DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 53
18inci Birleşim
13 Kasım 2009 Cuma
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KAĞITLAR
III. - GENEL GÖRÜŞME
A)
GÖRÜŞMELER
1.- Hükûmet
adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın, demokratik
açılım konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi (8/11)
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
- GÖSTERİ VE PROTESTOLAR
1.- İki
dinleyicinin slogan atması nedeniyle dinleyici locasından
dışarı çıkarılması
2.- Bir
izleyicinin Türk Bayrağı açma girişiminde bulunması
nedeniyle dinleyici locasından dışarı
çıkarılması
V.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Ayvalık Tuzla Tesisleri
ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/9644)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak yedi oturum yaptı.
Kocaeli
Milletvekili Azize Sibel Gönülün, bölünmüş kara yollarının
durumuna ilişkin gündem dışı konuşmasına
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin
gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Hayati
Yazıcı,
Cevap verdi.
MHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Tekirdağ ve
İstanbulda yaşanan sel felaketinin (10/459),
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin,
başıboş hayvanların yol açtığı
sorunların (10/460),
Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 20 milletvekilinin, toplumda yaşanan
şiddet olaylarının (10/461),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
TBMMde 21inci
Dönem 02/06/2000 ve 14/06/2000 tarihli 104 ve 109uncu birleşimlerinde
Rusya Federasyonu ile yapılan Mavi Akım Projesi konusunda
yapılan kapalı oturumlara ait tutanakların TBMM İç
Tüzüğünün 71/2nci maddesi uyarınca yayınlanabilmesi için Genel
Kurulun 12/11/2009 Perşembe günkü birleşiminde karar
alınmasına ilişkin MHP,
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/220) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 12/11/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 416, 373, 380, 340, 345, 381, 339, 421 ve 423
sıra sayılı uluslararası sözleşmelerin bu
kısmın 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19 ve 20nci sıralarına
alınmasına, Gelen Kâğıtlar listesinde yer alan ve
bastırılarak dağıtılan 427 sıra sayılı
Kanun Teklifinin kırksekiz saat geçmeden yine bu kısmın 3üncü
sırasına alınmasına, diğer işlerin
sırasının da buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun,
13/11/2009 Cuma günü saat 13.00te açılmasına, 10/11/2009 Salı
günkü birleşiminde ön görüşmeleri yapılan ve genel görüşme
açılması kabul edilen Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu
(8/11) esas numaralı önergenin gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmının 1inci sırasına alınmasına
ve görüşmelerinin 13/11/2009 Cuma günkü birleşimde yapılmasına,
önerge üzerinde gruplar ve Hükûmet adına konuşmaların 60ar
dakika, önerge sahipleri adına konuşmanın 30 dakika
olmasına, bu birleşimde (13/11/2009) genel görüşmenin
tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin
AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul
edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
(1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasına alınan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyrazın,
Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (2/512) (S.
Sayısı 427),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ
Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/706) (S. Sayısı:
407) görüşmeleri tamamlandı; tümü üzerinde elektronik cihazla yapılan
her iki açık oylamada da toplantı yeter sayısı
bulunamadı.
İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
grubuna,
Ordu Milletvekili
Mehmet Hilmi Güler, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, AK PARTİ Grup Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, konuşmasında, AK
PARTİ Grubunun sanki yürütme organının emrindeymiş gibi bir
hava vermesini Parlamentonun saygınlığı için uygun görmediğine
ilişkin bir açıklamada bulundu.
407 S.
Sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde elektronik
cihazla yapılan her iki açık oylamada da toplantı yeter
sayısı bulunamadığından, alınan karar
gereğince demokratik açılım konusundaki genel görüşmeyi
yapmak için 13 Kasım 2009 Cuma günü saat 13.00te toplanmak üzere
birleşime 21.41de son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Yaşar
TÜZÜN
Konya Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Fatih
METİN
Bolu
Kâtip
Üye
No.: 25
II.-
GELEN KÂĞITLAR
13
Kasım 2009 Cuma
Tasarılar
1.- Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı (1/772) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5.11.2009)
2.-
Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/773) (Adalet; Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm; Anayasa ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2009)
Teklifler
1.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin; Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanununun Değiştirilerek
Toprak Bankası Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/529) (Plan ve Bütçe;
Adalet ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2009)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin; 5084 Sayılı
Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/530)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun; 29/6/2001 Tarihli ve 4706
Sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların
Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/531) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2009)
Tezkereler
1.- Sinop
Milletvekili Kadir Tıngıroğlunun Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1004) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.11.2009)
2.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binicinin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1005) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.11.2009)
3.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1006) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.11.2009)
4.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1007) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.11.2009)
5.- İstanbul
Milletvekili Feyzullah Kıyıklıkın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1008) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.11.2009)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, adli personelin yol tazminatlarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8329)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, telefon görüşmelerinin tespitiyle ilgili bir
talebe ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8403)
13 Kasım 2009 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.02
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere geçiyoruz.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu kısımda yer alan, Hükûmet adına
Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın, demokratik açılım
konusunda Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 102nci ve 103üncü
maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına
ilişkin (8/11) esas numaralı önergesi üzerine Genel Kurulun
10/11/2009 tarihli 15inci Birleşiminde açılması kabul edilen
genel görüşmeye başlıyoruz.
III.- GENEL GÖRÜŞME
A) Görüşmeler
1.- Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın, demokratik açılım konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/11) (x)
BAŞKAN
Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükümüze göre genel görüşmede ilk söz
hakkı, önerge sahibi olarak Hükûmete aittir. Daha sonra siyasi parti
gruplarına, şahsı adına 2 milletvekiline ve istemi hâlinde
Hükûmete söz verilecektir. Konuşma süreleri Hükûmet ve siyasi parti
grupları için altmışar dakika, önerge sahibi olarak Hükûmet için
otuz dakika ve şahıslar için onar dakikadır.
Şimdi ilk
söz önerge sahibi olarak Hükûmet adına İçişleri Bakanı
Sayın Beşir Atalaya aittir.
Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan,
biraz önce de ifade ettiğim gibi söz süreniz otuz dakikadır.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlarken yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, iki gün önceki konuşmamda demokratik
açılımın gerekçeleri ve hedefleriyle ilgili bilgi sunmuştum
yüce heyetinize. Bugün de açılımın süreci ve kapsamı
hakkında sizleri bilgilendirmek için söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, demokratik açılımın birbiriyle
bağlantılı iki temel hedefi vardır: Birincisi terörün
sonlandırılması, ikincisi de demokrasimizin
standardının yükseltilmesi.
Biz ülkemizin
bütün sorunlarının çözümünü demokraside görüyoruz. Türkiye'nin
ertelenmiş, dondurulmuş, ihmal edilmiş, ihmal edildiği için
de kronik hâle gelmiş siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlarının
çözümü demokratikleşmedir. Cesurca ve kararlılıkla
yüzleşmek zorunda olduğumuz, her biri onlarca yıllık
geçmişi olan sorunlarımızın çözümünü doğası
gereği bir anda gerçekleştirecek değiliz. Bu yüzden, biz bunun
bir süreç olduğunun altını ısrarla çizdik, burada da
aynı notların altını tekrar çiziyorum.
(x)
(8/11) esas numaralı genel görüşme önergesinin ön görüşmeleri,
10/11/2009 tarihli 15inci Birleşimde yapılmıştır.
Terörün
sonlandırılması terörle çok boyutlu ve kapsamlı bir
mücadeleyi gerektirir. Bu bilinçle hareket eden Hükûmetimiz, terörle mücadelede
bütün imkânları seferber etmiş ve
vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini
sağlamak, ülkemizin birlik ve beraberliğini güçlendirmek için her
türlü tedbiri almıştır.
Hemen belirtelim
ki güvenlik güçlerimizin terörle mücadeledeki kahramanlığı,
başarısı birlik ve beraberliğimizi koruyan en önemli
unsurdur. Şu ana kadar olduğu gibi bundan sonra da güvenlik
güçlerimize terörle mücadelede her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.
Diğer yandan
terörü besleyen kaynakların kurutulması, istismar
unsurlarının ellerinden alınması için de önemli
çalışmalar yapılmıştır. Bunlara ilaveten,
izlediğimiz aktif dış politika sonucu terör örgütünü bölgede ve
dünyada büyük ölçüde yalnızlaştırdık. Özellikle
sınır komşularımız Suriye, Irak, İran ve
diğer ülkelerle yürüttüğümüz aktif ve yapıcı diplomasi
sonucunda terör örgütü önemli ölçüde etkisiz hâle getirilmiştir. Böylece
terör örgütüne verilen uluslararası destek büyük oranda önlenmiştir.
Bundan önce
olduğu gibi bundan sonra da Hükûmetimiz Türkiye'nin ayağında bir
pranga olan terör sorununu çözme konusunda kararlı olmaya devam edecektir.
Ülkemize ve milletimize her yönden kaybettiren terörün olmadığı
bir Türkiye, hepimizin huzur ve güven içinde, özgürce yaşayacağı
bir Türkiye olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, partimizin varlık sebeplerinden biri ve belki de en
önemlisi Türkiye'nin demokrasi açığının
kapatılmasıdır. AK PARTİ İktidarı bir yandan
halkın iradesinin gerçek anlamda yönetime yansıması, diğer
yandan da bireysel hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi
için büyük gayret göstermiştir. Aslında tüm bu gayretler, atılan
adımlar insanı temel değer olarak alan insan odaklı siyaset
anlayışımızın bir ürünüdür. Biz, insanımızı
hiçbir ayrım gözetmeksizin onurlu birer varlık olarak görüyoruz çünkü
insan eşrefi mahlukattır yani yaratılmışların
en şereflisidir. Partimizin ismindeki adalet ve kalkınma kelimeleri
de insanın onurlu bir varlık olarak yaşamasına bir
atıftır. Buradaki adalet, insan onurunun gerektirdiği, herkesin
temel hak ve özgürlüklere sahip olarak, eşit ve hür vatandaş olarak
yaşadığı bir siyaset düzenini işaret etmektedir.
Kalkınma ise yine insanın onurlu bir yaşam sürdürmesini
sağlayacak bir ekonomik seviyeyi ifade etmektedir. Demokratikleşme,
insanımızın hak ettiği, eşit ve özgür vatandaşlar
olarak aidiyet duygusunun geliştiği bir siyasi düzenin
pekiştirilmesini sağlayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, unutmayalım ki sosyoekonomik ve siyasal
hastalıklarımızın çoğunun kaynağında
adaletsizlik vardır. Adaletin gerçek manada tesis edildiği yerde
barış ve huzur vardır. Adaletin olduğu yerde
sağlıklı birey ve devlet ilişkisi vardır.
İşte
biz demokratik açılımla mülkün temeli olan adaleti güçlendirmeye
çalışıyoruz. Ülke sınırları içerisinde ve kim
olursa olsun herkesin kendisine adil davranıldığı ve bu
devletin eşit ve özgür bir vatandaşı olarak görüldüğü
duygusunu pekiştirmeye çalışıyoruz.
Aslında
demokratik açılımın hedeflerinin gerçekleşmesi,
alınacak idari ve yasal tedbirlerle beraber elde edilecek
kazanımların, kimi hak ve özgürlüklerin standardının
yükseltilmesinin, insan onuru ve adalet gibi değerlere dayanan bir
zihniyetin toplumda yaygınlaşmasına bağlıdır.
Kısacası
demokratik açılım, köklü bir zihniyet değişikliğini ve
dönüşümünü gerektirmektedir, yeni bir iklimi gerektirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu yüce Meclis, hükûmetlerimiz döneminde büyük fedakârlık
ve kararlılık içinde çalışmış, başta Anayasa
olmak üzere ilgili yasalarda demokratikleşme ve insan haklarının
geliştirilmesi alanında önemli değişiklikler
yapmıştır. Türkiye'nin son yedi yılda her alanda ne kadar
büyük bir dönüşüm geçirdiğini anlamak için yapılanların
bazılarını burada hatırlatmakta fayda görüyorum. Kısa
bir ufuk turuyla bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
İktidara
gelir gelmez insan haklarına saygının ve demokratikleşmenin
bir göstergesi olarak olağanüstü hâl uygulamasına son verdik.
İlk icraatlarımızdan biridir. Olağanüstü yönetimler,
terörle mücadelenin gerektirdiği bir durum olarak savunulabilir ancak
olağanüstü yönetimin doğası gereği geçici olması
gerekirken ülkemizde nasıl süreklileştiğini hepimiz biliyoruz.
Özellikle 90lı yıllarda ülkemiz faili meçhullerle,
yargısız infazlarla ve işkencelerle anılan bir ülke hâline
gelmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği
yüzlerce ihlal kararıyla ülkemizin uluslararası camiada ne kadar zor
duruma düştüğü herkes tarafından bilinmektedir. Türkiyeyi âdeta
olağan hâle gelen olağanüstü hâlden Hükûmetimiz
kurtarmıştır.
Aynı
şekilde normalleşme politikamızın bir parçası olarak
olağanüstü dönemleri çağrıştıran ve yargı
bağımsızlığı noktasında sürekli
tartışma konusu olan devlet güvenlik mahkemeleri hukuk sistemimizden
çıkartılmıştır.
İkiz
sözleşmeler olarak bilinen Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi
Haklar Sözleşmesi ile Sosyal ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi,
Hükûmetimiz döneminde bu yüce Meclis tarafından onaylanarak ülkemiz
açısından bağlayıcı hâle gelmiştir.
Aynı
şekilde 2004 yılında yaptığımız Anayasa
değişikliğiyle temel haklara ilişkin uluslararası
anlaşmaları iç hukuk sistemimizde üstün bir konuma
taşıdık. Bu değişiklik, bizim uluslararası insan
hakları mekanizmalarına olan
bağlılığımızın, dolayısıyla insan
hakları odaklı siyaset anlayışımızın somut
bir tezahürüdür.
Yine
normalleşme sürecinde, düşünce ve ifade özgürlüğünün
genişletilmesi ve terörle mücadele alanındaki aksaklıkların
giderilmesi amacıyla Terörle Mücadele Kanununda önemli
değişiklikler yapılmıştır. Bu
değişiklikle terör yeniden tanımlanmış ve terör
suçları yeni Türk Ceza Kanununa göre yeniden
sayılmıştır.
Vatandaşlarımızın
günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları
farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için özel kurslar
açılabilmesi imkânı sağlanmıştır. Bu
açılımın devamı olarak, vatandaşlarımızca
günlük yaşamda geleneksel olarak kullanılan farklı dil ve
lehçelerde yayın yapılması yasal güvenceye
kavuşturulmuştur. Bu konuda gerekli adımlar atılarak TRT 6
yayın hayatına başlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, işkenceye sıfır tolerans politikası
çerçevesinde yaptığımız yasal değişikliklerle
işkence ve kötü muamele suçunun tanımı genişletilmiş,
cezaları artırılmış, bu cezaların tecili ve
paraya çevrilmesi önlenmiştir. Bugün Türkiye artık faili meçhullerle,
yargısız infazlarla, işkence ve kötü muamelelerle anılmayan
bir ülke hâline geldiyse bunda AK PARTİ hükûmetlerinin kararlı ve
ısrarlı mücadelesi belirleyici olmuştur.
İnsana
saygı esasına dayanan, özgürlükçü karakteri ön planda bir ceza hukuku
düzeni kurulması amacıyla Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu,
Kabahatler Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun ve Denetimli Serbestlik Kanunu bu dönemde
çıkarılmıştır.
Bilindiği
gibi demokratik bir yönetimin hayata geçirilmesi için sivil toplumun güçlenmesi
ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması çok önemlidir. Bu amaçla
5253 sayılı Dernekler Kanunu yürürlüğe konulmuş ve bu
suretle dernek kurma hakkına getirilen kısıtlamalar
kaldırılarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun
olarak örgütlenme özgürlüğü sağlanmıştır.
Toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımının
daha demokratik hâle, temele dayandırılması amacıyla 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda gerekli
değişiklikler bu dönemde yapılmıştır.
Açık,
şeffaf ve hesap veren yönetim anlayışının gereği
olarak ilk defa ülkemizde 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu
çıkarılmıştır.
Demokratikleşmenin
ve yerelleşmenin bir gereği olarak belediyeler ve il özel idareleri
Anayasamızda belirtilen yerinden yönetim ilkesi çerçevesinde yeniden ele
alınmış ve bu çerçevede önemli yasal değişiklikler
Belediyelerle ilgili mevzuat, il özel idaresiyle ilgili mevzuat tamamen
değiştirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, hükûmetlerimiz döneminde insan haklarının çağdaş,
demokratik çerçevede geliştirilmesi ve bu alandaki ihlallerin önlenmesi
amacıyla mevzuat alanında yapılanlar yanında kurumsal
yapılanma ve zihniyet dönüşümü alanlarında da reform
niteliğinde önemli çalışmalar yapılmıştır ve
yapılmaya devam edilmektedir.
Bir yandan
demokratikleşme ve insan hakları alanlarında bu adımlar
atılırken, öte yandan sosyoekonomik yaraları sarmak ve
altyapı sorunlarını gidermek için de önemli çalışmalar
yaptık ve yapmaya devam ediyoruz.
Diğer
yandan, bölgelerimiz arasında ekonomik kalkınma ve sosyal
gelişme farklarını ortadan kaldıracak, geri
kalmışlığın getirdiği işsizlik ve göç gibi
sorunlarda rahatlama sağlayacak projelere bilhassa ağırlık
veriyoruz. Örneğin, Konya Ovası Projesiyle birlikte Doğu
Anadolu Projesi ve Güneydoğu Anadolu Projesi 2013 yılında
bitirilmiş olacaktır. Eylem Planı da bunu öngörmektedir ve biz
de kararlıyız.
Eğitim ve
sağlık alanındaki hizmetlerin kalitesini ve
standardını yükseltmek için önemli yatırımlar yaptık
ve yapmaya devam ediyoruz. Ekonomik gelişmenin teşvik edilmesine ve
istihdamın artırılmasına yönelik tedbirler aldık ve
devam ediyoruz.
Halkımıza
birinci elden hizmet götüren il özel idarelerimizi ve belediyelerimizi,
başta gelir kaynakları olmak üzere her konuda, siyasi parti
ayrımı yapmaksızın destekledik. Ayrıca KÖYDES ve
BELDES projeleri çerçevesinde önemli yatırımlar
yapılmıştır. Sadece 2005-2009 yılları
arasında bu projeye 5,8 milyar TL ayrılmıştır.
AK PARTİ
hükûmetleri döneminde terörden zarar gören
vatandaşlarımızın bu zararlarının
hızlı, etkin ve adil bir şekilde karşılanması
amacıyla özel bir kanun çıkarılmış ve etkin bir
şekilde uygulanmıştır. Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun
uyarınca, bugüne kadar zarar tutarı olarak
vatandaşlarımıza 1 milyar TLnin üzerinde tazminat
ödenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, şehit ve gazilerimizin bu vatan için yaptıkları
büyük fedakârlığı biz çok iyi biliriz. Şehit ailelerinin,
ve gazilerimizin tüm meseleleriyle yakından ilgilendik, ilgileniyoruz. Bu
bağlamda şehit yakınlarına ve gazilerimize kamu
kurumlarında ve özel sektörde istihdam imkânı
sağlanmıştır ve bunu hassasiyetle Bakanlık olarak biz
takip ediyoruz. Bu çerçevede bugüne kadar yaklaşık 10 bin kişi
istihdam edilmiştir. Ayrıca diğer mali konuların
tamamında daha iyi şartlar, daha iyi düzenlemeler getirilmiştir.
Ayrıca,
başta güvenlik olmak üzere çeşitli nedenlerle köylerinden
ayrılan ailelerden geri dönmek isteyenlerin iskân edilmeleri amacıyla
başlayan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi on dört ilimizde yürütülmektedir.
AK PARTİ
iktidarları döneminde alınan ve bir kısmını
yukarıda ifade ettiğim bu tedbirler sayesinde terör örgütünün ve bu
sektörden beslenenlerin istismar ettiği unsurlar ellerinden bir bir
alınmakta ve vatandaşlarımıza ciddi şekilde sahip
çıkılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, biz terörle mücadele ve demokratikleşme çerçevesinde
attığımız bu başarılı adımları
kesinlikle yeterli görmüyoruz. Bundan sonraki dönemde de milletimizin hak
ettiği demokrasi ve insan hakları standartlarını yakalamaya
yönelik kısa, orta ve uzun vadeli tedbirleri almaya devam edeceğiz.
Bu tedbirlerin
ülkenin belli bir bölgesini veya kesimini değil, tamamını
rahatlatmaya dönük olduğunu hep söyledik. Zira, biz
demokratikleşmenin toplumun bütün kesimlerini kapsadığı
zaman başarılı olacağına inanıyoruz. Bu nedenle
demokratik açılımın sloganı Herkes için daha fazla
özgürlüktür. Biz herkes için daha fazla hak, daha fazla özgürlük ve daha fazla
demokrasi diyoruz. Bu, Türkiyeyi zayıflatmaz, tersine güçlendirir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Hangi gerekçeyle
olursa olsun temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkesi korumak demokratik
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin vazifesidir. Hükûmetimiz bu anayasal
yükümlülüğün bilinciyle mevcut insan hakları
mekanizmalarını daha etkin hâle getirmiştir, buna ilaveten
ulusal ve uluslararası düzlemde yeni koruma mekanizmaları
oluşturma çabası içindedir.
Değerli
milletvekilleri, açılım sürecinde kısa vadeli adımlar
genellikle yasal düzenleme gerektirmeyen, idari tedbirler ve yönetmelik
değişikliğiyle gerçekleşebilecek çalışmalardan
oluşmaktadır. Esasen, bu çalışmaların bir yandan
yürümekte olduğunu, açılım sürecinde oluşan yeni iklimin
kurumlara yansımasıyla birlikte, yeni adımların
atıldığını hep birlikte görüyoruz. Bu
çalışmaların devletin farklı kurumları
tarafından, büyük bir anlayış ve sorumluluk duygusuyla devam
ettirildiğini burada belirtmek isterim. Örneğin geçen hafta, on sekiz
yaş altındaki tüm çocukların çocuk mahkemelerinde
yargılanmasını sağlamaya yönelik kanun tasarısı
Meclise sunulmuştur. Bu, bizim kısa vadeli tedbirlerimizden
birisidir.
Söz gelimi, daha
geçen hafta, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla ana
dillerinde görüşmesine imkân sağlayan yönetmelik yürürlüğe
girmiştir.
Vatandaşlarımızın
kullandığı farklı dil ve lehçelerle ilgili
üniversitelerimizde akademik araştırma yapılması, enstitü
kurulması ve seçmeli ders konması gibi uygulamalar bu sürecin önemli
yansımalarındandır.
Aynı şekilde
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun özel televizyon ve radyo
kuruluşlarının da farklı dil ve lehçelerde yirmi dört saat
yayın yapmasına imkân verecek kararı da burada zikredilmeye
değer bir gelişmedir. Bu yönetmelik de bugün Resmî Gazetede
bildiğiniz gibi- yayınlanmıştır.
Doğu ve
Güneydoğu Anadoluda yaşayan vatandaşlarımızın
günlük yaşamlarını kolaylaştırmayı amaçlayan yol
kontrollerinin azaltılması ve yayla yasaklarının
kaldırılması gibi idari tedbirler üzerinde yoğun
şekilde çalışılmaktadır. Bunların büyük
kısmı zaten Bakanlığımız görev alanı
içindedir. Bu saydığım hususlar ve bunlara benzer diğer
birçok günlük hayatı kolaylaştıracak unsur üzerinde
çalışmalarımız sürmektedir.
Diğer
yandan, toplumsal ve dinî hizmetler dâhil,
vatandaşlarımızın sosyal yaşamlarında farklı
dil ve lehçeleri kullanmalarının önündeki engeller de
kaldırılacaktır.
Değerli
milletvekilleri, demokratik açılımın orta vadeli tedbirleri
genellikle yasal değişiklik gerektiren çalışmalardır.
Burada değineceğim hususlar hiçbir ayrım yapılmadan bütün
vatandaşlarımızın hukuk önünde eşit olduğu ve
hakkını arayabildiği mekanizmaların kurulmasını,
mevcut mekanizmaların güçlendirilmesini amaçlamaktadır. Yegane gayemiz,
vatandaşlarımızın onurlu, vakur, güvenlik içinde ve özgürce
yaşamasını sağlamaktır. Bu bağlamda, ilk olarak
oluşturmayı planladığımız insan
haklarını korumaya yönelik yeni denetim mekanizmalarından
bahsetmek istiyorum.
Bilindiği
gibi, Anayasamızın 10uncu maddesi her türlü
ayrımcılığı yasaklamaktadır. Bu hükmün
uygulamasını izleyecek bağımsız bir mekanizmanın
oluşturulması insan hakları standardımızın
yükselmesine ciddi katkılar sağlayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu nedenle birçok demokratik ülkede mevcut olan
bağımsız bir Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu
ülkemizde de kurulacaktır. Komisyon, özel ve kamu sektörüne yönelik her
türlü ayrımcılık şikâyetini ele alarak etkili bir denetim
gerçekleştirecektir. Konuyla ilgili kanun tasarısı yakında
yüce Meclise gönderilecektir. Bunu ülkemizde demokratik bilincin kılcal
damarlara kadar işlemesinde, yerleşmesinde, derinleşmesinde
önemli bir mekanizma olarak görüyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Aynı
şekilde, Başbakanlık İnsan Hakları
Başkanlığını bağımsız ve sivil bir
İnsan Hakları Kurumu na dönüştürmeye yönelik
çalışmalar tamamlanmak üzeredir. Kurumun yapısı ve
yetkileri, ulusal insan hakları mekanizmalarının tabi
olması gereken evrensel esasları belirten Paris Prensipleri
ışığında düzenlenmektedir. Bu yeni kurum da
ayrımcılıkla mücadele komisyonu gibi insan hakları ihlallerini
etkili bir şekilde denetleme işlevi görecektir. İnsan
hakları kurumuna ilişkin kanun tasarısı da hemen kısa
sürede Meclisimize sunulacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işkence ve kötü muamele
karşısında kararlı duruşumuzun son örneklerinden biri
de İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesinin ihtiyari protokolünün onaylanmasına dair kanun
tasarısıdır. Bu protokolün onaylanmasıyla birlikte
işkence ve kötü muameleyle mücadelenin uluslararası denetim boyutu
daha da pekişmiş olacaktır. Hemen hatırlatayım ki,
ihtiyari protokolün onaylanmasını takiben en geç bir yıl içinde
ulusal önleme mekanizması kurulacaktır ve bu halkanın dördüncü
önemli unsuru, başta insan hakları ihlalleri konusu olmak üzere,
kolluk hakkındaki şikâyetlerin incelenmesi, izlenmesi ve
sonuçlandırılmasını sağlamaya yönelik bir mekanizma
oluşturma çalışması Bakanlığımızda
devam etmektedir. Kurulması düşünülen bağımsız kolluk
şikâyet mekanizması, bir yandan işkence ve kötü muamelenin
önlenmesine, diğer yandan da güvenlik güçlerimizin haksız yere
yıpratılmasının engellenmesine hizmet edecektir.
Saydığım
bu dört husus yeni mevzuatımıza ve uygulamamıza girecek,
demokratik sistemimizin içine girecek çok önemli hususlardır.
Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar çeşitli sebeplerle isimleri
değiştirilen yerleşim birimlerine, yerel talep hâlinde, mevzuat
hükümlerine uygun olarak eski isimlerinin verilebilmesine imkân
sağlanacaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Diğer yandan
siyasi partiler hukukunun alanını genişletmeyi, ifade ve
örgütlenme özgürlüğünün bir gereği olan siyasi propaganda
hakkının önündeki bazı yasal engellerin
kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Söz gelimi
siyasi partilerin seçim çalışmalarında, vatandaşlarımızın
kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de onlara seslenebilme
imkânı verecek gerekli çalışmalar bunlardandır.
Değerli
milletvekilleri, yapılacak değişiklikler ve kurulacak
mekanizmalar, etnik kökeni, inancı, cinsiyeti veya siyasi tercihleri ne
olursa olsun ülkemiz sınırları içinde yaşayan tüm
vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini korumayı
ve genişletmeyi amaçlamaktadır. Biz, bu adımlarla, herkes için
daha fazla hak, daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi diyoruz.
Ayrıca, belirtmek gerekir ki bu tür değişiklikler, iç
hukukumuzu, tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesiyle uyumlu hâle getirmek için de gereklidir.
Değerli
milletvekilleri, bir kez daha vurgulamalıyım ki bunlar demokratik
açılım kapsamında aldığımız ve almakta
olduğumuz tedbirlerin sadece bir kısmıdır. Burada
kesinlikle nihai bir liste söz konusu değildir, zaten bu alanda olamaz da.
Çünkü, biz demokratik açılımı ucu kapalı bir paket
değil dinamik bir süreç olarak görmekteyiz. Bütün ülkeler ve bütün
toplumlar için bu böyledir. Süreç içerisinde ortaya çıkabilecek ihtiyaçlar
ve değerlendirmeler ışığında gereken her türlü
adım tekrar değerlendirilir, 2002 yılından -hükûmetlerimiz
döneminde- bugüne kadar olduğu gibi.
Bütün
bunların ötesinde, Türkiyede demokrasinin standartlarını gerçek
manada yükseltecek olan şey demokratik ve sivil bir anayasadır.
Mevcut Anayasa her açıdan toplumumuzun gerisinde kalmıştır.
Bu Anayasanın gelişen Türkiye'nin ve Türk milletinin 21inci
yüzyıldaki ihtiyaçlarını karşılayamayacağı
açıktır. Milletimiz bu Anayasayı hak etmemektedir. Bu nedenle,
mümkün olan en geniş toplumsal katılım ve mutabakatla
çoğulcu ve özgürlükçü bir anayasanın hazırlanması
gerekmektedir. O zaman, Türkiye daha bir büyüyecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Biz, bu
değişiklikleri hedeflerken Anayasanın değiştirilmesi
teklif edilemez olan ilk üç maddesinin hiçbir şekilde
değiştirilemeyeceğini defalarca açıkladık. Burada bir
kez daha belirtmek isterim ki, Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri,
devletin üniter yapısı, bayrağı, millî marşı ve
resmî dili bu tartışmaların dışındadır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, sözlerimi bitirirken, yüce Türk milleti ve onun siz
değerli temsilcileri huzurunda bir kez daha ifade ediyorum ve bütün
gönlümle, bütün yüreğimle ifade ediyorum: Demokratik açılım
üniter yapımıza, millî birliğimize asla zarar veren değil
bunları pekiştiren bir çalışmadır ve öyle
olacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Demokratik açılım, bir millî birlik ve kardeşlik projesidir.
Birileri sürekli milletimizi
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sürekli milletimizi değişik
faktörleri kullanarak bölmeye, parçalamaya, aralarındaki ihtilafları
artırmaya, birbirine husumet ve kin besletmeye hep çalışmıştır
ve bu konuda bir sürü unsurları kullanmışlardır.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Siz yapıyorsunuz siz. İşte onu
yapıyorsunuz.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Biz bu fitne unsurlarını
almak, önlemek, bu alanı temizlemek istiyoruz.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Fitne sizde, fitne!
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Milletimizin önünde bu fitne
unsurları kalmasın ve milletimiz birbirine bizim geleneksel medeniyet
değerlerimizin o yapıştırıcı tutkallarıyla
ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı onurlu
temsilciliğiyle, üyeliğiyle bağlarını daha bir
artırsın, kardeşliğini artırsın. Bizim
dileğimiz budur.
Bunun ötesinde,
AK PARTİnin yedi yıldır yaptığı bu ülkede, AK
PARTİ hükûmetlerinin, bellidir.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Yıkım, yıkım.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Biz hep daha fazla refah, Türkiyenin
daha fazla büyümesi, uluslararası alanda Türkiyenin daha güçlenmesi ve
hepimizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak daha bir
alnımız ak, başımız dik her yerde gezelim için
çalıştık ve bugün bu yönde çok mesafe aldık hamdolsun.
Ben yüce Meclise
son sözler olarak şunları arz etmek istiyorum: Yüce Meclis, salı
günü de belirttiğimiz gibi, bütün Türkiyenin meselelerinin
konuşulduğu, olgunlaştırıldığı, karar
verildiği bir kutlu çatıdır ve bu konuyla ilgili yola
çıktığımız günden beri Hükûmet olarak hep bu
çatıya işaret ettik. Bu konular gelinir orada görüşülür. Nihayet
de orada görüşülüyor ve biz de işte, bugün huzurlarınızda
bu bilgileri arz etmiş oluyoruz. Başbakanımız daha
geniş şekilde hitap edecekler Hükûmetimiz adına ama tekrar, bu
vesileyle, verilebilecek her katkının bizim için önemli
olduğunu
Gelin, hep beraber bir şefkat dilini, bir kardeşlik
dilini bu Meclis olarak Türkiyeye sunalım,
vatandaşlarımıza sunalım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bizim beklediğimiz budur.
Muhalefetin vereceği her katkı bizim için önemlidir.
Bu dileklerle, bu
duygularla hepinizi tekrar saygılarla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Atalay, teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, şimdi gruplar adına, genel
görüşme önergesi üzerinde konuşmalara başlıyoruz.
İlk söz,
Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı ve Mardin Milletvekili
Sayın Ahmet Türke aittir.
Sayın Türk,
buyurun. (DTP sıralarından ayakta alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
AHMET TÜRK (Mardin) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; ülkemizi doğrudan ilgilendiren, etkileyen ve etkileyecek
olan, son derece ciddi, bölgesel ve küresel gelişmelerin
yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Böylesi bir dönemde, ismi
konulmamış olsa da Kürt sorunu gibi temel bir sorunu Meclis
çatısı altında tartışmayı önemli buluyoruz. Bu
tarihî oturumda partimizin görüşlerini sizlerle paylaşmaya
başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hiç şüphesiz ki bugün cumhuriyet tarihinin en önemli, en
sancılı, en fazla acılara ve kayıplara yol açan, bu nedenle
en dramatik konusunu ve elbette ki en büyük sorununu yani Kürt sorununu
konuşuyoruz. Demokratik Toplum Partisi olarak soruna nereden ve nasıl
baktığımızı, çözüm konusundaki düşüncelerimizi
sizlerle ve değerli kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
Kürt sorununun
ortaya çıkması, büyümesi, derinleşmesi ve sonuçta çözümsüz bir
hâl alması devletin hatalarıyla doğrudan
bağlantılıdır. Sorunun bu hâle gelmesi elbette ki uluslararası
sistemden ve güç dengelerinden de bağımsız ele alınamaz.
Kapitalizmin son otuz yıldaki küreselleşme çabalarının
önemli ölçüde başarıya ulaştığını da,
aslında emperyalizmin en vahşi hâlini ifade eden yeni dünya düzenini
de göz ardı edemeyiz. Neopolitikalar nedeniyle artık ekonomik alandan
kültürel alana, inançlarımızdan ahlak
anlayışımıza, toplumsal değerlerimizden doğaya
kadar hayatımızın her alanı tehdit altındadır. Modern
dünya sisteminin bu evresi hiçbir ahlaki değeri tanımıyor,
binlerce yıllık insanlık değerlerini ve birikimlerini bir
bir yok ediyor; toplumsal ilişkiler değer yargılarından
arındırılıyor, bireyi ve toplumu teslim almaya
çalışıyor ve bütün bunlar daha fazla kazanç, daha fazla kâr etme
uğruna yapılıyor.
Bu sistemin
ülkemizi temelden etkilediğini görmeden hiçbir temel sorunumuzu bilince
çıkaramayız. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra
âdeta akıl tutulması yaşayan dünya sisteminin her şeye
güvenlik eksenli bakan yaklaşımları, ülkemizdeki
iktidarları ve devlet zihniyetini de derinden etkilemiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bugün Kürt sorunu olarak
tanımladığımız sorunun bu uluslararası
gelişmelerden bağımsız ele alınması mümkün
değildir. Hiç şüphesiz ki Türkiye'nin kendi içinde ve iç
dinamikleriyle çözmesi gereken bir sorundur. Ancak bu durum, konuyu
dış dünyadan yalıtarak ele alma lüksüne ya da hatasına
düşmememiz gerekir. Buradaki en ince nokta, hangi
yaklaşımın bu uluslararası sisteme hizmet ettiği
hususudur. Yani farklılıkları inkâr ederek veya Kürt sorununu
inkâr ederek mi bu sisteme hizmet etmiş olursunuz yoksa ülkeye demokrasiyi
hâkim kılıp vatandaşların demokratik haklarını
güvence altına alarak mı onurlu ve özgür bir duruşu sergileriz?
Bize göre, farklılıkların inkârı ve demokrasi
yoksunluğu, ülkeyi uluslararası sistemin sömürüsüne ve
istismarına açık hâle getirecektir. Bu, temel bir paradigma
farkıdır. Yıllardır emperyalizme karşı mücadele
ettiğini sananların birçoğu bile, Kürt sorunundaki
yaklaşım hataları nedeniyle, bunların değirmenlerine
su taşıdığını fark etmedi. Bazıları da
ülkenin birliğini ve bütünlüğünü koruma adı altında
yapılan hataların Türkiyeyi adım adım bunlara teslim
ettiğini göremedi. Kürt sorunu ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan
savaş gerçeğinin nerelerden beslendiği konusunda sürekli
yanlış değerlendirmeler yapıldı. Bu
yanlışlar toplumun önemli bir kesimine de benimsetildi ve sonuçta
kamuoyu yanıltılarak terörle mücadele adı altında derin
acılara yol açan örtülü bir savaş yürütüldü. Bu çatışma
dönemlerinde bölgede yaşanan insan hakları ihlallerinin Türkiye'nin
tamamında ve dünya kamuoyunda duyulmaması için özel gayretler
gösterildi. Yaşanan faili meçhul cinayetler, işkenceler, infazlar,
gözaltında kayıplar, köy yakma ve boşaltmalar, haksız
gözaltı ve tutuklamalar ve daha niceleri, sıkıyönetim ve
olağanüstü hâl hukuku gerekçe gösterilerek gizlenmeye
çalışıldı. Bunları yazan gazeteciler, aydınlar
öldürüldü, tutuklandı, gazete binaları bombalandı.
Milletvekilimiz gözlerimizin önünde kontrgerilla tarafından öldürüldü,
iş adamları bir bir kaçırılıp infaz edildi. Bu
cinayeti işleyenler elini kolunu sallayarak dolaştı. Bütün amaç,
psikolojik savaş çerçevesinde, orada yaşananların
Fıratın doğusunda kalmasını sağlamaya yönelikti.
Bugün
geldiğimiz aşamada görüyoruz ki bugün bu konuda kısmen
başarılı olunmuştur. Yani bir dönem bölgede yaşanan
gerçeklerden yurttaşlarımızın önemli bir
kısmının hâlen bilgisi yoktur. Fakat bölgede yaşayanlar
bunun hem canlı tanığı hem de mağdurlarıdır.
Bu durum, Türkiye'nin doğusu ve batısı arasında
inanılmaz bir duygu ve algı farklılığını
yaratmıştır. Bunu gidermenin tek yolu da Kürt sorunundaki tarihî
ve güncel gerçeklerin bütün kamuoyuna açıklanmamasından
kaynaklanmaktadır. Resmî tarihe dur denilerek halkın gerçek tarihinin
açığa çıkarılması büyük bir zorunluluktur artık.
Bu şekilde, kamuoyunun konu hakkındaki bilgi eksikliği
giderilmiş olacaktır. Bu yeni bilinç hem kucaklaşmayı
kolaylaştıracak hem de çözümün barış, demokrasi ve
kardeşlik temelinde inşasının teminatı olacaktır.
Geçmiş dönemlerde de hükûmetler bazı hataların yapıldığını
kabul ettiler fakat bu hataların neler olduğunu, nereden
kaynaklandığını bir türlü gündeme getirmediler.
Değerli
milletvekilleri, Orta Doğunun en eski kavimlerinden biri olan ve
Türklerin Anadoluya geldiği günden bu yana ilişki kurup ittifaklar
geliştirdiği Kürt halkı bir anda tarih sahnesinden
çıkarıldı, bir oldubittiyle bu halkın yok
sayılabileceği düşünüldü. Özel tedbirler ve politikalar ile
asimilasyoncu yaklaşım hayata geçirildi. Bütün bunlar tek etnik
kimliğe dayalı ulus yaratma projesinin parçaları olarak
tasarlandı ancak bunun başarılı olmaması hâlinde yol
açabileceği tehlikeler görülmedi. Sonuçta bu proje tutmadı ve
maalesef ki sonuçları günümüze kadar büyük acılar yaratan bir soruna
dönüştü. Devletin bu politikaları hayata geçirmede ısrarı
ve kullandığı baskıcı şiddet yöntemleri
isyanları doğurdu. Bu defa devlet bu isyanları bastırmak
için en şiddetli yollara başvurdu. Şeyh Said isyanı,
Ağrı ve Dersim olayları da doğru okunamadı. Bozulan
düzeni yeniden tesis etme adına akıl almaz baskılar, katliamlar
uygulandı. Peki sorun çözüldü mü? Size bir iki örnek vermeden
geçemeyeceğim.
Dönemin
erkânıharbiye kurumunun hükûmete sunduğu raporda Dersimli
okşamakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetin müdahalesi Dersimliyi
daha da çok etkileyecektir, ıslahını beraberinde getirecektir.
demiş.
Munzur suyunun
nasıl kızıla boyandığı resmî tarihçiler
tarafından yazılmamış olsa da halk tarafından
kuşaktan kuşağa aktarılan gerçekler sayesinde bugün hâlen
tartışılıyor, konuşuluyor.
Düzenin niye
bozulduğunun üstünde durulmadı, araştırılmadı. O
dönemlerde yaşananların üstü örtüldüğü yetmezmiş gibi,
bugün bile aynı zihniyetin temsilcileri çıkıp bu yöntemleri bir
daha uygulamaktan söz etme cesaretini gösterebiliyorlar. (DTP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O dönemin sorumlu siyasetçilerini
nasıl etkisiz hâle getirdilerse şimdi de bu mantığı
aynen devam ettirmek isteyenler olduğunu çok iyi görüyoruz.
Şunun
açıkça bilinmesi gerekir ki bir daha böylesi hiçbir zihniyetin toplumumuza
benzer acıları yaşatmaya gücü yetmeyecektir. (DTP
sıralarından alkışlar) Katliamcı politikaları
Hükûmete açıkça bir çözüm yöntemi olarak önerenler bunun
hesabını halkımıza verecektir. Bundan emin
olmanızı istiyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, o dönemlerde sorunların üstüne şiddetle gidildi.
Tepkilerin nedenleri doğru analiz edilmedi. Demokratikleşme
hamleleriyle yaklaşılmadı. Bunlar yapılmış
olsaydı bugün 40 bin ölüden, binlerce faili meçhul cinayetten bahsetmeyecektik.
Boşaltılmış 3 bin köyden, göçe zorlanan milyonlardan, yitip
giden yüzlerce milyar dolardan söz etmeyecektik. Taş attığı
için hapislere tıkılan yüzlerce çocuğun dramıyla yüz yüze
kalmayacaktık.
İşte
tam bu noktada PKKnin bir sonuç olduğunu ifade etmek istiyorum. Devletin
ve hükûmetlerin siyasal hataları neticesinde ortaya çıkmış
bir sonuçtur. Ancak devlet bu sonucu ortadan kaldırmayı bir çözüm
politikası olarak benimsediği için sorunun nedenleri hiçbir zaman ele
alınamamıştır. Bize göre temel yanılgı ve
yaklaşımlar bundan kaynaklanmaktadır.
Kimi çevreler ise
aslında Kürtlerin herhangi bir sorununun olmadığını,
bu talepleri dış güçlerin ürettiğini, herkesin eşit
yurttaş olarak bu ülkede yaşadığını savunarak
sorunu görmemeyi tercih etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkede, Kürtlerin eşit yurttaş olduğunu ve
hiçbir sorunlarının bulunmadığını ileri sürenler,
bin yıllık kardeşlikten dem vuranlar için de bir iki örnek
vermek istiyorum. Bu kardeşlik nasıl yürüdü, görelim.
Tarih 21 Eylül
1930. Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt şöyle söylüyor: Türk, bu
ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların
bu memlekette tek hakları vardır: Hizmetçi olma hakkı, köle olma
hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsin.
diyor.
Yine, 1935te,
İsmet İnönünün Şark Raporunda, Kürtlerin nasıl asimile
edileceğini, yerlerinden yurtlarından nasıl göç etmek zorunda
kalacaklarını, nüfus ve iskân planlarını
ayrıntılı bir şekilde dile getiriyor.
Bunların
hepsi devlet politikası olarak harfiyen yerine getirilmiştir.
Başka bir
örnek daha: 1960 askerî darbesini yapan ki bir ilerici olarak görenlere ve
anlatanlara söylüyorum özellikle- Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, darbe
sonrası çıktığı yurt gezilerinde Kim ki size siz
Kürtsünüz derse yüzüne tükürün. diyerek Kürtleri
aşağılamıştır.
Geliyoruz 1994
yılına. Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu Başkanı,
aynı zamanda eski Dışişleri Bakanı ve Büyükelçi
Coşkun Kırca, DEPlilerin dokunulmazlığı
kaldırılırken aynı mantığı dile getirdi ve
Mahmut Esat Bozkurtun sözlerini tekrarladıktan sonra, Bu ülkede Türk
olmayanların yalnızca susma hakkı vardır. dedi.
İşte,
bazıları kardeşlik edebiyatını bu şekilde
yaptı. Bir zihniyetin anlaşılması için bu örnekleri vermek
zorunda kaldım.
Değerli
milletvekilleri, eğer eşit yurttaş olduğumuzu, hiçbir
sorunumuzun olmadığını iddia ediyorsanız, lütfen,
biraz empati yapın. Bir an düşünün, birileri çıksa ve
Yeryüzünde Türkçe diye bir dil yoktur. dese ve tek kelime Kürtçe bilmeyen
sizin çocuğunuza zorla Kürtçe eğitim yaptırsa kendinizi
eşit yurttaş olarak hissedebilir misiniz bu ülkede? Bu
haksızlığa karşı çıkmazsanız insanlık
onurunuzu koruyabilir misiniz? Eminim bunun düşüncesi bile
bazılarınızın tüylerini diken diken ediyordur.
İnsanın kendi ülkesinde, kendi ana vatanında, kendi devleti
tarafından dilinin inkâr edilmesi, yasaklanması, yok
sayılması nasıl bir travma yaratır, bunu anlayabilir
misiniz? İşte, düşüncesi bile sizin tüylerinizi diken diken eden
bu trajediyi biz yıllardır yaşıyoruz. Hiç değilse
onurumuzu korumak için bu politikalara karşı çıkıyoruz.
(DTP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Türk halkının bir tarihi, bir kültürü, medeniyeti
olduğu inkâr edilmeyen bir gerçektir. Şüphesiz ki bu tarihine,
kültürüne sahip çıkması da, onur duyması da en temel
hakkıdır. Ancak, aynı şekilde, Kürtlerin de bir tarihinin,
kültürünün, edebiyatının ve sanatının olduğu da inkâr
edilmez bir gerçektir. Kültürlerin tümünün yan yana, barış içinde,
birbirine saygı temelinde yaklaşması bir erdem örneği olur.
Kaldı ki bu örnekler tarihimizde vardır. Görkemli uygarlıklar bu
şekilde ortaya çıkmıştır. Türküyle, Kürtüyle,
Lazıyla, Çerkeziyle, Alevisi, Sünnisiyle binlerce çiçekli bahçeyi
kurutup tek çiçeğe dönüştürmeyi savunmanın hiçbir makul
gerekçesi olamaz. Bu nedenle bir kez daha ifade ediyorum: Bu mesele bir Türk-Kürt
meselesi değildir, Türk halkına karşı bir tutum da
değildir, asimilasyon politikalarına karşı bir tutumdur.
Bunun doğru anlaşılması gerekir.
İnkâr
edilmiş, yok sayılmış bir dili ve kültürü savunmayı da
etnik milliyetçilik olarak tanımlayanları ve bunu söyleyenleri de
halkın vicdanına bırakıyoruz. Ortada resmî olarak kabul
edilmiş bir etnik kimlik bile yokken Bu kimlik vardır. demenin
neresi milliyetçiliktir, neresi ırkçılıktır? Asıl
etnik milliyetçiler, vatandaşlarına tek etnik kimliği
dayatanlardır, iğneyi kendine batırmayıp da
çuvaldızı bize batıranlardır. Kürt diye bir halk yoktur.
Bunlar dağlarda karda yürürken çıkardıkları kart kurt
sesleri nedeniyle Kürt olarak adlandırılan dağ Türkleridir.
çarpıtması bile üniversitelerde tez olarak okutuldu. Bugün bile bir
tek devlet yetkilisi çıkıp da geçmişte yapılmış
bu hatalardan dolayı bütün vatandaşlardan özür dileme erdemini
gösterememiştir.
Peki, bunca hata,
inkâr, baskı, sindirme girişimi, işkence, cezaevleri,
operasyonlar sorunun çözümüne en küçük bir katkı sundu mu? Sorunun giderek
büyümesine ve içinden çıkılmaz bir hâle gelmesine neden olan bu
uygulamalar değil midir? Bu yanlış politikalar kim adına,
kimden alınmış yetkilerle uygulandı? Kimse bunun
hesabını sorabildi mi? Bölge halkı gördüğü zulmü
şikâyet edecek bir tek savcı, bir hâkim, bir vali, bir kaymakam bile
bulamadı. Çünkü ya hepsi bir çarkın zorunlu parçasıydı ya
da korkudan susmak zorunda kaldılar. Vicdanen zorlanıp bu
politikalara karşı çıkanlar da sürgün edildiler. Bu kirli
politikaların devlet içinde devletçikler oluşturduğunu belki
birileriniz yeni fark ediyordur ancak biz yirmi yıldır bunu
söylüyoruz. Hatta ilginçtir, o dönemlerde Derin devlet. demek bile suçtu ve
bu kavram nedeniyle yargılandığımız dosyalar oldu.
Susurluk, Şemdinli, Ergenekon ortaya çıkmadan önce biz bunların
namlularını ensemizde hissederek yaşamaya gayret gösterdik.
Değerli
arkadaşlar, şimdi bütün bu mağduriyetleri ifade etmeye neden
gerek duydum? Şunun içindir: Yıllardır devletin arkasında
kamu gücü ve medya desteğiyle gerçekler çarpıtıldı, Türkiye
kamuoyuna çarpıtılarak aktarıldı. Bu nedenle, Kürt
sorununun ortaya çıkışı ile sonrasında yaşanan
gelişmelerin ve acıların da karşılıklı
olduğu anlaşılmadı. Benim bu yaşananları
kısaca özetlememin nedeni, hiç şüphesiz ki asla acıları
kaşımak ya da yarıştırmak değildir. Bölge
halkının barış sevincinin bile
anlaşılmamış olmasının, ısrarla şov
gibi, zafer havası gibi gösterilmesinin nedeni de işte bu algı
farklılığından kaynaklanmaktadır. Bölge
halkının barış ve demokrasiyi ne kadar büyük bir hasretle
sahipleneceğini görmek birilerini ürkütebilir. Fakat inanınız ki
barış işte bu kadar gerçek ve bu kadar elle tutulabilir bir
şeydir.
Ben şuna
inanıyorum: Eğer geçmişimizle gerçek bir yüzleşme
sağlayamazsak gelecek için birbirimize güvenemeyiz. Bu politikalar
geçmişte yaşandığı düzeyde kabaca olmasa da günümüzde
inceltilmiş bir şekilde hâlen yürütülmektedir.
Bu ülke
doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle neredeyse her gün
ortak bir acıyı yaşadı. Cenazelerin gitmediği hemen
hemen tek köy, tek kasaba kalmadı. Bütün bunlara rağmen halkın
barışta ısrarcı olmasını bir erdem olarak
görüyoruz. Halklar arasında bir etnik çatışmanın
yaşanmamış olmasını bir kazanım olarak
değerlendiriyoruz. Her türlü ırkçı, faşizan tahriklere
rağmen halkların bir arada ve barış içerisinde yaşama
arzusunu koruyor olmasını büyük bir saygıyla
karşılıyoruz. Biz bu inkârcı politikalara karşı
çıkarken de halkı suçlamıyoruz. Bunlardan, yaşananlardan da
hiçbir zaman sorumlu tutmadık, tutmuyoruz, tutamayız da. Çünkü
biliyoruz ki bu inkârcı, asimilasyoncu politikaları üreten ve
uygulayan halk değildir, devleti ele geçirmeyi başaran ittihatçı
ekip ve onun ardılı olan zihniyetlerdir. (DTP sıralarından
alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, yaşadığımız sorunun siyasal, sosyal
ve kültürel boyutları kadar ekonomik boyutu da çok ciddidir ve trajiktir.
Bölge halkının yaşadığı yoksulluk
insanlığımızı zorlayacak düzeydedir. Eğer bugün
insanlar her gün açlıktan ölmüyorsa bunun nedeni toplumdaki
dayanışma kültürüdür. Yoksa hiç şüpheniz olmasın ki her gün
onlarca insan açlıktan ölebilecek duruma gelmiştir.
Bu durumu öyle,
Efendim, şiddet vardı, yatırım yapılmadı.
diyerek geçiştiremezsiniz. Bakınız, 1940-1980 yılları
arasında bölgede bırakın silahlı hareketleri, doğru
dürüst bir siyasi hareket bile yoktu ancak baktığımızda, o
dönemde bile bölgeye gerek devlet yatırımı gerekse de özel
yatırım Türkiye ortalamasının kat kat altındaydı.
Dolayısıyla, bölgenin geri
bırakılmışlığının nedeni bugün
yaşanan şiddet olayları ile ilgili değildir. Tabii ki
Hiçbir etkisi olmamıştır. demek istemiyorum, vardır ancak
devletin birçok raporunda da ortaya çıktığı gibi, bilinçli
bir ihmal ve ayrımcı politikalar sonucudur. Son dönemlerde hükûmetlerin
bu konudaki sınırlı girişimleri de bu politikanın
kırılmasına yetmemiştir.
Demokrasi
ekonomisiz, ekonomi demokrasisiz olmaz. Ekonomik kalkınma hedefleriyle
birleşmeyen hiçbir demokratikleşme hamlesi kalıcı ya da
anlamlı olamaz. Bu nedenle, demokratikleşme sürecinin en önemli
ayaklarından biri bölgeler arası gelişmişlik
farklarının ortadan kaldırılmasıdır. Devlet
eliyle ve devlet destekli yatırımlar ile bölge ekonomisi
canlandırılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, bir daha altını çizerek vurgulamak istiyorum: Bu bir
Kürt-Türk çatışması değildir. Sorun, Kürtlere başta
olmak üzere, vatandaşlarına demokrasiyi, özgürlükleri çok gören resmî
devlet ideolojisi sorunudur. Bu ülkede demokrasi ihtiyacı olan sadece
Kürtler de değildir. Ülkede Türk kavramı ve Türk milleti tanımı
bile bu resmî ideoloji tarafından özünden
boşaltılmıştır.
Ülkenin bütün
vatandaşları demokrasi yoksulluğunun
mağdurlarıdır ve elbette ki demokratik açılım bir
bütün olarak Türkiye Cumhuriyetinin demokrasi çıtasını
yükseltmeyi hedeflemelidir, demokrasiyi halka taşımayı
öngörmelidir. Ülkeyi uluslararası sömürücü sermayenin ve güçlerin
baskısından kurtarmanın tek yolu da demokratik toplum düzenidir.
Bu vesileyle,
siyasi irade, var olan realiteden hareket ederek, yalnızca Kürtlerin
değil, ülkede bütün farklılıkların haklarını
güvence altına almalıdır. Kimliklerin, dillerin, kültürlerin
kendini özgürce, korkmadan, baskılanmadan ifade etmesi ülkeyi bölmez, tam
tersine ülkeye aidiyet bağlarını güçlendirir. Asıl bölünme
tehlikesi, kimliklerin inkârı ve bastırılması üzerine
ortaya çıkar. Hiç kimse bu ülkedeki farklı kimlikleri bir
ayrışma veya bir çatışma nedeni olarak görmemeli,
göstermemelidir. (DTP sıralarından alkışlar)
Artık, içi
boşaltılmış bir kardeşlik söyleminin de,
ırkçılığı körükleyen politikaların da
birliğe hizmet etmediğinin halkımız tarafından
görüldüğünün anlaşılması gerekir. Yoksa,
karşılıklı hakaretlerle ve ağır ithamlarla, bu
tarihî sorun karşısında, yüzümüzün akıyla çıkmak
mümkün olamaz. Sorumlu ve ortak siyasi aklı ortaya çıkarmak
zorundayız.
Değerli
milletvekilleri, bugün geldiğimiz noktadaki durum eski zihniyetten bir
kopuş yaşanmadığı için maalesef yeterince ilerlemiyor.
Devletin zihniyet dünyasında en küçük bir değişiklik
yaratılmazken birkaç yönetmelik ve idari tedbirlerle sorunu sürdürülebilir
bir noktada tutma yaklaşımının da doğru
olmadığını ifade etmek istiyorum. 1980 askerî darbesinin
ürünü cunta anayasasını değiştirmeyi gündemine alamayan bir
çözüm yaklaşımı önceki inkâr yaklaşımlarından özü
itibarıyla ne kadar farklı olabilir? Güçlü ve özerk yerel yönetimler
modelini tartışmayı bile hakaret sayan bir anlayış
demokrasiyi nasıl kalıcı hâle getirebilir? Bir halkın kendi
dilinde eğitim yapmasını bölücülük olarak değerlendiren bir
siyasi anlayışın asimilasyon politikalarından
vazgeçtiğini söylemek mümkün olur mu?
Hükûmetin
amacı, sorunu kalıcı bir şekilde ve demokratik bütün olarak
hayata geçirecek ve bunu çözmeye yönelik bir planı var mıdır,
yoksa bu sorunla bir müddet daha yaşamaya devam etmek yani sorunu
katlanılabilir bir düzeye çekmek midir? Bu konularda Hükûmet acilen
netleşmelidir. Zamanı bu şekilde hoyratça kullanmayı
bırakıp meseleye ciddi yaklaştığını bütün
kamuoyuna göstermelidir. Biz gelinen aşamada Artık yeter. diyoruz.
Bir tarihsel kısır döngüye bir son vermek için ciddi ve cesur
yaklaşımlar görmek istiyoruz. Bu sorunun kalıcı bir çözüme
kavuşmasının engellenmesinin kimlere nasıl
yaradığının vicdanlı bir şekilde
sorgulanmasını bekliyoruz. Bu sorgulamayı yapmayan hiçbir
zihniyetin eskisinden farklı olmayacağını ve sorunu
çözemeyeceğini düşünüyoruz. Uluslararası oyunları
bozmanın ve boşa çıkarmanın tek yolu
demokratikleşmeden geçer. Kendi aramızda, kendimize uygun bir modelle
birlik içerisinde çözmenin dışında bir seçenek yoktur. Bunun
için birbirimize güvenmek, bu güveni tesis etmek dışında bir yol
da yoktur. Bu sorunumuzu çözemezsek, kimse gelip bizim
sorunlarımızı çözemez, belki çözülsün de istemez. Hepimiz
biliyoruz ki, demokrasisini kendi öz gücüyle güçlendirmeyen hiçbir toplum
esaretten kurtulamaz.
Değerli
milletvekilleri, farklılıkların ve hakların demokrasi
çerçevesinde güvenceye alınması Türkiyenin zararına
değildir ancak bugünkü gibi etnisiteye dayalı millet
anlayışını diğer kimlikleri yok etme pahasına bir
dayatma olarak ortaya koyarsanız buradan bütünleşme
çıkaramazsınız. Bunun sosyolojik olarak da mümkün
olmadığı, bilime aykırı olduğu ortadadır. Bu
etnisiteye dayalı tekçi dayatmaların toplumsal yapımıza
uymadığı da, uymayacağı da ve bu
anlayışın Türkiyeyi zayıf düşürüp küresel güçlerin
tuzağına ittiğini de kabul etmek zorundayız. Bizi bir arada
tutan yeterince ortak değerlerimiz vardır, var olmaya da devam eder.
Hiç kimsenin bayrakla, sınırlarla bir sorunu yoktur, olamaz. Ülkenin
ortak dili Türkçedir, Türkçe olmaya da devam eder. Hatta kendi ana dilinde
eğitim yapacak olanlar için Türkçe ortak iletişim dili olarak
korunur. Bizi bir arada tutan tek değeri etnik kimlik olarak
dayatırsanız eğer, bu yanlış bir yaklaşım
olur. Bunun adı da çözümsüzlükte ısrar olur. Bu şekilde ülkeye
de, ülkenin kültürel zenginliklerine de, hatta Türklüğe de zarar verirsiniz.
Türkiyenin demokrasi dışında başka bir
çıkış yolu kalmamıştır. Demokrasinin ülkemize
zarar getireceğini söylemek de kimsenin savunabileceği bir şey
değildir. Bugünden sonra yapmamız gereken şey demokrasi
etrafında birleşerek bütün toplumsal, siyasal ve kültürel
sorunlarımızı çözmek olmalıdır. O noktaya doğru
gidebilmek için de Meclisimizin barış ve demokratik çözüm kararı
alabilmesi gerekir. Bu görev herkesten önce yüce Meclisin
omuzlarındadır.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmetinin Kürt açılımı adıyla
başlattığı, sonunda da Millî Birlik Projesi adına
karar kıldığı süreç, anlatmaya
çalıştığım çözüm zihniyetinden uzaktır. Hükûmet
şundan emir aldı, bu bir dış dayatmadır, ABD
projesidir. diyerek Hükûmeti küçük düşürmeyi de doğru bulmuyoruz.
İzah etmeye çalıştığım gibi Kürt sorunu
dış politikadan bağımsız ele alınması mümkün
olmayan bir konudur. Önemli olan, bu sorunu, çözerken halkı ve ülkeyi mi
esas alacağız, yoksa dış güçlerin çıkarını
mı dikkate alacağız noktasıdır. ABD, Avrupa eğer
bu sorunun demokratik barışçıl çözümüne katkı sunacaklarsa
Tamam. diyelim. Yok, eğer bu bir dayatma ve yeniden
çatıştırmaya götürecekse o hâlde bunlara Gölge etmeyin,
başka ihsan istemez. diyebilmeliyiz. Bu gücü de halktan ve Meclisten
alabilmeliyiz.
Değerli milletvekilleri,
biz Demokratik Toplum Partisi olarak bu sürece başından bu yana
yapıcı katkı sunmaya gayret ettik. Hükûmetin somut tek bir
projesi, tek bir adımı olmamasına rağmen, bizi ısrarla
sürecin dışına itme gayretlerine rağmen
umutlarımızı yitirmedik. En azından, sorunun artık
orduya havale edilmemesi umuduyla siyasal alanda bizlerin sorumluluğunda
kalması ve bu vesileyle ölümlerin durması adına bu süreci
destekledik, desteklemeye devam ediyoruz. Ancak Hükûmetin askerî operasyonlardaki
ısrarı ve meseleyi güvenlik boyutunun ötesine
taşıyamamış olması, ölümleri
durdurmadığı gibi, süreci de ilerletememiştir.
Bazıları da sorunlara siyasal çözümler aramayı ihanet gibi
sunmuş, ordudan medet ummak dışında en küçük bir
arayışın içinde bile olamamıştır.
Biz şuna inanıyoruz:
Eğer ciddi bir çözüm yaklaşımı gösterilirse, silahlar üç ay
içinde Türkiyenin gündeminden kalkabilir. Bu meselede canı yanmayanlar,
yüreği dağlanmayanlar rahat olabilirler ancak hiç kimse bize bir daha
bu acıları yaşatma hakkına sahip değildir ve bundan
sonra da olamayacaktır. Bizler, siyasi ve ekonomik rantları için bu
acıların sürmesini isteyenlere karşı demokrasi mücadelemizi
sürdürdük, bundan sonra da kararlı bir biçimde sürdürmeye devam
edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, ülkenin bu en temel sorununu demokratik, siyasal bir çözüme
kavuşturmak için Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bütün partilerin
temsil edileceği bir komisyon kurmayı yüce heyetinize öneriyoruz.
Madem bu sorun bizim sorunumuzdur, madem çözümünü de biz kendimiz
bulacağız, o hâlde Hükûmet bu süreci artık kapalı
kapılar ardında yürütüp süreci bulandırmak yerine Meclise teslim
etmelidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu soruna bulacağı ortak siyasi akılla 72 milyon
yurttaşa yakışır bir demokratik temsiliyet gücünü ortaya
koymalıdır. Bu sayede rüştünü ispatlama şansına sahip
olacaktır. Vesayetten kurtularak liyakatini ve gerçek bir demokrasiye
sahip olduğunu bu soruna somut bir çözüm getirerek bütün dünyaya
ispatlayabilecektir.
Kurulacak bir
komisyon ters yüz edilmiş tarih anlayışını
sorgulayarak gerçekleri açığa çıkartabilmelidir. Hakikatleri
araştırıp kimin, nerede, hangi hataları
yaptığını, ülkenin hangi dönemeçlerde
zayıflatılıp teslim alınmaya
çalışıldığını ortaya
çıkarmalıdır. Biliyoruz ki, geçmişle yüzleşme
noktasında cesur olmadan cumhuriyeti elitlerin işgalinden
kurtarıp demokratik bir hâle getiremeyiz.
Meclisin iradesi,
bilgisi ve denetimi dâhilinde kamuoyunun gözü önünde açık bir süreç
işlemelidir, işletilmelidir. Bu komisyon sorunu anlayıp
doğru, gerçekçi ve kalıcı bir çözümü ortaya koyabilmelidir.
Bunun için değişik çevreleri dinleyebilmeli, etkileşim ve
diyalog içinde olabilmelidir. Toplumun vicdanını temsil eden
aydınlarla sürekli görüşmeler yapabilmelidir. Türkiye kamuoyunun Kürt
sorunuyla ilgili yaşanan bütün geçekleri bilmeye hakkı vardır.
Bu gerçekleri bilmeden kamuoyunun süreci desteklemesini beklemek hayalcilik
olur. Dolayısıyla komisyonun bir görevi de kamuoyunu doğru
bilgilendirmek olmalıdır. Böylesi bir çalışmanın
sonucunda ortaya çıkacak demokratik çözüm önerileri hepimize güç verir.
Kazanan Türkiye olur. Türkiyenin kazanması, Türkiyenin
demokratikleşmesi, Orta Doğuda barışın ve
demokrasinin gelişmesinin önünü açar. Kürt sorununu çözen bir Türkiye,
bölgesinde demokratikleşmeye öncülük eder. Hem Türkiye hem de Orta
Doğuda yaşanan insanlık dışı acılar ortadan
kalkar. Türkiyenin demokratikleşmesi demek Orta Doğunun
demokratikleşmesi demek olur.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; biz, bu dönemde ortaya
konulan yaklaşımların darlığına rağmen
umutsuz değiliz. Toplumsal barış, demokrasi ve özgürlükler bizim
sadece siyasi söylemimiz değil, yaşam gerekçemizdir. Ortada bu kadar
tarihî gerçekler ve yaşanmış acılar varken ben meseleyi
askerî operasyonlarla çözerim diyen bir politikacı çözümsüzlüğe
hizmet eder. Üstlendiğimiz sorumluluk gereği, bırakın tek
bir yurttaşımızın ölmesini, burnunun kanaması bile
makamlarımızla kıyaslanmayacak kadar değerlidir. (DTP
sıralarından alkışlar) Biz, barış için
koltuklarımızdan değil, canımızdan vazgeçmeye
hazırız. Bunu daha önce de dile getirmiştim. Bu noktadan zerre
kadar sapmadan barış mücadelemizi sürdürdük, sürdürmeye devam
edeceğiz. Haklılığımız ve meşruluğumuz
sayesinde başaracağımızdan da eminiz. Hükûmeti de
muhalefeti de, bu tarihî dönemde, kandırma, aldatma politikalarını
bir kenara bırakarak sorunu ciddiyetle ele almaya
çağırıyoruz. Tarih karşısında onurlu bir yere
sahip olmak her siyasetçiye nasip olmaz. Gelin bu onuru hep birlikte
paylaşarak, çocuklarımıza barış ve huzur içinde
yaşanacak bir gelecek armağan edelim. Bizler bugün varız
yarın yoğuz ama halklarımız hep var olacak, bizi ya
minnetle ya da öfkeyle anacaktır. Gelin hep beraber sorumluluk
alalım, bu sorunları çözelim ki gelecek kuşaklar bizi minnet ve şükranla
ansınlar.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sabırla
dinlediğiniz için yüce heyetinize en içten saygı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan, sağ olun. (DTP sıralarından
ayakta alkışlar, AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Türk, ben de teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
şimdi gruplar adına söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı ve Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeliye
aittir.
Sayın
Bahçeli, buyurunuz. (MHP sıralarından ayakta alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
DEVLET BAHÇELİ (Osmaniye) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli üyeleri; yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, terörle mücadelede vatan ve bayrak uğruna toprağa
düşen aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyor,
kalbimizde ebediyen yaşayacak aziz hatıralarını
saygıyla yâd ediyorum. Bu şerefli mücadelede gazilik mertebesine
ulaşan kahramanlarımıza sonsuz şükranlarımı
sunuyorum.
Bugün Türkiye
Büyük Millet Meclisi seksen dokuz yıllık kutlu tarihinin en talihsiz
günlerinden birini yaşamaktadır. Büyük Türk milletinin
kurtuluşu, bağımsızlığı, hürriyeti ve
birliğinin en büyük temsilcisi olan, en muhteşem mekânı olan bu
çatı altında konuşulan konulardan üzüntü duymamak mümkün değildir.
Yedi
yıldır Türkiyeyi derin uçurumlara sürükleyen, yönetim iradesini
başka başkentlerin yörüngesine oturtanların milletimizi bölme
hayallerinin burada tartışılmak durumunda kalınması
son derece kaygı vericidir.
Hükûmet eliyle
Türkiye için bölünme modelleri arayışına girilmesine siyasi
tarihimizde ilk defa şahit olunmaktadır.
Dün Meclisin ilk
başkanı olan Mustafa Kemalin Anadoluya çöreklenmiş
işgalcileri atmak için verdiği mücadeleye bakınız, bugün
aynı çatı altında bulunanların getirdikleri tekliflere
bakınız.
Dün bir milletin
bağımsızlık savaşını tıpkı bir
savaş karargâhı gibi doğrudan yönetmiş muhterem
kahramanların vatanı kurtarmak için verdikleri mücadeleye
bakınız, bugün bu mücadeleyi sorgulatmaya çalışanların
çırpınışlarına bakınız.
Dün Malazgirtten
bu yana bu toprakları vatan yapmak için can vermiş milyonlarca aziz
şehidin ve gazinin mücadelesine bakınız, bugün şehidini
sorgulatan bir anlayışın düştüğü çaresizliğe
bakınız.
Dün
dağınık, moralsiz, umutsuz, yoksul bir milleti bir araya
getirmek için el ele vermiş yılgın, küskün, moralsiz kitlelerden
büyük bir millet meydana getirmiş kahramanlara bakınız, bugün
aynı muhteşem milleti otuz altıya bölmeye
çalışanların heveslerine bakınız.
Bugün burada neyi
tartışacağız: Nasıl bölüneceğimizi mi, nasıl
ayrılacağımızı mı, kardeşlerimizi nasıl
terk edeceğimizi mi? Bugün burada hangi konuda uzlaşacağız:
Devletimizi nasıl parçalayacağımızı mı,
topraklarımızı nasıl taksim edeceğimizi mi, illerimizi
kimlere vereceğimizi mi? Bugün burada hangi karara varacağız:
Şehitlerimize nasıl ihanet edeceğimizi mi, gazilerimizi bir kez
daha nasıl yaralayacağımızı mı, asker, polis ve
korucularımızın hatıralarını nasıl ayaklar
altına alacağımızı mı?
Aylardan beri
görüşmek, buluşmak, konuşmak, temas kurmak istiyordunuz.
İşte buradayız. Milletimizin gözü önünde ve onun
şahitliğinde bilmek ve duymak istiyoruz: Maksadınız
bunlardan hangisidir? Bize ne anlatmak istiyorsunuz? Bizden istediğiniz
nedir? Bunların hangisini tartışıp hangisinde
uzlaşacağız? Bunların hangisini kabul edip hangisine destek
vereceğiz? Bunların hangisine onay verip hangisini
savunacağız? Ve Allah esirgesin, bunlara izin verirsek, göz yumarsak,
görmezden gelirsek, muhterem ecdadımıza ne diyeceğiz, ne
anlatacağız, ne söyleyeceğiz?
Şayet varsa
bir yolunuz ve bahaneniz siz söyleyiniz. Gafletteydik, uyuyorduk, güçsüzdük.
mü diyeceksiniz? Görmedik, bilmedik, düşünmedik. mi diyeceksiniz? Oy
peşindeydik, günü kurtarmaya çalışıyorduk. mu
diyeceksiniz? Bu mekânda ayakta alkışladığınız
Küresel güçler öyle istiyordu, pazarlıklar böyleydi, arkamızdan
itiyorlardı. mı diyeceksiniz? Ne yapalım, strateji
kuruluşları böyle tavsiye ettiler, birbirinden değerli zevat da
böyle buyurdular, çaresiz kaldık, boynumuzu eğdik. mi diyeceksiniz?
Devlet kurumları görülmemiş uyum içindeydi, birileri de önümüzde
fırsat var, kaçırmayalım demişti, biz de razı olduk.
mu diyeceksiniz?
Sayın
milletvekilleri, söyleyin, ne diyeceksiniz? Şayet, böylesi bir
karanlık yola çıkarsanız, böylesi bir meçhule saparsanız,
böylesi felakete kılavuzluk yaparsanız bunu tarihe nasıl
anlatacaksınız? Bunu ecdadımıza nasıl söyleyeceksiniz?
Bunun vebalini nasıl üstleneceksiniz? Bunun hesabını iki cihanda
nasıl vereceksiniz? Hayır, Türk milleti bunu asla kabul etmez;
mezhebi, kökeni, yöresi ne olursa olsun hiçbir kardeşim buna razı
olmaz. Türkiye, bir ve bütün olur, bu oyuna gelmez; kardeşliğine,
birliğine ve varlığına musallat olan bu tehlikeyi elinin
tersiyle iter; sonsuza kadar var olmanın inancıyla
yıkımın muhataplarına da hak ettiği dersi verir, yaşattığı
buhranın, sarstığı kardeşliğin, tehlikeyi
düşürdüğü birliğin hesabını da mutlaka sorar ve niyet
sahiplerini uyarıyorum: Milliyetçi Hareket Partisinin Mecliste bulunan 69
kişilik birbirinden değerli arkadaşlarım ve milyonlarca
Türkiye sevdalısı, al Bayrağımıza kem gözle
bakanların hakkından gelir. (MHP sıralarından alkışlar)
Bugün aldığınız oya bakıp Türkiyenin
tamamıyız. deyip duruyorsunuz. Dikkat edin, Hakkâriden Edirneye,
Artvinden Muğlaya, Vandan İzmire, Trabzondan Mersine kadar, bu
kutlu vatanda yaşayan bütün kardeşlerim hesaplarınızı
boşa çıkartır ve gerçeklerle yüzleştirir.
Değerli
milletvekilleri, bugün aziz milletimiz son derece endişeli, huzursuz ve
tedirgindir. Karşımızdaki sorun, çok ciddi bir beka sorunudur.
Bu açılımın amacı, anlamı ve sonuçlarının
iyi ve doğru anlaşılması büyük önem taşımaktadır.
Bunun meşruiyetinin değerlendirilmesinde yegâne ölçü,
Anayasamızın çizdiği hukuki ve siyasi çerçevedir.
Anayasanın bu konudaki hükümleri şunlardır: Türkiye Cumhuriyeti
devleti, tek millet ve tek devlet esasına dayanan, üniter yapıda
kurulmuş millî bir devlettir; ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür,
dili Türkçedir. Devletin temel amacı ve görevi, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini ve cumhuriyeti korumaktır. Siyasi partilerin eylemleri
devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Buna aykırı
hareket edilmesi, anayasal yaptırımlar uygulanmasını
gerektiren anayasal suçtur.
Hükûmet, millî
güvenliğin sağlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisine
karşı sorumludur. Millî iradenin tecelli ettiği yegâne yüce
makam olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri, görevlerine başlarken,
devletin varlığı ve
bağımsızlığını, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğünü korumak için büyük Türk milleti önünde namus ve
şerefleri üzerine yemin etmişlerdir. PKK
açılımının bu temel ilkeler
ışığında anlaşılması ve
değerlendirilmesi kaçınılmazdır.
Türkiye, son
yirmi beş yıldır millî varlığımızı
hedef alan silahlı terör ve bölücülük sorunuyla karşı
karşıyadır. Bu süreçte, terörle mücadelede çok ağır
bedeller ödenmiştir. Güvenlik güçlerimiz 6 binin üzerinde şehit
vermiş, PKK terörü 5 binden fazla vatandaşımızı
katletmiş, gazi olan kahramanlarımız 12 bini
aşmıştır.
Bu şerefli
mücadelede 2002 yılına gelindiğinde terörün beli
kırılmış, bitme noktasına getirilmiştir. 3
Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen AKP Hükûmeti, terörün sıfır
noktasına geldiği bir Türkiye devralmıştır. Ancak
aradan geçen yedi yılda terör yeniden tırmanmış, etnik
bölücülük hiçbir dönemde görülmemiş bir şekilde cüret ve mevzi
kazanmıştır. Bugün, yüce Meclisin önüne PKK
açılımıyla çıkan AKP Hükûmeti, yedi yıllık
iktidarı dönemindeki acz ve zafiyetlerden sonra terör örgütüne teslim olma
noktasına gelmiştir. Terörle mücadele bırakılmış,
terörle müzakere ve mütareke süreci başlatılmıştır.
Terörün tasfiyesi yerine millî kimliği ve millî devleti tasfiye etmek için
yola çıkan Hükûmet, bölücülüğün önünü açmıştır.
Terörün talepleri siyaset sahnesine taşınmış, etnik
bölücülük meşruiyet zemini kazanmıştır.
PKK
açılımıyla yapılmak istenen, terörün silah ve şiddetle
yapamadığının siyasi yollarla hayata geçirilmesidir. Yüce
Meclis, maalesef, bugün, PKKya teslimiyetin belgesi olan bu yıkım
projesini görüşmektedir.
Hükûmetin PKK
açılımının hareket noktası, terörden beslenen
bölücülük sorununun etnik ve meşru kimlik ve hak talebi sorunu olarak
tanımlanmasıdır. Bu temelde yapılan tanım, çözümün de
etnik kimlik temelinde bulunmasını öngörmektedir. Bölücü ve
ayrılıkçı emellerin toplumsal siyasi kimlik talebi olarak kabul
edilmesi, siyasi statü taleplerine zemin hazırlayacaktır. Sorunun
kaynağı ve esası bireysel hak, temel hürriyetler ve
demokratikleşme özlem ve talepleri değildir. Yapılmak istenen
bireysel kültürel haklar değil, oluşturulmak istenen bir azınlığın
kolektif olarak kullanacağı siyasi azınlık haklarıdır.
AKPnin açılımında sorunun en baştan itibaren böyle bir
temelde ve etnik sorun olarak kabulü, çözüm sürecinin PKKnın talepleri
doğrultusunda şekillenmesini kaçınılmaz hâle
getirmiştir. Böyle bir durumun vahametini, doğuracağı
sonuçların ciddiyetini herkes çok iyi görmelidir. Bu yaklaşım,
sorunun farklı etnik kökene mensup vatandaşlarımızın
tamamını ilgilendiren ve kapsayan bir sorun olduğunun kabulü
anlamına gelmez. Bunun sonucunda, terör örgütü ve etnik bölücülerle,
yöredeki kardeşlerimiz aynı kefeye konulacak ve PKKnın
bunların sözcüsü ve temsilcisi olduğu gibi bir sonuç
doğacaktır. Bunun gerçek olmadığı ortadadır ancak
böylesi bir ciddi tehlike görülmeye başlanmıştır. Türk
milleti ailesine mensup kardeşlerimizin sahip olduğu haklardan
vazgeçerek, azınlık statüsü arzusunda oldukları ve bölücülük
peşinde bulundukları asla söylenemez. Bu bakımdan, böyle bir
yaklaşım bu vatandaşlarımıza yapılacak bir
hakaret ve iftira olacaktır. AKPnin açılım sürecinin hareket
noktası ve temeli bu nedenlerden dolayı yanlıştır ve
sakattır. Terörün baskı altına aldığı
vatandaşlarımızın yegâne siyasi temsilcileri eli kanlı
veya silahı bırakmış teröristler değil yalnızca
bu çatı altında bulunanlardır.
Sayın
milletvekilleri, bu vatan bundan bin yıl önce gerçek sahibini bulmuştur.
Aradan geçen on asır, bu coğrafyadan tarihe damgasını
vurmuş bir büyük milleti ortaya çıkarmıştır. Bunun
adı Türk milletidir. Bu iftihar ettiğimiz beşerî varlık,
köklerin, kökenlerin, dillerin, mezheplerin üstünde bir maddi ve manevi
bağ ile birleşmiştir. Bizleri bir araya getiren,
acılarımız, anılarımız, zaferlerimiz,
hüzünlerimiz ve coşkularımız olmuştur. Her çekilen halay,
her dövülen davul, her buluşulan düğün, her açılan duvak, her
doğan çocuk, her sallanan beşik, her tüten ocak, her can veren
şehit bizi bir millet yapmıştır ve bin uzun yılda
kız alıp vermiş, fetihlere katılmış, işgale
direnmiş, vatanı kurtarmış, birlikte üzülmüş,
sevinmiş, ağlamış ve gülmüştür ve en önemlisi de
evlatlarımız bu değerler uğruna şehit olmuştur.
Tekraren ilan ediyorum: Bizi bugüne getiren kökenimiz, doğduğumuz
yer, muhterem anamızın dili, ruhumuzu teslim ettiğimiz
inancımız ve mezhebimiz ne olursa olsun bizim adımız Türk
milletidir ve son iki yüz yılda bu coğrafyada yaşananların
tamamı bu tertemiz ve soylu milleti Anadoludan göndermek üzere
oynanmıştır. Türk milletinin üç kıtadaki
varlığını hazmedemeyen haçlı zihniyetinin, Türk ve
İslam cihan devleti için ne düşündüğünü millî tarihi okuyan
herkes bilir. Türkleri Anadoludan atmak hayali, yüzyıllar aşarak
günümüze kadar ulaşan vazgeçilmez bir emeldir. Güçlü olduğumuzda
boyun eğenler, gücümüz tükendiğinde hemen sindikleri yerden
doğrulmuşlardır ve bir sır gibi
taşıdıkları amaçları gerçekleştirmenin
yollarını her fırsatta aramışlardır.
Çanakkale
Savaşı, hâkimiyet havzalarını kaybederek son yaşama
alanımız olan Anadoluya
sığındığımız şehadet, göç ve
ıstıraplarla dolu acı tablo içinde gerçekleşmiştir.
Aziz milletimiz, altı asırlık
hükümranlığının sonucunda ana yurda, baba
toprağının sınırlarına, asli unsurunun ocağına
dönmüştür. Bu tarihten sonra büyük Türk milleti için dönülecek başka
toprak parçası, gidilecek başka göç güzergâhı ve verilecek
başka vatan köşesi de kalmamıştır. (MHP
sıralarından alkışlar) Anlamakta ve anlamlandırmakta
güçlük çekenlere tekrarlıyorum: Buranın adı Türkiye, milletinin
adı ise Türk milletidir! (MHP sıralarından alkışlar)
Ya bu topraklar
üzerinde yaşayan bir millet bir ve bütün tutulacaktır ya da Türk
milleti Anadoludan atılacak ve tarihten silinecektir. Bilmeyenlerimiz
varsa ben buradan tekraren söyleyeyim: Bunun adı tarihî Şark
meselesidir ve tarafları bellidir. Bir yanda Türk milleti, diğer
yanda yedi düvel; bir yanda milletimiz, inançlarımız,
değerlerimiz ve Bayrağımız, diğer yanda Haçlı
zihniyeti. Bugün adının değişmiş olması, maskelerinin
değişmiş olması, bu tarihî emelleri
değiştirmemiştir. Bunu görmek lazımdır, bunu bilmek
lazımdır. Adına ne denirse denilsin, ister fırsat ister
çare ister yol haritası ister açılım, dayatılmak
istenenler, Şark meselesinin bugünkü uzantısıdır. Adı
üstünde, jeopolitik, üzerinde yaşanılan coğrafyanın
yöneticilerine yüklediği yönetim sorumluluğunu ve vizyonunu
tanımlar. Yüksek siyaset, kaynağını ve duruşunu
coğrafyadan alır. Her coğrafyanın doğal ve zorunlu
politikası vardır. Anadolu üzerinde yaşıyor olmanın da
bir jeopolitiği vardır ve bin yıldır
değişmemiştir. Coğrafya aynı duruyorken -ki öyledir-
on asırdır bu topraklardan yükselen politik dinamikleri
değiştirirseniz, buradan hepinizi uyarıyorum ki
coğrafyayı mutlaka değiştirirsiniz ve size başka
başkentlerin jeopolitiğinden doğmuş yeni coğrafyalar
dayatılırken onun da politiğini öngöremezseniz ve ana yurt
politiğiyle eklemleyemezseniz ortaya kesinlikle dağılma ve
yıkılış çıkacaktır. Bugün
karşımızdaki tehlike de budur.
Bu
kaçınılmaz akıbeti değiştirecek bir tek olumlu
örneğe tarih henüz şahit olmamıştır.
İnsanlığın geçmişi, tarihin çöplüğü, bunu
öngörememiş yöneticilerin ve devletlerin enkazıyla doludur.
Coğrafyamız tartışılırsa milletimiz, milletimiz
tartışılırsa devletimiz, devletimiz
tartışılırsa Bayrağımız ve
Bayrağımız tartışılırsa
varlığımız ortadan kalkacaktır. Bunlar ne fantezi bir
düşünce ne bir vehim ne bir sendrom ne bir paranoyadır; binlerce
yıllık insanlık tarihinin, yüzlerce yıllık milletler
mücadelesinin, millet olmanın inceliklerine nüfuz edebilmiş bir
yüksek fikriyatın, derin duyuşun ve millî tarihe vâkıf
olmanın eseri ve sonucudur.
Bunlar benim
şahsi fikrim değil, bin yıllık millet
varlığının bu topraklarda tutunmak için kanla,
gözyaşıyla, çileyle bugüne aktardıkları stratejik miras ve
emanetlerdir. Bugün bu gelişmeleri ve yorumlarımı, iyi niyetli
olduklarını düşünmeye devam etmek istediğim iktidar
partisinin değerli milletvekillerine ve yüce Meclise hatırlatmak
isterim.
Bir kez daha
düşününüz; bir kez daha, oynanan oyunun bütününü tarihî perspektif ile,
dün, bugün ve gelecek vizyonuyla değerlendiriniz;
karşımızda yeni bir Sevr dayatması olduğunu mutlaka
göreceksiniz, yüzyılın başındaki küresel aktörlerin,
oyunların ve parçalanma taleplerinin sadece isim
değiştirmiş olduğunu da bileceksiniz.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin çeşitli isim zinciri arasından en sonunda
karar kıldığı kavram millî birlik projesi, bunun formülü
olarak da sunduğu reçete demokrasidir. Kuşkusuz ki her ikisi de
çağdaş bir toplum arayan herkes için cazip, sıcak gelen,
hoşa gidecek, davetkâr kavramlardır. Burada bu kavramların
nasıl bir makyaj içerdiğini, bunların hangi niyetleri
maskelediğini açıklayacak değilim. Zaten buna zaman da yoktur.
Ancak şunu ifade edeyim ki: Çağımızın en önemli
kavramı demokrasidir, bizim de vazgeçemeyeceğimiz temel siyasi
zeminimizdir.
Demokrasi bir
yandan ülkelerini ve toplumlarını müreffeh ve güçlü hâle getiren
yönetimlerin kuvvet kaynağı olmuştur ama aynı zamanda içi
boş bir demokrasi arayışında ülkelerini maceralara atan yöneticiler
için ustaca hazırlanmış bir tuzak anlamı da
taşımaktadır. Özellikle emperyal fikirler ve emellerin
çağımızda en iyi saklandığı
sığınak demokrasi iddiasıdır, en güçlü bahane ise
mazlum milletlere demokrasi götürme olmuştur. Teröristbaşı bile
ayrı bir devlet kurma fikrini demokratik cumhuriyet denilen bir
istismarın içine sıkıştırmak durumunda
kalmıştır. Hükûmetin Kürt sorunu diyerek
başlattığı sözde açılım süreci de kısa
zamanda demokrasi ambalajının arkasına
saklanmıştır.
Başbakan
Erdoğan, gittiği her yerde, demokrasinin eksikliğinden,
sorunları demokrasinin çözeceğinden bahsetmeye
başlamıştır ve Sayın Cumhurbaşkanı da yasama
yılının açılışındaki konuşmasının
tamamına yakınında farklılaşma odaklı
düşüncelerini demokrasiye atfederek yapmıştır.
Elbette
demokratik kültürün yeni gelişme alanları demokrasi fikrini de,
demokrasi ihtiyacını da değiştirip geliştirmektedir.
Ancak Sayın Başbakanın etnik kimlikleri kaşırken
kullandığı ve Sayın Cumhurbaşkanının da
farklılıklara vurgu yaparken sözünü ettiği eksikliğin
gerçekten bir demokrasi noksanı olup olmadığı
tartışılmalıdır ve bunun da aranacağı ilk
yer, toplumun bir ahenk ve düzen içinde gelişerek
yaşamalarını sağlayan kurallar manzumesinin
başlangıcı olan Anayasadır. Kimliklere yönelik bir
baskıdan söz edebilmek için vatandaşlarımızın sahip
oldukları temel hak ve özgürlükleri düzenleyen Anayasaya bakmak
lazımdır. Burada ise temel soru, milletimize mensup ve devletimize
vatandaşlık hukukuyla bağlı olan kişilere,
ırkı, dini, dili ve mezhebi veya kökeni itibarıyla kanunlar
nezdinde bir ayrımcılık yapılıp
yapılmadığı konusudur. Bu soruya vereceğimiz
hakkaniyetli cevaplar, gerçekte bir siyasal sorun olup
olmadığını da ortaya koyacaktır.
Anayasanın
10uncu maddesi gereğince: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla
yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.
Anayasanın
12nci maddesi uyarınca: Herkes, kişiliğine bağlı,
dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Anayasanın
hükümlerince Türkiyede fertler arasında hiçbir sebeple ayrım yoktur.
Her fert, Anayasada da gösterilen bütün insan hak ve özgürlüklerine sahiptir.
Bu hak ve özgürlükleri demokratik meşruiyet hudutları içerisinde
serbestçe kullanır, bütün siyasal faaliyetlere katılır, seçme ve
seçilme hakkına sahiptir. Bu itibarla, hiçbir vatandaşımız,
yasalar karşısında eşit vatandaşlık haklarını
fiilen ve hukuken kullanamadığını iddia edemez veya bu
haklardan mahrum olduğunu söyleyemez.
Bugün gerçekten
de iddia edildiği gibi ülkemizin bir bölümünde bir eşitsizlik var ise
bu, yılların ihmaliyle oluşmuş yokluk ve yoksulluğun
neden olduğu mahrumiyettir. Bugün gerçekten bir demokrasi sorunu ve
özgürlük eksikliği varsa, bunun önündeki engeller de devlet
yapımızda ve yasalarımızda değildir. Yöredeki
vatandaşlarımızın tam bir mahkûmiyet içinde
bulundukları katı feodal yapının ve terörün neden
olduğu ferdî özgürleşme sorunudur. Bu özgürlük ise kimliklerin
kaşınması ile değil, feodal baskı ortamının
ve terör baskısının ortadan kaldırılması için
sosyal ve ekonomik süreci hızlandıracak tedbirlerin
alınmasıyla mümkün olabilecektir. Bu tedbirleri almanızda size
engel olan yoktur. Yedi yıldır
işbaşındasınız, yapsaydınız;
yapamadıysanız şimdi yapmaya başlayınız. Ancak
bunları ihmal edip ferdin sahip olduğu haklar dışında
millet bütünlüğü içinde yer alan bir topluluğa değişik
adlar altında siyasal haklar vermeye çalışmanızı kabul
edemeyiz, etmeyiz. Böylesi teklifler, hem varlığımızı
tehdit hem de Anayasaya aykırıdır,
değiştirilemediği sürece de milletimize ve yasalara
karşı suç niteliğini koruyacaktır ve şayet ülkemizdeki
insanlarımızın bir kısmında kendilerini ifade edememe
sorununun varlığı iddia ediliyorsa, bu sorunun çözümündeki engel
anayasal değil, sosyolojik ve ekonomiktir.
Bu itibarla,
milletleşmeye katılamayacak kadar geri bağ ve
bağlantıları aşamamış bir ferdin, hangi dili
konuşursa konuşsun sorunları asla tükenmeyecektir. Zira
yaşadığı buhran ve yoksulluk, dikkat buyurunuz, anasının
dilinden değil, sahip olduğu dar ve kısır toplumsal ve
ekonomik çemberin kırılamamasından ileri gelmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti, bugüne kadar hangi etnik kökenden gelene menşeini sormuş
ve ayrımcı bir muamele etmiştir? Kucaklayıcı ve
konuksever gönlüne sığınmak isteyen hangi topluluğu
reddetmiş, hangisini menşei itibarıyla
aşağılamıştır? Hangi başbakana, hangi bakana
veya hangi iş adamına kökeni nedeniyle farklı muamele
yapılmış, bireysel yükselme yolları sözde
ayrımcılık nedeniyle tıkanmıştır? Kim
ülkemizde kökeni nedeniyle, anasının dili nedeniyle yönetime,
siyasete, ticarete, idareye, memuriyete, bürokrasiye giremediğini iddia
edebilir? Kim Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı,
general, profesör, vali, bürokrat ve büyükelçi olamayacağını söyleyebilir?
Değerli
arkadaşlarım, bugün ülkemizi yöneten kadrolara
baktığınızda devletimizin ve milletimizin nasıl
haksız bir ithamla karşı karşıya bulunduğunu
anlayabilirsiniz.
Özellikle
belirtmek istiyorum: İşte bu yüce Meclis çatısı
altında ve Hükûmet bünyesinde yer alan arkadaşlarıma lütfen
bakınız. Fikirlerine katılmayız, düşüncelerini
benimsemeyiz hatta şiddetle karşı çıkarız ama
aileleriyle, doğdukları yörelerle de iftihar ederiz. Hepsi bizim
milletimizin evlatlarıdır. (MHP sıralarından
alkışlar)
Milletimizin hiç
de hak etmediği suçlamalardan tekzibini, bizim böyle bir
arayışımız olmasa bile, bazı Hükûmet üyelerinin zaman
zaman dile getirdikleri kökenlerine bakarak anlayabilirsiniz. Bu noktaya
ulaşmakta özel zorluklar yaşamış olabilirler. Bunlar ülkemin
kimlik değil genel sosyoekonomik sorunlarıdır. Ama herkes için
açık olan yolda yarışa katılıp öne çıktılar
ve bu en yüksek millet eserinin üyesi olma şerefini taşıyorlar.
Bu yörelerden gelen sayın üyelere hayatının her alanında
kapı açan bir hukuk sistemi neden birilerini dağa çıkmaya sevk
etmiş olsun?
Bu itibarla,
Hükûmetin yapacağı şey kimlikleri kaşımak
değildir, tahrik etmek değildir, biri önce otuz altıya bölüp
sonra tekrar bir yapmaya çalışmak değildir. Türk milleti zaten
birdir, devleti birdir, vatanı birdir, bayrağı birdir ve
lisanı birdir.
Yapacağınız
iş, teröre teslim olmak değil ortadan kaldırmaktır.
Terörist, adı üstünde, eline silah alarak kanlı eylemler yapan
canilerin tanımıdır. Bunlar Güroymakın eski
adını isteyen veya yasal yoldan hakkını
arayamamış olduğu için dağa çıkmış masumlar
değildir.
Bizden çözüm
istiyordunuz. İşte bizim çözüm önerimiz şudur:
1) Yurt içinde ve
yurt dışındaki bütün teröristler silahlarıyla birlikte
teslim olmalıdır.
2) Tamamı
Türk adaletine hesap vermeli ve verilecek hükme rıza göstermelidir.
Hükûmetin de ilk
görevi, tamamını teslim alıp adaletin önüne
çıkarmaktır.
İkinci
yapacağınız iş ise yokluk, işsizlik, yoksulluk
çemberini kırarak bu mevkilere kadar ulaşmak için yola
çıkmış diğer evlatlarımızın önünü açacak
tedbirleri geliştirmektir.
Anayasa, ülkemin
herhangi bir yerinde doğmuş vatandaşlarıma, ülkemdeki her
mevki ve makama yükselme hak ve imkânlarını sonuna kadar vermektedir.
Anayasayı kurcalayarak, kolektif kimlik ve hakların oluşmasına
cevaz vererek ulaşacağımız sonuç, bilmelisiniz ki
kutuplaşma, bölünme, çatışma ve ayrılıştır.
Değerli
arkadaşlarım, bizim anlayışımıza göre milletin
varlığı ve devamı, asla vazgeçemeyeceğimiz
devletimizin ve demokrasimizin varlığı ve devamından daha
önceliklidir ve değerler sıralamasında diğerlerinden daha
öndedir. Allah göstermesin, devletimiz çöküntüye uğrasa da demokrasimiz
kesinti yaşasa da eğer milletimiz ayaktaysa,
yıkılmamışsa, dağılmamışsa, ayrışmamışsa,
kaybettiğimiz bu değerlerin tamamını yeniden inşa etme
imkânımız her zaman vardır. Geçmişte 15 olduğunu
söylediğimiz yıkılışların 16 kuruluşla
sonuçlanmasının esas nedeni ve gerçek dayanağı da budur;
milletin varlığını ve birliğini koruması ve
sürdürmesidir.
Biz demokrasiyi
milletimizin huzur ve refahı için istiyor ve diliyoruz. Yoksa içi ve
içeriği bilinmeyen bir demokrasi arayışı için Türk
milletini dağıtmak ve harcamak gibi bir lüksümüzün
olmayacağını düşünüyoruz. İçi boş bir demokrasi
arayışını, devletin ve özellikle milletin önüne
çıkaran anlayışların, iyi niyetli bile olsalar nasıl
yıkıma götürebileceğini anlamak ve ders almak için son iki
asırlık tarihimize bakmak yeterli olacaktır.
Milletsiz ve
devletsiz demokrasi beklentisi gibi sığ arayışların
Osmanlı Devletini adım adım nasıl
parçaladığını görmek lazımdır. Başka yerde
olumlu sonuçlar veren tedbirlerin bizde nasıl yıkımla
neticeleneceğini bilmek ve ibret almak lazımdır.
Elbette ki
Mustafa Reşit Paşanın, Mehmet Ali Paşanın, Fuat
Paşanın ve Mithat Paşanın siyasal hayatımıza
katkılarının olduğunu inkâr edemeyiz. Ne var ki aynı
şahısların Osmanlı İmparatorluğunu
yıkıma kadar götüren sürecin mimarları arasında
olduklarını da gözden kaçırmamak lazımdır.
Tanzimatla
başlayan süreç hiç kuşkusuz ki milletimizi tebaadan vatandaşa,
monarşiden cumhuriyete ve mutlakiyetten demokrasiye doğru ilerleten
sürecin başlangıcıdır ancak aynı süreç farklı
kimliklerin İmparatorluktan hızla kopmasının da
başlangıcı olmuştur. Temennimiz yanlıştan tez
dönülerek Türkiye Cumhuriyetinin Türk milleti kimliği ile demokrasinin
güvencesiyle sonsuza kadar bir ve beraber yaşamasıdır.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi açılım denilen sürecin
ilk ortaya çıkışından itibaren partimiz bu konuda kesin ve
kararlı bir duruş göstermiştir. Bu tavrımızdaki temel
kaygımız, sürecin millet bütünlüğünü parçalayarak yeni kimlikler
oluşturmasıdır. Ortaya çıkan bu kimlikler kendilerine yeni
idari çekim merkezleri bulacak ve millet yapısı parçalanarak millî ve
üniter devlet çökme noktasına gelecektir.
Biz siyasetimizi
birleştirme ve uzlaştırma üzerine inşa ederken Hükûmetin
tercihi ayrıştırma ve farklılaştırma üzerine
olmuştur. Siz milleti oluşturmuş alt kültürleri tekerleme
hâlinde bir bir sayarken, konuşmamda da vurguladığım gibi
Türk milleti kavramında ısrarımın ve tekrarımın
nedeni budur ve ortaya çıkan bu sonuç, Hükûmeti başından beri
Milliyetçi Hareket Partisinin sahiplendiği millî kimlik, millî devlet,
millî dil ve millî tarih merkezinden hızla uzaklara götürmüştür.
Oysaki millet varlığını korumak, geliştirmek,
birleştirmek ve ilerletmek görevi, öncelikle Hükûmet olmak üzere hepimize
aittir.
Unutmayalım
ki, ülke, birbirleriyle müşterek oluşturamayacak kadar farklı
insanların kafesler, duvarlar veya tel örgüler arkasında
birbirleriyle zorla ve temassız yaşadıkları toprak
parçası değildir.
Devlet,
insanların farklılıkları üzerine inşa edilerek ve
farklılıkları korumak ve artırmak için örgütlenmiş
yapılar demek değildir.
Millet ise
farklılıklarını korumak isteyen, hatta
farklılıklarını artırmayı amaçlayan
insanların topluluk oluşturduğu beşerî yığın
demek hiç değildir.
Tarih,
çağdaş devletlerin ortak duyuş ve düşünüş için bir
araya gelmiş, beraber yaşamayı arzu eden insanların
oluşturdukları uzlaşma alanları olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu uzlaşmanın günümüzdeki yöntemi elbette ki
demokratik kurallar ve temel hak ve hürriyetlere riayettir.
Yine, tarih,
toplumla uzlaşacak müşterekleri azalmış olanların
milletten koparak aynı geleceği paylaşmaktan
uzaklaştığının örnekleriyle doludur.
Elbette ki bir
arada yaşamanın, insanlığın
ulaştığı medeni seviye itibarıyla baskı, zulüm,
eritme veya yok etmeyle sağlanamayacağı da açıktır.
Bu itibarla,
bugün Hükûmetin bir görevi, belki de en önemlisi vatandaşlık
hukukuyla kendisine bağlı saydığı insanların
benzeştiği yönleri bireysel tercihlerine saygı göstermek
şartıyla artırmaktır, ayrıştırmak değildir.
Siyaset kurumu
eliyle toplumda ortaya çıkacak olan benzeşmeyle barış,
refah, huzur ve gelecek üzerinde ittifak sağlanabilir. Böylesi bir
kaynaşma sürecinin devam etmesiyle bir devlet çatısı
altında ve millet kimliğiyle yaşama arzusu güçlü ve
kalıcı hâlde tutulabilir.
Bugün
dünyanın millete dayalı güçlü ülkelerinin tamamına
yakını, yeni kimlik oluşturacak ve kolektif
ayrılıklara yol açacak girişimleri reddeden
anlayışları geliştirmişlerdir.
Kaynaşmayla
bir arada yaşama, farklılaşma ile ayrışma
arasında istense de istenmese de yakınlaşma ve doğal
paralellik olacaktır.
Kısaca,
aykırılıkların ayrılıklara, benzeşmelerin
birleşmelere temayül göstermesi kaçınılmazdır.
Farklılıklar
sürekli vurgulanarak, körüklenerek, kışkırtılarak birlikte
yaşama imkânı nasıl sağlanacaktır? Önce üniter
yapı içinde otonomi, sonra federasyon ve sonra bağımsız
devlet kurma talepleri nasıl önlenecektir? Yıllardan beri Avrupa
Birliğinin dayatmaları ile aydınların oluşturduğu
iş birlikçi lobilerin baskısıyla bitmek bilmeyen taleplere
karşı verilecek tavizin son sınırı nerede
çekilecektir? Aldıkça iştahı kabaran ve adım adım emellerine
yaklaşan bölücülüğün duracağı yer neresi olacaktır?
Hükûmetin direnci nerede ortaya çıkacaktır?
Birilerinin
ayrıştırmaya, bölmeye yönelik talepleri demokrasi içinde
görülecekse bilinmelidir ki, bizim misli ile göstereceğimiz tepkiler de
aynı demokratik çerçevede olacaktır.
Dikkatinize
sunmak isterim: Kesinlikle vermek istemeyenlerle ısrarla almak isteyenler
arasındaki engeller zayıfladığında, mesafeler
kısaldığında, taraflar görüş menziline girdiğinde
ortaya çıkabilecek gelişmeler hakkında aranızda bir fikri
olan veya öngörü geliştiren var mı?
Özellikle
açılım sürecini farklılıklar üzerine oturtmaya
çalışanlar, PKK taleplerine göz kırpanlar bu sorulara gerçekçi
bir cevap vermek durumundadırlar. Bu cevapları vermeleri gerekenlerin
hiçbir hazırlıkları yoksa, hatırlatmak isterim ki,
hayatın müştereklerinin bağlayıcı kuvveti
farklılıkların zayıflatıcı etkisinden mutlaka
üstündür.
Aslolan, bir
arada bulunmayı isteyen, toplumsal düzeyde aynı değil ama benzer
düşünmeyi sağlamış, teşekkül etmiş millî vicdanı
nedeniyle benzer tepkiler veren, aynı kültürden beslenen kimliğe ve
kişiliğe sahip toplumlar oluşturabilmektir. Özellikle, dildeki
farklılaşmanın resmiyet kazanması,
başkalaşmayı ve birlikten uzaklaşmayı
doğuracaktır ki, bu süreçten önce bir dilin etrafında
oluşmuş bütün değerlerin tartışmaya açılması
kaçınılmaz hâle gelecektir.
Bizlerin bir
devlet çatısı altında buluşmuş olmamızdan maksat,
tarihî sosyolojik sürecin akışı içinde bir arada
yaşamayı istemiş olmamızdır ve ortak bir
coğrafyayı, bizi var eden değerler etrafında sürdürme
arzumuzdan doğan doğal bir uzlaşmadır; devletin de görevi
bir arada yaşamak için uzlaşmış bu siyasi yapıyı
güçlendirmektir. Yine bu amaçla sevinçte, kıvançta ve tasada ortak
duyguları uyandırmak, uyandırılmasının önünü açmak
ve elbette ki birbirleriyle bütünleşmesini sağlamaktır.
Bu
bütünleşmenin en güçlü vasıtası, ortak kültürel hazinemiz, resmî
dilimiz ve eğitim dilimiz olan Türkçedir. Herkes anasının dilini
konuşup konuşmamak hususunda serbesttir. Bu doğal ve haklı
durum, gündelik hayattaki özel münasebetlerin kurulmasında bir engel
değildir, mâni olacak kimse de yoktur. Ancak resmî dilimizin
dışındaki ikinci bir dilin kamusal alanda resmiyet
kazanması, milletin birlik ve devamlılığını
durduracaktır.
Eğer
Türkçemiz hepimizin günlük iletişim dili olmaktan çıkarsa, bilimin,
sanatın, yargının, eğitimin, idarenin dili olmaktan da
adım adım çekilir ve sonunda yönetim gücü ortadan kalkar.
Bu itibarla,
hiçbirimizin soyut bir demokrasi putu peşinde ve sanal açılım
paketleriyle milletimizin ufalanmasına göz yummamız ve millet
birliğinden vazgeçmemiz asla mümkün olmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bugün üzerinde tartışmaya açılan vahim süreç ve
gelişmelerle ilgili olarak düşüncelerimiz ve yorumlarımız
bu kısa oturumda şimdilik bunlardan ibarettir.
Son olarak,
haftalardan beri ekranlarda, köşelerinde, koltuklarında bizim
görüşümüzü merakla bekleyen bazı siyasi parti yöneticilerine, sözde
aydınlara, iş birlikçi lobilere, merak ettikleri duruş ve
görüşümüzün özetini huzurunuzda tekrarlamakta yarar görüyorum.
Bu sözde
açılım projesi, bölgemizdeki su ve enerjiyi ele geçirmek, kontrol
altında tutmak ve stratejik olarak rezerve etmek isteyen küresel gücün
yazdığı Büyük Orta Doğu Projesinin dayatmasıdır.
Tarihî kökleri
itibarıyla sömürgeciliğe karşı duruşu ve mazlum
İslam ülkelerinde mücadelesi bilinen siyasi
İslamcılığın bugünkü fason sahipleri, bu projeyle
küresel oyunun parçası hâline gelmiş ve ırkçı noktaya
sürüklenmişlerdir.
İmralı,
PKK, AKP, peşmerge ve ABDnin birlikte oynadığı bu oyunun
sonunda milletimizin birliğinin, devletimizin tekliğinin, bin
yıllık kardeşliğimizin devamı asla mümkün
değildir.
Farklılıklarımız
zenginliğimizdir. bahanesiyle kurcalanan kimliklerin tahrikiyle uyanacak
etnik ayrımcılığın sosyolojik zeminde
tutunmasıyla birlikte ne anayasalar ne yasaklar ne tavsiye kararları
ne de sözde demokratik açılımlar bu yıkımı durdurmaya
yetmeyecektir. Bu aşamaya kadar bile PKK terör örgütünün yirmi beş
yılda yapamadığı ayrışma ve husumeti Hükûmet
kısa sürede başarmış ve terör örgütü ile kahraman, fedakâr
şehitlerimizi, gazilerimizi ve aziz yöre halkını aynı
kefeye oturtmuştur. Türk milleti adıyla oluşmuş millî
kimliğin kırılmasıyla sonuçlanacak süreçte, alt kültürlerin
kimlik hâline gelmesiyle derin bir ayrışma ve husumetin
tohumları atılmaya başlanmıştır.
Bu
gelişmelerle birlikte, vatan topraklarını ve
kardeşliğimizi canı pahasına savunan vefakâr ve fedakâr
yöre halkının ve korucuların çaresizleştirilerek,
PKKnın insafına ve zulmüne teslim edilmesi tehlikesi ortaya
çıkmıştır.
Vatana
bağlılığı şüphe götürmeyen, iş, aş ve
mülk edinmiş; vergisini veren, vatan borcunu ödeyen, ödemeye devam etmek
isteyen ve Türk milleti kimliğinde buluşmuş yüz binlerce
kardeşimizin birlikte yaşama şartları, ortamı ve
huzuru da bu ayrıştırma süreciyle tehlikeye
atılmıştır.
Geri gidiş
yaşayan sosyolojik süreçleri ara istasyonlarda cebrî tedbirlerle
durduracağını zannederek kendinde güç vehmedenler var ise,
insanlığın tecrübesine aykırı olan bu niyetin sonuç
alamayacağını bilmeleri gerekli olacaktır.
Milliyetçi
Hareket, oyunu görmüş, okumuş ve bozmuştur. Başbakanın
geri adım atarak, sıkıştığı anlarda
sığındığı takiye
alışkanlığıyla milletin, devletin, bayrağın
ve vatanın tekliğine vurgu yapmak zorunda kalmasının nedeni
de budur.
Milliyetçi
Hareket Partisi, millet varlığına ve millî kimliğe
açık tehdit oluşturan bu siyasi sapmalara sonuna kadar
karşı çıkmaya devam edecektir, (MHP sıralarından
alkışlar) kardeşliğimizi ve birliğimizi korumak
isteyen aziz vatandaşlarımıza baskı kurmak için
oluşturulan şer cephesine karşı duracaktır, toplumda
teslimiyet ve bıkkınlık dalgası yaratarak milletimizin
direncini kırmak isteyen gelişmeleri engelleyecektir. Partimiz,
düşüncelerini milleti ile açıkça paylaşacak, mücadelesini millet
huzurunda sürdürecektir. Milliyetçi Hareket Partisi bu oyunun içinde,
yanında veya yakınında asla yer almayacaktır. Yeni yöntem,
hile ve hülle arayışları da kesinlikle sonuç vermeyecektir. Türk
milletinin birliğiyle, haysiyetiyle ve geleceğiyle oynayan,
Türkiyeyi yıkıma götüren küresel aktörlerin, siyaset
tüccarlarının, menfaat çetelerinin ve bölücü ihanet
odaklarının oyununu bozmak ise vazgeçilmez millî görevimiz ve namus
borcumuz olacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)
Milliyetçi
Hareket Partisi bu sorumluluğun takipçisi olacak, hesap vakti
geldiğinde de bu yıkımın müsebbiplerinin yakalarına
mutlaka yapışacaktır. Ancak her şeye rağmen
girdiğiniz yoldan dönmemekte ısrarlı iseniz, Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki sandalye sayınız yeterlidir. Açılım ortağınızla
birlikte el ele veriniz ve hodri meydan, bölünme yasalarını
çıkartabiliyorsanız çıkartınız. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Yok öyle bir şey.
DEVLET
BAHÇELİ (Devamla) Sayın milletvekilleri, Türkiyenin
bütünlüğünün ve birliğinin tartışılmaya
çalışıldığı bugünlerde şu gerçeklerin bir
kez daha hatırlatılmasında yarar vardır:
Çanakkale
savunması ve cumhuriyetin ilanı ile imza altına alınan
Lozan Anlaşması, bin yıllık vatan toprağımız
olan Anadolunun nihai senedidir. Türk milleti sınırları ve
millî kimliği ile ilgili son sözünü o tarihte söylemiştir. Bu son
sözün karşılığı, 1915 Çanakkalesinden 1922
İzmirine kadar adım adım, karış karış
savunulan vatan toprakları ve dökülen şehit kanlarıyla tescil
edilmiş ve bedeli ödenmiştir. Yıllardır terörle mücadelede
verdiğimiz şehitlerimiz ve gazilerimiz de bu son sözün
şahitleridir. Yüz yıl önce en umutsuz ortamda bile Türk milletine
gücü yetmeyenlerin, bugün yeni ihanetlerle şanslarını denemeye
çalışmaları beyhude bir gayrettir. Bilinmelidir ki tercihini
millî kimlikten, kardeşlikten ve bağımsızlıktan yana
kullanan milliyetçi hareket için bu konu bir daha açılmamak üzere
kapanmıştır.
Bu vatanın
kurucusu ve sahibi aziz millet varlığına hep birlikte vücut
veren büyük Türk milleti ailesidir. Türk milleti bu fırtınalı
badireleri de atlatacaktır. Tarih ihanetleri de kahramanları da
geçmişte kaydetmiştir, şimdi de kaydedecektir. Bu millet bugün
de kendine ihanet edenlerle kahramanları ayırarak kaydedecek ve asla
unutmayacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Doğru.
DEVLET
BAHÇELİ (Devamla) Girdikleri yanlış yolda sonuna kadar
gideceğini söyleyenler çok iyi bilmelidir ki Milliyetçi Hareket Partisi
Türkiye'nin geleceğinin ateşe atılmasını, bedeli ne
olursa olsun, nasıl ödenecekse ödensin önlemeye azimli ve
kararlıdır. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Bahçeli, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi de gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal.
Sayın
Baykal, buyurunuz. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
Süreniz
altmış dakikadır efendim.
CHP GRUBU ADINA
DENİZ BAYKAL (Antalya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; genel görüşme önergesi dolayısıyla, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına konuşuyorum. Bu vesileyle kendi adıma,
Cumhuriyet Halk Partisi adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tarihî bir oturum gerçekleştirmekte olduğumuz
açıktır. Bu tespiti, sadece önümüze getirilmiş olan
düzenlemelerle ilgili olarak ifade etmiyorum. Ama, üç buçuk aydan beri
Türkiyede bir açılım tartışması topluma
dayatılmıştır. Bu açılım
tartışmasının seyrini, yönetiliş biçimini, bu süreç içinde
ortaya çıkan tabloları ve toplumda dile getirilen açılım
taleplerini ve son olarak da bugün İçişleri Bakanının
konuşmasıyla bu söylemin içinden resmileştirilmesi kararı
alınmış olduğu anlaşılan önerileri dikkate alarak
bu değerlendirmemi yapıyorum.
Gerçekten tarihî
bir oturumdur. İlk kez Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1920de başlayan
büyük tarihi içinde, uluslaşma mücadelesini tersine çevirmeye yönelik,
millî devlet kimliğini, ulus devleti kimliğini tahrip etmeye yönelik
açılımları, Hükûmet eliyle, iktidar
aracılığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
taşımıştır. Elbette bu tablo, bu oturumu tarihî bir
oturum hâline dönüştürmüştür. İlk kez, bugüne kadar izlemiş
olduğumuz ve Anadolu coğrafyasında bir millet oluşturma
doğrultusunda katetmiş olduğumuz önemli mesafeyi tersine
çevirmeye yönelik bir arayışın resmî himaye altına alındığını
şartların el verdiği ölçüde, imkân bulabildikleri,
gerçekleştirebileceklerini düşündükleri ölçüde, ne yapabilirlerse o
çerçevede o hedefe dönük olarak bir programı uygulama anlayışı
içine iktidarın girdiğini Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tespit
ediyoruz. Bu, elbette çok önemli bir kırılmadır ve bu
buluşmayı tarihî hâle getirmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, üç buçuk aydır, 1 Ağustos Polis Akademisi
buluşmasından sonra bugüne kadar pek çok toplantı
gerçekleştirildi. Sayın İçişleri Bakanının,
Başbakanın gayretleriyle, çabalarıyla, söylemleriyle Türkiye
tarihî bir adım atacak duygusu içine yerleştirildi. Bu
arayışın temel hedefi olarak topluma anaların
gözyaşını dindirmek bir temel amaç olarak konuldu. Yani ne
yapılacaksa anaların gözyaşını dindirmek için
yapacağız. İstemez misiniz anaların
gözyaşının dinmesini?
SIRRI SAKIK
(Muş) Sizde yöntem var, Dersim yöntemi!
DENİZ BAYKAL
(Devamla) - Bunu elbette sağlamalıyız. Bunun için ne gerekirse
yapmalıyız. bekleyişi, duygusu toplumda yaratıldı.
Peki, bunu nasıl sağlayacaksınız? Ne
yapacaksınız? Neyle bunu gerçekleştireceğinizi
düşünüyorsunuz? Kiminle gerçekleştirmeyi öngörüyorsunuz? Bunun
kararını siz mi aldınız? Birileriyle mi müzakere ettiniz?
Bu güven nereden geliyor? Bu sorular akıllarımızda, bu süreci
ilgiyle ve kaygıyla izledik. Sayın Cumhurbaşkanı, tarihî
bir fırsatla karşı karşıya olduğumuzu söyledi. Bu
fırsat kaçırılırsa bazı dış güçlerin bize
dayatmalar yapacağını söyledi ve Meclisin yasama
yılının açılış konuşmasında, yeni
yöntemler geliştirme kapasitesine, terörü sona erdirecek, can kaybı
yaşamadan, maddi kayıp yaşamadan terörü sona erdirecek yöntemler
geliştirme kapasitesine Türkiye'nin ulaşmış olduğunu
söyledi. Tabii, hepimiz heyecanla bekledik; nedir, ne oluyor?
Değerli
arkadaşlarım, bu süreç -ilgiyle anlamaya çalıştık- bir
defa gizli bir süreç olarak götürüldü. Yani ne yapılacağını
söylememeye iktidar olağanüstü dikkatli ve kararlı davrandı, ne
yapacağıyla ilgili hiçbir açıklamayı hiçbir yetkili ifade
edemedi. Yapılan görüşmelerde bu doğrultuda hiçbir anlamlı,
somut öneri, teklif dile getirilmedi. Sadece, temenniler, iyi niyet ifadeleri,
anaların göz yaşına son verme arzusu, bunun
paylaşılması, bunun etrafında bir dayanışma geliştirilmesi
bu yöntemin ana karakteristiği oldu. Gizli bir süreç işletildi. Bu
süreç ucu açık bir süreç olarak söylendi. Tabii, ucu açık bir
süreç dedikleri zaman, elbette, hepimiz haklı olarak Ne oluyoruz?
dedik. Yani ne yapacağına daha karar verilmiş bir şey yok;
yapılacak şeyler sınırsız, sonsuz, her şey olabilir.
Ne bekliyorsa birileri, onların da mümkün olabileceği izlenimini
vermeyi bir politika olarak tercih ettikleri anlaşıldı. Kimseyi
küstürmeye niyet yok. Türkiye üzerinde kim, ne bekleyişe sahipse o da
olabilir imajını, izlenimini vermenin kararlaştırılmış
olduğu ortaya çıktı.
Bu süreçte
Sayın İçişleri Bakanı Anayasa değişikliği
olmayacak. dedi, iki gün sonra Sayın Başbakan çıktı
Hayır, Anayasa değişikliği var. dedi.
Anlaşıldı ki Sayın İçişleri Bakanının
da bu sürecin ne getireceği konusunda tam bir bilgisi yoktur. Sayın
Başbakan Anayasa değişikliği uzun vadede vardır,
masadadır. dedi. Yani Türkiye'de, Anayasada Türkiye'yi etnik
ayrıştırmaya taşımak, millî bütünlüğü tahrip
etmek için bir mücadeleye götürmekte olan çevrelere Merak etmeyin, uzun dönemde
Anayasa değişikliğini sizin istediğiniz doğrultuda da
masada tutuyoruz. mesajı bilinçli olarak verildi ve samimi olmayan,
aldatmacaya yönelik bir süreç götürüldü. Nereden çıkarıyorum bunu?
Başbakan dedi ki: Hazmettire hazmettire söyleyeceğiz. Yani kendisi
hazmetmiş Başbakan. Başbakan kendisi yapacağı
şeyleri hazmetmiş, içine sindirmiş, ama yukarıdan, tepeden
millete bakarak diyor ki: Ben hazmettim ama siz hazmedemezsiniz; zamanı
var, sizi alıştıra alıştıra, hazmettire
hazmettire bunları size taşıyacağım. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu, samimiyetsizliğin ve
aldatmaca amacının resmen bu projenin içinde yer almış
olduğunu bize gösterdi.
Değerli
arkadaşlarım, peki bu süreci iktidar tek başına kendisi mi
söylüyordu? Bu sürecin etrafında bir dayanışma geliştirmeyi
aramadı mı? Böyle bir dayanışmayı kimlerle
geliştirdi? Anaların gözyaşına sadece Hükûmet bu söylemle
mi son verecek? İktidarın, anaların gözyaşına son
vermesi konusunda onunla kim işbirliği yapacak, kim el ele verecek,
kim onunla birlikte çalışacak?
AHMET YENİ
(Samsun) Millet millet
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Bu, bir türlü netlik kazanmadı, ama bir süre sonra, 19 Ekimde,
gene bir oldubittiyle Türkiye bu sürecin içinde nelerin
kotarıldığını, nasıl kotarıldığını
görmek ve değerlendirmek imkânını buldu. 19 Ekim günü,
Kandilden 8 PKKlı ve Mahmurdan 26 ya da 28 kişi sınıra
geldiler ve içeriye girdiler. Tabii önemli bir olay, Türkiyeye karşı
bir büyük terör mücadelesi veren bir karargâhın içinden birilerinin oradan
ayrılıp, mücadeleyi bırakıp Türkiyeye gelme
kararını almış olması elbette fevkalade sevindirici,
memnuniyet verici bir olay, ama birdenbire gördük ki buraya gelenler terör
mücadelesini bırakarak, terör örgütünden ayrılarak, terörle bir yere
varılmayacağını tespit ederek, pişmanlık duyarak,
o geçmişten koparak gelme anlayışı içinde değildirler;
buraya gelenler ellerinde mektuplarıyla gelmişlerdir, elçi olarak
geldiklerini ifade etmişlerdir ve buraya kendilerini PKKnın lideri
Öcalanın onları gönderdiğini ifade etmişlerdir. Emirle
geliyoruz, Öcalan adına geliyoruz, liderimiz Öcalan demişlerdir ve
PKK örgütünün bir üyesi olduklarını, olmaya devam ettiklerini
iftiharla ifade etmişlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, bu tablo karşısında tabii, çok enteresan
bir manzara ortaya çıkmıştır. Birdenbire görülmüştür
ki bunlar tek başına gelmiş değildir, aynı anda
-İçişleri Bakanının Müsteşarı, Emniyet Genel
Müdürü, MİT Müsteşarı- devletin bütün önde gelen kadroları
onları karşılamak üzere Silopidedir. Aynı anda
görülmüştür ki onların sorgulamasını yapmak, onların
ifadelerini almak ve onları derhâl yargılayıp tahliye etmek
üzere oluşturulmuş bir savcı ve hâkim kadrosu PKK üyesi bu
kişilerin ayağına, Silopiye
taşınmıştır ve gece yarısı
yargılamalarıyla, arada krizler çıkarak, krizler
çıktığı zaman gizli soruşturmayı rayına
oturttursun diye bir siyasi partimizin sayın genel
başkanının soruşturma süreci içine dâhil olması
suretiyle, ifade alınırken, ifade tespit edilirken gelen
kişilerin ikna edilmesi ihtiyacı çıktığı zaman
-siyasetçi, hâkim, savcı, terör örgütü üyesi- maaile
çalışmışlardır ve sonucunda bunların Ceza
Kanunumuzun 221inci maddesine göre herhangi bir suç işlemiş
olduklarına dair bir tespit yapılamamış olduğu tespit
edilerek, ellerini kollarını sallayarak ülkeye girmeleri
sağlanmıştır ve arkasından, daha önceden orada
çadırlar kurarak büyük hazırlıklar yapmış olan
binlerce, on binlerce insan onları sahiplenerek parti otobüsünün üstünde
PKK bayrakları, PKK amblemleri, Öcalan posterleri, büyük bir alayişle,
âlâyı vâlâ ile Türkiyeye taşınmıştır ve Hükûmet
bunu seyretmiştir.
Bu manzara
karşısında -bu, 19unda olmuştur- 20 Ekim günü, Sayın
Başbakan bu tabloyla ilgili olarak şunları söylemiştir:
Dün Habur Sınır Kapısında yaşanan manzara
karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiyede
bir şeyler oluyor; iyi, güzel şeyler oluyor, umut verici
gelişmeler oluyor. Bunu Sayın Başbakan 20 Ekim günü
söylemiştir AKP grup toplantısında ve o gün akşama doğru
milletin infiali ortaya çıkınca, bu tablonun kabul edilemezliği
ortaya çıkınca, bu manzara sorgulanmaya başlanınca, bu
defa, Sayın Başbakan, DTP yöneticilerini suçlamaya
başlamış, Şov yapıyorsunuz, gerilla elbiseleriyle
buraya geliyorsunuz, bunu kabul etmem mümkün değildir. diyerek konumunu
yeniden tanzim etmeye çalışmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız ne olmuştur? Bu süreç içinde
Türkiye'nin hukuk sistemi -çok üzülerek ifade ediyorum, samimi kanaatimdir-
resmen katledilmiştir, hukuk sistemi katledilmiştir. Yani hangi
mantıkla, hangi hukuki cambazlıkla, 25 bin kişinin ölümünden
sorumlu bir terör örgütüne mensup olduğunu, bu örgütün liderinin
mesajını, mektubunu getirdiğini söyleyerek Türkiye'nin
sınırına dayanan bir grup insana, bizim hukuk sistemimiz,
nasıl olur da bunun bir suç teşkil etmediği
anlayışıyla kararlar alır, kararlar üretir, gece
yarısı orada ayağa taşınmış bir gezici
mahkeme ile bir mobil mahkemeyle, bir çadır yargılaması ile
nasıl olur da Türkiyede böyle bir hüküm verilir. Bunun hukuki bir
dayanağının bulunabileceğini düşünmek kimse için
mümkün değildi. Peki, nasıl oluyor da bu oluyor? Nasıl oluyor da
oradan gelenler bunun olabileceğini bilerek sınıra geliyorlar?
Nasıl oluyor da birileri söz verebiliyor, Türk adliyesi üzerinden söz
verebiliyor, kanunların üzerinden söz verebiliyor ve bu uygulanabiliyor?
Bu, gerçekten çok acı bir manzara olmuştur ve birdenbire bu
olayın iç yüzü ortaya çıkmaya başlamıştır. Demek
ki, ortada bir müşterek çalışma var. Çalışmanın
hiç kuşkusuz bir iktidar ayağı var ama onun
karşısında bir de muhatabı var, oraya o insanları
gönderen muhatabı var. O Birlikte gidin diyor, onun talimatıyla
geliyorlar. Bir tarafta iktidar, bir tarafta İmralı. İktidar
İmralı iş birliği içinde bu gidiyor.
Sayın
Başbakan, DTPnin Sayın Genel Başkanını ziyaret
ediyor, konuşuyorlar. DTPnin Sayın Genel Başkanı diyor ki:
Muhatap Öcalandır, Öcalanla konuşun. Değerli
arkadaşlarım ve Öcalanla konuşuluyor. Yani, resmen telefonla
konuşuluyor değil ama mutabakat sağlanıyor ve bu
mutabakatın sonucunda Türkiye'nin müsteşarları, genel müdürleri,
savcıları, hâkimleri sınıra geliyor belli bir anda ve o
mutabakatın sonucu olarak da, İmralının talimatı
doğrultusunda oraya birileri geliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu,
milletten saklanarak götürülmüş bir süreçtir. Bu, gizlilik içinde
hazırlanmış kotarılmış bir süreçtir. Şimdi,
ben merak ediyorum, Sayın İçişleri Bakanı,
konuştuğu bunca sivil toplum örgütünden herhangi birisine Biz böyle
bir hazırlık yapıyoruz. diye bilgi vermiş midir? Onlarla
yaptığı konuşmaların iyi niyet beyanlarının
iyimser ortamından yola çıkarak bu emrivakiyi Türkiyeye dayatmaya
kalkmıştır ve bu toplumumuzun ciddi tepkisiyle karşı
karşıya kalmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bu iş birliği var, bu beraber
çalışma var, PKK ve Hükûmet bir dirsek teması içine
girmişlerdir; çok açık, çok net; başka türlü izah edilmesi
mümkün değil, birlikte kotarılmıştır bu. Şimdi,
böyle bir iş birliği var. Peki, bu iş birliğinin
şartı olarak, mesela PKKnın terörü bırakması,
silahtan vazgeçmesi, bir daha silahlı mücadele yapmayacağına, inandırıcı
şekilde bunu kanıtlayarak, dünyaya söz vermesi gibi bir durum var
mı? Silahtan vazgeçtiği için, terörden vazgeçtiği için mi böyle
bir temas yapılmış, bir anlayış sergilenmek istenmiştir?
Böyle bir durum mu var? Hayır. Çok açık bir şekilde Biz silahı
bırakmayı kesinlikle düşünmüyoruz. diye resmî açıklamalar
birbiri ardından yapılıyor. Yani PKK silah bırakmayacak,
bizim meşru Hükûmetimiz onunla temas kuracak, yasalarımıza göre
suçlu olan insanları burada bizim kurduğumuz seyyar mahkemeler
aklayacaklar ve bu bir barış süreci olacak, bir hukuk süreci olacak,
bir kardeşlik süreci olacak! Böyle bir şey olabilir mi?
Değerli
arkadaşlarım, bu insanlara tutuklanmayacakları sözü
verilmiştir, hukukçular tarafından değil siyasetçiler
tarafından verilmiştir, hukuk katledilerek verilmiştir ve bunun
gereği de yerine getirilmiştir.
Bu süreci
destekleyen bir gazeteci geçenlerde yazıyor, diyor ki: Ya, bu böyle
olmaz, yani tanıdık dost hâkimlerle bu işi götüremezsiniz, bir
an önce kanunları bu uygulamayı mümkün kılacak şekilde
değiştirin.
Değerli
arkadaşlarım, bu manzara ortadaki çalışmanın
ayaklarından birisinin iktidar, öbürünün İmralı ve PKK
olduğu gerçeğini önümüze net bir şekilde koymuştur. Terörü
terk etme kararını almadığı hâlde iktidar PKKyı
fiilen muhatap almıştır ve iş birliği içine
girmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu, işin temel yanlışıdır.
Yani görüntüsel olaylar, yok niye mutlu oldunuz, niye şenlik yap
Elbette
şenlik yapacak. Yirmi beş yıl mücadele etmiş. Yirmi
beş yıl mücadele ettikten sonra buraya elini kolunu sallayarak
geliyor ve senin müsteşarın, hâkimin, savcın Buyur
kardeşim. diyor. Bu manzara karşısında sen olsan sevinmez
misin? Elbette sevinecekler. Niye sevinç duyuyorsun? Senin verdiğin
imkânlardan dolayı sevinç duyuyor, onu sen yaşattığın
için sevinç duyuyor!
SIRRI SAKIK
(Muş) Öldürsün mü, ne yapsın? Dersimin katliamı mı
yapılsın, ne yapılsın? (CHP sıralarından otur.
sesleri)
HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) Onur Beyin söylediğini mi yapsın?
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen
Lütfen Hatibe söz atmayalım. Sükûnetle
dinleyelim değerli milletvekilleri.
Buyurun
Sayın Baykal.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu süreç ne sevinç
tablosu dolayısıyla yanlıştır ne de kılık
kıyafetten dolayı yanlıştır. İşin özü yanlıştır.
Nedir işin özü? Elinde silah olanla, terör yapanla hiçbir hükûmet müzakere
etmez, (CHP sıralarından alkışlar) dünyada da
etmemiştir. İngiltere etmemiştir, IRA silahı
bıraktığını resmen ilan edip uluslararası
mercilere silahlarını teslim edinceye kadar muhatap almamıştır.
İspanya etmemiştir; İspanya, Bask terörünü Fransanın
iş birliğini sağlayarak, Fransaya kaçmış olan,
Fransada himaye gören Basklıları Fransanın İspanyaya
iade etmesini sağlayarak ve silahın bırakılmasını
güvence altına alarak çözmüştür. Şimdi, dünyada ilk kez bir
hükûmet, kendisine silahı doğrulttuğu hâlde ve doğrultmaya
devam edeceğini ilan ettiği hâlde, Bu hakkımdan vazgeçmem.
dediği hâlde onu muhatap almakta, onunla birlikte müzakere yapmakta, kanunlarını
çiğnemekte, onlara yaranmaya çalışmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, yanlış olan budur. Terörle mücadele edilir
terörle müzakere edilmez. (CHP sıralarından alkışlar)
Barış isteyenlerin sağlaması gereken temel hedef, en
kısa zamanda, derhâl PKKnın silah bırakmasını
sağlamaktır; derhâl PKKnın terörden vazgeçtiğini ilan
etmesini sağlamaktır. Eğer barışı gerçekten
istiyorsanız Muhatabınız Öcalan. diyeceğinize
PKKnın silahı bırakması gerektiğini çıkarsınız
söylersiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Ha, Onu söylemem,
onun silah kullanmak hakkıdır derim ve Hükûmete de sen
çatışmalara son ver ve sen o silahı
bırakmadığı hâlde hukukunu çiğne, bizimle iş
birliği yap derim, Barış adımı at derim
Değerli
arkadaşlarım, bu süreçte önce bu beraberlik ortaya
çıkmıştır ve gene bu süreçte ortaya çıkan PKKnın
siyasi projesinin değişmemiş olduğudur. Yani bir süre
öncesine kadar bazı çevrelerde bir iyimser umut yaratılmak
isteniyordu Canım, kimse böyle ülkeyi bölecek, parçalayacak bir talep
içinde değil. Hepimiz normal demokratik haklarımızı talep
ediyoruz. Bunun ötesinde bir şey söz konusu değil.
anlayışı Türkiyeye kabul ettirilmek isteniyordu. Çok
açıkça görülmüştür ki projede değişen bir şey yoktur,
hedefler aynıdır. Hedef
SIRRI SAKIK
(Muş) Demokratik cumhuriyet
DENİZ BAYKAL
(Devamla) -
Türk Milletinin içinden yeni bir millet çıkarmaktır;
millî ayrışmayı, millî parçalanmayı
gerçekleştirmektir. O ortaya çıkarılacak olan yeni millî
ayrışmaya ayrı bir siyasî teşkilatlanma, ayrı bir egemenlik
sağlama projesi çok açık bir biçimde ortadadır.
Şimdi
bakınız, uzun süre 15 Ağustosa kadar İmralıdan
gelecek yol haritası beklendi. Yol haritası geldi. Yol
haritasını biz görmedik, kamuoyumuz bilmiyor. Yani ne var orada, ne
var acaba? Yani PKKyla yıllarca mücadele etmiş, bu uğurda
evlatlarını vermiş olan anaların, babaların
şimdi, bugün İmralı ne istiyor Türkiyeden? bunu
öğrenmeye hakları yok mudur? Niye Türkiyeden saklıyorsunuz?
Ha, Türkiyeye
bunu söylersek, belki Türkiyeyi yanıltmak o kadar kolayca mümkün olmaz,
taleplerin iç yüzü ortaya çıkar
E, siz milletin üstünde misiniz?
Bazı gerçekleri siz bileceksiniz millet bilmeyecek, millet adına siz
karar vereceksiniz, milleti siz güdeceksiniz; sonra da bunu demokrasi diye
yapacaksınız! Var mı böyle bir şey? Çıkın, söyleyin;
nedir talep, ne isteniyor.
Hepimiz çok iyi
görüyoruz ki değişen hiçbir şey yoktur. Millî
ayrıştırma, temel hedef olmaya devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bu manzara artık milletimiz tarafından tespit
edilmiştir. Milletimiz buna karşı tepkisini ortaya
koymuştur. Bu tepki karşısında Hükûmet çok
şaşırtıcı biçimde, bu tepkiyi gösteren insanları
sindirmeye ve susturmaya gayret etmiştir. PKK bayrakları, Öcalan
posterleri emniyet güçlerinin gözü önünde dolaştırılırken
ölmüş evladının emaneti diye Türk Bayrağını
eline alıp bu gelişmeyi protesto etmek için sokaklara
çıkmış olan yaşlı kadınlar Hükûmetin, güvenlik
güçlerinin baskısına maruz kalmışlardır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bir bayrak
alerjisi ortaya çıkmıştır Hükûmette. Yani hangi
komplekstir, hangi rahatsızlıktır? Bayrak gördüğü anda rahatsız
olmaktadır. Meclisin kapısına gelmiş şehit anneleri,
şehit aileleri ellerindeki bayrakları teslim etmeye mecbur
bırakılmış. Bunlar üzüntü verici tablolar. Bir baktık
ki Anaların gözyaşına son vereceğiz. diye bir yola
çıkılmış ama analar, evlatlarını şehit
vermiş analar bu defa maruz kaldıkları bu haksızlık
karşısında ağlamak durumunda
bırakılmışlardır.
Değerli
arkadaşlarım, bu manzara çok temel bir sıkıntıyı
ortaya koymaktadır. Türkiyede terörün arkasında neyin
yattığını, nerelerden kaynaklandığını
çok iyi değerlendirmeliyiz. Bu konuda çok ilgi çekici deneyimler
yaşadık. Biliyorsunuz, önce Suriyenin himayesinde bir terör dönemi
yaşadık. Bu olay karşısında Türkiye etkili bir
mücadele verdi ve o mücadele sonucunda PKK Suriyedeki karargâhından
ayrılmak zorunda bırakıldı. Buna paralel olarak da
Türkiyedeki PKK saldırıları etkisini çok ciddi ölçüde kaybetti
ve bu iktidara Türkiye teslim edildiği zaman hemen hemen fiilen önemini
kaybetmiş bir tablo vardı. 2002 yılındaki şehit
sayısı sadece 6 idi. Bugün şimdi onun 23-24 katı bir terör
tablosuyla karşı karşıyayız ve bu açılım
sürecinin başladığı tarihten günümüze kadar 2002
yılında verilmiş olan şehit sayısının 4
katı şehit verilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, terörle mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi
elbette temeldir ama olayın sadece bundan ibaret olmadığı
çok açıktır ama terörle mücadelede zafiyet gösterenlerin bu
mücadeleyi başarıya götürmesi çok güçtür. Bakınız, bu
iktidarın bu konuda çok ciddi yanlışlıkların içinden
geçtiğini hatırlatmak istiyorum. 2006 yılında Terörle
Mücadele Yasasının 6ncı maddesine Öcalanın tahliyesini
mümkün kılan bir madde konulmuştu; hatırlayacaksınız,
açıkça ilan edilmeden konulmuştu. Bu doğrultuda çok büyük bir
mücadele verildi. Bu mücadele sonucunda önce bunun doğru olmadığı
iddia edildi. Biz de bu tablo karşısında O zaman
çıkarınız bu yasayı da görelim bakalım. dedik. Sonra
tek taraflı bir kararla iktidar bunu çıkarmaktan vazgeçti. Yani
Öcalanla temas kurma, Öcalanı tatmin etme, onu gerekirse tahliye etme
doğrultusunda bir arayışı bu iktidarın çok uzun
süreden beri takip etmekte olduğunu biz çok iyi biliyoruz.
Dubaide bir
anlaşma imzaladı bu Hükûmet, o zamanki Dışişleri
Bakanı, dedi ki: 1 Milyar dolar bize verin, Kuzey Irakta Türkiyeye
yönelik teröre karşı bir askerî harekât yapmayacağız.
Böyle bir anlaşma imzalandı ama o anlaşmayı Türkiye Büyük
Millet Meclisine taşıyamadılar; Türkiye Büyük Millet Meclisi
onay vermediği için, vermeyeceği için de yürürlüğe
koyamadılar ama bir şey görüldü: Bu iktidar Kuzey Iraktan Türkiyeye
yönelik terör tehdidi gelebileceğini, bu tehdide karşı
Türkiyenin kendisini savunmak durumunda kalabileceğini, bu
hakkını mutlaka koruması gerektiğini kesinlikle
düşünmüyor, bunu yok sayabiliyor, bambaşka bir anlayış
içindedir. Şimdi, böylesine bir zihniyetle, anlayışla bu
Hükûmetin terör mücadelesini götürmekte olduğunu hepimiz çok iyi
biliyoruz. Bu, o konudaki zafiyetin ana nedenlerinden birisidir.
Değerli
arkadaşlarım, terörle mücadele elbette devam edecektir ama bugün
karşı karşıya bulunduğumuz tabloyu doğru
değerlendirmek için, bizim önümüze getirilen sorunun arkasında ne
yatıyor konusuna şu şekilde bakmamız gerekir diye
düşünüyorum: Türkiye olarak biz bu konuyu aşabilmek için, önce, bir
defa terörle hiçbir şekilde müzakere etmemeyi temel bir politika hâline
getirmeliyiz. Bu bize özgü bir karar değil, dünyanın gerçeğidir.
Ancak ne yaptığını bilmeyen şaşkın
iktidarlar, elinde silah olanların gözüne girerek teröre son verme gayreti
sergilerler. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun hiçbir geçerliliği
olmadığını anlamalıyız. Teröre yaranarak bir yere
varılmaz ama Türkiyede bir sorun, sıkıntı varsa o sorunla
sıkıntıya da çare bulmak lazımdır. Nedir o sorun,
sıkıntı?
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, Türkiyede biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak yirmi yıl önce kamuoyunun önüne bir raporla
çıktık, yirmi yıl önce. Bu rapor bir önemli iddiayı ortaya
koyuyordu ve o zaman da var olan sorunlara yönelik bir proje olarak ifade
edilmişti. Neydi o zaman var olan sorunlar? O zaman bir insanın Ben
Kürtüm. demesi yasal olarak mümkün değildi. Kürtçenin
konuşulması yasaktı. Çerkezce konuşmak mümkündü, Arapça
konuşmak mümkündü, Arnavutça konuşmak mümkündü, Ben Arnavutum.
demek mümkündü, Ben Çerkezim. demek mümkündü ama Ben Kürtüm. demek mümkün
değil idi. Bu Türkiye gerçeği. Bu gerçek karşısında
biz bu gerçeği istismar etme yerine ne yapılması
gerektiğine inanıyorsak onu çıktık ilan ettik. Yirmi
yıl önce, 1989 yılında ve dedik ki: Türkiye bir ırk
devleti, bir kan devleti, bir kafatası devleti değildir. Bizim
milletimizin içinde elbette birbirinden farklı etnik kimliklere mensup
insanlar vardır. Onların kendi ana dillerini konuşmak temel
haklarıdır; kendi kimliklerini yaşatmak temel
haklarıdır, onunla iftihar etmek haklarıdır; kimse
onların kimliklerini ifade etmesini engelleyemez, kimse onların ana
dilini konuşmasını engelleyemez. dedik ve bu raporu
yazdık. (CHP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Arkasından Kürt milletvekillerini de partiden ihraç ettiniz.
Sana rağmen yapıldı o program. Kürt milletvekillerini kim ihraç
etti, siz etmediniz mi?
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Ve 1991 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine ilk kez,
ilk kez benim imzamla ve diğer 38 arkadaşımın
imzasıyla Kürtçenin de konuşmasının önündeki yasal engelin
kaldırılması amacıyla bir kanun teklifi verildi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) O raporda biz vardık ama sonradan Dersim modeline
geldiniz.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Şimdi, bunları dinlemekten rahatsız olmayın
BAŞKAN
Lütfen
Sayın milletvekilleri
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Bunları dinlemekten rahatsız olmayın.
Sorunlarınızı bize aktarın, konuşuruz. (DTP
sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ben de vardım
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibi dinleyelim.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Şimdi, ben bu konuya nasıl baktığımı anlatıyorum.
Sabırla dinleyin. Biz sizi dinledik, siz de bizi dinleyin.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Buyurun, okuyun. Arkasında durur imza atarız.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Yani bu sözlerden telaşlanarak, tepki göstererek bir yere
varamazsınız. (DTP sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Söylediklerinizin arkasında durun, o lafların
arkasında durun.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, bunlar tarihî gerçekler. Bu,
işin özüdür. Yani biz o zaman çıkmışız demişiz
ki: Kimsenin etnik kimliğine yasak koyamazsınız. ve
ayrıca demişiz ki: Devlet hiçbir zaman vatandaşının
etnik kimliğini fark edemez, etnik kimliğini göremez, etnik kör olmak
zorundadır.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Şimdi?
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Kimsenin etnisitesiyle devlet uğraşmasın, kimsenin
etnisitesine karışmasın, kimsenin etnisitesine yaranmaya
çalışarak bir yere gidebileceğini zannetmesin. Etnik
konuları o anlayışa mensup olan insanlara bırakın.
Sivil toplum olarak her türlü faaliyeti özgürce yapma imkânını
sağlayın, gerisine de karışmayın. Etnisiteye
karışırsan bu işin altında kalırsın, çok
ciddi zarar verirsin. demişiz. O zaman demişiz. (CHP
sıralarından alkışlar).
Yani demişiz
ki o zaman: Her etnik kesim kendi televizyonunu kursun, radyosunu kursun ama
devlet karışmasın. demişiz. Devlet eğitim işine
karışmasın, etnik eğitim işine
karışmasın. demişiz.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Özel okullar
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Herkes kendi etnik kimliği içinde özel
çalışmalarını yapsın, derneklerini kursun ama
eğitime etnik dili karıştırmayın. demişiz.
Şimdi, bu,
bizim o zaman koyduğumuz çizgi ve bence çok büyük bir hizmet. Bunu
yaptığımız zaman biz DGMye verildik. O zamanki devlet
güvenlik mahkemeleri bizi hesap vermek üzere çağırdı Ne
yapıyorsunuz? Türkiyeyi bölüyorsunuz. diye. Siz o kanunlarla Türkiyeyi
bölüyorsunuz. dedik biz. Bir etnik kesime ana dilini konuşma
hakkını nasıl tanımazsın? Bir insanın
kimliğini ifade etmek hakkını nasıl yasaklarsın? Bu,
kabul edilemez dedik. Bunun mücadelesini biz yirmi yıl önce verdik.
Şimdi
değerli arkadaşlarım, geldiğimiz noktada olay başka.
Şimdi, deniliyor ki: Bu etnik kimlikten yola çıkarak
Yani biz ne
diyorduk o zaman? Türkiyede bir Çerkez hangi hakka sahipse Kürt de o hakka
sahip olacaktır; bir Arnavut hangi hakka sahipse Kürt de o hakka sahip
olacaktır; olmalıdır. Bunu sağlamalıyız. Bunun
hukuku geride bıraktığımız yirmi yıllık
süreç içinde gerçekleştirildi ve bugün Türkiyede hukuk
bakımından en azından bu konuda bir problem yok ama yaşanan
gerçek hâline hâlâ dönüşmemiştir. Bu hukuki düzenleme hayatın
bir gerçeği hâline Türkiyenin her yerinde tam dönüşmemiştir.
Türkiyede bürokraside bu anlayışın yerleştirilmesine
ihtiyaç vardır, bunun samimiyetle benimsenmesine ihtiyaç vardır ve bu
zihniyetin bütün ülkemizde paylaşılmasını sağlamaya
ihtiyaç vardır. Bunlar önümüzdeki problemler ama bunun
sağlanmasına, etnik kimliğe özgürlük
Ha şimdi
geldiğimiz noktada bazıları diyor ki: Yetmez. Ee ne
yapacağız? Bu etnik kimliği bir ayrı millete
dönüştüreceğiz. Türkiyede ayrı bir millete dönüştüreceğiz,
ayrı bir millet olarak bizi kabul edeceksiniz ve biz ayrı millet
olarak bir Çerkezin, bir Arnavutun, bir Arapın, bir Gürcünün sahip
olduğundan daha farklı, imtiyazlı bir statüye sahip olacağız.
Bu söyleniyor şimdi.
Değerli
arkadaşlarım, bu yanlıştır. Bu, Kürt kökenli
insanlarımız için yanlıştır; bu, hepimiz için
yanlıştır; bu, bölgenin barışı, istikrarı,
huzuru için yanlıştır. O istikamete girdik mi ne
olacağını merak ediyorsanız Iraka bakınız,
Iraka bakınız, diğer Orta Doğu ülkelerine bakınız.
Böyle bir tehlikeye Türkiyenin sürüklenmesini önlemek için etnik kimliğe
saygı göstereceğiz ama bunu bir millî ayrıştırmaya
dönüştürmek isteyen ve bunu da silahla dayatmak isteyen, içeriden, dışarıdan
birilerinin desteklerini ayarlayarak, her birisinin kendi hesabını
göz önünde bulundurarak, içerde mayın patlatarak, masum insanları
öldürerek, şiddetle, terör tehdidiyle millî
ayrıştırmayı dayatmaya kalkmak kabul edilemezdir! (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, buradaki mesele şu: Elbette herkes
kendi kimliğine sahip olacak ama o kadar. Bizim bir devletimiz var.
Devletimizin adı Türk devleti, milletimizin adı Türk milleti.
Bu, bir etnik dayatma. diyor değerli arkadaşlarım. İnsaf
ediniz! Yani bu etnik dayatmayı Türkiyede Çerkezler hissetmiyor, Araplar
hissetmiyor, Arnavutlar hissetmiyor, milyonlarca Kürt kökenli
vatandaşımız hissetmiyor da PKK hissediyor diye biz de öyle
hissetmek zorunda mıyız? (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Benim sorunum değil ki! Ben hissediyorum.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, buradaki Türk milleti
lafı etnik bir anlam taşımaz. Bu, bize dünyanın
verdiği bir addır, dünyanın verdiği bir ad. Bize Türk
diyorlar. Yani Türk derken Kürtünü, Arapını ayırmadan diyor.
Siz Ermenileri kestiniz. diyor, Türkler, Ermenileri kesti. diyor. Türkler
Ermenileri kesti. derken onlar, acaba, Kürtler kesmedi de etnik Türkler kesti
mi demek istiyor? Ne alakası var?
AHMET YENİ
(Samsun) Yanlış.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Yanlış bunlar tabii. Bunlar yanlış. Bu
yanlışın Kürt-Türk ayırmadan bize yönelik
yapıldığının altını çizmek istiyorum.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Kesmenin kendisi yanlış.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Yani, Bosnada Boşnaklar var. Gidin, Boşnaklara bir sorun
bakalım, Sırplar, diğerleri onlara ne diyor? Boşnak. Dili
farklı. Türk diyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada Arnavutlar yaşıyor, burada
yaşayan Arnavutlar var, Arnavutluk diye de bir ayrı devlet var.
Türkiyede Araplar var, Suriyede Arap var, Mısırda Arap var,
Irakta Arap var
SIRRI SAKIK
(Muş) Kardeşim, biz bu toprakların sahibiydik, biz sonradan
gelenler değiliz.(CHP sıralarından Dinle, dinle! sesleri)
İSA GÖK (Mersin)
Dinle, hiç mi kültür yok!
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Yani, Türkiyedeki her etnik kimliği bir ayrı siyasi
devlet hâline dönüştürme yaklaşımı içine mi gireceğiz?
Biz, burada bir millî devlet oluşturmuşuz. Bu millî devlet kimsenin
etnik kimliğini sorgulama hakkına sahip değil. Herkesin etnik
kimliğine herkes saygı göstermek zorunda. Bu konuda geçmişte
yanlışların yapıldığı doğrudur, haksızlıkların
yapıldığı doğrudur ama onları kaldırmak için
biz öncülük yapmışız, yirmi yıl önce bunun mücadelesini
vermişiz. Bunları aşacağız ama şimdi geldikten
sonra Millî ayrışmayı getirelim, ayrı bir millî devlet
kuralım
Yok böyle bir şey. Bunda kimsenin yararı yok. Bunun
modası geçti, bu 19uncu yüzyılın projesi, bitti bu iş. Şimdi
burada hepimiz bir millî devlet olarak beraberiz. Türkiyede yaşayan
Arnavut Türk milletinin Arnavutudur, Türkiyede yaşayan Çerkez Türk
milletinin Çerkezidir, Türkiyede yaşayan Kürt de Türk milletinin
Kürtüdür, hiç şüphe yok. (CHP sıralarından alkışlar)
70 milyon
insanız. Güneydoğuda yaşayanların çok daha fazlası
Türkiye'nin diğer yerlerinde Kürt kökenli vatandaşlarımız
olarak yaşıyorlar. Türkiyede çapraz evlilikler
yaşanmış, yüz binlerce çapraz evlilik yaşanmış,
milyonlarca insan gitmiş ülkenin değişik
coğrafyalarında hayat kurmuş, evlenmişler, iş
tutmuşlar, çoluk çocuk sahibi olmuşlar, ticaret yapıyorlar.
Hayatın bir parçası. Şimdi onlara diyeceğiz ki: Etnik
kökenin dolayısıyla gel seni
ayrıştıracağız. Var mı böyle yağma? Bunda
kimin yararı var? Onlar hayatlarını kurmuşlar,
çocuklarını okutacaklar, yetiştirecekler Hayır, sen gel
etnik kökenin dolayısıyla seni ayrı bir milletin parçası
hâline getireceğiz
Değerli
arkadaşlarım, bunu demokrasi adına kim söylüyorsa
yanlış söylüyor. Demokraside böyle bir şey yok. (CHP
sıralarından alkışlar) Demokraside hiçbir millî devlet
kendi içindeki insanların millî ayrışmasını
teşvik edecek uygulamalara kesinlikle izin vermez. Ne Avrupa
Birliğinin müktesebatı ne uluslararası hukuki sözleşmeler,
insan hakları sözleşmeleri; her etnik kimliğe ayrı bir
millî devlet hâline dönüşme yolunu açacaksın, kendi ana dilinde
ayrı bir eğitim düzeni kuracaksın
Yok böyle bir şey.
Bunlar bizi ayrıştırır.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bakınız, bu Hükûmetin
getirdiği bu projelerin içinde maalesef bütün bunlar birer mayın
olarak yerleşmiştir. Tabii, Hükûmet yılmış, kamuoyunun
yükselen tepkisini görmüş, sessizce, işte orada seçmelik dersler
falan diye üniversitede götürecek. O seçmelik dersi Sayın
İçişleri Bakanı, Anayasanın 42nci maddesi
karşısında nasıl uygulayacaksın, nasıl
uygulayacaksın? Anayasanın 42nci maddesiyle nasıl
bağdaştıracaksın onu?
SIRRI SAKIK
(Muş) Peki sizin raporunuz nasıl uygulanacak?
DENİZ BAYKAL
(Devamla) - Bütün bunlar
Onu değiştireceğiz
Anayasayı
niçin değiştirmek istediğiniz bu vesileyle de bir ayrı kez
ortaya çıkmış oluyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, bu bölgede yapılması
gereken şey, hiç şüphe yok herkesin kimliğine saygı
göstermektir, devletin bütün unsurlarının ona o saygıyı
göstermesini güvence altına almaktır, kimsenin etnik kimliğinden
dolayı hiçbir baskıya maruz olmayacağının güvencesini
ortaya koymaktır, herkesin etnik kimliğinin kendi şerefi
olduğunu kabul etmektir.
Türkiyede Ben
Kürtüm. diyebilmek o insanların elbette şerefidir,
şanıdır, onurudur, hakkıdır, hiç şüphe yok. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu konuda hiçbir
tartışmayı kabul etmemiz mümkün değildir. Etnik kimlik
herkesin şanıdır, şerefidir, onurudur ve onu yaşatmak,
ana dilini kullanmak, özgürce kullanmak hakkıdır.
Türkiyede bir
başka etnik kesim hangi hakka sahipse Kürtler de o hakkın tümüne
sahip olacaklardır. Dünyadaki bir ulus devlette bir etnik kimliğe
tanınan özgürlüklerin tümü Türkiyede de bizdeki bütün etnik kimliklere
tanınacaktır. Bu konularda bir problem yok ama bu demek değildir
ki Biz ayrıyız, bak terör anaları ağlatıyor, gel
analar ağlamasın, benim istediğimi ver, biz de
ayrışalım. Yok böyle bir şey! Yok böyle bir şey!
SIRRI SAKIK
(Muş) Sen istesen de ayrışmaz.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) - Üzüntü verici olan tabii, Türkiyede iktidarın bu
anlayışa kendisini teslim etmeye başlamış
olmasıdır. Bu çok üzüntü verici bir tablodur. Hâlbuki
yapılması gereken şey, bizim bir an önce bakış
açımızı değiştirmektir.
Hükûmet PKKya
bakıyor, Hükûmet PKKyla iş birliği yapmaya
çalışıyor, bu konuda aracıları kullanmaya
çalışıyor. Dış aracılar zaten onu telkin
ediyorlar, onlar zaten devrede, içerideki insanların da
katkılarını alarak, PKKyla iş birliği yaparak bu
işi kontrol etmeye çalışıyor. Çıkmaz yoldur, hiçbir
yere götürmez.
Yapılması
gereken şey: Açılım yapacaksanız yapacağınız
açılım PKK açılımı olmayacak, gerçekten Kürt
açılımı olacak, Kürt kökenli insanlarımıza yönelik
açılım yapacaksınız, o insanlara bakacaksınız. O
insanlara baktığınız zaman ne göreceksiniz? Çok açık
bir şekilde orada çok büyük bir ekonomik ve sosyal reformlara ihtiyaç var.
İşsizlik
olağanüstü. İşsizlik, değerli arkadaşlarım, her
işin başı, bütün kötülüklerin anası. İşsizlik
aileyi çökertiyor, sosyal dokuyu çökertiyor; işsizlik gençleri, insanları
geleceksiz bırakıyor ve onları çaresiz bırakıyor. Bu
çaresizlik duygusunu ortadan kaldırmak lazım.
Bölgeye çok ciddi
bir ekonomik program uygulamak lazım, öyle böyle değil. Laf ola bütçe
görüşmelerinde şunu yaptık, bunu yaptık ölçüsünde
değil, sırf bu iş için büyük kaynak ayırarak Türkiyenin
Güneydoğu Anadolusunu ayağa kaldıracak çok ciddi ekonomik
atılımlar yapmak lazım. Hâlâ GAPı bitiremedik değerli
arkadaşlarım, kırk yıllık işimiz. Sulamanın
hâlâ yüzde 13ü yapılmış hâlde. Bölgeyi en kolay olumlu etkileyecek,
halkın refahını yükseltecek proje; bir an önce bitirmek
lazım. Konuşuyoruz, 12 milyar dolar ayırdık. dedi daha
önce Hükûmet, ortada hiçbir şey yok. Hangi ihaleleri yaptınız?
Hâlâ Mardin ovası susuz. Barajlarda toplanmış sular ama o
suları toprağa taşıyacak sulama projeleri bir türlü
harekete geçirilemiyor. Buna bir an önce son vermek lazımdır.
Orada
değerli arkadaşlarım, teşvik uygulamasıyla, bugüne
kadarki anlayış içinde, ekonomik yapıyı
değiştirmek mümkün değildir çünkü teşvik, yolsuzluğu finanse
eden bir uygulamadır. Teşviki alanlar, o bölgede aldıkları
parayı götürüyorlar Türkiyenin batısına, oraya
yatırım yapıyorlar ve bölgenin kalkınmasına destek
vermiyorlar. Bunun önüne bir türlü geçilememiştir. Yapılması
gereken iş, doğrudan devleti oraya sokmaktır. (CHP
sıralarından alkışlar) Doğrudan devleti Güneydoğu
Anadolunun kalkınması için devreye sokmaktan başka çare yoktur.
İtalya bunu geçmişte uygulamıştır. Biz, kendi
kalkınmamız için geçmişte bunu uyguladık. Şimdi,
Güneydoğu için bunu uygulamak kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Oraya fabrikaları kuracaksınız, Etibanklar, Sümerbanklar,
Et-Balık Kurumları hepsi kapatıldı; o bölgede
kuracaksınız. O bölgenin madenini işleteceksiniz. O bölgenin
ürünlerini değerlendireceksiniz ve orada insanlar binlerce, on binlerce
insan orada iş sahibi olacak. 11 çocuğu var, işi yok,
çocuklarına yiyecek alacak imkânı kalmamış. Böyle bir aile
düzeni içinde, elbette, teröre giden insanları kendi elimizle ortaya
koyuyoruz. Bunu değiştirecek en etkin yol, o insanlara geçim
kapısını açmaktır. E, canım, zarar ediyor devlet
teşkilatı, kurarsak, devlet ekonomik işletmesi kurarsak. Zarar
ederse, zarar etsin. Bu, ekonomik hesap işi değil, finansman, hesap
işi değil, bunun gereğini yapacaksınız, bu bir
barış projesi, mutlaka uygulayacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakınız,
bir mayından temizlenme söz konusu. O işte dahi o bölgeye onu
düşünemedik. O işi dahi, kim yaparsa ona vermek için Hükûmet
çırpındı durdu, neyse ki Anayasa Mahkemesinin kararıyla
önledik. O mayından temizlenecek araziler mutlaka o bölgenin refahı
için, kalkınması için harcanmalıdır, mutlaka bunun yolu ve
yöntemi bulunmalıdır.
Aynı
şekilde, bölgeye yönelik olarak çok ciddi bir eğitim hamlesi yapmaya
ihtiyaç var. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de devlet eğitimi
bilinçli bir şekilde çökertildi. Bugün, ancak, cebinde parası
olanlar, çocuklarını kolejlerde ya da dershanelerde
hazırlayarak, yetiştirerek doğru dürüst okullara gönderme
imkânına sahip. Yoksa, devlet okullarından, eskiden olduğu gibi,
halk çocuklarının gelip yetişme şansı maalesef
kalmamıştır. O bölgeye, bütün bu anlayışları
ortadan kaldıran bir yaklaşım içinde ciddi bir eğitim
projesiyle girmek lazımdır. Türkiyenin en başarılı
okulları, kolejleri, Anadolu liseleri, fen liseleri, Türkiyenin en değerli
öğretmenleri, en iyi teşvikler onlara sağlanarak, her birisi,
Güneydoğudaki o illerde, ikişer, üçer tane, en
başarılı okullar olarak kurulmalıdır, mutlaka bu
gerçekleştirilmelidir. O bölgedeki çocukların gelecekte Türkiyenin
tümüne hükmedebilecekleri, Türkiyenin tümüne yönelik söz sahibi olabilecekleri
güven onlara mutlaka verilmelidir. Şimdi, okulda hoca yok, matematikçi
yok, yabancı dil yok, bilmem fen dersleri yok, oralarda oyalanıyor,
sonra da yıl sonunda ÖSYMlerde tabloyu görüyoruz. Okulu birincilikle
bitirmiş ama sıfır çekmiş bilmem ÖSYM sınavında.
Bu tabloyu değiştirmek lazım değerli
arkadaşlarım. Bu, terörle mücadele yöntemi işte. Anaların
gözyaşına son vermek istiyorsanız oradaki çocuklara sahip
çıkacaksınız, oradaki insanlara iş vereceksiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, kadın projesi fevkalade önemli. Kadın,
Güneydoğu Anadolunun özü. O insanlara sahip çıkacaksınız.
Aileleri güçlendireceksiniz. Öyle, yeşil kart uygulamasıyla ya da
arada sırada ramazanda poşet dağıtarak falan değil,
sosyal güvenlik sistemini oturtarak, onlara gerekli desteği vererek,
onların devletlerine güvenmelerini, çocuklarını doğru
dürüst yetiştirmelerini mümkün kılacak şekilde çok ciddi kaynak
ayıracaksınız, teşkilat kuracaksınız,
Güneydoğudaki kızlarımıza, kadınlarımıza
sahip çıkacaksınız. Bütün bunlar kaçınılmaz temel
ihtiyaçlar olarak gözüküyor. Bunları mutlaka gerçekleştirmemiz
lazım.
Ekonomiye ve
reformlara bölgede girmek lazım.
Kimlik konusunda
bir tereddüdü zihinlerden söküp çıkarmak lazım ve PKKyı
etkisizleştirmek için bir programı etkili bir biçimde kullanmak
lazım. Diplomasiyi seferber ederek kullanmak lazım; Irakla iş
birliği olanaklarını seferber ederek kullanmak lazım.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, son zamanlarda
Dışişleri Bakanımız Erbile gitti. Kuzey Irak
yönetimiyle bir araya geldi; kapsamlı bir ekonomik iş birliği
projeleri açıkladı; yakın bir iş birliği içine
girmemiz öngörüldü. Peki, Kuzey Irakın Türkiyeye yönelik yapması
gereken bir şey yok mu? Yani bizim Kuzey Iraktan ve Iraktan
yapmamız gereken bir talep yok mu? Çok afaki bir şekilde PKKyı
tasfiye et. sözünü kastetmiyorum mesela, PKKnın bir terör örgütü olarak
ilan edilmesini sağlayamaz mıyız? Hâlâ Kuzey Irak, PKKnın
bir terör örgütü olduğunu söyleyememiştir. Mesela, örgütün
elebaşılarından bazılarının Türkiyeye teslim
edilmesini sağlayamaz mıyız? Sağlamamız gerekmiyor mu?
Bakın, Amerika ilan etti. 3 kişi uyuşturucu yolsuzluğuyla
uluslararası suçlu ilan edildi. Bari, bunları onlardan almanın
bir yolunu bulamıyor musunuz? Koca Türkiye
O kadar geniş paketlerle
gittiniz, Erbili Dışişleri Bakanı olarak ziyaret
ediyorsunuz, olağanüstü önemli bir adım. Bunun
karşılığında ne aldığınızı
doğrusu çok merak ediyorum. PKKyı terör örgütü olarak ilan
ettirebildiniz mi? Onlardan, örgütün elebaşılarının
teslimini sağlayabildiniz mi? PKK örgütünün siyasi büroları hâlâ
faaliyet hâlindedir Kuzey Irakta. Kandile ulaşmak mümkün değil,
çok güç
Peki, Kandile ulaşmak mümkün değil de, Kandile giden
yolları tutmak mümkün değil mi? O yollar kimin kontrolünde?
SIRRI SAKIK
(Muş) Git, tut!
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Kandilin lojistik ihtiyaçları, yiyeceği, içeceği,
silahı, ilacı, cephanesi nereden geçiyor? Kaç yoldan geçiyor? O
yolları kim denetliyor? Bunu sağlamak mümkün değil mi? Bu
sağlanabilmiş diyebilir miyiz?
Değerli
arkadaşlarım, yani bizden birileri bir şey istiyor,
yapıyoruz. Ee, biz de birilerinden bir şey isteyelim Allah
aşkına! PKKyı etkisizleştirecek bir politikayı
kararlılıkla ortaya koyun; diplomasiyle uygulayın, ekonomik
imkânlarla, ekonomik iş birliğiyle uygulayın, uluslararası
hukuku seferber ederek uygulayın, Türkiye'nin gücünü ortaya koyarak bunu
sağlayın. Sağlayın
(CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım PKKyla biz anlaşırız, Kandille biz
müzakere ediyoruz, İmralı bize bu bağlantıyı
sağlıyor diyorsanız, buradan bir yere varmanız mümkün
değildir çünkü -PKKyı- elbette dünya şartları onun giderek
artık orada varlığını sürdürmesini imkânsız
kılacak yönde gelişiyor. PKKnın orada kendini devam ettirmesi Amerikanın
buradan ayrılışından sonra elbette kolay değil ama
unutmayın, PKKyı kendi amaçları için orada kullanmaya
hazır yerel güçler var. Kuzey Irakta, PKKyı gerekirse Türkiyeye
karşı kullanmak, pazarlık etmek için kullanmak, Kerkük sorunu
için kullanmak amacıyla besleyen, destekleyen güçler var. O güçlerle
işinizi halledin. Bu doğrultuda bir çalışmanın
maalesef hiçbir işaretini göremiyoruz, bundan da çok büyük üzüntü
duyuyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bir defa, şunu hepimizin çok iyi bilmesi
lazım: Türkiye'nin terörle mücadelesini başarıya
ulaştıracak olan temel unsur, hiç kuşku yok o bölgedeki
insanı kazanmaktır, o bölgedeki insana, Türkiye'nin bütünselliği
içinde diğer farklı etnik kökenlere sahip olanlar gibi hak ve hukuk
sahibi olduğu duygusunu onlara vermektir; onları,
dışlanmışlık, tecrit edilmişlik duygusundan çekip
çıkarmaktır, lafla değil uygulamayla bunu yapmaktır. Bu,
yapmak zorunda olduğumuz bir şeydir, yapılabilecek olan bir
şeydir ve bunu yapmalıyız.
Elbette, bizim
çok acı geçmiş anılarımız var, bu bölgede
yaşadığımız olumlu olumsuz günler var, çekilmiş
ıstıraplar var. İlişkilerimizi kurarken birbirimizin
duyarlılıklarına saygı göstermek en temel sorumluluğumuz
olmalıdır. Kimse kimseyi peşin olarak mahkûm etmemelidir, kimse
kimseyi dışlamamalıdır. Herkesin duygularına,
düşüncesine, anlayışına, acılarına,
anılarına saygı göstermelidir. Bu konuda hiçbirimiz geçmiş
acıları kaşıyarak, kurcalayarak, birbirimize fatura ederek
bir yarar sağlayamayacağımızı bilmeliyiz. Birbirimizin
gönlünü kazanmak durumundayız, birbirimize saygı göstermek
durumundayız. Yaşadığımız acı olaylar ne
olursa olsun artık el ele, birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu
birbirimize hatırlatmak zorundayız. O nedenle, ben, ta bin
yıllık bir tarih içinde Selçuklu döneminde, Osmanlı döneminde,
cumhuriyet döneminde yaşanmış acıların tümüne
saygı gösteriyorum. O acıları yaşayan insanların
duygularına, hassasiyetlerine saygı gösteriyorum ve onların
hiçbir zaman bir siyasi çekişme konusu hâline getirilmemesinin
olağanüstü önem taşıdığını bir kez daha
ifade etmek istiyorum. Artık, biz yüzümüzü geleceğe
yönelteceğiz, el ele vereceğiz ve birlikte yürüyeceğiz.
Geçmişte elbette Sayın Türk, konuşmasında söyledi- hiçbir
şekilde kabul edilemez çok acı ifadeler
kullanılmıştır, çok yakışıksız değerlendirmeler
yapılmıştır ama o anıların üzerinden
geleceğe bakamayız, onlar artık unutulmuş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Baykal, süreniz doldu, ne kadar bir süreye ihtiyacınız var
tamamlayabilmeniz için?
DENİZ BAYKAL
(Devamla) Kısa bir süre.
BAŞKAN
Tamam, açıyorum.
DENİZ BAYKAL
(Devamla) O nedenle, geçmişi bu acı anılarıyla
birbirimize fatura ederek değil, onları geride bırakma
kararlılığı içinde yeni bir geleceğe yüzümüzü
döndürmeliyiz diye düşünüyorum. Biz, bu doğrultuda bakıyoruz, bu
anlayışla bakıyoruz. Bu doğrultuda, Türkiye'nin tümünü,
etnik kimliği ne olursa olsun, etnik özelliği ne olursa olsun, bütün
vatandaşlarımızın ortak vatanı olarak düşünüyoruz.
Türkiye'nin yetmiş iki milyon tapusu var. Bu tapunun her biri, teker teker
her bir vatandaşımızın elindedir (CHP
sıralarından alkışlar) ve kimse onların etnik
kimliğini sorgulamak hakkına sahip değildir. Etnik kimliği
devletin görme hakkı yoktur, görmesi mümkün değildir. Kimse de Biz
şu etnik kimliğe sahip olanlar. diye ayrı baş çekmeye,
ayrışmaya, kümeleşmeye yönelmemelidir. Hepimizin bireysel
hakkı ve hukuku eşit olarak en yüksek düzeyde güvence altına
alınmalıdır, alınacaktır ama hiçbir zaman, Türkiyeyi
ayrıştıracak, parçalayacak bir sürecin parçası hâline kimse
dönüşmemelidir.
Bu
yaklaşımın temel çıkış anlayışı
olduğuna inanıyorum. Türkiye bunu başaracaktır. Buradaki
ana nokta, Hükûmetin Türkiyeye bir bütün olarak değil etnik kimlikler
penceresinden bakma anlayışını artık
bırakması gereğidir. Maalesef, çok uzun süre, Sayın
Başbakan, işte, yirmi sekiz ya da otuz sekiz kimliği birbiri
ardından söyleyerek Türkiye tarifi yapmayı çok önemli
saymıştır. Bu, fevkalade yanlış bir
yaklaşımdır. Elbette herkesin kendi etnik kimliği
vardır ama siyasetçilerin bunları diline dolaması doğru
değildir, uygun değildir. Siyasetçinin görevi, bütün etnik kimliklere
mensup olanlara eşit bakmaktır ve onların bir bütünün
parçası olduğunu ifade etmektir. O bütünün adını söylemekten
de hiçbir zaman Türkiyeyi yönetenler geride kalmamalıdır. Şöyle
yüreğini doldura doldura, ben, Başbakanın Türk milleti
dediğini duymak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu konudaki
zafiyetin Türkiyeyi ayrıştırmak isteyenlerin ekmeğine
yağ sürdüğünü, onlara fırsat verdiğini kesinlikle
unutmamalıyız. Şunu net bir şekilde söylemeliyim: Ben,
Hükûmetin bugün mahcup mahcup açıklamaya başladığı ama
temelinde etnik ayrıştırmayı millî eğitime
taşımaya yönelik o projelerini görerek bunun çok sakıncalı
bir istikamet olduğuna kesinlikle inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz, ulus devletimizi, uluslaşma sürecimizi, millet olma
mücadelemizi sahiplenmeye devam edeceğiz; bu doğrultudaki
arayışlara hiçbir zaman katkı ve destek vermeyeceğiz;
onları ve iş birliği yaptığı insanları
tarihî sorumluluklarıyla baş başa bırakacağız.
Hepinize
teşekkür ederim, sevgiler, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, genel görüşme önergesi üzerinde şimdi de
gruplar adına son konuşmayı yapmak üzere, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Ömer Çelik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun, hoş
geldiniz.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Biz burada,
bugün, aslında milletin iradesini gösteren, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine hâkim olduğunu gösteren çok önemli bir
tartışma yapıyoruz.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
- Gösteri ve Protestolar
1.- İki dinleyicinin slogan atması nedeniyle
dinleyici locasından dışarı çıkarılması
(Dinleyici localarından iki dinleyici
Amerikancı açılımlara geçit vermeyeceğiz! diye
bağırdı.)
(Dinleyici
localarını ayıran perde kapatılmaya başlandı.)
III.- GENEL GÖRÜŞME (Devam)
A) Görüşmeler (Devam)
1.- Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın, demokratik açılım konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/11) (Devam)
BAŞKAN Siz
devam edin efendim.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bu görüşme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine hâkim
olduğunu gösterdiği gibi, milletimizin de gündemine hâkim
olduğunu gösteriyor.
Şimdi,
bakınız, çok basit bir mesele var, deniliyor ki
Sanki biz bu
meseleyi gündemimize almasaydık, sanki biz bu meseleyi Türkiye'nin
gündemine getirmeseydik bu tip meseleler yokmuş, sanki biz bu meseleleri
gündeme getirerek milletin gündemine yeni meseleler sokmuşuz gibi
davranılıyor. Çok basit bir eylemle, çok basit bir tavırla
şunu görmek mümkündür: Buradan çıkın ya da vatandaşlarımızdan
bir tanesi
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Çelik, bir saniye...
Dinleyici
locasında bulunan
(CHP sıralarından Perdeyi
kapatmasınlar. sesleri)
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, perdeyi
kapatmasınlar.
BAŞKAN
Şimdi, görevli arkadaşlar, lütfen perdeyi kapatmayın. Lütfen
Açın... Lütfen
(Dinleyici
localarını ayıran perde açıldı.)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkan, ara verin.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, bir ara verin lütfen.
BAŞKAN
Dinleyici locasındaki misafirlerimiz için İç Tüzükün 169uncu maddesini
okuyorum, bilmeyenlere hatırlatıyorum: Dinleyiciler, birleşimin
devamı süresince kendilerine ayrılan yerlerde sükûnet içinde oturmak
zorundadırlar.
Dinleyiciler
görüşmelerde, kabul veya ret yönünde söz, alkış yahut herhangi
bir hareketle kendi düşüncelerini ortaya koyamazlar.
Bu yasağa
uymayanlar, o yerin düzenini korumakla görevli olanlar tarafından hemen
dışarı çıkarılırlar.
Görevli
arkadaşlarımızı bu konuda duyarlı olmaya davet
ediyorum.
Buyurun
Sayın Çelik.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tabii,
vatandaşlarımızın bu tip eylemler yapmaması için
öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda örnek olması
lazım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde korsan eylem yapma geleneğinin
söz konusu olmaması lazım. (AK PARTİ ve DTP sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sen Apo posterlerine bak!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Şimdi, bakınız, herhangi bir kitabevine giriniz,
yolunuzun üstündeki herhangi bir kitabevine giriniz, siyasal kitaplar bölümüne
dönünüz, yüzlerce, hatta binlerce Kürt sorunu, Alevilik, azınlıklar,
inanç hürriyeti, kadın-erkek eşitsizliği, darbeler, çeteler,
insan hakları, güvenlik pratikleri, güvenlik perspektifiyle ilgili
müthiş bir külliyat oluştuğunu göreceksiniz. Ortada bir sorun
yoksa, çeşitli kesimlerin eksik demokrasi uygulamalarından
dolayı herhangi bir rahatsızlığı yoksa şunu
soralım: Bu kadar literatür niye ortaya çıkıyor? Deniyor ki:
Hükûmet bu konuyu gündeme getirdiği için ortaya çıkıyor? Peki,
Hükûmet obeziteyi gündeme getirseydi -iki ayda bu bahsettiğimiz demokratik
sorunlar, seksen altı yıldan daha fazla konuşuldu- aynı
konuşmalar yapılacak mıydı? Hayır. Çünkü, Türkiyede
demokrasi meselesinde çok ciddi sıkıntılar olagelmiştir ve
demokrasi meselesinde olagelen sıkıntıların çok büyük bir
kaynağı da Meclisteki, aslında, siyasi partiler tarafından
büyük bir mutabakatla üzerinde uzlaşmaya varılmış, tespit
edilmiştir, bugün ortaya çıkmış bir mesele değil.
Bakınız, ta Abdülhamit zamanından beri bu meseleler
tartışılıyor. İttihat Terakki ve Ahrar Partisinin
programlarına baktığınızda Kürtçeye nasıl bir
statü verileceğiyle ilgili uzun tartışmalar olduğunu
görürsünüz.
Bu ülkede, inanç
gruplarından etnik gruplara kadar pek çok kesimin çok ciddi insan
hakları meselesi olması, demokratikleşmeden kaynaklanan sıkıntıları
olması siyasetçilere şöyle bir sorumluluk yükler: Siyasetçiler, bu
sorunları sümen altı etmekle sorumluluklardan kaçamazlar,
bunları çözmek zorundadırlar. Bu tip meseleler, artık büyük meseleler
hâline gelmiştir, sıradan demokratikleşme sorunları
değildir. Bunlar, yüksek siyasi sorumluluk, gerçek bir cesaret ve siyasi
vizyon gerektirmektedir. Bu vizyona sahip olanlar, geleceğin büyük
Türkiyesini gerçekleştirmek, kurmak üzere bugünkü riskleri seve seve göze
alırlar ve biz AK PARTİ olarak bu riskleri seve seve göze
alıyoruz, bunlardan hiçbir şekilde kaçmıyoruz, bunlarla
yüzleşiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Büyük bir vizyona sahip olmayanlar, Türkiye'nin meselelerine kulak
tıkayanlar ise bu meseleleri risk almamak adına sümen altı
ederler ve yaptıkları iş sadece milletin zarar görmesine yol
açar. Asıl, millî birlik ve beraberlik için tehlike: Evet, demokrasi
güzeldir. dedikten sonra, o güzel dedikleri şeyle ilgili uygulamaya dönük
adımlar atılmasına sıra geldiğinde bir sürü engeller
çıkartmak, demokrasiyi raporlarla, sözlerle savunmak ama
demokratikleşme konusunda adım atılacağı zaman bunun
önüne engeller çıkarmaktır. Asıl, asıl, millî birliği
sıkıntıya sokacak gelişmelere zemin hazırlayacak olan
da budur.
Bakınız,
burada bir sürü risklere dikkat çekiliyor ama dikkat ediyor musunuz, sorunu
çözme iradesine sahip bir Hükûmetin adım attığı konulardaki
risklere dikkat çekiliyor.
Peki, şu
risklere hiç kimse dikkat çekiyor mu: Her zerresine kadar millî ve yerli olan
bu süreci aksatmaya çalışan yabancı gizli servislerin,
Türkiye'nin vizyonunun başarısız olması için
çalıştığının farkına varıyor muyuz?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Allah Allah!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Türkiye'nin çözüm iradesini yabancı odaklara bağlayanlar,
bu sorunu palazlandıran yabancı servislerin faaliyetlerini akamete
uğratmak üzere iktidarları döneminde ne yaptıklarını
iki cümleyle burada anlatabiliyorlar mı? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Soruyu daha da basitleştirelim,
daha da basitleştirelim: Türkiye demokrasi yoluyla bu sorunları
çözmezse bundan kim kazançlı çıkacaktır? Bu sorunu çözersek
kazançlı çıkacak olan odak biziz, çözmezsek kim kazançlı
çıkacaktır? Yabancı literatürleri AK PARTİ aleyhine iki
tane cümle bulmak için tarayanlar, biraz da bunun için tarasınlar.
Şimdi, bakınız,
hiç utanmadan Hükûmetimize Damat Ferit Hükûmeti diyenler çıktı.
Ekranları başında bizi izleyen özellikle milliyetçi gençlere
sesleniyorum
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hop, hop!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Damat Ferit Hükûmeti, Anadolu insanları binlerce sorunun,
binlerce meşakkatin içinde boğulurken sadece İstanbulda
sarayın çıkarlarını ve konforunu düşünen bir
hükûmetti. Bugün Damat Ferit Hükûmeti yakıştırması, hiçbir
riske girmeyip partizanlık yaparak demokratikleşmeye körü körüne
karşı çıkanlara yakışır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Türkiye'nin her tarafını
tarayan, her noktasına ayak basan, her yerinde
teşkilatlanmış olan AK PARTİ ise ancak ve ancak
Kuvayımilliyeye benzetilebilir.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, biraz
evvel hemen hemen konuşmaların kahir ekseriyetinde şöyle bir
tespit yapıldı, denildi ki: Millet içinde millet yaratmayın.
Yani demokratikleşme yoluyla verilecek hakları ülkenin bir kesimine
vererek orada, ülkenin o kesiminde farklı bir uygulamaya gitmeyin, milleti
birbirinden duvarlarla ayırmayın. Şimdi, burası çok güzel
bir nokta.
Bakınız,
bizi güya, haksız bir şekilde, üniter devlet yapısını
bozmak ve federasyona kapı aralamakla suçlayanlar şunu
düşünsünler: Türkiyede şimdiye kadar federasyona benzeyen tek
yapı olağanüstü hâl yönetimidir. (AK PARTİ ve DTP
sıralarından alkışlar) Bu konunun özüne vâkıf
olmayanlar tecrübeli siyasetçilere sorsunlar, o dönemde görev yapan
bürokratlara sorsunlar, siyaset bilimcilere sorsunlar: Yirmi beş yıl
boyunca idare kuralları Türkiye'nin genelinden farklı, memurlara
ödenen maaş sistemi farklı, yasal tedbirleri Türkiye'nin genelinden
farklı, güvenlik uygulamaları farklı bu yapı fiilî bir
federasyon değildi de neydi? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Güneydoğu ve
Doğudaki kardeşlerimizle aramıza alaturka Berlin duvarı
örenler bu yapının o zamanki sonuçlarına niye dikkat çekmediler?
Peki, şunu soralım: Millî birlik ve kardeşliği tesis etmek
üzere bu alaturka Berlin duvarını kim kaldırdı ortadan? AK
PARTİ Hükûmeti kaldırdı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Peki, nasıl
oldu da bu sorunlar yıllar içerisinde bu kadar ihmal edildi ve bugün
karşı karşıya geldiğimiz kötü tablo ortaya
çıktı? Bakınız, Sayın Deniz Baykalın merhum
devlet adamımız ve siyaset adamımız İsmail Cemle
birlikte kaleme aldığı Yeni Sol kitabından şu
ifadeleri dikkatinize sunarım, Sayfa 117: Devletin,
yurttaşlarının sahip olduğu etnik yapıların
birini ön plana çıkarması, diğer etnik yapıdaki
yurttaşlara eşitsiz davranışı, kendilerini ifade etme
haklarını onlara tanımayışı, bir etnik
yapıyı kutsarcasına yaklaşımlar içerisinde oluşu,
bu amaca dönük asimilasyon politika ve uygulamalarını kabul etmek
doğru değildir.
DENİZ BAYKAL
(Antalya) Doğru.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Aynen söyledik.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Eleştirmek için söylemiyorum.
Bu çerçevede
kafatasçılık, ırkçılık, tek bir etnik yapı
anlayışı üzerinden şekillenen milliyetçilik
anlayışı yaşanan gerçeklere uymamaktadır.
Savunulması gereken, çağa ve günümüz koşullarına uyan
yurttaşlık kavramıdır.
DENİZ BAYKAL
(Antalya) Tabii.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Altına imza atıyoruz. Fakat buradaki mesele şudur:
Buradaki tespitlerin gereğini yapmak üzere ne yapılacaktır?
Demokratikleşmeden başka bir yol var mıdır? Eğer
demokratikleşme gündeme geldiğinde, bazı CHP sözcüleri tutup da
şöyle bir ifade kullanırlarsa: Siz, millet içerisinde millet
yaratacaksınız. derlerse veyahut da Siz, burada da ifade edilen
anayasal vatandaşlık kavramını esas
aldığımızda, Türk kelimesini kaldırmak ve yerine
anayasal vatandaşlık koymak istiyorsunuz. diye bizi suçlamaya
başlarlarsa o zaman burada büyük bir çelişki ortaya çıkmaz
mı?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) - Çelişki yok.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Neden?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Bakınız değerli milletvekilleri, devlet nihayetinde
bir mekanizmadır. Peki, bu mekanizmayı işleten ve bu işin
sorumluluğuna sahip olanlar kimdi? Bakınız, yine bu
sorumluluğa sahip olanların kim olduğu daha az
tartışılan Tunceli Raporunda ifade ediliyor, CHPnin. 1996da
yayımlanmış, çok kapsamlı fikirler var burada. Sorumluyu
şöyle ifade ediyor: Bugüne değin çözüm, âdeta taşeron
kullanılırcasına güvenlik güçlerine havale edilmiştir.
Çözümün sorumlusu güvenlik güçleri değil siyasetçilerdir. Demek ki bu
demokratikleşme adımlarını atmayan, bu sorunu çözmek üzere
irade koymayan, sadece teorik düzeyde birtakım laflar söyleyen
siyasetçiler sorumluluklarını yerine getirmiyorlar. Tam tersine,
adım atan, siyasi inisiyatif alan, bu riskleri yönetmeye kalkan
siyasetçiler bu gidişe son vermek üzere sorumluluklarını yerine
getiriyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız,
bugün Hükûmetin başlattığı bu Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi, aslında demokratikleşme bağlamında,
demokratikleşme süreci bağlamında bu raporlarda ifade edilen ana
eksenin dışında bir şey söylemiyor.
Zaten burada
anlaşılmayan bir husus da şudur: Türkçenin resmî dil olmaktan
çıkarılması gibi bir seçeneğin söz konusu
olmadığı, AK PARTİnin bütün sözcüleri, Hükûmetin bütün
unsurları tarafından söylenmişken hâlâ böyle bir şeyden
bahsediliyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ucu açık
Ucu açık
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - İkincisi, federasyon ya da üniter yapı içerisinde
özerklik anlamına gelecek herhangi bir yapıya Hükûmetin hiçbir
şekilde izin vermeyeceği açıkça ifade edilmesine rağmen bir
federasyon tehlikesinden bahsediliyor. Peki, bu olağanüstü hâl rejimi
varken niye federasyon tartışması yapmadınız? Bir
ülkenin içerisinde yönetim sistemi, maaş sistemi, güvenlik
uygulamaları farklı olan bir yapıya niçin karşı çıkmadınız?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Karşı çıkmışız, karşı...
Bak, iyi oku o elindekini.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Sayın Anadol, benim okuduğumu, iyi okuduğumu siz
bilirsiniz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Yazıyor bak.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Raporlar
Var, o rapora da geleceğim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Var burada.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Geleceğim
Var, benim yanımda var. Hatta ben o raporu on
sene evvel okumuştum.
Şimdi, esas
şu meseleye gelelim: Bugün için ne öneriyorsunuz? Bugün için ne
öneriyorsunuz? Salı günü bu öneriyi aldık. Salı günü Sayın
Onur Öymen Dersimden bahsetti. Ekranları başında bilmeyen
vatandaşlarımız için söyleyelim, bugünkü Tunceli. Konuşan
CHP Sözcüsü bugünkü toplumsal sorunların çözümünde Dersim
olaylarını bugünkü sorunların çözümü için örnek olarak
gösteriyor.
AHMET YENİ
(Samsun) Genel Başkan Yardımcısı
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakın, üstelik o konuşmasında, o zamanlar işgal
kuvveti olan Yunan birliklerine karşı verilen mücadele ile Türkiye
içerisinde kendi vatandaşlarımıza yönelik müdahaleleri eşit
tutuyor ve analar ağlamasın sözünü çürütmek için güya bunu
yapıyor. O zaman analar ağladı, bu tedbirler
alınırken kimse analar ağlamasın demedi. diyor. Kendi
milletine ve kendi tarihine karşı bu kadar
yabancılaşmış bir gözle bakılabilir mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bir emekli
diplomat Türk devletine ve Türk milletine neyi öneriyor biliyor musunuz? Yunan
Devleti İskeçenin ismini değiştirdi, isim değiştirmek
bizim de hakkımızdır. diyor. Böyle bir mantık olabilir mi?
Yani biz uygulamalarımızda Türkiye'nin içindeki
vatandaşlarımıza karşı Yunan Devletinin Türklere
yaptığı haksızlıkların aynısını
örnek alacağız! Böyle bir mantık söz konusu olabilir mi?
GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) Olmaz, olmaz
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Şimdi, bakınız Dersim olayları, Dersim
olayları gibi olaylar tarihin acı hatıralarıdır.
Bırakın bunların tekerrür etmesini, biz kendi
vicdanımızda bunları hatırlamak istemeyiz, acı
hatıralar olarak bir kenarda kalsın isteriz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Özür borcu var, özür borcu var!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bugün için örnek gösterilmesi tam bir basiretsizliktir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Size çok net bir
örnek vereceğim: Orgeneral Muhsin Batur, ayrıntılı bir
şekilde anlattığı Anılar ve Görüşler
kitabında Dersim meselesine gelince şunu söylüyor: İki aya
yakın Dersimde görev yaptım. Okuyucularımdan özür diliyorum ve
yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum.
Okuyucularımdan özür diliyorum ve Dersimle ilgili
yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum
SIRRI SAKIK
(Muş) O sıralarda oturan Dersimlilere söyle!
ÖMER ÇELİK (Devamla)
Şimdi, bir asker olarak Muhsin Baturun gösterdiği bu hassasiyeti
bir diplomatın ve bir milletvekilinin göstermemesi ne kadar vahimdir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) İttihat ve Terakkinin geleneği
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bizim, Dersimden aklımızda kalan sadece şu sestir
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Bugüne gel! Duygu sömürüsü yapma. Dersim geride kaldı.
Bugüne kadar ne yaptınız? (AK PARTİ sıralarından
Dinle, dinle sesleri)
Dersimi bilir misin sen?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Vallahi sizin duygularınız olmayabilir ama bizim
duygularımız var.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Dersimlileri benim kadar sevemezsin.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakın, bakın, bakın
BAŞKAN
Sayın Çelik, siz Genel Kurula hitap edin efendim.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) O günden aklımızda kalması gereken tek ses
şudur, deniyor ki : Evladı Kerbelayız, bunu hak etmedik. (AK
PARTİ ve DTP sıralarından alkışlar)
Ümit ederiz ki
O
sebeple Bugüne gel, duygu sömürüsü yapma. diyenler önce Alevi
kardeşlerimizden özür dilesinler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, DTP sıralarından Bravo
sesleri,alkışlar) Ümit ederiz ki bundan sonra siyasette bu tip siyasi
nekrofili anlamına gelecek örnekler değil, hayatı ve mutluluğu
kutsayan örnekler ortaya koyarız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakın, rapor
yayınlamak yetmiyor. Hatta geçende bir CHP sözcüsü dedi ki: Biz bu kadar
rapor yayınladık, Kürtler bize oy vermedi, bizden özür dilesinler.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Kim dedi?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Şimdi bakın, ona verilecek cevap, Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun dediği gibi Halkın terini daha çok
koklamalıyız, halkın arasına
karışmalıyız. diyor, ona verilecek cevap budur. Rapor
yayınlamak yetmiyor çünkü rapor yayınlayarak çok ilerici
görüşler ortaya koyarsınız
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
A) Çeşitli İşler (Devam)
- Gösteri ve Protestolar
2.- Bir izleyicinin Türk Bayrağı açma
girişiminde bulunması nedeniyle dinleyici locasından
dışarı çıkarılması
(Dinleyici
locasından bir izleyici Vatan için
diyerek Türk Bayrağı
açmaya çalıştı.)
III.- GENEL GÖRÜŞME (Devam)
A) Görüşmeler (Devam)
1.- Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın, demokratik açılım konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/11) (Devam)
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
fakat uygulamaya geldiğinde son derece gerici bir
davranış içerisine girebilirsiniz. (CHP ve MHP sıralarından
Bak, bak
sesleri, gürültüler)
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) Bak, sana bağırıyor sana!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sana bağırıyorlar sana!
KADİR URAL
(Mersin) Özür dileyeceğiniz adamlar orada. Onlardan özür dileyin.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Şehit anaları, bak
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Değerli milletvekilleri
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, niye tepki gösteriyorsunuz? Bizim misafir
localarımız gösteri yeri midir? Lütfen
KADİR URAL
(Mersin) Onlardan özür dile. diyoruz Sayın Başkan.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Değerli milletvekilleri, size bir örnek vereceğim.
Arkadaşlar,
sükûneti bozmaya gerek yok, sakin olalım.
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) Türk milletini ne hâle getirdiniz?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Arkadaşlar, sükûneti bozmaya gerek yok, sakin olalım,
dinleyelim. Sonuçta
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Konuya gel konuya. Ne istiyorsunuz, anlatın da
anlayalım. Sabahtan beri maval okuyorsun.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sabahtan beri anlatıyoruz.
Anlamadıysan ne yapalım?
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, kürsüdeki hatibe siz hangi hakla müdahale ediyorsunuz?
Öyle bir hakkınız yok.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Var.
BAŞKAN
Yok. İç Tüzükü okuyun. Bak, grup başkan vekiliniz önünüzdedir.
İç Tüzükü okuyun. Bu zamana kadar konuşan hatiplere kimse müdahale
etmemeye özen gösterdi. Siz de aynı titizliği göstereceksiniz.
Sayın Çelik,
buyurun.
KADİR URAL
(Mersin) Sayın Başkan, AKPnin Meclis Başkanı
değilsiniz; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Başkanısınız.
BAŞKAN
Gayet tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak söylüyorum.
KADİR URAL
(Mersin) Niye müdahale etmiyorsunuz o zaman?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Ayıp, ayıp! Bahçeli
konuşurken bizden çıt çıkmadı.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Çelik,
buyurun.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Arkadaşlar, bakın bu tabloyu da siyasi tarihimizde bir
yere koyalım. Bu kürsünün özgürlüğünü düşman kuvvetlerine
karşı milletvekilleri savunmuştur, milletvekilleri bu kürsünün
özgürlüğüne müdahale etmemiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Milletvekilinin
görevi bu kürsünün özgürlüğünü korumaktır, bu kürsünün
özgürlüğüne kim müdahale ederse etsin.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Konuya gel, konuya.
OKTAY VURAL
(İzmir) Konuşuyorsun, daha ne olsun. Konuşmanı engelleyen
mi var?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Zaten elinizden gelse onu da yapacaksınız herhâlde ama
mümkün değil.
OKTAY VURAL
(İzmir) Burada milletvekilini dövmeye kalkmadınız mı?
BAŞKAN
Sayın Çelik, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Gelelim
Devam edelim.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Milletvekilini dövmeye kalkan sizsiniz, biz değil.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sakin olun. Lütfen sakin olur musunuz.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisinin Tunceli Raporunun
girişindeki şu ifadeye dikkatinizi çekiyorum. Bu ifade çok önemli bir
ifade, diyor ki: İster güvenlik güçlerimiz ve askerlerimiz olsun ister
ona silah doğrultan kandırılmış gençler olsun hepsi
bizim çocuklarımızdır. Akmakta olan kan kardeş
kanıdır. Böyle diyen bir CHPnin açılıma itiraz etmesinin
rasyonel bir açıklaması var mı? Bir daha okuyalım:
İster güvenlik güçlerimiz ve askerlerimiz olsun ister ona silah
doğrultan gençlerimiz olsun, hepsi bizim çocuklarımızdır.
Akmakta olan kan kardeş kanıdır. Biz, görüyorsunuz bu konuda
yapılmış bütün çalışmaları didik didik ediyoruz,
okuyoruz ve faydalanmaya çalışıyoruz.
Şimdi, bu
yaklaşımı getiren Cumhuriyet Halk Partisinin, Haburda ortaya
çıkan görüntüler dolayısıyla AK PARTİ Hükûmetini ve AK
PARTİyi bölücülükle suçlamasının herhangi bir manası
olabilir mi?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Olmaz olur mu ya!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Devlet ve siyaset adamları ellerinde delil
olmaksızın
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Başbakan söylüyor, Başbakan!
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
bölücülük, vatana ihanet ya da İmralıyla iş
birliği gibi birtakım haksız, mesnetsiz iddiaları havada
savururlarsa
ŞENOL BAL
(İzmir) Yalan mı?
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
yarın bir gün birilerinin de çıkıp, aynı
şekilde Çetelerle mi iş birliği yapıyorsunuz?,
Ergenekonla mı iş birliği yapıyorsunuz? diyerek sizi
suçlaması da haklı olmaz mı? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Zaten söylüyorsunuz!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Ama bu tip konularda konuşurken çok dikkat etmek lazım,
lafın nereye gittiğinin çok farkına varmak lazım, hele de
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı hakkında konuşurken çok titiz
olmak lazım. (CHP sıralarından gürültüler)
Büyük Önder Gazi
Mustafa Kemalin yerini ayrı tutarak söylüyorum, yurt
dışında Türk bayraklarıyla ismine miting yapılan tek
lider Sayın Başbakanımızdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
Tunceli Raporunda şu teşhis ve ifadeler de yer alıyor. Çok
önemli. Çünkü Hükûmetin bugünkü yapmak istediklerine işaret eden ifadeler
bunlar. Diyor ki: Terör sorununa karşı yeni güvenlik
politikaları, Kürt sorununa karşı demokratikleşme.
Doğru. Kürt sorunu ayrı bir toplumsal sorundur, terör sorunu
ayrı bir sorundur, güvenlik sorunudur. Hatta deniyor ki: Tek çıkış
yolu demokrasidir. Ve bugün bize Demokratikleşme adımlarını
atıyorsunuz. Peki, terörü bitireceğinizin garantisi var mı?
Eğer terörü bitireceğinin garantisi yok da bu adımları
atıyorsanız, bu açılımı yapıyorsanız, o zaman
İmralıyla iş birliği yapıyorsunuz. diyen CHPli
siyasetçiler, bakın, bize yönelttikleri eleştirinin tam tersini
Tunceli Raporunda nasıl söylüyorlar: Demokratikleşme
adımları atılmadan terörle mücadelenin başarı
şansı yoktur. Demek ki, öncelikli olan demokratikleşmedir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bir
rapor hazırlayıp da arkasından o raporda yazılı
fikirlerin uygulanmasının engellenmesi yönünde bir sürü gerekçe
ortaya dizerseniz
Bakın, bu
mantığı yine aynı kitapta merhum İsmail Cem şöyle
açıklıyor: 1980 Türkiyesinde CHPye sahip çıkmak SHPnin seçim
otobüsünün plakasına C, H ve P harflerini koydurtmak değildir.
Birer harf olarak C, H, P soyuttur ve anlamsızdır. Yani,
Sayın İsmail Cemin kasdettiği şu: CHP bir politikaya
dönüşmediği sürece sadece üç tane harften ibarettir.
Bu kadar şey
söylendikten sonra, biz, hâlâ, Hükümetin atacağı adım nedir?
dendikten sonra, bu kadar rapor yayımlayan, bu meseleye bu kadar ilgi
duyan bir partinin
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Hayret bir şey ya!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Hükûmetin her yaptığı yanlıştır,
hatta Hükûmetin yaptığının özü de
yanlıştır. dedikten sonra, peki, bu kanı durdurmak için
söylediği somut bir şey önümüze geliyor mu? Gelmiyor.
AHMET BUKAN
(Çankırı) - Sen söyle!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Sadece temenni. Nedir o temenni? Dağdakilere söyleyin,
silahlarını bıraksınlar. Buyurun, Iraka ziyaret
yapın, siz söyleyin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) İktidarsınız, önce siz buyurun.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Bir buçuk saattir dinliyoruz, hâlâ
anlayamadık.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakınız, çok güzel bir lafı vardır merhum
Mehmet Akifin Eskiler Aristo gibi düşünür, babaannem gibi
anlatırdı; şimdikiler de babaannem gibi düşünüp Aristo gibi
anlatıyor.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) İyi dinle, iyi.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - O Anlamıyorum diye laf atanların bu cümle üzerinde
biraz düşünmesi lazım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu konunun
ileride yaratacağı sorunların farkına vararak toplumsal
tansiyonu düşürmeye çalışan büyük devlet
adamlarımızdan bir tanesi de merhum Türkeştir. Merhum
Türkeş, Faruk Bildiricinin Yemin Gecesi adlı kitabında
aktarılan şu diyalogları kurmuştur: 1992
yılının olaylı geçen Nevruz kutlamalarıyla beraber
Türkiyede siyasi tansiyon iyice yükselmiş, Halkın Emek Partisine
karşı ciddi bir toplumsal muhalefet yükselmişti. Nevruz
kutlamalarına tepki olarak ülkenin batısında Türkler ve Kürtler
arasında ciddi gerginlik yaşanıyordu. Çatışmalarda
şehit olan bir yüzbaşının Fethiyedeki cenazesinde çıkan
olaylar gerginliğin had safhaya ulaştığını
gösteriyordu.
Olayları
yerinde incelemek üzere Fethiyeye giden HEP heyeti yaptığı
incelemeler sonucunda, Türk-Kürt çatışması ihtimaline dikkat
çektiler ve bunu parti liderlerine anlatmak istediler. (Birtakım
görüşmeleri anlatıyor)
HEP heyetinin en
ilginç görüşmesi MHP lideri Alparslan Türkeş ile oldu. Yarım
saatlik randevu bir buçuk saate uzamış ve Türkeş, Halkın
Emek Partisi yetkilileriyle yakından ilgilenmişti. Türkeş,
sohbet boyunca daha çok kızım dediği Leyla Zanayı
muhatap aldı ve Türkler ile Kürtlerin kardeşliğinden bahsetti.
Türkeş heyete Biz dokuz yüz yıldır kardeşiz. Benim
yeğenlerim Kürttür. Kız kardeşim Kürtle evli...
OKTAY VURAL
(İzmir) Aferin, aferin, bunları söyle. İyi şeyler
söylüyor... İyi, iyi
36ya bölmüyor değil mi?
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
bizim birbirimizden
ayrılmamız mümkün değildir. diyerek heyeti rahatlatan bir
konuşma yaptı.
Türkeş,
yükselen toplumsal gerilimle ilgili Bu ülke Türk ve Kürt
çatışmasıyla bölünür.
OKTAY VURAL
(İzmir) Fitneyi anlatmıyor, değil mi? 36ya bölmüyor,
değil mi?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Kürtlere karşı reaksiyonun ülkücülerden geleceği
hesaplanıyor. Ben tabanıma hâkimim ve sözümü geçiriyorum. Siz de
tabanınıza hâkim olun. Bu tür çatışmaları el
birliğiyle engelleyelim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Elbette işte, fitneyi uyandıran sizsiniz. Uyuyan
fitneyi uyandıran sizsiniz.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Size telefon numaramı veriyorum. Eğer bir olay
çıkarsa öncelikle beni arayın, yirmi dört saat arayabilirsiniz. Bize
düşen Türkiyeyi dış güçlerin müdahale edebilecekleri bir iç
savaş alanı olmaktan çıkarmaktır. dedi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Elbette işte. Evet, aynı şeyi yapıyoruz
Dış güçlerin taşeronu olarak çalışıyorsunuz.
İyi çalışmışsınız!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Türkeşin bu olumlu ve sıcak tavrı HEP tarafından
şaşkınlıkla karşılanırken, Türkeşin
heyeti kapıya kadar uğurlaması tam bir sürpriz oldu. Fethiye ve
Alanyadaki çatışmalar bitti.
OKTAY VURAL
(İzmir) İyi çalışmışsın, aferin! Biraz
daha oku, biraz daha, iyi anlarsın!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Peki, aynı şeyden bahsediyorsanız, dağa
çıkmak ne anlama geliyor? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Biraz daha oku, biraz daha!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bu işi engellemek için her şeyi yaparız. ne anlama
geliyor? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Gördüğünüz gibi Sayın Türkeş dağa çıkmaktan
bahsetmiyor.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
OKTAY VURAL
(İzmir) Türkeş ve MHP kardeşlik türküsünü söylüyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Elini kolunu sallama!
OKTAY VURAL
(İzmir) Uyuyan fitneyi uyandırıyorsun. 36ya bölüyorsunuz.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Sayın Vural, Dağlık Karabağa, Dağlık
Karabağa, Dağlık Karabağa gidin
(MHP
sıralarından gürültüler)
Bakın, size
çok daha ilginç bir anekdottan bahsedeceğim.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibi dinleyelim.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Çok daha ilginç anekdottan bahsedeceğim. (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Yerimizden müdahale yapmayalım. Sayın Vural
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Milletimiz, ekranları başında bizi dinleyen aziz
milletimiz, lütfen, evinde kitabı olanlar baksın. Evinde kitabı
olmayanlar İnternete girsin, Merhum Türkeşin Millî Ahlak
makalesini okusun, sonra burada atılan lafları değerlendirsin.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Aferin, oku bakayım! Okumaya devam edeceksiniz! Bizi
okumaya devam edeceksiniz!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Gördüğünüz gibi ta o zaman merhum Türkeş Kürt meselesiyle
terör meselesini iki ayrı sorun olarak ele almıştır.
OKTAY VURAL
(İzmir) MHPyi okumaya devam edeceksiniz!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakın, size çok daha enteresan bir şey
okuyacağım, bakın bu çok daha enteresan, bakın
(MHP
sıralarından gürültüler)
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) Sen Devlet Bahçeliyi de iyi oku, onu iyi anla!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Ha, şimdi beraber okuyalım Sayın Devlet Bahçeliyi.
Sayın Devlet Bahçelinin 19 Aralık 2008de basın
mensuplarıyla yaptığı kahvaltıda söylediği
sözler, hep beraber iyi okuyalım, tekrarda fayda var. Etnik tartışmalarla
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) Yorumlama kapasiten var mı? Sen nasıl
yorumlayacaksın?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, niye müdahale edip duruyorsunuz.
ŞENOL BAL
(İzmir) Provokasyon yapıyor Sayın Başkan!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Yorumsuz vereceğim, yorumsuz. (MHP sıralarından
gürültüler)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Hatibe bir şey demiyorsun
BAŞKAN
Böyle bir şey olabilir mi, böyle bir görüşme usulü olabilir mi?
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Böyle bir hakkın yok! (MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Hatip nasıl konuşacağını size mi soracak!
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Biz sana mı soracağız!
BAŞKAN
Lütfen
OKTAY VURAL
(İzmir) Hatip adına cevap veremezsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Efendim, niye müdahale ediyorsunuz?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Benim konuşmama karışmayın efendim
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Terbiyesiz herif! Böyle bir şey olur mu!
OKTAY VURAL
(İzmir) Müdahale etmeyin!
BAŞKAN
Sayın Vural, lütfen
(MHP sıralarından gürültüler)
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakın arkadaşlar
BAŞKAN
Fikirlerini söyleyecek tabii.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Arkadaşlar, siz kendi teşkilatınızda seçim
kampanyalarında Otur, kalk diye emir verebilirsiniz, bu kürsüye emir
veremezsiniz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Haddinizi bilin, haddinizi bilin! (MHP sıralarından gürültüler)
Otur sen oradan!
BAŞKAN
Sayın Çelik, lütfen siz Genel Kurula hitap ediniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Sayın Devlet Bahçelinin ifadesi şudur.
BAŞKAN
Sayın Çelik, lütfen siz Genel Kurula hitap ediniz.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Diyor ki Sayın Devlet Bahçeli
(MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen oturun yerinize.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, biz onları dinledik.
Tahrik eden bunlar Sayın Başkan. Biz onları
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, bu arkadaş konuşmaya
mı çıktı provokatörlüğe mi? Ne yapmak istiyor? Böyle bir
şey olur mu?
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım, el kol işareti
yapmasın!
BAŞKAN
Sayın Vural, lütfen yerinize oturun
ÖMER ÇELİK
(Devamla) El kol işareti yapan orasıdır Sayın
Başkan.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) AK PARTİ Grubu son derece sakin bir
şekilde
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Siz kendi görüşlerinizi anlatın.
BAŞKAN
Bakın, siz Grup Başkan Vekilisiniz. Grup başkan vekilleri
milletvekillerine örnek olacak arkadaşlarımızdır. Lütfen
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tahrik eden onlar Sayın Başkan.
BAŞKAN
Lütfen
(MHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Hem suçlular
Özellikle Meclisi germeye
çalışıyorlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) Uyarın!
BAŞKAN
Yerinize oturun efendim.
Sayın Çelik,
lütfen Genel Kurula hitap edin. Kişisel muhatap görüntüsü vermeyiniz
lütfen.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Sayın Başkan
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, söz atanların da,
laf atanların da uyarılması lazım. Bu Meclisin huzurunu
bozmaya çalışanların da uyarılması lazım. Esas
tahrik edenler bunlar.
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
Mehmet Şandır, yaşı benden büyük olmasına
rağmen Hadi oradan! diyerek el kol hareketi yapmıştır.
Ben kendisi büyüğüm olduğu hâlde bu el kol hareketini
BAŞKAN
Sayın Çelik, lütfen, siz
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Kamera kayıtlarına bakınız, el kol hareketi
oradan geliyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Meclis Başkanına öyle el kol hareketi çekme Meclis
Başkanına yahu! Dön Meclise!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Ve sizden istirhamım da şudur: Konuşmama dönük
korsan yayınları engelleyiniz. Kürsü özgürlüğünü
sağlayınız Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Çelik, siz konuşmanızı Genel Kurulu muhatap alarak
yapmaya devam ediniz lütfen.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakınız, Sayın Bahçelinin görüşleri
şunlar, gazetecilerle yaptığı kahvaltılı
basın toplantısında şunu söylüyor: Etnik
tartışmalarla birlikte
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bu Genel Kurulun huzurunu bozmaya görevli mi bu
arkadaş! Niye bozuyor?
BAŞKAN
Efendim, niye müdahale ediyorsunuz?
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
götürülmek istenen mezhep tartışmalarına da
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yani şu ana kadar
BAŞKAN
Lütfen Sayın Şandır...
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
beka sorunu yaratmadan çözüm bulmalıyız.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Şimdi niye bozuyor?
BAŞKAN
Lütfen Sayın Şandır
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bunun yeri sokaklar olmamalı. (MHP sıralarından
Evet sesleri) Bunun yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir. (MHP
sıralarından Doğru sesleri) Biraz evvel talihsizlik dedi
Sayın Bahçeli bunun burada görüşülmesi. Hangisi doğru?
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu Kürt meselesine ayrımcılık getirmek
talihsizliktir. Evet.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Kendi Genel Başkanınızı da mı
dinlemiyorsunuz!
OKTAY VURAL
(İzmir) Polis akademisindeki
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Ve diyor ki: Teklif getirme sorumluluğu da
iktidarındır. Etnik ve mezhep tartışmaları,
işsizlik sorunu gibi, Türkiye'nin bekasını tehdit eden
algılamalar olarak görülmektedir, gelişmektedir. Bakın, şu
dağa çıkma açıklamasıyla ilgili, onu reddeden Sayın
Bahçelinin bir ifadesi var. Bu konular Meclis dışına
taşarsa, intifadadan başlar, çocuklarla gelişir, ayaklanmayla
devam eder, iç çatışmayla iyi veya kötü şekillenir. Türkiye için
yazık olur.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yazık olur tabii, yazık ediyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Habura götürdünüz, Habura kadar
Milleti birbirine
kırdırdınız.
BAŞKAN
Sayın Vural
AHMET YENİ
(Samsun) Dinle! Dinle!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yanlış söylüyor Sayın Başkan?
ÖMER ÇELİK (Devamla)
Şimdi, bakınız, deniyor ki bize: Küresel güçlerin
talimatıyla
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sokaklarda taş atan çocukları hapse
attınız. Yalan mı?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Küresel güçlerin talimatıyla bu işleri
yapıyorsunuz. deniyor. Şimdi, ben size
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Devlet Bahçelinin adını ağzına
alabilmen için abdest al gel, abdest!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Vallahi abdestten bahsettiğinize göre bir kere Mescidi Aksaya
yapılanları protesto edin de bir görelim bakalım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Provokatör herif!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Bakınız, ben size bir metin okuyacağım. Bu
metinde dış unsurlarla bağlantı var mı yok mu ya da bu
metnin sahipleri bir başkasını dış unsurla
bağlantılı gösterebilirler mi? Koalisyonu oluşturan DSP,
MHP ve ANAPın genel başkanları, bugün Başbakanlıkta
yaptıkları toplantıda, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin, terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş
idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine
ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntılarıyla
değerlendirmişlerdir. AİHM kararını
değerlendiriyor koalisyon başkanı.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Gazetenin yorumu
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Hayır, protokolü okuyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Oku, oku!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Altında imzalar
Hepsi
Göstereceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Evet
Evet
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Bakın, Bilindiği gibi Türkiyede
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Oku
Anla ama!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) -
Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin Türk yargısınca verilmiş
kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu
değildir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Evet. Burada ne yanlış var?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden
kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için
ivedilikle TBMMye gönderilecektir.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Evet.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Genel başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları
bu kararın terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve
devletiyle Türkiye'nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak
istendiğinin değerlendirilmesi hâlinde
Yani muhatap kimdir? (MHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) PKK terörü devam ederse
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Sus da kararını değiştirmeyelim, terör yapma
da kararını değiştirmeyelim. diye konuşulan kimdir?
...erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhâl geçilmesi hususunda
görüş birliğine varmışlardır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Komik oluyor, komik!
OKTAY VURAL
(İzmir) Tam babaannemin mantığıyla konuşuyor.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz imzalarıyla
birlikte. Şimdi, bakınız
(MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) Babaanneme de hakaret olur, babaanneme!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, hatip konuşurken böyle bir usulümüz var
mı bizim?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, burada genel görüşme mi
yapıyoruz, bir tiyatro mu oynuyoruz?
BAŞKAN
Sayın Şandır, lütfen
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Biraz evvel Sayın Bahçeli burada bir ifade kullandı.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Nedir bu?
BAŞKAN
Lütfen oturunuz.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Diyor ki: Taviz vermek isteyenlerle bunu almak isteyenler
arasındaki duvar inceldiğinde olacakları tahmin edin.
Bakın, taviz vermek isteyenlerle taviz almak isteyenlerin hepsi küçük azınlıklardır.
Peki, büyük millet, bir arada yaşamak isteyen bin yıllık
kardeşlik, bugün hakkaniyet ve adalet içerisinde haklarının
teslim edilmesini isteyen büyük millet, bir arada yaşamak isteyen büyük çoğunluğun
huzuru ve geleceği ne olacak? Muhterem ecdadımıza ne deriz?
diye soru soruyorlar. Peki, gelecek nesillere ne söyleyeceğiz?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) PKK dostu sizsiniz!
KADİR URAL
(Mersin) PKKyla yaptığınız mutabakatı
açıklayın o zaman!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) PKKyla mutabakat yapan birini tanımak istiyorsanız,
kapıdan çıkacaksınız, karşıda bir ayna var ona
bakacaksınız. Orada gördüğünüz fotoğraf size gerçeği
anlatır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Barış elçilerini kim kabul etti?
KADİR URAL
(Mersin) Yol haritası
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Terörsüz bir Türkiye teslim ettik biz size!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Şimdi, gelelim Biz, size terörsüz bir Türkiye terk ettik.
sözlerine. Bakın, şu elimde bütün bu sürecin istatistikleri var ama
insan hayatını istatistiklerle göstermek istemediğim için bu
tabloları göstermiyorum. (MHP sıralarından Göster, göster!
sesleri.
OKTAY VURAL
(İzmir) Göster, göster!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakınız, 2002 yılında
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Diyarbakırın sokaklarında bayram
yapılıyordu, şimdi Başbakanları gidiyor, kepenkler açılmıyor.
Ne söylüyorsun?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, bu Meclis, tarihinde bu
kadar rahatsız edilmedi, bu kadar provoke edilmedi!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Tam tersi. Bu bayram meselesi gelmişken bir şey
söyleyeyim size: Biraz evvel okuduğum protokol imzalandığı
zaman, şehit aileleri yurt çapında protestolar düzenlemişti ve
bunlar polis zoruyla engellenmişti o zamanın Hükûmeti
tarafından. (MHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Şimdi ne yapıyorsunuz?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakınız, gazeteler açık, arşivler açık,
her şey açık, her şey ortada. Bu Meclisi demokrasi bölmez, bu
Meclisi kardeşlik bölmez ama bu Meclisi demokrasi
karşıtlığı böler. (MHP sıralarından
gürültüler) Bu Meclisi hak ve hürriyetlerin engellenmesi böler. Bu Meclisi
hakkaniyetin ve adaletin engellenmesi böler.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Ne yapacaksan onu söyle! O onu dedi, bu bunu dedi
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Şimdi, çok açık bir süreç
En ibretlik
konulardan bir tanesi de
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Kimin ne dediğini ne yapacaksın? Siz ne diyorsunuz
onu söyle! Dedikoduyu bırak!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) En ibretlik konulardan bir tanesi de Türklük adına
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Herkes ne söylediğini biliyor.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Bakın, Sayın Bahçelinin görüşlerini okuyorum, Genel
Başkanlarının görüşlerine Dedikodu. diyorlar. (MHP
sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) İki senede bir defa geliyorsun buraya
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Bugün saygıyla andığımız devlet
büyüklerimizin hemen hepsi Türklüğü her zaman başkalarının
haklarına saygı, millî birliğin, büyüklük ve adaletin
hakkını teslim etmenin, farklılıklara saygı içinde
bütünleşmenin ismi olarak gördüler.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Bölücülük zırva götürmez!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Türklüğe hiçbir zaman ırkçı bir anlam yüklemediler
ve bu milletin kızıl elması hiçbir zaman ırkçılık
olmadı, hakkaniyet ve adalet olmuştur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
En ibretlik konu
da bu terör örgütünün bitmesi dediğiniz mesele. Türkiye, o zamanki Hükûmet
tarafından ağır bir ekonomik buhranın içine sokulmuş,
bölgemizde en büyük savaş çıkmış, Irak savaşı
vesilesiyle terör örgütü yeniden toparlanmak üzere güçlerini Irakın
içlerine çektiğini söylemiş, terör örgütünün strateji olarak
uyguladığı ve bütün güvenlik analistlerinin de bu şekilde
teyit ettiği bir meseleyi Biz size sıfır terörle bir memleket
bıraktık. diye yalan yanlış ifade ediyorlar burada. (MHP
sıralarından gürültüler)
KADİR URAL
(Mersin) Sen kızıl elmayı Amasya elması zannediyorsun
herhâlde. Kızıl elmadan haber ver sen.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakın, en ibretlik konulardan bir tanesi de, şanlı
tarihten, büyük devlet geleneğimizden bahsederken, Kuzey Irak üzerinden
Türkiyeyi korkutma girişimidir. Bu ülkemize biraz güvenmek lazım.
Ülkeye güvenmek demek sadece Jeopolitiğin bize yüklediği
birtakım görevler vardır. diyerek yan gelip yatmak demek
değildir. (MHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Şehitlere de öyle demiştiniz zaten.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakın, bakın, bu ülkeye güvenmek demek, bu
coğrafyayı savunmak demek, savunmacı bir refleksle olmaz.
Coğrafya, aktif politikalarla ve jeopolitiğin ruhuna uygun bir
stratejiyle savunulur.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Sen ne anlarsın be!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bu coğrafyanın, etkili bir vizyona
kavuşmaksızın sadece jeopolitikle savunulması mümkün
değildir. Anadolu coğrafyasının etkili bir güvenlik
perspektifi kadar
OKTAY VURAL
(İzmir) Büyük Orta Doğu Projesiyle yaparsınız!
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
çok güçlü bir demokrasiye, kardeş içinde yaşamaya da
güvenliği bakımından ihtiyacı vardır. O sebeple
demokratikleşme bir fantezi değildir, hem
vatandaşlarımızın hakkıdır hem de millî
güvenliğimizin teminatıdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Niye getirmediniz, yedi yıldır
iktidardasınız?
OKTAY VURAL
(İzmir)- Mister David Phillips konuşuyor!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakın, Lübnandan Iraka, Suriyeden Afganistana, Bosnadan
Kosovaya kadar bu geniş coğrafyada etkinlik gösteren Türkiye
artık bölgede bir barış yapıcı unsur olarak ele
alınmaktadır. Şimdi diyorlar ki
Muhalefetin bir çelişkisi
de şurada gözüküyor: Bize diyorlar ki: Bu proje dış kaynaklıdır.
(MHP sıralarından Evet, öyle sesleri)
OKTAY VURAL
(İzmir)- BOP Eş Başkanı daha iyi bilir!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Dış kaynaklıdır.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Ondan sonra da diyorlar ki, bölgeye açılım
yaptığımız zaman da Türkiyeyi Batıdan koparmak
istiyorsunuz diyorlar. Şimdi biz Batıdan emir alarak mı bu
projeyi yapıyoruz yoksa Türkiyeyi Batıdan mı koparmak
istiyoruz? Bir tanesine karar verin.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ne projesi, ortada proje yok, bir şey yok ya!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Eğer herhangi bir yerden, dışarıdan emir alacak
bir hükûmet olsaydık ki, biz bütün Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerini
bundan tenzih etmek isteriz teorik olarak en azından- o zaman
komşularımızla, İranla ve diğer
komşularımızla barış ve kardeşlik temelinde
kurduğumuz ilişkilere itiraz edenlerin seslerini dinlerdik ama bu
sesleri kulak arkası ediyoruz, bu bölgede barışı kurmaya
kararlıyız.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Önce gel şu açılımı bir anlat!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Türkiyeyi bir eksen kayması içinde suçlayanlar, Türkiyenin
büyüklüğünü anlamayanlardır. Türkiye şu ya da bu eksene göre
değerlendirilecek bir ülke değildir, Türkiye eksen kuran bir ülkedir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu eksen de işte
çatısı altında bulunduğumuz bu yapıdır, Türkiye
Büyük Millet Meclisidir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin temsil ettiği
iradedir.
Değerli
milletvekilleri, süreci olumsuz etkileyen bir başka unsur da Kürt
kimliğinin demokratik haklara kavuşması için siyaset
yaptığını iddia edenlerin yaptığı bazı
girişimler ve hareketlerdir.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Meclisi oyalıyorsunuz boşuna!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Legal ve demokratik ortamda siyaset yapanlar terör örgütünü
meşrulaştıramazlar. Dünya siyaset tarihinde kendi kendini yok
sayan, Beni değil dağdakileri muhatap alın. diyen tek parti
Türkiyeden çıkmıştır.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Hadi canım sen de!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Daha da kötüsü bunu devlete karşı bir çözüm
şartı olarak dayatma yanlışlığına
girmişlerdir.
Siyasi parti
olmak demek, demokrasiyi gerçekleştirmek için iddia sahibi olmak demektir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Siz ne yapacaksınız, onu anlatın.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Fakat ilk defa bir siyasi parti kendisinin hiç olduğunu ve
dağdakilerin muhatap alınması gerektiğini söylüyor. Bunun
hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün değildir.
GÜLTAN KIŞANAK
(Diyarbakır) Bu Mecliste çözüm politikasını bu kürsüden okuyan
tek parti bizim partimizdir.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Demokratikleşme sürecinin zemini Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Muhatabı millettir.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Son seçimde gördük!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Demokrasi adına Türkiyeyi suni kamplara bölmeye
çalışanlar, Bugün dilimizi aldık, yarın da
toprağımızı alacağız. densizliği içerisine
girenler demokratik siyasetle ve siyasetle asla
bağdaştırılamaz, AK PARTİ tarafından bunların
tavırları asla meşru görülemez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ve özellikle Kürt
kökenli vatandaşlarımıza sesleniyorum: Bunların
tavırları Kürt kökenli vatandaşlarımızın temel
hak ve hürriyetlerden yararlanması değil, kendi kurumsal
çıkarlarını korumaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bize göre millî
birlik ve kardeşlik daha çok demokrasi demektir.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) İki yılda bir defa muhalefet
lideriyle görüşen bir başbakan var mı?
BAŞKAN
Lütfen, sayın milletvekilleri
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Birileri bu denklemin millî birlik ve beraberlik kısmına
sahip çıkma adına demokratikleşmeye alerji duyuyor.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) İki yıl boyunca muhalefet
liderine randevu vermeyen bir başbakan var mı? Ben görüşmem.
diyen var mı?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Evet, evet
Bakın arkadaşlar, çok güzel örnekler var.
Başka başbakanların ayağına Almanyaya, Fransaya
giden belediye başkanları Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanını karşılamama densizliğine
düştüler. Bunu niye kaydetmiyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) AKP Genel Başkanını
karşılamamıştır.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı onun ilini ziyaret ederken
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını kabul etmeyip başka
başbakanların önünde el pençe divan duranların bu sözleri
söylemeye hakkı var mı? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sizin Genel
Başkanınızı karşılamamıştır, Genel
Başkanınızı! AKPnin Genel Başkanını
karşılamamıştır.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Siz, Başbakanı değil de AKPnin Genel
Başkanını karşılamadık diyorsanız, DTPnin
Genel Başkanına da randevu verilmemiş olur eğer mesele
bundan ibaretse.
GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) Ya sev ya terk et. diyenleri hiçbir zaman
karşılamayacağız.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Bakınız, Türkiyedeki sorun işte burada
gördüğümüz tablodur. Bu tabloyu iyi analiz edelim. AK PARTİnin,
millî birlik ve kardeşlik eşittir daha çok demokrasi derken ne
kadar doğru bir iş yaptığı görülüyor. Daha çok
demokrasi kısmını sahiplenenler millî birliğe
karşı çıkıyor, millî birliği sahiplenenler
demokrasiden alerji duyuyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kürt sorunu,
Alevi sorunu, azınlıklar sorunu faili meçhul sorunlar değildir.
Bunlar, yönetim sorumluluğunu yerine getirmeyenlerin, bugün de bu süreci
engellemeye çalışanların seleflerinin ürettikleri
sorunlardır, kesinlikle faili meçhul değildir. O sebeple bu oturumlar
tarihî oturumlardır. Bu oturumlarda kimin milletin sorunlarını
çözmek üzere milletin karşısına
çıktığını, kiminse sadece engellemek ve itiraz etmek
yoluyla bu süreci tıkamaya çalıştığını bütün
millet çok açık bir biçimde görüyor.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Haksızlık yapıyorsunuz.
Vicdanlı olun biraz!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ömer Bey, neyi açıkladınız?
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Biraz vicdanınız
sızlasın Ömer Bey!
BAŞKAN
Sayın Demirtaş, lütfen
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Bakınız, Kürt meselesi yıllardır farklı
dönemlerde farklı dinamiklerle beslendi ve bugüne geldi. Bugün
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Neyi açıkladı?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Şimdi bana Ne açıklıyorsunuz? diyorsunuz. Ben
açıklasam diyeceksiniz ki AK PARTİnin projesi. Benim görevim
değil ki. Hükûmet açıklıyor işte. Bu bir devlet projesi
diyoruz. Hükümetin görevi o.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hükûmetin dediğini ne yapacaksın
Grup olarak
ne söyleyeceksin?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - AK PARTİnin buradaki pozisyonu, Hükûmetimizin yürüttüğü
bir devlet ve Türkiye projesi olan demokratikleşme
açılımına tam destek vermek üzere görüşlerini
açıklamaktan ibarettir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Neye destek verdiğinizi bir anlayalım.
SEVAHİR
BAYINDIR(Şırnak) Tek başınıza asla
başaramazsınız.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Kürt meselesi yıllardır farklı dönemlerde
farklı dinamiklerle beslendi ve bugüne geldi. Bakın, bununla ilgili
çok ileri adımlar atıldı, çok ileri şeyler söylendi. Hatta
CHPnin raporlarında eğitimin, kültürün ve
sağlığın yerel yönetimlere devredilmesi konusunda, yerel
yönetimlere yetki genişliği verilmesi konusunda ifadeler vardır.
Buna eğitim de dâhildir. Peki, bütün bu görüşler ortaya koyulurken ne
söylenmek istenmiştir?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Siz neredeydiniz o zaman?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Söylenen açıktır: Büyük bir sorun var ve buna ivedilikle,
son derece acil bir şekilde müdahale edilmesi gerekir. O sebeple bize
bugün Bunu niye bugün gündeme getirdiniz? diyenlerin, asıl, yedi
yıl boyunca her gün bunu gündeme getirin diye bu Meclis kürsüsünden
konuşması gerekirdi. Her gün bu gündemin çözülmesi için, Alevi
sorununun çözülmesi için, azınlık
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Aç da arşivlere bak, tutanaklara bak yavrum, sen
yenisin daha. Senede bir gelirsen öğrenemezsin.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) -
vatandaşlarımızın haklarından
yararlanması için, inanç gruplarının sıkıntılarının
çözülmesi için, Kürt sorununun çözülmesi için muhalefetin aslında çok
güçlü bir iradeyle Hükûmeti sıkıştırması gerekirdi.
Şimdi Hükûmet bu iradeyi koyuyor ama muhalefetten ses gelmiyor, sadece itiraz
geliyor.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ömer Bey, bu açılımın ne olduğunu siz de
bilmiyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Bakın, bu saatten sonra, bugün bu meseleleri tek bir dinamikle
tarif edemeyiz, fotoğrafı eksik görmeyelim. Ne siyasal reformlar ne
ekonomik önlemler ne de güvenlik tedbirleri tek başına bu sorunu
çözebilir. Bu sorunun çözümü, çoğulculuğu yok saymak,
çağdaş demokratik sistemleri tehdit eden uygulamalar
karşısında vatandaşlarımızın çağdaş
demokratik uygulamalar olmaması sebebiyle incinmiş mensubiyet
duygularını yeniden tamir etmektir. Asıl bu adımlar
atılmazsa millet içinde millet adacıkları oluşma ihtimalî
vardır. Bu adımların her biri bu millet adacıkları
oluşturacak sosyal uyuşmazlıkları ortadan kaldırmak
üzeredir.
Bakın,
90lı yıllar boyunca
80li yıllarda
AKİF
AKKUŞ (Mersin) 90 mı, 80 mi?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) -
Bu ekonomik problemdir. denildi, daha sonra Siyasal
problemdir. denildi, daha sonra bu mesele bir sosyal uyuşmazlık
oluşturma noktasına geldi. Bunu bir şekilde çözmek
zorundayız. Üstelik bu sorunu yaratan da biz değiliz, gidip de bunu
ihaleyle de almadık. Yönetme sorumluluğu bizim bu soruna el
atmamızı mecbur kılıyor.
Bakın,
özellikle genç kardeşlerim, Türkiye'nin bu noktaya nasıl
geldiğini bilmiyorsanız, burada kuru kuruya bir eleştiri yapıldığını
zannediyorsanız, bir sorumsuzluk yapıldığını
zannediyorsanız
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Aynaya bak, aynaya.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Nasıl çözeceksiniz, onu söyleyin.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Meclise hitap et.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) -
Bu Kalp Seni Unutur mu diye bir dizi var. Oradaki
Diyarbakır Cezaevi sahnelerini aklınıza getirin.
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Onların durumlarını görmeden
densiz densiz konuşma.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Bu ülkede Kürt olsun, Alevi olsun, azınlık olsun, inanç
grubu olsun bizim bütün acı çeken vatandaşlarımıza
söylediğimiz şudur: AK PARTİnin kalbi sizi unutmaz, AK
PARTİnin iradesi sizin arkanızdadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Demokratikleşme
süreci bir açılım, bir devlet projesidir. Milletimizin farklı kesimleri
ile bu ülkenin vatandaşı olma duygusu arasına giren fitne ve
fesatları ortadan kaldırma girişimidir. Bunun iki boyutu var:
Birincisi eksik demokrasiden kaynaklanan haksızlıkları gidermek
ve haksızlığa uğrayan kesimlerin demokratik taleplerini karşılamaktır
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Daha çok telefon dinlemek!
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
diğeri ise terörle mücadele bağlamında terör
örgütünün, PKKnın silahsızlandırılması ve
etkisizleştirilmesidir. Bu süreçte devletin terörle mücadeleden
vazgeçtiği iddiası bir yalandır.
Bakınız,
esasında demokratikleşme, bütün dünyanın da kabul ettiği
gibi en etkili terörle mücadele yöntemidir. Fakat demokratikleşmeyi teröre
taviz vermek olarak algılayanların esasında terörle mücadele konusunda
da ne kadar eksik ve duyarsız kaldıkları görülüyor çünkü
demokratikleşmeyi teröre taviz verme olarak algılayanlar terörle
mücadeleyi sadece teröristle mücadele zannedenlerdir.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Biliyorsanız yedi senede bitirseydiniz. Yedi sene ne
yaptınız?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Oysa terörle mücadele çok daha kapsamlı, çok daha boyutlu bir
meseledir. Biz siyasi sorumluluğumuzu, millî iradenin bize verdiği
iktidar partisi olma konumumuzu
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sayın Vekilim, on dakika kaldı hâlâ bir şey
söylemediniz.
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
olayın tüm boyutlarını ele alarak ortaya koyuyoruz,
bu nedenle de başkalarının risk gördüğü konuları
Türkiye'nin geleceği için fırsata dönüştürüyoruz. Bu birlik ve
dirlik çabalarının
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ömer Bey, ortaya ne koydunuz?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Ömer Bey, şu açılımı bir aç!
ÖMER ÇELİK
(Devamla)
tek hedefi vardır: Devletimiz ile milletimiz arasında
adalet ve hukuk köprüsü inşa etmek.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Açılım da fos çıktı, fos!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Uzun yıllar devletimiz ile milletimizin huzur içinde var
olmasını engelleyen bütün yanlış uygulamalar ortadan
kaldırılacaktır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yedi yılda neyi kaldırdınız?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Hukuksuzluk asla başını alıp gidemeyecektir.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Açılımı açmadın, hâlâ bekliyoruz.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Vatandaşların huzur içerisinde yaşamasına
kasteden bütün adımlar anında engellenecektir. Milletin
vicdanını yaralayan her türlü yasak, anayasal düzenin gerekleri
içerisinde ortadan kaldırılacaktır. AK PARTİnin destek
verdiği süreç budur. Maddelerin belirlenmesi Hükûmet tarafından
gerçekleştiriliyor ve bu konuda da muhalefetin katkılarına
açık olunduğu defalarca söylendi. Bu konuda gerekenin, muhalefetin
katkılarının, eleştirilerinin alınması konusunda
ısrarcı olundu fakat bu bile bir zaaf olarak görüldü. Sanki biz bir
mahcubiyet içerisindeymişiz, bir yanlış yapıyormuşuz
da muhalefeti yanımıza katmak için bir faaliyet içerisindeymişiz
gibi gözüktü. Çok açık söyleyeyim: Biz AK PARTİ olarak bu sorunun
başladığı günden bugün çok daha fazla kararlıyız
ve böyle bir sorunu çözme iradesi gösterdiğimiz için bir mahcubiyet ve
tereddüt içerisinde değiliz. Tam tersine, milletimize acı veren bu
uygulamaları ortadan kaldırma girişimi bize nasip olduğu
için Allaha hamdediyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Israrla gelen bir
soru var: Bunu niye şimdi getiriyorsunuz? Bakın, toplumsal
mutabakat ortada, devlet mutabakatı ortada, biraz evvel liderlerin
bahsettiği dış konjonktürün Türkiye'nin millî menfaatleriyle
paralel gelmesi ortada ama burada asıl sorulması gereken soru
şudur: Yedi yıl boyunca niye her gün getirmediniz? Her seferinde
tarih olarak bize 30 Şubatı verdiniz, olmayan bir tarihi verdiniz!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Memleketin
meselesi bizim meselemizdir. Bu doğru bir süreçtir, doğru bir
açılımdır.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Açılım nedir açılım?
Açılımı anlat açılımı!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Destek verenler, memleketin sorununu çözmek üzere millete
karşı sorumluluklarını yerine getireceklerdir. Destek
vermeyenlerse zannetmesinler ki bu yolla AK PARTİnin iradesini akamete
uğratacaklar.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hadi canım sen de!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - AK PARTİ tek başına kalsa bile, Türkiye'nin her
bölgesinde var olan bir parti olarak
AHMET DENİZ
BÖLÜKBAŞI (Ankara) Hodri meydan! Hodri meydan!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) -
bu milletten aldığı iradeyle, milletin
gösterdiği teveccühle bu yoluna şartsız, kayıtsız ve
daha büyük bir iradeyle devam edecektir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Dersine iyi çalışmamışsın,
dersine!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Bakınız, burada güç aldığımız en
önemli mesele, siyaset felsefemizdir. Biz cumhuriyetin zenginliğine
inanıyoruz. Cumhuriyetin kırılgan, savunmacı bir refleksle
savunulmayacağını düşünüyoruz. Bize göre yurtta sulh,
cihanda sulh pasif bir yaklaşım değildir. Yurtta sulh, cihanda
sulh, inisiyatif alarak, irade koyarak gerçekleştirilmesi gereken bir
yaklaşımdır. Yurtta sulh ve cihanda sulhun öncelikli ilkesi de
yurtta demokrasi, dünyada demokrasidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Esas
durduğumuz yer
Meseleye duyguyla bakmayı küçümseyenler şu duygu
üzerinde empati kursunlar: Vergisini verirken, askere giderken ayrıma
uğramayan hiçbir vatandaşımız, hiçbir sebepten dolayı ayrıma
uğramayan vatandaşımız başka konularda da ayrıma
uğramamalıdır, bu ayrım
kaldırılmalıdır. Bakınız, burada maalesef çok
kötü örnekler veriliyor. Evet, şark planını biliyoruz
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Şark planı değil, şark meselesi. Bunu
bile bilmiyorsun.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) -
çocukluğumuzdan beri duyuyoruz. Batılıların
şark planının ayrıntılarını okuduk.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Şark planı değil şark meselesi,
yanlış söyledin.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Şark meselesinin bütün tehditlerinin farkındayız, adını
biliyoruz ama size bir şey soracağım: Şark meselesinin
tehditlerini ortadan kaldırmanın yolu şark ıslahat
planı değildir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Tam tersine vatandaşlarımızın bir
kısmı
Deniyor ki kanunlar eşit, asimilasyon yok, şu yok,
bu yok. Peki, o zaman, yirmi beş yıl boyunca olağanüstü hâl
bölgesinde niçin farklı idari tedbirler uygulandı, niçin farklı
güvenlik tedbirleri uygulandı? Bir nesil niçin terörün bölgesinde büyüdü?
Hadi ondan da vazgeçtik.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Çuvalladın, çuvalladın.
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Son iki ay
içerisinde seksen altı yıldan daha fazla fikir bu konuda niye
üretildi? Bu kadar aydın, bu kadar insan durduk yerde fantezi mi
yapıyor, yoksa bu sürece karşı çıkanlar hayal âleminde
yaşayıp siyasi sorumluluklarını yerine getirmekten mi
kaçınıyorlar?
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) - Çorba yaptın çorba! Dersine
çalışmamışsın.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Son sözlerim şudur: Milletimizin demokratik taleplerine kulak
tıkayanların, bu demokrasi iradesini görmezden gelenlerin bilmesi
gereken bir şey var, bizim kitabımızda olmayan tek şey var:
Hiçbir konuda Böyle gelmiş, böyle gitsin. demeyiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) - Kopyaya bak kopyaya!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) Türkiye günlerdir -bence çok verimli bir tartışma, bütün
taraflar görüşlerini söylemeli- genetiği değiştirilmiş
gıdaları konuşuyor. Şu genetiği
değiştirilmiş demokrasiyi, genetiği değiştirilmiş
milliyetçilik anlayışını da biraz konuşalım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Genetiği değiştirilmiş millî görüş!
AKİF
AKKUŞ (Mersin) - İslamı bile değiştirmeye
kalktınız.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) - Milletimiz müsterih olsun. Devletin sahibi var, milletin sahibi
var, demokrasinin sahibi var, özgürlüklerin sahibi var. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Kardeşlik
içerisinde geleceğe umutla bakarak, kol kola girerek, herkesin
hakkını ve hukukunu tam olarak aldığı, kimsenin
hakkını ve hukukunu almak için mücadele etmek zorunda
kalmadığı, hakkın ve hukukun oksijen ve su kadar helal ve
doğal olduğu bir ülke olma yolunda yaşasın Türkiye
Cumhuriyeti! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Çelik, teşekkür ederim.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Başkan
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum
efendim.
Kapanma Saati: 17.13
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 17.33
BAŞKAN : Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Hükûmet burada.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan
BAŞKAN -
Saygıdeğer arkadaşlarım, görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
FARUK BAL (Konya)
Oturumu kapatmadan önce konuşan Sayın Hatip, benim de Bakan olarak
görev yaptığım 57nci Hükûmetle ilgili yanıltıcı
bir beyanda bulunmuştur. Düzeltmek için söz istiyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, 69uncu maddeye göre
aynı oturum içinde söz talep edilebilir, o oturum
tamamlanmıştır. 69uncu maddenin ikinci fıkrasına göre
böyle bir söz talebinde bulunulamaz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Siz
sataşma nedeniyle söz istiyorsunuz değil mi, 69uncu maddeye göre?
FARUK BAL (Konya)
Evet.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) 73, 69 değil.
GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) Demokratik Toplum Partisi olarak biz de söz
istiyoruz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım ikinci fıkraya
göre söz talep edilemez.
BAŞKAN
Okuyalım efendim 69u:
Şahsına
sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten
farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti
grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir.
Açıklama ve
cevaplar için Başkan, aynı oturum içinde olmak üzere söz verme
zamanını takdir eder.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Efendim, geri çekiyoruz.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Başkan, Hatip
konuşmasında partimizi, grubumuzu densizlikle itham etmiştir.
BAŞKAN
Sayın Demirtaş, siz de sanıyorum sataşma nedeniyle, 69a
göre söz istiyorsunuz.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Başkan, grubumuza
sataşma var, o nedenle başka bir sataşmaya mahal vermeden
cevaplamak istiyorum.
BAŞKAN
Ancak, eğer 69a göre istiyorsanız
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Evet. Ben önceki oturumda talep
etmiştim Başkanım, ara vermeden önce talep etmiştim.
BAŞKAN
Bana böyle bir başvuru gelmedi, yazılı da gelebilirdi.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Başkanım, bir
önceki oturumu kapatmadan önce söz almaya çalıştım. Bir
açıklama yapmama izin verin.
BAŞKAN
Sayın Demirtaş, bakın siz Grup Başkan Vekilisiniz, hukukçu
bir arkadaşımızsınız
İzin verirseniz ben tabii
İç Tüzükü uygulamak zorundayım. İç Tüzük
aynı oturum
içinde olmak üzere
diyor.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Başkan, bakın,
oturumu kapatmadan önce ben söz istedim.
BAŞKAN Ama
bana böyle bir başvurunuz gelmedi.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Başkan, oturumu
kapatmadan önce söz istedim. Yeni bir sataşmaya mahal vermeden bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Tutanakları getirteyim Selahattin Bey. Sayın Demirtaş,
tutanakları getirteyim, bir bakacağım. Lütfen oturunuz yerinize.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Oturum bittikten sonra söz verirseniz
bir anlamı kalmaz.
BAŞKAN
Zaten bitti oturum, yeni bir oturumdayız.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Ben önce söz istedim. Bir dakikayla
açıklayayım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Tutanaklara bakacağım, aynı birleşim içerisinde söz vermem
mümkün mü değil mi onu değerlendireceğim ama tutanaklar bir
gelsin. Çok teşekkür ederim, oturabilirsiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, şimdi bu kişisel söz
sırası bende. Nasıl bende? Dün AKPnin genel görüşme
önergesinin gündeme alınmasına ilişkin Genel Kurul karar
verdikten sonra ilk söz isteyen ben oldum. Buna buradaki herkes şahit.
Fakat sizin Meclisi yöneten Başkan Vekiliniz o kadar basiretsiz bir
kişi ki hemen orayı terk etti. Hiç Ara veriyorum. da demedi.
BAŞKAN
Lütfen
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bir dakika efendim
Beni dinler misiniz.
BAŞKAN
Sayın Genç, Başkan Vekilimize basiretsiz diyemezsiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Basiret göstermeyen insanlara basiretsiz derim ben.
BAŞKAN
Bakın, siz Meclis Başkan Vekilliği yaptınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yaptım da onun için söylüyorum. Çünkü o kürsüyü
yönetmediği için
BAŞKAN Bir
şey söyleyeceğim şimdi. Bakın, bir saniye, geçmeyin, bir
dakika
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim ama bakın ilk sözü ben istedim. Ondan sonra bana söz
vermemek için AKPden 50 tane milletvekili sonradan getirildi.
BAŞKAN
Hayır bir dakika
Bir dakika
Hayır
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, dinliyor musunuz beni?
BAŞKAN
Bakın, siz Meclis Başkan Vekilime basiretsiz ifadesini
kullandınız, hakaret ettiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Orada adaletli davranmadı.
BAŞKAN
Bakın, siz Başkan Vekilliği yaptınız. Başkan
Vekiline hakaret etmek
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hakaret değil ki Sayın Başkan; bu, hakaret
değil Sayın Başkan.
BAŞKAN
üç
gün Meclisten uzaklaştırmayı gerektirecek bir disiplin suçudur.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Peki, hakaret ettim. Bana ceza ver. Ben söz istiyorum.
BAŞKAN
Lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hakaret ettim. Bana ceza
ver. Söz istiyorum.
BAŞKAN
Başkan Vekilimize hakaret edemezsiniz. Yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani bana o zaman söz ver, ben kendimi savunayım.
BAŞKAN
Disiplin hükümlerini uygularım hakkınızda.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Disiplin cezasını uygula. Ben söz istiyorum.
BAŞKAN
Meclis Başkan Vekiline bu şekilde hakaret etmek İç Tüzüke göre
disiplin suçu teşkil eder. Lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tamam, o zaman bana ceza ver Sayın Başkan.
BAŞKAN
Bana onu uygulatmayın. Yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) AKPli Ömer çıkmış diyor ki, Dersim
olaylarından bahsediyor. Sivası yakan kimler oldu, Maraşı
kimler yaktı? Burada çıkıp da insanları böyle
kandırmaya gerek var mı?
BAŞKAN
Lütfen yerinize oturun Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, kimlerin kişisel sözlerini ifade edecekleriyle ilgili
çalışma yapıldı. İki arkadaşımız;
şimdi ilkini çağırıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, bakın,
Başkanlığınız zamanında çok keyfî olaylar oldu.
BAŞKAN
Lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sırf bana söz vermemek için AKP getiriyor, 50 tane
milletvekilini oraya veriyor. Kaç tane söz istenmiş onları okur
musunuz? Efendim, kaç kişi söz istemişse kişisel, okuyun orada.
BAŞKAN
Sayın Genç, siz burada üç yılı aşkın süre Meclisi
yönettiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Üç değil yedi yıl, yedi yıl.
BAŞKAN -
Kişisel söz talepleriyle ilgili ne yapılıyor burada?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yedi yıl yönettim, yedi yıl.
BAŞKAN - Ne
yapılıyor? Aynı anda başvuranlar arasında kura
çekiliyor. Kurayı çekmiş, iki arkadaşımız
çıkmış.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, hayır
Söz isteyen kişileri okuyun.
BAŞKAN -
Lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır. Sırayla okuyun efendim.
BAŞKAN -
Sayın Genç, lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır.
BAŞKAN
Bakın, sizi uyarıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, uyarmanız haklı ise beni uyarın ama söz
isteyenleri okuyun efendim.
BAŞKAN -
Lütfen
Lütfen oturunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Söz isteyenleri okuyun efendim.
BAŞKAN -
Lütfen oturunuz. Ben size söz vermedim, lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Benim doğal hakkım, söz isteyenleri
okuyacaksınız. Söz isteyenleri okuyacaksınız.
BAŞKAN -
Lütfen yerinize oturun, ben onu değerlendiririm. Siz oturun yerinize.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Okuyun.
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası, şahsı
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk Urasa ait.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, söz isteyenleri okutacaktınız.
BAŞKAN -
Sayın Uras buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani olur mu böyle? AKPnin talimatıyla hareket ediyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Genç, yerinize oturur musunuz lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tayyip Bey size talimat veriyor, ona göre hareket ediyorsunuz.
Böyle Başkanlık olmaz ya!
BAŞKAN
Oturun yerinize. Oturun yerinize.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tayyip Erdoğan geliyor, sana talimat veriyor, sen ona göre
hareket ediyorsun!
BAŞKAN
Oturun yerinize.
Sayın Uras,
süreniz on dakika.
Buyurun.
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cumhuriyetin kuruluşundan seksen altı yıl sonra, aradan geçen
bunca yıla ve alınmış nice olumlu mesafeye rağmen
hâlen bazı temel sorunları çözememiş olmamız hepimize büyük
acılar yaşatıyor. Olumsuzluklar geçmiş yılları
olduğu gibi geleceğimizi de teslim alma işaretleri taşıyor.
Konu malum.
İster 20nci yüzyılın ilk dönemlerinde olduğu gibi Vilayeti
Şarkiye veya Şarkî Anadolu ya da bugünkü gibi Doğu ve
Güneydoğu Anadolu deyin, isterseniz kalkınmada öncelikli yöreler veya
eski OHAL bölgesi deyin, orada bir sorun var. Buna isterseniz de bizim gibi
Kürt sorunu deyin. Sorunun yeri de belli, sorundan etkilenenler de, hatta
sorunun nedenleri, sonuçları ve tezahür ediş biçimleri de.
İşte cumhuriyet tarihi boyunca katlanarak büyüyen ve bir bölgeden tüm
ülkeye yayılan bu sorunu aşmanın yolu demokratik, siyasal,
sosyal ve kültürel çözümler üretmekten geçiyor.
Çok uzun
zamandır biliyoruz ki, Kürt sorunu tek başına bir asayiş
sorunu olmadığı gibi, yargının veya askerin
çözeceği bir sorun da değildir ve bu konuya sadece ekonomik
kalkınma anlayışıyla yaklaşmanın mevcut
sorunların çözümüne yardımcı olmadığı da yine
uzun yıllardır biliniyor. Sorun, Türkiye toplumunun tarihsel ve
güncel bir sorunudur.
Onlarca yıl
boyunca ve devletin egemen anlayışına göre bir Kürt sorunu
yoktu. Yıllar boyunca mürtecilerin, eşkıyaların,
şeyhlerin ve ağaların kışkırtmalarından söz
edildi. Kimi zaman yabancı devletlerin çeşitli sebeplerle
kışkırttığı anlatıldı. Ayaklananlar ya
kandırılmışlar ya da devlete sadakatsizdiler. Cumhuriyetin
kuşakları hep bu resmî anlayışla eğitildi. Yirmi sekiz
isyan yaşandı. Bunlar ağır şekilde
bastırıldı. Asimilasyon sistematik, sürekli ve en fazla enerji
harcanan tercih oldu ama görüldü ki fazla mesafe alınamadı. Kürtçe
konuşmak yasaklandı. 83te çıkan 2932 sayılı Yasayla
da bu daha da sıkılaştırıldı. Soyadları, yer
adları ve köy isimleri değiştirildi. 72de çıkan 1587
sayılı Yasa ile çocuklara Kürtçe isim verilmesi yasaklandı. Ama
Kürt sorunu yok olmadı. İnkâr siyaseti iflas etti. Orada
insanların yaşadığı, kendi dilleri olduğu, kendi
kültürleri olduğu, kendilerine ait bir kimlik
taşıdıkları anlaşılana kadar on binlerce insan
öldü.
Geçen seksen
altı yıl içerisinde Türkiye toplumunun hak ettiği demokratik,
barışçı, adil ve kapsamlı çözümleri
tartışamadık. Çok insanımızı kaybettik. Kendi
aramızda demokratik yollardan çözmeyi beceremediğimiz için
dış müdahalelere açık hâle geldik. Bin yıldır bir
arada yaşadığımız insanların bir bölümünün
dilini, kültürünü, kimliğini bir türlü içimize sindiremedik. Onlara kendi
kafamıza göre kimlikler uydurmaya kalktık. Bu tür garipliklerle
yılları kaybettik. Şimdi Kürte Kürt demeden, kendi dilini
yani Kürtçeyi konuşmasını, öğrenmesini,
yazmasını, hayatın her alanında kullanmasını
sağlamadan, bunun anayasal ve yasal güvencelerini ortaya koymadan daha
fazla adım atamayacağımız belli değil mi? Bence
anlayanlar için belli.
Hep söyledik:
Türkiyede Kürt sorununun çözümü için atılacak adımlar; toplumun ve
ülkenin demokratik kuruluşlarının, demokratik kamuoyunun,
Meclisin ve siyasi partilerin aklıselim sahibi ve demokrat
yurttaşların işi olmalıdır. dedik. İşte
şimdi bu gerçeğin açığa çıktığı bir
dönemi yaşıyoruz. Yeni açılımların
tartışılması yeni çözümler, modeller ve sonuçlar
üretecektir. Kürt sorununun çözüm yolu demokratikleşme ve hoşgörüdür;
farklı kültüre saygı göstererek eşit yurttaşlık
ilişkilerinin geliştirilmesidir; eşit koşullarda bir arada
yaşama iradesinin güçlenmesi ve şiddet ortamının kesinlikle
sona erdirilmesidir. Toplumda iç barışın sağlanması ve
kültürlerin yakınlaşması, birbirini daha fazla
tanıması, önyargıların aşılarak bir arada
yaşam kültürünün geliştirilmesi, sorunların çözümü
doğrultusunda önemli adımlar olacaktır.
Elbette her
şeyin bir anda gerçekleşmesini beklemek doğru değildir ama
güven artırıcı tutumların geliştirilmesi önemlidir.
Artan güven yeni adımların atılabilmesini de
kolaylaştıracaktır. Gündelik yaşamda normalleşmenin
artması, Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşayan
yurttaşların insanca yaşam hakkından yararlanma
ortamının geliştirilmesi, ihmal edilmişlik duygusunun ortadan
kalkması için de çok önemli bir adım olacaktır.
Yapılması
gerekenler, artık tarihte kalması gereken birtakım endişe
ve korkular ileri sürülerek asla ertelenemez. Hiçbir hukuksal, askerî ve
benzeri neden bu konuda gerekli olan açılımları geciktirmeyi meşru
kılamaz. Bugüne kadar neredeyse bütün liderler Biz bu kimliği
tanıyoruz. dediler. Hatta kimi kuvvet komutanları bile Biz
yanılmışız. dediler. Peki sonuç? Tanıdınız
da ne yaptınız? Ama şimdi bir şeyler yapmak
zamanıdır ve peki neler yapılabilir?
Şimdi, bir
Türkiye örneği yaratmamız gerekiyor. Sorun bütün Türkiyenin,
dolayısıyla çözüm de bütün Türkiye için iyi ve yararlı
olacaktır. Sorunun çözümü üzerinde gerçekçi ve uygulanabilir bir yöntem ve topyekûn bir iradeyle herkes
çalışmalıdır çünkü çözüm herkese kazandıracaktır.
Çözümsüzlük ise insani, siyasi, ekonomik ve toplumsal maliyet olarak hepimizi
olumsuz etkileyecektir. Çözümsüzlüğün maliyetinin çözümün maliyetinden
daha yüksek olduğunu giderek daha fazla algılıyoruz.
Bugün Sayın
Baykalın yirmi yıl önceki raporlara gönderme yapması son derece
önemlidir çünkü o raporlara baktığınızda Dersim
katliamı çözümü yoktur, Muğlalı çözümü yoktur,
Uluslararası süreç tamamlanmadı. diye yüzde 10 barajını
savunması hiç yoktur. Türkiyede bazı etnik kimliklere
karşı Türkiyede imtiyazlı statü talep edildiği
iddiası tamamıyla asparagastır, tamamıyla gölge boksudur.
Gerçek boks 2011 seçimlerinde yaşanacaktır ve kimin havlu
atacağını hep beraber yaşayıp göreceğiz. (DTP
sıralarından alkışlar)
Bence çözüme üç
aşamada geçilebilir.
Birincisi:
İspanya, İrlanda, Fransa gibi başarılı dünya
örneklerinden ders alınmalıdır. Söylendiğinin aksine
reformlarla şiddet ortamının çıkmasında bir
senkronizasyon oralarda başarılmıştır.
İkincisi:
Türkiyenin özgün koşullarını ve niteliklerini dünyanın
başarılı örneklerinin bilgi ve dersleriyle birleştiren bir
model sürdürülmelidir. Çok kültürlü anayasal vatandaşlık
kavramı bunu sağlayabilir. Bu vatandaşlık, hakları ve
özgürlüklerin alanını genişleten, farklılıkları
koruyup herkese eşit yurttaşlık getiren bir devrim kavramı
olarak görülebilir.
Üçüncüsü: Çözümü
sürdürülebilir kılmak için toplumsal desteği sağlayacak
adımlar atılmalıdır. Yani Türkiye demokrasisinin
demokratikleştirilmesi, siyasal, kültür ve yaşam tarzı
itibarıyla güçlendirilmesi, Kürt sorununun çözümü sürecinin
sürdürülebilirliğini garanti altına alabilir. Çözüme dönük gerçekçi
ve inandırıcı bir iradenin görülmesi ve sürdürülmüş
olması önemlidir. Sürecin olumsuzlukları, provokasyonları,
baltalamaları ve çatışmaları da içereceğini göz
ardı etmemek gerekiyor. Yani çözüm süreci son derece karmaşık,
inişli ve çıkışlı bir süreçtir. Bugün Susurluktan
Ergenekona, kontrgerillanın, cuntacıların, darbecilerin süreci
yavaşlattırıcı, ket vurucu hamleleri karşısında,
teşebbüsleri karşısında son derece dikkatli
olmalıyız.
Toplumun çözüm
sürecini desteklemesi için topluma istikrarlı bir şekilde güvence
verilmelidir.
Bu çerçevede
tartışılması ve yapılması gereken bazı
noktaları şöyle sıralayabiliriz:
Birincisi: Toplumumuzun
yapısı çok dilli ve çok kültürlüdür. Kürtçenin ve diğer dillerin
gündelik yaşamda etkin bir şekilde kullanımı bu
yapıyı daha da güçlendirecektir. Bu bakımdan, ilköğrenimden
başlayarak bu dillerin öğrenilmesini, yerel birimlerdeki hizmetlerin
halka götürülmesini daha da kolaylaştıran dilsel düzenlemelerin
yapılması gerekiyor. Git dilini anandan öğren. denilemez.
İkincisi:
Adı ister af olsun ister başka bir şey, yeni bir sayfa
açılabilmesi bakımından gerek Kuzey Irak gerekse Türkiye
dağlarındaki ve cezaevlerindeki binlerce insanın yeniden
olağan ve demokratik toplumsal yaşama katılımının
yollarının açılması gerekiyor. Bedel ödetme psikolojisini
canlı tutarak elde edilebilecek çok fazla bir şey
olmadığını dünya örnekleri de gösteriyor. Bizim de bunları
anlamamız gerekiyor. Eve dönüşleri sağlayan, toplumsal ve
siyasal yaşama dâhil olmayı öngören kapsamlı bir düzenleme
yapılmalıdır ikinci olarak.
Üçüncüsü: Yerel
yönetim reformu, yerel yönetimler ile merkezî idare arasındaki etkin ve
uyumlu bir iş birliğinin tesis edilmesinin zeminini güçlendirecektir.
Demokratik katılımcılık ilkesi çerçevesinde yerinden
yönetim anlayışının ön plana çıkarılarak bölgesel
ve kentsel sorunların çözümü için merkezi yönetimin vesayeti ortadan
kaldırılmalıdır.
Dördüncüsü: 12
Eylül Anayasasının sırtımızdaki yüklerinden
kurtularak, Türkiyenin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uyan demokratik bir
anayasaya sahip olmamız gerekiyor. Siyaset ve demokrasi
yaratıcıdır. Eşit koşullarda birlikte
yaşamayı gerçekleştirecek bir çözüm modeli, cumhuriyetin
demokratikleşmesine dayanan eşit-özgür yurttaşlık hukuku ve
sistemidir. Türkiyede tarihten miras aldığımız çok dilli,
çok dinli ve çok kültürlü toplum yapımızın bir gerilim ve çatışma
değil, zenginlik ve güç kaynağı olarak görülebilmesi için, yasal
bakımdan güçlendirilmiş anayasal vatandaşlık
kavramının içselleştirilmesi gerekiyor.
Anayasa, Siyasi
Partiler ve Seçim Yasaları demokratikleştirilmeli, anadilde siyaset
yapma konusundaki engeller ortadan kaldırılmalı; Türkiye
Cumhuriyeti toprağına bağlı bir anayasal
yurttaşlık tanımı oluşturulmalı, Anayasa bütün
kültürlerin demokratik bir şekilde varlığını ve
kendini ifade etmesini içermelidir.
Beşinci
olarak da Doğu ve Güneydoğunun güçlü bir plan dâhilinde yeniden
ayağa kaldırılması gerekiyor. Bunun için, bölge
halkının mevcut örgütleriyle iş birliği gerekir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Bir on dakika daha konuşsun!
BAŞKAN
Sayın Uras, süreniz doldu, size makul bir süre daha veriyorum. İki
dakikada toparlayabilir misiniz?
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) Tabii, hemen bitiriyorum.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) On dakika daha verin.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) Efendim, bağırmaya gerek yok. Bağıranlar en
haklı olsaydı otobüs terminallerindeki çığırtkanların
en haklı meslek grubu olması gerekirdi. (AK PARTİ ve DTP
sıralarından alkışlar)
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Saygısızlık etme!
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) Çok özür dilerim. Yani biz, 10 Kasım gibi bir özel günde
milletvekilliğimizi unutup aç aç gecesinde kendimizi zanneden
milletvekillerinden değiliz. (AK PARTİ ve DTP sıralarından
alkışlar)
Altıncısı:
Husumet bloklaşmasına
MUHARREM
İNCE (Yalova) AKPnin alkışlamasından çok memnunsun
galiba! Yazıklar olsun sana!
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) Bağırmayın Arkadaşım!
Husumet
bloklaşmasına ve suç kaynağına dönüşen koruculuk
sistemi böyle devam edemez.
Bu meselede sizin
itirazınızda sorun Millî Eğitim Bakanıdır. Mantık
derslerine müfredatta biraz daha ağırlık verse böyle
manzaralarla karşılaşmayız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Uras, siz Genel Kurula hitap edin.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) Yedincisi: Türkiyede yakın tarih gösteriyor ki parti kapatma
var olan siyasal ve toplumsal sorunların çözümüne çare olmuyor. Üstelik
yargı yollarını kullanarak toplumsal ve siyasal sorunlara çözüm
arayan zihniyetlerin de demokrat olmadığı görülüyor. Bu nedenle
Demokratik Toplum Partisinin Anayasa Mahkemesi tarafından
kapatılması sorunu ağırlaştırmaktan başka
bir işe yaramayacaktır. DTP gibi bir partinin varlığı
hem sorunun anlaşılmasını hem de
karşılıklı birbirini anlamayı kolaylaştıran,
demokratik normlara ve işleyişe ortak sadakati adım adım
gerçekleştiren barışçı bir sürece ciddi bir imkân
sunmaktadır. Parti kapatmayı güçleştiren yasal
değişiklikler bir an önce yapılmalıdır.
Son olarak
sekizinci: Sokak gösterilerinde tutuklanarak yaşlarının
katlarınca ceza istemiyle yargılanan çocuklarla ilgili yasal
düzenleme bir an önce yapılmalı, bu çocuklarımızın
olması gereken yerlerine, okullarına dönüşü
sağlanmalıdır.
Toplumumuz bu ve
benzeri adımların yaratacağı barış, dostluk ve
kardeşlik iklimine nicedir hasret kaldı. Çok dilli, çok kültürlü ve
çok kimlikli ortak bir tarihten geliyoruz, böyle bir geleceğe birlikte
neden yürümeyelim? Türkiyede cumhuriyet tarihi, görmek isteyen herkese
göstermiştir ki, demokrasisiz cumhuriyet toplumu
çağdaşlığa götüren bir yol değildir, bundan sonra da
olmayacaktır. Bütün bu sorunları demokrasi içinde çözebiliriz.
İnsanlığın bilgi dağarcığında yer alan
çözüm modellerini
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) ÖDPyi bitirdin yakında AKPye geçersin sen, belli
oldu.
BAŞKAN
İlave süreniz de doldu Sayın Uras.
MUHARREM
İNCE (Yalova) ÖDPyi kapattın, AKPye geçeceksin sen, kesin. Sen
kesin AKPye geçiyorsun. (Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Uras, sadece selamlama için açıyorum mikrofonunuzu.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) Seyit Rıza demiş: Her şeyle baş ettim, sizin
yalanlarınızla baş edemedim. Hâlâ yalan söylemeye devam
ediyorsunuz. (AK PARTİ ve DTP sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, genel görüşme
(CHP ve DTP
sıralarından gürültüler)
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Alkışlayanlara bak!
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
Lütfen
Sayın
milletvekilleri, genel görüşme önergesi üzerindeki görüşmelerimize
devam ediyoruz. (CHP ve DTP sıralarından gürültüler)
Sayın
milletvekilleri, lütfen
Şimdi de söz
sırası Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın.
Buyurun
Sayın Erdoğan. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
ayakta alkışlar)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor,
millî birlik ve kardeşlik sürecimizi ele almak üzere
yaptığımız genel görüşmenin ülkemiz, milletimiz ve
demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Üç gün önce
vefatının 71inci yıl dönümünde minnetle
andığımız Gazi Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin açılış öncesinde yayınladığı
tebliğde, o günden yani 23 Nisan 1920den itibaren askerî ve sivil bütün
makamlarla, bütün milletin tek mercisinin Büyük Millet Meclisi
olacağını ifade etmişti.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi o günden itibaren bu aziz milletin tek mercisi olmuştur. Bu
Meclis gazi bir meclistir. Bu Meclis Kurtuluş
Savaşımızı sevk ve idare eden meclistir. Bu Meclis millet
iradesinin tezahür ettiği, tecessüm ettiği meclistir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ne iradesi ya!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bu Meclis,
açıldığı 23 Nisan 1920de bu ülkenin bütün renklerini,
bütün çiçeklerini, bütün kokularını, bu ülkenin topyekûn sesini,
nefesini bünyesinde toplamış, bu ülkeyi teşkil eden, cumhuriyeti
kuran bütün unsurları çatısı altında birleştirmiş
bir Meclistir.
1920de ilk
Mecliste Ankara Mebusu Mustafa Kemal var, Afyonkarahisardan Ömer Lütfi
Argeşo var, Ardahandan Filibeli Hilmi var, Balıkesirden Abdülgafur
Efendi var, Bilecikten Mostarlı Boşnak Ahmet Lakşe var,
Bitlisten Derviş Sepunç var, Burdurdan Mehmet Âkif Ersoy var,
Çankırıdan Müştak Torbo var, Diyarbakırdan Abdülhamid Hamdi
var, Manisadan Çerkez Reşit var, Dersimden Diyap Ağa var.
Kurtuluş
Savaşına başkumandanlık yapan, Türkiye Cumhuriyetini
inşa eden ruh ve irade, Türkiyenin tüm unsurlarını işte bu
Mecliste cem etmiştir.
Atatürkün en
büyük başarılarından biri, her türlü
farklılığı önce Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında, ardından Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığı paydasında birleştirmek, millet olma
bilincini güçlendirmek olmuştur. İlk Meclisin
açılışında Gazinin dile getirdiği şu ifadeler
her an hatırda bulundurulmalıdır. Daha önce de ifade ettim yine
bu kürsüde, ama biliyorsunuz tekrarda fayda vardır: Efendiler, burada
maksut olan ve Meclisi âlinizi teşkil eden zevat, yalnız Türk
değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt
değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep
anasırı İslamiyedir, samimi bir mecmuadır.
Bu Meclis, aziz
milletimizin hamurunu çokluk içinde birlik anlayışıyla
yoğurmuş, milletimizin birlik ve bütünlük ruhunu tesis etmiştir.
Büyük Millet
Meclisinin Kayseriye taşınması teklifi
karşısında söz alan ve Biz buraya Ankaradan kaçmak için
gelmedik, savaşmaya, dövüşerek ölmeye geldik. diyen Dersim Mebusu
Diyap Ağa, bu cumhuriyetin hangi ruh ve ideal üzerine inşa
edildiğinin en somut abidelerinden yalnızca bir tanesidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Seksen dokuz
yıl boyunca da bu Meclis hep milletin Meclisi olarak
kalmıştır ve evvel Allah, bundan sonra da hep öyle
kalacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiyenin her meselesinin çözüm yeri burasıdır. Türkiyede her meselenin
cesaretle, samimiyetle açık seçik konuşulacağı zemin
işte bu Meclistir. Bu Meclis seksen dokuz yıl öncesinin gerisine
düşemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
Meclis, seksen dokuz yıl önce, renklilik üzerine, özgürlük üzerine, en
önemlisi de demokrasi üzerine inşa ettiği temellerinden ve
ilkelerinden taviz veremez. Varlık yokluk mücadelesi veren, istiklal
mücadelesi veren bir milleti küllerinden ayağa kaldıran bu
şanlı Meclis, elbette, her türlü sorunu ele alabilecek, her türlü
sorunu çözüm yoluna koyabilecek bir tarihî geçmişe, derin bir tecrübe ve
sağduyuya sahiptir. Türkiyenin en önemli sorun alanlarıyla ilgili
meseleleri de elbette Mecliste konuşmak, tartışmak
durumundayız, bu amaçla genel görüşme yapılmasını
istedik. Bundan daha doğal, daha tabii ne olabilir. Her meselenin özgürce
konuşulduğu, cesaretle konuşulduğu, millet adına
konuşulduğu, nezaketle, edeple, adapla,
karşılıklı saygıyla, hoşgörüyle ele
alındığı ilk Meclis, bugünkü Meclis için bir model olmak,
bir ilham kaynağı olmak zorundadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, iktidar kadar muhalefet de demokrasinin olmazsa olmaz
unsurudur. Muhalefetin iktidarla her konuda bire bir aynı düşünmesi
asla teklif edilemez, düşünülemez de, her konuda ittifak etmesini asla bekleyemeyiz.
Bu, demokrasinin de doğasına aykırıdır ancak her
konuya, sırf iktidarın önerisidir, fikridir, girişimidir diyerek
karşı çıkmak, yapıcı bir öneri, yapıcı bir
eleştiri getirmek yerine, temelden her meselenin karşısında
durmak millet istifadesine değildir, ülkemizin istifadesine değildir.
Demokrasinin en temel şartı diyalogdur, müzakeredir, uzlaşı
aramaktır. Her konuda uzlaşmak, her konuda aynı düşünmek
demokrasinin bir gereği değildir ama her türlü
farklılığa rağmen konuşmak, tartışmak,
sorunlara çözüm aramak demokrasinin bir gereğidir. Konunun özüne dönük
görüş beyan etmek, eleştiri getirmek yerine Hükûmet kendisini
anlatmasın. diye çaba göstermek, farklı polemiklerle konuyu
saptırmaya çalışmak bir muhalefet tarzı olamaz.
Bizler bu
Mecliste yeni değiliz. Uzun yıllardır bu Mecliste olan
milletvekilleri var. Bu Meclisin kurulduğu günden beri tutanakları
var. Bugün Türkiye'nin her tarafında bizi izleyen -ekranları
başında- aziz vatandaşlarımız siyasette
tutarlılık istiyor. İzleyici tribünlerine eli tutularak
getirilenler olursa, bunlar bu Meclisin asaletiyle bağdaşmaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Milletin Meclisindeki
üslup, elbette çocuklara, elbette gençlere, elbette tüm bir millete örnek
teşkil edecek bir üslup olmalı, sağduyuyu ve aklıselimi
yansıtan bir üslup olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, seksen altı yıl önce birlik, beraberlik ve
dayanışma üzerine inşa ettiğimiz cumhuriyet, seksen
altı yıl boyunca gelişerek, güçlenerek, bölgesinde ve dünyada
tarihine, kültürüne, medeniyete yaraşır bir ağırlık
kazanarak bugünlere ulaşmıştır. Cumhuriyet, seksen
altı yıl boyunca dünyadaki değişime ayak uydurduğu
ölçüde, demokrasisini ilerlettiği ölçüde, kendisini yenilediği,
reformları hayata geçirdiği ölçüde ilerlemiş ve
kalkınmıştır.
Şu hususa da
özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Trablusgarp Savaşında
Tobruk ve Dernede savaşan, Balkan Savaşında Gelibolu,
Bolayır, Dimetoka ve Edirneyi savunan, Çanakkale Savaşında
Anafartalar Grup Komutanı olarak zafere imza atan ve Kurtuluş
Savaşımızın Başkumandanı olarak bu ülkeyi
istiklaline kavuşturan Gazi Mustafa Kemal, cumhuriyetin ilanının
hemen ardından, savaştığı tüm ülkelerle diplomatik
ilişkileri geliştirmenin gayreti içinde olmuştur. Atatürk kin
gütmemiş, intikam hissi içinde olmamış, küsmemiş, husumet
beslememiş, tam tersine, işgalci ülkelere Kurtuluş
Savaşında gereken cevabın verildiği düşüncesiyle yeni
bir dönem başlatmıştır.
Gazi Mustafa
Kemal, ülkenin etrafına duvarlar örmemiş, ülkenin ufkunu
daraltmamış, tam tersine, yurtta sulh, cihanda sulh diyerek,
Türkiyeyi büyütmenin mücadelesine, istikbal mücadelesine
yoğunlaşmıştır.
Soruyorum: Yurtta
sulhu tesis edemeyenler, cihanda sulhu tesis edebilir mi? Bunun
başarılması lazım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bugünün ulusal ve
uluslararası meselelerini dar kalıplar üzerinde inşa edenler,
meselelere hissi yaklaşanlar, ulusal ve uluslararası problemleri kin,
nefret ve intikam duygusuyla mülahaza edenler cumhuriyetin kuruluş ruhuna
ve kurucusuna haksızlık ederler.
Biz, Türkiye'nin
üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili diyen bir
anlayışla değil, yurtta sulh, cihanda sulh
anlayışıyla hareket ediyoruz. Biz, düşman üretmek
değil, dost kazanmak anlayışıyla bir yaklaşım
üretiyoruz. Bizim barışçı, aktif dış
politikamızı eleştiren anlayış eğer o gün var
olsaydı, ne Kurtuluş Savaşı son bulurdu ne Lozan olurdu ne
cumhuriyet ayakları üzerinde doğrulurdu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Emin olun ki bu anlayış,
Atatürkün diplomatik temaslarına da, dünyada sulh
anlayışına da karşı gelir, ayak diretirdi.
Türkiye
Cumhuriyeti 29 Ekim 1923te ne kadar büyük düşündüyse bugün de o kadar
büyük düşünmek durumundadır. Bu devlete ve bu millete büyük
düşünmek yaraşır. Bizler, küçük meselelere takılıp
kalamayız. Hükûmet olarak ülkemiz için, millet olarak, devlet olarak tarih
boyunca her zaman büyük düşündük, büyük adımlar attık, büyük
hedefler belirledik ve büyük ideallerin peşinde olduk. Bugün de aynı
ruh ve aynı heyecanla büyük düşünmek ve büyük hedeflere doğru
kararlı adımlarla ilerlemek bizim ve tabii ki bu yüce Meclisin asli
vazifesidir. Bu yüce Meclis, memleketin meselelerine çözüm üretecek güce sahip
bir Meclistir. Hiçbir ülke, hiçbir topluluk, hiçbir grup ya da zümre milletin
bu aziz Meclisine hiçbir şey dayatamaz. (AK PARTİ sıralarında
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bu Meclis yıllar yılı hayalî tehditlerle
meşgul edilmiştir, şimdi olduğu gibi; içini bildikleri için
değil, gerçekleri bildikleri için değil, dış güçlerin
talimatlarıyla, oralardan verilen emirlerle, Büyük Orta Doğu
Projesi gibi ifadelerle.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Eş Başkanı değil miydin, yalan
mı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Nedir? diye sorsanız,
İçeriğinde ne var? diye sorsanız bilmezler, söyledikleri bir
şey de zaten yok. Hiçbir zaman bir belgeye, bir delile bağlı
olarak da konuşamazlar çünkü o kapasiteleri de yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Böyle bir durumları var.
Bu ülkenin
enerjisi, var olmayan tehditler nedeniyle ne yazık ki israf edildi.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Obamayı ayakta siz alkışladınız.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Dünya değişirken,
dönüşürken, gelişirken bu ülke sonu gelmeyen tartışmalarla,
çözüm üretilmeyen meselelerle oyalandı, duraklatıldı, geri
bırakıldı.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayenizde!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bugün, o eski anlayışla, o
eski siyaset tavrıyla, artık tedavülden kalkmış siyasi
üslupla Türkiyeyi, yeni tehditler, yeni korkular, var olmayan ve var olmayacak
yeni düşmanlar üretmek suretiyle kimsenin sanal tehditler üretmeye
hakkı yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Terör de mi sanal, PKK da mı sanal?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hükûmet olarak yedi yıldır
bu ülkenin kronik meselelerini çöze çöze bugünlere geldik.
Enflasyondan
faizlere, dış ticaretten uluslararası yatırımlara,
turizm gelirlerinden ücretlere, bölünmüş yollardan dersliklere
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Millet aç, millet aç!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
modern teknolojiyle
donatılmış okullardan üniversitelere, yüksek standartlı
demokrasiden dış politikaya kadar her alanda ezberleri bozduk,
statükoyu değiştirdik ve ülkemize yeni bir ufuk çizdik. (MHP
sıralarından Telekulak başladı. sesi)
Herkes görevini
yapıyor, merak etme.
Yedi yıl
boyunca ekonomiyi, toplumsal yaşamı, dış politikayı,
sağlam bir zeminde yüceltmek ve büyütmek için demokratik hak ve
özgürlükleri olabildiğince genişlettik ve bu iktidar döneminde, temel
hak ve özgürlüklerin almış olduğu irtifa hiçbir dönemde
olmamıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bugün,
çağdaşlığın da modernliğin de evrensel
değerlerle buluşmanın da yolu demokrasiden, daha ileri, daha
gelişmiş bir demokratik standarda ulaşmaktan geçiyor.
Ülkemizdeki tüm sorun alanlarına el atmak, sıkıntıları
hafifletmek, demokrasiyi her alanda hâkim kılmak için demokratik
açılım sürecini başlattık. Yani, bu olayı, sadece
terör sorunu olarak algılamak veya anlatmak ayrı bir
yanlıştır, sadece Kürt sorunu olarak algılamak veya
anlatmak ayrı bir yanlıştır.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, hedef, millî birlik ve
kardeşlik projesidir. Süreç, demokratik açılım sürecidir.
Değerli
arkadaşlarım ve burada tabii ki öncelikli sorun, terörle, terör
sorunuyla mücadeledir, etnik unsurların sorunlarıyla mücadeledir.
Bunun içinde Kürt sorunu da vardır, Arnavut sorunu da vardır, benim
Türk vatandaşımın sorunu da vardır, Laz, Abaza, Arnavut,
Roman, hepsinin sorunları vardır kendilerine göre. Bunları
çözmek durumundayız.
Bunun
yanında azınlıkların da sorunları var
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Öyle bir sorun yok.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
inanç gruplarının
sorunları var.
Sana gelmiyor,
bana geliyor bunlar. Bu sorunlar bana geliyor.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) AKP sorunu var.
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Size gelmiyor çünkü kimse sizi zaten
muhatap olarak kabul etmez. Sizin irapta yeriniz yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ve özellikle bir
şeyi ifade etmek istiyorum. Bu sorunlar, şöyle tarihe
baktığımız zaman
Bakıyorsunuz, taa Ziya Gökalp
döneminde, cumhuriyetin ilk yıllarında buna yönelik projeler
üretilmiş. Sayın Baykal az önce Bakın, yirmi yıl önce biz
bunu yaptık. diyor. Neyi? Kürt sorunuyla ilgili bir proje ifade
etmiş. Ama bakıyorsunuz ki şimdiki konuşmalarla onun
arasında değişik farklılıklar var.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Yok, yok. Hiçbir fark yok. Anlamamışsın.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bu da çok enteresan.
Notlar elimde
var. Tutanaklar da var, notlar da var.
DENİZ BAYKAL
(Antalya) Anlamamışsın, hiç anlamamışsın.
Farkında bile değilsin. Zaten sorun da o.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) İstiyoruz ki her sorun
alanı, demokratik standartların yükselmesiyle
DENİZ BAYKAL
(Antalya) Sen farkında
değilsin o işin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
temel hak ve özgürlüklerin
gelişmesiyle
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Anlama kapasiten yok.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
adalet ve hakkaniyetin her alanda,
her vatandaşı kuşatmasıyla, ezilen, horlanan,
dışlanan herkesin kucaklanmasıyla aza insin.
Değerli
arkadaşlarım, yedi yıl boyunca bu anlayıştan, bu
yaklaşımdan, bu kucaklayıcı tavırdan taviz vermedik.
72 milyon vatandaşımızın her birinin sofrasındaki
ekmeğin özellikle büyütülmesi gayreti içerisinde olduk. Her bir
vatandaşımızın derdini dinledik. Çare üretmenin, derman
bulmanın mücadelesi içinde olduk. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Tabii, tabii, sadaka kültürü.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Sayın Başkan,
şahsım ve grubum, diğer liderler konuşurken en ufak bir
müdahalede bulunmadılar. Bakın, şu anda, maalesef, şurada,
bakıyorum, özellikle iki muhalif grup sürekli laf atıyor.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Konuşma üslubunuzu ona göre ayarlayın.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bakın, ben hem Hükûmet
adına hem de grubumun Başkanı sıfatıyla
konuşuyorum. Lütfen, anlayın ki anlatabilesiniz. Dinlemesini
öğrenin. Dinlemediğiniz sürece de hiçbir şeyi
anlatamazsınız bu ülkede. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Erdoğan, siz Genel Kurula hitap edin.
Değerli
arkadaşlarım, lütfen Hatibi dinleyelim.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Çözüm üretmeyen bir siyaset,
sorunları ele almayan, hafifletmeyen bir demokrasi, halkın
taleplerine duyarsız kalan bir devlet anlayışı olamaz.
İşte bu noktadan hareketle bizler dedik ki: İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın, insanı yücelt ki devlet yücelsin.
Demokrasiden hiç
kimsenin korkusu, çekincesi, tereddüdü olmasın. Demokrasi bu ülkeyi
bozmaz, merak etmeyin. Tam tersine, birleştirir, bütünleştirir,
kardeşliğimizi daha da pekiştirir. Demokrasi korkuların
-özellikle söylüyorum- pazarı değil, panzehiridir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Demokrasi en temel meşruiyet
zeminidir. Meşru siyasetin görevi, iktidarıyla, muhalefetiyle, bütün
sivil mekanizmalarıyla meşruiyet alanını
genişletmektir. Vatandaşların
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Bir araçtır.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Evet, aynen öyledir! Aynen öyledir!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Tramvaydır.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Aynen öyledir! Bütün sistemler,
dinler, hepsi insanın mutluluğu için birer araçtır. Amaç
insanın mutluluğudur, bunu öğren! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bizim demokratik
açılımdan, millî birlik ve kardeşlik projesinden
kastımız budur, yani sorunların minimize olduğu bir
Türkiye, her yönüyle. Bunun için de bizim muhatabımız, ele
aldığımız bu devlet projesiyle, millettir -destek veren
olur, olmayan olur, millettir- ve biz bugün milletimizin vekillerinin huzurunda
bunu konuşuyoruz ve yarından itibaren milletimize gidiyoruz ve seksen
bir vilayette milletimize anlatacağız.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) İçinde ne var acaba?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Yani, Sivasın ötesine gitmemek
gibi bir durumumuz, kaygımız yok, seksen birin seksen birine de
gideceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Aksini iddia edenler, bize eski yöntemleri önerenler, Yangını niye
söndürmek istiyorsunuz? Bırakın devam etsin, bırakın bu
yara açıkta kalsın, kanama devam etsin. demiş olmuyorlar
mı? Hayır, doğru yol bu değil, aklın ve vicdanın
yolu bu değil, demokrasinin yolu bu değil. Biz diyoruz ki: Peki,
nedir? Onu söyleyin. Biz diyoruz ki: Türkiyeye güvenin, demokrasiye
güvenin. Bakın, birçok başlıkları -az önce-
İçişleri Bakanım hepsini başlıklar hâlinde burada
ifade etti ama siz anlamakta zorlanıyorsanız benim söyleyecek bir
şeyim yok.
Bakınız,
değerli arkadaşlarım, farklılık zenginliktir,
farklılık renktir. Gökkuşağı ne kadar güzelse, ne
kadar muhteşemse, ne kadar etkileyici ise farklılık da o kadar
güzeldir, o kadar muhteşemdir, o kadar etkileyicidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu ülkenin
dağlarını, Ağrıyı, Munzuru, Kaçkarı,
Erciyesi, Uludağı, bütün o döşeyen binlerce, 10 binlerce
çiçek, farklılıklarıyla, farklı renkleri, farklı
kokuları, farklı güzellikleriyle bizi mest eder. Hepsinin kökü bu
topraktadır. Burada herhangi bir sıkıntısı benim
grubumun yok ama bunu benim grubuma sormaya da kimsenin hakkı yok. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Her biri suyunu, Kızılırmaktan
alır, Dicleden alır, Fırattan alır, Yeşilırmaktan,
bu ülkenin tüm nehirlerinden alır. Hepsi bu toprakların
çiçeğidir, hepsi bizim çiçeğimizdir. Hep beraber
Derdimiz bu zaten.
Biz, yanı
başımızdaki komşumuzun derdini biliriz,
hastalığını biliriz, ihtiyaçlarını biliriz ama
etnik kökenini bilmeyiz, bilsek de inkâr etmeyiz, hor görmeyiz, sadece
saygı duyarız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz millet olarak öyle bir medeniyetten geliyoruz.
Komşusu açken tok yatan bizden değildir. anlayışıyla
bir tas çorbayı komşumuzla paylaşabilme
anlayışını gösterebilen bir halkız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu küçümsemeye de kimsenin
hakkı yok. Bu farklı bir alicenaplıktır, farklı bir
kadirşinaslıktır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Komşunun sandalı yoksa benim gemim olsun mu?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Kimse de bunu bir sadaka kültürü olarak vasıflandıramaz.
Burada da bir dalalet var, bir gaflet var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çok önemli bir şey bu.
Biz, insanı
insan olduğu için, açık konuşuyorum, ne Türk olduğu için ne
Kürt olduğu için ne Laz olduğu için ne Gürcü, Abaza, Pomak,
vesaire neyse- olduğu için
sevmiyoruz. Biz, yaratılanı Yaradandan ötürü seviyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Doğrusu,
zaman zaman benim alındığım, gücendiğim bazı
durumlar olur bazı topluluklarda. Örneğin
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Meclis Başkanı mesela...
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)-
Kürt kökenli vatandaşıma
birisi kalkar şu Kürt, şu Laz, şu Türk
Arkadaşlar, yani bu
tür ifadeleri yakıştırmak bile yanlış. Sanki o
ifadeyle orada bir küçümseme mantığı yatıyor. Bunlardan bir
defa kurtulmak lazım. (MHP sıralarından gürültüler.) Sen söyleme
ya, ben duyduklarımı, bildiklerimi, gördüklerimi söylüyorum, bu
gerçekleri söylüyorum. Zaten sıkıntının altında bu
var.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) 75 Kürt milletvekili var. dediniz.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geçenlerde benim İçişleri
Bakanım bir şey söyledi, burada kıyamet kopardınız.
Ben söylüyorum: Bakınız son seçimlere, ondan önceki 22 Temmuz
seçimlerine sizler seçim neticesi olarak dikkat edin, Güneydoğu ve
Doğuda aldığınız oylar ortadadır ve sizlerin
oralarda bir bölge partisi olduğunuz ortadadır. Benim milletim size
niçin oralarda oy vermiyor, ortadadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz oraların birinci partisiyiz.
Güneydoğu Anadoluda da birinci partiyiz, Doğu Anadoluda da birinci
partiyiz, toplamında da birinci partiyiz, yedi siyasi bölgenin yedisinde
de birinci partiyiz, yedisinde de. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Seksen bir vilayetin sekseninde milletvekili çıkartan
tek parti biziz; niçin? Çünkü halkımızın tümünü
kucaklıyoruz. Dışlamak bizim anlayışımızda
yok, ayrımcılık bizim anlayışımızda yok.
Dedim ya, yaratılanı Yaradandan ötürü seviyoruz, bizim
anlayışımız bunun üzerine inşa edilmiş. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Halepçede
katledilen masum yavruların, masum insanların acısını
ta yüreğinde hisseden yegâne millet, evet, Türk milletidir. Onlara
olduğu gibi, 1991de yerinden yurdundan, köyünden, toprağından
edilen 1 milyon Iraklı Kürt kardeşimize kucak açan yegâne millet biz
olduk. Ben o dönemde, İstanbulda bir partinin Başkanıydım
ve tırlarla ilaç götürdüm, yiyecek götürdüm, gıda götürdüm. Niye?
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Hangi parti?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sana ne ya! Bir partinin o zamanlar
işte ben İl Başkanıydım. Ne yapacaksın? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer sen, yakın
siyasi tarihi bilmiyorsan ben ne yapayım. Aç biraz, araştır,
bak. Siyasetçisin, politikacısın, nerede siyaset
yaptığımı bilirsin, araştır, bak. (CHP
sıralarından gürültüler)
Bizim tarihimiz
bir, kültürümüz bir, medeniyetimiz bir, türkülerimiz bir,
acılarımız, sevinçlerimiz de bir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
kardeşlerim, Sarı Gelin türküsü çalındığında,
sözleri hangi dilde olursa olsun ezgisiyle, evet, yürekleri titreyen biziz.
Hazreti Hüseyin
Kerbelada sahraya düşenden beri gözyaşı döken hep birlikte
biziz.
Sema ile elini
göğe ve yere açan da biziz. Semah ile kâinat gibi dönen de biziz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Yalansın, yalan!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Genel Başkanınla
beraberdik ya! Semaları beraber izledik ya! Ne densizsin ya! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Siperlerde yan yana düşerek bu
toprakların kardeşliğini parçalanamaz şekilde
birleştiren şehitlerimiz var. Malazgirtte nasıl bir ve
berabersek, bütün haçlı seferlerine karşı da bir ve beraber
olduk, aynı sancak altında toplandık.
Biz artık bu
ülkenin kronik meselelerine, ekonomik sorunlarına, işsizliğe,
teröre, hiçbir demokratik hak ve özgürlük talebine karşı
kulaklarımızı tıkayamayız.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Açılıma gel, açılıma!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Yaklaşık yirmi beş
yıldır devam eden terör meselesine tutucu, statükocu, ezberini
değiştirmeyen, tek boyutlu bir anlayışla çözüm üretemeyiz.
Statükoyu devam ettirmenin ülkemize, milletimize menfaati varsa devam ettirelim
ama görüyoruz ki yok. Türkiyeyi daha büyük tehlikelere, daha büyük risklere
sokacak olan bir statükoyu benimsemek ne aklen ne mantıken ne vicdanen
mümkündür.
Statükoyu
sürdürebilmek mümkünse, buyurun, sürdürelim ama geçmişin yanlış
politikalarının, bildik ezberlerin artık sürdürülebilir bir
tarafı kalmamıştır. Sürdürülemez bir yaklaşımda
ısrar etmek büyük devletlere yakışmaz. Yakın tarihimiz bize
şunu çok net olarak göstermiştir: Sorunları yok saymak
sorunları ortadan kaldırmıyor, tam tersine, değerli
arkadaşlarım, daha da karmaşık hâle getiriyor.
Yaklaşık
yirmi beş yıldır salt bir güvenlik meselesi olarak, terörle
mücadele görülmüştür. Yirmi beş yıl boyunca acaba güvenlik
sorunu olarak ele aldığımız terörle mücadelede, dağlar
bombalandı mı? Bombalandı. Sınır ötesi operasyonlar
yapıldı mı? Yapıldı. Peki, terör
sıfırlandı mı? Hayır, devam ediyor.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sizden önce sıfırlandı.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Demek ki terörle mücadele, salt
olarak, güven sorunu olarak sadece güvenlik güçleriyle çözülebilecek bir sorun
değil. Bunun psikolojik boyutu var, bunun sosyolojik boyutu var, bunun
diplomatik boyutu var, bunun ekonomik boyutu var. Bütün bunların üzerinde
yoğunlaşmamız gerekiyor. İşte bizler, 2005 yılında
Diyarbakır konuşmamdan itibaren yoğun bir
çalışmayı bu alanlar üzerinde geliştirmeye
başladık. Ve sadece bizim Güneydoğu ve Doğuda
yaptığımız yatırımlar ekonomik olarak
söylüyorum- eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, enerjide,
tarımda, bütün toplu konut yatırımlarında
yaklaşık 15 katrilyonu bulmuştur. Bunlar cumhuriyet tarihinde bu
bölgede görülmemiş yatırımlardır.
Ben, tabii,
burada yine ifade edeyim, Sayın Baykal lütfederlerse Güneydoğuya
filan gittiklerinde, özellikle Hakkâriyi şöyle bir ziyaret ederlerse
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sizden çok gidiyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Hakkâride, bir tane Yüksekovada,
bir tane de Hakkâri merkezde gayet modern iki tane hastanenin olduğunu
göreceksiniz. Oradaki okullarımızı da bizzat kendim gidip
açtım. Oradaki okullarımızda bilişim teknolojisi
sınıflarını göreceksiniz. Bakın, bütün bunlarla
beraber, oralarda atılan bu adımlar ve şu anda da yapılan
yol çalışmalarıyla birlikte, Van-Hakkâri arasında bu
yolların yapılmasıyla biz ihmal edilmiş olan böyle bir
ilimizi ele aldık.
Bakınız,
çok daha enteresan bir şey söyleyeyim sizlere. Yine, aynı
şekilde, Şemdinlinin suyu yoktu, kendim bizzat gittim ve
Şemdinlinin susuzluğunu giderdik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve bütün bunları anlatırken,
değerli arkadaşlar, Ankaradan izlemiyorum veya bana gelen bilgilerle
hareket etmiyorum; ama ben, muhalefetin de, lütfetsinler de şöyle bir
oraları dolaşsınlar diyorum. Gidin bir gezin oraları da, ne
var, ne yok diye bir görün. Görmeden olmuyor bu işler. Okullarda neler
var, neler yok
Size anlatılanlarla konuşmayın, bizzat yerinde
inceleyin, ne var ne yok, neler yapılmış buralarda.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Çok şey yapılmış, çok!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ben sana anlatmak durumunda
değilim zaten, çünkü diyorum ya: Kulağın var, duymuyorsun, gözün
var, görmüyorsun, dilin var, doğruyu söyleyemiyorsun. Ne yapayım ben?
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, ben, bugün Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı
olarak yüce heyetinize, milletimin temsilcilerine, milletimin vekillerine
konuşurken, sizin kutsal emanetini
taşıdığınız aziz milletime de ekranlar
başında hitap ediyorum. Ben, bugün sizlerin vekâletiyle seksen bir ,
ülkemin 780 bin kilometrekaresine, 72 milyon vatandaşıma
konuşuyorum. Ben, bugün gözü yaşlı, yüreği yaralı
annelere konuşuyorum. Canından can kopmuş, canparelerini
yitirmiş, yürekleri dağlanmış analara sesleniyorum.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Biraz önce yukarıdaydılar!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Nişanlısından mektup
beklerken şehadet haberini alan, ölüm haberini alan bacılara,
hanım kardeşlerime sesleniyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, bu Meclis, Şırnaktaki asker
oğlunu bekleyen Ayşe Hanıma da, yıllardır haber
alamadığı dağlarda oğlunu yitiren Fatma Hanıma
da bugün bir şeyler söylemek zorundadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Artık,
bebekler, çocuklar, gençler, kaybettikleri yakınlarının
acısını büyüterek, intikam hissini kabartarak, kinine kin
katarak büyümemelidir. Birileri, kabaran bu hissiyatı biraz daha
kabartmak, bilenen hissiyatı biraz daha bilemek,
kızgınlığa kızgınlık katmak isteyebilir.
Yangına körükle gitmeyi siyasetine uygun görenler de olabilir, ama böyle
bir siyaset milletimizin birlik ve bütünlüğüne güç katmaz. Böyle bir
siyaset, sevgi ve barış dolu bir geleceğe hizmet etmez.
Ne Hükûmet olarak
ne AK PARTİ olarak, gündelik ve popülist siyaset kaygılarıyla
hareket etmiyoruz. Türkiye'nin derdi bizim derdimizdir. Türkiye'nin meselesi
bizim meselemizdir. Bu ülkenin her neresinde olursa olsun sorunu olan, derdi
olan, acısı olan her bir vatandaşımın vebali bizim
üzerimizdedir. İşte onun için, biz görmezden gelemeyiz, duymazdan
gelemeyiz, bilmezden gelemeyiz. Başımızı kuma gömüp
kendimizi karanlığa mahkûm edip, ışığa,
aydınlığa gözümüzü kapatamayız. Gün, bağırıp
çağırma günü değildir; gün, sesi en yüksek çıkanın
rantı toplayacağı gün de değildir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Gün, oy kaygısıyla, koltuk
sevdasıyla ülkenin sancıya, ateşe, ağrıya,
sızıya terk edileceği gün hiç değildir. Gün, değerli
arkadaşlarım, büyük düşünme günüdür, kucaklayıcı ve
kuşatıcı düşünme günüdür. Nezih bir üslupla,
yapıcı bir üslupla, birleştirici bir söylemle, ortaya millet adına,
memleket adına bir vizyon koyma günüdür. Ne güzel ifade etmiş
şair Orhan Veli: Neler yapmadık şu vatan için!/ Kimimiz öldük;/
Kimimiz nutuk söyledik. İşte gün, hamaset dolu, heyecan dolu, tahrik
dolu nutuklar atma değil ölümlere çare bulma günüdür. Herkes elini
vicdanına koysun ve lütfen, sadece ve sadece vicdanıyla konuşsun.
Bir çocuk, bir
bebek anne ve babasının ırkından olduğu için,
mezhebinden olduğu için, annesinin dilini konuştuğu için
dışlanabilir mi, eleştirilebilir mi; mağdur
bırakılır, ötelenebilir mi, itilip kakılabilir mi?
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Nerede olmuş bunlar?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İnsanlar etnik aidiyetlerinden,
dillerinden, dinlerinden, mezheplerinden dolayı ikinci sınıf,
üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görebilir mi? Böyle bir
tavır hakkaniyete sığar mı?
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Böyle bir şey mi var Sayın Başbakan?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bizim güvenlik güçlerimiz yirmi beş
yıldır terörle mücadele ediyor, başarıyla mücadele ediyor.
Sonuna kadar da mücadele edecekler. Ancak, terörle mücadelenin ötesinde sinsi
bir öfkenin, sinsi bir intikam duygusunun, sinsi bir kin ve nefretin gizliden
gizliye bu toplumun kardeşliğini, birlik ve bütünlüğünü
kemirmeye çalıştığını daha ne kadar görmezden
gelebiliriz?
Terör belası
yüzünden komşuların, akrabaların, kardeşlerin birbirine
kuşku duymaya başladığını daha ne kadar inkâr
edebiliriz?
Siyasetçilere,
aydınlara, medyaya sirayet etmiş olan farklı dil ve üslubun,
tahrik edici tavırların toplumun değişik tabakalarında
dalga dalga ayrışmayı körüklediğini daha ne kadar
kayıtsızlıkla izleyebiliriz?
Ülkenin
sorunlarını bölen, gündemini bölen, hassasiyetlerini bölen,
hissiyatını bölen bir anlayış nasıl bölücülükten
yakınabilir?
Değerli
arkadaşlarım, yirmi beş yıl bu sorun görmezden gelindi.
Güneydoğunun, Doğunun, Karadenizin belli bölgelerinde aynı
sıkıntıları hep gördük, Orta Anadolunun belli bölgelerinde
hep gördük. Onun için de yola çıkarken bir şey söyledik, o da
şu: Dedik ki: Biz, etnik milliyetçiliğe karşıyız.
Biz, bölgesel milliyetçiliğe karşıyız. Biz, dinsel
milliyetçiliğe karşıyız.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın)- Neye karşısınız?
Milliyetçiliğe
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hah neyi kapsıyor biliyor
musun? Neyi kapsıyor biliyor musun? İşte bunu kapsıyor.
Bu ülkede -az
önce de söyledim- biz, bütün etnik unsurları -kaç adet olursa olsun fark
etmez.- Türküyle Kürtüyle, Lazıyla Çerkeziyle, Gürcüsüyle
Abazasıyla Romanıyla ile hepsiyle... Hepsine saygı
duyarız, sevgi duyarız. Dedim ya Yaradandan ötürü severiz. Hepsini
de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında topladık,
topluyoruz, toplarız ve bundan dolayı da bu üst kimlikle hareket
ederiz. Olay budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İkincisi;
biz, bölgesel milliyetçiliğe de karşıyız. O da nedir?
Güneydoğu, Doğu, Doğu Karadeniz; acaba buralara bugüne kadar, ne
kadar yatırım yapıldı hiç incelediniz mi? Hiç üzerinde
durdunuz mu? Bunları tabii, en iyi yaşayan, o bölgede yaşayan
vatandaşlarım. Bütün o çileleri onlar çektiler ama şu anda 11
bin kilometre bölünmüş yolla biz Güneydoğunun, Doğunun,
Doğu Karadenizin bu karanlık talihini evvel Allah ortadan
kaldırdık ve oralara şimdi bölünmüş yollarla
ulaşabiliyoruz. Oralarda havaalanları
Adı vardı kendisi
yoktu, şimdi artık havadan ulaşım da orada var.
Ağrıya git, bakıyorsun, çalışıyor; Kars,
bakıyorsun, çalışıyor; Van çalışıyor.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Siirt çalışmıyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Siirtte pisti uzatıyoruz,
uzattıktan sonra daha rahat ineceksin; o da devam ediyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İnşallah, şimdi,
Hakkâridekinin de adımları atıldı, orada da
havaalanını göreceğiz.
Bütün bunlarla
birlikte, Türkiye modern bir dünyanın yakaladığı imkânlar
neyse bu imkânları bizim dönemimizde yakaladı ve yakalamaya devam
ediyor. İnanın şu anlattıklarımdan muhalefetin haberi
yok biliyor musunuz! Böyle bir şey var mı yok mu haberleri yok ve
olamaz da. Yani bu ülkede bir hızlı tren var mı yok mu
bunların haberi yoktur! Şöyle bir, Ankaradan Eskişehire bir
bin git, bir tadını gör. (AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Var, var, raydan çıktı! Kaç kişi öldü?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Sen öyle zannediyorsun, raydan filan
çıkmadı, aynen yoluna devam ediyor.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Raydan çıktı raydan!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Aynen yoluna devam ediyor; raydan
çıkan sensin, sen; raydan çıkan sensin! (AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler, alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Raydan çıktı, raydan! Öldü, adam öldü! Kaç kişi
öldü!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Kimse ölmedi.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Yalan söylüyorsunuz o zaman. Tren raydan çıktı, adam
öldü.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Dünyanın her yerinde kazalar
mukadderdir, olur.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Mukadderdir, tamam!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
Amerikasında da olur, her yerinde, Avrupasında da, her
yerinde
Kazanın olmadığı, bu tür şeylerin
olmadığı yer var mı? Her yerde var.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Takdiriilahi tamam!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Dolayısıyla kalkıp da
sataşmak için kendine malzeme arama ve bu ülkenin hangi coğrafi
bölgesinde, hangi ilinde olursa olsun biz bölgesel
ayrımcılıkları ortadan kaldırdık. Dinsel
milliyetçiliğe de karşıyız. Ülkemizin Yüzde 99u Müslüman.
Yüzde 1 farklı inançlarda insanlar var. Yüzde 99 Müslümanın içinde
farklı mezhep, meşreplerde olanlar var. Bakın, şu anda biz
Alevi çalıştaylarını başlattık; 5incisi bitti.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Dinî milliyetçilik nasıl oluyor Sayın
Başbakan, bir anlatın!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Rahatsız olma!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Dinî milliyetçilik nasıl oluyor?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Siz yapamadınız biz
yaptık, devam ediyor. Bundan sonra da kararını vereceğiz,
rahatsız olma! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Rahatsız olma!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Geçen hafta reddettiniz
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
Yapamadıklarınızı biz yapıyoruz
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Cemevleri ibadethane olsun. dedik, reddettiniz.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
onun için rahatsız
oluyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Cemevleri ibadethane olsun. dedik, reddettiniz geçen hafta.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Zaten sıkıntının
altında yatan temel esas bu. AK PARTİ sizin
yapamadıklarınızı yaptığı için rahatsız
oluyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Daha on gün önce cemevlerinin ibadethane olmasını
reddettiniz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Madımak müze olsun. dedik, niye
yapmadınız Sayın Başbakan?
BAŞKAN Lütfen
sayın milletvekilleri
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
soruyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Madımak müze olsun. dedik yapmadınız.
Niye yapmadınız?
BAŞKAN
Lütfen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bugün, hangi coğrafi bölgede,
hangi ilde olursa, hangi etnik kökene, hangi mezhebe, hangi siyasi görüşe
sahip olursa olsun, her bir vatandaşım kendisini ötekinin yerine
koysun ve düşünsün. (CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Düşünmekle
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Özdemir, lütfen
Sayın Özdemir...
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Genel Başkanınıza saygınız
yok mu? Deniz Baykala saygınız yok mu?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Sayın Baykal, lütfen grubunuza
hâkim olun! Bakın, edep, adaptan uzak hareket ediyorlar. Ben grubuma siz
konuşurken böyle bir saygısızlık yaptırttım
mı? Lütfen grubunuza hâkim olun! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Lütfen...
Değerli
arkadaşlarım, sizlerin hiç köyleri boşaltıldı mı?
Sizin ekip biçtiğiniz tarlalarınız,
hayvanlarınızın otladığı yaylalarınız
yasak bölge ilan edildi mi? Gece yarısı köyünüzü teröristler
sarıp camide namaz kılanların üzerine kurşun
yağdırdı mı? Oğlunuzu, kızını,
malınızı mülkünüzü aldı mı? Sizden haraç topladı
mı?
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Tabii ki
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Köylerinizin yollarına
mayın döşendi mi? Analar tabii ki ağlayacak. diyenler,
sesleniyorum şimdi: Sizin hiç oğlunuz, yavrunuz öldü mü? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Öldü
Öldü
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biliyorum ben nelerin öldüğünü.
(Gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen, sayın milletvekilleri
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Utanın! Utanın! Bu soruyu sorarken
utanmalısınız!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Dersimde olanları savunanları
ben insanlık noktasında nasibini almamış olarak
değerlendiriyorum, öyle değerlendiriyorum. (AK PARTİ ve DTP
sıralarından alkışlar)
Benim aziz
milletimin her bir ferdi bu soruları kendisine sorsun. Kendisini ötekinin
yerine koysun, samimi bir şekilde vicdan muhasebesi yapsın. Terör
örgütüne yönelik öfke, tüm bir etnik gruba veya toplumun bir bölümüne
yöneliyorsa bu son derece hatalı bir bakış
açısıdır. Terör örgütüyle -lütfen burayı iyi dinleyelim-
benim Kürt kökenli vatandaşlarımı, kardeşlerimi bir araya
getiremezsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sen getiriyorsun!
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Kim getiriyor, kim?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Kürt kökenli vatandaşlarımın,
kardeşlerimin sorunu farkıdır, terör örgütü farklıdır
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Bu millete iftira ediyorsun!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ve ne yazık ki burada, bu
kürsüde Sayın Bahçelinin AK PARTİyi terör örgütüyle el ele, kol
kola âdeta, benzetmesini yapmasını çok sakil buluyorum ve bunu tabii
kendi grup toplantılarında da çok yaptılar. Ama bunların
hepsini hukuka havale ettim ve hukukta bunlar görüşülüyor, zaten orada
devam edecek. Çünkü buna içinden kendisi de inanmıyor, bunu biliyorum.
İçinden buna inanmıyor ama buradan nemalanıyor,
nemalanıyor; mesele bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Her milletin
kutsal değerleri vardır. Bizim toprağımız,
vatanımız, Bayrağımız, İstiklal
Marşımız, cumhuriyetimiz tartışmaya
açamayacağımız kutsallardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz bunu bir kere söylemedik ki,
yüzlerce, binlerce kez söyledik ve bunun için de zaten siz bizi test
edemezsiniz. Bizim mazimiz, tarihimiz bunun en açık ifadesidir. Benim
hangi kültürle, hangi değerlerle yetiştiğimi benim mazim ortaya
koyar. Onu siz test edemezsiniz, onu edecek kalitede ve vasıfta da
değilsiniz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve
tabii, bu konuda bize bu şekilde saldıranlar, benim milletimden
gerekli olan dersi, cevabı, vakti geldiğinde alacaklardır.
Bölünmekten
bahsetmek, ihanetten bahsetmek, bu milletin en hassas olduğu konuları
tamamen bir hayal ürünü olarak sürekli gündeme getirmek vatanseverlik de
olamaz, milliyetçilik de olamaz.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Hem vatansever hem milliyetçiyiz ama siz nasibinizi
almamışsınız!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başbakan, Cengiz Çandar yanlış
mı söylüyor?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bu sürece karşı çıkanları da kabaca ben
üçe ayırıyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Cengiz Çandar yanlış mı söylüyor?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Onu sen kendine sakla kendine, sana
lazım olur.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yanlış mı söylüyor?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Birincisi, bu açılım
sürecine, içeriğini bilmediği için karşı çıkanlar var.
Onları bilgilendirmek boynumuzun borcudur.
Benimle beraber
seyahat ediyorsun. Taa Orhun Abidelerinden Karakuruma olan, orada
yapılanları gören sen değil miydin, sen değil miydin?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Göreviniz, yapacaksınız!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Siz üç buçuk yıl iktidar
oldunuz. Üç buçuk yıllık iktidarda, soruyorum sizlere, Türk
cumhuriyetlerinin hangisine hangi yardımı götürdünüz? (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri
alkışlar) Hangisine hangi yardımı götürdünüz?
Bıkmadan,
usanmadan; Edirneden Ardahana kadar karış karış, mahalle
mahalle, sokak sokak, ev ev dolaşıp bunları
anlatacağız.
İkincisi, bu
açılımın sonunda rant kapıları kapanacak. Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu açılımın sonunda rant
kapıları kapanacak olan istismarcılar var. Şiddet
üzerinden, şehit cenazeleri üzerinden siyaset
yaptığını zannedenler var. Bunlar, tabii ki bu sürece
karşı çıkıyorlar. Hatta Şehitler gelsin de biraz daha
fazla bağıralım. diye bekleyenler var. Bunlar var. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Yazıklar olsun, ayıp!
ERKAN AKÇAY
(Manisa) İçimiz kan ağlıyor, yazıklar olsun size!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Yazıklar olsun size be!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Siz yapmıyorsanız niye
alınıyorsunuz? Yapmıyorsanız niye alınıyorsunuz?
Alınmayın, rahat olun. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Yazıklar olsun!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yaa, niye rahatsız oluyorsun;
niye rahatsız oluyorsun? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) (CHP milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti) Niye
rahatsız oluyorsun?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ayıp be ayıp! Başbakansın, ayıp!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
güle güle diyorum. Siz olmadan daha rahat konuşuruz, güle güle. Ben
burada grubumla, kalanlarla beraber yola devam ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunların tahammülü yok. Bunların
düşünceye tahammülü yok. Bunların meseleleri konuşmaya tahammülü
yok. Bunlar izleyici tribününü provoke edenleri buraya getirenlerdir,
anlayış bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunlar budur. Bakınız, parti programımızda partimiz bu
sorunun
(Gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
toplum hayatımızda neden
olduğu olumsuzlukların bilinciyle bölge halkının
mutluluğunu, refahını, hak ve özgürlüklerini gözeten,
Türkiyenin bütünlüğü ve üniter devlet yapısıyla birlikte
bölgeyi tehdit eden terörün önlenmesinde zaaf yaratmayacak bir şekilde
kalıcı, tüm toplumun duyarlılıklarına
saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir
politika izleyecektir
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sizin kalbiniz mühürlü.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ne zaman? Partiyi kurduğumuz
zaman programımıza bunu koyduk. Yeni başlamadı bu.
Değerli
kardeşlerim, dönemimizde bölgede yaptığımız kamu
yatırımlarını inşallah, GAPta, DAPta, KOPta çok
daha farklı bir noktaya - hedefimiz
2013 inşallah- götürüyoruz, götüreceğiz. Tabii, hepsinden
güzeli, köy, kimse ulaşamadı
ama biz ulaştık
KAMER GENÇ
(Tunceli) Açılımı anlat da bir de ben anlayayım.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
ve KÖYDESle biz köylere gittik.
Yolu olmayan köylere gittik, suyu olmayan köylere gittik, buralarda
yatırımlarımızla kendimizi gösterdik.
Değerli
kardeşlerim, Beşir Bey, aslında bütün başlıkları
söyledi, ben onların üzerinde fazla duracak değilim, onları
hemen süratle geçeyim istiyorum, çünkü sizlerle dertleşeceğim
başka konular da var. Fakat Doğu ve Güneydoğudaki tüm illerimiz
kazanırken hiç şüphesiz diğer tüm seksen bir vilayetimiz de bu
atılan adımlardan olumlu etkilendi.
Bakınız,
biz gelmeden önce Doğu ve Güneydoğunun ihracatı 800 küsur
milyon, şimdi 5 milyar. Nereden nereye geldik! Bu, bir hareketlenmeyi
gösteriyor. Yeterli mi? Değil. Daha da hareketlenecek.
Sayın Baykal
diyor ki: Terör bu işin engeli değil. Nasıl engeli değil
canım! Bir defa ekonomide bir kaide var. Nedir o? Yatırımcı
güven arar, istikrar arar. Güvenin olmadığı yere,
istikrarın olmadığı yere yatırımcı gelmez.
Fakat bütün bunlara rağmen, bizim girişimcimiz orada bu
yatırımları, sağ olsun, yaptılar ve şu anda bu
noktaya geldik.
Bakınız
şimdi televizyonlarla ilgili yeni bir düzenleme, hamdolsun, ortaya
koyuyoruz. Eylemlerde istismar edilen çocukların hukuki durumunu yeniden
gözden geçirdik ve üniversitelerimizin attığı adımlar,
hakikaten bizleri de bu atılan adımlar doğrusu imrendiriyor.
Bütün
bunların yanında şimdi yeni hedeflerimiz var, daha büyük
hedeflerimiz var ve bu bir süreç ve bu süreç içerisinde gelişmelerle
bizler o sorun alanlarını minimize edeceğiz. Bunlar bir anda
hemen çözülecek veya bir anda neticeye kavuşturulacak sorunlar değil.
Dünya değişiyor, dönüşüyor; bu değişim, dönüşüm
içerisinde tabii ki karşınıza farklı anlarda farklı
sorunlar çıkabiliyor ve bu sorunları da çıktıkça çözüme
kavuşturacak olan biziz.
Ve söyleyeyim,
bakınız bu meseleler ilk defa bu dönemde ortaya çıkmadı. Ta
Gazi Mustafa Kemale kadar uzanan bir geçmişi var ve şimdi de bizimle
devam ediyor ancak biz diyoruz ki bunları minimize edelim, gelecek
nesillere sorunun çok daha azalmış olarak kaldığı bir
Türkiye bırakalım. Derdimiz bu.
Ve sevgili
kardeşlerim, bakınız, burada liderlerin geçmişte
söyledikleri bazı sözler var. Tabii, gıyabında konuşmak
işime gelmez ama maalesef kaçıp gittiği için söylemek
zorundayım. 1989da SHP Genel Sekreteri Sayın Deniz Baykal
tarafından hazırlanmış SHP raporundan aynen
alınmış ifadeyi söylüyorum: Kürt kökenli
yurttaşlarımız da dil, kültür, folklor ve kimliklerini koruma,
geliştirme ve açıklayabilme, kendi ana dillerinde yazılı
basın, radyo ve televizyon dâhil her türlü medya
aracılığıyla yayın yapabilme, özel okullarda
burası çok önemli- kendi ana dilleriyle eğitim yapabilme, Kürt dil
ve kültürü üzerinde araştırma yapacak enstitüler ve benzeri
kurumların kurulabileceği haklarına
kavuşmalıdır. diyor ama bugün başka söylüyor.
Bakınız, nereden nereye! Sıkıntı burada. Tutanaklar
yanımda, onlar da var.
Az önce yine
grubum adına konuşan Ömer Bey birçok şeyi söyledi, onun üzerinde
de fazla duracak değilim, onları da geçiyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, tabii ki özellikle Sayın Bahçelinin
Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptığı
Koalisyon Hükûmeti tarafından atılmış adımlar var ama
Sayın Bahçeli, bütün bunlar olurken, meseleyi, yine kendi dilinden
Üniversite sınavında bir soruya takılıp
kalmazsınız, onu atlar, diğer sorulara geçersiniz dil
konusunda. diyerek izah etmiş ama o atladığı soruya geri
dönmeyi asla düşünmemiştir. Burada böyle bir sıkıntı
var.
Yine, bu, o
dönemde yabancı dil eğitimi ve öğretimi kanunu
değişiklikleriyle Türk vatandaşlarının günlük
yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı
dil ve lehçeleri öğrenmelerinin önündeki hukuki engeller
kaldırılması konusu.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye siyaseti popülizmden kendisini
kurtarmalıdır. Bunu beraber çözeceğiz. Yani, burada sizin bir
öneriniz yok mu? Bu öneriyi ortaya sürmek suretiyle bunları çözemez miyiz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yine aynı şeyi konuşuyoruz.
BAŞKAN
Sayın Erdoğan, altmış dakikalık süreniz doldu, size
ilave süre vereceğim.
Lütfen
toparlayınız efendim.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Biliyoruz ki,
açık yaraları kanatmak isteyenlerin işi kolaydır ama bu
yarayı sarmak isteyenlerin işi zordur. Söyleyeceğimiz her sözün,
atacağımız her adımın, alacağımız her
kararın bu ülkenin hangi köşesinde nasıl
yankılanacağını hesap etmek durumundayız. Biz, Türkiye
ölçeğinde, dünya ölçeğinde büyük düşünmeye devam edeceğiz.
Dört aydır siyasi bir terbiyeyle, nezaketle, tevazu ile bu süreci
muhalefete anlatmak, bu tarihî süreçten onların da mutabakatını
almak için gayret gösterdik ama masaya gelmediler veyahut da kendi merkezlerine
kabul buyurmadılar, lütfetmediler.
Şehitleri
istismar eden bir tavır var ortada, gazileri istismar eden bir tavır
var ortada, şehit ve gazi derneklerini tahrik eden bir tavır var ortada,
Atatürkü istismar eden bir tavır var ortada, hıyaneti, ihaneti,
bölünmeyi, Sevri dilinden düşürmeyen, vehim ve korku üreten, toplumu
geren ve provoke eden bir tavır. Bu tavrın, ne aziz milletimize ne
memleketimize ne devletimize bir faydası var.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye için hayati bir süreç
başlattık. Türkiye'nin büyümesine, gelişmesine, ilerlemesine
engel teşkil eden kronik meseleleri çözmek için cesur bir adım
attık. Son derece samimiyiz. 72 milyon vatandaşımızın
her biri bu süreçte kazanacak. Türkiye için çok daha geniş ufuklar
açılacak. İnanıyorum ki cumhuriyetimizin 100üncü Kuruluş
Yıldönümünü, 2023ü Türkiye bambaşka, çok farklı bir Türkiye
olarak karşılayacak. Umudumuz var, heyecanımız var,
coşkumuz var, aşkla, sevda ile barış ve kardeşlik
içinde hep birlikte yarınların Türkiyesini inşa edeceğiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kimseyi kırmak
istemiyoruz. Duyguları örselemek istemiyoruz. Elimizde tarihî bir imkân
var. Milletimiz bizimle, milletimizin hayır duaları bizimle. Bizim
yolumuz, bizim üslubumuz ise milletin yoludur, milletin üslubudur. Bu ülke
Türkiye, 72 milyon vatandaşımızın vatanı. Bu bayrak 72
milyon vatandaşımızın bayrağı. Bu istiklal
Marşı hepimizin ama hepimizin İstiklalinin,
bağımsızlığının sembolüdür. Demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye, cumhuriyetimizin, evet,
güvencesidir. Devlet ile millet arasındaki kaynaşma duygusunu yediden
yetmişe bütün vatandaşlarımızın yürekten hissetmesi en
büyük rüyamızdır. Herkes emin olsun ki Türkiye bu yolda emniyet
içinde mesafe alıyor.
Evet, bugün yeni
bir gün ve yeni bir şeyler söylemeliyiz. Ben bugünün Türkiye için bir
milat, bir yeni başlangıç kabul edilmesi gerektiğine
inanıyorum. Bugün sıfır kilometre değil, bu işin
geçmişi var
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Zillet, zillet!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çok çirkin oluyor Değerli
Arkadaşım. Yani sen zillet içindeysen onu bilemem ama bu toplum, bu
milletvekilleri asla zillet içinde değildirler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yarın
Türkiye geleceğe daha umutla bakan bir Türkiye olarak uyanacaktır.
Buna gönülden inanıyorum. Şuna bütün kalbimle inanıyorum: Biz,
birlikte Türkiyeyiz.
Allah yâr ve
yardımcımız olsun diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Erdoğan, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi genel görüşme önergesinin görüşmelerine
devam ediyoruz.
Şahıslar
adına ikinci söz Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebiye aittir.
Sayın
Erçelebi, buyurun.
Sayın
Erçelebi, süreniz on dakikadır efendim.
HASAN
ERÇELEBİ (Denizli) Sayın Başkanım, salonda bir sükûnet
sağlayabilirseniz sevinirim. Bu durumda insicamım bozuluyor.
BAŞKAN
Evet. Sayın milletvekilleri, görüşmeler devam ediyor. Lütfen hatibi
dinleyelim efendim.
Sayın
Erçelebi, buyurun.
HASAN
ERÇELEBİ (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Demokratik Sol Parti ve şahsım adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün sizlerle
toplumsal bir sorunun genel görüşmesini yapıyoruz. Toplumsal
sorunları görmezden gelmek, yok saymak, zamanı boşa harcamak,
sorunları halının altına süpürmek demektir. Biz Demokratik
Sol Parti olarak hiçbir zaman sorunun bir parçası olmadık, her zaman
çözümün önderi olduk. O yüzden, Hükûmet bizden randevu istediği zaman
Buyurun gelin. dedik. Sayın Bakan partimize Kürt sorunu. diye girdi,
Yanlış yapıyorsunuz. dedik, Demokratik açılım.
diye çıktı.
Biz, terörle
mücadele ile demokratik açılımın birbirinden
ayrılmasını istiyoruz. Terör, demokratik açılımın
nedeni ve temeli olmamalıdır. Eğer öyle olursa çözüm
kalıcı olmaz, bir işe yaramaz, soruna çare olmaz. Terörle
mücadele için terörün ekonomik kaynaklarını kesmek, mühimmat
yollarını kesmek ve sınır güvenliğini sağlamak
gerekir. Ayrıca, güvenlik güçlerinin moralini bozmamak gerekir, şehit
ve gazilerimizi incitmemek gerekir. Demokratik açılım ise tüm
Türkiyeyi kapsayarak tüm yurttaşlarımızın özgürlüğünü
ve taleplerini kapsar nitelikte olmalıdır. Bölgesel ve etnik
demokratik açılım olmaz.
Eğer Amerika
Birleşik Devletlerinin Iraktan çekiliyor olması olmasaydı
Hükûmet harekete geçmeyecekti ve bugün bu görüşmeyi yapıyor
olmayacaktık. Bugünkü görüşmenin yapılmasının
temelinde Amerika Birleşik Devletlerinin Iraktan askerlerini yakın
bir zamanda çekiyor olması yatmaktadır. Oysa biz demokratik
açılımı dışarıdan bize yapılan dayatmalarla
değil kendi isteğimiz için yapmalıyız.
İşte
Demokratik Sol Parti, doğrultu, tutarlılığı
çerçevesinde 1987 yılından bu yana Doğu ve Güneydoğuda
yaşayan insanlarımızın sorunları için çözüm
yollarını halkımızla paylaşmıştır.
Bakın, Partimizin 1987 seçim bildirgesinden çok kısa bir pasaj
okuyacağım sizlere: 30 Haziran 1987, Demokratik Sol Parti Merkez ve
Karar Yönetim Kurulunun Güneydoğu Anadoluda Güvenlik, Gelişme
Sorunlarına Kapsamlı Çözüm Programı, Güneydoğu
Anadoludaki güvenlik önlemlerinin yetersizliği halkın devlete
güvenini sarsıcı, içeride ve dışarıda devlet
saygınlığına gölge düşürücü ölçülere
varmıştır. Güvenlik önlemleri demokratik hukuk devleti
kuralları içinde süratle etkili duruma getirilemezse yalnız bölge
halkı için değil tüm ulusumuz için çok ciddi sorunlar ortaya
çıkabilir ve Türkiye yeni ve ağır bir rejim bunalımına
sürüklenebilir. Ancak Güneydoğuda halkın can güvenliği yalnızca
güvenlik önlemleriyle sağlanamaz. Uzun, orta ve kısa vadeli ve çok
yönlü sosyal, ekonomik ve kültürel önlemlerin ve uluslararası
ilişkilerin de güvenlik önlemleriyle bir bütün olarak ele
alınması gerekir. O nedenle, önerimizi Kapsamlı Çözüm
Programı diye adlandırıyoruz ve önerdiğimiz çözümleri
güvenlikle, doğrudan ve dolaylı ilgili çözümler ve dışa
dönük önlemler olarak üç bölümde sunuyoruz. diyor.
Demokratik Sol
Parti iktidara gelince de önerdiği çözümleri hayata geçirmiştir.
OHALin uygulandığı on üç ilden sıkıyönetimi
kaldırarak normal yönetime geçilmiştir.
Bakın,
iktidar sözcüleri sanki AKP Hükûmetinden önce hiç Türkiyede Hükûmet
yokmuş gibi davranıyorlar. Oysa size bir metin okuyacağım.
24 Kasım 2002, yani seçimler henüz bitmiş, AKP İktidarı
tebrikleri kabul ediyor. Radikal gazetesinden Ahmet Şık diyor ki:
Diyarbakır gün sayıyor. Ekim ayı olmasına rağmen
hayli sıcak bir hava var Diyarbakırda. Otomobil gürültüleri
arasında yürümeye çalışan insanlar, şakalaşan
kızlı erkekli gençler sokaklarda. Diyarbakıra her
gelişimizde kullandığımız taksinin şoförü
Yılmaz, Kuzey Iraka mı gideceksin? sorusuna olumsuz yanıt
alınca anlamsız gözlerle bakıp Bir şey de yok ki niye
geldin? diyor. Gerçekten de bölgede gazetecilerin dolaşmasını
gerektirecek o eski çatışma ve olaylar yaşanmıyor
artık. Diyarbakır sokaklarında her yanında Kürtçe
şarkılar, türküler duyuluyor. Yaşanan rahatlığın
yanı sıra son yasa değişikliğinin de etkisiyle tüm
kasetçilerden yükselen ezgiler Kürtçe. On yıldır ağabeyiyle
birlikte kaset satan Yakup Çiftçi çok memnun: Üç ay içinde on beş kadar
Kürtçe müzik yapan yeni grup çıktı, satışlarda ise yüzde 90
oranında artış var. Eskiden Kürtçe müzik çalmamız
engelleniyordu ya da korka korka kendimiz duyabilecek kadar bir sesle
çalıyorduk ama artık rahatız, hatta müşterilerimiz
arasında polis ve askerler de var.
İşte,
değerli milletvekilleri, biz AKP İktidarına böyle bir Türkiye
bıraktık. Oysa şimdi Terörü ortadan
kaldıracağız. diye bir pazarlık masası söz konusu.
Bu dönemde
kültürel açılım yapılmış, kurslar serbest
bırakılmıştır, idam cezası kaldırılmıştır.
Devlet Doğu ve Güneydoğu Anadolunun en büyük yatırımı
olan GAPı yapmıştır. Ama toprak reformu tarım
reformuyla desteklenmediği için amacına ulaşamamıştır.
Genel
Başkanımız Sayın Masum Türker birkaç gün önce
Diyarbakır yöresindeydi. Yarın Partimizin 24üncü kuruluş
yıl dönümü. İl başkanlarımız, parti meclis üyelerimiz
şu anda genel merkezimizde. Onlarla oluşturduğumuz ortak
akıl diyor ki: Demokratik açılım yoksulluğu ortadan kaldıracak
şekilde olmalıdır.
Yöre halkı
iş ve aş istemektedir. Bunun için devlet, yatırım yapacak
yatırımlar yapmalıdır, yöre insanının karnı
doyurulmalıdır, gençler eğitilmeli, iş güç sahibi
yapılmalıdır.
Şimdi
soruyorum: Var mısınız buna?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Varız.
HASAN ERÇELEBİ
(Devamla) Varız
Evet, Hükûmet varmış.
Toprak reformu,
tarım reformu yapılmalıdır. Mayınlı araziler
temizlenerek hazine arazileri topraksız çiftçilere verilmeli, mülkiyet
tabana yayılmalı, halka yayılmalıdır. Tarımsal
sanayi geliştirilmelidir. Buna da var mısınız?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Varız.
HASAN
ERÇELEBİ (Devamla) Peki.
İfade ve
örgütlenme özgürlüğünü sağlamak için seçim barajları
kaldırılmalıdır, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu
demokratikleştirilmelidir. Buna da var mısınız?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Kısmen
varız.
HASAN
ERÇELEBİ (Devamla) Kısmen varsınız
İşte, öyle
kaçmak yok. Öyle çağ dışı seçim barajlarının
arkasına sığınarak yüzde 34le yüzde 65 Meclisi işgal
etmek yok. (DSP sıralarından alkışlar) Hadi gelin
bakayım, buna da Varım. deyin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erçelebi, süreniz doldu, size de sözlerinizi tamamlayabilmeniz için
ilave süre veriyorum.
Buyurun.
HASAN ERÇELEBİ
(Devamla) Ben biraz geç başladım, üç dakika olursa iyi olur.
Evet, yargı
bağımsızlığı için Adalet Bakanının ve
Müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan
çıkarılması için yasal düzenlemeye var mısınız?
Yoksunuz. Peki.
Bölge merkezli
dış politikayı güçlendirerek komşularımızla iyi
ilişkiler geliştirmeliyiz. Buna varsınız değil mi
efendim? Peki.
Ülkemizi ve
halkımızı sıkıntıya sokacak, bölünme tehlikesini
ima dahi edecek herhangi bir açılım ve davranışın
yanında DSP olarak olmayacağız, yüreğimizi ikiye
böldürmeyeceğiz. Bugün yapılan bu toplantı
dışarıdan yapılan bir baskının sonucudur.
Dışarıdan baskı yapılmasa da Bu
yapılmalıdır. diye biz 1987den bu yana söylüyoruz ve 87den bu
yana sorunları çözmek için her türlü girişimi yaptık ve sonuçları
da aldık.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sorun, insanlık sorunudur.
Diyarbakır sokaklarında yalın ayaklarıyla araba
camlarını silen çocuklar hepimizin yüreğini
acıtmaktadır. Okula gidemediği için ağlayan o küçük
çocukların gözyaşları bizim de yüreğimizi
dağlamaktadır. Soğuk suyla kirli
çamaşırlarını yıkayan o ananın çatlak elleri
bizim de yüreğimizi sızlatmaktadır. Bizim bu yürek
sızıntılarımızın çözümü ekonomik kalkınmayla
son bulacaktır. Türkiyenin de düzgün gelir
dağılımını sağladığımız zaman
bu sorunlar son bulacaktır. Dolar milyarderlerimizle övünmek yerine gelir
adaletimizin düzgünlüğüyle övündüğümüz zaman sorunlarımız
son bulacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erçelebi, ilave süreniz de doldu. Son cümleleriniz için tekrar
mikrofonunuzu açıyorum.
HASAN
ERÇELEBİ (Devamla) Sözlerimi yüce Meclisin ve Demokratik Sol Partinin
saygınlığına uygun gelecek şekilde tamamlamak
istiyorum:
Gelin
tanış olalım,
İşi
kolay kılalım,
Sevelim,
sevilelim,
Dünya kimseye
kalmaz.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erçelebi.
Sayın
milletvekilleri, demokratik açılım konusundaki genel görüşme
tamamlanmıştır.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 17 Kasım
2009 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.10