DÖNEM: 23 CİLT: 58 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
46ncı
Birleşim
12 Ocak 2010 Salı
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Özpolatın, Yargıtaydaki boş üyelikler
için seçim yapılamamasına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı
2.- Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurtun, Isparta ilinde tarım,
hayvancılık ve elmacılığın durumu ve ekonomiye
etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Isparta ilindeki işsizlik sorununa
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 26 milletvekilinin, TEDAŞ ve EÜAŞ
özelleştirilmelerinin araştırılarak özelleştirilme
uygulamalarında alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/505)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 20 milletvekilinin, çevrimiçi oyunların
neden olduğu sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/506)
3.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 milletvekilinin, Gaziantepte sel felaketine
karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/507)
4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, tüketicilerin kredi
kartı ve bankacılık işlemlerinden kaynaklanan
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/508)
B) ÖNERGELER
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, (2/2) esas numaralı Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/172)
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/325) esas
numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 12/1/2010 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- (10/128,
10/272, 10/378) esas numaralı Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 12/1/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
3.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel
Kurulun, 12/1/2010 Salı günkü birleşiminde deprem ile ilgili Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra gündemdeki kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 13, 20, 27 Ocak 2010 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi, 19 ve 26 Ocak
2010 Salı günkü birleşimlerde ise 1 saat sözlü soruların
görüşülmesinden sonra diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemdeki kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 418 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler halinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Hatay
Milletvekili Abdülhadi Kahyanın, İstanbul Milletvekili Bayram Ali
Meralin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meralin, Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahyanın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar
Ağyüzün, bir okulda yaşanan bir olaya ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/661) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı
2.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, Tokatın bazı ilçelerindeki sağlık
personeli açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/989) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesince
yaptırılan bir merkeze ilişkin sözlü soru önergesi (6/1171) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa Devlet Hastanesindeki uzman
doktor eksikliğine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1182) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, sosyal hizmet uzmanı
istihdamına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1215) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ağrı-Diyadindeki sağlık
ocaklarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1218) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
7.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, bebek ölümleri meydana gelen bir
hastanede soruşturma açılmamasına ve memuriyetine son verilen
bazı sendikacılara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1232) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, hastanelerdeki yanık ünitelerine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1250) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, hekim ihtiyacına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1252) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, sağlıktaki yabancı
yatırımlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1253) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
11.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, sözleşmeli sağlık personeline
kadro verilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1261) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
12.- Bitlis Milletvekili
Mehmet Nezir Karabaşın, hematoloji ünitelerine ve uzmanlarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1266) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Aksaray-Güzelyurttaki yatırımlara
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1269) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
14.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Aksaray Merkezdeki sağlık
ocaklarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1270) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
15.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Batman-Beşirideki sağlık
ocaklarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1305) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
16.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, deterjanların
sağlığa etkilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1315) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
17.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, fizyoterapistlerin yetki ve
sorumluluklarının düzenlenmesine ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1347) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
18.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, bir mahalleye
sağlık ocağı yapılmasına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1382) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
19.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Gaziantepteki bazı sağlık
verilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1402) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
20.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Bitlis-Adilcevazdaki sağlık
ocaklarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1406) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
21.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, sözleşmeli sağlık
personeline ilişkin sözlü soru önergesi (6/1418) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, İstanbulda depreme
yönelik çalışmaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/60)
2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, deprem riskinin ve
alınması gereken önlemlerin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/63)
3.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Bursa ve çevresinde
yaşanacak muhtemel bir deprem felaketine yönelik alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/99)
4.- Yalova
Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/242)
5.- Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/243)
6.- İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul ve
Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/244)
7.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 19 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/245)
8.- İstanbul
Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, başta İstanbul olmak
üzere ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246)
9.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmirdeki deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
10.- Kocaeli
Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Ankara Milletvekili Reha Denemeçin; Serbest Bölgeler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/541) (S. Sayısı: 446)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, denetim ve yönetim kurullarında
görevli personele ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/10051)
2.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, otomotiv sektöründe hurda indirimine gidilip
gidilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Nihat Ergünün cevabı (7/11061)
3.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Varlık Barışı
uygulamasına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/11120)
4.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, ilişiği kesilen TSK personelinin
atanmasına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/11122)
5.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, personel atamalarına ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönülün cevabı (7/11161)
6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Türkiye Kalkınma Bankası
Yönetim Kurulu üyelerinin ve personelinin ücretlerine,
Türkiye
Kalkınma Bankası Genel Müdürlük katındaki düzenlemelere,
Türkiye
Kalkınma Bankası yönetimine,
Türkiye
Kalkınma Bankasındaki personel yönetimine,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Ali Babacanın cevabı (7/11202), (7/11203), (7/11263), (7/11266)
7.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, TMSFye devredilen bankalara ve TMSFnin
faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/11264)
8.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Düzce Valisi hakkındaki işlemlere
ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı
(7/11284)
9.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, çiftçilerin elektrik borçlarına
ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/11301)
10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, oyuncak piyasasının
denetimine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/11339)
11.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, konut kredi geri ödemesini
yapamayanların durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın
cevabı (7/11349)
12.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, Türkiye İş Kurumunun
Burdurdaki projelerine ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin
cevabı (7/11363)
13.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Türkiye İş Kurumunun
Ispartadaki projelerine ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/11366)
14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, mısır ithalatına ve
nişasta bazlı şeker piyasasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/11369)
15.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Ulubat ve Gölyazıda turizmin
geliştirilmesine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/11402)
16.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, fazla çalışmalar
konusundaki bir düzenlemeye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/11403)
17.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, özürlülerin eğitimlerindeki bir
düzenleme değişikliğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/11407)
18.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, elektrik
faturasını ödeyemeyenlerin durumuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/11408)
19.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, selden etkilenen
bazı belediyelere aktarılacak ödeneğe ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/11409)
20.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının, Tekirdağ
Çanakkale Şehitliğinin düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi
Gönülün cevabı (7/11444)
21.-Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Zonguldak Merkez Çocuk
Yuvasının kapatılmasına,
- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcının, bir hayırseverin
Tekirdağdaki sosyal hizmet kuruluşlarına yaptığı
yardımlara,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Selma
Aliye Kavafın cevabı
(7/11486), (7/11487)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak üç oturum yaptı.
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim
hakkı ve yetkisine,
Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, Sümela Manastırının
ayine açılmasına,
İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz, asgari ücretin tespit şekli ve
esaslarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Mardin
Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, pamuk üretiminde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi (10/501),
Mardin
Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, Dersim olaylarının
araştırılması (10/502),
Mardin
Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, Mersinde kurulması
planlanan nükleer santralin muhtemel etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/503),
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 19 milletvekilinin, kara ve deniz
sınırlarının güvenliği konusundaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
(10/504),
Amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
3üncü
sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Ankara Milletvekili Reha Denemeçin, Serbest Bölgeler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (2/541) (S. Sayısı: 446) 1inci maddesi kabul
edildi; teklife geçici madde eklenmesine ilişkin önergeler üzerinde bir
süre görüşüldü.
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, Plan ve Bütçe Komisyonu Sözcüsü Tokat Milletvekili
Osman Demirin, konuşmasındaki Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda
komisyon üyelikleri devam etmesine rağmen kendisinin ve arkadaşının
isminin yer almadığı. ifadelerini yanlış yorumlayarak
ciddi bir yanıltmada bulunduğuna,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
kendisiyle ilgili sorduğu soruya,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Tunceli Milletvekili
Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, şahsına
sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
12 Ocak 2010
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 19.01de son
verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Yusuf
COŞKUN
Burdur Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 56
II.- GELEN KÂĞITLAR
8 Ocak 2010 Cuma
Teklif
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/566) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2010)
No.: 57
11 Ocak 2010 Pazartesi
Tezkereler
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1041) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6.1.2010)
2.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1042)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
3.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1043) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
4.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1044) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
5.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binicinin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1045) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6.1.2010)
6.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1046) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
7.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1047) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
8.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1048) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
9.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1049) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
10.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1050) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
11.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1051) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
12.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1052) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6.1.2010)
13.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1053) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6.1.2010)
14.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1054) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6.1.2010)
15.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1055) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
16.- Van Milletvekili
Özdal Üçer, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Hakkari Milletvekili
Hamit Geylani, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, Mardin
Milletvekili Emine Ayna ve Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1056) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6.1.2010)
17.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Hakkari Milletvekili Hamit
Geylaninin Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1057) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2010)
18.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1058) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, bir derneğin kamu yararına
çalışma statüsüne ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10045)
2.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Deniz Feneri
Davasındaki adli yardım taleplerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10049)
3.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, bazı personele uygulanan yol
parasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10157)
4.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Ergenekon Davasında görev alanların bir
yemekte bir araya gelmesine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10158)
5.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Ergenekon Davasındaki hakim ve savcılar
ile polislerin birbirleriyle ilişkilerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10159)
6.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, hakim ve savcılar hakkındaki
iletişim dinleme kararlarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10334)
7.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, davaların uzun sürmesine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10335)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Deniz Feneri Davasına ve Almanyanın
adli yardım talebine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10336)
9.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, tutuklama ve tutukluluğun
devamı kararlarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10337)
10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Adli Tıp Kurumunun yeni bina
ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10341)
11.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, güvenlik güçlerinin kelepçe ve diğer
bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçları
kullanımına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10420)
12.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, bürokrat olarak atanan bakan ve
milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10421)
No: 58
12 Ocak 2010 Salı
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 26 Milletvekilinin, TEDAŞ ve EÜAŞ
özelleştirilmelerinin araştırılarak özelleştirilme
uygulamalarında alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/505) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.11.2009)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 20 Milletvekilinin, çevrimiçi oyunların
neden olduğu sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/506) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2009)
3.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 Milletvekilinin, Gaziantepte sel felaketine
karşı alınacak önlemlerin araştırılması
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/507) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.11.2009)
4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 Milletvekilinin, tüketicilerin kredi
kartı ve bankacılık işlemlerinden kaynaklanan
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/508)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2009)
12 Ocak 2010
Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.04
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46ıncı Birleşimini
açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Yargıtaydaki hâkim atamaları
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Özpolata aittir.
Buyurun
Sayın Özpolat. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolatın,
Yargıtaydaki boş üyelikler için seçim yapılamamasına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yargıtaydaki atamalarla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay seçim sorunu
gündemdeki yerini koruyor. Boş üyelikler için bir türlü seçim
yapılamıyor. 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 29uncu
maddesi Yargıtay üyelerinin seçimini düzenliyor. Anılan maddenin
üçüncü fıkrası, boş üyelik sayısı 10 olduğunda en
geç iki ay içinde seçimin yapılmasını emrediyor ancak gün itibarıyla
bu sayı 34ü bulduğu hâlde bu seçim bir türlü yapılamıyor.
Yüksek Seçim Kurulunun çalışmaları, Hâkimler ve Savcılar
Kurulunun çalışmaları kilitleniyor, Yargıtay
çalışmıyor, davalara bakılamıyor, böylece
yurttaşlar zarar görüyor, bütün bir adalet sistemi felç oluyor. Bunu kim
yapıyor? Hükûmet. Ne adına yapıyor? İnat uğruna. Niye
inat ediyor? Diğer pek çok kurum gibi adalet sistemi de kendisinden yana
olsun diye. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna kendi üye seçmek istiyor.
Yargıyı siyasetin insafına terk ediyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu inat ülkeye pahalıya mal
oluyor. Yargının ağır iş yükü Hükûmetin bu tavrı
yüzünden iyice artıyor. Sayın Adalet Bakanı Bir kurul üyesi
yurt dışında, isimler üzerinde inceleme yapıyoruz diyor.
İnsaf Sayın Bakan, bu inceleme sekiz aydır mı
yapılıyor! Ayrıca kamuoyunda herkes biliyor ki siz bunlar
üzerinde pazarlık yapıyorsunuz. Kamuoyu bunu bilecek kadar bu
işten haberdardır ve takipdardır. Seçilen üyenin nitelikleri
yasada zaten belirtilmiş. Kurula düşen, yasadaki niteliklere uyan
isimleri süresi içinde seçmektir. Dolayısıyla inceleme sürüyor
açıklaması inandırıcı değildir. Yasa, açık
biçimde iki ay içinde seç diye emredici hüküm koymuş. Siz, bu
yasayı çiğniyorsunuz, adaletle oynuyorsunuz, adalet bekleyen
yurttaşa eziyet ediyorsunuz. Bu ülkedeki tüm kurumları kendi
anlayışınıza uygun hâle getirmek istiyorsunuz. Tüm
çalışmalarınız buna hizmet ediyor. Başka ses,
başka söz istemiyorsunuz. Her alanda tek tip bir anlayış
istiyorsunuz. Bunun adı faşizmdir. Tüm suçlarınız içinde en
ağırı, yargı
bağımsızlığını ortadan kaldırma
girişiminizdir. Unutmayın ki yargı
bağımsızlığına kasteden iktidarlar, ülkenin
varlığına ve bağımsızlığına da
kastediyorlardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda yapılan, anayasal
görevi geciktirmektir, görev ihmalidir, yargıya doğrudan müdahaledir;
ülkeye, yurttaşa, yargıya haksızlıktır.
Yargıyı çalıştırmamak, devleti
çalıştırmamaktır. Bu, somut bir suçtur ve somut
yaptırımları vardır.
Anayasamızın
Yargı başlığı altındaki 138inci maddesi yasama
ve yürütmenin uyması gereken kuralları gösteriyor. Buna göre Türkiye
Cumhuriyeti mahkemeleri bağımsız, hâkimler ise teminatlı
olmalıdır. Ancak yıllardır izlediğimiz manzara bunun
tam tersidir. Hükûmet yargıyı siyasallaştırmak konusunda
ısrarcıdır. Yargıya üye seçilememesi de bu
ısrarın bir sonucudur. Bu vahim tablo Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulundan Adalet Bakanı ve Müsteşarının
çıkartılması zorunluluğunu bir kez daha bize
göstermektedir. Buradan Hükûmeti ve Sayın Adalet Bakanını
kadrolaşma hırsından vazgeçmeye çağırıyoruz.
Bakınız,
Yargıtay Başkanı feryat ediyor Ateş bacayı
sardı. diyor, Yangın büyüyor çünkü yargı tam
bağımsız değildir. diyor. Adaletin sağlanmasına
ayak bağı olmayınız. Bırakınız yargı
işlesin. Yargıdan elinizi çekiniz. Yargıyı yargıya
bırakınız. Sayın Bakan, unutmayın ki kişiler
gelip geçici, kurumlar kalıcıdır. Siz ve Hükûmetiniz de gelip
geçicisiniz. Bunu hatırlayarak yargıyı yıpratan tutumunuzu
terk ediniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (Devamla) Türkiye Cumhuriyetinin çok değerli hukuk
adamları, çok değerli cumhuriyet savcıları vardır.
Onlar görevlerini hukuka uygun biçimde yapmaktadırlar. Hükûmet olarak
sizin yapmanız gereken, hukuka ve hukukçuya müdahaleden uzak durmak ve
onların görevlerini yapmalarını sağlamaktır. Siz
onlara gölge etmeyin yeter.
Sayın
Başbakan bazı davaların savunuculuğuna soyunsa da,
cumhuriyet savcılığı, hukuk fakültesi mezunlarının
belli sınavları başarıyla vererek ve yıllarca tozlu
dosyaları yutarak elde ettikleri değerli sıfatlardır.
İnsanlar başbakan olabilirler ama savcı olmak zordur. Bu
nedenle, yargıya ve mensuplarına gerekli değeri vermenizi;
onları, işlerini yapma noktasında serbest
bırakmanızı, onların rollerine soyunmamanızı
öneririz. Sizin göreviniz adalet hizmetinin aksayan yanlarını
gidermek ve sorunları çözmektir. Unutmayın ki iyi işleyen
bağımsız adalet bir gün size de lazım olur. Zannederim en
çok da size lazım olacaktır. Tüm hukuk camiası, adalet bekleyen
tüm yurttaşlar fazlasıyla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özpolat.
İktidar
adına Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ali Özpolatın yapmış
olduğu gündem dışı konuşmayla ilgili Hükûmet
adına beyanlarımızı ifade etmek üzere
huzurlarınızda söz aldım.
Değerli
arkadaşlar, gerek Yargıtaya yapılması gereken üye seçimiyle
ilgili gerekse de Türkiye nereye götürülmek isteniyor?, Türkiyenin
istikameti neresidir? gibi sorulara dönük olarak tespitlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. O da şudur: Hükûmetimizin en önemli hedefi ülkemizin
gelişmiş demokrasiler arasına girmesi ve Avrupa Birliğine
tam üye olabilmesidir. Bu hedefi gerçekleştirmenin ön şartı
Türkiyenin Kopenhag Siyasi Kriterlerini yerine getirmesi olarak daha önce
belirlenmiş idi.
İnsan
hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü hususlarını temin
amacıyla Anayasamızda ve kanunlarımızda yapılan
reformlarla Kopenhag Siyasi Kriterlerini yeterince yerine getirdiğimiz
tespitiyle 2005 yılında tam üyelik müzakere sürecini
başlatmış bulunmaktayız.
2005
yılında açılan ve otuz beş başlık altında
yürütülen müzakereler normal süreci içerisinde devam etmektedir. 12 fasıl
açılmış, bunlardan birinde ise müzakereler
tamamlanmıştır. Bu süreçte Başmüzakereci atanmış
ve kurumsal bir yapıya kavuşturulması amacıyla Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Kanunu
çıkartılmıştır.
Yargının
tarafsızlığını ve
bağımsızlığını güçlendirmek ve
etkililiğini artırmak amacıyla
Bakanlığımızın doğrudan sorumlu olduğu
Yargı ve Temel Haklar başlıklı 23üncü faslın
açılış kriterlerinden olan yargı reformu stratejisi
geniş bir katılım ile hazırlanmıştır bu
süreçte. Avrupa Komisyonunun Türkiye 2009 İlerleme Raporunda yargı
reformu stratejisi, hazırlanış biçimi ve içeriği
açısından müspet bir adım olarak değerlendirilmiştir.
Yargının
ağır iş yükünün sorumlusu AK PARTİ değildir.
Yılların getirdiği sorunları Hükûmetimiz çözmeye
çalışmakta ve çözmektedir. İstinaf Mahkemeleri Kanunu bu dönemde
çıkarılmış ve bu mahkemelerin faaliyete geçirilmesi için
tüm hazırlıklarımız tamamlanmıştır. Nasip
olursa 2010 yılı sonlarına doğru istinaf mahkemelerinin
devreye girmesiyle yüksek yargıda, özellikle Yargıtayımızdaki
iş yükü önemli ölçüde hafifleyecektir.
Gene, alternatif
uyuşmazlık çözüm yolları için Ara Buluculuk Kanunu
Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Bu da
bidayet mahkemelerinden başlamak üzere yargıdaki iş yükünü
azaltıcı fonksiyona sahip bir faaliyettir.
2002
yılından, görevi devraldığımızdan bugüne kadar
yargının sorunlarına çözüm bulmak adına çok önemli
çalışmalar yapılmıştır. Bu
çalışmaları satır başlarıyla sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede kurulu bulunan tüm adliye binalarının
2002 tarihi itibarıyla kapalı hizmet alanı tutarı 596 bin
metrekare idi. Bugün, devam eden inşaatlarla beraber, bu 2 milyon 500 bin
metrekareye ulaşmaktadır. Yani bir başka deyişle, 2002de
AK PARTİ iktidara geldiğinde mevcut olan adliye hizmet
binalarının tam 4 katı bir rakama ulaşmış
bulunmaktadır bugün.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Başka bir seneyle karşılaştırsak
olmuyor mu Sayın Bakan?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Gene, 119 yeni hizmet binası
bitirilmiş, 84 adet bina ise yapım ve ihale
aşamasındadır.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Bakan
Yargıtaydaki atamalarla ilgili yanıt vermek için söz aldı ama
Sayın Bakan inşaatlarla ilgili bilgi veriyor!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Onlara da geleceğim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) İnşaatlarla ilgili bizim bir
sorunumuz yok.
AHMET KOCA
(Afyonkarahisar) Sabret
Sabret
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sabrederseniz hepsine cevap vereceğim
Sayın Kılıçdaroğlu.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Sistemin tamamını öğrenirseniz
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bana ne inşaattan!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Mahkemelerdeki dosya sayısını söyle.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Müsaade ederseniz, ne
konuşacağımıza biz karar verelim.
Değerli
arkadaşlar, yargıda yangın mı var, yoksa bu yangın
söndürülmeye mi çalışılıyor, yargının
sorunları giderilmeye mi çalışıyor, bunu izah ediyorum. Tam
da gündem dışı konuşma ve gündemdeki, gündeme getirilen
sorunlara ilişkin beyanlardır benim konuşmalarım.
Yargının sorunları artmakta mıdır, azalmakta
mıdır? Yangın mı vardır, alev bacayı mı
sarmaktadır, yoksa bacayı sarmış olan alev söndürülmekte
midir? Tam da bunları anlatıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Bina yaparak mı?
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Sadede gel, sadede!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) 2002 yılında, masaüstü bilgisayar
sayısı tüm Türkiyede, adliye binalarımızda 4.200 adet
iken, bugün bu rakam 40.225 adede çıkarılmıştır. Yani
9 kattan fazla bir artış yapılmıştır.
Gene, dizüstü
bilgisayar -hâkim ve savcılarımızın, adliyelerin
kullanımında- 2002 yılında sadece 55 adet iken, bugün 16
bin adede ulaşmıştır
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sayın Bakan, 2002den başka sene yok mu bu
memlekette? Mesela 2001
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla)
yani tam 290 kat
artırılmıştır bu miktar.
Gene, 2002
şartlarında, seçmen listelerinin arkası zabıt
kâğıdı olarak kullanılırdı, avukat arkadaşlarım
bilecektir ama bugün, bütün bu işlemler bilgisayar ortamında, modern
yöntemlerle yapılabilmektedir.
Elektronik imza
yok idi, bugün yargıda 31.036 aktif elektronik imza kullanan yargı
çalışanı vardır.
Elektronik
ortamda dava açma diye bir kavram yok idi, bugün 11.305 avukatımız
adliyeye gitmeksizin, ofisinden, evinden, bulunduğu mekândan adliyede dava
açabilmektedir.
Lojman
sayısı 7.048 iken, yüzde 37lik bir artışla bugün 9.700e
ulaşmıştır.
Mahkemelerdeki
personel sayısı 20.255 iken bugün 30.437ye
ulaşmıştır ki artış oranı yüzde 50dir. Bu
artış oranı devam edecektir. 2010 yılında da personel
alımlarımız adalet komisyonları eliyle yapılmaya devam
edecektir. Hâkim ve savcı sayımızda yüzde 20lik bir
artış sağlanmıştır. Yabancı dil bilen hâkimlerimizin
sayısı tam 3e katlanmıştır.
Bunun
dışında, Anayasa Mahkememizin hizmet binası
tamamlanmış ve namına, şanına yakışır
bir mekâna kavuşmuştur. Danıştayımızın
hizmet binası için ise geçtiğimiz günlerde, haftalarda temel
atılmış
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Sayın Bakan, Allah aşkına binaları
bırak, konuşmaya cevap ver.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla)
ve önümüzdeki beş yüz gün sonra
inşallah Danıştayımız da kendine
yakışır bir hizmet mekânına kavuşacaktır.
Yargıtayımızın yeni hizmet binası için arsa tahsisi
yapılmış, proje çalışmaları şu anda
bitirilmek üzeredir. 2010 yılı içerisinde o da ihale edilip
inşaatına başlanacaktır.
Bütün bunlardan
sonra Türkiye nereye gidiyor?, Türkiyeyi nereye götürmek istiyorsunuz?
sorularına karşı şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye
çağdaş demokrasiye doğru, modern hukuk sistemine, kısaca
Avrupa Birliğine tam üyeliğe doğru yol almaktadır.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Atma! Atma!
BAYRAM ALİ
MERAL (İstanbul) Rüya görüyorsun, rüya!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli arkadaşlar, gene yapılan
eleştiriler içerisinde Yürütme organı elini yargıdan çeksin.
Yürütme ne karışıyor! gibi eleştiriler yapılıyor
ya da Ülkemizdeki kurumları kendi anlayışınıza göre
şekillendirmeye çalışıyorsunuz. gibi eleştiriler
yapılıyor. Biraz önce de ifade ettim, AK PARTİ 2002den bu yana
yaptığı bütün çalışmalarda kriter olarak, kendine
hedef olarak koyduğu Avrupa Birliği kriterlerini almış,
Kopenhag Kriterlerini tahakkuk ettirmek için gayret sarf etmek durumunda.
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (İstanbul) Avrupa Birliği kriterlerini bırak,
Yargıtayın kriterlerine bak!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Şimdi, hâkimler, savcılar
kurullarının Avrupadaki, Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki
muadil kurulları nasıl oluşmuş, kısaca birkaç cümleyle
de ona değinmek istiyorum:
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (İstanbul) Yargıtayda 2 milyon dosya var.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Türkiyede, malumunuz, 7 üyeli bir kurul var,
Adalet Bakanı Kurulun Başkanı, Müsteşar doğal üye,
Yargıtaydan 3, Danıştaydan 2 üye ile 7 kişiye
tamamlanıyor.
Kara
Avrupasında bize en çok benzeyen ülkeler, İtalya, İspanya ve
Fransa ve onun dışındakilere bir göz atarsak:
İtalyada 27
üyeli bir kurul var değerli arkadaşlar. Bu kurulda, 16 hâkim,
savcı; ilk derece mahkemesi hâkimleri tarafından doğrudan kurula
seçilmekte. Onun dışında, 8 üye, Parlamentonun beşte 3
çoğunluğuyla kurula seçilmekte. Devlet Başkanı kurulun
başkanı, yürütmenin başı kurulun başkanı,
Yargıtay Başkanı ve Yargıtay Başsavcısı da
kurulun doğal üyesi. İtalya tablosu bu.
İspanyada
21 üye var kurulda. Yargıtay Başkanı kurulun başkanı.
12 hâkim şöyle seçiliyor: Bunlar kürsüdeki hâkim, savcılar; 3
katı kadar hâkim, savcı seçiyor, 36 adet belirliyor. Bu 36 tane
seçilmiş olan aday hâkim ve savcı sayısı üçte 1e düşürülüyor, 12ye indiriliyor.
Kim indiriyor? Kongre ve Senato tarafından, parlamentolar tarafından
üçte 1e indiriliyor. Onun dışında, gene 8 avukat ve hukukçu
yani hâkim, savcı sınıfından olan 8 üye de Kongre ve Senato
tarafından doğrudan seçiliyor. Bu da İspanya örneği.
Bir başka
örnek Fransa. Kurulun 18 üyesi var. Kurulun başkanı
Cumhurbaşkanı, üye Adalet Bakanı. 12 hâkim, savcıyı
kürsüdeki hâkim, savcılar direkt kurula seçiyorlar. Danıştaydan
1 üye geliyor, 3 üyeyi de Cumhurbaşkanı 1 tane, Senato
Başkanı 1 tane, Meclis Başkanı 1 tane olmak üzere seçkin
vatandaşlar arasından 3 kişiyi kurula üye seçiyorlar. Fransa
örneği de bu.
Hemen kuzeye
doğru çıktıkça İsveçte, tamamı hükûmet
tarafından seçiliyor. Bir genel müdür tarafından yönetiliyor kurul.
Genel müdürü de hükûmet atıyor; üyelerini de hâkim, savcı olan
üyelerini de hükûmet atıyor. Kuzeye çıktıkça bizim modelimizden
daha uzaklaşılır ama ben sadece, Avrupada, dünyada bu iş
nasıl, böyle bir algı oluşsun diye bunları ifade ediyorum.
Hollandada 5 üye var, tamamı Adalet Bakanlığının
önerisi üzerine Kraliyet tarafından belirleniyor. Almanyada eyalet adalet
bakanlarından oluşturulan Hâkim Atama Komisyonu tarafından
belirleniyor. İngilterede de, benzer şekilde, yürütme
organının direkt müdahil olduğu bir yapı söz konusu.
Kısaca,
Türkiyedeki mevcut uygulamanın bir tek örneği yok kara
Avrupasında. Biz Avrupa Birliğine üye olma iddiasıyla
müzakerelere başladık, 23üncü fasıl çerçevesinde bizim
yapmamız gereken çalışmalar içerisinde yargı reformu da var
ve reformu yaparken, Kopenhag Siyasi Kriterleri, Venedik Komisyonu
raporları, Avrupa Konseyinin değerlendirmeleri, bütün bunları
beraberce ve mukayeseli örneklere bakarak düzenlemek durumundayız. Bu
anlamda da hazırlamış olduğumuz Yargı Reformu Strateji
Belgesi aslında kurumlarımızın mutabakatıyla
hazırlanmıştır ilkeler bağlamında.
İSA GÖK
(Mersin) Mutabakat?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Eylem Planı Bakanlığa aittir ama
Strateji Belgesi mutabakat zaptına bağlanmıştır
Sayın Gök.
İSA GÖK
(Mersin) Hangi konularda vardır?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Burada, genel ilkeler konusunda Strateji
Belgesinin tamamı
Şöyle ifade edeyim: Adalet
Bakanlığı tarafından hazırlanan Yargı Reformu
Strateji Taslağında yer alan amaç ve hedefler yukarıda
belirtilen tarihlerde katılımcılar tarafından
tartışılmış ve ilkeler bazında uygun
görülmüştür ancak taslağın geneline ve maddelerin
içeriğinde yer alan düzenlemelere ilişkin katılımcı
kurumların farklı görüşleri kurum temsilcilerince saklı tutulmuş
olup düzenlemeler yapılırken bu görüşlerin her aşamada
kurumlar tarafından ayrıca dile getirileceği
belirtilmiştir.
İSA GÖK
(Mersin) İlkeler dendi. İlkeler, yargı
bağımsızlığı. Onun tanımı farklı
işte.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Hepsini söylüyoruz, hepsini söylüyoruz ve bu
metni
Kimler katılmış bu çalışmaya? Adalet
Bakanlığımız, Anayasa Mahkememizin temsilcisi,
Yargıtayımızın temsilcisi, Danıştayımızın
temsilcisi, YÖKün temsilcisi, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi, Millî Savunma Bakanlığı, Türkiye Barolar
Birliği, Türkiye Noterler Birliği, Türkiye Adalet Akademisi. Yani
yargının tüm paydaşları bu çalışmalara
katılmış ve ilkeler bazında mutabakat
sağlanmıştır. Mutabakat sağlanan ilkelerden bir tanesi
de şudur değerli arkadaşlar: Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun tarafsızlık, objektiflik, şeffaflık ilkeleri
temelinde, uluslararası belgeler ışığında,
geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden
yapılandırılması, kararlarına karşı etkili
bir itiraz sisteminin getirilmesi ve yargı yolunun açılması
hedeflenmiştir. Şu son okuduğum paragraf üzerinde mutabakata
varılan ilkeler içerisinde mevcuttur. Dolayısıyla, bizim eylem
planında yapmaya çalıştığımız şey
yargı paydaşlarıyla beraber ilke anlamında mutabık
kaldığımız Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun daha
geniş taban üzerine oturması, kararlarına karşı
yargı denetim yolunun açılması ve şeffaflık ve
tarafsızlık ilkeleri çerçevesinde yapılandırılması
yönünde bir çalışmadır.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakan, siz
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Biz bu çalışmada şunları
öngörüyoruz: HSYKnın bağımsız bütçe kullanmasını
öngörüyoruz ki yargı paydaşları bunu da istiyor. HSYKnın
müstakil bina kullanmasını öngörüyoruz. Hâkim ve savcıların
disiplin inceleme ve soruşturma işlemlerinin, teftiş
faaliyetlerinin Kurula bağlanması isteniyor. Biz bunu
yapacağımızı öngörüyoruz.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakan
Sayın Bakan
Bir saniye Sadullah Bey, o
toplantıda
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Gene
sekreterya hizmetlerinin Personel Genel Müdürlüğü çerçevesinde Kurula
bağlanmasını öngörüyoruz. Gene HSYK kararlarına
karşı etkili bir başvuru yöntemi kendi içinde birden fazla daire
şeklinde oluşması ve dairelerin kararlarına karşı
genel kurulda itiraz yolunu açan bir yapıyı öngörüyoruz. Bunun
dışında Danıştay ve Yargıtayın seçeceği
üyelerin doğrudan kendi genel kurulları tarafından seçilmesini
de öngörüyoruz. Bugünkü şartlarda bu üyeler 3 katı seçilip, Cumhurbaşkanına,
üçte 1e indirmek üzere sunulmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bizim taslakta öngördüğümüz yapının ana
hatları bunlar.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, taslak nerede?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Geliyorum en son Yargıtaya üye
seçtirilmemesi noktasındaki eleştirilere: Bu konuya ilişkin
olarak Adalet Bakanlığımızın 8 Ocak tarihinde bir
basın açıklaması oldu, bundan dört gün önce. Bu iddialar ortaya
atıldığında Bakanlığımız bir
açıklama yaptı ve bu ortaya atılan iddiaların doğru
olmadığını ifade etti. Boş üyelik sayıları
10u bulduktan sonra bu seçimin yapılması yasa gereği.
Yargıtay Başkanlığı, bir yazıyla bunu
Bakanlığa iletiyor. Bakanlık da Kurul gündemini belirler iken
Kurul üyeleriyle, başkan vekiliyle istişare ederek bu haftaki Kurul
çalışma programını şu şekilde yapıyoruz diye
istişare ederler. Bu istişareler esnasında Kurul üyelerimizin
şöyle bir talebi olmuştur: Biz seçimlere yönelik
hazırlıklarımızı tamamlayamadık; onları
yapalım, ondan sonra gündeme alırsınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yazılı bir şey var mı, yazılı?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Biz bu açıklamayı 8 Ocakta
yaptık, bugün 12 Ocak. Kurul üyelerimiz, Başkan Vekilimiz beni teyit
edecektir.
Değerli
arkadaşlar
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (İstanbul) Yargıtay Başkanı öyle söylemiyor ama!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Bunları Yargıtay
Başkanımızla da paylaştık.
Değerli
arkadaşlar, Kurul üyelerimiz bize 27 Aralık 2009 Pazar günü Biz
çalışmalarımızı tamamladık. demişlerdir ve
Artık seçime ilişkin işlemlere başlayabiliriz.
denmiştir. Adalet Bakanlığının şu anda on iki-on
üç günlük bu talebin gelmesinden sonraki bir inceleme süreci vardır. Kurul
üyeleri kendi açısından çalışmalarını
yapmış ve çalışmalarını ortaya koymuştur.
Bu noktada
Anayasamızın 159uncu maddesi Kurulun Başkanı, Adalet
Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı
Kurulun tabiî üyesidir. hükmünü amirdir. Kurulun başkanı ve tabii
üyesinin hiçbir görüş beyan etmeden sadece diğer üyelerin taleplerini
onaylaması ya da muhalefet şerhi yazması bizden beklenmemelidir.
Bu Kurulun asıl üyeleri en az diğer üyeler kadar bu Kurulda seçimi
yapılacak üyelerin vasfına ilişkin, yeterliliğine
ilişkin görüşlerini elbette Kurulla paylaşacaklardır.
Kaldı ki
değerli dostlar, bu hükümler, hiçbiri 2002den bu yana konulmuş
hükümler değildir. 1982 Anayasasının 159uncu maddesi o günden
beri uygulanmıştır, uygulanmaktadır. AK PARTİ, bu
mevzuatın oluşumunda hiçbir müdahalede bulunmamıştır
bugüne kadar. Gene Kurul üyelerinin 2 Ocak
İSA GÖK
(Mersin) Ama şimdi dediniz, Kurul üyeleri kadar Bakan da
karışacaktır takdirlere.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Şunu söylüyorum: 7 adet Kurul üyesinin her
biri bu seçimde Anayasa tarafından görevli ve de sorumludur. Biz kendi
görev ve sorumluluğumuzun gereğini elbette yerine getireceğiz.
Oradaki başkan ya da müsteşarın görevi diğer 5 üyenin
yaptığı çalışmaları onaylamak ya da bunları
muhalefet şerhine bağlamak değildir; burada müzakerelere
katılmaktır, fikrini söylemektir, varsa gördüğü bir
eksikliği ifade etmektir.
İSA GÖK
(Mersin) Zaten işin esası o cümlede gizli.
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (İstanbul) Yani siz diyorsunuz ki: Herkes bana tabi olacak.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Bir Kurulun çalışması bu
şekilde olur. Aksi hâlde o bir çalışma olmaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Hemen bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Nitekim bu
çalışmalar yapılıyor ve seçimin bir an önce
tamamlanması noktasında gayretler, hem Kuruldaki üye
arkadaşlarımızın hem Bakanlıktaki çalışan
arkadaşlarımızın gayretleri devam ediyor. Şu anda
Yargıtaya seçilme yeterliğine sahip 4.500 civarında
hâkim-savcı var. Elbette ki bunların özlükleri, sicilleri, liyakat
durumları değerlendirilecektir.
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (İstanbul) Sekiz aydır
Sekiz aydır
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Kaldı ki 2 Ocak 2010 tarihinde Kurul
üyemizin bir tanesinin yurt dışına çıkmasını
gerekçe göstererek onun dönüşü beklensin diye Kurul üyelerimizin talebi
vardır, şu anda beklenen süreç de o süreçtir.
Onun
dışında bizim genel itibarıyla yapmaya
çalıştığımız şey, yargı reformu
stratejisinde ulaşmaya çalıştığımız nokta
-mukayeseli örnekte olduğu gibi- Avrupada, üye olmaya
çalıştığımız Avrupa Birliğinde bu kurullar
nasıl oluşturulmuş ise Türkiyedeki kurulu da ona uyumlu hâle
getirecek bir düzenleme çalışmasıdır diğer tüm
alanlarda olduğu gibi.
Ben Genel Kurula
saygıyla arz ediyor, selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı ikinci söz Isparta ilinde tarım ve
elmacılığın durumu ve ekonomiye etkileri hakkında söz
isteyen Isparta Milletvekili Sayın Haydar Kemal Kurta aittir.
Buyurun
Sayın Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurtun, Isparta
ilinde tarım, hayvancılık ve elmacılığın
durumu ve ekonomiye etkilerine ilişkin gündem dışı
konuşması
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta
ekonomisinde tarım ve elmacılığın durumu ve etkileri
konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Isparta
ekonomisinin lokomotif sektörü tarım ve hayvancılıktır.
Yaklaşık 90 bin kilometrekare yüz ölçüme sahip Isparta ilimizde 251
bin hektar alanda sulu ve kuru tarım yapılmaktadır. Üretilen
başlıca ürünlerimiz elma, kiraz ve güldür.
Gül, ilimizin
simgesi olmuş, dünya gül yağı ihtiyacının yüzde 65ini
Isparta ilimizdeki üretimden karşılamaktayız. Kozmetik
alanındaki gelişmeler sevindirici ve umut verici boyuttadır.
18 bin hektarda
üretilen yaklaşık 534 bin ton elma, sağladığı
gelirle bölge ekonomisi içinde önemli bir yer tutmaktadır. Ülkemizin
yıllık elma üretiminin 1/5i ilimizde üretilmektedir. Tamamı ise
iç piyasada tüketilen elma üretimimizin yıllık yüzde 1,5u ihraç
edilebilmektedir. Görüldüğü gibi, elma ihracatımız yok denecek
kadar azdır. Son iki yıldır elma ihracatıyla ilgili ton
başı 50 dolar olmak üzere teşvik
sağlanmıştır. Bu noktada da Hükûmetimize tüm çiftçilerimiz
adına teşekkürlerimi sunuyorum.
İç pazarda
pazar ve fiyat garantisi olmamakla beraber Isparta elması marka
olmuştur. Bugünlerde de Isparta Ticaret Borsası ve Isparta Ticaret
Odası ile Her Gün Bir Elma Sağlığa İyi Gelir.
kampanyası başlatılmış, iç pazar
canlandırılmak istenmektedir.
Ülkemizde
üretilen elmanın yüzde 50si birinci sınıf, yüzde 25i ikinci
sınıf, geri kalan yüzde 25i ise tasnif dışı
elmadır. Tasnif dışı elma ise meyve suyu üretiminde
değerlendirilmekte olup bu meyve suyu genellikle yurt
dışına ihraç edilmektedir.
İlimizde 340
bin ton kapasiteli 88 adet soğuk hava deposu bulunmakta olup tamamına
yakını elma depolamada kullanılmaktadır. Isparta,
soğuk hava depolama kapasitesi bakımından İstanbuldan
sonra Türkiyemizde 2nci sırada kapasiteye sahip ilimizdir.
Değerli
milletvekilleri, elma üretiminde bazı sorunlar da mevcut olup çözüm için
azami gayret gösterilmektedir. Bu sorunlarımıza kısaca
değinmek istiyorum:
Tarım
arazilerimiz parçalı ve küçüktür. İlimizde elma bahçelerinin
büyüklüğü ortalama 3,5-4 dekar boyutundadır. Bu durum elma üretim
maliyetlerini yükseltmektedir.
Klasik üretim yapılan
bahçeler yüzde 90 civarında olup üretim maliyetleri de bu anlamda olumsuz
etkilenmektedir.
Bitki besleme ve
sulamamız yetersizdir, hasat
kayıpları ise yüzde 35 civarındadır.
Bu sorunları
çözmek için arazi toplulaştırma çalışmalarına hız
vermekteyiz. Böylece üretim geniş alanlarda yapılarak maliyetler
düşürülecektir.
Dünya
piyasalarında geçerli elma türleri araştırılarak bu
cinslerin ülkemizde üretimi cihetine gidilmektedir. Dünya standartlarına
uygun ambalaj boyutları ve tiplerinin uygulamasına ise bölgemizde
hızla geçilmektedir.
Elma
tarımında erken uyarı sistemi
yaygınlaştırılarak toplam ilaç kullanımının
azaltılması hedeflenmektedir; elma üretiminde ilk sırayı
alan ilimizde, dünyanın birçok yerinde, değişik ürünlerde
başarıyla uygulamaya sokulmuştur.
Bu anlamda
üretimin değerlendirilmesi noktasında borsa sisteminin de
gerçekleştirilmesi şarttır.
Üretici ve üst
birlikler ile kooperatifçiliğin teşviki yapılarak girdilerin
ucuza temininin sağlanması gibi tedbirler öncelikli olarak
yapılmalıdır.
Üretimle ilgili
piyasada oluşan talep karşılanmakla birlikte yukarıda
açıklanan tedbirler, daha kaliteli ürün sunumunu sağlayacaktır
fakat asıl problem yurt dışı pazarlara ürünümüzün
ulaştırılması çalışmalarının
yapılmasıdır.
Elma
üretimimizin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HAYDAR KEMAL KURT
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Elma, ülkemizin
her yerinde yetişebilen bir meyvedir. Arz talep dengesinin oluşumu
için gerekirse üretim sahalarında sınırlandırılma
yapılması gerekmektedir. Elmacılıkla uğraşan
küçük üreticilerin birlikteliklerini teşvik edici, böylece pazar gücü ve
pazarlama olanaklarını artırıcı tedbirlerin öne
alınması, öne çıkarılması şarttır. Bu
anlamda, üretim ve satışı arz noktasına kadar Hükûmetimiz
ve Tarım Bakanlığı tarafından sağlanan destekler
kullanılabilmekte fakat satış ve pazarlama aşamasında
çiftçimiz bu destekleri kullanamamaktadır.
Ben sözlerime son
verirken, başlatmış oldukları bu kampanya ile çiftçimize
destek veren başta Ticaret Odası Başkanı Hasan Hüseyin
Kaçıkoç ve Oda yöneticilerimiz ile Isparta Ticaret Borsası
Başkanımız Ahmet Adar ve yöneticilerine teşekkür ediyorum
huzurlarınızda.
Dile
getirmiş olduğumuz bu sorun inanıyorum ki tüm Türkiyedeki elma
üreticilerinin adına olmuştur diyerek sözlerimi tamamlıyorum,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kurt.
Gündem
dışı üçüncü söz Isparta ilindeki işsizlik sorunu
hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat
Korkmaza aittir.
Buyurun
Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Isparta
ilindeki işsizlik sorununa ilişkin gündem dışı
konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmamın başında Isparta Ticaret Odası ve
Borsasının elma üreticilerini desteklemek üzere
başlattığı Günde Bir Elma kampanyasını
desteklediğimi ifade ediyor, bu meyvenin her şeyden fazla
desteklenmeyi hak ettiğini düşünüyor, Tarım
Bakanlığını gerçekten zor günler geçiren elma
üreticilerinin sorunlarının aşılmasında göreve davet
ediyorum. Ayrıca, Ticaret Odamıza ve Borsamıza da kampanyadan
ötürü teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, AKPnin ekonomi kurmayları, rakamlarla oynayarak küçük
bir havuzu okyanus gibi göstermek, kocaman bir fili pire boyunda tarif etmek
hususunda pek mahirdirler. Hükûmet, krizi ve etkilerini bir damla,
ocakları söndüren işsizliği de yokmuş gibi kamuoyuna
sunmaktadır. Sayın Başbakan, Türkiye ekonomisinin çok güçlü
olduğunu bu krizden en az düzeyde etkilendiğini, etkileneceğini
ifade etmişti. TÜİK, OECD, Dünya Bankası raporları
açıklanınca takke düşmüş kel görünmüştür. TÜİKin
temmuz ayında yayımladığı hane halkı iş gücü
araştırmasına göre işsizlik oranı yüzde 13,6dır.
Resmî kayıtlara göre işsiz sayısı bir yılda
yaklaşık 1 milyon kişi artmıştır,
kayıtlı işsiz sayısı 3 milyon 267 bin kişiye
yükselmiştir; iş bulma ümidini yitirmiş 2 milyon 252 bin
kişiyi de buna eklersek -ki, gerçek işsiz sayısını buluruz-
toplam 5,5 milyona ulaşmaktadır yani yüzde 26,4tür bu oran. Bu
rakamlar temmuz ayının rakamları, turizm ve tarım
sektörlerinde en çok işçinin istihdam edildiği bir dönem. Yıl
sonunda bu sektörlerde çalışan geçici işçiler de işten
çıkarılmış, maalesef, bu rakamlar daha da büyümüştür.
OECDnin raporuna göre işsizlik oranında dünyada ikinci, gelir
dağılımında sondan birinciyiz. İşte sizin
eseriniz Sayın Başbakan.
Genç nüfustaki
işsizlik oranı yüzde 23,2ye yükselmiştir. Bu oran geçen
yılın aynı döneminde yüzde 16,9 idi. Hep övünüyoruz Genç nüfus
bizim en büyük zenginliğimiz. diye. Maalesef, övündüğümüz her 4
gençten 1 tanesi işsiz. Sayın Başbakan diyor ki: Her üniversite
mezununa iş bulmak zorunda değiliz.
Değerli
arkadaşlar, dünyada ülkesindeki işsizlikten kendisini mesul
hissetmeyen bir başbakan duydunuz mu? Bizde var. Benim işim
değil. Peki, kimin işi? Çalıka ihale kovalamak senin işin
de üniversite mezunu gençlerin iş meselesi seni niye ilgilendirmiyor? Bir
taraftan da Üniversitesiz il bırakmadık. diye övünüyorsun. O kadar
bina, o kadar yatırım gençleri oyalamak için miydi?
Türkiye
ekonomisi büyüyor. diyorsunuz. Bu büyümeden nüfusun yüzde 90ını
oluşturan işçilerin, memurların, emeklilerin, çiftçilerin, esnaf
ve sanatkârların neden haberi yok? Neden istihdam artmıyor? Neden
insanlarımız bir önceki günü mumla arıyor? İtiraf etmeseniz
de üretmeyen, yenilerini yapmak yerine mevcudu satıp yiyen, yüksek faiz
düşük kurcu ekonomi anlayışınız iflasa doğru
gidiyor. Oğullarınız, yani dünkü çocuklar mısır
ithalatçısı, gemi sahibi; damatlarınız TOKİ
müteahhidi, medya grubunun genel müdürü. Haklısınız, ekonomik
kriz sizi etkilemez, hatta birileri battıkça mahdumlarınız
zenginleşiyor. Ispartadaki Ahmet Ağayı, Yalvaçtaki memur
Aliyi, Eğirdirdeki esnaf Ziyayı, Senirkentteki çiftçi
Osmanı bitirmiş ekonomi politikalarınız.
Ekonomik krizden
nasibini almayan il yok, Isparta da bunların başında geliyor.
Uyguladığınız yanlış teşvik sisteminden
dolayı Isparta Organize Sanayinin üçte 2si boşalmış,
çalışan işçiler kendilerini sokakta bulmuşlar. Girdilerin
pahalanması ve ucuz, kalitesiz Uzak Doğu malları yüzünden
Isparta tekstil sanayisi ve sürekli övündüğünüz TOKİ yüzünden
inşaat sanayisi çökmüş, yaklaşık 4 bin kişi işsiz
kalmış; Kamgarn, Kotex, Sümer Halı kapanmış ya da
kapatılmış; Afyondaki teşvikten dolayı Üçtuğ
Afyona taşınmış, Isparta Mensucat ayakta kalma mücadelesi
veriyor.
Değerli
milletvekilleri, Aralık ayı rakamını veriyorum: Ispartada
İŞKURa kayıtlı işsiz sayısı 10.209. Bu
rakam 2005te 5.352 idi. AKPnin Isparta ekonomisine verdiği zarar ortada,
ayrıca bir söze gerek var mı? Kalkınma ve refah bunun neresinde
değerli milletvekilleri?
Toplam işsiz
sayısının 5.720si 15 ila 29 yaş aralığında.
Ispartada gençler Ne iş olsa yaparım. demesine rağmen iş
bulamamaktadırlar. Üniversiteden yeni mezun gençlerin vasıfsız
işlere talip olduğunu görmek insanın yüreğini
yakmaktadır. Sizlere şöyle bir rakam verirsem meramımı daha
iyi anlatmış olurum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Isparta
Belediyesine 80 kişi alınacağı söyleniyor, başvuru
sayısı 14.680. Bir boş kadroya 183 kişi başvuruyor.
Yazık değil mi bu insanlara? AKP Hükûmeti üretime, bacası tüten
fabrikalara, işlenen tarım alanlarına karşı hep
mesafeli.
Üretme, sadece
tüket; elde avuçta ne var ne yok hepsini sat mantığıyla ekonomi
yürütülmez. Yabancı sermaye gelsin, istihdam, üretim düşünmesin,
piyasadaki sıcak parayı toplasın gitsin
mantığıyla ekonomi yönetilmez. Benim eşim dostum köşe
olsun, gerisi de ne olursa olsun mantığıyla ülke yönetilmez.
Gündem
cambazlığı yaparak halkın gerçek gündemi olan
işsizliği, fukaralığı daha ne kadar gözden
kaçıracaksınız?
Hükûmet bir an evvel
tribünlere oynamaktan vazgeçip tüm ülkede olduğu gibi Ispartadaki
işsizliği aşma konusunda da tedbirler üretmeli, milletimizin
yoksulluğuna çare bulmalıdır
diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 26
milletvekilinin, TEDAŞ ve EÜAŞ özelleştirilmelerinin
araştırılarak özelleştirilme uygulamalarında
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/505)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
gerçekleştirilen TEDAŞ ve EÜAŞ özelleştirmeleriyle ilgili
olarak aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasamızın
98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104'üncü ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz. 18.11.2009
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Hasan Çalış (Karaman)
4) Hakan Coşkun (Osmaniye)
5) Hasan Özdemir (Gaziantep)
6) Sabahattin
Çakmakoğlu (Kayseri)
7) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
8) Beytullah Asil (Eskişehir)
9) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
10) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
11) Durmuşali Torlak (İstanbul)
12) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
13) Rıdvan Yalçın (Ordu)
14) Hüseyin Yıldız
(Antalya)
15) Akif Akkuş (Mersin)
16) Cumali Durmuş (Kocaeli)
17) Murat Özkan (Giresun)
18) Reşat Doğru (Tokat)
19) Kadir Ural (Mersin)
20) Necati Özensoy (Bursa)
21) Zeki Ertugay (Erzurum)
22) Muharrem Varlı (Adana)
23) Bekir Aksoy (Ankara)
24) İsmet Büyükataman (Bursa)
25) Erkan Akçay (Manisa)
26) Recep Taner (Aydın)
27) İzzettin
Yılmaz (Hatay)
Gerekçe
Bilindiği
gibi ülkemizde elektrik dağıtımını yapan Türkiye
Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) ve sahibi olduğu
dağıtım şirketleri, elektriğin
dağıtımı yanında elektriğin tüketicilere
perakende satışıyla ve tüketicilere satış hizmeti
verilmesiyle iştigal eden Türk hukukuna göre kurulmuş, anonim
şirket statüsündeki iktisadi devlet teşekkülleridir.
TEDAŞ
ülkemizde elektrik enerjisinin dağıtımını yapan en
önemli kuruluş olup Özelleştirme İdaresi
başkanlığı (ÖİB) verilerine göre 2008
yılında, 134 milyar kWh enerji satmış ve bu satış
karşılığında 12 milyar TL net gelir elde
etmiştir. Kurumda 2009 yılı itibariyle 22 000'den fazla
kişi istihdam edilmiştir. Bu istihdama, TEDAŞ'ın iş
yaptığı taşeronlarda çalışan personel dâhil
değildir.
TEDAŞ;
varlıkların verimli işletilmesi, maliyetlerin düşürülmesi,
elektrik enerjisi arz güvenliğinin sağlanması ve arz kalitesinin
artırılması, kayıp/kaçak oranının azaltılması,
yenileme ve genişleme yatırımlarının özel sektör
tarafından yapılması vb. gibi gerekçelerle 02.04.2004 tarih ve
2004/22 sayılı ÖYK Kararı ile özelleştirme kapsamına
alınmıştır. Ancak, AKP hükümetleri tarafından izlenen
özelleştirme stratejisi başlangıçta belirlenen hedeflere ulaşmayı
engellemektedir. Örneğin, kayıp ve kaçak oranlarının çok
yüksek olduğu Dicle EDAŞ, Van Gölü EDAŞ vb. gibi
dağıtım bölgelerinde beklenen tahsilâtlar yapılamamakta,
buralardaki kayıplar diğer illerden elde edilen gelirle
karşılanmaktadır. Dolayısıyla, özelleştirmeye
devletin zarar ettiği bölgelerden başlanarak yükten
kurtarılması yerine gelirin en çok elde edildiği bölgelerden
olan; Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş. (BAŞKENT),
İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş.
(AYEDAŞ), Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş. (SEDAŞ)
ile başlanması yukarıda belirtilen amaçlardan
uzaklaşıldığını göstermektedir. İzlenen
mevcut uygulamayla, TEDAŞ'ın en kârlı bölgeleri
özelleştirilirken sorunlu bölgeler devlete ve vatandaşın
sırtına yük olmaya devam etmektedir.
Diğer yandan
son dönemde yapılan özelleştirmelerden bazılarının AKP
iktidarına yakınlığıyla bilinen şirketlere
verilmiş olması, önceki ihale süreçlerinde yaşanan bazı
olumsuzlukları ve kayırmaları tekrar gündeme getirmiştir.
06.11.2009
tarihinde yapılan Yeşilırmak EDAŞ özelleştirmesi ise
gene iktidara yakınlığı ile bilinen Çalık Grubu
üzerinde kalmıştır. Burada devir teslim işlemleri ÖYK
onayını beklemektedir.
Kasım-2009
itibariyle Başkent EDAŞ, Sakarya EDAŞ ve Meram EDAŞ
özelleştirilmiştir. Denizli, Aydın ve Muğla illerinden
oluşan Menderes EDAŞ'ın işletme hakları 91/2325
sayılı Bakanlar Kurulu kararı gereği, 15 Ağustos 2008
tarihinde Aydem Elektrik Dağıtım A.Ş.'ye
devredilmiştir. Ayrıca Çoruh, Osmangazi ve Yeşilırmak
EDAŞ'ın özelleştirilmesi için de teklifler
alınmıştır. Bu bölgelerin özelleştirme işlemleri
de ÖYK tarafından onay beklemektedir.
ÖİB web
sitesinde son olarak "yatırımcılara davet"
başlığı altında Çamlıbel EDAŞ, Fırat
EDAŞ, Uludağ EDAŞ ve Vangölü EDAŞ'ın
özelleştirilmesi hakkında ihale ilanı
yayımlanmıştır.
Hükümet,
dağıtım bölgelerinin yanında ülkenin en büyük elektrik
üretim şirketi olan EÜAŞ'ı da özelleştirmek istemektedir.
Bu konuyla ilgili olarak ÖİB Basın ve Halkla İlişkiler
Daire Başkanlığı tarafından yapılan 25.09.09
tarihli basın açıklamasında "Elektrik Üretim Anonim
Şirketi ve/veya müessese, bağlı ortaklık, iştirak,
işletme, işletme birimleri ve bunlara ait varlıkların
birlikte veya ayrı ayrı özelleştirilme
çalışmalarında; idareye yardımcı olmak üzere
danışmanlık ihalesi açılmış olup ihaleyi Citi Group/OYAK
Yatırım/Master Danışmanlık/SOCOIN Konsorsiyumu
kazanmıştır." ibareleri yer almaktadır. Ancak, bu
konsorsiyumun kaç aday arasından hangi kriterler bazında
değerlendirilerek seçildiği, ne zaman kurulduğu, ortaklık
yapısının ne olduğu, daha önce yurt dışında
hangi elektrik üretim özelleştirme çalışmalarına
katıldığı bilinmemektedir. Bu durum da kamuoyunda
endişeye sebep olmuştur.
Yukarıda
belirtilen nedenlerle, TEDAŞ'ın kalan varlıklarının ve
EÜAŞ'ın değerlerinin altında satılmasının ve
kamuoyunda rahatsızlıklara yol açan uygulamaların engellenerek
özelleştirme uygulamalarında alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla belirtilen konuda bir meclis
araştırmasının yapılmasında yarar görülmektedir.
2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 20 milletvekilinin,
çevrimiçi oyunların neden olduğu sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/506)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde de
özellikle çocuklarımız ve gençlerimiz tarafından kontrolsüz ve
yoğun şekilde oynanan "online oyunların" neden
olduğu kayıt dışı sanal ticaretin tespiti, ayrıca
çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde yarattığı
etkilerin araştırılarak tespit edilmesi ve bunların olumsuz
etkilerini önlemek amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz Tankut (Adana)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Hakan Coşkun (Osmaniye)
5) Atila Kaya (İstanbul)
6) Mehmet Ekici (Yozgat)
7) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
8) Mithat Melen (İstanbul)
9) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
10) Murat Özkan (Giresun)
11) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
12) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
13) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
14) Mustafa Kalaycı (Konya)
15) Mustafa Enöz (Manisa)
16) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
17) Reşat Doğru (Tokat)
18) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
19) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
20) Muharrem Varlı (Adana)
21) İzzettin Yılmaz (Hatay)
Gerekçe:
İnternet
üzerinden oynanan online oyun sektörü, bütün dünyada önlenemez bir şekilde
büyümektedir. Oyunların çoğunluğu ücretsiz üyelik sistemi ile
ücretsiz olarak oynanabilmekte fakat aşırı şiddet içeren bu
oyunlar içinde, kahramanların daha başarılı olması
veya seviye (level) atlayabilmek için ve kahramanın silah sahibi
olması için para ödenebilmektedir. Bu işlemler sonucu oluşan
kayıt dışı sanal ticaretin ülkemizde yılda 1 milyar
$'ın üstünde bir meblağa sahip olduğu tahmin edilmektedir.
İnternet üzerinden
oynanan oyunlar arasında en popüler olanlar Metin2, Kinght Online,
Silkroad Online, Cabal, Ogame, Karahan ve World of Warcraft vb. olup, çocuklar
ve gençler arasında büyük bir rağbet gören bu oyunları
oynayanların, kahramanlarını satışa çıkartması,
sanal âlemde kayıt dışı olarak büyük bir sanal ticaretin
yaşanmasına neden olmaktadır. Online olarak oynanan internet
oyunlarının sadece ülkemizde 2 milyonun üzerinde
kullanıcısı olması ve bu oyunların dünya genelindeki
yıllık cirosunun 55 milyar dolara
ulaştığının tahmin edildiği göz önüne
alındığında, bu sektörün büyüklüğü daha iyi
anlaşılabilmektedir.
Oyunlarda seviye
(level) atlanması yani bir üst aşamaya geçebilmek için oyuncunun ya
internet üzerinden belli bir ücret ödemesi, ya da internet başında saatlerce
vaktini harcaması gerekmektedir. Dolayısıyla bu tür
oyunları oynayanlar, 6 ay veya 1 yıl sonra süper bir kahraman sahibi
olabilmekte ama daha kısa sürede buna sahip olmak isteyenler ise süper
kahraman satın almak zorunda kalmaktadırlar.
Bu konulardan
haberdar pek çok internet korsanı (hacker) süper kahramanı sahibi
olan oyuncuların şifresini kırarak, süper kahramanını
çalarak, yine internet üzeriden belirli bir ücrete arzu edenlere
satmaktadırlar. Ya da bu kahramanlara sahip olmak için her türlü yolu
kullanmakta ve şiddeti gösterebilmektedirler. Bu kayıt
dışı sanal ticaretin vergilendirilememesi veya paraların
yurt dışına gitmesi sorunundan daha da önemlisi
çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde yarattığı olumsuz
etkilerdir.
Bu tür online
oyunlar sadece çocuklar tarafından değil, gençler ve yetişkinler
arasında da çok yaygın olarak oynanmakta olup, ev veya internet
kafelerde oynanan bu tür oyunların özellikle ilköğretim
çağındaki çocukların psikolojilerini ve sosyal
yaşamlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Çocukların online
oyunlar nedeniyle saatlerce bilgisayar başında kalması sonucu;
eğitimleri aksamakta, kendilerini derslerine verememekte,
sağlıksız büyüyerek ve sosyalleşmeden uzak, çeşitli sağlık
sorunları ile de karşı karşıya kalabilmektedir. Evlerinde
bilgisayarı veya internet bağlantısı olmayan çocuklar ve
gençler, çocuklara yasak olmasına rağmen, yeterli denetim
yapılmadığından dolayı, bu oyunları oynamak için
internet kafelere gitmek zorunda kalmaktadırlar.
Erzurum'da
internet üzerinden online olarak oynanan Metin2 adlı oyunu çok iyi
bildiği için kaçırıldığı öne sürülen ve daha
sonra vahşice öldürülmüş olarak cesedi bulunan 12 yaşındaki
Musa Kang'ın başına gelenler, bu konuda başka
çocukların ve gençlerin yok olmasının önüne geçilmesi gerekliliğini
ortaya koymaktadır.
Netice olarak;
Yukarıda
anlatılmaya çalışılan gerçekler çerçevesinde; "online
oyunların" neden olduğu kayıt dışı sanal
ticaretin tespiti, ayrıca çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde
yarattığı etkilerin araştırılarak tespit edilmesi
ve bunların olumsuz etkilerini önlemek amacıyla Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ederiz.
3.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 21
milletvekilinin, Gaziantepte sel felaketine karşı alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/507)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kış
aylarının gelmesiyle ülkemizde özellikle kent merkezlerinde
yaşanan sel felaketlerinin neden olduğu can ve mal kaybının
ciddi boyutlara ulaşması nedeniyle Gaziantep ilimizin de başta
dere yataklarında yapılan inşaatlar olmak üzere altyapı
sorunlarının araştırılarak alınacak önlemlerin
tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98'inci ve TBMM içtüzüğünün
104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Hasan Özdemir (Gaziantep)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Ekici (Yozgat)
4) D. Ali Torlak (İstanbul)
5) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
6) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
7) Recep Taner (Aydın)
8) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
9) Akif Akkuş (Mersin)
10) Hasan Çalış (Karaman)
11) Mithat Melen (İstanbul)
12) Mustafa Kalaycı (Konya)
13) Mustafa Enöz (Manisa)
14) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
15) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
16) İzzettin Yılmaz (Hatay)
17) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
18) Ali Uzunırmak (Aydın)
19) Murat Özkan (Giresun)
20) Alim Işık (Kütahya)
21) Reşat Doğru (Tokat)
22) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
Gerekçe:
Ülkemizde
kış aylarının başlamasıyla yoğun
yağışların neden olduğu sel felaketleri çok sayıda
can ve mal kaybına neden olmuş; ülkemizi derin bir üzüntüye sevk
etmiştir. Yaşanan felaketlerde dere yataklarına inşa edilen
yapılar nedeniyle maddi ve manevi zararlar artmıştır.
Sel
felaketlerinin etkilerinin en yoğun görüldüğü yerlerin göç alan kent
merkezleri olması bir tesadüf değildir. Gaziantep de son
yıllarda en fazla göç alan 2'nci kentimizdir. Nitekim 2000
yılından son açıklanan 2008 nüfus rakamlarına kadar %25'lik
bir nüfus artışı ile Gaziantep bu alanda Türkiye ikincisidir. Bu
nedenle özellikle Şahinbey, Şehitkâmil ve Oğuzeli merkez
ilçeleri ile Gaziantep Büyükşehir Belediyesi sınırları
içerisinde şehirleşme konusunda ciddi sorunlarla
karşılaşılmaktadır.
Yaşanan
felaketlerin bir nedeni kentlerin altyapı sorunları olarak
gösterilirken özellikle Büyükşehirlerimizdeki alt yapı sorununu ve bu
tür doğa olaylarına karşı
hazırlıksızlığı ortaya koymuştur. Elbette ki
özellikle göç alan bir kentte altyapı çalışmalarının
%100 tamamlanmasını beklemek gerçekçi bir tutum değildir.
Gelişen ve artan nüfusa göre, bu çalışmaların süreklilik
arz etmesi beklenir. Bununla birlikte belediyelerin bu tür doğa
felaketlerine karşı tedbirli olmaları beklenir.
Kent
merkezlerimizde görülen felaketlerin bir diğer nedeni olarak da özellikle
dere yataklarındaki yapılaşmalar öne çıkmaktadır.
Yapılaşmaya elverişli olmayan dere yataklarında
yapılara yer verilmesi felaketlerde yaşanan can ve mal
kayıplarına arttırıcı bir etkide bulunmaktadır.
Dere yataklarına yerleşim izni, çarpık yapılaşmaya
müdahale edilmemesi, gecekondulaşmaya göz yumulması, sel bölgelerine
apartmanlar ve iş merkezli yapılması adeta kent merkezlerimizde
bu tür sel felaketlerine davetiye çıkarmaktadır.
Belediyelerimizin
bu noktada gereken önlemleri alması gerekmektedir. Aksi halde ne kadar da
süre geçse dere yataklarına gelecek seller ile felaketlerin
yaşanması kaçınılmaz bir durum alacaktır. Gaziantep'te
de dere yataklarına binaların yapılması söz konusu
edilmiştir.
Sel felaketleri
karşısında neler yapılabileceğinden daha önemlisi sel
felaketlerine karşı nasıl tedbirler alınabileceğidir.
Bu da en temelde bölgenin yerel yönetiminin ve devlet idarecilerinin cevap
bulabileceği sorunlardır.
İdare, kamu
sorumluluğu demektir. Birçok işlemin kamu iznine
bağlanmasının nedeni de can ve mal güvenliğidir. Kamu
yetkisi kullanan insanların bu amaçla hareket etmeleri gerekmektedir.
Bu çerçevede,
Gaziantep'te belediyelerin sel felaketlerine karşı
hazırlıklarının ve alınan önlemlerin
araştırılarak, gerek belediyelerin gerekse de Gaziantep'in
diğer resmi kurum ve kuruluşlarının sel felaketlerine
karşı alabileceği önlemlerin belirlenerek yöneticilerin bu
önlemleri almaları doğrultusunda gerekli hukuki düzenlemelerin neler
olacağının araştırılması gerekmektedir.
4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20
milletvekilinin, tüketicilerin kredi kartı ve bankacılık
işlemlerinden kaynaklanan sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/508)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tüketicilerin
bankacılık işlemleri ve kredi kartı kullanımından
kaynaklanan sorunlarının araştırılarak, alınacak
önlemlerin ortaya konulması için, Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince, bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Rıdvan Yalçın (Ordu)
4) Necati Özensoy (Bursa)
5) Reşat Doğru (Tokat)
6) Hüseyin Yıldız (Antalya)
7) Kadir Ural (Mersin)
8) Recep Taner (Aydın)
9) Akif Akkuş (Mersin)
10) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
11) Alim Işık (Kütahya)
12) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
13) Mustafa Kalaycı (Konya)
14) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
15) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
16) Hasan Çalış (Karaman)
17) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
18) Behiç Çelik (Mersin)
19) Mustafa Enöz (Manisa)
20) Hasan Özdemir (Gaziantep)
21) Ali Uzunırmak (Aydın)
Gerekçe
Ülkemizde
bilişim teknolojisinin gelişmesi ile birlikte,
alışveriş, ticaret ve diğer bankacılık
işlemleri kolaylaşmış ve özellikle kredi kartı
kullanımı yaygınlaşmıştır.
Yaygınlaşan bankacılık araçları, günlük hayatı
kolaylaştırırken, hem kullanımdan kaynaklanan
yanlışlar, hem de bankaların vahşi kâr
anlayışları ile birlikte ekonomik ve sosyal sorunlara yol açmaya
başlamıştır.
Yüzde 50'nin
üstünde yabancıların elinde bulunan bankacılık sektörü, her
gün yeni bir uygulama ile tüketicileri canından bezdirmekte,
vatandaşlarımızın verdiği hukuk mücadelesi ile elde
ettiği kazanımlar, diğer tüketicilere
yansıtılmamaktadır.
Bankalar mevduat
hesaplarından hesap işletim ücreti adı altında bir ücret
almaktadırlar. Bankalarca alınan hesap işletim ücretinin ne
kadar yekûn tuttuğu bilinmemektedir. Son zamanlarda, bu ücretler
aylık alınarak tüketicilerin dikkatinden kaçırılmaya
çalışılmaktadır.
Hiçbir hukuki
gerekçeye dayanmayan kredi kartlarından kart aidatı
alınması uygulaması ile, tüketici derneklerinin
hesaplamalarına göre 1,6 milyar lira vatandaşlarımızdan
bankalara aktarılmaktadır.
ATM'lerden para
çekmeye yarayan bankomat kartları bile, ek hesap düzenlenerek kredi
kartı düzeyine getirilmekte, bunlara açılan kredili mevduat
hesaplarından nakit çekilmesi halinde fahiş faizler
uygulanmaktadır.
Kredi
kartlarına uygulanan yüksek akdi ve gecikme faizleri, mevduat faizlerinin
4-5 katını bulmakta, kredi kartı borcunu 1-2 ay ödeyemeyen
vatandaşlarımız, çok yüksek faiz dolayısıyla bir daha
ödeme imkanı yakalayamamaktadır.
Bankalar, asgari
ödeme ve kart limitini artırma tuzaklarıyla, ödenmeyen borçlar
hakkında işlem başlatmamakta,
vatandaşlarımızın içinden çıkamayacağı büyük
borçların altına girmesini sonuna kadar beklemektedir.
Konut
kredilerinde alınan kredi ücret ve masrafları, ekspertiz ücretleri,
yapılan hayat ve konut sigortaları, bu kredileri çok pahalı hale
getirmekte, vatandaşlarımız reklamlarla aldatılmaktadır.
"Şimdi
al gelecek yıl öde, taksitleri ertele, puan kazan" gibi uygulamalarla
taksitli alışveriş ve kredi kartı kullanımı
teşvik edilmekte, tüketicilerimiz Sülün Osman'ı hayrete
düşürecek bin bir pazarlama ve reklam tekniği ile
alışveriş ve kredi kartı tuzağına
düşürülmektedir.
Tüketicilerimizin
bankalara karşı, yasalarla korunması gerekirken, bankalar güçlü
lobileri ile yasal olmayan uygulamalarını yasal hale getirmenin
yollarını aramaktadırlar. Son olarak, kredi kartı
borçlarının yapılandırılması için hazırlanan
Kanun Tasarısında kart aidatlarını yasal hale getirecek bir
madde yer almış, muhalefetin güçlü karşı koyması ile
yasalaşması engellenmiştir.
Tüm bu nedenlerle
tüketicilerin bankacılık işlemleri ve kredi kartı
kullanımından kaynaklanan sorunlarının
araştırılarak, alınacak önlemlerin ortaya konulması
için, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince, bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ,
gündemin Sözlü Sorular kısmında yer alan sorulardan 1, 73, 179,
184, 201, 203, 212, 225, 226, 227, 232, 237, 240, 241, 272, 281, 302, 326, 341,
345 ve 354üncü sıralarındaki soruları birlikte
cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini
sırası geldiğinde yerine getireceğim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/325) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 12/1/2010 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 12.01.2010 Salı günü (bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan 10/325 esas numaralı, Eczacılarımızın
ve Eczanelerin, Sorunları ve Çözüm Yollarının Belirlenmesi
Amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin
Genel Kurulun 12.01.2010 Salı günlü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde konuşmak üzere Mersin
Milletvekili Sayın Mehmet Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun bu haftaki çalışma
programının belirlenmesi açısından Danışma Kurulu
önerisi oluşturulamadığı için Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak bir öneri getirdik. Bu öneride eczacı esnafının,
eczacıların yaşadıkları sorunların belirlenmesi
ve çözüm önerilerinin teklif edilmesi yönünde bir Meclis araştırma
komisyonu kurulması için daha önce vermiş olduğumuz önergemizin
gündeme alınması ve görüşmelerinin yapılmasını
Danışma Kuruluna götürdük. Teklifimiz maalesef genel kabul
görmediği için, grup önerisi olarak huzurunuza getirmiş bulunuyoruz.
Biz, Meclisimizin
bu haftaki çalışmalarında, bir toplumsal sorun, bir toplumsal
tartışma alanı hâline gelen eczacılarımızın
sorunlarının Meclisimiz tarafından belirlenmesi, sorunların
çözümü için gerekli tedbirlerin birlikte tartışılıp
konuşulması için bir araştırma komisyonu
kurulmasını gerekli ve önemli buluyoruz. Bu sebeple bu önergeyi
verdik ve bugün Genel Kurulumuzun vereceği kararla bu araştırma
önergesinin gündeme alınması ve ön görüşmelerinin
yapılmasını burada gerçekleştiririz diye ümit ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, yaklaşık 23 bin, hatta 23 bini geçen
sayıda eczacıların Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığıyla veya Sosyal Güvenlik Kurumuyla yaşamış
oldukları sorunun ertelenmeden çözülmesi gerekiyor çünkü eczacılar
halkın sağlığını çok doğrudan ilgilendiren
ilaç temini, bu ilaç temininin güvencesi halk sağlığı
açısından eczacıların, sorun içerisinde olmasının
tesirleri, etkileri gerçekten toplumu, bireyi, insanımızı çok
yakından ilgilendirmekte. Eczacılarla sosyal Güvenlik Kurumu
arasında yaşanan sorunun çözümü Hükûmetin, sayın iktidarın
inisiyatifiyle netleşecek, kesinleşecek ama anlaşılıyor
ve görülüyor ki iktidarın da bu soruna müdahalesi söz konusu değil.
Görmezlikten gelinerek, eczacıların içinde bulunduğu
sorunları görmezlikten gelerek bu sorunu çözemeyeceğini iktidar da
maalesef deneme yanılma metoduyla belirlemeye veya öğrenmeye
çalışıyor.
Şimdi,
buradan açık yüreklilikle -toplumun önünde konuşuyoruz- sormak
gerekiyor: Eczacıların sorunu var mı, yok mu?
Eczacıların sorunundan dolayı ilaç temini konusunda
vatandaşlarımızın sorunu var mı, yok mu? Şimdi,
Eczacılar Odası gazetelerde açık ilanlarla, içinde
bulundukları sorunu ve bu sorunun çözümü noktasında Hükûmetle
yapmış oldukları veya Kurumla yapmış oldukları
görüşmeleri açık ilanla, topluma ifade ediyorlar ama ayın
16sı itibarıyla, 16 Ocak itibarıyla yeniden sözleşme yapılması
gerekirken bugüne kadar ne Kurumdan ne Hükûmetten, bu yönde ilgili ve sorumlu
bakanlıklardan bir adım atılabilmiş değil.
Değerli
milletvekilleri, özellikle devlet uygulamaları devletin gücünü
şahsında temsil eden millî iradenin temsilcisi olarak Hükûmet
adaletli olmak mecburiyetinde. Kamu gücünü kullananların Ben yaptım
oldu. gibi Ben böyle düşünüyorum. gibi bir dayatma içerisinde
olmaları hem hak değil hem doğru değil hem de ülkemize
yakışmaz bir davranış olur.
Tekrar ediyorum:
Bugün eczacılık sektörü her alanıyla, caddelerdeki
eczacılar, ilaç depoları sorun içerisinde mi değil mi,
sorunları var mı yok mu?
Üç
yıllık protokol imzalanmış olmasına rağmen Sosyal
Güvenlik Kurumu ile eczacılar arasında, Türk Eczacılar
Birliği arasında bir birlikte çalışma protokolü
imzalanmış ve üç yıllık süresi olmasına rağmen,
maalesef, karşılıklı bir mutabakat temin etme gereği
de duymadan, haber verme gereği de duymadan, tek taraflı olarak
Sosyal Güvenlik Kurumu veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı imzalanan bu protokolü, iki yılı
kalmış olmasına rağmen, feshetti. Şimdi ne olacağı
belli değil. Ayın 16sından sonra emekli vatandaş
ilacını nasıl temin edecek, belli değil. Bu noktada,
eczacıların 4 Aralık 2009 tarihinde başlatmış
oldukları eyleme karşı Hükûmet duyarsız, bir teklif yok,
bir çözüm yok ama acı bir şey var, Sayın Başbakanın
teklifi: İlacı marketlerde sattırırım.
Bu bir usul
olabilir, bu doğru da olabilir ama eğer taraflar arasında bir
mutabakat oluşturmuyorsanız veya teklifinizin
altyapısını oluşturmuyorsanız bunun adı
dayatmadır, bunun adı meydan okumadır, bunun adı tehdittir.
Böyle bir hak yok. Kamunun gücünü kullananlar kamunun iradesine de saygı
göstermek mecburiyetinde. Eczacıların muhatap olduğu bu
davranış şık olmamıştır, hak
olmamıştır, doğru olmamıştır ama sayın
Hükûmet bunu, Sayın Başbakan bunu bir hak olarak görmekte, bir usul,
bir üslup olarak görmekte ve bu konunun bu şekle gelmesinden hiçbir
rahatsızlık duymadığı da görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu olay bugün değil, bundan önce de yaşandı.
Toplumun çeşitli kesimleri, bir hak arayışı içerisinde,
bazen hukukun sınırları da zorlanarak eyleme de geçtiler, kamuya
da taleplerini duyurdular. Ama hükûmetlerin ve siyasetin bu talebe, bu eyleme
karşı davranışı gerçekten o siyasetin, o
iktidarın demokrasi anlayışını da çok açık, net
yansıtır.
Bu noktada bir örnek
olsun diye söylüyorum: 57nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde de eczacılarla
o günün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
arasında, Hükûmet arasında yaşanan bir sorun, bir
anlaşmazlık sonrasında eczacılar yine böyle eylemli bir
karşı çıkış, duruş ortaya koydular.
Sağlık Bakanlığı ile Eczacılar Birliği
arasında yaşanan bu karşıtlık, hükûmet yöneticisi
olarak Sayın Devlet Bahçelinin ifadesi çok açık, net,
eczacılardan yana oldu. Hatta Sayın Sağlık Bakanına:
Eczacıların grevini kırmayınız. Milliyetçi Hareket
Partili olup da işte, eczacılık yapan
tanıdığımız insanlara da çok doğrudan Bu greve
destek veriniz. şeklinde bir devlet adamı
davranışıyla haktan yana, hukuktan yana, toplumsal eylemden yana
bir destek ortaya koydu. O zaman da hükûmetti, hükûmetin ortağı bir
partinin Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı
olarak toplumun bir kesiminin ortaya koyduğu bir talebi, bir eylemi,
kendisine karşı yapılan bir eylemi destekler bir tavır
ortaya koydu. Ama ne yazık ki bugünkü Hükûmetimiz, maalesef, Tekel
işçisine yapılanlar ortada, eczacılara yapılanlar ortada,
ya görmezlikten geliniyor ya da bir meydan okuma üslubunda Eczaneleri
kapatırız, sözleşmeleri yapmayız, gider markette ilaç
sattırırız. gibi bir dayatma içerisinde, bir meydan okuma
içerisinde. Bu şık değil, bu doğru değil, bu güç
gösterisine bu Hükûmetin, milletin iradesini temsil eden bu Hükûmetin millete
karşı bu güç gösterisine ihtiyacı olmasa gerektir.
İşte, tüm bu konuların görüşülmesi için, eczacıların
veya ilaç sanayisinin veya ilaçla ilgili olan kesimlerin sorunlarının
görüşülmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak çözüm üretilmesi
için, kurulmasını arzu ettiğimiz bu araştırma
komisyonunun kurulması için bugün bu konunun gündeme alınmasını
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak huzurlarınıza getirmiş
bulunmaktayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz, Meclisin gündeminin belirlenme takdirinin Hükûmette
olduğunu, iktidar partisinin grubunda olduğunu kabul ediyoruz ancak
eğer bu Hükûmet bu milletin hükûmetiyse bu milletin sorunlarının
çözümü yönünde hukuk düzenlemesi yapılması veya gündem belirlemesi de
bir zorunluluktur diye düşünüyoruz. Bu sebeple, toplumun bir kesimi olan
eczacıların -23 bin eczane- çalışanlarıyla beraber yüz
binlerce kişiyi ilgilendiren bu konuda Hükûmeti duyarlı olmaya ve
Meclisimizin de kurulması arzu edilen bu araştırma komisyonunun
kurulması yönündeki bu önergeye destek vermesini istirham ediyor, talep
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz Yozgat Milletvekili Sayın
Bekir Bozdağda.
Buyurun
Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
MHP grup önerisinin aleyhinde şahsım adına söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri iktidara geldiği günden bugüne
kadar hem eczacılarla hem de vatandaşlarımızın ilaca
erişimi ve sağlık hizmetlerinden istifadesiyle ilgili konularda
önemli değişimler yaşandı, önemli adımlar
atıldı, önemli dönüşümler hayata geçirildi, bunda da
eczacılarımızın da büyük katkıları oldu.
İşin doğrusu, Sağlıkta Değişim ve
Dönüşüm Projesine eczacılarımız büyük destek verdiler. Ben
şimdiden kendilerine buradan, huzurunuzda, bu desteklerinden dolayı
teşekkür ediyorum ama öte yandan, biz de yaptıklarımızla
hem vatandaşımızın daha kaliteli sağlık hizmetine
erişmesi hem de eczacılarımızın daha fazla
kazanması noktasında da önemli adımlar attık.
Bunlardan
birkaçını sizlerle paylaşmak isterim. Örneğin, eskiden,
SSKlı olan vatandaşlarımızın doğrudan eczanelerden
ilaç almasına imkân yoktu. Aslında SSK hastaneleri
dışında başka hastanelerde tedavi edilmeleri de mümkün
değildi, edilenler de birtakım prosedüre tabiydi, zorlukları
vardı. Biz şimdi bir yandan hastaneleri birleştirdik, işçi
kardeşlerimize, SSKlı insanlarımıza da eşit insanlar
olarak bütün hastanelerin kapılarını açarken, öte yandan
SSKnın depolarındaki kadar tedavi anlayışından
vazgeçip bütün eczanelerin kapılarını da o
insanlarımıza açtık. O dönemde, baktığınız
zaman rakamlara, yaklaşık 2,5 katrilyon -o dönemin ifadesiyle- bir
alanı da eczacılarımızın kendi gelirleri,
cirolarına katan ve onlara ilaç satan bir yapıya büründüler, büyük
bir imkân elde ettiler. Dünden bunlar eczacıların müşterisi
değildi, şimdi eczacıların müşterisi oldular. Böylelikle
biz hem vatandaşımızın lehine bir tasarruf yapmış
olduk hem de eczacılarımızın lehine bir tasarruf
yapmış olduk. Her iki taraf da kazandı, memnun oldu.
Yanlış mı yaptık? Doğru yaptık.
Bir başka
konu: Yeşil kart sadece ayakta muayeneyi ve tedaviyi kapsıyordu ama
tedavi için gerekli ilaç parası ve diğer giderleri
karşılamıyordu. Âdeta devlet yeşil kartlı
vatandaşına Kansersin. diyor, bedava, Veremsin. diyor, bedava ama
Devlet baba beni tedavi et. dediği zaman O parayla ben seni tedavi
edemem
Eczane
Gidemezsin, paran varsa gidersin. Diğer konular da hakeza
öyleydi. Biz ne yaptık? Yeşil kartı da hakeza bütün tedavi
giderlerini karşılayacak bir boyuta getirdik, hem onlar gittiler
reçeteleriyle eczanelerden ilaçlarını alabildiler hem de diledikleri
gibi tedavi olma imkânlarına ne yaptılar? Kavuştular. Böylelikle
yine hem vatandaşımız kazandı hem de
eczacılarımız kazandı.
Bir başka
konu: Biliyorsunuz, biz zorunlu sağlık sigortasını da
hayata geçirdik. On sekiz yaşını doldurana kadar her Türk vatandaşı
bedava sağlık hizmetlerinden istifade eder hâle geldi. On sekiz
yaşın üzerinde olanlar yeşil
kart sahibi değil, başka da bir güvencesi yoksa zorunlu
sigorta kapsamına alındı. Böylelikle sağlık güvencesi
olmayan kalmadı. Bu ne yaptı? Dünden eczaneye gidemeyen,
sağlık tedavisinden istifade edemeyen milyonların yine hem
eczacılarımıza müşteri olarak gitmesine yol açtı hem
de bunların bütün giderlerini de devlet üstlendi, Hükûmet üstlendi. Sosyal
devlet olmanın gereği buydu, biz bunu yaptık. Yanlış
mı yaptık? Hayır, doğru yaptık.
Eski Türk
filmlerini hatırlarsınız, film oynarken, kahraman, bir suç
işler, yargılanırken bir bakarsınız oğlu hasta,
çocuk, küçük veya kızı hasta, onun tedavisi için para
bulamamış, suç işlemiş ve orada insanlar üzülürdü. Türkiye artık
bu fotoğrafları yaşamıyor, sosyal devlet bu anlamda hayata
geçti; merhamet oldu, şefkat oldu, vatandaşının yanına
geldi. Bu düzenlemelerle beraber eczacıların gelirleri de 2ye, 3e
katlandı, müşterisi de arttı. Hem vatandaş kazandı hem
de eczacılarımız kazandı.
Bir şey daha
yaptık: 2004 yılında ilaçlarda büyük bir indirim yaptık.
Yine 2009 yılında da bu anlamda
Şimdi bu düzenlemeyle beraber
yüzde 25, yüzde 30 oranında ilaçlarda bir indirim daha
yapılıyor. Böylelikle vatandaşımızın hem ilaca
erişirken ödediği şey hem de kamunun bu noktada
yaptığı gideri azaltarak ne yapıyoruz?
Vatandaşımıza ve devletimize kazandıran bir
yaklaşımın içerisine girdik. Hatırlar
mısınız bilmem, eczanelere gittiğiniz zaman eskiden şöyle bir arka yerde bir
çocuk oturur, elinde de bir tane şey vardır -nedir o etiket basan
aletin adı- etiket basıyor. İlacın fiyatı 5 lira, 6
lira... Sabahleyin gidiyorsunuz, bir etiket daha... Benim vatandaşım
ilaç aldığı zaman ilacın kutusu şu kadarsa, üzerindeki
fiyat kupürlerini gösteren etiketler bu
kadardı. Şimdi, eczanelerde fiyat kupürü basan, etiket basan çocuklar
kaldı mı? Yok. Biz, böylelikle, bakın, bu düzenlemeyle kamunun
üzerinden yaklaşık 2,5 milyar TLlik bir yükü azaltırken
vatandaşın cebine giden maliyeti de azalttık.
Bir başka
şey: Şimdi, bizim, hem çalışanlarımız hem de
emeklilerimiz ilaç alırken, değerli dostlar, ne yapıyorlar?
Katkı payı ödüyorlar. İşte, çalışanlar yüzde 20
oranında katkı payı ödüyor, emekliler ne yapıyor? Yüzde 10
oranında katkı payı ödüyor. Şimdi, bu düzenlemeden sonra
ilaç fiyatlarında bir indirim olacağı için, hem emeklimizin hem
çalışanımızın bu vesileyle ödediği katkı
payı da ne yapıyor? Ortadan kalkıyor. Şu anda
eczacılara dayatan bir Hükûmet yok, onlara kazandıran bir Hükûmet
var. Bugün saydığım icraatlardan bazıları bunun
örnekleridir. Bundan sonra da yine yapacağımız şeylerle,
hem eczacılarımız kazanacak hem de vatandaşımız
kazanacaktır. Yoksa, sadece birinin kazanacağı, öbürünün
kaybedeceği bir yerde biz yokuz. Yani Eczacıya mı yük
yükleyelim, vatandaşa mı yük yükleyelim? diye bir sorun
çıktığında Eczacıların sorununu çözün, ne
diyorlarsa yapın. diyen bir yaklaşım bizim
yaklaşımımız değil. Biz, milletten yana bir tavrın
sahibiyiz. Böyle bir durumda yükü kime yükleyelim, millete mi, oraya mı?
dediğinde, AK PARTİnin safı her zaman milletin yanında yer
alır. Milletin sırtına, başkalarının üzerine
yükleyecek yükü yüklemez ama bizim bu noktada yaklaşımımız
ne? Herkese bunu dengeli bir şekilde dağıtmaktır.
Bakın, ilaç
fiyatları ucuzladığında eczacılar neye itiraz
ediyorlar? Bizim stoklarımızda ilaçlar var, yüksek fiyattan
aldık. Tabii, yüzde 25-30 oranında bir indirim olduğu takdirde,
biz bunları sattığımızda zarara
uğrayacağız. Böyle bir durumda Bakanlık ne yapıyor?
Bu zararı buyurun siz çekin. diyor mu? Demiyor. Ne yapıyor
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı? İlaç
sanayisiyle görüşüyor, eczacıların derdi bu.
Eczacıların sorununu çözerken bunu ne yapalım, bir çözüme
kavuşturalım. İlaç sanayisi diyor ki: Stoktaki ilaçların
indirimden dolayı eczacılara zarar olarak yansımaması için
farkı ben ödeyeceğim. Sözlü söylüyor. Yetmez bu, yazıya
döküyor, yazılı söylüyor. O da yetmez, gazetelere de ilan veriyor Bu
farkı ben karşılayacağım. diye.
Şimdi,
eczacıların burada bir zararı var mı? Burada da bir zararı
yok. Peki nedir? Efendim, ilaç fiyatlarında indirim olduğu zaman,
işte 40 liraya sattığımda şu kadar kâr ediyordum, 30
liraya sattığımda bu kadar kâr ediyorum, benim kârımda da
şu kadar azalma oluyor -dikkat buyurun, zarar değil, kârımda
azalma oluyor- ben bunu kaldıramam.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Doğruyu söylemiyorsun. Doğru söyle.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ne yapmak lazım? Bir çözüm arayalım.
dendiğinde, işte Reçete başı bize bir ödeme yapın.
Arkadaşlar,
böyle bir şey olabilir mi? Reçete başı ödeme yapın.
Kimden alacağız bunu? Vatandaştan alacağız, oraya
vereceğiz. Zarar ediyor musun sen? Zarar etmiyorsun. Öyleyse zarar
etmediğin, kâr ettiğin bir ortamda, vatandaştan alıp tekrar
oraya vermenin bir manası var mı? Yok. Şu anda yapılan
çalışmalar, düzenlemeler, hem vatandaşımızın
lehine düzenlemelerdir hem de eczacılarımızın lehine
düzenlemelerdir. Anlaşma yaparlarsa anlaşma çerçevesinde
yürüyecektir, anlaşma yapmazlarsa koskoca Türkiye Cumhuriyeti bir tekele
mahkûm değildir.
ŞENOL BAL
(İzmir) Marketlerde satacağız ilaçları!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Her sözleşme dönemi hükûmetleri tehdit eden,
hükûmetleri sıkıntıya sokan, İlaç vermeyiz, hasta
şöyle olur, böyle olur. diyen yaklaşımla hükûmetleri hizaya
getiren yaklaşımlar doğru şeyler değildir. Onun için,
biz şunu söylüyoruz: Bugün Amerika dünyanın ileri ülkelerinden
birisi. Zincirlerde bu satılabiliyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bitiriyorum.
Türkiyede de
gerekirse böyle bir yola gidilebilir mi? Gidilebilir. Zincirde
satıldığında, bunu kasap satmayacak, manav satmayacak,
orada da elbette ki eczacı satacak, eczacılık fakültesi mezunu
insanlar istihdam edilecek. Ama Türkiye böyle bir çözüme zorlanırsa, böyle
bir çözümü de bu millet istiyorsa, bu milletin yararınaysa bu çözümü
getirmekten de biz çekinmeyiz. Ama biz bugüne kadar
eczacılarımızla oturarak anlaşarak sağlıkta büyük
bir dönüşümü yaşadık. Bundan sonra da umuyorum, ayın
16sına kadar, böyle bir anlaşmayla yeni bir sayfa açılarak yola
devam edilir diye düşünüyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Gençe aittir.
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
Danışma Kurulunun toplanamaması veyahut da anlaşma
yapılmaması nedeniyle MHPnin getirdiği, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmasına ilişkin grup önerisinin lehinde söz
aldım.
Grup önerisi,
eczacıların sorunları ve çözüm yollarıdır. Biraz önce
burada Bekir Beyi dinledik. Bunların hepsi,
konuştuklarınız faso fiso.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Olmadı mı?
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, bunların ne olduğunu, bir araştırma komisyonu
kuralım, bu kurulda, hakikaten sizin dedikleriniz doğru mudur
yanlış mıdır
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bir tanesi yanlış de bakalım.
KAMER GENÇ
(Devamla) Meclisin görevi bu. Meclisin görevi bu olduğuna göre, yani
devamlı denetimden kaçarak, burada hayali bilgiler vermekle bu işler
çözülmüyor.
Değerli
milletvekilleri, devri AKP iktidarında, biliyorsunuz kadı mahkemeleri
kuruldu. İsmail Ağa Camisinde kadı mahkemeleri kuruldu,
insanlar idama mahkûm edildi. O kadı mahkemelerindeki cübbeli hocalar,
işte Emir Mühendislik adı altında bugün AKPnin
belediyelerinde çok yüklü miktarlarda ihaleler alıyor. Yani şimdi,
öyle bir düzen getirdi ki bu AKPli arkadaşlarımız, Türkiyeyi
gerçek rayından çıkararak, Türkiyedeki o, yüz yıldır,
aşağı yukarı seksen beş yıldır uygulanan
demokratik yapıyı tamamen kendileri kaldırarak tek bir
adamın yönetimine dayalı, dikta rejimine dayalı bir sistem
getirdiler. Allah rızası için şimdi kimse çıkabilir, der mi
ki Türkiyede demokrasi var? Türkiyede tek kişi var. Tek kişinin
iradesi, Meclisin iradesinin yerine geçiyor, hükûmetin iradesinin yerine
geçiyor. Bir yargı var, bu yargıyı da ortadan kaldırmaya
çalışıyorlar.
Biraz önce burada
Adalet Bakanını dinledik, diyor ki: Avukatlar bilgisayar
ortamında dava açıyorlar. Bu senin buluşun mu? Sen mi
bilgisayarı keşfettin? Sen mi teknolojiyi keşfettin? Teknoloji
gelişmiş, bu da Türkiyede uygulanacak. Yani bunda kendini
methetmenin bir anlamı var mı?
Bugün 56 hâkimi
dinliyorsunuz ama gizli dinlemeden dolayı bir hâkimle ilgili bir suç
tespit etmiyorsunuz. Bu yüz kızartacak bir olay değil midir?
Yargıyı baskı altında tutuyorsunuz, 33 tane Yargıtay
üyesini atamıyorsunuz. Efendim, bugün Yargıtayda, arkadaşlar,
birikmiş milyonlarca dava var, milyonlarca dava var. Şimdi Bakan
burada diyor: Efendim, biz şu kadar bina yaptık. Ya, binayla adalet
sağlanmıyor. Bu kadar bilgisayar aldık. Bilgisayarla adalet
sağlanmıyor. Bugün, hak arayan kişi beş senede, altı
senede mahkemede davasının sonucunu almazsa o insanın
Sen
istediğin kadar bilgisayar al, mahkemeye istediğin kadar bina yap,
bunun bir anlamı yok ki. Bunun anlamını kavramamak demektir.
Şimdi,
Türkiyede bir dikta rejimi kuruluyor. Şimdi, geçen gün Abdullah Bey
tuttu, dedi: Yasama, yürütme ve yargının başkanlarını
toplayayım, güvenlik sağlayayım. Topladığı
kişilere bakın: Mehmet Ali Şahin, AKPli; Tayyip Erdoğan,
AKPli; Abdullah Bey, AKPli; Adalet Bakanı, AKPli. Peki, nasıl bu
şeye uyum sağlanacak? Zaten sizin düşünceleriniz belli, sizin,
cumhuriyete, Türkiye Cumhuriyeti devletine ve halka bakış
açılarınız belli. Tuttular yargı organlarının
başkanlarını getirdiler. Bütün şikâyetleri ne? Efendim, bu
yargı organları
Ya, yargı organlarının
başkanları öyle gidip de mahkemeye talimat veremez ki, hâkim,
vicdanına göre karar verir. Yani, şimdi sen Danıştay
Başkanını, Yargıtay Başkanını getirerek
düzen mi sağlayacaksın?
Şimdi,
değerli milletvekilleri, gerçekten, devleti yönetme gücünden yoksun bir
kadro var. Hep çıkıyorlar, gerçek dışı şeyler
söylüyorlar. Şimdi, Tayyip Bey bugün yine grup toplantısında
diyor ki: Olağanüstü hâli biz kaldırdık.
Benim
bildiğim kadarıyla olağanüstü hâlin 57nci Hükûmet
zamanında kararnamesi çıktı.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) 30 Kasım 2002de
Yanlış söyleme.
KAMER GENÇ
(Devamla) Hayır efendim
Yani bakarsın
Olağanüstü hâlin
57nci Hükûmet zamanında kararnamesi çıktı,
kaldırıldı.
Kaldı ki
bunu kaldırmayı söylemek bir marifet değildir. Zaten Türkiyede
artık terör olayları sen iktidara geldiğin zaman durmuştu,
Türkiyede PKKnın etkinliği kalmamıştı. Ama sen
çıktın, Diyarbakırda Ben Kürdistan kuracağım.
dedin, insanlara umut verdin, Kürt sorunu var. dedin. İnsanlar Peki,
haydi bakalım, vereceksen, Kürdistanı kuracaksan kur. dediler.
Bütün meselenin müsebbibi sensin. Dolayısıyla devleti yönetme
Yani
çıkıyor kürsülere, efendim, demokrasiden bahsediyor, insan
haklarından bahsediyor, uzlaşmadan bahsediyor,
tarafsızlıktan bahsediyor.
Şimdi
soruyorum size: Sizin iktidarınız zamanında sol düşünceli
bir insanı düşüncesinden dolayı bir makama getirdiniz mi?
Efendim, Alevi
açılımından bahsediyor. Yahu ne yapacaksan belli işte, iki
üç tane konu var, bunu yapacaksan yap yani bunu uzatmaya
Yani onu açmak önemli
değil ki, sen bugün hâkimliğe ve savcılığa, yöneticiliğe,
kaymakamlığa, devletin üst bürokratlığına Alevi
inançlı bir vatandaş alıyor musun almıyor musun, onu bir
söyle.
Bakın,
gazeteler sayfa sayfa yazıyor, vatandaş Alevi olduğu için, yedi
defa, yahu yedi defa idari yargının ve adli yargının
yazılısını kazanıyor, sözlüde Haydi git
bakalım. deniliyor.
Danıştay
bir karar veriyor, diyor ki: Kardeşim, sen bu imtihanı, sözlü
imtihanı usulüne göre yapmıyorsun. Sen bunu da bir videoya al. Ey
imtihan heyeti, videoda
Sen bu adaya ne soruyorsun? Bu aday sana ne cevap
veriyor? İdari yargının denetiminin olması lazım.
Denetim nasıl olacak? Sen sözlüye giren vatandaşa ne sormuşsun,
o sana ne cevap vermiş, bilirkişi huzurunda bunlar tetkik edilecek,
dolayısıyla hakikaten sizin yaptığınız uygulama
doğru mudur yanlış mıdır
Şimdi, zaman
zaman vatandaşlar bize geliyor. Dün Balkan Dernekleri üyesi
vatandaşlar geldi bana. Efendim, Bulgaristandan gelen bu 44 bin
kişiye gelirken demişler ki: Size ev vereceğiz. Bunlar da
paralarını almışlar. 23 bin tanesine ev vermişler,
geriye kalan 21 bin kişiye hiçbir şey vermemişler. Silivride
bir arazi vermişler bu vatandaşlara, 1.100 dönümlük bir arazi, sonra
-yine işte devri iktidarınızda arsa
rantçılığı çok önemli olduğu için- gitmişler o
adamların o arsalarını hileyle almışlar. Şimdi
hak arayacak yer arıyorlar. Diyorlar ki: Maliye
Bakanlığına başvuruyoruz, cevap vermiyor;
İçişleri Bakanlığına başvuruyoruz, cevap
vermiyor. Şimdi, binlerce insanı bu kadar mağdur eden bir
iktidar zihniyetinin haktan hukuktan bahsetmesi mümkün müdür!
Adalet sistemi
işlemez hâle gelmiş arkadaşlar. Vatandaş gidiyor, mahkemede
davayı kazanıyor, alıyorsunuz kararı bir gün
uyguluyorsunuz, ertesi gün adamı başka yere gönderiyorsunuz.
Yargı kararlarını uygulamıyorsunuz. Yargı
kararlarını uygulamamaktan dolayı bürokratlar hakkında
açılan tazminat davaları ve hapis cezaları var. Hapis
cezası alan birtakım insanları sırf o hapisten kurtarmak
için tutuyorsunuz dokunulmazlık zırhı altında Meclise
getiriyorsunuz. Şimdi, eğer bir memlekette yargı kararı
uygulanmıyorsa, o memlekette demokrasiden bahsedilebilir mi!
Adalet
Bakanı diyor ki: Efendim, egemenliğin sahibi tektir, millî
iradedir. Millî irade ama sen Anayasayla yönetiliyorsun. Anayasada kuvvetler
ayrılığı ilkesi var. Anayasada yani hâkimlere talimat
vermek mümkün mü! İşte Sincan Hâkimi,
bağırışlarını, ıstıraplarını
her yerde söylüyor. Yani sizin amacınız illa hâkimler de hep sizin
dediğiniz gibi mi yapsın? Peki, Abdullah Gülle ilgili olarak karar
verdi diye mi bu hâkimin bu kadar üzerine gidiliyor, her adım
atılıyor? Adalet müfettişlerini devamlı,
beğenmediğiniz hâkimlerin üzerine gönderiyorsunuz. Böyle bir
sıkıntı içinde olan hâkimler, hiçbir zaman kendilerini
bağımsız hissedebilirler mi?
Değerli
milletvekilleri, benim gördüğüm kadarıyla, AKP iktidarları
zamanında hak ortadan kaldırıldı, batıl geldi.
Bakın, sizin döneminizi aynen Halife Osmanın devrine benzetiyorum.
Halife Osman ve Muaviye zamanında, bunlar, bu halifeliği ele
geçirince bütün vatandaşın malını mülkünü ve
insanların dinî inançlarını da istismar ederek
topladıkları paraları ceplerine indirdiler, Osman ve çevrelerine
indirdi.
ÖMER İNAN
(Mersin) - Yalan söyleme.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Orada Ebu Zer diye bir bey var, Ebu Zer diye birisi.
İşte, biz o Ebu Zerin düşüncesini temsil ediyoruz burada. Ebu
Zer ona Tevbe Suresini hatırlattı, dedi ki: Bak, siz, bu halktan
toplanan altın, para, malları, eğer bunu, hak sahibine, fakir
fukaraya devretmezseniz sizin sonunuz azap olur. dedi. Bu 99/34üncü sure,
gidin bakabilirsiniz.
Şimdi tam o dönem
şey ediliyor. İşte, vatandaş kandırılıyor,
paralar toplanıyor, Deniz Fenerleri yoluyla ceplere indiriliyor ve bu cebe
indirenlerin de çoğu Tayyip Beye çok yakın olan insanlar.
Şimdi,
İstanbul Belediyesini inceliyorsunuz. İstanbul Belediyesinin itfaiyesi
kime veriliyor? Tayyip Beyin oğlunun bacanağının
babasına veriliyor. Kaç kişi mağdur ediliyor? 930 tane
işçi.
Arkadaşlar,
bu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla)
Evet.
Bakıyorsunuz,
meslek edindirme kursu diye, İstanbul Belediyesi kurs açıyor. 359
trilyon lira yine bu Beyaz Holdinge veriyor. Beyaz Holding
Bir de sık
sık isim değiştiriyorlar bu arkadaşlar, şirketlerinin
isimlerini değiştiriyorlar. Bu meslek edindirme kursu nerede
yapılıyor? Devletin okullarında yapılıyor,
öğretmenlerle yapılıyor ama Zekeriya Karaman, Mehmet Karahan,
Tayyip Beyin arkadaşları, paraları cebe gönderiyorlar.
Peki,
bunları bir inceleyin bakalım. Hakikaten niye bunlara veriyorlar?
Yani bu memlekette yalnız bu Tayyip Beyin ailesi mi var, onun
yandaşları mı var?
Şimdi, o
bakımdan
Vergi incelemesini yapmıyorsunuz. Bakın, eskiden
yollarda fatura kontrolü yapılıyordu, şimdi onu da
kaldırdınız. Niye? Naylon fatura rahat şey edilsin. Siz
şimdi bir bakın bakalım, caddelerde eskiden Maliyenin
yaptığı kontroller yapılıyor mu şimdi?
Yapılmıyor. Niye? E, çünkü artık sermaye ve naylon
faturacılık yapanlar size yandaş insanlar olduğu için,
onların da rahatsız edilmemesi için mecburen bu kontrolü de
kaldırdınız.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde son söz Eskişehir Milletvekili
Sayın Tayfun İçliye ait.
Buyurun
Sayın İçli.
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün,
Danışma Kurulu toplanamadığı için, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemini belirlemek amacıyla, başta AKP Grubu
olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi
grupları öneri vermişler.
Aslında,
ben, Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin içerik olarak aleyhinde
değilim, ellerine sağlık, gerçekten de Türkiye'nin gündemini
yakalamışlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyorlar. Ancak
ben, yine, her zaman olduğu gibi, artık bir gelenek hâlini aldı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde şeklen görüşlerimi ifade etmek için,
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Değerli
arkadaşlarım, halkın gündemi bambaşka; gazetelerin
manşetlerine baktığınız zaman, televizyonlara
baktığınız zaman halkın gündemi bambaşka, AKPnin
masalla uyutma gündemi ise bambaşka.
Bakıyorsunuz,
birazdan AKP grup önerisi gelecek, AKP bu grup önerisinde öncelikle tam gün
yasasının görüşülmesini istiyor, kamu düzeni
müsteşarlığıyla ilgili bir yasa tasarısını
getiriyor, arsa üretimiyle ilgili ve Orman Kanununda bazı
değişiklikler yapılmasıyla ilgili bir kanun teklifini
Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyor.
Yeri
gelmişken, hemen burada bir parantez açarak şunu ifade etmek isterim:
Artık bu gelenek hâline gelmiştir. Görüşülmesini istediği
tam gün yasası, değerli arkadaşlarım, yürütme ve yürürlük
maddesi dâhil olmak üzere on dokuz madde ama AKP bunun bir temel yasa olarak
görüşülmesini sayısal çoğunluğuna güvenerek getiriyor.
Değerli
arkadaşlarım, on sekiz madde iki bölüm hâlinde görüşüldüğü
zaman, maddeler üzerinde görüşmek mümkün olamayacak. Bu neyin acelesi?
Türkiye Büyük Millet Meclisinden neyi kaçırıyorsunuz da on beş
maddelik, yedi maddelik, sekiz maddelik kanun tasarı ve tekliflerini temel
kanun olarak getiriyorsunuz? Yazıktır değerli
arkadaşlarım. Bu, biraz ciddiyetten de
uzaklaştığımızı gösteriyor. Parantezi
kapatıyorum, yine Türkiye'nin gerçek gündemine dönmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'nin gündemini artık bırakın
AKPnin tayin etmesini, artık Türkiye'nin gündemini IMF ve
uluslararası küresel güçler belirliyor. Bunu nereden
çıkartıyorsunuz? diyeceksiniz. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye yangın yerine dönmüş her anlamda. Mutfak yangın yeri,
mutfak yanıyor, yargı yanıyor, silahlı kuvvetlerle ilgili
tartışmalar var, silahlı kuvvetlerin içi yanıyor,
halkın içi yanıyor, halkın kafası
karışmış ama önümüze gelen kanun tasarı ve
tekliflerine baktığımız zaman başka başka
şeyler görüyoruz.
Arkadaşlar,
akaryakıta zam, otobüse zam, dolmuşa, trene, her şeye zam.
Otoyola, köprüye zam, elektriğe zam, doğal gaza zam, içki, sigaraya
zam, zam, zam, zam
Bunlar niçin yapılıyor? AKP Hükûmeti Türk
halkının çok daha müreffeh, çok daha çağdaş bir yaşam
sürdürmesini istediği için bu zammı yapıyor. Öyle dediler bütçe
görüşmelerinde. Bütçe görüşmelerinde, Maliye Bakanı, 2010
bütçesinin 51 milyar TL olacağını öngörüyordu ve daha
şimdiden, memur emeklilerine şu kadarcık zam yapmış
olmalarına rağmen, bütçede karşılığı olmadığı
için bütçenin daha fazla açık vereceğini ekonomistler söylüyor, bilim
insanları söylüyor.
Değerli
arkadaşlarım, eskiden bir laf vardı Kaşıkla verip
kepçeyle almak. diye bir laf. Artık AKP günümüze yeni bir söz
yerleştirdi, artık o söz eskilerde kaldı. Şimdi, kepçeyle
alıp çay kaşığıyla verme devri başladı.
Şimdi, Zam verdik. diye böbürleniyorlar ama diğer taraftan -yani
memura yapılan zam anlamında söylüyorum- insanların en temel
gıda maddelerine yapılan zamlara baktığınız zaman
içler acısı. Sokağa çıktığınız zaman
vatandaşın o içler acısı hâlini görüyorsunuz.
Bugün
görüşeceğiz -bu, parası olana sağlık
politikasının başka bir yan kolu- işte sağlıkla
ilgili bir kanun görüşeceğiz. Görüştüğümüz konuda da
Milliyetçi Hareket Partisinin olayında da eczacılarımızın,
eczanelerin sorunları için bir Meclis araştırması
isteniyor.
Arkadaşlar,
yine geçtiğimiz günlerde, sağlıkla ilgili, hastaneleri
biliyorsunuz sınıflandırdılar. A sınıfı
Sanki otel, yedi yıldızlı otel, beş yıldızlı
otel, dört yıldızlı otel gibi. Şimdi, hastanelerimiz
sınıflandı. Hastanelerimiz sınıflanınca o
sınıflanan hastaneye kimler gidecek? Sayın Sağlık
Bakanım buradaydı, terk etmiş. Cebinde parası olan gidecek
yani parası olana sağlık, kalitede de parası olana
sağlık. İşte, Türkiye'nin gerçek gündemi bu.
E, başka?
Sağlık konusu açılmışken hemen başka birçok önemli
konuya girmek lazım. Bugün, gazetelerimizin
başlığında: Yüzyılın Tıp Skandalı:
Domuz Gribi. Avrupa Konseyi Domuz gribi, ilaç firmalarının
başlattığı sahte bir salgındır. iddiasıyla
ilgili araştırma kararı verdi.
Değerli
arkadaşlarım, bunu ben, bu konuyu, geçtiğimiz aylarda bir
şekilde dile getirdim. Nereden dile getirdim? Sağlık
Bakanına benim bir husumetim yok ama bu Hükûmetin Başbakanı,
Sağlık Bakanına bir husumeti var ki Ben aşı olmayacağım,
bunu nereden çıkartıyorsunuz, benim adıma nereden konuşuyorsunuz?
diye, Sayın Sağlık Bakanını, gazetelerdeki tabiriyle,
azarladı.
Yine
geçtiğimiz aylarda, bir gazetemizde ve bir İnternet sitesinde, Dünya
Sağlık Örgütüyle ilgili ciddi birtakım iddialar ortaya
atıldı. Ben, 18/12/2009 tarihli yazılı soru önergemle
Sayın Başbakana bazı şeyler sordum, dedim ki: Bu, Dünya
Sağlık Örgütündeki uzmanların ilaç firmalarında
maaşlı olarak çalıştıklarına, para
aldıklarına, aynı zamanda ilaç fabrikalarının,
aşı fabrikalarının bulunduğuna, bu konuda İsveç,
Danimarka ve Hollanda basınında yazılar
çıktığına, Hollanda Parlamentosunun bu konuda bir
araştırma yaptığına, Rusya alt meclisi Dumanın
bu konuda bir araştırma yaptığına, İspanyanın
ve Almanyanın ellerinde kalan aşıları ilaç
firmalarına iade etmek istediklerine dair haberleri Sayın
Başbakana hatırlatmak suretiyle üç soru sordum. Haberler doğru
mu? dedim. Bir de Bizim, Dünya Sağlık Örgütündeki
temsilcilerimizden herhangi biri, bu adı geçen kişiler gibi maaş
mı alıyor? dedim. Elimizde ne kadar aşı var? dedim. Bu
aşının ne kadar miktarı kullanıldı? dedim.
Bunları, Elimizde kalan aşıları bu ilaç firmalarına
geri iade etmeyi düşünüyor musunuz? dedim, 18/12/2009. Anayasamız
ve İç Tüzükümüzün amir hükmü gereğince benim yazılı soru
önergeme on beş gün içinde yanıt verilmesi lazım. Bugün,
değerli arkadaşlar, ayın kaçı? 12si. Sayın
Başbakandan da tık çıkmıyor, Sayın Sağlık
Bakanından da tık çıkmıyor.
E, peki, bu
aşıları, bu panik ortamında, madem Avrupa Konseyi skandal
diyor
İşte şu, Domuz gribinde
Bakın, eski tarihli -11
Aralık- bir gazete: Domuz gribinde korkunç şüphe. E, peki, benim
Sağlık Bakanım bunu takip etmiyorsa, benim Başbakanım
bunu takip etmiyorsa o garibin
hakkı diyoruz ya hep, garibin gurebanın hakkı dediğimiz
bu paralar nereye gidiyor? Bir milletvekili olarak benim bu konuda bilgi sahibi
olmak en doğal hakkım değil mi? Sokaktaki vatandaşın
hakkı değil mi? Ama dediğim gibi, değerli
arkadaşlarım, sokağın gündemi başka, AKPnin uyutma
amaçlı masal gündemi başka. Bunlar konuya geldiği zaman kaçacak
delik arıyor Hükûmet. Yanıt vermemek için ellerinden geleni
yapıyor ama bir bakıyorsunuz, işte Borçlar Kanunu
görüşülecek, muhalefeti Borçlar Kanununu görüştürmemekle suçlayan
AKPli arkadaşlarımız, her gün her hafta gündemi
değiştirmek suretiyle başka başka şeyleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriyor.
2009
yılının son aylarında görüştüğümüz kanun
tasarılarına baktığımız zaman uluslararası
sözleşmeler... E, Borçlar Kanunu nerede? Bakıyorsunuz değerli
arkadaşlarım, Borçlar Kanunu yok. Neden? Çünkü Borçlar Kanunu
görüşülürken Hükûmetin yargıyla ilgili ayıplarını
yüzlerine vuruyorduk da onun için.
Şimdi,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir taraftan ağlıyor, bir
taraftan Yargıtay Başkanı ağlıyor. Bugün
Yargıtayda bir buçuk milyon dosya bekliyor. Peki, bekleyen dosyaların
sorumlusu AKP Hükûmeti değil mi? Neden? Çünkü Yargıtaydaki 5 üyesi
olması gereken dairelerde 5 üye olmadığı için, heyet
teşkil edemediği için de bekliyor. E, peki, sadece bu mu? Güz
kararnamesi nerede? Güz kararnamesi dediğimiz, 2010 yılının
güz kararnamesi değil değerli arkadaşlarım, 2009
yılının güz kararnamesi. Hatırlayın yaz kararnamesinde
de Adalet Bakanı ve Müsteşarı, siyasi güç, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunu toplayamadığı için hâkimler
atanamıyor. Hâkim atanamayınca, tayinler olmayınca Anadolunun
birçok yerinde, ilçesinde, ilindeki yargıçlar neyi bekliyor? Bunu
bekliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Peki efendim.
E, şimdi
Biz otoriter değiliz, biz totaliter değiliz, bunu kim diyorsa
ayıp ediyor. diyen Sayın Başbakana bu uygulamaları sormak
benim hakkım değil mi? Genelkurmayın işte Seferberlik
Dairesi dedikleri kozmik oda aranıyor. Öbür tarafta birtakım
yargıçlarla ilgili ciddi dinlemeler, birtakım şeyler.
Bunlar Türkiyede
yaşanıyor değerli arkadaşlarım ama -zamanım fazla
değil- başka bir ayıp da yaşanıyor. Geçtiğimiz
yılın son günlerinde oldu, milletvekillerinin on santimden gözüne biber
gazı sıkıldı. Bu, yasama organına açık bir
ayıptır, saldırıdır, terbiyesizliktir.
Başka ne
yapıldı değerli arkadaşlarım? Son yirmi saniyede
söyleyeyim. Milletvekilinin odaları arandı, odaları.
Değerli arkadaşlarım, dışarıdaki evleri,
konutları aranmadı, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki odaları
arandı. Arama kararı yok, keyfî bir karar veriyor Sayın Meclis
Başkanı, milletvekili odaları aranıyor.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Kimin odası aranmış?
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Okumuyor musunuz gazete?
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Hangi gazete?
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) İşte, Fransadan gönderilen, o size
gönderilen, bilmem ne irticayla ilgili, Anayasa gönderildi, alınmadı
mı, toplanmadı mı? Bu konuda Sayın Meclis
Başkanının aksine bir açıklaması oldu mu?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Lütfen değerli arkadaşlarım, bu
konularda, bu yasama organı konusunda en az benim kadar hassasiyet
göstermeniz lazım. Bu, bir parti, particilik meselesi değildir. Bu
tür uygulamalar yasama organında yapılırsa yarın bir gün
Başka bir milletvekili arkadaşımın da gece saat ikide
yolunu çevirdiler.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İçli.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Bakacağım.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre vermiş
olduğu öneriyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.57
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 17.12
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre vermiş
olduğu önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- (10/128, 10/272, 10/378) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 12/1/2010 Salı günkü birleşiminde
birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
12.01.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 12.01.2010 Salı günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan (10/128), (10/272) ile (10/378) esas numaralı
Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun,
12.01.2010 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, İstanbul
Milletvekili Sayın Bayram Ali Meralde.
Buyurun
Sayın Meral.
BAYRAM ALİ
MERAL (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin tütünle ilgili vermiş
olduğu önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tütün deyince akla Tekel gelir. Tekel, cumhuriyetin
kuruluşundan daha eskiye dayanan yani yüz on yıllık mazisi olan
bir kuruluştur. 2000 yıllarına doğru 6 sigara
fabrikası, 82 yaprak tütün işletme müdürlüğü, Diyarbakır
Tütün İşletme Müdürlüğü; 16 içki, bira, likör ve şarap,
suma fabrikası; 6 tuz işletme müdürlüğü, 1 tuz şube
müdürlüğü, 82 pazarlama, 2 pazarlama dağıtım
müdürlüğü, saymayla bitmez, milyonlarca bu Tekelin bayisi değerli arkadaşlarım.
Son zamanlarda, diğer kuruluşlarda olduğu gibi, Tekel
fabrikaları da teker teker kapatıldı.
Değerli
arkadaşlarım, ayrıca Türkiye genelinde tütün ekicisi 630 bin
aile vardı, bunu 5 ile çarpacak olursan bu nüfus 3,5 milyonu aşan bir
kitle, çalışır bir kitle, tütünde çalışmaktaydı.
Ne yazık ki değerli arkadaşlarım tütünü kıstık,
Yunanistandan, Bulgaristandan, Romanyadan tütün almaya başladık,
Amerikadan tütün almaya başladık. Bir şey daha yaptık
değerli arkadaşlarım, tütünün Tütün Fonunu kaldırdık.
Türkiyeye tütün getirenler tütünü kıyarak Türkiyeye sokmaktadırlar
ve böylece gümrük muafiyetinden de yararlanmaktadırlar. Yani bizim
Hükûmetimiz Türkiyedeki öz malını yok etti, dışarıdan
gelen tütüne imkân sağladı, yol açtı, kucak açtı.
Değerli
arkadaşlarım, bununla birlikte -şu anda belki izliyorsunuz ve
görüyorsunuz- tütün işçisi bir aydır çoluğuyla çocuğuyla
meydanlarda. Bu sayı daha da artacaktır. Sevindirici, memnuniyet
verici bir konu vardır, tütün işçisine, değerli
arkadaşlarım, halkımız sahip çıkmaktadır, yurt
dışında çalışan işçilerimiz,
vatandaşlarımız sahip çıkmaktadır. Ama meydanlarda bin
bir vaatte bulunan, tütün işçisinin bütün sorunlarını çözeceğini
söyleyen AK PARTİ milletvekillerinden bir tanesi, Allah rızası
için, o insanların yanına gidip Derdiniz nedir,
hatırınız nedir? diye sormamıştır.
Bazen
konuşmamdan rahatsız oluyorsunuz sayın milletvekilleri. Sizin
göreviniz Başbakanlıkta hazırlanan yasalara burada yalnızca
parmak kaldırmak mı, başka görevleriniz yok mu sizin? Onlar sizin
vatandaşınız değil mi? Bir aydır sokaklardaki o
hanımlar, çocuklar, insanlar ne yedi, ne içti, nerede kaldı, nerede
yattı, hiç sormaz mısınız?
Biraz önce
aşağıya indim, birçok milletvekili arkadaşım abdest
alıyor. Hak kulunu gasbeden bir zihniyetin Allah nezdinde yeri yoktur.
Kimi kandırıyorsunuz siz? Bu bir hak gaspıdır. Ne istiyor
işçi sizden? Tekel işçisi sizden ne istiyor, yeni haklar mı
istiyor? Hayır. Yirmi sene çalıştım, ayaküstü çalıştım,
ayaklarım nasır bağladı. Bu hakkımla beni nereye
gönderirsen gönder. diyor. Bundan daha doğal bir şey olur mu
değerli arkadaşlarım? O zaman, yarın emekli
olacaksınız, sizin emekli aylığınızı da
yarıya indirsinler, kabul eder misiniz? Milletvekilisiniz, sizin
aylığınızı da yarıya indirsinler, kabul eder
misiniz? Neden bunlara tepki göstermiyorsunuz?
Dün sayın
Çalışma Bakanına gittim, rica ettim. Bu olayın
boyutları aşacak bazı konuları, yeni yeni sorunlar
çıkacak. Siz oradaki işçileri havuza atmakla, polise coplatmakla,
yerlerde sürütmekle sesini kısamazsınız. O, hakkını
istiyor, hakkını, sizden bir şey istemiyor. Ve Çalışma
Bakanı bakıyor. Kim karar verecek? 340 milletvekili değil,
Sayın Başbakan. Helal olsun Meclise, helal olsun milletvekiline, helal
olsun bize.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, bazı yanlışlıklara
birlikte parmak basmalıyız. Milletvekilliği onurlu bir
meslektir. Bu, değer kaybetmemelidir ama ne yazık ki
bırakınız milletvekilini, Sayın Başbakanınız
Kafam bozulursa bakanların kolundan tutar dışarı
atarım. diyor ve o bakanlar da Eyvallah, atarsan at. diyor. Şimdi,
bu, doğru bir hareket midir değerli arkadaşlarım? Bu, onur
kırıcı bir hareket değil midir?
Şimdi,
işçiye Sırtının üstüne yatıp para almaya
alıştın
Sen neden
fabrikaları kapattırıyorsun, özel sektöre fabrika
açıyorsun, tütünün gümrüksüz, vesairsiz Türkiyeye gelmesi için
kolaylık sağlıyorsun, Yunan tütününü getiriyorsun Türkiyede
işletiyorsun da sen kendi öz servetini yok ediyorsun?
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'nin önemli
sorunlarının başında işsizlik gelmektedir, yoksulluk gelmektedir,
terör gelmektedir. Bunları çözmediğiniz sürece Türkiyede huzur
bulamazsınız. Ne yapıyorsunuz siz? İşsizliğin
daha da artması için elinizden ne geliyorsa onu yapıyorsunuz.
Nasıl çözülecek? Allah rızası için bir yere bir çivi
çaktınız mı, bir fabrika açtınız mı? Nasıl
işsizliğe çözüm bulacaksınız? Nasıl çene
çalıyorsunuz?
FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) Gene sallıyorsun.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım, muhterem
arkadaşlarım; Kızılaya insek, kendi kazasına gitse
kimse tanımaz o beyefendiyi, konuşur burada.
FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) Gene sallıyorsun bakalım.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Benimle bir Kızılaya gel de
salladığımı sallamadığımı sana
göstersin orada insan, gel.
FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) Bol bol sallıyorsun. Hiç kafanı yorma.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Ben senin gibi annenin yoğurdunu içerek gelmedim, ben
meydanlardan geldim, meydanlardan.
FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) Elli yıldır sallıyorsun.
MEHMET CEYLAN
(Karabük) Şov yapıyorsun, şov.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Sen oğlundan bahset.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Ben Türk vatandaşıyım. Hatayın
kurtuluşunda benim ailem, sülalem mücadele etmiş. Benim soyum sopum o
zaman başka bir yerde yatmıyordu. Ben burada konuşma
hakkına sahibim. Otur, boyundan fazla sana laf söylerim. Yerinde rahat
otur.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Boş şeyler konuşuyorsun,
ayrımcılık yapıyorsun.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Ayrımcılık yapıyorsam kes sesini.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Ezbere konuşma, millete önyargılarla bakma böyle.
Utanman lazım, utanmıyorsun sen.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım, muhterem
arkadaşlarım; alışmış, boş lafa
alışmış ama ben kırmak istemiyorum şimdi.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Eften püften tartışmalar yapıp
konuşamazsın burada.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Öyle laf konuşurum
ki onurunu kırarım ama gene de dokunmuyorum. O gelir orada zevzeklik
eder durur, huyudur onun.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Benim atalarım bu cumhuriyet için
çatışmıştır, mücadele etmiştir.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım, muhterem
arkadaşlarım; Tekel işçisini, Tekeli konuşuyoruz.
Meydanlarda sizin vatandaşınız, onu konuşuyoruz
değerli arkadaşlarım, başka bir şey konuşmuyoruz.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Provokatörsün sen!
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Sizden diyorum ki
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Sayın Başkanım, ben konuşma
BAŞKAN
Öyle bir hak tanımadım size, lütfen
Devam edin
Sayın Meral.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım, ortada bir sorun var.
Sorumlu insanlarız. Meydanlardaki insanlar bizim
vatandaşlarımız. İtfaiyecileri, bilmem polisiyle, bilmem
zabıtayla yok ediyorsunuz. Bilmem üniversitedeki işçiler
dışarı atılıyor, göz yumduruyorsunuz. Onun ötesinde
Tekel işçisi meydanlarda sesini duyurmak için; sindirmeye
çalışıyorsunuz. Bunlar 12 Eylül dönemlerinin askerî yönetim
tarzlarıdır değerli arkadaşlarım. Yürüyüş yapma,
direniş yapma, grev yapma... E, bugün de aynısı.
Peki, bu sivil 12
Eylül değil de nedir değerli arkadaşlarım?
İnsanların meydanlara çıkmasına, insanların özgürce
düşündüklerini konuşmasına, hakkını aramasına
neden müdahale ettiriyorsunuz değerli arkadaşlarım?
Ne olacak
şimdi? İnsanlar, yarın on binler meydanlara gelecek,
çocuğuyla gelecek, eşiyle gelecek değerli
arkadaşlarım. Bu insanlara çözüm bulun diyoruz, sizden başka bir
şey istemiyoruz. Bu insanlara çözüm bulun bu da sizin hakkınız,
iktidarsınız, hükûmetsiniz.
Ne istiyor bu
insanlar sizden? Sen dışarıdan gelen tütüne kucak
açacaksın, gümrük almayacaksın, kendi tütününü yok edeceksin, kendi
fabrikanı kapatacaksın, oradaki işçiyi kapının
dışına koyacaksın, onlar da hakkını isteyecek,
bundan rahatsız olacaksın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Teşekkür ederim.
Peki, bunun hiç
haklı bir tarafı var mı değerli arkadaşlarım? Bu,
sizin de içinizde bir rahatsızlık, birçoğunuzun, bunun
farkındayım ama ne yaparsınız, konuşamıyorsunuz,
dile getiremiyorsunuz. Bu olmaz değerli arkadaşlarım. Türkiye
Cumhuriyeti, hükûmetleriyle yönetir. Sayın Başbakanın
dışında bir Allahın kulu sesini çıkaramıyor.
Şimdi söylesem
Bazen rahatsız oluyorsunuz ama televizyonlarda
Filistin halkını seyrediyorum, İsrail onların
haklarını gasbediyor, duvarlara çıkıyor, yerlerde
yatıyor. Şimdi bir de Tekel işçisine bakıyorum, yani
mukayese ediyorum. Filistinde mi, İsrailde mi, nerede
yaşıyoruz değerli arkadaşlarım? Bunlar
hakkını istiyor sizden. Bir kez daha rica ediyorum AK PARTİ
milletvekili arkadaşlarım: Başbakanınıza nasıl
ulaşırsanız ulaşın, sorunu çözün. Polisle yarın
işçiyi, polisle yarın oradaki işçi hanımlarını,
polisle onları ziyaret etmeye gelen insanları karşı
karşıya getirmeyin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Bu büyük bir sorun olur, hepimizi rahatsız eder. Sizden
bu konuda katkı bekliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Meral.
Sayın Kahya
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Sayın Başkanım, az önce Hatip
konuşmasında Hatayın mücadelesini gündeme getirerek,
kapalı olarak
BAYRAM ALİ
MERAL (İstanbul) Sana ne! Dedem gelmiş savaşmış
orada. Sen niye rahatsız oluyorsun?
BAŞKAN
Sayın Meral, lütfen yerinize oturur musunuz.
BAYRAM ALİ
MERAL (İstanbul) - Sana ne! Sen niye konuşuyorsun?
BAŞKAN
Sayın Meral, lütfen yerinize oturur musunuz.
Duymuyorum,
Sayın Kâhyayı duymuyorum.
Buyurun.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Sayın Başkanım, İç Tüzükümüzün ilgili
hükmüne göre bu sözünden dolayı bir açıklık getirmek üzere
kısa bir söz hakkı istiyorum.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) Sayın Başkan, dedemin orada
savaştığını söyledim. Bunun mahzuru ne? Yani Orada
niye savaştı? mı diyecek?
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Hatayı özellikle vurguladı ve Sayın Hatipin
daha önce de benimle ilgili sataşmaları var. Biliyorum neye
dayandığını. Onunla ilgili, müsaadenizle, ben çok kısa
ve yeni bir şeye fırsat vermeden bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Size iki dakika süre veriyorum, buyurun, kürsüye gelin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Tamam Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahyanın,
İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meralin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, bizim kişiliğimizin
Asla ve asla bu yüksek
Meclisimizin ve kürsümüzün mehabetine ve kimliğine aykırı bir
şekilde basit konuşmalarla gündemi işgal etmeyeceğimizi de
herkesin bilmesini önemle istirham ediyorum.
Az önceki Hatip
arkadaşımız, benim burada kendisinin oğluyla ilgili bizzat
kendisinin radyo konuşmasından dinlemiş olduğum mevzuyu
hatırlatmam üzerine, daha önceki konuşmasında da bana karşı
bir rahatsızlığı olduğundan dolayı, Hatayın
mücadelesini ve benim
Herkes için atası azizdir. Ölmüş
kişilerle ilgili aslı astarı olmayan ve inanıyorum ve
biliyorum ki İnternetten araştırıp da benim Şam
doğumlu olmama dayanarak bir sataşmada bulundu. Şunu söylüyorum:
Bu memleket ve millet içerisinde hiçbir kimsenin, ırkı ne olursa
olsun, asla kimseyi ayırt etmeye hakkı yoktur. Benim atalarım,
inanıyorum Sayın Meralin kendisinden çok daha fazla çetelerle mücadele
etti, Fransızlara karşı mücadele etti. İstiklal
Savaşında en büyük ailelerden birisidir ve Hatayda bulunduğum
ilçelerde de bütün millet bunu bilir. Hiçbir zaman
Hatayda değil sadece,
Türkiyenin genelindeki birçok çatışmalarda şehit olmuş benim
aziz atalarım var.
Onun için, bu
sözü kendisine iade ediyorum ve bu tarz konuşmaları da şahsi
konuşmaları da yakıştıramıyorum. Önce kendinin
oğluna baksın diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ
MERAL (İstanbul) Sayın Başkanım, müsaade ederseniz,
oğlumla ilgili bir açıklama yapayım. İki dakika istiyorum
Sizden özellikle rica ediyorum. Rica ediyorum sizden özellikle.
BAŞKAN
Buyurun. Siz de bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen. Yani bitiremeyiz biz
bugünü.
2.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meralin, Hatay
Milletvekili Abdülhadi Kahyanın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
BAYRAM ALİ
MERAL (İstanbul) Değerli arkadaşlarım, çok özür
diliyorum. Beyefendi arkadaşımız orada oturuyordu. Oradan geldi
sırf bana laf atmak için.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Alakası yok.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) - Arkadaşlar canlı şahidi, yanında
oturanlar da canlı şahidi.
BAŞKAN
Lütfen
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Arkadan Oğlun nerede çalışıyor?
Değerli
arkadaşlarım, ben otuz sene mevcut Yol-İş Sendikasında
görev yaptım, genel başkanlık yaptım. Oradan
ayrıldım. Ayrıldıktan sonra, benden sonra gelen
arkadaşlarım oğlumu orada işe aldılar. (AK PARTİ
sıralarından Allah razı olsun! sesi) Suçu, kusuru bu. Bilahare
dedikodusu başlayınca ben oğlumu oradan ayırdım.
Şimdi
değerli arkadaşlarım, bakınız
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Mercedes de verdiler mi?
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Şimdi sen öyle konular açıyorsun ki
Altın
saat de verdiler, altın saat. Kolumda takmıyorum. İşçiler
bana altın saat de verdi. Para toplarlardı. Bana araba da
alıyorlardı, kabul etmedim. Ben orada görev yaptım gözünü
sevdiğim kardeşim.
Bakınız,
orada bir şey daha yaptım. Ben şurada konuşuyorum,
bıraktığım sendikalar, bıraktığım
konfederasyon orada. Hükûmetsiniz, bir kuruşluk bir şeyi mi,
bırakın ben geçende de burada konuştum- bir kuruşluk bir
şeyimi bulun. Namusumla orada iş yaptım. Ben eğer dürüst,
alnı açık olmasam meydanlara yüz binleri toplayıp da o dönemin
hükûmetlerine meydan okuyamazdım değerli gözüm kardeşim. Onun
için, gelip şey yapma.
Peki, kusur
Allah, Peygamber aşkına soruyorum: Sizin çocuğunuz,
yakınınız hiçbir yerde çalışmıyor mu? Niye
çalıştırıyorsunuz kardeşim? Yani, şimdi, ben
kalkayım, Onun oğlu bunu yaptı, bunun oğlu bunu
yaptı. diye ben yeniden bir konu mu açayım burada? Ayıptır
yahu, ayıp, ayıp! Yakışmıyor,
yakışmıyor! Ne olmuş? Oğlum
çalışmış, suça bak. Allahını Peygamberini seversen, size soruyorum yahu: Ne olmuş?
Oğlum üç sene sendikada çalışmış. Suça bak hele.
Hırsızlık mı yapmış, kredi mi almış,
devleti mi dolandırmış, sizi mi dolandırdı, ne
yaptı? Söyler misiniz böyle bir kusurunu?
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) 5 bin lira maaş alıyor mu almıyor mu? 5 bin lira
maaş alıyor, siz söylediniz.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Ayıptır ama yahu ayıp değerli
arkadaşlarım, ayıp, ayıp; bunları bir daha şey
yapmayın. Ben burada çıkarım, öyle şeyler konuşurum
ki, buranın altını üstüne getiririm ama artık bunu
kapatın.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Yakışır size, yakışır!
M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) Konuş, konuş!
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Var, var, konuşuruz
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Meral.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Saygılar sunuyorum hepinize arkadaşlar.
BAŞKAN
Sayın Meral, teşekkür ederim.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
2.- (10/128, 10/272, 10/378) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 12/1/2010 Salı günkü birleşiminde
birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz Eskişehir
Milletvekili Sayın Tayfun İçliye aittir.
Sayın
İçli yok mu?
Kayseri
Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun verdiği önerge Tekel işçilerinin içinde
bulunduğu durumun araştırılıp bu konuyla ilgili
Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerine düşen görevi yapması
konusunda. Bu konuyla ilgili yaklaşık bir ay süreyle Tekel
işçileri kendilerince hak gördüklerini iddia ettikleri, iş
akitlerinin feshedilmesiyle ilgili konuda Kızılay Meydanında,
İstanbulda, AK PARTİ Genel Merkezinin önünde çeşitli eylemler,
gösteriler yapıyorlar. Bunlar demokratik bir ülke içerisinde
yapılabilecek doğal hareketlerdir, başkalarını
rahatsız etmediğiniz sürece, insanların huzurunu
bozmadığınız sürece doğal hareketlerdir, doğal
eylemlerdir. Muhakkak ki milletvekilleri de halkın meseleleriyle
ilgilenmek konusunda, halkın problemlerini çözmek konusunda orada ilgili
kişilerle, eylem yapan, haklı mücadele verdiğini iddia eden
kişilerle de görüşüp onların dertlerini dinlemek ve onlara çözüm
bulmak ve Meclis kürsüsünde ifade etmek mecburiyetindeler. Onu da değerli
milletvekili arkadaşlarımız yapıyorlar. Ama, böylesine olan
bir hadiseyi, istismar etmeden, farklı farklı noktalara götürmeden,
ajite etmeden anlatırsak muhakkak ki herkes de bundan fayda sağlar
diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, Tekel işçilerinin içinde bulunduğu durum, ta 1980li
yılların başından itibaren, Türkiye'nin sistem
değiştirmesiyle birlikte ortaya çıkan, özel sektör
kanadıyla kalkınmayı kendisine ilke edinen, hedef edinen bir
politikayı benimsemesi, serbest piyasa ekonomisinin hâkim
kılınmasıyla birlikte artık devletin bir yatırım
yapmak değil, devletin özel sektör yatırımcısının
önünü açmak yolunda gayretler göstermesi, çaba sarf etmesi
Bununla ilgili, ta
ki 1980 yılından bu tarafa gelen iktidarlar, çeşitli zamanlarla
bu eylemleri, işlemleri gerçekleştirmişler, yasal düzenlemenin
altyapısını oluşturmuşlar. 1992 yılından
itibaren özelleştirmeye hız kazandırılmış,
özelleştirmeyle ilgili, 2003 yılına gelene kadar, toplam,
Türkiyede yapılan özelleştirmelerde 40 bin kişinin iş akdi
feshedilmiş. Bu iş akdi feshedilen 40 bin kişi, herhangi bir
yerde iş imkânı bulamamış, bugünkü tabirle -eğer tabir
yerindeyse- kapının önüne konulmuş,
Başınızın çaresine bakın. denilmiş. 1980
öncesinde, karma ekonomik sistemde, ithal ikamesi politikasıyla
yapılan süreçte, siz dış âlemden ithal ettiğiniz
malları Türkiye içerisinde imal etmek için, özel sektörün gücü yoksa,
imkânı yoksa, devlet sektörü, devlet kanadıyla yapmak gayreti
içerisinde bulunduğunuz süreçte, baktığınızda, 1980
itibarıyla dünyadaki gelişme ve Türkiye'nin dünyaya entegrasyonuyla
birlikte, bakıyoruz artık devlet sektörünün imal ettiği, devlet
sektörünün tekelci olarak bulunduğu piyasalarda, uluslararası
piyasalarla rekabet şansının kalmadığı ve
maliyetlerin aşırı derecede yükseldiğini ortaya
çıkarıyor.
Değerli
arkadaşlar, 1982 yılında Tekelde toplam 80.300 kişi
çalışıyor. Bütün Tekel müesseselerinde 80.300 kişi
çalışıyor ama bugün aynı vergiyi, aynı ÖTVyi,
aynı katma değer vergisini ödeyen sigara sanayisinde
çalışan işçi sayısı 3 bin veya 5 bin kişidir.
Demek ki 80 bin kişinin yaptığı işi 3 bin veya 5 bin
kişi istihdam edebiliyor, üretim yapabiliyor. 80 bin kişinin ortalama
maliyetleri 1.700 lira, aylık ücretleri, net ücretleri; ortalama
giydirilmiş aylık maliyetleri 3 bin lira. 80 bin işçiye bugünkü
şartlarla aylık 3 bin lira giydirilmiş maliyetle
vereceğiniz ve bu ülkenin insanına getirilen yükün ne kadar
olduğunu her hâlde hepimiz hesap etme kabiliyeti içerisindeyiz. 80 bin
kişiyi memnun etmek yerine 72 milyon insanın rahatsız edilmesi,
onların alın teriyle, birikimleriyle, gece gündüz
çalışılarak çocuğunun nafakasından kestiği
kazançlarıyla vergi olarak ödediği paranın, maalesef uzun
yıllardır kamunun kendi adına
çalıştırdığı insanlara yüksek maaşlarla
verilerek ücret diye ifade etmesi, bir manada kaynak transfer etmesi
noktasına dönmüştür.
Biz, 2004
yılında Sayın Başkanın talimatıyla birlikte, 1992
yılından bu tarafa 40 bin kişinin işsiz kalmasıyla
birlikte, 657 sayılı Kanunun 4/C maddesinde, ne işçi
sayılan ne de memur sayılan ne de sözleşmeli memur sayılan
4/C diye sayılan maddede, Bakanlar Kurulu kararıyla birlikte, bu
kişilere, özelleştirmeden dolayı işsiz kalmış,
kapının önüne konulmuş, kıdem ve ihbar
tazminatını alamamış, belli bir yaşa gelmiş,
emekli olma hakkını dahi bulamamış insanlara bir
fırsat kapısı açtık. O günden bu tarafa 21.500 kişi
4/C kapsamında çalışıyor, geriye kalan 17 bin-18 bin
kişi çeşitli zamanlarda başka özel sektörde iş bulmuş,
başka yerlerde çalışmış ve müracaatlarını
yapmamışlar. Yaklaşık 21.500 kişi şu anda 4/C
kapsamında Türkiye Cumhuriyeti devletinin şemsiyesi altında
işçi olarak çalışıyor. Bu insanlar ilk dönemde kıdem
ve ihbar tazminatını alamamışlar, o dönemki yapılan
özelleştirme çerçevesinde özelleştirilen kuruluşlara
işçilerin kıdem ve ihbar tazminatı fon olarak verilmiş ama
devredilen müesseseler çalışamadığından dolayı,
rantabiliteyi, kârlılığı elde edemediklerinden dolayı,
devlet tarafından verilmiş kıdem ve ihbar tazminatları da
maalesef uçmuş gitmiş.
Şimdi, 12
bin civarındaki Tekel işçisinden yaklaşık 9.300 kişi
4/C kapsamına girecek. 9.300 kişinin 4/C kapsamındaki
aldıkları haklar nedir? Öncelikle, her biri ortalama 41 bin lira (41
milyar lira) kıdem ve ihbar tazminatlarını alacaklar.
Arkasından, bir aylık süreyle, Geliniz, eğer siz devletin
verdiği şartları kabul ediyorsanız, şu çerçevede
çalışacaksınız. Bu noktada da -kabul ettiğiniz
takdirde- devlet sektöründe emekli olma hakkını ilan edeceksiniz ve
kazanacaksınız.
Bu süreçte, 2006
yılında Tekel özelleştirilirken, ilgili firma tarafından,
bakınız, o günkü aldıkları cari maaşın üzerine
yüzde 20 daha fazla maaş teklif edilmesine rağmen, üç yıl da
iş garantisi verilmesine rağmen, hiç kimse tenezzül edip de oraya
gitmedi. İki yıldır Tekelde herhangi bir üretim yok,
depolarında da mal kalmadı. İki yıldır, 10.500
kişi, şu anda bu devletten 3 bin lira ortalama -giydirilmiş
olarak- ücret alıyor. Kim ödüyor bunun paralarını? 2,5 milyonun
üzerindeki işsiz insanın evine ekmek götürürken ödediği katma
değer vergisinden, ödediği elektrikteki katma değer vergisinden,
akaryakıtta, dolmuşa bindiği, dolmuş parası verirken
ödediği ÖTVden ödeniyor. İşsiz kalan insanların, 2,5
milyonun üzerindeki insanın ödediği vergilerden, onların
kıt kanaat başkalarından, ailesinden elde ettikleri kaynaklarla
ödediği vergilerden, biz, çalışmayan Tekel işçilerinin
aldıkları parayı aynı şekilde devam ettirelim diye
ısrar ediyoruz. Ha doğrudur, ortalama 1.500 lira, 1.700 lira net
ücret ellerine geçiyor. Bu süreç içerisindeki insanların belirli
alışkanlıklarını yüzde 25-30 civarında
aşağı bir seviyede devam ettirmeleri muhakkak ki zordur ama biz
daha önceki 4/C kapsamındaki çalışanlara da (21 bin kişi)
olduğu gibi şu andaki Tekel işçilerine de bir imkân
sağladık. Bakınız, 4/C çalışanları, ilkokul
mezunu 4/C çalışanı, 1 Ocak 2010 tarihine kadar 6.500 lira
yıllık ücret alıyordu, ilkokul mezunu. Şimdi
yaptığımız düzenlemeyle 8.500 lira ücret alır hâle
geldi. Yaklaşık 2.500 lira, 2 bin lira net, yıllık
gelirinde artış var. Bu neye tekabül eder? Yüzde 32lik bir
artışa tekabül eder.
Yine, lise ve
dengi mezunu olanlar, bir yılda 7.500 lira ücret alırken, on bir aya
çıkarmamızla birlikte, şu anda 9.500 lira ücret alacaklar.
Yıllık artış ne kadar? 2 bin liralık bir
artış var. Yani, aylık ortalama 858 lira ücret alacaklar ve
bunların da yıllık maaşlarında 1 Ocak 2010
itibarıyla yüzde 27lik bir artış ortaya çıkacak.
Üniversite mezunu
olanlar, yıllık 8.200 lira alırken, bugün 10.500 lira alacaklar,
onların da ücretlerinde yüzde 25e yakın bir artış var.
2.100 lira reel olarak, geçmiş dönemdeki 4/Clilerden farklı bir
şekilde ücret almış olacaklar.
Değerli
arkadaşlar, hakkı korumak siyasi istismar yapmadan herkesin görevi.
Bakınız, bundan yaklaşık bir ay önce, 23 Aralık
tarihinde bir milletvekili arkadaşımızın buradaki
konuşmasını sizlerle paylaşmak istiyorum: İzmir
milletvekilleri, bizim çıkardığımız kanunla birlikte
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
bölünen
belediyelerde işsiz kalan 291 işçiyle ilgili sorunları
paylaşmak üzere İzmirde bir holdingin verdiği yemekte aynen
ifade ediyorum- Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinden ve holding
yöneticilerinden müsaade isteyerek Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleriyle
bir araya geldik, sorunları çözmek için gayret gösterdik. Bu
arkadaşlarımıza dedik ki: Büyükşehir belediyesi sizin, ilçe
belediyeleri de sizin, bunun siyasi rantını hiç kimseye
bırakmadan, aç ve açıkta kalmış insanların, gelin,
ekmeklerine iş, onların işsizliklerine bir çare bulalım.
Yani, 4/C benzeri bir usulü orada uygulayalım dedik, ama hiç kimse bu
konuda bize yardımcı olmadı. Hatta öyle bir noktaya geldik ki,
sayın milletvekili ağabeylerimizden birisi ben ilgileneceğim ve
size bilgi vereceğim
Bana bilgi gelmedi, Meclis
açıldığında konuyu tekrar hatırlattım, yine bir
şey olmadı.
Yine Tekel
işçileriyle ilgili giden bir arkadaşımıza ifade ediyor,
ondan da herhangi bir sonuç gelmiyor ama diyor ki: Gelin burada işi hep
beraber çözelim, gayret gösterelim, bu insanları aç ve açıkta sokakta
bırakmayalım. ve arkadan AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar.
İşte
üslup bu olmalı, tarz bu olmalı. Bir tarafta AK PARTİ
milletvekillerinin işçilerin haklarıyla ilgili söylemleri, öbür
tarafta yapılan istismar. Bunu yüce milletin takdirlerine
bırakıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) Her şey güllük gülistanlık Elitaş! Ne
güzel! Herkes hâlinden memnun yani!
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi lehinde diğer söz Manisa Milletvekili Sayın
Mustafa Enöze ait.
Buyurun
Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tütün
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından verilen Meclis araştırması açılmasına
ilişkin grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yaklaşık dört yüz yıldır
topraklarımızda Anadolu insanının alın teri ve
emeğiyle sabırla işlenerek üretilen Türk tütünü, kokusu ve
harmanları, ıslah edici özellikleriyle dünya piyasalarında marka
olmuş ve özel ürün konumuna ulaşmıştır. Tütün, ülkemiz
için kendi hâlinde bırakılacak bir ürün değildir. Türk tütünü
fakir toprakların bir ürünüdür. Bugüne kadar yapılan bütün
çalışmalarda, aynı arazilerde üretilen, üreticilerin
hayatlarını sürdürebileceği geliri sağlayabilecek
alternatif bir ürün veya ekonomik bir faaliyet konusu
bulunamamıştır. Türkiye hâlihazırda dünyanın en büyük
Şark tipi tütün üreticisi konumunda iken, son yıllarda uygulanan
yanlış politikalar, tüketici eğilimlerinin ve tercihlerinin
değişmesi, rekabetin yoğunlaşması, sağlık
endişelerinin artmaya başlaması ve ekonomilerin
globalleşmesi gibi birçok sebebe dayalı olarak Türkiye'nin Şark
tipi tütünde rekabet şansı azalmaya başlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, artık, ülkemiz, tütün ihraç eden değil, tütün ithal
eden ve bu tütünlerden sigara üretilen ülke olma yolundadır. Zira, sigara
pazarı, tek amaçları daha çok sigara satmak olan, bunu
gerçekleştirmek için sigaraya başlama yaşını daha da
aşağılara çekmeyi hedef hâline getiren ve bu konuda
dünyanın değişik bölgelerinde pek çok sabıkası olan
yabancı sigara tekellerine terk edilmiş durumdadır.
Âdeta
bağımsızlığımızın sembolü olarak
kurulan İnhisar İdaresi, sonradan Tekel, son olarak da Tütün, Tuz ve
Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü adını alan millî
kuruluş, ülkemizde yüz kırk yedi yıldır tütün ve alkol
sektöründe faaliyet gösteren, önemli sorumluluklar üstlenen bir kurumdur. Bu
tarihî süreçte Tekeli, kimi gün bağımsızlığımızın
sembolü, kimi gün çiftçimizin en yakın dostu, kimi gün ise hazinenin en
büyük kaynak sağlayanı olarak görmek mümkündür.
Yıllarca
kurumlar vergisi şampiyonu olmuş, hem tarımsal alanda hem de
sanayide yarattığı istihdam ve katma değerle
birinciliği tescillenmiş, ismi marka olmuş bir buçuk
asırlık bir kurum olan Tekel, ülkemizde uygulanmakta olan kamu
işletmelerinin elden çıkarılmasına yönelik
özelleştirme politikalarının neticesi olarak yok olup
gitmektedir.
Tekelin yaprak
tütün piyasalarından çekilmesiyle birlikte destekleme
alımlarının kaldırılmasıyla çok uluslu sigara
tekellerinin insafına terk edilen yaklaşık 200 bin tütün
üreticisi de kaderleriyle baş başa kalmış
bulunmaktadır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
uygulamaya çalıştığı Tütüne Alternatif Ürün Projesi de
kâğıt üstünde kalan tam bir fiyaskodur.
Değerli
milletvekilleri, Tekeli bu duruma çalışan personel
getirmemiştir. Tekelin bu duruma gelişini 2/3/2007 tarihli Dünya
gazetesinde yayımlanan Tekel Başmüfettişi İbrahim Halil
Elmasın ifadeleri çok açık bir şekilde anlatmaktadır: 2003-2005
yıllarında Tekeli yönetenler, Almanya, Dubai ve Virgin
Adalarında kurulan tampon şirketler aracılığıyla
Tekelin stoklarındaki binlerce ton tütüne talip olmuşlar, düşük
fiyata aldıkları bu tütünlerle kurumu milyonlarca dolar zarara
uğratmışlardır. Yurt dışında kurulan bu
şirketlerin Tekelin stoklarındaki tütünü düşük fiyattan
opsiyonladığını ve satın aldığını
belirten Elmas, 2003 yılında sadece Weserfrucht firmasına
yapılan satıştan Tekelin 45,5 milyon dolar zarar ettiğini
öne sürmektedir. Tekelin sigara sektöründe son beş yılda
yaşadığı pazar kaybının sebeplerinden birinin,
Tekelin stoklarındaki tütünün düşük fiyata satılmasından
kaynaklandığı, bu şekilde Türkiye pazarının
yabancı sigara firmalarına sunulduğu ifade edilmektedir. Ucuz
tütün satımının gerçekleşmesiyle Tekelin pazar kaybı
arasındaki doğru orantıyı görmemiz zor olmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen
tütüncülük, tarım ve sanayi sektöründe önemli bir istihdam alanı
olmaya devam etmektedir. Tütün piyasasında elli bir firma faaliyette olup,
tütün ihracatımız 2008 yılında 152 milyon kilogram olarak
gerçekleşmiştir. Bunun ekonomiye katkısı 428 milyon
dolardır. Tütün mamulleri piyasasında yedi şirket üretim
yapmakta olup, 2008 yılı sonu itibarıyla üretilen 135 milyar
adet sigaranın 25,6 milyar adedi ihraç edilerek
karşılığında 229 milyon dolar gelir elde
edilmiştir.
Tekelin sigara
biriminin 2008 yılında 1,72 milyar dolar gibi düşük bir fiyata
BAT şirketine satılmasıyla ortaya çıkan hazin tablonun faturası
bir kez daha tütün üreticilerine, işçisi, memuru ve tütün eksperi ile
Tekel çalışanlarına çıkarılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, son günlerde sigara şirketlerinin fiyatlarını
önce artırması, sonra zamları geri çekmesi, tekrar
fiyatlarını artırması tam manasıyla bir trajikomik
hadisenin vuku bulmasıdır. Maliyenin baskısı ve hedef
gelirlerin sağlanması amacıyla hedeflerin
tutturulmasını istemesi, yapılan bu baskılar, maalesef sonuçta,
sonuç olarak sigara içenlerin cebine intikal etmiştir.
Yüz kırk
yedi yıldır ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayan
Tekeli, çalışanları değil, komik bir ücret
karşılığında özelleştirilmesine göz yuman ve
mevcut değerlerini eşe dosta peşkeş çeken AKP zihniyeti bu
hâle getirmiştir. Tekelin hiçbir çalışanı yatarak ücret
almaya gönüllü olmamıştır. Kurumlarının bu duruma
düşürülmesine engel olamayan bu insanlar, gelinen bu noktada başka
kurumlarda insan onuruna yakışır biçimde çalışabilmeyi
istemiş, Hükûmetten konuyla ilgili çözüm beklemişlerdir. Oysaki çözüm
üretme sorumluluğunu üstlenmekten uzak olan AKP Hükûmeti Tekel
işçilerinin haklarını gasbetmektedir.
Şimdi
soruyorum: BAT şirketinden 1 milyar 720 milyon doları alan bu
işçiler mi olmuştur? İşletmeleri çalışamaz hâle
Tekel işçileri mi getirmiştir? Tekeli, fabrikalarını,
markalarını, gayrimenkullerini satarak milyar dolarları bu
işçiler mi almıştır? Tekelin elindeki tütün
stoklarını yok pahasına bu işçiler mi
pazarlamıştır?
Değerli
milletvekilleri, yurt genelinde Yaprak Tütün İşletme müdürlüklerinde
çalışmakta olan 12 bin işçinin kamuoyunda 4/C uygulaması
adıyla bilinen kadrolara atanmaları söz konusudur. Herkesin
bildiği üzere, bu işçilerimiz
Haklarının gasbedilmemesi
için bir aydır kar kış demeden, çoluğundan çocuğundan,
sıcak yuvasından uzak, Ankarada toplanarak seslerini hükûmete
duyurmaya çalışan ancak bir türlü cevap alamayan Tekel
işçilerinin yaptıkları demokratik mücadeleyi buradan bir kez
daha kutluyorum ve destekliyorum. Ancak bu işçilerimiz, gözleri olup
görmeyenlerden, kulakları olup duymayanlardan, kalpleri olup
hissetmeyenlerden ne yazık ki bir cevap alamamaktadırlar. Bu
işçilerin tek istekleri, zaten ekonomik sıkıntıların
had safhada yaşandığı ülkemizde mevcut özlük
haklarını kaybetmeden bir başka kuruma geçme
arzularıdır. Bu da insanca yaşama hakkının en temel
ilkelerinden bir tanesidir. Bu haklar Hükûmet tarafından göz ardı
edilmemeli, binlerce işçinin hak ve hukuku, gasbedilmeden bir an önce
verilmelidir.
Cumhuriyet Halk
Partisinin bu konuda vermiş olduğu bu araştırma önergesini
Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi ifade ediyor, bu
vesileyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Enöz.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi aleyhinde son söz Van Milletvekili Sayın İkram
Dinçere aittir.
Buyurun
Sayın Dinçer.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri
reddedilmiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
3.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun, 12/1/2010 Salı günkü
birleşiminde deprem ile ilgili Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin tamamlanmasından sonra gündemdeki
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 13, 20, 27 Ocak 2010
Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesi, 19 ve 26 Ocak 2010 Salı günkü birleşimlerde ise 1
saat sözlü soruların görüşülmesinden sonra diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemdeki kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; 418 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler halinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
12/1/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 12.01.2010 Salı günü (bugün) toplanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmında yer alan 418, 383, 455 ve 417 sıra sayılı
kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 4, 5, 6 ve 8 inci
sıralarına alınması, diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun
12.01.2010 Salı günkü (bugün) birleşiminde; Deprem ile ilgili Meclis
Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasından
sonra gündemdeki kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi,
Genel Kurulun; 13,
20, 27 Ocak 2010 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesi, 19 ve 26 Ocak 2010 Salı günkü birleşimlerde ise 1
saat sözlü soruların görüşülmesinden sonra diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemdeki kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi,
Genel Kurulun; 12
Ocak 2010 Salı günkü birleşiminde 446 sıra sayılı
kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 19 ve 26 Ocak
Salı günkü birleşimlerde 15:00-20:00 saatleri arasında, 13, 14,
20, 21, 27 ve 28 Ocak 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde ise 14:00-20:00 saatleri arasında
çalışmalara devam edilmesi,
418 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzüğün 91.
maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
418 Sıra
Sayılı Üniversite ve
Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/715)
Bölümler Bölüm
Maddeleri Bölümdeki
Madde Sayısı
1. Bölüm 1-10 10
2. Bölüm 11-19 9
Toplam
Madde Sayısı 19
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Muğla
Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdıra ait.
Buyurun
Sayın Hıdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; AK PARTİ Grubunun Meclisimize takdim
etmiş olduğu Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, sunulan bu öneride öncelikle, birinci kısımda
serbest bölgelerin yeniden düzenlenmesine dair kanun tasarısı, ikinci
kısımda tam günle ilgili yasa tasarısı, üçüncü
kısımda kamu düzeniyle ilgili müsteşarlığın
kurulmasına dair yasa tasarısı, dördüncü kısımda arsa
ve arazilerin yeniden artırılmasına dair, düzenlenmesine dair
yapılan yasa tasarısı ve nihayet Nabucco gaz iletim ve enerji
nakil hatlarının sözleşmesine dair, geçmişte imzalanan
sözleşmenin Meclise sunumu gündeme gelmektedir.
Bu tekliflerin
kabul edilmesine dair önerinin kabul edilmesini arz ediyorum, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hıdır.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Hatay Milletvekili
Sayın Abdulaziz Yazara ait.
Buyurun
Sayın Yazar. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDULAZİZ
YAZAR (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup
önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Türkiye gündeminde
eczacıların, Tekel işçilerinin ve itfaiyecilerin
sorunlarının gündemde olması lazım. Ben de burada
eczacı meslektaşlarımın sorunlarını dile
getireceğim. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eczacılarımız bugün,
cumhuriyet tarihinde hiçbir hükûmet zamanında yaşamadıkları
zor bir dönemin içerisinde bulunmaktadırlar. Bu zorlu ve
sıkıntılı sürecin başlangıç noktasına
bakacak olursak 14 Şubat 2004 tarihli İlaç Fiyat Kararnamesi ile
beşerî tıbbi ürünlerin fiyatlandırılmasında ilk defa
referans fiyat uygulamasına geçildiği görülmüş, AKP Hükûmeti
zamanında başlayan meslekteki bu kan kaybı 14 Aralık
2004te imzalanan Kamu İlaç Alım Protokolüyle devam etmiştir.
Bu Protokolle kamu kurum iskontoları meslek hayatımıza
girmiştir. İlaçlarda perakende satış fiyatı ve kamu
fiyatı olmak üzere iki fiyatlı bir durum oluşturulmuştur.
AKP Hükûmeti döneminde ilaç ve eczacılık alanında yapılan
her uygulamada olduğu gibi 4 Aralık sürecinde de ilaç
fiyatlarında yapılan düzenlemenin faturası dar bütçeli
eczacıya çıkarılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi ve
eczacılar olarak ilaçta fiyat indirimine karşı
olmadığımızı her fırsatta ve her yerde söyledik.
Bugün bir kez daha söylüyoruz: Biz ilaç fiyatlarının daha da
ucuzlamasından yanayız. İlaca herkes ulaşsın. Toplum
sağlığı için bir gereklilikse ilaç fiyatları daha da
düşürülsün fakat eczacının burada sıkıntı
yaşamaması gereklidir. Sağlık sisteminde yapılan her
işin mağduru eczacı mı olacaktır?
Sürekli açık
veren bir sosyal güvenlik sisteminin yarattığı
yıkımı fiyat düşüşleriyle onarmak mümkün
değildir. İlaç fiyatlarındaki düzenlemeler,
kârlılığın azalması, ticari iskontoların azalarak
neredeyse sıfır noktasına gelmesi eczanelerde ciddi ciro
kaybı oluşturmuş, her yıl binin üzerinde eczane
açılırken, son yılda 800ün üzerinde, ülke çapında eczane
kapanmıştır. Eğer iyileştirme olmadığı
takdirde, 2010 yılının sonuna kadar 7 binin üzerinde eczane
kapanma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Devlet,
eczacılarımızın 4 Aralık süreciyle başlayan
zararını mutlaka karşılamalı ya da bu zararın
sanayiciler tarafından karşılanması için gerekli düzenlemeyi
mutlaka yapmalıdır. Türkiyedeki ilaç pazarı ilaç tekellerinin
iştahını kabartmaktadır. Şirketler eliyle sürekli
olarak Nasıl daha çok ilaç satarız? fikri üzerinden planlar
üretilmektedir. Ülkemiz insanı ilaç pazarının bir nesnesi olarak
görülmektedir
İlacı
eczanelerden çıkarıp marketlerde, reyonlarda satmaya
çalışan, bunun için lobi faaliyetleri yapanların
varlığını hepimiz biliyoruz. Bu kimseler
amaçlarını, niyetlerini açıkça ortaya koyuyorlar ama
bunların planlarını suya düşürecek iradeli bir yönetimi,
bir hükûmeti karşılarında göremedikleri için her geçen gün daha
da cesaretleniyorlar. Hükûmet, bunların oyunlarını
bozacağı yerde eczacının ekmek kapısını
kapamaya çalışmaktadır. Sayın Başbakanın
İlacın marketlerde satışının
yapılmasının önünü açacak çalışmalar yapıyoruz.
açıklaması, çok talihsiz bir açıklamadır. Bu düşünce
hayata geçirilir, ilaç marketlere sokulur ise 32 bin eczacının,
dolaylı olarak eczane çalışanlarının ve aileleriyle
birlikte 500 bin, yani yarım milyon insanın işsiz kalmasına
neden olursunuz. İşsizliğe çözüm bulacağım. diyen
Hükûmet yarım milyonluk bir işsizler ordusu mu yaratmak istiyor?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ilacı eczanelerden
çıkarıp marketlerde diş macunlarının, şampuanların
satıldığı reyonlara çıkarmanın gerisinde büyük
bir plan yatmaktadır. Bu planın arkasında, vatandaşa hizmet
gibi görünen fakat gerisinde büyük oyunların döndüğü büyük bir rant
vardır, 10 milyar dolarlık bir pazar vardır. Türk parasıyla
15 milyar TLlik dev bir rant vardır. Hükûmetin eczacılarla
kavgasının gerisinde bu ilaç pazarı vardır. Son
gelişmelere bu noktadan bakmak gereklidir. Bu, AKP
İktidarının iş başına gelişiyle başlattığı
hazırlıkların, koyduğu hedefin, adım adım
geliştirdiği projenin bizi getirdiği son noktadır.
Kamuoyuna
gösterilmek istendiği gibi eczacılarla Sosyal Güvenlik Kurumu
arasında bir kavga değildir. Kavga, Hükûmetin ilacı
eczacının elinden alıp işi ticarete dökerek kendi
yandaşlarına sattırması olayıdır, on
yıllardır eczanede satılan ilacı çikolata satar gibi
marketlere sattırma olayıdır. İlaç eczanede
satılır. Vatandaş, ilacı tezgâhtarın elinden
değil, bu işin ilmini okumuş eczacının elinden alır.
Bu planlanan değişikliklerle bu iş çok ciddi şekilde yeni
sorunları da beraberinde getirecektir. Hükûmet, ilaç fiyat farkları
ve muayene ücretleriyle hastanın cebine el atmıştır. Yine
Sosyal Güvenlik Kurumu, ilaç fiyatlarını düşürürken hesap
oyunuyla eczacıların kazancına ortak olmuştur. Bu uygulama,
vatandaşın daha çok ilaç parası vermesi ve gereksiz yere,
doğru olmayan, yanlış ilaç kullanımının daha da
artması ve vatandaşın cebinden çıkacak sağlık
harcamasının daha da artması sonucunu da ortaya koyacaktır.
Bu, aynı
zamanda, AKPnin kadrolaşma anlayışını da devlet
bürokrasisi dışına bir kez daha taşıma
girişimidir. AKPnin genel müdür tayin eder gibi, müsteşar tayin eder
gibi devlet teşkilatında kadro oluşturma politikasının
paralelinde piyasaya yönelik, özel sektöre yönelik bir kadrolaşma
girişimidir. Olayın ilaç ayağı vardır, hastane
ayağı vardır, hepsi bir bütündür. Şimdi daha iyi görüldü
ki, birinci basamak sağlık hizmetlerinden dahi para alınarak bir
sosyal devlet kimliğinde Türkiyede vatandaşa parasız
sağlık götürme iddiası tümüyle ortadan
kalkmıştır. Sağlık hizmeti artık bir devlet
görevi olmaktan çıkmaya başlamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet kimi
cezalandırıyor? Hem eczacıları hem de hastaları
cezalandırıyor. Hükûmet, sözleşme imzalayacak eczane
bulacağından çok emin. Ama ya bulamazsa ne olacak? 23 bin
eczacının dilekçe verdiği ve sözleşme
imzalamayacağı söyleniyor. Geri kalan bin eczaneyle
eczacılık hizmetleri nasıl yürüyecek? Hastalar parasıyla
ilaç almak zorunda bırakılacak. Parası olmayana ne olacak? Bu
Hükûmet bu sorumluluğu aldığının farkında
mı? Bu ülkede günde 1-1,5 milyon arasında reçete eczanelerden
alınmaktadır. Hükûmet bu 1-1,5 milyon kişinin reçeteye
verdiği parayı nasıl geri ödeyecektir? Bunun için yeterli
kapasitesi, memuru, altyapısı var mıdır?
Hükûmet etme
makamı inatlaşma makamı olamaz. Bunun da ötesinde, Hükûmet Türk
Eczacıları Birliğini demokratik hakkını
kullandığı için cezalandırmıştır;
eczacıları, sorunlarına dikkat çekmeye
çalıştığı için cezalandırmıştır.
Türk Eczacıları Birliği de bir kamu tüzel kişiliğidir.
Bunun da ötesinde Türk Eczacıları Birliği eczacıların
tek temsilcisidir. Hiçbir hükûmetin, bir sivil toplum örgütünü bu biçimde
cezalandırmaya, 24 bin eczacıya küsmeye hakkı yoktur.
Eczacıların
sorunu önemli sayıda eczanenin kapanmasına neden olacak büyüklüktedir
ancak Hükûmet bu sorunu görmezden gelmektedir. Eczacıların geliri bu
Hükûmet döneminde dörtte 1 oranında azalmıştır. Bu kadar
temel bir sektörde eczanelerin kapanmasına göz yummak halkın
sağlık hakkına erişimini engellemek anlamına
gelecektir.
Diğer
yandan, Sayın Başbakanın, eczacılar tek tek sözleşme
imzalamazlarsa 16 Ocakta sözleşmelerin bittiği gün ilaçların
marketlerden satılmaya başlanacağı sözleri sağlık
açısından son derece vahim bir tabloyu ortaya koymaktadır.
Paran kadar sağlık devrine geçildiği Sayın Başbakan
tarafından açıkça açıklanmıştır. Bu ülkede
yaşayan yoksulların vitamine, ağrı kesiciye ihtiyacı
yok mudur? Ayrıca bu sistemin tasarruf yaklaşımıyla hiç
ilgisi yoktur.
Hükûmetin bir an
önce eczacıların örgütlü yapısına tahammül göstermesi, Türk
Eczacıları Birliğiyle eczanelerin yok olmasına seyirci
kalmamak üzere bir sözleşme yapması, hem hasta
sağlığını hem eczacılık hizmetini koruyacak
tedbirler alması şarttır. 16 Ocakta ortaya çıkacak hasta
kuyruklarından, ilaca ulaşamayan hasta manzaralarından Hükûmet
birinci derecede sorumlu olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eczacılarımız
seslerini duyurmak için başka çareleri kalmadığından
geçtiğimiz yılın 4 Aralık günü kepenk kapatma eylemi
yapmışlardır. Eczacılarımızı bu eylemi
yapmaya iten sebepler nelerdir? Provizyon sisteminde tam bir düzelme
olmamıştır, muayene ücretlerinin tahsilatı eczanelerde
yapılmaya devam etmektedir, çoğu hastane eczanesinde eczacı
istihdamı çoğaltılmamıştır, kaliteli bir ilaç
hizmeti açısından yatak sayısı başına
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum.
ABDULAZİZ
YAZAR (Devamla) Tabii.
eczacı
istihdamı zorunlu hâle getirilmiştir, kamu kurumlarında
çalışan eczacıların durumları
iyileştirilmemiştir, bu alanda çalışma daha cazip hâle
getirilmemiştir, sosyal güvenlik kurumlarının geri ödeme
süreleri kısalmamıştır, haksız kesintilere son
verilmemiştir, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde
eczacılarımıza reçete başına ücret hâlen
verilmemektedir, ilaçta yapılan fiyat düzenlemesinden dolayı
eczacının zararı karşılanmamıştır.
Bunların sonucunda eczacılarımız eylem yaptı, Hükûmet
ise hakkını arayan eczacıyı cezalandırmak için Sosyal
Güvenlik Kurumu eliyle geçtiğimiz 16 Aralık günü Türk
Eczacıları Birliği ile imzaladığı İlaç
Alım Protokolünü, aynı Protokolün 10/1 maddesine dayanarak 16 Ocak
2010 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde tek taraflı biçimde
feshetti.
Hasta
insanların eczanenin kapısından dönmesine sebep kim olursa bunun
bedelini, vebalini ağır ödeyeceğini bir kez vurguluyor,
eczacılarımızın haklı taleplerinin bir an önce hayata
geçirilmesi dileklerimle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yazar.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz Bursa Milletvekili
Sayın Ali Kula aittir.
Sayın Kul
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde Mersin Milletvekili Sayın
Mehmet Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Benim de sözüm vardı.
BAŞKAN
Sayın Genç, kura çektik.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben de söz istemiştim.
BAŞKAN -
Yeniden çekeriz o zaman. Aleyhte çok söz talebi var, lehte de aynı. Tekrar
kura çekeriz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, aleyhte kura mı çekildi?
BAŞKAN
Aleyhte kura çekildi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bana vereceklerdi
BAŞKAN Onu
bilmiyorum. Onu grup yöneticileriyle konuşacaksınız.
Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Meclis Genel Kurulumuzun bu haftaki gündeminin belirlenmesi için düzenlenen
Danışma Kurulu toplantısında bir uzlaşma
sağlanamadığı için grupların verdiği grup
önerilerinin görüşmelerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak her defasında Meclisin gündeminin
belirlenmesinde ülkenin ihtiyacı olan kanunların görüşülmesi
sırasının takdirinde iktidar partisinin, Hükûmetin ve iktidar
partisi grubunun takdir yetkisine saygıyla bir yaklaşım
içerisindeyiz. Tabii ki üzerine aldıkları sorumluluğun
gereği, ülkeyi ve toplum kesimlerinin sorunlarının çözümü için
gerekli olan hukuki düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin önceliğini
siyasi iktidar ve onun grubu belirleyecektir. Buna itirazımız yok
ancak her defasında yaşadığımız bir hususu,
zannediyorum 10uncu defa, belki daha fazla bir daha dile getirmeyi gerekli
görüyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçen hafta yine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
teklifiyle Mecliste grubu bulunan siyasi partiler arasında bir
uzlaşma sağlanarak bir gündem belirlemiştik. Bu gündeme göre
Genel Kurulda yapacağımız görüşmelerin sıralaması
da belli olmuştu ancak o gündem belirlemesinden vazgeçildi, bu
haftanın başında iktidar partisi grubu yeni bir sıralamayla
Genel Kurula geldi.
Şimdi, her
defasında ifade ediyoruz, bir haftayı bile programlayamayan bir
iktidar partisi grubunun ülkenin önceliklerini toplumun beklentileri
doğrultusunda belirleyebilme şansı var mı, imkânı var
mı? Geçen hafta verdiği kararı bu hafta tatbik edemeyen, bir
hafta sonra tatbik edemeyen siyasi iktidar, Hükûmet ve parti grubunun bugün
getirdiği gündemin ciddiye alınmasını, kabul edilmesini
istemek gibi bir hakkı var mı?
Geçen hafta
belirlediğimiz gündemle, bugün, geçen haftadan yarım kalan ve
görüşülmesi kararlaştırılan kanunları görüşmemiz
gerekir. Serbest bölgelerle ilgili kanun teklifini ve sıraya alınan
uluslararası sözleşmeleri görüşmemiz gerekir ama bu hafta tam
gün yasası gibi gerçekten uzun müddet konuşulan, toplumsal
mutabakatı gerekli kılan, komisyonlarda tartışılan,
alt komisyonlara havale edilen çok temel bir kanunu gündeme getiriyorsunuz.
Sonra, yine çok tartışılan, bir başka anlamda üzerinde
mutabakat olmayan kamu düzeni, güvenliği
müsteşarlığının kurulması konusunu gündeme
getiriyorsunuz. Bunu da, ifade ettiğiniz, ilan ettiğiniz demokratik
açılım paketi kapsamında getirdiğinizi söylüyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, el yordamıyla belirlenmiş gündem, el yordamıyla
belirlenmiş, deneme-yanılmayla belirlenmiş ülke gündeminin
öncelikleri, bu ülkenin sorunlarının çözümüne katkı
vermeyecektir. Biz, her defasında söylüyoruz; siyasi iktidar, bu millet
adına, milletten aldığı yetkiyle milletin beklentilerini,
ülkenin sorunlarını çözmek için hiç olmazsa iki haftalık bir
program yapabilmeli, bir aylık bir program yapabilmeli. Bir
yıllık bir program Hak getire! Böyle bir şansınız,
böyle bir imkânınız yok. Nerelerden, nerelerden hangi talepler
geliyor, hangi telkinler oluyor ki bu Genel Kurulun gündemini her hafta
değiştiriyorsunuz. Böyle bir şeyi biz kabul edemeyiz, size de
yakıştıramayız. Geçen haftadan bu hafta görüşülmesini
gerekli gördüğünüz bu kanunları, bu öncelikleri öngöremediniz mi?
Değerli
milletvekilleri, bu düzensizliğe, bu itinasızlığa, bu
istikrarsızlığa maalesef Türkiyeyi
alıştırdınız. Bu, bir AKP klasiği hâline geldi,
yazboz tahtası gibi. Bugün böyle, muhtemel, yarın bir
Danışma Kurulu, grup önerisi daha getirirsiniz Sayın
Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 21inci Dönemi inceleyeceğim.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Evet.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Siz de Grup Başkan Vekiliydiniz,
bakacağım o zaman, neler var.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Dün de yapıldıysa doğru değil.
Dirayetli iktidarlar, önünü görebilen, geleceği görebilen ve gördüğü
gelecek üzerinde verdiği kararın arkasında durabilen
iktidarlardır.
Şimdi,
bakınız -yani, daha sonra tekrar hatırlatacağımız
için bugünden söylüyorum- 13, 14, 20, 21, 27, 28 Ocağı
programlıyorsunuz. Üç gün sonra yeni bir Danışma Kurulu
önerisiyle buraya gelirseniz
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Saatleri veriyoruz biz orada, çalışma
saatlerini.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Saatlerini de değiştiriyorsunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bugün anlaşarak onu da
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Bakınız, saatlerini de
değiştiriyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Demek ki saatleri değiştirmeyecek
Sayın Elitaş.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Değerli milletvekilleri, milletin huzurunda
konuşuyoruz. Ben bunu doğru bulmadığımı, bu Genel
Kurula bu düzensizliğin, bu özensizliğin
yakışmadığını, böyle bir yaklaşımın
bu millete saygısızlık olduğunu ifade etmek istiyorum. Buna
mecbur değilsiniz. Bakanlarınız burada, bu işi koordine
eden birimler ayakta, çalışıyor. Bunlara sorarak hiç olmazsa bir
ayı programlamanız mümkün ama şu anda saat altıyı
geçiyor, biz tam üç saati bu konuyu konuşmakla geçiriyoruz. Buna
hakkınız var mı? Dolayısıyla, her defasında
söylüyoruz, buna gücünüzün yetmediğini, bu dirayet veya böyle bir karar
verme imkânınızın olmadığını da biliyoruz
ama millete sizi şikâyet ediyoruz. Bu milletin zamanını bu türlü
özensizliklerle yok etmeye hakkınız yok.
Bir başka
şey daha söylemek istiyorum. Değerli milletvekilleri, yasama
kalitesi diye çok önemli, demokrasilerde vazgeçilmez bir husus var. Gerek
komisyonlarda gerekse Genel Kurulda öyle kanun teklifleri, öyle kanun
tasarıları geliyor ki bunları kanun tasarı veya teklifi
olarak kabul edebilmek mümkün değil. Bir yönetmelik kapsamında kanun
tasarı ve teklifleri geliyor. Üç sayfa uzunluğunda kanun maddesi olur
mu? Bir konuda anlaşıyoruz hatta farklı parti
gruplarının vermiş olduğu kanun tekliflerini, farklı
milletvekillerinin verdiği kanun tekliflerini bir araya getirerek
birlikte buraya bir teklif getiriyoruz,
bir bakıyorsunuz, komisyonda bir önerge veriliyor -bugün
yaşandığı gibi, sayın komisyon başkanı
buradaysa bilgi verebilir- önergeyle, verilmiş olan kanun tekliflerinin
tamamen dışında, hem de üç sayfa boyunda bir maddelik bir kanun
komisyondan geçiyor. Ben yaptım oldu! Böyle bir hak yok değerli
arkadaşlar. Ülkeler, devletler teamülleriyle büyürler. Eğer dün
yapılanı bugün takip edemiyorsanız, ortaya koyduğunuz
kurallara, ortaya koyduğunuz kararlara sahip çıkıp onu
sürdürülebilir kılamıyorsanız sizinki çadır devleti gibi
bir şey. Böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Başkanım bitiriyorum.
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Dolayısıyla Adalet ve Kalkınma
Partisinin bu haftanın ve önümüzdeki üç haftanın gündemini
belirlediği ve mutlaka da değişeceğinden emin
olduğumuz bu Danışma Kurulu grup önerisinin, bu ülkenin, bu
Meclisin zamanını boşuna çalmak anlamının
dışında bir değerinin olmadığını ifade
ediyorum ve bu Danışma Kurulunun aleyhinde oy
kullanacağımı belirtiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde son söz Konya Milletvekili
Sayın Ali Öztürke aittir.
Buyurun
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZTÜRK
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Partimizin grup
önergesinde, serbest bölgelerle ilgili yasa teklifi, tam gün yasa teklifi, Kamu
Düzeni Müsteşarlığının kurulmasına dair teklif ve
arsa ve arazilerin yeniden düzenlenmesiyle ilgili teklif ile Nabucco Gaz
İletim Sözleşmesinin Onaylanmasına Dair Sözleşmenin bu
hafta görüşülmesi için gündeme getirilmesi teklif edilmişti.
Zaten serbest
bölgelerle ilgili yasa teklifi görüşülmekte. Diğer yasalar da, gerek
tam gün gerekse Kamu Düzeni Müsteşarlığının
kurulmasıyla ilgili yasa teklifleri de gerçekten toplum düzeniyle
doğrudan alakalı konular olması nedeniyle ayrıca önem arz
etmektedir. Bu nedenle, bir an önce görüşülmesinde fayda olduğunu
düşünüyoruz.
Ayrıca, bu
hafta görüşülmesini teklif ettiğimiz Nabucco Gaz İletim
Sözleşmesinin onaylanmasıyla ilgili teklifimiz, ancak bu hafta
Sayın Enerji Bakanımızın yurt dışında
olması nedeniyle, yüce Meclise saygısı anlamında önümüzdeki
haftaya ertelenmesi düşünülmektedir.
Ben, teklif
edilen bu yasaların bu hafta görüşülmesinde aciliyet olduğu
düşüncesindeyim. Bu yasaların bir an önce görüşülmesi talebiyle,
önerinin lehinde söz aldığım için, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) ÖNERGELER
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, (2/2) esas
numaralı Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/172)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/2, 2/3, 2/44,
2/22, 2/204, 2/229, 2/362 Esas Numaralı Kanun Tekliflerimin İç
Tüzüğün 37. Maddesi gereğince doğrudan gündeme
alınması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim.
Ensar
Öğüt
Ardahan
BAŞKAN
Teklif sahibi, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt... (CHP
sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerin
Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan
borçlarının faizlerinin silinip anaparanın beş taksite
bölünmesiyle ilgili vermiş olduğum kanun teklifi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Haziran 2003te çiftçilerin borçlarıyla ilgili bir
iyileştirme yasası çıkarttık ama o tam manasıyla yeterli
olmadı. Şu anda -bugün de benim makamıma gelmişlerdi-
yüzlerce çiftçi, Türkiyenin her tarafında, borç ve harç içerisinde.
Çiftçilerin traktörleri satılıyor, kamyonları
satılıyor, evleri satılıyor, ahırda hayvanları
satılıyor.
Tabii
bunları ben belgelendirdim, belgelerle de konuşacağım
değerli arkadaşlar.
İşte,
burada çok fazla şey konuşmanın bir anlamı yok ama ben AK
PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Elitaşla da görüştüm,
kendisinden de rica ettim, 2003 tarihinden bu zamana kadar çiftçilerle ilgili hiçbir
iyileştirme çıkmadı
O da Biz de bunun
çalışmasını yapıyoruz. dedi ama ne zaman olacak, onu
bilemiyorum.
Şimdi, benim
sizden istirhamım: Türkiye'de nüfusun üçte 1ini oluşturan köylümüz
ve çiftçimiz perişan durumda. İşsizlik, yoksulluk had safhada.
Almış olduğu yem bitkisini veya buna benzer primini,
hayvanını sattığı zaman veya diyelim
buğdayını sattığı zaman daha ucuza getiriyor,
yani çiftçi bir eliyle alıyor, bir eliyle veriyor, boş
çıkıyor, zararlı çıkıyor. Şimdi, köylünün ve
çiftçinin, özellikle, tarım ve hayvancılıkla uğraşan
insanların bu zararını gidermek için bir iyileştirme, bir
af yasası getirmemiz lazım diye düşünüyorum. Yedi yıldan
beri bu af yasası gelmedi.
Bakın,
şimdi, bana, Yozgat Akdağmadeninden Tevfik Atik -ismini de kendisi
söylediği için söylüyorum- anapara 5 milyar kredi almış, 13
milyar lira ödemiş, 48 milyar lira daha istiyor devlet. İşte bu
da belgesi.
Diğer bir
belge, Sivas Şarkışladan gelme. Şahsen, 1999
yılında 18.228 lira kredi aldım. Bugünkü benden istedikleri para
198.553 lira. diyor. Arkadaşlar, 198.553 lira, bir çiftçi nasıl,
neyle ödeyecek? Hani faize karşıydık? Hani faize
karşıydınız? Gelin, bu faizleri indirelim.
Yine, bir
başka arkadaşım, Mevlüt Koçak. Anaparası 3 milyar lira, 56
milyar lira olmuş.
Bugün, Kırşehir
Kamanda bir çiftçinin tarlası ihaleye çıktı ve ihaleden
satıldı.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Büyük Millet Meclisine -lütfen- bunları
sunuyorum. Bakın, Ardahan Posoftan
Burada da tarımsal kalkınma
kooperatifi olan bir kooperatifteki borçlar faiziyle beraber yükselmiş,
insanlar ödeyemiyor. Şimdi, bu haciz tutanağı da
Şarkışla Sivastan. Haciz tutanağı değerli
arkadaşlar
Bakın, bu haciz tutanağı
Şimdi, bu
belgeleri size sunuyorum. Sizden istirhamım -beş dakika zaman da
yetmiyor buna- bu kanun teklifimi lütfen kabul edin, gündeme alın ve
çalışmaları yapalım. Türkiye'nin sorunlarını
ancak Büyük Millet Meclisi çözer. diyorlar ya, işte burada çözüm
noktası bu. Ben belgelerle konuşuyorum. Bir sürü belge daha var, size
okuyabilirim
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Tahsilat oranı kaç Ziraat Bankasının?
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla)
ama şunu söyleyeceğim arkadaşlar: Ne olursa olsun
bu insanlar bizim, bu ülke bizim. Köylünün göçe zorlanması, yoksul
bırakılması
Büyük şehirlerde, maalesef,
yığılmaların ötesinde hırsızlık, gasp -yani
affedersiniz- fuhuş ve buna benzer olaylar hızlı bir
şekilde artmıştır. İşte görüyorsunuz
sokakları, işte görüyorsunuz beş yaşındaki
çocuğun dilenci konumuna düşürülmesini. Niye o beş
yaşındaki çocuk dilenci konumuna düşsün de
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) Niye o çocuğa Sen dileneceksin, akşam evine para
getireceksin. densin? Bu aile
Böyle bir aile olabilir mi? Bu, sosyal devletin
neresinde var arkadaşlar? Bu, ne insanlıkta var ne Müslümanlıkta
var ne de sosyal devlette var.
Şimdi,
burada, Büyük Millet Meclisi olarak sizden benim istirhamım, bu kanun
teklifimi kabul edin, çiftçilerin Ziraat Bankasına ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının faizlerinin bir
kısmını veya tamamını silelim, çiftçilerimize
anaparada da ödeme kolaylığı yapalım diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Komisyon
adına Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sivas Milletvekili
Sayın Mustafa Açıkalın.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ensar Öğüt
tarafından Üreticilerin TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine Olan ve Yeniden Yapılandırılan
Borçlarının Faizsiz Ödenmesine İlişkin Kanun Teklifi
üzerinde Komisyon adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 4876 sayılı Kanun
12/6/2003 tarih ve 25136 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Bu 4876 sayılı TC
Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından
Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal
Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin
Kanun kapsamında, bankaya borcu bulunan 220 bin üretici üzerindeki 1
milyar 500 milyon TL tutarındaki alacak 821 milyon 700 bin Türk
lirasına indirilmiştir. Söz konusu miktar üzerinden ayrıca yüzde
30 peşin ödeme indirimi yapılmak suretiyle üreticilere
borçlarının yaklaşık yüzde 60ı mertebesinde bir ödeme
kolaylığı temin edilmiştir.
Kanundan
yararlanmak üzere 175 bin üretici başvurmuş ve üreticiler üzerindeki
672 milyon 400 bin TL tutarındaki borç Kanun kapsamında yeniden
yapılandırılmıştır. Kanunda belirtilen ödeme
sürelerinin bitimini müteakip borçlulara ödeme kolaylığı
gösterilmesini teminen bu Bankaca müteaddit defalar ödeme süreleri
uzatılmış, netice itibarıyla Kanun kapsamındaki
155.440 üretici üzerindeki alacak tahsil ve tasfiye edilmiştir. Bu suretle
Kanun kapsamında bulunan üreticilerimizin yüzde 80inin üzerindeki alacak
yeniden yapılandırılmış ve borcu yeniden
yapılandırılan üreticilerin yüzde 87si borcunu kapatmış
ve uygulama sonucunda 610.649 Türk lirası tahsilat
sağlanmıştır. Bu Kanun kapsamında bulunmakla birlikte
27/3/2009 tarihi itibarıyla 27 milyon 840 bin TL tutarındaki
ödenmeyen banka alacağı için banka tarafından mevzuat
doğrultusunda sağlanan ödeme kolaylıkları da
bulunmaktadır.
1/4/2009 tarihi
itibarıyla uygulamaya başlatılan mevzuata göre anaparası
200 bin TL, faiz tutarı 500 bin TLnin altında olan ve 31/12/2009
tarihinden önce borcu takip hesaplarına aktarılan ticari,
tarımsal, bireysel krediler ve kredi borçluları için temerrüt faizi
kaldırılarak cari faiz esas alınmakta ve yapılandırma
tarihindeki faiz oranı sabitlenmek suretiyle ayrıca ödeme
kolaylığı sağlanmaktadır. Bunun
dışında, borçlarını defaten ödemek istemeleri hâlinde,
ayrıca ödeme tarihine kadar cari faizlerine hesaplanan birikmiş faiz
toplamından 1/1/2002 tarihinden önce takibe aktarılan krediler için
yüzde 45 oranında indirim, 1/1/2002 tarihinden sonra takibe aktarılan
krediler için de ayrıca yüzde 25 oranında indirim
yapılmaktadır. Borçların taksitle ödenmesi hâlinde ise: Yüzde 15
peşinat ödenmesi hâlinde, anapara tutarı cari faiz uygulanarak azami
48 ay, birikmiş faizi ise faiz uygulanmadan 24 ay; peşinat ödenmemesi
hâlinde ise anapara tutarı cari faiz uygulanmak üzere 36 ay, birikmiş
faiz ise faiz uygulanmadan 18 ay vadede ve üçer aylık taksitlerle ödenme
imkânı bulunmaktadır. Bu Bankaya borcu bulunan üreticilerin 31/3/2010
tarihine kadar ilgili şubelere başvuruda bulunmaları hâlinde söz
konusu ödeme kolaylıklarından ayrıca da yararlanmaları
imkânı bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarım kredi kooperatiflerinin
4876 sayılı Kanun kapsamına giren sorunlu kredi
alacaklarının bu şeklide aşağı yukarı yüzde
90 mertebesindeki bir tutarı tahsil edilmiş bulunmaktadır. 4876
sayılı Kanun kapsamında borcunu yeniden yapılandıran
ancak taahhüdünü yerine getirmeyen borçlulara yönelik kanunla yeniden bir ödeme
planı sunulması, bu Kanun kapsamında bulunmayan, bu Kanunun
yayımından sonra kredi kullanan çiftçilerin de yapılandırma
beklentisiyle tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının
zamanında ödenmesini engelleyici ve borcunu zamanında ödeyen
çiftçileri cezalandırıcı bir yaklaşım
olacağından, bu konuda Komisyonumuz olarak uygun mütalaa
vermemekteyiz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Açıkalın.
Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse. (CHP sıralarından
alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üreticilerin borçlarının yeniden yapılandırılması
amacıyla Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğütün verdiği
yasa teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi en içten saygılarımla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi ekonomimiz büyük bir kriz
yaşamaktadır. Bu krizin etkilediği kesimlerin başında
üreticilerimiz gelmektedir. Üreticinin kötü etkilenmesi, bir başka
deyişle, bütün toplumun kötü etkilenmesi manasındadır.
Tarım, beslenmemiz için, ihracatımız için, sanayimizin
gelişmesi ve kalkınmamız için olmazsa olmazdır. Bu
nedenlerden dolayı Hükûmet tarıma gereken önemi vermelidir. Mazot,
gübre, elektrik fiyatları sürekli artmaktadır. Bunun yanında,
Hükûmetin verdiği destekler erimiştir. Üstelik, Hükûmetin
verdiği desteklerin kimileri, zamanında ödenmediği için anlamını
da kaybetmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, dünyada tarıma verilen önem her geçen gün artmakta
iken ülkemizde ise geriye doğru bir gidiş vardır. Örnek vermek
gerekirse: Amerika Birleşik Devletlerinde 2008 mali yılı
tarımsal bütçesinde kişi başına tarımsal destek 15 bin
dolardır. Aynı rakam Avrupa Birliğinde yaklaşık olarak
2.700 dolardır. Oysa, ülkemizde bu rakam sadece 246 dolardır. Bu
destekle tarım gelişemez, tarım gelişmezse de aç
kalırız, sanayimiz çöker.
Bakınız,
başka rakamlar vereceğim size: Tarıma 2002de millî gelirin
yüzde 0,65i ayrılırken, 2009da bu oran yüzde 0,49a kadar
düşürülmüştür.
Sayın
milletvekilleri, Türkiyede 2007 yılında bütçeden tarıma
ayrılan kaynakların toplamı 5,2 milyar TLdir. Bu rakam bütçenin
yaklaşık yüzde 2,5unu oluşturmaktadır. Üyesi olmayı
hedeflediğimiz Avrupa Birliğinde 120 milyar avroluk toplam bütçenin
yüzde 40ına yakınının tarıma
ayrıldığı düşünülürse sonuç daha da net olarak
anlaşılır.
Değerli
arkadaşlar, ülkemiz, kendi kendine yeten bir ülke hâlindeyken,
dışa bağımlı bir ülke hâline getirilmiştir.
İnsan yaşamı için temel olan gıda maddelerinde de
dışa bağımlı bir hâle gelmişiz. Oysa
dünyanın en verimli topraklarına sahibiz. Ancak, Hükûmet
politikalarıyla buğdayımızı bile ithal edecek duruma
geldik.
Değerli
arkadaşlar, bir zamanlar Ardahan, Kars, Iğdır gibi illerimizin
en önemli geçim kaynağı hayvancılıktı, şimdi
hayvancılık da çökertildi. Artık hayvancılık
vatandaşlarımızın karnını doyurmuyor.
Hayvancılığın çöküşünü resmî rakamlarda da
görmekteyiz.
Türkiye
İstatistik Kurumuna göre büyükbaş hayvan sayısı 2008
yılında bir önceki yıla göre yüzde 1,58 oranında
azalmıştır. Küçükbaş hayvan sayısı ise 2008
yılında bir önceki yıla göre yüzde 6,87 oranında
azalış göstermiştir. Kümes hayvancılığı da
kötü gidişe maruz kalmıştır.
Hayvancılığın kötü gidişi demek, hayvancılığa
bağlı olan sanayinin de kötüleşmesi anlamına gelmektedir.
Et, süt, yumurta, yoğurt, peynir gibi temel gıda maddelerimize
ulaşmamız zorlaşıyor. Her şey pahalılaşıyor.
Bakınız,
geçtiğimiz günlerde açıklanan rakamlar sütün tadının
kaçtığını göstermektedir. Buna göre, son dört ayda süt
fiyatları yüzde 50ye yakın artmıştır. Ayrıca,
Ulusal Süt Kayıt Sistemine göre, geçen yıl 5 milyon tonu
kayıtlı olmak üzere toplam 12 milyon ton süt üretilmiştir,
2009da ise bu rakam 9 milyon tona gerilemiştir.
Değerli
milletvekilleri, bundan da anlaşılıyor ki yetersiz besleniyor,
sağlıksız ürünler tüketiyoruz. Çocuklarımızın
gelişmesi için en temel ürünlerden biri süttür. Çocuklarımıza
süt içiremiyoruz. Halkın sağlığı ve ülkemizin
geleceği karartılmak istenmektedir bu durumda.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; elektrik fiyatları
artmaktadır. Tarımsal sulamada kullanılan elektrik
fiyatları çiftçilerimizi zor durumda bırakmaktadır. Mazot
fiyatlarına yapılan yeni zamlar üreticilerimizi kara kara
düşündürmektedir. Hükûmetin
verdiği destekler yetersizdir. Çiftçilerimiz bu duruma direnebilmek
için borçlanıyorlar. Ziraat Bankasına, tarım kredi
kooperatiflerine olan borçları yetmezmiş gibi, tefecilerin eline de
düşüyorlar, hayvanı, traktörü ellerinden alınıyor. Sosyal devletin,
bu durumda kalan tarım üreticisine yardım etmesi mecbur hâle
gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, bu kötü gidişe dur diyebilmek için çeşitli
vesilelerle önerilerimizi sunuyoruz. Daha öncesinde tarımsal sulamada
kullanılan elektrik ve çiftçi borçlarının yeniden
yapılandırılması amacıyla iki farklı yasa teklifi
verdim, her zaman olduğu gibi, önerilerimize kulağını
tıkayan iktidar tarafından reddedildi. Yine Tarım ve
hayvancılıkta özel bir teşvik sistemi uygulanmalı. dedik,
reddettiniz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İktidar,
planlı bir biçimde tarım ve hayvancılığa müdahale
etmeli ve üretimi artırmalıdır. Tarım ve
hayvancılık konusunda çiftçilere dönük eğitsel
çalışmalar yapılmalıdır. Tarımsal sulamada
kullanılan elektrik için özel bir uygulama yapılmalıdır.
Yine, bütçeden tarıma ve hayvancılığa verilen pay
artırılmalıdır. Bunların hepsini dedik ve demeye de
devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üreticilerimizin içinde
bulunduğu mağduriyetten kurtulması için verilen yasa teklifinin
kabulünü istiyor, sözlerime son verirken, hepinizi en içten duygularımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köse.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime
yarım saat ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.42
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.19
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alma önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Edilmemiştir Sayın Başkan,
edilmemiştir.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Edildi Başkan, edildi.
BAŞKAN
Hayır, hayır. Ben
yanlış söylediğim zaman insanların ne suçu var? Kabahat
benim olduğu zaman
Evet,
düzeltiyorum, kabul edilmemiştir.
Hata, kusur bana
ait; özür dilerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Gündemin Sözlü
Sorular kısmına geçiyoruz.
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün, bir
okulda yaşanan bir olaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/661) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Tokatın bazı ilçelerindeki sağlık personeli
açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/989) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün,
Gaziantep Büyükşehir Belediyesince yaptırılan bir merkeze
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1171) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa
Devlet Hastanesindeki uzman doktor eksikliğine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1182) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, sosyal
hizmet uzmanı istihdamına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1215)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Ağrı-Diyadindeki sağlık ocaklarına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1218) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün, bebek
ölümleri meydana gelen bir hastanede soruşturma açılmamasına ve
memuriyetine son verilen bazı sendikacılara ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1232) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
hastanelerdeki yanık ünitelerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1250)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, hekim
ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1252) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
sağlıktaki yabancı yatırımlara ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1253) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
11.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün, sözleşmeli
sağlık personeline kadro verilmesine ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1261) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
12.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın,
hematoloji ünitelerine ve uzmanlarına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1266) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
13.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Aksaray-Güzelyurttaki yatırımlara ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1269) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
14.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Aksaray
Merkezdeki sağlık ocaklarına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1270) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
15.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Batman-Beşirideki sağlık ocaklarına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1305) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
16.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
deterjanların sağlığa etkilerine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1315) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
17.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün,
fizyoterapistlerin yetki ve sorumluluklarının düzenlenmesine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1347) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı
18.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin
Nalcının, bir mahalleye sağlık ocağı
yapılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1382) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
19.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin,
Gaziantepteki bazı sağlık verilerine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1402) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
20.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Bitlis-Adilcevazdaki sağlık ocaklarına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1406) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
21.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
sözleşmeli sağlık personeline ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1418) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
BAŞKAN
Şimdi bu soruları sırasıyla okutuyorum:
Sayın
milletvekilleri, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ,
gündemin Sözlü Sorular kısmında yer alan sorulardan 1, 73, 179,
184, 201, 203, 212, 225, 226, 227, 232, 237, 240, 241, 272, 281, 302, 326, 341,
345 ve 354üncü sıralarındaki soruları birlikte
cevaplandırmak istemişlerdir.
Şimdi, bu
soruları sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet
Çubukçu tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Laiklik;
Yasama-Yürütme ve Yargı işlerinin akla ve bilime dayalı olarak
yürütülmesi ise Dinle Devlet işlerinin birbirinden ayrılması,
Din ve İnanç özgürlüğünün her alanda, özellikle de Milli Eğitim
Bakanlığınca korunması gerekli ise;
1. Seçim bölgem
Gaziantep'te Hasan Ali Yücel Lisesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinde, 11.
Sınıf Öğrencilerine namaz kılmayı özendirmek için
öğrencilerine korku filmi gibi VCD'yi izlettiren Öğretmen, bu VCD'yi
ders müfredatında yer aldığı için mi seyrettirmiştir?
Öğrencilerin psikolojisini bozduğu gibi Ailelerinde ve Kentimizde
huzursuzluk yaratan Öğretmen, bu güvenceyi kimden, kimlerden
almaktadır?
2. Dinimizi sevdirmek ve dinin insanı
sevgi, doğruluk, adalet, dayanışma anlayışına
götüren bir kurum olduğunu öğretmek, çağdaş eğitim
anlayışının ürünü olmayan korku filmi göstererek mi
sağlanmak isteniyor?
3. Bu örnek ve
diğer okullarda yaşananlar, Tevhid-i Tedrisat Kanununu yok etme
çabalarınızın ve Dini eğilimleri referans kabul ederek,
Milli Eğitimde Tarikatçı, Bilimsellikten uzak
kadrolaşmanızın sonucu değil midir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Tokat ili
Reşadiye, Pazar, Yeşilyurt, Almus, Sulusaray, Başçiftlik
ilçelerindeki doktor, hemşire ve ebe açığı ne zaman
giderilecektir, atamalar ne zaman yapılacaktır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
AKDAG tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Seçim bölgem
Gaziantep'te sokak çocukları ve madde bağımlısı
çocukların rehabilitasyonu ve eğitimi için Büyükşehir Belediye
Başkanlığı'nca hayırsever katkısı ile
yaptırılan "Oya Bahadır Yüksel Özel Eğitim Okulu ve
Özel Eğitim Hizmetleri Merkezi" hizmet vermektedir.
1. Madde
bağımlılığı tedavi merkezi işlevi olan bu
merkez, "Madde Bağımlıları Tedavi Merkezleri
Yönetmeliğine" göre Bakanlığınızca
ruhsatlandırılmış mıdır?
2. Bu merkezin
Rehabilitasyon ve Madde Bağımlılığı Tedavi
Hizmetleri, hizmet alım ihalesi ile bir şirkete verilmiştir.
Hizmet alım ihalesini alan şirket madde
bağımlıları tedavi merkezleri yönetmeliği
koşullarına uygun mudur?
3. Ruhsatsız
ve hizmet veren şirketin yetersiz olduğu merkezi denetlemeyi
düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Tokat Erbaa
Devlet Hastanesinde uzman doktor eksiklikleri vardır. Bu kadrolar ne zaman
doldurulacaktır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: 2008
yılı içerisinde ülkemizde hasta hakları biriminde kaç tane
sosyal hizmet uzmanı görevlendirilmiştir. Ayrıca kaç tane sosyal
hizmet uzmanı ihtiyacı vardır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
konusunda gereğini saygılarımla arz ederim.
Ensar
Öğüt
Ardahan
1- Ağrı
İli Diyadin İlçesi ve İlçeye bağlı hangi köylerde
sağlık ocağı var? Hangi köylerde sağlık
ocağı yoktur?
2-
Sağlık ocağı olmayan köylere sağlık
ocağı yapılması konusunda bir çalışma yapacak
mısınız?
3- Ağrı
ili Diyadin ilçesinde var olan Sağlık Ocaklarındaki personel ve
teçhizat eksikliklerinin tamamlanması konusunda herhangi bir
girişimde bulunacak mısınız?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
15 gün içinde 27
bebeğin ölmesiyle ülke gündemine gelen Dr. Zekai Tahir Burak Kadın
Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi için,
1. Hastane
Başhekimi ve sorumlu Doktorlar hakkında neden soruşturma
açılmamıştır?
2. Hastane
koşullarının hijyen olumsuzluğunu ve bebek ölümlerini
meydana çıkaran SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun hakkında
hangi nedenlerle soruşturma açılmış, hangi nedenle
Memuriyetten çıkarılmıştır?
3. SES MYK Üyesi
Meryem Özsöğüt'ün Sağlık Bakanlığı Teftiş
Kurulu tarafından Memuriyetine son verilmesinin nedeni Sendika
yöneticiliği midir?
4. Onlarca
bebeğin ölümünde ihmal ve sorumluluğu olan idareci ve doktorlar
hakkında soruşturma açılması yerine, olayı sorumluluk
duygusu içerisinde kamuoyuna duyuran Sendika Başkan ve üyelerinin
cezalandırılması partizanca bir tavır ve Sivil Toplum
Kuruluşlarına tahammülsüzlük değil midir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde
kaç vilayetteki hastanelerde yanık ünitesi vardır? Tokat Devlet
Hastanelerinde yanık ünitesi kurmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizdeki
hekim sayısı gelişmiş ülkelere göre çok düşük
seviyededir. Bakanlık olarak yeni Tıp Fakülteleri
açılmasını uygun buluyor musunuz? Yurt dışında
Tıp eğitimi alan insanların ülkemizde çalışması
için kanun değişikliği yapacak mısınız?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde
son 5 yılda sağlıkta yabancı yatırım olarak ne
türlü yatırımlar yapılmış, miktarı ne
kadardır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Sözleşmeli
olarak çalışmakta olan sağlık personeli değişik
sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Sözleşmeli
sağlık personeli uygulaması ile iş yerlerinde
çalışma barışı bozulmuş durumdadır.
Buna göre;
Sağlık
Bakanlığı bünyesinde sözleşmeli olarak görev yapmakta olan
personele belirli bir hizmet süresi karşılığında kadro
verilmesi ile ilgili çalışmanız bulunmakta mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Nezir Karabaş
Bitlis
Soru 1-
Ülkemizdeki özel ve kamuya ait sağlık kuruluşlarında
hematoloji ünitelerinin sayısı ve yatak kapasiteleri kaçtır?
İllere göre dağılımı nasıldır?
Soru 2-
Erişkin ve çocuk hematoloji uzmanlarının sayısı
kaçtır? Ülke nüfusumuz ve hasta sayısı dikkate
alındığında, hematoloji ünitelerindeki yatak ve uzman
sayılarını yeterli buluyor musunuz?
Soru 4-
Hematoloji uzmanlığına olan ilginin azaldığı
iddialarına katılıyor musunuz?
Soru 5- Eyüp
Tatlı adındaki 16 yaşındaki lenfoma hastası, boş
yatak olmadığı gerekçesi ile Süreyyapaşa-Çapa-Okmeydanı
hastaneleri arasında dolaştırıldıktan soma Erzurum
Atatürk Üniversitesi Hastanesine sevk edilmiştir. Hastaların,
boş yatak olmadığı gerekçesi ile hastane hastane ve il il
dolaşmak zorunda bırakıldığı gerçeğinden
hareketle, 'sağlık alanında devrim yaptık'
iddianızı sürdürecek misiniz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sağlık
Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğini saygılarımla
arz ederim. 05.02.2009
Ensar
Öğüt
Ardahan
1- Aksaray ili
Güzelyurt ilçesinde yarım kalmış ve hâlen inşaatı
devam etmekte olan hangi işler vardır?
2- Yarım
kalan ve hâlen inşaatı devam etmekte olan işleri ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz? Yarım
kalan işler 2009 yılı programına alınmış
mıdır?
3-
Bakanlığınız tarafından Aksaray ili Güzelyurt
ilçesinde hangi konuda yatırım yapılmıştır?
Yapılan yatırımlara ne kadar bütçe
ayrılmıştır?
4- 2009
yılı programına dâhil edilen yatırımlar ile ilgili
ödeneklerin ne kadarı aktarılmıştır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sağlık
Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğini saygılarımla
arz ederim. 05.02.2009
Ensar
Öğüt
Ardahan
1- Aksaray
İl Merkezi ve merkeze bağlı hangi köylerde sağlık
ocağı var? Hangi köylerde sağlık ocağı yoktur?
2-
Sağlık ocağı olmayan köylere sağlık
ocağı yapılması konusunda bir çalışma yapacak
mısınız?
3- Aksaray
İl Merkezi ve merkeze bağlı köylerde var olan Sağlık
Ocaklarındaki personel ve teçhizat eksikliklerinin tamamlanması
konusunda herhangi bir girişimde bulunacak mısınız?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
konusunda gereğini saygılarımla arz ederim.
Ensar
Öğüt
Ardahan
1- Batman
İli Beşiri İlçesi ve İlçeye bağlı hangi köylerde
sağlık ocağı var? Hangi köylerde sağlık
ocağı yoktur?
2-
Sağlık ocağı olmayan köylere sağlık
ocağı yapılması konusunda bir çalışma yapacak
mısınız?
3- Batman
İli Beşiri İlçesinde var olan Sağlık
Ocaklarındaki personel ve teçhizat eksikliklerinin tamamlanması
konusunda herhangi bir girişimde bulunacak mısınız?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde
kullanılan çamaşır, bulaşık makineleri ve elde
kullanılan deterjanların vücut sağlığı ve
doğa sağlığına etkilerinin
araştırılması için bir çalışma yapılmış
mıdır? Yapılmamışsa araştırma yapmayı
düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep
Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Sağlıkta
Dönüşüm adı altında Bakanlığınızca yürütülen
düzenlemeler kapsamında, halen aktif olarak hizmet veren, yasal yetki ve
sorumlulukları belli olmayan Fizyoterapistler göz ardı edilmiş,
ülkemizde ve seçim bölgem Gaziantep'te bundan ötürü büyük
sıkıntılarla karşılaşmışlardır.
1. Avrupa Birliği normlarına göre
sağlık alanında tüm mesleklerin yasal düzenlemelerinin
yapılması öngörüsüne karşılık,
31 Ülkeden sadece
Türkiye'de Fizyoterapistlerin yasal yetki ve sorumluluklarının
düzenlenmesi Bakanlığınızca neden göz ardı
edilmektedir?
2. Bu yasal
boşluğu kullanarak Fizyoterapist olmadığı halde bu
hizmeti sunan görevlilerin engellenmesi için Fizyoterapistlerin Meslek
Yasasının çıkarılmasını zorunlu görüyor musunuz?
3.
Fizyoterapistlik eğitimi veren Fakülte ve Yüksekokul
sayısının 16'ya, mezun olan sayısının 5000'e
ulaştığı Ülkemizde,
Saygın
meslek grubunun yasal yetki ve sorumluluklarını belirlemek
amacıyla yasal düzenleme yapılması için
Bakanlığınızca yürütülen bir çalışma var
mıdır?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda
gereğini arz ederim.
Saygılarımla. 12.05.2009
Kemalettin
Nalcı
Tekirdağ
Soru:
Tekirdağ Saray ilçesi Büyükyoncalı Yeni Mahalleye bir
sağlık ocağı yapılması planlanmakta
mıdır? Planlanmakta ise ne zaman yapılacaktır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
Sağlık
hizmetlerinin vatandaşa ulaştırılması
bağlamında sağlık personelinin ülke geneline dengeli
dağılımı esas olarak belirlenmiştir.
Buna göre;
1) Seçim bölgem
Gaziantep ilinde hastanelerde görev yapan hekim sayısı nedir?
2) Bir hekim
başına düşen günlük hasta sayısı nedir? Bu oranın
Türkiye ortalaması ile karşılaştırılmasında
ortaya çıkan sonuç nedir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sağlık
Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
konusunda gereğini saygılarımla arz ederim. 13.05.2009
Ensar
Öğüt
Ardahan
1- Bitlis ili
Adilcevaz ilçesi ve ilçeye bağlı hangi köylerde sağlık
ocağı var? Hangi köylerde sağlık ocağı yoktur?
2-
Sağlık ocağı olmayan köylere sağlık
ocağı yapılması konusunda bir çalışma yapacak
mısınız?
3- Bitlis ili
Adilcevaz ilçesinde var olan sağlık ocaklarındaki personel ve
teçhizat eksikliklerinin tamamlanması konusunda herhangi bir
girişimde bulunacak mısınız?
25.05.2009
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda
belirtilen sorularımın, Sağlık Bakanı Sayın Prof.
Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim.
Alim
Işık
Kütahya
Bakanlığınız
bünyesinde çalışan sözleşmeli sağlık personelinin
değişik sıkıntılar çektikleri, aynı
işyerinde değişik kadrolarda aynı veya benzer işi
yapan personelin olduğu, kadro çeşitliliğinin giderek
arttığı, aynı kurum içerisindeki bu çeşitliliğin
çalışma barışını ve verimliliğini olumsuz
yönde etkilediği yönündeki iddia ve haberler sık sık gündeme
taşınmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak;
1. Hâlen
Bakanlığınıza ait personelin ne kadarı sözleşmeli
kadrolarda çalıştırılmaktadır?
2.
Sözleşmeli kadrolarda çalışan personelin daimî kadrolarda
çalışanlara göre ne tür mağduriyetleri söz konusudur?
3. Bu
mağduriyetlerin giderilmesi, daimî kadro verilmesi, ücret, özlük ve sosyal
hakların iyileştirilmesi amacıyla
Bakanlığınızca yürütülen bir çalışma var
mıdır? Varsa çalışmanın kapsamı ve uygulama
takvimi nasıldır?
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Saygıdeğer Başkanım,
değerli milletvekilleri; gündemdeki soru önergelerine cevap vermek üzere
huzurlarınızda bulunuyorum.
Gündemin 1inci
sırasındaki soru önergesinde Gaziantep Milletvekilimiz Sayın
Yaşar Ağyüz, Gaziantepte Hasan Âli Yücel Lisesinde din kültürü ve
ahlak bilgisi dersinde meydana gelen bir olaydan bahisle sorular
sormaktadır. Söz konusu din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin
ders işlenişi esnasında programa aykırı bir VCD
izlettirmesi kendisinin bireysel uygulaması olup doğru
bulunmamıştır. Adı geçen öğretmenle ilgili, benzer
bütün olaylarda olduğu gibi, Millî Eğitim
Bakanlığımızın talimatıyla Valilikçe gerekli incelemeler
başlatılmış, gerçekleştirilen soruşturma
sonucunda disiplin ve idari yönden ceza teklifleri getirilmiş ve
getirilen teklifler
uygulanmıştır. Ne amaçlı olduğu belli olmayan bu ve
benzeri olaylar karşısında devletin ilgili denetim mekanizmaları
geçmişte olduğu gibi bugün de gerekli hassasiyeti göstererek gerekli
yasal işlemler yapılmaktadır.
Tokat
Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğrunun gündemin 73 ve 184üncü
sıralarındaki sorularına cevap veriyorum:
Burada,
Değerli Milletvekilimiz Tokat ilinin Reşadiye, Pazar, Yeşilyurt,
Almus, Sulusaray, Başçiftlik ilçelerindeki sağlık personeli
ihtiyacıyla ilgili sorular sormaktadır, ayrıca Erbaa Devlet
Hastanesiyle ilgili olarak. Tokat ilinde son yedi yıl içerisinde personel
sayısında şöyle bir artış
gerçekleştirebilmişiz: 2.028den 2.784e personel
sayımızı çıkarmışız ve bu anlamda hemşire
ve ebe gibi bütün sağlık personeli başına düşen nüfus
itibarıyla Türkiyede bu oran 642 iken, bu oran Tokat ilimizde 510dur.
Yani Tokat ilimiz Türkiye ortalamasından daha iyi bir durumdadır ama
gerçekten bütün ülkede olduğu gibi Tokat ilimizde de daha sağlık
personeline ihtiyacımız var.
Bu anlamda, 8
Ocak 2010da yapılan 30uncu dönem devlet hizmeti yükümlülüğüyle
soruda adı geçen ilçelerimiz de dâhil olmak üzere Tokat ilimize 19 uzman
tabip ve 9 tabip görevlendirmesi, ataması yapılmıştır.
Bu kurada Erbaa Devlet Hastanesine 1 kulak burun boğaz uzmanı ve 1
anesteziyoloji uzmanı atamış durumdayız. Erbaa Devlet
Hastanemizde değişik branşlarda 23 uzman tabip, 12 tabip görev
yapmaktadır. Erbaa için planladığımız uzman tabip
sayısı 34tür. Yani 34ün 23ünü doldurabilmiş durumdayız.
İnşallah önümüzdeki tarihlerde de yine Tokat ilimize ve ilçelerine
sağlık personeli atamaları yapacağız.
179uncu
sıra sayısıyla Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Yaşar
Ağyüz, Gaziantep Belediyesinin madde bağımlılarıyla
ilgili olarak bir özel eğitim hizmetler merkezi kurduğundan bahisle
bunun mevzuatta yeri olup olmadığını ve bununla ilgili
olarak ne gibi işlemler yapmayı düşündüğümüzü sormuş.
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Daire
Başkanlığı, bize, madde
bağımlılığı tedavi merkezi olarak
ruhsatlandırılmasını istediği bir gençlik ve
rehabilitasyon merkezi (Oya Bahadır Yüksel Gençlik ve Rehabilitasyon
Merkezi) için bir yazı yazmıştır. Bu Merkezin bir madde
bağımlılığı tedavi merkezi olarak faaliyet gösteremeyeceğini
Büyükşehir Belediyesine yazılı olarak iletmiş
durumdayız. Bu durumu Gaziantep Büyükşehir Belediyesi
değerlendirmiş ve burayı bir gençlik merkezi olarak planlama
kararı almıştır ve ilgili merkezde Sağlık
Müdürlüğümüzce yapılan son incelemelerde, sokakta yaşayan
çocukların kendi isteğiyle ve ailesinin onayıyla Merkeze kabul
edildikleri, bu Merkezde madde kullanımıyla ilgili herhangi bir
tedavinin yapılmadığı, buradaki çocukların, sığınma,
beslenme, temel sağlık ihtiyaçlarının
karşılandığı, aile sorunları ile ilgili olarak
danışmanlıklar, yasal sorunlarla ilgili
danışmanlıklar verildiği, eğitim
çalışmalarının yapıldığı
görülmüştür. Merkezde 22 çocuk yatılı olarak kalmaktadır ve
madde bağımlılığı tedavisi de
yapılmamaktadır ve bu anlamda ruhsatlandırılması da
söz konusu değildir.
201 sıra
sayılı soruda, Sayın Milletvekilimiz Reşat Doğru, 2008
yılı içerisinde ülkemizde hasta hakları biriminde
görevlendirilen sosyal hizmet uzmanlarıyla ilgili bir soru sormaktadır. Hastanelerimizde bulunan
hasta hakları birimlerinde mevzuat gereğince sosyal hizmet
uzmanları, psikologlar veya diğer dört yıllık okul
mezunları görevlendiriliyor; bunlara özel bir eğitim de veriyoruz.
Sosyal hizmet uzmanları hastanelerde hasta hakları birimleri
dışında acil servis, krize müdahale birimlerinde, organ nakli
koordinatörlüğü gibi işlerde de görev yapmaktadır.
Bakanlığım bünyesinde görev yapan sosyal hizmet uzman
sayısı 528dir, bunların 219u hasta hakları biriminde
çalışmaktadır. İllerin talepleri ve imkânlarımız
çerçevesinde sosyal hizmet uzmanı atamalarına devam edeceğiz
önümüzdeki yıllarda.
Gündemin 203,
241, 272 ve 345 sıra sayılı sorularında Sayın Ensar
Öğüt, farklı illerle ilgili olmak kaydıyla aynı
soruları sormaktadır, onun için bu sorulara birlikte cevap
vereceğim. Ağrı ili Diyadin ilçesi, Aksaray il Merkezi, Batman
ili Beşiri ilçesi, ayrıca Bitlis ili Adilcevaz ilçesindeki
sağlık ocakları, bunlardaki personel sayılarıyla
ilgili, teçhizatla ilgili sorular sormuştur değerli milletvekilimiz.
Bildiğiniz
gibi, değerli milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm
Programı sağlık ocağı ağını bir
taraftan aile hekimliğine dönüştürürken öte yandan da buraların
yapısını büyük ölçüde güçlendirmiştir. Şöyle bir rakam
verebilirim: 2009 sonu itibarıyla Türkiyede 7.180 birinci basamak
sağlık hizmeti kuruluşu, içinde hekimiyle birlikte faal olarak
hizmet vermektedir. Görevi devraldığımızda
sağlıkevlerimizin 1.572si içinde ebesiyle faal hâldeyken 2009 sonu
itibarıyla bu sayı 5.268e ulaşmıştır. Yani
sağlıkevlerini aslında belki de tarihinde ilk defa bu dönemde
biz canlandırma imkânı bulduk. Bundan da gerçekten çok memnunuz çünkü
kırsala götürülen hizmetleri böylece ziyadesiyle artırmış
olduk.
Hâlihazırda
-bütün Türkiye için bir bilgi vermek isterim- binası olup hekimi olmayan
birinci basamak sağlık hizmeti kuruluşu oranı Türkiyede
yalnızca yüzde 2dir. Aile hekimliği uygulamasına geçilen
illerde de zaten binalar aile sağlığı merkezlerine
dönmektedir.
Ağrı
ili Diyadin ilçemizde Diyadin Merkez 1 No.lu Sağlık Ocağı
ve 2 No.lu Sağlık Ocağı ile ilçeye bağlı Davut
köyünde sağlık ocakları vardır. Ayrıca, tadilatı
tamamlanarak bu ay hizmete geçecek veya önümüzdeki ay hizmete geçecek Ulukent
sağlık ocakları bulunmaktadır.
Diyadin ilçemizde
devlet hastanesi yapımı ihale aşamasına gelmiş
durumdadır.
2002 yılı
sonunda Ağrı ilimizde -değerli milletvekilleri, bu önemli- uzman
hekim sayısı 20 iken 2009 yılı sonunda bu sayı 117ye
çıkmıştır, pratisyen hekim sayısı da 64ten 160a
çıkmış durumdadır.
Aksaray il
merkezinde 10 adet, merkez ilçeye bağlı beldelerde 12 adet ve merkeze
bağlı köylerde 25 adet olmak üzere toplam 37 yerleşim yerinde
sağlık ocağı vardır. Görevi
devraldığımızdan bu yana 5 adet sağlık
ocağını, yeni sağlık ocağını hizmete
açtık, 1inin de yapımı devam etmektedir.
Batman ili
Beşiri ilçe merkezinde 1 adet, ilçeye bağlı İkiköprü
beldesinde 1 adet ve bağlı köylerde de 1er adet olmak üzere toplam 4
adet sağlık ocağımız vardır.
Batman ilimizde
2002-2009 yılları arasında 13 adet sağlık
ocağını hizmete açmış durumdayız, yeni
sağlık ocağını, 2 sağlık ocağının
yapımı devam ediyor. Beşiri İkiköprü beldemize 1 adet daha
sağlık ocağı yapmak için proje
aşamasındayız, bunu da 2012 yılına kadar inşallah
hizmete açacağız. Adilcevaz ilçesinde, ilçe merkezinde 2, ilçeye
bağlı Aydınlar beldesi ve Göldüzü köyünde de 1er olmak üzere
toplam 4 sağlık ocağıyla hizmet vermekteyiz.
212 sıra
sayısında, Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Yaşar
Ağyüzün bir sorusu var. Burada, bu soruda, daha önce birçok kereler bize
sözlü soru önergelerinde veya yazılı soru önergeleriyle sorulmuş
olan Dr. Zekai Tahir Burakta yeni doğanda meydana gelen bir olayla ilgili
soru var. Burada, ayrıca, bazı personelimizle, sendika üyesi olan,
sendika yöneticisi olan bazı personelle ilgili sorular da var.
Söz konusu
hastanede soruşturma elbette yaptık. Suç niteliği
taşıyan herhangi bir durum, tıbbi hizmet açısından
dikkat ve özen eksikliği ve ihmal tespit edilmediğine dair
müfettişlerimizin raporu mevcuttur. Aksine, bebeklerin yaşaması
için tıbbi açıdan her türlü çabanın gösterildiği de
bilirkişi heyetince vurgulanmıştır. Bu sebeple, hastane
yöneticileri ve ünite sorumluları hakkında soruşturma izni
verilmesi gerekmediği müfettiş raporlarıyla ortaya
çıkmış durumdadır.
Önergede adı
geçen ebeler, bu durumu ortaya çıkardıkları veya bunu kamuoyuna
bildirdikleri için görevden alındıkları söylenen ebeler var.
Soruda deniyor ki: Bunların memuriyetten
çıkarılmalarının nedeni sendika üyesi olmaları
mıdır? Bu personellerimizden birisi, Bakanlığımız
Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan
soruşturma neticesinde 12/12/2005-29/03/2007 tarihleri arasında -yani
şöyle bakarsak, 2006, 2007, aşağı yukarı on beş
aylık gibi bir süre içerisinde
toplam üç yüz seksen sekiz gün istirahat raporu almıştır,
müfettişlerimiz bunu tespit ettiler, üç yüz seksen sekiz gün. Bu raporlardan
seksen beş günlük istirahat raporunun usul ve fenne aykırı
olduğu, yüz kırk günlük istirahat raporununsa fenne aykırı
olduğu, hakem hastane sıfatıyla inceleme yapan hastane
sağlık kurulu tarafından belgelendirildi. Sonuç olarak, bu
şekilde verilmiş istirahat raporlarını kullanan adı
geçenin kusurlu olduğu, gerçeğe aykırı raporları
hekimlerle birlikte kasıtlı olarak tesis ettiği ortaya
çıktı. Dolayısıyla, kendisine devlet memuriyetinden
çıkarılma teklifi verildi ve bu karar uygulandı. Daha sonra bu
personelimiz mahkemeye gitti, yürütmeyi durdurma talebi reddedildi, şu
anda dava devam etmektedir.
Diğer bir
personel de yine Devlet Memurları Kanununun 125inci maddesi (e) bendine
göre devlet memurluğundan çıkarılmıştır. Burada
mahkeme kararı devam ediyor. Bu ikinci personelimiz yürütmeyi durdurma
kararı almış durumdadır.
225inci
sıra sayısıyla Sayın Reşat Doğrunun, ülkemizdeki
yanık üniteleri ve Tokat Devlet Hastanesinde yanık ünitesiyle ilgili
bir sorusu var. Sayın Reşat Doğrunun soruları gerçekten
değerli Meclisimize ve halkımıza çok kıymetli bilgiler
vermemize de vesile oluyor, kendisine teşekkür ediyorum.
Şöyle ifade
edeyim: Göreve geldiğimizde, değerli milletvekilleri, Türkiyede
Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde ve
işte, o zamanki SSK hastanelerinde -hep birlikte konuşuyoruz sonradan
devraldığımız için- toplamda yanık yoğun
bakım yatağı sayısı 35ti, 35 adet yanık
yatağı vardı, bugün bu sayı 321e çıkmış
durumdadır, 35ten 321e çıkmış durumdadır. Ülke
genelinde de yanık yatağı sayısı 493e
ulaşmıştır ama bu süre içerisinde üniversitelerimizde ve
bazı askerî hastanelerimizdeki yanık yatak sayılarında,
özel hastanedeki yatak sayılarında kayda değer bir
artış olmadı. Daha ziyade Sağlık
Bakanlığımıza bağlı yanık yatakları
sayısındaki ciddi artışlarla, şu anda yanık
yoğun bakım hizmeti verilebilecek 493 yatağımız var.
Buralarda 48i tabip olmak üzere -genel cerrahlar ve diğer tabipler olmak
üzere- 145 sağlık personelinin de eğitimlerini
tamamlamış durumdayız.
Şimdi,
aslında birinci ve ikinci derece yanık hastalarını tüm
illerimizde tedavi ediyoruz, böyle de olması gerekir. Üçüncü derece
ağır yanıkları her ilde tedavi etme imkânının
olmadığını gördük. Özellikle yetişmiş personel
açısından her ilde üçüncü derece yanık yoğun
bakımı yapmak mümkün değil. Dünya örneklerini
incelediğimizde de böyle dağınık bir hizmetin
verilmediğini görüyoruz. Dolayısıyla, üçüncü derece yanık
hastalarının tedavilerini belirlediğimiz belli bölge
hastanelerinde yapıyoruz. Buralarda yanık merkezleri oluşturduk.
Biraz önce size arz ettiğim sayıda yanık yoğun bakım
yatağı tesis ettik ve şu anda 21 ilde 26 hastanede bu merkezler
hizmet hâlindedir.
Şu
imkânımız da var tabii, şükürler olsun: Çok ağır
yanıklı bir hastayı herhangi bir ilden, böyle komple bir
merkeze, eğitimli kişilerin bulunduğu ileri yanık
yoğun bakım merkezine nakletmek açısından da bugün hava
ambulans sistemimizi çok etkin biçimde kullanıyoruz. Bu anlamda, Tokat
ilimizde birinci ve ikinci derece yanık hastalarını tedavi
ediyoruz. Üçüncü derece yanık hastaları için o bölgede Samsun ilimizi
planlamış durumdayız. İhtiyaç olursa
hastalarımızı bu ilimize taşıyoruz ve söylediğim
gibi, gerekirse ambulans helikopterlerle de bu hastalarımızı
taşıyoruz.
226 sıra
sayılı soru da Sayın Reşat Doğrunun: Ülkemizdeki
hekim sayısı gelişmiş ülkelere göre çok düşük
seviyededir. Bakanlık olarak yeni tıp fakülteleri
açılmasını uygun buluyor musunuz? Yurt dışında
tıp eğitimi alan insanların ülkemizde çalışması
için kanun değişikliği yapacak mısınız?
Bu soru için de
Sayın Milletvekilimize teşekkür ediyorum. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bu konunun bu şekilde ele alınması, bir değerli
milletvekilimizin bize bu soruyu yöneltmesi gerçekten çok kıymetli çünkü
üzülerek ifade etmeliyim ki ülkemizde yıllarca hekim
sayısının fazla olduğu iddia edilmişti. Bugün
artık büyük çoğunlukla Türkiyede hekim sayısının
yetersiz olduğunu ve ihtiyacı gidermek gereğinin
doğduğunu biliyoruz.
Dünya
Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesinde ülkemiz 53 ülke arasında
hekim başına düşen nüfus açısından 52nci sıradadır.
Avrupa ortalaması yüz binde 350lere yaklaşmıştır,
Türkiye ortalaması yüz binde 150dir ve üzülerek ifade edeyim ki bu rakam
İsviçrenin 1960 yılı rakamıdır. Gelin görün ki
Türkiyede yıllarca birileri hekim fazlalığından
bahsedebildi, hekim sayısının artırılması için
gösterilen çabalara da karşı çıktı. Sevinerek ifade
etmeliyim, bu hususta ortaya koyduğumuz çabalar, özellikle son iki
yıldır ilgililer tarafından dikkate alınmaya başlandı.
Özellikle Sağlık Bakanlığı, DPT ve YÖK iş
birliğiyle bir rapor yayınladık ve 2007 yılından
itibaren bu rapor meyvesini vermeye başladı. 2007-2008de tıp
fakültelerine bir yılda alınan öğrenci sayısı
5.190dı, bu sayı 2008-2009da 6.682ye, 2009-2010
eğitim-öğretim yılında 7.610a
çıkmıştır. Bir yılda tıp fakültesi öğrencileri
için hazırlanmış olan kontenjanın 10 bini, Türkiyede,
aşması gerektiğine inanıyoruz. Elbette yeni açılan
tıp fakültelerinden yanayız ve bunları güçlendirmek için
Bakanlık olarak da her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.
Bu anlamda,
hemşire kontenjanı açısından da şöyle bir durum var:
2001-2002 yılında 4.900 olan yüksekokul hemşire öğrenci
kontenjanı, 2009da 15.548e çıkmış durumdadır. Bu,
ülkemizin 2023te 200 bine yakın hekim, 400 bine yakın hemşire
ihtiyacı şeklinde ihtimalî olarak belirlediğimiz ve şu anda
bilimsel olarak da üzerinde çalıştığımız
sayılara ulaşması için henüz yeterli değildir. Hem
hemşire öğrenci kontenjanlarını hem tıp fakültesi
öğrenci kontenjanlarını artırmamız gerekiyor bundan
böyle de.
Bu arada,
yabancı uyruklu hekimlerin Türkiyede çalışmasıyla ilgili
olarak geçmişte bir çalışma yapmıştık, bu hususta
yine çalışıyoruz. Biz inanıyoruz ki hem Türkçeyi iyi bilmek
şartıyla hem de denkliği iyi bir biçimde ölçmek
şartıyla, YÖK tarafından denkliğin de iyi bir şekilde
ölçülmesi şartıyla Türkiye dışında tıp
eğitimi almış kişilerin de Türkiyede hekimlik yapması
ülkemiz insanının yararınadır.
Bakanlığımız
mevcut hastane imkânlarımızı kurulacak tıp fakültelerinin
hizmetine açmış durumdadır. Rizede, Sakaryada şu anda bu
hususta yürüyen ve çok iyi yürüyen protokollerimiz var. Rize Tıp Fakültesi
ve Sakarya Tıp Fakültesi Sağlık Bakanlığının
hastanelerinde eğitim ve araştırma hizmetlerini yürütüyor.
Marmara Tıp Fakültesiyle bir protokol yaptık. Pendikte büyük bir
hastane, çok modern bir hastane inşa ediyoruz, 2010 yılı içinde
hizmete girecek. Bu hastaneyi de Marmara Tıp Fakültesiyle birlikte hizmete
sokacağız çünkü onların bina açısından böyle bir
hastaneye ihtiyaçları var.
Bu arada,
Giresun, Erzincan, Ordu ve Muğla illerinde şu anda üniversite
yönetimleriyle ortak çalışmalar yapıyoruz. Devlet Planlama
Teşkilatı ve Maliye Bakanlığıyla da birlikte
yürütüyoruz bu çalışmaları. Buralarda hastaneleri üniversite
eğitim hizmetlerine vermek üzere hazırız. Yani bir taraftan
hasta hizmetlerini yürüteceğiz bir taraftan eğitim hizmetlerini
yürüteceğiz ama hastanelerin işletilmesini Sağlık
Bakanlığı yapacak.
227 sıra
sayılı soruda Sayın Reşat Doğru, ülkemizde son
beş yılda sağlık yatırımlarını soruyor.
Sağlık sektöründeki yabancı yatırımlarla ilgili
olarak, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının
verilerine göre, son beş yılda 700 milyon Amerikan doları
yabancı sermaye girişi olmuştur. Bu sermaye
ağırlıklı olarak sağlık hizmet sektörü,
tıbbi cihaz sektörü ve ilaç sektörüne yatırım olarak
gerçekleşmiştir. Ayrıntılı ve net rakamlar
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığında mevcuttur.
232 ve 354
sıra sayılı sorularda, Sayın Mustafa Enöz Manisa
Milletvekili ve Sayın Alim Işık MHP Kütahya Milletvekili,
değerli arkadaşlarımız sözleşmeli personelle ilgili
sorular sormaktadırlar. Dolayısıyla bu iki soruya da birlikte
cevap vereceğim.
Bildiğiniz
gibi, değerli milletvekilleri, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu ve 78deki bir Bakanlar Kurulu kararıyla 4/B sözleşmeli
personel istihdamı yapılabilmektedir. Hükûmetlerimiz döneminde bu
modeli yeni bir istihdam modeli olarak yaygın biçimde kullandık.
Ayrıca, 4924
sayılı bir kanun yaparak, başta Doğu ve Güneydoğu
olmak üzere ülkemizde eleman temininde güçlük çekilen yerlere sağlık
personeli gönderiyoruz.
Bakanlığıma
bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında 4924
sayılı Kanuna tabi 14.314, 657 4/Bye göre de yaklaşık 50
bin sözleşmeli personel görev yapmaktadır yani Sağlık Bakanlığında
bugün 75 bine yakın sözleşmeli personel hizmet vermektedir. Bu
personellerimizin emsali kadrolu personelle hemen hemen tüm hakları
aynıdır. Özellikle eş durumlarıyla ilgili bazı
sıkıntılar yaşanmaktaydı. Sendikalarla Devlet Personel
Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanımızın
yaptığı görüşmeler sonucunda belli mutabakatlara
varıldı ve eş durumlarıyla ilgili bazı
kolaylıklar da getirdik.
4/Blilere
yalnızca aile yardımı ödenemiyor mevzuatında
olmadığı için. 4924lülerse gelir açısından daha iyi
bir gelire sahipler. İfade ettiğim gibi, eş durumları
açısından da iyileştirmeler yapmış durumdayız,
eş durumu tayinleri açısından veya nakilleri
açısından.
237 sıra
sayılı soruda, Bitlis Milletvekilimiz Sayın Mehmet Nezir
Karabaş, ülkemizdeki hematoloji üniteleri ve hematoloji uzmanlarından
bahsederek bir soru sormakta ve bir hasta hakkında bilgi istemektedir.
Değerli
milletvekilleri, Bakanlığımız kadrolarında 39
erişkin, 20 çocuk; üniversite kadrolarında 99 erişkin, 50 çocuk;
özel sektörde de 13 erişkin ve 3 çocuk hematoloji uzmanı olmak üzere
toplam 224 hematoloji uzmanı var. Sorudaki bir ifadeye ben
katılıyorum, Türkiyede hematoloji uzmanlığına son
yıllarda biraz talep azalmıştı. Bununla ilgili tedbirler
aldık. Özellikle bu uzmanlara, hematoloji uzmanlarımıza
performans ödemeleri açısından, yan dal uzmanlarının
bütününde olduğu gibi, birtakım avantajlar getirmek üzere şu
anda çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz. Ayrıca,
son yıllarda sayıyı da artırıyoruz, hematoloji yan dal
uzman sayısını. 2007-2008 yıllarında 17 erişkin
hematoloji ve 7 çocuk hematolojisi uzmanlık belgesi tescil
edilmiştir; buna karşılık 27 erişkin ve 19 çocuk
hematolojisi yan dal kontenjanı ayrılmıştır. Yani
sayıyı artırmak üzere şu anda bir çabamız var.
Bir hasta
hakkında da bilgi istemiş Değerli Milletvekilimiz.
İstanbulda uygun yatak bulunamayan Bitlisli bir hasta -ben meseleyi iyice
takip ettim- Erzurumda Atatürk Üniversitesine yatırılmış.
Bitlisin Erzuruma yakınlığı da var tabii. Burada uzunca
bir müddet tedavisi yapılmış -ki bu hastanemizde onkoloji uzmanımız
ve onkoloji bölümümüz vardır- aşağı yukarı Şubat
2009dan Temmuz 2009a kadar burada tedavi edilmiş ve daha sonra
hayatını kaybetmiştir.
240ıncı
sıra sayılı soruda, Sayın Ensar Öğütün, Aksaray ili
Güzelyurt ilçesiyle ilgili bir sorusu var. Aksaray ili Güzelyurt ilçesinde
yarım kalmış, hâlen devam etmekte olan herhangi bir inşaat
yoktur. Burada bir sağlık merkezimiz ve entegre hastanemiz hizmet
vermektedir. İlçe yakınlarında da bu hastaneye bağlı
olarak sağlık ocaklarımız hizmet ediyor. 2009 yılı
programına dâhil edilerek aktarılmayan bir ödenek yoktur.
Sayın Reşat
Doğrunun 281 sıra sayılı sorusunda, ülkemizde
çamaşır, bulaşık makinelerinde ve elde kullanılan
deterjanlarla ilgili soru var, bunların sağlığa
ilişkin zararlarıyla ilgili.
2005
yılında yayımladığımız beş tebliğ
ile insan sağlığının korunmasına yönelik
tedbirleri aldık bu alanlarda. Bu tebliğler ile insan
sağlığı açısından zararlı etkileri tespit
edilmiş bir kimyasal olan NTA (nitrilotriasetik asit) ve
tuzlarının deterjanlarda kullanımını
yasaklamış durumdayız. Yapısında biyolojik parçalanma
oranı yüzde 90dan az olan deterjanlar ile yüzde 80den az olan anyonik ve
noniyonik yüzey aktif maddeleri bulunan deterjanların da piyasaya arz
edilmesi bir diğer tebliğimizle yasaklanmıştır.
Ayrıca deterjanlardaki fosfat oranı da yüzde 30la
sınırlandırılmış durumdadır. Refik Saydam
Hıfzıssıhha Merkezimiz, piyasadan bu deterjanlarla ilgili
örneklerde, formülasyonu oluşturan maddeleri analiz etmekte ve gerekli
tedbirler alınmaktadır.
302 sıra
sayılı soruda, Sayın Yaşar Ağyüz, Gaziantep
Milletvekilimiz, fizyoterapiyle ilgili, fizyoterapistlerle ilgili bir soru
sormaktadır. Avrupa Birliğinde -çünkü Avrupa Birliğinden de
bahsediyor Değerli Milletvekilimiz- fizyoterapistlik şu anda
düzenlenmemiş meslekler grubundadır. Biz de Türkiyede
fizyoterapistlerle ilgili düzenlemeler yapmak için Mesleki Yeterlilik Kurumuna
talebimizi iletmiş durumdayız. Türkiyede son düzenlemeler
mesleklerle ilgili düzenlemelerin Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından
yapılmasına işaret etmektedir. Standart çalışması
yapılacak meslek grubu içerisinde fizyoterapi meslek grubu da bugün yer
almaktadır.
Tekirdağ
Milletvekilimiz Sayın Kemalettin Nalcı Tekirdağ Saray ilçesi
Büyükyoncalı Yenimahallede sağlık ocağı
yapılacak mı? diye soruyor. Büyükyoncalı beldesi 9.847 nüfusa
sahiptir. Burada 3 pratisyen hekimimiz görev yapıyor. Yenimahalle, Silivri
yoluna doğru kümelenmiş, 3.395 nüfusa sahip bir mahalledir,
Büyükyoncalıya 1 kilometre mesafededir. Bir sağlık
ocağında toplu hâlde hizmet verilmesi hizmet arzı
açısından daha doğru olduğu için, böyle düşündüğümüz
için yeni bir sağlık ocağı düşünmüyoruz.
Yenimahalledeki değerli vatandaşlarımız da
Büyükyoncalıdan hizmet almaya devam edeceklerdir.
Bugün
cevaplayacağım soruların sonuncusuna gelmiş bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, 341inci sırada, Gaziantep Milletvekilimiz Hasan Özdemir,
Gaziantepteki sağlık hizmetleri ve sağlık personeliyle
ilgili sorular sormaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Gaziantep ilimizde 2002 yılındaki, görevi
devraldığımızdaki toplam personel sayısı
2.029dur, bugün bu sayı 4.439dur. Yani 2ye katlamış, 2 kattan
da daha fazla yeni personel verilmiş. Gaziantepin bu hakkıydı
gerçekten çünkü göreve geldiğimizde Gaziantep oldukça gelişmiş
bir sanayi kenti olmasına ve bölgenin de merkezi konumunda olmasına
rağmen hekim ve diğer sağlık personeli sayısı çok
yetersizdi. Özellikle ebe-hemşire konusunda, diğer personel konusunda
büyük bir yetersizlik vardı. Örneğin ebe-hemşire
sayısı 979dan 2.173e çıkmış durumdadır. Bütün
bunlara rağmen hâlâ Gaziantep ilimizde ihtiyaç var.
Hekimlerin sayısını
da sormuş Değerli Milletvekilimiz. 301 hekimle
devralmışız, şu anda 441 uzman hekimdeyiz. Pratisyen tabip
açısından da 362 ile devralmışız, şu anda
621deyiz.
Değerli
milletvekilleri, bu personel sayısıyla ilgili sorular gerçekten bizi
en çok düşündüren sorulardır çünkü haklı olarak herkes daha
fazla personel istiyor. Sağlık personel sayısının
artışının sağlık hizmetinin kalitesiyle
atbaşı gittiğini de biliyoruz. Onun içindir ki, Türkiyede
başta hemşire ve doktor sayısı olmak üzere diğer
sağlık çalışanlarının sayısını
artırmaya devam etmeliyiz. Birçok bölgede personel sayısını
artırmış olmamıza rağmen hâlâ Gaziantep ilimizde
olduğu gibi ihtiyaçlar devam edebilmektedir.
Ben bütün,
soruları soran değerli milletvekili arkadaşlarıma, bu
sorularla ilgili gerçekleri açıklama fırsatı verdikleri için
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
da sorularıma vermiş olduğu cevaplardan dolayı
teşekkürlerimi arz ediyorum.
Şimdi,
ülkemizde doktor açığı vardır. Yeni tıp fakültelerinin
açılmasını da ben gayet doğru bir karar olarak
değerlendiriyorum. Tokat Tabip Odası Başkanlığım
esnasında Gaziosmanpaşa Tıp Fakültesinin açılmasıyla
ilgili olarak da büyük bir mücadele vermiştik. Şu anda
Gaziosmanpaşa Tıp Fakültesinde öğrenciler yetişiyor ve
hakikaten de güzel hizmetler de inşallah yapacaktır diye
düşünüyoruz. Bunun gibi tıp fakülteleri açılabilir. Mesela,
Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi çok mükemmel bir hastanedir. Bu hastane
mesela bir üniversiteye çevrilebilir veya tıp fakültesine çevrilebilir.
Bununla beraber burası gibi hastanelerde öğrenciler
yetiştirilebilir diye düşünüyorum.
İkinci
olarak, soysal hizmet uzmanları konusunda da ciddi manada açık
vardır. Tokat ilinde sadece Tokat Devlet Hastanesinde sosyal hizmet
uzmanları var ama Tokatın devlet hastanesi büyüklüğünde bir
Turhal Hastanesi vardır, bir Zile Hastanesi vardır; buralarda da bu
yönlü olarak uzmanlara ihtiyaç olmasından dolayı ben bu soruyu
sormuştum. İnşallah, önümüzdeki zaman dilimi içerisinde de
oralara da atamalar yapılabilir.
Yanık
üniteleri konusunda
Yanık ünitesi yatak sayıları
artmıştır, doğrudur ama yanık sayısının
da artmış olduğunu söylemek istiyorum. Özellikle, Tokat
bölgesinde veyahut da sanayisi fazla gelişmiş olan yerlerde ciddi
manada yanıklarla karşı karşıyayız. O manada da
Samsun, Amasya, işte Tokat, Yozgat gibi yerlerde bir merkezin
kurulmuş olmasının çok büyük bir faydası olacağı
kanaatindeyim.
Diğer bir
sorum, deterjanlar konusu. Deterjanlar konusu da şu anda aynı bu
hazır gıdalar gibi bir durumdur. Ülkemizde hazır gıdalar,
uzun ömürlü gıdalar vardır. Uzun ömürlü gıdaların
kullanılması, hazır gıdaların kullanılması
ve beraberinde de yine deterjan gibi çeşitli maddelerin
kullanılmasıyla beraber ciddi manada cilt
hastalıklarının ve alerjik hastalıkların
artmış olduğunu ben düşünüyorum. Bilhassa, bu deterjanlarda
ucuz deterjanlar var, pahalı deterjanlar var. Bazı yerlerde neredeyse
onda 1 fiyatına, beşte 1 fiyatına ucuz deterjanlarla
karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bunların
içerisinde sizlerin söylemiş olduğu koruyucu maddelerin daha az
olduğu kanaatinde olduğum için ben bu soruyu sormuştum. Bu yönlü
olarak araştırma yapılmasının
insanlarımızın sağlığına verilmesi gereken
değer konusunda faydası olacağı kanaatindeyim.
Tekrar
teşekkürlerimi arz ediyor, başarılar diliyorum.
Teşekkür
ederim efendim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, toptan mı cevap verirsiniz? Başka sorular,
arkadaşlar
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Toptan cevap verebilirim.
BAŞKAN
Peki.
Sayın
Nalcı
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Tekirdağ, bildiğiniz gibi, Çorlu, Çerkezköy ve
Büyükyoncalı bölgesi bir sanayi bölgesi ve çok hızlı göç
almakta, yıllık artış yüzde 10 civarında. Bu
bölgelerdeki aşırı nüfus artışına göre,
söylediğimiz sağlık ocakları ve hastane ihtiyacı, ille
de yanık ünitesi Çorlu ve Çerkezköyde bir ihtiyaçtır. Bu konuyla
ilgili, yani bu Büyükyoncalı bölgesiyle ilgili kararınızı
yeniden gözden geçirebilir misiniz? Çünkü orada ciddi bir ihtiyaç var.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Özdemir.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: Şimdi, Gaziantepin nüfusu şu anda 1 milyon 600 binin
üzerinde, yıllık yüzde 7nin üzerinde göç var ve aynı zamanda,
son altı yedi yıl içerisinde de Gaziantepin merkezinde yüzde 25lik
nüfus artışı var. Gaziantepte son zamanlarda gerçekten yeni
özel hastaneler de açılıyor ve bu özel hastanelerin
açılmasını biz Gaziantepliler olarak olumlu
karşılıyoruz ancak devlet hastanelerinde ve tıp fakültesi
hastanesinde doktor sayısı gün geçtikçe azalıyor çünkü özel
hastaneler genellikle devlet hastanelerinden ve tıp fakültesi hastanesinden
doktorları çekiyorlar.
İkincisi,
tıp fakültesinde çok hemşire ve hizmetli açığı var.
Dediğim gibi, diğer hastanelerde, diğer devlet hastanelerinde de
personel açığı var.
Gaziantep
bölgenin önemli bir merkezi. Bura üzerinde daha fazla durulursa faydalı
olur diye değerlendiriyorum.
Teşekkür
ediyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiye genelinde yaklaşık 75 bin dolayında sözleşmeli
sağlık personeli olduğunu ifade ettiniz ve bunların daimî
kadrolu personelle haklarının hemen hemen aynı olduğu,
sadece aile yardımı ödenemediği ve eş durumu tayinlerinin
de iyileştirildiği yönünde bir ifadede bulundunuz. Ben de
bunların çok tatmin edici cevap olmadığını ifade etmek
isterim. Eğer kadrolularla hemen hemen aynı ise -şimdi 75 bin
sözleşmeli personelimiz bizi izliyor- gelin, bunları yarından
itibaren kadrolu yapalım. Şimdi, bu inandırıcı
değil. Bir defa, aile yardımı alamıyorlar. Doğru,
kanunen alamıyorlar ama bunlar aile olamıyorlar, bunların en
büyük derdi bu. Nişanlılar evlenemiyor, evliler ne yazık ki
çocuk sahibi olamıyor. Eş durumu konusu çok ciddi bir problem ve
mutlaka bunun acilen çözülmesi gerekiyor.
Ben bu konuyu
katkı açısından ilave etmek istedim. Aileler
parçalanmış durumdadır. Bunun bir politika mı olduğu
yönünde çok ciddi endişeler vardır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakanım, bir de şu Dünya Sağlık
Örgütü Başkanının yaptığı açıklamayı
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın
Doğrunun, Ankara Yüksek İhtisas ve benzeri hastanelerin üniversiteye
dönüştürülebileceği şeklinde bir düşüncesi var. Belki üniversiteye
dönüştürmek hizmet gerekleri açısından erken vadede çok mümkün
görülmüyor ama bu hastanelerimizi üniversitelerle birlikte kullanarak
-işte, yarın, inşallah, Mecliste görüşmeye
başlayacağımız Tam Gün Yasası buna imkân verecek-
birlikte daha kolay kullanmaya başlayarak hem öğrenci
sayımızı artırmak hem eğitim ve araştırma
imkânlarımızı geliştirmek mümkün olabilir,
katılıyorum.
Sosyal hizmet
uzmanına gerçekten ihtiyaç var, o da çok doğru.
Deterjanlar
konusunda, piyasa araştırmaları açısından daha hassas
olunması konusunda da ben gerekli birimlerimize talimat vereceğim.
Sayın
Nalcı, haklı olarak, Tekirdağda sanayi bölgesi
Büyükyoncalıda nüfusun arttığını söyledi. Şimdi,
aslında şöyle Değerli Milletvekilim: Tabii ki nüfus
arttıkça, ihtiyaç oldukça yeni sağlık birimleri yaparız.
Burada binadan çok, sağlık insan kaynağını nasıl
kullanacağımız konusu önemli. Sizin bahsettiğiniz
mahalledeki nüfus 3.500 civarında bir nüfus. Aslında buraya bir aile
hekimi verilebilir, buraya bir aile hekimliği birimi de yapılabilir
ama biz, aile hekimlerinin üçlü, beşli gruplar hâlinde
çalışmasını mümkün olan yerlerde tercih ediyoruz çünkü o
zaman hizmet gereklerini yerine getirmek daha kolaylaşıyor.
İyice, kırsalda, mecbur kaldığımız yerde tek
hekimle de görev yapıyoruz, hizmeti bu şekilde de veriyoruz, hatta 2
bin 2.500 nüfusa kadar da indiğimiz oluyor, biraz daha uç
kısımlarda, kırsalda ama buralarda, bizim kanaatimize göre
hizmeti toplulaştırmak -çünkü 1 kilometre mesafe var- vatandaşlarımızın
alacağı hizmet açısından daha doğru, yoksa bina falan
önemli değil, bina rahatça yapılabilir, 3 hekimin 1i oraya
nakledilir. Bu türlüsünün daha doğru olabileceğini düşünüyoruz.
Sayın
Özdemir, Gaziantepin nüfusundan, nüfus artışından bahsetti, çok
haklı. Burada yeni özel hastaneler açıldı. Yalnız
şöyle Sayın Özdemir: Devlet hastanesi ve tıp fakültesi
hastanelerinde aslında doktor sayısı azalmadı. Ben
rakamları şöyle arz edeyim size: Gaziantep ilimizde devlet hastanesi
yani Sağlık Bakanlığı hastanesi kadrolarında 441
uzman hekim var. Bu sayı 2002 yılında bundan çok çok az,
dolayısıyla bir sayı azalması söz konusu değil ancak
ihtiyaç var yine, bunu kabul ediyorum. Gaziantep, göreve geldiğimizde,
hakikaten enteresan bir biçimde, nüfusa göre hekim sayısı
itibarıyla Türkiye'nin en sonlarında yer alıyordu. Bugün,
oralardan epeyce yukarılara çıktı ama bu ihtiyaçları
inşallah önümüzdeki zamanlarda da tamamlamaya devam edeceğiz.
Sayın
Işıkın sorusu kadar temas ettiği konu da önemli.
Değerli Milletvekilim, 75 bin sözleşmeli personelimiz var. Çok net
olarak ifade ediyorum, Sağlık Bakanlığı olarak bizim
politikamız sözleşmeli personel sayısını azaltmak
değildir hatta belki artırmaktır ancak bizim
sözleşmelilerimizde farklı sözleşmelilik modelleri var. Yine
ilgili memur sendikalarıyla yaptığımız görüşmelerde
bu farklı modelleri bir tek modele dönüştürme hususunda ortak
çalışmalar yapıyoruz Devlet Personel
Başkanlığıyla beraber ancak burada şöyle bir husus
var: Bu sözleşmelilik daha ziyade bizim o personele ihtiyaç
duyduğumuz bölgeler, şehirler, ilçeler, köyler açısından
yapılıyor. Yani ben yedi senedir Sağlık
Bakanlığı yapıyorum, Muğladan Ardahana eş
durumu için gitmek isteyen bir kişi işitmedim veya ne bileyim,
İstanbuldan, İzmirden Erzuruma, Ağrıya, Karsa,
Ardahana hatta Giresuna, Hataya gitmek isteyen bir kişi benim
yanıma gelmedi. Nasıl oluyorsa eşler hep ülkenin batı
tarafında bulunmak gibi bir tercihte bulunuyorlar.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Göç var o illere.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Buna da saygı gösteriyoruz ancak
vatandaş ihtiyaçları bunu karşılamak için bize fırsat
vermiyor. Yoksa biz, eşleri buluşmak istediklerinde mutlaka ülkenin
bir yerinde buluştururuz, bütün mevzuatımız da bunun için müsait
ama bizim ihtiyacımız olan bir ilde, ilçede, köyde hizmete
başlayan bir doktor, bir hemşire, bir sağlık personeli,
hatta bir öğretmen yarın karşımıza gelip de Benim
eşim başka bir yerde. dediği zaman orada elimiz koynumuzda
kalıyor çünkü oradaki vatandaşa hizmet vermemiz lazım.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Ama Sayın Bakanım, yeni mezun oluyor,
nişanlanıyor ondan sonra, yani hesap yok ki. Bugün mezun olmuş,
atanmış ama bir yıl sonra nişanlanmış,
evlenmiş, ne yapacak? Yani önemli bu.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Milletvekilim, bu haklı
itirazınızdan dolayı, son düzenlemelerle 4/Blilerin eş
durumlarına da kolaylıklar getirdik. Şöyle yapıyoruz:
4/Bli kadrosu olmak kaydıyla gideceği yerde, onu eşinin
yanına götürebiliyoruz veya 657ye bağlı kadrolu memurlar da
4/Blilerin yanına gidemiyordu, onların 4/Blilerin yanına gitmesinin
önünü açtık ama şöyle bir esas var Sağlık
Bakanlığında: Benim personelim nerede azsa ben eşleri orada
buluşturuyorum.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Buluşsunlar da!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Bunun için de biraz önce şehir
isimleri verdim ama ülkenin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi
değişmez, nerede personelim azsa, ben, değerli sağlık
personellerimize, başımızın tacı olan personellere
orayı gösteriyorum, buyurun gelin, orada buluşun. Şu anda bu
imkân var. Bu imkân da yoktu, haklısınız ama son birkaç
aydır bu imkân oluştu. Halkın ihtiyaçları biraz böyle
gerektiriyor.
Çok teşekkür
ediyorum katkılarınız için.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Soru önergeleri
cevaplandırılmıştır.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz.
Bu
kısmın 1inci sırasında yer alan ve görüşmeleri
yarım kalan, deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerin birlikte yapılan görüşmelerine devam edeceğiz.
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22
milletvekilinin, İstanbulda depreme yönelik çalışmaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/60)
2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26
milletvekilinin, deprem riskinin ve alınması gereken önlemlerin
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63)
3.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31
milletvekilinin, Bursa ve çevresinde yaşanacak muhtemel bir deprem
felaketine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/99)
4.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20
milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/242)
5.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23
milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/243)
6.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21
milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/244)
7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 19 milletvekilinin,
deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/245)
8.- İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22
milletvekilinin, başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki deprem
riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/246)
9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21
milletvekilinin, İzmirdeki deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/254)
10.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30
milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/256) (x)
(x)
(10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254 ve 256) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerine 22 Temmuz 2008
tarihli 133üncü birleşimde başlanmıştır.
BAŞKAN
Hükûmet? Yerinde.
Geçen
görüşmelerde, (10/243) esas numaralı Meclis araştırma
önergesinin imza sahibi konuşmuştu.
Şimdi, söz
sırası (10/244) esas numaralı Meclis araştırma
önergesinin birinci imza sahibi olan İstanbul Milletvekili Sayın
Nusret Bayraktara aittir.
Buyurun Sayın
Bayraktar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Belediyeler konusundan bahsedin biraz da Nusret Bey
yani depreme karşı görevlerinden falan.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) Önerge sahibi olarak
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Geçen gün siz bana diyordunuz ya bu büyükşehir
belediyeleri konusunda
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuzey
Marmara fay hattı üzerindeki illerin milletvekillerinin hemen hemen her
siyasi partiye mensup olanlarının, hatta sadece kuzey Marmara fay
hattı değil, ülkemizin deprem bölgeleri içinde olan
arkadaşlarımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde depremle
ilgili tedbirlerin alınması hususunda bir araştırma
komisyonu kurulması ile ilgili verdiği önergelerden bir tanesini de
İstanbul Milletvekili olarak ben diğer arkadaşlarımla
birlikte vermiştim. Önergemiz hakkında şahsım adına
söz almış bulunuyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, konuşmaların son bölümlerine geldik.
Konuşmalarda hep, birlik ve beraberlik içerisinde, depremle ilgili
alınması gereken tedbirlerde geciktiğimizden hareketle, Meclis
olarak, Hükûmet olarak, yerel yöneticiler ve vatandaş olarak neler
yapılabileceği hususundaki tedbirlerin eksik olduğunu
vurguluyoruz. Ben de bir kez daha bu hususun altını çizmek istiyorum.
Bilimsel ve
teknik araştırmalar ve çalışmalar, özellikle kuzey Marmara
fay hattında -Fransız bilim adamları, Japon bilim adamları,
Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere- yapılan bütün tespit ve
araştırmalar sonucu biliniyor ve görülüyor ki, her beş yüz
yılda bir ve yüz yılda bir tekerrür eden 7 şiddetine yakın
veyahut üstünde veyahut biraz altındaki depremlerden, son Marmara
depreminden sonra, 10 Eylül 1509 tarihindeki, beş yüz yıl önceki
büyük depremi anımsatacak tarzda yeni dönem senaryolar üretilmekte
olduğu, bu tip senaryolardan herhangi biriyle hazırlıksız
karşı karşıya kaldığımız zaman, ki
özellikle Türkiye nüfusunun yedide 1inin yaşadığı
İstanbul ilinin içinde bulunduğu bölgede 7 şiddeti ve üzerinde
bir deprem olduğu takdirde son derece olumsuz tablolarla
karşılaşabileceğimiz konuşulmakta.
17 Ağustos
1999 depremine kadar, değerli arkadaşlar, maalesef, ülkemizde
yaşayan insanların konut ihtiyaçları başta olmak üzere,
ihtiyaçlarını karşılama hususunda, yasalara karşı
kaçak yapılaşmada etkin tedbirler alınamamıştır.
Dünyanın genel coğrafyasına baktığımız
zaman, nüfusun yüzde 50si büyük kentlerde, yüzde 50si kırsal kesimlerde
ama Türkiyede son yıllarda bu daha da farklı bir boyut
kazanmış, nüfusun yüzde 75i büyük kentlerde, yüzde 25i ise
kırsal alanda. Büyük kent dediğimiz zaman, başta İstanbul
olmak üzere, Ankara, İzmir gibi diğer büyük kentlerin sorunlarına
baktığımızda, yüzde 69-70inde kaçak yapıların
mevcut olduğunu görüyoruz ve 1999 depremine kadar, bu bölgelerdeki imar
planları, ikinci derecede deprem bölgesi olduğuna yönelik ve imar
planları uygun olanlar göz önüne alınarak uygulama
yapılmış. Ya kaçak olanlar? Hak getire
Peki, 99
yılı depreminden sonra bu bölgeler ne oldu? Birinci derecede deprem
bölgesi kuşağına alındı; İstanbul, İzmit,
Düzce, Bolu gibi iller. Peki, birinci derecede deprem bölgelerindeki yapı
denetim işlemleri? O dönemde, aslında, eksik, aksak dahi olsa,
yapı denetim uygulamaları ciddi bir adımdı. On dokuz ilde
uygulanan pilot modelle, aslında, planlı, imarlı ve
ruhsatlı yapılarda depreme karşı ciddi bir tedbir
alınmış oldu. Peki, 99 yılından önce yapılmış
ruhsatlı ve kaçak binalarla ilgili, böyle hazırlıksız bir
anda depreme yakalandığımız takdirde ne olabileceğini
düşündüğümüz zaman korkutucu tablolarla karşı
karşıya kalıyoruz. Yani Hiçbir tedbir alınmadı, yerel
yönetimler ve hükûmetlerde bu tedbirler eksiktir, aksaktır. demek
farklı ama yetersiz tedbir almak farklı. Mesela, yerel yönetimlere
yetki ve sorumlulukların verilmesi hususunda Türkiye Büyük Millet
Meclisinde alınan kararlarla il özel idarelerine, yerel yönetimlere
yetkiler ve sorumluluklar oldukça fazlasıyla verildi ve bugün de
tartışmasını birlikte yürütmüş olduğumuz Belediye
Kanununun 73üncü maddesinde depreme karşı hazırlık veya
tedbir alınması hususunda kentsel dönüşüm uygulamaları var
ama maalesef içi tam doldurulamamış. Yani, bu bir iyi
adımdı ama uygulamada ciddi aksaklıklar söz konusu olmuş.
Bunun içinin doldurulması gerekir. Yine, yapı denetimi
uygulamalarında, sadece on dokuz ile değil, imkân olur ise seksen bir
ile yaygınlaştırarak Yapı Denetim Kanununun daha
işlevsel hâle gelmesine olanak sağlayacak düzenlemeleri de
yapmamız lazım. Bakanlıklarda bu tip çalışmalar var
ama biraz daha hızlandırılması için Türkiye Büyük Millet
Meclisinde mutabakatla kurulacak olan komisyon belki bu hizmetlerin daha etkin,
daha sürekli, daha süratli, daha verimli hâle getirilebilmesine imkân sağlayacağını
düşündüğümüz için bu önergelerin birleştirilerek komisyon
kurulması taraftarıyız.
Nitekim, yine de
-bakıyoruz- Marmara depreminden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde
aslında o dönemde de bir komisyon kuruldu. O komisyonda, bugüne atfen,
günümüz şartlarına uygun, İmar Kanununda ciddi
değişiklikler yapılması gerekirdi; kısmi kısmi,
zaman içerisinde, birlikte, geçen haftalarda da değişiklik
yaptık ama yeterli değil. Sonra, belediyelere biraz daha yetki
verilmesi lazım yerinden yönetim ve sorumluluk anlayışı; o
da verildi, o da yeterli değil. Özellikle kamu kurumlarındaki
yetkinin kime ait olduğu hususunda ciddi tartışmalar vardı,
kargaşalar vardı. Hangi kurum, hangi oranlarda, ne şekilde
sorumludur? Ne şekilde uygulamada ortak çözüm üretme noktasında,
koordinasyonu sağlamada daha hızlı adım atılabilir?
Bir bakıyorsunuz yetkinin bir bölümü Bayındırlık
Bakanlığında, bir bölümü Çevre Bakanlığında, bir
bölümü Afet Koordinasyonunda, bir bölümü TOKİde, bir bölümü
belediyelerde. O hâlde, afetlerin organizasyonuyla ilgili bir tek kurum
kurulsun. diyerek, 17 Aralık 2009 tarihinde fiilen yürürlüğe
girmiş olan Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı aslında fiilen göreve
başlamıştır tek merkezden bu olaylarla ilgili koordinasyonu
sağlasın diye. Ama ben bütün bu çalışmalarda -maalesef
itiraf ediyorum- öncelikle, deprem sonrası alınması gerekli
tedbirlere yönelik çalışmalar daha etkili. Mesela, İstanbul
Valiliği afet sonrası alınması gereken tedbirlerle ilgili
Avrupa Birliği fonlarından ve Avrupa bankalarından kredi alarak
çalışmalar yapmış; tamam, bunlar güzel. Okulların
sağlamlaştırılması üzerine, köprüler ve yolların
onarımı ve sağlamlaştırılması hususunda
krediler almış, yürütülmüş; bunlar da güzel. Peki, özel sektörün
ve özellikle vatandaşın kaldığı binalarla ilgili
uygulamaların hangi esaslar dâhilinde yapılacağı hususunda
eksiklikler var. Peki, yapı denetim ve belediyelerin ruhsatı
gereği yapılacak binalarla ilgili alınması gereken tedbir.
Bu da doğru ama en önemlisi geçmiş dönemde yapılan binalar ki
ben sadece İstanbulu örnek vereyim. Türkiye'nin büyük bölümünde buna
benzer örnekleri çoğaltabilirsiniz. İstanbulda 1 milyon 500 bine
yakın bina vardır ve son saydığım bilimsel verilerle
tespit edilen rakamlardaki senaryoların bir tanesinde 7 şiddetinde
bir deprem olduğu takdirde İstanbulun yüzde 34ü binaların-
yıkılabileceği senaryosu var. 70 bin ile 100 bin insanın
ölebileceği, 600 bin binanın ağır hasar göreceği, 1
milyon insanın enkaz altında kalabileceği ve doğal gaz
tesislerinin, elektrik ve su şebekelerinin de hasar göreceği,
ulaşım hatlarında da ciddi bir şekilde aksaklık
olacağı
Allah korusun,
böyle bir deprem olduğu takdirde de insan kaybı son derece önemli.
Bir insanın ölümü dahi bizim için çok önemli olmasına rağmen
insanların görebileceği zararları karşılayabilmek için
finans ve bütçenin de önemli olduğunu düşünüyoruz. Önce can, sonra
mal ama malla tedbir almaya sıra geldiğinde 50 milyar dolar düzeyinde
bir paranın ihtiyaç hâline geleceğini
Peki, bir
başka şey daha söylemek istiyorum değerli milletvekilleri: Allah
korusun, İstanbulda bir deprem olduğu zamanla bir başka
taraftaki mukayeseye sıra gelince, İstanbul ekonomisinin gücü
itibarıyla, Anadoluda bir deprem olunca yardımlaşma ve destek
hususunda İstanbul ciddi katkı sağlıyor ama
hazırlıksız İstanbulda bir deprem olduğu takdirde
Türkiye bu depremin altından zor kalkabilir. Onun için, ben, öncelikli
olarak tabii kendi bölgemle ilgili örnekleri veriyorum. Türkiye'nin her
tarafı önemlidir.
Bütün
arkadaşlarımızın verdiği bu önergenin tamamına ve
konuşulanların büyük bir bölümüne aynen katılıyorum. Bu
komisyonun kurulması lazım ama özellikle ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
özellikle
beş yüz yılda bir meydana gelen depremlerden yakın süre
içerisinde bir tanesi, muhtemelen buna beş yıl diyen var, bir
yıl diyen var, otuz yıl diyen var
İnşallah olmaz ama
biz aynen Avrupa Birliği sürecinde olduğu gibi
hazırlıklarımızı yapalım, deprem
olacakmış gibi her türlü hazırlığımızı
yapalım da deprem olmasın. Avrupa Birliğine giriş gibi her
türlü adımımızı atalım da yarın referandum olur,
Türkiyenin ihtiyacı olmaz, girmemiş olalım. Bizim, üzerimize
düşen görevi yapma hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün
milletvekili arkadaşlarımız ve bütün siyasi partilerin
hassasiyeti vardır. Bu hassasiyeti birleştirerek süratle tedbir
alınması hususunda önergemin destekleneceği ümidiyle hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bayraktar.
(10/245) esas
numaralı önerge sahibi olarak Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel.
(CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL
DEMİREL (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılması konusunda söz almış
bulunuyorum. Hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Türkiye,
dünyadaki büyük deprem kuşaklarından biri olan Asya
kuşağında yer almaktadır. Türkiyenin toplam alanı 780
bin kilometrekare ve bu alanın yüzde 92si aktif deprem
kuşağında yer almaktadır. Bu da Türkiyede yaşayan 72
milyon vatandaşımızın yüzde 95inin depreme maruz
kalması ve sanayi tesislerinin de yüzde 98inin deprem
kuşağında kurulmuş olduğunun açık bir
göstergesidir.
Deprem
Araştırma Merkezi tarafından yapılan
hazırlıklarda, Türkiye deprem haritasına göre, Marmara
Bölgesinin aktif faylar içerisinde bulunması sebebiyle ve bununla
birlikte Bursanın da birinci deprem kuşağı içerisinde yer
aldığı görülmektedir. Bursa ilinde en büyük doğal felaket
deprem olacaktır. Bu noktada Bursa ovası da fay hatları etkisi
altındadır.
Ülkemizin büyük
bölümü birinci ve ikinci derece deprem kuşağı içerisinde yer
almaktadır. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra Türkiye çok büyük
acılar yaşadı. Bir daha bu acıların
yaşanmaması noktasında o günden bugüne kadar nelerin
alınıp alınmadığıyla ilgili tartışmalar
sık sık yapılmakta, bilim adamları, uzmanlar çeşitli
ortamlarda, çeşitli toplantılarda nelerin yapılmasıyla
ilgili, nelerin yapılmadığıyla ilgili konuşmaları
yapmakta, tedbir alınması noktasında da önerilerde
bulunmaktadır ama ne yazık ki bugün geldiğimiz noktada uyarıların
dikkate alınmadığı
Olası bir depreme karşı
Türkiye'nin maalesef büyük felaketleri yaşayacağı
noktasında da bir gerçeği göz ardı edemeyiz çünkü biz hâlâ 99
depreminden ne kadar ders alıp almadığımızı
Biraz evvelki konuşan arkadaşımızın da ortaya
koyduğu gibi maalesef ders almadık, ders çıkartmadık. Çünkü
bu sebepler arkasında yatan bence birinci sebep, biz depremin
olabileceğini düşünüyoruz ama depremin önüne karşı tedbir
alması konusunda da gücümüzün yetmeyeceğini vurgulamak istiyoruz.
Aslında
depremi önleme şansı hiç kimsenin yok, deprem mutlaka olacaktır
ama bunun ne zaman olacağıyla ilgili kimse öngörüde bulunamaz. Ama
depreme karşı -tedbir alma noktasında da- insanların, yani
bizlerin, yani siyasilerin, yani yerel yöneticilerin tedbir alması gibi
bir sorumluluğu var. Eğer bugün insanlar depremlerde
hayatını kaybediyorsa o depremde hayatını kaybeden
insanların kaderi o olmamalı
ama biz bakıyoruz ki en kolay yol, Efendim, kaderimiz. deyip işin
içinden çıkıyoruz. Peki, yerel yöneticiler ne iş
yapıyorlar, genel yöneticiler ne iş yapıyorlar? Depremin
engellenmesi veya deprem karşısında tedbir alınması
konusunda gerekli tedbirleri almayıp, yerel yöneticilerin veya genel
hükûmetlerin bu konuda kanunları çıkartmayıp, denetim
mekanizmalarını sağlıklı çalıştırmayıp
sonunda deprem olunca Efendim, ne yapalım, bu bizim kaderimiz. deyip
işin içinden çıkıyoruz. Aslında sorumlu, depreme
karşı tedbir almayan yöneticilerdir.
Bu noktada,
yetkililerin, bilhassa hükûmetlerin ivedilikle depreme karşı
tedbirlerin alınması noktasında uzmanların
görüşlerinin dikkate alınarak yerel yöneticilerle birlikte mutlaka
çok aktif ve etkin çalışmalar yapılması gerektiğini
bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dediğimiz gibi, Marmara Bölgesi özellikle
sanayinin en yoğun olduğu bölgelerden bir tanesi ve bunların
başında da İstanbul, İzmit ve Bursa geliyor. Şimdi
sık sık küçük depremlerden sonra hep Marmara Bölgesindeki deprem
konuşuluyor ve bu deprem çerçevesinde İstanbul ne kadar etkilenir,
çevresi ne kadar etkilenir deniyor ama bilim adamlarının
yapmış olduğu açıklamalar ve çalışmalar şunu
gösteriyor ki Marmarada olabilecek olan en büyük deprem en fazla Bursayı
etkileyecek ve Bursada, bu konuda, deniz kıyısı olan Karacabey,
Mudanya, Gemlik ve İznik Gölündeki yerleşim birimleri en fazla
etkilenecek bölgeler olarak ortaya çıkıyor. Bu noktadaki örneklerden
bir tanesini vermek istiyorum: Bizzat gittim, kendim gözlerimle gördüm.
İznikte yapılan bir hastane var. Belki de Türkiye'nin en iyi
hastanelerinden bir tanesi ama o hastanenin yapıldığı yer
fay hattı üzeri. Yani depremden etkilenmemiş, deprem sonrası
yapılıyor ama fay hatları üzerinde olduğu için şu anda
çökmeler var. Bunu soru önergesiyle gündeme getirdim ve üzerinde
çalışma yapıldığını söylüyorlar.
İşte,
bakın, depreme karşı tedbir alınmasını söylerken
Bir kere, biz, yer altındaki fayların nereden geçip geçmediğiyle
ilgili o çalışmaları nazım imar planlarına koymuyoruz.
O planlar içerisinde o fay hatlarının nereden geçtiği gözükmüyor
ve ondan sonra planlamalar yapılıyor. Altta fay hattı var ama
üstünde binalar var, kamu binaları var. Peki, sonuç? Ne olacak?
İnsanlar, hayatlarını kurtarmak için depremden, yaralı
olarak hastaneye gidecekler, bir bakacaklar ki hastane yerinde yok. Böyle bir
tabloyla karşı karşıyayız.
Bu noktada yine
vurgulamak istiyorum: Bursadaki Şehir Plancıları
Odasının ortaya koymuş olduğu 2009 Bursa Kent Raporundaki
acı gerçeği bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisinden kamuoyuna
duyurmak istiyorum. Bursada onaylı planlar üzerinde, bakın, Bursada
onaylanmış planlar üzerinde, depremde zarar görecek alanlarda 155 bin
kişi ve taşkın alanlarda ise 29 bin kişi nüfus-
bulunmaktadır. Yani toplam olarak hem deprem hem de taşkın
alanlarda yaşayan vatandaş sayısı 200 bin kişi ve
maalesef, şu anda o insanlarımız için, depreme karşı
veya sele karşı tedbir alınması noktasında hiçbir
şey yapılmadığını buradan bir kez daha vurgulamak
istiyorum.
Ayrıca,
yine, Bursada çok sık gündeme gelen sağlıkla ilgili konularda,
mevcut sağlık alanlarını bırakıp -o
sağlık alanı yerine- toplu sağlık alanı
yapılmak istenen yerin de taşkın alanlar içerisinde bulunan
arazi üzerinde yapılmak istendiğini ne yazık ki acı olarak
bir kez daha vurgulamak istiyorum ve uyarıyoruz: DSİnin bile olumlu
rapor vermediği yerlerde çalışma yapmak istiyorlar,
sağlık alanı yapmak istiyorlar. Hâlâ biz İstanbuldaki o
deprem felaketinden ders almamış gibi davranmaya
çalışıyoruz. Bunları kabul etmek mümkün değil. Böyle
bir siyasi anlayış olmaz! Böyle bir yerel yönetim
anlayışı olmaz! Değerli arkadaşlarım, o yüzden,
özellikle bu konuyu da Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme getirmek
istedim.
Ayrıca, 99
depreminden sonra Türkiyedeki konutların ciddi, bilimsel, teknik bir
çalışma yapılarak envanteri çıkarılmış
mı? Yani, Türkiyedeki bütün evlerimizin, iş yerlerimizin, kamu
binalarının
Kaldı ki depremde en fazla zarar görenlerin
başında kamu binalarının olması da maalesef, herhâlde
Türkiyeye özgü diye düşünüyorum. Bu da kamu binalarının ne
kadar denetimden uzak bir yapılaşma içerisinde olduğunu ortaya
koyuyor. Bu noktada, en son Bursa ilçelerini gezdiğim zaman, bilhassa
deprem riskinin en fazla olduğu Gemlik gibi, Mudanya gibi yerlerde
dolaştığım zaman insanlara soruyorum: Siz evinizin envanter
çalışması neticesinde depreme dayanıklı olup
olmadığını biliyor musunuz? Bilmiyoruz. İnsanlar
kendi kaldıkları evlerin, çalıştıkları iş
yerlerinin depreme karşı dayanıklı olup
olmadığını bilmiyorlar ve yaşam mücadelesi veriyorlar.
Bu noktada, özellikle Türkiye'nin en kısa zaman içerisinde bir envanter
çalışması yapmasının gerekli olduğunu bir kez
daha vurgulamak istiyorum.
Onun
dışında, değerli arkadaşlarım, özellikle
uzmanların ülkemizde deprem konusunda yapılması gerekenlerle
ilgili ve yapılmayan çalışmalarla ilgili tespitleri var.
Kısaca onları da vurgulamak istiyorum.
Özellikle yerel
yönetimlerin yapması gereken çalışmaları
yapmadığı, gerekli maddi kaynakları depremden korunma ve
önlem çalışmaları için ayırmadığı, depremlerle
ilgili ulusal ve yerel stratejiler belirlenmediği, şehir
planlamalarının siyasi çıkarlar ve siyasi rantlar çerçevesinde
yapıldığı ve şekillendiği, deprem bilinciyle
hareket edilmeden sürekliliği olan ve uygulanabilen politikalar
üretilmediği konuları yer almaktadır. Uzmanların
yapılması gereken dedikleri ve yapılmayan bu önerilerin,
araştırma komisyonu kurulduktan sonra özellikle bunların üzerine
gitmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Yani depremden
sonra canların yanmaması için, depremden sonra maddi ve manevi
kayıpların yaşanmaması için mutlaka ve mutlaka
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KEMAL
DEMİREL (Devamla) Teşekkür ederim.
özellikle
araştırma komisyonunun bu konu üzerine çok ciddi bir şekilde
gitmesi gerektiğini ve bu araştırma komisyonunun, uzmanlardan,
bilim adamlarından aldıkları görüşleri kamuoyuyla
paylaştıktan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildikten
sonra takibi ve uygulanabilirliği konusunda da söz sahibi
olmasını istiyorum. Yani komisyonlar toplanır, komisyonlar
çalışır, komisyonlar tespitleri kamuoyuyla paylaşır
ama bunların peşini bırakıp takibini yapmazsa, denetlemelerini
gündeme getirmezse inanın komisyonlar sadece toplanır ama sonuçlar
alınmaz ve Türkiye hep deprem acı gerçeğiyle karşı
karşıya kalır diye düşünüyorum.
Bu anlamda,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak araştırma önergesinin kabul edilmesini
ve Türkiye'nin depreme karşı hazırlıklı hâle gelmesi
noktasında herkese büyük sorumluluk düştüğünü bir kez daha
vurguluyor, hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirel.
(10/246) esas
numaralı önerge sahibi olarak İstanbul Milletvekili Sayın
Durmuş Ali Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)
Çok şiddetli
bir alkış aldınız Sayın Torlak.
Buyurun.
D. ALİ
TORLAK (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yaşanabilecek
muhtemel bir deprem felaketi öncesinde alınabilecek tedbirlerin tespit
edilmesi, yapılacak yasal düzenlemelerin ele alınabilmesi için
vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin birçok bölgesi deprem kuşağında yer
almaktadır. Daha on gün önce 2 Ocak 2010 Cumartesi günü 06.00
sularında İstanbul sallandı. Meydana gelen deprem bu
gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir.
İnsanlar
için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar meydana getiren,
yaşamı durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları
etkileyen doğal olayların başında depremler gelmektedir.
Ülkemizin, jeolojik yapısı nedeniyle, büyük can ve mal
kayıplarına yol açan deprem felaketleriyle sık sık
karşılaşan ülkelerin başında geldiği bilinmektedir.
Son altmış yıl içerisinde ülkemizde meydana gelen doğal
afetlerin yol açtığı yapı hasarları istatistikleri
dikkate alındığında hasarın yüzde 62sinin depremler
nedeniyle meydana geldiği görülmektedir. Ülkemiz nüfusunun
yaklaşık yüzde 75i kentlerde yaşamaktadır. 1950li
yıllardan itibaren kentlere doğru yoğunlaşan göçler ve bu
nedenle oluşan düzensiz kentleşmeyle büyük orandaki kaçak
yapılaşma sonucunda kentlerimizde büyük risk alanlarının oluştuğu
göz ardı edilmeyecek bir gerçektir. Bu nedenle, 1950li yıllardan
beri yaşananlar planlama ve yapılaşma süreçlerinin yeniden
gözden geçirilmesini gerektirmiştir. 1999 büyük Marmara depremi
sonrasında oluşan büyük kayıpların yaralarının
sarılmasının yanı sıra yeni yasal düzenlemeler
depremin hemen akabinde devam etmiş, yapılmıştır. Yeni
düzenlemeler ve uygulamalar bu tarihten sonraki imar ve yapı sisteminin
riskler içermeyecek şekilde sürdürülmesine yönelik olmuştur.
Yapı Denetim Kanunu, seçilen pilot bölgelerde öncelikle uygulanmak üzere
2001 yılında yürürlüğe sokulmuştur.
Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı tarafından Mart 2001de
yapılan yönetmelik düzenlemesiyle imar planlama süreci öncesinde jeolojik
verilerin araştırılması gereği vurgulanmış,
her tür ve ölçekte imar planlarının jeolojik, jeoteknik
raporlarında belirtilen hususlara uygun yapılması gerektiği
ifade edilmiştir. Yapılan düzenleme ile proje üretim sürecinde zemin
etüt raporu hazırlanması zorunluluğu getirilmiştir.
Ayrıca Bakanlık, Bayındırlık
Bakanlığımızca çıkartılan genelgelerle 1999
depremi öncesinde üretilen imar planlarının bakanlıkça onaylanan
jeolojik, jeoteknik etüt raporları doğrultusunda
revizyonlarının yapılması sağlanmıştır.
2002 yılında göreve gelen AKP İktidarı döneminde ise
depreme karşı alınacak önlemler ve bu çerçevede
yapılması gereken düzenlemeler konusunda sağlıklı bir
yol haritasının izlenmediği görülmektedir. AKP Hükûmeti
döneminde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
tarafından 29 Eylül-1 Ekim 2004 tarihleri arasında İstanbulda
Deprem Şûrası düzenlenmiştir. Hükûmet ve ilgili bakanlık
kendi düzenledikleri bu Şûranın sonuçlarına uymamış,
Şûra sonrasında Hükûmetin yaptığı en önemli icraat,
deprem tartışmalarında halkı kafalarını
karıştırmadan aydınlatmak ve önlem almak için kurulan
Ulusal Deprem Konseyini lağvetmek olmuştur. AKP Hükûmeti ve AKP
yönetimindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesince
hazırlatılan raporların ötesinde İstanbul kentinde deprem
konusunda gerekli çalışmaların yapılmadığı
da görülmektedir.
Japonya
Uluslararası İşbirliği Ajansı ile ortaklaşa
yürütülen çalışmalar sonucunda geliştirilen senaryolar ürkütücü
nitelikte olup uzmanlar karşılaşılabilecek sonuçlarla
ilgili 70 veya 90 bin can kaybı, 100 binin üzerinde ağır
yaralı ve yaklaşık 500 bin evsiz aile şeklindeki
değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi tarafından söz konusu deprem risk analizi
çalışması kapsamında ayrıca dört üniversiteye
İstanbul deprem master planı
hazırlatılmıştır. Gerek İstanbul Büyükşehir
Belediyesi gerekse Hükûmet ve bağlı kuruluşlar bu raporlarda
bilim adamlarınca dile getirilen gerçeklerin gereklerini
yapmamışlardır.
Değerli
milletvekilleri, İstanbul kentinde risk çok büyüktür. Hükûmet düzeyinde
afet yönetim birimleri oluşturulması, kurumlar arası
koordinasyonun sağlanması adına tek yapılan iş,
kamuoyunda tartışmalı olan Başbakanlık Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığının kurulması
olmuştur. Bunun ötesinde, modern afet yönetimi kapsamında afetlerle
mücadele ve müdahale organizasyonları yapılması konusunda yedi
yıllık süreç heba edilmiştir. Kurumsal yapılanma, mevzuat
düzenlemeleri ve acil durum planlarının hazırlanması
konusunda maalesef somut bir adım atılamamıştır.
İmar ve Şehircilik Kanun Tasarısı adı altında
onlarca tasarı Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı ve Hükûmetin tozlu raflarında beklemektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin çok değerli bilim insanlarının, kamu
kurumu ve yerel yönetim temsilcilerinin ve meslek odası yöneticilerinin
emeklerini koyduğu ve geçtiğimiz aylarda gerçekleşen
Kentleşme Şûrasının sonuçlarını Hükûmet ne
düzeyde değerlendirmektedir? Yoksa, verilen emekler Hükûmetinizce
geçmişte yapılan uygulamalardaki gibi göz ardı mı
edilecektir?
İstanbul
depremine hazırlık konusunda Hükûmet düzeyinde yapılamayan
çalışmalar yanında İstanbul yerel yönetimlerinin de
hazırlıklar konusunda âciz kaldığını üzülerek
ifade etmek durumundayım.
Yukarıda
ifade ettiğim acı tablo ve elim sonuçlar noktasında, başta
İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere yerel
kuruluşların kapsamlı ve organize bir çalışma süreci
yönetemedikleri görülmektedir. Olası İstanbul depreminin asgari 40
milyar dolar maddi ve 100 bin insan kaybını yaşatacağı
hesaplanmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bugüne kadar
deprem konusunda ne kadar maddi kaynak ayırmıştır? Bu,
cevaplanması gereken bir sorudur.
Deprem
hazırlık çalışmaları kapsamında pilot ilçe
seçilen Zeytinburnunda bina envanterlerinin çıkarılması
haricinde hangi saha çalışmaları
yapılmıştır? Diğer pilot seçilen ilçeler Fatih ve
Küçükçekmecenin bina envanter çalışmaları bunca
yıldır neden bitirilememiştir?
Değerli
milletvekilleri, deprem zararlarının azaltılması
çalışmaları günümüz teknolojisinde iki esas kategoride
yapılmaktadır.
1) Deprem
tehlikesinin ve riskinin belirlenmesi,
2) Yerleşme
ve yapılaşmada deprem güvenliğinin sağlanması.
Bu iki konu
birbirine paralel, eş zamanlı geliştirilip etkili
yürütüldüğü takdirde çalışmalar yararlı sonuçlar
verecektir. Deprem tehlikesinin belirlenmesindeki ilk aşama depremlerin
ülke çapında kayıt edilerek parametrelerle saptanması yani
deprem veri bazının oluşturulmasıdır. İyi
hazırlık yapılmadığı takdirde deprem
sonrasında katlanmak zorunda kalınan maliyetin deprem öncesi hazırlıklar nedeniyle ortaya
çıkacak maliyetin çok daha üstünde olacağı, hem Türkiyede hem
de dünyada yaşanan deneyimlerin ortaya çıkardığı bir
gerçektir. Bu nedenle, Türkiye'nin sınırlı
kaynaklarını en iyi şekilde kullanması ve katlanmak zorunda
kalacağı maliyetleri azaltacak çalışmalara öncelik ve önem
vermesi gerekmektedir.
Mevcut yasal
düzenlemelerimize göre afet planlarını hazırlamak ve uygulamakta
görevli olan, il acil yardım teşkilatlarıdır. Afetin kriz
yönetimini gerektirecek boyutlarda olması durumunda ise
Başbakanlık Kriz Merkezinin talimatı üzerine il kriz merkezleri
devreye girmektedir. İl acil yardım teşkilatlarının
faaliyetleri deprem öncesi hazırlık çalışmalarına
odaklı olmayıp deprem anında ve deprem sonrasında
yapılacak işlere yöneliktir.
Değerli
milletvekilleri, deprem hazırlık çalışmalarının
iyi bir şekilde yürütülmesini olumsuz şekilde etkileyen
unsurların başında, İstanbulda bu alanda çalışma
yapan kuruluşlar arasında sonuç odaklı, etkili bir iş
birliğinin sağlanamamış olması gelmektedir. Kurumlar
arası iş birliği ve koordinasyon meselesine de doğru bir
şekilde yaklaşılmamaktadır. Önemli olan kimlerin neler
yapacağını kimin belirleyeceği değildir. Taraf olan
kurumlarla birlikte, belirledikleri amaç ve hedefler doğrultusunda
varılmak istenen sonuçlar üzerinde anlaşma sağlanmalı,
hesap verme sorumluluğu ilkeleri çerçevesinde kimin neyi yapmaktan sorumlu
olacağı açıkça belli olmalıdır.
Muhtemel İstanbul
depreminde deprem zararlarını artıracak risk unsurlarından
biri de deprem sonrasında meydana gelebilecek yangınlardır. Bu
nedenle, deprem öncesinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
D. ALİ
TORLAK (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu nedenle deprem
öncesinde riskleri azaltacak etkili önlemler geliştirilmesi gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kaçak, projesiz, yasa dışı ve plansız
yapılaşma, yanlış yer seçimi, ruhsatlı ancak
denetimsiz yapılaşma ve bütün bu olumsuzlukları önleyecek
yeterli yasal önlemlerin olmaması muhtemel bir depremin felakete
dönüşmesine neden olabilecektir. Deprem zarar riskini azaltmak için
İstanbuldaki mevcut bina stokunun depreme ne ölçüde dayanacağının
bilinmesi, yıkılacak binaların belli bir plan içinde ve
belirlenecek önceliklere göre güçlendirilmesi ya da güçlendirilemeyecek
binalarda oturanların hakları heba olmadan başka yerlere
taşınması gerekmektedir. Değerli milletvekilleri,
İstanbuldaki imar planlama ve uygulamalarıyla ilgili
çalışmalar deprem zarar riskini azaltmakla doğrudan ilgilidir.
Bu
saydığımız sebeplerden dolayı önergemize destek
vereceğinizi ümit eder, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Torlak.
(10/254) esas
numaralı önerge sahibi olarak İzmir Milletvekili Sayın Ahmet
Kenan Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET KENAN
TANRIKULU (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
İzmirde yaşanabilecek muhtemel bir deprem felaketi öncesinde
depremin etkilerini en aza indirebilmek için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırma komisyonu
kurulması yönündeki önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.
Öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz en etkin deprem kuşağı üzerinde
bulunuyor. Tabii hem coğrafik hem de jeolojik yapısı nedeniyle
geçmişte bu güzel ülkemizde birçok yıkıcı depremle
karşılaştık, gelecekte de muhtemel olarak hiç istenmese de
büyük mal ve can kayıplarına yol açacak depremlerle
karşılaşacağımız bir gerçek. Bu anlamda
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
deprem bölgeleri haritasına göz attığımız zaman
topraklarımızın yaklaşık yüzde 99u, nüfusumuzun da
yüzde 95i deprem bölgesi içerisinde kalmaktadır. Yine, büyük sanayi
bölgelerimizin yüzde 98i, barajlarımızın da yüzde 93ü deprem
bölgesi altındadır.
Geçtiğimiz
yüz yıl içerisinde, 1900 ile 2003 yılları arasında
Türkiyedeki depremlere göz attığımız zaman,
yaklaşık olarak 180in üzerinde hasar yapıcı depremle
karşılaşmış ve bunlarda da 100 bin
vatandaşımızı kaybetmiş durumdayız. Bu da
işin vahametini büyük bir boyutuyla gözler önüne sermektedir. Can ve mal
kayıpları yanında, aynı zamanda ülkemiz için ciddi bir
millî güvenlik tehdidi de oluşturacak olan makroekonomik
kayıpları da bunun üzerine koyarsak, ortada alınması
gereken tedbirlerin boyutunu daha iyi görme imkânına kavuşmuş
oluruz.
Değerli
milletvekilleri, bu büyük deprem kuşağı üzerinde ülkemiz,
özellikle coğrafi bakımdan birinci derece deprem
kuşağı üzerinde geniş ölçüde yayılmaktadır. Bu
bakımdan en riskli bölgeler, ülkemizin güneyinden başlarsa
Osmaniyeden, İzmir, Aydın, Muğla, Manisa; yukarıda
İstanbul, Düzce, Bolu gibi nüfusun büyük ölçüde olduğu, sanayi
bölgelerinin yer aldığı coğrafi yerin birinci derece riskli
bölge altında olduğunu da görebiliriz.
Bu anlamda,
sismolojide genel bir kural vardır. Bu kural der ki: Eğer bir bölgede
belirli bir kuvvette deprem olmuşsa, yeri ve zamanı gelmek
şartıyla gene aynı kuvvette, aynı şiddette muhtemelen
bir depremle karşılaşabilirsiniz. Dolayısıyla buna
yönelik tedbirleri de o yörelerimizin hızla alıp yerine getirmesi
gerekmektedir.
Şimdi daha
yerel sonuçlara göz atarsak, TÜİKte yapılan bir çalışmada,
İzmirin çok çarpıcı rakamlarını sizinle paylaşmak
istiyorum. İzmir şehir nüfusumuzun toplam nüfus içerisinde
yaklaşık yüzde 91i şehirlerde, kentlerde
yaşamaktadır. Nüfus artış hızı binde 15tir,
yıllık aldığı net göç yaklaşık olarak 30 bin
civarındadır ve İzmirde sadece 2009 başında 6.215
bina yapılmıştır. Bunu daire sayısına bölersek,
daireye indirgersek 22.265 daire yapar.
Değerli
milletvekilleri, bu rakamları şunun için veriyorum: Biraz sonra
İzmirde Aralık 2009da yapılan bir afet sempozyumunda, bu
yapılan dairelerin yaklaşık yüzde 45inin depreme
dayanıklı olmadığı ve birinci derece risk altında
olduğu bizzat oradaki uzmanlar tarafından tespit edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu önemli rakamlara
baktığımız zaman bu çerçevede muhtemel ki
İstanbuldaki deprem tabii ki İzmirden önemlidir. Burada, bu kürsüde
değerli milletvekilleri, İstanbul depremini, ne olabileceğini ve
tehlikelerini anlattılar ama İzmir de öyle asude bir kent, sakin bir
kent değildir, geçmişte çok ciddi depremler yaşamıştır,
günümüzde hâlen ufak ufak da olsa depremler yaşanmaktadır ve
gelecekte de büyük depremlerin olabileceği sinyali verilmektedir. Bugün
İzmirin içerisinde veya çevresine baktığımız zaman on
kadar irili ufaklı fayla karşılaşıyoruz ve bu faylar,
her an, geçmişte ürettiği gibi gelecekte de deprem üretebileceği
konusunda bize uyarılar veriyor. Hem zeminin kötü olması hem de
yerleşim alanlarının çok kötü bölgelerde seçilmesi nedeniyle
İzmirin de önemli dezavantajları var.
Değerli
arkadaşlarım, İzmir Körfezi jeolojik olarak çok genç bir körfez.
Jeoloji tarihine baktığımız zaman bu tür körfezler genç ve
körpe körfez olarak nitelendiriliyor. Onun etrafındaki karasal alanlar da
yani Bornova Ovası, İnciraltı, Karşıyaka, Konak gibi
yerler de denizden henüz yeni kazanılmış yerler ve buralarda
sertleşme ve kayalaşma olmadığı için henüz daha,
üzerine yapılan kalitesiz ve deprem açısından risk
taşıyan binalar sağlıksız sonuçlar meydana
getirebileceği ve depremlerde de çok büyük zararlar doğurabileceği
belirtilmektedir.
Bu
çalışmalar ve tespitler biraz sonra sizlere vereceğim üç raporda
da ispatlanmıştır. Bunlardan bir tanesi, İstanbul Teknik
Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Haziran 2005te bir
çalışma yapmış ve bu çalışmada demiştir ki:
Depremlerin oluş sıklığı açısından
İzmir ve Muğla yöreleri en tehlikeli ve riskli bölgelerdir.
Bunların içerisinde de İzmir Karaburun yöresi özellikle tektonik
bakımından oldukça aktif bir bölgedir ve muhtemelen çok büyük ölçekli
depremlere yol açabilecek yerlerdir dolayısıyla da yüksek risk
altındadır. Buralarda aynı zamanda bir tsunami tehlikesi de
vardır ve İzmir Körfezi Sakız Boğazı dediğimiz
bölgede de tsunamiye yol açabilecek depremlerin olacağı bu raporlarda
belirtilmektedir.
Yine, 2000
yılında Boğaziçi Üniversitesi, o zamanki İzmir
Büyükşehir Belediyesi için bir çalışma yapmıştır
ve bu çalışmada da İzmirin ana arterleri üzerindeki
otoyolların, köprülerin, viyadüklerin, bağlantıların
sağlam olmadığını, muhtemel bir depremde buraların
hasar görebileceğini belirtmiştir.
Bir diğer
rapor da, biraz önce belirttiğim gibi, İzmirde Afet Riskini Azaltma
Sempozyumu düzenlenmiştir Aralık 2009da. Bu, en son rapordur ve bu
raporda da İzmirin pilot bölge olarak Manavkuyuda,
Karşıyakada ve Karabağlarda belirli sayıda evler
alınıp ölçeklenmiş ve bu evlerin de yüzde 45inin risk
altında olduğu tespit edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Alsancak Limanı İzmir Körfezinin en büyük
limanıdır. Tabii, bundan başka Karşıyakada,
Alsancakta, Konakta küçük ölçüde iskele ve limanlar da mevcuttur ve
bunların da, hem iskele ve dalgakıranların zemin
sıvılaşması, zemin oturması gibi sebeplerden
dolayı hasar görebileceği bu raporlarda belirtilmektedir.
Daha büyük risk
var, hijyen açısından, insan sağlığı
açısından. İzmirdeki içme suyuna ait altyapılar deprem
şiddetinin en yüksek olduğu bölgelerden geçmektedir, İzmir
Körfezinin güneyinden dolaşarak Çiğliye gitmektedir ve buralardaki
bu ana boru hatları, gerek zemin oturtması gerekse diğer
sıvılaşmadan dolayı birtakım tehlikeler altındadır,
atık su tesisleri aynı şekilde bir risk altındadır.
Dolayısıyla muhtemel bir deprem hareketinde zarar görecektir ve insan
sağlığını, can
ve mal kaybının ötesinde riske atacaktır.
Değerli
milletvekilleri, yine Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı uzmanları Mart 2007 tarihinde muhtemel bir
depremde yıkılma tehlikesi altındaki okulları
araştırmıştır. Bu rapora göre, İzmirde de 110
tane ilköğretim okulunun büyük risk altında olduğu tespit
edilmiştir. Bu tespitin arkasından, 2007 Temmuz seçimlerinden sonra
ben de milletvekili seçildiğimde, dönemin Millî Eğitim Bakanlığına
bir yazılı soru önergesi verdim ve bununla ilgili neler
yapılabileceğini sordum. Maalesef uzun bir süre cevap
alamadıktan sonra oradan gelen cevapla İzmir İl Özel
İdaresinin bize verdiği cevaplar arasında bir
tutarsızlık olunca ikinci kere gene soru önergesi verdik. Buna da
gelen cevap yine yeterli ve tatmin edici düzeyde çıkmadı.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, soru şu, burada belki de
cevaplanması gereken en önemli sorulardan bir tanesi şu: Birinci
derece deprem kuşağında yer alan İzmirde bu okullarda
eğitim gören öğrencilerimizin, yavrularımızın can ve
mal güvenliğini nasıl sağlayacağız? Bunlarla ilgili
herhangi bir güçlendirici tedbir alınmış mı binalarda veya
bu binalar boşaltılmış mı veya bunlarla ilgili yeni
yerler tespit edilip onların üzerinde tedbirler alınmış
mı? Bu konuyla ilgili maalesef bugüne kadar ne Millî Eğitim
Bakanlığından ne de Özel İdareden herhangi bir cevap
alamadım.
Şimdi,
gelelim neler yapmamız gerektiğine. Tabii, kentsel deprem
tehlikesini, yerleşim açısından ya tehlikeli alanlarda
inşaat yapmayarak yahut da oralardan insanları
uzaklaştırarak belki çözebiliriz ama akla gelen bu iki tedbir de
maalesef gerçekçilikten ve uygulanabilir olmaktan uzak. O hâlde ne
yapmamız gerekiyor? Geriye tek bir seçenek kalıyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) Teşekkür ederim.
O da şu:
Muhtemel bir depremde can ve mal kaybını en aza indirebilmek için
bütün doğru ve yerinde tedbirlerin bir an evvel alınması.
Şehircilik üzerinde çok ciddi bir master planımız yok. Bunun bir
an önce tamamlanması gerekiyor. Önleyici ve engelleyici
çalışmalar yönünden imar denetimine, yapı denetimine ağırlık
vermek gerekiyor.
İşte bu
sözden yola çıkarak, değerli milletvekilleri, 2001 yılında
57nci Hükûmet zamanında bir yapı denetimi kanunu çıkardık
4708 sayılı Kanun. Bu Kanun bugün tabii ki gelişmeye muhtaç bir
kanun ama o gün için doğru ve yerinde alındığı için,
tedbirleri de yerinde geliştirmeye imkân verdiği için bize belki de
bir ilk adım atma fırsatı verecektir diye düşünüyorum ve
altı yıldır yapılmayan deprem şûrasının
tekrar yapılmasını beklediğimizi söylüyorum; bu konudaki
ulusal çalışmalara destek verebileceğimizi belirtiyorum.
Sonuç olarak,
önergemizin sizler tarafından kabul edilmesi yönünde tekrar yüce Genel
Kurulun oylarını rica ediyor ve tekrar saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
(10/256) esas
numaralı önerge sahibi olarak Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayar,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EYÜP AYAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclisi
araştırması açılmasına ilişkin vermiş
olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, dünyanın en etkin deprem kuşakları
üzerinde bulunmaktadır ve yapılan deprem haritalarının
tamamına yakını Türkiyenin deprem bölgesi içerisinde
olduğunu göstermektedir. Bu şunu gösteriyor: Geçmişte depremler
olmuş ve gelecekte de olacaktır. Bu depremler, birçok can ve mal
kaybının yanında, insanların yaralı, binaların
hasarlı olmasına sebep olmuştur. Bundan kaçış yok.
Marmarada yaklaşık her otuz yılda bir deprem olmaktadır.
Ben, hem 1967 hem 1999daki depremleri bizzat yaşadım. Çok zor
günler, acı günler. Allah o günleri kimseye göstermesin.
17 Ağustos
1999 depremi, bildiğiniz gibi asrın depremi; Kocaeli-Gölcük merkez
üslüydü ve gece saat üçte oldu. Depremlerin ne zaman olacağı da belli
değil. Bu depremle beraber birkaç rakam söyleyeyim, Kocaeliyle ilgili.
Resmî rakamlara göre 9.477 kişi öldü, 9.881 kişi yaralandı.
Bunun yanında 35.180i yıkık ve ağır, 40.757si orta
ve 45.086sı hafif olmak üzere toplam 121.023 konut hasara
uğradı. Aynı durum iş yerlerinde de söz konusu. 5.770i
yıkık ve ağır, 6.057si orta ve 6.128i hafif olmak üzere
toplam 17.955 iş yeri hasar gördü, fabrikalar, iş yerleri
kapandı. Yalnız Kocaelinde, resmî rakamlara göre, 56sı
ihracatçı olmak üzere toplam 345 sanayi kuruluşu hasar gördü. Bu
hasarların maddi tutarı 1,5 milyar dolar, 2 milyar dolar da üretim
kaybı, toplam 3,5 milyar dolar. Depremden sonra sanayide kapasite
kullanım oranı yüzde 73ten yüzde 31e düştü, insanlar
işsiz kaldı.
Değerli
arkadaşlar, şair diyor ki:
Geçmişten
adam hisse mi alırmış, ne masal şey?
Beş bin
yıllık kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür
diye tarif ediyorlar.
Hiç ibret
alınsaydı tekerrür mü ederdi?
Evet, Tarih
tekerrürden ibarettir. derler, ders alınsaydı tekerrür mü ederdi?
Çabuk unutuyoruz. Aslında unutmamak lazım, tedbirlerimizi
almamız lazım. Deprem sallıyor ama sallanmaktan kimse ölmüyor,
deprem öldürmüyor, depremde yıkılan binalar insanları öldürüyor.
17 Ağustos
1999daki deprem, verdiği zarar, açtığı yaraların
yanında aynı zamanda ülkemizdeki afet yönetimiyle ilgili önemli
gerçekleri de ortaya koymuştur. Bir doğal afet öncesi ve
sonrasında yapılması gerekenler konusundaki eksikliklerimizin olduğunu
gözler önüne sermiştir. Âdeta Bir musibet bin nasihattan evladır.
atasözü gerçek olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, yapmamız gereken birinci iş,
konutlarımızı, iş yerlerimizi, okul, hastane gibi kamu
binalarımızı depreme dayanıklı yapmaktır. Deprem
yönetmeliklerine uymayı, zemin etütleri yaparak
binalarımızı sağlam zeminlerde yapmayı, deprem
anında paniğe kapılmamayı, balkon, asansör, merdivenlerden
uzak durmayı, yüksek katlardan atlamamayı, evdeki eşyaları
duvarlara sabitlemeyi, banyo, mutfak gibi yerlerde yaşam kurtarma
alanları oluşturmayı, yere nasıl
yatacağımızı, enerjimizi çabuk bitirmemek için neler
yapacağımızı bilmemiz lazım.
Her zaman
hazır acil durum çantamızın olacağını, içine
fenerden radyosuna, yiyecek, giyecekten içeceğine kadar neler koyabileceğimizi
hep anlatmışlardı. Bütün bunları kaç kişi biliyor ve
yapıyor? Onun için yapıları depremle ilgili standarda uygun
yapmalıyız, sürekli eğitici bilgiler vermeliyiz.
DASK
dediğimiz doğal afet sigortalarını mutlaka
yaptırmamız lazım. Bütün binaları gözden geçirip depreme
dayanıklı hâle getirmeliyiz.
1999daki
depremler bir kez daha ortaya koymuştur ki, ulaşımda büyük
sıkıntılar yaşanmıştır, sağlık
hizmetlerinde aksamalar olmuştur, erzak dağıtımında
kargaşa yaşanmıştır, çadır
dağıtımında sıkıntılar oluşmuştur,
en önemlisi, arama, kurtarma, sağlık hizmetleri veren personel
depremi yaşadığından görevlerini tam olarak
yapamamıştır. Deprem bölgesine depremi yaşamamış
insanlar gönderilmeli.
Denizlere dolgu
yapmamalıyız. Denizlerin, depremlerde verdiğini geri
aldığını da gördük.
Kocaeli
Türkiyenin en önemli sanayi şehri. 1999da Türkiyedeki imalatın
yüzde 13ü Kocaelide yapılmaktaydı. İstanbuldan sonra en yüksek
vergi veren şehir de Kocaeli.
Tabii,
TÜPRAŞ Kocaelinde -keşke bütün büyük şehirlerde de birer
TÜPRAŞ olsaydı- bundan dolayı Kocaeli Büyükşehir
Belediyesinin paylarında da bir yükselme oluyor. Ancak depremde
TÜPRAŞta bir yangın çıktı, inanın insanlar
dağlara kaçtı. Depremden daha çok TÜPRAŞtaki o yangın
insanları korkuttu.
Kocaeli, Marmara
depreminin ardından bütün Türkiyede olduğu gibi bir de ekonomik
depremi yaşadı. O günkü koalisyon hükûmetinin
yaşattığı deprem, çok daha ağır oldu. Her gün bir
skandalla uyanıyorduk. Göz göre göre bankaların içi
boşaltılıyor; faiz, döviz, enflasyon almış
başını gidiyor; yatırım yok, üretim yok, ihracat yok.
2000-2001 yıllarındaki ekonomik deprem bizi daha çok salladı,
daha ağır hasarlar bıraktı.
Bir konunun
altını çizmek istiyorum: Kocaeli, Türkiyenin her bölgesinden
insanların gelip yaşamış olduğu bir yer, bir sanayi
kenti, çoğunlukla insanlar fabrikalarda çalışıyor. Fakat
deprem olsun ekonomik krizler olsun, bunların sonunda bakıyoruz ki
bir anda kiralık evler çoğalıyor. Çünkü, baba-oğul
aynı evde yaşamaya başlıyor. Tasarruf olsun diye iki
kardeş aynı evde yaşamaya başlıyor. Daha önceden
fabrikadaki çalışan da almış olduğu
maaşının bir kısmını Trabzondaki, Erzurumdaki,
Diyarbakırdaki, Boludaki, Edirnedeki akrabasına,
yakınına gönderirken bu kriz dönemlerinden sonra işler tersine
dönüyor. Otobüs şoförleri anlatıyor, Anadoludan gelenler; 20 yolcu
varsa otobüste en az 3 ton yük var, çünkü fasulye, pirinç, buğday ne
varsa, salça, turşu, oradaki yakınına yardım olarak
gönderiyor. Hatta yakını olması da şart değil,
komşun açken sen tok yatamazsın; bizim bu
anlayışımızı, bu inancımızı yeterince
anlayamayanlar, yardımlaşma duygularımızı kaybetmemizi
sağlamak için gayret gösterenlerdir.
Değerli
arkadaşlar, depremden sonra Kocaelide 9.602si Dünya Bankası
kredisi, 656sı özel kişi ve kuruluşlar tarafından,
7.520si de Bakanlıkça olmak üzere toplam 17.778 kalıcı konut,
2.364 de iş yeri yapılarak hak sahiplerine
dağıtıldı.
Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi Türkiye'de bütünüyle planlanan belki de tek
şehir. 50.000lik çevre düzen planlarını, 25.000 binlik planlarını,
5.000lik planlarını bitirdi, uygulama 1.000lik planlarına
geçildi ve bu planlamalarda gerekli jeofizik ve jeolojik etütler
yapıldı, fay hatları ve deprem riski olan yerler imara
kapatıldı. TÜBİTAK MAM ile ortak zemin
sınıflaması ve sismik tehlike değerlendirme projesi
yürütüldü. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
ile ortaklaşa olarak, Yerel Deprem Kayıt Ağı Sismolojik
İzleme Merkezi kuruldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
EYÜP AYAR
(Devamla) Peki Başkan, teşekkür ediyorum.
Bununla,
oluşacak depremlerdeki bina ve zemin davranışlarının
kaydedilerek oluşacak hasarın önceden tespit edilebilmesi ve gerekli
önlemlerin alınması amaçlandı.
Alınması
gereken daha başka önlemleri araştırmak, belirlemek, olası
depremlere hem kendimizi hem de binalarımızı hazırlamak
amacıyla Meclis araştırması açılması için
verdiğimiz önergeye desteğinizi bekliyoruz.
Sözlerimi
bitirirken, depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet
diliyorum, siz değerli milletvekillerini tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayar.
Meclis
araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
Meclis araştırması açılıp açılmaması
hususunu oylarınıza sunacağım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Bakacağım.
Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.17
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.24
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Deprem konusunda
Meclis araştırması açılıp açılmamasına
ilişkin oylamada karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun
çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Alınan karar
gereğince gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş ve Ankara Milletvekili Sayın
Reha Denemeçin Serbest Bölgeler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Ankara Milletvekili Reha
Denemeçin; Serbest Bölgeler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/541)
(S. Sayısı: 446)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 13 Ocak 2010 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 21.26