DÖNEM: 23 CİLT: 59 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
55inci
Birleşim
2 Şubat 2010 Salı
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaçın, Türk Eczacıları Birliğinin
54üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlunun, milletvekillerine ilişkin siyasi
etik kurallar ve uygulamalara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, Türkiye Futbol Federasyonu ve Millî
Takımlar Teknik Direktörünün yerli antrenörlerden olmasına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Türk Eczacıları
Birliğinin 54üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
2.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Türk Eczacıları Birliğinin
54üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazarın, Türk Eczacıları Birliğinin
54üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, EMASYA Direktifiyle EMASYA Protokolünü
birbirinden ayırmak gerektiğine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.- Kore
Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Dışişleri, Birleşme ve Ticaret
Komisyonu ile Romanya Senatosu Dış Politika Komisyonu
Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetlerinin ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1077)
2.- Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla
yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği,
kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden
Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Hükûmete
verilen izin süresinin 10/02/2010 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi (3/1073)
3.- (10/333, 334,
335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, İç Tüzükte belirtilen dört
aylık sürede Komisyonun çalışmalarını
tamamlayamadığına, Kaza Araştırma ve İnceleme
Kurulu Raporunun, Komisyonun görev süresinin dolmasından sonra gelmesi
nedeniyle gerekli inceleme ve müzakerelerin yapılamadığına;
bu nedenle, çalışmaların tamamlanabilmesi için, yeni bir Meclis
araştırması komisyonu kurulmasına ilişkin tezkeresi
(3/1090)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, üniversitelerin ve
üniversite çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/541)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sigara
fabrikalarından Yaprak Tütün İşletmelerine geçen işçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/542)
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa
Elekdağın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağın, Siirt Milletvekili Osman
Özçelikin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdalın, İstanbul Milletvekili Şükrü
Mustafa Elekdağın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
4.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Murat Başesgioğlunun, İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadolun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının, İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
8.-
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın, Kırıkkale Milletvekili Osman
Durmuşun, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VIII.-
GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 21 milletvekilinin,
çalışma hayatındaki sorunlara ve ilgili kesimlere duyarsız
kaldığı, görev ve sorumluluklarını yerine
getirmediği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/9)
IX.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcunun, verilen arada, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın, makam odasına gelerek
Genel Kurulun nasıl yönetileceği konusunda kendisine talimat vermeye
kalktığını ve bu durumu şiddetle
kınadığına ilişkin konuşması
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, icra dosyalarına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/10850)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Göle TİGEM işletmesinin
kiralanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/10967) (Ek cevap)
3.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, yargıdaki dinleme
tartışmalarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/10987)
4.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, yargıda yapılan dinlemelere
ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/10989)
5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, AİHMnin kesinleşmiş
bazı kararlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/10994)
6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, tutuklu ve hükümlülere verilen
sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/11079)
7.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
bazı eski başkanları hakkındaki soruşturmalara
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/11188)
8.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemurun, engellilere yönelik hizmetlere
ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Selma Aliye
Kavafın cevabı (7/11251)
9.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Samsun Adli Tıp Grup
Başkanlığına ilişkin Sağlık Bakanından
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/11318)
10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, adliyelerde nöbet tutan personele
nöbet ücreti ödenmesine ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/11357)
11.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Türkiye İş Kurumuna yönelik
usulsüz atama iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin
cevabı (7/11466)
12.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Haburdan giriş yapan terör örgütü
mensuplarının pişmanlık hükümlerine aykırı
davranışlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Sadullah Erginin cevabı (7/11473)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, gaz alarm cihazlarına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/11537)
14.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Hükûmetin KKTCdeki seçimlere müdahale
edeceği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Egemen
Bağışın cevabı
(7/11564)
15.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, Adanadaki işsizliğe,
Adanadaki
kadın istihdamına,
İlişkin Başbakandan soruları ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/11567), (7/11568)
16.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, Siirtteki işsizliğe ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin
cevabı (7/11589)
17.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Türkiye Kalkınma Bankası Genel
Müdür Yardımcılığına atanan bir kişiye,
Türkiye
Kalkınma Bankası Genel Müdürü hakkındaki iddialara,
Türkiye
Kalkınma Bankasının olağanüstü genel kuruluna,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Ali Babacanın cevabı (7/11600) , (7/11601), (7/11602)
18.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, illere göre kadın istihdamına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı (7/11670)
19.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Erdemlideki hortum afeti mağdurlarının
yardım ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/11674)
20.- Ordu
Milletvekili Rahmi Günerin, AB Genel Sekreterliğinin uzmanlık
sınavına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Egemen
Bağışın cevabı (7/11676)
21.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, Erzincan Cumhuriyet
Başsavcısının etkilenmeye
çalışıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/11683)
22.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Erzincan Cumhuriyet
Başsavcısının etkilenmeye
çalışıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/11726)
23.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, hâkim ve savcıların
değerlendirilmesine yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/11746)
24.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, hâkimlerin yetki kararnamesine
ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/11749)
25.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, insansız uçak alımına
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönülün
cevabı (7/11794)
26.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, izinsiz olarak milletvekili
odalarından bir CD'nin toplatıldığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat
Pakdilin cevabı (7/12129)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.05te açılarak üç oturum yaptı.
Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan, Osmanlı Devletinin
Kuruluşunun 711inci Yıl Dönümü ve Osmanlı Haftasına,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya ilinde inşaatları
devam eden baraj, gölet ve sulama kanallarına,
Mersin
Milletvekili Behiç Çelik, ekonomik krizin Mersin iline etkilerine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 36 milletvekilinin, özürlü
istihdamındaki sorunların (10/537),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, başta kuru üzüm olmak
üzere üzüm yetiştiriciliğindeki sorunların (10/538),
Adana Milletvekili
Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, çocuk işçiliği sorununun
(10/539),
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun,
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansına yönelik
çeşitli iddiaların (10/540),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan:
(10/478) esas
numaralı, emeklilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin
görüşmelerinin Genel Kurulun 28/1/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/44, 10/147)
esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 28/1/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Sataşma
talebinin yerine getirilmemesi nedeniyle Oturum Başkanının
tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda,
Oturum Başkanı tutumunda bir değişiklik
olmadığını açıkladı.
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, usul tartışmasındaki konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu üyeliklerine gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri
seçildi.
Başkanlıkça,
Komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak
üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
3üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporunun (1/704) (S. Sayısı: 383) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
2 Şubat 2010
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 19.48de son
verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Yusuf
COŞKUN Murat
ÖZKAN
Bingöl Giresun
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 70
II.- GELEN KÂĞITLAR
29 Ocak 2010 Cuma
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, Türkçe dışında bir
dille vaaz verilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) sözlü
soru önergesi (6/1735) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/01/2010)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, iade edilen TOKİ konutlarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1736)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, serbest bölgelerde çalışan
kişilere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1737) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, GDOlu gıdaların insan
sağlığına zararlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1738)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
5.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, tütün üretimine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/1739) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/01/2010)
6.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, polisin göstericilere karşı
gaz kullanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1740) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/01/2010)
7.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, yasama dokunulmazlığı
konusundaki çalışmalara ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1741) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
8.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, Tütün Fonuna ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü
soru önergesi (6/1742) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2010)
9.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, verilen bir taş ve kum ocağı
ruhsatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1743) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2010)
10.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, İl Genel Meclisi üyelerinin
özlük haklarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1744)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
11.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, Mehmet Akif Ersoyun vefat
ettiği dairenin müzeye çevrilmesine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1745) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/01/2010)
12.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, takibe düşen konut kredisi
kullanıcılarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/1746)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
13.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, yaşam kalitesi endekslerine ve bir
ankete ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1747)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
14.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Niğdedeki okul ve öğretmen
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1748) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
15.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, bazı ülkelerin tutumuna ilişkin
Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1749)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
16.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, bir mevkideki arazi satışlarına
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1750) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2010)
17.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, icra takibindeki kredi kartı ve
tüketici kredisi borçlularına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi
(6/1751) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
18.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, emeklilere yapılan zammın
kaynağına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1752) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
19.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, iş kazalarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1753) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
20.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, bir rapora ve domuz gribi
aşısına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1754) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
21.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, bir grup üniversite öğrencisi
hakkında açılan soruşturmaya ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1755) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/01/2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, RTÜKün verdiği cezalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12040)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kütahya Şeker
Fabrikasının pancar kotasının düşürülmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12041)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, uzay çalışmalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12042) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/01/2010)
4.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, zamlara ve maaş
artışlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/12043) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
5.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, yerleşim yerlerindeki yüksek gerilim
hatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12044) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
6.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, memurlara yemek yardımı
konusundaki farklı uygulamalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12045) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
7.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, BOTAŞın Bakü-Tiflis-Ceyhan
petrol boru hattı projesinde uğradığı zarara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12046)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
8.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, devlet personel rejimi reformuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12047)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
9.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, GAP kapsamındaki sulanacak
alanların azaltılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12048) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
10.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, tarım girdilerindeki ve ürünlerdeki
fiyat artışlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12049) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/01/2010)
11.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, EMASYA
Protokolüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12050) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
12.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, TRTdeki
kadrolaşma iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12051) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2010)
13.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, TMSF yönetimindeki
bir televizyon kuruluşuna ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12052) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2010)
14.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, bir cemaatle ilişkilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12053)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
15.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, muhtarların sorunlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12054)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
16.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, SEÇSİS projesinin işletim
sistemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12055) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
17.- Kütahya Milletvekili
Alim Işıkın, tasarruf sahiplerini mağdur eden holdinglere
yönelik işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/12056) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
18.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bir gruba kullandırılan
banka kredileriyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12057) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2010)
19.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, sigara yasağının
yeniden düzenlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/12058) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
20.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, SGKnın trafik kazaları tedavi
bedelleriyle ilgili genelgesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12059) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2010)
21.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, mermer ve doğal taş sektörünün
desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12060) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, yeni kamu personel rejimi
çalışmalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12061)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
23.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, eczanelerin uğradığı iddia
edilen zarara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12062) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2010)
24.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, İzmir Körfezinin temizlenmesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12063) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
25.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, bir termik santralin
ÇED sürecine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12064) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
26.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, açılması planlanan bir taş
ocağına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12065) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2010)
27.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, hakkındaki bazı iddialara ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru önergesi (7/12066) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/01/2010)
28.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bir vakfın yönetimine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru önergesi (7/12067) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/01/2010)
29.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, TRTnin yeni haber kanalında görev
yapacak personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/12068) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
30.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir öğrencinin ölümü olayına
ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/12069) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
31.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, sokakta yaşayan ve çalışan
çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf)
yazılı soru önergesi (7/12070) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
32.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Zonguldak Limanının
özelleştirilmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12071) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2010)
33.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, yüksek gerilim hatlarının
insan sağlığına etkilerine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/12072)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
34.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir öğrencinin ölümü olayına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12073) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
35.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, Dadaydaki bir grup yoluna
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12074)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
36.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, sokakta çalışan ve yaşayan
çoçuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12075) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
37.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, çeşitli nedenlerle
hayatını kaybedenlerin sayısına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12076)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
38.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, pasaportla ilgili bir uygulamaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12077) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
39.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklarelinin KÖYDES ve
BELDES projelerinde bütçeden aldığı paya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12078)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
40.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin kaldırdığı bir heykele
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12079) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
41.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklarelinin genel
bütçeden aldığı paya ve katkısına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12080)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
42.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, bir işletmenin vergi borcuna
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12081)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
43.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir açıklamasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12082)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
44.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, vergi dairelerindeki kod
uygulamalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12083) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
45.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, VEDAŞ İl Müdürünün bir
açıklamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12084) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/01/2010)
46.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
okullarda diyabete yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12085)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
47.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, taşımalı eğitim
kapsamında kapatılan okullara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12086)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
48.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, şubat döneminde öğretmen
ataması yapılmamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12087)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
49.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, sözleşmeli öğretmenlere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12088) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
50.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, yaptırılan okullara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12089) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
51.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, taşımalı eğitim kapsamındaki
bir servisin kaldırılmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12090)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
52.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın köylerdeki boş okullara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12091) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
53.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, bir lisede yaşandığı
iddia edilen bir olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12092) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
54.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, üniversite
çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12093)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
55.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, Bursa İl Milli Eğitim Müdürüne
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12094) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
56.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, cinsiyet
ayrımcılığına yönelik eğitime ve bir olaya
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12095) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
57.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, yardımcı sağlık
hizmetlerinin taşeron şirketlere yaptırılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12096) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
58.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, boş kalan kadrolara
sözleşmeli personel atamasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12097)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
59.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, yaptırılan hastanelere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12098) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
60.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Bakanlıkta
çalışan mimar ve mühendisler ile avukatlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12099)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
61.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
diyabet hastalarına yönelik çalışmalara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12100)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
62.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, verem hastalığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12101) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
63.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bazı personele
yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12102)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
64.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Simav Devlet Hastanesindeki uzman
doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12103) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2010)
65.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, anti-depresan ilaç
kullanımına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12104) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2010)
66.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bir yönetmeliğin AB
mevzuatına uyumuna ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12105) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
67.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, bir serbest bölge
kurulmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12106) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2010)
68.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, hayvancılık sektöründeki
duruma ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12107) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
69.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, vekaleten kurban kesimi
işiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12108)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
70.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, tarım sektörünün
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12109) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
71.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Siirtteki sel felaketinin oluşturduğu
zarara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12110) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
72.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki hayvancılık
desteklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12111) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2010)
73.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, çiftçilerin bazı sorunlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12112) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
74.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, iyi tarım uygulamaları
desteklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12113) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2010)
75.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, Uzunköprü ilçesinde kredi kullanan
üreticilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12114) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2010)
76.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Antalya-İstanbul Hızlı
Tren Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12115) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
77.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Bursa-Simav karayolundaki
çalışmalara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12116) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
78.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Ankara-İzmir Hızlı
Tren Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12117) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
79.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Ankara-İzmir Otoyol Projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12118) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
80.- İzmir
Milletvekili Kamir Erdal Sipahinin, İzmirdeki metro
inşaatlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12119) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
81.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Alsancak Limanının durumuna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12120) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
82.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, bir anayol
bağlantısındaki soruna ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12121)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
83.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, karayolu istimlak bedellerinin
ödemelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12122) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/01/2010)
84.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, TÜİKin işsizlik verilerine
ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru
önergesi (7/12123) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
85.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Midilli Adasındaki
Osmanlı camilerinin durumuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12124) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/01/2010)
86.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
Türkiye Diyanet Vakfının kurban kesimine ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/12125)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
87.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
çocukların ve gençlerin spor aktivitelerine ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/12126)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
88.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, yabancılara taşınmaz mülk
satışına ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12127)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2010)
89.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, anayasa
değişikliği çalışmalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12128)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/01/2010)
90.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin izinsiz olarak milletvekili odalarından bir
CD'nin toplatıldığı iddiasına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/12129) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/01/2010)
91.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, 23. Dönemde gelen soru önergelerine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/12130) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/01/2010)
No.:
71
1 Şubat 2010 Pazartesi
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllünün, kamu
yöneticileri hakkında verilen soruşturma izinlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10836)
2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, kadın hak ve özgürlükleri konusundaki
çalışmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10851)
3.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, BM Çocuk
Hakları Sözleşmesindeki çekincelerin kaldırılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10982)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, hakim ve savcıların iletişiminin
dinlenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10988)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bazı tutuklu ve hükümlülere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10990)
6.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, çocuk adalet
sistemine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10991)
7.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Ayvalıkta bazı
otellerin tesislerinin yıkımına karar verilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11448)
8.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, domuz gribi
aşısıyla ilgili açıklamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11449)
9.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, sağlık hizmetlerindeki katkı
payı uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11451)
10.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, maden ocaklarının denetimine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11452)
11.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, satışa
konu edilen Ataköy sahilindeki taşınmazların durumuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11457)
12.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, elektrik dağıtım
özelleştirmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11458)
13.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğanın, kara para aklama girişimlerine
yönelik tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11461)
14.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, geçici
işçilere kadro verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/11462)
15.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, güvenlik ve terörle mücadele stratejisine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11463)
16.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, İçişleri Bakanının
bir terör saldırısının failleriyle ilgili bilgi verip
vermediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11464)
17.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, Erzurum İl Özel İdaresi
lojmanlarının tahsisine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11465)
18.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, finans sektöründeki kara para aklama ve kayıt
dışılık iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11468)
19.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, terörizme
karşı mücadelede ABD ile yapıldığı iddia edilen
sözleşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11469)
20.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, TEKEL işçilerinin durumuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11471)
21.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun, sel afetine uğrayan
bir beldeye yardım yapılmasına ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11475)
22.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, taşeron bir
şirketin işçi istihdamıyla ilgili iddialara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11477)
23.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Bursada bir maden
ocağında meydana gelen patlamaya ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11478)
24.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, madencilik sektörüne ve maden
ocaklarının denetimine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11479)
25.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, maden ocaklarının denetimine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11480)
26.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, TMSFnin el koyduğu kurumların
malvarlığına ve yönetimine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/11485)
27.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, bir gözaltı olayına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11493)
28.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vanda kaybolan ve kaçırılan çocuklara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11494)
29.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Antalyadaki kaldırım ve bordür
yenileme çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11495)
30.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlide depreme yönelik
çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11496)
31.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, nüfus cüzdanı alamayan bir
kişiye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11497)
32.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Deniz Feneri
davasında adı geçen bir kişinin ilişkili olduğu
şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11498)
33.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, İstanbulda yapılan
kavşaklara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11499)
34.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Aksaraydaki kaybolan ve kaçırılan
çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11500)
35.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gaziantepteki kaldırım ve bordür
yenileme çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11501)
36.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Kocaelideki kaldırım ve bordür
yenileme çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11502)
37.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, Uşak Emniyet Müdürünün
yaptırdığı bir uygulamaya ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11503)
38.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, tarihi bir kalenin yolunun yapımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11505)
39.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Konyadaki kaldırım ve bordür yenileme
çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11506)
40.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Seyhan Belediyesinin mali denetimine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11507)
41.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Erzurumdaki kaldırım ve bordür
yenileme çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11508)
42.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, Gürsu Belediyesi yönetimiyle ilgili bazı
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11509)
43.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, Beşiktaş-Bursaspor maçına
Bursaspor taraftarlarının alınmamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11510)
44.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Karaman-Yeşildere Belediyesinde görevine
son verilen personele ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11511)
45.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Büyükşehir Belediyesinin mali
denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11512)
46.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Arpaçay Sulama Birliğinin
çalışanların maaşlarını ödeyememesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11513)
47.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, okulların su
borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11514)
48.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, bir köyün içme suyu sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11515)
49.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Kamu İhale Kurumunun yeni hizmet
binasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11516)
50.-
İstanbul Milletvekili Ümit Şafakın, vergi dairelerinin kod
liste uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11517)
51.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
Şırnaktan ÖSS sınavına katılacakların il
dışına gönderilmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11518)
52.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın, Şırnaktaki
öğretmen istihdamına ve eğitimdeki duruma ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11519)
53.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Batmanda eğitimle ilgili bazı
verilere ve eğitimdeki bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11520)
54.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, kapatılan Gazi
Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitimi Fakültesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11521)
55.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, bir program kapsamında Denizli
İl Milli Eğitim Müdürlüğünce istihdam edilen personele
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11522)
56.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlide eğitim kurumu
binalarının depreme dayanıklılığına ve
depreme yönelik eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11523)
57.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatın bazı ilçelerindeki
okul ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11524)
58.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki öğrenci yurdu
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11525)
59.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokat ilinin üniversite giriş
sınavlarındaki başarı durumuna ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11526)
60.-
İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlakın, denizcilik sektörünün
sorunlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11543)
61.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun, hızlı tren
projelerinin güzergahlarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11544)
62.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, Enez-İpsala karayoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11545)
63.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlide ulaşım
sistemlerinin depreme karşı gözden geçirilmesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11546)
64.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Cihanbeyli-Konya karayolu
çıkışındaki kavşak düzenlemesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11547)
65.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Konya dış çevre yolu projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11548)
66.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Abhazyaya yönelik politikaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11550)
No.: 72
2 Şubat 2010 Salı
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Arasında
İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/799) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.01.2010)
2.- Türk Dili
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulmasına Dair
Nahçıvan Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/800) (Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2010)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Sri Lanka Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti Arasında
Suçluların Geri Verilmesi Andlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/801) (Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.01.2010)
4.- Genel Kadro
ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin
Dış Ticaret Müsteşarlığına Ait Bölümünde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/802) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.01.2010)
Teklifler
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/585)
(Çevre; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.01.2010)
2.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin; 02.07.2008 Tarih ve 5779 Sayılı İl
Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay
Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/586) (İçişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.01.2010)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/587) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.01.2010)
4.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin; 28.3.1983 Tarih ve 2809 Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/588)
(Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.01.2010)
5.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin; 28.3.1983 Tarih ve 2809 Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/589)
(Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.01.2010)
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununun 6. Maddesi ile 4857
Sayılı İş Kanununun 4. Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/590) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.01.2010)
7.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldızın; Katma Değer Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/591) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2010)
8.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın; İstanbul Çağdaş
Sanatlar Müzesinin Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/592) (Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.01.2010)
9.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin; Mahalli İdareler ile Mahalle
Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/593) (Anayasa
ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.01.2010)
10.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin;
Sayıştay Kanunu Teklifi (2/594) (Adalet; Anayasa; Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01.02.2010)
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Diplomatik Misyon ve
Konsolosluklarda Çalışan Diplomatik ve Konsüler Kadro ile İdari
ve Teknik Personel Yakınlarının İstihdamına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/659) (S. Sayısı: 464) (Dağıtma tarihi:
02.02.2010) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile
Suriye Arap Cumhuriyeti Sosyal İşler ve Çalışma
Bakanlığı Arasında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/694) (S. Sayısı: 465) (Dağıtma tarihi: 02.02.2010)
(GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Hükümlülerin Nakline Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/722) (S.
Sayısı: 466) (Dağıtma tarihi: 02.02.2010) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Arama ve Kurtarma
Hizmetlerinin Koordinasyonuna Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/723) (S. Sayısı: 467)
(Dağıtma tarihi: 02.02.2010) (GÜNDEME)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya Krallığı Arasında
Diplomatik ve Konsüler Misyonlarda Çalışan Diplomatik, Konsüler,
İdari ve Teknik Personelin Yakınlarının Kazanç Getirici Bir
İşte Çalışmalarına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/724) (S.
Sayısı: 468) (Dağıtma tarihi: 02.02.2010) (GÜNDEME)
6.- İslam
Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC) Tüzüğünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı: 469)
(Dağıtma tarihi: 02.02.2010) (GÜNDEME)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Konut ve
İnşaat Alanında İşbirliği Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/791) (S.
Sayısı: 470) (Dağıtma tarihi: 02.02.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 Milletvekilinin, üniversitelerin ve
üniversite çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/541) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.12.2009)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, sigara
fabrikalarından yaprak tütün işletmelerine geçen işçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/542) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.12.2009)
2 Şubat 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz Türk Eczacıları Birliğinin 54üncü
kuruluş yıl dönümü üzerine söz isteyen İstanbul Milletvekili
Mehmet Domaça aittir.
Buyurunuz
Sayın Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaçın, Türk
Eczacıları Birliğinin 54üncü kuruluş yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Eczacıları Birliğinin kuruluşunun 54üncü yılı
nedeniyle söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, 19uncu yüzyılın ortalarına kadar, bir
eczacının yanında çırak olarak çalışarak ancak
eczacı olunabiliyordu. Sultan II.
Mahmut, Galatasaraydaki Mektebi Tıbbiyei Adliyei Şahanede 14
Mayıs 1839 günü eczacılık sınıfı açarak bilimsel
eczacılığı başlatmıştır. İlk
eczacılık cemiyeti 6 Mayıs 1864te İstanbulda
kurulmuş, ilk eczacılık cemiyetinin kuruluşundan
Eczacılar Birliğinin kuruluşu 2 Şubat 1956ya kadar onlarca
eczacılık cemiyeti dağılmış veya kapanmıştır.
Eczacıların gerçek anlamda örgütlenmesi Türk Eczacıları
Birliğinin kurulmasıyla gerçekleşmiştir. 1953
yılında, Sıhhat ve Sosyal Yardımlaşma Vekâletince
hazırlanan Türk Eczacıları Birliği Yasası Adnan
Menderes Hükûmetinin tasarısı olarak Meclise sunulmuş, 25 Ocak
1956 günü Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilmiştir; 2 Şubat
1956da, Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve Türk
Eczacıları Birliğinin kuruluşu gerçekleşmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; seksen yedi yıllık
cumhuriyet tarihimizde elli dört yıllık köklü bir geçmişe sahip
Türk Eczacıları Birliği, eczacılarımızın ve
ülkemizin gurur duyduğu canlı bir örgütlenmeye sahiptir; bu köklü
geçmişe sahip canlı organizma olarak, deneyim biriktiriyor,
deneyimlerini ve ürettiği bilgiyi toplumla paylaşıyor.
İnsan sağlığına hizmet etmek için vazgeçilmez bir
görev üstlenen eczacılarımızın kuruluşu olan Türk
Eczacıları Birliğinin öncelikli görevleri halk
sağlığını korumak; eczacılık mesleğinin
toplum yararına sunulmasında mesleki, ahlaki kuralları
geliştirmek, meslektaşların haklarını korumak,
geliştirmek; eczacıların yardımlaşma,
dayanışma içinde mesleklerinin icrasını sağlamak; kamu
kaynaklarını etkin ve verimli kullanmak için hastaları ve
eczacıları bilgilendirmek, meslektaşları adına tüm kurumlarla
ilaç alım protokolleri düzenlemek, eczacı ve eczaneleri denetlemek,
meslek ahlakına uymayanları cezalandırmaktır.
Değerli
milletvekilleri, Türk Eczacıları Birliği 24 bin serbest
eczacının, 3 bin kamu eczacısının, 600 sanayi
eczacısının, 600 öğretim üyesi ve araştırma
görevlisinin, 1.500 emekli eczacının ve çalışmayanın, toplam
30 bin eczacının meslek kuruluşudur. Eczacıların
meslek hizmetlerinin ve toplumsal üretimlerinin ülkeye katkı
sağlaması için çaba harcamaktadır. Türk Eczacıları
Birliği, Eczacılık Akademisi, Biyoanalitik İlaç AR-GE
Merkezi, Eczacılık Uygulamaları Enstitüsü, Eczacılık
Bilişim Enstitüsü, İlaç Geri Ödeme Enstitüsü ile ürettiği
bilgileri kamu ile paylaşmakta ve toplumun hizmetine sunmaktadır.
Türk Eczacıları Birliği, 51 eczacı odası, yöneticileri
ve bin çalışanıyla ülke insanımızın
sağlığını korumak, kollamak, ona hizmet etmek, ülke
insanımızın kaliteli bir yaşam sürmesine katkı
sağlamak amacına yönelik olarak çalışmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızla Türk Eczacıları Birliği
arasında yapılacak ilaç alım protokolüne Danıştayın
kararıyla bir süre ara verilmekle birlikte olumlu
sonuçlanacağına inanıyorum.
Türk
Eczacıları Birliğinin daha uzun süre ülkemize hizmet etmesini
gönülden diliyor, sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Domaç.
Gündem
dışı ikinci söz milletvekillerine ilişkin siyasi etik
kurallar ve uygulamalar ile ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Algan
Hacaloğluna aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Hacaloğlu.
2.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlunun,
milletvekillerine ilişkin siyasi etik kurallar ve uygulamalara
ilişkin gündem dışı konuşması
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kürsüde bir
kez daha siyasi etik konusunda konuşmak durumunda kalmaktan ötürü üzüntümü
de ifade ediyorum. Çünkü 2002 yılında, 2005 yılında, 2007
yılında parti grubumuzla beraber, Türkiye'nin son derece yetersiz
olan, Batı demokrasilerinin son derece gerisinde olan siyasi etik
kurallarına ilişkin çerçevenin, yapının, kuralların
değiştirilmesini istedik, defaatle bunu istedik ama nedense her defa,
çoğunluğunu sağladığınız, egemenliğiniz
altında olan komisyonlardan bir türlü yasa tekliflerimizi buraya, Genel
Kurula indirmediniz. Şu anda da hâlen grubumuzun Genel Kurula
indirilmemiş olan yasa teklifini, önümüzde kalan bir yıl içinde
umarım bir duyarlılık doğar, bir sağduyuya
yöneliş ortaya çıkar da hep beraber buraya, Genel Kurula getirir ve
Türkiyeyi de hak ettiği, olması gereken çerçevede bir siyasi ahlak
düzenine sokma fırsatını buluruz diye bu konu üzerine bir kez
daha konuşuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, siyaset bir kamusal görev alanıdır, siyaset
bir özveri alanıdır, siyaset bir hizmet ve fazilet
yarışıdır. Peki soruyorum: Türkiyede bu böyle midir? Ne
yazık ki ülkemizde etik, ahlak kurallarının ülkemiz
siyasetindeki, kamu idaresindeki, iş dünyamızdaki ve
medyamızdaki uygulamalarına bakarak, görerek, o yetersizlikleri, o
çarpıklıkları tespit ederek iyimser olmak mümkün değil.
Bugün, bu gördüğümüz alanda, bu tespit ettiğimiz alanda uygulama
demokrasimizin kamburudur ve ülkemizin gelişmesinin önündeki en önemli
engeldir. Temiz siyaset ilkesinin ülkemizde
yozlaştırılmış olması, bütün milletvekillerinin,
sizlerin, hepimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ayıbıdır
arkadaşlar! (CHP sıralarından alkışlar)
Çağdaş
demokrasilerde, siyasi etik konusunda, meclis görevi dışında
görev kabul etme ve meclis dışı çalışma
koşullarında sınırlamalar, sağlanan kazançların
yıllık olarak beyan edilmesi, verilen mal bildirimlerinin kamuoyuna
açıklanması, milletvekillerinin kabul edebileceği hediyeler için
özel kısıtlamalar, kamu ile çıkar çatışmasına
girilmemesi, parlamento etik kurulunun oluşturulması gibi kurallar ve
yaptırımlar yıllardır ve yıllardır
uygulamadadır.
AKP
İktidarında maalesef bu gözetilmemiş ve kuralsızlıklar
kurala, hukuksuzluklar âdeta geleneğe dönüştürülmüştür. Bu
yozlaşmanın birinci derecede sorumlusu olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi âdeta ayrıcalıklı kişiler kulübüne
dönüştürülmüştür. Bu sürdürülemez. Bu nedenle, siyasetin giderek
toplumda derin güven erozyonuna, etkinlik kaybına uğradığı
bu ortamda, bu süreçte buna son verilmelidir.
Bu konuda
bireysel olarak her birinizin göstermekte olduğu özveri ve dikkat yeterli
değildir. Çözüm, siyasi etik yasasının derhâl
çıkarılmasıdır; çözüm, dokunulmazlıklara her alanda
dur denilmesidir; çözüm, devlet sırtından zenginleşmenin bütün
kapılarının kapatılmasıdır; çözüm, siyaset, medya
ve ticaret arasındaki ilişkilerin
saydamlaştırılması, etik kurallarına uygun hâle
getirilmesi, cemaat ve çıkar bağlarından
arındırılmasının sağlanmasıdır; çözüm, siyasi
partilerin ve adayların seçim harcamalarının etkin denetim
altına alınmasıdır; çözüm, kamu yönetiminde saydamlık
ve dürüstlüğün egemen kılınmasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlarım, Bir ülkede
namuslular da namussuzlar kadar cesaret sahibi olmalıdır. diyebilen
büyük siyaset adamı İsmet İnönünün genel
başkanlığını yapmış olduğu bir partinin
milletvekilleri olarak bu konu bizim büyük iddiamızdır. Sizi, bu
konuda kaçtığınız yere kadar kovalayacağız.
Siyaseti etik, ahlak yasasını er geç, bu dönem olmazsa eğer
gelecek dönemde iktidarımızda
mutlaka çıkartacağız.
Hepinize sevgi ve
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hacaloğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz Türkiye Futbol Federasyonu ve millî
takımlar antrenörlüğü hakkında söz isteyen Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmaka aittir.
Buyurun
Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın,
Türkiye Futbol Federasyonu ve Millî Takımlar Teknik Direktörünün yerli
antrenörlerden olmasına ilişkin gündem dışı
konuşması
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Futbol Federasyonu ve millî
takımlar teknik direktörümüzün yerli antrenörlerimizden olmasıyla
ilgili gündem dışı söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Konuya girmeden
önce bir şeyi vuzuha kavuşturmak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde Milletvekilimiz
Sayın Mevlüt Çavuşoğlunun Başkan seçilmesinden dolayı
kendilerini tebrik ediyorum ve inşallah Türkiye'miz ve kendisi adına
iyi bir imaj bırakarak Türkiyeye hizmetler edeceğini ümit ediyorum.
Ama bugün grup toplantısında Sayın
Başbakanımızın değindiği bir konuya
açıklık getirmek istiyorum. Sayın Mevlüt Çavuşoğlu,
Demokratlar Grubunda Milliyetçi Hareket Partisinin 4 milletvekilinin
verdiği oyların çokluğu ile aday gösterilmiştir ve
seçimlerde de Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekilleri oy
kullanmışlardır. Dolayısıyla Sayın
Başbakanın böyle bir başarıyı sadece AKPninmiş
gibi -diğerlerini suçlayarak- göstermesi, daha sonraki yapılacak
iş birliklerine acaba ne derecede katkıda bulunur diye
hayıflanıyorum ve dolayısıyla bir milliyetçi partinin,
Milliyetçi Hareket Partisinin bir Türk parlamenterin Avrupa Konseyi Meclis
Başkanı seçilmesine karşı durması mümkün
değildir, katkıda bulunmaması da mümkün değildir.
Dolayısıyla bu başarı Türkiyenin
başarısıdır, Türk parlamenterlerinin
başarısıdır. Hepsini tebrik ediyorum, teşekkür
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Konseyinde bu gelişmeler olurken aynı zamanda
futbol dünyanın dördüncü büyük sektörü olmuş ve yayın
hakkını da Digitürk olarak adlandırdığımız
yerleşik firmamız almıştır ve 320 milyon dolar civarında bir kaynak meydana
getirmiştir Federasyona. Dolayısıyla bu kaynağı da
etkin, verimli ve yerinde kullanması gerekmektedir.
Dolayısıyla
ülkemizin gelişme dönemlerinde bilim dünyasından, sanat
dünyasından, askerimizden birtakım sektörlerimize varıncaya
kadar gelişmiş ülkelerden eğitimcilerin geldiği bir
gerçektir. Futbolda da zaman zaman gelmiştir ama bugün geldiğimiz
noktada artık Türkiyemizde yerli hocalarımız, yerli teknik
direktörlerimiz gelişmiştir. Nitekim Avrupada
Galatasarayımızın aldığı kupada, Türk millî
takımının Korede, dünyada dereceye girmesi, Türk millî
antrenörlerinin sayesinde ve onların yönetiminde
gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bizim yerli teknik
adamlarımıza klasman atlatmamız, spor dünyasında Türkiyemizin
sporcusundan, masöründen, seyircisinden, teknik adamından, yöneticisinden
bütün katmanlarına varıncaya kadar klasman atlamamızla
mümkündür. Bu, önce bir mantık klasman atlamasıyla da mümkündür.
Dolayısıyla, yetişmiş hocalarımız, sürdürülebilir
başarıyı maalesef süper lig takımlarımızda mümkün
kılamamaktadırlar. Onların
başarısızlığı değildir bu, çünkü lig uzun
bir maratondur. Bu uzun maratonda ancak ekonomik olarak, dört büyükler
dediğimiz kulüpler, kadrolarında yabancı ve yetişmiş,
daha güçlü sporcular bulundurdukları için
Dikkat ederseniz, yerli
hocaların çalıştığı kulüplerde sarı
kartların birleşmesinden cezalılar, sakatlıklar,
yorgunluklar gibi ve kulüplerin ekonomik yetersizliklerinden dolayı lig
sonuna doğru, yerli hocalarımızın çalıştırdığı
Anadolu kulüplerinde yarıştan kopmalar meydana gelmektedir.
Dolayısıyla bu onların
başarısızlığı değildir aslında.
Bugün
Türkiyemizde Kayseri, Bursa, Antep, Eskişehir gibi, İstanbul
Büyükşehir gibi, Kasımpaşa gibi birçok
takımımızın başarılı yerli teknik
direktörleri vardır. Bu insanları biz her alanda -sporcumuzdan,
teknik adamımızdan, spor muhabirimizden seyircimize, yöneticimize
varıncaya kadar- uluslararası sahneye çıkarmalıyız ki
onlar uluslararası rekabet edebilir güce ulaşsınlar. Eğer
Galatasarayın başarıları Fatih Terimle olmasaydı,
Fatih Terim Avrupaya transfer yapabilir miydi kendisini teknik direktör
olarak? Eğer millî takımın başında Şenol
Güneş Korede başarı kazanmasaydı, Şenol Güneş
uluslararası bir antrenör olarak yurt dışına gidebilir
miydi? Eğer millî futbolcularımız o başarıları
kazanırken -işte, Tuncaylar, Emreler, başkaları- o arenada,
o sahnede, uluslararası sahnede olmasaydı, uluslararası transfer
yapabilirler miydi? Hayır, yapamazlardı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Dolayısıyla
biz artık yetişmiş unsurlarımızla kendi
potansiyelimizi, kendi öz kaynaklarımızı uluslararası
pazarlara, sahneye sunabilir durumda olmalıyız.
Gecikme
olmuştur, 7 Şubatta kuralar çekilecektir. 7 Şubatta kuralar
çekildiğinde millî takımların teknik direktörleri o
kuraların çekildiği yerde olup, aynı gruba düşen
hocaların birbirleriyle maç günlerini kararlaştırması
olacaktır. O zaman, bir an önce millî takım teknik direktörü
belirlenmelidir ve dolayısıyla millî takım seçiciliği daha
şimdiden
Eğer başına yabancı gelirse kimi
seçeceği, nasıl tercihlerde bulunacağı, ne
yapacağı
Aynı zamanda 8-10 milyon eurolara varan birtakım
kaynakların âdeta yabancılara peşkeş çekilmesi, imkân
sunulması gibi olacaktır. Ben ve milletimizin belli bir bölümünden
gelen teveccühle, millî takım teknik direktörünün yerli olmasını
teklif ediyorum. Bu sadece milliyetçi bir duygu değildir;
kaynaklarımızın verimli, etkin kullanılmasına vesile
olacaktır.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.
Sayın
Doğru, Sayın Çelik sisteme girmişsiniz.
Acaba Sayın
Doğru, ne içindi?
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Eczacılar Gününün kutlanmasıyla ilgili.
BAŞKAN
Buyurun, çok kısa ne söyleyecekseniz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Türk
Eczacıları Birliğinin 54üncü kuruluş yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz de Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, eczacıların önemli gününü kutluyoruz.
Bugün
eczacıların çok önemli sorunları vardır. Eczaneler ülke
genelinde kapanma durumuyla karşı karşıyadır.
Bugünlerde bütün eczacılar Maliyenin baskısı altındadır.
Her gün defterleri inceleniyor, çok zor şartlar altında görevlerini
yapmaya çalışıyorlar. Acil olarak, eczacılar,
haklarının korunacağı eczacılıkla ilgili kanunun
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunlaşmasını bekliyorlar.
Söz
verdiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum Sayın
Başkanım, sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın
Özçelik?
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Eczacılar Birliğinin kuruluşuyla ilgili
BAŞKAN
Tamam, buyurunuz.
2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelikin, Türk
Eczacıları Birliğinin 54üncü kuruluş yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, bildiğiniz gibi
demokrasilerin gelişmişliği sivil toplum örgütleri ve meslek
kuruluşlarının gelişmişliğiyle orantılı
ölçülüyor ve sivil toplum örgütlerinin yönetime düşünceleriyle
katılması demokrasiyi geliştiriyor.
Türk
Eczacıları Birliği önemli bir kuruluşumuz,
yıllardır hizmet veren bir kuruluşumuz ancak eczacılar çok
büyük sorunlar yaşıyor. Sayın Başbakan, Sağlık
Bakanı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Eczacılar
Birliğini hiçe sayarak, dışlayarak eczacılık ve ilaç
sorunlarını çözme gibi bir girişimin içinde. Eczacılar
Birliğinin önerileri dikkate alınmadan, sağlık
sorunları ve eczacılık sorunlarının
çözülemeyeceğini Sayın Hükûmetimizin bilmesi gerekir. Meclis çoğunluğunun
buna yetmeyeceğinin bilinmesi gerekir. Eczacılar Birliğinin
dikkate alınması gerekir, diğer tüm sivil toplum örgütlerinin
düşüncelerinin alınması gereği gibi.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özçelik.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Başkanım, Abdulaziz Bey de söz istiyor.
BAŞKAN
Yani buradan bir söz talebinin dolaylı olarak
alındığını ilk defa görüyorum.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sisteme giremiyor efendim.
BAŞKAN Kim
söz istiyorsa onu göreyim.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Abdulaziz Yazar
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Yazar.
3.- Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazarın, Türk
Eczacıları Birliğinin 54üncü kuruluş yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
ABDULAZİZ
YAZAR (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün Türk Eczacıları Birliğinin 54üncü
kuruluş yıl dönümü dolayısıyla söz aldım.
Bugün
eczacılar çok zor durumda. Biraz önce Sevgili Meslektaşım
Sayın Mehmet Domaç Bey konuştu bununla ilgili fakat daha çok
eczacılarımızın sorunlarını dile getirmesini
beklerdim ben. Eczacılarımız hakikaten çok zor durumda. Şu
anda Türk Eczacıları Birliği Sayın Bakanımızla,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıyla görüşmek istiyor,
onunla anlaşmak istiyorlar ama bir türlü bir adım atamıyorlar.
Sayın Bakan, onun için Türk Eczacıları Birliği bundan büyük
bir sıkıntı çekmektedirler. Danıştayın Türk
Eczacıları Birliği lehine karar vermesiyle biraz
eczacılarımız rahatlamış durumda ama her an yine de
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yazar -bir dakika süre vermiştim
herkese- duyarlılığınız için.
Şimdi
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kore Cumhuriyeti Ulusal Meclisi
Dışişleri, Birleşme ve Ticaret Komisyonu ile Romanya
Senatosu Dış Politika Komisyonu Başkanı ve beraberindeki
Parlamento heyetlerinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1077)
28
Ocak 2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kore Cumhuriyeti
Ulusal Meclisi Dışişleri, Birleşme ve Ticaret Komisyonu ile
Romanya Senatosu Dış Politika Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki parlamento heyetlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretleri TBMM
Başkanlık Divanı'nın 14 Ocak 2010 tarih ve 63
sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel
Kurul'un bilgisine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22
milletvekilinin, üniversitelerin ve üniversite
çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/541)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
"Üniversitelerimizin
ve üniversitelerimizde çalışan personelin
sorunlarının" araştırılarak alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Cemaleddin Uslu (Edirne)
4) Ali Uzunırmak (Aydın)
5) Cumali Durmuş (Kocaeli)
6) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
7) Sabahattin
Çakmakoğlu (Kayseri)
8) Osman Durmuş (Kırıkkale)
9) Mustafa Kalaycı (Konya)
10) Erkan Akçay (Manisa)
11) Mustafa Enöz (Manisa)
12) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
13) Hasan Çalış (Karaman)
14) Bekir Aksoy (Ankara)
15) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
16) Zeki Ertugay (Erzurum)
17) Ahmet Orhan (Manisa)
18) Rıdvan Yalçın (Ordu)
19) Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın)
20) Mithat Melen (İstanbul)
21) Reşat Doğru (Tokat)
22) Hasan Özdemir (Gaziantep)
23) Süleyman Lâtif
Yunusoğlu (Trabzon)
Gerekçe:
Ülkemizde
üniversite sayılarının giderek artmasıyla birlikte, eskiden
beri süregelen birçok sorunun daha da arttığı bir döneme
girilmiştir. Yeni kurulan birçok üniversitemizde yeterli öğretim
elemanı bulunamaması, nitelikli idari veya teknik personel
eksikliği, bina, laboratuar ve fiziki donanım eksikliği vb. gibi
birçok olumsuzluk bu üniversitelerimizde eğitim öğretim gören
gençlerimizin geleceğini de olumsuz yönde etkilemektedir.
Diğer yandan
YÖK tarafından devam eden personel planlaması
çalışmasının bir türlü tamamlanamaması nedeniyle
üniversitelerimizde görev yapan akademik ve idari personelin içinde
bulunduğu sorunların çözümünü de geciktirmektedir.
Ülkemizi yedi
yılı aşkın bir süredir tek başına yöneten AKP
hükümetlerinin, bir çok konuda olduğu gibi, üniversitelerimizin ve bu
üniversitelerimizde görev yapan personelin sorunlarının çözümüne
ilişkin duyarsızlığı devam etmektedir. Bu süreçte;
Üniversitelerimizde
görev yapan akademik ve idari personelinin ücret ve özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik bir çalışma
yapılamamıştır.
Üniversitelerimizde
özellikle akademik kadrolarda yaşanan
sıkışıklıklar bir türlü çözülememiştir.
Araştırma
Görevlisi kadroları başta olmak üzere tüm personel
kadrolarındaki yetersizlikler ve kadroların
dağıtımındaki keyfîlikler devam etmektedir.
Yardımcı
Doçent kadrolarının, diğer öğretim üyesi kadroları
gibi daimi kadroya dönüştürülmesi, 3.600 yerine 4.200 ek gösterge ile 1.
derecenin son kademesine kadar ilerlemelerinin sağlanması konusunda
verilen sözler bir türlü yerine getirilememiştir.
Yardımcı
Doçentlikten Doçentliğe yükseltilmede uygulanan ve daha çok subjektif
ölçütlerin öne çıktığı sözlü sınavlarla ve
yabancı dil sınavıyla ilgili düzenlemeler
yapılamamıştır.
Üniversitelerde görev yapan Genel
Sekreter Yardımcıları, Daire Başkanları ve Hukuk
Müşavirlerinin diğer kamu kurumlarında görev yapan
eşdeğerlerine benzer şekilde makam tazminatından
yararlandırılmalarını sağlayacak teknik düzenlemeler
bir türlü gerçekleştirilememiştir.
Üniversitelerimizin
birçoğunda Kredi Yurtlar Kurumuna ait yurt ve yatak kapasitesi
eksikliği nedeniyle özellikle yeni kaydolan gençlerimizin ve ailelerinin
mağduriyetleri çok ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Bazı
vakıf üniversitelerimizde öğrenci kayıtları sırasında
burslu veya ücretli öğrenci bedelleriyle ilgili olarak ulusal basına
da yansıyan mağduriyetler yaşanmaya devam etmektedir.
Yukarıda
belirtilenlerin yanında üniversitelerimizin birçok konuda karşı
karşıya bulunduğu sorunların yerinde
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi, hem üniversitelerimiz hem de bu üniversitelerimizde görev yapan
personelin yanında öğrencilerimiz ve onların aileleri
açısından da büyük önem taşımaktadır. Belirtilen nedenlerle
bu konuda bir Meclis Araştırmasının açılmasında
yarar görülmektedir.
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20
milletvekilinin, sigara fabrikalarından Yaprak Tütün
İşletmelerine geçen işçilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/542)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Sigara
Fabrikalarından Yaprak Tütün İşletmelerine geçen işçilerin
sorunlarının araştırılarak, mağduriyetlerinin
giderilmesi için alınması gereken tedbirler konusunda Anayasanın
98, içtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Mustafa Enöz (Manisa)
4) Ali Uzunırmak (Aydın)
5) Hasan Çalış (Karaman)
6) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
7) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
8) Akif Akkuş (Mersin)
9) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
10) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
11) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
12) Hasan Özdemir (Gaziantep)
13) Mümin İnan (Niğde)
14) Beytullah Asil (Eskişehir)
15) Necati Özensoy (Bursa)
16) Erkan Akçay (Manisa)
17) Behiç Çelik (Mersin)
18) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
19) Yılmaz Tankut (Adana)
20) Alim Işık (Kütahya)
21) Hüseyin Yıldız (Antalya)
Gerekçe:
Ülkemize en büyük
katma değeri sağlayan kuruluşlardan biri olan Sigara
Fabrikaları hepimizin bildiği üzere özelleştirme adı
altında satılarak faaliyetleri durdurulmuştur.
Şimdi de
Sigara Fabrikası işçilerimiz 4/C kapsamına alınıp
Yaprak Tütün İşletmelerine geçirilerek yeni bir mağduriyetin
temeli atılmıştır. Bunca yıldır hizmet veren,
ülkemize ekonomik girdi sağlayan bu insanlarımız maalesef hak
ettiklerinin karşılığını
alamamışlardır.
Kurumlar
özelleştiriliyor. Devlet 657ye tabi personeli yatay geçiş hakkı
tanıyarak mağduriyetten kurtarıyor. Aynı şartlarda
çalışan SSKya tabi personele yatay geçiş hakkı
olmadığından bu çalışanlar mağdur ediliyor.
Devlet buradaki mağduriyetin farkına varıp, 657 4/C
kapsamında tekrar kamuda iş veriyor ancak bu sefer ücret ve sosyal
haklarda ayrımcılığa uğruyorlar. Oysa bu
çalışanlar zamanında mağdur edilmiş, bu şekilde
çalıştırılmaları da iş
barışını bozmuştur.
Bu kadar ücret
azlığı yanında bir de eşit işe eşit ücret
uygulaması çıkmıştır. 657 4/C
çalışanları hariç komple çalışanlara seyyanen
iyileştirme yapılmıştır. Burada da 4/C
çalışanları mağdur edilmiş, onlara herhangi bir
iyileştirme yapılmamıştır. 4/C'liler kader mahkûmu
gibi açlık sınırının altında bir ücrete mahkûm
edilmişler; mağdurlar içinde mağdurlar
yaratılmış, 4/Cliler arasında bile
ayrımcılık yapılmıştır.
Bu insanlar
devletine inanarak, güvenerek gece gündüz demeden
çalışmışlar, alın teri
akıtmışlardır. Aldıkları ücretle aile geçimi
yapılamamaktadır. Geçimlerini sağlayabilmek için ya birikimlerini
eritiyor ya da borçlanmak suretiyle yaşamlarını idame ettiriyorlar.
Bu hayat mücadelesi karşısında aile reisi aldığı
ücretle aciz ve yoksul duruma düşme durumundan kurtulamıyor.
İşte bu yüzden kredi kartlarına ya da tüketici kredilerine
başvuruyorlar. Bunun sonucunda sosyal patlamalar kaçınılmaz
olacaktır.
Bu arada ülke
genelinde Yaprak Tütün İşletmelerinin de kapatılacağı
yönünde Özelleştirme Yüksek Kurulu karar almış
bulunmaktadır. İleride bu durum gerçekleştiği takdirde yine
buralarda çalışan işçilerimiz mağdur olacak, işlerini
kaybetme durumuyla karşı karşıya kalacaklardır.
İşçilerimizin
bu durumu ve bunca yıldır ülkemize ve halkımıza
yapmış oldukları ekonomik katkı göz önüne
alındığında, onların da normal yaşam
standardına kavuşturulması ve özlük haklarının
iyileştirilmesi gerekmektedir. Araştırma önergemiz bu amaçla
hazırlanmıştır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın
Anayasanın 92nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır.
Önce okutup işleme alacağım, sonra da oylarınıza
sunacağım.
Başbakanlık
tezkeresini okutuyorum:
A) Tezkereler
(Devam)
2.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe
belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve
bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için Hükûmete verilen izin süresinin
10/02/2010 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/1073)
25/01/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aden Körfezi,
Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için verdiği
izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede
seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası
toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleriyle müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda
bulunulması sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler
sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve
görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren
934 sayılı TBMM Kararının süresi 10/2/2010 tarihinde sona
erecektir. Diğer taraftan, anılan bölgelerde ve Hint Okyanusunda
meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleri ile uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz
veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1846 sayılı
Kararı, 30/11/2009 tarihli ve 1897 sayılı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi Kararıyla bir yıllık süre için
yenilenmiştir.
Belirtilen
nedenlerle, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden
Körfezi Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde görevlendirilmesi için 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
TBMM Kararıyla Hükümete verilen bir yıllık izin süresinin
anılan Kararda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde 10/2/2010 tarihinden
itibaren bir yıl uzatılmasını Anayasanın 92 nci
maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre
görüşme açıyorum.
Gruplara,
Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma
süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için
de onar dakikadır.
Tezkere üzerinde
söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Gruplar
adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Erdal Sipahi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Şükrü Elekdağ, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem.
Şahsı
adına, Çankırı Milletvekili Suat
Kınıklıoğlu, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, ilk söz İzmir Milletvekili
Erdal Sipahiye ait.
Buyurunuz
Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Sayın Başkan, sizi
ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10 Şubat 2009 tarihindeki 55inci Birleşiminde 934
sayılı Kararla yürürlüğe giren Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıkları, Babülmendep Denizi ve mücavir
alanlardaki korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleri hakkında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararları çerçevesinde Türk Deniz Kuvvetleri unsurlarının
görevlendirilmesi uygulamasının bir yıl daha
uzatılması konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Geçen yıl
ben ve Milliyetçi Hareket Partili diğer bir milletvekili arkadaşım
bir ayrıntıyı açıklamıştık. Tezkerelerde
adı Arap Denizi olarak belirlenen alanın Osmanlıdan miras
bizim haritalarımızda adı Babülmendeptir. Arap Denizi tabiri
anlaşıldığı kadarıyla Türk haritalarından
değil, Arap haritalarından alınmıştır.
Diğer
dikkati çekeceğim bir konu ayrıntıdan ötedir. Geçen yılki
tezkerede anılan bölge ve mücavir alanı tabiri mevcuttur. Bu
yılki Hükûmet tezkeresinin birinci paragrafında aynı bölge de
tarif edilirken ikinci paragrafta anılan bölgelere ilaveten Hint Okyanusunda
meydana gelmeye devam eden olaylara müdahale yer almaktadır. Hint
Okyanusu, anılan bölgenin mücavir alanı olamayacak kadar geniş
bir alanı kapsar yani bu yılki tezkereye geçen yıl belirlenen
bölgeye ilave olarak Hint Okyanusu eklenmiş durumdadır. Bu ilave
denilemeyecek kadar büyük alan Güvenlik Konseyinin 1897 sayılı
Kararı ile mi genişletilmiştir, yoksa Hükûmetin tasarrufu
mudur; Sayın Bakana soruyoruz. Bu değişikliği yapanlar
Hint Okyanusunun ne demek olduğunun ve bu geniş alanın hangi muhtemel
problemleri yaratabileceğinin farkında mıdır? Bir Türk
fırkateyni Hint Okyanusu tabiriyle maceraya mı
atılacaktır; bilmek istiyoruz. Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak önerimiz, yeni tezkeredeki Hint Okyanusu ibaresinin
çıkartılmasıdır; uyarıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, korsanlık ve deniz haydutluğu suçu,
işlendiği alana veya bu suçu işleyenlerin milliyetlerine
bakılmadan herhangi bir devletin yargılama yetkisinin var olduğu
kabul edilmiş uluslararası bir suçtur. Dolayısıyla evrensel
yargı kapsamına girmektedir. Bunun nedeni uluslararası düzen
için oluşturduğu tehdidin büyüklüğünden kaynaklanmaktadır.
Belirtilen alan yıllık küresel ticaretin yaklaşık yüzde
20sinin cereyan ettiği ve yılda yirmi beş bin civarında
ticari geminin geçiş yaptığı, bu nedenle uluslararası
ticaret güvenliği için çok önemli ve öncelikli bir alandır. Bu alan,
Türk deniz ticaretini de ilgilendiren, yakın geçmişte Türk ticaret
gemilerinin de doğrudan etkilendiği, son yıllarda beş
yüzden fazla geminin korsanlık ve deniz haydutluğu eylemlerine maruz
kaldığı bir bölgedir.
Geçmişte
bölgede bazı ülkelerin münferit operasyonları icra edilmiş,
sınırlı NATO operasyonları yapılmıştır.
Bunlardan SNMG-2 isimli NATO operasyonuna Türkiye Gökova Fırkateyniyle
iştirak etmiştir ancak bu münferit operasyonlar 12 Aralık
2008de sona ermiştir.
2008
yılında Güvenlik Konseyinin bu konuyla ilgili olarak almış
olduğu dört karar ve daha sonra Ocak 2009da 1851 sayılı
Kararla bu konuya uluslararası meşruiyet
kazandırılmıştır. Bu kararla bir Müşterek Görev
Gücünün kurulmasına imkân sağlanmıştır. Türkiye bu
karar çerçevesinde uluslararası bir temas grubunun üyesi olmuştur. Bu
grupta yirmi dört ülke yer almakta olup NATO, Avrupa Birliği, Afrika Birliği,
Uluslararası Denizcilik Örgütü ve Birleşmiş Milletler
Sekreteryası da gözlemci statüsü taşımaktadır.
İşte,
geçen yıl Meclisimizin onayıyla yürürlüğe giren bu uygulamayla
Türk Deniz Kuvvetlerinden bir fırkateyn bölgede sürekli olarak görev
almaya başlamıştır. Yeni uygulamayla bölgedeki eylemler
belki durmamıştır ancak çok azalmıştır. Bu alanda
dönüşümlü olarak görev yapan takviyeli fırkateynimiz,
yaklaşık bir yıldır, cesur ve başarılı
operasyonlarıyla her zamanki gibi yüz akımız ve gururumuz
olmuştur. Oradaki nöbeti devralmak için dün Aksaz Deniz Üssünden hareket
eden TCG Gemlik Fırkateynimize bahriye geleneğiyle Allah selamet
versin. diyorum. Zaten barış zamanı eğitim ve
tatbikatlarında sık sık icra ettiği kontrol- kontrobasyon
uygulamalarıyla bu tip görevlerin altyapısına sahip olan
şanlı donanmamızın Barbarosun hafîdi leventlerine Meclis
adına teşekkürlerimizi, başarı dileklerimizi
tekrarlamayı bir borç biliyorum.
Ordumuz, gerek
şanlı tarihimizde gerekse cumhuriyet döneminde dünya
coğrafyasının birçok alanında bulunmuş, görev
almış, sancak göstermiş bir ordudur. Ne Aden Körfezi ve Somali
kıyıları ne bir zamanların Türk gölü olan Akdenizin her
kıyısı ve ne de Türk Bayrağına bakıp da
çırpınan Karadenizin her köşesi Türk donanmasının ve
gururla toka ettiği ay yıldızlı şanlı
bayrağımızın yabancısı değildir.
Hayâsızca
yürütülen bir asimetrik psikolojik harekâtın hedeflerinden birisi olan
Türk donanmasının, asil Türk milletinin namus ve şerefini
korumak için yalnız kendi denizlerimizde değil dünyanın her
yanındaki sularda yüce milletimizi onurla, gururla temsil ettiğinden
ve edeceğinden, deniz alaka ve menfaatlerimizi koruyacağından
eminiz.
Geçmişte
Türk bahriyesi uluslararası alanda Arnavutlukta, Adriyatikte, Akdeniz
Görev Grubu içinde görev almış ve her birinden üstün
başarılarla ayrılmıştır.
Ben bu vesileyle,
Türkiye'nin barışı destekleme faaliyetleri kapsamında görev
alan Türk Silahlı Kuvvetlerinin geçmiş dönemlerde yapmış
olduğu görevlerle hâlen devam eden faaliyetlerini sizlere kısaca hatırlatmakta
fayda görüyorum. Bu görevlerin bir kısmı Birleşmiş
Milletler kapsamı bir kısmı NATO çerçevesinde icra
edilmiştir ve edilmektedir.
Türkiye'nin
barışı destekleme harekâtlarına geçmişte
yapmış olduğu katkılar şunlardır: Kore
Savaşı, Somali Ümit Operasyonu -ki Birleşmiş Milletler
kapsamındadır- Bosna-Hersekte Birleşmiş Milletler Koruma
Kuvveti, Bosnada NATO Uygulama/İstikrar Kuvveti, Adriyatikte 93-96
yılları arasında Sharp Guard Deniz Harekâtı, Baltık
ülkelerinde muhtelif hava harekâtları, Arnavutlukta Alba Operasyonu,
Makedonyada icra edilen Mecburi Hasat ve Kurnaz Tilki operasyonları,
Birleşmiş Milletler Kongo Demokratik Cumhuriyeti Misyonudur.
Geçmiş
dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerinin personel gönderdiği askerî
gözlemci görevleri ise: Birleşmiş Milletler Irak-İran Askerî
Gözlemci Grubu, Birleşmiş Milletler Irak-Kuveyt Askerî Gözlemci
Grubu, gene Birleşmiş Milletler kapsamında Doğu Timor
Destek Misyonu, AGİT Kosova Doğrulama Misyonu, AGİT Gürcistan
Sınır Gözlem Misyonu, Demokratik Kongo Cumhuriyetinde Avrupa
Birliği Polis Misyonu, Birleşmiş Milletler Bosna-Hersek Misyonu
ve Filistin El-Halildeki Uluslararası Geçici Mevcudiyet Misyonudur.
Hâlen devam eden
katkılar ve görevler ise şunlardır:
Kosova:
Kosova Gücü:
Kosovada güvenliğin tesis edilmesi ve sürdürülmesi maksadıyla NATO
kapsamında teşkil edilen Kosova Gücü (KFOR), Birleşmiş
Milletlerin 12 Haziran 1999da aldığı karar ile
barışı zorlama tedbirleri uygulamak üzere Kosovada görevine
başlamıştır.
Türkiye hâlen bu
harekâta bir tabur görev kuvvetiyle ve 536 personelle katkı sağlamaktadır.
Lübnan (UNIFIL)
görevi:
Türkiye,
Lübnandaki Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü deniz görev gücüne
bir fırkateyn helikopterli- ile katılmaktadır. Ayrıca
Lübnanda Sur şehri yakınlarındaki Eş Şantiye
kasabasında 261 askerî personelimizle istihkam-inşaat görevleri
yerine getirilmektedir. Ayrıca 5 subayımız da Lübnandaki üç
karargâhta görev almış durumdadır.
Aktif Çaba
Harekâtı:
Akdenizde
terörizme karşı koyma maksadıyla terörist aktivitelerin tespit
ve teşhisi için NATOda oluşturulan bir dayanışmanın
göstergesidir. Bu harekât için tahsis edilen kuvvetler, İzmirde dört
saatlik hazırlık durumunda olan, birer korvet, denizaltı,
fırkateyn ve akaryakıt gemisinden oluşmaktadır.
Bosna Hersek
ALTHEA Operasyonu:
Mevcut durumda
254 personelden oluşan bir manevra bölüğü ve bir jandarma bölüğü
ile destek sağlanmaktadır.
Güneydoğu
Avrupa Tugayı uygulaması, Balkanlarda barış ve
istikrarın tesis ve idamesi amacıyla Türkiyenin girişimiyle 31
Ağustos 1999da Filibe Bulgaristanda kurulmuştur.
Güneydoğu
Avrupa Tugayında; Türkiye, Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan,
İtalya, Makedonya ve Romanya katılımcı üye olarak, Amerika
Birleşik Devletleri, Hırvatistan, Slovenya ve Ukrayna ise gözlemci
statüsünde yer almaktadır. Her dört yılda bir tugay karargâhı
yer değiştirmektedir. Filibe Bulgaristan ve Köstence Romanyadan
sonra 2007 -2011 dönemi için yani şu anda- İstanbulda 3üncü
Kolordu Komutanlığı kışlasında bu tugay
karargâhı görev yapmaktadır.
Karadeniz
İşbirliği Görev Grubu:
Karadenizde
barış ve istikrarın idamesi için, 1998 yılında
Türkiyenin girişimiyle başlatılmış olup 2001
yılında İstanbuldaki kuruluş anlaşmasıyla,
Türkiye, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Gürcistan, Romanya ve Bulgaristan tarafından
imzalanmıştır. Karadenizde kullanılmak amacıyla tesis
edilmiş olup gerektiğinde Birleşmiş Milletler ve AGİT
kapsamında da görevlendirilebilecektir.
Sudan Misyonu:
Türkiye,
Birleşmiş Milletler Sudan görevini 3 askerî personel, ayrıca
Birleşmiş Milletler Afrika Birliği Darfur görevini ise 1 askerî
personelle desteklemektedir.
Gürcistan:
Türkiye,
Gürcistandaki iki askerî gözlemci misyonundan birisine 5 subay,
diğerlerine ise 2 subayla iştirak etmektedir.
Afganistan konusu
gündemde olduğu için biraz uzun değerlendireceğim:
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 2001 yılındaki 1386 sayılı
Kararı sonrası 16 Ocak 2002 tarihli Bonn Anlaşması ile
Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti içinde yer
alınmıştır.
Türkiyenin görev
aldığı ISAF, Afganistan Güvenlik Destek Gücünün terörle mücadele
görevi yoktur.
ISAFın
komutası 2002 ve 2005 yıllarında 2 defa Türkiye tarafından
deruhte edilmiştir. Buna ilaveten, aynı yıllarda Kâbil
Uluslararası Havaalanının askerî kısmının
işletilmesi ve havaalanı kontrol görevi üstlenilmiştir.
Ağustos
2006da Fransa ve İtalyanın da iştirakiyle teşkil edilen
Kâbil Bölge Komutanlığı görevi o tarihte sekiz ay süreyle
yürütülmüştür. Aynı görev 1 Kasım 2009dan itibaren tekrar
Türkiyenin emir komutasında yaklaşık 1.750 personelimizin
katkı ve iştirakiyle devralınmıştır.
Bu görev
dışında bölgesel imar ekipleriyle, irtibat timleriyle, Afgan
ordusuna eğitim destekleriyle, 13 milyon ABD dolarından fazla
eğitim yardımı ve 21 milyon ABD dolarından fazla lojistik
askerî yardım Afganistana Türkiye
tarafından yerine getirilen faaliyetlerdir.
Amerika
Birleşik Devletlerinin tüm zorlamalarına karşı,
Afganistanda ABD liderliğinde yürütülen Sürekli Özgürlük Harekâtı
kod isimli terörle aktif mücadeleden Türkiye şimdiye kadar uzak
durmuştur. Dost ve kardeş Afgan halkıyla karşı
karşıya kalabileceği bu tip harekâtın dışında
kalmaya devam etmeli ve halk nazarındaki kardeş
saygınlığını devam ettirmelidir.
Hâlen devam eden
uluslararası görevlerden sonuncusu da şimdi görüştüğümüz
Somali Birleşmiş Milletler Deniz Gücü görevidir.
Sayın
milletvekilleri, bütün bu görevleri bilgilerinize sunmaktan amacım,
uluslararası alanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin ne kadar yoğun,
ne kadar farklı görev ve sorumlulukları, hepimizin güven ve gurur
duyacağımız şekilde, başarıyla yerine
getirdiği ve getirmekte olduğunu sizlerle paylaşmaktır.
Bu nedenle,
şanlı ordumuzun iç itibarı kadar dış itibarı da
günlük polemiklerden, siyasi rant hesaplarından, art niyetlerden uzak
tutularak hassasiyetle gözetilmeli ve korunmalıdır.
Bu nedenle,
sayın milletvekilleri, dışarıdan güdümlü, içeriden iş
birlikli, karanlık, lanetli senaryoların yürütüldüğü günümüzde,
bu konu Milliyetçi Hareket Partisi programına dâhil edilmiştir. Bunu
anlayamayanlar olabilir: Türk askerinin başına çuval
geçirildiğinde Ne notası, müzik notası mı? diyerek
olayı sindire sindire yutanlar bunu anlayamazlar. Dış
itibarımızı İsrailde büyükelçimizin oturtulduğu
sandalyenin irtifasını düşürenler bunu anlayamazlar.
Yabancı başkentlerde çizilen yeni Sevr haritalarına taşeronluk
yapanlar, günümüz muhip ve mandacıları anlayamazlar. Ermenilerle protokol
yaptık, problemleri hallettik yalanını söyleyip, Ermenistan
Anayasa Mahkemesinin kararıyla foyaları, yalanları, aldatma ve
kandırmaları ortaya çıkanlar hiç anlayamazlar. Çünkü Ermeni
bayrağı açıp Biz Ermeniyiz diye bağıranlarla Ermeni
açılımı diye bağıranlar ruh ikizidir. PKK
açılımcılarıyla PKKlılar ruh ikizidir. Haburda
karşılama töreni yapanlarla karşılananlar ruh ikizidir.
Bu ordu bizim
ordumuzdur, milletin ordusudur, peygamber ocağı ordudur. Başka
ordumuz da yoktur. Böyle büyük bir camiada kişisel kusurlar, hatalar, suç
ve suçlular varsa gereği yapılmalıdır. Ancak bunları
fırsat bilerek ordunun tamamına topyekûn saldırmak, ordunun
manevi şahsiyetini tahkir etmeye kalkmak en hafif tabiriyle
hayâsızlıktır. Güçlü bir ordu güçlü bir Türkiyenin
vazgeçilmezidir. Bundan rahatsız olmak olsa olsa millî kültür, millî
duygu arızalısı beyinlerin utanmaz
hezeyanlarıdır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi konuyla ilgili biraz sonra anlatacağım
bazı yeni kavramları bilgilerinize sunmakta yarar umuyorum.
1998
yılından itibaren zayıf ve başarısız ülkeler
kavramları, başta ABD olmak üzere, millî güvenlik stratejilerine girmiştir. 2005
yılı Amerikan Başkanlık Millî Güvenlik Direktifinde bu tip
ülkelerle yani zayıf ve başarısız ülkelerle ilgili
gelişmelerin önceden tahmin edilmesi, takip edilmesi, gelişmelere
karşı süratle ve etkin müdahaleler yapılması yer
almaktadır. Bu meyanda 177 dünya ülkesi sosyal, ekonomik ve siyasal on iki
kritere göre puanlanarak, taşıdıkları riske göre
sıralanmaktadır. Taşıdıkları riske göre ülkeler
alarm veren ülkeler, uyarı veren ülkeler, istikrarı sürdürebilir
ülkeler ve dengeli ülkeler olmak üzere dört kategoride
toplanmıştır.
Konumuza geri
dönersek, işte, Türk Deniz Kuvvetlerinin görev aldığı
coğrafyada dünyanın en riskli, alarm veren ülkeleri olarak Somali
1inci sırada ve Sudan 3üncü sıradadır, yani dünyanın en
riskli ve alarm veren ülkelerinin bulunduğu coğrafyaya
gidilmiştir.
Dünyadaki 177
devlet bu kapsamda aşağıda belirlenen on iki
başlığa göre puan almaktadır. Puan yükseldikçe ülkeler daha
riskli, daha kötü durumda mütalaa edilmektedir.
90-120
arasında en yüksek puanı alan en kötü durumdaki ülkeler alarm veren
ülkeler olarak belirlenmiştir. 2009 sıralamasına göre
komşularımızdan Irak, İran ve Gürcistan alarm veren ülke
konumundadır.
60-89
arasında puan alanlar uyarı veren ülkeler şeklinde
isimlendirilmiştir. Türkiye, 2008 yılında 75,4 puanla 92nci
sırada uyarı veren ülke konumundayken 2009 yılında daha
kötüye giderek 78,2 puanla 85inci sıraya gelmiştir. Komşularımızdan
Suriye bizden kötü durumda, Ermenistan ise bizden iyi durumdadır bu
kriterlere göre.
30-59,9 puan alan
ülkelere istikrarı sürdürebilir ülkeler denmektedir. Yunanistan bu
statüdedir. 0-29,9 puan alan en iyi durumdaki ülkeler ise dengeli ülkeler
olarak vasıflandırılmıştır.
Amerika,
zayıf ve başarısız ülkelere müdahale hakkı
olduğunu iddia etmektedir. Deprem sonrası Haitiye
yığınaklanan ABD askerî varlığı davet
edilmemiştir, zayıf ve başarısız bir ülkeye müdahale
etmiştir. Bunu bilmenizde fayda var.
Diğer önemli
bir husus, Amerikanın Büyük Orta Doğu Projesi kapsamındaki
ülkelerin tamamında bu raporlara göre durum kötüdür ve gittikçe daha
kötüye gitmektedir. Türkiye de buna dahildir.
12 kritere göre
120 puan üzerinden yapılan değerlendirmede Türkiye, 12 kriterden bir
yıl öncesine göre 9unda daha kötüye gitmiştir. Bunların en
bariz olanları iç göç başlığında,
ayrışma, cepheleşme başlığında, hızlı
ekonomik çöküntü başlığında, devlet
baskısının yaygınlaşması
başlığında, kamu hizmetlerinin kötüleşmesi
başlığında, hukukun üstünlüğünün askıya
alınması başlığında, elitler arasında
gruplaşma ve derin ayrılıkların artması
başlığındadır ve son bir yılda Türkiye bu
başlıklarda daha geriye gitmiştir.
Yani, sayın
milletvekilleri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Yani, sayın
milletvekilleri biz iktidara geldiğimizde cümlesiyle başlayan
nutuklar yalanlanmış ve artık komediden öteye gidememektedir.
Nereden nereye? nutukları ise ters tepmiş, Türkiye gittikçe daha
kötüye gitmektedir. Ben, Hükûmetin bu raporu okumasını ve ders
çıkarmasını tavsiye ediyorum.
Sözlerime son
verirken, tezkereye Hint Okyanusu tabiri hakkındaki endişemiz
saklı kalmak üzere evet diyeceğimizi belirtir, donanmamıza ve
uluslararası sularda bayrağımızı şerefle,
başarıyla dalgalandıran leventlerimize en iyi dileklerimizi
iletir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.
Sayın
milletvekilleri, şimdi söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplana aittir.
Buyurunuz
Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları,
Arap denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık, deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle ilgili tezkere
hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bir
yıl önce de bu konu görüşüldü Mecliste ve Birleşmiş
Milletlerin, Güvenlik Konseyinin, NATOnun talepleri doğrultusunda biz
de -Anayasaya göre Meclis kararı
gerektiği için asker gönderme kararlarında- usulen burada
toplandık, konuştuk, her grup adına birer konuşmacı.
Ondan sonra da karar verdik, askerimizi gönderdik. Tabii değerlendirmelere
baktığımız zaman kimisi, askerimiz, gemilerimiz,
zırhlılarımız açık denizlerde gezecek, bayrak
dalgalandıracak, Türkiye'nin gücünü temsil edecek, orada korsanları
haklayacak, Türk ticaret gemilerine saldırmayacaklar, bu çerçevede
alıyor. Bu çerçeve böyle dar alınırsa
Birleşmiş
Milletler istedi, Güvenlik Konseyi istedi -Türkiye de Birleşmiş
Milletler kurulduğundan bu yana ilk defa geçici bir Güvenlik Konseyi üyesi
oldu- NATO istedi, eh biz de gönderelim.
Neden bu kadar
basit? Bunun bir siyasi yanı, etik yani ahlaki yanı, bütçe yanı,
vergi yanı, can güvenliği yanı neden sorgulanmaz Meclisimizde,
milletin egemenliğinin olduğu kurumumuzda neden bu sorgulanmaz, neden
bu kadar yüzeysel yaklaşılır? Doğrusu biz bunu anlamakta
çok zorluk çekiyoruz.
Bu yeni
değil, biz asker göndermeyi çok çok önceleri biliyoruz. Kore
Savaşında da biliyoruz, ondan öncesi olaylarda da biliyoruz. Son
asker gönderme Afganistan. Daha öncesi olayları da biliyoruz ama
Nâzım Hikmetin şu şiirini anımsamadan, hatırlamadan
da, halkımızı bu konuda doğru bilinçlendirmeden de
geçmeyeceğim. Ne diyor büyük ozan:
23 sentlik asker
Mister Dalles,
sizden saklamak
olmaz,
hayat pahalı
biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz
gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23
sente,
yahut iki kilo
kuru soğan,
yahut bir kilodan
biraz fazla mercimek,
elli santim kefen
bezi yahut,
yahut da bir
aylığına
yirmi
yaşlarında bir tane insan.
Evet, Süveyş
Kanalından kaç gemi geçiyor? 4 binin üzerinde gemi mi geçiyor?
Bakacağım ona. Çin gemileri, Hindistan gemileri mi geçiyor
Süveyş Kanalından, Somali açıklarından?
Bakacağız. Kaç gemi, kaç ton, kaç milyar dolar kazanıyor? Kim
kazanıyor? O açık sulardan, denizlerden kaç Amerikan gemisi geçiyor,
kaç Rus gemisi geçiyor? Kaç tane bizim Hükûmetteki bakanın gemiciği
geçiyor oradan? Gemiciklere bakacağız. Baktıktan sonra bir
vatandaşımızın, bir askerimizin canının ne kadar
kıymetli olduğunu hesaplayacağız ve bu kutsal yurt
savunması için göreve gönderdiğimiz evlatlarımızın
kimin uğrunda açık denizlerde ne tür risklerle karşı
karşıya olduğunu göreceğiz.
Bunu
görmediğimiz, sorgulamadığımız zaman şunun
cevabını bulamayız: NATO soğuk savaş döneminde
kurulmadı mı? Hani Varşova Paktına karşı
kurulmuştu? Hani askerî bir pakttı? Ne oluyor da şimdi
Kızıl Çinle birlikte, NATOnun gemileri ile Kızıl Çinin
gemileri Somalideki televizyon ekranlarında gördüğümüz 3 tane, 5
tane deniz soyguncusunun
Korsan demiyorum çünkü korsanın da Orta
Çağda Akdenizde, dünyada bir efsanesi vardır, bir ayrı
geleneği vardır. Şimdi, NATO hangi yüce amaçlar, idealler
uğruna Kızıl Çinle kucaklaşıyor? Aynı savaş
gemileri Sudan açıklarında Süveyş Kanalına gidecek yol
güzergâhının, deniz yollarının korumalığını,
jandarmalığını yapıyor. Kim yapıyor bunları?
İkinci Dünya Savaşında kurulan Birleşmiş Milletlerin
5 daimî, Güvenlik Konseyi Amerika, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa. Aradan,
1945in üzerinden tam 65 sene geçti. Birleşmiş Milletlerin kendisi
sorgulanırken, bu karar mekanizması olan Güvenlik Konseyinin
aldığı kararlar bu beş büyük ülkenin çıkarlarına
hizmet ederken Burada ne oluyor? diye sorgulamadan oraya asker göndermenin
hiçbir vicdani rahatlığını hissedemeyiz. Evet, hangi
tekellerin, holdinglerin gemileri geçiyor oradan? Mısır Süveyş
Kanalında, bütün geçim kaynağının biriktiği
Süveyş Kanalında şu krizi yaşarken, kontrol edilemez güç
teorisiyle bütün civar ülkeleri, yani Suudi Arabistan, Yemen, Sudan ve Ürdünlü
yetkilileri de katarak Mısırın gemi kaçırma hadiseleri
karşısındaki zarar gören ülkelerin toplantılarını
irdelemeden, Süveyş Kanalının geçişini irdelemeden, yirmi
bin geminin Aden Körfezinden geçişini irdelemeden ve uluslararası
ticari işlemlerin yüzde 7,5unun Süveyş Kanalından
yapıldığını irdelemeden biz buraya asker gönderirsek,
gönderdiğimiz zaman niçin gönderildiğini de irdeleyemeyiz.
Korsanların
gemileri kaçırırken kullandıkları en profesyonel yöntemler
ve en modern elektronik aygıtlar, kullandıkları laptop
cihazlardan suni şartlarla bağlanması ve bölgedeki NATO
savaş gemilerinden korkmaması, bölgede askerî deniz üsleri inşa
etme heves ve ihtiyaçlarını birçok ülkenin aklına düşürmedi
mi? Ne yapıyor bu ülkeler? Gidiyorlar, bu tür ülkelerin
kıyılarında bahsettiğimiz gibi askerî üsler kuruyorlar.
Hâlâ, ABDnin 5inci Filosu Basra Körfezinde bulunur, dolaşırken,
Iraka müdahale ettiği zaman Amerika ve birleşik güçleri, oralar
savaş gemileriyle dolarken nasıl oluyor da üç tane, dört tane küçük
deniz aracıyla o koskoca alanı birkaç tane korsan kontrol altına
alabiliyor? Oradaki olaya güvenlik boyutuyla baktığınız
zaman, Amerikanın savaş filolarının
karşısında çaresiz kaldığı savaş
korsanları, NATOnun karşısında çaresiz
kaldığı savaş korsanları ve arkasından
Birleşmiş Milletlerin aldığı kararla oraya asker
gönderilmesi, Türkiye de burada yer alırsa Türkiye de güç kazanacak
anlayışı. Bunun doğru bir yanı yok.
Mısırı anlayabiliriz Süveyş Kanalı nedeniyle,
uluslararası hukuku anlayabiliriz, korsanlığın müeyyidesini
de anlayabiliriz ama bazı şeyleri de anlamakta güçlük çekeriz.
Şimdi, bakın, Güvenlik Konseyi dışında alınan
bazı kararlar var. Bu kararlar ilginçtir. Somalideki korsanlar
yakalandığı zaman nerede yargılayalım? demişler
ve Amerika, kendi başına Kenyayla anlaşmış ve
korsanların Nairobide, Kenyada yargılanmasına karar
vermişler. Yani Somali açıklarında yakaladıkları
korsanları getirip Kenyada yargılama! Hangi hukuka göre? Hangi
uluslararası sözleşmeye göre? Ne Birleşmiş Milletlerin ne
Güvenlik Konseyinin ne NATOnun kararı olmadan, orada, korsanı
alıp getiriyor, Kenyada yargılayacağım. diyor. Süper
güçlerin dünyadaki sistemin çöküşü sonrası kayan güç dengeleri
karşısındaki rahatlığı,
pervasızlığı yargı alanına da, her alana da
yansıyor.
Burada, yurt
dışına asker gönderme olayının dış
politikada en önemli politik kararlardan biri olduğu bir gerçek.
Şimdi, dünya ticaretinin en büyük oranda, yüzde 80lerde deniz üzerinden
ulaşımı sağlanır ve milyarlarca dolar ticaret hacmi
-ithalatıyla, ihracatıyla- seyrederken, bu şirketler mademki
geçmiş dönemlerde Endonezya-Malezya üçgeninde, Uzak Doğu, Asyada bu
korsanlık olayları yaşanırken orada nasıl önlem
alıp nasıl geliştirdilerse Sudan, Somali açıklarında,
Süveyş Kanalına giden yolda, Arap körfezinde bunu da
sağlamaları mümkün. O zaman buyursun küresel şirketler, holdingler
kendi özel güvenliklerini kursunlar, kendi lejyon güvenliklerini kursunlar,
parayla asker tutsunlar, kendi ticaret gemilerini korusunlar.
Buradan giden
askerin vergisi vatandaşın cebinden çıkıyor, silahı
da, üstü de, postalı da, tüfeği de, topu da, helikopteri de
bunların hepsi bütçeden çıkıyor. Bu bütçeden kıydığımız,
harcamadığımız paraları Tekel işçilerine çok
görürken Sudan, Somali açıklarındaki Çin, Hindistan, Amerika, Rus
gemilerini korumak için ne kadar bütçe ayırıyoruz, ne kadar harcama
yapıyoruz? Bu harcama gerekli mi? Bunun sorgulamasını yapmak
zorundayız. Bunu yapmadığımız zaman oraya asker
gönderenlere şunu da söylemek zorunda kalırız: Ruandada 300 bin
kişi öldü. 300 bin insan Ruandada ölürken kimin sesi çıktı,
kimin? İnsanlık adına orada her gün katliamlar
yaşanırken oradan ticaret gemileri geçmiyor diye kimse asker
göndermedi Ruandaya ama Ruandada yaşanan vahşet Birleşmiş
Milletlerin gözü önünde yaşandı. Ne oldu sonra? Ruandada ad hoc
mahkeme kuruldu, uluslararası mahkeme. Sizler biliyor musunuz orada Mehmet
adında Türkiyeyi temsil eden bir yargıç da vardı ama
bilemezsiniz. Adı Mehmet olan yargıcımızı da kimse
tanımıyor, Ruandada nasıl katliamlar olduğunu da bilmiyor.
Peki Darfurda yaşanan 300 bin kişilik katliama ne diyorsunuz? Onlar
insan değil miydi? İnsanlar gemilerden daha mı kıymetsiz? Onlar
için niye biz bazı önlemler alıp asker gönderemiyoruz,
Birleşmiş Milletler gönderemiyor, NATO gönderemiyor,
uluslararası kuruluşlar gönderemiyor?
Evet, Somali
yoksul bir ülke, yoksul olduğu kadar feodal, tarım ve
hayvancılıkla geçinen bir ülke ama yüzde 99u da Müslüman olan bir
ülke. Burada 1991 yılında Siad Barre adındaki dikta yönetimi
devrildikten sonra Somali halkı on yedi yıl hükûmetsiz
kaldığında Birleşmiş Milletler müdahalesine
rağmen orada bir kamu düzeni tesis etmeyi, bir otoriter düzen kurmayı,
bir devlet yönetimine izin vermeyi düşünmeyenler, bugün o
kıyılarda korsanların gemileri, yatları çevirmesinden,
fidye istemesinden, Süveyş Kanalının işlemesinden, ticaret
gemilerinden, Mısırın millî güvenliğinden bahsediyorlar.
Burada şunu
çok net olarak söylemek gerekir tabii: Bir ülkeye uluslararası güç
gönderildiği zaman, Çin ve ABD misyonu gemileri yan yana geldiği
zaman ve korsanlarla mücadelede NATOda buluştuğu zaman
Artık
dünyanın yeni bir değişime, Birleşmiş Milletlerin yeni
bir reforma, Güvenlik Konseyinin yeni bir reforma, NATOnun yeniden
sorgulanmaya, dünyanın çıkarlarının, Türkiye'nin
geleceğinin, hepsinin yeniden dizayn edilmeye ihtiyaç duyduğu
günlerde yaşıyoruz.
Keşif ve
karakol görevi, yine korsanlık ve deniz haydutluğunda silahlı
soygun yapanlara karşı bir gemimizin gönderilmesi. Evet, bir yıl
önce oradaydık. Bir yıl önce oraya gemi göndererek ne kazandık,
onun çok iyi sorgulanması gerekiyor. Somali gibi Müslüman bir ülkeye,
İslam Kurtuluş Örgütünün bu Müslüman ülkeye, üstelik de Suudi
Arabistandan önce Müslümanlığın yayıldığı
iddia edilen bu ülkeye neden uzaktan bakıyoruz, neden asker gönderme
çerçevesinde bakıyoruz? Ekonomik, sosyal, siyasal boyutlarıyla bu
ülkeye, 10 milyonu aşkın nüfusu olan bu Müslüman ülkenin aç ve
yönetimsiz, hukuksuz rejimleri karşısında o ülkeye bir el
uzatmak gerekiyorsa, o ülkede yeni bir başarılı yönetim
kurulması gerekiyorsa, bu eli uzatmak varken göstermelik olarak oraya
sırf korsanlarla ilgili savaş gemileri göndermenin hiçbir
faydası yoktur.
Artık
şekille uğraşmanın hiçbir anlamı yok. Türkiye'nin
çıkarları neyi gerektiriyorsa
Dış politikada,
enternasyonal dayanışmada birilerinin stepnesi olma değil,
birileri karar verdi diye arkasından sürüklenme değil, birileri
istedi diye gitme değil, birileri Oraya gidin. dediği için gitmek
değil, birileri Iraka, birileri Afganistana, birileri Somaliye
gidin. dediği için değil
Aslolan bu ülkenin itibarı. Bu ülkenin geleceği, kendisi ihtiyaç
duyduğu zaman alacağı kararlarda gizlidir.
Bu becerinin gösterildiğini
düşünmüyoruz ve gerçekten, Nazım Hikmetin, aradan geçen yıllara
rağmen, aynı sözleri, aynı şiiri kulaklarımızda,
yansıyor:
Dedim ya Mister
Dallas,
Herhâlde bütün
bunları sizden gizlediler,
ucuzdur
vardır illeti.
Hani
şaşmayın,
yarın çok
pahalıya mal olursa size,
bu 23 sentlik
asker,
yani benim fakir,
cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi
büyük Türk milleti. diyor ve bu sözlerini burada söylerken özellikle Koreye
yönelik asker göndermelerde dışarıya
bağımlılığın altını bir başka
şekilde çiziyor.
Biz parti olarak
çok netiz. NATO istediği için askerimizi göndermeye
karşıyız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bağlıyorum.
Birilerinin
ticaret gemilerini, özellikle de en çok Çinin, Hindistanın,
Rusyanın, Amerikanın, Avrupa Birliğinin ve onların içinde
de üç beş tane bizim de ticaret gemiciğimizin olduğu trafik
noktasında karakol olmayı reddediyoruz. Kim ki bundan kâr
kazanıyor, kim ki bundan para kazanıyor, gitsin, kendi özel
güvenliğini, kendi sistemini de kursun diyoruz. Dünya ticareti, dünya
holdingleri, dünya sermayesi de bunu yapsın, kendi güvenlik sistemini de
geliştirsin diyoruz. Biz bu konuda olumsuz oy kullanacağız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ.
Buyurunuz
Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmet tarafından onayınıza
sunulan tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına
görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1856
sayılı Kararı uyarınca Aden Körfezi, Somali karasuları
ve Arap deniziyle mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık ve deniz
haydutluğuyla mücadele için geçen yıl bu bölgeye gönderilen Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları görevlerini Birleşmiş
Milletler sistemi içinde başarıyla yerine getirmişlerdir.
Şimdi yüce Meclise sunulan tezkereyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin
deniz unsurlarının görev süresi bir yıl daha
uzatılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada dikkati çeken husus, bu bölgelerde deniz
haydutluğu ve korsanlık yapan çeteleri etkisiz hâle getirmenin çok
güçlü donanmalara sahip olan büyük devletlerin kapasitelerini
aştığı ve uluslararası iş birliği ve
dayanışmayı zorunlu kıldığıdır.
Uluslararası
terörle mücadele de değerli arkadaşlarım, aynı şekilde
kapsamlı bir iş birliği ve dayanışmayı
gerektiriyor. Türkiye, bu alanda sorumluluklarını ciddiyetle yerine
getirmeye özen gösteren bir devlettir ancak ülkemizin aynı sorumluluk ve iş
birliğini Amerikadan ve NATO müttefiklerimizin çoğundan gördüğü
söylenemez. Örneğin, PKK örgütünün sivil kolunun merkezi olan Belçika,
hâlâ PKKyı bir terör örgütü olarak tanımıyor ve maalesef
iktidar bu konuyu ciddiyetle takip etmiş değil.
Tabiatıyla,
bu değerlendirme, bizi iç ve dış boyutları olan Kürt
açılımına getiriyor. Açılımın iç boyutu hâlâ
müphemiyetini muhafaza ediyor değerli arkadaşlarım. Aylardan
beri Kürt açılımı konusunda somut bir yaklaşım ortaya
koyması beklenen İçişleri Bakanı Sayın Beşir
Atalay, 15 Ocak tarihli basın toplantısında da dişe gelir bir
şeyler söyleyemedi. Bu arada, Öcalanın Ankarayı tehdit ederek
Bir aya kadar adım atın, yoksa ortalık karışır.
mesajını vermesi, Kürt açılımından hâlâ bir
şeyler bekleyenlerin umutlarını tam anlamıyla söndürdü.
Yeteneksizce
yürütülen Kürt açılımı şu son derece olumsuz sonuçları
doğurmuştur:
1) PKK terörüne
son verilmesi ile Kürtçülük sorununun çözümünde Öcalana bir numaralı
aktör konumu kazandırılmıştır.
2) Öcalanın
Kürt sorununun Türkiyede yegâne ve asli muhatabı konumuna getirilmesi,
sorunun çözümünde içinden çıkılmaz bir durum
yaratmıştır.
3) PKK ile onun
sinsi uzantıları, Öcalana tapınma tutkusuyla
bağlıdırlar. O nedenle, Öcalanın onlar üzerindeki etkisi
tamdır. Bu bakımdan Öcalanın PKK ve BDP üzerindeki kontrolünü
kaybedeceğini veya PKKyla BDPnin Öcalandan koparak
bağımsız bir yaklaşım ve yapıcı bir
duruş geliştirmelerini beklemek beyhudedir.
4) Öcalan, gerçek
gücünün kaynağının PKK olduğu bilinciyle kendi muhatap
olarak alınıncaya ve şahsını da kapsayan talepleri
kabul edilinceye kadar PKKnın silah bırakmasına izin
vermeyecektir.
SIRRI SAKIK
(Muş) Somaliyle ne alakası var bunların? Ne demek
istiyorsunuz?
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Bu talepler şunlardır değerli
arkadaşlarım, Öcalanın talepleri:
1) Türkiye'nin
Türk ve Kürtlerden oluşan iki uluslu bir devlet olduğu Anayasada
güvence altına alınmalıdır. Millî devlet ilkesini tasfiye
eden ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına dayanan yeni bir
Anayasa hazırlanmalıdır.
2) Yeni
Anayasada üniter devlet ilkesi görünürde muhafaza edilmekle birlikte Kürtler
için özerk bölge oluşturulması ismi konulmadan düzenlenmelidir.
3) Kürtçe ikinci
resmî dil olmalıdır. Temel eğitimde Kürtçe eğitim dili
olarak kullanılacak, televizyon ve basın üzerine hiçbir
kısıtlama getirilemeyecektir.
4) PKK kadrolarına
kapsamlı af uygulanacaktır.
5) Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinin geri kalmışlığı
özel bir planlama ile ortadan kaldırılacak, gelir ve toprak
dağılımında eşitsizliği giderici çözümler
geliştirilecektir.
6) Öcalan serbest
bırakılacak ve siyasi hayata entegre edilecektir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'nin bölünüp parçalanmasına yol açacak
böyle bir girişimin herhangi bir cumhuriyet hükûmeti tarafından
kabulünün mümkün olamayacağı takdir edilecektir.
SIRRI SAKIK
(Muş) Bu plan ve projeler Somalide mi oluyor acaba?
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Başbakan Erdoğan, bu girişimi
başlatırken değerli arkadaşlarım, büyük bir
yanılgıya düşmüştür. Bu yanılgı, Türkiye'nin
karşılaştığı sorunun Kürt etnik
milliyetçiliği temeline oturmuş PKK sorunu olduğunu ve siyasi
bir projeye dayandığını değerlendirememiş
olmasından ileri geliyor.
Sayın
Başbakanın bu konudaki söylemi şu iki yaklaşımı
ortaya koyuyor: Birincisi, Sayın Başbakan Türklüğü ve Türk
milleti kavramını Türkiye'nin üst kimliği olarak görmüyor.
İkincisi, Sayın Başbakan üst kimliğimizi ısrarla
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olarak
tanımlıyor ve vatandaşlık bağı ile inanç
birliğini çözümün çimentosu olarak görüyor. Evet, Sayın
Başbakanın konuşmalarından vatandaşlık üst
kimliği altında birleşmeyle, inanç ve kültür
bağını sorunun reçetesi olarak gördüğü
anlaşılıyor. Peki, inanç bağı ve vatandaşlık
üst kimliği sorunu, Kürt kimliği sorununu çözer mi? Çözmez. Çünkü PKK
ve onun tahakkümünde olanlar, etnik milliyetçilik temeline oturttukları
siyasi bir projeyi gerçekleştirmeyi hedefliyorlar. Onların
amaçlarının ne Müslümanlıkla ne de demokratik haklarla bir
ilişkisi yok.
Şimdi, Kürt
açılımının dış boyutunu ele alalım. Kürt
açılımı projesini destekleyen, daha doğrusu tetikleyen
temel olgu, Amerikanın Iraktan çekilme sürecinin
yarattığı dinamiklerdir. Türkiyeye Amerika tarafından
dayatılan bu proje, Amerikanın Iraktan çekilmesinden sonra ülkedeki
Şii ve Sünni Arap cephe ile Kuzey Irak Kürtleri arasında iç savaş
başlayacağı varsayımına dayanıyor. İç savaşın
çıkması durumunda bölgesel Kürt yönetiminin Ankara ile Bağdat
arasında kurulacak ittifak tarafından ezileceği ve ortadan
kaldırılacağından endişe eden Washington, böyle bir
gelişmeyi önlemek için üç ayaklı bir proje geliştirmiştir.
Birinci ayak, iç
çatışma durumunda Türkiyenin Bağdat merkezî hükûmeti yerine
Kürt yönetimine destek vermesini ve Kuzey Irak Kürtlerini korumasını
öngörmektedir. Yani, Türkiye Araplarla ittifak yapmak yerine Kuzey Irak
Kürtlerinin hamiliğini yapacaktır. Türkiyeye dayatılan budur.
İkinci ayak,
Türkiyenin güneydoğusu ile Kuzey Irak arasında kapsamlı bir
ekonomik ve sosyal entegrasyonun gerçekleştirilmesini hedefliyor. Bu
iş birliği, Türkiyenin Kerkük-Ceyhan boru hattından Kuzey Irak
petrolünün dünyaya pazarlanabilmesine de olanak sağlayacak.
Üçüncü ayak ise
bölgesel Kürt yönetiminin PKK terörünü sona erdirmek için Ankara ile iş
birliği yapmasını öngörmektedir. Güya bu şekilde
Amerikanın da yardımıyla PKKnın dağdan inmesi ve
silahları bırakması sağlanacaktır ancak bunun için
Türkiye'nin DTPnin yeni adresi olan BDP üzerinden terör örgütü PKKyı
muhatap olarak kabul etmesi ve bir siyasi çözüm üzerinde anlaşmaya
varılması şart koşulmaktadır.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Şarttır, şart!
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Bu işlevlerin yerine getirilmesi için
Amerikanın inisiyatifi ile bir terörle mücadele komitesi
kurulmuştur. Üç üyeden oluşan ama gerçekte dörtlü olan ve
işlevini Bağdat ve Erbilde yapan bu mekanizmada Türkiye, Amerika ve
Iraka ilaveten Kürt bölgesel yönetimi de temsil edilmektedir.
Barzaninin bu
komitede temsili taraflara Amerika tarafından
dayatılmıştır. Komitedeki Kuzey Irak temsilcisi komite ile
PKK arasındaki irtibatı oluşturmaktadır. Örneğin Habur
Kapısından giren, bilahare affedilen 34 PKKlı teröristin
Türkiyeye gönderilmesi bu terörle mücadele komitesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Ancak terörle mücadele komitesinde temsil
olunan bölgesel Kürt yönetimi ve Amerika, PKKyı tasfiye etmekten çok, onu
korumaya ve canlı tutmaya yönelik bir yaklaşım içindeler. Bu
komite PKKyı tasfiye etmek için değil, PKKya can üflemek ve Türkiye
ile PKKyı müzakereye oturtarak ülkemize siyasi bir çözüm dayatmak için
çalışıyor. Nitekim Türkiye tarafından iki yıl önce,
2008 başında, Barzaniye gönderilen talep listesinde şu hususlar
yer alıyordu:
1) PKKnın
terör örgütü olarak ilan edilmesi,
2) Örgütün
elebaşılarının Türkiyeye teslim edilmesi,
3) PKK örgütünün
siyasi bürolarının kapatılması ve kamplarının
tecrit edilmesi,
4) PKKya
lojistik desteğin kesilmesi.
Barzani, Ankaranın
bu meşru taleplerinin hiçbirini yerine getirmeyerek ve Irak Hükûmetinin
Türkiyeyle imzaladığı terörle mücadele
anlaşmasının öngördüğü sıcak takip hakkına da
karşı çıkarak PKKnın Türkiyeye yönelik kanlı terör
eylemlerine destek vermeyi sürdürmüştür.
Burada bir
noktanın altını çizelim değerli arkadaşlarım:
Barzani, Araplarla Kürtler arasında sert bir çatışmanın
ayak seslerinin duyulduğu bugünkü ortamda muhakkak ki Türkiyeyle
yakınlaşmayı arzu eder ancak Barzani, Türkiye ile
yakınlaşmanın bedeli olarak PKKnın yok edilmesine
katkıda bulunmayı kesinlikle istemiyor. Bunun nedeni de Barzaninin
PKKyı Kerkük meselesinde ve ileride bağımsız
Kürdistanın ilanında Türkiyeye karşı bir koz ve pazarlık
unsuru olarak kullanmak amacıyla elinin altında bulundurmak
istemesinden ileri geliyor.
Şimdi,
Amerikanın bu terörle mücadele komitesinde ne tür bir faaliyette
bulunduğuna bakalım.
Biraz önce
Ankaranın PKKnın etkisizleştirilmesi amacıyla Barzaniye
dört talep ilettiğini belirtmiştim. Eğer Amerika, Barzani
üzerinde gerekli baskıyı yaparak Ankaranın bu taleplerinin
gerçekleştirilmesini sağlasaydı, değerli
arkadaşlarım, PKKnın dağ kadrosunun sadece morali
değil, şu anda kendisi de çoktan tarumar olurdu ama Amerika ne
Barzani üzerinde gereken baskıyı yaparak Türkiye'nin taleplerinin
yerine getirilmesini sağlıyor ne de Türkiye'nin uluslararası
hukuktan doğan haklarını kullanarak Kuzey Irakta kendi
inisiyatifiyle operasyon yapmasına izin veriyor. Amerikanın Türkiyeye
karşı izlediği bu politikanın dostane olarak
nitelendirilmesi mümkün değil değerli arkadaşlarım.
Oysa, Obama
yönetiminin, 2011de kuvvetlerini Iraktan çektiği zaman arkasında
nispeten istikrarlı ve bütünlüğünü koruyan bir Irak
bırakmayı ve Irak bölgesel Kürt yönetimini Sünni ve Şii
Arapların hışmından korumak için Türkiyeye emanet etmeyi
öngören bir tasarımı olduğunu söyledik. O zaman nasıl
oluyor da Obama yönetimi, övdüğü ve önem verdiğini söylediği
Türkiye'nin çıkarlarına ağır zarar verebiliyor? Bunun
nedeni, değerli arkadaşlarım, Irakın parçalanması
durumunda Obama yönetiminin kurulacak bağımsız Kürt devletine
yerleşerek burayı bir askerî üsse dönüştürme ve Orta Doğu
stratejisinin önemli bir dayanak noktası
yapmayı öngören bir planı bulunmasından kaynaklanıyor. Bu
plan nedeniyle Obama, Barzaniyi kolluyor, onu el üstünde tutuyor, onun bütün
kaprislerine boyun eğiyor.
Değerli
arkadaşlarım, görüleceği üzere Kürt açılımındaki
temel sakatlık, açılımın millî bir proje olmamasında,
dışarıdan kotarılan ve esas itibarıyla
Amerikanın Orta Doğudaki stratejik çıkar ve perspektifine göre
şekillendirilen bir proje olmasından ileri geliyor. Bu perspektifle,
Amerikanın Irak bölgesel Kürt yönetimine verdiği önem Türkiyeye
nazaran ağır basıyor. Bu dengesiz yaklaşım nedeniyle
de Türkiye'nin yaşamsal çıkarları tehlikeye atılıyor.
Başbakan
Erdoğan 7 Aralık tarihinde Washingtonda Başkan Obamayla
yapacağı görüşmeye giderken uçakta gazetecilere
yaptığı açıklamalarda görüşmenin ana gündemini
PKKnın tasfiye planının teşkil ettiğini
söylemişti. Ne var ki görüşmelerden hemen sonra Beyaz Sarayda
düzenlenen ortak basın toplantısında Başkan Obama,
yaptığı açıklamayla PKKnın tasfiyesi ve Kandilin
temizlenmesi hususunda Türkiyeye hiçbir destek vermeyeceğini kesin bir
şekilde ortaya koydu. Oysa Obamanın kesin ve keskin ifadelerle
PKKnın moralini bozacak, onu kanlı eylemlerinden caydıracak,
Barzaniyi de Türkiyeyle teröre karşı iş birliğine davet
edici bir açıklama yapması gerekirdi. Bir NATO müttefiki olarak, değerli
arkadaşlarım, Türkiyeye asgari saygı ve iyi niyet bunu
gerektirirdi.
Bizi üzen
SIRRI SAKIK
(Muş) Aslında sizi üzen nedir? Türkiye Erbile konsolosluk
açıyor. Kahroluyorsunuz!
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Korkulu rüya demokrasi sizin için!
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla)
Amerika ziyaretinin bilançosunun
sıfıra sıfır, elde var sıfır
olmasının yanında Türkiye çapında bir ülkenin böyle bir
muameleye maruz bırakılması, hafife alınması ve
Türkiye'nin meşru ve makul taleplerinin elinin tersiyle itilivermesidir.
Değerli
arkadaşlarım, bir NATO üyesi olarak Türkiye, Afganistan
Savaşına kapsamlı ve boyutları herkesçe takdir edilen
katkıda bulunuyor. Bu bağlamda, Kabilin komutasını bir
kere daha üstlenmiş ve buranın korunması için 1.700 askerini
göndererek Amerikayla omuz omuza teröre karşı mücadele veren bir
Türkiye gerçeği var.
Buna
karşılık Türkiye'nin Washingtondan beklediği,
Amerikanın fiilen PKKyla mücadeleye girişmesi değildir.
Türkiye'nin beklediği, Amerikanın, Türkiye'nin Kuzey Irakta kendi
özgür iradesiyle kara ve hava operasyonları yapmasına getirdiği
kısıtlamaları kaldırmasıdır.
SIRRI SAKIK
(Muş) Bütün Kürtleri öldürsün; kuzeyde, güneyde, nerede varsa yok etsin
Amerika!
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Sayın Başbakan, bütçe
görüşmeleri sırasında bu kürsüden yaptığı
konuşmada Türkiye'yi bölgesel ve küresel roller üstlenen,
yıldız gibi parlayan bir bölgesel güç yaptık. diye övündü.
Yalnız, bu
konuda, Sayın Başbakanın dikkatine getirmek istediğimiz bir
husus var: Sayın Başbakanın böyle üst perdeden konuşmaya
hakkı olması için önce Türkiye'nin kendisine
sağladığı siyasi, stratejik ve jeopolitik kozları
cesaretle, basiretle ve dirayetle kullanarak stratejik müttefikimiz diye
tanımladığı Amerikayı, PKK terörüyle mücadelede
Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarına koyduğu
kısıtlamaları kaldırmaya ikna etmesi gerekir.
Sayın
Başbakan bu beceriyi ve yeteneği gösteremezse bu kürsüden
istediği kadar Biz, Türkiye'yi, bölgesel ve küresel roller üstlenen,
yıldız gibi parlayan bir bölgesel güç yaptık. desin, bunlar
boş ve kof böbürlenmeler olmaktan ileri gitmez.
Değerli
arkadaşlarım, buraya kadar söylediklerim Kürt
açılımının tamamen bir fiyaskoyla
sonuçlandığını ortaya koyuyor. Bu durum, Türkiye'nin,
Irakın kuzeyine ve PKKya karşı çok boyutlu, millî bir strateji
geliştirmesini zorunlu kılıyor.
Bu strateji
kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerine de çok önemli görev
düşüyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, önce sivil zayiata yol açmadan
ve bölgenin huzur ve istikrarını bozmadan PKKyı
etkisizleştirmeyi öngören bir askerî, politik konsept geliştirmesi,
sonra da buna uygun bir askerî kuvvet yapılanması
oluşturması gerekiyor.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Başkomutan da siz olacaksınız herhâlde!
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, amaç,
uçar birliklerle yapılacak cerrahi nitelikte operasyonlarla nokta
hedeflerin sürekli vurularak PKK örgütünün güven duygusunun yok edilmesi ve
çözülme psikolojisinin yaratılarak teslime zorlamak olacaktır.
SIRRI SAKIK
(Muş) Peki, bu savaşta sizin çocuklarınız nerede olacak?
Amerikada, değil mi? Yoksul Anadolu çocukları üzerinde at
oynatın.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Bu bağlamda yapılacak ilk
operasyonlardan biri de Amerika tarafından uyuşturucu
kaçakçısı olarak ilan edilip mali varlıklarına el konulan
teröristbaşılardan Murat Karayılan, Zübeyr Aydar ve Ali
Rıza Altunun baskınla inlerinden kaçırılıp Türk
adaletine teslim edilmeleri olmalıdır.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Size teslim etsinler, size!
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) İsrail Tel Avivden 4.200 kilometre
uzaklıktaki Entebbe Havaalanına tereyağından kıl
çeker gibi harekât yaparak İsrailli rehineleri kurtarabiliyorsa NATOnun
ikinci büyük ordusu diye iftihar ettiğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin
avucunun içi gibi bildiği yanı başındaki bölgede bu tür
operasyonlar yapamaması kabul edilemez.
Sonuç olarak,
dış odaklar tarafından Erdoğan Hükûmetine dayatılan
PKK ile müzakere stratejisi Türkiyeyi selamete değil, felakete götürür.
Değerli
arkadaşlarım, yanlış strateji yanlış ilaç
gibidir, öldürür.
Bu
görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisi adına Türk Silahlı
Kuvvetlerinin deniz unsurlarının korsanlık ve deniz
haydutluğuyla mücadele için yurt dışındaki görev
sürelerinin uzatılması hakkındaki tezkerenin
onaylanmasını kabul ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) En büyük korsanlık senin bu
konuşmandır.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Sayın
Özçelik, söz istemişsiniz.
Ne için?
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Partimizin adı verilerek partimize sataşma
olmuştur. Cevap verme hakkımızı kullanmak istiyoruz.
BAŞKAN
Buyurunuz.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Ama Türkiye kanunları çerçevesinde konuşsun!
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Yok, CHP kanunları çerçevesinde
konuşacağım!
BAŞKAN
Sayın Özçelik, tekrar yeni bir sataşmaya mahal vermeden lütfen.
Buyurunuz.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Siirt Milletvekili Osman Özçelikin, İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Efendim, Sayın Şükrü Elekdağ partimizi
etnik milliyetçilikle suçlamıştır. Biz etnik milliyetçi
değiliz. Biz, Türkiyenin demokratikleşmesi için mücadele veren yasal bir partiyiz. 2,5 milyon
oy alarak, 10 milyon insanın temsilcisi olarak burada bulunuyoruz.
Asıl etnik
milliyetçiliğin ötesinde ırkçılık yapan Sayın
Elekdağdır. Anayasal vatandaşlık talebimizi bile yasa
dışı, demokrasi dışı olarak
algılamıştır. Sorunun çözümünde partimizin, Barış
ve Demokrasi Partisinin muhtemel muhatap alınması
karşısında âdeta hezeyana düşmüş ve bizi yasa
dışı bir örgüt gibi göstermeye
çalışmıştır. Sayın Elekdağ sadece
Türkiyedeki Kürtlerin sorunlarının çözümünde bu korkuyu
yaşamıyor. Kuzey Irakta federe Kürt devletinin
vatandaşlarına da düşmanca bir yaklaşım içindedir.
Sayın
Elekdağın, Kürtler için bugüne kadar uygulanan ırkçı
politikalarda Yedi T formülünden başka bir formülü
olmadığı anlaşılıyor.
Yedi T
şudur: Tedip, Kürtler terbiye edilecek. Tenkil, Kürtler
cezalandırılacak. Takti, Kürtler katledilecek. Tehcir, sürgün
edilecek. Temsil, asimile edilecek. Temdin, medenileştirilecek. Tasfiye,
yok edilecekler. Bunun dışında bir çözümü yoktur.
AKPnin çözüm
konusunda biraz iyi niyetli adımlar atması CHPyi ve Sayın
Şükrü Elekdağı endişelendiriyor. AKPnin bu konudaki
tutarsızlığı, yetersizliği bir yana, ama ana muhalefet
partisinin bu ırkçı yaklaşımını kabul etmek
mümkün değil. AKPyi gereksiz yere suçlamaktadır. AKPnin yapması
gereken demokratikleşmedir. Demokratikleşme adımlarını
destekleyeceğimizi, barışa katkısını
destekleyeceğimizi ifade ediyorum.
Bu
ırkçı politikalar otuz yıldır 50 bin
insanımızın yaşamına son vermiştir. Artık bu
savaş, bu çatışma dursun. Demokratik yollardan sorunumuzu
çözelim istiyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özçelik.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Yeni sataşma var.
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) Sayın Başkan, yeni sataşma var, hem partimize
hem Elekdağa.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Elekdağ.
Lütfen sayın
milletvekilleri, sataşmaya cevap verirken yeni sataşma zemini
oluşturmayınız.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Konuşmasının tamamı sataşmadır,
Kürtlere hakarettir onun konuşması. Millî birlik beraberliği
böyle sağlayamazsınız siz. Milyonlarca Kürte hakaret ederek
millî birliği sağlayamazsınız. Seksen yıldır bu
politikayı sürdürdünüz, iflas ettiniz
BAŞKAN
Lütfen
BENGİ YILDIZ
(Batman) Siz de hükûmet oldunuz, Kürtleri ve PKKyi...
BAŞKAN
Sayın Elekdağ, buyurunuz, yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.
2.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa
Elekdağın, Siirt Milletvekili Osman Özçelikin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Siz de o orduyu yönettiniz, başbakan oldunuz,
Cumhurbaşkanı oldunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sataşma varsa yine konuşursunuz.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Sayın Başkan, ben, benden önceki
konuşmacıdan sadece iki soruma cevap vermesini rica edeceğim.
Bunlardan bir
tanesi: Acaba mensup olduğu parti adına buraya çıkıp PKK
yasa dışı bir örgüttür, terörist bir örgüttür. diyebilir mi?
(BDP sıralarından gürültüler)
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Ne alakası var?
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Demeyeceğiz, demedik, dedirtemezsiniz!
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Bizimle ilgili konuşun, bizimle ilgili
konuşun! 10 milyon insanı temsil ediyoruz burada, bizimle ilgili
konuşun!
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) İkinci sorum şu olacaktır:
Acaba çıkıp bu kürsüye Biz Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının öngördüğü hükümlere riayet etmeye hazırız
(BDP sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK
(Muş) Anayasa ret ve inkâr politikalarıyla doludur.
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Biz cunta anayasasını
değiştirmeye hazırız.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla)
Bizim için öngörülen çözüm, bizim için öngörülecek
bu çerçevede olmalıdır. diyebilir mi?
SIRRI SAKIK
(Muş) Siz bizi terbiye etmek için mi kürsüye çıkıyorsunuz? Siz
kimsiniz ki bizi terbiye etmeye çalışıyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Elekdağ
Sayın
milletvekilleri, dinleyelim lütfen.
Buyurunuz
Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Neden sakin olup beni dinlemiyorsunuz?
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Soru soruyorsunuz, cevap veriyoruz.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Beni burada ırkçılıkla
suçladınız.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, hep bir ağızdan cevap verilemez. Lütfen
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Söylediklerime kulak vermeniz ve eğer
hakikaten söylediğiniz gibi bir parti iseniz o zaman çıkıp
burada Evet, PKK bir terör örgütüdür; biz bunu kınıyoruz,
dışlıyoruz, bir ilişkimiz yoktur. demeniz lazım. (BDP
sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK
(Muş) En büyük terörü sen estiriyorsun, sabahtan beri terör ve
şiddet dışında başka ne önerdin? Iraklı Kürtler
ölsün, Türkiyeli Kürtler ölsün
Amerika senin babanın uşağı
mıdır?
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Demeniz lazım ki: Biz PKKnın
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Aylardır çetelerin, katillerin savunuculuğunu
yapıyorsunuz!
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Buraya çıkıp şunu demeniz
lazım: Biz PKKnın sinsi uzantıları olmayı kabul etmiyoruz,
reddediyoruz.
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Siz özür dileyeceksiniz bütün Kürtlerden!
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Eğer bunu diyemezseniz siz PKKnın
sinsi uzantılarısınız!
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Kürtler adına konuşmaya sizin hiçbir
hakkınız yok, haddiniz değildir! Siz olsa olsa Dersim
katliamını onaylayacak insansınız.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Sizlere söyleyecek başka lafım yok.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Elekdağ.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Anayasa Mahkemesinin sizi kapatması lazım.
Irkçılığın ve milliyetçiliğin
odağısınız siz! Irkçılığın
odağısınız!
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın,
İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
şimdi, birincisi: Uzak, denizaşırı yere askerlerimizi
gönderecek miyiz, göndermeyecek miyiz? Uluslararası sermayenin
güvenliğini, bekçiliğini yapacak mıyız, yapmayacak
mıyız? Gündem, bir defa, buydu. Sayın konuşmacı, bir
defa, buna hiç değinmedi; bir.
İkincisi:
Faşist darbe anayasası
Burada faşist darbe anayasasına
sığınarak demokratik hak ve özgürlüklerinin gerekçesi
yapılamaz.
Üçüncüsü: Herkes
için kişi güvenliği ve özgürlüğü var ve daha önce bu çatı
altında bulunmuş ama şimdi Avrupada, Zübeyir Aydar, Rıza
Altun ve diğer bir kişi için inlerinden çıkmak ne demek?
Herkesin kişi güvenliği ve özgürlüğü var ve onuru var,
insanlık onuru var.
Yani, şimdi
sizin burada gerçekten darbecileri, çeteleri savunmanız, bu yüce çatı
altında
Yine buranın zeminine uygun bir tarzla tavır
alınıyor ve söyleniyor. Yani, polemikten, şiddetten, gerilimden
ne medet umuyorsunuz? Darbelere ve darbecilere sığınmaktan ne
yarar umuyorsunuz? O nedenle, gerilim ve şiddetten uzak, burada ne sözünüz
varsa ana muhalefet olarak söyleyin. Ama, ne yazık ki siyasetin
diyalektiğine aykırı bir tabloya tanık oluyor Türkiye ve
yüce Meclis. Her zaman ana muhalefet partisi ezilenlerden, emekçilerden,
özgürlüklerden yanadır; iktidar partisi muhafazakârdır, tutucudur ama
şimdi iktidar partisi gerçekten demokratikleşmeden -ki o konuda da
samimiyetinin olmadığı açığa çıktı ya- insan
haklarından söz ederken ana muhalefet partisi statükocu, militer ve
darbeci bir tutum içine giriyor. Böyle bir şey olur mu?
O nedenle, biz bu
tutumu kınıyoruz, telin ediyoruz ve Sayın Başkanın da
bu tür hezeyanlara izin vermemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Birdal.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkan, Ana muhalefet partisi darbecidir,
darbecilere sığınıyor. diyerek açık bir
sataşmada bulundu Sayın Konuşmacı.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sizin Sözcünüz 12 Eylül Anayasasına sadık mısınız?
demedi mi?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)
4.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun, Siirt
Milletvekili Osman Özçelik ve Diyarbakır Milletvekili Akın
Birdalın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer
üyeleri; burada bir tartışma oluyor. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşan Sayın Şükrü Elekdağın
konuşmalarına karşılık...
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Barış ve Demokrasi Partisi
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) -
parti grubu kendilerine sataşmada bulunulduğu
iddiasıyla söz aldı. İç Tüzük yürüyor.
Şimdi, ben o
tartışmayla ilgili bir şey söylemeyeceğim. Sayın
Şükrü Elekdağ düşüncelerini söylediler.
Şu darbeci
meselesine bir gelelim. 12 Mart Muhtırası verildi ve Sayın
Demirel Bu, Anayasaya aykırıdır, hukuka
aykırıdır. diyerek istifa ettiler ve
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Şapkasını alıp gitti.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) - Şapkasını alıp gitti. edebiyatı oradadır.
bir sene-bir
buçuk sene susarak olayların gelişmesini bekledi Sayın Demirel.
Sonra, Cumhurbaşkanlığı seçimi söz konusu oldu. Ordunun
adayı gibi görünen Faruk Gürlere karşı Cumhuriyet Halk Partisi
ve Adalet Partili milletvekilleri, liderleri iş birliği yaptılar,
Sayın Cevdet Sunayın süresini uzatmak istediler; 1 oyla Meclisten
geçmedi anayasa değişikliği. Ondan sonra, merhum Fahri Korutürk
Cumhurbaşkanı seçildi ve Süleyman Demirel konuşmaya, demeçler
vermeye başladı. Merhum Bölükbaşına gazeteciler sordular:
Demirel bir buçuk senedir susuyordu, şimdi konuşmaya
başladı, ne diyorsunuz? El cevap: Menzil dışına
çıktı da onun için konuşuyor. Şimdi, biz Cumhuriyet Halk
Partililer, başta Genel Başkanı, birçok Cumhuriyet Halk Partili
üye menzil içindeyken darbeyle, darbecilerle kavga etmiş insanlarız,
gerçek demokrasi mücadelesini veren insanlarız.
SIRRI SAKIK
(Muş) Şimdi de Silivride onlarla birliktesiniz. Silivride sizin
Genel Başkanınız avukat, milletvekilleriniz avukat.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Darbecilere sahip çıkan, darbecileri
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul)
Hayır, böyle suçlayamazsınız. (BDP ve CHP
sıralarından karşılıklı konuşmalar,
gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Şimdi, bir dakika
Bir dakika
Bir dakika, dinleyin
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen, kürsüde konuşan Sayın Anadolu dinleyiniz.
Karşılıklı konuşmayınız lütfen.
SIRRI SAKIK
(Muş) Suçlarız. Siz bir halkı suçluyorsunuz ama biz sizi
suçlayamayacağız, değil mi? (BDP ve CHP sıralarından
karşılıklı konuşmalar, gürültüler) Biz o halkın
temsilcisiyiz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) O halkı sadece siz mi temsil ediyorsunuz, herkes temsil
ediyor.
SIRRI SAKIK
(Muş) Evet, biz temsil ediyoruz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
Sayın
Sakık, Sayın Özyürek, karşılıklı
konuşmayınız lütfen.
Buyurunuz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Bir defa da siz temsil edin. Zaten yıllarca öyle temsil
ettiniz, öldürdünüz, öldürdünüz
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Kim öldürmüş? Bırakın bu hikâyeleri.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda konuşma ve tartışma
uslübuna uygun davranın.
Buyurun
Sayın Anadol.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Asıl hikâyeyi siz anlatıyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Bu mağdur edebiyatıyla nereye kadar gideceksiniz?
SIRRI SAKIK
(Muş) Siz öldürme edebiyatıyla nereye kadar gideceksiniz?
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Birdal, Sayın Sakık, lütfen, konuşmacıya izin
veriniz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Müsaade et, konuşayım.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Grup Başkan Vekiliniz müsaade ederse konuşabileceksiniz.
BAŞKAN
Lütfen dinleyiniz.
Buyurunuz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Eski partiniz, BDP, DTP pardon, önerge verdiniz, dediniz ki:
Orduda cuntayla, darbeyle hareket eden, bu yolda çaba gösterenler
hakkında Meclis araştırması açalım. diye önerge
verdiniz. Ne oldu? Biz lehte oy kullandık.
SIRRI SAKIK
(Muş) İçinizdeki darbecileri ilk önce atın!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) İktidar partisi çıktı aleyhte konuştu ve
önergenin reddine sebep oldu.
Şunu
söylüyorum: Kim bu Parlamentoda darbecilere sahip çıkıyorsa,
darbecilere sempati gösteriyorsa alçaktır, şerefsizdir! (Bravo
sesleri, alkışlar) Ancak darbe sözcüğüyle
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Ancak yok işte! Alkışlarımızı geri
alıyoruz.
BAŞKAN
Lütfen sakin olunuz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Şimdi, arkadaşlar, politikacıların ve bazı
köşe yazarlarının 12 Eylül darbesinden sonra neler
söylediğini burada açıklarsam çok insanın yüzü
kızarır.
AHMET YENİ
(Samsun) Açıkla.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Şimdi -bir dakika- güncel politika ne? E MASYA Protokolü, değil mi?
Ortadan kaldıralım. Bir tanesinin altında kimin imzası
var? İki imza var. Birinci Ordu Komutanı, değil mi?
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Bizim yok.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Öbür imza, Başesgioğlu
Kendiniz imzaladınız,
kendiniz kaldırmaya çalışıyorsunuz. Başesgioğlu
imza sahibi değil mi, İçişleri Bakanı
Başesgioğlu? EMASYA Protokolünde imzası var mı, yok mu?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) Müsteşarın imzası vardı.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) O zaman AK PARTİ yoktu.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Şimdi, gelip taa cumhuriyetin ilk döneminin hesabını
soruyorsunuz bizden, şerefle veriyoruz. Hatasıyla, günahıyla, o
cumhuriyeti kuran, 1950ye kadar iktidarda bulunan partinin -onun mirasçısıyız biz- her
türlü hesabını vermeye hazırız ama size beş sene
evvelki sözlerinizi hatırlattığımız vakit Biz gömlek
değiştirdik. diyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Anadol, lütfen sözünüzü tamamlayıp teşekkür ediniz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Size -Hikmetyarın dizlerinin dibinde- geçmişinizle
hesaplaşmanızı diliyorum.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Anadol.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.59
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 17.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ait ama ondan önce
Sayın Başesgioğlu bir kısa açıklama yapmak istiyor.
Buyurunuz
Sayın Başesgioğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
5.- İstanbul Milletvekili Murat
Başesgioğlunun, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Başkana söz hakkı
verdiği için çok teşekkür ediyorum.
Huzurunuza
gelmemin nedeni: Bir evvelki oturumda söz alan Cumhuriyet Halk Partisinin
Değerli Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Anadolun
şahsımla ilgili konuşması üzerine söz almak mecburiyetinde
kaldım.
Konu da
şudur: Birkaç gün de yazılıp çiziliyor, EMASYA diye tabir
edilen emniyet ve asayiş planlarının altında benim imzam
olduğunu ifade etti Sayın Anadol. Hemen söyleyeyim: Ben o tarihte
İçişleri Bakanıydım ama o Protokolün altında benim
imzam yok, Bakanlık Müsteşarı Sayın Teoman Ünüsanın
imzası vardır. Bu demek değil, ben hayatım boyunca
sorumluluğu hiç kimseye ciro eden bir adam değilim. 30 Haziran
1997de İçişleri Bakanlığı görevine geldim. O günleri
hep birlikte hatırlayalım: Emniyet ile askerler arasında son
derece bir çekişme var. Emniyet daire başkanları
tutuklanmış, emniyetin ağır silahları isteniyor;
işte, emniyete alternatif silahlı bir güç gibi gösterilme konusu var.
Dolayısıyla, iki güvenlik güçleri arasında çok büyük, muazzam
bir çekişme var.
Bu Protokolün
tarihi 7 Temmuzdur, yani 30 Haziranda ben göreve geldim, 7 Temmuzda bu Protokol
akdedilmiştir. Aslında bu Protokol, bizden önceki Hükûmet yani
54üncü Hükûmet zamanında tamamen
olgunlaştırılmış, parafe edilmiş ve imza
noktasına gelmiş bir protokoldü.
Şimdi,
Türkiyede maalesef çok büyük bir bilgi kirliliği var: EMASYA; ha,
bulduk, işte bunu da bulduk; darbe marbe
Arkadaşlar,
bir kere, konuyu bilmemiz lazım. EMASYA planı, Türkiye'nin meşru
güvenlik güçlerinin arasındaki koordinasyon ve iş birliğini en
yüksek seviyeye çıkarmanın yasal dayanağı olan bir
protokoldür. Yasal dayanağı nedir? İl İdaresi Kanununun
11/d maddesidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, biraz konu
şey ama olabildiğince kısa toparlayacağım. Çok
teşekkür ederim.
11/d maddesi 1996
yılında değiştirilmiştir. Özü de il valisinin
bölgesinde çıkan toplumsal olayların kendi gücüyle üstesinden
gelemediği takdirde kuvvet talep etmesini göstermektedir. Ha, bugüne kadar
11/d maddesi uygulanmış mı uygulanmamış mı bunu
da bilen yok, ama bir laf dolaşıyor: Asker, kendiliğinden,
validen izin almadan toplumsal olaylara müdahale edecek. Yok böyle bir
şey.
Diyor ki,
şuradan izninizle okuyayım: Toplumsal olayların şekil
değiştirerek birçok bölgede geniş halk kitlelerine
yaygınlaşması, şiddete, katliama ve anayasal düzeni bozmaya
yönelmesi durumunda; İl/İlçe Güvenlik Koordinasyon Komisyonu,
olağanüstü ve ivedilikle toplanır. Bu gibi durumlarda EMASYA
Komutanlıkları (bölge/tali) olayları yakinen takip eder ve
birliklerin hazırlıklarını tamamlar. Olaylara müdahale
edebilecek toplanma bölgelerinde, birlikleri hazır bulundurur.
Olayların gelişmesini değerlendirir. Başta mülki amirler
olmak üzere ilgili kademelere bilgi verir ve gecikmenin yaratacağı
mahzurları ortadan kaldırmak için olaylara müdahale eder. diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Yani askerin de müdahale etmesinin bir
sürü derecattan geçen durumu var.
Dolayısıyla,
arkadaşlar, evet, bu EMASYA planları benim deruhte ettiğim, daha
yedi günlük Bakan iken önüme getirilen bir konudur ama burada sorumluluğu
bürokratlara havale etmiyorum. O günün şartları içerisinde bu konu
gözden geçirilmiştir ve birbirleriyle görüşmeyen,
yardımlaşmayan, istihbarat paylaşmayan, operasyon yapmayan
güvenlik güçlerini birlikte çalıştırmanın bir modelidir.
Burada hiç kimsenin bir şey aramaması gerekir. Bunu ifade etmek için
söz aldım. O günün şartları içerisinde yine bu plan gelseydi,
ben bunun onaylanması için müsteşara yine yetki verirdim çünkü hiçbir
kompleksim yok. Güvenlik güçleri bu ülkenin güvenlik güçleri, birlikte,
sırt sırta mücadele edecekler. Onun için, lütfen EMASYA Protokolünü
açın okuyun, ondan sonra değerlendirmenizi yapın.
KADİR URAL
(Mersin) Başbakan okusun EMASYA Protokolünü.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Son, şunu söylüyorum: Büyük Atatürk
bir güney gezisine gidiyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Başesgioğlu, konu son derece net anlaşılır
hâle dönüştü.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Şunu bitireyim Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sözünüzü bağlamanız için tekrar bir
Buyurun.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Son cümlem Sayın
Başkanım, çok teşekkür ederim.
Yanında Jandarma
Alay Komutanı, bir tarafında da Vali
Atatürk soruyor: Komutan,
asayiş nasıl? diyor. Daha cevap vermeden Vali devreye giriyor:
Paşam, bu bölgenin asayişi benden sorulur, sorunuzu lütfen bana
sorun. diyor.
Bu ülkede
sorumlular sorumluluklarını hatırlarsa, sahip çıkarsa,
yetkilerine sahip çıkarsa demokratik düzenden zerre şaşma olmaz.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Başesgioğlu.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkan, bir cümle söyleyeceğim, cevap
değil.
EMASYA
Protokolünü gündeme getiren ana muhalefet partisi değildir, bizzat
Sayın Başbakandır.
BAŞKAN
Evet.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Hukuki ve siyasi sorumluluğu, söylediği gibi,
Sayın Başesgioğlunun kendisine aittir. Ben sadece ismi Teoman
Ünüsan olarak düzeltiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi, sayın milletvekilleri, konumuza dönüyoruz.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Sayın Başkanım, giremiyorum sisteme bir
türlü. Bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Lütfen sistemi açar mısınız arkadaşlar.
SIRRI SAKIK
(Muş) Kürsüden konuşsun.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Yaman.
Lütfen çok
kısa olsun, konumuz epey dağıldı.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın, EMASYA
Direktifiyle EMASYA Protokolünü birbirinden ayırmak gerektiğine
ilişkin açıklaması
M. NURİ
YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tabii, konuya
katkı sunmak amacıyla söz verdiğiniz için teşekkür ederim.
Şimdi, burada bana göre iki şey
karıştırılıyor: EMASYA Protokolü ayrı
şeydir, EMASYA Direktifi farklı şeydir. EMASYA Direktifi, Millî
Güvenlik Siyaset Belgesinin gereği olarak 1960 Anayasasından bu yana
zaten uygulanan bir direktiftir. Buna dayalı olarak Sayın Başesgioğlunun
bahsettiği, sadece İçişleri Bakanlığında, bu,
emniyet ve asayişin koordinesinin sağlanmasıyla ilgili bir
protokoldür. Bunun dayanağı, Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde öngörülen
iç ve dış düşmanlarla mücadelede askerlikle ilgili İç
Hizmet Kanununun 35inci maddesinin askerî birliklere verdiği bir
yetkinin kullanılmasına dayanır. O nedenle bu ikisini, EMASYA
Direktifiyle EMASYA Protokolünü birbirinden ayırmak lazım. Zaten
EMASYA Direktifi, Genelkurmay tarafından, yıllardan beri bu iç
düşman diye belirtilen, bölücü, yıkıcı ve irticai
faaliyetlerle mücadelede iç düşman olarak gösterilen aşırı
solla, bölücülükle, irticayla, radikal İslamla, ırkçılıkla
mücadelede bu Direktif, Genelkurmaya, o Millî Güvenlik Siyaset Belgesi
kapsamı içinde bu çalışmaları yapma yetkisi verir. Esas
kaldırılması gereken, İç Hizmet Kanununun 35inci
maddesine dayalı olarak Genelkurmaya verilmiş olan EMASYA
Direktifinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. NURİ
YAMAN (Devamla) EMASYAya dayalı olarak verilen emrin
kaldırılması olmuştur.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yaman.
Konu son derece
net anlaşılmıştır.
Şimdi,
gündemimize dönüyoruz.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
A) Tezkereler
(Devam)
2.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının;
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek
üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek
şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap
Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Hükûmete verilen izin süresinin 10/02/2010 tarihinden
itibaren bir yıl uzatılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi (3/1073) (Devam)
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale
Milletvekili Vahit Erdem
Buyurunuz
Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için,
10 Şubat 2009 Tarihli ve 934 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin,
anılan kararda belirtilen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2010 tarihinden
itibaren bir yıl uzatılması hususunda Hükûmet tezkeresi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına görüşlerimizi arz edeceğim. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İçinde
bulunduğumuz yüzyılda dünya güvenlik yapısı çok
değişik bir durum göstermektedir. Küçük, belirsiz ve
değişken tehditlerin giderek yoğunlaştığı
bir yüzyılda bulunuyoruz. Zamanla küresel karakter kazanan bu tehditlere
karşı mücadele de yeni savunma konseptinin ve mücadele tarzının
geliştirilmesini zorunlu bir hâle getirmiştir. Klasik alan
savunması yanında alan dışı savunmalar gittikçe önem
kazanmaya başlamıştır. Sovyetler Birliğinin
dağılmasından sonra yoğunluk kazanan askerî
operasyonların hepsi, operasyona katılan ülkelerin toprakları
ötesinde cereyan etmektedir. Zira, çok uzakta zannedilen bir tehdit, şu
veya bu şekilde, o tehdidi kendinden uzak gören herhangi bir ülkeyi de bir
gün tehdit eder hâle gelmektedir.
Bugün üzerinde
konuştuğumuz ve terörizmin bir başka şekli olan deniz
korsanlığı da bu mahiyette ve pek çok ülkeyi ilgilendiren bir
tehdit olarak yoğunluk kazanmıştır. Son yıllarda
korsanlık ve deniz haydutluğu, gittikçe büyüyen, bölgesel ve küresel
tehdit oluşturmaya başlamıştır.
Tarih boyunca
bilinen korsanlık olayı, çağımızda daha
teçhizatlı, organize bir yapıyla ve cesurane saldırılarla
uluslararası deniz taşımacılığını ve
ticaretini tehdit eder hâle gelmiştir. 2008de meydana gelen 290 korsan
saldırısının çoğu Somali açıklarında
gerçekleşmiştir. Bu saldırılar, insani yardım
malzemesi dâhil tüm gemi ve süper tankerlere yöneliktir. Başlangıçta
bölgesel kabul edilen saldırılar gittikçe küresel bir mahiyet
kazanmıştır.
Uluslararası
Denizcilik Bürosunun verilerine göre korsanlık olayı 2006dan
itibaren her yıl artarak devam etmektedir. Bu artış
korsanlığın Somali sahillerinde yoğunlaşmasıyla
başlamıştır. Dünyanın diğer bölgelerinde azalma
olduğu ve özellikle Güneydoğu Asyada ciddi azalma gösterdiği
ifade edilmektedir. Somaliden sonra en çok saldırının
olduğu bölge ise Nijerya açıklarıdır.
Korsanlık ve
deniz haydutluğu olaylarının Aden Körfezi ve Somali
açıklarında bu derece yoğunlaşması ve
artmasının nedenlerinin başında Somalinin devlet olarak
çöküntüye uğraması gelmektedir. Muhammed Ziyad Barre rejiminin
1991de çökmesiyle Somalide etkin bir merkezî otorite
kalmamıştır. Emrivaki otonom bölge oluşumu, silahlı
gruplar ve diğer grupların ortaya çıkması ülkede yönetim
bütünlüğünü yok etmiştir. Bu durum ülkede organize suç örgütlerinin
artmasına ve korsanlık ağının oluşmasına yol
açmıştır. Ayrıca, Somali dâhil bölge ülkelerinde fakirlik,
açlık, sefalet, yolsuzluk bu suç örgütlerine zemin
hazırlamaktadır.
Aden Körfezinin
coğrafi konumu ve bu bölgedeki küresel deniz trafiğinin önemi
nedeniyle, bu bölgedeki saldırılar dünyanın diğer
bölgelerine nazaran dünya ticaretine daha tahrip edici etki yapmaktadır.
2008
yılında ve 2009un ilk dokuz ayında saldırıların
çoğunluğu Somali-Yemen arasında, 170 deniz mili
genişliğinde, dar bir koridor olan Aden Körfezinde yer
almıştır. Körfezde yoğunlaşan uluslararası
savaş gemileri sebebiyle, korsanlar, Arap Denizinin güneybatı
kısmında, Somali havzasında yoğunlaşmaktadırlar.
Aden Körfezinin beş misli büyüklüğünde olan bu alanın
savunulması daha zor bir mahiyet göstermektedir.
Yıllık
küresel ticaretin yüzde 20sinin cereyan ettiği ve 25 bin civarında
ticari geminin geçtiği bu alan, uluslararası ticaret
güvenliğinin sağlanması açısından öncelikli bir durum
arz etmektedir. Bu durum karşısında, ulusal ve uluslararası
deniz güvenliği güçlerinin bölgede güvenliği sağlayabilmeleri
için, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ilave hukuki bir çerçeve
oluşturmak üzere birtakım kararlar almıştır.
Korsanlığın
geleneksel tarifi Birleşmiş Milletlerin 1982 tarihli Deniz Hukuku
Konvansiyonunun 101inci maddesinde yer almaktadır. Bu tarif, bir gemiye
saldırıyı korsanlık olarak kabul etmektedir. Bu tarife
göre, ülkelerin kıta sahanlığı veya ekonomik zone
alanları veya devletlerin hukuki alanlarındaki saldırılar
korsanlık tarifinin dışında kalmaktadır. Bu tarife
göre, eğer ülkelerin hukuki hakkı olduğu kabul edilen deniz
alanlarında bir saldırı olursa bu silahlı soygun
sayılmakta ve farklı bir hukuki rejim uygulanması gerekmektedir.
Hâlbuki Somali sahillerinde gemilere yapılan saldırı
çoğunlukla kıta sahanlığı bölgesinde
gerçekleşmektedir. Bu tarifi bugünkü şartlara göre uygulanabilir hâle
getirmek için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ilave hukuki
nitelikli kararlar almıştır. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin oluşturduğu bu hukuki çerçeveye dayanarak,
çeşitli ülkeler ve uluslararası kurumlar, bölgeye 2008den itibaren
müdahale etmeye başlamışlardır. Müdahale eden
uluslararası kurumların başında Avrupa Birliği ve NATO
gelmektedir. Bölgede askerî gemi bulunduran ülkeler ise ABD, Rusya Federasyonu,
Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi
ülkelerdir.
Bu
gelişmeler çerçevesinde, devlet olarak uluslararası güvenliğe
katkımızı sağlamak ve söz konusu bölgede Türk bayraklı
veya Türkiyeye ait yük taşıyan gemileri korumak üzere Hükûmetimiz,
bölgeye Türk deniz unsurlarını sevk etmek amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisinden 10 Şubat 2009 tarihinde izin almıştır.
Bu iznin gereği olarak, bölgeye fırkateyn göndererek bu alanda güvenliğe
katkı sağlanmaktadır. Türk fırkateynleri, verilen görevleri
başarıyla yerine getirmektedirler. Bölgede deniz
korsanlarının tehdidi devam etmektedir. Dolayısıyla,
Türkiyenin uluslararası kurum ve devletlerle birlikte tehdit
alanında varlığını sürdürmesi tabii
karşılanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, içinde bulunduğumuz yüzyılda
karşılaşılan karmaşık, değişken,
belirsiz, münferit ve bölgesel asimetrik tehditler hiçbir ülkenin tek
başına karşı koyamayacağı tehditlerdir. Özellikle
terörizm, deniz korsanlığı gibi uluslararası içerik kazanan
tehditlere karşı ciddi ve samimi bir uluslararası iş
birliği kaçınılmaz bir mahiyet arz etmektedir. Zamanında ve
yerinde müdahale edilmeyen ve iş birliği yapılmayan yerel
tehditler, zamanla gelişerek uluslararası özellik kazanmakta ve
bölgesel veya küresel boyuta ulaşmaktadır. Bu tehditler belli boyuta
ulaştıktan sonra da mücadele zorlaşmakta ve çok daha pahalı
hâle gelmektedir.
Türkiye, otuz
yıla yakın, terörizmle mücadelenin içindedir ve yeteri kadar
uluslararası iş birliğinin sağlanamamasının da
acısını çekmektedir. Türkiye bu yaşadığı
tecrübeyle uluslararası iş birliğinin önemine en çok inanan
ülkedir. Bu sebeple Sovyetler Birliğinin dağılmasından
sonra ortaya çıkan bölgesel kriz ve çatışmalarda ve terörizmle
mücadelede hep uluslararası camiayla birlikte hareket etmiştir.
Balkanlardaki operasyonlarda, Afganistan operasyonunda ve Akdenizde devam eden
NATOnun aktif davranış operasyonunda Türkiye önemli katkılar
sağlamış ve sağlamaya devam etmektedir. Türkiyenin Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ile Arap Denizi
bölgesindeki korsanlık ve deniz haydutluğu olaylarına
karşı deniz unsurlarıyla katkılarının
devamı, bu anlayış çerçevesinde sürdürülecektir. Türkiyenin
uluslararası bu operasyonlara katılması, kendi güvenliği ve
uluslararası saygınlığının da bir gereğidir.
Değerli
milletvekilleri, bu askerî operasyonlar uluslararası camiaya ve devletlere
yeni tecrübeler kazandırmakta ve dersler vermektedir. Türk Silahlı
Kuvvetleri de bu operasyonlarda büyük tecrübe kazanmaktadır.
Uluslararası kurum ve devletlerin aldığı ders ve
tecrübelerden biri de askerî operasyonların bazı hâllerde tek
başına çare olmadığı, onun yanında, ekonomik,
sosyal ve yapısal tedbirlerin gerektiği gerçeğinin ortaya çıkmasıdır.
Afganistan operasyonu bu duruma en bariz örnektir. Bu sebeple, NATOda
kapsamlı yaklaşım stratejisi geliştirilmiştir. Bu
tezkereye konu olan bölgede yapılan askerî operasyonun
başarısı da sınırlı kalabilir çünkü deniz
korsanları ve haydutları çevre ülkelerde yapılanmakta ve
örgütlenmektedirler. Çevre ülkelerde ise -yukarıda bahsettiğim gibi-
yönetim zaafı, fakirlik ve hukuksuzluk hâkimdir. Özellikle Somali bu
bakımdan deniz korsanlığının kaynağı
olmaktadır. Bu sebeple, uluslararası toplum ve ülkeler, korsanlığa
kaynak teşkil eden ülkelere kapsamlı bir yaklaşım stratejisi
uygulamalıdırlar; ekonomik yardım ve yönetim sistemlerinin
iyileştirilmesi, hukuk sisteminin oluşturulması, sahil güvenlik
sisteminin güçlendirilmesi gibi. Böylece, korsanlığın organize
olduğu ülkeleri bu mücadeleye dâhil etme sağlanmış
olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, Türkiyenin
dış politika açılımıyla ilgili de birkaç husus
üzerinde durmak istiyorum.
İçinde
bulunduğumuz dönemde dünya çok değişken ve dinamik bir evrim
içindedir; küreselleşme ivme kazanarak devam etmekte ve ülkelerin ilgi
alanları genişlemektedir. Türkiye tabii ki bu ortamda statik kalamaz,
dış politikasını ve ilgi alanlarını
genişletmek durumundadır. Özellikle Kafkasya, Orta Asya, Orta
Doğu ve Balkanlar, Türkiyenin tarihî, ekonomik ve kültürel ilgi alanlarıdır.
Diğer yandan, Türkiye, soğuk savaş döneminin başından
itibaren de Bati ittifakı içinde, NATOnun üyesi olarak yer
almış, Amerika Birleşik Devletleriyle özellikle güvenlik ve
savunma konusunda kapsamlı iş birliği içinde olmuş ve
giderek bu iş birliği stratejik ortaklığa
dönüşmüştür. Avrupa Birliğiyle de elli yıldan fazla bir
süredir ilişki içindedir ve bu ilişki, 2005 yılında, AK
PARTİ Hükûmeti döneminde katılım müzakeresinin
başlamasıyla yeni bir süreç içine girmiştir. Türkiye'nin,
birtakım sorunlara rağmen Amerika Birleşik Devletleriyle
ilişkileri, ülke menfaati gereği kararlılıkla
sürdürülmelidir. Yeni bölgesel ve küresel dış politika
açılımları bu dengeleri gözeterek devam etmelidir. Bu çerçevede,
Hükûmetimizin dış politikadaki açılımları Türkiyeyi
bölgede daha güçlü bir aktör hâline getirebilecektir.
Değerli
milletvekilleri, esas gündeme tekrar dönersek, sonuç olarak, Hükûmetimizin,
10/02/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararının bir
yıl daha uzatılması talebini, yukarıda
açıkladığım gerekçelerle AK PARTİ Grubu olarak uygun
bulmaktayız ve destekleyeceğiz.
Yüce Meclisi bu
vesileyle tekrar en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Erdem.
Şahsı
adına Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu.
Buyurunuz
Sayın Kınıklıoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SUAT
KINIKLIOĞLU (Çankırı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının,
Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve
mücavir bölgelerde görev süresinin Anayasa'nın 92nci maddesi
uyarınca 10/02/2010 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa-Asya arasında geçiş yolu sağlayan Aden
Körfezi, Süveyş Kanalı ve Kızıldenizden yıllık
ortalama otuz üç bin adet gemiye geçiş sağlamaktadır. Dünya
deniz ticareti için büyük önemi haiz olan Aden Körfezinde, Somali kara
sularında, Hint Okyanusunda seyreden ticari gemilere yönelik yasa
dışı eylemlerin uluslararası ticareti ve deniz
taşımacılığını olumsuz şekilde
etkilediği, can ve mal emniyetine çok ciddi tehdit oluşturduğu
hususunda bugün dünyada tam bir görüş birliği mevcuttur. Nitekim,
bölgede, bugüne kadar beş yüzden fazla korsanlık, deniz
haydutluğu ve silahlı soygun vakası meydana gelmiştir.
Elbette ki bu tehdit ülkemizi de yakından etkilemektedir. Söz konusu
trafik yolları Türk ticaret gemileri tarafından da yoğun
şekilde kullanılmakta, aylık olarak otuz civarında Türk
gemisi bu bölgeden geçiş yapmaktadır. 2008 yılı sonundan bu
yana, Türkiye bağlantılı dört ticari gemi mürettebatlarıyla
birlikte rehin alınmış, bunlar daha sonra serbest
bırakılmıştır.
Hiçbir ülkenin
tek başına bu sorunla baş edebilecek imkân ve kabiliyete sahip
olmamasından dolayı, uluslararası toplum müşterek hareket
ederek bu sorunun ortadan kalkması için ortak bir çaba göstermektedir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı
Kararı ışığında, 8 Ocak 2009da, Amerika
öncülüğünde müşterek bir görev gücünün kurulması
kararlaştırılmıştır. Deniz haydutluğu,
korsanlık ve silahlı soygun ile mücadelede uluslararası iş
birliğinin geliştirilmesine özel bir önem atfeden ülkemiz, bu
alandaki çabaları desteklemiş, uluslararası kuruluşlar
bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif katkı
sağlamıştır. Bu yaklaşımla, ülkemiz,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı
Kararı çerçevesinde oluşturulan Temas Grubuna da kurucu üye olarak
katılmıştır. Temas Grubunun 28 Ocak 2010 tarihinde New
Yorkta yapılan toplantısında, ülkemizin önümüzdeki dönemde,
anılan grubun başkanlığını yapması
kararlaştırılmıştır. Bu görev, ülkemizin
sergilediği kararlı ve aktif tutumu ve somut
katkılarının bir yansımasını teşkil ederken
ülkemize duyulan güvenin de bir göstergesi olması bakımından
büyük önem arz etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu yasa dışı eylemlerin vuku
bulduğu deniz alanları uluslararası deniz ticaretinin
başlıca güzergâhlarından biri olup Türk ticaret gemileri
tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan vatandaşlarımıza
yönelik tehdit, ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini olumsuz olarak
etkilemektedir.
Bu nedenlerle,
dünya barışı ve istikrarına yapacağı olumlu
katkıyı ve ulusal çıkarlarımızı da dikkate alarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan tezkerenin
uzatılması gerektiği kanaatindeyim.
Bu vesileyle,
bölgede görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
başarılarının devamını diler, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kınıklıoğlu.
Hükûmet
adına Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu ve korsanlık
eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine
ilişkin 10 Şubat 2009 tarihli 934 sayılı yüce Meclisimizin
Kararıyla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin
uzatılması maksadıyla verilen tezkerenin gerekçelerini
açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
öncelikle deniz haydutluğu/korsanlık meselesiyle ilgili kısa bir
değerlendirmeyle başlamak istiyorum. Dünya deniz ticareti için büyük
öneme haiz olan Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden
Körfezinden yıllık ortalama otuz üç bin adet ticari gemi geçiş
yapmaktadır. Söz konusu gemi geçişleriyle dünya ticaret hacminin
yüzde 14ü ve dünya petrol ihracatının ise yüzde 26sı
karşılanmaktadır. Bölgeden geçen Türk ticaret gemilerinin
sayısı aylık olarak otuz civarındadır.
Aden Körfezinde,
Somali kara sularında ve açıklarında, Hint Okyanusunda seyreden
ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu/korsanlık ve silahlı
soygun eylemleri bir uluslararası güvenlik meselesi olarak
uluslararası gündemin ön sıralarında yer almaya devam
etmektedir.
Bu yasa
dışı eylemler, sadece can ve mal emniyetini tehdit etmekle
kalmayıp seyrüsefer serbestisini akamete uğratmakta,
uluslararası ticareti ve deniz
taşımacılığını da menfi bir şekilde
etkilemektedir. Bu eylemler ayrıca, Somali ile Afrika ülkelerine
yapılan insani yardımların deniz yoluyla intikalini de
güçleştirmektedir.
Geçtiğimiz
dönemde daha da artan bu eylemler ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir.
Bölgede bugüne kadar beş yüzden fazla korsanlık, deniz
haydutluğu ve silahlı soygun vakası
yaşanmıştır.
Olayların
çıktığı 2008 yılından bu yana Türkiye
bağlantılı dört ticari gemi, mürettebatıyla birlikte rehin
alınmış, bunlar daha sonra serbest
bırakılmıştır. Bu gemiler, Yasa Neslihan, Karagöl,
Bosphorus Prodigy ve Horizon-1'dir. Horizon-1 isimli gemi 5 Ekim 2009 tarihinde
serbest bırakılmıştır. Hâlihazırda deniz
haydutları/korsanlar tarafından rehin tutulan Türkiye bayraklı
veya bağlantılı herhangi bir ticaret gemimiz
bulunmamaktadır.
Diğer
taraftan, geçtiğimiz yılın sonunda Aden Körfezi'nde deniz
haydutlarının saldırısına uğrayan ve rehin
alınan İngiltere bayraklı Saint James Park isimli geminin mürettebatı
arasında 3 vatandaşımızın da bulunduğu
bilinmektedir.
Bu arada söz
konusu bölgede seyreden bazı ticaret gemilerimiz ise deniz
haydutlarının saldırısından son anda kurtulmuş
olup benzer vakalarla karşılaşılması riski hâlen devam
etmektedir.
Esasen, söz
konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları, uluslararası
deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından biri olup Türk
ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler
tarafından da, biraz evvel rakamlarını verdiğim gibi,
yoğun olarak kullanılmaktadır. Ticari gemilerimize ve buralarda
görev yapan vatandaşlarımıza yönelik tehdit, diğer yandan
ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini olumsuz etkileyen bir boyut da
taşımaktadır.
Somali'de kamu
düzeninin sağlanmamış olması, deniz haydutlarının
ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir deniz
alanında faaliyet göstermeleri, bunların tutuklanıp
yargılanmaları konusunda karşılaşılan sorunlar,
bu meseleyle etkin bir mücadele yapılmasını engellemektedir. Bu
sebeple, ülkemiz, sorunun vahameti ve karmaşıklığı
karşısında, uluslararası toplumun kapsayıcı bir
yaklaşımla müşterek hareket etmesini ve tekrardan kaçınan
uluslararası etkin tedbirlerin alınmasını ve
uygulanmasını savunagelmektedir. Zira, daha evvelki
konuşmacıların da ifade ettiği gibi, hiçbir ülke tek
başına bu sorunla baş edebilecek imkân ve yeteneğe sahip
değildir.
Deniz
haydutluğu ve korsanlık meselesinde kalıcı çözümün
anahtarı asıl olarak karadadır. Somalinin içinde bulunduğu
güç duruma, uluslararası toplum olarak, siyasi, ekonomik ve güvenlik
alanlarını da içerecek kapsayıcı bir yaklaşım ve
strateji geliştirilmesi, bunların etkin bir şekilde hayata
geçirilmesi gerekmektedir. İnancımız, ancak böyle bir geniş
bakış açısıyla deniz haydutluğu/korsanlık
musibetine yaklaşılabilir ve bir çözüm bulunabilir.
Son dönemdeki
saldırıların Aden Körfezi ve Somali açıklarıyla
sınırlı kalmadığı, Hint Okyanusunun bir bölümünü
de kapsadığı, çok daha geniş bir alana
yayıldığı müşahede edilmektedir. Diğer yandan,
Yemendeki durum ve gelişmelerin, deniz haydutluğu/korsanlıkla
mücadele çabaları bağlamında yeni bir gelişme olarak hesaba
katılması icap etmektedir.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 2008 ve 2009 yıllarında
aldığı kararlarla, söz konusu eylemlerle ortak mücadeleye
yönelik olarak uluslararası toplumun yakın iş birliği ve
eş güdüm yapmasını kolaylaştıracak meşruiyet
zemini güçlendirilmiştir. Ayrıca, uluslararası toplumun Somali
açıklarındaki korsanlık/deniz haydutluğuyla bu ülkenin kara
sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü mücadelenin temel
hukuki dayanağını oluşturan ve geçtiğimiz yıl
kabul edilerek 2 Aralık 2009 tarihinde sona eren 1846 sayılı
Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararının süresi, 30
Kasım 2009 tarihli Konsey toplantısında kabul edilen 1897
sayılı Kararla bir yıl daha uzatılmıştır.
Bu çerçevede,
bölgede ülkemizin de bilfiil iştirak ettiği Birleşik Görev Gücü
CTF-151 ile ABnin EUNAVFOR ATALANTA gibi koalisyon deniz güçleri
münhasıran deniz haydutluğuyla mücadele etmekte, ayrıca Rusya
Federasyonu, Çin, Hindistan ve Japonya gibi ülkeler de kendi millî
hüviyetleriyle bölgede konuşlandırdıkları deniz
unsurlarıyla benzer operasyonları sürdürmektedir. Bu derece
geniş kapsamlı ve yoğun bir askeri konuşlandırmanın
deniz haydutları üzerindeki
caydırıcılığının devamının ve
bunun güçlendirilmesinin ise tabiatıyla icra edilen operasyonlarda ele
geçirilen zanlıların adalete teslim edilerek bihakkın
yargılanmalarının sağlanmasıyla mümkün olduğu çok
bedihi bir hakikattir.
Ülkemiz bu
maksatla ele geçirilecek faillerin bölge ülkelerinde
yargılanmalarını kolaylaştıracak bölgesel temelde bir
iş birliği ve eş güdüm mekanizması kurulması
düşüncesini desteklemektedir.
Ülkemiz,
geçtiğimiz süre zarfında, Dünya Gıda Programı
tarafından kiralanmış, bölgede insani yardım
taşıyan gemilere koruma sağlamayı amaçlayan NATO Daimi
Deniz Görev Güçlerine ve Meclisimizin Hükûmete verdiği izin çerçevesinde
CTF-151'e dönüşümlü olarak toplam beş fırkateynle aktif
katkı sağlamıştır.
Söz konusu
Müşterek Görev Gücünün komutası 3 Mayıs 2009 günü Manama-Bahreyn'de
Müşterek Deniz Kuvvetleri karargâhında düzenlenen törenle ABD Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Deniz Kuvvetleri
Komutanlığımıza resmen devredilmiştir. Böylelikle
ülkemiz NATO dışında, NATOdaki görevleri
dışında, bir Birleşmiş Milletler görevi olarak ilk
defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığını
üstlenmiştir. Ülkemiz bu komutayı 13 Ağustos 2009 tarihinde
tekrar ABD'ye devretmiştir. Deniz Kuvvetleri unsurlarımız icra
ettikleri operasyonlar sırasında çok sayıda ticari gemiye yönelik
saldırıları püskürtmüş, koruma ve refakat
sağlamış, ayrıca 30'dan fazla deniz hayduduna ait tekne,
silah ve ekipmanı tesirsiz hale getirmiştir.
Bölgede görev
icra eden fırkateynimiz, Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin emniyetli geçişlerinin
sağlanması için her türlü tedbiri almakta ve gerekli koordinasyonu
sağlamaktadır.
Dün
itibarıyla, yani 1 Şubat itibarıyla CTF-151 bünyesinde görev
yapmakta olan TCG-Gökova fırkateynimizin yerine geçmek üzere TCG-Gemlik
fırkateynimiz Aksaz Deniz Üssünden ayrılarak bölgeye müteveccihen
hareket etmiştir.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; geçtiğimiz süre zarfında Aden
Körfezi'nde ve Somali açıklarında seyredecek ülkemizle
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin sağlanması
maksadıyla, az önce sözünü ettiğim askerî önlemlerin yanı
sıra sivil planda da müşahhas ve bütünleyici adımlar
atılmıştır.
Denizcilik
Müsteşarlığımız tarafından, muhtemel
korsanlık saldırılarından kaçınmak veya vuku
bulmaları hâlinde bunları imkânlar dâhilinde püskürtmek
maksadıyla Uluslararası Denizcilik Teşkilatı ve ABD'nin
önderliğinde hazırlanan en iyi uygulama kuralları (Best
Management Practices) Türk denizcilik sektörüne en geniş şekilde
duyurulmaktadır.
Yine Denizcilik
Müsteşarlığımızca, Deniz Kuvvetleri
Komutanlığımızın katkılarıyla bölgede
seyredecek Türkiye bayraklı veya bağlantılı ticari
gemilerle ilgili bilgilerin kaydettirilebileceği "Deniz
Haydutluğu Bilgi Sistemi" kurulmuş, böylece sahada konuşlu
Deniz Kuvvetleri unsurlarımızla ticari gemilerimiz arasında bir
elektronik eş güdüm ve bilgi paylaşımı platformu
oluşturulmuştur.
Deniz
haydutluğu/korsanlık ve silahlı soygun ile mücadelede
uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem
atfeden ülkemiz, bu alandaki çabaları desteklemiş,
Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası
Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen çalışmaları
aktif olarak izlemiş ve katkıda bulunmuştur.
Bu
yaklaşımla ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı
Kararı çerçevesinde oluşturulan "Temas Grubu"na da kurucu
üye olarak katılmıştır.
Korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele kapsamında istihbarat
paylaşımı ve bölgedeki askeri/sivil faaliyetlerin koordinasyonu
konularında kapsamlı çalışmalar yürüten bu Grubun ilk toplantısı
14 Ocak 2009 tarihinde New Yorkta yapılmıştır. Bu
toplantıda kabul edilen kararlar doğrultusunda oluşturulan
çalışma gruplarına ülkemiz de bugüne kadar aktif bir
şekilde iştirak etmiştir.
Ülkemizin soruna
yönelik olarak sergilediği kararlı ve aktif tutumu ve somut
katkıları, hem Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin muhafazasını
sağlamış hem de Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve
bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğün
pekiştirilmesini temin etmiştir.
Son olarak, 28
Ocak 2010 tarihinde New Yorkta Birleşmiş Milletler Merkezinde
Norveçin başkanlığında gerçekleştirilen Temas
Grubunun 5inci toplantısında, Türkiyenin önümüzdeki dönemde
anılan Gruba başkanlık yapması
kararlaştırılmıştır. Bu görev yani
başkanlık görevi, ülkemize bu alanda duyulan güven ve teveccühün de
bir göstergesidir.
Böyle bir
görevlendirme, aynı zamanda Güvenlik Konseyi geçici üyeliğimizin
yüklediği sorumluluklara da paralel olarak, bu alanda yürütülen
uluslararası çabalara daha aktif bir şekilde katkıda bulunmaya
Türkiyenin devamına da fırsat verecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden evvel
Sayın Milletvekili Erdal Sipahinin bir tereddüdünü
açıklığa kavuşturmak istiyorum.
Biraz evvel
Başkanlık Divanının okuduğu tezkerede, tezkerenin
hüküm kısmında herhangi bir değişiklik yoktur. Geçen sene
bu tezkere nasılsa bu sene de öyledir. Binaenaleyh, mücavir alan yorumu bu
sene de geçen senekinin aynıdır.
Tabii, Erdal Beyin
haklı olarak zikrettiği Hint Okyanusu meselesi var. Bu şöyle
tezkerede yer alıyor: Diğer taraftan, anılan bölgelerde ve Hint
Okyanusunda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemleri ile uluslararası toplumca mücadele
edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
1846 sayılı Kararı, 30/11/2009 tarihli ve 1897 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararıyla bir
yıllık süre için yenilenmiştir. Yani Birleşmiş
Milletler Kararı gerekçesinde bu yer almaktadır. Bizim
kararımız geçen senekiyle aynıdır. Binaenaleyh Hint
Okyanusuyla ilgili husus Dışişleri
Bakanlığımızla Genelkurmayın arasındaki mücavir
alan yorumuyla sınırlı olarak belki devreye girecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi için 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararıyla Hükûmete verilen bir yıllık izin
süresinin anılan kararda belirtilen ilke ve esaslar dâhilinde -anılan
kararda belirtilen ilke ve esaslar dâhilinde- 10 Şubat 2010 tarihinden
itibaren bir yıl uzatılması ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Hükûmet tarafından yapılması için hazırlanan Hükûmet
tezkeresini yüce Meclisimizin takdirlerine saygılarımla sunuyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.
Şahsı
adına, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan.
Buyurunuz
Sayın Ceylan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET CEYLAN
(Karabük) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Hükûmet tezkeresi
üzerinde şahsım adına, lehte olmak üzere, söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, değerli konuşmacı
arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi son
yıllarda Aden Körfezi, Somali açıkları ve civarında
bilindiği gibi ticari gemilere yönelik korsanlık ve silahlı
soygun eylemleri giderek artmış ve bu konu uluslararası güvenlik
boyutunda ciddi anlamda bir tehdit oluşturmaya başlamış
bulunmaktadır. İşte, artan bu korsanlık ve silahlı
soygun eylemlerini önlemek maksadıyla öncelikle NATO güçleri harekete
geçmiş, bir operasyon düzenlemiş -burada bir Türk gemisi de
başarıyla görev yapmış bulunmakta- ardından
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi birkaç tane karar
almış bulunmakta ve en son 16 Aralık 2008 tarihinde 1851
sayılı Kararla korsanlıkla mücadele konusunda katkıda
bulunabilecek ülkeleri Birleşmiş Milletler göreve ve yardıma
çağırmış bulunmaktadır.
İşte bu
kapsamda, Hükûmetimiz geçen yıl hatırlayacağınız
üzere- 10 Ocak 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine bir tezkere
göndermiş; bir yıl boyunca kapsamı, şümulü ve zamanı
Hükûmetimizce belirlenmek üzere bu bölgede görev yapmak üzere Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının görev yapması konusunda tezkereyi
göndermiş ve değerli oylarınızla bu tezkere kabul
edilmiş bulunmaktadır. İşte bu tezkere kapsamında bir
yıl boyunca Gökova Fırkateynimiz ve değerli personeli çok
başarılı bir şekilde görev yapmış
bulunmaktadır.
Ben, buradan,
huzurlarınızda sizler adına ve yüce Türk milleti adına bu
fırkateynde görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarını, değerli askerlerimizi,
komutanlarımızı kutluyorum. Gerçekten onlar bizim yüz
akımız oldular, Türk bayraklı gemimizi, al
bayrağımızı o uluslararası sularda
dalgalandırdılar ve büyük de bir başarı elde ettiler.
Şu ana kadar
dört tane Türk gemisi, bilindiği üzere, rehin alınmış
bulunmaktaydı ve çok şükür tüm personeliyle birlikte serbest
kalmış bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmetimizin göndermiş olduğu bu tezkere
büyük önem arz etmektedir, birkaç yönüyle önem arz etmektedir. Her şeyden
önce, bildiğiniz gibi, Türkiye'nin dış ticareti giderek artmakta
ve uluslararası kara sularında gerek Türk bandralı ve gerekse
Türkiye bağlantılı gemilerin sayısı artmış
bulunmaktadır.
Bakın, 2002
yılında, hepimizin de hatırlayacağı üzere, toplam
ihracatımız 36 milyar dolar iken ve toplam dış ticaretimiz
87 milyar dolar iken, bugün 2008 yılında toplam ihracatımız
132 milyar dolara ve toplam dış ticaretimiz 333 milyar dolara
ulaşmış bulunmaktadır. Yani 2002 yılına
kıyasla 4 katından fazla bir artışla dış
ticaretimiz artmış bulunmaktadır. 2009 yılında
yaşanan ekonomik krizle birlikte tabii ki bir miktar düşmüş ama
her şeye rağmen ihracatımız 100 milyar doların
üzerinde, 102 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve ithalat da
yaklaşık 155 milyar dolar olarak beklenmektedir. Dolayısıyla
neresinden bakarsanız bakın, 2009 yılında da 250 milyar doların
üzerinde bir dış ticaret hacmine ulaşmış
bulunmaktayız.
İşte,
tabii, bu ekonomik kriz özellikle Batı ülkelerini etkiledi ve
ihracatımızı etkilemiş bulunmakta. O açıdan
ihracatımızın gelişebilmesi, artabilmesi
açısından Asya ülkeleri, Orta Doğu ülkeleri büyük önem arz
etmektedir ve buralara bu mallarımızı getirecek, götürecek
gemilerimizin güvenliği de çok büyük önem arz etmektedir. İşte,
bu açıdan, her şeyden önce bu tezkerenin uzatılması ülkemiz
açısından yararlı ve faydalı olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, diğer bir konu ise: Türkiye'nin uluslararası
ilişkilerde artan rolü ve önemi açısından bu tezkerenin
uzatılması büyük önem arz etmektedir. Bilindiği üzere, Türkiye,
AK PARTİ İktidarı döneminde, birçok alanda olduğu gibi
dış politikada da aktif bir politika izlemektedir. İzlediği
politikayla hem bölgesinde hem de dünyada barış ve istikrar üreten,
güvenlik projeleri üreten bir ülke konumuna gelmiş bulunmaktadır. Bu
projelere aktif katkıda bulunan Türkiye, bu konuda yıllarca
sürdürülen statükocu politikayı terk ederek kendisini direkt olarak
ilgilendirmese de ama uluslararası toplumu ilgilendiren konularda da risk
alan, rol alan ve aktif katkıda bulunan bir ülke konumuna ve giderek de
dolayısıyla saygınlığı artan bir ülke konumuna
gelmiş bulunmaktadır.
İşte,
bu kapsamda, Türkiye, gerek Birleşmiş Milletler gerek NATO ve gerekse
Avrupa Birliği tarafından yürütülen uluslararası barış
operasyonlarına da büyük katkıda bulunmaktadır.
İşte bu
politika sayesindedir ki Türkiye, artık dış politikada da sözü
dinlenen, itibar edilen bir konuma gelmiş bulunmaktadır. Bu
saygınlığın göstergesi olarak, Türkiye, uluslararası
görevlerde ve platformlarda da başarı üzerine başarı elde
etmektedir.
Bakın, 2009
yılı başında, elli yıl aradan sonra
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde, 192 ülkenin 152sinin
desteğini alarak, iki yıl süreyle Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmiş bulunmaktadır.
Yine,
Birleşmiş Milletlerin bir projesi olan Medeniyetler
İttifakı Projesinde, Sayın Başbakanımız
İspanya Başbakanıyla eş başkan seçilmiş
bulunmaktadır.
Yine, 51 asil
üye, 13ü gözlemci olarak 64 ülkenin üye olduğu İslam Konferansı
Örgütü Genel Sekreterliğine iki dönemdir bir Türk diplomat olan Sayın
Ekmeleddin İhsanoğlu seçilmiş ve başarıyla
yürütmektedir.
Son olarak, geçen
hafta, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde, tarihinde ilk defa, Viyana
doğusundan, Müslüman bir ülkeden, içimizden bir kardeşimiz, Antalya
Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Çavuşoğlu iki yıllığına
seçilmiş bulunmaktadır. Kendisi gururumuz olmuş, ülkemizin
göğsünü kabartmıştır. Bu açıdan kendisini kutluyoruz,
bu başkanlığın ülkemize, milletimize bir kez daha
hayırlı olmasını diliyoruz.
Diğer
taraftan, ülkemiz çeşitli uluslararası kurumlarda,
Birleşmiş Milletler Kimyasal Silahları Engelleme Komisyonu, Atom
Enerjisi gibi komisyonlarda da Türk yetkililer seçilmiş ve
başarıyla görev yapmaktadırlar.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bunlar neyi gösteriyor?
Gerçekten Türkiye'nin büyüklüğünü, Türkiye'nin
saygınlığını, Türkiye'nin itibarının arttığını
göstermektedir.
Bu çerçevede,
tezkerenin süresinin uzatılmasının ülkemizin gerek iç gerekse
dış dünyadaki menfaatleri ve saygınlığı
açısından hayırlı olacağını düşünüyor,
destekleriniz için şimdiden teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ceylan.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım:
25/01/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aden Körfezi,
Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için
verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının söz konusu bölgelerde
konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk
Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin
etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda
bulunulması sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler
sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve
görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren
934 sayılı TBMM Kararının süresi 10/2/2010 tarihinde sona
erecektir. Diğer taraftan, anılan bölgelerde ve Hint Okyanusunda
meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleri ile uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz
veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1846 sayılı
Kararı, 30/11/2009 tarihli ve 1897 sayılı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi Kararıyla bir yıllık süre için
yenilenmiştir.
Belirtilen
nedenlerle, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden
Körfezi Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde görevlendirilmesi için 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararıyla
Hükümete verilen bir yıllık izin süresinin anılan Kararda
belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde 10/2/2010 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmasını Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, karşıyım ben. Tutanağa
geçmesi açısından söylüyorum.
BAŞKAN
Geçmiştir efendim.
Sayın
milletvekilleri, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin
hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma
çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak
benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması
komisyonu çalışmalarını tamamlayamamıştır.
Bu hususa ilişkin Komisyon Başkanlığının
yazısını okutup bilgilerinize sunacağım. Daha sonra,
İç Tüzükün 105inci maddesi uyarınca işlem yapacağım.
Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının yazısını
okutuyorum:
3.- (10/333, 334, 335) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
İç Tüzükte belirtilen dört aylık sürede Komisyonun
çalışmalarını tamamlayamadığına, Kaza
Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporunun, Komisyonun görev süresinin
dolmasından sonra gelmesi nedeniyle gerekli inceleme ve müzakerelerin
yapılamadığına; bu nedenle, çalışmaların
tamamlanabilmesi için, yeni bir Meclis araştırması komisyonu
kurulmasına ilişkin tezkeresi (3/1090)
Sayı:
A.01.1.GEÇ.10/333,334,335/94 28/01/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
ESAS Hava
Taşımacılık Turizm ve Ticaret A.Ş envanterinde
kayıtlı olan TC-HEK tescil işaretli BELL 206L-4 tipi helikopter,
"görerek uçuş" şartlarında Kahramanmaraş
Çağlayancerit-Yozgat Yerköy planlı uçuşu sırasında, 25
Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş İli Merkez Keş Dağı
37° 58 72 N, 36° 40 16 E koordinatlarında deniz seviyesinden 6.500 ft
yükseklikteki yere çarparak düşmüştür. Kaza sonucunda helikopterde
bulunan Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı
Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte Erhan Üstündağ, Yüksel
Yancı, Murat Çetinkaya, gazeteci İsmail Güneş ve Pilot M. Kaya
İstektepe hayatlarını kaybetmişlerdir.
Meydana gelen bu
helikopter kazasına ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay'ın (10/333), Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın (10/334),
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay
Vural'ın (10/335), Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin
hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma
çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak
benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun 09.04.2009 tarihli
75. birleşiminde görüşülmüş ve Komisyon kurulması
kararlaştırılmıştır.
Genel Kurulun
05.05.2009 tarihli 85. birleşiminde Komisyon üyelikleri ile aynı
tarihte Komisyon Başkanlık Divanı seçimi
yapılmıştır. Başkanlık Divanı seçiminin
yapıldığı tarihinden itibaren çalışmalarına
başlayan Komisyonumuz; Anayasanın 98., Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri ile diğer hükümleri
çerçevesinde görev yapmıştır. TBMM İçtüzüğünün 105.
maddesi gereği, 3 aylık süre içerisinde
çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz, 1 aylık ek
süre kullanmıştır.
Komisyonumuz, 4
aylık çalışma süresi içerisinde resmi olarak toplam 12
toplantı yapmış ve konu hakkında bilgi edinmek üzere ilgili
kamu ve özel kuruluşlarından yetkililer, sivil toplum
kuruluşlarından temsilciler, olayın tüm görgü
tanıkları ile ilgili uzman ve kişileri davet ederek
görüşlerini almıştır. Komisyon çalışmaları
süresince toplam 172 adet yazışma yapılmış ve
yaklaşık 95 kişinin bilgisine ve görüşüne
başvurulmuştur.
Komisyonumuz,
11-13 Haziran 2009 tarihleri arasında kazanın meydana geldiği
Kahramanmaraş ilinde ve 09.11.2009 tarihinde ise kaza yapan Helikopterin
radar kayıtlarını incelemek üzere, radar
kayıtlarının tutulduğu Esenboğa Hava Limanı
Başmüdürlüğüne inceleme ziyaretleri gerçekleştirilmiştir.
Komisyon çalışmaları 05.12.2009 tarihinde resmî olarak sona
ermiştir.
Komisyon
çalışmalarına ışık tutacak ve olayı
aydınlatacak en önemli belge, Kaza Araştırma ve İnceleme
Kurulunun vermiş olduğu nihai Rapordur. Ancak Kaza
Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporu, Komisyonumuza, ek süre
dâhil Komisyon çalışma süresi
tamamlandıktan sonra 16.12.2009 tarihinde ulaşmıştır. Bu
Rapor üzerinde, resmî çalışma süresini tamamlayan Komisyonumuzca
gerekli inceleme ve müzakereler yapılamamıştır. Çünkü
Anayasa ve TBMM İçtüzüğü kapsamında Komisyonun çalışma
süresini uzatma imkânı bulunmamaktadır. Bir sonuca
ulaşılabilmesi ve kaza kırım raporu üzerinde gerekli
müzakerelerin yapılması adına araştırmanın
genişletilmesinde mutlak zaruret vardır. Bu sebeple Komisyonumuz,
kazanın oluşumu ve sonrasında yürütülen arama ve kurtarma
faaliyetleri konusunda nihai bir görüşe varılmasını uygun
görmemiştir.
Sonuç olarak;
Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporunun incelenip müzakere
edilmesi, çıkacak sonuca göre, gerekirse araştırmanın
genişletilmesi, ortaya çıkacak yeni bilgi, belge ve bulguların
sağlıklı olarak değerlendirilmesi için TBMM
İçtüzüğünün 105. maddesi uyarınca yeni bir Meclis
Araştırması Komisyonu kurulmasını yüce Meclisin takdirlerine
saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Köylü
Kastamonu
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi İç Tüzükün 72nci maddesine göre
görüşme açacağım. İstemleri hâlinde gruplara ve
şahıslara, milletvekillerinden 2 üyeye de söz vereceğim ama
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, efendim, 72nci maddeye göre görüşme
açamazsınız çünkü bu görüşmeyi yapacağımız daha
önceden, İç Tüzükün 49uncu maddesine göre Genel Kurula arz
edilmemiştir, yani bir Danışma Kurulu kararı yoktur. Geçen,
Meclisi kapatırken, o zaman kapatan Başkan, görüşüleceğine
dair bir şey söylememiştir.
BAŞKAN
105inci maddeye göre bu işlemi yapıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim?
BAŞKAN
Sunuş olarak da uygulamasını yaptık.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, bakın, bu bir araştırma
komisyonu raporudur. Araştırma komisyonu raporunun genel gündemde yer
alması lazım. Dolayısıyla, gündemde yer almayan bu konuyu
bugün görüşemeyiz. İsterseniz bu konuda usul tartışması
açın.
BAŞKAN
Sayın Genç, bu, araştırma komisyonunun raporu değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, 105inci maddeye göre
BAŞKAN Bu,
araştırma komisyonunun raporu değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli)
Genel Kurulda görüşme açın.
BAŞKAN
Raporunu tamamlayamadığının nedenlerini sunuyor bize, izah
ediyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, ama bakın, 105inci maddede bu konuda açık hüküm
var, diyor ki: Eğer
BAŞKAN
105inci madde son derece açık.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bakın, Sayın Başkan, isterseniz bu konuda bir usul
tartışması açın.
BAŞKAN
Şimdi, sizin dediğinizi net olarak anladım. Bunu ayrıca
söylemenize de gerek yok. 105inci maddeye göre burada işlem
yapıyoruz. Bu, bir araştırma komisyonunun raporu
değildir...
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, araştırma komisyonu raporudur Sayın
Başkan.
BAŞKAN -
raporu tamamlayamadığı için yeniden bir komisyon
oluşturulmasıdır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Araştırma Komisyonu diyor ki: Ben bir sonuca
ulaşmadım.
BAŞKAN -
Şimdi, yeniden komisyon kurulup kurulmaması takdiri de Genel
Kurulundur. Onun için böyle bir çalışma yapıyoruz efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, ama bakın şimdi
Bu konuyu görüşemiyoruz. diyorum. Siz geçen birleşimi
kapattığınız zaman bu konunun görüşüleceğini
söylemediniz. İç Tüzükün 49uncu maddesi açık: Birleşim
kapatılırken gelecek birleşimde görüşüleceği
belirtilmeyen
BAŞKAN
Sayın Genç, bu İç Tüzük uygulamamız son derece doğru ve
yerinde bir karardır. Sizin bu konuya itirazınız var ama
yapacağımız bir şey yok, İç Tüzük böyledir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Peki, ben bir şey demiyorum ama çok açık bir şey;
bu, araştırma komisyonu raporudur. Araştırma komisyonu
raporunu geçen birleşimde anons etmediniz.
BAŞKAN
Şimdi, gruplar adına söz isteği yok.
Şahsı
adına İzmir Milletvekili Harun Öztürk ve Eskişehir Milletvekili
Tayfun İçli söz istemiştir.
Eskişehir
Milletvekili Sayın İçli.
Buyurun
efendim.
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel
Sayın Kamer Genç bir itirazda bulundu, ben de aynı görüşteyim.
İç Tüzükün 49uncu maddesi gereğince daha önce gündemde yer almayan
konular burada konuşulamaz, ancak Danışma Kurulunun
kararıyla gelir, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili de
önümüzdeki günlerde neyin konuşulacağını ifade eder.
Şimdi
İç Tüzükün 105inci maddesi diyoruz; İç Tüzükün 105inci
maddesinin ikinci fıkrasında bakın çok açık bir hüküm
vardır: Komisyon bu süre sonunda da yani üç artı bir, dört
ayın sonunda- çalışmasını
tamamlayamadığı takdirde süre bitiminden itibaren onbeş gün
içinde araştırmanın tamamlanmaması nedenleri veya o ana
kadar varılan sonuçlar üzerinde Genel Kurulda görüşme açılır.
hükmü yer almaktadır.
Şimdi,
Değerli Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Hakkı Köylünün yazısını
okuduk. Sayın Hakkı Köylünün yazısında, Komisyonun resmî
süresinin 5/12/2009 tarihinde sona erdiği çok açık bir şekilde
ifade edilmektedir. İç Tüzükün 105inci maddesine göre buna on beş
gün ilave ederseniz, 20/12/2009 tarihinde mutlaka bu başvurunun Türkiye
Büyük Millet Meclisine yapılmış olması lazım.
Yazının tarihi 28/1/2010 tarihi. Anayasamızın 98inci
maddesine göre ve İç Tüzükümüzün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
burada bir görev ihmali vardır. Yani, Komisyon, bu sürede neden raporunu
tanzim edemediğini burada Genel Kurula sunacak, Genel Kurul sunulan bu
gerekçeleri yeterli görmezse yeniden bir komisyon açılmasına karar
verecek. Burada çok açık bir biçimde bir Anayasa ve İç Tüzük ihlali
vardır ve buna göre de, aslında bu görüşmelerin, Sayın
Kamer Gençin de biraz evvel ifade ettiği gibi -onunla da hemfikirim-
burada görüşülmemesi lazım. Siz bunu sunduktan sonra bir sonraki
oturumda bunun gündeme alınması lazım.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu elimdeki yazıda neyin neden
yapılmadığının, dört ayda neyin neden
yapılmadığının anlatılması lazım.
Burada Sayın Başkan yazmış, şu kadar toplantı
yaptık, şu kadar kişiyle görüştük. Peki, İç Tüzüke
göre bunların bize sunulması lazım. Kaç kişiyle
görüştünüz? Kimleri dinlediniz? Neler yaptınız? Bir rapora
bağlamanız lazım. İç Tüzüke göre, size bir rapora
bağlama yükümlülüğü verilmiş. Siz Komisyon olarak rapora
bağlama yükümlülüğünden kaçamazsınız. Getirdiğiniz
olayı da
Bütün bilgileri bize sunacaksınız. Bu Genel Kurul
-çünkü denetleme konuları- bu konularda bilgi sahibi olacak, Aa, bana
yetmedi. derse, neden rapora bağlanmadığı gerekçesiyle,
yeniden bir komisyon kurmak suretiyle o komisyonu görevlendirecek. Şimdi,
gerçekten, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yapma işlevi,
görevi ihlal edilmektedir. Bunun özellikle altını çiziyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yeri gelmişken, çok kısa bir zamanda, yine
başka hususların da zapta geçmesini istiyorum. Merhum Muhsin
Yazıcıoğlunun partisinin yöneticileri bir kaza kırım
ekibi kurmuşlar ve ayrıca yurt dışında kurmuşlar
uzmanlardan; bir de, ayrıca, yurt içinde kaza kırım komisyonu
oluşturmuşlar. Onların çok şiddetle itirazları var.
Değerli
arkadaşlarım, kaza hangi tarihte olmuş? 25 Mart 2009 tarihinde.
Peki, Sayın Hakkı Köylünün ifadesiyle, Komisyon görevini bitirdikten
sonra Ulaştırma Bakanlığı veyahut işte, Hükûmete
bağlı kaza kırım ekibi raporunu ne zaman tanzim etmiş?
Şu yazıda belirtildiği gibi tam on beş gün sonra ifade
etmiş. Şimdi, yürütmeye bağlı olarak -birazdan
açıklayacağım- bir kurumun kaza kırım raporunu
Komisyonun görev süresi bittiği tarih olan 5/12den sonrayı mı
beklemiştir de vermiştir? Bu çok vahimdir. Mart ayında kaza
oluyor, kaza kırım raporu Araştırma Komisyonuna hangi
tarihte veriliyor değerli arkadaşlarım? 16/12/2009 tarihinde, on
bir gün sonra veriliyor! Burada bir kere ciddi bir görev ihmali vardır.
Dokuz ayda, böylesine ciddi, kamuoyunu meşgul eden, 1 milletvekilinin
ölümüne sebep ve 5 kişinin ölümüne sebep olan, bir siyasi partinin Genel
Başkanıyla ilgili ciddi şüphelerin, kaygıların
olduğu, özellikle BBP tarafından ifade edilen bir kazanın
raporlarının bu şekilde, ciddiyetsiz bir şekilde Türkiye
Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmesini kınıyorum değerli
arkadaşlarım. Bu, sadece bu olayda değil, belki de birçok
komisyon raporunda buna benzer hoş olmayan davranışları
göreceğiz.
Şimdi,
buraya gelmeden evvel, bu teknik incelemeleri yaptıktan sonra Büyük Birlik
Partisi Genel Merkezince bir basın duyurusunu internetten gördüm ve -ilgili
kişinin ifadesiyle- diyor ki ilgili kişi: Bu, araştırma
komisyonu değil de sanki aklama olayı, kapatma komisyonu gibi görev
yaptı. Diyor ki: Bu ifade benim ifadem değil, bizzat Komisyon
içerisinde görev yapan üyelerin ifadeleri. Değerli arkadaşlarım,
bu çok vahim bir olay. Yine, Büyük Birlik Partisinin yetkilisinin ifadesine
göre, Kaza Kırım Araştırma Komisyonunun Ulaştırma
Bakanlığının açıkladığı kaza
kırım raporuyla ilgili çok önemli ilginç tespitleri var: Kaza
soruşturma kurulunun yetkili olmasına karşın ehil
kişilerden oluşmadığı, kurul üyelerinin kaza inceleme
kursu görmedikleri ve asli meslekleri havacılık da
olmadığı için hazırladıkları raporun
Uluslararası Havacılık Teşkilatı nezdinde geçerli
olmadığını söylüyor. Bu kurul üyelerinin yeterli sayıda
ehil uzmandan olmadığını söylüyor.
Raporun
amacına uygun olarak kazanın gerçek sebebinin
araştırılıp, bulunmadığı iddiaları var.
Raporda kimlerin
ya da hangi kurum ve kuruluşların ne derecede kusurlu
olduklarına dair olaylar yok ama en vahimi de şudur, kısa
zamanda onu ifade etmeye çalışacağım. Bakın şunu
söylüyor: Kazada asli kusurlulardan birisi olan ve şirketin denetiminden,
yetkilendirilmesinden sorumlu olan Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün aynı zamanda kaza soruşturma kurulu üyelerinin
amiri olduğu için bağımsız olmadıklarından,
objektif ve gerçekleri açıklayan bir rapor hazırlamalarının
mümkün olamayacağı, nitekim bu kazada da, aynı kazayı yapan
şirketin denetimsiz, teknik bakımdan yetersiz ve personel
sayısı da yetersiz olduğu gibi ciddi usul hatalarının
olduğu söylendiği gibi, bizim müşteki olduğumuz -yürütme
organını kastediyor- Ulaştırma
Bakanlığının yetkililerinin kendi amirlerinin
tavırlarına rağmen böyle bir tarafsız rapor
yazamayacaklarına dair çok ciddi iddialar var.
İddialar
burada saymakla bitmez, çok ciddi iddialar var ama bu iddiaları biraz
evvel İç Tüzük ihlali diye adlandırdığım olaylarla
birlikte yan yana getirdiğiniz takdirde Meclis Araştırma
Komisyonunun görevini layıkı veçhile yerine getirmediğini ve
şüphe sahiplerinin -yine öyle diyorum- şüphelerini
gideremediğini görmekteyiz.
Tabii ki yeniden
bir komisyon kurulması çok çok önemli ama özellikle söz talep ettim burada
çünkü siyasi partilerimizin grup temsilcileri söz talep etmemiştir,
tutanaklara özellikle bu ifadelerin geçmesi için söz talep ettim. İç
Tüzükün ve Anayasanın amir hükmü olan bu hükümlerin Komisyon
tarafından göz ardı edilmesi ve karşımıza bir komisyon
raporuyla çıkmayıp Sayın Komisyon Başkanının
İç Tüzüke ve Anayasaya aykırı talebini içermesi kabul edilebilecek
bir olay değildir. Bunları bütün içtenliğimle dile getirdim.
Eğer bir
araştırma komisyonu kurulacaksa bu araştırma komisyonunun
tabi olduğu kurallar vardır; öncelikle Anayasadır, sonra da
bizim iç çalışma esaslarımızı, usullerimizi düzenleyen
İç Tüzükümüzdür. Buna uygun davranılması gerekir diyorum.
Sabrınız
için, beni dinlediğiniz için hepinize şükranlarımı
sunuyorum. Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İçli.
Ulaştırma
Bakanı Sayın Yıldırım Hükûmet adına konuşmak
istiyor.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; merhum Muhsin
Yazıcıoğlunun da içinde bulunduğu helikopter kazası
sonucu Bakanlığımız tarafından teşkil edilen Kaza
Tetkik Komisyonu, çalışmasını tamamlayarak raporunu Resmî
Gazetede yayınlamış, bir nüshasını da
Kahramanmaraş Cumhuriyet Savcılığına
göndermiştir.
Değerli
Konuşmacının burada gündeme getirdiği konulardan
anlaşıldığına göre, bu kaza inceleme raporunun
yeterince kazayı incelemediği, geç tamamlandığı, Kaza
İnceleme Kurulunun yanlış oluşturulduğu gibi
hususlarda görüşlere yer vermiştir.
Değerli
milletvekilleri, herhangi bir kaza sonucu kaza tetkik komisyonu
oluşturulması 19/10/1983 tarih, 2920 sayılı Sivil
Havacılık Kanununun 12nci maddesi ile Sivil Hava Araç Kazaları
Soruşturma Yönetmeliği (SHY-13), Uluslararası Sivil
Havacılık Örgütü Ek 13e göre teşkil edilmektedir.
Dolayısıyla, gerek bu kaza gerekse bundan önceki kazalarda kaza
araştırma-tetkik komisyonunun oluşum şekli böyledir, burada
da aynısı yapılmıştır. Bu bakımdan, Kaza Tetkik
Komisyonunun oluşturulmasıyla ilgili iddialar hukuki mesnetten
yoksundur.
Diğer bir
konu: Kaza Araştırma Komisyonu raporunu dokuz ayda tamamladı.
demiştir. Değerli milletvekilleri, kaza raporunun
tamamlanmasıyla ilgili herhangi bir süre tahdidi yoktur. Bazı
ülkelerde üç yıla, dört yıla varıncaya kadar bu raporlar
sürmektedir. Ancak, öyle anlaşılıyor ki, burada mevcut Meclis
Araştırma Komisyonu yeni bir komisyon oluşturulması
talebinde bulunmuştur. Buna gerekçe olarak da teknik heyetin
hazırladığı kaza kırım raporunun
inceleneceğini veyahut daha başka araştırmaların da
yapılacağını göstermektedir.
Bu komisyonun
oluşturulması, yeni komisyonun oluşturulması yüce Meclisin
takdirindedir, o ayrı bir konu ama Ulaştırma
Bakanlığının bu kazayı araştırmasında
dokuz ay süreyle bu çalışmanın yapıldığı,
bunun da geç olduğu yönündeki düşünceler doğrusu beni hayrete
düşürmüştür. Amsterdamda olan Türk Hava Yolları
kazasının raporu henüz daha yayınlanmamıştır,
kaza araştırmaları Hollanda makamlarınca devam etmektedir.
O bakımdan,
bakın, bu dokuz ay süre içerisinde bu kazayla ilgili neler
yapılmış, çok kısa, fazla zamanınızı
almayacağım:
Hava aracına
ait bütün parçalar Almanyada gerekli incelemelerden geçirilmiş, EASA 145
standartlarına göre detayına girmiyorum- bütün parçalar.
Hava aracına
ait motor İngilterede Rolls-Royceun fabrika tesislerinde sökülmüş,
bütün parçaları tetkik edilmiştir.
Yine acil konum
vericisi ELT cihazı, yapıcısı Copham Avionics, Oregon
Amerika Birleşik Devletlerinde incelenmiş ve bununla ilgili
tespitler yapılmıştır.
Hava aracı
yağ, yakıt, hidrolik örnekleri de Spectro Aviation, İngiltere ve
Bern Industry Şirketinin merkezinde, Amerika Birleşik Devletlerinde
incelenmiştir.
Hava trafik
kontrol merkezine ait ses kayıt, radar görüntü ve uçuş planları
da Komisyon tarafından incelenmiştir. Sivas, Kahramanmaraş
meydanlarına ait meteoroloji, TAF ve hava aracının son uçuş
güzergâhı olan Çağlayancerit, Kayseri, Erkilet meteorolojik oluşumları
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden temin edilerek
ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Dört yüz
sayfanın üzerinde bir rapor bu titiz incelemeler sonunda ortaya
çıkmış ve kazanın muhtemel sonuçlarıyla
alınması gereken önlemleri içeren bir sonuç bölümü yer
almıştır.
Hâl böyleyken
tabii, kaza raporu hakkında ortaya konan iddiaları doğrusu
anlamak mümkün değildir. Yüce Meclisin takdiridir, her zaman bu konuda bir
komisyon da oluşturabilir. Yapılacak bu çalışmalara da
Bakanlığımız, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü her türlü katkıyı sağlamaya da
hazırdır. Bu hususları açıklama ihtiyacı duydum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, Sayın Bakana hangi maddeye göre söz
verdiniz?
BAŞKAN
Sayın Genç, 72nci maddeye göre görüşme açacağımı
belirttim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) 72nci maddede Hükûmetin konuşma hakkı yok ki efendim;
sadece milletvekillerinin konuşma hakkı var, Hükûmetin konuşma
hakkı yok.
BAŞKAN
Şimdi, 72nci maddeye göre görüşme açacağımı belirtince
orada Hükûmetin de konuşma hakkı var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, 72nci maddede Hükûmetin söz hakkı yok.
BAŞKAN
Sayın İçli ve Sayın Öztürk hangi maddeyle konuşuyorlarsa
Hükûmet de aynı maddeden konuşuyor.
Şimdi
Sayın Öztürk, buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm
yönleriyle araştırılarak benzer durumların
yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun görev
süresinin uzatılmasıyla ilgili söz aldım. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, yine Sayın Genel
Başkan ve 5 arkadaşını bu vesileyle rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisine gruplar adına, bu konuyu
araştırmak üzere Meclis araştırması komisyonu
kurulması için önergeler veriliyor ve ne zaman gerçekleşiyor bu? 9
Nisan 2009 tarihli 75inci Birleşiminde görüşülüyor ve bir komisyon
kurulması kararlaştırılıyor. Genel Kurul bir
aylık bir gecikmeyle, 5/5/2009 tarihli ve 85inci Birleşiminde
komisyon üyeliklerine seçim yapabiliyor. Yani bir aylık bir gecikme
Bu
gecikmenin makul olup olmadığını tekrar takdirlerinize
sunuyorum.
Şimdi,
İç Tüzük gereği, kurulan komisyon üç ayda incelemelerini yapıp,
rapora bağlayıp Genel Kurula sunması gerekiyor ve elde olmayan
nedenlerle bu üç aylık sürenin bir ay daha uzatılması
imkânı var. Bu imkân da kullanılıyor ve Komisyon bu arada
incelemeler yapıyor değerli milletvekilleri. Komisyon
Başkanı Sayın Hakkı Köylü diyor ki ilgili
yazısında: Bu süre içerisinde on iki toplantı yaptık. Konu
hakkında bilgi edinmek üzere ilgili kamu ve özel kuruluşlarından
yetkililer, sivil toplum kuruluşlarından temsilciler, olayın tüm
görgü tanıkları ile ilgili uzman ve kişileri davet ederek
görüşlerini aldık. Ayrıca Komisyon çalışmaları
süresince toplam 172 adet yazışma yaptıklarını ve
yaklaşık 95 kişinin de bilgisine ve görüşüne
başvurduklarını ifade ediyor.
Değerli
milletvekilleri, İç Tüzük gereği, normalde, Komisyon bir önemli
rapora ulaşamıyor yani Kaza Araştırma ve İnceleme
Kurulunun vermiş olduğu nihai rapora İç Tüzükün kendisine
tanıdığı süre içerisinde ulaşamıyor ama bu rapora
kadar kendisine verilen görevle ilgili olarak inceleme yapıyor yani belli
kişileri dinliyor ve belli yazışmalar yapıyor ve muhtemelen
bu yazışmalara da bazı cevaplar almış olması
gerekiyor.
Şimdi,
birinci tespit, Sayın İçli de belirtti, Komisyon diyor ki: 5/12de
benim görev sürem bitti. İç Tüzüke
göre şekil şartı, on beş gün içerisinde o ana kadar
yapmış olduğu inceleme sonuçlarını değerlendirip
bir rapora bağlaması ve İç Tüzükün 105inci maddesine göre
Genel Kurula sunması kendisinden beklenirdi. Yani bu rapor nihai bir
kanaat taşımamış olabilir ancak o ana kadar
yapmış olduğu inceleme ve değerlendirmeleri içeren ve Genel
Kurulun bilgisine, ne yaptığını, dört ay içerisinde ne
yaptığını bir şekilde, bir ara raporla bildirmesi gerekiyordu
ve bugün, bizim, bu rapor üzerinden İç Tüzükün 105inci maddesi
gereğince bir değerlendirme yapmamız ve gruplar adına da
görüşleri ifade etmemiz gerekiyordu. Ne diyor İç Tüzük 105inci
maddenin 2nci fıkrası: Komisyon bu süre sonunda da
çalışmasını tamamlayamadığı takdirde süre
bitiminden itibaren onbeş gün içinde araştırmanın
tamamlanamaması nedenlerini
Şimdi bize bu nedenleri, bu iki
sayfalık yazıyla ifade ediyor Sayın Komisyon Başkanı.
Bu bir tercihtir, bu, bir tercihtir. Ancak Genel Kurulu tatmin edip etmemesi
sizlerin takdirindedir.
Ben bir
milletvekili olarak, bu iki sayfalık yazışmadan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin oluşturduğu Komisyondan beklediğim rapor
niteliğinde bir rapor olarak görmediğimi ifade etmek istiyorum.
Tekrar ediyorum: Komisyon kendisi bu yazıda söylüyor, yani birtakım
görüşmeler yaptığını, ifadeler
aldığını, olay yerine seyahatlerde bulunduğunu
söylüyor ve resmî kurumlarla yazışma yaptığını
söylüyor. İç Tüzük hükümlerine göre, bunların bir ara rapor
şeklinde burada takdim edilmesi; ayrıca nihai rapor da gelmiş,
bu raporun da Genel Kurula sunulması ve Genel Kurulun, bugüne kadar
yapılanları değerlendirdikten sonra olayı
değerlendirip yeni bir araştırma komisyonu kurulmasına
gerek var mı, yok mu yoksa bana sunulan bilgi ve belge ve raporlar
çerçevesinde ben bunu burada sonuçlandırabilir miyim şeklinde bir
karar vermesi gerekiyordu.
Komisyon
Başkanı ve üyeleri, İç Tüzük hükümlerine göre, bize göre
görevlerini ihmal etmişlerdir ve şu anda yapmış
olduğumuz tartışma yeterli bir tartışma değildir
diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Sayın
milletvekilleri, şimdi burada tartıştığımız
konu, yeterli olmayan ve rapora bağlanamayacak nedenlerle bu Komisyonun
çalışmasının, başka bir komisyon kurularak, buradaki
bilgiler de oraya aktarılarak tabii ki, yeniden aynı konuda bir
araştırma komisyonu çalışmasının
kararıdır. Burada buna bu kadar itiraz edilecek bir durum olarak tam
görmüyorum. Daha derinlemesine araştırma talep etmiştir arkadaşlar,
bu konu Genel Kurulun kararına bırakılmıştır.
Şimdi,
İç Tüzükün 105inci maddesine göre, aynı konuda yeni bir Meclis
araştırması komisyonu kurulup kurulmaması hususunu
oylarınıza sunacağım.
Yeni bir Meclis
araştırması komisyonunun kurulmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, buna
bağlı olarak, Meclis araştırmasını yapacak
komisyonun 16 üyeden oluşmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun
çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Böylece,
umarız üçüncü ay sonunda net ve gayet kapsamlı bir rapor Meclisin
gündemine gelir.
Sayın
milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.50
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 21 milletvekilinin, çalışma hayatındaki
sorunlara ve ilgili kesimlere duyarsız kaldığı, görev ve
sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasıyla
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer Hakkında
Anayasanın 99uncu ve İç Tüzükün 106ncı maddeleri
uyarınca bir gensoru açılmasına İlişkin (11/9) esas
numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 21 milletvekilinin, çalışma hayatındaki
sorunlara ve ilgili kesimlere duyarsız kaldığı, görev ve
sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasıyla
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9)
BAŞKAN
Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel
Kurulun 26/1/2010 tarihli 52nci Birleşiminde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre, bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş; gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Çetin Soysal.
Şimdi ilk
söz önerge sahibi olarak Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşa
ait.
Buyurunuz
Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi grup başkan vekillerinin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıyla ilgili verdiği gensoru
önergesi üzerinde konuşmak üzere söz aldım.
Çalışma
hayatı herkesin hakkı ve ödevidir. Anayasamızın 49uncu
maddesi Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için
çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı
desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için
gerekli tedbirleri alır. diyor.
Şimdi
soruyorum: AKP İktidarı çalışanların hayat seviyesini
yükseltiyor mu? Sanal rakamlarla enflasyonu düşük gösteriyor,
çalışanı ve emekliyi üç yıl unutup, sonra
yaptığı zammı göklere çıkarıyor. 7,3 milyon
emekliye 63 lira ile 101 lira artış yapmış, emekliyi ihya
ettiğini zannediyor. Bu paranın üstüne kömür parası ve gıda
yardımını ekleseniz de
Vatandaş gıdayı,
Başbakanın tabiriyle, sokak arası bakkaldan alsaydı AKPli
gıda toptancısı batar mıydı? Bakkal da nasılsa
toptancıdan almayacak mı? Olmaz, illa da AKP toptancısı
olacak, para dışarıya akmayacak. Dışarısı bu
ülkenin insanı, esnafı değil mi? Bedava kitap da böyle, bu
şekilde değil mi? Para AKPliye akacak. Peki, AKPli olmayan ne
olacak? Yoksulluktan ölsün mü?
Başbakan
söylüyor: Artık eskisi gibi sokak arasındaki bakkallar
yaşayamaz. Belki bir araya gelip hipermarket kuracaklar. Sen
bakkalın ve ondan veresiye mal alan yoksulun Başbakanı
değil misin? Küçük esnafı istismar ettin, iktidara geldin, şimdi
Ben oynamıyorum. diyorsun. Küresel kartellerin adamıyım.
diyorsun. Hipermarketleri şehir dışına çıkarmayı
bırak Bakkalı yok edelim. diyorsun.
Hani
kardeştik? Hani Müslümandık? Komşusu açken kendisi tok olan
bizden değildir. diyen Peygamberin ümmeti değil miydik? Kendisi
siftah ettiğinde Komşum siftah etmedi onu da komşumdan al.
diyen Ahi geleneği ne oldu?
Her konuda tekel oluşturuyorsunuz. Eczaneler
kapanacak, zincir tekel eczaneler, drug storelar açılacak,
muayenehaneler, poliklinikler kapanacak, tıp merkezleri, dal merkez ve
hastaneleri ya batacak ya da kapanacak, hısım akrabanın zincir
hastaneleri hâkim olacak.
25 liraya paket
uygulaması yapıyorsun Sayın Bakan. Doktor muayenesi, röntgen
filmlerinin bütünü, biyokimya tetkikleri ve ultrasonu hangi yiğit AKPli
hilesiz başaracak? Bunun sorumlusu Ömer Çeliktir. Bu paranın içinde
kira var, çalışan personelin ücreti var, sigortası var, ÖTVsi
var, vergisi var. Başka, bu merkezler nasıl kapanacak? Bu sizin
başarınızdır Sayın Bakan. Sayın Bakan,
batırmakta ve kapatmakta üstünüze yok.
1.300 kamu
hastanesi 400 hastane birliğine dönüşecek, yönetimi ticaret ve sanayi
odasındaki yandaşlara bırakılacak. Hani,
hatırlayın Dustin Hoffmanın bir filmi vardı: Kramer
Kramere Karşı. Hani geçenki konuşmamda Sayın Akdağ
alamaz, küresel güçlerin adamıydı. demiştim. Şimdi,
Sayın Başbakan, ben daha iyi adamıyım diyor. O hâlde vizyondaki
filmin adı Recep Recepe Karşı olsa gerek. Yaşasın
küresel sermaye, yok olsun dar gelirli. Başbakana göre hayatın
gerçeği bu.
Kâr eden Tekelin
alkol bölümünü 280 milyona sattılar, iki ay sonra 930 milyona
başkasına devrettiler. Bunun hesabını Recep Tayyip
Erdoğan verecek. Aradaki rant karşılığı Tayyip
Beyin çıkarı nedir? Bu hesabı günü geldiğinde kafa
tuttuğu Anayasa Mahkemesinde verecek tabii.
Telekomun yüzde
14ünü gizlice devredeceksin, Komisyon ne kadar? diye sorana
kızacaksın. Sonra Telekom çalışanlarına ve Tekel
çalışanlarına Yan gelip yatmak yok. İşinize gelirse
4/C alırsınız, işinize gelmezse C-4
alırsınız. diyeceksin. Anayasanın 49uncu maddesi
Başbakan tarafından açıkça ihlal edilmektedir. Sosyal Güvenlik
Bakanı da bu suça fiilen iştirak etmektedir. Bu bakanların
-üzülerek ifade ediyorum- kendi iradesi olsa, önce -biraz evvel
eleştiriyorsunuz- Ömer Dinçeri suçlamamız gerekirdi.
Anayasanın 49uncu maddesinde hükûmetin çalışmasını
engelleyen bir şey var mı? Yok. Çalışanı koruyor, emeği
koruyor, temel hak ve özgürlüğe sahip çıkıyor.
Çalışanı
nasıl korursun? Kâr eden kurumları satarak değil,
geliştirerek korursunuz. Alkollü bölümleri de, sigara üreten fabrikalar da
kâr ediyordu. Tekel kâr ettiği için ona göz diken küresel sermaye ve
onların distribütörleri buraları sattırdı ve satın
aldı, böylece küresel sivil tekel oluşturuldu. Bunları
özelleştireceğim ve çalışanların hakkını
sonuna kadar koruyacağım. diyen Başbakan sözünün eri
değildir, Tekel işçilerini açlığa, yoksulluğa mahkûm
etmiştir.
Tokat Sigara
Fabrikasına eski tezgâhları satan, İspanyadan boyatıp
getirip satan yandaşının foyasını Tütün Kurulu
açığa çıkarınca, AKPlilerin çıkarı bozulunca
fabrikayı sattılar. Önce iş yerlerini sattılar, sonra da bu
milleti unutkan sanıp, iş yerlerini ellerinden
aldığınız işçilerin ekmeğini verdiğiniz sivil
küresel tekeli görmezden gelip Kimseye yetimin hakkını yedirmem.
diyorsunuz. Yalanın bu kadarına pes doğrusu!
Özelleştirme
bütün dünyada verimlilik ve tam istihdamı yakalamak için
yapılıyor. Siz ne yapıyorsunuz? Kâr eden kuruluşları
yok pahasına satıyorsunuz. Hükûmetiniz zamanında kamudan özel
sektöre devrettiğiniz iş yerlerinde işsizlik doğmasına
neden oluyorsunuz ve bu yeni işsizlik durumuna da asla vicdan azabı
duymadığınız gibi merhametli davranmaktan bahsediyorsunuz.
Daha önce 2002
yılına kadar gidiyordunuz, bugün grupta konuşurken 1992ye kadar
uzandınız. Köy Hizmetlerinin devri sonrası kadrosuz, kadrolu 45
bin çalışanı, 57nci Hükûmet, kadro vererek, özlük
haklarını koruyarak özel idareye devretti. Bunları da söyleyip
kadirşinaslık yapsaydınız ya. Bu kıskançlık sizi
çatlatacak. İki ekonomik kriz sonrası batan iş yerleri
dolayısıyla işsiz kalan vatandaşları korumak için
İşsizlik Sigorta Fonunu kurduk, orada 47 milyar Türk lirası
toplandı. Bu paranın 8 milyar dolarını GAPa
yatırım yapacağız. dediniz, seçimde kullandınız
ve üzülerek ifade ediyorum, bunun 5 katrilyonunu güneydoğuya seçim almak
için aktardığınızı bir önceki Sosyal Güvenlik
Bakanından bizzat işittim.
Anayasaya ve
çalışana saygısı olan ve vicdan ve ahlak sahibi devlet
adamı Anayasanın 49uncu maddesini ihlal etmez. Ancak
başkasının aşında gözü olanlar zemheri ayında
Tekel işçilerini elli gün sokakta süründürürler.
Eczacılara
zulüm yapmak -bilmiyorum, Başbakanın talebi mi Sayın Bakan- bu
meslek grubunu sindirmek için uyguladığınız bir zulümdür.
Bu hesabı vermek zorundasınız. Zincir eczanelerde bakkal
çırağı çalışacak değil ya, eczacılar
tezgâhtarlık yapacak. diyen grup başkan vekilinize ne demeli?
Hele beyaz
gömlekli doktorlar yok mu? Nejat Uyguru ziyaret etmek isteyen hanımefendiye
Gülhaneye gelmeyin. demişler. Sizi beyaz gömlekliler sizi! Üç beş
kuruşu görünce kendinizi ne sanıyorsunuz? Peygamber olarak
anılan bir Başbakanın eşini nasıl kabul etmezsiniz? Üç
beş kuruş paranıza mı güveniyorsunuz? Sizin
muayenehanelerinizi kapatsın da bir görün. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Ne alaka? Ayıp, ayıp!
AHMET YENİ
(Samsun) Ayıp, ayıp!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Başbakana kafa tutmak neymiş, bir görün. Toplu
sözleşme vaadiyle aldatılan memur aylarca süründürülüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Bu saptırmalar hiç yakışmıyor.
BAŞKAN
Sayın Durmuş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Bir sivil vesayet, bir sivil faşizm çıkardınız,
asıl yargı vesayeti var. diyor Başbakan. Meclis
Başkanı kim oluyor? Muhalefet liderleri kim oluyor? Hepsini bir
çırpıda azarlar ve karalar, kendince susturur. Başbakanın
çıkardığı kanunu siz nasıl iade edersiniz Anayasa
Mahkemesi üyeleri? Sizin peşinize dinleme ekibi takarsa, görürsünüz!
Arınç konuşursa ne Danıştay kalır ne Arınç!
Sayın
Dinçer, siz Yerel Yönetimler Yasasının mucidi olarak bu PKK
açılımına akıl hocası değilsiniz
sanırım. Eğer öyleyse Yüce Divan otobüsünün şoför
mahallinde yeriniz hazırdır bunu bilesiniz. Ehliyet ve liyakatin
ZEYİD ASLAN
(Tokat) Boş konuşuyorsun boş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Doldurayım, peki doldurayım.
2009
yılı bütçesinde -şimdi dolduruyorum madem öyle- 2009
yılı bütçe büyüklüğü 143 milyar TL olarak tahmin edilmiştir.
Gerçekleşme gelirleri esas alındığında 84 milyar 355
milyon TL.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Toplam gider esas
alındığında 105 milyar 753 milyon TL olarak
gerçekleşmiş. Bu ne büyük yanılgı. Neresinden
bakarsanız bakın yüzde 40 yanılma payı söz konusu.
Sayın
Bakanın verilerine göre 3 milyon 180 bin işçi sendikalıdır.
Kayıt dışılık yüzde 48. Mart 2008 tarihine kadar 23,2
milyar prim asıl alacağı varken bu cezalar, gecikmeler iptal
ediliyor, 14,6 milyar alacak. Ancak bunun 7,4 milyarı tahsil ediliyor.
Ekleyin Faruk Çelik zamanında tahsil edilemeyen 45 milyar TLye. Tahsil
edilemeyen prim miktarı 52,2 milyar TL. Çalışanların
yarısı kayıt dışı, kayıtlı
çalışanların 52,2 milyar TL primi alınamıyor.
Değerli
milletvekilleri, sağlıkçılar hangi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Durmuş, ek süreniz de doldu, lütfen selamlayın Genel
Kurulu.
Buyurun.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Tamam efendim.
Değerli
milletvekilleri, üniversite hastaneleri elektrik, doğal gaz, 4/Cli
personel maaşı ve hekimlerin maaşı kâğıt
üzerindeki artan sanal dönerden verilirse yüzde 125 veren Ankara Üniversitesi
yüzde 60 olarak verecek.
AKPnin
söylediği yalan, yaptığı talan. Benim söyleyeceğim
budur.
Sayın Bakan,
bu icraatlara ortak olmak istemiyorsanız, Başbakanın
yanlışlarına ortak olmak istemiyorsanız önergemizin
sonucunu beklemeden derhâl istifa edin, kendinizi Yüce Divana gitmekten
kurtarın diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Durmuş.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici.
Buyurunuz
Sayın Ekici. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET EKİCİ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çalışma hayatında son dönemde yaşanan
birçok problemin kaynağı olarak gördüğümüz ve çözümler üretme
konusunda duyarsız ve yetersiz bulduğumuz Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu mensubu arkadaşlarımla birlikte vermiş
olduğumuz gensoruyla ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım. Bu vesile ile yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde son
dönemde çalışma hayatı giderek barış ortamından
uzaklaşmış ve çatışma hayatı olmaya
başlamıştır. İktidar gücünü elinde bulunduran Hükûmet
ve çalışma hayatından sorumlu Sayın Bakan bu gidişe
Dur! diyecek herhangi bir adım atma niyeti ortaya
koymadığı gibi, aksine, ortamı daha da germeye ve bu yolla
başka konularda ve alanlarda olduğu gibi çalışma
hayatında da ayrışmaya ve çatışmaya zemin
hazırlamıştır. Her platformda uzlaşmadan, diyalogdan,
hoşgörüden bahseden Sayın Başbakan ve Sayın Bakan, konu
çalışanların haklarına, işçilerimizin çektikleri
sıkıntılara, emeklilerimizin malum ekonomik hayat
şartlarına, asgari ücretlilerimizin meşhur çay-simit
hesabına gelince bu konuların konuşulacağı,
görüşüleceği yerlerden kaçmaktadır. Kendi partisinin
düzenlediği toplantılarda arzı endam ederek, çektiği
sıkıntıyla feryat eden bu insanlarımızı
partililerine şikâyet edip alkışlarla durumu idare etmeye
çalışmaktadır. Ancak ne yazık ki çalışma
hayatında hiçbir şey olumlu gitmemektedir.
Değerli
milletvekilleri, 3146 sayılı Kanunun 2nci maddesinde, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görevleri on altı
başlık hâlinde, madde madde ve çok net olarak
sayılmıştır. Bunlardan çok önemli bulduğum birkaç
maddeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi:
Çalışma hayatını düzenleyici, işçi-işveren
ilişkilerinde çalışma barışının
sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu
tedbirler almak.
Bir başka
görev: Çalışma hayatındaki mevcut ve muhtemel meseleleri ve
çözüm yollarını araştırmak.
Bir başka
görev: İstihdamı ve tam çalışmayı sağlayacak,
çalışanların hayat seviyesini yükseltecek tedbirleri almak,
çalışma hayatını denetlemek, sosyal adalet ve sosyal
refahın gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri almak.
Şimdi, bu
maddelere baktığınız zaman Kanun, Çalışma
Bakanına Kabine içerisinde bir hükümranlık yetkisi verdiği kadar
bir pozitif iyi niyet ajanlığını da görev olarak veriyor
yani işçinin lehine, çalışan lehine pozitif bir misyon yüklüyor
Çalışma Bakanına. Biz Sayın Çalışma
Bakanının bu misyonu yeteri kadar özümsediği kanaatinde
değiliz. Her bir maddeyi ayrı ayrı ve içinize sindirerek
değerlendirdiğinizde de görüyorsunuz ki maalesef Bakan bu görevleri
yerine layıkıyla getirememektedir. İşçiler, memurlar,
emekliler, işverenler, sendikalar, meslek kuruluşları,
çalışma hayatında aklımıza gelen her kesimin
problemleri giderek artmaktadır, daha da vahimi giderek çözümsüzlüğe
itilmekte, insanlarımız çaresizleşmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yaşanan son
gelişmeler ve Sayın Bakanın muhtelif zamanlarda
tekrarladığı ifadeler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının
Kanunun öngördüğü görevleri layıkıyla yerine getirememiş
olduğunu göstermektedir. Özellikle memurlar, işçiler ve memur
emeklilerine 2010 yılı için yapılması planlanan maaş
artışlarının 2010 yılı enflasyon hedefinin dahi
altında tutulması karşısında herhangi bir tedbir
alamayan Sayın Bakan, 3146 sayılı Kanunun ilgili hükümlerine
aykırı hareket etmiş, çalışanların hayat
seviyesini yükseltecek hiçbir tedbir almamıştır.
Yine,
Bakanlık, Kanunun kendisini zorunlu kıldığı
istihdamı artırma, çalışanların refah seviyesini
yükseltme yükümlülüğünü yerine getirmek için, bu yönde Türkiye Büyük
Millet Meclisine hiçbir teklif sunamamış, bir program önerisi
getirememiştir.
10 Kasım
2009 tarihinde 2,5 milyon civarındaki memurun yüzde 36sı
vasıfsız, yüzde 11i ise kamuya hizmet üretmiyor. diyerek işe
alınışları, göreve başlamaları, terfi ve
tayinleri kanunla belirlenmiş olan kamu görevlilerinin kanunun
gerektirdiği şartları taşımadığını
belirtmiştir. Yapılan bu beyanatın özü bir taraftan kamu
görevlilerine hakaret içerse de diğer taraftan, kamu görevlilerinin
hizmete başladıktan sonra gerekli mesleki eğitimlerden mahrum
bırakıldığını göstermesi bakımından da
önemlidir. Çalışanların mesleki eğitimlerinin
sağlanması görevinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının görevi olduğu da açıktır.
Sayın Bakan
İŞKUR Genel Kurulunda 23 Kasım 2009da yaptığı
görüşmede Sendikalar sorumsuz ve vizyonsuz, yeni vizyon
geliştirmiyor, AB ve ILO normlarını gözetmiyorlar. diyerek
mevcut durumdan çalışan örgütleri sorumlu tutmuştur. Oysa
Türkiye, 2009 yılında ILOnun en ağır
yaptırımlarından biri olan teknik yardım dayatılan
ülke konumuna sendikaların faaliyeti münasebetiyle düşmemiştir;
sendikal özgürlüklerin önüne siyasi irade tarafından konulan engeller
nedeniyle düşmüştür. Memurlarımız yıllardır,
Sayın Bakanın üyesi olduğu Hükûmetin, Sendikalar Kanununu ILO
ve AB standartlarına uygun hâle getirmesini beklemektedir.
Değerli
milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının görevleri arasında çalışma
hayatını düzenleyici, işçi-işveren ilişkilerinde
çalışma barışının sağlanmasını
kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirleri almak da
bulunmaktadır. Ancak, yapılan uygulamalar ve verilen demeçler, çalışma
hayatını düzenlemek yerine düzensiz hâle getirmek, çalışma
barışını sağlamak yerine çatışmayı
körüklemek yolundadır. Özellikle ülkemizde memur
sendikacılığının içinde bulunduğu durum ve memur
sendikalarına yapılan uygulama artık trajik bir hâl
almıştır. Hâlbuki AKP, büyük bir törenle sunduğu Acil Eylem
Planında, örgütlenme özgürlüğünün önünü açacağını,
sendikalaşmayı teşvik edeceğini, kamu görevlilerinin grevli
ve toplu sözleşmeli sendikal haklar ve özgürlüklere
kavuşturulması için gerekli mevzuat değişikliklerini
gerçekleştireceğini vaat etmişti, hatta Sayın
Başbakan, 2004 yılında, Size grev ve toplu sözleşme
hakkı vereceğiz, daha ne söylüyorsunuz, ne istiyorsunuz
demişti. Şimdi soruyorum: Bunlar gerçekleşti mi?
Yine, Sayın
Bakanın dikkat etmesi gereken bir husus daha var: Değerli
arkadaşlarım, demokrasi, en çok oy alan siyasal iktidarın,
uygulamalarda farklı statü ve düşüncedeki kesimlerin de görüşünü
alarak adil bir yönetim sergilemesiyle mümkün olduğunu bilmesi gerek,
ancak Bakanlık, Üçlü Danışma Kurulu mekanizmasını
özellikle memurlar adına işletmeyerek ülkemizdeki demokrasi ve sosyal
diyalog ortamını da baltalamaktadır.
Sendikaları
sorumsuzluk ve vizyonsuzlukla suçlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı, çalışma hayatımızda ilk kez işçi ve
işveren konfederasyonunun ortak yazılı açıklamasıyla
kınanmış bakan olma şerefine nail olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, bu öz eleştiri ve önerilerden yararlanmak yerine
işçi ve işveren sendikalarını suçlayıcı üslup ile
yıllardır kurulmaya çalışılan diyalog
ortamının kurumsallaştırılması gayretlerini
görmezden gelerek ve hem üslup ve hem de eleştiri boyutunun ötesinde ve
yapıcı olmaktan uzak önyargılı bir çatışma
kültürünün ifadesini görmek istiyorsanız Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanına bakmanız yeterlidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bir başka garabet daha oynanmaktadır: İş
kollarında yetkili sendikanın belirlenmesi amacıyla bu iktidar
döneminde yapılan düzenlemeler tam anlamıyla fiyaskodur. 18
Şubat 2009 tarihinde yani AKP İktidarında, 5838 sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun 6ncı maddesi ile Bakanlık; yetkili sendikanın
belirlenmesinde ve istatistiklerin düzenlenmesinde, kendisine gönderilen üyelik
ve istifa bildirimleri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan işçi
bildirimlerini esas alır. şeklinde bir düzenleme
yapmıştır. Bu düzenlemeyi de 5838 sayılı Kanunun bu
yönetmeliği ile de 21 Temmuz 2009da yürürlüğe sokmuştur.
2822
sayılı Kanunun 12nci maddesi Bir işkolunda çalışan
işçilerin yüzde onunun tespitinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca her yıl Ocak ve Temmuz aylarında
yayımlanacak istatistikler esas alınır. şeklinde bir
düzenleme yapılmıştır ancak Bakanlık, ocak ayında
yayınlanması gereken istatistiklerin yayımını, yani
her yıl ocak ve temmuz aylarının 17nci günü olmasına
rağmen, 2010 Ocak ayı istatistiklerini henüz
yayımlamamış, bugünden sonra da yayımlamayacaktır
çünkü Sayın Salih Kapusuz ile bu tür acil kanunların acil imzası
hâline gelmiş Saygıdeğer Milletvekili Sayın Veysi
Kaynakın teklifleri ile 5/5/1983 tarih ve 2822 sayılı Toplu
İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 12nci maddesinin üçüncü
fıkrası Bakanlık; yetkili sendikanın belirlenmesinde ve
istatistiklerin düzenlenmesinde, 1/8/2010 tarihinden itibaren kendisine
gönderilen üyelik ve istifa bildirimleri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna
yapılan işçi bildirimlerini esas alır. Bu tarihe kadar Bakanlıkça
yayımlanmış bulunan en son işçi ve üye istatistikleri
geçerlidir. şeklinde değiştirmiştir.
Bu
değişiklik şuna işaret eder saygıdeğer
milletvekilleri: Hükûmet, kendi yaptığı kanunundan bir yıl
sonra rücu etmiştir. Açıkça söylüyorum: Yandaşı bir sendikanın
teklifini kanunlaştırarak aczini ortaya koymuştur. 124 bin üyeli
42 bağımsız sendikayı sözleşme yapamaz hâlde kapsam
dışına atmıştır ve bugün sendikayım diye
gezen sarı sendikaların 2011e kadar ömrünü ve
hükümranlığını artırmıştır.
Bu skandalla kalsa
iyi, bir başka skandal daha var. 17 Temmuz 2009 tarih ve 27291
sayılı Resmî Gazetede yayımlanan iş kollarındaki
işçi sayıları ve sendikaların üye sayılarına
ilişkin istatistik rakamlarında, belki de Bakanlık bir
imkânsızı başarmış ve bir iş kolundaki toplam
işçi sayısından daha fazla sendikalı üye bildirmiştir.
Tarım ve ormancılık, avcılık ve
balıkçılık iş kolunda toplam işçi sayısı
96.682 olarak gösterilmiş iken bu iş kolunda faaliyet gösteren toplam
6 sendikanın kayıtlı işçi sayısı toplamı
137.741 olarak ilan edilmiştir. Bu, kelimenin tam anlamıyla bir
skandaldır, Sayın Bakan sizi tebrik ediyorum! Böyle, 96 bin
işçiyi 137 bin sendikalı olarak göstermek müthiş bir
olaydır.
Ayrıca,
Hükûmet, bütün bu olumsuzlukları geçiştirmek için yetkili sendika belirlenmesinde
bir yıl önce çıkarılmış kanunu inkâr etmiş ve
daha önce bahsettiğim 18/1/2010 tarihinde verilmiş bir kanun
teklifiyle eskiye dönüş yapmıştır. Bu yolla, 2010 Temmuzunu
ve 2011 Ocak dönemlerini mevcut durumla geçiştirdiniz, hayırlı
olsun. İş birliği yaptığınız sendikalar var.
Çıktınız Plan ve Bütçede birtakım imzaları da
gösterdiniz ama bu eylemi yapmakla, kanun koruyucu olmak durumunda olan
Sayın Çalışma Bakanı iş birlikçi konumuna
düşmüştür, yolsuzlukta ve haksızlıkta iş birlikçi
konumuna düşmüştür. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Soruşturmalık aslında.
MEHMET
EKİCİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ülkemizin temel ve
kronik sorunu işsizliktir. İşsizlik, diğer tüm
sorunların da ana kaynağıdır. Kayıt
dışı ekonomi de işsizliği beslemekte ve aynı
zamanda işsizlikten de beslenmektedir. Tüm ekonomik ve sosyal
politikaların istihdamı artırmayı hedefleyen ve
odağında insan olan politikalar hâline getirilmesi gerekmekteyken,
ülkemizde işsizliği önleyici yeterli önlem alınmamakta, bunun
yanı sıra, işsiz kalma tehlikesiyle karşı
karşıya kalan işçilerin mücadelesi de gözden
kaçırılmaktadır. Kamuoyunda kiralık işçilik olarak
bilinen ve özel istihdam bürolarına, istihdam ettikleri işçileri
başka işverenlere kiralama yetkisi veren düzenleme Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından iade edilmiştir ama bu iadeye
rağmen, Çalışma Bakanı, birçok konuşmasında
konunun yeniden gündeme getirilmesi konusundaki ısrarını
sürdürmektedir. İşçileri bir meta hâline getirecek bu düzenlemeye
Türkiye kamuoyu ve işçi konfederasyonları karşı
çıkmış, bu düzenlemenin Türkiye gündeminden
çıkarılmasını istemiştir. Güvencesiz esneklik
yaklaşımı ülkemiz şartlarında işçilerimizi köleleştirmeye
yönelik politikalar olarak görülmekte ve yapılan uygulamalar ile bu
görüş desteklenmektedir.
Elimde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş
Teftiş Kurulunun yaptığı bir araştırma raporu
var. Bakın, kiralık işçi olarak ve taşeron işçi olarak
çalıştırılanların, PTT kurumlarında kiralık
işçi olarak çalıştırılanların yıllık
izin kullanamadıklarını ve haklarının
gasbedildiğini iş müfettişleri tespit etmiş. Sayın
Bakanın bu konuda yaptığı bir soruşturma var
mıdır, bunu merak ediyorum.
Bir başka
konu da meşhur Tekel direnişidir. Buradan, bu kürsüden bir
milletvekili olarak, eylemlerinin, hak arama mücadelelerinin 51inci gününde
olan Tekel işçilerine selam gönderiyorum. Mücadeleleri haklı bir
mücadeledir, mücadeleleri ideolojik değil, ekmek arama, hak arama,
çocuklarının geleceğinin hak arama mücadelesidir. Bu noktada,
bir milletvekili olarak, Türkiye Cumhuriyetinin sorumlu bir
vatandaşı olarak bu mücadelelerinin de sonuna kadar arkalarında
olduğumu ifade ediyorum. Ancak, bakınız, bugün Sayın
Başbakanı dinledik, Sayın Başbakanın bugün Tekel konusunda verdiği bilgilerin önemli bir bölümü yanlış olmakla
birlikte -umarım yanlış bilgilendirilmiştir- ama tehdit
kokan da bir ifade sezdik. Demokratik duruşumuz gereği bir ay daha
tahammül edeceğiz. demek Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının
ağzına yakışan bir ifade değildir. (MHP
sıralarından alkışlar) Çünkü o Başbakan o Tekel
işçisinin de başbakanıdır.
Yine bu süreçte
bir başka garabeti daha yaşadık. Sayın Başbakan Tekel
işçileriyle görüşüyordu. Konuyla ilgisi bakımından
söylüyorum. Sayın Başbakanın ifadesiyle, Sayın Maliye
Bakanını ve Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı
Beyi, Başbakan Yardımcısını heyette gördük. Ama bu
işlerin asıl sorumlusu olan Çalışma
Bakanlığı neredeydi? İlk görüşme trafiğinde
rastlamadık. İkinci görüşme trafiğinde de televizyonun alt
köşesinden elini görmek nasip oldu! Bu işi kim yapacak, kim
düzeltecek? Biz bütçe konuşmalarında Sayın Bakandan rica ettik:
Eğer tarihe işçi ve memur dostu bir bakan olarak geçmek
istiyorsanız hiç olmazsa Çalışma Genel Müdürünüzü bu
işçilere gönderin. diye ricada bulunduk bu kürsüden bütçe görüşmelerinde.
Ama Sayın Çalışma Bakanı çalışma
hayatının hiçbir yerinde yok. Onun için Sayın Çalışma
Bakanı bu Tekel işçilerini de anlamak durumunda değil,
anlayamıyor, kanunun kendisine gösterdiği mükellefiyetleri de yerine
getirmekten son derece aciz durumdadır maalesef.
Değerli
arkadaşlarım, asgari ücret konusu, asgari ücretin tespiti konusunda
Sayın Bakan Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına
katılmayarak, işveren kesimiyle anlaşarak, asgari ücreti sefalet
ücreti olarak belirlemiş ve İŞKUR Genel Kurulu gibi sivil toplum
örgütlerine açık olması gereken bir yerde sendikalara, yani
İŞKURu asıl oluşturacak güç odağına beşer
dakika sınırlama yaparak teamül dışı bir eyleme de
imza atmış bir Sayın Bakandır.
Dolayısıyla,
bu gensoru önergesinin haklı gerekçelere dayanan, haklı gerekçeler
üzerine kurulmuş bir gensoru olduğunu lütfen anlamanızı
rica ediyorum. Bu işin particilik boyutu ayrıdır, siyaset boyutu
ayrıdır. Ama eğer bugün Sayın Başbakanın
ağzından duyduğumuz laflar bir ay sonra eylemdeki Tekel
işçisine, altı ay sonra özelleştirilen Şeker
işçilerine uygulanacak bir şiddeti işaret ediyorsa ve bu
şiddet işaretine Sayın Çalışma Bakanı bir tedbir
almıyorsa, bu mesele bir parti meselesi olmanın ötesine geçmiş
bir mesele olarak Genel Kurulca algılanması gereken bir boyut
kazanır.
Onun için, lütfen
işçiyi anlayalım, lütfen emekliyi anlayalım, lütfen dar gelirli
vatandaşın ne çektiğini anlayalım ve kanuni düzenlemeleri
yapmaktan bihaber Sayın Bakana görevlerini hatırlatalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET
EKİCİ (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Doğru olan,
Sayın Bakanın istifa etmesidir. Yani sadece Sayın
Başbakanın komisyona bile almaması bir istifa gerekçesidir de
bizde ama Sayın Bakan görevlerini yerine getirmiyor, istifa etmelidir.
Burada
çıkacak, elbette kendini de savunacak, saygıyla da dinleyeceğiz
ama kendisinden bir ricam var: İşine geldiği zaman Cilalı
Taş Devrine kadar uzanarak gerekçe aramasın. Yüzde 47 oy
almış bir siyasi partisiniz, Mecliste 350ye yakın
milletvekiliniz var, kanun çıkarma yeteneğine sahip, hiç ortak
aramadan kanun çıkarma yeteneğine sahip ve atama yapma kudretine
sahip bir iktidarsınız. Bunun karşılığını,
size burada yapılan eleştirileri, size burada yapılan iyi niyetli
eleştirileri partizanlık başlığı altında
ele almayın; rica ediyorum sizlerden, Sayın Genel Kuruldan rica
ediyorum, partizanlık boyutunda ele almayalım ve Cilalı Taş
Devrine kadar uzanacak, geriye dönük yedi yıllık iktidarı bir
kenara
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen bağlayınız.
MEHMET
EKİCİ (Devamla) Tamam efendim.
Teşekkür
ederim.
savunmalarla da
lütfen kamuoyunu oyalamayın çünkü bu Taş Devrine kadar uzanan
savunmaları muhalefet yutmuyor, Türk milleti yutmuyor, iktidara da hiçbir
faydası yoktur.
Yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ekici.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Çetin Soysal.
Buyurunuz
Sayın Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün burada Sosyal Güvenlik Bakanı ile ilgili verilen
gensoruyu görüşüyoruz.
Tabii, sosyal
güvenlik, emeğe, alın terine sahip çıkmak, iş
kazalarına önlem almak, insanın insanca yaşayabileceği
toplumsal yapıyı kurmak, düzenlemek ve sosyal güvenlik şemsiyesi
altında tüm yurttaşlarımızın geleceğini
sağlamak demek ama bugün ülkemizde ne yazık ki Bakanlığın
adı var, kendi yok. Sosyal güvenlik, sosyal devletle olur. Girmek için
uğraştığımız Avrupa Birliğindeki
çalışma ve sosyal güvenlik normlarını ele
aldığımızda Türkiyenin ne kadar uzak olduğunu
görüyoruz.
Yaptığınız
Sosyal Güvenlik Yasasıyla çalışana dönük haksızlık,
ihanet yasası olarak hayatımıza girdi. Biz o zamanlar
İnsanları açlığa, yoksulluğa mahkûm edecek bir
yasadır. demiştik, Bu ihanet yasasıdır. demiştik.
İşte yaptığınız ihanetler: Hastanede yatan
hastalardan katılım payı alınmasın. dedik, kabul
etmediniz. Ölen sigortalının dul eşine eskiden olduğu gibi
eşinin maaşının yüzde 75i ödensin. dedik, yüzde 50ye
indirdiniz. İşsiz kalan vatandaşlarımızın
sağlık sigortası primi ile emeklilik primleri işsizlik
sigortasından ödensin. dedik, karşı çıktınız.
Çocukların anne sütüyle beslenmesi çok önemli. dedik, Anneye 1.386 lira
emzirme yardımı yapılsın. dedik, emzirme
yardımını 70 liraya düşürdünüz. Ağır ve tehlikeli
işlerde çalışanlar, gazeteciler, yıpranma hakkından
yararlanıyorlardı; bu hakkı sınırladınız.
Biz Yıpranma hakkından yararlananlar bu haklarını emekli
oluncaya kadar sürdürebilsin. dedik yani Kazanılmış
hakları koruyalım. dedik, karşı çıktınız.
Muhtarların sosyal sigortalar primini devlet ödesin. dedik, Seçimle
gelen herkes sigortalı olsun. dedik, muhtarları mağdur ettiniz.
Sosyal güvenlik destek primini kaldırmıyorsanız bari yüzde 15e
çıkarmayın, yüzde 10da kalsın. dedik, reddettiniz. Sosyal
güvenlik sisteminde reform yapacaksınız, reforma önce bu alanda, yani
kayıt dışı çalışanları kayda alarak
başlayın. dedik, kabul etmediniz.
Bugün Türkiyede
milyonlarca çocuk yatağa aç girmektedir. Açlık sınırı
altındaki ailelere onların onurunu koruyarak yardım edilsin.
dedik ve Müslümanlıkta sağ elin verdiğini sol el görmeyecek
kuralı vardır. dedik, Yoksulları teşhir ederek
yapılan yardımlar tüm çağdaş ülkelerde reddedilmektedir.
dedik ve Biz çağdaş ülkelerdeki gibi yoksullukla mücadele edelim,
yoksullukla kurumsal mücadelenin yolunu açmak için aile sigortası
uygulamasını getirelim. dedik, reddettiniz.
İşte
siz, böyle bir sosyal ihanet yasasını çıkardınız. Siz
de biliyorsunuz ki, yasanın asıl adı Sosyal Güvenlik Yasası
değil, sosyal ihanet yasasıdır. İşçiye ihanettir,
emekçiye ihanettir, alın terine ihanettir. Bu ülkenin, alın teriyle
geçimini sağlayan gerçek hak sahiplerine ihanettir.
Bakın bunlar
kimler: Yalnızca 2009 yılında 92 maden işçisi, işinin
başında, yerin altında yaşamını yitirdi.
Ekmeğini toprağın altından çıkaran 92 maden
işçisi birer ikişer, maden ocaklarında, iş kazalarında
yaşamlarını yitirdiler ve günde 20 liraya çalışanlar
var, kayıt dışı çalıştırılanlar var.
Ağır ve Tehlikeli İş Kolu Yönetmeliği işlemiyor.
Çoğunun sigortası yok. İşveren hiçbir güvenlik önlemi almıyor
ve işçiler birer ikişer ölüyor. 19uncu yüzyıl
koşullarını, vahşi kapitalizmi orada görüyoruz.
Bu
Bakanlığın müsteşarı var, müfettişi var,
Bakanı var ancak umursamaz, izleyici bir tavır içerisinde, umursamaz
bir yaklaşım içerisinde olduğunu ne yazık ki görüyoruz.
Kot kumlama
işçileri
Bingölün Karlıova ilçesinin, Taşlıçay ve
Toklular köyünde neredeyse her evde bir silikozis hastası var.
Düşünebiliyor musunuz, iki köyün bütün erkekleri hasta. Başta
İstanbul olmak üzere, Sinop, Tokat, Bingöl, Siirt, Erzurum, Zonguldak ve
Çorumda, kot taşlama sonucu ciğerleri iflas etmiş,
memleketlerine dönen çok sayıda işçi var. Bu insanlar
yaşamlarını idame ettirmek için, o kot taşlama yerlerinde,
kumlama yerlerinde çalışmayı kabul etmişler ama bunlara
dönük, kayıt dışılığa karşı hiçbir
önlem alınmadığı gibi mahkeme kapılarında
sürünmesi söz konusu olacak hâle getirdiniz.
Değerli
arkadaşlarım, Tuzla tersanelerinde insanlar öldü. Yeni üretilmiş
bir geminin filikalarında 16 işçi bindirilerek denemeler
yapıldı. Burada Emrah Varol, Ramazan Aygün, Ramazan Çetinkaya
hayatını yitirdi. Daha sonra İbrahim Çelik hayatını
yitirdi, Kemal Turan hayatını yitirdi, İhsan Turan
hayatını yitirdi, Murat Çalışkan hayatını
yitirdi. Onlar gibi yüzlerce insan hayatını yitirdi ve ne yazık
ki yüzlerce insan orada ağır ve tehlikeli iş kolunda,
önlenebilir ölümler olmasına rağmen, Mecliste yapmış
olduğumuz çalışmalara rağmen, ilkel şartlardaki
çalışmaların getirmiş olduğu o olumsuzluk ne
yazık ki Bakanlığınız tarafından gereği hâlâ
yapılamadı, yapılamıyor, burada tutulan raporlara
rağmen, sayfalarca Meclis araştırması, İnsan
Hakları Komisyonundaki çalışmalarımıza rağmen.
Ve değerli
arkadaşlarım, daha dün ikinci yılını
andığımız Davutpaşadaki ruhsatsız maytap
atölyesinde meydana gelen patlamada 21 insanımız hayatını
yitirmişti ve o insanlara yapılan vaatler bile sözde kaldı ve
oradaki insanlar kayıt dışı
çalıştırılıyorlardı, kaçak iş yerinde
çalıştırılıyorlardı. Yine Ayşe Denizdalan,
Sadife Düdüş, Gülden Çiçek, Necla Özveren ve Sevgi Sesli, kim bunlar
biliyor musunuz? Bunlar Bursada gece yarısı çıkan
yangında, 5 kadın işçi, fabrika kapısının üzerinden
kilitli olması sebebiyle yaşamlarını yitiren tekstil
işçisi çocuklarımız. Ayşe Denizdalan on beş, Sadife
Düdüş on altı yaşındaydı. Otuz iki yaşındaki
Sevgi Sesli üç aylık hamileydi, günde on altı saat
çalıştırılıyordu ve hiçbirin sigortası yoktu. Bursada
bu can yakıcı durum Türkiyedeki diğer fabrikalardan da
farksız.
Değerli
arkadaşlarım, mevsimlik tarım işçileri, kamyon
kasalarında yaşam mücadelesi veren insanlar, hiçbir sosyal
hakları yok. Günlük 7 lira yevmiyeyle çalıştırılmak
zorunda kalan, kayıt dışı çalıştırılan,
sosyal güvenliği olmayan
Siz bu hakkı mevsimlik tarım
işçilerine ne yazık ki tanıyamadınız,
tanımıyorsunuz. Sırf sendikalaştıkları için
Anayasayı, uluslararası sözleşmeleri ihlal ederek, itfaiye
taşeron firmasını, üstelik adı Deniz Fenerine
karışmış insanlara, altyapısı olmayan,
tulumbacı anlayışı içerisinde vermekten
kaçınmadınız. İstanbul İtfaiyesini bile
peşkeş çektiniz ve orada Anayasanın, sırf
sendikalaştıkları için Anayasanın 51inci maddesinin ihlal
edilmesine, bir kamu kuruluşunun bu yöntemi denemesine göz yumdunuz,
seyirci kaldınız, gereğini yapmadınız. Bugün itfaiye
işçileri için ikna odaları kurdunuz
AHMET YENİ
(Samsun) İkna odaları sizin işiniz.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) ...sendikadan uzaklaşın dediniz ve kalktınız, Deniz
Fenerinde adı geçen insanlara teslim ettiniz, peşkeş çektiniz,
iş birliği yaptınız. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Değerli
arkadaşlarım, bugün bir dram, bir trajedi yaşanıyor.
Ankaranın soğuk kış günlerinde hak arama mücadelesi veren,
seslerini, feryatlarını duyurmaya çalışan, yaşam
mücadelesi veren bu insanları 4/C kölelik kapsamına alarak
zulmediyorsunuz, sonra bunun adına da merhamet diyorsunuz. Sizin merhamet
anlayışınız bu ise alın o merhameti
başınıza çalın. (CHP sıralarından
alkışlar) Çünkü, siz, insanları aç bırakarak
ağlatıyorsunuz, cahil bırakarak yalvartıyorsunuz. Ama bu
Tekel işçileri size yalvarmıyor, 4/C köleliğine karşı
baş kaldırıyor, sizin tüm bu baskılarınıza
rağmen boyun eğmiyor çünkü siz etkisiz, siz tepkisiniz, siz mürit bir
toplum istiyorsunuz, onu yaratmaya çalışıyorsunuz.
Siz Mizgini
tanıyor musunuz? Mizgin talasemi hastasıydı, uygun ilik de
bulunmuştu. Ama dünyalar güzeli Mizgin şimdi hayatta değil.
Mizgin bir Tekel işçisinin, Ankaradan memleketine döndüğünde
kızının tabutuna sarılan bir Tekel işçisinin
kızı. Mizgin Müjde demek Kürtçe. Hani açılım
yapıyorsunuz ya, onu da yanlış yerinden açıyorsunuz.
Mizginleri yaşatmayı başarırsanız yapacaksınız
açılımı, asıl müjde o olacak vatandaşa.
Tekel
işçilerinin dramı, bir buçuk yaşındaki çocuğu yüksek
ateşle hastaneye kaldırılan bir annenin dramıyla özdeş
olmuş. Babasına destek vermek için kilometrelerce uzaktan gelen yedi
yaşında bir kız çocuğu var. Ankara Valisinin Çocuklar
korkuyor. dediği yerde çocuklar var, çocukların geleceği için
ölümü göze alan anneler, babalar var. Diyarbakırdan gelmiş yedi
aylık hamile kadınlar var ve orada Türkiye'nin dört bir yanından
gelmiş, Doğudan, Güneydoğudan, Karadenizden, Egeden
gelmiş 5 çocuklu, 6 çocuklu, 7 çocuklu analar var, babalar var. Ölümü göze
almış binlerce yürek var orada, binlerce yürek. Eksi 5 derecede,
soğukta sokakta, betonlarda yatanlar insanlar var orada ve en önemlisi
Türkiye'nin, Türk insanının duyarlılığı var
orada. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) İzmirden gelen var mı? İzmir Belediyesinden gelen
var mı?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Bu sorunları, bu insanların sorunlarını çözmesi
gereken iktidarınız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınız oligarşiye, mutlu azınlığa
hizmet etmekten yarattığınız rantçı politikalarla
yaptığınız yolsuzlukların getirdiği bedeli bu
insanlara ödetmek durumunda kalıyorsunuz. Sayın Bakana
hatırlatmak gerekiyor: Sizin o koltukta oturma nedeniniz o
işçilerdir.
Memleket bu
durumda, ülkemizde işsizlik 13,4. Yani her 100 kişiden 13ü işsiz
ve tarımda her 100 kişiden 87sinin sosyal güvenliği yok.
İşsizlik almış başını gitmiş.
Çalışanlar perişan durumda. Öğretmenler perişan,
atanamayan binlerce öğretmen var. İşte, memleketimizdeki insan
manzaraları.
Değerli
arkadaşlar, işçiler sokakta, ekmekleri için mücadele ediyor. Sizler
ülkenin kaynaklarını kendi yakınlarınıza
peşkeş çekerken, ülkenin önemli, değerli
kuruluşlarını satarken, uluslararası sermayeye hizmet
ederken, kendi çocuklarınıza, damatlarınıza,
yandaşlarınıza olanaklar sağlarken, oluşturduğunuz
sonradan görme mutlu azınlıkla mutlu mutlu yaşarken
etrafınızda etten duvarlar ördünüz ve ileriyi görememe noktasına
geldiniz. Yani geçmişte mücahit idiniz, sonra müşahit oldunuz, arkasından
müteahhit oldunuz, her işe müsait oldunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) Terbiyeli ol!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) İnsanların ekmeği ve aşıyla oynuyorsunuz,
sonra da Kriz teğet geçti hamdolsun, iyiyiz. diyorsunuz. Sizler iyi
olabilirsiniz ama ülkenin insan manzaraları ve ülkenin gerçekleri bu
değil. Ve çıkıp Milletimizin bize emanet ettiği
kasayı kusura bakmayın soydurmayız. diyorsunuz. O kasanın
kimlere çalıştığı, kimlere peşkeş
çekildiği, yani kediye ciğer teslim ettiğini ne yazık ki
görüyoruz. Damadının şirketine kredi verirken görüyoruz,
gemiler, gemicikler alınırken görüyoruz,
yarattığınız oligarşik yapıyla, mutlu
azınlıkla görüyoruz. Uzun süre askerlik yapan
çocuklarınızın durumuyla görüyoruz. Yüksek maliyetli, fahiş
fiyatlarla yaptırdığınız projelerle kasayı
nasıl koruduğunuzu ibretle görüyoruz ve gün gelecek devran dönecek,
elbette bunların hesabı bir gün yüce divanlarda görülecek.
İktidara
geldiğinizden bu yana, 21 milyarlık varlık
satışı, 80 milyarlık dış borçlanma, halka ait
fabrikaların, bankaların, limanların özelleştirilmesi
sonucunda 30 milyar 712 milyon dolar
Bütün bu kaynakları o kasanın
içinde erittiniz, yok ettiniz. Bir tek istihdam dahi yaratmadınız.
Tarımı öldürdünüz, hayvancılığı yok ettiniz,
insanları açlığa, yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiniz.
Değerli arkadaşlar,
ben ülkemin dört yanında fotoğraflarını ortaya
çıkaracağımız insanlarımızın
yaşadığı açlıktan, sefaletten utanıyorum. Ben
emeklilere reva görülen yaşam koşullarından utanıyorum.
Geçim sıkıntısı çeken memurumun durumundan utanıyorum.
İtfaiyenin, Türk Hava Yollarının
taşeronlaşmasından, değişik kurum ve
kuruluşların peşkeş çekilmesinden ve
çalışanın sorumluluğunu taşerona havale eden
anlayışınızdan utanç duyuyorum.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Biz de sizden utanıyoruz.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) 3 milyon işsizimiz var, 3 milyon asgari ücretlimiz var.
diyen Bakanın sözlerinden utanç duyuyorum. 4/C kölelik sistemini merhamet
diye gösterenlerin merhamet anlayışından utanıyorum. Sosyal
devleti ortadan kaldıran, insanı insana muhtaç eden,
görmediğiniz yokluğu, yoksulluğu görmenin utancı içindeyim.
İntihal yapan bir kişinin Sosyal Güvenlik Bakanı olmasından
ne yazık ki utanç duyuyorum. Ülkenin yolgeçen hanı
olmadığını söyleyen ve bu ülkenin gerçek sahiplerine, Tekel
işçilerine Bu ülke sahipsiz değil. diyen Başbakanın bu
sözlerinden utanıyorum.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Utan! Utan!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Atanamayan öğretmenlerimize
yaşattığınız sıkıntılardan
utanıyorum. Aç bırakarak ağlatan, cahil bırakarak yalvartan
anlayışınız utanç verici bir anlayıştır.
Seksen yıllık cumhuriyetin malını, mülkünü
yandaşlarına peşkeş
çeken bu iktidarın uygulamaları utanç verici uygulamalardır. Al
ananı git. diyen anlayışınız utanç verici bir
anlayıştır. Popülist, oportünist
yaklaşımlarınız, okyanus ötesine körü körüne
bağlılığınız utanç veren
anlayıştır. Her konuşmanızda tehdit unsuru içeren
konuşmalarınız utanç vericidir. Bir aylık süre
verilmiş Tekel işçilerine. O bir aylık süreyi veren
anlayış utanç verici anlayıştır ve daha önemlisi
burada göstereceğim tablolar çok daha utanç verici.
Burada,
görüyorsunuz, bu fotoğraftaki yaşlı insan Kore gazisi. Daha
doğrusu Kore gazisinin cesedini görüyorsunuz. Şu anda, ülkesi için
adını bile duymadığı topraklara gitmiş, donarak
öldü, açlıktan öldü bu insan. Peki, sadece bu mu? Burada, bir Kore gazisi
kadar şanssız değil belki ama bir kap yemeği
yakalamanın mutluluğunu yaşayan bir tablo bu. Bu tabloyu görüp
de utanmamak mümkün mü? Bu fotoğrafı görüp de, bu manzarayı
görüp de utanmamak mümkün mü?
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) İçler acısı
Yazıklar olsun!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Yazıklar olsun tabii ki. Tabii ki yazıklar olsun! Kulu
kula muhtaç eden anlayışa yazıklar olsun!
Adanada
çocuklar, pazarda pazarcıların çöpe attığı sebzeleri
topluyorlar. Kimi çürük, kimi ezik, kimi yarım sebzeler ama yine de
toplamak zorundalar, evine aşını götürmek zorundalar. Bunu bu
hâle getirenlerin elbette ki utanması gerekiyor. Utanmanız gerekiyor.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Sizin sosyal demokrasi anlayışınızı
anlat bakalım.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Bakın, burada -ben bu evlere gittim gördüm- insanlar
nasıl yaşıyor biliyor musunuz? Burada ilkel şartlarda
yaşıyor. İşsizler, açlar, sefiller. Bir odada bir aile
yaşıyor. Her ailenin 3 tane, 4 tane çocuğu var. Ne diyordunuz?
3 çocuk. Al sana 5 çocuk! Al sana 10 çocuk! Ve burada bir odada
yaşamını idame ettirmek zorunda kalan insanlar. Bu evlerden
yüzlerce var.
Bu evler neresi
biliyor musunuz? İstanbul, 2010 Avrupa başkenti. Bu ev neresi biliyor
musunuz? Türkiye'nin, dünyanın en eski yerleşim bölgesi, Fatih. Fatihteki
fotoğraflar ve insan manzaraları. Ve bu evlerde insanlar
yaşıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Çoluk
yaşıyor, çocuk yaşıyor ve ne yazık ki bu manzaraya
sadece laf atarak bakabilirsiniz. Bunun için çözüm üretmek gibi bir
anlayışınız yok, çünkü sizler ne yazık ki etkisiz,
tepkisiz, mürit bir toplum yaratma anlayışının
insanlarısınız.
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) Siz kaç tane ev yaptınız döneminizde?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Bakın, burada bir kadın. Çöpün içerisinde yiyecek
toplamaya çalışıyor. Hayatını idame ettirmek için
yapıyor bunu. Bu, Adapazarında bir kadının dramı, bir
kadının trajedisi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Laf
atacağınıza çıkın deyin ki: Evet, arkadaş,
yoksullukla birlikte mücadele edelim. Ama siz ancak bunları algılamak
Çünkü sırça köşklerinizde
Çünkü sizler bir
azınlığın, bir oligarşinin, mutlu bir
azınlığın mutluluğu için çaba sarf eden insan
anlayışından başka bir şey değilsiniz.
AHMET YENİ
(Samsun) Siz nerede yaşıyorsunuz, siz?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Bakınız, bir gerçek daha. Bir gerçek daha. Bu
fotoğraf. Gaziantepte yaşlı bir insan, yardım
kuyruğunda izdiham nedeniyle yere düşüyor, elindeki bastonu da
kurtaramıyor onu ve görüyorsunuz ki o izdihamdan nasibini alıyor. Bu
Gaziantep. Gaziantepte yaşlı insanlar ve burada insanı insana
nasıl muhtaç ettiğinizin fotoğrafıdır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Yine, burada
yardım kuyruğu. Yanlış anlamayın, bu kadınlar
gözaltına alınmış filan değil; uzun saatler boyu
yardım için bekleyen insanlar bunlar. Ne acıdır ki ülkemizde
yardım kuyruklarında insanlar beklemek zorunda kalıyor.
Yazık bunlara. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bunlara
sahip çıkmak yerine ne yapıyorsunuz? Burada laf atmaya
yelteniyorsunuz.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) Laf atmıyoruz, biz oradan geliyoruz! Sen ne anlatıyorsun?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Yine, burada bir dram var. Bakın, aslında bu insanlar
sıraya girmişler. Niye sıraya girmişler? Çünkü 450
kişinin alınacağı yere 14 bin 500 kişi müracaat
ediyor. 14 bin 500 kişi, sabahın köründe gelmişler iş
istiyorlar, aş istiyorlar.
Yine burada,
Edirnede Sosyal Yardımlaşma Fonunun dağıtacağı
Muhtaç ailelere 100er lira dağıtıyorlar ve bunun için de
binlerce insan sıraya girmiş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Peki, bu fotoğraflar utanç fotoğrafı değil mi?
Bunlara baktığınız zaman utanmıyor musunuz? Burada
işsizlik, burada dram, burada trajedi yaşanırken gelip de bu
insanların sorununu çözmesi gereken Parlamentoda buna dönük, yoksullukla
mücadele etmeye dönük, sadece en son Ankarada kömür dağıtmayı,
fakirlere kömür dağıtmayı bir sosyal proje gibi görerek, burada
sonuç alamazsınız.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) Tekel işçileri beş yıldır sokakta, sen
neredeydin?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Burada sosyal devleti kurmanız lazım. Sosyal devleti
kurmak için de C-4 hâline dönüştürdüğünüz 4/Clileri ortadan
kaldırmanız lazım.
AHMET KOCA
(Afyonkarahisar) Senin zamanında 4/C yoktu!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Sosyal devlet olmanız için, 4/Bleri kaldırmanız
lazım, taşeron sistemini kaldırmanız lazım. Bu
fotoğraflardan, önce utanmanız lazım, utanmanız lazım.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Villandan mı çektin o fotoğrafları?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Tabii, oligarşinin yapısısınız. Deniz
ötesinden talimat alırsınız, gelir burada ahkâm kesersiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Soysal, lütfen sözlerinizi bağlayınız.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Ama bir şeyi bilin ki, elbette ki, Aşık Mahzuninin
dediği gibi Yoksulun sırtından doyan doyana/ Bunu gören yürek
nasıl dayana/ Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana/ Bilmem söylesem
mi söylemesem mi?
Nice yiğitleri,
Tekel işçilerini orada kuru soğana mahkûm ediyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Emeklileri, işçilerimizi kuru
soğana mahkûm ediyorsunuz. Elbette ki bunların bir gün gelir
hesabı sorulur. Sizler oligarşiye hizmet ediyorsunuz, mutlu azınlığa
hizmet ediyorsunuz ve bir gün gelir bunların hesabı sorulur.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) Bırak ajitasyonu!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Elbette ki bu gensoruyla ilgili bence sonucu beklemeden
Bakanın istifa etmesi gerektiğini ifade ediyorum.
Buradan size
değil, buradan o büyük mücadeleyi götüren, onurlu mücadeleyi götüren,
etkisiz, tepkisiz değil, mürit olma anlayışı içinde
değil, o Ankaranın soğuk kış günlerinde
kadınıyla erkeğiyle yiğitçe mücadele veren Tekel
işçilerine selam olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Soysal.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, grubumuzu itham edici çok
ağır sözler sarf edilmiştir. 69a göre söz istiyorum, kısa
bir söz.
BAŞKAN
Anlayamadım efendim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Grubumuzu itham edici çok ağır sözler
söylenmiştir gerçekle bağdaşmayan. Kısa bir açıklama
yapmak istiyorum.
BAŞKAN Ne,
hangi söylemdi? Ben pek öyle bir şey algılamadım ama. (AK
PARTİ sıralarından Aaa sesleri, gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Hangi sözüyle?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Grubumuzu itham edici, eleştiri
sınırlarını aşan beyanlarda bulunmuşlardır.
Çok kısa söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, buyurun.
Buyurunuz
Sayın Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, İstanbul Milletvekili Çetin
Soysalın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sevgili arkadaşlarım, benim bir seviye
sorunum var cevap verme konusunda ve konuşurken. Müsaade ederseniz o
seviyeyi koruyarak konuşmama devam etmek istiyorum ve cevap vermek
istiyorum.
Şunu da
belirtmek isterim ki Sayın Soysal bu yaşına kadar siyasi tarihi
içinde ne edindiyse, bilgi birikiminde, tırnak içinde entelektüel bilgi
birikiminde ne gibi kelimeler öğrenmişse veya öğrenememişse
hepsinin içinde olduğu bir konuşma yaptı.
Eskiden beri
tanırım kendisini. Bir dost tavsiyesi: Eleştiri yaparken, cevap
verirken kullandığı kelimelerin anlamlarını
doldurarak, anlamlarını ve kelimeleri yerli yerine oturtarak cevap
verir veya konuşursa biz de kendisini daha sağlıklı olarak
dinleyebiliriz diye düşünüyorum.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Senden öğrenecek değil bunları.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Şimdi, öncelikle belirtmek isterim ki
kişilerin siyasi duruşlarını eleştirebilirsiniz,
elbette eleştirilecek olan yerler vardır, ama kişilerin özel
hayatına müdahale etmek her şeyden önce kişilik hak ve
özgürlükleriyle bağdaşmaz, daha sonrası da ayıptır.
Eleştirmek ile hakaret etmek arasında arkadaşlarım, ince
bir çizgi vardır. Bu çizgi tutarlılık ister, nezaket bekler.
Hukukta eleştiri ile hakaret etmek arasında bazı kriterler
vardır bunları birbirinden ayırmayı gerekli kılan ve
yeterli gören. Bunlardan en önemlisi: Eleştirirken
kullandığınız dil ile söylediğinizin içeriğinin
birbiriyle örtüşmesi gerekir ve bir denge kurulması gerekir.
Şuna dikkat etmek gerekiyor: Bizler siyasi kültürü üretmenin en önemli ve
birincil kimlikleriyiz. Sizin yaptığınız gibi,
çatışan, dinlemeyen, gerçeklikle bağdaşmayan beyanlarda
bulunan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bahçekapılı
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Grubunuza anlatın, grubunuza anlatın onları! Sizden
eğitim alacak hâlimiz yok ki!
BAŞKAN
Sayın Bahçekapılı, lütfen, size karşı ne söylediyse
ona cevap veriniz. Siz genel olarak bir laf söylüyorsunuz. Lütfen
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) Kısa bir süre daha rica ediyorum efendim, bir dakika daha
BAŞKAN
Buyurunuz. Lütfen
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Sayın Başkanım, ben de söz istiyorum
kullandığı kelimelerden ötürü.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Sataşmaların hepsine cevap
BAŞKAN
Sayın Bahçekapılı, lütfen, hangi konuda
sataşıldıysa ona cevap veriniz, genel konuşma
yapıyorsunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Peki, tamam efendim.
BAŞKAN
Buyurunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) Peki, Sayın Başkan.
Burada paparazzi
programlarına konu olmak için bulunmuyoruz. Derdimiz Facebookta en çok
tıklanan olmak da değil. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Tribünlere ajite ederek oy toplamak kolaydır ama
geçicidir. Bunun yerine çalışmak gerekir. Bunun yerine örneğin
Altındağda bir eve gitmek gerekir; Altındağdan bir
misafiri ağırlamak gerekir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bunun yerine örneğin, gerektiğinde tatilinizi
feda ederek bizim gibi çalışmak gerekir. Önce çalışın,
sonra konuşun!
Çok teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bahçekapılı.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, hangi sataşmaya cevap
verdi?
BAŞKAN Onu
ben de anlamadım efendim.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Sayın Başkan, kullandığı üslup,
seviyesiz kelimesine karşılık cevap vermem gerekiyor, bir
sataşma var. Ayrıca benim söylediğime yanıt vermedi,
kişiselleştirme dedi. Onunla ilgili de konuşmadım ama
şahsıma dönük seviyesiz kelimesi var. Bununla ilgili açıklama
yapmam gerekiyor.
BAŞKAN
Buyurunuz efendim.
Sataşmaya da
mahal vermeyiniz ama ne sataşmasına cevap verdiğinizi lütfen
açıklıkla söyleyiniz.
7.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Evet, bir sataşma var. O da nedir? Mutlu
azınlık. dedim. Kişiye dönük mü? Bir mutlu azınlık
var, bir oligarşi var, burada bir sataşma var ama seviye ise,
herhâlde siz Başbakana söylediniz Ayşe Nur Hanım,
Başbakanın seviyesine dönük söylediniz! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) Ne biçim konuşuyorsunuz?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Çünkü seviyem konusunda
FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) Sayın Başkan, müdahale edin! Böyle
Başkanlık olur mu?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla)
seviyem konusunda hiçbir sorun yok ama adres belli. Bu adresin
adı Başbakan! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Çünkü
Başbakanın konuşmalarının bazen seviye dışına
çıktığını yaşayarak görüyoruz. (AK PARTİ sıralarından ahlaksız
sesi, gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Başbakanı ağzına alırken
dikkatli ol!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Ahlaksız lafını aynen iade ediyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Başbakanın adını
ağzına alırken dikkatli ol, dikkatli olacaksın!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Aynen iade ediyorum. Çünkü, sizin anlayışınız
o.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Ondan öğreneceğin çok şey var. Çok
şey öğreneceksin Başbakandan. Dikkatli ol!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Geçmişte mücahittiniz, sonra müşahit oldunuz,
arkasından müteahhit oldunuz, her işe müsait oldunuz. Onun için
burada siyaset dersi vermek en son size düşer.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerekiyor çünkü bilmiyorsun!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Biz siyasetin caddelerini de, sokaklarını da biliriz. Biz
siyaseti insan için yapanlardanız. Biz siyasetin kıblesinin insan
olduğunu bilenlerdeniz. Biz öyle şeyler görüyoruz ki çivi
çakmışsınız. Evet, doğru, çivi çaktınız ama
o çivileri insan etine çaktınız.
SONER AKSOY
(Kütahya) Her zaman sataşan sensin!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Ne yazık ki öyle! Can yakıyorsunuz, insanların
canını yakıyorsunuz, açlığa, sefalete sürüklüyorsunuz.
Burada az önce gösterdiğim fotoğraflara sahip
çıkacağınıza bunlara çözüm üreteceğinize, insanlara,
insanlara
(AK PARTİ sıralarından Ahlaksız sesi,
gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, sataşmayla bir
alakası var mı bu konuşmanın?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Ahlaksız sensin, iade ediyorum, iade ediyorum, sensin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, sadece bizim grup
başkan vekilimizi uyarıyorsunuz. Lütfen adil olun!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Burada, burada
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ĵ Sayın Başkan, bana
yaptığınız uyarıyı lütfen konuşmacıya
da yapın. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Terbiyesiz de sensin!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Görevinizi hakkıyla yerine getirin.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Lütfen
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Burada, aç bırakarak insanları ağlatıyorsunuz,
cahil bırakarak yalvartıyorsunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, lütfen adil olun.
ÇETİN SOSYAL
(Devamla) - Onun için, bırakın bunları
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Görevinizi hakkıyla yerine getirin.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Bırakın bunları
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, siz biraz önce grup
başkan vekilinin sözünü kestiniz, Sataşmayla ilgili konuya gelin.
dediniz.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Ben bu lafları da size iade ediyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Bu lafları iade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Soysal
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Bu lafla bizi yıldıramazsınız, bizi
ürkütemezsiniz, bizi yıldıramazsınız.
BAŞKAN
Sayın Soysal
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Bırakın
Kimlere şirin görünüyorsunuz. Bizi
yıldıramazsınız. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.58
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gensoru
önergesinin görüşmelerine devam edeceğiz.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 21 milletvekilinin, çalışma hayatındaki
sorunlara ve ilgili kesimlere duyarsız kaldığı, görev ve
sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasıyla
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9) (Devam)
BAŞKAN
Hükûmet? Yerinde.
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcunun,
verilen arada, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın, makam odasına gelerek Genel Kurulun nasıl
yönetileceği konusunda kendisine talimat vermeye kalktığını
ve bu durumu şiddetle kınadığına ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, sizlerle bir konuyu paylaşmak istiyorum.
Biliyorsunuz -hâlâ da uygulanıyor zannediyorum- ülkemiz yasama, yürütme ve
yargı bağımsızlığına dayanılarak
yürütülüyor. Şu anda yasamayı temsilen burada bulunuyorum. Ama
yürütmenin yasamaya baskı yapma hakkı hiçbir zaman yoktur. (AK
PARTİ sıralarından Nereden çıktı? sesleri, CHP
sıralarından alkışlar) Ama demin, Bakanlar Kurulu üyesi bir
Bakan, Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç makam
odasına gelip, nasıl yöneteceğim konusunda bana talimat vermeye
kalkıştı. Bunu şiddetle kınıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu, son zamanlarda uygulanmaya
konulan, uygulanagelmeye başlayan yürütmenin yasama üstündeki bir
baskısının ikinci bir tezahürüdür, bunu şiddetle
kınıyorum! (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP KORAL
(İstanbul) Ne alakası var Sayın Başkan? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK
(Antalya) Sus!
BAŞKAN
Eğer var ise
Sakin olunuz
lütfen.
Eğer var ise
yönetimle ilgili bir tartışmanız, İç Tüzük gayet
açıktır, usul tartışması açarsınız.
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) Hakaret ediyor, müdahale etmiyorsun.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Saygısızlık yapma!
BAŞKAN
Usul tartışması açılır.
Şimdi de
alınmış olan Danışma Kurulu kararı nedeniyle
-bitimine kadar alındığı için- çalışmamıza
kaldığımız yerden devam ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak Meclis Başkanlığına, Meclisin hükmü şahsiyetine
yönelik bu girişimi protesto ediyoruz ve bütün milletvekillerini ve grup
başkan vekillerini davet ediyoruz; hep beraber, birlikte, bu yapılan
muameleyi kınayan bir bildiriye hep beraber, birlikte de imza atmayı
da huzurlarınızda teklif ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Son
konuşmacı olarak
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, o, Meclis yönetmesini bilmez. Onun
hakkı yoktur. O gitsin tarikat şeyhlerinin elini öpsün.
BAŞKAN
Bunu bilginize sunuyorum ve şiddetle kınıyorum! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkan, bu yaptığınız
açıklamayla ilgili çok önemli ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde
görülmemiş bir olay var. Üç dakikayı geçmemek üzere söz istiyorum ve
Sayın Oktay Vuralın önerisine katılıyorum. Bu
kınanmadığı sürece bu Meclisin oturumları
sağlıklı, yasal, İç Tüzüke uygun olamaz. Ya bu olay
kınanacak veya oturumlar
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, devam edin, dolduruşa gelmeyin.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, son konuşmacı, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır.
Buyurunuz. (BDP
sıralarından alkışlar)
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 21 milletvekilinin, çalışma hayatındaki
sorunlara ve ilgili kesimlere duyarsız kaldığı, görev ve
sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasıyla
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9) (Devam)
BDP GRUBU ADINA
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verilmiş olan gensoru önergesi hakkında
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz hakkı almış
bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir
kadının Başkan Vekilliği yaparken bu muameleye tabi
tutulması, artı, eğer yürütmenin yasama üzerinde bir
baskısı varsa bunun öz eleştirisi verilmelidir. Ben de buna
davet ediyorum. Akşamın ilerleyen bu saatinde kimsenin kimseyi bu koşullara
mağdur etmeye, mahkûm etmeye hakkı yoktur diyorum.
RECEP KORAL
(İstanbul) Sayın Başbakana laf atma var ama.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) - Bir erkek olduğu zaman gücünüz yetmez ama
kadınlar karşısında çabuk ahkâm kesiyorsanız bunun da
hesabı verilmelidir. Cinsiyetçi bir yaklaşımdır.
Türkiyede
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Ne alakası var?
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) - Dinleyin lütfen! Dinleyin!
Türkiyede
özellikle 24 Ocak kararlarıyla derinleşen, 12 Eylül 1980 askerî
darbesiyle kurumsallaşan, çalışma yaşamını da
örgütsüzleştirmeyi hedefleyen süreç AKP İktidarında da devam
etmektedir. 1980 sonrası yaşamın her alanındaki
baskılar, hâlen yürürlükte olan darbe anayasasından kaynaklı
kısıtlamalar, antidemokratik uygulamalar siyasal ve sosyal dengelerin
sağlıklı biçimde oluşturulmasına engel teşkil
etmektedir. Bu da Türkiyede sendikal haklarla ilgili yasal durum ve uygulamada
karşılaşılan sorunları ve örgütlenme
hakkının kullanılması önündeki engelleri beraberinde
getirmiştir. Ucuz iş gücü ve güvencesiz
çalıştırmanın zeminini oluşturmak için sendikal
örgütlenmenin önüne engeller konmuş, var olan örgütlenmeler de
dağıtılmak istenmiştir.
Bugün,
Türkiyede, sendika üyeliği hâlâ işten atılma gerekçesi olmakta,
konfederasyon ve sendikaların tüzüklerine kadar müdahaleler
yapılmakta, sendika çalışanları hukuksuz bir şekilde
tutuklanmakta ve sürgün edilmekte, işten atılmaktadır.
30 Ocak
itibarıyla Başbakan imzalı sendikal haklara özen genelgesi
yayınlandı. Daha önce 2003, 2005, 2009 tarihli ve yine
Başbakanlık genelgeleri de sendikal örgütlenmenin önündeki kimi
engelleri, kısıtlamaları kaldırma, örgütlenmede
kolaylık sağlama, soruşturmalara neden olan sendikal
faaliyetlere olanaklar sağlama iddiasıyla yayınlanmış
olmalarına rağmen çalışma yaşamında tam tersi
gelişmeler yaşanmıştır. Çok sayıda sendikacı
tamamen sendikal faaliyetleri nedeniyle baskıya uğramış,
adli ve idari soruşturmalara maruz kalmış, sürgün edilmiş,
gözaltına alınmış, tutuklanmış, hüküm giymiş
ve işten atılmıştır. Genelgelerde
(Gürültüler)
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, gürültüden bir şey duyamıyoruz.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) - Yani, bu uğultu olursa sesimi yükseltmek zorunda
kalırım, bu da bir şiddet olur, beni şiddete teşvik
etmeyin lütfen. Konuşmak isteyenler dışarıda
konuşsunlar.
Genelgelerde
muğlak ifadeler kullanılmakta, sendikal örgütlenmenin
sınırlarının nereye kadar olduğu amirlere
bırakılmaktadır. Olanaklar ölçüsünde
(Gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen biraz sessiz olursanız sayın milletvekilleri
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) -
özen gösterilecektir ya da tedbir alınacaktır gibi
keyfiyete davetiye çıkaran kıstaslar genelgelerdeki düzenlemelerin
içini boşaltmakta, hükümsüz kılmaktadır. Dolayısıyla,
eğer Hükûmet, sendikal örgütlenme, hak ve özgürlükler önündeki engelleri
kaldırmak istiyor ve samimiyse bir bütün olarak çalışma yaşamını
demokratikleştirecek yasal düzenlemelere öncelik vermelidir. Örneğin,
sırf basın açıklamasına katıldığı için
sendika üyesi ve yöneticilerine yönelik açılan soruşturmalar sonuçlarıyla
birlikte ortadan kaldırılmalıdır. Sürgün edilen sendika
yöneticisi ve üyeleri eski yerlerine gönderilmelidir, yoksa bizler genelge
çıkarıyoruz ama yerel idareciler uygulamıyor deyip kendinizi
kurtaramazsınız. (Gürültüler)
2821
sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasalarında değişiklikleri
içeren yasa teklifi
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, eğer bu koşullarda Hatip
konuşacaksa biz konuşma hakkımızdan vaz geçiyoruz. Yani
Hatibe bu kadar saygısızlık olmaz!
BAŞKAN
Buyurun oturun lütfen, yok böyle bir şey.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) -
ILO sözleşmelerine uymadığı
gerekçesiyle Uluslararası Çalışma Örgütü
(Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, biraz daha sakin olunuz lütfen, sessiz olunuz.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) -
Aplikasyon Komitesi gündemine
alındığını, Türkiye'nin temel sendikal hakları
(Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) -
ihlal ettiği
haziran ayındaki
BAŞKAN
Lütfen yerlerinize oturunuz. Lütfen yerlerinize oturunuz.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) - Buna mı layık görüyorsunuz kendinizi!
ILO
konferansının ardından raporla yansımıştır.
Ayrıca, çalışma yaşamına ilişkin
Bakın, Hasip
Beyi çağırırım, bağırır size burada ha!
(Gülüşmeler)
birçok belgede
sendikal hak ve örgütlenme özgürlüğü, Uluslararası Çalışma
Örgütünün Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının
Korunmasına İlişkin 87 sayılı Sözleşmesi,
Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi de dâhil olmak üzere uluslararası anlaşmalarda
açık bir şekilde belirtilmiştir. Tüm gelişmiş
ülkelerde kabul görmüş ve uygulama alanı bulmuş olan bu
ilkelerin ülkemizde de uygulanması ve çalışma yaşamı
açısından hayata geçirilmesi artık ertelenemez bir durum hâline
gelmiştir. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu Türkiyedeki
sendikal hak ihlallerinin Hükûmetin AB üyelik hedefiyle ters
düştüğünü açıklamasına rağmen, Hükûmet bu konuda
kaygısız kalmaya devam etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede AKP Hükûmeti zamanında kayıt
dışı ekonomi genişlemiş, iş teftişi
gevşetilmiş, diğer mevzuat dışı uygulamalara göz
yumulmuştur. Tuzlada artık rutine binen işçi ölümleri hâlen
Hükûmet tarafından kaza olarak nitelendirilmektedir. Hükûmet işçi
ölümlerini engellemek için gerekli önlemleri almamakta, sadece ölen
vatandaşlar ardından başsağlığı
dilemektedir. Yine, kot taşlama işçilerinin silikosiz
hastalığından ölümüne göz yumulmakta, işçiler kaderine terk
edilmektedir. Bugüne kadar 44 kişi silikosiz hastalığından
öldü.
Sayın Bakan
taşeronlaştırmanın işe bağlı
hastalıkları ve meslek hastalıklarını
azaltmayacağını, aksine daha da artıracağını
görmemiş midir hâlâ? Daha önce de İstanbul Davutpaşada iş
güvenliği anlamında gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle
23 işçi hayatını kaybetmişti. Buna rağmen, benzer
koşullarda çalışan çok sayıda işletmenin hâlen var
olduğu ve herhangi bir denetime tabi olmadığı kamuoyunca
bilinmektedir. Çalışma yaşamında gerçekleşen işçi
ölümleri Türkiyede çalışma yaşamında iş
güvenliğinin bulunmadığını ortaya koymaktadır. Bu
nedenle, Çalışma Bakanlığının
varlığı ve varlık nedeni sorgulamayı gerektirmektedir.
Bursanın
Mustafakemalpaşa ilçesinde 19 işçi grizu patlaması sonucu göçük
altında kalarak yaşamını yitirmiştir. Özel sektörde
sürekli meydana gelen bu facia ve patlamalar bu iş yerlerinde sendikal
örgütlülüğün bulunmaması ve bu nedenle iç ve dış denetim
eksiğinden kaynaklanmaktadır. Maden ocakları ocak söndürmeye
devam etmektedir. Bakanlık ise vurdumduymaz tavrını
sürdürmektedir. İnsan yaşamını maliyet kalemi olarak gören
işletmelere izin verildiği sürece, işletmeler doğru dürüst
denetlenmediği, işçi sağlığı ve güvenliği
konularında sendikalar, uzmanlar, meslek örgütleri bir yana itilip özel
kurumlara rant sağlayan yönetmelikler çıkarıldığı
sürece işçi ölümlerinin baş sorumlusu siyasi iktidarlar olmaya devam
edecektir.
Kot taşlama
işçilerinin yaşadıkları, Davutpaşa yangını,
Tuzla tersanelerinde yaşanan ölümler Sayın Bakanın karnesini
açıkça ortaya koymuştur. İşçi sağlığı
ve güvenliği özel sektörün insafına terk edilmiştir. Bu olaylar
gündeme geldiği zaman Sayın Bakan çalışan emekçi
vatandaşlarını sürekli problem yaratan, sorun çıkaran
olarak göstermekte, onların hak etme taleplerini haksız ve hukuksuz
olarak değerlendirmektedir. Sadece Sayın Bakan değil, başta
Sayın Başbakan olmak üzere, Basın Sözcüleri olmak üzere,
topyekûn hak mücadelesini veren tüm ezilenleri hukuk dışı
göstererek esasında kendileri en büyük hukuk ihlali yapmış
oluyorlar.
İş
kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçebilmek için
Önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği
anlayışı yerine Önce para, önce kâr anlayışı
bırakılmadığı sürece bütün toplum ve
çalışanlar bu tehditlerle karşı karşıya
kalacaktır.
Görülmektedir ki
AKP Hükûmeti her alanda olduğu gibi iş güvenliğini de tekelci
sermayenin insafına terk etmektedir. Sayın Bakan kendi
Bakanlığının istatistiki verilerine baktığı
zaman bile, Türkiye'nin onayladığı Avrupa Sosyal
Şartında belirtilen Tüm çalışanların güvenli ve
sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma
hakkı vardır. hükmü sürekli ihmal edilmektedir yani suç
işlemektedir. Eğer bir hukuksuzluk varsa o da var olan Hükûmetin
uygulamalarıdır.
Gelişmiş
ülkelerde çalışanların sağlığının
korunması öncelikli olarak gözetilirken Türkiyede iş
sağlığı ve güvenliği hizmetleri özel rant alanına
dönüşmüştür. Sayın Bakan Bu Bakanlığın adı
çatışma bakanlığı değil, Çalışma Bakanlığıdır.
demişti fakat görülmektedir ki Sayın Bakan Başbakanı örnek
alarak tehditler ediyor, vatandaşlarını azarlayıp
karşısına almakta devam ediyor.
Sayın Bakan,
bu çatışma değil de nedir? Çatışma kültürüne
karşıyız. Haksızlık ediyorsunuz. diyorsunuz,
toplumsal gösterilerde hâlen işçiyi, emekçiyi, güvenlik güçleriyle
karşı karşıya getirip onlara biber gazını reva
gören sizler değil misiniz?
Yine bahar
geliyor. Ülkemizde çalışma koşulları en ağır olan
mevsimlik tarım işçileri yine yollara düşecek. Açlık
sınırında yaşayan mevsimlik tarım işçileri, ne
yazık ki sadece trafik kazalarında hayatını kaybettikleri
zaman gündeme gelmektedir. Mevsimlik tarım işçilerinin sosyal,
ekonomik, sağlık ve barınma sorunları birçok raporlara
yansıdığı hâlde Sayın Bakan bu konuda herhangi bir
çalışma yapmamıştır. Meclise sunduğumuz konu ile
ilgili araştırma önergeleri içinse Sayın Bakan henüz
kılını kıpırdatmamıştır. Ucuz iş
gücü, güvencesiz çalışma koşulları, iş
sağlığı ve güvenliğinin sağlanmaması,
Çalışma Bakanlığının temel ilkesi olmuştur
ne yazık ki.
Yine çocuklar,
çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri olarak tanımlanan
ayakkabıcılık, oto tamirciliği, mobilya ve sanayi sektörü,
sokakta, tarımda, küçük ve orta ölçekli işletmelerde, ağır
ve tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadır. 182
sayılı ILO Sözleşmesi, bahsi geçen çalışma
alanlarını çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri olarak
tanımladığı hâlde hâlen çok sayıda çocuk bu alanlarda
çalışmaktadır. Sayın Bakan, çocuk işçiliğinin en
kötü biçimlerinin ortadan kaldırılmasına ilişkin ne
yaptınız?
Katılımcı
demokrasinin yerleşik olduğu çoğu ülkelerde sosyal diyalog
mekanizmaları önemli işlevler yerine getirmekte ancak sizlerin ne
yazık ki buradan örnek almak gibi bir derdiniz yok. Sosyal diyalogdan bizim
anladığımız ile AKPnin anladığı
arasında ciddi bir fark olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Sosyal diyalog ya da katılımcı demokrasi, tarafların
eşit söz hakkına sahip olduğu, birbirlerini ciddiye
aldıkları, dayatmacı kültürün olmadığı,
demokratik tahammülün işlediği, farklılıkların zenginlik
olarak görüldüğü, farklılığı benzeştirmeyle
ortadan kaldırmayı değil, olduğu gibi kabul etmeyi içeren
mekanizmalardır ancak bu kavramları en çok kullanan bir iktidar
olarak neredeyse bu kavramı ihlal eden rekor bir düzeyde uygulamaya
tanıklık ediyoruz. Temel sorunların hangisine el
attıysanız ve sosyal diyalog mekanizmasını
işlettiğini söylediyse de kısa süre sonra ortaya çıkan
sonuçlardan da anlaşılıyor ki AKP kendi dedikleri ve istekleri
dışındaki taleplere kapalıdır, kapatır,
karşıdır, tepkilidir.
Kürt sorununda,
Alevi sorununda ve diğer sorunlarda olduğu gibi sendikal örgütlenme
konusunda da AKP döneminde işleyen tek taraflı dayatmalar
sürmektedir. Uyguladığı politikaları doğru bulmayan,
sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi yürütenlere karşı tehdit,
bastırma ve yıldırma politikası yürütürken, diğer
yandan, yandaş sendikalar oluşturma çabası gütmektedir. AKP,
katılımcı demokrasiyi değil, yönetişim denen,
görüntüde tarafları aynı masa etrafında toplayan, söz hakkı
veren ama sonuçta kendi kararlarını dayatan, uygulayan şirket
mantığını, yönetim modelini uygulamaktadır.
Tüm bunların
yanı sıra şu da var ki, Sayın Bakan kendisinden önceki
bakanları aratacak bir yönelim ve uygulama içerisindedir. Sayın
Bakan, döneminde, eksik, yetersiz, tek yanlı da olsa var olan diyalog
yollarını da kapatmış, işveren, işçi ve memur
sendikalarını da karşısına alan bir tutum
sergilemiştir.
Yine, şimdi
de AKP Hükûmetinin son icraatı Tekel işçilerine
uyguladığı zulümdür. Tam elli gündür Ankaranın
göbeğinde kendi özlük hakları ve işleri için mücadele veren
Tekel işçilerine âdeta işkence yapmaktadır bu Hükûmet. Tekel
işçilerinin 4/C statüsünü kabul etmeleri istenmiştir. 12 bin Tekel
işçisinin işsizlik ve yoksullukla karşı karşıya
kalması, yılın on bir ayıyla sınırlı bir
süre ve düşük ücretle, iş güvencesinden yoksun
çalışması istenmektedir. Tekel işçilerinin de ifade
ettikleri gibi işçiler, emekliler, memurlar, Tekel işçileri
esasında bu Hükûmetten artık bir şey istememektedirler. Zaten bu
Hükûmetin veren değil, sürekli alan, yoksuldan alan, bir avuç sermaye
gruplarına dağıtan, yandaş holdinglerine aktaran bir
anlayışta olduklarını bu halk biliyor.
Tekel
işçileri sadece Bizim olan kazanılmış olan
kazanılmış haklarımıza dokunmayın. demektedir
ancak AKP Hükûmeti zücaciye dükkânına girmiş fil gibi, girdiği
bütün alanlarda, halkın olanı, emeğin haklarını,
iş güvenliğini yerle bir etmeye, kırmaya dökmeye devam
etmektedir. Halkımızı daha da yoksullaştırıp bir
paket makarnaya, bir torba kömüre muhtaç hâle getirmektedir. İnsanlık
onurunu ayaklar altına alarak dağıtılan bu
yardımlardan medet uman Hükûmetin geldiği durumu, vicdani ve ahlaki
duruşunu gelin siz tayin edin. Burada durumunu
değerlendirdiğimiz Bakanın ilham aldığı
kaynağa bakalım özellikle: Emek düşmanı, yoksulluk istismarcısı
beyanlarıyla ortada duran bir Başbakan varken, bir Başbakan bu
halkın emekçisine, işçisine, köylüsüne, yoksuluna
yapmadığı eziyeti, söylemediği kötü sözü
bırakmamışken Bakan ne yapsın? Bizim hesabımız
sizinle değil, Hükûmetinizle, anlayışınızla ve
Başbakanınızladır. (BDP sıralarından
alkışlar)
Dolayısıyla,
bu kürsüden benden önce, Tekel işçilerinin yaşadığı
drama ilişkin Hatibin söylediklerine katılmamak mümkün değil.
Evet, insanlar yeniden, sorumluluk aldığı ailesinin, hayatının
onurluca idaresini yürütebilmek için bedenlerini ölüme yatırdılar bu
Ankarada. Bahtlarını karartmayın bu Ankarada, o
şarkıyı yeniden söyletmeyin, Ankara bahtı kara
yapmayın, aklayın kendinizi bu halkın vicdanında.
Ancak, tabii,
Sayın Hatip bunları söylerken Aynası iştir kişinin,
lafa bakılmaz. deriz. Siz de şu resimleri herhâlde görürsünüz: Bu da
Ankaranın soğuğunda reva görmek uygun da İzmirin
sıcağında sıcaktan kavurmak, beyin kanamasını
geçirtmek reva mı peki? Yok farkınız, hepiniz aynı
bankanın ürünlerisiniz. Bakın, İzmirde DİSKin belediyeden
atılan işçilere ilişkin yaptığı protesto
eyleminin göstergesidir. Ne olur, birbirinize benziyorsunuz, bu
benzerliklerinizden vazgeçin, bu uygulamalardan vazgeçin ki insanlar size
inanabilsin, söylediklerinize anlam verebilsin diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
Bizim
hesabımız Hükûmetle ve Sayın Başbakanla. Yeniden tehdit
etti bugün işçileri Gerekeni yapacağız. diye. Belki siz
bilmezsiniz ama bu Gerekeni yapacağız. dedikten sonra Sayın Başbakanın,
Diyarbakırda Şiranların, Berivanların nasıl
katledildiğini biz biliriz. Gerekeni bu savcılar, bu hâkimler
yapacaktır. dedikten sonra belediye başkanlarımızın
nasıl kelepçelendiğini biz biliriz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bayındır.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) Ama biliyoruz ki gerekeni bu bahtı kara Ankarada
nasıl yapacaksınız Tekel işçilerine? Tekelci sermayeye
peşkeş çektiğiniz ve
yoksullaştırdığınız bu işçiye ölüm mü reva görüyorsunuz?
Onlar da zaten size bırakmadan Ya onurlu bir yaşam ya hiç.
diyorlar. Biz de Tekel işçilerinin ve bütün ezilenlerin
yanındayız, destekçisiyiz ve sonuna kadar beraber dayanışma
içinde olacağız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bayındır.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın
Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Bozdağ.
AK PARTİ
GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinden bir
kısım milletvekilinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Ömer Dinçer hakkında verdiği gensorunun
gündeme alınıp alınmamasına dair yapılan
görüşmede, AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 99uncu ve İç
Tüzükün 106ncı maddesi gensoruyla ilgili düzenlemeleri havidir. Gensoru
o kadar önemli bir konu ki eğer yüce Meclis karar verirse gensoruya
muhatap olan bakanın veya hükûmetin güvensizlik oyuyla düşürülmesi
sonucunu doğuracak kadar ciddi bir denetim mekanizmasıdır,
denetim yoludur. Öyleyse bu kadar ciddi olan bir konuda gensoru verirken
gensoruyu hazırlayanların da bu ciddiyete uygun bir biçimde gensoruyu
hazırlaması lazım.
Ben şimdi
gensoru çok ciddi mi, ne var ne yok, şöyle bir el atayım, elden ne
geliyor bir bakayım dedim, elimi attım elimde kaldı.
Tuttuğum yer elime geliyor. Doğru bir şey var mı diye
baktım, doğru bir şey görmekte zorlandım ama bir şey
biliyorum rakamlara dans ettirmek bir maharettir ama bu gensoruda cümlelere,
kanunlara, paragraflara dans ettiriliyor, öylesi bir gensoru. Nereden
çıkardınız? derseniz, şöyle isterseniz gelin gensoru da
yer alan konuları bir değerlendirelim, ne var ne yok, ona göre bir
kararı siz verin, bizi izleyen milletimiz versin.
Ne deniyor?
Deniyor ki: Sayın Bakan İŞKUR Genel Kurulunda
yaptığı bir konuşmada vizyonsuzlukla, sendikaları
sorumsuzlukla itham etmiş. Şimdi ben bakıyorum, o
İŞKUR Genel Kurulunda Sayın Bakanın konuşması.
Aldım baktım, yahu doğru mu, acaba Sayın Bakan siz sorumsuz
musunuz demiş, vizyonsuz musunuz demiş veyahut da ne demiş?
Açıp baktım ama belli ki gensoruyu hazırlayanlar gazete
haberinden hareket etmiş, işin kaynağına gitmemiş.
Ne diyor
Sayın Bakan? Diyor ki, sendikalarla ilgili söylüyor: Bizim
sendikalarımız, toplumun tüm kesimleri bizimle beraber bu sorunu
çözme konusunda yeni bir vizyona, yeni bir yapılanmaya, topyekûn bir
mücadeleye hazır olmalıdır. diyor. Şimdi, Sayın Bakan
yine devam ediyor: Yeni bir zihniyete, yeni bir Çalışma
Bakanlığı politikasına, yeni bir -mücadele eden- iş
kolu örgütüne, yeni bir işçi -özellikle altını çizerek
söylüyorum- sendikacılık anlayışına, işveren
anlayışına da ihtiyacımız var." diyor ve bütün
konuşmasında Yeni bir anlayışa, yeni bir
sendikacılığa ihtiyacımız var. diyor.
Sorumsuzluk
yok, böyle bir itham yok. Vizyonsuzluk yok. Nereden çıkardınız
bunu? Konuşma burada ama çarpıtma yaparsanız bunu
Ama, ben bir
şeyi anlıyorum, o da nedir: Değişime karşı
olanlar, statükodan beslenenler, mevcut yapıdan kendi gücüne güç
devşirenler değişim kelimesini gördüğü zaman
rahatsız oluyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu gensoru değişim diye söz başlayan bir bakana verilecek gensoru
değildir.
Bir başka
konu, şimdi o da şu: İŞKUR Genel Kurulunda
konuşmaları beş dakika ile Sayın Bakan
sınırlamış. Arkadaşlar, İŞKUR Genel
Kurulunda böyle bir sınırlama yok. İşte iş
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) - Emin misiniz?
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Eminim. Siz açıp bakaydınız.
Bakın,
İŞKUR Genel Kurulunda olan şey burada ve konuşmalarda
sınırlama yok. Sendikaların konuşması: DİSK on üç
dakika konuşmuş, Hak-İş on altı dakika,
Türk-İş on bir dakika, TESK on dakika, TİSK on dokuz, TOBB on üç
dakika
Toplam konuşma saatleri de iki buçuk saatten fazla sürmüş.
Böyle bir şey yok İŞKUR Genel Kurulunda. Ha, ben doğrusunu
söyleyeyim, siz araştırma zahmetinde bulunmadınız ama
nerede var böyle bir şey? Sosyal Güvenlik Kurumunun Genel Kurulunun
davetiyesinde böyle bir ifade var.Ama dersine belli ki iyi
çalışmamışlar, bunlar hep ezberden yanlış türkü
çağırıyorlar, bu da onun bir başka ifadesi, (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) bir başka şey, sakat bir
şey, yanlış bir şey ve gerçekle ilgisi olmayan bir
şey.
MEHMET EKİCİ
(Yozgat) - Ne demek? Demagoji yapma. Ne demek?
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Peki, SGK Olağan Genel Kurulunda ne var? On üç
kişi konuşacak arkadaşlar, protokol konuşması, Genel
Kurulun çalışması var. On üç kişi onar dakika konuşsa,
yirmişer dakika konuşsa o Genel Kurul icra edilebilir mi? Mecliste de siz İç Tüzük gereği
beş dakika, on dakika sınırlama yapıyorsunuz. Bütün modern
toplumlarda bu böyledir. Zamanı doğru yönetmek konusunda bir
tavsiyede bulunmak ne zamandan beri suç oldu, ne zamandan beri ayıp oldu,
ne zamandan beri kusur oldu? Bu Meclis hep kusur mu işliyor o zaman?
Peki, bir
başka konu, o da yine bunun içerisinde yer alan konulardan biri,
sendikaların diyor
Sayın Bakan, Sosyal Güvenlik Bakanı ilk kez
işçi -diyor- sendikaları tarafından ne yapılmış?
Kınanmış ve böyle bir şeye muhatap olan ilk Bakan
olmuş. Benim hafızam yanılıyor mu, acaba yanlış
mı düşünüyorum yoksa bu heyet de yanlış mı
düşünüyor, kulaklarıma inanamıyorum, gözlerime
inanamıyorum.
Şimdi,
bakıyorum, sendikalar ne yapmış, Bakanı kınamış
mı? Şimdi burada sendikaların yayınladığı
bildiri. Burada bir kınama yok, sizi kınıyoruz. diye bir ifade
yok. Bakana dönük bir eleştiri var ama bizim tarihimize baktığınız
zaman, sendika tarihimize, işçilerin mücadele tarihine
baktığınız zaman pek çok olayı görürsünüz tarihte, pek
çok sendikaların ortak bildirileri
Ben şimdi,
bakıyorum mesela Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK,
Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen genel başkanları, 29 Ocak 99, yine 27
Ocak 99 elimde, getirdim- 14 Temmuz 99, efendim, 20 Temmuz 99, 2000, 2001
Neredeyse haftanın her günü, sadece Ankarada değil ha, şimdi,
Kızılayda değil, her yerde, hangi ile bakarsanız
bakın emek platformu ayaktadır. Herkes protesto ediyor. Orada
atılan sloganlara baktığınız zaman, ben burada o
sloganların hepsini tekrarlamaktan hicap duyuyorum. Öyle sloganlar var ki
Neler söylemişler? Burada ben edeben sizin huzurunuzda o sloganları
tekrar etmekten hicap duyuyorum.
Mesela
Başkentte 24 Temmuz Provası, Gövde Gösterisi diyor, Milliyet
almış: Direniş Bunlar ne zaman oldu? Bizden önceki dönemde
DSP-ANAP-MHP hükûmetleri dönemine bakarsanız bütün bu evraklar, onlara
yapılan protestolar ve onlara dönük bildiriler, onlara dönük
kınamalarla dolu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Allah ıslah etsin sizi!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Yani hani bu ne perhiz bu ne lahana turşusu
derler ya, hani merdikıpti şecaat arz etmesi meselesi var ya tam da
bu, aynen oturuyor. Gazetelerin hepsini göstereceğim ama
zamanınızı çok alır. Neredeyse haftanın her günü
işçi meydanda, emekçi meydanda.
Peki, ne
denmiş o zaman? Bakın, şimdi emekçi dostu olanlar ne demiş?
Sayın Bahçelinin o zaman bir açıklaması var, 11/7/99: Sokaktan
bir şey çıkmaz. Boşa
uğraşmayın. diyor. Şimdi, sokağı istismar etmek
için Meclisi meşgul ediyorlar. Dün öyle, bugün böyle
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu iş samimiyet ister.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Kimse istismar etmiyor.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bakın, değerli dostlarım, bu da bir
gerçek dışı olay, bir başka konu, yine gensorunun içerisinde:
18 Şubat 2009 tarihinde yapılan bir değişiklik var. Hani
deniyor ya, Sayın Bakan sendikasızlaştırmak için
uğraşmış, bilmem, yandaş bir sendikaya imkân
sağlamak için yasada değişiklik yapmış. Yahu, var
mı öyle bir şey? Yok.
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Var, var. Sen yazdın.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Peki, bakın, yandaş bir sendikaya
Sendikaları sendikasızlaştırmak için bir eylem var mı?
Yok. Peki, bir düzenleme yapılmış burada, SGK verileri esas
alınacak. denmiş. Denmiş, peki, ama ne olmuş?
Sendikalar gelip
demişler ki: SGK verileri esas alınırsa bizim sendikal
faaliyetlerimiz sonlanır, şu kadar iş kolunda işçiler
sendikasız kalabilir; bir çözüm.
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) İşte onu söylüyor, işte!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Sonra oturmuş
Hani diyalog yoksunu diyorsunuz
ya Sayın Bakana. Oturmuş sendika başkanlarıyla,
konuşmuşlar, Nasıl bir çözüm yapalım? demişler,
onlar da bakın şöyle bir protokol yapmışlar.
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Hah, tamam!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Altında kimin imzası var? Türk-İş
Başkanının, Hak-İş Başkanının,
DİSK Başkanının, TİSK Başkanının
imzası var. Yandaş bir sendikaya menfaat sağlanan böyle bir
protokolü siz gördünüz mü? Gördünüz mü? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Sen yazdın Bekir Bey, sen yazdın!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bu da bir iftiradır. Bu da bir iftiradır, ama
iftiraları burada o kadar çok dinledik ki ben şimdi
birkaçını söyledim, şimdi bir başka daha ilave yapıp
bir konuya daha gelmek istiyorum.
Mesela,
tarım, ormancılık, hayvancılık ve
balıkçılıkla ilgili sendikadaki rakam farkları.
Ya,
arkadaşlar, kanun çok açık. Diyor ki ilgili kanunda
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Bak, Resmî Gazete!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bu farkın, buradan, iş kolundan ayrılan
işçilerin gene burada yazılı gözükeceğine dair kanun
maddesi var. Bu konuda mahkeme kararları var. Silmişler, mahkemeye
gitmişler, mahkeme diyor ki: Silemezsiniz. Neden? O alanda bir
sıkıntı var, o sıkıntı nedeniyle bunun
devamına yasa imkân veriyor, mahkeme kararları imkân veriyor; siz mahkemenin
doğru dediğine, yasanın emrettiğini yapan uygulamaya
skandal diyorsunuz. Esas skandal, kanunu böyle tersinden okumaktır,
gerçeği çarpıtmaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Burada belgesi var!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Peki, bir başka konu. O nedir? O da üçlü diyalog
mekanizmalarıyla ilgili konu.
Değerli
arkadaşlar, üçlü diyalog mekanizmalarıyla ilgili konuda şimdi
ben bir soru sormak isterim. Üçlü diyalog mekanizmasını kim kurdu?
Kim getirdi? Bu Meclis getirdi. AK PARTİ İktidarında geldi.
İş Kanununun ilgili düzenlemesini biz yaptık ve sendikalar
arasında üçlü bir danışma kurulu olsun, diyaloglar kurulsun,
yürüsün diye. Ve bizim dönemimizde de bunlar yürümüş, Sayın Ömer
Dinçer döneminde de bunlar yürümüş. 20 Mayıs 2009, 24 Haziran 2009,
29 Temmuz 2009, 21 Ekim 2009; bütün bunların hepsinde üçlü diyalog
toplantıları da yerine getirilmiş ve bu konularda da diyalogu
geliştirici düzenlemeler yapılmış.
Bakın, bir
çarpıtma, bir başka konu: Sayın Bakan, Asgari Ücret Tespit Komisyonu
toplantılarına katılmamış. diyor.
Arkadaşlar,
ben baktım, acaba ya bunlar ne diyor, doğru mu söylüyor? Bakan
katılabilir mi diyor? Sonra, Kanunun 39uncu maddesi, İş
Kanunu. Bakıyorum ben şimdi: Kim var? 5 tane işveren
sendikası temsilcisi, 5 tane işçi sendikası temsilcisi, 5 tane
de Hükûmet temsilcisi. Onlar kim? Çalışma Genel Müdürü veya
Yardımcısı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği
Genel Müdür Yardımcısı, Devlet İstatistik Enstitüsünün bir
temsilcisi, Hazine Müsteşarlığından birisi, DPTden birisi.
Bunların arasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
var mı? Var mı altında? Yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Peki, bu
gensoruda ne gezer bu? Kanunu okumadınız mı? Bakanın bu
toplantıya katılma görevi, yetkisi var mı yok mu? Bakana görev
öğretiyorlar. Öyleyse, açıp bakacaksınız. Ben bir merak
ettim: Yahu, bizim bakan katılmamış olabilir ama bunların
bakanı katılmış mı? Olur ya! MHPli iktidar döneminde
Yaşar Okuyan katılmış olabilir veya DYP-SHP (CHP)
koalisyonunda CHPli bir bakan katılmış olabilir. Aldım
getirdim, baktım. Arkadaşlar hiçbirinin altında bir tane
bakanın imzası yok. Yahu, ilk defa, bu Meclis, bir bakana yasal
olarak katılmaması gereken bir toplantıya Niye
katılmadın? diye gensoruya muhatap oluyor. Bu gensoru bu cehaleti
kaldırmaz. Ama, maalesef
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir başka
konu: Efendim, Sayın Bakan ne yapmış? İşverenle
anlaşıp tek başına belirlemiş. Bu da bir iftira.
Şimdi, uzun uzun hepsine girmeyeceğim. Ama, bu iftiralar sadece gensoruya
girmedi. Şimdi, huzurunuzda, burada konuşan bir değerli hatip de
çıktı şunu söyledi, bakın, dikkatinize sunmak istiyorum,
diyor ki: Hele beyaz gömlekli doktorlar yok mu? Nejat Uyguru ziyaret etmek
isteyen hanımefendiye Gülhaneye gelmeyin. demişler. Sizi beyaz
gömlekliler sizi! Üç beş kuruşu görünce kendinizi ne
sanıyorsunuz? Peygamber olarak -altını çiziyorum, dikkat
buyurun- anılan bir Başbakanın eşini nasıl kabul
etmezsiniz? Üç beş kuruş paranıza mı güveniyorsunuz? Sizin
muayenehanelerinizi kapatsın da bir görün bakalım. Bu sözler kimin
biliyor musunuz?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Benim, benim.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Biraz önce bu kürsüden Osman Durmuş söyledi.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Aynen
katılıyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) Ayıp, ayıp!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Şimdi bakın
(AK PARTİ
sıralarından Yuh sesleri, gürültüler) Bakın, AK PARTİ
Grubunun Grup Başkanına, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına,
ne AK PARTİ Grubunun içerisinde ne AK PARTİye gönül vermiş
insanların içerisinde bugüne kadar Peygamber diyen bir densiz
çıkmamıştır. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Aydın İl Başkanınızın
demeci var.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ama bu kürsüde bunu ifade edenler
çıkmıştır. Ben bunu kınıyorum. (AK PARTİ ve
BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Kınıyoruz, kınıyoruz.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Burada, burada kınanması gereken nedir
biliyor musunuz? Başı örtülü diye bu ülkenin
Başbakanının eşini GATAya almayan zihniyeti kınamak
lazımken, gelip nereye bağlıyorlar bunu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ama biz
Ama bakın
(AK
PARTİ sıralarından Bravo Başkanım sesleri,
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, değerli arkadaşlar, biz bu zihniyete çok
alışığız. Çok alışığız.
Erkek, ürkek deyip Meclisin kapısında Nesrin Ünalın
başını açtıran anlayışı da biz biliyoruz.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Dışarıda öyle, içeride böyle. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
burada da bunu söylemek, burada da bunu ifade etmek
Bunu diyen bunu ispat
etmezse, ben bu Genel Kurulun huzurunda kendisini müfteri ilan ediyorum, ispata
davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından Brovo sesleri,
alkışlar) Bir tane AK PARTİli, bir tane, bir tane, Türkiyede
bunu diyen bir densizin ismini söyleyin, sizinle beraber yakasına
yapışalım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Aydın İl Başkanınız söyledi.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Şu anda il başkanı.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ayıptır, ayıp.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Aydın İl Başkanı söyledi.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ayıptır. Konuştuğun lafı
bilmiyorsun. Bir de bu ülkede Bakanlık yapmışsınız.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Aydın Milletvekilinize sorun.
BAŞKAN
Sayın Durmuş, lütfen
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bakın, değerli dostlarım, bu millet sizi
de görüyor, bizi de görüyor. Bu değerlere, bu milletin hizmetlerine dün
nasıl sahip çıkıldı, bugün nasıl sahip
çıkılıyor onu da herkes görüyor, herkes biliyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Hepsinin başı örtülü.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Çok ayıp!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Peki, bir başka konuya gelmek istiyorum: O da
Tekel işçileriyle ilgili bir konu. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından gürültüler)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Başınızı açtınız, niye
açtınız?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Kıyafetle uğraşamazsın!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Dışarıda örtülü, burada
açıksınız.
BAŞKAN
Lütfen karşılıklı konuşmayınız.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Nesrin Hanımı konuşamazsınız!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Konuşma!
BAŞKAN
Sayın Durmuş
Sayın
Bahçekapılı
Lütfen yerinize
oturunuz, karşılıklı konuşmayınız.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Evet, değerli arkadaşlar, Sayın
Başkanım
BAŞKAN
Lütfen Bekir Bozdağı dinleyiniz, sakin olunuz lütfen;
konuşmacıyı dinleyesiniz ki, istiyorsanız, cevap
hakkınız doğuyorsa cevap veresiniz. Lütfen
Buyurunuz
Sayın Bozdağ.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Sayın Başkanım, umarım bunları
süreme ilave edersiniz.
Bu gensorunun
esas amacı ne biliyor musunuz? Sokaktan bir şey çıkmaz. diyen
zihniyetin bugün sokaktan bir şey çıkarma gayretidir, Tekel
işçilerini istismardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
değerli dostlarım, ben bir de bu konuyu araştırdım:
Yahu, bu işçilerle ilgili neler olmuş neler bitmiş? Bunlar da
iktidara geldi, CHP de iktidara geldi, neler olmuş neler gitmiş?
Şimdi, ben baktım. Tekel işçileriyle ilgili, özelleştirme
konusunda alınan karar, bakıyorum: 5/2/2001-2001/6, Tekelin
özelleştirme program ve kapsamı. İmzaya bakıyorum:
Başbakan Ecevit. Üyeye bakıyorum: Doktor Devlet Bahçeli, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ve diğer bakanlar.
Kim aldı bunu kapsamına? Bunlar aldı. Peki, daha sonra
bakıyorum: Bu kapsamda revizyon kim yaptı? Bir bakıyorum:
2002de bir başka karar var, altında yine Sayın Bahçelinin
imzası var.
Peki,
diyeceksiniz ki: Değerli Başkanım, bununla gündemimizin ne
alakası var? Alakası şu değerli dostlar: Eğer bu
millet 3 Kasımda bunları gönderip bizi getirmeseydi akıbet ne
olurdu, ona bir bakmak lazım. Ben şimdi, merak ettim: Neler
özelleştirilmiş neler? Şöyle bakıyorum: O dönemde hisse
satışı yoluyla otuz dokuz tane yer, et kombinaları var
içinde, İskenderun Demir Çelik var içinde. Hani diyorlar ya: Babalar gibi
satıyorsunuz. Baktım Bunlar ne gibi satmışlar? diye. Tam
39 tane hisse satışı yoluyla özelleştirme var, tam, yine,
işletme ve tesislerin varlık satışı yoluyla 11 tane,
yine taşınmaz satışı var 28 tane; toplam 78 tane
işletme ve yer satılmış.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisinin de iktidarda olduğu döneme baktım, 91-95
arası. Şimdi, gerçi SHP derler ama o zaman da bu
arkadaşlarımızın bir kısmı oradaydı.
Şimdi SEK diye bildiğimiz yerler var ya, tam yirmi dokuz tane,
hepsi tarım sektörüyle ilgili, yirmi dokuzu özelleştirilmiş.
Çimento fabrikaları var ya bütün çimento fabrikalarının büyük
bir kısmı bu dönemde özelleştirilmiş. Et-balık
kombinaları var ya, onların da büyük bir kısmı bu dönemde
özelleştirilmiş ve sonuca baktığınızda
değerli dostlarım, değerli arkadaşlarım,
yaklaşık 10 bin civarında işçi, belki daha fazlası
-ben şimdi bir dönemi söyleyeyim- 18 Nisan 1999la 2002 arasında,
resmî rakamlar
Bu özelleştirilen yerlerle ilgili toplam personel
sayısı 10.497, 10.497. Bunların 4.301inin iş akdi
feshedilmiş, kapının önüne koymuşlar, 3.643ü de patronun
emrine verilmiş Siz orada çalışın. diye, 87si de istifa
etmiş. Şimdi, bakın, ne yapılmış?
Özelleştirme yapılmış, ihbar verilmiş, kıdem
tazminatı verilmiş. İcraat ne? Kapının önüne koyma.
Peki, daha başka icraat ne? Patronun emrinde çalıştırma.
Buna direnen, emekli olmuş, istifa etmiş, ayrılmış.
Peki, AK PARTİ ne yaptı?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bitiriyorum değerli Başkanım.
Şimdi bu
işçilerin hakkını savunanlar, o gün 4/Cyi istemediler mi
bunlar? Neden böyle bir uygulamayı getirmediler? Neden bu insanların
emek mücadelesine, hak mücadelesine kulak verip de bunların ekmeğini
masanın üzerine koymadılar? Peki, kim bunlara sahip çıktı?
Yine eleştirdiğiniz, işçi düşmanı ilan ettiğiniz
AK PARTİ Hükûmeti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sahip
çıktı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin kapının önüne koyduklarınıza ekmeği yine biz
verdik, aşı yine biz verdik; on ay
çalışıyorlardı, on bir aya çıkardık, maaşlarında
da iyileştirme yaptık.
Şimdi,
şu anda Tekelde kapatma nedeniyle bulunan işçilerin de tamamı
4/C kapsamına alınıyor ve onlara da iş imkânı
veriliyor, aş imkânı veriliyor, sosyal güvencesi temin ediliyor,
hepsi devletin, hepsi Hükûmetin icraatıyla büyük bir himayenin altına
alınıyor ama şimdi ne söyleniyor: Kapatıldı
buralar. 8 bin küsur işçi çalışmıyor,
yer kapanmış. Ne yapalım arkadaş? Burada bunlar dursun.
Zaten iki yıldır ödeme yapılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen tamamlayınız.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım, son olarak
Bundan sonra
bunların böyle devam ettirilmesi mi doğru Arkadaş, terini
akıt da paranı al. diye devletin ihtiyaç duyduğu kurumlara
dağıtıp bütün güvenceleriyle onları iş hayatına
kazandırmak mı doğru? Biz doğru olanı yaptık, ne
işçiyi istismar ettik ne başkasını. Ama bugün, işçi
istismar edenler -ayinesi iştir
kişinin lafa bakılmaz- dün yaptıkları orada
Ben
sağlıkta anlatacaktım, anlatamadım, umarım Sayın
Bakan anlatır ve sözümün sonunda diyorum ki: Bu ülkede, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanına, yapılan bunca reformdan, bunca
değişim dönüşümden sonra, gensoru önergesi vermeyi akıl
etmek hakikaten büyük bir maharettir, büyük bir insafsızlıktır
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.
Sayın Durmuş,
sisteme girmişsiniz, ne için söz istiyorsunuz?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) 69a göre söz istiyorum. Sayın Hatip, Sayın
Başbakan için kendi il başkanlarının
kullandığı bir ifadeyi kullandım diye müfteri
olduğumu söyledi.
BAŞKAN
Lütfen yeni sataşmalara mahal vermeden cevaplayınız.
Buyurunuz.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun,
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İnternet
sitesine girerseniz, il başkanınız, eski il
başkanınız, şu anda il genel meclisi üyeniz İsmail
Hakkı Eserin 14 Kasım 2008de yaptığı konuşmada,
Başbakanına bağlılığını belirttikten
sonra Bizim için âdeta ikinci bir peygamberdir. sözünü
kullanmıştır. (AK PARTİ sıralarından Yok öyle
bir şey. sesleri)
OKTAY VURAL
(İzmir) İşte CDsi burada, CDsi.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Bunun sesli kayıtları da var.
Ben isterdim ki,
peygamber gibi anılmak bir hakaret olarak düşünülmemeli; tam tersi,
Sayın Tayyip Erdoğana peygamberlik izafe edildiğinden
dolayı hicap duyup, milletten, Müslümanlardan Estağfurullah, ben
peygamber değilim. demesini beklerdim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan, söz
istiyorum.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Saçmalıyorsun!
SUAT KILIÇ
(Samsun) Yalan konuşuyorsun!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Değerli milletvekilleri, Sayın Grup Başkan
Vekiliniz, Antalya Milletvekili Nesrin Hanımefendinin kendi gönlüyle
Mecliste başı açık oturmasını kınarken,
şurada oturanların birçoğunun, şurada oturan birçok
hanımefendinin dışarıda başı kapalı, burada
başı açıkken
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) Yalan söylüyorsun!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Yalanı siz konuşuyorsunuz.
Tek tek
fotoğraflatırım, siz konuşun. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) Yalan konuşuyorsun!
GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) Yalan konuşuyorsun!
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Otur yerine!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Yani siz
Bu hanımefendiler başörtüsüne karşı
mı? İstismara gelince varsınız, iftiraya gelince
varsınız, dışarıda başınızı
örtersiniz, burada açarsınız, başkasının iffetinden
bahsedersiniz! Ayıptır, ayıp! Utanın, utanın! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen sakin dinleyiniz, lütfen
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Sayın milletvekilleri, âlemi sersem yalnız kendinizi
akıllı görmeyin. YÖK Kanununun ek 10uncu maddesinin
değiştirilmesi için namus ve şeref sözü sayılan imzayı
MHP Grup Başkan Vekilleriyle birlikte attınız mı
atmadınız mı? Niçin çıkarmadınız YÖKle ilgili
yasayı? (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Siz korkaksınız
SUAT KILIÇ
(Samsun) Korkak sensin!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla)
siz kaçaksınız, siz kanun
kaçağısınız, Anayasa kaçağısınız! Biz,
hak bildiğimiz
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) - Ne alakası var gensoruyla?
OSMAN DURMUŞ
(Devamla)
doğru bildiğimiz yolda tek başına da kalsak
mücadeleden yılmayız. Ne uluslararası sermayeye
arkamızı dayarız ne din istismarına dayarız ne de
kız kardeşimin, bacımın ve eşimin
başının örtüsünü başkasına
tartıştırırız. Siz, fotoğraflarla
basının önüne bakanlarınızın eşlerini
çıkaracak kadar utanmazca
BAŞKAN
Sayın Durmuş
OSMAN DURMUŞ
(Devamla)
tanıtımlar yaptınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Durmuş, lütfen
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Yalancı herif, sus!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Sayın Başkanım, söyleyecek sözlerim budur. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Durmuş, süreniz bitti.
Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmayı dinleyin.
Teşekkür
ederiz Sayın Durmuş.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Utan! Utan! Yalan söylüyorsun.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Yalan söyleyen Osman Durmuş namerttir! (AK
PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri
Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
Sayın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sataşmaya cevap verecek.
Buyurun
Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
9.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın,
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aslında, sizin huzurunuzda bu tür bir
iftiraya yönelik cevap için bulunmak istemezdim.
Her şeyden
önce, arkadaşımız, peygamberlik zincirinin bittiğini
bilmiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sizin arkadaşınız bilmiyor, il
başkanınız bilmiyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Son peygamberin Peygamberimizle
beraber son bulduğunu bilmiyor
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) İl başkanınız bilmiyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
ve şecaat arz ederken sirkatin
söylüyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Asıl ihlal eden sizsiniz, haddinizi bilin.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Susun be!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Peygamberlik hakaret değildir.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Susun be!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Önce izan sahibi olacaksın.
Önce izan sahibi olacaksın.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sizi izana davet ediyorum Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bir defa, İnternet sitelerinde
nelerin dolaştığını, ne tür belden
aşağı vurmaların olduğunu çok iyi biliyoruz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Konuşma bandı var, CDsi var.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Benim partimde
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Niçin işlem yapmadınız Sayın
Başbakan?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Benim partimde bu şekilde bir yakıştırmayı
yapan barınamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Şu an il genel meclisi üyesi.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) İl genel meclisi üyeniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bakın
Lütfen, lütfen otur
yerine! Otur yerine!
Barınamaz,
bu bir.
İki
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Şu anda il genel meclisi üyesi.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim. Daha sonra
OKTAY VURAL
(İzmir) El hareketi yapmayın. Biz, Meclis Başkanı
değiliz. Öyle el hareketi yok! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Susmayı öğren. Önce
susmayı öğren. Dinlemeyi öğren.
Kaldı ki
benimle ilgili bu tür yakıştırmayı yapan siz
OKTAY VURAL
(İzmir) El hareketi yapmayın.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Mızrağınız çuvala
sığmıyor Sayın Başbakan!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sesini kes, terbiyesiz herif!
OKTAY VURAL
(İzmir) Türkiye Büyük Millet Meclisi burası, Başbakan
Yardımcınızın Meclis Başkanına
yaptığı muameleyi kınayın önce.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Dinleyiniz, ondan sonra
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bu tür
yakıştırmayı yapan siz ayrıca, eşime laf
atamazsın!
OKTAY VURAL
(İzmir) Burada CDsi
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu edepsizliktir,
izansızlıktır!
OKTAY VURAL
(İzmir) Burada tutanağı. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Vural
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ahlaksızlıktır!
OKTAY VURAL
(İzmir) CDsi de burada, tutanakları da burada.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başbakan, size iftira atan
şerefsizdir.
BAŞKAN
Sayın Vural, Sayın Durmuş, lütfen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Sen başörtülüler üzerinden oy
toplamak isteyeceksin, eşimi baş örtüsü sebebiyle
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başbakan, önümü ilikliyorum; size
iftira atan şerefsizdir!
BAŞKAN
Lütfen, sakin olunuz ve yerinize oturunuz sayın milletvekilleri.
Sayın Erdoğan konuşmasını bitirsin, lütfen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Eşimi baş örtüsü sebebiyle
GATAya sokmayanları müdafaa edecek kadar da izansızsın! (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
İzansızsın!
OKTAY VURAL
(İzmir) İl genel meclisi üyesi yaptınız,
yazıktır.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Senin il genel meclisi üyen.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Meclisin yüz karasısın sen. Otur
yerine! Terbiyesiz! Yalancı! Otur yerine!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Terbiyesiz senin babandır.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Arkadaşlar, lütfen
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Gel ulan, gel bakayım!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sen gel!
(Sağlık
Bakanı Recep Akdağ ile Kırıkkale Milletvekili Osman
Durmuşun birbirlerinin üzerine yürümeleri)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ondan sonra da, baş örtülüleri
yanına çekmek için müdafaada bulunacaksın. Hadi oradan!
(AK PARTİ
milletvekillerinin MHP sıralarına doğru yürümeleri)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.54
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 23.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Gensoru
önergesinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 21 milletvekilinin, çalışma hayatındaki
sorunlara ve ilgili kesimlere duyarsız kaldığı, görev ve sorumluluklarını
yerine getirmediği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/9) (Devam)
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz
sırası Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçere
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Dinçer.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) Sayın Başkan, İdare Amirimize yapılan muameleyi
kınamayacak mısınız? O zaman ben sizi kınıyorum!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, buradaki yapılan hareketleri hiçbirimiz ve
kendiniz, kendinize yakıştırmazsınız. Bunu tabii ki
kınıyorum ama burada milletvekillerimizin böyle bir
davranış içinde olmuş olmalarından gerçekten üzüntü duydum.
Onun için
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün size dokuz
aydır yürüttüğüm Çalışma Bakanlığı görevi
süresince yaptığım faaliyetlerim hakkında bilgi arz etmek
istiyorum. Aslında gensoru önergesini kendim için bir fırsat olarak
gördüm ve ayrıntısıyla dokuz aylık süre içerisinde
yaptıklarımızı anlatmaya çalışacağım
çünkü bugüne kadar gece gündüz çalışarak dokuz aylık süre
içerisinde tüm kamuoyunun önüne çıkıp övünerek anlatabileceğimiz
faaliyetleri sizlerle paylaşma imkânını
bulamamıştım. Bu vesileyle, hem yüce Meclisle bunu
paylaşmak hem de kamuoyuna yaptıklarımızı anlatmayı
bir fırsat olarak değerlendiriyorum.
Öncelikle,
Türkiye'nin istihdam sorunları ve işsizlik meselesiyle ilgili
konulara değinmek istiyorum. İşsizlikle ilgili meseleleri
tartışırken üzerinde duracağım iki temel nokta var.
Bizim işsizlik sorunumuzun aslında iki boyutu vardır. Bunlardan
bir tanesi yapısal boyutudur, bir tanesi ise konjonktürel etkiler
sebebiyle karşı karşıya kaldığımız
küresel krizin etkileridir. Öncelikle, küresel krizin etkileri ve bunların
yapısal boyutla ilgili iletişimini, etkileşimini kısaca
bahsetmek isterim.
Sizin de
bildiğiniz gibi 2008 yılının son döneminde derinleşen
ve 2009 yılında kendisini daha da etkili bir şekilde hissettiren
küresel kriz, aslında 2009 yılının ikinci
yarısından itibaren daha çok sosyal bir kriz olarak ortaya
çıkmaya başlamıştır. Bugünlerde kendini daha çok
istihdam üzerinde gösteriyor. Tüm dünya ülkelerine
baktığımızda istihdamla ilgili çok ciddi sorunlarla
karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz.
Letonyada 2008 yılında 7,5 olan işsizlik oranı 2009
yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 18e çıktı.
İspanyada yüzde 11,3 olan işsizlik yüzde 18e çıktı.
İrlandada yüzde 6 olan işsizlik oranı yüzde 13e
çıktı. Amerika Birleşik Devletlerinde 5,8 olan oran yüzde 10a
çıktı. Bunu sayarak, onlarca ülkeyi, Avrupa Birliği ülkelerinin
tamamını sayarak arttırmamız mümkün. Japonyada mesela
3,9dan 5,4e çıktı. En istikrarlı ülkelerde bile işsizlik
oranı en az yüzde 100e yakın arttı. İki tane
istisnası vardır bunun. Bunlardan bir tanesi Avrupa Birliği
ülkelerinden Almanya, bir diğeri ise Latin Amerika ülkelerinden Brezilya
oldu. Onlarda işsizlik oranları artmadı. Bütün bunların
içerisinde Türkiyede işsizlik oranı sadece yüzde 30 civarında
arttı. Tekrar altını çiziyorum, tüm dünyada yüzde 100e
yakın artış gösterirken işsizlik oranları Türkiyede
yüzde 30a yakın bir artış gösterdi. Tabii ki bu sebepsiz
olmadı, kendiliğinden gerçekleşen bir durum olarak ortaya
çıkmadı. Şunu hemen söylemek istiyorum ve bunu övünerek de
söylemek istiyorum: 2009 yılında, Türkiye, bütün küresel krizlere ve
bunun Türkiye üzerindeki etkilerine rağmen 452 bin insana istihdam sağlamıştır.
Nüfus ve iş gücündeki artışa rağmen -ki nüfus ve iş
gücünde 2009 yılında tam 860 bin kişi iş gücüne arz olarak
katıldılar- kırdan kente göçe rağmen, teknolojik
gelişmelere ve iş yaratma kapasitesinin birim başına
maliyetlerinin 150 bin doları aşmasına rağmen Türkiye 452
bin insana istihdam sağladı.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) 444ü kadın
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Büyük bir
oranının kadınlar olduğu doğrudur.
Ayrıca,
bakınız, 2003 yılına kadar tüm Türkiyede istihdam artış
oranları sadece yüzde 5 civarında seyrediyorken 2003
yılından itibaren, 2003 yılında yüzde 10,1; 2004
yılında yüzde 12, 2005 yılında yüzde 13, 2006
yılında 8,8; 2007 yılında 7,7; 2008 yılında yine
7,7 gibi artış oranları gösterdi. 2009 yılında ise maalesef
artış oranı gösteremedik ama yüzde 0,2 yani binde 2
civarında bir azalma söz konusu oldu, krize rağmen. Şimdi,
öyleyse, acaba nasıl oldu da Türkiyede, Avrupa Birliği ülkelerinin
tamamının gıpta ettiği, çoğu kere Bunu nasıl
başardınız? diye gelip bizden bilgi aldıkları
istihdamla ilgili çözümleri üretebildik ve başarıyla yürütebildik?
Birkaç tane temel
hususun altını çizeceğim sadece. Kamuoyunda ilk istihdam paketi
olarak bilinen 5763 sayılı Kanunla, hepinizin bildiği gibi,
sosyal güvenlik primlerini 5 puan indirdik. Bu indirimden sonra Kasım 2009
ayı itibarıyla 725.119 işletmede 5 milyon 433 bin 441
sigortalı için tam 298 milyon 768 bin lira ödeme yaptık. Yani
istihdamı teşvik de ciddi bir etki gösterdi. Sadece 2009
yılında, bu alanda hazine teşviki 3,5 milyar liralık bir
boyuta ulaştı.
Yine sizler
biliyorsunuz, aynı Kanunla, kadınların ve 18-29 yaş
arası gençlerin mevcut istihdama ilave edilmeleri hâlinde, beş
yıl süreyle, azalan oranlarda sosyal güvenlik primlerini işveren
paylarına ödemeyi taahhüt ettik. Kasım 2009 ayı itibarıyla
bu teşvik 21.628 işyerinde karşılık buldu, 58.882
sigortalı için 7 milyon 72 bin liralık harcama yaptık.
Yine,
işsizlik ödeneği miktarını yüzde 12 civarında
artırdık ve yüzde 12lik bu artıştan sonra,
aşağı yukarı 2 milyon 163 bin kişinin başvurusuna
karşılık 1 milyon 843 bin kişiye 3 milyar 22 milyon TL
işsizlik ödeneği verdik.
Özürlülerin
istihdamıyla ilgili primlerin hazinece karşılanmasına
yönelik yine bir teşvik sağlamıştık. 2009
Kasımın verilerine göre 39.161 sigortalımız bu
teşvikten yararlandı, 3 milyon 976 bin lira ödeme yaptık.
Tüm illerimizde
il istihdam kurullarını ve mesleki eğitim kurullarını
birleştirerek tek kurula dönüştürdük, çok daha etkin ve verimli
çalışabilecek bir yapı kazandırdık. Bu
yapının nasıl sonuç doğurduğunu biraz sonra size
ayrıntısıyla izah edeceğim.
Şubat
2009da çıkan ve İkinci istihdam paketi. olarak bilinen 5838
sayılı Kanunla kısa çalışma ödeneği
miktarını artırdık ve süresini uzattık bildiğiniz
gibi. Bundan sonra, tam 2009 yılı içerisinde 198.319
insanımızın işsiz kalmasına mâni olduk. Biliyorsunuz,
kapasitesi düşen ve işçi çıkartmak zorunda kalan
işyerlerine yaptığımız bir teşvikti bu ve
yaklaşık 200 bin insanımızın işsiz
kalmasını önledik ve onlar çalışma hayatına devam
ettiler ve bu alanda yapısal bir sorun oluşmasına mâni olduk ve
toplam ödeme miktarımız 172 milyon 700 bin lira oldu. 2009
yılı içinde çıkarılan 5921 sayılı Kanunla
istihdamı teşvik için Nisan 2009dan itibaren verilen bildirilere
istinaden biliyorsunuz yine işe alınanların sosyal güvenlik
primlerini ödemeyi taahhüt ettik ve 16.746 iş yerinde 46.891 yeni
sigortalı, 5 milyon 443 bin 727 lirayla teşvik edildi. Yine
işsizlik ödeneği alanların işe alınmaları hâlinde
Sosyal Güvenlik Kurumu primlerinin işveren payının ödenmesi
taahhüt edildi ve binlerce insan için bu sağlandı.
Toplum
yararına çalışma programlarını yine geçtiğimiz
yıl nisan ayında başlattık ve tüm Türkiye çapında
1.627 projenin içerisinde 45.467 kişi istihdam edilir oldu. Bütün
bunların yanında yine İŞKURun
çalışmalarıyla özel sektöre 105.263 kişi
yerleştirildi. Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar çabayı
kendimiz bile yeterli görmedik, 2010 yılı içinde yine 28 Ocak 2010
tarihinde kabul edilen bir kanunla ek teşvikler getirdik. Ekimin sonu
itibarıyla mevcut istihdama ilave alınacak her işçi için tüm
Türkiyede sosyal güvenlik primlerinin işveren payını ödemeyi
taahhüt ediyoruz. Ve ayrıca 5084 sayılı Kanunla kırk dokuz
ilde hem mevcut hem de yeni olan istihdamla ilgili üç yıllık süreye
yönelik sosyal güvenlik primlerinin işveren paylarını yine
Hükûmetimiz taahhüt etti.
Şimdi size
bir şeyi sormak istiyorum: Henüz dokuz aylık bir çalışma
süresi içerisinde bununla ilgili olarak tam iki tane hukuki düzenleme, bir tane
de Bakanlar Kurulu kararı ve çok sayıda bakanlık tebliği ve
genelgesi çıkmışken acaba bunların nasıl
yorumlanacağını sadece size bırakacağım.
Bunların dışında yine iş gücü uyum programları
çerçevesinde aşağı yukarı 1.285 kişiye staj
imkânı, 45.467 kişiye toplum yararına çalışmada
iş imkânı ve 167.100 kişiye de eğitim desteği verildi,
eğitim programı gerçekleştirildi. Mesleki eğitim olarak tüm
Türkiyedeki illerimizde aşağı yukarı 7.931 kurs
açıldı ve bu kurslarda da 167 bin kişi eğitildi.
Bütün bu
çalışmalar aslında kısa vadeli ve belki de krizin
etkilerini azaltacak bir sonuç ortaya koyarken, aynı dönemde, aralık
ayında ve şimdi de şubat ayının ikinci
yarısında uzun ve orta vadeli istihdam stratejilerini belirlemek
üzere tüm Türkiye çapında bilim adamlarının
katıldığı, gazetecilerin, söz söyleyebilecek herkesin
katıldığı istihdam çalıştayları tertip
ediyoruz. Çünkü küresel kriz, dünyadaki ekonomik gelişme ve
değişmeler, teknolojik yapı mevcut istihdam
politikalarımızı değişmeye zorluyor, bunun
farkındayız ve geleceğe bakıyoruz. Aslında,
geleceğini göremeyenlerin önünde hep sorunları vardır. Nitekim,
bugün de yaşadığımız sorunlar geleceği görmeden,
günlük yaşayan, günlük tepkilerle ve popülist yaklaşımlarla
karar verenlerin ortaya çıkarttığı sorunlardı ve çok
şükür, onları çözmek de bize kısmet oluyor.
Ben,
doğrusunu söylemek gerekirse, Tekel işçileriyle de ilgili bir çok
şeyi söylemeyi planlamıştım ama benden önceki
konuşmacı arkadaşımız konuyla ilgili çok
ayrıntılı bilgiler verdi, onu atlıyorum.
Asgari ücretle
ilgili birkaç şeyi söylemek isterim. Bir kere, her şeyden önce
şunu söylemeliyim: Asgari ücretin 1999-2002 yılları
arasındaki dönemlerde artış oranı, reel artış
oranı topu topu 6,8 puan; yılbaşına vuracak olursanız
2,5 puan bile değil. Yıllık reel artışından
bahsediyorum. Hâlbuki o dönemde yine ekmek, makarna, bulgur, dana eti, sucuk,
peynir, süt, yoğurt, yumurta, tereyağı, margarin, sıvı
yağlar, toz şeker, bal, tuz, salça, çay gibi tam 27 tane temel
gıda maddesinin 23 tanesinde bütün asgari ücretlilerin alım gücü
düştü. Ama 2003-2007 yılları arasında, bizim o alandaki
artış oranlarımız ne kadar, ben size söyleyeyim: 2003
yılında yüzde 3,7; 2004 yılında yüzde 26,6; 2005
yılında yüzde 4,2. 2006 ve 2007 yıllarında enflasyon oranında
artış sağlamışız, dolayısıyla reel
artış sağlanmamış. 2008 yılında yüzde 8,5;
2009 yılında ise yüzde 3 reel artış sağlıyoruz ve
asgari ücretin enflasyon oranının altında
kaldığını söyleyen bir iddia varsa rakamlarını
burada size ve hakemliğini de yine kamuoyuna bırakıyorum.
Emekli
maaşlarıyla ilgili olarak
Emekli maaşlarıyla ilgili,
hepiniz biliyorsunuz, daha yeni çıkan kanunda ilk altı ay içerisinde
en düşük emekli maaşı aylığına yüzde 20,4; en
yüksek aylığa ise yüzde 4,64 artış sağladık. 2010
yılının Temmuz ayından itibarense yine TÜFE
oranlarında artış sağlayacağız ve
yaklaşık bu oranlar yüzde 24,2 ile yüzde 7,8e ulaşacak ve bütün
bunlar karşısında en düşük SSKlı emeklinin
maaşı 683 liraya, en düşük SSKlı tarım emeklisinin
aylığı 480 liraya, en düşük esnaf emeklisinin
aylığı 555 liraya, en düşük BAĞ-KUR emeklisinin
aylığı 380 liraya çıkmış olacak ve buradaki net
artış oranları en düşüklerde yüzde 24 olacak,
dolayısıyla acaba bizim ülkemizdeki enflasyon oranlarıyla
mukayese edilince yüzde kaç iyileştirme
yaptığımızı hesap edebilirsiniz? Hâlbuki 2002-2009
yılları arasındaki, 2002 yılının sonundan
itibaren baktığımızda da yine benzer şekilde
artış oranlarını görmek mümkün. SSK emeklisi için reel
artış oranı yüzde 27 oldu, toplam, bu dönemde. BAĞ-KUR
emeklisi için yüzde 71,7; tarım BAĞ-KURlusu için yüzde 161,3; kamu
emeklileri içinse yüzde 15,8 oldu. 2002 Aralığının son
gününe kadar bu Türkiyede emeklilerin maaşları sadece enflasyon
oranında artıyordu arkadaşlar, sadece enflasyon oranında.
Sağlık
hizmetleriyle ilgili birkaç hususun da yine altını çizmek istiyorum.
Türkiye, aslında hiçbir Avrupa Birliği ülkesinin bile cesaret
edemediği sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası
reformunu gerçekleştirmiş bir ülkedir. Hiç mübalağa etmeden
söylüyorum.
2 kez Avrupa
Birliği bakanları toplantısına katıldım. Bu
bakanlar toplantısında dikkat çeken iki konuda sürekli soruyla
muhatap kaldım. Bir tanesi sosyal güvenlik ve sağlık
alanında yapılan reformlar, bir tanesi ise mesleki eğitim
konusunda son bir yılda, bir buçuk yılda
yaptığımız çalışmalar. Dahasını
söyleyeyim, nisan ayında G20ler toplantısında Türkiye, özel
olarak İŞKURda mesleki eğitimde yaptığı
performansı ve örgütlenme tarzını anlatacak, bu dikkat çekti ama
maalesef Türkiyede pek çok insan bunu hâlâ görmezlikten geliyor.
Sağlık
alanında, hem kapsamı genişlettik hem bütün kesimlerin
yararlanmasını sağladık hem de erişimi
kolaylaştırdık. 2002 yılında kişi
başına sağlık harcaması OECD verilerine göre 591
liraydı ama 2009 yılında bu oran 880 dolara çıktı.
Yine, 2002 yılında Türkiyede tedavi hizmetlerinden yararlanma
oranı 3,1di, şimdi 6,1e çıktı ve uluslararası
standartlara çok uygun ve çok yakın bir değerde hizmet üretir hâle
geldik.
Bütün bunlardan
sonra, normalde vatandaşlarımız sağlık harcamalarının
yüzde 30unu kendi ceplerinden ödüyorken, dile getirilen çokça katkı
paylarına rağmen şu anda vatandaşlarımızın
ceplerinden sadece ve sadece yüzde 17lik bir harcama gerekiyor toplamda. Daha
da önemlisi, hemen şunu söyleyeyim: Özellikle çok gündemde tutulan ilaç
sanayiyle ilgili yaptığımız pazarlıklar ve global
bütçeleme yaklaşımı ve nihayet bunların eczacılara
etkisiyle alakalı mevzuda sadece iki hususun altını
vurgulayıp geçmek istiyorum. Bu çalışmada biz kamu
harcamalarından sadece 2010 yılı için ve bundan sonraki bütün
yıllar için en az 2,5 milyar lira tasarruf sağlama imkânını
elde ettik. Kamu harcamalarından 2,5 milyar lira tasarruf etmek
aslında övünülecek bir şey midir, eleştirilecek bir şey
midir? Süreç ile sonuç arasındaki duruma baktığımızda,
elde edilen sonuç kamu yararınaysa, daha da önemlisi bütün
vatandaşların ceplerinden çıkacak ilaç harcamalarında, ilaç
genel fiyatlarında yüzde 30a yakın indirim
sağlanmışsa ve ödeyecekleri katkı paylarından
dolayı da en az yüzde 30 civarında vatandaş cebinde bir tasarruf
sağlanacaksa övünülecek şey midir yoksa tartışılacak
şey midir?
Aslında, tam
da ilaç sanayisiyle ilgili yaptığımız çalışmada
ben sizlerden takdir bekliyorken hatta kamu adına, vatandaş
adına teşekkür bekliyorken gensoruyla ilgili birtakım
hususları dile getirdiniz ama ben size başka hususlardan da bahsetmek
istiyorum:
Doğrusu
gensoruyu verenlere bir sitemim var. Gözden kaçırdıkları
başka şeyler de olmuş. Ben şimdi, ihbar ediyorum kendimi.
Lütfen, vereceğiniz önergelerde bunu da göz önüne alın. Ben, dokuz
aylık süre içerisinde en az iki ayda verilen işletme belgelerini bir
günde vermeye başladım ve işverenlere kolaylık
sağlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bütün yetkiler merkezde toplandığı için sekiz ay kadar uzayan
işçi şikâyetlerini bugün mübalağasız on beş günden
daha az sürede çözüyorum. İşçiye sahip çıkmak nasıl
olurmuş? Böyle ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Geldiğim günden beri birikmiş tam 46 bin
dosyayı üç ayda bitirdim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Şimdi, ne oldu? Fabrikalar kapandı.
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Yabancıların
çalışma izinlerini -en az yedi sekiz ay sürüyordu- bugün,
mübalağasız bir aydan önce veriyoruz ve yabancılara bu ülkeyi
belki de satıyoruz! Önerge verebilirler, versinler lütfen
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Hasta, özürlü,
malul, yaşlı hatta isteyen herkese kendi evinde emekli
maaşını götürüp teslim ediyoruz, hiçbir bedel almadan. Eğer
bu eleştirilecek bir şeyse ve bir şey
yapmadığımı dile getirmiyorsa, o zaman hepsinin
altını çizerek söylüyorum. Biz, evet, emeklimizin maaşını
evinde veriyoruz, PTTyle anlaştık ve hiçbir bedel ödemeden,
vatandaşımızın hiçbir bedel ödemesini sağlamadan
yapıyoruz. Emekli maaşlarını, sadece yine bu dokuz
aylık süre içerisinde yirmi gün daha erken vermeye başladık.
2002 yılında bu aşağı yukarı yüz yirmi günde
veriliyordu, şimdi otuz üç günde veriyoruz.
Sosyal Güvenlik
Kurumu, Çalışma Bakanlığı ve İŞKURa
ayrı ayrı bildirgeleri veriliyordu; bürokrasiyi azalttık, tek
kuruma veriliyor, bütün işverenlerimizin iş yükünü hafiflettik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen bağlayınız.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) Nüfusu 30 binden
aşağıda olan bütün beldelerimizde, sosyal güvenlik hizmetlerini
vatandaşımızın ayağına götürüyoruz.
Evet, ben,
arkadaşlar, devletin gücünü vatandaşla paylaşmaya
başladım. Devletin gücünü, aslında bütün sosyal taraflarla
paylaşmaya başladım. Vatandaş odaklı bir yönetim
anlayışını yerleştirmeye çalışıyorum.
Bu birilerini rahatsız ediyor. Statükoyu, değişime
karşı olanı, mevcut dengeleri bozmak isteyen herkesi
rahatsız ediyor. Ben rahatsız etmeye devam edeceğim, çünkü uzun
vadede bu ülkemizin geleceğini orada görüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sonuç olarak
şunu söyleyeyim -sözlerimi bitiriyorum Sayın Başkan,
hoşgörünüze teşekkür ederim- işsizliği önleme,
istihdamı yaratma konusunda Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde en
başarılı ülkeyiz.
Biz, tekrar
altını çiziyorum, Avrupada sanayileşmiş ve istihdam
oranı çok yüksek bir ülkede işsizlik artarken, yılda 860 bin
kişinin iş gücü arzı olduğu ülkede işsizlik
oranını artırmadık. Eğer bu ilgisiz kalmaksa, ben bu
ilgisiz kalmaya razıyım.
Sosyal devlet
uygulamalarıyla ilgili olarak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen selamlayınız Genel Kurulu.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) Sayın
Başkan, lütfen, çok kısa kaldı, bitirmek üzereyim.
Sosyal adalet
tanımını değiştirdik. Evet, Türkiye'nin millî
gelirini, 2009 yılı içinde, bu zamana kadar, 2003ten 2009a kadar 3
katı artırmış olmamıza rağmen, sosyal
harcamaları yüzde 13ten yüzde 17ye çıkardık, ama biz
başkalarının anladığı gibi devlet görevlilerinin
imtiyazlarını artırarak sosyal devlet
anlayışını pekiştirmiyoruz; anlamı
değiştiriyor, fakirin, yoksulun, tüm sivil kesimlerin
harcamalarını artırarak sosyal devlet anlayışı
uygulamaya çalışıyoruz.
Çalışma
hayatının kalitesini artırmaya çalışıyoruz. Evet,
artıracağız ve uluslararası alandaki bütün
eleştirileri yok edecek bir strateji içerisindeyiz.
Ayrıca, biz,
sendikayla ilgili -burada açıkça herkese açık çek veriyorum, bütün muhalefete
ve iktidara- sendikal her türlü hak ve özgürlüğü uluslararası
standartlara uygun olmak üzere ve ideal ölçülerde gerçekleştirme üzere,
eğer varsanız gelin, buraya bu sendikal hak ve özgürlükleri de
getirmeye hazırım. Bunu da buradan ifade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Dinçer.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) Sayın
Başkan, son cümlemi söyleyeceğim.
BAŞKAN
Sayın Dinçer, ama üç dakika verdim size.
Lütfen, sadece
selamlayın ve teşekkür edin.
Buyurunuz.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) Sadece dokuz
aylık bakanım. İngilizlerin bir atasözünü hatırlatıp
hepinize teşekkür ederim. Diyorlar ki: Küçük insanlar insanlarla
uğraşır, vasat insanlar olaylarla uğraşır, büyük
insanlar projelerle uğraşır. Hep projelerle
uğraştım, uğraşmaya devam edeceğim.
Hepinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Dinçer.
Sayın milletvekilleri,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer hakkındaki
(11/9) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşleri
sırasıyla görüşmek için 3 Şubat 2010 Çarşamba günü
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.49