DÖNEM: 23 CİLT: 59 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
54üncü
Birleşim
28 Ocak 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğanın, Osmanlı Devletinin
kuruluşunun 711inci yıl dönümü ve Osmanlı Haftasına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Malatya ilinde
inşaatları devam eden baraj, gölet ve sulama kanallarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, ekonomik krizin Mersin iline etkilerine
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 36 milletvekilinin, özürlü
istihdamındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/537)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, başta kuru üzüm olmak
üzere üzüm yetiştiriciliğindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/538)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, çocuk işçiliği
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/539)
4.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun,
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansına yönelik
çeşitli iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/540)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/478) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 28/1/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- (10/44,
10/147) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 28/1/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Sataşma
talebinin yerine getirilmemesi nedeniyle Oturum Başkanının
tutumu hakkında
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, usul tartışmasındaki
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- (10/60, 63,
99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) esas numaralı, Meclis
Araştırması Komisyonuna üye seçimi
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Spor Totoda ve spor federasyonlarında
işe başlatılanlara ve yargılanan federasyon
başkanlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk
Nafız Özakın cevabı (7/11447)
2.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlakın, denizcilik sektörünün desteklenmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/11484)
3.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, taşra teşkilatı
personelinin yemek katkı payından yararlanmamasına ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/11677)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.03te açılarak dokuz oturum yaptı.
Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlunun
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığına
seçilmesine,
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, Muğlanın Köyceğiz ilçesine
bağlı Beyobası beldesindeki Yuvarlakçayda yapılmak istenen
hidroelektrik santrali nedeniyle çevre köylülerinin yaşadıkları
drama,
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, Türkiyedeki işsizlik, yoksulluk ve gelir
dağılımındaki adaletsizliğe,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Mardin
Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, bazı basın ve
yayın kuruluşlarına ve mensuplarına yönelik
saldırı olaylarının (10/533),
Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün imarethanelerdeki sıcak yemek
dağıtımına son vermesinin yol açacağı
sorunların (10/534),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, şeker
pancarı üreticilerinin sorunlarının (10/535),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat ilindeki hayvan
üreticilerinin sorunlarının (10/536),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Türkiye
Cumhuriyeti Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Bahreyn
Krallığı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
Arasında Mutabakat Zaptının,
Türkiye
Cumhuriyeti Devlet İstatistik Enstitüsü ile Kazakistan Cumhuriyeti
İstatistik Ajansı Arasında İstatistik
İşbirliği Anlaşmasının,
Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının geri verilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu; Dışişleri
Komisyonunda bulunan kanun tasarılarının Hükûmete geri
verildiği bildirildi.
Erişme
Kontrollü Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi okundu; Genel Kurul gündeminde bulunan kanun
tasarısının Hükûmete geri verilmesi,
25 Ocak 2010
tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 26 Ocak 2010 Salı
günkü birleşiminde okunan (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin
gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer
almasına; Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
Genel Kurulun 2 Şubat 2010 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına; Genel Kurulun, 2 Şubat 2010 Salı günkü birleşiminde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının, 3 Şubat 2010
Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların
görüşülmemesine; Genel Kurulun, 2 Şubat 2010 Salı günkü
birleşiminde (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 3-4 Şubat 2010
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi,
Kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
3üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi'nin, Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın,
Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 15 milletvekilinin,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 17 milletvekilinin,
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın, Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 2 milletvekilinin, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk ve 8 milletvekilinin, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/797, 2/497, 2/520, 2/527,
2/555, 2/557, 2/561, 2/565, 2/570) (S. Sayısı: 463) görüşmeleri tamamlanarak
elektronik cihazla yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve
kanunlaştı.
Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek, bazı milletvekillerinin,
şahsına,
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, grubuna,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Samsun Milletvekili Suat Kılıçın,
grubuna,
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay, Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, grubuna,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Samsun Milletvekili Suat Kılıçın,
şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
28 Ocak 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 01.16da son verildi.
Sadık YAKUT |
Başkan
Vekili |
|
Murat
ÖZKAN Yusuf
COŞKUN |
Giresun Bingöl |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
Gülşen
ORHAN Yaşar
TÜZÜN |
Van Bilecik |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 69
II.- GELEN KÂĞITLAR
28 Ocak 2010 Perşembe
Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Denetimine Tabi Kuruluşların 2008 Yılı
Faaliyetleri, Bilanço, Kar ve Zarar Hesaplarına Ait Raporların
Sunulduğuna İlişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/1071)
(Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.01.2010)
2.- Adana
Milletvekili Necdet Ünüvarın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1072) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2010)
3.- Türk
Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz
Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla
Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği,
Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden
Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir
Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin
Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması
İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10.02.2009 Tarihli ve 934
Sayılı Kararı ile Hükümete Verilen İzin Süresinin
Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca 10.02.2010 Tarihinden
İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına Dair Başbakanlık
Tezkeresi (3/1073) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2010)
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 36 Milletvekilinin, özürlü
istihdamındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/537) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.12.2009)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 Milletvekilinin, başta kuru üzüm olmak
üzere üzüm yetiştiriciliğindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/538) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2009)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 26 Milletvekilinin, çocuk işçiliği
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/539) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.12.2009)
4.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun,
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansına yönelik çeşitli
iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/540)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2009)
28 Ocak 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Osmanlı Devletinin
kuruluşuyla ilgili söz isteyen Denizli Milletvekili Mehmet Salih
Erdoğana aittir.
Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Mehmet
Salih Erdoğanın, Osmanlı Devletinin kuruluşunun 711inci
yıl dönümü ve Osmanlı Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 27 Ocak, her yıl, Osmanlı Devletinin
kuruluş yıl dönümü ve kuruluş haftası olarak
kutlanmaktadır.
Osmanlı Devletinin kuruluşunun 711inci yıl dönümü
ve Osmanlı Haftası sebebiyle bazı düşüncelerimi sizlerle
paylaşmak için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Oğuzların Kayı
boyunun 711 yıl önce Sögüte yerleşmesiyle birlikte Türklerin
Anadoludaki macerası başlamış, böylelikle, altı yüz
yıl varlığını sürdüren ve üç kıtaya yayılan
Osmanlı İmparatorluğunun temeli atılmıştır.
Tarih nedir? Tarihten ne anlamalıyız? Tarih bir milletin
hafızasıdır, değerler ve kıymet hükmü tablosudur.
Değerler ve kıymet hükümlerimiz, nasıl bir kültür ve medeniyete
sahip olduğumuz, tarihe bakarak öğrenilir. Geçmişten
alacağımız dersler, yakalayacağımız ipuçları
geleceğimizi daha iyi, daha sağlam ve daha güçlü inşa edebilme
imkânını bize sağladığı gibi, tarih bugünün
sorunlarına ve yarının ihtiyaçlarına cevap vermemizde ve
projeler üretmemizde bize rehber olacak bir hazinedir.
Unutmayalım ki, tarih, geçmişe dönmek için veya
geçmişi bugüne getirmek için değil, geleceğe daha kararlı
bir şekilde ilerlemek için öğrenilir. Bunun içindir ki tarihi,
geçmişte bir yerde olup bitmiş olayları okur gibi okumadan,
bugün olmakta olana bir yorum gibi ve gelecekte olması gerekene bir çözüm
gibi okumalıyız.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti, bir
imparatorluktu, büyük bir devletti, küresel bir güçtü. Korunabilen Osmanlı
arşivlerinin sayısının bugün 100 milyonun üzerinde
olması Osmanlının büyüklüğü hakkında bir kanaat
oluşturur zannediyorum.
Başka bir açıdan Osmanlının büyüklüğüne
şöyle bakabiliriz: Bir tarihçimizin ifade ettiği gibi Edirne ilimiz
bugün bir serhat şehrimizdir. Peki, hiç düşündük mü, Edirne
Osmanlıda bir serhat şehri miydi? Edirne, İstanbulun yanı
başında Balkanların başkentiydi. Yani Edirneyi
Selanikten, Nişten, Atinadan, Şumnudan, Belgradtan, Sofyadan,
Dubrovnikten ayrı düşünmemiz mümkün değildir. Aynı
şekilde Halep: Halep ile Antep kardeşti, tıpkı Tiflis ile
Bitlisin kardeş olduğu gibi. Bağdat: Bugün İstanbulun
Anadolu yakasındaki en gözde caddesi olan Bağdat Caddesi, tarihte
İstanbulu Bağdata bağlayan yolun
başlangıcıydı. Öyle ise Bağdatı, Halepi
Şamı düşman toprak parçası olarak
saydığımız sürece, tarihimizi ve Müslüman kimliğimizi
anlamış olamayız, anlamamış oluruz.
Bir kere, Osmanlının yayıldığı
coğrafya çok büyük, üç kıtada 20 milyon metrekare büyüklüğündeki
bir coğrafyada söz sahibiydi Osmanlı. Osmanlı İmparatorluğunun
Anadolu topraklarındaki Türk egemenliğinin esasını
hoşgörü ve barışa dayalı devlet anlayışı
teşkil etmektedir. Bu coğrafyada çeşitli dil, din ve ırktan
oluşan toplumların huzur içinde yaşadığını
görmekteyiz. Osmanlı barışının bozulduğu topraklarda
bugün hâlâ istikrar arayışı devam ediyor. Osmanlının
çekildiği topraklar bugün yalnız hüzün üretmiyor, aynı zamanda
kan ve gözyaşı da üretiyor.
Vaktiyle her anlamda hayata önderlik eden İslam dünyası,
Osmanlının hayattan çekildiği tarihten beri insanlık
âlemine hiçbir katkı yapmadan, kendi varlığını dahi
devam ettirmekte zorlanarak yalpalıyor, işte Filistin, Afganistan,
Irak örnekleri gibi.
Değerli milletvekilleri, asırlarca dünyaya hükmeden
Osmanlı Devleti sadece askerî ve idari alanda büyük değildi; kültür,
sanat ve medeniyet alanında da nice erişilmez dahiler
yetiştirmiş bir devletti.
Ali Kuşçu ve Takiyüddin gibi astronomi âlimleri, Mimar Sinan
gibi mimari dehalar, Sultan III. Selim ve Dede Efendi gibi musiki
üstatları, Pirî Reis ve Kâtip Çelebi gibi coğrafyacılar,
Ebussuud Efendi ve Ahmet Cevdet gibi hukukçular, Şeyh Hamdullah gibi
hattatlar, Baki ve Nedim gibi şairler hep bu devletin bağrından
çıkmıştır.
Tabii ki altı yüz yıllık Osmanlı tarihi içinde
ve 20 milyon kilometrekarelik Osmanlı coğrafyasında
dağınık hâlde de olsa bazı olumsuzluklara, bazı
yanlışlara da rastlayabiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdoğan, lütfen
tamamlayınız.
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) Makam için fetva veren
Turşucuzadeler, ilmî gerçeklere karşı çıkan
Kadızadeler olmuştur. Ama Osmanlı tarihi içinde
dağınık hâlde meydana gelen bu yanlışları ve
kötülükleri toplar ve siyah bir perdeyle Osmanlıya bakarsanız, o
zaman kapkara bir tarihle karşılaşırsınız. Tarih,
bir olaylar ve insanlar bahçesidir. Bu bahçede iyiliklere de rastlarız,
kötülüklere de rastlanabilir.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı bahçesinde bir gezinti
yapmaya çalıştık. Osmanlıdan alacağımız ve
bizi millet yapan kazanımlarımızı inkâr etmeden, seksen
yedi yıl önce kurduğumuz cumhuriyetimizin
kazanımlarını da buna ekleyerek medeniyet yolunda yolumuza devam
etmemiz gerektiğini ifade ediyorum.
Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
Gündem dışı ikinci söz, Malatya ilinde inşaatları
devam eden baraj, gölet ve sulama kanalları hakkında söz isteyen
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğluna aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
2.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlunun, Malatya ilinde inşaatları devam eden
baraj, gölet ve sulama kanallarına ilişkin gündem dışı
konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Şimdi elimizde ne var, hangi tarihte başlamış,
açıklayayım önce, bilin de, ondan sonra
Elimizde şu anda
inşaatı devam eden ne var, açıklayacağım: Bir
Kapıkaya Barajımız var, başlangıç tarihi 97. Boztepe
Barajımız var, 97. Çat Barajı kanalları var, 92.
Yoncalı Barajı var, iz bedelde. Darende Gökpınar kanalları
var, başlangıç tarihi 93. Elimizdeki inşaatı devam eden
projeler bunlar arkadaşlar.
Dikkatinizi çekerim, hepsinin başlangıcı 97 ve daha
öncesi. Olmuş 2010. Değerli milletvekilleri, bunların daha
hiçbiri bitmedi; 97-2010, hiçbiri bitmedi.
2002den bu yana kadar da başlamış veya
başlayacak veya projesi yapılmış bir tane projemiz de
yoktur. Yani 2002den sonra temeli atılmış, atılacak,
yaptık, yapacağız dediği bir tek proje de yoktur.
OSMAN DEMİR (Tokat) Nereyi anlatıyorsun?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Sadece sadece
açtığınız bir tane şey var -dişimi
kıracağım- 97 öncesi başlayan Sofular Göletimiz var. Onu
açtınız, maşallah, alkışlıyorum! Bir de suyu
akmayan, suyu olmayan Arapgir Göleti.
Arkadaşlar, su yok; DSİ yaptı, gölet yaptı, su
yok. Maşallah! Şimdi, herhâlde etrafı su,
Şimdi, işin garibi, arkadaşlar, iki tane
barajımız var Boztepe, Kapıkaya. Bunlar belki 2012de bitecek,
belki! Ödenek verilirse, belki! Ama işin garibi, hiçbirinin kanalı
yok daha.
Ondan sonra, Çat Barajı 96da bitmiş. Daha
kanalları, ödenek verilirse bu sene bitecek, 2010da. On dört sene sonra
kanalları bitiyor. Baraj doldu. Eğer Kapıkaya ve -bunlar sulama
barajı- Boztepenin siz bugünden veya üç yıl önceden kanallarına
başlamazsanız, bitirmezseniz, baraj bitmiş, ne işimize
yarayacak baraj arkadaşlar? Ne işimize yarayacak arkadaşlar?
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan burada
olsaydı, hakikaten bu konuda yüreğimiz yanık. On üç senedir
Malatyada biten ne bir baraj ne bir kanal var. Altını çiziyorum.
Sadece iki tane gölet, birinin suyu var birinin suyu yok arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, buradan uyarıyorum DSİ
yetkililerini, iki tane baraj, muhtemelen, eğer ödenek verirseniz, 2012de
bitecek -muhtemelen- ama kanallarını bugünden planlamazsanız,
kanallarını eğer Çat Barajında olduğu gibi, on dört
yıl sonra eğer kanal bitirecekseniz, barajlar bitmiş ne işe
yarar? Bugünden ben bir kez daha uyarıyorum. Çat Barajı bitti, 280
milyon dolar para harcandı, daha kanallar bitmedi, barajın seviyesi
epeyce mille doldu. Bir de şimdi barajda su yok, kanallar bitiyor ama
hangi suyu vereceğiz o da belli değil, bu da belli değil
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetler
Bir ay önce
Sayın Bakan bize bir davetiye gönderdi, 1.500 tane hizmeti
açıyorum. dedi, 1.500 tane. Hakikaten merak ediyorum, hangi hizmeti
açıyor? Acaba, Arapgirde olduğu gibi suyu olmayan göletleri mi
açtı? Merak ediyorum arkadaşlar, merak ediyorum. Onun için, Arapgir
Göletinin hemen üst başında dünya kadar su var,
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, lütfen
tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, Malatyanın etrafı
çok mümbit, her tarafımız su. Madem bize faydası yok,
arkadaşlar, başka iller istiyorsa verelim çünkü başka illerin
barajı bitiyor, başka illerin göleti bitiyor. Eğer isteyen il
varsa bizim suyumuz çok, arkadaşlar; Sivasa verelim, Adıyamana
verelim, verelim arkadaşlar.
Evet, değerli arkadaşlarımız, durum bu,
özetle. Şu anda inşaatı devam eden, bitmeyen ne kadar proje
varsa başlangıç tarihi 97 ve öncesidir. On üç yıl geçmiş,
bitmemiş hiçbiri. 2002den sonra başlayan tek bir proje yoktur.
Darende Gökpınar projesini unuttum, 93 başlangıcı, kanal.
Arkadaşlar, hâlen daha işte ölme eşeğim ölme her sene
küçük bir ödenek; 93-2010, on yedi yıl arkadaşlar! Takdir hepinizin.
Bu konuda bizim yüreğimiz çok yanık. Başka illerin de belki
yüreği yanık ama biz bu konuda çok mağduruz.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, ekonomik krizin Mersin
iline etkileri hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Behiç Çelike
aittir.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelikin, ekonomik krizin Mersin iline etkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekonomik kriz ve krizin Mersine etkileri
hakkında gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Yaklaşık 60 trilyon dolar olarak hesap edilen global
ekonomik büyüklüğün açmazı, aslında uygulanan politikalar
açısından baktığımızda 2002 yılının
başlarına kadar uzanır. Birçok arkadaşımız
biliyor, indirilen faizler nedeniyle global ekonomide özellikle kredi talebinin
aşırı artmış olması ve artan kredi nedeniyle de emlak
fiyatlarının artmış olması ve düşük kaliteli,
mortgage denen emlak kredilerinin aşırı çoğalması ve
bollaşan uluslararası likidite geçici olarak dünyada bir bolluk
dönemini başlatmış oldu. Aslında bu tarih bizim Türkiyemiz
açısından da AKPnin iktidara geldiği yıla rastladı
fakat bu kredinin geri dönüşümü ve sistemin çarkının iyi
çevrilememesi ve bu konularda zorlaşma ve sıkıntılar
başlayınca, akabinde, doğal olarak daralma ve hatta resesyona
kadar giden süreci de getirmiş oldu.
İşte bu kabaca bahsetmiş olduğum hususlar bize
2007 yılını işaret etmektedir. Bolluğun krize
dönüşmeye başladığı bu periyotta Hükûmetin önlem
almada gecikmesi, hatta bunu küçümseyerek, hafife alarak kriz teğet
geçti söylemiyle meseleye yaklaşması, tabii ki zorlukları da
oldukça artırmıştır ancak 57nci Hükûmetin almış
olduğu ekonomik sistemle ilgili kararlar ve bankacılık sistemi,
tabii, AKP hükûmetlerini büyük ölçüde rahatlatmıştır, bunu da
burada ifade etmek lazım.
Sonuç olarak, son iki buçuk yılda yaşanan, kriz
döneminde yaşanan tamamen hüsrandır ve hüsranın
doğurduğu sonucun faturası milletimize kesilmiştir. Ne
sağlam bir bütçe disiplini sağlanabilmiş ne de sağlam
piyasalar oluşturulabilmiştir ne de sektör istikrarını
sağlamak mümkün olmuştur. Her alanda daralma ve üretimde
düşüşler yaygın işsizliği de beraberinde getirerek,
Türkiyede 1 milyonun üzerinde insanımız açlık
sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmiş,
20 milyona yakın insanımızsa yoksulluk
sınırının altında yaşamaya ne yazık ki
mahkûm edilmiştir. Öyle anlar geldi ki ekonomik daralma yüzde 14lere
kadar çıktı ve makineler durdu, özel sektör dışarıya
daha fazla borçlandı ve son olarak bütçe açığı 52 milyar
doların üzerine çıktı.
Kısaca, Türkiye tüm sektörlerde batağa sürüklenirken,
özellikle benim burada vurgulamak istediğim konu, Mersinin ekonomik
krizden en fazla etkilenen il olmasıdır. Mersinde, son TÜİK
verilerine göre, nüfusun düşmüş olması da çok dikkat çekicidir
çünkü Mersin her zaman en fazla nüfus artışına sahne olan ildir.
Buna rağmen artık Mersin bütün sektörleriyle can çekişmektedir.
Lojistiğin başkenti olabilecek olan Mersinde ne yazık ki bu
konuda da Hükûmet tarafından yeterli önlemler
alınmamıştır. Serbest bölgeler konusu bu kürsüde
konuşulurken Mersin Serbest Bölgesine değinmiştik ancak Mersin
Serbest Bölgesini rahatlatıcı herhangi bir önlem söz konusu
değildir. Turizm yatırımları söz konusu değil ve
Mersin turizm açısından Antalyayla yarışacak kapasiteye
sahip olmasına rağmen ne yazık ki bu konuda Hükûmetin en ufak
bir çalışması olmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Yol yapmakla övünen Hükûmet
Mersin-Antalya yolunu da yapmakta ne yazık ki isteksizdir. Tarım ve
hayvancılık öldürülmüştür, narenciye azgın piyasa
yapıcılarının elindedir ve meyvecilik can
çekişmektedir, Anamurun muzu piyasada gerektiği değere bir
türlü kavuşturulamamaktadır ve Mersin merkezde şehirleşme
istenilen düzeye getirilememektedir. Bütün bunları
topladığımızda, esnaf ve tüccarın Mersinde yüzde 40
oranında iş yerini kapattığı dikkate
alındığında, Mersine bir el atma zorunluluğu
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bu itibarla, ben diyorum ki Mersini gelin, el birliğiyle
kurtaralım, Mersine hayatiyet verelim diyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) AKP en sonunda Mersini
de batırdı. Bir orası kalmıştı...
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 36 milletvekilinin, özürlü
istihdamındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/537)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye de yaşayan yaklaşık 8,5 milyon özürlü
insanımızın, başta bakım, sağlık,
eğitim ve istihdam gibi konular olmak üzere çok ciddi sorunları
bulunmaktadır. Bu sorunlardan özellikle "özürlülerin istihdamı
konusu, ülkemizin kanayan yarası olmuştur. Çalışmadan,
üretmeden, sadece tüketen biri olarak yaşamak, özürlü
insanlarımızın kabullenemediği bir durumdur. Bu insanlarımız
çalışarak aile bütçesine katkı sağlayacakken, tedavi, eğitim,
bakım vs. giderleri nedeniyle, ailelerine maddi anlamda büyük yük
getirdiklerini düşünmektedirler.
Özürlü istihdamının en iyi şekilde uygulanabilmesi,
onların iş sahibi yapılarak gelir elde etmelerinin
sağlanması maksadıyla, uluslar arası düzeyde birçok
toplantılar yapılmış, bu toplantılarda alınan
kararlar neticesinde; özürlülerin iş bulma ve o işte
sürekliliğinin sağlanması için gerekli araç-gereç ile birlikte
bireysel yardım gereksinimlerinin karşılanması
gerektiği konusunda tedbirler alınması öngörülmüştür.
Ülkemizde ve dünya da, özürlülerimizin sosyal boyutta
dışlanmalarının önüne geçebilmenin en temel yolu olarak da,
onlara iş olanaklarının sağlanması gerektiği
fikri kabul edilmektedir.
Türkiye de özürlülere yönelik istihdam politikaları temelde
kota/ceza yöntemine dayanmakta, kota/ceza yöntemi, özürlü istihdamı
konusunda kamu ve özel sektör iş yerleri için çeşitli yasal
yükümlülükleri içermektedir. 657 sayılı Kanuna göre, kamu kurum ve
kuruluşları, dolu kadro sayısının yüzde 3'ü
oranında özürlü memur çalıştırmakla yükümlüdürler.
İşçilere ilişkin oran ise kamu ve özel sektör işyerleri
açısından farklıdır. 4857 sayılı İş
Kanunu'nun, 2008 tarihinde 5763 sayılı Kanun ile
değiştirilen 30 uncu maddesine göre, elli veya daha fazla işçi
çalıştıran özel sektöre ait iş yerlerinde en az yüzde 3,
kamu iş yerlerinde ise yüzde 4 özürlü işçi
çalıştırılması zorunluluğu bulunmaktadır.
Türkiye de bu yasal zorunluluklara rağmen, maalesef hem kamu,
hem de özel sektöre ait iş yerlerinde, özürlü istihdam kotalarına uyulmamaktadır.
Devlet Personel Başkanlığının 2009 yılı
verilerine göre, kamuda istihdam edilen özürlü sayısı
yaklaşık olarak 9.960, boş özürlü kadrosu ise yaklaşık
45.000 civarındadır.
Özürlü vatandaşlarımızın
yaşadığı psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlarla baş
edebilmenin ve onlara iş imkanları yaratabilmenin en önemli yolu,
onlara mesleki eğitim olanaklarını en üst düzeyde
sağlamaktır. Türkiye de özürlülere yönelik mesleki eğitim
konusunda, istenilen düzeyde başarı elde edilemediğinden
"özürlü istihdamı" oldukça düşük seviyelerde
seyretmektedir. Türkiye İş Kurumu'nun Ekim 2009 verilerine göre halen
İş aramak amacıyla Kurumda 106 bin 590 özürlü, kaydı
bulunmaktadır. Kota yönteminin başarıyla yürütülebilmesi için
öncelikle kamu sektörünün özürlü çalıştırma yükümlülüğünü
yerine getirmesi ve özel sektöre örnek teşkil etmesi gerekmektedir.
Türkiye de hem kamu, hem de özel sektörde işverenler, özürlü
çalıştırma konusunda oldukça isteksizdirler. Bunun en önemli
nedenlerinin başında ise, özürlülere yönelik mesleki eğitimin
yetersizliği gelmektedir. İşyerlerinin özürlülerin yaşam
şartlarına uygun olmaması ve mesleki eğitim veren kurum ve
kuruluşlarla işverenler arasında yeterli iletişimin
bulunmaması, özürlülerin istihdamının önündeki diğer önemli
engellerdir. Bu konuda Türkiye İş Kurumuna, büyük görevler
düşmektedir. Üniversitelerin, özürlülük alanında görevi bulunan kamu
kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek,
özürlü vatandaşlarımızın mesleki eğitimine yönelik
projeler üretmeleri gerekmektedir. Ayrıca bu kurumların ortak hareket
etmeleri sağlanarak, dağınık yapının ortadan
kaldırılması ve özürlülerin istihdamının
yaygınlaştırılmasını sağlayacak daha radikal
kararların alınması gerekmektedir.
Sonuç olarak; Türkiye de "özürlü istihdamı konusu 8,5
milyon özürlü vatandaşımız için oldukça önemli ve acil olarak
çözüme kavuşturulması gereken bir meselesidir. Başta kamu kesimi
olmak üzere, engelli istihdamına yönelik yaptırımların bir
an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarının
bu konularda daha duyarlı olması sağlanmalıdır.
Bu nedenlerle; "özürlü istihdamına" yönelik çözüm
önerilerinin tespit edilerek, gerekli önlemlerin alınması
amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis
Araştırması" açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3)Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Gökhan Durgun (Hatay)
6) Hulusi Güvel (Adana)
7) Tayfur Süner (Antalya)
8) Atila Emek (Antalya)
9) Ahmet Ersin (İzmir)
10) Ali Oksal (Mersin)
11) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
12) Vahap Seçer (Mersin)
13) Hüseyin Ünsal (Amasya)
14) Ali Koçal (Zonguldak)
15) Osman Kaptan (Antalya)
16) Tekin Bingöl (Ankara)
17) İsa Gök (Mersin)
18) Abdurrezzak Erten (İzmir)
19) Bilgin Paçarız (Edirne)
20) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
23) Eşref Karaibrahim (Giresun)
24) Nevingaye Erbatur (Adana)
25) Abdullah Özer (Bursa)
26) Gürol Ergin (Muğla)
27) Erol Tınastepe (Erzincan)
28) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
29) Ahmet Küçük (Çanakkale)
30) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
31) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
32) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
33) Sacid Yıldız (İstanbul)
34) Turgut Dibek (Kırklareli)
35) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
36) Abdulaziz Yazar (Hatay)
37) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, başta kuru üzüm olmak üzere üzüm
yetiştiriciliğindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/538)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üzüm yetiştiriciliği konusunda dünyanın en
elverişli iklim kuşağı üzerinde bulunan ülkemiz, aynı
zamanda son derece eski ve köklü bir bağcılık kültürüne
sahiptir. Anadolu'da bağcılığın tarihi M.Ö. 3500
yılına kadar dayanmaktadır. Tarihte üzüm ve üzümden elde edilen
ürünlerin ticareti ise ayrıca önemli bir yere sahiptir. Kuru ve yaş olarak
tüketilen ya da şarabı yapılan üzüm; pekmez, pestil, lokum gibi
farklı biçimlerde de değerlendirilmektedir.
Üzümün en çok tüketilen biçimlerinden biri de kuru halidir.
Ülkemizin birçok yerinde bağcılık yapılabildiği için
üzümün kuru halini de ülkemizin birçok yerinde bulmak olanaklıdır.
Kuru üzümün vücudumuz için yararları saymakla bitmeyecek kadar çoktur.
Karbonhidrat içeriği nedeniyle iyi bir enerji kaynağı olan üzüm,
ayrıca; B1, B2 vitaminleri ve çeşitli mineral maddeler
içerdiğinden iyi bir besin, faydalı bir ilaçtır. Özellikle
bedensel gelişme, deri ve saç beslenmelerinde, iltihaplı, ateşli
hastalıklar ve madensel tuz eksiklikleri, böbrek ve karaciğer
hastalıklarında yararlılığı tıpça tespit
edilmiştir. Ağız hastalıklarına da iyi geldiği
son günlerde tespit edilen üzüm için "tek başına bir
eczane" tabiri kullanılmaktadır.
Adıyaman, Malatya, Elazığ, Kahramanmaraş,
Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep, Manisa, İzmir gibi illerimiz, üzüm
ve özellikle konusunda ülkemizde önemli bir yere sahiptir. Üzüm için çok
sayıda bölgemizde festivaller düzenlenmekte; üzümün ekonomik yeri ve
bağcılık kültürü yaşatılmaya
çalışılmaktadır. Halkımızın yerelde,
genellikle küçük olanaklarla yaptığı festivaller ve diğer
tanıtıcı çalışmalar, üzümün önemi
düşünüldüğünde, tam anlamıyla yeterli olmamaktadır. Bu
konuda daha çok çalışma yapılmaya ihtiyaç duyulduğu son
dönemde sıkça dile getirilmektedir. Örneğin; Adıyaman'ın
Gölbaşı ve Besni ilçelerinde yetişen ve "Peygamber
Üzümü" de denilen üzüm, ülkemizin birçok yerinde bilinmekle birlikte,
yurtdışında tanıtımının daha çok
yapılması, yurt içinde de daha yaygın bir biçimde tüketilmesi
için desteğe ihtiyaç duymaktadır.
Adıyaman, Malatya, Elazığ, Kahramanmaraş,
Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep, Manisa, İzmir gibi illerimiz,
bağcılığımızın daha çok önem görmesinden
ekonomik olarak olumlu etkilenecektir. Üzümün kurutulmasında çeşitli
aşamalarda işgücüne olan ihtiyaç, istihdama katkı
sağlayacaktır. Kuru üzümden sağlanan kazançların
harcanması diğer sektörleri etkileyecek ve ülkemiz ekonomisine canlılık
gelmesine katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda binlerce çiftçi
ailesinin üzümden geçimini sağladığı da düşünülürse
üzümde yaşanacak gelişmeler, sosyal olarak da üreticilerimizi olumlu
etkileyecektir. Sosyal etki sonucunda, tarih boyunca sahip olduğumuz bağcılık
kültürümüzün yüzyıllar sonrasına taşınmasına da
katkı sunmuş olacağız.
Bağcılık ve özellikle kuru üzüm konusunda, festival
gibi tanıtıcı çalışmaların
çoğaltılmasına, yöresine göre tespit edilecek çeşitli
standartlarda ve planlı üretimi ile üzümün değişik biçimlerde
ihracatının teşvik edilmesine, ekonomiye olan etkisi de göz
önüne alınarak ülkemizde üzüm üretimiyle daha büyük önemle ilgi
duymasına ve tarihten gelen kültürel yanının
yaşatılması için daha çok faaliyetler yapılmasına
ihtiyaç duyulmaktadır.
Adıyaman ilimizde özellikle Gölbaşı ve Besni
ilçelerimizde, ayrıca Malatya, Elazığ, Kahramanmaraş,
Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep, Manisa, İzmir gibi illerimizde
üzüm ve özellikle kuru üzümcülüğün sorunlarının ve bu
sorunların çözüm yollarının tespiti amacıyla
Anayasanın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Şevket Köse (Adıyaman)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Bülent Baratalı (İzmir)
4) Kemal Demirel (Bursa)
5) Hulusi Güvel (Adana)
6) Tayfur Süner (Antalya)
7) Abdullah Özer (Bursa)
8) Gürol Ergin (Muğla)
9) Hüsnü Çöllü (Antalya)
10) Tansel Barış (Kırklareli)
11) Ali Koçal (Zonguldak)
12) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
13) Akif Ekici (Gaziantep)
14) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
15) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
16) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
19) Nevingaye Erbatur (Adana)
20) Birgen Keleş (İstanbul)
21) Sacid Yıldız (İstanbul)
22) İsa Gök (Mersin)
23) Abdurrezzak Erten (İzmir)
24) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
3.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel ve 26 milletvekilinin, çocuk işçiliği sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/539)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çocukların bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişimini
engelleyen işlerde çalışmak zorunda oldukları bilinen bir
gerçektir. Ülkemizde sayıları bir milyonu bulan çocuk
yasadışı bir biçimde çalıştırılmaktadır.
Elbette bunun en temel nedeni yoksulluktur. Ülkemizdeki gelir
adaletsizliği, eğitim olanaklarının yetersiz olması,
sosyal devlet mekanizmalarının gereğince işletilememesi,
ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyinin düşüklüğü ve
nüfusun hızlı artması çocuk işçiliği ile mücadelede
yetersiz kalınmasına neden olmaktadır.
İvedilikle çözülmesi gereken bir sorun olarak ülkemizin
karşısında duran çocuk işçiliğiyle etkin bir mücadele
çerçevesi çizilmesi gerekliliği ortadadır. Bu konuda mevzuatın
yeterli olması sorunları çözmeye yetmemektedir. Uygulamanın
belli bir çerçeve içinde, uzun vadeli çözümler içerecek biçimde düzenlenmesi
gerekmektedir.
Bu nedenlerle, ülkemizdeki çocuk işçiliği ile ilgili
sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz. 07.12.2009
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Hüseyin Ünsal (Amasya)
4) Gürol Ergin (Muğla)
5) Rahmi Güner (Ordu)
6) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
7) Birgen Keleş (İstanbul)
8) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
9) Akif Ekici (Gaziantep)
10) Mehmet Ali Susam (İzmir)
11) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
12) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
13) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
14) Atila Emek (Antalya)
15) Bülent Baratalı (İzmir)
16) Kemal Demirel (Bursa)
17) Tayfur Süner (Antalya)
18) Hüsnü Çöllü (Antalya)
19) Tansel Barış (Kırklareli)
20) Abdullah Özer (Bursa)
21) Ali Koçal (Zonguldak)
22) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
23) Nevingaye Erbatur (Adana)
24) Sacid Yıldız (İstanbul)
25) İsa Gök (Mersin)
26) Abdurrezzak Erten (İzmir)
27) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
Gerekçe;
Anayasamızın 50. maddesinde "Kimse
yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde
çalıştırılamaz. Küçükler çalışma
şartları bakımından özel olarak korunurlar" denilmekte,
İş Kanunu, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, Mesleki
Eğitim Kanunu, İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Polis Vazife ve
Salahiyet Kanunu gibi kanunlarda çocuk işçiliğinin önlenmesine
ilişkin hükümler bulunmaktadır. Yönetmeliklerde de çocukların
çalıştırılması yasaklanmıştır.
Ülkemizde mevzuat anlamında önemli sayılabilecek bir
eksiklik bulunmamasına karşın var olan mevzuatın etkin
olarak uygulanmaması temel bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Ülkemiz, çocuk işçiliğinin önlenmesini amaçlayan
uluslararası sözleşmelere taraftır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde 22. Dönemde Sokak Çocuklarının Sorunlarına
İlişkin Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuştur.
Türkiye'nin 8. Beş Yıllık Kalkınma Programı'nda ülkemizde
çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik ulusal bir strateji geliştirilmesine
önayak olacak ve birçok kuruluşun işbirliği içinde
çalışacağı model projeler geliştirilmesi
hedeflenmiştir.
Bunlara ek olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bünyesinde "Çalışan Çocuklar
Bölümü" oluşturulmuştur. Ancak, Devletin çocuklara karşı
Anayasa, yasalar, uluslararası sözleşmelerden kaynaklı
yükümlülüklerini yerine getirdiğini söylemek oldukça zordur. Devlet, en
kolay sömürülebilir iş gücü olarak nitelenebilecek çocuk
işçiliğinin önlenmesi konusunda uygulamada yeterli çaba göstermemekte,
temel insan hakları kapsamında değerlendirilmesi gereken bu
sorun gelişmekte olan pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de
görmezlikten gelinmektedir.
Uluslararası Çalışma Örgütü, Çocuk
İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı
(IPEC) desteğiyle 2006 yılı sonunda gerçekleştirilen
"Çocuk İşgücü Anketi"ne göre 6-17 yaş grubundaki
16.264.000 çocuktan bir milyona yakını çalışma
yaşamı içinde yer almaktadır. Ayrıca kayıt altına
alınamayan, mevsimlik çalışan çocuk sayısı dikkate
alındığında bu rakamın daha da artacağı
ortadadır. Yaşanmakta olan krizin çocuk işçiliğini daha da
artıracağı öngörülmektedir. Küresel krizin başta kız
çocukları olmak üzere artan sayıda çocuğu, çocuk işçiliğine
ittiği uluslararası örgütlerce belirtilmektedir.
Çocuk işçiliği sorunu nüfus, sosyal adalet, eğitim
düzeyi, ekonomik gelişmişlik kavramlarıyla doğrudan
ilgilidir. Ancak Çocuk işçiliğinin en temel nedeni yoksulluktur.
Özellikle azgelişmiş ülkelerde yoğun olarak yaşanan
çocukların yasadışı olarak çalışmak zorunda
bırakılmaları ülkemizin de temel sorunlarından birisini
oluşturmaktadır. Çocuk işçiler yasadışı olarak
çalıştırıldıklarından hiçbir sosyal güvenlik
hakkından yararlanamamakta, yetişkin insanların bile dayanmakta
güçlük çekeceği koşullarda çalışmak zorunda
bırakılmaktadır.
Çocuk işçiliğinin önlenmesi konusunda eğitimin
oynadığı rol oldukça önemlidir. Zorunlu eğitimin sekiz
yıla çıkarılması çocuk işçiliğinin engellenmesi
anlamında olumlu katkılar sağlamıştır. Çocuk
işçiliği konusunda somut fark yaratan en önemli gelişme olarak
görülen sekiz yıllık kesintisiz eğitim bu sorun konusunda tüm
topluma bir yol haritası sunmaktadır.
Çocuk Merkezlerinin işlevsel hale getirilmesi bu konuda
atılacak en önemli adımlardan birisidir. Mesleki eğitim
merkezlerinin sayısının ve kalitesinin
artırılması gerekmektedir. Uluslararası Çalışma
Örgütü raporlarında çocuk işçiliğinin önlenmesi için hükümetlere
eğitime yatırım yapmaları ısrarla önerilmektedir.
Ülkemizde de bu sorunu ortadan kaldırmanın yolu eğitimin
yaygın ve eşit olmasından geçmektedir. Bu konuda ailelerin
desteklenmesi zorunluluğu vardır. Göç sorununu göçün
kaynaklandığı yerde çözmeyi hedefleyen politikalar
uygulanmalıdır. Sosyal adaleti sağlayacak politikalar
üretilmelidir.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle mevzuatta önemli bir
eksiklik olmamasına rağmen ülkemizde varlığını
sürdüren çocuk işçiliği ile ilgili sorunların ve alınacak
tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis
Araştırması açılmasının yerinde olacağı
düşüncesindeyiz.
4.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Ajansına yönelik çeşitli iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/540)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının
kaynaklarının kuruluş amacına uygun olarak
kullanılıp kullanılmadığını
araştırmak, Ajansın işlemlerindeki usulsüzlük ve yolsuzluk
iddialarını incelemek ve Ajans çalışmalarının
etkinliğini sağlamak için alınması gerekli önlemleri
belirlemek amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
Hakkı
Suha Okay Kemal
Kılıçdaroğlu Kemal
Anadol |
Ankara İstanbul İzmir |
Gerekçe:
Bir sivil toplum girişimi olarak başlatılan Avrupa
kültür başkenti projesinde, 2.11.2007 tarihli ve 5706 sayılı
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında Kanun ile Ajans
yapılanmasına gidilmiştir.
Ne yazık ki, böylesine önemli bir amaca ulaşmak için
oluşturulan Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, kuruluşundan
itibaren, hep yolsuzluklarla gündeme gelmiştir. Ayrıca zaman
içerisinde yönetim kademelerindeki istifalar ve görevden almalar, yönetilemeyen
ve çatışma içinde bir yapılanma oluşturulduğunu gözler
önüne sermiştir.
Önce, 6.3.2009 tarihinde Yürütme Kurulu Başkanı
Sayın Nuri Çolakoğlu ile 3 yürütme kurulu üyesinin görevlerinden
istifasının ardından, Kasım ayında da 2 yürütme kurulu
üyesi görevlerinden istifa etmiştir.
Yürütme kurulu üyesi Faruk Pekin'in "İdari, mali, hukuki
bir dış denetim yok. Demirbaş listesi yok. Gerçek bir nakit akış
tablosu yok. Denetçilerin önerdiği suiistimali önleyici önlemler
alınmış değil." şeklinde ifade ettiği istifa
gerekçesi Ajansta yaşananları gözler önüne sermektedir.
Bunların yanı sıra; Sayın Başbakanın
tüm açılış organizasyonlarını yapan ALTUS
şirketinin de aralarında bulunduğu bazı şirketlerin
Genel Sekreter tarafından kayırıldığı medyaya
yansımıştır. Genel Sekreter için dile getirilen bu
iddiaları Vatan Gazetesi köşe yazarı Sayın Necati
Doğru, Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç'e
yöneltmiştir. Avdagiç bu iddiaları, "Biz bu adamın genel
sekreterlikten atılmasını istedik, bu varsa biz yokuz dedik,
parayı ödemedik, Genel Sekreter Eyüp Özgüç alındı, yerine yeni
genel sekreter geldi..." şeklinde yanıtlamıştır.
Genel sekreter ise hakkındaki iddiaları yanıtlayarak,
aslında yolsuzlukları engellemeye çalışanın kendisi
olduğunu, bu konuda elinde belgeler bulunduğunu Sayın Necati
Doğru'ya açıklamıştır...
Bunlarla birlikte Ajansın birçok projeye gerçek bedelinin çok
üzerinde ödemede bulunduğu, siyasi iktidara yakın liberal aydın
olarak nitelendirilen bazı kişilerin projeleri ile AKP'li
yöneticilerin projelerinin kabul edildiğine yönelik çok sayıda iddia
medyaya yansımıştır. Bu iddialara ilişkin değişik
tarihlerde Ajans tarafından yapılan açıklamalarda kamuoyunu tatmin
edecek bilgilere yer verilmemiştir.
AKP MKYK üyesi ve aynı zamanda Ajansın Danışma
Kurulu üyesi Ayşe Böhürler'in "İstanbul'un
Sırları" adlı belgeseli 17.7.2009 tarihinde
onaylanmıştır. Bu belgesel karşılığında
210 bin TL ödemede bulunulması öngörülmektedir. Bu durumun ortaya
çıkması üzerine Böhürler, "Danışma Kurulu
üyeliğine seçilmemin ardından, etik olmayacağını
söyleyerek projeden ayrıldığımı ve projeyi
devrettiğimi Avrupa Kültür Başkenti Ajansına bildirdim."
şeklinde açıklamada bulunmuştur. Siyasi iktidarın en
yetkili kurulunda görev yapan bir politikacının kamu kaynakları
ile finanse edilen bir projeyi, üstelik sonradan kendisinin de bünyesine
katılacağı Ajans'a sunarak mali ilişkiye girmesi hiçbir
şekilde siyasi etikle bağdaşmaz...
Böhürler, basında yer alan haberler üzerine
yaptığı açıklamada, "Haberinizde 2010 Yürütme Kurulu
Üyesi olarak karar merciinde bulunan ve maaşlı eleman olarak
çalışan bazı isimlerin bizzat yönettikleri veya yakın ilişkide
bulundukları kişi ve kurumların projelerinin söz konusu dahi
edilmemesi ayrıca dikkat çekicidir." demektedir. Ajansın
Danışma Kurulu üyesinin bu açıklaması, adeta
yolsuzlukların bir itiraf niteliğindedir. Ayrıca Ajansta karar
merciinde olanlar ile maaşla çalışanların projelerinin de
kabul edildiği imasında bulunularak, kendisini ihbar ettiğini
düşündüğü bu kişilere gözdağı içermektedir.
Basına yansıyan olaylar, Ajansın kuruluş
amaçlarıyla bağdaşır projelerin desteklenmesi
amacından uzaklaşıldığı, büyük bir
paylaşım mücadelesi verildiğini ortaya koymaktadır.
Yolsuzluklar ve siyasi nüfuz kullanılmasında
duyarlı olması gereken Yüce Meclisimizin bu konuyu ivedilikle ele
alınması son derece önem taşımaktadır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- (10/478) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 28/1/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 28.01.2010 Perşembe günü (bugün)
toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (10/478) esas numaralı Emeklilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin
Genel Kurulun 28.01.2010 Perşembe günlü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Grup önerisi lehinde söz isteyen Yılmaz Tankut,
Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; emekli vatandaşlarımızın
sıkıntı ve çaresizliklerinin araştırılması
için Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz grup
önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, hepinizin malumu olduğu
üzere, toplum ve millet olarak çok zor ve sıkıntılı bir
dönemden geçmekteyiz. Ne yazık ki yedi yılı aşkın bir
zamandır tek başına ülkemizi yöneten AKP İktidarı,
bugün, hem ekonomi hem huzur hem de güvenlik konularında milletimizi çok
sıkıntılı ve vahim bir tablo ile karşı
karşıya bırakmıştır.
Bir yandan millî birliğimizin, kimliğimizin, üniter
yapımızın, devlet olma geleneklerimizin ve bin yıllık
kardeşliğimizin gaflet ötesi bir anlayışla sorgulanarak
zedelendiği bir felaket dönemini yaşarken, diğer taraftan
yokluk, yoksulluk, açlık, ahlaksızlık, adaletsizlik ve
asayişsizlik döneminin de en yüksek olduğu bir zamanı maalesef
hep birlikte yaşamaktayız.
Bugün, değerli arkadaşlar, AKP yönetimindeki Türkiyede
insanlarımız mutlu değildir.
Vatandaşlarımızın büyük bir kesimi yokluk ve açlıkla
boğuşmakta ve geleceğinden endişe duymaktadır.
Toplumumuzun hemen hemen bütün kesimleri çaresiz, huzursuz, umutsuz bir
şekilde, baş başa bırakıldığı
sorunlarla boğuşmaktadır. İşçimiz, memurumuz, esnaf ve
çiftçimiz, bugün, âdeta, fil dişi kulelerden kendisini yönetenlerin
insafına terk edilmiş bir vaziyette, çaresizlik
bataklığında suni teneffüslerle bitkisel hayatlarını
uzatmaya çalışmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kısacası, toplumumuzun hemen her kesimi bugün hayatından memnun
değildir ve geleceğinden de umudunu kesmiş bir durumdadır.
Ancak bugün grup önerimize de konu olan ve ülkemizin bugünlere gelmesinde,
hepimizin yetişmesinde ve toplum yapımızın temel
direği olan aile müessesemizin de kurulmasında çok büyük emekleri
olan emekli vatandaşlarımızın durumu çok daha vahim ve
sıkıntılıdır.
Devletimizin kurucusu Büyük Atatürkün de ifade ettiği gibi
Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine
karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli
kıstasıdır. Mazide muktedir iken bütün kuvvetiyle
çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir
milletin istikbale güvenle bakmaya hakları yoktur.
Sayın milletvekilleri, herhâlde hiçbirimizin Gazi Mustafa
Kemalin bu veciz sözlerine katılmaması mümkün değildir.
Şimdi sormak istiyorum: Bugün mazimizi temsil eden ve sahip olduğumuz
varlıkları bizlere emanet eden emekli insanlarımızın
durumu nedir? İnsan haysiyetine ve onuruna yakışacak, hepimizin
istikbaline güvenle bakabileceği bir konuma, ekonomik bir imkân ve sosyal
bir statüye sahip midirler? Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımızın ellerini vicdanlarına
koyarak bu suallere cevap vermesi gerekmektedir.
Bugün, devletimizin emeklilerimize insanca
yaşayabileceği imkânı ve ortamları
sağladığını da ne yazık ki hiçbirimiz
söyleyemeyiz. Çünkü bugün emeklilerimizin yüzde 87si açlık
sınırının altında yaşamaktadır ve
tamamına yakını da yoksulluk sınırının
altında çile çekmektedir. Tabii, şimdi sizler de tıpkı
Maliye Bakanınız Sayın Şimşekin Tekel işçilerine
dediği gibi Emeklilerimiz için de biz çok vicdanlı davrandık,
daha ne yapalım? Kimisine 30, kimisine 60 TL zam yaptık, doya doya harcayıp,
yiyip içip, gezsinler. diyebilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, bugün yapılan çeşitli
araştırmalarda açlık sınırı 860 TL, yoksulluk
sınırı ise 2.400 TL civarındadır. Şimdi
soruyorum: Bugün gayet yüksek olarak vermiş olduğunuzu söylediğiniz
60 TL ile hangi emeklimiz açlık, hangileri ise yoksulluk
sınırından kurtulmuştur? Aksine, bu göstermelik zamlar
yapılmadan hemen önce enerji, akaryakıt, elektrik, taşıma
gibi temel ihtiyaç ve kullanım kalemlerine yaptığınız
zamlarla aç olan emeklimizi daha aç, yoksul olan vatandaşımızı
da daha yoksul yaptınız. Dolayısıyla nafile gayretlerle,
buradan, emeklilerimizin maaşlarını şu kadardan bu kadara
çıkardık, yüzde 20-25 artırdık gibi hiçbir anlamı
olmayan sözlerle artık milletimizi ve vatandaşımızı da
aldatmaktan vazgeçiniz.
Millî gelirimizi 10 bin dolarlara çıkardık. diye de
boş yere böbürlenmeyiniz. Bu rakamların içi boş bir balon
olduğunu aslında siz de biliyorsunuz ama iktidar olma
şımarıklığınız ve taassubunuzdan dolayı
itiraf edemiyorsunuz.
Ülkemizdeki fakir aile sayısı bugün 4,5 milyonun üzerine
çıkmıştır, açlık sınırının altında
geliri olanların sayısı milyonları çoktan
aşmıştır. Yoksulluk sınırının
altında yaşamaya çalışan
vatandaşlarımızın sayısı 20 milyona ulaşmıştır.
Peki, övündüğünüz millî gelir 10 bin doların üzerine
çıkmış ise bu aç ve yoksul insanlarımız millî gelir hesaplarınızın
dışında mı tutularak millî gelir hesaplanmaktadır?
Bakın, sayın milletvekilleri, iktidara geldiğiniz
günden bugüne kadar âdeta bozuk bir plak gibi devamlı 2002
yılına takılıp durmaktasınız. Benden size
naçizane tavsiye, artık bu 2002 sendromundan kurtulmanızdır.
Sizi bu 2002 sendromundan kurtulmaya davet ediyorum ve size de
yardımcı olmak için birkaç rakamı sizlerle paylaşmak
istiyorum: Mesela 2006 yılında, yani devri
iktidarınızın dördüncü yılındaki bazı temel
gıda maddelerinin fiyatlarına şöyle bir bakacak olursak
değerli arkadaşlar, 2006 yılında pirinç 2,95 TL iken 2009
yılında 4,8 TLye yükselmiş ve artış oranı yüzde
62,62 olmuştur. Yine bulgur 2006 yılında 1,34 iken 2,1 TLye
2009 yılında yükselmiş ve yüzde 56,6 oranında
artış meydana gelmiştir. Dana eti 13,72 TL iken 20,40 TLye
yükselmiş ve yüzde 48,70 oranında yükselmiştir. Tavuk eti 3,31
iken 5,72 TLye yükselmiş ve yüzde 72,77 oranında
fazlalaşmıştır. Peynir 5,22 iken 12,43 TLye yükselmiş
ve yüzde 138 oranında yükselmiştir. Çok övündüğünüz ve
yıllarca zam yapmadık diye seçim kampanyası
yaptığınız elektriğin kilovatı 0,16 TLden 0,26
TLye yükselerek yüzde 65,19 oranında devri iktidarınızda, son
üç yılda yükselmiştir.
Bu örnekleri çok fazla sayıda vermek elbette ki mümkündür,
ancak şimdi yeniden soruyorum: İlan ettiğiniz ve TÜİK
vasıtasıyla kamuoyuyla paylaştığınız
enflasyon oranlarıyla az önce birkaçını ifade etmeye
çalıştığım temel tüketim maddelerinin artış
oranları ne ölçüde birbirleriyle örtüşmektedir? Üstelik bütün bu
artışlar 2002yle değil sizin kendi döneminiz olan 2006yla 2009
arasındaki fazlalaşmalar ve yükselmelerdir.
Değerli arkadaşlar, henüz bu artışlara, 50
milyar olarak öngördüğünüz 2010 yılı bütçe
açığını kapatmak için başta emekli ve dar gelirli
vatandaşımızın sırtına yüklenecek olan zam ve
vergiler bu kıyaslamalara da dâhil edilmemiştir.
Netice olarak, hangi rakamlara takla attırırsanız
attırınız, ortada duran bir tek gerçek vardır, o da
emeklilerimizin yüzde 87sinin açlık sınırının
altında, yüzde 96sının yoksulluk sınırının
altında bir gelir elde etmesidir.
Diğer taraftan, emeklilerimizin emeklilik maaşları
arasındaki adaletsizliği gidermek için söz vermiş olduğunuz
intibak yasasını da ne yazık ki hâlen
çıkartmadınız. Bakınız, emeklilerin maaş
farkını gidermek için intibak yasasını
çıkaracağını Çalışma Bakanı Sayın
Çelik, 15 Ekim 2009da ifade etmiştir ve yine elimde bir emekli
vatandaşımızın bana gönderdiği, grubumuza
gönderdiği bir belge vardır ki, bunu da huzurlarınızda
sizlere takdim etmek ve dolayısıyla intibak yasasının bir
an önce çıkarılmasıyla bu tip adaletsizliklerin de giderilmesine
katkı koymak istiyoruz.
Değerli arkadaşlar -ismini de söyleyebilirim ama önemli
değil, istenirse verebiliriz- aylık bağlama oranı yüzde
66,10 olan bir emekli vatandaşımız bugün aylık olarak 834
lira maaş almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tankut, lütfen tamamlayınız.
YILMAZ TANKUT (Devamla) Diğer taraftan, aylık
maaş bağlama oranı yüzde 57,10 olan diğer bir emekli
vatandaşımız 1.238 TL maaş almaktadır.
Dolayısıyla, bu adaletsizliği de bir an önce gidermek AKP
İktidarının boynunun borcu olsa gerektir ama biz, artık
Adalet ve Kalkınma Partisinin içi boş söylemlerle milletimizi
oyalamasına, aldatmasına alıştığımız
için, sözlerini yerine getirmemeleri de bizim için sürpriz değildir.
Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, az önce ifade etmeye
çalıştığım gerçekler çerçevesinde daha huzurlu, daha
mutlu, daha güvenli, daha uygar, daha üretken, yarınlardan daha emin bir
Türkiye için, anılan kitle içindeki insanlarımızın
yaşadıkları sosyal ve psikolojik meselelerin neden-sonuç
denklemindeki tespiti ve bu sorunların çözümü amacıyla, emekli
vatandaşlarımızla ilgili grup önerimizin desteklenerek bir araştırma
komisyonunun kurulması çok acil olarak gerçekleşmelidir diyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde söz isteyen Suat Kılıç, Samsun
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
aleyhinde şahsım adına söz talebinde bulundum, bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Haftanın son gününde
çalışmalarımızın hayırlara vesile
olmasını, milletimiz adına güzel işler bugün de yapabilmeyi
temenni ediyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, emeklilerimizin
problemleriyle ilgili konular yakın zamanda Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine yine getirildi. Milliyetçi Hareket Partimiz
tarafından da getirildi, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından da
getirildi. Dolayısıyla bu anlamda bakıldığında,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iktidarıyla -muhalefetiyle hem
çalışanlarımızın hem emeklilerimizin sorunları
konusunda son derece duyarlı bir gündeme sahip olduğunu
rahatlıkla ifade edebiliriz.
Yine, dün gece 01.08de yaptığımız son
oylamasıyla emeklilerimizin maaşlarına oransal, dönemsel
artış rakamları dışında, ekstra, Hükûmetimizin
oluşturduğu paket çerçevesinde yapacağımız
artışlara ilişkin kaynak paketini de burada iktidar-muhalefet
birlikte görüşmek suretiyle kabul ettik ve yasalaştırdık.
Bu çerçevede bakıldığında Türkiye Büyük Millet Meclisinde
her ne kadar imkânlar yetersiz bulunsa bile her ne kadar yapılanların
kâfi gelmediği muhalefet sözcüleri tarafından ifade edilse bile
emeklilerimiz için daha yeni, gece 01.08 itibarıyla bir kaynak paketini
hayata geçirmiş olduk.
Önümdeki tutanaktan bakıyorum: 23üncü Dönem Dördüncü Yasama
Yılı 10uncu Birleşim, 22 Ekim 2009 Perşembe günü
yapılan görüşmelerde yine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
tarafından bir grup önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
getirilmiş ve orada da yine, emeklilerimizin sorunlarının
görüşülmesi gerektiğine dair MHP kaygıları
seslendirilmiş. Önümde tutanakları yok ama tahmin ediyorum aynı
tarihlerde CHP tarafından da aynı yönde getirilmiş bir grup
önerisi mutlak surette söz konusu olmuştur.
Bütün bunların toplamında
bakıldığında şu görülecektir: Eğer yönetim
iktidar ile muhalefet arasında bir paylaşımsa; yönetim,
iktidarın muhalefetin kaygılarını, önerilerini dikkate
almasıyla şekilleniyorsa, iktidar partisi ve grubu bu anlamda
muhalefet partisinden gelen görüş ve önerileri dikkatle
değerlendirmiş ve nazarıdikkate almış demektir.
Her zeminde her zaman ifade ediyoruz, her rejimde mutlaka iktidar
vardır, iktidar olmayan bir rejim yok, ama muhalefet sadece demokratik
rejimlerde var.
Biz, Türkiye'nin parlamenter demokrasisinin bu millet için ne
kadar önemli bir değer, ne kadar büyük bir nimet olduğunun idrakiyle
hareket ediyoruz ve bu anlamda Hükûmetimiz toplumdan gelen talepleri, Meclisten
gelen talepleri dikkate almak suretiyle iki hafta önce emeklilerimize
yapılacak olan dönem dışı enflasyon hesabı
dışındaki artış oranlarını kamuoyuyla
paylaşmıştır, dün itibarıyla da bu
paylaştığımız artışların ekonomik
paketine ilişkin yasal hazırlığımız Türkiye Büyük
Millet Meclisinde tamamlanmıştır.
Dolayısıyla nazari olarak, teorik bağlamda
baktığımız zaman, iktidarıyla muhalefetiyle
emeklilerimiz için bir şeyler yapılması gerektiği
kanaatinin dışında bu kürsüde görüş beyan eden hiç kimse
olmamıştır. Ama zaman zaman üzülüyoruz, üzüldüğümüz yer
şudur: Elbette ki siyaset yapılırken, özellikle muhalefet
edilirken rakamlarla konuşulacaktır, geçmişten bugüne örnekler
hatırlatılacaktır, ama iktidar da kendi sorumluluğunu
yerine getirirken elbette ki nasıl bir tablo
devraldığını kamuoyuyla paylaşacaktır.
Devraldığı o tablo içerisinden bugünkü rakamlara nasıl
ulaşılabildiğini, hangi fedakârlıklara bunların mal
olduğunu elbette ki hem yüce Meclisin iradesine sunacaktır hem de
milletimizin hafızasının tazelenmesini sağlayacak cümleleri
milletimizle bu kürsü aracılığıyla paylaşacaktır.
Dolayısıyla 2002 yılına atıflarda
bulunarak ifade ettiğimiz rakamlardan, 2002 yılında iktidar
olanlar da gocunmamalıdır, 2002 senesinden önce Türkiye'de siyasal
iktidarı paylaşanlar da rahatsızlık duymamalıdır
çünkü her yeni siyasi iktidar, devraldığı tablonun üzerine daha
iyi bir şeyler yapabilmenin gayreti içerisindedir. Ha,
bazılarına milletimiz iyi şeyler yapabilecek kuvvetli
çoğunluğu nasip etmiştir, bazılarını da o kadar
sorumluluk taşımaya ehil görmemiştir, bu işin ayrı bir
tarafıdır ama rakamları hatırlatmamızdan, lütfen,
muhalefet sözcülerimiz de rahatsızlık duymasınlar,
duymamalıdırlar.
Şimdi, yine 2002 yılına ilişkin rakamları
hatırlatmak mecburiyetindeyim. SSK emekli aylığı 2002
senesinde 252 lira 36 kuruş; 252 lira! 2010 Ocak ayı itibarıyla
663 lira. Nereden almışız? 252 liradan. Geldiğimiz yer
neresidir? 663 lira. Bu süreçte toplam enflasyon nedir? Yaklaşık
yüzde 90. 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008 ve 2009 senelerinin toplam
enflasyonu yüzde 90-95 aralığında. Peki, 2002 ile 2009
yılları arasında emeklilerin maaşlarına yapılan
artışın oranı nedir? Yüzde 162,9; yani yüzde 163. Bu ne
demektir? AK PARTİ Hükûmeti yedi yıllık toplam enflasyon
oranının 70 puan üzerinde emeklimize artış
sağlamış demektir. Eğer emekli maaşındaki
artış -SSK emekli aylığı bağlamında
söylüyorum- bu yedi yıllık enflasyona orantılı olarak
değişkenlik göstermiş olsaydı bugün AK PARTİ
İktidarının elinde 663 lira olan aylık 411 lira
olacaktı.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Emekliler hayatlarından çok
memnun, size dua ediyorlar!
SUAT KILIÇ (Devamla) Devraldığımız rakam 252
lira. 663ü, devraldığımız 252 rakamına göre bir övünç
rakamı olarak ifade edebiliriz ama yeterli buluyor muyuz? Hayır.
İktidar sözcüleri olarak biz de diyoruz ki: Daha fazlasını
yapabilmeliyiz, daha fazla kaynak ve imkân yaratabilmeliyiz, Türkiye'nin
olanaklarını ziyadesiyle artırabilmeliyiz, emeklimize de
işçimize de memurumuza da daha fazlasını verebilmeliyiz.
BAĞ-KUR esnaf aylığı
AKİF AKKUŞ (Mersin) BAĞ-KUR maaşı
SUAT KILIÇ (Devamla) Ona da geliyorum.
BAĞ-KUR esnaf aylığı 2002de 142 lira, 2010
Ocak ayı itibarıyla 533 lira. Yani bizden önceki koalisyon
hükûmetinin BAĞ-KUR esnaf emeklisinin aylığı olarak
öngördüğü rakam, layık gördüğü rakam 142 lira, bugünkü rakam 533
lira.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) 2002nin altında
kalacaksınız!
SUAT KILIÇ (Devamla) Artış oranı yüzde 273; yani
enflasyonun 180 puan üzerinde bir artış var. Eğer AK PARTİ
iktidarda olmasaydı, bizden önceki siyasal anlayış aynı
şekilde devam ediyor olsaydı bugün 533 lira olan BAĞ-KUR esnaf
emeklisinin aylığı değerli arkadaşlar, sadece
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Üçüncü döneminiz, hâlâ
2002desin!
SUAT KILIÇ (Devamla) 2002 çok önemli. 2002 çok önemli ama rahatsızlık
duymayın.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sekiz senedir
iktidardasınız, yani hâlâ 2002desin!
SUAT KILIÇ (Devamla) Hiçbir siyasi hareket kendi icraat
geçmişinden rahatsızlık duymamalıdır değerli
milletvekilleri.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Emekliler sizden çok memnun, dua
ediyorlar size!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
SUAT KILIÇ (Devamla) Bir diğer rakamı ifade etmek
istiyorum, BAĞ-KUR tarım sigortalısının
aylığı:
Değerli arkadaşlar, 2002de BAĞ-KUR tarım
sigortalısının aylığı olarak layık gördüğünüz
rakam 65 lira 80 kuruş; hadi 66 lira diyelim. BAĞ-KUR tarım
sigortalısına emekli aylığı olarak öngörülen rakam
sadece 66 lira!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Bizim getirdiğimiz
işsizlik sigortası sayesinde ayaktasınız!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Hatibi takip edemiyoruz
Sayın Başkan.
SUAT KILIÇ (Devamla) 2010 Ocak ayında bu rakam nereye
çıkmış? 367 liraya. Artış oranı değerli
arkadaşlar, -rakama dikkat buyurunuz, artış oranı- yüzde
457. Yüzde 457!
Bu iktidar eleştirilmeyi değil, bu iktidar takdir
edilmeyi ve alkışı hak ediyor diye düşünüyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Uzayda mı
yaşıyorsun?
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekilleri, hatibe müdahale
etmeyelim.
SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
bakınız, asgari ücretten devam edecek olursak, yine övüneceğiniz
bir tablo yok.
AHMET BUKAN (Çankırı) İşsizliğe gel!
SUAT KILIÇ (Devamla) Asgari ücreti -küsuratını
atıyorum- 180 lira aylık rakamla devralmışız. Bugün
asgari ücret 576 lira. Dolar bağlamında, döviz üzerinden hesap edecek
olursak, devraldığımız bir aylık asgari ücretin dolar
cinsinden karşılığı 110 Amerikan doları. Bugünkü
bir aylık asgari ücretin dolar cinsinden karşılığı
370-380 Amerikan doları.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Başbakan
kayıkçılık yapıyordu, şimdi gemicilik yapıyor!
SUAT KILIÇ (Devamla) Bu ülkede dolarla alım satım
yapılmıyor. Bunun idrakindeyim ama döviz olarak da hesap etseniz,
Türk lirası olarak da hesap etseniz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) İşsizliğe gel
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen..
SUAT KILIÇ (Devamla)
gerçekten ülkemizi yöneten, sizin de
muhalefet ettiğiniz iktidarla iftihar etmeniz gerektiğini,
değerli arkadaşlar, düşünüyorum.
Bu arada, tabii her zaman, her zeminde ifade ettik. Bakın,
para üzerinden sadece konuşmayla olmuyor, paraya değer de
kazandırmak lazım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) İşsizliğe gel,
işsizliğe. İşsizliğe gelsene!
BAŞKAN Sayın Kılıç, lütfen Genel Kurula
hitap edin.
SUAT KILIÇ (Devamla) Bu ülkenin evlatları ve Türk milleti
adına siyaset yapanların Türk ibaresiyle değerli olan her
şeyin değerine değer katması lazım. Nedir değer
kattığımız unsurlardan biri? Türk parasıdır.
Altı sıfır attık Türk lirasından ve hamdolsun,
altı senedir o sıfırların bir tanesi bile geri dönmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılıç, lütfen
tamamlayınız.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) İşsizliği ortadan
kaldırmak için ne yaptınız?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başbakan
kayıkçılık yapıyordu, şimdi gemileri var!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
elbette ki bunlar sizi rahatsız edecektir çünkü üç buçuk sene iktidarda
kaldınız, altı sıfırlı Türk parasından bir
tek sıfır bile atamadınız, paramıza itibar
kazandıramadınız ama biz iktidara geldiğimizin henüz
birinci senesinde Türk parasından altı sıfırı
attık ve O sıfırların hepsi geri gelecek. dediniz;
hamdolsun, bir tanesi bile geri gelmedi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Suatın görevi bu...
Seçilmiş
İlla Meclisi gerecek!
SUAT KILIÇ (Devamla) Ne diyor ecdadımız? Ayinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz, görünür kişinin rütbeyi
aklı eserinde.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sonra uzlaşma diyorlar,
sizinle mi uzlaşacağız?
BAŞKAN Önerinin lehinde söz isteyen Bayram Meral,
İstanbul Milletvekili.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sen seçilmiş bir görevlisin,
Meclisi germekle görevlisin!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Geriyorsunuz Meclisi! Hep aynı
BAŞKAN Sayın Korkmaz
SUAT KILIÇ (Samsun) Niye geriliyorsun?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Müspet konuş, geriyorsun
sürekli Meclisi!
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) Niye zoruna gidiyor, o zaman öyle
değil miydi?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
karşılıklı konuşmayalım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Dün dairede kalıyordu,
şimdi beş tane konakta beraber oturuyor, bunu da anlatın!
Emekliler hayatından çok mu memnun, bunu anlatın! Siz kendi
varlığınızdaki artışı da anlatsanıza
millete!
BAŞKAN Sayın Meral, buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; emeklilerle ilgili, Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırma komisyonu
açılması hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım, asıl konuya
geçmeden bir konuyu bir kez daha bilginize sunmak istiyorum. Bugün Tekel
işçileri bir buçuk ayı aşkın bir süredir karın,
yağmurun, her türlü sıkıntının altında
mücadelesini sürdürmektedir. Bugün Sayın Türk-İş
Başkanı ile Sayın Başbakanımızın bir
toplantısı olacaktır. Umuyorum, diliyorum ki Sayın
Başbakan, çalışan bu Tekel işçilerinin haklarını
gasbettirmekten vazgeçer, bunların haklarını verir ve hepimizin
de üzüldüğü, kırıldığı,
darıldığı, sıkıldığı bu ortam da
kalkar.
Yine bizleri üzen bir konu var: Sayın Maliye
Bakanımızın ifadeleri. Efendim, biz bu Tekel işçilerine
acıdık da bunları bu şekilde işe almaya mecbur
kıldık. ifadesi kırıcıdır, üzücüdür,
yakışıksızdır. Eğer bu ülke Sayın Maliye
Bakanının babasının tapulu bir müessesesi olmuş
olsaydı, çiftliği olmuş olsaydı böyle bir ifadeyi
kullanmaya hakkı vardı ama Türkiye Cumhuriyetinin bir Maliye
Bakanıdır, ne dediğini bilmesi gerekir, ne söylediğini
bilmesi gerekir. Sayın Maliye Bakanı bir kez de Türkiyedeki
öğretmenler Avrupadaki öğretmenlerden daha fazla ücret alıyor.
ifadesini kullanmıştı. Lütfen
Sayın Maliye Bakanı
umarım -zaman ister biraz- Türkiyeyi tanıyacak ama İngiltere
ile Türkiyeyi birbirine karıştırıyor değerli
arkadaşlarım.
Muhterem arkadaşlarım, niye kızıyorsunuz bunu
bir türlü anlayamıyorum. İktidar olduğunuzdan bugüne kadar,
emeklinin hakkını kıstınız, memurun hakkını
kıstınız, işçinin hakkını
kıstınız, çiftçiyi ektiğine, biçtiğine pişman
ettiniz, iş yerleri eskiden yüzer yüzer kapanırdı artık
milyon milyon kapatmanın yollarını açtınız, eskiden
esnafın senedi, çeki yüzer yüzer protesto olurdu şimdi milyon milyon
protesto oluyor, iş yerleri kapanıyor. Bunları hep birlikte
yaşıyoruz, yalan mı? Yani, bunlara çare bulma yerine
konuşmacılara karşı tepki gösterip bunları silmenin,
yok göstermenin bir anlamı var mı? Bunlar ortada değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, 5510 sayılı Yasa çıkarken -emeklilerle
ilgili- gerekçe neydi değerli arkadaşlarım? Gerekçe neydi?
Efendim, memur emekli aylıkları ile BAĞ-KUR emekli
aylıkları ve işçi emekli aylıkları arasında çok
büyük fark var. Biz bu yasayı çıkarıyoruz, bu yasayla bu
olumsuzlukları, dengesizlikleri ortadan kaldıracağız. diyen
siz değil miydiniz? İktidar olursak IMFnin Türkiyeye
dayattığı bütün anlaşmaları yırtacağız,
özgürce bir toplu sözleşme düzeni kuracağız. diyen siz
değil miydiniz değerli arkadaşlarım? Sayın Sözcünüz
burada konuşuyor: Efendim, 2002 yılında buydu, 2009
yılına geldik, bunu verdik.
AHMET YENİ (Samsun) Rakam söylüyor, rakam
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Muhterem arkadaşlarım,
2001 krizinde işçiler yüzde 18 zam aldı, siz de ortamınızda
yüzde 2,5 zam verdiniz. Yani bunu nasıl mukayese ediyorsunuz değerli
arkadaşlarım?
AHMET YENİ (Samsun) Enflasyon kaçtı, enflasyon?
2002de enflasyon kaçtı?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Ayrıca,
artışları hesap ediyorsunuz. Peki, o zaman akaryakıtın
litresi kaç liraydı, doğal gaz kaç liraydı, ulaşım
giderleri neydi, okul masrafları neydi, şimdi ne? Bunların
oranlarını niye vermiyorsunuz değerli arkadaşlarım?
ÜNAL KAÇIR (İstanbul) Vereceğim, vereceğim
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Neden emekliden şey
yapıyorsunuz?
Bakın muhterem arkadaşlarım, 5 milyon 202 bin 452
işçi emeklisi var, 2 milyon 016 bin 806 BAĞ-KUR emeklisi var, 815.417
memur emeklisi var. Bunların toplamı, muhterem
arkadaşlarım, 9 küsur milyon. Şimdi, ben, emeklilere de bazen
kahrediyorum muhterem arkadaşlarım. Bunları eşleriyle
ortaya koysan 18 milyon, çoluğunu çocuğunu bir tarafa bırak.
Niye AK PARTİye yalvarıyorsun? Tavır koysan, geçmişte
meydanlarda hakkını aradığın gibi hakkını
arasan 500 defa AK PARTİyi tarihin karanlıklarına gömersin. Yok
ama, bunlarda da kabahat yok, bizlerde de biraz kabahat var. Bırakmışız
işin bir tarafını. Adam geliyor, birkaç tane dernek kurmuş,
bilmem ne kurmuş, geliyor, yanınıza alıyorsunuz
onları, genel kurullarına gitmeden önce zemin
hazırlıyorsunuz, bir iki bakan gönderiyorsunuz, bir iki tatlı
laf, iki alkış, işi bitirdiğinizi zannediyorsunuz. Öyle
değil muhterem arkadaşlarım.
Emekliye verdiğinizi söylüyorsunuz, geçmişte 38
kuruş verdiniz. Ben 40 kuruş. dedim, sonradan Milliyetçi Hareket
Partili sözcü dedi ki, 2 kuruş da zam yaptın. Verdiğinizi
değerli arkadaşlarım geri aldınız
yaptığınız zamlarla. Hani bir zamanlar emeklilere bütün
kapıları açıyordunuz, hastanelerin kapılarını.
Her taraf serbest, özel hastanelere de gider. diyen siz değil miydiniz,
ne oldu? Hani hiçbir şey almıyordunuz, 2 lirayı 15 liraya
çıkardığınızı niye söylemiyorsunuz değerli
milletvekilleri? Onlardan niye hiç bahsetmiyorsunuz?
Peki, bir emekli düşününüz, bunlar yaşlı, bizim
gibi belli yaşa gelmiş insanlar -Suat Bey gibi genç değiller- bu
adamın ayda iki defa hastaneye gittiğini düşünün değerli
arkadaşlarım 30 lira verecek, dört defa gittiğini düşünün
60 lira verecek; senin verdiğin zammı elli defa elinden dolaylı
aldın ve gitti.
Peki muhterem arkadaşlarım, zam verdik, verdik de,
verdiğiniz zam nedir, ne zam verdiniz? Biraz önce siz de söylediniz, bunların
birçoğu açlık sınırının altında.
BAĞ-KURun yüzde 99u açlık sınırının, yani 800
liranın altında aylık ücret alıyor.
SUAT KILIÇ (Samsun) Daha fazlası, daha iyisi için
çalışıyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Neresi bunun mutluluk? Hani
bunun neyiyle övünüyorsunuz bana söyler misiniz? SSK emeklisi de öyle. Memur
emeklisinin de yüzde 25i, bırak yoksulluğu, açlık
sınırının altında ücret almaktadır. Meydanlarda
söylediğiniz vaatlerle bunların hiç biri birbirine
bağdaşmıyor muhterem arkadaşlarım. Ne oldu peki, ne
olacak?
Geldiğiniz günden itibaren, ne kadar,
çalışanların hakkı, hukuku varsa bunların üzerine
gittiniz. Bakın, geçmişte aldığı ücret ne olursa
olsun, bir SSK emeklisi 440 bin liranın altında ücret almazdı.
Siz alt tabanı kaldırdınız, 200 küsur bin liraya,
bazısı da 190 bin liraya düştü. Bunun nesiyle övünüyorsunuz
değerli arkadaşlarım? Bunları siz yaptınız.
Cumhuriyet tarihinde, çalışanların hakkına sizin döneminiz
kadar hiçbir hükûmet hücum etmemiştir. Siz bunları
yaptınız. Ondan sonra burada diyor ki: Efendim, 2002
yılında buydu, 2003 yılında buydu
Peki, soruyorum size:
İçinizde olan bazı milletvekillerinin, bazı bakanların 2002
yılındaki durumları ile 2009 yılındaki durumları
aynı mı? Onlarda hiç artış olmadı mı? Onları
niye söylemiyorsunuz? Onların durumlarında, ekonomik
durumlarında hiç gelişme olmadı mı? Onların mesleki
durumlarında hiçbir gelişme olmadı mı? Detayına
inmiyorum, onları da söyleseniz ya!
Yani Türkiye yerinde duruyorsa, emekli aylılıkları
da dursun, memur aylıkları da dursun, işçi aylıkları
da dursun ama Türkiyedeki fiyat artışları
karşısında değerli arkadaşlarım, bunları
yapacaksınız. Bakın, ben orada dururken bir şey
yaptım, kafamda şöyle bir olayı geliştirdim muhterem
arkadaşlarım: Şimdi, orada açlık sınırı kaça
çıkmış 2002 yılında? 2002 yılında 300
liraya. 2009 yılında kaça çıkmış? 800 liraya. Yüzde
100ün üzerinde artış olmuş. Onu niye söylemiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu emekli
arkadaşlarımız yıllarını bu ülkeye vermiş
insanlardır, emektar insanlardır, emektar. Yarın
birçoğunuzun da gideceği nokta odur değerli
arkadaşlarım. Neden tereddüt ediyorsunuz? Bir siyasi partimiz bir
önerge vermiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Diyor ki: Emekli
arkadaşlarımız mağdur. Aralarında bir ücret
dengesizliği var. Efendim, söz verdiniz, TÜFE farklarını hâlen
bugüne kadar alamadı. İntibak durumlarında muazzam bir
dengesizlik var. Oturalım, bunları kendi aramızda
tartışalım, olumlu bir noktaya getirelim. Bu
arkadaşlarımız artık ne iktidarın
kapısını çalsın ne de muhalefetin kapısını
çalsın. Bundan niye tereddüt ediyorsunuz? Bundan niye rahatsız
oluyorsunuz değerli arkadaşlarım? Bundan daha doğal bir
şey var mı? Bunlar bizim arkadaşlarımız, geçmişte
birlikte görev yaptığımız arkadaşlarımız
değil mi?
Ben şunu istiyorum iktidar partisinden: Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu bu araştırma önergesine
değerli arkadaşlarım da Cumhuriyet Halk Partisinin olduğu
gibi olumlu oy kullansınlar, bu arkadaşlarımızın hiç
olmazsa bazı olumsuzluklarını ortadan kaldıramazsak dahi,
aza indirelim ve bir daha onların yanına gittiğimiz zaman huzur
içerisinde gitmenin gayreti içerisinde olalım. Bunu sizlerden de bekliyorum
değerli arkadaşlarım.
Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde söz isteyen Ünal Kacır, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün akşam geç vakitlere kadar
Mecliste birlikte çalıştık ve emeklilerimize yapılacak
zamları beraber burada kararlaştırmış olduk ve dün
akşamki çalışmalarımız sırasında da
emeklilerimizle ilgili ve maaşlarına yapılan zamlarla ilgili
epey konuştuk ama tüm buna rağmen arkadaşlarımız bugün
bir araştırma önergesini gündeme getiriyorlar, emeklilerin
durumlarını araştıralım diye.
Değerli arkadaşlar, bu öneriyi gündeme getiren
arkadaşlarımızın burada gündem belirleyecek sayıda
destekleri olmadığı hâlde, sadece, çıkarılacak
yasaların gecikmesini temin etmek için ve bunu geciktirirken de burada
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) İftira atma! Niyet
okuma!
ÜNAL KACIR (Devamla)
bazı hususlarda
vatandaşlarımızın duygularına hitap edici şekilde
konuşmalar yapmak üzere bu önerileri getiriyorlar. Saygı duyuyoruz,
haklarıdır, getirirler ama biz de bunlarla ilgili görüşlerimizi
halkımızla ve buradaki arkadaşlarımızla birlikte
paylaşmış oluyoruz.
2002 ve bugün arasında kıyaslama
yapıldığı zaman Milliyetçi Hareket Partisinden
arkadaşlarımız hemen bir feveran ediyorlar ve 2002 sendromundan
ne zaman kurtulacaksınız? diyorlar. Bu sadece burada olmuyor, biz KİT
Komisyonunun çalışmaları sırasında da KİTlerin
2002deki durumu ile bugünkü durumları
karşılaştırdığımız zaman da hep orada
bu tepkileri alıyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Artık yeni bir şeyler
söylemek lazım!
ÜNAL KACIR (Devamla) Evet, o yıllar acı yıllar,
acı yıllar o yıllar, yani 1999-2002 arası acı
yıllar. Acı yılları hatırlatmak doğru değil
ve bu acı yılları bize yaşatanları hatırlatmak o
arkadaşlarımızı elbette üzer ama tahammül göstermek
lazım, biz birbirimize burada tahammül göstereceğiz çünkü demokrasi
tahammül rejimidir.
Değerli arkadaşlar, az önce Grup Başkan Vekilimiz
Suat Kılıç Bey 2002 ile bugün arasındaki emekli
maaşlarımızla ilgili detayları sizlere aktardı, ben o
konulara, o oranlara tekrar girerek vakitlerinizi almayacağım ama
şu eleştiri geliyor: Deniliyor ki: İyi de emeklinin
enflasyonuyla diğer global toplam enflasyon birbirinin aynısı
değildir, farklıdır, ona göre değerlendirmek lazım,
onları bize söyleyin. Söyleyin bakalım, doğal gazdaki zamlarla,
elektrikteki zamlarla bu maaş artışlarını birbiriyle
karşılaştırdığınız zaman denk geliyor
mu, gelmiyor mu? İşin neresindeyiz? Haklı söylüyorlar,
doğru söylüyorlar, işe o yönden de bakmamız lazım. Yani
temel gıda maddeleri var, temel ihtiyaç maddeleri var, bunların
alınmasında, karşılanmasında emeklilerimizin
maaşları nereden nereye gelmiş, bunları da elbette
karşılaştırmak lazım. Bu şekilde ben sizlerle
bazı bilgileri, bazı rakamları paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, en düşük emekli
SSKlının bir aylık maaşıyla 2002de ne alınıyormuş,
bugün ne alınıyor? Emekli SSKlı
2002de en düşük emekli
SSKlının maaşıyla ne alınıyormuş?
Tabii ki burada şimdi ben rakamları verirken ya
sırf ekmek mi yiyecek, sırf domates mi yiyecek, sırf doğal
gaz mı kullanacak, sırf elektrik mi? Hayır, ama bir ölçü olsun
diye bu rakamları söyleyeceğim.
Değerli arkadaşlar, 2002de SSK emeklisinin
aldığı maaşla
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Yalan söylüyorsun, yalan!
BAŞKAN Lütfen Sayın Milletvekilim.
ÜNAL KACIR (Devamla) Hesapla!
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Bir ekmeğin kaç lira
olduğunu bilmiyor musun? Yalan söylüyorsun!
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen
ÜNAL KACIR (Devamla) Kilogram konuşuyorum. 326 kilo ekmek
alıyor.
Değerli arkadaşlar, makarna
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Allahtan kork! Yalan
söylüyorsun!
BAŞKAN Lütfen hatibe müdahale etmeyelim.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Bu millet dinliyor seni!
Yalan söylüyorsun!
ÜNAL KACIR (Devamla) Çıkar konuşursunuz canım,
çıkar konuşursunuz.
BAŞKAN Sayın Kacır, lütfen Genel Kurula hitap
ediniz.
Devam edin, buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla) Makarna
130 kilo makarna alınıyormuş.
Şimdi 342 kilo makarna alınıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) 1 ton, 1 ton! Yanlış
söylüyorsun, 1 ton alınıyor!
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Niye alınıyor niye? Niye
alınıyor?
ÜNAL KACIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, tamam da,
doğal gaz, doğal gaz
Arkadaşlar,
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Daha fazla, daha fazla!
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) O da külliyen yalan!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ÜNAL KACIR (Devamla) Hesapla, hesapla!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yanlış söylüyorsun, daha
fazla!
ÜNAL KACIR (Devamla) Evet, 953 kilovatsaat elektrik
alınıyormuş. 2.509 kilovatsaat elektrik alınıyor.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Niye kaçak kullanıyor o zaman?
ÜNAL KACIR (Devamla) Bu kimin? SSK emeklisinin. Peki, SSK
emeklisine biraz bu imkânlar olmuş da, BAĞ-KUR emeklisine ne
olmuş BAĞ-KUR emeklisine?
GÜROL ERGİN (Muğla) Allah ıslah etsin! Memleketi
paramparça ettiniz!
ÜNAL KACIR (Devamla) BAĞ-KUR emeklisi neyi elde etmiş?
Bak siz BAĞ-KUR emeklisine 70 kilo ekmek vermişsiniz, biz 262 kilo
ekmek vermişiz. BAĞ-KUR emeklisinin aldığı maaşla
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yanlış! Daha fazla, daha
fazla!
ÜNAL KACIR (Devamla) 541 kilovatsaat elektrik
alınabiliyormuş, şimdi 2.017 kilovatsaat elektrik
alınıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Daha fazla
Yanlış
söylüyorsun Ünal Bey, daha fazla.
ÜNAL KACIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, bu
rakamları uzatırız, uzatabiliriz tabii de diğerlerine de
bir bakalım. Köylü BAĞ-KURu emekli
GÜROL ERGİN (Muğla) Palavra olduktan sonra uzat
uzatabildiğin kadar.
ÜNAL KACIR (Devamla) Köylü BAĞ-KURu, köylü BAĞ-KURu
Bak şimdi, dinle
Dinle, dinle
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Köylü zil takıp oynuyor!
ÜNAL KACIR (Devamla) Köylü BAĞ-KURuna verdiğiniz
maaşla 32 kilo ekmek alabiliyormuş, köylü BAĞ-KURu.
GÜROL ERGİN (Muğla) Köylü gömleğini satıyor.
BAŞKAN Sayın Ergin
ÜNAL KACIR (Devamla)
GÜROL ERGİN (Muğla) Köylüde gömlek kalmadı.
ÜNAL KACIR (Devamla)
şimdi,
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Yalan söylüyorsun.
ÜNAL KACIR (Devamla) İşte, meydanda, verdiğin 66
lira o zaman ya! 66 lira veriyordunuz, 66 lira! 66 lirayla nasıl
geçinilir? Ha, biz ne yapmışız? 360 liranın üzerine
çıkarmışız, 365 lira, 367 lira olmuş. Ha, şimdi
söyle, söyle de destekli söyle.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Yalan söyledikten sonra her
şeyi söyle.
ÜNAL KACIR (Devamla) Bak şimdi,
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yanlış söyleme, o
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Yalan söyleme, köylü
doğal gaz mı kullanıyor ya? (Gülüşmeler)
BAŞKAN Sayın Vekilim, böyle bir hakkınız var
mı?
ÜNAL KACIR (Devamla) Ölçüyorsun ya!
BAŞKAN Lütfen
ÜNAL KACIR (Devamla) Köylü emekli oldu, emekli. Şehre
gitmiş, şehirde de doğal gaz kullanıyor. Yok mu?
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Köylü doğal gaz mı
kullanıyor, atma o kadar.
ÜNAL KACIR (Devamla) Haydi, başka şeye bakalım.
Tamam, karşılaştırmayalım doğal gazla. Elektrik
kullanıyor mu köylü, elektrik kullanıyor mu?
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Köylüyü çiftçilik yapamaz
hâle getirdiniz.
ÜNAL KACIR (Devamla) Ha, bakalım, elektriğe
bakalım. 250 kilovatsaat elektrik alıyormuş verdiğiniz
maaşla, şimdi 1.389 kilovatsaat elektrik kullanabiliyor.
Bak, başka bir şey söyleyeyim; bak, makarna: Sizin
verdiğiniz maaşla 34 kilo makarna alınırken bizim bugün
verdiğimiz maaşla 189 kilo makarna alabiliyor.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sadece makarna mı yiyecek bu insanlar?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Makarnayı bedava
dağıtıyorsunuz.
ÜNAL KACIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, ya, bunlar
kıyas, kıyas!
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Peyniri, zeytini söyle.
ÜNAL KACIR (Devamla) Başka bir şeye bakalım
canım. Haydi, ona da takıldınız.
Çay:
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Daha fazla, eksik söylüyorsunuz!
OSMAN KAPTAN (Antalya) Tarım emeklisi kaç lira alıyor.
ÜNAL KACIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, bu liste
böyle uzayıp gider. Vaktinizi fazla almak istemiyorum, değerli
arkadaşlarımızı da fazla üzmek istemiyorum ama Allah o
acı yılları bir daha yaşatmasın diyorum.
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) Üzülmüyoruz, komedi
dinliyoruz.
ÜNAL KACIR (Devamla) O acı yıllara bizleri getirenleri
halkımız çok iyi tanıyor ve onları bir daha da buralara,
iktidara getirmez.
Şimdi, Sayın Meral
Sayın Meral, sağ olsun,
burada, hastanelere katkı payından filan bahsetti. Sayın Meral,
siz, yıllarca, işçi sendikalarının
başkanlığını yaptınız. Siz hayal ediyor
muydunuz, işçi ya da işçi emeklisi hastaneye gidecek
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Kızılayda elli gün
soğukta direniş yapacak, hayal edilmiyordu tabii.
ÜNAL KACIR (Devamla)
özel hastaneye gidecek, devlet hastanesine
gidecek, istediği hastaneye gidecek, reçeteyi alacak istediği
eczaneden ilacını alabilecek?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN KAPTAN (Antalya) Sen neredesin? Hangi memleketin
milletvekilisin sen?
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Siz bunu hayal etseydiniz, talep ederdiniz; hayal edebilseydiniz
talep ederdiniz. Sizin sendika başkanı olduğunuz dönemi ben
biliyorum. Hiç böyle bir talebinizi de duymadım; yahu, gelin, bütün
eczanelerden işçiler, işçi emeklileri ilaçlarını alabilsin
diye. Ha, bak ne yaptınız biliyor musunuz: Biz bunu getirirken siz
burada çıktınız karşı söylemde bulundunuz.
Hastanelerin birleştirilmesine karşı çıktınız
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) İstemezuk, istemezuk!
ÜNAL KACIR (Devamla)
ve bütün bunların
yapılabileceğini düşünemediniz; yapamazsınız,
edemezsiniz
Ama yaptık da, ettik de, daha güzelini yapacağız.
Halkımız bunu biliyor, halkımız bunu biliyor. Ülkemiz
ekonomisini düzelttikçe daha güzellerini halkımıza yine AK PARTİ
olarak bizler yaşatacağız.
GÜROL ERGİN (Muğla) Düzeltmediniz, dümdüz etiniz.
ÜNAL KACIR (Devamla) Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Hepinize hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) Memleketi parça parça ettiniz, ne
konuşuyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kacır.
GÜROL ERGİN (Muğla) Memleketi paramparça ettiniz,
paramparça!
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri.
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) Sayın
Başkanım, hem ismimden hem de geçmişteki unvanımdan
bahsederek Değerli Vekilim sataşma yaptı. Açıklık
getirmek istiyorum müsaade ederseniz.
BAŞKAN Ne söyledi Sayın Kacır, Sayın Bayram?
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) Daha ne söyleyecek?
(Gürültüler)
BAŞKAN Hayır, lütfen
Konuşmayı dinledim.
Sizin hayal edip etmediğinizi sordu, sadece soru sordu size.
Teşekkür ediyorum.
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisini
oylarınıza sunacağım ancak oylamadan önce bir yoklama
talebi vardır, yerine getireceğim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
MHP grup önerisinin oylanmasında toplantı yeter
sayısının aranmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu? Burada.
Sayın Kart? Burada.
Sayın Meral? Burada.
Sayın Köse? Burada.
Sayın Diren? Burada.
Sayın Coşkunoğlu? Burada.
Sayın Kaptan? Burada.
Sayın Paçarız? Burada.
Sayın Barış? Burada.
Sayın Hacaloğlu? Burada.
Sayın Küçük? Burada.
Sayın Köktürk? Burada.
Sayın Ağyüz? Burada.
Sayın Özdemir? Burada.
Sayın Tütüncü? Burada.
Sayın Ersin? Burada.
Sayın Topuz? Burada.
Sayın Yıldız? Burada.
Sayın Süner? Burada.
Sayın Ergin? Burada.
BAŞKAN Beş dakika süre veriyorum.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Sayın Başkan,
beş dakika az, on beş dakika verin!
III.- YOKLAMA
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- (10/478) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 28/1/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler.. Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.56
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 54üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
2.- (10/44, 10/147) esas
numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 28/1/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
12.01.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 28.01.2010 Perşembe günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroglu
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan (10/44) ile (10/147) esas numaralı Meclis
Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul'un,
28.01.2010 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz
isteyen Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Değerli
milletvekilleri, Sayın Başkan; Tekel işçileriyle ilgili, hem
Tekelin özelleştirilmesi ve Tekel işçilerinin içinde bulunduğu
durum hakkında iki ayrı araştırma önergemiz var. Bu
araştırma önergelerinin Meclis Genel Kurulunda görüşülüp kabul
edilmesini ve komisyon kurulmasını arzu ediyoruz.
Az önce Milliyetçi Hareket Partisinin emeklilerle ilgili bir
araştırma önergesi görüşüldü. Samimi söylüyorum AKP grup
sözcülerini ve milletvekillerini dinleyince dedim ki: Herhâlde bizim emekliler
Kanarya Adalarında yaşıyor da bizim haberimiz yok. Her türlü
imkân sağlanmış, her türlü olanak verilmiş, emeklilerin
durumu tozpembe fakat bizim haberimiz yok ve ben şöyle bir karar
aldım: Burada konuşan iki AKPli, hem Grup Başkan Vekili Suat
Beyin hem de Sayın Kacırın konuşmalarını hep
yanımda taşıyacağım. Emekliler itiraz ettiği zaman
da diyeceğim ki: Siz yalan söylüyorsunuz kusura bakmayın. Sizin
durumunuz çok parlak. İşte, iktidardan iki değerli
milletvekilimizin görüşmeleri ve görüşmelerde sizinle ilgili durumu
Parlamentoda böyle yansıttılar. Biz de o milletvekillerimize güveniyoruz.
Siz refah içinde yaşıyorsunuz, yaz tatillerini de Kanarya
Adalarında geçiriyorsunuz. O nedenle de AKP size minnettar.
Değerli milletvekilleri, Tekel, Türkiyenin değil
dünyanın en önemli kuruluşlarından birisiydi. Ama
özelleştirme kararı alındı, parça parça
özelleştirildi. Şimdi, bu özelleştirme sırasında pek
çok işçi mağdur oldu. Sayın Başbakanın
yaptığı konuşmalarda ve AKP milletvekillerinin
yaptığı konuşmalarda özelleştirmenin sosyal boyutunu
dikkate almadıklarını görüyoruz. Özelleştirilen
kuruluşların içinde insanlar var; o insanlar üretim yapıyorlar,
o insanların hakları var. Biz bunları özelleştiririz,
yasalara göre kıdem tazminatlarını öderiz ve kapının
önüne bırakırız
Ben istirham ediyorum: Acaba özelleştirme yapan diğer
ülkelerde, örneğin Japonyada, örneğin Almanyada, Fransada,
İngilterede acaba gerçekten işçiler kapının önüne kondular
mı? Orada özelleştirmenin sosyal boyutu üzerinde ayrıca duruldu
mu? İşçiler işsiz kalmasın diye onlara özel olanaklar
sağlandı mı? Hakları gasbedildi mi? Hayır,
bunların hiçbirisi yok ama bunlar sizin İktidarınız
döneminde yaşanıyor.
Şimdi, bakınız değerli milletvekilleri,
5/12/2009, Sayın Başbakan İstanbulda bir konuşma
yapıyor. Oraya Tekel işçileri de gelmiş, Tekel işçilerinin
attığı slogan şu: Tekel sizden müjde bekliyor. Başka
bir şey yok. Buna Sayın Başbakan kızıyor ve şunu
söylüyor: Bu ülkede çalışmadan, yatarak para kazanmak istiyorlar.
Biz artık, yatarak para kazanma dönemini kapattık. Üreteceksin,
kazanacaksın. Bunlar Devletin malı deniz, yemeyen domuz. dediler,
bu anlayışla baktılar. Biz böyle bakamayız.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Tekel işçilerini
eleştirebilirsiniz ama bir başbakan Devletin malı deniz,
yemeyen domuz. anlayışını işçilerin üzerine
yıkamaz çünkü onlar çalışmak istiyorlar, onlar üretmek
istiyorlar, onlar yan gelip yatmak istemiyorlar. Ama Sayın Başbakan
bunu hangi bilgiyle, hangi bilgi donanımıyla ifade etti,
doğrusunu isterseniz anlamakta zorluk çekiyorum.
Bakın, Sayın Başbakan yine bir
konuşmasında diyor ki: Efendim, ben yetim hakkı yedirmem.
Değerli milletvekilleri, Tekelin alkol bölümünü Şubat 2004te
özelleştirdiniz, 292 milyon dolara gitti. 292 milyon dolara alanlar bir
süre sonra bunu 900 milyon dolara sattılar. Şimdi ben buradan bütün
vatandaşlarıma seslenmek istiyorum: 292 milyon dolara satıp,
alanın bir süre sonra 900 milyon dolara sattığı bir yerde
yaratılan rantın yetimin hakkını yemek olduğunu
biliyor mu, bilmiyor mu Sayın Başbakan? Böyle bir anlayış
olabilir mi? 292 milyon dolara satacaksınız, alan 900 milyon dolara
satacak, Yetimin hakkını yiyor. Diye Tekel işçisinin
sırtına bineceksiniz ama bunu hiç görmemezlikten geleceksiniz.
Sadece bu mu? İki kamu bankasından damadının
üst düzey yönetici olduğu bir şirkete 750 milyon dolar kredi
çıkartırken yetim hakkı acaba Sayın Başbakanın
aklına hiç geldi mi? Yine gelmemiştir ama Sayın Başbakan
yeri, zamanı gelince Yetimin hakkını yedirmem. diyor.
Yine bir şey daha söyleyeyim, burada Sayın Meral da
ifade etti: Sayın Maliye Bakanı işçilere merhamet göstermekten
söz ediyor, Efendim, daha önceki işçiler özelleştirmede mağdur
oldular, biz merhamet gösterdik, 4/C kapsamında onları işe
aldık. Tekel işçilerine de bu merhameti gösteriyorlar!
Merhamet sözcüğü bir hukuk devletinde bir bakanın, bir
siyasetçinin kullanmaması gereken bir sözdür. Hatta Sayın Meral
konuşmasını yaparken Sayın Maliye Bakanının
Türkiye çiftliği mi ki merhamet sözcüğünü kullanıyor. diyor.
Bir iş adamı, kendi çiftliği bile olsa orada çalışan
işçi için merhamet sözcüğünü kullanamaz çünkü onlar
çalışıyorlar, üretiyorlar, çalışıp üretiyor ve
hakkını da alıyor. Bizim Anayasamızda merhamet değil,
hak kavramı vardır, kişilerin hakları vardır, sosyal
hakları vardır. Kişilere devlet lütfetmez, kişiler
haklarını alırlar, haklarını sorgularlar.
Eğer siz bir Maliye Bakanı olarak, üstelik yurt
dışında eğitim görmüş bir Maliye Bakanı olarak
işçilere merhamet gösterirseniz o merhameti işçiler size aynen iade
ederler. Hiç kimse o merhametin arkasında değil, herkes
kazanılmış hakkının korunmasını istiyor,
yeni bir hak da talep etmiyor. Hiçbir Tekel işçisi yan gelip yatmak
istemiyor, diyor ki: Biz çalışmak istiyoruz, bize yer gösterin.
Bakınız değerli milletvekilleri, geçen yasama
döneminde altı aydan fazla çalışan işçileri kadrolu
işçi yaptınız, bizler de destek verdik buna, altı aydan
fazla çalışanlara. Şimdi on iki saat çalışmak
isteyenlere siz kadroyu fazla görüyorsunuz, diyorsunuz ki: Biz sizin
işinize son vereceğiz. O zaman, bu anlayışın arkasındaki
nedir, ne yatıyor bu anlayışın arkasında? Tekel
işçilerine karşı bir garaz mı besleniyor, bir kin mi
besleniyor? Bunun mutlaka bir şekliyle açıklanması lazım.
Tekel işçilerine her türlü baskı yapıldı,
biber gazı kullanıldı, o soğuk sularda havuza girmek
zorunda kaldılar, polis copu yediler ama bir şey yaptı Tekel
işçileri: Hiçbir harekete karşı şiddete
başvurmadı. Dayak yedi, sesini çıkarmadı; havuza
attınız, sesini çıkarmadı; biber gazı
sıktınız, sesini çıkarmadı ve Tekel işçisi diyor
ki: Hakkımız teslim edilmezse, ölüm orucuna yatacağız. O
zaman, sosyal devlette bu kadar baskı ve şiddeti uygulayarak, neden
işçileri ölüm orucuna yatırıyorsunuz?
Tekel işçileri demokrasiye de, ulusal bütünlüğe de güzel
bir örnek verdiler. Tekel işçileri arasında Bitlisli var, Vanlı
var, Adıyamanlı var, Diyarbakırlı var, Trabzonlu var,
İzmirli var, Trakyalı var ve hepsi ortak tek bir ses
çıkarıyorlar: Bizim haklarımızı elimizden
almayın. Ulusal bütünlük içinde çıkarıyorlar,
ayrışmayı değil, hak uğruna birlikteliği
savunuyorlar. Bu da aslında demokrasi açısından bizim için de
güzel bir derstir, güzel bir örnektir; bu örneğin arkasında niçin
durmuyor iktidar partisi? Evet, hepiniz gelin, hepinize kucak açıyoruz.
denmesi lazım.
Sayın Elitaş, geçen gün burada konuşma
yaptığında dedi ki: Giydirilmiş ücretleri 3.018
liradır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) 3.108
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) 3.108 lira.
Tekel işçilerini ziyarete gittim, dedim ki: Giydirilmiş
ücret olarak 3.108 lira alan var mı? Bize bordrolarını
gösterdiler, bordrolarda bunlar yok, çıplak ücret görünüyor. Ben
kendilerine şunu söyledim: Hepiniz 3.108 lira değil, 1.500 lira
almaya razı mısınız? Tamamı: Evet,
razıyız. Verin 1.500 lirayı bu iş bitmiş olsun.
Burada yine söylüyoruz: Verin 1.500 lira, 3,108 lira istemiyorlar, bu iş
bitmiş olsun, herkes razı, hakkına razı zaten. Kaldı
ki, 1.500 lira da almıyorlar bunlar, 1.200 lira alan var, 1.300 lira alan
var, 1.350 lira alan var. Bunların 3.108 lira para falan
aldıkları da yok. Bunu da dikkate almamız gerekiyor değerli
milletvekilleri.
Biz başka bir şey daha ifade edelim, onun da üzerinde
duralım: Bakınız, Sayın Başbakan, yine Tekel
işçilerini kastederek: Bu ülkede milletimizin bize emanet ettiği
kasayı soydurmayız. diyor. Allah aşkına
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız Sayın
Kılıçdaroğlu.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bu ülkede milletimizin bize
emanet ettiği kasayı soydurmayız. diyor Sayın
Başbakan. Allah aşkına, Tekel işçisi ne zamandan beri
hırsız oldu da kasayı soyuyor? Ne yaptı Tekel işçisi?
Çalışıyor Tekel işçisi, üretiyor Tekel işçisi; iş
istiyor, vermiyorsunuz; hak istiyor, hakkını elinden
alıyorsunuz; Mevcut haklarım korunsun. diyor, onu da elinden
alacaksınız. O zaman, bunun sosyal devlet neresinde? Anayasada
sosyal devlet diyor, hak diyor, adalet diyor, o zaman bunların
hiçbirisi yok.
Yedi yıldır yapılan soygunlardan Sayın
Başbakanın haberi yok mu? Sayın Elitaşa söylüyorum,
Sayın Elitaş lütfen dinleyin, Sayın Başbakan diyor ki:
Devletin bize emanet ettiği kasayı boşaltmayız.
Sayın Elitaş, Sayın Başbakana sorun: Hayalî ihracattan
yargılanan birisi AKP sıralarında oturuyor mu, oturmuyor mu? Bu
lafı önce ona söylemesi gerekmiyor mu Tekel işçisine
söyleyeceğine? Eğer birisi hayalî ihracattan yargılanıyor
ve Parlamentoda oturuyorsa Devletin bize emanet ettiği kasayı
soydurmayacağız. lafını önce ona söylemesi lazım,
Tekel işçisine değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK İPEK (Ankara) Burada oturuyor mu şu anda?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Şu anda oturmuyor ama aranızda.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu,
teşekkür ediyorum.
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde
söz aldım.
Tabii ki arkadaşlarımız merak edeceklerdir, Ali
Uzunırmak Tekel işçilerinin aleyhinde söz aldı
E tabii,
Sayın Başbakan bu ülkenin padişahı gibi maşallah! Biz
de kul olmaya doğru mu gidiyoruz acaba? Tekel işçisi feryat ediyor.
Bakın, bu hadise başladığı günden bugüne şöyle
bir göz gezdirdiğimizde, Sayın Başbakan diyor ki: Yatarak para
kazanma dönemi bitti.,Yetim hakkı yedirmeyiz., Devletin malı
deniz, yemeyen domuz devrini kapattık., Aylık 40 trilyon TL
maliyetleri var., Genel grev kararı alınacakmış, bizi
devireceklermiş, avucunuzu yalarsınız. Bunun gibi, incitici
birtakım yanlış ve yalan propagandalar neticesinde etkilenen
bazı vatandaşlarımız var.
Seçim bölgemde ve vatandaşlarımızla kurduğumuz
diyaloglarda, hakikaten Sayın Başbakanının bir devlet
adabına yakışmayan bu ithamları ve iftiralarından,
vatandaşımızda bu yanlış bilgilenmenin neticesinde
Tekel işçisine bir bakış açısı oluşmuş.
Dolayısıyla, bu milletin, bu ülkenin bütünlüğüne, insan
haklarına, insan onuruna yakışan en güzel davranış ve
dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine, milletvekilinin erdemine
yakışan davranış vatandaşının uğradığı
haksızlığa sahip çıkmaktır. Eğer gerçekten
Sayın Başbakanın söylediği bu olaylar var ise Tekel
işçisi haksızdır ama eğer Sayın Başbakanın
söylediği bu olaylar yok, hakikaten Tekel işçisi mağdur ise buna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Meclis çoğunluğunun sahip çıkması
gerektiği kanaatini taşıyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii ki insan Ne idim, ne oldum.
demeyecek. Kültür Bakanımız birtakım diyalektlerden bahsediyor,
Bakanlar Kurulu toplantılarında bunları konuşsa zannederim
ki Sayın Başbakanı doğru bilgilendirir ve doğru bir
hizaya getirir. Ne idim, ne oldum, ne olacağım. demek lazım.
Değerli milletvekilleri, bir siyasi partinin -eski
arkadaşı- genel başkanı diyor ki Harun gibi geldiler,
Karun oldular. Ben sadece burada bırakmayacağım işi,
değerli milletvekili arkadaşlarımıza, AKP milletvekillerine
bir tavsiyem var: Bir dünya görüşü, insanlara bir kimlik
kazandırır, bir bakış açısı kazandırır.
Dolayısıyla, zenginleşmekle kapitalistleşmek farklı
şeylerdir değerli arkadaşlar. Bugün, AKPnin hanedanları
sadece gayrimeşru yollarla zenginleşmediler, aynı zamanda dünya
görüşlerini de değiştirip kapitalistleştiler.
İşte, bugün Türkiye'nin çektiği en önemli sıkıntı
bunun anlaşılamayışıdır. Gayrimeşru yollarla
zenginleş, hesabı verilemeyen paralarla zenginleş ve ondan sonra
dünya görüşü olarak da kapitalistleş; işte o işçiye o zulmü
yaparsınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) İftira atıyorsun. Hepsi
yalan, iftira.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ondan sonra işçiye eziyet et.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Herkese, sadece işçiye
değil; bu ülkede horlanan, bu ülkede azarlanan sadece işçi, çiftçi,
köylü, esnaf, iş adamı değil, işini kaybeden iş
adamlarına Sayın Başbakan hakaret etmedi mi? Onlara da Onlar
iş bilmiyorlar. dedi. Çiftçiye hakaret etmedi mi? Gırtlaklarına
sarıldı Al ananı, git. dedi. İşçiye hakaret etmedi
mi? İşte, ortada işçiye yapılan hakaretler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Soyguncu diyor.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Sayın Başbakan, Meclis
Başkanına, yasama organının başkanına da
yönelmedi mi? Yöneldi. Yani öyle, bu işler sıradan
davranışlar değil. İşte, zenginleşmenin
yanında kapitalistleşmenin ve acımasızca
kapitalistleşmenin bir sonucu olarak bu takım davranışlar
dününü, geldiği yeri unutarak başladı. Bir işçi çocuğu
olarak geldi Sayın Başbakan, çocuğunu bir arkadaşının
burslarıyla okuttu ama bugün villalar var, ama bugün gemicikler var.
Değerli milletvekilleri, olayları
kişiselleştirmek istemiyorum ama bu bir yönetim
mantığıdır. Dolayısıyla, bu yönetim
mantığı devam ettiği sürece, bu baskı ve zulüm devam
ettiği sürece, bizim, meseleleri doğru tartışmamız da
mümkün olmayacaktır.
Daha dün, burada, Hükûmetin getirdiği teklifin üzerinde
Memurlarımızın emeklilerine 1 lira artış
yapalım. dediğimizde, AKP Grubundan kadrolu laf
atıcılardan bir arkadaşımız dedi ki: Marlboroyu içmesinler.
E, mantık bu, mantık bu: Marlboroyu içmesinler. Onlar pasaport
alıp yurt dışına gitmesinler, yaz tatilini geçirmesinler.
Değerli milletvekilleri, Tekel işçileri ne diyor? Tekel
işçileri, sendrom başladığı günden beridir
vatandaşa sesini duyuramıyor, sadece bir direniş safhasında
kalmış görünüyor vatandaşlarda. Onlara bakarsanız,
kazandıkları statüyü, refahı kaybetmek istemeyen işçiler
konumuna düştüler ama o değil. 4/C ne diyor?
Bakın, onların dert yandığı şunlar:
En az dört ay, en fazla on bir ay çalışacaklar 4/Cde. Fazla
çalışma zorunlu ancak ücret yok, ihbar ve kıdem tazminatı
yok, ikramiye hakları yok. Bakanlar Kurulunca belirlenen ücretler
tavandır, indirilebilir. Yıllık ücretli izin hakkı yok.
Çalıştıkları süreyle prim ödeme gün sayıları ve
prim miktarları ücret olarak düştüğü için hak
kayıpları yaşanacak. İş güvencesi yok, sendikal hak
yok. Almakta olduğu ücret yüzde 40-yüzde 70 civarında düşecek.
Peki, buna karşılık Tekel işçileri ne diyor?
Tekel işçileri Yattığımız yerden para kazanalım,
yetim hakkı yiyelim, Karun olalım. falan demiyor,
Kapitalistleşelim. falan demiyor; diyor ki: Bir: Özlük
haklarımızla diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil
istiyoruz. Haklı bir talep. İki: Bu mümkün değilse
Bizim
iş yerimiz özelleştirilmedi, Hükûmetçe kapatılıyor.
Kapatılan iş yerleriyle ilgili 1997 yılında Bakanlar Kurulu
kararıyla diğer kurumlara nakiller oldu, bundan yararlanmak
istiyoruz. Üç: 657 sayılı Yasanın 4/B ve 4/C maddelerinde
düzenleme yapılarak işçi statüsü
kazandırılmasının önü açılsın. Dört:
Yaklaşık 220 bin kamu işçisine altı ay veya daha fazla
çalışmış insanlara kadro veren Hükûmetin,
yaklaşık 12 bin Tekel işçisini kapının önüne
koymasının anlamı bulunmamaktadır. diyor.
Bu uygulamayla ilgili, arkadaşlarımız 2002
yılını, öncelerini örneklendirerek bazı şeyler gündeme
getiriyorlar. Değerli milletvekilleri, 2002 yılı öncesinde
yapılmış bir uygulamayı ben sizlerle paylaşmak
istiyorum, halkımızla paylaşmak istiyorum. İşte, 1.800
işçinin, 25 Nisan 2002 tarihli 24736 sayılı Kararnameyle
aynı şartlarda başka kurumlara geçirildiğinin Resmî
Gazetede yayımlanmış örneği de elimizde.
Dolayısıyla
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hangi kurum?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Onları milletvekili
sorumluluğuna dayanarak biraz araştırırsanız
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hangi kurum?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Değerli milletvekilleri, sorun
çözmek
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Afaki konuşmayla olmaz,
kurumu söyle!
BAŞKAN Sayın Elitaş, lütfen
Sayın
Elitaş
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Ben, fotokopisini Sayın AKP
Grup Başkan Vekiline takdim edeceğim. Merak etmeyin, görürsünüz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Kurumu söyle!
BAŞKAN Sayın Elitaş, lütfen
ÜNAL KACIR (İstanbul) Milletten mi saklıyorsun?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Dolayısıyla, değerli
milletvekilleri, önce yönetme mantığında sorunu anlamaya
çalışmak
Sorunu anlamaya çalışmak önemlidir,
algılamaya çalışmak önemlidir. Sonra doğrusunu yapmak
arkasından gelir ama AKP, kendini bağlayarak Sayın
Başbakan, inadına işler yapıyor. Bu işler doğru
işler değildir değerli milletvekilleri.
Dolayısıyla, ben, bir şeyi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Değerli milletvekilleri, bir fıkra vardır, Anadoluda
adam, yediği kuru fasulyeden memleketinde bıkmış.
Memleketten gitmiş İstanbula, lokantaya varmış, işte
garson saymış yemekleri ve yemeklerin arasında kuru fasulyeyi de
saymış, Lobya demiş tabii ki adına, Lobya deyince, adam
demiş ki: Ya bu yeni bir şey herhâlde, ben meraklandım. bir
lobya ısmarlamış. Bir bakmış ki önüne gene kuru
fasulye gelmiş, demiş ki: Hay Allah ya, ben buraya gelinceye kadar
adını mı değiştirdin?
Şimdi, AKPnin bazı yöneticilerine sesleniyorum:
Devletin kapatmasıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
kendinizin kapatılmasıyla sizin damak tadınız
özünüzde kuru fasulye. Adınızın lobya olmasıyla, AKP
olmasıyla geçmişten bugüne gelen birtakım mesuliyetlerden acaba
bazı yöneticiler kurtulduklarını mı zannediyorlar? Damak
tadı da kuru fasulye, meşrebi de kuru fasulye, her şeyi kuru
fasulye.
Şimdi, dolayısıyla, vatandaş daha lobyayı
kuru fasulye olarak gittikçe anlamaya başladı.
Anladığı zaman lobyanın kuru fasulye olduğunu
vatandaş, bu işçiden başlayarak bunun hesabını
soracak. Siz kendinizi lobya diye anlatmakla kuru fasulyeliğinizi
değiştiremeyeceksiniz. Her türlü davranışınızda
yasalara, Anayasaya, cumhuriyete, devlete, devletin malına,
davranışlara baktığınızda bunlar belli oluyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hadi oradan, hadi
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Sen kadrolu laf
atılıcılığa devam edersin ama bu milletle olan
problemini çözemezsin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dışarıda kar yağıyor;
şöyle Meclisin bahçesine çıkıverin ve yağan karın
soğukluğunu, güzelliğini, doğadaki bütün nimetlerini bir
hissedin. Sonra bir empati kurun, Meclisin bahçesinden çok değil
Yani bunu şu anlamda söylüyorum: Türkiye gibi dünyanın
17nci büyük ekonomisi
Tabii, orada da bir anlaşmazlık var,
Sayın Babacan diyor ki: 15inci büyük ekonomisi., Sayın
Şimşek diyor ki: 17nci büyük ekonomisi. Yani 2 puan
farkını, hangi rakamlar makası daraltıyor bilmiyoruz ama
dünyanın 15inci büyük ekonomisine bakın, 72 milyon insanlı
Türkiyeye bakın, Anadoludan, Asyadan Avrupaya bir kısrak
başı gibi uzanan ülkeye bakın, tarihine bakın, kültürüne
bakın, zenginliğine bakın, denizlerine bakın,
dağlarına bakın ama bir fotoğraf orada gözüküyor ki bir
özelleştirme geliri bulmuşsunuz, beleşten gelir -beleşten
gelir, çalışmadan gelirdir- devletin, geçmiş iktidarların
kurmuş olduğu fabrikaların, tesislerin özelleştirilerek
satıldığı ve o paraların alınıp ihale
yolsuzluklarında, banka batırmalarında, devleti zarara sokan
açıklarda ya borçların ödendiği, yamalandığı bir
süreç yaşayan bir Türkiyede satıyorsunuz zenginlere en kâr getiren
müesseselerinizi, fabrikalarınızı, ülkenizin servetini; tütün
üreticisini mağdur ediyorsunuz, 180 bin aileyi; arkasından da on
beş senedir, on altı senedir Tekelde çalışan işçilere
diyorsunuz: Buyurun sokak, sokağa buyurun.
Şimdi, burada insan olarak önce bakmak lazım, vicdan
olarak bakmak lazım, adalet olarak bakmak lazım. Daha önceki statüsü
ile ücreti, ikramiyesi ve çalıştığı bir konuda iyi
durumda olan o aile zaten geçinemiyordu ama şimdi alıyorsunuz, 4/Cli
yapıyorsunuz. 4/Cli nedir? Sözleşmeli. 500-700 lira maaşa
indiriyorsunuz, maaşından 1.000-1.200 lira kesiyorsunuz, ikramiyesini
kesiyorsunuz, garantisini kesiyorsunuz, güvencesini kesiyorsunuz, sokağa
atıyorsunuz.
Şimdi, bu kadar adaletsiz olan bir sorunda, bunca gündür bu
direnişlerinde, Ankaranın merkezinde buna bir çözüm
bulunamıyorsa, Meclis bulamıyorsa, yasama bulamıyorsa
inanın yargı bulacaktır. Yani zannetmeyin ki her şeyin
çözüm adresi sadece Meclistir. Kuvvetler ayrılığının
olduğu bir demokraside, bir ülkede siyasetin dışında hesap
sorulacak hukuk da vardır, toplumu değiştiren, dönüştüren
güç.
Bakın, Türkiye, Avrupa Sözleşmesine taraf, Avrupa
yargısına taraf. Sayın İyimaya karşımda oturuyor,
Adalet Komisyonu Başkanımız. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
4üncü maddesi kölelik ve zorla çalıştırma
yasağıdır. Şu an Hükûmetin yaptığı Tekel
işçilerine resmen kölelik ve zorla 4/C statüsünde çalışma
yolunu, kapısını gösteriyor. Sayın Bakanımız hani
merhamet ediyor ya O da olmayabilir. diyor ya yani Onu da vermeyebiliriz.
diyor ya, sanki cebinden veriyor, sanki Hükûmetin cebinden çıkıyor,
sanki AK PARTİ yöneticilerinin, üyelerinin cebinden çıkıyor,
sanki vatandaşın vergileri hazineye gelmiyor, o hazinedeki paralardan
karşılanmıyor gibi konuşuyor insanlarımız.
Şimdi, burada Hiç kimse köle ve kul hâlinde tutulamaz.
Angarya yasaktır. diyor. Angarya yasaktır arkadaşlar. Bu ülkede
angarya yasaktır. Angaryadan Türkiye'yi mahkûm ettirmeyin Avrupa
Mahkemesinde. Bakın, 12 bin işçi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yarın gitsin, Türkiyeyi angaryadan mahkûm eder. Bu utanç yeter artar
bile. Bakın, inanın kaderini değiştirir partilerin ve
iktidarların. Hiç zor bir şey değil. Bir pilot davayla gider 12
bin tane dava, Tekel işçisi, sendikaları var. Bırakın onu, Türkiyede
ulusal hukukta da sonuç alırlar.
Bakın, bugün saat altıda Sayın Başbakan
konuşacak Tekel işçileri sendikası adına Türk-İş
Genel Başkanıyla mı, Sendika Başkanıyla mı
bilmiyorum artık mutlaka beraber olurlar. Sayın Başbakan ya
haklarını iade edecek -doğru olan budur- bundan sonraki
özelleştirmelerde buna dikkat edilecek ya da referandumu çok seviyor
Sayın Başbakan... Benim naçizane bir teklifim: Gelin, Tekel
işçilerini referanduma götürelim. Biz çözemedik, Meclis çözemedi. Her gün
biber gazı sıkıyoruz, havuza atıyoruz, karda dövüyoruz,
Vali yazı yazıyor, diyor ki: Çadırlardan çıkın,
gelmezseniz polisi göndereceğim üstünüze. DTPlilere, Barış
Partililere yaptığımı size de yaparım, belediye
başkanlarını alıyorsam içeri sendikacıları da
alırım, İstanbulda itfaiye işçilerini döverim, muhalifleri
döverim, KESKlileri döverim, DİSKlileri döverim, Tabipler Birliğini
döverim, bana karşı çıkanı döverim diyor. Dövme diye bir
demokrasi yok. Referandum
Çok dilinize doladınız, buyurun,
çözemiyoruz burada, Mecliste. Sayın Başbakan bu akşam
Türk-İş Genel Başkanına desin: Tekel işçilerini ben 72
milyona sunacağım, referanduma gidiyorum; eski statüsünü devam
ettirsin mi devlet kademesinde, yoksa angarya olarak mı
çalışsın?
Şimdi, biz de size teklif ediyoruz. Bakın, Tekel
işçilerini bu karda, bu kışta, çocuklarının
Sağlıklarını zaten yitirdiler, bakın, bu kadar sene
içinde, bu kadar mücadelede, bu kadar gün kışta kıyamette
beklerken zaten yitirdiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) Ve öneriyorum: Sayın
Başbakan, merhamet etmeyiniz, haklarını teslim edin
yurttaşlarınızın. Yurttaşlarınızla devleti
kavga ettirmeyin. Devletin polisi ile işçisini karşı
karşıya getirmeyin. Vicdanları sızlatmayın. İnsaf
sınırlarını aşmayın, zorlamayın. Bu ülkede
herkesin adalete ihtiyacı var, unutmayın.
Sayın Duvergerin sözleriyle bitirmek istiyorum: Adaletin
olmadığı yerde herkes suçlu duruma düşebilir.
İktidarlar da düşebilir.
Robespierre de giyotin yasasını çıkardı, ama
Robespierre kendisi de giyotinde gitmişti, değil mi Sayın
İyimaya?
Ve şimdi, Sayın Başbakan, sizden merhamet
değil referandum kararı istiyoruz. Buyurun, Sayın Başbakan
Tekel işçilerini referanduma getirsin. Buyurun, hodri meydan. Geçmiş
haklarıyla beraber yüz günde, yüz yirmi günde bir evet, bir
hayırdır, 72 milyon insanımızın vicdanına
gidelim, bakalım vicdan kime hak verecek.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Önerinin aleyhinde söz isteyen Mustafa Elitaş, Kayseri
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Buradan, kürsüden biraz önce konuşan arkadaşımız
referandum konusunu, Sayın Başbakanın referandumu sevdiğini
Referanduma gidelim. diye ifade etti. Değerli arkadaşımız
hukukçu diye biliyorum. Ama referanduma gidecek tek konu vardır, Anayasa
değişiklikleridir. Kanunlarda dahi referanduma gitme imkânı,
şansı yokken bir hukukçunun bu şekilde Referanduma gidelim.
diye söylemesi
Bir Anayasa değişikliği yaptıktan sonra
herhâlde kanunları veya hak ve talepleri de referanduma götürme
ihtiyacı ortaya çıkabilir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Kanun çıkarıyorsunuz,
ekleyelim bir madde.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
Tekel işçisi arkadaşlarımız yaklaşık elli güne
yakın, kırk beş gündür çeşitli şekillerde,
platformlarda hak aradıklarını iddia ediyorlar. Bu süreç
içerisinde siyasi partilerden milletvekili arkadaşlarımız,
kamuoyundan bir kısım kişiler de Tekel işçileri
haklarını arıyor. şeklinde ifade ediyor, ama maalesef
bugüne kadar o insanlara yanlış bilgi verilmesinden dolayı,
kırk gündür, elli gündür 100-150 tane işçi
arkadaşımızın soğukta, karda, kışta
beklemesine, kimilerinin açlık orucuna girmesine fırsat veriyorlar,
tahrik ediyorlar, teşvik ediyorlar, kışkırtıyorlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Nasıl yanlış
bilgi vermişiz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bakınız, bu
memlekette özelleştirme bizimle başlamadı, bizden öncede
başladı. Bizden önceki iktidarlar da özelleştirmeyi yaptı
getirdi, biz de aynı şekilde devam ediyoruz. AK PARTİ iktidara
geldiği dönemden önce yaklaşık 11 milyar dolarlık
özelleştirme yapıldı. Yirmi yılda 11 milyar dolarlık
özelleştirme yapıldı, bunun tamamı özelleştirme
giderlerine gitti. AK PARTİ İktidarı döneminde 30 milyar
dolarlık özelleştirme yapıldı. Bu özelleştirmeyle
birlikte millete kaynak olarak transfer edilmeye çalışıldı.
1980li yıllardan bu tarafa, özelleştirmeden dolayı
35 bin kişi işsiz kalmış, 35 bin kişi -Milliyetçi
Hareket Partili milletvekili arkadaşımızın söylediği
gibi- kapı dışına konulmuş, sokağa
atılmış, onlar kendi hâllerine bırakılmış ve
bu insanların büyük bir kısmı otuz beş-kırk
yaşın üzerinde ve emeklilik hakları da yok, emeklilik
şansları da yok, imkânları da yok. Demişler ki: Hadi, ben
özelleştirdim, yürü kapı dışına. Git bir özel sektör
firmasında iş bul çalış, sigorta primini öde, emeklilik
hakkını kazan. Ama sadece devlet sektöründe bir işi yapan
insanın özel sektörde aynı statüyle, aynı şartlarla hatta
belirli yaşa gelmiş, ki zamanında siz
bağırdınız, çağırdınız, sizin
zamanınızda çıkan, mezarda emeklilik kanunu diye ifade
ettiğiniz elli sekiz yaş, altmış yaş, kadın ve
erkekteki emeklilikle ilgili, 5510 sayılı Yasada
yaptığımız düzenlemede, kırk yaşındaki
insanları, açıkçası devlet tarafından posası
çıkarılmış ama kamuda, özel sektörde çalışma
imkânı olmayan insanları sokağa atıp, aç ve açıkta
bıraktınız. Bizden önceki iktidarlar bunu yaptılar.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) İftira atıyorsun, atma!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ha, biz ne yaptık? 2004
yılında çıkardığımız Bakanlar Kurulu
kararıyla, 35 bin kişiden emeklilik hakkını,
imkânını sağlamayanlara Gelin, devletin şefkatli
şemsiyesi altına girin. dedik. Devlet kucak açtı ve o
insanların 19.500-20 bin tanesi şu anda 4/C kapsamında
çalışıyor.
4/C kapsamında çalışırken 2004
yılında kiminle anlaşıldı? Sendikalarla
anlaşıldı. Şu anda Tekel işçileriyle ilgili Bu
işçiler darbe yapar. diye açıkçası talihsiz bir söylemde
bulunan bir sendika başkanının da başkanı olduğu,
o dönemdeki Türk-İş Başkanının da içinde
bulunduğu, 4/Cnin nasıl olması gerektiği konusundaki
sistemi, statüyü, şu şekilde yaparsak bu işçilerin
mağduriyeti giderilir diye ve Sayın Başbakana da teşekkür
plaketi veren insanlar, bugün, şu anda, maalesef o insanları
kışkırtıp, o insanları karda ve kışta
bekletiyorlar ve onun üzerinden prim yapmaya çalışıyorlar.
Ne üzücüdür ki Hükûmeti yaptığı politikalarla
eleştirme kabiliyeti olmayanlar, projesi olmayanlar, ufukla ilgili
herhangi bir süreçte üretken olmayan insanlar, kısır zihniyette olan
insanlar maalesef Tekel işçilerinin üzerinden siyaset üretip,
açıkçası millette bir kaos ortaya çıkarmaya ve bu kaosla
birlikte AK PARTİ İktidarını yıpratmaya
çalışıyorlar. Şunu demelisiniz, Biz Türkiye'nin millî
gelirini şuna getireceğiz, iktidara geldiğimiz takdirde gelir
dağılımı şu olacak, ihracatımız bu olacak.
diye söyleyeceksiniz ama hiçbir şey yok.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Aklını kendine sakla,
aklını!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Tekel işçileri üzerinden
siyaset yapmak hiç kimseye prim yaptırmaz. O insanların safça
yaptıkları hak arayışlarını tahrik edip
kışkırtarak karda, kışta bırakmalarına
sebebiyet vermeyin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bizim sözümüzle onlar eylem
yapmıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bakın, biraz önce
Sayın Uzunırmak bir belge verdi. Bu belge bizim söylediklerimizi
öylesine doğruluyor ki
Biz şu anda, 2002 yılında, 25 Nisan
2002 tarihindeki Resmî Gazetede yayınlanan hükümle
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Belge çıkarma konusunda
uzmansınız!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) 2002 tarihinde
yayınlanan hüküm, özelleştirmeden dolayı işsiz
kalmış kişileri sınavsız olarak kamuda
yerleştirme imkânı veriyor. İŞKURa müracaat edersen,
sınavsız olarak
Nasıl ki bir kişinin, işçinin KPSS,
KPDS sınavına girip işçi olma mecburiyeti varsa,
özelleştirmeden dolayı işsiz kalmış kişilere
Git, sınavsız olarak, hakkın var. diyor ama şartları
yerine getirdiğin takdirde.
Şimdi, 35 bin kişi işsiz kalmış AK
PARTİden önceki dönemlerde. Türk-İşle
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Ne zaman, ne zaman? Rakamları
değiştirme!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) AK PARTİden önceki
dönemlerde 35 bin kişi kapı dışına konulmuş.
Bunlardan, diyorsunuz ki
Türk-İş Başkanı Salih
Kılıç, işte, şu kapsam içerisinde 1.800 kişiye
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Hepsi de hayatından memnun!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Hani sınavsız alma
hakkı var ya, o sınavsız alma hakkıyla ilgili, 1.800
işçiyi, özelleştirmeden dolayı kapı dışına
konulan işçilerden 1.800 kişiyi siz bizden istediniz, biz de bunu
alalım.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Hiç birisi açlık grevi
yapmıyor!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) 35 bin kişiden 2 bin
tanesi şanslı; geriye kalan 33 bin tanesi yine sokaklarda geziyor,
yine bakan arıyor, yine milletvekili arıyor, yine problemini anlatmak
için bir yetkili arıyor, arabasının önüne yatıyor, Beni
kurtar. diyor ama kimse yapamıyor bu işi. Kim yapıyor? AK
PARTİ İktidarı yapıyor. Kiminle birlikte? Size bunu
söyleyen sendikalarla birlikte.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) İşçiler onun için mi
ayakta?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bakınız
değerli arkadaşlar, ben bir şey söyledim: Tekel
işçilerinin giydirilmiş ücreti 3.108 liradır. dedim. Ortalama
ücret 3.108 lira. Sayın Kılıçdaroğlu bunu çok iyi bilir, giydirilmiş
ücretin net ücret olmadığını çok iyi bilir, brüt ücretle
birlikte yan etkileriyle ne kadar olacağını da çok iyi bilir ama
şu anda gelip, ben giydirilmiş ücret diyorum, Sayın Kılıçdaroğlu
Net ücret 1.500 lira olsun. diyor; aynı şeyden konuşmamız
lazım. 1.500 lira brüt ücret, giydirilmiş ücret diyorsanız,
bizim şu andaki verdiğimiz giydirilmiş 1.500 liradan çok çok
fazla.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) İşçinin
kursağından ne geçiyor onu söyle! Net konuş, net!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) 958 lira net ücret
alıyor.
Şimdi, bakınız, Sayın Suat
Kılıçın söylediği emeklilerle ilgili kısmı
sanki Kanarya Adalarında diye ifade etti. Bakın, değerli
arkadaşlar, sizin de bürokrat olduğunuz dönemde, işçi
emeklilerinin, BAĞ-KUR emeklilerinin maaşı enflasyon
oranında artardı.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Artı 2 puan da refah payı
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bir kanun
çıkmıştı. Enflasyon nedir? Şu kadar. Emeklilere 100
lira maaş alıyorsa -enflasyon 50 ise- 150 lira maaş verilecek.
denirdi. Biz 2002 yılında devraldığımızda
emeklilerin maaşı 252 liraydı.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Yılbaşında zammı
siz mi yaptınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) O şartlar geçerli
olsaydı, o dönemde, sizin de bürokrat olarak
çalıştığınız yıllarda çıkarılan
kanun geçerli olmuş olsaydı, enflasyon oranı yüzde 90sa, yüzde
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Tekel işçilerine de verin,
madem o kadar çok veriyorsunuz!
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Siz yapmadınız!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakınız, bu parayı, ne Sayın Başbakan cebinden ödüyor
ne Sayın Maliye Bakanı cebinden ödüyor ne de AK PARTİli
milletvekilleri cebinden ödüyor. Devletin, kamunun giderleri,
çalıştırdığı insanlar
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Biz verdik. diyorsunuz ya devletin
parasını!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
çalıştırdığı insanlar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Devletin parasını Biz
verdik. diyorsunuz ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sen kamuda görev
yapmış arkadaşımızsın. Bakın, bütçenin ne
olduğunu iyi bilirsin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Siz çıkıp orada, daha dün
bu Mecliste, sanki cebinizden vermiş gibi konuşmadınız
mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bütçe, milletten
toplananların harmanlanıp adil bir şekilde
dağıtılmasıdır. Siz adaleti
sağlayamadığınızdan dolayı millet Adalet ve
Kalkınma Partisini getirdi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sen daha dün demedin mi?
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sen adaleti
beceremediğin için millet bizi buraya getirdi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Emekliye cebinden para vermiş
gibi konuşmadın mı?
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen Hatibe müdahale
etmeyin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bugüne kadar hiç kimsenin şahsıyla ilgili
konuşmadım ama burada birilerini töhmet altında bırakan,
birilerine belgelerle ifade etmeye çalışıp
sıkıntıya sokan arkadaşımıza şunu sormak
istiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elitaş, lütfen
tamamlayınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Mart 1997 yılında
bunu da üzülerek söylüyorum- on dört yaşındaki oğlunuzu, asgari
ücret 25 bin lira iken 55 bin lira maaşla üç ay süreyle nasıl
çalıştırmayı içinize sindirebildiniz? Asgari ücret 25 bin
lira, on dört yaşındaki oğlunuz asgari ücretin 2 katı, 58
bin lira maaşla çalışıyor. Çalışılan zaman
ne? Herhâlde çocuk sınıfta kalmadı. Çocuk okuldan da
kaçmadı. Eğitimin öğretimin olduğu zaman, 1 Mart, okullar
açıkken ve 31 Mayıs tarihine kadar doksan günlük süre içerisinde,
okulda okuyan bir öğrenciyi, hangi vicdana sığar gidip de bir
kurumda ücretli gibi çalıştırdı göstermek? Niye? Gelecek
yasadan, elli sekiz yaş, altmış yaşlık yasadan
faydalanıp onun zararını görmeden, kırk yaşında,
otuz sekiz yaşında emekli hakkını sağlamak. Okul
açıkken çalıştı gibi göstermek hiçbir zaman dürüstlük
değildir. Başkalarını dürüst olmadı şeklinde itham
etmektir. Açıkçası insanı üzüyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
Grup önerisini
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kimin oğlu, kimin? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri, bir saniye
Lütfen, sayın milletvekilleri
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
AKP Grup Başkan Vekili bana dönerek Siz de o dönemde genel müdürken bu
yasa çıktı. dedi. Ben o dönemde genel müdür değildim.
Dolayısıyla düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Anlaşılmadı. Bir saniye
Sayın
Kılıçdaroğlu, tekrarlar mısınız, duyamadım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bana dönerek Siz o
dönemde genel müdürdünüz, o yasa çıktı. dedi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Bürokrattınız.
dedim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
Bürokrattınız. dedi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Değilmiş, üzerinde
anlaştık herhâlde.
BAŞKAN Bir saniye Sayın Elitaş
Niye acele
ediyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) İki: Bana yönelik
bir suçlama yaptı isim vermeden.
BAŞKAN Ne suçlaması yaptı Sayın
Kılıçdaroğlu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Çocuğumun sigortalı
olmasıyla ilgili olarak. Onlara yanıt vermek istiyorum efendim.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu,
konuşmayı dinledik. Genç yaşta birisinin
çalıştırılmasıyla ilgili hiçbir isim vermedi ve
kimseyi de suçlamadı.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Suçladı Sayın
Başkan, nasıl suçlamadı?
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) İnsaf Sayın Başkan!
İnsaf!
BAŞKAN Sayın Öztürk, buyurun buradan siz cevap verin!
Buyurun Sayın Öztürk!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ne yapması
lazım?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Hatibe soralım.
BAŞKAN Sizin genel müdür olduğunuz dönemde şunlar
yapıldı diye sizi orada da suçlamadı. Sadece bürokrat
olduğunuzu anlatmak istedi. Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır ama benimle
ilgili suçlama yaptı Sayın Başkan. O zaman söylesin, kiminle
ilgili?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kimi suçladı onu söylesin.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, sizi ne diye
suçladı? Onu söyleyin bana.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Efendim, benimle ilgili
bir
AHMET YENİ (Samsun) Burada 550 milletvekili var
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Benim bürokrat
olduğum dönemde bir yasa çıktığını söylüyor. Öyle
bir yasa çıkmadı.
İki: Efendim, kimi suçladı? Eğer beni
suçlamadıysa söylesin kimi suçladığını.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, bürokrat
olduğunuzu anlattı, sizin döneminizde çıktığını
anlattı. Bürokrat olarak o dönemin siyasi sorumlusu siz misiniz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır değilim.
BAŞKAN Lütfen
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim. O
zaman, izin verin onu açıklayayım.
BAŞKAN O zaman, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda, şu dönemde şu bürokrattı demek, Tüzükün 69uncu
maddesine göre, illa karşı tarafın sizi suçlaması
anlamına mı gelir?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Başka ne olabilir?
Yanlış bilgi veriyor Parlamentoya.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Böyle bir mantık
olabilir mi Sayın Başkan?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Böyle bir şey
olabilir mi Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, ben
sataşma göremiyorum. Hem bürokrat olduğunuzu söyledi, diğer
taraftan, bir kişinin çocuğunu çalıştırdığıyla
ilgili de hiçbir isim vermedi. Sonuna kadar konuşmayı da dinledim.
Eleştiri mahiyetinde
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
bu konuda medyada yer alan bir haberi burada geldi dile getirdi.
BAŞKAN Lütfen Sayın Kılıçdaroğlu
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bundan daha açık
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, isminizi
verdi mi?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Efendim, isim verip
vermemesi önemli değil. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Bir dakika sayın milletvekilleri, lütfen
Niye
müdahale ediyorsunuz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bunun benimle ilgili
olduğu açık zaten. Bu kadar açık. Ben de yanıt
vereceğim, Parlamentoyu bilgilendireceğim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Hatip beni
kastederek Hukukçu olduğunu biliyorum. Referanduma götürülemez.
şeklinde
BAŞKAN Sayın Kaplan, yani sataşma bunun
neresinde, bir izah eder misiniz bana?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kendisinin yanlış
bilgilendirmesi. Böyle ifade edip bir hukukçu olarak
Çok rahatlıkla
referanduma gidilir, referandumun koşulları düzenlenebilir,
nasıl ki Anayasayı değiştirebiliyorsak
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde konuşan siz, Sayın
Kaplan ve aleyhinde konuşan Sayın Uzunırmak ve Sayın
Elitaş, karşılıklı, grubu bulunan dört partinin
geçmişte yaptıklarını, icraatlarını ve gelecekte
yapacaklarını karşılıklı eleştirdiniz.
Sayın Elitaşın yaptığı da bu. Muhalefetteki
konuşmacıların bu kürsüden iktidarla ilgili tüm
konuşmaları söylemesi, tenkitleri yapması ne kadar
haklarıysa, iktidarda bulunan milletvekilinin ve grup başkan
vekilinin de yapılan konuşmalara cevap vermesi, sataşma
olmadığı sürece konuşması da o kadar hakkı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) İyi ama sataşma
var Sayın Başkan.
BAŞKAN İsminizi vermedi, bir icraatla ilgili de sizin
o zaman bürokrat olduğunuzu söyledi, konuşması bundan ibaret.
Benim düşüncem size sataşma olmadığı şeklinde
Sayın Kılıçdaroğlu. Zaten konuşmalarınız da
gerektiği kadar tutanağa geçti, konu da anlaşıldı.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
sorun beni eleştirmesi değil, eleştiriye elbette saygı
duyacağız; sorun Parlamentoya yanlış bilgi vermesi.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, eğer
sataşma olsaydı, bak olsaydı, üç dakikalık, iki
dakikalık sürenizi verirdim. Zaten iki dakikadan fazla da süre geçti.
Burada İç Tüzükün doğru uygulanması anlamında bir uygulama
yapmaya çalışıyorum ben. Lütfen
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) O zaman şu oluyor
Sayın Başkan: İsim vermeden bu Parlamento kürsüsünden herkese
istediğimiz iftirayı atabiliriz, öyle bir özgürlüğü mü olacak?
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, siz
milletvekillerinin haysiyetini korumakla sorumlusunuz!
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, o zaman
Genel Kuruldaki tutanakları çıkarttığım zaman kim
neler yapıyor bunlar ortaya çıkar. Buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Siz milletvekillerinin
haysiyetini korumakla sorumlusunuz!
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Hacaloğlu, siz grup
başkan vekili misiniz?
BAŞKAN Lütfen
Sayın Kılıçdaroğlu cevap
veriyor zaten, lütfen Sayın Milletvekili...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Değerli Grup
Başkan Vekili açıklar kimi kastettiğini.
BAŞKAN Sayın Milletvekilim, lütfen oturur musunuz siz.
Lütfen
Ben sataşma görmüyorum Sayın
Kılıçdaroğlu. Teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Keşke eleştiri
olsa, keşke sataşma olsa
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak) Böyle hukukçuluk mu olur?
diye aşağılamayı
BAŞKAN Eleştiri olarak değerlendiriyorum
Sayın Kaplan ben, doğrusunu söylüyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Onun için cevap verme
gereğini duyuyorum. Yani, bir hukukçuyu aşağılama dili
kullanıldı.
BAŞKAN Hayır, aşağılama değil,
sadece
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ama eleştiri
değildi Sayın Başkan, dikkat edin
BAŞKAN Dinledim sonuna kadar
HASİP KAPLAN (Şırnak)
sataşma da
değil. Bir hukukçu olarak, önce niteledi, sonra bu referandumun
yapılamayacağını ona bağladı. Yani bir
aşağılayıcı tavırla da yanlış
bilgilendirdi ve bunu düzeltmemde
BAŞKAN Sayın Kaplan, tutanaklara geçti zaten
sözleriniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Efendim?
BAŞKAN Sözleriniz tutanaklara geçti diyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yani burada bu şekilde
mi kabul ettiniz?
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Tutumunuz hakkında
söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu, söz
veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Bu kadar
konuşulacağına iki dakika söz verseydin.
BAŞKAN Tüzükü doğru uygulamaya
çalışıyorum, sizden de öğrenecek değilim Sayın
Ağyüz.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
VII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Sataşma talebinin yerine
getirilmemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
AKPnin Değerli Grup Başkan Vekili konuşma
yaparken, emeklilik yasası çıktığı zaman, emeklilere
millî gelir artışından pay verilmemesiyle ilgili yasa
çıktığı zaman, benim o dönem bürokrat olduğumu ifade
etti. Ben o dönem bürokrat değildim. Bürokrat olsaydım zaten
sorumluluk bana ait değil, siyasi organa aittir. Ama bunu söylemeniz,
sanki onu tasvip ettiğim anlamında bunu ifade ediyorsunuz. Ben onu
hayatımın hiçbir döneminde tasvip etmedim.
İkincisi, benim çocuğumun
sigortalılığıyla ilgili olarak: Çocuğum trampet
çalıyor, bateri çalıyor. Ben karşı çıktım, bateri
çalmasına karşı çıktım. Çocuğum dedi ki: Ben
gideceğim, çalışacağım. Karşı
çıkmamın nedeni de şu: Evde bu çalınmaz oğlum,
komşular rahatsız olur dedim. Bunun üzerine, benim bir
arkadaşım -büyük bir holdingde çalışıyor ve bu
holding, öyle naylon iş yapacak bir holding de değil, büyük bir
şirket- Ben sana iş vereceğim, sen orada
çalışacaksın. dedi, Senin alacağın bateriyi ben
alacağım sana. dedi. Sorun budur. Eğer, bu ayıpsa bu
ayıbı yaptık, yanlışsa bu yanlışı
yaptık. Ama doğru konusunda Parlamentoyu benim bilgilendirmem
görevimdir. Hiçbir zaman, hiçbir yerde veremeyeceğim hesabım da yoktur.
O nedenle, hesabımızı her yerde, her zaman, her ortamda veririz.
Eğer arzu ederseniz
O yöneticiler hâlâ oradadır. Benim muhalefetime
rağmen verilmiştir. Dersleri aksayınca da itiraz etmişimdir
ve ayrılmıştır oradan. Yoksa on yedi sene önceki bir
olayı, 1997 yılındaki bir olayı buraya getirip, ben sanki
yasa dışı bir işlem yapıyormuşum gibi işlemi
burada dile getirmenizi, doğrusunu isterseniz, doğru kabul etmiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Bateri çalmak kabul
edilmiyor, para çalsaydı, hazineyi çalsaydı görmezlerdi.
BAŞKAN Usul tartışması
Başka söz
talebi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
tutumunuzun lehinde söz almak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Onların
mantığında çalmak başka şeyi gerektiriyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN Size de veririm aleyhte. Zaten usul
tartışması yapılıyor Sayın Kaplan,
vereceğim.
Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Benim usulümün lehinde söz istediniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Teşekkür ediyorum.
İç Tüzükü duyarlı bir şekilde uyguladığınız
için teşekkür ediyorum.
Bakınız, Sayın Kılıçdaroğlu biraz
önce söylerken, dedi ki: Öyleyse birisi bu kürsüye çıksın, isim
vermeden birinin hakkında iftira etsin. Ama, lütfen tutanaklara
bakınız
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Bateri çalmak ayıp
ama para çalmak, hazineyi çalmak ayıp değil!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Buyurun Sayın Elitaş.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ağlanacak hâlinize
gülüyorsunuz ya! Bateri çalmak ayıp değil, para çalmak, hazineyi
çalmak ayıp!
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekilleri
Sayın Elitaş, buyurun, siz Genel Kurula hitap edin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan
Bakınız, Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen
tutanaklara bakınız. Az önce bana bir şeyi söylediniz. Dedim ki,
sıkılarak söylüyorum, şahsıyla ilgili bir şeyi. Hiç
kimse hakkında yedi senedir şurada şahsıyla ilgili
konuşmadım ama kalkıp da AKP sıralarında hayalî
ihracattan yargılanan birisi varken
dediniz, isim belirtmediniz, iftira
ettiniz. Ben burada isim belirtmeden diyorum ki: 1 Mart 1997-31 Mayıs 1997
tarihleri arasında, okul açıkken, on dört yaşındaki bir
öğrenci -herhâlde lise 1dir veya orta son sınıftır-
eğer üç ay süreyle okulunu aksattıysa okuldan atılması
lazım. Okuldan atılmadıysa nüfuz kullandınız,
baskı yaptınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sana ne?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Eğer okuldan
atılmadıysa, demek ki bir holdingde herhâlde bateri dersi veren bir
bölüm de var demek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) O hassasiyeti başka
konulurda da gösterin, başka konularda.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Şimdi,
bakınız, asgari ücret 25 bin lira iken 58 bin lira
Nasıl bir
iş ki bu, nasıl bir bateri ki, nasıl bir tecrübe ki, yani asgari
ücretin iki katı kadar bir ücrete layık görülmüş ve
çalıştırılmış
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Bakan danışmanı
askerdeyken 2 milyar lira maaş alıyor Millî Eğitim
Bakanlığında, onun cevabını ver.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
ama okul kapatma
zamanında, 31 Mayısta okul kapanmış, çocuğun okulla
ilgili problemi kalmamış fakat ne olmuş? İşten
ayrılmış, üç ay süreyle çalışmış.
Bakın değerli arkadaşlar, hassasiyet
gösteriyorsunuz, işçi haklarını korumaya
çalışıyorsunuz ama geçenlerde bizim, buradan, Taha Aksoy,
İzmir Milletvekilimiz çok güzel bir konuşma yaptı, sizler de
alkışladınız. Dedi ki: Madem bu kadar işçi
hakkını savunmaya heveslisiniz -doğrudur, herkes savunmalı,
işçi hakkını savunmak insan hakkını savunmaktır-
ama İzmirdeki 291 tane işçiyi, aynı belediyede, aynı
partinin içerisindeki olan belediyede birleşme dolayısıyla 291
işçiyi karda, kışta kapının önüne koymak hangi vicdana
sığar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bununla ilgili hiçbir eyleminiz, hareketiniz yok ama Tekel işçileriyle
ilgili, Allah göstermesin, yeri göğü inletiyorsunuz ve
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Onlar özelleştirme
mağduru, belediye mağduru değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
yaptığımız doğru uygulamayı da
kışkırtarak zayıflatmaya çalışıyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın Kılıçdaroğlu
Lütfen oturun, daha bitmedi tartışma.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu,
tartışma bitmedi henüz. Tutum tartışması bitmedi, siz
başlattınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
tartışma değil
BAŞKAN Sayın Kaplana söz veriyorum, oturur musunuz
bir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
demin Hatip
BAŞKAN Sayın Kaplan, öncelikle lehte mi, aleyhte mi
söz aldınız tutumum hakkında?
HASİP KAPLAN (Devamla) Lehte istedim efendim.
BAŞKAN Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Şimdi, Sayın
Başkanım, burada, Başkanlık Divanında usulü
işletirken eşit olmak gerçekten gerekli yani partiyi temsil
etmiyorsunuz Başkanlık Divanında, İç Tüzükü eşit
uygulamanız gerekiyor. Vallahi harbî söylemek istiyorum ama Meral
Hanım, burada başkanlık yaparken mensubu olduğu MHPye bile
tolerans göstermiyor, herkese eşit davranıyor, her dört guruba da,
bağımsız olanlara da. Bu eşitliği Başkanlık
Divanından bekleme hakkımız var.
Sizler de bir hukukçusunuz. Demin Sayın Elitaş diyor ki
bana: O hukukçu, biliyor ki referanduma gidilmez. Gidilir, gidilir, bal gibi
gidilir. Siz ne yasalar getirdiniz, ne tüzükleri, ne yasaları, ne
anayasaları ihlal ederek bu kürsüden, getirip buradan
çıkardınız. O yasalar kaç defa yargıdan döndü. Bu
yanlışı yapmayın. Anayasaya hüküm koyarsınız, özelleştirme
karşısındaki personelin hukukunu korursunuz, 367
bulmazsanız gidersiniz referanduma. Bunun hukuk yolu var. Hiç gerek yok
ona da, o kadar uzağa da gerek yok. Siz referandumu çok sevdiğiniz
için size hatırlattım. Özelleştirme Kanununa bir fıkra eklersiniz.
Bakın, (f)den sonraki (h) fıkrasını eklersiniz,
Özelleştirme sonucu müktesep hakları korunur personelin. dersiniz.
Bırakın onu, 4/Cye bir hüküm koyarsınız bir maddecik, bu
kara kışta... Dersiniz ki: Özelleştirilen işletmelerin,
fabrikaların işçileri, personeli, eski hakları
kazanılmış olarak devletin başka kurumlarında
görevlerine devam edebilir. Bu kadar kolay.
Hukuku bir hukukçudan anlatmak size inanın zor gelse gerek.
Ama bazı yanlışlar yapıyorsunuz ki, ne hukuk ne anayasa ne
örf ne töre, hiçbir şey bunu düzeltemez. Birisi almış bir
kadını, getirmiş kadının karşısına,
Nikâhını kıy. demiş. Dur demiş, sorgu sual: Kimin
oluyor, neyin nesi? Teyzem oluyor. Olmaz nikâh. demiş. Ama geldim,
yolda oldu! demiş. Olmuyor işte! Kadıya da gitsen, belediye
başkanına da gitsen, kime gitsen; papaza gitsen, Fransaya gitsen,
İtalyaya gitsen bir kural var evrensel hukukta. Bu kural evrenseldir,
bunu ihlal edemezsiniz. Siz de ihlal edemezsiniz, biz de edemeyiz, kimse de
edemez. Sakın ha bu hukuk yolunu da bize göstermeyin. Hukukçu olarak size
söyleyecek çok çok cevabımız olur.
Bu konuda da saygıya davet ediyorum. Kendi şahsıma
değil hukukçulara yapılan saygısızlık olarak telakki
ettiğim için cevap verdim. Onu da bilmenizi istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Tutumum hakkında görüşüm değişmedi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
Sayın Elitaş konuşurken iftira attığımı
söyledi ve Meclis tutanaklarına bakınız. dedi, İsim
vermediniz. dedi. Ayrıca, çocuğumun sigortasıyla ilgili olarak
baskı uyguladığımı, şantaj
uyguladığımı ifade etti.
BAŞKAN Hayır, uyguladığınızı
söylemedi Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu,
konuşmayı sadece siz dinlemiyorsunuz. Cümleleri tekrar ediyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) Nüfuz kullandınız. dedi,
nüfuz!
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri
Eğer okula devam etti ise işe devam edemediğini,
işe devam ettiyse okula devam edemediğini söyledi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Nüfuz
kullandığımı söyledi.
ATİLA EMEK (Antalya) Nüfuz kullandığını
söyledi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
nüfuz kullandığımı söyledi, istirham ediyorum yani.
BAŞKAN Bu ne zamana kadar devam edecek Sayın
Kılıçdaroğlu peki, karşılıklı?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır, iki dakika
efendim. Ben yeni bir tartışma başlatmayacağım ama
Sayın Başkan lütfen.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Sayın Başkan, lütfen
tarafsız davranın. Sayın Başkan, taraf olmayın.
BAŞKAN İndirin elinizi lütfen!
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Lütfen tarafsız
davranın.
BAŞKAN Sizden hiç kimse buradan bir şey
öğrenmeyecek Sayın Milletvekili.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Allah, Allah
Siz de
tarafsız davranın.
BAŞKAN Öncelikle bir milletvekilinin konuşma
tarzına, hitabına yakışır bir şekilde
davranın.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Sayenizde.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, iki dakika
veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlunun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, usul tartışmasındaki konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben aristokrat bir aileden
gelmiyorum. Oğlum daha küçükken de çalıştı ama o zaman
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli Milletvekili
BAŞKAN Sayın Milletvekili lütfen
Doğru
değil ama yapılanlar.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
eğer lütfeder buraya
çıkar konuşursanız, kimin sahtekârlık
yaptığı daha iyi anlaşılır.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun
lütfen.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Çocuğum daha küçükken de
çalıştı. Didime gider bunu sorarsanız, plajlarda
çalıştığını da göreceksiniz.
Ben hiçbir zaman, hiçbir yerde, kimseye ne nüfuzumu kullandım
ne baskı yaptım. Bunu iddia edip kanıtlayanı alnından
öperim ama iddia edip kanıtlamayanı da müfteri ilan ederim.
İkinci önemli nokta: Diyorsunuz ki: Şu sıralara
bakıp hayalî ihracatçı var mı, yok mudur diye söylediniz,
konuştunuz. Sayın Elitaş, Değerli Milletvekilimiz sordu:
O hayalî ihracatçı burada mı? Şu anda burada yoktur. dedim.
Arzu ederseniz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dokunulmazlık
dosyalarına bakabilirsiniz. O hayalî ihracatçılıktan
yargılanan kişi Sayın Ali Bayramoğludur. Eğer
isterseniz ben size bütün dosyasını da verebilirim, isterseniz
raporlarını da verebilirim.
Bunu niçin kullandım? Yetim hakkı yiyenlerden söz eden
Sayın Başbakanın önce dönüp bu hayalî ihracatçılardan hesap
sorması gerektiği için söyledim ben.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Soruyu yargı soruyor
zaten.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Ben yetim hakkı yemedim.
Benim çocuğum yetim hakkı yemedi. Benim çocuğum kayıt
dışı çalışmadı. Benim çocuğum
aldığı parayı da alnının akıyla aldı.
Bundan hiçbir zaman hiçbir yerde de üzüntü duymam. Eğer
çalışıyorsa, eğer üretiyorsa; eğer herhangi bir yere
gidip hırsızlık yapmıyor, yolsuzluk yapmıyor, devleti
dolandırmıyor, hayalî ihracat yapmıyor, kalpazanlık
yapmıyor, alnının teriyle çalışıyor, kendisine
trompet alıyor, alnından öpüyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/44, 10/147) esas
numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 28/1/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 54üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A)
Komisyonlara Üye Seçimi
1.- (10/60, 63, 99, 242, 243, 244,
245, 246, 254, 256) esas numaralı, Meclis Araştırması
Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN Deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasi parti
gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp
sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi listeyi okutup oylarınıza
sunacağım:
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
AK
PARTİ (10)
Yüksel Coşkunyürek Bolu
Mehmet Emin Tutan Bursa
Metin Kaşıkoğlu Düzce
Sebahattin Karakelle Erzincan
İdris Güllüce İstanbul
Mehmet Sekmen İstanbul
Azize Sibel Gönül Kocaeli
Recep Yıldırım Sakarya
Çağla Aktemur Özyavuz Şanlıurfa
İlhan Evcin Yalova
CHP
(3)
Tayfur Süner Antalya
Kemal Demirel Bursa
Fehmi Murat Sönmez Eskişehir
MHP
(2)
D. Ali Torlak İstanbul
Cumali Durmuş Kocaeli
BDP
(1)
Sebahat Tuncel İstanbul
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Kart, Sayın Hamzaçebi, Sayın Emek, Sayın Gök, Sayın Köse,
Sayın Köktürk, Sayın Paçarız, Sayın Süner, Sayın
Güner, Sayın Diren, Sayın Hacaloğlu, Sayın Ağyüz,
Sayın Dibek, Sayın Küçük, Sayın Özdemir, Sayın Okay,
Sayın Mengü, Sayın Tütüncü, Sayın Öztürk, Sayın Çay.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Beş dakika süre veriyorum sayın
milletvekilleri.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
IX.- SEÇİMLER (Devam)
A)
Komisyonlara Üye Seçimi (Devam)
1.- (10/60, 63, 99, 242, 243, 244,
245, 246, 254, 256) esas numaralı, Meclis Araştırması
Komisyonuna üye seçimi (Devam)
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meclis araştırması komisyonuna seçilmiş
bulunan sayın üyelerin, 28/1/2010 Perşembe günü (bugün) saat 18.00de
Halkla İlişkiler Binası B Blok 2nci Kat 4üncü Bankoda bulunan
9 numaralı Meclis Araştırması Komisyonları
Toplantı Salonunda toplanarak başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda
ilan edilmiştir.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/704) (S. Sayısı: 383) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 383 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu
tasarı, İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz isteyen Bekir Aksoy, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Aksoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEKİR AKSOY (Ankara) Muhterem Başkan,
muhterem milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili konuşmak üzere
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım, sizleri
selamlıyorum.
Öncelikle bu kanunla ilgili bazı tespitlerimiz var,
onları söyleyelim: Birinci tespitimiz: Bu tasarı Kürt
açılımı fantezisinin icabı olarak eğer Genel Kurula
getirildiyse bu işte bir yanlışlık var.
İkinci tespitimiz: Bu tasarı gerçekten terörle
mücadelede etkin olmak için getirildiyse, bu da yasak savmaktan başka bir
şey değildir çünkü bu teşkilat yeni bir kargaşanın
kaynağı olacaktır. Türk idare sisteminde aynı alanda
kurulan her yeni teşkilat yeni bir kargaşanın, yeni bir
zafiyetin sebebi olmuştur.
Üçüncü tespitimize gelince: Kanunun gerekçesinde deniyor ki:
İç güvenliği sağlamak, bunun bir parçası olan terörle
mücadeleyi gerçekleştirmek İçişleri
Bakanlığının görevidir. İçişleri Bakanı bu
görevi, jandarma, polis, sahil güvenlik teşkilatı marifetiyle yapar.
Diğer taraftan, terörle mücadele alanında İçişleri
Bakanlığı dışında diğer bazı kurum ve
kuruluşlar da çeşitli görevler ifa etmekte, zaman zaman bu alanda
koordinasyon sorunları yaşanmaktadır. denilmekte. Bu sorunlar
terörle mücadele çerçevesinde alınan kararların uygulanması
noktasında zafiyete sebep vermekte, etkin, verimli ve sonuç
alıcı çalışmalara engel olmaktadır. denilmektedir.
Demek ki terörle mücadelede görevli bazı kurum ve kuruluşlar var,
bunlar koordinasyon sorunu yaratıyor, bu durum terörle mücadele
alanında zafiyet yaratıyor, zafiyet de etkin ve verimli sonuç
alınmasını engelliyor.
Bu mücadelede etkin, verimli ve sonuç alıcı
çalışmalara engel olan, zafiyete sebep olan kurum ve kuruluşlar
başka ülkenin kuruluşları değil, özel sektörün
kuruluşu da değil. Bunlar Hükûmetin emrindeki kuruluşlardır.
Hükûmetin vazifesi de bu zafiyete sebep olan kurum ve kuruşular her kimse
onları hizaya getirmektir. Eğer hizaya getiremediyse esas, terörle
mücadeledeki zafiyet Hükûmetin bizatihi kendisindedir. Tekrar ediyorum: Bu zafiyet
Hükûmetin kendisindedir çünkü Hükûmet terörle mücadele değil, müzakere
yolunu seçmiştir.
Dördüncü tespitimize gelince: Terörle mücadele alanında
bazı kurum ve kuruluşların yarattığı
koordinasyonsuzluğu, onun yarattığı zafiyeti, bunun
neticesinde sonuç alıcı çalışmaların yapılmayışını
Sayın Hükûmet yedi sene sonra anlayabilmiştir. Bu hâlde bizlerin
söyleyeceği tek bir laf vardır, o da Sayın Hükûmetin meseleleri
kavramaktaki, meselelere vaziyet etmekteki idrakine, sürat ve intikaline sadece
günaydın demektir.
2009 yılında Hükûmetin yetkilileri kalktılar
dediler ki: Adına ister Kürt meselesi deyin, ister Güneydoğu
meselesi deyin, devletin bütün kurumları bu işin çözümünde
mutabıktır. Arkasından kalktılar, bu kanunun gerekçesinde
Bazı kurum ve kuruluşlar koordinasyonsuzluğa sebep oluyor,
zafiyete sebep oluyor, etkin ve verimli sonuç alamıyoruz terörle
mücadelede. dediler. Bunun hangisi doğru? Bunun da açıklanması
gerekiyor.
(x) 383 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Esasen bir mutabakat gördük. Nerede gördük? Haburda gördük,
Haburda. Haburda eşkıyanın törenle
karşılanmasında mutabakat gördük. Eşkıyanın elçi
gibi kabulünde mutabakat gördük. Eşkıyanın ayağına
mobil savcı, mobil mahkeme göndermekte mutabakat gördük.
Şimdi, herhangi bir suç işleyen, sıradan bir suç
işleyen bir vatandaş, polis gittiğinde Arkadaş, ben
savcıyı da hâkimi de buraya istiyorum. derse haksız mı? Bu
hususlarda hangi devlet kurumlarının ve kuruluşlarının
da mutabık olduğunu öğrenmek istiyoruz. Zaman gelecek
bunları da öğreneceğiz.
Şimdi, iktidar partisi sözcüleri -biraz önce de cereyan etti-
her konuşmalarında 2002 ile 2009 arasını
karşılaştırmayı dillerine pelesenk ettiler. Biz de bu
tarihler arasında iç güvenlik, bölücü terör ve sosyal hadiseler
açısından sırayla bir karşılaştırma
yapalım:
2002de İsraildeki Türk büyükelçisi, Ömer Seyfettinin Pembe
İncili Kaftanında tarif ettiği büyükelçiydi; 2010da
İsraildeki Türk büyükelçisi, şahsında Türk devletine, Türk
milletine hakaret edildiği, muaheze edildiği ve bu hakareti,
muahezeyi gülümsemeyle karşılayan bir büyükelçi.
2002de teröristbaşı Apo İmralıda
sıradan bir mahkûmdu; 2010da İtalyan gazetelerine makale yazan,
ayaklanma provaları yaptıran, Hükûmete yol haritaları veren,
Hükûmetle pazarlıklar yapan bir hâle geldi.
2002de bölücü terör sıfır noktada idi, 2010da bölücü
terör ayaklanma provaları yaptı. Güneydoğuda yerel
iktidarların oluştuğu, her sokağın Kandil
Dağına döndüğü bir ülke hâline geldik.
2002de toplumda zerre kadar Türk-Kürt ayrışması
yoktu, 2010da komşular, mahalleler etnik kimlik sorgulaması yapmaya
başladılar.
2002de devletin kurumları arasında ahenk vardı,
2010da devletin kurumları birbirinin kuyusunu kazmaya başladı.
2002de poliste asla bir gruplaşma yoktu, 2010da poliste
gruplaşmalar zirveye çıktı. 2002de yürütme, yargıya
müdahaleyi asla aklından geçirmezdi, 2010da yürütme, yargıyı
baskı altına almak için her türlü çareye başvurmaya
başladı.
2002de Türkiyenin millî bir dış politikası ve
kırmızı çizgileri vardı, 2010da bütün
kırmızı çizgiler paspas edildi. 2002de Türkiye, Kuzey Iraka
istediğinde girer, PKK kamplarının tarumar ederdi; 2010da Kuzey
Iraka girmek için Peşmergelerden izin gerekmeye başladı.
2002de aşiret ağalarının, Barzaninin, Talabaninin
muhatabı Silopi Kaymakamı idi; 2010da Barzani ile Talabaninin
muhatabı Sayın Başbakan ve Hükûmet üyeleri oldu.
2002de İsrailin işgaline karşı
çıkıldı; 2010da Irakta 1,5 milyon Müslümanın ölmesi
gülümsemeyle seyredildi, hiçbir ses çıkmadı.
2002de asayişi muhil suçlar 1 ise 2010da 10 oldu. Bunun en
güzel örneği de 1.700e yakın çocuğumuzun kaybolması.
Önemli terör olaylarından biridir bu, önemli güvenlik meselelerinden
biridir.
2002 öncesinde Vakıflar Genel Müdürlüğü, imkân ve
kabiliyetleri ile Selçuklu ve Osmanlı eserlerini onarırdı, tamir
ederdi; 2002den sonra Ermeni kiliselerini tamir etmeye, onarmaya
başladı.
2002de Türk milleti kavramından herkes gurur duyardı,
2010da Türk kavramı Anayasadan çıkarılabilir. denildi,
Tarihimizle yüzleşelim. şarkısı söylenmeye başlandı.
Çok şükür Türk milletinin tarihinde karanlık, utanacağı
hiçbir şey yok. Türk milletinin tarihinde şefkat var, adalet var,
müsamaha var. Ne yazık ki bu şefkatin, adaletin, müsamahanın
karşılığında da ihanet var.
2002de Şehitler ölmez, vatan bölünmez. sözü
söylendiğinde, millî vasfı, millî vicdanı olan herkesin gözü
yaşarırdı; 2010da bu deyime karşı
alınganlıklar başladı. Netice olarak, 2002-2010
arasında millî refleksi zayıflatmak için bilerek bilmeyerek her
şey yapıldı. Bu hâl, Kürt açılımıyla zirveye
çıktı.
Şimdi gelelim mevcut kanun tasarısıyla ilgili
görüşlerimize. Öncelikle, bölücü terörle mücadelede mevcut
teşkilatın yeterli olduğuna, yeni bir teşkilata gerek
olmadığına, bu alanda kurulacak yeni teşkilatların
yeni zafiyetlere sebep olacağına inanıyoruz. Buna rağmen,
Hükûmetin, terörle mücadelede, gerçekten terörle mücadele etmek istiyorsa
Muhalefet engel oluyor. korosuna fırsat vermemek için biz bu kanunu
destekleyeceğiz. Bu cümleden olarak, tasarıyla ilgili önerilerimizi
yüce Meclise anlatacağız.
Birincisi: Tasarının 4üncü maddesindeki Terörle
Mücadele Koordinasyon Kurulu
Muhterem arkadaşlarım,
müsteşarlığın adı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı, bu çatının en önemli kuruluşu
olarak görülen koordinasyon kurulunun adı da Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulu. Ya buna Müsteşarlığın adını
verin ya da Müsteşarlığın adını bu hâle
dönüştürün. Kanun tekniği açısından da doğru bir
şey değil.
İkincisi
(Bakanlar Kurulu sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Özür dilerim.
BEKİR AKSOY (Devamla) İkincisi: Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulu, güvenlik kuruluşlarıyla ilgili kurumlar
arasında terörle mücadele alanında gerekli koordinasyonu
sağlamak, bu alandaki politika ve uygulamaları değerlendirmek
amacıyla kurulmuş. Kimlerden teşekkül ediyor? İçişleri
Bakanının başkanlığında, Genelkurmay İkinci
Başkanı, Jandarma Genel Komutanı, Millî İstihbarat
Müsteşarı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı,
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, bu yeni
kuracağımız teşkilatın müsteşarı, Emniyet
Genel Müdürü, Sahil Güvenlik Komutanından teşekkül ediyor. Bunlar,
kendilerine gelen değerlendirmeleri yapacaklar. Bu Kurul,
İçişleri Bakanının daveti üzerine toplanıyor, gereken
kararları alıyor.
Birinci husus: Terörle mücadelede önemli kuruluşlardan biri
olması gereken -burada eksiklik- Gümrük Müsteşarlığı
buraya dâhil edilmemiştir, mutlaka Gümrük Müsteşarı buraya dâhil
edilmelidir; bir.
İkincisi: Bu kurulun toplantıları mutat
olmalıdır; ayda bir sefer, on beş günde bir sefer, her neyse.
Bakanın daveti üzerine yapılan toplantılarda
bakarsınız, Bakan, bir gün önceden haber verir, insanlar
hazırlıksız gelirler, boşu boşuna mesai sarf ederler.
Mutlaka mutat toplantısı olmalı, kanuna bu dercedilmeli.
Diğer bir husus: Bu Kurulun alacağı kararlar
terörle mücadelede muhtelif bakanlıkları; Millî Eğitim
Bakanlığını ilgilendirir, Sağlık
Bakanlığını ilgilendirir, Maliye
Bakanlığını ilgilendirir. Kanuna şu hüküm de konulmalıdır,
denilmeli ki: Bu kurulun almış olduğu kararlar ilgili kurum ve
kuruluşlarca gecikmeksizin yerine getirilir. hükmü de
konulmalıdır. Bunlar konulmazsa hiçbir hüküm ifade etmez.
Diğer bir konu: Şimdi, muhterem arkadaşlarım,
tasarının 8inci maddesiyle doğrudan Müsteşara
bağlı İstihbarat Değerlendirme Merkezi kuruluyor.
İstihbarat Değerlendirme Merkezi, Müsteşara bağlı,
Genelkurmaydan, MİTten, emniyetten, sahil güvenlikten, jandarmadan,
Dışişlerinden gelen stratejik istihbaratı
değerlendirecek bir kuruluş ama bu kuruluşun
Bu istihbaratı
kim değerlendirecek? Hiçbir açıklık yok. Bir tek Müsteşar
oturup değerlendirecekse zaten buna gerek yok. Stratejik istihbarat,
Türkiye'nin güvenliğini doğrudan ilgilendiren çok önemli
istihbarattır. Bu istihbaratı değerlendirecek seviyedeki
insanların da bu istihbaratı gönderenlerden çok daha ehil, çok daha
bilgili olmaları gerekir. Diyorum ki bu Müsteşara bağlı 10
tane bakan müşaviri, müsteşar müşaviri tayin ediliyor. Acaba
Sayın İçişleri Bakanlığı bu 10 tane müşavire
mi değerlendirtecek? Böyle boşluk olmaz, böyle kanun olmaz. Eğer
bunu yapacaksanız bu 8inci maddede istihbarat değerlendirecek
kimlerse isimleri, nitelikleri, kurumları tek tek sayılmalı,
buraya dercedilmeli, yoksa zihinler çok bulanık kalır, bu
açıklık sıkıntı getirir.
Tasarının 9uncu maddesinin (ç) bendiyle Dış
İlişkiler Daire Başkanlığı kuruluyor. Genel
idare hizmetlerinden bir daire başkanı, görevleri verilmiş. Ne
verilmiş? Mesela, üçüncü sırada İlgili uluslararası kurum
ve kuruluşlarla iş birliği yapmak. Genel idare hizmetlerinden
bir daire başkanı uluslararası kuruluşlarla hangi konuda iş
birliği yapacak da terörle mücadele alanında onlardan bilgi alacak,
değerlendirecek, ilgili kurumlara verecek? Arkadaşlar, böyle
boşluk olmaz. Yapılacak şey
Bu tip verilen görevler jandarmada
var, emniyette var, Millî İstihbarat Teşkilatında var, Genelkurmayda
var, Dışişleri Bakanlığında var, bunların
hepsinde var, var; getirmişsin, burada, müşavirlik kuruluşu gibi
bu teşkilata bu görevleri veriyorsun. Bunlardan sonuç çıkmaz. Bunlar
kargaşadan başka bir şey yaratmaz. Bunun yerine, Sayın
Bakan, bana göre, bütün bu kanundan vazgeçin. 3201 sayılı Emniyet
Teşkilatı Kanununun 2nci maddesindeki o kurulu güncelleştirin,
bu kurulun altına da İstihbaratı Değerlendirme Merkezi
niteliğinde bir sekreterya kurun, bu sekreteryaya Genelkurmayın,
MİTin, Dışişleri Bakanlığının,
jandarmanın, emniyetin, sahil güvenliğin, Gümrük
Müsteşarlığının en kalite personelini
yerleştirin, bunlara gelecek istihbaratı adam gibi
değerlendirsinler, kargaşayı da önlersiniz. Tekrar ediyorum: Bu
yeni kurulacak teşkilat kargaşadan başka bir şey
yaratmayacak.
Gerçekten, terörle mücadelede kararlıysanız
söyleyeceğimiz şeyler var. Önce, bölücü terörün ne istediğini
bileceksin. Bölücü terör çok açıkça Güneydoğunun meselesi geri
kalmışlık meselesi değildir. Güneydoğunun meselesi
Kürt iradesinin Anayasada hâkim kılınmayışıdır.
Stratejik hedefimiz de kültürel hakların tanınması. diyor,
otonomi diyor, federasyon diyor, bağımsızlık diyor.
Bunların karşılığında, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin vazgeçilmezleri, millî mukaddesleri nedir? Bu, Anayasanın
dibacesinde, 1inci, 2nci, 3üncü maddesinde sayılmış: Tek
devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek dil. Bölücü terörün talepleriyle
bizim millî mukaddeslerimizi, vazgeçilmezlerimizi yan yana koyduğunuzda
iki yol var: Ya oturacaksınız, bunların ikisini yan yana koyup
müzakere edeceksiniz -cesaretiniz varsa edin- ya da mücadele edeceksiniz.
Son zamanlarda iktidar partisinin yetkililerinin verdiği
beyanatlarla -özellikle Türk milleti kavramı Anayasadan
çıkarılabilir. gibi- sizlerin müzakere yolunu seçtiğiniz
kanaatindeyiz. Haburdaki rezalet bunun işaretidir, Ne mutlu Türküm
diyene! kavramına karşı çıkmanız bunların
işaretleridir, Kürt Çalıştayına
çağırdığınız adamlar bunların
işaretleridir. Bütün bunlar bölücü teröre mevzi
kazandırmıştır.
Sizler bölücü terörle, bölücü terörün yandaşlarına
Aspirin vererek meseleyi halledeceğinizi sanıyorsanız ya
safsınız ya da gerçekten gizli ajandanızda bir şey var. Bu
yoldan vazgeçin. Gerçekten, terörle mücadelede kararlıysanız bölücü
teröre bütün imkân ve kabiliyetlerinizle karşı çıkın.
İşte o zaman analar ağlamayacak, çünkü Türkün de Kürtün de
anasını ağlatan bu bölücü terör eşkıyası.
Sonuç olarak, bütün bu yaptıklarınızı
demokrasi kılıfına sığdırmaya, demokrasi
kılıfıyla izaha çalışıyorsunuz. Ancak bilin ki
hiçbir demokrasi, bir ülkenin temel kazanımlarını, millî
mukaddeslerini yok etme veya test etme hakkını kimseye vermez. Bu
hakkı biz de vermeyeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Atilla Kart, Konya Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Kart.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarının genel
gerekçesi ve madde gerekçelerinde terörle mücadele konusunda koordinasyon
sorunlarının yaşandığı, bu sebeple
İçişleri Bakanlığı bünyesinde yeni bir
müsteşarlık yapılanmasıyla birlikte devletin tüm istihbari
bilgilerinin bu merkezde toplanması gerektiği, devamında da
uzman kişilerden yeterli ölçüde yararlanmak amacıyla esnek personel
istihdamının zorunlu hâle geldiği, sözleşmeli ya da
görevlendirme yöntemiyle personel ve yabancı uzman
çalıştırılacağı, bu kurulun operasyonel bir
görevinin olmayacağı ifade edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, iktidar süresi yedi yılı
aşan bir Hükûmet Türkiyeyi yönetiyor. Demokrasi tarihimizde hiçbir siyasi
iktidara nasip olmayan bir milletvekili çoğunluğuyla Türkiye
yönetiliyor. Böyle bir siyasi tabloda zorunlu olarak şu sorular
cevaplandırılmalıdır: Koordinasyon sorunları neden
yaşanıyor, nereden kaynaklanıyor? Bu sorunlar ve bu sorular
neden somut olarak açıklanmıyor? Bu kurumlar, bizzat bu siyasi
iktidarın idari anlamda denetlediği kurumlar değil midir? Sekiz
yıldan bu yana Türkiyeyi tek başına yöneten bir siyasi iktidar
döneminde bu zafiyetlerin sık sık yaşanması ve yönetim
kaosunun doğması olağan mıdır? Bu sorulara Hükûmetin
açık ve tatminkâr cevaplar vermesi zorunluluğu vardır. Ancak, bu
aşamada bile karartma yapıldığını, karambol
yaratıldığını, emrivaki yapılmak
istenildiğini görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Başbakanlık, soruyoruz, bu
koordinasyonu sağlamakta yetersiz mi kalıyor? Üç yıl evvel
Başbakanlığa bu yetkiyi verdik, Mayıs 2006 tarihinde.
Başbakanlığın bu koordinasyonu yapacak kadroları ve
iradesi yok mu?
Bakın, sayın milletvekilleri, öylesine bir düzenleme
getiriliyor ki yetki ve görev bakımından İçişleri
Bakanlığı bürokrasisini Başbakanlığın
bürokrasi kademelerinden daha geniş yetkilerle donatıyoruz.
Hiyerarşiyi altüst etme pahasına bir düzenleme yapıyoruz.
Başbakanlık Müsteşarlığına eş değer ve
hatta o makamın yetkilerini fiilen aşan bir düzenleme getiriliyor.
Peki, değerli milletvekilleri, bu süreci
değerlendirdiğimiz zaman nasıl bir tablo çıkıyor
ortaya? Zaten tahrip edilmiş olan bir bürokratik yapıyı,
bürokratik hiyerarşiyi, kıdem ve liyakati tümden ortadan
kaldırmak pahasına böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyuluyor?
Değerli arkadaşlarım, siyasi iktidar, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kendi sorumluluğu altında bulunan
kurumlarına güvenmiyor mu? Neden kurumlar arasında
ayrımcılık yapmak pahasına böyle bir düzenlemeye tevessül
ediyor?
Değerli milletvekilleri, işin esası şu: Siyasi
iktidar Türkiyeyi yönetemiyor, yönetme ehliyeti yeterli değil. Ortaya
çıkan tablo budur. Yetersizliğin getirdiği panik hâliyle sistem
tahrip ediliyor. Olay elbette bundan da ibaret değil. Bundan ibaret olsa
yine masum bir gerekçe olarak sunulabilir, değerlendirilebilir. Olay
bundan ibaret değil. Sistemi koordine etmekle ve düzeltmekle sorumlu olan
siyasi iktidar, özellikle jandarma ve Genelkurmay istihbaratına egemen
olma amacını ve emniyet bünyesinde kendisinin
yarattığı gruplaşmayı, bizzat yarattığı
gruplaşmayı kendince kontrol altına almak amacını öne
çıkaran bir düzenlemeyi getiriyor. MİT bünyesinde ve jandarmada
istediği kadrolaşmayı parti memuru anlayışı
içinde gerçekleştiremeyen Hükûmet, bu amacına da ulaşabilmek
için bu tasarıyla karşımıza geliyor, mutlak iktidara
ulaşabilmek için yeni bir hamle yapıyor.
Peki, değerli milletvekilleri, yeni istihbari düzenleme
şu kronik sorunlara, şu yapısal sorunlara bir çözüm
getirebilecek mi:
Bu tasarıyla, sayılarının 11 ila 15
arasında olduğu bilinen özel donanımlı mobil dinleme
araçları kontrol altına alınabilecek midir? Bu araçların
Türkiye Cumhuriyetinde kim tarafından, hangi kurum tarafından kullanıldığı
ortaya çıkacak mıdır? Yoksa bu araçların, bir şekilde,
bu Müsteşarlık bünyesine alınarak Kaçakçılık Ve
Organize Suçlarla Mücadele bünyesindeki, KOM bünyesindeki fiilî ve illegal olan
dinleme süreçleri legal hâle mi getirilmek isteniyor? Ankara ve
İstanbulda saatli bomba gibi dolaşan,
Başbakanlığın ve karargâhın -karargâhın
özelliklerini biraz sonra ifade edeceğiz- fiilî kullanımında
olduğu anlaşılan bu araçların işbaşında
olması, değerli arkadaşlarım, hangi hukuk devletinde kabul
edilebilir? Bu süreç başlı başına faşizan bir süreç
anlamına gelmez mi? Bu kayıt dışılığı
neden sürdürüyorsunuz?
Türkiyede ortam dinlemesi hangi yasal dayanakla
yapılıyor? Sayın Mehmet Ali Şahin önergelere cevap veriyor,
diyor ki Adalet Bakanı sıfatıyla: Türkiyede ortam dinlemesi
yapılmaktadır. diyor. Peki, Sayın İçişleri
Bakanı Beşir Atalay bu durumu neden ve hangi gerekçeyle inkâr ediyor?
Böyle bir vakıa var, hangi gerekçeyle inkâr ediyorsunuz? Adalet
Bakanının resmî yazısını, cevabını inkâr
etmek pahasına neden bunu görmezden geliyorsunuz? Getirilen bu yasal
düzenleme bu tür illegal uygulamaları ortadan kaldıracak ve
sorumluları tespit edebilecek midir değerli arkadaşlarım,
yoksa bu yapıyı kurumsal ve kontrol edilemez, denetlenemez hâle mi
getirecektir?
Bu kurum, Deniz Feneri Derneğinin yolsuzluk ve usulsüzlükleri
İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi
Başkanlığı tarafından raporlara
bağlandığı hâlde bu derneğin siyasi iktidar
tarafından neden himaye edildiğine açıklama getirebilecek midir,
yoksa bu kirli ilişkileri tümden denetlenemez, sorgulanamaz hâle mi
getirecektir?
Bu kurum, getirilmek istenilen bu yapılanma Türkiye
Cumhuriyeti yönetimi için bir utanç olan Hrant Dink, Rahip Santoro, Malatya
Zirve Yayınevi saldırılarının, Uğur Kaymaz
cinayetinin, Küçük Ceylanın, Aydın Erdemin ölümünün sebep ve
sorumlularını ortaya çıkarma konusunda kararlı bir iradeyi
ortaya koyabilecek midir, yoksa tüm bu ilişkileri daha kirletecek ya da
karartacak bir yapılanmayı mı getirecektir?
Hrant Dink cinayeti öncesinde görev ve yetkilerini açıkça
kötüye kullandığı sabit olan bazı emniyet yetkilileri neden
siyaseten korunuyor? Jandarmanın üstüne gidiliyor, gidilsin. Emniyet
yetkilileri neden siyaseten korunuyor? Bu kişiler neden mümtazen terfi
ettiriliyor? Bu görevlilerden bazıları bu Müsteşarlık
bünyesinde kilit görevlere getirilirse şaşmayınız
değerli arkadaşlarım. Tekrar ifade ediyorum: Hrant Dink cinayeti
sürecinde siyaseten korunan, mümtazen terfi ettirilenler bu
Müsteşarlık bünyesinde kilit görevlere getirilirse
şaşmayınız.
PKKnın Reşadiye saldırısı öncesinde
Erzincan, Erzurum ve Tunceli bölgesinde yaratılan istihbarat zafiyetinin
sorgulamasını ve öz eleştirisini bu kurum yapabilecek midir?
Bizzat Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Başbakan
Yardımcısının bu konuda yarattığı kuşku
ve suçlamaları bu kurum giderebilecek midir?
Bu kurum, Haburda yaşanan kaos ve aczi bundan böyle
engelleyebilecek midir?
Bu kurum, seçilmiş belediye başkanlarını
gözaltı aşamasında kelepçeleyen polis devleti zihniyetini
ortadan kaldırabilecek midir, yoksa bu zihniyeti kurumsal ve denetlenemez
hâle mi getirecektir?
Böyle bir yaklaşımın demokratik açılımla,
demokrasiyle izahı mümkün mü değerli arkadaşlarım? Böyle
bir zihniyetin terörle mücadele etmesi mümkün müdür?
Polis odaklı bir merkezî yapılanma
karşısında seçilmişlere yönelik bu tür müdahalelerin bundan
böyle de yapılmayacağının teminatı nedir? Bu kurumun,
bu anlamda bir teminat olması mümkün müdür?
Anayasa Mahkemesinin iptal kararından bu yana bir
yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen
bakıyoruz, TİB konusunda, Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı konusunda bir yasal düzenleme
yapılmıyor. Bu makamın işgaline neden seyirci
kalıyoruz değerli milletvekilleri? 5397 sayılı
Yasanın iptaliyle doğan bu boşluk, bu tasarıyla mı
giderilmek isteniliyor? O süreçteki illegal yapılanma, fiilî
yapılanma bu tasarıyla legal hâle mi getirilmek isteniyor?
Değerli milletvekilleri, tüm bunlar bir tesadüf olabilir mi?
Elbette olamaz. Tüm bunlar ancak sistematik, merkezî, planlı,
programlı ve fiilî bir karargâhın çalışmasının
ürünü olabilir.
Bu sorularımızın ve endişelerimizin ne kadar
yerinde ve gerçekçi olduğunu tasarının muhtelif maddeleri
açıkça gösteriyor. Bu tasarıdaki temel amaçlardan birisi -yine
kaygıyla ifade ediyoruz- istihbari anlamda kadrolaşmadır ve
toplumu sıkıyönetim yöntemleriyle kontrol altına alma hedefidir.
Tasarının 13üncü maddesinde, 657 sayılı
Yasaya tabi olmaksızın sınırsız sayıda
sözleşmeli personel ve yabancı uzman istihdamına imkân
tanınıyor. Bakıyoruz tasarıya, sadece 94 personelden
oluşan, koordinasyondan sorumlu olan, operasyonel bir görevi olmayan bir
kurum oluşturuluyor ancak bu dar kapsamlı örgüt, geçici ve
sözleşmeli görevlendirmeler ve yabancı uzman istihdamıyla bir
anda ucu açık bir örgütlenmeye dönüşüyor. Bu kişilerin
nitelikleri hakkında hiçbir ölçü getirilmeyerek keyfî ve kontrolsüz bir
istihdam alanı yaratılıyor. Hatırlayınız,
Abdullah Çatlı ve arkadaşlarına da emniyet tarafından uzman
kimliği verilmişti. Yeşil kod adlı kişinin illegal
ve esrarengiz ilişkileri de bu şekilde, bu yöntemlerle bir anlamda himaye
edilmiş, kimileri tarafından legal diye sunulmuştu. Getirilen bu
düzenleme bu kirli ve karanlık ilişkileri kurumsal bir hâle
dönüştüreceği gibi, bir taraftan da yabancı uzman istihdamı
suretiyle Türkiyede bugün istihbari anlamda egemen olan okyanus ötesi ve
berisi birtakım yabancı ve esrarengiz ilişkilerin de yine
kurumsal hâle getirilmesinin önünü açacaktır.
Tüm bu yapılanmanın devamında, değerli
milletvekilleri, bakıyoruz 18inci maddede, İçişleri
Bakanlığı taşra teşkilatında seksen bir ilde ve
ihtiyaç duyulması hâlinde -yine ucu açık bir düzenleme- il sosyal
etüt ve proje müdürlüğü kurulması amaçlanıyor, bu birimin
İçişleri Bakanlığı teşkilatına eklenmesi
amaçlanıyor. Bunun anlamı F tipi yapılanmanın ve AKP tipi
istihbaratın ilçe ölçeğinde yaygın hâle gelmesidir değerli
milletvekilleri. Bunun başka bir anlamı, izahı yoktur. Onun için
diyoruz ki, değerli milletvekilleri, bu tasarının aslında
esası ve özü şudur: AKP modeli istihbarat örgütlenmesinin nihai
aşamalarından oluşturulan bir tasarı söz konusu. Mutlak
iktidar arayışının çatısı örülüyor. Bakın,
bu çatıyı yaratan o kronolojik süreci, o tesadüfleri somut olarak bir
gözden geçirelim:
11 Temmuz 2003 tarihli Sabah gazetesinde Erdoğanın
Özel Timi başlıklı, Yavuz Donat imzalı haber.
Sayın Başbakan, hukuksuzluklar, yolsuzluklar konusunda o
kadar kararlı ki, mevcut anayasal yapı yetmiyor kendisine,
bunları çalıştırmak yerine kendisine doğrudan
bağlı birimler oluşturuyor. Bu birimlerin önünde sır ve
gizlilik engeli yok. Başbakana doğrudan bağlı, operasyonel
yeteneği olan, Meclise yürüme mesafesindeki bir mekânda, bu
çalışmalar, bu karargâhta sürdürülüyor.
Bu fiilî karargâh, değerli milletvekilleri -biraz sonra somut
olarak da ifade edeceğim- Başbakan, İçişleri ve Adalet
Bakanı ağırlıklı olarak, kamu gücünü ve yetkisini
kötüye kullandığı ve bu süreç süreklilik
kazandığı içindir ki artık illegal bir yapıya
dönüşmüştür. Bu süreç, 11 Temmuz 2003 tarihinden bu yana Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından sorgulanmakta, denetlenmektedir, ancak kabul etmek
gerekir ki karargâh, karartma ve bilgi kirliliğini sürdürmeye, gündemi
tayin ve saptırmaya maharetle devam ediyor.
3 Temmuz 2005, değerli milletvekilleri, bir pazar günüdür.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Kurula katılmamıştır. Niye
katılmamıştır? Çünkü siyasi iktidar, İç Tüzükte,
temel kanun konusunda muhalefetin konuşma hakkını
kısıtlayan düzenlemeler getirmiştir. Ne yapmıştır
o gün?
Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay çıkıp iktidar grubuna yönelerek demiştir ki:
Değerli arkadaşlarım, temel hak ve özgürlüklerin kötüye
kullanılmasını sağlayacak bir teklifle karşı
karşıyayız. Muhalefetin yokluğunda, Cumhuriyet Halk
Partisinin yokluğunda bu teklifi görüşmeyelim. Bu teklifi muhalefetin
yokluğunda görüştüğümüz takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
meşruiyetini ve saygınlığını
tartışılır hâle getiririz.
Ben, buradan, o yürekli arkadaşıma, milletvekili
sorumluluğu adına, saygınlığı adına
huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakıyoruz, bunun
devamında o gün bir de ne görüşüldü biliyor musunuz? Cargill
Tasarısı görüşüldü. Cargill Tasarısı. Nasıl
görüşüldü? Orada da Cargillin, Başbakanlıkta, başka
müsteşarların da katılımıyla Cargilli korumaya
yönelik olarak Cargill yetkililerinin de katıldığı bir
karargâh toplantısı yapılmıştı. O karargâh
toplantısının sonucunda da o gün yine muhalefetin
yokluğunda, fırsattan istifade
Cargillin önemini elbette takdir
edeceksiniz, bunu biraz sonra somut olarak da ifade edeceğiz. Bunlar
görüşüldü, karargâhta görüşüldü.
Danıştay saldırısından sonra,
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahinin Meclis Genel
Kurulunda 17 Mayıs 2006 tarihinde -aynen ifade ediyorum-
Hissiyatımı sizlerle paylaşmak isterim. Birtakım sürprizlere
de hazır olun. şeklinde yaptığı konuşma.
Sayın Bakanın saldırı öncesi yasal olmayan fiilî kolluk
çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgi sahibi
olduğunu görüyoruz.
Bakıyoruz, bu süreçte, nasıl bir tesadüfse Tanık
Koruma Kanunu çıkıyor. Yine bu Tanık Koruma Kanununun Ergenekon
olarak adlandırılan Silivri yargılamasında aslında
yasal şartlar olmadığı hâlde
kullanıldığını görüyoruz.
Jandarma, MİT ve emniyetin Türkiye genelindeki
iletişimin tespitine yönelik olarak Adalet Bakanlığı
uygulamalarını uzun uzadıya anlatmak istemiyorum. Her üçünün de
Türkiye genelinde izleme yapması Anayasaya aykırıdır. Ama
jandarmaya itiraz ediyoruz, emniyet ve MİTe itiraz etmiyoruz. Bunun bir
anlamı olmalı, bir açıklaması olmalı.
Adalet müfettişlerinin siyasi talimat yoluyla ve himayeyle
gerçekleştirdikleri kanunsuzluklar
Bu anlamda, bakıyorsunuz, Türkiye
Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı adaletsizliklerin kaynağı
hâline geliyor. Nasıl geliyor? Dokunulmazlık fezlekelerinin ortadan
kaldırılmasına, yedi yıldır burada, Mecliste olan
dokunulmazlık fezlekelerinin ortadan kaldırılmasına seyirci
kalıyor. Başbakan ve Cumhurbaşkanının fezlekelerini
sekiz ay boyunca, on altı ay boyunca sümen altı ediyor. Adli emanet
paraları ve adalet personelinin yol tazminatlarını kayıt
dışı bir şekilde kullanıyor.
Devam ediyoruz: Başbakanlık örtülü ödenek
harcamalarındaki olağanüstü artış
Değerli milletvekilleri, 2005 yılında 30 milyon
dolar seviyesinde olan örtülü ödenek harcamaları, bakıyoruz, 2006da
210 milyon dolara çıkıyor, 2007de 240 milyon dolara
çıkıyor; 8-9 katı bir anda artıyor. 2006 ve 2007 tarihleri
ile Silivri soruşturmasının polis soruşturması ve
hazırlık dönemini dikkat ve takdirlerinize sunuyorum.
Başbakan Yardımcısı Ekren, bu
artışı, gizli haber alma giderleriyle açıklıyor.
Başbakanlık örtülü ödeneğinin başında da
Başbakanın belediye başkanlığı döneminden
itibaren ilişki içinde olduğu ve sahtecilikten mahkûm olan bir
kişinin bulunduğunu, Başbakanın ilk icraat olarak, 25 Mart
2003 tarihinde bu görevlendirmeyi yaptığını da dikkat ve
takdirlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakıyoruz, bir cemaate
yönelik adli soruşturma esnasında Erzincan ve Erzurum cumhuriyet
savcılıkları arasında doğmuş olan çekişme ve
Başbakan Yardımcısının taraf olarak o
soruşturmaya müdahil olduğunu görüyoruz ve nihayet KOM üzerinden,
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele birimi üzerinden sürdürülen
fiilî, illegal telefon dinlemeleri, tüm bu ihlalleri yasal, kurumsal ve
denetlenemez hâle getirmeyi amaçlayan AKP ve F tipi istihbarat örgütlenmesini
hedef alan bir tasarıyla karşı karşıyayız.
Unutulmamalıdır, belli bir gruba mutlak hâkimiyet
sağlayan bu yapılanma, siyasi iktidar iradesini de
kaçınılmaz olarak sağa sola savuracaktır. Günümüzde zaman
zaman bunun yaşandığını da görüyoruz.
Bu yapılanmayla birlikte, kritik yargılama ve
soruşturmaların tümüne Hükûmetin ya da karargâhın doğrudan
müdahale etmesi, delilleri karartması ya da tahrif etmesi imkânı
yasal olarak doğacak ve kurumsal hâle gelecektir.
Tam bu süreçte soruyoruz: Adli kolluğu kurmaktan neden
ısrarla kaçınıyorsunuz? Neden bu konunun
tartışılmasına dahi fırsat vermiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, kamu düzeni ve kamu
yararı kavramları, çok aktörlü, katılımcı,
çoğulcu ve sivil toplum unsurlarıyla çok yönlü bir şekilde
oluşur ve gelişir. Demokrasinin esası ve özü budur. Ancak dikta
yönetimleri, kamu düzeni kavramının merkezî bir otoritenin
kararı ve disiplini doğrultusunda şekillenmesini tercih ederler,
kamu düzeni bakanlıkları kurarlar. Franco da bunu
yapmıştır, Salazar da yapmıştır, Hitler de
yapmıştır, Mussolini de yapmıştır, Stalin de
yapmıştır. Terörle mücadeleyi etkin hâle getirmek görüntüsü ve
gerekçesinin ardına sığınılarak, kamu düzenini
yönlendirmek için siyasi ve münhasır güç kullanımını
oluşturmak isteyen bir iktidarla karşı karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kart, lütfen tamamlayınız.
ATİLLA KART (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
ikinci bir Millî Güvenlik Kurulu oluşturuluyor. Bu ikinci Millî Güvenlik
Kurulu, bu yapılanmada terör söylemini gerekçe göstererek iktidar
politikaları aleyhindeki her türlü düşüncenin izlenmesinin
mekanizmasını kuruyor.
Bakın, ekonomide özelleştirme yoluyla bir taraftan
yolsuzluklar kurumsal olarak yapılıyor, onları geçiyoruz,
onların tartışması ayrı ama değerli
arkadaşlarım, bu özelleştirmeler yoluyla sadece şeker ve
tütün sektörüne dikkatinizi çekiyorum: Şeker fabrikaları
özelleştirilmedi, şeker fabrikaları kapatıldı; Tekel
fabrikaları özelleştirilmedi, Tekel fabrikaları
kapatıldı. Bu nedir? Türkiye'nin ekonomi olarak belli sermaye
gruplarının, o Beyaz Sarayda, o Cargill görüşmeleri
aşamasında verilen sözlerin yerine getirilmesidir değerli
milletvekilleri, bunun başka bir anlamı var mı? Türkiye
tarımda ve sanayide üretim gücünü kaybediyor. Türkiye bunun sonucunda da
kaçınılmaz olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkanım, bir
dakika izin verirseniz
BAŞKAN Lütfen Sayın Kart, teşekkür ediyorum.
ATİLLA KART (Devamla) Türkiye tüm bu sürecin sonucunda da
Bir dakika istirham ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür için açıyorum.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
böyle bir yapılanmada, aslında o ekonomik anlamdaki
sömürgeleştirmenin devamında dikta yapılanmasının
doğması sosyolojik bir süreçtir, kaçınılmaz bir süreçtir.
Türkiye'de bu yaşanıyor.
Bakın, sevgili arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; mutat bir muhalefet söylemi içinde değilim, bundan emin
olmanızı istiyorum. Burada, belli bir süre sonra bu yanlış
politikalar sebebiyle, geçmişe baktığımızda Biz
nelere yol açmışız? dememek için, bu vicdani sorumluluğu
yaşamamak için sizi öz eleştiriye ve sağduyuya davet ediyorum.
Şu an çıkar ve konjonktürünüze uygun görünen bu düzenlemeler
gelecekte sizi de bizi de sivil toplumu da savuracaktır. Yönetimde egemen
olan bir politbüronun ve illegal bir karargâhın aralarındaki iktidar
dengesi ve kavgası üzerine Türkiyeyi yönetmesine seyirci
kalmayınız, görmezden gelmeyiniz. Böyle bir yönetim sürecinin,
toplumsal barışa, üniter yapıya, demokrasiye, temel hak ve
özgürlüklere ve kamu güvenliğine bir katkı sağlaması mümkün
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) Bu düşüncelerle, bu
değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısının tümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Meclisin bu birleşiminde,
yurttaşın ana dil, düşünce, siyaset, kültür ve can
güvenliğinin olmadığı bir ortamda ülkenin güvenliğini
tartışıyoruz. Onun için, bu yoklukta, bini aşkın parti
yöneticilerimizin, belediye başkanlarımızın ve üyelerimizin
her tür güvenliklerinin kelepçeye vurulmasını kınayarak
konuşmama başlıyorum.
Evet, ne yazık ki 21inci yüzyılda nevi
şahsına münhasır bir rejim yapılanmasında
yaşıyoruz. Yine, bir Balyoz Harekâtıyla, sözüm ona ülke
güvenliği adına, cami minarelerinin cemaatin kanları içinde
havaya uçurulacağı, kendi pilotlarının havada berhava
edileceği, Kürtlere, yine her zaman olduğu gibi, İsrail
tarzı sertlik uygulanacağı bir sıkıyönetim ve
ardından da darbe histerisi sevdasıyla komşu ülkeye savaş
açılacağı ve daha nice çılgın harp senaryolarıyla
bir kez daha bir Osmanlı oyunuyla kuşatma altındayız. Bunun
için toplum tedirgin, bunun için toplum şaşkın bir durumda.
Bakınız, balyoz darbesinde adı geçen yandaş ve
karşıt olarak gösterilenlerin büyük çoğunluğu
isyandadır. Darbenin başbakanı olarak öngörülen şahsiyet de
Darbe, ihanettir. diyor. O zaman sizlere havarım şu: Gelin bu
isyanları durduralım, gelin bu ihanetlere son verelim.
İşte, tam da bu şaşkınlıkta
görüştüğümüz yasa tasarısıyla kurulmak istenen Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığı, devletin Kürt sorununa
bakışı ve demokratikleşme anlamında Türkiyede hiçbir
şeyin değişmediğini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Çünkü bu yasa tasarısı yine askerî vesayetin bir diktesidir. Çok
ilginçtir ama 19 Temmuz 2005te dönemin Genelkurmay 2nci Başkanı
İlker Başbuğun emirli bir istemi üzerine şöyle diyor:
Terörün güvenlik, istihbarat, psikolojik, harekât, sosyal, ekonomik ve
eğitim boyutlarını inceleyecek, yapılacakları makro
seviyede planlayacak koordinatör bir kuruluşa ihtiyaç vardır. Bu bir
müsteşarlık olabilir. İşte bugün görüşmesini
yaptığımız yasa tasarısında öngörülen
müsteşarlık. Bu konu Başbakana iletilmiştir. Şimdi,
bunun gereğini bekliyoruz. Mesajın gereği olarak da Kürt
sorununu terör sorunu gibi gören anlayışın bir
kurumlaşması biçiminde böylesi bir tasarının ortaya
çıktığını düşünüyoruz. Bu nedenle, tasarı,
Kürt sorununun çözümsüzlüğünü psikolojik savaş merkezine
dönüştürmesi planıdır, seksen yıllık denemelerin bir
başka biçimidir ve bu bir savaş hâli yaratma durumudur. Onun için
Kürt siyasetçilerine karşı operasyonel süreçlerin
planlarını düzenleyen bir kurum olacaktır. Bu kurum, 2002
yılında Mülki İdareler Şûrasında on bir açıdan
yasaya aykırılığı saptanan EMASYA Protokolünün
besleneceği hukuksuzluklar merkezi olacaktır. Bu madde
görüşmelerinde bu hukuksuzlukları detaylı
-arkadaşlarımızla birlikte- açacağız. Özce, bu siyasal
iktidarın devlet içinde yeni bir derin yapılanmaya çanak tutmaktan
başka bir şey olmadığı apaçık ortada. Bu ve
benzeri anlayışlarla, Türkiye'de devlet yapılanması bütün
kurum ve kuruluşlarıyla iç düşman ve dış düşman
fobisi üzerine inşa edilmiştir ne yazık ki.
Değerli arkadaşlar, hiçbir komplekse kapılmadan,
hepimiz, ülkenin gerçekleriyle, artık, yüzleşmek zorundayız.
Bugün geç bile kalınmıştır. Bu ülkenin temel gerçek sorunu
demokrasidir. Sanırım, hiçbirinizin de itirazı
olmayacaktır. Ama baş gerçek sorun da Kürt sorununun
barışçıl ve demokratik çözümüdür. Bilimsel olarak ve diyalektik
bir realite olarak da baş sorun çözülmeden -temel sorunun- ülkenin hiçbir
yerinde hiçbir sorunun da çözüldüğü görülmemiştir ve görülemez de.
İşte, yaşamın çözümsüzlüğünden kaynaklı 12 Eylül
darbe Anayasası ve tüm bağlı yasal düzenlemeler devleti ve onun
güvenliğini kutsamış, bireye karşı koruma
telaşı içine girmiştir.
Değerli arkadaşlar, ülkenin güvenliğinin güvencesi,
bireylerin özgürlüklerini temel alan ve haklarına saygı gösteren
özgürlükçü bir düzende saklıdır.
İttihat ve Terakkiden bu yana sürekli korku ve güvensizlik
üreten ve de bunların üstesinden gelmek için yasaklamalardan başka
çare düşünmeyen bir anlayış sendromu
yaratılmıştır. Bu anlayışın taşıyıcısı
ve temsilcisi olan hükûmetler ve devlet yetkilileri, güvenliği
sağlamak için özgürlüklerden değil, yasaklardan ve yasaklar üzerinde
inşa edilmiş güçlü, merkezîleşmiş bir devletten çözüm
aramışlardır. Gelinen noktada bu ezber çözümün son hamisi de,
açılım ve sözde daha fazla demokrasi senaryolarını üreten
ve yeni çıkmazlara teslim olan AKP Hükûmetidir.
Acı gerçeğe bakınız; siyasi parti kapatma
mezarlığına dönüşmüş, siyaset yasağı bir
yaşam tarzı olmuş, binlerce yurttaşı
düşüncelerinden ötürü tutuklanmış, polise taş
attıkları gerekçesiyle yine yüzlerce çocuk yirmi yılı
aşkın ceza istemiyle tutuklanmış, farklı dil ve
kültürler yasaklanmış, halkın iradesi kelepçeye vurulmuş
bir ülkede yaşıyoruz. Daha yeni, Iğdır Belediye
Başkanının bileklerinde hâlâ görünen kelepçe izi sistemin çirkin
bir fotoğrafıdır; bunu bir kez daha protesto ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, özgürlükler ile güvenlik, huzur
ortamı arasında doğru bir orantı olduğu
unutulmamalıdır. Bugün dünya üzerindeki en güvenli ülkelerin
aynı zamanda en özgür ülkeler olduğu gerçeği yadsınamaz.
Buna karşın, özgürlüklerin tanınmadığı böylesi
bir ülkede, ne devletin ne bireyin ve ne devlet güvenliğinin ne birey
güvenliğinin sağlandığı görülmemiştir.
Cumhuriyetle yaşıt bu kangren hadise, hâlen, asayiş
ve güvenlik mantığıyla ele alınmaktadır. Kurulacak bu
Müsteşarlık, Türkiyenin demokratikleşmesine, Kürtlere ve
diğer mağdur kesimlere karşı psikolojik harekât
planıdır. AKPnin yeni bir kadrolaşma alanı olarak kurmak
istediği Müsteşarlıkla Kürt sorununu çözme niyetinde
olmadığını, açılımın ise bir kandırmaca
ve oyalama olduğunu da apaçık ortaya çıkarmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenlik
olgusunu doğru okumalıyız. Gerçek güvenlik, yurttaşın
can ve mal güvenliğiyle birlikte düşünce güvenliği, o
düşüncenin ana dille ifadesi, ana dille örgütlenmesi, eğitimi ve
yaşamın her alanında iktidarlaşmasıyla devletin
demokratik güvenliği kendiliğinden sağlanmış olur.
Kontra güçler, köy korucuları, pompalı tüfekliler ve böylesi güvenlik
birimleriyle, hiçbir hukuksuzlukla devletin demokratik güvenliği
sağlanamamıştır, bundan böyle de sağlanması
olanak dışıdır.
Bakınız, aynı mantıkla hareket eden, yani Kürt
sorununu güvenlik ve asayiş sorunu olarak algılamak isteyenler
yıllarca OHALi uygulamadılar mı? Otuz yıla
yakındır, kendi yetkili birimlerin deyimiyle, şahsiyetlerin deyimiyle
düşük yoğunluklu bir savaş dayatılmadı mı?
Binlerce köy yakılıp talan edildi. Milyonlarca yurttaş göçe
zorlanarak tüm üretim ilişkilerinden koparıldı. Bu da devasa
sosyal patlamalardan biri olmuştur.
Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, dehşet bir sosyal
patlama da köy koruculuğu sistemidir. Suç aletine dönüşen bu
yapılanma yeniden canlandırılarak yüzlerce kadrolarla
arpalıklar üretilmektedir. Daha yeni, birkaç gün önce Hakkârinin
Yüksekova ve Şemdinli ilçelerine bağlı köylerde 400 kişiye
silah verilerek köy korucusu yapıldı. Bundan daha utanç verici, on
sekiz ay maaş verilmeyecek, bu süreç içinde sadece makarna ve kömür
verilecek. Bu, insanın onuruyla oynamak, böyle oyunlarla köy
koruculuğuna teslim almaktır. Bu mantık, işte bu
mantık, yeniden Bilge köyü gibi toplu katliamlara açık kapı
bırakmaktan başka hiçbir şey değildir. O faciadan da ders
çıkarılmadığı anlaşılmaktadır. Bir
yandan koruculuk sisteminin lağvedileceği veya ıslah
edileceği söylenirken, tartışılırken, öte yandan
yurttaşı koruculaştırmak en büyük ilkesizlik değil
midir?
Ayrıca güvensiz güvenlik açmazıyla özel harp daireleri
oluşturuldu. JİTEM, Ergenekon ve sayısızca darbe
planları gibi hukuk dışı yapılanmalara gidildi.
Binlerce cinayet işlendi, yüzlerce çete yapılanmasına gidildi.
Bölgede yine binlerce kişi faili meçhul cinayetlere kurban edildi,
insanlar toplu mezarlar ve asit kuyularına atıldı,
aydınlar, siyasetçiler, iş adamları, gazeteciler katledildi.
Sormak gerekir: Ülke güvenliği böylesi bir mantıkla, böylesi
paramiliter güçlerle sağlandı mı, bundan böyle sağlanabilir
mi?
Sayın Başkan, açılım
tartışmalarında Sayın Başbakan Sorun sadece güvenlik
politikalarıyla çözülmez. diyor. Tırnak içine aldım: Diyor!
Peki, neden yeni güvenlik ve asayiş merkezleri üretilmeye ve
dayatılmaya başlandı? Sayın Başbakana sesleniyorum:
Kürt sorunu güvenlik sorunu değildir, Kürt sorunu terör ve şiddet
sorunu da değildir, Kürt sorunu salt ekonomik bir sorun değildir ve
Kürt sorunu sadece kültürel bir sorun da değildir. Kürt sorununun temeli,
bir insanlık sorunudur, bir ontolojik yani var oluş sorunudur.
İşte, cumhuriyetle yaşıt bir mantıkla bugüne kadar ret
ve inkâr politikalarıyla bugün benzeri konuları
tartışıyoruz. Onun için önce soruna bakış
açısının değişmesi gerekiyor, empati kültürünün
oluşması gerekiyor. Kürtlerin neler
yaşadığını anlayabilmek için sadece ama sadece bir
günlüğüne herkesin kendisini Kürt hissetmesi yeterli olacak ve sorunu
çözecek diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin daha kapsamlı bir
değişime ve dönüşüme gereksinimi vardır. Bu da etnik
referanslardan arınmış, bütün farklı kimlik ve kültürleri
güvence altına alan, ayrıca milliyetçi, devletçi ve merkeziyetçi
zihniyetten, resmî ideolojiden uzak duran bir anayasayla ancak
gerçekleşebilir. Bu anayasa, farklı etnik grupların kimliksel,
dilsel, kültürel haklarının önündeki engelleri kaldıran, yerel
yönetimlerde demokratik özerkliği benimseyen, gerçek anlamda temsilde
adalet ve yönetimde demokratik istikrarı, şu an
yaşadığımız istikrarı değil, demokratik
istikrarı sağlayan, siyasi partiler ve yüzde 10 barajlı seçim
hukukunu çağcıl hukuk normlarına indirgeyen bir anayasa
olmalıdır.
Anayasada şimdiye kadar onlarca yama değişiklikler
yapıldı. Her iktidar belli bir kişiye, belli bir hadiseye özgü,
kendisine göre bir değişikliğe gitti ama kimse Anayasanın
darbeci özüne dokunmadı, cesaret de edemedi. Böylece protez bir anayasa
yaratılmıştır. Bugün AKP de aynısını daha da
belirsiz bir biçimde yapma ürkekliğini yaşıyor. Ne yazık ki
Barış ve Demokrasi Partisi dışında Meclisteki
muhalefet de tüm demokratik değişimlerin karşısında
barikatlarla direnmektedir. Ve şimdi darbecilerin sivil yargıda
yargılanmasını önleyen Anayasa Mahkemesinin çağcıl
hukuka direnç bir yasal kararının sevincini yaşıyorlar. Ama
unutulmamalıdır ki, demokrasi herkese lazımdır.
Değerli milletvekilleri, öncelikle bu Meclis, iktidarı
ve muhalefetiyle, Gladio, kontrgerilla, JİTEM, Hizbulkontra, Ergenekon,
darbe planları ve tüm suç örgütlerini arka planlarıyla birlikte
açığa çıkarmak ve yasal gereğinin yapılması
noktasında etik ve vicdani tarihsel sorumluluklarını yerine
getirmekle yükümlüdür. Bu bağlamda diyorum ki: Şu yasa
tasarısını görüşeceğimize bugün, yeni bir
anayasayı tartışıyor olsaydık daha iyi olmaz
mıydı, daha demokratik, daha çağcıl olmaz mıydı?
Antidemokratik Siyasi Partiler Yasasını, yüzde 10 barajlı,
dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş Seçim Yasasını
tartışıyor olsaydık daha uygun olmaz mıydı?
Ülkenin yararına daha hayırlara vesile olmayacak mıydı? Ama
ne yazık ki Türkiyede, demokratikleşme başta olmak üzere bütün
sorunların başında bunlar gelmektedir, bu
sıkıntılar. İşte bu sıkıntıları
çözme anı gelmiş ve geçmiştir. Kurulacak olan Güvenlik
Müsteşarlığı bu anlamda çözüm değildir, demokratik
çözümlerin önünde bir engeldir, bir barikattır, bir beladır. Ne
yazık ki her hadiseye güvenlik penceresinden bakıldığı
sürece tüm yaşamsal sorunlar çözümsüz kalmaya devam edecektir.
Ayrıca, kurulacak Müsteşarlığın gerçek
anlamda ne işe yarayacağı da belli değildir. Bu eksende
terörle mücadele politikaları üreten, ancak, sorunu çözmeyen çokça
sayıda benzer kurumlar vardır. Benden önceki sayın
konuşmacılar da isimlerini saydılar, o kadar zamanımız
yok. İçişleri Bakanlığına bağlı Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
da benzer amaçlıdır.
Ama ne hazindir, bugüne kadar ülkemizde sivil hükûmetler hiçbir
zaman gerçek anlamda iktidar olup da ülkenin yönetiminde muktedir
olamadıkları için bu birimler üzerinde de herhangi bir otorite
sağlayamamışlardır çünkü bu ülkede cumhuriyet kurulduğu
günden bugüne kadar muktedir olan hep ağırlıklı olarak
asker ve aynı anlayıştaki bürokrasi olmuştur, bürokrasi.
Onun için, her sivil hareket veya yönetim demokratik olmayabilir
ama demokratikleşmenin temel vazgeçilmezliği de kuşkusuz
sivilleşmedir değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Geylani, lütfen tamamlayınız.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ayrıca, bu yasaya göre, gizlilik içeren işler için
örtülü ödenek sağlayacağı da düzenlenmiştir. Bu gizli
örtülü ödeneklerle nice kozmik arşivlerinin kurulduğu ve demokrasiye
tahrip kalıplarının döşendiğini de çok iyi biliyoruz,
son dönemde de gördük, yaşadık. Bunlar her gün gazete
manşetlerini ve televizyon ekranlarını süslemektedir. Türkiye
örtülü ödeneklerden çok çekmiştir. Bugüne kadar örtülü ödeneklerin
nerelere aktarıldığını, gerekçesiyle çok iyi hepimiz
biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ülkemiz yakın
geçmişinde Yüksekova çetesini, Şemdinli çetesini, Susurluk çetesini,
Ergenekon ve benzerlerini yaşadı, örtülü ödenekler desteğinde
yaşamaya da devam ediyor.
Şemdinli davası hukukun sinesinde ağulu bir
hançerdir, hançer! Bakınız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAMİT GEYLANİ (Devamla) Sayın Başkan,
eşitlik sağlamanızı istirham ediyorum.
BAŞKAN Hemen şey yapmayın, görüyoruz burada
Sayın Geylani.
Bir defa verdik ya, bundan sonra olmayacaktır zaten.
Buyurun.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) Evet, Şemdinli
davası, bir kez daha yineliyorum, hukukun sinesinde ağulu bir
hançerdir. Cinayetler için düzenlenmiş plan, doküman ve silahlarla suçüstü
yakalanan ve 2 canın katilleri iyi çocukların sivil mahkemelerde
aldıkları otuz dokuz yıl cezayı askerî mahkeme tek celsede
tahliyeyle sonuçlandırdı. Nereye getirmek istiyorum? Nereye getirmek
istiyorum? İşte asker kişilerin sivil mahkemelerde
yargılanmasının önlenmesi bundandır. Ne garip bir şey
değil mi?
Evet, değerli arkadaşlar, satır
başlarıyla itirazlarımızı, eleştirilerimizi
sunduk. Madde başlıklarında detaylı görüşlerimizi dile
getireceğiz.
Özce sunduğumuz bu nedenlerden ötürü yasa tasarısına
karşı olduğumuzu belirtir, gerçek hukuk düzenine kavuşma
dileğiyle hepinizi saygıyla selamlarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz isteyen Ali Küçükaydın, Adana Milletvekilli. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Küçakaydın.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi belirtmek
üzere AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmam iki bölümde cereyan edecek.
Bunun bir tanesi, devletimizin, uzunca bir süre -otuz yıl
gibi- devam eden bir terör belasıyla -hukuk tanımaz, kanun
tanımaz, kural tanımaz bölücü terör- ve diğer terör örgütlerinin
saldırısına muhatap olduğunu hepimiz biliyoruz.
Şüphesiz bu alanda verilen mücadele, devletin öz varlığına
yönelik bu saldırıları korumak, savunulması, en temel hak
olan insanların yaşam hakkının korunması ve demokratik
düzenin de teminat altına alınması için yürütülen bir
çalışma.
Değerli milletvekilleri, terörle mücadelede bu süreçte
Aslında biz bu süreci, yani otuz yıldan beri devam eden bu süreci,
bir hükûmet meselesi değil, hatta partilerin meselesi değil, tamamen
devlet projesi olarak bu mücadelenin devam ettiğini biliyoruz ve
bakışımız da olaya bu şekilde. Terörle mücadele bir
devlet mücadelesidir. Bütün geçmiş hükûmetler bunu böyle yapmıştır,
bugünkü Hükûmet de bunu böyle devam ettiriyor.
Şüphesiz, bir bölgemiz bir dönem, uzunca bir dönem, önce
sıkıyönetim, sonra olağanüstü hâl yönetimiyle yönetilmiştir
ve yeni bir oluşum olan, belki de o dönemde, bir bölge valisi bu terörle
mücadeleyi ya da bu çalışmayı o bölgede koordine etmiştir.
Sonra, bizim Hükûmetimiz döneminde, hepimizin bildiği gibi, bu
olağanüstü hâl yönetimine son verilmiş ve normal bir döneme
geçilmiştir.
Değişik idari yapılanmalar, şüphesiz, hukuki
düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. Mesela terörle mücadeleyi legal
ve illegal(x) yönden önlemek üzere 1991 yılında Terörle Mücadele
Yasası çıkarılmış, terörün tanımı
yapılmış, terör cezalarının artırılması
yönünde karar alınmıştır. Buna bağlı olarak
başka yasalar da değiştirilmiştir, bunu destekleyici
mahiyette. Örneğin Türk Ceza Kanunu gibi, Ceza Muhakemeleri Kanunu gibi,
Polis Vazife Salahiyet Kanunu gibi ve sair kanunlar
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Legal terörü bir açar mısınız, legal terörü.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Bu yasal düzenlemelerle beraber,
terörden zarar görenlerin zararının tazmini yönünde de bir hareket
başlatılmıştır.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Hatip, bir şey
söylediniz, illegal mücadele nedir, onu açar mısınız?
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen sabredin. Lütfen
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) İllegal mücadele
BAŞKAN Sayın Küçükaydın, lütfen
Genel Kurula
hitap edin siz.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Yine, değerli
arkadaşlarım, ülke güvenliği açısından risk analizleri
yapılmak suretiyle güvenlik güçlerimiz eğitilmiş, araç-gereç
yönünden donanımları sağlanmış ve aynı zamanda
operasyonel bir güç olarak zaman içinde takviye edilmek suretiyle terörle
mücadele verilmeye devam etmiştir.
(x) Bu cümleye ilişkin
düzeltme 03/02/2010 tarihli 56ncı Birleşim Tutanak Dergisinin
225inci sayfasında yer almıştır.
Ancak, Türkiyenin terörle mücadele tarihini analiz
ettiğimizde şunu görüyoruz: Terör yalnızca operasyonel
faaliyetlerle -bu geçen süre bize bunu gösterdi ki- önlenemiyor. Zira, terör,
yalnızca güvenlik sorunu değil, aynı zamanda terör, ekonomik,
sosyal, kültürel, siyasi, psikolojik boyutları da olan bir sorundur.
İşte, bunun farkına varan Hükûmetimiz döneminde özellikle, bu
bölgede bütün kamu kurum, kuruluşları harekete geçirilmek suretiyle
toplumumuzun bu hayat düzeylerini yükseltme, altyapı hizmetleri verme;
elektrik gibi, su gibi, yol gibi, yaşam alanları gibi -örneğin
TOKİ tarafından bunlar yapıldı- KÖYDES, BELDESle
yapılan birtakım çalışmalarla bölgeye ciddi anlamda, bu, aynı
zamanda, yaşam seviyelerini de düzeltici birtakım çalışmalar
yapıldı. Kız çocuklarımızın
okutulmasının teşvik edilmesi de bu alanda söylenebilir.
Yine, uluslararası parlak bir proje olan GAP projemize bir
canlılık verildi, dolayısıyla bu konuda da ciddi
çalışmalar yapıldı. Sağlık ve eğitim
konusunda alınan tedbirlerle, Hükûmetimizin, bölgede çalışma
cazip hâle getirildi. Yine, terörün ideolojisini, sürekli ideolojisinin
altını dolduran ve onların sürekli, bir kısım
insanların öne sürdüğü, mesela Kürtçe dil kursları gibi, Kürtçe
yayın yapan televizyon gibi
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Ana dil istiyoruz, ana
dil, Kürtçe değil.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla)
Kürtçe yayın yapan radyo
gibi birtakım çalışmalar da harekete geçirildi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
yıllarda yaşadığımız ve halkımız
nezdinde de şiddetle kınadığımız ve
kınıyor olduğumuz mayın saldırıları
karşısında bile bu devletin güvenlik güçleri büyük bir devlete
mensup olmanın gururuyla suçluları, bu olayın suçlularını
yakalarken, onun üzerine giderken her zaman demokratik bir devletin güvenlik
güçlerinin yapması gerekeni yaptılar.
Ayrıca, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisimizde alınan
bir kararla, sınır ötesinden ülkemize gelen birtakım
saldırılara karşı o bölgede hava operasyonu yapma
kararını Meclisimizden geçirdik ve bu da uygulandı.
Ayrıca, terörle mücadelede bir başka şeyi
yaptık bu dönemde, o da şu: Önce komşu ülkelerde, sonra da bütün
diğer ülkelerde terörün birtakım argümanları elinden
alındı ve terör uluslararası arenada çok iyi anlatıldı
ve terör zayıflatıldı. Zaten esas olan da buydu.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Nasıl
zayıflatıldı? Sorunu nasıl çözdünüz? Nedir yani?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyiniz.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bu Meclis çatısı altında kimsenin
aslında terör örgütünü savunmak gibi bir lüksü olmaması gerekir ama
nedense, ne hikmetse birileri... (BDP sıralarından gürültüler)
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Devlet terörünü de kimsenin
savunma hakkı yok.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) 12
Eylülü aratmıyorsunuz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Halkları karşı
karşıya getiriyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen...
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Yani bu konuda hiç,
istediğiniz kadar... Tahammül edeceksiniz. (BDP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen...
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, herkesin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çatısı altında alınan ve uygulanan terörle mücadele
politikamıza destek vermesi gerekmektedir. Ülkemize yönelen terör
karşısında... (BDP sıralarından gürültüler)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Terör sorunu değil.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen...
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) ...ayrılık değil
tek bir yürek olmanın zamanıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
2009da 5 bin kişi gözaltına alındı.
BAŞKAN Sayın Milletvekili...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Biz sizi dinledik, siz de bizi
dinleyin.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) ...bu konuyu kısaca bu
şekilde ifade ettikten sonra, iyice
anlaşılamadığı kanaati bende hasıl olan, terörle
mücadele alanında yeni bir yapılanma olan Kamu Düzeni Güvenliği
Müsteşarlığıyla ilgili de görüşlerimi ifade etmek
istiyorum.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Yeni bir anayasa yapın, yeni
bir anayasa. Yeni güvenlik birimleri oluşturmayın.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığıyla
ilgili daha önce Sayın Başbakanın
başkanlığında yapılan terör mücadelesi zirvesinde ve
yine -bunun bilinmesini, bazı arkadaşlarımız tenkit
ettiği için arzu ediyoruz- 2008 yılı Ekim Millî Güvenlik Kurulu
toplantısında da, Millî Güvenlik Kurulunda alınan bir karar
neticesinde bu müsteşarlığın kurulması yönünde
harekete geçildi. Sonradan bu Müsteşarlığın, daha çok bu
sorunun iç güvenlik sorunu olduğu için İçişleri Bakanlığı
başkanlığında, bünyesinde böyle bir
müsteşarlığın kurulması uygun bulundu,
çalışmalar yürütüldü, İçişleri Komisyonundan tasarı
geçti ve bugün Genel Kurulumuza geldi.
Biz bu Müsteşarlığı geldiğimiz noktada
bir ihtiyaç olarak görüyoruz çünkü terörle mücadele alanında birden
farklı kuruluş kendi konularında çalışmalar
yapmaktalar, dolayısıyla bu işin koordinasyonu yeterince
yapılamamaktadır. İşte bu anlamda, İçişleri
Bakanının başkanlığında Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulu kuruldu. Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu Genelkurmay
İkinci Başkanı, Jandarma Genel Komutanı, MİT Müsteşarlığı,
Adalet, İçişleri, Dışişleri bakanları, Emniyet
Genel Müdürü, yeni kurulan Kamu Düzeni Güvenliği
Müsteşarlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığından oluşan bir komisyon İçişleri
Bakanlığı başkanlığında kuruldu. Ama
arkadaşlarımızın bazısı tenkit ettiği için
bunu söylüyorum, mesela bu Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun
Başkanı İçişleri Bakanımız olmasaydı,
sözgelimi, bunda şu yönde bir tenkit olabilirdi: Çünkü burada dikkat
ettiğimizde, sayılanlar arasında Kamu Düzeni Güvenliği
Müsteşarlığı daha gerilerde sayılıyor. O zaman
Statüde bu uygun bir komisyon değil. denebilirdi. Yine bu komisyonda bir
konuşmacımızın şu da alınmalıydı
şeklinde bir ifadesi oldu. Önü açık buranın, yani başka
kurum ve kuruluşlar da bu komisyonlara çağrılabilecek,
görüşleri alınabilecek ve bu faaliyetlerin yürütülmesi konusunda
onlardan da yararlanılacak.
Bir başka husus, yine bu düzenlemenin getirdiği çok
önemli bir husus, yurt dışında terör faaliyetleri ortaya
koyanların ve orada değişik isimler altında
çalışan örgütlerin, o ülkelerin iç hukuku yeterince bilinmediği
için şimdiye kadar, bunların istenmesi noktasında çeşitli
sıkıntılar doğdu. Ama işte kurulan bu
müsteşarlık, bu konuda da çok ciddi bir çalışma yapacak.
Yani tek bir havuzda bütün istihbari faaliyetler toplanacak ve oradan
stratejiler üretilecek; bu stratejiler de, bütün çalışmalardan elde
edilen sonuçlar, ilgili güvenlik birimlerimize ve
bakanlıklarımıza istenmesi hâlinde ya da kendiliğinden
verilecek. Yani burada, biz, analizi çok önemsiyoruz, istihbaratın
değerlendirilmesini istihbarattan daha çok önemli buluyoruz. Bu amaçla,
Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığına bağlı
bir de İstihbarat Değerlendirme Merkezi kuruluyor.
Şimdi, bu İstihbarat Değerlendirme Merkezine
gelmişken, burada konuşan, benden önce konuşan milletvekili
arkadaşlarımız bu noktada da tenkitler getirdiler; mesela özel
istihbarat birimleri gibi. Şimdi, ben, ciddi bir devlette böyle özel
güvenlik gibi ya da birtakım şeyler gibi özel istihbarat
mantığıyla hareket edilebileceğini hiçbir zaman için doğrusu
düşünmemiştim. Yani özel istihbarat birimi diye bir birim
aslında olamaz. Kanun dışı dinleme de böyle. Yani
şimdi siz bir taraftan diyeceksiniz ki dinlemeler hâkim kararıyla
olur ve herkes de yargının verdiği karara
Her zaman bizde
nedense
ATİLLA KART (Konya) Fiilî dinlemeden söz ediyoruz, fiilî
dinleme.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla)
biz şuna şuna
saygılıyız ama işte kanun dışı dinleme, yani
kanun dışı dinleme
Bu da pek, doğrusu
ATİLLA KART (Konya) Fiilî dinleme Sayın Hatip, fiilî
dinleme. Yasa dışı dinleme.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Ben görüşlerimi ifade
ediyorum. Bu konuda ben doğrusu pek yeterli şeyi bulmadım.
İstihbarat Değerlendirme Merkezi de böyle, kanun dışı
dinleme de böyle. Yani burada, ben işte
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sayın Vekil, net ol, net!
Eveleyip geveleme, net ol!
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Net oluyorum, evet.
Tek parti mantığıyla hareket artık günümüzde
yok.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Bunu yaratmaya çalışıyorsunuz.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Zira, birçok denetim müessesesi
var, işte Meclisimiz var, diğer siyasi partiler var vesaire vesaire.
Bunu da doğrusu pek yerinde bulmadım.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Yargıyı ayaklar altına aldınız. Yargı mı
bıraktınız?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Bir başka husus: Bu
Müsteşarlık bürokratik bir yapıyı da getirmiyor. Zira, bu
Müsteşarlık merkezde 94, arkadaşlarımızın da
belirttiği gibi, illerde de 1er olmak üzere tamamı 150ye yakın
bir kadrodan oluşuyor.
ATİLLA KART (Konya) İlçeleri ne yapacağız?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Ayrıca, illerde
güvenliği, güvenlik alanında olduğu gibi sosyoekonomik
yapıyı da desteklemek için sosyal etüt ve proje müdürlüklerini
kuruyoruz. Burada da tabii belirttiğiniz gibi, doğru, ucu açık
ama şöyle açık: Valilerimiz büro açmak isterlerse, İçişleri
Bakanlığımızın onayıyla sosyal etüt ve proje
müdürlüklerinin bürolarını açabileceklerdir.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Ne yapacaksınız, o
bürolarda ne iş yapacaksınız?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Şimdi, bunun tenkit edilecek
bir tarafını ben doğrusu, mülki idareden gelmiş bir insan
olarak, görmüyorum. Neden? Şunun için
ATİLLA KART (Konya) İstihbarat
çalışması mı yapacak bu müdürlük?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Yani zaten bu sosyal etüt ve proje
müdürlüğünün görevi sadece güvenlikle ilgili değil
ATİLLA KART (Konya) İstihbarat
çalışması mı yapacak, Sayın Konuşmacı?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla)
etüt, yani sosyal birtakım
çalışmaları yapacak, ekonomik birtakım
çalışmaları yapacak.
ATİLLA KART (Konya) Onların istihbaratla ilgisi ne?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Yani biz şöyle görüyoruz
ATİLLA KART (Konya) İstihbaratla ilgisi nedir onun?
AKİF AKKUŞ (Mersin) Ali Bey, ucu niye açık?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Biz, terörü sadece bir güvenlik
sorunu olarak görmediğimiz için, bir sosyal etüt ve projenin, bir ekonomik
çalışmanın da yapılmasını, beraber yürütülmesini
arzu ediyoruz. Dolayısıyla, eğer bunun büroları
açılacaksa, bunda da bir sakınca görmeyiz.
ATİLLA KART (Konya) Onlar ajan olmasın, ajan!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Rejimi
değiştireceksiniz, anlaşıldı!
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Terörle mücadeledeki en büyük
gücümüz olan halkımızın, özellikle terör konusunda doğru ve
tek elden bilgilendirilmesi de bu Müsteşarlık birimleri
tarafından yapılacak.
Şimdi, yeni kurulacak Müsteşarlığın
kadrosunu da kısaca belirtmek istiyorum: 1 müsteşar, bu müsteşar
vali statüsünde birisi olacak; 2 müsteşar yardımcısı,
bunların yine 1 tanesi mülki idareden olacak, mülki idare
kadrolarından gelmiş olacak, 1 tanesi de genel idare hizmetleri
sınıfından olacak. Ayrıca, Müsteşarlıkta 4 ana
hizmet birimi
Ana hizmeti birimi 4 tane, danışma birimi 3 tane,
yardımcı hizmet birimi de 1 tane olmak üzere 7 tane daire kuruluyor.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Kaç karanlık oda
oluşturacaksınız böyle?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Bu daireler, Planlama-Koordinasyon,
Sosyal Destek Dairesi, Araştırma-Geliştirme Dairesi
Başkanlığı, İletişim Dairesi
Başkanlığı, Dış İlişkiler Dairesi
Başkanlığı; danışma birimleri, Strateji
Geliştirme Dairesi Başkanlığı, Hukuk
Müşavirliği, Müsteşarlık müşavirlerinden
oluşacak.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sorunu çözseniz de, bu kadar
masrafa girmeseniz daha iyi olmaz mı?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Yardımcı hizmetler de,
İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Daire
başkanlıklarından oluşacak.
Yeni yapılanmada hızlı, etkin ve karar almaya
müsait esnek bir teşkilatlanma modeli benimsendi. Müsteşarlık,
görevlerinin ifasıyla ilgili bakanlık kurum ve
kuruluşlarından her türlü talepte bulunacak, bilgi ve belge talebinde
bulunacak, bu bilgi ve belgeler de hızlı bir şekilde
Müsteşarlığa intikal ettirilecek. Ayrıca
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Bilinmeyen bir şey yok,
herkes her şeyi biliyor.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Bizim, zaten devletin saklı,
gizli bir şeyi olamaz ki yani!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Biliyorsanız yapın
gereğini.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Ayrıca, ihtiyaç hâlinde özel
ihtisas komisyonları da kurulabilecek; sınırlı, süreli,
süreleri belirlenmek suretiyle bunlar da kurulabilecek.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Süslemeye ne gerek var?
Botanik bahçesi mi kuruyorsunuz?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçmiş Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin de
verdiği mücadeleyi, bütün Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin verdiği
mücadeleyi biz takdirle karşılıyoruz.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) 40 bin kişi
yaşamını yitirdi. Sizi affetmeyecek bunlar.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Bunu da burada belirtmekten
çekinmiyoruz.
Başta, mücadelede hayatını kaybeden rahmetle
andığımız aziz şehitlerimiz ile
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Yeni ölümlere neden
olacaksınız. Nasıl engelleyeceksiniz bunları?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla)
gazilerimize ve
hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza olan minnet ve
rahmet borcumuzu da her zaman tekrarlamayı bir borç biliyoruz.
Milletimizin devletine verdiği sarsılmaz desteğin ve güvenin
bilincinde olarak, bundan sonra da huzurumuza, birliğimize,
kardeşliğimize yönelen her türlü iç ve dış tehdidin
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Kardeşlik eşitlikle
olur, özgürlükle olur.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla)
bertaraf edilmesine olan
inancımız tamdır. Bunu çok güçlü bir şekilde burada
belirtmeyi de bir görev telakki ediyorum.
Değerli milletvekilleri, tüm güvenlik birimlerimizle birlikte
görevimizin bilincinde ve hassasiyetle hareket etmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Konuştuğuna kendin de inanmıyorsun ya.
BAŞKAN Sayın Küçükaydın, lütfen
tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) İnsanı ön planda tutan,
temel hak ve özgürlüklere saygılı, hukukun üstünlüğüne inanan,
demokrasi kültürünü benimsemiş, çağdaş bir yönetim
anlayışıyla teröre karşı
yaptığımız mücadeleyi başarıyla
sonuçlandıracağımıza inancımız tamdır.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sözleriniz
bağdaşmıyor. Bunun için yapmanız gereken yeni bir anayasa
çıkarmak, siz yeni kurumlar çıkarıyorsunuz.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Bu duygulara, bu yasanın
memleketimize, milletimize, milletimizin birliğine çok büyük katkı
koyacağı inancıyla yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaydın.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, Hatip şöyle
bir söz kullandı: Legal ve illegal mücadeleden bahsetti. Hukuk devletinde
illegal mücadele nedir? Onu bir açıklar mı bize?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz
isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından
alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde
görüşlerimi arz etmek üzere söz aldım. Hepinize saygılar
sunuyorum.
383 sıra sayılı Tasarı ne getiriyor, ona
bakmak lazım. Bir müsteşarlık kuruluyor, terörle mücadeleye
ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve ilgili kurum ve
kuruluşlar arasında koordinasyon sağlamak
Müsteşarlığın ana amacı olarak belirleniyor.
İkinci olarak: Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu
oluşturuluyor; İçişleri Bakanının
Başkanlığında Genelkurmay İkinci Başkanı,
Jandarma Genel Komutanı, MİT, Adalet, İçişleri,
Dışişleri, kamu düzeni kurulacak olan Müsteşarlık
dâhil müsteşarlar, Emniyet Genel Müdürü ve Sahil Güvenlik Komutanı.
Üçüncü olarak: Müsteşar ve müsteşar
yardımcılığı ile daire başkanlığı,
hukuk müşavirlikleri ve diğer müşavirlikler ve diğer
çalışanlardan oluşan 94 adet verilen kadro ile yeni bir
yapılanma.
Dördüncü olarak: Yeni bir İstihbarat Değerlendirme
Merkezi kurulmakta ve bu birim stratejik istihbaratın
değerlendirilmesini gerçekleştirmek üzere oluşturulmakta.
Beşinci olarak: Ana hizmet, danışma, denetim ve yardımcı
hizmet birimleri oluşturulmakta yani teşkilatlanma
yapısını öngörmekte.
Altıncı olarak: Sözleşmeli personel
istihdamını düzenlemekte.
Yedinci olarak: Taşra teşkilatı kurulmaktadır.
Taşra teşkilatı da İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü
adını almaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kamu düzeni
ve güvenliği için yeni bir teşkilat kurulması
tartışılırken AKP iktidarları döneminde Türkiye'nin
içine düşürüldüğü durum ne yazık ki içler
acısıdır. Batılı merkezler Türkiye için şunu
söylüyorlar: Türkiye artık bir operasyon ülkesidir. Bu tanımı
yapmaktalar.
Arkadaşlar, güvenlik her şeyin başıdır.
Güvenlik olmadan ne ekonomi olur, ne demokrasi olur, ne adalet olur hiçbir
şeyi sağlamanız mümkün değildir, yaprak
kıpırdamaz, çünkü hepsi sonuç itibarıyla güvenliğe
dayalı kavramlardır. Burada güvenlik kavramına özellikle
değinirken güvenliği de iç ve dış güvenlik olarak ele almak
ve burada, kurulması düşünülen Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığını da iç güvenliğin bir unsuru olarak
görmek gerekir. Ama güvenlik yetmiyor, toplumda esenlik ve genel
sağlıkla ilgili konuları da birbirine eklemlemek gerekiyor. Bu
da yetmiyor, aslında, tasarrufa ilişkin emniyet yani tasarruf
güvenliği de çok önemlidir. Halkın canını, malını,
ırzını korumak devletin bizatihi var oluş sebebidir ve en
önemli görevidir, diğeri ise adaleti sağlamak. İbni Haldun
bundan beş yüz yıl önce bir devletin ömrüyle ilgili kitabında
devletin iki ayak üzerinde durduğunu ifade eder. Bir tanesi, şüphesiz
ki adalettir. Adaletle hükmeden devletler uzun ömürlü olur. Diğeri ise o
devletin gücünü, otoritesini, kamu otoritesini temsil eden ve onu koruyan,
kollayan ve ona güç veren, anlam veren bizatihi o devletin ordusudur.
İşte ordu gücü ve adalet, yani kılıçla terazi, bir devlet için
olmazsa olmaz iki unsurdur. Bu itibarla, kılıcı adaletle
nasıl kullanacağımızı ve adaleti nasıl tesis
edeceğimizi de çok iyi irdelememiz gerekiyor. Kılıcın
zulme, adaletin şimdiki gibi karanlıklara ve yanlışlıklara
düçar olduğu bir ortamda devletin ömrünün uzun süreli devam edeceği
konusunda burada endişelerimizi bütün hatipler olarak hep ifade ettik,
etmeye de devam ediyoruz.
İbni Haldunu haklı çıkaracak işler
yapalım. Adaleti tesis edelim, demokrasinin bütün kurullarını,
kurumlarını ve kurallarını en iyi şekilde koyalım
ve ülkemiz bir özgürlükler ülkesi hâline dönüşsün. Hukuk devletinin,
Anayasamızın 2nci maddesindeki hükümler de dâhil olmak üzere bütün
kurumlarını en iyi şekilde tesis edelim ve güvenlik içerisinde,
güvenliğimizi de sağlayarak yolumuza devam edelim. İşte o zaman
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır, Atatürkün bu
özdeyişi mutlaka yerine gelecektir.
Ülkede kamu düzeni nasıl bozulur? Ona
baktığımız zaman değerli arkadaşlar, şimdi
eğer siz terör propagandası yapmayı ve teröre yardım ve
yataklık etmeyi suç olmaktan çıkarırsanız, terör
suçlarına katılanların cezalarının müebbede
çevrilmesine destek verirseniz, topluma kazandırma adı altında
veya eve dönüş adı altında dağa dönüş yasası
çıkarırsanız ve TRTden farklı yayınlar yapmaya devam
eder, Anayasanın 90ıncı maddesinde değişiklik
yaparak AİHM kararlarını ulusal hukuk sisteminin üzerine
çıkarırsanız ve sonuçta, yaptığınız
icraatlarla terörü ve teröristi özendirecek politikalar uygularsanız,
bölücülükten hüküm giyenlerin salıverilerek en üst makamlarda kabul
edilmesi sağlanırsa ve demokratik cumhuriyet zırvalarına
çanak tutarsanız, Türk kelimesine özellikle kin duyar,
Türkiyeliliği önceler ve eyalet sistemini
çağrıştıracak icraatlar ve söylemler yaparsanız, 36
etnik grup söylemiyle Türkiyeyi paramparça etmeye yönelik
açılımlar adı altında bunları gerçekleştirir ve
Habur rezaletlerine imza atarsanız ve Sivas, Gâvur Dağı
söylemlerine girerseniz işte o zaman Türkiye, sonuç itibarıyla pusulasını
şaşırmış bir operasyon ülkesi hâline dönüşür.
İçinde bulunduğumuz ortam budur. Maalesef Türkiye
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kafana göre senaryo
yazmışsın.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Şimdi Sayın Vekil siz
dinleyin, sizlerle biz çok konuşuruz, konuşuruz.
Kurumlar arası çatışmalar ortada -bunu birçok hatip
ifade etti, ben buna uzun uzadıya değinmek istemiyorum- dinleme ve
izleme faaliyetleri ortada.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne zamandan beri cumhuriyet zırva
oldu?
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Demokratik cumhuriyet
zırvaları. dedim
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Cumhuriyete zırva denir mi?
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Evet, evet o zırvadır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Cumhuriyet zırva olur mu?
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Onu size öğretirim ben
sonra.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Geri alın, geri alın
sözünüzü!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Size, size öğretirim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Cumhuriyet zırva olamaz!
BAŞKAN Sayın Milletvekili lütfen
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Cumhuriyet elbette zırva
değildir.
BAŞKAN Sayın Çelik, lütfen Genel Kurula hitap eder
misiniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Demokrasi de zırva olamaz.
Konuştuklarınıza dikkat edin!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Demokratik cumhuriyet adı
altında taleplere çanak tutanların zırvalarını
kastediyorum.
Evet, halk arasında devlet kurumlarına ve hatta Türkiye
Büyük Millet Meclisine derin güvensizlik ortamının yaratılmaya
çalışılması da devlet güvenliği açısından
fevkalade tehlikelidir.
Özellikle ülkemizde istihbari faaliyetler ve istihbarata
karşı koymada maalesef Türkiye şu anda etkisizdir, yetkisizdir,
zayıf düşürülmüştür. Bu ortama kaotik ortam denir kamu
yönetiminde. Türkiye kaos içerisine hızla girmektedir, bundan
çıkış yolunu bulmamız gerekiyor. Ancak ben burada yüce
heyetinize şunu ifade etmek istiyorum: AKP Grubunun, bakınız,
çok az sayıda milletvekiliyle bu önemli tasarıyı takip ediyor
olması bile gerçekten Hükûmetlerine olan itimatlarında sarsılma
olduğunu kanıtlıyor.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Olanlar da takip etmiyor zaten,
sohbet ediyorlar!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Sonuç olarak,
saygıdeğer milletvekilleri, biz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çelik, lütfen tamamlayınız.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Hükûmetin terörle mücadelede daha etkin olmak amacıyla bu
tasarıyı getirdiklerini iddia ettikleri için desteklemeyi
düşünüyoruz.
Haydi bakalım, görelim sizleri. diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen
İçişleri Bakanı Beşir Atalay.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum, verimli çalışmalar diliyorum.
Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde grubunuzu, heyetinizi
bilgilendirmeye çalışacağım. Bu tasarı
ayrıntılı olarak çalışılmış, bütün
kurumlarımızla paylaşılmış, mutabakat
sağlanmış ve yüce Meclise gönderilmiştir. 20/5/2009
tarihinde bu tasarı İçişleri Komisyonunda görüşülmüş
ve mutabakatla kabul edilmiştir. İnanıyorum ki bugün
yapacağımız görüşmeler neticesinde bu tasarı
zenginleşecek, sizlerin burada yapacağı eleştiri ve
önerileriniz bizim bundan sonraki çalışmalarımıza da
ışık tutacaktır.
Değerli arkadaşlarım, güvenlik, devletin temel varlık
nedenidir. Bu konuda hiçbir tereddüt yoktur. Bu konuda hiçbirimizin tereddüdü
de olamaz. Buradaki güvenlik kavramını geniş kapsamlı
olarak ele almak ve değerlendirmek durumundayız. Yani güvenliği
sadece polisiye tedbirlerden ibaret bir konu olarak algılamak eksik bir
bakış açısını yansıtmak olur. Bu nedenle,
güvenliğin insan hayatını ve onurunu ilgilendiren yönünün
diğer bütün argümanların üstünde olduğunu öncelikle belirlemek
ve kabul etmek durumundayız.
İşte, bu bakış açısıyla konuya
yaklaştığımızda, güvenliğin her şeyden önce
bir insan hakkı olduğunu duraksamadan söyleyebiliriz.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Özgürlüğü
olmayanın güvenliği olmaz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bu çerçevede, insanların canının, malının
ve onurunun güvence altına alınması en temel ve vazgeçilmez
hakkıdır. Bu konu o kadar önemlidir ki bu temel hak ihlal
edildiğinde, insanlara ait olan diğer hak alanlarını
muhafaza etmek ve geliştirmek de mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, demokrasinin
geliştiği ve hukuk kurallarının egemen olduğu
ülkelerde güvenlik-özgürlük dengesi kavramı büyük önem ifade etmektedir.
Türkiye olarak bizim de olmazsa olmazlarımız arasında yer alan
güvenlik-özgürlük dengesi ve bunun demokrasi ve hukuk yoluyla teminat
altına alınması bütün güvenlik
çalışmalarımızın en temel önceliğini
oluşturmaktadır ve oluşturacaktır. Bizim
anlayışımıza göre uzun vadeli bir güvenlik ve kamu düzeni
vizyonu, demokrasi, özgürlük ve insan hakları kavramları merkeze
alınarak ancak hayata geçirilebilir. Ayrıca güvenlik insani, siyasi,
sivil, ekonomik, kültürel, sosyolojik ve psikolojik yönleriyle bir bütün
hâlinde ele alınmalıdır.
İşte, biz tüm bu hususları dikkate alarak her
platformda hesap verebilir, izlenebilir ve adaleti önceleyen bir güvenlik
perspektifini inşa etmeye gayret gösterdiğimizi açıkça ifade
ediyoruz. Bu anlayışımızın inşasında, ilgili
taraflara ve özellikle de her türlü sivil katkıya açık olmaya özel
bir önem verme gayreti içindeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünyada
barış ve güvenliği tehdit eden en önemli unsurun terör
belası olduğu artık herkesin malumudur. Terör,
çağımızda küresel boyut kazanmış büyük bir problemdir.
Terör, sadece güvenliği değil, her birimizin hak ve özgürlüklerini de
tehdit etmektedir.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Bakan, hiçbir ülke
kendi yurttaşını terörist ilan etmez.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Terörün hedefi hayatlarımız, özgürlüklerimiz, demokratik
kazanımlarımız, birlik ve beraberliğimizdir. Buradan
hareketle, bizim yaklaşımımıza göre terörle mücadelede en
sağlıklı yöntem insan haklarına dayanan demokratik hukuk
devletini tüm kurum ve kurallarıyla hâkim kılmak ve
çalıştırmaktır. (BDP sıralarından gürültüler)
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Yirmi beş
yıldır
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen tahammül
gösterelim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Biz tahammül gösteriyoruz.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Biz aylardır
tahammül gösteriyoruz, aylardır.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bu alanda güvenlik güçlerimizce kararlı ve
başarılı şekilde çalışmalar yürütülmüştür,
yürütülmektedir. Bu uğurda çok şehit verilmiş, çok can
kaybedilmiştir. Bu vesileyle tüm şehitlerimize bir kez daha yüce
Allahtan rahmet diliyorum, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum,
bütün güvenlik birimlerimize teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün
dikkatimiz vatandaşlarımızın huzurunu korumak içindir,
bütün çalışmalarımız bunun içindir. Bir tek
vatandaşımızın en ufak acısını bile Hükûmet
olarak yüreğimizde hissediyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Niye biz huzurlu değiliz o
zaman? Niye Kürtler huzurlu değil o zaman? Niye Romanlar huzurlu
değil o zaman? Tekel işçileri neden huzurlu değil?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bu hassasiyetimizden dolayı bütün dünyada temel hak ve
özgürlük alanları daralırken Türkiye demokrasisini geliştirme
yolunda çok büyük adımlar atmıştır ve atmaya devam
ediyoruz.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Bir ayda 1.600
kişi gözaltına alınarak nasıl bir demokrasi
sağlanacak?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Demokrasiyi, özgürlükleri, hukuku istismar ederek Türkiye'nin hukuk
ve demokrasi yolunda geri adım atmasını bekleyen birileri varsa
beyhude bekleyeceklerdir.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Hangi hukuk, hangi adalet?
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) O zaman, sıra, kelepçe müsteşarlığında!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Hükûmet olarak biz asla demokrasiyi, hukuk devletini ne teröre ne
başka heveslere feda etmeyeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ayrıca Hükûmet olarak Türkiye'nin meselelerinin çözümsüz
olmadığına inanıyoruz, çözümsüzlüğü kesinlikle çözüm
olarak da kabul etmiyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Çözümsüzlüğü siz
yaptınız!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Sayın Bakan,
belediye başkanlarını
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Ayıp oluyor, ayıp
oluyor. Bak, biz sizi dinledik.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Daha kaç tane belediye başkanını alacaksınız
Sayın Bakan?
BAŞKAN Lütfen, sayın milletvekilleri
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenlik,
özgürlük, terörle mücadele konularındaki temel
yaklaşımımızı kısaca özetledikten sonra
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının gerekçesi ve
içeriği hakkında da sizleri bilgilendirmek istiyorum. Doğrusu
çok samimiyetle buraya getirdiğimiz tasarının üzerinde çok
farklı ve bizim hiç aklımıza gelmeyen, hafızamızdan
bile geçmeyen bazı yorumların burada yapılmasını biraz
da hayretle karşılıyorum.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Sekiz
yaşındaki çocuk slogan attı diye
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Değerli arkadaşlar, uzaklara gitmeye gerek yok, bu konuda
benzer kuruluşlar değişik ülkelerde var, Avrupa Birliği
ülkeleri içinde de değişik ülkelerde var
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Onlar sorunlarını
çözmüşler.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla)
onlar üzerinde de bu kuruluşu gerçekleştirirken,
özellikle esnek yapısını
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Bizim ülkemizde insanlar güven
içerisinde değil, savaş devam ediyor, ölümler devam ediyor.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla)
falan çalışmalarda bulunduk ve şu anda
yürüttüğüm koordinasyon görevinin bir anlamda yasal temelini de
oluşturmuş oluyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Başarısız oldunuz,
itiraf edin, başarısız oldunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Ben şu anda koordinasyon görevini
Bana bu görev
Başbakanımız tarafından verildiği için yazılarla
kurumlarımızı toplantılara davet ediyorum. Hâlbuki bizim
yürüttüğümüz şu andaki çalışmaları yürütecek bir birim
oluşturuyoruz başka bir şey değil ve ayrıca,
samimiyetle şunu ifade edeyim: Bakın, ön yargılarla ve hiç
hatırımıza gelmeyen, hiç düşünülmeyecek şeylerle
buraya, bu tasarıya yakıştırmalar yaparak insafsızlık
ediyoruz değerli arkadaşlar. Ben size şunu söyleyeyim: Ben iki
buçuk yıldır İçişleri Bakanıyım ve
yaklaşık altı aydır da özellikle bu konu üzerinde
çalışıyorum.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) İcraatlarınız
ortada, neyin ne olduğunu herkes görüyor.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Nerede, ne var, bir cümle nerede var, bir kitap nerede var, bir
rapor nerede var hepsini buluyorum ve şu saatte, size söylüyorum,
Türkiye'nin koordine edilmiş bütünlük içinde bir terör hafızası
yok, bir arşivi yok ve ilk defa
ATİLLA KART (Konya) Sekiz yıldır
iktidardasınız Sayın Bakan, sekiz yıldır. Sekiz
yılda ne yaptınız? Yeni Hükûmet olmadınız Sayın
Bakan. Sekiz yıldır Türkiyeyi yönetiyorsunuz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Siz ne iş yaptınız
Sayın Bakan, bu zamana kadar?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla)
Türkiyede bunları oluşturuyoruz ve bu kuruluş
bunları çalışsın diye kuruyoruz. Yani burada tutup da
gereksiz şeyleri doğrusu üzücü yakıştırmalar olarak
ifade etmek istiyorum.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Gaz bombalarıyla insanlar ölüyor.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Kurumlarımızın tabii ki, çabaları çok.
ATİLLA KART (Konya) İtirafta bulunuyorsunuz Sayın
Bakan, itiraf ediyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Kart, lütfen
Sizin konuşmanız
dinlenildi Sayın Kart.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Kurumlarımızın ayrı ayrı bu konuda
uzmanları var, birikimleri var ama biz bunların hepsini
insicamlı bir stratejiye dönüştürmek için de yeni bir koordinasyon
getiriyoruz. Bundan ibaret.
ATİLLA KART (Konya) Sekiz yıldır ne
yaptınız? Ne yapıyorsunuz sekiz yıldır?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Burada, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı uzman ekipler çalıştıracak. Dar
kapsamlı, sayı fazla değil 94 kişidir ve iyi
yetişmiş, güvenlik birimlerimizdeki iyi uzmanlar,
üniversitelerimizdeki iyi akademisyenlerden burada ekip kuracağız ve
hani güvenlik falan deniliyor. Bakın, biz şu anda burada
inanın, benim çok da özen gösterdiğim
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Özgürlüğün
olmadığı yerde güvenlik olmaz Sayın Bakan! Bu ülkede
özgürlük yok!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla)
Hükûmet olarak başından beri biz terörü sadece
güvenlikten ibaret görmüyoruz. Bunun sosyal boyutu var, ekonomik boyutu var,
psikolojik boyutu var, uluslararası boyutu var dediğimiz bütün
boyutları burada çalışmak için bu kuruluşu kuruyoruz.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Sosyal boyutu,
çocukları ailelerden almak.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, burada, özellikle araştırma, analiz,
değerlendirme bizim için en önemli unsur. İyi anlarsanız sorunu
çabuk çözersiniz. Stratejiler sağlam bilgiler üzerine kurulur.
ATİLLA KART (Konya) Sekiz yıldır
anlayamadınız Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Eğer elinizde iyi analizler sağlam veriler yoksa
stratejiniz de yanlış olur ve ileri analizler
yapılmasını hem yurt içi hem uluslararası bütün birikimleri
kullanarak daha iyi anlayan, daha iyi değerlendiren, daha iyi çözümleyen,
insani ve sosyal boyutu ağırlıklı yeni stratejiler
geliştirme konusunda uzman bir kurum olmasını önemsiyoruz.
Biz, burada hem insanımızın teröre
bulaşmasını önleme hem de teröre şu veya bu şekilde
katılan insanımızı tekrar kazanma yönünde
çalışmalar yapılsın istiyoruz ve ayrıca
Müsteşarlık, uluslararası gelişmeleri
Dışişleri Bakanlığı ve ilgili kurumlarla iş
birliği içinde izleyecek, değerlendirecek, hazırlanacak raporları
uygulayıcılara da sunacaktır.
Bakın şu anda özellikle bu yurt dış birimini
burada uluslararası ilişkiler birimini iyi hukukçularla donatmak
istiyoruz. Uluslararası hukukçumuz olması gerekiyor.
Bakın, Avrupa ülkeleriyle şu anda yürüttüğümüz
çalışmalarda o ülkenin iç hukukunu bilemeyebiliyoruz, orada
yapılan çalışmalara bazen yeterince müdahale edilemeyebiliyor.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sorun Türkiye'nin içinde
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Biz, bu birime özellikle de teröre uluslararası destek
konusunda ileri çalışmalar yapılsın diye önem veriyoruz ve
hukuk altyapısını da önemsiyoruz.
Ayrıca, burada arkadaşlarımız söylediler,
Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu İçişleri
Bakanlığının başkanlığında.
Burada neler ifade edildi, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi
Sözcüsü
Yani meğer bu Kurul neler yapacakmış, Politbürosundan
bilmem neyine.
ATİLLA KART (Konya) Bunları yaşıyoruz
Sayın Bakan! Yaşıyoruz bunları!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bunlar kimler? Dışişleri
Bakanlığının, Adalet Bakanlığının,
İçişleri Bakanlığının müsteşarları.
ATİLLA KART (Konya) Sekiz yıldır bunları
yaşıyoruz!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Şimdi, kabul ederseniz, önergenizde Başbakanlık
Müsteşarını da buraya ekliyoruz.
MİT Müsteşarı, Genelkurmay İkinci
Başkanı, Jandarma Genel Komutanı, Emniyet Genel Müdürü, bunlar.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Onlar zaten görevli!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ve bunlar nerede koordine oluyorlar? İnsafla. Yani biraz
insaflı bakalım.
ATİLLA KART (Konya) İkinci bir Millî Güvenlik Kurulu
oluşturuyorsunuz Sayın Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Sivil hükûmetin, iç güvenlikten sorumlu İçişleri
Bakanının başkanlığında koordine oluyorlar.
Bundan daha normal ne olabilir? İç güvenlikten İçişleri
Bakanlığı sorumludur arkadaşlar ve bunu, biz,
İçişleri Bakanlığında sivil iradenin
başkanlığında koordine ediyoruz. Memnun olmanız
lazım.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sivil bir anayasa yapalım
Sayın Bakan!
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sivil irade var mı
Sayın Bakan?
ATİLLA KART (Konya) Başbakanlık koordinasyonu
niye başaramadı onu açıklar mısınız? Bunu
açıklayın Sayın Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ayrıca, değerli arkadaşlarım, istihbaratın
koordinasyonu çok önemli.
Bakın, burada genel anlamda değil, onu
ayırayım, sadece terörle ilgili ve stratejik istihbaratı burada
kastediyoruz ve dünyanın her yerinde, arkadaşlar, istihbarat
birimlerinin birbirinden kaçırdıkları olur, birbirinden
kıskandıkları olur, birbiriyle rekabetleri olur, ama terör
konusu acımasız bir konudur, bu konuda bütün bilgiler bir yerde
toplanmalı ve iyi analiz edilmelidir.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Bilgiler gazetelerde
çarşaf çarşaf!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Biz bunu sağlıyoruz. Burada bunu
sağlayacağız. İstihbaratın, bizim bütün istihbarat
birimlerimizin terörle ilgili istihbaratları bir noktaya gelecek ve orada
değerlendirilecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kim değerlendirecek Sayın
Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) İç güvenlikten sorumlu İçişleri
Bakanlığının bütün istihbarat birimlerimizin bilgilerini
almasından daha normal ne olabilir?
ATİLLA KART (Konya) Başbakan bu işi niye
yapmıyor Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Burada, büyük bürokratik bir yapılanma kurmuyoruz. Burada,
dairesi az. Dikkat ederseniz, genel müdürlük yok, genel müdür
yardımcılığı falan yok. Dairelerden oluşan ve
esnek istihdamı esas alan, uzmanları kolay istihdam edebileceğimiz
bir yapı oluşturuyoruz.
Bunların dışında, özetle şu vurguyu
yapmak istiyorum değerli milletvekillerimiz, yani inanın, katiyen bir
siyasi polemik falan anlamında değil, ama bunun iyi
anlaşılmasını istiyorum: Burada sistematik bir bilgi havuzu
ve orada bu bilgiler toplanacak ve tam bir koordinasyon sağlanacak.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Yedi senedir
yapılmadı.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Biz, bunu önemli görüyoruz, buna inanıyoruz.
ATİLLA KART (Konya) Sekiz yıldır bu mesafeyi niye
almadınız Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Yani, bu birimin büyük katkı vermesini düşünüyoruz,
sağlayacağız inşallah. Bütün hedefimiz, burada terörsüz bir
hayatı hayata geçirmek, insanımızın hayatını
korumak ve terörle ilgili de iyi analizler yapmak.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Halk iradesini dikkate
almazsanız sorunları çözemezsiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Tam şu anda da onlarla meşgulüz zaten, tam temeline
inmek, gerekçelerini analiz etmek ve sağlıklı çözümler getirmek.
Biz, zaten bu Müsteşarlığı bu yöndeki
çalışmalarımız kapsam kazansın, muhteva kazansın,
iyi analiz edilsin diye kuruyoruz. Sadece güvenlik bakışıyla bu
konuya bakmayalım diye bu Müsteşarlığı kuruyoruz.
Burada, şundan emin olunsun: Burada, değerli
sözcülerimizin konuşmalarının hepsinden ben faydalandım.
Bizim diğer konularda
Burada, terörle ilgili, demokratik
açılımla ilgili falan ifadeler söylendi, kararlılıkla biz o
çalışmamızı sürdürüyoruz...
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Başarısız oldunuz
Sayın Bakan, itiraf edin, başarısı oldunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla)
ve ondan sonuç alacağız. Türkiye, eski Türkiye
değil. Türkiye, bu terörü bitirecek. Türkiye
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Neyse
Türkiyeyi bölmeden bize
teslim edin de
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Burada yedi yıl kıyaslamaları yapıldı.
Değerli valimiz yedi yıl kıyaslamaları yaptı.
Türkiye'nin yedi yılda nereden nereye geldiğini birazcık
insafı olan herkes görüyor.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Gördük, gördük!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Türkiye, bugün farklı bir Türkiye. Dünyada da farklı bir
Türkiye.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Gördük, gördük.
Çok iyi gördük!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Türkiye, bugün daha güçlü ve onun için de Türkiye, bu terörü
artık taşımayacak, bunu çözecek.
Biz diyoruz ki, biz bütün zenginliklerimizle, bütün
farklılıklarımızla birlikte Türkiyeyiz. Bizim seçim
sloganımızdı ve biz hepimiz birlikte Türk milletiyiz. Bütün
zenginliğimizle, hiçbirini dışlamadan, hiçbirini ötekileştirmeden;
kardeşliği ihya ederek, kardeşliği tekrar geliştirerek
ve inşallah bunu daha da iyi sağlamanın peşindeyiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Tayyip Bey duymasın!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ülkemizin, devletimizin, bütün mukaddeslerinin
korumacısı, koruyucusu AK PARTİdir. AK PARTİ, bu ülkenin
bütünlüğünün, kardeşliğinin teminatıdır. Biz buna
inanıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve
burada, böyle, Başbakanımızın işte karargâhı
falan gibi bizim de hiç bilmediğimiz, duymadığımız
Böyle şeyler nerelerden çıkartılıyor onları da
hayretle karşılıyorum. (CHP sıralarından Allah,
Allah sesleri)
ATİLLA KART (Konya) Çok iyi bildiğiniz ve
yaşadığınız bir süreç Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın değerli arkadaşlar, bakın değerli
arkadaşlar, burada tabii, Kirli ilişkiler falan gibi laflar, sözler
kullanıldı. Bunları yüce Meclise ve hiçbir partiye, hiçbir
milletvekilimize de ben layık görmem. Ama insafı olan AK
PARTİye Kirli ilişkilerin içinde. demesin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) Sayın Bakan, karar
mekanizmaları kirli ilişkiler içinde.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) AK PARTİ var ya kirli ilişkilerin hepsini açığa
çıkarıyor, açığa. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) AK PARTİ, artık, eskilerde olan
ATİLLA KART (Konya) Sayın Bakan, AK PARTİ
değil, AK PARTİnin yöneticileri karanlık ilişkiler içinde.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) AK PARTİ, eskilerde olan kirlilikleri, hukuksuzlukları,
faili meçhulleri
AK PARTİ, bunları aydınlatmakla meşgul ve
biz
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Hangi faili meçhulleri?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ben şunu söylüyorum: İnanın, Sayın Kart,
inanarak söylüyorum ve İçişleri Bakanı olarak söylüyorum. Bu
ülkede uzun ömür yaşamış birisi olarak söylüyorum.
İnanın, bir birey olarak söylüyorum: Türkiye, artık o sizin
söylediğiniz dikta, vesaire gibi şeyleri unutacak.
ATİLLA KART (Konya) Sayın Bakan, Deniz Feneri
dosyalarını niye işleme koymuyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Birileri bir gün diktaya falan hevesli olsa bile geri dönemeyecek. Çünkü biz
o hâle getiriyoruz. Karanlık kapılar arkasında hiçbir şey
kalmayacak. Türkiye aydınlanıyor, aydınlanıyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve BDP
sıralarından gürültüler) Türkiye aydınlanıyor ve bundan
sonra birileri tekrar o tek parti otoriter dönemlerine falan dönmek istese bile
o imkânı artık bulamayacak. (Gürültüler)
ATİLLA KART (Konya) Deniz Feneri raporlarını niye
işleme koymuyorsunuz Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Türkiye açık toplum oluyor, Türkiye gerçekten demokrat bir
toplum oluyor. Onun için bunları da ben ifade etmek istedim. Yani
inanın Türkiye sivilleşiyor, bundan emin olalım. (BDP
sıralarından gürültüler)
ATİLLA KART (Konya) Deniz Fenerini niye işleme
koymuyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Türkiye her açıdan demokrasisini derinleştiriyor, Türkiye
gerçek bir hukuk devleti olmaya doğru gidiyor. İnşallah, bu
Parlamento karar verir, hep Anayasa gündeme geliyor, biz canıgönülden
istiyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) O zaman hazırlayın!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bu Parlamento karar verir, partilerimiz bir araya gelir, ülkemize
ve demokrasimize yakışmayan bu Anayasayı da hep birlikte
değiştiririz, o zaman tabii daha demokrat bir ülke oluruz. Biz bunu
da söylüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Başka yasaları
getiriyorsunuz, niye Anayasayı getirmiyorsunuz? Bahane aramayın!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Hele hele, tabii, burada değerli
konuşmacılarımızın ifade ettikleri bazı
şeyleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Bakan
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen tamamlayınız.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Şunu söyleyeyim Sayın Geylani: Bu Müsteşarlık
değerli arkadaşlarım, güvenlik odaklı değil, analiz
odaklı.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Güvensizlik
odaklı!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Analiz odaklı bir kuruluş.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Neyin analizi?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Güvenliğe bakışı analiz odaklıdır ve
bütün güvenlik birimlerimiz bunun içindedir ve İçişleri
Bakanlığının koordinasyonunda bu konulara daha derli toplu
bakılacaktır.
ATİLLA KART (Konya) Bir fişleme laboratuvarı
olacak Sayın Bakan, fişleme laboratuvarı
Fişleme analizi
yapacak, fişleme yapacak, fişleme!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ben tekrar bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz
isteyen Emin Nedim Öztürk
Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, muhalefet grupları
adına ve iktidar grubu adına konuşan değerli
milletvekillerini, hatipleri saygıyla, teenni içerisinde, sözlerini
bölmemeye azami gayret göstererek dinledik. Sözlerini bölmeme noktasındaki
gayretimiz, kendilerine yönelik, konuşma insicamlarının
bozulmamasına yönelik saygı dolu davranışımız
söylediklerini onayladığımız anlamına kesinlikle
gelmiyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sende pek saygı yok!
SUAT KILIÇ (Devamla) Maalesef yapılan konuşmalar içerisinde
Türkiye'nin realitesiyle asla örtüşmeyen pek çok iddia seslendirildi;
rasyonel durumla, yaşananlarla, yapılanlarla ve Anayasanın
egemenliğe ilişkin maddeleriyle örtüşmeyen pek çok iddia, pek
çok iftira, Hükûmetimize ve grubumuza yönelik olarak seslendirildi.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) İftiracının en
büyüğü sensin o zaman! Ne iftirası?
SUAT KILIÇ (Devamla) Bu iddia ve iftiraların tamamına
cevap veremeyebilirim. Tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum: Bu
iddia ve iftiraların tamamını, cevap veremediklerimle birlikte,
sahiplerine iade ediyorum.
Anayasanın 1inci, 2nci, 3üncü maddesi bellidir.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Hani bu Anayasayı
beğenmiyorduk, değiştirecektik?
FATMA KURTULAN (Van) Anayasayı beğenmediğinizi
söylediniz!
SUAT KILIÇ (Devamla) Anayasanın 1inci maddesi, Türkiye
devletinin bir cumhuriyet olduğunu düzenler. 2nci maddesinde,
cumhuriyetin nitelikleri belirtilir ve bu ifade edilirken de Türkiye devleti
demokratik ve laik, sosyal bir hukuk devletidir. ibaresi burada yer alır.
Bu cümle bizim için saf, kuru bir cümleden ibaret değildir. Bu cümle bizim
hayata bakışımızı, bu cümle bizim siyaseti
yorumlayışımızı belirleyen anayasal prensiptir. Bu
çerçeveden bakıldığı zaman, Hükûmetimize ve grubumuza
yöneltilen iddiaların saçmalığı karşısında
doğrusu hayretler içerisinde kalıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) İddia değil,
mahkeme kararı var!
SUAT KILIÇ (Devamla) Bir sayın milletvekili,
Başbakanlık bünyesinde bir karargâh kurulduğundan bahsetti.
İspat edilmesi mümkün olmayan bir iddia. Bu iddianın sahibi,
iddiasını ispat etmekle mükelleftir. Hukukta ispat mükellefiyeti
belli. Başbakanlık bünyesinde içinde dinleme araçları bulunduran
bir karargâhtan söz ediliyor. Kesinlikle bühtandır, yalandır,
iftiradır. AK PARTİ hükûmetleri, 58-59 ve 60ıncı
cumhuriyet hükümetleri demokrasinin dışında ve hukuk devleti
kavramının sınırlarını aşan hiçbir eylemin,
hiçbir icraatın içinde bulunmamıştır. AK PARTİnin
hukuk ve demokrasi sicili adı gibi aktır. Bunu hepinizin bilmesini
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, demokratik cumhuriyete inanmak kuru
gürültüyle olmuyor. Demokratik cumhuriyete inanmak kürsüdeki hatibe, kürsüdeki
bakana, oturduğu yerden, aklınca, aklına geldiğince,
ölçüsüz bir şekilde laf atmayla olmuyor. Demokratik hukuk devletini
öncelikle içselleştirmek lazım, kavramın ruhuna nüfuz etmek
lazım. Az evvel birisi, kirli ilişkilerden söz etti ve bunu AK
PARTİye atfen ifade etti. Yargı bağımsızlığı
noktasında kimsenin bize söyleyecek sözü olamaz, yargının
tarafsızlığını algılama ve saygıyla
karşılama konusunda da kimsenin bize söyleyecek sözü olamaz.
İSA GÖK (Mersin) Sizi alkışlıyorum!
SUAT KILIÇ (Devamla) O alkışları ifade edeceksek,
sadece o alkışları bir adrese gönderebiliriz. Hangi adrese
gönderebiliriz? Milletvekili sıfatı üzerinde olduğu hâlde
Ergenekon duruşmalarına müdavim olanlara o alkışları
gönderelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Onurla gidiyoruz, o
davayı onurla takip ediyoruz.
SUAT KILIÇ (Devamla) Çok saygıdeğer milletvekilleri,
AK PARTİ hükûmetleri
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Eğer yüreğin
yetiyorsa sen de gel, orada yaşananları izle.
SUAT KILIÇ (Devamla)
58inci, 59uncu ve 60ıncı AK
PARTİ hükûmetleri Türkiyede hukukun bütün kavramları ve
kurallarıyla işlemesi yönünde azami gayret göstermiştir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) O davayı takip etmeye
devam edeceğiz.
SUAT KILIÇ (Devamla) Her üç AK PARTİ Hükûmeti, Türkiyede
devletin kurumlarının uyumla, insicam içerisinde ve Türk milletine hizmet
prensibiyle çalışması noktasında azami gayret
göstermiştir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Gel, oradaki demokrasi
adına, hukuk adına işlenen cinayetleri izle, belki
utanırsın o zaman!
SUAT KILIÇ (Devamla) Türkiye'nin Cumhurbaşkanı,
Türkiye'nin Başbakanı, Türkiye'nin Genelkurmay Başkanı,
kurumları Anayasanın kendilerine tayin ettiği görevler ve
sınırlar içerisinde, vazifelerini bu millete hizmet aşkıyla
ve şuuruyla yerine getirmenin gayreti içerisindedir. Ama son günlerde
bazı siyasi parti sözcüleri tarafından geliştirilen söylemlere
üzülerek, kaygıyla, endişeyle bakıyorum. Türkiye'de sanki bir
kriz atmosferi var, Türkiye'de sanki kurumlar birbiriyle
çatışıyor. (CHP sıralarından Yok mu? sesleri) Şu
olabilir: Bazı muhalefet çevreleri kriz ortamından besleniyor
olabilir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Genelkurmay
Başkanı Askere karşı asimetrik savaş var. diyor,
Sayın Grup Başkan Vekili.
SUAT KILIÇ (Devamla) Kriz kelimesine dayalı sözcükler
bazı muhalefet yaklaşımlarının değirmenine su
taşıyor olabilir ama sevinseniz de üzülseniz de -ki milletim
sevinecektir, iftihar edecektir- bu millet adına seçilen Parlamentonun
üyeleri, bu Parlamentonun bünyesinden çıkan Hükûmet, bu Hükûmetin
başında bulunan Sayın Başbakan ve bu milletin seçtiği
Sayın Cumhurbaşkanı, bütün kurumlarıyla beraber büyük bir
uyum içerisindedir ve bu uyum milletin hayrınadır.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Yalandan kim ölmüş!
SUAT KILIÇ (Devamla) Bu uyumdan rahatsızlık duymamak
lazım, bu uyumdan hiç kimsenin kaygıya kapılmaması
lazım.
Değerli milletvekilleri, bakınız, Anayasanın
6ncı maddesi egemenlik yetkisini düzenler. Oradaki bir cümleye
dikkatinizi çekmek istiyorum: Hiçbir kişi veya organ kaynağı
Anayasada açıkça belirtilmeyen bir devlet yetkisi kullanamaz.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Belediye
başkanlarını niye hapse attınız? Demagoji
yapmayın bu konuda!
SUAT KILIÇ (Devamla) Türkiye Cumhuriyetinin Hükûmeti de
kullanamaz, diğer kurumları da kullanamaz; yasaması da,
yürütmesi de, yargısı da Anayasanın 6ncı maddesini takip
eden, 7nci, 8inci ve 9uncu maddelerin kendilerine tayin ettiği
sınırlar içerisinde kalmak durumundadır.
AK PARTİ Hükûmeti, Türkiye'de devlet adına rutin
dışına çıkmayı reddeden bir hükûmettir...
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Siz
sınırları çoktan aştınız!
SUAT KILIÇ (Devamla)
hukuk devletinin sınırları
içerisinde kalmaya herkesi davet eden bir hükûmettir .
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Bu nasıl bir hukuk
devletidir?
SUAT KILIÇ (Devamla) Güvenliği tesis ederken de bu devlet
rutin dışına çıkmayacaktır, özgürlüklerin
gereğini yerine getirirken de bu devlet rutin dışına
çıkmayacaktır. Rutin dışına bir sefer
çıkılmayagörülsün yol olur, herkes çıkar.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Çıktı,
çıktı.
SUAT KILIÇ (Devamla) Çıkılmadı.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Örnek vereceğim
size.
SUAT KILIÇ (Devamla) Eğer dinleme iddialarını bu
Hükûmete mal ediyorsanız ayıp ediyorsunuz, yanlış
yapıyorsunuz.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Aynı sizin gibi!
SUAT KILIÇ (Devamla) Çünkü bu Hükûmet dinleme
iddialarının sanığı ya da zanlısı olacak bir
hükûmet değildir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Maalesef
SUAT KILIÇ (Devamla) Bu Hükûmet, olsa olsa dinleme
iddialarının mağduru olabilir. Hâkim kararı
olmaksızın dinleme yapılamaz, yapılmamalıdır.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Niye yapılıyor o zaman?
SUAT KILIÇ (Devamla) Yasalarda dinlemenin hangi koşulla,
hangi mercilerden alınacak kararla, kimler tarafından
yapılacağı bellidir. Eğer bir duyumunuz varsa, bir
iddianız varsa
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Var, var!
SUAT KILIÇ (Devamla)
az evvel söyledim, ispat mükellefiyeti
üzerinizde; ilgili yargı mercisine gidersiniz, suç duyurunuzu
yaparsınız, yasa dışı dinlemeyi kimin
yaptığını iddia ediyorsanız sonuna kadar takipçisi
olursunuz. Bu noktada bize söylenecek söz yok.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Peki, siz ne
yapacaksınız?
SUAT KILIÇ (Devamla) Bu noktada bize söylenecek bir tek sözünüz
yok.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hükûmet ne yapacak?
Hükûmet üzerinde duracak mı?
SUAT KILIÇ (Devamla) Hükûmet yapması gerekeni zaten
yapıyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Güzel!
SUAT KILIÇ (Devamla) Hükûmet yapması gerekeni zaten
yapıyor ve Hükûmet, net bir beyanla, yasa
dışılığın hiçbir türlüsüne onay vermediğini,
yürütmenin bu kabil eylem ve işlemlerin arkasında hiçbir şekilde
bulunmayacağını ifade ediyor.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, değişik
zamanlarda bu kürsüden ya da değişik mahfillerde yapılan
konuşmalarla AK PARTİ Hükûmeti güvenlik ve özgürlük arasında
tercih yapmaya zorlanıyor.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Güvenliği tercih ediyor!
SUAT KILIÇ (Devamla) AK PARTİ Hükûmeti, güvenlik ve
özgürlük denkleminde tercihe mecbur kalmayacaktır. Kantarın topuzunu
biri lehine, diğerinin aleyhine çalıştırmayacaktır.
Güvenliği tesis etmek devletin olmazsa olmaz asli görevidir.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Güvenliğin temeli
özgürlüktür. Siz özgürlüğü yok sayıyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Devamla) Bunu yaparken özgürlüklerden asla taviz
verilmeyecektir. Eğer uygulamada özgürlük alanına müdahale olarak
değerlendirilebilecek yanlışlar, idari işlemlerde
hatalı tutum ve davranışlar olur ise Türkiyenin Hükûmeti,
gerektiğinde İçişleri Bakanlığıyla,
gerektiğinde bütün kamu kurumlarıyla o özgürlük ihlalinin
gereğini yerine getirecektir. Burada hukuk devletinin gereklerini yerine
getirme konusundaki hassasiyetimizden asla taviz vermeyeceğiz.
Sayın Bakanımız işaret etti: Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi kapsamında hukuku üstün tutacağız,
bireyin özgürlüklerini ön plana çıkarmaya devam edeceğiz, Türkiyede
faili meçhuller yaşanmasına fırsat tanımayacağız.
Bu ülkenin her köşe başında
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) On sekiz aylık
bebeği öldürdünüz. Bunun hesabını verin!
SUAT KILIÇ (Devamla) Bu ülkenin her köşe başında
üst baş araması yapılmayacak ama bu özgürlük ortamını,
bu hukuk dünyasını, bu kardeşlik iklimini birileri terörün
istismar aracı olarak kullanmaya kalkarsa onlara da zemin ve fırsat
bırakılmayacak.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sen mi karar vereceksin?
SUAT KILIÇ (Devamla) Özgürlük isteyenlerin durması gereken
yer AK PARTİnin durduğu yerdir. Hukukun üstünlüğüne
inananların durması gereken yer AK PARTİnin durduğu
yerdir. Terörün kardeşliğimize yönelen bir tehdit olduğuna
inanan ve terörle mücadelenin sürdürülmesi gerektiğine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılıç, lütfen
tamamlayınız.
SUAT KILIÇ (Devamla) Terörün millî birliğimize yönelen bir
tehdit olduğuna inanan ve terörle mücadelenin hukuk devleti içinde
sürdürülmesi gerektiğine kanaat getirenlerin de durması gereken yer
AK PARTİnin durduğu yerdir.
Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
Hatip konuşma yaparken, iktidarın tümüyle yasalara uyduğunu,
hukuk devleti kurallarına uyduğunu ifade etti. Ben şu kürsüden,
benim telefonlarımın yasa dışı dinlendiğini,
Adalet Bakanlığına şikâyet ettiğimi, Adalet
Bakanlığının bu şikâyete uymadığını
ve beni hukuk yollarını aramak zorunda
bıraktığını söyledim. Bilmesini isterim Sayın
Suat Beyin.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu,
söyledikleriniz tutanaklara geçti.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Eğer bu ülkede
hukuk varsa, gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisi hukukun yanında
duruyorsa
SUAT KILIÇ (Samsun) Yanındayız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
bir milletvekilinin
yasa dışı dinlenmesine önce Sayın Grup Başkan
Vekilinin karşı çıkması lazım. Karşı
çıkmadığı için kendisini kınıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
SUAT KILIÇ (Samsun) Öyle bir durum varsa karşı
çıkıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Var efendim, var. Ben
size tutanağı da vereyim.
ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan, ben
konuşmam esnasında, Adalet ve Kalkınma Partisinin
uygulamalarından söz ederek, somut olaylardan söz ederek kirli ve
karanlık ilişkiler tabirini kullandım, o tabirimi kullanmaya da
devam ediyorum çünkü somut olaylardan söz ederek
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) Biz de o tabiri sana iade ediyoruz.
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri
SUAT KILIÇ (Samsun) O tabiri sana iade ediyoruz.
ATİLLA KART (Konya) Burada Sayın Grup Başkan
Vekili
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sana iade ediyoruz.
HALUK ÖZDALGA (Ankara) Sana layık, kullanmaya devam et!
SUAT KILIÇ (Samsun) Sana kendini
ATİLLA KART (Konya) Haddini bilir misin
Saygı
sınırını bırakmasan biraz.
BAŞKAN Lütfen
SUAT KILIÇ (Samsun) Saygısızlık senin
yaptığın!
ATİLLA KART (Konya) Biraz dinlemesini öğrenir misin.
HALUK ÖZDALGA (Ankara) Devam et! Devam et!
SUAT KILIÇ (Samsun) Saygısızlık senin
yaptığın!
ATİLLA KART (Konya) Dinlemesini öğrenir misin biraz.
BAŞKAN Sayın Kart
ATİLLA KART (Konya) Burada Adalet ve Kalkınma
Partisinin tüzel kimliğini hedef almadan açıklamalarımı
yaptım, eleştiri görevimi yaptım.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) Temiz bir ağızla
konuş!
ATİLLA KART (Konya) Burada 69uncu madde anlamında
benim açıklamalarıma başka anlamlar atfedildi, bu konuyu
açıklamak istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kart, sözleriniz
tutanaklara geçirildi.
ATİLLA KART (Konya) Açıklamak istiyorum Sayın
Başkan. Sayın Başkan, söz istiyorum o konuda.
SUAT KILIÇ (Samsun) İsim zikretmedim Sayın
Başkan, adres göstermedim.
ATİLLA KART (Konya) Doğrudan Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüsüne yönelerek
BAŞKAN Sayın Kart, zaten söyleyeceklerinizi
söylediniz.
ATİLLA KART (Konya)
kirli ve karanlık
ilişkileri Cumhuriyet Halk Partisine iade etti. Bu anlamda söz istiyorum.
BAŞKAN Hayır, İç Tüzükün 69uncu maddesi
gereğince sataşma nedeniyle söz istemediniz, söyleyeceklerinizin
tamamını söylediniz.
ATİLLA KART (Konya) Söylediklerime başka anlamlar
atfetti. Bunu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN Onlar da tutanaklara geçirildi Sayın Kart.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, isim zikretmedim.
ATİLLA KART (Konya) Buna açıklama getirmek istiyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yok öyle bir şey, yok!
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, isim zikretmedim,
adres göstermedim, herhangi bir milletvekilinin isminden bahsetmedim.
BAŞKAN Sayın Kılıç, lütfen
ATİLLA KART (Konya) Doğrudan Cumhuriyet Halk
Partisinin sözcüsünü hedef alarak bunları söyledi.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sözcüyü de hedef almadım.
ATİLLA KART (Konya) Çok kısa bir açıklama yapmak
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen Sayın Kart, anlaşıldı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özdemir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Başkan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili, biraz önceki
konuşmasında, yine isim vermeden, bir kısım milletvekilinin
Silivride Ergenekon davasını izlemelerinden bahisle
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Doğru söyledi.
BAŞKAN Bir dakika sayın milletvekilleri
Lütfen
müdahale etmeyin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) O katılan
milletvekillerinden bir tanesi benim. Ben açıkça söylüyorum, her vesileyle
söylüyorum: Silivride yargılanan aslında oradaki Ergenekon
sanıkları değil, Türkiyede Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetlerinin sayesinde Türkiyenin geldiği hukuksuzluk sistemi
tartışılıyor.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, böyle bir
usul yok!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Her milletvekilinin gidip
o davayı mutlaka, bir kere olsun dinlemesini istiyorum ve tarihe
tanıklık yapmasını istiyorum. O nedenle oraya gitmek, o
davayı takip etmek bence onurlu bir davranıştır. [(CHP
sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından
Bravo(!) sesleri, gürültüler)]
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) On sekiz ay yatan Gürbüz
Çapan şimdi tahliye edildi. [(AK PARTİ sıralarından
Bravo(!) sesleri, gürültüler)] Suçu varsa niye tahliye edildi? Suçu yoksa on
sekiz ayın hesabını kim verecek? Adalet
anlayışınız bu mu? Hukuk anlayışınız bu
mu? On sekiz ayın bedelini kim ödeyecek? (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, söz
istiyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, çalışma
süremizin tamamlanması sebebiyle, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
bir yıl uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ile
alınan karar gereğince (11/9) esas numaralı Gensoru Önergesini
görüşmek için 2 Şubat 2010 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.48