DÖNEM: 23 CİLT: 54 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
28inci
Birleşim
9 Aralık 2009 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Niğde
Milletvekili Muharrem Selamoğlunun, ilaç fiyatlarında yapılan
düzenleme nedeniyle eczanelerin bir zararı söz konusu değilken boykot
yapmalarının yanlışlığına ve eczanelerin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçerin, Danıştayın yürütmesini
durdurduğu genetiği değiştirilmiş organizmalar
hakkındaki yönetmeliğe ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Afganistana asker gönderilmesine
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin, lisanslı depoculuk
faaliyetlerinin yaygınlaşmamasının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/486)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin, şeker
fabrikalarının özelleştirilmesinin yol açacağı
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/487)
3.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 21 milletvekilinin, geçici köy
korucularının sorunlarının araştırılarak
daha sağlıklı çalışabilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/488)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/107,
10/207, 10/322) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 09/12/2009 Çarşamba
günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
2.- (10/139,
10/155, 10/171, 10/172, 10/173, 10/181, 10/183, 10/197, 10/369) esas
numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 09/12/2009 Çarşamba günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın, Diyarbakır Milletvekili
Gültan Kışanakın Demokratik Toplum Partisini kapatma
davasıyla AK PARTİ Hükûmeti arasında direkt bir
bağlantı kurarak Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.- İmar
Kanunu ile Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı:
397 ve 397ye 1 inci Ek)
4.- Çek Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710) (S. Sayısı:
445)
5.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(2/340) (S. Sayısı: 395)
6.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, AİHM ve uluslararası tahkimde Türkiye
aleyhindeki davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı
Sadullah Erginin cevabı (7/8589) (Ek cevap)
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, kanser hastası bir
hükümlüye ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/9276)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, kanser hastası bir hükümlüye
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı
(7/9279)
4.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, Ergenekon
davası tutuklularının aldıkları sağlık
hizmetlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/9286)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, çek ve senetlerden kaynaklanan mahkûmiyetlere
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı
(7/9703)
6.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, bir
hükümlünün sağlık sorunlarına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/9713)
7.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okayın, bir ihale öncesi
hazırlatılan teknik rapora yönelik iddialara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/9949)
8.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, Edirnedeki okulların personel
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet
Çubukçunun cevabı (7/10113)
9.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, denetim ve yönetim kurullarında
görevli personele ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi
Gönülün cevabı (7/10132)
10.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, Ekinözünün adliye
teşkilatı ihtiyacına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Sadullah Erginin cevabı (7/10160)
11.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bir şahsın bakanlıkla
bağlantısı olup olmadığına ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/10251)
12.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, İstanbul Cumhuriyet
Savcısının askerlik görevini yapıp
yapmadığına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.
Vecdi Gönülün cevabı (7/10617)
13.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, sınır ticareti
kapsamındaki ithalata ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın cevabı (7/10642)
14.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, TOKİnin Muşta konut
yapımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/10645)
15.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, bir kişinin özürlü aylığı
başvurusuna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/10733)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak sekiz oturum yaptı.
Konya
Milletvekili Hüsnü Tuna, Hazreti Mevlânânın 736ncı Vuslat Yıl
Dönümü Uluslararası Anma Törenlerine,
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur, kadın haklarına,
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş, eczacı ve eczanelerin sorunlarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
2010
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
Genel Kurulda görüşme programının bastırılıp
dağıtıldığına ve bütçeler üzerinde şahısları
adına söz almak isteyen milletvekillerinin söz kayıt işlemlerine
ilişkin Başkanlıkça duyuruda bulunuldu.
Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi ve 21 milletvekilinin, domuz gribi ve diğer
salgın hastalıklar konusunun araştırılarak (10/483),
Karaman Milletvekili
Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, elma üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak (10/484),
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 23 milletvekilinin, ÖSYMnin
sorunlarının araştırılarak daha
sağlıklı çalışabilmesi için (10/485),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
TBMM
Başkanı Mehmet Ali Şahinin, İsveç Parlamento
Başkanı Per Westerbergin davetine icabetle, 12 Aralık 2009
tarihinde Stokholmda düzenlenecek Avrupa Birliği Parlamento
Başkanları Olağanüstü Konferansına katılmak üzere
İsveçe resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi kabul edildi.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan:
(10/128, 10/272,
10/378) esas numaralı, tütün sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 08/12/2009
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/44, 10/147)
esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 08/12/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte
yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
08/12/2009
tarihinde dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan 444 ve 445 sıra sayılı kanun
tasarılarının 48 saat geçmeden gündemin sekizinci
kısmının 3 ve 5inci sıralarına alınmasına,
07/12/2009 tarihinde dağıtılan ve gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanan 397 ve 397ye 1inci ek sıra sayılı
Kanun Tasarısının da 48 saat geçmeden gündemin sekizinci
kısmının 4üncü sırasına alınmasına,
diğer işlerin sırasının da buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun, 08/12/2009 Salı günkü birleşiminde 444
sıra sayılı Kanun Tasarısının, 10/12/2009
Perşembe günkü birleşiminde ise 445 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarının devam etmesine, 445 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
perşembe günkü birleşimde tamamlanmaması hâlinde Genel Kurulun
11/12/2009 Cuma günü saat 14.00te toplanması, bu birleşimde kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve 445 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
konuşmasında TOKİnin denetlenmediğine bu nedenle, KİT
Komisyonunun görevini yapmadığına ilişkin sözler sarf
ederek Başkanı olduğu KİT Komisyonuna sataşması
nedeniyle bir konuşma yaptı.
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili Ünal
Kacırın belirttiği gibi TOKİyi KİT Komisyonunun
değil Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetlediğine
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Nazım Hikmet Müzesinin Kurulmasına
Dair Kanun Teklifinin (2/389), İç Tüzükün 37nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
3üncü
sırasına alınan, Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine
Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Esfender Korkmazın, 5664 Sayılı
Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/779, 2/523) (S.
Sayısı: 444) görüşmeleri tamamlanarak elektronik cihazla
yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.
Konya
Milletvekili Faruk Bal, Kocaeli Milletvekili Fikri Işıkın,
grubuna ve görev yaptığı Hükûmete,
İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz, sözlerinin farklı yorumlanarak AK
PARTİli bazı milletvekillerinin uygunsuz sözlerle,
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Kocaeli Milletvekili Fikri
Işıkın, grubuna,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
9 Aralık
2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00te
toplanmak üzere birleşime 23.40ta son verildi.
|
|
|
Sadık
YAKUT |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
|
|
Gülşen
ORHAN |
|
Fatih
METİN |
|
|
Van |
|
Bolu |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
|
|
Bayram
ÖZÇELİK |
|
|
|
|
Burdur |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 39
II.- GELEN KÂĞITLAR
9 Aralık 2009 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 Milletvekilinin, lisanslı depoculuk
faaliyetlerinin yaygınlaşmamasının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/486) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.11.2009)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 Milletvekilinin, şeker
fabrikalarının özelleştirilmesinin yol açacağı
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/487)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2009)
3.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 21 Milletvekilinin, geçici köy
korucularının sorunlarının araştırılarak
daha sağlıklı çalışabilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/488) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.11.2009)
9 Aralık 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN : Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28inci
Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz Sosyal Güvenlik Kurumu ve
eczacıların sorunları hakkında söz isteyen Niğde
Milletvekili Muharrem Selamoğluna aittir.
Buyurun Sayın Selamoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Niğde Milletvekili
Muharrem Selamoğlunun, ilaç fiyatlarında yapılan düzenleme
nedeniyle eczanelerin bir zararı söz konusu değilken boykot
yapmalarının yanlışlığına ve eczanelerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eczacılık sektörünün
sıkıntıları hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce aziz şehitlerimize Allahtan rahmet,
kederli ailelerine başsağlığı diler,
yaralılarımıza acil şifalar dilerim.
Değerli arkadaşlar, 4 Aralık günü yürürlüğe
giren İlaç Fiyat Kararnamesi sonrasında eczanelerin zarar ederek
kapanacağı iddiasıyla yapılan bazı
basın-yayın organlarında yer alan yayınlar sebebiyle
eczaneler o gün kapanarak boykota gitmişlerdir.
Bilindiği gibi, son yıllarda Hükûmetimiz tarafından
yapılan sağlık hizmetleri bütün halkımız
tarafından takdirle karşılanmaktadır. Yıllardır
insanlarımızın değişik sosyal güvenlik kuruluşları
adı altında, örneğin sigortalı, BAĞ-KURlu, emekli,
yeşil kartlı gibi sınıflar içerisinde, kendi
sağlık kuruluşları dışında başka bir
yerde muayene olmaları mümkün değildi. Bir sigortalı
vatandaşımız kendi sağlık kuruluşunda saatlerce
bekleyerek muayenesini yaptırıyordu, ilacını almak içinse
bir o kadar zaman harcayarak hastanede eczane kuyruğunda bekliyordu,
ilacı varsa alıyor, yoksa dışarıdan
anlaşmalı eczane arayarak ilacını alabiliyordu.
Hükûmetimiz 2005 yılında Sosyal Sigortalar hastanelerini
Sağlık Bakanlığına bağlayarak sigortalı
hastalarımızın bütün devlet hastanelerinden
faydalanmalarını sağlamıştır. Akabinde de Sigorta
hastanelerindeki eczanelerin kapatılarak hastaların serbest
eczanelerden ilaç almaları bizim Hükûmetimiz zamanında gerçekleştirilmiştir.
Bütün bu sağlık kuruluşlarının yine Hükûmetimiz
zamanında tek çatı altında toplanarak bugün Sosyal Güvenlik
Kurumu adı altında insanlarımıza hizmet vermeleri
sağlanmıştır. 2010 yılı Ocak ayı
başında da konsolide bütçeye tabi olan kurumların da ödemeleri
bu kuruma aktarılarak eczanelere geri ödeme
sıkıntıları ortadan kaldırılacaktır.
Biz, sağlık kuruluşlarını tek çatı
altında toplayıp ilaçlarını serbest eczanelerden
almalarını sağlayarak yeşil kartlı
hastalarımızı ve 0-18 yaş grubu vatandaşlarımızı
sağlık güvencesi altına almak suretiyle serbest eczanelerden
ilaçlarını alabilmelerini sağlamamız sonucu eczanelerin
cirolarında olağanüstü artışlar sağlamış
olduk.
Sosyal güvenlik kuruluşlarımızın temel
amacı, adil, kolay erişilebilir, yoksulluğa karşı daha
etkin koruma sağlayan, mali açıdan sürdürülebilir bir sosyal güvenlik
kurumu sistemine ulaşabilmek için nüfusun tümüne hakkaniyete uygun,
eşit, koruyucu ve tedavi edici, kaliteli sağlık hizmeti sunmaktır.
Biz eczanelerimizin iş potansiyellerini böyle
artırmışken, eczanelerin Hükûmetimize karşı
boykotlarını anlamak mümkün değil. Daha önceki hükûmetler
zamanında ilaca ayda bir zam yapılırken, eczacının
alım gücü enflasyonun da üzerinde eritilirken, üstelik de Zarar
ediyoruz. diyen ilaç sektörüne karşı eczanelerin kârlılık
oranları düşürülürken kâr marjını sıkıntıya
sokanlar, bugün iktidarımızın bu
çalışmalarını eleştirebiliyorlar. Biz bugün ilaç
sanayisine boyun bükmüş olsaydık, iktidarımız döneminde
ilaç fiyatlarında yüzde 70-80lere varan indirimleri
gerçekleştirmemiz mümkün olabilir miydi?
4 Aralık günü, İlaç Fiyat Kararnamesiyle yapılan
ilaç fiyatlarındaki düzenleme sonucu eczanelerin bir zararı söz
konusu değildir. Bakanlığımız ilaç firmalarıyla
anlaşarak ilaç fiyatları düşüşlerinden doğan stok
maliyetlerinin ve stok kayıplarının
karşılanacağını karara
bağlanmıştır. Takdir edersiniz ki, bu hizmetlerin
devamı için birtakım tedbirlerin alınması söz konusudur.
Yapılan düzenleme hem hazinemizin hem de ilacı alan
hastalarımızın menfaatinedir. Bunun için, eczane boykotunu
tasvip etmedim ve o gün eczanemi açtım. Biz şayet boykot yapacaksak
2004 yılından bu tarafa ilaç fiyatlarında eczacıların
farkında dahi olmadan stoklarındaki ilaçların fiyatlarının
düşürülmesini sağlayan firmalara karşı yapsaydık, bugün
eczacı arkadaşlarımızın durumu daha başka
konumlarda olurdu.
Bütün bu çalışmalarımıza rağmen
eczanelerimizin, eczacılarımızın
sıkıntıları yok mu? Elbette var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Selamoğlu, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
MUHARREM SELAMOĞLU (Devamla) 6197 sayılı Türk
Eczacılık Kanununu yeniden yapılandırılmalı.
Bunun için Meclisteki eczacı milletvekilleriyle devamlı
çalışmalarımızı tamamladık. Yakın bir
tarihte Sağlık Komisyonuna gelecek ve Genel Kuruldan geçireceğiz.
Daha önceki kademeli kâr marjından dolayı kazancı azalan
meslektaşlarımın bu kademeli kâr marjından
kurtarılarak eski duruma getirilmeleri için gerekli
çalışmaları yapmamız lazım.
Eczanelerden, tahsil edilen muayene ücretlerinin de hastanelere
kaydırılarak, hasta-eczacı sıkıntısından
kurtarmamız gerekir.
İktidarımız tarafından, 2007 yılında
11 milyar 130 milyon, 2008 yılında 12 milyar 962 milyon, 2009
yılında da 15 milyar 586 milyon TL ilaç bedeli ödenmiştir.
Son beş yıl içerisinde 650 eczane çeşitli
nedenlerden dolayı kapanmış, buna karşılık 1.050
eczane açılmıştır.
2010 yılı sonrası için -alınan bu tedbirler-
sağlık sisteminin sürdürülebilmesi amacıyla gerekli tedbirler
alınmıştır.
Salgın hastalığın kol gezdiği
sıkıntılı dönemlerde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM SELAMOĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Lütfen Sayın Selamoğlu
Yok, öyle bir
uygulamam yok.
MUHARREM SELAMOĞLU (Devamla) Aynı gün Sosyal Güvenlik
Kurumunun provizyon sisteminden, ülke genelinde 8 bin eczanenin de provizyon
sistemine girerek eczaneleri açtığı tespit edilmiştir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Selamoğlu.
Gündem dışı ikinci söz, genetiği
değiştirilmiş organizmalar hakkında yönetmeliğe
ilişkin Danıştay kararı hakkında söz isteyen Mersin
Milletvekili Vahap Seçere aittir.
Buyurun Sayın Seçer.
2.- Mersin Milletvekili Vahap
Seçerin, Danıştayın yürütmesini durdurduğu genetiği
değiştirilmiş organizmalar hakkındaki yönetmeliğe
ilişkin gündem dışı konuşması
VAHAP SEÇER (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Öncelikle, saldırı sonucu şehit olan
kardeşlerimizi rahmetle anıyorum, kederli ailelerine
başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, 26/10/2009 tarihli,
Tarım Bakanlığının çıkartmış
olduğu GDO Yönetmeliğine ilişkin Danıştayın
yürütmeyi durdurma kararı hakkında gündem dışı söz
almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, 26 Ekimden bu
yana, genetiği değiştirilmiş organizmalar konusu kamuoyunu
meşgul eden önemli bir konu. Bu konu, tabii ki
Aslında 2003
yılından bu yana, Türkiyenin biyogüvenlik konusunda bir yasal
boşluğu, mevzuat boşluğu olduğunu ve bunun bir an önce
yasa çıkartılarak doldurulması gerektiğini söylüyorduk
ancak Tarım Bakanlığı o yıllardan bugüne kadar inatla
bu meseleyi, bu mevzuat boşluğunu ya talimatlarla ya yönetmelikle
gidermeye çalışıyor. Bunun ilk denemesini de
2007
yılının 26 Haziranında Tarım Bakanlığı
bir talimat çıkartarak bu konuyu çözme yoluna gitmiş ama o günlerde
sivil toplum örgütlerinin ve kamuoyunun baskısı bu talimatnamenin
yürürlüğe girmesini engellemişti. Aynı Bakanlık, iki
yıl sonra, 26 Ekimde yine burada GDO ile ilgili
konuşmalarımızda biyogüvenlik yasa tasarısının
artık bir ihtiyaç olduğunu ve ivedilikle yasalaşması
gerektiğini, Meclisten çıkması gerektiğini söylerken,
Tarım Bakanlığı bu meseleyi yine bir yönetmelikle çözmenin
daha uygun olacağını düşündü ama tabii bu iş eline yüzüne
bulaşmış oldu.
O günlerde, hatırlayınız, kamuoyunda çokça
tartışıldı, televizyonlarda, basında, Mecliste bu konu
gündeme geldi. Bu arada, tabii toplumun bu konuda endişeleri arttı.
GDO nedir, ne değildir; zararlı mıdır, değil midir,
faydalı mıdır; bu konuda endişeler ortaya çıktı,
kaos ortaya çıktı. Bir müddet, tüketici tarımsal ürün almaktan,
meyve sebze almaktan imtina etti ve o kargaşa içerisinde, o kaos
içerisinde ilk yönetmelik çıktıktan yirmi beş gün sonra,
Tarım Bakanlığı o yönetmelikle ilgili bir
değişikliğe gitme ihtiyacı duydu. Bunu da tabii ki anlamak
mümkün değildi ama tabii bunları bizler anlıyoruz. Neydi orada
yapılan değişiklik? Özellikle en çarpıcı
değişiklik, geçici bir madde eklenmişti ve Yönetmelikin
çıktığı tarih olan 26/10 tarihinden önce izin belgesi
almış tarımsal ürünlerin gümrük kapılarından
geçişine izin verildi ve Yönetmelik hükümlerinin uygulanması da
1/3/2010 tarihine kadar ertelenmiş oldu. Burada kimlerin etkisi oldu? Bunu
kesinlikle söyleyebilirim ki bu konuda, dünyada GDOlu tarımsal ürün
ihracatında söz sahibi olan Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya ve
Arjantin gibi GDOlu üretim yapan ve ihracatında söz sahibi ülkelerin
etkin lobisinin tesiri olmuştur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu süreçten sonra, bir
vatandaşımız Danıştaya Yönetmelikin iptali ve
yürütmesinin durdurulması hakkında dava açıyor ve
Danıştay bu konuyu görüşüyor. Bizim de o Yönetmelik
çıktığında savunduğumuz, önce biyogüvenlik
yasasını çıkartalım, bu konunun esaslarını,
çerçevesini net olarak çizelim, ona dayalı olarak yönetmelik
çıkartalım argümanlarımıza dayalı olarak, aynı
gerekçeyi Danıştay göstererek Yönetmelikin yürütmesinin
durdurulması kararı veriyor. Şimdi, tekrar başa dönmüş
olduk. Bu konuda, yine Türkiyede bir mevzuat boşluğu ortaya
çıkmış oluyor. Ama bu süreç içerisinde, Türk halkı en
azından GDOyu öğrendi, en çarpıcı olanı da 98
yılından beri Türkiyeye milyonlarca ton GDOlu tarımsal ürünün
girdiğini öğrendi. Yani henüz masumiyeti
kanıtlanmamış, zararlı mı, değil mi belli olmayan
bu teknolojiyle, Türkiyede on yıldır, on iki yıldır
geçmiş hükûmetler ve 2002 yılından bu yana da siz AKP
İktidarı tarafından Türk halkına bu ürünlerin
yedirildiği ortaya çıkmış oldu.
Değerli arkadaşlarım, GDO konusunda dünyada lobi
faaliyetlerinin olduğu kesin çünkü GDOlu üretim ekonomik anlamda,
ekonomik olarak gerçekten çok büyük rakamlara ulaşan hem tohumculuk hem
tarımsal üretim anlamında bir değere sahip.
Dolayısıyla, bu tip lobileri normal karşılamak mümkün ama
benim anormal karşıladığım, bu lobi faaliyetlerinden
Tarım Bakanlığının kesinlikle etkileniyor olması.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Seçer, lütfen tamamlayınız.
VAHAP SEÇER (Devamla) Bakın, çarpıcı bir haber,
GDO lobilerinin faaliyetleri ilkokul ders kitaplarına kadar girmiş.
İlköğretimde dördüncü sınıf Türkçe kitabında GDO
ürünleri çocuklara kurtarıcı ürünler olarak anlatılıyor.
Şimdi, burada GDO savunucularının tezleri şu: Dünyada
hızla artan bir nüfus var ve dünya hızla açlığa doğru
gidiyor. Bu nüfusu doyurmak mümkün değil. Onun için GDOlu ürünlere
ihtiyaç var ve bunu biz Millî Eğitimin ders kitaplarına koyuyoruz.
Çocuklarımıza daha küçük yaşlarda GDOlu ürünlerin zararsız
olduğundan ve bunlara mutlaka ihtiyacımız olduğundan,
bunların faziletlerinden, erdemlerinden bahsediyoruz. Bu kesinlikle GDO
lobilerinin faaliyeti sonucu ortaya çıkmış bir meseledir
değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede tarım iyi
yönetilmiyor, Tarım Bakanlığı dökülüyor. İşte bu
GDO meselesiyle birlikte Türkiye'nin tarımsal üretimde dışa
bağımlı olduğu ortaya çıkmış oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VAHAP SEÇER (Devamla) Hemen toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Selamlayayım Sayın Başkanım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Seçer, böyle bir uygulama yok.
Teşekkür ederim.
VAHAP SEÇER (Mersin) Bu hassasiyeti Meclisi yönetirken de
gösterseniz çok iyi olur.
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz Afganistana
asker gönderilmesi konusunda söz isteyen İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahiye aittir.
Buyurun Sayın Sipahi.
3.- İzmir Milletvekili Kamil
Erdal Sipahinin, Afganistana asker gönderilmesine ilişkin gündem
dışı konuşması
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Sayın
Başkan, yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Sözlerimin başında, şehitlerimizi rahmetle
anıyorum, milletimize başsağlığı diliyorum.
Evet, Türkiye yangın yerine dönmektedir. Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, olayları, açılıma provokasyon
değil, açılım adındaki yıkım projesinin beklenen
sonuçları olarak görmekteyiz.
Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında, Amerikanın
stratejik adımlarından en fazla sorunlu görüleni, Afganistana
bağlı gelişmelerdir. Diğer bölgelerde de sorunlar
çözülememiştir ancak ABDnin kontrolündedir. Afganistanda ise ülke içinde
sınırlı da olsa kontrol sağlanamamıştır.
Ayrıca, komşu Pakistanın Hindistan ile çatışan
çıkarları ve teröre karşı sınırlı mücadele
kabiliyeti, bu ülkeyi de sıkıntılı hâle getirmektedir.
ABDnin Afganistan için öngördüğü 30 bin kişilik asgari takviye gücü,
askerî anlamda kolordu seviyesidir. Kolordu, bağımsız olarak
görev verilebilecek operatif bir güç olarak tanımlanır. Bu nedenle,
Afganistana kış şartlarında, idari ve lojistik yetersiz
şartlara rağmen böyle bir gücün gönderilmesi, ister istemez bu gücün
Afganistanda konuşlanıp başka bir bölgede görev
alabileceği şüphesini akla getirmektedir.
Özetle, Obamanın Afganistan için attığını
söylediği adımların, Pakistanı ve İranı da
ABDnin hedefi durumuna getirebileceği şüphesini
taşımaktayız. Türkiye'nin, Afganistan konusunu
değerlendirirken olayı sadece ilave kuvvet gönderip göndermeme
basitliğiyle değil, oyunun müteakip adımları ve bütünüyle
görmesi gerekmektedir.
Bugün arabuluculuk oyunları içinde kendimize bölgede yer
bulmaya çalışırken 1930lu yıllardaki bir tarihî olayı
sizlere anlatmakta fayda görüyorum. 1934 yılı sonbaharında,
İran ile Afganistan arasındaki sınırın tespiti için
her iki ülke hakem olarak sadece Türkiyeyi seçerler ve Atatürke müracaat
ederler. Kurtuluş Savaşı kahramanı Fahrettin Altay
Paşa, bu sınırın tespiti için görevlendirilir. Özetle,
bugünkü Afganistan sınırının önemli bir bölümü, 1934
yılında Türkiye tarafından tespit edilmiştir.
İşte bu coğrafyada Türkün ve Atatürk Cumhuriyetinin gücü
budur.
Sonraki yıllarda, Afgan ordusu ve bürokrasisinin önemli
bölümü Türkiyede yetiştirilir; ilişkiler azalır. Sovyet
işgali, Taliban yönetimi, İkiz Kuleler bahanesiyle BM kararları
ve Amerikan işgali, ABD güdümünde NATOnun devreye girmesi. Ancak,
Afganistan halkı, geçen yıllara rağmen Türkiyeye ve Türk
askerine dost ve kardeş olarak bakarken diğerlerine genelde
işgalci olarak bakmaya devam eder. Görevli olan arkadaşlarımızın
ifadesiyle, o coğrafyada ay yıldızlı Türk
Bayrağı, halk nazarında NATO Bayrağından da, ABD ve
diğerlerinin bayrağından da farklı ve itibarlı
görülmeye devam etmektedir.
11 Eylül saldırısı sonucu Meclis tarafından 10
Ekim tarihinde kabul edilen tezkerenin bir maddesinde Türkiye,
başlatılan mücadelenin kısa sürede ve yaygınlaşmadan
başarıya ulaşması için kendi olanaklarının
elverdiği ölçü ve biçimde her katkıyı yapmalıdır.
ibaresi bulunur. Ancak tezkerede her katkıyı yapmak söz konusu iken
NATOya bildirimde Türk askerinin kullanılması konusunda
kısıtlamalar konmuş ve teröre karşı
kullanılamayacağı ifade edilmiştir.
Afganistanda yürütülen harekâtı, Uluslararası Güvenlik
Yardım Harekâtı (ISAF) ile Amerikanın güdümünde yürütülen,
teröre karşı aktif mücadeleyi ifade eden Sürekli Özgürlük
Harekâtı olmak üzere iki bölümde mütalaa edebiliriz. Türkiye, şimdiye
kadar birinci bölüm olan ISAFta görev almış, terörle aktif mücadele,
uyuşturucuyla mücadele, mayın temizliği gibi halkla
karşı karşıya gelebileceği ve tehlikeli görevlerden
hassasiyetle kaçınmıştır, kaçınmaya mutlaka devam
etmelidir.
ISAF Harekâtı 16 Ocak 2002 tarihinde imzalanan Bonn
Anlaşması ile kurulmuştur ve Türkiye, NATO ve
Birleşmiş Milletler anlaşmalarına göre bu harekâta
katılmıştır. Birinci döneminde Türkiye 1.300 kadar bir
personelle katılmış ve liderlik üstlenmiştir. Bunun üçüncü
döneminde, Şubat-Ağustos 2005 dönemlerinde, hem Kâbil Bölge
Komutanlığında hem de ISAFın toplam kuvvetlerinin
tamamına 3. Kolordu Komutanlığı ile komuta ederek 1.450si
Türk, 8 bin NATO personeline komuta etmiştir. 1 Kasım 2009dan
itibaren de üçüncü defa Kâbil Bölge Komutanlığı görevini
yürütmektedir ve böylece diğer dönemlerde 800 civarında olan personel
sayımız da 1.750ye ulaşmıştır.
Son NATO Zirvesinde, 2009 Nisanı, Strazburgda, ABD,
NATOdan 21 bin kişilik ek bir kuvvet talebinde bulunmuştur.
Bilindiği gibi, geçtiğimiz günlerde kendi takviye gücü olan 30 bin
kişinin yanında, diğer NATO ülkelerinden de 5 ile 7 bin
arasında bir kuvvet talebinde bulunmuş ve kuvvetlerin aktif terörle
mücadele içerisinde yer almasını istemiştir.
Afganistanda 26sı NATO ülkesi olmak üzere 36 ülkeden
personel görev yapmaktadır.
Bilinmesi gereken diğer bir önemli konu: Türkiye,
Afganistana sadece Kâbil Bölge Komutanlığında değil,
birçok yardım ve destek faaliyeti içinde bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sipahi, lütfen tamamlayınız.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Vardak imar ekibi, okullar, hastaneler inşa etmiştir.
Seçim için gönderdiğimiz ekip ikinci bir imar ekibinin askerî bölümünü
teşkil edecektir. Afgan Kolordusunda dört irtibat timimiz, genel maksat
helikopterimiz vardır. Afgan Askerî Lisesi ve Harp Okulunda eğitim faaliyetleri
sürdürülmektedir. Şimdiye kadar 8 binden fazla kişi Afganistanda,
500e yakın kişi Türkiyede eğitilmiştir.
Sonuç olarak: Türkiye, dost, kardeş Afgan halkına
yardım ve desteğe devam etmelidir ancak ABDnin karanlık
senaryosuna alet olarak halkla karşı karşıya gelebilecek veya
Mehmetçiki tehlikeye atabileceği görevlerden mutlaka uzak
durmalıdır.
Yüce Meclise saygılar sunarım.(MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Yılmaz
Tankut ve 24 milletvekilinin, lisanslı depoculuk faaliyetlerinin
yaygınlaşmamasının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/486)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2005 yılında 5300 sayılı kanunla kabul edilen
"Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Yasası"
kapsamında lisanslı depoculuk faaliyetlerinin
yaygınlaşmamasının ve üreticilerimiz tarafından ilgi
görmemesinin nedenlerinin araştırılarak tespit edilmesi ve
bunların çözümü amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz Tankut (Adana)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Recai Yıldırım (Adana)
5) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
8) Mehmet Ekici (Yozgat)
9) Hüseyin Yıldız (Antalya)
10) Akif Akkuş (Mersin)
11) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
12) İsmet Büyükataman (Bursa)
13) Hakan Coşkun (Osmaniye)
14) Rıdvan Yalçın (Ordu)
15) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
16) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
17) Recep Taner (Aydın)
18) Ahmet Orhan (Manisa)
19) Hasan Özdemir (Gaziantep)
20) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
21) Beytullah Asil (Eskişehir)
22) Mustafa Enöz (Manisa)
23) Mithat Melen (İstanbul)
24) İzzettin Yılmaz (Hatay)
25) Mümin İnan (Niğde)
Gerekçe:
Uzun yıllardır Dünya Bankası ile sürdürülen
"Ürün Borsalarının Geliştirilmesi Projesi"
çalışmaları kapsamında 2005 yılında vergisel ve
tarımsal teşviklerle yaygınlaştırılmasının
amaçlandığı lisanslı depoculuk sistemi, 5300
sayılı "Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk
Yasası" kanunu ile uygulamaya konulmuş ama günümüze kadar geçen
sürede yeterli ilgi ve etkinliği sağlamadığı
görülmüştür.
Söz konusu kanunun amacı, "tarım ürünleri
ticaretini kolaylaştırmak, depolanması için yaygın bir
sistem oluşturmak, ürün sahiplerinin mallarının emniyetini
sağlamak ve kalitesini korumak, ürünlerin sınıf ve derecelerinin
yetkili sınıflandırıcılar tarafından
saptanmasını sağlamak, tarım ürünleri lisanslı depo
işleticilerinin kişiler arasında ayrım
yapmaksızın ürünlerini kabul etmelerini temin etmek, ürünlerin
mülkiyetini temsil eden ve finansmanını, satışını
ve teslimini sağlayan ürün senedi çıkartmak ve standartları
belirlenmiş tarım ürünlerinin ticaretini geliştirmek"
şeklinde ifade edilmektedir.
Ülkemizde tarım sektöründe üretici olan çiftçilerimiz,
ürününü hasat eder etmez hemen piyasaya sürdüğü için oluşan arz
fazlalığı ile başta hububat olmak üzere birçok üründe hasat
döneminde fiyatlar çok düştüğü ve çiftçilerimizin bundan dolayı
zarar gördüğü ve çoğu zaman maliyetinin altında satmak zorunda
kaldığı görülmektedir. Çünkü üretim sürecinde
aldığı borcu kapatmak için elindeki ürünü bir an önce paraya
çevirme zorunda kalmaktadır. Ayrıca ürününü saklayacak veya
bekletecek bir deponun olmamasından dolayı elinden bir an önce
çıkarması gerekmektedir.
Bu gelişmelerden, tüketici olarak toplumun tüm kesimleri
olumsuz etkilenmektedir. Bu olumsuz gelişmelerden üreticilerimizi korumak
amacıyla uygulanması düşünülen Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Yasası, iyi uygulanabilirse piyasaya ürün arzı daha
kontrollü olacağı için hem üretici hem de tüketici bundan olumlu
etkilenecektir. Çünkü; ürününü bir belge (ürün senedi)
karşılığında lisanslı depoya teslim eden üretici,
elindeki bu belgeyi teminat olarak kullanarak bankadan finansman desteği
alabilecektir. Aynı zamanda elindeki ürün senedini ciro ederek ürününü
fiyatların en uygun olduğu dönemde pazarlamasına imkan sağlayacaktır.
Dolayısıyla bu uygulama ile, tarımsal ürünü girdi olarak
kullanan sanayici veya ihracatçı da spekülatörlerden
kurtarılmış olacaktır. Çünkü depolama imkanı olmayan
veya yüksek stok maliyetinden kaçınmak isteyen sanayici ve ihracatçılar
lisanslı depolardan istedikleri zaman diliminde ihtiyaçlarını
karşılayabilecekler ve hammadde temini konusunda bir planlama
yapabileceklerdir.
Bu uygulamanın tarım sektörüne
sağlayacağı bir başka katkı ise, sektörde kayıt
sistemini yaygınlaştıracak olması ve birçok üründe kalite
ve standarda bağlı bir belgelendirme sistemini yerleştirecek
olmasıdır. Daha da önemlisi üreticinin büyük bir zahmetle
ürettiği ürünün, hijyenik ve sağlıklı ortamlarda
depolanması hem satıcı hem de alıcıya önemli
avantajlar sağlayacaktır.
Bu kanunla uygulanması düşünülen lisanlı depoculuk
sisteminin bu zamana kadar yeterince ilgi görmemesi, bu konuda bazı
yanlış, hatalı veya eksik düzenlemelerin olduğu
gerçeğinin araştırılması gerektiğini
düşündürmekte olup, yukarıda açıklamaya
çalıştığımız hem üretici, hem tüketici hem de sanayici
ve ihracatçılarımızın faydasına olacak olan bu
çalışmanın yaygınlaşamamasının veya
yapılamamasının ve yeterli ilgiyi görememesinin nedenlerinin
araştırılması gerekmektedir.
Netice olarak; yukarıda anlatılmaya
çalışılan gerçekler çerçevesinde; "Tarım Ürünleri
Lisanslı Depoculuk Yasası" kapsamında lisanslı
depoculuk faaliyetlerinin yaygınlaşmamasının ve
üreticilerimiz tarafından ilgi görmemesinin nedenlerinin
araştırılarak tespit edilmesi ve bunların çözümü
amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz
ederiz.
2.- Adana Milletvekili Yılmaz
Tankut ve 24 milletvekilinin, şeker fabrikalarının
özelleştirilmesinin yol açacağı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/487)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ve buna
bağlı olarak faaliyet gösteren ve Anadolu'nun değişik
bölgelerinde bulunan Şeker Fabrikaları, Pancar Kooperatifleri ve
Pancar Alım Merkezleri; pancar tarımı ve pancar şekeri
sektörünün istihdam yaratıcı, tarımı ve
hayvancılığı geliştirici çok önemli ve vazgeçilmez
hizmetleri ile Anadolu çiftçisinin ve insanımızın gözbebeği
gibi baktığı ve koruduğu Cumhuriyetimizin de emaneti olan
kurum ve işletmelerimizdir. Şeker fabrikalarının yan
sektörleri destekleyici etkileri ile katma değer yaratan sektörlerden biri
olması, özellikle de sağladığı sosyal faydanın
büyüklüğü göz önüne alındığında, özelleştirilme
sonrası yaşanacaklar bu sektörden hayatını idame ettiren
insanlarımızı çok büyük ölçüde mağdur edecektir.
İşte bu insanlarımızın ve bunlara bağlı
olarak toplumumuzun büyük bir kesiminin yaşayacakları sorunların
tespiti ve bu sorunların çözümü amacıyla Anayasanın 98. Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) Yılmaz Tankut (Adana)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Recai Yıldırım (Adana)
5) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
8) İsmet Büyükataman (Bursa)
9) İzzettin Yılmaz (Hatay)
10) Hüseyin Yıldız (Antalya)
11) Mehmet Ekici (Yozgat)
12) Hakan Coşkun (Osmaniye)
13) Mustafa Enöz (Manisa)
14) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
15) Mümin İnan (Niğde)
16) Rıdvan Yalçın (Ordu)
17) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
18) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
19) Akif Akkuş (Mersin)
20) Hasan Özdemir (Gaziantep)
21) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
22) Beytullah Asil (Eskişehir)
23) Mithat Melen (İstanbul)
24) Recep Taner (Aydın)
25) Ahmet Orhan (Manisa)
Gerekçe:
Şekerpancarı, yılda 450 bin ailenin
tarımını yaptığı ve şeker
fabrikalarından on binlerce kişinin
çalıştığı, ekim sahalarında yüzde 40
oranında aile işgücünün değerlendirildiği ve Türkiye'de 65
ilde, 7 bin 200 yerleşim biriminde ziraatının
yapıldığı bir sanayi bitkisidir.
Şekerpancarı, en fazla istihdam yaratan, çiftçiye en
yüksek getiriyi sağlayan, tarımı ve
hayvancılığı, maya ve yem sanayi, zirai mücadele,
tarım aletleri, taşımacılık gibi yan sektörleri en
fazla destekleyen, çevre sağlığına büyük katkıda
bulunan ürünlerin başında gelmektedir. Dolayısıyla da
pancar şekeri üretilen tüm ülkelerde titizlikle korunmakta ve
desteklenmektedir.
Ülkemizde de pancar ve pancar şekeri sektörü bu
katkılarına ilaveten yılda yaklaşık 3 milyar dolar
katma değer yaratmakta, taşımacılık sektörüne
yılda yaklaşık 20 milyon ton iş hacmi sağlamakta ve
geçimini doğrudan veya dolaylı olarak sektörle
ilişkilendirmiş 10 milyon insanımıza iş ve ekmek
sağlamaktadır. Ancak maalesef Türkiye, bu sektörü desteklemeyen
dünyadaki tek ülke konumundadır.
Pancar şekeri sektörüne olumsuz darbe vurması beklenen
gelişmelerin sonuncusu, 6 Aralık 2005 tarih ve 26015 sayılı
Resmî Gazetede yayınlanan Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile
üretim maliyetleri düşük, kârlılığı yüksek olan Bor,
Ereğli ve Ilgın Şeker Fabrikalarının
özelleştirme programına alınması olmuştur. Kurulu
bulundukları yörelerdeki önemli sanayi tesisi ve istihdam alanı
niteliğindeki şeker fabrikalarının bu şekilde
kârlı olanlarının öncelikli olarak özelleştirilmesi
halinde; 15 ile 18 arasında fabrikanın kapanması, pancar ve
şeker üretiminin %40-50, sektörel istihdamın %50-60 daralması,
yan sektörlerin olumsuz etkilenmesi sonucu yöresel ekonomik gelişmelerin
ve bölgesel kalkınmanın sekteye uğraması, yöresel katma
değerde büyük kayıplar yaşanması, yüz binlerce kişinin
bundan doğrudan etkilenmesi sonucu köyden kente göç olgusunun
artması, büyük kentlerde güvenlik, kırsal kesimde ise terör
sorunlarında artış yaşanması, mevcut şeker
sanayisinin çökmesi kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ'nin zarar eden
fabrikalarını kâr eden bu fabrikalar sübvanse ederek dengelemekte ve
toplamda kâr etmektedir. Başka bir deyişle, hazineye yük olmaktan
kurtarmakta tüm bölgeler için sosyal bir denge sağlayarak, adalet görevi
görmektedir.
Bu fabrikaların özelleştirilmesi halinde, ekonomik
ölçekte olmayan diğer fabrikalar üretimini sürdüremeyecek, çiftçiler
pancar üretimi yapamayacak, fabrikalarda çalışanlar işinden
olacak, yöre halkı işsiz ve aşsız kalacaktır. Sonuçta,
ülke olarak kendimize yeterli olduğumuz şekerde ithalatçı duruma
gelinecektir.
Netice olarak; yukarıda anlatılmaya
çalışılan gerçekler çerçevesinde; şekerpancarı
tarımı ve şekerpancarı şekeri sektöründe ekmeğini
kazanan insanların, özelleştirme sonrasında yaşanması
muhtemel gelişmeler ışığında,
yaşadıkları ve yaşayacakları sorunların tespiti
ve bu sorunların çözümü amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ederiz.
3.- İzmir Milletvekili Kamil
Erdal Sipahi ve 21 milletvekilinin, geçici köy korucularının
sorunlarının araştırılarak daha
sağlıklı çalışabilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/488)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Terörle mücadelede yıllardır güvenlik güçleri ile
birlikte yer alan Geçici Köy Korucularının ciddi sorunları
bulunmaktadır. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü
uğrunda yıllardır en zor şartlarda görev yapan ve
şimdiye kadar 1.300den fazla şehit veren geçici köy korucuları
ile ilgili sorunların araştırılması amacıyla,
Anayasanın 98 inci maddesi ve TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
yapılmasını arz ederiz.
1) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Faruk Bal (Konya)
5) Akif Akkuş (Mersin)
6) Kadir Ural (Mersin)
7) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
8) Şenol Bal (İzmir)
9) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
10) Recep Taner (Aydın)
11) Beytullah Asil (Eskişehir)
12) İsmet Büyükataman (Bursa)
13) Rıdvan Yalçın (Ordu)
14) Behiç Çelik (Mersin)
15) Ali Uzunırmak (Aydın)
16) D. Ali Torlak (İstanbul)
17) Necati Özensoy (Bursa)
18) Bekir Aksoy (Ankara)
19) Zeki Ertugay (Erzurum)
20) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
21) Gürcan Dağdaş (Kars)
22) Recai Yıldırım (Adana)
Gerekçe:
Köy koruculuğunun geçmişi 1924 yılına
gitmektedir. 442 Sayılı Köy Kanunu ile "Köy
sınırları içinde, herkesin ırzını,
canını ve malını korumak için muhtarın emrinde, silahlı
ve jandarma gibi görev yapacak köy korucularının
görevlendirilmesi" öngörülmüştü. Silahlandırılacak gönüllü
köy korucularının sorumluluğu köylüyü, eşkıyadan ve
mahsul zamanında çapulculardan korumak olarak belirlenmişti.
Doğu ve Güneydoğu'da terör olayları ciddileşince 1985
yılında bu eski kanuna bir madde eklendi. Köy koruculuğu
"kurumsallaştırıldı". 3175 Sayılı
Kanun'la 442 sayılı kanuna eklenen bu maddede şiddet
hareketlerine ait ciddi belirtilerin köyde veya çevrede ortaya
çıkması veya herhangi bir sebep ile köylünün canına ve
malına tecavüz olaylarının artması halinde Valinin teklifi ve
İçişleri Bakanının onayı ile yeteri kadar Geçici Köy
Korucusu görevlendirilebileceği belirtilmektedir.
1985 yılında 22 ilde geçici köy koruculuğu
uygulaması başlatılmıştır. 1987 yılında
OHAL yürürlüğe girmiş, çatışmalar arttıkça korucu
sayısı da artmıştır. 1988 yılında 14 bin
olan korucu sayısı, 1992 yılında koruculara maaş
bağlanmasından sonra hızla artmış, 1993
yılında 13 ilde daha koruculuk uygulaması başlatılmıştır.
Böylece korucuların bulunduğu il sayısı 35'e
çıkmıştır. Korucu sayısı 1995'lerde 62 bine, 2000
yılına doğru 90 bine yükselmiştir. 2000 yılında
korucu alımı durdurulmuştur. 2005 yılında koruculara
ve ailelerine yeşil kart verilmesi
kararlaştırılmış, 2008 yılında Bakanlar
Kurulu kararıyla 10 bin korucu daha alınmıştır.
Hâlen sayıları 59.000'e yaklaşan Geçici Köy
Korucuları; Güneydoğudaki sorunun etnik bir sorun değil, terör
sorunu olduğu konusundaki en önemli dayanaktır. Nitekim
yıllardır devam eden mücadelede resmi kayıtlarla 1.353
şehit ve binlerce yaralı vermişlerdir.
Son olarak 27.05.2007 tarihinde 442 sayılı Köy Kanununda
yapılan bazı değişikliklerle durumlarının
düzeltilmesi amaçlanmışsa da, yapılan düzenlemeler
ihtiyaçların çok gerisinde kalmıştır.
Aynı şekilde, ilgili Kanuna dayanarak yayımlanan
09.01.2008 tarih ve 2008/13105 sayılı Geçici Köy Korucuları
Yönetmeliği de mali ve sosyal sorunların
karşılanmasında yeterli olamamıştır.
Geçici Köy Korucularının en önemli sorunları
aşağıda belirtilmiştir.
Aylıkları yetersizdir.
Emekli aylıkları çok düşük olup,
yaşlılık aylığı ile arasında fark yoktur.
Operasyon tazminatı adı altındaki miktar çok
düşük olup, birçok yerde ödenmemektedir.
Yeşil kart dışında bir sağlık
güvenceleri olmayıp, bu kartlar da aylık aldıkları
gerekçesiyle toplanmaktadır.
Operasyonlar için yol ve kumanya parası alamamakta, bu
ihtiyaçları kendileri karşılamaktadır.
Bütün bu sorunlardan çok daha önemli ve vahim olarak; hükümetin
başlattığı "Açılım" adındaki
yıkım projesi ile gelecekleri konusunda çok ciddi endişeler
taşımaya başlamışlardır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- (10/107, 10/207, 10/322) esas
numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 09/12/2009 Çarşamba günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Tarih:
09.12.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 09.12.2009 Çarşamba günü (bugün)
yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/107, 207, 322 esas numaralı,
"Şeker fabrikasının özelleştirilmesindeki
usulsüzlüklerin ve yolsuzluk iddialarının
araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 09.12.2009 Salı günlü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde söz
isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; şeker pancarı üreticilerinin
sorunlarının ve şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi ve bu konuda yaşanan olumsuzlukların araştırılması
amacıyla verilen araştırma önergelerinin gündeme
alınmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerine
söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, sözlerimin başında, iki gün önce Tokat
Reşadiyede hain bir saldırı sonucu hayatlarını
kaybeden askerlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına ve aziz
milletimize başsağlığı, yaralılarımıza
da acil şifalar dileyerek yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi hakkında 17 Kasım 2009 tarihli Türkiye Büyük
Millet Meclisi birleşiminde yaptığım gündem
dışı konuşmada da ifade ettiğim gibi, ülkemizde hâlen
özelleştirme kapsamına alınan toplam yirmi beş şeker
fabrikasının her yıl belirlenen 10 milyon tonu aşkın
şeker pancarı kotasından 1,4 milyon tona yakın şekerin
yanında önemli miktarlarda melas ve alkol üretimi de yapılmakta, bu
fabrikalarımızda 18 bini aşkın personel
çalışmakta yani aileleriyle birlikte yaklaşık 100 bine
yakın insanımız şeker fabrikalarından geçimini
sağlamaktadırlar. Yaşanan ekonomik krizin ağır
etkilerinin her geçen gün daha da derinden hissedildiği ve işsizlikte
âdeta dünya rekorunun kırıldığı ülkemizde böyle bir
dönemde şeker fabrikalarının AKP İktidarı
tarafından özelleştirilmesiyle ortaya çıkacak yeni
işsizlerin ne denli önemli sorunlar yaşayacağını
söylemek sanırım bir kehanet olmayacaktır.
Özelleştirilecek bu fabrikalar, çoğunluğu
bulundukları illerin şehir merkezlerinde kalmış
yaklaşık 50 bin dekarlık çok kıymetli araziye sahiptirler.
Bu fabrikaları alan şirketlerin önümüzdeki dönemlerde bu
kıymetli arazileri yeni imar değişiklikleriyle âdeta birer rant
kaynağı olarak değerlendirmeleri şimdiye kadar yaşanan
örnekler ışığında kaçınılmaz olacaktır.
Bir yandan şeker pancarı üreticilerinin kota sorunu
başta olmak üzere hasat döneminde çektikleri değişik çileler,
özelleştirilmiş fabrikalarda uygulanan yüksek fire oranları,
pancar fiyatlarının düşüklüğü ve benzeri gibi birçok sorun
yaşanırken bir yandan da acilen devletin elinde kalan 25
fabrikanın altı gruba ayrılarak özelleştirilmesi sürecinde
ve sonrasında yaşanacak, örneğin çalışan
işçilerin 4/C kapsamında diğer kurumlara gönderilmek istenmesi,
bir kısmının iş akitlerinin sona erdirilmesi gibi sorunlar
başta olmak üzere yeni yaşanacak sorunlar ülkemiz insanını
yakından ilgilendirmektedir.
Nitekim, dün itibarıyla özelleştirme sürecinin ilk
adımı tamamlanan altı şeker fabrikamızın içinde
bulunduğu Portföy (C) grubunun daha çok inşaat ve madencilik
işleriyle uğraşan bir firma tarafından alınması
kamuoyunun dikkatinden kaçmamaktadır. PANKOBİRLİK Genel
Müdürünün: Özelleştirme kapsamında bulunan şeker
fabrikalarının kara para aklayan fırsatçıların eline
düşmemesi gerekmektedir, bunun için şeker fabrikalarının
mülkiyeti devlette kalmalı, işletme hakkıysa özel sektöre
verilmelidir, Birlik olarak şeker fabrikalarına talibiz, ülkemizde
uygulanan yanlış tarım politikalarından ve her geçen gün
artan girdi maliyetlerinden dolayı pancar ekim alanlarının
giderek düştüğü, bugüne kadar Hükûmetin pancar üreticilerine 1 lira
dahi desteğinin olmadığı, Avrupa ülkelerinde pancar
üreticilerine gübre KDVsi yüzde 7-8 oranında uygulanırken ülkemizde
bu oranın yüzde 18ler civarında olduğu, Hükûmetin pancar ekim
alanlarının artmasını sağlamak yerine pancar alım
fiyatlarını düşürerek âdeta pancar üreticisini
cezalandırdığı, ülkeye değişik yollarla her
yıl 1 milyon ton dolayında kaçak şekerin girdiği, Hükûmetin
bu konuda gerekli tedbirleri alamadığı, bunun da kırsal
kesimde yaklaşık 1 milyar dolar dolayında gelir kaybına yol
açtığı, Hükûmetin geçici işçilere verdiği
kadroların büyük bir kısmının Türkiye Şeker
İşletmeleri bünyesinde gösterildiği ve
maaşlarının buradan ödendiği, bu nedenle de yetkililerce
şeker fabrikalarının zarar ettiğinin söylendiği ve
benzeri gibi açıklamalarını, bu yüce kürsüden yetkililere bir
kez de ben aktarmayı bir görev biliyorum.
ABD ve AB ülkelerinde hiçbir şeker fabrikasının
özelleştirilmediği, ancak şeker pancarı üreticilerine
devredildiği, Cargill ve benzeri gibi bazı uluslararası
şirketlerin mısır şurubundan elde ettikleri
tatlandırıcıları her geçen gün artırarak ülkemizde
pazarladıkları dikkate alındığında,
yapılacak özelleştirmelerin kimlere hizmet edeceği açıkça
görülmektedir.
Özellikle GDOlu ürünlerin ve insanımızda
yaratacağı etkilerinin tartışıldığı
günümüzde, nişasta bazlı şekerde ülkemizdeki kâr
marjının yüzde 700lere vardığı, AB ülkelerinde yüzde
2nin altında olan nişasta bazlı şeker kotasının,
ülkemizde, Şeker Kanununda yüzde 10 olarak belirtilmesine rağmen
Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 15 oranında uygulanması
şeker pancarı üretimini olumsuz yönde etkilemekte ve birilerine
gerçekten ciddi çıkarlar sağlamaktadır.
Bu nedenle, söz konusu şeker fabrikalarının
özelleştirilmesinde pancar üreticilerinin de üyesi bulunduğu
birliklerin öncelikle değerlendirilmesi, ayrıca ülkemiz genelinde
giderek azalan pancar kotalarının ve pancar ekim
alanlarının artırılarak şeker pancarı
üreticilerinin mutlaka özel bir destek kapsamında teşvik edilmesinin
sağlanması ve özellikle şeker fabrikalarında
çalışan personelin özelleştirmeler nedeniyle
mağduriyetlerinin önüne geçilmesi mutlaka sağlanmalıdır
diyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın bundan sonraki
bölümünde de özellikle Kütahya Şeker Fabrikasının
özelleştirilmesi sürecinde ve bu süreç sonrasında yaşanan
değişik usulsüzlüklerin yer aldığı önergemle ilgili
konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Nitekim, bu önergemiz 34 Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
milletvekilinin imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Şubat
2009 tarihli birleşiminde okunarak gündeme alınmıştır.
Bu konuda sizlerle paylaşacağım hepsi belgeli durumdaki
bilgileri ülkemizi yedi yılı aşkın süredir tek
başına yöneten AKP iktidarları döneminde 3Y ile
tanımladığımız yozlaşma, yolsuzluk ve yoksulluk
konularının ne boyutlara ulaştığının bir
göstergesi olarak değerlendirmenizi talep ediyorum.
Kütahya ilinin önemli KİTlerinden birisi olan Baha Esat
Tekand Kütahya Şeker Fabrikası, bilindiği gibi, 2004 Ekim
ayında özelleştirilmiştir. Diğer üç KİT de bu süreçte
özelleştirilmiş olup tüm bunların Kütahya istihdamını
olumsuz yönde etkilediğini ve işsizliği
artırdığını, nitekim 2008 yılı sonu
itibarıyla da Kütahya ilinin 81 il içerisinde en fazla göç veren ikinci il
konumuna gelmesinde çok ciddi etkileri olduğunu sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Bilindiği gibi bu fabrikamız, özelleştirme
sürecinde Torunlar Gıda AŞye, en yüksek bedeli vermesi nedeniyle, 23
milyon 820 bin dolarlık bir bedelle satılmıştır.
Ancak, özelleştirme öncesinde söz konusu fabrikanın o günkü resmî
avukatı tarafından Kütahya Sulh Hukuk Mahkemesi Hâkimliğine
başvuruda bulunulmuş ve bilirkişi kurularak değer
tespitinin yapılması talep edilmiştir. Söz konusu mahkeme
2003/89 Diğer İşler numaralı dosyayla bu bilirkişileri
kurmuş ve oluşturulan üç farklı bilirkişi komisyonunun tüm
mal varlıkları dökümünü o günün parasıyla, yani 2003 Haziran
ayı itibarıyla elde etmiş ve o günkü bedeli 266 trilyonun
üzerinde bir değer olarak bu Komisyon tarafından ifade
edilmiştir. Ancak ne yazık ki o günün bir buçuk yıl sonrasında,
yani Ekim 2004te bu fabrika o günün parasıyla 25 trilyona
özelleştirilmiş, 25 trilyon liraya özelleştirildiği gün
fabrikanın nakit kârı ve ambarlarındaki şeker bedelinin
toplamı 30 trilyonun üzerinde olmuştur. Bunların hepsi
belgelidir.
Özelleştirme sürecinin bitimini müteakip söz konusu
firmanın yetkilileri tarafından, özelleştirme tarihinden sekiz
ay sonra, 20 Mayıs 2005 tarihinde söz konusu fabrikanın 112 dönümlük
arazisi Türkiye Şeker Fabrikaları üzerine tescilli olmasına
rağmen, başvuru üzerine, o günkü tapu müdürü tarafından
aynı gün tapuda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Işık, lütfen
tamamlayınız.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Bu firma kime ait biliyor
musunuz?
ALİM IŞIK (Devamla) Torunlar Gıda ve sonradan
Kiler AŞ ortak olmuş.
Daha sonra, o günkü başvuru üzerine, herhangi bir tapu
davası açılmadan tapuda tahrifat yapılmış ve 112
dönümlük arazi söz konusu yeni sahiplerinin üzerine geçirilmiştir.
Bunun üzerine cumhuriyet başsavcılığına
yaptığım suç duyurusu ve ardından yürüyen yargı süreci
devam etmekte olduğu için daha fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Ama Kütahya Valiliği İl İdare Kurulu konunun doğru
olduğunu tespit etmiş ancak emekli olan müdür nedeniyle bu konu
üzerinde bir işlem yapamayacağını resmî yazıyla
tarafıma iletmiştir. Bu konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yine, özelleştirmeden sonra 4,250 trilyon liraya 252 dönümlük
bir arazinin yüzde 44ü pancar ekicileri üzerinden alınmış,
şirketin üzerine geçirildikten sonra Kütahya Belediyesinde yapılan
imar değişikliğinin sonucunda söz konusu arazinin bedeli 400
trilyon liraya yükselmiştir. Bu konuda yapılan bir başvuruyu da
Danıştay haklı görmüş ve söz konusu imar planını
iptal etmiştir. Bu nedenle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Devamla) Peki, teşekkür ediyorum.
Araştırma önergemizin sizlerin vicdanında önemli
olduğu inancıyla kabulünü sizlere arz ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerinin aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Demokratik Toplum Partisi
Şırnak Milletvekili. Daha kapatılmadık Başkanım.
BAŞKAN Sayın Kaplan, burada kasıtlı bir
şey söylenmiş değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Çağırırken
hangi parti olduğu çağırılmaz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Demokratik Toplum Partisi
BAŞKAN Hayır, burada partiler söylenmiyor,
şahıslar adına istendiği için isimler söyleniyor,
hatırlatırım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Grup adına konuşma
olmadığı için çağırırken kim ise onu
çağırır, şahsen çağırır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Peki.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz bu
konularda dikkatli olmanızda yarar görüyorum çünkü siz de direkten dönen
bir partisiniz. Anayasa Mahkemesinde kapatma davanız
görüşüldüğünde ve bugüne kadar biz sürekli olarak şunu söyledik:
Biz parti kapatmaya karşıyız, Türkiye'nin partiler
mezarlığına çevrilmesine karşıyız. Partileri, bu
Mecliste halkı temsil edenleri bir tek sandıkta halk kapatabilir;
halka havale edelim, halka bırakalım ama yedi sene iktidar döneminde
Anayasa da değiştirilmedi, Siyasi Partiler Yasası da
değiştirilmedi, arkasından da Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek kalkıyor, bize Bazı
kararları okuyun. diyor, tavsiye ediyor, Herri Batasuna kararını
okuyun. diyor. Sayın Çiçek de hukukçudur, ben de uluslararası hukukçuyum;
Strasburgda çok parti kapatma davasına girdim ve bu Anayasa Mahkemesini
de Türkiyeyle beraber, hükûmetiyle beraber çok mahkûm etmiş bir
avukatım. Benim mahkûm ettiğim HEP davasının
kararını okusunlar, ÖZDEP davasının kararını
okusunlar, DEPin kararını okusunlar, ondan sonra gelsinler, bize
tavsiyede bulunsunlar.
Bir taraftan ana muhalefet parti liderini Sayın Baykal
yargısı süren davalarla ilgili konuşuyor. diye
eleştireceksiniz, sonra arkadan, Anayasa Mahkemesinde dava görülürken
gelip kendiniz aynı şeyi yapacaksınız,
konuşacaksınız. Ben de Sayın Çiçeke bir şey
hatırlatmak istiyorum: Franco rejimi döneminin yasaklarının
temsilciliği görevi kimseye onur kazandırmaz. Gidin, siz de
İspanyanın 78 Anayasasını okuyun. Gidin, Bask Bölgesinde
nasıl eyalet sistemi olduğunu görün. Bask halkının hem
meclisi olduğunu görürsünüz hem Bask dilinin de resmî dil olduğunu
görürsünüz hem de İspanyolcanın resmî dil olduğunu görürsünüz
hem vergisini topladığını görürsünüz hem polisini de
kendisinin görevlendirdiğini görürsünüz. Bunların binde 1ini koyun,
biz sizden önce her türlü mücadeleyi vermeye hazırız, bin de 1ini
koyun. Yedi sene iktidarda bu Meclisin çoğunluğunu
sağlayacaksınız, ondan sonra gelip bize nasihat edeceksiniz. Bu
halk, haddini aşanlara sandıkta en büyük nasihati yapacaktır.
Bakın, herkes ağzından çıkan söze dikkate edecektir. Cemil
Çiçek de bunların başındadır. En başta onu
saygıya davet ediyorum ve bir daha böyle bir konuşma yapmasın.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tokattaki
olayı, kamu vicdanında bu Meclis açığa çıkarmadan
faillerini, hiç kimsenin şunu bunu suçlayarak konuşmasının
doğru olmadığını söylemek istiyoruz. Parti kapatma
davamız Anayasa Mahkemesinde görüşülürken ve Obamayla görüşme
yapılırken Amerikada, pat, Reşadiye ilçesi, MHPnin güçlü
olduğu bir yerde, karanlık bir provokasyonla 7 tane askerimiz
şehit ediliyor. Bu askerlerimiz, hem doğudan hem batıdan hem
Karadenizden; partilimiz de var, DTPli olan var, MHPli olan var, CHPli
olan, AKPli olan var. Herkes şunun cevabını aramak zorunda
değil midir: Kim yaptı bu operasyonu? Kim tetiğe el bastı?
Bu karanlık olayı aydınlatmak için Meclis bir
araştırma kuramaz mı? Meclis İnsan Hakları Komisyonu,
Allah için, vicdan için, insanlık için, her gün ölüm olurken bir gün olsun
gidip Reşadiyede olayı yerinde görüp orada askerlerimizin de insan
hakkı olduğunu hatırına getirip bu Meclis kalkıp gidip
bir araştırma yapamaz mı? Bütün Meclis grubu üyeleri gidemez mi?
Provokasyonların önüne geçilemez mi? Halkların birbirine
kırdırtılması ortamını yaratmak isteyen bir sürü
güç varken buna karşı uyanık olamaz mı? Sayın
Genelkurmay Başkanı, hep konuşacağına operasyon günü
olayın olduğu noktanın etrafını çembere alsaydı,
o arazi koşullarında kimin ne yaptığını çok
rahatlıkla ortaya çıkarabilirdi. Hiçbir kurumun mu sorumluluğu
yok? Meclisin sorumluluğu yok, siyasilerin sorumluluğu yok, Hükûmetin
sorumluluğu yok, Genelkurmayın sorumluluğu yok; yoksa körpecik
askerlerimiz mi sorumlu kurban olurken? Bunun da vicdanını sorgulamak
lazım. Vicdan doğruda doğrudur. Gelin, bu karanlıkları
aydınlığa çıkaralım. Bunun ötesi halkların
boğazlaşmasıdır. Şimdiden görüyorum. Meydanlara
çıkıp bunu siyasi rant olarak görmek isteyenler elini biraz
taşın altına sokmalıdır. Bizim Mecliste
olmamızın eğer barış olacak, eğer Türkiyeye
huzur gelecekse, demokrasi gelecekse anlamı var, yoksa gerisi hikâyedir.
Çok açık söylüyoruz.
Bakın, araştırma önergesi elimde duruyor. MHP
getirmiş, CHP getirmiş. Usulen aleyhte söz aldım. Biz de
şekerle ilgili sıkıntıları görüyoruz, araştırma
yapılmasını isteyen ama veremediğimiz bir önergenin,
bakın, kopyası elimde. Bu ülkede AK PARTİ İktidarı
yedi senedir
Doğu, Güneydoğuya kaç fabrika kurdunuz kardeşim?
Çıkın konuşun. Kaç fabrika kurdunuz? Tekel
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Türkiyeye kaç fabrika kurdunuz?
HASİP KAPLAN (Devamla) Hayır, Doğu ve
Güneydoğunun, Karadenizin geri kalmış yerleri, İç
Anadolunun geri kalmış yerleri, Akdenizin, Egenin geri
kalmış yerleri, teşvik gören yöreleri, geri kalmış
batıdaki, Karadenizdeki yani Artvinin iç kesimleri, Erzurumun iç
kesimleri
Nereye ne kurdunuz? Tekel fabrikalarını sizden önceki
iktidarlar kurdu, şeker fabrikaları cumhuriyette kuruldu. Yirmi
beş tane şeker fabrikası var. Bu yirmi beş şeker
fabrikasını özelleştirmeye aldınız, dış borçları
kapamak, bütçe açıklarını yamamak için. Tekel işçilerini
sokağa saldınız, 12 bin işçiyi. En son kimin zamanında
Diyarbakır Tekel Fabrikası kurulmuştu? ANAP döneminde
kurulmuştu, sanıyorum Mesut Yılmaz -burada değil- kendisi
açılışını yapmıştı. Şimdi o
fabrikaları kapatıyorsunuz, tütün üreticisinin canına ot
tıkıyorsunuz, her şeyini aldığınız gibi
işçileri de sokağa bırakıyorsunuz, 4/Cye mahkûm
ediyorsunuz.
Şeker fabrikasında ne yapacaksınız?
Şimdi, bakın, şeker fabrikasında, Ege Üniversitesinden oturmuşlar
konuşmuşlar. Daha önce Çarşamba, Çorum, Kastamonu,
Kırşehir, Turhal ve Yozgat fabrikaları 11 Eylülde
satışa çıkarıldı, değil mi? Bu fabrikaları
siz mi kurdunuz? Bu fabrikalar zarar mı ediyordu? Pancar üreticisi bu
köylü değil miydi, buranın çiftçisi değil miydi? Peki,
arkasından şimdi Muş, Erzurum, Iğdır, Kars şeker
fabrikalarını, bunları da yirmi beşin içine getiriyorsunuz.
Peki, bunların 3 milyar 193 milyon lira kâr ettiğini biliyor
muydunuz? Peki, zarar eden kuruluşları niye satamıyorsunuz? PTTyi
niye satamadınız? Telekomu sattınız, PTTye niye
müşteri bulamadınız?
Arkadaşlar, iki Almanya birleştiği zaman (Doğu
Almanya-Batı Almanya) tesadüf oradaydım, Dresdene gitmiştim.
Duvarın öbür yanında, Dresdende geri kalmış bir Doğu
Almanya vardı ama iki Almanya birleştiği zaman Almanya Federal
Parlamentosu şöyle bir karar aldı: Bundan sonra bütçenin gelirinin
yüzde 10unu Doğu Almanyaya harcayacağım, on sene boyunca,
bölgesel dengesizlikleri gidermek için.
Şimdi, sosyal adalet, sosyal devlet, sosyal eşitlik
diyorsanız, oradaki pancar üreticisini mahkûm ederek değil, tütün
üreticisini mahkûm ederek değil, cumhuriyetin kurduğu
fabrikaları satarak, özel sektöre kapatarak değil, oraya çözüm modeli
getirerek ancak katkı sunarsınız. Bunun örnekleri var; Almanya
gibi yaparsınız. Bölgesel dengesizliği gidermek için bütçenin
yüzde 10unu Doğuya da Güneydoğuya da iç Anadolunun yoksul
kentlerine de Karadenizin iç kesimlerine de Egenin yoksul olan, iç
Anadolunun, Akdenizin dağlık kesimindeki kesimler dâhil olmak
üzere, bölge ayrımı yapmadan harcarsınız, bölgesel
dengesizliği giderirsiniz. Budur doğru olan ama şeker
fabrikalarında satışa gideceksiniz. Türkiyede, her insan sabah
gözünü açtığı zaman bir çay içmekle, şekerle
yüzleşiyor ama şunun vicdan muhasebesini yapacaksınız: Bu
şekeri sattınız, şekeri nereden alıyorsunuz?
Bakın, Şeker Yasası, pancar ekim alanlarının
daralmasına, şeker fabrikalarının düşük kapasiteyle çalışmasına
ve yüksek yoğunluklu tatlandırıcı (YYT) dış
alımının patlamasına neden olmaktadır.
Siz, tatlandırıcıya Türkiyedeki halkı hem
mahkûm edeceksiniz hem ithal ettireceksiniz. Sonra, Şeker Kurulu, 2009
yılının ilk sekiz ayında 172.042 ton şekere eş
değer YYT dış alımı için uygunluk belgesi verecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) Tamamlıyorum.
Kayıtlı olarak yapılan YYT yanında, önemli
miktarda kimyasal tatlandırıcının Türkiyeye kaçak olarak
girdiğini de tahmin ederseniz, bunların sonucunda ekonomi olumsuz
etkilenmekte, pancar çiftçisi ve oradaki şehirler bundan zarar
görmektedir.
Şimdi, ne akılla, kardeşim, yap-işlet-devret
yasasını çıkardınız? Galataportu
satacaksınız, boğaz köprüsünü satacaksınız,
limanları satacaksınız, dağları satacaksınız,
ovaları satacaksınız, ırmakları
satacaksınız, Türkiyeyi satacaksınız, bari bu
fabrikaları satmayın da biraz vicdan freni yapın, sizi buna
davet ediyorum, daha ne diyeyim size.
Benden kurtulacaksınız diye seviniyorsunuz, değil
mi? Sanmayın, bu halk arkamızda olduğu sürece bizden
kurtulamazsınız, onu da söyleyeyim size.
Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kaplan, partinizin isminin
söylenmemesiyle ilgili açıklama yapmak istiyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde ve aleyhinde sözler şahıslar adına
istenmiştir. Gruplar adına istenilen sözlerde ilgili partinin grubu
başta anons edilmektedir.
Bilgilerinizi tazeleme anlamında İç Tüzükün 63üncü
maddesinin ikinci fıkrasını okuyorum: Bu yolda bir istemde
bulunulursa, onar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte
en çok ikişer kişiye söz verilir. Başkanlık gündemine
hâkimdir ve kimsenin de bilgisine ihtiyacı yoktur.
Teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur
Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin şeker pancarı ve
şeker fabrikalarının sorunlarıyla ilgili vermiş
olduğu önergenin lehinde söz aldım. Tekrar, sizleri ve Türk
vatandaşlarını saygıyla selamlıyorum.
Pancar tarımı ve pancar şekeri sektörü, ülkemizde
en pahalı istihdam yaratan, yan sektörlere büyük katkı sağlayan,
en fazla çiftçi geliri sağlayan sektörlerden biridir; yaklaşık 3
milyar dolarlık bir getiri sağlamaktadır ülke ekonomisine ki
biz, tüm ülkeye yılda verdiğimiz yarım milyar dolarlık bir
tarım desteğiyle övünüyoruz, Hükûmet olarak da övünüyorsunuz. 3
milyar dolar gelir ve getiri sağlıyor sadece pancar Türkiyede, değerli
arkadaşlarım. Pancarı, şeker pancarını öyle
basite alıyorsunuz ki üzülüyorum; şeker pancarı, Türkiye'nin her
şeyi, var oluşumuzun, Türkiye Cumhuriyetinin var oluşunun
temelinde var. Bu yirmi beş fabrika, şu anda satmayı
düşündüğünüz bu yirmi beş fabrika neler yarattı bu ülkeye?
Cumhurbaşkanları, başbakanlar, milletvekilleri, profesörler,
hekimler, mühendisler, hepsine bu şeker fabrikalarının
katkısı oldu. Ama ne yazık ki bu fabrikaları satmayı
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin üst yetkilileri
Meclise bir yemek sunuyor, tabldot yemeği gibi. Bu tabldotta bu hafta
yirmi beş fabrika var. Ama milletvekillerinin görüşü kesinlikle
alınmıyor. Bu fabrikalar, portföy A fabrikaları
Bakın
bunlar geçmişte yapılan değerler. Bu cumhuriyet hükûmetleri ne
yaptı? diye soruluyor ya. Bu cumhuriyet hükûmetlerinin
yaptığı değerlerden bu yirmi beş fabrika. Portföy A
fabrikaları: Ağrı, Erciş, Erzurum, Kars, Muş
şeker fabrikaları. Portföy B fabrikaları: Elâzığ,
Elbistan, Erzincan, Malatya. Portföy C fabrikaları: Çarşamba, Çorum,
Kastamonu, Kırşehir, Turhal ve Yozgat şeker fabrikaları.
Portföy D: Bor, Ereğli, Ilgın şeker fabrikaları. Portföy E:
Afyon, Alpullu, Burdur ve Uşak şeker fabrikaları. Burdur benim
ilim. Portföy F fabrikaları: Ankara, Eskişehir, Susurluk şeker
fabrikaları. Demek ki cumhuriyet hükûmetleri çok şey
yapmış; et-balıkları yapmış, süt endüstrisi
kurumlarını yapmış, şeker fabrikalarını
yapmış. Değerli arkadaşlarım, bunlarda
özelleştirme yaptık. Şu anda et-balık kurumlarını
açmak istiyoruz. Nerede? Diyarbakırda, Erzurumda, Vanda, Karsta.
Tekrar, devletin güdümünde bu et-balık kurumlarını
çalıştırmak istiyoruz, süt endüstrisi kurumlarını
çalıştırmak istiyoruz.
Burdurun süt endüstrisi kurumu özelleştirildi. Değerli
arkadaşlarım, o fabrika özelleştirildi. Bizim şu anda 650
ila 700 ton günlük süt üretimimiz var ama bu üretimin ancak yüzde 5i
civarında Burdurda üretiliyor. Diğerleri
Bakın bu şeker fabrikalarının üreticileri
feryat ediyor. Sayın Başbakanımıza açık mektup. Bunu
gazetelerin hepsinde sayfa sayfa görüyorsunuz: Biz şeker işçileri,
Türkiye'nin şekerde dünyanın sayılı üreticilerinden birisi
olmasını istiyoruz. Bu doğrultuda her türlü
fedakârlığı yapmaya hazırız. İşçiler feryat
ediyor: Türkiye'nin şeker sektöründe dünyanın yıldız
ülkesi olması mümkün iken, şeker sanayisinin özelleştirilmesine
yönelik çalışmalar ısrarla devam ediyor. Özelleştirmenin
gerçekleşmesi durumunda şeker fabrikalarının tamamına
yakını kapanacak, pancar üreticileri tarımdan dışlanacak,
sektör çalışanları işsiz kalacak, Türkiye şekerde
dışa bağımlı bir ülke konumuna gelecek. Et-Balık
Kurumu, SEK, TİGEM ve Yem Sanayi gibi tarımsal KİTlerdeki
özelleştirmelerin ardından gündeme gelen kamulaştırma ve
yeniden kurulma planları şeker sanayisinin özelleştirilmesi
durumunda yapılamayacak, bu da sektörde ciddi sorunların
oluşmasına neden olacak.
Değerli arkadaşlarım, şeker fabrikaları
satılırsa on sekiz-yirmi şeker fabrikası kapanacak,
bölgesel kalkınma sekteye uğrayacak. Hani Sayın Başbakan
Durmak yok, yola devam edeceğiz. diyor. Bu fabrikalar kapanırsa
durursunuz arkadaşlarım, çiftçi de durur, üretici de durur, kamyon da
kontağını kapatır, terzi de elindeki iğneyi
bırakır, berber de usturasını bırakır çünkü bu
sektör en az iki yüz elli tane iş koluna iş veriyor: kamyoncuya,
sanayiciye, berbere, terziye, inşaata, lastiğe, otomotiv sanayisine,
tarım alet ve makinelerine. Bunu dikkate almanız gerekir
arkadaşlarım.
Aranızda şekerin, şeker pancarının
tohumunu gören var mı, tohumunu bilen var mı, nasıl bir nesnedir
bu? Şeker pancarı tarlasında yatan var mı? Şeker
pancarı tarlasında on gün yatın, kırk yıllık
veremi tedavi eder. denir, oksijen derler, oksijen, oksijen deposudur
şeker pancarı. Bütün Avrupa ülkeleri kotaları
kaldırdı. Siz kotaları şu anda serbest
bıraktınız ama fiyat vermediğiniz için pancar üreticisi
pancar üretmiyor. 115 kuruş
Bununla şeker pancarı yapılmaz
değerli arkadaşlarım. Fiyat vermeniz gerekiyor. Bir sosyal fayda
sağlanması gerekiyor. Kentlere göçü engeller şeker pancarı.
Türkiye şeker üretiminden tamamen çekilecek, pazar hâline gelecek,
dışa bağımlılık ve dış borçlanma
ihtiyacı daha da artacak. Şekerin yan ürünü olan melas
Melası
bilen var mı?
Değerli arkadaşlarım, melas, hayvan yemi, küspe,
kaba yem ihtiyacını karşılıyor hayvanlarda. Yem, alkol
gibi ürünlerde dışa bağımlılık oluşacak.
Şu anda zaten dışa bağımlıyız.
Hayvancılıkta dışa bağımlı hâle geldik
değerli arkadaşlarım. Yaklaşık 1 milyon dekar alanda
pancar tarımı yapılamayacak. 1 milyon dekar pancar
tarımı demek 100 milyon dekar orman ağacı demektir, 100
milyon dekar
Orman ağaçlandırmaları için ne fedakârlıklar
yapıyoruz, ne kadar masraf yapıyoruz? Bu, kendiliğinden
oluşuyor ve sulanabilir arazilerimizin, şu anda, barajların,
göletlerin sayesinde birçoğu sulanıyor. Geçmişte bizim atalarımız,
sondajlardan, kaynak sularından bu pancarları üretti ama şimdi
gölet var, baraj var, kapalı sistem sulamalar var. Sistem gayet açık.
Dünya ülkelerini kıskandıracak güzellikte bir topraklarımız
var ama biz bu üretimden kaçmak istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu üretimden kaçmayalım.
Bu üretime hep beraber sahip çıkalım, şekerin tadını
kaçırmayalım.
Şeker üretimi 650 bin ton daralacak. Ülke ekonomisinde 1,5
milyondan fazla katma değer kaybı yaşanacak. 9 binden fazla
çalışan işsiz kalacak. 9 bin işçi demek -bunlar kırsal
alanın insanları, en az nüfusu 4 kişidir; 4 kere 9, 36 eder- 36
bin kişi demektir. Bunların ekmeğiyle oynuyoruz değerli
arkadaşlarım.
Göç ve güvenlik sorunları meydana gelecek. Türkiye'nin 2015
yılında ABye üye olması durumunda, AB şeker reformu
gereği, ülkemiz, şeker sektöründen tamamen çekilmek zorunda kalacak.
Özelleştirme neticesinde, pancara dayalı şeker
üretiminden vazgeçilmesiyle, GDOlu nişasta bazlı şeker ve
tatlandırıcıların yaygınlaşması halk
sağlığını tehdit edecek. Hep GDOyu konuşuyoruz.
Çok farklı söylemler var onun için.
Çözüm, pancar üreticilerinde ve şeker işçilerinde.
Çözüm, fabrikaların kapasite kullanım oranlarının
artırılmasında. Yani fabrikalara Yenilenin diyoruz, onlar da
Yeni teknolojiyi getirmedik, eski teknolojilerle atıl hâle getirdik
fabrikaları, kendi elimizle kuruttuk fabrikalarımızı.
diyorlar.
Şeker üretimimiz ihracat yapabileceğimiz düzeye
getirilmelidir. Çözüm, Türkiye'nin şeker üreten ve ihraç eden
dünyanın yıldız ülkesi olması sağlanmalıdır.
Çözüm, özelleştirme kesinlikle durdurulmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirmeye
karşıyız ama bir yetki alın, gücünüz var, siyasi gücünüz
var, sayısal gücünüz var. Sizin gücünüzün önünde duramıyoruz. Durmak
istiyoruz ama engelliyorsunuz. Binlerce imza toplandı bu illerden,
binlerce imza. Bunlar Başbakana, Cumhurbaşkanına, Bakanlar
Kuruluna, iktidar-muhalefet milletvekillerine, iktidarın genel
başkanlarına, muhalefet genel başkanlarına gönderildi ama
AHMET YENİ (Samsun) Biz gücümüzü milletten alıyoruz,
milletten.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Milletten alıyorsun ama
milletin sesine kulak vermiyorsun. Millet Kapatma. diyor, Ekmeğimle
oynama. diyor, Gücümle oynama. diyor,
Bu benim ekmeğim. diyor, Emeğim diyor, Alın terime
katık yapıyorum ben bunu. diyor. Ama sen milletin değerlerine
değer vermiyorsun. Oyunu aldın, aldın kendini kurtardın, o
vatandaşı düşünmüyorsun. O vatandaşı düşünelim.
diyoruz, Pancar üreticilerinin, şeker işçilerinin ve devletin bir
arada bulunduğu yeni bir model oluşturulmalıdır. diyoruz.
Şeker işçileri bu konuda üzerine düşen her türlü
fedakârlığı yapmaya hazırdır.
Bakın, şeker işçileri var, sınıflara
böldük, kadrolar verdik geçmişte, altı ay
çalışmışlara kadro verdik. Geri kalan ne olacak?
Onları düşünmedik. Onlar şu anda feryat ediyorlar, yollardalar,
sizin genel merkezinize geldiler, yetkili genel başkan yardımcılarınızla
görüştüler ama bir arpa boyu yol alınmadı. Bu şeker
işçilerinin sorunları çözülmelidir. Bu şeker işçileri 100
derece ısının karşısında
çalışıyor. O pancarı indirmek kolay değil, o
pancarı yıkamak kolay değil, o pancarın küspesini almak
kolay değil, melasını çıkarmak kolay değil. Bir
atölyedir şeker fabrikaları, bir okuldur şeker fabrikaları,
muhasebesiyle bir okuldur, atölyeleriyle bir okuldur, fabrika işletmesiyle
bir okuldur, büyük bir okuldur, bir kültürdür şeker fabrikaları, her
şeydir şeker fabrikası.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkan, lütfen tamamlayınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Kısaca, üreten ve büyüyen bir ülke istiyoruz. Bu konuda
Türkiye Şeker Sanayii İşçileri Sendikası, Sayın
Başbakanımız sesimize kulak verin, bu yanlışa Dur!
deyin.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Başbakanımıza ulaşmak mümkün değil, şu anda
Meksikada. Size ulaşıyoruz. Sizden de ricamız şudur:
Sayın Başbakanı bu yoldan lütfen döndürmeye çalışın,
lütfen döndürmeye çalışın. Bu Türk köylüsünü, Türk çiftçisini
kent varoşlarında aç susuz, paket bekleyen konuma getirmeyelim. Bunun
için feryadımız. Önergemizin desteklenmesini istiyorum.
Yüce Meclisimizi saygıyla, sevgiyle tekrar selamlıyorum.
Şekerin tadını lütfen kaçırmayalım.
Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Önerinin aleyhinde söz isteyen Hasan Fehmi Kinay, Kütahya
Milletvekili.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; şeker piyasasının
sorunları ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesine
ilişkin MHP Grubunun verdiği grup önerisinin aleyhine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İki gün önce kaybettiğimiz çok değerli
evlatlarımıza, şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı
diliyorum.
Burada yapılan müzakerede özetle, şeker fabrikaları
neden özelleşiyor ve şeker fabrikaları nasıl
özelleşiyor, bu özelleştirmeden sonra ortaya çıkabilecek,
işçiler ve çiftçiler açısından etkiler ne olacaktır,
birlikte bunları değerlendiriyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, her şeyden
önce şunu ifade etmem gerekir ki, şeker fabrikalarının
bugün eğer özelleştirilmesiyle ilgili bir çalışma
yapılabiliyor ise bunu 57nci Hükûmet döneminde çıkarılan,
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından, onun da içinde yer
aldığı koalisyon döneminde çıkarılan -2001
yılında- 4634 sayılı Şeker Kanununa borçluyuz.
Şeker piyasasıyla ilgili düzenlemelerin yer
aldığı bu Yasada şeker üretimi belli bir kotaya
bağlanarak üreticiler güvence altına alınmıştır.
Ayrıca, denetleyici ve düzenleyici bir kurum ortaya
çıkartılmıştır. Pancar fiyatlarının
çiftçilerimizle fabrikalarımızın işbirliği içerisinde
oluşturulması öngörülmüştür. Yine aynı Kanunla sektörün
kayıt altına alınması, hazine üzerindeki yükün
azaltılması ve ihtiyaç fazlası kapasitenin
kullanılması ve gereksiz yere, kapasitenin üzerinde yeni
fabrikaların kurulmasının önlenmesi
amaçlanmıştır.
Evet, değerli arkadaşlar, şimdi Güçlü Ekonomiye
Geçiş Programı adı altında, biliyorsunuz, 57nci Hükûmet
döneminde bu düzenlemelerin yer aldığı birtakım yasal
çerçeve ortaya konmuştur.
Şimdi, şeker fabrikalarını neden özelleştiriyoruz?
Her şeyden önce, yöntem olarak özelleştirme yöntemine ilişkin
birtakım değerlendirmelere cevap vermeden önce Türkiyede şeker
sektörünün sadece çiftçilerden ibaret olmadığını ya da
sadece fabrikalardan ibaret olmadığını, yapılan yasal
düzenlemelerle birlikte tüm dünyada olduğu gibi sektörün rekabete
açıldığını bir kere bilmemiz gerekir. Türkiye
Şeker Kurumu, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş
yaklaşık 2,1 katrilyon civarında bir sermayeyle faaliyetini
sürdürmektedir. Buna karşılık 1,5 katrilyon civarında bir
ciro elde etmektedir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, özel sektörde veya tüm
fabrikalarda ya da işletmelerde sermaye hasıla kat sayısı
diye bir esas vardır ve bu sermaye hasıla kat
sayısının en az 2,5 olması; iyi çalışan, verimli
çalışan işletmelerde de 1/4 oranında cironun elde edilmesi
lazım. Bu rakamlara baktığımızda, mevcut
işletmenin kendisine sağlanan öz sermayeyle orantısız bir
şekilde, çok çok altında bir ciroyu teşkil ettiğini
düşünüyoruz. Kâr konusunda da ne yazık ki ortada birikmiş olan
zararlar var. Geçmişte özelleştirmeye ilişkin politikalar
değerlendirilirken
Tabii ki bu siyasi tercihle ilgilidir. Ben Milliyetçi
Hareket Partisinin programında özelleştirmenin kamuda
etkinliğini sağlamak adına yapılması gereken bir
düzenleme olarak algılandığını ve
yorumlandığını görüyorum. AK PARTİ olarak biz de
bundan farklı düşünmüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi farklı
esaslara bağlı olarak bunu programında ele almış.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Bölgedeki insanlara yönelik
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) Özelleştirmeyle
ilgili bir bahis var fakat burada ortaya çıkan değerlendirmelerde
özelleştirmenin neredeyse imkânsız hâle getirilerek
değerlendirildiğini görüyoruz.
Şimdi, bir diğer konu, işletmelerimiz fevkalade
verimsizdir. Bazı yerlerde, bazı illerimizde kurulu olan fabrikalarda
neredeyse yıl içerisinde on dört gün üretim yapılabilmektedir.
Şimdi, bir yıl boyunca pazarlamak zorunda olduğunuz bir üretimi
on dört güne sığdırmak durumundasınız, on dört gün çalıştırabiliyorsunuz.
Burada, Yüksek Denetleme Kurulu tarafından ele alınan, yapılan
değerlendirmelerde bu verimsizliğe ciddi atıflar vardır ve
bunun mutlaka giderilmesi gerektiğini ve özelleştirme sürecinin de bu
doğrultuda ele alınması gerektiğini ifade etmektedir.
Şimdi, buraya grup önerisini getiren, bu sorunları
tartışan, tartışmamıza vesile olan
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Ancak şunu da
unutmamak lazım: Şimdi, şeker fabrikalarının
özelleştirilmesine ilişkin süreç ne zaman başladı?
Bakıyoruz, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ilk kez
20/12/2000de alınmış yani yine 57nci Hükûmet döneminde, ilk
özelleştirmeye ilişkin karar o dönemde alınmış.
Şimdi, aynı arkadaşlarımız, o dönemde Hükûmet eden
arkadaşlarımız bugün bu özelleştirmeyle ilgili yeşil
ışığı o dönemde yakmalarına rağmen bizim
ilerlememizi, bu doğrultuda çalışmalar yürütmemizi ne yazık
ki engeller mahiyette değerlendirmeler yapmaktadır.
Şimdi, bir diğer konu, nasıl özelleştirilecek?
Buna ilişkin birtakım tartışmalar yaşanıyor.
Acaba, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketini, yüzde 56
oranında piyasa payı olan bu şirketi bir defada, bir bütün
hâlinde özelleştirebilir miyiz?
Değerli arkadaşlar, bu, gerek Rekabet Kurumu
tarafından gerekse mevcut şirketin aktifleri ve bilanço
değerleri bakımından çok yüksek rakamlara
ulaşacağı için değerlendirme dışında
tutulmuştur. Buna ilişkin stratejiler çok daha kapsamlı olarak
ve biraz evvel değerli arkadaşımızın burada
belirttiği bir değerlendirme oldu Dünyanın hiçbir yerinde buna
ilişkin özelleştirme yok, bu tür yöntemler izlenmiyor.
şeklinde. Macaristanda ve Çekoslovakyada, Çek Cumhuriyetinde buna
ilişkin aynı bizim yapmış olduğumuz gruplara
ayırarak, portföy şeklinde özelleştirme yöntemleri
başarıyla uygulanmıştır ve Avrupa Birliği bu
noktada almış olduğu mesafeyle hem çiftçilerin hem üreticilerin
hem fabrikaların verimini artırmış, dünya ile -şeker
sektörünün- rekabet edebilir hâle ulaşmıştır. Biz de
özelleştirme sonrasında aynı hedefleri öngörüyoruz.
Bir diğer konu, bu belirlenen gruplar, coğrafi anlamda
bir havza bazlı -öyle ifade edelim- fabrikaları bir araya getirmek
suretiyledir. Şimdi bir taraftan şunu bilmemiz lazım: Bazı
yerlerde pancar üretimi rekoltesi düşük, pancardan elde edilen
şekerin miktarı da düşük, bazı yerlerde yüksek. O hâlde ne
yapacaksınız? En akıllıca yol, bunların maliyetlerini
rekabet edebilir, diğer sektörlerle rekabet edebilir, diğer
fabrikalarla rekabet edebilir hâlde tutmak amacıyla bir portföy hâline
getireceksiniz ve bu portföyü kârlı bir şekilde satmayı
başaracaksınız. Ben burada söz alan muhalefete mensup
milletvekili arkadaşlarımızdan, dün gerçekleşen 606 milyon
dolar özelleştirme imkânı bulduğumuz bu C grubunun, C
portföyünün bu doğrultuda Özelleştirme İdaresine küçük bir
teşekkürü çok görmemelerini beklerdim.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Arsa fiyatına
satıldı. 20 bin dönüm arazisi var.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakınız, biraz evvel bilanço değerlerini
verdim. 2,1 katrilyondan bahsediyorum. 606 milyon doların bugünkü
karşılığı yaklaşık 900 milyon TLdir, 1
katrilyona yakın. 6 tane özelleştireceğimiz grup var.
İlkinde neredeyse hazine olarak koymuş olduğumuz öz sermayenin
yarısını alma gibi bir imkâna ulaşmış
durumdayız. Bu, ortaya konan stratejinin başarısı
anlamında değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda, ben, en
azından bir teşekkürü çok görmemelerini isterdim.
Bir diğer konu, Sayın Alim Işıkın,
Kütahya Şeker Fabrikasına ilişkin vermiş olduğu
önergeyle ilgilidir. Burada, tabii ki, Kütahya Şeker Fabrikamız ilk
özelleştirilen tesislerden biridir. Türk Şekere ait olan hissenin
yüzde 56sı satılmıştır ve o gün itibarıyla en
yüksek değeri veren Torunlar Gıdaya verilmiştir. Şimdi,
bölgemizde -her şeyden önce şunu ifade edelim- bu tesis, bugün
itibarıyla 25 trilyon civarında bir tevsi yatırım, bir
modernizasyonla birlikte ülke ve Kütahya ekonomisine katkı sağlayacak
duruma getirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kinay, lütfen tamamlayınız.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) Tamamlıyorum.
Yaklaşık 15 trilyonu realize olmuştur,
gerçekleştirilmiştir bu yatırımın ve maliyetler
aşağıya çekilmeye başlamıştır. Kütahyadaki
çiftçilerimiz yeniden pancar ekmeye başlamıştır ve şu
anda, bence
Sayın Işık bölgemizdeki sorunlara nüfuz eden bir
arkadaşımızdır, şunu da biliyordur ama keşke
burada gündeme getirseydi, bir vesileyle bunu da gündeme getireceğini ben
ümit ediyorum.
Şimdi, bakınız, Kütahyada 38 bin ton kotamız
vardı, bu, 32 bin tona düştü. Gelin Sayın Işık, hep
beraber, kaybettiğimiz 6 bin ton şeker
ALİM IŞIK (Kütahya) 250 bin ton.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) Şeker pancarından
söz etmiyorum, şekerden bahsediyorum.
40 bin ton pancara tekabül etmektedir. Gelin, Şeker Üst
Kurulu nezdinde bu girişimlerimizi -bizim- sürdürelim. Gerçekten
çiftçimize bu konuda birlikte katkı sağlayalım.
Evet, grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Tabii ki bunun en
önemli gerekçesi, ülkemizde şu anda Çek Yasasıyla ilgili, Meclis
gündeminde tabii, tartışılıyor. Çek Yasası var
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) Çok teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kinay.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı talep ediyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Durun bakalım, daha
Başkanın ne karar vereceğini bilmiyoruz ki. Oylamaya geçmedik
daha.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, kısa
bir söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Doğru, sisteme girdiğinizi
gördüm ama soru-cevap işlemi yapmıyoruz. Ayrıca bu partinizin
grup önerisi.
REŞAT DOĞRU (Tokat) 60ıncı maddeye göre
kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN Efendim, 63ün ikinci fıkrasına göre zaten
2 kişi lehte, 2 kişi de aleyhte söz isteyebilir. Böyle bir uygulama
yok Tüzükümüzde, veremiyorum. Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum.
Karar yeter sayısı istenmişti galiba.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Evet.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkanım, zamanında istemeleri gerekir karar yeter
sayısını.
BAŞKAN Karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için
elektronik cihazla oylama yapacağım.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.37
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.53
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verdiği önerisinin oylamasında karar
yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yetersayısı vardır ve öneri
kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- (10/139, 10/155, 10/171,
10/172, 10/173, 10/181, 10/183, 10/197, 10/369) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
09/12/2009 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun, 09/12/2009 Çarşamba günü
(Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/139, 10/155, 10/171, 10/172, 10/173, 10/181,
10/183, 10/197 ile 10/369 esas numaralı Meclis Araştırma
Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul'un, 09/12/2009 Çarşamba
günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Ergün
Aydoğan, Balıkesir milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisinin tarım ve
tarımın sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu grup önerisi
lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Parlamentomuz, ülkemizin içinde bulunduğu sorunlarla ilgili dün
olduğu gibi bugün de çalışmalarına devam ediyor. Dün de
tütünle ilgili bir araştırma önergesi maalesef Genel Kurulun
oyları neticesinde reddedildi ama tütün ve tütüncülükle ilgili, tütüncülükle
uğraşan ve tütün sektöründe çalışan çok ciddi
mağdurların olduğunu hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde çok ciddi sorunların
olduğunu seçim bölgelerimize gittiğimizde yaşıyoruz.
Tarımda, tarımın ciddi sorunları olduğunu hep birlikte
yaşıyoruz ve bugün, sektörel olarak baktığımızda,
en ciddi sorun yaşayan sektörlerden birisi maalesef tarım ve
tarım ürünleri ama bu tarım ve tarım ürünleriyle ilgili konu
gündeme geldiğinde, İktidarın sürekli tarıma çok destek
verdiği yönünde iddialarını maalesef burada görüyoruz.
Gerçekten, çiftçimizin tarımda yaşadığı sorunlar
nedeniyle toprağa küstüğünü, üretimden vazgeçtiğini
yaşayarak görüyoruz. Bazen merak ediyoruz: Çiftçilerimiz ve
vatandaşlarımız, muhalefet partisi milletvekilleri olarak
bölgelerimizde yaptığımız çalışmalarda bize
aktardığı sorunları acaba sizlere aktarmıyorlar
mı? Acaba sizlerin gittiği seçim bölgelerinizde, gerçekten, çiftçiler
Biz hayatımızdan çok memnunuz, ürettiğimiz üretimin
karşılığını alabiliyoruz mu diyorlar? Yani sizin
yaptığınız çalışmalarda, sizin ilişki
kurduğunuz çiftçilerimiz Evet, sayın milletvekilim, sayın
yöneticilerim, ben de sizlerin yönetimi sonrasında ekonominin geldiği
kişi başı 10 bin dolar millî gelirden pay alıyorum mu
diyorlar? Maalesef, değerli arkadaşlar, biz, özellikle Balıkesir
ve bölgemizde tarımla uğraşan insanlarımızın
böyle olmadığını, bu sorunları her geçen gün
yaşadığını biliyoruz. Çiftçinin artık üretimden vazgeçtiğini,
tarımdaki girdi maliyetleri nedeniyle toprağa küstüğünü
biliyoruz. Burada, sadece, iktidar partisi milletvekilli olmanın
gereği, tütünde, tarımda, biraz önce
arkadaşlarımızın verdiği şeker fabrikaları
özelleştirilmesiyle ilgili konularda, yani siz bu sorunları
yaşayan insanlarla hiç temas kurmuyor musunuz, gerçekten merak ediyoruz. Ya
sizler başka bir ülkede yaşıyorsunuz ya da bizler başka bir
ülkede yaşıyoruz.
Şimdi, arkadaşımız tebessüm ediyor, Aydın
Milletvekilimiz. Yani Aydında bu tarımın sorunları hiç
yaşanmıyor mu? Aydında yaşanmıyor olabilir ama benim
ilim Balıkesirde sonuna kadar yaşanıyor.
Değerli arkadaşlarım, yine bu tütünde olduğu
gibi şekerde de şeker fabrikalarının özelleştirilmesi
sonrasında 4/C mağdurlarının
yaratılacağını, yeni 4/C mağdurlarının
olacağını üzüntüyle görüyoruz. Sayın Başbakan da hafta
sonu, 4/Clilerin mağdur olmadığını, bunların
mağdur edilmediğini, bunların istihdam edildiğini büyük bir
kıvançla söyledi ama değerli arkadaşlar, bu Tekel ve benzeri
özelleştirmeler sonrasında mağdur olan
çalışanlarımızın aldığı 650 lira ve
yetmiyor. Devlet kendi memurunu, kendi çalışanını iki ay
kapının önüne koyuyor. Yani böyle bir yönetim anlayışı
olabilir mi, böyle bir devlet anlayışı olabilir mi? Siz
devletsiniz. Sizin aldığınız kararlarla insanları
mağdur ediyorsunuz, kapının önüne koyuyorsunuz ve diyorsunuz ki
İki ay size maaş ve ücret yok. Hani kişi başı millî
gelir 10 bin dolardı? Hani Türkiye ekonomisi kalkınıyordu?
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, tarım
ülkemizde işsizliğin en önemli istihdam aracı. Bugün, Türkiye,
işsizliği en yüksek oranda yaşayan ülkelerden birisi. O nedenle
tarıma öncelik verilmeli ve gerçekten Parlamento hassasiyetiyle,
Parlamentonun oluşturacağı çalışma grubuyla bu
tarımda yaşanan sorunların ve bu sektörün sorunlarının
mutlaka tespit ve çözümü yapılmalı diye düşünüyorum. Tabii
özelleştirme adı altında satışların olduğunu,
daha doğrusu peşkeşin çekildiğini maalesef görüyoruz.
Tabii, bunu da çok yadırgamıyoruz. Sizin siyaset yapma biçiminiz,
yani biz tüccar siyasetçiyiz ifadesiyle iş başına geldiniz ve
tüccar siyasetçi anlayışıyla, bugün, şeker
fabrikalarını, Tekeli, her tarafı satıyorsunuz ve satmaya
devam ediyorsunuz. Önümüzdeki günlerde de yirmi şeker
fabrikasının satılacağını maalesef biliyoruz.
Tabii, yine, geçtiğimiz dönemlerde SEKA satıldı, SEKAlar
özelleştirildi. Başbakanın Saklı Vadide bir daire
fiyatına, bir villa fiyatına Balıkesir SEKA satıldı, 1
milyon 50 bin dolara. Soruyorum: Başbakanın Saklı Vadideki
villasının miktarı ne kadardır? Değerli
arkadaşlar, SEKAnın satışı sonrasında
sayısız vatandaşımızın işsiz
kaldığı ve bugün, SEKAnın üretimden vazgeçtiği,
SEKAnın arazisinin, SEKAnın içinde bulunan makinelerinin bile bu
ücretin çok üzerinde olduğunu biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, AKP döneminde, şeker
fabrikaları gibi, yatırım ve istihdama yönelik, hangi
yatırımların yapıldığını merak
ediyorum. Hep Bizden önce, bizden sonra bakış açılarınız
var. Şimdi, buradan, AKP İktidarı döneminde, istihdama yönelik,
devletin kaç fabrika kurduğunu lütfen bana söyler misiniz? Şeker
fabrikaları gibi, SEKA gibi, yani üretime, istihdama yönelik, AKP
döneminde kaç fabrika kuruldu? Otosanın Adapazarında çok ciddi bir
istihdam yatırımı olduğuyla ilgili geçen gün bir yazı
vardı. Sizlere soruyorum: Türkiyede, bunun gibi, istihdama yönelik,
üretime yönelik -yani sadece böyle, bölünmüş yollarla değil-
yatırıma yönelik kaç fabrikanın yapıldığını
lütfen söyler misiniz? Sizin yapmadığınız, sizden önce cumhuriyet
hükûmetlerinin yaptığı bütün o kurum ve kuruluşları
birer birer satıyorsunuz özelleştirme adı altında ve
dönüp diyorsunuz ki: Dikili ağacınız bile yok. Bu ülkede, bu
sizin sattığınız, özelleştirme adı altında
sattıklarınızın hangisini siz yaptınız, hangisini
siz kurdunuz?
Değerli arkadaşlar, yine bu özelleştirme adı
altında şeker fabrikalarının da önümüzdeki günlerde
satılacağını biraz önce söylemiştim. Birisi de yine
benim ilim Balıkesirde Susurluk Şeker Fabrikası. Biraz önce,
AKPli arkadaşım özelleştirmenin mantığını,
neden özelleştirme yapıldığını söyledi, Bunlar
zarar ediyor. dedi. Değerli arkadaşlar, buradan sizlere öneriyorum,
buyurun gidelim, Susurluk Şeker Fabrikasını ziyaret edelim.
Şu anda toplam muvakkat çalışanlar, müdür, memurlar ve resmî
görevlilerle birlikte yaklaşık bin kişi evine ekmek götürüyor ve
zarar etmiyor, kâr ediyor.
Biraz önce konuşmacı arkadaşım Sayın
Kerim Özkan dedi ki: Şekerin tadı kaçtı. Şekerin
tadını zaten kaçırdınız. İnsanların
ağzının tadını kaçırdınız. Bugün
baktığınızda özellikle bizim bölgemizde Susurluk
şekeri ayrı bir öneme tabidir, gerçekten tadı
farklıdır. Bir bardak çaya normalde üç kaşık şeker
atarken Susurluk şekerinde bir kaşık atmanızla bunu
tatlandırırsınız. Sadece bu kurum ve kuruluşlara birer
finans aracı olarak bakmak son derece yanlıştır.
Burada baktığımızda şeker
fabrikalarının özellikle tarımda, hayvancılıkta ve
sanayide çok ciddi bir potansiyel yarattığını, çok ciddi
bir istihdam aracı olduğunu hepimiz biliyoruz. Dün bilmezken bugün
şeker kamışından veya başka
tatlandırıcılar aracılığıyla
ağzımızın tadının kaçtığını
biraz önce söyledik. Yani şeker fabrikaları sadece ve sadece bir
şeker üretmenin ötesinde tarımda, sanayide, tarımın
kullandığı makinelerde, yine hayvan yemi olarak kullanılan
melasta çok ciddi önemi olduğunu biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydoğan, lütfen
tamamlayınız.
Buyurun.
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Tabii, burada arkadaşlarımız diyor ki, AKPli arkadaşlarımız:
Fabrikalar verimsiz. Asla doğru değil. Fabrikalar zarar ediyor.
Asla doğru değil. Efendim, sermaye hasıla katsayısı
nedeniyle
Asla doğru değil. Burada, bir taraftan özelleştirme
adı altında bu kurumlar birer birer satılırken TOKİ
gibi başka alanlarda da yeni KİTler
yarattığınızı biliyoruz.
Biz, bu anlamda, ülke çiftçimizin içinde
yaşadığı sorunların çözülmesiyle ilgili,
tarımın sorunlarının çözülmesiyle ilgili bu
araştırma önerisinin kabul edilmesini ve yine, gruplar hâlinde
özelleştirme adı altında şeker fabrikalarının
satışının da doğru olmadığını
buradan bir kez daha sizlerle ve kamuoyuyla paylaşıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.
Önerinin aleyhinde söz isteyen, Gültan Kışanak,
Diyarbakır Milletvekili. (DTP sıralarından alkışlar)
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; usul olarak aleyhinde söz aldım ama ben de
partimiz de ülkemizde tarım sektörünün sorunlarının çok önemli
olduğunu, bunların çözülmesinin, aynı zamanda sosyal ve
yoksulluk sorunlarımızın çözülmesine de önemli
katkıları olabileceğine inanıyoruz.
Yalnız ben, buradan bugün, belki de ekranları
başında bizi izleyen çiftçilerimizden, köylülerimizden ve tarım
sektörüyle ilgili olan yurttaşlarımızdan, onların
affına sığınarak, onların sorunlarının çok
büyük olduğunu, önemli olduğunu, mutlaka
tartışılması gerektiğini düşünüyorum ama
onların affına sığınarak, biraz, bu ülkenin demokrasi,
barış ve özgürlüklerle ilgili sorunlarına değinmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, son günlerde, partimize yönelik çok
bilinçli, çok iradi ve çok organize bir linç kampanyasıyla karşı
karşıyayız. Dün, partimizin genel merkezine yönelik bir
saldırı oldu, eş başkanlarımızın
oturduğu odaların camları özellikle kırıldı. Daha
önceki linç girişimlerini de biliyoruz, saldırıları da
biliyoruz. Ama dünkü saldırıda özellikle her iki eş
başkanımızın odasının hedef alındığını
ve her ikisinin odasının camlarının
kırıldığını gördük. Bu gece Ankara il binamızın
ve Keçiören ilçe binamızın Molotof kokteylleriyle
yakıldığını ve tahrip edildiğini sabah
öğrendik.
Tabii, bunlarla sınırlı değil. Biliyorsunuz,
başka illerde, ilçelerde de çok bilinçli bir şekilde, çok organize ve
bir merkezden yönetildiği çok açık olan bu saldırılar
partimize doğru yöneltiliyor.
Ama ben bu saldırıları yapanlara dair bir şey
söylemeyeceğim. Zaten şimdiye kadar da partimiz defalarca bu
saldırılara hedef olmasına rağmen, bu ülkede sanki böyle
bir partiye yönelik saldırı yapılmıyormuş gibi
İçişleri Bakanlığının ve yetkililerin
parmağını kıpırdattığını görmedik,
bunda da aynı tutum içerisinde olduklarını görüyoruz. Onun için
ben saldırganlara dönük bir şey söylemeyeceğim ama
arkasındaki zihniyeti ve yaklaşımı buradan mahkûm etmek
istiyorum.
Bunun arkasındaki zihniyet ve yaklaşım,
İzmirde partimizin konvoyuna yönelik yapılan linç girişiminden
sonra konuşan Sayın Başbakanın, Sayın Cemil Çiçekin
ve Sayın Ömer Çelikin konuşmalarıydı. Bu zihniyettir
partimize yönelik bu saldırıları meşru gören, haklı
gören; teşvik eden ve devamını sağlayan zihniyet budur.
Bu ülkenin bir başbakanı, bu ülkede grubu bulunan bir
partinin genel başkanının bulunduğu konvoya yönelik
saldırı oluyor ama o başbakan bir tek cümleyle bile
saldırganları kınamadan, yalan yanlış bilgilerle
partimizi hedef göstermeye devam ediyor. Tabii ki arkasından bu ülkede
meczup da bulunur, sarhoş da bulunur, kendini bilmez de bulunur,
ırkçı da bulunur. Sen bu icazeti verdikten sonra bunun gereğini
yerine getirecek insan çok bulunur.
Benim onların hiçbiriyle hiçbir hesabım yok, hiçbir
şey söylemiyorum. Ne ırkçılara ne meczuplara ne sarhoşlara
ne kendini bilmezlere hiçbir şey söylemiyorum. Onları teşvik
eden, partimizin üstüne gönderen, bu saldırıları meşru
göstermeye çalışan zihniyeti buradan şiddetle
kınıyorum. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok.
Hani bu ülkenin her karışı, hani bu ülkenin her ili
Kürtüyle, Türküyle hepimize aitti? Ne mesaj vermek istiyorsunuz siz özellikle
batıdaki illerde partimize yönelik saldırıları teşvik
etmekle? Kürtlere Memleketinize dönün. mü demek istiyorsunuz? Bu ülkenin
topraklarını bölmek mi istiyorsunuz? Bu mudur zihniyetiniz?
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Hanımefendi, ne yapmaya
çalışıyorsunuz?
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Siz ne yapmaya
çalışıyorsunuz?
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Ne yapmaya
çalışıyorsunuz?
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Siz ne yapmaya
çalışıyorsunuz?
AYLA AKAT ATA (Batman) Otur yerine!
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Ne hakla soruyorsunuz?
BAŞKAN Lütfen Sayın Milletvekili
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Söyleyeceğim tabii
Söyleyeceğim tabii
Şurada, Ankarada, şu Meclise iki adım
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Ayıptır!
Ayıptır! (DTP sıralarından Size ayıp! sesleri)
BAŞKAN Sayın Daniş, lütfen
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Ayıp değil!
Irkçılığından utan!
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Ayıp!
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Irkçılığından
utan! Kes sesini! Kes sesini!
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Sen yapıyorsun
ırkçılığı!
BAŞKAN Lütfen Sayın Daniş
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Ayıp olan
Başbakanın söyledikleridir.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Konuşma sen.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Kes sesini!
BAŞKAN Hatibe müdahale etmeyelim Sayın Daniş
Lütfen
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Dalga mı geçiyorsun sen
be!
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Dalga filan geçmiyorum, açık
ve net söylüyorum. Niye ırkçılık yapıyorsunuz? Niye bu
tetikçileri üstümüze gönderiyorsunuz? Niye gönderiyorsunuz?
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Irkçılıktan siz
besleniyorsunuz!
AYLA AKAT ATA (Batman) Saygısız!
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Bu terbiyesizi susturun
Başkan!
BAŞKAN Sayın Daniş, lütfen
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Ağzınızdan
Şu
Hükûmetin, bir Allahın kulu, yetkilisi çıkıp bir
saldırıyı kınadı mı? Bu ne biçim hükûmet
etmektir? Bu ne biçim iktidar anlayışıdır? Bu ne biçim
demokrasi anlayışıdır? Bir haftadır halkımız
sokaklarda linç ediliyor, bir haftadır partimizin binaları
yakılıp yıkılıyor, bir tek kınama geldi mi? Ne
yapmak istiyorsunuz siz bu ülkede?
Bu ülkede halklarımızı karşı
karşıya getirme siyasetinin iflas ettiğini çok iyi biliyoruz.
Boşuna uğraşmayın
Boşuna uğraşmayın
Biz şunu da çok iyi biliyoruz: Partimize yönelik kapatma
kararını AKP Hükûmeti vermiştir. Anayasa Mahkemesi filan
hikâyedir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ KOYUNCU (Bursa) Yazıklar olsun sana! Yazıklar
olsun sana!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ALİ KOYUNCU (Bursa) Ne konuşuyor bu ya!
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) AKP Hükûmeti bu kararı verdi
ve bu kararı Anayasa Mahkemesinde meşruiyete kavuşturmaya
çalışıyor. Sesimizi çıkarmıyoruz. Günlerdir AKPnin
bütün yetkilileri, hatta Anayasa Komisyonu sıfatını
taşıyan kişi bile kapı kapı gezip, televizyon
ekranı ekranı gezip partimizin kapatılmasını
meşru göstermeye çalışıyor. Buna ne hakkınız var?
Ha, biz bunu çok biliyoruz. AKPnin kapatılma davası
sürecinde Sayın Cemil Çiçek çıkıp demişti ki: Siz ne
yapmak istiyorsunuz? Bizi kapatarak o bölgeyi birilerinin tekeline mi
bırakmak istiyorsunuz? Ha, şimdi bugün diyorlar ki: DTPyi
kapatın, Kürtleri bizim tekelimize bırakın. Yağma yok AKP,
yağma yok! Kürtler siyasi bilincine ulaşmıştır. Bu
ülkede demokrasi ve hak, özgürlük mücadelesinin motor gücüdür Kürtler. Bu
ülkeye demokrasiyi de barışı da getirebilecek, demokratik
siyasete her zeminde sahip çıkabilecek güce ve iradeye sahiptir.
Siz öyle DTPyi kapattırarak, bölgenin oylarını
çantada keklik zannetmeyin. Şunu buradan çok büyük bir öz güvenle
söylüyorum: İnanıyorum ki önümüze gelecek ilk sandıkta, ilk
seçimde AKPnin bölgedeki oyları büyük bir düşüşe inecektir,
Türkiye genelinde de. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS (Çorum) Bölgenin oyları
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Geçiyor zabıtlara,
zabıtlara geçiyor. Bunun hesabını seçimden sonra
soracağız, burada gene konuşacağız.
Böyle bir demokrasi anlayışı olmaz. Böyle bir,
kendi parti kapatma davasında kalkıp, Siyasi parti kapatmak
demokrasilerin ayıbıdır. Yapmayın, demokrasilerin
teminatı siyasi partilerdir. diyeceksin, DTP için de günlerdir,
medyasıyla, yöneticileriyle kapı kapı gezip, ekran ekran gezip
propaganda yapacaksın, DTPnin kapatılmasını meşru göstereceksin!
Buna, kimse bu ülkede pabuç bırakmaz.
Şunu çok iyi bilin: Kürt halkı da bu ülkedeki demokrasi
güçleri de demokratik siyasette ısrar edecekler. Siz onların üzerine
neyle gelirseniz gelin, onlar mutlaka kendilerini demokratik siyaset
kanallarında ifade edebilecek yolları, yöntemleri, araçları
bulacaklardır ve size buradan hesap soracaklardır. Bunu çok iyi
bilin, bunların hesabını yaparak konuşun. Bunları
ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, şunu da ifade etmek istiyorum: Gerçekten bu
ülkede büyük acılar yaşandı, büyük bedeller ödendi. Ben buradan,
demokrasi ve özgürlük konusunda mücadele eden, bedel ödeyen her
yurttaşımı büyük bir minnetle ve saygıyla anıyorum.
Onların mücadelesi sayesindedir ki biz bugün bu kürsülerdeyiz ve ben
inanıyorum ki onların mücadelesi sayesinde bu ülkede mutlaka bir gün
demokrasi ve barış da gelecektir ve bugün itibarıyla,
aslında bu ülkede Kürt sorununun barışçıl, demokratik
yöntemlerle çözülmesinin zemini vardır, koşulları vardır,
muhatapları vardır ama siz bunu yapmaktan kaçınıyorsanız,
hâlâ çözümsüzlük ve çatışma siyasetinde ısrar ediyorsanız,
bunun vebali de sizin boynunuzdadır. Bu saatten sonra bu ülkede dökülecek
her damla kanın, bu ülkede yitirilecek her canın sorumlusu AKP
Hükûmetidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Tehdit ediyor, Başkan!
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Bu Parlamentoda bunun dirayetini
göstermeyeceklerdir.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Ne diyorsun sen ya!
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Bu nedenle, bunun
sorumluluğunu bilmek lazım.
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) Tehditler yapma, adam gibi
konuş!
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Ben adam gibi konuşuyorum,
sen de adam gibi dinle. Kes sesini be!
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) Adam gibi konuş, tehdit etme!
AYLA AKAT ATA (Batman) Sınırları çizin, ona göre
konuşma yapsın!
SIRRI SAKIK (Muş) Otur yerine be!
BAŞKAN Lütfen Sayın Milletvekili, müdahale etmeyin.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Yeter artık be! İki
buçuk yıldır dinledik sizi burada, yeter!
Şunu bilin
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) Tehdit etmeden adam gibi
konuş! Ülkeyi tehdit ediyorsun
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Otur, terbiyeli ol!
AYLA AKAT ATA (Batman) Haddinizi bilin!
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Ülkeyi tehdit etmiyorum, sana
sorumluluklarını anlatıyorum, sorumluluklarını
anlatıyorum. Maaş almak için mi, o koltukta oturmak için mi geldin
buraya?
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) Belediye otobüsündeki çocuğu
kim yaktı, ben mi yaktım? Senin adamların yaktı.
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekilleri
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Ben onun için çıktım
özür diledim. Sen de çık özür dile, çık de ki
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) Milletvekili gibi konuş!
BAŞKAN Sayın Karayel, lütfen
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Tokatta yaşamını
yitiren askerlerden özür diliyorum. Ben, bu ülkeye barış
getiremedim. de, kalk bunun basiretini göster. Yapmayın bunu,
yapmayın bunu, yapmayın!
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) Biz yapmıyoruz, siz
yapıyorsunuz
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Bu ülkede çözümün
koşulları vardır. Çözümsüzlükte ısrar ediyorsanız,
çatışmada ısrar ediyorsanız sorumluluğu sizin
üzerinizdedir. Bu ülkede barışın da koşulları var,
özgürlükleri ve demokrasiyi getirmenin de koşulları var. Herkes buna
hazır. Bunun imkânları da vardır. Bunu kullanmıyorsanız,
çatışmada ısrar ediyorsanız vebali sizin üzerinizdedir. Bunu
söyleyeceğim, bu tutanaklara geçirteceğim. Bundan sonra da
evlatlarımız bunu okusun isteyeceğim.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) Ama, bu üslubunuz dinamitliyor
yalnız.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Eğer Tokatta
yaşamını yitiren askerlerimizin ailesi çıkıp diyorsa
ki Ölen de öldüren de bu ülkenin yurttaşlarıdır, bu
anlamsız bir savaştır, bunu çözün. Diyorsa, bunu dikkate
almıyorsanız bu sizin sorumsuzluğunuzdur. Bunu hatırlatmak
da benim görevimdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) Sayın Başkan, öfkemi
lütfen bağışlayın ama gerçekten çok zor günlerden geçiyoruz
ve büyük acılar yaşıyoruz. Son iki üç haftadır ülkemiz
yangın yeri, her yerde insanların canı yanıyor ama
İçişleri Bakanımız çıkıp sanki ortada bir
asayiş sorunu varmış gibi gözaltı bilançosu veriyor bize.
Bir ülkede iki hafta içerisinde bin kişi gözaltına
alınmışsa, bu asayiş sorunu değil, siyasi ve sosyal
bir sorundur. Bunu görmeyen bir anlayışla çözüm olmaz.
Biz, Hükûmeti ve bu Parlamentoyu bir kez daha görevini yapmaya ve
sorumluluğa davet etmek için çıktım bu kürsüye.
Hepinize teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kışanak.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Sayın Milletvekili partileriyle ilgili kapatma davasıyla Hükûmetimiz
arasında bir ilişki kurdu. Hükümete sataşma söz konusudur.
İç Tüzükün 69uncu maddesine göre cevap vermek istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Tutanakları getirin de bakın
Sayın Başkan!
BAŞKAN Buna Başkanlık karar verir Sayın
Vural, siz değil, hiçbir grup başkan vekili değil, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili karar verir!
OKTAY VURAL (İzmir) Tutanakları isteyin de bakın!
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım.
OKTAY VURAL (İzmir) Hadi tutanak isteyebilin bakalım!
Biz dün isterken tutanak beklediniz yirmi dakika değil mi?
BAŞKAN İç Tüzükün 69uncu maddesine göre buyurun.
Üç dakika süre veriyorum.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın, Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanakın Demokratik Toplum Partisini kapatma davasıyla AK
PARTİ Hükûmeti arasında direkt bir bağlantı kurarak Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın
Milletvekili Demokratik Toplum Partisiyle ilgili kapatma davasıyla AK
PARTİ Hükûmeti arasında direkt bir bağlantı iddiasında
bulununca söz almak ihtiyacı hissettim. Önce bu iddianın, en
azından Türkiyede Anayasayı, hukuk devleti işleyişini
bilmemekten kaynaklandığını -başka bir kasta
dayanmıyorsa bilmemekten kaynaklandığını-
düşünüyorum. Bunu ifade etmek istiyorum. (DTP sıralarından gürültüler)
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Bakan, demokrasi
herkese lazımdır bu ülkede.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
İkincisi
BAŞKAN Sayın Bakan, siz lütfen açıklamanıza
devam edin, Genel Kurula hitap edin.
Lütfen sayın milletvekilleri
SIRRI SAKIK (Muş) Anayasa Komisyonu
Başkanının dün akşamki gerekçeli kararı televizyonda
yayınlanmasına cevaptı bu.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, bir meseleyi çözmek istiyorsak, Türkiyede
gerçekten hukuk devleti kuralları egemen olsun istiyorsak, Türkiyede
gerçekten demokrasi işlerlik kazansın istiyorsak, Türkiye geçmiş
yıllarda yaşadığı acıları -hangi nedenle
olursa olsun- yeniden yaşamasın istiyorsak daha
anlayışlı, daha kendimizi herkesin yerine koyarak, daha
dikkatli, daha özenli konuşmak zorundayız. Burası Türkiye Büyük
Millet Meclisi, milletin
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Onu Cemil Çiçeke söyleyin ama.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin buradan başka
iradesinin başka bir tecelligâhı yok. Her meseleyi burada
tartışacağız ve her meseleyi burada sonuca
vardıracağız.
Bugün milletimiz için özel bir gün, özel acılar
yaşadığımız bir gün. Bir süreden beri barış,
kardeşlik, dostluk çerçevesinde bir söylem sürdürmeye ve bunun olumlu
sonuçlarını almaya çalışırken, daha önceki
yıllarda böyle söylemler dile getirildiği zaman -çeşitli
hükûmetlerin döneminde- çeşitli tuzaklar kuranlar yine tuzaklarını
kurdular. 7 tane çocuğumuzun bugün cenazesi kalkıyor, İstanbuldan
Adıyamana kadar Türkiyenin dört bir tarafında. Fakat, bu büyük
milletin hepimize galiba öğretecekleri var. O acılı cenaze
törenlerinden inanılmaz sağduyulu sesler yükselirken, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden hâlâ çatışmayı, hâlâ
tartışmayı, hâlâ anlayışsızlığı
körükleyici birtakım iddiaların buraya getirilmesi, en azından
bugün için çok büyük bir talihsizlik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hangi siyasi kanaatten
olurlarsa olsunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerinin, telaffuz
tarzı ne olursa olsun, siyasi düşüncesi, bakış
açısı, kendisini koyduğu siyasi kategori ne olursa olsun
herkesin biraz tahammüllü olmasını tavsiye ederim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Muş) Peki, Sayın Bakan, bunu Cemil
Çiçeke de söylüyor musun?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Biraz
tahammüllü olmasını tavsiye ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen tamamlayınız.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Eğer Türkiye gerçekten demokrasisini kursun, gerçekten, sadece söylemde
değil, içten niyetle barış olsun bu ülkede istiyorsanız,
herkesin, ayrımsız, biraz birbirine karşı
anlayışlı ve tahammüllü olmasını çok tavsiye ederim.
Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerinin, siyasi
bakış açıları ne olursa olsun, diskurları, söylemleri
ne olursa olsun, derinde bir yerde bu vatanın birliğini,
bütünlüğünü, bu milletin barışını, esenliğini,
selametini istediğini varsayıyorum. O zaman herkes üslubuna dikkat
etmeli. Herkes bu Parlamentoda, DTP, MHP, CHP, AK PARTİ, herkes,
bağımsız arkadaşlarım, herkes biraz daha
Çünkü çok
önemli bir meselenin üzerinde yol almaya çalışıyoruz.
Türkiyenin yaşadığı sancıları, sıkıntıları
geride bırakalım istiyoruz. Bunu istemeyen, içtenlikle bunu
istemeyen, birbirimize karşı ithamımız ne olursa olsun, bu
Parlamentoda bir tek milletvekili var mıdır? Bence yoktur.
HASİP KAPLAN (Şırnak) O zaman Cemil Çiçek de
istemiyor, Kuzu da istemiyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Bence
yoktur, bence yoktur
HASİP KAPLAN (Şırnak) Başbakan
Yardımcınız istemiyor demektir.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
İşte böyle konuşursanız
Değerli
arkadaşlarım
HASİP KAPLAN (Şırnak) Anayasa Komisyonu
Başkanınız istemiyor demektir.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, derindeki niyete değil
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sizin
şahsınıza değil, eleştirilerin muhatabı gelsin
burada konuşsun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, bakın
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Böyle, intihal edip,
Profesör Semih Gemalmazın altmış sayfalık
BAŞKAN Lütfen Sayın Milletvekili
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sadece Anayasa Mahkemesi
Başkanı gelsin konuşsun burada.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Bana ne Anayasa Mahkemesi
Başkanından!
HASİP KAPLAN (Şırnak) Gitsin, mahkeme
evraklarını
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, mesele bu değilken, sadece
seçmeninize konuşmayı çalışırsanız
.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Televizyon televizyon
geziyor!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
bizim meselemizi tamamen millet için çalışanların
anladığını düşünüyorum ve bu eleştirilerinizi
size iade ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kim görevlendiriyor Anayasa
Komisyonu Başkanını? Söyleyin onu. İntihal ediyor,
mahkemede mahkûm oluyor. Anayasa Komisyonu Başkanı televizyon
televizyon geziyor.
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen, böyle bir usulümüz yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Böyle usul var.
BAŞKAN Yok Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bu cevapları,
muhatapları gelsin versin, Sayın Kültür Bakanı değil Cemil
Çiçek gelsin burada konuşsun.
BAŞKAN Önerinin lehinde söz isteyen Mehmet Serdaroğlu,
Kastamonu Milletvekili.
Buyurun Sayın Serdaroğlu.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/139, 10/155, 10/171,
10/172, 10/173, 10/181, 10/183, 10/197, 10/369) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
09/12/2009 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; araştırma önergesi üzerinde lehte söz
aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Tokat Reşadiyede kanı bozuk alçaklar tarafından
şehit edilen askerlerimize Allahtan rahmet, ailelerine ve büyük Türk
milletine başsağlığı diliyorum.
İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarının Amerikan patentli açılımının bizi
getirdiği nokta burasıdır. Devri iktidarınızda terörle
mücadele rafa kaldırılmış,
çıkardığınız yasalarla güvenlik kuvvetlerimizin
terörle mücadele gücü ellerinden alınmış ve azmi
kırılmıştır ve büyük şehirlerin sokakları
dâhil olmak üzere terör Türkiye'nin her tarafına
yayılmıştır.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi 2007 yılında alınan Özelleştirme
Yüksek Kurulu kararı ile şeker fabrikaları ve Türk
ağır sanayisi hamlesinin temelini oluşturan 5 adet makine
fabrikası, özelleştirme programına AKP İktidarıyla
birlikte dâhil edilmiştir.
Şeker fabrikalarının çoğu bölgelerinde tek
sanayi tesisi olup sosyal boyutlarıyla beraber istihdam alanı
özelliğini taşımaktadırlar. Bu istihdam hem
çalışan işçidir hem de pancarı üreten çiftçidir. Bu fabrikaların
çoğu kalkınmada öncelikli yörelerde kurulmuşlardır. Bu
nedenle altyapı oluşturmadan, gerekli düzenlemeler yapılmadan
fabrikaların satılması çok ciddi ve telafisi zor sakıncalar
doğuracaktır.
Şeker fabrikaları tarım ve
hayvancılığı geliştiren, taşımacılığa
yılda 25 milyon ton iş hacmi sağlayan ve doğrudan 6 milyon,
dolaylı olarak da 10 milyon vatandaşımızın iş ve
ekmek kapısıdır ve bunlar ülkeye yılda 3 milyar dolar katma
değer sağlayan kuruluşlardır. Bulundukları yörelerde
can damarları, işçinin, çiftçinin, esnafın da geçim
kaynağıdır. Şeker fabrikaları ve şeker
pancarı tarımı altmış beş ilimizi
ilgilendirmektedir. Buralarda tarımın itici gücü olup
hayvancılığın gelişmesini ve münavebeli
tarımın yapılmasını sağlamaktadırlar.
Ekonomiyi sadece kâr-zarar hesabı olarak gören ekonomi yetkililerinizin
anlamadığı, anlayamadığı gerçek de aslında
budur.
AKP İktidarının, AKP Hükûmetinin ve Grubunun
ekonomistlerine göre, ülkemizde şeker üretim maliyetlerinin yüksek
olduğu söylemi külliyen yalan ve külliyen yanlıştır. Neye
rağmen? Mazotu, gübreyi ve diğer girdileri ABD ve AB çiftçisinden 3-4
kat yüksek maliyetle kullanılmasına rağmen ve fabrikalar yüzde
57yle, yani düşük kapasiteyle çalıştırılmasına
rağmen şeker üretim maliyetlerimiz ve şeker satış
fiyatlarımız Avrupa Birliği ortalamalarındadır
değerli milletvekilleri.
AKPnin IMF patentli ekonomistlerine göre, şeker
fabrikaları tümden kapatılmalı, şeker
dışarıdan ithal edilmeli. Dolayısıyla, GDOlu
tohumlarla üretilen ve sağlığa zararları yüzlerce bilimsel
raporlarda ortaya konulmuş, birçok ülkenin de tüketimini
yasakladığı yapay tatlandırıcıların cenneti
hâline getirilmesidir. İktidarınızın ve ekonomistlerinizin
hayali, rüyası ve amacı budur. Bu amaç, sadece IMF
politikalarına, şeker ve tatlandırıcı kartellerine,
yabancı ülkelerin çiftçilerine hizmet etmektedir, edecektir; Türk
çiftçisinin, Türk şeker sektörünün, Türk tüketicisinin, toplum
sağlığının yani topyekûn milletimizin aleyhinedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şeker
fabrikalarının özelleştirilmesinin sonuçlarını ifade
etmek gerekirse, şeker pancarı üretimi çok büyük oranda
düşecektir. Ülkemiz, uluslararası şeker kartellerinin, GDOlu
mısırdan üretilen tatlandırıcıların pazarı
hâline gelecektir. En az 3 milyon insanımız tarımsal üretimden
çekilecek ve işsiz kalacaktır. Şeker pancarı üretiminin
bitmesinin en önemli sonucu, tarım sektöründen büyük şehirlere göçü
tetikleyecektir. Göç, çok büyük sosyal sorunlar, güvenlik sorunları,
şehircilik sorunlarını ortaya çıkaracaktır. Şeker
sektörünün ürettiği yıllık 3 milyar dolarlık katma
değer, Türk insanı yerine Amerikalılara, Arjantinlilere,
Brezilyalılara, Çinlilere, velhasıl yabancılara gidecektir.
Nitekim, 2002 yılında yaklaşık 3 milyar dolar
olan tarım ürünleri ithalatını 2009da AKP İktidarı 10
milyar dolara çıkararak, fazladan 50 milyar doları yabancı
çiftçinin cebine gönderdi.
Değerli milletvekilleri, bütün dünyada şeker
pancarı üretimi teşvik edilerek artırılmaya
çalışılmakta, Arjantin, Pakistan, Çin, Rusya ve AB ülkelerinde
şeker pancarından şeker üretimine büyük teşvikler
verilmekte, üretimde artışlar sağlanmaktadır.
Altını çizerek ifade etmek istiyorum ki 1994 ve 1995
yıllarında şeker fabrikalarını özelleştiren
Fransa, on üç-on dört yıl sonra yaptığı
yanlışı görerek, şeker sektörünü yeniden devletleştirmeye
başlamıştır.
Stratejik bir ürün olarak şeker üretimi hiçbir ülkede tamamen
özel sektöre bırakılmış değildir. Bizim
dışımızda her ülke şeker pancarı üretimini ve
şeker sektörünü desteklemektedir, sizin yaptığınız
gibi şeker sektörünü tamamen uluslararası kartellere teslim etmeye
çalışan başkaca hiçbir ülke yoktur. Her zaman örnek
aldığınız Amerika ve Avrupa Birliği ülkeleri, kendi
çiftçisini ve üreticisini korumak için bir taraftan büyük destekler verirken,
diğer taraftan da şeker üreticisi ülkeleri şeker üretiminden
vazgeçirmek için büyük bir gayret sarf etmektedir; maalesef, sizler,
onların bu gayretlerine gönüllü olarak destek vermektesiniz.
Değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri
Bakanımız Sayın Mehdi Eker, 13 Kasım 2007 tarihinde
Mecliste yaptığı bir konuşmada, et-balık
kombinalarının özelleştirilmesiyle ilgili olarak, Bize göre en
son özelleştirilmesi gereken kuruluşlardı. ifadesini
kullanmıştır ve kalan kombinalar özelleştirme
dışında tutulmuştur.
Bakınız, ayrıca, son Kızılcahamam
toplantısında Sayın Başbakan Erdoğanın
söylediği sözleri de sizinle paylaşmak istiyorum. Sayın
Başbakan, kendilerinden önce et-balık kurumlarının
özelleştirildiğini anımsatarak, Ankaradan doğusunu yeniden
ele alarak açtıklarını söylemektedir. Soruyorum: Şeker
fabrikalarının birçoğu ve Tekelin birçok kısmı
Ankaranın doğusunda değil mi? İşte, şeker
fabrikaları da illa özelleştirilecekse, özelleştirilmesi en son
olması gereken kuruluşlardır.
Bu yüzden, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, şeker
fabrikalarının da içinde yer aldığı tarıma
dayalı sanayi kuruluşlarının özelleştirmenin sonuna
bırakılması için bir kanun teklifi verdik. Yani, ortaya bir
çözüm önerisi getirdik. Pancar üretimi yapan çiftçimize alternatif ürünlere
geçmesi için zaman kazandırmayı ve hiç değilse Avrupa
Birliği Şeker Reformunun yürürlüğe gireceği 2014
yılının beklenmesini ve Avrupa Birliği ülkelerinin
verdiği kararı görerek, şeker fabrikalarımızla ilgili
özelleştirmeyi değerlendirmemizi ifade ettik. Bu arada,
Özelleştirme dışında başka formüllerin de
araştırılma imkânı hasıl olsun. dedik.
Çiftçilerimizin ve şeker sendikalarımızın da içinde yer
aldığı, halkımızın içinde yer
aldığı kooperatif modelleri üzerinde özellikle durulabilir.
dedik.
Grup önerimizi ve beraberinde getirdiğimiz
araştırma komisyonu kurulması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Serdaroğlu, lütfen
tamamlayınız.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla)
önerimizi kabul ederseniz
konu enine boyuna araştırılacak, ortaya başkaca çözüm
önerileri de çıkabilecektir.
Değerli milletvekilleri, yine 2007 seçim öncesinde,
Kastamonuda, AKP milletvekili adayları, şeker fabrikasının
salonunda, fabrika özelleştirilmeyeceğini, bunu
özelleştirenlerin ellerini kıracaklarını ifade
etmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği Şeker
Reformunun yürürlüğe gireceği 2014 yılını beklemek
bize göre hiçbir şey kaybettirmez.
Değerli milletvekilleri, dün Kırşehir, Turhal,
Yozgat, Çorum, Çarşamba, Kastamonu şeker fabrikaları 606 milyon
dolara satılmıştır. Bunların 20 bin dönüm arazisi
vardır ve arazi fiyatına satılmıştır, 1 dönüm
arazi 30 bin dolara gelmiştir. Demek ki, üzerindeki fabrikalar eşantiyon
olarak alana verilmiştir.
Ayrıca, eğer ürettiğiniz şekerde bir
sıkıntınız varsa aynen kömür
dağıttığınız gibi şeker de
dağıtarak şekeri tüketebilirsiniz.
Ayrıca, iki yıldır fabrikaların
özelleştirilmemesi için burada dil döktük, yine bugün de aynı dili
döktük; dilimizde tüy bitti. Demek ki siz artık anlamıyorsunuz. Ama
millet size anlayacağınız dersi umuyorum ki verecektir diyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Serdaroğlu, teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde söz isteyen Ahmet Ertürk, Aydın
Milletvekili.
Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET ERTÜRK (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz, verilen öneri aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ürettiği ürünlerle bu toplumu besleyen ve doyuran tarım
kesimimiz, çiftçilerimiz önemli insanlarımızdır, önemli bir
sektör grubudur. Onların pek çok sorunu vardır, onların pek çok
derdi vardır. Onların derdini ve onların sorununu bilerek çözüm
ve çare üretmek siyaset kurumunun en önemli görevlerinden birisidir.
İşte, Hükûmetimiz, ürettiği ürünlerle hem
toplumumuzu besleyen, doyuran hem de ülkemizin dışında
satım fırsatları bularak ihracatımızı,
tarımsal ihracatımızı ve tarımsal sanayiyi kurarak bu
işi yapabilecek kurum ve kuruluşlarımızı destekleyecek
birçok tedbirleri alarak, Türk tarımını hak ettiği ve
layık olduğu yere getirme konusunda yedi yılı
aşkın bir süredir verimli ve gayretli çalışmalar
sunmaktadır.
Öncelikle, üretim için çok önemli olan ve de iki sene önce
yaşadığımız kuraklık gibi çok büyük bir sorunu
aşabilecek göletler ve barajlar yapımında Devlet Su
İşleri, Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Planlama
Teşkilatı ve Tarım Bakanlığı ve ilgili diğer
kurum ve kuruluşlarımız çok etkili ve verimli
çalışmalar yaparak, ülkemizin tarımsal sulama konusunda ve
dolayısıyla yer altı sularının da beslenerek
insanlarımızın içme suyu ihtiyacını
karşılama konusunda gayretli çalışmalarla, her sene,
yüzlerce tabir edebileceğimiz gölet, baraj ve sulama sistemlerini hizmete
almaktadırlar.
Değerli arkadaşlarım, tarımla ilgili pek çok
konuda yasal düzenlemeler yaptık, hükûmetlerimiz dönemi içerisinde,
değerli bakanlarımızın ve onların yol
arkadaşları, tarımda etkili çalışan sivil toplum
kuruluşlarımızın, ziraat odalarımızın,
tarım birliklerimizin, üniversitelerimizin çalışmalarıyla
ortaklaşa ortaya çıkan güzel projeler
yasalaştırıldı bu dönem içerisinde.
Mesela bunlardan bir tanesi Lisanslı Depoculuk Kanunuydu.
Tarım ürünlerimizin hasat edildiği zamanlarda arz yükseldiği
için fiyatların düşmesinin gündeme geldiği bu dönemlerde,
ürünlerini belki stoklama, belki bekletme, belki onları depolara
koyabilecek fırsatları bulamadıkları için satmak zorunda
olan, ürünlerini satmak durumunda olan tarımsal üreticilerimizin bu
sorununu çözmek için Lisanslı Depoculuk Kanunu çıkarıldı.
Toprak Mahsulleri Ofisiyle, borsalarla Tarım
Bakanlığımız müşterek bir çalışma içerisine
girdi ancak burada borsalarımızın, Toprak Mahsulleri Ofisimizin,
sivil toplum kuruluşlarımızın biraz daha hızlanması
lazım.
İkinci bir konu: Tarım Sigortaları Kanunu
çıkarıldı. Bu tarım sigortalarıyla heyelan, deprem,
fırtına, toprak kayması, dolu, don gibi doğal risklerle,
üstü açık fabrikaları olan çiftçilerimizin sorunlarının
giderilmesi yönünde yüzde 50 devlet desteğiyle ilgili Tarım
Sigortaları Yasasını yavaş yavaş çiftçilerimize tanıtmayı,
anlatmayı ve çiftçilerimizin de yüzde 50 devlet destekli tarım
sigortalarından yararlanarak üstü açık fabrikaları olan,
tarlalarında, bahçelerindeki ürettikleri ürünlerden olabilecek doğal
risklere karşı kendilerini korumalarını amaçlıyoruz ve
yavaş yavaş tarım sigortalarından yararlanan çiftçi
sayımız da üretici sayımız da her geçen gün
artmaktadır ve devletimiz de önümüzdeki hafta görüşmeye
başlayacak olduğumuz bütçemizde de buraya yeteri miktar, hak
ettiği kadar bir kaynak aktarmaktadır.
Gene, yaptığımız bir güzel çalışma
Tarım Kanunumuzun içerisinde şekillenen ürün konseyleri
çalışmasıdır ve burada, çeşitli sektörlerin,
zeytinyağının, fındığın, pamuğun,
narenciyenin, çayın sorunlarının konuşulabileceği ürün
konseyleri, gene bu zaman dilimi içerisinde, Tarım
Bakanlığımızın etkili çalışmalarıyla
kurulmuştur. Şu anda, burada, sektörün içinde olan üreticiler,
paketleyiciler, ambalaj yapanlar, ihracat yapanlar yani tüccarları,
tacirleriyle, üreticisiyle tüm sektörün aktörlerinin içinde bulunduğu bu
ürün konseylerini kurarak Türkiyemizi bu ürünleri üretebilir hâlde tutmaya
çalışıyoruz.
Gene, Tarım Bakanlığımızın geçen
yıl içerisinde çalışmalarını
başlattığı, 2009 yılında
olgunlaştırdığı ve 2010 yılı içerisinde de
uygulamaya konulacak olan otuz tane havza desteklerinde, Türkiye'nin ihtiyaç
duyduğu ve dış ülkelere ihracat yapabileceği pek çok ürünün
ve desteklemelerin de ona göre şekillendirileceği yeni bir, bilinçli,
bilgili, planlı bir tarımsal politika oluşturulmaya
çalışılıyor.
Değerli milletvekillerimiz, hayvancılık
desteklerimiz artmıştır, artmaya devam etmektedir. Gerek süt
destekleri, gerek suni tohumlamadan doğan buzağı destekleri
gerekse yem bitkileri üretim destekleri ve gerekse hayvan başına
verilen; koyuna, keçiye, damızlık düveye, mandaya, arıya,
ipekböceğine ve balıkçılığa verilen desteklemelerle
Türkiye, hayvancılık konusunda bu sene pek çok
sıkıntısını aşan bir sektörle karşı karşıyadır.
Ulusal Süt Konseyinin kurulmasıyla, kış
aylarında arz fazlası olan süt tüketiminde de bir fırsat
yakalanılmaya çalışılmıştı çünkü eskiden
çiftçilerimiz kış aylarında hayvanlarını samanla,
yemle beslerlerdi ama Tarım Bakanlığımızın
ısrarlı bir şekilde sürdürdüğü
Hatta, bizden önceki
hükûmetler döneminde başlamış olan yem bitkileri desteklerini
biz daha da geliştirdik ve böylece çiftçilerimiz, şimdi,
kış aylarında da hayvanlarını yoncayla, tritikaleyle,
mısır silajıyla besliyorlar ve yaz kış süt arzı
artık çok farklılık arz etmiyor. Ama süt tüketimimiz yaz
aylarında daha çok olduğu için süt arzulu bir şekilde
tüketiliyor. Kış aylarında süt tüketimi az olduğu için
sütte geçmiş senelerde sorun yaşıyorduk. Ama Ulusal Süt
Konseyinin kurulmasıyla sütteki kış aylarındaki bu fazlalılığın,
fazla gibi görünen miktarın süt tozu yapılmak suretiyle emilmesiyle
hayvancılık sektöründe de güzel günler yaşıyoruz. Şu
anda 70 kuruşa varan süt fiyatları
Biraz fazla yükseldi gibi
görünüyor et fiyatları ama üreticimizin yüzü gülüyor. Onun için,
hayvancılığımız güzel günlere doğru gidiyor.
Sayın milletvekilleri, mazot ve gübre destekleri de mesela
yem bitkileri üretiminde, yağlık tohumlar üretimlerinde dekar
başına 11 liralık bir destekle -dünyada petrol
fiyatlarının yükselmesiyle mazot ve gübre fiyatlarındaki yükselişe
karşılık- Hükûmetimizin ortaya koyduğu bir tedbir olarak
çiftçilerimizin fırsatına ve kullanımına sunuldu.
SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) Şekere gel,
şekere!
AHMET ERTÜRK (Devamla) Çiftçi Kayıt Sistemine
kayıtlı çiftçilerimiz dekar başına bu mazot ve gübre
desteklerini alabilir hâldeler. Yine iyi tarım uygulamaları ile
Türkiyemizin ürettiği ürünleri tüketen insanlarımıza
Hükûmetimizin hijyen ve iyi tarım, iyi ürünler, sağlıklı
ürünler üretilmesi yönündeki yaptığı çalışmalarla da
dekar başına meyve ve sebzecilikte 15 lira, örtü altı
seracılık yapanlara 50 lira olmak suretiyle toprak tahlili
yaptıran ve tarım ilacını mutlaka ziraat mühendislerimizin
yazdığı reçeteyle kullanan çiftçilerimize böyle bir fırsat
ve imkân sunulmuştur. Yine arz açığı olan ürünlerde,
başta pamuk, mısır gibi ürünler, soya fasulyesi gibi ürünler
olmak üzere diğer ürünlerimizde de buğday, buğday türleri,
hububat türevleri ürünlerine de dekar başına ve kilogram
başına destekleme primleriyle Türk çiftçimize hatta bayram öncesi
hemen 155 trilyon liralık bir hububat prim ödemesi yapmak suretiyle,
Tarım Bakanlığımız, her zaman çiftçimizin,
üreticimizin yanı başında olduğunu ve onun
sorunlarıyla, dertleriyle onlara çözüm bulma konusunda gayretli
çalışmalarını sürdürdüğünü ortaya koymuştur.
Değerli milletvekillerimiz, kalkınma ajanslarımız
kurulmaya başlandı. Yirmi dört tane kalkınma
ajansımızda, bu tarım havzaları desteklerinde üretim
planlaması yapılan ve Tarım
Bakanlığımızın da kırsal kalkınmadan
desteklediği yüzde 50 hibeyle tarım ürünlerini paketleyen,
ambalajlayan ve onları pazara sunabilecek hâle getiren, gerek
kişilerin gerekse kurum ve kuruluşların yaptıkları
desteklemelere de yüzde 50 hibe verilmek suretiyle Türk tarımını
hak ettiği ve layık olduğu yere taşımaya
çalışıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ertürk, lütfen tamamlayınız.
AHMET ERTÜRK (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Değerli milletvekilleri, bugünlerde gözümüzü ve
göğsümüzü acıtan görüntülerle karşı
karşıyayız. Pusulanın kaybedilmeye
çalışıldığı, yolların da
karıştırılmaya çalıştırıldığı
zor günler var. Türkiyemizin sorunları elbette çoktur ancak siyaset
kurumu bu sorunları çözebilecek çözüm önerilerini ortaya koymaktadır
ve koymalıdır ve nitekim şu anda Hükûmetimiz bu demokratik
açılım politikasıyla yeni bir yol haritası ortaya
koymuştur. Ancak Hükûmetimizin ortaya koyduğu bu yol
haritasını karıştırmak isteyenler, gözümüzü ve
göğsümüzü acıtan görüntülerle bu yol haritasına karşı
çıkarak Türkiyemizi hak ettiği ve layık olduğu yere
getirmeme konusunda direnç göstermektedirler. Ancak bu aziz millet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ertürk.
AHMET ERTÜRK (Devamla) Güzel günler ve güzel gelecekler
hepimizin olsun dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri
reddedilmiştir.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Genel Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, İmar Kanunu ile
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- İmar Kanunu ile
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397 ve 397ye 1 inci Ek) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu, 397 ve 397ye 1inci Ek sıra
sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Yaşar Ağyüz, Gaziantep Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
(x) 397 ve 397ye 1 inci Ek S.
Sayılı Basmayazılar tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 397 sıra sayılı Yasa
Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Ayrıca da, çok acılı ve gergin günlerden geçiyoruz,
7 askerimizi anlamsız teröre şehit verdik, ulusumuzun ve ailelerinin
başı sağ olsun. Bu duygularla, anlamsız terörün bir an önce
bitmesini, bitirilmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, önümüzde
görüştüğümüz yasa, İmar Kanununun bazı maddelerini
değiştiren bir yasa. Bu yasa tasarısıyla biz niye
karşı karşıya kaldık; Anayasa Mahkemesi İmar
Kanununun bazı maddelerini iptal etti. Özellikle kaçak, ruhsata
aykırı yapılara verilen para cezalarında -hakkaniyet ölçüleri-
eşitsizlik olduğu için ve uygulamada da çok büyük dengesizliklere yol
açtığı için iptal etti ve önümüze bu değişiklik geldi.
Şimdi, her zaman yapılan bir alışkanlık,
karşımıza Anayasa Mahkemesinden veya Danıştaydan iptal
edilen bir yasal düzenleme geldiği zaman da biz, bir iki maddesinde
değişiklik yaparak yine bunu geçirmeye çalışıyoruz,
geçiştirmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda
yaptığımız düzenleme gereklidir ama tek başına
yeterli değildir, çünkü ülkemiz çok yoğun bir şekilde kentlere
göç alan bir ülkedir. Kentleşme oranı bazı bölgelerde yüzde
70lere varmıştır. Kentleşmeye hazırlıklı
olamayan merkezî hükûmet ve belediyeler, maalesef kent sorunlarını
yaratmışlar, yaratmaya da devam ediyorlar. O nedenle, bundan önce
çıkan 3194 sayılı İmar Kanunu, o günün
şartlarında çok çağdaş, çok büyük ölçüde yerel yönetimlere
yetki veren ve desteklenen bir Yasaydı ama bugün bu Yasa yetmez hâle
gelmiştir. Neden gelmiştir? Özellikle kentler büyüdükçe imar planlama
sorunları artmıştır. İmar planlama sorumluluğunu
verdiğimiz belediye meclisleri ve belediye başkanlarının
yapılan yanlışlıklardan yasal olarak sorumlu tutulma
yetkisi ve müeyyidesi Yasada maalesef bulunmamaktadır. Bu nedenle, her
belediye meclisinin yaptığı imar tadilatı yargıya
gitmekte, ya sivil toplum örgütleri yargıya götürmekte veyahut sivil vatandaşlar
yargıya götürmektedirler. Dolayısıyla, çıkan yargı
kararları ya uzun zamana yayılmakta, o zamana kadar imar
değişikliği uygulanmakta ve olay onarılmaz bir hâle
gelmektedir. Bunları gidermenin yolu yeni bir imar kanunu yapmaktan, yeni
bir imar kanunu düzenlemekten geçer değerli arkadaşlarım. O
nedenle, biz, bu yasada yapılan düzenlemeleri kabul etmekle birlikte
ülkemizin gerçek, somut, bilimsel ve çağdaş ölçütlerde bir imar
kanununa ihtiyacı olduğunu belirtmekte yarar görüyoruz değerli
arkadaşlarım.
Bakın 3194 sayılı İmar Yasasının
verdiği yetkiler özellikle imar planı tadilatlarında ve
değişikliklerinde çok büyük ölçüde istismar edilmektedir.
Bakıyorsunuz bir gecede 2 katlı olan yer serbest hâle geliyor.
İmar yetkileri çok dağıldı, bazı kurumlara biz
sınırsız imar yetkileri verdik. Örneğin TOKİ, imar
yetkileriyle donatılmış, denetimsiz ve Kamu İhale Kanunu
kapsamında olmayan bir kuruluş. Bugün TOKİ devlet içinde devlet
oldu ve TOKİden çok pis kokular gelmesine rağmen, maalesef,
denetimsizlik devam ettiği için büyük ölçüde bunun önü
alınamamaktadır değerli arkadaşlarım.
Şimdi, siz, seçilmiş yöneticilere imar tadilatı
yaptığı zaman da onu kent sorumlusu olarak kabul edip
cezalandırma yolunu açmıyor iseniz ve kent planları
değişikliğiyle de büyük rantlar elde ediliyorsa, bu, kent
yağmacılığıdır, kent
rantçılığıdır. Bunun önü maalesef belediyelerde
alınamamaktadır; İstanbulda alınamamaktadır,
Ankarada alınamamaktadır, seçim bölgem Gaziantep en somut olarak
bunu yaşamaktadır. Bu belediyeler bu gücü nereden almaktadır?
Neden Bayındırlık Bakanlığına yapılan
şikâyetler, neden yargıya intikal eden konuların yargı
kararı sonucu uygulanmıyor diye şikâyet edildiği zaman da
neden gereği yapılmamaktadır? Çünkü iktidarla aynı siyasi
anlayışta olan belediyeler iş başındadır.
Bakın en son somut örneği, İstanbulda Ayamama
Deresi taştı, büyük bir sel felaketi yaşandı. Bu
kaçıncı taşma? 1994ten beri İstanbul Büyükşehir
Belediyesini hangi zihniyet, hangi siyasi anlayış yönetiyor? O siyasi
anlayışın temsilcisi o gün Büyükşehir
Başkanıydı, bugün Başbakan değil mi? Ayamama Deresini
imara açmak kadar aymazlık olabilir mi? Ayamama Deresi sizlere ders
veriyor ama iktidar aymazlığına devam ediyor değerli
arkadaşlarım, böyle bir şey olamaz. Belediyelerin görevi
yaşamı kolaylaştırmaktır; orada yaşayan
insanların rahat, sağlıklı, insanca yaşam
koşullarını sağlamaktır. Bunu sağlamakla görevli
olan belediyeler maalesef yaşamı zorlaştırmaktadırlar,
ulaşımı da zorlaştırmaktadırlar, ekonomik
zamlarla zorlaştırmaktadırlar. Bugün su zammı astronomik
boyutlara varmış, ulaşıma yapılan zam her yerde,
İstanbul örneği. Bunlar önü alınamaz noktada, artık
insanlarımız evlerinden işlerine giderken veya okullarına
giderken yayan gitmek zorunda kalıyorlar değerli
arkadaşlarım. Belediyeciliğin sosyal özü var ise sosyal
belediyecilik yapacak isek zamlarla uğraşan bir belediyecilik
anlayışına dur dememiz gerekirken, maalesef onlara arka
çıkılıyor, yandaşlık veriliyor ve onlar da
pervasızca devam ediyorlar.
Bugün büyük kentler içinden çıkılmaz duruma
gelmişse bunun nedeni belediye başkanları ve belediye
meclisleridir. İkinci nedeni de bunlara bilerek siyasi
yandaşlıkla göz yuman iktidardır. Bugün eğer Ayamama
Deresinin taşmasından sonra sorumlular ortaya çıkarılmıyor
ise hesap sorulmuyor ise ve insanlar mağduriyetleriyle baş başa
kalıyorlar ise bu pervasızlığı devam ettirme
güvencesini belediyelere ve belediye başkanlıklarına veren
sizlersiniz değerli arkadaşlarım, iktidardır,
iktidarın kendisidir. O nedenle, bu sorunlara duyarsız
kalamayız. Duyarsız kalırsak bu tür sel felaketleriyle, deprem
felaketleriyle karşılaştığımız zaman da
-Allah korusun- üç gün, beş gün, on gün üzülürüz ama alınması
gereken tedbirleri almayız değerli arkadaşlarım. 1999
yılında Türkiyede büyük bir deprem yaşandı. O depremden
sonra dendi ki: Bu bize ders oldu, milat olacak. ve o günden beri toplanan
vergilerin hiçbiri depremde iyileştirme amaçlı
kullanılmadı, risk haritalarının yapılmasında
kullanılmadı, deprem haritalarının alınmasında
kullanılmadı ve o vergiyi vatandaşlarımız o günden
beri çatır çatır ödüyorlar değerli arkadaşlarım.
Bu trilyonlarca tutan rakam neden amacına uygun
kullanılmıyor? Cep telefonundan aldık, bankacılık
işlemlerinden aldık, vergi beyannamelerinden aldık, almaya devam
ediyoruz; Spor Toto kuponlarından aldık, almaya devam ediyoruz; Millî
Piyango biletlerinden aldık, uçak biletlerinden aldık; Sadece ve
sadece geçen seneki rakamlarla 6 trilyon 500 milyon YTL değerli
arkadaşlar; 6 katrilyon!
Şimdi, bu parayı, biz, felaketlerin habercisi olmadan
önce alacağımız tedbirler için kullanmamız gerekirken neden
kullanmıyoruz? Ama biz ne yapıyoruz? Biz, doğal afetlerle
uğraşacak kurumu lağvetmenin yasal düzenlemesini yapıyoruz
burada. Tutuyoruz, doğal afetlerle mücadele edecek Afetler Genel
Müdürlüğünü Başbakanlığa bağlıyoruz, kadrosunu
daraltıyoruz ve afetlerle mücadele etme, afetleri de, vatandaşı
nasıl kaderine terk ettiğimiz gibi, özel sektörün insafına bırakıyoruz
değerli arkadaşlarım.
Her şeyi de özelleştirme olur da felakette de
özelleştirme olur mu? Felaketi bile özelleştiriyorsunuz siz! Böyle
bir mantığı kabul etmek vicdanen mümkün müdür? Ama maalesef
gelen yasaları incelemeden, görmeden, komisyonlarda oldu bittiye
getirilerek, burada da hepiniz bilmeden parmak kaldırıyorsunuz.
Bilmeden parmak kaldırdığınız çoğu yasaların
sorumluluğu yaşamda size şamar olarak dönüyor, dönecek de.
Ama değerli arkadaşlarım, bu anayasalarda bu tür
tembelliği, bu tür umursamazlığı yapar isek
Bugün şu
İmar Kanununun görüşüldüğü toplantıda iktidar partisinin
sayısı 25i bulmuyor.
Değerli arkadaşlarım, daha önceleri de söyledim,
Parlamentoyu iktidar çalıştırır, iktidar burada
ağırlıklı olarak bulunmak zorundadır. Muhalefetin
yapıcı eleştirilerine kulak vermek zorundadır ama siz,
sanki, zoraki mesaiye gelen memurlar gibi bu işi içtenlikle
yapmıyorsunuz ancak Başkan ara verip düdük çalıyorsa 184ü
bulmak durumunda kalıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Her
zaman düdüğe ihtiyacı olan bir Parlamento durumunda kalmak, beni
şahsen üzüyor değerli arkadaşlarım.
O nedenle, İstanbul sel felaketinin yanı sıra
Giresun sel felaketi yaşandı. Sayın Bayındırlık
Bakanı gitti oraya, dedi ki: Ben burayı felaket bölgesi ilan
ediyorum. Vatandaş sevindi. Sonra Sayın Başbakan
yalanladı, dedi ki: Böyle bir şey yok. Sayın Mustafa Demir de
bir kelime oyunuyla gidermeye çalıştı. Giresun
acılarıyla beraber kaldı, İstanbul acılarıyla
beraber kaldı, Artvin acılarıyla beraber kaldı. Sadece,
Hükûmet, Sosyal Yardımlaşma Fonundan iane hesabıyla
birtakım küçük rakamlar göndererek onların yaralarını
sarmaya çalıştı değerli arkadaşlarım.
Şimdi, rant yaratanlar, orman alanlarını talan
etmeye çalışanlar, dere yataklarını imara açanlar bugün
eğer elini kolunu sallayarak belediye başkanlığı
makamında oturuyor ise bu, suçun devamına ortak olmak demektir. Bu
suçun devamına ortak olmamak için gerekli yasal düzenlemelerin
yapılması zorunludur değerli arkadaşlarım. Eğer
yapanın yanına kâr kalır ise bunun önü alınamaz, sevgili
arkadaşlar.
Bakın, bugün, yanlış imar tadilatları, bilimsel
kriterleri olmayan, kamu yararına olmayan, toplum yararına olmayan,
kent yararına olmayan imar tadilatları ulaşımda
sıkıntı yaratmaktadır, eğitimde sıkıntı
yaratmaktadır, sağlıkta sıkıntı
yaratmaktadır. Bugün kamu arazilerini siz TOKİye bedelsiz verme kararı
çıkardınız; kamu arazilerinin TOKİye
kullanılacağı yerde sosyal amaçlı
kullanılmasının önünü kapattınız. Oralarda okul
olması lazımdı, oralarda sağlık ocağı
olması lazımdı, hastane olması lazımdı,
rehabilitasyon merkezleri olması lazımdı ama TOKİye sadece
hazine mülklerini bedava devretme kararını vermekle birlikte
TOKİye imar yapma yetkisi de verdiniz. Bakın, bugünlerde
konuşuluyor kamuoyunda, Ataşehir. Ataşehir; TOKİ
şehir olacak. TOKİye finans merkezi adı altında
yetkilendiriyorsunuz ve yetkilendirirken de 6 tane milletvekilinin verdiği
yasada TOKİ tek başına yetkili. Hükûmetten gelende de diyor ki:
Büyükşehir Belediye Başkanlığı bu konuda her türlü
planlamayı yapar.
Peki, 5216 sayılı Yasa ve diğer, Belediye
Yasası diyor ki: 1/25.000 ve 1/5.000 planları büyükşehir
belediyesi yapar, 1/1.000lik uygulama imar planlarını ilçe
belediyeleri yapar. Niye ilçe belediyesinden alıyorsunuz? Niye?
Ataşehir Cumhuriyet Halk Partili diye. TOKİ her istediğini Büyükşehirden
Nasıl Parlamentoda çoğunluk baskısıyla her
istediğinizi geçiriyorsunuz, Büyükşehir Meclisinde de
ağırlıklı sayınızdan dolayı TOKİden
gelen her öneriyi geçirme şansını
sağlayacağınız için Ataşehiri TOKİ ile
Büyükşehir arasında paylaşıma açıyorsunuz. Bu çok
yanlıştır. Bu, demokrasi anlayışımıza
sığmaz. Hem yerelleşmeden bahsedeceksiniz hem yerel demokrasiden
bahsedeceksiniz hem de yetkilerin daha çok yerele verilmesini iddia edeceksiniz
lafta ama kanunlarla da birtakım belediyelerin önünü kesmeye, yetkilerin
alınmasına çalışacaksınız. Bunu kabul etmek
mümkün değildir.
Ayrıca, bu tür eksikliklerin giderilmesi, daha
çağdaş, daha yetkilendirilmiş yerel yönetimlerin
yaratılması gerekirken, bazı milletvekillerimiz -ki sahil kent
milletvekilleri olsa zoruma gitmeyecek; 6 milletvekili, 5 tanesinin sahille
alakası yok- diyor ki: Sahil kentlerindeki planlama yetkileri Turizm
Bakanlığına verilsin, Turizm Bakanlığı da isterse
yetkilerini Bakanlık vasıtasıyla bayındırlık il
müdürlüğüne devretsin. Böyle bir mantık olabilir mi değerli
arkadaşlarım? O yörede yaşayan insanların plan
ihtiyacını, o yörede yaşayan insanların toplumsal, sosyal
ihtiyaçlarını orada yaşayan belediye başkanı ve
belediye meclisi bilir. O belediyelerin eğer teknik yetmezliği var
ise Bayındırlık Bakanlığını bugün
köhneleştireceğinize, Bayındırlık
Bakanlığını etkin hâle getirirsiniz, hem denetimi hem plan
yapma yeterliliği olmayan belediyelere teknik donanım
sağlarsınız ama ne var ki iktidarınızdan bugüne kadar
Bayındırlık Bakanlığını işlevsiz
bırakmak için elinizden geleni yapıyorsunuz;
Bayındırlık Bakanlığını kuşa çevirmek
için en son Afet Genel Müdürlüğü yasasını
çıkardınız, kuşa çevirmek için her türlü şeyi
yapıyorsunuz.
Öncelikle Türkiyede Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının yeniden yapılandırılması,
görevlerinin yeniden tanımlanmasına ihtiyaç vardır. Planlama
mantığının, mantalitesinin ve planlama kriterlerinin
yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç vardır. Bunu yaparsak biz, ancak
özlediğimiz çağdaş kentlere ulaşırız,
özlediğimiz çağdaş kentlerde yaşamayı
çocuklarımızla birlikte sağlarız. Ama bu gidişat onun
işaretlerini vermiyor. Kent yağmacılığı
başlamıştır, kent rantçılığı
başlamıştır ve bunlar belediyelerle iktidarca ve TOKİ
tarafından yapılmaktadır değerli arkadaşlarım.
TOKİ bugün hasılat paylaşımı adı
altında verdiği projelerle yandaş müteahhitlere rant
sağlamaktadır. Bugün, bakın, sosyal konut yapma görevi olan
TOKİnin işlevi oran olarak yüzde 10dur, içinde, sosyal konut
işlevi. Yüzde 75 lüks konut yapıyor, akıllı evler,
villalar, ticari merkezler, AVMler; bunlarla uğraşıyor
TOKİ, kavşak yapıyor TOKİ. Şimdi, bu mantaliteyle siz
inşaat sektörüne rakip olarak devlet içinde devlet gücündeki TOKİyi
çıkarırsanız, ekonomik krizden olumsuz etkilenen ve istihdamın
büyük yükünü çeken inşaat sektörünü de bugün yüzde 25 daralmaya mahkûm
edersiniz. Daha önümüzdeki günler neyi gösterecek bilmiyoruz.
TOKİ haksız rekabet yapmaktadır müteahhitlerle,
TOKİ kent arsalarını ucuza alarak, bedelsiz alarak kentte imar
yönünden haksız rekabet yapmaktadır, inşaat yönünden haksız
rekabet yapmaktadır. Yazık günah bu müteahhitlere, bu inşaat
yapanlara, bu mühendislere yazık günah!
Bakın, geçenlerde mayıs ayı içerisinde
Kentleşme Şûrası yapıldı. Çok güzel, ben
düzenleyenleri kutluyorum. Her ne kadar Bayındırlık, İmar
Komisyonu üyeleri davet edilmediyse de katkıları istenmediyse de
güzel bir Şûra. O Şûradan çıkan kararların yaşama
geçmesi gerekirken, işlev kazandırmak gerekirken maalesef Şûra
sonuç bildirgesi çok çağdaş, çok dörtlük, Türkiyenin
sorunlarına neşter vuran bildirgedir ama maalesef hiç kimse
kapağını kaldırıp da ne diyor, ne yapmamız
gerekir diye herhangi bir şey söylenmiyor değerli arkadaşlar.
Niye yaptık o zaman bu Kent Şûrasını? Bu Kent
Şûrası diyor ki: Bilimsel, çağdaş planlama kriterlerine
Türkiyenin kavuşması lazım, kent rantçılığının
bitmesi lazım. ve diyor ki: Çağdaş bir imar kanununa ihtiyaç
var.
Bunlar basit şeyler, yapılması gereken şeyler.
Nasıl ki biz istediğimiz bazı yasaları iktidar istiyor ise
getirip bir gecede geçirebiliyorsak iki günde, üç günde, bu yasalar üzerinde
çalışıp çağdaş normlar kazandırabiliriz. Yoksa,
bu kent yığılması devam ettiği müddetçe kent
yabancılaşmasını getirecektir.
Bugün kentlerde kent yabancılaşması vardır.
Niye? Kent yaşamına ekonomik yoksulluk içerisinde yaşayan
insanlar, işsizlerimiz, asgari ücretle geçinenlerimiz, emeklilerimiz ortak
olamamaktadır. Yaşam, kentlerde
pahalılaştırılmıştır.
Pahalılaştıranlar da belediye başkanlarının keyfî
kararlarından dolayı direkt belediye başkanları ve belediye
meclisleridir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Kentlerde yaşayan
insanları cezalandırma mantığı çağdaş
toplumlarda, çağdaş demokrasilerde olmaz. Kentlerde yaşayan
insanları en iyi koşullarda yaşatmayı hedef seçen bir belediyecilik
anlayışını bizim yaşama geçirmemiz lazım ama biz
hep sıkıntılı, hep sıkıntılı bir
yaşama mahkûm edersek insanları, bir yandan iktidar ekonomik
kıskaca almış, ücretlerine zam yapmıyor bir yanda ekonomik
krizden dolayı işsizlik artıyor, insanlar işsizliğe
mahkûm, var olan işlerini kaybediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ağyüz, lütfen
tamamlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) Bu durumdan
çıkmamızın yolu, iktidarın ekonomik ve sosyal politikalara
eğilmesinden geçer değerli arkadaşlarım.
Gerilim siyasetiyle hiçbir parti puan kazanmaya çalışmasın.
Özellikle iktidar partisi ve Başbakan son aylarda hep gerilim siyaseti
yapıyor. Gerilim siyaseti bu topluma yarar getirmez. Uzlaşmacı
siyaset yapmanız lazım, uzlaşmacı tavır ortaya koymanız
lazım ama diyor ki: Muhalefet liderleri konuşurken televizyonu
kapatın çocuklar. Bunu Başbakan diyor. Peki, ben ona, partisine AK
PARTİ denmedi diye bazı yazarlara edep
lafı söyleyen
Başbakana nasıl güveneceğim? Eleştiren muhalefete
şeref
diyen Başbakana nasıl güveneceğim? Eleştiren
muhalefete namus
diyen Başbakana nasıl güveneceğim? O
konuşurken televizyonu kapatmak lazım. Bereket Amerikaya gitti, bir
de bayramda üç gün kayboldu da toplum bir rahat nefes aldı, oh dedi.
Demek ki Türkiyeyi içerdeyken kötü yönetiyor, gerilim siyaseti yapıyor,
dışarıdayken gerilim azalıyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.
Tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İmar Kanunu ile
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten önemli bir konuda, gruplarımızın da
uzlaşı içinde olduğu ve faydalı gördüğü bir
tasarı konusunda biz de tabii ki bunun bir an önce
yasalaşmasını ve bu sakatlıkların giderilmesinde
imarda, hukukta, yargıda, müteahhitlikte, uzmanlık alanlarında
her türlü denetimin yapılmasında son derece ülke adına yarar
görüyoruz, fayda görüyoruz. Bunun bu şekilde düzenlenmesi eksik olmakla
birlikte, yeterli olmamakla birlikte bir bakıma bir boşluğu
dolduracağını düşünüyoruz. Bunu söylerken bazı
gerçeklerden yola çıkarak söylüyoruz. Türkiyenin üç
fotoğrafını yan yana koyduğumuz zaman bu tür düzenlemelerin
ne kadar geç yapıldığı konusunda da bir fikir edinebiliriz.
Bunun için birinci fotoğrafı 17 Ağustos 1999 deprem felaketiyle
vermek istiyoruz. Deprem felaketi, Yalovada, Gölcükte, Kocaelide,
İstanbulda yan yana duran binalardan birinin nasıl
yıkıldığının, birinin nasıl ayakta kaldığının
canlı fotoğraflarıydı. Bu acıları hep birlikte
yaşadık. Sonrası daha trajik bir durum. Orada mağdur olan
aileler yargıya gitti, idare mahkemesine gitti, Türk Ceza Kanunu
uyarınca ceza mahkemelerine gitti ve bu davalar da uzun yıllar sürdü.
Maalesef bunlardan da bir içtihat oluşmadı, bir uyum birliği,
bir karar birliği çıkmadı.
Şimdi, deprem olayları sonucu yargı -1999, bugün
2009, on yıl geçti aradan- büyük çoğunluğu Avrupa Mahkemesi
yargı sürecine gitti. Yani ülkemizde çözemedik hukuksal olarak bazı
sorunlarımızı, maalesef, mağdur aileler, idarenin denetimsizliği,
belediyenin ihmali, mülki amirliklerin suistimali, birçok sorumsuzluğun
birleşmesiyle meydana gelen acılar sonucu maalesef bu hak arama
konusunda da sonuç bulunamadı ve gidildi.
Sel felaketi, 2009, en son İstanbul. Aslında bu konuda
hiçbirimiz masum değiliz diyeceğim ama herhâlde Mecliste grubu
bulunan dört partiden en masumu Demokratik Toplum Partisidir. Çünkü biz
İstanbulda yerel yönetim olarak belediye
başkanlıklarımız olmasa bile, bizim belediye meclisi üyeliklerimiz
vardı, il genel meclisi üyeliklerimiz az da olsa var ve örneğin
Esenyurttaki, Esenyurtun dere yatağındaki iki yüz elli tane
gecekonduyla ilgili Belediye Meclisinde önerge veriyor
arkadaşlarımız, önlem alınmasını istiyor ve tartışma
açılmasını istiyor. Maalesef, o önergelerinden iki ay sonra
İstanbuldaki sel felaketi yaşandı. Şimdi,
İstanbuldaki Ayamama Deresinin başlangıcından denize
döküldüğü noktaya kadar her metresinde, her santiminde, o dönem görev
yapan bütün siyasi partilerin ihmal ve sorumluluğu var; CHP de görev
yaptı, var; AK PARTİ de yaptı, var; koalisyon hükûmetleri
döneminde ANAPı, Doğru Yolu, MHPsi, DSPsi, bütün siyasi
partilerin yani herkesin sorumluluğu var. Herkesin sorumlu olduğu,
acıların yaşandığı bu tür doğal
felaketlerde, sel felaketlerinde birbirini suçlamadan çözüm arama
erdemliliğini ve olgunluğunu gösteremeyen bir Meclis kendi hayati
sorunlarını çözme konusunda da tökezliyor.
Bakın, en büyük felaketler, en büyük faturalar devlete
ilişkin ihalelerde, inşaatlarda ve yapılarda ortaya
çıkıyor. Okullarda, sağlık ocaklarında, resmî birim
binalarında çimentodan çalanların, demirden çalanların, kaliteli
malzeme kullanmayanların hepsi birleştiği zaman bu felaketlerin
fotoğrafını veriyor. Burada 94te, Başbakan, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanıydı
Canım, ondan önce de
CHP Büyükşehir Belediye Başkanıydı yani bunun ötesi yok ki!
Kim kime diyebilir ki Sen sorumlusun, ben değilim. diye? Nasıl
sorumlu değilsin? Senin döneminde de hata var, benim dönemimde de hata
var. erdemliliğini gösterdiğiniz anda getirir, sorunu çözeriz ama
bir türlü, doğru konuşmasını, bu doğru siyaseti, bu
doğru siyaset ahlakını toplumumuza oturtamadık.
Ayamama sel felaketini, Mahmutbeyden, Basın Yolundan selin
akışını gören her vicdan sahibi siyasetçinin Burada dur.
deyip Gelin, çözümü birlikte arayalım. noktasında olması
gerekir. Ama bu da siyasi malzeme konusu oldu, ayağına bir çizme
geçiren, gitti, Ayamama Deresinde, insanların felaketinde Tencere dibin
kara. dedi birisi, Seninki benden kara. dedi
Ben o günlerde Demokratik Toplum Partisi adına bölgeyi gezen
bir milletvekiliydim. Ben şu soruları sordum sel felaketinde evi
yıkılan, ikinci kata kadar, üçüncü kata kadar su dolan ailelere:
Buraya bir yetkili gelip zararınızı tespit etti mi? Yok.
Valilikten gelen oldu mu? Yok. Belediyeden gelen oldu mu? Yok.
Felaketin yaşandığı anda felaketin
fotoğrafını, felaketin zararını ziyanını,
vatandaşının mağduriyetini bile tespit etmeyen bir ülkede
Sen sorumlusun, ben sorumluyum. anlayışıyla,
sorumlulukları da mağdur vatandaşa yükleyen bir
anlayışla, bir zihniyetle bu ülkenin sorunları çözülemez. Burada
vicdanın, insanlığın ayağa kalkması gerekir.
Bugün, kaç kişi vefat etti, kaç bin kişinin evi
yıkıldı, kimine kaç kuruş verildi? Bunun
hesabını, dobra dobra, Meclise getirip Hükûmetin açıklaması
gerekir, Ben İstanbulda 2009da sel felaketi sonrası şu kadar
yardım yaptım, şu kadar önlem aldım
Evet, Ayamama Deresinin ıslahı doğru bir
karardır. Bunun karşısında direnmek siyaseten ne kadar
doğrudur? Bunun karşısında direnebilecek bir parti var
mı? Bunu ıslah etme, tekrar felaket yaşansın. diyebilecek
bir anlayışı kabul etmek mümkün müdür?
Bir üçüncü fotoğrafı daha açıklayacağım,
hiç kimse görmek istemiyor: Bugünlere geldiğimiz acıları
Türkiye 1993-1997 konseptini yaşadı. O dönemde koalisyonlar
vardı; Doğru Yol Partisi vardı, SHP koalisyonu vardı,
arkasından ANAP iktidarları vardı. Tamı tamına, resmî
kayıtlara geçen, kendi ülkemizde, kendi toprağımızda 4 bini
aşkın köyümüz, yakıldı, yıkıldı,
bombalandı. Şimdi, kendi köyümüzü, güvenlik güçlerimiz veya
başkası, kimden gelirse gelsin ama 1993-1997 konsepti, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesindeki tam 250 tane karar, 12 binin üstünde
dava, bir döneme Türkiyede hukuk yoktu, köyler yakılıyordu, evler
yakılıyordu, tarih yıkılıyordu, tarihî yerler de
bombalanıyor. diye geçti. Siz bu olaya kendi köylerinize, kendi
uçaklarınızdan, kendi helikopterlerinizden bomba düştüğü
zaman o yakılan, yıkılan köylerin arkasından bakıp bir
5233 sayılı Yasayla o vatandaşlara 5 bin lira, 3 bin lira para
vererek bir pencere ile bir kapı parası
Ki bir gün bana Mardinde
bir köylü şunu söylemişti: Hasip Bey, benim evim için devlet 1.750
lira takdir etti, bununla ev değil, bir öküz alınmaz!. Peki,
ülkemizin bu realitesi, yakılan, yıkılan 4 bin konut,
yerleşim, içindeki camisi, okulu, bunun planı projesi nerede?
Arkadaşlar, bu ülkede yakılan köylerden bahsediyorum, Marsta
değil. Darfurdan hiç bahsetmiyorum, Darfurda yaşananları
anlatmıyorum, Müslümanın Müslümana ettiğini Irakta
anlatmıyorum; Şiiydi, Sünniydi diye camileri bombalayan kara
anlayışı anlatmak istemiyorum, onun üstüne gelmek istemiyorum.
Filistin, hepimizin, dünyanın bildiği bir evrensel sorun ama
Mahmurdan gelen 26 tane Mahmurluya
Geçen gün, bayramda, Uluderede 4 tanesini
gördüm. Siz, 93te köyünüz yakıldığında Mahmura gittiniz
ve şimdi geldiniz. Ne oldu? dedim. Devlet bizi köprüden geçerken bir
odaya aldı. Odada bir üniformal
-herhâlde hâkimdi, savcı hâkim- karşısına geçtik,
bize sorular sordu. Biz şaşırdık. Oysaki köyümüze bomba
yağıyordu ve faili meçhul cinayetler işleniyordu. Biz o zulümde,
Saddam yönetimi döneminde Iraka sığındık. dedi ve o kamp,
şu an, Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliğine
bağlı bir hukuki statüde, yardımını ve
parasını alıyor veya bakımını alıyor çok
cüzi olarak.
Şimdi, bu Mahmurda 12 bin, Türkiyeden karşı
yakada
Kuzey Irakta Saddamın yaptıklarının, Türkmenlere
yaptığı katliamların, Kürtlere yaptığı
katliamların haddi hesabı yoktur. O dönemde, eğer Türkiye
Cumhuriyetinde 12 bin insanınız, yurttaşınız Saddama
sığınıyorsa ve o köyler hâlâ yıkıksa, o binalar
yıkıksa, onun imar planı yasası yoksa burada
çıkardığımız yasaların ne kıymeti harbiyesi
var?
Şimdi, o kucağında bebesi olan kadın dedi ki:
Hâkim sordu: Bebek? Dedim: Kimliği yok, orada doğdu. ve
sorgulandı Terörle Mücadele Yasasından. Şimdi ne
yapıyorsunuz? Biz mi? Akrabalarımıza
sığındık. Köyünüz? Köyümüzde taş üstünde taş
kalmadı ki nereye gideceğiz? Evimiz yok ki.
Şimdi, bakın, konut, imar, sağlık, çevre,
iklim, güzel kentler, uygarlık, çağdaşlık, insanlık;
bütün bunların süzgecinden süzülerek demokratik bir hayat kurulur, bir
yaşam kurulur; kentlere özgürlük gelir, kentlere barış gelir;
köylere özgürlük gelir, köylere barış gelir. Bütün bu bilinçleri
birleştirmediğimiz zaman birbirimizi boğazlamaya, birbirimize
düşman olmaya, birbirimizin partilerini kapatmak için uğraşmaya,
birbirimizin siyaseten önünü kesmeye, çözümsüzlüğün sanki sorumlusu hiçbir
siyaset kurumu değilmiş, hiçbir siyasi değilmiş, bu
Mecliste görev alan bütün partiler bu gelinen günlerde, yaşanan günlerde
bunun hiç mi hiç sorumlusu değilmiş gibi çok rahat bir duruş
içinde oluyoruz.
Arkadaşlar, Tokatta 7 askerimiz öldü. Nasıl öldü, bu
Meclisin bilme hakkı yok mu; kim öldürdü, bilme hakkı yok mu vatandaşın?
Nasıl öldürüldü, nasıl bir karanlık senaryodur, nasıl bir
karanlık provokasyondur; bunu bilme hakkı yok mudur Meclisin, 72
milyon insanımızın, Türkiye'nin? Yoksa, çok mu kolay bu olanları
birilerine yükleyip, birilerini hep suçlayıp, bu şekilde olaydan
kurtulup, bu şekilde her şeyi görmemezlikten gelip, üç maymunlar
siyasetini uygulayarak görmezlikten gelip, duymazlıktan gelip,
işitmemezlikten gelip bugün getireceğiz ülkeyi bu noktaya?
Getirdiğimiz bu noktada, ülkenin geldiği bu noktada güzel şehirler
kuracağız, ışıklı kentler kuracağız,
güzel medreseler yapacağız, güzel okullar, güzel binalar değil
mi? O binaları kurmak için barış gerekmiyor mu, huzur gerekmiyor
mu? 12 bin Mahmurluyu Türkiyeye getirdiğiniz zaman, bunun
yıkılan evine getiremiyorsanız nasıl getireceksiniz?
Yıkılan evini
Objektif sorumsuzluk temelinde devletin hukuki sorumlu
olduğunu evrensel hukuk kuralları koymuyor mu ortaya? Koyuyorsa
eğer, Türkiye-Irak-Birleşmiş Milletler Mülteciler
Komiserliğinin ortaklaşamadığı bir protokol,
sağlanamadığı bir güvence,
sağlanamadığı bir konut, sağlanamadığı
okulu, sağlık ocağı, yolu olmayan bir anlayış
içinde, siz, Türkiye'nin güzel kentlerini nasıl düzeltirsiniz?
Elimde ilerleme raporu var bu çarpıklaşma konusunda çok
önemli notlar var. Evet, bir yandan ilerliyoruz, bir yandan Türkiye
gelişiyor, bir yandan dünyanın siyaseti değişiyor.
Dünyanın siyaseti değişirken, 2010da, İstanbul Avrupa
Kültür Başkenti olacak ama bir taraftan, kültürel, tarihsel
binalarımıza kazma vurmaktan, Sultanahmette otel yapmaktan ve birçok
tarihî değerimizi harap etmekten de geri kalmıyoruz. Sayın
Bakanım, bu konuda çok duyarlı olduğunuzu biliyorum, çok ciddi
çaba gösterdiğinizi biliyorum, kültüre ve tarihe de sahip çıktığınızı
biliyorum, çabalarınızı da takdir ediyoruz, saygıyla
karşılıyoruz ve buna da ülkenin ihtiyacı var. Bu konuda
hakkınızı teslim ederim ama Hükûmetinizin yanlış
rotasında, yanlış gidişindeki her şeyi de
onaylayacağız anlamına gelmez. Siz, bu anlayışla
tarihi, kültürü korumaya çalışırken, öbür yandan Ilısu
Barajıyla Hasankeyfi, on binlerce yıllık tarihi sular
altında bırakıyoruz. Cizre Barajıyla, Kızılsu
Barajıyla Kasriki, Fekayi Tayranın camisini, Asur Kulelerini,
Alaaddinin Kalesini, Finik Kalesini sular altında
bırakıyoruz. Bir yandan güzel kentler, ışıklı
kentler kuracağız diyoruz, bir yandan HES barajlarının
yerine, güneş enerjisi yerine nükleer enerjiyi getiriyoruz, kömüre
dayalı, kömürün yasak kullanıldığı yerlerde kömüre
dayalı termik santrallerle o güzel binaların içine zehir solutuyoruz.
Bugün iklim zirvesi var, bugün dünya iklim için ayakta.
Dünyanın geleceği tehlikede, dünya 4 derece soğumada veya
ısınmada -ki ısınmada Türkiye'nin, en hedef risk ülkeler
içinde olduğu söyleniyor- ve bunların hepsini konuşurken bu
güzel kentlerde yaşamak, güzel binalar yapmak ve bütün bunlar için
Türkiyede barışın, demokrasinin ve hukukun oturması
gerekiyor. Bunu istiyoruz, bunu yapmak istiyoruz.
Biz, demokratik siyaseti çözüm olarak gördük, Meclise geldik
Çözümün adresi Ankaradır. dedik, Meclise geldik. Birileri bize
Hayır, Ankara değil, Meclis değil. Siz seçilmediniz, sizin
özgür iradeniz yok, sizin farklı fikirleriniz yok. diyorlar. Ya,
nasıl olsun, ne yapalım, söyler misiniz? Yoksa Hasip Kaplan da eline
bir tambur alsın, Başbakanın mızrabı gibi elinde bir
mızrap, o tamburun altı tane de teli olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bir teline vur, solculuk; bir teline
vur, sağcılık; bir teline vur, milliyetçilik; bir teline vur,
halkçılık; bir teline vur, İslamcılık; bir teline vur,
sosyal demokratlık; bir teline de vur, Türklük; bir teline vur, Kürtlük.
Hangi tele dokunsa o mızrap o sesi çıkarıyor.
Sayın Bakanım, ben size kızamam. Sizin telinize vurduğu
zaman insani değerler öne çıkıyor ama Cemil Çiçekin teline
vurduğu zaman ırkçılık, kafatasçılık, vahşet
çıkıyor, demokrasi adına utanç çıkıyor. Bunun düzeni
yok mu? Akordu yok mu bu Hükûmetin? Bizi isyan ettiriyorsunuz. Biz, akordu,
demokrasi adına, hukuk adına istiyoruz. Biz paylaşabilirsek çok
şey yaparız.
Bu yasayı destekleyeceğiz, destekliyoruz, güzel
şeylerde hep beraber oluyoruz, birlikte çözümde oluyoruz. Nedir
birbirimizi anlayamadığımız,
anlaşamadığımız, konuşamadığımız?
Bizim, parti kapatma davasında bir tek çakı, bir tek
çakılık eylem yokken kapatmayla karşı
karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) Ama, hayatları, sicilleri kan
dolu olanlar, çeteler, darbeciler bu ülkede yargılanamazken benim sesimi
kısacak bir gücü de halkın üstünde ne görüyor ne de tanıyoruz.
BAŞKAN Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu duygularla hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.48
BAŞKAN : Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
397 ve 397ye 1inci ek sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, tasarının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen İsmet Büyükataman,
Bursa Milletvekiline aittir.
Buyurun Sayın Büyükataman. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 397ye 1inci ek sıra
sayılı İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Tokat Reşadiyede şehit
edilen askerlerimize ve İstanbulda hain terör örgütünün
saldırısı sonucu yaşamını yitiren Serap Eser
isimli yavrumuza rahmet, yakınlarına ve bütün Türk milletine
başsağlığı dileklerimi sunuyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, insanların güvenilir ve
sağlıklı yapılarla sağlıklı bir çevrede
yaşama hakları, en temel insan hakları arasındadır ve
bunu sağlamak da devletin en başta gelen görevidir.
Ülkemizde yerleşme ve yapılaşmaları düzenlemek
ve denetlemek amacıyla birçok yasa ve yönetmelik
çıkarılmasına rağmen yerleşme ve
yapılaşmaların iyi denetlenmediği açık bir gerçektir.
Bu durumun en önemli kanıtını ağır sosyal ve ekonomik
faturalarıyla hemen her depremden sonra maalesef yeniden görmekteyiz.
Yerleşmeler açısından 1985 yılına kadar
geçen sürede imar planları merkezî yönetimlerce onaylanırken 1985
yılından sonra bu yetki yerel yönetimlere devredilmiştir.
Yapı denetiminin iki ana unsuru olan proje denetimi ile yapım
faaliyetlerinin denetimi ise geçen süre içerisinde çok az
değişmiştir.
Mevcut yasal düzenlemeler yapıların proje denetimini
yerel yönetimlere, yapım işleminin denetimini ise fennî mesul
adı verilen serbest mühendis ve mimarlara bırakmıştır.
Pratikte, yerel yönetimler, siyasal etkiler, çıkar ilişkileri,
yeterli teknik elemana ve donanıma sahip olmamaları nedeniyle zaman
zaman proje denetimi dahi yapamaz hâle gelmişlerdir. Uygulamayı
denetlemesi istenilen fennî mesullerde ise diploma dışında
hiçbir nitelik aranmaması, ücretlerini yapı müteahhidinden
almaları, bu kişilerin faaliyetlerinin hiçbir denetime tabi
olmaması ve yasalarda açık bir sorumluluk ve yaptırım
yetkisinin olmaması gibi nedenlerle uygulamada etkili denetim hizmeti
yapamamış ve yapım işleri piyasadaki eğitimsiz ve
liyakatsiz ellerin insaf ve anlayışına göre devam
edegelmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, dünyanın en aktif
deprem kuşaklarından bir tanesi üzerinde yer alan ülkemiz
geçmişten bugüne deprem hareketini ve depremin etkilerini sürekli olarak
yaşamış ve bulunduğu konum itibarıyla bundan sonra da
maalesef yaşamaya devam edecektir.
Topraklarının yüzde 96sı deprem bölgeleri içinde
yer alan ve her deprem olduğunda önemli zararlarla
karşılaşılan ülkemizde milletimizin can ve mal
güvenliğiyle millî servetlerimizi koruyabilmek için yerleşme ve
yapılaşmaların çağdaş norm ve standartlarda denetimini
sağlamak devletin en öncelikli görevi hâline gelmiştir. Bu görevin
yerine getirilmesi için çok büyük maddi kaynak ve yatırımlara
değil, küçük ancak ciddi bir anlayış ve yaklaşım
değişikliğine ihtiyaç vardır. Bölgenin neredeyse
tamamının deprem riski altında bulunmasına bağlı
olarak depreme dayanıklı yapı inşaatı yapma artık
kaçınılmaz bir durumdur. Günümüzde depremin değil
insanoğlunun kendi aldığı yanlış kararların,
inşa ettiği yanlış yapıların ve yerleşim
alanlarının felaketi var ettiği gerçeği de
yaşanmaktadır. İnsanları deprem tehlikesinden korumak,
deprem öncesi, deprem sırasında ve sonrasında gerekli önlemleri
almak ve bunun için kurallar koymak ve bu kuralların
uygulanmasını ve sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos 1999 İzmit
Körfezi ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerine kadar ülkemizde yerleşme
ve yapılaşmaların denetimi konularında uygulamaya dönük
ciddi adımlar atılamamıştır ancak 20 bin
civarında vatandaşımızın ölümüne, 40 bin kişinin
yaralanmasına ve 19 bin civarında yapının tamamen veya
kısmen çökmesine ve ülkede 15 milyar dolar civarında ekonomik kayba
yol açan son depremler üzerine bu konuda artık somut adımlar
atılmasının gereği anlaşılmış,
Yapı Denetimi Kanunu ve uygulama yönetmelikleri
hazırlanmıştır.
Yapı Denetimi Kanunu ile denetim sisteminde yeni kuramsal
araçlara ihtiyaç olduğu gerçeği dikkate alınmış ve
yapıların etkili denetimi için bağımsız, deneyimli,
yetkili ve sorumlu kuruluşlar oluşturulması ve
yapıların hem proje hem de uygulama denetiminin aynı
kuruluşlar eliyle yürütülmesi gereği sağlanmaya
çalışılmıştır. Bu tür kuruluşların da
belgelendirilmesi ve denetlenebilmesi için bir üst kurul kurulması
esası benimsenmiş, kusur ve hatalarına karşı, birer
tüketici olan mal sahipleri ve kullanıcıların korunması
amacıyla da mali sorumluluk sigortası getirilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bilimsel teknik gelişme
ve sanayileşme, kentleşmeyi ve kent yaşamını da
beraberinde getirmiştir. Toplumların ekonomik, siyasi, kültürel ve
sosyal yaşamlarında ortaya çıkan ve köklü değişmeleri
ihtiva eden kentleşmeye paralel olarak ekonominin kaynak
dağılımında bir değişim, gelişme,
sanayileşme, ekonomik büyüme ve benzeri olgularda
karşılıklı etkileşim meydana gelmektedir. Bu süreçte
kırsal alanda çözülme gerçekleşirken kentlerde yoğunlaşma
ortaya çıkmaktadır. Kentleşme süreciyle birlikte ön plana
çıkan toplumsal ve ekonomik yaşama ilişkin kaynak
kullanımı ve büyüme sorunlarının mekânsal boyutu, günümüzde
merkezî ve yerel yönetimlerin siyasi istismara dayalı uygulamaları,
tarım, orman ve yeşil alanların imara açılımı,
kamusal alanların özelleştirilmesi, rant ekonomisi, yeni dünya düzeni
olarak özetlenebilecek politikalardır. Ancak bütün bunlara rağmen
gerçek anlamda planlama reddedilebilmektedir.
Bugün, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdeki
kentleşme sürecinde ekonomik, teknolojik, siyasal, sosyopsikolojik
nedenlerin yanı sıra ekonomik cazibe merkezi hâline gelen kent ve
çevresi kırsal alandan kentleşme ve varoşlara akın eden
milyonlarca kişinin yerleştiği bölgeler hâline gelmiştir.
Özellikle kentsel altyapının yeterince geliştirilememesine
bağlı olarak çevre sorunlarının çözülememesi yaşanan
sorunları daha da büyütmektedir. Yıllardır, özellikle büyük
şehirlerimizde olmak üzere insanlarımızın konut
ihtiyacının karşılanamaması ve gecekondulaşmaya
göz yumulması sonucu çarpık ve sağlıksız bir
kentleşme oluşmuştur.
Saygıdeğer milletvekilleri, nüfus artışı
ve sanayileşme sonucu ortaya çıkan kentleşme çok sayıda
sorunu da beraberinde getirmiş, planlama bu sorunların çözümünde
önemli bir araç olarak görülmüştür. İnsanlar tarih boyunca
doğanın oluşturduğu ekolojik sistemin bir parçası veya
alt sistemi olarak hayati ihtiyaçlarını gidermek için doğa ile
sürekli ilişki içerisinde olmuşlardır.
İnsanlar doğal ekolojiden faydalanmak üzere kendisini
yapılandırmakta ve faydalanırken de ekolojik sistemi
etkilemektedir. Doğal ekolojik sistem ile insan ekolojik alt sistemi
arasındaki ilişkilerin denge bozucu boyutlara varması ve
insanoğlunun ilerleyen teknolojiye de dayanarak doğal sistem üzerinde
baskınlığını artırması sonucunda doğa
kendine özgü kurallarıyla tepki vermektedir.
İnsan-doğa çatışmalarının
yumuşatılması, bozulan dengelerin tekrar kurulması,
zararlı etkileşimlerin giderilmesi, iki sistemin birbirini besleyecek
ve varlıklarını devam ettirebilecek ilişkiler türüne
dönmesini sağlamak ve sürdürülebilirliğinin güvence altına
alınması için mutlak olarak bir plana ihtiyaç vardır. Ülkemiz
jeolojik yapısı ve meteorolojik özellikleri nedeniyle başta
depremler olmak üzere heyelan, sel, kaya düşmesi, çığ gibi
doğal afetlerle sıkça karşılaşan ülkelerin
başında gelmektedir.
Aziz milletvekilleri, çok geniş gördüğümüz tarım
alanlarımız, hızlı nüfus artışı, çarpık
kentleşme ve sanayileşme baskısı ile büyük tehdit
altında bulunmaktadır. Eski kentler verimsiz, kayalık,
dağlık arazilerde, nehir ve deniz kenarlarındaki sarp yerler ve
vadilerde yer alırken, günümüzde âdeta bütün kentler engebeli araziden
düz, verimli tarım arazilerine doğru genişlemektedir. Özellikle
ülkemizde kentleşme ve sanayileşme uğruna verimli tarım
arazileri büyük tehdit altına girmiştir. Dünyada olduğu gibi
ülkemizde de artan nüfus şehirlerde toplanmakta, mevcut şehirler daha
da büyümektedir. Artan nüfus için sürekli temiz su temini, beslenme,
barınma, eğitim, enerji ve sağlık hizmeti vazgeçilmez
ihtiyaçlardır.
Tüm insanlar bilimin ve teknolojinin nimetlerinden en iyi
şekilde yararlanmak ve uygar olmak ister. Kalkınma ve gelişme
insan yaşamını kolaylaştırmayı amaçlar. Ülkelerin
kalkınma düzeyleri ve güçleriyle enerji kullanımları
arasında yakın ilişki vardır ve bu ilişki doğru
orantılıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, inşaat sektörü,
başta demir-çelik, çimento, cam, seramik ve boya gibi bir dizi çok
sayıda malzemeyi ihtiva eden diğer endüstriyel ürünlerin motorudur,
ekonomik canlılığın en önemli göstergesidir; yerli sanayiye
dayanması ve istihdam genişliğiyle katma değeri yüksek bir
sektördür. Son yıllarda yaşadığımız ekonomik
kriz, her sektörü olduğu gibi inşaat sektörünü de olumsuz
etkilemiştir. Bunların sonucu olarak işsizlik artmış,
yatırımlar azalmıştır; sektör durgunluğa
girmiş, sektörel büyüme yavaşlamıştır.
İnşaat sektörünün, inşaat malzemeleri de dâhil
edildiğinde ülke ekonomisindeki payı yüzde 10lar
civarındadır. Emek yoğun bir sektör olması
dolayısıyla inşaat sektörü kalifiye olmayan işçileri yoğun
olarak istihdam etmektedir. Sektör toplam istihdamın yaklaşık
yüzde 7 ila 10unu, tarım dışı istihdamın yüzde 11,7
ila 12sini kapsamaktadır. Bu nedenle sektörün sorunlarını
asgariye indirecek ve iş potansiyelini genişletecek önlemler mutlaka
alınmalıdır.
İnşaat sektöründe gerek devlet ve gerekse özel
kuruluşlar açısından bir strateji ve vizyon eksikliği en
önemli sorun olarak öne çıkmaktadır. Mevcut yasalara göre maliye,
ticaret ve sanayi odasına kayıt yaptıran herkes müteahhitlik
yapabilmekte, başka hiçbir teknik yeterlilik, bilgi, eğitim ve teknik
deneyim aranmamaktadır. Bu durum, müteahhitlik mesleğinin prestij
kaybına, inşaat sektöründe tekniğe uymayan kalitesiz yapı
ve haksız rekabete yol açmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, bireyler, ihtiyaçları
ve imkânları ötesinde gücünü aşan konut alımları yaparak büyük
bir talep oluşturmuşlardır. Buna kamu yatırımları
ve TOKİ uygulamalarının eklenmesi, finansman imkânları, arz
ve talebin birbirini tetiklemesiyle sektörde ciddi ve plansız bir büyüme
gerçekleşmiştir. Yükselen her sektörün bir iniş trendine
girmesinin doğallığı yanında 2007 ortalarında
patlak veren ve hâlâ da devam eden siyasi ve ekonomik istikrarsızlık,
Amerika Birleşik Devletlerinde mortgage sisteminin çöküşü, küresel
krizin sonucu akaryakıt ve demir-çelik gibi ham madde
fiyatlarının sürekli değişkenliği inşaat
sektörünü olumsuz etkilemiş, plansız büyüyen sektörü aynı
hızla daralmaya itmiştir.
Gerek resmî kurumlara iş yapan müteahhitler gerekse özel
sektör müteahhitlerinin taahhütleri sektördeki bu fiyat
artışlarından olumsuz etkilenmektedir. Sektördeki bu kötüye
gidiş yalnızca maddi zararlarla atlatılamayacak kadar sosyal
sorunları beraberinde getirecektir. Son yıllarda köyden kente göç
eden tarım işçileri inşaattaki hızlı üretim sürecinde
çalışmış ve kentlerde yaşamaya
başlamışlardır. Bahsedilen olumsuzlukların yol
açtığı sektördeki durgunluk büyüme sürecinde yüksek sayıda
istihdam edilen bu bireyleri işsiz bırakacaktır. Ekonominin
lokomotifi olan inşaat sektöründeki daralma, iki yüzden fazla ara sektörü
olumsuz etkileyerek genel ekonominin de daralmasına sebep olmuştur.
Bu dönemde, krediyle gayrimenkul satın alan insanların
düşeceği bunalım sonucu sosyal patlama oluşturacak bir
sürece doğru gidilmektedir. Böylesi bir sonuç, toplumda telafi
edilemeyecek büyük yaralar açabilir.
Hükûmet bu duruma kayıtsız kalmamalı ve telafisiz
sonuçlara yol açacağını belirttiğimiz inşaat
sektöründeki bu olumsuzlukları öncelikli sorunlar olarak ele
almalıdır. Devlet eliyle yatırım amaçlı alınan
değil, barınma ihtiyacından dolayı satın
alınabilecek sosyal konutlar üretilmelidir. Ortaya koyduğu konut
modeliyle sektördeki vatandaşının ürettiği konutlara rakip
oluşturmayacak modeller ve projeler gerçekleştirilmelidir. Yerel
veriler, yerel kaynaklar ve yerel iş gücü asla göz ardı edilmemelidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, harç ve vergiler inşaat
sektörünün önünü tıkamaktadır. Ruhsat alınması, inşaat
süresi ve inşaatın bitirilip kullanma izni alınması
sırasında çeşitli sayıda ve önemli miktarda harç alınmaktadır.
Harç veya vergi tahsil edilirken değişik kurumlarca farklı
kıstaslar kullanılmaktadır. Ruhsat alma ve inşaata
başlamak için çok sayıda evrak ve imza gerekmekte, bürokrasinin
çokluğu zaman ve sinerji kaybına sebep olmaktadır.
SSK prim oranlarının yüksekliği sektörü olumsuz
etkilemektedir.
Büyük projelerin ve kamu kurum ve kuruluşlarının
projelerinin siyasi yandaşlık ve oy toplama, adam kayırma
düşüncesiyle serbest rekabete açılmadan ihale edilmesi sektörü
haksız rekabet ortamına sürüklemektedir.
İnşaat sektörü kalifiye eleman
sıkıntısı çekmekte olup, meslek liseleri sektörün ihtiyaç
duyduğu ara elemanları yetiştirmekten uzaktır.
Vasıfsız işçi istihdam eden en önemli sektör olan inşaat
sektöründeki durgunluk muazzam bir vasıfsız işçiler ordusuna
dönüşmüştür. Devlet ihalelerinin yerelden yapılmaması ve
yeterli fizibilite çalışmaları yapılmadan ve finansman
ayrılmadan yapılan yatırımlar sektöre maalesef zarar
vermektedir.
Bürokrasiyi azaltmak amaç olmalıdır. Yapı Denetimi
ve İmar Kanunu gibi yasa ve yönetmelikler bürokrasiyi azaltıcı
ve etkin denetimi sağlayacak şekilde mutlaka yeniden düzenlenmelidir.
İnşaat sektörünü kalifiye eleman sıkıntısından
kurtarmak için Millî Eğitim Bakanlığı, ticaret ve sanayi
odaları, meslek odaları, üniversiteler, sektör temsilcileri ortak
çalışarak çözüm yolları bulmalıdır. İnşaat
sektörüne KOBİ desteği mutlaka sağlanmalıdır. SSK prim
oranları düşürülmeli, devlet katkısı
sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
yasayla Türkiye coğrafi bilgi sisteminin oluşturulmasına yönelik
yaklaşımı, teknik müşavirlikle ilgili
çalışmaları, komisyonda devam ettiği ifade edilen yapı
envanteri ve risk haritalarına yönelik çalışmaları olumlu
bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Büyükataman, lütfen
tamamlayınız.
İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkanım. Teşekkür ediyorum.
Komisyonda ittifakla kabul ettiğimiz bu
çalışmanın hayırlı olması temennisiyle yüce
heyetinizi bir kez daha en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Büyükataman.
Şimdi, tasarı üzerinde Komisyon adına söz isteyen
Komisyon Başkanı Nusret Bayraktar.
Buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 397 ve 397ye 1inci Ek
sıra sayılı İmar Kanunu ile Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede yapılacak değişiklik hususundaki
tasarı, teklif ve Komisyonumuzun raporuyla ilgili Komisyon olarak söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan, ben de Tokatta 7 askerimizin hunharca
bir saldırı sonucu şehit edilmesine karşı, bu
olayı lanetliyor, tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Yine
İstanbulda, Küçükçekmecede belediye otobüsüne atılan bir
molotofkokteyliyle yanarak hayatını kaybeden Serap Eser
kızımıza da Allahtan rahmet diliyorum. Bu tür elim
vakaların bir daha vuku bulmamasını temenni ediyorum.
Yine sözlerime başlamadan önce, gruplar adına
konuşma yapan değerli arkadaşlarımızın
konuşmalarından da anlaşılacağı üzere,
Bayındırlık Komisyonumuzda ittifakla, bütün siyasi parti grup ve
temsilcilerimizin olumlu katkılarını da birleştirmek
suretiyle, Komisyonun ve Hükûmet temsilcilerinin, ilgili birimlerin
yetkililerinin de katkısıyla Genel Kurul gündemine gelerek, sizlerin
de gördüğü şekliyle bu mutabakatın sağlanmasına ve bu
katkının bu noktaya gelmesine emeği ve katkısı olan
başta siyasi partilerimizin grup başkanlarına ve siyasi
partilerimizde görev alan değerli arkadaşlarımıza ve
Komisyon üyelerimize, Hükûmetimize de şükranlarımı arz etmek
istiyorum.
Belirtildiği üzere, bu kanun teklifiyle ilgili tam bir
mutabakat vardır. Hatta daha önce yine mutabakatla gelmiş
olmasına rağmen, zamanın uzaması sonucu araya bir iki
konunun da girmesi ve bazı cümlelerin teknik terimleriyle düzeltilmesi
gereği ortaya çıktı. Siyasi partiler arasında, hatta kendi
grubumuzda da bu konuların yeniden gündeme getirilerek düzeltilmesi
talebine karşı Genel Kurulda önergeyle bunları düzeltelim.
teklifine karşı Hayır, önerge getirmeyelim, Komisyona geri
çekelim. Komisyonda bütün arkadaşlarımızın daha detaylı
bir şekilde katkı sağlayarak, mutabakatla, ittifakla Genel
Kurula gelirse, Genel Kurulun da vaktini harcamadan ittifakla bu kanunu
geçiririz. dedik. Aynı şekilde oldu ve bugün gündemimize gelmiş
bulundu.
Ancak, bütün siyasi parti temsilcilerimizin konuşmalarından
da anladığımız üzere, bu kanun yeterli bir kanun
değildir. İnşaat sektörü başta olmak üzere Türkiyenin
lokomotif sektörü olan, insanlarımızın hayatına ve
insanlarımızın geleceğine ışık tutan ve en
çok olumsuzluklarla, özellikle de tabii afetler sonucu çarpık
yapılaşmanın getirdiği, kontrolsüz ve denetimsiz
yapılaşmaların getirdiği gerek havzalarda gerek derelerde
gerek deprem fay hatları üzerindeki afetler, maalesef, çok çeşitli
şekillerde can ve mal kaybına sebebiyet veriyor.
Burada sorumluluk, elbette, değerli
arkadaşlarımın bahsettiği gibi yerel yönetimlerdedir;
bugüne kadar siyasette görev yapmış olan merkezi yönetimdedir,
müteahhitlerimizdedir, vatandaşımızdadır. Dörtlü olarak herkes
sorumluluğunun bilinci içerisinde bu işlerin düzenlenmesine yönelik
katkı vermesi gerektiğine hepimiz inanıyoruz.
Elbette yanlışlar olmuştur, eksikler olmuştur
ama zaman zaman da güzel şeyler oluyor, olmuyor değil. Bu güzel
şeyleri de hani marifet iltifata tabidir diyerek zaman zaman dile
getirmenin de faydalı olacağını düşünüyorum.
Bu kanunun olumlu olduğunu anlatan değerli
arkadaşlarımız kanun metni içerisinde konuşurlarken hep bir
mutabakattan ve olumluluktan bahsettiler ama onun dışında da
vakit buldukça başka konulara da başka detaylı hususlara da girdiler.
Ben bu konulara çok fazla girmeden, sadece, Komisyon olarak ve Hükûmet
tasarısı olarak önümüze gelen yasanın ne getirip götürdüğü
hususunu bir kez daha özetleyerek birkaç hususa da cevap vermeyi uygun
buluyorum.
Birincisi, bu kanunla, malumunuz olduğu veçhile, 17/04/2008
tarih ve 2005/5, 2008/93 sayılı Karar ile 03/05/1985 tarihli 3194
sayılı İmar Kanununun 42nci maddesi, 25 milyonla 5 milyon
arasında, yerel yönetimler veyahut ilgili idareler ceza verebilir. hükmü,
çok geniş aralıklarla bir ceza uygulaması olduğu için,
uygulamada çok farklı sistemlerle haksızlık ve adaletsizlik söz
konusu olabileceğinden hareketle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmiş. Bu iptal gerekçesine paralel Danıştayın bu konuda
yürütmeyi durdurması suretiyle de madde hükmünü kaybetmiş ve ciddi
bir kaos ve boşluk oluşmuş.
Bunu düzeltmeye matuf yapılacak çalışma
esnasında, 3194 sayılı İmar Kanununun 28inci maddesi
başta olmak üzere, çok detaya girmeden, İmar Kanununun tüm
detaylarını ele alarak Yetmiş beş maddenin çalışmaları
uzayabilir. diyerek bu sekiz maddelik bir tasarıyla, hem Anayasa
Mahkemesinin iptal gerekçesine uyumlu hâle getirilmiş hem de güncel olarak
mutlak çıkması gereken zorunlulukları çıkartmış bulunuyoruz.
Bu vesileyle ben tutanakları karıştırdım
ve 2000 yılında, o dönemin siyasi partilerinin temsilcilerinin
tümünün ittifakıyla 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremi
sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Araştırma
Komisyonunun ittifakla ortaya koyduğu rapordan da bazı izlenimleri
aldım. Gördüm ki o raporda mutabık kalınarak en çok vurgu
yapılan ve o raporun öneriler bölümünün 39 maddesinin 9 maddesi, bu kanun
ve bu kanun gibi konuların bir an önce yürürlüğe girmesinden
bahsediyor; 4üncü, 5inci, 6ncı, 7nci, 9uncu, 21inci, 23üncü,
25inci
Bunları tek tek okuyarak aslında vaktinizi almak
istemiyorum. Orada, yapı denetim mekanizmasının
geliştirilmesi, çarpık yapılaşmaların önlenmesine
yönelik sertifikasyon sisteminin geliştirilmesi, müteahhit belgeleri ve
kaliteli işçilik ve malzeme kullanımına yönelik usul ve esaslar,
yerel yönetimlere yetkilerin devredilmesi
Aslında her ne kadar yerel
yönetimlerde belediye başkanı ve meclis üyelerinin
uygulamasından kaynaklanan, rant ve çıkar gruplarının
baskısı altında kalarak yanlışlıklardan söz
ediliyorsa da gelişmiş ve kalkınmış ülkelerin
tamamında, yıllarca ülkemizde de
tartışıldığı gibi, yetkilerin hantal devlet
yapısıyla merkezde değil demokratik yapısıyla, katılımcı
ve şeffaf yönetim tarzıyla yerel yönetimlere devredilmesi
yıllarca tartışıldı. 1984te Özal Hükûmeti döneminde
3030 sayılı Büyük Şehir Belediye Kanunu
çıkarılmış. Tabii, 1930lu yıllardaki 1580
sayılı Yasa aslında hâlâ yürürlükte idi. İşte, 22nci
Dönem ve 23üncü Dönemde bu tartışmaların ve bu depremle ilgili
alınan önerilerin doğrultusunda Yerel Yönetimler Yasasında
ciddi bir şekilde reformlar yapılmıştır.
Tabii, yapı denetimle ilgili de daha önceden uygulamalarda
ciddi ve güzel kararlar alınmış, on dokuz ilde uygulanan
yapı denetimi, özellikle 1999 depremi sonrası İstanbul gibi fay
hattında bulunan birçok ilde
Daha önce ikinci derecede deprem bölgesi
diye ilan edilerek uygulama yapılan o İstanbul meğer birinci
bölgeymiş. O hâlde, birinci derecede deprem etkileme fay hattında
olan illere ve bölgelere uygulanması gereken yapı denetim ve imar
şartları farklıdır, ikinci, üçüncü, dördüncü
farklıdır. Burada bunu söylerken sadece kentsel alanlarda değil,
kırsal alanlarda da planlı ve denetimli yapıların
yapılması, uygulanması söz konusudur.
Bunun yanı sıra, birçok arkadaşımız zaman
zaman hep dile getirirlerdi: Müteahhidin sorumluluğundan kaynaklanan
teknik sorumluluk şantiye şefinde mi, meslek gruplarında
mı, mal sahibinde mi? Kimde olup olmadığı hususunda da
netlik yoktu. Özellikle bir de mal sahibi veyahut arsa sahibi, kat
karşılığı olarak inşaatını vermiş
olduğu müteahhidin mali sorumluluklarını, sigorta, BAĞ-KUR
gibi prim ve vergi borçlarını ödememesinden kaynaklanan ama bütün
teknik raporlarda projenin şartlara uygun olduğu tespit edilmiş
olmasına rağmen mal sahiplerinin iskân alamama hususundaki
mağduriyeti vardı. Dolayısıyla, burada da gelen tekliflerle
bu konunun da giderildiğini görüyoruz.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu hususlarla
ilgili işin özetini bir kez daha tekrarlamak gerekiyor ise harita, plan ve
proje müelliflerinin yetki ve sorumlulukları açık bir şekilde
belirtiliyor. Ölçekli yapılarda şantiye şefi
bulundurulması, yapı ve tesisat işlerinde nitelikli personel
çalıştırılması, yapım işlerine ait vergi,
sigorta ve diğer sorumlulukları yerine getirememe gibi bazı
hâllerden kaynaklanan, müteahhidin sorumluluğundan dolayı yapı
sahibinin iskân alamamasına yönelik engellerin ortadan
kaldırılması ve yükümlülüklerini yerine getirmeyen
müteahhitlerin yükümlülüklerini yerine getirmeden bir daha yeni iş
alamaması
Yani sanal ortamda, Türkiye genelinde tutulan kayıtlar
sonucu, herhangi bir müteahhit bir eksiklik, aksaklık yaptı ve
Bingölde bir iş yaptı, oradan dolayı inşaatı
durduruldu; yeni bir iş alması için, başka şirket de kursa,
başka ile de gitse, on-line sistemiyle bakılacak olan tablodaki
kayıtlarda o eksiklikler varsa o müteahhit ve o teknik sorumlulara yeni
bir iş verilmeyecek. Bu son derece önemli ve son derece çağdaş.
Tabii, bu noktaya gelmişken Deprem sonrası, bugüne
kadar hiçbir tedbir alınmadı. diyen arkadaşlarımıza
da kısmen cevap vermek istiyorum. Dün -Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımızın bazılarının da
katıldığı- İstanbulda çok güzel bir uluslararası
sempozyuma katıldık. O sempozyum da Sismik Risklerin
Azaltılması Uluslararası Konferansıydı. İstanbul
Valiliği ve Dünya Bankası organize ediyordu. Orada bir kez daha
gördük ki Dünya Bankası ve özellikle Birleşmiş Milletler Genel
Sekreter Yardımcısı, Türkiye'de uygulanan afet öncesi ve afet
sonrası metotlar ve geliştirmiş olduğu sistemle ilgili
ciddi adımlar atıldığını, dünyada bu tip
sorunlarla karşı karşıya kalan ülkelere örnek olması
gerektiğini
Özellikle yasalardan kaynaklanan aksaklıklar sonucu,
yetki ve sorumluluklar çeşitli kurumlar tarafından
paylaşılıyordu; o kurum, o kurum, o kurum, sorumluluğu
kimse almıyordu. Özellikle afete yönelik organizasyonları tek bir
elde toplama anlayışı, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen
bir yasa ile 17 Aralıktan sonra afetle ilgili Başbakanlığa
bağlı bir birim organizasyonuyla yapılması onların da
dikkatini çekti ve örnek bir model olarak gösterdiler.
Gerçekten, çok şey yapılmadı gözüküyor ama eksiklik
olarak gördüğümüz işlerden biri ve benim de son derece
paylaştığım bir husus var: Yapı denetiminden, bugüne
kadar uygulama sisteminden kaynaklanan aksaklıkların giderilmesi
sadece on dokuz ilde uygulama değil Türkiye'de uygun olan, müsait olan
alanlarda yapı denetim sisteminin de geliştirilerek yenilenmesi,
İmar Kanununun bazı maddelerinin mutlaka değiştirilmesi
Belediye Kanununun 73üncü maddesindeki bir boşluk var; idari, hukuki ve
mali sistemlerin yerine getirilmesine yönelik kentsel dönüşüm
uygulamalarındaki eksiklik ve aksaklıkları deprem ve depreme
yönelik hazırlıklar şekliyle bir yeniden düzenleme ki, daha önce
gruplararası mutabakata vararak bir çalışma
yapmıştık ama onun da yeterli olmadığını ve
güncelleştirilerek bugünün şekliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine gelmesini aynen ben de diğer arkadaşlarım gibi
önemsiyorum.
Dolayısıyla, güzel şeyler oldu ama yeterli
değil, daha hızlı gidilmesi lazım ve Yerel yönetimlere
verilen yetkiler istismar ediliyor, şu oluyor, bu oluyor. değil,
onların denetimi ve organizasyonuna eğer katkı verecek olursak
Mesela TOKİ, Türkiyede çok güzel şeyler yapmış
olmasına rağmen, bir arkadaşımız Pis kokular
geliyor. Eğer, müşahhas, müdellel bir husus varsa birlikte gidelim,
böyle bir yanlışlık olur mu! 500 bin konutu üreten, Türkiyede
gerçekten devlet adına kamuya ve vatandaşa sosyal devlet
anlayışında hizmet eden böyle bir önemli müessesede eğer
buna yönelik bir istifham varsa, bir şüphe, tereddüt varsa, bunu dile
getirerek hep birlikte üzerine yürümemiz bizim boynumuzun borcudur. Ama, bu
arada da üretmiş olduğu konutların yüzde 75i lüks
değildir, tam tersi yüzde 75i sosyaldir, yüzde 15i ve yüzde 10u ise
lüks konut olarak oradan elde ettiği hasılat
paylaşımını devletin yapısına uygun olarak
harcama yaptığını bilmek lazım.
Tabii, haksız rekabetten bahsediliyor. Bu tartışma
her yerde devam ediyor. Belki doğrudur ama Toplu Konut İdaresi, hâlâ,
şu anda Türkiyedeki inşaat sektörünün ancak yüzde 5ini
oluşturuyor ve ihalesini yaptığı bütün işlerle ilgili
müteahhitleri serbest olarak, müteahhitler kendi aralarından ihaleye
giderek, kendisi taahhüt işini yapmıyor, yaptırıyor. Dolayısıyla,
haksız rekabet de
Piyasada doğru, dürüst ve düzenli
çalışanlar için her yerde her zaman iş vardır diye
düşünüyorum.
Bu kanunun muhteviyatına uygun olarak yapım
işlerini üstlenmek isteyen ve belirli şartları taşıyan
gerçek ve tüzel kişilere yapı müteahhitliği yetki belgesinin
verilmesi Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
görevleri arasına alınıyor.
Ayrıca, Türkiye genelinde coğrafi bilgi sistemine
dönüşüm yine bu maddelerin arasına konmuş oluyor.
Şantiye şefliği ve fennî mesullerin, fen
adamlarının görev, yetki ve sorumluluklarının yasal düzeyde
ele alındığı, ancak haklarına ilişkin hususlarla
ilgili bağımsız olarak görevlerini yerine getirmeleri
hakkında Yasada bir eksikliğin varlığını biz de
kabul ediyoruz, bununla ilgili de bir çalışma yapılması
lazım. Bununla birlikte meslek yasalarının gündeme gelmesi
lazım. Sivil toplum örgütlerinin görüşleri, daha önce yoktu,
onların da görüşleri alınarak kayıtlar ve yetki
belgelerinin verilmesi hususu geliştirilmiş oluyor.
Ayrıca, değerli arkadaşlar,
Bakanlığın kuşa döndüğü iddiaları var.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının kendi
ismine, tecrübesine, devlet deneyimine paralellik arz edecek tarzda gerçekten
yeniden teşkilat yapısının gözden geçirilmesi
Zaten bir
bölüm hususlar burada geçiyor, bu kanundan sonra da bunlarla ilgili
çalışmalar süratle gündeme gelecektir ve o gündeme geldikten sonra
hizmetler de aksamayacaktır.
Söz buraya gelmişken şu hususlara da cevap vermeyi
düşünüyorum: Afetle ilgili İstanbul Ayamama Deresi başta olmak
üzere, gerek Silivride ve Çatalcada gerek Ayamamadaki afet sonrası,
Silivri Kaymakamlığı, Çatalca Kaymakamlığı,
belediye yetkilileri ve ilgili teknik komisyon oluşturulmak suretiyle
anında bölgeye gidilmiş, afetzedelere ilk etapta 2şer milyar
lira yardım ama daha sonra komisyon gereği yardımlar ne kadar
yapılması gerekiyorsa yapılacak. Bu olayların sadece
yardım şekliyle de geçiştirilmesi öyle sıradan bir olaydır
değil, bundan sonra kalıcı, eğer havza ise havzada mutlak
koruma ve mutlak yasaklama sınırlarına uygun, eğer
gecekondu ise, eğer dönüşüm alanıysa, vatandaşı
mağdur etmeden, onların bir başka tarafa gitmesi ve derelerin
ıslahı ve buna paralel olarak diğer yatırımların
hızla yapılması son derece önemlidir.
Kentleşme Şûrasının sonuçları
Henüz
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bu noktalarla
ilgili davet edilmiyor. diyen arkadaşıma da
Aslında eylem
planı hazırlık çalışmaları devam etmekte,
çalışmaları yürütülen eylem planında bu şûra sonucu
başta Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
olmak üzere ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum
kuruluşlarına yükümlülükler getirecek eylemler belirtilmiştir.
Taslak eylem planında yaklaşık 1.200 konu başlığı
bulunmaktadır. Eylem planı tamamlandığında sonuçlar
ilgili tüm kurum ve kuruluşlara bildirilecek, bu kurum ve
kuruluşlardan belirlenmiş süreler içerisinde eylemlerinin gereği
o kurum için belirlenmiş faaliyetlerin yerine getirilmesi istenecektir.
Ayrıca, Bakanlıkta bu eylem planı sürekli olarak izlenmekte ve
takip edilmektedir. Diğer hususların hazırlığı
devam ediyor, detaya girmiyorum.
Giresun ili sel felaketiyle ilgili de Bakanlığın
oradaki açıklamaları yanı sıra, Bakanlığın
aslında- önerisiyle Bakanlar Kurulu tarafından afet bölgesi ilan
edilebilir Aslında hüküm böyledir ama Bakanımızın
anlatımı nasıl yansıdıysa bir anda ya bir
yanlış anlaşılma oldu ya dil sürçmesi oldu. Yoksa
Bakanımız bu şekilde
Konuşmamın aslı esası
budur. 7269 sayılı Kanunun Bakanlığa vermiş
olduğu tüm yetkiler kullanılmaya başlanmış ve imkânlar
da bir seferberlik alanı şeklinde bölgeye gereken yardımlar
gitmiştir. şeklinde söylemiş oluyor.
Değerli arkadaşlar, ben sizlere, daha fazla vaktinizi
harcayarak hitap etmeyi arzu etmiyorum. Çünkü gerek MHP sözcüsü
arkadaşım gerek CHP sözcüsü arkadaşım, hatta diğer
siyasi partideki diğer arkadaşım da bu kanun teklifiyle ilgili,
tasarıyla ilgili olumlu görüşlerini hep beraber belirttiler.
Ben bugüne kadar yapmış olduğunuz tüm olumlu
katkılarınızdan dolayı, siyasi partilerimizin, başta,
tekrar, grup başkan vekillerine ve Komisyon üyelerimizin tamamına ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugün bu yasanın çıkmasına
katkı sağlayacak olan başta sayın milletvekillerimiz olmak
üzere herkese şükranlarımı arz ediyorum.
Kanun eğer sizlerin olumlu oyuyla geçecek olursa -ki
geçeceğine inanıyorum- ülkemize, milletimize ve inşaat
sektörümüze hayırlı uğurlu olması dileğiyle hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bayraktar.
Tasarı üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
grupların üzerinde mutabık kaldığı bir yasa
ayrıntısına girerek zaman almak istemiyorum. Hayırlı
olmasını temenni ediyorum. İmarla ilgili yapılacak her
düzenleme çeşitli bakımlardan çok önemli çünkü Türkiye, ne yazık
ki doğasını ve tarihini geçmiş yıllarda çarpık
yapılaşmayla çok kötü biçimde tahrip etti. Şimdi bu alanda
Parlamentomuz büyük bir oydaşma içinde adımlar atmaya
çalışıyor. Bunun daha fazlasını önümüzdeki süreçte
gerçekleştireceğimizi umuyorum.
Ben, yurt dışında bulunduğu için ilgili bakan
arkadaşım vekâlet ediyorum, ayrıntıya girmek o açıdan
zaten haddim de değil. Sadece, bugün yapılan görüşmelerde birkaç
sevimsiz nokta oldu, o konuda üzüntümü ifade etmek ve düzeltme yapmak
istiyorum.
Bir arkadaşımız Başbakanla ilgili bir gerdirme
politikasından söz etti. Bunu milletin vicdanına ve takdirine
bırakıyorum. Türkiyede halkın seçtiği Başbakana Sen,
sen, sen diye yüksek sesle hitap etmeyi bir siyasi üslup hâline getirmiş
bulunan bazı siyasi parti liderleri mi gerdiriyor siyaseti yoksa
Türkiyeyi demokratikleşme konusunda mesafe aldırmaya
çalışan Başbakan mı gerdiriyor? Bunu millet herhâlde takdir
edecektir.
Daha üzüntü verici olan, burada bulunmayan bir milletvekili
arkadaşımız, bir bakan arkadaşımın sözlerine
gönderme yaparak onun teline dokunulduğu, onun üslubuyla
konuşulduğu zaman çok ağır birtakım Türkiyede -burada
tekrar etmeyi uygun bulmadığım- gelişmelerin
olduğundan söz etti. Sanıyorum haksızlık
yapılıyor. Ben o açıklamayı dikkatle okudum tekrar
arkadaşımızın gündeme getirmesinden sonra. Başbakan
Yardımcısı arkadaşımız bütün siyasi partilerin
hukuk içinde davranmasının fevkalade koruyucu olduğunu,
fevkalade önemli olduğunu işaret ediyor, dünyada bu alanda
verilmiş olan kararlara gönderme yapıyor ve siyasi partilerin
özellikle terör örgütleriyle arasına ciddi bir mesafe
koymasının, ciddi bir çizgi çekmiş olmasının hukuk
devleti açısından ve siyasi partilerin geleceği
açısından çok önemli olduğunu söylüyor. Başka bir üslupla
söylenebilir miydi? Bu bir takdir meselesidir ama
arkadaşımızın, bir siyasi partinin kapatılmasına
dönük olan, kapatılmayı telkin eden herhangi bir açıklaması
yok. Tam tersine, haberin öncesine, köşe yazısının öncesine
baktığınız zaman vahim ifadeleri orada görüyorsunuz. Bence
bu iddiaları buraya getiren arkadaşlarımız dönüp aynaya
bakmalıdırlar. Tırnak içinde söylüyorum ayna sözcüğünü,
çünkü o ayna sözcüğünü çünkü o ayna çok ağır şeyler
söylüyor. O aynaya baktıkları zaman hukuk devletini koruyan bir
yansımayı, (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
demokrasiyi koruyan yansımayı, barışı koruyan bir
yansımayı, bir aksi görmek mümkün değil. Tam tersine, orada,
silahlı çatışmadan söz eden, bir anlamda hukuk devletini, bir
anlamda Parlamentoyu, bir anlamda yargıyı tehdit eden bir üslubu
görüyoruz ve biz böyle bir ayna görmek istemiyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarı üzerinde şahsı adına söz isteyen Kamer
Genç, Tunceli Milletvekili.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 397ye 1'inci Ek sıra sayısıyla
karşımıza gelen yasa tasarısı ve teklifinin tümü
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Tabii, dün de burada söyledim, bugün de hâlâ
acısını içimizde paylaştığımız 7
askerimizin şehit edilmesi, bizim için telafisi güç ıstıraplar
ve acılar yaratmıştır. Diliyoruz ki bu acılar bir daha
olmasın. Yine bir kızımızın otobüse yapılan bir
saldırı sonucu hayatını kaybetmesi, yine Diyarbakırda
yapılan gösteriler sırasında bir gencimizin hayatını
kaybetmesi, bizi aynı derecede acılara boğmuştur.
Özellikle, ben bu çocuklarımıza da hitap etmek
istiyorum; bu polisimize ve askerimize taş atan çocuklara ve
babalarına da hitap etmek istiyorum: Bu memleket bizimdir. Bu memleketi
birtakım hain insanların parçalaması için oynadıkları
oyuna gelmeyelim. Ey çocuklar, bu memleketin geleceğini siz
yaşayacaksınız. Bu memlekette ne kadar huzur olursa, güven
olursa, çağdaş olursa, gelişmiş olursa bu memlekette en
güzel hayatı siz yaşayacaksınız; bu memleketi ne kadar
karanlığa götüren şer güçler olursa onların zararını
siz çekeceksiniz.
Bu çocukların babalarına da hitap etmek istiyorum: Bu
yaptığınız doğru değildir,
çocuklarınıza hâkim olun çünkü bu ülkenin birlik ve bütünlüğünü
korumak hepimizin namus ve şeref borcudur. Bunu herkesin bilmesi
lazım. Birtakım şer güçler bizi parçalamaya
çalışıyorlar ama o şer güçlerin o hain emellerine
karşı el birliğiyle, akıl birliğiyle karşı
koyarsak kimse bizimle mücadele edemez.
Değerli milletvekilleri, tabii bir İmar Yasa
Tasarısı geldi. Bu daha önce gelmişti. Bunun üzerinde
incelemeler yaptık. Anayasa Mahkemesinin verdiği bir bozma
kararı üzerine komisyon düzenlemiş, getirmiş. Anayasa
Mahkemesindeki bozulma gerekçesi, burada imar para cezalarında ceza 500
milyon lira ile 25 milyon lira arasında olması nedeniyle çok
açık bir fark olduğu için, bu kadar isabetsiz bir sınırdan
dolayı, yargının ve idarenin çok geniş takdir yetkisi
olduğundan dolayı bunun adil ölçülere çekilmesi gerektiği
belirtilmiş, buna göre bir düzenleme getirilmiş. Tabii burada
komisyon adına konuşan Komisyon Başkanı Bütün partiler
ittifak içinde
Ama ben bir ittifak içinde değilim, onu peşin
söyleyeyim. Ben bu kanunun yazdırılmasında bazı hatalar
olduğuna da inanıyorum. O vesileyle bu arada da düzeltmek istiyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, biz istiyoruz ki
aslında bu çatı altında
Bu çatı, memleketimizin can
damarıdır. Burada Türkiyenin sorunlarının en iyi
şekilde dile getirilmesi
Özellikle, bakın, şu Hükûmet
sıralarına bakın, Meclisi kale almayan bir Hükûmet. Böyle bir
Hükûmet olur mu? Bu sizin zamanınız dışında
burası, Bakanlar Kurulu sıraları doluydu. Buraya göstermelik bir
tane kişi gönderiyorlar, bakan. Peki bu adam
hastalandığında ne olacak? Ne olacak şimdi? Ne olur yani,
olur mu böyle bir şey? Böyle bir gayriciddi Hükûmet olmaz.
İkincisi: Bakın, temel meselelerden biri, bugün bir
şeker fabrikalarının özelleştirme meselesi var. Altı
tane şeker fabrikasını niye birleştiriyorsunuz? Altı
tane şeker fabrikasını verdiğiniz adam kim? Cengiz
İnşaat. Cengiz inşaat kim? Tayyip Erdoğan İstanbul
Belediye Başkanıyken Rizede bir saray yavrusunu kendisine inşa
eden müteahhidin olduğu söyleniyor. Doğru mu, yanlış
mı? İşte burada ahkâm kesiyor Hükûmet temsilcisi,
çıksın desin ki yanlış. Yani bu kişiler, hep devletin
kaynakları bunlara peşkeş çektirdi.
Bakın arkadaşlar, altı tane şeker
fabrikasının birden ihale edilmesinin bir mantığı var
mı? Her birisini ayrı ayrı ihale etseler bugünkü fiyatın üç
misli gidecek ama bunları bir kişiye veriyorlar ki ve bunun
arkasında da Hükûmet desteği olduğu için, burada devletin en
temel kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çektirmek
Bu kişi daha önce Seydişehir Alüminyum Tesislerini aldı.
Seydişehir Alüminyum Tesislerini alırken Seydişehirde depolarda
mevcut olan, imal edilmiş çinkonun, demirin, yani mamul maddenin fiyatını
bile vermedi.
Arkadaşlar, bunları araştırın,
araştırın. O kadar fabrika binası, o kadar arazi, sabit
tesisler de bedava. Oradaki mamul maddenin fiyatını vermedi. Bugün de
altı tane şeker fabrikasını veriyorsunuz. Bu altı tane
şeker fabrikasını vermekle Türk çiftçisinin, pancar çiftçisinin
kalbine bıçak sapladınız. Yani ne demek? Çiftçi şeker
pancarı ekmeyecek, boş kalacak. Ne yapacak, taş mı yiyecek
bu insanlar? Efendim, alternatif ürün
Alternatif ürün mürün yok.
Uluslararası emperyalist güçler Türkiyenin
tarımını bitirdiler ve sizin sayenizde bitirdiler. Ne ettiler?
En kıymetli varlık, yani işte, şekeri, tütünü,
buğdayı, en önemli tarım ürünlerini ne yaptılar? Arazileri
burada ekemez hâle getirdiler. Dolayısıyla, işte o neoconcu
sermaye sahipleriyle sizin işbirlikçileri işbirliği
yapıyorlar ve Türkiyeyi maalesef felakete götürüyorlar.
Yani, şimdi, burada biz de isteriz ki bu kürsüye
çıktığımız zaman güzelliklerden bahsedelim.
Karşımızda hakikaten soygun yapmayan, alnı açık, temiz
bir iktidarla karşılaşalım ama nerede. Burada hep
birbirimizi kandırıyoruz. Türkiyede
Şimdi, burada biraz önce TOKİden bahsedildi.
Arkadaşlar, TOKİnin kimin hesabına
çalıştığını bilmiyor muyuz? TOKİnin bizzat
Tayyip Erdoğan tarafından yönetildiğini bilmiyor muyuz? TOKİnin
devletin en güzel kaynaklarını, en güzel arazilerini bedava alıp
da ondan sonra kendisine göre imar planı yapıp da orada, en güzel
yerlerde inşa ettikleri yapıları kendi yandaşlarına
âdeta peşkeş çektirdiğini bilmiyor muyuz? Bunun
hesaplarını Yüksek Denetleme Kurulu inceliyor diyorlar, yok öyle bir
şey. Sıkı mı bir tane müfettiş çıksın da
Tayyip Beyin denetimi altında olan bir tane yeri denetlesin de ondan
sonra da o makamda kalsın! Biz bilmiyor muyuz? İstanbul Belediye
Başkanlığında Tayyip Beyin hesaplarını inceleyen
müfettişlerden kim Tayyip Beyin aleyhine rapor verdi ise görevine son
verildi, ikinci, üçüncü makamlara itildi; kim, lehine
haksızlıkları örtbas ettiyse vali oldu, genel müdür oldu. Biz
bilmiyor muyuz? Hatta Tayyip Beyin oğlu, trafik kazasında
öldürdüğü bir kadının, efendime söyleyeyim, yüzde 100 suçlu
olduğuna dair adli tıpta rapor veren kişi de geldi, çok rant
kaynağı olan bir yere de genel müdür oldu veya müsteşar oldu.
Yani bunları uygulayan bir Hükûmetin bizim burada karşımıza
çıkıp da dürüstlükten, ahlâktan, insanlıktan bahsetmesinden ben
utanıyorum yani ya. Böyle bir şey olmaz ki arkadaşlar, böyle bir
şey olmaz. Sen, evvela, sicilin bozuk arkadaşım, sicilin,
sicilin. Temiz bir sicille çık bizim karşımıza. Şimdi,
kamu personelinin atamasında o kadar keyfîlikler var ki, o kadar
ayrım var ki. Bunların hepsi bilinen şeyler.
Değerli milletvekilleri, biz de istiyoruz ki yani bu
memlekette yıllarca burada, bu kürsülerde konuşan insanlar olarak
-yani gerçekten üzülüyorum- ben de istiyorum ki yani burada çıkan
yöneticilere çıkıp da bir sevgiden, bir dürüstlükten bahsedeyim ama
yani görmüyorum ki bir tane işlem. İşte bu Hükûmetin buradaki bu
sıralarının görüntüsü, işte bu Hükûmetin felaket içinde
olduğunu gösteriyor, Türkiyeyi getirdiği makamları gösteriyor.
Yani her gün, ondan sonra, uçaklara doldur yandaşlarını, getir,
dışarıda canı istedi mi ye, iç, gel. Arkadaşlar, bir
tane Başbakan uçağının, bir tane Cumhurbaşkanının
yurt dışındaki seyahati 500 bin dolar. Ben iddia ediyorum, bu
paralar da örtülü ödenekten ödeniyor. Çıksınlar, burada desinler ki:
Yalan. Bunların hepsi
Sorduk, sorularımıza da cevap vermiyor.
Bunlar 500 bin dolara böyle yandaşlarını alıp da getirip de
en güzel yerlerde yaşatıyorlar.
Tayyip Beyin emrinde çalışan polis 724 kişi, 724
tane polis
Kaç tane araç var, kaç tane makam aracı var. Bugün siz
iktidara geldiğiniz zaman bütün resmî plakaları
kaldırdınız, hepsi sahte plakalar takıyor. Niye? Çünkü
hepinizin altında devletin arabası var ama plakası resmî
değil. Böyle hep görüntüyü sahteleştirdiniz, görüntüyü halktan
sakladınız. Böyle bir iktidarla neye, kime
İşte, ekonomiyi
getirdiğiniz durum böyle.
Şimdi, şu kanunda da getirilen, benim gördüğüm
kadarıyla, yani çok önemli şeyler yok ama mesela bu kanunda bir madde
var. Yani, işte, yapısını güçlendirmeyen kişiye 10
milyar lira para cezasını veriyorsunuz. Yahu, yapısını
bir gecekondu da güçlendirmez yahut
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla)
koskoca apartman da güçlendirmez. Yani ona
da 10 milyar ceza veriyorsun, o koskoca apartmana da, yani gecekonduya da
Yani
bir denge olması lazım. Kanunda denge gözetilmemiş.
Ondan sonra bu idari para cezalarında mesela idari
yargıya giderken on beş gün deniyor. Bana göre idari yargıda
dava açma süresi bellidir. Yani birisine on beş, birisine bilmem bir
ay, birine altmış gün derseniz insanlar dava açma konusunda
mütereddit olurlar, hak kaybına sebep olurlar.
Onun için değerli milletvekilleri, biz istiyoruz ki
Tabii ki
Türkiyenin sağlıklı bir imar hukukuna kavuşması
gerekir ama maalesef Türkiyede devri iktidarınızda hep kanunlar
karşı rakip kişiler için çalıştı, kendi
iktidarınızda yandaş olanlara çalışmadı.
İşte, bunları görüyoruz ve getirilen cezai müeyyideler de daha
ziyade rakip kişiler için, maalesef, uygulanıyor. Türkiye, böyle bir
hukuk yönünden, hak yönünden, maalesef, insanlarını yaşamaz bir
ülke hâline döndürdünüz.
Ben genel olarak, bu kanunun, tabii bazı maddeleri
hatalı, onların düzeltilmesini istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Başka söz talebi? Yok.
Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Işık, Sayın Uslu, Sayın Özdemir,
Sayın Orhan, Sayın Arat, Sayın Sipahi, Sayın Çelik ve
Sayın Doğru söz istemişlerdir.
Birer dakikalık soru sorma süresi veriyorum.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, bu tasarıyla ilgili olarak ilgili sivil
toplum kuruluşlarının Bakanlığınız il
müdürlükleri ve ilgili kuruluşlarında görev yapan fen
adamlarının yetkilerinin
sınırlandırıldığı yönündeki
iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu unvanlarla çalışan fen adamlarının iş
yükü ve ilgili verilen haklardan yararlanması konusunda
Bakanlığınızın düşüncesi nasıldır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Bakanlığınızın
coğrafi bilgi sistemiyle ilgili çalışmaları ne
aşamadadır? Ülke genelinde yaygınlaşması ve kullanılması
ne kadar zaman alacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Sayın Özdemir, buyurun.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan,
Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep de son yıllarda en
fazla göç alan illerimizden ve ikinci sırada gözüküyor. Nitekim 2000 ve
2008 yılları arasında baktığımızda yüzde
25lik bir şehir merkezine göç var. Bu göçle birlikte özellikle
Şahinbey, Şehitkamil ilçeleri ve Gaziantep Büyükşehir Belediye
sınırları içerisinde şehirleşme konusunda çok ciddi
sorunlar gözüküyor. Dere yataklarına yerleşim izni, çarpık
yapılaşmaya müdahale edilememesi, gecekondulaşmaya göz
yumulması, sel bölgelerine apartmanlar ve iş merkezleri
yapılması âdeta kent merkezinde bu tür sel felaketlerine bir davetiye
çıkarır hâle gelmiştir. Yapı denetim konusu da ciddi olarak
çalışamamaktadır. Bu konudaki önleme projeleriniz nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
Sayın Orhan
AHMET ORHAN (Manisa) Teşekkürler Sayın Başkan.
Görüşülmekte olan kanun tasarısını vesile
kılarak Türkiyenin kanayan yarası otopark ve şehir içi güvenlik
konusuna değinmek istiyorum. Maalesef kentleşme sürecini sürdürmekte
olan ülkemizde, refahın tabana yayılması adına, özel
otomobil sayısı artmaya devam ederken şehirlerimizin altyapısı
bu oranda ihtiyacı karşılayacak düzenlemeleri haiz
değildir. Yerel iktidardaki başarısını genel iktidara
taşıdığı iddiasında olan iktidarınız,
şehir içindeki bu ihtiyacı giderme konusunda son derece
başarısız olmuştur. Maalesef, Meclisimizi çevreleyen
caddelerde bile trafik akışı mümkün olmamaktadır. Bunun
yegâne sebebi otoparkların yetersizliğidir. Otoparkların
yapılmasında görevli olan belediyeler, kanunla kendilerine bu
görevler verilmiş olmasına rağmen, maalesef, inşaat
sahiplerinden otopark bedellerini tahsil etmek suretiyle bu görevi üzerine
aldıkları hâlde yerine getirmemekte ısrar etmektedirler.
Geçtiğimiz dönemde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Arat, buyurun.
NECLA ARAT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, İstanbulda Ataköy sahilinde ve Florya
Atatürk Ormanında TOKİ ile bağlantılı
yapılaştırmalar, kamunun malı olan sahilin ve ormanın
yağmalanması -bu tabir medyanın ve halkın
kullandığı bir tabir- gerek çevre halkının gerekse
sivil toplum örgütlerinin yoğun tepkilerine yol açmakta, protesto
eylemleri birbirini izlemektedir. Mahkeme kararları da var tabii bu arada
alınan.
İktidar, niçin vatandaşların çevre
duyarlılığını ve etik kaygılarını -bu
etik kaygılardan yağmalama, rant elde etme gibi kavramlar yine
medyada yer alıyor- niçin paylaşmamakta ısrar ediyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Arat.
Sayın Sipahi
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Efendim, iktidar partisi milletvekillerimizce TOKİnin
başarılarından bahsedildi. Malum, Türkiye'nin en önemli sorunu
terör ve en önemli konu da Mehmetçikin güvenliği. 3 Ekim 2008 Aktütün
Karakolu baskınından sonra, Başbakanın talimatıyla Millî
Savunma Bakanlığı ile TOKİ arasında bir protokol
yapıldı. Bu Protokol gereğince 58 tane karakol ve 2 tane de
tabur şeklindeki yerleşkenin yapılması TOKİye
devredildi. Aradan on dört ay geçti. Yapılacak şey altı üstü
birer karakol. Biz beklerdik ki bu 58 karakoldan en aşağı
yarısı bitsin, yarısı inşaat hâlinde olsun. Millî
Savunma Bakanlığının son, Plan ve Bütçe Komisyonunda
verdiği bilgide bunlardan sadece 11 tanesinin inşaatına yeni
başlanmış, devam ediyor. Bu nasıl bir
başarıdır böyle hassas bir konuda! Takdirlerinize sunarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.
Sayın Çelik
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Biraz önce konuşmacılardan Sayın Bayraktarın
yerel yönetim reformuna değinmesini ben de soru şekline getirerek
Sayın Bakana konuyu bildirmek istiyorum.
Özellikle bundan önceki, 2002-2009 arasındaki hükûmetlerin
yapmış olduğu önemli bir çalışma da Büyükşehir
Belediyesi Yasasını ve İl Özel İdaresi Yasasını
çıkarması oldu. Ancak bunu reform adı altında
çıkardılar. Bunun, bu Yasayı ciddiyetle incelediğimizde
reform niteliğini taşımadığını maddeler
içerisine serpiştirilen hükümlerden çok net bir şekilde
anlıyoruz. Örneğin, belediye meclislerinin yapısı,
fonksiyonu açısından görüyoruz, il genel meclislerinin yeni statüsü
üzerinde görüyoruz. Bunlar kendilerine tevdi edilen imar faaliyetlerini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Tokat ili Erbaa, Zile ve Reşadiye ilçelerine TOKİ
inşaatı yapılacak mıdır? Birinci sorum.
İkinci sorum: Özelleştirme İdaresince altı
şeker fabrikası satılmak için ihaleye çıkarıldı,
bunlardan bir tanesi de Turhal Şeker Fabrikasıdır. Ancak
Turhallılar şu anda çiftçisiyle, işçisiyle hep beraber
ayaktadırlar, fabrikalarının özelleşmemesini,
özelleşirse de Tokattaki, Turhaldaki pancar kooperatiflerine veya
çeşitli sivil toplum kuruluşlarına verilmesi noktasında
istekleri vardır. Bu yönlü olarak Hükûmetin bir çalışma
yapması mümkün müdür? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.
Sayın Süner
TAYFUR SÜNER (Antalya) Sayın Başkanım, Sayın
Komisyon Başkanıma sormak istiyorum: Konuşmasında
TOKİnin sosyal konut yaptığını, çok az miktarda da
lüks konut yaptığını belirttiler. Eğer onları
söylememiş olsalardı zaten bu konuyu açmayacaktım, Komisyonda
gerekli konuşmaları yapmıştım.
Sayın Başkanım, Ataköyde yapılan konutlar
sosyal konut mudur? Maalesef sosyal konut değil, konak; adı konak,
Ataköy Konakları.
Şimdi Oradaki, Ataköydeki yeşil alanları satıyorsunuz.
dedim, Hayır satmıyoruz, imarlı alanları satıyoruz.
diye cevap verildi.
Oraları imarlı alan değil. Geçmiş belediye
başkanlarının duyarsızlığı, terk
alanlarını takip edip belediyelerin umdelerine almamasından
kaynaklanan, sorumsuzca davranışları yüzünden Emlak Kredi
Bankasının üzerinde kalmasından kaynaklanan bir olay.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Süner.
TAYFUR SÜNER (Antalya) Başkanım, bir müsaade edin
BAŞKAN Sayın Sönmez
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) Sayın
Bakanım, serbest müteahhitlik hizmeti yapan firmalar
inşaatlarının denetimcilerini kendileri seçmektedirler,
ücretlerini kendileri ödemektedirler yani inşaatlarını
denetleyecek insanların patronudurlar. Bu ortamda inşaatların objektif
olarak denetlendiğini söyleyebilir miyiz? Bu konuda ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez.
Sayın Yeni
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, Tuncelide Uzunçayır
Barajı yapılıyordu. Bu Uzunçayır Barajında yeni su
tutuldu fakat Tuncelide kanalizasyon yapılmadı. Şimdi, bu
Uzunçayır Barajı Tuncelideki, yani şehir içindeki bazı
alanları da su altına aldı ama bu bütün kanalizasyonlar bu
baraja akıyor. Acaba bu kanalizasyon ne zaman yapılacaktır?
Çünkü, kanalizasyon yapılmadığı zaman Tuncelide
yaşanmaz bir hâle geliyor orası, çünkü sivrisinek ve pis sular orada,
şehir içinde olunca orası gerçekten çok facia bir hâle gelecektir.
İkincisi: Tuncelinin Nazımiye ilçesinde afetzedeler
olarak hak sahibi 28 vatandaş var. Bu arada TOKİnin de bazı
sahibi olmayan evleri var. Bu 28 vatandaşa TOKİnin oradaki fazla
evlerini vermeyi düşünüyorlar mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
Süreniz on dakika.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; çok sayıda
arkadaşımız soru sordu. Teknik bilgi gerektiren hususlarda
yazılı cevap verecek arkadaşlarım. Ben genel olarak
bazı konulara cevap vermek istiyorum.
Son sorulardan başlamak istiyorum: Sayın Sönmez, serbest
müteahhitlik hizmeti yapan firmaların denetçilerini de kendilerinin
seçtiklerini ve bunun da bir anlamda denetimsizliğe yol
açtığı gibi bir geçmişten bu yana hep birlikte şikâyet
ettiğimiz haklı bir konuyu dile getirdi. Şimdi, bir
hazırlık yapılıyor -Komisyon Başkanımızla da
konuyu konuştuk- Yapı Denetim Kanununda bu husus gideriliyor. Yani,
böyle bir denetim başıboşluğuna yol açan şimdiye
kadarki uygulama, bundan sonra yeni bir yasal düzenlemeyle giderilecek.
Gerçekten böyle bir ihtiyacımız var. Soruyu soran
arkadaşıma teşekkür ederim. Bu hazırlık bu yıl
Parlamentomuza gelecek.
Yine bir arkadaşımız, Sayın Genç, Tuncelinin
altyapısından söz etti. Doğrudur. Türkiyenin birçok bölgesi
yakın yıllara kadar çok ciddi biçimde ne yazık ki ihmal
edilmişti ve Türkiyede hizmet açısından ciddi bir dengesizlik
vardı geçmiş yıllarda. Bugün, zaten Türkiyede bazı sosyal
sorunlar hak ettiğinden daha yüksek boyutlarda tepkisel bir siyasi
istismar konusu yapılabiliyorsa bu, hizmetlerdeki adaletsizliklerden de
kaynaklanmıştı önemli ölçüde. Son yıllarda özellikle bu
giderilmeye çalışılıyor, yani Türkiyenin her tarafı
bir ve eşit tutulmaya ve hizmeti adaletle dağıtan bir yeni
politika yönlendirilmeye çalışılıyor. Son zamanlarda
Tunceliye devletin en üst düzeyinden yapılan birtakım ziyaretlerden
sonra altyapıya da ciddi biçimde ağırlık verileceği
konusunda yine devletin en üst düzeyinden açıklamalar yapıldı.
Ben, geçen birkaç ay içinde, yine, Hakkâriye gittiğimde, altyapı sorunlarının
ne kadar vahim boyutlarda olduğunu bir kez daha gördüm ve ilgili
arkadaşlarımızla birlikte bu altyapı sorunlarının
bir an önce giderilmesi konusunda bir çalışmayı
gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Türkiyenin her tarafında yaşayan
insanlarımızın sağlıklı kanalizasyona, her
tarafında yaşayan çocuklarımızın oyun alanlarına,
her tarafında yaşayan insanlarımızın
sağlıklı sokak, cadde altyapısına ihtiyacı var ama
Türkiye, yakın zamana kadar, ne yazık ki sadece batısı var
ya da güneyi var gibi algılana geliyordu ve o yüzden sorunlar çok
birikmişti. Şimdi, bunları adaletli bir anlayış içinde
çözmeye çalışıyoruz ama takdir edersiniz ki yarım
yüzyılı aşkın bir süreden bu yana Türkiye haksız bir
rant ekonomisi içinde yönetilmişse, adaletsiz bir sosyal ve ekonomik
yapı içinde yönetilmişse, bunun bütün sonuçlarının üç
yıl içinde, beş yıl içinde, yedi yıl içinde sona
erdirilmesi herhâlde mümkün değildir ama bu konuda çok ciddi, iyi niyetli
bir gayret olduğunu arkadaşlarımızın herhâlde
vicdanlarından teslim edeceğini düşünüyorum.
Yine birkaç soru var.
Sayın Işık arkadaşımız, sivil toplum
kurumlarında görevli arkadaşlarımızın, bakanlık
çalışanlarının yetkilerinin azaltıldığı
gibi bir iddiayı dile getirdi. Arkadaşların teknik olarak bana
verdikleri bilgilerde böyle bir şey söz konusu değil. Sivil toplum,
çağımızda mümkün olduğu kadar öne
ALİM IŞIK (Kütahya) Sivil toplum kuruluşu
değil, fen adamları.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Evet, yani fen adamı, sivil toplumda çalışan fen adamları.
Yani bu iddianın doğru olmadığını biliyorum ve
tahmin ediyorum çünkü bir yandan sivil toplum örgütlenmesini teşvik
ediyoruz, bir yandan bu sıfatları taşıyan
arkadaşlarımızın yetkilerinin azaltılması
çelişkili bir davranış olur. Ben bunun
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakanım,
yanlış anlaşıldı. Onların bağlı
bulundukları meslek örgütlerinin
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Anladım, meslek örgütlerinin de geriye itilmesi elbette söz konusu olamaz
çünkü sivil toplumu öne çıkarmaya çalışan bir
anlayışı temsil ediyoruz.
Coğrafi Bilgi Sistemini geliştirmek konusunda bir
çalışma var, ayrıntısını teknik olarak
arkadaşlarımız size yazılı bildirecekler.
Gaziantep konusuna gelmek istiyorum. Sayın Özdemirin her
zaman Gazianteple ilgili somut sorular sorduğunu biliyorum. Ben,
Gaziantepi yakından takip eden bir arkadaşınızım.
Yaptığım iş, somut olarak ilgilendiğim alan da imar
faaliyetlerini yakından takip etmeyi gerektiriyor.
Gaziantep, bence son yıllarda Türkiyede gelişme ivmesi
en yüksek olan şehirlerden bir tanesi. Gaziantepte geçmiş
yıllara kadar farkında olmadığımız tarih ortaya
çıkıyor, Gaziantepin arkeolojik zenginlikleri ortaya
çıkıyor. Gaziantep şehir dokusundaki tarihsel yapılar,
kervansaraylar, arastalar ortaya çıkıyor ve bu alanda gerçekten özel
bir seferberlik sürdüren müstesna illerimizden birisi Gaziantep ve Gaziantepteki
yerel yönetimle de bu konuda ciddi çalışmalar götürüyoruz.
Kuşkusuz eksikleri olabilir ama mesela Gaziantepte şu anda
Türkiye'nin en önemli müzelerinden birisi inşa ediliyor. Bu yıl
içinde açılışını gerçekleştireceğiz ve
böylece Türkiye, dünyada en fazla mozaik sergileyen bir şehre
kavuşmuş olacak. Türkiye olarak biz böyle bir sıfat elde
edeceğiz, bunu Gaziantep sayesinde yapacağız.
Altyapı konusunda Gaziantepte geçmiş yıllarda
farkında olmadığımız bir tarihî kent merkezi ortaya
çıkmaya başladı. Elbette, önleme projeleri konusunda da bir
gayret var. Ben bunların önümüzdeki günlerde daha belirgin biçimde
sonuçlarını birlikte yaşayacağımızı
düşünüyorum.
Otopark konusu gerçekten çok ciddi bir sorun, Sayın
Milletvekilimizin dile getirdiği, Sayın Orhanın dile
getirdiği otopark sorunu. Ne yazık ki Türkiyede ve dünyada park
ihtiyacı çoğalırken şehirlerimiz buna uygun bir
altyapı geliştirmedi. Birkaç cümleyle biraz önce kürsüden de
söyledim: Türkiye'nin tarih dokusunu, Türkiye'nin kültür dokusunu, Türkiye'nin
turizm potansiyelini körelten bir şehircilik süreci yaşadık biz
ne yazık ki Türkiyede. Evet, insanlarımızın imkânları
çoğaldı. Eskiden, bir mahallede parmakla gösterilen bir araç varken,
şimdi, şükür olsun, her evin iyi kötü bir aracı var ama ne yazık
ki hâlâ otopark bilinci gelişmiş değil. Hâlâ otopark için
ayrılmış olan alanları, ne yazık ki belediyelerimiz,
başka bedellerle başka kullanım alanlarına
dönüştürüyor.
Buradan şuna gelmek istiyorum: Parlamentomuzda bir yasa
önerisi var. Hiç olmazsa kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde,
turizm bölgelerinde imar planlarında doğrudan
Bakanlığın yetkili olmasını öneren çünkü 1/25.000lik
planları zaten biz yapıyoruz, küçük ölçekli planlarda da
bakanlığın yetkili olmasını öneren
arkadaşlarımızın bir önerisi var. Grup sözcüsü
arkadaşlarımızdan birisi bunu eleştirdi. Bakın, bu
eleştiriyle sizin bu tespitiniz çelişiyor. Sizin tespitinizin
haklı olduğunu söyleyerek buna değiniyorum. Ne yazık ki
yerel yönetimlerimiz, ne yazık ki bütün bu yasalara ve yerel yönetimlere
yaptığımız bütün vurgulara, yerel yönetimlerin yetkisinin
geliştirilmesi konusundaki bütün o haklı politik retoriğimize
rağmen, Türkiye'nin ihtiyaçlarıyla kendisini tam
çakıştıramadı ve ne kadar önemli bir alanda görev
yaptıklarını tam içselleştiremedi. Yerel yönetimler, bazen
küçük oy gruplarına büyük tavizler verebiliyorlar imarda;
söylediğiniz gibi, otopark alanlarını küçük bedellerle
kullanım alanına dönüştürebiliyorlar veya bir yeşil alanı
veya bir çocuk oyun alanını veya bir başka sosyal ortak
kullanım alanını imara açabiliyorlar çünkü orada bazen küçük oy
grupları devreye giriyor veya bazen, haksızlık yapmak
istemiyorum ama belediyenin ihtiyacı olan bir maddi
karşılık, çıkar demedim ama bir maddi
karşılık devreye girebiliyor. Orada, o küçük ölçekte ona teslim
oluyor yerel yönetimler ama siz, Ankaradan global bir bakışla
Türkiye'nin neye ihtiyacı olduğunu hissederek, o küçük ölçekteki oy
grubunun veya küçük ölçekteki maddi çıkarın önemini bir tarafa koyarak,
yukarıdan bakarak bir planlama yapabilirsiniz, o zaman, hiç olmazsa o
sahili kurtarabilirsiniz, hiç olmazsa o turizm potansiyel alanını
kurtarabilirsiniz ve bunu da devre dışı
yapıldığı iddiaları gündeme getirilen bayındırlık
müdürlükleri eliyle yapabilirsiniz veya o sahil kasabasını
kurtarabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede çok önemli
gelişme bölgelerinde, çok önemli turizm bölgelerinde, bir yarımadada
on tane belediye var. Bir sahil şeridinde 20 kilometrenin içinde on tane
yan yana belediye var, mahalle gibi. Bir mahalleden, bir sokaktan ötekine
geçiyorsunuz, öteki belediyeye girdiğinizi sonra size söylüyorlar.
BAŞKAN Sayın Bakan
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Her birinin bir seçmen profili var, her birinin bir imar
anlayışı var, her birinin altyapıya bir
bakışı var. Böyle bir çeşitlilik olamaz. Türkiye'nin bir
makro bakışa, Türkiye'nin çağın ihtiyaçlarını
gören bir bütüncül yaklaşıma ihtiyacı var ve bunu Ankara
yapmalıdır, bu ilkeleri Ankara koymalıdır ama bu ilkeleri
koyarken sayın milletvekilimizin söylediği gibi- çevre
duyarlılığını göz ardı etmemeliyiz
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz tamamlandı.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
tarih duyarlılığını göz ardı etmemeliyiz. Biz
şimdi tarih duyarlılığını, çevre
duyarlılığını öne çıkararak böyle bir bütüncül
yaklaşım geliştirmeye çalışıyoruz. Burada, küçük
ölçekte bazı tartışmalar var, bunları dikkatle takip
ediyoruz. Yeni bir yükselti ortaya çıkmaması, şehirlerin
silüetinin kaybolmaması, tarihî dokunun özellikle yok olmaması konusunda
bir dikkatimiz var.
Son cümle olarak şunu söylemek istiyorum: Milletvekili
arkadaşlarımızın hassasiyetleri bizim de Hükûmet olarak
ortak hassasiyetlerimizdir.
Teşekkür ederim efendim.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
İMAR KANUNU İLE
BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE
GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar
Kanununun 28 inci maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Müelliflik, fenni mesuliyet, şantiye şefliği,
yapı müteahhitliği ve kayıtlar:
MADDE 28- Bu Kanun kapsamındaki mimarlık, mühendislik ve
planlama hizmetine ilişkin harita, plan, etüt, proje ve eklerinin
düzenlenmesi ve bunların yerine getirilmesinin; uygulamada bulunulacak
alanın, yerleşme merkezinin ve yapının
sınıfına, özelliğine ve büyüklük derecesine göre,
uzmanlık alanlarına uygun olarak 38 inci maddede belirtilen meslek
mensuplarına yaptırılması mecburidir. Müellifler ve
uygulamada bulunan meslek mensupları, işlerini bu Kanuna ve ilgili
diğer mevzuata uygun olarak gerçekleştirmekten sorumludur.
Yapıda inşaat ve tesisat işleri ile kullanılan
malzemelerin kamu adına denetimine ilişkin fenni mesuliyet, ruhsat
eki etüt ve projelerin gerektirdiği uzmanlığı haiz meslek
mensupları tarafından ayrı ayrı üstlenilmek
zorundadır. Fenni mesul mimar ve mühendisler uzmanlık alanlarına
göre; yapının, tesisatı ve malzemeleri ile birlikte, bu Kanuna,
ilgili diğer mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki
etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak
inşa edilmesini denetlemekle görevlidir. Yapı sahibine ve idareye
karşı sorumlu olan fenni mesuller, uzmanlık alanına uygun
olarak yapıda yetki belgesi olmayan usta
çalıştırılması veya şantiye şefi
bulundurulmaksızın yapım işinin sürdürülmesi veya
yapının mevzuata aykırı yapılması veya
istifaları halinde, bu durumları altı iş günü içinde ilgili
idareye yazılı olarak bildirmek zorundadır. Aksi takdirde, fenni
mesuller kanuni mesuliyetten kurtulamaz. Bildirim üzerine, en geç üç iş
günü içinde 32 nci maddeye göre işlem yapılır.
Fenni mesulün istifası veya ölümü halinde, başka bir
meslek mensubu fenni mesuliyeti üstlenmedikçe yapının devamına
izin verilmez. Fenni mesulün istifası halinde, istifa tarihinden önce
yapılan işlere dair sorumluluğu devam eder. Yeni atanan fenni
mesul, daha önce yapılan işlerin denetlenmesinden ve eksiklik ve hata
var ise giderilmesini sağlamaktan ve bildirimde bulunmaktan da sorumludur.
Tespit edilen bu eksiklik ve hatalar giderilmedikçe inşaatın devamına
izin verilmez.
Fenni mesuller, Bakanlık tarafından çıkarılan
yönetmelikte belirlenen sınıf, özellik ve büyüklüğe sahip
bulunan yapıların denetimi faaliyetine yardımcı olmak
üzere, 38 inci maddeye göre uygun nitelikte ve sayıda fen adamı
istihdam etmek mecburiyetindedir.
Fenni mesuller, uzmanlık alanlarına göre yapım
işlerinin denetimine ilişkin ayrıntılı bütün belgeler
ile mimarlık ve mühendislik hizmetleri raporunu idareye vermek ve
yapı kullanma izin belgesini imzalamak mecburiyetindedir. Yapıya
ilişkin bilgiler, ilgili idarece, etüt ve proje müelliflerinin, fenni
mesullerin, yapı müteahhitlerinin ve şantiye şefi mimar veya
mühendisin üyesi bulunduğu meslek odasına, üyelik
kayıtlarına işlenmek üzere bildirilir.
Fenni mesuller, mesuliyet üstlendikleri yapı ile alakalı
olarak yapı müteahhitliği, şantiye şefliği,
taşeronluk ve malzeme satıcılığı yapamaz.
Yapı sahibi, yapısının fenni mesuliyetini üstlenemez.
27 nci madde kapsamındaki yapılar ile entegre tesis
niteliğinde olmayan ruhsata tabi tarım ve hayvancılık
yapılarına ait 22 nci maddede yer alan etüt ve projeler, il özel
idarelerince veya Bakanlığın taşra teşkilatınca
hazırlanabilir. Bu tarım ve hayvancılık
yapılarına dair fenni mesuliyet, il özel idaresinin veya
Bakanlığın taşra teşkilatının mimar ve
mühendisleri tarafından üstlenilebilir.
Yapı müteahhidi ve şantiye şefi; yapıyı,
tesisatı ve malzemeleriyle birlikte bu Kanuna, ilgili diğer mevzuata,
uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara
ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa etmek, neden olduğu
mevzuata aykırılığı gidermek mecburiyetindedir.
Yapı müteahhidi ve şantiye şefi, ilgili fenni mesullerin
denetimi olmaksızın inşaat ve tesisatlarına ilişkin
yapım işlerini sürdüremez, inşaat ve tesisat işlerinde
yetki belgesi olmayan usta çalıştıramaz.
Bakanlıktan veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş
idareden yetki belgesi almaksızın, inşaat ve tesisat dahil
yapım işlerinin müteahhitliği üstlenilemez. Yetki belgeleri
geçici veya daimi olarak düzenlenebilir. Gerçek kişilere ve özel hukuk
tüzel kişilerine yapı inşa eden müteahhitlerin
kayıtları, her yapı için ayrı ayrı tutulur. Bu
kayıtların birer nüshası, ilgili yapı müteahhidinin yetki
belgelendirmesi işlemlerinde değerlendirilmek üzere
Bakanlığa gönderilir. Müteahhitlere yetki belgesi verilmesi
işlemleri, bu kayıtlar da değerlendirilerek Bakanlıkça
yürütülür.
Fenni mesullerce denetime ilişkin mimarlık ve
mühendislik raporları hazırlanan, yapı sahibi, fenni mesuller ve
ilgili idare elemanlarının birlikte düzenlediği tespit
tutanağı ile tamamlandığı belirlenen, ancak, yapı
müteahhidinin yapım işlerinden doğan vergi ve sigorta primi
borçlarının ve diğer sorumluluklarının gereğinin
yerine getirilmemesi sebebiyle yapı kullanma izin belgesi verilmesi işlemleri
tamamlanamayan yapılar için, yapının müteahhidi olmayan
yapı sahibinin talebi üzerine, ilgili idarece durum tespit edilerek
yapı kullanma izin belgesi verilir. Bu belgenin bir örneği, ilgili
kurumlara ve ilgililerin kayıtlarına işlenmek ve
değerlendirilmek üzere ilgili meslek odalarına ve Bakanlığa
gönderilir.
Yapı sahibi, ruhsat süresi dolmamış olan bir
yapının etüt ve proje müellifliği, yapı müteahhitliği
ve şantiye şefliği görevlerinden herhangi birini
üstlenmemiş ise bütün sorumluluk, ilgisine göre etüt ve proje
müelliflerine, yapı müteahhidine, şantiye şefine ve ilgili fenni
mesullere aittir.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Tayfur Süner, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının 1inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Terör saldırısında hayatını kaybeden
evlatlarımıza Tanrıdan rahmet, tüm Türk ulusuna başsağlığı
diliyorum.
Görüştüğümüz bu tasarı, müteahhitlerin yapı
işlerindeki kusurlarına ilişkin sorumluluğu şantiye
şefleriyle, fennî mesullerle paylaşmasına yönelik düzenlemeleri
içermektedir. Mahkemelere intikal eden değişik konularda, hukuki
ihtilaflarda, muhatabı bulunmayan işlerde çok önemli hukuk
sorunlarını çözüme kavuşturmayı amaçlayan bir
tasarıdır. Bununla birlikte, kat karşılığı
inşaat sözleşmelerinde inşaatın yüklenicisi olan
müteahhidin borçlarından kaynaklanan mağduriyetler, arsa sahiplerinin
hak kullanımı noktasında çok ciddi yasal engeller
çıkmasına zemin hazırlar durumdaydı. Yine bu kapsam
içerisinde bütün bu sorunların -tespit edilen, belirlenen, hukuki
ihtilaflara ilişkin boyutu da olan sorunların- yapılacak
düzenlemeyle çözüme kavuşturulması hedeflenmektedir.
Görüşmekte olduğumuz 1inci maddeyle de İmar
Kanununun 28inci maddesi başlığıyla birlikte yeniden
düzenlenmiştir. Bunun yanında 3194 sayılı Kanunun 28inci
maddesinin mevcut ikinci fıkrasında da yer alan harita, plan ve proje
müelliflerinin sorumlulukları daha açık, belirgin ve
genişletilerek yeniden düzenlenmiştir.
Ayrıca, denetime yönelik fennî mesuliyet görevini üstlenen
meslek mensuplarının görev ve sorumluluklarını
açıklayan 28inci maddenin mevcut birinci fıkrası, uygulama sürecinde
alınan Danıştay kararları da dikkate alınarak daha
açık ve belirgin hâle getirilmiştir. Fennî mesuliyet tanımı
da yapılmak suretiyle yeniden düzenlenmiş ve Yapı Denetimi
Hakkında Kanun ile uyum sağlanmıştır. Daha
sağlıklı bir denetim yapılması amacıyla fennî
mesullerin mimar ve mühendis unvanlı meslek mensupları olmaları
ve denetim faaliyetlerinde kendilerine yardımcı olmak üzere gerekli
düzenlemeler yapılmıştır.
Yine bu maddeyle, yapının denetim sorumluluğunu
üstlenen fennî mesullere, yapının tamamlanmasını tespit
bakımından ayrıntılı tüm belge ve mimarlık ve
mühendislik hizmetleri raporunu idareye verme ve yapı kullanma izin
belgesini imzalama zorunluluğu getirilmiştir. Bunun yanında,
fennî mesullerin, aynı zamanda aynı yapıda yapım sorumlusu
olarak yapı müteahhitliği, şantiye şefliği,
taşeronluk ve malzeme satıcılığı görevlerini
üstlenemeyecekleri ve yapı sahibinin kendi yapısında fennî mesul
olamayacağı hüküm hâline getirilerek yapım ve denetim
süreçlerinin birbirinden ayrılması sağlanmıştır.
Ayrıca, yapı müteahhitleri ve şantiye
şeflerinin yapım sürecindeki sorumlulukları belirlenmiştir.
Yapı müteahhitlerinin sicillerine ilişkin hükümler yeniden
düzenlenmiştir. Hâlihazırda, yapı sahibinin aynı zamanda
yapı müteahhidi olmadığı yapılarda, yapı müteahhitlerinin
yapım işlerine ait vergi ve sigorta bedellerini ödememesi nedeniyle
yapı kullanma izin belgesi düzenlenemediğinden ve bu nedenle
yapı sahipleri mağdur edildiğinden yeni bir hüküm olarak
getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, küresel krizin
başlamasının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman
geçmiştir. Kapalı ekonomiler dışında birçok ülke
ekonomisi son bir yıldaki gelişmelerden olumsuz anlamda nasibini
almıştır. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye
ekonomisine ilişkin açıklanan verilere göre yılın ikinci
çeyreğinde ekonominin yüzde 7 oranında küçüldüğü görülmektedir.
Ayrıca ilk çeyrekte açıklanan yüzde 13,8lik küçülme hızı
14,3 olarak düzeltilmiştir. Türkiye, 2002 yılında dünyanın
en büyük 20 ekonomisi arasında en hızlı büyüyen 3üncü ülkesi
iken 2007 yılında aynı ülkeler arasında 9uncu sıraya,
2009da da 17nci sıraya gerilemiştir. Bu veriler, AKP Hükûmetinin
ekonomide ortaya koyduğu yetersizliği göstermektedir.
İnşaat sektöründe ise 2002-2006 döneminde yaşanan
büyüme, 2007 yılında hız kesmiş, 2008de ise küçülmeye
dönmüştür. Bu süreçte küresel kriz ve konut talebi gerilemesi önemli
etkenler olmuş, sektör 2008de yüzde 8lik bir küçülmeyle
tamamlanmıştır. İnşaat sektörü 2009 yılının
ilk iki çeyreğinde, sırasıyla, yüzde 19 ve yüzde 21 küçülerek
ilk altı aylık toplamda yüzde 20 küçülmeyle ekonomik daralmadan en
fazla etkilenen ikinci sektör hâline gelmiştir. İnşaat
sektörünün büyüme performansında son yıllarda önemli oranda artan
konut talebi patlamasının tetiklediği özel sektör
yatırımları etkin olmuştur.
Toplam yatırımlarda özel sektörün payı yüzde 80
düzeyine ulaşırken kamunun payı yüzde 20lerde seyretmektedir.
Özel sektör yatırım harcamalarının 2009un ilk
çeyreğinde yüzde 34lük düşüşü ikinci çeyrekte de devam
etmiştir. Bu durum inşaat sektöründeki küçülmeye katkı yapan bir
numaralı faktör olmuştur. İkinci çeyrekte özel sektör
yatırım harcamaları ise yüzde 30 azalmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; inşaat
sektörünün 2004-2006 dönemindeki parlak döneminin tetikleyicisi olan konut
talebi patlaması 2008den itibaren gittikçe artan bir çöküş sürecine
girerek bu kez sektördeki küçülmeye öncülük etmiştir. 2009
yılının ilk altı ayında bir önceki yılın ilk
altı ayına göre belediyeler tarafından yapı ruhsatı
verilen yapıların yüzölçümünde yüzde 13, bina sayısında
yüzde 9, değerinde yüzde 20, daire sayısında yüzde 13
oranında düşüş yaşanmıştır.
İnşaat sektörü, gerek emek yoğun bir sektör
olması gerekse de niteliksiz iş gücünü bünyesinde kolayca
barındırılabilmesi bakımından ekonomideki
gelişmelere paralel olarak hızlı bir şekilde istihdam etme
veya maalesef hızlı bir şekilde işçi çıkarma
özelliğine sahiptir.
2009 yılının ikinci yarısında inşaat
sektöründe istihdam bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 25
azalmıştır. Bu süreçte bina inşaatı sektörü istihdam
endeksi de yüzde 34 azalmıştır. Son bir yıl içinde
inşaat sektöründe istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki oranı
ortalama yüzde 6 civarında seyretmiştir. Mart 2009da gerilemeye
başlayan işsizlik oranı Haziran 2009da yüzde 13e geriledi ve
işsiz sayısı 3 milyon 270 kişi oldu. Geçen yıl
aynı dönemde işsizlik oranı yüzde 9, işsiz sayısı
ise 2 milyon 300 bindi. İşsiz sayısı bir yıllık
dönemde 1 milyon kişi artmıştır.
Değerli milletvekilleri, 2009un ilk yarısında
küresel kriz Türk müteahhitlerinin en çok iş yaptıkları Avrasya,
Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgelerini de etkisi altına
almıştır. En önemli pazarlarımızdan biri olan Rusya
Federasyonu çok ciddi bir şekilde etkilenmiş ve en fazla küçülen
ekonomilerden biri olmuştur. Öte yandan Türk
inşaatçılarının işlerinin yoğunlaştığı
petrol ve doğal gaz zengini ülkeler bu ürünlerin uluslararası
piyasalarda yaşanan değer kayıpları nedeniyle sorunlar
yaşamaya başlamışlardır. Küresel krizin yurt
dışı pazarlardaki etkileri, yatırımların
duraklaması, devam eden projelerdeki hak ediş ödemelerinin gecikmesi,
yurt dışı projeler için finansman sağlanmasının
güçleşmesi, şantiyelerde iş gücü azalmasına gidilmesi ve
Rusya örneğinde olduğu gibi binlerce Türk işçisinin ülkelerine
dönmeleri şeklinde tezahür etmiştir.
Yaşadığımız krizde inşaat sektörünün
geleceği hakkında tahminlerde bulunulurken 2001 krizinde
yaşanmış olanları anımsamakta da yarar vardır.
İnşaat sektörü 2001 krizinde gayrisafi yurt içi hasılaya
kıyasla 3 kat daha fazla küçülmüştür. 2009 yılı için
gayrisafi yurt içi hasıla beklentisinin yüzde 6 küçülme olduğu
dikkate alındığında, inşaat sektöründeki küçülmenin de
yüzde 20 civarında gerçekleşmesi çok yüksek bir olasılık
olarak değerlendirilmektedir.
Mevcut tabloyu 2001 kriziyle kıyaslarken gözden
kaçırılmaması gereken en büyük fark ise Türk
inşaatçılarının o dönemde yurt dışında cazip
iş fırsatları bulabilmiş olmalarıdır. Bu
çerçevede yurt içine dönük olarak kamu altyapı
yatırımlarını ve tüketici harcamalarını
artıracak önlemler ile özel sektörde uygulanacak teşviklerin hayata
geçirilmesi, yurt dışı müteahhitlik hizmetlerine dönük olarak
ise teminat mektubu sorunları, Türk iş gücü istihdamının
teşvik edilmesi, sosyal güvenlik prim yükünün hafifletilmesi, politik ve
ticari risk sigortası, Eximbank desteği gibi konular çözülmediği
sürece inşaat sektörümüz küçülmeye devam edecek, önünü göremez bir duruma
gelecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Süner, lütfen tamamlayınız.
TAYFUR SÜNER (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz sonra Çek Yasasını görüşeceğiz.
İnşallah bu kanun çıkarılırken kötü niyetli insanları
çek mağduru gibi gösterecek bir düzenleme gelmez. Eski ticarette var olan
söze güvenme, bir süre sonra yerini önce senede, sonra da çeke güvenmeye
bıraktı ama şimdi getirilecek değişiklikler, çekle
ilgili ticari yasalara ve etik kurallara uymayan insanların bir anlamda af
olmasına yol açarsa, biliniz, bu, Türkiye'nin ticari yaşamı için
olumsuz bir gelişme olacaktır.
Görüşmekte olduğumuz bu tasarının inşaat
sektörüne nefes aldırmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Süner.
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte
olan 397 sıra sayılı Kanun Tasarısı olan İmar
Kanunu ile Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken önceki gün hunharca, kalleşçe
atılan bir pusu sonunda şehit edilen 7 evladımıza ve
İstanbulda bir anlamda yakılmış, yakılarak
katledilmiş olan kızımıza yüce Allahtan rahmet diliyorum,
Türk milletinin başı sağ olsun diyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan
tasarıyla mevcut kanunda çok önemli ciddi değişiklikler
yapılmakta. Burada amaç daha güçlü bir yapı stoku elde edilmesi, daha
sağlıklı yapı ve binaların elde edilmesi. Bu amaca
ulaşmak için, bu inşaatın yapılması
sırasında görev alanlara mesuliyetler yüklenmesi. Bunu da
tasarının 1inci maddesinin ikinci paragrafında global olarak
öğrenmek mümkün. Bu paragrafta ne diyor? Yapıda inşaat ve
tesisat işleri ile kullanılan malzemelerin kamu adına denetimine
ilişkin fenni mesuliyet, ruhsat eki etüt ve projelerin gerektirdiği
uzmanlığı haiz meslek mensupları tarafından ayrı
ayrı üstlenilmek zorundadır. Yani konu, yapılan
inşaatın bir sorumlusunun bulunması.
Bu anlamda, 57nci Hükûmet döneminde Yapı Denetimi Kanunu
getirilmişti ve tıpkı bu sene Millî Eğitim
Bakanlığının anaokullarında pilot uygulama illeri
seçildiği gibi on dokuz il seçilmişti. Seçilen on dokuz ilin
diğerlerinden ayrıcalıklı olarak mütalaa edildiği ve
ilave külfetlere tabi tutulduğu iddiasıyla şikâyetçi olmakta
ildekiler.
Diğer taraftan da yapı denetimine tabi olmayan
diğer iller de Niye, biz insan değil miyiz? Bizim için yapılan
yapılar denetlenmeye değer değil mi? diye şikâyet
ediyorlardı.
Bu, yedi yıllık AKP iktidarları döneminde ülkeye
şamil hâle getirilememiş durumda. İnşallah önümüzdeki
dönemde, kısa zamanda, bu Türkiye'nin tamamına şamil hâle
getirilir. Hiç olmazsa bu değişiklikle -ki iktidar-muhalefet bu kanun
tasarısında mutabık hâle gelmiş, bir konsensüs
sağlanmış- burada da amaçlanan yapı güvenliğinin
sağlanmasında sorumlulara gerekli sorumluluğu bu kanunla
yükleyebilmekteyiz.
Fennî mesul mimar ve mühendisler, uzmanlık alanlarına
göre; yapının, tesisatı ve malzemeleriyle birlikte, bu Kanuna,
ilgili diğer mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki
etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak
inşa edilmesini denetlemekle görevlidir. Temelinde durum bu.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan
tasarıyla bu güvenliği sağlama amacıyla tedbir
alınırken -bundan sonra yapılacak binalarda, tesislerde,
yapılarda bu söz konusu- bizim bir başka görevimiz, yüzde 95i
depremsellik arz eden ülkemizde, ister yerel yönetimler ister merkezî yönetim
el birliğiyle bugüne kadar yapılmış yapıların ve
elde mevcut yapı stoklarının güvenli, kullanılabilir
yapılara dönüştürülmesini temin etmek.
Biz 57nci Hükûmet döneminde bunun üzerinde hassasiyetle durduk.
Özellikle imar mevzuatındaki dağınıklığın,
İstanbul gibi nüfusun beşte 1inin yaşadığı bir
ilde ve depremselliğin en fazla olduğu, en fazla üzerinde spekülasyon
yapıldığı ilimizde bunun önüne geçmek ve gerekli tedbirleri
almak için, âdeta, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığında görev yapan bir müsteşar
yardımcısı -ki daha sonra müsteşar olmuş-
arkadaşımızı orada görevlendirdik ve imarla ilgili her
türlü konuyu, gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi gerek
İstanbul Valiliği gerek Bayındırlık Bakanlığı
Teknik Araştırma Uygulama Genel Müdürlüğünden sorumlu
müsteşar olarak, Bakanlık adına, Bakanlıkla ilgili
hususları bütün boyutuyla İstanbulda masa üzerine yatırıp,
cumartesi pazar demeden sonuna kadar, tatil demeden
arkadaşlarımız bir çalışma sergilemişler ama
erken seçimle o çalışmanın sonuçları uygulamaya ne ölçüde
aktarılabildi? Bunları ibretle yedi yıldır seyrediyoruz.
Bu çerçevede, aldığımız tedbirler
arasında ne vardı? Aldığımız tedbirler
arasında İstanbuldaki köprü ve viyadüklerin güçlendirilmesi
vardı. Ben, 2006 yılında köprü ve viyadüklerin güçlendirilmesi
çalışmasıyla ilgili olarak Sayın Başbakanın temel
atma töreninde yapmış olduğu konuşmayı, bugün, o güne
ait haber portallarından elde etmeye çalıştım. Orada ne
yazıyor:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özakla
birlikte Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile
Japon Hükûmetinden temin edilen krediyle Japon IHI şirketi
gerçekleştirilecek olan İstanbuldaki Büyük Açıklıklı
Köprülerin Sismik Takviyesi Projesi kapsamındaki
çalışmaların başlaması dolayısıyla
düzenlenen törene katıldı.
Haliç Köprüsü Eyüp ayağında gerçekleştirilen
törende Sayın Başbakan, çalışmalar sırasında
köprü ve viyadüklerde şerit daralmalarına sebep olunacağı
için özür diledi.
On yılı ödemesiz, kırk yıl vadeli, çok
düşük faizli bir kredi açıldığını belirten
Erdoğan, Japonya Başbakanı Junichiro Koizumiye de teşekkür
etti.
Bu teşekkür nasıl cereyan etti? On yılı
ödemesiz, çok düşük faizli -ki, o faiz miktarı yıllık yüzde
0,95 düzeyinde- olan ve ilk yılı ödemesiz olan bu krediyi
şahsıma gösterdiği teveccühe bağlı olarak veren
Sayın Japonya Başbakanına teşekkür ederim. ifadesini
kullanarak teşekkür etti Sayın Başbakan. Bunun anormal hiçbir
tarafı yok, ahde vefadır bu. Eğer bir destek varsa, bu
desteğe teşekkür edilmelidir.
Ben, size, 1 Haziran 2006 tarihinde yapılan bu törendeki
konuşmanın hemen arkasından, aynı konuyla ilgili olarak
Sayın Başbakanın TGRT Haberde çıkan, bu törendeki
konuşmasının özetini sunuyorum: Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan İstanbuldaki köprülerin ayaklarının depreme
karşı güçlendirilmesi projesi kapsamındaki
çalışmaların başlaması dolayısıyla Haliçte
düzenlenen törene katıldı. Haliç Köprüsü Eyüp ayağında
gerçekleştirilen törende konuşan Başbakan Erdoğan, bu proje
ile İstanbul ulaşımının can damarı olan
köprülerin ve viyadüklerin dayanıklılık
çalışmalarını başlattıklarını söyledi.
Depreme karşı hazırlıklı olmamız
gerektiğini söyleyen Başbakan Şimdi tedbirleri almaz, bizden
öncekiler gibi, bizden önceki yıllarda yapıldığı gibi
kulağımızın üzerine yatmaya kalkarsak, İstanbulun
kendisiyle büyüyen sorunun altında kalır ve asla bunlarla başa
çıkamayız. dedi.
Değerli milletvekilleri, 24/06/2002 tarihli Yapı Dergisi
Editörü Derya Özerin haberi:
Bakanlar Kurulu İstanbuldaki Köprü ve Viyadüklerin
Güçlendirilmesi Projesinin finansmanı için alınacak 12 milyar 22
milyon yenlik (yaklaşık 96,5 milyon dolarlık) Japon kredisine
onay verdi.
Resmî Gazetede yayımlanan anlaşmaya göre, Japon
Uluslararası İşbirliği Bankası (JBIC) sağlanacak
krediye ilişkin Türkiye ile Japonya arasında Mart ayında teati
edilen notalar onaylandı.
Mart ayında teati edilen nota, Japonyada, tarafımdan,
Japonyayı ziyaretim sırasında gerçekleşti.
Değerli milletvekilleri, 3 Temmuz 2002 Anadolu Ajansı:
Köprü ve viyadükler için Japon kredisi.
Boğaziçi köprüleri ve viyadüklerin sismik takviyesini
sağlayacak kredi anlaşması 5 Temmuz Cuma günü İstanbulda
imzalanacak.
Karayolları Genel Müdürlüğünden yapılan
açıklamaya göre, İstanbul 17. Bölge Müdürlüğü Ortaköy Sosyal
Tesislerinde gerçekleştirilecek törende kredi anlaşmasını
Türkiye adına Bayındırlık ve İskân Bakanı
Abdülkadir Akcan, Japon Hükûmeti adına da Japonyanın Ankara
Büyükelçisi Shigeo Takaneka imzalayacak. Bu anlaşma o gün imzalandı
değerli milletvekilleri.
Şimdi, Sayın Başbakan kendisine saygı
gösterilmesini bekler. Bu ülke bir tane, Türkiye. Bu ülkenin bir tane
Başbakanı var. Eğer biz, bu Başbakana saygı
göstermezsek hiç kimse göstermez. Biz başbakanlarımıza
saygı göstermeliyiz. Ama başbakanlarımız da her
attığı adımda, her söylediği lafta, her
yaptığı icraatta kendisine saygı gösterilecek
davranışları sergilemekle yükümlüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akcan, lütfen tamamlar
mısınız.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Her sayın başbakan da
kendilerine saygı gösterilmesini doğuracak zemini hazırlamakla
yükümlüdür.
Şimdi, şu söylediğim belgeleri size, dileyen
herkese verebilirim. Dolayısıyla, 96,5 milyon dolarlık, Türkiye
gibi dünyanın 17nci büyük ekonomisi olan bir ülkede 100 milyon
dolarlık krediyle ilgili olarak Sayın Başbakanın kamuoyunu
yanıltmasına ne gerek vardı? Bu nedenle, bu hususu da ifade
etmek durumundayız.
Sayın Başbakanın belediye
başkanlığı döneminde, Refah-Yol Hükûmeti zamanında
-Bayındırlık Bakanlığı Refah Partisine aitti-
alamadığı D-100 kara yolunu 20 Ağustos 2002de Ali Müfit
Gürtuna Beye protokolle ben devrettim. Hafif raylı sistem kurulsun
Sayın Başbakanın da temel atma töreninde Bizim özlemimizdi, bu
gerçekleşiyor. diye ifade ettiği o D-100 kara yolunu 57nci Hükûmet
döneminde MHPli bakan protokolle devretmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) O protokol imzalanırken de
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet Koca tesadüfen orada
bulunmaktaydı, onun şahidi de odur.
BAŞKAN Sayın Akcan, teşekkür ediyorum.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Teşekkür ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Madde üzerinde soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Cengiz, Sayın Doğru ve Sayın Sönmez
sisteme girmişlerdir.
Sayın Cengiz, buyurun.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Bakanlar Kurulunca
kararlaştırılıp ve ilan edilen turizm merkezlerinin imar
planlarının yapılması, yerleşik amaçlı jeolojik
etüt raporları ve zemin etütleri raporlarının
yaptırılması görevi Bakanlığınızın
uhdesindedir.
1) Türkiyede Bakanlar Kurulunca ilan edilen kaç adet termal
turizm merkezi veya turizm merkezi vardır?
2) Bu turizm merkezlerinin kaç tanesinin imar planları ve
yerleşik amaçlı zemin etüt veya ada bazlı zemin etüdü
yapılmıştır?
3) Çanakkale ili Ezine ilçesi Kestanbol Termal Turizm Merkezi ile
Yenice ilçesi Akçakoyun Turizm Merkezinin imar planları ve jeolojik etüt
raporlarının yapılıp yapılmadığı,
yapılmadı ise bunlarla ilgili Turizm
Bakanlığımızın bir çalışmasının
olup olmadığının bildirilmesini
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Cengiz.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Belediyelere hizmetleri yapabilmeleri için nüfuslarına göre
para gönderilmesinden dolayı Anadoludaki birçok belediye borç
batağında olup personel ücretlerini bile ödeyememektedir. Bu da halka
yapılacak hizmeti engellemektedir. İller Bankası tarafından
verilen paraların tahsisinde nüfus dışında, bölgenin
gelişme durumu vesaire gibi başka kriterler getirmeyi düşünüyor
musunuz?
İller Bankasıyla ilgili olarak borçların
artmış olduğu bir ortamda faizlerin silinmesi veyahut
borçların yapılandırılmasıyla ilgili bir
çalışma var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.
Sayın Sönmez
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) Sayın
Bakanım, bir inşaat yarım hâlde iken fennî mesulü vazgeçer,
görevini bırakır veya öldüğünde yerine yeni bir fennî mesul
geliyor ve yeni fennî mesul görevi devraldığında kendinden daha
önce imal edilmiş yerlerden de sorumlu tutuluyor. Şimdi 20 katlı
bir inşaatın 15inci katında görev almış bir fennî
mesul, o binanın temelini ne kadar bilebilir? O konuda ne kadar sorumlu
olabilir? Bu sizce problem değil midir?
İkincisi, yeni görev alan fennî mesul bu
aldığı görevdeki binanın eski bölümünden de sorumlu
olduğu için tamamının mı ücretini alacaktır, yoksa
tamamlanacak bölümün mü?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez.
Sayın Ağyüz
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, demin sorulara cevap verirken
kıyı şeridindeki belediyelerin imar yetkilerinin Kültür ve
Turizm Bakanlığına verilmesinin doğru
olacağını söylediniz. Bu, yerelleşmeyle, yerel demokrasiyle
bağdaşmaz. Sizin orada şahsınızın olmayabilir ama
Hükûmetinizin siyasi bir kararı var. O bölgedeki belediyeler Cumhuriyet
Halk Partisi kazanımında olduğu için o belediyelerin elini
kolunu bağlamak istiyorsunuz, bu tasarruflarını engellemek
istiyorsunuz. Nasıl ki Ataköyde bunu yapmaya
çalışıyorsunuz yasayla, bu yasa da öyledir. Yerelleşme
adı altında, yerel demokrasi adı altında yıllarca
bunu savunan bir kişi olarak bunu demokrasi adına savunmuş
olmanızı ben yadırgıyorum. Demin konuşmamda da belirttim,
şimdi de üzerine basarak söylüyorum: Bu, yetki gaspıdır, Kültür
ve Turizm Bakanlığının önerisiyle
Bayındırlık il müdürlüklerine verilmesi yetki gaspıdır
çünkü Bayındırlık Bakanlığının yetkileri ve
içi boşaltılmıştır. O nedenle, bu
kararınızı kınıyorum, bu düşüncenizi
kınıyorum ve bu yetkinin de Bakanlığınıza
verilmesinin doğru olmayacağı inancındayım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sorunuz Sayın Ağyüz?
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Doğru
olmayacağı inancındayım bu düşüncenizin.
BAŞKAN Sorunuz
Soru sormak için sisteme girdiniz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Soru da sordum, içinde var
sorum. Nasıl savunursunuz? diyorum. Bunu, yerel demokrasiyi savunan bir
kişi olarak nasıl savunabilirsiniz? Bu soru değil mi?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.
Sayın Bakan, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Değerli arkadaşlarım, kısaca cevap vermeye
çalışayım ben de.
Turizm merkezlerinin imar planlarının
yapılması, zemin etütlerinin, jeolojik etütlerin yapılması
görevi bizim Bakanlığımızın -turizm bölgelerinde- ama
bu konuda biraz daha zamana, maddi imkâna, elemana ihtiyacımız
olduğu da açık. Biz termal turizm master planını
yaptık. Şimdi, bu ay itibarıyla, otuz iki tanesi termal bölgesi
olmak üzere bir tahsis ilanına çıktık. Bu tahsis ilanına
çıktığımız alanlar öncelikli olmak üzere bu
alanlardaki planlama çalışmalarımızı tamamlamaya
çalışıyoruz. Sayın Milletvekilimizin sorduğu
noktalarla ilgili spesifik bilgileri de yazılı olarak kendisine
bildireceğim.
İller Bankasının yeni kriterler getirmesi konusunda,
Sayın Milletvekilimizin sorusuna dönük bir yasal çalışma var,
böyle bir ihtiyaç olduğunu biz de biliyoruz.
Fennî mesullerle ilgili Sayın Sönmezin sorusu var. Bir fennî
mesul bir inşaatı devralmadan önce, sorumluluğu üstlenmeden önce
bir rapor almak zorunda. Eğer o rapor mesuliyeti almasına elveriyorsa
alacak, eğer elvermiyorsa almayacak. Prosedür böyle, usul böyle, yasa
böyle ve kaldığı yerden itibaren de ücretini alacak. Yani, 10
katlık, 20 katlık bir binanın 10uncu katına gelinmiş,
Benden önce ne olursa olsun, benden önceye bakmam diyerek mesuliyeti
üstlenmesi hukuken mümkün değil ve doğru değil.
Turizm bölgesiyle ilgili
Turizm bölgelerinde planlama konusundaki
yaklaşımımı sürdürüyorum ben arkadaşımın
görüşlerinin aksine. Örnekler verdim, sayın milletvekillerimiz de
demin örnekler verdiler. Ne yazık ki, küçük ölçekli belediyelerde
özellikle küçük oy gruplarına büyük tavizler verilebiliyor veya
belediyenin bir imkânını geliştirmek için planlamalarda
değişiklik yapılabiliyor. Bir makro bakış
açısıyla temel ilkeler konulabilir, yoğunlukla ilgili,
düzenlemeyle ilgili, yeşil alanla ilgili ilkeler konulabilir.
Orada, bayındırlık il müdürlüklerinin yetkisinin ya
da Bayındırlık Bakanlığının yetkisinin
azaltıldığı söyleniyor; tam tersine, bir yetki
bölüşmesiyle bayındırlık müdürlükleri de devreye girer ve
global olarak, makro olarak konmuş bulunan bu kriterleri orada sahaya
indirmeye çalışır.
Türkiyede yerel yönetimleri savunmak başka bir şey,
yerel yönetimlerin küçük oy grupları için dilediği gibi hareket
etmesini kolaylaştıracak düzenlemelere arka çıkmak başka
bir şeydir.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
Madde 2
MADDE 2- 3194 sayılı Kanunun 42 nci maddesi
başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
İdari müeyyideler:
MADDE 42- Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına
aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği
tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular
hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu
maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır.
Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt
ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan
yapının, sahibine, yapı müteahhidine veya
aykırılığı altı iş günü içinde idareye
bildirmeyen ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu
alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve
sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal
emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın
büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere,
aşağıdaki şekilde hesaplanan idari para cezaları uygulanır.
a) Bakanlıkça belirlenen yapı sınıflarına
ve gruplarına göre yapının inşaat alanı üzerinden
hesaplanmak üzere, mevzuata aykırılığın her bir
metrekaresi için;
1) I. sınıf A grubu yapılara üç, B grubu
yapılara beş Türk Lirası,
2) II. sınıf A grubu yapılara sekiz, B grubu
yapılara onbir Türk Lirası,
3) III. sınıf A grubu yapılara onsekiz, B grubu
yapılara yirmi Türk Lirası,
4) IV. sınıf A grubu yapılara yirmiüç, B grubu
yapılara yirmibeş, C grubu yapılara otuzbir Türk Lirası,
5) V. sınıf A grubu yapılara otuzsekiz, B grubu
yapılara kırkaltı, C grubu yapılara elliiki, D grubu
yapılara altmışüç Türk Lirası,
idari para cezası verilir. Bu miktarlar her takvim
yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4/1/1961
tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi
hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme
oranında bir Türk Lirasının küsuru da dikkate alınmak
suretiyle artırılarak uygulanır.
b) Mevzuata aykırılığı yapı
inşaat alanı üzerinden hesaplanması mümkün olmayan, yapının
cephelerini ve diğer yapı elemanlarını değiştiren
veya yapı malzemesi için öngörülen gereklere aykırı bulunan
uygulamalar için, Bakanlıkça yayımlanan ve
aykırılığa konu imalatın tespiti tarihinde yürürlükte
bulunan birim fiyat listesine göre ilgili idarece belirlenen bedelin % 20si
kadar idari para cezası verilir.
c) (a) ve (b) bentlerine göre cezalandırmayı gerektiren
aykırılığa konu yapı;
1) Hisseli parselde diğer maliklerin muvafakati
alınmaksızın yapılmış ise cezanın % 30u,
2) Kamuya veya başkasına ait bir parselde
yapılmış ise cezanın % 40ı,
3) Uygulama imar planında veya parselasyon planında
Kamu Tesisi Alanı veya Umumî Hizmet Alanı olarak belirlenmiş
bir alanda yapılmış ise cezanın % 60ı,
4) Mevcut haliyle veya öngörülen bir afet tehlikesi karşısında
can ve mal emniyetini tehdit ediyor ise cezanın % 100ü,
5) Uygulama imar planı bulunan bir alanda
yapılmış ise cezanın % 20si,
6) Yapılaşmaya yasaklanmış bir alanda
yapılmış ise cezanın % 80i,
7) Özel kanunlar ile belirlenmiş özel imar rejimine tabi bir
alanda yapılmış ise cezanın % 50si,
8) Ruhsatsız ise cezanın % 180i,
9) Ruhsatı hükümsüz hale gelmesine rağmen
inşaatı sürdürülüyor ise cezanın % 50si,
10) Yapı kullanma izin belgesi alınmış olmakla
birlikte, ruhsat alınmaksızın yeni inşaî faaliyete konu ise
cezanın % 100ü,
11) İnşaî faaliyetleri tamamlanmış ve
kullanılmıyor ise cezanın % 10u,
12) İnşaî faaliyetleri tamamlanmış ve
kullanılıyor ise cezanın % 20si,
13) Çevre ve görüntü kirliliğine sebebiyet veriyor ise
cezanın % 20si,
(a) ve (b) bentlerinde belirtilen şekilde tespit edilen para
cezalarının miktarına göre ayrı ayrı hesap edilerek
ilave olunur. Para cezalarına konu olan alanın hesaplanmasında,
aykırılıktan etkilenen alan dikkate alınır.
18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41 inci maddelerde
belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere
aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve
proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye
şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk
Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına
aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal
emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para
cezası verilir.
Yapıldığı tarih itibarıyla plana ve
mevzuata uygun olmakla beraber, mevcut haliyle veya öngörülen bir afet
tehlikesi karşısında can ve mal emniyetini tehdit ettiği
veya edeceği ilgili idare veya mahkeme kararı ile tespit olunan
yapılara, ilgili idarenin yazılı ikazına rağmen
idarece tanınan süre içinde takviyede bulunmayan veya bu
yapıları 39 uncu madde uyarınca yıkmayan yapı sahibine
onbin Türk Lirası idari para cezası verilir.
27 nci maddeye göre il özel idaresince belirlenmiş köy
yerleşme alanı sınırları içinde köyün nüfusuna
kayıtlı olan ve köyde sürekli oturanlar tarafından, projeleri il
özel idaresince incelenerek fen, sanat ve sağlık şartlarına
uygun olmasına rağmen muhtarlık izni olmaksızın konut
ve zatî maksatlı tarım ve hayvancılık yapısı
inşa edilmesi halinde yapı sahibine üçyüz Türk Lirası idari para
cezası verilir. Bu yapılardaki diğer aykırılıklar
ve ruhsata tabi tarım ve hayvancılık maksatlı
yapılardaki aykırılıklar için verilecek olan idari para
cezası, üçyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, ikinci fıkraya
göre hesaplanan toplam ceza miktarının beşte biri olarak
uygulanır.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen fiil ve hallerin,
yapının inşa edilmesi süreci içinde tekrarı halinde, idari
para cezaları bir kat artırılarak uygulanır.
Yukarıdaki fıkralar uyarınca tahsil olunan idari
para cezaları, aynı fiil nedeniyle 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 184 üncü maddesine göre mahkûm olanlara
faizsiz olarak iade edilir.
İdari para cezalarına karşı cezanın
tebliğinden itibaren onbeş gün içinde yetkili idare mahkemesine
başvurulabilir. Başvurular, ihtiyaç duyulmayan hallerde evrak
üzerinden incelenerek en kısa süre içinde karara bağlanır.
Başvurunun yapılmış olması, yapının mevzuata
uygun hale getirilmesi veya yıkılması idari para
cezasının tahsilini durdurmaz. Yapının bu Kanuna, ilgili
diğer mevzuata, plana, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere uygun hale
getirilmesi için idarenin yazılı izni dahilinde yapılan iş
ve işlemler mühür bozma suçu teşkil etmez.
Müelliflerin, fenni mesul mimar ve mühendislerin, yapı
müteahhitlerinin, şantiye şefi mimar ve mühendislerin, imar
mevzuatına aykırı fiillerinden dolayı verilen cezaları
ve haklarındaki kesinleşmiş mahkeme kararları, kendi
kayıtlarına işlenmek ve ilgili mevzuata göre cezai işlem
yapılmak üzere, üyesi bulundukları meslek odasına ve
Bakanlığa ilgili idarece bildirilir. Bu kişiler, verilen ceza
süresi içinde yeni bir iş üstlenemez.
Yapı müteahhidinin yetki belgesi;
a) Yapım işinin ruhsata ve ruhsat eki etüt ve projelere
aykırı olarak gerçekleştirilmesi ve 32 nci maddeye göre verilen
süre içinde aykırılığın giderilmemesi halinde beş
yıl,
b) Yapım işinde ruhsat eki etüt ve projelere
aykırı olarak gerçekleştirilen imalatın can ve mal
güvenliğini tehdit etmesi halinde on yıl,
c) Bakanlıkça olumsuz kayıt değerlendirmesi
yapılan hallerde bir yıl,
süreyle Bakanlıkça iptal edilir. Yapı müteahhidinin,
yapım işlerinden doğan vergi ve sigorta primi
borçlarını ödememesi ve diğer sorumluluklarını yerine
getirmemesi hallerinde yetki belgesi bir yıldan az olmamak üzere
Bakanlıkça iptal edilir ve bunlara sorumluluklarını yerine
getirinceye kadar yeni yetki belgesi düzenlenmez. Yetki belgesi iptal edilen
yapı müteahhidi yeni yetki belgesi düzenleninceye kadar yeni iş
üstlenemez, ancak mevcut işlerini tamamlar. Yetki belgeli yapı müteahhidi
olmaksızın başlanılan yapının ruhsatı iptal
edilir ve yapı mühürlenir.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Sayın Genç ve Sayın Sönmez soru sormak istemektedirler.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Burada öğrenmek istediğim, hep
yapı sahibine ceza kesiliyor da, yapının kiraya verilmesi
hâlinde kiracı tarafından ruhsatlı veya ruhsatsız olarak o
kiralanan yerde yapılan inşaatlardan dolayı cezanın
yapı sahibine mi kesilmesi lazım, yoksa kiracıya mı
kesilmesi lazım? Onu öğrenmek istiyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Sayın Sönmez, buyurun.
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Demin sorduğum soruda, inşaat yarımken yeni görev
alan fennî mesul daha evvel yapılan bölümlerden de sorumludur fakat bunu
nasıl anlayacağını sorduğumuzda da kendisinin bir
rapor alması gerektiğini duydum, yanlış
hatırlamıyorsam, yanlış anlamadıysam. Eğer fennî
mesul ölmüşse bu raporu kimden alacaktır bundan daha evvel
yapılan bölümün sağlam olduğuna dair?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez.
Sayın Bakan, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Arkadaşlar, biraz önce yanıt verdiğimi zannediyorum ben
KAMER GENÇ (Tunceli) Cevaplandırılmadı Sayın
Başkan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
cevaplandırdığımı zannediyorum.
Yani bir fennî mesul bir inşaatı devralırken
kendisinden önceki dönemle ilgili bir inceleme yapacak ya da yaptıracak.
Yani Ben, benden önce ne yapıldığını bilmem. deyip o
noktadan itibaren sorumluluk alması ciddi biçimde işi
boşluğa bırakır. Ben, benden öncesini bilirim yani bir
doktor, hasta kendisine geldiği zaman Önceki raporlarınız,
tetkikleriniz var mı? falan diye soruyor ve ondan sonra kendisi de
yaptırıyor. Bu da bunun gibi bir ön inceleme yaptıracak elbette
ve ondan sonra alıp almayacağına karar verecek. Yani kendisinden
önceki dönemlerde çok ciddi kusurlar olabilir ama Ben bu saatten sonra
yaptığım işten sorumluyum. demek bir bilinmez meçhule terk
etmek demektir inşaatı. Bunun olabileceğini zannetmiyorum. Yani
teknik bir konu, inşaat devam edemez bu takdirde. Öyle olduğunu
zannediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 397/1 sıra Nolu İmar Kanunu ile
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2. maddesindeki İdari para cezalarına
karşı cezanın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde
yetkili idare mahkemesine başvurulabilir. Başvurular, ihtiyaç
duyulmayan hâllerde evrak üzerinden incelenerek en kısa süre içinde karara
bağlanır. Başvurunun yapılmış olması,
yapının mevzuata uygun hâle getirilmesi veya yıkılması
idari para cezasının tahsilini durdurmaz. cümlesinin madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Ahmet Yeni |
Ertekin Çolak |
Ahmet
Aydın |
|
|
Samsun |
Artvin |
Adıyaman |
|
|
İbrahim
Yiğit |
Abdullah
Çalışkan |
|
|
|
İstanbul |
Kırşehir |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kabahatler Kanununda idari para cezalarıyla ilgili
genel düzenleyici hüküm bulunduğundan ve Anayasa Mahkemesinin iptal
kararı da bu doğrultuda olduğundan bu teklif gerekli
görülmüştür.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
KAMER GENÇ (Tunceli) Benim önergem var Sayın Başkan.
BAŞKAN
oylarınıza sunuyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, benim önergem var diyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir saniye Sayın Genç. Önergeniz varsa niye
getirilmedi?
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, madde üzerinde düzeltme istiyorum.
Ben çekmedim önergemi.
BAŞKAN Sayın Genç, önergenizi geri çekmişsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Verdim, orada var. Bu 39uncu maddedeki
BAŞKAN Sayın Genç, önergenizin geri çekildiği
söyleniyor, bakacağız.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.56
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
397 ve 397ye 1inci ek sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 2nci maddesini kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 3194 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinin (I)
numaralı fıkrasının (e) bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
e) Her türlü inşaat ve tesisat dahil yapım
işlerine dair yapı müteahhitlerinin yetki belgelendirilmesi
işlemlerine; yapı müteahhitlerinin iş gruplarına,
ihtisaslaşmalarına ve yüklenilecek işin büyüklüğüne göre
sınıflandırılmasına ve bunların sahip
olmaları gereken asgari eğitim, iş tecrübesi, teknik donanımı
ve kapasitesi, mali durumu, idari yapısı ve personel
şartları ile niteliklerine; yapı müteahhitlerinin
faaliyetlerinin denetlenmesine, kayıtlarının tutulmasına ve
değerlendirilmesine; mimar ve mühendis unvanlı şantiye şefi
çalıştırılması mecburi ve yapı müteahhidi
olmaksızın da yapılması mümkün olan yapılara;
şantiye şeflerine, yapım ve denetim işlerinde istihdam
edilecek fen adamlarına ve yetki belgeli ustalara ilişkin usul ve
esaslar ile diğer hususlar, Milli Eğitim Bakanlığı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki
Yeterlilik Kurumu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Esnaf ve
Sanatkarlar Konfederasyonu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliğinin görüşleri alınarak
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına söz yok.
Şahsı adına söz isteyen Kamer Genç, Tunceli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 397ye 1inci ek sıra sayılı
Tasarının daha önceki, geçen 2nci maddesinde bir önerge
vermiştim. Yani, o işleme konulmadı. Orada şunu
kastediyorum: Şimdi, bir yapının afet nedeniyle
yıkılması gerekiyor ve yıkılma taraflara tebliğ
edilmiş fakat yıkmamış veyahut da kuvvetlendirmemişse
burada 10 milyar lira para cezası getirilmiş. Şimdi, bir
gecekonduya da 10 milyar alıyorsunuz, bir apartmana, iş hanına
da 10 milyar alıyorsunuz. Ben orada diyordum ki, 2 milyar ile 10 milyar
arasında bir marj koyalım da gecekonduyla bir apartman, bir iş
hanı aynı işleme tabii tutulmasın.
Onun arkasında da, köy hudutları içinde yapılan
yapılar fen ve sağlık itibarıyla il özel idaresince yerinde
görülmüş fakat muhtar burada oturmaya izin vermiyor. Muhtar neye göre
vermiyor? Belki siyasi rakibidir diye vermiyor. Bu hâlde, fen ve
sağlık itibarıyla yerinde, o ilgili il özel idaresi
sağlık şartlarını tespit ediyor ama muhtar burada
ikametine izin vermiyorsa, buna 300 milyon lira para cezası kesilmesini
öngörüyor bu tasarı. Ben bunun tasarı metninden
çıkarılmasını istiyordum. Bence adil bir şey ama
maalesef biraz anlaştık, manlaştık diyorlar, ben AKP ile
hiçbir şeyde anlaşamıyorum, onu da size söyleyeyim yani. Ama
arkadaşlarımız, dediler, peki, çok fazla üzerinde durmuyorum.
Aslında kanun birçok yönleriyle sakat bir kanun ama yani Sayın
Divandan da rica ediyorum, ben önergemi geri çekmeyinceye kadar
Ben böyle,
zaten AKPnin hiçbir konusunda anlaşmam mümkün değil. Önergelerimi
ben istersem kendim çekerim, yani onlar benim adıma karar vermesinler.
Bana göre bu, işleme konulsaydı iyi olurdu.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeye bağlı geçici madde 12yi okutuyorum:
MADDE 4- 3194 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 12- Bu Kanunun 44 üncü maddesinin (I)
numaralı fıkrasının (e) bendinde öngörülen konulara
ilişkin yönetmelik bir yıl içinde yürürlüğe konulur.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 13ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 13- Bu maddenin yürürlüğe girmesinden
sonra inşaat, tesisat, elektrik, sıva ve benzeri branşlarda
yetki belgesi almak isteyenlerden, hangi branşta iş
yaptıklarını belgeleyenlere usta olduklarını gösterir
geçici yetki belgesi verilir. Bu belgeler 1/1/2012 tarihinden itibaren sürekli
yetki belgesine dönüştürülür.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici maddelerin bağlı olduğu çerçeve 4üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 13/12/1983 tarihli ve 180 sayılı
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci
maddesinin mülga (g) bendi aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiş, (i) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve (j) bendinde yer alan sicillerini ibaresi
kayıtlarını olarak değiştirilmiştir.
g)Türkiye Coğrafi Bilgi Sisteminin
oluşturulmasına, iyileştirilmesine ve işletilmesine dair
iş ve işlemleri yapmak, yaptırmak, yaygın olarak
kullanılmasını teşvik etmek,
i) Gerçek kişilerin, özel hukuk tüzel kişilerinin ve
kamu kurum ve kuruluşlarının yurt içindeki ile inşaat ve
tesisat dahil yapım işlerini üstlenmek isteyen ve mevzuatta
belirlenen nitelikleri taşıyan gerçek kişilere ve özel hukuk
tüzel kişilerine idarelerce tutulan kayıtlarını da
değerlendirerek yapı müteahhitliği yetki belgesi vermek,
BAŞKAN Sayın Komisyonun bir düzeltme talebi var.
Buyurun.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) Sayın
Başkanım, bu maddenin (i) fıkrasında ile ifadesi var,
onun çıkartılması lazım. Gerçek kişilerin, özel hukuk
tüzel kişilerinin ve kamu kurum ve kuruluşlarının yurt
içindeki ifadesinden sonra gelen ile kelimesinin redaksiyonla
çıkartılması şartıyla oylanmasını arz
ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Komisyonun düzeltme talebiyle birlikte maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
6ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 180 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 12 nci maddesinin
(h) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
h) Gerçek kişilerin, özel hukuk tüzel kişilerinin ve
kamu kurum ve kuruluşlarının yurtiçindeki harita ve plan
işleri ile inşaat ve tesisat dahil yapım işlerini üstlenmek
isteyen, ilgili mevzuatında belirlenen nitelikleri taşıyan
gerçek kişilere ve özel hukuk tüzel kişilerine; tutulan
kayıtları da dikkate alarak yetki belgesi vermek, bu faaliyetler ile
etüt, proje, kontrollük ve müşavirlik işleri ile ilgili olarak yurt
dışında müteahhitlik hizmeti verenler hakkında gerekli
iş ve işlemleri yapmak, ilgililerin kayıtlarını tutup
değerlendirmek ve belge vermek,
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesi ile değiştirilen 3194 sayılı
Kanunun 28 inci maddesinin sekizinci fıkrasının son cümlesinde
yer alan inşaat ve tesisat işlerinde yetki belgesi olmayan usta
çalıştıramaz hükmü ile dokuzuncu fıkrasının
müteahhitlere yetki belgesi verilmesine ilişkin hükümleri 1/1/2012
tarihinde,
b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunmadan önce,
tasarının tümü üzerinde, aleyhinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Konuşmuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı
uğurlu olsun.
4üncü sırada yer alan, Çek Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Çek Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710) (S. Sayısı: 445)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un;
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi
Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Kütahya Milletvekili Soner
Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi
Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340)
(S. Sayısı: 395)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/704) (S. Sayısı: 383)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bu nedenle, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 10
Aralık 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat
13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.14