DÖNEM: 23                              CİLT: 53                       YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

19’uncu Birleşim

17 Kasım 2009 Salı

 

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.-  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.-YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Dünya Çocuk Hakları Güne’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, şeker fabrikalarının, özellikle Atatürk’ün talimatıyla kurulan ve özelleştirme kapsamında bulunan Tokat Turhal Şeker Fabrikasının kapatılmaması, satılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

3.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

5.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerinden söz isteyenlerin uzun süreli konuştuklarına ilişkin açıklaması

6.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

7.- Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya’nın, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

8.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

9.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın kullandığı bir kelime nedeniyle üzüntü duyduğuna ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- Suriye Arap Cumhuriyeti Halk Meclisi Başkanı Mahmoud Al-Abrash ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1014)

 

B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, kamuda ihale sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/462)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat’taki işyerlerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/463)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, taşımalı eğitim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/464)

 

C) ÖNERGELER

1.- Konya Milletvekili Muharrem Candan’ın, Çevre Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin  önergesi (4/156)

2.- Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin  önergesi (4/157)

3.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarımsal Sulamada Kullanılan Elektrik Enerjisi Tarifelerine İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/292), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/155)

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- (10/443) esas numaralı, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılması amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

2.- (10/204) esas numaralı, yasa dışı dinleme ve takip iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/351, 10/454) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya  Milletvekili  Faruk  Bal’ın,  MHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, MHP Grubu önerisi üzerinde konuşan  Sakarya  Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,  CHP Grubu önerisi üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Ankara  Milletvekili  Hakkı  Suha  Okay’ın,  CHP Grubu önerisi üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, görüşlerini farklı yorumlaması nedeniyle konuşması

 

IX.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Millî Savunma ve Çevre Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407)

2.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

3.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

4.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)

 

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Anayasa’nın 138’inci maddesinin “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmü gereğince 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşülmemesi gerektiğine ilişkin talebi hakkında

XII.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Marmara Bölgesindeki sel felaketine ilişkin Başbakandan  sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı  Mustafa Demir’in cevabı (7/9667)

2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bazı illerdeki sel afetlerine ilişkin Başbakandan  sorusu  ve Bayındırlık ve İskân Bakanı  Mustafa Demir’in cevabı (7/9683)

3.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Balıkesir’deki çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı  (7/9730)

4.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, TMSF denetimindeki bir basın kuruluşunun yayınlarına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcı Ali Babacan’ın cevabı (7/9748)

5.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin  sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/9751)

6.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Türk-Ermeni Yakınlaştırma Komisyonunun Raporuna ilişkin sorusu ve  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı  (7/9777)

7.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, öğretmen istihdamına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı  (7/9873)

8.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun’daki sel felaketlerine ilişkin sorusu  ve Bayındırlık ve İskân Bakanı  Mustafa Demir’in cevabı (7/10020)

9.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10053)

10.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Hamzadere ve Çakmak barajlarına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10054)

11.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, bir gölet ve havzanın sürdürülebilir korunmasına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10055)

12.- Bursa  Milletvekili Kemal Demirel’in, bir gölet yapımına ilişkin sorusu ve sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10056)

13.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Gördes Barajı isale hattına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10057)

14.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Gediz, Bakırçay ve Küçük Menderes havzalarının ıslahına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10059)

15.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir orman alanındaki kışlık traş kesimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10060)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı  (7/10136)

17.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Balıkesir’deki sel felaketine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10161)

18.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Sarıkamış’ta orman içi yol yapımına ve orman hastalıklarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10162)

19.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Meke Gölü’nün korunmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10163)

20.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir Körfeziyle ilgili projelere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10164)

21.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sosyo-ekonomik olarak geri kalmış illerin desteklenmesine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı  (7/10169)

22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerin yurt içi hasıladaki paylarına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10171)

23.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerin millî hasılaya katkılarına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10172)

24.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, domuz gribine yönelik önlemlere ilişkin sorusu ve  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/10508)

25.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın,  iade edilen sorulara ilişkin sorusu ve  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı  (7/10644)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.02’de açılarak iki oturum yaptı.

Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi üzerine Genel Kurulun 10/11/2009 tarihli 15’inci Birleşiminde yapılan ön görüşmeden sonra açılması kabul edilen genel görüşme (8/11) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

(8/11) esas numaralı Genel Görüşme üzerinde AK PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili Ömer Çelik’in konuşması sırasında dinleyici localarından iki dinleyici, slogan atması; bir dinleyici de Türk Bayrağı açma girişiminde bulunması nedeniyle dinleyici localarından dışarı çıkarıldılar.

17 Kasım 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.10’da son verildi.

                                                        Mehmet Ali ŞAHİN

                                                                 Başkan

                  Murat ÖZKAN                                                               Harun TÜFEKCİ

                       Giresun                                                                            Konya

                     Kâtip Üye                                                                       Kâtip Üye

                                                                                                                                       

                                                                                                                                        No.: 26

II.- GELEN KÂĞITLAR

16 Kasım 2009 Pazartesi

Tasarılar

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/774) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.06.2009)

2.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) (İçişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2009)

3.- İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC) Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/776) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2009)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki küçük ve büyükbaş hayvan varlığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1589) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1590) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bazı çiftçilerin TEDAŞ’a olan borçlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1591) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, çiftçilerin kullandıkları kredilere ve gübre fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1592) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki imalat sanayi işletmelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1593) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

6.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, turizm yatırımlarındaki gelişmelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1594) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

7.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, işsizliğe yönelik önlemlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/1595) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

8.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, sigara yasağı düzenlemelerinde işletmelerin gözetilmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1596) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

9.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Sabancı Üniversitesindeki bir konferansa ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1597) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

10.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, özel eğitim okullarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1598) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

11.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, hastanelerdeki uzman doktor yetersizliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1599) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

12.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, elektrik sayaçlarının değiştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1600) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

13.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, bir konferansa ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1601) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, KEY ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/1602) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da borcundan dolayı elektriği kesilecek köylerin su sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10510) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/10/2009)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, ABD’de Musevi kuruluşların temsilcileriyle görüşmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10511) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/10/2009)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta belediyeye devredilen kapalı spor salonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10512) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

4.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Türkiye-Ermenistan milli maçına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10513) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

5.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, varlık barışı uygulamasının sonuçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10514) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, et fiyatlarının yükselmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10515) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

7.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, emeklilerin durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10516) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

8.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, TOKİ’nin site yönetimlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10517) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

9.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bir toplantıda dağıtılan kitapçıktaki haritaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10518) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

10.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, AB ilerleme raporunda yolsuzluklar konusundaki değerlendirmeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10519) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

11.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bazı derneklerin araçlarının resmi plaka kullanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10520) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

12.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, bölücü terör örgütü mensuplarının Türkiye’ye gelişine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10521) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, aftan yararlanan Polis Meslek Yüksekokulları öğrencilerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10522) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

14.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, TRT’deki bazı haberlere ve yayın politikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10523) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

15.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bir vakfa vergi muafiyeti tanınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10524) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

16.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, TRT’nin bandrol gelirlerinin kapsamının genişletilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10525) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

17.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, muayene katılım paylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10526) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

18.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili şikayetlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10527) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

19.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’a yeni cezaevi yapımına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10528) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

20.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, bir belediye hakkında ihbarda bulunan kişinin durumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10529) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

21.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bir hükümlünün sağlık durumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10530) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

22.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Türkiye’ye giriş yapan bölücü terör örgütü mensupları hakkındaki adli işlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10531) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

23.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, cezaevlerine bazı kitapların alınmadığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10532) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

24.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, yakalama ve gözaltı ile tutuklama işlemlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10533) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

25.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, hakimlerin yetki kararnamesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10534) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

26.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, eşdeğer ilaçlarla ilgili genelgeye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10535) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

27.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, eşdeğer ilaç uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10536) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

28.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir genelgeye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10537) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

29.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, emekli aylıklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10538) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

30.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, SGK’nın açığına ve katılım payı uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10539) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

31.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, sosyal güvencesi olmayan çalışanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10540) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

32.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bir şirketin çalışanlarını mağdur etmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10541) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

33.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı teşkilatına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10542) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

34.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Kemerburgaz kömür havzalarının kiralanmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10543) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

35.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, ÇED görüşlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10544) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

36.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav-Örenli Sulama Barajına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10545) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

37.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Kemalpaşa’da kurulması planlanan geri kazanım tesisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10546) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

38.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, TRT’de yayınlanan bir diziye ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10547) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

39.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin bandrol gelirleriyle ilgili değişikliğe ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10548) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

40.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, faiz oranlarına ve İMKB’ye ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10549) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

41.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TMSF tarafından el konulan şirketlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10550) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

42.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ekonomik krizin etkilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10551) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

43.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ekonomik krizin bazı etkilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10552) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

44.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, TMSF’nin bir taşınmaz satışı ihalesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10553) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

45.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, KKTC’nin tanınması konusunda Rus temsilcilerle görüşme iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10554) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

46.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Ermenistan’la ilişkiler kapsamında kurulacak komisyona ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10555) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

47.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki olaylara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10556) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

48.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta kok kömürü satışına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10557) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

49.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, madencilikteki belediye payına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10558) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

50.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, dağıtılan kömürlerin alımıyla ilgili iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10559) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

51.- Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay’da yapılacak termik santrallerin çevreye etkilerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10560) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

52.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı kömür işletmelerinin yöneticilerinin hediye aldıkları iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10561) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

53.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da İran sınırında meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10562) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/10/2009)

54.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Çaldıran’da yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10563) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/10/2009)

55.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, belediyelerin toplu taşım aracı alımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10564) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

56.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, bölücü terör örgütü üyelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10565) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

57.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bazı derneklerin taşınmaz tasarruflarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10566) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

58.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, belediyelere yapılan devlet yardımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10567) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

59.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, bir belediye yönetimiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10568) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

60.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, bir belediyedeki soruşturmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10569) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

61.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köydeki yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10570) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

62.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün bazı ihtiyaçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10571) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

63.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün içinden geçen yolun köy dışına alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10572) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

64.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Karaman’da yapılmayan yatırım harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10573) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

65.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyde kanalizasyon yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10574) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

66.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Nilüfer Deresindeki kirliliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10575) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

67.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki doğalgaz çalışmaları ile odun ve kömür fiyatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10576) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

68.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bazı ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10577) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

69.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki uyuşturucu bağımlısı çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10578) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

70.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir kişinin ortağı olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10579) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

71.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğlence vergisi oranlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10580) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

72.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köydeki bazı evlere su verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10581) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

73.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir fabrikanın çalıştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10582) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

74.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, iki okul polisiyle ilgili bir iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10583) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

75.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir köyün kanalizasyonuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10584) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

76.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, illerdeki protokol listesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10585) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

77.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, İstanbul-Kağıthane’deki arşiv binası inşasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10586) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

78.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Tekirdağ’daki tarihi yapıların korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10587) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

79.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Frigya Vadisi ve Yazılıkaya Anıtının korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10588) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

80.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı teşkilatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10589) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

81.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir kanyonun tanıtılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10590) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

82.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, müze ve ören yeri gelirlerinden il özel idarelerine pay aktarılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10591) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

83.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, vergi yüküne ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10592) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

84.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, idari ceza gelirlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10593) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

85.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, varlık barışı uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10594) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

86.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, vergi politikasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10595) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

87.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, ders kitaplarına ve kırtasiye giderlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10596) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

88.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı derslerin seçmeli hale getirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10597) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

89.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki lise ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10598) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

90.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da eğitimle ilgili bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10599) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

91.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, okulların bakım, onarım ve tadilatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10600) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

92.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Roma Hukukunun anabilim statüsünden kaldırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10601) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

93.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, üniversite harçlarındaki artışlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10602) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

94.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, okullarda sıcak yemek verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10603) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

95.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, toplum yararına çalışma programları kapsamındaki istihdama ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10604) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

96.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, üniversitelerdeki boş kontenjanlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10605) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

97.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı teşkilatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10606) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

98.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı kent merkezindeki yeni lise ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10607) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

99.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Doğubeyazıt’ın köylerinde yapımına başlanan okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10608) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

100.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Karabük’e yurt yapımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10609) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

101.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bazı eğitim kurumları yöneticileri hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10610) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

102.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Üniversitesine ayrılan ödeneğe ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10611) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

103.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, bazı derslerin seçmeli yapılması ve ders saatlerinin azaltılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10612) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

104.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, bir okulda yapılan soruşturmaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10613) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

105.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş’taki öğrenci yurdu ve öğretmenevi ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10614) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

106.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, insansız hava aracı projesiyle ilgili basında çıkan iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10615) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

107.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, uzman erbaşların yaş haddi sorununa ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10616) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

108.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, İstanbul Cumhuriyet Savcısının askerlik görevini yapıp yapmadığına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10617) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

109.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, insansız uçak alımına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10618) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

110.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, domuz gribine yönelik önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10619) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

111.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, domuz gribi aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10620) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

112.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, bir okuldaki domuz gribi vakalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10621) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

113.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, afet planı eğitimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10622) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

114.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, H1N1 virüsü aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10623) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

115.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, H1N1 virüsü aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10624) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

116.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş’taki yeni sağlık kuruluşları ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10625) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

117.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, küçük esnafın korunmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/10626) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

118.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı pancar üreticilerinin mağdur edilmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/10627) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

119.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı fabrikaların satılmasına veya kapatılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10628) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2009)

120.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumuna yapılan proje başvurularına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10629) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

121.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, TMO yönetimi ile ilgili iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10630) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

122.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, et fiyatlarındaki artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10631) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

123.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, armut ürünündeki ilaç kalıntısına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10632) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

124.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Eğirdir’deki elma yetiştiricilerinin zararlarının giderilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10633) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

125.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Gümrü-Nahcivan demiryolu hattına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10634) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

126.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’daki bir yol çalışmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10635) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

127.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, internetteki bir klibe ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10636) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

128.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İzmir-İstanbul otoyolu projesinde Bursa’nın yerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10637) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

129.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Eskişehir Gar Geçişi Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10638) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

130.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı teşkilatına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10639) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

131.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova Kalkınma Ajansının projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10640) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

132.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ruhsatsız kümeslere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10641) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

133.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, sınır ticareti kapsamındaki ithalata ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/10642) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

134.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Çorlu’daki bir spor sahasının iyileştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10643) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, demokratik açılım kapsamındaki görüşmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9637)

2.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, ödenmeyen KEY alacaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9638)

3.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, İsviçre’den Türkiye kaynaklı hesaplar hakkında bilgi istenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9640)

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir arazinin Ayvalık-Küçükköy Belediyesine iadesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9642)

5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ayvalık’taki adaların turizm amaçlı iskana açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9643)

6.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, elektrik kaynaklı yangınlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9645)

7.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Emniyet Genel Müdürlüğündeki bir personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9646)

8.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, TSK ve Polis Akademisine bağlı yükseköğretim kurumlarından ilişiği kesilen öğrencilerin üniversitelere yerleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9648)

9.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, bir Devlet Bakanına Çin gezisinde yapılan davranışlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9650)

10.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Ermenistan’la imzalanan protokolün Azerbaycan’la ilişkilere etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9651)

11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, bir raporda geçen terör örgütü yöneticileriyle ilgili ifadelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9654)

12.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki taksici ve dolmuşçu esnafının bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9656)

13.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, ekonomik krizin dar gelirlilere etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9659)

14.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, su sorunu yaşayan köylere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9660)

15.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, iletişim bilgilerinin saklanma süresine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9662)

16.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Cumhurbaşkanının oğlunun milli maça Başbakanlık uçağıyla götürülmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9663)

17.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, TSK ve Polis Akademisine bağlı yükseköğretim kurumlarından ilişiği kesilen öğrencilerin üniversitelere yerleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9664)

18.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9666)

19.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, ekonomik krizde yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9668)

20.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, kamu görevlilerinin ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden yararlanmalarındaki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9671)

21.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Havran’daki köy yollarının genişletilip asfaltlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9673)

22.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, üniversite hastanelerinde döner sermaye gelirlerinin kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9674)

23.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bandırma ve Gönen’de yağışların yol açtığı hasara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9676)

24.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Karabağ işgalinin doğurduğu mağduriyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9677)

25.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, İstanbul’daki sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9679)

26.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, basında “Kürt açılımı” olarak da anılan girişimin kapsamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9680)

27.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çanakkale’deki teşvik uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9681)

28.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, İstanbul’daki sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9682)

29.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, İstanbul’daki sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9684)

30.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Sel Risk Haritası ve Sel Eylem Planı oluşturulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9685)

31.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, bir kitaptaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9687)

32.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, İstanbul’da sel baskınına uğrayan tır parkına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9688)

33.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, toplu taşıma araçlarının kullanımının teşvik edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9689)

34.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9690)

35.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Trakya’daki sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9693)

36.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Çubuk 1 Barajındaki rekreasyon çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9695)

37.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, işlem hataları sonucu oluşan hak kayıplarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9722)

38.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemeye ve kadın istihdamındaki sorunlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9723)

39.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9724)

40.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, maden işletmelerindeki işçi güvenliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9725)

41.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, kayıt dışı ve denetimsiz işyerlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9726)

42.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TEKEL’in bir arazisinin mülkiyet durumuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/9745)

43.- Kayseri Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlu’nun, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/9746)

44.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, krize yönelik ekonomi politikasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/9749)

45.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/9750)

46.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, gençlik ve spor tesislerine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/9758)

47.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu Anadolu’da çocuklara yönelik spor yatırımlarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/9763)

48.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, ABD merkezli bir kuruluşun hazırladığı bir rapora ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9779)

49.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Gürcistan’ın iki Türk gemisine el koymasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9780)

50.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, İsrail-Suriye arasında arabuluculuk yapılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9784)

51.- Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, bir firmaya verilen enerji üretim lisansına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9789)

52.- Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Samandağ’da verilen rüzgar enerjisi üretim lisanslarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9790)

53.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Karabük’ün içme suyu şebekesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9799)

54.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kilis’te bir çocuk parkı yapılmasına ve başıboş köpeklerin toplanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9800)

55.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köye içme suyu şebekesi yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9801)

56.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köye içme suyu teminine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9802)

57.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul’daki bazı ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9804)

58.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri tramvay hattının trafik güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9805)

59.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9806)

60.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9807)

61.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Başbakan’ın bir yemekte polislere yaptığı konuşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9808)

62.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir karayolunun Cumhurbaşkanının geçişi sırasında trafiğe kapatıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9810)

63.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, firari bir sanığa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9813)

64.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9814)

65.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum Kazım Karabekir Beldesindeki belediye hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9815)

66.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki sel felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9816)

67.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, mevzuata aykırı yapılan bir otelin yıkımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9817)

68.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9818)

69.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9819)

70.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’da güvenlik güçlerince yapıldığı iddia edilen bazı olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9820)

71.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul’da dere yataklarındaki yapılaşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9821)

72.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Hünkar Köşkü sosyal tesislerinin işletmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9822)

73.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa Büyükşehir Belediyesinin bir proje koordinatörü hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9823)

74.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Nilüfer İlçesindeki bir kavşak düzenlemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9824)

75.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman OSB’nin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9825)

76.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, ÇYDD’den burs alan öğrencilerin soruşturulmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9826)

77.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İstanbul’daki sel felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9827)

78.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki çarpık yapılaşmaya ve sel felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9828)

79.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İstanbul’daki sel felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9829)

80.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı Doğubeyazıt’taki sel felaketi zararına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9830)

81.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, Marmara Bölgesindeki sel felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9831)

82.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Ankara’da bir caddeyle ilgili referanduma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9832)

83.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul’da yıkımı yapılmayan bazı kaçak yapılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9833)

84.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, İstanbul’daki sel felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9834)

85.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, deprem vergilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/9846)

86.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, İstanbul’da Gelir İdaresinin kiraladığı bir binaya ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/9848)

87.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, mali krize yönelik önlemlere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/9853)

88.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, İstanbul-Fatih’teki bir binanın tahsisine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9858)

89.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Fırat Üniversitesinin araştırma görevlisi sayısının artırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9859)

90.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Açık Öğretim Fakültesi öğrencilerine ek sınav hakkı verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9865)

91.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, okullara temin edilen yazarlık yazılımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9866)

92.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, TSK ve Polis Akademisine bağlı yükseköğretim kurumlarından ilişiği kesilen öğrencilerin üniversitelere yerleştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9867)

93.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, TSK ve Polis Akademisine bağlı yükseköğretim kurumlarından ilişiği kesilen öğrencilerin üniversitelere yerleştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9868)

94.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının pedagojik formasyon almalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9872)

95.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir ilköğretim okulu müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9874)

96.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çanakkale’deki okullarda doğalgaz kullanılmasına ve okulların bazı ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9875)

97.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, okullarda etüt uygulamasının kaldırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9878)

98.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, anaokullarındaki öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9879)

99.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Mardin Kızıltepe’deki bir patlama olayına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9884)

100.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van Çaldıran Devlet Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9885)

101.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Eskişehir’de yapılan yapay plaj tesisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9886)

102.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemeye ve kadın sağlığına yönelik çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9887)

103.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9888)

104.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu Devlet Hastanesinin ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9889)

105.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, tutuklu ve hükümlülerin tedavisinde şikayet edilen doktorlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9890)

106.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, incir üreticiliğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9894)

107.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, kızartma yağlarının denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9895)

108.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki destek ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9896)

109.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumuna yapılan proje ve faaliyet başvurularına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9897)

110.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, mısır fiyatlarının açıklanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9898)

111.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, mısır fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9899)

112.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9900)

113.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9901)

114.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, ayçiçeği destekleme primine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9902)

115.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul Metropolitan Planlama Merkezinin ulaşım planlamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9903)

116.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Gördes-Çiçekli Beldesinin yol sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9904)

117.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’ya sivil havaalanı yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9905)

118.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, havayolu ulaşımında engelli yolculara yönelik düzenlemelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9906)

119.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9907)

120.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9908)

121.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Susuz karayoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9909)

122.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Kars karayoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9910)

123.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Türk Telekom’un özelleştirmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9911)

124.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Artova-Zile yolunun asfaltlanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9912)

125.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, işine son verilen bir kaptan pilota ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9913)

126.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, bir yoldaki trafik güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9914)

127.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, sabit hatsız ADSL kullanımının sağlanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9915)

                                                                                                                                        No.: 27

17 Kasım 2009 Salı

Teklif

1.- Van Milletvekili Kerem Altun ve 2 Milletvekilinin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/532) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.11.2009)

Tezkereler

1.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1009) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:13.11.2009)

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ile Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1010) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:13.11.2009)

3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk, Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk ile Batman Milletvekilleri Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata’nın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1011) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:13.11.2009)

4.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1012) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:13.11.2009)

5.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1013) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:13.11.2009)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, hastanelerle ilgili bir kanun tasarısına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1603) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, iade edilen sorulara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/10644) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/11/2009)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TOKİ’nin Muş’ta konut yapımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10645) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/10/2009)

3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, akaryakıtın vergilendirilmesine ve vergi politikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10646) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, CEDAW 6. Rapor sorularının cevaplandırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10647) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

5.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, vergi muafiyeti tanınan sivil toplum kuruluşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10648) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

6.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Datça’daki bir Hazine arazisi üzerindeki bazı tasarruflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10649) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

7.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, TRT’nin gelir ve giderlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10650) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

8.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TOKİ Gölbaşı Örencik konutlarındaki eksikliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10651) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

9.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, IMF’den alınan kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10652) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

10.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Alevi çalıştaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10653) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

11.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Adli Tıp Kurumunun bir incelemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10654) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

12.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Çin mallarının ekonomiye etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10655) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

13.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Adli Tıp Kurumunun bir incelemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10656) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

14.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10657) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

15.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, kamuoyunda tartışılan bir ihbar mektubuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10658) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

16.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, çek mağdurlarıyla ilgili yasa değişikliğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10659) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

17.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sağlık harcamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10660) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

18.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, SGK’ya borcu olan yerel yönetimlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10661) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

19.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bir projeden yararlanan çocuk işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10662) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

20.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli’de yapılan ve yapılacak olan barajlar ve HES’lere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10663) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

21.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Orman İşletme şefliğinin köylere yakacak yardımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10664) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2009)

22.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, RTÜK üyelerine yapılan kira yardımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10665) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

23.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, TRT verici ve aktarıcılarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10666) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

24.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, TRT Genel Müdürünün bazı yurt dışı seyahatlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10667) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

25.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TRT programlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)  yazılı soru önergesi (10668) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

26.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, RTÜK üyelerine yapılan kira yardımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10669) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

27.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, zorunlu göçe ve köye dönüşe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10670) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

28.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki bir sınır ihlali olayına güvenlik güçlerinin müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10671) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

29.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Emniyet Teşkilatına yönelik bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10672) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

30.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, bir köyün su sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10673) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

31.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kağızman’da meslek yüksek okulu öğrencilerinin taciz edildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10674) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

32.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki projelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10675) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

33.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir şahsın ortağı olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10676) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

34.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Tuzla’daki bir araziye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10677) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

35.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, seracılıkta kullanılan elektriğin fiyatlandırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10678) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2009)

36.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yerel yönetimlerin vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10679) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

37.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, yapılmayan KEY ödemelerine ilişkin Devlet  Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10680) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

38.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, varlık barışı uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10681) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

39.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, eğitim uzmanlarının özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10682) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

40.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Iğdır’daki bir okulun ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10683) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

41.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki okuma yazma bilmeyenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10684) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

42.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kafkas Üniversitesindeki yeni değerlendirme sisteminden mağdur olan öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10685) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

43.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kağızman’daki yurt ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10686) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

44.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, şehit bir öğretmenin adının bir okula verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10687) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

45.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, domuz gribine karşı okullarda alınan önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10688) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

46.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Ankara’da H1N1 virüsünden dolayı hayatını kaybeden bir kişiye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10689) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

47.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bir hastanedeki uzman doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10690) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

48.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bal üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10691) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

49.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, tarım ürünleri ithalatına ve fındık tarımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10692) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

50.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, transgenik ürünlerle ilgili düzenleme ve uygulamalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10693) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

51.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kanola bitkisi ve yağına yönelik bazı iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10694) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

52.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, çiftçilerin ve hayvan yetiştiricilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10695) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

53.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, transgenik tarım ürünleriyle ilgili düzenlemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10696) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

54.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin’deki bazı yol yapım çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10697) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

55.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin’deki yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10698) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

56.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Borçka-Hopa yolunun onarım ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10699) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

57.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Ardanuç yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10700) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

58.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, erişme kontrollü karayolu ve bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10701) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

59.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Ahmetli-Gölmarmara yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10702) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

60.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, MKE’deki bir görevde yükselme sınavına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10703) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/10/2009)

61.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, deri ve ayakkabıcılık sektörünün sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/10704) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2009)

62.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, koleksiyonerlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10705) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

63.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, bir yakınının şirketine ihalesiz iş verildiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/10706) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/10/2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 21 Milletvekilinin, kamu ihale sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/462) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.10.2009 )

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Tokat’taki işyerlerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/463) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.10.2009)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, taşımalı eğitim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/464) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.10.2009)

17 Kasım 2009 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz ağız ve diş sağlığı konusunda söz isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Adıyaman  Milletvekili Şevket Köse’nin, Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’yla ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinize saygılarımı sunarım.

Değerli arkadaşlar, her yıl 22 Kasımı içine alan hafta Ağız ve Diş Sağlığı Haftası olarak kutlanmaktadır. Bilimsel diş hekimliği eğitiminin 22 Kasım 1908 tarihinde başlaması nedeniyle bu tarih ülkemizde Diş Hekimliği Günü olarak kabul edilmiştir. Bilimsel olarak iyi bir konumda olan diş hekimliğimiz ve diş hekimlerimiz adına sürem yettiğince bir şeyler söylemek istiyorum.

Sayın milletvekillerim, insan sağlığı insanın en temel hakkıdır. Hepimizin bildiği gibi ülkemiz sosyal bir devlettir; sosyal devletin de bu temel hakkı yerine getirme sorumluluğu vardır. Bugünkü konuşmamda sizlere hizmet alımı üzerine kimi bilgileri vermek istiyorum.

Değerli milletvekillerim, kamuda çalışan diş hekimi sayısı 5.500 civarındadır. Bu sayı halkın ağız ve diş sağlığını sağlamada oldukça yetersizdir. Bu yetersizliği gidermek için devletin muayenehanelerden ve serbest diş hekimlerinden hizmet alması gerekmektedir.

Bakınız, nasıl ki bir kalp hastası ya da diğer hastalar özel hastanelerden hizmet alabiliyorsa aynı yöntemlerle ağız ve diş hastaları da gidip serbest diş hekimlerinden hizmet alabilmeliler. Başka bir deyişle işçi, memur, BAĞ-KUR’lu ve bunların emeklileri ile bakmakla yükümlü oldukları kişiler istedikleri takdirde kalp hastaları örneğindeki gibi rahatlıkla gidip serbest diş hekimlerinden hizmet alabilmeliler.

Sayın milletvekilleri, işte hizmet alımı denilen şey budur. Hizmet alımı halkın ağız ve diş sağlığını sağlayabilmek için sosyal devletin de bir gereğidir. Bu, bir an önce sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, hizmet alımı konusunda Türk Diş Hekimleri Birliğinin çeşitli girişimleri oldu. Üstelik bu girişimlerin en önemli yanı ise sorunun çözümüne ilişkin alternatif proje sunmuş olmalarıdır. Türk Diş Hekimleri Birliği yöneticileri geçtiğimiz yıl 15 Ekimde Sayın Başbakanla bu konuda bir görüşme yaptılar. Sayın Başbakan ise oldukça önemli bir yanıt verdi. Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın verdiği yanıt aynen şöyle: “Muayenehaneler de ülkemizin kaynaklarıdır, yararlanılması gerekir. Vatandaşın ayağına hizmet götürülmesi bizim hizmet anlayışımızla örtüşmektedir.” Kim diyor bunu? Sayın Başbakan diyor. Ancak Hükûmet yaklaşık dört yüz gün geçmesine rağmen hizmet alımı konusunda hâlâ bir çözüm getirmemiştir. Halkımız ve diş hekimleri bu çözümü Hükûmetten bir an önce beklemektedir. Bu konuda da bir açılım bekliyor sizlerden.

Değerli arkadaşlar, Sayın Sağlık Bakanımıza da seslenmek istiyorum: Sayın Bakanım, siz de bu konuyla yakından ilgilisiniz ve konuyu da biliyorsunuz. Zira Diş Hekimleri Birliğinin yöneticileri geçtiğimiz yıl Sayın Başbakanla görüştükten tam dört gün sonra sizinle de bir görüşmede bulundular. Bu anlamda Sayın Bakanım, diş hekimleri hizmet alımı konusunda sizden çözüm bekliyor ve hizmet alımı konusunda Maliye Bakanının da Sağlık Bakanına yardımcı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik her an çığ gibi büyümektedir. Bakınız, en son Ağustos ayının verilerine baktığımız zaman yüzde 13,4’lük oranla işsizlik yaklaşık 3,5 milyona ulaşmıştır. Hizmet alımı olmadığı için diş hekimleri de maalesef bu işsizlik ordusuna katılmıştır.

Size bir örnek vermek istiyorum: Geçtiğimiz haftalarda Adana ilimizde meslektaşlarım işsizlikten dolayı koltuklarını yaktılar. Bu olay beni rahatsız ettiği kadar eminim ki sizleri de rahatsız etmiştir. Bu çok üzücü bir durumdur. Yani diş hekimlerimizin bu duruma düşmesini acaba nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın milletvekillerim, ülkemizin bu seçkin meslek sahiplerine sahip çıkalım lütfen.

Değerli arkadaşlarım, kamuda eksik olan diş hekimi sayısını artırmak için yeni kadrolar açılmalıdır. Bu yolla kamuda çalışan diş hekimi sayısı artırılmalıdır. Ayrıca diş hekimi eğitiminde daha da planlı çalışılmalıdır. Yani Yüksek Öğretim Kurulu, Sağlık Bakanlığı ve Diş Hekimleri Birliğinin görüşlerini almadan yeni fakülteler açmamalıdır.

Değerli arkadaşlar, son günlerde diş hekimleri arasında konuşulan bir başka konu ise Türk Diş Hekimleri Birliğinin seçim sistemine ilişkindir. Edindiğim bilgilere göre, yeni bir yasa değişikliği ile Türk Diş Hekimleri Birliğinin delege sisteminde ve seçim sisteminde kimi değişiklikler yapılacakmış. Ancak bu konuda Türk Diş Hekimleri Birliğinden herhangi bir görüş alınmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Demokratik bir toplumun gereği olarak yasal bir değişiklik söz konusu olduğunda, değişiklikten etkilenecek kesimlerle görüş alışverişinde bulunmak gerekir. Eğer bundan dolayı böyle bir değişiklik yapılacaksa mutlaka Türk Diş Hekimleri Birliğinin görüşleri de alınmalıdır.

Değerli arkadaşlar, diğer bir konu ise diş hekimlerinin en önemli yardımcıları olan diş teknisyenlerinin de çalışma şartlarının ve özlük haklarının iyileştirilmesi gerekir. Bu konuyu da göz ardı etmememiz gerekir.

Sayın milletvekilleri, unutmayalım ki iki şeyden fedakârlık yapılmaz: Birisi özgürlük, diğeri ise sağlıktır. İnsan sağlığı her şeyden önemlidir. İnsan sağlığı kriz ya da başka bir nedenden dolayı ertelenemez.

Sözlerime son verirken hepinizin ağız ve diş sağlığının yerinde olmasını diler, tüm meslektaşlarımın Diş Hekimleri Günü’nü en içten duygularımla kutlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Gündem dışı ikinci söz, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.

Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; son dönemde kamuoyunun gündemine tekrar gelerek 72 milyon Türk insanını yakından ilgilendiren şeker fabrikalarımızın özelleştirilmesi konusunda almış olduğum gündem dışı konuşmaya başlamadan önce hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizde hâlen özelleştirilmemiş toplam 25 adet şeker fabrikasının 2008-2009 kampanya döneminde 10 milyon 200 bin ton olarak belirlenen şeker pancarı kotasından yaklaşık 1,4 milyon ton şeker üretimi yapılmış; ayrıca 321 bin tonun üzerinde melas ve 6,4 milyon litre de alkol üretimi gerçekleştirilmiştir.

Bu fabrikalarda memur ve işçi olmak üzere toplam 18 bini aşkın personel çalışmakta ve ailelerinin geçimlerini sağlamaktadırlar. Ayrıca, bu fabrikalarımız yaklaşık 50 bin dönümlük çok kıymetli araziye de sahiptirler.

Ülkemizin şeker ihtiyacının karşılanmasında çok önemli yer tutan bu fabrikaların özelleştirilmesi konusu, çalışanların aileleri başta olmak üzere ülkede yaşayan herkesi yakından ilgilendirmektedir. Yedi yılı aşkın süredir tek başına ülkemizi yöneten AKP hükûmetlerinin şimdiye kadar yaptıkları özelleştirmelerde yaşanan olumsuzluklar, yapılacak yeni özelleştirmelerde de kayırmacılık yapılacağı endişelerini ne yazık ki tekrar gündeme getirmiştir.

Eski Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan’ın, Tekel özelleştirme sürecinde siyasi literatürümüze soktuğu “Babalar gibi satarız” beyanatı henüz unutulmamıştır. Bu anlayışla, cumhuriyet tarihi boyunca görev yapan elli yedi hükûmet döneminde yapılmış birçok yatırım, son yedi yılda görev almış üç AKP Hükûmeti döneminde ne yazık ki babalarının malı gibi satılmıştır.

Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı web sitesinde yer alan son güncel bilgilere göre, 1986-2009 döneminde yapılan ve devri tamamlanan özelleştirmelerden sağlanan yaklaşık 40 milyar dolarlık gelirin yüzde 80’i bu iktidarlar döneminde gerçekleşmiştir. Yine bu süreçte Türk Telekom başta olmak üzere PETKİM, TÜPRAŞ, ERDEMİR, Tekel, havalimanı terminalleri ve benzeri gibi birçok değerli yatırım elimizden çıkarılmıştır. Bu süreçte kamuoyunda oluşan haklı tepkilere âdeta kulak tıkanmış, ülke -Sayın Başbakanın da ifadesiyle- âdeta pazarlanmıştır. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı siyasi kadrolarla doldurulmuş ve âdeta peşkeşin noteri hâline getirilmiştir. Hükûmet 2009 bütçesinde verilecek bütçe açığının da kapatılmasını bahane ederek Türkiye'nin elinde kalan son KİT’leri de özelleştirmeye kararlı görülmektedir. Bu kapsamda, ülkemiz şeker üretiminde çok önemli yeri olan TÜRKŞEKER AŞ’ye ait yirmi beş adet şeker fabrikası altı gruba ayrılarak kademeli olarak özelleştirme kapsamında tutulmaktadır. Özellikle son dönemde Portföy C’de yer alan Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum, Çarşamba Şeker Fabrikaları ve Portföy B’de yer alan Elâzığ, Malatya, Erzincan, Elbistan şeker fabrikaları yılbaşına kadar teklife açılmış ve son teklif tarihleri syine Özelleştirme İdaresi kapsamında belirlenmiştir.

Bu konuda Tokat Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru ve arkadaşları geçen hafta yapmış oldukları basın toplantısında “Şeker fabrikaları vatandır, satılamaz.” şeklindeki görüşlerini açıkça kamuoyuyla paylaşmışlardır.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin yol açacağı bazı önemli sakıncaları da sizlerle bu vesileyle paylaşmak isterim.

Her şeyden önce bu fabrikaların özelleştirilmeleri hâlinde birçok fabrikanın sektörde kapanması beklenmektedir. Sadece kârlı fabrikaların yer aldığı portföyler içinde yer alan düşük kârlı fabrikalar nedeniyle neredeyse yok pahasına satılacak, ardından TÜRKŞEKER’in özelleştirilmesine yönelik ek strateji raporunda yer aldığı şekilde, fabrikalar arası kota transferi yoluyla, kotaları kârlı bir ya da iki fabrikada toplanarak kalanları kapatılma sürecine ne yazık ki sokulacaklardır.

Doğu bölgelerimizde bölgesel kalkınma ve istihdam gibi sosyal gayelerle kurulan, düşük kâr oranlarıyla çalışan küçük ölçekli fabrikalar ise özel sektör tarafından işletilmeleri mümkün olmadığından satılamayacak ya da düşük fiyatla satılmak zorunda kalacaktır. Nitekim, 2008 yılında ihaleye çıkartılan Portföy A fabrikalarına hiç talep gelmemesi bunun önemli göstergesidir.

Kapanan fabrikalar nedeniyle belli bölgelerde pancar ekimi azalacak ya da bitecek, çiftçiler bugün olduğu gibi daha da kötü duruma düşmekten kendilerini alamayacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİM IŞIK (Devamla) – Lütfen efendim…

BAŞKAN - Buyurunuz.

ALİM IŞIK (Devamla) – Şeker üretimi düşecek, ülkemizde yapay tatlandırıcı firmaları şeker pazarını ele geçireceklerdir. Yapay şeker üretimi için yapılacak ithalat ülke kaynaklarının dışa akmasına neden olacak, Türkiye şekerde dışa bağımlı bir hâle gelecektir.

ABD ve AB ülkelerinde hiçbir şeker fabrikasının özelleştirilmediği ancak şeker pancarı üreticilerine devredildiği, Cargill ve benzeri gibi bazı uluslararası şirketlerin mısır şurubundan elde ettikleri tatlandırıcıları her geçen gün artırarak ülkemizde pazarladıkları dikkate alındığında yapılacak özelleştirmelerin kimlere hizmet edeceği açıktır. Bu nedenle söz konusu şeker fabrikalarının özelleştirilmesinde pancar üreticilerinin üyesi olduğu Pankobirlik’in teklifleri mutlaka öncelikle değerlendirilmeli, ayrıca ülkemiz genelinde giderek azaltılan pancar kotalarının artırılarak şeker pancarı üreticilerinin mutlaka özel bir destek kapsamında teşvik edilmesi sağlanmalıdır.

Bu süre içerisinde dile getirmeye çalıştığım bu konuyu takdirlerinize sunuyor, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu süreci yakından izleyeceğimizi belirtiyor, hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Buyurunuz Sayın Doğru, bu konuda söz istemiştiniz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, şeker fabrikalarının, özellikle Atatürk’ün talimatıyla kurulan ve özelleştirme kapsamında bulunan Tokat Turhal Şeker Fabrikasının kapatılmaması, satılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Özelleştirme kapsamı içerisinde Tokat Turhal Şeker Fabrikası da bulunmaktadır ancak Turhal Şeker Fabrikası Atatürk’ün talimatıyla cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmuş olan bir fabrikadır.

Geçen hafta içerisinde Turhallılar, Şeker-İş Sendikası önderliğinde, çiftçisiyle, esnafıyla, işçisiyle fabrikalarına sahip çıkarak çok büyük bir miting yaptılar. Fabrikalarının satılmamasını ve fabrikanın kapatılmamasını, üretime devam etmesini istiyorlar. Onların adına buradan Hükûmete sesleniyorum: Turhallının, esnafın, çiftçinin, işçinin sesini duyalım, fabrikaları satmayalım, sattırmayalım, kapatmayalım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Gündem dışı üçüncü söz Dünya Çocuk Hakları Günü münasebetiyle söz isteyen Adana milletvekili Nevingaye Erbatur’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, üçü de CHP’li olsaydı daha iyi olurdu. Ahmet Kaya için söz istemiştik, vermediniz.

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Erbatur.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)

3.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Dünya Çocuk Hakları Güne’ne ilişkin gündem dışı konuşması

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamış ve 2 Ekim 1995’te uygulamaya başlamıştır. Eğitim temel bir insan hakkı olarak evrensel ölçekte kabul görmektedir. İnsan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleştirmeleriyle doğrudan ilişkili bir süreçtir.

Eğitim hakkı, pek çok uluslararası belgede diğer insan haklarının ön koşulu olarak yer almaktadır. İnsanların diğer haklarını kullanabilmesi ve hak ihlallerine karşı mücadele edebilmesi, hangi haklara sahip olduklarını ve bunları nasıl kullanabileceklerini bilmelerine ve anlamalarına bağlıdır. Bu ise öncelikle eğitimle gerçekleşir. Kısacası, bilinçli nesillerin varlığı sağlıklı ve kaliteli bir eğitimle mümkündür.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, eğitimin çocuğun onuruna saygılı bir şekilde ve okullarda şiddet içermeyen bir ortamda sunulması gerektiğini ifade etmiştir. Bugün üzerinde durmak istediğim konu da budur. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 28’inci maddesiyle eğitim hakkı kapsamında okul disiplininin çocuğun insanlık onuruyla bağdaşır biçimde ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uygun olarak yürütülmesini sağlamak için taraf devletlerin gerekli tüm önlemleri alacağını belirtmektedir. Çocuk Hakları Komitesi, bu paragrafın taraf devletlere eğitim bağlamında bedensel ceza ve diğer her türlü aşağılayıcı veya zararlı disiplin önlemlerini yasaklama yükümlülüğünü getirdiğini belirtmiştir.

Ayrıca, Komite okullarda uygulanan öğretim yöntemlerinin Sözleşme’nin ruhuna uygun olmasını, çocukların okul ortamında kararlara katılımının artırılmasını ve hak ihlali durumunda -hangi sınıfta olursa olsun- bütün öğrenciler tarafından ulaşılabilir bir şikâyet kanalının bulunmasını, okullarda kötü muamele ve fiziksel cezanın önlenmesinin gerekleri olarak kabul etmektedir. Okullarda şiddet, ihmal veya istismar, sadece medyaya yansıyan öldürme veya rehin alma olaylarıyla sınırlı değildir. Bu tür olayların yanında, diğer biçimlerdeki dayak, kabadayılık, akran zorbalığı, tehdit, alay, etnik taciz, cinsel taciz, ciddi fiziksel saldırı gibi şiddet olayları fazla göze çarpmamakta ama görmezlikten gelinmektedir.

Anayasal güvence altına alınmış, temel çocuk haklarından olan eğitim hakkının sağlıklı kullanılabilmesi için okullarda şiddet, ihmal ve istismarı önlemek kamu için temel bir hedef olmalı, şiddetin önlenmesi için tanımlar ve görevler ayrıntılı ve açık bir biçimde düzenlenmeli; okullarda çocuğa yönelik şiddet ve istismar sorununun gerçek boyutlarını ortaya koyabilmek ve bu doğrultuda çözümler geliştirebilmek için şiddet ve istismarın her türüyle ilgili bildirim yapma ve kayıt tutma zorunlu hâle getirilmeli; okullarda çocuklara karşı şiddet uygulayan, çocukları ihmal veya istismar eden görevlilere yönelik yaptırımlar daha etkili kılınmalıdır.

Çocuklarımızın ve gençlerimizin, ailelerinin mali gücüne bağlı olmadan en iyi eğitimi almaları, gençliğin bilgi çağıyla buluşturulması gerçekleştirilmelidir. Kimse maddi olanaksızlıklar nedeniyle öğretimin hiçbir aşamasında eğitim hakkından mahrum bırakılmamalıdır. Bireye öz güven kazandıran, onu öğrenmeye, araştırmaya ve sorgulamaya teşvik eden modern eğitim sistemlerine geçiş yapılmalıdır. Inovasyon ve girişim kültürünü, bilgi teknolojileri ve bilişimi özümsemiş, bilgi toplumunun gerektirdiği niteliklere sahip gençleri yetiştirecek, ekonomik ve sosyal politikalarda gençliğin ihtiyaçlarına öncelik verecek, ulusal ve evrensel olanaklardan ve teknolojik yeniliklerden en geniş çerçevede yararlanmalarını sağlayacak bir eğitim reformu acilen gerçekleştirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede, Çocuk Koruma Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’na, şiddet, ihmal ve istismarı tanımlayan bir madde, Millî Eğitim Temel Kanunu’na her türlü bedensel, duygusal ve psikolojik ceza veya muameleyi yasaklayan bir madde, aynı Kanun’da eğitimin amacına ilişkin maddeye ek yapılarak “Çocukların şiddete başvurmadan iletişim kurma ve başkalarının haklarına saygılı davranma becerilerinin geliştirilmesi.” fıkrası eklenmelidir.

Türk Ceza Kanunu’nda yer alan, okul personelini de kapsayan kötü muameleyle ilgili 232’nci maddede terbiye hakkından doğan disiplin yetkisinin sınırları tanımlanırken, şiddetin her türü de açıkça yasaklanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’a, Bakanlığın görevlerine, okullarda ihmal, istismar ve şiddeti önlemeye yönelik gerekli tüm yasal, idari, eğitsel ve diğer önlemleri alması eklenmelidir. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’da, çocuklara karşı işlenen suçların soruşturulması izne tabi olmayacak şekilde düzenlenmeli ve izne gerek kalmaksızın cumhuriyet savcılıklarınca soruşturma yürütülebilmelidir. Türk Ceza Kanunu’nun 103, 105, 110, 279 ve 280’inci maddeleri öğretmenler, yöneticiler ve okul personeline yönelik cezai yaptırımları daha etkin kılacak biçimde değiştirilmelidir. Çocuklarımıza iyi bir gelecek sunmak, bu çatı altında bulunan bizlerin en önemli vazifesidir.

Bu vesile ile tüm dünya çocuklarının Çocuk Hakları Günü’nü kutluyorum. Teşekkür ederim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erbatur.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- Suriye Arap Cumhuriyeti Halk Meclisi Başkanı Mahmoud Al-Abrash ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1014)

                                                                                                                          13 Kasım 2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Suriye Arap Cumhuriyeti Halk Meclisi Başkanı Sayın Dr. Mahmoud Al-Abrash ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın 3 Kasım 2009 tarih ve 55 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul'un bilgilerine sunulur.

                                                                                                        Mehmet Ali Şahin

                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, kamuda ihale sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/462)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

04.01.2002 tarihinde çıkartılan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu; ülkemizdeki tüm kamu alımlarını kapsayacak şekilde düzenlenmiş, bu kanunla kamu ihalelerinin şeffaf ve hukuka uygun bir şekilde yapılması amaçlanmıştır.

AKP hükümetleri döneminde Kamu İhale Kanunu 17 kez değiştirilmiş; birçok mal ve hizmet alımı, yapımı kamu ihale mevzuatının dışına çıkartılmıştır. Bu durum, şeffaflıktan uzak, ranta, yolsuzluğa uygun, denetimsiz kamu harcamalarının yapılmasına zemin hazırlamıştır.

Topluma ait kamu kaynaklarının kullanılmasında, yolsuzluk ve usulsüzlüklere yol açan ihale sisteminin araştırılmasının ve tedbir alınmasının siyaset etiği açısından gerekli olduğu kanaatindeyiz.

Bu nedenle Kamu İhale Kurumunun denetim ve çalışmalarında evrensel standartların belirlenmesi ve Kanunda yapılan değişikliklerin yolsuzluğa etkilerini incelemek amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Murat Özkan                              (Giresun)

2) Ahmet Bukan                            (Çankırı)

3) Oktay Vural                               (İzmir)

4) Kadir Ural                                  (Mersin)

5) Yıldırım Tuğrul Türkeş                             (Ankara)

6) Mustafa Enöz                             (Manisa)

7) Mehmet Akif Paksoy                 (Kahramanmaraş)

8) Osman Durmuş                         (Kırıkkale)

9) Ahmet Orhan                            (Manisa)

10) Süleyman Nevzat Korkmaz    (İsparta)

11) Meral Akşener                        (İstanbul)

12) Ahmet Kenan Tanrıkulu        (İzmir)

13) Mehmet Serdaroğlu               (Kastamonu)

14) Behiç Çelik                               (Mersin)

15) Yılmaz Tankut                         (Adana)

16) Ahmet Duran Bulut                (Balıkesir)

17) Şenol Bal                                  (İzmir)

18) Hasan Çalış                              (Karaman)

19) Kamil Erdal Sipahi                  (İzmir)

20) Ahmet Deniz Bölükbaşı          (Ankara)

21) Reşat Doğru                            (Tokat)

22) Ertuğrul Kumcuoğlu              (Aydın)

Gerekçe:

Yolsuzluk toplumları içten içe kemiren, ahlaki yapıyı yozlaştıran, rekabeti, dolayısıyla ekonomik gelişmeyi engelleyen bir suç ve patolojik bir durumdur.

Demokratik kurum ve kuralların işlediği, hukukun hakim olduğu bir ülkede yaşamak için en temel koşullardan biri yolsuzlukla mücadele etmektir.

Yolsuzluk sayılabilecek birçok eylem ve işlem bulunmaktadır. Ancak en temel yolsuzluk alanı kamu ihalelerinde söz konusu olmaktadır.

OECD tahminlerine göre kamu alımlarına konu olan piyasa hacmi, ülkelerin GSYH'sının ortalama %15'ine tekabül etmektedir. Ülkemizde 2009 yılında Kamu İhale Kanununa tabi alımlar, Milli Gelirin %8'ine tekabül ettiği tahmin edilmektedir. OECD ülke tahmini esas alınırsa Türkiye'de kamu alımlarının %7’lik kısmının, Kamu İhale Kanunu dışında yapıldığı anlaşılmaktadır.

04.01.2002 tarihinde çıkartılan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu; ülkemizdeki tüm kamu alımlarını kapsayacak şekilde düzenlenmiş, kamu ihalelerinin şeffaf ve hukuka uygun bir şekilde yapılması amaçlanmıştır. Ancak AKP iktidarıyla birlikte Kamu ihale Kanunu 17 kez değiştirilerek neredeyse kamu alımlarının yarısına yakın kısmı ihale kanunu dışına çıkartılmış, bu alandaki yolsuzluk ve usulsüzlüklerle giderek daha fazla muhatap olma riskine sebebiyet verilmiştir.

AKP iktidarları döneminde 17 kez değiştirilen Kamu İhale Kanunu ve bunun sonucunda kuruluş amaçları dışına çıkan Kamu İhale Kurumunun bugün fiilen kamu ihaleleri üzerinde hiçbir etkisi kalmamıştır. Bu durumun kamu ihalelerinde istismarları arttıracağı, yolsuzlukla mücadeleyi sekteye uğratacağı açık bir gerçektir.

Yerel Yönetimlerde BİT'ler aracılığı ile merkezde TOKİ ve illerde Köylere Hizmet Götürme Birlikleri gibi hizmet alanları geniş olan yerlerin kamu ihale mevzuatlarının dışında tutulması; kamu alımlarında ayrımcılık, yolsuzluk ve usulsüzlükleri arttıracağı ve neredeyse teşvike sebebiyet vereceği yönünde görüşlerin oluşmasına neden olmuştur.

Topluma ait kamu kaynaklarının amacına uygun kullanılmadığı, kamu ihalelerinde görülen yolsuzluk ve usulsüzlüklerin arttığı yönündeki görüşlerin devamlı gündeme gelmesi, Devlet saygınlığını zedelemektedir.

Bu nedenle, yolsuzluklarla mücadelenin en önemli aracı olan Kamu İhale Kurumunun denetim ve çalışmalarında evrensel standartların belirlenmesi ve Kanunda yapılan değişikliklerin yolsuzluğa etkilerini incelemek amacıyla Meclis araştırması gerekmektedir.

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat’taki işyerlerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/463)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesi ekte belirtildiği üzere Tokat ili ve İlçelerindeki İş yerlerinin sorunlarının araştırılarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98. ve İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması yapılmasını arz ederiz.

1) Reşat Doğru                               (Tokat)

2) Mehmet Şandır                          (Mersin)

3) Kamil Erdal Sipahi                    (İzmir)

4) Ahmet Bukan                             (Çankırı)

5) Osman Durmuş                         (Kırıkkale)

6) Ali Uzunırmak                           (Aydın)

7) Cemaleddin Uslu                       (Edirne)

8) Metin Çobanoğlu                       (Kırşehir)

9) Münir Kutluata                          (Sakarya)

10) Yılmaz Tankut                         (Adana)

11) Alim Işık                                   (Kütahya)

12) Kemalettin Nalcı                     (Tekirdağ)

13) Ahmet Kenan Tanrıkulu        (İzmir)

14) Durmuş Ali Torlak                  (İstanbul)

15) Necati Özensoy                       (Bursa)

16) İsmet Büyükataman                               (Bursa)

17) Beytullah Asil                          (Eskişehir)

18) Recep Taner                            (Aydın)

19) Ahmet Duran Bulut                                (Balıkesir)

20) Mustafa Kalaycı                       (Konya)

21) Sabahattin Çakmakoğlu         (Kayseri)

Gerekçe:

Ülkemizdeki ağır ekonomik kriz tüm ülkede olduğu üzere Tokat ilinde ve ilçelerinde ağır bir şekilde hissedilmektedir.

Bunu Organize Sanayisi Bölgesindeki esnafımız ve işadamlarımız çok ağır bir şekilde hissetmektedir. Hızla iş yerleri kapanmakta, işçilerin işlerine son verilmekte, buna bağlı olarak işsizlik oranı Tokat ilinde ve ilçelerinde hızlı bir şekilde artmaktadır.

Hükümet afişlerle halkı pazara davet etse de, sürekli alışveriş yapın diye reklâmlarla telkinde bulunsa bile, halk işsizlikten parasızlıktan evinden bile çıkamamaktadır. Bu durum yetkililerce göz ardı edilmektedir.

Tokat ili ve ilçelerinde hemen hemen tüm sektörlerde üretim durmuş, sürekli artan girdi maliyetleri, işvereni iş yapamaz hale getirmiştir. Yeni yatırımlar yapılmamaktadır. Teşvik Bölgeleri Kanunundan Tokat hiç faydalanamamıştır. Organize Sanayi Bölgelerinde, yatırım yapılacak olan yerler boş kalmış, her yerde ot bitmiştir. İşsizlik çığ gibi büyümektedir. İnsanlar Tokat'ı terk edip büyük şehirlere taşınmaktadır. Bu da nüfusu büyük oranda düşürmektedir.

Üretim ve yatırım olmadığından, doğal olarak üretim maliyetleri de arttırmıştır. İşveren çok zor durumdadır. Bu sorunların tespit edilip giderilmesi ve İşverenlerin üretir ve yatırım yapar hale gelmesi için Meclis araştırması yapılması uygun olacaktır.

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, taşımalı eğitim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/464)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Eğitimde taşıma yöntemi ile okullarda eğitim ve öğretim yapılan öğrencilerin ve okudukları okulların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98., İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz.

1)    Reşat Doğru                           (Tokat)

2)    Mehmet Şandır                      (Mersin)

3)    Kamil Erdal Sipahi                (İzmir)

4)    Ahmet Bukan                         (Çankırı)

5)    Osman Durmuş                     (Kırıkkale)

6)    Ali Uzunırmak                       (Aydın)

7)    Münir Kutluata                      (Sakarya)

8)    Metin Çobanoğlu                   (Kırşehir)

9)    Alim Işık                                 (Kütahya)

10)  Kemalettin Nalcı                    (Tekirdağ)

11)  Cemaleddin Uslu                   (Edirne)

12)  Yılmaz Tankut                       (Adana)

13)  Durmuş Ali Torlak                 (İstanbul)

14)  Ahmet Kenan Tanrıkulu       (İzmir)

15)  Necati Özensoy                      (Bursa)

16)  İsmet Büyükataman             (Bursa)

17)  Beytullah Asil                        (Eskişehir)

18)  Recep Taner                          (Aydın)

19)  Ahmet Duran Bulut                               (Balıkesir)

20)  Mustafa Kalaycı                     (Konya)

21)  Sabahattin Çakmakoğlu        (Kayseri)

Gerekçe:

Millî Eğitim Bakanlığı olarak uzak köylerde ve mezralarda okul çağına gelen çocuklar, gerek güvenlik, gerekse okulların yetersizliği nedeniyle taşımalı eğitim sistemi ile eğitim görmektedirler.

Ancak taşımacılığın yapıldığı araçların çok eski olduğu ve bakımsız olması nedeniyle ağır kış şartlarının olduğu bölgelerimizde ciddi kazalara, yolda kalmalara neden olmaktadır. Yapılan ihalelerde aynı güzergâhta iki servis aracının bulunması gerekirken, firmalar bir müddet sonra iki araçlık öğrenciyi tek araçla ulaşımlarını sağlamaktadır. Bazı bölgelerde öğrenci servislerinde akrabam yolumun üzerindeydi diye sivil yolcular taşınmaktadır.

Araçları kullanan sürücüler alkollü araç kullanmakta, çocukların hayatlarını tehlikeye atmaktadırlar. Bundan dolayı araçlar sık sık İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri ve Jandarma işbirliği ile denetlemeleri yapılmalıdır.

Taşımalı eğitimde çocuklarımız gün boyu okulda olduklarından sıcak yemek ya da kumanya verilmesi gerekmektedir. Bu hizmette aksaklıklar olmakta, çocuklar düzenli olarak beslenememektedir. Okulların birçoğunda yemeklerini yiyebilecekleri bir yemekhaneleri, öğle arasında dinlenebilecekleri bir ortak kullanım alanları bulunmamaktadır. Düzenli beden eğitimi yapacakları bir salonları yoktur. Okullar çok kalabalık olduğundan tuvaletleri, sınıfları temizlik konusunda yeteri derecede steril değildir. Sınıflar pis ve sıcak değildir. Sağlıklı bir eğitim ortamı sağlanamamaktadır.

Bundan dolayı Taşımalı Eğitim sistemindeki çok ciddi sorunların araştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde araştırılarak gereken tedbirlerin belirlenmesi yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Komisyon üyeliğinden istifaya ilişkin iki adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

C) ÖNERGELER

1.- Konya Milletvekili Muharrem Candan’ın, Çevre Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin  önergesi (4/156)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Çevre Komisyonu Üyeliğinden gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum. Gereğini bilgilerinize saygılarımla arz ederim. 13.11.2009

                                                                                                      Muharrem Candan

                                                                                                                 Konya

 

2.- Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin  önergesi (4/157)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Halen üyesi bulunduğum Millî Savunma Komisyonu Üyeliğinden gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum. Gereğini bilgilerinize saygılarımla arz ederim. 13.11.2009

                                                                                                       Ali Rıza Alaboyun

                                                                                                               Aksaray

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Şimdi, Demokratik Toplum Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- (10/443) esas numaralı, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılması amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

                                                                                                            17.11.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 17.11.2009 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                      Selahattin Demirtaş

                                                                                                             Diyarbakır

                                                                                                      Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 360 ıncı sırasında yer alan 10/443 esas numaralı Demokratik Hukuk Devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmesini, Genel Kurulun 17.11.2009 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Birdal.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir Türkiye’de demokratikleşme, açılım adı altında sivil bir toplum yaratma projeleri konuşuluyor ya da kişi güvenliğini ve özgürlüğünü yok eden telekulak tartışılıyor. Bütün bunlara neden olan, Türkiye’nin gerçekten layık görüldüğü, reva görüldüğü anayasal ve yasal sistemdir ve bu anayasal sistemi bize dayatan militarist bir anlayıştır, darbeci bir anlayıştır ve İttihat Terakkiden günümüze gelen suikastçı, darbeci, vesayetçi bir rejimden kurtulamayışımızdır. O nedenle, Demokratik Toplum Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde demokratik, sivil bir toplum yaratılmasının ve vesayetten, militarist, askerî bir vesayetten kurtulan demokratik bir toplum yaratılmasının iradesinin ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında olacağını umut ederek böyle bir önerge sunduk ve Meclis araştırma komisyonunun oluşturulmasını önerdik. Bu nedenle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu vesayetçi rejim İttihat Terakkiden geliyor. Şimdi, İttihat Terakkinin… Örneğin, bu çatı altında birkaç gün önce Atatürk’e sığınarak birtakım, demokrasi adına, rejim adına, barış adına katliamlar, darbeler savunuldu. Aslında bir yanılsama var, bu Atatürk adına yapıldı.

Bakın, 1908 yılında İttihat Terakkinin Selanik’teki toplantısında, Mustafa Kemal Atatürk İttihat Terakkinin paşalarına şunu öngördü: Ya darbe ya askeriye mücadele ya üniformasız bir siyaset. Tabii paşalar, İttihat Terakkinin malum paşaları, ırkçı, tekilci paşalar bunu reddettiler ve Atatürk de İttihat Terakkiden ayrıldı ve o kongrede bu, oylamaya sunuldu, Atatürk’ün oylamada Kâzım Karabekir’den başka destekçisi olmadı ve Atatürk de çekildi gitti ama ne yazık ki Atatürk çekildi gitti ama o anlayış, darbeci anlayış ve rejim üzerindeki vesayet anlayışı günümüze kadar geldi. Örneğin “31 Mart ayaklanması” diye adlandırılan, o “gerici” diye adlandırılan ayaklanmada yine Hareket Ordusunun duruma egemen olmasından sonra ordunun bir bölümü tasfiye edilmiş ve ordunun siyasi iktidar üzerindeki nüfuzu artırılmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sonrası da Almanya’yla iş birliği yapan ekibe karşı bir darbe girişimi söz konusu olmuş ve hâlâ günümüze değin bu açığa kavuşturulamamış, ancak Teşkilatı Mahsusadan olan Yakup Cemil kurşuna dizilmiş ve durum kapatılmıştır.

Şimdi, cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal’in Kâzım Karabekir’le, Rauf Orbay’la çatışmaları, İzmir suikastı, aslında bu darbeci geleneği İttihat Terakki kadroları aracılığıyla cumhuriyet döneminde de sürdürdüğünün bir kanıtı olarak sayılabilir.

27 Mayıs 1960 darbesiyle beraber darbeler, darbe girişimleri olabildiğince olağanlaşmış ve hatta anayasal bir çerçeveye oturtulmuştur. Kimilerine göre 1960 darbesi darbe değil devrim ya da onların deyimiyle inkılap, diğerleri de darbe. İşte “Bu darbe, benim darbem iyidir, onların darbesi kötüdür.” anlayışı bu darbelerin günümüze kadar meşruiyetini de ne yazık ki taşımıştır ve günümüzde de ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu çatısı altında bile İttihat Terakkinin bu suikastçı, katliamcı, darbeci anlayışı burada demokrasi adına savunulur olmuştur.

Şimdi, Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylülle beraber, ki 22 Şubat, 21 Mayıs darbe girişimleri, 9 Mart cuntası, Faruk Gürler olayı, 12 Mart muhtırası ve 12 Eylül 1980 askerî faşist darbesi ve daha bilmediğimiz ve günümüzde yeni yeni ortaya çıkan birçok girişimler ve örgütlenmeler olmuştur. Ancak 12 Eylülle beraber oluşan hukuk sistemi, siyasal sistem, yürürlüğe konulan Anayasa, ordunun siyasetteki ağırlığını olabildiğince artırmıştır. Millî Güvenlik Kurulu, anayasal bir kurum olarak ülke siyasasını belirleyecek bir çerçeveye oturtulmuştur.

Ancak bu darbe, 28 Şubat 1997’de de postmodern darbeyle siyasi literatürümüze yeni bir sözcük katılmıştır “andıç” diye. Şimdi, bu “andıç” Türkçe sözlükte “uyarı ya da anımsatmak” olarak geçiyor. Aslında “andıç”ın gerçek karşılığı şudur: İftira, yalan, karalama ve dezenformasyondur. Yani muhalif olan kurum ve kuruluşları ya da kişileri özgürlükçü, eşitlikçi, sivil bir toplum isteyen gazetecileri, vicdan sahibi aydınları ve egemen güçlerin bu neoliberal sistemine, onun getirdiği açlığa, yoksulluğa, baskıya ya da Selanik’te İttihat Terakkinin aldığı tekilci, “Tek dil, tek bayrak, tek ırk, tek devlet.” anlayışına itiraz edenlerin tasfiyesini öngören bir hazırlık. Nerede yapılıyor? Genelkurmayda yapılıyor ve kimin marifetiyle? Generaller marifetiyle. Ve bu andıçlarla -biliyorsunuz- 1988 yılında Türkiye kamuoyu karşılaştı bu andıçla ve iki büyük gazetenin manşetleriyle. Sonra özür dilediler ama ne yazık ki hâlâ kimi gazeteciler, yüzünü, kıblesini Genelkurmaya çevirmiş, onlar ne derlerse esas duruş hâlinde Türkiye kamuoyunu yanlış bilgilendirmekteler ve bilgi edinme ve haber alma hakkından da yoksun bırakmaktadırlar.

Şimdi, biz de karşılaştık tabii bu andıçla İnsan Hakları Derneği… En son dün, yine, kamuoyuna yansıyan mektuplarda hâlâ İnsan Hakları Derneği, TESEV, işte, güvenilirliğini, inanılırlığını yitirtmek ve onlar üzerinde psikolojik bir baskı yaratmak için hâlâ adları geçen kurumlar. Yani, şimdi dünyanın neresinde görülmüştür, yüzyılımızda insan hakları savunucularının böyle andıçla hedef gösterilerek suikasta uğradığı ya da kurşunlandığı? Neyse ki ölmeyince şeyi umut ediyorum, demek ki barışı görecekmişim bu ülkede diye. Hâlâ umudumu koruyorum ben. (DTP sıralarından alkışlar)

Şimdi, tabii, yine gazeteci arkadaşlarımız, bu andıçta adı geçenlerin nasıl işlerinden uzaklaştırıldığını, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand ve hepsini biliyoruz, HADEP’in nasıl kapatıldığını falan. Ve sonra suç duyurusunda bulunduk, Genelkurmay 2’nci Başkanı olarak bu andıçta imzası olan kişi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduk, ama bir süre sonra olumlu ya da olumsuz bir yanıt gelmedi ve adı geçen, yine o günlerde Fazilet Partisi milletvekillerinden Nazlı Ilıcak, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, arkadaşlar geldiler Ankara’ya, ikinci kez suç duyurusunda bulunalım dediler başsavcılığa. Ben bulunmuştum ama katmerli olsun, belki gerçek açığa çıkar diye ikinci kez başvurduk, fakat çok ilginçtir, şu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden askerlerin sivil mahkemelerde yargılanacağına dair yasanın çıkışına değin bu suç duyurusundan, başvurumuzdan bir sonuç alamadık ve askerlerin sivil mahkemelerde yargılanacağına dair yüce Meclisin kararıyla çıkan yasa üzerine yeniden başvuru yaptık ve o zaman öğrendik ki, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında görevsizlik kararı verilmiş. Şimdiki başvurumuzun da neticesini bekliyoruz.

Eğer, değerli milletvekilleri, 1998’de karşılaştığımız, andıcı yazanlar, hazırlayanlardan hesap sorulmuş olsaydı, daha sonraki darbe hazırlıklarıyla karşılaşmayacaktı bu toplum ve de bu cesarete ne yazık ki karşılaşamayacaklardı.

Bakın, şimdi hâlâ günümüzde, demokrasiye, gerçek demokrasiye, demokratik bir topluma, hukuk devletine ulaşmış toplumlar, kendi, cuntacılarla, darbecilerle hesaplaşmış toplumlardır, ülkelerdir. İşte İspanya, Franco faşizminden kurtulan ve şimdi gerçekten kendi halkıyla barışmış demokratik bir İspanya.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

AKIN BİRDAL (Devamla) – İşte Katalanlar meselesi. Bizde de var dediler. Kürtler gibi. Onlar da korkutmak istedi ama derhâl Kara Kuvvetleri Komutanı görevden el çektirildi. İsveç Genelkurmay Başkanı “Bütçemiz yetmiyor.” dedi, derhâl emekliye ayırdılar. Yunanistan’da daha geçtiğimiz günlerde, seçimlerden önce Karamanlis Hükûmeti döneminde askerliğin kısaltılmasını istedi Genelkurmay Başkanı, derhâl görevden el çektirdiler.

Peki, biz şimdi ıslak mendil ya da bilmem ıslak imza… Şimdi, ne yapıyoruz? Hem demokratikleşme istiyoruz hem barış istiyoruz hem yüz yıldır reddedilen bir halkın dilinin, kimliğinin, artık, kültürünün meşru bir hak olduğunu savunuyoruz hem de gerçekten o ıslak imzacıları savunanların yakasından tutup Genelkurmaydan, kışlasından evine gönderemiyoruz. Böyle bir demokrasi olur mu? O nedenle niyet yetmez. Eğer barışacaksak niyetle birlikte kararlılık ve cesaret gerekli.

Biz, o kararlılık gösterilirse, cesaret gösterilirse Demokratik Toplum Partisi olarak ve Kürt halkı olarak ve emekçi Türk halkı olarak bunun yanında olacağız ve destekleyeceğiz. O nedenle korkmasınlar. O korkuyu ve yoksulluğu üreten zaten bu darbeci, bir vesayetçi sistemdir. İşte bunu yenmenin zamanıdır artık.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bugün dinlenmekten falan yakınılıyor. Biz her zaman şunu söylerdik: İnsan hakları herkese lazım olur diye, hukuk herkese lazım olur diye. Bakın nasıl oldu, şimdi en üst düzeyde yargıçlar, yargı üzerindeki insanlar dinlendiğinden yakınıyor. Sayın Başbakan dinlendiğinden yakınıyor. Sayın Cumhurbaşkanı da yakınabilir. Gelin o zaman bu dinlenmeye… Kişi güvenliğini, özgürlüğünü yok eden, özel hayatımıza giren telekulağı ortadan kaldıralım. Nedir onun kaynağı? 1982 darbe anayasasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

O nedenle, bu 1982 darbe anayasası ve onun ruhu ve onun vesayeti ve onun gölgesi… Bakın Türkiye Büyük Millet Meclisinin bile çevresinde fiziki gölgesi var. Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı, çevrilmişiz. Gelin bunları… Kamuoyunda hatta referanduma gidelim, bu fiziki gölgeyi bile kaldıralım Parlamento üzerinden ve bu binaları kentin dışına çıkaralım. (DTP sıralarından alkışlar)

Biz 13 Kasımı çok önemsiyoruz. 13 Kasımı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye'nin geleceği açısından bir milat olarak kabul ediyoruz. Parti Genel Başkanımızca önerilen komisyonu, grubu bulunan ya da bulunmayan siyasi partilerimizin temsilcileriyle ve akil, vicdan sahibi, aydın, gazeteci, yazar, insan hakları savunucusu, hukukun üstünlüğünü savunanlarla bir komisyon oluşturalım ve bunu sadece AKP’nin üzerinden -yük olarak da kabul edebilirler- bu sorumluluğu paylaşalım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

…ve bu başarı, kardeşliğimizin, barış içinde bir arada yaşamamızın, sivil bir toplum yaratmanın başarısı da hepimize olsun ve bu başarıyı da hepimiz birlikte paylaşalım ve bunu ertelememek umuduyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Önerinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli.

Buyurunuz Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demokratik Toplum Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Demokratik Toplum Partisinin grup önerisi demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılması amacıyla bir meclis araştırması açılmasını istemektedir. Özü itibarıyla haklı bir talep. Bunu öncelikle ifade etmek isterim. Ancak, biraz evvel, benden önceki hatibin konuşmalarını dinledim, belki de o konuda farklı düşüncelerimi de ifade etmek isterim. Neden farklı düşünüyorum, neden grup önerisinin aleyhinde söz aldım?

Değerli arkadaşlarım, Sayın Birdal haklı olarak geçmişten söz etti ve bugünkü sorunların kaynağının darbe anayasası, 1980 Anayasası olduğunu söyledi. Bu, 1980’den bugüne kadar bu çatı altında da 12 Eylül darbe anayasasının antidemokratik hükümlerinin kaldırılması konusunda birçok değerli milletvekili kendi görüşlerini ifade etti. 80’den bugüne kadar da Anayasa’daki birçok antidemokratik hükümler bu yüce Meclis tarafından gerçekleştirildi. Bu yeterli mi? Hayır, bu yeterli değil, şüphesiz Anayasa’mızda temel hak ve özgürlüklerin gelişmesi konusunda mutlaka değişiklikler yapılması gerekir. Ama değerli arkadaşlarım, Allah için kendi kendimizi şöyle bir sorgulayalım, bugün Türkiye’de yaşanan sorunlar tarihte, geçmişte kalan birtakım, Anayasa’nın yansımaları mı, yoksa şu elimde tuttuğum Anayasa’da yazılı olan kuralların uygulanmaması, Anayasa’nın rafa kaldırılması ve bu ülkede yaşayan vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerden men edilmesi sorunu mu?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – İkisi de var.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İkisi de var.

Onun için, sanıyorum bundan sonra Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi gelecek, o da son günlerde gündemde olan bu telefon dinlemeleri, kişilerin izlenmeleri, takibe alınmaları konusu. İşte, bunların ikisinin birlikte, birleştirilerek görüşülmesi sanıyorum çok faydalı olur, bu iki Meclis araştırma önergesini.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel ifade ettim, sorun tarihte değil, sorun günümüzde. Bugün Anayasa’mızda yazılı olan birçok temel hak ve özgürlükler ihlal ediliyor: Kişi hürriyeti ve güvenliği, Anayasa’nın 19’uncu maddesi; özel hayatın gizliliği ve korunması, Anayasa’nın 20’nci maddesi; haberleşme hürriyeti, Anayasa’nın 22’nci maddesi; düşünce ve kanaati açıklama hürriyeti, Anayasa’nın 25 ve 26’ncı maddeleri; basın özgürlüğü, yine Anayasa’mızda yazılı olan bir temel hak ve özgürlük. Bugün, değerli arkadaşlarım, bu temel hak ve özgürlükler ciddi biçimde ihlal edilmektedir; Anayasa ihlal edilmektedir, Anayasa’nın kimi hükümleri rafa kaldırılmak suretiyle yönetmeliklerle, uygulamalarla bu temel hak ve özgürlükler hiçe sayılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, “Bu sizin kendi şahsi düşüncenizdir.” diyebilirsiniz. Ama daha dün Yargıtay Başkanının açıklamalarını kamuoyu çok net olarak gördü. Sayın Cumhurbaşkanıyla görüştü Sayın Yargıtay Başkanı. Ondan bir gün önce Danıştay Başkanının bu konuda ciddi eleştirilerini hep birlikte izledik, gözlemledik.

Değerli arkadaşlarım, baroların üst çatısı, üst birlik olan Türkiye Barolar Birliğinin de sanıyorum dün birçok gazetede bu konuları eleştiren, bireyin özgürlüğüne tecavüzün linçe dönüştüğünü özet olarak belirten açıklamalarına hep birlikte tanıklık ettik. Bugün yine birçok gazetemizde kırk yedi baromuzun bir ilanı var: “Yargıya ve ülkene sahip çık.” şeklinde bir ilan. Çok güzel aslında damıtarak birtakım şeyleri anlatmış kırk yedi baromuz başkanı ve yönetim kurulu üyeleri. Diyor ki değerli arkadaşlarım: “Uzun süreden beri siyasi iktidarın yargı üzerindeki saldırı ve kuşatması artık dayanılmaz bir boyuta ulaşmıştır. Yüksek yargının, başsavcıların, onlarca hâkim ve savcı ile avukatların keyfî olarak dinlenebildiği bu ülkede hiç kimsenin hukuk güvenliği kalmamıştır. Bu bir rejim ve Anayasa sorunudur. Yargı savunmadadır, ülke savunmadadır. Dünya görüşü ne olursa olsun hiçbir hukukçu buna sessiz kalamaz, kalmamalıdır. Sistem çökmektedir. Başta siyasi iktidar olmak üzere herkes bunun altında kalacaktır. İnsan haklarının, hukukunun, özgürlüğünün güvencesi olan yargı savunulmadığı takdirde savunulacak hiçbir şey kalmayacaktır.” diyor kırk yedi baromuzun başkanı ve yönetim kurulu üyeleri. Bugün de Ankara Barosu Yönetim Kurulu saat 13.00’te bir basın toplantısı yaptı.

Değerli arkadaşlarım, Ankara Barosunun yönetimi ve Değerli Başkanı -ki mensubu olmaktan her zaman onur duymuşumdur- olayı çok kapsamlı olarak irdelemişler ve işte çok geniş bir basın açıklamasını  kamuoyuna duyurmuşlar.

Değerli arkadaşlarım, burada hepsini okuyacak değilim ama bakın, ilk paragrafı şu: “Özel yaşamın gizliliğine ve iletişim özgürlüğüne saygı gerek bireysel yaşamın gerekse toplumsal düzenin vazgeçilmez unsurlarındandır. Öyle olduğu içindir ki iletişim özgürlüğü gerek ulusal gerekse uluslararası düzenlemelerle koruma altına alınmış, diğer özgürlükler gibi sınırsız olmamakla kimi nedenlere bağlı olarak sınırlamaya tabi tutulmuştur.” dedikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 8’inci maddesine gönderme yapmış, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine gönderme yapmış ve iç hukukumuza dönerek Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 135, 130, 134’üncü maddelerini değerlendirmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu telefon dinleme, takip, izleme, evini, iş yerini izleme olayları, bilgisayarlar ve adı “Ergenekon” diye geçen davaya da gönderme yapılarak burada ağır hukuk ihlalleri ve Anayasa ihlalleri yapıldığını çok net bir biçimde ifade etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ben hukukçuyum. Ankara Hukuk Fakültesini bitirip Ankara Barosunda yemin ederken Anayasa’ya ve kanuna sadakatle bağlı olacağıma yemin ettim ve bir hukukçu olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bu değerli baro yönetim kurulu üyelerinin düşüncelerini de bir şekilde ifade etmek isterim ama onun ötesinde ben bu yüce Mecliste de yemin ettim, milletvekili olarak yemin ettim ve yemin ederken de Anayasa’ya sadakatle bağlı olacağımı, hukukun üstünlüğü için mücadele edeceğimi çok net bir biçimde ifade ettim.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkede yargı bağımsızsa demokrasi vardır eğer bir ülkede yargı bağımlıysa o ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir. O ülkede demokrasi yoksa değerli arkadaşlarım, kan ve gözyaşı vardır. Onun için, bu Anayasa’mızda yazılı olan, aslında çok şeyi kapsayan temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmak bu yüce Meclis çatısı altında görev yapan her milletvekilinin görevidir ve biraz evvel okuduğum ilanda olduğu gibi, zaman susup kalmak, sessiz kalmak zamanı değildir. Zaman…

Tabii ki tarihten ders alacağız, tabii ki tarihteki acı olayları burada eleştireceğiz, tabii ki birtakım eksiklikler konusunda, çaba sarf etmek konusunda düşüncelerimizi ifade edeceğiz ama onun ötesinde, şu elimizdeki sahip olduğumuz hakları en azından korumak konusunda da ortaya irade koymak ve bu konuda mücadele etmek bizlerin görevi olması gerekir diyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, gündem sıklıkla değişiyor. Şeye döndük… Yani serseri mayın gibi bir sağa, bir sola savruluyoruz. Türkiye’deki gündem, gerçek gündem de sıklıkla değişiyor. Buraya gelmeden evvel sizler gibi ben de gazeteleri takip ettim. Bugün bir gazetemizde ocak-ekim döneminde bütçe açığının yüzde 784 arttığını yazıyor. Bunlar benim rakamlarım değil, devletin rakamları. Neymiş? Yüzde 784 bütçe açığı, dokuz aylık dönemde.

Yine bir gazetemizde işsizlik oranları açıklanıyor. Bütün gazetelerimizde var, televizyonlarda haber olarak var. İşsizlik oranı birkaç ay düşme eğilimindeyken tekrar artmak suretiyle 13,4 oranına ulaşmış durumda.

Değerli arkadaşlarım, günübirlik işte çalışanlar ve iş bulma umudunu yitirdiği için iş aramayan vatandaşlarımızı dâhil ettiğimizde bu oran -TÜİK’in rakamlarına göre- 19,3.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

Buyurunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bölgelere ayıralım değerli arkadaşlarım. Bu, Türkiye ortalaması. Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu ve Anadolu’ya baktığımız zaman, bu içler acısı rakamların bu bölgelerde çok daha üst düzeyde olduğunu görüyorsunuz. Yani gelişmemiş yörelerdeki vatandaşlarımız bu rakamlardan çok daha fazla etkilenmektedir.

Ekonomik yönden etkilenen bireyler, aileler, artık kendi içlerinde de sevgisizlik, işte, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmalar… Bu sadece, Ekonomik verileri böyle okumamak lazım, toplumda, ailede, bireyde yarattığı travmaları da dikkate almak lazım. Türkiye toplumu çok ciddi bir travma altındadır, ekonomik krizin verdiği acılarla boğuşmaktadır ama Hükûmet başka şeylerle uğraşmaktadır. Hükûmet tarihle uğraşmaktadır, Hükûmet, işte, Kürt açılımıyla uğraşmaktadır, Ermeni açılımıyla uğraşmaktadır ve toplumun dikkatinin yöneldiği bu konulardan olabildiğince toplumu uzaklaştırmak konusunda çaba sarf etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu AKP için doğru bir yol değildir, bu ülkemiz için doğru bir yol değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben bir milletvekili olarak buradan siyasi iktidarı uyarıyorum ve beni dinlediğiniz için, sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

Demokratik Toplum Partisi grup önerisinin lehinde Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Demirtaş.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclis gündeminin belirlenmesine dair vermiş olduğumuz grup önerimizin lehinde söz aldım.

Değerli arkadaşlar, bugünkü önerimizde, aslında, gündeme taşımak istediğimiz araştırma önergesinin özeti, Sayın Akın Birdal’ın da ifade ettiği gibi, Bugüne kadar andıçlarla, darbe girişimleriyle ya da gerçekleştirerek bizzat darbelerle demokrasiye, sivil siyasete yönelik müdahalelerin Meclis çatısı altında oluşturulacak bir komisyonca araştırılması Meclisin vesayetçi anlayışa karşı bir tepki ve bir tavır ortaya koyması ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin tek iradesidir.” noktasından hareketle bu konudaki kararlılığının vurgulanması meselesidir aslında. Yoksa Meclis araştırmasıyla birlikte, cumhuriyet tarihi boyunca darbe yapmış, darbe girişiminde bulunmuş kişileri, kurumları cezalandırma veya onlar üzerinden, kişisel olarak bir hırs üzerinden sonuç alma gibi bir niyetinin olmadığı son derece açık. Bu zihniyetin mahkûm edilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin egemen kılınması açısından verilmiş bir önerge. Ne demişiz bu önergede? 27 Nisan e-muhtırası, 98 Andıcı, Sarıkız, Yakamoz, Ay Işığı, Eldiven gibi 2004 yılındaki darbe girişimleri; yine Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bazı yasa dışı yapılanmaların olduğuna dair dışarı sızan bilgiler, belgeler meselesi; son olarak “AK PARTİ Hükûmeti ve Gülen’i bitirme planı” adı altında, aslında daha çok da Demokratik Toplum Partisini hedefe koyan ve bizzat uygulayan bir plan meselesi; sivil toplum örgütlerini, iş çevrelerini, aydınları, gazetecileri, siyasetçileri, sanatçıları fişleme üzerine kurulmuş bir anlayış… Bütün bunlar bu Meclis tarafından araştırılabilir. Bir araştırma komisyonuyla birlikte tarih ve güncel gelişmeler masaya yatırılabilir, bir rapor hazırlanabilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu rapor milletvekilleriyle, kamuoyuyla paylaşılabilir.

Şimdi, bu her şeyden önce şuna hizmet eder: Yani, evet, Türkiye Cumhuriyeti genç bir cumhuriyet ama artık giderek de büyümesi gereken, demokrasisini olgunlaştırması gereken bir cumhuriyet. Demokraside olgunlaşma meselesi de ancak geçmişle yüzleşmeyle mümkündür. Yani toplum, milletvekilleri, siyasi partiler, aydınlar herkes şunu bilmeli, şundan emin olmalı ki bu ülkede demokrasi rayından ve rotasından çıkmayacaktır. Bu ülkede eleştiriler siyasetçilerce, basın tarafından, aydınlarca yapılacak. Eğer iktidar cumhuriyetin temel ilkeleri noktasında, demokrasi, hukukun üstünlüğü, laik, sosyal devlet olma ilkeleri konusunda bir sapmaya gidiyorsa bunun hesabını Parlamento soracak, muhalefet soracak, basın soracak; bunun hesabını kamuoyu, halk soracak, sandıkta soracak. Bunun dışında başka bir yöntemin Türkiye toplumu tarafından benimsenmeyeceğinin iradesinin Meclise yansıması önemlidir. Yani buradan herhâlde hiçbir milletvekili açık yüreklilikle gelip darbeyi savunamaz. Belki zihninde bunu tasarlayan, planlayan, inanan olabilir ama bu kürsüden herhâlde hiç kimse açıkça darbeyi çıkıp savunamaz. O zaman burada bunun Meclis tarafından bir kolektif irade olarak ortaya konulması Türkiye toplumunun, Türkiye demokrasisinin geleceği açısından önemlidir. İlle de darbecilerden bu Meclisin kişisel olarak hesap sorması da gerekmiyor. 60 darbecilerinden de hesap sormak mümkün değil, herhalde 80 darbecilerinden de hesap sorulamayacak ama bu zihniyetten hesap sormak mümkündür, Meclisin buna yetkisi de vardır. Bu inançtaysa Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu kararlılığı da gösterebilmelidir. Aksi takdirde, senin darben, benim darbem, iyi darbe, ilerici darbe, gerici darbe tartışmalarına girilirse darbeler bitmez Türkiye’de, bitmemesi de gerekir yani darbeleri iyi darbe kötü darbe olarak ayırırsak. Bana yarayan darbe, sana yarayan darbe, benim muhalifimi ezen darbe, beni güçlendiren darbe ayrımları herhalde darbeyi meşrulaştıran, bugüne kadar da darbe geleneğini sürdüren en önemli sakıncalı bakış açısıdır. Bu nedenle, araştırma önergemizde özellikle Meclisin bu iradeyi gösterebilmesi, bu kararlılığı gösterebilmesi açısından, bu meselelerde bir araştırma komisyonu kurma kararı bile çok önemlidir. Yani bu kararı verebilmesi bile askerî vesayet-sivil siyaset ilişkisi açısından son derece önemlidir.

Biliyorsunuz, yine 12 Mayıs 1998’de dönemin İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı ve şimdi Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Akın Birdal Ankara’da Tunalı Hilmi gibi merkezî bir yerde, derneğin genel merkezinde silahlı saldırıya uğradı ve sonradan ortaya çıktı ki o saldırı da, gazetecileri, aydınları hedef alan benzer saldırılar da aslında bir andıcın, bir iftiranın planlı bir aşamasıydı. Sonradan bu ortaya çıktı. Peki, hani, tetiği çeken birkaç kişi yargılandı, tutuklandı, serbest kaldı sonra. Çektirenler, o zihniyeti temsil edenler, o andıcı yazanlar, o kişileri görevlendirenler, onlar sorgulanmadı. Bırakın yargılanmayı, sorgulanmadı bile. Meclis tutanaklarını şöyle bir inceledim o dönem, bakın ne olmuş: Sayın Birdal’ın saldırıya uğradığı gün, 12 Mayısta bu kürsüden Sayın Ertuğrul Yalçınbayır bu saldırıya değinmiş ve kınamış. 12 Mayıs 1998, İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı silahlı saldırıya uğruyor genel merkezde, Ankara’da, dokuz kurşunla yaralı. Bir tek cümle geçiyor gün boyunca yapılan konuşmalarda, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır kınıyor ve olaya değiniyor. Bir gün sonra yine Cumhuriyet Halk Partisi adına Sayın Hilmi Develi, aynı şekilde Sayın Önder Sav ve Ersönmez Yarbay, milletvekili olarak bu kürsüde konuşurken konuya değiniyorlar, eleştiriyorlar, kınıyorlar. Kapanıyor mesele, ama Meclis açısından mesele kapanıyor. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun üzerine gitme, bu konuyu araştırma, andıç ve bunun arkasındaki zihniyeti sorgulama konusunda kararlı bir irade gösteremiyor. Kişisel olarak veya gruplar, temennilerini, kınama mesajlarını buradan iletiyor ve mesele bitmiş oluyor.

Şimdi, o günden bugüne kadar çok sayıda andıç yayınlandı, e-darbe girişimleri oldu veya gerçekleşti 28 Şubat gibi postmodern darbeler. Dolayısıyla hangi darbe iyi sorgulandı ve soruşturuldu ki bugün darbeleri hâlen bitirebildik, darbe zihniyetini bitirebildik diyelim. Bunun bitmeyeceği… Sorgulanmadan, Meclisin bu kararlı iradeyi gösterme durumu gerçekleşmeden bunun bitmesini beklemek bir hayal olur diye düşünüyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir başka mesele bu dinleme meselesi. Son derece vahim bir durum. Her türlü siyasi kaygıdan bağımsız ifade ediyorum ki tam anlamıyla bir faciadır. Adalet duygusu açısından, hukuka, yasalara, kanuna, yargı mekanizmalarına olacak, doğacak inançsızlık açısından bir faciadır. Şimdi, düşünün, bir ülkede Yargıtay binasının dinlediği, mahkemelerin dinlendiği, yargıçların dinlendiği ve bu konuda idarenin usulsüzlüklerinin tartışıldığı bir noktada vatandaş ne kadar kendini güvende hissedecek, vatandaş ne kadar adalete bağlı olacak, ne kadar saygı duyacak, ne kadar adil olduğuna inanacak, yürütmenin icraatlarına ne kadar güvenecek, inanacak. Dolayısıyla, iktidarın bu konuda “Efendim bizi de geçmişte usulsüz dinlediler. Bizim dinlememiz yasaya uygundur.” savunmasına sığınmasının hiçbir anlamı yok. Ortada bir yanlış var. Bu yanlışın hem fiilen düzeltilmesi lazım hem de bizim 2009’un birinci ayında verdiğimiz on iki maddelik bir yasa tasarısı var cezaların artırılmasına ve dinlemenin kısıtlanmasına yönelik, o teklifin de hızla dikkate alınması, gündeme getirilmesi lazım. Hükûmet bu konuda galiba bir çalışma da yürütüyor. Bir an önce Meclise gelmesi lazım. Yani özgürlükler benim özgürlüğüm, senin özgürlüğün şeklinde olmaz. Darbenin “senin-benim”i yoksa özgürlüğün de “senin-benim”i yoktur. Hepimizin özgürlüğü vardır ya da hiçbirimizin özgürlüğü yoktur.

Bir başka mesele fişleme meselesi, andıçlarla çok doğrudan bağlantılı. Şimdi, Türkiye’de bir fişleyenler vardır, bir de fişlenenler vardır. Sanıyorum fişleyenlerin sayısı birkaç yüzdür, fişlenenlerin sayısı 70 milyon civarındadır, öyle tahmin ediyorum çünkü bu ülkede fişlenmeyen belki hiç kimse kalmamıştır. Pratikte bunu yaşaya yaşaya gördük. Neredeyse herkes birileri tarafından, kimden alındığı belli olmayan bir yetkiye dayanarak hiçbir yasal dayanağı olmaksızın kişileri etnik kimliğine göre, dini inancına göre, mezhebine göre, kiminle yemek yiyip yemediğine göre, nerede oturup kalktığına göre, eşinin başörtülü olup olmamasına göre, ekonomik durumuna göre vesaire vesaire kişisel özelliklerini dikkate alarak fişliyor ve bu fiş kayıtlarının nerede tutulduğu, hangi yasaya dayanarak saklandığı, nerede karşımıza çıktığı da belli değil. Bu fiş kayıtlarına itiraz etme şansınız yok çünkü gizli. Bu fiş kayıtlarını düzeltme şansınız yok çünkü yasal olarak yapılmıyor. Öyle yerlerde karşınıza çıkarılıyor ki ancak karşınıza çıktığı zaman anlayabiliyorsunuz fakat yasal başvuru yaptığınızda yasal olarak kabul edilmiyor. Basına sızdırılabiliyor. Hatırlıyorum, Diyarbakır Valisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) - …birkaç gün önce Diyarbakır jandarması tarafından fişlenmişti, fiş belgeleri ortaya çıktı. Şimdi, jandarma valiyi fişleyecek, vali jandarmayı fişleyecek, efendim, MİT vatandaşı fişleyecek, Hükûmet orduyu fişleyecek… Yani herkesin birbirini fişlediği, herkesin birbiriyle ilgili fiş tuttuğu ve gerektiğinde de bir muhalefet aracı olarak, sindirme, bastırma aracı olarak kullandığı bir Türkiye’de kim kişisel özgürlüklerden, kim temel hak ve özgürlüklerden söz edebilir?

Biz, Demokratik Toplum Partisi olarak dinlenmeyen bir tek telefonumuzun olduğuna inanmıyoruz, dinlenmeyen bir tek parti toplantımızın olduğuna inanmıyoruz. Tamamı… Bilgisayar kayıtlarımız, telefonlarımız, ev, iş yerleri, hepsi dinleniyor. Tamam, bir korkumuz, kaygımız yok da yani sonuçta biz de insanız, özel görüşme de yapıyoruz, ailemizle de, eşimizle, dostumuzla da görüşüyoruz. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, yani hani deniyor ya, kendisinden korkusu olan niye itiraz ediyor falan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) - Herkes günü geldiğinde insan haklarına ve hukuka sığınmak zorundadır.

Bizim yaşamımız hep şu sloganla geçti: İnsan hakları herkes için, “Susma, sustukça sıra sana gelecek.” O zamanlar -o zamanlar dediğim çok uzak değil, 1990’lı yıllarda- bu sloganlar devlet güvenlik mahkemeleri tarafından suç unsuru olarak kabul edilip yargılanma vesilesi yapılıyordu “Susma, sustukça sıra sana gelecek.” dediğimiz için. Yani bir imada bulunmak istemiyorum ama bugün susarsak hepimize sıra gelecek. Hepimizin fişlendiği, herkesin cebinde başkasının fişinin olduğu unutulmamalı. Dolayısıyla karşı çıkılacaksa darbelere de andıçlara da hukuksuz usulsüz dinlemelere de fişlemelere de hep birlikte karşı çıkalım, ortak paydamız hukuk olsun, ortak paydamız insan hakları olsun. Bunun dışında da herhâlde başka bir ortak paydada buluşma zorunluluğumuz da yok, gerekliliği de yok diye düşünüyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirtaş.

Grup önerisinin aleyhinde Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kaynak.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurulumuz her gün maalesef grup önerileriyle başlıyor, tabii ki İç Tüzük’ün verdiği bir hak ancak bu durum gerçekten de her gün Genel Kurulun çalışma günlerinde üç dört saat zamanımızı işgal ediyor. Bunun bir defa yasama ekonomisine uygun olmadığını düşünüyorum. Ayrıca, sık sık Genel Kurul gündeminin değiştirilmesi, yasama faaliyetlerine katkıda bulunacak olan milletvekili arkadaşlarımızın bu katkılarını tam verememeleri neticesi de doğuruyor. Geçen hafta bir grup önerisi, her gün olduğu gibi, partimizin grup önerisi kabul edildi Genel Kurulca. Sayıştay yasasını görüşeceğiz, uluslararası sözleşmeler yarım kalmıştı, Borçlar Kanunu’nu bir ayı aşkın bir süreden beri görüşüyoruz.

Bu sebeple, Meclisimizin muhalefet partisi gruplarının grup önerilerinde yer alan denetim faaliyetleri dışında bihakkın yasama faaliyetleri de yapması gerektiği, yasama faaliyetlerinin de denetim faaliyetleri kadar, en az onlar kadar önemli olduğu düşüncesiyle Demokratik Toplum Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu söylüyor ve yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynak.

 

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Tespitlerimizi yapıyoruz: Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Özdemir, Sayın Akçay, Sayın Korkmaz, Sayın Sipahi, Sayın Taner, Sayın Cengiz, Sayın Tanrıkulu, Sayın Yalçın, Sayın Torlak, Sayın Çakır, Sayın Çelik, Sayın Kalaycı, Sayın Şandır, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Coşkun, Sayın Ekici, Sayın Çakmakoğlu, Sayın İçli.

Sayımız yeterli.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.25

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.34

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Üç dakika süre veriyorum.

Başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1.- (10/443) esas numaralı, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılması amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve sonra oylarınıza sunacağım.

2.- (10/204) esas numaralı, yasa dışı dinleme ve takip iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 17.11.2009 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                         Mehmet Şandır

                                                                                                                Mersin

                                                                                                  MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/204, esas nolu, "Yasa dışı dinleme ve takip iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin Genel Kurulun 17.11.2009 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kura çekiyoruz efendim, bekliyoruz…

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Konya Milletvekili Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, isimlerin hepsini okursanız daha iyi olur.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye gündemine bomba gibi düşen, özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyetini tahdit ve tehdit eden, aynı zamanda parlamenter demokrasinin “insan haklarına dayalı hukuk devleti” ilkesini zedeleyen, yargı üzerindeki etkileri itibarıyla da yine parlamenter demokrasinin “kuvvetler ayrılığı” ilkesini zedeleyen konu hakkında söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, haberleşme hürriyetinin zedelenmesi ya da ortadan kaldırılması, özel hayatın gizliliği ilkesinin zedelenmesi ya da ortadan kaldırılması üç doğal sonucu gündeme getirmektedir. Bu üç doğal sonuçtan bir tanesi, muhatabı açısından…

OKTAY VURAL (İzmir) – Uğultu var Sayın Başkan.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, milletvekili arkadaşlarımızı uyarır mısınız. Dinlemeyeceklerse lütfen dışarı buyursunlar. Zaten oylamadan oylamaya geliyorlar içeriye.

BAŞKAN – Siz devam ediniz Sayın Bal.

Sayın milletvekilleri, lütfen... Kürsüdeki arkadaşımızı dinleyelim.

FARUK BAL (Devamla) – Öbekler hâlinde konuşuyor arkadaşlar efendim. Bakın öbür tarafa, şu tarafa…

BAŞKAN – Siz devam ediniz lütfen, Genel Kurulla da konuşmayınız lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bahsettiğim iki konu, yani haberleşme hürriyetinin zedelenmesi veya ortadan kaldırılması ile özel hayatın gizliliği dediğimiz hakkın ortadan kaldırılması veya zedelenmesi üç doğal sonucu ortaya koyar. Bunlardan bir tanesi muhatap olduğu kişi açısındandır. Özel hayatının gizliliği ortadan kalkan kişi ya da haberleşme hakkı, hürriyeti ortadan kaldırılan kişi aynen üzerindeki elbiseleri çıkarılmış, çıplak bir insan hâline gelir. O çıplak insanın hâletiruhiyesi içerisinde kendisini hisseder ve korkar. Demek ki birinci etkisi: Hedef aldığı kişinin anayasal teminat altında bulundurulan haberleşme ve özel hayatın gizliliği ilkesi ortadan kalktığında, onun muhatabı olan, çıplak bir insanın hâletiruhiyesine dönüşür ve korkar.

Değerli arkadaşlarım, ikincisi ise devletin parlamenter demokrasi içerisindeki kuvvetler ayrılığı ilkesinde yaratacağı tahribat ile ilgilidir. Ağırlıklı olarak yargı camiası üzerinde hissedilen bu tahribat, yargının yasamayı ve yürütmeyi denetleme gücünü elinden alma amacına yönelik olarak değerlendirilebilir ki bu parlamenter demokratik sistemin temeline dinamit koymakla eş değerdir.

Üçüncüsü ise Anayasa teminatı altında bulunan, insan haklarına dayalı hukuk devleti ilkesinde “hukukun üstünlüğü” kavramı yerine “üstünlerin hukuku”nun geçerli olduğu bir düzen arayışını aklımıza getiriyor.

İşte bu üçünü birlikte değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan sonuç vahimdir. Bu vahim sonucu engelleyebilmek için, uluslararası belgeler, inançlar, dinler ve anayasalar, ceza kanunları bunların önüne geçebilmek için gerekli tedbirleri almıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesi özel hayatın gizliliğine ve aile hayatının korunmasına ilişkin hükümler sevk etmiştir ve bunu bir evrensel değer olarak ortaya koymuştur. Buna aykırı eylem ve işlemleri de denetleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yüzlerce içtihadı ile tespit etmiştir.

İç hukukumuz açısından Anayasa’mızın 20’nci maddesi özel hayatın gizliliğini teminat altına almıştır, 22’nci maddesi ise haberleşme hürriyetini anayasal teminat altına almıştır. Bu hürriyetleri -Ceza Kanunu’muz çerçevesi içerisinde de- ihlal eden kişiye müeyyide uygulanabilecek suçları tespit etmiş ve tarif etmiştir. Ceza Kanunu’nun 132’nci maddesi haberleşme gizliliğini ihlal eylemine müeyyide getirmiştir, 133’üncü maddesi haberleşmesinin dinlenmesinin ve kayda alınmasının kanun dışı bir şekilde gerçekleştirilmesi hâlini suç olarak tespit etmiş ve müeyyide getirmiştir, 134’üncü maddesi ise özel hayatın gizliliğine vaki fiilleri suç olarak tespit etmiş ve bunlara müeyyide getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, özel hayatın ve haberleşme hürriyetinin önündeki en büyük engel olarak değerlendirdiğimiz yasa dışı dinlemelerle ilgili olarak da Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135’inci maddesi altıncı fıkrasında hangi suçlarla ilgili böyle bir takibat yapılabileceğini tek tek saymış ve bu dinlemenin usulünü, esasını teker teker gündeme getirmiştir.

Şimdi, bu kapsam içerisinde böyle evrensel belgeler, anayasalar, ceza kanunları, Ceza Muhakemesi Kanunu ile tespit ve tahdit edilen işlem, dinleme işlemi, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan Teftiş Kurulu Yönetmeliği’nin 98’inci maddesinin (ç) fıkrasında bir değişiklik yapılmak suretiyle tamamen ihlale açık hâle getirilmiştir. Yapılan değişiklik, adalet müfettişlerinin delil toplama ile ilgili yetkilerini düzenleyen 98’inci maddenin (ç) fıkrasında, diğer disiplin ve suçla ilgili delilleri toplar iken teknik dinleme yapılabileceğine dair bir yetkiyi de adalet müfettişlerine vermiştir. İşte lambadan cinin çıktığı nokta buradadır değerli arkadaşlarım. Adalet müfettişi bir hâkimi ya da savcıyı soruştururken, yargı yetkisini kullanan bu kişiler üzerindeki teftişe başlayabilmek için önce Adalet Bakanlığından soruşturma izni alır yani yargıcın -bağımsız hâkim olarak, teminat altında hâkim olarak- hakkındaki incelemeyi Adalet Bakanının izniyle verir. Adalet Bakanının izni ile siyasi bir renge dönüşen bu soruşturma adalet müfettişinin tehdidi ve baskısıyla hâkim üzerinde olumsuz bir etki yaratır. O kadar olumsuz etki yaratır ki -adalet müfettişinin- telefonların listesini dahi görmeden hâkimler bunun kararını vermek durumunda kalır hatta failinin kim olduğunu bilmedikleri telefonları dinleme kararını bile verme gibi bir baskı altında kalırlar. Bu baskı ve korku nasıl yaratılmıştır?

Değerli arkadaşlarım, iki gün önce bu Mecliste yaptığım bir konuşmada Jurassic Park örneğini vermiştim. Jurassic Park bir bilim adamının kendisine tabi olabilecek, eski devirlerden kalma yaratıkları tekrar yaratabilme hayalinin ürünüdür ve o yaratıkları yaratmıştır, yarattığı yaratıklar da önce kendisine saldırmıştır.

Şimdi, AKP İktidarının siyasallaştırdığı yargının bu siyasallaştırma baskısını adalet müfettişleri eliyle yapar iken telefon dinlemeyle ilgili verilmiş bir kararı sizin bilginize sunmak istiyorum: Dinlenilecek kişi faili meçhul ama dinlenilecek telefon numaraları mevcut. Böyle bir kararın bir hukuk devletinde, bağımsız ve etki altında kalmayan bir hâkim tarafından verilebileceğini kim söyleyebilir? Böyle bir karar eğer verilmiş ise, dinlenilen bu telefonların sahiplerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki evrensel hakkının, Anayasa’nın 20’nci ve 22’nci maddesindeki Anayasa teminatı altında bulunan haklarının, Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki hak ve hukukunun nasıl teminat altında olduğunu söyleyebiliriz?

Değerli arkadaşlarım, işte, böyle bir ortamda Başbakan dahi dinlendiğini söylemekte ve Genelkurmay Başkanının da dinlenildiğine dair bilgiler ortaya çıkmaktadır. Başbakanın dinlenildiğini söylemek, işin hafifletici nedeni değildir. Başbakan kendisinin dinlenildiğini söylüyorsa vahametin ne boyuta geldiğinin işaretidir.

Değerli arkadaşlarımız, geldiğimiz noktada, Adalet ve Kalkınma Partisinin yaratmış olduğu Jurassic Park canavarları, evrensel hukukun teminat altına alınmış olduğu özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyetini olduğu gibi baskı ve tehdit altına almıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FARUK BAL (Devamla) – Bundan Yargıtay Başkanımız şikâyetçidir, bundan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı şikâyetçidir, bundan Danıştay Başkanı şikâyetçidir. Hep birlikte “Endişe içindeyiz, kaygı içerisindeyiz, yargı olarak savunmaya düştük.” diyorlar. Savunma noktasına düşmüş olan bir yargının, karar mercisinde nasıl bir teminat altında olabileceğini elbette ki düşünemiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu noktaya gelmeyebilirdi Türkiye. Başbakanın da dinlenmediği bir Türkiye’de yaşayabilirdik bugün. Eğer 2 Haziran 2008 tarihinde bu konuyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin önergesine olumlu oy vermiş olsaydınız bu sözlere muhatap olmayabilirdiniz.

Şimdi sizi, yarattığınız Jurassic Park canavarlarına karşı kendinizi korumaya davet ediyoruz. Gelin, kim kimi dinliyor, kim kimi niçin dinliyor, kim kimi nasıl dinliyor ve bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FARUK BAL (Devamla) – …dinlemelerle ortaya çıkan hukuk ihlallerini birlikte inceleyelim, araştıralım, bir komisyon kuralım. Bu komisyon ile “hukukun üstünlüğü” kavramını “üstünlerin hukuku” hâline getirmek isteyen zihniyetin kendisine dönmesine imkân ve fırsat verelim diyor, önergemizi yüksek Kurulun takdirine saygıyla arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Aleyhte, Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü.

Buyurunuz Sayın Köylü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu öneri aleyhinde söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konumuz, yasa dışı dinlemeler, bunların verdiği zararlar ve önlenmesi ve şeklinin, dinleme şeklinin nasıl olması, olması gerekir mi gerekmez mi; kısaca bunlar.

Özel hayatın gizliliği, kişiler arasındaki haberleşmenin önlenmesi hem Avrupa Sözleşmesi’nde hem Anayasa’mızda hem de buna bağlı olarak Ceza Kanunu’muzda müeyyide altına alınmıştır. 1/6/2005 tarihinden önce dinlemeler 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suçla Mücadele ile ilgili olarak yapılabiliyordu. Daha sonra 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanununda, Ceza Kanunu’nun 132, 133, 134, 135, 136’ncı maddelerinde sayılı suçları işlememek için, bu suçlara insanların maruz kalmaması için ve ülke güvenliği, organize suçlarla ve terörle mücadele için alınması gereken tedbirler arasında iletişimin dinlenmesi, denetlenmesi, izleme, gizli soruşturmacı gibi hükümlerin uygulanabilmesi için birtakım düzenlemeler yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, gizliliğin ihlali, haberleşmenin ihlali, kişilerin özel hayatının ihlali korunmaya elbette ki değerdir, bu konuda hiçbir ihtilafımız yoktur. Ancak yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135’inci maddesinde sayılı suçlarla ilgili olarak gerek soruşturma aşamasında gerekse istihbarat aşamasında birtakım dinlemelere kanunumuz cevaz vermiştir. Bu dinlemeler yasa dinlemesidir.

Peki, nasıl yapılıyor? Öncelikle bahsettiğimiz suçlar, örgütlü suçlar, kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırma, insan öldürme, insan kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı vesair suçlar. Bunlarla ilgili ciddi bir şüphe bulunduğu takdirde ve kanunda öngörüldüğü şekilde başka türlü de delil elde edilmesi imkânı yoksa, bu takdirde iletişimin dinlenmesi yoluna gidilmektedir. İletişimin dinlenmesini kolluk, Cumhuriyet Başsavcısından isteyecektir. Cumhuriyet Başsavcısı, kolluğun getirdiği delilleri değerlendirecek, bunları bu suçlara bakmakla görevli, yani Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesinde yazılı mahkemenin görevli hâkiminden isteyecektir. Şu andaki uygulama budur.

FARUK BAL (Konya) – İstanbul Başsavcısı nasıl bir suç işlemiştir?

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Çete mi bu adam, çete mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Devletin içinde devlet var.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ben size izah edeceğim, bir saniye dinlerseniz lütfen.

Buna dayanılarak Cumhuriyet Savcısı hâkimden bu kararı istemektedir. Hâkim de bu kararı isterse verir, isterse vermez. Hâkim bu kararı verirken nelere dikkat edecek? Gerçekten böyle bir şüphe var mı, getirilen belgeler, bilgiler yeterli mi, bir. Bundan sonra, kimin hakkında dinleme kararı verecekse o kişinin kimliği, telefon numarası, telefon kodu, suçun türü, dinlemenin şekli, süresi, bunlar tek tek kararda belirtilecektir ve bundan sonra bu karar İletişim Başkanlığına gider. İletişim Başkanlığında dinleyen gene İletişim Başkanlığı değil, kararı getiren, daha doğrusu soruşturmayı sürdüren kolluğun bu konudaki görevlileridir yani polistir veya jandarmadır. Dinleme bunlar tarafından yapılır ve bu dinleme bilgileri, kayıtların içeriği İletişim Başkanlığı  tarafından da bilinmez. Onlar sadece orada bir geçiş sağlarlar, bir süzgeç görevini yaparlar.

İstihbarat dinlemesi için bir fark vardır: Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Daire Başkanı bu kararı hâkimden isteyebilir. Soruşturmada cumhuriyet savcısı hâkimden isteyebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde cumhuriyet savcısı, istihbarat dinlemesindeyse İstihbarat Daire Başkanı veya Emniyet Genel Müdürü bu kararı verir, yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar. Yirmi dört saat içinde hâkim bunu onaylamadığı takdirde otomatik olarak hükümsüz kalır. O saate kadar yapılan dinlemeler de imha edilir.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – İşlem yanlış.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Olması gerekeni anlatıyorsunuz herhâlde.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz olmayanları araştıralım diyoruz.

FARUK BAL (Konya) – Kanun da bunları söylüyor da AKP’nin yaptığı farklı Hakkı Bey.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle olmuyor. Biz de onu tenkit ediyoruz.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisinin içinde bir hâkim var da yani şu Mecliste veya parti teşkilatının içinde, bizim genel merkezimizde bir hâkim var da o hâkim mi veriyor bu dinleme kararlarını? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Yoksa araştıralım.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Devletin hâkimi veriyor, veren hâkimleri de söylüyoruz size: 250’nci maddeye göre kurulmuş olan özel yetkili mahkemenin ilgili görevli hâkimi veriyor bu kararı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakanı kim dinledi? Hâkim mi dinledi?

FARUK BAL (Konya) – Bu müfettişi kim tayin ediyor?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Bakın, adalet müfettişlerinin soruşturmasını…

OKTAY VURAL (İzmir) – Müfettişler ve hâkimler üzerinde baskı kuruyorsunuz.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Sayın Bal, siz yıllarca Bakanlıkta çalışan birisisiniz. Bu işi en az benim kadar siz de biliyorsunuz.

FARUK BAL (Konya) – Doğrudur. Ben böyle bir olaya şahit değilim. Suç yok, fail yok, dinleme kararı…

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Suç yoksa, fail yoksa bu karar usule uygun değildir, ilgili hâkimin bu kararı işleme koymaması gerekir, buna göre karar vermemesi gerekir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Müfettiş niye koyuyor? Yürütmenin baskısı var.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Vermemesi gerekir. O bizim sorunumuz değil.

BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım.

Buyurunuz Sayın Köylü.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Hâkimin sorunu, benim sorunum değil.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hayır, hepimizin sorunu. Gelin araştıralım.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Hayır canım, öyle şey mi olur? Bu kararı vermemesi gerekir.

Bakın, başka şey söyleyeyim. Lütfen…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yargı dinleniyor, baskı var!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Şimdi, eğer bir hâkim dinleniyorsa, bir hâkim veya savcı… Hâkim veya savcı dinlenmez diye de bir şey yok. Hâkim, savcı da suç işleyebilir, onlar da dinlenebilir elbette ki, ama o kararı da yine başka bir meslektaşı veriyor. Yani, burada kanunda yazıyor mu, bu suçlardan dolayı hâkim ve savcıların telefonları dinlenemez, bunun haricinde kalanlar dinlenir diye bir hüküm mü var? Yok. Elbette ki onlar da dinlenebilir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ya, dinlemeden bahset, dinlemeden! Neden dinlendiği yazmıyor kararda.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın, ben size mevzuattan bahsediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mevzuat yazılı zaten.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Bugün, bir hâkim yanlış karar veriyor, bir hâkim, suçsuz olan kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası da verebiliyor; bu, Yargıtaydan geri dönüyor. Yani, bir hâkim yanlış karar veremez mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yargıtay Birinci Başkanlığı için ne diyorsunuz?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Verirse, yargı kendi içinde bunu elbette ki kendisi düzeltecektir. Yani, hâkimin verdiği kararı biz niye sorgulayacağız şimdi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yargıtay Birinci Başkanlığını, adalet müfettişleri dinlemek için hâkime başvuruyor, baskı uyguluyor.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Hafife alıyorsunuz, bu araştırılsın o zaman.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Köylü, devam ediniz.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Adalet müfettişlerinin cumhuriyet savcısına verilmiş olan yetkileri kullanma hakları vardır. Adalet müfettişleri bu yetkisini kullanabilir, onlar da bu yetkiye dayanarak ilgili hâkimden dinleme kararı isteyebilir. Hâkim bu kararı ister verir, ister vermez.

OKTAY VURAL (İzmir) – Vay anasına ya!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Eğer usulsüzse bu kararı vermemesi gerekir. Eksikse, isim yoksa, suçun türü belli değilse ve diğer şartlar yoksa bu kararı vermemesi gerekir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, İletişim Başkanlığı bilirkişileri niye engelledi?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Buna rağmen bu kararı vermişse, İletişim Başkanlığı da bu kararı geri göndermesi gerekir; usul böyledir.

OKTAY VURAL (İzmir) – İletişim Başkanlığı hâkimlerin tespit ettiği bilirkişileri niye engelledi?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – İletişim Başkanlığının yaptığı işlemler tamamen gizlidir…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek gizli?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – …oradaki bilirkişiler suç işlemişlerdir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hâkim gidiyor, inceleyecek; gizli!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Bunun, bir kişi hakkında dinleme var mı yok mu, dinleme nasıl diye hiç kimsenin inceleme, araştırma yetkisi yoktur…

OKTAY VURAL (İzmir) – Allah Allah!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – …bu tamamen gizlidir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru olup olmadığını nereden tespit edecek?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Doğru olup olmadığı, soruşturma başlar, soruşturma başladıktan sonra her şey meydana çıkar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Devletin içerisinde devlet!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – …o zaman itiraz ederler, bunların uygun olmadığı anlaşılır ve mahkeme ona göre karar verir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yarın siz de dinlenirseniz, ağlamak yok!

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Köylü, dinlenen isim farklı, aşağıdaki numaralar başka kişiye ait, başka kişiye ait.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayınız.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, olabilir. Ben, size… Bir kişinin vermiş olduğu yanlışlığı ben burada düzeltecek değilim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hâkim mi tespit edecek o yanlışlığı?

BAŞKAN – Sayın Köylü…

FARUK BAL (Konya) – Başbakan da dinleniyor, Başbakan da.

BAŞKAN - Sayın Köylü, lütfen karşılıklı konuşmayınız.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, bunun dışında, bakın, bu dinlemeler, hukuka uygun olarak yapılacak dinlemeler bunlardır. Bunun içinde bir yanlışlık varsa -Ceza Kanunu- 132 ve 136’ncı maddeler buradaki suçları düzenlemiştir. Kişisel verilerin kaydı ve açıklanması, haberleşmenin gizliliğinin açıklanması, şahıslar arasında aleni olmayan konuşmaların açıklanması, bunlar suç teşkil etmektedir. Bugün bu saydığımız maddelerden dolayı sayısız davalar açılmıştır ve şu anda davalar yürümektedir.

Ve bir şey daha söyleyeyim: Herkesin telefonlarının öyle ulu orta dinlenmesi, herkes tarafından telefonların rastgele dinlenmesi söz konusu değildir. Böyle sokaktan geçerken birisi birinin telefonunu dinleyemez. Mahkeme kararı haricindeki bazı dinlemeler vardır, sizler de biliyorsunuz, araştırma komisyonunda biz bunları değerlendirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakanı nasıl dinlemiş o zaman? Doğru mu değil mi? Yalan mı?

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakan “Dinlendim.” diyor.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ağırlıklı olarak ortam dinlemesidir. Bunlar da bu Yasa’nın tamamen dışında olan şeylerdir. Onların da nasıl önlenmesi gerektiği, bu konuda hangi tedbirlerin alınması gerektiği de Komisyonumuzun raporunun sonuç kısmında belirtilmiştir.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Her gruptan belli… Listede yazmıyor. Sayın Cemal Kaya dinlendi mi dinlenmedi mi?

BAŞKAN – Sayın Seyhan…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Serter dinlendi mi dinlenmedi mi?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ben burada şahıslardan bahsetmiyorum arkadaşlar. Dinlemenin usulü böyledir.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bölükbaşı, Selahattin Bey dinlendi mi dinlenmedi mi? Cevap versenize? Sayın Ayna dinlendi mi dinlenmedi mi?

BAŞKAN – Sayın Seyhan, karşılıklı konuşmayınız lütfen.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Bir şey söyleyeceğim size: Yüksek Hâkimler Kurulu Başkan Vekili “Telefon dinlemesiyle işlem yapamayız.” dedi, “Usule uygun da olsa.” Ama yıllar önce, Sayın Bal sizin zamanınız da dâhil olmak üzere yıllarca usulsüz, kayıtsız ve tamamen kim olduğu belirsiz kişilerle yapılan telefon dinlemelerine göre, hâkim, savcılar hakkında işlem yapılmıştır. Ama bugün buraya gelmesi bence sevindirici bir durumdur. Ondan dolayı da mutluluk duymamız gerekir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi oy verin.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köylü.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Hatip benim ismimi de vererek bir suçlamada bulundu, izin verirseniz kısa bir açıklama yapayım.

BAŞKAN – Pardon… Anlayamadım.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Hatip, benim de zamanımda, hangi zaman olduğunu da kastetmedi ama, zamanımda usulsüz telefon dinlemeleri olduğunu ifade ederek…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Adını söyledi ya!

FARUK BAL (Konya) – …ismimi de zikrederek suçlamada bulundu, izin verirseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Evet, buyurun.

İki dakika…

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, MHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Hatibe tekrar Genel Kurula hitap etme imkânı verdiği için teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben gerek hâkim gerek genel müdür gerekse devlet bakanı ve milletvekili olarak görev yaptığım hiçbir dönemde ama hiçbir dönemde ne kurallara ne kanunlara ne de bu gibi eylemlerin içinde veya dışında olabilecek bir fiilin içerisinde olmadım, şahıs olarak.

Diğer taraftan, bizim görev yaptığımız dönemde Jurassic Park canavarları yoktu. Bu Jurassic Park canavarları şimdi nevzuhurdur, yedi yıllık AKP İktidarının mahsulüdür. Bu mahsulün ortaya koyduğu sonuç da, maalesef, yaratıcısı olan sizlere kadar gelmiştir, Sayın Başbakanı dinleyecek kadar bu yaratık haddini aşmış, hedefini belirlemiştir. Dolayısıyla, sizinle bizi birbirinize karıştırmayın diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

2.- (10/204) esas numaralı, yasa dışı dinleme ve takip iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Dinleme Komisyonunun bir üyesi olarak yerimden iki dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Gördüm burada efendim, değerlendireceğim, sıraya alıyorum, Sayın Özyürek’in konuşmasından sonra.

İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, son zamanların en önemli konusu hiç kuşkusuz bu telefon dinlemeleridir. Çünkü, haberleşme özgürlüğü bir temel hak ve özgürlüktür ama bu özgürlük bütünüyle ortadan kalkmıştır, neredeyse vatandaşların tamamı dinlenmektedir ve bu dinlemeler basına yansımakta ve o kişilerin hakkı, hukuku ihlal edilmektedir ve Ergenekon dosyalarında, o davada zanlı olmayan, o davada sanık olmayan hatta o davada tanık olmayan  kişilerle ilgili konuşmalar dosyaya girmekte, bir mahkeme dosyasına girdiği için de basın o bilgileri alıp kolaylıkla yayınlamaktadır.

Şimdi, işin özü, işin esası nedir? İşin esası bu Telekomünikasyon İletişim Dairesi kurulmuştur, AKP döneminde kurulmuştur ve buraya atanacak başkanı sadece Başbakan tek başına, imzasıyla atamaktadır. Buradaki dinlemelerle ilgili denetlemeyi yapacak görevliler de gene sadece Başbakanın imzasıyla atanmaktadır ve doğal olarak orada biriken bilgileri de Başbakan dilediği gibi alıp dinleyebilmektedir. Öncelikle bu mekanizmayı ortadan kaldırmak gerekir. Bu mekanizma var olduğu sürece bizim burada konuştuğumuz pek çok şey anlam ifade etmemektedir. O nedenle, biz istiyoruz ki Milliyetçi Hareket Partisinin araştırma önergesi kabul edilsin ve umuyorum ki bütün milletvekillerinin, AKP’li milletvekilleri dâhil hepimizin şikâyet ettiği bu olaya bir çözüm bulalım.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce AKP sözcüsü ifade etti: “Nasıl dinlenir?” Tabii, mekanizmanın nasıl çalışması gerektiğini biz biliyoruz ama nasıl çalıştığını gene hepimiz biliyoruz. Şimdi, burada bir karar var, bu kararda “Şüphelinin kimliği: Faili meçhul!” Oysa Sayın Köylü’nün biraz önce ifade ettiği maddede diyor ki: “Suç nedir, suçlu kimdir, hangi amaçla dinlenecektir; bunların hepsinin kararda yazılması lazım.” Burada yazılan bir şey yok. Telefon numaraları sıralanmış. Kimin talebi üzerine bu sıralama yapılıyor, bu talepte bulunuyor? Adalet Bakanlığı müfettişlerinin talebi üzerine. Şimdi burada “Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezinde hâkimler mi var, bu kararı onlar mı veriyor?” diye işin içinden sıyrılmak mümkün değil. Bu talepte bulunanlar Adalet Bakanlığının müfettişleridir ve doğrudan bir bakana bağlı olarak çalışan, bakanın talimatları doğrultusunda çalışan kişilerin talebi üzerine bu dinlemeler verilmektedir. Bu dinlemeler bir hâkim kararına bağlı olmasına rağmen, yasada öngörülen şartlar yerine getirilmeden dinlendikleri için bu dinlemeler hukuki değildir.

Gene yasaya göre herhangi bir kişi dinlendiği zaman, dinleme dönemi bitince on beş gün içinde bunun kendisine bildirilmesi lazım, şu şu şu nedenle sizi dinledik denilmesi lazım. Ama İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının açıklamalarından görüyoruz ve anlıyoruz ki, Sayın Başsavcıya hiç kimse dinlendiğini ifade etmemiştir. Çünkü kendisi “Ben de Bakanlığa soracağım. Eğer dinlenmişsem hakkımı arayacağım.” diyor. Yani bu yasanın gerekleri yerine getirilmeden keyfî bir şekilde insanlar dinlenmektedir ve insanların haberleşme özgürlüğü elinden alınmakta ve bazı medyaya yapılan servis sonucu da o kişilerin onuru, gururu, kimliği, kişiliği zedelenmektedir.

Son zamanlarda bu dinlenen kişiler sıradan vatandaşlar olmaktan çıkmış ve hâkimler, savcılar, Yargıtay üyeleri dinlenir hâle gelmiştir.

Şimdi, Yargıtayın, Yargıtay üyelerinin dinlenebilmesi ancak ve ancak Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun kararıyla olabilir. Bu yönde bir karar olmadığı Yargıtay Başkanının açıklamalarından anlaşılmaktadır. Buna rağmen böyle bir karar nasıl alınabilmiştir? Böyle bir kararın gereği TİB Başkanlığı tarafından nasıl yerine getirilmiştir? Sayın Başkan Şimşek diyor ki: “Biz Yargıtay santralini dinleyemedik.” Yani, tam teşebbüs hâli var, teşebbüste bulunulmuş, güya dinlenememiş. Ama bu işin tekniğini bilen arkadaşların ifadelerine göre, illa telefon ahizesini dinlemek şart değil, illa santralı dinlemek şart değil, Telekom’daki aletleri dinlemek suretiyle de sonuca ulaşabilirsiniz. Yani, Yargıtayın dinlenmemesi diye bir olay ne yazık ki söz konusu değil. Hadi diğer yerlerde “Hâkimin yetkisi var, ne yapalım? Hâkim bu kararı almış.” diyorsunuz ama Yargıtay üyelerinin dinlenmesinde mutlaka Birinci Başkanlar Kurulunun karar vermesi gerekirken, gene bir hâkim kararını bahane ederek bu dinlemeler yapılmıştır. Yani, Türkiye’de ne yazık ki, bir korku imparatorluğu yaratılmıştır değerli arkadaşlarım. Herkese “Dinleniyorum” kuşkusu egemen olmaktadır ve insanlar telefonla konuşmaktan korkar, çekinir hâle gelmiştir. Telefon, çağımızın en önemli buluşu, en önemli icadı ama şimdi geldiğimiz noktada bir korku aleti hâline gelmiştir. Teknoloji insanların mutluluğu için yeni yeni olanaklar yaratıyor fakat ne yazık ki AKP döneminde bu teknoloji insanları mutsuz eden, insanları korkutan bir noktaya gelmiştir. Biraz önce AKP sözcüsü dedi ki: “Bizim haberimiz yok.”

Değerli arkadaşlarım, “iktidar olmak” demek, “olup biten her şeyden bilgi sahibi olmak ve sorumlu olmak” demektir. Sayın Başbakan diyor ki: “Beni de dinlemişler.” Özrü kabahatinden büyük. Bir Başbakan o ülkede kimin kimi, nasıl dinlediğini, ne zaman dinlendiğini bilemiyorsa orada bir vahamet vardır.

Türkiye’de yaşayan 72 milyon insanın güvenliği Hükûmete emanettir, güvenlik güçlerine emanettir ve onun başında da Başbakan bulunmaktadır ama Sayın Başbakan “Beni de dinlemişler, ne olacak.” diyor ve İletişim Dairesi Başkanının bir açıklaması var, diyor ki: “Başbakanı da dinliyorlar, hiç kimse bir şey söylemiyor ama bazı hâkim ve savcılar dinlenince kıyamet kopuyor.” Böyle bir şey olabilir mi? Bir noktada hukuksuzluk varsa, bir noktada kanunsuzluk varsa, bundan şikâyet etmek bizim görevimizdir, muhalefetin görevidir, namuslu, dürüst insanların görevidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Ama “Ne yapalım, hâkimler yetkisiz bir şekilde dinleniyor, usulsüz bir şekilde dinleniyor. Bu dinleme sonuçları o hâkimlerin, savcıların kişilik haklarını ihlal edecek şekilde kullanılıyor.” şikâyetine karşı “Başbakan da altı yıldır dinleniyor, hiç biriniz sesinizi çıkarmıyorsunuz.” deniliyor. Başbakan da dinlenmemelidir, hâkim de dinlenmemelidir, sıradan vatandaş da dinlenmemelidir, yasada öngörülen şekil dışında.

Bir suç işliyorsa, bu, suç işlediği için takibi açısından gerekliyse elbette dinlenir. Ama resmî açıklamalara göre 70 bin kişi dinlenmektedir. Türkiye’de 70 bin potansiyel suçlu mu var? Tacidar Seyhan arkadaşımızın tespitine ve açıklamalarına göre 300’den fazla milletvekili dinlenmektedir. 300 milletvekili potansiyel suçlu mudur?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değildir. Telefon dinlemeleri artık toplumda bir paranoyaya neden olmuştur, bir korku imparatorluğu yaratılmıştır. Bunun önüne geçmek lazım. Onun için de Milliyetçi Hareket Partisinin bu önergesinin kabulünü istiyoruz. Oturalım, hep beraber bu soruna bir çözüm bulalım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

Sayın Durmuş, sisteme girmiştiniz, ne içindi?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben, Dinleme Komisyonu üyesi olarak yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Kısa bir açıklama yapacaksınız.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, dün Başbakan yaptığı açıklamada “Yürütmenin isteği doğrultusunda hâkim kararı verilen bir şeye yargı nasıl itiraz eder?” diyor. Hâkim dinleme şartlarını yerine getirmemiş ve Yargıtay gibi bir üst kurula, santral dinlemesi, kitle dinlemesi tarzında uygulamıştır. TİB Başkanı da savunma yaparken “Başbakanı bile altı yıldır dinliyorlar.” dedi. TİB Başkanı kendisinin hukuksuz dinlemeyi uyguladığını itiraf ediyor, “Başbakanı dinlerseniz ben de dinlerim.” iddiasında bulunuyor. Dolayısıyla, TİB Başkanı derhâl istifa etmeli ya da görevden alınmalıdır, Başbakan da istifayı düşünmelidir. Dünyanın neresinde olursa olsun bu büyük bir skandaldır ve üzülerek ifade ediyorum, Yargıtay üyelerinin tamamı dinleniyor. Ben iki buçuk ay evvel kendilerini bilgilendirdiğimde inanmamışlardı, şimdi inanabilirler.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Durmuş.

Sayın Özdemir, siz ne için söz istediniz?

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Ben de Komisyon üyesiyim…

BAŞKAN – Nasıl?

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Ben de bundan önceki Dinleme Komisyonundaydım. Yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurunuz.

3.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi adına Telefon Dinleme Komisyonunda bulunuyordum ve bununla ilgili son derece önemli tespitler yapmıştık. Yaptığımız tespitlerle ilgili eksiklikler giderilmedi. İletişim Daire Başkanının Başbakan tarafından atanması Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen hâlâ görevinde devam ediyor. Ben otuz beş-kırk seneye yakın emniyet teşkilatında görev yaptım. Böyle bir korku imparatorluğu hiçbir zaman sıkıyönetimlerde dahi görülmedi. Bunun acilen Meclis tarafından giderilmesi ve yeni yasalar çıkarılmasında yarar var. Dışarıda insanlar özelleriyle dahi konuşamaz hâle gelmiştir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Seyhan, sizin…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Efendim, ben de Yasa Dışı Dinleme Komisyonu üyesiyim. Kısa bir açıklama rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Seyhan.

4.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

TACİDAR SEYHAN (Adana) – İletişim Daire Başkanlığının, Sayın Başkan, bir açıklaması olmuştu, “Bizim teknolojik olarak Yargıtayın telefonlarını dinleme şansımız yok.” diye.

Değerli arkadaşlarım, telefon dinlemeleri, TİB’e giden uç direkt Telekom’un merkez santralinden gidiyor. Diğer, aranan veya aranılan kişinin makinesiyle alakası yoktur. Merkeze gelen her sesi İletişim Daire Başkanlığının kayda alması mümkündür. Bu, teknolojiyle alakalı bir şey değildir. Kaldı ki İletişim Daire Başkanlığının elindeki bilgisayarlar her tür şifreli yayını çözebilecek niteliktedir. Bu konuda yazılımlar var. Böyle bir gerekçe söz konusu olamaz.

İkincisi, arkadaşlarım dile getirdiler, dinlemedeki en büyük skandal şudur: Bir kişinin üzerinden başka kişinin telefonlarına izin alınmış olması, bir yargı kararı olarak kabul edilemez tek başına. Yani hukuk içerisinde hukuksuzluk söz konusudur, diğerlerine ek olarak. Çünkü suç isnat edilemeyecek kişi bir suçlunun arkasına gizlenmiştir. Bunun hukukta bir açıklaması yoktur. Kişinin suçu neyse, onun telefonunu dinleyecekseniz ismini ve yoğun şüphe varsa o şüpheyi yazacaksınız.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Zaten öyle.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Hayır efendim, elimizdeki belgelerde…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kanunu aç, oku. Bak, şunu aç, oku.

BAŞKAN – Sayın Seyhan, siz açıklamanızı yapınız, bitiriniz lütfen.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Tamam.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kanun öyle. Kanunu çarpıtmayın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Karar da böyle.

BAŞKAN – Sayın Seyhan…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Kararlar üzerinden konuşuyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kararlar kanuna uygun olmalı.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Kanuna uygunluk yoktur.

BAŞKAN – Sayın Seyhan, açıklamanızı bitiriniz lütfen. Süreniz doluyor.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Son olarak da arkadaşlar, yani dinleme yapılıyor mu yapılmıyor mu? Ben soruyorum, kimse yetkili, her gruptan bir kişi söyleyeyim. Sizin grubunuzdan Cemal Kaya’yı dinlediler mi, dinlemediler mi? Bizim gruptan Kılıçdaroğlu’nu, bu gruptan Sayın Bölükbaşı’yı, diğer gruptan Sayın Ayna’yı dinlediler mi, dinlemediler mi? (DTP sıralarından “Hepimizi, hepimizi.” sesleri.) Bir cevap versinler. İlgililere soruyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.

Şimdi, sayın milletvekilleri…

Sayın Çolak, sisteme girmişsiniz... Yok.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ben buradayım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Bunu sonsuza kadar götüremeyiz sayın milletvekilleri. Size de… Ne için istiyorsunuz?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Oradan değil. Lütfen bana söylerseniz, söz verip…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkanım, böyle bir usul bilmiyoruz biz yani. Herkes… Yarım saat burada açıklama yapılıyor. Neye göre yapılıyor? Ben de bir söz istiyorum o zaman.

BAŞKAN – Sayın Çolak, eğer İç Tüzük’ü biliyorsanız, bir milletvekili 60’ıncı maddeye göre kısa bir açıklama yapmak istiyorsa biz ona söz veririz.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ben de istiyorum o zaman Başkanım, ben de istiyorum o zaman.

BAŞKAN – O zaman baştan, 60’a göre söz istediğinizi söylemelisiniz.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Bunlar da şimdi istiyor.

BAŞKAN – Onlar söylediler efendim. Buyurunuz, siz 60’a göre söz mü istiyorsunuz?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Tamam, ben de 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – İstiyor musunuz?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – İstiyorum, evet.

BAŞKAN – Buyurunuz.

5.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerinden söz isteyenlerin uzun süreli konuştuklarına ilişkin açıklaması

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkanım, şimdi, buradaki konuşmalar… Benim bildiğim kadarıyla 60’a göre kısa bir söz istenir ve kısa bir konuşma yapılır ama burada beş dakika, on dakika konuşmalar yapılıyor.

BAŞKAN – Beş dakika konuşma yok efendim, herkes birer dakika…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Meclisin çalışmalarını aksatıyor diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çolak.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Gerçekler ortaya çıkmasın mı?

BAŞKAN - Sayın Özkan, buyurunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60/3 gayet açık; Divan verebilir ama şimdi milletvekillerimiz girdiği zaman hepsine söz verdiğinizde, her konuşmadan sonra bu kadar açıklamayla Meclisi nasıl çalıştıracağız?

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, burada bir grup önerisi üzerinde konuşuluyor; ufak bir açıklama yapıyorsa bir dakikadan hiç kimseye zarar gelmez.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama efendim, bakın kaç kişi oldu. Bütün milletvekilleri isimlerini girse ne olacak?

BAŞKAN – Hepsi beş dakika oldu.

Buyurunuz Sayın Özkan.

6.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Tabii, burası Parlamento. Arkadaşlarıma hatırlatayım, parlamento “parle”den gelir, Latince “konuşulan yer” anlamını taşır. Milletvekilinin sözünün kısılması ancak belki danışma meclislerinde olur. Burasının bir parlamento olduğunu, bir millet Meclisi olduğunu hatırlatayım arkadaşlarıma. Milletvekillerini susturmak için yapmış oldukları girişimlerinin de demokrasiyi dejenere ettiğini, demokrasi anlayışının kıt olduğunun da bir kanıtı olduğunu gösteriyor. Seçilmiş insanlara yakışmıyor… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Özkan, niçin söz aldıysanız onu söyleyiniz.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Efendim, tabii, ben arkadaşlar konuşunca söylediler, onun için…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ağzını kapatın ağzını!

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Efendim, şimdi, bu dinleme hadiseleri, malum, belli aletlerle, araçlarla yapılıyor. Devletin bütçesinden alınan paralarla bu dinlemeler yapılıyor. Kimlerin elinde gerek ortam dinlemesi gerekse cihaz dinlemesi olduğu da belli. Dinlemeler bugünün konusu değil sadece. Türkiye’de öteden beri eline bu imkânı geçiren herkes bunu yapmaya çalışıyor. Bilginin güç olduğu doğrudur ama insanların özel hayatıyla ilgili, insanların iletişim özgürlüğüyle ilgili alanlarda bilgi almak, dedikoduculuk ya da biri hakkında, işte, çok ayıp bir şey, birinin konuşmasını dinlemek gibi. Devletimizi bu zandan, devletimizin devlet ciddiyetine yakışmayan bu tavırdan bu milleti bu Meclisin kurtarması lazım. Hepimize yoğun, büyük bir görev düşüyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

2.- (10/204) esas numaralı, yasa dışı dinleme ve takip iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, grup önerisinin aleyhinde Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar.)

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkanım, bir söz talebinde de ben bulunmuştum ama söz alamadım. Bu konuyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Daha sonra, efendim, değerlendireceğim.

Buyurunuz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi, yasa dışı dinleme ve takip iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu bir araştırma önergesidir. Ben, burada, benden önce çıkan konuşmacıların yasa dışı dinlemelerle ilgili söz sarf edeceklerini tahmin etmiştim, yasaya aykırı dinlemeleri burada konuşacağımızı düşünmüştüm ama her çıkan konuşmacı burada, mahkeme kararlarınca verilmiş olan dinleme kararlarını eleştirdi. Araştırma önergesi yasa dışı dinlemelerden bahsediyor ama konuşmacılar maalesef hâkim kararıyla alınmış dinlemeleri de burada söylüyor.

FARUK BAL (Konya) – Yasaya aykırı mahkeme kararı yasa dışı değil mi?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Şimdi, burada derdimiz ne? Yasa dışı dinlemeleri mi araştıracağız…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – İkisini de…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – …yoksa kanunlar çerçevesinde mahkemelerce verilmiş olan bu kararları mı eleştireceğiz?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hepsine karşıyız.

OSMAN DURMUŞ  (Kırıkkale) – Hepsini, hepsini…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Bir defa bunu ayırt etmemiz lazım.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye dinliyorsunuz?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) –  Değerli arkadaşlar, zaman zaman konjonktürel olarak bu tür tartışmalar hep çıkmıştır. Daha önceki dönemlerde de gene yasa dışı dinlemeler olduğu noktasında birtakım iddialarda bulunulmuştur. Bugünlerde de maalesef medyaya çok sık çıkan bazı yargı mensuplarının dinlendiği noktasında birtakım duyumlar üzerine bu alevlenmiştir.

Bakın, bazen, söz söylerken çok dikkatli olmamız lazım. Söz, söyleyene kadar insanın esiridir. Bu söz ağızdan çıktıktan sonra artık insan o sözün esiridir.

Bundan yaklaşık bir yıl önce bir değerli parlamenterimiz, yine muhalefet partilerimizde çok önemli görevlerde bulunan değerli arkadaşımız kendisinin iktidarca dinlendiği noktasında bir basın toplantısı yaptı, âdeta kıyamet koparıldı. “İktidar CHP’yi dinliyor, CHP’den telekulak iddiası, dinleme depremi” gibi vesaire, işte, “AKP derin devleti dinledi”, işte “odamı dinlediler” gibi birtakım beyanlarla bir hezeyan koparıldı ve bu hezeyanı biz gerçekten bir iktidar partisinin grubu olarak bunu dikkate aldık, dedik ki: ”Kesinlikle bir parlamenter yasa dışı olarak dinlenemez.” Bununla ilgili hemen bir araştırma önergesi verdik. Diğer gruplar da verdi tahmin ediyorum ve akabinde…

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Başbakan açıklama yaptı “dinleniyorum” diye.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - …bir araştırma komisyonu kuruldu ve bu komisyon çalışmalarına başladı. Bu Değerli Parlamenterimizin, yani Sayın Önder Sav’ın dinlenip dinlenmediği konusunda komisyon çalışmalarına başladı. Ne hikmetse, ısrarla dinlendiği iddia edilen bu kişiyi, bu Parlamenterimizi komisyonumuza davet ettik, dedik ki: “Gel de nasıl dinlendiğini bize bir anlat bakalım.” ama maalesef buraya, bu komisyona gelip nasıl dinlendiğini anlatma cesaretini gösteremedi. Neden? Çünkü büyük bir mahcubiyete düçar oldu, uğradı. Kendisinin dinlendiği noktasında kamuoyunu yanıltan bu arkadaşımız daha sonra teknik bir hatadan, kendisinin hatasından dolayı, maalesef telefonu açık bırakmasından dolayı böyle bir talihsiz durumla karşı karşıya kaldığı ortaya çıktı. Hatta ben önerge verdim, dedim ki: “Bakın sonradan tartışılmasın, sonradan başka türlü yerlere çekilmesin.” Komisyon başkanlığına şöyle bir önerge verdim…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Komisyonda böyle bir tespit yapılmadı efendim.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – “İnceleme ve keşif talebi.” dedim.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Komisyonda böyle bir tespit yapılmadı, düzeltin lafınızı.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – “Komisyonun ilk toplantısında alınan karar gereğince Ankara Milletvekili ve CHP Genel Sekreteri Sayın Önder Sav komisyona davet edilmiş ancak Sayın Önder Sav komisyona gelmemiştir. İşbu komisyon Sayın Sav’ın dinlendiği iddiaları üzerine kurulmuştur. Dinlendiği iddia edilen mekân Sayın Sav’ın CHP genel merkezindeki odasıdır. Sayın Sav böyle bir iddia ediyorsa, iddianın havada kalmaması ve sonradan ortaya çıkabilecek spekülasyonları önlemek için Sayın Sav’ın odasında bir keşif yapılmalı.” dedim ama maalesef komisyonumuzun da ortak kararıyla bu talep reddedildi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, konjonktürel olarak evet, bunlar zaman zaman dile getirilmiştir ama ondan sonra bakın, Sayın Başbakanımızın dinlendiği ortaya çıkmış veyahut da şu anda bir davada sanık olarak yargılanan bir kişinin direkt bir operatöre bağlanarak 2.500 kişiyi dinlediği hususunda basında beyanatlar çıkmış ama muhalefetten bu konuda tek bir eleştiri, bir önerge gelmemiştir. O bakımdan, değerli arkadaşlar, şimdi burada yasal dinlemeleri mi araştıracağız, yoksa yasa dışı dinlemeleri mi araştıracağız?

Değerli arkadaşlar, yasal dinlemelerin şartı belli, burada sayılmış, bakın: “Dinleme ancak yargı kararıyla olur. Kuvvetli şüphe olmalı, başka türlü elde etme imkânı olmamalı, katalog suçlar olmalı.” Bu suçlar hangileri? Bunları tek tek sayayım arkadaşlar, burada var: Yani terör suçları, kaçakçılık vesaire… Belki uzun olacak. Bunlarla ilgili bir ciddi şüphe varsa, ancak hâkim kararıyla bu dinlemeler yapılabilir.

Şimdi, evet, üç yılda yetmiş bin dinleme yapılmış hâkim kararıyla. Aldık, bu dinlemelerin yüzde 90’ı. Daha sonra bir iddianameye konu olmuş ve yargılamaya konu olmuş. Demek ki dinleme kararlarının yüzde 90’ı isabetliymiş. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

ALİ ARSLAN (Muğla) – Hayalî, hayalî! Hayalî o!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Nereden biliyorsun?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Yani şunu mu savunuyoruz? Bu dinleme kararlarını almayalım, teröristler, çeteciler, uyuşturucu kaçakçıları, insan tacirleri memlekette fink atsın. Bunu mu istiyoruz yani? Bunu mu istiyoruz arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – İstanbul Başsavcısı çete mi, çete mi? Kırk senelik Başsavcı çete mi? Böyle rezillik mi olur ya?

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Valim, dinleyelim.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu son zamanlarda nereden çıktı yine konjonktürel olarak bu dinleme iddiaları? Dinleme iddiaları nereden çıktı?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Başbakan niye dinlendi?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Her meslek mensubunun içerisinde çürük elmalar olabilir. Bu, bizlerin içerisinde de olabilir, başka meslek mensupları içerisinde de olabilir, 10 bin tane üyesi olan yargı içerisinde de olabilir. Kimse anasından masum olarak doğmaz, yani sonradan birtakım suçlara…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Herkes anasından masum doğar.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Anasından masum olarak doğar ama sonradan bazı suçlara düçar olabilir. (CHP sıralarından “Doğar, doğar” sesleri) Düzeltiyorum: Anasından masum doğar ama sonradan bazı suçlara düçar olabilir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Siz herkesi suçlu gibi görüyorsunuz!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, burada bir muhalefet partimizin yine değerli grup başkan vekili…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bugün için muhalefet; ilk seçimde iktidar!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - …geçen hafta bu yargıdaki dinleme kararlarıyla ilgili Adalet Bakanlığının “Gizli” ibareli belgelerini şu kürsüden gösterdi. Biz de daha sonra ondan fotokopilerini aldık.

Şimdi, ya birileri gidiyor Adalet Bakanlığının “Gizli” ibareli evraklarını dolaplarından aşırıyor…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yahu sen bırak onu, nasıl olduğunu bırak!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - …veyahut da gerçekten onların iddia ettikleri gibi yargıda siyasallaşma almış başını gitmiş…

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Aynen öyle!

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Tayyipleşme, siyasallaşma değil!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - …ve bazı gizli evraklar birilerine ulaştırılıyor; bunun başka bir cevabı yok.

FARUK BAL (Konya) – Özel hayatın gizliliğini yok etmişsin, Adalet Bakanlığına gizli gitse ne olur?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu koparılan kıyamet ne, onu da kısaca izah edeyim. Bakın, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 138’inci maddesi ve ilgili 135’inci maddesi: “Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgili olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde ederse, bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhal bildirilir.”

İşte bir başka suçun tahkikatı yapılırken 10 tane değerli yargı mensubunun -bakın 10 binin içerisinde 10 tane- bazı suçlara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – …karıştığı noktasında birtakım deliller bulunmuş; bunlar Adalet Bakanlığı müfettişlerine sunulmuş, Adalet Bakanlığı müfettişleri de “Soruşturma yapabilir miyiz?” diye ilgili bakandan sadece onay almış. Bundan sonrakiler, delil toplama, telefon dinleme hepsi yargı kararıyla olmuştur. Bakın, onayla, telefon dinlemede verilen yargı kararını karıştırmayın, bunu saptırmayın.

Yine “Yargıtayın telefonları dinleniyor.” diyor. Adalet Bakanlığı on defa açıklama yaptı, bir kez daha söylüyorum: Yargıtayın telefonları dinlenmemiştir, Yargıtayda çalışan cumhuriyet savcısının telefonlarını dinleme kararı almıştır.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Nereden biliyorsun? Makinenin başında mıydın?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Nereden mi biliyoruz? Geçen hafta sizin grup başkan vekilinizin bu kürsüde açıklamış olduğu Adalet Bakanlığının gizli evraklarından biliyoruz. Nereden biliyoruz arkadaşlar?

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Adalet Bakanlığı kimin dinlediğini biliyorsa Başbakanı dinleyeni niye bulamadı?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – O bakımdan, değerli arkadaşlar, Yargıtayın telefonlarının dinlendiği iddiası külliyen yanlıştır. Yargıtayda çalışan bir savcının sadece telefonlarını dinleme kararı almıştır, bu da yargı kararıyla olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Amacımız burada yasa dışı dinlemeleri önlemekse elbette buna varız.

Nitekim, Bakanlar Kurulumuzun hazırlamış olduğu yeni yasa tasarısında bunlarla ilgili birtakım daha caydırıcı tedbirler getirilmektedir, cezalar artırılmaktadır. Bunlara hep birlikte varız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Nerede varsınız ya?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Yine, İnternet suçlarıyla ilgili birtakım düzenlemeler yapılacağı konusunda çalışmalar vardır, bunlara hep birlikte varız ama kimse yasa dışı dinlemeleri eleştiriyorum derken mahkemelerin vermiş olduğu mahkeme kararlarını eleştirmeye kalkmasın.

Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Efendim…

BAŞKAN – Evet, demin söz istemiştiniz benden 69’a göre.

Buyurunuz efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Ne diyeceğini söylemedi?

BAŞKAN – Konuyu şimdi söyler.

Buyurunuz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, MHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Efendim, Sayın Hatip konuşmasında, Yasa Dışı Dinleme Komisyonunun, Önder Sav’ın telefonlarının dinlenmediği, açık kalması sonrasında bu kayıtların gazeteci tarafından alındığı yönünde bir kararı olduğunu söyledi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yargı kararı var, yargı.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Son derece yanlış bir tanımlama. Önder Sav’ın komisyona gelmediğini söyledi. Sayın Genel Sekreterimiz Önder Sav, komisyona bir yazı göndererek ifadesini mahkemeye verdiğini, şikâyetinin arkasında olduğunu, buraya vermiş olduğu ifadelerin geçerli olduğunu komisyona bildirmiştir.

AHMET YENİ (Samsun) – Komisyona geldi mi?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Komisyona gelmemiş. Yani bir milletvekili olaraktan komisyona gelmemesi…

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Komisyon da yeniden bir davet yazılmasına gerek duymamıştır. O ifadeleri yeterli görmeseydi, komisyonumuz ifadesine başvurmak için ikinci bir davet yapardı ama onun bir beyanını yeterli bulmuştur.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yani gelmedi.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Kaldı ki, konu mahkeme kararı olsa bile, komisyonumuza gelen uzmanlar, Türk Telekom’da kayıtlarının olmasının o kişinin telefonunun açık kaldığı anlamına gelmediğini, mesaj yüklemek suretiyle iki cep telefonunun birbirini dinleyebileceğini, bunun da Türk Telekom kayıtlarında arama yapılmış gibi görüneceğini defalarca ifade etmişlerdir. GSM operatörleri de bu yöntemle dinleme yapıldığını komisyonumuzda kabul etmiştir. Hatta bir üniversiteden gelen öğretim üyesi de bu yöntemin sık kullanıldığını, bu yöntemde kullanılan yazılımların bilgisayarda adreslerini de vererek satıldığını beyan etmiştir. Bu iki açıklamadan anlıyoruz ki orada kayıt olması demek bu kişinin telefonu açık kaldığı için dinlendiği anlamına gelmez. Bunun bir mesajla dinlenmesi hâlinde faturaya girmesi de mümkündür. Bu nedenle bilgi kirliliği yaratılmasın diye söz aldım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Kahya, buyurunuz.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Teşekkürler efendim.

BAŞKAN – Ne için söz istemiştiniz?

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Ben de az önceki konuyla ilgili 60’ıncı maddeye göre tekrar bir açıklama yapmak üzere…

BAŞKAN – Evet, buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya’nın, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada, dinleme mevzusunda gayrikanuni dinlemeler varsa bunların araştırılması ve bu konuyla ilgili yasal olmayan durumlar hakkında bir komisyon kurulması önerisi var. Bu konu, elbette çok önemli. Ben de şahsım olarak, gerçekten önemli görüyorum ama şöyle bir inancım var ki Türkiye Cumhuriyeti’nde dinlemenin de içinde bulunduğu hukuksuzluk sadece bu dinlemeyle ilgili değil ve bu konu, iktidar-muhalefet anlayışı içerisinde sadece işte TİB Başkanının istifası veya Sayın Başbakanın istifasıyla ifade edilebilecek bir konu da değil. Bunlar konuyu siyasallaştırmaktır ama burada, Türkiye’de hukuksuzluk, dinlemenin de içinde bulunduğu cuntacılıktan bahsetmektir, darbecilikten bahsetmektir, hukuk dışı her türlü uygulamanın ele alınmasından bahsetmektir. Eğer muhalefet partisi mensubu arkadaşlarımız samimi ise bu konuyu sadece dinlemeye mahsus olarak değil, bugün, gündemde iddia olunan fişlemeler de dâhil, cuntacılık dâhil, hukuk dışı olan yargıya sızmalar dâhil her türlü araştırmanın, hukuksuzluğun araştırılması gerekiyor ve…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – İyi de siz reddediyorsunuz!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) -  Daha biraz evvel reddettiniz!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hepsini reddediyorsunuz!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biraz evvel oylandı, reddettiniz!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – …sözün burasında hemen şunu da ifade etmek istiyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne demek istiyorsun?

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sözümü bitireceğim.

Burada, bir sayın genel başkan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biraz evvel reddettiniz!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Anadol, lütfen, dinleyin. Tecrübeli milletvekilisiniz siz, yaşça da benden çok büyüksünüz. 

Burada, sayın genel başkan, büyük bir partimizin sayın genel başkanı darbeciliğin yargılanmasından bahsederken, şu anda yüz yaşına yaklaşmış ve…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yarım saat önce reddettiniz!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – …artık hasta, belki dünyayla alakası bizim gibi olmayan bir şahsın geçmiş dönemdeki yargılanmasından bahsetti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Niye reddettiniz!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Kahya.

İki dakika süreniz sona erdi.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Gerçek, samimi olan insanlar bütün cuntacıların yargılanmasından bahsederken, 27 Mayısı da dâhil, hepsi dâhil… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Bir dakika efendim. Daha şey bitmedi.

Sayın Sakık sisteme girmiş, ondan sonra yoklama talebinizi dikkate alacağım.

Buyurun Sayın Sakık, siz ne için söz istediniz?

SIRRI SAKIK (Muş) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben de 60’ıncı maddeye göre istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen, biraz çabuk bir şekilde söylerseniz…

8.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, yasa dışı dinlemelere ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum.

Aslında, bu telefon dinlemeler çok eski tarihe dayanır. Yıl 1993, yine Parlamentodayız. Dönemin Başbakanı, Çankaya’da Millî Güvenlik Kurulunda, milletvekillerinin, bizzat benim, telefon konuşmalarımı dinleyerek Millî Güvenlik Kurulunda bunları tartıştılar o dönem. Aslında, bu sorun bizimle başlayıp ve 1994 yılında DEP’lilerin burada dokunulmazlığı kaldırılırken de bir bütün olarak telefon dinlemelerine dayalı bir fezleke oluştu ama o gün Parlamentonun bir bütünü olarak herkes, sorun Kürtler olduğu için seyirci kaldı medyasıyla, Parlamentosuyla.

Şimdi, gelinen bu noktada adım adım bütün Türkiye’yi saran bir telefon dinleme furyası yaşanıyor ve yine bizim partililerimiz, 56 tane parti yöneticimiz, dokuz aydır, telefon dinlenmesi ve alan dinlenmesinden dolayı içeride. KESK’in yöneticileri İzmir’de uzun süredir içeride ve telefon dinlenmesinde… Şimdi, sorun bizler olunca herkes seyirci kaldı, şimdi Türkiye’yi sardı. Eminim ki bu, Türkiye'nin ayıbıdır, hepimiz ortaklaşmamız gerekir. Yani hiçbirimiz bunu hak etmiyoruz, ülkemiz hak etmiyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sakık.

Bu, son görüşmemizdi, diğer arkadaşımıza söz veremiyorum.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN - Şimdi, yoklama talebini…

Sayın Okay, Sayın Arslan, Sayın Özyürek, Sayın Seyhan, Sayın Süner, Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Bingöl, Sayın Korkmaz, Sayın Koçal, Sayın Özkan, Sayın Kart, Sayın Seçer, Sayın Öztürk, Sayın Ergin, Sayın Serter, Sayın Baytok, Sayın Erbatur, Sayın Anadol, Sayın Tamaylıgil.

Üç dakika süreniz var.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

2.- (10/204) esas numaralı, yasa dışı dinleme ve takip iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

3.- (10/351, 10/454) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun, 17.11.2009 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        Hakkı Suha Okay

                                                                                                                Ankara

                                                                                                       Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/351) ile (10/454) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul'un, 17.11.2009 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde Muğla Milletvekili Ali Arslan.

Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Grup önerisi, Türkiye’deki emekli yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması, tespiti, sorunların çözülmesiyle ilgili bir öneri.

Gerçi Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri muhalefet partilerinin bu hakkı kötüye kullandığını, Meclisin gündeminde başka konular olduğunu, o nedenle boşu boşuna Meclisin oyalandığını iddia ediyorlar. Hatta, bakın, te-lefon dinlemeleri gibi toplumun tümünü neredeyse bir paranoya hâline sok-muş çok önemli bir konunun tartışılması sırasında bile sabırsızlık gösteri-yorlar. Türkiye’de belki de en büyük sıkıntıyı, ekonomik krizde en büyük sı-kıntıyı çeken toplum kesimi olan emeklilerin sorunlarının tartışılması, sanı-yorum, daha önemli bir konunun olmadığı konusunda hepimizin hemfikir ol-ması gerektiği bir konu.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Meclisin gündeminde neler var? Cumhuriyet Halk Partisi ya da diğer muhalefet partileri güncel sorunları burada gündeme getirmeye çalışırken bize sunulan gündemde neler var, kısaca onlardan bahsetmek istiyorum.

Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti arasında, İslam Konferansı Örgütü ile İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu arasında,  Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti arasında -zaman geçmesin diye hangi anlaşmalar olduğunu söylemiyorum- Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti arasında, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Cumhuriyeti arasında, Kuveyt Devleti arasında, Yemen Cumhuriyeti’yle, Oman Sultanlığı’yla birçok ikili anlaşmalar var gündemde.

Şimdi, Türkiye’deki emeklilerin sorunu, Türkiye’deki telefon dinleme sorunu bu konulardan daha mı az önemli, gerçekten sizi anlamakta insan zorluk çekiyor.

Değerli arkadaşlarım, emekli yurttaşlarımız büyük sıkıntı çekiyor. Siz de sanıyorum seçim gezilerinizde ya da seçim  bölgelerinize gittiğinizde emekli yurttaşlarımızın sıkıntılarının ne kadar büyük olduğunu yerinde de tespit ediyorsunuzdur. Muhalefet partisi olarak bizleri gördüğünde yurttaşlar “Aman işte en büyük sıkıntıyı biz çekiyoruz, bir an önce bu sıkıntının çözülmesi için Mecliste çalışmalar yapın.” diye neredeyse yalvarıyorlar, yakarıyorlar. Sadece bize yalvarıp yakarmıyorlar, sanıyorum size de aynı şeyleri yapıyorlardır.

Bakın, kimlere yapıyorlar? Seçim çalışmaları süresinde Sayın Mehmet Ali Şahin Antalya’da sokakları gezerken televizyonlar gösterdi. Yetmiş yaşında bir teyze, ayağındaki yırtık pabuçları göstererek “360 bin lira maaş alıyorum, 300 bin lira da kira veriyorum. Ne olur benim sorunumu çözün.” diye yalvardı, boynuna yapıştı, öptü, ağladı. Dedi ki “Git, sorunumu Başbakana ilet.” Ama demek ki Sayın Mehmet Ali Şahin unuttu, iletemedi ya da iletti; Başbakan duymazlıktan, görmezlikten geliyor emeklilerin sorunlarını.

Yine ben televizyon programında izlemiştim. O zaman Enerji Bakanıydı Sayın Hilmi Güler. Kendi ilçesinde, kendi köyünde emekli yurttaşlarımız tarafından “Ya, bizim sorunlarımızı çözmüyorsunuz.” diye neredeyse protesto edildi, tokalaşmak istemedi yurttaşlarımız.

Büyük sıkıntı çekiyorlar sevgili arkadaşlarım. Siz de sanıyorum bunun mutlaka farkındasınız ama nedense gereğini yapamıyoruz, nedense gereğini yapmıyorsunuz. Emekli yurttaşlarımızın yüzde 80’i, 85’i açlık sınırının altında ücret aldıkları hâlde, bu Meclis bu insanların sorunlarının çözümü konusunda gerekli gayreti göstermiyor. Bizim amacımız o değil midir? Sıkıntı çeken yurttaşlarımızın, açlık sınırı altında bir zamanlar bu ülke için büyük değerler yaratmış bu emekli yurttaşlarımızın sorunlarını çözmek bu Meclisin en büyük sorunlarından birisi, en büyük hedeflerinden birisi olmamalı mıdır?

Anlamakta zorluk çekiyorum. Niye efendim gündem için vakit geçiriyorsunuz, işte ikili anlaşmalar var gündemde. İkili anlaşmalardan daha mı az önemli emekli yurttaşlarımızın sorunları?

Sevgili arkadaşlarım, bakın, Türkiye İşçi Emeklileri Derneği “2009 Emekli Profili Araştırması” yapmış, bir anket çalışması bu. O anket çalışmasından birtakım rakamlar vermek istiyorum; durumun ne kadar vahim olduğunu, durumun ne kadar önemli olduğunu anlayın diye. Birçok sorular var ama önemlilerini burada zamanım yettiğince sizlere söylemeye çalışacağım.

“Bakmakla yükümlü olduğu kaç çocuk var?” sorusuna yüzde 72,5’i “Bakmakla yükümlü olduğum çocuğum var.” diye cevap vermiş. “İşsiz çocuğunuz var mı?” diye sormuşlar. Yüzde 60,5’inin, emekli yurttaşlarımızın yüzde 60,5’inin işsiz çocuğu var. Bakın, nerelerde, ne durumdalar. “Emekli aylığından başka geliriniz var mı?” diye sormuşlar, yüzde 86’sı “Hayır, yok.” demiş. “Bir işte çalışıyor musunuz?” demiş, yüzde 10,7’si “Evet” diyor. Yani emekli maaşı yetmiyor, yüzde 10,7’si bu işsizlik ortamında iş bulup yetmeyen emekli maaşını yetirmeye, ayakta kalmaya çalışıyor. “Emekli aylığınızı yeterli buluyor musunuz?” sorusuna verilen cevap çok enteresan, yüzde 95,7’si, neredeyse tamamı, emekli aylıklarının yetmediğini söylüyor. Yüzde 75’i açlık sınırının altında ücretler alıyor emeklilerin. Biz ne yaptık? Altı aylık verdiğiniz zam 1,83.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten trajikomik bir durum bu. Dediğim gibi bir zamanlar bu ülke için değerler yaratmış, sata sata bitiremediğiniz değerleri yaratmış bu yurttaşlarımıza bu zam, zam değil, zulüm.

Bir başka şey, bakın, belki de Adalet ve Kalkınma Partisinin önemli avantajlarından birisi de bu: O az maaşa rağmen bir mucize yaratıyor emeklilerimiz “Emekli aylığınızla sizden başka kaç kişi geçiniyor?” sorusuna “1 kişi” diyen yüzde 13, “2 kişi” diyen yüzde 32, “2’den fazla” diyen yüzde 48,5; “Sadece ben” diyen yüzde 5,1. Yani verdiğimiz bu kıt, açlık sınırının altındaki ücretle, emekli, sadece kendisini değil, bütün ailesini geçindirmek zorunda, 3 kişiyi, 4 kişiyi geçindirmek zorunda kalıyor. Yüzde 86,2’si “Hayır, sadece ben değil, başkaları da bu ücretten geçiniyoruz. Hep beraber geçiniyoruz.” diyor. Krizde biliyorsunuz aileler bir araya gelmeye çalıştı, çalışıyor.

Şimdi, bakın çok enteresan bir şey, hepimizin yüreğini sızlatmalı bu. Bu konuda ne olursunuz kendimize gelelim. Yani bu insanların sorununu çözmek için şu rakam hepimizi bir sorumluluk duygusuna yöneltmeli. Efendim “Ret…” “Kabul…” Reddedelim… Bakın, verdiğim rakam şu: “Evinize ayda kaç kilogram et veya et ürünleri giriyor?” Kaçtır biliyor musunuz arkadaşlar çoğunluğu? Yüzde 48,1’i “1 kilogramdan az et giriyor.” diyor. Arkadaşlar, günde 30 gram et giriyor, 30-35 gram. Şimdi, hakikaten yazık. Biraz önce bir rakam verdim. “3-4 kişi beraber yaşıyoruz.” diyor. Şimdi, bir aile düşünün, ayda 1 kilogramdan az et tüketiyor. Hakikaten yürekler acısı. Bu Meclis bunu çözmeyip de başka neyi çözecek? Bence Meclisin en büyük sorunlarından birisi bu. Bunu çözmek zorundayız.

“Dengeli ve sağlıklı beslenebildiğinizi düşünüyor musunuz?” Yüzde 81’i “Hayır.” diyor. Biliyorsunuz bu yurttaşlarımız -zaman zaman basına yansıyor, yürekler acısı- ucuz ekmek kuyruğunda can veriyorlar. Sabahın soğuğunda, köründe ucuz ekmek kuyruğuna giriyor ve can veriyor bu yurttaşlarımız. Hepimiz bir gün yaşlanacağız, hepimiz bir gün emekli olacağız. Ne olursunuz bu insanların sorunlarını -bırakın A partisi, B partisi, iktidar partisi, muhalefet partisi- hep birlikte çözmeye çalışalım. Hiç olmazsa vicdanımız rahatlasın.

“Borcunuz var mı?” sorusuna verdikleri cevap enteresan. Yüzde 25,7’si “Yok.” diyor; yüzde 74,3’ü “Borcum var.” diyor. Bakın, emekli maaşıyla bu insanlar, bu borçları nasıl ödeyecek? Yine, basında görüyorsunuz, bu insanlar, bu borçlarını ödeyemedikleri için Başbakanlık önünde şakağına tabanca dayıyor, intihar edenler var, çıldırıp Konak caddelerinde çırılçıplak dolaşanlar var. Trakya’da bir emeklimiz kendisini meydanlarda yaktı. Ödeyemiyor borçlarını, yok. Değerli arkadaşlarım, yüzde 23’ü icra takibinde.

“Sürekli bir hastalığı var mı?” “Evet” cevabı neredeyse yarı yarıya, yüzde 47,7. Bakın, bu emeklilerimizin bazen bir, bazen iki, bazen üç -çoğu yaşlı insanlar- kronik hastalıkları var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Siz ne yaptınız? Emeklilerden bile artık, sağlık ocaklarında bile katkı payı alıyorsunuz. Ayda birkaç defa doktora gittiğini düşünürseniz o verdiğiniz 1,83’lük zam onu bile karşılamıyor. Hakikaten yürekler acısı bir durum değerli arkadaşlarım.

Sağlık Bakanını üzecek bir şey var: “Hastanelerde aldığınız sağlık hizmeti sizce yeterli mi?” Yüzde 82,7’si “Hayır.” diyor.

Zamanım yetmeyecek, o açıdan birçoğunu okumadan geçeceğim. Mesela diyorlar ki: “Sizce ülkenizde en güvenilir kurum ve kuruluş hangisi?” Hükûmet, yüzde 6,8; Meclis, 5,3. Ee, yani siz emeklilerin sorunlarına sırt dönerseniz elbette bu rakam 5,3 çıkar. Fazla bile çıkmış.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Kim yaptı bunları ya? Merak ettim.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Veririm size kimin yaptığını.

Değerli arkadaşlarım, “Emeklilerin ve yaşlıların toplumda hak ettikleri saygınlığı gördüklerine inanıyor musunuz?” Sizin verdiğiniz cevap, yüzde 94,8’i “Hayır” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlarım, bakın, bu araştırmaya, bu ankete katılan kişi sayısı 4.362 ve 47 ilde yapılmış. İşçi Emeklileri Derneği yaptırmış.

Şimdi, bunu benim yaptırmama gerek yok, İşçi Emeklileri Derneğinin yaptırmasına gerek yok, bu emekliler Mehmet Ali Şahin’in yakasına yapıştı mı, yapışmadı mı? Enerji Bakanının yakasına yapıştı mı, yapışmadı mı, sorunlarımızı çöz diye? Gerek mi var ankete, zaten belli.

Ben sizi bir kez daha uyarmaya çalışıyorum, bir kez daha silkelemeye çalışıyorum. Hakikaten emeklilerimizin sorunları var; ankete de gerek yok, siz de yaşıyorsunuz ve bunu çözmek için ne olursunuz hep birlikte el ele verelim, bu sorunları birlikte çözelim. Muhalefet verdi, “Hayır.”, kaldır parmak, ret. Yapmayın Allah aşkına. Sorun var ve bu sorunu tespit edelim, nasıl çözüleceğine hep beraber, el birliğiyle karar verelim sevgili arkadaşlarım. Gerçekten sıkıntı çekiyorlar, anket sahtedir-doğrudur, hiç anlamı bile yok.

Neler yapılabilir? Yılda iki maaş ikramiye verilebilir.

İntibak yasalarıyla ilgili sorunları var. Bakın, emeklilerin aynı süre çalışmış, aynı gün prim yatırmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arslan.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Sayın Başkan, bağlayacağım.

BAŞKAN – Evet, buyurun.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, gerçekten size yalvarıyorum, emekliler adına yalvarıyorum. Bu insanların sorunlarının çözümü için gelin hep beraber, el birliğiyle bir Meclis araştırması yapalım, sorunlar nasıl çözülecek, tespit edelim. Ne olursunuz “Bu, siyasi parti, muhalefet vermiş.” falan anlayışından uzak olun. Büyük sıkıntı var, gerçekten var, siz de yaşıyorsunuz. Eğer böyle bir karar verirseniz ben de şükran duyacağım, emeklilerimiz de şükran duyacak.

Hepinizi yeniden saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ali Arslan.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı.

Buyurunuz Sayın Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinize iyi, üretimli, dayanışma içinde, paylaşarak yasama ve denetleme faaliyetlerinde bulunduğumuz bir hafta çalışması diliyorum.

Şimdiye kadar bugünkü çalışmamızda grup önerileri görüşüldü; Demokratik Toplum Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ve şu anda da Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi görüşüldü. Bundan önceki iki grup önerisini oyladık. Şimdi, tabii ki çok önemli, hassas bir konu olmasına rağmen kabul edilmedi grup önerileri, reddedildi. Bu neden böyle oldu? Bu konuda biraz konuşmak istiyorum, izninizle.

Elbette ki burası siyaset yapma yeri. Partiler kendilerini gruplarıyla ve milletvekilleriyle burada temsil etmektedirler. Siyaset yapma tarzımızda, belki de geçmiş yıllardan gelen veya da başka nedenlerden, dinamiklerden oluşan bir çatışma kültürü hâkim olmakta. Burada çatışıyoruz, özellikle kavga ediyoruz, birbirimize güvenmiyoruz, birbirimizi dinlemiyoruz, birbirimize bir ön kabulle yaklaşıyoruz. Bu tarz, Meclis çalışmaları dışında da birbirimizle olan ilişkilerimizde kendini gösteriyor. Meclis çalışmasında bir araya geldiğimizde de yaptığımız şu: “Birbirimizle nasıl laflarla mücadele ederiz veya galip geliriz? Birbirimizi laflarla nasıl incitiriz?” Böyle bir ön kabulümüz var, bu hepimizin sorunu belki. Bu da giderek belki farkında olmadığımız bir yanılsamaya, bir yabancılaşmaya sokuyor bizi. Bu durum da, sonuç itibarıyla burada siyaset yapma tarzının çatışma kültürü üzerinde zemin bulmasına ve yükselmesine neden oluyor. Ayrıca şunu belirtmek isterim ki: Bu çatışma kültürünün getirdiği bir yöntem sayesinde burada biz üretimde bulunamıyoruz, yasama görevimizi yerine getiremiyoruz, yasama görevimize işlerlik sağlayamıyoruz. Mesela ne oluyor? Bakın arkadaşlar, Mayıs 2009 tarihinde bütün grup başkan vekillerinin imzasıyla bir Danışma Kurulu önerisi burada kabul edildi, denildi ki: “Altı yüz kırk dokuz maddelik bir borçlar kanunu var. Bu borçlar kanununu, birlikte, yasama faaliyeti olarak Meclisten çıkartacağız ve yasalaşmasına neden olacağız.” Gerekçelerini hepimiz biliyorduk, bütün gruplar biliyordu ve bu Danışma Kurulu önerisini imzaladı. Şu anda neredeyiz biliyor musunuz arkadaşlar? Bu temel kanunun -ki temel kanun olmasında da bütün grup başkan vekillerinin imzası var, bütün grup başkan vekillerinin borçlar kanununun öne alınmasında imzası var- şu anda 60’ıncı maddesine gelmiş durumdayız.

Bu yasaya ticaret hayatımızın ve ekonomik hayatımızın çok ihtiyacı var. Bütün grupların görüşü de bu yasanın bir an evvel, ittifak hâlinde -Danışma Kurulu önerisiyle- Meclisten çıkıp yasalaşması yönünde ama biz 60’ıncı maddedeyiz.

Biz ve ben milletvekili olarak daha doğrusu, bir an evvel borçlar yasasının hayata geçmesi ve yasalaşmasından yanayım çünkü buna bir ihtiyaç var ve senelerden beri de bir beklenti var. Elbette ki yasama faaliyetinin böyle mekanik zeminler üzerinde kurulu ve yasamanın gündemi üzerinden gitmesi şeklinde kuru bir önerimiz olamaz çünkü dışarıda da bir hayat var. Biz halkın, milletin temsilcisi olarak buradayız, sorunlarına gözümüz kapalı olamaz. Dışarıdaki siyasetin dinamiğini de buraya taşımamız gerekiyor ve İç Tüzük’ten doğan haklarımız var ama burada önemli olan, galiba, bence İç Tüzük’ten doğan haklarımızı, yerinde, samimi bir şekilde kullanmamız; bu haklarımızı, dışarıdaki gündeme ilişkin olarak, dışarıdaki gündemi siyaset yapma tarzımıza araç edinerek ve araç hâline getirerek İç Tüzük’ün maddelerini samimiyetten uzak bir şekilde kullanabilmek. Buna şiddetle karşı gelmek istiyorum ve bütün milletvekili arkadaşlarımın da bu karşı duruşu sergilemesini bekliyorum. Toplumsal gündemin elbette ki yanında olacağız, toplumsal gündemdeki dışarıdaki gündemdeki yani bu Meclis çatısı altındaki dışarıdaki gündemdeki bütün sorunlar bizim sorunlarımızdır, sorumluluğumuz altındadır ama yeni siyaset yapma tarzıyla, dediğim gibi, İç Tüzük’ün bize tanıdığı hakları araç hâline getirerek, burada bu toplumsal sorunları konuşmamızın nelere mal olduğunu, ne kadar zamana mal olduğunu hepimiz takdir ediyoruz çünkü borçlar kanunu, dediğim gibi, 61’inci maddesinde duruyor.

Geçtiğimiz hafta, AK PARTİ Grubunun Meclisimize sunmuş olduğu Danışma Kurulu önerisinde, yine toplumsal bir ihtiyaca cevap verecek olan bir teklifin, Bilecik Milletvekilimiz Fahrettin Poyraz’ın bir teklifi, Sayıştay Kanunu’nda yapılacak olan değişikliklere ilişkin kanun teklifinin görüşülmesi önerilmişti ve Genel Kurulun oylamasıyla bu teklifimiz kabul edilmişti. Aynı zamanda bu kanunun yanında, uluslararası sözleşmelerin de görüşülmesi, bizim AK PARTİ’nin Danışma Kurulu önerisinde bulunmaktaydı ve Genel Kurulun oylarıyla da kabul edilmişti. Bizim için bu hafta Meclisin gündemi budur. Bu nedenden dolayı, biz, bu hafta Danışma Kuruluna katıldık ama Danışma Kuruluna bir öneride bulunmadık çünkü bizim için Meclisimizin gündemi geçen hafta belirlenmişti ve biz de bu hafta, milletvekili olmamızın sorumluluğundan kaynaklanan bir bilinçle, geçen hafta belirlenen gündemimizin takipçisi olmak yolunda idik.

Elbette ki bundan önceki grup önerilerinin önemi yadsınacak bir durum değildir. Elbette ki bizler de parti olarak bu grup önerisindeki bahsedilen konulara karşı duyarlı olmak gibi bir sorumluluk içindeyiz. Bireysel olarak da bu sorumluluğu taşımaktayız. Ama şunu belirtmekte yarar var ki arkadaşlar: Dinlemeyle ilgili şu anda muhteşem bir bilgi kirliliği içindeyiz. Öncelikle yapılması gereken belki de bu bilgi kirliliğinin netleşmesi, sağlıklı bilgiler edinmemiz yolunda bir çalışma olmalıdır. Bu araştırma önergesinin gündemine giren bir şey değil. Bunu bizler bireysel olarak, bu çatı altında bulunan, bu rozetleri taşıyan milletvekilleri olarak bilgi anlamında bir netleşmeyi, sağlıklı bir bilgiye sahip olma sorumluluğunu yerine getirmek zorundayız. Elimize bir belge alarak, o belgenin başının sonunun ne olduğunu anlatmadan o belge üzerine önerge oluşturmanın doğru bir şey olmadığını görüyorum. Uygun görüyorum ve bu konuyu da size, takdirlerinize sunuyorum.

Evet, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Danışma Kurulu önerisinde de aynı hassasiyetle üzerinde durduğumuz bir konu var, o da emeklilerin sorunları. Ben de emekliyim. Elbette benim de sorunum var, olacak da. Emekliler de bizler için sorunları her şeyden, her sorundan daha önce gelen bir kesimdir. Elbette ki bizler iktidar partisi olarak da milletvekilleri olarak da emekli vatandaşlarımızın sorunlarına sağlıklı ve kalıcı çözümler getirmekten yanayız ama burada, dediğim gibi, gelenekselleşmiş bir siyaset tarzı güdülerek hassas konuları bir araç hâline getirip bir Danışma Kurulu önerisi olarak, grup önerisi olarak buraya sunmanın sağlıklı olmadığını düşünüyorum.

Bakın, bugün bana Gemlik ilçesinden bir ziyaret gerçekleşti. Bunu burada anlatmak isterim. Bu ziyaretin kişileri: Gemlik ilçesinin AK PARTİ İlçe Başkanı, Milliyetçi Hareket Partisi İlçe Başkanı, Cumhuriyet Halk Partisinin İlçe Başkanı, Gemlik ilçemizin Belediye Başkanı, Gemlik ilçemizin Kaymakamı, orada kurulmuş olan sivil toplum kuruluşları. Böyle 20-25 kişilik bir grup geldi. Şunu istediler, şunu talep ettiler ve gerekçelerini de söyleyerek dediler ki: “Gemlik ilçesinde biz bir üniversite istiyoruz. Bu konuda sizin görüşlerinizi almak istedik, yardımlarınızı rica ettik.” Ama bu konudaki görüşlerin alınmasının ötesinde, çok önemsediğim bir tablo olduğu için size aktarmak istedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bazı konularda, örneğin, Gemlik ilçemizin talep ettiği gibi üniversitenin yapılması konusunda siyaset üstü bir tavır sergilendi ve çok da saygı duyulan bir görüntü arz edildi. Bundan çok memnun oldum ve bunu şunun için örneklemek istiyorum: Gerek yasa dışı dinlemeler ve gerekse de emeklilerimizin sorunlarını, Gemlik ilçemizdeki arkadaşlarımızın yaptığı gibi, birbirimizi dinleyerek, birbirimize güvenerek, birbirimizi kırmayarak, birbirimize yabancılaşmayarak çözebiliriz. Bunları bekliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bahçekapılı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili bizim grubumuzun da imzasının olduğu bir Danışma Kurulu kararından bahsederek grubumuzu da ilzam edecek bazı temennilerde bulundu. Müsaade ederseniz, 69’a göre, kürsüden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Mersin  Milletvekili  Mehmet  Şandır’ın,  CHP Grubu önerisi üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temennilere katılmamak mümkün değil. Burası milletin sorunlarına çözüm üretecek hukuku geliştirmek, kurmakla görevli. Ancak, burada hukuk birlikte kurulmak mecburiyetinde iktidar ve muhalefet partileri olarak.

Söz konusu borçlar kanunu olunca, Milliyetçi Hareket Partisine bu noktada bir suç atfetmek mümkün değil, hak değil, doğru değil. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, borçlar kanununun temel kanun olarak görüşülmesine imza verdik, evet.

Ticaret hayatımızın, özel hayatın çok önemli bir temel kanunu, buradan hızla çıkartılmalıdır. Ama bu konuda itirazlarımız da var. Öncelikle diline itirazımız var ve onun bozulan sistematiğinin yeniden kurulması beklentimiz var. Bunu da yargının hafızası adına talep ediyoruz, çok haklı gerekçelerle; Sayın Sözcümüz bunları çok açık, net ifade etti. Bu yönde, grup olarak da biz gayret gösterdik. Bizim bu konuda görevlendirdiğimiz hukukçu arkadaşımızla Komisyon Başkanımızı, hatta grubun zannediyorum danışmanlarını bir araya getirdik, bir arada görüşsünler ve bir sonuç oluştursunlar, bu iş sürüncemede kalmasın diye. Ama bir uzlaşma olmadı. Yani, halkımızla da konuşuyoruz.

Bu kanunun çıkması noktasında Milliyetçi Hareket Partisi elliden fazla önerge verdi. Şimdi bu önergelerimizden hepsi haksız değil, bir tanesini bile kabul etmediniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kabul ettiklerimiz var.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bir tane kabul ettiniz, onu da suçlamak için kullandınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Nerede? Yanlış önerge mi verdiniz, ne yaptınız?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Görme engellilerle ilgili sizin desteğinizle burada bir önerge kabul edildi, onu da aleyhimizde kullandınız.

Dolayısıyla bu sorgulamayı, Sayın Hanımefendi, Sayın Grup Başkan Vekilim kendinize yapın. Gerçekten, Milliyetçi Hareket Partisi, bu Genel Kurulun toplumun sorunlarına çözüm üretmek noktasında bir mutabakatın peşinde, bir uzlaşmanın peşinde ama bu talep sizden gelmeli ve buna da samimiyetle uyulmalı. Biz, borçlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, teşekkür ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler, anlaşıldı konu.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurunuz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Aynı konuda benim de bir söz talebim var, 69 uyarınca.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Grup Başkan Vekili neyle ilgili konuşacak Sayın Başkan? 69 da… Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla ilgili bir şey söylenmedi, temenniydi.

BAŞKAN - Sayın Okay, buyurunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Size bir şey söylemedim ben. Ne oldu? 69’a göre söz mü istiyorsunuz?

4.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,  CHP Grubu önerisi üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel AKP Grup Başkan Vekili, Parlamentoda grubu bulunan siyasi partilerin grup başkan vekillerinin birlikte imza altına aldığı mayıs ayındaki bir Danışma Kurulu kararında borçlar yasasının temel yasa olarak görüşülmesi ve de bu yasanın bir an evvel çıkması gerektiği yönünde genel bir mutabakat olduğunu ancak hâlen 61’inci maddede takılı olunduğunu ifade ettiler.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Danışma Kurulu mayıs ayında karar almış, biz 30 Hazirana kadar çalıştık ve o çalışma döneminde de bu Parlamentodan birçok yasa geçti. Ekim ayı başında “Borçlar kanununu görüşelim.” kararlılığı içerisinde gelindi ama bugünkü gündeme baktığımızda ve geçen haftaki gündeme baktığımızda, AKP grup önerisiyle değiştirilen o Danışma Kurulu kararına baktığımızda bir taraftan Seçim Kanunu, bugün, bundan sonra görüşülecek olan Sayıştay Kanunu, ondan sonra uluslararası anlaşmalar, Karadağ’la olan anlaşma, İslam Konferansı Örgütüyle olan anlaşma, İtalya’yla anlaşma, Singapur’la anlaşma… Şimdi, burada gelip söz alan arkadaşlarım, bu sözleri, bu açıklamaları ifade ederken kendi grup önerileriyle borçlar yasasının çalışmasına ve borçlar yasasına ilişkin çalışmalara nasıl engel olduklarını da açıkça itiraf etseler daha doğru, daha hakkaniyetli davranmış olurlar.

Bu hususu açıklamak zorunda hissettim kendimi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Teşekkür ederim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, 69’a göre kısa bir açıklama yapacağım, bir dakika bile yeter.

BAŞKAN – Siz açıklamıştınız efendim, onlar sizin bu açıklamanıza yapmışlardı açıklamalarını.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, haklı bir bilgiyi sunacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bahçekapılı, siz de açıklayınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

5.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sevgili arkadaşlar, size tek bir şey okuyacağım, ondan sonra da yerime oturacağım. 28 Mayıs 2009 tarihli bir toplantı bu. Bu toplantıda -Danışma Kurulu toplantısı bu- grup başkan vekillerimiz toplanıyorlar ve borçlar yasasının temel bir yasa olarak öne çekilmesine karar veriyorlar. “İmzamız yok.” dediler ama hemen söyleyeyim, imzaları okuyorum: “Köksal Toptan, Hakkı Suha Okay, Selahattin Demirtaş, Oktay Vural ve Mustafa Elitaş.”

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ona itiraz eden yok ki Hanımefendi.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ona itiraz etmedik ki Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “İmzamız yok.” demedik.

BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı “İmzamız yok.” duymadım ben.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yani “İmzamız yok.” da demedim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “İmzamız yok.” demedik.

BAŞKAN – Demediler.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Şimdi ikinci bir şey, kısa bir soru. Borçlar yasasının engellenmesi konusunda AK PARTİ’ye yönlendirilebilecek en küçük bir eleştiri dahi yoktur.

Sevgili milletvekili arkadaşlarıma şu TBMM gündemi olan belgeyi geriye dönük bir araştırmalarını ve yan yana getirmelerini rica ediyorum. Çünkü hepsinde borçlar yasasının görüşülmesine ilişkin önerimiz mevcuttur.

Çok teşekkür ederim, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bahçekapılı.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, ismimden bahsetti.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet, bu kadar kısa sürede…

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekillerinin “İmzamız yok.” dediklerini ben duymadım ve demediler. Onun için bunu düzeltiyorum ve bu konuyu kapatıyorum. “İmzamız yok.” demediniz siz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Niye söz aldılar o zaman?

BAŞKAN – İşte, bilemiyoruz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İmzalar inkâr ediliyormuş gibi bir duruma düştük burada.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

3.- (10/351, 10/454) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehine Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu.

Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, AKP Grup Başkan Vekili dâhil sayın milletvekilleri; hepinizi Milliyetçi Hareket Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin, emekli sorunlarının incelenmesine dair gündem teklifi üzerinde grubumun görüş ve değerlendirmelerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Sayın Bahçekapılı, tahmin ediyorum, cumhuriyet tarihinde ilk hanım grup başkan vekili, hafızam beni yanıltmıyorsa. Onun için kendisini bugün…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Bizde 2 tane var Sayın Vekilim, 2 tanesi bizdeydi zaten.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Öyle mi?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Daha önce CHP’nin vardı, 2 tane de bizim arkadaşımız…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Var mıydı? Peki, üçüncü olsun.

BAŞKAN – Oya Araslı da vardı efendim Cumhuriyet Halk Partisinden, kadın olarak.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Evet.

Onun için, kendisini… Yanılmış olabilirim. Yanılmak insana mahsustur, yanılgısını kabul etmek de insanın. Ancak fazilet verir. Onun için yanılmışsam özür diliyorum.

Şimdi, Değerli Hanımefendi konuşurken kendisini dikkatle dinledim. On iki dakika bu kürsüyü işgal etti.

AHMET YENİ (Samsun) – İşgal olmaz kürsüde.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Fakat ikinci konuşmasında yerinden buraya kadar gelirken koşarak geldiği için bize üç saniye kazandırdı, onun için de teşekkür ediyorum.

Neden şikâyet etti kendisi? “Meclisi sağlıklı çalıştırmıyorsunuz.” diye. Peki, siz burada on iki dakika ne dediniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Çok şeyler söyledi, anlamamışsınız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Anlayabilene Sayın Konuşmacı, anlayabilene…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Bakın, şimdi, bu Meclisi sağlıklı çalıştırmak istiyorsunuz, ondan sonra “Anlamamışsınız.” diyor bana.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Meclisin en anlamlı konuşmalarından biriydi.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yani ben anlayışsızım, zekâm düşük; Beyefendi öyle…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)  – Estağfurullah!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Alınganlık göstermeyin. Dikkatinizi vermemişsiniz.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Olur mu, ne demek yani! Ben diyorum ki: İtina şekilde…

AHMET YENİ (Samsun) – Dikkat etmemiş olabilirsiniz.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – O başka şey.

Bakın beyefendiler, devamlı surette ülkede siyasi ilişkileri geriyorsunuz. Bugün de aynı hatayı yapıyorsunuz, Cuma günü de Sayın Başbakan aynı hatayı yaptı. Eğer bilerek yapmıyorsa, bu, Türkiye’yi iyiye götürmez, selamete götürmez. İktidarın görevi memleketi mümkün olduğu kadar huzurlu, mümkün olduğu kadar istikrarlı bir şekilde daha iyi bir geleceğe götürmektir. Sürekli surette buraya çağırdığınız ve partiniz adına konuşma görevi verdiğiniz kişilere “Tahrik edici konuşacaksın.” talimatını vererek bu memleketin sorunlarını çözemezsiniz, değil mi beyefendi? Önüne bakıyor. Evet, çünkü o talimatı alarak çıkıyor  buraya o arkadaşımız ve ondan sonra sokak sokak, kürsü kürsü, il il muhalefeti şikâyet ediyorsunuz. Beyefendiler, bu çıkış yolu değildir, bu doğru bir yol değildir, bununla bir yere varamazsınız.

Şimdi gelelim esasına: Bugün burada ne konuşuyoruz? Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi üzerinde konuşuyoruz. Konu ne? Emekliler. Peki AKP Grup Başkan Vekili ne yaptı? Dikkat ettim, ilk “emekli” kelimesini telaffuz edebilmek için konuşmasının sekiz dakika kırk sekizinci saniyesine kadar beklemek durumunda kaldı.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Doğrudur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu anda siz de aynı şeyi yapıyorsunuz.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) –  Evet, “Aynı şeyi yapıyorum…” O zaman şey yapıyorum.

Beyefendiler, Sayın Başkan; bundan bir süre önce televizyonda bir görüntü vardı. Kalabalığın içinden bir vatandaş Sayın Başbakana “Sayın Başbakanım, emekli maaşlarımız yetmiyor, geçinemiyoruz.” dedi. Sayın Başbakan, şöyle, küçümser bir ifadeyle baktı “O maaşlar iyidir, iyidir.” dedi. O maaşlar iyi midir, değil midir, rakamlar ortada. Ne diyor rakamlar? İşçi emeklilerinin taban aylığı 575 lira, BAĞ-KUR emeklilerinin, esnaf ise 437 lira, tarım kesiminden geliyorsa 290 lira.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Döneminizde kaç paraydı?

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Bunlar iyi ise Sayın Başbakan değerlendirmesinde haklıdır ama değil ise Türkiye’de ciddi bir problem vardır.

Emekli kimdir? Emekli, yıllarını bir şeyler üretmek için, bu topluma, bu ülkeye faydalı olmak için çalışmış ve sonra da “Sen hizmetinin artık sonuna geldin.” diye emekliye ayrılmış kimsedir ama son zamanlarda herkes kendi iradesiyle emekli olmuyor. Gerek devlette, bazı işinize gelmeyen, hoşunuza gitmeyen insanları zorla emekliye zorluyorsunuz, emekli olmaya itiyorsunuz. Dolayısıyla, insanlar iradeleri dışında asli maaşlarının çok altında emekli maaşına mahkûm oluyorlar. Onun dışında, ekonomik kriz dolayısıyla da on binlerce kimse özel teşebbüs tarafından emekliye zorlanıyor ve dolayısıyla da bunlar da çalışırken aldıkları maaşının çok altında bir emekli maaşıyla geçinmek durumunda kalıyorlar. Bunları da hiç kale almıyorsunuz, almak durumundayız.

Bir başka konu: “Efendim, enflasyon şu kadar, emekliye bu kadar zam yaptık.” diyemezsiniz çünkü Türkiye’de emeklinin tüketim sepetiyle sizin enflasyon sepetiniz aynı değil. Dolayısıyla, daha çok ilaç masrafı yapmak durumunda olan kimselere ilaç fiyatlarının başını alıp gittiği, efendim, yaşlılığı dolayısıyla soğuğa daha tahammülsüz olan kimselere, daha çok ısınmak ihtiyacını hisseden kimselere böyle fahiş fiyatlardan gaz ve efendim, hava gazı sattığınız bir yerde bu emeklilere enflasyon kadar zam yaparak “Bunları mutlu ettik.” diyemeyiz. Dolayısıyla, burada ciddi bir sorun vardır.

Bunun dışında, emeklilerle ilgili başka bir sorun var Türkiye’de, yıllardır çözülmüyor, çözülmek istenmiyor, zaman zaman gündeme getiriliyor fakat nedense daha önce Borçlar Kanunu’nda yaptığınız gibi birdenbire keyfî bir kararla gündemden düşürülüyor, o da emeklilerin intibak sorunudur. Bugün Türkiye’de işçi emeklilerinin ve BAĞ-KUR emeklilerinin emekli maaşlarının hesaplanmasında ciddi bir sorun vardır. Onlar, bütün çalıştıkları müddet boyunca ödedikleri primlerin üzerinden değil emekliye ayrılmadan önceki son üç beş sene üzerinde ödedikleri primler üzerinden, efendim, emekli maaşına tabi tutulmaktalar, emekli maaşı bağlanmakta. Ama bunun neticesinde çok ciddi haksızlıklar ortaya çıkmakta çünkü bir dönemden öbür döneme, bir yıldan öbür yıla enflasyon nispetleri farklı oldukça bu insanlara ödenen maaşlar da farklı olmakta. Artık bilgisayarın günlük hayatımıza girdiği ve bu konudaki teknolojinin son derece ilerlediği bir dönemde insanların çalıştıkları müddetçe ödedikleri primler üzerinden emekli maaşı almalarını gerektirecek bir düzelme yapmanın zamanı geldi. “Efendim, bunu yapamıyoruz, edemiyoruz, imkânları müsait.” diyemeyiz. Artık bu konuda elimizde yeterince teknolojik imkân var. Bu intibak sorununun da bir an önce gündeme getirilip Türkiye’de emekliler arası, özellikle işçi ve BAĞ-KUR emeklileri arasındaki farklı tarihlerde emekli olmaktan doğan adaletsizliklerin süratle giderilmesi lazım.

Bakın, bugün Türkiye’de yüzlerce, binlerce, on binlerce emekli son kriz dolayısıyla işinden olmuş çocuklarını evlerine almak ve onlara kendi az miktardaki emekli maaşlarıyla bakmak durumunda kaldılar. Bu, ciddi bir sorundur, yakında Türkiye’de ciddi patlamalara sebep olabilir. Onun için, süratle bu emeklilerin meselelerinin gündeme getirilmesi, ele alınması, bu konuda ayrıntılı bir inceleme yapıp bunun sonucuna göre bu insanların dertlerine çare bulunmasının günü gelmiştir ve geçmektedir. O bakımdan, bu öneriye “Hayır” demek bugün için işinize gelmiyorsa bile yarın bunu bir şekilde gündeme getirme çarelerini aramak durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, sorun sadece emeklilerin sorunu değil Türkiye’de. Herkes sıkıntıda, işveren sıkıntıda, işçi sıkıntıda, emekli sıkıntıda. Mesela, hemen aklıma geliverdi, daha doğrusu Sayın Bahçekapılı’nın dediği gibi bugün bir heyet bana geldi, bu sorunu getirdi. Türkiye’de bir de ödenmeyen çekler sorunu var. Bir şekilde, ekonomik kriz dolayısıyla adam çek vermiş, çekini ödeyememiş. Çekini ödeyemediği için adam hapiste ama öbür taraftan çeki almış, bankaya götürüp tahsilata vermiş kişi de parasını alamamak ve dolayısıyla o çeke dayanarak hesapladığı borcunu ödeyememek durumunda. Bütün tarafları, bu işin, müşkül durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Hükûmet olarak buna “Bize ne!” diyemezsiniz. Biz parlamenterler olarak “Bu, bizim sorunumuz değildir.” diyemeyiz. Onun için -bakın, bayrama bir hafta kaldı- gelin, burada, biraz önce Sayın AKP Grup Başkan Vekilinin dediği gibi, boşuna vakit sarf edeceğimize süratle bu insanların sorunlarına çare arayalım. Süratle bu insanların bizim insanlarımız olduğu, bu insanlarımızın problemli olduğu, bu insanlarımızın sıkıntılı olduğu noktainazarından hareketle bunlara yardımcı olmaya çalışalım. Bu, madem buraya seçimle geldik, gelmemiş olsak bile toplumun belli bir aydın kesimini, efendim,  teşkil eden insanlar olarak bizim vebalimizdir. Bu topluma karşı, bu millete karşı bu vebalimizi yerine getirmek için elimizden gelen gayreti sarf edelim. Bu nedenle biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin bu araştırma önergesine evet diyeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.

Sayın Özkan…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – İç Tüzük 60’a göre kısa bir söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Ünal Kacır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kacır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu bir klasik hâline geldi; her gün toplantıya, gündeme geçmeden önce bütün siyasi parti grupları grup önerileri veriyorlar ve gündeme geçmek, işte bu saatlere kadar mümkün olamıyor. Bir grup önerisi kırk dakikamızı alıyor. Bakıyoruz grup önerisi vermiş olan gruba, oylama sırasında içeride 2 üyesi var. Grup önerisi verilmiş, bu öneri üzerinde kırk dakika konuşma yapılmış ve bir de yoklama istenilmiş, içeride 2 üyesi var. Diğerleri 2 değil ama 15-20 üyeyle beraber. Şimdi, samimiyet nerede?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sizin kaç üyeniz vardı? İki defa ara verdi Meclis.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Samimiyet nerede? Mademki grup önerisi veriyorsunuz…

Ben ne isterim? Ben grup önerisi vermişsem, grup önerimin kabul edilmesini isterim. Onun için de azami sayıda üyemin orada bulunmasını isterim ve iktidarı da gafil avlamak isterim. Yoklama talep edip bütün iktidar milletvekillerini buraya toplayıp reddettirmenin yöntemini aramam. Onlar burada sayısı azken ben sayımı çok tutarım ve onun kabul edilmesi için gayret sarf ederim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Kacır, Komisyonda yaptığın şeyi Mecliste de yapıyorsun.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Yok, yok. Niye? Öyle bir niyetleri yok çünkü, o grup önerisinin kabul edilmesi diye bir arzuları da yok. Bir bakıyorum Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi var farklı bir konuda ama Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisine kabul oyu kaldırıyor.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Size mi soracağız.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Ee, sizin grup öneriniz ne olacak? Kabul ederseniz, ona kabul oyu kaldırdığınız zaman sizin grup önerinize kim kabul oyu kaldıracak?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Kacır, yarın 12 kişiyi bulmadan Komisyonu açamayacaksınız.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Efendim, bu, Meclis çalışmalarını engellemekten başka hiçbir maksat taşımayan…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Engelleyeceğiz.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – O senin anlayışın.

ÜNAL KACIR (Devamla) – …İç Tüzük’ün vermiş olduğu imkânları kötüye kullanmaktan başka bir mana taşımayan hususlardır bunlar. Aynı konuda geçtiğimiz hafta, hatırlıyorum, ben yine burada söz aldım ve konuştum, Milliyetçi Hareket Partisinden arkadaşlarımız yine bu konuda grup önerisini getirmişlerdi ve burada görüşmüştük.

Değerli arkadaşlar, şimdi buradaki söyleyeceğim sözleri kimsenin yanlış anlamasını istemem. Önce şunu söylemek isterim ki: Elbette ki Türkiye’de emeklilerimizin sorunları vardır ve emeklilerimizin sorunlarını bu Hükûmet büyük ölçüde çözmüş olsa da hâlâ çözülmesi gereken hususlar vardır ve emeklilerimizin eline geçen maaşlarının yettiğini kimse iddia edemez, öyle bir iddiamız da yok. Ama bir şey söylüyoruz: Bugün dünden, yani sizin döneminizden Sayın Kumcuoğlu, çok daha iyi durumdayız, emekliler olarak söylüyorum, çok daha iyi durumdayız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz iyi durumdasınız bu doğru Sayın Kacır, siz iyi durumdasınız, yandaşlarınız ve siz iyi durumdasınız ama bu vatandaş değil.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Emekliler olarak söylüyorum, emekliler olarak.

O zaman daha güzel anlayacağınız şekilde cümleyi düzeltiyorum: Emeklilerimiz sizin döneminizden çok daha iyi durumdalar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin durumunuz iyi, bundan şüphemiz yok.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, neye dayanarak söylüyorum…

KADİR URAL (Mersin) – Simit hesabı yap, kaç tane simit alabiliyorlar?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Bakın, emeklilerin durumu… Emekli Sandığına bakıyoruz…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – 1.83 ne olacak?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Emekli Sandığı mensubunun eline geçen  en düşük maaş sizin döneminizde, 2002’nin Aralığında 376 lira…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 2002 Aralığı bizim dönem değildi Ünal Kacır. İşte, siyasi tarihi bile bilmiyorsun!

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ekmek kaç liraydı?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Efendim, 3 Kasımda seçildik, geldik. Aralıkta verilen maaşlar kasımdan önce verilen maaşlarla aynı olduğu için değişmedi. Aralıktaki… Aralıkları hep baz aldığım için söylüyorum.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Beyefendi, simit kaç paraydı, onu söyle.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Yani ekim ayında, işte o zaman verdiğiniz maaş 376 liraydı…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İnsanlar geçiniyordu o parayla.

ÜNAL KACIR (Devamla) - …ve yüzde 92 enflasyon olmuş, yüzde 92,2… Kümülatif enflasyon, toplam ve değerli arkadaşlar, biz yüzde 115 artırmışız ve eğer enflasyon kadar olsaydı 723 lira alacaktı, biz 843 lira… Bakın, bu, memurların durumu.

Şimdi geçiyorum işçilerin durumu, işçi emeklilerinin durumuna geçiyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Büyümeleri hesap etmiyorsun Sayın Başkan.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – İşçi kalmadı!

ÜNAL KACIR (Devamla) – 252 lira alıyordu, 252 lira…

RECEP TANER (Aydın) – Şimdi işsizlik maaşı alıyorlar.

ÜNAL KACIR (Devamla) -  …sizin döneminizde. Enflasyon yüzde 92,2.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne zaman?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Artış oranımız yüzde 141…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne zaman? Enflasyonu bile bilmiyorsun Sayın Kacır.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın lütfen.

ÜNAL KACIR (Devamla) – O tarihten bu tarihe kümülatif, toplam…

KADİR URAL (Mersin) – Millet işsizlik parası alıyor.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet, yani 252 lirayı enflasyon kadar artırsaydık 485 lira olurdu ama 608 lira olmuş, enflasyonun üzerinde. Enflasyona göre -yüzde 92 enflasyon- yüzde 141 artırmışız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ev kirası kaç paraydı o zaman, şimdi kaç para?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bak şimdi, daha büyüğüne geliyorum, dikkat et, dikkat et.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gel, gel!

ÜNAL KACIR (Devamla) - Sizin döneminizde esnaf emeklisine verdiğiniz kaç paraydı? 143 lira, 142 lira 81 kuruş, 143 lira. Peki, enflasyon yüzde 92,2 kümülatif olduğuna göre enflasyon kadar artırsaydık 274 lira 48 kuruş olurdu ama 274 değil, 470 lira şimdi en düşüğü.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bizim dönemde hiç olmazsa esnaf vardı, siz esnaf da bırakmadınız; hepsi cezaevine gidiyor, cezaevine.

ÜNAL KACIR (Devamla) – 270 değil, 470…

Bak şimdi, dinle, daha büyüğü şimdi geldi bak.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Emekliler memnunlar mı demek istiyorsun?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Ben ne demek istediğimi baştan bir söyledim, sonunda yine söyleyeceğim. Söz, yine söyleyeceğim.

Bak şimdi, siz tarım BAĞ-KUR’lusuna bir aylık emekli maaşı ne veriyordunuz, hatırlıyor musunuz?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kaç lira zam yaptınız?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Hatırlıyor musunuz? Ben biliyorum da sen biliyor musun? 66 lira, 66…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Senin bildiğin benim unuttuğuma yetmez.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kızılay’da yürüyorlar.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bak dinle, 66 lira veriyordunuz. Şimdi kaç para? 333 lira.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Mazot fiyatlarını söyle, sağlık giderlerini de söyle.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bozdur bozdur harca!

ÜNAL KACIR (Devamla) - Yani 5 kat, 5 kat…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Çiftçi bırakmadınız, çiftçi mi kaldı ki?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Kumcuoğlu, “Sepet farklı.” diyorsunuz, ama sepet 5 kat farklı olmaz. Sepet 5 kat farklı değil. Siz tarım BAĞ-KUR’lusunu 66 liraya mahkûm etmiştiniz. Ha, 333 lira yeter mi? Yetmez. Ama bunu düzeltecek olan yine biziz, biz düzelteceğiz. Halkımız bunu biliyor ve şimdi bu çalışmalar yapılırken, bir yandan bu çalışmalar…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz kimsiniz?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ne zaman düzelteceksiniz?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Yani, bakanımız bu konuda bir açıklama yaptı, “Emeklilerle ilgili çalışma yapıyoruz, bütçemizin elverdiği, ülke ekonomisinin elverdiği ölçüde durumu düzelteceğiz.” dediği ortamda, siz, bir önce Milliyetçi Hareket Partisi, şimdi bu hafta Cumhuriyet Halk Partisi emeklilerin durumuyla ilgili konuları gündeme getiriyorsunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye, rahatsız mı oldunuz?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Ne yapmak istiyorsunuz? Yani AK PARTİ durumu düzeltirse “Biz dedik de düzeltiler…” Yemezler bunu, bunu kimse yemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiç boşuna kendinizi yormayın.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne konuşacağız bu Mecliste? Binlerce emekli var. Mecliste ne konuşacağız?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Ülkemizde tüm halkımızın sorunlarını birer birer çözüyoruz, çözmeye devam edeceğiz. Halkımızı biz takip ediyoruz, biz halkımızla beraberiz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – 5 milyon işsiz olmuş, sen neler söylüyorsun!

ÜNAL KACIR (Devamla) – Halkımızın bize her an ulaştığını onlar da biliyorlar ve çözümü de AK PARTİ’de buluyorlar ve bu konuda herkes müsterih olsun ama lütfen emeklilerimizi ve diğer dezavantajlı gruplarımızı…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen de kabul ediyorsun dezavantajlı olduklarını.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederiz.

ÜNAL KACIR (Devamla) – …burada istismar edip de Meclis çalışmalarını engellemeyin. Gelin…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizden izin mi alacağız? Ne şekilde eylem yapacağız, ne hakkında konuşacağımızı, her şeyi siz biliyorsunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İstismarı en iyi siz becerirsiniz.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Gelin, Meclis çalışmalarını hep beraber daha verimli bir şekilde yapalım ve bu sorunları birer birer çözelim diyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kacır.

Sayın Özkan, sisteme girmişsiniz, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın kullandığı bir kelime nedeniyle üzüntü duyduğuna ilişkin açıklaması

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İktidar sözcüsü konuşurken, muhalefetin getirmiş olduğu önerileri “istismar” olarak nitelendirmesi gerçekten hayret verici bir husustur. Türkiye’de milyonlarca emeklinin sorunlarının Meclise taşınmasının “istismar” olarak nitelendirilmesinden üzüntü duyduğumu belirteyim. Bir toplumun emeklisine vermiş olduğu değerle sosyalitesini ölçmek mümkündür ve bizim insanlarımız, bize bugünleri hazırlayan yaşlılarımız, büyüklerimiz maalesef şu anda sıkıntı içerisinde yaşıyorlar. Onların sorunları bu Mecliste görüşülmeyecek de nerede görüşülecek? Bu insanlar miting meydanlarında kendi sorunlarını dile getirdiği zaman acaba iktidar coplamayı mı düşünüyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Söz talebi var Başkanım.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam efendim.

III. YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Sayın Şandır, Sayın Yalçın, Sayın Özkan, Sayın Korkmaz, Sayın Yıldız, Sayın Doğru, Sayın Özensoy, Sayın Ural, Sayın Işık, Sayın Taner, Sayın Akkuş, Sayın Sipahi, Sayın Çelik, Sayın Kalaycı, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Cengiz, Sayın Çalış, Sayın Enöz, Sayın Serdaroğlu, Sayın Çirkin.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkan, 63’e göre usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – 20 kişi burada, not ettik efendim, ayağa kalktılar.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – 20 kişi tek tek kalktı ayağa. Sayın Mehmet Şandır tek başına kalktı, sonra 17 oldu, sonra 18 oldu, sonra yetmedi Cumhuriyet Halk Partisinden 1 kişi kalktı.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Divan’ın işine nasıl karışıyorsun sen ya!

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kalkın, siz yönetin isterseniz!

BAŞKAN – Tespit tamam efendim.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bu toplantı yeter sayısı usule aykırıdır efendim.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Orada Divan’ın görevi, senin görevin mi o ya!

BAŞKAN – Tespit tamamdır.

KADİR URAL (Mersin) – Sen Divan kâtibi misin?

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

3.- (10/351, 10/454) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) ÖNERGELER (Devam)

3.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarımsal Sulamada Kullanılan Elektrik Enerjisi Tarifelerine İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/292), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/155)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/292) Esas Numaralı Kanun Teklifimin İçtüzüğün 37. Maddesine göre görüşülmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                             Gürol Ergin

                                                                                                                 Muğla

BAŞKAN - Teklif sahibi Muğla Milletvekili Gürol Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarımsal Sulamada Kullanılan Elektrik Enerjisi Tarifelerine İlişkin Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci mad-desine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergem üzerinde konuşa-cağım. Sözlerime başlarken sizleri ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Ancak, bu konuda sözlerime geçmeden önce, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisinin emeklilerle ilgili olarak yaptığı grup önerisine yanıt veren 2 AKP sözcüsünün sözleri üzerinde de düşüncelerimi söylemek istiyorum. Bu sözcülerden biri kalktı dedi ki: “Ben de emekliyim.” Bunu diyen sözcü, emekli maaşıyla beraber 10 bin liranın üzerinde aylık maaş alan bir sözcüydü. Bunu söylemekle emeklilerle alay mı etmek istedi acaba diye düşündüm. İkinci söz-cü çıktı, “Tarım BAĞ-KUR’lusunun maaşlarını artırdım.” dedi. Sen tarım bırak-madın, çiftçiyi sefil hâle getirdin ama açlıktan ölmesin diye de hiç olmazsa emeklilerin maaşını bir miktar artırdın; şimdi bununla övünç duyuyorsun! Ben bunu özellikle söylüyorum.

Sayın milletvekilleri, tarımsal sulama ülkemizin ekonomik kalkınması açısından son derece önemlidir. Türkiye’de 8,5 milyon hektarlık sulanabilir arazinin bugün ancak 5,26 milyon hektarlık bölümü sulanabilmekte, 3,24 mil-yon hektarlık arazi ise hâlâ sulanamamaktadır. Sulama hizmetinin yaygınlaştırılamamasından tüm Türkiye ve özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgemiz etkilenmektedir.

GAP bölgesinde GAP Eylem Planı’nın başladığı tarihe kadar 272 bin hektar sulamaya açılmış alan vardı. GAP Eylem Planı çerçevesinde iki yıllık sürede toplam 30 bin hektar alana su gitmiştir. Oysa, bu beş yıllık eylem planında su gitmesi gereken alan bu plana göre 750 bin hektardır. Siz, iki yılda, bu plan çerçevesinde 30 bin hektar alana su götüreceksiniz, kalan üç yılda yaklaşık 750 bin hektara nasıl su götüreceksiniz? Bunu, bu millete anlatmanız gerekir.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, sulama hizmeti götürülen çiftçilerimizden dekar başına 9 ila 12 lira kadar sulama bedeli tahsil edilmektedir. Buna karşılık, kendi olanaklarıyla kuyu açan, enerji hattı çeken, trafo kuran, trafo panosu yaptıran, motopomp alan, elektrik motoru alan, ayrıca boru hattı çeken, tüm bu masraflar için 100 ila 300 bin lira harcayan çiftçi, açtığı kuyudan 1 dekar toprağını sulayabilmek için 139 lira elektrik parası ödemektedir. Yirmi iki ilimizin çiftçilerini ilgilendiren bu uygulama açık bir haksızlıktır. Bu haksızlığın giderilmesi Hükûmetin görevi olmalıdır. Bu durum, aynı zamanda, aynı alanda sulama yapan çiftçilerimiz arasında ciddi bir eşitsizlik ve haksızlık yaratmaktadır. Bu haksız uygulama sonunda, birçok çiftçi, ödeyemediği borçları nedeniyle icralık duruma gelmektedir. Tarımsal sulamalarda kullanılan elektrik borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin çeşitli zamanlarda yasa çıkarılmasına karşın, bu düzenlemeler çiftçileri rahatlatmada yeterli olamamakta, çiftçilerimizin bu borçlarını ödeyemedikleri görülmektedir. Yeni aflar çıkarmak çiftçiyi bir an olsun rahatlatır gibi olmakta ancak ana sorunu çözmemekte; sorunun çözümü için, tarımsal sulamada çok yüksek olan enerji bedellerinin düşürülmesi gerekmektedir. 25 Haziran 2009 tarih ve 5917 sayılı Kanun’un geçici 2’nci maddesiyle getirdiğiniz düzenleme de çiftçinin bu sıkıntısını gidermekten uzaktır. Siz, önce, AKP olarak iktidara geldiğinizde -hemen ilk iş olarak- 17 Ocak 2003 tarihinde, çiftçinin sulamada kullandığı elektriğe verilen yüzde 34 indirimi niçin kaldırdığınızı bu millete açıklamak zorundasınız ve yapacağınız ilk iş, bu indirimi yeniden getirmek olmalıdır.

Sulamada uygulanan ücret tarifelerinin yüksekliği kaçak enerji kullanımının da artmasına neden olmaktadır. Örneğin, Şanlıurfa ilimizde elektrik kayıp kaçak oranı yüzde 70’ler düzeyine çıkmıştır. Kamunun kendilerine sulama hizmeti sunamaması nedeniyle Şanlıurfa’da yurttaşlarımız kendi olanakları ile 10 binin üzerinde kuyu açmış olup, bu kuyulardan 7.413’ü kayıtlıdır, diğerleri kaçak olarak çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Tarımsal sulamada adil olmayan bugünkü uygulamanın çaresiz kalan yurttaşlarımızı yolsuzluğa sevk ettiği açıktır. Bu arada bir yanlış ve ayıp varsa, o, vatandaşın değil onları bu duruma düşüren AKP İktidarının yanlışıdır.

Değerli arkadaşlarım, yasa teklifimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından sulama hizmeti karşılığında talep edilen ücretin tarımsal sulama elektriği kullanan aboneler için de geçerli olmasını öngörüyorum. Bu düzenleme ile devletin 1 hektar arazinin sulanabilmesi için 6 bin ila 8 bin Amerikan doları yatırım yaptığı düşünüldüğünde, bu yatırımın yapılmasında ortaya çıkacak gecikmelerin çiftçilerimizin refahına ve tarımsal kalkınmaya olan etkilerinin azaltılması, aynı alanda üretim yapan çiftçiden farklı fiyattan enerji sağlamalarının ortaya çıkardığı adaletsiz ve haksız uygulamanın önüne geçilmesi, elektrik kaçaklarının engellenmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Ben bu duygu ve düşüncelerle sizlerin bu teklifime “evet” demenizi bekliyor, tekrar sizleri ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Mersin Milletvekili Vahap Seçer.

Buyurunuz Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muğla Milletvekilimiz Sayın Gürol Ergin’in, Tarımsal Sulamada Kullanılan Elektrik Enerjisi Tarifelerine İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi hakkında şahsım adına söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, tarımsal üretimde önemli girdi kalemlerinden bir tanesi elektrik. Tabii tarımsal üretimde sulamalarda kullanılan yöntemler farklı farklı.

Bu kanun teklifine konu olan sulama sisteminde, genelde devletin yatırım götüremediği, sulama kanaletleri yapamadığı, belli sulama hizmeti götüremediği alanlarda üreticilerimiz kendi imkânlarıyla oraya, sulama yapabilmek için, birtakım yatırımlar yapıyor, kuyu açıyor veya belli bir su kaynağından su almak için boru hattı döşüyor. Tabii ki buradan, bu kuyulardan, bu kaynaklardan suyu almak için burada motopomp kullanması gerekiyor, onlar için elektrik hattı çekmesi gerekir. Onun hattını çekiyor, trafosunu koyuyor, panosunu koyuyor. Hasılı, devletin yapacağı yatırımları kendi imkânlarıyla sağlamış oluyor. Tabii, burada sadece bu yaptığı sabit yatırımla da masraflar bitmiyor. Oraya, o alana bir ürün ekiyor ve daha sonra, bu ürünü sulamak için elektrik kullanması gerekiyor. Burada, normal şartlarda devlet eliyle, devlet marifetiyle götürülmüş alanlarda Devlet Su İşlerinin yaptığı kanaletlerden herhangi bir elektrik enerjisi kullanmadan, cazibeyle sulama yapılan bölgelerdeki dekara maliyet ile bu yöntemle yapılan üretimdeki maliyetler arasında farklar var. Bir tarafta üretici Devlet Su İşlerinin kaynaklarından su kullanırken, ortalama olarak dekar başına 20 lira gibi bir sulama bedeli öderken, diğer, kendi imkânlarıyla yatırım getirdiği arazisine hem bir sabit yatırım ödüyor, bunun yanında da yaklaşık olarak dekara 50 lira, 60 lira gibi bir elektrik enerjisi bedeli ödemek durumunda kalıyor. Siz de takdir edersiniz ki bu durum üreticiler arasında da bir haksız rekabete, hatta adaletsizliğe sebebiyet veriyor.

Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, şahsen benim de önemsediğim, Tarım Bakanlığının basınçlı sulama sistemlerine yönelik teşvik girişimleri elektrik tüketimini tarımsal alanda artıracağı yönünde birtakım işaretler ortaya çıkartıyor. Dolayısıyla, bu kanun teklifinde öngördüğümüz, elektrik enerjisi kullanılarak yapılan sulamaların tarifelerini diğer şekilde yani Devlet Su İşleri kanaletlerinden, kanallarından sulayarak üretim yapan üreticilerimizle aynı tarife veya bu giderleri eşitleme talebimiz doğru olduğu ortaya çıkıyor. Nihayetinde, biliyorsunuz küresel ısınma kaynaklı bir kuraklık söz konusu ve dolayısıyla, her geçen gün hem dünyada hem ülkemizde hem tarımsal üretimde hem normal yaşantımızda suyun önemi bir kat daha artıyor. Dolayısıyla, tarımsal üretimde üretimi artırmak istiyorsak da modern tarım teknolojilerine ihtiyacımız var, modern tarım teknolojilerinde de modern sulama sistemlerine ihtiyaç var. İşte bu basınçlı sulama sisteminde eğer devlet olarak, Hükûmet olarak -ki bunu da destekliyorsak- burada kullanacağımız elektrik fiyatlarının, elektrik bedellerinin de mantıklı veya rasyonel bir noktaya çekilmesinde yarar gördüğümü belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Milletvekilimiz Gürol Ergin’in bu kanun teklifinde Devlet Su İşlerinin dekar başına ücret tarifesinin kuyular vasıtasıyla ya da değişik su kaynaklarıyla sulama yapan üreticilerimizin aynı tarifeden ücretlendirilmesi, bu konuda da doğan farkların her yıl Enerji Bakanlığının bütçesine konulan ödenekten karşılanması yoluna gidilmesinin doğru olacağını düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, dünyada her geçen gün tarımsal üretimin önemi bir kat daha artıyor. Geçtiğimiz günlerde başlayan Birleşmiş Milletler Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Zirvesi’nde dünyada 1 milyar aç insanın olduğu, dünyadaki tarımsal üretimin artık dünyanın nüfus artışından kaynaklanan artı gıda talebini karşılayamayacağı, bunun için de mutlaka bütün ülkelerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayın.

Buyurunuz.

VAHAP SEÇER (Devamla) – …mutlaka dünyanın bütün ülkelerinde hükûmetlerin tarımsal üretimi desteklemesi gerektiğini, tarımsal üretimin artırılması gerektiğini, hatta az önce de işaret ettiğim gibi, bu toplantıların, iklim değişikliğiyle ilgili önümüzdeki ayda Kopenhag’da yapılacak İklim Değişikliği Zirvesi’yle bir eş güdüm hâlinde çalışması gerektiğini… Çünkü dünyada iklim değişikliği kaynaklı, küresel ısınmanın neticesinde ortaya çıkan kuraklık ve onun neticesinde tarımsal üretimde ortaya çıkan kayıplar, bugün dünyada aç insan sayısını, yani her gün aç şekilde yatağa giren insan sayısını bir kat daha artırmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, hep söylüyoruz, son yıllarda Türk tarımı iyi yönetilmiyor. Türk tarımı maalesef yanlış politikalardan dolayı üretim kayıplarıyla karşı karşıya kaldı. Tarıma dayalı dış ticarette dış ticaret açığı veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bitiriniz.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Hep söylüyorduk, Türkiye özellikle tarımsal ham madde konusunda sürekli dış ticaret açığı veriyor. Gıda sektörü, yem sektörü, ham maddesini dünyanın değişik ülkelerinden karşılıyor. Yaklaşık olarak hâlâ, bugün 2 milyar dolar civarında yağlı tohumlara ithalatta yurt dışına para ödüyoruz. Bunların ortadan kaldırılması gerekiyor.

Türkiye tarımsal anlamda her türlü dinamiklere sahip. 27 milyon hektar tarım yapacağımız alan var. 8,5 milyon hektar sulanabilir alanımız var ki 3,5 milyon hektar, hâl⠓sulayacağız.” diyoruz ama gerekli yatırımları, altyapı çalışmalarını bir türlü bitirmiş durumda değiliz.

İşte 2008-2012 GAP Eylem Planı hazırlandı, 2009 bitiyor, bir arpa boyu yol kat edilemedi. Az önce Sayın Hocam da işaret etti, “Beş yıl içerisinde 750 bin hektar alanı sulayacağız.” dediniz ama geçen bir buçuk-iki yıllık süreç içerisinde henüz, bitirilen, sulamaya açılan alan sayısı 30 bin hektarı geçmiş değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Türkiye tarımı yanlış yönetiliyor.

Umut ediyorum ki önümüzdeki günlerde politikalarımızda değişiklik olur. Türkiye'nin tarımsal üretime ihtiyacı var. Tarımsal üretimin ekonomiye katkısını hepimiz biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Seçer…

VAHAP SEÇER (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Özkan, sisteme girmişsiniz, niçin?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – 60’a göre iki dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Gürol Ergin’e teşekkürlerimi sunuyorum. Tarımsal sulamada kullanılan enerji fiyatları gerçekten oldukça yüksektir. Bu yetmiyormuş gibi bir de -benim bölgemden de örnek vereceğim- Burdur’un İnsuyu bölgesinde, Çatağıl, Çine, Gıravgaz, Yaka köylerimizde devlet tarafından elektrik direkleri verilmiş, telleri çekilmiş, elektrik aboneliği verilmiş üreticilerimize kaçak elektrik kullanma yönünde cezalar gelmiştir. Bunlar yaklaşık 7 milyar, 8 milyar, 10 milyar gibidir. Bu sorun gündeme alınırsa bu konular da Meclis tarafından tartışılacaktır ve oradaki üreticilerin sorunlarına bir çare olacaktır.

Bu konuyu belirtmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, 60’a göre aynı teklifle ilgili iki dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Başka illerde olduğu gibi Tokat ilinde de -bazı ilçelerinde- tarımsal sulamada kullanılan elektrik paraları ödenememektedir. Özellikle 2009 yılında ürünlerin para etmemesinden dolayı Erbaa ilçesinde, Kazova Vadisi’nde, Zile Ovası’nda, Artova Ovası’nda tarımsal sulamadan kaynaklanan elektrik borçları ödenemediği için kanalların bazılarında sular akmamıştır. Özellikle 2009 yılı için söylüyorum, Yeşilırmak’ta su olmasına rağmen, çiftçi borcunu ödeyememiş ve de bu yaz mevsiminin o sıcaklığı içerisinde sular kanallara gelmemiştir ve ürünler yanmıştır.

Ben de bu teklifin önemli olduğunu düşünüyor ve teklifi destekleyeceğimi söylemek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son olarak size söz vermiştim Sayın Doğru. Bu konuyu yeterince tartıştığımızı düşünüyorum, diğer arkadaşlarımıza söz vermeyeceğim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Millî Savunma ve Çevre Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Konya Milletvekili Muharrem Candan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, gündemin “Oylaması Yapılacak İşler” kısmına geçiyoruz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407) (x)

BAŞKAN - Bu kısımda yer alan Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylamasına başlıyoruz.

Daha önce yapılan oylamada açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini de başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Elektronik cihazla yapılan oylamada yeterli sayı yoktur, pusulaları arayacağım efendim.

Şimdi okuyorum:

Sayın Sait Dilek? Burada.

Sayın Nimet Çubukçu’ya vekâleten Zafer Çağlayan? Burada.

Sayın Halil Mazıcıoğlu? Burada.

Sayın Fatma Şahin? Yok.

Sayın Ali Babacan’a vekâleten Cevdet Yılmaz? Burada.

Sayın Akif Gülle? Burada.

Sayın Mehmet Aydın’a vekâleten Cemil Çiçek? Burada.

Sayın Fatma Salman Kotan? Burada.

Sayın Şaban Dişli? Yok.

Sayın Metin Yılmaz? Burada.

Sayın Mehmet Alp? Burada.

Sayın Fahrettin Poyraz? Yok.

Sayın Mustafa Ataş? Burada.

Sayın Kastal?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şaban Dişli geldi Sayın Başkan. 

BAŞKAN – Sayın Şaban Dişli? Burada.

Sayın Ahmet Aydoğmuş? Burada.

Sayın Fırat? Yok.

Sayın Kacır? Burada.

Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.19

                               

(x) 407 S. Sayılı Basmayazı 12/11/2009 tarihli 17’nci Birleşim tutanağına eklidir.

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

407 sıra sayılı Tasarı’nın açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Tasarıyı tekrar açık oya sunuyorum.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın Çiçek? Burada.

Sayın Abdulkerim Aydemir? Burada.

Sayın Cemil Çiçek, Mehmet Aydın’a vekâleten? Burada.

Sayın Akif Gülle? Burada.

Sayın Halil Mazıcıoğlu? Burada.

Sayın Ali Babacan yerine Cevdet Yılmaz? Burada.

Sayın Sait Dilek? Burada.

Sayın Atalay yerine Sayın Ertuğrul Günay? Burada.

Sayın Nimet Çubukçu yerine Zafer Çağlayan? Burada.

Sayın Lokman Ayva? Burada.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı :     186

Kabul                       :         185

Ret                           :            1 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Saat 20.15’e kadar ara veriyorum.

                                                                Kapanma Saati: 19.32

 

                               

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı : 96)

BAŞKAN – Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

3.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Onun da komisyonu yok.

Ertelenmiştir.

Şimdi, 3’üncü sırada yer alan Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın Sayıştay Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 427 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde ilk söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’a ait.

Buyurunuz Sayın Poyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayıştay Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifim üzerinde söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi Sayıştay 1862 yılında kurulmuş ve Osmanlıdan günümüze kadar varlığını devam ettiren, 1876 Anayasası’yla anayasaya girmiş ve bugüne kadar da her anayasada yer almış, anayasal nitelikte bir kurumdur.

                               

(x) 427 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

82 Anayasası’nın 160’ıncı maddesinde de Sayıştaya, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ve sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleriyle mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarda verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla ilgili görevler verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, yaklaşık bir buçuk asra yakındır bir geleneği olan bu kurumumuz, tıpkı diğer kurumlarımız gibi bir taraftan kendisini oluşturan Anayasa’daki hükümler ve diğer kanunlarda oluşturulan hükümlerle birlikte mevcut gelenekleriyle de bugüne kadar bir değer olarak taşınmış gelmiştir.

Şimdi, bugün kanun teklifi olarak sizlerin karşısına getirdiğimiz kanun teklifimiz, tabii bir mecburiyete binaen ortaya çıkmış bir tekliftir. Bildiğiniz gibi kamu kurumları, millete hizmet etmek, devlet hizmetlerini yerine getirmek için personel çalıştırmakta, personel istihdam etmekte ve bunları mesleğe kazandırmak ve sonrasında da, eğitim süreçlerini geçirdikten sonra da hizmete koşmaktadır. Şimdi, geçtiğimiz 2008 yılı içinde Sayıştay meslek mensupları alımında yapılan iki sınavdan sonraki sözlü sınav ilan edilmiş, yaklaşık 60 denetçi yardımcısı arkadaş kurumlarında çalışmaya başlamışlar ve fakat mülakata katılıp, sözlü sınava katılıp sınavı kazanamayan bir kısım arkadaşların Danıştaya dava açması sonucu da Danıştay açılan davayı görmeye başlamış, 16/2/2009 tarihinde açılan bu davayla ilgili olarak, yaklaşık beş ay sonra, 7/7/2009 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.

Şimdi, konunun bir boyutunu da şöyle tartışmak istiyorum değerli arkadaşlar sizlerle: Parlamenter sistemin uygulandığı ülkemizde, biliyorsunuz, Anayasa gereği yasama, yürütme, yargı organları, güçleri, güçler ayrılığı ilkesi çerçevesinde faaliyet göstermekte ve sistemi işletmekteler. Burada vekâlet müessesesi gereği Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekilleri kanun yapma, kanun koyma, millet adına kanun koyma görevini yerine getirmekte, yürütme Parlamentonun çıkarttığı bu kanunları uygulama, yargı da yine Parlamentonun çıkarttığı bu kanunlara uygun olarak yürütmenin işlem ve eylemlerini denetlemektedir.

Burada pek tabii ki en başta Anayasa olmak üzere tüm bu kurumlarımızın Anayasa’ya, kanunlara ve diğer mevzuata da uymaları beklenir. Elbette yargı kararlarına neticede hepimiz uymakla mükellefiz ama herhâlde, Parlamento olarak da, bu sistemde işlemeyen birtakım hususlar varsa da bunu gündemimize alıp Parlamento olarak, milletvekilleri olarak tartışıp, gerek yürütmede gerekse de yargıda aksayan yönler varsa, bu aksayan yönlerle ilgili olarak gerekiyorsa tekrar düzenleme yapma yetkimiz ve sorumluluğumuz da olduğu kanaatindeyim. Bu bağlamda Danıştayın verdiği yürütme kararını sizlerle biraz tartışmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinde şöyle bir hüküm var: “İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.” hükmü vardır.

Yine, aynı Kanun’un 27’nci maddesinde ise yürütmenin durdurulmasının hangi esaslarda olması yönünde birtakım hükümler getirilmiş. Orada da kanun şunu emrediyor: “Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.”

Yürütmeyi durdurma kararına karşı -sizler- taraflar olarak yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edebilir ve itiraz edilen merciler de dosyanın kendilerine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek durumundalar.

Yine aynı Kanun’un son fıkrasında ise ”Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyaları öncelikle incelenir ve karara bağlanır.” hükmü yer almaktadır.

Şimdi, bunları niye söylüyorum değerli arkadaşlar? Birazdan vereceğim tarihleri dikkatinize sunmak istiyorum ve bu tarihlere bağlı olarak da ortaya çıkan mağduriyeti dikkatinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yapılan sınav 2 ila 6 Şubat 2009 tarihlerinde yapılıyor ve atamalar 23/2/2009 tarihinde yapılıyor. Bu atamalar yapılmadan Danıştaya 16/2/2009 tarihinde dava açılıyor ve fakat yaklaşık beş ay sonra 7/7/2009 tarihinde de yürütmeyi durdurma kararı veriliyor.

Şimdi, hakikaten ortada telafisi güç bir zarar ortaya çıkacak olsaydı, varsa bu zarar o zaman haklı olarak biz bu beş ay niye bekledik diye sormamız gerekmiyor mu?

Bir diğer…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Danıştayda çok büyük iş var, çok iş var, binlerce iş var.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Tahmin ediyorum…Tabii, tabii…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sıkışmışlar bir kere, karar çıkaramıyor.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Sayın Genç, onların hepsini biliyoruz. Müsaade edersen biz bu konuyu tartışalım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben Danıştayda çalıştım. Binlerce dosya var.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Konuyu tartışalım. Siz de görüşlerinizi gelir burada ifade edersiniz.

BAŞKAN – Sayın Poyraz, buyurunuz efendim, devam ediniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Binlerce dosyayla uğraşıyorlar.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu beş aylık süre sonrasında verilen yürütmeyi durdurma kararından sonra, verilen karar gereği sınavın sonuçlarıyla birlikte yürütmeyi durdurma verildiği için, bu az önce bahsettiğim 23/2/2009 tarihinde ataması yapılan arkadaşlarımızın elbette ki göreve başladıklarından yedi ay sonra da bu mahkeme hükmünün uygulanmasından dolayı da Sayıştaydaki işlerine son verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, burada şöyle sıkıntılarımız var. Sistem olarak sıkıntılarımız var, yani kişi olarak kastetmiyorum. Şimdi, yürütmeyi durdurma veriyorsunuz ama davanın esasına ilişkin olarak hükmün ne zaman verileceği belli değil. Az önce Kamer Bey söylüyor, “İş yükü çok ağır” diyor, “Çok fazla” diyor. İki yıl da sürebilir, dört yıl da sürebilir -bilemiyoruz- kanundaki açık hükme rağmen “öncelikle dosya görüşülür” demesine rağmen.

Tabii burada, bu 60 kişiden 48 arkadaşımız diğer kamu kurumlarından naklen gelmişler. Ortada kesin bir mahkeme kararı olmadığı için, bu arkadaşlarımız, naklen geldikleri kurumlara şu anda geri dönmüyorlar, dönemiyorlar; Sayıştayla da ilişkileri kalmadı. Peki, ne olacak bunlar? (AK PARTİ sıralarından “Ortada kaldılar” sesi) Ortada kaldılar, doğru söylüyorsunuz.

Bu arkadaşlarımızdan 2 tanesi de diğer kamu kurumlarından, birisi Ziraat Bankasından, birisi Tarım Kredi Kooperatiflerinde çalışırken sözleşmelerini de tek taraflı feshederek Sayıştayda göreve başlamışlar.

Şimdi, somut bir örnek söyleyeceğim, sorumluluğumuzu hatırlatmak anlamında değerli arkadaşlar. Bunların her birisinin kendimizin evladı olduğunu kabul ederek söylüyorum. Tabii ben, yaş itibarıyla kardeşim olarak görüyorum. Mesela bir isim, İsmail Köylüoğlu. Kim bu arkadaşımız? Bu arkadaşımız, Tarım Kredi Kooperatiflerinde müfettiş olarak çalışan bir arkadaşımız ve Sayıştaydaki sınavları kazanıp atama yazısı geldiği zaman da Tarım Kredi Kooperatiflerine 30.750 lira, eski rakamla yaklaşık 31 milyar lira tazminatı cebinden ödeyerek Tarım Kredi Kooperatifleriyle iş akdini tek taraflı feshediyor, geliyor Sayıştayda işe başlıyor, yedi ay biz devlet olarak, millet olarak bu arkadaşlarımızın maaşlarını ödüyoruz, yedi ay biz bu arkadaşlarımıza hizmet içi eğitim veriyoruz, ondan sonra da diyoruz ki: “Kusura bakma kardeşim, yürütmeyi durdurma var, biz seni kapının önüne koyuyoruz.”

Peki, yeri gelmişken şunu tartışalım mı? Peki, bu mahkeme sürdü, diyelim ki bir sene daha sürdü. Teorik olarak hukuken şu mümkün müdür: Dava açan, sınavın iptalini talep eden kişilerin Danıştay tarafından haksız bulunmaları, idarenin eyleminin, işleminin haklı bulunması mümkün müdür? Mümkündür. Bir yıl sonra Danıştay “Ben idareyi haklı buluyorum. Dolayısıyla, her ne kadar yürütmeyi durdurma talebini kabul etmiş olsam da sizin talebinizi, dava açanların talebini reddediyorum.” dedi. Ne olacak peki bu arkadaşlar? Peki, bu arkadaşlarımız kesin hüküm verilmediği için, 48 tanesi, diğer kamu kurumlarından gelmiş olan arkadaşlarımız o kurumlarına dönebilecekler mi? Hayır. Ne yapacaklar? Tekrar biz onlara hukukun yolunu gösteriyoruz, mahkemenin yolunu gösteriyoruz, diyoruz ki: “Kardeşim, mağdur olduğuna inanıyorsan git bir dava da sen aç.”

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Temyize de gidilebilir ayrıca.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Gidilmiş zaten yürütmeyi durdurmaya yönelik olarak.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Değişik anlatıyorsunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Kamer Bey, çok biliyorsan gelirsin, burada anlatırsın. Her şeyi zaten zatıaliniz biliyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz verirlerse anlatırım.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, başka bir sıkıntı da şu: Bu arkadaşlarımız, sınava girdikleri zaman hepsi, kanunda tanınmış olan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Danıştayın kararını uygulamıyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) – Ya, dinle be!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış bilgi veriyor.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – …sınava girme yaş haddini aşmamış olan kişilerdi. Ama şu anda bunların yaklaşık yüzde 80’i, tekrar sınav açılsa bile sınava girme haklarını kaybetmiş olan kişilerimiz.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Niye bu karar gecikmiştir?

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Mahkeme gecikmiş, bilemem.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen yürütmenin durdurmayı…

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, ben tartışmaya açıyorum ve dikkatlerinize sunuyorum, siz nasıl değerlendirirseniz değerlendirin. Ben kanun teklifimdeki gerekçemi ortaya koymaya çalışıyorum, mağduriyeti ortaya koymaya çalışıyorum. Eğer senin gibi, senin aklına uyup da usul tartışmasıyla vakit harcayacak olursak bu arkadaşlarımızın mağduriyeti devam edecek. Eğer “Bırakalım devam etsin.” diyorsan, bırakalım o zaman.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İdarenin yürütmenin durdurulmasını kaldırmaya yönelik itiraz hakkı var.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Hayır, öyle bir şey...

Sonuçta idare bu arkadaşlarımızın işine son vermiştir. “İdare şöyle yapsaydı böyle yapsaydı…” Bunların hepsi geçti şu anda. Ve sonuçta, değerli arkadaşlar, burada belki pek çok şey daha söylenebilir ama ortada bir mağduriyet olduğu kesin. Fakat biz şu anda bu kanun teklifiyle şunu da yapmıyoruz… Yani 60 tane arkadaşımız var, bu 60 tane arkadaşımızın mağduriyetini giderelim. Ee, kişiye özel bir kanun mu çıkartıyoruz? Hayır.

Bu somut olayla şu ortaya çıkmıştır: Burada sistemde bir eksiklik var, aksayan bir yön var. Danıştay kendince haklı gerekçelerle bu aksayan yönü tespit etmiştir, tabiri caizse yaraya parmak basmıştır; dolayısıyla yasama olarak da bizim buradaki boşluğu doldurmamız gerekiyor ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesinde yapacağımız değişiklikle bundan sonra bu ve buna benzer olayların, mağduriyetlerin yaşanmaması için biz bu kanun teklifini getiriyoruz.

Peki, bu kanun teklifinde ne yapıyoruz? Değerli arkadaşlar, tabii, geçmişte yaşananlardan ders çıkartarak birtakım eksikliklerimizi de gidermeye çalışıyoruz. İtiraz konusu olan, “Ya, bu niye böyle yapılıyor? Onun yerine şöyle olması gerekir.” denilen hususları da burada bir nebze düzeltiyoruz.

Nedir? Tahmin ediyorum ki birazdan diğer milletvekili arkadaşlarımız da tartışacaklar. İtiraz edilecek hususlardan bir tanesi de, değerli arkadaşlar, biz, önceki sınav sisteminde alan bilgisi, genel yetenek ve yabancı dil ağırlığıyla sınavı başlatıyorduk. Burada alan bilgisini yüzde 50, genel yeteneği yüzde 30, yabancı dili de yüzde 20 ağırlık olarak sınava giren arkadaşlarımızı değerlendirmelerde esas alıyorduk. Şimdi bu teklifte bunu değiştiriyoruz, değiştiriyoruz çünkü buradaki yabancı dili kaldırıyoruz. Gerekçe şudur değerli arkadaşlar: Sayıştay gibi bir kurumda elbette yabancı dil bilmek gerekir fakat Sayıştaya giriş noktasında, giriş sınavında, siz, eğer sadece yabancı dili yüzde 20 gibi ağırlık ortalaması yüksek bir oranda girenlerden talep ederseniz, o zaman haklı olarak sistemin diğer yerlerini de değiştirmemiz lazım. Sayıştay bizatihi denetim yapıyor, hukukun merkezinde olan bir yer ama şu andaki yüksek öğrenim ortalamasını esas aldığımız zaman… Aramızda mutlaka hukukçu olan arkadaşlarımız var; bugün Türkiye’nin en iyi hukuk fakülteleri diyebileceğimiz hukuk fakülteleri başta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi gibi hukuk fakültelerinde, değerli arkadaşlar, hanginiz yabancı dil okudunuz? Ben hukuk fakültesi mezunu değilim ama Sayıştay burada bu sıkıntıyı gördü ve kendisine şöyle bir yol çizdi, dedi ki: “Ben bu arkadaşları alacağım, iki yıllık, üç yıllık denetçi yardımcılığı döneminde de onlardan, işte o KPDS’de belirlediğimiz 60’tır, 70’tir, o seviyeye gelmelerini istiyorum.” Nitekim, geçtiğimiz yıllarda bunu da kendisi hizmet içi eğitimlerde tamamlamış ve Sayıştaya geldiği zaman kamu personeli dil sınavında yeterlik düzeyi çok düşük olan kendi denetçi, başdenetçilerini de bu anlamda şu anda 80-90’ın üzerinde not alacak seviyeye kadar da çalıştırmış, zorlamış ve bunu da kendi personeline başartmış bir kurum olarak bence örnek gösterilecek bir kurum.

Biz, bunu sadece Sayıştayda yapmıyoruz. Aramızda mülki idare amirliğinde görev yapmış, kaymakamlık yapmış arkadaşlarımız var, hâkimlik yapmış arkadaşlarımız var. Kaymakamlıkta ne yapıyoruz? Alıyoruz kaymakam adayı arkadaşlarımızı mesleğe kabul ediyoruz, ama dil noktasındaki yeterliklerini artırmak için de, işte eğitimdeki o fırsat eşitsizliklerini bir nevi meslekte kapatmak için de bunları kursa gönderiyoruz, yurt dışına gönderiyoruz, bir taraftan dillerini, bir taraftan da diğer görgü ve eğitimlerini artırma noktasında çaba sarf ediyoruz. Dolayısıyla, burada eğer bir tercihte bulunulacaksa, evet belki mülakat aşamasında dil noktası, yabancı dil bilme noktası diğer kriterlerle birlikte değerlendirilebilir, ama mesleki yeterlik anlamında alan bilgisinin ölçüldüğü ÖSYM’nin yaptığı sınavda dili önemli bir engel olarak koyduğunuz zaman, bu sefer, Sayıştaya, mesleki yeterlilik anlamında bir iyilik değil, şahsi kanaatim, çok daha fazla kötülük yapmış olacağız.

Değerli arkadaşlar, sürem kısaldığı için bir konuya daha girmek istiyorum, o da -komisyonda da çok tartışıldı bu konu- yani sözlü sınav mı olacak, mülakat mı olacak? Mülakatın şekli ne olacak? Ben burada birkaç konuya kısaca şöyle değinmek istiyorum: Bir kere, sistemin güven üzerine yürümesi lazım. Millet bizi seçiyor, güveniyor, getiriyor iktidarıyla muhalefetiyle. Biz de buradan Sayıştay Başkanını seçiyoruz, üyelerini seçiyoruz, gönderiyoruz. Ee, şimdi, sınav komisyonu oluşturuyorsunuz, Sayıştay Başkanı veya daire başkanı, içinde Sayıştay üyelerinin olduğu, meslekte yıllarca hizmet etmiş uzman denetçilerin, başdenetçilerin olduğu bir komisyon oluşturuyorsunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerini tamamlayınız.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – …ve sonra diyorsunuz ki: “Ben bu komisyona güvenmiyorum.” Ee “Ne istiyorum? Şunu istiyorum, yok bunu istiyorum.”

Değerli arkadaşlar, bu sadece Sayıştaya özgü bir şey değil. Aramızda maliye kökenli arkadaşlarımız var. Biz maliye müfettişliğinde, hesap uzmanlığında -yakın arkadaşlarımdan biliyorum- bu kariyer meslekler sistemin omurgası olduğu için, sadece alan bilgisi değil, alan bilgisiyle birlikte o mesleği temsil edip edemeyeceği, yapıp yapamayacağı noktasında sosyal çevresine kadar araştırıyorduk, hâlâ da araştırıyoruz. Ben biliyorum ki, maliye müfettişleri Maliye Teftiş Kuruluna eleman almadan önce, bir başmüfettişi mülakata girecek olan arkadaşın evine kadar gönderiyor, sosyal çevresine bakıyor bu arkadaşımız maliye müfettişliğini yapar mı yapamaz mı diye.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İktidarınız zamanında, tarikat mensubu olup olmadığını araştırıyorsunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Tabii, tabii, siz öyle zannedin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizin yaptığınız bu.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kim ne derse desin, biz Kamer Genç üzerine sistemimizi… Kamer Genç bilmiyorum öyle midir ama sistemimizi güvensizlik üzerine değil, güven üzerine inşa ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız Sayın Poyraz.

Buyurunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Peki.

Değerli arkadaşlar, işin özü, burada, bir taraftan bundan sonra mağduriyetlere yol açmamak için bir düzenleme yapıyoruz ama bir taraftan da o mülakatı kazanmış olan arkadaşlarımızın kazanılmış haklarını tekrar iade ediyoruz. Mülakata girip kazanamamış olan arkadaşlarımıza da tekrar mülakat için bir hak daha tanıyoruz.

Ben kanun teklifimizin öncelikle Sayıştayımıza, ülkemize hayırlara vesile olmasını temenni ederek sözlerimi tamamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Poyraz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, konuşmacı dedi ki “Biz Kamer Genç metodunu uygulamıyoruz.” Burada bana sataşma var.

BAŞKAN – Efendim? Kamer Genç’in nesini uygulamıyoruz dedi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, dedi ki “Kamer Genç metodunu uygulamıyoruz.” Bir sataşma var. İzin verirseniz, 69’uncu maddeye göre…

BAŞKAN – Buyurun.

Lütfen, yeni sataşmalara mahal vermeden konuşursanız memnun oluruz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ben Danıştayda on dört sene hâkimlik, savcılık yaptım. İdari yargının ne olduğunu bilirim. Şimdi, idari yargıda… Burada diyor ki: “İdari eylem ve işlemleri yetki, sebep, konu, maksat itibarıyla hukuka aykırı olup olmadığı yönüyle Danıştayın, idari mahkemenin inceleme hakkı vardır.” Şimdi burada, gerek kaymakamların gerek hâkimlerin ve buna benzer üst düzey kamu görevlilerinin mesleğe alınmasında Danıştay bir karar veriyor, diyor ki: “Arkadaş, sen gelen vatandaşa sözlüde ne soru sordun? Bu sözlü soruda bu ilgili kişi ne cevap verdi? Bunu yargı denetimine tabi tutabilmem için sen bunu bir filme al.” Yani sen hangi soruyu sormuşsun bu kişiye… Düşünebiliyor musunuz, yazılıda en yüksek puanı almış; hâkim, savcı adayı, Sayıştay adayı en yüksek puanı almış, ama gidiyor, sözlüde “Ananın adı ne, babanın adı ne, memleketinin adı ne? Sen kazanmadın, git” diyor. Bakın, inanınız böyle oluyor bu. Onun için, idari yargıda sözlü işlemi de bir idari işlem olduğu için -çünkü ötekisi yazıya dökülüyor, yani adam tek tek yazılı şeyini inceliyor- sözlüde de idari yargı “Arkadaş, idarenin bütün eylem ve işlemleri yargı denetiminde olmadığına göre, sen sözlüde bu kişiye ne soru sordun? Bu sana ne cevap verdi? Ondan sonra benim onu denetleyebilmem için, sen bunu, sözlüyü banda alacaksın, ben de o bandı inceleyeceğim. Dolayısıyla, sen idare olarak taraflı mı hareket ettin, tarafsız mı hareket ettin, ben de bunu inceleyeceğim.” diyor. Orada da Danıştay, idare mahkemesi sözlüde sorulan soruları ve adayın verdiği cevabı değerlendirmesi için ortada bir delil olması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, sözünüzü tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani yoksa ki bir delil olmadan neyi inceleyecek? İşte, burada niye kaçıyorsunuz değerli arkadaşlarımız? Sayıştay Başkanı da olabilir, Danıştay Başkanı da olur, Yargıtay Başkanı da olur. İnsanlarda menfaat duygusu var; yani kendi çocuğu ile zeki bir çocuğu aynı paralelde değerlendiremez. Onun için, gelin, objektif kuralları koyalım. Yani objektiflikten kaçmak, dürüstlükten kaçmak kime, ne kazandırır? Dürüstlüğü bir tarafa iterek neyin peşinde koşuyoruz?

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Dürüstlükten kaçan yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, idari yargı diyor ki: “Kardeşim sen Anayasa’ya koymuşsun ‘İdarenin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimi dışında tutulamaz.’ Benim de sözlüyü denetim altında tutabilmem için, ben senin sözlüde ne sorduğunu, bu adayın ne cevap verdiğini kontrol etmek istiyorum.” Siz niye bundan rahatsız oluyorsunuz?

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Rahatsız olmuyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, şimdi, bu memlekette cumhurbaşkanlarının ne kadar taraflı olduğunu, başbakanların ne kadar taraflı olduğunu, yargının ne kadar taraflı olduğunu hepimiz bildiğimize göre, idari yargıdaki kişilerin, oradaki 6 kişilik bir heyetin vicdanlarının sesiyle bir karar vermeleri için, bu insanlara objektif kurallar koymak lazım. Bizim dediğimiz bu.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE  TEKLİFLERİ (Devam)

4.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kalaycı.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayıştay denetçi yardımcılığına giriş için gerekli olan üç aşamalı sınav ile ilgili hususlar, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesi gereğince hazırlanan ve 29/1/1980 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan yönetmelikle düzenlenmiştir. Sayıştay Başkanlığı tarafından 2/2/2009- 6/2/2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi yardımcılığı sözlü sınavının ve sınav sonucu yapılan atama işlemleri ile söz konusu yönetmeliğin sözlü sınavla ilgili bazı maddelerinin iptalinin ve yürürlüğünün durdurulması talebi ile açılan davalar neticesinde Danıştay 12. Dairesi, 2009/1045 ve 2009/1069 esas sayılı kararlarıyla yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir. Danıştayın söz konusu yürütmenin durdurulması kararı sonucu bu kanun teklifinin verildiği anlaşılmaktadır.

Teklifin komisyonda değişen şekliyle 1’inci maddesinde 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesi başlığıyla birlikte değiştirilerek, yönetmelik ile düzenlenen denetçi yardımcısı adaylığına giriş sınavı ve diğer hususlarla ilgili hükümlere kanunda yer verilmesi öngörülmektedir ancak kanun maddesi âdeta yönetmelik gibi ayrıntılar içermektedir. Adayların 2 defa atanması gibi, uygulamada sorunlara neden olabilecek hükümler bulunmaktadır.

Ayrıca, yıllardır uygulanmakta olan ve mevcut yönetmelik hükümleri ile düzenlenmiş olan sınav sisteminde bazı değişikliklere gidilmektedir. Yapılan değişikliklerden en önemlisi, sözlü sınav kaldırılarak yerine mülakat getirilmektedir. Ayrıca, eleme sınavında yer alan yabancı dil bilgisi soruları çıkarılmakta, eleme sınavını kazanmış sayılanların sayısı artırılmakta, yazılı sınavı kazananlara sınır getirilmektedir.

Görüldüğü üzere, yıllardır uygulanan sınav sisteminde köklü değişikliklere gidilmektedir. Teklifin komisyonda değişen şekliyle 2’nci maddesinde ise 2/2/2009-6/2/2009 tarihleri arasında yapılan sınav sonucuna göre atananların sınav sonucuna ilişkin hakları saklı tutulmakta ve sözlü sınavda başarısız sayılanların 1’inci maddedeki düzenlemeye göre mülakata alınması ve mülakatta aranacak 75 puanın bu mülakatta 50 olarak uygulanması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, aynı eleme ve yazılı sınavına giren kişilerin üçüncü aşamada bazılarının sözlü sınava, bazılarının mülakata tabi tutularak denetçi yardımcılığına atanacak olmasının hukuki ihtilafa yol açabileceği düşünülmektedir. Bizim özellikle endişemiz, itirazımız buradadır.

Dolayısıyla Danıştay 12. Dairesi kararı ile oluşan hukuki boşluğa yönelik bir düzenleme yapılması ve ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesi gerektiği görüşünü taşıyoruz. Ancak teklifteki maddelerin içeriği itibarıyla endişelerimiz ve itirazımız bulunmaktadır.

Bu teklifin Plan ve Bütçe Komisyonunda gündeme gelmesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisine teklifte bulunulduğunda, ki Plan ve Bütçe Komisyonu çok yoğun bir gündemle bütçe görüşmelerini yapıyor, buna rağmen biz “Derhâl görüşelim.” dedik, “Bu mağduriyeti, gençlerimizin bu mağduriyetini giderelim.” dedik.

İnanır mısınız, bu iki maddelik konu iki günümüzü aldı. Birinci gün tartışmalardan netice alamadık. Israrla sorduğumuz: Neden mülakat getirilmektedir, sözlü sınav neden kaldırılmaktadır? Hani dereyi geçerken at değiştirmek gibi oluyor. Yarım kalmış bir sınavı tamamlamak için niye mülakat hükmüne yer veriyoruz? Bununla ilgili tatmin edici bir cevap alamadık. Bizim endişemiz: Tekrar iptali söz konusu olabilecek bir içerikte olduğundan, tekrar mağduriyetlere yol açabileceği nedeniyle itiraz ettik.

Bir diğer konu: Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı’yla ilgili olarak Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek tarafından 26 Ekim 2009 günü Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan sunumda, önümüzdeki dönemde Hükûmet  tarafından gerçekleştirilecek bazı önemli yapısal reformlar arasında 5018 sayılı Kanun’la uyumlu yeni Sayıştay Kanunu’nun çıkarılacağı da sayılmıştır. Yine 4 Kasım 2009 tarihinde Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu bütçesinin görüşmeleri sırasında da -kendileri buradalar- Sayın Başbakan Yardımcımız ve Devlet Bakanımız Cemil Çiçek Bey’in de yeni Sayıştay Kanunu’nun çıkarılacağı yönünde açıklamaları olmuştur. Dolayısıyla, yeni Sayıştay Kanunu düzenlemesinin Hükûmetin öncelikli hedefi olduğunun Hükûmet üyelerince ifade edildiği bir dönemde sınav sisteminde köklü değişiklik öngören söz konusu hükümlerin, bu teklif yerine, anılan düzenlemenin müzakeresi esnasında dikkate alınmasının daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Sözlü sınavın mülakata dönüştürülmesini orada tartışırız, uygun görülür konur ama şimdi bu teklifte bu değişikliği yapmamızın uygun olmadığını düşünüyoruz. Sadece mağduriyetlerin giderilmesi, ortaya çıkan hukuki boşluğun doldurulmasına ilişkin bir düzenlemeyle yetinmemiz gerektiğini savunuyoruz.

Bu teklifin mevcut hâliyle kabul edilmesi, gerek Başbakan Yardımcımız Sayın Cemil Çiçek gerekse Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sözlerine, dolayısıyla Hükûmetin hedeflerine güvenilmemesi, hâliyle de Hükûmetin yeni Sayıştay Kanunu’nu çıkarmayacağı gibi bir anlama gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, 5018 sayılı Kanun’la uyumlu yeni Sayıştay Kanunu’nun çıkarılması kamu mali yönetimi ve kontrolü açısından büyük önem arz etmektedir. Kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve mali saydamlığı sağlamak üzere kamu mali yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm mali işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve mali kontrolü düzenlenmek amacıyla çıkarılan  10/12/2003 tarih ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, kamu mali yönetiminde yapısal bir reform olarak nitelendirilmektedir.

5018 sayılı Kanun’un bazı maddeleri yayın tarihinde, bazı maddeleri de 2004 yılında yürürlüğe konulmuş olmakla birlikte, Kanun tümüyle 2005 yılında yürürlüğe girmiştir.

5018 sayılı Kanun’un “Dış denetim” başlıklı 68’inci maddesinde, Sayıştay tarafından yapılacak harcama sonrası dış denetimin amacının, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesap verme sorumluluğu çerçevesinde yönetimin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlanması olduğu belirtilmekte ve dış denetimin genel kabul görmüş uluslararası denetim standartları dikkate alınarak, nasıl yapılacağı düzenlenerek, Sayıştayın denetim raporları ve bunlara verilen cevapları dikkate alarak düzenleyeceği dış denetim genel değerlendirme raporlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunması öngörülmektedir.

5018 sayılı Kanun hükümlerinin tümüyle yürürlüğe girdiği 2005 yılından itibaren beş yıl geçmiş olmasına rağmen bu maddede düzenlenen hükümler doğrultusunda bir işlem yapılmamış, maddede öngörülen dış denetim genel değerlendirme raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmamıştır.

Sayıştay tarafından hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması öngörülen yine 5018 sayılı Kanun’un 42 ve 43’üncü maddelerine göre idari faaliyet raporları, mahallî idareler değerlendirme raporu ve genel faaliyet raporu hakkında dış denetim sonuçlarını dikkate alarak görüşlerini içeren dış denetim genel değerlendirme raporu, 54’üncü maddesine göre de mali istatistiklerin hazırlanma, yayımlanma, doğruluk, güvenirlik ve önceden belirlenmiş standartlara uygunluk bakımından düzenlenen değerlendirme raporu, aradan beş yıl geçtiği hâlde bugüne kadar hiç hazırlanmamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmamıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini belirleyen Anayasa’nın 87’nci maddesinde, yasama ve diğer görevlerinin yanı sıra Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek, bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek de görevleri arasında sayılmaktadır. Bu durumda, kamu idarelerinin denetiminde yararlanılmak üzere Sayıştay tarafından hazırlanması gereken dış denetim raporlarının sunulmaması nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim görevini gerektiği şekilde yapamadığı görülmektedir.

Sayıştay, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile uyumlu olmadığı, 5018 sayılı Kanun’a uyumlu yeni Sayıştay kanununun çıkarılmamış olması nedeniyle, dış denetimi 5018 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda yapamadığı ve öngörülen raporları hazırlayamadığı görüşünü savunmaktadır.

5018 sayılı Kanun’un da bir kanun olduğu, kanunla verilen görevlerin yapılması gerektiği düşüncesiyle, Sayıştayın görüşüne tam katılmamakla birlikte, beş yıldır yeni Sayıştay kanununun çıkarılmadığı da bir gerçektir.

AKP hükûmetlerinin bugüne kadar bu konuya eğilmemesinin, bu düzenlemeyi yapmamasının, malum, hükûmet hangi kanunların çıkarılmasını isterse o kanunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkarılmakta olup, beş yıldır yeni Sayıştay kanununun çıkarılmasını sağlamamasının nedenini, AKP’nin denetim ve teftiş konusuna yaklaşımında ve yolsuzlukla mücadele anlayışında aramak gerekmektedir.

AKP’nin denetim ve teftişe alerjisi bulunmaktadır. Denetimi, teftişi, denetlemeyi sevmemektedir. Nitekim, AKP iktidara geldiğinde ilk yapmak istediği işlerin başında teftiş kurullarının kapatılması gelmiştir. Kamu Yönetimi Temel Kanunu kapsamında teftiş kurullarının kapatılması yönündeki girişimi, o dönemdeki Cumhurbaşkanının yasayı veto etmesi ve kamuoyunda oluşan tepki sonucu engellenmiştir, ancak AKP bu düşüncesinden vazgeçmemiş, toptan yapamadığı bu düzenlemeyi bu defa bakanlık ve kurumların teşkilat yasalarında gündeme getirmektedir. Henüz AKP’nin hışmına uğramayıp faaliyet gösteren bakanlık ve kurum teftiş kurullarının geleceği belirsiz bir duruma sokulmuştur. Müfettişler yıldırılmakta, iktidarın yanlışlarıyla ilgili düzenlenen raporlarda yer alan önerilerin yerine getirilmesi yerine bu raporları düzenleyen denetim elemanlarıyla uğraşılmaktadır. Böylelikle denetim ve teftiş faaliyetlerini etkisiz bir hâle getirmeyi ne yazık ki AKP başarmıştır.

AKP’nin iktidar dönemi, hem merkezî idarede hem de mahallî idarelerde yolsuzluk iddialarının arttığı, bu iddiaların partinin yönetim kademesine kadar uzandığı bir dönem olmuştur. Yetimin hakkının korunması edebiyatı yapanlar hak, hukuk tanımaz bir anlayışla hareket etmektedir. AKP İktidarı döneminde Başbakan, bazı bakanlar, bazı milletvekilleri, belediye başkanları, parti yöneticileri ve bürokratlar, yandaş partili iş adamları ile birlikte her geçen gün yeni bir yolsuzluk iddiasının içinde yer almışlardır. Özelleştirme adına atılan adımların gerisinde daha önce özel ilişkilerle oluşturulmuş bir altyapı olduğu görülmüştür. Gerçekten AKP dönemine yolsuzluk iddiaları damgasını vurmuştur.

Hâlen bir siyasi partinin genel başkanı olan, 58 ve 59’uncu AKP hükûmetlerinde bakan olarak hatta başbakan yardımcısı olarak görev yapmış olan eski arkadaşınızın daha geçtiğimiz günlerde, 8 Kasım 2009 tarihinde yaptığı açıklamada yer alan iddiaları sanırım hepiniz okumuşsunuzdur. Ne diyor? “Galataport aslında bir liman projesinden öte bir rant projesiydi. Başbakan, bildiğiniz gibi, İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmıştır, rant işini de çok iyi bilir. Galataport hadisesi cumhuriyet tarihinin en büyük imar rantını ifade eden bir hadiseydi ve Galataport’u ben engelledim.” diyor ve devamında soruyor: “O dönemde basın mensupları Başbakana Sami Ofer’i görüp görmediğini sordu, önce hiç görmediğini söyledi, sonra da görüştüğü anlaşılınca açmaza çıkacağını anladı ve Davos’ta bir kez görüştüğünü söyledi. Ankara’da hiç görüşmediğini belirtmişti. “Şunu soruyorum.” diyor: “Galataport ihalesi verdiğiniz Ofer’le kaç kez görüştünüz? Beş kez mi, altı kez mi? Bunun cevabını versin, başka diğer görüşmeleri kendisine bırakıyorum. Ankara Bilkent Oteli’nde partisinin kuruluş yıldönümü kutlanırken otelin erzak kapısından yukarı Ofer’i aldınız mı, almadınız mı? Otelde iki saat görüştünüz mü, görüşmediniz mi? Görüştüyseniz ne görüştünüz? Bunları kamuoyuna açıklayın. Başka hangi ihaleleri verdiniz? Bunu da açıklayın. TÜPRAŞ’ın hisse satışı nedeniyle meydana gelen görüşmelerden, gizliliklerden, dönen çarklardan şimdilik bahsetmiyorum.” Bu sözler daha önce AKP’nin önde gelen isimlerden birinin, bakanlık, başbakan yardımcılığı yapan bir arkadaşınızın iddiaları. AKP milletvekili olmuş başka arkadaşlar da birçok yolsuzluk iddiasında bulunmuşlardı. Ancak, akıbetlerini kamuoyu bilmektedir.

Değerli milletvekilleri, burada bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Son günlerde yapılan elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi sürecinde yaşanan gelişmeler birçok soruyu gündeme getirmiştir. Ben bunlardan birini burada anlatacağım: Meram Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin özelleştirilmesi.

15 Eylül 2008 tarihinde teklifler toplanmıştır. 25 Eylül 2008 tarihinde ihale komisyonunun yaptığı pazarlık görüşmeleri sonucunda en yüksek teklifi 440 milyon dolarla Alsim-Alarko vermiş, ikinci sırada 439 milyon dolarla Kiler Alışveriş Hizmetleri, üçüncü sırada da 438 milyon dolar bedelle Cengiz İnşaat gelmiştir. Rekabet Kurulu 4 Aralık 2008 tarihinde devir iznini vermiştir. Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 30 Nisan 2009 tarihinde Alsim-Alarkoya devrin yapılmasına, eğer bu şirket yükümlülükleri yerine getirmezse Kilere, o da yükümlülüklerini yerine getirmezse Cengiz İnşaata satış yapılmasına karar verilmiştir. Özelleştirme süreci yürüdü ve geçtiğimiz ekim ayı sonu itibarıyla tamamlandı. Süreç tamamlanırken bir de görüldü ki, Alsim yanına bir ortak almış, ismi olmuş Alcen! Nasıl mı? Cengiz Holdingle eklemlenmiş de ondan. Yani “Alcen” ismi Alarko’nun “Al”ından ve Cengiz Holdingin “Cen”inden gelmektedir. Ticaret Sicil Gazetesi’nde 2 Eylül 2009 tarihinde yayımlanan ilanla Alcen Enerji Dağıtım ve Perakende Satış Hizmetleri Anonim Şirketi kurulmuş. Alsim-Alarko, Alarko Holding, Alarko Fenni Malzeme toplamda şirketin yüzde 51’ine sahip olurken, Cengiz Holding AŞ yine Cengiz grubuna ait olan Eti Alüminyum ve Cengiz Madencilik de şirkette yüzde 48,99’luk pay sahibi olmuş. Böylece ihalede rakip olan iki firma aynı işi ortak olarak devralmıştır.

Hangi işlemler ihaleye fesat karıştırma anlamına gelir, ben sizlere soruyorum değerli arkadaşlarım. İhalede rakip olan iki firmanın kurduğu şirkete devrin yapılmasını doğru buluyor musunuz? Bu uygulama firmaların ihalelere danışıklı olarak girmelerini sağlamaz mı? Başka özelleştirmelerde de bu örnekler mevcut. Hatta bu uygulamaya “yandaş ortaklık” yakıştırması yapılmaktadır. İhaleyi kazanan firmanın yanına bir yandaş firmanın ortak edildiği iddia edilmektedir.

Yine, doğru mu -gündeme getirdim, Sayın Enerji Bakanımıza sordum, henüz cevap alamadım- bilmiyorum ama, Konya yerel medyasında yer alan haberlere göre Cengiz Holding Medaş’ın yüzde 49’luk hissesini 300 milyon dolara almış. Toplam ihale bedeli kaç dolardı? 440 milyon dolar. 300 milyon dolar doğruysa, bu özelleştirme çok tartışılır değerli arkadaşlarım.

Buradan AKP yönetimine seslenmek istiyorum: Ofer’ler, Oger’ler, Ali Dibo’lar, Deniz Feneri, Başbakan ve bakanların çocuklarının gemileri, yaptıkları işler, ATV ve Sabahın satışı ve kamu bankalarından sağlanan krediler, sahte faturadan ve hayali ihracattan aklanmalar unutuldu sanmayın. Türk Telekom’un satışı, Aycell-Aria birleşmesi, TÜPRAŞ hisselerinin satışı, ilaç alımlarındaki yolsuzluk, doğal gaz alımında formül değişikliği, akaryakıt kaçakçılığı, enerji ihalelerinin özel bürolarda pazarlanması, POAŞ’a vergi indirimi, imar değişikleri yoluyla rantlar sağlandığı, kapalı kapılar ardında yapılan özelleştirme pazarlıklarıyla ilgili yolsuzluk iddialarından kurtulduk sanmayın. Eninde sonunda hakkınızdaki tüm yolsuzluk iddialarıyla ilgili hesap vereceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Bunların hepsinin hesabı ilgililerden sorulacaktır. Bundan kurtulmanız mümkün değildir.

Milliyetçi Hareket Partisi, toplum hayatını, demokratik rejimi ve ahlaki değerleri tahrip eden yolsuzluklarla mücadeleyi millî siyaset anlayışının temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte, örtbas edilen her türlü yolsuzluğun ortaya çıkarılarak ilgililerin Türk adaleti önünde hesap vermesini sağlamayı açık bir ifadeyle taahhüt etmektedir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre bir önerge vermiştim.

BAŞKAN – Dilekçeniz…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) - Akif Bey’in konuşmasından sonra mı değerlendireceksiniz yoksa önce mi değerlendireceksiniz?

BAŞKAN – Bunu değerlendirmeye… Bakıyoruz efendim, inceliyoruz. Bundan sonra, gerekiyorsa bütün bu konuşmalardan sonra gündeme alırız, eğer uygun değilse önergeler bölümünde belki bakarız.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Peki efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Kanunu’nda değişiklik öngören teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Konuşmama başlamadan önce sizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin toplam dört maddeden oluştuğunu ifade etmeliyim. “Yürürlük” ve “yürütme” maddelerini hariç tutarsak geriye iki madde kalmaktadır. Teklifin düzenlediği konu, Sayıştay meslek mensuplarının yani Sayıştay denetçilerinin Sayıştaya girişine ilişkin sınav düzenlenmektedir. Konuya ilişkin olarak Sayıştayın yürürlükte olan bir sınav yönetmeliği vardır ancak bu sınav yönetmeliğine dayalı olarak yapılan -2009 yılının Şubat ayında yapılan- bir sınavın sözlü kısmının, sözlü bölümünün, sınavı kaybedenler tarafından idari yargıya götürülmesi sonucunda Danıştayın vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle o sınavın yenilenmesini düzenleyen bir madde vardır. Ama bu madde düzenlenirken, buna yönelik olarak ayrıca Sayıştaya giriş sınavını daimî   olarak düzenleyen bir başka madde daha vardır.

Burada iktidar partisi grubu adına konuşan Sayın Konuşmacı konuşmasında Danıştayın vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararını esas alarak birtakım değerlendirmelerde bulundu. Değerlendirmenin özü, Danıştayın vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararının eleştirisidir. “Neden dolayı bu karar verilmiştir, niye verilmiştir? Verilen bu karar Sayıştayın işlerini aksatmıştır.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce ifade etmeliyim ki, Sayın Konuşmacının bu değerlendirmesi çok açık bir şekilde Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrasına aykırıdır. Dava hâlen Danıştayda görülmektedir, esastan henüz Danıştay karar vermiş değildir. Anayasa’nın biraz önce sözünü ettiğim ilgili maddesine göre görülmekte olan bir dava hakkında yasama Meclisinde herhangi bir soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Bu beyan dahi, bu değerlendirme dahi, bu teklifin Anayasa karşısında ne kadar tartışmalı olduğunu göstermektedir. Yine bu beyan göstermektedir ki, hazırlanan teklif esas itibarıyla idarenin, yani Sayıştayın bundan sonra yapacağı sınav nedeniyle idari yargıya gitme yollarının kapanmasıdır, teklif bunu amaçlamaktadır. Yönetmelikle düzenlenmesi mümkün olan konular yasaya taşınmak suretiyle idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu kapatılmaktadır. Teklifin esas olarak düzenlediği konu budur değerli milletvekilleri.

Şimdi, Sayıştay anayasal bir kurumdur. O nedenle, yapılan düzenlemeyi herhangi bir sınav olarak değerlendirmek mümkün değildir. Anayasal bir kurum olan Sayıştaya giriş kurumu, Sayıştaya giriş sınavı, idarenin istediği gibi hareket edebileceği şekilde düzenlenmektedir, yani subjektif yargılara açık, subjektif  değerlendirmelere açık, yapılan işlem konusunda kendilerinden hesap sorulamayacak şekilde bir düzenleme yapılmaktadır, o nedenle önemlidir.

Demokratik ülkelerde, demokrasiyle idare edilen bütün ülkelerde sayıştaylar anayasal bir kurum olarak düzenlenir çünkü bu, bütçe hakkının uzantısı olan bir kurumdur. Bütçe hakkı bütün parlamenter demokrasilerde vardır, Türkiye’de de vardır. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde 2006 yılında bütün hükümleriyle yürürlüğe giren Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu, bütçe hakkına olabildiğince saygı göstermeye çalışmış olan bir kanundur.

Bütçe hakkı şudur değerli arkadaşlar: Bütçe hakkı, devletin yapacağı harcamalara ve onun finansmanını oluşturan vergilere milletin karar vermesidir. Millet bu kararı temsilcileri vasıtasıyla yasama organında yani parlamentoda alır. Bütçe hakkı budur. Bütçe hakkı olan bütün  demokratik rejimlerde bütçe hakkının gereği olarak bu hakkın nasıl kullanıldığı yine millet adına denetlenmek zorundadır. Devletin yaptığı harcamaların yasalara uygunluğu, bütçe hakkına uygunluğu, bu harcamaların finansmanını oluşturan vergilerin yine milletin anayasada koymuş olduğu çerçeveye, sınırlara uygunluğu millet adına milletin temsilcilerinden oluşan parlamento tarafından denetlenir. Parlamento adına bu denetimi Sayıştay yapar. Sayıştay bu nedenle son derece önemli bir kurumdur. Yapılan bir düzenlemeyi herhangi bir kamu kurumuna giriş sınavının düzenlenmesi olarak almamak gerekir. Demokrasileri demokratik yapan unsur sadece kuvvetler ayrılığı değildir, hukukun üstünlüğü değildir, sadece temel hak ve özgürlüklerin anayasada güvence altına alınması değildir, sadece özgür ve adil seçimler değildir, sadece siyasal eşitlik değildir. Bütün bunlar anayasalarda yer alabilir ama devletin harcamalarını parlamento adına bir kurum denetleyemiyorsa, bu kurum bağımsız değilse, özerkliğe sahip değilse, başkan ve üyeleri teminata sahip değilse, o ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değildir, demokrasi eksik kalır. Sayıştaylar sistemi demokratik yapan kurumlardır, sistemin istikrar unsurudur, sistemin denge unsurudur.

Şimdi, teklif bu ilkeleri bir kenara atmaktadır. Giriş sınavındaki felsefe, giriş sınavında esas alınan düşünce tamamen, biraz önce sözünü ettiğim, Sayıştayın anayasal kurum olma özelliklerinin temelindeki ilkeleri bir kenara atmaktadır. Nedir bunlar, sırasıyla sizlere açıklamak istiyorum.

Birincisi, Sayıştayın yürürlükteki yönetmeliğinde eleme sınavı vardır, ondan sonra yapılan yazılı sınav vardır, ondan sonra da yapılan bir sözlü sınav vardır. Burada İktidar Partisi Grubu adına konuşan Sayın Konuşmacı “Bunda bir şey yok, biz sözlü sınavı kaldırıyoruz, yerine mülakat getiriyoruz.” diyor. Efendim, “Birçok kurumda da bu mülakat vardır, örneğin maliyede vardır.” dedi, “maliye müfettişliğinde vardır.” dedi. Ben de maliye müfettişliğinden gelen bir arkadaşım. Evet, vardır, doğru ama Değerli Konuşmacının çok uzaklara, başka kurumlara gitmesine gerek yok. Sayın Konuşmacı eski bir Sayıştay mensubudur benim bildiğim kadarıyla. Sayıştayın şu anda yürürlükte olan yönetmeliğinde de vardır bu. Sayıştayın yürürlükte olan yönetmeliğinde eleme sınavı vardır, yazılı sınav vardır, ondan sonra sözlü sınav vardır ancak “Sözlü sınav, bilgi yanında adayın zekâsını, kavrayış ve ifade kabiliyetini, intikal kabiliyetini de ölçen sınavdır.” olarak tanımlanmıştır. Yani sözlü sınav prensip olarak kişinin bilgisini ölçecek ama bunun yanında, saydığım diğer, adayın o özelliklerine de bakacak. Yani sözlü sınav yazılı sınavı tamamlayan bir sınavdır. Kişilerin, adayların bilgileri objektif olarak yazılı sınavda ölçülür. Yazılı sınavın sonuçlarını sözlü sınavın bir kalemde yok edecek özelliklere sahip olmaması gerekir. O nedenle, mevcut yönetmelik der ki: Yazılı sınavların her birinden en az 70 almak gerekir, önce eleme sınavı sonra yazılı sınav. Bunlardan en az 70 puan almak gerekir. Ancak sözlü sınavda yönetmelik 50 puan arıyor. Sözlü sınavın toplamdaki ağırlığını yazılı sınav kadar gözetmemiş yönetmelik. Yazılıya daha öncelik vermiş, ağırlık oradadır. Danıştay da muhtelif kararlarında bunu gözetmiştir. Sözlü sınav daima yazılı sınavı tamamlayacak bir özellik taşımalıdır.

Şimdi, sözlü sınavı kaldırıyor kanun, onun yerine mülakat getiriyor. Kişinin, işte, dış görünüşüne, ifade kabiliyetine, efendim, işte, temsil kabiliyetine, liyakatine diyor… Liyakat hâlbuki üç yıllık adaylık süresinin sonunda yeterlik sınavında ölçülebilecek olan bir kavramdır. Daha girişte liyakatini nasıl ölçeceksiniz? Siz onu üç yıl eğiteceksiniz, yetiştireceksiniz, üç yıldan sonra veya iki yıllık adaylık süresinin sonunda, belki üç yıla kalmadan onu değerlendireceksiniz. Mülakatta da en az 70 puan almak gerekiyor. Görünüşte kaliteyi yükselten bir unsur gibi gözüküyor. Hayır, tam tersine, tamamen subjektif değerlendirmelere açık bir değerlendirme olduğu için mülakat, gerçekte subjektif değerlendirmelerin toplam sınav notundaki payını yükseltiyor, yazılının önemini azaltıyor. Bu, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesine açık bir şekilde aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; bu maddeyi, bu tasarıyı, bu teklifi bu şekilde yasalaştırmak suretiyle Sayıştay gibi bir anayasal kurumun sınav konularını düzenleyen bir yasa maddesini Anayasa karşısında tartışmalı hâle getirmeyelim. Böyle yasalaştığı takdirde, aynen kaymakamlık sınavında yapıldığı gibi, biz bu düzenlemeyi Anayasa Mahkemesine götüreceğiz. Biz, hukuk devleti ilkesine, hukukun üstünlüğü ilkesine, eşitlik ilkesine aykırı buluyoruz bu düzenlemeyi. Tabii ki karar Anayasa Mahkemesinin olacaktır. O ne karar verecektir, o konuyu değerlendirmem söz konusu değil.

Yine, teklifin geçici maddesini değerlendireyim. Geçici madde, şubat ayında yapılan yazılı ve sözlü sınavı kazanan ve ataması yapılan 60 adayın haklarının zayi olmaması düşüncesiyle hazırlanmıştır. Bunun yanında, doğal olarak bu yapılan sözlü sınavı yargıya götürmek suretiyle, yargının vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararı sonucunda sözlü sınavın yeniden yapılması zorunluluğu nedeniyle ona ilişkin bir düzenlemeyi ihtiva etmektedir.

Şimdi, bu 60 adaydan -ki 3 tanesi başka kurumlara gitmek suretiyle Sayıştay denetçi yardımcılığından ayrılmış- geriye 57 aday kalıyor. 57 adayın haklarının korunması gerekiyor. Tabii ki hukuk varsa eğer bu adayların eğitimlerine kaldığı yerden devam etmeleri gerekir, onda herhangi bir tereddüt yok. Ancak bu sözlü sınavda kaybetmiş olan adaylarımız yeniden Danıştayın kararı gereğince sınava alınmak zorundadırlar. Peki, teklif neyi getiriyor bu konuda? Evet “Bunlar da yeniden alınacaklar.” diyor ama neye? Sınava değil mülakata.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; o arkadaşlarımızın, yargıya giden arkadaşlarımızın iddia ettiği konu, yani sözlü sınava ilişkin olarak iddia ettikleri konunun sonucunda Danıştayın vermiş olduğu karar, sözlü sınavın dayanağını oluşturan oradaki bir ibarenin yürütmesinin durdurulmasına ilişkindir. Yani sözlü sınavı tekrar edeceksiniz. Sözlü sınavı tekrar edeceksiniz diyorsa Danıştay, siz onun yerine, ben sözlü sınav yapmayacağım, bu kanunla getirdiğim mülakatı yapacağım diyebilir misiniz? Hukuk devletinde bu düzenlemenin yeri olabilir mi?

Ben bu düzenlemeden üzüntü duyuyorum. İki nedenle: Birincisi, bu düzenleme çok açık bir şekilde hukuk devleti ilkesine aykırı. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir, buna aykırı; bu bir. İkinci olarak üzüntü duyduğum konu, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda birkaç kere ifade ettim ben, “Arkadaşlar, bu yanlış.” O gün ara verildi, evet yanlışlığına kani oldu arkadaşlar, çünkü teklifin ilk şeklinde “sözlü sınava alınır” diyordu geçici maddede, sonra devamında da “mülakata alınır” diyordu. Bir çelişki var bir kere burada. Evet, ertesi gün arkadaşlarımız önergeyi yazıp getirdiler, “Çok haklısınız Sayın Akif Hamzaçebi, bunu düzeltiyoruz.” dediler, “Biz bu arkadaşları mülakata alıyoruz.” dediler. Evet, ikinci üzüntüm de bundandır. Onun üzerine herhangi bir değerlendirme yapmadım çünkü bir gün önce aşağı yukarı belki bir saat kadar bu konuyu ben anlattım. Bu anlatımım eğer herhangi bir şey ifade etmemişse, bunda ben iki şey ararım: Ya anlattığım konuya arkadaşlar, yani bu önergeyi hazırlayan arkadaşlar nüfuz edemedi, bunu yine bir üzüntü vesilesi sayarım; ikincisi, buna nüfuz edildi ama “Biz kararlıyız, mülakat yapacağız, buna da yargı yolunu kapatıyoruz bu teklifle, istediğimizi alacağız istediğimizi almayacağız.” Sonuçta o maddenin onaylanabilir bir tarafı yoktur, hoş görülebilir bir tarafı yoktur.

İktidar partisi grubu adına konuşan Sayın Konuşmacı Danıştay kararıyla ilgili bir değerlendirme yaparken yanlış bilgiler de verdi. Bunları düzeltmek isterim. Örneğin yürütmeyi durdurma kararını eleştirirken Danıştayın, efendim, bir süre sonra Danıştay esastan karar verip de sınavı uygun görürse, yani idarenin işlemini iptal etmez ise ne olacak? Önce bunu iddia eden arkadaşımıza ben ilgili Danıştay kararlarına bakmasını öneririm. İki tane karar vardır o konuda. Birincisi, sınavın yürütmesinin durdurulmasına ilişkin karar; ikinci karar da “Komisyon üyeleri tek bir not verir” şeklindeki yönetmelik maddesinin yürürlüğünün durdurulmasına ilişkin. Ancak bu yürütmeyi durdurma kararları gerekçeli olarak yazılmıştır. Âdeta Danıştay bunu esastan inceler gibi incelemiştir, bütün gerekçelerini orada ortaya koymuştur. Dolayısıyla, esastan verilecek kararın da muhtemelen yürütmeyi durdurma kararındaki gerekçeler doğrultusunda aynı sonuca ulaşacak şekilde çıkması mümkündür. Yani bu kadar kuvvetli bir ihtimal varken, teorik olarak olmayacak sıfır bir  ihtimali getirip Parlamentonun önüne koyup Danıştayı eleştiri konusu yapmayı, yargıya ben biraz haksızlık olarak alıyorum. Bunlar doğru gerekçeler değildir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu teklif bir yönüyle de Sayıştayda kaliteyi ikinci plana atan bir tekliftir. 1960’larda çıkan 832 sayılı Sayıştay Kanunu’ndan aşağı yukarı elli yıl sonra, bugün, Parlamentomuz, elli yıl önceki anlayıştan daha geriye giden bir anlayışı kabul edecektir eğer bu teklif bu şekliyle yasalaşırsa, gerekli düzeltmeler yapılmazsa.

Çok modern bir kurumdur Sayıştay. Çok modern bir kurumdur. İhtiyaçları vardır, tabii ki onların karşılanması gerekir. Bunlar ayrı bir değerlendirme konusu. Böyle modern bir kurumda elli yıl önce bile yabancı dil sınavı yapılırken, elli yıl sonra yabancı dil sınavını kaldırmanın ben anlamlı bir gerekçesini bulamıyorum. Bir yandan küreselleşme var diyoruz, bir yandan denetimin uluslararasılaşması var, INTOSAI var, uluslararası denetim standartları var. Sayıştay bunları yakından takip eder, uluslararası kurumlara gider. Şimdi, zaten yabancı dil sınavı toplam içinde önemli bir ağırlığa sahip değil. Yüzde 20 ağırlığı çok büyük bir ağırlık olarak söylüyor konuşmacı arkadaşımız. Bugüne kadar yabancı dil sınavı nedeniyle Sayıştay eleman bulmakta zorlanmış mı acaba? Teklif diyor ki: “Yabancı dil aramayalım. Bize dil bilmeyen eleman da gelsin.” Hiç kimsenin dil bilmesi önemli değil daha doğrusu! Mevcut yönetmelik diyor ki: “Asgari bir dil olsun yani biraz aşinalığı olsun da sonradan meslekte geliştirir.”, “Hayır, ben hiçbir şey aramayacağım, meslek sırasında, eğitim sırasında onları kursa göndereceğim…” vesaire vesaire. Bunlar Sayıştaya yakışmayan, Sayıştayın modern ufkuna, 21’inci yüzyıldaki ufkuna yakışmayan, ondan geriye giden, 60’ların öncesine giden bir anlayıştır. 60’ların öncesinde bile bu anlayışın olduğunu sanmıyorum ama olsa olsa ondan daha öncedir diyorum. Bu kadar özensiz, dikkatsiz, Sayıştayı mevcut konumundan geriye götürmeye çalışan, Sayıştayın anayasal kurum özelliğini dikkate almayan, subjektif değerlendirmelere açık bir tekliftir.

Son olarak şunları söylemek istiyorum: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bütün demokrasilerde sayıştay vardır dedim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayıştay Parlamento adına denetim yapar yani milletin adına denetim yapar. Bu kadar önemli bir kurumu düzenliyoruz. Bu kadar önemli kuruma giriş sınavının objektif olması gerekir. Bunu kanuna taşımaya da gerek yoktur. Danıştay böyle bir şey söylemiyor. Danıştayın söylediği, sınav veren üyeler hangi nedenle o notu verdiğini oraya yazsın, hani “Şu soruyu sordum şunu bilemedi, şunu az bildi.” vesaire gibi.

Bakın “bütçe hakkı” dediğimiz, “her şeye milletin karar vermesi” yani “harcamalara ve onun kaynağını oluşturan vergilere milletin karar vermesi” dediğimiz kavram gerçekte 1789’dan beri bütün dünyada var. Sayıştayların tarihi temel hak ve özgürlüklerin tarihi kadar eskidir. 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 14’üncü maddesi bütçe hakkını açık bir şekilde düzenler. Ta 1789’dan gelen, insanların, bireylerin temel hak ve özgürlükleri kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Toparlıyorum…

BAŞKAN – Lütfen bağlayınız.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …kutsal bir hak olan bütçe hakkının, demokrasileri demokrasi yapan bütçe hakkının nasıl kullanıldığını denetleyecek olan bir anayasal kurumun böyle bir sınav sistemine, böyle bir düzenlemeye tabi olmasını ben içime sindiremiyorum, ben kabullenemiyorum, Sayıştayın birikimine saygısızlık olarak görüyorum. Gerekli düzeltmelerin yapılacağını ummak istiyorum. Sözlerimi burada bitiriyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi hükûmet sırasında Hükûmetin bulundurulmasının bir anlamı yok, çünkü bugün Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapıyor. Burada Hükûmetin temsil edilmesine gerek yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) orada bir önerge veriyorlar, şimdi Meclis Başkanlığını temsil eden başkan vekili var.

BAŞKAN – O da var. Genel…

Bütün yasa teklifleri görüşülürken Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, o öyle değil ama. İç Tüzük değişikliğinde Meclisi ilgilendirdiği zaman yalnız Meclis olarak temsil ediliyor, orada Hükûmetin temsil edilmesine gerek yok.

BAŞKAN – Sayın Genç, bu konuda açık hüküm var, onun için bu görüşünüzü değerlendiremeyeceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok, o çok kapalı bir hüküm.

BAŞKAN –  Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle ilgili olarak Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım.

Tabii, demokrasi ve demokrat olmanın ölçüsü birbiriyle çok bağlı ve atılan adımların Parlamentonun işleyişindeki felsefi yaklaşım çok önemli. Burada tartıştığımız konu, sadece Sayıştay Denetçi Yardımcısı Adaylığı Giriş Sınavı ve Denetçi Yardımcıları Adayları İle Denetçi Yardımcılarının Yetiştirilme ve Meslek Sınavı Yönetmeliği düzenlemesiyle ilgili bir Danıştay kararı nedeniyle yapılan yeni bir teklif ile dar kalınacak bir konu değil.

Burada şunu çok açık teslim etmek lazım. Bir hukukçuyum, bakıyorum, Danıştay, sınava katılan 60 adaydan bazılarının başvurusu nedeniyle şöyle bir karar vermiş: “Sözlü sınavın niteliği gereği birtakım hususların tutanakla saptanması ve adayların başarısızlığına ya da yetersizliğine ilişkin tespitlerin açıkça ortaya konulması, adaylar için komisyon üyelerince takdir edilen puanların ayrı ayrı ve gerekçeleriyle belirtilmesi gerektiği” gibi gerekçelerle bu kararı vermiş. Şimdi, daha Danıştayda dava devam ederken, biz yasama organı olarak kalkıyoruz, bunun önüne nasıl geçebiliriz başka bir teklifle? Yargıyı baypas edebiliriz. Tamam, bu, gelir sayısal çoğunlukla da çıkar. Olay bitti mi, çözüldü mü? Yani, Anayasa’ya göre yüksek yargı organı olarak Sayıştay, Meclis adına denetim görevini yapıyor. Şimdi, denetim görevini yapan Sayıştayın bu en önemli görevlerine denetçi olarak seçilecek bir hususta yasama organı Meclisin son derece dikkatli olması gerekiyor, çok özenli davranması gerekiyor, çok dikkat etmesi gerekiyor. Neden diyeceksiniz: Biz bu konuda ayrışık oy verirken komisyonda tartıştık, bunu anlatmaya çalıştık. Yani, buradan alıp sözlü sınavdan mülakata getirirsiniz, boyuna posuna bakarsınız insanların ve kendinizce doğru yaptığınız bir işlemde, belli bir dereceye yükselmiş insanların mağduriyet duygusu yaşadığı zamanda başvuracağı bir hukuk yolu var mı, yok mu noktasında baş başa bırakacağınız bir sıkıntıdan öte büyük bir anlayışla bakmak gerekiyor.

Şimdi, bunu anlamak için birkaç doneye başvurmak gerekiyor. Avrupa Birliği ilerleme raporlarına baktığımız zaman çok ilginç tespitler var. Güvenlik güçlerinin sivil denetimi. Peki, güvenlik güçlerinin sivil denetimini kim yapacak? Bütçe hakkını, Meclis adına, vatandaş adına kim denetleyecek? Tabii ki birkaç siyasi konu var. Örneğin, Ceza Kanunu’nun 250’nci maddesi, ceza muhakemeleri hususunda sivil yargı alanının… Askerî olmayan suçlarda askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması… Atıldı bu adım. Yine, jandarma teşkilat ve görevlerine ilişkin yönetmelik konusu ve en önemlisi, hâlâ 1997 EMASYA gizli protokolü. Meclisin iradesinin dışında gizli protokol uygulanan bir ülkede yaşıyoruz, Mecliste konuşuyoruz şu an. Şimdi, EMASYA gizli protokolünü Hükûmetin çıkarıp bir kere netleştirmesi lazım. Bunun bütçeyle bağlantısı, bu sınavla bağlantısı nedir diyeceksiniz, getiriyorum: “Askerî bütçe ve harcamalar üzerinde Parlamento denetiminin güçlendirilmesi hususunda bir ilerleme olmamıştır.” diyor rapor, çok net.

Birçok tedarik projesi için kaynak sağlayan Savunma Sanayi Destekleme Fonu hâlâ bütçe ve Parlamento dışında bir fon olmayı sürdürmektedir. Peki, soruyorum: Meclis, Savunma Sanayi Fonunu denetleyebiliyor mu? Meclis adına Sayıştay gidip denetleyebiliyor mu? Ee hayır. Anayasa’ya göre, Sayıştay, askerî harcamaların harcama sonrası denetimini yapabilmektedir. Buyurun!.. Harcama sonrası denetimini, üstelik de denetçiler mahallinde görev yapamıyor, masa başında yapabiliyor. Böyle olunca da Sayıştay kanunu kabul edilene kadar bu böyle sürecek. Yani şu an Sayıştayımız denetleme görevi olarak askerî bütçe konusunda sadece patates, soğan, pırasa denetimini yapabiliyor arkadaşlar! Maalesef gerçek bu. Şimdi, biz bunu sağlayamadığımız zaman, pırasanın, patatesin, soğanın denetiminden öteye gidemeyen bir Meclisin, bir Sayıştayın üyelerini seçerken, görevlerini belirlerken, Sayıştay kanununu her sene öteleye öteleye Meclise getirmezken, bu tarihî sorumluluğumuzu yerine getirmezken kalkıyoruz bir de Sayıştay denetçilerini -sınav konusunda sözlü sınavını mahkeme iptal etmiş, durdurma kararı vermiş- mülakata alıyoruz. “Mülakat” deyince bir kere insanın kafasında kuşku doğuyor. Çünkü mülakatta kendi düşüncesinden değildir, kendi anlayışına uygun değildir, referansı uygun değildir… Oysaki bu tür sınavlarda Meclis adına denetim yapacak üyeler seçildiğinde objektiflik, yerindelik, hesap verilebilirlik, liyakat… Liyakat o kadar basit bir konu değil ki. Şimdi bunları biz hep görmezden gelip… Tamam, bu yasayı çıkardık. 3 tanesi adayların gitmiş, 57 tane var. Diyelim, mülakat sınavında da 50 puan -70’den 50’ye düşürülüyor- bunu çözdük. Bu kadar basit değil. Bu, bu kadar basit bir olay değil. Niye değil?

Şuna kısaca bir göz atalım. Bütçenin… Meclisin en önemli denetim alanı olarak Sayıştayın görevleri konusuna değinmekte yarar var. Sayıştay kanunu şu an bekliyor, Meclise sevk edilmeyi bekliyor ve Sayıştay kanununun hazırlanmasında şu kriterler öne çıkmış: Hazırlanan Sayıştay kanunu tasarısında Anayasa, Lima Bildirgesi, INTOSAI Denetim Standartları, yine INTOSAI Denetim Standartları Avrupa Uygulama Rehberleri, Avrupa Birliğinin aday ülke sayıştaylarına tavsiyeleri, 2003 yılı Türkiye Ulusal Programı, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu.

Şimdi, Sayıştay kanunu hazırlanmış, her sene, ilerleme raporunda “Bu Sayıştay kanunu çıksın” deniliyor, çıkmıyor. Neden çıkmıyor? Bunun gerçekten makul bir cevabını Hükûmetin vermesi gerekiyor.

Şimdi yaşıyoruz sıkıntıları. Askerî vesayet kaldırılmadan, her alanda, siyasette, EMASYA Protokolü’nde ve bütçe denetiminde askerî vesayeti kaldırmadığınız zaman, Parlamentonun otoritesini, iradesini, milletin egemenliğini teslim etme şansınız olmaz ki! Burada temel sorun bu. Bu anlayışlarla olaya baktığımız zaman, basit bir şey olmadığı ortaya çıkar.

Şimdi, bakıyoruz ki yeni kamu mali yönetim sisteminde Parlamentonun gözetim fonksiyonu ve yüksek denetimin sağlanması için, öncelikle ne lazım? Parlamenter rejimin çalışması lazım. Peki, bütün kurum ve kurallarıyla işliyor mu? Yok. Durmadan, bize, cep telefonuna mesaj geliyor: “Üçüncü belgeyle ilgili ihbar geldi. İrtica belgesi destek eylem planı. Bilmem ne belgesi…” Bir taraftan bununla uğraşıyoruz. Yani “Ne oluyor?” diyor vatandaş, vatandaşın kafası dönmeye başladı. Hemen arkasından -sabah oturumunda önergelerde de vardı, tartışıldı- gizli dinleme, telekulak olayı. Peki, rahatsız değil miyiz arkadaşlar bu telekulak, dinleme olayından? Herkes dinlendiğinden şüpheli, kuşkulu…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Herkes rahatsız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – ...Yargıtayı da Anayasa Mahkemesi de yargıcı da askeri de Hükûmeti de milletvekili de herkes. Peki, bunun bir tek yolu yok mu? Eğer gizli dinleme varsa, kanunsuz dinleme varsa, yasa dışı dinleme varsa, usulsüz dinleme varsa ne yaparsınız? Bunun önlemini alırsınız, cezaları artırırsınız, caydırıcı hâle getirirsiniz. Biz, 19 Ocak 2009 yılında Demokratik Toplum Partisi olarak bizzat kendim 132’nci maddeden 140’ıncı maddeye kadar on tane maddeyle ilgili değişiklik önergesi verdim, cezaların artırılmasını, caydırıcı olmasını söyledim. Peki, on bir aydır niye bu teklif bekler? Orada açıyoruz, diyoruz ki: “Gizli dinleme şikâyete bağlı suç tipidir.” Herkes sizi dinler, şikâyete bağlı. Korkudan, tehdit altındaki insanların çoğu şikâyet edemiyor, farkına varamıyor.

Diğer bir nokta: Yasamanın bu eksiği, kusuru var, hatası var. Yasama bunu hemen çözmekle sorumlu, bunu çözmek zorundadır. Vatandaşın kafasının karışıklığının giderilmesi lazım ama bir şey daha var: Sanki bütün suç yasamanınmış gibi davranmak da etik değil. Hiç mi yargının bunda günahı yok? Yargının verdiği isimsiz, sınırsız, süresiz dinleme kararları var. “Üç ay boyunca bütün Diyarbakır’ı arayabilirsiniz, dinleyebilirsiniz, istediğiniz gibi soruşturabilirsiniz.” diye toptan verilen dinleme kararları var. Eğer terörle mücadele veya bilmem ne bahanesine girip böyle matbu arama kararlarını, dinleme kararlarını yargı istediği gibi dağıttığı zaman o matbu kararların altında imza mühür olunca oradaki görevli de istediği gibi dolduruyor. Yani yargı, savcı, hâkim, hangi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, kişilik haklarına, 8’inci maddeye, Anayasa’daki haberleşme hürriyetine, gizlilik hürriyetine, kişilik haklarına, aileye saygı kuralına, hangisine riayet ediyor ki hukuken bunun önlemi için bir adım atmış olsun? İşte bunlar hepsi birbirini besleyen konular. Eğer bu konuda bir irade gösterilecekse, bütün partilerin ortaklaşa iradesiyle, cezaların caydırıcılığını artırırsınız.

Jammer aletleri 10 bin dolara satılıyor. 10 bin dolara satılan bu aletlerle ilgili gizli dinleme yapan, yasa dışı dinleme yapan özellikle suç örgütleri, organize suç şebekeleri, çeteler. Bunun caydırıcılığını artırırsanız yasal açıdan, yapanlar konusunda daha çok üstüne gitmek mümkün. Bunun da kolayı var. Bu yasal düzenlemeleri, en azından Meclisteki dört grup bir araya gelir -Sayın Adalet Komisyonu Başkanımız da karşımda duruyor- bunu bir anda çözer Meclis. Yani tıpkı bu yasayı nasıl üç günde getirdik, pişirdik, komisyondan geçirdik, buraya getirdik ve hemen de şimdi yasalaşsın isteniyorsa… E bu hayati konuda da gelin bir araya gelelim.

İşte sorun burada, yani en önemli konularda bir araya gelemiyoruz. Gizli dinlemenin, yasak dinlemenin… Yani bu dinleme olayını çözemiyoruz. Burada dört tane partinin grup başkan vekilleri bir araya gelse -yasa teklifi hazır- bunu toparlayıp Meclise üç gün içinde getiririz, salı, çarşamba günü de çıkar ve bu işi çözeriz. Bu işin artık taşınacak, kaldırılacak yeri kalmadı arkadaşlar. Bu, bize güveni, Meclise güveni de sarsıyor, her tarafa güveni sarsıyor.

Burada yine bir şeye değinmek istiyorum son olarak. Biz bu tartışmaları yaparken bütçe görüşmelerinde sık sık söylediğimiz bir şey var: “Bütçe hakkı, vatandaşın vergi hukukundan, nerelere ne kadar harcama yapıldığına kadar her aşamanın denetlendiği, millet adına Parlamentonun söz sahibi olduğu bir sürecin tamamını kapsar.” diyoruz. Neresini kapsar? Askerî harcamalarda soğan, patates, pırasaya kadar kapsar. Bu kadar. Bunu bu noktada teslim edeceğiz, bu doğrunun altını çizeceğiz. Sayıştay kanunu ne zamanki Meclise gelir, Sayıştay kanunu çıkar, bu denetim sağlanır Meclis adına, o zaman Mecliste grubu bulunan bütün partilerin talepte bulunması lazım, rapor istemesi lazım. “Git, filanca bakanlığı, filanca harcamayı, filanca bütçe kalemini denetle ve o raporu Meclise sun.” talebini makul bir şekilde iletmesi gerekiyor.

Şimdi, bakıyoruz ki Sayıştay kuruluşlarının INTOSAI standartları genişletilirken, bağımsız kuruluşlarca ayrıca denetlenirken -bakın, yani bir denetim kurumu yalnız başına da değil, denetim kurumlarını denetleyen kurumlar da var- yani ekstra denetim sağlanarak performans denetimi üzerinden şeffaflık sağlanırken, biz ülkemizde kamu fonlarının kullanımında kamu gözetimi, hesap verilebilirlik, şeffaflık, paranın karşılığı gibi demokratik yönetimin en gerekli unsurları konusunda maalesef denetim yapamıyoruz. Bu yönleriyle baktığımız zaman, Sayıştayın bağımsızlığını sağlamadan Sayıştayın üyesinin seçimini de doğru bir raya oturtamayız, bunu sağlayamayız diye düşünüyoruz.

Burada -aslında çok zor değil- demokrat olmanın birinci şartı vesayete karşı çıkmaktır. İkincisi: Bu Anayasa’ya karşı çıkmadan demokrat olunmuyor. Yani darbe Anayasası’nı sindirmek demokratlıkla bağdaşmaz; sivil, demokratik bir Anayasa. Bu seçim sistemi demokratik değil, bu darbenin ürünüdür. Bu sistem, yüzde 10 barajıyla, Siyasi Partiler Yasası, seçime götürülmez bu ülke. Yine bu ülkenin, ülkemizin Meclisinde yeri geldiği zaman hep beraber bu kürsüde halkın, milletin kürsüsünde soykırım savunmasının yapılamayacağını, hep birlikte onurluca karşısında durabilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu kürsüden “soykırım”, “yok et” politikaları konuşulamaz çünkü bu Mecliste Meclisin içinde bulunan milletvekilleri ve partiler, kendi vatandaşlarına karşı “katil”, “katliam”, “soykırım”, “insanlık suçu”, “21’inci yüzyılın yüz karası” gibi şeyleri bu kürsüde konuşamamalıdır. Bu fikir değil, bu özgürlük değil. Soykırımın özgürlüğü olmaz, katliamın özgürlüğü olmaz, ırkçı jenositlerin özgürlüğü olmaz.

Bu açıdan, Parlamento bu konuda da yeterince sınav vermemiştir. Bu konuda doğru sınavı verebilmek… O zaman El Beşir’e karşı söz söyleme hakkını verdirir insana. Bu Parlamentoda saygı kuralları işlerse, Cumhurbaşkanına saygı, Sarkozy’nin yapacağı davranışların saygısızlığını sorgulatma hakkını verir. Buna benzer birçok iç sorunumuz var.

Bu yönüyle baktığımız zaman, evet, çetelere karşı hukuku, savaşa karşı barışı, sosyal adaleti, eşitliği ve ayrımcılığa karşı olmayı temel ilke ve kural olarak kabul etmemiz gerekiyor.

Bunları sağlayan bir anlayışa sahip olanlar ancak demokrat olabilir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Şahısları adına Adana Milletvekili Ali Küçükaydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Küçükaydın.

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayıştay Kanunu’nda yapılan değişiklik teklifi üzerinde görüşümü belirtmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz kamu personel alımında genelde iki türlü sınav yapıyoruz. Bu sınavlardan bir tanesi kamu personel sınavı ki, Türkiye’de en çok uygulanan sınav türü bu. Bu, doğrudan, kişilerin kamu personel sınavında aldığı puan esasına göre yerleştirmeleri yapılıyor.

İkincisi, bir belli aşamalardan geçen sınav türü ki, bu, işte eleme sınavı, sonra yazılı sınav, sonra da mülakat ya da sözlü sınav dediğimiz sınav türüyle personel alıyoruz. Özellikle geleneksel devlet yapımızda yıllardan beri bu sınavın yapıldığı kurumlarımız var. Mesela bunlardan bir tanesi, benim de içinden geldiğim mülki idarede yapılan sınavdır. Bunun, belki İl İdaresi Kanunu’yla yaşıt bir sınav geçmişi var ki, bu sınavlar özellikle bizim dönemlerimizde yazılı sınavı da mensubu olduğumuz bakanlık, yani İçişleri Bakanlığı yapıyordu, “mülakat” ya da “sözlü” sınav dediğimiz sınavı da aynı kurum yapıyordu. Dolayısıyla, bunun, yıllara uzanan bir geçmişi var. Bu, bütün teftiş kurullarında, müfettişliklerde, uzmanlıklarda, yani uzman çalıştıran kurumlarda da hep bu şekilde yapıldı, yapıla geldi. Bugün de yapılan bu. Yani, bizim, Sayıştayda denetmen yardımcılarının sınavı da aynen böyle bir geleneksel geçmişi var. Aynen Sayıştayın geçmişi kadar tarihî bir geçmişi var. Bugünkü anlamda bugünkü yapıldığı şekliyle 1980 yılında bu sınavın bir yönetmelikle, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na göre çıkarılan bir yönetmelikle yapılmaya başladığını görüyoruz. Dolayısıyla, 1980’den bugüne tam yirmi dokuz yıl geçmiş, yirmi dokuz yıldan beri bu sınav aynen tekrarlanmış ve aynı şekilde yapılmış yani üç aşamalı bir yapılışı var. Bugün de sınav aynı metotla yapılmış ama Danıştay 12. Daire bu konuda bir karar vermiş ama şimdi Sayıştayda denetmenlik yapan yani asil denetmenlik yapan hatta bu alanda bir ömür çürüten arkadaşlarımız var. Aynı metotla seçilmişler, aynı usulle seçilmişler, aynı yöntemle görevlerine devam etmişler. Belki başka başka görev alan arkadaşlarımız da vardır bunlardan Sayıştay bünyesinde, belki emekli olanlar da vardır. Şimdi, burada, bu işin ben, doğrusunu söylemek gerekirse, bir mantığını bulabildiğimi söyleyemiyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın 128’inci maddesinin son kısmında diyor ki: “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” Şimdi, arkadaşımızın teklifinin bu esas üzerine oturtulduğunu görüyoruz yani Anayasa diyor ki, bunu siz kanunla temin edeceksiniz, tesis edeceksiniz, yani bir kanun üzerinden bunu yapacaksınız. Dolayısıyla, bu anlamda, bu açıdan baktığımızda ben burada yapılan hususta doğrusu bir hata olduğu kanaatinde değilim. Yani buradan bakarsak, siz yönetmelikle değil de, kamu personelinin bütün bu özlük haklarını, kanunla yapın diyor, kanunla tesis edin, kanunla kurun. Dolayısıyla, şimdi de yapılan bence bu.

Şimdi, Danıştayın 12. Dairesinin verdiği bu karar, şimdiki, bugün yani son sınavla alınan arkadaşlarımıza şamil oluyor yani onları bağlıyor, onları kapının dışına atabiliyor. Biraz önce teklif sahibi arkadaşımız da bundan bahsetti, bu arkadaşlarımızın birçoğu birçok kurumda çalışıyorlardı o gün ve bugün o işlerinden oldular ama Danıştayın bu kararından sonra, bırakın o işlerinden olmayı, sokak ortasında kaldılar, yani bütün her şeylerini kaybettiler, bu görevlerini de kaybettiler.

Şimdi, burada daha önce benim baştan beri dinlediğim arkadaşlarda şöyle bir husus üzerinde duruluyor, deniliyor ki: “Mülakat, sözlü sınav.” Şimdi, mülakat ile sözlü sınav arasında elbette ufak tefek bir fark var. Ama şunu gözden kaçırıyoruz değerli arkadaşlar: Biz şimdi bir eleme sınavından geçirmişiz arkadaşları. Burada arkadaşımızın teklifinin çok iyi dikkat edilmesi gereken bir yönü var. Eleme sınavından geçirmişiz, bir puan almış, bir puanı var arkadaşımızın, eleme sınavı puanı. Ondan sonra bir de yazılı sınavdan geçmiş, bir puan da oradan almış. Yani bu puanları var. Bir üçüncüsü de, mülakata tabi tutulmuş ya da sözlü sınava tabi tutulmuş, bir puan da oradan alıyor. Şimdi arkadaşımızın teklifi “Sonuç bildirgesi ilan edilmeden önce bunun üçü toplanır.” diyor. Yani eleme sınavı artı sözlü sınav artı mülakat, bunun üçü toplanıyor. Biz diyebiliriz ki, mülakat her zaman bilgiyi ölçmez ama sözlü sınav salt biraz da bilgi ölçer. Mülakat başka başka şeyleri de ölçer. Yani kişinin o görevi yapmaya ehliyeti nedir, onun temsil gücü nedir, temsil kabiliyeti nedir, teknoloji kullanma kabiliyeti nedir, şu nedir, bu nedir? Yani burada başka başka şeyleri mülakatla ölçebiliriz ama zaten biz kişinin baştan beri, yani bütün bu yapılan “meratib” dediğimiz bu mertebelerde bilgisini ölçmüşüz. Yani yazılı sınav yapmışız bilgisini ölçmüşüz, eleme sınavı yapmışız bilgisini ölçmüşüz. Burada kişiyi biz görmüyoruz. Konuşma kabiliyeti nedir, muhakeme kabiliyeti nedir, temsil gücü, temsil yeteneği nedir? Birçok görevler temsil yeteneğini ilgilendirir bizatihi. Birçok şeyde insanın durumu nedir yani muhakeme edebiliyor mu, konuşma kabiliyeti nedir, bu kişi nasıl konuşuyor, nasıl konuşmuyor yani bütün bunları biz değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, ancak mülakatla onları karşımıza alıyoruz, bire bir konuşturuyoruz ve bir yere gidiyoruz.

Şimdi, daha önce, dediğim gibi, her üç sınavın da ortalaması alındığı için, değerlendirmeye esas alındığı için de ben burada hiçbir haksızlık yapıldığı kanaatinde değilim yani şu anda siz yazılıda çok yüksek puan almışsanız, efendim eleme sınavında çok yüksek puan almışsanız, diyelim ki söz gelimi mülakatta da biraz düşük puan aldınız ama bunun aksi de doğru, birisi de yazılı puanda düşük puan almıştır, mülakatta çok yüksek puan almıştır ama ben bunu hiçbir zaman için bir haksızlık olarak nitelemiyorum. Esas haksızlık bence, yirmi dokuz yıldan beri bu sınav tekrarlanırken, hatta o arkadaşlarımızın birçoğu birçok göreve gelirken bunu geriye dönük olarak oraya doğru işletmeyip, son alınan kişilere işletmek ve sanırım “48 tanesi başka başka kurumlardan geldi.” dedi bu arkadaşımız. Tam bugünlerde kaymakamlık adayları sınavı yapılıyor; bir zamanlar biz “maiyet memurluğu” diyorduk, tam şu anda yapılıyor. Ben meslekten olduğum için bu arkadaşlarımızın birçoğunun, kaymakamlık sınavına giren insanların birçoğunun çok ciddi kurumlarda çalıştıklarını ben biliyorum. Şimdi, yarın onların başına böyle bir şey gelse, bu çocuklar ortada kalsa, ya bu bizi ne kadar memnun edebilir, ne kadar sevindirebilir?

Onun için değerli dostlarım, sayın milletvekillerim; bu konu buradaki mağdur olan insanların da kurtarılması yönünde çok güzel bir teklif. Ayrıca 70 puan uygulamamak suretiyle mevcut bugün sınavı yani sınava girip kazanamayan arkadaşlarımıza da o kardeşlerimize de 50 puan uygulaması yapılmak suretiyle, aynı haklardan yararlanmak suretiyle yeni bir sınava girecekler ve dolayısıyla bütün bu mağduriyetler de giderilmiş olacak diye düşünüyorum ben.

Bu anlamda teklifin gerçekten yerinde bir teklif olduğunu ama bunu etraflı olarak düşünüp ve böyle bakmamız gerektiği kanaatindeyim ben.

Bu duygularla yüce Meclisimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Küçükaydın.

Şahsı adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Buyurunuz Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, arkadaşlar, eski Muhasebe-i Umumiye Kanunu yürürlükten kaldırılıp yerine 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu çıkarılırken, devamında yeni Sayıştay kanunu çıkarılmasını ve 832 sayılı Kanun’un kaldırılmasını boşuna bekledik. Mali mevzuatın uyumlulaştırılması beklenirken bu yapılmamış, hukuki alan yamalı bohça gibi bir görüntü arz etmiştir. Dolayısıyla, denetimsizlik alıp başını gitmekte, yolsuzluk, hırsızlık, soygun ve talana kimse hesap soramamaktadır.

Değerli milletvekilleri, diyebiliriz ki AKP bu durumdan asla rahatsız değildir. Yamalı bohça mali mevzuat, AKP’nin etkin unsurlarının lehine nalıncı keseri rolünü icra etmektedir. Tahminim, AKP gitmeden düzgün ve tutarlı, güncel bir mali mevzuat sistemi Türkiye’de ne yazık ki kurulamayacaktır. Dolayısıyla, yakında Genel Kurulda kanunlaşacak olan 2010 mali yılı bütçesiyle dağıtılacak kamu kaynak ve imkânları üzerinde de yeterince denetim ve yargılama yapılamayacaktır ve hesap sorulamayacaktır.

Avrupa Birliğinin her talebini yerine getirmeye kendini memur addeden iktidar partisi, AB İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi hükümlerine uygun olarak 5018 sayılı Kanunu yürürlüğe sokmuş, ancak 832 sayılı Kanun yerine geçecek yeni bir Sayıştay Kanunu -biraz önce ifade etmiştim- çıkarmamıştır. Böylece, devasa harcamalar denetimsiz bırakılmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; KÖYDES, BELDES köylere hizmet götürme birliklerinin harcamalarının Sayıştay denetimi dışında bırakılması da ayrı bir husustur. Sayıştay, zaten mevcut yapısıyla belediyeleri dahi büyük ölçekte denetleyememektedir, belediyelerin şirketleri denetlenememektedir. Burada art niyet aramamız için oldukça fazla gerekçe vardır.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 160’ıncı maddesi uyarınca Sayıştay anayasal bir kurumdur. Görevi, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik, bütün gelir ve giderleriyle mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemektir. Yerel yönetimlerin denetimleri de Sayıştayın görevlerindendir. Böylece devletin mali yapısı sağlıklı, düzenli, hukuki ve verimli işletilmiş olmaktadır. Ancak, iktidar partisi önceden ihtiyaç tespiti yapıp yasal düzenlemelere gitme yerine, maalesef, şimdilik palyatif bir düzenlemeyi önümüze getirmiş bulunmaktadır. Bu düzenleme Şubat 2009 tarihinde yapılan Sayıştay denetçi yardımcılığı sınavına ilişkindir ve sınavın hukuki sonuçlarını aşabilmek için 832 sayılı Kanunda değişiklik yapma ihtiyacı olarak kendini göstermiştir. Ne yazık ki AKP, sistemsizliğini, Türkiye gündeminden uzaklığını ve suiniyetini bir kez daha göstermiştir. AKP İktidarı döneminde kurumlardaki kadrolaşma arzusu üzerine daha önce de bu yüce Mecliste birtakım uygulamalar ve yasal düzenlemeler yapılmıştır. Mesela Sayıştay Genel Kurulunun seçtiği üye adayları iki yılı aşkın bir süre Türkiye Büyük Millet Meclisinde alıkonulmuştur. Böylece sadece Sayıştayda değil, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında partizanlaşma ve kadrolaşmaya hız verilmiştir.

AKP’nin kapatılmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14 Mart 2008 tarihli iddianamesinin 143’üncü sayfasına bir göz atarsak şöyle diyor: “Davalı parti, iktidar olmanın getirdiği güç ve olanaklarla devleti şu yapıya dönüştürmeye çalışırken bürokrasi kadrolarının da siyasal İslamcılardan oluşturulmasına özel bir önem vermiş, İslami kimlikleriyle öne çıkanları atamada özel bir gayret göstermiştir.” Dikkat ediniz: “Bu kadrolaşma gayretlerinden Sayıştay gibi bir yüksek kurum bile nasibini almış, boş bulunan üyeliklere, adayları partiye yeterince yakın bulmadıklarından iki yılı aşkın bir süre seçim yapmama iradesini ortaya koymuşlardır.” diyor, bunu söylüyor Başsavcı. Bu sözler, AKP aleyhine hazırlanan iddianamede geçen sözlerdir yani Yargıtay Başsavcısının iddianamesindeki sözleri.

Bu durumu diğer birkaç kamu kurumuna örneklerle teşmil edersek hâkim ve savcı adayları, kaymakam adaylığı sınavları da belirgin örneklerdir.

Değerli milletvekilleri, önce hâkim ve savcı adaylarının, daha sonra da kaymakam adaylarının seçimlerinde tarafgir ve partizanlık kokan tutumlar üzerine idari yargı tarafından iptal edilen ve yürütmesi durdurulan sınavların kanunlarla aşıldığını hep birlikte bu dönemde müşahede ettik. 2006 yılında yapılan idari yargı hâkimliği sınavı hakkında ve 2008 yılında yapılan kaymakam adaylığı sınavı hakkında Danıştay yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Danıştay kararları sonucunda oluşan hukuki durumun giderilmesi ve mağduriyetlerin önlenmesi için AKP kanun çıkararak yargı kararını etkisiz kılma girişimini yeğlemiştir. Bunun yanında, şimdi görüşmekte olduğumuz kanun teklifi de yapılan Sayıştay denetçi yardımcılığı adaylığı sınavı sonucunda Danıştayca verilen kararın oluşturduğu hukuki duruma bir çözüm bulma amaçlı palyatif bir yöntemdir.

Sayıştay denetçi yardımcılığı adaylığı sınavında, benden önceki hatiplerin ifade ettiği yabancı dille ilgili hususlar kaldırılabilir ancak kaymakamların yetiştirilmesine ilişkin usul ve esaslar benimsenebilir.

Değerli arkadaşlar, 2 Şubattan 6 Şubat 2009’a kadar yapılan sözlü sınavlarda başarısız veya yetersiz olan kişilerin durumlarının tutanakla kayıt altına alınmamaları komisyonun önemli bir eksiğidir. Sayıştay Denetçi Yardımcısı Yönetmeliği -kısaca söylüyorum- 16’ncı maddesinin yürütmesinin durdurulmasına dair Danıştay 12. Dairesinin vermiş olduğu karar uyarınca 57 adet Sayıştay denetçi yardımcısının görevine son verilmiştir, 57 adet nitelikli genç mağdur edilmiş ve kaderlerine terk edilmiştir. Görevle ilişiği kesilen bu denetçi yardımcılarının bir kısmı kamunun başka birimlerinde çalışırken, oradaki görevlerinden ayrılarak Sayıştaydaki görevlerine başlamışlar ve tebligata kadar kendi görevlerini de yürütmüşlerdir.

Tekrar ifade etmemiz gerekirse bu adaylar ciddi mahrumiyetler içerisindedir. Görevlerine son verilen Sayıştay denetçi yardımcısı adaylarının durumlarının çözüme kavuşturulması ahlaki, insani, hukuki ve vicdanidir. Bu durumu yaratan AKP için ise ayıptır, günahtır, sorumsuzluktur.

Değerli arkadaşlar, 57 denetçi yardımcısı adayının bahse konu durumunun düzeltilmesi yetmiyor çünkü adayların bir onay işlemiyle göreve yeniden kabulü yanında, ayrıldığı tarihten itibaren göreve tekrar başlama tarihine kadarki yaklaşık altı aylık sürenin malî ve hukuki haklarının verilmesi ancak yüreklere su serpecektir. Yani teklifteki geçici 11’inci madde düzenlemesi yetmeyebilecektir. Başarısız olanların tekrar sözlü sınava kabul edilmesi ve puanın 50’ye indirilmesi meseleyi çözmemekte, boş kadro adedi belirsizliğini korumaktadır. Bunun da düzeltilmesi gerekmektedir yani boş kadro sayısı kadar adayın başarılı sayılması uygun olacaktır.

Arkadaşlar, ifade ettiğimiz üzere, mağdur olan 57 Sayıştay denetçi yardımcısı adayının tekrar göreve başlatılması yanında özlük haklarının iadesinde kusursuz sorumluluk müessesesi dikkate alınarak düzenleme yapılması hukukun amir hükmüdür. Ne var ki iktidar yönetmeliklerle yapması gereken işleri yüzüne gözüne bulaştırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

3’üncü kez kanunla düzenlemeye gitmektedir. Devlete yazık olmaktadır, Türkiye Büyük Millet Meclisine yazık olmaktadır, Danıştaya yazık olmaktadır. Bu durumun 4’üncü kez önümüze gelmeyeceğini ümit ve temenni ediyorum.

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın Milletvekilleri, Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli’nin bir istemi vardır, okuyorum:

“Anayasamızın 138’inci maddesinin üçüncü paragrafına göre ‘Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.’ Yasa teklifini sunan Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz Danıştay 12. Dairesinin önünde bulunan ve karara bağlanmamış bir uyuşmazlık ile ilgili görüşmektedir.”

İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gereğince söz istemiştir. İç Tüzük’ün 63’üncü maddesini sizlere tekrar anımsatıyorum: “Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce konuşulur.

Bu yolda bir istemde bulunulursa, onar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte en çok ikişer kişiye söz verilir.

Bu görüşme sonucunda oya başvurmak gerekirse, oylama işaretle yapılır.”

Buyurunuz Sayın İçli…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, ben lehte talep ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lehte talep ediyorum Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet.

Buyurunuz Sayın İçli.

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Anayasa’nın 138’inci maddesinin “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmü gereğince 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşülmemesi gerektiğine dair

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, 427 sıra sayılı Kanun Teklifi geldiğinde 1’inci maddesinin Anayasa’ya aykırı bulunduğuna ilişkin önerge vermiştim ama kanun teklifini sunan çok saygıdeğer milletvekili arkadaşım Fahrettin Poyraz’ın tutanaklara geçen ifadesinden sonra İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gereğince söz talep ettim.

Değerli arkadaşlarım, hukukçu olan arkadaşlarım beni çok daha iyi anlayacaktır. Anayasa’mızın 138’inci maddesi çok net, açık bir şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde nelerin görüşülebileceğini çok açık bir şekilde ifade etmiştir. 138’inci maddenin üçüncü fıkrası “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması -altını çiziyorum, yargı yetkisinin kullanılması- ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” şeklinde çok açık, amir bir hüküm getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ergenekonla ilgili…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Açıklayacağım… Açıklayacağım…

Biraz evvel, bakın, Adalet Bakanı -şimdi Başbakan Yardımcısı- Sayın Cemil Çiçek’in ifadelerine de burada yer vereceğim. Çok değerli Türkiye Büyük Millet Meclisi uzmanının yazdığı bir makale dergide yayımlanmıştır. Bakın, orada Anayasa Mahkemesinin 1970/25 esas numaralı iptal kararı konumuza çok açıklık getirecektir. Nitekim, Sayın Cemil Çiçek, Fikret Bila’nın… 29/3/2006 tarihli Şemdinli olayları üzerine kurulan Meclis araştırma komisyonunun çalışmalarını şüpheyle karşılamış olacak ki Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e şu soruları sorar.” diyor Fikret Bila için: “Komisyonun devam eden bir davada sanıklarla görüşmesi, ifade alması, yasama denetimi niteliğinde midir yoksa yargısal bir faaliyet midir? Diğer bir deyişle, yasamanın yargıya müdahalesi midir, Meclis araştırma komisyonları yargıya intikal etmiş bir konuda görevini sürdürmeli midir yoksa konu yargıya intikal edince görevleri sona mı ermelidir?” şeklindeki soruya, Adalet Bakanı “Konunun tartışmalı olduğunu, Meclisin bu tarz araştırma faaliyetlerini Anayasa’ya aykırı görenler olduğu gibi olmayanlar da gördüğünü, ancak Anayasa Mahkemesinin -birazdan okuyacağım- 70/25 esas sayılı Kararı’nın bu konuya açıklık getireceğini.” ifade etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, kanun teklifindeki sayın milletvekili -bakın, elimde kanun teklifi vardır- açıkça der ki: Danıştay 12. Dairesi yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Yani dava derdesttir. Yani Türkçe ifadeyle, vatandaşlarımızın anlayacağı ve Anayasa’nın tabiriyle, görülmekte olan bir dava hakkında bir yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.

Teklif sahibi arkadaşımız yine üçüncü paragrafında, kendi ifadesiyle okuyorum: “Teklif ile, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 128. maddesinin hükmü gereğince; Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığına girişle ilgili genel hususların kanunla düzenlenmesi suretiyle objektiflik, yerindelik, hesap verilebilirlik ve liyakat ilkelerine uygun seçimin yasal güvenceye kavuşturulması ve yukarıda bahsi geçen sözlü sınav neticesinde ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla...” Tekrar, yukarıda bahsi geçen sözlü sınav neticesinde ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla kanun teklifinin verildiğini söylemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde AKP’nin sıklıkla yaptığı olay şuydu: Danıştayı baypas etme. Danıştay ne yapar? İdarenin yani yürütmenin işlemlerini denetler. Ne yapar Danıştay? İptal eder. AKP Hükûmeti ne yapmıştır? Danıştayın iptal ettiği bu yönetmeliklerle ilgili kanun getirmiştir. Bu ayrı bir olay.

Değerli arkadaşlarım, bu dava derdesttir, görülmektedir; yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir ve kanun teklifini veren arkadaşımız, Danıştay 12. Dairenin yürütmeyi durdurma kararını baypas etme amacına yönelik kanun teklifini vermiştir. Bu benim iddiam değildir çünkü ben, Sayın Poyraz’ın tutanaklara geçen beyanı ve AKP’li milletvekilinin tutanaklara geçen beyanı üzerine bu İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gereğince bunun görüşülemeyeceğini söylüyorum.

Bakın, Değerli Poyraz’ın tutanaklara -yani bunu aldım- geçen çok vahim ifadeleri vardır. Bakın, ama bir son cümlesini söyleyeyim: “Kusura bakma kardeşim, yürütmeyi durdurma var, biz seni kapının önüne koyuyoruz.” Sayın Poyraz’ın ifadesi. “Peki, yeri gelmişken şunu tartışalım mı? Peki, bu mahkeme sürdü, diyelim ki bir sene daha sürdü. Teorik olarak, hukuken şu mümkün müdür? Dava açan, sınavın iptalini talep eden kişilerin Danıştay tarafından haksız bulunmaları, idarenin eyleminin, işleminin haklı bulunması mümkün müdür? Mümkündür. Bir yıl sonra Danıştay ‘Ben idareyi haklı buluyorum. Dolayısıyla, her ne kadar yürütmeyi durdurma talebini kabul etmiş olsam da sizin talebinizi, dava açanların talebini reddediyorum.’ dedi. Ne olacak peki arkadaşlar?” Bu kanun teklifi ile Anayasa’nın 138’inci maddesinde belirtilen yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olan yürütmeyi durdurma kararını veren Danıştay 12. Dairenin kararı burada tartışılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu çok vahimdir. Bugünlerde hep hukuk devleti ilkesinden bahsediyoruz. Evet, o zaman Danıştayı ortadan kaldıralım. Yani idarenin her türlü işlemlerinin denetlenmesini istemiyorsak Danıştaya ne gerek var? O zaman bir kanun teklifi getirin veyahut Anayasa değişiklik teklifi getirin, Danıştayı ortadan kaldıralım; rahat rahat, o zaman istediğiniz gibi idarenin, yürütmenin bütün işlemlerini yürütebilirsiniz. Derdest, görülmekte olan bir dava ve bir yürütmeyi durdurma kararı verilmiş, gerekçeli.

Peki, siz Parlamentoya saygı duymadınız? Şimdi, biraz evvel AKP’li arkadaş dedi ki: “Ya Sayıştay Kanunu, işte yönetmelikle değil de kanunla yapıyoruz.” Değerli Arkadaşım, en hafif tabiriyle, arkadaşımız biraz evvel hata etti. Aslında 832 sayılı Sayıştay Kanunu var. Bu Sayıştay Kanunu 1967 tarihli. O tarihli Kanun’a göre, 67 tarihli Kanun’a göre bir yönetmelik var, meri, yürürlükte. O yönetmelikle ilgili şikâyetçilerin istemi üzerine Danıştay inceleme yapmış ve demiş ki… Kime? İdareye, Sayıştaya demiş ki: “Sayıştay, Sayıştay Genel Kurulu, bakın, benim bu ileri sürdüklerimi dikkate alın.” Peki, ne olması lazımdı Danıştayın bu yürütmeyi durdurma kararından sonra? Hükûmetin burada toplanıp AKP’li milletvekiline pas ederek kanun teklifini vermemesi gerekirdi. Sayıştay Genel Kurulu Danıştayın aldığı karar gereğince bir yönetmelik değişikliği yapmak suretiyle derhâl bunu yerine getirirdi. Arkadaşlar, o zaman Danıştayı baypas edin.

Anayasa’nın 2’nci maddesi, Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrası. Siyasi partiler, hukuk devletini ortadan kaldıracak… Şimdi, ben bunu söylediğim zaman bazı arkadaşlar alınıyor, sanki Tayfun İçli siyasi partilerin kapatılmasını teşvik ediyor. Hayır. Ben sizi hukuka uymaya davet ediyorum. Yani siz bir yönetmeliği, yürütmeyi durdurmayı veren, önünde dava gören, kesin karar vermemiş, karar verse dahi Danıştay dava idari kurullarında temyiz aşamasına gideceğim bir uyuşmazlığı siz burada bir kanun teklifiyle görüşüyorsunuz. Eğer bu Plan Bütçeye gitmeyip de -çok değerli Anayasa Komisyonu Başkanımız oradaydı- Anayasa Komisyonuna, Adalet Komisyonuna -faraza, Adalet Komisyonuna gitmez de- gitseydi diyeceklerdi ki: “Kardeşim, sen yürütmeyi durdurma. Ne yapıyorsun kardeşim?” Bunu demesi lazım.

Şimdi tutanaklara geçti. Bakın, bu tutanaklarda… Zamanım dar olduğu için, on dakika olduğu için böyle konuşuyorum. Burada çok vahim ifadeler var. Direkt yargının yetkisini… Anayasa 138’deki, görülmekte olan bir dava hakkında yargı yetkisinin kullanılması… Yargı neyi kullanmış? Yürütmeyi durdurma yetkisini kullanmış. Yürütmeyi durdurma yetkisini ortadan kaldıracak bir eylem yapıyoruz. Bu çok vahim bir hatadır. Bunların mutlaka tutanağa geçmesi, Komisyonun eğer geri alabiliyorsa -acelesi yok, acelesi yok- alır, Sayıştay Genel Kuruluna hemen götürür Sayıştay, bu ifade ettiğimiz yönetmelik değişikliğini, yasada koyduğunuzu Sayıştay Genel Kurulu oturur, iki günde yönetmelik değişikliğini yapar, mağdur olan, Sayıştaya alınacak genç arkadaşlarımızı alırız. Kardeşim, her şeyi hükûmet yapmaz, her şeyi Parlamento yapmaz. Eğer her şeyi Parlamento yapacak olsaydı, yönetmelikleri tanımlamaz “Her şey kanun.” derdi. “Her şey kanun.” demediğine göre, meri olan bir kanun olduğuna göre ve o kanun Sayıştaya yönetmelik yapma yetkisi verdiğine göre Sayıştayı adam yerine koymuyor muyuz? Çok ayıptır, Sayıştay Genel Kurulundaki çok değerli üyelere ayıptır, devletin organlarına ayıptır.

“Her şeye biz muktediriz…” Yok canım! Her şeyi siz yaparsınız! Yapamazsınız! Yaparsanız Anayasa’ya aykırı olur. Bu nedenle -Sayın Başkanım İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gereği söz talep ettim- görüşmeye yer yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bitiriyorum.

Özellikle teklif sahibinin tutanaklara geçen ifadesinden sonra görüşmeye yer yoktur. Bu konunun geriye bırakılması gerekir, bu kanun teklifinin geriye bırakılması gerekir ve özellikle Sayıştaya saygı gösterilmesi lazım.

Ben Sayıştay Sayın Başkanını tanımıyorum, bizatihi tanımıyorum, herhâlde burada. Özellikle Sayın Başkana, Sayıştay Genel Kurulundaki çok değerli yüksek yargıçlara saygı duymak lazım, onlar âciz insanlar değildir.

O nedenle -sözlerimi tamamlıyorum- derhâl bu kanun teklifinin geri çekilmesini teklif ediyorum ve Genel Kurulun bilgilerine sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

Aleyhte, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ.

Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Verilen önergenin aleyhinde söz aldım. Zira, bugün burada müzakeresini yaptığımız kanun teklifinin görüşülmesi Anayasa’ya ve İç Tüzük’e uygundur. Meclisimizin şu anda yaptığı iş yasama yetkisini kullanmaktır, yargının yaptığı iş de yargı yetkisini kullanmaktır.

Maddeleri doğru okumak, doğru değerlendirmek lazım. Ben bir kez daha şimdi size Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrasını aynen okuyorum, diyor ki: “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz…” Niçin? “Yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz.” Daha ne yapılamaz: “Görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Peki, bu hüküm bu kadar açıkken, bu konu Mecliste tartışılmış mı? Zaman zaman tartışılmış. Peki, bu konu yargıya taşınmış mı? Taşınmış, hatta Anayasa Mahkemesine konu götürülmüş, Anayasa Mahkemesi değişik zamanlarda hem 61 Anayasası döneminde -o zamanki 132’nci madde, şu andaki 138’inci maddenin aynısıdır- aynı maddeyle ilgili hem 61 Anayasası döneminde Anayasa Mahkememizin verdiği karar var hem de 82 Anayasası döneminde verdiği karar var. Şimdi ben bu kararı, Anayasa Mahkemesinin kararını okuyorum: “Anayasa'nın yasakladığı; yasama meclislerinde, görülmekte olan bir dava hakkında veya yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulması, görüşme yapılması veya beyanda bulunulması değildir. Üçüncü fıkra hükmü yalnızca görülmekte olan bir dava hakkında yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulmasını, görüşme yapılmasını ve beyanda bulunulmasını yasaklamaktadır. Bir başka deyimle yasama meclislerindeki görüşmelere üçüncü fıkra ile konulan kısıtlama, sadece ‘Belirli bir davada kullanılan yargı yetkisi’ ile sınırlıdır.” Hepsini okumuyorum, atlıyorum: “Öte yandan, hükmün getirilmesiyle güdülen erek de ortadadır.” Zira, daha önce, bu hüküm getirilmeden önce Mecliste başka birtakım yerlerde sıkıntılar yaşanmış, bu sıkıntıları çözmek amacıyla bu hüküm diyor buraya konulmuştur. Şimdi, o kısmı okuyorum, gene aynı şekilde: “Kurucu Meclis, geçmişin olaylarını göz önünde bulundurarak yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere müdahale edilememesi ve mahkemelerin bağımsızlığının korunması üzerinde titizlikle durmuş ve üçüncü fıkranın birinci cümlesi hükmüyle yasama meclislerindeki görüşmelerin, soruların ve beyanların bir davada kullanılan yargı yetkisini etkilemesini önlemiştir. Güdülen ereğin sınırı budur ve böyle bir hükümde -dikkat buyurun bundan sonraki kısma özellikle- yasama meclislerinin anayasal görev ve yetkilerinin aksamasına ve engellenmesine yol açılması düşünülmemiş, düşünülebileceği tasavvur edilmemiştir.” diyor. Biz bunu koyarken, bu düzenleme, yasama meclisinin çalışmasına engel olsun diye koymadık, böyle bir düşüncemiz olmadı ama Mecliste olanların böyle bir düşünceyi tasavvur etmesi de düşünülmemiştir diyor ve devamında “Anayasa ilkelerinin tek tek ve bir bütün olarak ele alınması hâlinde varılacak sonuç bu gerçeği derhâl ortaya koyar.”

Yine devam ediyor: “Anayasa uyumlu bir bütündür. Bir bölümün hükümlerinin öteki hükümlerini işlemez duruma getirmesi veya işlemelerini aksatması düşünülemez. Mahkemelerin bağımsızlığını korumak üzere konulmuş bir hükmün Türkiye Büyük Millet Meclisinin anayasal denetim yetkisini ve adli görevini engelleyebileceği hukukça savunulabilir bir görüş değildir.” ve devamında bu konuyu inceliyor ve diyor ki: “Görülmekte olan bir dava ile yasama meclisinin sınırı sadece yargı yetkisiyle ilgili konularda görüşme yapılıp soru sorulamayacağıyla alakalıdır ama diğer konularda yasama yetkisi yapılabilir, aksi takdirde, bu, Meclisin çalışmasını engeller.” “Nasıl engeller?” derseniz, bakın: Şimdi, biz günlerdir burada neyi tartışıyoruz? Borçlar Kanunu’nu tartışıyoruz. Borçlar Kanunu görüşülürken, şu anda, ilk derece mahkemelerinde veya Yargıtayın önünde görülmekte olan dava sayısı ne kadardır biliyor muyuz? Binlerce, on binlerce, belki yüz binlerce dava var şu anda görülüyor. O zaman, görülen davalar var, biz Meclisi çalıştırmayalım. Doğru mu? Veyahut da Çek Kanunu tartışılıyor, önümüzdeki günlerde Meclise gelecek, tartışacağız. Çeklerle ilgili, şu anda, Yargıtayda olan, infazı devam eden veyahut da ilk derece mahkemelerinde süren yüz binlerce belki dava var, sayısını bilemiyoruz. Biz, hatırlarsanız, Türk Ceza Kanunu’nu bu Mecliste değiştirdik.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Anayasa Mahkemesinin 1970/25 esas numaralı iptal kararı.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onu iyi oku, iyi anla.

Ceza davalarının sayısı ne kadardı? Görülen davalarla ilgiliydi. O zaman bizim bu Meclisi çalıştırmamamız lazım.

Yine, bakın, biz Mecliste komisyonlar kurduk. Neyle ilgili komisyon kurduk? Geçen dönemde birtakım soruşturma, araştırma komisyonları kurduk, değil mi? Bu komisyonların görüştüğü konulardan kimisi ağır ceza mahkemelerinde kimisi de başkaca mahkemelerde yargılanan konuları içeriyordu. Ben hatırlatayım: Mesela, bir tanesi Şemdinli olaylarıyla ilgili Mecliste bir araştırma komisyonu kuruldu ve o komisyon devam ederken yargıda dava var mıydı? Vardı. Peki, geriye gidiyorum, Susurluk Araştırma Komisyonu kuruldu, yargıda dava var mıydı? Vardı. Faili Meçhulleri Araştırma Komisyonu kuruldu, yargıda dava var mıydı? Vardı. Daha yakınlarda, bu dönemde telekulakla ilgili bir denetim konusu yapıldı Mecliste, soruşturma yapılıyor muydu Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından? Soruşturma yapılıyordu. Peki, madem Meclis, soruşturması, kovuşturması devam eden konuyla ilgili herhangi bir iş veya işlem yapamazdı da bu yüce Meclis niye kurdu bu komisyonları? Önerge verdiler, başka partilerin de verdiği önergeler var “Devam eden birtakım davalarla ilgili komisyon kuralım…” O zaman biz komisyon kurmayacağız demektir. Biz bu Meclisi nasıl çalıştıracağız? Onun için Anayasa Mahkemesi bu konuyu inceliyor, kararını veriyor ve diyor ki: Anayasa bir bütündür. Siz bu hükmü, bu bütünlüğü bu sistemi işlemez hâle getirecek bir biçimde yorumlayamazsınız. Meclisin çalışmalarını, yasama yetkisini kullanmasını engelleyecek bir biçimde kullanamazsınız. Meclisin takdir hakkını sınırlayacak bir biçimde de anlayıp yorumlayamazsınız. O ayrı şey, bu ayrı şey. Elmayla armudu -Anayasa Mahkemesi- birbirine karıştırmayın, diyor ama gene karıştırmışız. 2000’de konu gitmiş gene, 2000/21 esas, 2000/16 karar… Gene aynı kararı vermiş. Daha sonra, ben burada bütün, hepsine tek tek devam etmeyeyim, burada bir sürü mahkeme kararları var. Görülen davalarla ilgili, hem de Anayasa Mahkemesinde görülen davalarla ilgili yüce Mecliste birtakım değişiklikler yapılmış, Anayasa Mahkemesi de bunu bizzat uygulamıştır.

Bu nedenle, Sayın Başkanım, görüşülmekte olan teklifin Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakeresi ve karara bağlanması Anayasa’nın ne 138’inci maddesine ne de başkaca bir madde ve hükmüne aykırı değildir. Bu, yargı kararlarının etkisizleştirilmesi anlamını da taşımaz, devam eden bir davaya müdahale anlamını da taşımaz çünkü Meclis yargıya müdahale etmiyor, bir norm oluşturuyor. Bu normu da mahkemeler, devam eden bir davayla, farz edin ki ilgili bir norm… Örneğin, Ceza Kanunu yaptınız, lehe bir düzenleme yaptınız, dün ceza alan kişi üç yıl ceza alıyorsa, şimdi bir yıl ceza alıyor. O zaman, mahkeme, lehe olan kanunu, hem de Anayasa hükmü çok açık ve Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri çok açık, lehe olan hükmü ne yapıyor? Meclis değiştirse bile, yargılama devam ederken lehe olan hükmü uyguluyor. Hiç kimse, bu düzenlemeyi ve mahkemenin bu uygulamasını yargıya müdahale olarak algılamamıştır bugüne kadar, algılanması da mümkün değildir çünkü yasaları değerlendirme, değiştirme, kaldırma veya yeni bir yasa vazetme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Anayasa dışında da bunu kayıtlayan herhangi bir şey söz konusu değildir. Takdir hakkını da Meclis kullanma yetkisini haizdir. Bu nedenle, bu teklifin müzakeresi Anayasa’ya uygundur. Bu nedenle, bu usul tartışmasının yanlış olduğunu, Meclis Başkanlık Divanının bu kanunun görüşülmesine başlamasının ve görüşmelere devamının Anayasa ve İç Tüzük gereği olduğunu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

Lehte, Mersin Milletvekili Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten çok net, müşahhas bir olayla ilgili bir kanun teklifini görüşüyoruz. Kanun teklifinin görüşülmesinde Komisyonda da bu tartışmalar olmuş. Muhalefet şerhleri incelendiğinde şimdi dile getirilen bu hususlar orada da dile getirilmiş. Bu konunun yeterince tartışılmadığı gibi bir kanaate sahip oldum. Yani bu teklifin Anayasa’ya uygunluk tartışmasının yeterince yapılabildiği kanaatinde değilim. Ancak tabii, İç Tüzük 63’e göre usul tartışması açıp bu konunun da bu usul tartışması kapsamında tartışılması da ne kadar İç Tüzük’e uygundur onu da Divanın takdirine bırakıyorum. Yani Divan Başkanının tutumuyla ilgili bir usul tartışması açarak bir Anayasa’ya aykırılık iddiasının görüşülmesi de ne kadar hukuka uygun olmuştur, onu da takdirlerinize sunuyorum.

Önemli bir kanun, daha doğrusu, devletin, idarenin bir haksız uygulamasının ortaya çıkarttığı mağduriyeti ortadan kaldırmak üzere çok kişisel… Şimdi, bu kanunu çok yakından takip eden kaç kişi? Zannediyorum 57 tane içeride, dışarıda da bir o kadar vardır. Yani şahıs şahıs söylebileceğimiz, çok net, müşahhas bir olayın mağduriyetini ortadan kaldırmak için bir kanun gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla, bu konuda Anayasa’ya aykırılık iddialarının ciddiye alınması gerekirdi hem Komisyonda hem de Genel Kurulda.

Burada hukukçular var, Anayasa Komisyonu Başkanımız da karşımda oturuyor. Ben, düşünmenize, takdirinize sunmak üzere bir durumu huzurunuza getirmek istiyorum. Birinci husus: Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk devletidir, Anayasa 2’nci madde. Hukuka aykırılık iddiasıyla hukuk kurmak bu Anayasa’nın özüne aykırıdır, hukuk mantalitesine aykırıdır. Biri bu.

İki: Kanunlar genel olmak mecburiyetinde. Özele dönük kanun çıkarmak hukuk mantığına, Anayasa’mıza, Anayasa’nın ruhuna uygun mudur, bunun da üzerinde durulması gerekiyor.

Danıştay 12. Dairesinde görülmekte olan bir dava, bu davanın mağduriyetinin giderilmesi amacıyla bir kanun teklifi; bu kadar özel, bu kadar çok şahsi bir kanun çıkarmak… Hukuk devleti olmak, kanunların “genel olma” ilkesine uygun düşmesi, hukuk kurmak, hukuka uygun hukuk kurmak, hukuk devleti olmak ilkesine bağlı kalmak sorumlusu olan bu Genel Kurulun ve ilgili komisyonların bana göre uyması gereken önemli konu. Bu noktada bir usul tartışmasıyla bunun tartışılması ne kadar doğru oluyor, bunu da takdirinize sunuyorum.

Değerli Grup Başkan Vekilinin 1970/25, 2000/16 sayılı -ve diğerleri de vardı elinde zannediyorum- ifade ettiği Anayasa Mahkemesi kararları bu olaya tıpatıp uymamaktadır. Ana muhalefet partisi bu konuyu Anayasa Mahkemesine götüreceğini ifade ediyor. Anayasa Mahkemesinin daha önceki bazı olaylarla ilgili vermiş olduğu karar bu olaya uymuyor çünkü bu olayda çok net, müşahhas, özel, belirlenen, tanımlanan bir olayın mağduriyetini ortadan kaldırmak üzere kanun çıkarıyoruz. Bunu hem kanun teklifi sahibi gerekçesinde yazdı, yazıyor hem de burada kanun teklifini ifade ederken konuşmasında ortaya koydu. Yani, bu kanun özel bir kanun, bu kanun mahkemede devam etmekte olan bir davayla ilgili bir kanun. Gerekçesinde bunu çok açık, net söylüyor, mahkemeyi ifade ediyor, “Danıştay 12. Dava Dairesinin şu, şu, şu esas sayılı kararıyla ortaya çıkan, yürütmeyi durdurma kararıyla ortaya çıkan mağduriyeti ortadan kaldırmak için böyle bir kanun teklifi getirdik.” deniliyor ve bu kanun teklifi, bu anlamda, bana göre, Anayasa 138’in üçüncü fıkrasındaki değil, dördüncü fıkrasındaki bir hükmü ihlal ediyor.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 138, daha önceki Anayasa’mızın 132’nci maddesinde tanımlanan husus şu: “Yasama ve yürütme organları ile idare -yani, işte Meclis- mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar -yasama ve yürütme organları- ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

Siz çıkardığınız bu kanun teklifiyle Danıştayın 12. Dairesinin verdiği bir kararı değiştirmiş olmuyor musunuz? Dördüncü hükmü, Anayasa 138…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Değiştiremeyiz. 

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dikkatinize sunuyorum. Yani bu konu ilgili yerlerde tartışılacak, yarın Anayasa Mahkemesinde tartışılacak, yargıda tartışılacak. Dikkatinize sunuyorum. Yani bir hukuk kuruyoruz burada, kurduğumuz hukuk da çok özel bir hukuk. Yani birilerinin, idarenin bir hatasını düzeltmeye çalışıyoruz, bir mağduriyeti ortadan kaldırmaya çalışıyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – O konu farklı.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bilemiyorum, dikkatinize sunuyorum.

Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekilinin okuduğu Anayasa Mahkemesi kararını ben de okudum. Bakın, burada bir başka husus daha söylüyor, diyor ki: “132’nci maddenin üçüncü fıkrasıyla konulan kısıtlama sadece belirli bir davada kullanılan yargı yetkisiyle sınırlıdır.” Şimdi, “belirli dava” dediğimiz tanıma en iyi şekilde bu kanun teklifiyle getirilen husus uymaktadır. O kadar çok belirli dava tanımlaması var ki. Danıştay 12. Dairesinin vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararının ortaya çıkarttığı mağduriyeti telafi etmek için bir kanun teklifi veriyoruz. Anayasa 132 veya Anayasa 138’in dördüncü fıkrası, Anayasa 132’nin üçüncü fıkrasındaki kısıtlama çok açık, net, Anayasa Mahkemesi kararıyla belirli bir davada kullanılan yargı yetkisi. İşte belirli dava bu,  Danıştay 12. Dairesinin vermiş olduğu kararın, yürütmeyi durdurma kararının ortadan kaldırılması.

Değerli arkadaşlar, iyi olsun diye, faydalı olsun diye, topluma, ülkeye hizmet etsin diye hukuk kuruyoruz. Ama hukuk kurarken, kanun çıkartırken hukuka da uymak mecburiyetinde olduğumuzu da unutmayalım. Kendimiz hukuka uymazsak, bu hukukun lafzına ve ruhuna uymazsak, “ben yaptım oldu, böyle olsa ne olur, bir defayla anayasa delinse ne olur” mantığı, mantalitesi bu ülkeye fayda getirmemiştir. Meclisin saygınlığı açısından, hukuka uymak açısından… Yani hukuk, adaleti temin etmek, toplumsal mutabakatı, en büyük ortak zemini, güveni tesis etmek açısından hepimize lazım, herkese lazım. Bu hassasiyetle bu kanunun -zaten saat de zaman da doldu, yarın devam ederiz etmeyiz bilmiyorum ama- sonuç olarak, bu Anayasa’ya aykırılık iddialarının ciddiye alınarak bir daha incelenmesini, bir daha değerlendirilmesini, mağduriyeti ortadan kaldıralım derken umutları boşa çıkartacak bir yanlışa düşülmemesini dikkatinize sunmak üzere verilen usul tartışması önergesinin lehinde söz aldım. Aslında bu konuda usul tartışması açılması da İç Tüzük 63’e çok da uyumlu olmadı, ama bu konuların tartışmasına imkân ve fırsat verdiği için Sayın İçli’ye de teşekkür ederek önergesinin lehinde bu sebeple söz aldığımı ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Sayın İçli buyurunuz, 69’a göre iki dakika en fazla, lütfen…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sataşma yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – O izah etti, şimdi kendisi söyleyecektir herhâlde.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, görüşlerini farklı yorumlaması nedeniyle konuşması

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sataşma değil, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre hatibin, milletvekilinin ifadesi başka bir şekilde anlaşıldıysa söz talep eder, ona göre söz aldım.

Çok Değerli Grup Başkan Vekilimiz Anayasa Mahkemesinin kararını alırken bir bölümünü okudu, özellikle okumak istiyorum. Yargı yetkisinin kullanılması konusunda mutabıkız, Anayasa’nın metni konusunda mutabıkız. Bakın, Anayasa Mahkemesi der ki istikrar kazanan kararlarında: “Üçüncü fıkra hükmü yalnızca görülmekte olan bir dava hakkında yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulmasını, görüşme yapılmasını ve beyanda bulunulmasını yasaklamaktadır.” Açıklıyor. Bir başka deyimle, yasama Meclisindeki görüşmelere üçüncü fıkrayla konulan kısıtlama sadece belirli bir davada kullanılan yargı yetkisiyle sınırlıdır diyor. Değerli Grup Başkan Vekili dedi ki, çekle ilgili -birtakım- Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu’yla ilgili yapıyoruz. O, belirli bir dava değil. Bu dava, 12’nci Dairede görülmekte olan ve yargı yetkisinin yürütmeyi durdurma kararı vermekle kullanan Danıştay 12’nci Dairesinin yargı yetkisini ortadan kaldıran ve tutanaklara da teklif sahibinin ifadesi olarak geçen olay olduğu için itiraz ettim. Böyle olmasaydı, teklifin 1’inci maddesinde Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunurdum, siz çok değerli milletvekilleri kabul eder veya reddederdiniz, bu kanun teklifi de Anayasa Mahkemesine gittiği zaman maddenin görüşmeleri üzerinde Anayasa Mahkemesi değerlendirirdi, ama benim bizzat, biraz evvel Grup Başkan Vekilinin aslında okuduğu, yargı yetkisinin kullanılması… Ama bakın ne diyor: “Belirli bir davada…” Sınırlıyor. Belirli davada, 12. Dairede görülmekte olan ve teklifte de bizzat teklif sahibinin… Şunda yazıyor işte arkadaşlarım, hepsini yazmış. Yargı yetkisini baypas etmeye çalışan, yani yürütmeyi durdurma kararını ortadan kaldırmaya yönelik bir girişim olduğu için, derdest olduğu için, görülmekte olduğu için itiraz ettim.

Sabrınız için teşekkür ederim.

Sağ olun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Anayasa’nın 138’inci maddesinin “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmü gereğince 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşülmemesi gerektiğine ilişkin talebi hakkında (Devam)

BAŞKAN – Aleyhinde Tunceli Milletvekili Kamer Genç.

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifle ilgili olarak Anayasa’ya uygun mudur değil midir konusunda açılan, 63’üncü maddeye göre açılan tartışmada Başkanlığın lehinde söz almış oldum. Tabii biraz burada karıştırıldı.

Şimdi, bir defa bu teklif Komisyonda müzakere edilirken, Plan ve Bütçe Komisyonunun getirdiği metne bakıyorum, şurada teklif sahibi beş madde vermiş, Komisyon bunu dört maddeye getirmiş ama 1’inci madde ile 2’nci maddeyi birleştirmiş fakat getirdiği metinde bunu göstermemiş. Yani bir defa Plan ve Bütçe Komisyonu bu teklifin… Burada bakın, üç tane… Şimdi getirmiş 1’inci madde, teklif sahibinin 1’inci maddesi, 2’nci maddesi var, 3’üncü maddesi var. 1’inci maddeyle aslında raporun ilk müzakeresine başlanıldığı zaman orada iki maddeyi birleştirmemiş ama burada göstermemişsiniz. Bunları gösterin yani. Biz gidip de içini… Yani doğru dürüst bir rapor düzenleyip getirin. O bakımdan, hakikaten çok baştan savma bir rapor düzenlemesi oluyor.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 125’inci maddesine göre “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” deniyor. İdari eylem ve işlemlerin de yargı denetimi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre “İdari eylem ve işlemler yetki, sebep, konu ve maksat yönü ile hukuka aykırılık yönleriyle incelenir.” diyor.

Şimdi, burada Anayasa’mızın yine 138’inci maddesine göre yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakere açılamaz ancak burada bir durum var. AKP, iktidara geldiği günden beri yargıyı çekemiyor, “Ben yargı yetkisini kullanacağım.” diyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sapıtma, doğru konuş!

KAMER GENÇ (Devamla) - Danıştay bir karar vermiş, demiş ki: “Kardeşim, sen Sayıştay denetçilerini sözlüye tabi tutarken sözlüde bu adaylara ne soru sordun; bu sorulan sorulara adaylar nasıl bir cevap verdi; sen bunları bana bir tutanakla belirtmen lazım, hatta tutanak da yetmez, bunları görüntülü al.” Kaymakamların imtihanında da bunu öne sürüyor, hâkimlerin imtihanında da bunu öne sürüyor, diyor ki: “Arkadaş, senin sözlü işlemin bir idari işlemdir. Anayasa’ya göre, sözlü işlemine karşı da idari yargı yolu açıktır. İdari yargının kullanılması için benim elimde bir done olması lazım. O done de nedir; işte, sen hangi soruyu sordun bu adaya, aday sana ne cevap verdi, benim bunu bilmem lazım.” Yoksa “İşte, efendim, bu sözlüyü geçememiştir.” Memleketinin doğum yerinden dolayı mı geçememiştir, bilmediğinden dolayı mı geçmemiştir, fiziki yapısından dolayı vermemiştir, inancından dolayı mı vermemiştir? Yok ortada bir şey.

Onun için, objektif hukuk kurallarına göre yargı denetiminin yapılabilmesi için orada yargı denetimini yapacak organın önüne onu kontrol edebilecek bir sistemle gitmesi lazım. Danıştay ne demiş, demiş ki: “Sen bu şartlarla sözlü yapabilirsin.” Bunda bir anormallik var mı? Siz Danıştay yerine hâkimsiniz, karşınıza bir dava geldi. Sözlü soru sormuş. Aday diyor ki: “Efendim, ben yazılıda en yüksek puanı aldım, sözlüde bana sorulan soruların hepsine de cevap verdim ama bana çok düşük puan verdiler.” Peki, neyle kanıtlayacak bu kişi? İşte, diyor ki yargı: “Arkadaş, benim bunu kontrol edebilmem için sen bunu filme al. Hangi soruyu sordun, hangi cevabı verdi, ben de denetleyeyim o zaman. Hakikaten sen keyfî mi bu adamı sözlüden geçirmedin yoksa, gerçekten mi denetlemedin…” İşin özü bu.

Şimdi getirilen teklifle ne diyor: Danıştayın verdiği bu kararı ortadan kaldırıyor. Ne diyor: “Arkadaş, sözlüde, mülakatta bir tutanak, bunlar düzenlenmez.” Tabii, Danıştay ve idari yargı yargı yetkisini kullanırken neye bağlı olacak? Kanuna bağlı olacak. Kanun da bu olunca, artık, bu kanuna dayanarak Danıştay veya idari yargı diyemez ki: Arkadaş, sen bana bunu görüntülü olarak tespit et. İşte, yargı yetkisini burada ortadan kaldırıyorsunuz, buradaki öz bu. Onun için, siz kendinizi yargı yerine kullanın. Dersiniz ki, arkadaş biz yargıyı istemiyoruz. İşte, Tayyip Bey diyor ki, ya bu yargı margı ne, bu tek seçici benim, her şeyde ben karar veririm…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Öyle bir şey söylemiyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Cumhurbaşkanını ben seçerim, milletvekilini ben seçerim.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tayyip Bey öyle bir şey söylemiyor.

KAMER GENÇ (Devamla) - Siz kimsiniz ya diyor, siz kimsiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Çarpıtma.

AHMET YENİ (Samsun) – Öyle bir şey demiyor, yalan konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer bu düşüncede iseniz tamam, dersiniz ki, ben iktidarım, ondan sonra yargı da benim işime karışamaz, hukuk da karışamaz ama eğer hakikaten hukuk devleti denilen kavrama inanıyorsanız ve bundan sonra da…

Ya bugün siz iktidarda varsınız, yarına yoksunuz. Bakın, sizden önce hep bu kürsülerde şu şikâyet yapılırdı: Efendim, imam-hatip mezunları maalesef kamu hizmetine alınamıyor deniliyordu. Ama imam-hatipliler şimdi iktidarı ele geçirince, bu defa, onlar, başka inançtaki insanları hiçbir göreve almıyorlar. İşte, kaymakamlık imtihanına giren… Geçen gün bir CHP’li milletvekili arkadaşımız, Tekirdağ Milletvekilimiz, hâkim imtihanına giren bir arkadaşın burada durumunu dile getirdi. Nedir? Yani, Tuncelili olduğu için, Alevi inançta olduğu için, defalarca, bunlar, imtihandan…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen çarpıtıyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Beyler, ben bunları söylerken rahatsız oluyorum ama sizin yaptığınız işlem o. Yani, sizin devri iktidarınız zamanında Alevi inançlı bir vatandaş hâkimliği kazanmamıştır, kaymakamlığı kazanmamıştır, bu kurumlara gelmemiştir. Ben de diyorum ki, işte, burada getirdiğiniz bu teklifle…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Çarpıtıyorsun, çarpıtıyorsun. Alevileri kullanıyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben kimseyi kullanmam.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kullanıyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Siz doğru hareket edin, ondan sonra…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Provoke ediyorsun. Aleviliği kullanma.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, süre bitti.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben provoke etmiyorum, provoke eden sizsiniz.

Bakın, Tayyip Erdoğan, burada çıktı, o genel görüşmede, tuttu Diyap Ağa’yla ilgili, Atatürk’le ilgili birtakım şeyler söyledi. Ya, Atatürk’ü ve Diyap Ağa’yı bugüne kadar neredeydin de hiç diline, ağzına almadın? Diyap Ağa’nın bugün köyünün yolu yok, mezarı çok köhne…

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika.

Sayın milletvekilleri, konuşmanın bitimine kadar, usul görüşmelerinin sonuna kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurunuz, devam ediniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, ben bu konuları bilen bir insanım. Bakın, bu konuları dile getirirken ben de vicdanen rahatsız oluyorum ama keşke siz objektif davransanız, keşke objektif davransanız da biz de burada çıkıp sizi tebrik edelim ama yapmıyorsunuz. O kadar keyfîliklerle dolu ki…

Şimdi, Sayıştayla ilgili önemli bir düzenleme getiriyorsunuz. Kardeşim, yani ben size soruyorum: Bir imtihana giren bir gencin doğru veya yanlış cevap verdiğini, eğer ona sorulan sorular bir filme alınmazsa, ne cevap verdiği tespit edilmezse, siz hâkim olsanız hangi kıstasa göre bunu tespit edeceksiniz? Yok, ortada kıstas yok yani onun için akla, mantığa, dürüstlüğe dayanan şeyleri kabul etmeniz lazım.

Ha, şimdi diyorsunuz ki bizim çoğunluğumuz var, bizim inançlarımız dışındaki, bizim tarikatlarımız dışındaki kimseleri bir kamu hizmetine alamayız.

AHMET YENİ (Samsun) – Danıştaya nasıl girdiniz siz? Kendiniz nasıl girdiniz?

KAMER GENÇ (Devamla) - İşte bu keyfî bir yönetimdir, bu hukuku tanımazlık demektir. Bu kanun teklifini getirmek demek hukuka karşı saygısızlık demektir, hukuku altüst… Yani yargı yetkisini kaldırmak demektir. Ya, şimdi bir, Danıştay karar versin kardeşim, burada bir anormal bir şey yok ki. Onun için, maalesef hep kandırarak, insanların karşısına çıkarak insanları kandırıyorsunuz. Dediğim gibi yani çıkıp da hesabınıza geldiği zaman o kadar adil, o kadar dürüst davranıyorsunuz ki ama icraatlarınıza geldiği zaman hiçbirisinde bir dürüstlük yok, adalet yok, hukuk ilkeleri yok, hep keyfîliklerle dolu bir icraatınız var. İşte burada çıkın deyin ki, burada bir hata var arkadaş. Peki, yani vahiy mi gelecek size, bu adam yargı yetkisini kullanırken, sözlü sırasında hakikaten doğru cevap verdi mi vermedi mi, nereden bileceksiniz! İşte kaymakamlıkta da böyle, hâkimlikte de böyle.

Arkadaşlar, bakın, hâkimlik müessesesi, hâkimlik mesleği çok ulvi ve çok kutsal bir meslektir. İnanmanızı istiyorum. Belki zaman içinde, başlangıç zamanında, başlangıçta insanlar da hissî hareket etmiş olabilir. Ama zaman ilerledikçe hâkimlik mesleği o kadar insanları pişiriyor ki, o kadar adalet duygusuyla hareket ettirme zorunluluğu koyuyor ki, yani buna o mesleğin içinde yaşayan bir insan olarak inanmanızı istiyorum. Ama siz o mesleği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. (AK PARTİ sıralarından “Teşekkürler… Teşekkürler…” sesleri)

KAMER GENÇ (Devamla)- Bir dakika verdiniz mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Lütfen… Artık gereği kadar görüşmelerimiz devam etti, bitti. Lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bir dakika verin.

BAŞKAN – Son… Genel Kurulu selamlamanızı alayım.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet.

Onun için, yani bu mesleği yaşamayan arkadaşlar bilmez.

Sonra, bakın, Tayyip Bey, burada konuşurken bir iki kişi laf attı; dedi ki: “Bakın, ben burada konuşurken bana laf atmayın.” Ama hepiniz bana laf atıyorsunuz. Bundan sonra o burada konuştuğu zaman göreceksiniz bakalım, ne laflar atacağım! O zaman ne laflar atacağım! Olur mu yani!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsamahanızı istismar ediyor.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani evvela sizin başkasına yaptığınız şeyleri bize yapmayın. Ben burada çıkmışım, doğru şeyler söylüyorum. Sizin hanginiz benim kadar yargının içinde çalışmış, yargının o adaletli kararlarının verilmesi için var olması gereken şartların oluşması konusunda bilgi sahibisiniz? Değilsiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Her konuda sen bilgi sahibisin, her konuda sen âlimsin!

KAMER GENÇ (Devamla) - Sadece kendi kendinize, ondan sonra, şey veriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Efendim, benim karşımda söz söyleyen kimse olmasın.” Tayyip Bey diyor ki: “Ben bağımsız kurumlardan rahatsızım.”

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tayyip Bey öyle bir şey söylemiyor. Atma!

KAMER GENÇ (Devamla) - Yahu senin her şeye de karar verecek bir aklın mı var, bir deneyimin mi var, bir bilgin mi var! Şimdi bırak da birileri de bir karar versin kardeşim! Onun için…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen yalan söylüyorsun, yalancısın! Yalan söylüyorsun, iftira atıyorsun, edepsizsin!

KAMER GENÇ (Devamla) - Yahu siz yine laf atmaya devam edin ama bundan sonra da benim laf atmama da karışamazsınız.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, izin verir misiniz.

BAŞKAN – Pardon?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi bu yaptığımız tartışmanın ne olduğu anlaşılamamıştır. İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre…

BAŞKAN – Gayet net olduğu kanaatindeyim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İzin verir misiniz.

İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre, Sayın Milletvekili, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin İç Tüzük’e uygun olarak görüşülmemesi gerektiği yönünde kanaat belirtmiştir.

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Açıkçası, kanun teklifinin bütünü üzerindeki görüşmeler tamamlandıktan sonra Sayın Milletvekilinin bu şekilde bir iddiasını gündeme almanız 63’e aykırıdır. Ancak şu olabilirdi: Bizim konuşmalara başladığımız andan itibaren Sayın Milletvekili İç Tüzük’ün 84’üncü maddesine göre, görüşmekte olduğumuz teklifin maddesinin veya maddelerinin Anayasa’ya aykırılığını iddia edebilirdi.

Onun için şu andaki yaptığınız uygulama İç Tüzük’e aykırıdır. Yaptığınız uygulama İç Tüzük’e aykırı teamül olmaması amacıyla, kayıtlara geçmesi için bunu ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Ediniz efendim.

Şimdi, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edilmesinin kabul edilip edilmeyeceğini soruyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, çalışma süresi bitti.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çalışma  süremizin sonuna geldiğimiz için, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 18 Kasım 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.06