacak; 7.600 yataklı turistik
tesisler yapılıyor. 20 bin kişi orada istihdam olanağı
bulacak diye burada seviniyoruz.
Siz ne
yapıyorsunuz? Turizmi geliştireceğiniz bölgeye, turizmden gelir
elde edeceğiniz bölgeye nükleer güç santrali kuruyorsunuz. Az önce
Milliyetçi Hareket Partili Bursa Milletvekili Arkadaşım burada
söyledi: Ben bu şartlarda turist olsam Mersinin yanından geçmem,
bırakın orada tatil yapmayı. Böyle bir anlayış
olabilir mi? Böyle bir tezat olabilir mi?
Bu nükleer güç
santrali projesinin hesabı, kitabı, tekniği yok. Bu, tamamen
siyasi mülahazalarla alınmış bir karardır. Kazan, kazan
yöntemi kullanılmaktadır. Bir taraftan Putin biraderinize bir
şeyler veriyorsunuz, diğer taraftan kendiniz bir şeyler almaya
gayret ediyorsunuz. Burada açık ve net konuşalım.
Türkiye'nin bu
kadar su kaynağı var, yüzde kaçını kullanabiliyorsunuz?
Güneş kaynağı var, yenilenebilir enerji kaynakları, termal
kaynaklar, hangisini kullanabiliyorsunuz?
Bakınız,
geçtiğimiz hafta Karadeniz Bölgesinde -içim sızladı- HESler,
HESler dediniz, doğayı katlettiniz, rezil ettiniz. Gidin
gözlerinizle görün Sayın Bakan. Böyle enerji politikaları olabilir
mi? Hükûmetlerin enerji politikaları olmaz, akşamdan sabaha
politikalar olmaz, bir devlet politikası olur, on yıllık olur,
yirmi yıllık olur. Alırsınız, yüzde kaç büyüyoruz yıllık,
on yılda, yirmi yılda yüzde kaç büyüyeceğiz, ne kadar enerji
açığımız olacak, arz açığımız olacak;
bu hesapları yaparsanız. Böyle kafakol ilişkileriyle
getiriyorsunuz yüce Meclise, yargıdan kaçıyorsunuz, milletvekillerini
zan altında bırakıyorsunuz. İddia ediyorum,
alınmayın lütfen, yüzde 70iniz bu Anlaşmayı
okumadınız bile. Haberiniz bile yok. Yazıktır,
günahtır değerli arkadaşlarım. Nükleer santral kuruyoruz.
Bu, nükleer bomba. Olur mu böyle bir şey?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
VAHAP SEÇER (Devamla)
Yarın yirmi yıl sonra, otuz yıl sonra bir kaza bela orada
meydana gelse bunun torunlarımıza, çocuklarımıza vebalini
kim ödeyecek? Lütfen kendimize gelelim. Elinizi vicdanınıza koyun.
Tüm samimiyetimle konuşuyorum, Mersine bomba atıyorsunuz. Yazıktır
oraya.
Bakın,
orası portakalı, limonu, doğası, güneşi, denizi ile
anılıyordu, şimdi nükleer çöplüğe dönüştüreceksiniz.
Lütfen elinizi vicdanınıza koyun oylamada.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Yılmaz Tankut,
Adana Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
538 sıra sayılı Rusya Federasyonu ile Türkiye Arasında
Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Kurulmasına
İlişkin Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün dünyamızdaki bütün gelişmiş ülkeler
toplumlarına refah düzeyi yüksek bir yaşantı sağlamayı
amaç edinmişlerdir. Bu amaç doğrultusunda, söz konusu ülkelerin hemen
hepsi enerji ihtiyaçlarını kesintisiz ve uzun yıllar
karşılayabilecek şekilde temin etmeyi de öncelikli hedefleri
olarak belirlemişlerdir.
İşte bu
çerçevede, ülkemizin enerji ihtiyacının kesintisiz ve yeterli bir
şekilde kaynak çeşitliliği sağlanarak temin edilmesi
toplumumuzun refahı ve Türk milletinin bekası için bir mecburiyet
olarak hepimizin önünde durmaktadır. Buna paralel olarak, ihtiyaç duyulan
enerjinin düşük maliyetle, güvenli ve çevreye duyarlı bir arz sistemi
içinde karşılanarak sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanması da elbette ki esas olmalıdır.
Bu çerçevede,
kamu enerji yatırımları planlı ve istikrarlı bir
şekilde devam ettirilmeli, yerli ve yabancı sermayenin bu alandaki
yatırımları da teşvik edilmelidir. Ancak özellikle özel
sektör veya yabancı ülkeler tarafından gerçekleşen
yatırımlar sonucu faaliyete geçen santral veya enerji tesisleri, arz
güvenliğinden verimliliğe, çevre duyarlılığından
personele, yönetim miktarından millî çıkarlara kadar hemen her konu
ve safhada etkin bir denetim mekanizmasıyla kontrol altında
tutulmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, enerji sektöründe özel ve kamu kesimi faaliyetlerini
düzenleyerek tüketici haklarını koruyan, rekabete açık,
sağlıklı ve etkin işleyen bir piyasanın
oluşturulması için gerekli düzenlemelerin de sağlıklı
yapılması bir mecburiyettir. Ayrıca, enerji planlamasında
ve yapılacak uluslararası anlaşmalarda, özellikle de nükleer
enerji anlaşmalarında ülke çeşitliğine gereken önem
verilerek tek bir kaynağa bağımlı olmanın mutlaka
önüne geçilmelidir.
Nükleer teknoloji
ve bu teknoloji ile elde edilecek enerji, elbette ülkemizin enerji
açığının bir bölümünü kapatabilecek bir imkândır.
Fosil ve hidrolik kaynakların sınırlılığı ve
çevre etkileri de göz önüne alındığında, 2020
yılı için öngörülen enerji açığının önemli bir
kısmının nükleer enerjiden faydalanarak kapatılması
bugün için uygun bir çözüm gibi gözükmektedir. Türkiye, yüksek bir teknoloji
olan nükleer teknolojiye de mutlaka hâkim olmalıdır ve makul bir
zaman dilimi içinde kendi reaktörlerinin önemli bir bölümünü yapabilecek
teknolojik düzeye de mutlaka kavuşmalıdır.
Diğer
taraftan, Türkiyede toryum rezervi oldukça yüksektir, bu manada da
dünyanın 2nci ülkesidir. Bu olağanüstü büyük imkân kaybedilmeden
değerlendirilmeli ve ülkenin geleceği için de hayati bir mesele
olduğu unutulmamalıdır. Toryumun gelecekte önemli bir yakıt
kaynağı olacağı göz önünde bulundurulduğunda, toryumlu
yakıtların ve reaktörlerin teknolojisine de mutlaka hâkim
olmamız icap etmektedir. Bu bakımdan, bu yönde kesin ve kararlı
siyasi bir irade, hiçbir taassuba kapılmadan ortaya konulmalıdır.
Diğer
taraftan, nükleer enerjinin tanıtımı için Millî Eğitim,
Enerji ve Tabii Kaynaklar, Sağlık ve Çevre bakanlıkları ile
TAEK ve TEAŞ, ortak bir kamuoyu bilinçlendirme stratejisini en kısa
zamanda hazırlayıp kamuoyunu mutlaka tatmin etmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak
çevreye ve doğaya en ufak bir şekilde ziyan vermeden ve her türlü arz
güvenliği sağlanarak, bilim ve teknolojinin bütün kural ve
imkânları kullanılarak nükleer enerji üretim teknolojisine sahip olmak
bizim enerji politikalarımızda öncelikli hedeflerimizdir.
Sayın
milletvekilleri, 12 Şubat 2008 tarihinde nükleer güç santrallerinin
kurulması ve işletilmesiyle ilgili kanun tasarının
görüşmeleri esnasında, nükleer enerji konusundaki
düşüncelerimizi buradan çok net bir şekilde söylemiş idik. Yine
bu kürsüden, AKP İktidarının nükleer santral yapımıyla
ilgili olarak samimi, şeffaf ve dürüst bir anlayışla ihale ve
yapım aşamasını yürütmesi lazım geldiğini de
önemle hatırlatmış idik. Ancak, bugün, ne yazık ki,
artık bir AKP klasiği hâline gelen ve bütün akçeli işlerde
şaibe ve iddialara muhatap olan bir tasarıyla daha karşı
karşıya bulunmaktayız.
Sayın
milletvekilleri, sekiz yıldan beri özelleştirme maskesi altında,
kapalı kapılar ardında Ögerlere, Oferlere ve kendi yandaş
ve yabancılara ülkenin devasa enerji tesis ve zenginliklerini âdeta
peşkeş çeken AKP İktidarının bu tasarıyla da
benzer bir uygulaması, yine yüce Meclis kullanılarak
gerçekleştirilmek istenmektedir. Ve ne yazık ki, Sayın
Başbakan ve bakanları, hukuksuz ve haksız bir şekilde
beytülmali, âdeta gözlerini kapatarak, ehlisalibe ve yandaşlara,
kapalı kapılar ardında, kayıt dışı siyaset
geleneklerine uygun bir şekilde peşkeş çekmeye devam
etmektedirler. Bütün bu yaptıklarının hesabını
vermemek için de aziz milletimizi aldatıp oyalayarak suni
tartışma ve kutuplaşmalarla, toplumun temel
sıkıntılarını çözme yerine Anayasa
değişiklik paketine vatandaşlarımıza evet dedirtmek
için her türlü istismarı da fütursuzca yapmaktadırlar.
Ancak, ne
yaparlarsa yapsınlar, Milliyetçi Hareket Partisi, milletimizin
önceliklerine ve taleplerine cevap vermeyen ve dışarıdan
sipariş edilen Anayasa değişikliklerine hayır oyu verecek
ve verdirecektir. Milliyetçi Hareket Partisi, olgunlaşırken
katkısının sorulmadığı ve başkası
tarafından dayatılmış kararlara katılmayarak Anayasa
değişikliklerine hayır diyecek ve dedirtecektir. Ve Milliyetçi
Hareket Partisi, toplumun huzursuz, devletin gergin, anayasal kurumların
kavgalı olduğu bu süreçte sağlıklı sonuç
alınamayacağı için Anayasa değişikliklerine aziz milletimizin
topyekûn hayır demesini isteyecek ve istetecektir.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere, bugün Türkiye, enerji arz
güvenliği bakımından büyük sıkıntı ve sorunlar
yaşamaktadır. Şayet Türkiye, özellikle de son sekiz
yıldır AKP'nin tek başına iktidarında
uygulayageldiği enerji politikalarını
değiştirmediği ve yerli kaynaklarını harekete
geçirmediği takdirde, enerji arz güvenliği meselesi çok daha büyük
boyutlara ulaşacaktır.
Ülkemizin enerji
konusunda ana sorunlarından birisi ithalat
bağımlılığı, yani dışa
bağımlılıktır. Ülkemizde üretimin tüketimi
karşılama oranı her geçen gün azalmaktadır. Enerji
Bakanlığı tahminlerine göre, enerji üretiminin tüketimi
karşılama oranının 2020 yılında yüzde 25'lerin
altına düşmesi beklenmektedir. Bunun anlamı, enerjide yüzde 75
oranının üzerine çıkan bir bağımlılık
demektir.
Bu kapsamda,
bugün görüşmekte olduğumuz ve âdeta yangından mal
kaçırırcasına, kapalı kapılar ardında hangi
pazarlıklar neticesinde imzalandığı belli olmayan bu
anlaşma son derece şaibeli ve manidardır.
Bu
tasarının sadece isminin, ülkemizde bir nükleer santralin kurulması ve nükleer santralin elektrik üretim
kompozisyonuna dâhil edilmesi
bakımından belki doğru olduğu söylenebilir ancak
anlaşmanın içine baktığımızda beş
yanlış hemen göze çarpmaktadır:
1) Ülkemizin
birincil enerji kaynakları bakımından en fazla
bağımlı olduğu ülke -doğal gazda yüzde 60, petrolde
yüzde 30- olan Rusya'ya ülkemizde nükleer santral yapmasının
sağlanması enerji arz güvenliğinin en temeli olan kaynak ülke
çeşitliği ilkesine açıkça aykırıdır ve kabul
edilemez bir durumdur.
Burada Rusyaya
karşı ön yargımız yoktur, hangi ülke olduğundan çok,
bir ülkeye enerjide ne oranda bağımlı olunduğu
değerlendirilmektedir.
2) Rus nükleer
teknolojisi son yıllarda gelişme göstermekle birlikte
basınçlı su reaktörü tipi olduğundan,
zenginleştirilmiş uranyum yakıtı gerektirmektedir.
Dolayısıyla, yerli uranyum kaynaklarının doğrudan
değerlendirilmesi mevcut şartlar dâhilinde de maalesef mümkün
değildir.
3) Yapılan
anlaşmaların kapsamında ve nükleer santral
anlaşmasının sonucunda alınacak elektrik
fiyatının tespitinde nükleer dışı sebeplerin etkin rol
aldığı hususunda kamuoyunda ciddi şüpheler uyanmaktadır.
Çünkü on beş yıl alım garantisi verilen 12,35 -15,33 sent fiyat
aralığı, uluslararası fiyatlar ve gelişmiş ülke
fiyatları bir kenara, Türkiye elektrik piyasasında dahi asla kabul
edilebilecek rakamlar değildir.
Bu Anlaşma,
önümüzdeki on yıllarda Türkiye'de ucuz enerji sağlanmasını
da engelleyecek boyutta olan bir anlaşmadır.
4) Yapılan
anlaşmaya göre, nükleer santral tamamen Rusya tarafından finanse
edilecek ve Rusyaya ait olacaktır. Türkiye sadece bu santralden çok
pahalı fiyatla yılda yaklaşık 5 milyar dolarlık
elektrik satın alan yağlı bir müşteri konumunda
olacaktır.
5) Bu santralin
yapımından işletmesine kadar olan süreçte Türkiye'nin ne ölçüde
projenin içinde olacağı anlaşma metninde açık bir
şekilde yer almamıştır. Anlaşmada bu hususlar
muğlâk ifadelerle geçiştirilmiştir.
Dolayısıyla
Türkiye'nin nükleer teknolojiye sahip olması ve geliştirmesinin bu
model ile ne ölçüde mümkün olacağı oldukça şüphelidir ve
sıkıntılıdır.
Sonuç olarak bu
anlaşma nükleer enerji başlığı bakımından
doğru gibi gözükmekle birlikte, anlaşmada içerik bakımından
en az beş yanlışın olduğu ve bu yanlışların,
ülkemiz için faydalı olacak bir konuyu ülke çıkarlarına
ziyanlı hâle getireceği endişesini
taşıdığımızı buradan ifade etmek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, diğer taraftan Rusya ile imzalanan nükleer santral
anlaşmasının tasarısı, uzman komisyon olan Enerji
Komisyonunda hiç görüşülmeden direkt Dışişleri Komisyonuna
gönderilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
YILMAZ TANKUT
(Devamla) - Dolayısı ile benim de üyesi olduğum ve konusunda
uzman pek çok arkadaşımızın bulunduğu Enerji
Komisyonunun raporu bile alınmadan, ne yazık ki kapalı
kapılar ardında yapılan ve kayıt dışı
siyaset anlayışının bir tezahürü olarak bu Santral Anlaşması
alelacele Genel Kuruldan bir oldubitti ile geçirilmek istenmektedir ki bizim, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak böyle bir haksızlık, yolsuzluk ve hukuksuzluk
dolu Anlaşmaya evet dememiz mümkün değildir diyor, hepinizi
saygı ile selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hamit Geylani, Hakkâri
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 1inci
maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilim çevreleri ve meslek odalarının da
belirttiği gibi, nükleer santrallerin zararları saymakla bitmiyor.
Ancak, her nedense AKP Hükûmeti bu zararı ülkeye ve halka reva
görmektedir.
Her nükleer
santral nükleer atık meydana getirmektedir. Nükleer atıkların ne
yapılacağı konusunda ise bugün dünyada hiçbir geçerli çözüm
önerisi bulunmamıştır. Bu atıklar gömülmekte veya denize
atılmakta, sonuç olarak da büyük ve çözümsüz bir ekolojik tahribat meydana
gelmektedir.
Nükleer
santraller çok riskli ve tehlikelidir. Çernobil faciası ve ardından
yaşanan felaketle gelen acılar hâlen hafızalarımızdaki
tazeliğini korumaktadır.
Bir nükleer
santralde sızıntı olması, çok geniş bir bölgedeki tüm
canlıları radyoaktif serpintiye maruz bırakması,
insanların ölmesi, kanser gibi ölümcül hastalıklara
yakalanmaları, ekosistemlerinin yok olması anlamına gelmektedir.
Değerli
arkadaşlar, tüm olumsuzluklarına rağmen, dünyanın hiçbir
yerinde kurulum modeli olmayan bir modelle Akkuyuda kurulacak bir nükleer
santral tamamen Rusyaya ait olacaktır. Rusyanın sahip
olacağı bu nükleer santralin tüm denetimi, ham maddesi, teknolojisi
ve personeli Rusyadan sağlanacaktır. Rusya, Türkiyede İncirlik
Üssü gibi ikinci bir üs kurarak uranyumu zenginleştirecek ve Akkuyuyu
nükleer çöplük hâline dönüştürecektir, ayrıca, dünyada hiç denenmeyen
sabıkalı teknolojisine sahip olacak bir nükleer santral modelinin Türkiyede
kurulmasını da sağlayacaktır.
Değerli
arkadaşlar, bir kez daha altını çizerek vurgulamak gerekirse bu
Anlaşmayla Türkiye nükleer santral sahibi hiçbir zaman olmayacaktır.
Nükleer teknolojinin Türkiyeye getirilmesi de söz konusu değildir.
Yapılan iş, Rusyadan hat çekip Türkiyeye elektrik
satılmasıyla aynı anlamı taşımaktadır. Tek
farklılık Rusyaya bedava arazi verilmesi ve satacağı
elektriğe de alım garantisi sunulmaktadır. Bununla Rusya, on
beş yıl boyunca yüksek fiyatlı satış garantisiyle
nükleer santral sahibi yapılmaktadır.
Bu
Anlaşmada ülkemiz açısından ekonomik ve toplumsal anlamda
hiçbir yarar bulunmadığını düşünüyoruz, tam aksine,
milyarlarca dolarla ifade edilebilecek bir kamu zararı
oluşturulacaktır.
Bakınız,
bunun hukuka aykırı olduğu açılan davalarla da kanıtlanmıştır.
TEK kurumunun katılımcı ihale ile Rusyaya nükleer santral
kurdurma işlemi, TMMOBun açtığı dava sonucunda,
yargının verdiği kararla adına ihale bile denilemeyecek
yarışma iptal edilmiştir ama ne hazindir ki hukuka
aykırılığı saptanmış olan işlemler,
ihale sürecinden veya yargı denetiminden kaçırılarak devletler
arası anlaşma yoluyla AKP tarafından Parlamentoya
dayatılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu Anlaşma Türkiye'nin enerji güvenliği
açısından da ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Nükleer
enerji santralinin sahibi olan Rusya, enerji kaynağını da
istediği yerden temin edecektir.
Enerji
alanında dışa bağımlılık oranı ise
yüzde 80lere tırmanacak ve Rusyaya olan bağımlılık
daha da giderek büyüyecektir.
Alım
garantileri nedeniyle bugüne kadar oluşan kamu zararları ortadayken
böylesi bir anlaşmayla nükleer santrallerden üretilecek pahalı
enerjiye garanti verilmesini anlamak mümkün değildir. Üstelik, garantinin
kapsamı, nükleer santralden öngörülen düzeyde elektrik üretilemezse
Rusyanın bir şekilde temin edeceği elektriği de
kapsamaktadır.
Değerli
arkadaşlar, daha da önemlisi Türkiye'nin yerli ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının değerlendirilmediği noktada bu şekilde
dışa bağımlı, pahalı ve riskli bir teknolojiyle
enerji üretimini kabul etmek ülkemizin yararına değildir. Bunun
aksini hiç kimse iddia edemez. Türkiyede 150-180 milyar kilovatsaat olarak
hesaplanan hidrolik potansiyelinin 2009 yılı sonu itibarıyla
yüzde 24ü kullanılabilmiştir. Rüzgâr enerjisine ilişkin olarak
48 bin megavatlık potansiyel açıklanmış olmasına
rağmen, 20 bin megavatlık bölümünün ekonomik olduğu
düşüncesi bile işletmeye alınan rüzgâr enerji santrali
kapasitesinin 1.030 megavat civarında olması önemli bir yerli ve
yenilenebilir kaynağımızın henüz değerlendirilmediğini
de göstermektedir.
Değerli
arkadaşlar, güneş enerjisi potansiyeli de yıllık 380 milyar
kilovatsaat olarak açıklanmıştır. Jeotermal ve
biyoyakıt da önemli enerji kaynakları olarak sıralamada yer
almaktadır. Baz yük santrali olarak görev yapmak üzere 10 milyar tonluk
linyit kömür rezervi de değerlendirilmeyi beklemektedir.
Sayın
milletvekilleri, nükleer teknoloji, dünyada yenilenebilir enerji
kaynakları, temiz yakma teknolojisi ve pek çok çevre teknolojisinin
gelişmediği dönemde dünya ülkelerinin cazip gördüğü bir
teknolojidir. Uluslararası Enerji Ajansı ve ABD Enerji
Bakanlığı tahminlerine göre 2030 yılında nükleer
enerjinin elektrik üretimindeki payının düşmesi de
beklenmektedir.
Aslında,
Türkiye için enerji alanında ciddi çözüm olanakları bulunmaktadır.
Nükleer enerji santralinin alternatifsiz olarak sunulması doğru ve de
etik değildir. Mevcut enerji potansiyelinin değerlendirilmesi bir
yana, öncelikle Türkiyede enerji verimliliği uygulamasıyla yüzde 25
düzeyinde enerji tasarrufu olanaklı görülmektedir. Bu tasarruf
gerçekleştirildiğinde, kurulacak nükleer santralden elde edilecek
enerjiden çok daha fazlası çok kolay ve ucuz bir yoldan elde
edilebilecektir.
Ülkemizdeki var
olan santrallerin ciddi bir yenileme ve bakımdan geçirilmesi sonucunda
kapasite kullanım oranlarının artırılması da
enerji ihtiyacı için acil gündeme alınması gereken çözüm
yoludur. Bu çerçeveye, iletim ve dağıtım hatlarındaki
kayıp enerjinin azaltılmasına yönelik çalışmalar da
eklenmelidir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye toprakları
üzerinden enerji ithalatı anlamına gelen Rusya Federasyonu ile
yapılan Nükleer Güç Santrali Anlaşmasının onaylanması
hiçbir şekilde kamu yararı içermemektedir. Ayrıca, yerli
yenilenebilir enerji kaynakları üzerinden bir enerji stratejisi
geliştirmenin de önüne geçilmektedir.
Özce
anlattığımız nedenlerden ötürü bu yasaya karşı
olduğumuzu belirtiyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Şerafettin Halis, Tunceli
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de sizleri saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce
Hükûmet partisinden nükleer enerjiyi savunan konuşmacının Çevre
Komisyonu Başkanı olduğunu öğrendik. Tabii esasında
şaşırılması gereken bir durum ama ben
şaşırmadım. Bugüne kadar yaptıklarıyla
alıştık, ciğeri kediye, kuzuyu kurda teslim etme konusunda
çok mahir politikalar geliştirdiler. Çok daha ötesi, akçeli işlerde
sicili en bozuk kişiyi hazineden sorumlu vezir yaptılar ve hazinenin
kilidini verdiler, anahtarını verdiler kendilerine. Tabii, durum
böyle olunca da bugün dünyada tehlike ve risk potansiyeli taşıyan
böyle bir enerjiye, dünyada gelişmiş ülkelerin günden güne
vazgeçtiği böyle bir enerjiye Türkiyede ihtiyaç olduğunu sunarak
böyle bir enerjiyi, nükleer santralleri ülkeye taşımak bu ülkeye bir
felaketi taşımaktan başka bir anlam ifade etmez diye
düşünüyorum.
Her ne kadar
nükleer enerji atom bombası yapmak için başlatılmışsa
da esasında 1970li yıllarda petrol darboğazından
dolayı bu enerjiye ihtiyaç duyulmuş ama akabinde tek tek ülkeler bu
enerji biçiminden vazgeçmiş. Tabii, bugün, gelişmiş ülkeler bu
nükleer enerji üretiminden vazgeçerken de geri kalmış ülkelere kendi
teknolojilerini satıyorlar ve kendi teknolojilerini satarlarken de bilim
adamı, bilim insanı adına insan eksenli değil, kapital
eksenli bakan bazı akademisyenleri de kendi politikalarının
hizmetine alıyorlar.
Tabii, burada
nükleer enerji derken Çernobili her şeyden önce hatırlamak
gerekiyor. Her ne kadar benden önce konuşan partili arkadaşım
Çernobilin ne olduğunu anlattıysa da ben önemine binaen burada bir
daha tekrarlamak istiyorum.
1986 yılında
Çernobil faciası patladığından dört gün sonra dünya
olayı duydu. Akabinde 125 bin insan öldü, 9 milyon insan etkilendi ama o
gün de yine Hükûmetin sorumsuzluğu vardı. Hükûmetin Sanayi
Bakanı, Karadeniz baştan başa etkilenmiş olmasına
rağmen, televizyonlar karşısında Radyasyon bize bir
şey yapmaz, radyasyon bu ülkeyi etkilemez. diye çay
yudumlamıştı ve bugün de aynı duyarsızlık var ve
yine bu ülkede koli basili taşıyan sular kullanılmaması
dahi rapor edilmişken bir belediye başkanı yine bardak bardak
musluk suyu olduğunu iddia ettiği bir su içiyordu ama aynı
belediye başkanı -ne büyük mahremiyetse- gazetecilerin bütün
ısrarına rağmen kendi buzdolabının
kapısını bir türlü açmamıştı.
Şimdi
Avrupaya bakıyoruz. Avrupada en iyimser rakamlarla nükleer santrallerin
yüzde 16 risk taşıdığı söyleniyor, en sofistike
teknolojilerde bile risk oranı bunun altına düşmez diye
görüşler bildiriliyor. Şimdi, böyle olunca Türkiyede Rusyanın
yapacağı bir nükleer santralin bir Çernobile yol
açmamasını bize kim söyleyebilir? İşte Avrupa
Parlamentosunda Almanya kırk yıllık, altmış
yıllık politikaları dâhilinde, programları dâhilinde
çalışıyor ve 2050 yılında Almanyada yenilenebilir
enerjiye geçmek zorundayız. diyor ve 2050 yılında mutlaka
yenilenebilir enerjiye geçeceklerini programlamışlar.
Türkiyeye
bakıyoruz, Türkiye bir güneş cenneti, Türkiye bir rüzgâr cenneti,
sonsuza kadar kullanılması mümkün. Bugün kaynağı tükenen
enerjilere baktığımızda nükleer enerjinin kaynağı
olan uranyum da bir gün tükenecek çünkü doğada en az bulunan maddelerden
biri. Şimdi, kaynağı tükenen, bu kadar risk teşkil eden bir
enerji üretimi noktasında bu kadar ısrarlı olmanın nedenini
ben doğrusu anlamış değilim. Gelişen teknolojiler
yenilenebilir enerjilerin artık daha ucuz maliyetini sağlama
noktasında olanak sunuyorken böyle bir ısrarda hâlâ bulunmak çok
doğru değil diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Kaldı ki nükleer santrallere elli yıllık
bir ömür biçiliyor ve sonuçta, kalan atıkların, radyasyon
taşıyan atıkların iyi muhafaza edilmesi, korunması,
büyük külfetlere, büyük maliyetlere yol açıyor. Yani burada maliyeti,
getirisi götürüsünden çok daha az olan, külfetli bir iş
yapılmış oluyor ve dünya içinde binlerce yıl, yüz binlerce
yıl bela olabilecek bir tehlikeyi bağrında barındıran
bir dünya bırakıyor.
Ben nükleer
enerjiye karşı olma umudunu taşıyorum ve bu umudumu
yaşatmaya devam etmeye çalışıyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum tekrardan. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına söz isteyen Şaban Dişli, Sakarya Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞABAN
DİŞLİ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 538 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu
Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine
Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerine şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, konuyla ilgili daha önceki konuşmaları mümkün
olduğunca tekrarlamadan bazı tespitlerde bulunmak istiyorum.
Öncelikle, Türkiye olarak bu nükleer teknolojinin Türkiyeye gelmesine uzun
süredir gayret gösteriyoruz. Yine, ülkemizin enerji arz güvenliği uzun
yıllardır siyaset, akademi ve iş dünyasında
tartışılmaktadır. Enerji fiyatlarındaki
artış, talepteki artış, mevcut enerji üretimimizde
doğal gaz bağımlılığı gibi sorunlar tüm
dünyada olduğu gibi Türkiyede de enerji güvenliği konusunda
kaygılarımızı artırmış ve bizleri yeni
arayışlara yönlendirmiştir. EPDKya göre enerji fiyatları
artışını hepimiz biliyoruz. Enerji talebindeki
artış EPDKya göre 2000-2007 yılları arasına
baktığımızda, bizi, dünyada en hızlı talep
artışı yaşanan Çinden sonra ikinci ülke konumuna
getirmiştir. Elektrik kurulu gücümüze baktığımız zaman
da mevcut kurulu gücümüzün yüzde 32,4ü doğal gaz, yüzde 32,5i hidroelektrik,
yüzde 18i linyit ve geri kalan yüzde 17 petrol türevi, fuel-oil, ithal kömür,
rüzgâr gibi değişik enerji kaynaklarından
oluşmaktadır. Bu kapsamda, 18 Mayıs 2009 tarihli Yüksek Planlama
Kurulu kararında Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği
Stratejisi Belgesinde nükleer güç santrallerinin elektrik üretimi içerisindeki
payının 2020 yılına kadar en az yüzde 5 seviyesine
ulaşması ve uzun dönemde daha da arttırılması
öngörülmüştür. Çünkü ülkemizin elektrik üretim kapasitesi projeksiyonuna
baktığımızda, talep ve arz gelişimi 2009-2018
yılları göz önüne alındığında, 2015ten itibaren
Türkiyenin enerji darboğazına gireceği öngörülmektedir.
Dünyada nükleer
enerji teknolojisine sahip ve bu teknolojiyi ihraç edebilen az sayıda ülke
bulunmaktadır: Amerika, Fransa, Rusya, Kanada, Japonya, Güney Kore gibi.
Rusya bu alanda önemli üretici ve işleticiler arasındadır. Rusya
nükleer teknolojisi şu anda 10 ülkede 72 adet santralde kullanılmakta
veya yeni santral inşasında kullanılacaktır.
Bildiğimiz gibi, dünyadaki tüm üreticiler davet edilmek suretiyle
başlatılan ihale sürecine sadece Rusya Federasyonuna ait şirket
teklif vermiş, daha sonra ihale iptal edilence Rusya Federasyonu ile ikili
görüşmeler sonucu hükûmetler arası anlaşma imzalanmasına
karar verilmiştir.
Türkiye ile Rusya
Federasyonu arasındaki ilişkiler ve iş birliği 1990lı
yıllardan itibaren önemli gelişmeler kaydetmiş, 2004
yılı Aralık ayında Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı
tarafından imzalanan ortak deklarasyonda belirlenen çok boyutlu
güçlendirilmiş ortaklık hedefi temelinde geliştirilmektedir.
Ayrıca bu deklarasyonda ilişkilerin yeni bir aşamaya doğru
ilerlemesi ve dostluğun ve çok boyutlu ortaklığın daha da
derinleştirilmesi hususunda mutabakata varılmıştır.
Dış
Ticaret Müsteşarlığımızın son verilerine göre,
Rusyadaki yatırımlar, Türk yatırımları 5,6 milyar
doları, müteahhitlik projeleri ise 29 milyar doları
aşmıştır.
Yine
Dış Ticaret Müsteşarlığının son verilerine
göre, Rusyaya ihracatımız 6,5 milyar doları, Rusyadan
ithalatımız ise yaklaşık 32 milyar doları bulmaktadır.
Rusya Federasyonu yetkilileriyle ikili ilişkiler çerçevesinde yapılan
son görüşmelerde 100 milyar dolar ticaret hacmi hedeflenmiştir.
Sonuç olarak
Türkiyede elektrik üretimi amacıyla kurulması tasarlanan nükleer
santrallerle ilgili ilk etütler 1967-1970 yılları arasında
yapılmış, bu tarihten itibaren, daha önce de söylendiği
gibi, nükleer santral tesisine ilişkin çeşitli yöntemler
denenmiş ancak muvaffak olunamamıştır. Yarışma
sürecinin iptali akabinde, Rusya Federasyonuyla devam eden ilişkiler sonucunda
nükleer anlaşma iki ülke arasında imzalanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
ŞABAN
DİŞLİ (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Dünyada nükleer
enerji teknolojisine sahip az sayıda ülke bulunduğunu
söylemiştim. Rusya Federasyonu, bu alanda önde gelen üretici ve
işleticiler arasındadır, elektrik üretimi tecrübesinde önemli
bir pay sahibidir. Dünyadaki tüm tedarikçilere açık olarak yapılan
son yarışma sürecinde de tek teklifi veren Rusya Federasyonuna ait
şirket olmuştur.
Bu çerçevede bu
anlaşmanın ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Beş dakika
soru sorma süresidir.
Sayın Köse,
Sayın Yıldız, Sayın Tütüncü, Sayın Ağyüz,
Sayın Işık, Sayın Yaman, Sayın Paksoy, Sayın
Özbolat, Sayın Akcan ve Sayın Şandır sisteme
girmişlerdir.
Sayın Köse,
buyurun.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, kamuoyunun tüm tepkilerine rağmen yaptırmayı
planladığınız nükleer santrallerin işletilmesiyle
ortaya çıkacak nükleer atıkların bertarafına ve bu
atıkların depolanmasına ilişkin planlamalar
yapılmış mıdır? Ayrıca hangi yöntemlerin
uygulanması öngörülmektedir?
Sayın
Bakanım, ikinci olarak, size basit bir soru sormak istiyorum: Aynı
santral için aynı şirket, Türk tarafının hiçbir mali
katkısı olmamasına karşın, ne olmuştur da önce
21,16 sent/kilovatsaat, daha sonra 15,45 sent/kilovatsaat ve nihayet 12,35
sent/kilovatsaatlik bir teklif vermiştir? Nedenini açıklar
mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yıldız
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Akkuyuda yapılacak olan 4.800 megavat nükleer enerji santralinin
dünyadaki benzerlerinin maliyeti ne kadardır? Ülkemize kaça mal
olacaktır?
Kurulacak
santralden alınacak enerjinin kilovatsaati kaç sent olacaktır?
Avrupadaki nükleer enerji santralleri enerjinin kilovatsaatini kaça
satmaktadır?
Mevzubahis
şirket, gelişmiş Avrupa ülkelerinde nükleer enerji santrali
yapmış mıdır?
Nükleer enerji
santrali yapım ihalesine sizce niçin fazla katılım
olmamıştır? Firmalar Türkiyedeki nükleer enerji yapımı
için neleri eksik bulmuştur da katılım az olmuştur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tütüncü
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanımız, Hükûmetiniz 2007 yılında nükleer santrallerle
ilgili bir yasa çıkardı, sanırım 5710 sayılı
Yasa. Bu Yasaya göre, seçilecek, kurulması düşünülen nükleer santral
tipinin önce, kuracak şirketin ait olduğu ülkede kurulması
şartı ve en az beş yıl orada kullanılmış
olması şartı getirildi. Şimdi, bu anlaşmayla
Türkiyede kurulacak, seçilen santral tipi Rusyada kurulmuş mudur?
Rusyayı geçtik, herhangi bir ülkede kurulmuş mudur?
İkinci sorum
da: Proje şirketi, nükleer santralin söküm ve atık yönetiminden
sorumlu tutulmuştur
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Nükleer santral
ihalesini daha önce süre uzatarak sürüncemede bıraktınız, sonra
yargı kararı çıkınca yeniden ihale etme kararı
verdiniz. Şimdi, bu ihale sözleşmesinde Danıştayda iptal
edilen gerekçeler yerine getirilmiş midir, onlara uygun mudur?
Bir de adı
geçen reaktörlerin kurulduğu -aktif olan, çalışır
vaziyette- hiçbir ülke var mıdır?
Bir de yüzde 5
için bu kadar büyük erozyon, bu kadar büyük tahribat, turizm alanının
mahvolması, HESler gibi tahribat yapmak, değer mi? Onu bilmek
istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Anlaşmanın proje finansmanıyla ilgili 9uncu maddesinde, Rus
tarafının projede kullanılmak üzere Rus menşeli
malların, iş ve hizmetlerin alınması için tercihli
şartlarıyla finansman sağlayacağı hükmü yer
almaktadır. Yani burada Rus menşeli mallar, iş ve hizmetler öne
çıkarıldığına göre, bu projede Türk
şirketlerinden herhangi bir mal ya da hizmet alımı olabilecek
midir bu hükme göre?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Yaman
M. NURİ
YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Nükleer Karşıtı Platformun bu santralin
yapılmaması için size sundukları 170 bin imzaya karşın
-bugün de tekrarlandı- buna ilişkin ne tür bir işlem
yapacaksınız?
İkincisi:
Akkuyu ve Sinoptaki bu iki nükleer santral dışında, bu projeler
dışında Türkiyenin başka bir yerinde alternatif bir
nükleer santral yapmayı, daha doğrusu başka bir yere de bir
nükleer bomba koymayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.
Sayın Bakan,
buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; isterseniz, müsaade ederseniz sondan
başlayayım.
Biz Türkiyenin
hiçbir yerine nükleer bomba koymayı düşünmüyoruz. Öncelikle nükleer
santrallerin yapımıyla nükleer bombanın eş değer
olmadığını bir kısım tezat cümlelerin de
ışığı altında aktarmak istiyorum.
Şimdi,
partilerimiz, temel enerji politikalarında nükleer güç santrallerine
karşı olmadıklarını söylediler ve ben bunun
sevindirici bir gelişme olduğunu söyledim. Ancak, şimdi usulü
ister hükûmetler arası anlaşma isterse ihale isterse
yarışma süreci, hangisi olursa olsun sonuçta bir yere nükleer santral
yapılacaksa bunun adını bomba koymak herhâlde bu temel
politikayla çelişir diye düşünüyorum. Öncelikle bunun kendi içinde
bir vuzuha kavuşturulması, bir açıklığa kavuşturulması
gerektiği kanaatindeyim. Partilerin kendi içerisinde bunu tekrar bir
değerlendirmesi lazımdır diye düşünüyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, birkaç tane konuyu art arda
işlemek istiyorum. Bunlardan bir tanesi biz
kıyılarımızda nerede bir enerjiyle alakalı
yatırım yapmak istiyoruz, bununla alakalı bir itiraz yükselmeye
başladı. Bunların bir kısmının gerekçesi
haklı olabilir ama tamamının haklı
olmadığını peşinen söyleyebilirim. Sebebi: Türkiyenin
üç tarafı denizlerle çevrili diye her zaman övünürüz, 8.484 kilometre
kıyısı vardır Türkiye'nin. Bu nükleer güç santralleriyle
alakalı konudan bahsederken bunun kıyıya olan eni, yani bütün
kıyı cephesi 8 ila 10 kilometreyi geçmiyor, hatta bu nükleer
santralin yapılabilmesi için 5 kilometre dahi bizim için yeterli.
Şimdi, 46 tane, enerji üretim merkezleriyle alakalı bir konuyu
gündeme getirdiğimizde ne tesadüftür ki bunların her birisi badem
gözlü oluyor. Yani 8.484 kilometrelik -yaklaşık 8.500 kilometre
diyelim- kıyının toplamı 60-70 kilometrelik dahi kıyı
oluşturmayacak, bununla alakalı her birimde itiraz var. Ben bunun o
zaman farklı bir saikayla, farklı bir gerekçeyle
yapıldığına inanırım.
Bugün turizm
diyorsunuz -biraz sonra örneğini vereceğim- dünyada en fazla turist
alan şehir Paris ve Londra olarak belirlenmiş durumda turizm
şirketleri tarafından. 35 kilometre ilerisinde nükleer güç santrali
var Parisin. Lütfen, Parise de o zaman turist olarak gitmeyin.
Bunun dünyada
dört tane büyük örneği vardır turizm merkezlerinin yanında, 150
kilometre yanında, 80 kilometre yanında, hatta piknik alanları
vardır Japonyada, 8.600 megavatlık nükleer güç santralinin
yanında piknik alanı vardır, çocuklar orada piknik yaparlar.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bilgi kirliliğine ihtiyaç hissetmeksizin de
bu meseleleri açıklayabiliriz, vatandaşlarımıza bunlarla
alakalı doğru bilgiler verebiliriz. Nükleer güç santrallerini yapmak
yalnızca enerji üretimi yapmak anlamına gelmez. Bakın, bugün bir
şehirde bir traktör fabrikası kuruluyor, bir araçla alakalı
fabrika kuruluyor, gittim, sordum, kaç tane parçadan oluşuyor diye, en
gelişmiş araba, cıvataları, perçinleri dâhil 10.200
parçadan oluşuyor, nükleer güç santralleri 515 bin parçadan oluşuyor.
Bir şehirde kurulan traktör fabrikasının 215 tane sanayi
kuruluşunu tetiklediğini ve tahrik ettiğini bilmemiz lazım.
Bugün nükleer güç santralleriyle alakalı ne kadar yerlidir derseniz,
şu kadar yerlidir, ben ezbere bir şey söyleyeyim, ne kadar
yapabiliyorsak o kadar yerlidir. Bugün 550 tonluk tek parça malzemeden, tek
parça dökümden yapılan türbin jeneratör vardır, bunu 56lık
nervürlü malzemeden betonun içerisine konulan demir donatı vardır.
Güney Kore 1973 yılında buna başladığında,
iğneden ipliğe, perçinden cıvataya varıncaya kadar hepsini
ithal olarak aldı. 2 bin tane elemanını yurt
dışına gönderdi, iki yıllığına gönderdi, iki
yıl sonra 2 bin elemanını tekrar geri çekti.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Biz kaç kişi göndereceğiz?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Bunları da
anlatacağım.
Yani nükleer güç
santralleriyle alakalı konuşabilecek, muhatap olabilecek, o
bilgilerin üzerine bilgi oturtabilecek 2 bin kişi yetiştirdiler.
Ben, bununla
alakalı özellikle Hacettepe mezunlarından oluşan nükleer
fizikçilerimizin bir derneği var, o derneğin yöneticilerini
toplantıya çağırdım, Arkadaşlar, kaç tane üyeniz
var? dedim, 250 tane üyemiz var. dediler, 250 tane de üye olmayan
arkadaşımız var. dediler. Bu arkadaşlar ne
yapıyorlar şu anda? dedim, bir kısmı, yalnızca
meslekleriyle alakalı olanlar
BAŞKAN
Sayın Bakan, süreniz tamamlanmıştır, sözlerinizi
toparlayınız.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bilgi versin Sayın Başkan.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkanım, bu konuda eğer biraz müsamaha gösterirseniz birkaç
şey anlatacağım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Ama bunun bir usulü var. Bu konuda kürsüden bilgi versin
efendim.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Hay hay.
Geçeyim oraya.
BAŞKAN Ben
uyarmak zorundayım sayın milletvekilleri.
Buyurun
Sayın Bakan.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkanım, müsaade ederseniz kürsüye de geçebilirim.
BAŞKAN
Hayır, buyurun, yerinizden konuşun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) 500e yakın
nükleer fizikçi ve nükleer mühendisimiz var. Sırf bu dalla alakalı
yetiştiren bir tane üniversitemiz var, Hacettepe. İstanbul Teknik
Üniversitesi ve ODTÜ yüksek lisans programları ve doktora programları
veriyor. Bütün hepsini topladığımızda dahi kendi
meslekleriyle uğraşabilen nükleer fizikçi ve nükleer mühendis
sayımız son derece az. Ama ben şuna inanıyorum: Bundan
önceki ihale denemelerinde, yarışma denemelerinde birçok beynimiz
Çok önemli beyinler şu anda yurt dışında bulunuyorlar,
Kanadada, Avusturyada, Avrupada, Amerikada birçok yerde bulunuyorlar.
Ben şuna
inanıyorum değerli arkadaşlar: Eğer biz bunu harekete
geçirirsek şu anda sosyal faydasını, sosyal
katkısını hesap etmediğimiz, açıkça söylüyorum, bunu
fiyata tahvil edemediğimiz birçok faydayı teknoloji atlayarak
yaşayacağız.
Güney Kore
hikâyesine kısaca devam edeyim.
Güney Kore, 1973
yılında aldığı iğneden ipliğine kadar bütün
nükleer güç santralleriyle alakalı parçalarının şu anda
yüzde yüzünü kendisinin yaptığı bir bölüme geçti ve sekiz tane
inşaatını devam ettirdiği nükleer güç santrali var.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin bütün zenginliği, arazisiyle,
kıyısıyla, turizmiyle, enerji kaynaklarıyla, hepsi bizim.
Burada herhangi bir kıskançlığa, herhangi bir kaygıya
girmemize gerek yok. Nükleer güç santralleriyle alakalı
Nükleer santralin
oturduğu yer 10 dönüm, biliyor musunuz arkadaşlar? 10 dönüm, 10
dönüm.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Kapattığınız yer dört tane koy.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkanım, bütün çevresiyle beraber bizim Akkuyuda 40 dönümden
bahsediyoruz.
Bakın, ben
bir şey söyleyeceğim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Müsaadenizle bir
şey söyleyeceğim.
Değerli
arkadaşlar
KADİR URAL
(Mersin) Sayın Bakanım, siz bilmiyorsunuz o zaman orayı.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Kusura bakmayın,
bütün ayrıntılarıyla biliyorum.
KADİR URAL
(Mersin) Beraber gidelim Sayın Bakanım oraya.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Bütün
ayrıntılarıyla biliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakın bir şey anlatacağım.
8.500
kilometrelik kıyıda bir türlü
KADİR URAL
(Mersin) Gidelim beraber oraya o zaman Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Hep beraber gideceğiz tabii ki.
8.500
kilometrelik kıyıda Türkiye, enerji kaynaklarıyla alakalı
ithal kömürde, yerli kömürde, Akçakocada, Sinopta, Karadenizde bir türlü yer
bulamamaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bu doğru bir şey mi? Bakın, yerli
kaynakları harekete geçireceğiz diye her birimizin ortak fikri var ve
bu doğru bir fikir, iktidarıyla muhalefetiyle hepimiz destekliyoruz.
Bırakın da kardeşim, orada 5 kilometrelik yerde rahat
çalışsın adam.
BAŞKAN Sayın
Bakan, lütfen toparlayınız.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkanım
BAŞKAN
Diğer maddelerde söz isteme hakkınız var efendim.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Hoşgörünüze
teşekkür ediyorum. Yalnız, nükleerin geneliyle alakalı konuda
daha geniş bilgi verebileceğim bir süre bulursak müteşekkir
olurum efendim.
BAŞKAN
Tamam, teşekkür ederim.
KADİR URAL
(Mersin) Sayın Bakanım, oranın Belediye Başkanı
şu an telefonda Sayın Bakan bilmiyor. diyor. Sayın
Bakanım, Belediye Başkanı telefonda Yanlış bilgi
veriliyor Sayın Bakana. diyor. Sayın Bakana yanlış bilgi
veriliyor. diyor. Beraber gidelim Sayın Bakan
BAŞKAN
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, 1inci madde üzerinde aynı mahiyette 3 önerge
vardır; önergeleri birlikte işleme alacağım ve istemleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi
ve aynı mahiyetteki diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 538 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1 inci
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Pervin Buldan Akın Birdal M. Nezir
Karabaş
Iğdır Diyarbakır Bitlis
Hamit Geylani Hasip Kaplan Şerafettin
Halis
Hakkâri Şırnak Tunceli
İkinci önergedeki imza sahipleri:
Mehmet Ali Susam Şevket Köse Ali Koçal
İzmir Adıyaman Zonguldak
Suat
Binici Hüsnü
Çöllü
Samsun Antalya
Üçüncü önergedeki imza sahipleri:
Prof. Dr. Alim
Işık Yılmaz
Tankut Necati
Özensoy
Kütahya Adana Bursa
Kadir Ural Behiç Çelik Akif
Akkuş
Mersin Mersin Mersin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Evet, önerge üzerinde söz isteyen?..
Mehmet Ali Susam
İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Susam.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, beş
dakikalık, önerge üzerine konuşmada çok fazla şeye değinme
fırsatımız yok. Ancak, bu kanun, gerçekten, Enerji Komisyonundan
pas geçilerek Dışişleri Komisyonunda uluslararası
anlaşma çerçevesi içerisinde önünüze getirildi. Bu anlamıyla ciddi
bir eleştiriye tabi tutmak hakkımızdır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede -az önce konuşuldu- burada grubu bulunan
partilerden çoğunluğu nükleere karşı değil ama bunu
şöyle değerlendirmemek lazım: Öncelikle Türkiye iyi bir enerji
politikasına sahip ve Türkiyede sekiz yıldır ülkeyi yöneten AKP
İktidarı enerjide Türkiye'nin var olan kaynaklarını
doğru kullandı, elektrik iletim kanallarındaki kayıp ve
kaçağı önledi, Türkiyede acilen nükleer enerjiye ihtiyaç doğdu,
bunu da bir Rus firmasına yaptırması gerekiyor, hemen
yaptırsın. Böyle bir durum yok. Öncelikle, bir
yanlışın altını çizelim.
Türkiyede,
bakın, arkadaşlar, 10 bin megavat rüzgâr enerjisi kaynağı
var, bin megavatlık yatırım yaptınız; jeotermalin
yüzde 4ü kullanılıyor; hidrolik kaynakların yüzde 30u
kullanılıyor ve Türkiye, devlet olarak bu kendi kaynaklarına
yatırım yapmıyor. Bu yatırımı yapmayan
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Karşı çıkıyorsunuz
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) - Hiç kimse
karşı çıkmıyor. Siz yatırım yapmıyorsunuz,
kaçıyorsunuz nükleer enerjiye. Bu nükleerle elde edeceğiniz toplam
enerji miktarı, kayıp kaçakta yüzde 3 kazanç sağlayın, onu
karşılayacak. Bunu yapmak için de yatırım yapmaya,
teknoloji geliştirmeye, enerjide verimliliği sağlamaya ve
teknolojik kullanımla enerji kullanımında tasarruf yapmaya
yeter.
Biz bu yasaya
niye karşıyız? Zamanım az olduğu için size
okuyacağım. Bakın, arkadaşlar, 2007 yılında
buraya nükleer enerjiyle ilgili nükleer güç santrallerinin kurulmasına
ilişkin bir kanun getirdiğinizde, size Nükleer santral kurulma
kanunu getirmeyin, nükleer kanunu getirin, altyapısını
sağlayın. Bu kanunla ilgili altyapıyı sağlayıp
bunun koşullarını getirdikten sonra, nükleer santrali de bu
ülkeye yapabiliriz. dedik.
Niye
karşı olduğumuzu söyleyeyim: Nükleer santral yasası ve
ikinci mevzuat yeterli teknik hazırlığı yapılmadan bu
yasa gündeme getirilmiştir; bir.
İki;
Türkiyede nükleer santral yasası vardır 2007de
çıkardığımız, ama nükleer enerji yasası yoktur.
Ne demek nükleer enerji yasası olmaması? Nükleer santrale sahip olan
ülkelerde kamu kurumları tarafından yapılan ve işletilen
nükleer santraller için ciltler dolusu kural vardır, lisanslama ölçütleri
vardır, işletici kurumlarda bağımsız dış
denetim mekanizmaları vardır, bir nükleer kazada neler olacağı
belirlenmiştir, insanlar eğitilmiştir, radyasyona
karşı eğitimler alınmıştır. Türkiyede
bunların hiçbiri yapılmadan Ben illa ki Mersin Akkuyuda bir nükleer
santral yapacağım.
Ne kadar tasarruf
yapacaksın, ne kadar enerji yapacaksın? Yapacağın şey,
Türkiyede kurulu güç santralleri içerisinde, Akkuyudaki santral sonucunda
4.800 megavat enerji elde edeceksin. Peki, Türkiyedeki hidrolik ve kömür
kaynaklarını kullandığın zaman toplam ne kadar megavat
elektrik elde ediyorsun? 48 bin megavat. Bunları kullanmış
mısın? Hayır, kullanmamışsın. Az önce söyledim
işte, daha hidroliğin yüzde 30unu kullanıyorsun.
Değerli
arkadaşlar, o zaman bu acelecilik niye? Verilmiş bir sözünüz,
girilmiş bir taahhüdünüz mü var? Yaptığınız
anlaşma
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) Millete verilmiş sözümüz var: Memleketi
kalkındırmak.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Millete verilmiş sözünüz, Türkiyeyi elektriksiz
bırakmamak, Türkiye'nin kaynaklarını kullanmak, Türkiye'nin
doğal, yenilenebilir enerjisinin kanununu çıkarmak. Niye
yenilenebilir enerji kanununu buraya getirmiyorsunuz? Neden bundan
kaçıyorsunuz? Bir yıl önce çıkardık bu kanunu. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Susam.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Bir yıl önce, Komisyonda, yenilenebilir enerjiyle ilgili
olarak gece gündüz çalıştık, kanunu hazırladık, bir
yıldır tutuyorsunuz. Petrol lobilerinin korkusundan bu yasayı
buraya getirmediniz, nükleeri getirmeye çalışıyorsunuz.
Kalkmış, ondan sonra da laf atıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, onun için, burada çok açık söylüyorum, Sayın
Bakanı da uyarıyorum: Sayın Bakan, enerji politikalarında
dikkatle Türkiye'nin yenilenebilir enerjisine, Türkiye'de enerji kayıp ve
kaçağına, Türkiye'nin hidrolik kaynaklarına, rüzgâr enerjisine,
jeotermal enerjisine sahip çıkan bir enerji politikasıyla ve enerji
çeşitlendirilmesinde nükleerin altyapısını oluşturan
bir nükleer yasası çıkardıktan sonra, Türkiye'de devletin
denetiminde bir nükleer politikasını ve yatırımını
yapmaya özen göstermek zorundasınız. Yoksa Rusyaya teslim
edilmiş, Türkiye topraklarında yüzde 100 Rusyanın kurduğu
bir şirketle nükleer santral yapmak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Bitti mi efendim?
BAŞKAN
- Bitti efendim, heyecanınızdan
bilemediniz, bitti.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Peki, çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinden söz isteyen Akif Akkuş, Mersin
Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında
Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın 1inci
maddesi üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, günümüz dünyası, gerçekten, enerjiye çok büyük bir
ihtiyaç içerisinde. Bir ülkenin gelişip kalkınabilmesi için, ileriye
doğru adımlar atabilmesi için sanayinin geliştirilmesi
lazım. Bunun için de enerji gerekli ve on sene önce Türkiye'nin
tükettiği enerjiye baktığımız zaman, bugünkünün
aşağı yukarı üçte 1i kadardı ama bugün 200 milyar
kilovatsaate yaklaşmış bulunmaktadır. Dolayısıyla
gün geçtikçe ülkemizin enerjiye olan ihtiyacı artmaktadır. Bu yüzden
de 1970li yılların başında dünyanın her
tarafında klasik enerji üretim santrallerinin yerine nükleer santraller
düşünülmüş ve bu bağlamda da Akkuyuda bir yer tahsisi
yapılmış ve ihaleye çıkartıldı bu, proje
ihalesine çıkartıldı. Dolayısıyla bir kısım
arkadaşlarımız oraya tayin edildiler mühendis olarak,
işletmeci olarak ve bunların bugün bir kısmı maalesef
herhangi bir görev üstlenmeden, herhangi bir görev yapmadan emekli oldular,
gittiler. Dolayısıyla bu birkaç defa ihaleye
çıkartıldı ama ihaleler her seferinde feshedildi ve işte
bugüne kadar gelmiş bulunuyoruz.
Şunu demek
istiyorum değerli arkadaşlar: Yani dün gerçekten Türkiye'nin
ihtiyacı olan elektriği nükleer santrallerden elde etmek önemli bir
olaydı, bugün de mutlaka önemlidir, Türkiye'nin ihtiyacı çok ancak
biraz önce konuşan arkadaşlarımız belirttiler, ülkemizde
aşağı yukarı 160 milyar kilovatsaat hidroelektrik
enerjisinden istifade ile elektrik üretilmesi mümkün ama bugün bunun
tamamı kullanılmış değil. Dolayısıyla biz
bir taraftan bunları kullanırken, bir taraftan da nükleer santraller
de olsa kendi elemanlarımızla, kendi yetiştirdiğimiz
mühendislerimizle bu santralleri kurma aşamasına gelmeliyiz.
Ben, gerçekten,
1974 yılında, Akkuyuya santral kurulması için bazı
tartışmalara, konuşmalara da katıldım, burada taraftar
olduğumu da belirttim ama bugün bakıyorum ki bu
taraftarlığımı önemli ölçüde değiştirdim. Niçin
değiştirdim? Çünkü Akkuyu, o zamanlar tenha bir yerdi, nüfus
bakımından gerçekten fazla nüfus bulunmamakta idi ama bugün
bakıyoruz, o günkü nüfus ile bugünkü nüfus arasında 7 kat fark var
artış tarzında.
Yine, o bölgede
tarım alanları çok fazla değildi. Bugün tarım alanları
da yine 5-6 misli artmış durumda. Yani orada Türkiye'nin
ihtiyacı olan birtakım ürünler üretiliyor ve Türkiye'nin her
tarafına gönderiliyor.
Bunun
yanında, turizm açısından da birtakım gelişmelerin
yaşandığını görüyoruz bu bölgemizde.
Dolayısıyla bütün bunları bir araya getirdiğimiz zaman, bu
santralin burada kurulmasının bugün için uygun
olmadığı kanaatindeyim.
Tabii, ben,
teknik konular üzerinde fazla da durmak istemiyorum, arkadaşlarım
belirttiler, o teknik konular üzerinde durdular ve neler olduğundan bahsettiler.
Ancak, iktidar
milletvekillerinden bir arkadaşımız konuşurken dedi ki: 20
milyar dolar para yatıracak Rusya. Elbette ki bunu, tabii,
faizlendirdiğimiz zaman, bu
On beş sene sonra yahut en erken on sene
sonra elektrik satmaya başlayacak. Neticede, o zamana kadar bu
paranın değeri de artacak. Ancak burada bir hesap
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Diyor ki: 4.800 megavat gücündeki bir kurulu gücün
8
bin saat/yıl olarak düşünüyor ve 12,35 sentten
sattığında on beş yıl boyunca, tam tamına 71
milyar dolar kazanıyor. Tabii, bu süre zamanla uzatılacak, yani
hemen, On beş sene doldu, sen çekil git. denmeyeceği için
uzatılacak. Bu defa, altmış yıla kadar
uzadığını düşünelim bu zamanın, 285 milyar doları
Rusya cebine koyacak, götürecek.
Değerli
arkadaşlar, bundan dolayı da bu 1inci maddenin, yani santral kurulma
ilkelerini belirleyen 1inci maddenin tamamen
kaldırılmasını istiyoruz ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeler üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi
M. NURİ
YAMAN (Muş) Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu
anlaşma ile Rusya, Türkiyede bedavaya verilen arazi üzerinde, 15 yıl
boyunca yüksek fiyatlı satış garantisiyle nükleer santral sahibi
yapılmaktadır. Bu anlaşmanın ülkemiz açısından
ekonomik ve toplumsal anlamda hiçbir yararı bulunmadığı,
tersine milyarlarca dolarla ifade edilebilecek bir kamu zararı
oluşacağı görülmektedir. Bu anlamda verilen alım garantisi,
nükleer santralden öngörülen düzeyde elektrik üretilemezse Rusyanın
herhangi bir şekilde temin edeceği elektriği de
kapsamaktadır. Alım garantileri nedeniyle bugüne kadar oluşan
büyük kamu zararları biliniyorken, nükleer santralden üretilecek
pahalı enerjiye böyle kapsamlı bir garanti veren bir anlaşma
yapılmamalıdır. Enerji güvenliği açısından da
ciddi tehdit oluşturan bu anlaşmaya göre nükleer enerjinin sahibi
olan Rusya, enerji kaynağını istediği yerden temin edebilecektir.
Bunun neticesinde ülkemizin Rusyaya olan
bağımlılığı daha da yükselecek ve enerji
alanında dışa bağımlılık oranımız
yüzde 80lere çıkacaktır. Ayrıca nükleer enerji üretiminde
ortaya çıkan atıkların depolanması ve yok edilmesi konusu
da ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Ülkemizde yerli
enerji kaynaklarının tamamı kullanılmıyorken veya
yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda
yeterli adımlar atılmamışken, bu anlaşmayla
dışa bağımlı, pahalı ve riskli bir teknolojiyle
enerji üretimini kabul etmek mümkün değildir.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
KADİR URAL
(Mersin) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Arayacağım.
Kabul etmeyenler
Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.25
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.44
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134üncü
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
538 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
2nci maddeyi
okutuyorum:
Madde 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hüsnü
Çöllü, Antalya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çöllü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
538 sıra sayılı Akkuyada Rusya tarafından nükleer santral
kurulmasını öngören uluslararası anlaşmayla ilgili
tasarının 2nci maddesi üzerine CHP Grubu adına söz aldım,
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, enerjinin toplumsal ve ekonomik gelişmenin en önemli
unsurlarından biri olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Kalkınmanın temelinde enerji vardır. Peki, Türkiye'nin ulusal
çıkarlarını önceleyen sürdürülebilir bir enerji politikası
var mı, soruyorum sizlere. Var olduğunu söylemek mümkün
değildir. Enerjiyle ilgili birtakım ölçütler vardır; enerjinin
yerli olması istenir, kaliteli olması istenir, sürekli olması
istenir, maliyeti düşük olmalı ve çevreye duyarlı, yani yenilenebilir,
sürdürülebilir olmalıdır. Bizim için bu ölçütlerin ne kadarı
geçerlidir? Enerjide yüzde 70i aşan oranda dışa
bağımlıyız. Kendi kaynaklarımızı,
kömürümüzü, suyumuzu, rüzgârımızı, güneşimizi
değerlendiremiyoruz. İthalata dayalı, pahalı, verimsiz bir
enerji politikası sürdürüyoruz. Kömürde almamız gereken daha çok yol
var. Hidrolik kaynaklarda yüzde 30lardayız, rüzgârda, güneşte,
jeotermalde ve diğer yenilenebilir kaynaklarda ise yüzde 1ler
düzeyindeyiz.
AKP sekiz
yıldır iktidardadır. Bu sekiz yılda bu yapıda bir
değişiklik olmuş mudur? Ülke adına olumlu bir gelişme
sağlanabilmiş midir? Bunlara evet demek mümkün değildir. Sekiz
yılın sonunda, geldiğimiz nokta şudur değerli
arkadaşlar: Dışa bağımlılık azaltılamamıştır.
Arz güvenliği sağlanamamıştır. Fiyat istikrarı
sağlanamamıştır. Ne sanayicimize ne çiftçimize ne de
vatandaşlarımıza düşük maliyetli elektrik
verilememiştir. O zaman bu tablonun anlamı nedir? Ya
uyguladığınız politikalar yanlıştır ya da
yönetim anlayışınız yanlıştır, bana
sorarsanız ikisi de yanlış.
Değerli
milletvekilleri, yerli ve yenilenebilir kaynakları bir tarafa
bıraktık, şimdi apar topar, yangından mal kaçırır
gibi, akla mantığa aykırı bir yöntemle nükleer santral
kurulması için önümüze bu tasarı getirildi, bunu anlamak mümkün
değil. İki yıl önceki nükleer macerayı bir hatırlayalım:
Türkiyenin önümüzdeki yüz yılını, belki de daha uzun bir
dönemini etkileyecek çok ciddi bir konu var önümüzde ama bu sürecin
gerektirdiği ciddiyeti ben AKP İktidarında göremiyorum. Önce bir
kanun çıkardınız. Bunun böyle olmayacağını,
yanlış yapıldığını söyledik, dinlemediniz.
Cumhurbaşkanı birkaç maddeyi geri gönderince bu kez bambaşka bir
yasa yaptınız, o da yetmedi, bir ihale yapıldı. Tek
teklifle ihale sürdürülmeye çalışıldı. İhale Komisyonu
Olmaz. dedi, sonra baskılar devreye girdi, ihale bitmiş ama yeni
bir teklif alındı. Komisyonun fiyatı değerlendirme yetkisi
yok. denildi. Elle tutulacak bir tarafı olmayan, hukuk
dışı bir süreç işledi. Ben şimdi Sayın Enerji
Bakanına sormak istiyorum: İhale Komisyonu üyeleri bugün
yargılanıyor mu, yargılanmıyor mu? Yargılanıyorsa
suçları nedir? O suç gerçekten onların suçu mudur? Gerçek durumu biz
biliyoruz. Hep şikâyetçi olduğunuz Danıştay iptal
kararıyla sizleri Yüce Divandan kurtarmış olabilir ama her zaman
böyle kolay kurtuluşlar da mümkün olmayabilir değerli
arkadaşlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; nükleer santraller alternatif
kaynakların olmadığı bir dönemin çözümüdür. Birçok ülke
bunları kapatıyor çünkü gelişen teknolojiyle birlikte artık
yenilenebilir kaynaklar en önemli çözüm kaynakları durumuna
gelmiştir. Enerji verimliliği yeni bir kavramdır. Temiz yakma
teknolojileri diye bir kavram gelişmektedir. Türkiye kayıp-kaçak
oranını OECD düzeyine çektiğinde, enerjisini verimli
kullandığında, kurulacak santralden daha fazlasını
sağlayabilecektir.
Gelelim
tasarıya. Bu tasarıyla ne öngörülüyor? Rusya Akkuyuda nükleer
santral kuracak. Peki, böyle bir model, yani bir ülkenin başka bir ülkede
nükleer santral sahibi olduğu başka bir model var mı? Yok. Peki,
kurulacak teknoloji denenmiş bir model mi? Hayır, ilk kez Türkiyede
kurulacak. Peki, ucuz mu? Maliyet 20 milyar dolar olarak açıklanıyor.
Birim maliyet 4.166 dolar. Peki, Rusyanın kendi ülkesinde 2008-2009da
kurmaya başladığı santrallerde maliyet ne? 2.100-2.400
dolar düzeyinde, yani yarı fiyata. Demek ki ucuz değil. Peki,
dışa bağımlılığı azaltıyor mu?
Hayır, tamamen Rusyaya bağımlı olacak, bu şekilde
Rusyaya bağımlılığımız yüzde 80lere
çıkacak. Peki, serbest piyasa ve rekabet koşullarına uygun mu?
Bunun yanıtı da hayır.
Sayın Enerji
Bakanına soruyorum: Teknoloji ve maliyetle ilgili alternatif
çalışmalar yapıldı mı? Başka ülkelere soruldu mu?
Bunun yanıtı da hayır. Uluslararası anlaşma yoluna
gittiniz. Peki, uluslararası anlaşmada Türkiyenin çıkar ve
hakları güvence altına alınıyor mu? Olası kazalar ve
zararlarla ilgili bir hüküm var mı? Hayır, yok. Atıklar ne
olacak? Bu da belli değil. Türkiye teknoloji sahibi oluyor mu bu
Anlaşmayla? Türk mühendisi, Türk işçisi çalışacak mı?
Hayır. Rusya isterse şayet bunlar olacak.
Bunlar işin
bir tarafı. Diğer tarafında ne var? 20 milyar dolarlık
yatırım. Garanti altında mı? Yani Ruslar alım
garantisi döneminde maliyeti karşılayamazsa satış
fiyatını artıracak mı? Evet, artıracak. Alım
garantisi döneminde 70 milyar dolar düzeyinde bir satış olacak
mı? Evet, olacak. Peki, altmış yıllık dönemde 280
milyar dolar Rusyaya akacak mı, yani Rusya net 120 milyar dolarlık
bir kâr sağlayacak mı? Buna da evet.
Evetleri ve
hayırları dikkatinize sundum, değerlendirmesi Genel Kurulun ve
sayın vatandaşlarımızın.
Değerli
milletvekilleri, bunları söylediğimiz için CHP her şeye
hayır diyor diyebilirsiniz ama bunları sadece ben ve Cumhuriyet Halk
Partisi söylemiyor. Bakın, nükleer enerjiyi savunan bir grup,
İnternette bir sayfa hazırlamış: Dünyada nerede santral
var? Kaçı çalışıyor, kaçı kapanmış? Nükleer
neden iyidir? gibi, yani kendi düşünceleri doğrultusunda nükleeri
savunuyorlar. Nükleere evet diyorlar ama bu anlaşmaya hayır
diyorlar. İlginizi çeksin isterim, adresi veriyorum:www.nukleer.web.tr
adresine lütfen girin, Sık sorulan sorular bölümüne bakın, neden
hayır dediklerini bir inceleyin. Kaygılıyız. diyorlar.
İlk kez yapılacak bir model olduğu için çıkacak sorunlarda
her zaman Rusyanın dediği olacak. diyorlar. Yakıtta
Rusyadaki TVEL Şirketinin dediği olacak. diyorlar. Akkuyu tamamen
Rusların olacak, orada başka teknolojilerle santral kurulması
mümkün olmayacak. diyorlar. Kısacası onlar da nükleere evet ama bu
tasarıya hayır diyorlar. Sadece biz sakınca görmüyoruz, biz
yanlış görmüyoruz, nükleerciler de Bu işte
yanlışlık var. diyorlar değerli arkadaşlar.
Peki, bu kadar
yanlış neden bu hızla yaşama geçirilmek isteniyor, ben bunu
merak ediyorum. Tasarı 29 Haziranda Meclise geliyor, on beş günde
yasalaşacak. Nedir bu acele? Ülkemizin enerji alanıyla ilgili,
gelecek yüz yılımızın enerji alanına etki edecek bir
düzenleme Enerji Komisyonunda görüşülmüyor. O zaman Enerji Komisyonu ne
işe yarıyor? Sayın Komisyon Başkanımız buradaydı,
ben ona soruyorum: Bizim Komisyonumuz ne işe yarıyor? Bu yasayı görüşmeyecekse
neyi görüşecek Enerji Komisyonu? Bu acelenin gerekçesi nedir? Ben
düşünüyorum, mantıklı ve makul bir açıklama getiremiyorum
değerli arkadaşlar. O zaman, ne gibi etkenler olabilir, diye de
düşünmeye başlıyorum.
Bilindiği
üzere -arkadaşlarımızın paylaşmadığı
bir konuyu hatırlatmak istiyorum hepinize- Adanada bir rafineri
kurulacak. Değerli arkadaşlar, lütfen, dikkatinizi çekerim, kim
kuracak bu rafineriyi? Başbakanın deyimiyle Bizim Çalık
kuracak. Çalıka rafineri için 18 Mayısta yaklaşık 15
milyar TLlik bir teşvik verildi mi? Evet, verildi. Peki, bu rafineri
Samsun-Ceyhan hattından gelecek petrolü mü işleyecek? Evet. Peki, bu
şirket, nükleer yakıt imalatı da yapacak mı? Bunun
yanıtı da evet. Şirketin sicil gazetesi ve iştigal konusu
da elimdeki notlarda. Nasıl yapacak?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Devamla) Böyle bir teknolojiye sahip midir, böyle bir deneyimi var
mıdır bilmiyorum ama nükleer yakıt imalatı diye bir hüküm
var. Burada üretilecek nükleer yakıt ile Akkuyuda kurulacak nükleer
santral arasında bir ilişki var mıdır?
Peki, Rusyayla
nükleer anlaşma imzalanırken Samsun-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı
Projesi Anlaşması da imzalandı mı? Evet. Bu iki
anlaşma neden birlikte imzalandı? Bunu Rusya mı istedi, Türkiye
mi istedi? İki anlaşma arasındaki bağ nedir?
Ben, bu
soruları Sayın Bakana sordum. Sayın Enerji Bakanı diyor ki:
Her ikisi de ülkemiz için önemli. Birinin yapılması için
diğerinin öne çıkarılması gibi bir durum söz konusu
değildir. Böyle olmasına inanmak isterim ancak ben bu
çakışmayı da dikkatlerinize sunmak istedim. Bu konuda daha
açıklayıcı bilgilere ihtiyaç olduğu açıktır.
Şeffaf, net bir açıklama yapılmadan bu soruları yok
sayamayız.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin kaynaklarını Rusyaya akıtacak,
dışa bağımlılığı artıracak,
sınanmamış, teknoloji transferi öngörmeyen, yerli ve
yenilenebilir kaynaklara yapılacak yatırımları tehdit
edecek, enerji arz güvenliği için ciddi riskler taşıyan,
atık sorunu nedeniyle
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Devamla) Bitiriyorum efendim, iki cümle
Türkiyeye
katbekat fatura çıkabilecek hükümler öngören bu anlaşmaya, bu
tasarıya açıkladığım çekincelerim nedeniyle
hayır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
2nci madde
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Cemaleddin
Uslu, Edirne Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 538 sıra sayılı Kanun
Tasarısı hakkında söz aldım. Milliyetçi Hareket Partisi
Meclis Grubu ve şahsım adına sizleri saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı 30/6/2010 tarihinde tali olarak Enerji
Komisyonuna, esas olarak da Dışişleri Komisyonuna havale
edilmiştir. Enerji Bakanı burada olduğuna göre ve tasarı
esas olarak Enerji Bakanını ilgilendirdiğine göre, neden
Dışişleri Komisyonunda görüşüldüğü manidardır.
Değerli
milletvekilleri, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı verilerine göre,
dünyada elektrik enerjisi üretilen 438 adet mevcut, 54 adet inşaat
hâlinde, 2si Türkiyede olmak üzere 148 adet de planlanmış nükleer
santral mevcuttur. Dünyadaki nükleer santrallerin 370 gigavat üretim kapasitesi
için yılda yaklaşık 75 bin ton uranyum konsantresine ihtiyaç
duyulmaktadır.
Ülkemizde henüz
kurulu bir nükleer santral bulunmamaktadır. Geçmişte
atılmış olan bazı adımlar sonuçsuz
kalmıştır. Nükleer santral kurulurken dışa
bağımlı olmaktan kaçınılmalıdır.
Yapılacak
sözleşmelerde temel ilkeler şöyle sıralanabilir:
Başlangıçta yapılacak santrallerin inşasında Türk
teknik elemanlarının yerini alması, yapılacak santrallerin
Türk mühendis ve teknisyenlerinin denetim ve kontrolünde faaliyette
bulunması, santrallerimizin yakıtını kendi kaynaklarımızdan
üreterek zenginleştirebileceğimiz teknolojinin ülkemizde
kurulması -santral en yakın teknolojiyle en doğru yerde
kurulmalı- atık sorununun çözümlenmiş olması, ülkemizin
araştırmacılarının yapacakları nükleer
araştırma ve çalışmalara engel ve sınırlama
getirilmemesi olmalıdır. Aksi takdirde, nükleer teknolojide
dışa bağımlı olmaktan kurtulmamız mümkün
değildir.
Olayın
diğer bir boyutu da santral yapımında yer seçimi, proje
yönetimi, mali yönetim, teknik kontrol, işletme ve güvenlik
altyapısı için kısır siyasi tercihler hiçbir zaman gündeme
gelmemelidir.
Devlet Planlama
Teşkilatı özel ihtisas komisyonu raporlarına göre, Türkiyede
nükleer santrallerde yakıt olarak kullanılabilecek,
Köprübaşı, Fakılı, Küçükçavdar, Sorgun ve Demirtepede
9.129 ton uranyum rezervleri mevcuttur. Bu rezervler ve tenörleri aranıp
bulundukları yıllarda dünyaca kabul edilen ekonomik
sınırlarda olmasına karşın, bugün için bu
sınırların altında kaldığı ifade
edilmektedir. Ancak bir ülke kendi nükleer yakıtını kendisi
üretecekse maliyet unsurlarını da göz ardı edebilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, ülkenin kalkınması için dünyada gelişen
teknolojilerin karşısında durulması söz konusu
değildir. Bu kapsamda, uygun şartlarda ülke menfaatleri
doğrultusunda kurulacak bir nükleer santrale kimsenin karşı
çıkması söz konusu olamaz. Ancak bu Hükûmetin Rusyayla
yaptığı nükleer anlaşmaya karşı çıkmak da
her vatansever Türk vatandaşının boynunun borcudur.
Bu anlaşma
metni gündeme geldiğinde kamuoyu ile tam olarak
paylaşılmamıştır. Anlaşma yeni yeni ortaya
çıkmaktadır. Hükûmet bu Anlaşmayı âdeta yangından mal
kaçırırcasına kamuoyunda saklamak istemektedir.
Yapılacak
anlaşma çok ilginç hükümler içermektedir. Anlaşmaya göre nükleer
santral yüzde 100 hisseye sahip bir Rus şirketi tarafından
kurulacaktır. Rus şirketi bir süre sonra yüzde 51 hissesi kendisinde
kalması koşuluyla isterse kalan yüzde 49 hissesini satabilecektir.
Satın alacak şirket de büyük ihtimalle Hükûmete yakın bir Türk
şirketi olacaktır. Çünkü bu hisseleri satın alacak
şirketler konusunda Türkiyenin yani Hükûmetin de onayı alınacaktır.
Bu santralde
ülkemiz insanının çalışabilmesi ya da istihdam
sağlanabilmesiyle ilgili bağlayıcı bir hüküm
bulunmamasına karşın, nükleer santralde çalışacak Rus
vatandaşlarına her türlü kolaylık sağlanacağı
Anlaşmada yer almıştır. Nükleer santralin kurulması
için Rusyadan işçiler gelecek, kurulacak nükleer santral de Rus personel
tarafından işletilecek.
Yine Türk
tarafı, Rus çalışanların ülkeye
giriş-çıkışı, santral bölgesine yerleşimi,
çalışanların Türkiyede edineceği taşınır ve
taşınmaz mallarının yönetimi konusunda özel
kolaylıklar sağlayacaktır.
Türkiye, nükleer
santral kurulacak araziyi Rus şirketine bedelsiz olarak verecektir.
Santralin yardımcı tesislerinin ve üretilecek elektriğin sahibi
Rus şirketi olacaktır. Rusya projenin tek patronu durumunda
olacaktır. Projedeki başarısızlık ve gecikmeler ile
ilgili, Anlaşmada hiçbir yükümlülük ya da yaptırım yer
almamıştır. Nükleer santralde, elektrik satış
anlaşmasında belirtilen miktardan daha fazla üretim
yapılırsa fazla üretilen miktarı da Türkiye satın
alacaktır. Şirket Türkiyede oluşturulan elektrik
piyasasında daha ucuza elektrik satın alma olanağı bulursa
üretim yapmak yerine elektrik alıp ülkemize satabilecektir.
Rusya ülkemizde
dört üniteli nükleer santral kuracaktır. Kurulacak santralin
üreteceği elektrik enerjisine ilk iki ünitesi için yüzde 70, diğer
iki ünitesi için yüzde 30una on beş yıl süreli alım garantisi
verilmiştir. On beş yıldan sonra Rusya kazancının
yüzde 20sini bize bırakacaktır. Daha doğru bir ifadeyle,
alım garantisi süresi sonunda Türkiye Cumhuriyeti devleti kâr
ortağı hâline getirilerek şirketin geleceği garanti
altına alınmaktadır.
Rus şirketi,
Anlaşmada, yapacağı yatırımın, alacağı
kredilerin geri dönüşünü satış fiyatlarını da
belirleyerek garanti altına almıştır. Anlaşmaya göre
Türkiye'nin nükleer santral üzerinde hiçbir hakkı bulunmayacaktır.
Nükleer yakıt temini konusunda Rusyanın sahibi olduğu
şirket yetkili olacaktır.
Peki, Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu bu Anlaşmanın neresinde olacaktır? Cevap:
Hiçbir yerinde olmayacaktır. Sonuç olarak, bu Anlaşmada ülkemiz
kendi topraklarımız üzerinde figüranlık yapacak, kurulacak
nükleer santrale uzaktan dürbünle bile bakamayacak,
baktırılmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, her santralde acil durumlar için eylem planları vardır.
Böyle bir santralde Çernobil gibi olası bir sızıntı
karşısında çalışan yabancı personelin
alacağı önlemleri ve yapacakları işleri bile düşünmek
insanın tüylerini diken diken etmektedir.
Bu Anlaşma
bir nükleer tesis anlaşması değil, bir teslimiyet anlaşmasıdır.
Osmanlı döneminde Batılı devletlere verilen kapitülasyonlar bile
bu Anlaşmanın gölgesinde kalmaktadır. Bu Anlaşma ile
ülkemiz toprakları başkalarının tahakkümü altını
sokulmaktadır. Bu Anlaşma nasıl savunulabilir, bu
Anlaşmaya nasıl evet denilebilir, biz anlamakta zorluk çekiyoruz.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğünün ısrarları doğrultusunda Maden
Kanununda radyoaktif mineralleri içeren ayrı bir ruhsat grubu
oluşturulmuştu. Anlaşılıyor ki bu
Anlaşmanın bir ucu da Maden Kanununa dayanıyor. Acaba bu
ruhsat gruplandırmasını birileri mi istedi? Bu Anlaşmaya
baktığımızda, bize uranyum da lazım olmayacak, o zaman
neden uranyum arayacağız? Bulduğu rezervleri uluslararası
tekellerin ellerine mi teslim edeceğiz?
Değerli
milletvekilleri, enerji sorunu ülkemizin gündeminden hiçbir zaman
düşmemiş, bundan sonra da düşmeyecektir. Bu sorunumuzu
kısır bir çevre anlayışıyla, ikincil enerji
kaynaklarına dayalı olarak çözmek de olası değildir.
Öncelikle kömür ve hidrolik potansiyellerimizin kullanılması, nükleer
santrallerde, kurulacak enerjide arz çeşitliliğine gidilmelidir.
Enerji
gereksinimi ve çeşitliliği kadar, ülke savunması için de
caydırıcı güç olarak kullanılması açısından
ülkemizin nükleer teknolojiye ihtiyacı vardır. Ülkemizde kurulacak nükleer
santral, çevre açısından bir tehlike oluşturmamalıdır.
Önemli olan doğru, ileri teknoloji seçimi ve sistemin uzman kişilerce
yönetilmesidir ama Hükûmetin yaptığı bu Anlaşma gibi
değil. Görüyoruz ki Rusyayla yapılan Nükleer Anlaşma ülkemiz
menfaatleriyle ilgili hiçbir hüküm içermemektedir. Bu şartlarda ülkemizde
nükleer enerji santrali kurulması ile ülkemiz topraklarının
yabancılara ipotek edilmesi arasında bir fark yoktur. Bu noktada
Hükûmete bir önerimiz olacak. Gelin, bu sevdadan vazgeçin, bu şartlarda
Rusyaya ülkemiz topraklarında nükleer santral kurduruncaya kadar Rusyaya
enerji hattı çekelim, bu hattın enterkonnekte sisteme
bağlantısını yapalım, Rusya da bu santrali kendi
topraklarına yapsın, bize de o santralden elektrik satsın, hiç
değilse riski olmaz, en azından ülkemiz insanları Çernobil gibi
bir olayla karşı karşıya kalmaz.
Hepinizi,
özellikle de iktidar parti milletvekillerini düşünmeye davet ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nuri Yaman,
Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 538 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Rusya Federasyonu Hükümeti arasında Akkuyu sahasında nükleer güç
santralinin tesisine ilişkin anlaşmanın onaylanmasının
uygun bulunduğu hakkındaki kanunun 2nci maddesiyle ilgili olarak Barış
ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu
nedenle, sizleri en içten duygularla selamlarım.
Bilindiği
gibi, Türkiye ile Rusya arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan
Anlaşmayla Türkiye'nin ilk nükleer santralinin kurulması konusunda
da bu suretle ilk adım atılmış olacaktır. Bu kapsamda
yapılmış olan 20 milyar dolarlık Anlaşmada Mersinin
Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli beldesi yakınlarında 4.800
megavatlık kapasiteye sahip dört üniteden oluşan Akkuyu nükleer
santrali kurulması amaçlanmaktadır.
Söz konusu bu
santralin inşası 1976 yılından beri sürekli olarak gündeme
gelmiş, ancak çevre örgütlerinin baskısıyla bugüne kadar
gerçekleşmemiştir.
Nükleer
santrallerde atom çekirdekleri parçalanarak enerji sağlanmaktadır.
Atomun çıkardığı ısı enerjisi yüksektir, ama
çıkardığı radyasyon ancak özel binalarda veya kurşun
mezarlarda saklanır ve uzun yıllar radyasyon yaymaya da devam
ederler.
Nükleer
santrallerden oluşabilecek radyoaktif etkiler iki farklı yolla
çevreye ve insanlar dâhil tüm canlılara ulaşmaktadır. Birinci
yol, bacalardan çıkan emisyonların atmosferde
taşınımıyla yeryüzüne ve yer yüzeyindeki canlılara
ulaşması; ikinci yol, santralden çıkan sıvı ve
katı atıkların nehirler, göller veya denizlere ulaşmasıyla
bu ortamlarda yaşayan canlıların ve yer altı
sularının bu atıklardan etkilenmesi yoludur.
Yeryüzünde
yaşayan insanların ve hayvanların doğal
yaşamının sirkülasyonu nedeniyle her iki yol ile nükleer
santrallerden oluşabilecek radyoaktivitelerden etkilenmesi mümkün
olagelmektedir. Dolayısıyla santrallerdeki ufak bir
sızıntı milyonlarca canlının radyasyona maruz
kalmasına sebep olmaktadır. Örneğin, 1986 yılında
Rusyada Çernobil nükleer santralindeki sızıntıdan dolayı 3
milyon insan radyasyona maruz kalmış ve olumsuz etkileri Karadeniz
kıyılarımıza kadar ulaşmıştır.
Nükleer santrallerin
kurulması diğer santrallerden daha pahalıdır. Üstelik
otuz-kırk yıl içinde yeniden sökülmesi gerekir. Oysa diğer tür
santraller sürdürülebilir enerji sağladıkları gibi,
kurulmasından sonra düzenli bakımları sayesinde de süreklilik
kazanmaları mümkündür.
Yine, nükleer
santrallerin atıklarını yok edecek bir teknoloji henüz
keşfedilmiş de değildir. Nükleer santraller hem
çalışmaları sırasında hem de sökülmelerinden sonra
yüzlerce yıl boyunca çevreleri için zararlı ve tehlikeli
konumlarını da sürdüregelirler. Dolayısıyla daha
atıklarının bile nasıl bertaraf edileceği bilinmeyen
ve Akkuyuya kurulmak istenen nükleer santralin bölge insanına ve çevreye
ihanetle aynı anlama geleceğini herkes dile getirmektedir.
Gelişmiş
ülkeler bile nükleer santral kazalarını hâlâ önleyebilmiş
değillerdir. Bırakın yirmi altı yıl önce Çernobil
kazasını, 2000li yılların eşiğinde bile ABD ve
Japonya dâhil pek çok yerde önemli nükleer santral kazaları
yaşanmıştır.
Bunların
yanında, santralin deprem riski taşımayan bir alanda inşa
edilmesi önemli bir zorunluluktur. Bilindiği gibi Türkiye, deprem
kuşağı üzerinde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra,
Akkuyuyu depremsellik açısından inceleyen yeni bir rapor da bugüne
değin hazırlanmamıştır. Bu yerle ilgili saha
lisansı da otuz beş yıl önce verilmiş olan bir
sahadır. Türkiye deprem haritası ise yine bu yerle ilgili olarak otuz
beş yılda birçok değişiklikler göstermiş ve hâlen de
bu değişiklikler devam etmektedir. Daha da ilginç olanı,
Akkuyuda kurulması planlanan santralin 25 kilometre
açığından Ecemiş fayı geçmektedir ve yerbilimciler, bu
fay hattının Akkuyu bölgesine doğru ilerlediğini de
bildirmekte ve gözlemlemektedirler; son yıllarda Akdenizdeki deprem
hareketliliğini buna bağlamaktadırlar ve bu konudaki
ikazları da sürekli basında da yer almaktadır. Bu açıdan
bakıldığında, ülkemizde nükleer santraller konusunda
ısrarı kaygıyla
Ve neden bu kadar ısrar edildiğini de
sormadan edemiyoruz.
Yine söz konusu
bölge Türkiye'nin önemli bir turizm alanıdır. Mersinin Silifke
ilçesinden Antalyanın Gazipaşa ilçesine kadar olan kıyı
şeridi bu yatırımdan olumsuz bir biçimde etkilenecek, yöre
insanının en önemli geçim kaynağı bu şekilde
ellerinden de alınmış olacaktır. Bölge turizminin sekteye
uğramasının yanında, yine, tarım ve
hayvancılık sektöründe de tam bir yıkım yaşanacak ve
nihayetinde, söz konusu yatırım, yörenin
insansızlaştırılmasına da neden olacaktır. Daha
düne kadar Mersini turizm kenti ilan eden Hükûmet, bugün, turizme en büyük
darbeyi vuracak olan nükleer santrali yine Mersine kurmak istemektedir. Bu
nasıl bir turizmi geliştirme anlayışıdır ki bunda
hâlen ısrarla durulmakta ve bu konuyu anlamlaştırmak bir türlü
mümkün olmamaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bu santralle insanların üç önemli hakkı elinden
alınmaktadır. Bunlardan birincisi yaşama hakkıdır,
ikincisi ticaret hakkı, üçüncüsü de çevre hakkıdır. Bu temel
hakları insanların elinden almak gerçekten bunlara büyük bir darbe
vurmak demektir.
Yine, Hükûmet,
dünyada örneği olmayan bir ihaleyi de uluslararası anlaşma
kılıfına sokmak suretiyle birtakım şeyleri kamuoyunun
gözünden saklamaya çalışmaktadır. Güdülen amaç ise ihalenin bir
bakıma yargı denetimi dışına
çıkarılması amacıdır. Çünkü uluslararası anlaşmaların
yasal denetimi mümkün değildir. AKP Hükûmeti, bu uygulamasıyla
dünyada örneği olmayan bir yetki tecavüzüne bu suretle imza
atmış bulunmaktadır. Bu işin bu şekilde
yapılması hukuk devletinin bir anlamda hiçe sayılması ve
bunu önemsememek demektir. Bu durumda, anlaşmaya konu işlem
doğrudan doğruya yargıya götürülemeyecek ve bu suretle de
yargıdan kaçırılmış olunacaktır. Bu durumda,
Anlaşmanın Meclisteki oylanması sırasında yasalara
aykırı bir durum oluşursa, ancak o takdirde Anayasa Mahkemesine
gidilebilecektir. Anayasa Mahkemesi de bunu sadece usulden görüşebilecek,
Anlaşmanın içeriğine giremeyecektir. Üstelik yapılan
Anlaşma, pek çok açıdan sorgulanmaya da muhtaç bir
anlaşmadır. Öncelikle, ucuz enerji üretiminin söz konusu
olmadığı, bu Anlaşmada açık ve net ortadadır.
Yine bu
Anlaşmayla yurttaşların elektrik faturalarında
artışa neden olacak bir yatırım yapılmaktadır.
Böylece yurttaşlar hem nükleer santral nedeniyle ciddi bir riskle
karşı karşıya bırakılmakta, bunun
karşılığında ise ekonomik anlamda bir faydadan söz
etmek dahi mümkün olamayacaktır. Bütün bunların yanında yapılacak
nükleer santralde yetki ve kontrol tamamen karşı taraf olan Rusyaya
bırakılmış bulunmaktadır.
AKP Hükûmeti,
Rusya ile imzaladığı alım garantili Nükleer Santral
Anlaşmasıyla yerli ve yenilenebilir kaynaklarını
teşvik etmek yerine Rusyaya nükleer santral teşviki vermeyi tercih
etmiş bulunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
M. NURİ
YAMAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Oysaki hâlen
Parlamentoda bekleyen yenilenebilir enerji konusunda kanun teklifleri
bulunmaktadır. Sormak gerekir: Ülkemizde yenilenebilir enerji üretimine
ilişkin bir sürü kapasite varken bu konudaki ısrar acaba nedendir?
Türkiye, güneş ve rüzgâr enerjisi üretiminde çıkarılan
haritalara göre oldukça zengin bir rezerve sahip bulunmaktadır. Bu,
tamamen siyasal bir tercih ise ve belli bir örtülü ilişkilerin sonucu ise
bunun bence açık ve net olarak da açıklanması gerekir diyor,
sözlerime son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
2nci madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Mustafa Öztürk, Hatay
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, özellikle
bu nükleer santrallerle ilgili iki konunun üzerinde duracağım.
Birincisi, küresel ısınmanın yaşandığı
devrimizde, günümüzde özellikle nükleer enerjinin, nükleer santrallerin
faydaları üzerinde duracağım. İkincisi de, nükleer
atıklar üzerinde duracağım.
Dünyamızdaki
sera gazı salımı 2050 yılına kadar yüzde 50
oranında, 1990 yılı baz alınarak, azaltılmak
zorundadır. Bunun için de özellikle teknolojide 2012den itibaren enerji
üretiminde ciddi yeniliklere gidilecektir. Bunlardan en önemlilerinden biri de
nükleer enerjidir. Çünkü 1 kilovatsaat elektrik enerjisini fosil
yakıtlardan üretmek istediğiniz zaman 100 ila 350 gram karbondioksit
salımına neden olurken eğer bunu nükleer enerjiden elde
ederseniz, burada salınacak karbondioksit miktarı 3 ile 5 gram
arasında değişmektedir. Dolayısıyla, önümüzdeki
süreçte enerji üretiminde enerji devrimi yaşanacaktır. Bunun
altını çizerek söylüyorum. Niye? Çünkü yüzde 50 oranında, 1990
yılı baz alınarak, enerji değerleri, enerji üretim
değerlerinde yeniliklere gidilecek, karbondioksit miktarı
azaltıldığı için.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Ya radyasyon?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - İkincisi, en önemli olaylardan biri de atık. Ben şu
andan itibaren atık kelimesini kullanmayacağım
kullanılmış yakıt diyeceğim çünkü atık diye
bir tabir yok.
Eğer
bilimsel olarak bunu incelerseniz, kullandığınız
yakıtın yüzde 1ini kullanabiliyorsunuz, yüzde 99u yakıtın
içerisinde devam ediyor. Bu yakıtı alıyorsunuz, yanda havuzlara
koyuyorsunuz, havuzlarda bunları değerlendiriyorsunuz, götürüp bunu
bir başka yerde
değerlendirmiyorsunuz ve bu madde gelecekte fevkalade önemli
kullanılacak maddelerden biri olarak bu konularda ciddi
çalışmalar, önemli çalışmalar yapılmaktadır.
Bu, kıymetli
bir ham maddedir. Arkadaşlar hemen Nereye gömülecek, nereye
yapılacak? diye bunun burada çeşitli mesajlarını veriyorlar
ama ben diyorum ki bu önemli bir ham maddedir. Bununla ilgili olarak Japonya ve
Fransa 2050 yılından itibaren özellikle bu maddeyi, bu
kullanılmış yakıtı ham madde olarak kullanacaklar.
Niye? Çünkü uranyum yakıtı önümüzdeki süreçte azalmaya başlayacak.
Bu maddeleri bir yana koyalım, atalım diye bir şey yok. Bu
madde, özellikle bir stadyum büyüklüğünde
2020 yılında bu
devreye girerse, 2060 yılına kadar biz bu maddeyi orada emniyetli bir
şekilde kullanırken bu teknolojiler de devreye girdiğinde önemli
bir ham madde olarak kullanacağız.
Arkadaşlarımızdan
biri özellikle nükleer enerjinin denizleri kirleteceğini söyledi, üzüldüm.
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Bilim insanları söylüyor Hocam, bilim
insanları.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Belki nükleer enerjiden enerji üretirken ısınma meydana
gelir. Isınmanın olayı da ne biliyor musunuz? Denize
verdiğiniz zaman, kuralı vardır Türkiyede, artı-eksi 4
dereceden fazla bu enerjiyi suya verdiğiniz zaman daha fazla
ısıtamazsınız, kuraldır bu. Türkiyede
uygulanıyor da bu. Dolayısıyla böyle bir sadece Isınma
kirliliği dediğiniz olay da söz konusu değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Bu teknolojiye Türkiye'nin mutlaka ama mutlaka girmesi gerekiyor.
Bu teknolojiyi Türkiye'nin fevkalade iyi bir şekilde kullanması
gerekiyor. Çünkü özellikle önümüzdeki süreçte yenilenebilir enerji diyor
arkadaşlar, güneş enerjisini Allah rızası için
araştırın. Yarım hoca dinden ediyor, yarım kasap
candan ediyor. Güneş enerjisi düz araziye kurulur. Güneş enerjisi
özellikle düz araziye kurulur. Tarım arazisini mi mahvetmek istiyorsunuz
bazı yerlerde? Yarım hoca gibi bazı konuları lütfen
konuşmayın. Bunları doğru ve bilimsel olarak ortaya
koyalım. Nükleerle ilgili kısımlarda da bazı konuları
sağlıklı olarak değerlendirelim.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Değerli Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten önemli
bir konuyu müzakere ediyoruz ama gecenin bu geç saatinde müzakere ediyoruz.
Biliyorsunuzdur
ki nükleer teknolojiye geçmek, nükleer santral sahibi olmak Türkiye'nin elli
yıllık hayali. 1956 yılında Türkiye Atom
Araştırma Kurumu kuruldu. Türkiye hep bu hayali görmüştür, Bir
santralimiz olsun, nükleer teknolojiye sahip olalım ve bunun bilgisine
sahip olalım, nükleer teknoloji bilgisine sahip olalım. hayalini
görmüştür. Geç kalmış bir konu bu. Her hükûmet bu işi
düşünmüştür, konuşmuştur ama realize edememiştir. Ümit
ederiz ki bu defa olur.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz, nükleer teknolojinin kazanılmasına
programımızda yer verdik, iddia sahibiyiz. Gerçekten, Türkiye,
bölgesel bir güç olmak istiyorsa, küresel bir güç olmak istiyorsa bu
teknolojiye sahip olması lazım. Bu teknolojiye sahip olabilmenin yolu
da böyle bir santrale sahip olmaktan geçiyor. Bunu da biliyoruz, yoksa
başka türlü bununla mümkün olmadığını görüyoruz.
Burada,
Milliyetçi Hareket Partisi konuşmacılarının, Değerli
Alim Işık Hocanın, Cemaleddin Uslu, Yılmaz Tankut
arkadaşımızın ve diğer
arkadaşlarımızın konuşmalarının,
itirazlarının gerekçesi, iddialarının, hatta ithama
ulaşan iddialarının gerekçesi bu Sözleşmeyle ilgilidir.
Şimdi bir
konuşma daha yapacağım. Esas size Akkuyuyu anlatmam lazım
Mersin Milletvekili olarak ama şimdi bir hususu sizin dikkatinize getirmek
istiyorum. Bu kadar önemli bir proje. Türk milletinin, Türk devletinin bu kadar
uzun yıllar devam eden bir hayali, Türkiye'nin geleceği
açısından da bu kadar önemli olan bir proje hakkında Sayın
Bakanın -AKP Grubu adına konuşan arkadaşınız da
söyledi- maalesef, ben kamuoyuna da bilgi verdiklerini
hatırlamıyorum, Genel Kurula da bilgi vermediler. Değerli
arkadaşlar, burada bir usuldür, geneli üzerindeki konuşmaların,
şahsı adına geçildiğinde, birinci ile ikinci şahsi
konuşmaların arasında Sayın Bakan çıkar yirmi dakika
bu kürsüden bilgi verir ama bu kadar önemli bir konuda, bu kadar ağır
lafların da edildiği bir konuda, Sayın Bakan, maalesef, buradan
çıkıp da, bu konuyu anlatma gereğini duymadı. Grup
başkan vekilleri de uyarmadı, Sayın Başkan da uyarmadı. Sorulan sorular
var.
BAŞKAN
Sayın Şandır, Başkanlığın görevi değil
efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Her konuda, her maddede, tümünde milletvekillerinin
sorduğu sorular var, Sayın Bakan bunlara da cevap vermedi.
Değerli arkadaşlar, yani, bu kadar önemli bir konuyu, bu kadar basit
sebeplerle tartışılır hâle getirmek noktasında
gerçekten mahirsiniz. Bunu anlamakta zorlanıyoruz.
Bu sebeple,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak karşı
olmadığımız, Milliyetçi Hareket Partisi Mersin Milletvekili
olarak, Mersin Gülnar Akkuyu bölgesinde Büyükecelide yapılmasına
karşı çıktığımız ama bu teknolojiye, bu
santrale, bu teknolojinin kazanılmasına ve bu santralin, nükleer
santralin yapılmasına karşı olmadığımız
bir konuda, maalesef, böyle tartışmalı bir duruma
düşmüş olmak da bizi üzüyor.
Değerli
milletvekilleri, biz, hatta, kapalı oturum isteyelim,
anlatamadığınız konular varsa bu sözleşmeyle ilgili,
hiç olmazsa Genel Kurula saygının gereği bu bilgiyi verin diye
ısrarla da ifade ediyoruz.
Sayın
sözcülerinin konuştuğu bir talihsizlik, her 2 sözcü de çevreci, Çevre Komisyonu üyesi, onlar da bu konuyu
anlatmakta ve savunmakta yeterli olmadılar maalesef. Ama bu konuda tüm
istifhamların, özellikle bu Sözleşmeyle ilgili, Rusyaya olan enerji
arzı bağımlılığını artıran bu
Sözleşmeyle ilgili Hükûmetin burada tatmin edici bir açıklama
yapması zorunluluktur, çünkü dış politikada Türkiye'nin tüm
imkânlarını ortadan kaldıracak, bir tehdit ve tehlike
şekline getirecek, yüzde 80 bağımlılıkla Rusya
Federasyonuna böyle bir bağımlılığın Türkiye'nin
geleceğinde oynayacağı risklere nasıl tedbir
geliştirdiklerini burada anlatmaları lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Yoksa, bu kadar önemli bir konuda, birtakım
soruların, cevabı verilemeyen birtakım soruların
altında Türkiyeye haksızlık yaparsınız ve bu üslupla
gittiğiniz takdirde elli yıldır gerçekleştirilemeyen bu
santral yine bir başka bahara kalır.
Bu sebeple,
değerli milletvekilleri, bu kadar önemli olan bir konuda, teklif ediyoruz,
daha geniş bir zamanda, toplumun da izleyebileceği,
halkımızın da izleyebileceği daha rahat bir zaman diliminde
Sayın Bakan geniş bir bilgi vererek bu müzakerenin sonunun
bağlanmasında fayda görüyoruz. Çok fazla bir şey kaybetmiş
olmazsınız, eğer yarınki oturumda bunun son
görüşmelerini yapıp Sayın Bakanın bilgi vermesini temin
edebilirsek bu önemli projeye fayda sağlamış olursunuz,
katkı vermiş olursunuz. Bu bir taleptir, dikkate alırsanız
memnun olurum.
Saygılar
sunarım. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi
beş dakikadır. Sayın Paksoy, Sayın Şandır,
Sayın Yalçınkaya, Sayın Yıldız, Sayın
Işık, Sayın Tankut, Sayın Uslu, Sayın Öztürk,
Sayın Tütüncü, Sayın Özbolat sisteme girmişlerdir.
Sayın
Paksoy, buyurun.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, dışa bağımlı enerji politikaları
dikkat gerektirir, sorumluluk gerektirir diye düşünüyorum. Buradan
hareketle, Rusyayla hâlihazırda doğal gazda yüzde 60 civarında,
elektrik enerjisi üretiminde yüzde 50ler düzeyindedir. Nükleer santral
tamamlandığında bu bağımlılık elektrik
enerjisi ve yakıtları düzeyinde yüzde 70e kadar
çıkacaktır. Bir ülkeye bu kadar çok
bağımlılığın artması ülkemiz
açısından ciddi bir tehdit değil midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Daha önce de
sordum Sayın Bakan. Bu santralde Türk mühendis ve teknisyenleri,
işçileri çalışacak mıdır, kaç kişi
çalışacaktır?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Çalışacak.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) İkinci sorum: Bu santralin kurulması ve
işletilmesinde Türkiyeye bir bilgi transferi olacak mıdır? Biz
nükleer enerji veya nükleer teknolojiye sahip olacak mıyız?
Bir başka
şey: Sayın Bakan, burada insanlar yaşıyor, bu Akkuyu
çevresinde insanlar yaşıyor. Büyükeceli beldesi, Koçaşlı,
Yanışlı, Sipahili, çok sayıda köy var. Bu köylere bir
sormak gerekliliğini duydunuz mu? Bu santral bu köylere ne
kazandıracaktır? Bu konularda bir açıklamada bulunursanız
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yalçınkaya
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
enerjide dışa bağımlılık oranının yüzde
73, yerli üretimin ise yüzde 27 olduğu Türkiyede yerli, yeni ve
yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim tam da kamuoyunda
benimsenmiş iken, ayrıca Sayıştay raporlarında nükleer
enerji en pahalı yatırım olarak tanımlanırken, neden
dışa böylesine bağımlı, çevreye zararlı, ulusal
çıkarlara aykırı bir nükleer santralde hâlâ ısrar
ediyorsunuz? Bu tutumunuzun arkasındaki hesaplar nedir, birilerine
verilmiş sözünüz mü var?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yıldız
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Rusyanın hangi teknolojik ürünü dünya tarafından
kullanılmaktadır; otomobili mi, cep telefonu mu, televizyonu mu,
beyaz eşyası mı, bilgisayarı mı? Bunları
çoğaltabiliriz. Teknolojisi gelişmemiş Rusyanın
gelişmiş teknoloji gerektiren nükleer enerji
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI RECEP YILDIZ (Kayseri) Başta da
sormadınız mı?
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) O zaman sormayalım Sayın Bakan.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Yıldız, sorunuzu sorun.
Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
nükleer güç santralleri konusunda Bakanlığınızca teknik ve
ekonomik bir fizibilite raporu çalışması
yaptırılmış mıdır? Yaptırıldıysa
bu çalışmanın fayda-masraf oranı ve geri ödeme süresi
gibi ölçek değerleri ne çıkmıştır? Bu konuda bir
açıklama yaparsanız memnun olurum.
Tekrar soruyorum:
Proje finansmanıyla ilgili Rus menşei malların iş ve
hizmetlerin alınması için tercihli şartlar ile finansman
sağlar Rus tarafı
Buna göre -Sayın Şandır da sordu-
Türkiyeden herhangi bir mal veya hizmet alımı yapılabilecek
midir? Herhangi bir işçimiz, mühendisimiz burada çalışabilecek
midir? Bu hizmet alımına girer mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
bu tasarıyla kurulacak Ruslara ait nükleer santral ile Türkiyeye nükleer
teknoloji gelecek midir? Gelecekse ne şekilde ve hangi zaman diliminde
gelecektir? Kurulacak olan bu santral ile yapılacak olan işin
Rusyadan hat çekip Türkiyeye elektrik satılmasından ne farkı
vardır?
Santral
çalışmaya başladıktan sonra meydana gelecek nükleer
atıkların depolanması ve yok edilmesiyle ilgili hangi çözüm ve
teminatlar alınmıştır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu proje kapsamında Türk tarafı proje şirketine ne kadar arazi
tahsis edecektir? Özel mülkiyete ait arazi var mıdır?
Kamulaştırma hususunda kolaylık sağlar. ifadesi ne anlama
geliyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öztürk
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, referanduma çok meraklı ve çok seven
bir siyasal iradenin temsilcisi olarak insan yaşamını
doğrudan ilgilendiren bu nükleer santral kurulmasına ilişkin
Anlaşma konusunda referandum yapmayı düşünüyor musunuz?
İkincisi:
Kurmayı düşündüğünüz bu reaktörler Avrupa Birliği
standartlarına uygun mudur? Yarın Avrupa Birliği,
görüşmeler sırasında, aynen Hırvatistan ve Bulgaristanda
olduğu gibi engel olacak mıdır?
Üçüncü sorum da:
Nükleer santraller kurulmadan önce Uluslararası Atom Enerjisi on dokuz
adet farklı altyapı alanı belirlemiştir. Siz Türkiyede
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak bu on dokuz tane
başlıktaki altyapı konusundaki
çalışmalarınızı tamamladınız mı,
hangisini tamamladınız?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
Süreniz beş
dakikadır.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, bu soruların
cevaplarını birer birer açmak istiyorum, bir kısım
tenakuzları ve tezatları da öncelikle bahsetmek üzere.
Hangi ülke
teknolojisine sahip olmadığı nükleer santrali işletiyor,
var mı dünyada böyle bir ülke? denildi. Arkadaşlar,
yaklaşık 26 kadar ülke var yani Böyle bir ülke var mı? diye
dediniz. Şu anda dünyada bu nükleer teknolojiyi üreten yaklaşık
6 tane kadar ülke var. Bir kısım ülkelerde iki üç tane firma var, bir
kısım ülkelerde birer tane firma var. Şu anda nükleer güç
santrallerini inşa ettirip de işletmeye açan ülke sayısı da
yaklaşık 32 tanedir.
Hiçbir termik
santralde kükürt arıtma tesisi yok. denildi. Milletvekilimizin ismini
söylemeyeceğim, tutanaklarda var. Kükürt arıtma tesisi olan
santrallerimizi söylüyorum: Afşin Elbistan (B) Santrali, Orhaneli Termik
Santrali, Yatağan Termik Santrali, Kemerköy Termik Santrali, Yeniköy
Termik Santrali, Kangal Üçüncü Ünite, Çan Termik Santrali. Kükürt arıtma
tesisleri olmayan santrallerimiz de var, bunlarla alakalı
çalışmanın da tabii ki yapılması lazım. Ben
şu yoruma katılıyorum: Özelleştirme İdaresi ister
altı ay sonra yapsın ister bir yıl sonra yapsın, bu sürede
bu çalışmaların gerek Devlet Planlama Teşkilatı
gerekse Enerji Bakanlığıyla beraber, yani EÜAŞla beraber
yapılması lazımdır, bu yoruma katılıyorum.
Tunçbilek, Seyitömer, Soma, Afşin Elbistan (A) ve Kangal. Afşin (A)
Santrali için baca gazı yapımıyla alakalı yorumlar
üzerindeki fikrimi de söylemiş oldum.
Biz burada,
Afşin Elbistanla alakalı, Türkiyedeki 11,5 milyar tonluk toplam
yerli kömürümüzün değerlendirilmesiyle alakalı, en fazla rezervin
olduğu ve Türkiyenin hemen hemen yaklaşık yüzde 40-42ler
civarında yerli kömürlerimizi kapsayan Afşin Elbistan havzasıyla
alakalı müstakil bir çalışmamız var. Bu
çalışmada, yaklaşık 30-35 yıllık, 8 bin
megavatlık, yine yerli kömürden enerji elde etmeyle alakalı
çalışmalarımız da devam ediyor ama takdir edersiniz ki,
bunun altyapısını sağlamlaştırmadan, orada
taşınmayı bekleyen köyler var, kamulaştırmalarla
alakalı konular var, höyükler var, sit alanları var; onların her
birinin statüsünü netleştirmeden böyle bir konuyu özel sektöre
açmanın ona belli yükler oluşturduğu kanaatindeyiz. O yüzden,
bunlarla alakalı da çalışmalarımız devam ediyor.
Lisansı
Rusya verecek, bundan rahatsız olmadınız mı? diye soru
soruldu.
Değerli
arkadaşlar, lisansı Rusya falan vermeyecek. Lisansı buradaki
TAEKle beraber Düzenleme Kurumu verecek. Bunun her türlü hakları
Bunların müzakereleri sırasında olup bitenlerle alakalı o
kadar çok fazla tartışmalar oldu ki, biz
Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisinde bir nükleer tesise lisans verme hakkı
yalnızca TAEKindir. Bu hak herhangi bir kuruma devredilmemiştir,
herhangi bir ülkeye de devredilmemiştir.
Şimdi, ben
bunları dinliyorum sakince ama o kadar rahatça söyleyebiliyorsunuz ki bu
tür cümleleri, neye dayanarak söylüyorsunuz, bilgiye dayanarak mı
söylüyorsunuz, koltuğa dayanarak mı söylüyorsunuz, ben bunları
anlayamıyorum. Yani bu kadar rahat nasıl edebiliyorsunuz bu
cümleleri, hayret ediyorum yani!
Şimdi,
eğer Rusya reaktörünün Akkuyuda kurulma ve işletilme şartlarıyla
alakalı, TAEKin ve kurulacak düzenleme kurumuyla alakalı kurumun
haricinde herhangi bir yetkili yoktur. Ne olur verilmezse, lisans verilmezse ne
olur? Eğer o şartlar yerine getirilememişse ve lisans verilmezse
bu tesis kurulmaz. Bu kadar açık ve net. Siz, şimdi, farklı
farklı anlamlar yüklüyorsunuz Acaba biz esarete mi girdik? diyorsunuz.
Kim kime bağımlı bir bakalım. Siz geleceksiniz, oraya 20
milyar dolar para yatıracaksınız rate of returnleri geri
dönüşleri tutacak on yedi-on sekiz yıl, siz ondan sonra diyeceksiniz
ki: Ben burada elektrik üretmeyim. Nerede görülmüş bu, dünyanın
neresinde görülmüş böyle bir şey?
Yüzde 80 de bir
bağımlılıktan bahsediyorsunuz değerli arkadaşlar,
bunun dibi, tabanı, aslı filan yok. Nereden çıktı yüzde 80
bağımlılık? Ya bunları, yani bir rakam söylüyorsunuz,
dört dakika sonra bunun aslının olmayacağını bile bile
nasıl bir cesaretle söylüyorsunuz ben hayret ediyorum.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Siz doğrusunu söyleyin.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Doğrusunu
söylüyorum, doğrusu şu: Değerli arkadaşlar, şu anda
doğal gazla alakalı aldığımız, doğal
gazın primer enerji kaynaklarıyla alakalı aldığımız
gücün yüzde 50nin altına inmiştir şu anda kullanım
oranı olarak, yüzde 46lar civarındadır. Geçtiğimiz
yıl, 2009 yılı içerisinde
ALİM
IŞIK (Kütahya) Rusyadan yüzde kaç alıyorsunuz?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sordunuz, dinleyelim
o zaman lütfen.
2009
yılı içerisinde
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, süre bitti.
BAŞKAN
Sayın Bakan, süreniz tamamlandı.
AHMET YENİ
(Samsun) Niye rahatsız oluyorsunuz cevaplardan?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ne rahatsız olacağım. Benim sürem
bittiği zaman uzatıyor mu? Ne rahatsız olacağım.
Hayret bir şey ya!
Süre bitti
Sayın Başkan.
BAŞKAN
İkaz ettim Sayın İnce.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Bakana gösterdiğiniz toleransı
milletvekillerine de gösterin. Kelimeyi tamamlatmıyorsunuz bize,
bırakın cümleyi kelimeyi tamamlatmıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Bakan, 3üncü maddede açıklarsınız.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Soru cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde
iki adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alıyorum.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
538 Sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2. Maddesinin Bu kanun
yayımı tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe girer şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem İnce Ali Koçal Hüsnü Çöllü
Yalova Zonguldak Antalya
Suat
Binici Şevket
Köse
Samsun
Adıyaman
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 538 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 2.
maddesinin Bu Kanun yayımı tarihinden 1 yıl sonra
yürürlüğe girer şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Alim
Işık Yılmaz
Tankut Necati
Özensoy
Kütahya Adana Bursa
Kadir Ural Akif Akkuş Behiç Çelik
Mersin Mersin Mersin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞABAN DİŞLİ (Sakarya)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Söz
isteyen?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Kadir Ural efendim.
BAŞKAN
Kadir Ural, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ural.
KADİR URAL
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, Türk milletinin değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 538 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya
Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında
Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısının 2nci maddesi hakkında vermiş
olduğumuz önerge üzerinde görüşlerimizi açıklamak üzere söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekranları
başında bizi izleyen büyük Türk milletini saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Bugün gündüz
gözüyle sokak ortasında saldırıya uğrayan Osmaniyeli
şehit uzman çavuşumuza Allahtan rahmet, acılı ailesine ve
Türk milletine sabır ve başsağlığı diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, Habur rezaletini bir trafik kazasına benzeten Hükûmet,
aslında halkın gözünde sekizde 8 kusurlu olduğunu bilmeden
bilerek yapıyorsa ihanettir çünkü- yine başka bir rezalete imza
atmak için kolları sıvamış, birilerinin emri olan bu
Anlaşmayı, Türk milletinin gözünün içine baka baka, sekiz
yıldır yaptığı gibi, kandırma politikasıyla
yeni bir rezalet çıkarmak üzeredir. Akşam söylediğini sabah
söyleyemeyen, gölgede söylediğini güneşte söylemeyen, terörden
nemalanan, terörü tekrar hortlatıp bu milletin başına bela eden,
işin içinden çıkamayınca da kaka Mesut Ağabeylerine
yalvaran bir zihniyetten nükleer enerji için de başka bir şey
beklenmezdi zaten çünkü emir büyük yerden gelmişti ve bu Anlaşma Genel
Kurulda geçecekti. Ne acelesi var ise
Buradan fırsat
bulmuş iken Sayın Tayyip Erdoğana bir çift sözüm var.
Sayın Erdoğan, MHP gibi tarihi şerefle dolu bir siyasi partiye
Terörden nemalanıyorlar. derken aynaya bakmasını tavsiye
ediyorum çünkü terörün yoğun olduğu bölgelerde AKPnin
aldığı oy oranı yüzde 40ların üzerinde, MHPnin ise
yüzde 2-3lerde. Demek ki terörden sen nemalanıyorsun ve bu kadar oy
alıyorsun yani işin kaymağını sen götürüyorsun
terörden dolayı. Bunu da kafanıza iyice koyun.
AHMET YENİ
(Samsun) Yüzde 40 terörist mi yani?
KADİR URAL
(Devamla) Bilanço ortada.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Vatandaşa terörist mi diyorsun sen?
KADİR URAL
(Devamla) 800e yakın şehit
Bu şehitlerin ahirette elleri
yakanızda olacak, şehit yakınlarının elleri de
inşallah sandıkta yakanızda olacaktır. Sayın AKP
hükûmetleri, bunu da unutmayın.
AHMET YENİ
(Samsun) Vatandaşa terörist diyemezsiniz.
KADİR URAL
(Devamla) Terörist falan demiyorum kimseye ben.
AHMET YENİ
(Samsun) Sözünü geri al, sözünü!
KADİR URAL
(Devamla) Bir kaptıkaçtı yöntemiyle Meclise getirilen bu
Anlaşma nedir? Türkiyeye sağladığı yararlar nedir?
Yüzde 100 hissesi Rusların olan, on beş yıl alım garantisi
verilmiş, 15,33 sentten elektrik satacak olan Rusya bunu neyin
karşılığında almış ya da
ödüllendirilmiştir? Yani Rusya Hükûmeti geldi, Ben Türkiyede bir nükleer
santrali kuracağım. dedi, AKP Hükûmeti de Olur, kurabilirsiniz!
dedi. Sayın milletvekilleri, bu kadar basit midir bu olay? Hepimizin de
bildiği gibi, almadan vermek Allaha mahsustur. Neyin
karşılığında? Ne için? Türkiye'nin turizm cennetini
yok edecek bu projeyi destekliyorsunuz ve bizden destek vermemizi
bekliyorsunuz. Bunun cevabını hem Sayın Bakan hem
Dışişleri Bakanı hem de Sayın Başbakanın
Meclis Genel Kurulunda Türk milletine açıklaması gerekir.
Yani, sayın
milletvekilleri, kısaca, Akkuyu Santralinin kurulu olacağı
Büyükeceli beldemdeki insanlar bile en pahalı elektriği
kullanacaklar. Diyelim ki enerjiye ihtiyacımız var. Allahtan reva
mı Sayın Bakan? Ülkedeki kaçak elektriğe el atsanız,
bilgisayarlardan silindiği iddia edilen yüklü elektrik
borçlarını engelleseniz, elektrik şirketlerini biraz daha halk
için kullansanız enerji açığımızı kapatamıyor
muyuz? Siz, mesela, Kayseri Elektriğin geçmişini iyi bilirsiniz; bu
ülkede hem üretim yapan hem iletim yapan hem de satan tek sükseli şirket.
Sadece bu şirketimiz bile halk için çalışmalar yapsa, bu bile
elektrik ihtiyacımızın birçoğunu karşılar.
Sayın
milletvekilleri, sayın bakanlarıma soruyorum, size de soruyorum Çevre
Komisyonu: Gittiniz, gördünüz mü santral için Ruslara verdiğiniz
orayı?
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Defalarca gittim oraya.
KADİR URAL
(Devamla) Aksazı, Sarpdereyi, Kargılı Kiliseyi,
Adainiönüyü, Gökgediki, Beşparmak Dağlarını ve
Beşparmak Koylarını biliyor musunuz? Gördünüz mü hiç orayı?
Gittiniz mi?
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Defalarca.
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
Lütfen
KADİR URAL
(Devamla) Dünya üzerinde böyle bir doğa yok, denizle ormanın kucak
kucağa geldiği bir yer yok. Ama maalesef, siz yine Orman
Bakanımızla beraber gelin, bir orayı görün, Kültür
Bakanımızla gelin, Turizm Bakanımızla gelin. Buradan
kazanacağınız parayı turizm cenneti
yapacağımız o bölgede turizm bölgesi ilan ederek
kazanabilirsiniz. Orada işçiler çalışacak. diyorsunuz
Sayın Bakanım, keşke olsa öyle bir şey. Sayın
Bakanım, orayı turizm cenneti hâline getirdiğiniz zaman turizmde
çalışacak olan işçilerimiz 10 binden çok daha fazla olacak. 10
bin insan çalışacak. diyorsunuz. O bölgeye, turizm cenneti olan o
bölgeye bir turizm yatırımı yapılsa, 10 binlerce, 20 bin,
30 bin, 50 bin insanı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Ona da karşı gelirsiniz.
KADİR URAL
(Devamla) Öyle bir şeye karşı gelmeyiz.
Tabii, orada 2-3
bin insan var, onlarla nasıl olsa uğraşırız
diyorsunuz. İstanbula en uzak yer orası, Kayseriye de en uzak,
doğru. Ama Altta kalanın canı çıksın.
diyorsanız, böyle bir mantıkla da bakıyorsanız, başka
bir yer bulamıyorsanız siz bilirsiniz. O santral bu Hükûmetin üstüne
yıkılacak ve altından çıkamayacaksınız.
Tekrar ediyorum:
Bütün milletvekillerini bölgeye davet ediyorum. Bu güzellikleri feda
etmeyeceğinize inanıyorum. Özellikle Mersin AKP milletvekillerinin bu
konuda konuşmalarını beklerdim. En azından, bölge
insanlarımız bu vekillerimizin düşüncelerini öğrenmiş
olurlardı ama maalesef onlarda da bu kürsüden çıkıp o nükleer
santrali savunma gücü maalesef bulunamamıştır.
Hepinize
saygı ve sevgiler sunuyorum, hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Büyükecelideki
arkadaşlarımı da selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Sayın Başkan, bir konuya Sayın Hatibin
açıklık getirmesini talep ediyorum. Sayın Hatip, tahmin
ediyorum, kastını aşan bir açıklama yaptı.
BAŞKAN
Sayın Yıldız, öyle bir uygulamamız yok, usulümüz de yok,
lütfen
BENGİ YILDIZ
(Batman) Sayın Başkan, bu önemli bir husustur.
BAŞKAN
Önerge üzerinde konuşuluyor.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Meclisin itibarını ilgilendiren, bir bölge
halkının tamamını töhmet altında tutan
BAŞKAN Ne
diye töhmet altında tuttu?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Özür dilesin.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Hayır, soruyorum Sayın Yıldız.
BENGİ YILDIZ
(Batman) AKPye ve bizim partimize, yani Milliyetçi Hareket Partisi
dışında oy veren insanları bir terör örgütüyle
özdeşleştirmek en büyük... (AK PARTİ ve MHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
AHMET YENİ
(Samsun) Terörle özdeşleştirdi, evet
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
BENGİ YILDIZ
(Batman) Bunun adı milliyetçilik değil.
BAŞKAN
Sayın Yıldız, sözleriniz tutanaklara geçti,
anlaşıldı konu.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Özellikle MHP Grup Başkan Vekili Sayın
Şandırdan bu konuda hassasiyet göstermelerini istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
538 Sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2. Maddesinin Bu kanun
yayımı tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe girer şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
İnce (Yalova) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞABAN DİŞLİ (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; önce Sayın Bakana bir şeyi
hatırlatayım, az önce şöyle diyor: Ben yenilenebilir enerjiyle
ilgili tasarıyı hazırladım, Başbakanlığa
sundum, Meclise geldi. Gruplar bir araya gelsin
Sayın Bakan,
bu nükleer enerjide gruplar bir araya geldi, anlaştık da mı
bugün buraya getirdiniz bunu? Şimdi bakın, insanları
kandırmayın.
Şimdi, bak,
ben size Cumhuriyet Halk Partisi adına söz veriyorum. Yarın saat
13.30da Danışma Kurulu var. Yenilenebilir enerjiyi getirin, hiçbir
engelleme yapmayacağız, tam destek vereceğiz sonuna kadar.
Okuyup geçeceksiniz, kabul edeceğiz. MHP aynısını söyledi
Biz de varız. dedi. Getirebiliyor musunuz?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Biz varız.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Getiremezsiniz. Getiremezsiniz, petrol lobileri var.
Petrol lobilerinin desteğini alan Bakanlar Kurulu üyeleri var. Siz bunu
getiremezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Varsa
yüreğiniz, yarın getirin. Yarın saat 13.30da getirin,
destekleyelim, Genel Kuruldan çıkaralım. Ben buradayım.
Yapamazsınız. Ama, burada değişiklikler yok, alavere
dalavere, Ali Cengiz oyunu, o önerge bu önerge yok
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bunların hiçbiri olmayacak.
BAŞKAN
Temiz bir dille konuşur musunuz Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Şimdi, bakın, değerli
arkadaşlarım, yani bir Çevre Komisyonu Başkanı nükleeri
savunursa, bu denizcilikten sorumlu Bakanın minibüsleri savunmasına
benzer, Diyanetten sorumlu Bakanın alkolün faydalarını
anlatmasına benzer. Böyle bir şey olur mu? Çevre Komisyonu
Başkanı
Yani ben bunları anlayabilmiş değilim.
1983ün
Aralık ayından sonra 2002 yılına kadar on dokuz yıl
içerisinde Enerji Bakanlığını on dört yıl Anavatan
Partisi yönetmiş. On dokuz yılın on dört yılı. Sonra
yolsuzluklarla anılan bir parti hâline geldi. Bakın, unutmayın,
Mavi Akımı uluslararası bir anlaşma olarak geçiren
zamanın bakanlarını siz Yüce Divana gönderdiniz. Burada geldi,
savunma yaptı. Sizin de akıbetiniz aynı olsun istemiyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, ben
size şunu söyleyeyim. Yıl 1986nın Nisan ayı. Ben fizik
bölümünde okuyan son sınıf öğrencisi olarak, nükleer enerjiyle
ilgili o gün konuştuklarımız: Çocuklarımıza süt
içirecek miyiz?, İnekler otlarsa geçer mi?, Uranyum, Uranyumun 238
izotopu, 239 izotopu, Yok, ne olacak?, Çernobil, Rüzgâr ne olacak?
Hiçbirini hatırlamıyoruz, ama neyi hatırlıyoruz biliyor
musunuz? Radyasyonlu çay yararlıdır. diyen Bakanı hepimiz
hatırlıyoruz.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Evet, hiç unutmadık!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Sizin böyle anılmanızı istemiyorum ben.
O günlerde
şunu konuşuyordu bütün Türkiye: Geri kalmış, köhnemiş
bir teknoloji kullanan Rusya. diyorduk hepimiz, yediden yetmişe hepimiz.
Bugün ne oldu da, yirmi dört yılda ne oldu da ileri teknoloji kullanan bir
Rusyaya geldik? O günleri hatırlayın. O günlerde fındıklar
elde kalmıştı, sütler elde kalmıştı, herkes
meteorolojiyi takip ediyordu. Ben o günlerde nükleer enerjiyle ilgili tez yazan
bir üniversite öğrencisi olarak çok net hatırlıyorum o günleri.
Herkes meteorolojiye bakıyordu, rüzgâr esecek mi esmeyecek mi? O günlerde,
herkes, nükleerle ilgili olan yarı ömür, ortalama ömür, yüz yıl, iki
yüz yıl, üç yüz yıl herkes yarı fizikçi olmuştu. O günleri
unuttuk.
Sayın Bakan,
otuz yıl sonra bile, kırk yıl sonra bile, bunu sakın
unutmayın, sizin torunlarınıza hesap sorarlar; size değil,
sizin torunlarınızın torunlarına hesap sorarlar.
Bakın, bence
bu tür yasalar
Niye sadece bakanlar yargılanıyor, onu
anlayabilmiş değilim. Bence, oradaki bürokratlar da
yargılanmalı, burada oy kullanan milletvekilleri de
yargılanmalı, herkes yargılanmalı. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu, bakanlara haksızlık,
gerçekten haksızlık. Yani, burada dışarıda uyuklarken
gelip Ne yapıyor bizim takım?, Evet, Haydi ben de Evet
vereyim. Bunun bir sorumluluğunun olması lazım. Bu
sorumluluğun tümü bakana yüklenemez. O bürokratlar, onların da
sorumluluğu olmalı. Yüce Divana giderken, bence oy verenler de
gitmeli. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlarım, bakın, burada bir başka konu.
Bakın, ben
size okuyayım, 97 yılı, diyor ki: Akkuyu kendi
aydınlarını, önderlerini yetiştirmiş. Akkuyuda
nükleer santrale karşı halkın gücü oluşmuş, artık
bu güce karşı çıkılamaz. Yöre halkı nükleer santral
değil yaşamak istiyor.
HASAN KARA
(Kilis) Cumhuriyet gazetesi mi?
MUHARREM
İNCE (Devamla) Radikal gazetesi, Radikal.
Yazan Kim? Mersin
Milletvekili Zafer Üskül. O zaman rektör yardımcısı. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUHARREM
İNCE (Devamla) O zaman rektör yardımcısı, şimdi
milletvekili.
Değerli
arkadaşlarım, peki, şu kim? 21 Aralık 2006
Şu kim?
Ekonomide cari
açık, yüksek faiz, borç çemberi kırılamadı. Millî gelirin
adaletsiz yapısı sürüyor. İşsizlik ülkemizin birinci
sorunu. Eğitimin niteliği düşüyor. Sağlık ve sosyal
güvenlikteki sıkıntılarımız çoğalıyor.
Yolsuzlukların önü kesilemedi.
Bunu söyleyen
birisi, sonra gelip buraya AKPyi savunursa, bana Yalancı derse
-tutanaklarda öyle diyor- ben buna dönek demem mi?
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir
saniye.
Önergeyi kabul
edenler
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) Hakaret var Sayın Başkan.
HALUK ÖZDALGA (Ankara)
Sayın Başkan, sataşma dolayısıyla söz
istiyorum.
BAŞKAN Bir
saniye Sayın Milletvekilim, vereceğim, önergeyi oylamaya sunayım
ondan sonra.
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Bu sözler sana ait değil mi?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sana mı ait, değil mi?
BAŞKAN
Buyurun, buyurun Sayın Milletvekili.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan, 69uncu maddeye göre, sataşma var, söz
istiyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Bak, bak
Bak burada ne demiş: Şerefsiz bir
şekilde yalan söylüyor arkadaş. diyor, tutanaklarda
BAŞKAN
Lütfen Sayın İnce.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Hatibin sataşmalarıyla ilgili olarak 69uncu maddeye göre
söz istiyorum.
BAŞKAN -
Sayın Özdalga, bugün Sayın İnce ile
karşılıklı sataşmayla mı geçireceğiz
vaktimizi?
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Yok, karşılıklı değil.
BAŞKAN
Lütfen yani!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, ağır hakaret
var kendisine.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Buradaki hakaret ne?
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan, 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özdalga, yeni bir sataşmaya mahal vermeden yalnız.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika
süre veriyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Bu sözler doğru mu, yanlış mı? Bunda
imzan var mı yok mu? Var mı yok mu?..
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Ankara Milletvekili Haluk Özdalganın, Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten
önemli bir konuyu konuşuyoruz ve tabii muhalefet sözcülerinin çok ilginç
ve çelişkili yaklaşımları var. İçeriğiyle ilgili
kısmını bir tarafa bırakıyorum.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Herkes senin kadar tutarlı olamıyor ne
yaparsın!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Bir sözcü, bir muhalefet sözcüsü kalkıyor Sayın Bakan
niye yeteri kadar açıklama yapmadı? diyor. Sayın Bakan
konuşurken bir başka muhalefet sözcüsü Mikrofonunu kapatın.
diyor, konuşmasının engellenmesini istiyor.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ya başka şey konuş!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Tabii, bunlar önemli. Ama bakın, şimdi çevreyle ve iklim
değişikliğiyle ilgili olarak dünyadaki çevrecilerin çok büyük
bir bölümü nükleer santralleri savunur. Ben biraz önce yaptığım
konuşmada buna değindim. Mesela, Avrupanın en önemli kuruluşu
Çevre Vakfı, Avrupa İklim Vakfı, Avrupada nükleer santralleri
savunmaktadır yüzde 30 oranında, yüzde 30 oranında.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Doğru değil o.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Ama biz bunları ne kadar anlatsak tabii, bazı
kişilerin, bazı arkadaşlarımızın anlama
yeteneği sınırlı olacaktır, anlamayacaklardır
bunu. Zannederler ki, çevreciler hep bir istikamete giderler.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bu AKPye söylediklerin doğru mu 2006da?
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - AKPye söylediklerin doğru mu?
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Döneklik konusuna gelince
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Altında imzan var mı?.. Var mı?
BAŞKAN
Sayın İnce
MUHARREM
İNCE (Yalova) Altında imzan var mı?
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Dönek kim biliyor musunuz, dönek? Gidin Yalovada, Mersinde halka
sorun Türkiyede postal partisi hangi partidir? diye.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ya geç bunları, geç!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) İşte o parti, o parti döneklerin partisidir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Postal yalayıcısı kimdir onu söyle, onu!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Kendisine sosyal demokrat, sol deyip
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen Tayyip Erdoğanın ayaklarını
yalıyorsun!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) -
evet, darbecilerin, Ergenekoncuların
avukatlığını yapan partidir dönek, onun
mensuplarıdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) - AKPye küfrettin mi sen, etmedin mi? AKPye küfrettin mi
onu söyle!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) Gidin bir Türk milletine sorun
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) Hasta mısın sen!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Haluk Özdalga, benim başkanımın
ayaklarını yaladın, Tayyip Erdoğanın
ayaklarını yalıyorsun!
HALUK ÖZDALGA
(Devamla)
postal partisi hangi partidir, hangi partidir? Sorun.
İşte, dönek onlar! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özdalga.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Deniz Baykalın ayaklarını yaladın, sonra
Tayyipin ayaklarını yaladın! Sen döneksin, dönek!
MUHARREM
İNCE (Yalova) AKPye küfrettin mi etmedin mi?
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer
Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/902) (S.
Sayısı: 538) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
(AK PARTİ ve MHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen Deniz Baykalın ayaklarını yaladın
mı yalamadın mı?
BAŞKAN
Kabul etmeyenler
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sen yaladın!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) - Sen etrafında döndün, etrafında!
BAŞKAN
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 01.03
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.21
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134üncü
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
538 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat.
Buyurun
Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 538 sıra sayılı Kanun
Tasarısı ile ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye bugün
yine bir oldubitti ile karşı karşıya. Bu Mecliste yine bir
AKP klasiği yaşanacak. Muhalefetin karşı olduğu,
meslek odalarının karşı olduğu, yöre
halkının karşı olduğu faturası çok ağır
olacak bir kanun, öyle zannediyorum ki AKP oylarıyla yine Meclisten
geçecek.
Bazı konular
var ki -enerji de buna dâhildir- Hükûmet politikası olarak değil,
devlet politikası olarak ele alınmalıdır.
Bu ülke kırk
yıldır nükleer enerjiyi tartışıyor. Ancak ne hikmetse,
ne üniversitelerimiz ne de ilgili diğer kuruluşlarımız bu
alanda istenilen duruma getirilememiştir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ne
işe yarıyor? Onun cevabını aramak lazım.
Bugün, başta
Enerji Bakanlığıyla ilgili genel müdürlükler, meslek
odaları, üniversiteler ve sanayi kesimiyle birlikte yapılan her
çalışma da aynı sonuca ulaşıyor: Enerjide yüzde
70leri geçen dışa bağımlılığı derhâl
aşağıya çekmek gerekiyor. Bu önlemlerin başında, yerli
ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın enerji içindeki
payını artırmak geliyor. Böyle bir yaklaşım esas
alındığında, hâlen mevcut su ve kömür potansiyelinin üçte
1inin kullanıldığı, Avrupada potansiyel
açısından birinci sırada olmasına rağmen jeotermal
kaynaklarımızın yüzde 4ünün değerlendirilebildiği, 48
bin megavat olarak açıklanan rüzgâr potansiyelinin sadece bin
megavatının yapıldığı, güneş ve biyokütle
konusunda sınıfta kalındığı, doğal gaz
anlaşmalarıyla pahalı elektriğe mahkûm olunduğu,
özelleştirme mantığıyla kendi kaderine terk edilen
dağıtım şebekelerindeki kayıp ve kaçakların
oranının yüzde 20lere ulaştığı görülür.
Türkiyede
kurulacak nükleer santrallerin yerleri nasıl belirlendi, size kısaca
anlatayım: Yaklaşık kırk yıl önce ruhsata
bağlanmış, o zamanın klasik yöntemleriyle belirlenmiş
bir Akkuyu sahası var. Bu sahada tam kırk yıldır hiçbir
rüzgâr ölçümü yapılmamış, jeolojik etütleri uluslararası
bir laboratuvarca yapılmamış, kırk yıl önce Deprem
riski yok. denmiş, son dönemlerde iki adet orta ölçekli deprem
geçirmiş ve fay hattı üzerinde olan bir bölgedir Akkuyu. Türkiye'nin
en uç noktalarını seçip proje alanı olarak belirlemek doğru
değildir çünkü santrallerde bir sızma olduğunda, rüzgâr yönü
düşünüldüğünde, radyoaktif döküntüler rüzgârla iç bölgelere kadar
yayılabilir. Bunu TAEK bilmiyor mu, biliyorsa Hükûmeti bu konuda neden
yönlendirmiyor, yoksa Hükûmet bu Kurumu da mı dinlemiyor?
Kırk
yıl önce Akkuyu bölgesindeki deniz suyu sıcaklığı ile
bugünkü sıcaklık arasında 2-3 derecelik fark var. Soğutma
suyunun denize deşarj edilmesi sonrası deniz suyu
sıcaklığının yükselmesi ciddi bir sorun teşkil
edecektir. Daha geçenlerde Ceyhan Termik Santralinde böyle bir durum ortaya çıktı.
İstanbul Boğazında gemilerin deşarj ettiği sular
nedeniyle yaşanan balık ve canlı ölümleri de dikkatimizi
çekiyor.
Akkuyu, bu
kırk yıllık sürede tam bir tatil cenneti olacakken nükleer
santral yapılacak diye turizm yatırımları
yapılamıyor. Bu bölgenin çevresinde ne türden gelişmeler
olduğunu, lütfen, gidip bir görünüz. Türkiye'yi besleyen dev
seraların kurulduğu bir bölge, toprak çok verimli ama bunların
tümüne dikkat edilmemiş.
Bakınız,
tüm bunlar yerin yanlış seçildiğinin göstergesidir. Biz nükleer
teknolojiye karşı değiliz ama seçilen yerlerin
tamamının yanlış yerler olduğunu önemle belirtiyoruz.
Bu konuda uluslararası kuruluşlardan yardım almanız
gerekiyor. Türkiye ciddi bir deprem bölgesidir. Bu durumu es geçerek bir
çalışma yapamazsınız. Bütün bunlarla birlikte, Anlaşma
metninin de ciddi bir biçimde elden geçirilmesi gerektiğini, hatta yeniden
yazılması gerektiğini öneriyorum.
Önceki Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler döneminde yapılan
çalışmada teknoloji, verimlilik, yer seçimi, kurulu güç ve
satışı fiyatı gibi konularda yarışma
yapılacağı söyleniyordu. Ne oldu? Ne zaman bunlardan
vazgeçtiniz? 5710 sayılı Kanuna göre en iyi teknolojiyi
seçecektiniz. Bu işi yapacak olanlar daha evvel bu tesisleri kendi
ülkelerinde kurmuş ve beş yıl
çalıştırmış olacaklardı. Ne oldu? Bakan
değişince bazı hükümler de mi değişti?
Şimdi, biz
kendi mühendislerimizi bu kuruma sokamayacağız, takip
edemeyeceğiz, denetim yapamayacağız, yaptırım uygulama
şansımız olmayacak. Böyle çalakalem sözleşme olmaz.
Lehimize bir madde bile yok. Bunun hesabını veremezsiniz. Bu
Anlaşmayla, her zaman yaptığınız gibi büyük bir
diplomatik pot da kırdınız. Anlaşmanın, Enerji
Bakanımızın mevkidaşı olan Rusya Enerji Bakanıyla
yapılması gerekiyordu. Siz ne yaptınız? Bizdeki Atom
Enerjisi Kurumuna eş değer olan Rus atom enerjisi kurumu Rosatom ile
sözleşme imzaladınız. Arkadaşlar, sizin için değerli
olmayabilir ama bu milletin bir itibarı var. Üstüne üstelik daha
kurulmamış, yüzde 49 ortakları belli olmayan ama yüzde 100'ü Rus
olan bir şirket daha sonra bizim muhatabımız olacak.
Taraf yok burada
Sayın Bakan, yüzde 51'in kime ait olduğu önemli değil, yüzde
49'u kimin olacak? Burada bilmediğimiz gizli bir ortak mı var?
Bakın, Sözleşme
metnindeki eksik ve sakıncalı kısımlardan bir
kaçını dikkatinize sunayım: Teknolojik olarak VVER 1200 tipi
reaktörlerden söz ediliyor ancak bu reaktörler hiçbir ülke de
kurulmamış. Bakınız, Almanya, Fransa ikinci, üçüncü
jenerasyon nükleer santralleri söküyor. Bizde ise daha uygulaması olmayan
hangi jenerasyon olduğu sözleşmede belirtilmeyen bir teknoloji
seçilmiş durumda. Bu teknolojiyi kim inceledi Sayın Bakan?
Rusya bize
Leningrad'da kurulamayan ve sorunları nedeniyle açılması sürekli
ertelenmiş bir santralin yapımcısı olan bir şirketin
ünitelerini mi kuruyor? Sayın Bakan lütfen bizi bu konularda
bilgilendirsin.
Çernobil Nükleer
Santrali dolayısıyla yaşadığımız
olumsuzluklar hepimizin hafızasında. Kazım Koyuncu'yu
hatırlayın lütfen. Hayatının baharında kanserden
kaybettiğimiz türkülerinden de yoksun kaldığımız o
güzel Karadeniz delikanlısını.
Sözleşmede
on beş yıllık alım garantisi kapsamındaki ESA
Anlaşmasının metni sözleşmenin ekine konulmamış.
Demek ki bu Sözleşmede en önemli dayanak olan ESA ortada yok. Ne
yazılacak oraya merak ediyorum doğrusu?
Sözleşmeye
göre on beş yıllık alım garantisi miktarı 12,3
dolar/sent gibi yazsa da kaynak maliyetleri, Türkiye'deki maliyetlerin
artışı gibi maddelerle aslında 15,3 dolar/sent olarak
tanımlanmıştır. Bu Sözleşmeye göre yedi yıl
sonra devreye girecek ilk ünitenin elektrik alım bedeli 15,3 senttir.
Size soruyorum
Sayın Bakan bu rakamları TETAŞ ve EPDK nasıl kontrol
edecek? Bu bedel, Türkiye satış fiyatını ne kadar
artıracak? Bunları bizimle neden paylaşmıyorsunuz? Ruslar
basına açıklama yapmış biz bu projeden 120 milyar dolar
kazanacağız diye. Demek ki bir bildikleri var.
"Yakıt
atık yönetimi başlıklı 12nci bölümde Proje şirketi
söküm ve atık yönetiminden sorumludur. denmesine rağmen, proje
süresince atıkların ne olacağı sorumluluğa
bağlanmış ancak söküm sonrası ne olacağı
konusunda bir açıklık getirilmemiş. Böyle önemli bir hüküm
nasıl olur da muğlak bırakılır? Bu sözleşmenin
derhâl Genel Kuruldan çekilip iptal edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Partimizin bu
konuyla ilgili muhalefet şerhini dikkatle okuyunuz ve gereğini
yapınız. Yoksa bu Anlaşmayı birileri iptal eder, birileri
de gelir sizin yakanıza yapışır, benden söylemesi!
Bu Sözleşme,
bizim EPDK gibi bir kurumun 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununu
katletmektedir. Gelir ve kâr payı yöntemiyle Gelir Vergisi Kanunu altüst
edilmektedir. Böyle bir sözleşme olamaz.
Sayın Bakan,
size bu kürsüden son olarak bir soru soruyorum, cevabını da lütfen
kamuoyuyla paylaşınız: Sürekli olarak basın yayın
organlarında, fuarlarda ve özel sohbetlerde bahsettiğiniz, iki
yıldır Genel Kurula getirmeyi düşündüğünüz Yenilenebilir
Enerji Kaynakları Kanunu ne oldu? Bu kanunu neden
çıkartmıyorsunuz? Problem nedir, söyleyiniz.
Yatırımcıları kandırmayınız, kimseyi
aldatmayınız. Bizim önceliğimiz doğal gazdır,
nükleerdir. diyorsanız, bunu da kamuoyuyla paylaşınız.
Günlerdir ilgili bütün yerli ve yabancı kişi ve kurumlar bu kanunu
bekliyor. Çıkarmayacaksanız, bunu da kamuoyuyla
paylaşınız.
Ben, buradan,
milletin kürsüsünden ilgili tüm kişi ve kuruluşlara çağrı
yapıyorum: Yenilenebilir Enerji Kaynakları Yasasını bu
Hükûmet çıkarmazsa, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında
çıkarılacak ilk kanunlardan birisi bu olacaktır.
Bu dileklerimle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Behiç Çelik, Mersin
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 538 sıra sayılı Tasarının 3üncü
maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi bu vesileyle saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, aslında nükleer enerji konusunda benden önceki hatiplerin
doyurucu, teknik ve çevreyi, toplumu olumlu ya da olumsuz yönde etkileyecek
hususları burada ayrıntılı olarak
anlattıklarını hep birlikte görmüş bulunuyoruz.
Ben olaya
farklı yönden değinmek isterim. Biliyorsunuz, enerji günümüz
dünyasının en önemli gerçeğidir. Enerjiyi elinde tutan, enerjiye
hükmedebilen devletler dünyada insanlık üzerinde daha fazla söz sahibi
olan devletlerdir. Bu itibarla, politikanın özünde enerjinin olduğunu
da özellikle vurgulamak isterim.
Türkiyemizin
gerek Hazar Havzasının gerekse Orta Doğu bölgesinin ve gerekse
tanker taşımacılığıyla Karadeniz Bölgesinin ve
en son Mavi Akım Projesinin hayata geçirilmesiyle âdeta bir transfer
alanı ve Avrupaya doğru uzanan önemli bir geçiş noktası,
bir kapı, bir koridor şeklinde, Anadolu coğrafyasını
mütalaa edebiliriz.
Nükleer enerjiye
değinirken burada benim dikkatinize sunmak istediğim konu, özellikle
Rus doğal gazının Türkiyeye getirilmesi sürecinde Mavi
Akımı eleştirenlere dikkatinizi çekmek istiyorum. Mavi
Akım o dönemde değişik siyasal görüşler ve partiler
tarafından eleştirilmişti. Bu eleştirilerin büyük
çoğunluğunda tabiatıyla haklılık payı vardı.
Ancak, söylenenler şuydu: Mavi Akım değil, mavi cerahat.
Mavi Akıma
burada kısaca değinerek geçerken, bu Mavi Akım
Anlaşmasının içerisinde yüzde 4,4lük bir hisse vardı ve
bu hamiline hissenin bugün nereye gittiği dahi henüz ortaya
çıkarılabilmiş değil. Beyaz Enerji Operasyonu gibi birçok
operasyonlar yapıldı, bunların sonuçları da ortada
değil. Sekiz yıla yaklaşan AKP İktidarının
sanıyorum karnesinde enerjiyle ilgili yolsuzluk dosyalarının
sonuçları, eksileri bir hayli olsa gerek. AKP, bu konuda bir adım
atabilmiş değil ve tam tersi, yolsuzlukları önleme konusunda
irade ortaya koymasından geçtik, yolsuzlukların daha da
artmasının âdeta müsebbibi olmuş durumda. Onun için, AKPnin
Mavi Akımdaki 4,4lük hamiline hisseyi bugün Türk kamuoyuyla iktidar
olarak paylaşmasını burada bir kez daha hatırlatma
gereği duyuyorum. Sayın Bakan da buradayken, Lütfen bunları
Türk kamuoyuyla paylaşın. diye hatırlatıyorum. Acaba 2004
yıllarında Soçide zamanın Rusya Devlet Başkanı
Putinle Sayın Erdoğan neler konuştu sekiz saat, dokuz saat
baş başa? Bunlar karanlıkta kalacak, unutulacak diye hiç kimse
zannetmesin, zamanı gelince bir bir açılacak.
Efendim,
biliyorsunuz, Stroytransgaz şirketi o dönemde Mavi Akımı bu
şekilde hayata geçirmek için uğraştı. Bugün nükleer enerji
konusunda bir adım atılıyor ve bu adım, burada hatiplerin
de ifade ettiği gibi, sakat, yanlış, eksik ve anlamsız ve
bunun getirilip özellikle Mersin ili Gülnar ilçesi Büyükeceli
kasabasının bir mevkisi olan Akkuyuda düşünülmesi hepten
yanlış, hepten hatalı.
Mersin bugün
15.700 kilometrekare yüz ölçümüne sahip, 1 milyon 750 bin insanın
yaşadığı ve çok çalışkan insanlarının
olduğu, taştan ekmeğini çıkaran insanların ili
olduğu bir bölge. Burada 55 belediye ve 505 civarında köy hâlen
mevcut ve kendisini, kendi hayatını idame ettirecek gelir
kaynaklarına sahip bir il. Bu ilin -Antalyayı çoğumuz
biliyoruz- Antalyadan daha ileri ve üstün özelliklerinin olduğunu da
burada hatırlatmak isterim.
Nedir bunlar? Bir
kere, Çukurovanın yarıya yakını veya yarıdan biraz
azı Mersin iline ait. Buranın çalışkan insanları bir
şeyler üretiyor.
Ve Saint Paulün
memleketi Tarsus. Tarsus, medeniyetlerin beşiği, âdeta dünya
kültürüne verecek çok şeyleri olan bir kent merkezi. Mersin de öyle.
Mersin bir liman kenti olarak merkezi kastediyorum- fevkalade önemli bir
şehir.
Batıya
doğru gittikçe Erdemli
Çalışkan insanlarıyla dopdolu ve
her türlü doğa turizminin yapılabileceği imkânlara ve
fırsatlara sahip, marinası var.
Silifke keza
aynı şekilde, çok önemli tarihî ve turistik bir kent ve batıya
gittikçe, Selçukludan kalma eserlerin yoğunlaştığı ve
Anamur Kalesi gibi dünyada eşsiz tarihî eserlerin olduğu önemli kent,
bir il.
İşte
böylesine önemli bir ilin doğası, tarihi, kültürü, tarımı,
sanayisi, ticareti, ulaştırması, yani bütün sektörleri hiç ele
alınmadan, değerlendirilmeden, Mersin kenarda iktidar tarafından
atıl bırakılıyor, Mersine adım attırılmıyor,
hiçbir sektöründe ilerleme kaydedilmiyor ve işsizlik oranının en
yüksek olduğu il hâline getiriliyor, insanlar ekmeğe muhtaç hâle
getiriliyor ve ondan sonra balık çiftlikleri adı altında
Mersinin o güzelim kıyılarını, denizlerini mahvedecek
birtakım kararlar, yine iktidar ya da iktidarın talimatıyla
yerel iktidarlar tarafından veya yönetimler tarafından kararlar
alınabiliyor.
Biz balık
çiftlikleri için de tepki verdik, mitingler yaptık, Bunları
yapmayın. dedik, Bu denizi turizm için kullanın. dedik. Bunu da
dinleyen olmadı. Ve Mersin, bugün, turfanda sebze ve meyvenin en yoğun
üretildiği bir kent, narenciyede -özellikle limonun- Türkiye
ihtiyacının yüzde 60ını karşılayan bir il ama
buna rağmen, Hükûmetin tek bir çivi çakmadığı il de Mersin
olarak karşımıza çıkıyor.
Biz onun için,
sahillerimizi, denizimizi korumak istiyoruz, ormanlarımızı
korumak istiyoruz ve rızkımızı istiyoruz, iş
istiyoruz, aş istiyoruz, bunlar verilmiyor. Ondan sonra geliniyor,
Akkuyuya Nükleer Santral Projesini getirip dayatıyorlar.
Yenilenebilir
enerji ya da biyomas enerjisi dediğimiz biyoatık enerjisi konusunda
Hükûmetin tek adım atmış durumu söz konusu değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen tamamlayınız.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, böyle bir tablo karşısındayız. Onun için,
burada bağırıyorsunuz, çağırıyorsunuz,
birbirinizle postal yarışı yapıyorsunuz. Peki, 1982
Anayasasında yaşı tutan AKP milletvekillerinin neredeyse yüzde
92si evet dedi, evet dediniz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Nereden biliyorsunuz?
AHMET YENİ
(Samsun) Nereden biliyorsun? Ezbere konuşuyorsun.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Nereden çıktı o zaman yüzde 92 oy? Bunu bilin,
bilin bunu, bilin! Ondan sonra, postalın ne anlama geldiğini siz
AHMET YENİ
(Samsun) Kayıt mı var elinde? Ezbere konuşuyorsun.
BAŞKAN
Sayın Yeni, lütfen
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Kayıt var, ortada istatistikler var.
AHMET YENİ
(Samsun) Yok öyle şey.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Böyle önemli konular konuşulurken böyle yapay ve
düzeysiz konuşmalara lüzum yok. Onun için, biz referanduma da
hayır diyoruz, Akkuyuya da
hayır diyoruz.
Teşekkür
ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nezir
Karabaş, Bitlis Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; nükleer enerji kanunuyla ilgili, 3üncü madde üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, nükleer enerji istemi, talebi ve hayali Türkiyede yeni
değil, elli yıllık bir hayal. Tabii o dönemler İkinci Dünya
Savaşı sonrası nükleer enerji ve nükleer silahlanma istemlerinin
dorukta olduğu, nükleer enerjiyle ilgili bugün gelinen noktadan
farklı bakılan bir dönemdi. Türkiye nükleer enerji talebini, istemini
geçmiş hükûmetler döneminde de muhalefetler döneminde de hep belli
gerekçelere dayandırmış, çoğu zaman hem hükûmetler hem de
nükleer enerjiyi savunan muhalefet partileri demişler ki: İşte
Dışa bağımlılığı azaltma
veya
demişler ki: Ucuz enerji sağlama
Şimdi de Sayın Çevre
Komisyonu Başkanımız da, işte, Çevre dostu enerji. diyor,
öyle savunuyor.
Peki,
dışa bağımlılığı engelliyor mu? Siz bir
taraftan doğal gazınızın yarısını, yine,
petrolü aldığınız Rusyadan nükleer enerji santralini de
topraklarınızda kuruyorsunuz, her şey onun denetiminde,
dışa bağımlı olmuyorsunuz! Üstelik tek ülkeye
bağımlı oluyorsunuz, bırakın dışa
bağımlılığı, tek ülkeye bağımlı
oluyorsunuz, Rusyaya bağımlı oluyorsunuz. Zaten enerjide
Rusyaya bağlısınız, nükleeri de yapıp ona
bağlı oluyorsunuz. Yani burada demek ki, dışarıya
bağımlılık gerekçesi yok ortada. Daha ucuz enerjiyi de,
mevcut fiyata baktığımız zaman, hem dünya
fiyatlarının hem de Türkiye fiyatlarının üzerinde, bunun da
gerekçesi yok. Ha, geriye ne kalıyor? Güçlü ülke olma. Birçok hatip dile
getirdi, Türkiyenin güçlü olabilmesi için nükleer enerjiye sahip olması
gerekiyor. Bu söylem, Türkiyenin güçlü olabilmesi için nükleer silaha sahip olmasıdır.
Yani geçmiş hükûmetler döneminde de muhalefet partileri de ve şu anda
AKP Hükûmeti de nükleer enerjiye sahip olma hayalini nükleer silaha sahip olma
üzerine kuruyor. Nitekim, Sayın Başbakanın İranla ilgili
söylemleri, İran-İsrail karşılaştırması,
Eğer İsrailin nükleer silahı varsa İranın da
nükleer silah üretme hakkı vardır. söylemi bundan uzak
değildir. Tam Rusyayla nükleer enerji ve nükleer santral kurma
hazırlıklarının yapıldığı bir dönemde,
bu söylem ve bu hazırlık birbirinden bağımsız değil.
Değerli
milletvekilleri, nükleer silahın geçmişte yarattığı
tahribatı hepimiz biliyoruz. Bugün, hem o silahların üreticisi hem de
kullanıcıları bile, bazen ikiyüzlü politikalarla olsa bile
nükleer silahların azaltılması ve uzun vadede ortadan
kaldırılması gibi söylemde bulunmak zorunda kalıyorlar.
Yine, tüm dünyada barıştan yana, dünyada çağdaş,
çocuklarımıza, torunlarımıza sağlıklı bir
gelecek bırakma adına silahtan, özellikle nükleer silahtan arınmış bir dünyadan
bahsediyorlar; bizler de Türkiyede üçüncü bin yılda güçlü olmak için
nükleer silaha sahip olma hayalleri kuruyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan; mevcut kapasite ve santral, bunun, 2-3 kat
büyüklüğünde bu gerçekleşip -ne zaman gerçekleşeceği,
nasıl gerçekleşeceği belli değil- bu kapasitedeki
santraller kurulup, bunun 2-3 katı kadar, Sinopta, başka bir yerde
de santral kursanız Türkiyenin enerji ihtiyacını nükleerden
karşılama veya dışarıya
bağımlılıktan kurtulamazsınız. Nükleer enerjiyi
savunan hiç kimse beyninin arkasında nükleer silah yoktur diyemez. Çünkü
Nükleer enerji olmalıdır, Türkiye nükleer enerjiye sahip
olmalıdır. diyenlerin hiçbir gerekçesi şu ana kadar geçmiş
hükûmetlerin de şimdiki Hükûmetin de gerekçeleri, Türkiyenin mevcut kapasitesi,
mevcut enerji üretimi, tüketimi ve gelecekteki enerji ihtiyacını
kıyasladığınız zaman bununla uyumlu değil.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Türkiye gibi bir ülkede nükleer
çok daha tehlikelidir. Biraz önce Sayın İnce dile getirdi, 1986
yılında Çernobil faciası hepimizin hafızasındadır
ve o dönem Sanayi Bakanı Cahit Aral, televizyon ekranlarında
canlı yayında çay içip Biraz radyasyon iyidir. demişti. O
dönemin Başbakanı rahmetli Sayın Özaldı. O da Radyoaktif
çay daha lezzetlidir. demişti ve yine o dönemin Cumhurbaşkanı
Kenan Evrendi, ünlü Paşamız Radyasyon kemiklere
yararlıdır. demişti.
Şimdi, böyle
bir ülkeyiz ve yine bugün bizler, Tuzlada her gün sapır sapır ölen
işçilerimizin sorunlarını çözmüyoruz, kot taşlama
işçilerinin gözlerimizin önünde ölmesine engel olamıyoruz. Madenlerde
ölen işçilerimiz için, bunu nasıl engelleyebiliriz, makul bir
seviyeye, dünya standartlarına getirebiliriz deme yerine kader diyoruz.
Böyle bir ülkede nükleeri savunmak, faciayı savunmaktır. Bu kadar
Tabii ki Türkiye,
sonuçta, mevcut nüfusu, insan gücü, sanayi düzeyiyle yabana atılabilir bir
ülke değil ama bu ülkede iktidarıyla muhalefetiyle, mevcut, insana
bakış mantığıyla, çevreye bakış
mantığıyla değerlendirdiğimiz zaman -bu ülkede
nükleer- gerçekten nükleeri savunmak faciayı savunmaktır. Bizler
Akkuyuda neden kuruluyor? demiyoruz.
Peki, Sinopta
kurduğunuz zaman, daha iki gün önce, Sayın Ali Rıza Öztürk,
Bakana sunduğu için biz de almıştık, bizim de
sunmamıza gerek yok, Akkuyuda 170 bin imza toplayanlar gibi, Sinopta da
170 bin, 270 bin imza toplama hakları var. Egede de kurmaya
kalksanız oradaki insanların da Ben nükleer istemiyorum. deme
hakları var yani önemli olan nükleer.
Bugün
gelişmiş Avrupa ülkeleri ve Amerika başta, nükleeri
Ve bu
ülkelerin birçoğu 1970li yılların sonunda, 1980li
yıllarda ve özellikle Çernobil faciasından sonra bir taraftan
nükleerin zararlarını, tehlikesini ve atıkları tümüyle
zararsız hâle getirmenin mümkün olmadığını görünce, bu
teknolojiden, birçoğu yeniden santral kurmaktan vazgeçtiği gibi, bu
projeleri geliştirmediği gibi, mevcut projelerin de birçoğu
iptal edildi.
Peki,
değerli milletvekilleri, enerji için Orta Doğudan Uzak Asyaya kadar
her türlü riski göze alan, savaşlar yapan Amerika, bu teknolojiyi üreten,
en gelişkin teknoloji ve insan gücü kendisinde olan Amerika, eğer
nükleer iyiyse, her tarafı nükleerle donatmak gerekiyorsa, neden tüm
enerji ihtiyaçlarını kendi imkânlarıyla üreteceği nükleer
santrallerle yapmıyor da farklı kaynakları devreye sokuyor?
Neden Amerika otuz yıldır santral kurmuyor? Neden İngiltere otuz
yıldır yeni santral kurmuyor?
İBRAHİM
HASGÜR (İzmir) İhtiyacı yok çünkü.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) Evet, ihtiyacı olmasaydı, Irak
Savaşını, Pakistandaki işgali, Afganistandaki
işgali, taa Uzak Asyaya kadar savaşları göze almazdı.
Bunların çoğunun enerji savaşları olduğunu hepimiz
biliyoruz, hepiniz biliyorsunuz. Kalkıp burada, halkın
karşısına da çıktığınız zaman, işte
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla)
bunun, enerjinin, nükleer santralin kurulması
gerektiği, nükleer enerjinin olması gerektiği ama
yasasının böyle olduğu ama Akkuyu böyle bir yerdir, turistiktir,
Sinopa veya Sinop değil, başka bir yere kurulması
Üstelik
birçok hatip dile getirdi, konuşan her muhalefet milletvekili
istisnasız dile getirdi. Siz bu santrali kendi ülkenizde, kendi
topraklarınızda, diğer bir ülkeye, şirketi, denetimi,
hissesi Rusyaya ait olan, başka bir devlete ait olan bir santral kuruyorsunuz.
Böyle bir örnek var mı değerli milletvekilleri?
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) İncirlik Üssü.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) Yani ikinci bir örnek var mı? Gel, benim ülkemde
ben sana arazi sağlayacağım, yer vereceğim, sen gelip
santral kuracaksın, tüm hisse senin olacak, istediğin gibi
çalıştıracaksın, elektriğini de ben
alacağım, üstelik dünyanın ve Türkiyedeki fiyatların
üzerinde alacağım. Böyle bir mantık yok. Ondan sonra da
çıkıp Türkiyenin geleceği için, enerji geleceği için veya
ülkenin zenginliği için biz yatırım yapacağız
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) Biz bu yasanın mantığına, nükleer
enerjinin ruhuna, mantığına karşıyız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Afif Demirkıran, Siirt
Milletvekili.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum
öncelikle. Hayırlı sabahlar diliyorum.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Bitlise kursunlar Nezir Bey!
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Önce bir deniz getirelim Siirte, sonra nükleer santral
kurarız!
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) - Vallahi Siirte kurarız. Eğer Fransa
yüzde 75ini nükleerden karşılıyorsa, Amerika yüzde 20sini
karşılıyorsa, bütün dünya yüzde 17sini
karşılıyorsa ben Siirte kurarım. Buyurun, Sayın Bakan
gelsin, çalışma yapsın, eğer müsait bir yer bulunabilirse
Siirte kurarım.
Şimdi,
arkadaşlar, esasen ben bir selamlama yapıp inmek istiyordum, öyle de
arzu ediliyor. Fakat nükleer o kadar önemli bir konu ki kırk senedir bir
şekilde birileri başkalarının etkisinde kalarak -Bakan ve
grubumuz itham ediliyor sabahtan beri- ama birileri birilerinin etkisinde
kalarak, yapılmış olan ihaleleri iptal ettiler ve bunun en
komiği de ne biliyor musunuz? Savunduğunuz o 12 Eylül Anayasası
var ya, o 12 Eylül Anayasasının mucitleri, o darbe
Anayasasının sahipleri zamanında ilk nükleer santral iptal
edildi. Niçin? Çünkü dünya kapılarını kapattı Türkiyeye,
Türkiyeye kredi vermediler. Türkiyede eğer bir askerî darbe oluyorsa,
Türkiyeye hiç kimse herhangi bir şekilde girmeyecek, ne teknolojik olarak
ne başka türlü ve yapılmadı. Eğer yapılmış
olsaydı, bugün nükleer teknolojiye sahip olacaktık, bugün
bambaşka bir yerde olacaktı Türkiye. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, nükleer, yenilenebilirin alternatifi
değildir. Bakın Yenilenebilir yapılsın, nükleer
yapılmasın. diyoruz. Yenilenebilir ayrı bir olaydır,
nükleer ayrı bir olaydır.
Daha bir iki
hafta önce Avrupada bir toplantıya katıldım Avrupa
Parlamentosunda. Orada Avrupanın enerji güvenliği için yeni bir
Avrupa enerji birliği kuruluyor. Şimdi, çok ciddi şekilde bunun
üzerinde çalışılıyor ve oradaki müzakerelerde hemen hemen
hazırunun tamamı -hem Avrupa Parlamentosu milletvekilleri vardı
hem ulusal parlamentoların milletvekilleri vardı- ortak varılan
kanaat -ki raporlara geçti- nükleere devam, Avrupada nükleere devam.
Şimdi, bu
kadar çok nükleere devam denen bir dünyada ve bizim de bu kadar çok enerjiye
ihtiyacımız olan bir ortamda eğer biz nükleere karşı
gelir, eğer biz bu akşam bu Anlaşmayı imzalamazsak,
inanın çocuklarımıza, torunlarımıza, gelecek nesillere
karşı görevimizi, sorumluluklarımızı yerine
getirmemiş oluruz. Onların vebali var sırtımızda.
Dolayısıyla
ben bu Anlaşmanın hayırlara vesile olmasını diliyorum
ve oyumun kabul olacağını ifade ediyorum. Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Demirkıran.
Madde üzerinde
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız söz talep
etmişlerdir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla
selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Tabii verilecek
çok bilgi var, özellikle nükleer güç santrallerinin yapımıyla
alakalı hususları irdelerken, incelerken, bunun yalnızca on
dakikaya veya işte otuz dakikaya
sığdırılamayacağını herhâlde takdir
edersiniz ama ben yalnızca sorular üzerine bina ederek birkaç konuyu
aydınlatma ihtiyacı hissetim.
Şimdi
Yenilenebilir enerji kaynakları ile nükleer güç santralleri birbirinin
rakibi değil. dedi Afif Bey. Doğru, hatta birbirinin
tamamlayıcısı unsurlardır bunlar. Bütün ülkelerde nükleer
güç santrallerinden elde edilen enerji, elektrik, o basic yük dediğimiz
tabana oturtulur, üzerine girip çıkan yükler monte edilir. Diyelim ki
8.100 saat civarında çalışan nükleer güç santralinin ki yeni
sistemlerde artık yakıt değiştirmek için o aradaki 600
saatlik birimi de kaldırdılar, tamamen 8.640 saat
çalışabilecek bir teknoloji yakalandı. Bunun üzerine, ülkenin
durumuna, konumuna ve şartlarına uygun olarak rüzgâr girip
çıkıyor, güneş girip çıkıyor, HESler,
rezervuarsız dediğimiz 15 kilometrekarenin daha altındaki nehir
tipi santrallerde, düzensiz yağış rejimlerinden kaynaklanan
nehirlerde HESler girip çıkıyor. Bütün bunların her birisi
birbirinin tamamlayıcısı unsurlar oluyor.
Bu şu
açıdan çok önemli, Almanyada, işte, İspanyada,
değişik ülkelerde gidip gördüğünüzde şunu fark edersiniz:
Zaman zaman yenilenebilir enerji kaynakları, Almanya gibi
altyapısını tamamlamış ülkelerde 50 milyar euroyu
şuraya koyalım, bunları finanse edelim diye yola
çıkılan işlerdir.
Yenilenebilir
enerji kaynaklarıyla alakalı, rüzgârın, güneşin,
jeotermalin ve suyun, temel olmak üzere -biyokütleyi de dâhil edelim- şu
anda, arkadaşlar, bu kanun çıkmadı diye şu anda piyasa da
işlemiyor değil. Şu anda, yaklaşık 33 bin
megavatlık rüzgâr santralleri Ahmet Beye vermeyin, bana verin. diye
lisans çalışması için niçin yarışmaya giriyorlar?
Şu anda cari, işleyen bir kanun var, 2005 yılında
çıkmış olan. Şu anda 13 bin megavata
tamamlayacağımız lisanslama çalışmalarının
son üç dört ayına girildi. Bu kanun, yenilenebilir enerji
kaynaklarıyla alakalı rehabilite edeceğimiz kanun çıkmadan
önce, şimdi, her bir enerji kaynağının üzerinde irdeleme
yapmamız lazım.
Güneş
diyoruz değil mi? Değerli arkadaşlar, güneşte kimi finanse
edeceğimize karar vermemiz lazım. Türkiye'nin güneşiyle
vatandaşımızı mı, Avrupadaki know how sahibini mi,
yoksa yatırımcıyı mı?
Geçtiğimiz
yıl içerisinde verilen fiyat 28 euro sentti. Bu eder yaklaşık 40
kuruş sent. Şu anda elde ettiğimiz rakamın tam 4 katı.
Bizim malzeme biliminin ilerlemesiyle beraber bu rakamları daha da
hızla ilerleterek, hızla düşürerek bunun üzerinden bir
sübvansiyon yapmamız lazım. Kazanacak olan
vatandaşımız, kazanacak olan toplam havuzumuz.
Biz, güneşle
alakalı rakamlarda daha konservatif, daha muhafazakâr davranırken
tabii ki Avrupadaki yatırımcıya hizmet etmiş olmuyoruz ama
vatandaşımızın alacağı elektriğin
payına hizmet etmiş oluyoruz. Yani her söylediğimiz cümlenin
sonunun nereye varacağını çok iyi bilmemiz lazım.
Kulağa çok hoş geliyor Yenilenebilir kaynakların hepsini destekleyelim.
deniyor.
Bakın, somut
bir örnek veriyorum. Geçtiğimiz yıl içerisinde, 26 Aralık 2009
tarihinde Almanyada 6 bin megavatlık rüzgâr enerjisinin devlet garantisi
altında alınarak kamuya satışında bir sıkıntı
çıktı. Ürettiğini almak zorunda havuz. Üretti ama Paskalya, o
gün alacak kimse yok. Dediler ki: Bunu lütfen alın, 90 sentten
başladılar, alan yok, 50 sent, alan yok, 20, alan yok.
Sıfır liraya veriyoruz. dediler 6 bin megavatı. Bir gün
önceden rüzgârla alakalı meteorolojik veriler diyor ki: Yarın 6 bin
megavat civarında rüzgâr esecek. Duyuru yaptılar. Dedi ki: Ben
Paskalyadayım, ben şu anda fabrikamı açmıyorum. Evde de
sınırlı şekilde kullanacağım. Filmin sonu
şöyle bitti değerli arkadaşlar: Üzerine 20 euro sent verdiler,
bir kısmı fabrikasını açtı, o günün kalemi, 50 milyon
euro ekside kapattı sistem.
Yani,
bunların her birinin
Müsaade edin de biz bunları hesap edelim.
Bir işi
yaparken bir tarafı yıkmamak lazım. Biz sağlam, stabil, son
derece sürdürülebilir bir enerji politikası üzerinde
uğraşıyoruz. Rüzgârı bu ülkeye kazandırmamız
lazım, güneşi de kazandırmamız lazım ama güneşte
makul ve rekabet edebilir fiyatlarla kazandırmamız lazım. Geldi
yatırımcı Niye açmıyorsunuz güneşin önünü? dedi.
Tabii, Almanyada kaç saat güneş ışının var? dedim,
800 saat. Kaç paradan satıyorsunuz? 28 euro sentten. Türkiyede kaç
para istiyorsunuz? 28 euro sentten. Türkiyede ne kadar güneş
ışının var? 1.800 saat. Peki arkadaş, Almanyada 9
yılda amorti ettiğin yatırımı niçin Türkiyede 4,2
yılda amorti etmeye çalışıyorsun?
Haklısınız. dedi, Doğru, çok doğru. dedi. Siz
hele bir yarı fiyatını verin de ondan sonra bir pazarlık
yapalım. dedik.
Bunlarla
alakalı konularda titiz ve son derece kamu düzenini de
sağlayıcı ama aynı zamanda liberal piyasayı
destekleyici bir yapı içerisinde olmamız lazım. Bütün
bunların hepsini anlatma fırsatı bulamıyoruz diye
bunları bilmiyor zannetmeyin arkadaşlar. Enerji
Bakanlığı olarak bütün bunlarla alakalı hassas
çalışmalarımız devam ediyor.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Sayın Bakan, sadece satmak üzerine konuşuyorsunuz, çevre
yok bunun içerisinde. Satmak, kâr etmek. Çevre yok.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Gelelim, Akkuyu
sahasında ne kadarlık bir metrekare içerisinde biz bunları yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, 10 bin metreye bin metre sayalım. Genel, bu saatte çok
detaylarına girmeden söyleyeceğim. Yani 10 kilometreye 1 kilometrelik
bir saha içerisinde, toplamı 11
milyon 147 bin 837 metrekaredir. Bunun içerisinde orman arazisi, EÜAŞın
arazisi, hazine arazisi 306 bin metrekare olmak üzere ve Babadıl Deresi
olmak üzere 161 bin metrekaredir toplam.
Biz bunlarla
alakalı istihdamı Türk tarafından mı yapacağız?
deniliyor.
Arkadaşlar,
Anlaşma o kadar açık ve net ki müsaade ederseniz buradan
okuyacağım. 6ncı maddenin beşinci fıkrası:
Taraflar, Türk vatandaşlarının ücretsiz olarak eğitilmesi
ve nükleer güç santralleri işletme gereksinimlerinde yaygın olarak
istihdam edilmesi hususlarında mutabakata varmışlardır. Söz
konusu eğitim, Türk tarafına mali yük getirmeden sahada tam
donanımlı simülatör kurulmasını, bununla
sınırlı olmamak kaydıyla da kapsar.
Anlaşılmayan
bir taraf var mı burada? Çok açık bir şekilde
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Müeyyidesi ne?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Devam ediyoruz. Türk
tarafı
KADİR URAL
(Mersin) 7nci madde.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) 7nci maddeyi
okuyorum, arazi tahsisi ve erişimle alakalı.
KADİR URAL
(Mersin) İkinci bendi.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Türk tarafı, yürürlükteki
Türkiye Cumhuriyeti kanun ve düzenlemeleri izin verdiği ölçüde, Projeyle
ilgili olarak yabancıların çalışmasına ilişkin
gerekli izinlerin verilmesini kolaylaştıracaktır. Türk
tarafı, ulusal güvenlik sebebiyle, belirli kişilerin böyle arazilere
erişimlerini reddetme hakkını saklı tutar.
Arkadaşlar,
herhâlde yanlış anlaşılacak bir şey yok değil mi
burada?
ALİM
IŞIK (Kütahya) Öncesini de oku! Öbür cümleyi de oku Sayın Bakan!
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Peki, devam ediyoruz
şimdi, devam ediyoruz. Bakın, enerji arzıyla alakalı bir
kısım sıkıntılardan bahsedildi. Değerli
arkadaşlar, bugün itibarıyla yaklaşık 244 milyar 562 milyon
kilovatsaatlik arz edilebilir enerjimiz var. Kullanım, 202 milyar
kilovatsaat civarında, yıllık. Eğer isteyen varsa, şu
anda bizim satabileceğimiz 38 milyar kilovatsaatlik enerji fazlamız
var. Eğer, 2014 ve 2015ten sonrasıyla alakalı, arz
güvenliğiyle alakalı bir kısım tehditler söyleniyorsa
On
yıl sonrasıyla alakalı bir projeksiyondan bahsediyoruz, bugün
konuştuğumuz, on yıl sonrasının enerji arzıyla
alakalı bir kalemden bahsediyoruz. Yani, cümleleri kurarken bir önceki
söylediğimiz cümlenin bir sonrakini naksetmemesi, eksiltmemesi lazım.
Türkiye, 2023 yılına
Bakın,
geçtiğimiz ay içerisinde enerjideki büyüme yüzde 9,72ydi, bir önceki
yılın kullanım ayına oranla. Türkiyedeki büyüme
hızları açıklandı. Dünyada 4üncü, OECDde 1inci,
Avrupada 1inci sırada bir büyüme hızı yakalandı. Bunlara
karşılık gelebilecek enerji arzını
oluşturmamız lazım. Tabii ki yenilenebilir enerji
kaynaklarından bunları oluşturmamız birinci sırada
önemli. Bunun için de zaten önünü açıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Sayın
Başkanım, eğer müsaade ederseniz bir dört beş dakika daha
Bazı soruları cevaplamak açısından müsaade istiyorum.
BAŞKAN
Grup başkanlarının müsaadesi
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Bakın, çevreyle
alakalı çok fazla konu ettik. Ben size, sırf
karşılaştırmalı bir kısım rakamlar vermek
istiyorum: Şu anda, dünyada yaşayan her insan, uzaydan gelen kozmik
ışınlardan ve topraktan kaynaklanan doğal radyasyona maruz
kalmaktadır. Dedektörle ölçtüğünüzde
Şu anda, gidin,
dağda, kırda bayırda bunu ölçersiniz. Nükleer santral
yakınında yaşayan bir kişinin alacağı radyasyon
miktarı -biraz sonra turizm merkezlerinden de örnek vereceğim-
doğadan kaynaklanan radyasyon miktarının üç yüzde 1i
kadardır. Buyurun size bir rakam şimdi, üç yüzde 1i kadardır.
Aynı zamanda bu değer bir göğüs röntgeninde çekilen radyasyon
miktarının da yüzde 1ine denk gelmektedir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Santrallerin içinde yaşamak geçiyor içimden, o kadar
güzel anlatıyorsunuz ki!
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Özellikle biraz önce
Mustafa Hocamın bahsettiği Siz buna atık demeyin,
aslında nükleer atık deyin. dediği konuda çok önemli bir
noktaydı bu. Nükleer atıkların nasıl yönetileceğiyle
alakalı konuda Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun iznine bağlı
olarak bunların sökümü, idare edilmesi, alıkonması,
depolanması, proje şirketinin mükellefiyetindedir, ancak
bunların izni TAEKe bağlıdır. Her ülkenin içinde bu böyledir.
Değerli
arkadaşlar, dünyada ilk defa nükleer güç santralleri Türkiyede
yapılmayacak. Şu anda yapılacak olan beş yüz küsuruncu santral Türkiyede yapılacak olan. O
yüzden, Amerikayı falan ilk defa keşfetmiyoruz. Bunlarla alakalı
çalışmaları Türkiyede sıhhatli uygulamak
açısından söylüyorum.
Bir sertifikadan
bahsedildi: Bu sertifika ilk defa mı alınıyor, bir lisanslama
ilk defa mı alınıyor? Şimdi, tabii ki Çernobille
alakalı modellere biz de şu anda karşıyız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yeter Sayın Başkanım, yeter. Yani bakın,
milletvekillerine bir dakika vermiyorsunuz
BAŞKAN
Sayın Genç, sizden soracak değilim. Lütfen
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim ama adaletsiz davranıyorsunuz.
BAŞKAN
Adaletli davranıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tamam yani iki dakika fazla verdiniz.
BAŞKAN
Sayın grup başkan vekillerinin talebi üzerine değerlendirdim,
müsaadesi üzerine.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Hayır, ben demedim.
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) - Şandır söyledi, Şandır.
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; bugün dendi ki bu VVER
1200le alakalı: Başka ülkede uygulanıyor mu? Bu, şuna
benziyor: Peugeot 504 başka tarafta üretiliyor mu? Aynı segmentte
olması önemlidir. Siz dersiniz ki: 2 bin cc motorlu araç üreten firmalar
kaç tanedir?Dersiniz ki: Dünyada yirmi yedi tane. Ama bu, aynı
markayla, o markayla üretildiği anlamına gelmez. Bugün, Amerikada
da
Bakın sayıyorum: Güney Kore tasarımı APR1400, EPR
Fransa tasarımı -aynı segmenttir- ve EP1000 dediğimiz
Amerika Birleşik Devletleri tasarımıdır. Yani, bu, dünyada
ilk defa uygulanan bir konu değildir.
Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; verilecek çok fazla bilgi
var. Bana süre verdiğiniz kadar, yaklaşık burada bu anlattığımın
25 katı kadar daha bilgi var, bunları aktarabilirim. Kamuoyunda da
bunları hızlıca paylaşacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Kamuoyunda bu
bilgileri ne kadar doğru anlatırsak
vatandaşlarımızın da o kadar doğru
anlayacağı kanaatindeyim.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Kayhan Türkmenoğlu, Van
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Bakan, elinizde çok bilgi varsa
uluslararası anlaşma yapmazdınız, düzgün bir tasarı
olarak getirirdiniz, madde madde tartışırdık,
konuşurduk, öyle yapardık.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Vereyim ben size.
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
538 sıra sayılı Tasarının 3üncü maddesi üzerine
şahsım adına söz aldım.
3üncü maddede
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. diye belirtilmektedir.
Başka söze hacet yoktur değerli milletvekilleri. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakanım, konuşulacak çok söz var. Hakikaten ülkemiz için, milletimiz
için çok hayırlı bir kanundur. Biz konuyu biliyoruz,
halkımız, vatandaşımız biliyor.
Bu vesileyle, bu
yasanın ülkemize, milletimize, geleceğimize, çoluk
çocuklarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Tekrar tekrar
emeği geçenleri kutluyor, yüce heyete saygı ve sevgiler sunuyorum.
Hayırlı sabahlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar )
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Türkmenoğlu.
Madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Tütüncü, Sayın Özbolat, Sayın Şandır, Sayın İnan,
Sayın Köse, Sayın Özensoy, Sayın Öztürk, Sayın Ağyüz,
Sayın Işık, Sayın Tankut sisteme girmişlerdir, birer
dakika süre veriyorum.
Sayın
Tütüncü
Yok.
Sayın
Özbolat
DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
doğal gazda yüzde 64 oranında Rusyaya
bağımlıyız, yüzde 33 oranında petrolde
bağımlıyken yüzde 10un üzerinde bir oranda nükleerde de,
elektrik enerjisinde Rusyaya bağımlı olacağız.
Türkiye'nin düne kadar büyük tehdit ve büyük tehlike olarak gördüğü bu
ülkeye göbekten bu kadar mecbur bağlanmamız sizi rahatsız ediyor
mu?
İki: Nükleer
santral için belirlediğiniz on beş yıl alım garantisi, 15,3
sent fiyatı, bedava araziyi, tüm işletme masraflarını
karşılamayı kabul ettiğiniz bu koşulları yerli ve
yenilenebilir enerjide de sağlayacak mısınız? İki saat
önce Yerli ve yenilenebilir yasayı getirdiğinizde
anlaşalım, yarın getirelim. demiştiniz. İki saat
sonra fikriniz değişti mi?
Teşekkürler.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sözleşmenin 6ncı maddesi 5inci fıkrasında Türk
vatandaşlarının ücretsiz olarak eğitilmesi ve istihdam
edilmesi konusunda mutabakata varıldığı
yazılıdır. Bunu siz de ifade ettiniz.
Şimdi,
buradan üçüncü defa tekrar soruyorum. Gecenin bu saatinde sizin
cevabınızı bekleyen Büyükeceli kasabasının,
Koçaşlı, Yanışlı, Sipahili, Dedeler, Karatepe,
Delikkaya, Kavakoğlu ve çevredeki tüm köylerde yaşayan insanlar bu
santralin kurulmasında, işletilmesinde istihdam edilecek mi, ne kadar
edilecek, kaç kişi edilecek? Bunu o bölgede yaşayan ve bu işin
riskini en yakından taşıyacak olan insanlarımız,
vatandaşlarımız adına soruyorum. Lütfen bu defa cevap
veriniz.
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
İnan
MÜMİN
İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, buradaki konuşmacıların büyük bir
çoğunluğunca Rus teknolojisinin çok geri olduğu ve ileride
tehlike arz edebileceği konuşuldu. Dünyada bu tür teknolojilerin
önünde, Rus teknolojisinin önünde yeni teknolojiler var mıdır? Varsa
bu tür şirketler bu işe neden ilgi göstermediler? Acaba önlerinde bir
engel mi vardı? Bugün yapılmakta olan işler bu Rus
şirketinin önündeki engelleri kaldırma girişimi midir? Buna
teşekkür ediyorum cevap verirseniz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiye kendi hidroelektrik kapasitesinin ne kadarını
kullanmaktadır? Türkiyede elektrik enerjisinden kayıp-kaçak
oranı nedir? Yine, kurulacak santralin ekonomik ömrü sona erdiğinde
söküm maliyetini kim üstlenecektir? Türkiyede yapılması planlanan
reaktör tipi dünyada herhangi bir ülkede işletme hâlinde bulunmakta
mıdır?
Son sorum olarak,
Akkuyu santralinin gerçekleşmesi hâlinde, bir ülke
sınırları içinde bulunup da sahibinin başka bir ülkede
olduğu dünyanın ilk santrali olacaktır. Bu durumu içinize
sindirebiliyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özensoy
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
TEİAŞın projeksiyonuna göre 2010 yılında 202 milyar
730 milyon kilovatsaate karşılık yüzde 5,9 yedeğimizin var
olduğu burada ifade ediliyor. Ancak biraz önce siz 244 milyardan
bahsettiniz. Sizin verdiğiniz rakama göre yüzde 20 yedekli
çalışıyor olmamız lazım. Sizin rakamınız
mı doğru, TEİAŞın mı? Yani hangisi
yanıltıyor bizi, onu öğrenmek istiyorum.
Bir de bu gaz
taşıma firmalarının EPDK tarafından iptal edilip daha
sonra Danıştayda kazanıp BOTAŞtan talep ettiği
paraları da BOTAŞ OSBlerden talep ediyor. Bu, sadece Bursada 50
trilyonun üzerinde bir rakam. OSBlerden taşınan, iş yeri
kapananların var olduğu da bir gerçek. OSBler bu işin içinden
nasıl çıkacağını bilemiyor. Siz bu işin
içerisinden nasıl çıkacaklarını önerir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özensoy.
Sayın Bakan,
buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle Sayın
Şandırın sorusundan başlamak istiyorum. Onun süre
açısından herhangi bir sıkıntıya uğramaması
lazım. Açık ve net olarak söylüyorum: Bölge insanımız
orada, inşallah gerçekleştirildiğinde, hem inşaatta
çalışacaklar, vasfı uyanlar işletmede
çalışacaklar. Biz ne kadar elemanla arz edeceğimizi bizim
eğitim seviyemiz müsaade edecek, belirleyecek olan o. Takdir edersiniz ki
bir nükleer güç santralinin bu kadar ünitesi olan
İkişer ünite,
ikişer ünite yapılacak. 5 bin kişi civarında
inşaatında çalışıyor. Oradaki yöremizin insanı,
bizim vatandaşımız yararlanmayacak da kim yararlanacak bundan?
Bunu açıkça buradan beyan ediyorum. Ben, fazlasıyla anlaşıldı
diye bunun üzerinde çok fazla durmamıştım ama bu kadar açık
ifade ediyorum bunu.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Özbolatın sorusundan devam ediyorum.
Rusyaya bu kadar bağımlılık dendi. Önce rakamları
bir düzeltelim isterseniz. Şu anda toplam elektrik üretimi içerisindeki
doğal gaz santrallerinin payı temmuz ayı itibarıyla yüzde
43tür.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Üretimde ne kadar, üretimde?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Geçtiğimiz
yıllar içerisinde yüzde 52ler civarındaydı. Şu anda
elektrik üretimindeki doğal gazın payı yüzde 43tür. Rusyadan
aldığımız doğal gaz, toplam doğal gazın
içerisindeki payı yüzde 52dir fiilî olan. Bunu çarparsanız yüzde
22,36yı bulursunuz. Üzerine nükleer santrallerden yüzde 5 ekleyin.
Bakın, şu anda yüzde 22,6; 5 eklerseniz 27,6dır.
Şimdi, biraz
önce bahsediyorsunuz ya
Değerli arkadaşlar, ben buna nasıl
hayret etmeyeyim. Yüzde 80ler dediğiniz rakamın aslı,
Rusyada primer enerji kaynakları, nükleer güç santrallerini de dâhil
ederek söylüyorum, yüzde 27 civarındadır. On yıl sonraki
kaynağı da dâhil ederek söylüyorum. Dâhil etmezsem, şu anda
yüzde 22,36dır. O yüzden, bu rakamları düzeltmemizde fayda var.
Dikkatimi çeken
önemli bir madde oldu. Tekrar tekrar baktım, orada ayrı, müstakil bir
paragrafta şunu yazıyor: Yatırım süresi yedi yıl.
Alım garantili on beş yıl, ondan sonra Türk tarafı yüzde 20
kârdan pay alır. diye bir ibare var orada. Nedense muhalefetten hiçbir
arkadaşımız bu noktaya değinmediler. Yüzde 20 pay demek ne
demek biliyor musunuz arkadaşlar? Kırk beş yıl süreyle bu
santralin elde ettiği kârın yüzde 20si kurumlar vergisine verilecek,
yüzde 20si de Hükûmete, Türkiye Cumhuriyetine kârdan pay olarak verilecek.
Bunu çok ufak bir ayrıntıymışçasına
Sabırla
bekledim, bir arkadaşım dürüstlüğü teslim etmek adına, bize
en azından çok güzel yapmışsınız, helal olsun, bu
Anlaşmanın en iyi paragraflarından biri demesi adına
bekledim ama söylemediniz. Kârın yüzde 20sinden bahsediyorum değerli
arkadaşlar, milyar dolarlardan bahsediyoruz. O yüzden, ben bunu
hatırlatmayı bir borç bildim. Bunun, belki sizin nükleer güç
santralleriyle alakalı finans bakışınıza önemli bir
tesiri olacaktır diye düşünüyorum.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, var da kârı kim belirleyecek?
Onunla ilgili bir hüküm yok.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Şimdi devam
ediyoruz. 15,3 sentten bahsediliyor. Değerli arkadaşlar, bu
santralden üretilecek elektriğin alım fiyatı 12,35tir. Bu, bir
keep konarak en fazla hangi rakamdan başlayarak azaltılacaktır,
yani nakit akış diyagramlarıyla alakalı bir konudur. Biz
şunu dedik: Mesela 20 sentten başlayıp 5 sente kadar
indirilebilirdi. Hayır dedik. Bunun bir üst sınırı
olması lazım, o üst sınırdan daha fazla rakama
çıkılmasın ki bizim havuzumuzdaki toplam dengeleri
bozmasın. O açıdan, 15 küsur sentlerden bahsediliyor, şu anda bu
alım içerisinde 15 küsur sentler diye bir rakam yoktur değerli
arkadaşlar. Bu onun üst sınırıyla alakalıdır.
Ortalama, averaj fiyat, ortalama fiyat 12,35 senttir. Bunu da düzeltme
ihtiyacını hissettim.
Şimdi,
teknolojinin geri olup olmamasıyla alakalı
Mademki biz
Uluslararası Atom Enerji Ajansını referans alıyoruz,
mademki dünya bunu refere ediyor, Çindeki Tayvan nükleer güç santrallerinde
Rusya Federasyonu tarafından yapılan iki tane nükleer reaktör
inşa edildi, bitti ve işletmeye geçti. Bunun bir alt modelidir bu,
VVER-1000 modeli dediğimiz. Güvenlik testleri açısından, uçak
testi
Uçak testinden kastım, bunların beton kaplarına bir
suikast olması hâlinde bile ne tür bir reaksiyon gösterecek?
İşte Boing uçağını vurduruyorlar, onda herhangi bir
sıkıntı var mı
Bunlar da dâhil olmak üzere, acil merkez
soğutma sistemleri, merkez hapsetme sistemleri de dâhil, oldukça gelişmiş
bir özelliğe sahiptir. Bunu nereden anlıyoruz?
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Son cümlemi o zaman
söyleyeyim. Söz konusu santral, Uluslararası Atom Enerji Ajansı
tarafından 2007 yılında -değerli arkadaşlar, buraya
dikkatinizi çekiyorum- dünyadaki en güvenli santral olarak
tanımlanmıştır. Bunu tanımlayan Uluslararası Atom
Enerji Ajansı.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Üretildi mi Sayın Bakan? 1.000 modeli o.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Şu anda
işletmede olan bir santralden bahsediyorum değerli arkadaşlar.
Tekrar ediyorum, 1000 modelinin daha gelişmişidir bu.
O yüzden,
Uluslararası Enerji Ajansı tarafından dünyadaki en güvenli
santral olarak seçilen bir santralle alakalı ve dünyadaki bütün
santrallerin ömrünü toplasanız -Sayın Başkanım,
toparlıyorum- 12 bin yıl ediyor. 12 bin yılın 600
yılı Rusya Federasyonu tarafından yapılan santraller
tarafından şu anda işletiliyor, yani yirmide 1i yani yüzde 5i.
Dünyadaki her santralin, 12 bin yıl ömrü olan santralin yani bunların
hepsini bir santralin üzerine yığmış olsak ömürlerini, 12
bin yılın 600 yılı Rusya Federasyonunun
yaptığı santraller. Ben, burada Rusya Federasyonunun
yaptığı santrallerin reklamını yapacak değilim
ama Türkiyedeki yapacağımız santralin hangi anlama
geldiğini belirtmek açısından bunları söyledim.
Hepinize
hayırlı akşamlar diliyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Hayırlı sabahlar!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde
iki adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre
okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
538 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 3. Maddesinin Bu kanun
hükümlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yürütür şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Muharrem
İnce Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Mersin Yalova Malatya
Ali Koçal Suat Binici Atila Emek
Zonguldak Samsun Antalya
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 538 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 3. Maddesinin, Bu kanun hükümlerini Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı yürütür. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır Alim
Işık Yılmaz
Tankut
Mersin Kütahya Adana
Necati Özensoy Kadir Ural Behiç Çelik
Bursa Mersin Mersin
Akif
Akkuş
Mersin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, sabahın bu ilk saatlerinde sabrınıza da
teşekkür ederek saygıyla selamlıyorum.
Tabii tekrar
ifade ediyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz nükleer teknolojinin
kazanılmasına, bunun için de nükleer santral yapılmasına
karşı değiliz ancak
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Ancaksız söyleyin.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) -
ancak, Mersin milletvekilleri olarak söylüyorum ve
gerçekten sizi oraya davet ediyorum. Ben oralarda 1970li yıllarda orman
yüksek mühendisi olarak bölge şefliği yaptım. Sayın Bakan
dâhil
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) Akkuyuda mı?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Evet, Mersinin Gülnar Orman İşletmesinde,
Silifke Orman İşletmesinde, Akdere bölgesinde, Ovacık bölgesinde
bölge şefliği yaptım.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan dâhil, Sayın Çevre Komisyonu
Başkanı Gördüm. diyen arkadaş da dâhil, gelin, oraları
bir görün.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Gördüm.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Bakana ilk sorum oydu Bu sözleşmeyi imzalarken
içiniz rahat mıydı? diye. Rahat olduğunu zannetmiyorum çünkü
oralar cennetten yani insanların kıyamadığı
Egede
bulamazsınız, Muğlada bulamazsınız, Akdenizin bir
başka yerinde de bulamazsınız ama ne yazık ki veya ne
şans ki diyelim, 1970li yıllardan başlayan o arazi
incelemeleriyle, nükleer santral için en uygun kriterlere uyan yer orası
bulunmuş. Bu şanstır veya talihsizliktir ama sonuç olarak,
gerçekten ülkemizin cenneti. Dört tane koy
Öyle, 10 dönüm
10 bin dönüm bile
değil, çok daha fazlası. Bir dağ, devasa bir bölge orası.
Ormanlar ve deniz
İnsan yok, köy yok, başka bir yerleşim yok,
özel mülkiyet bile çok az. Dolayısıyla, bu kadar güzel bir bölgeyi nükleer
santrale tahsis etmeyi benim içim kaldırmıyor, Mersin Milletvekili
olarak ve bir insan olarak. Türkiyemizin zenginliklerine beraber sahip
çıkmak adına söylüyorum ve burada bir talihsizliği, birkaç
talihsizliği de ifade etmek istiyorum sabahın bu saatlerinde.
Bakınız
Sayın Başbakan, ne zamandı? 2007-2008di zannediyorum,
İkinci turizm atağını, seferberliğini Mersinden
başlatıyoruz. dedi. Ama o günden bu yana Mersinde turizmle ilgili
de bir adım atılmadı, bunu da söyleyeyim. Ama ne yazık ki, turizm
yatırımları için bir psikolojik eşik olan, bir menfilik
olan nükleer santral Mersinde yapılıyor. İstediğiniz kadar
deyiniz, turizm ve nükleer santral bir arada düşünülmeyen,
konuşulmayan psikolojik bir hadise ve çok daha acısını
söyleyeyim: Gözümüzün içine baka baka bu bölgeyi balık çiftliklerine
tahsis ettiniz, tahsis edildi. Tarım Bakanıyla burada uzun
tartışmalarımıza rağmen, o güzelim sahillerde
şimdi balık çiftlikleri
500 metre diyorlar, hayır, 1 kilometre
diyorlar, hayır, 100 metre mesafede balık çiftlikleri. Burası
nasıl turizme tahsis ediliyor? Nasıl ikinci turizm atağı
seferberliği Mersinden başlatılıyor, Sayın
Başbakan veya sayın iktidar partisi grubu, Sayın Bakan?
Bir başka
çelişki: Sayın Bakan diyor ki: Biz enerji
politikalarımızın başına 3 tane 20yi oturtturduk.
Neymiş bu 3 tane 20? Birisi
yenilenebilir enerjiden oluşacak yüzde 20lik bir kapasite
oluşturacağız. Nerede Sayın Bakan?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI RECEP YILDIZ (Kayseri) Şu anda 19da.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Nerede?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI RECEP YILDIZ (Kayseri) 19da, şu anda 19da.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Allah aşkına ya, hiç öyle bir şey yok.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI RECEP YILDIZ (Kayseri) Allah, Allah
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ben yıllarca proje yaptım, Hatayın
Belen ilçesindeki rüzgâr santrali projesi sahibiyim, sonra da yapamadık
vazgeçtik. Ama şimdi rüzgâr santralcilerinin tamamı
kapınızda bekliyorlar, birçok sorunları bulunuyor. Hani yüzde
20yi artıracaktınız? Bir başka çelişki.
Bir başka
şey daha söylüyorum. Bakın burada iki tane daha uluslararası
sözleşme var, kanunlaştırılması gerekiyor. Birincisi,
nükleer tesisler hakkında bilgi değişimine, Rusyayla Türkiye
arasındaki bilgi değişimine dayalı bir sözleşme, bunu
getirmiyorsunuz.
İkincisi,
nükleer teknolojiyle ilgili iş birliği anlaşması, bunu da
getirmiyorsunuz ama yaptığınız sözleşmeyi Genel Kurula
onaylatıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Hani bilgi aktarımını
sağlayacaktınız.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Yarın devam
edelim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Bakanım
Sayın Bakanım, böyle bir usulümüz
yok, lütfen.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ama niye getirmiyorsunuz? Yani programınıza
almıyorsunuz.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Hepsini aynı anda mı getirelim? Gelecek onlar.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkanım, aynen devam edelim ona, o iki anlaşmaya devam edelim.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ama yani bu hassasiyeti niye göstermiyorsunuz?
Sözleşmeyi buraya onaylatıyorsunuz ama bu konuda Türkiyenin esas
kazanımı olan bilgi aktarımıyla ilgili anlaşmayı
getirmiyorsunuz, iş birliğini de getirmiyorsunuz.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Onlara da karşı çıkarsınız.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Mehmet Bey, yakışmadı size.
Bir başka
çelişkiniz de şu: Mersin için çok önemli olan bir konuda ama çok
önemli olan bir konuda -şimdi Mersin bunu konuşuyor, tüm Mersin bunu
dinliyor- maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin Mersin milletvekilleri bu
salonda yok. Niye? Utanılacak bir şey mi çıkartıyorsunuz ki
sizin milletvekilleriniz burada bulunmuyorlar, bu konuda görüş ifade
etmiyorlar?
Sayın
Başkanım, Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri; bu
çelişkileri aşmadan Türkiyenin elli yıllık bir
iddiasını, bir projesini böyle iktidar-muhalefet çekişmesi, laf
yarışı olarak buradan geçirmeniz Türkiye adına bir talihsizlik
olmuştur, Hükûmetiniz adına da bir talihsizlik olmuştur ama tüm
sonuçlara rağmen hayırlı olmasını diliyor, yüce heyete
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
538 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 3. Maddesinin Bu kanun
hükümlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yürütür şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
İnce (Yalova) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)-
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her kürsüye
çıktığında postal yalayıcısı, postal destekçisi
diyerek Cumhuriyet Halk Partisine hakaret eden bu sayın milletvekiline çok
sakin bir dille biraz tarih dersi vermek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın İnce, önergeyle ilgili konuşur musunuz lütfen.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Ben CHPyle ilgili söyledim, siz niye üstünüze
alınıyorsunuz?
MUHARREM
İNCE (Devamla) Türkiyede darbeler oldu, Türkiyede muhtıralar
verildi, Türkiyede işkenceler oldu, partiler kapatıldı. 12
Eylülde 650 bin kişi gözaltına alındı.
Bakın, bu
Parlamentoda dört grup var. BDPlilere sorsam: 12 Eylülde hangi hapishaneyi
simgeleştirirsiniz? Diyarbakır derler. MHPlilere sorsam: Hangi
hapishane aklınıza gelir? Mamak derler. CHPlilere sorsam Metris
derler, Selimiye derler. Siz hiçbirini diyemezsiniz çünkü 12 Eylülden
nemalanan sizsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) 12 Eylül
sizin önünüzü açtı.
1402 nedir?
diye sorsam size, siz Ankara Savaşıdır, Timur ile
Yıldırım Beyazıt dersiniz ama 1402liklerin, o
Sıkıyönetim Kanunuyla insanların nasıl işlerinden
atıldığını ancak Cumhuriyet Halk Partililer
hatırlar.
Darbeler bizi
kapattı, mallarımıza el koydu. Darbeler Atatürkün
kurumlarına, Dil Kurumuna, Tarih Kurumuna el koydu. Eğer siz
demokratsanız, eğer siz darbelere karşıysanız, hadi
gelin, Dil Kurumunu, Tarih Kurumunu yeniden açalım, mallarını
yeniden geri verelim.
AHMET YENİ
(Samsun) Evet diyecek misiniz? Evet diyecek misiniz?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Siz darbe Anayasasının sahibisiniz, darbe
Anayasasını savunuyorsunuz.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Değerli arkadaşlarım, demokrasiden yana
olanlar 12 Eylül paşasını Çankayada, başköşede kim
ağırladı, önce bunu söyleyin. Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç 12 Eylülün birinci Generali
Evren Paşayla açılışlara gitti mi, gitmedi mi, bunu
söyleyin. Cumhuriyet Halk Partisi önergesinde 12 Eylülcülerin
yargılanmasında zaman aşımı
kaldırılsın. dedi. AKP bunu reddetti. Gelmiş, şimdi,
bizi, asker postalı yalamakla, demokrasi karşıtı olmakla
suçluyorsunuz.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Cezalar geriye yürür mü?
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) Ne alakası var?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sistemden beslenenler sistemi değiştiremezler.
12 Eylül sizi büyüttü, yeşertti, önünüzü açtı, e-muhtıra oyunuzu
arttırdı. Siz, e-muhtıra yapanlarla paslaştınız,
sırdaş oldunuz. E-muhtırayı verenlerle, 28
Şubatı yapanlarla, Genelkurmay başkanlarıyla
sırdaş olan sizsiniz, onlara trilyonluk araç alan sizsiniz,
paslaşan sizsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Ne
demokrasisinden bahsediyorsunuz siz. Sizi gidi postalcılar sizi. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Siz
12 Eylül Anayasasına
biz ret vermiştik 1982de
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ee, şimdi ne yapıyorsunuz?
MUHARREM
İNCE (Devamla) -
siz evet vermiştiniz.
AHMET YENİ
(Samsun) Şimdi ne?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - 12 Eylül Anayasasıyla AKP Anayasasının
ortak mantığı, ortak felsefesi şudur: Her ikisi de
yürütmeyi güçlendirmiştir, yürütme güçlenince yürütme işleri de
güçlendi. Sizinkinde de böyle olacak.
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) Ayıp ya!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, mademki referandum
istiyorsunuz, mademki postal sesine karşısınız, mademki
demokrasi istiyorsunuz, mademki halk oylaması istiyorsunuz, bakın,
ben size yirmi yedi soruluk değil, dört soruluk bir paket öneriyorum:
1)
Dokunulmazlıklar kaldırılsın mı, kaldırılmasın
mı? (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Geçti, geçti. Geç kaldın.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - 2) Nükleer enerji Türkiyede olsun mu, olmasın
mı?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Olsun, olsun.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - 3) YÖK kaldırılsın mı,
kaldırılmasın mı?
4) Darbecilerden
sonuna kadar hesap sorulsun mu, sorulmasın mı?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Sorulacak bekle, sorulacak.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Hadi gel, yüreğin varsa gel bunun referandumunu
yapalım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İnsanları kandırmayın.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) O maddeye oy bile vermediniz siz.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - İnsanları kandırmayın.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Senin yaran var, gocunuyorsun.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Engellilere pozitif ayrımcılık
getiriyormuşsunuz, hadi canım sen de! 53 bin engelli kadrosu
boş, elini tutan mı var? Git doldur. Çocuklara pozitif
ayrımcılık getiriyormuşsunuz. 220 bin çocuk,
ilköğretim çağındaki 220 bin çocuk okullara gidemiyor, 1 milyon
çocuk sokaklarda yaşıyor. Elini tutan mı var, Anayasa mı
engel size?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) İyi şovmensin ya!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bakın, ne kurnazlık, ne kurnazlık,
getirmişler bir de tam 12 Eylül gününe koyuyorlar. Niye? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Niye?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUHARREM
İNCE (Devamla) 12 Eylülde 650 bin kişi gözaltına
alındığında siz neredeydiniz?
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) Sen neredeydin?
MUHARREM
İNCE (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı 12
Eylülde Zincirbozanda zorunlu ikamete tabi tutulduğunda sizin Genel
Başkanınız İETTde futbol oynuyordu. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Şimdi neredesiniz, şimdi neredesiniz,
onu söyle bana.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
Sayın Başkan
MUHARREM
İNCE (Yalova) Konuşma bitti
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşurken
grubumuzu, baştan sona hepimizi itham etmiştir. Sataşmadan
dolayı söz talep ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki
dakikalık süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Lütfen, yeni bir
sataşma yok Sayın Bozdağ.
İki dakika
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın, Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, bu kürsüden bağıra bağıra konuşmak haklı
olduğu anlamına gelmez.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Sancısı var
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ben bağırmayacağım ama öyle sadece
yorum da söylemeyeceğim.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Sancısı var
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ben, sadece tarihi, bazı olayları
hatırlatacağım, vicdan terazisine koyacağım.
Peki, bu ülkede
darbe oldu mu? Oldu.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Kaç kere
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) 27 Mayıs 1960 darbesi. Bu darbenin
alkışçıları kimdi?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) CHP
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ben cevap vermiyorum.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Teşvikçileri
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) İki: Bu ülkenin Başbakanı,
bakanları idam sehpasına giderken iktidar peşinde, darbecilerin
yedeğinde iktidar peşinde koşan kimdi? Ben bilmiyorum.
İki: Peki,
358 sayılı Kanunu çıkarmak suretiyle 27 Mayıs 1960
darbesini yapanların aleyhinde konuşanların hapis cezasına
mahkûm edilmesine dair Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde kimler
çıkardı? O kanun tasarısının altında kimin
imzası var? (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) İnönünün imzası var, CHPli bakanların
imzası var, buradan çıktı.
Peki, daha
başka şey söyleyeceğim: Bu ülkede 27 Mayıs darbesinin
yapıldığı gün, yıllar yılı bayram olarak
kutlandı mı?
AHMET YENİ
(Samsun) Kutlandı.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) İktidarda kim vardı, kim? Yıllarca iktidarda kim
vardı?
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bu törenlere katılıp içine sindire sindire bu
bayramları kutlayanlar kimlerdi? (AK PARTİ sıralarından
CHP sesleri)
Bir başka
şey daha söyleyeceğim: Bakın, 12 Mart 1971de bir muhtıra
yaşandı mı?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ziverbey Köşkünde solcular işkence gördü o
zaman!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) O zaman bu Mecliste siyasetçiler var mıydı?
Vardı. Hem CHPsi vardı hem Adalet Partisi vardı hem de
başkaları vardı; muhtıracılar geldiler, hükûmeti
başkalarına kurdurdular. Burada oturanların hepsi onların
hükûmetine alkış verdiler, güvenoyu verdiler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkanım
Sayın
Başkanım
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Sonra da Mecliste Anayasa değiştirildi, hepsi
yapıldı. Şimdi
BAŞKAN
Sayın Bozdağ
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ben bir dakika söz istiyorum Sayın
Başkanım. (AK PARTİ sıralarından Sataşma yok.
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, lütfen
Teşekkür
ediyorum.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Sayın Başkan, ben sözümü bitirmedim efendim.
Müsaade buyurursanız
BAŞKAN E,
süre bitti Sayın Bozdağ.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) Açıver, açıver Başkan,
çaktırmadan açıver.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ona da söz verin, bana da söz verin, her ikimize de söz
verin.
AHMET YENİ
(Samsun) Devam, devam, açıldı.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Devam et, devam et!
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan süresi bitti.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Peki, Sayın Başkan, süremi eklerseniz memnun
olacağım.
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan, neye dayanarak mikrofonu
açıyorsunuz?
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Şimdi, o dönemde bu onurlu bir davranış
mı? Millî iradeye, milletin haysiyetine, şerefine sahip çıkmak
mı? Meclisin iradesini darbecilerin iradesi, Meclisi de darbecilerin
tasdikçisi hâline getirmek kimin onuruna yakıştı? Bu milletin
onuruna mı yakıştı, yoksa
Onları temsil edenler bunu
nasıl içine sindirdiler?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sırdaşlar kim, sırdaşlar? Elli sene
öncesine gitme, bugüne gel. Sırdaş kim? Trilyonluk aracı kim
aldı? Paslaşan kim? Çankayada ağırlayan kim? Bunları
söyle.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Öte yandan konuşuyorlar ama bu memlekette darbe
yapmak isteyenlere ses çıkaranlar oldu. 27 Mayıs Muhtırası
verildiği zaman
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Beri gel, beri gel
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
televizyon televizyon koşup Burada asker
haklıdır. diye konuşanları da bu millet gördü ama herkese
cevabını verip haddini bilmesi gerektiğini söyleyen ilk iktidar
AK PARTİ İktidarıdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, teşekkür ediyorum.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bu millet kimin darbe şakşakçısı
olduğunu
(CHP sıralarından gürültüler)
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, lütfen
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Sizin gibi uzun, ince arkadaşlar da çok iyi bilir
bunu! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bekir Bey, merak etme, yirmi dokuz tane davam var koçum. O
davayı kazanırsak sana o parayla yemek yedireceğim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sataşma
BAŞKAN -
Buyurun Sayın İnce
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, az önce
(CHP ve AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Sen bağırıyorsun, hakaret
ediyorsun! Daha hâlâ konuşuyorsun, deminden beri hakaret ediyorsun!
BAŞKAN
Niçin söz talebiniz Sayın İnce?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, az önce bana söz vermediniz, ara
verdiniz.
BAŞKAN
Lütfen Sayın İnce, söz talebiniz yoktu. Lütfen, o sözünüzü tekrar
geri alınız.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci
Genel Başkanına ağır hakaretlerde bulundu.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Ben hakarette bulunmadım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun.
Bir dakika süre
istediniz Sayın İnce, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
5.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
cumhuriyet kurulduğundan beri bu yarış hep var. Atatürk Ankara
Milletvekili olmak istediğinde bir kanun çıkarmak istediler. Dediler
ki O ilden milletvekili olabilmek için en az beş yıl o ilde ikamet
etmek lazım. Atatürk dedi ki Sakin olun. Kürsüye çıkıp
şunu dedi: Ben hayatımın hiçbir bölümünde beş yıl bir
şehirde yaşamadım. Yani bu Mecliste Atatürkü bile milletvekili
seçtirmek istemeyenler vardı. Bu yarış hep var. Şimdi,
altmış yıl, yetmiş yıl öncesinin demokrasisiyle bugüne
getirip, bir de dinci bazı gazetelerde, sitelerde aleyhime yazılan
bazı şeyleri burada konuşup bana mesaj veriyorsun ya, o
davaları kazandım, sana da onlarla yemek yedireceğim Sayın
Bozdağ. Onları anlamayacak kadar saf değilim. Sizden korkuyor
falan da değilim.
Bakın
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Alakası yok!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Geç onları sen, geç
Masal anlatma bana, geç
onları sen
Geç onları
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şunu söyleyeyim: Siz altmış yıl öncesinin değil, üç
yıl öncesinin hesabını verin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Dolmabahçede kimle konuştunuz? Kime
trilyonluk araç aldınız? Kiminle paslaştınız?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Millet onun hesabını 22 Temmuzda gördü.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Postal yalayıcısı sizsiniz, onlardan
nemalanan sizsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, bunu böyle devam ettirecek miyiz?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, hayır, hayır
Bir
şey söyleyeceğim, söz istemiyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN
Buyurun.
Sayın
milletvekilleri, bir saniye.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, ben konuşmamda hiç
kimseye
(AK PARTİ ve
CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar,
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Bozdağın
konuşmasını dinleyelim.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, ben konuşmamda
Cumhuriyet Halk Partililere postal yalayıcısı falan demedim.
Ben Cumhuriyet Halk Partisine veya Cumhuriyet Halk Partililere postal
yalayıcısı demedim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Haluk Bey dedi, siz demediniz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Belli ki Sayın İnce kendisine öyle bir
sıfatı layık gördü. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ben Sayın Bozdağ dedi. demedim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer
Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/902) (S.
Sayısı: 538) (Devam)
BAŞKAN
Maddeler üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
İç Tüzük 86ncı
madde gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve lehte söz isteyen
Durdu Özbolat, Kahramanmaraş Milletvekili
Aleyhte söz
isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 538 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Rusya Federasyonu
Arasında Akkuyuda Nükleer Santral Kurulmasına İlişkin
Anlaşmanın aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bakın, sekiz-on saattir -şimdi saat
sabahın üçü- burada bir anlaşma müzakere ediyoruz. Anlaşma
mahsus rayından saptırılıyor. Bu Anlaşma nedir?
Akkuyuda bir nükleer santral kurulmasını
Hükûmet eskiden normal
olarak kurabilir, yani bir ihale açabilir, bu ihaleye çeşitli firmalar
katılır, bu ihaleyi yapar. Şimdi bu ihaleyi yapmadı. Ne
yaptı? Gitmiş Rusyayla bir anlaşma yapmış. Neden
yapmış ama? Anayasamızın 90ıncı maddesine göre
uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir ve iptali için Anayasa
Mahkemesine gidemezsiniz.
Şimdi,
geçmişte bunun bir emsali vardır. Bizim, bu Moskovayla,
Gazpromlarla bir uygulamalarımız vardır. Geçmişte ANAP
iktidarda iken Mavi Akım Projesi, o zaman Gazpromun Genel Müdürüyle
birtakım anlaşmalar, fırıldaklar çevrildi, getirdiler,
uluslararası bir anlaşma yaptılar. O uluslararası
anlaşma üzerine çok keyfî bir ihale yapıldı. Ankara ile Samsun
arasındaki Mavi Akım Projesi normal olarak 220 milyon dolar iken, 550
milyon dolara yapıldı.
Şimdi, sizin
İktidarınız ne yapmış? Tabii, sizin
İktidarınızın evvela Rusyayla doğal gaz anlaşmaları
var. Eskiden de vardı, onlar da var. Şimdi, burada birtakım Ali
Cengiz oyunları dönüyor.
Şimdi, daha
önce bu nükleer santralle ilgili bir ihale yapılmış. Bu ihaleyi
Danıştay iptal etmiş. Bu Danıştayın iptalinden
kaçmak için işte bu Anlaşmayı getirmişsiniz. Şimdi,
bizim burada müzakere ettiğimiz konu nükleer santrale gerek var
mıdır, yok mudur, nükleer enerjiyi getirelim meselesi değil.
Sadece İktidarınız, devleti soymak için, hem de 25-30 milyar
dolar soymak için ve yargı denetiminden kaçmak için bu
Anlaşmayı getirmiş.
Arkadaşlar,
ben bu saate kadar bu lafı söylemek için burada kaldım. Bunu tarihe
bir not olarak düşüyorum ve burada, bana göre bu Anlaşmaya kabul
oyu vermek demek vatana ihanet etmek demektir, bunu bilesiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu anlaşmaya kabul oyu vermek
demek Türkiye Cumhuriyeti devletinin kaynaklarını yabancılara
peşkeş çektirmeye evet demektir ve burada, bakın, yarın
öbür gün
Bu Hükûmet niye bu Anlaşmayı Meclise getiriyor, biliyor
musunuz arkadaşlar? Meclisi bu soyguna alet etmek için getiriyor. Normal
olarak, bir hükûmet bir anlaşma yapabilir, bir ihale yapabilir
değerli arkadaşlarım. Gider, bir ihale yapabilir. Niye
anlaşma yapıyor? Çünkü uluslararası anlaşmayı yapıyor
ki yargı denetimine tabi olmasın ve burada her şeyi
belirlemiş, kâr haddini belirlemiş, yerini belirlemiş, ihale
şartlarını ve yabancı ülkenin alacağı
avantajları belirlemiş. Bu Anlaşmaya karşı, buna
dayalı olarak yapılacak ihalede ne yargıya gidebilirsiniz ne
fiyat indirebilirsiniz ne Türkiye'nin menfaatlerini koruyabilirsiniz.
İşte çıksın, bunların aksini söylesin.
Onun için,
bakın, on saattir bu Hükûmetin bakanları Parlamentoyu
yanıltıyorlar ve bu, hakikaten çok büyük bir acıdır.
Sayın
milletvekilleri, sizin gönlünüz, vicdanınız rahat ediyorsa kabul
oyunu verin (AK PARTİ sıralarından Rahat, rahat. sesleri) ama
yarına çoluk çocuğunuz
En azından buna kabul oyu verenler
kendileri ve çoluk çocuğu bunun vebalini çekecekler arkadaşlar. Bu
paranın, burada Rusyaya gidecek paranın içinde tüyü yetmemiş
yetimin hakkı da var. (AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler)
Ne gülüyorsun ya?
Tüyü bitmemiş yetimin de hakkı var. Ha, zaten siz ne
yapıyorsunuz? Şimdi, sizin Tayyip Erdoğan ne diyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Yargı benim ciğerimi kanatıyor. diyor. Yargı
ciğerimi kanatıyor. diyor. Ee, niye kanatıyor? Çünkü
yargı, sizin devleti soymanıza engel olan kararları veriyor. Ee,
şimdi Tayyip Bey de diyor ki: Ben istediğimi soyacağım ya.
İstediğim yeri satacağım. İstediğim ihaleyi
işte şeyle yapacağım. İşte, bu yargı
memleketin menfaatini korumak için var. İşte bu
Böyle bu Türkiyeyi
soymanızı engellemek için var. Ama siz buna karşı
Ben size
doğrusunu söylüyorum.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Senin doğrun sana kalsın. Bizim
ihtiyacımız yok ona!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bu memleket yalnız benim değil beyler, bu memleket
hepimizin. Yarın bu memlekette hepimizin çocukları yaşayacak. Bu
memleketin kanını taşıyan, bu memleketin hakkını,
vicdanını taşıyan insanların böyle bu memleketi talan
eden oyunlara gelmemesi lazım. Ne olur yani? Bu memlekette, işte
birileri 25-30 milyar lira para kazanıyor diye bizim Meclis olarak bunlara
alet etmemiz vicdana sığar bir şey midir? Bu saatlere kadar bizi
çalıştırmaları. Niye çalıştırıyorsunuz?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Çalışmak
ibadettir, ibadet!
KAMER GENÇ
(Devamla) Arkadaşlar, ey milletvekilleri, vicdanınızın
sesini dinleyin yahu! Allah korkusu yok mu içinizde yahu? Yok mu Allah korkusu
içinizde? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ
(Devamla) Yani bu devleti bu kadar, başkalarına peşkeş
çekecek kadar çok mu büyük şeref kazandırıyor?
Ben bu
Anlaşmaya ret oyu veriyorum. Bu Anlaşmaya kabul verenler bu
memlekete ihanet eden insanlardır.
Saygılar
sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 538 sıra sayılı Kanun
Tasarısının açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Oy sayısı : 241
Kabul : 215
Ret : 26
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz :
- (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram
Özçelik Harun
Tüfekci
Burdur Konya
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız teşekkür
konuşması yapacaklardır.
Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Bakan, sizin grubunuz, grup başkan
vekiliniz falan gittiler ama biz dinleriz.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; sabahın bu vaktinde,
aslında, inşallah geleceğimize, Türkiye'nin geleceğine,
yavrularımıza -bence bunu belki ileride daha iyi
anlayacağız- iyi bir karar çıkardığımız
kanaatindeyim.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
Bakın, her,
Türkiyedeki büyük değişim zaman zaman dirençle
karşılanmıştır. Ben, bunu çok yadırgamıyorum
ama üç beş cümleyle bunu anlatmak isterim. 1998 yılındaki
yapılan ihalede bu ülkenin yöneticileri En iyisini değil, ben en
kötüsünü seçiyorum. deseydi, üç tane tekliften en kötüsünü seçseydi şu
anda Türkiye yüzde 40 daha kârlı durumdaydı. Nükleer güç santralleri,
yanında teknolojisiyle beraber gelecek olan direkt enerji üretimiyle
direkt alakalandırılamayacak kadar büyük bir iştir. Bunu hep
beraber göreceğiz ve bütün geleceğimizle beraber sanayimizin bir
sınıf atlayarak inşallah 2023 yılında Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşunun 100üncü yıl dönümüne girdiğini hep
beraber göreceğiz ve ileride tarih bunu not düşecek.
Ben bütün
emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, 5inci sırada yer alan, Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve
Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Antalya Tam Yetkili Temsilciler
Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU)
Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan
Antalya Tam Yetkili Temsilciler Konferansı Sonuç Belgelerinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/673) (S. Sayısı: 519)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı
sırada yer alan, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği 2003
Dünya Radyo Komünikasyon Konferansı Sonuç Belgelerinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU)
2003 Dünya Radyo Komünikasyon Konferansı Sonuç Belgelerinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/333) (S. Sayısı: 306)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada
yer alan, Iraka Komşu Devletler Hükûmetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı
Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik
İşbirliğine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
7.- Iraka Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan
Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele
Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/347) (S.
Sayısı: 73)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Böylece, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 15 Temmuz 2010 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 03.03