DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 56
32nci Birleşim
15 Aralık 2009 Salı
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile
konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S.
Sayısı: 442)
2.- 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (1/728, 3/934) (S. Sayısı:
443)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.-
Başbakanlık 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.- Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
I) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
İ) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
L) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
M) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi
nedeniyle konuşması
IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Bakanlık Müsteşarına ilişkin
sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demirin
cevabı (7/10408)
2.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, TRTdeki bazı haberlere ve yayın
politikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/10523)
3.- Ankara Milletvekili
Nesrin Baytokun, TRTnin bandrol gelirlerinin kapsamının
genişletilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/10525)
4.- Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, TRTde yayınlanan bir diziye ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/10547)
5.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, TRTnin bandrol gelirleriyle ilgili
değişikliğe ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/10548)
6.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, TRTnin gelir ve giderlerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/10650)
7.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, RTÜK üyelerine yapılan kira
yardımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/10665)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, TRT programlarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/10668)
9.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, RTÜK üyelerine yapılan kira
yardımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/10669)
10.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, TRTde yayınlanan bir programa
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/10738)
11.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, TRTde
yayınlanan bir programa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/10740)
12.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, sosyal güvenlik
kurumlarının sağlık harcamalarına ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/10858)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.03te açılarak iki oturum yaptı.
Anayasa Mahkemesi,
11/12/2009 günlü Esas: 2007/1 ve Karar: 2009/4 sayılı Kararıyla
Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasına ve kapatma
kararının verildiği tarihte parti tüzel kişiliğinin
sona ermesine karar verdiğinden, bu karar gereğince, Demokratik
Toplum Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün faaliyetlerinin sona
erdiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S.
Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresinin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve
tasarıların 1inci maddeleri okundu.
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın,
şahsına,
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın, grubuna,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Genel Kurulun,
14/12/2009 Pazartesi günü, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmında yer alan 442 sıra sayılı 2010 Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının tümü üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasından
sonra, gündemin Oylaması Yapılacak İşler
kısmında yer alan 445 sıra sayılı Çek Kanunu
Tasarısının tümünün oylanmasının tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
11/12/2009
tarihli 30uncu Birleşimde görüşmeleri tamamlandıktan sonra tümü
üzerinde elektronik cihazla yapılan her iki açık oylamada da
toplantı yeter sayısı bulunamayan, Çek Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710) (S. Sayısı: 445) elektronik
cihazla tekrar açık oya sunularak kabul edildi.
15 Aralık
2009 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00de toplanmak
üzere birleşime 19.48de son verildi.
Mehmet Ali ŞAHİN
Başkan
Murat
ÖZKAN Gülşen
ORHAN
Giresun Van
Kâtip Üye Kâtip
Üye
15 Aralık 2009 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 32nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Program uyarınca, bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Birinci turda, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi,
Sayıştay bütçeleri yer almaktadır.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442)
2.- 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (1/728, 3/934) (S. Sayısı:
443) (x)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
(x) 442 ve 443 S. Sayılı
Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14/12/2009 tarihli 31inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
E) SAYIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer milletvekilleri, 03/12/2009 tarihli
26ncı Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi
dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna
göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri,
ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize arz ediyorum.
Birinci turda grupları ve şahısları adına
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Halil Ünlütepe,
Afyonkarahisar Milletvekili; Nesrin Baytok, Ankara Milletvekili; İsa Gök,
Mersin Milletvekili; Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: İsmet
Büyükataman, Bursa Milletvekili; Murat Özkan, Giresun Milletvekili; Süleyman
Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili; Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
AK PARTİ Grubu adına: Alaattin Büyükkaya, İstanbul
Milletvekili; Ahmet Öksüzkaya, Kayseri Milletvekili; Haydar Kemal Kurt, Isparta
Milletvekili; Ayşe Türkmenoğlu, Konya Milletvekili; Fatih Öztürk,
Samsun Milletvekili; Cumhur Ünal, Karabük Milletvekili; Yılmaz Tunç,
Bartın Milletvekili; Abdulkerim Aydemir, Ağrı Milletvekili.
Şahısları adına: Lehinde Mehmet Daniş,
Çanakkale Milletvekili; aleyhinde Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, hatipler
konuşmalarını tamamlayamadığı takdirde hatipler
için sadece bir dakika ek süre vereceğim. Bu bir dakikanın
dışında kimsenin herhangi bir talepte bulunmamasını
özellikle istirham ediyorum çünkü o bir dakikanın dışında
süre vermeyeceğim, çalışma sürelerimiz çok uzun. Bunu da
bilgilerinize arz ediyorum.
Evet, gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili.
Sayın Ünlütepe
Yok.
Sayın Baytok
Yok.
Sayın İsa Gök
Burada.
Buyurun İsa Bey sizden başlayalım, sonra diğer
arkadaşlarımız gelirler. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Gök, Grubunuzun bildirdiği süreniz dokuz
dakikadır.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, konuya girmeden önce, dün Mecliste konuşma
yapan Sayın Başbakanın konuşma üslubuna değinmek
istiyorum. Dün, hakikaten, âdeta saldırırcasına bir konuşma
izledik. Dehşetle izledim. Çalışma bittikten sonra
Başbakanın
AHMET YENİ (Samsun) Önce bir Meclisi selamlayın.
İSA GÖK (Devamla) Selamladım beyefendi, iyi
dinlemediniz siz, zabıtlara bakınız.
Başbakanın konuşma kitapçığı daha
sonra dağıtıldı. Bu kitapçığı okudum
akşamleyin. Acaba Başbakan doğaçlama, o anda gelen laflardan
dolayı mı sinirlendi, spontane bir olay mı diye incelemek
istedim. Enteresan bir durumdu.
Arkadaşlar, kitapçığa bakarsanız,
kitapçığı kim hazırladıysa, hangi ekip
hazırladıysa, Başbakanın prompterdan
yaptığı konuşmalarda da aynı üslup var, doğrudan
saldırı, doğrudan, açıktan hakaretler var. Bu bir defa
Meclis kürsüsünden yapılan konuşmaların adabına
aykırı. Doğrudan vampir kelimesi geçiyor. Kitapçıkta da
var. Arkadaşlar, burası Meclis kürsüsü. Konuşan Başbakan.
Konuşan Başbakan.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) Hıyanet ne oluyor?
İSA GÖK (Devamla) -
Başbakan diyor ki, Başbakan: Grubuna hâkim olamıyorsan, biz
hâkim olmasını biliriz! Bak sen! Meclis Başkanına Sen mi
susturacaksın, yoksa biz mi susturalım? bunu söylüyor. Yani ne
olacak? Dövecek misiniz? Gelip gruba sıra dayağı mı
çekeceksiniz? Bu nasıl bir üslup? Ha varsa teklifiniz, biz teklife
geliriz. Bu şekilde
SUAT KILIÇ (Samsun) Başbakanın
konuşmasını değerlendirmek senin işin değil, sen
kendi konuşmanı yap.
İSA GÖK (Devamla) Saldırabilirsiniz, Grup Başkan
Vekili saldırabilirsiniz.
Meclis Başkanını doğrudan zaten
Başbakanın azarlaması bir âdetten oldu.
AHMET YENİ (Samsun) - O görevi kim verdi size,
değerlendirme görevini kim verdi size?
İSA GÖK (Devamla) - Bu garip bir psikolojik hâletiruhiye.
Enteresan bir şey. Yetmiyormuş gibi grupları tehdit ediyor,
hakaretler ediyor. Bir Başbakana bu yakışmıyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Konuya gel konuya, vaktin doldu.
İSA GÖK (Devamla) - Eğer ki Meclis
Başkanlığı görevini yapsa, bu denli, affedersiniz ama,
rezalet bir durum ortaya çıkmaz. Meclis Başkanlığı
görevini sıradan milletvekillerini uyararak yapıyor ama burada
yalnızca bir milletvekili olan Recep Tayyip Erdoğan Beyefendiye
karşı hiçbir uyarıda bulunamıyor. Mütemadiyen
azarlanıyor Meclis Başkanı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - İsa Bey, beş
dakikanız doldu, konuya gelin isterseniz. Bütçeyi görüşüyoruz
İsa Bey.
İSA GÖK (Devamla) - Arkadaşlar, anlaşılan
Meclisteki sistem değişiyor. Benim Meclis Başkanına önerim:
Sürekli azar yiyor, sürekli fırça yiyor. Ya istifa etsin, ya görevini
İç Tüzük hükümlerine göre layıkıyla yapsın. Yapmayacaksa da
o kırmızı plaka var ya, kırmızı plaka
numarasını AKP Grup Başkan Vekilinin numarasından sonraya
değiştirsin. Meclis Başkanlığının onurlu bir
yeri vardır, azar yeri değildir. Artı, Meclis
Başkanlığı hukuk kuralları içerisinde herkese
eşit uygulama yapmak zorunda ama nerede eşit uygulama!
AHMET YENİ (Samsun) Vaktiniz doldu, vaktiniz.
İSA GÖK (Devamla) - İhaleye fesat
karıştırmaktan, kalpazanlıktan başka insanlar
cezaevine girerken, birileri buradan konuşabilme özgürlüğüne
kavuşuyorsa ve kimse bir şey diyemiyorsa adaletten bahsedilemez
zaten. Böyle bir şey olamaz.
Arkadaşlar, dün, hakikaten, bu konuşma üslubu tüyleri
diken diken etti.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Baykalın Atatürkle ilgili
yaptığı alıntıyı bir hatırlasana.
İSA GÖK (Devamla) - Anayasa yargısının önemine
hiç gelmeye gerek yok. Bülent Arınç Beyefendi zaten bir ara kapatmaktan
bahsetmişti ama -1803 tarihinde Amerika Federal Yüksek Mahkemesi
yasaların mahkemelerce Anayasaya uygunluğunun
denetlenebileceğine karar vermişti- birilerinin hukuk
mantığı, 1803 Amerikası mantığına dahi
gelmemiş bir mantık, Orta Çağda kalmış. O yüzden,
Anayasa Mahkemesinin önemine hiç girmeyeceğim.
AHMET YENİ (Samsun) Bütçeyle ilgili yok mu sözünüz?
İSA GÖK (Devamla) - Bütçeyle ilgili.
Dün Sayın Genel Başkanınızın bütçeyle
ilgili yaptığı konuşma süresi kadar konuşmamı
yaparım; imam-cemaat meselesi, bunu bilirsiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Siz, Genel
Başkanınızın dün yaptığı konuşmaya
bakın.
İSA GÖK (Devamla) - Dün Genel Başkanınız
burada hiç de hoş olmayan, tam bir saldırı, hakaret
SUAT KILIÇ (Samsun) Sen, kendi Genel Başkanının
yaptığı konuşmaya bak. Bu üslup doğru değil.
İSA GÖK (Devamla) - Sayın Suat Kılıç, ben sizi
muhatap dahi almam bu konuda.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, bu üslup doğru
değil, bu üslupla konuşma olmaz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Gök, Genel Kurula hitap ediniz.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Sayın Baykalın
dün söylediği sözü
BAŞKAN - Sayın Aydın
İSA GÖK (Devamla) Bütçe konusuna
SUAT KILIÇ (Samsun) Bu üslupla konuşma olmaz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
İSA GÖK (Devamla) Sayın Başkan, keşke bu
uyarıyı dün Başbakana yapabilseydiniz, bana yaptınız.
Bana yapmayın.
BAŞKAN Arkadaşlara da söyledim.
İSA GÖK (Devamla) Önce burada dün bu olayı
başlatan Başbakana uyarıda bulunsaydınız. Ona
uyarıda bulunmadınız.
Anayasa Mahkemesine gelirsek arkadaşlar, bakınız,
Anayasa Mahkemesinde bekleyen kimi davalar var: Hâkimler ve Savcılar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Tanık
Koruma Kanunu -hani, Ergenekon davasından önce çıkartıldı
da gizli tanıklar ortaya çıkartıldı ya, gizli
tanıklar- bu kanunu Anayasa Mahkemesi hâlâ incelemeye almıyor, hâlâ
-hâkim ve savcı stajyer adaylarının alınmasındaki
Adalet Bakanlığının bürokratlara etkisini düzenleyen Kanun-
dava açtık, hâlâ bunları Mahkeme incelemeye almıyor. Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Bu, Sağlık
Bakanlığı eğitim araştırma hastanelerinde klinik
şefi, şef yardımcı kadrolarına doğrudan atama.
Bunların davasını açtık, hâlâ bunları Mahkeme ele
almıyor. Arkadaşlar, 2006 yılında açılan davalar var.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Herhâlde atamalar
bittikten sonra alınacak.
İSA GÖK (Devamla) Herhâlde.
Çevre Kanunu var, Tohumculuk Kanunu var, bunları Mahkeme ele
almıyor.
Peki, ele almıyor da başka neler yapıyor?
Arkadaşlar, ele almadığı gibi ama Raportör Ali Rıza
Aydın var, YARSAV üyesi. Başkan Haşim Kılıç,
nasıl olur da bu raportörden kurtulurum diye Sayıştaya
rotasyon adı altında göndermeye kalkıyor, istifasını
istiyor. Mahkemenin kararlarına hiçbir şey demiyorum. Mahkeme, önüne
gelen dosyaları cansiparane çalışıyor ama bir Başkan
var ki ve Mahkeme yapılanması gereği gündemi Başkan
belirliyor, Haşim Bey gündeme asla bu önemli kanunları getirmiyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) İsa Bey,
Başkanı kim seçti?
İSA GÖK (Devamla) Bu yetmiyormuş gibi, kanunlar iptal
oluyor, gerekçeli karar yayınlanmıyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) İsa Bey,
Başkanı kim seçti?
İSA GÖK (Devamla) - Bu arada Hükûmet haftalarca
atamalarını bitiriyor. Böyle yapılanma olmaz!
Haşim Beyin
AHMET YENİ (Samsun) Bütçeyle ilgili bir sözün yok mu?
BAŞKAN Sayın Yeni, lütfen, müdahale etmeyiniz efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Biraz da Başkan
Vekilinden bahset İsa Bey.
İSA GÖK (Devamla) Efendim, TRT Kanununun Anayasa
Mahkemesinde görüşülmesi sürecek, bir türlü gündeme gelmiyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Biraz da Başkan Vekilinden
bahset İsa Bey.
İSA GÖK (Devamla) - Yakışıyor mu Ayşe
Nur, yakışıyor mu şu saldırganlık?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sana nasıl
yakışıyorsa bana da öyle yakışıyor.
İSA GÖK (Devamla) - Yakışıyor mu? Hatibe
karşı
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sana nasıl
yakışıyorsa bana da öyle yakışıyor.
İSA GÖK (Devamla) - Yapma, herkes kendi üslubunda
AHMET YENİ (Samsun) Sabah sabah Meclisi germenin
gereği yok.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale
etmeyiniz efendim.
İSA GÖK (Devamla) Haşim Kılıçın
oğlunun düğününde TRTnin imkânları kullanılıyor. TRT
Kanununu görüşüyor Anayasa Mahkemesi ama Haşim Bey gündeme bunu
almıyor kesinlikle.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Başkanı biz mi
atadık İsa Bey?
İSA GÖK (Devamla) - Telefon Dinleme Kanunu: Bakın, bu
TİB Kanunu üç buçuk yıl gündeme gelmedi, üç buçuk yıl. Bu arada,
dinlemeler, istihbari dinlemeler oldu. Ne oluyor? AKP ile Anayasa Mahkemesinin
tepesinde -mahkeme olarak demiyorum- Haşim Bey arasında bir
bağlantı mı var? Bunu çözmek lazım arkadaşlar.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Başkan Vekilinin
kiminle bağlantısı var?
İSA GÖK (Devamla) - Yabancılara mülk
satışı gelmiyor, 2B arazilerinin satışı gelmiyor
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Başkan Vekilinin
eşinin kiminle bağlantısı var? Bundan da bahset biraz.
İSA GÖK (Devamla) - Askere sivil yargı gelmiyor.
Arkadaşlar
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hangi davanın
sanığı?
AHMET YENİ (Samsun) Sizin bağlantınız
kiminle?
BAŞKAN Sayın Yeni, lütfen müdahale etmeyiniz efendim.
Çıkıp cevap verirsiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Başkan Vekilinin
eşi hangi davayla bağlantılı, ondan bahset.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen
İSA GÖK (Devamla) Bunlar zapta geçsin, daha sonra
görüşürüz.
Bakın, arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi üzerinde
AHMET YENİ (Samsun) Her hafta Silivride ne
yapıyorsun, her hafta?
İSA GÖK (Devamla) -
AKPnin birtakım
çalışmaları olduğunu biliyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) Silivride ne yapıyorsun?
İSA GÖK (Devamla) - Üye yapısını
değiştirme, mevzuatı değiştirme gibi bir
çalışmaları olduğunu biliyoruz ki bunların tümü hukuk
devletiyle, hukukun üstünlüğüyle asla bağdaşmayan
çalışmalar.
AHMET YENİ (Samsun) Silivri de dâhil mi?
İSA GÖK (Devamla) - Ama düşünün öyle bir noktaya geldik
ki Danıştayın verdiği bir karara itiraz için YÖK
Başkanı, hukukçularla görüşmüyor, Başbakandan mütalaa
alıyor, Cumhurbaşkanından mütalaa alıyor. Türkiye öyle bir
noktaya geldi. Türkiye, siyasallaşmanın, her özerk kurumda - yargı dâhil- had safhasını
yaşamaya başladı. Bunun önüne geçmek için itirazlarda
bulunuyoruz, görülen tek şey Başbakanın
saldırısı, başka hiçbir şey değil, hem de vicdana
sığmaz bir şekilde saldırısı, hakaretlere varan
cümlelerle saldırısı.
Bunun önüne geçmenin yolu, arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gök, buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
İSA GÖK (Devamla)
dün Genel Başkanımız
Sayın Deniz Baykal dedi ki: Milletvekilliği
militanlığının dışında vicdana
sığınmak, önce ülkeye karşı borçlu olduğunuzu
hatırlamak, ülkeyi germemek; dili, dini, ırkı, cinsiyeti,
mezhebi ne olursa olsun 72 milyon insanımızın kardeşçe
Anadolu toprakları üzerinde bir arada yaşamasını savunmak,
ayrıştırmak değil; hukuku üstün kılmak, hukuk
devletini amaç edinmek; insanı sevmek, insanlara saldırmak
değil, kışkırtmak değil, kavga etmek değil;
Kürtüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Türkmeniyle, herkesin bir arada
yaşama mantığını savunmak yani kardeşliği
savunmak.
AHMET YENİ (Samsun) İşte, biz onu savunuyoruz.
İSA GÖK (Devamla) - Bunu yapmayıp saldırı,
bunu yapmayıp kavga, bunu yapmayıp hukuk kurumlarını yok
etmeye çalışma.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Onu siz yapıyorsunuz.
İSA GÖK (Devamla) - Arkadaşlar, eğer ki
bunları Hükûmet yapmaya başlarsa Türkiye'nin geleceği
karanlık demektir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 11.17
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.27
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebiye aittir.
Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz, grubunuzun bildirdiği şekilde on üç dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı
bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade
etmek üzere söz aldım. Sözlerimin başlangıcında Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dün bütçenin tümü üzerindeki görüşmeleri tamamladık.
Bugün de bütçenin ilk günkü müzakerelerini yapıyoruz. İktidar
partisinin sekizinci bütçesini görüştük. Sekiz bütçedir milletvekili
olarak bu sıralardan bütçe görüşmelerini izliyorum. Onun öncesinde
bürokrasi döneminde de belki sekiz bütçe hükûmet sıralarında bürokrat
olarak oturdum, bütçeleri izledim. Sekiz bütçedir gördüğüm şudur
değerli arkadaşlar: Bütçe görüşmeleri, özellikle Sayın
Başbakanın konuşmalarında bir gergin atmosfere
kavuşuyor, bir gergin atmosferin sahne olduğu bütçe
görüşmelerini izliyoruz. Başbakanlar, benim bürokrasi dönemimde
izlediğim dönemdeki görüşmelerde ufuk açan, tartışmalardan
uzak, Meclisin tansiyonunu düşüren konuşmalar yapardı. Ancak,
dünkü görüşmelerde Sayın Başbakanın özellikle tansiyonu
yükselttiği, memleketin daha huzura, sükûnete ihtiyacı olduğu
bir dönemde Sayın Başbakanın sükûnet sağlaması gereken
bir ortamda maalesef gerginliğe neden olan konuşmaları oldu.
Bunun üzüntüsünü yaşadığımı ifade etmek istiyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın
Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bütçeye ilişkin
olarak vermiş olduğu karşı oy yazısında
buğday fiyatına ilişkin olarak
bir yanlış rakamın yer aldığını da
ifade ettiler. Dün söz aldım ama, aynı oturumda
olmadığı için söz hakkını Sayın Başkan bana
vermedi. O rakam Devlet Planlama Teşkilatının 2008
yılında yayınlamış olduğu ve hâlen bu kurumun
web sayfasında yer alan bir rakamdır.
Sayın Elitaşa ben Devlet Planlama Teşkilatının web
sayfasına girerek doğru rakamı görmesini öneriyorum. Bizim
muhalefet şerhimizde bütün rakamlar ayrıntısıyla gözden
geçirilmiş, tartılmış, oraya
yazılmıştır. Sayın Elitaş gibi tecrübeli bir
siyasetçinin bunu fark etmiş olması gerekirdi, onun adına
üzüldüğümü ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı
seçim sistemi, hepinizin bildiği gibi 2007 yılında yapılan
bir yasa değişikliğiyle değiştirildi. Daha önce
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasada gösterilen usullerle
seçilmekte olan Cumhurbaşkanı, artık değişiklikten
sonra, önümüzdeki ilk seçimden itibaren halk tarafından seçilecek. Bu,
Türkiyenin parlamenter sisteminde çok önemli bir değişikliği
ifade etmektedir. Ancak bu değişikliğin yeterince
tartışıldığını ve belli bir mantıksal
temele oturduğunu söylemek mümkün değildir.
Demokrasiler iki gruba ayrılır; birinci grubu
başkanlık sistemleri oluşturur, ikinci grubu parlamenter sistem
oluşturur. Parlamenter sistemde yürütme organının yetkileri daha
çok hükûmettedir, Cumhurbaşkanı da vardır veya devlet
başkanı vardır, ancak onun yetkileri sembolik düzeyde
tutulmuş olan yetkilerdir. 61 Anayasasının Türkiyeye getirmiş
olduğu model bu modeldi. Başkanlık sistemlerinde ise güçlü bir
başkan vardır, yetkiler hükûmet ve devlet başkanı
arasında bölüşülür. Cumhurbaşkanının veya devlet
başkanının yetkileri sembolik değildir başkanlık
sistemlerinde.
Türkiye'nin 82 Anayasasıyla gelmiş olduğu model
ise ne başkanlık sistemine uyan ne de parlamenter demokrasiye uyan
bir modeldir.
Şimdi, yapılan değişiklik, 82
Anayasasının o zamanki devlet başkanına yönelik, nevi
münhasır diyebileceğimiz bir düzenlemesini esas alıp bunun
üstüne halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanını
monte ediyor. Halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı,
parlamenter demokrasilerde daha güçlü Cumhurbaşkanı demektir,
Meclisin seçtiği Cumhurbaşkanına kıyasla ancak yine de bu
yeni modelin başkanlık sistemine eş olduğunu söylemek
mümkün değildir. 82 Anayasasının modeli aynen duruyor. 82
Anayasasına göre Cumhurbaşkanı tarafsızdır,
seçildiği zaman partisiyle ilişiği kesilir. Yine 82
Anayasasına göre, Cumhurbaşkanı devlet kurumlarının
ve organlarının yürütülmesinde koordinasyon mevkisidir. Yani bu
organlar arasında herhangi bir uyumsuzluk çıkarsa bu uyumsuzluğu
giderme konusunda Cumhurbaşkanının görevi vardır. Oysa yeni
sistemin Türkiyeye getirdiği model halk tarafından seçilen bir
Cumhurbaşkanı olacağı için, artık
Cumhurbaşkanının tarafsızlığı olarak
Anayasada yer alan ilkenin ihlal edildiği bir model olacaktır.
Halk seçimlerde bir taraf ister. Cumhurbaşkanının,
Cumhurbaşkanı adayının bir şeyi vadetmesi gerekir
topluma. Oysa 82 Anayasasına göre, Cumhurbaşkanının halka
vadedebileceği, geniş toplum kesimlerini ilgilendiren bir görevi
yoktur; Daha iyi bir ekonomi politikası uygulayacağım.
diyemez, böyle bir görevi yoktur; Türkiyeyi Avrupa Birliğine
taşıyacağım. diyemez, böyle bir görevi yoktur; Türkiyeyi
her yıl yüzde 7 büyüme ortamına kavuşturacağım.
diyemez, böyle bir görevi yoktur. Görevi nedir? Rektör atamalarıdır,
üçlü kararnameyle atanan kamu görevlilerinin kararnamelerinin
imzalanmasıdır, yargı organlarına üyelerin
atanmasıdır. Görevleri bundan ibarettir, bu görevlerden ibaret bir
cumhurbaşkanını halka seçtirdiğimiz zaman, halka
vadedebileceği bu görevleri daha iyi yapma dışında bir
görevi yoktur değerli arkadaşlar. Ya tutarlı olmak için 82
Anayasasının modelini değiştirip başkanlık
sistemine geçeceksiniz -ki, bunu önermiyorum ama
yaptığınızın tutarlı olabilmesi için bu modele
gitmeniz gerekirdi. Bunu yapmıyorsanız 82 Anayasasındaki
Cumhurbaşkanı yetkilerini 61 Anayasasındaki gibi sembolik bir
modele, konuma indirgeyip, o modeli sahiplenmekti.- ya da mevcut sistemi aynen
devam ettirecektiniz. Şimdi, gittiğimiz yol,
vardığımız nokta bununla tutarlı değildir, hiçbir
şeye benzemeyen bir tepki modelinden başka bir şey
değildir.
Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanı,
Anayasamıza göre tarafsız olmak zorundadır, Anayasanın
101inci maddesi, 104üncü maddesi bunları düzenlemektedir. Nitekim, 82
Anayasasında olsun, 61 Anayasasında olsun
Cumhurbaşkanının ilk iki turda belli bir ağırlık,
belli bir oy çoğunluğuyla seçilmesini öngören düzenlemeleri,
Cumhurbaşkanının tarafsızlığını
sağlamaya yöneliktir.
Yine, Cumhurbaşkanı, kanunların gerektiğinde
incelenmesini sağlamak üzere, yeniden incelenmesini sağlamak üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderme görev ve yetkisine sahiptir.
Önceki Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet
Sezer, bu yetkisini sadece Anayasaya aykırılık çerçevesinde ele
almış, o çerçevede kullanmıştır. Yani, Anayasaya
aykırı gördüğü kanunları bir kez daha görüşülmek üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiştir. Oysa,
Cumhurbaşkanı onunla sınırlı değildir. Eğer
kabul edilmesi hâlinde toplumda ciddi sorun yaratacak bir yasa gelmişse
Cumhurbaşkanının önüne, Cumhurbaşkanı bunu da geri
gönderme yetkisine sahiptir ancak şimdiki Cumhurbaşkanımıza
baktığımızda, kanunların Anayasaya aykırılığı
çerçevesinde herhangi bir değerlendirme
yapılmadığını görüyoruz. Oysa, Sayın
Cumhurbaşkanının kabul ettiği yasaların çok önemli bir
kısmında Anayasaya aykırılıklar vardır. Bu,
Sayın Cumhurbaşkanının takdiridir, olabilir. Anayasaya
aykırılık yönünde mutlaka değerlendirme yapacaktır
diye
Yapmalıdır demiyorum ama 2007 yılından bu yana
Parlamentonun çıkarmış olduğu bunca yasa içerisinde
Cumhurbaşkanının geri gönderdiği yasa
sayısının bir ikiyle sınırlı olması,
Cumhurbaşkanının, bu yetkisini objektif bir şekilde
kullanmadığını gösterir.
Cumhurbaşkanlığı, yasaların tasdik edilme mercisi
değildir, Cumhurbaşkanlığı bu yasaların
gerektiğinde geri gönderildiği yerlerdir.
Cumhurbaşkanlığı önceki dönemde imzalanmayan kamu
görevlilerinin kararnamelerinin imzalandığı yer değildir.
Şimdi bakıyoruz, önceki dönemde Sayın Ahmet Necdet Sezerin
imzalamadığı kararnamelerin hemen hepsinin şimdiki
Cumhurbaşkanı tarafından imzalandığını
görüyoruz. Bu, Cumhurbaşkanlığı makamını
yıpratmaktadır.
Rektör atamalarında önceden de yapılan hatalar
vardı, şimdi de hata yapılıyor. İstanbul Üniversitesi
Rektörlüğü seçiminde en yüksek oyu alan rektör adayı YÖK
tarafından ikinci sıraya getirilmiş, ikinci sırada oy alan
kişi YÖK tarafından birinci sıraya getirilmiş ve birinci
sıraya getirilen kişi Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından Rektör olarak atanmıştır. Evet, o kişiye
Sen ilk üçe gir gerisine karışma. denildiği İstanbul
Üniversitesinde hâlâ konuşulmaktadır. Böylesi bir garantiyle yola
çıkan bir kişi. Kişinin şahsına yönelik herhangi bir
değerlendirmem doğal olarak yok, kendisini tanımıyorum ama
bu garantiyle yola çıkılan bir rektörlük seçiminin objektif ve
tarafsız bir şekilde yapıldığını söylemek
mümkün değildir. Daha çok yeni bazı rektör atamaları oldu. En
düşük oyu alan bir kişi Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından rektör olarak atanmıştır. Demokrasiye
inananların önce üniversitedeki demokrasiye saygı göstermesi gerekir.
Önceki Cumhurbaşkanını Rektör atamalarında demokratik
değildir. diye eleştirenlerin, seçimlerde az oy aldı diye,
atama yaptı diye eleştirenlerin kendilerinin aynı yola
gitmemesi gerekirdi. Bütün sistem altüst edilmiştir. Öyle
anlaşılıyor ki rektör atamalarında arada bir birtakım
sıralamalara uyulan atamalar yapılmaktadır ama genel olarak
tarafgir davranılmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanının
bu tutumu demokrasiye büyük bir darbe vurmaktadır. Üniversitenin sesine
kulak vermemektedir Sayın Cumhurbaşkanı.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı
seçimi konusunda hâlâ önümüzde fırsat olduğunu düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Parlamenter sisteme
uygun bir Cumhurbaşkanı seçim modelini yine yaratabiliriz, yine
kurabiliriz. Cumhurbaşkanı, mevcut modelde, mevcut anayasal sistemde
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmelidir, sistem ona göre
yazılmıştır. Bu, bambaşka bir sistemdir. Halk
tarafından seçilen ama halka karşı hiçbir sorumluluğu
olmayan, Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı çünkü
işlemlerinden dolayı sorumsuzdur. Hem halkın seçeceği bir
Cumhurbaşkanı olacak hem de bütün işlemlerinden dolayı
sorumsuz olacak. Evet, dokunulmazlığı kaldırmayan iktidar
partisinin burada da halka seçtireceği Cumhurbaşkanına yine
işlemlerinden dolayı yeni bir dokunulmazlık zırhı
verilmektedir. Bunun değiştirilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Sözlerimi bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Öztürk, grubunuzun belirlediği süre dokuz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayıştay bütçesi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini
aktarıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayıştayın görevi,
bilindiği üzere, denetim ve yargılama faaliyetlerini yerine
getirmektir. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetim yapmaktadır ama ne yürütme organına ne de Türkiye Büyük Millet
Meclisine bağlıdır. Sayıştay, özünde kamu ve toplum
adına denetim yapar. Yurttaşların kamu hizmetlerinin
karşılanması için ödedikleri vergi ve benzeri yükümlülüklerin
amacına uygun olarak harcanıp harcanmadığını gene
toplum adına denetlemesini yapar.
Toplum adına denetleme modern demokrasilerin en belirleyici
ve tarihsel özelliğidir. Dolayısıyla Sayıştayın
bağımsızlığının gözetilmesi sadece
siyasilerin değil tüm yurttaşların hassasiyet göstermesi gereken
bir konudur. Ancak Sayıştayın
bağımsızlığına 12 Eylül 1980 darbesinden sonra
sürekli darbeler indirilmiş, kurum siyasi hesapların hedefi hâline
getirilmiştir. Bu hesaplaşmalar AKP döneminde daha da fazla bir boyut
kazanmıştır. Bunların en somut örneği, üye seçimlerinin
ve başkan seçiminin siyasi hesaplaşmayı yansıtan en önemli
göstergelerdir.
Yine, bu en son yapılan üye seçimleri tamamen ibretliktir.
832 sayılı Kanunun değişik 8inci maddesi uyarınca
açık bulunan 5 üyelik için Sayıştay üyelik seçim duyurusunu
yaptıktan sonra ilk ilan 31/3/2009 tarihinde Resmî Gazetede
yayımlanıyor fakat başvuru süresinin üzerinden bir ay geçmesine
rağmen, Sayıştay Genel Kurulu iktidar partisinin
baskısı üzerine bir türlü seçimleri gerçekleştiremiyor. 6/5/2009
tarihinde turlar başlıyor ve 15/6/2009 tarihine kadar bunlar devam
ediyor. 832 sayılı Kanunun 17nci maddesinin değişik
üçüncü fıkrasında öngörülen toplantı nisabı
sağlanamadığı için Genel Kurul bir türlü toplanamıyor.
6/5/2009 tarihinden, seçimin yapılması gereken son gün olan 15/6/2009
tarihine kadar hiçbir aday adayı seçilmek için yeterli oyu alamıyor
ve 832 sayılı Kanunun değişik 6ncı maddesinde
belirtilen otuz iş günlük süre içerisinde seçim yapılamıyor.
Bunun üzerine seçimin tamamlanmadığı Sayıştay
Başkanlığınca Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bildiriliyor ve bilindiği üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisi seçimleri yapıyor.
Değerli arkadaşlarım, 31/3/2009 tarihinde Resmî
Gazetede ilan edilmek suretiyle başlatılan seçim sürecinin 15/6/2009
tarihine kadar sonuçlandırılamamış olması son derece
manidardır. Nitelik tespiti için geçen süreyi bir kenara
bıraktığımızda, neredeyse bir buçuk asırlık
Sayıştayımız, başvuru süresinin bitimi olan 30/4/2009
tarihinden itibaren otuz iş günü içerisinde, başka bir deyişle
15/6/2009 tarihine kadar bir seçimin üstesinden gelememiştir. Bu uzun süre
içerisinde Sayıştay Genel Kurulu seçim için ne yazık ki sadece 7
kez toplanabilmiştir.
Kanunun 21inci maddesine göre, Genel Kurulun başkanı
olan, Sayıştayın en büyük amiri olup kurumun genel
işleyişinden sorumlu olan birinci başkan Sayıştaya
düşen bütün ödevlerin iyi yapılmasından, iç yönetimin düzenli
yürütülmesinden de sorumludur. Oysa zamanın başkanı
Sayıştaya düşen işleri iyi yapmak bir yana, gerekli dikkat ve
özeni göstererek seçimin yapılmasını
sağlayamamıştır. Kanun koyucunun seçimin otuz iş günü
içinde sonuçlandırılmasını amaçlamasına rağmen,
bu amaç hiç dikkate alınmamıştır, seçim yapılan
günlerde de göstermelik bir iki tur hâlinde yapılmıştır.
Gündeme alınıp da nisabın sağlanmadığı için
Sayıştay Genel Kurulunun toplanmaması işi hiç
anlaşılır değildir.
832 sayılı Kanuna göre azlolunamayan, aylık ve
başka hakları elinden alınamayan, kendileri istemedikçe
altmış beş yaşından önce emekli edilemeyen,
Anayasamıza göre görevleriyle ilgili suçlarından dolayı ancak
Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince yargılanabilen yüksek
yargıç konumundaki Sayıştay üyelerinin genel kurula
katılmak gibi asli görevlerini ihmal edebileceklerini düşünmek dahi
gereksizdir. Bu durumu, 832 sayılı Kanunun 95inci maddesinin
ifadesiyle Sayıştay daire başkanları ve üyelerinin
görevlerini vakar ve şerefi ile bağdaştırmak mümkün olmasa
gerektir.
Diğer bir siyasi hesaplaşmanın başka bir somut
örneği, denetçi atanmasındaki sınavlara ilişkindir
değerli arkadaşlarım. Bilindiği üzere bu son darbenin görünürdeki
gerekçesi, Sayıştay tarafından yapılan denetçi
yardımcılığı sözlü sınavının ve bu
sınava göre yapılan atamaların Danıştay
tarafından yürürlüğünün durdurulması üzerine bu sınava göre
atanması yapılan denetçi yardımcılarının
uğradıkları mağduriyetin giderilmesidir ancak gerçek neden
bu değildir. Gerçek neden, Sayıştaydaki insan kaynağı
temin sistemini kökünden değiştirmek olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, AKP
İktidarının en çok korktuğu, kurum denetimdir,
denetçilikten korkmaktadır. Sayıştayın görevi asıl
olarak denetim yapmaktır. AKP İktidarı da kendisini denetleyecek
böyle bir kurumu kendi etki ve baskısı altına almaktan hiçbir
zaman çekinmemiştir.
Kişilerin, kurumların, idarenin yasa ve hukuk
kurallarına uygun hareket etmesini sağlamada en etkin yol denetimdir.
Açık, saydam ve temiz toplumun insanları denetimden korkmazlar; keza
temiz, açık ve aydınlık yönetimler denetlenmekten korkmazlar.
Denetimden kaçmak, sayısal çoğunluğa ya da
başkaca bir güce dayanarak yönetimin ayıplarını,
kusurlarını, kötü işleyişini örtmek, saklamak demokratik
hukuk devletinde kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin parlamentosu ise
sayısal çoğunluğa dayanarak denetim yollarını
tıkamaz, yürütmenin, idarenin, hatta kendi eylem ve işlemlerinin
denetlenmesinin yollarını açar ve bu denetlenmenin
koşullarını yaratır. Demokratik hukuk devletinde hiçbir
iş denetimden daha acil ve daha önemli olamaz. Acil ve önemli işler
bulunduğu gerekçesiyle denetim hakkından vazgeçilemez. Denetim görevi
ertelenemez. Denetim hakkını kullanmak isteyenler de işleri
yavaşlatmakla, tıkamakla suçlanamaz. Denetim hakkını
kullananlar ayıplanamaz. Denetim organları baskı altına
alınamaz. Denetim organları özgür, bağımsız ve yansız
olup göstermelik Meclis seçimleriyle Hükûmetin şubesi hâline
dönüştürülemez.
Sonuç olarak, Meclisi yalnız kendilerinin
oluşturduğunu sanan AKP, tıpkı bağımsız
yargıyı kendisinin yapmak istemesi gibi Meclis adına denetimin
de yalnız kendisinin olmasını istemektedir. Halktan toplanan
kaynaklar, kamu hizmeti olarak halka dönmesi gerekirken parti çıkarı
için kullanılmakta, yatırım yapmak yerine rant aktaran bir bütçe
de buna hizmet etmektedir.
Dolaylı vergilere ve borca dayanan bir gelir
yapısı, gelir dağılımını bozarken, harcama
yapısı da buna hizmet etmektedir. İhalelerde tek ölçü
yandaşlık olmuştur. Yolsuzlukla mücadele de sadece
kâğıtta kalmıştır. Herhâlde ekonomik krizi toplumsal
krizle bütünleştirmekten, kamu kaynaklarını peşkeş
çekmekten kaçınmayan iktidarın bu süreçte ihtiyacı olan en
önemli şey denetimsizliktir. Sayıştay gibi bir toplumsal denetim
kurumunun denetleyen yerine, yapılanları onaylayarak temize
çıkaran bir kurum hâline getirilmesine ulusun temsilcileri olarak ortak
olmadığımız gibi, izin de vermeyeceğimizi söylemek
istiyorum. Çünkü, AKP İktidarı döneminde Sayıştay yüksek
yargı bölümünde yer alan ve denetleyen bir kurum olmaktan
çıkmıştır, kendisi iktidar
tarafından âdeta denetlenen bir kurum olmuştur, iktidarın
sevk ve güdümünde olan kurumları aklayan bir kurum hâline gelmiştir.
Bugüne kadar, Sayıştay âdeta iktidara bağlı belediyeleri ve
il özel idareleri, KÖYDES ve BELDES projelerini âdeta
aklamıştır.
Bütün dünyada Sayıştaylar demokratik yapan önemli
kurumlar arasında sayılmaktaysa
Sayıştaylar
yaptıklarıyla olduğu kadar, rejim içindeki istikrar ve denge
unsuru olmalarıyla saygın kurumlar olarak görülmektedir.
Unutulmamalıdır ki, Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetim yapan anayasal bir organdır. Sadece iktidar partisine
değil, tüm Meclise ve Türkiye Cumhuriyetinin tüm yurttaşlarına
tarafsız ve objektif hizmet vermesi gereken bir kurumdur. Üzülerek
belirtmeliyim ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öztürk, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Sayıştay bu konumdan
hızla uzaklaşmıştır. Yeni Sayıştay
Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan
bir kurumun başkanlığının gerektirdiği objektif
ve tarafsız bir anlayışla, bireysellikten uzak, ülke menfaatlerine
öncelik veren bir yönetim sergilemesi, ülkenin ve ulusumuzun yararına
olacaktır diye düşünmekteyim.
Değerli milletvekilleri, Sayıştayla ilgili
kanunların görüşülmesi sırasında, Sayıştay
Kanununun 19uncu maddesi uyarınca, Sayıştay Genel Kurulunun
toplanması ve görüş bildirmesi gerekmektedir. Bundan önce, AKP
milletvekilli tarafından getirilen Sayıştay denetçilerinin
sınavıyla ilişkin yasada, acaba Sayıştay Genel Kurulu
bu Yasanın 19uncu maddesi uyarınca toplanıp Türkiye Büyük
Millet Meclisine görüş bildirmiş midir? Bu konunun
açıklığa kavuşması gerekmektedir. Artık, bugün,
Sayıştay gerçekten Hükûmetin emir ve talimatı altından
çıkamaz hâle gelmiştir, bu son derece üzücü bir durumdur.
Türkiyedeki tüm hukuksuzluklar bu kuruma da bulaşmıştır,
bunun bir an önce yeni Başkan tarafından giderilmesi ulusumuzun ve
ülkemizin yararına olacaktır diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı
Ankara Milletvekili Sayın Nesrin Baytok. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Baytok, buyurun.
Süreniz dokuz dakika.
CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK (Ankara) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında bir görevi yerine getirmeliyim: Geçen
hafta Bursada grizu patlamasında hayatını kaybeden 19
madencimizi ve Tokatta şehit verdiğimiz 7 askerimizi rahmetle
anıyor, aileleri başta olmak üzere bütün milletimize
başsağlığı ve sabır diliyorum.
Sayın milletvekilleri, öyle bir dönemden geçiyoruz ki bu
kürsüde millete iyi şeyler söyleyebilmeye hasret kaldık. Acaba,
Türkiye bunca demokrasi iddiasına rağmen neden bunca siyasi problem
yaşıyor ve Türkiye neden daha az özgür? Telefon dinlemeleri başta
olmak üzere, yargıya acaba neden baskı yapılıyor? Medya
neden baskı altında? Basın özgürlüğü neden
kısıtlanıyor? RTÜK, baştan sona sizlerin ellerinde
şekillenmiş bir kuruluş olarak neden bir türlü
saygınlık yaratamıyor? Sizleri bir parça bu sorular etrafında
düşünmeye davet ediyorum. Ülkemizde birileri neden kendilerini yoğun
baskı altında hissediyor? Bu duyguları insanlar sadece darbe
dönemlerinde yaşarlardı, şimdi sivil bir iktidar döneminde
yaşıyor.
Bakın, bir köşe yazarı, Yeni Şafak
gazetesinden Fatma Barbarosoğlu, daha cuma günü ne yazdı:
Hastalık bulaşıyor anlamlarımıza. diyor
yazısında ve devam ediyor: AK PARTİ
anlamlarımızı anlamlı kılamıyor. Kendi hâlinde
bıraksa bundan daha beter olmayacak durumlara el atıyor. El
atıyor ve eline değen he şey kül oluyor. Anlamları,
isimleri, imajları yönetemiyor AK PARTİ. Kifayetsiz muhterisler
korosundan kadro kuran AK PARTİ, başına gelenlerin önemli bir
kısmını liyakatsiz kişilere baş tacı yaptığı
için yaşıyor. Yanlışı yanlış ile örtmek AK
PARTİ'nin yeni vizyonu gibi oldu. Böyle diyor Yeni Şafak gazetesi
yazarı.
Sayın milletvekilleri, şu RTÜKte görevlendirilen AKP
kadrosuna bir bakın. Önceki RTÜK Başkanı Zahid Akman, Almanyada
görülen Deniz Feneri davasında aylarca Alman yargısının
ithamları altında başkanlık yaptı, şimdi de 4 bin
liralık kira yardımı alarak RTÜK üyeliğine devam ediyor. Bu
nasıl iş? İnsanlar 4 bin lira maaş alamıyor,
değil kira yardımı
Ardından seçilen yeni RTÜK
Başkanı, Toplumun millî, manevi değerleriyle Etilerde
oturanların değerleri aynı mı? diyor.
Arkadaşımız Etilerde oturanları nasıl insanlar
görüyor acaba, ahlaksız mı görüyor? Onlar aydan mı geldiler? Bu
toplumun bir parçası değiller mi? Ahlaksızlığın
daha âlâsı, en âlâsı Deniz Feneri diye Almanyada dernek kurup,
yardım toplayıp, vatandaşların fitre, zekât ve kurban
paralarını Kanal 7 televizyonuna aktarmak, gemiler almak değil
mi? Nedir ahlaksızlığın tanımı? Bu işin
içinde yer alan bir RTÜK başkanıyla aylarca görev yapıp sonra
onunla halef selef olmak ne demek oluyor? Bir kere tarafsız olamayan bir
RTÜKten hiç kimseye hayır gelmez. Daha 2007 seçimlerinde, iktidar
yandaşı medyayı korumak üzere, İzleme Değerlendirme
Dairesinden gelen raporları geciktirdiği için mahkemede yargılanmış
bir kuruldan bahsediyoruz. Bazı radyo ve televizyon kanallarını
özel olarak koruyan bir kuruldan bahsediyoruz. Mahkeme kararlarına
rağmen, cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasını
engelleyen bir kuruldan bahsediyoruz. Böyle yaparak saygın kuruluş
olunabilir mi?
Peki, bu RTÜK yönetimi sırtını kime dayamış?
Kimdir bu pervasızca yönetimin arkasındaki anlayış? Önceki
Başkan Zahid Akman, şimdiki Başkan Davut Dursun kime dayanarak
bildiğini okumaktadır? Elbette Sayın Başbakana. O Başbakan
ki son Amerika Birleşik Devletleri gezisinde, Türkiyede basının
özgür olup olmadığı soruları karşısında
Basın, Türkiyede Amerika Birleşik Devletlerinden çok daha
özgürdür. diyebilmiştir. Bu sözlere kendisinin inanıp
inanmadığını bilemem ama Türkiyede kimseyi
inandıramadığı gibi, kendisine de bir parça
güldürmüştür. Damadın başında bulunduğu Sabah-ATV
Grubunun nasıl ele geçirildiği ortadadır. Başbakan, bizzat
kendisi medyayı kontrol etmektedir. Bir yandan iktidara bağlı
yayın yapan, iktidarın yayın organı niteliğinde gazete
ve televizyonlar, medya grupları, öte yandan tam da emrine girmemiş
olduğunu düşündüğü bir medya grubuna dönük 3 milyar doların
üzerinde vergi cezası uygulaması. Hiç kimsenin kuşkusu yok ki bu
ceza Deniz Feneri haberlerini yazmalarının bir sonucudur, siyasi bir
cezadır. Başbakanın hoşuna gitmeyecek haberler hiç
yayınlanmamalıymış! Defalarca bunu söyledi. Medya
gruplarını defalarca tehdit etti. Şu sözler, yine Sayın
Başbakana ait: Bu gazeteleri evlerinize sokmayın. Bu kadar açık
konuşuyorum. Hangi demokratik anlayışla açıklayabiliriz bu
sözleri? Hangi dilden anlarsanız, o dilden konuşacağız.
Bu sözler de Başbakana ait. Başbakan haberlerin verilişine
karışıyordu, en sonunda köşe yazarlarının
yorumlarına da karışmaya başladı; daha geçenlerde
şöyle söyledi: Siz köşe yazarları, ne kadar az yazarsanız
ülke o kadar huzur bulur. Bu nasıl bir anlayıştır
sayın milletvekilleri? Bakınız, Deniz Feneri haberlerinin
Başbakanın canını çok sıktığı günlerde
AKP milletvekilleri şöyle demişti: Doğan Medyanın sahibi
bir sabah evinden saat altıda alınıp elleri kelepçeli olarak
karakola götürülürse buna hiç şaşırmam. Tüyler ürpertici
sözler. Daha sonra, karakola götürmek yerine mallarına el koymayı
mı seçtiniz?
Bakın, çok deneyimli bir gazeteci, köşe yazarı,
Milliyet gazetesinin birkaç ay öncesine kadar Genel Yayın Yönetmeni olan
Sedat Ergin, Başbakanın Türkiyede basının özgür
olduğunu iddia etmesi üzerine daha geçen hafta Sayın Başbakana
hitaben ne yazdı: Türkiyede kendimi eskisi kadar özgür hissetmiyorum.
Üstelik, askerî yönetim döneminde gazetecilik yapmış, bu tür
baskı dönemlerinin gazeteciliği ne kadar sıkıntıya
soktuğunu tecrübe ederek yaşamış biriyim. Böyle bir duyguyu
sivil bir yönetim döneminde hissediyor olmamı, meslek hayatımın
dramatik bir tecrübesi olarak not ediyorum. Yanlış anlamayın, bu
duygum çalışmakta olduğum Doğan Grubuna vergi
cezasının kesilmesinden çok önce bende yer etmişti.
Eleştiriyi genelde hoş karşılamamanız, basın
karşısında sıkça azarlayıcı bir üslup kullanmanız,
gazeteleri boykot kampanyaları yürütmeniz gibi pek çok
davranışınızın uzun bir listesini çıkarabilirim.
Vatandaşların bireysel özgürlüklerinin ihlal edildiği
uygulamaları, telefon dinleme skandallarını, insanların
özel hayatlarının dokunulmazlığının ihlal edilmesi
gibi otoriterliğe kayma eğilimlerini de unutmamak gerekiyor. Sedat
Ergin Doğrusunu söylemem gerekirse artık geleceğimi
göremiyorum. diyerek devam ediyor yazısına. Bu sözler, bu
endişeler deneyimli bir gazeteciye ait ancak onunla sınırlı
değil. Milyonlarca kişiye ait bu endişeler, ülkesi için bu
dertlenmeler.
Sayın milletvekilleri, sizleri bir kez daha düşünmeye
davet ediyorum. Bu anlayışla ülke nereye varacak? RTÜK de ülkemiz de
maalesef iyi yönetilmiyor.
Yeniden özgür günlere kavuşacağımız
zamanın geleceği umuduyla yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Baytok, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı, Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Büyükataman, grubunuzun belirlediği süre on
dakikadır efendim.
MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2010 mali yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanı devletin
başıdır. Bu sıfatla, Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk
milletinin birliğini temsil etmektedir. Anayasanın
uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu
çalışmasını gözetir ve göreve başlarken şöyle
yemin eder: Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak,
yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla
yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk
Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.
Sayın Cumhurbaşkanımız Gül de bu yemini
Mecliste yapmış ve görevine başlamışlardır. Yemin
metninde de belirtildiği gibi, hem yemini yapan Sayın
Cumhurbaşkanımız hem de onun şahsında
Cumhurbaşkanlığı makamı, tarafsız olmak
mecburiyetindedir. Cumhurbaşkanının Anayasaya göre görevi,
anayasal kurumlar arasında uyumu ve eş güdümü sağlamaktır.
Sayın milletvekilleri, bize göre,
Cumhurbaşkanlığı, bir siyasi partinin iradesinin ve hükûmet
olma meselesinin dışında ve üstünde, bütün Türkiyeyi temsil
eden en yüksek ve önemli bir makamdır. Ülkemizin ve milletimizin
birliğinin ve bölünmez bütünlüğünün temsil edildiği en önemli
kurumlarımızın başında gelmektedir. Bu makam,
partilerin küçük hesaplarının ve siyasi ihtiraslarının
sergilendiği değil, demokratik kültür ve siyaset ahlakının
öne çıkmasını sağlayacak bir uzlaşma zemininin
oluştuğu yer olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı
makamı, hükûmetin sayısal çoğunluğu ile Meclisten
geçirdiği bütün yasaları, daha önce söz konusu hükûmetin veya
partinin üyesi dahi olsa, iktidar partisinin bir noteri görüntüsüyle
anında onaylayan bir makam da olmamalıdır.
Genel Kurulda kanun maddelerinin görüşülmesi esnasında
muhalefet partileri haklı gerekçelerle zaman zaman itiraz edebilmekte,
milletimiz adına hassasiyetlerini ortaya koyarak, çıkarılacak bu
kanunların Anayasaya aykırı olduğunu belirtmektedirler.
Ancak milletimizin menfaatine uygun olmadığına
inandığımız, Türklüğe hakarete imkân sağlayan
yasada, Vakıflar Yasasında, Mayın Yasası ve benzeri
yasalarda olduğu gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Mecliste
sayısal üstünlüğüne güvenerek bu yasaları Meclisten
geçirebilmiştir. Böyle yasaları dahi Sayın
Cumhurbaşkanının eli titremeden imzalaması, milletimizin
vicdanını rencide etmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı bu zamana kadar kendisine
gönderilen 242 yasanın 239unu kabul etmiş, sadece 3ünü yeniden
görüşmek üzere iade etmiştir. Rektör atamaları konusunda da
geçmişteki hassasiyetleriyle çelişen, liyakat yerine benden olan
ölçüsüne göre yapılan atamalar, çifte standart
anlayışlarına en güzel örnek olsa gerektir.
Sayın Cumhurbaşkanının Türkiye-Ermenistan
maçında ise kardeş Azerbaycan bayraklarının stada
sokulmaması hususunda bir dahlinin olduğu, hatta Bursaspor
amigolarını çağırtarak birtakım telkinlerde
bulunduğu basında yer almış ve kamuoyunda
konuşulmuş, maalesef bu davranış da kamu vicdanında o
makamın güvenilirliğine gölge düşürmüştür.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın
Cumhurbaşkanının Meclisimizin Dördüncü Yasama
Yılının açılış konuşmasında,
konuşmasının tamamına yakını ayrılıklar
ve farklılıklar üzerine olmuş, milletin birliği ve
bütünlüğüne yönelik çağrışımlar,
farklılıklar üzerine oturtulmuştur. Yine Anayasada adı
konulmuş ve tanımlanmış olan Türk milleti kavramı
Sayın Cumhurbaşkanının lügatinde yer
almamıştır. Milletin birliğini sağlamak için önce
ayırıp sonra birleştirmek gibi şahsına münhasır
bir anlayış ortaya çıkmış, farklılıkların
tahrik edildiği bir süreçte tek milletin nasıl
sağlanacağı ise konuşmasında
anlaşılamamıştır.
Öte yandan, 6 Mart 2009 tarihinde İran gezisine çıkan
Sayın Cumhurbaşkanı, gazetecilere, Kürt meselesi
başlığı altında 2009 yılında çok güzel
şeyler olacak. diye beyanat vermiştir. Ardından, Hükûmetin
sırasıyla Kürt açılımı, demokratik
açılım, millî birlik projesi isimlerini verdiği, bize göre
ise milletimizi ayrıştırmayı ve ardından bölmeyi hedef
alan bu tehlikeli proje rezaleti karşımıza
çıkmıştır. AKP Hükûmetinin göreve gelmesiyle cesaretlenen
ve kanlı eylemlerine yeniden başlama cesareti ve gücü bulan PKK terör
örgütü bu süreçten beslenmiştir ve beslenmeye devam etmektedir. Sayın
Cumhurbaşkanımız ise bu süreçte AKPnin bir bakanı gibi
hareket etmektedir. Açılım sürecinin başladığı
günden bu yana vermiş olduğumuz 55 şehit Sayın
Başbakanı çağırıp hesap sormak için yeterli bir sebep
değil midir acaba? Bu meyanda, Sayın Cumhurbaşkanına, millî
birlik ve beraberliğimizi, bin yıllık kardeşliğimizi
sağlama ve muhafaza hususunda görevini yeniden hatırlatmakta fayda
görüyorum.
Cumhurbaşkanı, hangi siyasi düşünce veya
oluşumdan gelirse gelsin, seçildikten sonra kendisini desteklemeyenlerin
de Cumhurbaşkanı olduğunu unutmamalıdır. Aksi hâlde,
birliğimizin temsilcisi konumunda olan bu makamı da siyasallaştırmış olur ki
doğabilecek sıkıntılar ve gelişmeler üniter
yapımızı ve cumhuriyetimizi telafisi imkânsız bir
şekilde zedelemiş olur.
Saygıdeğer milletvekilleri, devletler, geleneklerine,
kurallarına saygı duydukça büyürler. Geçmiş bütün
cumhurbaşkanları bu geleneklere, bu kurallara uymuştur.
Şimdi öyle anlaşılıyor ki farklı bir
Cumhurbaşkanıyla karşı karşıyayız.
Türkiye'nin pek çok kuralı, pek çok geleneği
değişeceğe benziyor.
Yine bu çerçevede, bugüne kadar bütün cumhurbaşkanları
yurt dışından gelen devlet adamlarıyla
Cumhurbaşkanlığı Köşkünde görüşmüşlerdir.
Ancak Sayın Gül, Başbakanımızla birlikte Suudi Arabistan
Kralının ayağına gitmiş, onunla otelinde
görüşmüş ve tuhaf görüntüler oluşturan pozlar vermiştir,
maalesef bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sayın
Cumhurbaşkanı devletin yerleşmiş geleneklerini tersine
çevirmiş, onlara uymak yerine kuralları kendisine uydurmaya
başlamıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2005 yılından
itibaren Cumhurbaşkanlığı için bütçeden ayrılan
ödenekler bir önceki yıllara göre ortalama yüzde 4 ve yüzde 6
arasında artırılmıştır. Ancak 2007den sonra bu
oran çok fazla yükselmiştir, örneğin 2008 yılı için
bütçeden ayrılan ödenek yüzde 64e yakın bir oranda
artırılarak 55 milyon 561 bin TL olarak belirlenmiş ve Plan Bütçede de kabul
edilmiştir. Cumhurbaşkanlığının 2010
yılı bütçesi de 72 milyon 500 bin lira olarak öngörülmüştür.
Cumhurbaşkanlığı bütçe giderlerinin önemli bir
kısmını temsil ve ağırlama giderleri
oluşturmaktadır. Bu makamın hizmetlerinin Türkiye Cumhuriyeti
devletinin ağırlığına yakışır bir
şekilde icra edilmesi ve Türk milletinin uluslararası planda en iyi
şekilde temsil edilmesinin büyük önem arz ettiğini hepimiz
bilmekteyiz fakat topluma örnek olmak için tasarrufu öncelikle kendisinin
yapması gereken bir kurumun ve bu kurumda devletimizi temsil edenlerin
harcamalarının birdenbire bu kadar yüksek oranda
artırılması kamu vicdanını
yaralamıştır. Cumhurbaşkanlığı bütçesinin
geçen yıllara göre bu kadar yüksek olması, bizce hiç de örnek alınacak
ve örnek olunacak bir durum değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız Sayın Büyükataman.
İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) Sağ olun Başkan.
Cumhurbaşkanlığı makamı örnek gösterilen
bir makam olmalıdır, mütevazılığı elden
bırakmadan yokluk ve yoksullukla boğuşan aziz milletimizi de
incitmemelidir. Cumhurbaşkanları, başbakanlar, milletvekilleri,
millete örnek olması gereken kişilerdir. Eğer
Cumhurbaşkanı, başbakan, tutumlu davranmazsa, devletin
parasını hesaplı harcamazsa topluma, millete maalesef kötü örnek
olurlar.
Bu ülke, fakir insanların, yoksul insanların, Sayın
Başbakanın deyimiyle garip gurebanın da
yaşadığı bir ülkedir. Bu ülkede
Cumhurbaşkanının devletin parasıyla gösterişe ve
şatafata kaçması asla doğru değildir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi en derin saygı
ve hürmetlerimle selamlıyor, bütçemizin hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Büyükataman.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Giresin Milletvekili Sayın Murat Özkan.
Sayın Özkan, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Özkan, süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA MURAT ÖZKAN (Giresun) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010
yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce, sizleri en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesinin en önemli sorunu gelişigüzel hazırlanmış
olmasıdır. 2010 bütçesi, 2009 yılı bütçesi ve 2008
yılı kesin hesabı üzerinden belli oranda artışlar
yapılarak hazırlanmıştır. Birimlerin hedefleri net
değildir ya da hiç yoktur. Bazı kalemler 2008 ve 2009
yıllarında gerçekleşme oranlarının çok düşük olmasına
rağmen 2010 bütçesinde de aynı oranda yer almıştır.
Bütçeleme mantığı, konulan ödeneklerin yıl
içerisinde rantabl olarak harcanmasını gerektirmektedir. Bütçeye
konulan ödeneklerin harcanmaması tasarruf anlayışını
ortaya koymaz; beceriksizliğin, öngörüsüzlüğün olduğunu ortaya
koyar değerli arkadaşlar. Örneğin 2010 bütçesinde
yangından korunma malzemeleri alımları diye bir kalemimiz var.
2008 yılında 600 bin YTL ödenek konulmuş, bu kalemden 19 bin YTL
harcanmıştır. 2009 yılında 316 bin TL ödenek konulmuş,
70 bin TL harcanmıştır. 2010 bütçesinde ise 750 bin TL ödenek
daha konulmuştur. Yangın hizmetiyle ilgili
alamadığımız nedir? Bütçeye bu kadar ödenek koyuyorsunuz,
2008, 2009 bütçenizde de ödenek olmasına rağmen niye
almadığınız hususu ise izaha muhtaç görülmektedir.
Örnekleri daha da artırmak mümkündür. Bu durum bize bütçenin afaki olarak
hazırlandığını göstermekte, işaret etmektedir
sayın milletvekilleri.
Değerli milletvekilleri, bir de Meclisimizin kanayan
yarası, 4/Clilerin durumu. Bunlar Mecliste verilen hizmetlerin temel
taşlarıdır ancak aldıkları maaşlar kadrolulara
göre son derece düşüktür. En azından yüksekokulu bitirmiş
olanlar kadrolu hâle getirilebilirler.
Kamu hizmeti niteliğinde birçok işler ise hizmet
alımı yoluyla yapılmaktadır. Hizmet alımı,
çağdaş köle uygulamasının bir şeklidir değerli
milletvekilleri, kamu hizmetine girişte uygulanması gereken
eşitlik ilkesine de aykırıdır. Hizmet alımına
gerekçe olarak kadrolu personeli çalıştıramamak
gösterilmektedir. Bu durum yöneticilerin basiretsizliğinin açıkça
itirafı olarak algılanmalıdır.
Sayın milletvekilleri, son dönemlerde yasama-yürütme
ilişkilerinde kuvvetler ayrılığı ilkesi açık ve
net olarak ihlal edilmektedir. Meclis çoğunluğuna sahip olmak, hiç
kimseye Meclisi tahakküm altına alma yetkisini vermez. Başbakan,
çoğu kez, Türkiye Büyük Millet Meclisine talimat verir şekilde
konuşmaktadır. Dün bu kürsüden, Başbakan Erdoğan Meclis
Başkanına dönerek Sayın Başkan, siz mi susturursunuz, ben
mi susturayım. deme gafletinde ne yazık ki bulunmuştur.
Sayın milletvekilleri, Başbakanın bu tavrını
şiddetle reddediyorum, bunu açık olarak ifade etmek zorundayım.
Bir milletvekili olarak, Türk milletinden, Türk halkından almış
olduğum yetkiyi kullanarak şiddetle kınıyor ve bu
tavrı reddediyorum.
Değerli milletvekilleri, milleti yönetenler, güçlerinin
sınırsız ve denetimsiz olduklarını hissederlerse
şayet, demokratik yollara değil tiranlık yoluna sapabilirler. Bu
tehlikenin sigortası sizlersiniz. Milletvekilleri halktan
aldığı yetkiyi hiç kimseden çekinmeden kullanmalı, hiç
kimseden korkmadan, doğru, milleti için bildiğini söylemekten imtina
etmemelidir. Aksi takdirde, Türk demokrasisi geleceğe yönelik ciddi
tehlikeler altına girecektir ve ne yazık ki bunun müsebbibi başta
siz ve biz olacağız. Milletvekilinin, milletin Parlamentoda temsili
noktasında konuşmasını, tavrını ve biraz önce
belirttiğim gibi, Başbakanın kalkıp Siz
susturamayacaksanız ben susturayım. Nasıl susturacaksınız?
Burası, değerli arkadaşlar, Parlamento. Parlamento
Herhâlde
Başbakanın tabii, parle kelimesinin, parlamentonun ne olduğunu
bilmediği kanaatindeyim, çünkü parlamento konuşulan yer. Gerekirse
burada milletvekilleri laf da atabilir ama bir Başbakan milletvekillerine
bu şekilde tavır alamaz, davranışta bulunamaz, bu onun
tirani eğilimlerinin, despotik eğilimlerinin ve ruh hâlinin
antidemokratik olduğunun da açık, net bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, Anayasamıza göre
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen her türlü hakareti yapacaksın...
MURAT ÖZKAN (Devamla) Hakaret yapmıyorum güzel dostum,
anlayamadın herhâlde, bir psikoloji tespitinde bulunuyorum. Ben hakaret
etmiyorum, hakaret ettiğimi iddia ediyorsanız başka yollara
yapabilirsiniz. Hakaret falan etmiyorum. Ben kimseyi
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Onlar hakaret etti, sen hakarete
cevap verdin diyor.
MURAT ÖZKAN (Devamla) Benim kişiliğim hakaret etmeye
müsait değildir. Lütfen sen dinlemeyi öğren bir. Sen benim sözümü
keserek Başbakanının tavırlarını gösteriyorsun.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Sana Hakaret ettin. diyen
yok.
MURAT ÖZKAN (Devamla) Tabii ki liderin neyse senin de
tavrın o, seni de kınıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Sayın Hıdır
MURAT ÖZKAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
Anayasamıza göre Meclis ortak bir yönetime sahiptir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Kes sesini!
BAŞKAN Sayın Özkan
MURAT ÖZKAN (Devamla) Başkanlık Divanı
Sayın Başkanım, lütfen susturun o zaman.
BAŞKAN Sayın Özkan, siz daha özenle konuşun.
Arkadaşlarımız da lütfen müdahale etmesinler ama
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Sen Başkana talimat
veriyorsun ya! Bir de eleştiriyor. Başkana nasıl talimat
verirsin sustur diye?
MURAT ÖZKAN (Devamla) Başkanlık Divanı Meclisin
yönetim organıdır.
Ben susturmuyorum. Ben
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Aynı şey. Başkana
susturun diyorsun. Az önce eleştirdin, aynısını
yaptın.
BAŞKAN Sayın Poyraz
MURAT ÖZKAN (Devamla) Ben sustururum demiyorum, Başbakana
diyorum. Sayın Başkana diyorum.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Hayır, talimat veriyorsun
Başkana. Susturun dedin, tutanaklarda var. Talimat veriyorsun
Başkana. Hayret bir şey ya! Sen yaptığın zaman oluyor
demek ki.
BAŞKAN Sayın Poyraz, lütfen
Sayın Özkan, Genel Kurula hitap edin efendim.
Buyurun.
MURAT ÖZKAN (Devamla) Meclis yönetimiyle ilgili kararların
bu Divanda görüşülmesi ve alınması gerekir ancak personel
atamaları Meclis Başkanının inisiyatifinde
yapılmaktadır.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Tirani bir davranış!
MURAT ÖZKAN (Devamla) Personelin neredeyse tamamının
istisnai kadro olması, keyfî yönetimi destekler mahiyettedir.
Türkiye'nin en iyi okullarını başarıyla
bitiren, Mecliste çalışan kariyer meslek mensupları bir kenarda
dururken üst yönetime partizanca atamalar yapılmıştır,
yapılmaktadır. Bu insanların birçoğu atandıkları
görevin gereği olan kariyere ve liyakate maalesef sahip değillerdir.
Sayın milletvekilleri, iktidar mensuplarının
eş ve çocukları ile emekliliği gelen
yandaşlarının yakınları ulufe dağıtır
gibi Meclis kadrolarına atanmakta ve bu atamalar gazete manşetlerinde
yer almaktadır.
Yine, AKP döneminde, politikacı yakınları hatta
bakan eşleri, çocukları açıktan naklen Meclis kadrolarına
atanmıştır, atanmaktadır. Yıllarını Türkiye
Büyük Millet Meclisine vermiş başarılı yöneticiler makama
çağrılarak görevden ayrılması, dava açmamaları hatta
açtıkları davalardan vazgeçmesi istenmektedir. Bu istek kabul
edilmeyince bu yöneticiler hakkında disiplin kovuşturması
açılarak özel talimatlarla cezalandırılmaktadırlar.
İcraatlarından dolayı ceza alan kişiler yönetici olunca alt
yöneticiler de disiplin suçu işlemekten çekinmemektedir. Meclis
yönetimince yapılan bu uygulamaları tanımlama
açısından, sayın milletvekilleri, nepotizm kelimesi kifayetsiz
kalmaktadır. Meclis kadrolarına yapılan atamalarda kariyer ve
liyakat aranmayınca yerini yalakalık kültürü almaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu kötü yönetimin bir sonucu olarak
Meclis, medyanın gündemine skandallarla gelmeye
başlamıştır. Bu konuda birkaç örnek vermek gerekirse,
işte bisiklet hırsızlığı olarak medyada yer
alan hadise.
Sayın milletvekilleri, samimi olarak ellerinizi
vicdanlarınıza koyun. Devlet memuru, hele bu memur TBMMde
çalışan üst düzey nitelikli insanlarsa hibe kabul edebilirler mi,
hediye alabilirler mi? Nerede kaldı TBMMnin etik ilkeleri, etik
komisyonu, memurların yapmış olduğu etik yeminleri?
Bisikleti alan bu utanmazlar hakkında herhangi bir işlem de
yapılmamıştır sayın milletvekilleri.
Başkanlıkça, hibeye muhtaç bu sözde yöneticilerin isimleri açıklanmalı,
masum şahıslar zan altında bırakılmamalıdır.
Sayın milletvekilleri, bunlara ilaveten parti
toplantılarına katılan görevliler, işe gelmeyen bankamatik
memuru eski vekil eşleri, iç denetim raporlarında zimmet çıkan
personel hakkında işlem yapılmaması hemen akla gelen kötü
yönetim örnekleridir.
Sayın milletvekilleri, Meclisin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkan, lütfen konuşmanızı
MURAT ÖZKAN (Devamla) Sayın Başkanım, yalnız
aradaki kesilen şeyi lütfen eklerseniz memnun olacağım.
BAŞKAN Efendim, şöyle: Şu ana kadarki, baştan
da ifade ettiğim gibi, bir dakikalık süreyi
aşmayacağım. Onun için konuşurken dikkat edeceksin.
MURAT ÖZKAN (Devamla) Ancak benim sözlerimi kestiler.
BAŞKAN Olabilir.
MURAT ÖZKAN (Devamla) Ama ben burada milletvekili olarak hitap
ediyorum, Başbakan olarak değil. O kuvvetler
ayrılığı ilkesindeki prensibi arkadaşlar
algılayamadılar.
BAŞKAN Lütfen, lütfen
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Sana hiçbir şey demedik
BAŞKAN Arkadaşlar
Sayın Hıdır, lütfen
MURAT ÖZKAN (Devamla) Ben sizlerden biriyim, fazla
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Kendi kendine orada gelin
güveyi oluyorsun. Ne sana bir laf söyledik
BAŞKAN Sayın Hıdır, Sayın Özkan,
karşılıklı konuşmayınız.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Sadece
arkadaşımız bir tespit yaptı.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Sayın milletvekilleri
Sayın Özkan, bir dakikalık sürenizi
başlatıyorum.
Buyurun efendim.
MURAT ÖZKAN (Devamla) Bütün bu olaylar, değerli
arkadaşlar, Meclisin kötü yönetildiğinin en önemli kanıtı
olarak önümüzde görmektedir.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Zatıaliniz
Başkanlık Divanı üyesi değil mi?
MURAT ÖZKAN (Devamla) Ayrıca, Meclis, milletvekillerinin
denetim görevini yapmasına da engel olmaktadır. Bazı soru
önergelerimiz kişisel görüş niteliği
taşıdığı gerekçesiyle iade edilmekte ve kendi
kişisel görüşleriyle bizim kişisel görüş
taşıdığımızı düşünmektedirler, ancak
bakanlıktan gelen, milletvekilini ve Meclisi rencide eden, hatta istihza
eden, sorularımıza gelen cevaplar da Meclis
Başkanlığı tarafından iade edilmeksizin bize
gönderilmektedir.
Sayın milletvekilleri, son olarak, bu dönemde yasama
organı ile idare arasında, bu göstergeler de ifade ediyor ki
açık ve net bir şekilde, güçler ayrılığı ilkesi
ihlal edilmiştir. Sınırlandırılmamış bir
güce sahip olan herkes, halkın özgürlüğü için tehdit oluşturmaktadır,
velev ki Başbakan olsun, Meclis Başkanı olsun.
Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyor,
başarılı, iyi bir çalışma diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun
2010 yılı bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi
adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, demokrasi denen rejimin temelini
çeşitli fikirlerin dile getirildiği, alternatif bakış
açısı ve önerileri içinde barındıran çoğulculuk
oluşturmaktadır. Çoğulculuk asla bir kaos ve karmaşa
değildir, hele hele milleti bir arada tutan değerleri hedef
alması düşünülemez bile.
Anayasamızda zikredilen temel hak ve hürriyetlerin -ki en
önemlilerinden biri düşünce ve kanaatleri yayma hürriyetidir- bir hududu
olduğu yine anayasal bir gerçekliktir. Bu hudut hükûmet
uygulamalarıyla hayat bulur. Bugün, AKP İktidarının tek
sesli, baskıcı yönetiminin bu alandaki hürriyetleri ne kadar
zorladığı da herkesçe bilinmektedir. Medyadaki tek seslilik ve
tekelleşme, kamu yayıncılığının sesi
olması gereken TRTnin maalesef Hükûmetin borazanı hâline gelmesi,
siyasi gücü eline geçirmiş AKP İktidarının kendisinden olmayan
televizyon kanallarına ve gazetelere âdeta devlet gücüyle baskı ve
dayatmacı bir politika izlemesi hürriyetleri kullanılamaz hâle
getirmiştir. Bu demokrasi dışı tutum, her konuda kendisine
referans gösterdiği Avrupa Birliğinin bile sabrını
taşırır hâle gelmiştir.
Unutulmamalıdır ki, rüzgâr ekenler fırtına
biçerler. Baskı ve engellemelerle kontrole
çalıştığınız yahut kamu kaynaklarını
peşkeş çekerek beslediğiniz medyanın yarın muhalefete
düştüğünüzde yanınızda olacağını mı
sanıyorsunuz? Hep siz söylersiniz Sayın Başbakan Sermayenin
siyasi görüşü olmaz. diye. Biliyorsunuz, geçmişte bunu
yaptınız kartel medya deyip sürekli ağladınız.
Şimdi güç elinize geçmiş, beş beterini yapıyorsunuz.
TRTyi, devletin kanallarını bile parti propagandasının
aracı hâline getirmekte hiçbir beis görmüyorsunuz. Bugün, bu haklı
eleştirilere kulaklarınızı tıkıyor, sizin
tabirinizle kulağınız var duymuyor, gözünüz var görmüyorsunuz.
Yarın şikâyet hakkınızın olmayacağını
da buradan hatırlatmak istiyorum.
Fütursuzca uyguladığınız, seksen beş
yıllık cumhuriyetimizin tüm dengelerini altüst eden, toplumdaki huzur
ve güvenden eser bırakmayan, bin yıllık kardeşleri,
kurumları birbirine düşüren uygulamalarınız göstermektedir
ki, gayeniz çoğulculuk falan değil, çoğunluğunuzun
hâkimiyetini ebedî kılmaktır. Bu yüzden denetlenmekten
hoşlanmıyorsunuz. Her alanda denetim kurumlarını felç
ettiniz. Bunlardan biri de basın ve medya alanında ilke ve kurallar
koyan, bu ilkelere uygun yayın politikası oluşturmaya
çalışan RTÜKtür. Hükûmet ettiğiniz son yedi yıl
içerisinde, RTÜKün toplam 9 üyesinden 6sını atayarak kurumu
bürokrasisiyle birlikte ele geçirdiniz. Ortaya çıkan manzara milletimiz
adına gerçekten kaygı vericidir. Namı diğer Deniz Fenerci
ve Armadacınız Zahid Akmandan tutun kurumu babasının
çiftliği gibi gören, kendisini oralara getiren partinin hamiliğine
soyunan ve parti yandaşlarına mevki, makam temin eden, tüysüz yetim
hakkı demeden kendilerini her fırsatta yurt dışına
atan bazı üyelere kadar tüm kurum, maalesef, kötü yönetilmektedir. Kurum
harcamalarını incelerseniz, şatafat ve israfın kurumun bünyesini
bir hastalık gibi sardığını göreceksiniz.
Değerli milletvekilleri, kurum harcamaları neredeyse 3
katını aşmıştır. Bazı üyelerin yine
neredeyse yılın altı ayını yurt dışında
geçirmekte olduğunu söylersek abartmış sayılmayız.
Hükûmetin kurum üzerinde baskısı
çalışanları ciddi şekilde tedirgin etmektedir. Zaten özlük
haklarıyla ilgili olarak sürekli adaletsiz uygulamalar ile karşı
karşıya kalan personel tarafsızlığı konusunda
hiçbir inandırıcılığı kalmamış
Başkan ve yandaş ekibi tarafından parti baskısı ve
siyasi kayırmacılık ile yüz yüze
bırakılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, Sayın Başbakanın
ve ekibinin maalesef Türklük kavramına karşı sebebini
açıklayamadığımız bir alerjisi var. Her türlü
uyarıya rağmen, sokaklarda kardeş kavgasının
başlamış olmasına rağmen üst kimlik, alt kimlik
ayrımı yapmaya devam ediyor. Kendilerini hangi alt kimliğe
mensup hissederlerse hissetsinler kendi bilecekleri iş. Ancak, neredeyse
her yasal metinden Türk ve Türklük kelimelerini çıkarmak gibi bir görevi
kendilerine görev edinmişler, vazife edinmişler.
Kurumun Hükûmetin isteğiyle hazırladığı
bir yasa tasarısı var. Yakında Genel Kurula gelecek. 3984
sayılı Kanunun 4üncü maddesi, yayın ilkeleriyle ilgili
giriş bölümünde yer alan, Türk vatandaşlarının günlük
yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı
dil ve lehçelerde yayın yapabileceği, ancak bu yayının
cumhuriyetin temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne aykırı olamayacağı hükmü tasarıyla
Yasadan çıkarılmaktadır.
Ayrıca 4üncü maddenin (c) fıkrasında yer alan
yayınların toplumun millî ve manevi değerlerine ve Türk aile
yapısına aykırı olamayacağı hükmünden Türk
kelimesi çıkarılmaktadır. (g) fıkrasında yer alan
Türk millî eğitiminin genel amaçlarının, temel ilkelerinin ve
millî kültürün geliştirilmesi cümlesi yine
çıkarılmaktadır.
Sormak boynumuzun borcu: Nedir bu husumet, tahammülsüzlük? Nedir
bu alıp veremediğin milletimizle? Orada bulunan Türk kelimesi sizi
ne diye rahatsız ediyor ya da değerli AKP milletvekilleri, bu
kelimelerin ayıklanması bizi rahatsız ederken sizi neden
rahatsız etmiyor?
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Demagoji yapma!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Brükselden, Washingtondan,
Erbilden verilen ev ödevlerini alelacele yapıyorsunuz da örneğin
yayın karmaşasını giderecek Türkiye'nin frekans
haritasını neden çıkarmıyorsunuz? Kültür emperyalizminin
yarattığı yayın kirliliğiyle neden mücadele
etmiyorsunuz? Yayınlardaki küfür seviyesindeki argoyu neden
sonlandırmıyorsunuz? diye sormak istiyorum. Ancak Genel Kurulda
dudak okuması ile suçüstü yakalanan Başbakan mı bunu düzeltecek
diye de ümitsizliğe kapılmıyor değilim.
Ne buyuruyordu Sayın Başbakan bu kürsüden: Ey aileler,
Sayın Bahçeli televizyonlara çıktığında
çocuklarınızı televizyona yaklaştırmayın.
Sayın Erdoğan, sizi de Sayın Genel
Başkanımızı da herkes biliyor. Bu Mecliste bu
yakıştırmaya muhatap olacak en son kişi Sayın Genel
Başkanımızdır. Hele hele bu
yakıştırmayı yapacak en son kişi de sizsiniz
Sayın Başbakan. (MHP sıralarından alkışlar)
Bu alanda düzenleyici işlev görmesi gereken RTÜK,
çıkarılan yönetmeliklerle yasaksavar bir denetim yapar hâle
getirilmiştir. Konular, güzel dilimiz ve millî ve manevi değerlerin
muhafazası açısından kurumun refleksleri
zayıflatılmıştır. Verilen cezalar keyfî, ilkesiz ve
adaletsizdir. Kurum açıklamaları yanıltıcı ve Hükûmete
yaranma kaygısı taşımaktadır. Yayın
kuruluşlarının hiçbirisi, TRT hariç, yasal kuruluş
işlemlerini tamamlayamamışlardır; öyle ki bazı
kuruluşların adresleri bulunup tebligat bile yapılamamaktadır.
Kuruma yönelik eleştirileri cevaplandırmak ya da belirli
kişilerin talepleri üzerine sipariş diye
adlandırabileceğimiz raporlar hazırlanmaktadır. Kurum,
kurumsal hafıza konusunda son derece zayıftır, arşivleri,
içinden çıkılamayacak kadar karmaşık ve düzensizdir. Uzman
raporları çoğu zaman işlem görmemekte, takip ve denetim
yapılamamaktadır.
Peki, tüm bunlar kader midir? Yapılacak bir şey yok
mudur? Olmaz olur mu. At, sahibine göre kişner. diye bir atasözümüz var.
Kurum kim tarafından yönetiliyor, kimlere karşı sorumlu, buna
bakmak lazım. Perde arkasında Zahid Akman ve RTÜKün bağlı
olduğu Sayın Bülent Arınç desem herhâlde meramımı iyi
anlatmış olurum. Zahid Akman ciddi toplumsal tepki alıyor. Deniz
Fenerinin -tüm inkârlarına rağmen- faillerinden biri olduğu
ortaya çıkıyor. Milyon dolarlık Armada hissesini önce inkâr
ediyor sonra kabul ediyor. Mal varlığına mahkemece tedbir
konuyor. Partili partisiz, herkes infial içerisinde. Sayın Arınç da
Başbakan Yardımcısı olur olmaz tepki veriyor -Allahı
var, dürüstlüğü konusunda aleyhinde söylenecek hiçbir söz yok, en
azından ben böyle bir şey duymadım- seviniyoruz. Herkes
ümitleniyor yapanın yanına kâr kalmayacak diye. Sayın
Arınç, İstifasını istedim Akmanın. diyor, Deniz
Fenerci Başkan da Kimse benden istifa istemedi. diyor bu cevabıyla
Başbakandan başka bir kişiden gelecek mesajı kabul
etmeyeceğini de ima etmiş oluyor. Sayın Arınç cevaben
buyuruyor: Hayretle ve utanarak izliyorum. Akman, kendisine
yakışanı yapmalıdır. diyor. Üzerinden aylar geçiyor.
Sayın Arınçı utandıran şahıs Üst Kurul Üyesi
olarak makamı işgale devam ediyor, Arınç da sanki hiç bu sözleri
söylememiş gibi sessizliğe gömülüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Korkmaz, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Değerli milletvekilleri, sizce
olup bitenleri nasıl yorumlayalım? Sayın Arınçın
Başbakan Yardımcısı olduğunda verdiği demecine
Yenidir, daha Akmanı tanımıyor. mu diyelim yoksa
dürüstlüğünden şüphe etmek istemediğimiz Sayın Arınça
Olsun, söyleyeceğini söyledin, bundan sonra rahat uyu. Ayrıca,
utanılacak bir şeyler varsa başkaları utansın.
mı diyelim? Birkaç gün sonra ne Danıştay kalacak ne Arınç kalacak.
diyen Sayın Arınç, birkaç gün sonra Merak etsinler diye söylemiştim.
deme kıvraklığı ile mi bunları söyledi? Sayın
Arınç, işte sizi utandıranlar kurumda oturuyor. Ne
değişti, ikna mı oldunuz yoksa Sayın Başbakanın
hazmettirme politikasının ilk kurbanlarından biri siz misiniz?
Kamuoyu bunları bir bilmek istiyor. Sayın Arınç, bu işin
gereğini yapmamış olmak yakanıza
yapışmıştır. Ne yapayım, onu Meclis seçti, ben
görevden alamam. sözü de sizi kurtaramayacaktır. Eğer bu
şahıs yanlış ise, sizi utandırmış ise orada
Üst Kurul üyesi olarak oturması sizi rahatsız etmiyor mu? Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Mecliste ve RTÜK kurulunda her türlü desteği
vermeye hazırız. Gelin, bu utançtan sizi kurtaralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Korkmaz, teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Evet, değerli milletvekilleri,
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son
konuşmacı Sayın Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesinin
Anayasa Mahkemesi ve Sayıştaya ilişkin bölümleri üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi hürmetlerimle
selamlıyorum.
1961 Anayasası ile anayasal bir organ olarak yerini alan ve
1962 yılında kuruluşu tamamlanan Anayasa Mahkemesi kısmi
değişikliklerle 1982 Anayasasının 146ncı maddesiyle
de yerini korumuştur. Burada, özellikle Anayasa Mahkemesi hakkında
birkaç söz etmek isterim. Bilinmelidir ki Anayasa Mahkemesi Türkiye Büyük
Millet Meclisinin üstünde değildir. Kanunların Anayasaya
uygunluğunun denetimi sağlanırken zorlama yorumlarla kanun
koyucunun yerine geçme teşebbüsleri bizatihi millet nezdinde yargı
erkini maşerî vicdan mahkûm etmekte ve mahkemeye olan güven duygusu da bu
suretle sarsılmaktadır. Bu sebeple, özellikle Anayasa
değişikliklerinin esas yönünden ele alınarak hüküm verilmesi
yine Anayasanın 148inci maddesine açıkça aykırıdır.
Bu hususa dikkat edilmelidir.
Diğer bir husus, başkan ve üyelerin seçimlerinde görevi
hakkıyla yapacak bilgi, birikim, liyakat ve olgunlukta olmaları
gereğidir. Temel hukuk nosyonundan yoksun olan kişilerin üyeliğe
seçilmeleri Mahkemenin yıpranmasının temel nedenlerinden birini
teşkil etmektedir. Önyargılar, siyasal düşünceler, güncel
gelişmelerden etkilenmeyecek sağlam idrak ve iradeye sahip
olmaları da şarttır. Yüksek Mahkemenin Değerli Başkan
ve üyeleri özel hayatlarına dikkat etmek zorundadırlar. Bulundukları
ortam, diyalog kurdukları şahıslar ve çevreler Mahkemeye
bakışı doğal olarak etkileyecektir.
Şimdi, bakınız, Kurban Bayramı münasebetiyle
Sayın Başkan, 3 üyesiyle birlikte, yanlarında Adalet Bakanı
Sadullah Ergin ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçla
birlikte Hataya gidiyorlar. Hatay Ottoman Otelde, yanılmıyorsam iki
gün kalıyorlar. Konu İnternete düşüyor, gazeteler yazıyor.
Böyle bir tablonun sonunda spekülasyon yapılmaması mümkün mü? Ne işiniz
var sizin iktidar partisinin adamlarıyla? Diğer yandan, geçen
yıl yaşanan Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksütün
dinlenme olayı kamuoyunu günlerce meşgul etti ama ortam dinlemesi
yapabilen bir araçla dinleme yapıldığı meydanda iken bu da
gündemden düşürüldü. Bu araçlardan on üç adet olduğu, teknik
donanımlarının yüksek olduğu, doğrudan Başbakana
bağlı olarak servis yaptıkları ifade ediliyor. Anayasa
Mahkemesi üzerine bir karabasan gibi abanan iktidara karşı kendi
itibar ve şerefini korumak öncelikle Anayasa Mahkemesinin değerli
üyelerine düşmektedir. Yoksa, otellerde iktidarın bakanlarıyla
iyi niyetli dahi olsa görüntü vermek, öyle zannediyorum ki sonuçta Anayasa
hukukunun katli olarak algılanacaktır, mahkeme başkan ve üyeleri
üzerinde de kuşkular artacaktır.
Değerli milletvekilleri, hazır, dinleme ya da telekulak
demişken Anayasanın 20, 21, 22nci maddelerinin çizdiği çerçeve
içerisinde, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanununun belirttiği
suçlarla ilgili dinleme veya izleme yapılabileceği açıktır.
Bu hukuki sınır her zaman aşılıyor. Siyasi ve ekonomik
dinlemeler yapılıyor, muhalifleri sindirme amaçlı dinlemeler
yapılıyor, sermayenin el değiştirmesine yönelik dinlemeler
yapılıyor, ekonomik sömürgeleştirme, medyada karartma
amaçlı dinlemeler yapılıyor ve mağduriyet
edebiyatının gittikçe yerleştirilmesi amaçlı dinlemeler
yapılıyor ve bunu besleyen inanç hortumculuğu takviyesiyle
marazi bir ruh hâli birleşiyor ve korku diktatörlüğüne Türkiye
götürülüyor. Şu anda Türkiyenin içinde bulunduğu durum ne yazık
ki böyledir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, anayasal organları
hedef alan taciz kampanyalarıyla, gayrimeşru yollarla yaratılan
baskı ortamlarıyla ve devletin bazı birimlerindeki
kadrolaşmanın çeteleşmeye dönüşmesiyle devleti ve toplumu
kuşatma altına alarak siyasi iktidarını sürdürme gafletine
düşen AKP, Türkiyeyi bir kaos ortamına sürüklemiştir diyoruz.
Nitekim bu açıklamalardan sonra, Yargıtayın dinlenmesi,
bazı hâkim ve savcıların dinlenmesi korku diktatörlüğüne
giden yolda mesafe alındığını
kanıtlamaktadır. Üstelik tüm dinleme faaliyetlerinin tek bir merciye
inhisar ettiği yönünde kuşkular ifade edilmektedir. Bu durum
Hükûmetçe aydınlatılmalıdır. Dinlemeler hakkında
Adalet Bakanlığına yönelttiğim soru önergesine neredeyse iki
ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ cevap verilmemiştir. Demek
ki Anayasa Mahkemesi kendini her ortamda töhmet altına alacak fiil ve
davranışlardan, özellikle AKPnin yarattığı kaotik
ortamdan daha fazla kaçınmak zorundadır diyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1864
yılında Divanı Muhasebat olarak ilk defa Türk kamu yönetimi
içinde tebarüz eden Sayıştay, yüz kırk beş yıllık
geçmişiyle bugün yüksek mali yargı mercisi olarak ve anayasal bir
kurum olarak mevcudiyetini devam ettirmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına mali denetim ve kesin
hüküm mercisi olan Sayıştay, görevlerini hakkıyla yerine
getirememektedir. Somut örnekler verebileceğimiz gibi, denetimlerde
personel eksikliği nedeniyle uzun süreli gecikmeler yaşanmakta, zaman
aşımına yol açılmaktadır. AKP, kamu mali denetimini
denetimsizliğe dönüştürmüş, bakanlıkların teftiş
kurullarına alenen savaş açmıştır. Hâlbuki
Sayıştaya en büyük destek teftiş kurulları idi. Kalifiye
denetim elemanları yetkisizleştirilmiş, Sayıştay
Kanunu da 5018e uyumlu hâlde çıkarılmamıştır.
Denetimsizlikler nedeniyle kamuda art niyetlilere âdeta gün
doğmuştur. Bu boşluk derhâl giderilmeli, kamu mali yönetimi
zapturapt altına alınmalıdır.
Sayıştay Birinci Başkanı ile Başkan ve
üyeleri hakkında da, yine Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri
hakkında ifade etmiş olduğum görüşlerimi tekrar burada
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce dinlemeden söz
etmişken bir hususu burada belirtmekte fayda görüyorum: MİT, Sincan
Ağır Ceza Mahkemesinin Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığındaki dinleme kayıtlarına el koyma kararına
itiraz ederek Ağır Ceza Mahkemesini ziyarete gitmelerinin
ardından bu ziyaretin baskı anlamı
taşıdığını Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanının açıklamasından sonra zor durumda
kalmıştır. Ardından, Erzincan MİT Bölge Müdürü ve bir
elemanının Erzurumda tutuklanması da bu
rahatsızlığı daha fazla artırmıştır. Bu
da gösteriyor ki ciddi devlet kurumları -sadece yargı değil-
örtülü bir savaşın içindedir. İktidar, acaba bu
savaşın neresindedir? Tabloya bakınız: Yargı, polis,
MİT vesaire. Hepsini saymaya gerek yok. Devletin bu saygın
kurumlarını derhâl hukuki zemine oturtmak gerektiği
aşikârdır. Aksi hâlde, toz duman içinde kavgalarla, gerilimlerle
kimin başına ne geleceği belli olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MİTin,
yargının ve devletin etkin kurumlarının birbirine
düşürülerek, korku diktatörlüğü yaratılarak ve bir kaos
ortamı ortaya çıkarılarak Türkiyeyi yönetmek mümkün
değildir. Türk milleti AKPye gereken cevabı mutlaka verecektir.
Bu itibarla, dün Sayın Başbakanın çocuklardan
kaçınmasını söylediği Sayın Genel
Başkanımızla ilgili sözünü şiddetle reddediyorum. Bu
cibilliyet meselesidir, bu terbiye meselesidir, bu ahlak meselesidir, bu
ananı al gitme meselesidir. Bunu söyleyen kişinin en azından
bunu konuşmaya hiç hakkının olmaması gerekir.
Bu duygularla, ben her iki kurumun bütçesinin ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize tekrar
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) Genel
Başkanınızın konuşmalarını da dinleyin.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Dinliyoruz. Size
öğreteceğiz onları, öğreteceğiz.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) - Bizim
konuşmalarımızı da dinleyin.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Yakın, bir yıl sonra
dinleteceğiz.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) Öğrenirsiniz.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Çok öğreteceğiz size.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen,
konuşmalarınızda daha özenli, daha hürmetkâr bir üslup
takınmanızı istirham ediyorum. Birbirimizi lütfen incitmeyelim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz konuşmacı bir konuda
bir yanlışlık yaptı, onu arz etmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)
Şimdi, Sayın Konuşmacı Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerinde
sanıyorum konuşurken benim de bayram tatilini Hatayda
geçirdiğimi ifade etti. Bu yanlıştır. Biraz önceki
konuşmacı sıkça ismimden bahsettiği için herhâlde
belleğinde benim ismim yer etmiş. Ben, Kurban Bayramını,
bayram namazını Kocatepede, dört günü de Ankarada, Çukurambarda
geçirdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
AK PARTİ Grubu adına Fatih Öztürk, Samsun Milletvekili.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Öztürk, grubunuzun belirlediği süre beş
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH ÖZTÜRK (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali
yılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerine grubum adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 1994 yılında 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun
ile özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği olarak
kurulmuştur. RTÜK misyonu tartışma kabul etmez çünkü Millî
Eğitim Bakanlığı ile Kültür
Bakanlığının dışında neredeyse bir
düğme kadar bize yakın olan radyo ve televizyonların
hayatımızın büyük bir parçasını işgal
ettiğini hepimiz biliyoruz.
Üst Kurulun gelirleri, özel radyo ve televizyon
kuruluşlarının yıllık brüt reklam gelirlerinden yüzde
5 oranında ayrılan paylardan oluşmaktadır. Üst Kurulun her
ay elde ettiği reklam gelirleri payının yüzde 15i, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna
aktarılmaktadır.
Ülkemizde radyo ve televizyon yayınları karasal, uydu ve
kablo ortamlarında yapılmaktadır. Yine, ülkemizde 22 ulusal, 15
bölgesel ve 210 yerel olmak üzere 247 televizyon kuruluşu, 35 ulusal, 98
bölgesel ve 934 yerel olmak üzere 1.067 radyo kuruluşu bulunmaktadır.
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş
ve Yayınları Hakkında Kanun son on dört yılda birçok
değişikliklerle günün şartlarına uyarlanmak istenmişse
de yayın teknolojisindeki hızlı değişim ve Anayasa
Mahkemesinin iptal kararları gibi nedenlerle yasal çerçevenin yeniden
düzenlenmesi zorunluluk hâline gelmiştir. Bu nedenle yeni bir kanun
taslağı hazırlanmıştır. Bu taslak daha sonra AB
müktesebatına uyum çerçevesinde yeniden gözden geçirilmiş olup kanun
taslağı, hem mevcut kanunlardaki boşlukları tamamlamakta
hem de yıllardır yaşanmakta olan frekans karmaşasına
çözüm getirmektedir. Taslak hazırlanırken ilgili kurum ve
kuruluşların görüşleri alınmış, demokratik
katılım ilkesinden taviz verilmemiştir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, düzenleyici ve denetleyici kamu otoritesi olarak önemli
hizmetlere imza atmaktadır. Üst Kurul tarafından yapılan kamuoyu
araştırmalarına göre ülkemizde izleyiciler günde ortalama dört
saat televizyon izlemektedirler. İzleyici kitlesinin yüzde 18inin günlük
televizyon izleme süresi de on saati bulmaktadır. Bu rakamlar da
televizyonun ülkemizde ve tüm dünyada toplumu etkileyen en yaygın ve en
etkin kitli iletişim aracı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun faaliyetleri toplumsal açıdan hayati bir
öneme sahiptir.
Ülkemizde yayıncılığın teknik yönden
geliştirilmesi kadar içerik kalitesinin artırılması da
önemli bir hedeftir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun girişimleriyle bu
yönde de önemli adımlar atılmaktadır. Bunlardan biri de
yayıncılık etik ilkeleridir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile
Televizyon Yayıncıları Derneği tarafından Türkiyede
televizyon yayıncılığı alanında yaşanan sorunlar
karşısında yayın kuruluşlarının
etrafında uzlaşacakları ortak bir etik davranış zemini
oluşturulması amacıyla yürütülen çalışmalar sonucunda
on iki maddelik yayıncılık etik ilkeleri
hazırlanmıştır. Tüm ulusal televizyon kanalları,
meslek birlikleri ve kamu yayıncısı bu sözleşmeyi
imzalayarak etik ilkelerine uymayı taahhüt etmişlerdir. Aileler ve
çocukların aynı zamanda izlediği ve aynı zamanda
eğitim aldığı, zaman zaman eğlence, zaman zaman bilgi
edinme, zaman zaman da siyaseti yakından izleme fırsatı buldukları
ekranlarda çocuklarımız ve ailelerimiz içinde en büyük dezavantajlı
grubu çocuklarımız oluşturmaktadır.
Büyük şehirlerde ulaşım zorluğundan, küçük
şehirlerdeki imkânsızlıklardan dolayı televizyon ve
radyolar hayatımızın vazgeçilmez birer unsuru olmuştur.
Radyo-televizyon programları konusunda yayın
kuruluşları ve izleyicilerinin de RTÜK kadar sorumluluk
taşımaları gerektiğini düşünmekteyim. Çünkü
şikâyet edilen ve bilhassa çocuklar için zararlı programlar aynı
zamanda en çok izlenen programlardır. Bu nedenle, izleyicilerde seçicilik
yaratılması, bilinç oluşturulması çok önemlidir.
Televizyon yayınları konusunda en korunmasız kesim,
yine söylediğimiz gibi, çocuklarımızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öztürk, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
FATİH ÖZTÜRK (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Çocuklarımızın televizyonların olumsuz
etkilerinden korunması ve yayınlanan programlardan en iyi
şekilde yararlanması için Millî Eğitim Bakanlığı
ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun ortak çalışması sonucunda
medya okuryazarlığı dersi öğretimi 6, 7 ve 8inci
sınıf müfredatına konulmuştur.
Ülke olarak ve iktidarın bir üyesi olarak
halkımızın refah düzeyini yükseltmek, demokrasiyi
geliştirmek, halkımızın hak ettiği özgürlükleri
genişletmek, toplumsal dayanışmayı sağlamak en büyük
hedefimizdir. Basın-yayın kuruluşlarının,
yapımcılarının, izleyicilerinin bu bilinçle hareket etmesi
özlemiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2010 yılı mali bütçesinin
hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi de
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Danışma Kurulumuzun almış olduğu ve Genel Kurulun
onaylamış olduğu öneri gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki birinci tur görüşmelere devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
AK PARTİ Grubunda kalmıştık. Şimdi söz
sırası AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili
Alaattin Büyükkayada.
Sayın Büyükkaya, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Grubunuzun belirlediği süre beş dakika Sayın
Büyükkaya.
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının Cumhurbaşkanlığı
bütçesi ile ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı, Türk milletinin
varlığını, birliğini, Türkiye Cumhuriyetini en üst
düzeyde temsil eden devletin en yüce makamıdır. Devletimizin
şerefi ve itibarının da temsil edildiği bu makam, her türlü
tartışmanın dışında tutulmalıdır. Buna
hepimiz mecburuz ve bu makamı korumalıyız.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren ilk Önderimiz Mustafa
Kemal Atatürk ilk Cumhurbaşkanımızdır. Daha sonra bu yüce
makama İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri
Korutürk, Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer ve son
olarak da Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilmişler ve
görev yapmaktadırlar.
Görev yapan ilk 5 Cumhurbaşkanımız 1800lü
yıllarda doğmuştur. Bundan sonraki 4
Cumhurbaşkanımız ise 1900lü yılların ilk
çeyreğinde doğmuştur. Son 2 Cumhurbaşkanımız ise
1900lü yılların son iki çeyreğinde doğmuştur, 1941 ve
1950. Yani cumhuriyetin nesillerine uygun Cumhurbaşkanlarımız
artık görev yapmaktadır.
Gene, Atatürkten Kenan Evrene kadarki 7
Cumhurbaşkanımız asker kökenli, son 4
Cumhurbaşkanımız ise sivil hayattan gelmektedir, kamu görevi
yapmış olmalarına rağmen.
Diğer taraftan, Cumhurbaşkanlığı
makamı, Ankarada Çankaya yerleşkesi, İstanbulda Tarabya
yerleşkesi ve Marmaris Otluk Koyu Devlet Konukevini kullanmaktadır.
Bu yüce makamın hizmetlerinin Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk
milletinin şanına ve mehabetine yakışır tarzda icra
edilmesi ve milletimizin uluslararası planda en iyi şekilde temsil
edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple, Cumhurbaşkanımızın
en iyi şekilde düzenlenmesi, her türlü ihtiyacının anında
ve iyi şekilde karşılanması mutlak bir gereklilik ve
zarurettir.
Biz imparatorluk mirasından geliyoruz. Ayrıca,
egemenliğimizin sembolü olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi uhdesinde olan
saraylarımızın, yalılarımızın, sanat
eserlerimizin Cumhurbaşkanlığımızın
kullanımına da sunulması bir gerekliliktir. Unutmayalım ki
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Fransa Kraliyet tarihinin simgesi olan
Elize Sarayında konuklarını ağırlarken bizim
Cumhurbaşkanımız özellikle İstanbuldaki kabullerini otel
odalarında ağırlamamalıdır, bu sarayları mutlaka
kullanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemizde
ve küresel alanda yaşanan önemli gelişmeler, Türkiye Cumhuriyetini
yöneten kişilerin sürekli dinamik ve girişimci bir ruhla hareket
etmelerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu cümleden olmak
üzere, 11inci Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül,
gerçekten, devletimizin bu yapısına uygun, gurur
duyacağımız bir şekilde görev yapmaktadır. Nitekim,
iki yılı aşkın bir süre içerisinde Sayın
Cumhurbaşkanımız ülkemizin itibarını daha üst
seviyelere yükseltecek, ekonomimizin gelişmesine katkı
sağlayacak yurt dışı ziyaretlerinde bulunmuştur; bu
çerçevede, elli bir ülkeyi ziyaret etmiş ve bu ziyaretlerde resmî
erkânın dışında 1.200ün üzerindeki iş adamı da
bu ziyaretlere katılmıştır. Sadece bir mukayese olsun diye
söylüyorum: Sayın Ahmet Necdet Sezer, yedi yıllık döneminde
sadece 58 yurt dışı gezisi yapmıştır. Aynı
şekilde gene Cumhurbaşkanımız 32 ülkeden resmî ziyaret,
10u da çalışma ziyareti olmak üzere 42 yabancı devlet
başkanını ağırlamıştır. Ayrıca
yurt dışı temasları dışında, Sayın
Cumhurbaşkanımız, Türk milletinin moralinin yüksek
tutulması ve sorunların yerinde görülmesi amacıyla 71 ayrı
yurt içi ziyareti gerçekleştirmiştir. İlave olarak hemen hemen
her hafta sonu da Cumhurbaşkanımız, muhtelif illerden gelen
grupları kabul etmekte ve onların sorunlarını
dinlemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) Bütün bu çalışmalar
dışında, Cumhurbaşkanımız, birçok konuda,
kültürel ve sosyal konuda da himayesi altında bu olayları da
yürütmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki
bu yoğun iç ve dış temaslar Türkiyenin bölgesinde ve dünyada
etkin, barışçı bir rol oynamasının sonucunu da
doğurmuştur. Artık Avrupa Birliğine tam üyelik
yanında, bölgesel ve küresel güç olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye
gerçeği tüm dünyada kabul edilmiştir. Takdir edersiniz ki Sayın
Cumhurbaşkanımızın yürüttüğü bu çalışmalar
sadece siyasi getiri sağlamayıp iş adamı ve
müteşebbislerimize de ekonomik ve ticari ilişkilerinde önemli
avantajlar sağlamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu
faaliyetlerin dışında bu dönemin en önemli özelliği, kamu
kuruluşları arasındaki koordinasyon ve uyumdur. Geçmişi
hatırlayalım; çatışma, uyum ve koordinasyona
dönüşmüştür. Bu da ülkemizin kalkınmasında önemli bir
gelişme sağlamıştır.
Cumhurbaşkanlığı bütçemizin hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Büyükkaya.
AK PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Ahmet
Öksüzkaya.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçe
görüşmelerinde Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Türkiye
Cumhuriyeti devletinin başıdır, Cumhurbaşkanlığı
ise Türkiyeyi ve Türk milletini en yüksek düzeyde temsil eden yüce bir
makamdır. Bu temsilin her yönüyle devletimizin mehabetine
yakışır tarzda ve düzeyde icra edilmesi çok önem arz etmektedir.
Cumhurbaşkanlığının ifa ettiği
fonksiyonlarla ekonomik bütçesi de paralellik arz etmektedir. Eğer
Cumhurbaşkanı kendi içine kapanık, ülke içi ve
dışıyla irtibatı sadece ihtiyaç duyulduğu zamanlarda
sağlanan bir temsil anlayışı benimserse bütçe ve giderler
buna göre şekillenebilir. Eğer aktif, gündem belirleyen, bütün iç ve
dış meselelere duyarlı, etkin bir yönetim sergileniyorsa bu
yönetim tarzının da ekonomik boyutu buna paralel olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın göreve geldiği günden
beri yürüttüğü yönetim tarzına bakıldığında çok
dinamik ve aktif bir Cumhurbaşkanlığı
yaptığı açıkça görülmektedir.
2010 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi
için öngörülen 72 milyon 500 bin liralık ödenek bu politikanın
yürütülmesinde ancak ekonomik olarak destek sağlayabilir. Bu bütçenin
yaklaşık yarıya yakın kısmı personel ve sosyal
güvenlik giderlerine, 16 milyon liralık kısmı mal ve hizmet
alımlarına, 24 milyon liralık kısmı ise sermaye
giderlerine ayrılmıştır.
Türkiyenin AK PARTİ İktidarıyla
yakaladığı siyasi ve ekonomik istikrar sayesinde son
yıllarda dış politikada artan önemi bu temsilin
çıtasını daha da yükseltmiştir. Görevini ifa ederken bu
bilinçle ve Hükûmetin dış politikasıyla paralellik arz eden bir
anlayışla hareket eden Sayın Cumhurbaşkanımız
ülkemizin itibarını dünyada daha da üst seviyelere yükselten,
Türkiyenin kalkınmasına büyük katkılar sağlayan, yurt içi
ve yurt dışında çok önemli temaslar yapmaktadır. Bu
çalışmalar tüm dünyada takdirle takip edilmektedir. Sayın
Cumhurbaşkanımızın Türkiyenin Avrupa Birliğine
üyeliği konusunda da çok aktif görevler üstlendiği herkesçe malumdur.
Samimi, içten, etkin, gerçekçi ve sonuç odaklı dış politika
yaklaşımıyla yurt dışına çok sayıda iş
adamı, gazeteci ve ilim adamları ile giderek ülkemize siyasi faydalar
yanında diğer pek çok faydalar da sağlanmaktadır.
Yapılan yeni projeler ve aktivitelerle de yurt içinde Köşkle halk
bütünleşmesi gerçekleştirdiği gözlenmektedir.
Cumhurbaşkanlığımızın ülkemizde
demokratikleşme yönünde gayretleri yanında birlik, beraberlik,
kardeşlik ve dayanışmanın da perçinleşmesi
istikametindeki çalışmaları da takdirle
karşılanmaktadır. Devletin şefkat elinin
vatandaşların sıcak eliyle buluştuğu müşahede
edilmektedir. Bu kapsamda yeniden canlandırılan Çankaya
Sofrası programları, şehit aileleri, gaziler, sendikalar,
meslek kuruluşları temsilcileri, sanatçılar, gazeteciler, ilim
adamları, iş dünyası, medya ve spor dünyası gibi toplumun
pek çok kesimiyle beraber olunduğu da görülüyor.
Değerli milletvekilleri, görüldüğü üzere
Cumhurbaşkanımızın göreve gelmesiyle Köşkte
yapılan faaliyetler de çok çeşitlenmiştir. Dış ve iç
temasların yanında kültür, sanat ve toplumsal çalışmalar,
siyasi parti liderleriyle ülkemizin sorunlarına çözüm endeksli zirveler,
siyasetçilerden yargı mensuplarına, sanatçılardan gazeteciler ve
bürokratlara kadar toplumun her kesimiyle görüş alışverişi
toplantıları yapılmaya başlanmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu çalışmaları
ve hızlı temposu, ülkemizin bölgemizde etkin konumunun ve dünyada
itibarının artmasına, Türkiyenin küresel barış ve
sınırlarda sıfır problem anlayışı çerçevesinde
bölgesinde barış ve güven kuşağı oluşturan bir
ülke hâline gelmesinde önemli katkılar sağlamaktadır.
Yine Sayın Cumhurbaşkanımız ile pek çok ilkler
gerçekleşmiştir; Avrupa Komisyonuna
Cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilk defa ziyaret
gerçekleşmiş, bağlantısızlar hareketine yine
Cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilk defa katılım
olmuş ve Rusya, Tataristan ve Japonya resmî ziyaretleri ilk defa
Cumhurbaşkanımız tarafından
yapılmıştır. Ülkemizi dış politikada
güçlendirmiş ve tüm dünyanın takdirini de bu vesileyle toplamıştır.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öksüzkaya, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET ÖKSÜZKAYA (Devamla) -
görüldüğü üzere
Cumhurbaşkanlığımız bütçesi Türkiyemizin gerek dünyada
ve gerekse içeride en yüksek düzeyde temsilini sağlayan faaliyetlere, bu
temsili gerçek manada yerine getirecek mecburi giderlere
ayrılmıştır. Bu nedenle,
Cumhurbaşkanlığımızın 2010 mali yılı
bütçesi için öngörülen 72 milyon 500 bin TLlik miktar bu yüce makamın
hizmetlerinin ihtiyaçlara cevap verecek şekilde aksatılmadan ve
ülkemizin bütünlüğüne yakışır tarzda, temsil makamına
layık bir şekilde devam ettirilmesi için çok önem arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Cumhurbaşkanlığımızın bütçesinin kabul edilmesi
temennisiyle konuşmamı tamamlarken 2010 yılı bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öksüzkaya.
AK PARTİ Grubu adına Isparta Milletvekili Haydar Kemal
Kurt.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) Sayın
Başkan, değerli üyeler; 2010 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine ilişkin bölümü
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tokat Reşadiyede kalleşçe şehit edilen 7
evladımıza, Bursa Mustafakemalpaşada madende grizu
patlaması neticesinde hayatlarını kaybeden 19 işçimize
Allahtan rahmet, milletimize ve kederli ailelerine
başsağlığı diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1920de
işgal altındaki vatanımızın Kurtuluş
Savaşını yürütmüş, ilk
başkanlığını Büyük Atatürkün yaptığı,
cumhuriyetimizi kuran, egemenliğin kayıtsız, şartsız
milletin olduğu ilkesiyle çalışan, dünyada emsali olmayan gazi
bir Meclistir. Bu kurumun iradesi milletin iradesi olup onuru ve
saygınlığı milletimizin en mukaddes değerlerindendir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuvvetler ayrılığı prensibini
benimsemiş olan devletimizin yasama erkini ve bazı alanlarda denetim
görevini üstlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yasama faaliyetlerinin, başka bir deyişle
Genel Kurul çalışmalarının ve grup
toplantılarının Meclis televizyonunda naklen yayın
yapılması demokrasi kültürünün yerleşmesi ve bir nevi
milletimizin denetimine tabi olmamız açısından çok önemli ve
faydalı bir uygulamadır.
Bilindiği gibi yoğun Genel Kurul ve Meclis
çalışmalarını 10 metrekareyi geçmeyen odalarda yürüten siz
değerli milletvekili arkadaşlarımızı her gün yurdun
dört bir tarafından gelen 5-6 bin kişi ziyaret etmektedir. Bu
yoğun tempodaki çalışmaları kolaylaştırmak için
Başkanlığımız çok önemli projelere imza
atmaktadır. Şöyle ki: METSİS projesi kapsamında tüm
İnternet altyapı ve telefon santralleri de yenilenmektedir. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tüm kampus alanına ve giriş
kapılarına güvenlik kameraları yerleştirilmekte, plaka
tanıma, şüpheli nesne algılama gibi uygulamalar da bu proje kapsamındadır.
Bir başka önemli proje ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulu Tutanaklarına Erişim Projesidir. Meclisimizin
kurulduğu günden beri tutulan tüm tutanaklara elektronik ortamda
hızlı ve etkin bir şekilde ulaşmayı sağlayan
proje için Meclis arşivinde bulunan toplam 1.500 ciltten oluşan 1
milyon 200 bin sayfa doküman tek tek taranmıştır.
Oluşturulan yeni erişim sistemiyle tüm tutanaklar üzerinde
milletvekili adı, seçim bölgesi, konusu, yasama dönemi gibi bazı
anahtar kelimelerle sorgulama yapabilmek mümkün hâle getirilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivinde bulunan 11 milyon 300
bin sayfadan oluşan arşiv evrakının tamamı elektronik
ortama alınmış olup devam eden kontrol ve indeksleme
işlemlerinin ardından İntranet ortamında en kısa sürede
milletvekillerinin hizmetine açılacaktır. Proje şu anda yerel
ağ ortamında milletvekillerine ve Meclis
çalışanlarımızın hizmetine sunulmuştur.
Genel Sekreterlik teşkilatında değişik statü
ve unvanlarda bugün itibarıyla toplam 5.083 personel çalışmaktadır.
Bu rakama milletvekili danışmanları ve geçici görevli personel
de dâhildir. Yine, personel giderleri bütçenin yaklaşık
yarısını teşkil etmekte olup bu kapsamda milletvekili
ödenekleri ile yollukları, tedavi giderleri, personel maaş, tedavi ve
sosyal güvenlik primi gibi kalemler yer almaktadır.
Bütçe harcamalarında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının tasarrufa azami ölçüde riayet
ettiğini memnuniyetle müşahede etmekteyiz.
Sayın milletvekilleri, sözlerime başlarken Meclisimizin,
Kurtuluş Savaşımızı gerçekleştirdiğini ve
devletimizin kuruluşunu gerçekleştirdiğini belirtmiştim. Bu
Meclis, kuruluşta kendi inhisarındaki yürütme görevinden kendi
iradesiyle vazgeçmiş, kuvvetler ayrılığı ilkesini
benimseyerek milletimiz için daha iyi ve çağdaş yönetim
tarzını benimsemiştir. Bu devletin kurucu iradesi olan
Meclisimiz, aynı zamanda milletimizin yani hâkimiyetin gerçek ve tek
sahibi milletin iradesidir. Bu bakımdan, bu iradenin tam bir
açıklık ve şeffaflıkla, hiçbir şüpheye ve şekke
gerek kalmadan ortaya çıkması için yapılması gerekenler
vardır.
Bunların başında, bu Meclis iradesiyle
çağdaş ve demokratik bir anayasanın bir an önce yapılarak
darbe zihniyetinin ürünü olan 1982 Anayasasının millet iradesine
getirdiği kısıtlamalardan bir an evvel kurtulunması
gerekmektedir.
Aynı zamanda Meclisimizin çalışmasını
düzenleyen İç Tüzük, acilen daha etkin ve pratik çalışma
usulleriyle, demokratik, katılımcı ve çözümcü bir
çalışma tarzını oluşturmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kurt, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) Diğer taraftan, gelişen
toplum şartlarına göre sorumluluk ve ilgi alanı genişleyen
sayın vekillerimizin hâlen mevcut 1 sekreter ve 1 danışmandan
oluşan çalışma ekibinin artırılması
şarttır. Çalışma şartları, milletvekilinden
beklenenleri vermekte yetersiz kalmaktadır. Çalışma ofislerinin
yetersizliği, seçim bölgelerine ulaşım, oradaki
çalışma şartlarının her vekilin kendi imkânlarına
kalmış olması, millî iradeyi tecelli etmesi beklenen ve her
vesile toplum önünde her olumsuzluğun müsebbibi olarak konulan
milletvekilleri, tüm dünyaya açılan ve ilişkilerini genişleten
devlet ve vatandaşın gelişimine ayak uyduracak çalışma
şartlarını elde etmelidir. Meclise ve milletvekiline sağlanacak
bu imkânlar, millet iradesinin bilgiye dayalı ve kolay elde
edilirliği yanında siyaset üzerindeki birçok spekülasyonun da sonunu
getirecektir.
Sözlerime son verirken Türkiye Büyük Millet Meclisi ve 2010
merkezî idare bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinize
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlu.
Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı 2010 yılı bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi
üzerinde konuşmadan önce tüm ülke ekonomilerini ve bütçelerini etkileyen
dünya ekonomik krizinden kısaca bahsetmek istiyorum.
Bilindiği gibi 2007 yılında Amerika Birleşik
Devletlerindeki konut piyasasında başlayan ciddi sorunlar sonucunda ortaya
çıkan ekonomik kriz, bu ülkede iç talepte daralmaya neden olmuş,
önemli yatırım bankalarının bilançolarında ciddi
bozulmalara yol açmıştır. Küresel ekonomik ve finansal
entegrasyonun yüksek düzeylere ulaştığı bir dönemde bu
gelişmeler 2008 yılından itibaren tüm dünya ekonomilerini
hızla etkilemeye başlamıştır. Gelişmiş
ülkelerdeki finans piyasalarında ortaya çıkan ve zamanla
gelişmekte olan ülkelere yayılan istikrarsızlık 2008
yılının ikinci yarısından itibaren çok ciddi boyutlara
ulaşmış ve küresel ölçekte bir ekonomik krize
dönüşmüştür.
Küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini
sınırlandırmak amacıyla 2008 yılı
ortalarından itibaren bir dizi harcama ve gelir tedbiri uygulamaya
konmuştur. Ayrıca, Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumu ile Sermaye Piyasası Kurulunun aldığı
tedbirlerin yanı sıra, bütçe dengesi üzerinde doğrudan veya
hemen etkisi olmayan kredi ve garanti hacmini artırıcı önlemler
de hayata geçirilmiştir. Alınan bu önlemlerle mal piyasalarındaki
işlem miktarını ve dolayısıyla mal ve para
akışını artırarak kriz ortamı nedeniyle
baskı altında olan ekonomik aktivitenin rahatlatılması,
krizin potansiyel üretim üzerindeki etkilerini sınırlandırarak
büyümeye geçiş sürecinin desteklenmesi ile istihdam ve üretim seviyesinin
korunması sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletimiz
adına yasama, denetim ve temsil görevini yerine getirmekte olan Türkiye
Büyük Millet Meclisi dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de Türkiyenin
kalkınması, demokrasinin güçlenmesi konusunda yeni yasal düzenlemeler
yapmaya azim ve kararlılıkla devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010
yılı bütçesi 460,7 milyon Türk lirası olarak öngörülmektedir.
Böylece, 2010 yılı bütçesi Meclisin 2009 yılı bütçesine
göre yüzde 10,3 artışla önerilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi Meclisimizin
geçen yılki yani 2009 bütçesi 436,5 milyon Türk lirası olarak
kanunlaşmış, yıl içinde toplam 17,2 milyon Türk lirası
özel ödenek aktarılmasıyla bu rakam 453,7 milyon Türk lirası
olmuştur. Ancak bu ödeneklerden parlamenter çalışma birimleri
hizmet binası kompleksi için ayrılan 29 milyon Türk lirası
kullanılamayacağının anlaşılması üzerine
Maliyeye iade edilmiştir. 2009 yılı sonu itibarıyla
bütçenin gerçekleşme oranının yüzde 86,6ya ulaşması
beklenmektedir.
Değerli milletvekilleri, 2009 yılı bütçesinde
olduğu gibi, Meclisimizin 2010 yılı bütçesinin önemli bir bölümü
Meclisin bilgi ve teknoloji altyapısını güçlendirmek için
ayrılmaktadır. Bilişim ve iletişim
altyapısını güçlendirmeye yönelik kısa adı METSİS
olan Meclis Enformasyon ve Telekomünikasyon Sistemleri Projesiyle Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tüm ses, veri ve görüntü iletişimi tek bir
merkezde toplanmaktadır. Bu amaçla tüm kablo altyapısı yenilenmiştir.
Her yıl binlerce vatandaşımızın ziyarette
bulunduğu Meclisimizin ana giriş kapıları, çevre
güvenliği, araç alt tarama, plaka tanımlama, şüpheli paket
algılama gibi konularda güvenlik sistemi kurulma
çalışmaları da devam etmektedir.
Ayrıca, Meclis Başkanlığımızca 2010
yılında hayata geçirilecek olan yeni bir sistem üzerinde de
çalışılmaktadır. Bu sistemle vatandaşlarımız
İnternet üzerinden milletvekillerimizden e-devlet sistemiyle randevu
alabileceklerdir.
Bir diğer husus, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1998
yılından beri kullanılmakta olan ve sık sık teknik
sıkıntılar yaşanmasına neden olan Genel Kurul
elektronik sisteminin yenilenmesi amacıyla çalışmalar
yapılmakta ve sıkıntıların giderilmesine
çalışılmaktadır. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Televizyonu tarafından kullanılmakta olan cihaz ve ekipmanların
teknolojiye uygun olarak değişimiyle de sayısal arşiv
sistemi, dijital kurgu ve video sunucu sistemi gibi ihtiyaçların
karşılanması da planlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi 22nci Dönemden
beri milletvekilleri çalışma odaları ve şartlarıyla
ilgili Meclisimizin yürütmekte olduğu çalışmalar
bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanımız, bu konuyla ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Türkmenoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
mevcut projenin tadil edilerek yeni yasama yılında
ihale safhasına geçirilmesi hususunda çalışmalar yapmakta,
ardından da inşaat aşamasına ulaşılması
yönünde karar alınmıştır. Meclis Başkanımız
Sayın Mehmet Ali Şahin 2010 yılı içinde bu projenin
inşaatını başlatmayı hedef aldıklarını
belirtmiştir. 520 milletvekilimizin çalışma şartları
bakımından büyük önem taşıyan ve teknolojinin
imkânlarından en iyi şekilde yararlanmak üzere içinde
çalışma ofisleri, toplantı salonları, sosyal donatı
alanları da bulunan parlamenterler çalışma birimleri
binasının bu bakımdan, özellikle parlamenter sistemi
açısından ve demokrasimiz açısından çok önemli
olduğunu düşünmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 2010
yılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90ıncı kuruluş
yıl dönümüdür. Bu bütçe içinde de bu kuruluş yıl dönümü
etkinlikleriyle ilgili harcamalar da öngörülmektedir.
Ben, 2010 yılı bütçemizin Meclis açımızdan ve
Türkiye Cumhuriyetinin bütün kurumları açısından
hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu adına Karabük Milletvekili Sayın
Cumhur Ünal.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CUMHUR ÜNAL (Karabük) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Düzenleme ve
Denetleme Kurulu) bütçesi hakkında AK PARTİ milletvekili olarak
şahsım adına görüşlerimi arz etmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 1994 yılında 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun
ile özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği olarak
kurulmuştur.
Ülkemizde radyo ve televizyon yayınlarının
denetlenmesinden ve düzenlenmesinden sorumlu olan Üst Kurul, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin seçmiş olduğu 9 üyeden oluşmaktadır. Üst
Kurulun gelirlerini, özel radyo ve televizyon kuruluşlarının
yıllık brüt reklam gelirlerinden yüzde 5 oranında ayrılacak
paylar oluşturmaktadır. Üst Kurulun her ay elde ettiği reklam
gelirleri payının yüzde 15i yıl içerisinde Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna
aktarılmaktadır.
Radyo ve televizyon yayıncılığı sektörü
açısından baktığımızda, ülkemizde 22 ulusal, 15
bölgesel ve 210 yerel olmak üzere 247 televizyon kuruluşu; 35 ulusal, 98
bölgesel ve 934 yerel olmak üzere 1.067 radyo kuruluşu bulunmaktadır.
Bunların dışında uydudan, kablodan ve dijital platformlar
üzerinden yapılan radyo ve televizyon yayınları da vardır.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun faaliyetlerini
değerlendirdiğimizde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu düzenleyici ve
denetleyici kamu otoritesi olarak önemli hizmetlere imza atmaktadır. Üst
Kurul tarafından yapılan kamuoyu araştırmalarına göre,
ülkemizde izleyiciler günde ortalama dört saat televizyon izlemektedirler.
İzleyici kitlesinin yüzde 18inin günlük televizyon izleme süresi on saati
bulmaktadır. Bu rakamlar da televizyonun ülkemizde ve dünyada toplumu
etkileyen en yaygın ve etkin kitle iletişim aracı olduğunu
göstermektedir. Bu nedenle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun faaliyetleri
toplumsal açıdan hayati bir öneme sahiptir.
Avrupa ülkelerinin tamamında analog radyo-TV
yayıncılığı terk edilmekte olup yargı
kararları ve ilgili mevzuatta yapılan değişiklikler
çerçevesinde, ülkemizde de ITU kriterleri ve Avrupa Birliği müktesebatına
uyum çerçevesinde analog yayıncılıktan sayısal
yayıncılığa geçiş çalışmaları
başlatılmıştır.
Yeni yayın teknolojilerinin transferini sağlamak için
3984 sayılı Yasa çerçevesinde yayıncılık sektörünün
düzenlenmesi amacıyla Test ve Deneme Yayınları Tebliği
yayımlanmıştır. Hâlen bu Tebliğ kapsamında, bir
kuruluşa taşınabilir cihazlara yönelik televizyon
yayını (DVB-H) için bir yıl geçici süre deneme yayını
yapma izni, bir kuruluşa da İnternet protokollü televizyon
yayını için geçici süreli deneme yayını yapma izni
verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyu
araştırmalarına önem veren Radyo Televizyon Üst Kuruluna 3984
sayılı Kanunla verilen görevlerden biri de radyo ve televizyon
yayınlarıyla ilgili olarak kamuoyunun tepki, beğeni ve hassasiyetlerini
izlemek ve bu amaçla kamuoyu araştırmalarını
yapmaktır. Bu amaçla, gerek ilköğretim çağı
çocuklarının gerek özürlü vatandaşların gerek
kadınların haber izlenme oranlarının, diğer taraftan
televizyon haberleri izlenme oranlarının ve spor haberlerinin izlenme
oranlarının eğilim araştırmaları
yapılmaktadır. Tüm araştırmaların sonuçları,
ilgili kuruluşlar başta olmak üzere, kamuoyuyla da ayrıca
paylaşılmaktadır.
Uluslararası alanda çalışmalar yapan Radyo
Televizyon Üst Kurulu pek çok uluslararası zeminde ülkemizi temsil
etmektedir. Türkiyenin bölgesinde ve dünyada artan gücüne paralel olarak RTÜK
de yayıncılık alanında uluslararası çatı
kuruluşlar oluşturulmasına öncülük etmektedir. Avrupa Birliği
müzakereleri çerçevesinde de 35 fasıldan oluşan
toplantıların 8 tanesinde de tanıtıcı ve
ayrıntılı tarama toplantılarına katılarak bu
süreçte aktif bir rol almış ve bu amaçla yerini
almıştır.
Diğer taraftan, yerel ve bölgesel
yayıncılığa önem veren ve bu açıdan seminerlere önem
veren Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2009 yılında, diğer bir
kısım illerde yayın kuruluşlarına yönelik üç
eğitim toplantısı düzenlemiştir.
Çocukların bilinçlenmesine yönelik çalışmalar da
yapan Radyo Televizyon Üst Kurulunun düzenlediği Televizyona Mektup
Yarışması ilköğretim okullarında okuyan
öğrencilerin televizyonla ilgili duygu, düşünce ve beklentilerine
ilişkin değerlendirmelerini ve bunu bir mektup
aracılığıyla ifade etmelerini hedeflemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Ünal, konuşmanızı
tamamlayınız.
CUMHUR ÜNAL (Devamla) Yetmiş millî eğitim
müdürlüğü tarafından, gönderilen beş yüz dokuz mektup
değerlendirilmiş ve seçici kurul tarafından, dereceye girenlere
30 Nisan 2009 tarihinde törenle belgeleri verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu duygu
ve düşüncelerle, 2010 yılı bütçesinin, ekonomimizin güçlenerek
çıkacağı bir yıla ilişkin önemli bir ekonomik ve mali
bir öngörü olduğunu ve geçmiş başarılardan hareketle bunu
da millet olarak, devlet olarak azimli ve inançlı
çalışmalarımızla gerçekleştireceğimize olan
inancımı belirtir, 2010 bütçesinin hayırlı
olmasını diler, yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu adına Bartın Milletvekili Sayın
Yılmaz Tunç.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçesinin
Anayasa Mahkemesi bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Hukukun üstünlüğünü esas alan devlet,
vatandaşlarının özgürlük ve haklarının
teminatıdır. Dolayısıyla, hukukun hâkim
olmadığı bir toplumda demokratik rejimden bahsedilemez. Devletin
hukuka bağlılığının güvence altına
alınması, anayasa, yasalar ve bağımsız bir
yargıyla mümkündür. Hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek,
bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve hukuk devleti ilkelerini tüm
kurum ve kurallarıyla toplumda egemen kılmak amacıyla demokratik
rejimlerde anayasa yargısına yer verilmiştir. Ülkemizde de
Anayasa Mahkemesi, ilk kez 1961 Anayasasıyla kurulmuş, bazı
değişikliklerle birlikte 1982 Anayasasınca da korunmuştur.
Anayasa Mahkemesinin hukukun üstünlüğünü koruması, bireylerin temel
hak ve özgürlüklerinin bekçiliğini yapabilmesi için, öncelikle
bağlı olduğu anayasanın demokratik bir anayasa olması
gerekir. Ülkemizde büyük çoğunluk, 1982 Anayasasının
değiştirilerek sivil, demokratik, çağın gereklerine uygun
yeni bir anayasa yapılmasında birleşmektedir.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, özgürlükçü, tüm
toplumun ihtiyaçlarına cevap veren, demokratik hukuk devleti ilkesine
uygun, cumhuriyetin temel niteliklerini koruyarak halkın iradesini ve
taleplerini demokratik temelde devlet yapısına yansıtacak,
toplum ile devlet arasında yeni bir toplum sözleşmesi kurmayı
hedefleyen, tümüyle yeni bir anayasanın yapılmasından
yanadır. Devletin hukuku yerine hukuk devleti
anlayışını esas alacak, Türkiyeyi uluslararası
camiada çok daha saygın bir konuma getirecek yepyeni bir anayasa için
Türkiye Büyük Millet Meclisinde partiler arası uzlaşma
sağlanmalı, bu milletten demokratik anayasa esirgenmemelidir.
Değerli milletvekilleri, anayasa ve yasaların metinleri
kadar, onları yorumlayacak yargı organlarının da önemi
büyüktür. Bu anlamda, yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı önemlidir. Her türlü dış etkinin
ortadan kaldırılmasının yanında, yargı içinden de
hâkimlerin kararlarına yön verebilecek müdahaleleri engelleyecek bir
sistemin oluşturulması, yargı bağımsızlığı
ve tarafsızlığını sağlamanın bir
gereğidir.
Yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığına gölge düşüren tutum ve
davranışlar içerisine giren yargı mensupları olduğu
gibi, bazı emekli yargı mensupları da görülmekte olan davalarla
ilgili sorumsuzca beyanatlar verebilmektedirler. Bazı siyasilerimiz bazen
yargı bağımsızlığından dem vurmakta,
işlerine gelmediği zaman ise görülmekte olan bazı davalarda
avukatlık yapmaktan geri durmamaktadırlar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Başbakan savcı oluyor
ama.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Deniz Fenerini mi kastediyorsunuz?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Tüm bu olumsuzlukların ortadan
kaldırılması için herkesin üzerine düşeni yapması
gerekir.
Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkememiz vermiş
olduğu bazı kararlarda eleştirilmiştir. Millet adına
kullanılan yargı yetkisinin adalet duygularını tatmin
edebilmesi için kararların tartışılabilmesi gerekir.
Yargı kararlarının eleştirilemediği yerde
yargının kendisini geliştirmesi mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesinin milletin vicdanını rahatsız eden
kararları olmuştur: Cumhurbaşkanlığı seçiminde
alınan 367 kararı, Anayasanın 10 ve 42nci maddelerinin
değiştirilmesiyle ilgili iptal kararları ve AK PARTİye
verilen ihtar kararı. Özellikle bu üç kararda Anayasa Mahkemesi kendi
anayasal yetkilerini aşmış, demokratik hukuk devleti
standartlarıyla uyumlu davranmamıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hani hukuka saygı? Hani hukuka
saygı?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Bu kararların bundan sonra da
tekrarlanmaması, adalet duygularının incinmemesi için gerekli
tedbirler alınmalıdır.
Anayasa Mahkemesinin eski başkanları döneminde
hazırlanan, mevcut Başkan tarafından da desteklenen Anayasa
Mahkemesinin yapısal değişiklik taslağının
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gündeme alınması
gerekir. Bu taslakta anayasal hakları kamu gücü tarafından ihlal
edilen kişilere bireysel başvuru hakkının
tanınması önerilmekte, böylece, Anayasa Mahkemesinin, asli görevi
olan bireyin temel hak ve özgürlüklerini devlete karşı koruyan bir
yapıya kavuşması amaçlanmaktadır. Aynı taslakta
Anayasa Mahkemesinin yapısıyla ilgili önemli değişiklikler
önerilmekte. Türk milleti adına karar veren Anayasa Mahkemesine Türkiye
Büyük Millet Meclisince de üye seçilmesi sağlanarak Mahkemenin demokratik
meşruiyeti bu şekilde sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tunç, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Teşekkür ederim.
Ülkemiz ve Rusya dışında hemen hemen dünyada bütün
demokratik ülkeler millî meclisleri tarafından mahkemeye üye seçmektedirler.
Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin fiziki
şartları, bina yetersizliği yıllardır dile
getirilmesine rağmen, diğer konularda olduğu gibi bu sorun da AK
PARTİ İktidarıyla çözülmüştür. Anayasa Mahkememiz yeni ve
modern bir binaya kavuşmuştur. Mahkemenin fiziki imkânları
artırılmıştır. 2010 yılı bütçesiyle de
Anayasa Mahkememize gerekli ve yeterli bütçenin
ayrıldığını görmekteyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle 2010 yılı bütçesinin
ülkemize, milletimize, Anayasa Mahkememize ve diğer
kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı
Ağrı Milletvekili Abdulkerim Aydemir.
Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKERİM AYDEMİR
(Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010
yılı merkezî yönetim bütçesi görüşmeleri kapsamında
anayasal yüksek denetleme ve yargı organımız olan
Sayıştay bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştayımız, 832 sayılı Sayıştay
Kanununa göre kurulmuş olup Anayasa gereğince devletimizin gelir,
gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetleyen, sorumlularının hesap ve işlemlerini yargılama
yoluyla kesin hükme bağlayan ve denetim sonuçlarını Parlamentoya
raporlamak suretiyle devletin mali yapısının sağlıklı,
düzenli, hukuki ve verimli işlemesine katkıda bulunan yüksek denetim
ve yargı görevini üstlenmiş anayasal tek kurumdur. Bu amaçlar
doğrultusunda Sayıştay, kamu mali sistemimizin temelini
oluşturan saydamlık, hesap verme sorumluluğu, kamu
kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanımı
gibi temel ilkelerin hayata geçirilmesini hedeflemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik
yönetim sistemimizin stratejik unsuru olarak kabul edilen yüksek denetim, kamu
yönetiminde şeffaflığın ve kamu görevlilerinin hesap verme
sorumluluklarının güçlendirilmesinde kilit bir faktör
konumundadır. Ayrıca yüksek denetim, hata bulma ve sorumluları
cezalandırmanın çok ötesine geçerek denetlenen kurumlara yol
gösterme, rehberlik yapma ve genel olarak yönetime değer katma
amacına odaklanmaktadır. Günümüzde tüm dünyayla birlikte ülkemizde de
kamu yönetimi alanında önemli bir değişim yaşanmakta olup,
özellikle kamu mali yönetim sistemimizde kapsamlı dönüşüm süreci
devam etmektedir. Bunun başarıya ulaşması, mali yönetim sistemimizin
sağlıklı bir yapı ve etkin bir işleyişe
kavuşturulması için Sayıştaya büyük görevler
düştüğü malumlarınızdır.
Öncelikle yukarıda bahsettiğim nedenle
Sayıştay, kurumsal yapısını güçlendirmek, denetim ve
yargı işlevlerini geliştirmek için kapsamlı
çalışmalarıyla metodoloji geliştirme ve eğitim faaliyetlerine
hız kazandırmıştır. Bu şekilde dünyada ve
ülkemizde gerçekleşen değişime uyum sağlanarak
kurumlarımızın değişim yönetimini
sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmeleri için çaba
harcanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereğince her ne
kadar Sayıştayın görev alanı özellikle dış
denetim açısından önem arz etmekte ise de ancak bunun yeterli
olmadığı ve Sayıştay Kanununda bazı
değişikliklerin yapılması da gerekmektedir. Yeni
Sayıştay Kanununda yapılacak değişikliklerle, sadece
Sayıştayın değil, kamu mali yönetim sistemimizin
sağlıklı şekilde yapılandırılması ve
işlemesi için de hayati bir öneme sahip olacaktır ve bu düzenlemelere
paralellik sağlanacaktır. Makro mali disiplinin sağlanması,
dağıtılan kaynakların verimli ve etkili
kullanımı, etkin bir hesap verme sorumluluğu sisteminin
kurulmasıyla bir bütün denetim sağlanmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilindiği üzere, Sayıştay, 832 sayılı
Sayıştay Kanununa 4179 sayılı Yasayla eklenen 10uncu
maddesiyle 1996 yılından bu yana performans denetimi
yapmaktadır. Dünyadaki klasik denetimin yanında çağdaş bir
denetim türü olarak uygulanan performans denetimine ilişkin çalışmalar
yapan Sayıştayımız, bu yetki kapsamında bugüne kadar
on beş adet performans denetimini yapmış olup iki pilot
çalışma haricindeki çalışmalarını da yüce
Parlamentoya arz etmiştir.
Sayıştayın denetimine tabi kamu idarelerinin
bünyesindeki hesap sayısı bu yıl itibarıyla 7.114tür. Bu
sene bunlardan 1.811 tanesi çalışma programına
alınmış, bunların bütçe büyüklükleri ise toplam bütçe
içerisinde yüzde 81dir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sözümü
fazla uzatmayacağım ama sonuç olarak söylemek istediğim önemli
bir konu da demokratik sistemlerin gelişmesinde ve geliştirilmesinde
en önemli olan husus, hesap verilebilirliğin ve millet adına görev
yapan milletvekillerinin ve parlamentoların mali sistemlerini
denetleyebilmesidir. Bu anlamda sayıştaylara önemli yükümlülükler
düşmektedir.
Bu dilek ve düşüncelerle, 2010 yılı merkezî yönetim
bütçemizin öncelikle Sayıştayımıza, diğer kamu kurum
ve kuruluşlarımıza ve memleketimize hayırlı
olmasını diliyor, yüce Parlamentoyu bir kez daha en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahsı adına lehinde Mehmet Daniş, Çanakkale
Milletvekili.
Sayın Daniş, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 bütçe kanunu birinci tur
üzerinde şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sözlerime, benden önce konuşan bazı muhalefet sözcüsü
arkadaşlarımın, Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesinin parlamenter rejim açısından çok uygun
olmadığı yönündeki ifadelerine değinerek başlamak
istiyorum. Şahsen, seçilmiş biri olarak, bir milletvekili olarak,
halkın oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının
parlamenter rejim açısından sorun olabileceğini anlamakta
gerçekten zorlanıyorum ve bunun itirazı kabil bir şey olmadığını
düşünüyorum. Çünkü yakın siyasi tarihimizi gözden geçirdiğimiz
zaman, Cumhurbaşkanının ülkemiz için, rejimimiz için ne kadar
önemli olduğunu, yaptığı hareketlerin ne kadar önemli
sonuçlar doğurduğunu görmemiz de mümkündür diye düşünüyorum.
Yine, değerli arkadaşlarımız, bu dönemde
Cumhurbaşkanımızın anayasal denetim
yapmadığını, daha önceki dönemdeki iade edilen
kanunların sayıları
karşılaştırıldığında burada bir
eksiklik gördüklerini ifade ettiler. Oysa bakın, bu yasaları yapan
bizleriz, bu Parlamento, bu Meclis ve bu taslaklar önce çok uzman ekipler
tarafından hazırlanıyor, ihtisas komisyonlarında günlerce
görüşülüyor, alt komisyonlar oluşturuluyor, Parlamentoya, Genel
Kurula iniyor, Genel Kurulda üzerinde müzakereler ediliyor, önergelerle
değiştiriliyor, zaman zaman geri çekiliyor, tekrar geliyor. Böyle bir
süreçten sonra bu kadar yaygın geri göndermenin çok
sağlıklı olmadığını, geri göndermenin çok
olduğu dönemi daha çok eleştirmek ve irdelemek gerektiğini
düşünüyorum.
Yine, rektör atamalarıyla ilgili itirazların da önceki
dönemle kıyaslandığında çok da farklı olmadığını
göreceğimizi düşünüyorum.
Yine, bu dönemde Sayın Cumhurbaşkanımız
Abdullah Gül tarafından aydınlarımızın,
sanatçılarımızın, sivil toplum örgütlerimizin Köşke
davet edilmesiyle gerçekten çok önemli bir dönemin başladığını
düşünüyorum.
Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın yurt
genelinde yaptığı gezilerin ülke insanımızın,
milletimizin moral motivasyonunu artırdığını
düşünüyorum ki bunun en yakın örneği belki Tunceli gezisidir.
Çok güzel yansımalarının olduğunu, hep beraber bunu da
müşahede etmiş bulunuyoruz.
Biraz da Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi hakkında
konuşmak istiyorum. 2002 3 Kasımından bugüne yani şahsen
benim de görev yapmaktan şeref duyduğum bu dönemle ilgili birkaç söz
etmek istiyorum.
O dönemde, Meclis Başkanlık Divanında, Sayın
Meclis Başkanımız Bülent Arınçla beraber görev yapma
şerefine ben de nail olmuştum. O dönemde başlayan bir kurumsal
kimlik çalışması vardı ve Sayın Köksal Toptanla ve bu
dönemde de Sayın Mehmet Ali Şahinle devam ettiğini görmek
gerçekten sevindirici.
Meclisimiz halka açılmıştı o dönemde ve bu
devam ediyor. 29 Ekim coşkusu, Cumhuriyet Bayramı coşkusu,
Mecliste halkımızla beraber konserlerle, etkinliklerle
kutlanması gerçekten önemliydi.
Yine üstün hizmet ödülü ve onur ödüllerinin Parlamento
tarafından ülkemize, milletimize hizmet edenlere verilmesinin hem o
kişiler açısından hem milletimiz açısından hem de
Parlamentomuzun prestiji açısından önemli olduğunu
düşünüyorum.
Yine e-devlete ilk geçen kurumun Meclis olması, Millî
Sarayların elden geçirilmesi, depolardaki eserlerin gün yüzüne
çıkarılması, saraylarımızın birer sergi
alanı hâline getirilmesi, sanatsal etkinliklere ev sahipliği
yapması da gerçekten önemlidir diye düşünüyorum.
Yine bu dönemde ziyaretçi kabul salonunun yapılması ve
beraberinde Parlamentomuzun diplomasi atağının da gerçekten
önemli olduğunu düşünüyorum.
Yalnız burada şunu da ifade etmek istiyorum: Daha önceki
dönemde projelendirilmesi tamamlanmış olan halkla ilişkiler
binalarımızın yani milletvekilleri yeni
odalarımızın, hizmet alanlarımızın artık
yapılması gerektiğini düşünüyorum ki muhalefetiyle
iktidarıyla bütün milletvekillerimiz gecesini gündüzüne katıp
milletimizin yüzünü güldürmek için çalışırken, gerçekten olumsuz
odalarda çalışmak zorunda kaldığımızı da
ifade etmek istiyorum. İnşallah, bu dönemde bunun da
yenileneceğini, yeni odalarımıza kavuşabileceğimizi
temenni ediyorum.
Yine, biraz da Anayasa Mahkemesiyle ilgili bazı
tartışmalara değinmek istiyorum. Malumunuz, Anayasa Mahkememizin
hem yapısı hem de işleyişi çokça
tartışılmaktadır. Belki bunu bir yargı reformuyla
beraber tartışmak mümkündür ama kısaca ifade etmem gerekirse,
Anayasa Mahkemesinin yapısındaki değişiklikteki
arayışımızda istikametimiz Avrupa Birliği ülkeleri
olmalıdır diye düşünüyorum. Yani karma sistemin Parlamento, yargı,
Hükûmet ve Devlet Başkanı tarafından oluşturulması
gerektiğini ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Daniş, konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET DANİŞ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin de görev sürelerinin sekiz on
yıl veya makul bir süreyle sınırlandırılması
gerektiği görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu dönemde Anayasa Mahkemesinin yeni hizmet binasında göreve
başlamış olması önemlidir diye düşünüyorum.
Anayasaya şahsi başvuruların önünün
açılması, yine ciddi anlamda ülkemizdeki bireysel
başvuruların önünü açması hukuk sistemimizi rahatlatacaktır
diye düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle 2010 bütçe kanununun, bütçemizin
ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, tekrar yüce
heyetinizi selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Daniş.
Evet, Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum, iyi çalışmalar diliyorum.
Birinci tur üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Hükûmeti
temsilen ama sadece beş altı dakikanızı almak suretiyle
birkaç açıklama yapmak istiyorum.
Öncelikle, konular üzerinde görüşlerini ifade eden tüm
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bütün bu eleştiriler
bizim için yararlıdır, bunlardan faydalanacağız ve öneriler
ışığında da kendi üzerimize düşen sorumlulukları
yerine getireceğiz.
Ben hem Hükûmeti temsilen sırada oturuyorum hem de kendimle
ilgili kuruluşlar var. Bunlara atfedilen bazı eleştirileri -ki
çok haklı ve yerinde buluyorum- cevaplandırmak isterim.
Öncelikle, RTÜK üzerinde, yani Radyo Televizyon Üst Kurulu
üzerinde gerek Sayın Nesrin Baytok Hanımefendi gerekse Sayın
Nevzat Korkmaz arkadaşımız eleştirilerde bulundular. Bu
eleştirileri belki sorular içerisinde de olabilirdi,
cevaplandıracaktım ancak bu fırsatı kullanmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, bakanlıklarımızın
uhdesinde bağlı kuruluşlar ve ilgili kuruluşlar var.
Bağlı kuruluşlar, görev alanına giren hizmetlerin
yürütülmesiyle ilgili doğrudan bize yetki ve sorumluluk veren kuruluşlardır.
Benim uhdemde bağlı kuruluş olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü
ve Basın Yayın Genel Müdürlüğü bulunmaktadır. Bunun
dışında ilgili kuruluş olarak da Anadolu Ajansı, TRT
ve Radyo Televizyon Üst Kurulu bulunmaktadır. İşin kötüsü bir de
ilişkili kuruluşlar var, onları saymayacağım. Maalesef
kamu yönetiminde, bağlı kuruluşlar, ilgili kuruluşlar,
ilişkili kuruluşlar derken yetki ve
sorumluluklarımızın hiç noktasında olduğu
birtakım kurullarla da ilgili olarak bir bakan sorumluluğu
taşıyorum.
Sayın Korkmaz arkadaşımız, mülki amirlik
yapmış, CVsini de biraz önce, biyografisini de gördüm, mülki amir
olarak ve Mülkiyeden de Kamu Yönetiminden mezun bir arkadaşımız
olarak sık sık kürsüye de çıkıyor, çok yararlı
şeyler de konuşuyor ancak Radyo Televizyon Üst Kuruluyla ilgili olarak
benim sorumluluğumun ve yetkimin nerede başlayıp nerede
bittiğini bilmesi gerekir. Bundan şikâyetçi olan birisi olarak
söylüyorum çünkü haklı serzenişlere muhatap olduğumda niçin
benim bu konuda yetkim yok ve söylediğimi yerine getiremiyorum diye
gerçekten üzülüyorum.
Bakınız, Radyo Televizyon Üst Kurulu, 3984
sayılı Kanunla birlikte, 5inci maddesinde belirtildiği üzere,
radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek amacıyla kurulmuş,
özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği niteliğini haiz,
Bakanlığımla ilgili bir kuruluştur. Bütün üst kurullarda
olduğu gibi -bu kelimeleri hatırlayacaksınız- özerk bir
kuruluş olmasının gereği olarak da Kanunun 9uncu
maddesinde Üst Kurul üyeleriyle ilgili yasaklar belirlenmiş olup bu
yasaklara aykırı davrananların görevlerinden çekilmiş
sayılacağı ve bu hususun Üst Kurul tarafından resen veya
yapılacak müracaatın değerlendirilmesi sonunda karara
bağlanacağı da kabul edilmiştir.
Diğer yandan, bu Kanunun 10uncu maddesinde, Üst Kurul
üyelerinin, seçildikleri görev süresince Kuruldaki görevlerinden ve seçilerek
geldikleri görevlerinden alınamayacakları da açıkça ortaya
konulmuştur. Dolayısıyla, Üst Kurul üyelerinin görevden
alınması konusunda, maalesef ki Bakanlığımın bir
yetkisi bulunmamaktadır.
Bütün bunları bildiğimiz hâlde veya bilmemiz
gerektiği hâlde tekrar tekrar aynı konuya dönmek, zaman
doldurmanın ötesinde yararlı bir eleştiri sayılabilir mi,
onu takdirlerinize sunuyorum. Ancak konuşulduğu için tekrar
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye istifa istediniz madem yetkiniz
yoktu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Onu söyleyeceğim, tam oraya gelmiştim Sayın Korkmaz, ama önce
bunun bilinmesi gerekir. Yani 3984 sayılı Kanun, kendi içerisinde,
bir Üst Kurul olarak nedir, Bakanın bununla ilişkisi nedir?
Ben bir televizyon kanalında açıkça söylediğim için
bunu tekrarlayacağım. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun o tarihteki
Başkanı olan Sayın Zahid Akmanla ilgili olarak, radyolarda,
televizyonlarda, gazetelerde pek çok şey yazıldı. Deniz
Feneriyle bağlantısı olduğu iddia edildi, mal varlığındaki
artmalar, eksilmeler gündeme geldi, hatta kendi iç bünyesinde, 9uncu maddeye
uygun olarak da Üst Kurul üyeleri görevden alınma konusunda bir
toplantı yaptı. O toplantı reddedildi, böyle bir talebin uygun
olmayacağı düşünüldü -benim dışımda cereyan eden
bir konudur- sonra 3 arkadaş, yani Üst Kurul üyelerinden 3ü -onları
da ismen tanıyorsunuz- idare mahkemesine gittiler; idare mahkemesi ve
Danıştay talebi reddetti, yapılan işlemin usule uygun
olduğuna karar verdi.
Benim yöneticilik anlayışım, sorumluluk
anlayışım gereği, bu kadar yazılıp çizilen,
hakkında inceleme ve soruşturma başlatılan bir kişinin
görevinde bulunması yanlıştır.
Ben kendisine açıkça ifade ettim: Bu tavrınız
kuruma açıkça zarar veriyor, şahsınıza da zarar veriyor,
kuruma da zarar veriyor, ben sizin görevden ayrılmanızı
istiyorum. dedim. Kendisi de bana Ben zaten sürenin sonunda tekrar aday
olmayacağım, şurada bir ay kaldı, bir ay sonra
ayrılacağım. dedi.
Bu yetkilerimin ve sorumluluklarımın içinde kendisini
doğrudan görevden alma imkânım olmadığına göre, bu
beyanın dışında acaba ne yapabilirdim? Ben de zaten bununla
iktifa ettim. Haklısınız, kendisi daha sonra böyle bir şey
olmadığını söyledi. Ben de o tarihlerde yurt
dışındaydım, hemen anında cevap verdim, Hayır,
siz böyle dediniz, kendinize yakışanı yapın; ahlaklı,
haysiyetli bir insan nasıl davranması gerekiyorsa öyle yapsın.
dedim. Kendine düşen tekrar aday olmamak ise bunu gerçekleştirdi,
yeni bir başkan seçildi.
Sayın Korkmaz, iddia etmeye, bunu tekrarlamaya gerek yok.
Size açıkça söylüyorum: Eğer yetki ve sorumluluğum içerisinde
olsaydı böyle bir başkanın görevde bulunmasına asla izin
vermezdim. Bu benim için açıktır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Bakan, hukuki
sorumluluktan bahsetmiyorum, siyasi sorumluluktan bahsediyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Değerli arkadaşım, ben sizinle karşılıklı
konuşmayacağım.
Bir mülki amirin, bağlı kuruluş, ilgili
kuruluş ne demektir; bunu bilmesi lazım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bunları çok iyi biliyorum.
Siyasi sorumluluktan bahsediyorum.
BAŞKAN Sayın Korkmaz, lütfen müdahale etmeyin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, ikinci konuya geleyim.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve diğer üst kurullarla ilgili
olarak eğer Hükûmetimizin ve bakanlarımızın yetki ve
sorumluluklarını artırma noktasında bir düşünceniz
varsa, kanun teklifi verirseniz, ayrıca memnun da olurum ve bunu da
desteklerim.
Değerli arkadaşlar
RECAİ YILDIRIM (Adana) Kendiniz niye getirmiyorsunuz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Hayır, siz iddia ediyorsunuz, siz getireceksiniz canım. Ben yetki ve
sorumluluğumun ne olduğunu söylüyorum.
RECAİ YILDIRIM (Adana) Siz şikâyet ediyorsunuz
efendim. Getirin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, bir konuya da şuradan temas edip
ondan sonra bir cümleyle bitireceğim.
Anayasa Mahkemesiyle ilgili olarak da -tabii onların burada
konuşma imkânı yok, ancak, hepinizin dikkatini çekmiştir-
Sayın İsa Gök tarafından bazı eleştiriler
getirilmişti. Sayın Genel Sekreter burada. Aldığım bir
iki bilgiyi, sizin de ilgileneceğiniz umuduyla sizlere sunmak istiyorum:
Sayın Başkanın oğlunun Bilkent Oteldeki
düğününde TRT imkânlarının kullanıldığı
vesaire gibi eleştiri yapılmıştı. Bizzat gelen
cevabı okuyorum:
Bilkent Otelde 23 Ekim 2009 tarihinde yapılan düğünde
tüm harcamalar Sayın Başkan tarafından
karşılanmıştır. Bu çerçevede, ses ve
ışık düzeni ile müzisyenlerin ücreti de Sayın Başkan
tarafından ilgililerine ödenmiştir.
Değerli arkadaşlar, bazı konuların Anayasa
Mahkemesince hâlâ görüşülmediği ve gündeme
alınmadığı noktasında eleştiriler vardı.
Bana gelen listeden, sadece bilgilendirmek amacıyla söylüyorum: Bir tanesi,
Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna,
Sayın Ali Topuz ve Sayın Kemal Anadolla birlikte 128 milletvekili
dava açmışlar, 15/06/2006da. Bunun yürürlüğünün
durdurulması isteminin koşulları
oluşmadığından tümüyle reddine karar verilmiş, 08/07/2009
tarihinde.
Yine, ana muhalefet partimiz Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili
Sayın Hakkı Suha Okay, Anadol ve Sayın
Kılıçdaroğlu tarafından 5276 sayılı Tanık
Koruma Kanununun ilgili maddelerinin iptali istenmiş. Bunun da esas
raporu hazır, gündemde sırasını beklemekteymiş.
Yine, Cumhuriyet Halk Partisi adına Sayın Okay ve
Kılıçdaroğlunun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
Bunun da esas
raporu hazır olup, gündemde sırasını beklemekteymiş.
Yine, Sayın Okay ve Kılıçdaroğlu ile birlikte
110 milletvekili, 01/12/2007 günlü Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun ilgili maddelerinin
iptalini istemişler. Bunun da esas incelemesi bitmek üzereymiş.
Dolayısıyla, 1 tanesi karara
bağlanmış, 3 tanesi de
gündemde sırasını beklemektedir diye bir açıklama notu
aldım. Bunu da takdirlerinize sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün aslında en önemli
konuşma, bir gün önce Sayın Başbakan tarafından Hükûmet
adına burada konuşma yapılırken üslubunun
yakışıksız olduğu konusunda eleştirilerdir.
Biraz evvel bütün arkadaşlarımı dinledim. Özellikle
Cumhuriyet Halk Partili ve Milliyetçi Hareket Partili
arkadaşlarımız Sayın Başbakanın dünkü üslubundan
şikâyetçi olduklarını, rahatsız olduklarını ifade
ediyorlar.
Arkadaşlar, bu, dünkü konuşması itibarıyla
Sayın Başbakan için söylenebilir, bir gün önceki konuşması
itibarıyla başkası için söylenebilir, bir başka günkü
konuşması itibarıyla da maalesef, bir başkası için
söylenebilir. Şöyle sağımıza solumuza baktığımızda,
herkesin birbirinin çirkin, yakışıksız, küçültücü
üslubundan şikâyetçi olduğunu görmek mümkün. Özellikle, bunu, son
zamanlarda biraz da fazlaca görüyoruz. Dolayısıyla, burada düne ait
bir hata varsa bunu kabullenip, onun dışındakileri reddetmek
durumunda kalırsak konuşmalar amacına ulaşmamış
sayılır. Aslında bu, hepimizi ilgilendiriyor. Hepimizin bu
konuda çok daha fazla özen göstermesi lazım, birbirimize saygılı
olmamız lazım. Bugün CHP ve MHPli arkadaşlarımız
bundan haklı olarak şikâyet ediyorlar, eminim biraz sonra kürsüye AK
PARTİli arkadaşlar gelse veya bağımsız bir
arkadaşımız gelse o da çok örnekler vererek
başkalarının konuşmasından şikâyet edecekler.
Bizim Anayasamız var, hepimiz ona uymakla yükümlüyüz ama
milletvekilleri olarak ikinci bir anayasa gibi temel belgemiz var, o da İç
Tüzükümüzdür. İç Tüzükün açık hükümlerine maalesef bugüne kadar çok
fazla riayet edilmediğini görüyoruz. Riayet etmeyenler için de
genişçe bir yol açılınca başkaları da bu yoldan
yürümeye başlıyor.
Değerli arkadaşlarım, aslında birbirimize hep
müsamahalı, hoşgörülü olmak mecburiyetindeyiz. Bakın, burada
Hükûmet sırasında otururken birkaç şeye tanık oldum, bunlar
her zaman tanık olduğumuz şeyler. Saat on birde gündemde
konuşmalar başladı, ben oturuyorum yerimde. İlk sıra
Cumhuriyet Halk Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin 4
konuşmacısı da salonda yok. Sayın İsa Gök hazır
bulundu, konuşmasını yaptı. Bekliyoruz, 3
konuşmacısı da yok. Hâliyle Sayın
Kılıçdaroğu telaşlandı, Sayın Başkandan rica
etti ve henüz yeni başlamışken görüşmelere biz ara vermek
zorunda kaldık. Sayın Kılıçdaroğlunun ricası da
Sayın Başkanın bunu kabul etmesi de fevkalade doğrudur.
Bugün CHPnin başına gelen bu durum AK PARTİnin de bir
başka partinin de başına gelebilir. Hiç birimiz ses
çıkarmadık, bu çok doğru, çok haklı, çok yerinde bir
şey ama bir arkadaşımız kalkıp da Sayın
Başkan, ne diye ara veriyorsun canım, yoksa yok, o parti
konuşmamış sayılır. diyebilirdi. Bu
anlayışı gösteriyoruz, bu anlayışa sonuna kadar
bağlı kalmaya mecburuz. Bu, İç Tüzükte Sayın
Başkanın takdir hakkı içerisine girer. Bu takdir
hakkını bu şekilde kullanmıştır ve mesele
halledilmiştir, kimseye de sen şöyle yaptın, böyle yaptın
deme imkânımız veyahut da gücümüz kalmamıştır. Ama
bunun tam aksi bir gelişme yaşadık.
Çok Sevgili Arkadaşım Murat Özkan bir konuşma
yaptılar, Başkanlık Divanı Üyesi Sayın Özkan. Ben bu
Mecliste naçizane beş yıl Başkanlık yaptım, İç
Tüzükü de biraz bildiğimi söyleyebilirim. Meclisin bütçesi, Meclis idare
amirlerinin imzasıyla Başkanlık Divanına gelir,
Başkanlık Divanının onayıyla da Meclis bütçesi
gerçekleşir. O Başkanlık Divanı içerisinde de Sayın
Özkan var, muhalefet şerhi de yok; bu bütçeyi kabul etmiş ve imzalamış.
Hâl böyleyken nasıl olur da kalkar, burada bütçenin aleyhinde konuşabilir?
Söyledikleri yüzde yüz doğru olabilir ama bunları bir
başkasının söylemesi lazım. Başkanlık Divanı
üyesi kalkıp da burada kendi bütçesini eleştirecek olursa,
söylediği ne kadar doğru olursa olsun, haklılık payı
olmaz. Değerli arkadaşlar, bunlara ne kadar dikkat edebilirsek o
kadar iyi olacağını düşünüyorum.
Şimdi burada Sayın Güldal Mumcu olsaydı veya
Sayın Meral Akşener olsaydı, içimizden birisi şunu
söyleyebilirdi: Şu İç Tüzükün 56ncı maddesi var
kardeşim. Bu 56ncı maddeye
göre senin kıyafetin uymuyor. 56ncı madde ne demiş, hepiniz
biliyorsunuz; diyor ki: Başkanlar -bayan erkek ayırt etmeden-
işte, frak giyecek, şunu giyecek, bunu giyecek. 2 hanımefendi de
frak giymiyorlar, bence de çok iyi yapıyorlar. Frak giyseler gülünç
olacaklardı ama bugünkü kıyafetleri çok daha iyi, çok daha
kendilerine yakışıyor ama biz değiştirmedik İç
Tüzükün maddesini, sizin müsamahanızla, sizin hoşgörünüzle.
Aslında bir günde yapılabilecek bir şey de ama biz bunu devam
ettiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ben İç Tüzükümüzün
temiz dille konuşma konusunda milletvekillerimize yüklediği bir
sorumluluğun olduğuna inanıyorum. Bunu önce kendi açımdan
irdelemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, hepimiz insanız.
Hiçbirimiz çelikten, alüminyumdan müteşekkil bir varlık değil.
Hepimizin sinirleri var, hepimizin duygusu var. Bu, bazen nefrete
dönüşebilir, bazen gülümsetebilir, bazen ağlatabilir, bazen
farklı davranışlar içerisinde olabiliriz. Öyle bir hadiseyle
karşılaşırsınız ki, spontane, kendiliğinden,
hiç de kontrol altında olmayan bir davranışta bulunursunuz,
zaman zaman ağzımızdan kaçırdıklarımız gibi.
O, bizim normal düşündüğümüz veya söylemek istediğimiz
değildir ama çok ısrar edilmiştir, yüzünüze karşı
ağır konuşulmuştur, siz de kendiliğinizden buna bir
cevap vermek ihtiyacını duyarsınız, ölçüye, hesaba, kiloya
gelmeyen bir şey söyleyebilirsiniz. Bu, sizin için de geçerli, benim için
de geçerli, arkadaşlarım için de geçerli. Ama kötü olan şudur:
Hani bizim eski Ceza Kanununda taammüt vardı ya, bilerek ve
işleyerek, kasıtla bu iş yapılırsa o çok
yanlış olur. Yani, öyle bir hakaret edeyim ki altından
kalkamasın, nasıl olsa da prim yapıyor. Böyle bir şey ne
kadar iyi olur. diye düşünenler varsa onları vazgeçirmek
zorundayız. Önce kendin vazgeç. Başüstüne. Önce taşı kendime
atmak istiyorum. Zaten eskiden bunun için güzel bir örnek verirler: Yani, recim
cezası var, taşlayarak öldürecekler. Ama birisi ortaya çıkar ve
der ki: İlk taşı hiç günahı olmayan atsın.
Hiçbirimiz masum değiliz ama hepimiz kendimize bunu telkin edebiliriz.
Ben arkadaşım için kötü bir şey söylemeyeceğim. Ben onun
için ağır bir laf konuşmayacağım. Onun için incitici
bir davranışta bulunmayacağım. dersek -ben kendim için
şahsen bunu bir sorumluluk olarak görüyorum- birbirimizi üzmeyiz. Hâlbuki,
hangi kelimeler uçuşuyor ortalıkta, hangi ağır sözlerle
birbirimizi küçültmeye çalışıyoruz! Oysa dışarıya
çıktığımızda yine sayın milletvekilim,
sayın bakanım, sayın başkanım
Oturuyoruz, çay
içiyoruz, konuşuyoruz. Burada niye kavga ediyoruz o zaman? (AK PARTİ
sıralarından Televizyon. sesleri)
Arkadaşlar, Televizyon. dediler. Bakın, Meclis
Başkanlığına geldim. O zamanki yayın kurulunun
kararına göre grup toplantıları, iktidar için yirmi dakika,
sanıyorum muhalefet için on dakika banttan yayındı. Yılmaz
Ateş arkadaşım, burada yok ama kulaklarını
çınlatıyorum. Kendisini davet ettim. Benimle birlikte Başkan
Vekili olarak çalıştı. Yılmaz kardeşim, iki partiyiz
Mecliste. Bir partinin de grup toplantısı o kadar önemli ki, Türkiye
bunu takip ediyor. İktidar partisinin grup toplantısını
başka televizyonlar verebilir naklen ama muhalefet partisinin böyle bir
şansı da olmaz. dedim. Yılmaz Bey bu sözlerimin şahididir.
Ben istiyorum ki, ana muhalefet partisinin de grup toplantısı sonuna
kadar naklen yayınlansın. Karar aldık ve buna
başladık. Arkadan rahmetli Ali Dinçer Beyle birlikteydik, onunla da
bunu devam ettirdik. Bizim grup toplantılarını canlı olarak
naklen yayınlamamız, bize göre demokrasinin bir gereğiydi. Yani
çoğulculuk içerisinde, herkes fikirlerini rahatlıkla söylemeliydi ama
bu televizyon yayınları, sonunda öyle bir noktaya geldi ki, bir
taraftan gerginlik artıyor, bir taraftan da bindirilmiş kıtalar
-kendi partimi de içerisine dâhil ederek söylüyorum- otobüslerle getiriliyor,
grup toplantı salonları miting meydanı gibi Yaşa!, Var
ol! bu alkışlar gidiyor. Daha kötüsü oldu: Birisi kürsüye
sarımsak çıkarmaya başladı, öbürü kavun-karpuz hediye
etmeye başladı, öbürü Edirneden süpürge getirdi, beriki bilmem ne
oldu. Arkadaşlar, grup toplantı salonunda bu gösterilerin, bu
görüntülerin Türkiye'ye iyi bir görüntü olmayacağını
düşündüm, yazı yazdım bütün gruplara. Böyle şey olmaz. Grup
toplantıları bir partinin en önemli toplantısıdır.
Basına açık, basına kapalı
Sonradan oldu. Eskiden tamamen
basına kapalı, milletvekillerinin kendi içerisinde değerlendirme
yaptığı bir toplantıydı. Ama ben Meclise gelmeden
evvel, 91li yıllarda bu, seyirciye açık, halka açık noktaya
getirilmiş; değiştirme imkânımız da olmadı. Ama
en azından zapturapt altına alınabilir. Bu alkışlar
nedir, bu hengâme nedir, bu nümayiş nedir? Bir mecliste, bir partinin
grubunda böylesine gösteriler doğru oluyor mu? diye şahsen ben bunu sorguladım,
yazdığım yazılar da ortadadır.
Şimdi, herkes diyor ki: Yirmi dört saat televizyon
yayınlarının acaba faydası mı var, zararı mı
var? Bunları, bir taraftan çoğulculuk ve demokrasinin kuralları,
bir taraftan da Meclisin çalışması ve işleyişi
bakımından tekrar değerlendirmemiz lazım.
Sözümü şununla toparlıyorum: Üslup konusu fevkalade
önemlidir. Hepimiz üslubumuza dikkat etmeliyiz. Kişisel
ilişkilerimizde birbirimize saygı ifade ederken, siyasi içerikli
mesaj verirken ağza alınmayacak sözler kullanmak, doğrusu
hiçbirimize, başta şahsım olmak üzere, yakışmıyor.
Bugün Sayın Başbakandan şikâyet edenlerin yarın
bir başkasından şikâyet etmeleri mukadderdir.
Dolayısıyla, iyi bir üsluba, temiz bir dile, saygıyı elden
bırakmamaya ihtiyacımız var. Bu konuda, bilerek ve isteyerek
aksini yapmak isteyenlere, başta grup başkan vekilleri, sonra genel
başkanlar, en sonunda da hiç olmazsa yanında oturan
arkadaşın Yaşa!, Var ol! diyeceğine, Yanlış
yaptın arkadaşım, keşke bunu konuşmasaydın.
diyebilmesi lazım.
Eleştirileriniz için tekrar hepinize teşekkür ediyorum,
başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Evet, bu bölüm üzerinde son söz, aleyhinde Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Gençe aittir.
Sayın Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Biraz önce Hükûmet adına epey vaiz dinledik, teşekkür
ediyoruz.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Vaiz değil; vaaz,
vaaz.
KAMER GENÇ (Devamla) Bu kadar önemli bir bütçe ve hiçbir
şey söylenmedi.
Dün burada ben yoktum, Tayyip Bey burada bir laf sarf etmiş.
Diyor ki: 2001 yılında Merkez Bankasından 4 milyar 163 milyon
dolar kaçırıldı bir günde. Hâlbuki, bak Başbakan, 4 milyar
163 milyon değil, 5 milyar 163 milyon dolar. Bunu kimin getirdiği
belli. En büyük payı da, sizin bir kalemde Merkez Uzlaşma Kurulunda
3,5 milyar dolarlık vergi borcunu affettiğiniz banka getirdi. Peki,
ben soruyorum Tayyip Beye; Sayın Tayyip Bey, sen, sekiz senedir
iktidardasın; niye sen 2003te o zaman bir günde 2,5 milyar dolar kazanan
bu kişileri vergilendirmedin? Senin hakkın var mı burada
şeye?
Şimdi, değerli milletvekilleri, altı tane
kuruluşun bütçesi burada. Ben bunlarda ne söyleyeyim; hepsi
başlı başına üzerinde kitap yazılacak bütçeler.
Şimdi, bir Cumhurbaşkanlığı bütçesi
Abdullah Bey
Çankayaya gelince hemen 40 trilyonun üzerinde inşaata başladı,
bütün Atatürkün o duvarlarını yıktı Köşkte
kaldığı zaman, bir 12 trilyon lira da mobilya aldı koydu,
hâlâ da orada oturmuyor, Dışişleri konutunda oturuyor.
Dışişleri Bakanı için de kendi hemşehrisinin bir
köşkünü tuttu, oraya senede 240 bin dolar veriyor. Şimdi, ayrıca
Abdullah Bey oraya geldiği zaman, o makamın gerektirdiği
Bekledik hani, hakikaten tarafsızlığını gösterecek mi,
oraya tarafsız bir atama yapabilecek mi? Kesin atadıkları
ortada, laik Türkiye Cumhuriyeti devletini rayından çıkarmak için her
türlü tasarrufu yapıyor. Çankaya Köşkünde takkelilerle, rahibeler
kıyafetiyle dolaşmalar mı demezsiniz
Türkiye o kadar
rayından çıkarılıyor ki, yaptığı atamalarla
Türkiye o kadar bir kötü duruma -laiklik rejimi, eğitimde medrese
eğitimine- gitti ki. Bir YÖK Başkanını getirmiş,
atadılar, kendisiyle Tayyip Bey ne konuştuysa, Aman dedi
Kendisi
ağzından kaçırdı, Bana Tayyip Bey ile Abdullah Bey
sakın ha bunları ağzından kaçırma, bizim ipimizi
çekecekler. dedi. Nitekim hangi şeyleri telkin ettiği de ortada.
Abdullah Bey ikide bir Arap ülkelerine gidiyor. Her gidişinde
yüz binlerce dolar hediye devlet kesesinden alınıyor ama onların
verdikleri hediye de cebe gidiyor. Şimdi, böyle bir anlayış
olmaz sayın milletvekilleri.
AHMET YENİ (Samsun) Ayıp, ayıp!
KAMER GENÇ (Devamla) Hâlâ Suudi Arabistan Kralından hangi
hediyeleri aldığı bilinmiyor ve niye bunları gizliyorsunuz?
Sayın milletvekilleri, inanınız ki bu Türkiye böyle
yönetilmez. İşte, Meclis Başkanı her gün yurt
dışında, Başbakan her gün yurt dışında, Abdullah
Gül her gün yurt dışında, bakanlarınız,
milletvekilleriniz yurt dışında. Yahu, bu memlekette insanlar
açlıktan kırılıyor değerli milletvekilleri,
açlıktan ama maalesef bu sizin için önemli değil.
Biraz önce Bülent Bey burada diyor ki: Ben RTÜK üyelerini
görevden alamam. RTÜK üyelerini görevden alamazsın ama soruşturma
izni verirsin. Niye soruşturma izni vermiyorsunuz? Deniz Fenerinde bu
kadar hakkında söylenti olan, suistimallere karışan RTÜK üyeleri
hakkında niye soruşturma vermiyorsunuz? Kimse size görevden alın
demiyor ki. Zaten ona mahkeme karar verecek.
Tabii, değerli milletvekilleri, bugün Le Monde gazetesi bir
yerde bir haber yazmış, Anayasa Mahkemesi Başkanına AKPnin
ileri gelen bir yöneticisi diye bahsetmiş. İşte, kurumları
ne hâle getirdiğiniz belli. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti devletinin,
sizin bu tarz, bu cumhuriyeti bu kadar rayından saptırmaya yönelik
işlemlerinizle bir yere gelmesi mümkün değil.
Şimdi, Meclis Başkanının Meclisi yönetimi
ortada. Bir bakıyorsunuz on beş dakika, yirmi dakika Meclis geç
açılıyor, bir bakıyorsunuz beş dakika ara veriliyor
kırk beş dakika, bir saat ara gidiyor. Böyle pespaye bir yönetim olur
mu? Bu Meclis çok saygıdeğer bir kurumdur.
Bülent Bey burada konuşuyor. Keşke zamanım olsa da
sizin Meclis Başkanlığınız zamanında burada neler
yaptığınızı anlataydım tek tek. Keşke
anlatsaydım ama zamanımız yok. Burayı bir çiftlik gibi
yönettiniz. Nerede Atatürk düşmanları varsa getirdiniz buralara
yönetici atadınız. İşte, Atatürkten bir kocaoğlan
diye bahseden kişileri getirdiniz buraya bir yerlere atadınız.
İhaleler
Her tarafı şantiye hâline çevirdiniz de bunlar
Kime,
nasıl bir ihale verdiğiniz ortada belli değil. Devlette denetim
olmayınca biz neyi, nasıl öğreneceğiz?
AHMET YENİ (Samsun) Sizin oğlunuz nerede çalışıyor?
KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir
Sayıştay denetimi var. Sayıştayın geçen gün bir kanunu
geçti. Ben sordum, dedim ki: Ankara, İstanbul belediyeleriyle ilgili
denetim yapıyor musunuz? Bu denetim raporları nedir? Bana
Sayıştay Başkanı bugün bir yazı yazmış,
diyor ki: İşte, İstanbul ve Ankara belediyelerinin
denetçilerimizle mevzuata uygun bulunmayarak ilgili belediyeler nezdinde
yapılan incelemede
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Kamer Bey, oğlun nerede
çalışıyor?
BAŞKAN Sayın Genç, konuşmanızı
tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Bakın, İstanbul Belediyesinde
2007 yılında 1 katrilyon 151 trilyon 919 bin liralık usulsüz
ödeme var, usulsüz ödeme arkadaşlar, 1 katrilyon, İstanbul Belediyesinde.
AHMET YENİ (Samsun) Oğlunuz ne zaman işe girdi,
oğlunuz?
KAMER GENÇ (Devamla) Yine, Ankara Belediyesinde
Bir tane
yılı söylüyorum.
AHMET YENİ (Samsun) Oğlunuz ne zaman işe girdi?
KAMER GENÇ (Devamla) - 2007 yılında Ankara Belediyesinde
847 trilyon 77 milyar 609 bin usulsüz ödeme var. Nedir bunlar? Yahu, devlet
talan edilmiş beyler, talan edilmiş. Talan edilen bir devlette
denetim kalkarsa
Burada da bütçede
Allahınızı severseniz,
şimdi konuşuldu, Hükûmet bu bütçelere cevap verdi. Bir sürü suistimal
var, bir sürü yolsuzluklar var. Bunların hesabı millete verilmedikten
sonra
Bunları kapatın.
Şimdi, Bülent Bey Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yayınlarının televizyonda verilmesinden çok şikâyetçi.
Tabii, Tayyip Beyi, affedersiniz, tuvalete gidince bile televizyonlar veriyor
ama muhalefetin de sesi kısılıyor.
AHMET YENİ (Samsun) Ayıp, ayıp! Ağzına
yakışıyor mu?
KAMER GENÇ (Devamla) - Böyle bir şey olur mu? Sayın
milletvekilleri, böyle
AHMET YENİ (Samsun) Yakışıyor mu sana?
KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, istiyorlar ki burada
Muhalefetin sesini burada da kısalım diyorlar. Bu kadar
korkmayın, zaten yakında seçime gidilecek, halk size tezkereyi
verecek. Bu kesin ama bunun sonunda da çok büyük hesap vereceksiniz. Ben
inanıyorum, bu halk size çok güvendi ama bu halkı perişan
ettiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Hadi, hadi işine! Yürü!
KAMER GENÇ (Devamla) - Bu bütçede bir şey görmediğim
için aleyhinde oy vereceğim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Kamer Bey, oğlun nerede
çalışıyor, Mecliste mi çalışıyor oğlun?
KAMER GENÇ (Tunceli) Tamam, sen gel de oğlumun nerede
çalıştığını sana göstereyim!
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Ne zaman girdi?
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım
MURAT ÖZKAN (Giresun) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
MURAT ÖZKAN (Giresun) 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Ne oldu efendim?
MURAT ÖZKAN (Giresun) - İleri sürmüş olduğum
görüşlerden farklı bir açıklamada bulundu Sayın Bakan. Bir
izahatta bulunmak istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden olmak üzere buyurunuz Sayın Özkan.
III.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Murat
Özkanın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
MURAT ÖZKAN (Giresun) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi hakkında
yapmış olduğum konuşma, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
grubu bulunan Milliyetçi Hareket Partisini temsilen
yapılmıştır, bir.
İkincisi, bu bütçe hakkında grubumuzun yeterince
açık, net ve uzun da sayılabilecek muhalefet şerhi vardır.
Diğer bir husus, kendileri de takdir ederler ki Sayın
Bakanımızın, Meclis Başkanlığı
yapmıştır, Divana çok kısa bir sürede, hatta bir an için
getirilen bir Meclis bütçesini yeterince inceleme fırsatını
bulmamız mümkün değildir. Burada asıl sorgulanması gereken
bir husus da, Divanın çalışma prensipleri ya da
çalıştırılamaması söz konusudur. Bunu da Genel Kurulun
bilgilerine sunmak istiyorum.
Çok teşekkür ediyorum bana da söz verdiğiniz için.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Sayın Özkan, Sayın Arınç konuşması
sırasında, yani, sizin Başkanlık Divanı Üyesi olarak
bir şerhinizin olup olmadığından bahsetmişti. Evet,
grubunuzun tabii ki şerhi olabilir, Plan ve Bütçe Komisyonundaki
Sayın Arınçın konuşmasından ben onu
anlamıştım. Siz de bir tavzihte bulundunuz.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz
önce, daha önce Millet Meclisi Başkanlığı yapmış
olan Sayın Arınçın ifade ettiği hususlar konusunda,
birbirimize olan saygı ve sevgimiz konusunda, birbirimize
saygılı olmamız konusundaki, grup başkan vekillerine,
Meclis Başkanlık Divanına hitap ettiği konuşmaya ben
de şahsen katılıyorum. Evet, böyle olması lazımdı
ama bu konuşmadan hemen sonra, bir milletvekili
arkadaşımızın, Sayın Başbakanın durumuyla
ilgili olarak, filan bir mahalle gitse gösteriliyor gibi ifadesi, doğrusu
bu konuşmadan sonra yakışık aldı mı, almadı
mı; onu sizin takdirlerinize bırakıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tuvalete gitse gösteriyorlar. Yani,
faaliyetlerini o kadar gösteriyorlar.
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlar, Başbakan
hepimizin Başbakanımızdır, eleştirebiliriz,
yapabiliriz. Bakınız, burada siyasi partiler de
İşte,
Cumhurbaşkanı da hepimizin Cumhurbaşkanı, burada ana
muhalefet partisi genel başkanı Türkiyemizin ana muhalefet partisi
genel başkanı, Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı
bir muhalefet partisi olarak bütün Türkiyemizin bir partisinin Genel
Başkanı, birbirimizin bu husustaki hukukuna azami ölçüde saygı
duyalım. Yani, buradaki konuşmalarımızı sonradan
dinliyor muyuz, dinlemiyor muyuz bilmiyorum ama tutanaklardan bir de takip
edelim.
Evet, katkısı olan bütün arkadaşlarımıza,
başta grup başkan vekillerimiz olmak üzere teşekkürlerimi,
şükranlarımı ifade ediyorum.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442)
(Devam)
2.- 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST
KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) SAYIŞTAY
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz
saygıdeğer arkadaşlar.
Sisteme giren arkadaşlarımız var, onlara
Evet, Sayın Öğüt, buyurun efendim. Süre bittiğinde
otomatik kesilecektir, ona göre davranınız.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Ben Sayın Bülent Arınça soracağım. 2008
Haziran ayında Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal,
Diyarbakır, Şanlıurfa, Adıyaman, Mardin bölgesine gidip
parti çalışması yaptıktan sonra da Damala geldi, Atatürk
silüetini izledi. Ancak Bülent Arınç Bey, Diyarbakırda Niye
Diyarbakıra gelmiyorsunuz da Atatürk silüetini izlemeye gidiyorsunuz,
Allah size akıl fikir versin. gibi bir alaylı söz söyledi ve
ortamı gerdi. Bunu niçin söylediğini açıklamasını
talep ediyorum.
İkincisi: İnsan eliyle yapılamayacak kadar mükemmel
bir Atatürk silüeti her yıl üç ay Ardahanın Damal
dağlarında çıkıyor, güneş batarken Atatürk
çıkıyor. Oranın ve turizmin gelişmesi için ve devletimizin
kurucusu Atatürkün silüetini izlemek için herhangi bir sosyal tesis yapacak
mısınız?
BAŞKAN Sayın Süner, buyurun efendim.
TAYFUR SÜNER (Antalya) Sayın Başkanım, Türk
Bayrağı üzerine Cumhurbaşkanlığı arması
işlenmiştir. Ay yıldız olmaksızın ya da Türk
Bayrağı üzerine işlemeksizin yalnızca güneş ve
çevresindeki on altı yıldızdan oluşan bölüme
Cumhurbaşkanlığı arması denilmektedir.
Cumhurbaşkanlığı forsunun değiştirileceğine
dair basında haberler çıkmaktadır. Forsun tabanının
rengini değiştirmek için bir çalışmanız var
mıdır? Eğer varsa, Kurtuluş Savaşında
verdiğimiz şehitlerimizin kanı olarak oraya konulan
kırmızı renk değişecek midir? Modernleşme ve
değişim adına Türk Bayrağının da rengi ve
şekli sizce değiştirilebilir mi? Bu ülkenin temel
değerleriyle oynamak sizce ne kadar doğrudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Süner.
Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Birinci sorum: Sayın Cumhurbaşkanı
Dışişleri Bakanlığı konutunu şimdiye kadar
niçin boşaltmıyor? Dışişleri Bakanına ayrı
bir konut niçin kiralanıyor?
İkinci sorum: Eski Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet
Necdet Sezer tarafından imzalanmayıp Hükûmete iade edilen kaç tane üst
düzey yönetici kararnamesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
imzalanmıştır?
Ve üçüncü soru: Sayın Cumhurbaşkanına imza için
Hükûmet tarafından kaç tane üçlü kararname gönderilmiştir? Bunun
kaçı iade edilmiştir, kaçı imzalanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Bülent Arınç
Beyefendiye sormak istiyorum: Sayın Arınç, bir kamu yöneticisi
olarak bağlı, ilgili, ilişkili kuruluşlar nedir,
yetkileriniz nerede başlar, nerede biter, bunları gayet iyi
biliyorum. Ancak, benim burada kastetmiş olduğum hukuki sorumluluk
değil siyasi sorumluluk. Şayet sizler burada kendinizi bir tarafa
çekip Yetkim yok, o hâlde sorumluluğum da olmaz. der iseniz millet
adına biz muhalefet olarak kime hesap soracağız?
Ayrıca, Sayın Bakan, Akman ile ilgili olarak bizim gibi
düşündüğünü ifade etti. Sayın Akman için örneğin bir
soruşturma yaptırdınız mı yahut yapılan bir
soruşturmaya, düzenlenen bir fezlekeye soruşturma izni verdiniz mi?
Şu anda orada Üst Kurul Üyesi olarak oturmaya devam ediyor. Başkan
olarak kullandığı gibi şimdi Üst Kurul Üyesi olarak da kamu
gücü, kamu yetkisi kullanmaya devam ediyor. Bu ne kadar içinize siniyor?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
görev yapan Sayıştay tarafından 2008 yılında denetimi
yapılan mahallî idarelerden kaçı hakkında yolsuzluk
yapıldığına ilişkin rapor verilmiş ve kaç tanesi
için yargıya başvurulmuştur?
Ayrıca, Sayıştay tarafından
İktidarınız döneminde kaç adet denetim
yapılmıştır? Bunların kaçında yolsuzluk veya
usulsüzlük tespit edilmiştir?
Üçüncü sorum: TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin
tarafından, göreve geldiğinden beri kaç yeni personel işe
başlatılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akgün
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
Benim sorum Meclis Başkanlığına. Öncelikle
Meclisin saygınlığını artırmak için bizim Meclise
daha fazla özen göstermemiz gerekiyor. Bu anlamda milletvekili
arkadaşların odalarına bakımın yeterli
olmadığını, Halkla İlişkiler binaları
konusunda gerekli titizliğin gösterilmediğini görüyoruz. Bu anlamda
yeni Halkla İlişkiler Binası ne zaman yapılacak?
Bir de, Anayasaya göre çıkarılması gereken,
milletvekillerinin özlük haklarını düzenleyen bir kanunun
çıkması lazım, bu konuda Meclis
Başkanlığının herhangi bir çalışması
var mı? Bunu sormak istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Asil
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayıştayın 1 Ekim 2009da
yayınladığı 2008 yılı hazine işlemleri
raporunda 2008 yılında gerçekleştirilen ve yaklaşık
113,9 milyar TLye ulaşan hazine iç borçlanma ihalelerinde ihaleye
katılan bankalara gereğinden fazla rekabetçi olmayan teklif
hakkı tanındığı, müsteşarlığın
ihaleler öncesi borçlanacağı tutarı belirtmediği, ihalelere
anlaşarak giren bankalar için gerekli tedbirlerin
alınmadığı, ihale sonuçlarının ve karar
gerekçelerinin belgelenerek piyasalara ve kamuoyuna
açıklanmadığı
Önemlilerini sayabildiğim
Sayıştayın tespit ettiği 2008 yılındaki
eksiklikler 2009 yılında yapılan ihalelerde düzeltilmiş
midir? Düzeltilmediyse düzeltilmeyişinin nedenleri nelerdir?
İkinci sorum da Meclis Başkanlığına. Mecliste
çalışan 4/C kapsamındaki personelin durumunu düzeltmeyi
düşünüyor musunuz?
Çalışma
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül göreve
geldiğinden bu yana kaç ülkeye seyahat etmiştir? Buna mukabil kaç
ülke yetkilisini kabul etmiştir? Ayrıca Cumhurbaşkanı,
Meclis Başkanı, Başbakan için dış görevlerde bir
koordinasyon var mıdır?
Ayrıca bir soru sormak istiyorum: Bugün 10 bin Tekel
işçisi ülkemizin dört bir yanından Ankaraya gelmiş, AKP Genel
Merkezi önünde seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bu mağdur
insanların sorunlarını çözecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Benim sorum RTÜKle ilgili Sayın Bakana.
RTÜK bir yönetmelikle, Türkiyede yirmi sekiz farklı dil ve
lehçenin konuşulduğu gerekçesiyle bölgesel bazda farklı dillerde
radyo yayınına izin verdiğini açıkladı ve yayın
haritası belirledi. Örnek verecek olursak, Trabzonda Pontusça, Rumca ve
Yunanca radyo yayını yapılabilecek. RTÜK Yönetmeliğinde
Trabzonun Pontusça, Rumca ve Yunanca konuşulan bir il olarak
gösterilmesine önce Trabzonlulardan ve radyoculardan yoğun tepkiler geldi.
Pontusça, Yunanca, Rumca veya bir başka dilin
konuşulmadığı yerlerde bu dillerde radyo yayınına
izin verilmesi ve yayın haritası üretilmesinin, Trabzon ve ülkemizin
diğer yerlerinde, ülkemiz üzerinde bazı sinsi ve bölücü emellere ve
faaliyetlere kolaylık sağladığını düşünüyor
musunuz? Trabzonda Pontusça ve Yunanca radyo izniyle ne amaçlanıyor? AKP
Hükûmeti
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakanım; Sayın Cumhurbaşkanı yurda dönüşlerinden
birisinde, ancak malum açılımdan önce İyi şeyler olacak.
demişti. Bundan ne kastetmişti? Bugün ülkemizin, Hükûmetin sadece
seyrettiği, terör ve şiddetin kol gezdiği, otobüslerin, otomobillerin
ve insanların molotofla yakıldığı, karakollara
saldırının sıradan bir olay hâline geldiği ortamı
kastetmiş olamaz. Bunlar değilse, iyi şeylerden kasıt
nedir, açıklayabilir misiniz?
İkincisi: Sayın Başbakan dünkü
konuşmaları sırasında, 18inci sayfanın ikinci
paragrafında Destekten vazgeçtik, muhalefet köstek oluyor, takoz oluyor.
diye bir cümle kullandı. Burada köstekle takoz ayrı ayrı
şeyler. Takoz patinaj yapan arabalar geriye kaçmasın diye
kullanılan bir araçtır. Dolayısıyla,
Başbakanımız doğru söylemiş gibime geliyor! Hükûmet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İnan
MÜMİN İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başbakan Yardımcımıza sormak
istiyorum, Bülent Arınç Beye, Hükûmet adına.
Dün Sayın Başbakan tarafından, özellikle 57nci
Hükûmet döneminde bankaların döviz kurları üzerinden
dolandırıldığını -Merkez Bankasının- ve
o gün görevde olanların nasıl bir milliyetçilik
anlayışı içerisinde buna dur demedikleri söylendi. Eğer
bunlar gerçekse, kısa süre içerisinde Hükûmete gelen Sayın Abdullah
Gül dönemi ve Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan döneminde
ihmali olanlar hakkında neden soruşturma
açılmamıştır, ilgililer hakkında neden mahkemelere
başvurulmamıştır ve yedi sene sonra neden gündeme
getirilmiştir?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın inan.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben sadece konumla ilgili olanlara cevap vereyim, Sayın
Meclis Başkan Vekilimiz ve Sayın Cumhurbaşkanlığı
Genel Sekreteri sanıyorum o konulara temas edecektir.
Birincisi: Sayın Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekilimiz,
Damalla ilgili olarak -daha önce de bir vesileyle konuşmasını
tekrarladılar- Damalda senenin belli bir gününde dağa vuran Atatürk
silüetiyle ilgili bir soru sordu veya konuşma yaptı. Ben bu konuya
girmiştim, şu açıdan girmiştim: -sanıyorum 10
Kasım veya 11 Kasımdaydı- 10 Kasımda Mecliste görüşmelerin
yapılıp yapılmayacağı konusunda Büyük Atatürkün
vefatı gününde böyle bir toplantı yapılmasın.
düşüncesi vardı. Ben de, Meclisin açık olduğunu, gündemine
hâkim olduğunu, bu konunun görüşülebileceğini söylemiştim
ve Atatürkün ölüm yıl dönümüyle ilgili olarak bunlar
yapılıyorsa, peki, şu Damaldaki olay neyin nesidir? diye
söylemiştim. Benim bildiğim kadarıyla -bu sene Sayın Baykal
da ziyaret ettiler- bir tabiat hadisesi oluyor. Güneş batarken dağda
bir akis var, o aksin Büyük Atatürke benzediği söyleniyor. Bu bir tören
hâline geldi. Bu bir tabiat olayıdır bildiğim kadarıyla,
kutsanacak bir yönü yoktur. Sayın Ensar Öğüt bunu kutsal bir olay
gibi görebilir. Ama bir sözü dikkatimi çekti, Güneş batarken Atatürk çıkıyor.
dedi. Atatürkün çıkmasını güneşin batışına
bağlamayınız, bunu da sizden rica ediyorum.
Nevzat Korkmaz arkadaşımız RTÜKle ilgili olarak
sordu. Sanıyorum fazlasıyla ona cevap verdim.
Sayın Mehmet Akif Paksoy arkadaşımız, TRT
Genel Müdürü, kendi, döneminde kaç yeni personel işe başladı?
dedi. İşin vahim tarafı da şudur: Burada TRT bütçesi
görüşülmüyor ve TRT de biraz önce saydığım ilgili
kuruluşlardan birisi. İki yıl önce çıkan Kanunuyla tamamen
özerk bir yapıya büründü ama KİT Komisyonunda her yıl
hesabını veriyor.
Üçüncü soru Sayın Mümin İnan
arkadaşımızın: Dünkü Sayın Başbakanın
konuşmasıyla ilgili olarak Merkez Bankasının
dolandırılmasıyla ilgili neden soruşturma
açılamadığı söylendi. Daha geniş bir açıklama da
yapılabilir ama dün sanıyorum bunun cevabı verilmişti.
2000-2001 yıllarında çıkarılan ve halk arasında,
parlamenterler arasında da Rahşan affı diye bilinen bir kanun
bu konuda bildiğim kadarıyla -yine de
araştıracağım- soruşturma yapılmasını
engellemişti. Farklı düşünceniz olabilir. Basın bürosuna
gidip orada bir basın toplantısıyla bunun gerçek yönünü
açıklayabilirsiniz.
Sayın Erkan Akçay RTÜKün yeni yönetmeliğinin bazı
dillere izin verdiğini söyledi. İşin
başlangıcında şu vardır: Sizin Hükûmetiniz döneminde
de yani 1999-2002 arasında da günlük, halkın yaşantısında
kullandığı geleneksel diller kapsamında bu yönetmelik
değişikliği yapıldı. Halkın günlük, geleneksel
dil olarak kullandığı dillerin içerisinde Pontusca, Yunanca ve
Rumca yok.
Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim, soruşturma izni
verdiniz mi RTÜKle ilgili bugüne kadar?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLET ARINÇ (Manisa)
Gerekli cevabı verdim.
BAŞKAN Sayın Yakut, buyurun efendim.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN
VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, öncelikle Sayın Akgülün yeni halkla
ilişkiler binasıyla ilgili sorduğu soruya cevap vermek
istiyorum. Yeni halkla ilişkiler binamızın projesi bir
yarışma projesi olup müellif ile proje değişikliği
sözleşmesi imzalanmıştır. Fore kazık ve hafriyat
projeleri tamamlanmak üzere, yıl sonuna kadar ihalesine
başlanılacaktır. 2010 yılının ilk aylarında
yıkım işlerine ve fore kazık temel
çalışmalarına da başlanacaktır. Ana bina yapım
inşaat projesi çalışmalarına da devam edilmektedir.
Diğer taraftan, Sayın Akgülün milletvekillerinin özlük
haklarıyla ilgili bir sorusu vardı. Bu konuyla ilgili bir yasal
çalışma başlatıldı, yasal bir düzenleme yapılacak
ama buradan şu anlaşılmaması gerekir yani
milletvekillerinin maaşlarıyla ilgili artırma yapılacak
şeklinde bir yorum yapılmaması gerekir.
Diğer taraftan, Sayın Asilin sorduğu Türkiye Büyük
Millet Meclisinde çalışan 4/C statüsündeki
çalışanların özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme
yapılıp yapılmadığı
Öncelikle 2008 Mart ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Personeli
Giyecek Yardımı Yönetmeliğiyle sağlanan haklardan
yararlandırılmışlardır. Yine, Kasım 2008de
kurumda devlet memuru olarak görev yapan personelin yararlandığı
yüzde 12 oranındaki 200-250 TL ücret artışından da
yararlandırılmışlardır. Yine Kasım 2008de
Türkiye Büyük Millet Meclisi Doktorluğunca sunulan tedavi hizmetlerinden
yararlanmaları sağlanmıştır. Ocak 2009da Türkiye
Büyük Millet Meclisi Personeli Yiyecek Yardımı Yönetmeliğiyle
sağlanan haklardan da yararlandırılmışlardır.
Mayıs 2009da 657 sayılı Kanunla devlet memurlarına
tanınan ücretli-ücretsiz izin haklarından da
yararlandırılmışlardır.
Ben soruların haricinde sayın hatiplerin
konuşmaları sırasındaki sordukları sorularla da
ilgili
Yangından korumayla ilgili bütçeler niçin kullanılmamıştır?
denmişti. 2009 yılı için Türkiye Büyük Millet Meclisi
binalarında yangınla ilgili kısmi tedbir alınması
kararlaştırılmıştır ancak Türkiye Büyük Millet
Meclisi Yangın Danışmanı Prof. Dr. Abdurrahman
Kılıçın tavsiye ve raporları doğrultusunda bütün
binaların kapsama alınması
kararlaştırılmıştır. Bu nedenle de bu
doğrultuda hazırlanan proje 2009 Aralık ayı itibarıyla
tamamlanmıştır. İşin yapım ihalesi 2010 bütçesi
kapsamında yapılacaktır.
Diğer taraftan, basında çıkan bisiklet
hırsızlığıyla ilgili bir soru vardı.
90ıncı Yıl Bisiklet Turnuvasında Bisiklet Federasyonu 20
civarında bisikleti sponsor firmayla beraber Meclise getirmişlerdir.
Törenin sonunda amatör olarak bisiklete binenlere bisiklet sporunu teşvik
amacıyla bisikletler hediye edilmiştir. Gazete haberinden sonra
Federasyon bu tür etkinliklerde bisikletlerin katılımcılara kura
yoluyla hediye edildiğini, burada fazla katılımcı
olmadığından bisikletleri katılımcılara hediye ettiğini
açıklamıştır. Gazete Genel Yayın Yönetmeni de bir gün
sonra bu haberden dolayı özür dilemişlerdir.
Yine bir konuşmacının Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yapılan üst düzey atamaların tamamen liyakatten uzak
olduğu iddiasına karşılık Türkiye Büyük Millet
Meclisinde son dönemlerde yapılan tüm üst düzey atamalarda kariyer ve
liyakat özellikle ön planda tutulmuştur. Son iki atama; Genel Sekreter
(teknik) Yardımcılığına yirmi üç yıl tecrübeli,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu, yüksek mühendis, üstelik Savunma
Sanayii Müsteşarlığında hassas görevlerde bulunmuş,
uzmanlık ve proje müdürlüğü yapmış, son olarak da
Bayındırlık Bakanlığında altı buçuk yıl
müsteşar yardımcılığı görevi yürüten birisi
atanmıştır. Genel Sekreter (idari)
Yardımcılığına ise Başbakanlık Devlet
Personel Başkanlığında kariyer uzmanı olarak uzun
yıllar görev yapmış, daire başkanlığı
yapmış daha sonra Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel
Müdürlüğü Yardımcılığı görevinde bulunmuş on
sekiz yıllık kamu görevlisi bir bürokrat tayin edilmiştir.
Diğer kurumlarla ilgili sorulara da ayrıca
yazılı cevap verilecektir.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri
arkadaşlarım, şu anda iki dakikadan az bir süre var. Bir
arkadaşımıza soru hakkı verebilirim.
Sayın Işık var. Tekrar ona da cevap verebilir
arkadaşımız.
Sayın Işık, buyurun efendim.
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
İlk sorularım Meclis Başkanlığına:
Bugün yüce Meclisi gazi yapan Büyük Taarruzun çok önemli bir
ayağını oluşturan Dumlupınar Meydan Muharebelerinin
yapıldığı alanda kutlamalara, protokolde yeri
belirtilmesine rağmen niçin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir
temsilci görevlendirilmemektedir?
İki: Türkiye Büyük Millet Meclisi personel servislerinin 2003
yılından bu yana kaldırılmasının sebebi nedir?
Makam araçlarında olduğu gibi personel servisi olarak
kullanılmak üzere servis araçlarının da kiralanması
düşünülmekte midir?
Üç: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
dokunulmazlıklarının kaldırılması talebiyle
23üncü Dönemde kaç milletvekili için fezleke gelmiştir? Bunların
partilere göre dağılımı nasıldır? Bu fezlekeler
içerisinde ne kadarı yolsuzlukla ilgilidir?
Son sorum da Sayın Bakana: Anayasa Mahkemesi bütçesinin,
diğer bütün kurumlarda artırılmasına rağmen 2010
yılı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Kütahya) -
içinde yüzde 18 oranında
düşürülmesinin sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Bu sorularla ilgili Sayın Yakut veya Sayın
Bakanın bir açıklaması olacak mı?
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)
Sayın Alim Işık Beyin sorusu tam bitmedi herhâlde,
anlayamadım.
BAŞKAN Anayasa Mahkemesinin bütçesinin
ALİM IŞIK (Kütahya) Bütçesinin
kısılmasının sebebi nedir? Diğer tüm kurumlarda bütçe
artırılmış ama Anayasa Mahkemesinin bütçesi
düşürülmüştür.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)
Doğrusu çok önemli bir soru. Buna yazılı cevap vermem
lazım.
BAŞKAN Evet.
Sayın Yakut
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN
VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) Evet, 30 Ağustosla ilgili, benim
bildiğim kadarıyla, her yıl bir başkan vekili 30
Ağustos törenlerine katılmakta
ALİM IŞIK (Kütahya) Afyona katılıyor
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN
VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri)
ama araştırıp sorunuza yazılı olarak cevap
vereceğim Sayın Işık.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yakut.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN Sayın Gençin karar yeter sayısı
isteğini dikkate alacağım.
Cumhurbaşkanlığı 2010 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Bölümleri okutuyorum:
01 - CUMHURBAŞKANLIĞI
1. Cumhurbaşkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 72.500.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 72.500.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2010 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2008 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Cumhurbaşkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 67.247.249,00
- Toplam Harcama : 64.540.418,41
- İptal Edilen Ödenek : 2.706.830,59
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2008 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 467.888.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 2.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 100.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 Sağlık
Hizmetleri 743.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 468.733.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2008 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Büyük Millet Meclisi
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 414.286.258,99
- Toplam Harcama : 329.110.986,72
- İptal Edilen Ödenek : 69.951.803,00
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 15.223.469,27
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2008 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.01 RADYO VE TELEVİZYON
ÜST KURULU
1. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 80.164.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 28.836.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 110.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 150.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 109.850.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 110.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 150.877.000,00
- Toplam Harcama : 77.844.435,51
- İptal Edilen Ödenek : 73.032.564,49
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe geliri tahmini : 150.877.000,00
- Yılı tahsilatı : 80.596.032,75
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
3984 sayılı Kanunun 12nci maddesine göre Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun 2010 yılı için merkez ve taşra
teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda karara
bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez
teşkilatında 580, taşra teşkilatında 90 olmak üzere,
toplam 670 kadroyla ilgili kadro cetvellerini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri ile kadro cetvelleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
03 - ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.549.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 12.619.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 16.168.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2008
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 6.622.000,00
- Toplam Harcama : 6.440.761,00
- İptal Edilen Ödenek : 181.239,00
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2008
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Sayıştay
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06- SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. Sayıştay Başkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 15.111.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 15.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 103.376.210
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 1.870.000
TOPLAM 120.372.610
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayıştay
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2008
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Sayıştay
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 91.032.536,93
- Toplam Harcama : 76.204.471,57
- İptal Edilen Ödenek : 14.813.791,21
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 14.274,15
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2008
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, böylece,
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştayın 2010
yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Milletimiz ve kurumlarımız için hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci tur
görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.56
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.10
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
İkinci tur görüşmelere başlayacağız.
Sayın milletvekilleri, ikinci turda Başbakanlık,
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta-doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü bütçeleri yer
almaktadır.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442)
(Devam)
2.- 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU
GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I) BAŞBAKANLIK YÜKSEK
DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) TÜRKİYE VE ORTA
DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK
ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) ÖZÜRLÜLER İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
L) AİLE VE SOSYAL
ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
M) KADININ STATÜSÜ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer milletvekilleri, 03/12/2009 tarihli
26ncı Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi
dakika olarak kararlaştırıldığı sizlerin
malumlarıdır. Önlerindeki sisteme girerek söz isteyecek olan
milletvekili arkadaşlarımıza sırasıyla söz
vereceğimi sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Şimdi, ikinci turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini arz ediyorum:
Gruplar adına: İlk grup Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mustafa Kalaycı, Konya; Hamit Homriş, Bursa; Şenol
Bal, İzmir; Recai Yıldırım, Adana milletvekilleri.
AK PARTİ Grubu adına: Mustafa Ataş, İstanbul;
Tevfik Ziyaeddin Akbulut, Tekirdağ; Saadettin Aydın, Erzurum;
Abdülhadi Kahya, Hatay; Cafer Tatlıbal, Kahramanmaraş; Orhan Erdem,
Konya; Birnur Şahinoğlu, Samsun; Öznur Çalık, Malatya
milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Osman Kaptan, Antalya;
Rasim Çakır, Edirne; Selçuk Ayhan, İzmir; Canan Arıtman,
İzmir milletvekilleri.
Şahısları adına: Lehinde Ahmet
Aydoğmuş, Çorum; aleyhinde Tayfun İçli, Eskişehir
milletvekilleri.
Şimdi, ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycıya aittir.
Sayın Kalaycı, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Kalaycı, grubunuz için belirlenen süreniz on
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi ile
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Ben de dün Sayın Başbakanın konuşma üslubunu
yadırgadığımı, tasvip etmediğimizi belirterek
başlamak istiyorum. Özellikle Sayın Başkan siz mi
susturacaksınız, ben mi susturacağım? ifadesinin ne
demokrasi anlayışıyla ne de devlet adamlığıyla
bağdaşmadığını altını çizerek söylemek
istiyorum.
Başbakanlığın temel görevi bakanlıklar
arası uyum, koordinasyon ve iş birliğinin sağlanması,
devlet teşkilatının düzenli ve etkin işlemesi için gerekli
sistem ve prensiplerin geliştirilmesi ve uygulanmasının temini
ile hazırlanan düzenlemelerin mevzuata, kalkınma plan ve
programına uygunluğunun sağlanmasıdır ancak
Başbakanlık koordinasyon görevini yeterli etkinlikte yerine
getirememektedir. Uygulamada görülmektedir ki aynı konuda yapılan
düzenlemeler arasında bile uyumsuzluk bulunmaktadır. Bir yandan mali
disiplinden söz edilirken diğer yandan rant dağıtan kurumlar
bütçe kanunu ve İhale Kanunu kapsamı dışına
çıkarılmıştır. Eş güdüm bir yana, hukuk sistemi
tam bir kargaşaya sahne olmaktadır. Yapılan düzenlemeler kamu
yönetiminin iyileştirilmesi ve kaynak israfının önlenmesine
yönelik olmak yerine Kamu arazileri ve malları nasıl
pazarlanır, kadrolaşma nasıl sağlanabilir, ihale
mevzuatı ve bütçe dışına nasıl çıkılabilir,
denetim ve yargıdan nasıl kaçınılabilir ve devletle
kavgalı olanlar nasıl affedilebilir?e hizmet eden düzenlemeler
olmuştur.
Kamu kurumlarına müdahale edilerek kamu yönetimi
geleneği yok edilmiş, kamu yönetimi kurum, kural ve
çalışanlar bakımından her yönüyle tahrip edilmiştir.
Bugüne kadar kamu yönetimi alanında yapılan, kamu yönetiminde birlik
ve bütünlük ilkesinden tamamen uzak, temel dengeleri tahrip eden,
eşitliği zedeleyen, adaletsizliğe yol açan düzenlemelerdir.
Yedi yıldır Hükûmet, bir yandan kamu yönetimindeki
dengesizlik, verimsizlik ve kalitesizlikten, bürokratik oligarşiden
şikâyet etmiş, bir yandan da bu düzensizlikleri gidermek yerine
kullanmak, bu yolla kayırmacılık yapmak tercih edilmiştir.
Kamu hizmetine girişte liyakati ve hakkaniyeti temin maksadıyla
çıkarılan merkezî sınav ve görevde yükselme uygulaması subjektif
değerlendirmelere açık hâle getirilmiş, ana sistemden
uzaklaşılarak sözleşmeli ve geçici istihdam yöntemleri,
amacı dışında, istenilen kişiyi işe
yerleştirme aracı olarak kullanılmaktadır.
Kamu yönetimindeki yolsuzluk ve yozlaşma büyük boyutlara
ulaşmış, işler çoğu zaman meşru zeminde yürür
olmuştur. Hükûmetin vücut dilinden anlamayan personeli taciz edilmiş,
yıldırma politikası uygulanmıştır. Terfilerde
kayırma esas olmuş, hizmet ihtiyacına bağlı
olmaksızın çok sayıda yeni personel alınmış ve
idari görevler siyasi yandaşlarla doldurulmuştur, siyasi kadrolaşma
anlayışı hâkim olmuştur.
Türkiyede idari reform çalışmaları hemen her dönem
gündeme gelmiş, bu çerçevede kamu yönetiminin yeniden
yapılandırılmasında yüksek denetime ilişkin, mevcut
Sayıştay ve Yüksek Denetleme Kuruluna ilişkin öngörüler de daima
gündeme getirilmiştir.
Günümüzde tek yüksek denetim kurumu öngörüsü gerek siyasi
partiler gerek ilgili kamuoyu gerekse uluslararası kuruluşlar
tarafından benimsenmekte ve uygulanması istenmektedir. Gelinen nokta
itibarıyla, gerek Sayıştay gerekse Yüksek Denetleme Kurulu
çevreleri de iki ayrı yüksek denetim kurumunun tek çatı altında
toplanması gereği ve ihtiyacını benimsemiş
görünmektedir. Sayıştay ve Yüksek Denetleme Kurulunun tek çatı
altında toplanması tüm çevreler tarafından kabul edilmesine,
öngörülmesine karşılık, tek çatı altında yüksek
denetim kurulu öngörüsüne yönelik bugüne kadar bir düzenleme
yapılmamıştır.
10 Aralık 2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, kamu idarelerinde denetim konusunda ciddi bir
dönüşüm öngörmüştür. Anılan Kanunla, kamudaki denetimin hem
yapısı hem de metodolojisi değiştirilmiştir. Yeni kamu
mali yönetimi ve kontrol sistemi iki tür denetimi ihtiva etmektedir: Birincisi,
idarelerin üst yöneticilerinin hesap verme sorumluluğu kapsamında
görev yürüten iç denetim; ikincisi de, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
görev yürüten dış denetim yani Sayıştay denetimidir. 5018
sayılı Kanunun kabul edildiği tarihten itibaren altı
yıl geçmiş olmasına rağmen, bu Kanunun dış
denetimle ilgili hükümleri yerine getirilmemiş, iç denetim konusunda ise
yaşanan sorunlara çözüm getirecek düzenlemeler yapılmamış,
etkin bir yapı oluşturulmamıştır.
Değerli milletvekilleri, dün de gördük ki Sayın
Başbakan başta olmak üzere, AKP ve Hükûmet sözcüleri, ülkemizde
yaşanmakta olan ekonomik krizi küresel kriz ile izah ederek sorumluluktan
özenle kaçmaya çalışmaktadır. Ekonomik bozgunun
faturasını saklayacak kılıf arayışlarına
hız verildiği görülmektedir. Türkiye ekonomisinin sorunlu
yapısı, önceki yıllarda sürekli kriz işaretleri
vermiştir. Bu hastalıklı ekonomik yapı, dış
kaynaklı etkilere maruz kalmadan önce ekonomik kriz ortamının
şartlarını kendi bünyesi içerisinde üretmiştir. Ekonomideki
büyüme daha önceden yavaşlamaya başlamış, 2007 ve 2008
yıllarında keskin düşüşler yaşayarak önce 4,7ye,
sonra yüzde 0,9a inmiştir; 2009 yılı dokuz ayında da yüzde
8,4 küçülme yaşanmıştır. 2002 yılı üçüncü çeyrek
dönemi itibarıyla yüzde 9,6 olan işsizlik oranları, iş gücüne
katılma oranlarındaki düşüşe rağmen, 2007
yılı Eylül ayında yüzde 9,9a, 2008 yılı Eylül
ayında yüzde 10,7ye, bugün açıklanan verilere göre de 2009
yılı Eylül ayında yüzde 13,4e yükselmiştir. 2002
yılında iş gücüne katılma oranı yüzde 49,6;
işsizlik oranı yüzde 10,3; 2008 yılında iş gücüne
katılma oranı yüzde 46,9; işsizlik oranıysa yüzde 11dir.
Değerli milletvekilleri, AKP vurdumduymaz
tavırlarıyla ülkemizi bir sosyal facianın eşiğine
getirmiştir. Geleceği planlamaktan aciz ve çaresiz olan
Başbakan, müflis tüccarın eski defterlerini karıştırması
gibi sıkıştığı her an ve durumda -dün de bir
örneği görüldüğü üzere- geçmişten kendisine dayanaklar bulma
gayreti içerisine girmiştir. Bugün ağır bir şekilde
yaşanan ekonomik ve sosyal krize mazeretler arayan Sayın
Başbakan, çöken ekonomiyi, dünü hatırlatarak ayağa
kaldıracağını zannetmektedir. Devlet iç borçlanma faiz
oranı ve enflasyon seviyesini kıyaslayarak arada oluşan
farkın insanımızın cebinde kaldığını
iddia etmekte, gerçekleri saptırmakta ve milletimizin gelirlerini gerçekte
kimlerin faize teslim ettiğini karıştırmaktadır. Son
yedi yıllık süreçte AKP Hükûmeti 225 milyar dolar faiz ödemesi
yapmıştır. Peki, faize giden bu devasa paralar kimin cebinden
çıkmıştır, kimin cebine girmiştir? Yabancı
fonların, finans kuruluşlarının, hatta Japon ev
hanımlarının dahi yüksek faizden dolayı oturdukları
yerden anormal faiz gelirleri elde ettikleri hepinizin malumudur. Bu süreç
bugün dahi işlemekte, faiz oranları birçok ülkeye kıyasla hâlâ
yüksek olan Türkiye'nin dışarı varlık transferi hızla
devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Başbakan içine girdiği
bataklıkta çırpındıkça geçmişin ipine sarılarak
düzlüğe çıkacağını zannetmektedir. Sayın
Başbakan dünkü konuşmasında, 20 Şubat 2001 tarihinde
bazı bankaların Merkez Bankasından döviz alımı
yaptıklarını, yüksek kâr elde ettiklerini, teftiş
kurullarınca aynı dönemde bununla ilgili ne yazık ki
Uygulamalar yasalara uygundur. dendiğini söylemiştir. Dikkat edin,
Sayın Başbakan da konuşmasında dayanağını
gazeteler olarak açıklamıştır. Başbakana sormak
istiyorum: Kendine bağlı Teftiş Kurulunu niye suçluyorsun, niye
zan altında bırakıyorsun? Başbakan olduğunda aynı
Teftiş Kurulu emrine geçti, yedi yıldır emrinde. Madem bir
yolsuzluk olduğunu düşünüyordun, neden yeniden inceletmedin, neden
hesap sormadın? O gün döviz alımı yaparak 1,6 katrilyon lira kâr
elde ettiğini söylediğiniz dokuz bankadan, gazetelerde
yazılanlara göre en fazla alım yapanlardan biri olduğu
belirtilen bir yabancı bankanın 3 milyar dolar olduğu
yazılan vergi borçlarını kim sildi? Neden bunu
anlatmıyorsunuz? 3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen bir buçuk ay sonra,
Maliye Bakanınızın 20 Aralık 2002 tarihli oluru ile hangi
yabancı bankanın vergi borcunu terkin ettiniz? Neden bunları
söylemiyorsunuz?
Sayın Başbakan, sürekli 2001 krizinden ve yirmi bir
bankanın battığından, milletin kaynaklarının
hortumlandığından söz etmekte, 57nci Hükûmeti
suçlamaktadır. Bir defa, bu bankalardan birisi kendi dönemlerinde, üçü de
57nci Hükûmetten önce batan bankalardır. Sayın Başbakan,
kamuoyunu doğru bilgilendirmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kalaycı, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Krizin ve bankaların
batmasına ilişkin nedenleri tam öğrenmesi için birçok kaynak
söylenebilir. Sayın Başbakanın sadece, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 2001, 2002, hatta 2003 ve sonraki
yıllık raporlarını okumasını istiyorum. Eğer
incelerse sorunların hangi yıllardan devredildiğini, batan
bankalara kuruluş izninin kimlerin döneminde verildiğini görecektir.
Eğer dikkatle incelerse o dönemlerde görev yapan birçok kişinin,
şimdi kendi partisinin yöneticisi, milletvekili, hatta bakanı olarak
yol arkadaşı olduğunu anlayacaktır. O nedenle, Sayın
Başbakanın kuru iftira atmaktan sakınmasını istiyorum.
Eğer gerçekten birilerinin yolsuzluk yaptığına
inanıyorsa kendisine gereğini yapmak düşer. Hükûmet sizsiniz,
Başbakan sizsiniz, devletin bütün arşivleri elinizde.
Bütçelerimizin hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili
Hamit Homriş.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği ve Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, Tokatta şehit düşen 7 askerimize ve Bursadaki
maden kazasında hayatlarını kaybeden 19 evladımıza
Yüce Allahtan rahmet diliyorum.
Bursadaki maden kazasıyla ilgili olarak, Milliyetçi Hareket
Partisi Bursa milletvekilleri olarak, bugün Meclis araştırma önergesi
verdiğimizi de buradan ifade ediyorum.
Osmanlı Devletinin son yıllarında ülkelerin
birbirlerine yönelik siyasal, sosyal, ekonomik ve askerî faaliyetleriyle
beklentilerinin önceden saptanması ihtiyacının zaman içerisinde
giderek artması ve haber almaya dönük yapılanmaların
varlığını zorunlu kılması nedeniyle sistemli ve
organize nitelikli istihbarat örgütü kurma girişimleri
başlamıştır.
17 Kasım 1913 tarihinde, Enver Paşa tarafından,
siyasi birliğin korunması, ayrılıkçı hareketlerin
önlenmesi ve özellikle yabancı devletlerin Orta Doğu üzerinde
odaklaşan faaliyetlerinin izlenebilmesi için, bireysel ve
sınırlı istihbarat çalışmalarının bir
merkezden ve organize biçimde yürütülmesi amacıyla Teşkilatı
Mahsusa isimli istihbarat örgütü kurulmuştur.
Daha sonra Atatürk, 1925 yılı sonunda, gelişmiş
devletlerdeki istihbarat kuruluşlarına benzer çağdaş bir
örgütün kurulması talimatını vermiştir. Bunun üzerine
Avrupa ülkelerinde eğitilen kadroların da katılımıyla
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmakın 6 Ocak 1926
tarihli emri doğrultusunda Türkiye Cumhuriyetinin ilk istihbarat
kuruluşu olan Millî Âmâle Hizmet (MAH) kurulmuş ve şeklen
İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır.
MAH, Millî İstihbarat Teşkilatı mensupları için bir simge
olarak önemini korumakta ve MİTin tarihî kökleri ile gelecek arasında
kuvvetli bir bağ oluşturmaktadır.
İç ve dış tehditlere karşı ülkemizin
güvenliğini sağlamak amacıyla günümüze kadar farklı isimler
altında çalışmalarını sürdürmüş olan
Teşkilatın ismi, 22 Temmuz 1965 tarihinde 644 sayılı Kanun
ile devletin millî güvenlik politikasının hazırlanmasıyla
ilgili her konuda istihbaratın tek elde toplanması amacıyla
Millî İstihbarat Teşkilatı, kısaltılmış
şekliyle MİT olarak değiştirilmiştir. Kanun ile
MİTin bir müsteşar tarafından yönetilmesi ve bu
müsteşarın Kanun ile belirtilen görevlerini yerine getirmesinde
sadece başbakana karşı sorumlu olması öngörülmüştür.
Ülkemiz üzerinde hesapları olan dış güçler, cephede
kahraman Türk milletinden alamadıklarını zaman içerisinde
diplomasi yoluyla elde etmeye çalışmakta, hatta bu amaç uğruna
her türlü oyunu oynamaktan çekinmemekte, ülkemizde faaliyette bulunan bütün
iş birlikçileri ile bütün organizasyonları, milletimiz üzerinde
uyguladığı psikolojik harekât ve propaganda savaşında,
kitle iletişim araçlarıyla milletimizi menfi propagandaya maruz
bırakmaktadırlar. Özellikle de terör, yıkıcı
faaliyetler yoluyla ülkemizin içten çökertilmeye
çalışıldığı günümüzde, masum halkın
duygularıyla oynayarak, bin yıllık kardeşliğimizi
ayrıştırarak ülkemizde kaos ortamı oluşturmak
suretiyle millî birliğimizi zedelemek isteyen kötü zihniyetlere
karşı Türk milletinin birliği ve beraberliği için Millî
İstihbarat Teşkilatının önemi daha da belirgin hâle
gelmiştir. Ancak, iç istihbarat konusunda, bu konuyla ilgili kurumlar
arasında bir yetki kargaşası ve koordinasyon zafiyeti mevcuttur.
Her devlette olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti devleti de
ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlayarak
vatandaşların huzurunu, mal ve can emniyetlerini tesis etmek ve iç ve
dış kaynaklı tehdit unsurları hakkında gerekli bilgiyi
sağlamak amacıyla istihbarat faaliyetleri düzenlemek zorundadır.
Burada bir noktayı dikkatinize sunmak istiyorum:
Geçtiğimiz günlerde Erzincan Millî İstihbarat Teşkilatı
Müdürü ve 2 mensubu tutuklanmıştır. 2937 sayılı Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı
Kanununun Cezai Takibat İzni başlıklı 26ncı
maddesine göre böyle bir işlem yapılabilmesi için
Başbakanın müsaadesinin alınması gerektiğini ve bu müsaadenin
alınmadığını bizzat Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarı açıklamıştır. Bu
konunun açıklığa kavuşturulmasını bekliyoruz.
Millî İstihbarat Teşkilatının 2009
yılı bütçesi 459 milyon 396 bin 600 Türk lirasıdır. 2010
yılı bütçesi ise yüzde 14lük artışla 523 milyon 479 bin
Türk lirası olmuştur ki umarım bu ayrılan bütçe MİTin
teknolojik gelişmelere ayak uydurmasında ve harcamalarında
yeterli olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmamın bu bölümünde Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
ile ilgili değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Tüm gelişmiş
devletlerde olduğu gibi bizde de farklı yapı ve statüde de olsa
Millî Güvenlik Kurulu günümüze kadar varlığını
sürdürmüştür. 1920 yılından beri çeşitli isimler
altında varlığını sürdüren bu kurum, 1961
Anayasasıyla bugünkü şeklini almış ve 1982
Anayasasından sonra da etkin bir rol üstlenmiştir.
Kararları bağlayıcı
ve tavsiye niteliğinde iken 4709 sayılı Kanun
değişikliğiyle tavsiye kararları alma ve gerekli
koordinasyonun sağlanması için görüş tespit etme ve bu tavsiye
kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirmek ile
yetkilendirilmiştir.
Dünyanın en çok psikolojik harekâtına hedef olan
ülkemizde psikolojik harekât birimi maalesef
kaldırılmıştır. Bu mantığı anlamakta da
zorluk çekiyoruz. Devletimizin bekası, milletimizin güven, huzur ve
mutluluğu için devlet yapılanması içerisinde Millî Güvenlik
Kurulunun etkinliğini muhafaza ederek çalışmalarına devam
etmesi gerekmektedir. Kurulun, bölücü terör ve irtica konusuna
değindiği gözlemlenmektedir.
Terör konusunda Türkiye'nin ne noktaya geldiğini hepimiz
biliyoruz. AKP sıfır terörle Türkiyeyi devraldı ama bugün
sokaklar bile gezilemez hâle geldi. Açılım denilerek maalesef
kardeş kavgasının önü açılmıştır.
İnsanlarımız kendilerinin dinlendiği şüphesiyle panik
hâlinde yaşamaktadırlar. Kurumların, ülkenin ileri gelen
aydınlarının, bürokratların, kısaca kimsenin birbirine
güveni kalmamıştır. Bu durum, hukuk devleti açısından
son derece çelişkilidir ve üzüntü vericidir.
Özünde ülkenin millî menfaatlerini zedelemeyen fakat
değişikliklere ve gelişmelere açık ve ona göre şekillendirilmiş
bir millî güvenlik siyasetinin belirlenmesi akılcı bir yöntemle
yapılmalıdır. Komşularla sıfır sorun denilerek
millî güvenlik tehlikeye, riske ve maceraya atılmamalıdır. Ancak
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları tarafından Millî Güvenlik
Kurulunun etkisinin azaltılmaya çalışıldığı
da görülmektedir. Bu yetki azaltımında içeride ve
dışarıda hangi çevreler etkili olmaktadır, bu bilinmelidir.
Yıkıcı iç ve dış güçlere karşı devlet
organlarının ve özellikle de devletin güvenliğinin
korunmasına yönelik çalışmalarda bulunan Millî Güvenlik
Kurulunun etkin bir şekilde varlığını sürdürmesi ülke
menfaatleri açısından daha doğru olacaktır.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2009
yılı bütçesi 12 milyon 126 bin 100 Türk lirası, 2010
yılı bütçesi ise yüzde 2,5 artışla 12 milyon 423 bin Türk
lirasıdır.
Sayın milletvekilleri, sözlerime son vermeden önce hem Millî
İstihbarat Teşkilatına hem Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğine müştereken bir soru sormak istiyorum. Sayın
Başbakan, bu Kürt açılımı projesinin bir devlet projesi
olduğunu söylemektedir. Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu bir
yıkım projesi olarak kabul ettiğimizi de herkes bilmektedir.
Benim sorum şudur bu iki güzide kuruluşumuza: Bu projenin, bu iki
güzide kuruluşumuz içinde midirler, yanında mıdırlar,
karşısında mıdırlar, neresindedirler; bunun
açıklanmasını bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Homriş,
konuşmanızı tamamlayınız.
H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) Sağ olun
Sayın Başkanım.
Sözlerime son verirken sayın milletvekillerimi ve bütün
değerli Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Homriş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal.
Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı bütçeleri
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce
Sayın Başbakanın dünkü bütçe konuşması
sırasında yaptığı, tamamen, eskilerin tabiriyle
mugalata dediği laf kalabalığından ibaret
konuşmasının çok tehlikeli ve vahim bulduğum bir
noktasına temas etmeden geçemeyeceğim. Bu milletin oylarıyla
yedi yıldır Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanlığını yapan Recep Tayyip Erdoğana hatırlatmak
isterim ki: Türkiye Cumhuriyeti devleti 29 Ekim 1923 tarihinde kurulmuş
bir devlettir ve nitelikleri 20 Nisan 1924 tarihli, o zamanki ismiyle
Teşkilatı Esasiye Kanunu olan Anayasa ile belirlenmiştir.
Sayın Başbakana soruyorum: Siz bu cumhuriyete sahip
çıkıyor musunuz, çıkmıyor musunuz? Bu sorunun
cevabını vermelisiniz. Sayın Başbakan, anasırı
İslamiye diye nitelendirilen kurum ise bilindiği üzere, 23 Nisan
1920de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Siz ya iki kuruluş
olayını birbirine karıştırıyorsunuz ya da
kastınız var ki bence kastınız var. Bakınız, 29
Ekim 1923te cumhuriyeti ilan eden Meclis aynı gazi Meclis yani Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Devam edersek, 20 Nisan 1924 Anayasasını
kabul eden de yine aynı gazi Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Siz
neyi sorguluyorsunuz diye sormak istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29
Ekim 1923 ve 20 Nisan 1924 tarihli kararlarını kabul
etmediğinizi mi ifade etmek istiyorsunuz? Bunu açıkça ortaya
koymalısınız. Türk milletinin bu konudaki gerçek
düşüncenizi bilmeye hakkı var. Hemen belirtmeliyim ki, Meclisimizin
29 Ekim 1923 ve 20 Nisan 1924 tarihli kararlarına harfiyen sahip
çıkıyoruz. Bu kararlarla ortaya konulan varlığı,
cumhuriyetin ilkelerini ve felsefesini sonuna kadar siz ve sizin gibilere
karşı korumaya kararlı olduğumuzu da buradan duyuruyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, ekonomideki kötü gidişat, gelir
dağılımındaki adaletsizliğin giderek artması,
işsizlik ve yoksulluk oranlarının giderek yükselmesi, kültürel,
sosyal, ekonomik ve siyasal yozlaşmanın toplumun büyük bir kesimine
sirayet etmesi, her türlü şiddetin sokaklara hâkim olması, bunlara
bağlı olarak aile değerlerimizin çözülmeye başlaması,
muhtaç aile, kadın, çocuk, engelli, yaşlı olan dezavantajlı
gruplara hizmet götüren kurumlarımızın işlerini daha
zorlaştırıyor. Bir yandan bu konularda çalışmalar
sürerken, problem çeşitleri ve sayılarının artması
içinden çıkılmaz bir sorun yumağı hâlinde
karşımıza çıkıyor. Bu bir kötü yönetimin sonucudur.
Özürlüler İdaresi Başkanlığının ve
özellikle Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürkümüzün kurduğu
SHÇEKin geçmişten gelen tecrübeleri ve fedakârca çalışan kurum
elemanlarının özverili çalışmaları sayesinde, yeterli
olmasa da toplumsal bu problemlere çare-çözüm çalışmaları
sürdürülüyor. Her iki kurumun hitap ettiği dezavantajlı gruplar
genellikle yoksulluğun yol açtığı durum olarak ortaya
çıkıyor.
Sayın milletvekilleri, kamusal sosyal yardım, sosyal
hizmet, sosyal koruma ve sosyal önleme programlarının birbirinden
bağımsız olması ve yeterli koordinasyona sahip olunamaması
hem kaynak israfı hem de suistimallere yol açıyor.
Yine, ülkemiz için detaylı, anlamlı bir sosyal risk
haritasının oluşması mümkün olmuyor. Dezavantajlı
grupları özelliklerine göre değerlendirebilecek ve programlar
geliştirebilecek sağlıklı istatistiki bilgiler bir yerde
toparlanamıyor.
Yardıma muhtaç, yaşlı, kimsesiz, güçsüz, engelli ve
özel ilgiye muhtaç vatandaşlara yönelik olarak hâlen farklı
bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar tarafından yardımlar
yapılıyor. Bu yardımlar bir merkezden yürütülmediği için
-son seçimlerde de örneğini gördüğümüz gibi- iktidar tarafından
devlet imkânları seçim yatırımına dönüştürülerek oya
tahvil edilmiş ve bunlardan da hiç rahatsızlık
duyulmamıştır.
Sosyal yardım ve sosyal hizmet programlarının bir
an önce çağdaş ve entegre bir sistem olarak tek çatı
altında yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, korunmaya muhtaç çocuk
tanımı yeniden ele alınmalı, ekonomik yoksunluk bir
çocuğun korunma ve bakım altına alınması için sebep
olmaktan çıkarılmalıdır.
Yuvalardaki çocukların korunma altına
alınmasında ilk sırayı yüzde 75 ekonomik ve sosyal
yoksunluk teşkil ediyor. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bu
konuda yeni bir proje geliştirdi. 25 bin çocuğun ailelerine destek
sağlanarak, aileye dönüşler sağlanıyor ama en son bütçeye
baktığımızda artan yoksulluk nedeniyle bu projeden
yararlanmak isteyenlerin sayısında artışlar olduğunda
bu bütçeyle nasıl bir tedbir geliştirilir, sormak istiyorum, normal
25 bin çocuğun ailelerine yetmeyen bir bütçeyle?
Koruyucu aile, profesyonel koruyucu aile projesine
dönüştürülmek üzere bu konuda denetim mekanizmalarının da
oluşturulması gerektiğini, yine evlat edinme işlerinde
denetim mekanizmalarının çok iyi bir şekilde işlemesi
gerektiğini de ifade etmek istiyorum.
Sevgi evleri, çocuk evleri gibi, çocukların, korunmaya muhtaç
çocukların toplumla bütünleşmesini sağlayabilecek,
şartlarını iyileştirebilecek projelerin de
yürütüldüğünü biliyoruz ama burada tekrar sormadan geçemiyorum: Sevgi
evleri, Çocuk Esirgeme Kurumuna ait olan birçok arazinin, çok değerli
arazilerin TOKİ vasıtasıyla bir yerlere verilerek, sevgi evleri
karşılığında verilerek Ankarada örneği
olduğu gibi, Keçiörende Saray Rehabilitasyon Merkezinin veya Sarayda
yapılacak sevgi evlerinin hâlen tamamlanmamış olmasını
da burada sorgulamak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, her yıl en az 500 bebek
sokağa terk ediliyor. Genellikle, bu bebekler evlilik dışı
ilişkilerden ve ekonomik sıkıntılardan terk ediliyor. Büyük
şehirlerde terk olaylarının çok daha fazla olduğunu
görüyoruz; ne gibi tedbirler geliştiriliyor Sayın Bakan?
Yine, sokak çocukları, sokakta çalışan çocuklar
ülkemiz için çok önemli bir sorun. Bu çocuklara ve ailelerine yönelik sosyal
hizmetler çok yetersiz. Konumuz çocuk olduğu için, yine son yıllarda
evden kaçan, kaçırılan kayıp çocuk sayısı da giderek
artıyor. 2009 yılının ilk dokuz ayında 6.161 çocuk
kayıp.
Yine, aile içinde ve dışında çocuk istismarı
giderek artıyor. Bu konu hepimizin çözüm araması gereken çok önemli
bir konu. Cezai müeyyidelerin yeterli olmadığı ortada. Bu konuda
caydırıcılık gerekiyorsa ve tedavi yöntemleri gerekiyorsa
ve toplumdan uzak tutulacak, cezai yaptırımları artıracak
kanun tekliflerinin hâlen komisyonlara dahi gelmediği göz önüne
alınırsa bu konuyu tekrar ele almamızın önemini bir kere
daha vurguluyorum.
Bugün, Türk ailesi çok yönlü tehdit altında: Fakirlik,
işsizlik, eğitimsizlik, aile içi şiddet, istismar, taciz ve
kayıp çocuklar bu ülkenin en temel meselesi.
Yine, Çocuk Esirgeme Kurumu personeli açısından
sıkıntılar yaşanıyor. Personel
sayısının yetersizliği, çalışma saatlerinin
fazlalığı, çalışma şartlarının
ağırlığı, ücret yetersizliği ve ücret
dengesizliği gibi konular ve bu kurumlarda kurum yapısına ve
anlayışına uymayan siyasi atamalar sıkıntı
yaratıyor ve çalışma barışını bozuyor.
Sayın milletvekilleri, engelli
vatandaşlarımızın devlet kurumlarının
çıkarılan yasalara uygun hareket etmemesinden şikâyetleri var.
2005 yılında çıkarılan Özürlüler Yasası ve 3 Aralık
2008de yürürlüğe giren Engellilerin Haklarına İlişkin
Uluslararası Sözleşmeyle engelli bireylere sağlanan
hakların maalesef tam olarak yerine getirilmediği görülüyor, yani
yasal mevzuatın olması, uluslararası sözleşmelere imza
atmak meseleyi çözmüyor.
Ülkemizde özürlülerin dünya standartlarına göre daha yüksek
oranda olması, bu sayıya her gün yeni insanlarımızın
katılmış olması -trafik kazaları, terör, doğal
afetler, akraba evlilikleri, yanlış sağlık
uygulamaları gibi sebeplerle- bu sorunun ciddi ele
alınmasını ve hem maddi hem manevi açıdan toplumun bütününü
ilgilendiriyor. Engelliler için henüz eğitim, rehabilitasyon, iş ve
meslek analizleri yapılmadığından, engelliler iş
yaşamının içinde yeterince yer almıyor, alamıyorlar.
Sayın milletvekilleri, engellilerin sosyal hayata
katılmalarının önündeki engellerin kaldırılması
için 1 Temmuz 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı
Kanun, resmî yapılar, yol, kaldırım, yaya geçidi, yeşil
alanlar, spor alanları, sosyal ve kültürel alanlar, belediyelerin toplu
taşıma hizmetleri konusunda engellilerin erişebilirliğine
uygun hâle getirilmesini 2012ye kadar öngörüyordu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bal, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ŞENOL BAL (Devamla) Teşekkür ediyorum.
ama bir müeyyide hâlen yok. Bunun için ne gerekiyorsa Milliyetçi
Hareket Partisi olarak katkıya hazırız.
Yine, ortopedik özürlülerin yaşamını
kolaylaştıran ortez, protez, tekerlekli sandalye, işitme
cihazı gibi araçların yapılan ödemelerinin geri çekilmesi ve
katkı payı alınması, engelli
vatandaşlarımızı zora sokmuştur, ayrıca, tekrar
alım için beş yıl kullanım süresi konulmuştur. Terör
mağduru gazilerimizin bile bu konuda çok rahatsız olduğunu,
beş yıl için verilen bu tekerlekli sandalyelerin kalitesinin beş
yıl kullanmaya müsait olmadığını da buradan ifade
etmek istiyorum.
Yine, engellilerin özürlerinin tanımlanmasında Dünya
Sağlık Örgütünün kriterleri mutlaka dikkate
alınmalıdır ve engelli vatandaşlarımız için
gerekli personelin yetiştirileceği programların hemen çok
kısa zamanda yapılmasının önemini vurgulamak istiyorum.
Sözlerime son verirken, bu iki kurumumuz için 2010 bütçesinin
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce Meclisi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Milliyetçi Hareket Partisi adına bu turda son söz, Adana
Milletvekili Recai Yıldırıma aittir.
Sayın Yıldırım, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RECAİ YILDIRIM (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi
selamlıyorum.
20nci yüzyılda sanayileşme ve kentleşme sürecinde
başlayıp 21inci yüzyılın son yıllarında
uygulanan hatalı tarım politikalarıyla hızlanan ve
altyapısı oluşturulmadan yaşanan köyden kente göç
hareketliliği, aile ve toplum hayatımızda geleneksel rollerin
değişmesine ve köklü değişikliklere yol açmıştır.
Bu yeni ekonomik sorumluluk, kadınlarımızın geleneksel
rollerini değiştirerek aile bütçesine katkıda bulunmaya ve
kendilerine iş gücü yaratma arayışına
zorlamıştır. Anayasamızda da belirtildiği gibi aile,
Türk toplumunun temeli, kültürel kimliğin ve tarihî sürekliliğin
aktarıcısıdır. Oluşan kentleşme ve göç sorunu
ailenin temelini oluşturan kadınlarımızın annelik
görevlerini ve gündelik hayatını zorlaştırmış ve
yükünü artırmıştır. Daha önce aile içerisinde çözülebilen
sorunlar, kentleşmenin getirdiği ilave yük, zaman yönetimi konusunda
hem iş hem de aile hayatını dengeleyemeyen
kadınlarımızın yuvalarında huzursuzluğa sebep
olmuştur.
Yıllardır kentleşme ve göç sorunuyla ortaya
çıkan sıkıntılar azalacağı yerde
çoğalmış, kadınlarımız kendi sorunlarında dahi
karar alma mekanizmalarının dışında tutulmuştur.
Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını
kadınlar işletmiştir. diyen Ulu Önder Atatürkün
kadınlarımıza 1934 yılında verdiği seçme ve
seçilme hakkının üzerinden geçen yetmiş beş
yıllık süreçte kadınlarımızın temsil edilme
oranının hâlâ 1934 yılının gerisinde
olmasının sebeplerinin de araştırılması
gerekmektedir.
Bugün hâlâ kadınlarımız çalışma
hayatında ucuz iş gücü olarak görülüyor ve son yıllarda
oranı kat kat artarak töre cinayetlerine kurban ediliyorsa, bunun üzerinde
de düşünmemiz ve kadınlarımızla birlikte karar alma
mekanizmalarını oluşturmamız gerekmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı ile ilgili alınan
kararda insan hakları, demokrasi kültürü, vatandaşlık ve temel
hukuk bilgilerinin daha etkili bir şekilde müfredatta yer almasına
yönelik Millî Eğitim Bakanlığına öneride bulunulması
kararı alınmıştır.
İnsan Hakları Heyeti Ulusal Komitesi
Başkanlığının isteği doğrultusunda, Soros
Vakıflar Ağının bir parçası olan Açık Toplum
Enstitüsü koordinatörlüğünde ve İngiltere Hükûmetinin British Council
aracılığıyla finanse edilen, Millî Eğitim
Bakanlığının da projede gözlemci olarak bulanarak
hazırlanmış bir çalışmadan Devlet Bakanımız
Selma Aliye Kavafın haberdar edilmediği izlenimi
oluşmaktadır.
Ne garip tesadüftür ki, bu projenin de adı İnsan
Haklarına Duyarlı Vatandaşlık ve Temel Hukuk Bilgilerinin
Yer Alacağı Ders Kitaplarının Taranması ve
Hazırlanmasıdır.
Ezber bozma adına, bu çalışmalarda, tüm ders
kitaplarındaki Atatürk, devlet, millet, milliyetçilik, kültür, din, dil
sorgulaması yapılarak, bu kavramlar buyurgan bir ideolojik dayatma
olarak kabul edilip, eğitim müfredatını tamamen
değiştirmek için hazırlanan ders kitaplarından haber
edilmediğiniz anlaşılmaktadır.
Buyurgan bir ideolojik dayatma olarak sunulan, ders
kitaplarındaki Atatürk, devlet, millet, milliyetçilik, kültür, din, dil
kavramlarının, bin yıllık kardeşliğimizi
yaşayan ve yaşatan bu değerleri aktaran öğretmen ve kadınlarımızda
bırakacağı tahribatı araştırdınız
mı?
Bu çalışmaların, kadınlarımızın
hak ve özgürlüklerinden yana mı, yoksa -açılım adını
verdiğiniz- çocuklarımızı topluma hazırlayan, kendi
inanç ve hayat tecrübesini aktaran kadınlarımızı kültürel
değerlerinden yoksun, açılım projesi adını
verdiğiniz sosyal yıkım projelerine ortak etme çabası
mı olduğunu önümüzdeki günlerde inceleyerek hep beraber
göreceğiz.
Bugün, bilerek ya da çok izlenme uğruna aile içinde
televizyon kanallarıyla en fazla iç içe olan kadınlarımız
üzerinden kültür misyonerliği yapılmaktadır. Toplumsal ve
kültürel değerlerin aşağılanarak şefkat ve
fedakârlığı ile ailenin vazgeçilmez rol sahibi
kadınlarımız bu yayınların hemen hepsindeki ortak
benzerlik ve ortak yönlendirmelerle aile bağlarını zedeleyici,
aldatma ve vahşete dayalı hadiseler gündeme getirilerek
yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Dün olduğu gibi, ne
ekranlarda hüzünlendiğinde ağlayacakları bir film ne de yemek
tarifinde Türk mutfağı kaldı.
Kültürel mirasımızın aktarıcı rolünü
üstlenen kadınlarımıza yönelik projelerin Türk kadınının
sorunlarını çözecek nitelikte ve aile yapısını
korumaya yönelik olması gerekmektedir. Bu hedef doğrultusunda medya,
basın-yayın kuruluşlarıyla iş birliği yapılarak
bu amaca yönelik programlarda, dizilerde aile kavramına yer vermeleri;
ailenin ekonomik yetersizlikler nedeniyle göçe zorlanmasının önüne
geçmek, aile kurumlarının parçalanmasına engel olmak için ikamet
ettiği mekânda iş sahibi yapacak projelerin öncelikli olarak ele
alınması gerekmektedir.
Sayın Bakanım, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünün 2010 yılı yatırım bütçesi 1,5 milyon lira
olarak belirlenmiş olup bunun 1 milyon 341 bin lirası
araştırma projeleri için, 109 bin lirası basılı
yayın yapımı için, 50 bin lirası ise proje müşavirlik
hizmetleri için ayrılmıştır. Zihin ve vicdanlarımızın
süreklilik içinde yönlendirmelerle değişebildiğini bilen vicdan
sahibi yöneticilerin öncelikli işlerinin sağlıklı toplum,
sağlıklı aileler oluşturmak için devletin topluma, aileye,
özellikle kadınlarımıza sunduğu imkânların gözden
geçirilmesi gerekmektedir. Gelin, bu kısıtlı bütçeyi doğru
kullanarak hazırlanacak projelerin bireyler arasında
bağlılığı ve aile bütünlüğünü koruyucu
çalışmalara altyapı oluşturması için kullanalım.
Yedi yıllık AKP hükûmetlerinin bakanlıklarca yürütülen proje
çalışmalarında, kendilerine rehber olan sivil toplum
kuruluşlarının ortak noktası, toplumsal çözülmeyi
hızlandıracak çalışmalar yapmalarıdır. Türk
kadınının sosyal hayat içinde takip edeceği gündem ve çözüm
arayışlarını maksatlı olarak başka yöne
kaydırmamanızı diliyorum.
Söylemlerinizin ülkemizi ve insanımızı yine bir
dağınıklığa, başıbozukluğa,
ciddiyetsizliğe ve neticesinde de kurtulması gittikçe zorlaşan
bir girdaba sürüklendiğinin farkında mısınız?
Yaklaşık iki asırlık siyasi tarihimize göz atmanızda
fayda görmekteyim. Demokrasi, insan hakları ve halklara özgürlük
adı altında, bu toplumu meydana getiren fertler üzerinde
acımasız bir ideolojik baskı kuran sivil toplum
kuruluşlarının zihniyet ve niyetlerini araştırma
gereğinde bulunup bulunmadığınızı merak etmekteyim.
Bir sonraki yıl bütçesi konuşulurken bu proje
çalışmaları sonucu kadınlarımızın
kendilerine karşı yapılan aile içi ve dışı,
fiziksel, psikolojik ve ekonomik baskıların olmaması, bakmakta
oldukları çocuk ve yaşlılar için iş saatleri dâhilinde, az
bir ücretle istifade edebilecekleri kreş, yaşlı
bakımı, ev hizmetleri alabilmeleri, okuryazarlık düzeyinin ve
iş gücüne katılım oranlarının yükseltilebilmesi ve
istihdama yönelik meslek kursları için projeler hazırlanması ve
hayata geçirilmesi doğrultusunda çalışmaların
tamamlanmış olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, 2010 yılı bütçesinin
hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
AK PARTİ Grubu adına ikinci turda ilk
konuşmacı İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş.
Sayın Ataş, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Ataş, süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ATAŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. 2010 mali yılı bütçe kanunu
görüşmelerinin ülkemize ve aziz milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Daha önceki yedi bütçemizde olduğu gibi, 2010 yılı
bütçesi de Türkiye'nin potansiyellerini milletimizin hizmetine sunan bir bütçe
olarak hazırlanmıştır. Allaha şükürler olsun ki, bu
millet bizlere yedi bütçe hazırlama şerefini vermiştir. Bunun
nedenlerini doğru okumak ve iyi analiz etmek gerekiyor. Öncelikle,
Türkiye, ilk kez Bizden öncekilerden enkaz devraldık. demeyen bir
Hükûmet tarafından yedi yıldır yönetiliyor. Şimdiye kadar
başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, hiçbir Hükûmet
yetkilisinin ağzından Bizden öncekilerden enkaz devraldık.
cümlesini bu ülke duymadı. Biz, bizden önce yapılan hataların
hepsini not ederek bu millete zarar veren, kanını emen, enerjisini
tüketen, kaynaklarını kemiren habis urları iyi teşhis
ederek vatandaşımıza hizmet için burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında görevimizi layıkıyla yerine
getirmeye çalışıyoruz.
3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında iktidarı
devraldığımızda, tüm meselelere,
yaptığımız doğru teşhislerle yaklaştık.
AK PARTİ, Türkiyeyi topyekûn ayağa kaldırmanın öncelikle
vatandaşla birlik, bütünlük olduğuna inanan bir iktidar oldu.
Vatandaşı ile arasında duvarlar ören, barikatlar kuran
hükûmetlerden olmadık. Vatandaşımızla her fırsatta
kucaklaştık, sorunlarını dinledik, sorunlarına çözüm
yolu ürettik. Çok fazla geriye gitmeye gerek yok; hatırlayınız,
57nci Hükûmet döneminde ardı ardına yaşanan eylem ve
protestolar nedeniyle, iktidar, çareyi vatandaşla arasına duvar çekip
bariyerler kurmakta bulmuştu. O günlerde meydana gelen olaylar hâlen
hafızalarda tazeliğini koruyor. Esnaf Başbakana yazar kasa
fırlatıyor, vatandaş kendisini ya yakıyor ya eşi ve
çocukları ile demirlere zincirliyordu. İktidar ise 2 milyon lira, o
zamanın parası 2 trilyon harcayarak Başbakanlığa giden
yola turnikeler yaptırıp kamera kurdurtuyordu.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Şimdi 100 tane korumayla
korunuyor.
MUSTAFA ATAŞ (Devamla) Peki, biz ne yaptık? İlk
Bakanlar Kurulu toplantımızda bu bariyerleri ve turnikeleri
kaldırdık. Biz, bizi buralara getiren vatandaşımızdan
uzak olamazdık çünkü.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yedi
yıldır iktidardayız ve bu dönemde Türkiye'yi her alanda ileriye
taşıyacak, insanımızın refahını, huzurunu
artıracak birçok hizmete imza attık, bundan sonra da atmaya devam
edeceğiz.
Türkiye, iktidarda olduğumuz süre içerisinde, sadece kendi
coğrafyasında değil, parçası olduğu coğrafyada da
söz sahibi oldu, ağabeylik rolü üstlendi. Türkiye'nin, 192 üye ülkeden
151inin oyuyla kırk sekiz yıl aradan sonra Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmesi bu söz sahipliğinin
bir göstergesidir. Bu oylar, Türkiye'nin sadece Orta Doğuda değil,
Latin Amerikadan Pasifike, Güney Afrikadan Baltık sahillerine kadar
güven duyulan bir ülke olduğunu açıkça teyit ediyor. Sayın
Başbakan geçen yıl Gazzede yaşanan trajediye ahlaki sorumluluğumuzun
gereği olarak koyduğu tepkiyle, AK PARTİ İktidarındaki
Türkiye'nin Başbakanının aynı zamanda bir dünya lideri
olduğunu da gösterdi. Ankaraya sıkışıp kalmadan
dünyaya açılan bir başbakanın Türkiye'ye neler kazandırdığını
da bu millet çok iyi görüyor.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Vatandaştan kaçıyor
MUSTAFA ATAŞ (Devamla) İşte Suriye, Ürdün,
Arnavutluk, Libya ve Tacikistan ile kaldırılan vize uygulaması
bile Türkiye'nin ne kadar önemli bir noktaya geldiğini gösteren bir
tablodur.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) İngiltereyi
kaldırmıyor mu?
MUSTAFA ATAŞ (Devamla) Türkiye'nin bölgesinde daha da güçlü bir hâle gelmesi
için elimizden gelen tüm adımları atmaya devam edeceğiz. Bunun
için de yaptığımız yatırımların ardı
arkası kesilmeyecektir. İşte GAP projesi. İktidara
geldiğimiz ilk günden beri yatırımları hiç
esirgemediğimiz proje için 2010 yılı bütçesinden
yaklaşık 4 milyar TL ayrılmıştır. Diğer
bölgesel projeler için ayırdığımız kaynak ise 2 milyar
Türk lirası. 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinde ARGE
harcamaları için toplam 2 milyar 25 milyon Türk lirası kaynak
ayrılmıştır. Miktar olarak en büyük transferler,
yükseköğrenim öğrencilerinin çağdaş ve güvenilir
barınma, beslenme, kredi, burs hizmetleriyle öğrenimlerine, sosyal,
kültürel ve sportif faaliyetlerle kişisel gelişimlerine destek olmak
amacıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ataş, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
MUSTAFA ATAŞ (Devamla) -
ve sosyal devletin
yaklaşımıyla hareket eden Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğüne ayrılan 1 trilyon 761 milyon 851 bin Türk
lirasıyla, bilimsel ve teknik araştırmalara destek vermek
amacıyla TÜBİTAKa ayrılan 1 trilyon 127 milyon 251 bin Türk
lirasıdır. Bu da, eğitim ve öğretime, bu ülkenin gençlerine
verdiğimiz önemin en açık göstergelerinden birisidir.
2010 yılı bütçesiyle eğitime ve
sağlığa daha fazla kaynak ayırıyor, sosyal destekleri
sürdürüyor, ARGEyi destekliyor ve bölgesel gelişmeye yönelik adımlar
atıyoruz.
Değerli milletvekilleri, vaktimin darlığı
münasebetiyle belki hazırladığım metnin tamamını
sizlerle burada paylaşma imkân ve fırsatını bulamadım,
ancak 2002 yılından sonra, AK PARTİnin, Türkiyede yaşanan
dört tane büyük seçimde tek başına görevde ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ATAŞ (Devamla) -
genelde iktidar olması, AK
PARTİye bu milletin teveccühünü ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla, inanıyorum ki, önümüzdeki süreçte AK PARTİ
İktidarı yeniden milletle buluşacak ve AK PARTİ
İktidarında hizmetler devam edecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2010 yılı mali bütçesinin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ataş.
AK PARTİ Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Tevfik
Ziyaeddin Akbulut.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010
mali yılı Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği bütçeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile Millî
İstihbarat Teşkilatı ülkemiz açısından yasaları
kapsamında önemli yetki ve görevlerle donatılmış, çok
önemli fonksiyon gören güvenlik kurumlarımızdandır.
Hemen her ülkede Millî Güvenlik Kurulu muadili ya da benzeri
nitelikte kuruluşlar bulunmaktadır ancak gerek Amerika Birleşik
Devletleri gerekse Avrupa Birliği ülkelerindeki millî güvenlik
kurulları Türkiyedeki Millî Güvenlik Kurulundan oldukça farklı olup
salt danışma işlevi gören kuruluşlardır.
59uncu AK PARTİ Hükûmeti ve 22nci Dönem Parlamentosu
sivil-asker ilişkilerini Avrupa Birliği üyesi devletlerindeki
uygulamaya yakınlaştırmak ve demokratik bir açılım
sağlamak amacıyla Millî Güvenlik Kurulu Yasasında köklü
değişiklikler yapmıştır. Bu değişikliklerle
Başbakan Yardımcıları ve Adalet Bakanı Millî Güvenlik
Kurulunun tabii üyeleri arasına dâhil edilmiş, böylelikle Kurulda
Başkan hariç 5 asker, 7 sivil üye yer almış bulunmaktadır.
Millî Güvenlik Kurulunun ayda bir toplanma yerine iki ayda bir toplanacağı
hükme bağlanmıştır. Aynı amaçla Cumhurbaşkanı
veya Başbakanın talebiyle de Kurulun toplanabilmesi imkânı
getirilmiş bulunmaktadır. Genel Sekreterin orgeneral, oramiral
rütbesinde silahlı kuvvetler mensupları arasından atanacağı
yönündeki hüküm değiştirilerek sivil Genel Sekreter atanmasına
olanak sağlanmış bulunmaktadır.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin görev ve
yetkileri de yeniden tanımlanmıştır. Millî Güvenlik Kurulu
kararlarının takibi yetkisi Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinden alınmış ve Başbakanın Millî
Güvenlik Kurulu kararlarının Bakanlar Kuruluna sunulması ve
Bakanlar Kurulunca görüşülüp kabul edilen kararların takip ve
koordinasyonu konusunda bir Başbakan Yardımcısını
görevlendirebileceği belirtilmiştir. Bakanlıklar, kamu kurum ve
kuruluşları ile özel hukuk tüzel kişilerinin Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğine her türlü bilgi ve belgeyi verme
zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. Devlet
çapında psikolojik harekât ile ilgili görevleri kaldırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi
biraz da Millî İstihbarat Teşkilatından bahsetmek istiyorum.
Ülkemizde istihbarat örgütleri kurma girişimleri Osmanlı Devletinin
son dönemlerinde başlamış ve 1913 tarihinde Teşkilatı
Mahsusa isimli istihbarat örgütü kurulmuştur.
1965 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 644
sayılı Kanun kabul edilmiş ve bu Kanunla kuruluşun
adı Millî İstihbarat Teşkilatı olarak
değiştirilmiştir. Yine, en son, 1983 tarihinde kurumla ilgili
2937 sayılı Kanun çıkarılmıştır.
MİT, kurulduğu günden bu yana, ülkemizin güvenliği
ve menfaatleri için özverili çalışmalar yapmaktadır. Ülkemize
içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler
hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında
oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile
gerekli kuruluşlara ulaştırmak Millî İstihbarat
Teşkilatımızın en önemli görevlerindendir.
MİT, tarihinde ilk defa, 2006 yılı bütçesini
açıklayarak şeffaflaşma konusunda bir adım
atmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her iki
güvenlik kurumu da, mahiyeti gereği, yasalarla belirlenen kapsama
bağlı olarak gizli sürdürülen görevlere sahiptirler. Özellikle 2937
sayılı MİT Yasasında görev ve faaliyetlerine ilişkin
her türlü bilginin gizli olduğu zaten ifade edilmektedir. Tam olmasa da bu
durum Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bakımından da
geçerliliğini korumaktadır. Ancak buna rağmen,
kapsayıcı güvenlik ve hesap verebilirlik anlayışları
noktasından baktığımızda, bu güvenlik
kurumlarının yapmaya çalıştığı gibi,
demokratikleşme anlayışlarına uygun biçimde yapısal ve
fonksiyonel değişim ve dönüşümlere gitmeleri isabetli
olacaktır.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve MİT
hakkında çok farklı değerlendirmeler yapılabilir ancak
memnuniyetle görüyoruz ki Türkiye'nin son yıllarda
yaşadığı demokratikleşme ve AB uyum süreçleri, hatta
demokratik açılım politikası, söz konusu kuruluşları
bir değişim sürecine sokmuştur. Türkiye, elbette, bu
değişimi sürdürecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali
yılı için Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine 12 milyon
423 bin TL, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığına 2010 yılı bütçe ödeneği
olarak toplam 523 milyon 479 bin TL ödenek verilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akbulut, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) - Bu duygu ve
düşüncelerle, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile Millî
İstihbarat Teşkilatının 2010 mali yılı bütçesinin
ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, yüce
heyetinizi tekrar saygılarla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.
AK PARTİ Grubu adına Erzurum Milletvekili Saadettin
Aydın.
Sayın Aydın, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SAADETTİN AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Denetleme
Kurulunun 2010 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Devlet teşebbüslerinin ekonomik hayatta daha etkin görevler
üstlenmesi, bu kuruluşların çalışma usul ve
esaslarıyla, denetimlerinin kanunla düzenlenmesini bir ihtiyaç olarak
gündeme getirmiştir.
Türkiyede bütün kamu kurum ve kuruluşları üzerindeki
Parlamento adına denetim görev ve yetkisi, 1938 yılından
itibaren, Sayıştay ve Yüksek Denetleme Kurulu arasında
paylaştırılmıştır.
Türkiyede söz konusu iki yüksek denetim kurumu tercihi günümüze
kadar gelmiştir. Yürürlükteki 1982 Anayasasının 165inci
maddesinde, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan
doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve
ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenme
esaslarının kanunla düzenleneceği kuralı getirilmiştir.
Anayasanın 165inci maddesinin gerekçesinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, bu denetimi, Yüksek Denetleme Kurulu
aracılığıyla yapması öngörülmüştür. Buna
dayanılarak çıkarılan 2 Nisan 1987 tarih ve 3346
sayılı Kanunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunun, bu kurumları, Yüksek Denetleme Kurulu
raporlarını esas alarak denetleyeceğine ilişkin hükümlere
de yer verilmiştir.
Ekonomik denetim, mali tablolar, uygunluk ve performans
denetimlerinin birlikte yürütüldüğü ve raporlandığı bir
denetim türüdür. Ekonomik denetimle bir taraftan kuruluşun faaliyetlerinin
yürürlükteki mevzuata uygun olarak yapılıp
yapılmadığı, diğer taraftan finansal
tablolarının yürürlükteki mali mevzuat ve genel kabul görmüş
muhasebe standartlarına uygunluğu ortaya konulmakta, öte yandan
kuruluşa tahsis edilen kaynakların tüm işletme
fonksiyonları dikkate alınarak rasyonel esaslara göre etkinlik,
verimlilik, kârlılık ve tutumluluk ilkeleri doğrultusunda
kullanılıp kullanılmadığı incelenerek önerilerde
bulunulmaktadır.
Yüksek Denetleme Kurulu tarafından düzenlenen yıllık
denetim raporu, denetlenen kuruluşa, kuruluşun ilgili olduğu
bakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Devlet Planlama
Teşkilatına ve Hazine Müsteşarlığına
Başbakanlık aracılığıyla gönderilmektedir. Yüksek
Denetleme Kurulu raporları kuruluşların hazırladığı
cevaplarla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda
görüşülür. Bu suretle denetlenen kuruluş yetkililerinin Parlamentoya
hesap vermeleri ve denetim neticesinde ibra edilmeleri sağlanmaktadır.
Son dönemde hız kazanan özelleştirme uygulamaları
ve Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi kuruluşlardan bir
kısmının Sayıştayın denetimi kapsamına
alınması ile Yüksek Denetleme Kurulunun denetim alanı
daralmış, buna bağlı olarak Kurulun geleceğiyle ilgili
tasarruflar da gündeme gelmiştir. Muhtemel tasarrufların
başında, gelişmiş ülkelerdekine paralel olarak ve Avrupa
Birliği normları çerçevesinde dış denetimin tek çatı
altında toplanması amacıyla Sayıştay ile Yüksek
Denetleme Kurulunun birleştirilmesi bulunmaktadır. Gelinen bu
noktada, Türkiyede, Parlamento adına yapılan dış denetim
alanında ikili yapının
terk edilerek Sayıştay ile Yüksek Denetleme Kurulunun
birleştirilmesi konusunda ortak bir kanaat oluştuğunu söylemek
mümkündür.
Kamusal dış denetimin temelinde hesap verme
sorumluluğu yer almaktadır. Kaynaklarını vergi gelirleriyle
sağlayıp bütçeler ile tahsis olunan kaynakları kuruluş
amaçları doğrultusunda harcayan kurumlar ile piyasa
koşullarında faaliyet gösteren kurumların hesap verme sorumluluk
ve usullerinin farklı olması faaliyetlerinin doğasından
kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede, Yüksek Denetleme Kurulunun
Sayıştay ile birleştirilmesi durumunda uyguladığı
denetim modelinin işletmeci kuruluşlara yönelik olarak
geliştirilerek devam ettirilmesi de büyük önem arz etmektedir. Netice itibarıyla,
dış denetimin yeniden düzenlenmesi çalışmaları
kapsamında Yüksek Denetleme Kurulu Sayıştay ile
birleştirilerek dış denetimin tek çatı altında
toplanması, bu kapsamda Yüksek Denetleme Kurulunun KİTler için
uyguladığı ekonomik denetim modelinin geliştirilerek
sürdürülmesi sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
SAADETTİN AYDIN (Devamla) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 72
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre Yüksek Denetleme Kurulu,
Başbakanlığa bağlı, tüzel kişiliğe sahip
yüksek bir denetleme organıdır. Yüksek Denetleme Kurulunda hâlen 1
başkan, 17 üye, 86 başdenetçi, 19 denetçi olmak üzere toplam 123
meslek mensubu ile 48 idari personel çalışmakta olup, toplam personel
sayısı 171 kişidir. Bu denetim kadrosuyla Yüksek Denetleme
Kurulu 2008 yılında 98, 2009 yılında da 100 kuruluşun
denetimini yürütmüştür.
2006 yılı başından itibaren 5018
sayılı Kanun kapsamına giren Yüksek Denetleme Kurulunun 2010
yılı bütçesi, 2009 yılı bütçesine göre yüzde 7,33 artarak
14 milyon 866 bin TL olarak düzenlenmiştir.
Bütçenin Yüksek Denetleme Kuruluna ve ülkemize hayırlı
olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
AK PARTİ Grubu adına Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya,
Hatay Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay)
Sayın Başkan, çok muhterem milletvekilleri; 2010 Mali Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısında AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü bütçesi üzerinde görüşlerimi beyan edeceğim.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu Enstitü, Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşmiş
Milletler arasındaki 1952 tarihli bir anlaşmaya dayalı olarak
kurulmuştur. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü elli
yedi yıldan bu yana bir yandan yürütmekte olduğu yüksek lisans
düzeyindeki yönetici yetiştirme programı, öte yandan da kurum ve
kuruluşların ihtiyaç duydukları yönetim alanlarına yönelik
çok sayıda kısa süreli kurs, seminer ve benzeri eğitim
etkinlikleri ile uzun dönemde kazanmış olduğu birikim ve
tecrübelerini de sürece katarak, yönetimde verimliliği ve hizmetin
niteliğini artırma çabalarına destek olmayı
amaçlamaktadır.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
kurumsallaşarak, kurumsal olarak toplumsal etkileme alanı ve gücü
bakımından çoğu zaman Türk kamu yönetimi hayatına önemli
katkılarda bulunmuştur, AK PARTİ hükûmetleri döneminde,
insanın gelişimi için temel unsur olan eğitim alanında
ciddi atılımlar gerçekleştirmiştir. Bu çerçevede Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünde de birçok eğitim
faaliyetleri yürütülmektedir. Bu faaliyetler dört kategoriye
ayrılmıştır. Bunlar, kamu yönetimi yüksek lisans
programları, ikinci öğretim programları, doktora
programları ve kısa süreli eğitim programlarıdır.
Enstitü, 2008 yılı sonlarında yapmış
olduğu eğitim ve öğretim kalitesini tescillemek,
uluslararası nitelik arz ettiğini belirtmek amacıyla Avrupa Kamu
Yönetimi Akreditasyon Birliğine başvurmuştur. 2 Eylül 2009
tarihli alınan kararla da Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsünün vereceği yüksek lisans diplomaları 2016 yılına
kadar akredite edilmiştir. Bu, bu dönemde atılan önemli
adımlardan bir tanesidir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi eğitim
faaliyetlerinin yanı sıra araştırma faaliyetleri, derleme
ve yayım faaliyetleri ve bilimsel toplantılar da
gerçekleştirmektedir. Bu kapsamda, kısaca MEHTAP olarak anılan
Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi Yönetim Kurulu
Raporuyla, yine KAYA olarak adlandırılan Kamu Yönetimi
Araştırma Projesi Raporunda Enstitünün önemli katkıları
bulunmaktadır.
Yine aynı şekilde, Enstitünün bugüne kadar
yayınladığı eserlerin de yüzde 35i -yaklaşık
olarak- 2002 sonrasında yayınlanmıştır.
Kamu Etiği Sempozyumu, Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü tarafından tertip edilmiş ve kamu kesiminde
yaşanan etik sorunlar bilimsel çerçevede ortaya konulmuştur.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bünyesinde,
yine, Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ulusal Yerel
Yönetimler Sempozyumunu yakın bir zamanda gerçekleştirerek bu alanda
da önemli bir hizmete imza atmıştır.
İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi
yine bu kurumumuz bünyesinde önemli hizmetler ve konferanslar
gerçekleştirmektedir. Sürekli Eğitim Merkezi ise, bugüne kadar
yaklaşık olarak 36 bin kamu görevlisine eğitim ve 4.404
öğrenciye de lisansüstü eğitim vermiştir.
Yine, Kamu Diplomasisi Eğitim Programı da 2006
yılından beri uygulamaya devam etmektedir. Bu, daha önceden Millî
Güvenlik Kurulu Teşkilatı bünyesinde gerçekleştirilmekteydi. Ama
son yıllarda yine bu Enstitümüz çerçevesinde bu eğitim de
verilmiş ve bundan birçok bürokratlar, üst düzey yöneticiler
yararlanmıştır.
Anayasamızın öngördüğü üst düzey bürokrat ve kamu
çalışanlarının özellikle bu konuda eğitimini
sürdürdüğü gibi, Enstitümüz, Orta Doğu ülke bürokratlarının
eğitimini de Dışişleri Bakanlığımız aracılığıyla
gerçekleştirmekte, bu çerçevede de, yakın bir zamanda, Orta Doğu
ülkelerinden gelecek olan bir grup üst düzey yöneticiye yine eğitim
verilecektir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün
yapmış olduğu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kahya, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
ABDÜLHADİ KAHYA (Devamla) Peki Sayın
Başkanım.
yayınların içerisinde, şüphesiz ki dergiler ve
süreli yayın eserleri de bulunmaktadır. Bunların içerisinde en
önemlilerinden birisi Amme İdaresi Dergisi artık bu dönemde
uluslararası dergi statüsünü kazanmış ve yabancı kaynaklar
gibi yine değerli kaynaklardan birisi olmuştur.
Ben de bu çerçevede, bu inanç ve hissiyatla Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi bütçesinin hazırlanmasında emeği
geçen arkadaşlara, başta başındaki Sayın Hocamıza
teşekkür ediyor, yüce heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlarken
cumhuriyet ve milletimizin önemli değerleri üzerinde de milletin bu
kürsüsünde ucuz politikalar yapılmamasını temenni ediyor, durumu
kamuoyunun takdirlerine sunuyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kahya.
AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Cafer Tatlıbal.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CAFER TATLIBAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. SHÇEK ile ilgili, grubun
değerlendirmelerini size anlatacağım.
Yaşadığımız dünyada her gün binlerce
çocuk önlenebilir hastalıklardan dolayı yaşamını
yitirmektedir. Milyonlarca çocuk yeterli ve sağlıklı
beslenmemekte, kısaca çocuklar gerektiği gibi korunamamaktadır.
Bu yüzden dünyanın birçok yerinde milyonlarca çocuk yoksulluğun,
istismarın, savaşların ve şiddetin tam ortasında
yaşamaktadır. Barış ve sevgi dolu gelecek yarınlar
için bütün insanlık adına çalışmak zorundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
milletimiz en zor zamanlarda bile çocuklarımızı korumayı
düşünmüş ve bunu öncelikli olarak gerçekleştirmiştir. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun kuruluşu Kurtuluş
Savaşı yıllarına dayanmakta ve o zamanki ismi de Himayei
Etfal Cemiyeti idi. O zor koşullarda kimsesiz kalmış
çocuklarımızı şefkatle kucaklamış olan Çocuk
Esirgeme Kurumumuz bugün de bu misyonunu yaşatan sosyal hizmetleri
bünyesinde toplayan bir kuruluş olarak görev yapmaktadır. 2010
yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; rakamsal
verilere değinmeyeceğim. Sanıyorum Sayın
Bakanımız bu konuda gerekli bilgiyi vereceklerdir.
Bir toplumun çocuk haklarına duyduğu saygı ve
çocuklara yaklaşımı insani gelişmişlik düzeyini ve
geleceğe nasıl baktığını da ortaya
koymaktadır. Bu noktada Türkiyede çocukların sahip oldukları
hakları kullanabilmelerini sağlamak amacıyla son yıllarda
önemli adımlar atılmıştır.
SHÇEK Genel Müdürlüğünün yukarıda belirtilen genel
yaklaşım çerçevesinde yürütmekte olduğu
çalışmaları memnuniyetle izlemekteyiz. 2005 yılında
çıkarılan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve 5378
sayılı Özürlüler Kanunu önemli gelişmeler
sağlamıştır. Söz konusu kanunlar koruma sistemindeki
sorumlu kurumların koordineli çalışmalarını
teşvik etmektedir.
SHÇEKin hizmet sunumunda aileyi odak alan
yaklaşımının önemi inkâr edilemez. Bu yaklaşımda
çocukların, özürlülerin ve yaşlılarımızın
öncelikle aile yakınlarıyla birlikte yaşamalarının
sağlanması amaçlanmıştır. Bu çerçevede Hükûmetimiz
tarafından, evde bakım hizmeti olarak bakıma muhtaç
kişilere ücret ödenmektedir. Bu ücretler de SHÇEK bütçesinin büyük bir
kısmını oluşturmaktadır. Ailesi yanında
bakımlarının sağlanamadığı durumlarda ise
koruma altına alınarak hizmet verilmektedir. Bu hizmetlerin
verildiği, aile ortamını aratmayacak çocuk evleri, engelsiz
yaşam merkezleri, yaşlı bakım merkezleri vesaire
kuruluşlar buna örnek olarak gösterilebilir.
Ayrıca, sokakta yaşayan, çalışan çocuklar
ciddi bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmakta ve bu
çocukların sayıları hayli artmaktadır. Bu
çocuklarımızın bir kısmı da madde
bağımlısı olup Sağlık Bakanlığına
bağlı UMATEM ve AMATEM merkezleri gibi yerlerde tedavi
sonrasında SHÇEK tarafından rehabilite edilerek topluma
kazandırılmaktadır.
İktidarımız döneminde Çocuk Hakları
Beyannamesine uygun olarak çocuk mahkemeleri ve çocuk karakolları çok
önem arz eder bir nitelikte titizlikle uygulanmaktadır. Bu hizmetler için
SHÇEKe Hükûmetimiz tarafından ayrılan bütçe imkânı ve
diğer maddi destekler önem arz etmektedir. Bütçenin artması,
çalışan personel sayısının artması, hizmetlerden
yararlanan kişilerin de memnuniyetini artırmaktadır. Böylece,
kutsal saydığımız bu hizmetleri verirken bütçenin yeterli
olması sorunların daha az olmasına sebep olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halka
hizmetin Hakka hizmet olduğu anlayışı ile
çalışmalarını sürdüren SHÇEKin tüm çalışanlarına
şükranlarımı sunarım. Ayrıca hayırseverlerimize
bugüne kadar vermiş oldukları gönülden destekler için AK PARTİ
Grubu ve şahsım adına teşekkür ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Tatlıbal, teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Orhan Erdem.
Sayın Erdem, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerinde, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi ve televizyonları
başında bütçeyi izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
AK PARTİ Hükûmeti özürlülere bakış
açısından çok değişik bir politika geliştirdi. 2002
Kasımına kadar çok konuşulmayan, çok bütçesi olmayan ve
dışarı dahi çıkamayan özürlüler AK PARTİ
İktidarıyla birlikte, onuruna, eğitimine,
sağlığına, istihdamdaki kolaylıklarına, birçok
yeni talep ve isteklerine kavuşmuş oldular.
AK PARTİ İktidarıyla birlikte 2005 yılı
Temmuzunda Türkiye Büyük Millet Meclisi çok önemli bir yasa çıkardı.
5378 sayılı Özürlüler Kanunuyla, artık AK PARTİyle
birlikte özürlü konusu bir devlet politikası oldu. Bu çok önemlidir.
Hükûmetlerin, bakanlıkların, başkanlıkların
iradelerine göre değil, bir devlet politikası oldu. Bundan sonraki
gelecek her hükûmet bu gelişimlerin üzerinde çaba sarf edecektir.
Ne yaptı AK PARTİ İktidarı?
Konuşmacılarımız da değindi başlıklar
altında. Bugün 200 bin civarındaki özürlümüze
yakınının bakması karşılığında
evde bakım ücreti, bir asgari ücret bağladı. Bugün 200 bini
aştı. 16 bin civarında eğitim alan engelli
kardeşlerimizin her alanda, daha önce SSKlı ve Emekli
Sandığı çalışanlarının çocukları
engelliyse eğitim alabiliyorken tüm kesimleri aştı, yeşil
kartlıları aştı, bugün 206 bine ulaştı. Bu konuda
her ay 1.770e ulaşan kurumlara paraları ödenmekte.
İstihdama dönük kotada işveren payını
hazinenin karşılamasını sağladı ve en son
Özürlüler İdaresi Başkanlığımızın 4üncü
Özürlüler Şûrasında, İstihdam başlıklı
şûrasında -Başbakanımız, Değerli
Bakanımız katıldılar- yine önemli bir şeye imza
attılar, 38 bin civarındaki, yüzde 3 devlet kadrolarındaki
kotanın doldurulmasını 2010 bütçesine koydular.
Bu bizim AK PARTİ olarak anlayışımızı
göstermekte. Arkadaşlarımız eleştiriler yapıyorlar,
yapabilirler. Daha çok şeye ihtiyaç
var ama geçmişle kıyaslanacak AK PARTİ İktidarının
yaptıkları o kadar çok şey var ki oranları 13 kat, 20 kat,
10 kat diye ifade ediliyor. Maaşlarda da öyle. 2002 yılında,
2002 yılı öncesinde yüzde 40 ve yüzde 69 özrü olan gruplar 67 TL
aylık alırken AK PARTİyle birlikte 189 TLye, yüzde 70in üzeri
de 284 TLye çıktı. Bunların her biri önemli gelişmelerdir.
Yeterli değildir, imkânlar ölçüsünde tabii ki daha artırılmalıdır.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010
yılında da engellilerin ulaşımını sağlama
noktasında, istihdamına dönük, eğitimine dönük, evde
bakımdaki eksiklerin giderilmesine dönük, Avrupa Birliğiyle sivil
toplum kuruluşlarının daha etkin çalışmasına dönük,
engellilere veri tabanının tam oluşturulabilmesi
noktasındaki çalışmalara dönük birçok çalışmayı
da başlatacak, bu konuda yeni gelişmeleri sağlayacaktır.
Ben, 2002 Kasımından bu yana hepimizin çok hassas
olduğu bir konuda Hükûmetimizin, başta Başbakanımızın,
bu konuda görev yapan tüm bakanlarımızın ve en son Değerli
Aliye Hanımın, Değerli Bakanımızın ve daire
başkanlığımızın, diğer
kurumlarının hepsinin takdire şayan olduklarını,
hepsinin defalarca
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdem, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
ORHAN ERDEM (Devamla)
teşekkür etsek az olacak
şahıslar olduğunu tekrar belirtmek istiyorum.
Hepimizin hassas olduğu bu konuda AK PARTİ
İktidarı önemli sorunları çözmüştür, çözmeye devam edecektir.
Beş dakika değil, bu konuyu biz saatlerce anlatabilecek hizmetlere
sahibiz.
Ben, 2010 yılı bütçemizin özürlülerimizin
hayatını daha kolaylaştıracak, engellerini aşacak bir
yıl olması, yılların gelmesi noktasında
hayırlı olmasını diliyorum. Özürlüler İdaresi
Başkanlığına bu konudaki hizmetlerinde başarılar
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
AK PARTİ Grubu adına Samsun Milletvekili Birnur
Şahinoğlu.
Buyurun Sayın Şahinoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BİRNUR ŞAHİNOĞLU
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010 Mali Yılı Bütçe
Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına görüşlerimi
belirtmek için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana
en ilkel toplumdan bugüne kadar değişik yapıda da olsa aile
kurumu, her zaman diliminde var olagelmiştir ve sosyal hayatın
kaynağını ve temelini oluşturmuş, alternatifi olmayan
bir yapı olarak önemini koruyarak günümüze kadar gelinmiştir.
Milletlerin uygarlık tarihi içerisindeki yükselişi ve çöküşüyle
sahip oldukları aile değerleri arasında doğrudan bir
ilişki olduğunu görürüz. Kültürümüzde aile, derin ve kuşatıcı
bir kurum olarak kabul görmüştür. Türk toplumu tarih boyunca aile
değerlerine verdiği önemle gelişmesini sürdürmüş ve
kültürel kimliğini korumayı başarmıştır.
Bilindiği gibi ülkemizde çözüm bekleyen pek çok sorun
alanı arasına girmiş temel konulardan birisi de ailedir. Çünkü
aile yapısı, sanayileşme ve kentleşmeden doğrudan
etkilenerek toplumsal yaşamın biçimlenmesini sağlamaktadır.
Ülkemizde de sanayileşmenin ve köyden kente göçün yaşanmasıyla
aile yapısında ve toplumsal yaşamda köklü
değişiklikler görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle
de her konuya olduğu gibi bu konuya da büyük bir önemle eğilen
Hükûmetimiz, aile merkezli politikalara öncelik vereceğini
başından beri ilan etmiş ve bunun gereğini yapmaya
başlamıştır, çalışmalarına devam etmektedir.
Sosyal politikaların bilimsel verilere dayalı, rasyonel,
verimli olarak yürütülmesi için sahadaki sorunların nesnel bir
şekilde tespit edilmesi ve uygun çözüm yollarının hızla
üretilmesi gerekmektedir. Devlet Bakanlığımıza
bağlı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, bu
alanda hizmet vermek üzere kurulmuştur. Anayasanın 41inci maddesine
dayanılarak ailenin korunması, 2004 yılında 5256
sayılı Kanunla Başbakanlığa bağlı olarak
kurulmuş. Daha önce, 1989 yılında Aile Araştırma
Kurumu Başkanlığı idi.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün
amacı, ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti ve çözümü ile Türk
ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal
refahının artırılmasına yönelik ulusal ve
uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak,
projeler geliştirmek, desteklemek, bunların uygulamaya
konulmasını sağlamak ve aileye yönelik millî bir
politikanın oluşmasına yardımcı olmaktır.
Türk toplumunun temelini oluşturan aile kurumunun
güçlendirilmesi ve korunması amacına yönelik projeler
geliştiren, araştırmalar yapan Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, 2009 yılında
gerçekleştirmeyi planladığı ve yatırım
programında yer alan tüm araştırma projelerini sözleşmeye
bağlamıştır. Bu bağlamda, 2009 yılında Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından
Türkiyede Ailelerin Eğitim İhtiyaçları
Araştırması, Türkiyede Aile Değerleri
Araştırması, Aile Eğitiminde Müfredat ve Materyal
Geliştirme veya Web Sayfası Alan Artırma Projelerinde son
aşamaya gelinmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010
yılı bütçesine, 1,5 milyon TL yatırımlara tahsis edilmek
üzere, genel bütçeden 5 milyon 929 bin TL toplam ödenek
ayrılmıştır. Hükûmetimizin aile konusuna verdiği önemin
bir gereği ve göstergesi olarak Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğünün 2010 yılı yatırım bütçesi yüzde 20
artırılarak 1,5 milyon TLye çıkarılmıştır.
Sermaye giderlerinin 1 milyon 341 bin TLsi araştırma projeleri için,
109 bin TLsi basılı yayın yapımları için, 50 bin
TLsi ise proje müşavirlik hizmeti için ayrılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede geliştirilecek
olan yatırım projelerinden bahsetmek istiyorum. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından 2010
yılında gerçekleştirilecek olan Ülkemizde
Yaşlılık Dönemine İlişkin Beklentiler Projesi ile
sağlık hizmetlerinin etkinliği ve
yaygınlığının artması sonucu uzayan insan ömrüne
bağlı olarak artan yaşlı nüfusun bireysel ve toplumsal
ihtiyaçları incelenmektedir. Bu araştırmanın önem ve
amacı, sosyal bir problem olan yaşlı bakımının, yaşlı
bireylerin yaşam kalitesinin, yaşlılığa ilişkin
politikaların tartışılarak ülkemizde gerek akademisyenlere
gerek uygulayıcılara gerekli veri tabanının ortaya
konulacak olmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şahinoğlu, buyurun efendim.
BİRNUR ŞAHİNOĞLU (Devamla) Teşekkür
ederim.
Aynı şekilde, 2009 yılında yine
çalışmaya başlanılmış olan Aile Eğitiminde
Müfredat ve Materyal Geliştirme Projesi, yine Tek Ebeveynli Aileler
Araştırma Projesi, Türkiyede Ailelerin Refah Düzeyi
Araştırması Projesi gibi projeler hayata geçirilmeye
çalışılmış ve bu konular üzerinde oldukça değerli
çalışmalar yapılmıştır.
Ayrıca aile ve sosyal araştırmalar alanında
kapsamlı bir veri tabanı oluşturularak bu alandaki
açığı kapatmak ve ihtiyaçları gidermek amacıyla Sosyal
Araştırmalar Elektronik Veri Tabanı Oluşturulması
Projesi oluşturulacaktır.
Kurumumuzca bu doğrultuda yapılması hedeflenen
diğer çalışmaları da dikkate alırsak, 2010
yılında içinde bulunduğumuz dönemden çok daha etkin ve aktif olarak
faaliyette bulunulması beklenilmektedir.
Başta Bakanım olmak üzere değerli kurum
çalışanlarına yapmış oldukları
çalışmalardan dolayı teşekkürlerimi iletiyor ve 2010
yılında yapılacak çalışmalarda başarılar
diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Şahinoğlu.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Malatya
Milletvekili Sayın Öznur Çalık.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Mali Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kadının toplumdaki yeriyle ilgili hususları ele
alırken sadece siyasetteki kadın temsilinden veya kadının
ekonomik faaliyetler içerisindeki statüsünden bahsetmiyoruz, eğitim
hakkından, sosyal kazanımlarından, aile içerisindeki konumundan,
kültürel faaliyetlerden ve akla gelen tüm alanlardaki var olmaktaki
eşitlikten bahsediyoruz. Cumhuriyet tarihimize
baktığımızda, bugüne kadar, Batı medeniyetlerinden de
evvel kadınlarımıza haklar tanımış bir devlet
olarak bu öncülüğümüzü hâlen sürdürme gayretindeyiz. Bu doğrultuda,
2002 yılından bu yana gerçekleştirdiğimiz düzenleme ve
yürürlüğe koyduğumuz yeni kanunlarla, her geçen gün,
kadınının toplumdaki yerine ilişkin kazanımlarda daha
makul oranlara ulaşıyoruz, arzu ettiğimiz temsil biçimine hızla
yaklaşıyoruz. Şayet bu kazanımlar olmasaydı, AK
PARTİ gibi kadınlarımızı her alanda teşvik eden,
cesaret veren, destek sağlayan bir iktidar olmasaydı, üzülerek ifade
etmek istiyorum ki kadınların 1930lardan başlayan hak
mücadelesi belki kesintiye uğrayacaktı. Biraz evvel, muhalefet
partisi vekilimizin -MHP Milletvekilimizin- söylediği gibi, 1934ün
gerisinde, Milliyetçi Hareket Partisindeki kadın temsil oranı şu
an 2,8 ama bizim, AK PARTİnin Meclisteki temsil oranı yüzde 9,4.
Dolayısıyla 1934ün üzerine çıkmanın memnuniyetini
yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti medeniyet yolunda yürüdükçe, bu yolda
geri adım atmadıkça kadının maruz kaldığı
bütün haksızlıklar er geç bertaraf edilecektir. Millî birlik ve
bütünlük projesi nasıl milletimizin bütünlüğünü esas alan bir siyaset
ise, kadına karşı ayrımcılığın son
bulması için attığımız adımlar da insanı en
üstün değer olarak gören siyasetimizin gereği olmuştur.
Değerli milletvekilleri, peki, neler yaptık? Neden
2002den bu yana AK PARTİ İktidarı dönemindeki icraatları
kadının statüsü açısından bu derece önemsiyoruz? Kısa
başlıklar hâlinde, kadınlarımıza yönelik
yürürlüğe koyduğumuz kanunlar ve uygulamaları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
2004 yılında Anayasanın 10uncu maddesine
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu
eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. hükmü
eklenmiştir. Yine, Anayasanın 90ıncı maddesinde,
milletlerarası anlaşmalar ulusal düzenlemeler
karşısında üstün konuma getirilmiştir.
Başbakanlığa bağlı Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğünün teşkilat yasası 2004
yılında çıkartılarak yürürlüğe girmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün, daha verimli ve daha etkin
çalışma yapabilmesi adına, AK PARTİ İktidarı
döneminde bütçesi 7 kattan fazla artırılmıştır. Genel
Müdürlüğün 2002 yılı bütçesi 660 bin TL iken 2009 yılı
bütçesinde bu rakam 4 milyon 309 bin 800 TLye, 2010 yılı bütçesinde
ise 4 milyon 700 bin TLye yükseltilmiştir. Bu rakamlar da
İktidarımızın konuya verdiği önemi net bir
şekilde göstermektedir.
2003 tarihinde yürürlüğe giren yeni İş Kanununun
getirdiği en önemli ilerleme, işveren-işçi ilişkisinde
cinsiyet dâhil hiçbir nedenle temel insan hakları bakımından
ayrım yapılamayacağıdır. 2005 tarihinde yürürlüğe
giren Türk Ceza Kanununda cinsiyet eşitliği ve kadına
karşı şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler
yapılmıştır. 5257 sayılı Belediyeler Kanunu ile
büyükşehir ve nüfusu 50 bini geçen belediyelere kadın ve çocuklar
için koruma evleri açma yükümlülüğü getirilmiştir. Personel
temininde eşitlik ilkesine uygun hareket edilmesi konulu
Başbakanlık Genelgesi 2004 yılında
yayımlanmıştır. İş Kanununda
değişiklik yapılmıştır. Yine, 5840
sayılı Kanunla Türkiyede Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu kurulmuştur.
AK PARTİ İktidarı, sosyal devlet ilkesini tam
olarak hayata geçirmek için azami özen gösteren bir iktidardır. Bu amaçla
toplumun tüm kesimlerini kucaklamış bulunuyor, herkesin sosyal devlet
ilkesini hissetmesi için azami gayreti gösteriyoruz. Bugüne kadar
kadınlarımızın siyasi, ekonomik ve sosyal hayata daha fazla
katılmaları için gösterdiğimiz gayreti önümüzdeki dönemde de
daha ileriye taşıyacağız. Şüphesiz, hiçbir toplumsal
mesele, hiçbir toplumsal sorun yalnızca o sorunu yaşayanlar ile
çözülemez. Dolayısıyla toplumsal sorunların çözümü toplumun
bütün kesimlerinin katkısına, duyarlılığına,
yardımına, desteğine muhtaçtır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çalık, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Kadının haklarına tam
kavuşması esasen bireyin mutluluğu, ailenin huzuru, toplumun
düzeni açısından hayati öneme sahip olduğu gibi devlet-toplum
ilişkisinin, toplumsal düzenin de esasıdır. Bu konuda
kadınların her zaman yalnız olmadıklarını bilmeye
ihtiyaçları vardır. Annelik duygusu nasıl bir şefkat ve
merhamet duygusuysa, annelerin, kadınların gösterdikleri sevgiye,
şefkate, merhamete karşılık beklemek hakları da
onlardan esirgenemez. Biz, aile hukuku alanında, iş hukuku
alanında, eğitimde tam bir fırsat eşitliği, tüm
bireyler arasında bir fırsat eşitliği sağlayamazsak
kadın toplumun gerisinde kalacaktır. Kadının erkeğin
gerisinde kaldığı bir toplum ilerleme yolunda mesafe alamaz.
Türkiye Cumhuriyeti medeniyet yolunda yürüdükçe, bu yolda geri adım
atmadıkça kadının maruz kaldığı tüm
haksızlıklar er geç bertaraf edilecektir.
Sözlerime burada son verirken, 2010 yılı bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını temenni ediyor, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Çalık, teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı
Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Çakır, grubunuzun belirlediği süre dokuz
dakika.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Dokuz mu, on üç mü?
BAŞKAN On üç dakika Osman Beye ait.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2010 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla
ilgili Başbakanlık Denetleme Kurulu, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
bütçeleriyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade
etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Kopenhagda iklim orucuna yatan,
dili, dini, ırkı ne olursa olsun küresel iklim
değişikliğiyle ilgili bu tavrı koyan insanlara Türkiye
Büyük Millet Meclisi kürsüsünden destek mesajlarımı göndermek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 10 Kasım günü
açılımla ilgili burada yapmış olduğumuz görüşmede
sizlere yapmış olduğum konuşmada, Hükûmetinizin ve
Sayın Başbakanın demokrasi anlayışını ve
sözde demokratikleşme sürecini değerlendirmiş, siyasi
iktidarınızı koruma içgüdüsüyle yaratmaya
çalıştığınız korku imparatorluğu ve
uygulamadaki faşizan davranışlarınızı eleştirerek
sizleri uyarmaya gayret etmiştim. Maalesef, o günden bugüne, daha dün
Edirne Belediyesinde bir sorumlu müdürün odasında bir izleme ve dinleme
cihazı belediyenin çalışanları tarafından bulunuyor, o
anda Edirne Organize ve Kaçakçılık Şube Müdürü Belediye
Başkan Yardımcısını arıyor Sizde bir
demirbaşımız var, onu lütfen bize iade edin. diyor. Belediye
Başkan Yardımcımız Hayır, resmî yazıyla isteyin,
öyle vereyim. diye itiraz edince hiddetleniyor ve daha sonra savcıyla da
yapılan görüşmenin neticesinde bir tutanakla bu demirbaş,
emniyete ait olan bu demirbaş ilgililere teslim ediliyor ve
anlaşılıyor ki yapılan dinleme mahkeme kararı
olmaksızın yapılıyor.
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, soruyorum: Bu mu sizin
Türkiyeyi getirmek istediğiniz nokta? Bu mu demokrasi
anlayışı? Söyler misiniz bana, bu anlayışla, bu
korkuyla Edirne Belediyesinin çalışanları nasıl Edirneye
hizmet eder? Bakanları, müsteşarları, genel müdürleri, il
müdürleri bu endişeyle nasıl bu ülke için kararlar alır,
altına imza atar? Dinlenme endişesiyle yaşayan bir milletvekili
nasıl başarılı olur, nasıl bu ülke için yüreklice
yüreğini ortaya koyabilir?
Değerli arkadaşlarım, bu, 2009 Türkiyesinin
demokrasisinin hak ettiği bir durum değildir ve bu durumu çözmek
sorumluluğu da sizlere düşüyor, sizlerle beraber bize düşüyor.
Değerli arkadaşlarım, bugün de 10 Kasımdaki
konuşmamın bir uzantısı olarak sizlere, ortaya
koyduğunuz her türlü açılım politikalarıyla ülkemizi
nasıl bir kaos ortamına ve geri dönülmez bir yola sokmaya
çalıştığınızı dilimin döndüğünce
anlatmaya çalışacağım.
Toplumun demokrasi talepleri ve demokratikleşme tarihsel
süreç içerisinde hiç bitmeyen, sürekli gelişen ve her an değişen
bir olgudur. Demokratikleşme ve barış projesi iki temel olgunun
neticesinde ortaya çıkar: Bunlardan birincisi, ekonomik refahın
arttığı her düzeyde yeni demokratik hak ve özgürlük taleplerinin
oluşması ve yerine getirilmesi ki bu doğal bir süreçtir.
İkincisi, ekonomik kalkınmışlık ile demokratikleşme
doğru orantılıdır. Hırsızlığın hiç
olmadığı bir toplumda ceza kanununda
hırsızlığı suç sayan ve ceza öngören bir maddenin
olması mümkün değildir ve doğru da değildir. İkincisi
ise toplumsal çatışmanın üst düzeyde olduğu bir sürecin sonucudur
ama bunun da ön koşulları vardır. Bir tarafta gözü hedefte, eli tetikte,
beyni bölünmede olan bir terörist grubunun olduğu noktada, ciddi hiçbir
devlet bu terörist grubunu ve onun sivil uzantılarını muhatap
alarak bir siyasal uzlaşma arayışı içerisine girmez.
Değerli arkadaşlarım, terörist sudaki balık
gibidir. Teröristi, balığı sudan çıkarmadan etkisiz hâle
getiremezsiniz. Bir tarafta, askerî ve polisiye tedbirlerle teröristin üzerinde
devletin gücünü hissettirecek, diğer taraftan da halkın her türlü
ekonomik, sosyal ve siyasal taleplerine olağanüstü sevgi, hoşgörü ve saygıyla
destek olunması gerekir. Teröristi ve onun sivil
uzantılarını muhatap alarak veya alıyormuş görüntüsü
vererek çözüm üretmeye çalışmak, devlet otoritesini
zayıflatmaktan başka bir işe yaramaz. Bu da terör örgütü
yandaşlarına moral ve cesaret verir. Bu süreçte sizin
yaptığınız, ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunan ve
korumakla yükümlü olanların, laik demokratik cumhuriyetin
savunucularının ellerini kollarını bağlamak,
diğer taraftan bölücülerin ve cumhuriyeti dönüştürmeye
çalışan radikal dincilerin diledikleri her şeyi yapma
özgürlüklerinin olduğu bir ortamı yaratmaya gayret ediyorsunuz.
Sokakların bugünkü durumunun sorumlusu sizsiniz. Sizin uygulamaya
çalıştığınız politikaların sonucu sokaklar bu
hâle geldi. Türkiye Cumhuriyeti devletini AKP devletine dönüştürme
gayretlerinin sonucu yaratılan psikolojik ortam, teröriste ve
teröristlerin yandaşlarına moral ve destek veren bir iklimin
yaratılması sonucunu getirir değerli arkadaşlarım.
İstanbulda İETT otobüsünde yanan Serapın hazin
ölümünün sorumlusu bu sözde demokratik açılım
politikalarının sonucudur ve o ölümün arkasından döktüğünüz
gözyaşları da timsah gözyaşlarıdır.
İktidarın görevi, sadece, göçük altında kalan ve
ölen işçilerin arkasından ağıt yakmak değildir.
İktidarın görevi, yer altı madenlerinde emniyetli bir biçimde
işçilerimizin çalışması ortamını
sağlamaktır. Bugün, siz, Türkiyedeki madenlerde kaç tane işçi
sigortasız, kaç tane işçi sendikasız, sendikal hakları
olmadan çalışıyor, bunu biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım?
Sizin gündeminizde emeğin özgürlüğü
açılımı var mı sevgili arkadaşlarım? Tayyip
Erdoğanın gündeminde emeğin özgürlüğü
açılımı var mı? Köylünün özgürlüğü
açılımı var mı? Köylünün demokratikleşmesi
açılımı var mı? Üniversitenin, üniversite öğrencisinin
demokratikleşmesi açılımı var mı? Emeklinin, dul ve
yetimin özgürlüğü açılımı var mı? Böyle bir
açılımınız var mı değerli arkadaşlarım?
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Var, var, hepsi var, merak etme. Sen
takip edememişsin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Ülkemizin içine düşürüldüğü
bugünkü kaostan Hükûmet olarak bir çıkış yolu
arıyorsanız her başınız
sıkıştığında ABDye, Obamanın dizinin
dibine değil, Anıtkabire gidin değerli arkadaşlarım.
Bu ülkenin sorunları vardır, bu sorunların hepsinin de çözüm
yolu vardır ama bütün sorunların çözümü Kemalizmi görmek, Nutuku
okumak, laik cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmak ve laik
cumhuriyeti çok daha üst noktalarda geliştirmektir değerli
arkadaşlarım.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Baykalın dünkü
söylediğini, tutanaklardakini düzeltin.
SUAT BİNİCİ (Samsun) Sayın Baykal
diyeceksin.
BAŞKAN Sayın Aydın
Sayın Aydın,
Sayın Küçük, karşılıklı konuşmayalım.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Barış dolu,
çağdaşlık dolu, refah dolu, kalkınmış bir
Türkiye'nin yapması gereken iş, Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalizmdir.
Bu sorunların aşılmasındaki, kapıların
açılmasındaki altın anahtar da oradadır değerli
arkadaşlarım.
Ben sizlerden çok daha fazla bu siyasi tespitlerimde haksız
çıkmayı ümit ediyorum, sizlerden çok daha fazla. Keşke ben
haksız çıksam! Ama lütfen sizler de ana muhalefet partisi sözcüsünün
bu ciddi siyasal eleştirilerini dikkate alın değerli
arkadaşlarım.
Dün burada Sayın Başbakan sizi çok mutlu etti. Hamaset
dolu, hücum eden, saldıran, maddi temelden yoksun, tamamen popülist,
demagojiye dayanan bir konuşma yaptı
ve sizler de coşkuyla alkışladınız.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Kendinize gelememişsiniz daha
galiba.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Dün dünde kaldı, yeni bir şey
söyleyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çakır, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Ama değerli
arkadaşlarım, unutmayın ki Sayın Başbakanın
yaptığı o konuşmadan sonra Türkiyede gerçekler
değişmedi, gerçekleri yaşamaya devam ediyoruz. Benim
yaptığım bu siyasi tespitlerden sonra da gerçekler
değişmeyecek. Onun için
Dün Sayın Başbakan burada Bir türlü Kürt
kardeşim diyemiyorsunuz. diye döndü ve bize söyledi. Bu ülkede
yaşayan Kürt, Laz, Pomak, Çingene, Roman, hepsi kardeştir, hem de öz
kardeştir değerli arkadaşlarım. Biz kız aldık,
kız verdik, çocuklarımız oldu, torunlarımız oldu.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Demek ki istifade
etmişler.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Kavramışsınız, anlamışsınız demokratik
açılımı. Öğrenmişsiniz demokratik
açılımı.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Hepsi birbirinin öz kardeşidir
ama Sayın Başbakandan biz şunu duyamıyoruz: Büyük Önder
Atatürk 10. Yıl Nutkuna başlarken büyük Türk milleti diyor.
İşte, Sayın Başbakan bir kerecik olsun şu kürsüye
çıkıp da büyük Türk milleti diyemiyor sevgili
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RASİM ÇAKIR (Devamla) Romanlar, Kürtler, Türkler, Pomaklar,
hepsi büyük Türk milletinin özbeöz evlatlarıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Çakır, teşekkür ediyorum.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Kulağınız var,
duymuyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Biraz
öğrenmişler.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman
Kaptan, Antalya Milletvekili.
Sayın Kaptan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 yılı
Başbakanlık ve MİT bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın 2010
yılı bütçesi 2009a göre yüzde 51, MİT bütçesi de yüzde 14
artırılmıştır. Başbakanlığın 2009
yılı bütçesine mal ve hizmet alımı için konulan ödenekten
ağustos sonu itibarıyla yaklaşık yüzde 50 daha fazla
harcama yapılmıştır.
Yine, yatırım giderleri arasında yer alan mamul mal
alımı için 2009 bütçesine konulan ödenekten ağustos sonu
itibarıyla 15 kat daha fazla ödenek üstü harcama
yapılmıştır.
Bu örnekler de gösteriyor ki Başbakanlık bütçesinin
rakamsal olarak üzerinde durmaya hiç gerek yoktur çünkü bütçeye konulan
paralara, rakamlara uyulmamaktadır.
Sayın arkadaşlar, Başbakanlık kurumu bu görevi
yapan başbakanlarla özdeşleşmiş gibidir.
Başbakanlığın tarihi gerçek anlamda bu görevi
yapmış kişilerin tarihidir. Bir başbakanın
liderliği, bilgisi, becerisi, kişisel özellikleri, onun hükûmet etme,
hizmet yürütme anlayışı aynen hizmete yansımaktadır.
Bu nedenle Başbakanın söylem ve uygulamaları daha bir anlam
kazanmakta, daha bir önem kazanmaktadır.
Sayın Tayyip Erdoğan Başbakan olmadan önce, AKPnin
ilk grup toplantısında
Milletvekilleri el kaldırma makineleri değildir. Milletvekillerinin
otomatik olarak evet ve hayır dediği bir Meclis olmayacak AKP
İktidarında. demiştir. Sayın arkadaşlarım, yoksa
şimdi AKP İktidarda değil mi? AKP iktidarda ise Meclis evet,
hayır otomatiğine niye bağlanmıştır?
Sayın Erdoğan Başbakan olunca yine bir AKP grup
toplantısında Bizim sevk ettiğimiz kanunları birtakım
önergelerle değiştirmeye çalışıyorsunuz, biz
bunları okuyarak hazırlamıyor muyuz? diyerek virgülünün dahi
değiştirilmesini istemiyor. Hele dünkü, Meclis Başkanına
Bunları siz mi susturacaksınız yoksa ben mi
susturacağım? demesi, bu yasama organına yürütmenin müdahalesi
değil de nedir?
Sayın arkadaşlarım, Sayın Başbakan
Türkiye, asla bir korku krallığı olmayacaktır. diyor.
Eğer bizatihi Sayın Başbakanın kendisinin bile telefonu
dinlenir hâle gelmişse, kurumlar ve kişiler arasında güven diye
bir duygu kalmamışsa, eğer Başbakan bütün güçleri elinde
toplamaya çalışıyorsa, AKPnin ve Başbakanın
hoşuna gitmeyen kararlar veren hâkim ve savcılara soruşturma
açılıyorsa, iktidara destek vermeyen köşe yazarları ve
muhabirler Başbakanın uçağına alınmıyorsa,
Başbakanlık binasına girmeleri yasaklanıyorsa, onlara Az
yazın. deniyorsa, Başbakanın damadının
çalıştığı firmaya devletin parasıyla devletin
gazete ve televizyonu satın aldırılıp lehte yayın
yapmaları sağlanıyorsa korku imparatorluğu
kurulmamıştır denebilir mi?
Dünyada yüz yirmi ülkenin üyesi olduğu Dünya Gazeteciler ve
Yayıncılar Birliği, Doğan medya grubuna kesilen 3,8 milyar
dolarlık vergi cezasının siyasi, kasıtlı ve
susturmayı amaçladığını belirtiyorsa, eğer
İkinci Dünya Savaşında Amerikada ünlü bilgin Einsteinı
bile sorgulayan McCarthycilerin yaptığı gibi AKPye
karşı olanlar susturulmaya, korkutulmaya
çalışılıyorsa korku imparatorluğu
kurulmamıştır denebilir mi? Maalesef AKP İktidarında
korku imparatorluğu kurulmuştur.
Sayın arkadaşlarım, Sayın Başbakan bir de
AKPye AK deyin, demeyenler edepsizdir diyor. AKPye ak denilmekle ak
olunmaz ki. AKPye ak denmesi için dokunulmazlıkların
kaldırılması, Deniz Fenerine, Zahid Akmana
korumacılık yapılmaması, yolsuzluklardan ve Ali Dibolardan
uzak durulması lazımdır yoksa AKP ak değildir, AKP diyen
hiç kimse de edepsiz değildir.
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan 12 Nisan
2005te Norveçte Türkiyede Kürt sorunu yoktur. diyor. Dört ay sonra 12
Ağustos 2005te aynı Başbakan Diyarbakırda Kürt sorunu
vardır, benim sorunumdur. diyor. 3 Kasım 2008de ise Sayın
Başbakan Hakkâride halka seslenirken Tek devlet, tek bayrak, tek millet;
karşı çıkanlar çekip gitsin. diyor. Yine DTP ile PKK terör
örgütüdür. demezse görüşmem. diyen Sayın Başbakan sonradan
görüşmüştür. Ne değişti? PKK mı değişti, DTP
mi değişti, AKP mi değişti yoksa Başbakanın
kendisi mi değişti? Başbakan Norveçte mi doğru söylüyor,
Diyarbakırda mı doğru söylüyor yoksa Hakkâride mi doğru
söylüyor?
Değerli milletvekilleri, 19 Ekim 2009da Kandilden PKK
üniformasıyla Habura gelen terör örgütü mensupları kahramanlar gibi
karşılanırken şehit aileleri, ellerinde Türk
bayraklarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi kapısından içeri
alınmamışlardır. Sayın Başbakan 20 Ekim 2009daki
AKP Grubunda Dün Haburda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak
mümkün mü? Türkiyede bir şeyler oluyor; iyi, güzel şeyler oluyor.
diyordu. Aynı Başbakan bu konuşmadan üç gün sonra toplumun
tepkisi karşısında birden ani dönüş yapıyor, İlk
kafiledeki görüntüleri tekrar görmek istemiyoruz, gerekirse sil baştan
yaparız. diyordu. Sayın Başbakan, Haburda çadır mahkemesi
kurulurken mi güzel şeyler oluyor yoksa PKK aklanırken mi güzel
şeyler oluyor?
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan işine
geldiği gibi Danıştayın katsayı kararına
İdeolojik. diyor ama Ergenekon olunca Adalete güvenmemiz lazım.
diyor. Bu çifte standart değil mi?
Değerli arkadaşlar, Haburda terör örgütü mensubu
oldukları dünya âlemce bilinenler Silopide serbest
bırakılırken terör örgütü üyesi oldukları kesin olmayanlar
ve teröre karşı olanlar, kaçma ve delilleri karartma ihtimali,
olasılığı olmayanlar, Mehmet Haberallar, Mustafa Balbaylar,
rektörler aylardır Silivride hapishanede tutuklu olarak
tutulmaktadırlar. Hukuk Silopide başka, Silivride başka, Deniz
Fenerinde başka mı uygulanmaktadır yoksa Bu davanın
savcısı benim. diyen Başbakanın adalet
anlayışı bu mudur?
Sayın milletvekilleri, bir de Başbakan ve Hükûmet
Durmak yok, yola devam. diyor. Sayın Başbakanın dünyada ayak
basmadığı yer kalmadığı gibi Türkiyede de
ayağı yere basmıyor, onun için Kriz teğet geçti. diyor.
Obama bile kriz var diye ikinci uçağın alımını iptal
ederken bizim Başbakan, iki uçağı, bir helikopteri varken 62
milyon dolara üçüncü uçağı alıyor, Durmak yok, yola devam.
diyor.
Denebilir ki Sayın Başbakan gittiği ülkelerde
ilişkilerimizi geliştiriyor. Peki, sayın arkadaşlar, EXPO
2015in İzmirde yapılması için Katar, Malezya, Özbekistan bize
niye oy vermedi? Yoksa bu gidişler, gelişler boşuna mı, faydası
yok mu?
Türkiyede 300 milletvekili, 3 bin yargı mensubu, 613
gazeteci dâhil telefonu dinlenen kişilerin sayısı son üç
yılda 113 bini geçerken Hükûmet hâlâ Durmak yok, yola devam. diyor.
Sayın arkadaşlar, herkes dinleniyor da Açız.
diyen işsizler, işçiler, emekliler dinlenmiyor. Ektiğim,
biçtiğim tarlada kalıyor, para yetmiyor, açılım bize de yok
mu? diyen çiftçimiz, köylümüz dinlenmiyor. Açılım isteyen
turizmciler dinlenmiyor. Çekimi, senedimi ödeyemedim. diyen esnaf
dinlenmiyor. Atama bekleyen 250 bin öğretmen adayı dinlenmiyor.
Grevli, toplu sözleşmeli sendikal hak isteyen öğretmenler, kamu
görevlileri dinlenmiyor. Doğu ve
Güneydoğudaki şeker fabrikalarını satmayın,
kapatmayın. diyen bölge halkının sesini dinleyen olmuyor. Kamu
çalışanları uyarı grevi yaparak Erdoğan
Başvekil, işçi, memur aç, sefil. derken yasa dışı
ilan ediliyor, dinlenmiyor.
Sayın arkadaşlarım, İsviçre minareleri
yasaklarken bizim Başbakan One minute. diyemiyor.
Komşularımızla sıfır sorun. derken Ermeni
açılımıyla Azerbaycanla ilişkilerimiz sıfır
sorundan sıfır itibara dönüşmüşken Hükûmet Durmak yok,
yola devam. diyor.
Sayın arkadaşlarım, siyasal iktidar Durmak yok,
yola devam. diye diye, bakın Türkiye'yi nereden nereye getirdi:
Ulusal Kurtuluş Savaşı verilerek yoktan var edilen
Türkiye'den, vardan yok edilme, bölünme sürecine sokulan bir Türkiye'ye
gelinmiştir.
Türkiye'de laik cumhuriyeti kuran siyasal iktidarlardan, laiklik
karşıtı eylemlerin odağı olan, cumhuriyetin
altını oyan bir siyasal iktidarın yönettiği Türkiye'ye
gelinmiştir.
Tarımda kendi kendine yeten Türkiye'den, buğdayı
Balkanlardan, GDOlu mısırı, pirinci Amerikadan, pamuğu
Yunanistandan, karpuzu İrandan alan Türkiye'ye gelinmiştir.
Ekonomik işletmeler, fabrikalar yapan Türkiye'den,
bunları tek tek satan Türkiye'ye gelinmiştir.
Osmanlıdan kalan borçlar bile son kuruşuna kadar
ödenirken gırtlağına kadar borca sokulmuş Türkiye'ye
gelinmiştir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinden kuvvetler
birliği ilkesine, hukuk devletinden hükûmet devletine, parti devletine,
AKP devletine dönüştürülmek istenen bir Türkiye'ye gelinmiştir.
Terörle mücadeleden terörle müzakere eden bir Türkiye'ye
gelinmiştir.
Dağına, taşına, okuluna, araçlarına Ne
mutlu Türküm. diye yazılan Türkiye'den, bu sözlerin silindiği
Türkiye'ye gelinmiştir.
Anayasadaki Türk devletine vatandaşlık bağı
ile bağlı olan herkes Türktür. maddesinden Türktür sözü
çıkarılmak istenen bir Türkiye'ye gelinmiştir.
Sayın arkadaşlarım, son günlerde ülke yangın
yerine, sokaklar savaş alanına dönmüşken İçişleri
Bakanının, Tokatta 7 şehit verdiğimiz gün bile
açılımla ilgili olarak hâlen Durmak yok, yola devam. demesini
hayretle karşılıyoruz. Gidilen bu yol yol değildir,
yanlış yoldur, tehlikeli yoldur; Hükûmeti bu yoldan dönmeye davet
ediyoruz.
Ünlü yönetmenimizin Yalnız ve güzel ülkem dediği gibi,
Hükûmeti bu yalnız ve güzel ülkemizin insanlarına havale ediyoruz.
Ve Başbakan Yardımcısı Plan ve Bütçe
konuşmasında söyledi Söylemler eyleme geçecek 2010da. dedi.
Soruyorum arkadaşlar eyleme geçmesi için:
1) AKP İktidarında örtülü ödeneğe konan
paraların miktarı nedir? Nerelere harcanmıştır?
2) Başbakanın yurt içi gezilerinde
dağıttığı hediyelerin parası devletten mi, örtülü
ödenekten mi yoksa cebinden mi karşılanmaktadır?
3) Başbakan bugüne kadar kaç ülkeye gitmiştir? Devletten
kaç lira yolluk almıştır?
Bu sorularımın cevabının bu kürsüden
verilmesini istiyorum.
Bir de son olarak şunu söylemek istiyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaptan, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
Buyurun.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Dün Sayın Başbakan dedi ki:
Siz kendinizi hiçbir şehit ailesinin, bir şehit babasının,
evladını yitirmiş ananın yerine koydunuz mu? Çok
doğru soruyor Sayın Başbakan. Biz onların, o şehit
ailelerinin yerine kendimizi koyuyoruz, ancak Sayın Başbakana da
şunu sormak istiyoruz:
Şehitlere kelle diyen, Abdullah Öcalana sayın diyen
Sayın Başbakanın kendisi değil mi?
Bu kararı veren ve bu mahkeme kararıyla üç kuruşluk
tazminata mahkûm eden hâkime de soruşturma açtıran yine Sayın Başbakan
değil mi?
Çocuklarının birine askerlik yaptırmayan -raporlu
olduğu için- öbürüne de yirmi bir gün vali gözetiminde askerlik
yaptıran Sayın Başbakan değil mi? Onu da soruyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Selçuk Ayhan, İzmir
Milletvekili.
Sayın Ayhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SELÇUK AYHAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı
bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.
Görüştüğümüz bütçenin hedef kitlesi yoksul, çaresiz,
kimsesiz çocuklar, yaşlılar ve engellilerdir. Anayasanın
41inci maddesine göre de devlet, ailenin huzuru ve refahı, annenin ve
çocukların korunması için gerekli tedbirleri ve önlemleri almakla
görevli ve yetkili kılınmıştır.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuz, son dönemde ne
yazık ki yaptıkları hizmetlerden çok kurum yurtlarında
çocuklara uygulanan şiddet, işkence ve baskılarla anılmaya
başlanmıştır. Malatya örneğinden sonra en son
Bakırköy Rehabilitasyon Merkezindeki skandal da bunun son örneğidir.
Bunlar, sosyal devlet anlayışını kömür,
makarna, bulgur, zaman zaman ipin ucunu kaçırıp buzdolabı
dağıtmak olarak algılamanın, çocuk yurtlarını
bile yetersiz, bilgisiz, asgari ücretli personel çalıştıran
taşeronlara havale etmenin bir sonucudur.
Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumumuzun 103 çocuk yuvası
ve çocukevi bulunuyor. Bunların toplam kapasitesi 8.843. Bu
kuruluşlarda fiilen kalan çocuk sayısı 5.916, yurtta kalmakta
iken ailesi tarafından desteklenen çocuk sayısı da 2.236.
Kurumun personel yapısına
baktığımızda, personel eksikliğini,
yetersizliğini ve önemli ölçüde kadro boşluğunun olduğunu
görüyoruz.
Atatürk Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama
sevincimizdir. Bugünün çocuğunu yarının büyüğü olarak
yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir. demişti.
Ama Türkiye, Hükûmetin sunduğu ve dün Sayın
Başbakanın şov yaparak anlattığı gibi güllük
gülistanlık bir ülke değil arkadaşlar. Biraz kendimizi
vatandaşın içine sokma cesareti bulursak hepimiz bunun böyle
olduğunu çok iyi göreceğiz, çok iyi anlayacağız.
Bugün Türkiyede 30 bine yakın çocuk sokaklarda
yaşıyor. Kızılaya gitsen orada bile görürsün.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Vatandaşın içersindeyiz
biz her zaman.
SELÇUK AYHAN (Devamla) Beni taciz etmek istiyorsan da
şuraya otur, benim kulağım duymaz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Öyle mi? O zaman kirlidir,
kulaklarını temizlet!
BAŞKAN Sayın Üstün, lütfen
SELÇUK AYHAN (Devamla) Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine
göre 2009 yılının ilk dokuz ayında kayıp çocuk
sayısı 1.078 ve ne yazık ki bunun 210 tanesi Ege Bölgesinde ve
önemli bir bölümü de bizim milletvekili olduğumuz İzmirde ve
bunların da çoğu kız çocuğu.
Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002-2007
arasında yaklaşık 400 bin çocuk hırsızlıktan,
9.500 çocuk adam öldürme suçlarından mahkeme önüne çıkarılmıştır
-bunlar resmî rakamlar- diğer suçlardan mahkeme önüne çıkan çocuklar
bu kayıtların, sayıların dışındadır.
Yine araştırma sonuçlarına göre Türkiye madde
bağımlısı çocuk sayısında dünya 4üncüsüdür, bu
sayı da 38 bindir değerli arkadaşlarım. Çocuğa yönelik
cinsel istismar olaylarında artış olduğu, bunun yüzde
90ının adli makamlara yansımadığı da hepimiz
tarafından biliniyor. Kurumda bakılan çocukların koruma
altına alınmasında en büyük neden ekonomik ve sosyal yoksulluk,
yüzde 68; terk nedeniyle koruma altına alınanların oranı
ise yüzde 19,2.
12 milyon kişinin yoksulluk sınırının
altında yaşadığı bir ülkede millî gelirin beşte
1i ise nüfusun yirmide 1i tarafından kullanılıyor, nüfusun
yirmide 1i tarafından kullanılıyor. Sayın
Başbakanın dünkü konuşmasında Bankalarda hortumlanan
paraları biz milletin kursağına soktuk. derken bahsettiği
kesim yirmide 1; demek ki Sayın Başbakanın millet kavramı
1 bölü 20lik kesimi kapsamakta.
Çocuklarla ilgili verdiğimiz verileri yukarıdaki
rakamlarla da sınırlı tutamayız; rakama girmeyen çocuklar
var, sokaklarda ayakkabı boyayan çocuklar, sokaklarda mendil satan
çocuklar, küçük sanayi sitelerinde çıraklık yapan çocuklar,
babası hamdolsun, bize bir şey olmadığı için
işsiz kaldığından evine ekmek götüremediği için
yeterli beslenemeyen çocuklar bu değerlendirmenin içinde değil
değerli arkadaşlarım.
Çocuk sevgisi demek, gittiğiniz her yerde onlara Çin
malı oyuncak dağıtarak şov yapmak değil. Çocuklara
sahip çıkmak demek, onları eğitimsiz bırakmak adına,
onları aç bırakmak adına, onları potansiyel suçlu yapmak
adına, her gittiğiniz yerde En az 3 çocuk doğurun. demek
değildir. Siyasi çıkarlarınız bu çocukları
büyüdüklerinde potansiyel bir oy deposu olarak görmeyi uygun görebilir ancak
sorumlu bir başbakana yakışan Besleyebileceğiniz kadar,
sağlıklı büyütebileceğiniz kadar, iyi bir eğitim
verebileceğiniz kadar çocuk yapın. demektir. Şimdi, belki
çocuk deyince
Şimdi, arkadaşlar, hepimiz kendi çocuklarımızı
severiz ama, eğer burada görev yapıyorsak bu ülkenin her
çocuğunu sevmek zorundayız; hepsi bizim çocuğumuz. Belki bizim
çocuktan anladığımız, pırlanta ticareti, gemicik, kamu
ihaleleri olabilir ama bu, yüce Meclisin iradesine yakışan bir
yaklaşım değildir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
sosyal devletin güvencesine gereksinim duyan kesimlerden birisi de
engellilerimizdir. Engelli yurttaşlarımız ısrarla Biz
özürlü değiliz. deseler de biz hâlâ Özürlüler İdaresi
Başkanlığının ismini bile değiştirmemekte
ısrar ediyoruz, gerek duymuyoruz. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 12,29unu
engelli yurttaşlarımız oluşturuyor, 8,5 milyon insan; 30
milyon insanı da doğrudan ilgilendiriyor yani bu toplumdaki her iki
kişiden birisi şu veya bu şekilde engellilerin sorunlarıyla
iç içe.
Gerek İş Kanunu gerek Devlet Memurları Kanunu
çalıştırılması zorunlu engelli oranını
belirlediği hâlde bugün kamu ve özel sektörde 23 bine yakın engelli
kadrosu açık bulunmaktadır. Engellilerin işe ihtiyacı
yok. diye düşünebiliriz ancak İŞKUR verileri, ülkemizde 111.052
engellinin iş için sıra beklediğini göstermektedir.
Bir başka sorun, çalışamaz durumdaki engellilere
verilen 181-200 lira aylığın bu yurttaşların
yaşamlarını insan onuruna uygun bir şekilde sürdürmelerine
olanak vermemesidir. Engelliler sağlık desteğine en fazla
gereksinim duyan yurttaşlarımız olduğu hâlde ilaçtan,
ameliyattan, hastanedeki yataktan muayeneye kadar bunlardan katkı
payı alınmasının nedenini anlamak mümkün değildir.
İmar Yasasında 1997de yapılan
değişiklikle, yapıların engellilerin yaşamına
uygun şekilde düzenlenmesine dönük kanun çıkmış iken hâlâ
bunun yeterince uygulanmadığını görmekten hicap duyuyoruz.
Kent yaşamındaki alt, üst geçitler, otobüsler saymakla bitmez.
Sayın Başbakanın dünkü konuşmasında
muhalefete hitaben Siz sevgiyi, kardeşliği, millî birlik ve bütünlüğü
ne bilirsiniz! ithamına sadece bir tane örnek vereceğim çünkü
örneklemeye kalkarsam sabah başlayan bu oturumun son saati bile yetmez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ayhan, konuşmanızı
tamamlayınız.
SELÇUK AYHAN (Devamla) Tamam Başkanım.
16 Kasımda Bilkentte düzenlenen 4. Özürlüler
Şûrasında Engelliler Konfederasyonu Genel Başkanı
Sayın Turhan İçlinin susturulmasına, tartaklanmasına,
karga tulumba salondan uzaklaştırılıp ayrı bir odaya
kapatılmasına Sayın Başbakanın seyirci kalmakla
yetinmeyip Susturun şu bağıranı, neredeyse bir orduya
bedel. demesi, bilinç altındaki bizden olanlar-olmayanlar
ayrımcılığının bir göstergesi midir? Sizden
olmayana tahammülsüzlüğünüz olduğunun bir göstergesi midir? Sadece
bunu örnek olarak veriyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerek Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumunun gerek Özürlüler İdaresinin gerek çocukların,
yaşlıların, engellilerin sorunlarıyla ilgili
söyleyebileceğimiz çok şey var ancak zamanımız
kısıtlı.
Temel sorun kafadadır. Eğer biz sorunlara sosyal devlet
anlayışı içinde bakamıyorsak bütçeye ne koyarsak
koyalım, bu sorunların çözülmesi mümkün değildir. Kamunun
görevlerini taşeronlara ya da cemaat derneklerine terk etmeye devam
ederseniz bu sorunların çözülmesi de mümkün değildir.
Sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı
İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Arıtman, süreniz dokuz dakika.
CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüyle Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçeleri
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
AKPnin yedi yıllık iktidarında
kadınlarımız, cumhuriyet tarihi boyunca hiç
olmadığı kadar çok ağladılar,
ağlatıldılar. Anaları AKP ağlattı.
Sıfır terör teslim aldınız. Bugün ülkeyi getirdiğiniz
nokta: Kanı yerde bırakılmış yüzlerce şehit,
yangın yerine dönmüş kentler, belediye otobüslerinde cayır
cayır yanan gencecik bedenler. Teröristler Anadolunun ortasında
evlatlarımızı şehit ederken siz hâlâ PKKyı aklamaya
çabalıyorsunuz. Siz, anaların şehit olan evlatlarına
kelle, onları katleden caniye sayın deyip, yurdun her yerinde PKK
paçavralarının bayrak diye dolaştırılmasına göz
yumup şehit analarının ellerinden Türk bayraklarını
zorla aldınız. Şehidim 120 liralık asker
maaşının 100 lirasını garip anasına yollarken
sizin çocuklarınız gemicikler aldı, kuyumcu dükkânları
açtı.
İktidarınızda binlerce kadın
ağlayamadı bile çünkü öldürüldüler. Aile içi şiddet nedeniyle
öldürülen kadın oranı İktidarınızda yüzde 1.400
arttı. 2002de yılda 66 kadın öldürülürken bu sayı 2009un
ilk yedi ayında 953 oldu. Bizim parti politikamızda yok. diyerek
yapmadığınız yasal düzenlemeler yüzünden kadınlar
öldürülüyor. Kadınların da insan hakkı olan yaşam
hakkı bile korunmamaktadır. Kadına yönelik şiddetle mücadele
ediyoruz. lafları hep göz boyamadır. Rakamlar ortada, OECD ülkeleri
arasında kadına yönelik şiddetin en yüksek olduğu ülke
biziz. Ülkemizde yüzde 39luk oranla, neredeyse her 2 kadından 1i
şiddet mağdurudur. Neden? Çünkü kadın, güçsüz, eğitimsiz, işsiz,
ekonomik gücü yok, karar mekanizmalarında, siyasette yok, kadını
koruyacak yasal ve kurumsal mekanizmalar yok. Güçsüz ve korumasız
konumdaki kadın şiddete daha çok maruz kalıyor.
Kadınları güçsüz bırakmak sizin parti
politikanız. Başbakan, kadın haklarını türbana
indirgeyip her fırsatta En az 3 çocuk doğurun. diyor. Yani, Haydi
kadınlar, marş marş eve, geleneksel cinsiyetçi role, otur
evinde, iş isteme, okul isteme, öyle siyasete falan katılmaya hiç yeltenme,
çocuk doğur, erkeğe mecbur ve mahkûm kal, her Allahın günü
dayak ye. Öyle dayak yiyince gidecek sığınmaevi falan da isteme.
Bakın, bu kadar kadın nüfusa, AB normlarına göre
1.500 sığınmaevi yapmak lazım. Hâlbuki ben o paralarla uçak
alacağım, evimin önüne helikopter pisti yaptıracağım,
bakanlarımın da en az üçer tane makam arabası olacak. Öyle
sığınmaevlerine para falan yok. Dayak mı yedin, kocan
kulağını mı kesti; alırsın kesik
kulağını, çocuklarını da haydi kocanın evine. Eh
artık canını da sen kendin koruyuver. AKP zihniyeti, AKPnin
kadına bakış açısı budur işte.
Eylem Pesen diye bir kızımız var, Vanlı. Daha
lise 2nci sınıftaydı; babası okuldan alıp zorla imam
nikahıyla bir adama verdi. Her gün koca dayağı yiyen Eylem, daha
evliliğinin yedinci ayında, hem de beş aylık gebeyken, baba
ocağına sığındı ama geri gönderdiler. Çaresizdi,
sığınabileceği hiçbir yeri yoktu. Zalim koca önce onu
bıçakladı, sonra arabasıyla ezdi. Toprağa girdiğinde
on yedisine yeni basmıştı.
Yine Vanda, imam nikahlı Nerimanı, kocası önce
tandırda yaktı, ölmedi. Devlet onu korumadığı için
hastaneden çıkartılıp kocaya verildi. Adam onu
başından vurup öldürdü.
Daha bunun gibi binlerce dram. İşte bizim
kadınlarımız; devleti, iktidarı onu
korumadığı, görevini yapmadığı için, sözde,
namus, töre adına estirilen terörle, sözde, kaza, intihar denilen
cinayetlerle, her yıl teröre kurban verdiğimiz canlardan çok daha
fazla sayıda öldürülüyorlar.
Şimdi Başbakana soruyorum: Hiç sizin kız
evladınız töre cinayetinde öldürüldü mü, kulağı kesildi mi,
burnu kesildi mi, tandırlarda yakıldı mı acaba?
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak cinsiyete duyarlı
bütçelendirme istediğimizde, Bakan Mehmet Şimşek Bu bizim parti
politikamızda yok. dedi.
Bırakın devlet bütçesinin kadınları da
düşünerek yapılmasını, AKP İktidarı
kadınların kendi bütçelerine bile göz dikti. Hemen bir örnek:
Türkiyede üye sayısı 14 bine ulaşan altmış tane
kadın kooperatifi var. Kadıncağızlar kooperatif üyesi
olarak aile bütçelerine birazcık katkıda bulunmaya çalışıyorlar.
Ne oldu? Kalkınmanın da önemli bir aracı olan bu kadın
kooperatiflerinin ortaklık payı Bakanlar Kurulu kararıyla 1
liradan 100 liraya çıkarıldı. Kadınlar bunu ödeyemedikleri
için o kooperatifler kapanıyor.
Eskiden evlenmemiş kız çocukları hangi yaşta
olurlarsa olsunlar ana babalarının sigortalarından
yararlanıp tedavi olurlardı. AKP ne yaptı? Yok öyle iş,
ancak on sekiz yaşına kadar. dedi.
Emzirme ve cenaze yardımlarını bile
düşürdünüz. Eskiden ölen sigortalının dul eşine
maaşının yüzde 75i bağlanırdı. Siz ne
yaptınız? Yüzde 50ye indirdiniz. Kız çocuklarının,
emzikli ve dul kadınların üç kuruşuna bile göz diktiniz ve o
kadınları ağlattınız.
Bakan Babacan Kadınların çalışmasına
gerek yok, biz kocalarına iş veriyoruz. diyordu. Ne oldu? 2,5 milyon
insan işini kaybetti, 7 milyondan fazla yoksul var. Bugün ülkemizde
milyonlarca çocuk yatağa aç giriyor, onların da anasını
ağlattınız.
Ülkemizde erken yaşta zorla evlendirmeler çok yaygın.
Kız çocukları okuldan alınıp bir mal gibi bir iki davar
parasına imam nikâhıyla zorla kocaya veriliyor. Üç evlilikten biri
erken yaş evliliği. Güneydoğuda ise her 2 kadından 1i
böyle evleniyor. Çocuğun eğitim hakkı, çalışma
hakkı, medeni nikâhla kazanacağı tüm haklar elinden
alınıyor. Erken yaş evlilikleri bir çocuk hakkı ihlalidir,
çocuk istismarıdır. Bu evliliklerde aile içi şiddet, cinsel
şiddet, intihar oranları yüksektir; kadın hakları
ihlalidir, kadının statüsünü düşürür. Bu çocuk evlilikleri
tıpta riskli gebelikler dediğimiz ana-bebek ölüm oranlarını
artıran erken yaş gebeliklerine neden olur ve bir halk
sağlığı sorunudur. Çocuklarımızın
yaşamını elinden alan bu çocuk evlilikleri ne yazık ki her
iki genel müdürlüğümüzün gündeminde bile yoktur. Aile
Araştırmaları Genel Müdürlüğü henüz Türkiye'nin gündeminde
olmayan konuları laf ola beri gele araştırırken bu
yakıcı sorunu görmezden gelir. Devletin bütçesinden bu Genel
Müdürlüğe ayrılan paraları helal etmiyoruz çünkü o çocuk
gelinleri ve analarını ağlattınız.
AKP İktidarında kadınlar geriye götürülmüştür.
Tüm uluslararası belgeler, Türkiyede kadının bu geriye
götürülüşünü belgeler. Hem Birleşmiş Milletler hem Dünya
Ekonomik Forumunun cinsiyet eşitliği raporlarında, Türk
kadını, AKP İktidarında sürekli bir düşüş
göstererek Pakistan gibi ülkelerin bile gerisinde kalıp listelerin sonuna
düştü. Bizden sonra Arap Emirlikleri, Yemen gibi ülkeler var.
Türk kadını ilk kez yetmiş beş yıl önce
Parlamentoya girdiğinde kadın parlamenter oranıyla dünyada 2nci
sıradaydı; bugün, Malezyayla birlikte 134üncü sıradayız,
Avrupa parlamentolarında sonuncuyuz.
Siyasette ve yaşamın her alanında
kadınların yaşadığı eşitsizlikleri
giderecek, kadını güçlendirecek Anayasa değişikliğine,
bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz yasa teklifine AKP olarak
şiddetle karşı çıktınız çünkü
kadınların eğitimli, ekonomik özgürlüğü olan, karar
noktalarında yer alan özgür bireyler, güçlü bireyler olmasından yana
değilsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Arıtman, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Kadınlar evde oturup ha bire çocuk doğursunlar ki çok
çocuk, çok işsiz, çok yoksul olsun ve erzak ve kömür torbalarıyla
oylar devşirilsin, iktidarda kalınsın.
Kadınların yaşadığı ağır
insan hakkı ihlalleri, maruz kaldıkları
ayrımcılık, demokrasiyi araç olarak görenlerin umurunda
değildir. Eğer gerçekten demokrasi hedefleniyorsa
açılımların kadınlara yapılması gereklidir.
Kadınları hedeflemeyen, kapsamayan açılımların demokrasiyle
hiçbir ilgisi yoktur. Zaten Ananı da al git. dediğiniz o
kadınlar sizin açılımınızın ne olduğunu çok
iyi anladı ve ilk fırsatta gereğini yapıp AKPyi siyaset
sahnesinden süpürecekler. İşte, ancak o zaman kadınların ve
anaların gözyaşları dinmiş olacak.
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına Çorum Milletvekili Ahmet
Aydoğmuş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Aydoğmuş.
AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık 2010 mali yılı
merkezî yönetim bütçesinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 5251 sayılı
Yasanın 1inci maddesi hükmü gereğince, kadının insan
haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik
çalışmalar yapmak, kadınların sosyal, ekonomik, kültürel ve
siyasal yaşamdaki konumlarını güçlendirmek, hak, fırsat ve
imkânlardan eşit biçimde yararlanmalarını sağlamak üzere
Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş bir kurumdur.
Türkiye'nin demokrasi sınavında, Türkiye'nin
kalkınma yarışında, dün olduğu gibi bugün de Türk
kadınının eli vardır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa
Kemal Atatürkün ifadesiyle Şuna inanmak lazımdır ki, dünya
üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.
İşte, o yüzden diyoruz ki, kadınsız siyaset,
kadınsız demokrasi, kadınsız yönetim sadece kadınlar
için değil, tüm toplum için eksiktir, hem de büyük bir adaletsizlik ve
haksızlıktır.
Kadının, eğitimden, endüstriden, iş gücünden,
toplumdan, adaletten ve siyasetten dışlanması;
kadının, toplumsal süreçlerin, demokratik mekanizmaların
dışında tutulması toplumun yarısını yok
saymak anlamına gelmektedir.
Ülkemizde kadın-erkek eşitliğinin
sağlanması amacıyla kadın haklarının korunması
ve gerçekleştirilmesine yönelik çalışmalar yapıldı;
kadınların, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal
yaşamlarındaki konumları güçlendirildi; fırsat ve
imkânlardan eşit biçimde yararlanmaları için yasal zeminler ve
evrensel normlarda haklara sahip olmaları sağlandı.
Hükûmete geldiğimizde, 2002 yılından günümüze
kadar, toplumu doğuran ve yetiştiren, ailenin temeli, geleceğin
teminatı olan kadınlara yönelik yapılan temel yasal
düzenlemelere kısa kısa değinmek istiyorum:
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat
Yasasının 2004 yılında çıkarılarak
yürürlüğe girmesi sağlandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Töre ve Namus Cinayetleri
Araştırma Komisyonu kuruldu.
Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Ceza
Kanununda cinsiyet eşitliği ve kadına karşı
şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler yapıldı. Aile
içi şiddet, Evlilikte cinsel saldırı fiili, Töre ve namus
cinayeti gibi kavramlar ve bu nedenlerle işlenmiş suçlar nitelikli
adam öldürme suçları kapsamına alındı.
Yine, çıkarılan İş Kanununda Eşit
işe eşit ücret. anlayışı
kanunlaştırıldı, doğum izinleri
artırıldı, aile mahkemeleri kuruldu.
5257 sayılı Belediyeler Kanunu ile büyükşehir ve
nüfusu 50 bini geçen belediyelere kadın ve çocuklar için korunmaevleri
açma yükümlülüğü getirildi.
Gelir Vergisi Kanununda 2007 yılında yapılan
değişiklikle bazı ürünleri iş yeri açmaksızın
satanlara gelir vergisi muafiyeti getirildi. Söz konusu Yasa, ev
hanımlarını meslek sahibi yapmaya, belli bir gelire
kavuşturmaya, ülkemizde giderek yükselmekte olan kadın
istihdamına da olumlu katkı sağlamıştır.
Kadınların il özel idare kaynaklarından mikro krediler
kullanmaları sağlanmıştır.
KOSGEB tarafından 2008 yılında uygulanan
imalatçı esnaf ve sanatkârlara yönelik sıfır faizli, ilk
altı ayı ödemesiz, on sekiz ay vadeli can suyu destek kredisi
kapsamında esnaf ve sanatkârlara 25 bin TLye kadar, kadın
imalatçı esnaf ve sanatkârlara yönelik pozitif uygulama ile 30 bin TLye
kadar kredi kullandırıldı.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu Kurulmasına İlişkin Kanun 24 Mart
2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Sosyal güvenlik reformu kapsamında da
kadınlarımız için birçok düzenlemeler
yapılmıştır. Emzirme yardımından
BAĞ-KURlular da faydalandırıldı. Çeyiz parasından,
vefat eden BAĞ-KURlunun kız çocukları da
yararlandırıldı. Kadın sigortalıların doğum
nedeniyle çalışamadıkları süreleri borçlanmaları
sağlandı. Engelli çocuğu olan kadınlara erken emekli
olabilme imkânı getirildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydoğmuş,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
AHMET AYDOĞMUŞ (Devamla) Teşekkür ederim
Başkanım.
Şehit ve gazilerin çocuklarına her yıl için ödenen
eğitim ve öğretim yardımları yüzde 25 oranında
artırıldı. Ev kadınlarına isteğe bağlı
sigortalı olmak kolaylaştırıldı. On yıldan az
çalışması olup vefat eden memurların ailelerine maaş
bağlanma imkânı getirildi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu
yapılanlar, cennet ayakları altında olan anneler, kadınlar
içindir. Ve yine Mustafa Kemal Atatürkün dediği gibi Ey kahraman Türk
kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere
yükselmeye layıksın. sözüyle, AK PARTİ İktidarında
kadının sosyal yaşamında hak ettiği yeri almasına
en büyük katkıyı vermiştir. Yani bugüne kadar seksen yılda
yapılamayanlar sekiz yılda yapılmıştır.
Bütün kadınlarımızın hak ettikleri yeri
almaları dileğiyle lehte oy kullanacağımı belirtir,
2010 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni
eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Aydoğmuş.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Hükûmet
adına konuşmayı iki bakan eşit süre içerisinde
kullanacaklardır.
İlk konuşmayı Devlet Bakanı Sayın Selma
Aliye Kavaf yapacaklardır.
Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanım, süreniz yirmi dakika.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimize 2010 mali yılı
bütçe görüşmeleri çerçevesinde Bakanlığıma bağlı
kuruluşların görev ve faaliyetleri ile 2010 yılı hedefleri
hakkında bilgi vermek amacıyla söz almış
bulunmaktayım. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Görev alanıma giren kurumlarımızda kimsesiz
çocuklar, kadınlar, özürlüler, yaşlılar gibi toplumun en
dezavantajlı kesimlerine hizmet vermekteyiz. Bu nedenle, verdiğimiz
veya vereceğimiz hizmetlerin her gün yeniden gözden geçirilmesi ve
yenilenmesi büyük önem taşıyor. Bu çerçevede
Bakanlığıma bağlı kuruluşların bütçeleri ve
faaliyetleri konusunda söz alarak önerilerini ve eleştirilerini dile
getiren milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Gösterilen
hassasiyet, meselenin takibi ve hizmetlerin daha iyi yapılması
konusunda bize önemli katkılar sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet
olarak sosyal hizmet politikalarımızı toplumun her kesiminin
beklentilerini karşılamak üzere ve dünyadaki gelişmelere uygun
olarak, insanı ve insan haklarını temel alan bir
anlayışla sürdürmekteyiz. Sunulan hizmetlerin halk tarafından
denetlenmesine imkân veren ve sadece ulaşana değil tüm ihtiyaç
sahiplerine hizmeti öngören bir yaklaşımla
çalışmaktayız. Kimsesizlerimize,
yaşlılarımıza ve özürlülerimize hiçbir dönemde
olmadığı kadar Hükûmetimiz zamanında sahip çıkılmış,
hizmetler geliştirilmiştir. Bunları yaparken yapılan
yatırımları ve düzenlemeleri de hak olarak gördük.
Ülkemizde sosyal hizmet alanında temel politikaları
oluşturan, en kapsamlı uygulamaları gerçekleştiren ve
merkezî rol oynayan kurum Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğümüzdür. Kurumumuzun bütçesinde önceki yıllara oranla önemli
artışlar sağlanmıştır. 2002 yılında 121
milyon 589 bin Türk lirası olan Kurum bütçesi, 2010 yılında 18,5
kat artırılarak 2 milyar 374 milyon 302 bin Türk lirasına
çıkartılmıştır. Bu da AK PARTİ hükûmetlerinin
sosyal hizmet alanına verdiği önemi ve yapılan
çalışmaları açıkça ortaya koymaktadır.
Ülkemizde korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç aile,
çocuk, kadın, özürlü ve yaşlılarımıza hizmet sunan
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda, 2009 Ekim ayı
itibarıyla, 588 kuruluşta, 23.957 çocuk, genç, kadın,
yaşlı ve özürlülere yatılı, 241.933 kişiye de fiilen
gündüzlü hizmet verilmektedir. 2006 yılında uygulaması
başlayan evde bakım hizmetlerinden, 2009 Kasım ayı
itibarıyla 204.652 özürlü vatandaşımız
yararlanmaktadır. Bu hizmetle, evde bakım hizmeti sunan ailesine ya
da yakınına aylık 477,18 lira ödenmektedir. Aralık ayı
sonu itibarıyla özürlü bakımını üstlenen kişilere
ödenecek miktar yaklaşık 950 milyon Türk lirası olacaktır.
2010 yılında ise, 297 bin özürlü ailesine ulaşılması
hedeflenmekte olup, 1 milyar 474 milyon Türk lirası ödenek tahsis edilmesi
uygun görülmüştür. 2009 yılı Ekim ayı itibarıyla 3.967
özürlüye kuruluşlarımızda yatılı hizmet sunulmakta
olup, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununa
2006 yılında eklenen ek 7nci madde ile bakıma muhtaç özürlülere
ikametgâhlarında, özel veya resmî bakım merkezlerinde hizmet
verilmeye başlanmıştır. 2009 Ekim ayı itibarıyla
1.506 özürlünün özel bakım merkezlerinden hizmet almaları
sağlanmış olup, 1 özürlü için özel bakım merkezlerine 1.072
lira ücret ödenmektedir. Bunun dışında ihtiyaç sahiplerine de
ayni, nakdî olarak sosyal yardım yapılmaktadır. 2002
yılında bu yardım 5 milyon 233 bin 236 Türk lirası iken
2010 yılında 17 katlık bir artış ile 87 milyon Türk
lirası olmuştur. Böylelikle, SHÇEK sadece Kuruma ulaşana hizmet
götürmüyor, tespit ettiği ihtiyaç sahiplerine bizzat ulaşarak hizmet
vermeye devam ediyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm hizmet
alanlarımızda kurum bakımı yerine aile yanında
bakıma öncelik vermekteyiz. Hizmetteki bu yeni anlayışa yönelik
uygulamalarımızla çocuk ve gençlerimizin sosyal yaşama uyumlarını
daha iyi sağlamayı hedefliyoruz. Amacımız, kişisel
gelişimleri sağlıklı, öz güvenleri yüksek bireyler
yetiştirmektir. Bu noktadan hareketle, Kurumumuz bakımı
altında olan çocuk ve gençlerimizin aile ortamında bakım ve
yetişmelerini sağlamak için öncelikli olarak aileye dönüş,
koruyucu aile ve evlat edindirme hizmet modellerinin uygulanmasına bu
dönemde de devam edilecektir.
Çocuklarımızın kendi aileleriyle
yaşamlarını sürdürmeleri Kurumun her zaman öncelikli
politikası olmuştur. Bunun yaşama geçirilmesi ayrılan
ödenek miktarlarının artırılmasıyla gerçekleşebilmiştir.
Bu bağlamda 2002 yılında 268 çocuğumuz Kurum
bakımı yerine ailesi yanında sosyal yardımlarla
desteklenirken, 2005 yılında başlatılan aileye dönüş
projesiyle 6.319 çocuğumuz aileleri yanına döndürülmüştür. 2002
yılında bir çocuk için ayrılan sosyal destek miktarı 79
Türk lirası iken, bugün eğitim, giyim, harçlık da
eklendiğinde ortalama 380 Türk lirasına
ulaşmıştır. Sosyal inceleme sonucunda korunma kararı
alınmadan ailesi yanında desteklenerek bakılması uygun
görülen 20.559 çocuğumuza ve diğer yetişkin bireylerle birlikte
toplam 29.782 vatandaşımıza
ulaşılmıştır. Aile yanında bakıma
verdiğimiz destek sonunda bugün itibarıyla 1.131 çocuğumuz da
koruyucu aile yanına yerleştirilmiştir. Ülkemizde koruyucu aile
sayısını artırmak için sivil toplum kuruluşlarımızın
ve kamuoyunun vereceği destek çocuklarımız için son derece
önemlidir. Ayrıca bu yeni dönemde koruyucu ailede hedefimiz,
ulaştığımız rakamların sayısını
hızla artırmaktır.
Kurum bakımında olan çocuklarımızın
yaşamlarını daha sağlıklı ortamda
sürdürebilmeleri için en fazla 12 çocuğumuzun barınacağı
sevgievleri projesine de hız verilmiştir. Bu kapsamda valilikler,
yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve hayırseverlerle iş birliği
yapılarak 13 sevgievi sitesinde 105 villa tipi evde hizmet verilmektedir.
Hâlen 978 çocuğumuz bu aile sıcaklığındaki evlerde
yaşamlarını sürdürmektedirler. 2010 yılında 11
sevgievi sitesini daha hizmete açmayı planlıyoruz.
Çocuklarımızın sosyal hayatta daha etkin olarak yer
alan, üretken, aktif ve katılımcı birer vatandaş
olmalarını sağlamak amacıyla çocukevleri modelini de
yaygınlaştırmaktayız. Bugün itibarıyla hizmet veren
118 çocukevimizde 708 çocuğumuz yaşamaktadır. 2010
yılında 80 yeni çocukevinin daha açılması
programımız dâhilindedir.
Hâlen hizmet vermekte olan yurt ve yuvalarımızın
fiziki şartları da iyileştirilmiştir.
Yurtlarımızın tamamına yakınında koğuş
tipinden müstakil oda sistemine geçilmiştir. Çocuk yuvalarında 2002
yılında temizlik ve bakım hizmetlerinin toplamında 20-25
çocuk için 1 bakıcı anne istihdam edilirken, 2005 yılında
bakım ve temizlik hizmetleri birbirinden ayrılarak bugün
itibarıyla 8 çocuğa 1 bakıcı anne, 6 özürlü çocuğumuza
da 1 bakıcı uygulaması başlatılmıştır.
2002 yılında üniversite sınavlarında
gençlerimizin başarı oranı yüzde 31 iken, bu sene
başarı oranımız yüzde 77ye yükselmiştir.
Çocuklarımızın akademik alanda olduğu gibi
spor ve sanat dallarında da gösterdikleri başarılar bizleri
gururlandırmaktadır ve onların başarıları
uyguladığımız bu yeni hizmet modellerinin olumlu
sonuçlarının en güzel kanıtıdır. Kurum
bakımı altındaki çocuklarımızı zararlı
alışkanlıklardan korumak için önleyici ve vazgeçirici özel
uygulamalar yapmaktayız. Çocukların aktif spor yaşamına katılımlarını
sağlamak üzere SHÇEK bünyesinde bir spor kulübümüz faaliyet göstermekte,
diğer kulüplerle birlikte 3 bine yakın çocuğumuz çeşitli
dallarda lisanslı sporcu olarak yer almaktadır. Yine çeşitli
sanat dallarında çocuklarımızı eğitmek amacıyla
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim
Bakanlığı ve sivil toplum kuruluşlarıyla da iş
birliği içindeyiz. Ayrıca bu yıl Galatasaray ve
Beşiktaşın futbol alt yapısına kurumlarımızda
yetişen 2 çocuğumuzun transfer olması da bizim için sevindirici.
Çocuklarımızın iyi birer insan olarak yetişmeleri için
sporun onların kişisel gelişimlerine en büyük katkıyı
sağladığı inancındayız. Ayrıca Kurumumuzun
koruması ve bakımı altındaki gençlerimize iş
hayatına hazırlayıcı sorumluluklar kazandırmak üzere
mesleki eğitim kursları da verilmektedir.
Çocuk Hakları Sözleşmesi bireyi on sekiz
yaşına kadar çocuk olarak tanımlamıştır ancak
kuruluşlarımızda on sekiz yaşına kadar kalan
çocuklarımızın bu yaş bitiminde hemen ilişiği
kesilmemektedir. Yasa, ortaöğretime devam eden çocuklarımız için
yirmi, üniversiteye devam eden çocuklarımız içinse yirmi beş
yaşına kadar korunması kararını hükme
bağlamıştır. Diğer çocuklarımız ise mesleki
eğitime yönlendirilmektedir. Ayrıca kimsesi olmayan ve henüz işe
yerleşmemiş kız çocuklarımız için himaye kararı
da alınmaktadır. Aynı şekilde ihtiyacı olan
çocuklarımız Kurum bakımı sonrası yaşama
uyumları için sosyal yardımlarla da desteklenmekte ve izlenmektedir.
3413 sayılı Yasa gereği korunma altında bulunan ve on sekiz
yaşını tamamlayan 30.896 gencimiz Ekim 2009 itibarıyla kamu
kurum ve kuruluşlarında işe yerleştirilmiştir. 5395
sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında, suça sürüklenen ve suç
mağduru çocuklara ilişkin Kurumumuza yeni yükümlülükler
getirilmiştir. Bu kapsamda 6 koruma ve
bakım rehabilitasyon merkezi ile 13 bakım ve sosyal
rehabilitasyon merkezi açılmıştır. 2010 yılında 7
bakım ve sosyal rehabilitasyon merkezi ile 3 koruma ve bakım
rehabilitasyon merkezinin daha açılması planlanmaktadır.
84 toplum merkezimizde, açılışlarından bugüne
kadar 657.673 birey ile görüşülmüş ve eğitim
programlarından yararlandırılmıştır. Toplam 14
sivil toplum kuruluşu ile iş birliği yapılmış ve
çalışmaları desteklenmiştir. 44 aile danışma
merkezimizde, açılışlarından bugüne kadar 74.558 birey ile
görüşülmüş ve eğitim programlarından
yararlandırılmıştır. Toplam 4 sivil toplum
kuruluşu ile de bu alanda çalışmalar
yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurum
bakımındaki yaşlı ve özürlü bireylerin sosyal hayatın
içinde olmaları ve bireysel gelişimlerini sürdürmelerine büyük önem
veriyoruz. Huzurevlerimizde bugün itibarıyla 7.050
yaşlımıza yatılı bakım hizmeti vermekteyiz.
2002de bu rakam 4.952 idi. Yaşlı hizmet merkezlerimizde ise üye olan
yaklaşık bin yaşlımıza gündüzlü bakım hizmeti
verilmektedir. Yatılı bakım hizmeti veren huzurevleri ve
yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinin fiziki
koşulları ve hizmet standartları AK PARTİ hükûmetleri
dönemlerinde iyileştirilmiş olup hâlen 81 olan kuruluş
sayısı 2010 yılında toplam 90a
ulaştırılacaktır. Ayrıca yapılan yeni bir
düzenleme sonucunda gündüzlü bakım ve evde bakım hizmetlerinin
yürütüleceği yaşlı hizmet merkezleri açılmaktadır.
2009da hizmet vermeye başlayan 5 merkezimiz aracılığı
ile huzurevi bakımını tercih etmeyen
yaşlılarımıza evlerinde bağımsız olarak
yaşayabilme imkânı sağlanmıştır.
Amacımız, yaşlıların yaşam kalitesini
artırmak ve onlara ruhsal ve sosyal yönden destek vermektir.
Sosyal devlet olmanın gereği vatandaşa hizmet
götürmektir. Bunu yaparken de her alanda nitelikli personele ihtiyaç
vardır. Bu amaç ve ihtiyaca yönelik YÖK ve üniversiteler nezdinde
yapılan girişimlerimiz sonucu sosyal hizmet bölümlerinin
sayısı 13e çıkartılmıştır sosyal hizmet
uzmanlarının sayısını artırmak için. Korunmaya ve
bakıma muhtaç bireye götürülen hizmetin niteliği personel
sayısı ile de doğru orantılıdır çünkü sosyal
hizmet vatandaşa sunulan mesleki çalışmanın yanında öz
bakım ihtiyaçlarını karşılamayı da gerekli kılmaktadır.
Bu bağlamda Kurumda personel sayısının 2002
yılında 12.644 iken, 2009 yılına gelindiğinde 20.523e
ulaştığını özellikle vurgulamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuzun daha planlı ve sistemli
çalışmasını sağlayacak stratejik planlama
çalışmaları tamamlanmıştır. 2010
yılından itibaren uygulanacak olan Kurum Stratejik Planında
hizmet önceliği, koruyucu ve önleyici çalışmaları
artırmak yönündedir. Bu amaç doğrultusunda ulusal düzeyde erken
uyarı sisteminin kurulması için her ilde sosyal hizmet ve
rehabilitasyon merkezi adında yeni bir hizmet kuruluşu yaşama
geçirilecektir. 6 ilde pilot uygulaması yapılan merkezin 2010da 51;
2011de 81 ile yaygınlaştırılması öngörülmektedir. Bu
merkezler sayesinde sosyal hizmete ihtiyaç duyan bireyler belirlenmiş
olacaktır. Ayrıca, insan kaynağını teknoloji ile
desteklemek amacıyla e-devlet kapsamında SHÇEK bilişim sistemi
tüm birimlerimize kadar yaygınlaştırılacaktır.
Özürlü kardeşlerimizin ayrımcılığa maruz
kalmadan fırsat eşitliği içinde toplumsal hayatta üretken birer
vatandaş olarak yer almalarını sağlamak amacıyla
Hükûmetimiz döneminde yeni çalışmalara imza attık. Bakanlık
olarak özürlülerin istihdama katılmaları ve bu yolla da refah
düzeylerinin yükseltilmesi amacıyla bu yıl 4üncüsünü
düzenlediğimiz Özürlüler Şûrasının ana teması
istihdam idi. 16-20 Kasım 2009da gerçekleştirdiğimiz ve
Sayın Başbakanımızın açılış
konuşmalarıyla onurlandırdığı Şûra
sonrasında çabalarımızın bir neticesi olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda özürlülerimiz için devrim
sayılabilecek bir karara imza attık. Kamuda ilk defa işe
alınacak özürlülerle ilgili istisnai düzenlemeye gidildi. 1 Ocak 2010
tarihinde yürürlüğe girecek söz konusu düzenleme ile kamudaki özürlü
istihdamı kadro sınırlamasının dışında
bırakıldı. Bu şekilde, Kanun gereğince dolu kadro
sayılarının yüzde 3ü oranında özürlü
çalıştırmak zorunda bulunan ancak bu yükümlülüklerini kadro
sınırlaması ve diğer nedenlerle yerine getiremeyen kamu
kurum ve kuruluşları 2010 yılı içerisinde özürlü
kontenjanlarının tamamını doldurabileceklerdir. Böylece
doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel,
ruhsal, duygusal ve sosyal yetenekleri bakımından özel durumuna göre
tüm vücut fonksiyon kaybı oranı yüzde 40 ve üzerinde olan
özürlülerimiz boş olan kadrolara atanabileceklerdir. 2010 yılı,
özürlü kardeşlerimizin aktif istihdamı bakımından
altın yıl olacaktır. Bu vesileyle, böylesi önemli bir karara
imza atan Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan Bütçe Komisyonu üyesi milletvekili
arkadaşlarıma ve Sayın Maliye Bakanımıza ve tabii ki
Sayın Başbakanımıza bir kez daha teşekkürlerimi
sunuyorum.
Ülkemizde istihdamı sağlanmış özürlülerin
çoğunun özür oranlarının yüzde 40 ile 60 arasında
yığıldığı tespit edilmiştir. Özür oranı
yüzde 60ın üzerinde olanlar işveren tarafından tercih edilmemektedir.
Bu sorunu ortadan kaldırabilmek için ağır özürlü
çalıştıran iş yerlerine korumalı iş yeri
statüsü verilecek ve devletçe desteklenecektir. İş Kanununda
yapılan değişiklikle kontenjan kapsamında
çalıştırılan özürlüler ile korumalı iş yerlerinde
çalıştırılan özürlülerin sigorta primine ait işveren
hisselerinin tamamı, kontenjan fazlası özürlü
çalıştıran işveren hisselerinin ise yüzde 50sinin hazinece
karşılanması sağlanmış olacaktır.
Ayrıca, sosyal sigortalar ve genel sağlık
sigortası ile isteğe bağlı erken emeklilik uygulaması
bütün sigortalılar için standart hâle getirilmiş ve ilk defa kendi
hesabına çalışan özürlüler ve bakıma muhtaç çocuğa
sahip kadın çalışanlar için erken emeklilik hakkı
sağlanmıştır.
Özürlülerin istihdamının sağlanabilmesi için
Türkiye İş Kurumu tarafından 2004 yılında düzenlenen
20 mesleki eğitim projesinden 302 kişi yararlanmış iken
2009 yılı Ekim ayına kadar toplam 760 projeden 23.274 kişi
yararlanmıştır.
2002 yılında özel eğitim desteği alan özürlü
öğrencimiz sadece 19 bin iken bugün itibarıyla bu kapsamda
yaklaşık 206 bin özürlü öğrencimize ayda 422 Türk lirası
eğitim desteği verilmektedir.
Ücretsiz Taşıma Projesi kapsamında ise
yaklaşık 30 bin özürlü öğrencimizi eğitim kurumlarına
ücretsiz taşıyoruz. Bu projenin uygulanmasıyla, özürlü
öğrencilerin okula devamlarında yüzde 85 oranında
artış sağlanmıştır.
Özürlüler Kanunu ile özürlülere bağlanan aylıklar
Hükûmetimiz döneminde yüzde 200 ile 300 oranında
artırılmıştır. Özürlü kardeşlerimize özür
oranlarına göre 181 Türk lirası ile 272 Türk lirası
arasında aylık ödenmektedir. Bundan bugüne kadar yaklaşık
407 bin özürlü vatandaşımız yararlanmaktadır. İlk kez,
on sekiz yaşından küçük özürlü çocuğu olan muhtaç ailelere ve
her ikisi de özürlü olan çiftlerin her birine özürleri oranında maaş
bağlanmıştır.
31 Eylül 2009 tarihi itibarıyla 407 bin özürlüye de
aylık ödemesi gerçekleştirilmiştir. Bakım desteği,
özürlü aylıkları ve özel eğitim desteği olmak üzere sadece
bu üç alanda yapılacak harcamalar için 2010 mali yılı bütçesine
4 milyar 611 milyon liralık bir kaynak aktarılmıştır.
Türkiye bütçesi içerisinde özürlülerimize evde bakım için
yaptığımız yardım oranı geçen yıla göre
yüzde 49,5 oranında, eğitim yardımı ise yüzde 7,5
oranında artırılmıştır.
Özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde 2002
yılında 21 merkezde 3.908 özürlümüze hizmet verilirken, 2009
Kasım ayı itibarıyla bu sayı 61 merkezde 4.524
olmuştur.
2010 yılı önemli projelerin de hayata geçirildiği
bir yıl olacaktır. Türkiyede Özürlülüğe Dayalı
Ayrımcılıkla Mücadele Projesi ile Özürlülerin Toplumsal
Entegrasyonunun Geliştirilmesi Projesi kapsamında 8,5 milyon Türk
liralık kaynak bu alana aktarılmış olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakikalık ek süre
veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere geçtiğimiz günlerde
İçişleri Bakanlığı ile karşılıklı
olarak imzaladığımız Aile İçi Şiddet
Mağdurlarına ve Mağdur Çocuklara Yönelik Verilen Kurumsal Hizmet
Kapasitesinin Artırılması ve İş Birliğinin
Geliştirilmesi Protokolünden de bir cümleyle bahsedeyim. Bu protokol
çerçevesinde ülke genelindeki tüm polis merkezlerine aile içi şiddet
olayları kayıt formu dağıtılacaktır. Böylece aile
içi şiddet olaylarına ilişkin verilerin sağlıklı
bir şekilde toplanması ve analizlerinin yapılması da mümkün
olacaktır.
2002 yılında 8 olan kadın konukevi
sayımız, 2009 yılı itibarıyla sayıları 54e
çıkmıştır.
CANAN ARITMAN (İzmir) Bakanlığa ait 29 efendim,
gerisi özel sektör.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Devamla) -
Konuşmamın diğer kısmıyla ilgili
açıklamaları soru-cevap kısmında fırsat olduğunca
belirteceğim.
2010 mali yılı bütçesinin ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) Sizin
yapmadıklarınızı hesaba katmayın Sayın Bakan.
Size ait olmayanları hesaba katmayın.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Evet, Hükûmet adına konuşmanın kalan süresini Devlet
Bakanı
İSA GÖK (Mersin) Kalan süre kaç dakika Sayın
Başkan?
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlarım,
kırk dakikalık süre var, yirmi dakika süre verdim, yirmi
dakikayı diğer bakan arkadaşımız kullanacak -burada
görevimizi yapıyoruz- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Cemil Çiçek kullanacaklardır.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 2010 yılı bütçesinin ülkemize,
milletimize ve müzakeresini yaptığımız kuruluşlara
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Bütçenin hazırlanmasında emeği geçen herkese ve
burada benden evvel görüşlerini serdeden değerli milletvekillerimize
de katkılarından dolayı ayrıca teşekkür ediyorum.
Üzerinde duracağımız kuruluşlar: Bunların
başında Başbakanlık merkez teşkilatı, ikincisi
Başbakana doğrudan bağlı kuruluşlar, Yüksek Denetleme
Kurulu ve TODAİE olmak üzere bu kuruluşlarla ilgili birkaç hususu
sizlerin bilgisine sunmak istiyorum.
Devlet örgütü içerisinde Millî İstihbarat Teşkilatı
ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği başbakanlığa
doğrudan bağlı kuruluşlardır, bunların
Başbakana doğrudan bağlı olması önemleri
itibarıyladır. Dolayısıyla, bu iki kuruluşun görev
alanına giren hususlar, en üst düzeyde gözetilmesi, denetlenmesi,
talimatlandırılması, varsa ihtiyaçlarının en üst
düzeyde giderilmesi gereken kuruluşlar.
Hiç şüphesiz günümüz dünyasında istihbarat
teşkilatlarının önemi her geçen gün artmaktadır. Ülkemize
yönelik iç ve dış tehditlerin ve bununla ilgili bilgilerin önceden
bilinmesi, alacağınız kararların altyapısını
oluşturmaktadır. Bu alanda ne kadar doğru bilgi elde
edebilirseniz, bu bilgileri ne kadar önceden elde edebilirseniz, muhtemel
tehditleri bertaraf etme imkânınız da o nispette ortadan
kaldırılmış olacaktır. Onun için, istihbarat
teşkilatları bir ülkenin, bir devletin gözüdür,
kulağıdır, bu mesabede hayati görevler ifa etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti de baştan beri bu hizmeti Millî
İstihbarat Teşkilatı olarak en son ismiyle, millî istihbarat
teşkilatı olan bir millî kuruluşumuz vasıtasıyla
gerçekleştirmektedir. Tabiatıyla, bunun dışında esas
istihbaratın koordinasyonu, değerlendirilmesi, teşkilat
yasasında Millî İstihbarat Teşkilatına verilmiştir,
ancak bunun dışında jandarma teşkilatımızın,
Emniyet Genel Müdürlüğümüzün ve Genelkurmay
Başkanlığımızın da bu alanda faaliyet gösteren
birimleri var. Bu birimlerin hiçbirisi diğerinin alternatifi ya da Millî
İstihbarat Teşkilatının alternatifi değil, olsa olsa
onu tamamlayan, ona destek veren ve birlikte ülkemizi iç ve dış
tehditlere karşı koruma noktasında özverili çaba ve gayret
gösteren kuruluşlar olarak değerlendirilmesinde fayda vardır.
Tabiatıyla, burada biraz evvel dile getirilen bir husus var.
İstihbarat teşkilatlarının birden fazla olması, bir
koordinasyonu ve uyumu da beraberinde getirmektedir. Memnuniyetle ifade
ediyoruz ki, bugün, hangi kuruluşumuza bağlı olursa olsun, tam
bir uyum içerisinde, karşılıklı bilgi
alışverişinde bulunarak, değerlendirmeler yaparak, bunu da
büyük bir vatanseverlik duygusu içerisinde gerçekleştirerek ülkemizi iç ve
dış tehditlere karşı koruma noktasında uyarı
görevini, bilgi toplama, değerlendirme ve ilgili kuruluşlara,
kurumlara bildirme görevini yerine getirmektedir. Ancak, bu noktadaki
başarının ucu açıktır. Bulunduğumuz noktayı
hiçbir zaman yeterli göremeyiz. İstihbarat teşkilatları ne kadar
çalışırsa çalışsın, bilgi toplayacağı
başka türlü unsurlar da o nispette çalışmaktadır. Onun
için, katkılarından dolayı bu kuruluşlarımıza,
MİT teşkilatında çalışan
arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz, ama kendilerinden de
beklentimizin o nispette yüksek olduğunu da burada sizler huzurunda ifade
etmek istiyorum.
Bugüne kadar yaptığımız görüşmelerde bu
teşkilatımızın görevlerini en iyi şekilde yapabilmesi
bakımından ihtiyaç duyduğu ne varsa bunu
karşılayacağımızı burada ifade etmek istedik.
Eğer personel yetersizliği varsa personel alımı, bir maddi
imkânsızlık söz konusuysa bunların her zaman
karşılanacağını ifade ettik. Bu çerçevede, bu kurumun
değerlendirilmesinde fayda olduğunu belirtmek istiyorum.
Yine, başında millî sıfatını
taşıyan Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
teşkilatımız da Başbakana doğrudan bağlı,
önemli hizmetler yapan, millî güvenlik siyasetinin belirlenmesinde, tayininde,
tespitinde ve gerektiğinde Hükûmete tavsiye kararlarının
alınmasında sekreterlik görevini yapan bir anayasal kuruluştur.
Dolayısıyla, o da, ifade etmeye çalıştığım
hususlar açısından fevkalade önemli görevleri yapmakta, bu işin
sekretaryasını kanunlar çerçevesinde sürdürmekte. İki ayda bir
yaptığımız, gerektiğinde ise daha erken de toplanma
imkânı olan Millî Güvenlik Kurulunda hazırlanan raporlar, ortaya
çıkan görüşler değerlendirilmekte, böylece millî güvenliğin
tesisi, sağlanması açısından bu teşkilatımız
da gerçekten önemli bir görevi ifa etmektedir.
Tabiatıyla, esas üzerinde duracağımız bir
başka konu Başbakanlık merkez teşkilatıdır.
Türkiye, bir tercih olarak parlamenter sistemi tercih etmiştir, kıta
Avrupasına uygun olarak. Kıta Avrupasındaki yapılanmaya
uygun olarak temel tercihi parlamenter sistemden yanadır.
Dolayısıyla, parlamenter sistem içerisinde de yürütmede
en önemli görev başbakana ve başbakanlık teşkilatına
düşmektedir. Bir taraftan, genel siyasetin sürdürülmesinde, öbür taraftan
da, kurumlar arası iş birliğinin ve koordinasyonun
sağlanmasında, devletin etkin ve verimli bir şekilde
çalışmasını temin etmede başbakan ve
başbakanlık teşkilatı gerçekten hayati bir rol
oynamaktadır.
Bizim sistemimiz parlamenter sistem. Esas itibarıyla, bunu 61
Anayasasında daha net olarak görmek mümkün.
Cumhurbaşkanlığı makamı 61 Anayasasında
sembolik, ama bütün yetki ve sorumluluk büyük ölçüde başbakanın
üzerinde. Aradan geçen süre içerisinde, yaşanan bir kısım
olaylar sebebiyle, 82 Anayasası Başbakana ait bir kısım
yetkileri Cumhurbaşkanına vermiştir.
104üncü maddeye baktığımızda, en az 20den
fazla yetki Cumhurbaşkanına verilmiş oluyor. Bu hâliyle,
parlamenter sistemden biraz daha kayarak yarı başkanlık
sistemine geçmiş bir durumla bugün karşı
karşıyayız. Özellikle, Cumhurbaşkanını
halkın seçmesinden sonra, Fransadaki başkanlık sisteminden bir
eksiği var, o da Cumhurbaşkanının sorumlu veya sorumsuz
olması.
Dolayısıyla, bugün Türkiyede Başbakanlık,
kıta Avrupasında daha çok Fransaya benzeyen bir sistemle, bir
anlayışla yürütmedeki görevini ifa etmeye
çalışmaktadır.
Arz ettiğim gibi, Başbakanın görevi,
tabiatıyla, genel siyasetin sürdürülmesi, devlet kurumları
arasındaki iş birliğinin ve koordinasyonun sağlanması,
devletle vatandaş arasındaki iş birliğinin tesis edilmesi;
ayrıca, yürütmenin kendi siyasetini yürütürken bir yasal düzenlemeye
ihtiyaç varsa bu düzenlemelerin Başbakanlıktan geçerek, orada gerekli
inceleme ve değerlendirmeler yapıldıktan sonra, son şekli
Bakanlar Kuruluna gelip, oradan alınan karar çerçevesinde yasama
faaliyetinin bir anlamda başladığı yer de
Başbakanlık olmaktadır, oradan gelen yasa
tasarılarıyla genelde bu siyaset sürdürülmektedir. Onun için
Türkiye'nin mevzuat düzenlemeleri açısından, ister birincil ister
ikincil mevzuat düzenlemeleri açısından da Başbakanlık
merkez teşkilatı önemli bir sorumluluk ve görev ifa etmektedir.
Böylesine önemli ve sorumlu bir görevi ifa ederken
Başbakanlıkta çalışan kişilerin bu nitelikleri
taşıyacak kişiler olması lazım. Son zamanlarda
yaptığımız önemli düzenlemelerle, yönetmelik
değişiklikleriyle gerçekten Başbakanlıkta kaliteye daha
fazla önem vermeye çalışıyoruz; bir taraftan sayı azaltılırken
öbür taraftan gerçekten, burada görev yapan kişilerin en üst düzeyde
eğitim almış, yurt dışı tecrübesi de olan,
dünyadaki gelişmeleri de yakinen takip ederek yaptığı
işin görevi ve bilinci içerisinde, sorumluluğu içerisinde olan
insanların olmasına azami gayret ediyoruz. 2002 yılında
Başbakanlık merkez teşkilatlarında 1.700 kişi
çalışıyor iken bugün çalışan 1.400 kişidir, demek
ki 300 kişi daha azaltılmış olmaktadır.
Başbakanlık merkez teşkilatı kendisine
bağlı birimlerle beraber yirmi iki birimden oluşuyor, bu yirmi
iki birimle kendisine yüklenen görevleri yerine getirmeye
çalışıyor. Bunların içerisinde Resmî Gazete faaliyetleri
var, millî arşiv hizmetleri var; BİMER dediğimiz
Başbakanlık İletişim Merkezi, vatandaşın
ihtiyaçlarını, taleplerini karşılayan, bunları ilgili
makamlara ileten, aldığı cevapları vatandaşa tekrar
döndürmek suretiyle devlet-vatandaş arasında köprü görevini görmek
gibi de bir önemli görevi burada ifa etmektedir. Diğer birimlerle ilgili
zaten arkadaşlarımız yeri geldiğinde bu konulara kendi
bütçeleri görüşülürken temas edecek. Bu teknik, kısa bilgileri
verdikten sonra bir iki hususa daha temas etmek istiyorum.
Burada arkadaşlarımızın dile getirdiği,
bazen Başbakana yönelik, Başbakanlığa yönelik, bazen de
genel politikaya yönelik tenkitler oldu, değerlendirmeler oldu.
Bunların hepsini saygıyla karşılıyoruz; bunlar bizim
için önemlidir, üzerinde durulması gereken hususlardır. Ancak,
bunların her birisine ayrı ayrı cevap verme -şurada dokuz
dakikalık bir zaman kaldı- bu dokuz dakikalık süre içerisinde
cevap verme imkânımız yok. Ancak, şu kadarını ifade
edeyim: Bu kürsüde dile getirilen hususların bir kısmı
yazılı ya da sözlü soru önergelerinde dile getirilmiştir ya da
başka vesilelerle bu kürsüde konuşulmuş, imkân ölçüsünde de
cevaplandırılmaya çalışılmıştır.
Ama, bir hususu -gelin- birlikte bir karara bağlamamızda
fayda var: Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Anayasası olan bir
anayasal devlet. Bu Anayasanın ilk üç maddesi hepimizin ortak
paydasıdır, hepimizin. Bu ülkede ne yapılacaksa, reform
adına, açılım adına veya adına ne diyorsak, ne yapılıyorsa,
ne yapılacaksa bu ilk üç madde çerçevesinde yapılacaktır, bu üç
madde dikkate alınarak yapılacaktır. Bunu ilk defa söylüyor
değiliz, müteaddit defalar söyledik, ben yüzlerce defa söyledim. Hepimiz
beraber
CANAN ARITMAN (İzmir) Arkasından dolanma var mı
Sayın Bakan? Arkasından dolanarak mı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Şimdi, ne var o üç maddede: Bu milletin ortak paydası.
Belki programlarımız farklı, düşüncelerimiz farklı,
dünya görüşlerimiz farklı, iktidara geldiğimizde
uygulayacağımız politikalar farklı olsa bile, bu ilk üç
maddede yazılan husus bu ülkenin ortak paydasıdır. Bunları
tartışmayız, bunları tartışmaya da açmayız.
ŞENOL BAL (İzmir) Başbakan 1920de
kalmış Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Ben, Başbakan adına konuşuyorum burada. Neticede,
Başbakan adına konuşuyoruz.
ŞENOL BAL (İzmir) Başbakan 1920den bahsediyor,
1920de kalmış.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Bakınız, şimdi, bu polemiklere gerek yok. Ben burada
Cemil Çiçek olarak değil Başbakan Yardımcısı ve
Hükûmetim adına konuşuyorum, ilk defa da konuşmuyorum. En az
yüzlerce defa, ben bu konuyu açık oturumlarda, basın toplantılarında,
Hükûmet adına yaptığımız açıklamalarda hep ifade
etmeye çalıştım. Bir defa daha ifade ediyoruz ki ikide bir bunu
tartışma konusu yapmayalım çünkü bu ülkenin bir cumhuriyet
olduğunda hiç tereddüt yok. Yaptığımız iş,
cumhuriyeti daha kökleştirmek, daha derinleştirmek. Bu, milletin en
önemli kazanımıdır. Bunu vurgulamaya çalışıyoruz.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Ama, yıkılıyor
cumhuriyet, cumhuriyet yıkılıyor!
CANAN ARITMAN (İzmir) Sizin grup başkan vekilleriniz
söylüyor efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Bu devletin, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti
olduğunu açıkça ifade ediyoruz.
Hayır, şimdi, bu arkadaşlarım zamanında
bir şey söylediyse, bir yanlış anlama varsa her gün
başımıza
Siz de siyaset yapıyorsunuz, bir şey
söylüyorsunuz, bazen eksik anlaşılıyor, bazen yanlış
anlaşılıyor. Uzun süre siyaset yapıp da Ben öyle demek
istememiştim. demeyen başka arkadaşımız yoktur.
CANAN ARITMAN (İzmir) Demedi ama, öyle bir şey demedi,
Ben böyle demedim.demedi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Sizler de yaparsınız. Bir yanlış
anlaşılma varsa, bir eksik anlaşılma varsa bunlar ifade
edilmiştir.
CANAN ARITMAN (İzmir) Ben öyle demedim. demedi.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Hatibi
dinleyelim efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Konuyu kişileştirirseniz bir yere varamayız.
ŞENOL BAL (İzmir) Başbakanın dün
konuşmasından yanlış
anlamadığımızı öğrendik.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu devletin dili Türkçedir, bu devletin
bayrağı Anayasasında yazıldığı gibidir,
İstiklal Marşı millî marşımızdır, Ankara da
başkentidir bu devletin. Bunda tereddüdümüz yok. Gelin, bunları
tartışma dışı bırakalım.
ŞENOL BAL (İzmir) Hazmettire hazmettire Sayın
Bakan.
BAŞKAN Sayın Bal, lütfen efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Eğer ortaya atılan projelerde, ortaya atılan
görüşlerde, ortaya atılan fikirlerde bunlara aykırı bir
şey varsa, bunu şu veya bu şekilde değerlendirme konusu
yapabiliriz. Ama Biz bunlara inanıyoruz, iktidar partisi bunlara
inanmıyor. tarzında bir şey söylerseniz, bu çok doğru
olmaz. Bu bühtan olur, bu suçlama olur. E, suçlamalarla da bir yere varamayız.
Ben burada bir şey söylüyorum, Hükûmetim adına söylüyorum, siz hâlen
bunun arkasında önünde bir şey arıyorsanız, o zaman bu
güven nasıl tesis edilecek? O zaman ben sizden, siz benden eğer bu
güveni esirgeyecek olursak o zaman bu konuşmaların da çok fazla bir
anlamı kalmaz.
ŞENOL BAL (İzmir) Sizin sözlerinizi de sizin
partinizin milletvekilleri bile
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Bir şey daha söyleyeyim. Biz, hepimiz, bakınız,
görüşlerimizin farklı olmasını değerlendirme konusu
yapabiliriz. Ama hiçbirimiz, diğerimizden daha vatansever olduğunu
tartışma konusu yapmayalım, bir vatanseverlik meselesine
işi götürmeyelim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz ülkemizi seviyoruz, devletimizi seviyoruz, buradaki
değerleri seviyoruz. Böyle bir millete mensup olmaktan dolayı da bin
defa, yüz bin defa, ebediyete kadar da gurur duyuyoruz; daha bunun ötesinde ne
istiyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) Başbakan Türk milleti bile
demiyor Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Kimin, kimsenin vatanseverliğinin kantarı olacak ki?
Bunun bir kantarı mı var yani Ben az seviyorum, siz fazla
seviyorsunuz. diye?
CANAN ARITMAN (İzmir) Siz vatansever olabilirsiniz ama
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Geliniz, tartışmaları bu noktaya götürmeyelim,
bunlar çok doğru şeyler değil. Bunun dışında her
görüşü tartışabiliriz, her fikri tartışabiliriz.
CANAN ARITMAN (İzmir) Türk milleti demiyor bu ülkenin
Başbakanı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Bunları tartışacağız, sonra, vatandaş
da dinliyor, vatandaş da bakacak sonuçta bir karar verecek. Söylemek
istediğim bir konu budur. Kısa sürede buna ancak bu şekilde
cevap verebilirim.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Siz Türkiyelisiniz, biz Türküz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - İkinci arz edeceğim husus şudur: Burada dile
getirilen hususların önemli bir kısmı -ben geçmiş AK
PARTİ İktidarı döneminde demiyorum, Mecliste bulunduğum
süre içerisinde- genellikle Başbakanlık bütçesinde ya da genel
bütçede konuşulan hususlar olur. Şimdi, bir başbakanın uçak
alması geçmişte de çok tenkit konusu oldu. Eğer bir başbakan
bunu devlet hizmeti dışında kullanıyorsa, yasaların
dışında kullanıyorsa, amacı dışında
kullanıyorsa bu tenkit konusu olabilir. Bir başbakan geziyor. E,
turistik geziye gitmiyor ki değerli arkadaşlarım.
OKTAY VURAL (İzmir) İlçe kongrelerine gidiyor
Sayın Bakan.
ŞENOL BAL (İzmir) Biraz da ülkede otursun da ülkeyi
yönetsin!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) İşi niye böyle vulgarize ederek, avamileştirerek
veya böyle bir mecraya sokarak konuyu değerlendirmeye
çalışıyoruz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Bakan, mitinge gitti,
mitinge.
OKTAY VURAL (İzmir) İlçe kongrelerine, mitinglere
gidiyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Bakınız, daha evvel de buradan ifade ettim, bir şey
söyleyeceğim. Bizim dış politikadaki en haklı
davalarımızın başında Kıbrıs davası
gelir. Elli beşe yakın İslam ülkesi var, şu kadar ittifak
içerisinde olduğumuz ülkeler var, işte,
ortaklıklarımız var vesairlerimiz var. Ne zaman
Birleşmiş Milletlere gitse Kıbrıs konusu altı oydan
daha fazla alamadık, altı oy; en fazla aldığımız
oy, en haklı davamızda altı oydu. Biz derdimizi hiçbir ülkeye,
demek ki, o zaman anlatamamışız. Ama bakınız,
geçtiğimiz sene yapılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
oylamasında biz yüz elli bir oy aldık. E, nasıl oldu? Yani, bir
yere gitmezseniz, konuşmazsanız, kendinizi tanıtmazsanız,
iyi ilişkiler kurmazsanız
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bakınız, gezen tilki yatan aslandan
kârlıdır. Şimdi,
yattığınız yerde size hiç kimse bir şey getirmez;
gezeceksiniz, gideceksiniz, konuşacaksınız, tartışacaksınız.
Mühim olan, ülkenizin bundan neler kazandığıdır. Eğer
gitmezseniz
Bizim petrol gelirimiz yok, bizim böyle avantadan bütçemize
aktaracağımız kaynaklar yok; iğneyle kuyu kazacaksınız,
vatandaşınızın üretimini dış dünyada
pazarlayacaksınız ki devletin çarkını döndürebilesiniz. E,
siz Afrikaya gitmezseniz, Güney Amerikaya gitmezseniz
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Mitinge gitti, mitinge!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla)
hatta, yanı başımızdaki
komşularımıza gitmezsek o zaman Türkiye'nin çarkını
nasıl döndüreceğiz?
OKTAY VURAL (İzmir) Mitinglere
Mitinglere
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Gelin, bunları böyle değil de spesifik bir geziyi ele
alın
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Mitinge
Mitinge
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla)
yani, Başbakan niye gidiyor, Hükûmet niye gidiyor? Yahu,
hepiniz, sizler de değerli arkadaşlarım, yurt
dışı seyahatler yapıyorsunuz; hava alanından
alırlar, götürürler bir otele, alt katta toplantı, üst katta yatar,
ertesi gün çıkar gelirsiniz. Yani, sizi, eli cebinizde o sokakta, bu
sokakta dolaştırmazlar. Sizi dinleyen vatandaşlarımız
da yanlış anlar. Yani, bu ziyaretler, bu görüşmelerin
tamamı, devletin, ülkenin menfaati içindir. Hangi ülke bu ziyaretleri
yapmıyor? Bazı ülkeler var ki, ayağının tozuyla bugün
seçiliyor, ertesi gün bir başka ülkeye kendi ülkesinin menfaatini korumaya
gidiyor. Bir başbakan kendi ülkesinin menfaatini korumayacak mı?
Bunun için çaba göstermeyecek mi, gayret etmeyecek mi? Türkiye başka türlü
nasıl tanıtılacak? Türkiyeye bugün 25-26 milyon turist
geliyorsa, tanıtmazsanız, gitmezseniz, kendinizi ifade etmezseniz,
sizin imajınızı başkaları orta yere koyar, sizi
başkaları tanımlar ya da sizin aleyhinize olup bitenleri tespit
edemezsiniz. Onun için de, konuları, gelin biraz daha
sağlıklı bir zeminde tartışalım, doğru bir
zeminde tartışalım.
CANAN ARITMAN (İzmir) Obama bile bizi Arap ülkesi
sanıyor!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Boş kavramlar ya da içini yanlış doldurduğumuz
kavramlarla ya da görüntülerle veya ifadelerle belli bir yere getirmeye
çalışırsak, bundan ülkemiz de zarar görür, hepimiz de zarar
görürüz, en fazla da siyaset kurumu zarar görür. Ben geçmişte de gördüm
bunları. Bir Başbakanlık bütçesinde başbakana yönelik
olarak benzer ifadeler söylendi, sonra kendileri iktidara geldiklerinde ondan 5
mislini daha fazla yaptılar. Yani, bunları bir şey konusu
İnşallah, gün olur, vatandaşla gönül bağını
kurarsınız
Bunları söylemek istemiyorum, vatandaş bizi de
getirdi, sizi de getirme ihtimali olabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) Bizi nereye getirdi vatandaş? Bizi
buraya getirmedi mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) O zaman siz geldiğinizde göreceksiniz, bunları sizler de
yapacaksınız.
OKTAY VURAL (İzmir) Bizi millet buraya getirmedi mi? Niye
aşağı görüyorsunuz bize verilen oyları?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Hayır, iktidara diyorum ben.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) Yani, bu vatandaşın bize
verdiği oy kutsal değil mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Oktay Bey, size yakışmıyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Bakanım
Sayın Bakanım
OKTAY VURAL (İzmir) Bizi kim getirdi buraya?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) İktidara diyorum, iktidara.
OKTAY VURAL (İzmir) Bizi kim getirdi buraya? Millet getirdi
bizi buraya.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla)
Meclisi konuşmuyoruz, iktidarı konuşuyoruz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) İktidara diyorum, iktidara.
OKTAY VURAL (İzmir) Beni buraya da millet getirdi, sadece
iktidara götürmez, buraya da getirir.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Meclisi konuşmuyoruz, iktidarı konuşuyoruz. Sen
anlamak istemiyorsun, ben ne yapayım.
BAŞKAN Sayın Bakanım
OKTAY VURAL (İzmir) Küçük mü görüyorsun? Bize oy verenleri
küçük mü görüyorsunuz? Milleti küçük görmeyin, hakir görmeyin. Göbeğini
kaşıyan adam mı olarak görüyorsunuz partimize verilen
oyları.
BAŞKAN Sayın Bakanım, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla)
Hayır, hayır; bakın, ben, hiç kimseyi hakir görmek gibi bir
şeyim yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Hakir görüyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Hiç, sümme haşa, benim böyle bir anlayışım da
yok, böyle bir saygısızlığı hiç kimseye de yapmam.
Beni tanıyan tanır, en evvel de sizin tanımış
olmanız lazım, ama bir grup başkan vekili olarak sözün önünü
arkasını dinlemeden
İktidar diyorum, getirin tutanakları
bakın, Meclisi kastetmiyoruz Konuştuğumuz iktidarın bütçesi
ve Başbakanlığı konuşuyoruz. Bunun itiraz edilecek
neresi var Sayın Vural yani?
OKTAY VURAL (İzmir) Biz burada milleti temsil ediyoruz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Her defasında yanlış bir çıkışla
olduğunuz yerden laf atıyorsunuz. Bu çok doğru bir şey de
değil.
Hep beraber millete gideceğiz, millet kimi getirirse. Orada
da olabiliriz, burada olabiliriz. Bunda yadırganacak bir şey yok.
Demokrasinin özelliği de bu, güzelliği de bu.
Ama bugün tenkit ettiğimiz duruma hep beraber sonra
düşersek burada siyaset kurumu kaybediyor, onu ifade etmeye
çalışıyoruz.
Hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Sayın Bakan, o zaman da
başka partiye geçersiniz!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Evet, bu turda son olarak, son konuşmacı, aleyhte,
Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.
Sayın İçli, buyurun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün ve bugün Hükûmet sözcülerini dinledik, AKP sözcülerini
dinledik. Bende oluşan kanaat şu: Halka doğruyu söylemiyorsunuz.
Sayın Kamer Gençin ifadesiyle masal ve hikâye anlatıyorsunuz. Her
şey o kadar iyi gidiyorsa, seksen yıllık cumhuriyetin borcu 200
milyar dolarsa, yedi yıllık AKP İktidarında neden 600
milyar dolara çıktı iç ve dış borcumuz?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) O rakam yanlış.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Yuvarlak hesap söylüyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Lütfen müdahale etmeyin
arkadaşlar.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Bu neden buraya
çıktı?
Şimdi, bir aileyi geçindiren bir baba dahi, eğer sizin
borcunuz 600 milyar dolarsa, bu borcu nasıl çevireceksiniz ve hangi
gelirle giderlerinizi denkleyeceksiniz? Bir aile bütçesi bile böyle.
Bakın, 2009 yılında
Ne demişti Sayın
Bakan? 10 milyar bütçe açığı demişti. Ne gerçekleşti
arkadaşlar? Kendi bakanınızın ifadesiyle 62,8 milyar TL. 6
kat. Yine Sayın Bakanın ifadesiyle, diyor ki: 2010 yılı
bütçesi 50 milyar TL -bugünün parasıyla- açık verecek. diyor. Birçok
ekonomi uzmanının söylemine göre o öyle değil; 70 milyar, 100
milyar TLyi bulacağı söyleniyor. Nereden karşılayacaksınız
bunu? Babalar gibi borç isteyeceksiniz. Babalar gibi vatan
topraklarını, sanayi kuruluşlarını satmakla
değil, babalar gibi borç isteyeceksiniz. Başka? Halka babalar gibi
zam yapacaksınız, vergiye zam yapacaksınız. Onun için, ne
olur doğruyu söyleyin, doğruyu söyleyin, samimi olun, halk da
bunları şey yapsın.
Değerli arkadaşlar, şimdi, doğruyu
söylemiyorsunuz derken dün söylenen bir olaya gelmek istiyorum. Sayın
Başbakan -ki bu kitapçıkta konuşması var- 20 Şubat
2001 tarihinde bir gecede 5 milyar doların nasıl
hortumlandığını anlattı burada. Gerçi bu kitapta
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) Yanlış mı?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Yanlışı
söyleyeceğim, dinleme şeyini gösterirseniz.
Ve dedi ki: Rahşan affından kurtuldu. Bu kitapta yok
o. Ve bugün Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç da bir soru üzerine dedi ki: Sayın Başbakan söyledi,
aftan kurtuldu diye bir laf söyledi.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Raporlarda var, raporlarda.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bakın, dinlerseniz ben
size söyleyeyim. Değerli arkadaşım, dinlerseniz söyleyeyim,
sürekli laf atmayın.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Raporlarında var.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen, Hatibe müdahale etmeyin.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Bakın, Rahşan
affı denilen yasa, 4616 sayılı Kanundur.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Kaç defa
çıkardınız bu kanunu?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bu Kanunun adı nedir
biliyor musunuz? 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenen suçlarla ilgili
suçların ertelenmesi. Bu Kanun ne zaman yasalaşmış?
21/12/2000 tarihinde, 2000. Sayın Başbakan, 20 Şubat 2001
tarihli olayı Rahşan affından yararlandı. diye üfürüyor.
Bakın, üfürmeyecek, halka doğruyu söyleyecek. Bir
Başbakanın hataya düşme hakkı yoktur. Bir kitap basıp
dağıtıyorsa, buradaki olayları konuşuyorsa
Bunu
sıradan bir vatandaş söyleyebilir ama Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı bunu söylemez. Sizler de bana oradan laf atmayın;
bakın, geliyorum. Sayın Başbakan, Merkez Bankasını bu
yolla âdeta yağmaladılar. diyor, doğru mu? Akşam
karanlığında Merkez Bankası soyulurken
milliyetçiliğiniz neredeydi? diyor ve diyor ki: Burada isimlerini
veremeyeceğim bazı bankalar, uluslararası bankalar
Neden
isimleri veremiyorsun Sayın Başbakan? Bütün gazetelerde
yazılmadı mı bu? Bir Amerikan bankası, bir Alman
bankası
1 milyar dolar dediği Amerikan bankası
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Türk bankası yok mu?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Türk bankası da var,
Türk bankası da var ve orada diyor ki Sayın Başbakan:
İsmini veremem.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - O paraları siz vermediniz
mi?
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlarım, bir
dinleyin lütfen. Arkadaşlar, lütfen
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) İsmini neden veremiyor
ben size söyleyeyim. İsmini şunun için veremiyor: Şimdi AKP ne
zaman kuruldu? 14 Ağustos 2001. Kriz ne zaman oldu? 20 Şubat 2001.
Kemal Derviş ne demişti: Yeni bir senaryoya gereksinimimiz var.
İşte, AKP yeni bir senaryonun gereği olarak kuruldu.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Kemal Dervişi Amerikadan
niye getirdiniz?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Onun için de AKP,
Amerikadan, Almanyadan, sizi ayakta alkışlayanlardan hesap
soramıyor. Ben size söyleyeyim, o 1 milyar 63 milyon doları bir
Amerikan bankası hortumladı.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ekonomiyi yönetemediniz,
Amerikadan adam getirdiniz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Peki, siz burada iktidarda
değil misiniz kardeşler? Siz burada niçin oturuyorsunuz? Sayın
Başbakan niye karnından konuşuyor? Bakın, Sayın
Başbakan aslında suç işliyor.
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) Siz niye soydurdunuz?
SONER AKSOY (Kütahya) Muhalefet nerede?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Bakın, öfkeleniyorsunuz.
Sayın Başbakan suç işliyor; Suç işleyen
bankaların gidip yakasına yapıştı mı, o
siyasilerin yakasına yapıştı mı? Bürokratların
yakasına yapıştı mı? Cezalarını zaman
aşımına uğratıyor. Onu yapmadı, başka ne
yaptı? Bu bankaların vergilerini affettiniz, vergilerini.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İçli, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Burada naylon faturayı
suç olmaktan çıkaran yasayı çıkarttınız. O
bankaların, yabancı bankaların vergi borcunu affettiniz. Yedi
yıldır -sekizinci yıla girdiniz- niye yakalarına
yapışmadınız? Niye? Başbakanın ifadesiyle
Akşam karanlığında Merkez Bankasını
soyanları
2002de iktidara geldiniz, neredeydiniz?
SONER AKSOY (Kütahya) Muhalefet neredeydi?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Başbakan suç
işliyor, suç! Bunlar zaman aşımına uğrarsa, biz
sizlerden Yüce Divana göndermek suretiyle bunun hesabını
soracağız.
Onun için, hiç karnınızdan
konuşmayacaksınız, hiç gerçekleri
saptırmayacaksınız ve saptırdığınız
gerçekleri Başbakanlık adına bastırılan bu
broşürlere de koymayacaksınız, mahcup olursunuz,
utanırsınız.
Onun için, burada belirli arkadaşlar
Bakın,
Başbakan dün ne demişti: Sayın Baykal grubunuza hâkim olun,
hâkim olmazsanız ben hâkim olurum. Bir de Meclis Başkanına
dönüp ne demişti: Ya sen sustur ya ben susturayım. Siz
Başbakanınızı dinleyin, Genel
Başkanınızı dinleyin. Benim seviyem Sayın
Başbakanın seviyesi değil, o üslubu kullanmam. Onun için, ben
size
Bu söylemlerinden yeterince yanıtı aldınız.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım,
sayın milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Köse, buyurun efendim.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Ülkemizde 2009 yılı
içerisinde 5378 sayılı Kanunda öngörülen ve özürlü
yurttaşlarımıza verilen mesleki rehabilitasyon hizmetlerinden
kaç kişi yararlanmıştır? Adıyamanda bu rakam
kaçtır?
İkinci sorum: Ülkemizde belirtilen mesleki rehabilitasyona
ilişkin kaç tane merkez vardır ve bu merkezlerden Adıyamanda
var mıdır? Var ise sayısı kaçtır?
Üçüncü ve son sorum: Yaşanan ekonomik kriz ile birlikte artan
aile içi şiddet, boşanma, çocukların esirgeme kurumlarına
verilmesi gibi konularda yakın zamanda herhangi bir çalışma
yapılmış mıdır? 2010 yılı içerisinde özel
olarak böyle bir çalışma yapılması düşünülmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanlara ve Hükûmete sormak istiyorum: Sigara
fabrikalarının satılmasıyla burada çalışan
işçiler Yaprak Tütün İşletmelerine aktarıldılar. Bu
işçilere 2007-2009 seçimleri esnasında Hakkınızı
vereceğiz, kadroya alacağız. denmiş olmasına
rağmen maalesef hakları verilmedi. Şimdi de işletmeler
kapatılarak 4/C kapsamına alınmakta ve işlerine son
verilmektedir. 12 bin civarındaki bu insanlar ağır kış
şartlarında Tokattan, Diyarbakırdan, Samsundan,
Adıyamandan, Hataydan, Batmandan, Bitlisten, Manisadan,
İzmirden, Trabzondan, Konyadan Ankaraya AK PARTİ Genel Merkezi
önüne haklarını aramak için geldiler. Buz gibi soğukta eylem
yapan bu insanların ekmek mücadelesinin sesini duyacak mıyız, özlük
haklarını verecek miyiz? Daha önceki özelleştirmelerin sonunda
işçilere devlet memurluğu hakkı ve özlük hakları
verilmişti, bu insanlar da bu soğukta bunu bekliyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu yurtlarında birçok olumsuzluklar yaşanıyor. Çocuklara
bakıcılar tarafından dayak ve tacizler yapılıyor.
Bunlara sebep olanlar hakkında bugüne kadar neler yaptınız?
Ayrıca, sokaklarda yatıp kalkan, çeşitli suçlara
karışan sokak çocukları da bir gerçek ve ne yazık ki
gittikçe vahim bir hâl alıyor. Bu çocuklarımızın
kurtarılması ve topluma kazandırılması için bir
projeniz var mı? Varsa açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakanım; Sayın Başbakan 2001 yılı ile içinde
bulunduğumuz yılın problemlerini sık sık mukayese
ediyor ve 2001de vatandaşın büyük sıkıntıları
olduğunu, bugün ise bu sıkıntılardan kurtulduğunu
belirtiyor. Son bir yılda doğal gaza yüzde 53, akaryakıta yüzde
45, elektriğe yüzde 63 zam yapıldı; işçi, memur ve emekli
maaşlarına yapılan zam ise yüzde 2,5 ila 1,8
arasındadır. Bu durumda vatandaşın ekonomik durumu
nasıl iyi olabilir, açıklar mısınız?
İki: Sayın Başbakan işsizlik
rakamlarını istatistiki olarak açıklamış ve Yüzde
10,3ten yüzde 13,4e çıktık. diyerek küçümsemiştir. Sayın
Başbakan, aradaki fark 2 milyon 250 bin kişidir, yani işsizler
ordusuna 2 milyon 250 bin kişi eklenmiştir. Bu rakamı küçümsüyor
musunuz? Aileleriyle birlikte bunların 10 milyon kişi
olabileceğini biliyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Güvel...
HULUSİ GÜVEL (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Dünya Ekonomik Forumu tarafından
hazırlanan Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre ülkemiz kadın hakları
konusunda 134 ülke arasında 129uncu sıradadır. Benzer tespitler
Avrupa Birliği raporlarına da yansımaktadır. Yeterli
mevzuat olmasına rağmen uygulamadan kaynaklanan sorunların
ortadan kaldırılması için Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü ve Bakanlığınızca yapılan
çalışmalar nelerdir? Bu raporu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İkinci sorum: Sayın Bakan, Adana ilimizde kadın
istihdamının artırılması amacıyla
Bakanlığınıza bağlı Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğünce 2002-2009 yılları itibarıyla kaç proje
geliştirilmiş veya kaç proje desteklenmiştir? Bu projelerle kaç
kadın istihdamı sağlanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başbakan yurt içi ve yurt dışı
gezilerinde hediyeler dağıtmaktadır. Bu hediyelerin bedelini
cebinden mi ödemektedir? Bütçe kalemlerinde böyle bir ödenek kalemi
görünmemektedir. Bu hediyelerin toplam değeri nedir?
Başbakanın emrinde kaç uçak, kaç helikopter, kaç otobüs,
kaç binek otomobili vardır?
Başbakanın koruma sayısı kaçtır?
Bunların toplam gideri nedir?
Başbakanlık bütçesinden hangi vakıf, dernek ve
benzeri tüzel kişiliklere ne kadar ödeme yardımı
yapılmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Önce Sayın Çiçeke soruyorum: Hâlen MİT bünyesinde kaç
istihbarat elemanı görev yapmaktadır? Bu elemanların
belirlenmesinde ve işe alınmasında ne tür objektif kriterler kullanılmaktadır?
Son dönemde istihbarat elemanlarının seçiminde de siyasi ayrım
yapıldığı iddialarını ne derece doğru
buluyorsunuz?
İki: İzinsiz, halka arz yoluyla yurt dışı
ve içinde çok sayıda insanımızı dolandıran holdingler
ve İhlas Finans kurumu mağdurlarının mağduriyetinin
giderilmesiyle ilgili olarak Başbakanlık ne tür tedbirleri
almıştır? Bu konuda ne kadar vatandaşımızın
mağdur olduğu ileri sürülmektedir?
Bundan sonraki sorularım da Sayın Kavafa: Ülkemiz
genelinde 2008 ve 2009 yıllarında toplam kaç çocuk kaybolmuştur?
Bunların kaçı bulunabilmiştir? Çocuklarımızın
kaybolmasının başlıca sebepleri nelerdir? Bu konuda
Bakanlığınızca herhangi bir çalışma yapılmış
ya da yaptırılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Asil
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, en çok kurum değiştirme talebi Sosyal
Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu
personelinden gelmektedir. Bunun nedeni de devlet şefkatinin temsilcisi
olan çalışanların mali ve sosyal açıdan son derece
kısıtlı imkânlarda hizmet vermeye
çalışmalarıdır.
Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu
çalışanlarının mali ve sosyal haklarını
geliştirmeyi düşünüyor musunuz? Kurumda nitelikli personel
istihdamı yoluyla personel eksikliğini giderme yönünde bir çalışmanız
var mıdır?
Sayın Başbakan Yardımcımıza da bir sorum
var. İmralıya arkadaş gönderme projesine Başbakanlık
örtülü ödeneğinden kaynak gönderilmiş midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Cemil Çiçeke sormak istiyorum: Emniyet Genel
Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Millî
İstihbarat Teşkilatı, vatandaşlarımızın
huzuru ve güvenliği için canla başla görev yapmaktadırlar,
muhtemel olayları önceden tespit edip önlem alınmasına vesile
olmaktadırlar. Son zamanlarda artan terör olaylarında birçok
vatandaşımız, askerimiz hayatını kaybetmektedir. Bu
olayların önceden istihbaratı neden yapılamamaktadır?
Teknoloji ve diğer imkânlar neden kâfi gelmemektedir? Sizce eksik olan
nedir?
Bir diğer sorum: Sayın Başbakan, Kürt sorununun bir
devlet projesi olduğunu ifade etmişti. Buradan hareketle, Kürt sorunu
meselesi Millî Güvenlik Kurulunda görüşülmüş ve bir karar
alınmış mıdır? Alınmış ise ne
zamandır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Nalcı
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Şimdi, dört tane
yatırım bakanlığının -Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı, Ulaştırma
Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının- toplam bütçeden almış
olduğu pay 3,6 milyar TL. Ama baktığımız zaman,
Başbakanlığın bütçeden almış olduğu pay 4
milyar TL; artışına da baktığımız zaman
yüzde 118 gibi bir artış gösteriliyor. Yani 2009daki bütçe 1.837
iken 2010a konan bütçe 4 milyarın üstünde bir rakam. Şimdi,
enflasyonun tek haneli olduğu bir durumda bu yüzde 117lik
artışın nedeni nedir? Bu paranın ne gibi bir
yatırım veya hizmet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, son olarak buyurun efendim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ülkemizde özürlülerle ilgili kapsamlı bir araştırma
en son hangi tarihte yapılmıştır? Yeni bir
araştırma yaptırmayı düşünüyor musunuz? Özürlülerin
iş gücüne dâhil olma durumu nedir? Bakıma muhtaç özürlülere yönelik
sosyal bakım hizmetleri yeterli midir? Evde bakım hizmeti
müracaatı sayısı nedir ve kaç vatandaşımıza evde
bakım hizmeti verilmektedir?
Son olarak 5378 sayılı Kanunun 13üncü maddesi
uyarınca özürlülere sosyal ve mesleki rehabilitasyon hizmetleri için
belediyeleri bütçe yoluyla desteklemeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanlarım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Adıyaman
ilimizde 2.103 özürlümüz için evde bakım ücreti ödüyoruz. Ayrıca
Adıyamanda kaç tane rehabilitasyon merkezimizin olduğu ve mesleki
eğitim anlamında kaç kişinin faydalandığından da
yazılı olarak vekilimize cevap vereceğiz.
Kayıp çocuklar konusu soruldu. 2007 yılı
itibarıyla bildirilen kayıp çocuk sayısı 7.183, bulunan
kayıp çocuk sayısı 6.350, aranan kayıp çocuk
sayısı ise 833; 2008 yılı itibarıyla da 1.446 tane
çocuk kayıp, emniyetin bildirdiği verilere göre.
Sosyal Hizmetlerde çocuk ve yaşlılara, özürlülere kötü
muamele yapanlara karşı işlem yapılıyor mu? diye bir
soru soruldu. Gerekli incelemelerden sonra elde edilen bulgulara göre suçlu
bulananların işine son verilerek daha sonra da hukuki kısmı
için yargıya intikal ediliyor kötü muamelede bulunan kişiyle
alakalı olarak. Bu yüzden de kurumlarımızda şiddet ve
istismar olabildiğince en aza indirgenmiştir. Bu konuda titizlikle
takiplerimiz ve incelemelerimiz devam etmektedir.
Kadının statüsü, kadının istihdamıyla
ilgili proje ve çalışma yapıyor mu? diye sorulmuş.
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğümüz kadın
istihdamını artırmak, kadının sosyal hayata ve
ekonomik hayata kazandırılması konusunda öncelikle yasal
mevzuatla ilgili düzenlemelerle birlikte Hükûmetimizin yapmış
olduğu, bu konuda sivil toplum kuruluşlarıyla beraber
başlatmış olduğu projeler var, bunların
devamını yapıyoruz. Ayrıca, kadın
istihdamını artırmaya yönelik, Sosyal Güvenlik Kanununda
yapmış olduğumuz bir düzenleme var. On sekiz ile yirmi altı
yaş arasındaki genç ve kadınları işe alan
işverenlerin sosyal güvenlik primini beş yıl süreyle kademeli
olarak devlet ödemektedir her yıl yüzde 20 azaltmak kaydıyla.
Kadınlarımızın doğum öncesi ve sonrası izinleri
sekizerden on altı haftaya çıkarılmıştır, daha
önce yapılan bir düzenlemeyle. Ayrıca doğum sonrasında da
bir yıl ücretsiz izin alma hakkı getirilmiştir,
kolaylaştırılmıştır bu anlamda. Ayrıca
yasalarda da işe alınmada cinsiyet
ayrımcılığı yapılmayacağına dair kesin
bir hüküm belirtilmiştir.
Özürlülerle ilgili araştırma yapılıyor mu?
diye bir soru soruldu. TÜİKle birlikte özürlülerle ilgili bir özürlülük
veri tabanı araştırması yapılması
başlatılmıştır Türkiye genelinde. Ne kadar özürlümüz
var, özürlülüğün cinsi ve ağırlık derecesini belirleyen ve
bu anlamda özürlülerimize yapılacak sosyal yardımlarımızın
daha sağlıklı bir şekilde ulaştırılması
noktasında bir özürlülük veri tabanı çalışması
Özürlüler İdaresi ve TÜİK tarafından başlanmıştır.
Ayrıca bu konuda da en son 2002 yılında yapılmış
başka bir araştırma da var TÜİK tarafından.
Soruların diğer kısmını yazılı
olarak cevaplayacağım.
Teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tespit
edebildiğim kadarıyla sorulara cevap vermeye
çalışacağım. Eğer eksik bir husus varsa özür dilerim,
onları tekrar tutanaklardan çıkarır yazılı da
cevaplandırabiliriz.
Evvela aklımda kalanlardan bir tanesi, Başbakanlık
bütçesindeki artıştır. Bu artış doğrudur ancak
bunun sebebi şudur: Bunlardan bir tanesi transfer yapılan yeni
kuruluşlar var. Bunların başında Yüksek Öğrenim Kredi
Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü geliyor. Eskiden başka bir
bakanlığa bağlıyken Başbakanlığa
bağlandı, birincisi budur. Yine Atatürk Tarih Kültür Merkezi gibi
kuruluşların bütçeleri -bunlar özel bütçe- gelirleri giderlerini
karşılamadığı takdirde mecburen Başbakanlık
bütçesinden bunlara aktarma yapılıyor.
İkincisi, Başbakanlığın kendi
bütçesindeki artışın en önemli sebebi de İstanbulda
yapılan Millî Arşiv Binasıdır. Bu, son derece önemlidir.
Zannediyorum bu konuda hepinizin desteği önem arz ediyor. Çünkü
arşivlerimiz bizim hafızamızdır. Yani bu
toplantılardaki varlığımızın en önemli belgeleri,
kanıtları, tarihimiz burada. Ama çok dağınık yerlerde,
eski vakıflara ait kimi medreselerde. Çok da doğru şartlarda
bunlar muhafaza edilemiyor. Onun için günün şartlarına uygun,
bunları gelecek nesillere de aktaracak tarzda bir arşiv
binasının yapılmasına ihtiyaç var. Bu bina yapılacak,
onun için de Başbakanlık bütçesine bir artış
getirilmiştir. Bunun dışında barışı
destekleme ve koruma harekâtları konsepti çerçevesinde bütçeye konulan bir
ödenek var. O ödenek yetmediğinde de Başbakanlık bütçesinden
artış yapılıyor.
İkincisi; Başbakanlığa bağlı kaç
tane uçak var? diye bir arkadaşımızın sorusu var.
Başbakanlıkta şu an 3 tane uçak var. Bu bir havuz sistemidir.
Bunu Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ihtiyaç hâlinde de
diğer bakanlar veya devletin diğer birimlerinde
kullanılmaktadır ama Başbakanlığın havuzunda
gözüküyor. Sayın Cumhurbaşkanının, yeri gelir
Dışişleri Bakanının veya ilgili bakanların
ihtiyaç hâlinde kullandığı uçak sayısı 3tür.
Bir başka husus Başbakanlık bütçesinden herhangi
bir vakıf veya derneğe yardım yapılıyor mu? diyor.
Hayır. Başbakanlık bütçesinden bu manada yapılmış
herhangi bir vakıf ya da derneğe yardım söz konusu
değildir.
Devlet politikası olarak ifade edilen hususlarla ilgili
şunu açıkça ifade edeyim: Millî Güvenlik Kuruluna
katılmış içinizde arkadaşlarımız olabilir
geçmişte. Millî Güvenlik Kurulu çalışmaları bir önceki
aydan, bir önceki toplantıdan tespit ediliyor. Toplantının
gündemini Sayın Cumhurbaşkanı belirliyor Genelkurmay
Başkanımızın ve Başbakanımızın
görüşleri alındıktan sonra. Bir taslak metin
hazırlanır gündemdeki konularla ilgili olarak;
tartışılır, konuşulur, karara varılan hususlar da
Millî Güvenlik Kurulu bildirisiyle kamuoyunun dikkatine ve bilgisine sunulur.
Bunlar da zaten toplantının hemen akabinde radyolarda,
televizyonlarda, basında değerlendirme konusu olarak
yapılmaktadır. Dolayısıyla biz Bir konu Millî Güvenlik
Kurulunda konuşuldu. diyor isek konuşulmuştur ve bununla ilgili
de zaten açıklama bu bildirilerle yapılmış demektir.
Ayrıca, son zamanlarda yapıldığı iddia
edilen doğal gaz, akaryakıt vesaire gibi hususlar. Değerli
arkadaşlarım, bunların fiyatlarını Hükûmet
belirlemiyor. Bunlar, dışarıdan aldığımız
hususlar. Bunların bir fiyat belirleme mekanizması var. Sadece bizim
dönemimizde değil, geçmişte de buna göre
Eskiden ekmeğin
fiyatına varıncaya kadar Bakanlar Kurulu veya belli kuruluşlar
belirliyordu. Şimdi böyle bir durum söz konusu değil,
uluslararası piyasalara göre
Dövizle aldığınız bir
şeyin fiyatında artış varsa, ister istemez içeride de
olacaktır. Bunu belli bir süre sübvanse edersiniz ama ilanihaye bunu devam
ettirme imkânınız yok. Uluslararası piyasalardaki fiyatlar neye
göre teşekkül ediyorsa ona göre teşekkül ediliyor. Vatandaşa da
biz yeri geldi dört sene zam yapmadığımız zaman oldu,
beş sene zam yapmadığımız zaman oldu.
Vatandaşımız şunu çok iyi biliyor ve bilecektir: Biz, keyfî
olarak zam yapan bir Hükûmet olmadık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Allah, Allah!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - İhtiyaç yoksa, zaruret yoksa, malın fiyatı,
dış piyasa böyle bir fiyat ayarlamasını gerektirmiyorsa
fiyat ayarlaması yapılmamıştır. Beş sene
elektriğe zam yapılmadığı dönemler de oldu. Demek ki
ihtiyaç yoktu. Sonra ihtiyaç hasıl oldu, zam yapıldı. Aynı
şey diğer kuruluşlar için, diğer fiyat ayarlamaları
içerisinde geçerli. Bunun böyle bilinmesinde fayda vardır diye
düşünüyorum.
Onun dışında, bir kısım sorular var.
Holdinglerle ilgili durum vesaire
Bunlar bir kısmı yargıya
intikal etmiş konular, bir kısmı özel hukuk hükümlerine tabi
konular yani. Özel hukuk hükümlerine göre insanlar alışveriş
yapıyorlarsa, ortak oluyorlarsa, devletin daha evvel bu konuda bir
kefaleti, bir taahhüdü de söz konusu değilse, herhangi bir ödeme
yapmıyor. Bunun en açık örneği bankadaki mevduat garantileridir.
Onun dışında, iki kişi ortak olmuş, bir ticari
şirkete ortak olmuş. Buradan kâr da edebilir, zarar da edebilir.
Zarar ederse devlet ödesin, kâr ederse
Bunlar çok doğru
yaklaşımlar değil. Bu ilk defa olan bir husus da değil. Ben
burada devletin taahhüdü olan bir husus varsa onu cevaplarım, yoksa
kişiler arasındaki kâr-zarar ilişkilerinin faturasını
devlete yüklemek de bence çok doğru olmaz diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
şimdi, sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1. Başbakanlık 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.892.560.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 22.037.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3.213.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 61.233.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 730.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 23.976.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.003.750.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2008 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Başbakanlık 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.916.525.286,00
- Toplam Harcama : 1.858.202.037,14
- İptal Edilen Ödenek : 58.323.248,86
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2008 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75- MİLLÎ
İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜŞTEŞARLIĞI
1. Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 523.479.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 523.479.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 417.631.758,83
- Toplam Harcama : 415.626.144,11
- İptal Edilen Ödenek : 2.005.614,72
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 902.633,00
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Millî İstibarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.76- MİLLÎ GÜVENLİK
KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 12.423.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 12.423.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabil etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 10.708.000,00
- Toplam Harcama : 10.235.314,63
- İptal Edilen Ödenek : 472.685,37
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.79 - BAŞBAKANLIK YÜKSEK
DENETLEME KURULU
1. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 14.766.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 100.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 14.866.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 10.362.000,00
- Toplam Harcama : 9.418.176,34
- İptal Edilen Ödenek : 943.823,66
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.07- TÜRKİYE VE ORTA
DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1. Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 5.109.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 332.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 260.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 2.041.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.743.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 770.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 6.823.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.593.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008
yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 5.938.331,73
- Toplam Harcama : 5.768.524,38
- İptal Edilen Ödenek : 169.807,35
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 4.967.000,00
- Yılı tahsilatı : 5.663.632,27
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008
yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE
ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.324.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 17.281.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 2.345.695.900
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.374.302.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.090.135.525,40
- Toplam Harcama : 1.075.111.518,36
- Ödenek Dışı Harcama : 19.981,04
- İptal Edilen Ödenek : 13.726.347,43
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.317.640,65
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.87 - ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1. Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.415.900
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 2.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 210.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 4.025.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5.653.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 4.395.000,00
- Toplam Harcama : 4.128.865,76
- İptal Edilen Ödenek : 266.134,24
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.88 - AİLE VE SOSYAL
ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 5.929.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5.929.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü 2008
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 4.920.000,00
- Toplam Harcama : 4.417.169,05
- İptal Edilen Ödenek : 502.830,95
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü 2008
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.89 - KADININ STATÜSÜ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 4.700.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.700.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 3.832.000,00
- Toplam Harcama : 3.582.064,87
- İptal Edilen Ödenek : 249.935,13
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri, böylece
Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ve Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğünün 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008
yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Kurumlarımız ve milletimiz için hayırlı
olmalarını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, programa
göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için 16 Aralık 2009 Çarşamba günü
saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.08