DÖNEM: 23 CİLT: 60 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
57nci Birleşim
4 Şubat 2010 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisinde yer
alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALARI
1.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, Gaziantep ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi Başkanlığı seçimine ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susamın, esnaf ve sanatkârların kamu kurum ve
kuruluşlarına olan borçlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelikin
cevabı
V. - AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, 4 Şubat Dünya Kanser Gününe ilişkin
açıklaması
2.- Hakkâri Milletvekili
Rüstem Zeydanın, 4 Şubat Dünya Kanser Gününe ilişkin
açıklaması
VI. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Isparta Milletvekili
Mevlüt Coşkuner ve 30 milletvekilinin, elma üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/547)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, işsizlik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/548)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 33 milletvekilinin, memurların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/549)
4.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, 17 Aralık 2009da güvenlik
güçlerinin Tekel işçileri ve milletvekillerine yönelik
uygulamalarının araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/550)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/363) esas
numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
2.- (10/198) esas
numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
3.- (10/106, 10/391, 10/526
ve 10/545) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
4.- Gündemdeki sıralama
ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
3.- Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
IX.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Erzincan Milletvekili
Erol Tınastepenin, KOSGEB kredilerine ve süt
sığırcılığının desteklenmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat
Ergünün cevabı (7/11454)
2.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslunun, AB
destekli programların uygulamalarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/11535)
3.- Aydın Milletvekili
Ertuğrul Kumcuoğlunun, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Konsey
Başkanlığı seçimine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Egemen Bağışın cevabı (7/11560)
4.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkayanın, atık yönetimiyle ilgili
bazı konulara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/11727)
5.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat
Sönmezin, çevre mühendislerinin görevlerinin diğer meslek
gruplarınca da yapılacağı iddiasına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/11765)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.05te açılarak dört oturum yaptı.
Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya, Doğu Anadolu Projesine,
Ordu Milletvekili
Rahmi Güner, Ordu ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına,
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi, atamaları yapılmayan öğretmenlerin
durumuna,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay, Doğu Anadolu Projesine ayrılan
kaynağın DAP kapsamındaki il sayısına göre son derece
yetersiz, damızlık hayvan kredisi hibe desteğinin verilme
şartlarının da çok ağır ve yetersiz olduğuna
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş ve 24 milletvekilinin,
Bursa-Mustafakemalpaşadaki bir maden ocağında meydana gelen
grizu patlaması olayının (10/543),
Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, başta
Bursa-Mustafakemalpaşadaki grizu patlaması olmak üzere madencilik sektöründeki
iş kazalarının (10/544),
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 milletvekilinin, esnaf ve
sanatkârların sorunlarının (10/545),
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, maden işçilerinin
sorunlarının (10/546),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan:
(10/406) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin
Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP,
(10/298) esas
numaralı, öğretmen atamalarındaki haksızlık ve
usulsüzlük iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin
görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/313) esas
numaralı, JİTEM ve Doğu/Güneydoğu Bölgesinde yaşanan
faili meçhul cinayetler/kayıplar konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin
görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ
Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş önerisini
işleme almak istemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu
hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum
Başkanı, tutumunu tekrar gözden geçirdiğini belirterek, Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisini işlemden
kaldırdığını açıkladı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
3üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporunun (1/704) (S. Sayısı: 383) görüşmelerine devam olunarak
birinci bölümü üzerinde bir süre görüşüldü.
Adana
Milletvekili Ali Küçükaydın, 54üncü Birleşimde grup adına
yaptığı konuşmasındaki İllegal faaliyetler
ifadesinin Muş Milletvekili Sırrı Sakık tarafından
yanlış anlaşıldığını veya
yanlış anlamaya sebep olduğunu belirterek bu sözleriyle terör
örgütlerini kastettiğine, başka bir maksadının
bulunmadığına ilişkin bir açıklamada bulundu.
4 Şubat 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 20.00de son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Harun TÜFEKÇİ |
Bayram ÖZÇELİK |
|
Konya |
Burdur |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 74
II.- GELEN KÂĞITLAR
4 Şubat 2010 Perşembe
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 30 Milletvekilinin, elma üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/547)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 30 Milletvekilinin, işsizlik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/548) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.12.2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 33 Milletvekilinin, memurların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/549)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, 17 Aralık
2009da güvenlik güçlerinin TEKEL işçileri ve milletvekillerine yönelik
uygulamalarının araştırılması amacıyla
Anayasanın 98inci, İçtüzüğün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/550) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.12.2009)
4 Şubat 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz Gaziantep ilinin sorunları hakkında söz isteyen Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüze aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Ağyüz.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep ilinin ekonomik ve sosyal
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim
bölgem Gaziantepin yaşadığı ekonomik, sosyal
sıkıntıları, sorunları sizlere aktarmak için gündem
dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Gaziantepin sorunlarını sıralarken
Gaziantepin durumunu AKP öncesi ve AKP sonrası diye ayırmak
lazım. AKP öncesi, 4 organize sanayi bölgesiyle yaklaşık 24
milyon metrekarelik bir KÜSGET ve 2 tane de ufak, küçük sanayisiyle, örnek
sanayisiyle bir bütün hâlinde gelişmişliğini
sağlamış, bölgesinde GAPın giriş kapısı ve
cazibe merkezi bir kentti ve ne zaman ki 2004 yılında İktidarınızın
heyula uygulaması Teşvik Yasası çıktıktan sonra
Gaziantep maalesef güneş gibi parlayan bir yıldız olmaktan
çıkmış, ekonomide karamsar, toplumsal ve sosyal olayların
arttığı bir kent hâline gelmiştir. Bu teşvik
uygulamasıyla Gaziantepin çevresi teşvikli illerle kuşatılmış, rekabet
şansını kaybetmiştir. Dördüncü organize sanayi bölgesinde
tahsisler, yapılabilir noktaya, temel atılır noktaya gelmemiştir.
Gaziantepe özel önem verilmesi gerektiğini ağzıyla söyleyen
Sayın Başbakan 9 kere kente gelmesine rağmen hiçbir çözüm
üretememiştir.
Gaziantep sağlıkta,
sağlık gelişmişliğinde 37nci sıradadır,
eğitimde 54üncü sıradadır ve işsizlikte nasıl ki
Türkiye OECD ülkelerinde 1inci ise Türkiye sıralamasında da yüzde
16,8lik işsizlik oranıyla 8inci sırada yer almaktadır
değerli arkadaşlarım.
Devri iktidarınızda
yanlış teşvik uygulaması ve ekonomik kriz nedeniyle
işsizlik artmıştır, intiharlar artmıştır,
kapanan iş yerleri artmıştır, tutuklu ve hükümlü sayısı
artmıştır; eğitimde başarısızlık,
sağlıkta eksiklik yaşanmıştır. Bir tek biten
yatırımınız Gaziantep-Urfa arasındaki otoyoldur. Devam
eden barajlar da elbette ki bitmek zorundaydı. Karkamış
sınır kapısı açılmamıştır, bu bir
handikaptır. Gaziantep-Halep arasında
çalıştırılması gereken tren yoluna yeterli önem
verilmemiştir değerli arkadaşlarım.
AKPli belediyeler kent
yaşamını bitirmiştir; AKP İktidarı da Gaziantep
gibi bir kentte ekonomik yaşamı, sosyal yaşamı
bitirmiştir. Gaziantep gibi bir kentin kültür sarayı yoktur
değerli arkadaşlarım, kalıcı devlet tiyatrosu yoktur
değerli arkadaşlarım ve altyapı, üstyapıda
yatırımsızlık hem İktidarın ödeneklerinde belli
olmaktadır hem belediyenin ödeneklerinde belli olmaktadır.
Bir de şu
artmıştır: Yandaşlara ihale verme, yandaşların
arsalarını imar rantı hâline dönüştürme maalesef AKP
döneminde giderek tırmanmıştır. Bir artan şey de
Sosyal yardım ve proje destekleri adı altında kömür
yardımınız artmıştır, gıda yardımınız
artmıştır. Bu da ne demektir? Gaziantep giderek
fakirleşmektedir değerli arkadaşlarım.
Bunun çözümü var
mıdır? Hükûmetin bu kentimize sahip çıkmasından geçer. 2007
seçimlerinde şimdiki Maliye Bakanımızı referans göstererek
bu sorunların biteceğini taahhüt edenler şimdi nerelerdeler? Bir
arsa rantını, Belediye Başkanını savunmak için kente
gelen Sayın Başbakan verdiği sözlerin niye arkasında
durmuyor değerli arkadaşlarım? Ama bunlar sizin dünyanızda
yok. İş, üretim, istihdam, bunlar yok; satıp harcama var ve
gerilim yaratmak var. Gerilim siyasetinden medet umuyorsunuz. Gerilim
siyasetiniz tüm toplumu kaptığı gibi, bakkalları,
kahvecileri, esnafı büyük bir çıkmaza soktuğunuz gibi Türkiye
Büyük Millet Meclisini de gerilim siyasetinin içerisine soktunuz.
Geçen gün yaşanan olay
kabul edilebilir bir olay değildir ama İktidar olgunluğunu
gösteremezseniz, Başbakan Yardımcılığı
olgunluğunu gösteremezseniz ve bir RTÜK Başkanıyla
uğraşamayan kişi çok saygın olarak bu makamı temsil
eden Güldal Mumcuya tehditler yağdırırsa, bu, gerilim
siyasetinden başka bir şey değildir. Her iki olayı da
kınıyorum ve bu gerilim siyasetinden medet ummayınız çünkü
değerli arkadaşlarım, Tekel işçileri, demir yolcular,
itfaiyeciler, eczacılar, doktorlar, bakkallar, kahveciler, hepsi ayakta,
hepsi haklı isteklerini dile getiriyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) Bunlar haksız da siz mi haklısınız? Artık
uyanın uyan! Başlangıçta uykuya daldınız, şimdi
seçim yaklaştı, uyuyorsunuz; uyumanız da horlamaya dönüştü.
Değerli
arkadaşlarım, buna dikkatinizi çekerken bugün tüm Türkiyede
yaşanan hak arama destek dayanışmasını içtenlikle
kutluyorum. Tekel işçileri sayesinde işçi
sınıfının varlığından haberdar oldunuz.
Yakında bakkalların varlığından haberdar
olacaksınız, kahvecilerin varlığından haberdar olacaksınız,
emeklilerin varlığından haberdar olacaksınız ve bu
saydığım toplum kesimleri size sandıkta darbe yapacak.
Korkmayın darbeden, sadece sandık darbesinden korkun. Sizi, devri
iktidarınızda, yedi yılda zengin yaptığınız
yandaşlarınızın oyu kurtaramayacak. Sandığın
öyle dibinde kalacaksınız ki o şamarın nereden
geldiğini bilemeyeceksiniz. Onun için gerilim siyasetinden vazgeçin,
Türkiye Büyük Millet Meclisine saygılı olun, topluma
saygılı olun
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Ağyüz, lütfen sözlerinizi bağlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) -
ekonomik sorunları çözün değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Sayın Doğrunun
İç Tüzükün 60ıncı maddesine istinaden bir söz talebi
vardır.
Buyurunuz Sayın
Doğru.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, 4 Şubat Dünya Kanser Gününe
ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
4 Şubat Dünya Kanser
Günü dolayısıyla söz aldım. Ülkemizde her geçen gün kanser
vakaları artmaktadır. Tüm kanserlilerin en az yüzde 43ünden
fazlası
Korunmak mümkündür. Tütün ve tütün mamullerinin kullanılması
ve kilo fazlası oldukça kanser riski yükselmektedir. Stres de bunu
artırmaktadır. Bu yıl Dünya Kanser Gününün ana teması
Doğru besin, bol hareketle gülümse. olarak belirlenmiştir. Çok
önemli bir konu olduğunu dile getirmek istiyorum. Gönül gözüyle gülümseyelim.
Bütün hastalara şifalar
diliyorum.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın Zeydan, siz de
60a göre söz istiyorsunuz.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri)
Evet, efendim.
BAŞKAN - Buyurunuz.
2.- Hakkâri
Milletvekili Rüstem Zeydanın, 4 Şubat Dünya Kanser Gününe
ilişkin açıklaması
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri)
Kıymetli Başkanım, bugün 4 Şubat Dünya Kanser Günü. Ben
geçen perşembe günü zatıalinizin makamına bizzat müracaatta
bulunarak bugün için söz isteminde bulundum ama lütfunuza mazhar olamadım.
Gene de söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Önemli bir gün. Gerçekten,
Sayın Doğrunun da ifade ettiği gibi Dünya Sağlık
Örgütü bu önemli günde şu sloganı dile getiriyor: Kanser bile
önlenebilir. Ben herkesin affına sığınarak şunu ifade
etmek istiyorum ki: bilesinin kaldırılıp kanser önlenebilir,
sıradan bir hastalık gibi değerlendirilebilinir yeter ki
zamanında erken tanısı konulsun ve halkımız
sağlık bilinci çerçevesinde sağlık kuruluşlarına
önceden başvurabilsin. Bu anlamlı günde bu hastalıkla mücadele
eden bütün vatandaşlarımıza ve onların ailelerine
geçmiş olsun dileklerimizi ifade ediyor, sağlık
kuruluşları ve sağlık çalışanlarıyla olan
gönül bağlarını hiçbir zaman koparmamalarını istirham
ediyorum, sevgi dolu saygımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Zeydan.
Gündem dışı
ikinci söz, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlık seçimleri
hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeşe aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Türkeş.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Başkanlığı seçimine ilişkin gündem
dışı konuşması
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi 25 Ocak 2010 tarihinde, Avrupa Konseyi Parlamenter
Asamblesinde, içimizden biri Sayın AKP Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu Meclis Başkanlığına seçildi. Bu konuyla
ilgili son zamanlarda epey bir bilgi karmaşası olduğu için yüce
Meclise bu süreç ile ilgili bilgi vermek üzere huzurunuza geldim. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Konseyi Parlamenter
Asamblesi, 47 ülkenin parlamenterlerinin bir araya gelmesiyle oluşan bir
Meclis. Bu Mecliste de bizim buradaki siyasi partiler gibi siyasi gruplar var,
beş tane siyasi grup var: Avrupa Demokratlar Grubu var, Avrupa Halk
Partileri Grubu var, Sosyalist Grup var, Avrupa Liberal Demokratlar var,
Birleşik Sol Grup var. Meclis Başkanlığı seçimi,
münavebeyle oluyor, eskilerin tabiriyle. Yani bir centilmenlik
anlaşması var, iki yıllık bir süre sosyalistlerden bir aday
çıkıyor, sosyalistler kendi içlerinden seçiyorlar, ondan sonra onu
Meclis Başkanı o Meclis seçiyor, daha sonra da bu sırayla
dönüyor, rotasyonla. Bu son dönemde de geçtiğimiz sene eylül ayından
itibaren, bu sene yıl başından itibaren Avrupa Demokratlar
Grubuna bu hak geçiyor idi, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinin Meclis
Başkanlığı. Bu noktada Avrupa Demokratları içinde de
buradaki bizim Meclisimizden iki siyasi partinin üyeleri bulunuyor. AKPnin
milletvekilleri bir siyasi grupta bulunmuyor. O parti, Adalet ve Kalkınma
Partisi öyle uygun görmüş, oradaki farklı siyasi gruplara
arkadaşlarını dağıtmış. Oradaki üç
farklı grupta AKP milletvekilleri. Biri Avrupa Halk Partisinde, EPP
dediğimiz grupta. Avrupa Liberal Demokratlarda var ve Avrupa Demokratlar
Grubunda da 2 kişi var, biri Ruhi Açıkgöz Beyefendi -şimdi
geldi, öne oturdu- öbürü de Mevlüt Çavuşoğlu. Yani sizin grubunuzdaki
diğer 6 milletvekili diğer siyasi gruplarda orada.
Milliyetçi Hareket Partisi
1999dan itibaren hep Avrupa Demokratlar Grubunda görev aldı yani daha
önce de 1999-2000 arasında Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri
Avrupa Demokratlar Grubundaydı gene. Biz de gene, Sayın Ertuğrul
Kumcuoğlu ile birlikte Avrupa Demokratlar Grubu içerisindeyiz.
Buradaki seçim şöyle
oluyor: Avrupa Demokratları kendi içinden adaylar çıkartıyor ve
Avrupa Demokratlar Grubu oyluyor bunu. Buradan çıkan adayı AKPM
(Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi) kabul ediyor. Bunun ile ilgili seçim Avrupa
Demokratlarında bir tane yapıldı. Orada da biz, AKPli
arkadaşlarla birlikte, Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu
Aynı
zamanda, yedeklerin de oy kullanma hakkı olduğu için Sayın Behiç
Çelik Bey ve Sayın Metin Ergun Bey -Mersin Milletvekilimiz ve Muğla
Milletvekilimiz- onlar da geldiler. Kapalı oylama yapıldı. 50
kişi oylamaya katıldı ve 29 kişiyle Mevlüt
Çavuşoğlunu oradan çıkarttık. Avrupa Demokratlarından
Mevlüt Bey aday olarak çıkınca, o centilmenlik anlaşması
gereği de diğer gruplar aday çıkartmadı. 25 Ocakta -bizim
Meclisimizde olduğu gibi- en yaşlı üye Meclisi açtı Tek
aday Avrupa Demokratlar adına Mevlüt Çavuşoğludur. Başka
aday olmadığı için kendisini Başkan ilan ediyorum. dedi,
herkes alkışladı, Mevlüt kardeşimiz de çıktı
teşekkür konuşması yaptı.
Bundan da biz,
başından itibaren, altmış yıldır üyesi
bulunduğumuz bir organizasyonda bir Türk parlamenterin görev
yapmış olmasından memnuniyet duyduk ve başından beri
de bunun olabilmesi için karınca kanaatince elimizden gelen
çalışmayı ve çabayı yaptık. Bu bir başarı,
Türkiyenin başarısı, siz iktidarda olduğunuza göre AKPnin
başarısı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Devamla) Sağ olun, çok teşekkür ederim.
Böyle bir
başarıyı bir mutsuzluk vesilesi hâline bu medya, birtakım
insanlar filan nasıl getiriyorlar, ben bunu anlamıyorum? Memnun olun,
mutlu olun, Türkiye için çok büyük bir adımdır yani altmış
yıldan sonra üyesi bulunduğunuz bir yerde bir Türk, Meclis Başkanı
oldu. Bu mutluluğu gölgelemenin gerekmediğine inanıyorum ve bu
işleyişi de yüce Meclisin bilgisine sunmak için söz aldım.
Beni dikkatle
dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.
Sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Türkeş.
KADİR URAL (Mersin)
Yani MHP destekledi mi bu konuyu Sayın Başkanım? Öyleyse
Sayın Başbakan niye desteklemedi diyor? Yani Sayın
Başbakan yalan mı söylüyor?
BAŞKAN Gündem
dışı üçüncü söz, esnaf ve sanatkârların kamu kurum ve
kuruluşlarına olan borçları hakkında söz isteyen İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susama aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Susam.
3.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, esnaf ve sanatkârların kamu kurum
ve kuruluşlarına olan borçlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelikin cevabı
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün, esnaf ve sanatkârların kamu
kuruluşlarına olan borçlarıyla ilgili gündem dışı
söz aldım. Tabii ki bunlara da kısaca değineceğim fakat
kriz döneminin getirdiği ciddi sorunlarla karşı
karşıya olan esnaf ve sanatkârın vergi borcunu, sigorta borcunu
ve benzeri borçlarını gerçekten kısa sürede ertelemek ve onlara
bu kriz dönemini aşışta kolaylıklar sağlamak bu
Parlamentonun görevidir, bunu yapmaya ihtiyacımız var. Bunun için
konuşma sözü almışken
Bu hafta başında Sayın
Başbakan, bir alışveriş merkezi
açılışında gerçekten tüm esnaf ve sanatkarı ciddi
şekilde üzen bir konuşma yapmıştır. Sayın
Başbakan konuşmasında AVMlerin çağdaş yerler
olduğunu, mahalle arasındaki bakkalların
kapanacağını, bunun doğal olduğunu, mahalle
arasındaki bakkalların pahalı sattığını,
kalitesiz sattığını ve bu nedenle de bu bakkalların
sürecini tamamladığını söylemiştir.
2007de yüzde 47 oy alıp
bu Parlamentoya üçte 2 çoğunluk getiren AKPye 2 kişiden 1i oy
vermişti. Bu düşünceyle devam ettiğinizde, bu esnaflardan da 2
kişiden 1i AKPye oy verdi ama AKP Hükûmetinin Başbakanı
esnaf-sanatkârın yok olacağını, alışveriş
merkezlerinin çağdaş olduğunu, bunların artık
çağın gereği olduğunu söylüyor.
Sayın Başbakana bir
şeyi hatırlatmak istiyorum: Bakkalın yok olma sürecinde, görevi,
sivil toplum örgütlerine atmak yerine
Bu kürsüden hepimiz milletvekili olurken
Anayasaya bağlılık yemini ettik. Anayasanın 173üncü
maddesini okuyorum: MADDE 173. Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve
destekleyici tedbirleri alır. Evet, şimdi soruyorum: Bakkalın
yok olacağını söyleyip bu işi sivil toplum örgütlerine
havale eden Sayın Başbakan, alışveriş merkezlerinin
karşısında bakkalın korunması için hangi önlemi
aldınız? Diyorsunuz ki: Bakkal pahalı. Size bir örnek vereyim:
Sayın Başbakan yanındaki zincir mağaza ve market açan
danışmanların lafını dinlemek yerine bakkalın
lafını dinlerse daha doğru bilgiler sahibi olur. Bakın,
piyasaya -yüzde 50 deterjan firması- mal satan deterjan
firmasının bakkala verdiği fiyat 22,5 lira. Bakkal bunu 25
liraya satıyor, kârı yüzde 11. Hipermarket aynı ürünü 16,5
liraya alıyor, 23 liraya satıyor, yüzde 40 kazanıyor. Böyle bir
adaletsizlik olur mu? Siz, bu firmaların bu pazara mal satarken bakkala
22,5 liraya verdiği malı 16,5 liraya hipermarkete vermesinin
hesabını soran yasal düzenleme yapmak zorunda değil misiniz?
Anayasada 172nci madde, esnaf sanatkâr yanında tüketicinin
haklarını Hükûmet korur diyor. Bu Meclisten tüketici haklarıyla
ilgili yasa çıkardık. Niye alışveriş merkezleriyle
ilgili yasa çıkarmıyorsunuz? Alışveriş merkezi-bakkal
olayı değildir, 60 tane esnaf ve sanatkâr meslek dalının
işini elinden alıyorlar.
O savunduğunuz alışveriş
merkezlerinde Anadolunun esnafı, Türk markalı dükkânlar mı var?
Sayayım size hangileri olduğunu -o mağazalara gidin, Ankara,
İstanbul, İzmirde- yiyecekte: McDonalds, Burger King, Pizza Hut,
Gloria Jeans, Starbucks. Markette: Migros, Tanşas, CarrefourSA, Kipa.
Bunlar hep yabancı sermaye. Elektronikte: Sony, Bosch, Samsung, Tefal.
Yani bugün 300 milyar liralık perakende pazarının yüzde 22si
AVMlerde, yüzde 50si hipermarketlerle birlikte yabancıların eline
geçmiş durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) Bu yabancıların eline geçmiş olan pazar
karşısında bakkalı savunmayan Başbakana şunu
söylemek istiyorum: Nasıl Davosta, İsrailin Gazzedeki
Filistinlilere yaptığı baskı karşısında
çıkıp Ben Gazzedeki Filistinlilere yapılan baskıyı
kınıyorum. One minute. diyorsanız; hipermarketlerin küçük
esnafa, bakkala yaptığı bu aşırı baskı ve
yok etme politikasında, vahşi kapitalizmin uygulandığı
bu politikada da size biz One minute. diyoruz, Durun bir dakika. diyoruz.
Esnaf ve sanatkârı kendi kaderine bırakamazsınız, bu
Parlamentoda onların hakkını savunacak milletvekilleri ve bu
Parlamentoda onların haklarını savunacak Cumhuriyet Halk Partisi
vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, bugün,
direnen Tekel işçilerinin ve tüm işçi sınıfının
mücadelesinin bir parçası olarak bakkalın da, esnafın da bu
giden süreç içerisinde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) -
yok olmayacağına, yok olmamak için tarihin
çarkını geri çevireceğine ve ayakta kalacağına
inanıyoruz; bu süreçte, biz, bakkal esnafının, esnaf,
sanatkârın bu ülkenin işsizliğini önleyen, bu ülkenin
kalkınmasını sağlayan, bu ülkenin dinamizmini ayakta tutan
kesim olduğuna inanıyoruz; Ahilik geleneğinden gelen bu kesimi
bundan sonraki süreçte de ayakta tutmaya devam edeceğiz. Başbakana da
o 2 kişiden 1inin verdiği oyun hesabını sandıkta
bakkal esnafı da, esnaf, sanatkâr da soracaktır.
Huzurlarınızı
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Susam.
Hükûmet adına Sayın
Faruk Çelik, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI FARUK
ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; tabii ilgili Bakan arkadaşımız burada
olmadığı için, Sayın Susamın da ifadeleri çok dikkat
çekici, bundan dolayı söz alma durumuyla karşı karşıya
kaldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Esnaflar öteden beri
hepimizin ifade ettiği gibi toplumun bel kemiğini, toplumun
omurgasını teşkil etmektedirler. Doğrusu,
işbaşına geldiğimiz zaman AK PARTİ iktidarları
olarak esnaf sayısıyla ilgili çok farklı rakamlar vardı,
Türkiyede ne kadar esnafın olduğu dahi bilinmiyor idi. Sorduğunuz
zaman, herkes 4 milyon civarında esnaf var. diye ifade eder idi ama
bugün artık biliyoruz ki bu süreç içerisinde Türkiyede 1 milyon 900 bin
esnaf ve sanatkâr bulunmaktadır; bu envanter, bu bilgi net bir
şekilde önümüzdedir: Hangi esnafa, esnaf kimdir ve bu esnafa ne
yapılacak, ne yapılmalıdır, hangi hizmetler görülmelidir;
bu çıkan neticeye göre atılan adımlar çerçevesinde
yapılmıştır.
Bir iki rakam verecek
olursak: Her zaman ifade ettiğimiz gibi, esnaf 2002 ve öncesinde krediyi
hangi şartlarda kullanıyor idi hepimiz biliyoruz, yüzde 59
civarında olan bu kredinin şu anda yüzde 6,5lara geldiğini
görmezlikten gelemeyiz, bir. İkincisi, 2002 yılında 153 milyon
TL olarak kullandırılan kredinin bugün 2,7 milyar civarına
geldiğini de görmemiz gerekiyor. Tabii ki Sayın Susamın burada
bahsettiği konu AVMlerle ilgili konu. Sayın Başbakan Bakkallar
kapansın, AVMlere devam edelim. tarzında bir yaklaşım
içerisinde olmadı ki bakkalların gelişen bu şartlar
çerçevesinde bir araya gelmelerinin bir zaruret olduğunu bizzat, açık
ve net bir ifadeyle kullandı.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Mahalle arasında bakkal kalmayacak mı?
DEVLET BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Bunu başka tarafa çekmenin doğru
olmadığı inancındayım. Yani burada bu
konuşmaları yapan arkadaşların da en çok AVMlere
gittiğini belki belgelemek de mümkün, tespit etmek de mümkün.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) MOBESEleri mi inceliyorsunuz Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Yani AVMlerin gelişen şartlar çerçevesinde
kaçınılmaz bir noktaya geldiğini hepimiz biliyoruz ama asıl
olan burada nedir? Küçük esnafımızın nasıl
korunacağı konusunda formüllerin geliştirilmesidir. Bu konuda
bir çalışma varsa, bu konuda bir öneri varsa tabii ki biz bunlara
açığız ama hiçbir iktidar, kim olursa olsun, kaldı ki AK
PARTİ İktidarı, AK PARTİ masalarını
oluşturanlar, şu salonu dolduran arkadaşların -esnaf
çocuğu, emekli çocuğu, memur çoğu yani toplumun bel
kemiğini oluşturan orta sınıfın- orta
sınıfın aleyhine dönük bir faaliyette bulunmasının
mümkün olamayacağını hepiniz takdir edersiniz. Yani burada bir
çarpıtma yapmayalım diyorum. Küçük esnaf bir araya gelsin,
gelişen bu şartlar karşısında kendini güçlü
kılacak önlemleri alsın tezini, önerisini ortaya koymak başka
bir şeydir, bunun karşısında muhalefet olarak bir tez
geliştirmek, bu da saygıdeğerdir ama Küçük esnaf kapansın,
bakkal kapansın. gibi bir yaklaşım içerisinde
olmadığımızı da bu vesileyle ifade ediyorum, söz
almamıza da vesile olduğunuz için ben teşekkür ediyorum.
Tüm esnaf
camiasını, tüm esnaf kesimini ve siz değerli milletvekili
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelike.
Sayın milletvekilleri,
şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 30 milletvekilinin, elma üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/547)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlimiz Isparta elma
üreticilerinin sorunlarının araştırılması ve bu
sorunların acil çözülmesi için gereken tedbirlerin bir an önce
alınması amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
2) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
3) Çetin Soysal |
(İstanbul) |
4) Yaşar Tüzün |
(Bilecik) |
5) Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
6) Mehmet Ali Özpolat |
(İstanbul) |
7) Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
8) Ali Oksal |
(Mersin) |
9) Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
10) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
11) Kemal Demirel |
(Bursa) |
12) Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
13) Tekin Bingöl |
(Ankara) |
14) Gürol Ergin |
(Muğla) |
15) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
16) Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
17) Rahmi Güner |
(Ordu) |
18) Hüsnü Çöllü |
(Antalya) |
19) Faik Öztrak |
(Tekirdağ) |
20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
21) Osman Kaptan |
(Antalya) |
22) Hulusi Güvel |
(Adana) |
23) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
24) Akif Ekici |
(Gaziantep) |
25) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
26) Derviş Günday |
(Çorum) |
27) Eşref Karaibrahim |
(Giresun) |
28) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
29) Bülent Baratalı |
(İzmir) |
30) Vahap Seçer |
(Mersin) |
31) Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
Gerekçe:
Sofralarımızda
önemli bir yere sahip olan elma içerdiği zengin vitaminler
açısından da son derece değerlidir. Özellikle başta kanser
olmak üzere bir çok rahatsızlığa iyi geldiği tıp
camiasınca onaylanmış olan elma, ülkemiz açısından da
büyük önem taşımaktadır. Saf meyve olarak değil aynı
zamanda sirkesi, kurusu ve suyu gibi yan ürünler şeklinde üretimi de
mümkün olan elma ülkemiz ekonomisine katkıda da büyük bir potansiyele
sahiptir.
Dünyada yıllık 50-60
milyon ton elma üretilmektedir. Dünya çapında üretimi büyük yer tutan
elma, ülkemizde ise yıllık ortalama 2,5-3 milyon ton üretimle
ülkemizi dünyada 3.sıraya taşımaktadır.
Ülkemizin sahip olduğu
elverişli toprak zenginliği ve iklim yapısının
uygunluğu ile neredeyse 70 ilimizde elmacılık
yapılmaktadır. Ancak bu illerin içinde elmacılıkta önemli
bir yere sahip olan ve ülkemizin elma ihtiyacının yüzde 25'ni
karşılayan Isparta İlimiz baş sırada gelmektedir. Her
yıl yaklaşık 600 bin ton elma üretimiyle Isparta bu konuda sahip
olduğu yeri ispatlamaktadır. 12 İlçeye sahip Isparta'da
Eğirdir, Gelendost başta olmak üzere Senirkent, Yalvaç, Aksu ve Gönen
İlçeleri'nde elmacılık bölge için öncelikli geçim
kaynağıdır.
Türkiye'nin en kaliteli
elmalarının yetiştirildiği ilimizde elmacılık
sahipsiz bırakılmıştır. 21. yüzyılda teknolojik
gelişmelere bağlı olarak gelişmesi gereken elma üretiminde
sıkıntılarımız hafiflemek yerine ne yazık ki gün
geçtikçe artmakta, çiftçimiz son derece zor durumda
bırakılmaktadır. Büyük sıkıntı ve emekle
yetiştirilen elma değerini bulamamaktadır. İç ve
dış pazarda satışa sunmak için bin bir emekle
elmasını yetiştiren çiftçimiz hasat mevsimine
sıkıntıyla başlamış, hasat sonu da uzun
zamandır olduğu gibi hayal kırıklığı içinde
evine eli boş dönmüştür. Bahsi geçen konu sadece Isparta'yı
değil ülke ekonomisini de önemli ölçüde olumsuz etkileyen bir konudur.
Elma yan sanayi ürünleri
açısından ve bunların ekonomik katkısı
bakımından da zengin olmasına karşın hükümetin bu
alanda da çiftçiye yetersiz desteği yüzünden yıllardır elma
yetiştiriciliğinde bir ilerleme sağlanamamıştır.
Diğer önemli bir sorun ise ihracattır. Sayısal verilerin de
ispatladığı bunca zengin elma potansiyelimize rağmen elma
ihracatımız sekteye uğramıştır. Isparta elma
ihracatı yapamaz hâle getirilmiştir. Bunu doğuran en önemli
sebep ise hükümetin uyguladığı disiplinsiz, yanlış ve
düzensiz ithalat uygulamasıdır. Kendi toprağımızda bol
bol, kaliteli ve zengin çeşitlerle yetiştirebilmemize rağmen
elma konusunda çiftçimize zamanında, doğru teşvik verilmemekte,
elmacılığı geliştirmede yeni uygulamalarla çiftçimize
destek verilmemektedir. Emeğinin karşılığını
alması gereken çiftçimiz, bahsi geçen yanlış uygulamaların
kurbanı olmaktadır. Elma piyasasında yaşanan
adaletsizliğin en güzel örneği ise üretici ve tüketici arasındaki
yüksek orandaki fiyat farkıdır. Isparta'da bahçesinde elleriyle
yetiştirdiği elmayı önemli miktarda zararla satan çiftçiden
çıkan elma soframıza gelirken oldukça yüksek bir fiyatı
bulmaktadır. Bu adaletsizlik çiftçimizin emeğini de ziyan etmek
demektir.
Emeği çok kıymetli
olan çiftçilerimizin durumu günden güne zora girmektedir. Girdi
fiyatlarının yüksekliği, zamlar, elmayı değerinden
satamamanın yanı sıra çiftçimiz bir de küresel ısınma
yüzünden yaşanan iklim değişikliklerinin getirdiği
sıkıntılar ve sorunlarla baş etmek zorundadır. Bunun
yanı sıra elma üretiminde ürüne has hastalıklarla da
uğraşmak zorunda kalmış, bu uğraşında yine
tek başına bırakılmıştır.
Dünya'da ve Türkiye'de en
kaliteli elmaların yetiştirildiği Eğirdir Boğazova
Bölgesi, yıllık yaklaşık 194 binlik elma rekoltesi ile
elmacılıkta önemli bir yere sahiptir. Eğirdir çiftçisi
geçtiğimiz aylarda elma üretiminde iklime bağlı
değişkenler sonucu ortaya çıkan "Karaleke" diye
adlandırılan hastalıkla karşı karşıya
kalmıştır. Bu sene yağışın bolluğu
yüzünden ilaçlamada da istenen etki sağlanamamıştır. Uzun
yıllardır bölgede üründe yaşanan en ağır hastalık
sorunudur. Bu hastalıkla elma kalitesi ciddi şekilde düşmüş
hatta elmanın kilogram fiyatı 10 kuruşa kadar inmiştir.
Maliyetini dahi karşılayamayan çiftçimizin bu durumuna ise hükümetçe
hiçbir çözüm sunulmamış, çiftçimize kredi kaynağı
oluşturma ya da borç erteleme gibi hiçbir destek verilmemiştir.
Hükümetin 7 yıldır
uyguladığı ekonomi politikası ile yapılan zamlar
yüzünden çiftçimizin mazot, gübre, ilaç, soğuk hava deposu maliyetleri ve
bunları ödemek için çektiği kredi borçları derken
karşı karşıya kaldığı maliyet ve eğer
elmayı satabilirse elde ettiği gelir arasında bugün büyük bir
uçurum vardır. Bu duruma en düşük maliyetten örnek verirsek,
2.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, işsizlik
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/548)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ekonomik krizin etkileri her
geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Çeşitli sektörlerde yaşanan
çöküşler fabrikaların iş yavaşlatmasına hatta
kapanmasına neden olmuştur. Özellikle otomotiv ve tekstil başta
olmak üzere pek çok sektörde, işsiz kalanların sayısı çok
yüksek oranlara varmıştır. Kayıt içinde çalışanlardan
yola çıkarak varılan istatistiksel sonuçlar gerçek durumu tam olarak
yansıtmamaktadır. Söz konusu istatistiklere kayıt
dışı rakamların eklenmesi ile Türkiye'nin ne kadar büyük
bir sorunla karşı karşıya olduğu gerçeği ortaya
çıkmaktadır.
Ülke sorunlarını
içeriğinin ne olduğu belli olmayan açılımlarla çözme
iddiasında olan hükümetin, temel sorunlardan biri olan işsizlikle
ilgili olarak kapsamlı bir çalışma yapması ve bu
doğrultuda bir açılım yapması daha mantıklı ve
akılcı olacaktır.
Türkiye İstatistik
Kurumunun (TÜİK) üçer aylık dönemler itibariyle her ay
açıkladığı, Hane Halkı İşgücü
Araştırması, Temmuz-Ağustos-Eylül
Bunun yanında genç nüfus
içindeki (16-24 yaş arasındaki)işsizlik oranının yüzde
23,5'a yükselmesi son derece kaygı verici bir durumdur.
2009 yılının
başında açıklanan rakamlar aslında işsizliğin
büyüyen bir sorun olduğunun sinyallerini vermiştir. Özellikle genç
nüfusta işsizlik oranı 2008 ile karşılaştırıldığında
yüzde 6,7 oranında artmıştır. Bu oran genel işsizlik
oranından daha yüksektir.
OECD'nin Nisan 2009'da
yayınlanan "Bir Bakışta Toplum 2009" raporuna göre
Türkiye üniversite mezunları arasında işsizliğin en
yaygın olduğu ülke durumundadır. Özellikle 2009 yılının
ilk aylarından itibaren işsizlikte önemli artış
görülmüştür. Bu durumda ekonominin gidişi ile bu verilerin
birleştirilerek, öngörülü olunması gerekirken, işsizliğin
büyümesinin engellenmesi yolunda önemli hiçbir adım
atılmamıştır. Giderek artan işsizlik acil önlemler
alınmaması halinde daha da çözümsüz hale gelecektir. İstihdam
yaratacak nitelikte tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.
İşsizlik elbette ki
tek başına var olan bir sorun olarak algılanmaz. Derinleşen
ekonomik krizin önemli sonuçlarından biri olan işsizlik, sosyal
hayatı da son derece olumsuz etkilemektedir. Toplumda egemen olan umutsuz
ve kaygılı havanın giderek yayılması gelecek
açısından bugünden daha ağır sonuçlarla
karşılaşmamıza neden olacaktır. İşten
çıkarmaların yoğun olarak yaşandığı
sektörlerin öncelikli olarak ele alınması ile tespit edilecek lokal
çözümlerin yanında uzun vadeli ve genel çözümler için de somut
adımların atılması gerekmektedir. Bunun için de, istihdam
yaratacak alanların belirlenmesi ve buna uygun yatırımların
desteklenmesi gerekmektedir.
Son dönemde artan
işsizliğin nedenleri ve işsizliğin önlenmesi için
alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 09.12.2009
1) Çetin Soysal |
(İstanbul) |
||
2) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
||
3) Tekin Bingöl |
(Ankara) |
||
4) İsa Gök |
(Mersin) |
||
5) Ali Oksal |
(Mersin) |
||
6) Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
||
7) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
||
8) Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
||
9) Kemal Demirel |
(Bursa) |
||
10) Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
||
11) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
||
12) Gürol Ergin |
(Muğla) |
||
13) Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
||
14) Atila Emek |
(Antalya) |
||
15) Rahmi Güner |
(Ordu) |
||
16) Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
||
17) Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
||
18) Hüsnü Çöllü |
(Antalya) |
||
19) Faik Öztrak |
(Tekirdağ) |
||
20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
||
21) Osman Kaptan |
(Antalya) |
||
22) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
||
23) Ali İhsan Köktürk |
(Zonguldak) |
||
24) Akif Ekici |
(Gaziantep) |
||
25) Derviş Günday |
(Çorum) |
||
26) Eşref Karaibrahim |
(Giresun) |
||
27) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
||
28) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
||
29) Bülent Baratalı |
(İzmir) |
|
|
30) Vahap Seçer |
(Mersin) |
|
|
31) Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
|
|
3.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 33 milletvekilinin, memurların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/549)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde
memurlarımız çok büyük bir geçim sıkıntısı
yaşamaktadır. Açlık sınırındaki maaşlarla
geçinmeye çalışan memurlarımız artık insani
koşullarda hayatlarını sürdürme umudunu yitirme noktasına
gelmiştir.
Üst üste yapılan
açılımlarla ülkenin asıl gündemini kapatan iktidarın,
öncelikle memurların sorunlarını çözümlemek için bir ekonomik
açılım yapılması gerekmektedir.
Bu ülkeye emek veren
milyonlarca insanımızın çağdaş, kaliteli, insana
yakışır bir yaşam sürdürme hakları göz ardı
edilmemelidir.
Geçim
sıkıntısı, borç, kredi kartı faizi, yoksulluk ve haciz
kıskacında olan memurların durumu içler acısıdır.
Artık dayanacak gücü kalmayan memurlar 25 Kasım 2009'da, toplu
sözleşme ve grev hakkı için bir uyarı eylemi
yapmıştır. Yapılan eylem öncesinde ve sonrasında
hükûmet üyelerinin eylemcilere karşı tehditkar söylemlerde
bulunduğu herkes tarafından bilinmektedir. Oysa bugün hem Anayasada
hem de Türkiye'nin imzaladığı uluslararası metinlerde,
temel hak ve özgürlükler düzenlenmiştir. Sosyal hukuk devletinin
gereklerini yerine getirmede son derece başarısız olan hükümetin,
temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasındaki
başarısızlığı da bilinmektedir. Memurların
örgütlenme hakkı, Türkiye'nin de imzaladığı,
Uluslararası Çalışma Örgütü'nün 87 sayılı
sözleşmesinde öngörülmüştür. Bunun yanında sendikal haklar ve
örgütlenme özgürlüğüne ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin de kararları bulunmaktadır.
Sendikalaşma,
çalışan kişilerin haklarının korunması ve örgütlü
hareket edilmesi anlamından son derece önemlidir. Ancak Türkiye'de bu
durum, uluslararası sözleşmelere imza atılmış
olmasına rağmen önem taşımaz hale gelmiştir.
Yaratılan korkularla
insanları sindirme politikasını her ortamda uygulayan hükümet,
memurları da sindirme ve susturma politikası içindedir. Oysa bugün
memurlar son derece önemli problemlerin pençesinde tek başına
mücadele etmektedir. Ekonomik kriz ile bir kat daha zorlaşan
hayatlarını idame ettirememektedir.
Bugün ülkemizde her 10
memurdan 8'i ek iş yapar hale gelmiştir. Derinleşen ekonomik
kriz karşısında dayanmakta zorluk çeken memurlar çareyi ek
işler yapmakta bulmuştur. Her 10 memurdan 8'i kışlık
gıdalarını memleketlerinden temin ettiğini ifade
etmektedir. Borçlarını ödeyemeyen, geçim
sıkıntısı çeken memurlar çözümü kredi kartlarında
aramaktadır. Yüksek faizler ve
sınırlı ödeme gücü nedeniyle kredi kartları da
memurları rahatlatmak bir yana, bir başka
sıkıntının içine sokan unsurlardan biri olmuştur.
Doğalgaza, elektriğe, suya ve temel gıda maddelerine
yapılan zamlar karşısında memurun aldığı zam
sadaka niteliğindedir.
Yaşanan
sıkıntıların tamamı ailedeki huzuru bozmaktadır.
Ailedeki her birey yaşanan olumsuzlukların sonucunu ödemektedir.
Bunun yanında pek çok memur, çocuğunun okul masraflarını
karşılamakta büyük zorluklar yaşamaktadır. Hatta yaşanan
sıkıntılar nedeniyle orta öğrenim çağında olup,
aile bütçesine katkı sağlamak için çalışan memur
çocuklarının olduğu bilinmektedir.
Oysa, devletin önemli pek çok
biriminde çalışan memurların durumlarının bir an önce
ele alınması ve bu konuda kapsamlı bir çalışma
yapılması gerekmektedir.
Öncelikle ekonomik koşulların
düzeltilmesi gerekmektedir. Çünkü ekonomik olarak yaşanan sorunlara
bağlı pek çok yeni sorun ortaya çıkmaktadır. Sosyal
hayatı olmayan, sadece borç ödemek için çalışan bir topluluk
haline getirilen memurların sorunlarına bir an önce el
atılması gerekmektedir. Uluslararası sözleşmelerle
tanınan sendikal haklar ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki
engellerin kaldırılması için gerekli çalışmaların
yapılması gerekmektedir.
Ülkemizde memurların
içinde olduğu sorunların nedenleri ve bu sorunların çözümlenmesi
için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 09.12.2009
1) Çetin Soysal |
(İstanbul) |
2) Tekin Bingöl |
(Ankara) |
3) İsa Gök |
(Mersin) |
4) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
5) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
6) Ali Oksal |
(Mersin) |
7) Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
8) Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
9) Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
10) Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
11) Mehmet Ali Özpolat |
(İstanbul) |
12) Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
13) Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
14) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
15) Kemal Demirel |
(Bursa) |
16) Gürol Ergin |
(Muğla) |
17) Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
18) Rahmi Güner |
(Ordu) |
19) Atila Emek |
(Antalya) |
20) Hüsnü Çöllü |
(Antalya) |
21) Ferit Mevlüt Aslanoğlu
|
(Malatya) |
22) Tayfur Süner |
(Antalya) |
23) Osman Kaptan |
(Antalya) |
24) Hulusi Güvel |
(Adana) |
25) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
26) Ali İhsan Köktürk |
(Zonguldak) |
27) Akif Ekici |
(Gaziantep) |
28) Derviş Günday |
(Çorum) |
29) Eşref Karaibrahim |
(Giresun) |
30) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
31) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
32) Bülent Baratalı |
(İzmir) |
33) Vahap Seçer |
(Mersin) |
34) Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, 17 Aralık
2009da güvenlik güçlerinin Tekel işçileri ve milletvekillerine yönelik
uygulamalarının araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/550)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tekel Yaprak Tütün
işçileri ile Milletvekillerine 17 Aralık 2009 tarihinde su ve biber
gazı ile yapılan saldırının
araştırılarak, sorumlularının bulunması
amacıyla Anayasanın 98, içtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Reşat Doğru |
(Tokat) |
2) Şenol Bal |
(İzmir) |
3) Oktay Vural |
(İzmir) |
4) Hasan Çalış |
(Karaman) |
5) Kamil Erdal Sipahi |
(İzmir) |
6) Alim Işık |
(Kütahya) |
7) Ahmet Bukan |
(Çankırı) |
8) Süleyman Lâtif Yunusoğlu |
(Trabzon) |
9) Recep Taner |
(Aydın) |
10) Muharrem Varlı |
(Adana) |
11) Metin Ergun |
(Muğla) |
12) Mustafa Kalaycı |
(Konya) |
13) Recai Yıldırım |
(Adana) |
14) Akif Akkuş |
(Mersin) |
15) Ali Uzunırmak |
(Aydın) |
16) Mustafa Kemal Cengiz |
(Çanakkale) |
17) Osman Ertuğrul |
(Aksaray) |
18) Cumali Durmuş |
(Kocaeli) |
19) Yıldırım Tuğrul Türkeş |
(Ankara) |
20) Kürşat Atılgan |
(Adana) |
21) Erkan Akçay |
(Manisa) |
Gerekçe:
Sigara
Fabrikalarının Yabancılara satılmasıyla, Yaprak Tütün
İşletme Müdürlüğüne aktarılan işçiler, Ankara'da
haklarını ararken kendilerine destek veren Milletvekilleri ile
birlikte güvenlik güçlerinin saldırısına maruz
kalmışlar, orantısız güç kullanarak meydanda toplanan
işçileri su ve biber gazı ile dağıtmaya
çalışmışlardır.
İşçilere
yapılan bu saldırıdan MHP ve CHP milletvekilleri de nasiplerini
aldılar. MHP İstanbul Milletvekili Ümit Şafak, Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Aydın Milletvekili Recep Taner, Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz ve Mersin Milletvekili Akif Akkuş da su ve biber
gazından kurtulamadılar.
İçişleri
Bakanlığının emir ve direktifleriyle şiddete maruz
kalan bu işçiler, özlük hakları ile evlerine ekmek götürmenin
mücadelesini veriyorlar. Karda, soğukta, ağır kış
şartlarında Tokat'tan, Diyarbakır'dan, Bitlis'ten, Siirt'ten,
Batman'dan, İzmir'den, Samsun'dan, Aydın'dan, Hatay'dan, Trabzon'dan,
Manisa'dan çocuklarının ekmek parası için Ankara'ya, AKP Genel
Merkezine geldiler. Bu insanlar, diğer özelleştirmelerde uygulanan
yöntemlerin kendilerine de uygulanmasını istiyorlardı.
Milletvekilleri de temsilcileri olarak, onların haklı mücadelelerine
destek veriyorlardı.
Milletvekillerine
yapılan saldırılar da işçilere yapılanlar gibi
doğru değildir. Milletvekilleri temsil ettikleri insanların
dertlerini dinlemesinler mi? Onların haklı mücadelelerinde
yanlarında olmasınlar mı? Bu nasıl bir demokrasi
anlayışıdır? Demokrasinin bir gereği olarak hak arayan
insanların bu taleplerini yetkililere anlatırken, tatsız
olaylara meydan vermemek, halk ile emniyet güçlerini karşı
karşıya getirmemek için milletvekilleri onların yanında
bulunuyordu. Ancak bu yapılanların ne demokrasi ne de insan
haklarıyla bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Halk ve
halkın yetki verdiği insanlar ile devletin güvenlik güçleri
karşı karşıya getirilmiştir.
Biber gazı
sıkılan işçiler can havliyle kendilerini Sıhhiye
meydanındaki havuza atarak kurtarmaya çalışırken,
havanın da soğuk olması nedeniyle hasta olmuşlardır.
Gece gündüz demeden
yıllarca bu ülkeye hizmet veren işçilerimiz ile onların
temsilcilerine yapılanlar PKK'lılara bile
yapılmamıştır. İşte AKP iktidarının
ülkesine hizmet edene verdiği değer budur. Bu
saldırının Siyasi ve İdari sorumluları bulunup adalet
önüne çıkarılmalı, Adli ve İdari yönden hak ettikleri ceza
verilerek adalet yerini bulmalıdır.
Araştırma önergemiz
bu amaçla hazırlanmıştır.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/363)
esas numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu
önerisi
04.02.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
04.02.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, oy birliği sağlanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Gültan
Kışanak
Diyarbakır
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 282nci
sırasında yer alan 10/363 esas numaralı Koruculuk sisteminden kaynaklanan
sorunların araştırılması amacıyla bir Meclis
Araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
görüşmesini, Genel Kurulun 04.02.2010 Çarşamba günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Lehte, Van
Milletvekili Fatma Kurtulan.
Buyurunuz. (BDP
sıralarından alkışlar)
FATMA KURTULAN (Van)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; âdeta bir suç örgütüne
dönmüş, mensupları çok sayıda silahlı saldırı,
kız kaçırma, uyuşturucu ticareti gibi suçlara karışan,
Kürtü Kürte kırdırtmanın en acımasız
araçlarından biri olarak hayata geçirilen koruculuk sisteminin yol
açtığı tahribatların, işlenen suçların bütün
boyutlarıyla araştırılması ve aynı zamanda bu
sistemin lağvedilmesi için verilen araştırma önergesinin gündeme
alınması üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepimizin kabul etmesi gereken bir gerçek var.
Kürt sorunu bir asayiş sorunu olarak ele alındığı ve
bu temelde çözüm arandığı sürece, hukuk dışı
yapılanmaların, hak ihlallerinin önüne geçmek mümkün
olmayacaktır.
Uluslararası çağdaş
hukukta dikkat çekilen en önemli noktalardan şu hususlara yer
verilmektedir: İnsan hakları kapsamında ele alınan haklar
hiçbir koşulda ertelenemez, ihlal edilemez ve devlet bu hakkı
karşılamadaki yükümlülüğünden muaf tutulamaz. Bu nedenledir ki,
insan hakları kapsamına giren taleplerin
karşılanmaması yönünde direnç gösteren devletlerde beklenen bir
sonuç olarak hak ihlalleri inanılmaz boyutlara varmakta, meşru
talepleri bastırmak için gayrimeşru araçlar kullanılmakta ve
Türkiyede olduğu gibi, antidemokratik yasalara sığınarak
mücadele, açıktan ya da devlet hukuku dışında
örgütlenmiş kontrgerilla, Ergenekon, JİTEM, Hançer Timi, Efeler
Tugayı gibi çetelerle gizliden yürütülmektedir.
Türkiyede dili
yasaklanmış, kimliği reddedilen, köylerinin yakılıp
yıkıldığı, beş bin yıldır
yaşadıkları topraklardan göç ettirildiği,
yaşlıların işkenceden geçirildiği,
kadınların, çocukların linç edildiği, gençlerin ölüme terk
edildiği bir Kürt halk gerçekliği var. Bu ülkede eğer bunlar
yaşanıyorsa ve çocuklar slogan ve taş attığı için
yargılanıp ağır cezalar veriliyorsa, o zaman orada ciddi
sorunlar var demektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu masum Kürtlerin masum ve insani taleplerine
karşı yıllardır yürütülen savaş, hukuksuz
yapılanmaları, yargısız infazları, işkenceleri,
katliamları, haksızlığı, göçü, köy yakmaları,
zulmü getirmiştir. Neredeyse yarım asırdır bu
haksızlıklara maruz kalan Kürtler açlığa,
işsizliğe, yalnızlığa, yoksulluğa mahkûm
edilmiştir.
Kürtlerin demokratik
taleplerini bir bölünme paranoyasına çeviren anlayışa seslenmek
istiyorum: Siz hiç gerçekten Kürtlerin yaşadıkları yeri
Türkiyenin bir parçası olarak gördünüz mü? Yılın altı
ayı kar altında olan bölgeye bir kış gidip, insanların
nasıl yaşadığını merak ettiniz mi? Özel harekât
timleri tarafından kafalarından linç edilen çocukların
nasıl travma yaşadıklarıyla ilgilendiniz mi? Okula gitmek
için ocak ayında, köprüsü olmayan yolda çocukların
ayakkabılarını çıkararak, göbeğine kadar çıkan
suyun içinden geçmesine tanık oldunuz mu? Buna çare aradınız
mı? Hastanelerde doktora Türkçe derdini anlatamadığı için
derdine çare bulamayan yaşlıları, kadınları
düşündünüz mü? Kendi topraklarında dili yasak edilen bir halkın
acısını anlamayı denediniz mi? Siz hayatınızda
kaç kez Hakkâriye gittiniz? Vanın Başkale, Özalp, Saray ilçelerinde
sınır köylerinden kaçakçılık yaptığı için
öldürülenlerin birinin adını bilen var mı aranızda? Kürtler
İstanbulda, Ankarada, Afyonda kendilerine ev alıyorlar. Siz Vanda
bir gün yaşamayı düşündünüz mü? Kendinizi, okulu, yolu, suyu
olmayan köylerde, kahvehane köşelerinde işsiz güçsüz
bırakılan, kaçak benzin getirirken vurulan, bir slogan attı diye
linç edilen, öldürülen gençlerin, çocukların yerine bir dakika koyma
cesaretiniz var mı? Siz taş atan on beş yaşındaki
Berivanı bağrınıza basmayı düşündünüz mü? On
beş yaşındaki bir çocuğa bu kadar öfke duymak için geçerli
bir neden bulunabilir mi? Siz ana dilinizde şarkı söylediğiniz
için linç edildiniz mi? Türkçe bilmediğiniz için, cezaevinde görüşüne
gittiğiniz çocuğuna tek kelime söylemeden dönmenin
acısını bilir misiniz? Ve sizlere soruyorum: Kürtlerin
yaşadıkları bölgelerin geri bırakılmış
olması devletin Kürtlere olan bakış açısından
bağımsız ele alınabilinir mi? Kardeş dediğiniz
insanların sizlerle eşit koşullarda yaşamak istemelerinin
sizi bu kadar öfkelendirmesinin sebebi nedir? Kürtler, siyasal, kültürel,
sosyal hakları için mücadele etmeselerdi bölgedeki işsizlikten, kötü
ekonomik koşullardan kim bahsedecekti? Bölgedeki geri
kalmışlıkla ilgileniyor gibi görünmedeki amacınız
Kürtlerin talep ettikleri siyasal, kültürel hak taleplerini maniple etme
arzunuz dışında yorumlanabilinir mi?
Şunu içtenlikle
belirtmeliyim ki: Artık Kürtler eski Kürtler değildir. Ekonomik,
kültürel, sosyal, siyasal haklar bir bütündür ve Kürtler bu mücadeleyi
sürdürmekte kararlıdırlar. Devletin siyaset yapma
kanallarını açmaktan ve Kürtlerin bu taleplerini yerine getirme
yükümlülüğü ile yüzleşmekten başka çaresi yoktur. Doğru
olan da aslında budur.
Bu haklı talepler
karşısında devletin devreye soktuğu ve âdeta bir suç
şebekesine dönüşen geçici köy koruculuğu 26 Mart 1985te 3175
sayılı Kanunla kabul edilmişti. İnsan Hakları
Derneği tarafından hazırlanan raporlarda da belirtildiği
üzere yasal olarak OHAL kalktığından bu sistemin de
kalkması gerekmektedir. OHALi kaldırdığını iddia
eden ancak fiilen devam ettiren Hükûmet, Bilge köyü katliamı ile tüyler
ürperten koruculuk sistemini gözden geçireceğini söylemişse de bu
konuda tek bir adım bile atmamıştır. Devlet içindeki yasa
dışı yapılanmaların geçici köy korucularını
birçok olayda kullandığına dair kuvvetli iddialar ileri
sürülmüş olmasına rağmen, Hükûmet, JİTEM ve geçici köy
koruculuğu arasındaki gizli ilişkileri açığa
çıkarmaya yönelik hiçbir iddianın üzerine gitmemiştir.
Bu sistemin
kaldırılmasını gerektirecek sebepleri daha da
artırabilecek somut olguları
sıraladığımızda, geçici köy koruculuğunun
devamında ısrar şiddet politikalarının devamında
ısrar anlamına gelecektir. Güvenlik kuvvetleri için belirlenmiş
görev, sorumluluklar ve yaptırımlar bunlar için öngörülmüştür.
Güvenlik güçleri için öngörülen ama pratikte uygulanmayan bu
yaptırımlar korucular için söz konusu bile olmayınca, bölgede
yaşayan insanlar için başlı başına bir güvenlik,
tehdit ve sosyal kaos sorunu hâline gelmiştir. Bir demokrasi sorunu olan
Kürt sorununda, şiddet politikasının devamında önemli bir
araç olarak kullanılan geçici köy koruculuğu sistemi, aynı köyde
yaşayan insanlar arasında bir husumet sebebi olmuştur.
Bugün yargı sisteminde
çokça uygulanagelen itirafçılık ve Tanık Koruma Yasasından
korucular da yararlanmakta ve tanımadıkları insanlar hakkında ifade verebilmektedirler.
Devlet gücünü arkasına alan korucular, elindeki silahlarla birçok suça
karışmakta, cinayetler işlemektedir.
Bölgede 90lı
yılların başlarında yoğunlaşan köy boşaltma
ve zorla göç ettirme olgusu 99 yılına kadar devam etmiştir. Bu
dönem içerisinde yaklaşık beş bin yerleşim alanında 3
milyondan fazla bir nüfus, kendi iradeleri ve denetimleri dışında
yaşam ortamlarını terk etmek zorunda kalmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İnsan Hakları Derneğinin 2009
yılında açıkladıkları raporda, korucular
tarafından gerçekleştirilen genel insan hakları ihlalleri
bilançosu ise şöyle: 1992-2009; köy yakma 38, köy boşaltma 14, taciz
ve tecavüz 12, kaçırma 22, silahlı saldırı 294, köy
korucuları tarafından yaralanan 176, köy korucuları
tarafından yapılan işkence, kötü muamele 454, köy
korucuları tarafından gözaltına alınanlar 59, intihara
sebebiyet verme 9, ormanlık alan yakma ise 17 olarak verilmiştir.
Otuz yıllık
çatışma ortamında Kürtlerin başına örülen çorap
koruculuk sistemiyle sınırlı değildir. Yerleşim
alanları yakılıp boşaltılmış, yaylalara
çıkmak yasaklanmış, binlerce dönüm orman
yakılmış; boşaltılan, yakılan, yıkılan
yerleşim alanında mevcut yol, su, elektrik gibi temel altyapı
olanakları da yok olmuştur. Tarlalar kullanılmaz hâle
gelmiştir, meyve bahçeleri yok edilmiş, ağaçlar
kesilmiştir. Yayla yasakları hayvancılığın yok
olmasına neden olmuştur. Boşaltılan köylerdeki arazi ve
mülkler köy korucuları tarafından hem tahrip edilmiş hem de
bunlara korucular tarafından el konulmuştur.
Yaşam alanlarından
koparılan insanlar bölgedeki ve bölge dışındaki kent
merkezlerine göç etmek zorunda kalmışlardır. Barınma,
iş, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerden bütünüyle
yoksun kalmışlardır. Esasen eksik olan yaşam
alanlarından kopartılarak temel hak ve özgürlüklerinden
yoksunlaştırılan bu insanlar yoksulluk sınırı
altında yaşamaya mahkûm edilmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız; buyurunuz.
FATMA KURTULAN (Devamla)
Teşekkürler.
Aileleri
parçalanmıştır. Göçtükleri kimi yeni yerleşim
alanlarında kimliklerinden ötürü saldırıya maruz
kalmışlardır.
Kürt sorununun demokratik
koşullara bağlı kalınarak çözümüne gidilecek yolda ilk
adımlardan biri olacak olan koruculuk sisteminin
kaldırılması yönünde verdiğimiz önergemizin kabul edilmesi
gerektiğini önemle vurguluyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kurtulan.
Aleyhte Bilecik Milletvekili
Fahrettin Poyraz.
Buyurunuz Sayın Poyraz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin, koruculuk sisteminin
sorunlarının araştırılmasıyla ilgili olarak
Meclis araştırması açılması noktasında
verdiği grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlamadan önce hepinizi, heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
hepimizin bildiği gibi, ülkemizde otuz yıla yakındır bir
terör sorunu vardır. Bu sorunun çözümü noktasında bugüne kadar pek
çok hükûmetler çeşitli şekillerde mücadele vermişler, bu
mücadele yöntemleri arasında çeşitli kurumsal yapılar
oluşturulmuş ve bugüne kadar da mücadele süregelmiştir. Bu
noktada koruculuk sistemi de mücadele yöntemlerinden birisi olarak
karşımıza çıkmıştır. Elbette, burada
çıkıp, koruculuk sisteminin aksayan yönlerinin
olmadığı, hataların olmadığı, yanlışların
olmadığını iddia edecek değilim. Sadece
başlı başına Bilge köyünde yapılan katliamı bile
gündeme getirmek, bunu tartışmak, aslında bu sistemde aksayan
yönlerin olduğunu gösterme noktasında, tartışma
noktasında önümüzdeki en önemli verilerden biridir. Ancak, sorunu sadece
koruculuk sistemine bağlamak ve bundan ibaret saymak da hakikaten
yanlıştır.
Değerli arkadaşlar,
biz AK PARTİ olarak, AK PARTİ hükûmetleri olarak göreve
geldiğimiz andan itibaren terör sorununun çözülmesi noktasında ana
ilkeyi şu şekilde belirledik: Bir kere temel olarak terörle
mücadeleyi teröristle mücadeleden ayırmak gerekiyordu, zaman zaman bu
noktada yapılan yanlışlara düşülmemek gerekiyordu. Bu
noktada, bu yanlışlara düşülmeme noktasında son derece
hassasiyet gösterdik.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, teröristle mücadele, güvenlik güçlerimizin kararlılıkla
yürüttüğü, sınır ötesi harekâtları da kapsayan silahlı
mücadele olarak kısaca tanımlanabilir. Ama terörle mücadele
dediğimiz zaman, teröristle mücadeleyi de kapsayan, olayın
sosyokültürel, ekonomik, uluslararası boyutları da olan bir sorun
olarak karşımıza çıkmakta.
Partimiz hükûmete
geldiği andan itibaren olayın tüm boyutlarıyla
tartışılması, sorunların değerlendirilmesi ve
çözümlerinin tek tek milletimizin yararına sağlanması
noktasında ciddi çalışmalar başlattı. Neler
yaptık, ben birkaç tane örnek vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
elbette ki tartışmasız olan hususlardan bir tanesi, terörü
besleyen odakların en başında eğitim sorunu olduğu
gerçeğidir. Göreve geldiğimiz andan itibaren, Türkiye'nin her bölgesinde
olduğu gibi, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde de eğitimin
temel sorunları noktasında da ciddi çalışmalar
yapıldı ve başta ilköğretim olmak üzere bütün eğitim
sistemimizdeki altyapı sorunlarının çözümü noktasında çok
ciddi çalışmalar yapıldı ve binlerce yeni derslik
yapıldı.
Diğer taraftan
eğitim noktasında, kızların eğitime teşviki
noktasında Haydi Kızlar Okula Kampanyasıyla yüz binlerce
kızımızın eğitime kazandırılması,
eğitim seviyesinin yükseltilmesi noktasında ciddi
çalışmalar yapıldı.
Bilgisayar ortamında
öğretmenlerimizin adil bir şekilde görev
dağılımının sağlanması suretiyle
eğitici kadrolarımızın en ücra köşelere kadar gitmesi,
eğitim hizmeti vermesi sağlandı ama herhâlde, geçtiğimiz
dönemde yaptığımız en önemli çalışmalardan,
eğitim noktasında çalışmalardan bir tanesi de ülkemizin
seksen bir ilinde de şu anda üniversitelerimizin kurulmuş
olmasıydı. Bugün Hakkâride bile üniversitemiz var ve biz
inanıyoruz ki, bu üniversitelerimiz şu anda kuruluş
aşamasındalar, hazırlık aşamasındalar ama
önümüzdeki yıllarda bulundukları illerimizde, illerimizin ilçelerinde
o ilimizin ve ilçelerimizin sosyokültürel hayatına, ekonomik hayatına
olumlu yönde çok ciddi katkılar sağlayacaklar.
Peki, başka? En
başta Okuyamıyorum. diyen, Çocuğumu okutamıyorum. diyen
herkesin çocuğunun okuması noktasında velilere burs verdik.
Başka? Başta
ilköğretim olmak üzere liselerimizde eğitim-öğretimin ilk ders
günü çocuklarımızın masasının önüne -ilköğretim
ve liselerde- ders kitaplarımızı ücretsiz olarak hazır bulundurduk.
Peki, sadece eğitimde mi
yapıldı bunlar? Hayır, sağlıkta da çok ciddi
şeyler yapıldı. Şu anda, ülkemizin dört bir tarafında
olduğu gibi bu bölgemizde de sağlık altyapısı
güçlendirildi, onlarca hastane inşaatımız yapıldı,
112 Acil hizmetlerinin hızlı bir şekilde altyapısı
tamamlandı, bütün illerimizde hastalarımızın ambulans
helikopterlerle ihtisas hastanelerine taşınmasının yolu
açıldı.
Az önce
arkadaşımız bahsetti -doğru söylüyor- Doğu ve
Güneydoğu Anadolumuzda kış şartları çok çetin. Bunu
bildiğimiz için de doğum yapma noktasında, doğum yapacak
olan vatandaşlarımızın bir ay öncesinden hastanelerimize
alınarak onların misafir edilmesi, doğumdan sonra da kendilerini
iyi hissettikleri, hazır hissettikleri zamanda onların evlerine
gönderilmesi sağlandı.
Onun dışında,
ulaşım noktasında, Türkiyenin dört bir tarafında
olduğu gibi Doğu ve Güneydoğuda da duble
yollarımızı yaptık.
Yine aynı şekilde
istihdamı artırıcı teşvik uygulamaları,
Güneydoğu Anadolu Projesi, Doğu Anadolu Projesiyle, katrilyonu
aşan yatırımlarla -ki önümüzdeki dönemde 13,5 katrilyon lira GAP
bölgesinde yatırım yapılacak- altyapı
sorunlarının çözülmesi, istihdamın artırılması
noktasında yatırımların önünü açıcı tedbirler
aldık.
Yine, değerli
arkadaşlar, kooperatifçilik, hayvancılık ve tarım
alanında da, Türkiyemizin dört bir tarafında olduğu gibi bu
bölgelerde de hayvancılığı destekleyici tedbirler
aldık.
Değerli arkadaşlar,
elbette söylenecek çok şey var ama herhâlde şunu da kabul etmek
gerekiyor ki terörle mücadelenin en önemli ayaklarından bir tanesi de bu
sorunun uluslararası boyutuydu. Çok değil, daha on yıl önce,
biz, teröre desteğinden dolayı Suriye ile neredeyse savaşa
giriyorduk ama bugün, o gün terörist başını Şamda besleyen
Suriye ile, bırakın terörist başını, bir tane
teröristi ülkesinde barındırmayan ve ülkemizle vize problemi bile
olmayan, insanların artık rahatlıkla gidip gelebildiği,
ticaretin rahatlıkla yapılabildiği komşuluk
ilişkilerine getirdik ülkemizi. Aynı şekilde İranla olan
ilişkilerimizde terörü destekleme anlamında
sıkıntılarımız varken, şu anda da İranla 10
milyar doları aşkın, önümüzdeki dönemlerde 20 milyar doları
aşacak bir ticaret hacmiyle bu anlamda güvenliğimizi
sağladık.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Sorun bitti mi, çözüldü mü sorun?
FAHRETTİN POYRAZ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, diğer taraftan Irakla ilgili
olarak, terörün en önemli kaynağı olarak, beslendiği odak olarak
Irak devletiyle ve Kuzey Iraktaki bölgesel yönetimle terörün kaynağının
kurutulması anlamında çok ciddi çalışmalar
yapıldı. Ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapılarak
bir taraftan iki ülkenin arasındaki ticari, ekonomik, siyasi, kültürel
ilişkilerin geliştirilmesi sağlanırken, diğer taraftan
da terörü besleyen odakların kurutulması noktasında da çok ciddi
adımlar atıldı.
Değerli arkadaşlar,
elbette -sözümün başında söyledim- koruculuk sisteminin
sorunları var, bunu kabul ediyoruz. Bu sorunu çözme noktasında da
Hükûmet olarak da kararlı adımlar atılmasından
yanayız.
Bu noktada, değerli
arkadaşlar, biz bu sorunun farkındayız ama önerimiz şudur:
Bu sorunun ve buna benzer sorunların kalıcı olarak çözülmesi
noktasında eğer muhalefet partisi ve milletvekili
arkadaşlarımız katkı vermek istiyorlarsa, bizim görüşümüz,
şu anda Meclisimizde görüşülmekte olan ve bu sorunun çözümü
noktasında önemli bir katkı sağlayacağını
düşündüğümüz Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun bir an önce çıkartılmasını
istiyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) Bu
kanunda ne var Allah aşkına?
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla)
Değerli arkadaşlar, Ne ilgisi var? diye kafanızda elbette
birtakım istifhamlar, soru işaretleri oluşabilir ama kanunun
genel gerekçesine ve bu kurumdan beklenenlere baktığımız
zaman, bu kurumun görevleri arasında, terörle hem ülke içinde hem ülke
dışında mücadele konusunda stratejiler geliştirmek, planlar
yapmak, projeler geliştirmek, bu alanda görevli ve sorumlu kurum ve
kuruluşların
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
FAHRETTİN POYRAZ
(Devamla) Yeni stratejiler ve planlar geliştirerek tedbirler uygulamak
SIRRI SAKIK (Muş) Otuz
yıldır bu yapılmıyor mu?
FAHRETTİN POYRAZ
(Devamla) - Dolayısıyla genel düşündüğümüz zaman, elbette
ki koruculuk sisteminin sorunları var, bu sorunu çözmemiz lazım ama
biz AK PARTİ Grubu olarak bu sorunun çözümü noktasında şu anda
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin gündeminde olan Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Kanununun ivedilikle
çıkartılması ve arkasından gelecek olan diğer kalıcı
tedbirleri içeren kanunların ivedilikle çıkartılması
noktasında görüşümüzün olduğunu ifade ediyor, bu anlamda da,
evet, haklı yönleri var, doğru tespitler var, önemli bir sorun ama
çözümü noktasında, daha önemli olan, önemli gördüğümüz kanunun
çıkartılması gerektiği kanaatiyle, söz konusu önergenin
aleyhinde olduğumu ifade ederek huzurunuzdan saygıyla
ayrılıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Poyraz.
Önergenin lehine
Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli.
Buyurunuz Sayın
İçli.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde söz aldım. Çok değerli
arkadaşlarım, tabii ki bu söz almam usulen. Bu önergenin
karşısında olduğuna
SIRRI SAKIK (Muş)
Sizden ne beklenir ki!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Bir dinleyin canım, bir dinleyin. Evet, katılıyorum.
Usulen dememdeki kastı
Hemen niye size bir şey söylüyormuşum
gibi tepki gösteriyorsunuz?
FATMA KURTULAN (Van)
Genellikle sizi iyi biliyoruz da.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Değerli arkadaşlarım usulenden kastım
şu: Bağımsız milletvekili olarak burada konuşma
olanağı bulamadığım için genellikle grup önerilerinin
lehinde veyahut aleyhinde söz alıyorum. Evet, Türkiyede koruculuk
sistemiyle ilgili ciddi sorunlar vardır, bunlar mutlaka
görüşülmelidir. Ancak benim burada ifade etmek istediğim olay
şu: AKPnin burada sayısal çoğunluğu var, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yüzde 67 AKP. Şimdiye kadar sizin grup önerilerinizin burada
kabul edildiğine dair bir olaya tanıklık ettiniz mi, sizin veya
diğer grupların? Hayır.
SIRRI SAKIK (Muş) Hiç
kimse de etmiyor.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) AKP, bu grup önerilerini, araştırma önergelerini, grup
önergelerini sayısal çoğunluğa dayanarak reddediyor. Bu
doğru mu? Doğru.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Siz hiç oy verdiniz mi bize?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Şimdi, Anayasanın 87nci maddesi ne diyor? Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görevlerinden bahsediyor. 87nci maddeye
baktığınız zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasa
çıkartmanın ötesinde denetleme faaliyetleri var. Ne diyor Anayasa?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemekle
yükümlüdür. diyor. Peki, bu yetkisini neye göre yapıyor?
Anayasamızın 98inci maddesine ve İç Tüzükümüzün 96 ila
114üncü maddesindeki hükümlere göre yapıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetleme
faaliyetini yaptığını siz burada gördünüz mü? AKP
istemezük diyor. İstemezük
diyor sayısal çoğunlukla, birazdan da bu önerge reddedilecek.
Şimdi, sadece bu mu?
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde de bir
konuşmamla da belirttim, İç Tüzüke göre, Başbakanın
yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi verdim, bu domuz
gribi aşısıyla ilgili. İç Tüzükümüzün 98inci maddesine
göre verilen bu önergenin üzerinden kırk altı gün geçti. On beş
gün içinde yanıt vermesi lazım Başbakanın veyahut
bakanların. Bugüne kadar yazılı soru önergelerine
Başbakanın veyahut bakanların yanıt verdiğine
tanık oldunuz mu? Ya da burada, salı günleri ve çarşamba günleri
sözlü soru önergelerinin görüşülmesi lazım.
Bakın, birazdan
görüşülecek AKP grup önerisinde çarşamba günlerinde denetim
konularına yer verilmemesi şeklinde öneri geliyor. Onun için
kendimizi hiç şey yapmayalım ve kendimizi de germeyelim ve hatibin ne
söylediğini de bilmeden de o sıralardan da laf atmayalım. Bunu,
hem sizlere hem de AKPli milletvekillerine söylüyorum bu ifadede.
SIRRI SAKIK (Muş) Sen
haddini bil ya! Senin bize ders verecek hâlin yok!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Evet, ben veririm. Ben
Alırsan, ben alırım
anlamında sonuç çıkartırsın. Neyse, benim dikkatimi
dağıtma da ben söyleyeceğimi söyleyeyim, sonra konuşuruz.
SIRRI SAKIK (Muş) Seni
kimse muhatap almıyor, dön nereye konuşursan konuş!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Evet, sen konuş oradan!
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, evet, bu önergeler, bu araştırma önergeleri
çok çok önemli, ama çok daha önemli, Türkiyede sorunlar var. Bunların da
Mutlaka Anayasamızda belirtilen şekilde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin denetim görevini yapması lazım.
SIRRI SAKIK (Muş)
Kendi partin seni ciddiye almıyor. Tek oy alıyorsun, gelip burada
demokrasi dersi veriyorsun!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Bakın, Hâkim-Savcılar Yüksek Kurulu, ne diyor Kadir
Özbek? Dün söyledim. Yargı savunmada. diyor. Peki, Yargıtay
Başkanı ne diyordu? Yine dün konuşmamda ifade ettim.
Yargıya müdahale olduğunu söylüyor.
Değerli
arkadaşlarım, dün ve bugün gazetelerde birtakım haberler
Eskişehir Jandarma İl Alay Komutanının tekrar
tutuklandığına dair haberlere tanıklık ediyoruz.
Neymiş suçu? Gazetelerden aldığımız bilgiye göre,
Ergenekon adı verilen bir soruşturma. Bu nasıl bir hukuk
devletidir ki ucu açık soruşturmada, iki buçuk yıl, üç
yılda birçok kişiler Ergenekon adı verilen
soruşturmalarda tutuklanıyor, yargılanıyor -daha
yargılama, ucu açık bırakılıyor- ve nereye
gittiği bilinmeyen bir noktaya doğru gidiyor Türkiye.
Değerli
arkadaşlarım, ifadesi daha alınmayan kişiler var Silivride
görülen davada, işte Sayın Haberal. İçeride tutuklu olan sendika
başkanı var, Mustafa Özbek. İki siyasi partinin genel
başkanı var, İşçi Partisinin lideri ile bir siyasi partinin
lideri olan Tuncay Özkan.
Anayasamızın 68inci
ve 69uncu maddeleri siyasi partilerle ilgili birtakım hükümleri
düzenlemiş. Şimdi ne oluyor Türkiyede? Anayasamıza göre bir
genel görüşme açılması lazım, İç Tüzükümüze göre,
devlet kurumlarını ilgilendiren bu konularda mutlaka bir genel
görüşme açılması lazım. Değerli
arkadaşlarım, nereye gidiyoruz? Yargı ikiye bölünmüş
durumda. Bir bakıyorsunuz, bir yargıç tahliye ediyor, oradaki insan
kış günü Eskişehire geliyor, vatandaşlarla öpüşüyor;
tekrar bir tutuklama, avukatı tekrar itiraz
Daha ifadesi alınmayan
insanlar içeride tutuklu. Anayasamıza göre masumiyet karinesi ihlal
ediliyor, adil yargılama hakkı ihlal ediliyor. Anayasamıza göre
tutukluluk bir tedbirken yargısız infaza dönüşüyor.
Değerli
arkadaşlarım, eskiden, bizim geçmiş tarihimizde de öyle
yargısız infazlar yapıldı. İnsanlar mahkeme önüne
çıkartılmadan infaz edildi. Faili meçhul cinayetler, herkes onu
söylüyor
Şimdi, çok acıdır, ucu açık bırakılan
soruşturmalarla, tırnak içinde söylüyorum, insanlar
yargısız bir biçimde infaz ediliyor.
Bakın, madem o kadar
büyük bir terör örgütü üyesiydi, madem o kadar büyük bir suç
işlemişti, peki, onları tutuklayan mahkeme şimdi
onları teker teker bırakmıyor mu değerli
arkadaşlarım? Peki, sadece onlara mı acı veriliyor?
Onların yakınlarına, evlatlarına, sevdiklerine acı
verilmiyor mu? Anayasamıza göre işkence ve kötü muamele suç
değil mi? Peki, bir insanın neyle suçlandığını
bilmeden yıllarca cezaevinde yatması anayasal suç değil mi,
insan hakları ihlali değil mi? Peki, biz bu konuları Türkiye
Büyük Millet Meclisinde neden konuşmuyoruz? Dedik işte,
Anayasamızın 87nci maddesi gereğince, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, kanun yapmak dışında, başbakanı,
bakanları, hükûmeti denetleme gibi bir görevi var. Biz burada hiçbir
denetim faaliyetini yerine getirmiyoruz. Ha, kendimizi, belki de egomuzu tatmin
etmek için soru önergeleri
Yanlış anlaşılmasın,
burada sayın grup başkan vekillerini itham etmiyorum ama işte
birazdan oylanacak, sizin önergeniz, MHPnin önergesi, CHPnin önergesi
reddedilecek, AKPnin önergesi, bugüne kadar, yedi yıldır olduğu
gibi kabul edilecek. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetim faaliyetini,
anayasal görevini yapmıyorsa görevini yapmış sayılacak
mıdır? Sayılmayacaktır. Değerli
arkadaşlarım, bu yargı meselesinde mutlaka bir genel görüşme
açılması lazım.
Anayasamızın
138inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince ne yapılamaz?
Görülmekte olan bir dava hakkında telkin, tavsiyede bulunulamaz. Peki,
Erzincanda tarikatlar hakkında soruşturma yapan savcıya Başbakan
Yardımcısı Sayın Cemil Çiçekin telefon ettiği, Adalet
Bakanlığı üst düzey bürokratının telefon ettiği
yazılıp çizilmedi mi değerli arkadaşlarım? Bu dava
görülmekte olan bir dava değil miydi? Ee, ne yaptı? Erzincan özel
yetkili savcısı, hemen olaya müdahale etmek suretiyle, dava
dosyasını oradan aldı. Bakın, Erzincandaki MİT daire
başkanları tutuklu, o soruşturmayı yürüten cumhuriyet
savcısı hakkında soruşturma var, orada görev yapan İl
Jandarma Alay Komutanı, şimdi Eskişehir İl Jandarma Alay
Komutanı tutuklanıyor.
Değerli arkadaşlarım,
şöyle mi olacak: Millî Güvenlik Siyaset Belgesi değişiyor.
İrticanın üzerine gidenler terörist, Atatürkçü olanlar terörist, öbür
tarafta, tarikatları koruyanlar makbul insanlar mı olacak? Böyle bir
hukuk devleti olur mu? Suçlu kimse herkesin üzerine gidilecek burada, ama bir
yargı sistemini eğer parçalarsanız bu devleti
parçalarsınız çünkü yargı bir devletin
bağışıklık sistemidir. Eğer o
bağışıklık sistemini çökertirseniz o devlet
parçalanır, o devlet bölünür, o devletin silahlı kuvvetlerini
yıpratırsınız, emniyet teşkilatını
yıpratırsınız; hepimiz bundan sorumlu oluruz. Onun için,
mutlaka bu konuda bir genel görüşme açılması gerekir.
Bağımsız
milletvekili olduğum için, Anayasaya göre 20 milletvekilinin
imzasıyla genel görüşme açılması gerektiği için tabii
ki böyle bir önerge veremiyorum. Ha, diyeceksiniz ki, biraz evvel söylediniz,
verseniz dahi AKPnin istemezük -tırnak içinde- itirazlarıyla bu
genel görüşme kabul edilmeyecektir ama şunu bilin ki, bu işler
burada görüşülmezse, bu işler sokakta görüşülürse, bu işler
kapalı kapılar ardında görüşülürse, buradan en çok zarar
görecek, yasama organıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisidir,
milletvekilidir, milletvekilinin saygınlığı ve itibarıdır.
Onun için, yargıya uzatılan ellerin mutlaka kırılması
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) -
yargıya uzatılan hukuksuz ellerin mutlaka yasama
organı tarafından kırılması lazım ve
yargının bağımsızlığı, yasama
organı tarafından eğer sahip çıkılırsa bir
değer ifade edecektir. Aksi takdirde, orada köşe
yazarlarının yönlendirmeleriyle dün dündür, bugün bugündür
anlayışıyla hareket eden birtakım sözde siyaset
bilimcilerinin anlayışıyla Türkiyede demokrasi hiçbir yere
gidemez. Bu verilen, işte, koruculuk sistemi tabii ki önemli. Hiçbir
sonuca varamayız. Araştırma komisyonu açılsa dahi, daha dün
görüşülen merhum Muhsin Yazıcıoğlunun araştırma
komisyonundaki gibi Anayasa ve İç Tüzüke aykırı sonuçlarla da
karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır diyorum.
Sabırlarınız
için teşekkür ediyorum. (Bağımsızlar sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın İçli.
Aleyhte Adıyaman
Milletvekili Hüsrev Kutlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Siz de lehinde konuşun bari.
BAŞKAN - Buyurunuz
Sayın Kutlu.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekili
arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi
aleyhine söz almış bulunuyorum.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) Usulen, değil mi?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Zaten, grup önerisi olarak getirilen koruculuk sisteminin
sorunları ve bunların mercek altına alınmasıyla ilgili
konu, bütün konuşmacılar tarafından çok geniş bir biçimde
ele alındığı için büyük oranda vuzuha kavuşmuş
oldu.
Ben de sözlerime
başlamadan önce, iki gün önce yaşadığımız olaylar
üzerinde durmak istiyorum. İki gündür televizyonlarda, gazetelerde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yaşanan olaylar, manşetten veriliyor.
Baktığımız zaman, bir milletvekili olarak Helal olsun bize
be! Neler yapmışız! Bak işte Türkiye gündemine böyle
gelinir! diyebiliyor muyuz arkadaşlar? Diyemiyoruz.
Bu olaylar içerisinde de
arada kaynayan başka bir olay var. Sayın Başkana
yapıldığı iddia edilen müdahale konusunda çok sayıda konuşmacı
fikirlerini beyan ettiler, yazılar yazıldı ama Türkiye Büyük
Millet Meclisi İç Tüzüğünün 17nci maddesine göre, Meclisteki sükûn
ve düzenin korunmasıyla görevli olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
İdare Amiri bir arkadaşımızın burada darp edilmesi üzerinde
-ben atladıysam özür diliyorum- ne bir kınama duydum ne bir özür
duydum. Orhan Erdem arkadaşımız, Konya Milletvekilimiz, bu
Meclisteki en kibar, en centilmen, en sükûnet içerisinde davranan, sözleriyle
de hareketleriyle de tam bir beyefendi olan bir arkadaşımız ve o
günkü gerginlik sırasında, İç Tüzükün kendisine verdiği
sorumlulukla olaylara müdahale etmek ve sükûneti sağlamak üzere iki grubun
arasında yer almıştır ve tam bu sırada yüzüne
aldığı darbeler sonucunda gözlüğü
kırılmış, yaralanmış ve bir
arkadaşımızın -herhâlde güreşçi olsa gerek- bir tek
dalmasıyla ayağından çekilerek yere düşürülmüştür. Ben
kendisini yerden kaldırdıktan sonra Orhan Bey olduğunu gördüm.
Arkadaşlar, bizim
milletvekilleri olarak birbirimize karşı çok daha saygılı
olmak görevimizdir ama burada resmî olarak görevli olan birisi varsa, sükûneti
sağlamak için arada bulunması gereken biri varsa, bunlar da idare
amirleridir. İdare amirleri, çoğu zaman, kavgalarda iki grup
arasında bulunurlar. Bu arkadaşlarımıza karşı
yapılan eylem, diğer milletvekillerine karşı yapılan
eylemden bence çok daha çirkindir.
Bir de işin daha
acı tarafı, bu müdahalede bulunan gruptaki bazı
arkadaşlarımız arasında ihtilaf çıkması. Bir
arkadaşımız aktardı. Biri diyormuş ki: Ya, o güzünü
morartan yumruğu ben vurdum. Öbürü diyormuş: Ya, hayır
arkadaş, olur mu öyle şey, onu ben vurdum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Kim diyormuş? Kim diyormuş?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
- Ne işiniz vardı orada? Niye geldiniz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Kim diyormuş onu söyle.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Arkadaşlar
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Yani öyle ortaya konuşma, sen idare amirisin.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Sen görmedin mi olayları?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Arkadaşlar, ben duyduklarımı söylüyorum. (MHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Efendim, duyduğunu değil
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Sayın Kutlu bitirsin sözlerini...
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Yapmayanlar
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU
(Aydın) Bak, böyle yapıyorsunuz...
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Yapmayanlar lütfen üzerine alınmasın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Kim diyorum; kim? Bunu söyle!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Sayın milletvekilleri
(MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
O milletvekili kimse, onu söyle!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Sayın milletvekilleri, bu kürsüde sizin konuşma
hakkınız olduğunuz gibi benim de konuşma hakkım var.
(MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Siz diyeceksiniz ki Falan söylüyor.
BAŞKAN Sayın
Şandır, lütfen oturunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Siz çok ağır eleştirilerde bulunurken, siz
Sayın Başbakandan sayın bakanlara, sayın gruba çok
ağır ithamlarda bulunurken saygı bekliyorsunuz da bir duyumumu
söylediğimde niye sabredemiyorsunuz ya! (MHP sıralarından gürültüler)
RECEP TANER (Aydın)
Buraya gelip saldırmak mı lazım!
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Öyle ortaya konuşma!
BAŞKAN Sayın
Şandır, lütfen karşılıklı
konuşmayınız.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Arkadaşlar, İdare Amiri arkadaşım
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Ortaya konuşma!
BAŞKAN Sayın
Şandır
MUHARREM VARLI (Adana)
Ardından konuşma!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Tamam. Arkadaşlar, yapmayanlar üzerine alınmasın
BAŞKAN Sayın
Şandır, lütfen
Beni duyuyor musunuz
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, böyle bir konuşma olmaz.
BAŞKAN Sayın
Şandır, lütfen yerinize oturunuz. Konuşması bittikten
sonra
Böyle bir usul yok biliyorsunuz, lütfen yerinize oturunuz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) İzin vermeyin!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Ama yapmayan arkadaşlar üzerine alınmasınlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, arkadaş, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubundan kimin konuştuğunu söylemek durumunda. Öyle ortadan,
karnından konuşmak olmaz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Sayın Şandır
BAŞKAN Sayın
Şandır, lütfen yerinize oturunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Sayın Şandır
Sayın Şandır
Bir defa,
ben, sizin gruptan olduğunu söylemedim. Niye üzerinize alıyorsunuz?
(MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Bir grup! Hangi grup?
MUHARREM VARLI (Adana)
Hangi grup? Onu söyle o zaman.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Hangi grup?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Yumruk sallayan grup sizinse önce Grup Başkan Vekili olarak
şuraya çıkıp İdare Amirine yapılan
saldırıyı kınayınız, yapan
arkadaşınızı cezalandırınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Bizim gruptan değilse hangi gruptan?
MUHARREM VARLI (Adana) Sen
bize yapılan saldırıyı kınıyor musun!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Gazetelerde boy boy fotoğraflar var
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) Kimin fotoğrafları?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) -
saldırılar var. Orada görevli olan bütün milletvekili
arkadaşlarımız kutsaldır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Kutlu, fotoğraflar burada.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) -
dokunulmazdır ama idare amiri burada görevlidir. İdare
amirine karşı
MUHARREM VARLI (Adana)
İdare Amiri yumruk sallıyor, gördün mü sen yumruklarını
sallarken?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) -
tıpkı grup başkan vekillerine olduğu gibi
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Attığı yumruktan eli incinmiş!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Evet, arkadaşlar, siz de
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Osman Çakırın yüzüne yumruk atmış
İdare Amiri.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Arkadaşlar, bir de şunu ifade etmek istiyorum
(MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekili arkadaşlarımız, lütfen
Konuşma bitsin, ondan
sonra ne diyeceğiniz varsa söylersiniz. Lütfen dinleyiniz sakin bir
şekilde.
Buyurunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Arkadaşlar, burada niye sükûnet içerisinde olmamız
gereğini anlatırken yeni bir gerginlik çıkarmak istemiyorum.
(MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Ne diye konuşuyorsun o zaman?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Ne yaptığın belli değil.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Ama ben suya sabuna dokunmadan, kimseye hiçbir şey söylemeden,
hiçbir arkadaşımı üzmeden burada konuşma yapma durumunda da
değilim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) 100 kişiyle, 150 kişiyle
saldırıyorsunuz. Genel Başkanımızın olduğu
yeri basmaya kalkıyorsunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Yaptığınız konuşmaları bir dinleyin.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Sen 150 kişiyle geleceksin
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Kutlu, doğru değil. Yaptığınız
doğru değil ama.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) Hoşunuza gitmeyebilir arkadaşlar. Tamam
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
İsim söyleyeceksiniz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) O zaman, yumruk paylaşımını geri çekiyorum
çünkü o konuda elimde şu anda yazılı ya da sözlü bir belge yok.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Doğru şey söyleyeceksin.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Yapacağınızı yaptınız zaten.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Ama İdare Amiri arkadaşımıza
Evet, İdare Amiri arkadaşımızın da görüntülerde
sonradan birtakım müdahaleleri var.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ayıptır ya!
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Genel Başkan
Yardımcımıza, Osman Çakıra yumruk atıyorsunuz. O
ayırıyor, öbürü yumruk atıyor.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Ama bu arkadaşımız gözüne yumruk yiyip
yüzüne yumruk yiyip kendisi yere düşürülüp ondan sonra, kalktıktan
sonra, biraz daha rijit hareketleri olmuştur.
MUHARREM
VARLI (Adana) Biz ne yapacaktık? Karanfil mi verecektik size!
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Ama ben şuradan, üzerine almayanlar lütfen
alınmasınlar
MUHARREM
VARLI (Adana) Lafı söyle, ondan sonra
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla)
milletvekili arkadaşlarımızdan,
iktidardan-muhalefetten, herhangi bir milletvekiline el uzatan, yumruk vuran,
ayağından tutup çeken, küfür eden, yanlış sözler söyleyen
bütün arkadaşlarımı kınıyorum. Özellikle de İdare
Amiri gibi, görevli bir arkadaşımıza ta olayın
başında ilk yumruğu indiren, ondan sonra onu o şekilde darp
edip gözlüğünü kıran arkadaşımız hangisiyse de
yaptığı terbiyesizliktir, bunu da huzurunuzda kınamak
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ayrıca,
arkadaşlar, bilim adamları
(Gürültüler)
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) MHP Grubuna saldıranları, Genel
Başkanımızın oturduğu bölümü basanları kına.
Sayın Bahçelinin oturduğu sıraları basanları
kına.
SONER
AKSOY (Kütahya) Alınma Osman Bey.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Arkadaşlar
BAŞKAN
Sayın arkadaşlar, lütfen
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Genel Başkanımızın herhangi bir
darbı olmadı herhâlde?
BAŞKAN
Sözün bitmesini bekleyiniz. Lütfen sayın milletvekilleri...
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Arkadaşlar, her şeyden önce, sabır
içerisinde dinlemeyi bilmemiz lazım.
Ahmet Bey
iyi ki geldin, lazım olabilirsin bir İdare Amiri olarak.
Sırrı Bey de görevi başında herhâlde.
Arkadaşlar,
bir hususa daha değinmek istiyorum. Fotoğrafları incelediğimizde,
garip bir şeyle karşılaştım. Şimdi, bizde
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Bir tane yumruğumu söyle; yok. Bir
kişiye el kaldırdığımı söyle.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Dinle, dinle.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Arkadaşlar
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Senin Bakanın oradan küfür ediyor,
saldırıyor.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Osman Bey, sizinle konuşacak olursam oturur
konuşurum.
BAŞKAN
Sayın Kutlu, lütfen devam ediniz siz.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Benim el
kaldırdığımı söyle.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Ama yani müsaade ederseniz sağlıklı bir
şekilde -eski bir Sağlık Bakanı olarak- konuşmam için
müsaade edin yahu!
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Buyurun, doğruları söyleyin.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Evet, ilim adamları, bizde derler
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) MHP Genel Başkanının oturduğu yere
baskın yapmak ayıptır. deyin.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Arkadaşlar, ilim adamları silah
kullanmazlar, onlar kafalarını kullanırlar. Fotoğraflara
baktığım zaman bir profesör arkadaşımızın,
milletvekili arkadaşımızın başka bir milletvekiline
kafasını kullandığını ve çok sert bir
şekilde kafa vurduğunu görüyorum. Hani bir zamanlar bir milletvekili
arkadaşımız Her yere başvurdum sonuç alamadım. diye
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sen, Meclisi bırak da boks ringlerine git, orada
anlatım yaparsın!
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla)
gelmiş,
bu kürsüye kafasını vurmuştu. Buraya kafa vurmak
ayrıdır, başvuruda bulunmak ayrıdır. Bilim
adamalarımızın da kafasını kullanması bu
şekilde kafa atmak tarzında olmamalıdır, daha ilmî
çalışmalar tarzında olmalıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Siz de tahammül edin. Muhalefeti dinlemeyi
öğrenin.
MEHMET
EMİN TUTAN (Bursa) Hakarete tahammül olmaz.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Hakaret eden şerefsizdir, hakaret yok.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Arkadaşlar, ben, hayatımda Hazreti Eyüp
sabrının ne demek olduğunu bu Mecliste iktidar milletvekili
olduğumda yaşadım. Sadece tek bir milletvekilinin burada
söylediklerini hazmetmek zorunda kaldım.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Öyle diyorsun, Hazreti Peygamber diyorsun.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Öyle bir iddiam yok, öyle bir halt yemem. Hazreti
Eyüp sabrı dedim.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayınız lütfen.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Tabii, bunları bilmeyebilirsiniz ama bu,
literatürde bir deyimdir.
Şimdi,
arkadaşlar, muhalefetin o söylediklerinin binde 1ini biz muhalefete
söylesek
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Kayıtlarda var.
BAŞKAN
Sayın Kutlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Tamam Sayın Başkanım.
sizin
Sayın Başbakanımıza söylediklerinizin onda 1ini ben
Sayın Genel Başkanınıza burada söylemek durumunda kalsam,
inanın ki buradan beni Muhafız Taburu bile kurtaramaz.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Ayıp, ayıp!
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) Arkadaşlar, onun için, bizi
sabırsızlıkla suçlamayın. Benim de içinde olduğum
herkes bilsin arkadaşlar- Orhan Erdem, Hüsrev Kutlu, Sırrı
Sakık ve Ahmet Küçük beyler idare amiridir, kavgalarda aralarda
bulunacaktır. Eğer, bundan sonra arkadaşlarımıza bir
müdahale söz konusu olursa orantısız güç kullanmayacağız
ama haklarımızı kamuoyu nezdinde de arayacağız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kutlu.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Evet, buyurunuz Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Hatip çok talihsiz bir konuşma
yaptı ve bizi ilzam edecek laflar söyledi.
BAŞKAN
E, geri aldı efendim sözünü.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Geri almasıyla bitiyor mu mesele efendim?
BAŞKAN
E, geri aldı. Tabii ki...
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Önce söyle, sonra geri al!
BAŞKAN
Geri aldı. Geri alınca gerek kalmadı ve şey yaptı
MUHARREM
VARLI (Adana) Ben de onlara söyleyeyim, sonra da Geri aldım. diyeyim!
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) Dene bakalım!
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Yazıldı ama, tutanaklara
yazıldı Başkanım.
BAŞKAN
Onun için
MUHARREM
VARLI (Adana) Ben hep buradayım, her zaman denerim.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) Dene bakalım! Önce bir söv, sonra gel.
BAŞKAN
Bu konu hepimizi üzmüştür Sayın Şandır. Bütün bu
sayın milletvekillerimize geçmiş olsun diyoruz ve
MUHARREM
VARLI (Adana) Ne yapacaksın?
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) Dene bakalım!
MUHARREM
VARLI (Adana) Gelin, dövün!
BAŞKAN
-
bu tür olayların bir daha tekrarlanmamasını tekrar diliyoruz
ve hepinizden de bütün milletvekili arkadaşlarımızdan da
anlayışlı olmanızı diliyorum.
Sözü geri
aldığı için, efendim, lütfen bu konuyu kapatalım ve bu
konuda bir daha bu tarz tartışmaları yaratmayacak ortamlar
yaratalım.
Teşekkür
ediyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, sizin bu temenninize biz
de katılıyoruz. Ancak
BAŞKAN
Eminim ki bütün grup başkan vekillerimiz bu temennimizde, dilekte
birdirler ama uygulamada lütfen daha hassas olmamızı rica ediyorum,
tekrar böyle sahneleri görmeyeceğimizi diliyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ancak, bu kürsüye çıkan, lütfen, açığa
konuşmasın, ortaya konuşmasın.
BAŞKAN
Bundan sonra bütün milletvekillerimiz de buna dikkat edecekler, etmelidirler.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) İsim ifade etsin, yoksa bu tepkiyi alırlar.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Şimdi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Karar yeter sayısı
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
III.- Y O K L A
M A
(MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yoklama istiyoruz efendim. (AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN
Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit
edeceğim: Sayın Şandır, Sayın Akcan, Sayın
Durmuş, Sayın Ural, Sayın Doğru, Sayın
Çalış, Sayın Yıldız, Sayın Özdemir, Sayın
Uslu, Sayın Bukan, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Taner, Sayın
Işık, Sayın Atılgan, Sayın Serdaroğlu, Sayın
Korkmaz, Sayın Varlı, Sayın Akçay, Sayın Torlak, Sayın
Melen, Sayın Homriş.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- (10/363) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön
görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir. [BDP sıralarından
alkışlar (!)]
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.44
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 16.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) Sayın Başkan, az önceki konuşmam
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi idare amirlerini sayarken
Malatya Milletvekilimiz Ömer Faruk Özü unutmuşum.
Arkadaşımız Ben müdahale edecekler listesinde miyim? diye söylediler.
Düzeltiyorum
Bunu bilgilerinize sunuyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Yani onun da koruma altına alınması lazım!
BAŞKAN Tamam efendim.
Teşekkür ederiz, kayda
geçmiştir.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
2.- (10/198)
esas numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
04.02.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun
04.02.2010 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/198
esas numaralı, "İşsizlik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 04.02.2010 Perşembe günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Söz taleplerini
bekliyoruz.
Lehinde, Sayın
Şandır, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Genel Kurulumuzun bugünkü
gündemini belirlemek üzere İç Tüzükümüzün ilgili amir hükmüyle, oradaki
imkâna dayalı olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ülkemizde
yaşanan işsizlik sorununun ve buna bağlı sonuçların
belirlenmesi ve alınması gereken tedbirlerin birlikte
tartışılması için daha önce vermiş olduğumuz
araştırma önergesinin, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri ve
Anayasanın 98inci maddesine göre verdiğimiz araştırma
önergesinin gündeme alınması yönünde Danışma Kurulunun toplanmasını
talep ettik; bir uzlaşma temin edilemediği için grup önerisi olarak
huzurlarınıza getirdik.
Eğer bu önergemizin
kabulü yönünde, ön görüşmelerinin kabulü yönünde, gündeme
alınması yönünde bu önergemizi kabul ederseniz, Türkiye'nin çok temel
bir sorunu olan işsizliğin sebep ve sonuçlarını birlikte,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tartışmak imkânı
yakalayacağız.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, daha doğrusu muhalefet partileri
grupları olarak, her gün huzurunuza ülkemizin bir temel sorununu veya
toplum kesimlerinden bazılarının çok acilleşen,
kronikleşen sorunlarının Genel Kurulumuzun gündemine
alınmasını ve bu konuda, Genel Kurul olarak siyasi iktidara bir
anlamda katkı verecek şekilde önerilerde bulunmasını temin
etmek için araştırma önergelerimizin gündeme
alınmasını istiyoruz. Bunu da gerekli görüyoruz çünkü bugün
siyasi iktidar veya siyasi iktidarın yönlendirmesiyle, basın, ülkenin
gerçek gündemini tartışmaktan uzak bir noktada.
Gerçekten bize göre ülkemizin
gerçek gündemi insanın gündemi. İnsan, bize umutla bakan, bizden bir
şey bekleyen bizim insanımız sorunlar içerisinde
kıvranıyor. Bu siyaset ötesi bir hadise. Muhalefet partisi olarak
söylemiyorum; her biriniz Anadoluya gidiyorsunuz, kendi köyünüzde, kendi kentinizde
insanların sorunlarını dinlemekle zaman geçiriyorsunuz. Toplum
kesimlerinin hemen hepsi, çiftçilerimiz, esnafımız, emeklilerimiz,
tüm çalışanlarımız, memuru ile sanayi işçisiyle tüm
insanlarımız bugün sorun içerisinde kıvranıyor.
Geçen hafta içerisinde kendi
ilimde yaptığım gezide, bir muhtarın, Erdemliden bir köy
muhtarının sitemini size iletiyorum.
Sayın muhtar -AKPnin
Mersin milletvekillerine de muhtarın ismini, köyünü verebilirim- diyor ki:
Köyümüze hemen her gün bir ve birden daha fazla haciz memuru geliyor, bir
bankanın avukatıyla bir icra memuru köyün bir evindeki
eşyayı haczediyor.
Değerli arkadaşlar,
kendi emeğiyle, çoluk çocuğuyla, dişi tırnağıyla
kendi toprağında karnını doyuramayan insanların
sorunlarını siz yok sayamazsınız. İktidarsınız,
Parlamentosunuz, bu sorunlara çözüm üretmek için seçilmiş gelmiş
milletvekillerisiniz; bu sorunları konuşmaktan bile kaçıyoruz.
İşte böyle bir
anlamda ve kapsamda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bugün huzurunuza
işsizlik sorununu getiriyoruz. İşsizlik sorun değildir, bu
ülkenin acil sorunu değildir. diyebilecek sağduyu sahibi,
aklıselim sahibi hiç kimsenin olmadığını biliyorum ama
bu sorunun çözümü, bu sorunla ilgili alınması gereken tedbirlerin
birlikte müzakeresini, maalesef, dikkate almıyorsunuz; bu yönde
muhalefetin verdiği teklifi dikkate almıyorsunuz. Ama, acı olan
şu ki: Sizlerin de böyle bir teklifi yok.
Ne yapacağız? Bu
konuyla ilgili verdiğimiz araştırma önergesinin gerekçesinin
ötesinde, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarına baktım da
geldim. Bugün, özellikle okumuş dediğimiz yüksek tahsil
yapmış gençlerimiz arasında işsizlik oranı yüzde
26yı geçmiş. Rakamlara, oranlara boğmak istemiyorum. Ama
düşünün ki binbir emekle, umutla yetiştirdiğimiz,
okuttuğumuz çocuklar, maalesef, sokakta işsiz geziyor. Mersin gibi,
zenginliklerin, güzelliklerin merkezi Mersin gibi yerde işsizlik yüzde
23,7ye çıkmış. Bu işsizlik bir sorun, bu işsizlik
Türkiye'nin sorunu arkadaşlar, iktidar özneli söylemiyorum, Türkiye'nin
sorunu ve buna çözüm bulmak sorumlusu da burası, iktidarıyla
muhalefetiyle siyaset kurumu. Siyaset kurumu Türkiye'yi konuşmaktan,
Türkiye'nin sorunlarını tartışmaktan kaçarsa bu millet
nereye sığınacak?
Değerli arkadaşlar,
yoksulluk önemli bir sonuç ama işsizlik felaket, işsizlik
insanın kıyameti. Kendi emeğiyle kendi çocuğuna ekmek
götüremeyen insanın psikolojisini anlamaya çalışmamız
gerekiyor. Bugün görünen o ki insanlarımız, çiftçisiyle
esnafıyla hatta sanayicisiyle
Fabrikasını kapatıp intihar
eden iş adamlarımızı hatırlatmak isterim.
İşsizlik sorunu, iş sorunu karşısında bu
çaresizliğe siyasetin duyarsızlığını veya
birtakım rakamların arkasına saklanarak mazeret üretme
aymazlığını insanımıza saygısızlık
olarak görüyorum. Birazdan bir yetkiliniz, iktidar partisinin bir yetkilisi
çıkacak; 2002de şöyleydi, 2009da şu rakama
ulaştırdık. gibi bir övünmenin, bir mazeret üretmenin bence
hakkı yok.
Size bir başka
tehlikeden bahsetmek istiyorum değerli iktidar partisi grubunun
değerli üyeleri, tehlikenin büyüklüğünü görmeniz açısından
söylüyorum: Bu sorun, bu sorunun bugünkü hâli taşınmıyor. Yani
hangimizin evinde işsiz bir çocuğumuz yok? Milletvekilisiniz,
yakınınızdaki aile yakınlarınızın
çocuklarına iş bulabildiniz mi? Size gelen iş taleplerini ne
oranda karşılayabiliyorsunuz? Bugün bu sorun taşınamaz
durumda ama işin esas tehlikesi ileride.
Bakın, sizin
yayınladığınız Orta Vadeli Planda öngörüleriniz var.
Kaldı ki tüm öngörülerinizde yüzde 100 de yanılıyorsunuz. Mahcup
olmayasınız diye söylemiyorum ama 2009 bütçesini hazırlarken
burada muhalefetin itirazına rağmen ifade ettiğiniz, ileri
sürdüğünüz tüm rakamlarda en az yüzde 100, hatta bazılarında
yüzde 1.000 yanıldınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Dünya yüzde 100den fazla yanıldı.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Bakınız Sayın Elitaş, Orta Vadeli Planda
öngördüğünüz 2009-2012 aralığında, yani dönemsel ortalama
işsizlik öngörünüzde oran yüzde 14,2ye çıkıyor. Sizin öngörünüz
bu, teknik bir öngörü bu. Şimdiki öngörünüz ne? 2003-2010 arasındaki
öngörünüz yüzde 11,6. Yani uyguladığınız ekonomik model,
büyüdük, kalkındık diye ifade ettiğiniz o sanal rakamlar
iyiliği ifade etmiyor. İşsizlik, işsizlik ki tüm
hayatın amacı insanların kendi emeğiyle kendi ekmeklerini
kazanmasını temin etmektir, iktidar budur, siyaset budur ama bütün
politikalarınıza, bütün gayretlerinize rağmen
işsizliği önleyemeyeceğinizi burada ifade ediyorsanız, her
işi bırakmanız lazım; her işi bırakıp bu
konuyu tartışmanız lazım. Nerede
tartışıyorsanız, hangi sonuçlara
ulaşıyorsanız getirin burada izah edin, milletimize izah edin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Tekrar ediyorum: Kendi öngörünüze göre, sayın Hükûmetin, gecikerek, üç
ay gecikerek, kanunu da ihlal ederek geç çıkardığı Orta Vadeli
Planda öngördüğünüz dönemsel işsizlik, ortalama işsizlik
oranınız, bu dönemin sonunda, yani 2010dan sonraki dönemde, 2009dan
itibaren üç yıllık dönemde yüzde 11,6dan yüzde 14,2ye yükseliyor.
Bunun anlamı şudur değerli milletvekilleri: Yukarıdan
çığ geliyor, bu çığa tedbir almanız lazım, toplum
bunun altında eziliyor. İnsanlar ekmeklerini kazanmaktan ümitlerini
kestikleri takdirde o insana anlatabileceğiniz bir şey yok,
verebileceğiniz bir umut yok. Gelin bunu tartışalım
diyoruz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak huzurunuza getirdiğimiz husus
bu. Bu önemsiz. diyorsanız Allah işinizi rast getirsin! Ama
Önemlidir. diyorsanız, gelin bunu bu Genel Kurulda
tartışalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü
bağlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Bitiriyorum efendim.
Getirdiğiniz tüm
konulardan daha acil konu bu, tüm konulardan daha acil bu. İnsanın
karnını doyuramıyorsanız, akşam çocuğuna ekmek
götürme umudunu besleyemiyorsanız sizin burada kestiğiniz
ahkâmın hiçbir anlamı yok.
Onun için, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bizim bu önergemizin dikkate alınıp gündeme
alınmasına oy vermenizi diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır.
Aleyhte, İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Kacır.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
gündemimizde neler olacağını, neleri
konuşacağımızı, hangi kanunları
çıkaracağımızı daha önceden belirlemişiz ve
önümüzde bir program var. Bu program dâhilinde Meclis
çalışmalarını sürdürmeye çalışıyor. Ama
muhalefet partilerimiz her gün grup önerileri getirerek Meclisimizin
çalışma saatlerinin çok önemli bir bölümünü işgal etmeye devam
ediyorlar. Maksat işsizliğin tartışılması ya da
şu sorunun tartışılması vesaire değil. Bu
konuları gündeme getirerek burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Mesela
dün saat 14.00te Meclis açıldı, saat 19.00u geçiyordu daha gündeme
geçemedik, ancak o zaman geçtik; şöyle bir saat kadar bir yasama faaliyeti
sürdürebildik.
Yine bugün dört grubun dört
önerisiyle her önerinin arasında on beş dakika ara vermeyle beraber,
zannediyorum saat 19.00a varıncaya kadar bunları konuşmaya
devam edeceğiz.
KADİR URAL (Mersin)
Verilen önerileri kabul edin Sayın Başkan. Verilen önerileri kabul
edin, hiç saat maat olmaz işte. Konuşma yapmayın siz de o zaman.
ÜNAL KACIR (Devamla)
Elbette ki işsizlik ve diğer sorunlar bu ülkemizin önemli
sorunları. Bunlarla ilgili görüşmeler elbette ki yapılacak,
yapılıyor, çözümleri elbette ki aranıyor ve bunları bir bir
yürürlüğe de koyuyoruz.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, işsizlik hakikaten bugün de dün de geçmişte de ülkemizin
en önemli sorunlarından bir tanesi ama şimdi öyle bir hava
oluşturuluyor ki Sanki bugün, işte, her şey çığırından
çıkmış, kopmuş gidiyor ve bunlara da bir çözüm aranmıyor,
bulunmuyor, iş kendi mecrasına bırakılmış, ne
oluyorsa olup bitiyor. şeklinde. Bunlar yanlış.
Şimdi bir bakalım,
bir değerlendirelim. Şimdi, Sayın Şandır az önce
2002yle kıyaslayacaklar. filan dedi. Niye çekiniyorlar bilmiyorum
2002yle kıyaslamamızdan ama...
ALİM IŞIK (Kütahya)
Hayır, yedi sekiz senedir hâlâ oraya takıldınız da.
ÜNAL KACIR (Devamla)
Takılmadık efendim, takılmadık.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana)
Bugüne gel, bugüne.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Bugüne gelseniz iyi olur.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Nereden geldik nereye gidiyoruz, ona bakıyoruz, onları elbette
kıyaslayacağız. Hiç alınganlık göstermeyin.
ALİM IŞIK (Kütahya)
21inci asır şimdi, o geride kaldı.
ÜNAL KACIR (Devamla) Siz
hiç alınganlık göstermeyin. O dönemde başarılı
olmuşsanız alınacak hiçbir şey yok, söyleyecek hiçbir
şeyimiz de olmaz.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) Aradan üç hükûmet geçti, üç!
ÜNAL KACIR (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar, önümde işsizlik rakamları
var. 2000 yılındaki işsiz sayısı 1 milyon 497 bin. Üç
sene iktidarda kalmışsınız, getirdiğiniz yer, 2 milyon
464 bine çıkarmışsınız. Üç yılda 967 bin
artırmışsınız işsiz sayısını.
Tarımdaki istihdamı aynen muhafaza etmişsiniz ve bunu da
sağlamışsınız yani
artırdığınız oran yüzde 58,46. 100 ile
almışsanız 158,46ya çıkarmışsınız yani
6,5 ile almışsınız, 10,3e
çıkarmışsınız yani yüzde 58,5
artırmışsınız işsizliği siz ve dünyada da
öyle bir kriz yok. Şimdi küresel bir kriz yaşıyoruz, dünyada bir
kriz var.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) Cumhuriyet tarihinin iki tane ekonomik krizi geldi o zaman.
RECEP TANER (Aydın)
Depremi de unuttuk. Deprem falan olmadı hiç!
ÜNAL KACIR (Devamla)
Değerli arkadaşlar, evet, işsizlik var ama ne oranda var?
Tespitleri iyi yapmamız lazım. Bakınız, tarımdaki
istihdam oranı 2002 yılında yüzde 34,9 iken şimdi yüzde 25
seviyesine çekilmiştir.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Tarım bitti, kalmadı sayenizde.
ÜNAL KACIR (Devamla)
Tarım bitmedi çünkü tarımsal üretimde düşme yok. Tarımsal
üretim aynı ve daha fazla, tarımsal ihracat daha fazla, 2 katına
yakın olan kısımlar var ama tarımdaki gizli iş gücünü
almışız, tarım dışı diğer sektörlere
getirmişiz.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Tarım Bakanı hayvan sayısını Erzurumda
açıkladı. Bitirdiniz Allaha şükür!
KADİR URAL (Mersin)
Tarım dışındakiler nereye çalışmaya
gitmişler?
ÜNAL KACIR (Devamla)
Bakınız, işsizlik 2002 yılında 2 milyon 464 bin iken şimdi
3 milyon 299 bin. Elimdeki rakamları söylüyorum.
Değerli arkadaşlar,
tarımdaki istihdam 7 milyon 458 binden 5 milyon 570 bine düşmüş
görünüyor yani 1 milyon 900 bin kişiyi tarımdan çekmişsiniz,
diğer sektörlere aktarmışsınız.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Nereye?
MUHARREM VARLI (Adana)
Açlığa
Açlığa mahkûm ettiniz.
ÜNAL KACIR (Devamla) Hizmet
sektörüne ve diğer sektörlere aktarmışsınız.
Şimdi, bakınız, bu kadar, 1 milyon 900 bin kişi oradan
çıktığı hâlde üretim artmış, verim artmış
tarımda, ihracat artmış tarımda.
MUHARREM VARLI (Adana)
Paraya bak, paraya. Kaç kuruş kazanıyorlar çiftçiler, bir sor
bakalım.
ÜNAL KACIR (Devamla) Ama
şimdi ne yapmışsınız? 2002 yılından bugüne
kadar yeni istihdam alanına giren yıllık 500 bin ile 700 bin
arasında değişen gençlerinize bir yandan iş
bulmuşsunuz, bir yandan da tarımdan gelen 1 milyon 900 bin
kişiye iş bulmaya çalışmışsınız ve
burada 840 bin kadar bir artış olmuş, küresel krize rağmen
olmuş.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Kaç kişiye iş bulmuşsunuz Sayın Kacır, söyler misiniz
yeni istihdamları?
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Bakınız, küresel kriz sadece Türkiyeyi etkilememiş ki.
Değerli arkadaşlar,
Amerikada işsizlik 2007de yüzde 4,6 iken şimdi yüzde 10 olmuş
yani yüzde 100ün üzerinde bir artış
Nerede? Amerika Birleşik
Devletlerinde. Letonyada yüzde 6ymış 2007de, 2008de 7,5 ve
2009un üçüncü çeyreğinde ne olmuş biliyor musunuz? Yüzde 18
olmuş. Değerli arkadaşlar, İspanyada yüzde 8,3ten, yüzde
17,9a çıkmış. Dünya yanıyor
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) Bizde teğet geçiyor!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Dünya
yanıyor ama Türkiyede yüzde 30 kadar artmış, yani yüzde 13
seviyelerine çıkmış.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teğet geçti yüzde 30 arttı, iyi ki on ikiden geçmedi.
ÜNAL KACIR (Devamla)
Değerli arkadaşlar, küresel kriz yokken dünyada böyle bir
işsizlik yokken, siz işsizliği yüzde 58in üzerinde
artırmışsınız, biz dünyadaki krize rağmen
Küresel krize rağmen bizde işsizlik yüzde 30 civarında
artmış ama bütün bununla ilgili tedbirleri almakta da geri
durmamışız. Ne yapmışız? Biz bunları görür
görmez, Hükûmetimiz, İktidarımız, Parlamentomuz tedbirler
almış.
Bakınız, kamuoyunda
ilk istihdam paketi olarak bilinen 5763 sayılı Kanunu beraber burada
çıkardık. Ne dedik işverenlerimize: Bakın, sizin
ödediğiniz primlerin, işçilerimiz için ödediğiniz sigorta
primlerinin yüzde 5ini biz hazine olarak karşılayacağız,
aman işçilerimize sahip çıkın. ve değerli arkadaşlar,
bakın, Kasım 2009da bir ayda, 725.119 işyerinde, 5 milyon 433
bin 441 sigortalı için 298 milyon, hazine destek verdi, bir ay için. Bir
ayda 298 milyon hazine destek verdi bu çıkardığımız
yasa gereği ve sadece 2009 yılında 3,5 milyar destek verdik
hazineden bu sigorta primleri için, işçilerimizin işlerini
koruyabilmeleri için.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, ayrıca kadınlarımız için -vakit çok
daraldı- ve on sekiz-yirmi dokuz yaş arası gençlerin, mevcut
istihdama ilave olarak işe alınanları, prim indirimi yoluyla
teşvik ettik, işveren paylarını biz ödedik ve Kasım
2009da 21.628 iş yerinde 58.882 sigortalı kadın ve genç için 7
milyon lira ödeme yaptık. Değerli arkadaşlar, başka:
İşsizlik ödeneği miktarını yüzde 12 civarında
artırarak iyileştirme yaptık ve işsizlik sigortası
uygulanmaya başladığı Mart 2002 tarihinden 29 Ocak 2010
tarihine kadar sisteme 2 milyon 163 bin kişi başvurmuş, 1 milyon
843 bin kişiye 3 milyar 22 milyon lira ödeme
yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
özürlüler
Aman özürlüleri çalıştırın, primlerini hazinece
biz ödeyeceğiz. dedik ve özürlülerimize istihdamı
artırmanın gayreti içerisinde olduk. Kasım 2009da 3 milyon 976
bin lira özürlülerimiz için destek ödemesi yaptık. İl istihdam ve il
meslek eğitim kurulları daha etkin hâle getirildi. Ayrıca,
ikinci istihdam paketinde, Şubat 2009da
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ÜNAL KACIR (Devamla) Evet,
vaktimiz çok sınırlı olduğu için bu konuya da değinip
bitireceğim.
kısa çalışma
ödeneğini artırdık, miktarını artırdık,
süresini artırdık. Bununla
Nedir kısa çalışma
ödeneği? Vatandaşlarımızın anlaması için
söylüyorum: Aman, işçini işten çıkartma, ben ona destek
vereceğim
Ne kadar işveren müracaat etmiş? 3.077 işveren.
Kaç işçi için? 224.836 işçi için. Hak kazanan işçi
sayısı 198 bin, toplam ödeme miktarımız 172 milyon 700 bin
Türk lirası. Aman işçini çıkartma ben destek vereceğim.
diyerek 198.300 işçimize destek olmuşuz.
Değerli arkadaşlar,
2009 yılı içinde
çıkarılan 5921 sayılı Kanun ile de istihdamı
teşvik için Nisan 2009 ayı işçi sayısına ilave
istihdam edenlerin sosyal güvenlik primlerinin işveren payını
devlet ödemeye başladı. Aman kardeşim, işçi alın, her
alacağınız işçi için
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
sigortayı devlet ödeyecek, kamu ödeyecek, hazine ödeyecek demişiz,
desteklerimizi sürdürmüşüz. Eğitim faaliyetleri, diğer
faaliyetler, yani işin üzerinde Hükûmetimiz
çalışmalarını yapıyor ve onun için, dünyada yüzde
100lerin üzerinde artış olurken Türkiyede yüzde 30lar seviyesinde
işsizlikte bir artış meydana gelmiş ama artık bu da
yavaş yavaş azalmaya başlamıştır. Çözüm, yine AK
PARTİ İktidarındadır, hiç merak etmeyin. Varsa farklı
görüşünüz, gelin onu savunun, şu da yapılmalıdır diye
gelin bunu da anlatın.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Sen kendin bile inanmıyorsun buna!
ÜNAL KACIR (Devamla) Bu
duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize
hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kacır.
Lehte, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında sinirli, gergin, umutsuz ve de şiddete meyilli bir toplumun
oluşmasında, daima onları yönetenlerin ve yetkili makamda olan
meclislerinin büyük etkisi vardır. Böylesine toplumlarda bunun çözümü
mecliste aranır ama mecliste eğer kavga olursa, tahammülsüzlük,
çatışma olursa -geçmişte, yakın zamanda, iki gün önce
yaşadıklarımız- bu, gerçekten saygınlık konusunda
büyük zarar vermektedir.
Ben bekliyordum -bütün parti
grupları açıklama yaptı- birbirini suçlama veya aklama yerine,
bir daha olmaması için ne yapabiliriz? Yine bekliyordum, Meclis
Başkanının derhâl bir toplantı alması
gerektiğini, bütün partiler, gruplar ve grup dışında olan
partiler de dâhil, bir daha böyle bir olayın olmaması için bir önlem
geliştirmesi gerektiğini -çünkü yaşanan hadisede Meclis
Başkan Yardımcısı dâhil idare amirleri de var, yine bu
gecikmiş sayılmaz- bu toplantının mutlaka
alınması gerektiğini düşünüyorum.
Yine dışarıda
-önergeyle bağlantılı- Tekel işçilerinin elli ikinci güne
giren, bu karda kaşta, Ankara Sakaryadaki hak arama mücadelesine, bugün
bütün Türkiyede işçi ve memurların destek amacıyla,
dayanışma amacıyla bir günlük genel greve girdiği ve
yaşamın Türkiyede durduğu şu anda biz de
işsizliği konuşuyoruz.
Evet, işsizlik
farklı anketlerde Türkiye'nin birinci sorunu çıkıyor ve biz,
hep, zaman zaman Türkiyede birinci sorun Kürt sorunudur. deriz ama Türkiye
genelinde yapılan araştırmalarda birinci sorun ya işsizlik
çıkıyor ya da doğu ve güneydoğuda Kürt sorunu
çıkıyor; ya ikinci sırada o ya birinci sırada o. Bu
açıdan, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği bu araştırma
önergesi, eğer Türkiyede anketlerde birinci sırada işsizlik
çıkıyorsa, eğer bir küresel kriz varsa, eğer bunun
sonuçları ve yansımaları ağırsa ve bu da işsizlik
alanı olarak yansıyorsa, bu konuda hepimizin sorumlu olarak, bir
Meclis araştırması komisyonu kurulmasının doğru
olacağını düşünüyoruz. Yani fikirlerimiz farklı
olabilir, farklı programlara sahip partileriz. İnanın, zaman
zaman kürsüye hatipler geliyor, konuşuyorlar, fikirlerini
açıklıyorlar. Voltairein dediği gibi, fikirlerine
katılmayız ama saygı duyarız ama bazen onur
kırıcı bir söyleme dönüştüğü zaman problem oluyor.
Örneğin, Kürtlerle ilgili veya yaşanan olaylarla ilgili
konuşulduğu zaman hâlâ Kürtlerle ilgili, işte Iraktaki
Cumhurbaşkanı Talabani, Kürt Yönetimi Bölgesel Başkanı
Barzani hakkında zaman zaman bazı partilerden arkadaşlar konuşuyor
ve konuştukları dil -Türkiyede 20 milyon Kürt yurttaş
yaşıyor- onları kazandırıcı değil, rencide
edicidir. İşte, her alanda üslup konusunda hepimizin dikkat etmesi
gereken birtakım sorunları var. Eğer buna hepimiz daha iyi
dikkat edersek, birbirimizi anlamaya çalışırsak sanıyorum
çatışmanın, gerilimin, kavganın da nedenlerini
azaltmış oluruz.
Yine, iki senedir sık
sık dile getirdik ve ben, bir basın toplantısında da
yakın zamanda dile getirmiştim, EMASYA gizli Protokolünü
açmıştım. Evet, bu tartışmalardan sonra, bugün
İçişleri Bakanlığının -ki tek taraflı bir
yetkiyle bu olabiliyordu- EMASYA gizli Protokolünü kaldırmış
olmasını Türkiye demokrasisi için bir kazanım sayıyoruz ve
doğru buluyoruz, destekliyoruz.
Şimdi, AK PARTİ
İktidarının EMASYA Protokolünü kaldırması ne kadar
doğru ise, bir başka muhalefet partisinin işsizlik konusunda
verdiği araştırma önergesi de o derece Türkiye için doğru
ise, hayati ise, burada akıl buluşması, gerçeklik
buluşması, adalet buluşması ve yasama meclisinin ruhuna
uygun, bütün grupların içinde yer alacağı araştırma
komisyonlarında çok ciddi bir çalışma yapılması
gerektiği ortada.
Elimde veriler var,
işsizlik verilerini ay ay takip ediyorum. Örneğin, 16 Kasım
2009da -bütçe görüşmelerinde çıkarmışız- rakamlara
baktığımız zaman Ağustos itibarıyla işsizlik
yüzde 13,4, sayısı 3,5 milyon. Hemen ekim dönemi işsizlik
verilerine bakıyoruz, 569 bin kişi artıyor ve bu artış
geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1,8 ve gerçekleşen
yüzde 13. Bu, tabii ki TÜİK rakamları. TÜİKin rakamları ne
kadar doğru? Buna tarım alanındaki işsizliği, kayıt
dışı işsizliği, bunları da
kattığımız zaman karşımıza korkunç rakamlar
çıkıyor. Geçici işçiler, geçici personel dışında
Türkiyede tarım dışı istihdamda sürekli bir
azalış olduğu görülüyor. Her dönemde bir 192 bin ile 210 bin
arası bir düşüş.
Yine, baktığımız
zaman rakamlara, işsizlerin yüzde 69,3ü erkek nüfusu, yüzde 55i lise
altı, yüzde 27si bir yıl veya daha uzun süredir iş aramakta,
işsizler sıklıkla yüzde 30,8 eşdost vasıtasıyla
iş aramakta, yani TÜİK ve İŞKURa gitmiyor. Yine, bir
başka işte çalışmış olan işsizlerin yüzde
47,5u hizmetler, yüzde 25,7si sanayi, 17,5u inşaat.
Şimdi, küresel kriz
bütün bu alanları, önce inşaat sektörünü vurdu, sonra tekstil
piyasasını vurdu, turizm sektörünü vurdu, finans piyasasını
vurdu, şirketleri vurdu, medya holdinglerini vurdu ve bu alanlarda
işten çıkarmalar yaşandı. Bunun içinde, tarım
sektöründe aile içinde çalışan ücretsizler var. Örneğin, büyük
toprak sahibi ailelerde bu sıkça gözüken bir rakam, bir durum olarak
ortaya çıkıyor. Bu veri değişmiyor, bir önceki ay yüzde 17,
bir sonraki ay yüzde 16,4.
Yine, verilere
baktığımız zaman, işsizlik rekorlarının
olduğu illere baktığımız zaman birinci sırada
Şırnak 22,1, Adana 20,5, Hakkâri 18,3, Ardahan 3,7, Kars 4,1, Bayburt
4,7. Bunlar işsizliğin yaygın olduğu yerler. Böyle
baktığımız zaman, burada gerçekten neyi
araştıracak bir komisyon kurulursa;
1) Kayıt
dışı ne kadar işçi çalışıyor?
2) Krizin sonucu periyodik ne
kadar işten çıkarmalar var?
3) Özelleştirmeler
sonucu, Tekel işçilerinin sokakta kalması gibi, örneğin
şeker fabrikalarının özelleştirilmesi gündemde, ne kadar
daha işçi açığa çıkarılacak?
4) Tarım sektöründe ne
kadar işsizlik var?
5) TÜİKin
rakamları, resmî rakamlar -bunlar adrese dayalı sistem üzerinden
yürüyor- ne kadar sağlıklı?
İşte, bütün bunlar,
gerçekten bu tartışmalara son vermek ciddi bir Meclis
araştırması gerektiriyor. Yani böyle bir araştırmada
zaten komisyonun dörtte 3ünü AK PARTİ milletvekilleri oluşturacak,
geri kalanını da dörtte 1ini üç tane muhalefet partisi arasında
bölüşecek. Yani burada illaki başka partiden geldi diye doğru
olan araştırmaların önüne geçmenin veya ret oyu kullanmanın
mantıklı bir yanı yok. Örneğin, geçenlerde, Başbakan
durmadan Darbelere karşıyım. diyor. Bakanları Darbelere
karşıyız. Çetelere karşıyız. Balyoza
karşıyız. Kafese karşıyız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, biz bu konuda
araştırma önergesi getirdik, burada, darbelere karşı bir araştırma
komisyonu kurulsun. Şimdi, çok gariptir, muhalefet partileri olumlu oy
kullanıyor, her gün bunu dilinden düşürmeyen iktidar partisi ise ret
oyu kullanıyor. Yani bu araştırma komisyonları, çok hayati
olanlar konusunda neden ortaklaşamıyoruz? Neden bu diyalog
eksikliği var? Niye birbirimizi anlamazlık ediyoruz? Yani
örneğin, Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği bir önerge
kabul edilse ne olur? AK PARTİ verse ne olur? Yani Türkiyenin
çıkarlarına olan bir konuda beş altı tane önerge
birleştirilirse ne olur? Ki birçok önerge var bu konuda, işsizlikle
ilgili, CHPnin de var, bizlerin de var, verilen önergeler var. Yani doğru
olan konusunda buluşmak bu Mecliste artık olağan hâle gelmelidir
diyoruz. İşsizlik konusunda biz de olumlu oy
kullanacağımızı söylüyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
Aleyhte, Van Milletvekili
İkram Dinçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Dinçer.
İKRAM DİNÇER (Van)
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun grup önerisi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, işsizlik, dünyanın
sıkıntısı; dünyada ileri giden bütün toplumları,
Amerikanın, Avrupanın hemen hemen bütün ülkelerini bu konuda son
derece de sıkıntıya sokmuştur. Dolayısıyla,
ülkemizde de işsizlik elbette ki sıkıntılı bir
durumdur; bunu böyle kabul etmek lazım. Tabii, Hükûmetin bu konuda çok
samimi çalışmalarının, çok samimi gayretlerinin var
olduğunu da kabul etmek lazım, bunu da biliyoruz. Daha yakın
tarihte, burada, gerek Sosyal Güvenlik Kurumu ile ilgili gerek
çalışanlarımızla ilgili birtakım
değişiklikler yaptık bu Mecliste. Öyle inanıyorum ki
önümüzdeki süreçte de yine işsizlik gibi hayati önem arz eden konularda
yine buraya ciddi konular, ciddi çözümler getirilecektir.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, Meclisimizin gündemi belli. Bu belirlenen gündem
üzerinde inşallah çalışmalarımızı
sürdüreceğiz. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partimizin önerisinin aleyhinde
olduğumu burada belirtmek istiyorum ve demin Sayın Kaplanın
Meclis Başkanımız belki bu geçen haftada fırsat
bulamadı ama iki gün önce burada meydana gelen ve hepimizi hakikaten üzen
olayla ilgili olarak, önümüzdeki hafta pazartesi günü, sanıyorum saat
11.00de -demin duydum- hem bütün siyasi partilerimizin grup başkan
vekilleriyle hem de Meclis Başkanlık Divanıyla, konuyla ilgili
bir davette bulunacağını haber aldık.
Dolayısıyla,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisi aleyhinde olduğumu tekrar
belirtmek istiyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Dinçer.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi
vardır.
Yoklama talebinde bulunan
sayın milletvekillerin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Anadol,
Sayın Arifağaoğlu, Sayın Güner, Sayın Özkan,
Sayın Köse, Sayın Çöllü, Sayın Özyürek, Sayın Emek,
Sayın Süner, Sayın Susam, Sayın Çakır, Sayın
Paçarız, Sayın Tütüncü, Sayın Serter, Sayın Topuz,
Sayın Kart, Sayın Gök, Sayın Kaptan, Sayın Baratalı,
Sayın Ayhan.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.50
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/198)
esas numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şimdi de Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
3.- (10/106,
10/391, 10/526 ve 10/545) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe
günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi
04.02.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
04.02.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri :
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan
(10/106), (10/391), (10/526) ile (10/545) esas numaralı Meclis
Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul'un,
04.02.2010 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun önerisinin lehinde İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam...
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Danışma Kurulunda ortak bir karar
alınamaması üzerine, bugün Meclis gündeminde konuşulması
gereken gündeme esnaf ve sanatkârın sorunlarını getirmeyi, bu
konuda sunmuş olduğumuz genel görüşme ve kanun tekliflerinin
durumunun görüşülmesini istedik.
Neden böyle bir şey
istediğimizin altını özellikle çizmek istiyorum. Az önce AKP
adına konuşan bir arkadaşımız bir türlü Meclisin
gündemini yerine getiremediğini, akşam 8:00e kadar bu konuları
tartıştığını söylüyor. Şimdi buradan sormak
lazım, eğer sokağa çıkıp vatandaşa deseniz ki:
Meclis gündeminde neyi konuşalım? Az önce MHPnin vermiş
olduğu İşsizliği konuşalım. derler;
sorsanız, Esnafın, sanatkârın sorununu konuşalım.
derler, Köylünün sorununu konuşalım. derler, Emeklinin sorununu
konuşalım. derler, Piyasalardaki ödenmeyen çekleri, senetleri
konuşalım. derler, Ödenemeyen vergi borçlarını
konuşalım. derler, Borcunu ödeyemediği için Sosyal Güvenlik
Kurumundan hizmet alamayan esnaf sanatkârın hizmet alamamasının
nedenlerini konuşalım. derler, İşsiz gençleri
konuşalım. derler, Atanamayan öğretmenleri
konuşalım. derler. Aynı zamanda Bu ülkede emekli olup da
yaşamını bundan sonra bir huzur içinde geçirmeyi bekleyen
insanların açlık sınırında maaşla, o maaşı
da ailenin işsiz kalmış gencine, oğluna, gelinine,
kızına verdiği ve kahveye çıkıp bir çay parası
bulamadan ay sonunu beklediği konuları konuşalım. derler.
Türkiye'nin gerçek gündemi bu. Türkiye'nin gündemi EMASYA değil,
Türkiye'nin gündemi ekonomi, Türkiye'nin gündemi açlık, Türkiye'nin
gündemi yoksulluk, Türkiye'nin gündemi işsizlik ve kendi kaderine terk
edilmiş esnaf sanatkârın sorunlarının çözülmesi.
İşte bunları konuşmamız lazım. Türkiye'nin
gündemi bunlar. Bunlar üzerine bu Mecliste derin araştırmalar
yapılmasına ihtiyaç var. Onun için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak, bugün Meclis gündemine esnaf sanatkârın sorunlarını
getirdik. Az önce gündem dışı konuşmada, beş
dakikalık sürede anlatamadığımız birçok şey var.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakan, ülkede küçük
işletmelerin, bakkalların devrinin geçtiğini, hep büyüklerin
olduğunu söylüyor. Bakın, büyükler bu ülkenin sorunlarını
çözemez ve büyükler, bugün bu ülkede ekonominin motor gücü, dinamizmi olan
KOBİlerin gelişmesinin ve ilerlemesinin önünde en büyük engeldir.
Az önce hipermarketlerle
ilgili yaptığım konuşmada, zamanım yetmediği için
eksik kalan bir konuyu söyleyeyim: O alışveriş merkezleri ve
hipermarketler, bir tedarikçiden, yani mal aldıkları firmalardan,
yani Türk sanayisinin KOBİlerinden raflarına mal koyarken hangi
paraları istiyorlar, biliyor musunuz? Bir meyve suyu firmasından
sadece rafa girebilme bedeli olarak 400 bin euro istiyorlar, bir firmadan 16
çeşit iskonto istiyorlar.
Sayayım size: Fatura
altı iskonto, dönem sonu iskonto, yıllık sözleşme, reyon
promosyonu, gondol başı indirimi, katalog çalışmasına
katılım, açtığı mağazalara katılım
payı, kuruluş yıl dönümlerine katılım payı, özel
indirim çalışması, yeni tedarikçi kabulünde doğan masrafların
karşılanması, firma unvanı değişikliğinde
para, tek satıcılıkta para, koşulsuz iade, tadım
çalışmalarında para, eleman desteği, bayramda personeline
dağıttığı yiyeceğe katılım payı,
personelinin kıyafeti ve kasa çıkışında
koydukları mallara katkı payı.
Değerli arkadaşlar,
zannediyor musunuz o yabancı sermayeli mağazalar kendi
paralarıyla bu ülkede yatırım yapıyorlar? Türk
sanayisindeki üretim yapan firmaların boğazlarını elleriyle
sıkıp onlardan aldıkları paralarla yapıyorlar ve o
firmalara şu baskıyı yapıyorlar: Verirseniz verirsiniz,
vermezseniz, ben uluslararası tedarik yapıyorum, benim merkezim
İngilterede, Fransada, Almanyada, ben Çinden de malı getiririm,
Afrikadan da getiririm; ya vereceksin ya da bu rafa giremezsin.
Değerli arkadaşlar,
bu baskı altında bir ülkenin sanayisi gelişir mi? Bu ülkenin
sanayisi markalaşabilir mi? Bu baskı altında bu ülkede sanayinin
geleceğinden bahsedebilir misiniz? Rekabetçilik olabilir mi?
Bakın, bir örnek
vereyim: Bir İngilizin satın aldığı Türk firması
tekstil departmanındaki tüm işçileri, çalışanları
çıkardı, bir kişi bıraktı. Niye bıraktı, biliyor
musunuz? Dedi ki: Artık ben tekstili Çinde yaptıracağım,
İngiltereden satın almasını yapacağım. Ne oldu
bizim Denizlililere? Ne oldu Trakyalılara? Ne oldu bizim İzmirlilere,
Gazianteplilere?
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye ciddi bir şekilde sanayisini kaybediyor. Bunun nedeni nedir, biliyor musunuz? Bir
ülkede artık pazara kim hâkimse sanayiyi o belirler, üretimi o belirler,
ona göre şekillendirir. Bugün, bizim perakende piyasamız ve ülkedeki
ekonomik ilişkilerimiz uluslararası tekellerin pazarı olarak
tescil edilmiş vaziyette. Bu uluslararası firmalar bu ülke
sanayisinin gelişmesini değil dünyadaki global satın alma
güçleriyle istedikleri ülkenin ürününü bu pazara getirir. Ondan sonra,
işsizliği çözemezsiniz. Neden? Teğet geçti. dediğiniz
krizde dünyanın ikinci büyük işsizliğini yaşıyoruz.
Çünkü, bu ülkede sanayi büyüyemiyor, bu ülkede yatırım
yapılamıyor, yeni iş yeri açılamıyor.
Bakınız
değerli arkadaşlarım, yatırım
yapılamadığının en önemli ölçüsü ülkede
işsizliğin artmasıdır. İşsizlik konusundaki en
önemli gelişme ise küçük işletmelerin yaşayabilmesidir.
Diyorsunuz ki: Biz küçük
işletmelere, esnafa, sanatkâra, geçmişte olandan daha çok kredi
verdik, daha düşük faizle verdik. Peki, size soruyorum: Düşük faizle
kredi verdiniz, daha çok kredi verdiniz de küçük işletmeler abat mı
oldu, daha mı çok iyi durumdalar? Daha -bu Meclisten- yakın zamanda,
ödenmeyen çeklerden dolayı hapse düşmüş olanları
kurtarmadık mı? Tarihinde en çok ödenmeyen senet ve çek bu dönemde
olmadı mı? Kapanan iş yerleri sayısı tarihinde bu
dönemde rekor seviyeye çıkmadı mı? Demek ki bir ülkede siz küçük
işletmelerin iş yapma kapasitesini elinden alırsanız, ucuz
para da verseniz, çok kredi de açsanız, o kredileri alıp geriye
ödeyebilme gücü yoksa o krediyi kullanamaz. Bugün gerçekten, kredi
kullanamıyor insanlar. Neden? Çünkü günlük yaptıkları ciro
onların yaptıkları masrafı karşılayamıyor.
Bugün Türkiye'de ne
vatandaş ne işletme ne Hükûmet kazandığıyla
geçinmiyor, ya geçmiş birikimini yiyor ya borçlanarak yaşayarak devam
ediyor. İşte Hükûmet de en borçlu dönemini yaşıyor, memur
da en borçlu dönemini yaşıyor, esnaf-sanatkâr da en borçlu dönemini
yaşıyor. Bir ülkenin kalkınması borçlanarak değil, bir
ülkenin kalkınması, çalışıp, üretip, kazanıp,
ondan yaptığı tasarrufla yatırım yaparak olur. Bu
ülkede yatırımı bıraktınız, sadece borçlanma
kapasitesine bakıyorsunuz ve bu ülkede ekonomik göstergeleri, üretimle,
işsizliği önlemekle, yatırımla değil; borsayla,
faizle, dövizle açıklıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) Onlar sanaldır. Gerçek ekonomi, üretimdir,
yatırımdır, iş imkânı yaratmaktır, aş
bulmaktır. Bu ülke insanına, üretim, yatırım ve
işsizliği önlemede imkân mı sağladınız?
Yaptığınız her türlü kredilendirme, her türlü
çıkardığınız- kanun, büyüklerin istediği,
büyüklerin yaptığı lobi sonucunda kanunlardır. Onun için,
biz bu Meclise bunları getirdik. Bu Meclis, ülke gündeminde asıl yer
işgal eden, insanların cebini, midesini, işsizliğini görüşmesi
gereken bir noktadadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu Meclisin
gündeminin de bunlar olmasına inandığımız için bunu
getirdik. Desteğinizi bekliyoruz önergemize. Ülkenin gerçek gündeminin
oylanmasını ve konuşulmasını istiyoruz, çözüm
istiyoruz. Esnafın, sanatkârın, sanayicinin, işsiz gençlerin,
emeklinin, köylünün sorunlarını görüşecek bir Meclis bekliyoruz.
Bu duygularla
huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Susam.
Aleyhte Yozgat Milletvekili
Abdulkadir Akgül.
Buyurunuz Sayın Akgül.
ABDULKADİR AKGÜL
(Yozgat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
esnafların içinde bulunmuş olduğu sorunları dile
getirirken, tabii, esnaf teşkilatlarını, esnafın içerisinde
bulunan arkadaşlar da en iyi bilenlerdir. Onun için de esnaf temsilcileri
olarak da konuşurken nelerin yapılması gerektiğine daha çok
ağırlık vermek gerektiğini düşünüyorum. Onun için de
daha çok siyasi bir üslupla değil de esnafın yararına olacak
şekilde konuşacağız.
Tabii ki biraz önce
konuşan arkadaşımla yirmi-yirmi beş senedir birlikte
çalışıyoruz, o da esnaf camiasının içerisinden
geliyor. Esnaf kredilerinin bugünkü olduğu noktayı kendisi çok daha
iyi biliyor. Eğer o krediler faydasızsa, zaten kendisinin bir
kooperatifi var, şu anda o da bu kredileri kullandırıyor orada.
Asıl sorunumuzu dile
getirmek, siyasetten daha çok, bizim görevimiz diye düşünerek
şunları söylüyorum ki -tabii, Mehmet Ali kardeşimin elindeki
hangi bilgiler bilmiyorum ama- siyaseten söylenmiş kelimelerdir.
Açılan, kapanan sayıları birlikte biliyoruz, ikimiz de aynı
şeyleri biliyoruz ve son yirmi yıl içerisinde de
akışın aynı şekilde devam ettiğini biliyoruz ama
sorun yok mu? Büyük sorunların olduğunu elbette ki biliyoruz ve birlikte
çözüme kavuşturmak için de el birliği yapmamız gerektiğine
inanıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugün piyasaların sorunu büyük market-esnaf çelişkisi değil.
Yalnızca büyük mağazaların ve alışveriş
merkezlerinin değil her köşebaşında yan yana açılan esnaf
işletmelerinin, kuruluşlarının da bir düzene
bağlanması gereğinin olduğunu düşünüyorum. Tüketim
mallarında ihtiyaç fazlası olarak faaliyete geçen esnaf
işletmeleri, yörenin zaten sınırlı olan talebini
paylaşmakta ve birbirinin ekmeğine ortak olarak işletmelerin
kapanmasına ve ekonomik olarak da kaynak israfına neden
olmaktadırlar. Bu nedenle, perakende piyasalarının
düzenlenmesinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini
düşünüyorum. Olay bu çerçevede ve bütünsel olarak ele
alındığında, yalnızca büyük mağazaların,
alışveriş merkezlerinin ve zincir marketlerin kuruluş ve
faaliyetlerinin değil, esnaf ve sanatkâr işletmelerinin,
kuruluşlarının da bir düzene bağlanması
sağlanmalıdır. Bu nedenle Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızca hazırlanmış olan ve şu
anda çalışmaları sürdürülen büyük mağazalar ve
alışveriş merkezleriyle zincir marketlerin kuruluş ve
faaliyetlerini düzenleyen yasa tasarısının içerisine, özellikle
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun da görüşleri
doğrultusunda, perakende ticaretin düzenlenmesi hakkındaki kanun
tasarısının monte edilmesi gerektiğine inanıyorum ve
çalışmaları da inşallah Meclisimize geldiğinde bu yöne
doğru aktarma gayretlerimiz olacaktır. Bu konuda diğer
arkadaşlarımın da mutlaka yardımcı olması
gerekmektedir. Ama buraya çıkmışken, özellikle, biraz önce
Mehmet Ali kardeşimin söylemiş olduğu faiz oranlarının
ne durumda olduğunu da bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Şu
anda onun da bir kooperatifi mevcut ve hâlâ orada da verilen kredilerin şu
anki durumu ortada.
Dünyanın hiçbir yerinde
olmadığı gibi Türkiyede de böyle bir teşvikin
olmadığı bir ortamdadır kredi faizleri. Yani, belgesiyle
şu anda söylediğim rakam şu: 10 bin lira alan bir esnaf dört
yıl içerisinde, masrafları, tüm kesintileri ve faizi dâhil 11 bin
lira öder. Yani 10 bin lira alan esnafın dört yılın sonunda
ödeyeceği toplam rakam 11 bin lira. 50 milyar lira alan bir esnafın
dört yılın sonunda, masrafları, kesintileri, kooperatif
hisseleri, faizi dâhil ödeyeceği toplam para 55 milyar lira. Bu hiçbir
teşvik sisteminde de yok, hiçbir banka işleminde de yok. Yani normal
bir kredinin bugün maliyetini, 50 milyar alan kişinin dört yılın
sonunda ödeyeceği toplam paranın 100 milyar lira olduğunu
düşünürsek, 5 milyar lira faiz bile değil. Tabii bunları da
söylemek gerekir.
Esnafın
sıkıntısının olmadığını ben burada
söylemiyorum ama olan kısımlarını da birlikte söylememiz
gerekir, yapılanları da söylememiz gerekir. Çünkü yedi yıl önce,
on yıl önce esnaf aldığı paranın kazanmasına bile
bunun tahammülü yoktu. Çünkü 50 milyar alan bir kişi 150 milyar lira para
ödüyordu o zaman. Sen de çok iyi biliyorsun değerli arkadaşım.
Bugün 50 milyar alan 55 milyar lira ödüyor. Bunu da söyleyelim. Ama
esnafın şu anda kesinlikle yasaya ihtiyacı olduğunu ve
bunun da bir an önce buraya gelmesi gerektiğini, buraya geldiğinde de
el birliğiyle esnaf ve sanatkârlar için daha doğrusunun
bulunması konusunda birlikte çalışma yapmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Akgül.
Lehte Hatay Milletvekili
İzzettin Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Yılmaz.
İZZETTİN YILMAZ
(Hatay) Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasanın 173üncü
maddesinin çok açık bir şekilde belirtilen Devlet, esnaf ve
sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirler alır. hükmü toplumun
önemli bir kısmını oluşturan esnafımızın değerini
göstermektedir.
Esnaf ve sanatkârlar, küçük
işletmeler, ülkemizde toplam işletmeler içinde yüzde 98, toplam
istihdam içinde yüzde 45, toplam üretim içinde yüzde 37, toplam
yatırım içinde yüzde 26lık bir paya sahiptir. Rakamlarla da
açık şekilde görüleceği üzere esnaf ve sanatkârlarımız
Türk toplumunun ve ekonominin vazgeçilmez bir ögesidir.
Kıymetli
milletvekilleri, bir ülkede gelişmişlik ve zenginliğin ölçüsü
zengin sayısının artması değildir, toplumun önemli bir
bölümünü oluşturan orta sınıfın durumunun düzelmesidir ve
bütün vatandaşların ortalama yaşam standardına
ulaşmasını sağlamaktır. Bu ancak ekonominin
atomları sayılan esnafın korunmasıyla olabilir.
Ülkemizde esnaf ve
sanatkârların, küçük işletmelerin sorunlarına
bakıldığında sıralayacağımız sorunlar
arasında siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlarla beraber teknolojik
gelişim, haksız rekabet gibi kendi dışında birçok
olumsuzluktan fazlasıyla etkilendikleri görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
esnaf ve sanatkârlarımızın en önemli sorununu teşkil eden,
yarattığı haksız rekabetle birçok sektörü bitirme
noktasına getiren hiper ve grossmarketler küçük esnafın baş
düşmanı hâline gelmiştir. Hiper ve grossmarketler, ülkemizde
faaliyet gösteren seksen esnaf ve sanatkârlar meslek dalını olumsuz
yönde etkilemektedir. Çıktı, çıkacak
diye sürekli ertelenen
hipermarketler yasası bir an önce hayata geçirilmelidir diye beklerken,
Sayın Başbakanın başta bakkallar olmak üzere küçük esnafla
ilgili düşünceleri herkesi şaşkınlığa
itmiştir. Artık mahalle bakkallığı bitti. ifadesi
gerçeği yansıtmamaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, özellikle başta Çin olmak üzere diğer yabancı
piyasaların Türk ekonomisini tehdit etmesi, ekonominin önemli aktörleri
olan esnafımızı çaresiz bırakmaktadır. Kendi ülkesinde
rekabet edemeyecek düzeye gelen esnaf yabancı piyasalara karşı
korunmalıdır. Kalitesiz, ucuz insan gücü, yoğun arza dayanan
yabancı piyasalara karşı esnafımıza vergi indirimi,
uzun vadeli krediler ivedi ihtiyaç hâline gelmiştir. Türkiye ithalat çöplüğü
olmaktan bir an önce kurtarılmalıdır. Küçük esnaf ekonominin
atomlarıdır, ekonomiye etkileri tartışılmaz. Bugün ana
caddelerde bile dükkânlardaki devren satılık, kiralık
yazıları olayın vahametini göstermektedir. Soruna Gidin
birleşin. demek yerine akılcı çözümler sunmak gerekmektedir.
Bugün yürürlükte olan uygulamalar esnafa karşı taciri
korumaktadır.
Hava ve deniz
taşımacılığına vermiş olduğunuz
desteği neden karayolu taşımacılığından
esirgiyorsunuz? Bir an önce nakliyecimiz ve taşıma sektörünün ÖTVsiz
akaryakıttan yararlanmaları sağlanmalıdır. Bir kontağın
kapanmasıyla binlerce insan olumsuz etkilenecektir. Yürürlükteki mevzuat
esnaf ve sanatkârlar odalarına kayıtlı olanları da
kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Kıymetli
arkadaşlar, dünyada akaryakıtı en pahalı kullanan ülkelerin
başında Türkiye gelmektedir. Taşımacılar, üzerindeki
ağır maliyet yükü nedeniyle borcunu ödeyemez, tekerini döndüremez
hâle gelmiştir. Nakliyeci esnafı 2002 yılında 75 dolara
Diğer birçok sektörün
göbeğinden bağlı olduğu taşımacılık,
maliyetlerin artışıyla birlikte krize girmiştir. Dünya
lojistik üslere ve taşımacılığa önem verirken
Avrupanın dördüncü sırasında yer alan millî filomuzun şu
an bulunduğu zor durumdan bir an önce kurtarılması
gerekmektedir. Bu kriz sadece taşımacılıkla
sınırlı kalmamakta, diğer sektörleri de etkilemektedir. Bu
araç sahipleri kendi kendilerine istihdam sağlıyor, vergisini ödüyor,
ailesini geçindiriyor, ihracatımızın gelişmesine
yardımcı oluyor. Üstelik, ülkemize navlun geliriyle döviz
kazandırıyor. İşsizliğin bu kadar yoğun
yaşandığı ülkemizde kendi kendini istihdam eden
çalışanımızı işsizliğe sürüklemenin bir
anlamı yoktur. Bu sektörün ayakta kalabilmesi için maliye borçları,
vergi borçları başta olmak üzere, bir kereye mahsus faizleri
silinerek ana paraların yeniden yapılandırılması
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bizi teğet geçtiği iddia edilen ekonomik krizin sokağa
çıkıp bakıldığında piyasayı on ikiden
vurduğu görülmektedir. Esnafımız sattığı
malın yerine yenisini koyamıyor. Esnaf toptancıdan 10 liraya
aldığı malı bir sonraki sefere 15 liraya alabiliyor.
Ticarette güven ve önünü görebilmek çok önemlidir. Sürekli
çalkantıların, ekonomik krizlerin yaşandığı bir
piyasada esnafın, tüccarın, sanatkârın ayakta kalması
mümkün değildir. Ülkemizde sık sık yaşanan ekonomik krizler
nedeniyle güçlükle ayakta durmaya çalışan esnaf ve
sanatkârımızın mevcut sıkıntıları bir ölçüde
azaltılmalı, gerek çalışanın gerek
çalıştıranın haklarını korumak bakımından
prim yükünü azaltmaya yönelik kalıcı ve iyileştirici
düzenlemeler yapılmalıdır. Yeni bir düzenlemeye tabi tutulan Çek
Kanunu sadece geçici bir çözüm sunmaktadır. Sorun artarak devam edecektir.
Esnaf para kazanma sıkıntısı yaşamaktadır.
Ödenmemiş binlerce çek bulunmaktadır. Bunlara ilişkin gerçekçi
bir çözüm bulunmamaktadır. Bu memlekette, duran tek bir makine bile ekonomiyi olumsuz etkilemektedir.
Onun için, ödenemeyen çek sorununu üretimi durdurmadan, tek bir kepenk
kapanmadan halletmek gerekmektedir. Örneğin, Hatayda meslek
kollarından önemli olan mobilyacılık ve ayakkabıcılık
sektörü krize girmiştir. Kepenkler ardı ardına
kapanmaktadır, insanlar işsiz kalmaktadır. Lütfen, çek
mağduriyetinin önlenmesi için kapsayıcı önlemler, tedbirler
getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca esnaf ve sanatkârımız yirmi sekiz
çeşit vergi ve harç ödemektedir. Bu vergi ve harçlara sosyal güvenlik
primi yükü ilave edildiğinde esnaf ve sanatkârlarımız
altından kalkamayacak. Dolaylı vergi ve prim yüküne rağmen
ayakta kalma mücadelesi vermektedirler.
Kıymetli
arkadaşlar, ekonominin hücreleri sayılan esnafın durumunu bilmek
için illa esnaf olmak gerekmiyor. Esnafın tükenişini hep beraber
izlemekteyiz. Artık siftah yapan esnaf kendini şanslı
görmektedir. Bir sonraki ayın kirasını nasıl öderimin
derdine düşen bu insanlar ekmek teknelerini kaybetmemek için savaş
vermektedirler. Artık ne işlerde bereket ne dükkânda müşteri ne
de geleceğe bir umut kalmamıştır. Bunca olumsuzluklar
içinde esnafı ayakta tutan şey yüzyıllardır nesilden nesile
ulaşan Ahilik geleneğidir. Geleneklerine ısrarla sahip
çıkan esnafımız baba mesleğinin devamı için mücadele
vermektedir. Artık kârdan vazgeçilmiştir. Baba
ocağının kapanmaması için mücadele edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bunlar esnafımızın yaşadıkları sorunların
sadece birkaçıdır. Yaşanılan sorunların bir an önce
giderilmesi için esnaf hayati önem taşımaktadır. Hükûmetin
esnafımızı rahatlatacak adımlar atması gerekmektedir
yoksa hep beraber yüzyıllardır sosyal ve ekonomik bir yaşam
biçimi olan esnafın yok oluşunu izlemek zorunda kalacağız.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin önergesine
katılıyoruz.
Teşekkür ederim. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Yılmaz.
Aleyhte Kocaeli Milletvekili
Azize Sibel Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gönül.
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce yüce heyeti ve aziz milletimi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bugün yaptığı
toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, gruplar, kendi grup önerilerini Genel Kurulun onayına
getirmişlerdir. Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinde (10/106),
(10/391), (10/526) ve (10/545) esas numaralı, Meclis
araştırması açılmasına yönelik bir öneri vardır.
Bu öneri de esnaf ve sanatkârların yaşadığı ekonomik
ve sosyal sorunların saptanması ve alınacak tedbirlerin
belirlenmesiyle ilgili bir öneridir.
Değerli milletvekilleri,
Anayasamızın 173üncü maddesinde Devlet, esnaf ve sanatkârları
koruyucu, destekleyici tedbirleri alır. hükmü bulunmaktadır. 500e
yakın meslek dalında 2 milyonu aşkın esnaf ve sanatkâr bulunmaktadır.
Dolayısıyla esnaf ve sanatkârlarımız, gerek Hükûmetin
gerekse Meclisin gündeminde mutlaka gerektiği yeri alacaktır ve
sorunlarının çözümü noktasında çalışmalar ivedi bir
şekilde yapılacaktır.
Ancak AK PARTİ
Grubumuzun da bir önerisi vardır. İşte Meclis
çalışmalarının, bu konuların hangi sırayla
gündeme gelmesiyle ilgili, özellikle şubat ve mart ayındaki
çalışma saatlerini ve hangi günlerde, hangi konuların gündeme
alınacağıyla ilgili bir grup önerisi de vardır. Bununla
ilgili de size kısa bir bilgi vermek istiyorum. Özellikle şubat ve
mart aylarında salı günleri 15.00 ve 20.00 saatleri arasında,
yine salı günleri bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesi,
sözlü sorulardan sonra da kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi
öngörülmüştür. Çarşamba ve perşembe günleri de 13.00 ile 20.00
arasında çalışılması öngörülmüştür. Aynı
zamanda, gündemde öne çekilen bir kanun teklifi vardır. Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 462 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu
kısmın 5inci sırasına alınması. Bu kanun teklifi
de Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifidir.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla şubat ve mart ayında çalışma saatleri
ve gündeme alınacak konularla ilgili grup önerimizde lehte olacağımızı,
CHP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu bildirir, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Gönül.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi
vardır.
Sayın Anadol, Sayın
Arifağaoğlu, Sayın Özyürek, Sayın Köse, Sayın Köktürk,
Sayın Emek, Sayın Güner, Sayın Dibek, Sayın
Barış, Sayın Tütüncü, Sayın Susam, Sayın Güvel, Sayın
Öymen, Sayın Arat, Sayın Diren, Sayın Hacaloğlu, Sayın
Kart, Sayın Kaptan, Sayın Öztürk, Sayın Süner.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/106,
10/391, 10/526 ve 10/545) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe
günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verdiği öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Şimdi de Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
4.- Gündemdeki
sıralama ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu
04.02.2010 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda
siyasi parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
İstanbul
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmında yer alan 462 sıra sayılı kanun teklifinin bu
kısmın 5 inci sırasına alınması, diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun; 09, 16, 23
Şubat ila 02, 09, 16, 23, 30 Mart 2010 Salı günkü
birleşimlerinde 1 saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında
yer alan işlerin görüşülmesi. 10, 17, 24 Şubat 2010 ila 03, 10,
17, 24, 31 Mart 2010 Çarşamba günkü birleşimlerde Sözlü
Soruların görüşülmemesi,
Genel Kurulun; 09, 16, 23
Şubat ila 02, 09, 16, 23, 30 Mart 2010 Salı günkü
birleşimlerinde 15:00-20:00 saatleri arasında, 10, 11, 17, 18, 24, 25
Şubat ila 03, 04, 10, 11, 17, 18, 24, 25, 31 Mart 2010 Çarşamba ve
Perşembe günkü birleşimlerinde ise 13:00-20:00 saatleri arasında
çalışmalara devam edilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Lehte
İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Domaç.
MEHMET DOMAÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemi belirlemek için
bu harcadığımız yaklaşık beş saatlik sürede
nihayet sıra, AK PARTİnin gündem önerisine geldi. Şimdi, bu
gündem önerisi dün oy-lanamamıştı, dolayısıyla bugüne
kaldı ve yine yaklaşık dört beş saatlik bir süre geçti.
Bu gündem önerimizde, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ'ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporunun Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler bölümünün 5inci sırasına alınmasını
öneriyoruz.
Değerli milletvekilleri,
hepiniz biliyorsunuz ki anayasa değişiklikleri oldukça güç, zor,
sıkıntılı ve uzun süren işler ama çok uzun süredir de
herkesin değiştirilmesini kabul ettiği bir Anayasayla birlikte
yönetiliyor Türkiye. Dolayısıyla, bu anayasa
değişikliklerinin halkoyuna sunulmasında süreleri daha kısa
bir zamana çekebilirsek, umut ederim, belki anayasa değişikliklerini
de daha hızla Türkiye'de gerçekleştirmiş oluruz.
Biliyorsunuz, anayasa
değişikliği, anayasa değişikliğinin halkoyuna
sunulmasıyla ilgili kanunun Resmî Gazetede yayımlanmasıyla, yüz
yirmi günden sonraki ilk pazar günü oya sunuluyordu. Söz konusu kanun
teklifiyle, 462 sıra sayılı teklifle, altmış gün
olarak bu yüz yirmi günün geriye çekilmesi öneriliyor. Ayrıca, 298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunun 94üncü maddesi uyarınca, yabancı ülkelerde oy kullanan
vatandaşlarımızın halk oylamasının kırk gün
öncesinden başlayarak oy kullanabildiklerini biliyoruz. Bu teklifle
birlikte bunun yirmi güne indirilmesi öneriliyor. Bu şekilde, anayasa
değişikliklerinin halk oylamasına sunulmasında bir süre
küçültülmesi, süre azaltılması ve daha hızla Anayasanın
halkoyuna sunulması konusunda bir adım atma istemi var yasa
teklifiyle birlikte. Ayrıca, kaybettiğimiz zaman süreçlerinin,
yaklaşık üç dört aydır kaybettiğimiz zaman süreçlerinin bir
kısmını telafi edebilmek için ise AK PARTİ Grubunun bir
önerisi var. Bu öneri de çarşamba ve perşembe günleri 13.00 ve 20.00
saatleri arasında çalışmak ve salı günleri sözlü
soruların bir saat süreyle görüşülmesi, salı günleri diğer
denetim konularının görüşülmemesi şeklinde. Yine salı
günleri sözlü sorulardan sonra kanun tasarısı ve tekliflerinin
görüşülmesi, çarşamba günleri de sözlü soruların
görüşülmemesi konusunda bir teklifi var AK PARTİ Grubunun. Biz AK
PARTİ milletvekilleri ve Grubu olarak bu öneriyi destekliyoruz.
Teşekkür ediyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Domaç.
Aleyhte İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
AKPnin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, esas konuya geçmeden önce bugün
kaldırılmış olan EMASYA Protokolüyle ilgili kısa bir
bilgi sunmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu konu, EMASYA Protokolü, bazı istihbari
çalışmalar yapılması nedeniyle gündeme geldiğinde ben
bir soru önergesi vererek Sayın Başbakandan bu EMASYA Protokolünün
hem mahiyetini hem de yasaya, Anayasaya uygun olup
olmadığını ve hangi amaçlarla
kullandığını sordum. Sayın Başbakan adına
Millî Savunma Bakanı bana bir cevap verdi. O cevaptaki bir önemli
noktanın altını çizmek istiyorum: Türk Silahlı
Kuvvetlerinin EMASYA görevlerinde kullanılması Anayasaya, kanunlara
ve yerleşik uluslararası uygulamalara uygundur. diyor. Başka,
bazı sorularıma verilen cevapta da Biz, hiç kimseyi bu amaçla
fişlemedik
Ben, fişlemeler nedeniyle bunu gündeme getirmiştim.
Şimdi, EMASYA Protokolü
1997de imzalanmış bir protokol. AKP 2002 yılından beri
iktidarda. Birden, geçenlerde, Sayın Başbakan kükreyerek EMASYA Protokolü
diye bir şey olmaz. dedi. Peki, yedi yıldır, sekiz
yıldır oluyordu da son zamanda ne değişti? 2004te bana
verdiğiniz cevapta Bu, Anayasaya da uygundur, yasaya da uygundur,
uluslararası uygulamalara da tam olarak uygundur. diyorsunuz. Bu bir protokol.
Yani -burada konuşuldu- 1997 yılında, İçişleri
Bakanlığı Müsteşarı ile Genelkurmaydan yetkili bir
korgeneral oturmuş, imzalamış. Eğer bunda bir yarar
görmüyorsanız, bunu kaldırırsınız. Yani bunu, sürekli
Sayın Başbakanın demeç vereceği, Sayın Genelkurmay
Başkanının demeç vereceği bir noktaya niçin
taşıyorsunuz? İl İdaresi Kanununda valilerin, mülki
amirlerin yetkisi sayılmıştır,Türk Silahlı
Kuvvetleriyle ilgili kanunda da yetkiler sayılmıştır. O
yetkileri ya bir uzlaşmayla, bir protokol çerçevesinde,
sınırları çizilen şekilde kullanırsınız veya
ayrı ayrı kullanırsınız. Bunu bu kadar büyütmenin
anlamını biz çözemedik ve şimdi, burada, Protokolde de
açıkça yazıldığı gibi mülki idare amirlerinin bir
talebi olmadan askerlerin toplumsal olaylara müdahale etmesi zaten söz konusu
değil ve bir toplumsal olaya da hiç kimse zorunlu olmadıkça müdahale
etmek istemez. Buna rağmen, bu büyük bir konu yapıldı ve
kaldırıldı. Kaldırılsın, güzel. Bunun gibi işte
Millî Güvenlik Belgesini de değiştireceğiz. dediniz. O da
Bakanlar Kurulu kararıdır, Bakanlar Kurulu kaldırır.
Tabii, burada verilmek
istenen hava şudur değerli arkadaşlarım: Biz, askerî
vesayete karşıyız. Onun için, Protokolü de
kaldırıyoruz, Millî Siyaset Belgesini de kaldırıyoruz. E
buyurun, kaldırın ama bunu davulla zurnayla, sanki çok önemli bir
olaymış gibi sunmayınız. Ben, 2004 yılında bu
soru önergesini verirken soru önergesinde açıklanan bir şekilde buna
karşı olduğumuzu, bunun yanlış
kullanıldığını söylemişim. O zaman her şey
uygun ama bugün Aa, bu çok zararlı
Şimdi, AKPnin bir
gündemi var, o gündem doğrultusunda bazı şeyleri
kullanıyor. İşte EMASYA Protokolünü kullanıyor, Millî
Siyaset Belgesini kullanıyor, suikast diyor, darbe diyor, diyor,
diyor. Bütün mesele, değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gerçek
gündemini, yani yoksulluğu, yani işsizliği, yani yolsuzluğu
saklamaktır. Bugün arkadaşlarımızla birlikte Tekel
işçilerini ziyarete gittik. AKP Grubuna da öneriyorum, gerçekten gidin,
orada yaşanan dramı görün. Televizyon ekranlarına çıkıp
sayın bakanlar Biz şunu verdik, bunu verdik. diye, o
insanların haklarının nasıl gasbedildiğini, o
insanların bunun nasıl bilincinde olarak neredeyse iki aydır
direndiklerini görün. Tabii, bunları saklamanın yolu, Türkiyede suni
gündem yaratmaktır. EMASYA Protokolü de onlardan biridir.
Şimdi, AKP, grup
önerisinde diyor ki: Biz referandumla ilgili yasayı
görüşeceğiz. Güzel, görüşün.
Peki, değerli
arkadaşlarım, şu Anayasa değişikliğinde ne
yapacaksınız, şunu bir görsek ya! Biz Anayasanın şu,
şu, şu maddelerini şu gerekçelerle
değiştireceğiz. 330la 367 arasında bir oy çıkarsa da
bunu referanduma sunacağız, onun için süreyi kısaltıyoruz.
demek istiyorsunuz ama neyi değiştireceksiniz acaba? Önce, bu önerge
verilirken, işte, yargı
bağımsızlığını ortadan kaldıracak,
parti kapatmayı zorlaştıracak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun ve Anayasa Mahkemesinin yapısını
değiştirecek, yani Meclisten üye seçilme yolunu açacak
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
RTÜK Üst Kurulu
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) -
yani kendisi hakkında dosya olan insanlar Yüce Divana gittiklerinde
kendileri hakkında karar verecek üyeleri, hâkimleri seçecekler ve bunu
siz, çağdaş anayasa yapmanın yolu olarak göstereceksiniz.
Şimdi, biz diyoruz ki
Cumhuriyet Halk Partisi olarak: Kuvvetler ayrımını ortadan
kaldıracak, yargı bağımsızlığını
ortadan kaldıracak değişikliklere sonuna kadar
karşıyız. Burada, Mecliste karşı
çıkacağız, referanduma gidecekseniz halkımıza da bunu
anlatacağız.
Tabii, AKPnin, yürütmenin
yasamayı nasıl baskı altına aldığını
burada gördük. Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahine Siz mi
susturacaksınız, ben mi susturayım? demek suretiyle Sayın
Başbakan, aynı zamanda Meclis Başkanı gibi
davranmıştır. Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç da Değerli Başkan Vekili Güldal Mumcunun odasına
girmek suretiyle tehditler savurmuştur. Bunlar AKPnin, yürütmenin
yasamayı baskı altına almasının örnekleridir.
İşte, geriye ne
kaldı? Yargı kaldı, yani Anayasa Mahkemesi kaldı, yani
Danıştay, Yargıtay kaldı. Bundan birkaç ay önce sürekli
Hükûmetle YÖK arasında kavgalara tanık olurdu kamuoyu, değil mi?
Bugün hiçbir şey duyuyor musunuz değerli
arkadaşlarımız? Çünkü, YÖKü AKP teslim aldı. YÖK teslim
alınmıştır. Şimdi, teslim alınmayan neresi
kaldı? Anayasa Mahkemesi kaldı, Yargıtay kaldı,
Danıştay kaldı.
Şimdi, Anayasa
Mahkemesinden 11 oyla bir karar çıkıyor, AKP sözcüleri meydanda,
mikrofonda: Bu bir siyasi karardır. Hangi kararı size acaba
beğendirebilir bu yüksek yargı organı? Ama bazen
Danıştayın bazı kararları işinize geliyor.
Danıştayın pek çok kararına siyasi diye karşı
çıkan AKPnin, nükleer santrallerle ilgili Danıştay kararı
çıktığı zaman hiçbir itirazı olmadı çünkü o
ihaleden kurtulmak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK(Devamla)
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
nükleer santral işini
Rusyaya vermek istiyorlardı, Danıştay kararı onların
bu işini kolaylaştırdı, hiçbir itiraz duymadık,
kamuoyu da duymadı ama başka kararlar olduğu zaman, yanlış
özelleştirmeleri Danıştay iptal ettiği zaman AKP Bunlar
siyasidir. diye hemen suçluyor.
Yani, AKP, Anayasa
değişikliğiyle kendine uygun bir Anayasa Mahkemesi, kendine
uygun bir Yargıtay, Danıştay istiyor ve Hâkimler Savcılar
Kurulunu da denetim altına almak, kontrol altına almak istiyor. Bu
referandum sürelerinin kısaltılmasının amacı budur ama
buradan açıkça ifade ediyorum: Türk milleti sizin bu kuvvetler
ayrımını ortadan kaldıracak, yargı
bağımsızlığını ortadan kaldıracak
girişimlerinize asla fırsat vermeyecektir.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Özyürek.
Lehte Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimiz lehinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabii, Mecliste zaman zaman hepimizin şahit olduğu, bazı
dönemlerde özellikle de istismar edilen grup önerileri yoluyla Meclisin bir
şekilde engellenmesi, tıkanması yoluna maalesef gidiliyor. Bütün
vatandaşlarımız da bizleri televizyondan izliyorlar, takip
ediyorlar.
Dün yine akşam
saatlerine kadar grup önerilerini tartıştık, gündeme geçer
geçmez de nihayete erdirdik ve bir sonuç çıkarmadan da burayı terk
etmek zorunda kaldık hep birlikte. Bugün yine Meclisin
açıldığı saatten bu saate kadar maalesef âdeta
birtakım farklı farklı önerilerle sadece ve sadece gündemi
engellemek, Meclisi tıkamak,
İktidarın, halkın yararına olacak olan birtakım
düzenlemelerini engellemek adına özellikle de muhalefet partileri
tarafından
Tabii İç Tüzük gereği olacak, hakkıdır ama
bunun da istismar edilmemesi gerektiğini düşünüyorum ben.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Tasarı gelince göreceğiz.
AHMET AYDIN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bizler, bu istismara yol açmamak adına
getirmiş olduğumuz grup önerisiyle mart sonuna kadarki gündemi
oluşturmaya çalışıyoruz. Bu tür gündem dışı,
bu tür iç polemiklere yönelik, provokasyona yönelik birtakım
konuşmaların olmaması
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Provokasyon nereden çıktı? Ne provokasyonu?
AHMET AYDIN (Devamla)
halkımızın zamanının çalınmaması adına
mart sonuna kadar olacak olan gündemi huzurlarınıza getirdik.
Bu gündemde bizler ne
öneriyoruz: Değerli arkadaşlar, bu gündemde, hakikaten halkın
büyük bir talebi, âdeta bir konsensüsü hâlinde, bir anayasa
değişikliği gerekliliğinin olduğunu herkes görüyor ama
ne yazık ki buradaki muhalefet sözcüleri bunu henüz göremedi ve bizim
KADİR URAL (Mersin)
Getirseniz de görsek şu Anayasa değişikliğini!
AHMET AYDIN (Devamla)
bu
manada Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulmasıyla ilgili
hükmünün
KADİR URAL (Mersin)
Getirin bir görelim şu Anayasa değişikliğini!
AHMET AYDIN (Devamla)
yani
referandum sürelerinin kısaltılmasıyla ilgili komisyondan
geçmiş olan kararın Genel Kurulda da kanunlaşması
adına gündemin ilk sıralarına, gündemin 5inci
sırasına alınmasına yönelik bir önerimiz var.
Yine mart sonuna kadar
KADİR URAL (Mersin)
Adıyamanlılar Anayasa değişikliğini bekliyor Ahmet
Bey!
AHMET AYDIN (Devamla)
Adıyaman da bekliyor, Hakkâri de, Edirne de bekliyor, sizin iliniz de,
hepimizin ili bekliyor.
KADİR URAL (Mersin)
Adıyamanlılar Anayasa değişikliğini istiyorlar!
AHMET AYDIN (Devamla) Yine,
değerli arkadaşlar, bizler, mart ayının sonuna kadar,
salı günleri sözlü soruları bir saat süreyle
sınırlandırıyoruz. Salı günleri diğer denetim
konularının dışında sıradaki kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesini sağlayacak bir öneri.
Yine aynı şekilde
çarşamba günleri sözlü soruların yerine, değerli
arkadaşlar, gündemin devam etmesi, kanunların çıkması ve
özellikle de çalışma sürelerini kapsayan bir değişiklik.
Buna herhâlde hiç kimsenin itirazı olmaz. Çünkü biz buraya milletvekili
olarak çalışmaya geldik ve halkımızın beklediği,
halkımızın taleplerini yerine getirmek adına beklemiş
olduğu kanun tasarı ve tekliflerini kanunlaştırmak
adına buradayız.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Çalışmayı dışarıda mı yapıyorsunuz?
Salonda otursanız ya! Salonda niye bulunmuyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) Bu
manada, salı günleri, değerli arkadaşlar, Meclisin 15.00 ile
20.00 arasında çalışması, çarşamba ve perşembe
günleri de 13.00 ile 20.00 arası çalışmasını öngören
bir önerimiz.
Değerli arkadaşlar,
evet, halkın gündemini bizler çok iyi takip ediyoruz. Halkımız
da bizleri, televizyonları aracılığıyla bütün Meclisi
takip ediyor
KADİR URAL (Mersin)
Toplantı yeter sayısı bulamıyorsunuz Ahmet Bey,
toplantı yeter sayısı bulamıyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla)
kimin ak, kimin kara olduğunu çok iyi biliyor, kimin ne yapmaya
çalıştığını da çok iyi takip ediyor ve Türkiye
normalleşiyor, demokratikleşiyor. Siz ne kadar engel olmaya
çalışırsanız çalışın statüko artık
yerini demokratikleşmeye bırakacak.
Siz şunu ifade
ediyorsunuz ki falanca dönemlerde ya da daha önce işte YÖKü siz
şimdi teslim aldınız. diyorsunuz da değerli
arkadaşlar, bunu çok garipsiyorum. Türkiye normalleşiyor.
Peki, daha önceki dönemde
YÖKü siz mi teslim almıştınız?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Hayır, onlar kişiliğini kullanıyordu,
şimdi özerkliğini ortadan kaldırdınız.
AHMET AYDIN (Devamla) Biz
böyle bir ifade kullandık mı, bunu biz ifade ettik mi hiç? Yani daha
önce YÖK sizdeydi de şimdi bizde mi oldu? O bağımsız,
özerk, anayasal bir kuruluş. Bunun yönetimi, şekilleri daha önce
nasılsa şimdi de öyle devam ediyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Hayır, hayır; eskiden demokratikti, eskiden.
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta)
Herkes kendi işine baksın!
AHMET AYDIN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, yine aynı şekilde Anayasada yetkili
kurum ve kuruluşların daha önceki sistemi nasılsa yine aynı
şekilde devam ediyor.
Sizler şahıslara
bakarak, kurumların başındaki kişilere bakarak, maalesef
birtakım ön yargılarla ideolojik de davranarak aslında
kurumları zedeliyorsunuz. Bence, değerli arkadaşlar, bunlardan
vazgeçelim. Halkımızın beklentilerine cevap oluşturacak
olan tasarı ve tekliflerin buradan çıkması adına el ele,
gönül gönüle çalışalım diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydın.
Aleyhte Muş Milletvekili
Sırrı Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de AKP Grubunun
önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bu jestten dolayı Cumhuriyet Halk
Partisine de teşekkür ediyorum.
Sevgili arkadaşlar,
biraz önce Hatip, evet, EMASYA Protokolünden bahsetti. Biz olumlu
olduğunu
Dün buradan İçişleri Bakanına da sorduk: Ne
düşünüyorsunuz? Cevap bile vermedi. Ama tabii ki eğer bir zihniyet
değişikliği devrimi yoksa bunların kalkması çok
şey ifade etmez.
Biz hepimiz bir dönüp
geçmişe baksak
Daha birkaç yıl önce Devlet Güvenlik Mahkemeleri de
kaldırıldı ama şeklen kaldırıldı. Hâlen o
Devlet Güvenlik Mahkemeleri özel mahkemeler olarak görevlerini devam
ettiriyorlar. O mahkemelerde Kürt çocukları acımasızca
yargılanıyor. Ama adını değiştirdiniz. Yani bu
yasanın da -işte biz iptal ettik- sadece sözde kalması bir
şey ifade etmez. Olağanüstü hâl uygulamasını
kaldırdık, ne oldu? Çok olağan bir rejim mi var bölgede?
Hayır. Hâlen valiler orada komutanın emrinde, hâlen kaymakamlar
oradaki komutanların, güvenlik birimlerinin emrinde.
Yani o vesileyle, bir bütün
olarak eğer bir şey yapılacaksa, gerçekten bu ülkede demokrasi
ve özgürlükleri inşa edeceksek ilk önce beyinlerimizde bir bahar
temizliği yapmalıyız. Var mısınız bahar
temizliğine? Var mısınız ülkemizi özgürleştirmeye,
demokratikleşmeye? Varsanız biz de varız ama bunun yeri yurdu
burası olmalı. Ama iki gün önce burada olup bitenleri bütün Türkiye
izledi. Burası gerçekten kaba kuvvetin egemen olduğu bir alana
dönüştürülüyor. Şimdi, burada eğer can güvenliği yoksa,
burada insanlar düşüncelerini özgürce ifade edemiyorsa biz neyin
tartışmasını yapacağız? Ha yirmi saat
EYÜP AYAR (Kocaeli) Sen
yumruk attın burada. Kendini niye söylemiyorsun?
SIRRI SAKIK (Devamla) Ben
çıktım burada, evet, grubum adına özür diledim, özür diledim. Bu
erdemliliği de sizden bekliyoruz, bu erdemliliği de bekliyoruz. Sizin
grubunuzdan çıkıp bize ağır hakaretlerde bulundu
Kahramanmaraş Milletvekili ama çıkıp grubumuzdan özür
dilemediniz. Şerefsiz! dediler, biz o dille size hitap etmedik.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Teröristlere söyledi onu.
SIRRI SAKIK (Devamla) Yine
Milliyetçi Hareket Partisinden biri çıkıp bize hakaret etti, küfür
etti. Biz yine dönüp o dille onlara cevap vermedik ama hâlen bizim grubumuza bu
konuda Milliyetçi Hareket Partisinin de sizin de bir özür borcunuz var,
çıkıp bizden özür dilemelisiniz. Biz kimseye hakaret ve küfür etmeyiz
ve siz ne yaptınız? Sizin Başbakan Yardımcınız
olan Bülent Arınça Ağzı ishal oldu. dediğiniz adamı
alıp getirdiniz, ne yaptınız? İnsan Hakları İnceleme
Komisyonu Başkan Vekili yaptınız.
Şimdi, sorun eğer
biz olunca hemen ulusal ittifakınız gerçekleşiyor ama biz küçük
yanlış bir şey yapsak bile çıkar kamuoyundan
Benim Grup
Başkanım da Genel Başkanım da çıktı, ben de
çıktım, o yürekliliği gösterdik, haksız olmasına
rağmen o özrü buradan bütün Türkiye kamuoyuna söyledik. Şimdi, siz de
bu noktada Parlamentodan ve Türkiye halkından, evet, çıkıp özür
dilemelisiniz. Sizin göreviniz burada kavga değil, özgürlükleri,
demokrasiyi inşa etmek için buradasınız, Türkiye'nin temel
sorunlarını tartışmak ve onlara çözüm üretmek için
buradasınız. Hepiniz etrafınıza birer ordu
takmışsınız, koruma ordusuyla buralarda cirit
atıyorsunuz. Peki, kimden kaçıyorsunuz, kimden korkuyorsunuz sevgili
arkadaşlar? Nedir? Bu kapıları zorluyorlar, koruma ordusu
içeriyi basmak istiyor. Bir taraftan sizin koruma ordunuz
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Nerede bizim koruma ordumuz!
SIRRI SAKIK (Devamla) -
bir
taraftan da
EYÜP AYAR (Kocaeli) O
tarafa konuş.
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Söylüyorum, hepinize söylüyorum, hiç kimseden de korkmuyorum ben, açıkça
söylüyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Korkacak ne var? Bu kürsü milletin kürsüsü.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben
söylüyorum diyorum, söylüyorum, ben söylüyorum ama niye müdahale ediyorsunuz.
Ben her tarafa
Kim ki koruma ordusuyla geliyorsa onlara söylüyorum. Neyi,
kimden, bu Parlamentoyu, kimi
Silahlarla içeriye kadar
geliniyor. Siz, bunun güvenliğini alamıyorsanız, siz korkunun
kuşattığı bir alan yaratırsanız, korkunun
kuşattığı bir ülke yaratırsanız sorunları
çözemezsiniz. Eğer koruma, kapınıza, Genel Kurula kadar girebiliyorsa
bizim o zaman çok görülecek günler ve derslerimiz var.
Burada, Genelkurmay
Başkanı çıkıp masaya vuruyor, efendim, şu planda
Allahın evine bomba
Biz, hepimiz birbirimizi iyi tanırız,
kimin nereleri bombaladığını iyi biliriz, kimin ne
şiddet uyguladığını çok çok iyi biliriz. O vesileyle,
kimse, korkuyla bu Parlamentoyu, bu ülkeyi tehdit ederek bir yere varamaz.
Bakın, Sayın
Başbakanın eşine yapılanları şiddetle
kınıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM HASGÜR
(İzmir) Bravo!
SIRRI SAKIK (Devamla)
Sayın Cumhurbaşkanına burada
Burada, daha önce bütçe
görüşmelerinde sizinle bir şey paylaşmıştım,
halkın iradesi olan, hepimizin destek verdiği, büyük bir
çoğunlukla Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Gülün ailesi hâlen
eğer Köşke giremiyorsa, orada ikamet edemiyorsa bu ayıp da
Parlamentonun ayıbıdır. Eğer Başbakanın eşi
GATAya giremiyorsa, Cumhurbaşkanının eşi ve çocukları
Köşke giremiyorsa
1999 yılında
Muş Milletvekilimiz Nuri Yamanın kızı evleniyordu, Gazi
Orduevine biz de davetliydik -ben ve Şerafettin Elçi- çiçek gönderdik,
çiçeklerimiz içeri alınmadı. Çiçeklerimizin başında türban
mürban yoktu ama siz olup bitenlere seyircisiniz, ne zaman size dokunursa
feryat ediyorsunuz.
Bölgede belediye
başkanlarımızın, yöneticilerimizin, nasıl
atanmış valiler ve oradaki komutanlar tarafından
dışlandığını da hepiniz bilirsiniz. Hatta zaman
zaman siz buna öncülük ettiniz. Buna hakkınız var mıydı?
Onun için demokrasi hepimize gerekli. Hepimiz, sadece kendimiz için bir
şeyler istememeliyiz. Hepimiz, kendi ülkemiz, kendi geleceğimiz,
kendi çocuklarımız için kendi kimliklerimizi aşarak, kendi
partilerimizi aşarak ülkemizin, evet, demokratik bir ülkenin birliği
için, hukukun ve huzurun ülkesi olacak bir ülke için birlik oluşturmalıyız.
Bunlar gelip geçici
Buralarda o kadar çok aktörler oturdu ki o kadar çok tek
başına aktörler geldiler, iktidar oldular ama hiçbiri yok.
O vesileyle, biz
Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu ülkede özgürlükler adına
atılacak her türlü adımı destekleriz. Bu konuda hiçbir
kompleksimiz de yok. Diyaloğa varız ama diyalogda, uzlaşıda
ilk önce iktidar partisinin bir projesinin olması gerekir. Siz anayasal
değişiklik diyorsunuz ama Parlamentoyla bu konuda bir
uzlaşınız yok; yasaları değiştirmek istiyorsunuz,
Parlamentoda bir uzlaşı aramıyorsunuz. Şimdi, eğer siz
sayısal çoğunluğunuzu acımasız bir silah gibi
kullanırsanız uzlaşıyı sağlayamazsınız.
O vesileyle, muhalefetin
temel görevidir, sizin bu antidemokratik uygulamanızı kamuoyuyla
paylaşmak hepimizin en demokratik hakkıdır. Onun için siz de
kendinizi gözden geçirmelisiniz. Birlikte bunları
aşabileceğimizi umut ediyorum ve ben hâlen sizin grubunuzdan ve
Milliyetçi Hareket Partisinden DTPye karşı, bize karşı
olan o saygısızca saldırıyı
Gerçekten bugün sizden,
iki gruptan da bekliyorum ve bu bir erdemliliktir. Eğer birileri
çıkıp bu konuda bizi hak etmediğimiz şekilde hakaret ve
küfre maruz bırakmışsa bizim de bu noktada sizden bu beklentimiz
vardır ve sizden bunu istiyoruz. Eğer bunu yapmazsanız emin
olunuz ki siz gerçekten bu ülkede iç barışı
sağlayamazsınız, gerçekten bu Parlamentoda iç
barışı sağlayamazsınız.
Ve ben tekrar buradan
Parlamentoya ve Meclis Başkanına da sesleniyorum: Buradaki
silahlı güçlerin tümünü çekin. Kardeşim, burası bir kuşatma
değil. Dışarıda asker, dışarıda polis,
içeride polis, herkesin sırtında silahlar, koca koca silahlar. Ya,
Allah aşkına, bu silahlar
Gidin Avrupada hiçbir parlamentoda
silahlı bir tek insan bulamazsınız. Yani bu polis silahla kimi
koruyor, kimi kimden koruyor?
Onun için, bir an önce bütün
grupların, Divanın oturup bu konuda bir uzlaşı
sağlaması gerektiğini düşünüyorum. Bu noktadaki
uzlaşıda, biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak
-başta da belirttiğim gibi- varız ve bu işlerin
yumrukları masaya vurarak, birbirimizi tehdit ederek olmayacağını
biz hepimiz biliriz. Aslında zamanım yetmedi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) Çok
teşekkür ediyorum.
Yani zaman zaman masalara
vurup üzerindeki üniformayla, apoletlerle halka gözdağı verenler
şunu çok iyi bilsinler: Türkiye, artık o Türkiye değil. Hepimiz
geçmişte çok acı bedeller ödeyerek geldik. Bugün bir
arkadaşımız söyledi. Kürtler bir milyon yıl ceza
aldılar, cezaevlerinde yattılar. Hepsi çok ağır bedeller
ödedi, Türkiye demokrasi güçleri çok ağır bedeller ödedi. Eğer
gerçekten, biz, o apoletlilerden, üniformalılardan, o yumruklardan
korkmuş olsaydık, bugün hiçbirimiz burada olmayacaktık. O
vesileyle, birbirimizi korkutacağımıza, birbirimizin hukukuna saygılı
olmalıyız. Hukukun ve huzurun ülkesinin oluşması için
hepimize görevler düşüyor.
Tekrar hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Sakık.
Sayın Genç, sisteme
girmişsiniz, ne için acaba?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, biraz önce konuşan Sırrı Bey dedi ki:
Abdullah Gülün eşi ve çocukları Çankaya Köşküne giremiyorsa,
oturamıyorsa, bu, Meclisin ayıbıdır. Bu ne demektir? Bunu
açıklamasını istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
Abdullah Gül bu ülkenin Cumhurbaşkanı değil mi? Beğensen de
beğenmesen de bu ülkenin Cumhurbaşkanı, hepimizin de saygı
duyma gibi bir zorunluluğumuz vardır ve bu ülkenin
Cumhurbaşkanıdır, saygı duyuyorum. Bu Parlamentonun
seçtiği bir insandır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Anlaşıldı
konu.
III.- Y O K L A
M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Dikkate
alacağım efendim.
Şimdi yoklama
işlemine geçiyorum: Sayın Anadol, Sayın Özyürek, Sayın
Hamzaçebi, Sayın Okay, Sayın Güner, Sayın Süner, Sayın
Köse, Sayın Çöllü, Sayın Güvel, Sayın Özkan, Sayın Emek,
Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın
Paçarız, Sayın Kaptan, Sayın Tütüncü, Sayın Oksal, Sayın
Öymen, Sayın Arat, Sayın Yalçınkaya, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Kart, Sayın Öztürk, Sayın Yıldız.
Tamam efendim.
Yoklamaya geçiyoruz.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Gündemdeki
sıralama ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
vermiş olduğu öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
On dakika ara veriyorum
sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati:
18.22
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
Birinci sırada yer alan
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan,
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)(x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yapılan
konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi söz
sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili
Akif Hamzaçebiye ait. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, ben biraz önce 60ıncı maddeye göre yerimden bir söz
talebinde bulundum, çok kısa. Ben aynı konuda açıklamak
istiyorum. Sayın Sakık da
burada. Sayın Sırrı Sakık konuşmasında dedi ki
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Sayın Başkan, buna gerek yok. Konuşmacı kürsüde efendim,
konuşmacıyı dinleyelim.
Böyle bir şey olmaz!
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Efendim, Abdullah Gül Çankaya Köşkünde oturmuyorsa, bu, Meclisin
ayıbıdır. Ben şimdi
bu Meclisin bir milletvekili olarak, bu Meclisin ayıbı varsa taşımak
istemiyorum. Aslında buna müdahaleyi zatıalinizin yapması
lazım.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Böyle bir şey olmaz Sayın Başkan.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Senin ayıbın var, senin ayıbın fazla, sen
ayıplısın zaten!
KAMER GENÇ (Tunceli)
Ayıplı bir Meclisin üyesi olmak istemiyorum.
BAŞKAN Tamam, kayda
geçmiştir Sayın Genç.
Şimdi
konuşmacıyı çağırdım Sayın Genç.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Senin ayıpların yeter sana!
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne ayıplı iş yapıyorum?
BAŞKAN Sayın
Genç, lütfen yerinize oturur musunuz.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Senin ayıpların yeter sana!
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu!
Sen ne konuşuyorsun.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) -
Senin ayıpların çok! Çok senin ayıpların!
SIRRI SAKIK (Muş)
Senin Cumhurbaşkanın oturamıyorsa ayıp değil midir?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Abdullah Gül Köşkte oturmuyorsa
BAŞKAN Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; tasarının birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım.
Konuşmamın başlangıcında sizi saygıyla
selamlıyorum.
Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının kurulmasına ilişkin Kanun
Tasarısı Sayın İçişleri Bakanı tarafından
kamuoyuna, terörle mücadelede yepyeni bir başlangıç, terörle
mücadelede büyük bir zihniyet
değişikliğinin ifadesi olarak sunuldu. Yine, Sayın
İçişleri Bakanı geçen hafta Genel Kurulda yapmış
olduğu konuşmada, bu Müsteşarlığın teröre
yaklaşımının analiz odaklı olacağını
ifade etmiştir.
Değerli arkadaşlar,
bu tasarıya, böyle bir düzenlemeye Hükûmetin nasıl geldiğine
ilişkin sürece kısaca bir göz atmakta yarar var:
Adalet ve Kalkınma
Partisinin 2003 yılı Ocak ayında yayınladığı
ve düzenleme yapmayı umduğu, planladığı alanlarda
neler yapılacağını ifade ettiği Acil Eylem Planına
baktığımızda, orada terörle mücadeleye ilişkin olarak
herhangi bir önlemin yer almadığını görüyoruz. Bunu
anlayışla karşılamak, normal karşılamak mümkün
çünkü 2003 yılının Ocak ayında Türkiye'nin herhangi bir
terör sorunu yoktur.
Daha sonra terör
olaylarının tırmanması üzerine, 2005 yılının
Temmuz ayında, o zamanın Genelkurmay İkinci Başkanı
olan Sayın İlker Başbuğ bir basın
toplantısında şu açıklamaları yaptı: Terörizmle
mücadelede, topyekûn mücadelede yeni bir yapılanmaya ihtiyaç vardır.
Terörün güvenlik, istihbarat, psikolojik harekât, sosyal, ekonomik, eğitim
gibi boyutlarını inceleyecek, bu konularda yapılacakları
makro seviyede planlayacak ve icracı kuruluşlar arasında da
gerekli planlamayı ve koordinasyonu yapacak bir kuruluşa ihtiyaç
var. Sayın İlker Başbuğun 2005 yılının
Temmuz ayındaki açıklaması bu yöndeydi.
Hükûmetin tam bu
açıklamadan aşağı yukarı bir on-onbir ay sonra
yapmış olduğu bir düzenlemeyle, Başbakanlıkta var olan
Güvenlik İşleri Başkanlığı, Güvenlik
İşleri Genel Müdürlüğüne dönüştürüldü. Bu düzenlemenin
yapıldığı tarih, 2006 yılının Mayıs
ayıdır. 2006 yılı Mayıs ayında Hükûmet, Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmeti, terörle mücadele için Başbakanlık
bünyesinde bir koordinasyon birimi kurdu. Bunun adı Güvenlik
İşleri Genel Müdürlüğüydü. Onun görevlerine
baktığımızda, iç ve dış güvenliğin ve
terörle mücadelenin bu Genel Müdürlüğün görevleri arasında
olduğunu görüyoruz.
2006 yılının
Mayıs ayından, tam üç yıl geçtikten sonra, yani 2009
yılının Mayıs ayında bugün görüştüğümüz
tasarının Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edildiğini ve Mayıs ayında da İçişleri Komisyonunda bu
tasarının görüşülerek kabul edildiğini görüyoruz.
Parlamento haziran sonunda tatile girdi, ama haziran sonuna kadar bu
tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınmadı. Öncelikle
burada bir zikzak var, bunu anlayabilmiş değilim. Yani 2006
yılında Başbakanlıkta bir koordinasyon birimi kurulurken,
koordinasyon biriminin mercisinin Başbakanlık olması planlanırken,
üç yıl sonra bu koordinasyon biriminin İçişleri
Bakanlığında oluşturulmasının gerekçesi Hükûmet
tarafından ifade edilmiş değildir.
Yine, bu tasarıyla
İçişleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulan bu
birim nedeniyle neden müsteşarlık seviyesinde bir örgütlenmeye
gidildiğinin açıklaması yapılmış değildir.
Yine, haziran ayı sonuna
kadar bu tasarının yasalaşması mümkünken bugüne kadar neden
yasalaştırılmadığı, neden Parlamentonun bugünkü
gündemine alındığı Hükûmet tarafından açıklanmış
değildir.
Tabii ki, mayıs
ayından bu yana bekleniyor olmasının nedenlerini anlamak mümkün
Hükûmet açıklamasa da. Hükûmet bu esnada Kürt
açılımını uygulamaya koydu, ancak ne zaman ki Haburdaki
görüntülerin ve bu görüntüler üzerine Sayın Başbakanın
yaptığı açıklamaların millette
yarattığı büyük bir rahatsızlık, büyük bir tepki oluştu,
o zaman Hükûmet, Kürt açılımına dur dedi ve terörle mücadele
adına şimdi bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirdi.
Bir taraftan silahlı
kuvvetlerin bazı uygulamalarını veya silahlı kuvvetler
üzerine yazılan bazı senaryolar nedeniyle Adalet ve Kalkınma
Partisinin mağdur olduğu psikolojisi topluma yayılmaya çalışılırken,
öte taraftan bu tasarıyla terörle mücadelede sanki ciddi yeni bir
adım atılmış gibi bir izlenim verilmektedir.
Dün burada Barış ve
Demokrasi Partisinin bir önergesi, Meclis araştırma önergesi
oylandı, muhalefet partilerinin desteğine rağmen, iktidar
partisinin oylarıyla reddedildi. Neydi bu Meclis araştırma
önergesinin konusu? Faili meçhul cinayetlerin
araştırılmasıyla ilgili bir Meclis
araştırmasıydı. Evet, demokratik açılım,
Türkiye'nin daha çok demokratikleşmesi, geçmişiyle hesaplaşmasını
gerektirmiyor mu? Faili meçhul cinayetlerin
aydınlatılmasını gerektirmiyor mu? Bu konuda Meclis neden
bir irade ortaya koymaktan çekiniyor, daha doğrusu, iktidar partisi neden
bunun önüne bir engel oluşturuyor? Bir taraftan bunlara hayır
diyeceksiniz, öte taraftan burada bu Müsteşarlıkla saydam olmayan bir
yapı oluşturacaksınız.
Bakın, bu
Müsteşarlık, terörle mücadelede saydam olmayan bir yapı
oluşturmaktadır. Sayın İçişleri Bakanının
basın açıklamalarında bu vardır: Esnek bir yapı
diyor. Nedir esnek bir yapı? Bu Müsteşarlık örtülü ödenek
kullanacaktır. Bu Müsteşarlığın operasyonel bir görevi
yok ise örtülü ödenek kullanmasının bir mantığı var
mıdır? Bu tasarının 13üncü maddesi,
sınırsız sayıda sözleşmeli personel istihdamına
izin vermektedir. Hem 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre
sözleşmeli personel çalıştırabilecek hem de 657
sayılı Kanuna tabi olmaksızın, tam zamanlı, yarı
zamanlı; kısa süreli, uzun süreli, sınırsız süreli
sözleşmeli personel istihdam edebilecektir. Bu, terörle mücadelede
karanlık alanlar, gri alanlar oluşturmak demektir. Bunun kabul edilebilir
bir yanı yoktur. Yine, İstihbarat Değerlendirme Merkezi
adı altında bir kurum kurulmaktadır. Bu kurumun teşkilat
şemasında yeri yoktur. İşte, Sayın İçişleri
Bakanının ifade ettiği esnek yapı bunları akla
getirmektedir.
Peki, ne yapacaktır bu
Müsteşarlık, nasıl bir oluşumdur, buna bakalım:
Müsteşarlığın toplam personel sayısı 94
kişi. Yani 94 kişi, bunun yüzde 10u yönetici: 6 tane daire
başkanı, 2 müsteşar yardımcısı, başkan, etti
9; 94ün 9u yüzde 10. Bir butik müsteşarlık, yani kamuda örneği
gözükmeyen butik, şirin bir müsteşarlık. Belki de
Gaziosmanpaşa, Kavaklıdere gibi lüks mağazaların
olduğu semtlerden bir bina da tutabilir.
Şimdi Sayın
İçişleri Bakanı diyebilir: Belki 500 kişi, bin kişi
istihdam edeceğiz sözleşmeli personel uygulamasıyla. Bu kabul
edilebilir mi? Toplam personel sayısı 94 olan bir teşkilatta bu
ana personel sayısından çok daha fazla sayıda sözleşmeli
personel istihdamını kabul etmek mümkün müdür? Bunu, terörle
mücadelenin arkasına sığınarak yapamazsınız.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Başkan; bu Müsteşarlığın her şeyden
önce ismi ile kapsamı arasında herhangi bir ilinti yoktur.
Bakın, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı. Bir
kamu düzeni kavramı var, bir de kamu güvenliği kavramı var. Kamu
güvenliği dediğimiz zaman, bunun içine iç güvenlik, dış
güvenlik ve terörle mücadele girer. Oysa, Başbakanlık Güvenlik
İşleri Genel Müdürlüğünün iç güvenlik ve dış güvenlik
konuları duruyor, buraya terörle mücadele kısmını alıyorsunuz
ama buna rağmen müsteşarlığın adı Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı oluyor.
İkinci konu, kamu
güvenliği kavramı, kamu düzeni kavramının bir alt
unsurudur. Kamu düzeni kavramı içerisine iç güvenlik, dış
güvenlik, terörle mücadele gibi unsurlar yanında, Türk Ticaret Kanunundan
Borçlar Kanununa kadar, Devlet Memurları Kanunundan trafik
kurallarına kadar, çevre kurallarına kadar, merkezî yönetimin
koyduğu kurallardan yerel yönetimin koyduğu kurallara kadar bireyin
bütün yaşam alanlarını düzenleyen kurallar girer. Kamu düzeni
kavramı budur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Kamu düzeni dediğiniz zaman, bu düzeni
sağlayacak bir müsteşarlığı tarif ediyorsunuz
demektir. Oysa sadece, terörle mücadelede politikalar ve stratejiler
geliştirecek ve bu konuda görevli kurumlar arasında koordinasyonu
sağlayacak bir müsteşarlık kurulmaktadır. Yani, bir
sekreterya görevi yapacak. Kimin sekreteryasını yapacak?
Tasarının 3üncü veya 4üncü maddesinde yer alan Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulunun sekreteryasını yürütecek. Sekreterya görevi
için bir müsteşarlık kurulmaktadır. Bunun kamuda örneği
yoktur. Terörle mücadele için tabii ki her şeyi yapalım ama bu çok
garip, sakil bir yapı, doğru bir yapı değil ve bunun
adı Terörle Mücadele Müsteşarlığı olabilir; kamu
düzeniyle hiçbir ilgisi yok, kamu güvenliği gibi toplumun bütün güvenlik
alanlarını ilgilendiren bir görevi yok, sadece koordinasyon yapacak.
Hangi konuda? Terörle mücadele konusunda. Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun
sekreterya işlerini yürütecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Bağlıyorum Sayın Başkan.
Teşekkür ediyorum.
Bunun için bir müsteşar,
daire başkanları, müsteşar yardımcıları,
müşavirler, sınırsız sayıda sözleşmeli personel
istihdamı, kadro karşılığı sözleşmeli
personel istihdamı, çok yüksek ücretler, örtülü ödenek
kullanımı, bütün bunlar son derece gereksiz. Bunların doğru
olmadığını ifade ediyorum. Tasarının ilgili
maddelerinde bu düzenlemeleri amaca uygun olarak düzeltecek şekilde
önergelerimiz olacak. O önergeler vesilesiyle görüşlerimizi bir kez daha
Genel Kurulun dikkatine sunacağız, ancak bu şekliyle bu Müsteşarlık
terörle mücadele konusunda herhangi bir şekilde mesafe alamaz, Türkiye bir
süre de bu Müsteşarlıkla zaman kaybedecektir terörle mücadele
konusunda.
Sözlerimi burada bitiriyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özçelik.
BDP GRUBU ADINA OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 383
sıra sayılı Kanun Tasarısının birinci bölümü
hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini sunmak
üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sorun şu: Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir güvenlik devleti mi olacak, bir hukuk devleti mi
olacak? Karar vermemiz gereken nokta bu.
Güvenlik devletlerinin
çeşitli isimleri var: Polis devleti, militarist devlet, faşist
devlet. Ama hukuk devletinin bir tek adı var: Demokratik, laik, insan
haklarına dayalı, hukukun üstünlüğüne dayalı ve demokratik
parlamenter sistemi esas alan hukuk devleti. Bir tek tanımı var.
Türkiye Cumhuriyeti devleti
Anayasası bir hukuk devletinden söz eder, her iktidar da bir hukuk devleti
inşa etmek için uğraştığını söyler ama bir
türlü gerçek bir hukuk devleti kurulamaz, inşa edilemez. Hukuk devleti
halkın hür iradesiyle oluşan parlamento eliyle ancak inşa
edilebilir. Hür irade, demokratik, eşitlikçi, özgür ortamlardaki
seçimlerle ortaya çıkabilir.
Askerî darbe
anayasasının seçim yasaları hür iradenin ortaya
çıkmasını engellemektedir. Bu koşullarda ortaya çıkan
Parlamento askerî vesayet altında ve ne yazık ki seçilmişlerin
bir kısmı bundan herhangi bir rahatsızlık
duymamaktadır. Seçilmişlerin bir bölümü askerden daha çok militarist
anlayışta, bir bölümünü tereddütler yönlendirmekte, bir bölümü de
iktidarı paylaşma, iktidar olanaklarını kaybetmeme
adına uzlaşı yolunu seçmektedir. AK PARTİ son
kategoridendir. Askerî vesayeti benimsediğinden değil AK PARTİ,
içselleştirilmiş bir demokrasi anlayışından yoksun
olduğu için bu vesayete boğun eğmekte, iktidar nimetlerinden
vazgeçmediği için bu tutumu sergilemekte, askerî vesayetle uzlaşma
yolunu seçmektedir.
Sayın milletvekilleri,
AK PARTİ Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesine heves etmekte ama
Avrupa Birliği karşıtları ağır basmakta ve geriye
çekilmektedir AK PARTİ. Bu konuda herhangi bir ilerleme
sağlanamamaktadır.
Kıbrıs sorununu
çözeceğim. diye ortaya çıkıyor AK PARTİ ama yine belli
odakların baskısı karşısında geri adım
atmakta, Kıbrıs sorunu çözümsüz bırakılmaktadır.
Türban âdeta bayrak
yapılmakta ancak türbanı artık ağzına alamaz hâle
gelmiştir AK PARTİ.
Sayın
Cumhurbaşkanı Konutta oturamamakta, türbanlı eşi nedeniyle
Cumhurbaşkanı, Çankaya Konutu yerine Dışişleri
Bakanlığı Konutunda âdeta misafir gibi kalmaktadır.
AK PARTİ kamuoyuna sivil
demokratik bir Anayasa sözü vermişti ama şimdi Koşulları
yok. diye Anayasa çalışmalarını rafa
kaldırmış durumda.
AK PARTİ Kürt sorunu
benim sorunumdur. Devlet hatalar yapmıştır, bu hataları
gidereceğiz, barışı sağlayacağız. dedi,
yaptığı ilk iş, Sınır Ötesi Operasyon
Tezkeresini Meclisten geçirmek oldu.
Sorun sınır
ötesinde değil sınırın berisinde. Operasyonlarla sorunu
çözemezsiniz. diyen DTPyi kapatan Anayasa Mahkemesinin kararına âdeta
için için sevindi.
Sınır ötesi operasyonlarla
ne sağlandı? Milyarlara mal olan binlerce sorti ne getirdi?
Sınır Ötesi Operasyon Tezkeresini Parlamentoya dayatan günün
Genelkurmay Başkanı emekli olduktan sonra Türk Silahlı
Kuvvetlerinin tamamını Kandile yığsak sorunu yine
çözemeyiz. dedi ama hâlâ nafile operasyonlara devam ediliyor. Bu şekilde,
havadan, halkın cebinden toplanan milyarlar heba ediliyor.
Öte yandan, tütün
işçilerinin, itfaiye çalışanlarının insanca
yaşama talepleri Devletin hazinesini soymak olarak
algılanıyor, bu şekilde sunuluyor, manipüle ediliyor ve
işçiler biber gazıyla etkisizleştirilmeye
çalışılıyor.
AK PARTİ Kürt sorununda
demokratik açılım adı altında bir süreç başlattı
ancak kısa bir süre sonra bunun adını değiştirerek
Demokratik açılım demeye başladı. Sonra bundan da
vazgeçti, Birlik, beraberlik, kardeşlik projesi demeye
başladı. Efendim, DTP destek vermemişmiş! Peki,
demokratikleşme adına hangi yasa tasarısını Meclise
getirdiniz de DTP karşı oy kullandı? Hangi demokrasi projesini
DTP ile paylaştınız da DTP Hayır dedi? Yeni bir Anayasa
mı getirdiniz? Seçim yasalarını mı
demokratikleştirdiniz? Seçim barajını mı düşürmeye
kalktınız? Ana dilde eğitime olanak mı
sağladınız? Üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı
bölümlerini mi açtınız da DTP karşı çıktı? Cezaevlerindeki
koşulları mı iyileştirdiniz de sorunun çözümü için muhatap
arayışını karşılıksız mı buldunuz,
karşılıksız mı kaldı ve siz de bundan
vazgeçtiniz? Sınır ötesi operasyon fezlekesi, sınır içinde
operasyonları tırmandırma, DTPyi kapatma, binlerce Barış
ve Demokrasi Partisi üye ve taraftarını gözaltına alma,
tutuklama, seçilmiş belediye başkanlarını kelepçeleme,
panzere taş atan çocuklara on-onbeş yıl ceza verme
dışında demokratik açılım veya kardeşlik
adına ne yaptınız da karşılığını
bulamadınız?
Sayın Başbakan elli
yıl öncesinde yapılması gereken ama yapılmayan bir
şeyi televizyon ekranlarından defalarca şöyle söylüyor: Biz
Yüksekovaya hastane yaptık, açılım işte budur. diyor. Halkımız
Yok ya! diyor. Açılım bu mu gerçekten, Yüksekovaya bir hastane
yapmak mı; elli yıldır, seksen yıldır yapılamayan
bir hastane yapmak mıdır açılım?
Kürt sorununu bir güvenlik
sorunu olarak görmeye devam ederek sorunu çözümsüz bırakma
anlayışınız AK PARTİnin de sonunu getirecek. Otuz
yıldır bu yanlışta bilerek ısrar edildi. Bu
yanlış birçok hükûmet ve partiyi siyaset sahnesinden sildi. AK
PARTİyi uyarıyoruz. Sorun bir asayiş, bir güvenlik sorunu
değil, bir terör sorunu değil, Kürt halkının inkâr edilen
tüm değerleri ve haklarının kabul edilip edilmeme sorunudur.
Sorun, demokratikleşme, barış, insan hakları sorunudur ve
tek bir çözüm yolu vardır: Demokratik parlamenter sistem içinde hukuka
bağlı olarak, barışçıl yollarla ve şiddet
dışı çözümler üretmek. Irkçı, asimilasyoncu, inkârcı
resmî devlet ideolojisinden, insan hakları, barış ve hukukun
üstünlüğüne dayalı, demokratik, laik bir devlet
yapılanmasına geçmenin zamanıdır.
Sayın vekiller,
getirilen yasa tasarısı, otuz yıldır çözümsüzlük üreten ve
giderek sorunu içinden çıkılmaz hâle getiren ve Kürt sorununu terör sorunu
olarak gören anlayışın yeni bir kurum üreterek devamı
niteliğindedir. Tasarı, 2005 yılında, günün Genelkurmay
Başkanı, bugünün birinci Genelkurmay Başkanı, İkinci
Başkan İlker Başbuğ tarafından önerilmişti.
Sorunun bugüne kadar çözümsüz kalmasının yegâne sebebi, terörle
mücadelede kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlayan
bir müsteşarlığın bulunmaması mıdır? Yani
böylesi bir kurumun oluşturulması mı sorunu çözecektir? Açılım
dediğiniz bu mudur? Açılımda ilk tercihiniz bu mudur?
Türkiyenin ihtiyacı, yeni güvenlik kurumlarının
inşası değil, devletin soruna bakış açısında
bir zihniyet değişimidir. Yıllarca TSKda general rütbesinde
görev yaparken yanlışta ısrar edenlerin emekli olduktan sonra
yanlışı itiraf etmeleri yeterince ders verici değil midir?
Sayın vekiller,
Türkiyede ihtiyaçtan fazla güvenlik kurumu vardır. Güvenlik
kurumlarının tümü sorunu bastırmakla görevlendirilmiş ama
sorun büyüyerek günümüze kadar gelmiştir. TSK doğu ve
güneydoğuda 100 bin, 200 bin personelini sorunu bastırmak üzere
görevlendirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla)
60 bin geçici köy korucusu, 15-20 bin gönüllü köy korucusu
silahlandırılarak jandarmanın emrine verilmiş, Emniyet Genel
Müdürlüğüne bağlı 50 bin civarında polis, özel tim ve
sayılarını saptayamadığımız binlerce muhbir
bölgede seferber edilmiştir, yani 350 bin civarında güvenlik
personeli sorunu bastırmaya çalışmaktadır. Peki,
dağdaki PKK militanı kaç kişi? Genelkurmaya göre, yurt içinde
2-3 bin, yurt dışında da 2-3 bin kişi. Otuz
yıldır 300-350 bin kişiyle, siyasetçilerin, Parlamentonun,
medyanın, devletin diğer tüm kurumlarının desteğine
rağmen sorunu şiddet yoluyla çözememiştir. Yeni bir kurum, yeni
bir çözüm getiremeyecektir.
Ayrıca, bu koordinasyonu
sağlayacak yeterince istihbarat teşkilatları ve koordinasyonu
sağlayacak kurumlar vardır. Bakın, Başbakanlığa
bağlı Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel
Müdürlüğü var. Koordinasyonu sağlamakla da görevli. Peki niye bu
yeterli gelmiyor, yeni bir kurum inşa ediliyor? Aynı görevi görecek
yeni kurum niye inşa ediliyor?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla)
Sayın Başkan, iki cümle daha söyleyeceğim.
Oluşturulmaya
çalışılan müsteşarlık farklı bir şey mi?
Evet farklı. Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel
Müdürlüğü, Başbakanlığa bağlı ve TSK, kendi
denetimi altında olmayan hiçbir devlet kurumuna güvenmiyor. Kendisini
ülkenin asıl sahibi gören TSK, tüm kurumları kendi denetimine almak
istiyor. Bu nedenle yeni bir kuruma ihtiyaç duyuluyor.
Bu tasarıya bir bütün
olarak karşı olduğumuzu ifade ediyor, saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Özçelik.
Şahısları
adına Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan.
Buyurunuz Sayın
Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
İnsanların toplum
hâlinde yaşaması zorunlu bir olgudur. Toplum hâlinde yaşamak,
her şeyden önce o toplumun içinde bir düzen ve güvenin
sağlanmasına ve sürdürülebilmesine bağlıdır. Toplumlar
asırlarca birlikte yaşamışlar fakat düzensiz ve güvensiz
yaşayamamışlardır. Kamu düzeninin ve güvenliğinin
sağlanması devletin en başta gelen görevidir. Devleti küçültüp
klasik görevlerine döndürsek bile savunma, adalet ve iç güvenlik devletten
soyutlanamaz ve ayrılamaz bir nitelik taşır. Devletin
sağlamak ve korumakla sorumlu olduğu bu düzen için emniyet,
asayiş ve kamu düzeni deyimleri kullanılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; toplumumuzun düzen ve güvenliğinin
sağlanabilmesi ve sürdürülebilmesi, bu görevlerini yerine getirebilecek
güce sahip ve nitelikte eğitilmiş personel, doğru teşhis,
yerinde ve hızlı karar ile mümkün olabilir. Devlet güvenliğine,
kamu düzenine ve halkın güven ve huzuruna karşı girişilen
her türlü terör faaliyetlerini ve bu faaliyetleri yürüten kişi ve
örgütleri tespit etmek, bunları zararsız hâle getirmek amacıyla
gerekli tedbirleri almak, bu konularda araştırma ve değerlendirme
yapmak, illerin terörle mücadele faaliyetlerini koordine etmek, yönlendirmek
veya gerektiğinde fiilen katılıp yardımcı olmak
amacıyla yeni bir teşkilatın kurulmasına ihtiyaç
duyulmuştur.
Terörle mücadele
alanında İçişleri Bakanlığı
dışında diğer bazı kurum ve kuruluşlar da
çeşitli görevler ifa etmekte, zaman zaman bu alanda koordinasyon
sorunları yaşanmaktadır. Bu sorunlar terörle mücadele
çerçevesinde alınan kararların uygulanması noktasında
zafiyete sebebiyet vermekte, etkin, verimli ve sonuç alıcı çalışmalara
engel olmaktadır. Öte yandan, terör olaylarının ülke
sınırlarını aşan, bütün dünyayı ilgilendiren bir
sorun hâline gelmesi sebebiyle de bu alanda uluslararası iş
birliğini zorunlu kılan bir noktaya gelinmiştir. Bu
bağlamda, ülkemizi tehdit eden terör odaklarının yurt
dışı bağlantılarını yakından izlemek ve
etkisiz hâle getirmek için diğer ülkelerle ortak tedbirler
geliştirmek zorunlu hâle gelmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; terörle mücadele hem ülke içinde hem de ülke
dışında çeşitli stratejiler geliştirmek, planlamalar
yapmak ve projeler gerçekleştirmek, bu alanda görevli ve sorumlu kurum ve
kuruluşların önde gelen görevlerindendir. Ancak yeni stratejiler,
yeni planlama ve tedbirler geliştirerek karar vericilere sunmak üzere
tatmin edici ölçüde hizmet veren bir kuruma ihtiyaç duyulduğu da bir
vakıadır. Bu amaçlarla, terörle mücadeleye ilişkin politika ve
stratejiler geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar
arasında koordinasyonu sağlamak üzere, bu yasayla İçişleri
Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı kurulmaktadır. Kurulması
kararlaştırılan Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı sosyal, ekonomik ve kültürel konular da dâhil
olmak üzere terörle mücadele alanında strateji belirleyecek, bunların
uygulanmasını izleyecek, istihbaratı koordine edecek, terörle mücadele
alanında elde edilen sonuçlarla ilgili gerekli araştırma, analiz
ve değerlendirme çalışmaları yapacaktır.
Terörle mücadelede etkili ve
hızlı karar almak, sadece operasyonel düzeyde değil, strateji
belirlemede de hayati bir husustur. Bu da, daha az bir bürokratik
yapılanmayı gerektirmektedir. Müsteşarlığın
yapılanmasında geleneksel örgütlenme modeli yerine, hızlı
ve etkin karar almaya müsait esnek bir teşkilatlanma modeli
benimsenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti olarak milletimizin
huzurunu, devletimizin itibarını gölgelemek isteyen hiç kimseye
karşı hiçbir zaman zaaf içinde olmadık ve olmayacağız.
Demokrasiyi, özgürlükleri, hukuku istismar ederek Türkiyenin hukuk ve
demokrasi yolunda geri adım atmasını bekleyen birileri varsa
boş yere bekleyeceklerdir, demokrasiyi kesinlikle teröre feda etmedik,
etmeyeceğiz. Türkiyede demokratikleşme, ekonomik, sosyal, kültürel
alanlarda bölgeler arası gelişmişlik farklarını en aza
indirgemek için gerekli çalışmaları AK PARTİ hükûmetleri
olarak bugüne kadar gerçekleştirdik, bundan sonra da
gerçekleştireceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Devamla) Terörizm ile özgürlüğün ters orantılı işleyen bir
mekanizma olduğunun, birinin gelişmesi ve zaferinin diğerinin
yenilgisi sonucunu doğuracağının hep bilincinde olduk.
Buradan hareketle, bizim yaklaşımımıza göre, terörle
mücadelede en sağlıklı yöntem, insan haklarına dayanan
demokratik hukuk devletini tüm kurum ve kurallarıyla hâkim
kılmaktır.
Yeni kurulacak olan
Müsteşarlığın ülkemize hayırlı olmasını
diler, şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Çalışkan.
Şahsı adına
Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Türkmenoğlu.
AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Konya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının birinci bölümüyle ilgili olarak
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
terörizm, siyasal hedeflere ulaşmak için toplumun demokratik ikna ve eylem
yoluyla barışçı davranışlarına karşı,
hukukun üstünlüğü ve devlet otoritesini tanımayan bir yöntem izleyen
anlayıştır. Terör
örgütleri ise güçsüzlüklerini gizlemek için demokratik otoriteleri kitlelerden
koparmayı, halka karşı şiddet kullanmaya yöneltmeyi
amaçlayan, kendi güç ve doktrinleri ile sağlayamadıkları halk
desteğini ve ayaklanmasını sağlamak için tarihsel
görevlerinin olduğuna inandırılmış çeşitli
unsurlardan oluşan ve uluslararası destek gören yasa
dışı kuruluşlardır. Bu örgütler, tahripkâr silahlarla
donanmış olarak gelişmiş taktikler kullanan,
insanlığı hakir gören, ahlaki hiçbir temeli bulunmayan, siyasi
hedeflere ulaşmak için insan hayatını hiçe sayan, masum
insanları hedef alan ve hiçbir savaş kuralı tanımayan,
geleneksel politik suçlardan farklı, metodik, örgütlü, sistematik,
öldürme, kaçırma, korkutma ve tahrip eylemlerine başvururlar.
Günümüzde, bütün
dünyanın ve ülkemizin en başta gelen sorunlarından biri hâline
gelen terör olaylarının çok ciddi şekilde ele alınması
ve terörle mücadelenin çok yönlü ve uluslararası iş birliği ve
dayanışma içerisinde yürütülmesi kaçınılmaz bir hâle
gelmiştir.
İç güvenlik
hizmetlerinin bir parçası olan terörle mücadele, esas itibarıyla
İçişleri Bakanlığının görev ve sorumluluğu
içerisinde olup, Bakanlık, bu görevini, bağlı
kuruluşları olan Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet
Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
vasıtasıyla yerine getirmektedir.
Terörle mücadele
alanında İçişleri Bakanlığı
dışında diğer bazı kurum ve kuruluşlar da
çeşitli görevler ifa etmekte, zaman zaman bu alanda koordinasyon
sorunları yaşanmaktadır. Bu sorunlar, terörle mücadele
çerçevesinde alınan kararların uygulanması noktasında
bazı aksaklıklar ortaya çıkarmakta; etkin, verimli ve sonuç
alıcı çalışmalara engel olmaktadır. Öte yandan, terör
olaylarının ülke sınırlarını aşan, bütün
dünyayı ilgilendiren bir sorun hâline gelmesi sebebiyle de bu alanda
uluslararası iş birliği zorunlu bir noktaya gelmiş
bulunmaktadır.
Bu bağlamda, ülkemizi
tehdit eden terör odaklarının, yurt dışı
bağlantılarını yakından izlemek ve etkisiz hâle
getirmek için diğer ülkelerle ortak tedbirler geliştirmek zorunlu
hâle gelmiştir. Terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri
geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına
bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
kurulmaktadır. Müsteşarlık, 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanununa tabi genel bütçeli bir idare olacaktır.
Aynı zamanda, güvenlik
kuruluşları ve ilgili kurumlar arasında terörle mücadele
alanında gerekli koordinasyonu sağlamak, bu alandaki politika ve
uygulamaları değerlendirmek amacıyla da İçişleri
Bakanının başkanlığında Terörle Mücadele Koordinasyon
Kurulu oluşturulmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kurulacak Müsteşarlığın
operasyonel bir görevi bulunmamaktadır. Bu doğrultuda, iç güvenlik
hizmetleri kapsamında güvenlik birimlerince yürütülen operasyonel
faaliyetler Müsteşarlığın görev alanına girmemektedir.
Özellikle toplum desteğinin sağlanması konusunda gerekli
planlamaları yapmak, tedbirleri almak da yeni birimin görevleri
arasına alınmıştır.
Müsteşarlık
bünyesinde ayrıca, terörle mücadele alanında oluşturulacak
politika ve stratejiler ile alınacak tedbirlere esas olmak üzere, ilgili
birimlerden stratejik istihbaratın alınması ve
değerlendirilmesi amacıyla doğrudan müsteşara
bağlı İstihbarat Değerlendirme Merkezi
oluşturulmaktadır. Bu çerçevede, güvenlik kuruluşları ve istihbarat
birimleri ile Dışişleri Bakanlığınca elde
edilecek stratejik bilgi ve istihbarat bu merkezde değerlendirilecek ve
ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılacaktır.
Yeni kurulacak birimde uzman
kişilerden yeterli ölçüde yararlanmak amacıyla esnek bir personel
istihdamı sistemi benimsenmiş, sözleşmeli olarak veya
görevlendirme yöntemiyle personel çalıştırılması
imkânı sağlanmıştır.
Müsteşarlığın
bu kanunla belirlenen görevlerin ifasında bakanlıklar, kurum ve
kuruluşlar ile iş birliği içerisinde çalışması,
bu kapsamda Müsteşarlık tarafından istenen her türlü bilgi ve
belgenin ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar tarafından
gecikmesizin yerine getirilmesi öngörülmüştür.
Müsteşarlığın çalışma usul ve esasları ile
disiplin ve sicil işlemlerinin Müsteşarlıkça çıkarılacak
yönetmeliklerle düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle, tasarıyla kurulacak
Müsteşarlığın terörün önlenmesi hususunda fayda
sağlayacağını umuyor, kanunun ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Türkmenoğlu.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Bu bölümde süremiz on
beş dakika.
Dün sisteme giren
milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini
okuyacağım. Şimdi sisteme girmiş olan milletvekili
arkadaşlarımızın bu sisteme göre olan
sıralamasını dikkate alacağım: Sayın Özdemir,
Sayın Kaptan, Sayın Işık, Sayın Dibek, Sayın
Asil, Sayın Uslu, Sayın Çalış, Sayın Koçal, Sayın
Güvel, Sayın Çakır, Sayın Öztürk, Sayın Yıldız,
Sayın Doğru, Sayın Şandır ve Sayın Öztürk sisteme
girmişler efendim.
Şimdi bu sıraya
göre ilk söz Sayın Özdemire ait.
Bir dakika süre
vereceğimi tekrar
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
İsmim var mıydı, ben anlayamadım? Dün ben de sisteme
girmiştim.
BAŞKAN 15 kişinin
içinde yok efendim, ilk 15te yok, çünkü bir dakika süre verdiğimiz için
ancak yetişiyor.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Peki.
BAŞKAN İlk
sırada Sayın Hasan Özdemir.
Buyurunuz.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum:
Müsteşarlığın istihbari bilgileri değerlendirmeyle
görevlendirildiğini görüyoruz. Bu alanda yeterli ve gerekli bilgi, analiz
ve değerlendirmeler zaten MİT, emniyet, istihbarat ve jandarma
istihbarat tarafından yapılmaktadır. Amaç gerçekten terörle
mücadeleyse mevcut yapılanma içerisinde terörle mücadele eden kadrolar
vardır. Bu kurumlara en modern araç, teçhizat, silah, eğitim ve personel
takviyesi yapılmalıdır. Önemli olan, bu birimler arasındaki
koordinasyonun iyi sağlanmasıdır.
Şimdi, sormak istiyorum:
Hükûmet, yoksa istihbarat birimlerinin bazılarına tam anlamıyla
güvenmemekte midir? Hükûmet, daha önce Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı yani TİB ile gerçekleştirdiği
korku imparatorluğunu şimdi Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı ile yeniden mi yapmak istemektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Özdemir.
İkinci söz Sayın
Dibekin.
Buyurunuz efendim.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, kanun
tasarısının 13üncü maddesinin ikinci fıkrasında
yabancı uzmanların da bu Müsteşarlık bünyesinde
çalıştırılacağına dair bir bilgi var, daha
doğrusu hüküm var. Şimdi şunu merak ediyorum, şunu
soruyorum: Bu ihtiyaç neden kaynaklanmıştır, nereden
kaynaklanmıştır? Yani Müsteşarlık bünyesinde o görevi
yapacak Türk uzmanlar Türkiyede yok mudur, yeterli değil midir? Ulusal
güvenlik alanında en yetkili kurum olacak olan bu Müsteşarlığın
bünyesinde, yani Ben bu konuda uzmanım. diyen yabancı ajanlar bu
kurumun içerisinde çalışabilecekler midir? Bunu merak ediyorum. Bu
ihtiyaç neden kaynaklanmıştır Sayın Bakan?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Irakın Süleymaniye
kentinde, 4 Temmuz 2003te yaşanan ve milletimizi derinden üzen, rencide
eden Türk askerinin başına çuval geçiren Iraktaki Amerikan
kuvvetleri komutanı General Raymond Odierno, önceki gün Ankaraya
gelişinde yaptığı açıklamada, İçişleri Bakanı
Beşir Atalaya davetinden dolayı teşekkür ederek, Amerika
Birleşik Devletlerinin terörizmle mücadelede ve Türk
vatandaşlarını korumak için Türkiye'nin yanında
olduğunu belirtmiş, Türkiye ve Irakın güvenliğini ve
emniyetini artırmaya katkı sağlayabileceklerini ve
yardımcı olabileceklerini söylemiştir. Yaptığı
başka, sözü başka olan bu şahsın ülkemizi ziyareti millî
onurumuza nasıl bir katkı sağlamıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Uslu.
Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Deniz
Feneri hakkında, Bakanlığınız, İçişleri
Bakanlığının Dernekler Dairesi
Başkanlığının otuz dört sayfalık bir raporu var.
Bu rapora göre, yirmi aylık dönemde -eski parayla- 50 trilyon lira
bağış alındığı, 18 trilyon lira da yurt
dışına gönderildiği, alım ve ihalelerin şeffaf
olmadığı ve başka aykırılıkların,
ihlallerin varlığı tespit edilmiştir. Bu raporun idari ve
adli gereği şimdiye kadar yapılmış mıdır?
Yapılmadıysa niye yapılmamıştır? Yapılacak
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaptan.
Buyurunuz Sayın
Çalış.
HASAN ÇALIŞ (Karaman)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Bakanlığınızca faili meçhul cinayetlerle ilgili bir
belirlemeniz var mı? Faili meçhul ile kimliği meçhul ayrımı
yapıyor musunuz? Kayda alınmış faili meçhul cinayet
sayısı ne kadardır şu ana kadar?
EMASYA Protokolü
kaldırılacak. diyor Sayın Hükûmetiniz. EMASYA Protokolü
kaldırılacaksa Türk Silahlı Kuvvetleri terörle mücadeleyi hangi
hukuki yetkiye dayalı olarak yapacaktır?
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Çalış.
Sayın Güvel, buyurunuz.
HULUSİ GÜVEL (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kanun
tasarısının gerekçesinde Terörle mücadele alanında
İçişleri Bakanlığı dışında diğer
bazı kurum ve kuruluşlar da çeşitli görevler ifa etmekte, zaman
zaman bu alanda koordinasyon sorunları yaşanmaktadır.
denilmektedir. Sekiz yıla yakın iktidarınız ve
Bakanlığınız süresince bahsedilen koordinasyon
sorunlarını çözememiş olmanızı nasıl
değerlendiriyorsunuz? Koordinasyon sorunları neden
kaynaklanmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Güvel.
Sayın Çakır
RASİM ÇAKIR (Edirne)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakandan ısrarla yazılı veya sözlü sorumun
yanıtını almak üzere soruyorum: Bir ay kadar önce Edirne
Belediye Başkanının makam odasında, görüntülü ve sesli
canlı yayın yapabilme kapasitesine sahip, televizyonun içerisine
monte edilmiş bir izleme cihazı bulundu. Bugüne kadar bu izleme ile
ilgili herhangi bir mahkeme kararı ortaya çıkarılmadı.
Bakanlığa bağlı, devletin herhangi bir kurumu bu izleme ve
dinleme aletine sahip çıkmadı ve Başsavcılık da izleme
aletini ve televizyonu jandarmaya teslim ederek Ankara Kriminal
Laboratuvarına izlenmek üzere gönderdi.
Bu alet, devletin hangi
kurumu, bünyesi ve hangi mahkeme kararıyla buraya monte edilmiştir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Süreniz doldu
ama anlaşıldı sanıyorum bu soru.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
Efendim, bitireyim. Bir saniye
BAŞKAN Bir saniye ama
onu açabilmemiz birazcık zor. Tekrar girerseniz
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) Öyle bir usul yok Sayın Başkan.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
Böyle de sorsam olur efendim.
BAŞKAN
Anlaşıldı. Söyleyin, böyle söyleyin. Sayın Bakan
anladı herhâlde.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
Bundan, bu aletten önce bir böcek, Belediye Başkan
Yardımcısının odasında bulundu.
BAŞKAN Onu
anladık.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
Bulunduğu gün Edirne Organize Suçlar Şube Müdürü arayıp Sizde
bir demirbaşımız var, bunu bize iade edin. dedi, sahip
çıktı ama buna hiç kimse sahip çıkmadı. Bu alet kime
aittir? Sayın Bakana bunu soruyorum.
BAŞKAN
Anlaşıldı efendim.
Teşekkür ederiz
Sayın Çakır.
Son sözü Sayın Öztürke
veriyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın
Bakana sormak istiyorum: 5 Kasım 2007de Oval Ofiste Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı arasında
yapılan görüşmelerden sonra 35 kişilik üst düzey ABD
istihbaratçısı ya da subay Türkiyeye gelmiş midir? Eğer
gelmişse, geçici görevle mi gelmişlerdir ve neden gelmişlerdir?
Geçici görev süreleri bitmiş midir? Bittiği hâlde Türkiyeyi terk
etmişler midir? Terk etmemişlerse, neden terk etmemişlerdir?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk.
Buyurunuz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Özdemirin
sorusuyla ilgili
İstihbarat koordinasyonu, bildiğiniz gibi -daha
önce de ifade etmiştik, burada özellikle terörle ilgili istihbarat
konusunda bir koordinasyon gerekiyor- değişik istihbarat
kurumlarının o konudaki bilgilerinin bir arada toplanması.
Burada hiç bir kuruma güvensizlik falan yok, sadece, stratejik istihbaratın
derlenip toplanmasıdır. Daha önce konuşmamda da -bu konuda-
ifade etmiştim. Ulaştırma Bakanlığındaki birimin
görevini mi yapacak? gibi
Yani, ben şuna da üzülüyorum: Arkadaşlar
yasa metnini çok iyi okusalar, herhâlde, gerekçeleriyle birlikte daha iyi
anlaşılır. Öyle bir şeyimiz yok orada.
Sayın Dibek
yabancı uzman diyor. Arkadaşlar, terör, tabii, çok
uluslararası bir konu ve uluslararası iş birliğini de
gerektiriyor. Terör denildiğinde, sadece bir terör değil, pek çok,
artık uluslararası boyutları olan terör var.
Dolayısıyla, ihtiyaç olduğunda, çok kısa süreli olabilir,
yabancı uzman görüşüne başvurma ihtiyacı olabilir,
başka ülkelerin tecrübelerini paylaşmak açısından olabilir,
kısa süreli, bu manada bir şey oraya ifade edilmiştir.
Sayın Uslu, dün
Iraktaki Amerika Birleşik Devletlerinin Komutanı ve bir heyet
buraya geldiler, üçlü mekanizma çerçevesinde, Irak Hükûmetiyle de
görüşerek. Onlarla heyetlerimiz arasında, geniş kapsamlı,
özellikle Iraktan Türkiyeye uzanan, Irak topraklarında beslenen, yaşayan,
orada bulunan terörün önlenmesi yönünde görüşmeler
yapılmıştır. Bu çerçevede, görüşmeler verimli
olmuştur. Dışişleri Bakanımız, Genelkurmay
Başkanımız da görüşmüşlerdir ve biz, dünkü görüşmeleri,
Irak topraklarından Türkiyeye dönük terörün önlenmesinde önemli bir
görüşme olarak niteliyoruz. Çalışmaya devam edilecek. Ülkeler
arası görüşmelerde kişilerden ziyade ülkeler esastır, biz
bu görüşmelere öyle bakıyoruz.
Sayın Kaptan, Deniz
Feneriyle ilgili yargıya eğer bir şey verilmesi gerekiyorsa
verilmiştir. Şu anda bütün ayrıntıları şey
yapamıyorum ama yargıda olan konulardır, istendiyse
verilmiştir.
Faili meçhullerle ilgili
Bizim dönemimizde faili meçhul diye bir şey bırakmıyoruz.
Konuşulan ve burada gündeme gelenler hep dönemimiz öncesine ait faili
meçhullerdir ve onlar üzerinde de çalışmalar sürüyor ve onların
aydınlatılması yönünde de gerekli çabaları gösteriyoruz. AK
PARTİ dönemi faili meçhullerin olmadığı bir dönem.
EMASYA Protokolü biliyorsunuz
bugün kaldırıldı. Sayın Genelkurmay
Başkanımızla görüştük ve birlikte, ortak, daha önceki
seviyede imzalarla kaldırılmasını uygun bulduk ve bugün o
imzalar atıldı, bizim Müsteşarımız ve Genelkurmay
Başkanlığı Harekat Başkanının imzasıyla
kaldırılmıştır. Zaten 5442nin 11/Dsi burada iş
birliğini, iş bölümünü yeterince ifade ediyor. Bu konuda valilerimiz
yetkilidir. Valilerimiz gerektiğinde zaten yardım isterler, destek
isterler, o konuda yeni bir düzenlemeye de ihtiyaç duymadık.
Sayın Güvel,
koordinasyon sorununu ifade ediyoruz. Bu, daha çok koordinasyonla ilgili bir
şeydir. Terör, uluslararası terör dünyanın bir sorunudur ve
Türkiyede de özellikle bu konuları bütün boyutlarıyla
-açış konuşmamda da ifade etmiştim- ele alacak,
değerlendirecek, analizler yapacak, uluslararası boyutlarda takip
edecek bir birim oluyor.
Sayın Çakırın
Edirneyle ilgili
Herhâlde yargıdadır, benim o konuda yakın bir
bilgim yok ama böyle bir olay herhâlde yargının gündemindedir.
ATİLLA KART (Konya)
İdari boyutunu soruyoruz Sayın Bakan.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
Yargı kararı yok Sayın Bakan, idari boyutunu soruyoruz.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Öztürkün ABD ile ilgili
O
konuda benim şu anda söyleyebileceğim bir şey yok ama şunu
ifade edeyim ben: Bütün bu çalışmalarımız
Burada
konuşmalar da oldu, soruların içinde de var. Soruların genel cevabı
olarak ifade ediyorum: Bu Müsteşarlığı kurarken burada yeni
bir güvenlik birimi değil, aksine güvenlik birimlerimizin
çalışmalarını koordine eden bir koordinasyon birimi
oluşturuyoruz. Politika belirleyecek, hükûmete politikalar, stratejiler
teklif edecek, bu konuda daha sistematik çalışmalar yapacak,
analizler yapacak ve gerçekten sadece 94 kişilik bir kadroyla
çalışacak bir beyin takımının, iyi yetişmiş
terör uzmanlarının, hukukçuların
çalıştığı bir kurumdan bahsediyoruz. Çok
yanlış değerlendirmeler oluyor buradaki konuşmalarda.
ATİLLA KART (Konya)
İlçelerdeki örgütlenmeyi ne yapacağız Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Onu özellikle ifade etmek istiyorum.
Yani hiç o manada, o konuşmalardaki şekilde bir kuruluş üzerinde
değiliz. Onu özellikle ifade etmek istiyorum.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Bakan, ilçeleri niye örgütlüyorsunuz?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Burada koordinasyon, hem koordinasyon
hem istihbarat koordinasyonu hem genel koordinasyon üzerinde sorular soruluyor.
Değerli arkadaşlar,
bu, şu veya bu kuruma güven veya güvensizlik meselesi değil, her
ülkede olan bir şey. Açın bakın, ben size Avrupa ülkelerinde,
Avrupa Birliği ülkelerinde, başta İngiltere olmak üzere, aynen,
çok yakın, benzer, terör doğduktan sonra oluşturulmuş
kuruluşlar var; onların örneklerini vereyim ben.
Burada Sayın CHP Sözcüsü
bahsetti. Yani, o tür düşünceler hayalden bile geçmeyen
Nasıl bu
kadar senaryo üretilip de bu kurum o şekilde ifadelendiriliyor,
doğrusu hayret ediyorum. Bizim dönemimizde aksine hiç gri nokta yok,
karanlık nokta yok.
ATİLLA KART (Konya)
Tekrar anlatacağız, soracağız, cevap vereceksiniz.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Biz, aydınlıklar üzerine
gidiyoruz ve Türkiyeyi aydınlatıyoruz.
ATİLLA KART (Konya) Soyut değil, somut cevap vereceksiniz
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Bakın, Türkiye
aydınlanıyor, bunu bilin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
Sayın Başkan
BAŞKAN Soru-cevap
işlemi sona ermiştir.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
Sayın Başkan, sormuş olduğum soruyu Sayın Bakan
geçiştirdi, herhâlde yargıdadır diye çok muğlak bir cevap
verdi. Bu aleti buraya savcı mı monte etti, hâkim mi monte etti
yargıdan? Ben, işin idari boyutunu soruyorum. Emniyet midir, kimdir,
kim monte etmiştir? Yasal izni var mıdır, mahkeme kararı
var mıdır? Böyle bir Türkiyeye aydınlık Türkiye diyebiliyor
muyuz?
BAŞKAN Sayın
Çakır, herhâlde Bakanın elinde veri olsa cevap verecekti, herhâlde bu
kadar cevap verebildi. Onun için bir şey yapamayacağız.
Şimdi maddelere
geçiyoruz.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
Demokrasi bunlara lazım olduğu kadar, lazım olduğu zaman
demokrat bunlar, kendilerine lazım olursa.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
O aleti, AKPnin derin devleti oraya koydu diye iddialar var.
BAŞKAN - Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa, o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım. (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
lütfen
Şimdi maddelere geçtik.
1inci maddeye geçmiş
bulunuyoruz. 1inci madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre de işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383
Sıra Sayılı Tasarının adının Terörle
Mücadele Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı olarak 1. maddesinin de aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi |
Atilla Kart |
Vahap Seçer |
|
Trabzon |
Konya |
Mersin |
Mersin |
|
|
Şahin Mengü |
Şevket Köse |
|
|
Manisa |
Adıyaman |
Madde 1- (1) Bu Kanunun
amacı; terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri
geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına
bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının kurulması ile teşkilat,
görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları düzenlemektir.
10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık
Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2/i maddesi hükümleri
saklıdır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
olduğundan okutup birlikte işleme alacağım ama istemleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383
Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederim.
Harun Öztürk |
Tayfun İçli |
Recai Birgün |
|
İzmir |
Eskişehir |
İzmir |
|
|
Emrehan Halıcı |
Kamer Genç |
|
|
Ankara |
Tunceli |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383
Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 1.
maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ayla Akat Ata |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
Batman |
Muş |
Şanlıurfa |
|
|
Şerafettin Halis |
Hamit Geylani |
Hasip Kaplan |
|
Tunceli |
Hakkâri |
Şırnak |
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
İstanbul |
İstanbul |
Şırnak |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
Bengi Yıldız |
|
|
|
Batman |
|
|
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın
Kaplan, siz konuşacaksınız
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terörle mücadele için terörün doğru tanımı yapılmalı.
Bugüne kadar dünyada terörün yüz dokuz değişik tanımı
yapılmış ama yine de Birleşmiş Milletler ve Avrupada
uzlaşılan bir ortak tanım bulunmamaktadır. Her ülkenin
kendi siyasi çıkarları doğrultusunda
tanımladığı terör, Birleşmiş Milletler ve
bölgesel belgelerde net bir tanıma sahip olmayınca devletlerin
mücadele yöntem ve müeyyidesi de farklılaşmaktadır. Örneğin
silahlı mücadele yöneten bir grubu kimisi terörist kimi de özgürlük
savaşçısı ilan ediyor. Terör örgütleri listesinde baş
sırada yer alan Haması, AKP, Filistin halkının meşru
temsilcisi olarak görüp, El Beşir -Uluslararası Ceza Mahkemesinde
tutuklanır- Meclise gelir konuşma yapar.
Evet, terörle mücadele
kapsamında olan -ki, bu tanımda öyle- kitaplar, şarkılar,
yazılar, sinema, tiyatro, müzik, sanat, renkler terörist değildir.
Ana diller, farklılıklar, kültürler, kimlikler terörist
değildir. Çocuklar terörist değildir, on beş yaşında
Berivana on üç buçuk yıl hapis zulümdür. Kürtler terörist değildir.
Dilini, kimliğini, kültürünü, aslını inkâr zulümdür. Ahmet
Kayaya sürgünde ölüm, Şivana müebbet sürgün zulümdür.
Cumhurbaşkanı, Başbakan eşinin nizamiye kapısında
tutulması zulümdür. On yedi bin faili meçhul cinayet, dört bini
aşkın köyün yıkılması zulümdür.
Edward Said bunu çok güzel
açıklıyor: Herhangi bir siyasi eylemin terörizm olarak
adlandırılması ona siyaset, tarih, gelenek ve yorumun
buluştuğu bir anlatı statüsü tanımaması demektir.
Filistin meselesi neyse Kürt meselesi de budur, birinin gerilla dediğine
öteki de terörist diyor. (BDP sıralarından alkışlar)
Evet, haklı terör,
haksız terör olmaz. Adil olmak zorundayız insan haklarından,
hukuktan, demokrasiden yana; eşit olmak zorundayız özgürlüklerden
yana. Devlet terörüne de karşıyız,
ayrımcılık terörüne de
karşıyız, kültürel teröre de karşıyız,
ekonomik teröre de karşıyız.
Siyasi, ideolojik, dinî, etnik, nereden gelirse gelsin, ne olursa olsun terörün
her çeşidine karşı hep birlikte karşı olmak
zorundayız.
Terörle mücadele çok
yönlüdür, bir bütündür. Kriminal, sosyolojik, siyaset, bilim, demokrasi, insan
hakları, hukuk, kültürel, ekonomik boyutları vardır. Türkiye
gibi tarihten zenginliği olan, kültürel farklılığı olan
ülkemizde Hazreti Ömerin adaletine, Mevlânânın tasavvufuna, Ahmedi
Haninin kardeşliğine ihtiyacımız var. Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine, İstiklal
Savaşının ruhuna, cephede ve Mecliste Türkün, Kürtün,
Çerkezin, Lazın, tüm farklılıkların, kardeşlerimizin
birliğine, dirliğine ihtiyacımız var.
21inci yüzyılda yeni
bir Türkiye, yeni bir eşitlik, kardeşlik belgisine, yeniden
yapılanmaya, yeniden umutlara, yepyeni bir sayfa açmaya
ihtiyacımız var.
Kürte,
azınlıklara, Romanlara, Tekel işçisine, demokratik muhalefete
tahammül etmeyen; sağcılar, solcular, laikler, antilaikler, Sünniler,
Aleviler, Türkler, Kürtler, zenginler, fakirler birbirine düşman, öteki
gözüyle bakar oldular.
Türkiye'nin en büyük terörist
eylemi -buradan ilan ediyorum- 12 Eylül darbesidir, ondan büyük terörizm
olamaz. (BDP sıralarından alkışlar) Bu Meclisi kapatan 12
Eylül darbesidir. Bundan büyük terörizm yoktur, bu Meclisin birlikte, öncelikle
bunu kınaması gerekir.
Arkadaşlar, biz,
devletin tüm kurumları, tarafsızlığını,
bağımsızlığını, adaletini, sağduyusunu,
suhuletini kaybederken, devletin tepe kurumları kavgalı olurken,
Anayasa Mahkemesi ayrı telden çalarken, yargı demokratikleşmenin
önünü tıkarken; Hükûmet, yönetememe krizi yaşarken, Meclis
perişan, aciz; liderler dargın, kırgın; sevgi, saygı
yokken, diyalog yokken, uzlaşı yokken, sokakta gerilim, Mecliste
kavga varken sistemi sorgulamadan, kendimizi sorgulamadan neyi nasıl
çözeceğiz? Kırk yıldır aynı liderler, aynı
partiler bu ülkeyi yönetmiyor mu? Nedir bunları dokunulmaz kılan,
değiştirilmez kılan? Terörün baş kaynağı da Allah
aşkına bu değil midir? Ceylan derisi koltuklarda hepimiz masum
muyuz? Gelin toplumsal bir travma yaşamadan önce Türkiyemizin, güzel
ülkemizin, güzel insanlarımızın gerçek gündemine dönelim. Darbe
anayasasını, Siyasi Partiler Yasasını,
kırmızı kitabı, gizli protokolleri hepsini
kaldıralım. Bütün bunlar olmadan bu müsteşarlık
bürokrasisine hapsedersek terörle mücadeleyi, hiçbir adım atamayız,
hiçbir şey yapamayız.
Sayın Bakan, çok
konuştunuz. Plautus der ki: Yapacağım diye vakit geçirme,
yaptım de. Ziya Paşa der ki: Ya bir işe önceden başlama
yahut da başladığın işi bitir, yarıda
bırakma. Bugün EMASYA Genelgesini
kaldırmışsınız, tebrik ediyorum. Bu konuda
doğruya doğru, güzele güzel; bu Mecliste buna hep beraber
alkış tutmalıyız diyorum. (BDP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Arkadaşlar, Açılım dediniz kelepçelediniz, Dağdakileri
indireceğim. dediniz şehirdekileri hapsettiniz, Barış
dediniz savaş açtınız, Anayasa dediniz rafa
kaldırdınız! Avrupa Birliğinin reformlarını
kozmetik bir şekilde yutturmaya çalıştınız! Sekiz
yıldır iktidarsınız, Allah aşkına sizi tutan var
mıydı? Bir atasözü var: Yanlış yolda ne kadar giderseniz
gidin bu sizi doğru hedefe götürmez. İşte, bütün mesele bu.
Kürt sorunu terör,
asayiş sorunu değil. Bu böyle biline. 20 milyon Kürt de terörist
değildir. Terörle mücadeleyi bu anlama
sıkıştırırsanız yanlış
yaparsınız. Kendi görevinizi bir müsteşarlık bürokrasisine
hapsederseniz bilin ki sizleri, bizi, hepimizi Türkiye halkı affetmez,
tarih affetmez, Allah da affetmez. Bu Terörle Mücadele Kanunu
doğrultusunda kuracağınız müsteşarlıkla bir adım,
bir arpa boyu da yol alamazsınız. Bunları gelin öncelikle
ayrıştırın, netleştirin, birlikte bunun
hakkını verelim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kaplan, lütfen sözünüzü bağlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Anayasaya aykırı olan bu terör tanımının bu nedenle
kaldırılması gerekiyor. 90ıncı madde ne diyor:
Uluslararası belgeler. diyor, İnsan hakları, haklar,
özgürlükler. diyor, Gizli dinleme olmasın. diyor, Zulüm olmasın.
diyor, Adil yargılanma olsun. diyor, Vatandaşlar eşit ve
özgür olsun. diyor ama ne oluyor? Seçimle gelen 9 belediye başkanı
içeride olan, 1.500 yöneticisi tutuklu olan bir partinin, kapatılan bir
partinin, kapatma kararlılığını yaşayan, hâlâ bu
ayıbı taşıyan bir ülkede, parti kapatmalarla
uğraştığı bir ülkede, bir 12 Eylül darbesinin dar gömleğiyle
kendimize giydirdiğimiz bu Anayasayı değiştirmedikçe siz
terörle mücadele edemezsiniz. Terörle edemezsiniz, ondan sonra Tekel
işçisini terörist görürsünüz, KESKi, DİSKi, memur
sendikalarını terörist görürsünüz, hak arayanı terörist
görürsünüz, herkes karşınıza terörist olarak çıkar ve
şaşarsınız, şaşarsınız!
Şaşmamak için herkesin doğru yola gelmesi lazım. Gelin, bu
konuda uzlaşalım, birleşelim, birlikte mücadele edelim.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
Diğer önerge sahibi
İzmir Milletvekili Sayın Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 1inci
maddesiyle ilgili vermiş olduğum önerge üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, otuz yıla yakın bir süredir dış güçler
tarafından desteklenen bir terör örgütüyle mücadele etmektedir.
Mücadelenin hangi güçlerle ve ne şekilde koordine edildiğine
bakalım.
En tepede anayasal bir
kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulu yer almaktadır. Bu kurul, devletin
millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmasıyla ilgili
tavsiye kararları almakta ve gerekli koordinasyonun sağlanması
konusunda Bakanlar Kuruluna görüşlerini bildirmektedir. Anayasamız,
devletin varlığı ve bağımsızlığı,
ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve
güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu
gördüğü tedbirlere ait kurul kararlarının Bakanlar Kurulunca
değerlendirileceğini hükme bağlanmaktadır.
Daha sonra
Başbakanlık bünyesinde iki birimin yer aldığını
görüyoruz. Bunlardan biri iç ve dış güvenlik konuları ile
terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak üzere kurulmuş bulunan
Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü, diğeri de Türkiye
Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına,
bağımsızlığına ve güvenliğine, anayasal
düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı
içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler
hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında
oluşturmak ve elde edilen bu istihbaratı Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreteri ve gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevlendirilen
MİT Müsteşarlığıdır.
İç ve dış
güvenlik ile terörle mücadele konularında görev alan diğer bir grup
içinde ise Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel
Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığını görüyoruz.
Bu gruptakiler de İçişleri Bakanlığı tarafından
koordine edilmektedir.
Görev ve yetkileri Anayasa ve
yasalarla belirlenmiş Türk Silahlı Kuvvetleri ise bu kapsamda, yeni
güvenlik sorunlarına ve krizlere uygun şekilde reaksiyon göstermek,
belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve
risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için
caydırıcılık, güvenlik ve harekât ortamının
şekillendirilmesi, iç güvenlik hareketi, kriz yönetimi,
sınırlı güç kullanımı gibi faaliyetleri icra etmekle
görevlendirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
2006 yılında kabul edilen 5508 sayılı Yasayla
Başbakanlık bünyesinde Güvenlik İşleri
Başkanlığının adı Güvenlik İşleri
Genel Müdürlüğü şeklinde değiştirilmiş ve bu birime
iç ve dış güvenlik işlerinin yanı sıra terörle
mücadele konularında da ilgili kuruluşlar arasında koordinasyon
sağlama görevi verilmiştir.
Özetlemek gerekirse, iç ve
dış güvenlik konuları ile terörle mücadelede millî güvenlik
siyasetini belirleyen ve anayasal bir kuruluş olan Millî Güvenlik
Kurulunun şemsiyesi altında, İçişleri
Bakanlığı tarafından bağlı kuruluşlar
düzeyinde bir koordinasyon yapıldığını,
İçişleri Bakanlığının yürüttüğü faaliyetler,
MİT tarafından elde edilen istihbarat ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinin faaliyetlerinin tamamının nihai aşamada
Başbakanlık tarafından koordine edildiğini görüyoruz. Bu
yapıda sorumluluk Başbakana aittir.
Değerli milletvekilleri,
iç ve dış güvenliğin sağlanmasıyla, terörle mücadele
konularında görev yapan bu kuruluşların bir eş güdüm içinde
çalışmasına ihtiyaç olduğu doğrudur. Bu tasarıyla
Başbakanlık, terörle mücadelede koordinasyon görevini yerine getirme
sorumluluğundan kurtarılmak istenmektedir. Başka ne istenmektedir?
Anayasal bir kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulu tümüyle işlevsiz hâle
getirilmek istenmektedir. Bu durum, tasarının açıkça Anayasaya
aykırı olduğunu ortaya koymaktadır ve değişiklik
önergesi bu nedenle verilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
peki bu sakıncaları bir tarafa bırakılırsa, yeni
kurulacak Müsteşarlık kurumlar arasında koordinasyon görevini
yerine getirebilecek midir?
Değerli milletvekilleri,
yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlar arasında AKP
yönetiminin yol açtığı güven bunalımı
aşılmadan eş güdüm sağlanması mümkün görülmemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kurulan Müsteşarlık
sorunları azaltmak yerine yeni yetki ve görev çatışmalarına
yol açacaktır.
Bir an için Hükûmetin iddia
ettiği gibi böyle bir birime ihtiyaç olduğunu varsayalım, o
zaman 2002 yılından bu yana bu doğruyu görmek için niçin sekiz
yıl beklediniz?
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan dün sorulan bir soruya, sürekli hâle gelmiş
olağanüstü hâli iktidarlarının
kaldırdığını ifade etmiştir.
Olağanüstü hâl Millî
Güvenlik Kurulunun 30 Mayıs 2002 tarihli tavsiye kararı üzerine
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 Haziran 2002 günlü toplantısında
Hakkâri ve Tuncelide 30 Temmuz 2002den itibaren, Diyarbakır ve Şırnak
illerinde de 30 Kasım 2002de sona ermek üzere son kez
uzatılmıştır.
Sayın Bakan,
görüldüğü gibi olağanüstü hâl Hükûmetiniz tarafından
kaldırılmamıştır, doğruyu söylemediniz Genel
Kurula.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk.
Bu iki önergeyi birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383
Sıra Sayılı Tasarının adının Terörle
Mücadele Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı olarak 1. maddesinin de aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
Madde 1- (1) Bu Kanunun
amacı; terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri
geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına
bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının kurulması ile teşkilat,
görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları düzenlemektir.
10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık
Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2/i maddesi hükümleri
saklıdır.
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu önergeye?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın
Hamzaçebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tasarının ismiyle içeriği arasında herhangi bir uyum
olmadığını birinci bölüm üzerindeki konuşmamda ifade
etmiştim. Tasarı metnine baktığımızda kamu düzeni
ve güvenliğiyle ilgili hiçbir hükmün veya hiçbir ibarenin, hiçbir cümlenin
yer almadığını görüyoruz.
Önergeyle, birinci olarak Bu
isimle tasarının içeriği arasında bir uyum
sağlayalım. diyoruz. Kamu güvenliğinin iç güvenlik,
dış güvenlik ve terörle mücadele gibi alanları vardır.
Tasarı, sadece terörle mücadeleyi konu almaktadır. O nedenle kamu
düzeniyle de ilgisi olmayan bu tasarının, bu
müsteşarlığın isminin terörle mücadele olarak
değiştirilmesini teklif ediyoruz. Bu, son derece doğru bir
düzenlemedir.
İkinci olarak: Bu 1inci
madde vesilesiyle tasarının tümünü ilgilendiren bazı konularda
sizlerin dikkatine bazı bilgileri ve görüşlerimi sunmak istiyorum:
Başbakanlığa bağlı Güvenlik İşleri Genel
Müdürlüğünün başarılı olamamasının nedeni, bu
Genel Müdürlüğe koordinasyon görevi verilirken aynı zamanda bu Genel
Müdürlüğe hizmet edecek bir terörle mücadele koordinasyon kurulunun
kurulmamış olmasıdır. Tasarı bunu kuruyor, bu olumlu
bir adımdır, olumlu bir düzenlemedir ancak koordinasyon mevkisi
olarak, birimi olarak Başbakanlık yerine İçişleri
Bakanlığına bağlı bir
müsteşarlığın tercih edilmesi yanlıştır.
Bizim kamu yönetim sistemimizde koordinasyon daima Başbakanlık
tarafından yürütülür. Sekreterya işiyle görevli 94 kişilik bir
müsteşarlığın doğru olmadığını
ifade ettim ama siyasi tercih bu yönde olabilir ama gelin, bu koordinasyon
birimini Başbakanlıkta kuralım, kurmuyorsanız bile, bu
tasarının ismiyle içeriği arasında bir uyum
sağlayalım. Bunu ayrıca ilave etmek istiyorum.
Yine, Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulunun yapısı güçlü değildir. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreteri, Anayasayla, güvenlik konularında görevli bir
kurumun personeli olmasına rağmen, Terörle Mücadele Koordinasyon
Kurulunda yer almamaktadır. Bunun sivilleşmeyle herhangi bir ilgisi
yoktur. Anayasal bir kurumun genel sekreterini buraya dâhil etmemek kadar
yanlış ve eksik bir düşünceyi düşünemiyorum.
Yine
-Sayın Bakan da konuşmalarında ifade ettiler- terör sadece
ulusal bir konu da değildir, uluslararası boyutu olan bir konudur.
Yine,
terörün finansman kaynaklarının kurutulması önemli bir konudur.
Bu konu da müsteşarlığın görevleri arasında olmak
durumundadır ancak Müsteşarlığın görevlerine
baktığımızda, bu konularda hiçbir ibarenin yer
almadığını görüyoruz. Bu konularda görevli olan Mali
Suçları Araştırma Kurulu yani MASAKın
Başkanını da Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun asli üyesi
olarak göremiyoruz. Bunu burada ifade etmek, belirtmek son derece
doğrudur. İlgili maddede, 4üncü maddede İlgili olan diğer
kamu kurumlarının yetkilileri de bu Koordinasyon Kuruluna davet
hâlinde katılır. şeklindeki hüküm yeterli değildir. MASAK
Başkanının ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinin
tasarıda yani 4üncü maddede ismen sayılması terörle mücadele
konusunda ve onun finansman kaynaklarının kurutulması konusundaki
bir kararlılığı ifade etmek açısından da
önemlidir.
Müsteşarlık
Müsteşar yardımcıları var, 2 tane müsteşar
yardımcısı. 94 kişilik bir müsteşarlıkta
müsteşar yardımcısına gerek olmadığını
düşünüyorum, gereksiz bir idari kademedir. Ayrıca, tasarıya ekli
teşkilat cetvelinde 2 müsteşar yardımcısı kadrosuna
yer verilirken, müsteşar yardımcılarıyla ilgili tasarı
maddesinde Müsteşara yardımcı olmak üzere 2 müsteşar
yardımcısı görevlendirilir. hükmü yanlış.
Görevlendirme ne demektir? Kadrosu olmayan kişileri görevlendirmedir. Bu,
kadrolu kişidir; kadrosu müsteşar yardımcısı, Onu
görevlendiririz. diyorsunuz. Böyle bir yasal düzenleme, anlaşılan,
Maliye Bakanlığının veya Devlet Personel Başkanlığının
da dikkatinden kaçmış veya oralardan geçirilmemiş. Yani amatörce
bir yaklaşım var yasa metninde.
Yine,
bizim 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre kadrosuz memur
çalıştırılamaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
10 tane
müşavir var burada, bakıyorum 10 tane müşavir görevlendirilir.
diyorsunuz. Kadro cetveline
bakıyorum, ekli kadro cetvelinde müşavir kadrosu yok. Müşavir
kadrosu olmadan, siz, kanun metninde Müsteşarlıkta 10 tane
müşavir görevlendirilir. diyebilir misiniz?
Bunun
gibi, daha sayabileceğim çok fazla düzenleme var, amatörce
yazılmış. Tek ustaca yazılmış maddesi
İstihbarat Değerlendirme Merkezi. Evet, o madde ustaca
yazılmış. O da teşkilat cetvelinde yok ama kanun metninde var.
Hem kanun metninde İstihbarat Değerlendirme Merkezi kuruyorum.
diyeceksiniz hem teşkilat cetvelinde yok. Ustaca yazılmış
olması -mecazi anlamda tabii ki- orada herhâlde bazı şeyler
saklanmak isteniyor. Saklama niyetiniz yoksa teşkilat cetveline, ekteki
cetveline, teşkilat şemasına bunu yazarsınız.
Sözlerimi
burada bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci
madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, sözlü
soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 9 Şubat 2010 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.56