DÖNEM: 23                              CİLT: 60                       YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

59’uncu Birleşim

10 Şubat 2010 Çarşamba

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul Marmaray Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Mersin ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli ilindeki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu’nun, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’nun, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı’nın, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli’deki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin açıklaması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

6.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun, esnafın kullandığı kredi faizi ile enflasyon oranları arasındaki ilişkiyi değerlendirdiği ifadelerinin doğru olmadığına ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin, kürsüde konuşan hatiplerin vücut diline ilişkin açıklaması

8.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Malatya Milletvekili M. Mücahit Fındıklı’nın, İslam inancında vacip olan kurbanı “bir hikâye” olarak nitelemesine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Gürcistan Parlamento Başkanı David Bakradze’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

B) TEZKERELER

1.- Gürcistan Parlamento Başkanı David Bakradze ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1093)

C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İstanbul  Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 milletvekilinin, TOKİ’nin İstanbul-Ataköy sahilindeki tasarruflarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/555)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 21 milletvekilinin, sigara yasağı kapsamındaki işletmelerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/556)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, Roman vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/557)

4.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/558)

 

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- (10/152) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- (10/106) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/466, 10/474, 10/496) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.-  Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, ilaçların marketlerde satılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11679)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, marketlerde ilaç satılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11680)

3.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, marketlerde ilaç satışına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11695)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Türkiye’ye giriş yapan bölücü terör örgütü mensupları hakkındaki adli işlemlere ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı   (7/11745)

5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, tutuklu ve hükümlülere verilen sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11747)

6.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, AİHM’nin kesinleşmiş bazı kararlarına ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11754)

7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, kamunun ilaç alımları konusundaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11864)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Gaziantep Milletvekili Akif Ekici, kayıp çocuklar sorununa,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, madde bağımlılığı ve uyuşturucunun öğrenciler üzerindeki etkilerine,

Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, kayıp çocuklar ve Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukların sorunlarına,

Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız, Antalya’nın bazı ilçelerinde son günlerde yaşanan sel felaketlerindeki can ve mal kayıplarına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı Halife bin Ahmed El-Dahrani’nin davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca ismi bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan kanser vakalarının (10/551),

Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 30 milletvekilinin, ilköğretimde taşımalı eğitim uygulamasındaki sorunların (10/552),

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, başta Tekel olmak üzere özelleştirme uygulamalarının çalışanlar üzerinde doğurduğu sorunların (10/553),

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, geçici personel statüsünde çalışanların sorunlarının (10/554),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/288) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci           sırasında bulunan      (6/669),

45’inci             ”              ”              (6/942),

47’nci              ”              ”              (6/957),

48’inci             ”              ”              (6/962),

49’uncu       sırasında  bulunan    (6/966),

50’nci              ”              ”              (6/968),

64’üncü          ”              ”              (6/998),

Esas numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan cevap verdi; soru sahiplerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı: 383) görüşmelerine devam olunarak birinci bölümünün 6’ncı maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

10 Şubat 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.01’de son verildi.

                                                          Meral AKŞENER

                                                            Başkan Vekili

            Fatih METİN                                                                           Gülşen ORHAN

                  Bolu                                                                                          Van

              Kâtip Üye                                                                                 Kâtip Üye

 

                                                                                                                       

                                                                                                                                        No.: 78

II.- GELEN KÂĞITLAR

10 Şubat 2010 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 Milletvekilinin, TOKİ’nin İstanbul-Ataköy sahilindeki tasarruflarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/555) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2009)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 21 Milletvekilinin, sigara yasağı kapsamındaki işletmelerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/556) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, Roman vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/557) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2010)

4.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29 Milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/558) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.1.2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergesi

1.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, kadın milletvekili eşlerine yönelik yemek organizasyonuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/12039)

 

 

 

 

 

 

10 Şubat 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz İstanbul Marmaray Projesi hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel’e aittir.

Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul  Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul Marmaray Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı ekonomik krizin yükünü emekçilere, işçilere çıkarma konusunda oldukça başarılı bir politika izliyor.

BAŞKAN – Sayın Tuncel, bir saniyenizi rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda ciddi bir uğultu var. Sükûneti sağlarsak hepimiz için hayırlı olur.

Buyurun.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Bir yandan Tekel işçileri iki aydır Ankara’nın göbeğinde direnirken diğer yandan her geçen gün işsizler ordusuna yeni işsizler katılmakta, firmalar işçilerini ya sendikalı  oldukları  için ya da düşük ücrete çalıştırmak için işten çıkartma tehdidiyle karşı karşıya bırakmaktadır.

Komşumuz Yunanistan, ekonomik krizin yükünü nasıl çıkartabiliriz diye başta iktidardan başlarken, biz, bunu görmezden gelip “Bu ekonomik krizin yükünü nasıl işçiye, emekçiye, halkımıza yükleriz?” üzerinden bir politika izliyoruz.

Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere Türkiye’de taşeronlaşma sorunu emek dünyasının en büyük sorunu hâline gelmiştir. Giderek artan taşeronlaşmayla beraber işçilerin sosyal ve çalışma hakları tehlike altına girmektedir. Bu sorun artık Türkiye’de krizle beraber daha da derinleşmiş, ana firmalar daha çok kâr edebilmek için taşeron firmalara işlerini yaptırır hâle gelmiştir. Bu durumdan dolayı mağdur olan işçiler ise taşeron firmanın sağlıksız ve güvencesiz iş koşullarına mahkûm edilmektedir. Bunun en son örneğini, İstanbul’un kentleşmesinde çok önemli bir proje olarak Hükûmet tarafından sunulan Marmaray Projesi’nde çalışan kazı işçileri yaşamaktadır. Hâlen devam eden Proje, oluşturulan konsorsiyumla beraber GAMA-Nurol firmasına ihale edilmişti. GAMA-Nurol firması adına Polat Deniz İnşaat taşeron firmasına bağlı 200 kazı işçisi 2007 yılından bu yana haklarının ihlal edildiğini duyurmuş, İstanbul Valiliğiyle görüşmüş ve en son dün hukuki yollara başvurmuştur. Bugün de bu işçiler Ulaştırma Bakanlığı önünde sesini Hükûmete duyurmaya çalıştılar.

Bu işçiler üç yıldır günlük 27,5 TL’ye çalışmakta. En son şirket yetkilileri yaptıkları açıklama ile işçilerin ücretlerine üç yıldan sonra sadece 1 TL’lik ücret artışı yapabileceklerini ifade etmişlerdir. Bu sembolik ücret artışını haklı olarak kabul etmeyen işçiler ise işten çıkartılma tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır.

Marmaray Projesi kazı işçilerinin sorunları sadece ücret sorunuyla kalmamakta, sigortaları eksik ve düzensiz yatırılmakta ve işçilerin girdi çıktıları yapılarak hakları ihlal edilmektedir. Yemeklerin kötü olması, yemekhanenin uygun standartlara göre yapılmamış olması, sağlık kontrollerinin düzenli olarak yapılmaması, çizme ve eldiven gibi gerekli malzemelerin düzenli olarak temin edilmemesi, hatta bunları işçilerin karşılamak zorunda kalması gibi sorunlar yaşanmaktadır. Taşeronlaşmanın kucağına itilen bu işçiler her türlü haklarından yoksun, yılda üç yüz altmış gün, neredeyse her gün çalışır durumdadırlar.

Sayın milletvekilleri, Türkiye tarihinin en önemli ve 3 milyar dolarlık maliyetiyle en pahalı ulaştırma projesi Marmaray’ın işçileri tam anlamıyla kölelik düzenine mahkûm edilmiştir. Sorunlarını iletme konusunda ise muhatapsız kalmışlardır. Taşeron firmaya bağlı olduğu için, Ulaştırma Bakanlığı “Biz, konsorsiyuma, yani GAMA-Nurol firmasına ihale ettik, bu firma sorumludur.” demektedir. GAMA-Nurol firması ise işçilerin taşeron firmaya bağlı çalıştığını, muhatabın Polat Deniz İnşaat Firması olduğunu söylemektedir. Bu şekilde ortada kalan işçiler haklarını aramak için bir araya geldiğinde ise işten atılma tehdidiyle karşı karşıya bırakılmaktadır. Böylelikle, üretimin içerisinde emeğin mekânsal bölünmesinin sağlanması yanı sıra hukuksal olarak da bölünmesine neden olan taşeronlaşma sorunu her alanda devam etmektedir.

2003 senesinde 4857 sayılı İş Kanunu’nda düzenlenen asıl işveren ile alt işveren, yani taşeron firma ilişkisi firmaların emek maliyetlerini düşürmede kullandıkları en etkin yol olmaktadır. Esnek çalışma politikalarını içeren taşeronlaşma Tuzla tersanelerinde görüldüğü üzere can kayıplarına yol açar hâle gelmiştir. Her geçen gün yüzlerce işçi ya can güvenliği ya da iş güvencesi olmadan uzun saatler, uygunsuz iş koşullarında çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, haklarını alabilmek için mücadele eden ve taşeronlaşmanın kurbanı olan Marmaray kazı işçilerinin sorunlarının bir an önce çözülmesi gerekmektedir. Bu konuda, ihaleye sunan Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in sorumluluklarını yerine getirmesini bekliyoruz.

Sevgili arkadaşlar, işçilerin, emekçilerin sorunları ne yazık ki çok fazla burada gündemleştirilmiyor. Sadece Tekel işçileri değildir bugün direnen; aslında birçok alanda işçiler çok ciddi problemler, sorunlar yaşıyor. Gaziantep’ten İzmir’e kadar birçok alanda işçiler ya işten çıkartılmakta ya da işten çıkartılmayla karşı karşıya kalmaktadır. Hükûmetin ve buradaki bizlerin sorumluluğu işçilerin, emekçilerin sorununu çözmektir; onun üzerinden siyaset yapmak değildir. Umuyoruz, Hükûmet, Marmaray işçileri başta olmak üzere tüm işçi ve emekçilerin insanca yaşam koşullarını bir an önce hazırlar ve işçiye, emekçiye hak ettiği yaşam olanaklarını sunar.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuncel.

Gündem dışı ikinci söz Mersin ilindeki çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Kadir Ural’a aittir.

Buyurun Sayın Ural. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Mersin ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere beş altı dakikalık zaman dilimi içerisinde seçim bölgem olan Mersin ilimizin tarımı ve çiftçilerimizin durumları hakkında bilgi vermek istiyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen, dinleyen bütün yüce Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Mersin’deki tarım toprakları “Kan eksen can biter.” özlü sözümüz gibi mümbit topraklardır. Dünyanın en güzel muzu Anamur ve Bozyazı’da; üzümü, elması Gülnar’da; kayısı ve zeytini Mut ilçemizde; patlıcanı, salatalığı Aydıncık’ta; çileği, domatesi, Keben narı Silifke’de; şeftalisi, kirazı Mersin Tarsus Çamlıyayla’nın belde ve köylerinde; örtü altı seracılıktaki sebzeciliği ve limon, narenciye üretimi Erdemli, Silifke’de; mısırı ve buğdayı yine en iyi şekilde Tarsus’ta yetiştiriliyor.

Sizler nasıl olduğunu bilmezsiniz belki ama ben işin içinden gelen bir arkadaşınız olarak size bu işin nasıl yapıldığını biraz anlatmak istiyorum. Çiftçimiz dağı taşı dişiyle tırnağıyla düzeltip, üzerine toprak çekip tarla hâline getiriyor dağı taşı. Yazın 40-50 derece sıcaklıkta, naylon veya cam seranın altında nefes almakta bile zorlandığınız o mevsimde bizim çiftçimiz tarlasını ekime hazırlıyor, ağustos, eylül sıcağında ürününü dikiyor ve serasının başında “çatma” dediğimiz iki göz bir ev yapıyor, kışın o çatmada yaşıyor çünkü gece gündüz, yağmur çamur demeden, ektiği ürüne gözü gibi bakmak zorunda.

Öyle zamanlar olur ki değerli arkadaşlar, kışın dondurucu soğukta insanlarımız seralarının içinde sabahlara kadar günlerce soba yakarlar. Elleri yüzleri soba yakmaktan kapkara olmuş ana babalar, bazen ürünlerini don vurmasın diye, çocuklarının geleceği için, çocuklarının üzerindeki yorganı, battaniyeyi getirirler, seraların üzerine örterler. O yağmur, çamur, soğuk içerisinde üretirler, inadına üretirler fakat tam ürünlerini satıp para kazanacaklarında İran’dan sebze-meyve, Arjantin’den limon, Brezilya’dan veya başka ülkelerden muz ithal edilir. Bizim çiftçimizin ürünü de ihraç edilemez ise eli böğründe kalır. Çektiği krediyi, borcunu ödeyemez, bir sonraki yıla borçlu bir şekilde girmeye devam eder. Borcunu ödeyemeyince de tarlasına tapanına, evine barkına haciz gelir.

Ey Başbakan, ey Hükûmet, sayın AKP milletvekilleri; Mersin’in ilçelerinde, köylerinde yaptığımız gezilerde, muhtarlarımız ve çiftçilerimiz dert küpü olmuşlar, her geçen gün köylerine değişik kurumlardan, bankalardan gelen avukat ve haciz memurlarının fazlalaştığından dert yanıyorlar. Bırakın memlekette suni gündemler yaratmayı, bırakın MHP milletvekillerine saldırmayı, bu çiftçilerimizin seslerine kulak verin. Çiftçimizin durumunun yedi yılda ne hâle geldiğine bir bakın. 2002 yılında, 57’nci Hükûmet döneminde örneğin muz, eski parayla 1,5 milyona satılıyordu, şimdi muz 1,5 milyona satılamıyor.  İhracat  şampiyonumuz, eski Bakanımız, Mersin Milletvekilimiz Sayın Kürşad Tüzmen Bey, Bozyazı ve Anamurlular bu resimde muz yerken çektirdiğiniz ve aldığınız notları konuşuyor. Bu notların gereğini yapmanızı istiyor. Sayın milletvekilleri, “Muzun raf ömrünü uzatmak için ne gerekiyorsa yapılacak.” denildi fakat hiçbir şey yok. Muzun millî ürün olarak ilan edileceği söylenildi, destekleneceği söylenildi ama hiçbir şey yok.

Değerli arkadaşlar, limonu çiftçimiz 600-700 bin liraya üretebiliyor -Ali Ağabey gülüyor oradan, Sayın Milletvekilimiz- AKP’li yetkililer çıktılar seçimlerden önce “Limonu 1,5 milyondan aşağıya satmayın.” dediler. “1 milyondan aşağıya satmayın.” dediler, vatandaş da inandı. Şimdi limonu 600 bin liraya satamıyorlar, 600 bin liraya üretemiyorlar hatta. Ama maalesef şu anda 600-700 bin liraya limon satılamıyor. Mersin’in limanlarında, Mersin’in hallerinde Arjantin’den, Brezilya’dan, oradan buradan gelen limonlar geziniyor. Bunu değerlendirmenizi istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Tarsus’ta mısır; Mut’ta zeytin, kayısı; Silifke ve Erdemli’de limon, domates; Gülnar’da üzüm, elma; Anamur, Bozyazı’da muz; Aydıncık’ta salatalık, patlıcan üreticileri, velhasıl tüm Türk çiftçileri fakruzaruret içerisindedir. Rahat nefes almak istiyorlar. Vatanına, bayrağına, milletine, devletine bağlı, canını malını bu uğurda vermekten çekinmeyecek bu insanlarımız ürettiği ürünün satılmasını, ihraç edilmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KADİR URAL (Devamla) – …üretimde kullandığı girdi masraflarının azaltılmasını, vergilerinin düşürülmesini, namerde muhtaç olmadan, başkalarına el açıp dilenmeden yaşamak istiyorlar.

Mut ve Silifke’deki fiğ destekleme ücretlerini geri istiyorsunuz. Niye verdiniz, niye geri istiyorsunuz? Silifke’deki sel afetinde zarar gören vatandaşlarımıza paralarını verdiniz, şimdi geri istiyorsunuz. Hem de 2004’te verdiğiniz parayı faiziyle beraber istiyorsunuz. Bu nasıl bir anlayış? Bunun mutlaka hesabının sorulacağını da bilmenizi istiyor sayın çiftçilerimiz. Kaledibi Mahallesi muhtarı feryat ediyor: “Yüz yıldır kullandığımız arazilerimizi elimizden alıyorlar.” diyor. Anamur’daki yaptığımız toplantıda Kılıç Köyü Muhtarı Veli Hazır yalvarıyor: “Altı buçuk kilometrelik yolum yok.” diyor. Bunların mutlaka gündeme getirilmesini istiyoruz.

Çiftçilerimiz, Başbakandan “Ananı da al git.”, bakanlarından “Gözünüzü toprak doyursun.” azarları duymak istemiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR URAL (Devamla) - Son olarak, değerli milletvekilleri, Tokat Reşadiye’de şehit düşen askerlerimizin faillerine “PKK yaptı.” diyemeyen ama Tekel işçilerinin yaptığı hak arama mücadelesine “PKK karıştı.” diyen zihniyeti kınıyor, Allah ıslah etsin diyerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

Gündem  dışı  üçüncü  söz  Tunceli ilindeki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin söz isteyen Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.

Buyurun Sayın Genç.

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli ilindeki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Sayın Başkana da bana gündem dışı söz verdiği için ayrıca kendilerine teşekkür ve şükranlarımı arz ediyorum.

Şimdi, gündem dışı konuşmamın konusu, Tunceli’deki TEDAŞ müessesesinin özelleştirilmesi. Galiba 12 Şubatta Malatya, Elâzığ, Tunceli ve Bingöl’deki TEDAŞ özelleşecek, elektrik dağıtımı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, doğu, güneydoğu, biliyorsunuz, çok riskli bir bölge. Bu riskli bölgede yapılması gereken kamu hizmetlerinin devlet eliyle yapılmasında büyük fayda vardır çünkü burada güvenlik yok. Güvenlik sorunu olduğu yerde özel teşebbüsün yatırım yapması mümkün değil.

Şimdi, Tunceli ili olarak konuşmak istiyorum. Tunceli ilinde zaten TEDAŞ’ta çalışan, işte, gerek Devlet Memurları Kanunu’na gerek sözleşme hükümlerine tabi çalışan 125 kişi var. Toplam abone sayısı 4.292. Böyle küçük bir müessese. Yalnız, burası, tabii, elektrik kaçağı bakımından da Türkiye’de en az kaçağın olduğu yer. İnanmanızı istiyorum, Tunceli’deki vatandaşlar devlete karşı yapmaları gereken görevleri hakkıyla yapıyor. Ben şunu da iddia ediyorum ki, en az elektrik kaçağının olduğu yer Tunceli çünkü o insanların öyle bir kültürü var, öyle bir ahlakı var. Yani devlet malını uzatıp da ondan menfaat sağlayacak kadar insanlık duygularından uzak kişiler değil. Daima hukuka karşı, devlete karşı, insanlığa karşı yapılması gereken görevlerini yapan bir kitle.

Onun için, şimdi, burada bazı kamu görevleri özelleşti. İşte, Telekom özelleştirildi. Oradaki birçok kamu çalışanı kişilerin görevlerine son verildi. Maalesef Postane gittikçe küçültülüyor. Orada da doğru dürüst hizmetler yapılmıyor. İşte, kırk elli köyün bağlı olduğu bir Darıkent ilçesindeki PTT şubesi kapatıldı, bir Pülümür’deki Mutuköprüsü’ndeki PTT şubesi kapatıldı, Kırmızıköprü’deki PTT şubesi kapatıldı. Şimdi, bunları… Orada çalışan üç beş tane memurdan, yani, devletin kazancı ne olabilir sayın milletvekilleri? Bu memlekette o kadar har vurup harman savrulan, o kadar devlet paraları o kadar boş yere harcanan bir dönemde iki tane, üç tane memurun aylığını keserek orada kamu hizmetini getirmemek kadar bence bilinçsiz ve düşüncesiz bir davranış biçimi olamaz.

Şimdi, burada, Tunceli’de kışın çok kar yağıyor. Özellikle Bingöl öyle, Malatya ve Elâzığ’ın birçok köyleri, ilçeleri öyle. Şimdi, burayı alacak, TEDAŞ’ı devralacak kişiler o üç haneli, beş haneli, on haneli köylere nasıl gidecek, orada elektrik verecek bunlara, arızayı giderecek? Onun için, bunu özelleştirdiğimiz zaman, inanıyorum ki bunu alacak firma kendi kârını düşünecek ve oraya gitmeyecek, oraya hizmet götürmeyecek. Ama şunu da o alacak firmaya şimdi peşin söyleyeyim: Bakın, yani, burada ben kâr ederim düşüncesiyle, beni dinlerlerse, buradaki ihaleye kimse girmesin. Yani burada kâr ettirmezler. Eğer oraya kamu hizmetini getirmezlerse, köylerimizde elektrik kesilirse, bu insanlara elektrik hizmetleri gitmediği zaman bu işin takipçisi biz olacağız ve oradaki vatandaş da zaten  hakkını  arayacak.  Yani  “Ben giderim,  nasıl  olsa  işte  Malatya’da,  Elâzığ’da, Bingöl’de TEDAŞ’ı alırım, büyük kâr ederim, ondan sonra hizmet de götürmem.” anlayışıyla hareket ederlerse orada adamın burnundan da getirirler, onu da kendilerine özellikle belirtmek istiyorum değerli milletvekilleri yani oradaki o ihaleye kimsenin girmemesini talep ediyorum. Sayın milletvekilleri, burada, bana göre, Anayasa’nın 47’nci maddesindeki özelleştirme ve devletleştirme konuları üzerinde Meclisin durması lazım.

Şimdi, bence doğu ve güneydoğuda yeniden bir KİT sistemine dönmek lazım. Orada işsizlik çok önemli bir sorun. Buraya devletin eliyle… Çünkü can güvenliğinin olmadığı yere özel teşebbüs gitmiyor. Ne kadar teşvik verirseniz verin, ne kadar cazibeli birtakım uygulamalara girerseniz girin gitmiyor çünkü evvela güvenlik sorunu var. Oraya birisi gidip de bir fabrika kurduğu zaman birileri geliyor “Ver bakalım şu kadar haraç.” diyor. İşte bu gibi olaylar nedeniyle maalesef oraya özel teşebbüs gitmiyor. Onun yerine, devletin, bence, işte cumhuriyet kurulurken teşvik ettiği ve o yolla Türkiye’nin büyük kalkınma sağladığı KİT sistemine yeniden gitmesi lazım. Yani orada onlarca, yüzlerce, binlerce…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

KAMER GENÇ (Devamla) …işçi çalıştırabilecek önemli üretim kurumları yeniden tesis edilirse bence hem silahlı eylemlere katılmalar çok önemli boyutta düşer hem de işsizlik sorunu… Zaten doğu,  güneydoğudaki  silahlı eylemlerin en büyük nedenlerinden birisi -benim ilimde en azından- işsizliktir arkadaşlar, inanmanızı istiyorum.  1991 yılında  SHP  ile  Doğru  Yol  Partisi  koalisyon Hükûmeti olduğu zaman, o zaman bizim oraya, Tunceli’ye 1.000 tane işçi kadrosu verildi ve onlar alınınca o en yoğun zamanlarda kimse silahlı eylemlere katılmadı, herkes “Benim sicilim bozulmasın.” dedi ama sonradan o da yürütülmedi, maalesef kötü bir şey oldu.

Diliyorum ve bu Hükûmetten özellikle rica ediyorum ki, bizim, Tunceli, Malatya, Elâzığ ve Bingöl’ün bu TEDAŞ’ını özelleştirmesinler. Oraya gidecek müteahhit de doğru dürüst hizmet götüremez, zaten orada bu işi yapacağına da inanmıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Hükûmet adına Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına söz vermeden evvel, 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz hakkını kullanmak isteyen arkadaşlarımız var, onlara söz vereceğim.

Sayın Müftüoğlu…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu’nun, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şehrimin gazilik unvanını almasının yıl dönümünden dolayı konuşmak istiyorum. Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Gaziantep, düşman işgalinden kurtuluşu esnasında gösterdiği dillere destan mücadele ile millî Kurtuluş Savaş’ımıza âdeta meşale olmuştur; aynı zamanda, Türk milletinin asla yenilmeyeceğini, zalimlerin geçici zaferlerinin bu milletin kaderini asla değiştirmeyeceğini göstermiştir. Gaziantep’in Kurtuluş Savaşı’nda göstermiş olduğu bu kahramanca mücadelesi bütün yurtta takdirle karşılanmış, aynı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da taltif edilerek 8 Şubat 1921 tarihinde 93 sayılı Kanun’la Gaziantep adını almıştır. Antep bu özelliliğiyle, ülkemizde gazi unvanına sahip olan ilk ve tek şehir ve tek halk olmuştur. Gaziantepliler, bayrak şehidi Şahin Beylerin, Şehit Kâmillerin öncülüğünde, binlerce şehit verme pahasına tarihe mal olacak örnek bir savunma yaparak işgal kuvvetlerine karşı kahramanca mücadele vermişlerdir. Bu nedenledir ki Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk’üm diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü Gazianteplileri kahramanlık misali olarak alabilirler.” övgüsüne mazhar olmuştur.

Antep’e gazilik unvanının verilmesinin 89’uncu yıl dönümünde, özgürlüğümüzü canları pahasına bizlere armağan eden şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi minnet ve saygıyla anarken bu gazi şehrin bir evladı olmaktan gurur duyduğumu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Mazıcıoğlu…

2.- Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’nun, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bu konuşma fırsatını değerlendirip Gaziantep’e gazilik unvanının verilmesiyle ilgili olarak tarihî önemi haiz bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en zor ve çetin şartlarda on bir ay süren Antep savunması, yeryüzünde var olduğu günden bugüne kadar bağımsızlığın timsali olmuş Türk milletini tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı bu şehrin insanlarının tek bir yürek olarak verdiği en güzel cevaptır. Tarihin altın sayfaları arasında yerini alan Antep savunması, küçük büyük, kadın erkek demeden, bu milletin bağımsızlığı ve vatanı uğruna, kendisinden kat kat güçlü olan düşmana karşı, her türlü imkânsızlık içinde dahi neler yapabileceğinin destanıdır. Millî mücadelemiz içinde gerek Kuvayımilliyeye kıvılcım olması bakımından gerekse oluş şartları bakımından ayrı bir öneme sahip olan Antep savunması, Türk milletinin boynuna esaret zinciri vurulamayacağının da haykırışıdır.

Antepliler, işgale karşı değişik gruplar tarafından farklı alternatiflerin seslendirildiği, işgal döneminde “Ya istiklal ya ölüm!” parolasıyla yola çıkan Büyük Önder’in, kayıtsız şartsız arkasından gitmişlerdir. İşte tam bu noktada, Gaziantepliler, hiçbir yerden yardım ve destek almadan büyük bir kararlılık, irade ve dayanma gücüyle direnerek Şahinbeylerin, Karayılanların ve daha nice adsız kahramanların öncülüğünde 6.317 şehit ve binlerce gazi verme pahasına kahramanlık, yiğitlik ve cesaret anıtı olmuşlardır.

“Gazi”lik unvanı alan şehrimizin seksen dokuz yıl süren İstiklal Madalyası hasreti 7 Şubat 2008 tarihinde yüce Meclisimiz tarafından çıkarılan kanun ile sona ermiş, gazi şehrimiz, Meclis Başkanımız Sayın Köksal Toptan’ın teşvikleriyle İstiklal Madalyası’na kavuşmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sarı…

3.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı’nın, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET SARI (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “gazi”lik unvanının verilmesinin yıl dönümü nedeniyle söz verdiğiniz için de ayrıyeten teşekkür ediyorum.

Mondros Ateşkes Anlaşması’yla itilaf devletleri, Orta Anadolu’da birkaç ilimiz hariç Anadolu’nun her köşesini bir bir işgal etmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’nın uzak cephelerinde uzun yıllar savaşmaktan yorulmuş ve yıpranmış Anadolu’nun bu duruma direnecek gücü kalmamıştı. Tarih boyunca bağımsızlığını her türlü değerin üzerinde tutan Türk milleti, bu tablo içinde dahi işgale boyun eğmeyeceğini tüm dünyaya göstermiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderin yaktığı meşale, her şehrin, her kasabanın kendi yazgısıyla baş başa kaldığı bu karanlık günlerde Türk milletine bir umut olmuştur.

Yokluk içindeki Antep halkı bir istiklal mücadelesi vererek 6.317 şehit vermiş ve Antep’i düşman işgalinden kurtarmıştır. Bu nedenledir ki Antepliler cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben Gazianteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki onlar Antep’i kurtardıkları gibi Türkiye’yi de kurtardılar.” övgüsüne mazhar olmuştur. Bu nedenle, Antep savunması Kurtuluş Savaşı’mız içerisinde ayrı bir yere sahiptir.

Netice itibarıyla, Türk milletinin bağrından çıkardığı Türkiye Büyük Millet Meclisi, 8 Şubat 1921’de Antep’e “gazi”lik unvanını vermiştir. Antep savunması kahramanlarının ruhlarını şad etmiş olan bu anlamlı hediye, Gazianteplilerin kahramanlık ve cesaretini gelecek kuşaklara taşıyacak ölümsüz bir sembol olarak tüm hemşehrilerimizi gururlandırmıştır. 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak alınan kararla, Gaziantep’in “gazi”lik unvanının ayrılmaz parçası olan İstiklal Madalyası da Gaziantep’e verilmiştir.

Türk gençliğinin, atalarının bıraktığı bu mirasa gerektiğinde aynı kararlılık, azim ve inançla en iyi şekilde sahip çıkacağına olan inancımı belirterek üzerinde yaşadığımız toprakları bizlere vatan yapan ve al bayrağımızın gururla dalgalanmasını sağlayan “gazi”lik unvanı ve İstiklal Madalyası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özdemir…

4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, ben de Gaziantep’in “gazi”lik unvanını almasıyla ilgili gününü kutluyorum. Bu arada, Gaziantep’in biraz sorunlarından bahsetmek istiyorum.

Atalarımızın 6 binin üzerinde şehit vererek bizlere emanet ettiği Gaziantep’in AKP iktidarları döneminde gerçekten durumu içler acısı değildir! Ekonomik kriz neticesi Antep’te işsizlik alabildiğine artmış, 2009 Ocak-Mayıs döneminde, İŞKUR verilerine göre, işsiz sayısı 29.368 kişiye ulaşmış, bu rakam 2008 yılında yüzde 50’lik bir artış göstermiştir.

Yine son zamanlarda baktığımız zaman, 2007, 2008, 2009 yılları verilerine baktığımızda, Gaziantep’te asayiş bozulmuş ve Türkiye'nin ikinci derecede göç alan ili hâline gelmiş ve bunun dışında Gaziantep’te uyuşturucu kullananların ölüm oranları Türkiye ikincisi durumuna gelmiş ve bunun da göçle ilgili çok büyük bir sorun hâline geldiğini görüyoruz.

Yine tarım konusunda, ekonomi konusunda ve hayvancılık konusunda da büyük ilerlemelerin olmadığını  görüyoruz.  Dediğim  gibi,  göç  son  derece fazla ve son verilere göre 1 milyon 650 bin, 1 milyon 700 bine yaklaşan Gaziantep nüfusuna baktığımızda, iki yıl içerisinde, 2008 ve 2009 verilerine göre incelediğimizde 41 binin üzerinde nüfus artışı var. Bu, Türkiye'de yine ikinci nüfus artışı olan il. Bunları AKP iktidarları görememiş ve gerekli tedbirleri alamamış efendim.

BAŞKAN – Sayın Halis…

5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli’deki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin açıklaması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Teşekkür ediyorum.

Tabii, Tunceli’nin en az hizmet alan illerden biri olduğunu herkes biliyor. Bu yetmiyormuş gibi TEDAŞ da özelleştirilmeye çalışılıyor. TEDAŞ’ın parasal ve ekipman desteğiyle hizmet kalitesinin geliştirilmesi gerekirken bu özelleştirme mantığını anlamış değiliz. Ayrıca, özelleştirmelerin bir işsizlik sorununa, işsizliğe de yol açtığını biliyoruz.

Tabii, bu bugüne kadar verilmiş olan kalitesiz ve yetersiz hizmetten bir nevi özelleştirmeye gerekçe hazırlanmış gibi bir durum var. Yaklaşık yirmi yıldır köylere hizmet veren elektrik sistemlerinin yani direk, tel germe, trafo gibi elemanların bakımları yeterince yapılmamış. Yine, trafolar ihtiyaca cevap verecek olan güce sahip değildir ve önemlisi de köylerine dönmek isteyen köylülerin talepleri kabul edilmemiş ve dolayısıyla yeni köyler yeniden oluşturulamamıştır.

Şimdi, burada devlete düşen görev, özelleştirme yerine kadro ve ödenek olanakları yaratarak daha kaliteli ve daha verimli bir hizmeti o köylere götürmektir. Aksi takdirde, bizim, özelleştirmeyle bu hizmetin ne kadar kalite bulacağı noktasında ciddi kaygılarımız var.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Gürcistan Parlamento Başkanı David Bakradze’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının davetlisi olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunan Gürcistan Parlamento Başkanı Sayın David Bakradze, Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin ile birlikte Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli ilindeki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli’deki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin açıklaması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)

BAŞKAN – Hükûmet adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yıldız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; TEDAŞ ile ilgili gündem dışı konuşmalara cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin de bildiği gibi, 2004 yılında Strateji Belgesi’yle yayınladığımız ve YPK kararıyla onaylanmış bir strateji belgemiz var. Bu karar şunu söylüyor: 2001 yılında başlayan, piyasanın serbestleşmesiyle alakalı, liberalleşmesiyle alakalı hem dağıtım şirketlerinin hem de ilgili üretim şirketlerinin özelleştirilmesini ilgilendiren bir yapı oluşturuyoruz. Bunu niçin yapıyoruz? Bu, vatandaşımızın daha kaliteli, daha seri, daha sürdürülebilir ve daha rekabetçi bir ortamda hizmet alabilmesini teminen…

Tabii ki bu illerden bir tanesi de biraz önce bahsi geçen Tunceli’miz. Tunceli’yle alakalı performans değerlerini sayarken öncelikle Tuncelili vatandaşlarımıza ben de teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Her ne kadar kayıp-kaçak oranında biraz önceki bahsedildiği gibi birinci sırada olmasa da -yirmi beşinci sıradadır şu anda kayıp-kaçak oranında- buna rağmen, bu önemli bir performanstır. Şimdi, biz bilgileri doğru raflara, doğru şekilde koyacağız ama teşekkürümüzü de etmemiz lazım. Özellikle Tunceli’de gösterilmiş iyi bir performanstır. Şu anda özellikle Türkiye’de son yedi buçuk yıl içerisinde kayıp-kaçakla yapılan mücadelede önemli başarılar sağlanmıştır. Katedeceğimiz mesafe bitmiş midir? Hayır, daha katedeceğimiz mesafeler vardır, yapacağımız işler vardır ama 10-11 puanlık bir ilerleme bile kayıp-kaçak oranında önemli bir ilerlemedir. O yüzden, şu anda yüzde 6,5’lar civarında kayıp-kaçak oranı olan ilimiz var. Ben, bütün bu konuda hassasiyet gösteren kamu kurum ve kuruluşlarına, özel sektör ve vatandaşlarımıza da teşekkür ediyorum.

Tabii ki burada aynı cümleleri ben kullanmış olsam herhâlde bir suç olacaktı. Yani siz… “İhaleye bundan sonra kimse girmesin, özellikle burayla alakalı. Ben bunu talep ediyorum.” diye aynı cümleleri ben kullansam herhâlde ihaleye bir müdahale olarak algılanacaktır. Ama Tuncelili vatandaşlarımız kesinlikle müsterih olsunlar ki oradaki yapılacak yatırımlar, yine yapılan şartname ve ihale sürecinde garanti altına alınmıştır çünkü kendisine verilen pay oranında ve kâr oranında yatırım yapma zorunluluğu vardır oraya gelen özel sektörün.

Bildiğiniz gibi, şu anda yalnızca Fırat Dağıtım Şirketini hesaba katmadığımızda ve 12 Şubatta yapılacak ihaleleri hesaba katmadığımızda dahi şu anki özelleşmiş dağıtım şirketi portföyü yüzde 25’ler civarındadır. Biz bunun önümüzdeki üç ay içerisinde yüzde 44’ler, 45’ler civarına çıkacağına inanıyoruz, bu saydığımız dört tane dağıtım şirketinin özelleşmesi hâlinde. Aynı zamanda oraya giden yatırımcılarımız ve 44 tane firma müracaat etmiştir bu bölgelere ve onlar kıyasıya rekabette bulunacaklardır, aynen bundan önceki yapılanlarda olduğu gibi. Danışmanlık kuruluşlarının ve bizim beklediğimiz fiyatların hatta biraz üzerinde seyretmektedir. Bu, sevindirici bir şeydir, aynı zamanda siyasi istikrara duyulan bir güvenin eseridir. Gerek dağıtım şirketlerinde gerekse üretim şirketlerindeki hedefimiz de budur.

Dün, özellikle Avrupa ülkelerinden birisiyle yaptığımız ve on beş tane büyük yatırımcının katıldığı toplantıda çok güzel sonuçlar elde edilmiştir ve Türkiye’deki bu tür projelere duyduğu ilgiden bahsetmişlerdir. O yüzden ben özellikle istirham ediyorum, Tuncelili vatandaşlarımızın herhangi bir tedirginliğe kapılmasına gerek olmayacak kadar yatırımlar garanti altına alınmıştır ve biz de bunun takipçisi olacağız. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuyla beraber de bu tür yatırımlar her zaman takip edilecektir.

Ben Fırat EDAŞ’la alakalı, yani Malatya, Elâzığ, Bingöl ve Tunceli’yi içeren, dört ilimizi içeren bu bölgeyle alakalı bir kısım performans değerlerini vermek isterim:

Burada çalışan kurum personel sayısı Fırat elektrik dağıtım bölgesinde 1.104’tür, Tunceli ilimizde 124 adettir.

Kurulu gücü 1.769 MVA’dır, yalnızca Tunceli’de 100 MVA civarındadır.

Puant 16 megavatlar civarında çekilmektedir Tunceli’de, bölge olarak baktığımızda ise 417 megavatlar civarında. Bunu şunun için söylüyorum: Çok rakama boğmak istemem ama oraya yapılan yatırımın şu anda kullanılan gücün yaklaşık 4 katı civarında olduğunu belirtmek için bunu söyledim. Yani, 1.800 MVA civarındaki kurulu gücün, şu anda takribî dörtte 1’i civarında çekilmektedir. Yani oraya yapılan yatırım az bir yatırım değildir. Bu açıdan müsterih olunmasını istediğim nokta budur.

Toplam abone sayısına baktığımızda yaklaşık 680 bin adet abonemizin bu Fırat bölgesinde bulunduğunu söyleyebilirim. Tunceli’ye karşılık gelen rakamı ise 40.308 civarındadır.

Kişi başına elektrik tüketimi 1.230 kilovatsaat civarında Fırat’ta, 987 kilovatsaat civarında da Tunceli’dedir.

Kayıp-kaçak oranlarına baktığımızda, yine sevinerek söylemeliyim ki Fırat havzasından daha düşük bir kayıp-kaçak oranına sahiptir Tunceli. Fırat’ta, yani Malatya, Elâzığ, Bingöl ve Tunceli’nin içinde bulunduğu illerin ortalaması yüzde 13,63 iken Tunceli’de bu 11,84’tür.

Yatırım ödeneği açısından baktığımızda 26 milyon TL civarında, içinde bulunduğumuz 2010 yılında buralara yatırım yapılacak. Tunceli’ye ayrılan yatırım 4,6 milyon TL civarındadır. O açıdan, herhangi bir tedirginliğe kapılmamıza gerek olmayacaktır.

Bakım-onarım ödenekleri için ayırdığımız rakam bunun haricindedir. Tunceli’ye 1,1 milyon TL civarında bakım-onarım ödeneği ayırıyoruz. Fırat EDAŞ’a ise 6,5 milyon TL civarında ödenek ayıracağız.

Özellikle ülkemizde bu kalitenin artması, özellikle elektrik dağıtım işinde köylerimize hatta mezralarımıza  varıncaya  kadar  hizmetlerin  kesintisiz  bir  şekilde  devam  etmesini  teminen bu özelleştirme  politikasına  devam  edileceğini  bildiriyorum  ve  heyetinizi  saygıyla  selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER

1.- Gürcistan Parlamento Başkanı David Bakradze ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1093)

                                                                                                                        08 Şubat 2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın 28 Ocak 2010 tarih ve 64 sayılı Kararı ile Gürcistan Parlamento Başkanı Sayın David Bakradze ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                       Mehmet Ali Şahin

                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 milletvekilinin, TOKİ’nin İstanbul-Ataköy sahilindeki tasarruflarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/555)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kıyılar, bir ülkenin miktarı çoğaltılamayan ve denizin doğal uzantısı olması dolayısı ile denizin tamamlayıcı parçası olan kesimidir. Yine kıyılar geçmişten bize, bizlerden de gelecek nesillere korunarak aktarılması gereken en değerli doğal miraslardandır. Bu nedenle çağdaş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kıyılara ayrı bir değer verilmiş ve hazine de dahil özel mülkiyete konu edilmesi mümkün olmayan özellikli bir kaynak statüsü tanınmıştır. Anayasa başta olmak üzere, çeşitli yasalar ve Danıştay/Yargıtay içtihatları ile güvenceye alınmış olan kıyıların hukuki statüsüne karşı, hâlâ hukuka aykırı olarak kıyı talanı şeklinde gerçekleşen ve gerçekleşmeye devam eden yanlış bazı uygulamalara ne yazık ki tanık olmaktayız.

İstanbul'daki ormanlık alanlar ve sahillerdeki kaçak düzensiz yapılaşmanın en önemli sebebi kamunun gerekli önlemleri almamasından kaynaklanmaktadır. Yasal düzenlemelerin yetersizliği ve insan hatasını en aza indirecek sağlıklı denetimlerin azlığı, yaşanan sorunu daha kronik hale getirmektedir. Kıyı kullanımında en çok rastlanan usulsüzlük ise deniz dolgusunda yaşanmaktadır. Önce dolgu yapılmakta daha sonra da planlar onaylanmaktadır. İstanbul'daki hızlı yapılaşma nedeniyle birçok kamu ve orman arazisi talan edilmekte, imar değişiklikleri ile yerlerine beton yığınları dikilmektedir. Bu talan Ataköy-Yeşilköy sahilindeki kıyı kesiminde de yaşanmaktadır. Ataköy sahilinde çok güzel bir projeyi hayata geçireceğini iddia eden TOKİ bazı taşınmazları satışa çıkarmıştır. Bu nedenle kıyıların satış işlemlerinin ve satış öncesi hukuki durumlarının iyi araştırılması gerekmektedir. Çeşitli gerekçeler ve uygulamalarla kamuoyu gündemini meşgul eden, kıyıların gelişigüzel yapılaşmaya konu edilmesinin önündeki hukuki engellerin ve kıyı kullanımlarının bu konudaki yasal düzenlemeler karşısındaki halihazır hukuki durumunun gözden geçirilmesi ve denetime dair genel prensiplerin açığa çıkarılması gerekmektedir.

TOKİ tarafından satışı gündeme getirilen Ataköy-Yeşilköy sahilindeki kıyı kesiminde kalan taşınmazların mülkiyetlerinin geçerliliğinin olup olmadığının, tescil edilmiş olan bu kıyılar üzerinde yapılan imar uygulamasının hukuki durumunun ve bu taşınmazları satın alacak kişilerin mülkiyet kaydı yönünden ileride korunmaya değer bir haklarının olup olmayacağının, bu sebeplerle doğacak uyuşmazlıklar nedeniyle kamu maliyesinin (açılacak tazminat davaları nedeniyle) görebileceği zararların boyutunun araştırılması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Sacid Yıldız                             (İstanbul)

2) Yaşar Ağyüz                           (Gaziantep)

3) Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

4) Gürol Ergin                             (Muğla)

5) Osman Kaptan                       (Antalya)

6) Enis Tütüncü                         (Tekirdağ)

7) Ahmet Küçük                         (Çanakkale)

8) Çetin Soysal                            (İstanbul)

9) Bülent Baratalı                       (İzmir)

10) Ahmet Ersin                         (İzmir)

11) Faik Öztrak                           (Tekirdağ)

12) Mehmet Akif Hamzaçebi     (Trabzon)

13) Necla Arat                            (İstanbul)

14) Ferit Mevlüt Aslanoğlu       (Malatya)

15) Durdu Özbolat                     (Kahramanmaraş)

16) Mevlüt Coşkuner                 (Isparta)

17) Ramazan Kerim Özkan       (Burdur)

18) Ali Rıza Ertemür                  (Denizli)

19) Mehmet Ali Özpolat             (İstanbul)

20) Tacidar Seyhan                    (Adana)

21) Nevingaye Erbatur              (Adana)

22) Ensar Öğüt                           (Ardahan)

23) İsa Gök                                  (Mersin)

24) Birgen Keleş                         (İstanbul)

25) Orhan Ziya Diren                 (Tokat)

26) Zekeriya Akıncı                    (Ankara)

27) Vahap Seçer                         (Mersin)

28) Metin Arifağaoğlu               (Artvin)

29) Muharrem İnce                   (Yalova)

30) Nesrin Baytok                      (Ankara)

31) Ergün Aydoğan                   (Balıkesir)

32) Şahin Mengü                        (Manisa)

33) Mehmet Ali Susam              (İzmir)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 21 milletvekilinin, sigara yasağı kapsamındaki işletmelerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/556)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

4207 Sayılı Tütün ve Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 03.01.2008 tarihinde kanunlaşmış, 19 Mayıs 2008 tarihinde de yürürlüğe girmiştir.

Kanun değişikliği, sigara yasağı konusunda sadece kullanıcılar için değil işletmeler için de ciddi uygulama ve yaptırımlar getirmiştir.

Kanunla "özel hukuk kişilerine ait üretim, ticaret, sosyal, kültürel, eğlence ve benzeri amaçlı, birden fazla kişinin girebileceği binaların kapalı alanları" sigara (tüm tütün mamulleri) yasağı kapsamına alınmıştır. Artık kamu, özel ayrımı olmaksızın işyerlerinin yangın merdivenleri, balkonlar, merdiven boşlukları dâhil tüm kapalı alanlarında sigara içilmesine izin verilmemesi gerekmektedir. İşyerlerinin kapalı alanlarında sigara içmek yasaklandığı için bu yasağın göstergesi olarak uyarı levhalarının kanun ve ilgili yönetmeliğe uygun olarak herkesin görebileceği şekilde işyerine asılması şartı getirilmiştir.

1 yılı aşkın bir süredir yürürlükte olan yasa, amaç itibariyle doğru olsa da uygulama esasları açısından pek çok sakıncayı barındırmaktadır. Yasanın uygulanmaya başladığı tarihten bu yana, başta eğlence sektörü olmak üzere, sektör çalışanlarının ve işletmecilerin beyanlarına göre sektörde % 30'luk bir daralma meydana gelmiştir. Pek çok iş yeri kapanmış, bir o kadar işyeri de kapanma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Etkileri gittikçe derinleşen ekonomik krizle birlikte ayakta durmakta zorlanan işletmeler yasanın kapsamının genişletilmesi ile birlikte daha da zora girmiştir.

Yasanın uygulanması açısından da çeşitli sıkıntıların yaşandığı bilinmektedir. İşletme sahiplerinin, yasağa uymayan müşterilerini, hatta başka işletmelerin ihbar edilmesi öngörülmektedir. Bu da, sosyal ilişkiler açısından hoş olmayan sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle kavgaların yaşandığı hatta hayatını kaybeden işletme sahiplerinin olduğu belirtilmektedir.

Getirilen yasak nedeniyle, işleri iyi gitmeyen işletme sahipleri öncelikle çalışanların sayısını azaltma yoluna gitmektedir. İşsizler ordusuna bu nedenle her gün yenileri eklenmektedir.

Bunun yanında, yasanın kapsamının genişletilmesi ile sigara içenler bina önlerinde, sokaklarda, bahçe, park gibi alanlarda sigara içmektedir. Yasanın yeniden düzenlenme amacıyla hiç de uyumlu olmayan görüntülere neden olunmaktadır.

Toplum sağlığını gözetmek ve bu anlamda önlemler almak elbette ki gerekli ve doğru bir yaklaşımdır. Ancak burada konunun tarafı olan kişilerin de düşünülmesi gerekmektedir. Onların yaşayacağı sıkıntı ve zorlukların düşünülerek önlem alınması gerekmektedir.

Yasağın uygulanması ile ortaya çıkan olumsuzlukların görülmemesi, esnafın, işletme sahiplerinin çığlığına kulak verilmemesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu nedenle yasanın kapsamının genişletilmesi sürecinde yapılmayan, yasağa ilişkin görüş ve çözüm önerilerinin şimdi sorulması faydalı olacaktır.

Öncelikle, başka ülkelerdeki uygulamaların incelenmesi faydalı olacaktır. Çeşitli sınırlamaların yanında geliştirilecek alternatiflerle mevcut durumun korunması ile birlikte işletmelerde yaşanan sorunları da çözecek bir ortak yolun bulunması mümkündür.

Özellikle eğlence sektöründe hizmet veren işletmelerde, kahvehanelerde sigara içmeyen kişilerin etkilenmeyeceği ve hiçbir şekilde dumana maruz kalmayacağı şekilde düzenlemelerin yapılması çözüm yolunda atılabilecek önemli bir adımdır. Böylece hem sigara içmeyenlerin hakları korunmuş olur hem de işletmelerin günümüzde yoğun olarak yaşadıkları ekonomik darboğazın büyümesi engellenmiş olacaktır. Mekânlar içinde yaratılacak ayrı mekânların yanında, sigara içilen ve içilmeyen şeklinde alternatif mekânların oluşturulması yoluna da gidilebilir. Böylece herhangi bir hak gaspı olmaksızın sorunun çözümlenmesi yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır.

4207 sayılı kanunun kapsamının genişletilmesiyle işletmelerin yaşadığı sorunlar ve bu sorunların çözülmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.                                                                                                                             23.12.2009

1) Çetin Soysal                          (İstanbul)

2) Sacid Yıldız                           (İstanbul)

3) Şevket Köse                          (Adıyaman)

4) Tansel Barış                         (Kırklareli)

5) Yaşar Ağyüz                          (Gaziantep)

6) Ali Rıza Öztürk                     (Mersin)

7) Rahmi Güner                        (Ordu)

8) Necla Arat                             (İstanbul)

9) Muharrem İnce                    (Yalova)

10) Gürol Ergin                         (Muğla)

11) Birgen Keleş                       (İstanbul)

12) Kemal Demirel                   (Bursa)

13) Mehmet Şevki Kulkuloğlu      (Kayseri)

14) Tacidar Seyhan                  (Adana)

15) Ramazan Kerim Özkan      (Burdur)

16) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

17) Ali İhsan Köktürk              (Zonguldak)

18) Atila Emek                          (Antalya)

19) Halil Ünlütepe                    (Afyonkarahisar)

20) Orhan Ziya Diren               (Tokat)

21) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

22) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, Roman vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/557)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Roman yurttaşlarımızın karşı karşıya bulunduğu sorunların ve uğradıkları ayrımcı uygulamaların tespit edilmesi, yaşam hakkına yönelen tehditlerin ortadan kaldırılması için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'nci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

Gerekçe:

Türkiye'de ayrımcılığa en fazla uğrayan, etkilenen grupların başında "Romanlar" gelmektedir. Çalışma hayatında, kamuda, sosyal güvenlik ve sağlıkta, okulda, sokakta, kafede, restoranlarda, mağazalarda, görevlilerden sıradan vatandaşa kadar ayrımcı muamele ve uygulamalara maruz kalmakta, potansiyel suçlu muamelesi görmektedirler.

Türkiye AB üyelik sürecinde göstermelik bazı önlemlerle yetinirken, daha önce "İstanbul/Sulukule"de yaşananlar ve resmi uygulamalarla başlayan ayrımcılık son olarak Manisa'nın Mendes ilçesinde yaşandı.

Selendi ilçesinde yılbaşı gecesi çay içme yüzünden çıkan kavga sonrası, binlerce kişi toplanarak "Selendi bizimdir bizim kalacak" sloganlarıyla Romanların yaşadığı Zafer Mahallesine yürümüş, ev ve barakaları taşlamış, ateşe vermiş, araçları tahrip etmiş, yerle bir etmiştir. Can ve mal güvenliğinin tehdit altında olduğu bu durumda ne yazık ki devlet seyirci olmuş, 15'i çocuk 75 Romanı Gördes ilçesine sürgüne akrabalarının yanına götürmekle yetinmiştir. Saatlerce terör estirenlere hoşgörü ile yaklaşılırken Romanlar korunmamıştır. Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı linç girişiminde bulunan taşkın kalabalığı konuşarak dağılmalarını istemiş, saldırganlar tespit edilip, yakalanıp yargı önüne çıkarılmamıştır.

Ülkemizde daha öncede etnik, dini ve mezhep farklılığı bulunan azınlıklara karşı saldırı ve linç girişimleri yaşanmıştı. Bu olayların son zamanlarda özellikle Ege bölgesinde daha önce Kürt yurttaşlarımıza karşı 39 kez linç girişimi yaşanması, yaşananlar karşısında devlet zaafının ortaya çıkması kaygı vericidir.

Avrupa Birliği'nde 2000 yılında kabul edilen, ırk ve etnik kökene dayalı doğrudan ya da dolaylı her türlü ayrımcı muameleyi yasaklayan bir yasal düzenlemenin varlığına karşın, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Yunanistan'da en fazla ayrımcı muamelenin yaşandığı görülmektedir.

Romanlar uğradıkları ayrımcı haksız muamelelerde, nasılsa sonuç alınmaz kaygısıyla, resmi makamlara başvurmamaktadır. İş hayatına katılmakta da birçok zorlukla karşılanmakta, aşağılanmaktadırlar.

Türkiye'de son yıllarda sıkça yaşanan bu linç girişimleri karşısında, Roman yurttaşlarımızın yaşadıkları yerler, sıkıntılarının giderilmesi ve uğradıkları ayrımcı uygulamaların tespit edilmesi, yaşam hakkına yönelen tehditlerin ortadan kaldırılması amacıyla önlem alınması için; bir Meclis Araştırması açılması, komisyon kurulması gerekmektedir.

1) M. Nuri Yaman                (Muş)

2) Gültan Kışanak                (Diyarbakır)

3) Selahattin Demirtaş        (Diyarbakır)

4) Emine Ayna                     (Mardin)

5) Akın Birdal                       (Diyarbakır)

6) Ayla Akat Ata                  (Batman)

7) Bengi Yıldız                      (Batman)

8) Fatma Kurtulan              (Van)

9) Hasip Kaplan                   (Şırnak)

10) Hamit Geylani               (Hakkâri)

11) İbrahim Binici               (Şanlıurfa)

12) Mehmet Nezir Karabaş          (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras       (İstanbul)

14) Osman Özçelik               (Siirt)

15) Özdal Üçer                     (Van)

16) Pervin Buldan               (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel             (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır           (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                      (Muş)

20) Şerafettin Halis             (Tunceli)

4.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/558)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda maalesef ülkemizde kayıp çocuklarla ilgili medya haberlerinde artış gözlenmektedir. Aileler ve tüm kamuoyu kaybolduğu iddia edilen çocukların akıbetinden endişe duymaktadır.

Elbette ki sorun ihmal edilemez ve ertelenemez bir önem arz etmektedir.

Nitekim bir süre önce Başbakanlık İnsan Haklan Başkanlığı, "Kayıp Çocuklar Raporu" adı altında bir rapor yayınlamıştır.

Bu rapora göre 15 Ocak 2008 tarihi itibarıyla 1.444 çocuk kaybolmuş; bunların 803'ü bulunarak ailelerine teslim edilmiştir. 27 Mayıs 2009 tarihi itibariyle ülkemizdeki kayıp çocuk sayısı 1.592 olarak tespit edilmiştir.

Yüce meclisin bu konuyu bütün yönleriyle incelemesi; alınması gerekli tedbirleri tespit ederek kayıp çocukların bir an önce bulunmaları için destek sağlaması gerekmektedir.

Çocuk kayıplarının nedenlerinin tespit edilmesi ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98' inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Cevdet Erdöl                            (Trabzon)

2) Mustafa Elitaş                          (Kayseri)

3) Necdet Ünüvar                        (Adana)

4) Mustafa Cumur                        (Trabzon)

5) Mehmet Emin Ekmen             (Batman)

6) Avni Erdemir                           (Amasya)

7) Safiye Seymenoğlu                  (Trabzon)

8) Aşkın Asan                               (Ankara)

9) Alev Dedegil                             (İstanbul)

10) Özlem Piltanoğlu Türköne   (İstanbul)

11) Ayşe Türkmenoğlu                (Konya)

12) Durdu Mehmet Kastal          (Osmaniye)

13) Rıtvan Köybaşı                      (Nevşehir)

14) Muharrem Selamoğlu           (Niğde)

15) Abdulmuttalip Özbek           (Hakkâri)

16) İdris Güllüce                          (İstanbul)

17) Fetani Battal                          (Bayburt)

18) Mehmet Domaç                     (İstanbul)

19) Mehmet Nil Hıdır                  (Muğla)

20) Kemalettin Aydın                  (Gümüşhane)

21) Nusret Bayraktar                  (İstanbul)

22) Muzaffer Gülyurt                   (Erzurum)

23) Mithat Ekici                           (Denizli)

24) İsmail Bilen                            (Manisa)

25) Mehmet Ceylan                     (Karabük)

26) Hüseyin Devecioğlu              (Kilis)

27) Mehmet Erdoğan                  (Adıyaman)

28) Abdülhadi Kahya                  (Hatay)

29) İlknur İnceöz                         (Aksaray)

30) Özlem Müftüoğlu                  (Gaziantep)

Gerekçe:

Son yıllarda maalesef ülkemizde kayıp çocuklarla ilgili medya haberlerinde artış gözlenmektedir. Aileler ve tüm kamuoyu kaybolan çocukların akıbetinden endişe duymaktadır. Çocukların suç örgütleri tarafından organ ticareti, uyuşturucu dağıtımı, fuhuş... gibi korkutucu pek çok sebepten kaçırıldıkları şüphesi kamuoyunu ciddi olarak meşgul etmektedir. Aileler çocuklarının başına böyle bir durumun gelebileceği şüphesiyle korku yaşamaktadırlar.

Elbette ki sorun ihmal edilemez ve ertelenemez bir önem arz ediyor. Çocuklarımızın sağlıklı ve güvenli ortamlarda yaşamalarını sağlamak hem devletimizin hem de ailelerin görevi olduğu bilinen bir gerçektir. Ülkemizde ve dünyada insan hakları ve çocuk hakları alanındaki gelişmeler ve farkındalık yaratma gayretlerine rağmen ne yazık ki bugün sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde insan hakları ihlalleri, özellikle çocuk boyutunda büyüyerek devam etmektedir.

Son dönemde kayıp çocuk sayısındaki artış nedeniyle Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, "Kayıp Çocuklar Projesi" başlığıyla Türkiye genelinde kayıp çocuklarla ilgili istatistiki bilgiler elde etmeye, kaybolma sebeplerini belirlemeye, bu konuda kamuoyunun aydınlatılmasına ve suçun önlenmesine yönelik çalışma başlatmış ve sonuçları 25 Temmuz 2008 tarihinde "Kayıp Çocuklar Raporu" adı altında yayınlamıştır.

Ülkemizde 15 Ocak 2008 tarihi itibarıyla toplam 1.444 çocuk kaybolmuş; bunların 803'ü bulunarak ailelerine teslim edilmiştir. Bu rapora göre ülkemizdeki kayıp çocuk sayısı 27 Mayıs 2009 tarihi itibariyle 1.592 olarak tespit edilmiştir.

Kayıp çocuklarla ilgili verilere göre, Türkiye'de en fazla kayıp çocuk sıralamasında 346 çocuk ile İstanbul ilk sırada, 138 çocuk ile İzmir ikinci sıradadır. Bu illeri Balıkesir, Bursa, Ankara, Mardin ve Kocaeli illeri takip etmektedir.

Söz konusu proje çalışmaları Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı bünyesinde ve Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü koordinesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Barolar Birliği işbirliğinde devam etmektedir. Çalışmaları devam eden projenin amacı; kayıp çocuklar ulusal bilgi sisteminin oluşturulması, ilgili kurum ve kuruluşlar arası işbirliği ve koordinasyon ile kayıp çocukların bulunmasında etkinliğin sağlanmasıdır.

Proje ile toplumsal duyarlılığı artırmak, bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetlerinde bulunmak, kayıp çocukların bulunmasında mümkün olan tüm imkanların kullanımını sağlamak ve kayıp çocuklarla ilgili kuruluşlarda görev yapan personelin eğitimi amaçlanmaktadır.

Çocuklara yönelik olan bu tehdidin önlenmesi Devletimizin asli görevi olmakla birlikte bu konuda Meclisimizin de önemli sorumluluğu bulunmaktadır.

Bütün bu ön bilgiler dikkate alınarak, çocuklarımızı tehdit eden bu sorunun köklü çözümü için herkesin bu sorumluluğu üstlenmesi gerekmektedir. Tüm toplumu ilgilendiren bu sorunun çözümünün iktidar ve muhalefet partilerinin ortak çalışmaları ile daha kolay olacağı aşikardır.

Özellikle illerin emniyet, millî eğitim, sosyal hizmetler müdürlükleri ve ilgili sivil toplum kuruluşları ile diyalog kurularak kayıp çocukların kaybolma sebepleri, kayıp çocuklarla ilgili istatistiki bilgiler ile kamuoyunun aydınlatılmasına yönelik çalışmaların neler olabileceği konularının araştırılması bir zorunluluk olarak öne çıkmaktadır.

Yüce meclisin bu konuyu bütün yönleriyle incelemesi ve alınması gerekli tedbirleri tespit ederek sivil toplum kuruluşlarının devlet kurumları ile birlik içinde kayıp çocukların bir an önce bulunmaları için destek sağlaması gerekmektedir.

Çocuk kayıplarının nedenlerinin tespit edilmesi ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- (10/152) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 10.02.2010 Çarşamba günü  (Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Bengi Yıldız

                                                                                                                Batman

                                                                                                      Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 89 uncu sırasında yer alan 10/152 esas numaralı Faili Meçhul Cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin alınması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmesinin, Genel Kurulun 10.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde konuşmak üzere Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde işlenen faili meçhul cinayetlerin araştırılmasıyla ilgili olarak vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz üzere, ülkemizde, özellikle 1990 yılından sonra işlenmeye başlanan ve siyasi nitelikli olduğu tespit edilen cinayetler vuku bulmuştur. Dönemin HEP il başkanı Vedat Aydın’ın 1991 yılında öldürülmesiyle başlayan siyasi cinayetlerin işlendiği süreçte sayısı binleri bulan yurttaşımız katledilmiştir. Bu süreçte, analar, babalar, kızlar, oğullar, eşler, her biri can parçası binlerce insanımız yitirilmiştir. Genç, yaşlı, çocuk gözetilmeksizin özellikle birçoğu Kürt kökenli olan binlerce yurttaşımız kaybedilmiş, birçoğunun kaybedilişinin ardından cesetlerine ulaşılmış ve binlercesinin akıbetinden de hâlâ haber alınabilmiş değildir. Sistemli olarak ve hedef gözeterek işlenen binlerce cinayet aydınlatılamamış ve faili meçhul cinayetler olarak adlandırılarak yakın ülke tarihimizde üzeri kapatılmaya çalışılan bir olgu olarak yerini almıştır.

Siyasi cinayetlerin ilk kurbanı olan değerli siyasetçi Vedat Aydın’a o ilk kurşun sıkan bulunamadı ve sonrasında her yıl ve hatta her gün daha da artarak binlerce insanımıza aynı kurşun sıkıldı. Aynı kurşun, insan hakları savunucularından aydınlara, gazetecilere, iş adamlarına, köylülere, gazete dağıtımcısı çocuklara ve nihayetinde evinin kapısının önünde beklemekten başka hiçbir suçu ve edimi bulunmayan on iki yaşında bir yürek olan Uğur Kaymaz’a sıkıldı.

Aynı kurşunun sahipleri binlerce insanımızı daha kaçırıp kaybettiler ve Parlamentomuzun değerli üyesi Mehmet Sincar’a da aynı güçler tarafından kurşunlar sıkıldı.

Görgü tanıkları hep aynı noktada birleşti: Kaçıranların resmî kimlikleri ve silahları vardı. Aynı eller tarafından işlenen cinayetlerden geriye kalan bedenler üzerinde bırakılan aynı işkencelerin izleriydi.

Tüm bunlar yaşanırken Susurluk’ta patlayan gerçeklik, bu insanlık trajedisinin organizatörlerine ilişkin bilgiler ortaya koydu.

Faili meçhul cinayetler, 1997 yılında, Başbakanlık Susurluk Raporu’na taşındı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Vekili Kutlu Savaş tarafından hazırlanan ve yalnızca bir kısmı kamuoyuna açıklanan raporda, JİTEM’in yapısı, Emniyet, MİT ve çeteleşme ilişkileri, Özgür Gündem gazetesinin bombalanması ve birçok faili meçhul cinayet ele alındı ancak derin devlet ya da kontrgerilla olarak kabul edilen sorumlular bizzat devlet tarafından alenen korumaya alındı.

Meclis bünyesinde kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu da hiçbir sonuca vardırılmadı. Komisyonda adı geçen hiçbir asker hakkında herhangi bir soruşturma açılmadı. Komisyon, devlet sırrı gerekçesiyle, çoğunlukla, hiçbir devlet kurumundan bilgi alamadı. Susurluk Komisyonu, hazırlamış olduğu raporunda, cinayetlerin faillerinin yer aldığı bölümü sansürleyerek kamuoyundan gizledi.

Yine Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulmuş olan Faili Meçhul Cinayetler Araştırma Komisyonu Raporu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca hasıraltı edildi. Nitekim, sonradan açıklamalarda bulunan Komisyon üyeleri, Komisyon çalışmalarının engellendiğini, bu nedenle de bir sonuca varamadıklarını ifade ettiler. Komisyon üyesi, dönemin Fazilet Partisi Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata, varlığı Genelkurmay tarafından inkâr edilen JİTEM’i yerinde incelediklerini, ciddi bilgilere ve canlı tanıklara ulaştıklarını ancak üzerlerinde korkunç bir baskının oluşturulduğunu belirtiyor. Bunun dışında, bilgi istedikleri hiçbir resmî kurumun ve ilgili kişilerin Komisyona  bilgi  vermediklerini  ve  bütün bunların yanında, dönemin Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un, kendilerine, askerî yetkilileri Komisyona çağırmamalarını söylediklerini ifade etmektedir. Dolayısıyla Meclis bu olayları yeterince araştıramamış, belli bir noktaya getirilen araştırmaların da önü devlet güçlerince tıkanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şemdinli olayı yaşandığı zaman “Sonuna kadar gideceğiz.” diyen Başbakan, karar değiştirdi ve “Halk tanıklık yapamaz.” diyerek kendisi açısından bu dosyayı kapattı. İddianameyi hazırlayan savcı meslekten men edildi ve böylelikle adalet arayıcıları bir daha mahkûm olurken onlarca bombalamanın ve failleri aydınlatılamayan cinayetlerin üzeri tekrar örtüldü. Şemdinli olayını araştırmak için kurulan Meclis araştırma komisyonunun raporu da sümen altı edildi. Tamamlanmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen Meclis raporunun hâlâ matbaada basımı beklediği söylenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şey çok açık bir şekilde ortadayken, olayları aydınlatacak onca veri elde edilmişken ne yargı ne Hükûmet ne de diğer devlet yetkilileri bu konuda görevlerini yerine getirmediler ve binlerce cinayetin faillerinin korunmasına devam edildi. Hrant Dink öldürüldü, onca delile ve tutuklu bulunan tetikçiye rağmen failleri hâlâ bulunamadı. Zirve Kitap evinde de yapılan katliamda deşifre olan polis-asker ilişkisinin üzerine gidilmedi. Sivas’ta 33 aydınımızın yakılmasından sorumlu tutulan kişilerin iadesi için devlet hâlâ ciddi bir çaba içerisine girememiştir. Faili meçhul bırakılan cinayetlerin tetikçilerinden olan birçok Hizbullah üyesi “af” adı altında serbest bırakıldı, Gazi katliamına katılan JİTEM üyeleri serbest bırakıldı. 1990 yılından sonra Kürtlerin yaşadığı coğrafyada binlerce cinayet ve kaybettirme olayı gerçekleştirildi. 1993 yılında Turgut Özal’ın ölümünün ardından Başbakan Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olması, DYP Genel Başkanlığına getirilen Tansu Çiller’in Başbakan olmasıyla beraber faili meçhul cinayetler Ankara, Adana ve İstanbul gibi batı şehirlerinde de işlenmeye başlandı. Bu dönemde itirafçılar, eski Ülkücüler, polis memurları ve mafyaya kadar uzanan bir çete ağı faaliyetlerine hız verildi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller 93 yılında İstanbul Holiday Inn Oteli’nde yaptığı basın toplantısında “PKK’ye yardım eden Kürt iş adamlarının listesi elimizde. Bunlardan hesap soracağız.” diyerek Kürt iş adamlarını hedef tahtasına koymuş ve arkasından Kürt kökenli iş adamlarına yönelik faili meçhul cinayetler serisi başlamıştır. Bu dönemde daha birçok Kürt avukat, siyasetçi ve bürokrat öldürülmüştür. Kürt işverenler Kocaeli’ne bağlı olan Sapanca’da infaz edildiler ve bu dönemde Sapanca Alay Komutanlığını da şimdiki Ergenekon sanığı olan Veli Küçük yapmaktaydı.

Değerli milletvekilleri, bu cinayetlere ilişkin birçok delil ve beyan olmasına rağmen resmî merciler hiçbir girişimde bulunmamıştır. “Savaş Buldan’ın öldürülmesi devlet açısından yararlı bir olaydır.” diyerek olaydaki suçunu sahiplenen kişilerin beyanlarına rağmen, Mehmet Ağar “Bin operasyon düzenledim.” demesine rağmen hâlâ bu bin operasyonun ne olduğu ve kimlere yönelik olduğu öğrenilemedi. Bu bin operasyonda daha kaç cinayetin işlendiği ve kaç insanın kaybedildiği gerekli soruşturmalar yapılmadığından kimse tarafından bilinmedi. Faili meçhul cinayetlerin önlenmesi amacıyla yanına çıkan heyete “Fırat’ın kenarında kaybolan kuzunun hesabı benden sorulur.” diyen Süleyman Demirel, sorumlusu olduğu bu karanlık dönemin hesabını veremedi. “Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür.” diyen Süleyman Demirel’e, “Devlet, adam öldürmek için değil, yurt taşlarını  korumak  için  vardır. Bu durumda yasalarımıza göre suç  işliyorsun, hesabını ver.” diyecek bir mahkeme  bulunamadı.  İşte  en  son  Hüseyin  Baybaşin  bu  cinayetlerin   organizatörü  olarak Süleyman Demirel’e işaret etti: “Kürt iş adamlarının isimlerinin yazılı olduğu ölüm listesini gördüm. Mehmet Ağar da Askerî Yargıtay eski Başkanı İlhan Şener de bu listenin Süleyman Demirel tarafından hazırlandığını ve infazları durdurmanın imkânsız olduğunu söylediler.” şeklinde beyanda bulundu. Ancak Süleyman Demirel susmaya devam ediyor ve hiçbir savcı bu iddiaları dikkate alıp harekete geçmiyor çünkü bizim ülkemiz adaleti sağlayacak bir iradeden mahrumdur ne yazık ki. Taş attı diye jet hızıyla yıllarca cezaya çarptırılan çocuklar var bu ülkede. İşlenmiş binlerce cinayetin zanlıları ise köşklerinde, çiftliklerinde kendilerine hiçbir zaman dokunulmayacağı düşüncesinin verdiği güvenle keyif sürmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimiz bu karanlık dönemin tanığıyız, birçoğumuz ise bu dönemin hem tanığı hem mağduruyuz. Düşünsenize…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

PERVİN BULDAN (Devamla) -…yakınlarını kaybedenlerin  yakınlarının ölüsünü bulmayı umut edindiği bir trajedi yaşanıyor bu ülkede. Kayıp yakınları ve faili meçhul bırakılan cinayetlerde yakınlarını yitirenler birçok alanda taleplerini dile getiriyorlar, bu konuda mücadeleyi yürütüyorlar.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum: Faili meçhul cinayetler konusunda birçok çalışma yapılması için ve bu çalışmalardan sadece biri sayılabilecek olan Meclis araştırma komisyonu kurulması için gereğinden bile fazla neden bulunmaktadır. Biz de bütün bu nedenlerle Meclis araştırma komisyonunun açılmasını istiyoruz. Devlet sırrı, ticari sır gibi kimi konuların saklı tutulduğu ve hiçbir yaptırım gücüne sahip olmayan Meclis araştırma komisyonlarının mevcut hâliyle her şeyi  aydınlatacak yapıda olmadığının farkındayız. Hrant Dink cinayeti davasının en son duruşmasında “Adalete kadar devlet gözümüzde suçludur.” diyerek taleplerini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

PERVİN BULDAN (Devamla) – Bitireceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hemen tamamlayın lütfen.

PERVİN BULDAN (Devamla) -…dile getiren faili aydınlatılmamış cinayetlerde yakınlarını kaybedenler bir aradaydı ve faillerin bulunması için bu Meclisi göreve çağırdılar. Bir Meclis araştırma komisyonu kurulması talebini birinci ağızdan dile getirdiler ve biz de buradan şunu ifade etmek istiyoruz: Bu ailelerle birlikte yarın Meclise gelecekler ve biz de onlarla birlikte bu komisyonun kurulması için, özellikle bu Meclisin ve milletvekillerinin bir an önce komisyonun kurulması için harekete geçmelerini talep ediyoruz ve vermiş olduğumuz araştırma önergesinin bütün milletvekilleri tarafından oy birliğiyle kabul edilmesini talep ediyor, herkesi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerinde aleyhte söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önerge, 1990 yılından bu yana geçen dönemle ilgilidir ve 13 Mart 2008 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmuştur. O gün bugündür komisyon kurulmasını beklemektedir.

Önergede şu ifade dikkat çekmektedir değerli milletvekilleri, tırnak içinde: “Belli güç odakları tarafından işlenen cinayetler sonucu sayısı on binleri bulan çok sayıda gazeteci, aydın, yazar, iş adamı ve daha birçok yurttaşımız katledilmiştir.” denilmesi yani bu ifadenin kullanılması, önerge sahiplerinin söz konusu cinayetlerin hangi odaklar tarafından işlendiğinin bilindiği izlenimini de vermektedir.

Değerli milletvekilleri, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için Meclis araştırma komisyonu kurulmasına Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında hiçbir milletvekilinin karşı çıkamayacağını zannediyorum. Ancak, bu gerekçeye sığınarak ve asıl terör örgütü bir yana bırakılarak sistemli bir şekilde devletin güvenlik güçlerinin terör örgütü gibi gösterilmeye çalışılmasını kabul etmemiz mümkün değildir.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – O zaman bu cinayetleri meşru görüyorsunuz.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, Hükûmetin, Tekel işçilerinin direnişiyle ilgili yaptığı açıklamalarla nasıl bilgi kirliliğine yol açtığı konusu üzerinde de durmak istiyorum.

Tekel işçileri durup dururken bu eylemi başlatmamışlardır, özelleştirme nedeniyle gelecek kaygısı içine düşürülmüşlerdir. Özelleştirmeden önce İş Kanunu’na tabi olarak çalışan işçiler bugün teklif edilen ücretin yaklaşık 3 katı ücret alıyorlardı; iş güvenceleri, ileriye yönelik ihbar ve kıdem tazminatı hakları ile ücretli yıllık ve hastalık izin hakları vardı; fazla çalışma yapmaları hâlinde ücret talep edebiliyorlardı, özlük haklarına yönelik saldırılara sendikalarıyla birlikte karşı koyabiliyorlardı. Şimdi AKP diyor ki: “Bizden önceki hükûmetler bu işçileri sokağa atıyordu, biz onlara merhametli davranıp 4/C statüsünü veriyoruz.”

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin bu iddiası doğru değildir. AKP’den önce özelleştirilen kuruluşları satın alanlara işçileriyle birlikte devir almaları ve işçileri altı ay süreyle işten çıkarmamaları koşulu getirilmekteydi. (AK PARTİ sıralarından “altı ay sonra” sesi)

Dinlerseniz onu da duyacaksınız.

Bugün, sıradan bir işveren iş akdini feshettiğinde nasıl İş Kanunu’nun işçiyi koruyan hükümleriyle karşı karşıya kalıyorsa özelleştirilen kuruluşu devralan işveren de işçinin iş akdini feshetmek istediğinde aynı İş Kanunu’nun işçiyi koruyan hükümleriyle karşı karşıya kalıyordu. Üstelik, bu yola, devirden itibaren altı ay geçmedikçe de başvuramıyordu.

AKP, iktidara geldikten sonra özelleştirme şartnamelerini değiştirmiş ve işletmelerin işçileriyle birlikte devir koşulunu kaldırmıştır yani özelleştirmeyle birlikte işçiler sokağa atılma tehdidiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Şimdi, ölüm yani sokak gösterilerek işçiler 4/C’ye razı edilmeye zorlanmaktadır. Peki nedir bu 4/C? Kamuda var olan dört istihdam türünden en az güvenceli olanıdır.

Değerli milletvekilleri, 657 sayılı Kanun yasalaşırken istihdam türü olarak genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli kamu hizmetleri için memur statüsü, uzmanlık gerektiren geçici bazı işler için sözleşmeli statü, İş Kanunu kapsamında yürütülmesi gereken bazı işler için işçi statüsü ve kamunun geçici ve mevsimlik işleri için de geçici personel yani 4/C statüsü öngörülmüştü. Geçici personel, memur sayılmadığı için 657 sayılı Kanun’a, işçi sayılmadığı için İş Kanunu’na tabi değildir. Sözleşmeli personel olmadığı için de onlara tanınan nispeten daha iyi çalışma koşullarından yararlanamamaktadır. 4/C’liler, ücretleri, izinleri, çalışma koşulları Bakanlar Kurulu tarafından belirtilen ve iş güvenceleri olmayan bir gruptur. Başlangıçta Devlet İstatistik Enstitüsünün yaptığı anketlerde ayın belli günlerinde görevlendirilen anketörler için uygulanan 4/C sistemi, AKP ile birlikte, Anayasa gereği genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli kamu hizmetlerinden olan öğretmenler ve sağlık personeli için de uygulanmaya başlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 4/C ile ilgili çıkarılan Bakanlar Kurulu kararlarında gerektiğinde fazla çalışma yaptırılacağı belirtilen personele fazla çalışma ücreti ödenmeyeceği öngörülmektedir. İş akitlerinin işveren tarafından tek taraflı feshedileceği belirtilmektedir. İş akitleri feshedilen geçici personele ihbar, kıdem ve benzeri tazminatların ödenmeyeceği öngörülmektedir. Diğer kamu çalışanlarına göre ücretli, yıllık ve hastalık izin hakları sınırlandırılmıştır. Ücretleri düşük, gelecek güvenceleri yoktur. Sözleşme ücreti dışında, her ne ad altında olursa olsun başka ücret alamayacakları öngörülmektedir. Emeklilik sisteminde prim ödeme gün sayısını doldurmakta sıkıntı çekeceklerdir. Emekliliği hak edenler isteseler bile çalışmaya devam edemeyeceklerdir. Nimette unutulan 4/C’liler, cezaya gelince memurlar gibi cezalandırılabilecektir.

Değerli milletvekilleri, Tekel işçilerinin eylemi sonucunda Hükûmet 4/C’lilerin özlük haklarında istemeye istemeye bazı iyileştirmeler yapmak zorunda kalmıştır. Nedir bu iyileştirmeler diye baktığımızda, hastalık ve yıllık izin haklarında bazı düzeltmeler yapıldığını ve iş sonu tazminatı öngörüldüğünü görüyoruz. Bu düzeltmenin özelleştirme dışında 4/C’ye göre çalıştırılanlara yansıtılmaması -çünkü başka Bakanlar Kurulu kararları var, dolayısıyla onlara yansıtılmamıştır- adında “Adalet” sözcüğü geçen bir partiye yakışmamıştır.

Son düzenlemeyle İktidar, özelleştirmeden önce on iki ay çalışan işçilere 4/C kapsamında on ay olarak teklif ettiği çalışma süresini, lütfedip on bir aya çıkarmıştır. Ödenecek ücretleri de eski ücretlerinin üçte 1’i düzeyinden yarısı düzeyine çekmiştir. Hükûmet son düzenlemeyle 4/C’lilere iş akitleri sona erdiğinde iş sonu tazminatı ödemeyi kabul ettiğini söylemektedir. Geçmişte 4/C’liler geçici ve mevsimlik işlerde çalıştırıldıkları için, yargı, bu personele, sürekli çalışan memur, işçi ve sözleşmeli personel gibi ikramiye, kıdem tazminatı ya da iş sonu tazminatı ödenmemesini hukuka aykırı bulmuyordu ancak AKP İktidarıyla birlikte asli ve sürekli işlerde de daha az güvenceli ve daha az masraflı 4/C’liler istihdam edilmeye başlandığı için, yeniden yargıya başvurulması hâlinde yargının iş sonu tazminatı ödenmesine hükmedeceğini tahmin etmek zor değildir. Bu nedenle, Hükûmetin son kararnamede iş sonu tazminatı ödeneceğine ilişkin yaptığı düzenlemeler işçiler için verilmiş bir lütuf değildir.

Değerli milletvekilleri, özelleştirme nedeniyle işlerini kaybedenler mevcut işçi statülerinin devamını istemektedirler. Hükûmet işçilerin statüsünü indirmek yerine işçileri de özelleştirme nedeniyle işlerini kaybeden memurların tabi olduğu statüye tabi tutulmasını sağlayarak bu alanda yarattığı eşitsizlik ve adaletsizliği ortadan kaldırmalı diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Grup önerisinin lehinde konuşmak üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu milletvekillerinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılması ile ilgili olarak verdiği bir araştırma önergesinin gündeme alınması konusunda İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdikleri bir önerinin lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti, maalesef, kurulduğu günden beri, bu devleti hazmetmeyen, bu devlette devamlı insanları birbirine düşman kılmayı hedef edinen birtakım güçler oluşmuştur. Bu güçlerin de katkıları ile Türkiye’de uzun zaman silahlı eylemler cereyan etmiştir. Bu silahlı eylemler sonucunda Türkiye’de uzun zaman hem iç olaylar hem dış olaylar olmuş, uzun zaman sıkıyönetim ilan edilmiştir, uzun zaman olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Sıkıyönetim ve olağanüstü hâlin bulunduğu dönemlerde temel hak ve özgürlükler askıya alınmış, demokrasi işlenmemiş, hak ve özgürlük arama, özgürlüklerde büyük miktarda sınırlamalar getirilmiştir. Ta cumhuriyetin kurulduğu tarihlerden beri olayı incelerseniz, işte, 1935 yılına kadar “Dersim” olan benim ilim 35’te “Tunceli” olarak değiştirilmiş. 1937 ve 38 yıllarında, burada girişilen bir askerî harekât sonucunda, zaten herkesin de artık son zamanlarda öğrendiği gibi, birçok haksız, masum insanlar öldürülmüş, birçok güvenlik kuvvetleri de maalesef o sırada ölmüştür.

Şimdi, tabii, Türkiye, böyle bir coğrafyada, böyle bir tarihî olaylarla karşı karşıya kalmış. Özellikle  1990’lardan sonra, 1980’lerden sonra -12 Eylülden sonra daha doğrusu- Türkiye, maalesef... 12 Eylül idaresi çok zulümce bir idare uygulamış. Bu memlekette, işte çok değişik bir militarist düşünceyle hareket edince büyük işkenceler yapılmış, haksız adam öldürmeler yapılmış ve bunun üzerine de birçok vatandaşlarımız faili meçhul cinayet olarak bilinen şekilde ortadan yaşam haklarını kaybetmişlerdir.

Bence, bunların bir an önce araştırılması, haksız olarak öldürülen kişiler tespit edildikten sonra Meclisimizin bir kanun çıkararak ta 1935’lerde, 38’lerdeki o bizim Tunceli olayını da kapsayacak şekilde bir kanunla bu insanlardan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir özür dilemek suretiyle tarihi… İşte memleketimizdeki bu anormal şartlar nedeniyle böyle bir ülkede bu insanlara haksızlık da yapılmış, bunların ölümlerine sebebiyet verilmiş, faili meçhul şekilde öldürülmüş. Dolayısıyla bu işi de kapatarak... Çünkü bu olay, bir an orada ortada kalınca insanlarımız, birçok insanlar, özellikle birçok Türkiye’yi karıştırmaya çalışan güçler de bu olayları hep gündemde tutturmak suretiyle, işte, yeni yetişen gençlerimizi, işte askere de polise de devlete de karşı bir düşman bir ortam yaratmak üzere hep gündemde tutarlar. Bence Meclisin bu konuya el atması ve burada bir yücelik göstermesi lazım. Bundan çekinmemek gerekir. Bu, devletimizin, ileride, milletimizin içinde huzurun sağlanması için, güvenin sağlanması için, insanların birbirine güven sağlaması için atılması gereken bir adım olduğu gibi, bundan sonra da herhangi bir kamu görevi yapan kişilerin, ki, bu arada faili meçhul cinayetler araştırılırken, buna sebebiyet verip de şimdi yaşayan insanlara da verilmesi gereken, yasaların emrettiği ağırlıkta ceza da verilmesi gerektiği şeklinde bir düzenlemeye gitmek suretiyle, bundan sonra masum vatandaşlara, görevi olmadığı hâlde insanlara işkence eden, insanları öldüren insanlara da, onlara da bir ders olur ve bundan sonra da bu gibi olaylara bu insanlar cesaret edemezler.

Değerli milletvekilleri, tabii, mesela benim ilimde de çok olaylar oldu. Mesela bir 1993, 94’lerde Selin ve Işık ailelerinde 7 kişi, vatandaşımız kayboldu, Tunceli’nin içinde kayboldu. Bir doktor, bir avukat arkadaşımız birileri tarafından getirildi, Tunceli’ye yakın bir yerde öldürüldü, cesetleri orada bulundu. Bu insanlarımızın failleri bulunmadı. Birçok faili meçhul cinayetler var.

Bizim ilimizde özellikle bir “Yeşil” diye bir kişi vardı, bir de “Bozo” diye bir adam vardı. Bunlar özellikle devletin güvenlik kuvvetleriyle iş birliği yapmak suretiyle, çok anormal, çok insanlık dışı uygulamalar yaparak çok insanların kanına da girdiler, çok büyük sıkıntılar yaratıldı. Bunlar, tabii, zaman zaman bu kürsüde dile getirildi ve bunun bir an önce sonunun gelmesi için bence bu önergenin en seri şekilde gündeme alınarak bunun üzerinde ciddi çalışmalar yapmak lazım.

Meclisin birinci görevi, ülkede huzur ve güveni sağlamak, yoksa burada getirip de bilmem falanca devletle ilgili anlaşma tayin etmek veyahut da bilmem yeni yeni bir terör, yeni yeni bir karanlık rejimleri getirecek düzenlemeleri yapmak bu memlekete fayda getirmez değerli milletvekilleri. Onun için, ben, bu önergenin bir an önce gündeme alınmasını istiyorum ama maalesef şimdi AKP Hükûmeti bunlarla uğraşmıyor. Şimdi ne yapıyor? Kendisine karşı olan güçleri cezalandırmak için her türlü şeyin peşinde koşuyor. Mesela şimdi, Erzincan Cumhuriyet Savcısının bir uygulaması var. Kendisine bir ihbar yapılmış. Bu ihbar sonucunda savcı orada bir görevini yapıyor. Bu sırada, şu anda Eskişehir Jandarma Alay Komutanı da orada Jandarma Komutanı. Onunla beraber, yapılan ihbara konu suç unsuru konularda araştırma yapmış, görevini yaparken birileri araya giriyor, bu yetkiyi,  biliyorsunuz,  Erzincan  Cumhuriyet  Savcısından alıyor, Erzurum Cumhuriyet Savcısına veriyor, ki haksız veriliyor bunlar. Şimdi, ne oluyor? Eskişehir’deki Jandarma Alay Komutanı, işte Fethullah Gülen cemiyetine, İsmailağa cemiyetine karşı bir olayın içinde görevini yaptığı için içeriye alınıyor. Şimdi, bununla, Türkiye’de bir barış sağlanabilir mi? Yani ille Türkiye Cumhuriyeti devletini ortadan kaldırıp da bir cemaat devletine doğru bir görev yapan insanların önünü kesmeden Türkiye’de demokratikleşme olur mu? Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi nedir? Laiktir, çağdaştır, uygardır. Şimdi, bu laikliği ve çağdaşlığı maalesef hazmetmeyen bir güçler var. Bu güçler ne yapıyorlar? Ama bugün gücünü bu Hükûmetten alıyorlar ve maalesef, Amerika’nın Utah şehrinde -Türkiye’den polisler gidiyor oraya, bu polisler orada eğitim görüyor- Türkiye’de Ergenekon’daki birtakım belgeler oradan üretiliyor. Bunlar tabii uzun uzadıya anlatılması gereken şeyler. AKP söylemlerinde barıştan, insan haklarından, kardeşlik projelerinden bahsediyor ama maalesef uygulamaları bunun tersine.

Şimdi, Abdullah Gül Bey, çıkmış barıştan bahsediyor, hukuktan bahsediyor…

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – “Abdullah Gül” değil “Sayın Cumhurbaşkanı” de.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse canım, sen ne dersen de!

Şimdi, geçen gün Abant İzzet Baysal Üniversitesine bir rektör atıyor arkadaşlar. Şimdi, bu Abant İzzet Baysal Üniversitesinin nasıl kurulduğunu herkes biliyor. Oradaki bir mütevelli heyetinin güçleriyle şey edilmiş ve orada o üniversite mensuplarının büyük bir çoğunlukla seçtiği kişiyi bir tarafa atıyor, AKP’li iki milletvekilinin gidip de kendisiyle beraber yemek yediği kişiyi atıyor. Üstelik de bu atamaya, rektörlüğe atama yetkisine sahip değil.

Şimdi, Abdullah Bey, ben sana soruyorum: Sen o Cumhurbaşkanlığı makamına geldiğin günden beri hangi eylem ve işlemin, hangi düzenlemen hukuka, Anayasa’ya, o üzerinde yemin ettiğin Anayasa’ya uygun bir düzenleme yaptın? Sen de AKP’nin bir elemanı gibi, AKP gibi, cemaatlerin adamları gibi, kim, ne varsa devletin en iyi yerlerine getiriyorsun.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkanım, Cumhurbaşkanına hakaret etmeye devam ediyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu hakaret değil, icraatını söylemek hakaret değil.

AHMET YENİ (Samsun) – Cumhurbaşkanına hakaret etmeye devam ediyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla yani sen çıkıp da bana “Ben tarafsız bir cumhurbaşkanıyım. Efendim, ben bu devletin başıyım, eğer devlet kurumları arasında bir çatışma olursa ben bunu yola getiririm.” diyemezsin çünkü icraatların ortada. Senin zamanında 30 tane rektör atanmış, 14’ünün sırasını değiştirmişsin.

İşte YÖK Başkanlığına getirdiğin kişi, yani yüz tane şahit lazım kardeşim, yüz tane şahit lazım… Türkiye’de eğitimi bitirmeye çalışıyor.

Şimdi, burada, işte, Meclis Başkanı Mehmet Ali Bey Meclisteki grupları topluyor, diyor ki: “Herkes sorumluluk duygusu içinde hareket etsin.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Mehmet Ali Bey, geçen gün, burada AKP’li arkadaş konuşurken ben bir tane söz atmışım, bana hemen uyarma cezası verdi ama benim gibi on defa müdahale eden başkasına vermedi. Niye? Tek bağımsız milletvekiliyim. Sonra, uyarma cezasını alan milletvekilinin savunma hakkı olduğunu bilmediği için -bilmedi, onu kesinlikle bilmiyordu- ondan sonra tuttu, ben savunma hakkımı istedim, vermedi. Sonra, Tayyip Bey görmesin diye, Tayyip Bey burada konuşmasını bitirdikten sonra şey etti.

Zamanımız çok az olduğu için onu da söyleyeyim. Şimdi bakın: Tayyip Bey, geçen, Meclis tarihindeki en büyük kavgaya sebebiyet veren üç dakikalık bir söz aldı, “Bu edepsizliktir.” diyor, “Bu ahlaksızlıktır.” diyor, “Bu izansızlıktır.” diyor. Kim söylüyor bunu? Tayyip Bey diyor. Peki, Mehmet Ali Bey, ben sana soruyorum: Senin Genel Başkanın bu kadar incitici, bu kadar hakaret dolu sözleri kullanıyor, ona bir söylesene, ona bir ceza versene! Demek ki yani insanların eylemleriyle fiilleri arasında bir tutarlılık yoksa çıkıp da millete öğüt vermesin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz grup önerisiyle, 1990 yılından bu yana meydana gelen faali meçhul cinayetlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılarak bu cinayetlerin aydınlatılması için araştırma komisyonu kurulmasının gündeme alınması istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarından önce ülkemizde faili meçhul cinayetlerin çok sık yaşandığı bir gerçektir. Çok değerli aydınlarımız, gazetecilerimiz, bilim adamlarımız faili meçhul cinayetler neticesinde maalesef hayatlarını kaybetmişlerdir. AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle birlikte, son yedi yıla baktığımızda, Türkiye'de faili meçhul olayların aydınlatılmaya çalışıldığını, çetelerin, mafyanın, karanlık odakların üzerine kararlılıkla gidildiğini, hiçbir şeyin üzerinin örtülmediğini, şüphelilerin bağımsız ve tarafsız yargı önünde hesap vermelerinin sağlandığını görmekteyiz.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Şemdinli’yle Hrant Dink olayını çözdünüz mü?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, AK PARTİ kurulduğunda programıyla şunu ilan etmiştir: Türkiye’nin hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik, çağdaş bir ülke olması için gerekli çalışmaları yapacağını, adaletin her alanda tesis edileceğini, temel hak ve hürriyetlerin, bireyin özgürlüğünün en ön planda tutulacağını ve bunun için gerekli olan mekanizmaların işletileceğini, mevzuatımızın yenileneceğini ve yapılması gereken ne varsa yapılacağını hem programında hem de her seçim öncesi yayınladığı seçim beyannamelerinde milletimizle paylaşmıştır. Bu beyanlar parti programında ve seçim beyannamelerinde kalmamış, yedi yıllık süreçte büyük bir kısmı tek tek ele alınarak hayata geçirilmiştir, bunun içindir ki Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakere aşamasına gelmiştir.

AK PARTİ, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, her alanda olduğu gibi, demokratikleşme, adalet ve güvenlik alanında da hiç kimsenin tahmin edemeyeceği çok önemli icraatlara imza atarken, demokratikleşmeyi gerçekleştirirken, özgürlük-güvenlik dengesi konusunda da hassas davranmıştır.

AK PARTİ hükûmetleri, hukuk ve adalet alanında ve demokratikleşme konusunda, öncelikle mevzuatımızda önemli değişikliklerin yapılmasını sağlamıştır. Başta temel kanunlarımız olan, artık çağımızın ihtiyaçlarına cevap veremeyen ceza sistemimizde önemli değişiklikler yapılarak Türk Ceza Kanunu’muz, Ceza Muhakemeleri Kanunu’muz, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına Dair Kanun’umuz ve birçok yasal düzenleme bu dönemde yürürlüğe girmiştir.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Onun için çocuklar yaşlarından fazla ceza alıyor!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu düzenlemeler yapılırken temel insan hakları ve bireyin özgürlüğü ön planda tutulmuş, milletimizin ve devletimizin güvenliğinden de asla taviz verilmemiştir. 2002’ye göre bugün Türkiye, çok daha demokratik, çok daha çağdaş, çok daha özgürlükçü bir ülkedir. Millî Güvenlik Kurulunun sivilleşmesi, devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması, olağanüstü hâlin kaldırılması…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sokaklarda korku kol geziyor.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - …mevzuatımızın hukukun evrensel ilkelerine ve çağdaş bir sisteme kavuşturulmasıyla ilgili çalışmalar, bu yüce Meclisin ve AK PARTİ hükûmetlerinin küçümsenemeyecek başarıları ve hukuk devleti ilkesini güçlendirmeyi amaçlayan önemli icraatlarıdır.

Faili meçhul olaylar ve cinayetlerin aydınlatılması ve faillerinin bulunup yakalanması çalışmalarıyla ilgili olarak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün muhtelif zamanlarda yayımladığı genelgeler de Hükûmetin bu konudaki hassasiyetinin önemli göstergeleridir.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Hassasiyet sorunu çözmüyor, faili meçhulleri ortaya çıkarmanız lazım.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ, demokratikleşme alanında son yedi yılda elde ettiğimiz kazanımları kalıcı hâle getirmenin ve daha da geliştirmenin gayreti içerisindedir. Ülkemizin geçmişte yaşadığı acı tecrübelerin bir daha yaşanmaması için çalışıyoruz. Türkiye’yi demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti nitelikleriyle güçlendirerek geleceğe hazırlıyoruz. Demokrasiye yönelik her türlü girişime kararlılıkla karşı çıkıyor, çetelerle, mafyayla, suç örgütleriyle, hukuk dışı oluşumlarla mücadeleden taviz vermiyoruz. Bizim amacımız, gelecek nesillere bugünkünden çok farklı, daha demokratik, daha kalkınmış, daha yaşanılabilir, çok daha güçlü bir Türkiye bırakabilmektir. Yedi yılda her alanda gerçekleştirdiğimiz bu icraatları milletimiz görmekte ve yaşamakta ve onun için de yapılan son dört seçimde AK PARTİ’yi tartışmasız, açık ara birinci parti yapmaktadır.

Bugün, ülkemizin geldiği nokta gurur vericidir. Avrupa Birliği ile müzakere aşamasına gelmiş, Avrupa Konseyi Parlamentosunun Meclis Başkanlığını elde etmiş, İslam Konferansı Teşkilatının Genel Sekreterliğini üstlenmiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin üyeliğine yüz elli bir ülkenin oyunu alarak seçilmiş, gücünü dünyanın kabul ettiği Türkiye'nin muhalefetinin de artık karalama siyaseti yerine, yapıcı, ülke menfaatini gözeten bir siyaset izlemesi gerekir.

Bugün, çetelerin, mafyanın, hukuk dışı yapılanmaların, milletimize ve ülkemize tuzak kurmak isteyenlerin, Danıştay saldırısıyla Türkiye'nin karartılmasını planlayanların yargılandığı dava ile ilgili olarak maalesef her platformda yargıyı etkilemeye çalışan çevreler vardır. Her fırsatta yargının tarafsızlığından ve bağımsızlığından bahseden bu çevreler ve bazı siyasilerimiz hiç çekinmeden, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden yaptıkları konuşmalarda bile, devam eden yargılamayı etkilemeye çalışmaktadırlar. Bu tür davranışlar, hukuk devleti ilkeleri, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkeleri ile asla bağdaşmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunan ve biraz sonra görüşmelerine devam edeceğimiz Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’yla, terörle mücadele alanında İçişleri Bakanlığımızla diğer kurum ve kuruluşlarımızın ifa ettikleri görevler sırasında ortaya çıkan sorunların giderilmesi ve terörle mücadelede koordinasyonun sağlanması amaçlanmaktadır.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Siz de aynı şeyleri yapacaksınız, geçmişte yapılanların aynısını yapacaksınız, belli oldu.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Terörle mücadele çerçevesinde alınan kararların uygulanmasında zafiyetlerin önlenmesi, etkin, verimli ve sonuç alıcı çalışmaların gerçekleştirilmesi için hazırlanan ve iki hafta önce görüşmelerine başladığımız ve bugün de devam edeceğimiz bu tasarı bile AK PARTİ’nin bu konudaki hassasiyetinin açık göstergelerinden birisidir. Bu hassasiyetimize muhalefetin de ortak olmasını istiyoruz. Yedi  yılda  elde  ettiğimiz  kazanımlar   sayesinde artık Türkiye faili meçhuller ülkesi olmaktan çıkmıştır.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Hangi faili meçhulü çözdünüz? İktidar olarak bir tane örnek verin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, araştırma önergesinde ifade edilen olayların büyük bir kısmı yargının gündeminde ve soruşturması bağımsız yargı tarafından devam eden olaylardır. Bugün çetelerin, mafyanın, hukuk dışı yapılanmaların bağımsız yargı önünde hesap verdiği bir ortamda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde kamu düzeni ve güvenlikle ilgili tarihî nitelikte ve çok önemli bir tasarının görüşüldüğü bir zamanda böyle bir araştırma önergesinin gündeme alınmasını istemenin iyi niyetli bir çalışma olmadığını belirtmek istiyorum. (BDP sıralarından gürültüler)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ne alakası var!

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bütün konuştuklarınız yalan ve riya. Bu çifte standarttan vazgeçin. Ayıp, ayıp!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde zaten kamu düzeni ve güvenlik konuları vardır. Tüm siyasi parti gruplarının -Barış ve Demokrasi Partisi de dâhil- ortak kararıyla gündemin ön sıralarına alınan bu tasarının bir an önce yasalaşmasını istemek yerine bu tasarının yasalaşmasını erteleyecek bir gündemin önerilmesini sizlerin takdirlerine bırakıyorum. (BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın milletvekilleri…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisine katılmadığımı belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Gerçek yüzünüzü ortaya çıkardınız.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Oy birliğiyle reddedin. Sizden ancak bunu bekliyoruz. Oy birliğiyle reddedin!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yoklama talebimiz vardır.

BAŞKAN – Grup önerisinin oylanması öncesinde yoklama talebi vardır.

Sayın Okay, Sayın Mengü, Sayın Malik Özdemir, Sayın Emek, Sayın İnce, Sayın Kart, Sayın Gök, Sayın Koçal, Sayın Ağyüz, Sayın Ekici, Sayın Öztürk, Sayın Güner, Sayın Yıldız, Sayın Seçer, Sayın Ünsal, Sayın Anadol, Sayın Kesici, Sayın Aslanoğlu, Sayın Günday, Sayın Oksal.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1.- (10/152) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri reddedilmiştir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bir önceki Hatip hem grubumuza sataşmada bulunmuştur hem de Kamu Güvenliği Müsteşarlığında uzlaşma sağlandığını söylemiştir. Bizim grubumuzun böyle bir uzlaşması söz konusu değildir.

Bir de önerimizle ilgili olarak “kötü niyetlilerdir.” dedi.

BAŞKAN – Azıcık şey yaparsanız… Ben sizi tam duyamadım. Başlangıcını duydum da sonrasını duyamadım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Demin Hatip, konuşurken, Kamu Güvenliği Müsteşarlığıyla ilgili bütün grupların uzlaşı içinde olduğunu söyledi. Bizim partimizin böyle bir uzlaşısı yoktur.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

Üç dakikalık bir süre veriyorum ama lütfen Sayın Kaplan, tekrar bir sataşmaya ve cevaba mahal vermeyin. Tamam?

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, faili meçhuller konusunun araştırılmasını gündeme getirmek kötü niyetlilik ise, Sabahattin Ali’nin kızının, Uğur Mumcu’nun çocuklarının, Abdi İpekçi’nin çocuklarının, Ape Musa Anter’in çocuklarının, Savcı Doğan Öz’ün çocuklarının, son yakın tarihimizde Hrant Dink’in çocuklarının; bu ülkenin aydınlarının, sanatçılarının, değerlerinin birer birer katledildiği günlerde, bu katliamların Susurluk raporlarına geçtiği ve belgelendiği ve nasıl öldürüldüğü belli olan bir ülkede, eğer bunu getirmek gündeme kötü niyetliyse biz kötü niyetliyiz. Faili meçhul cinayetlerin sonuna kadar aydınlatılmasını istiyoruz. Bunun karşısında durmak, bunun karşısında oy kullanmak asıl kötü niyettir, asıl karanlıklara destek vermektir, asıl faili meçhul cinayetlere destek çıkmaktır. Ne demek bu “Kötü niyetlidir, Barış ve Demokrasi Partisi böyle bir önerge getiriyor?” Herkes biraz izanda, Başbakanın dediği ölçüde durmasını bilecek.

Dün resimlerini görmediniz mi? Bütün faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin, hem sağdan hem soldan, her kesimden insanların nasıl yan yana, el ele, kol kola durduğunu ve bu ülkenin adalete ihtiyacı olduğunu görmediniz mi?

Arkadaşlar, siz diyorsunuz ki: “Güvenlik Müsteşarlığında gruplar uzlaştı, birleşti.”

Bakın, şunu çok iyi bileceksiniz: Sıkıyönetimlerde, takriri sükûnda, örfi idarede, olağanüstü hâlde, çetelerde, darbelerde, DGM’lerde, asla bu rejimlerden hiçbirinin desteğinde, Barış ve Demokrasi Partisinin ne imzasını ne desteğini ne uzlaşısını ne birliğini göreceksiniz. O birliği bizden beklemeyiniz. Böyle şeyleri de bizim yüzümüze bakarak söyleme hak ve hududuna sahip değilsiniz. Bu yakışmaz. Bu kürsüde, bu Meclisin çatısı altında dururken, bizim yapmadıklarımızı, söylemediklerimizi bize mal etmeyin. Biz, Meclis Başkanlığında oturup, cumhuriyetin, bütün Meclisin arşivini, kamuoyuna 12 milyon belgeyi açarken, öyle istiklal mahkemelerinin, örfi idarenin, Seyit Rıza’nın, Şeyh Sait’in, Dersim katliamının ve sürgünlerin zulasını, kozmik belgelerini saklayacak yüreksizliği gösteren bir parti değiliz. (BDP sıralarından alkışlar) Niye açmıyorsunuz? Niye açmıyorsunuz? Korkuyor musunuz? Gerçeklerden, halkın bilmesinden korkuyor musunuz?

Sizin yedi yıllık iktidarınızda, namus için, hak için, adalet için, bir tane faili meçhul cinayet aydınlattık deyip, çıkar mısınız kürsüye? Çıkamazsınız. Adınız “adalet”, ama adaletin zerresi yok sizde. Adaleti siz arar duruma düşersiniz. Yüce Divana düştüğünüz günlerde, bakın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kimse kurtaramaz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …o zaman haklının haksızın ne olduğunu görürsünüz. Biraz izana davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Sayın Canikli…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı partimizi hedef alarak…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen hedef aldım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …hakaret ve saldırıda bulunmuştur.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen hedef aldım. Siz bizim partimizi, grubumuzu hedef aldınız. Aynen hedef aldım. (AK PARTİ ve BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 14.58

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Canikli.

2.-  Giresun  Milletvekili  Nurettin  Canikli’nin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, biraz önceki konuşmacı haksız bir şekilde partimize saldırılarda bulunmuştur. Biz, hem dağdaki teröre karşıyız, onun için, onun sonlandırılması için gereken her türlü çabayı sarf ediyoruz hem de geçmişte yaşanan ve bütün milleti rahatsız eden faili meçhul cinayetlerin aydınlanması için gereken siyasi duruşu ortaya koyuyoruz. Gerçek samimiyet bunu gerektirir.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Oylarınızla reddedildi!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerçek samimiyet bunu gerektirir. Sadece buna karşı çıkarak dağdaki teröre…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Samimiyet, hem dağdaki teröre karşı çıkmaktır hem de faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için gereken çalışmayı yapmaktır. Samimiyet bu şekilde ortaya çıkar Sayın Başkanım.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Geri getirin, kabul edelim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli, teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Geri getirin; buyurun, kabul edin.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

2.- (10/106) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

                                                                                                                        10.02.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 10.02.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                          Mehmet Şandır

                                                                                                                Mersin

                                                                                                  MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/106 esas numaralı, “Esnaf ve Sanatkârların Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 10.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak’a aittir.

Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esnaf ve sanatkârlarımızın yaşadığı sorunların tespiti ve çözüm yollarının bulunması için Anayasa’mızın 98, Meclisimizin İç Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince araştırma yapılması önergesi üzerinde söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Esas konuya gelmeden önce, Antalya Serik-Aksu arasında ve ilimiz Aydın’ın Kuşadası’nda tabii afetten dolayı hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum; zarara uğrayan, felakete uğrayan vatandaşlarımıza da “acil şifalar” ve “geçmiş olsun” dileklerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu araştırma önergesini vermemizdeki maksat ne Sayın Başbakanımızı kızdırmak ne de Meclisin çalışmasını engellemek gibi veya zaman kaybettirmek gibi bir düşünce değildir; aksine, demokrasimizin işlemesi ve Parlamentomuzun daha etkin görev alabilmesi anlamında verdiğimiz bir önergedir.

Aslında Sayın Başbakan da son günlerde bakkallarla ilgili yaptığı konuşmada da sıkıntıyı gündeme getirmiştir. Öyleyse buradaki beklentimizin şu olması gerekir: Yürütme, Hükûmet problemi kabullenmiş durumdadır, öyleyse Parlamentoda çoğunluğu olan Adalet ve Kalkınma Partisi Grubumuzun da Parlamentonun inisiyatif alabilmesi için şahsiyetli bir duruşla bu araştırma önergemize “Evet.” diyerek esnafımızın problemlerinin çözümlenmesi için Parlamentonun inisiyatif almasını temin etmesi gerekmektedir. Sayın Başbakan tabii ki bir söylediğiyle bir söylediği birbirini tutmadan Türkiye'yi yönetmeye devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, 2/2/2010 tarihli AKP grubunda Sayın Başbakanımızın konuşma metninde bir bölüm var, ibret olması için bunları sizlerle paylaşmak istiyorum: “Tabii, artık, bu gensoru olayının da maalesef suyu çıktı. İkide bir ‘Acaba Parlamentoyu nasıl meşgul ederiz, nasıl engelleriz, nasıl zamandan çalarız?’ mantığıyla, anlayışıyla bu gensorular veriliyor. Bir şey çıkacağından değil. Bütün dertleri, dostlar alışverişte görsün.” Yani, Parlamento iradesini Sayın Başbakan “dostlar alışverişte görsün” olarak görüyor. Oysaki, Parlamentonun bir denetleme faaliyetidir gensoru önergesi ve aynı zamanda araştırma önergeleri de milletin gerçek gündeminin, esnafın, işçinin, sanatkârın, çiftçinin, bürokrasinin, yönetimin, bütün katmanların problemlerinin, ülkenin gerçek gündeminin burada konuşulmasıdır aslında.

Ben Sayın Başbakana bir öneride bulunuyorum. Bundan kısa bir süre önce verdiğim, “Meclise devamlılık açısından AKP Grubunun, 335 civarında milletvekili bulunan bir grubun acaba Meclisi ne kadar çalıştırıyor?”unu halkımızla ve sizlerle paylaşmak istiyorum: Parlamentonun 04/08/2007 tarihinden  11/12/2009  tarihine  kadarki  bütün  faaliyetlerinde,  173  defa karar yeter sayısı istenmiş -294 defa birleşim yapılmış- 173 defa istenen karar yeter sayısında, yani 137 milletvekilinin burada bulunması istendiğinde, 152 defasında AKP Grubu burada çoğunluğu sağlayamamıştır ve 3 defa da bu karar yeter sayısını bulamadığından dolayı oturum kapatılmıştır. Toplantı yeter sayısı istenmiştir. 294 birleşimde 238 kere toplantı yeter sayısı istenmiş ve 238 kere istenen toplantı yeter sayısında 184 milletvekili sayısını 40 defa bulamamıştır AKP Grubu ve 16 defa oturum kapatılmıştır. Bu, 11/12/2009 tarihine kadar olan rakamlardır ve Meclis Başkanlığının bana verdiği cevaptır. Sayın Başbakan, acaba gensorular, acaba araştırma önergeleri mi Meclisi engelliyor, çalıştırmıyor, yoksa, 335 milletvekilinden burada 137 ve 184’ü bulunduramıyor musunuz Sayın Başbakan?

Değerli milletvekilleri, yönetmek, olması gerekenle olabilirleri en çok birbirine yaklaştırabilme sanatıdır. Eldeki imkân, kabiliyet, potansiyel ve fırsatları etkin, verimli, yerinde kullanabilme inisiyatifidir.

Dolayısıyla, bugünkü yönetime baktığımızda Sayın Başbakan ve AKP Grubu şundan vazgeçmelidir: İşte, yedi sene öncesi, on sene öncesi, yirmi sene, otuz sene öncesi birtakım kıyaslamaları yaparak Türkiye bir yere varamaz. Dünya elbette ki dünden bugüne daha iyileşmektedir, yarın daha iyi olacaktır ve hem ekonomik hem sosyal, demokrasi, insan hakları açısından dünyadaki gelişmeler hep bu yöndedir. Gönlümüz ister ki Türkiye de Atatürk’ün işaret ettiği manada her açıdan çağdaş medeniyetler seviyesinde olsun, medeniyetin  bütün o içerlediği olayları kavrayarak ve her şeyin önünde olsun.

Şimdi, siz, ekonomi ve para politikalarının neticesinde sıkıntıya düşmüş esnaf, sanatkâr ve bunların önemli bir bölümünü oluşturan bakkalı tedbir almadan “Günün şartları böyle.” diyerek kapatmaya davet ederek; politikalarınız neticesinde sektörü çökmüş, kendisi iflas etmiş “Yandık, anamız ağladı.” diyen çiftçiye -önü ve arkası cümlesinin ne olduğunu işitemediğimiz- “Al ananı buradan git.” diyerek; geçmişte vergi rekortmeni olmuş ama politikalarınız neticesinde iflas etmiş iş adamlarına “Beceriksizler.” diyerek; -muhtemeldir ki onlar hanedanlığınızın mensupları gibi ilişkilere giremedikleri için o duruma düşmüşlerdir- “İş yerimizi kapatıyor, emeğimizi elimizden alıyorsunuz, maaşımız 1.500 TL’den 700-800 liraya düşüyor. Bizi özlük haklarımızla başka kurumlara becayiş edin.” diyen Tekel işçilerine “Yetim hakkı yiyorlar. Yatarak para almak istiyorlar.” diyerek toplumu yanlış bilgilendirip işçilerle halkı karşı karşıya getirerek; kısacası, basını, kurumları, muhalefet liderlerini, yeri geldiğinde Parlamentoyu, herkesi yüksek perdeden yalan ve tehditle ülkede sürdürülebilir bir yönetim ortaya koymak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bugün 80 esnaf ve sanatkâr meslek kolunda, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun verilerine göre 2005 yılında 196.494 yeni iş yeri açılırken 287.526’sı kapatılmıştır. 2006 yılında 248 bin iş yeri açılmış, 319 bin iş yeri kapatılmıştır. 2007 yılındaysa her gün ortalama 100 iş yeri kapanmıştır.

Esnaf ve sanatkârın iyiye doğru değişim ve dönüşümünü sağlayacak yeni esnaf ve sanatkâr modelini oluşturacak millî politikaların belirlenerek, plan, program ve projenin yürürlüğe konulması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, gelişmiş pazarlara hitap edecek donanımlardan mahrum olmanın, bilgi ve teknolojideki yeniliklerin getirdiği değişimlerin sağlanamayışının, küresel ekonominin, marketlerin ve Uzak Doğu mallarının yarattığı rekabetin, AB uyum yasalarının öngördüğü yeni standartların, konut ve otomobil kredileriyle, kredili yaşamın getirdiği piyasa durgunluğunun, halkın alım gücünün düşmesi ve tüketim alışkanlıklarının değişmesinin, yaşanan iç göçler ve işsizliğin oluşturduğu kayıt dışı esnaf ve sanatkârlığın oluşturduğu haksız rekabetin ve bunun dışında, emekli olanların esnaf kolunda faaliyet göstermek istediğinde kesintilerinin yapılmasının adaletli bir şekilde sağlanması… Bu vatandaşlarımız esnaf faaliyetine başladıklarında emekli maaşlarındaki yapılan kesintinin, bunların götürü veya defter usulüyle verdikleri vergi oranlarının yüksekliğine göre kademelendirilmesi adaletli bir tavır olacaktır.

Bunun yanında, hep geçmişten örnekler verilerek, sekiz yıldır Türkiye’de esnaf kredileri üzerinde yanlış bilgilendirme ve spekülasyonlar yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılına gelirken Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar değerlendirilmeden, o günkü şartları göz önüne almadan birtakım faaliyetleri eleştirmek insafsızlıktır. Bakın, en basitinden bir şeyi örneklendirmek istiyorum sizlere: 2000’li yıllarda geçirilen iki büyük deprem felaketinde, Türkiye’nin sanayi istihsalinin aşağı yukarı üçte 2’sinin ve nüfusunun üçte 2’sinin oturduğu bir bölge yerle bir olmuştur ve buradaki sanayi tesislerimizden nüfusumuza, sosyal problemlerimize ve vergi tahsilatlarına varıncaya kadar gelirlerde düşme olmuştur ve bunun üstüne, aynı zamanda, depremin yaralarının sarılması için devletin harcamaları olmuştur. Gelirlerdeki azalma, sosyal problemler ve gider artırımındaki Türkiye bütçesinin imkânlarıyla o günlerden bugüne gelip de bugün insafsızca eleştirilerde bulunmanın yeri olmadığı kanaatini taşıyorum. Bakın, o gün yüzde 70 enflasyon ve yüzde 45’le esnafa kullandırılan krediler vardır, yani aşağı yukarı yüzde 30 civarında devletin sübvanse ettiği bir gerçeklik vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Ama bugün, enflasyon hedefiniz yüzde 5, esnafın kullandığı kredi yüzde 6,5’tur değerli milletvekilleri.

Biz, -ne zaman ki- AKP Hükûmeti finansman olarak bunların problemlerini çözünceye kadar, bu kredileri düşürünceye kadar Meclis kürsüsünden bunları dile getirmeye devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakana buradan bir şey öneriyorum ve AKP Grubuna bir şey öneriyorum: Merkez Bankasında ve 2000’li yıllarda bankalarda meydana gelen hadiselerle ilgili birtakım ithamlarda bulunuyor Sayın Başbakan. Ben, buradan, o zamanki milletvekili ve… Milliyetçi Hareket Partisinin üçte 1 ortaklıkta bulunduğu, bunu ısrarla söylüyorum, üçte 1 ortaklıkta bulunduğu bir hükûmette, bankalarda neler olduğunu araştırmak için kendi grubumuz araştırma önergesi verecek ve siz de buna destek olun. Sayın Başbakan, araştıralım, suçlusu kimse çıksın ortaya. Ama AKP, kendisiyle ilgili bir araştırma önergesini kendisi verip, acaba, bu araştırmaya razı olabilir mi?

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, demokrasinin işlemesi ve aynı zamanda, ekonomik problemlerimizin çözümlenmesi için önergemize destek verilmesini istiyorum ve Parlamentonun şahsiyetli davranışını sizlere emanet ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Grup önerisi aleyhinde ilk söz Rize Milletvekili Sayın Bayram Ali Bayramoğlu’na ait.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarına çözüm önerileri konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, benden önce konuşma yapan adaşım Sayın Ali Bey’in söylediklerinin hemen hemen tamamına katılıyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O zaman “evet” diyeceksiniz.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Türkiye’de gerçek anlamda eğer bir değerlendirme yapacaksak, sadece esnaf kesiminin değil, sanayici kesiminin de, sosyal problemleri yaşayabilecek insanlarımızın da, benzer nitelikli toplumun çeşitli kesimlerinin de mutlaka problemleri vardır. Ama problemleri gündeme getirirken bu problemlerin içerisinde yapılmış olan hizmetleri hiç saymış olmak veya yapılmışları yok sayarak bunların üzerine bir şey bina etmemizin esas yanlışlığı üzerine konuşmak istiyorum.

Bakın, arkadaşlar, geçtiğimiz hafta içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi benzer nitelikli bir öneri verdi ve ayın 4’ünde yani geçtiğimiz perşembe günü bu öneri burada tekrar görüşüldü. Yine esnaf meselesinin problemleriydi. Sayın Mehmet Ali Susam ve Milliyetçi Hareket Partisinden de Sayın İzzettin Yılmaz benzer nitelikli konuşmalar yapmış. Konuşma tutanakları burada. Bu tutanakların içerisindeki birçok ifadeye de aynı mahiyette katılıyorum. Ancak bu mukayeseleri yaparken, az evvel Ali Bey’in söylemiş olduğu gibi, yani 2002 senesinde, işte, esnaf yüzde 59’la kredi kullanıyordu, enflasyon da yüzde 30’du, yaklaşık enflasyonun 2 katı faizle karşı karşıya iken bugün enflasyon rakamlarının yüzde 6,5’lar, yüzde 7’ler seviyesinde olduğu bir noktada esnafa siz enflasyon eş değeri bir rakamla kredi kullandırıyorsanız bunun da hakkını vermek zorundasınız. Bir tarafta enflasyonun 2 katı faiz yükü getiriyorsunuz -ki bunu karşılama şansı yok hiçbir esnafın- diğer tarafta da şu andaki mevcut enflasyonik ortam içerisinde ve üstelik kullandırmış olduğunuz kredilerin rakamsal boyutları arasında da ve kişisel boyutları arasında da korkunç rakamların olduğu bir noktadayız. 2002 senesinde toplam 153 milyon TL kredi kullandırılmış, toplam ve kullandırılan kişi sayısı 38.390 kişi, faiz oranı yüzde 59. Bugün, 2009 yılı itibarıyla bakıyorsak 2,7 milyar TL kredi kullandırılmış ve kullanan kişi sayısı 152.123 kişi ve faiz nispeti ne? Yüzde 6,5. Bu süreç içerisinde toplam kaç kişiye kredi kullandırılmış? 750 bin esnafımıza kredi kullandırılmış. Toplam kullandırılan kredi miktarı ne kadar? 15,8 milyar TL. Ha, ben krediyi ne kadar güzel bir şeydir diye anlatmak istemiyorum ama esnafımızın talep etmiş olduğunun karşılığını verebilen ve onun büyüme trendine destek vermeyi kendisine görev edinmiş bir siyasi otoriteyi de hiçbir şey yapmamış, esnafa gereken hassasiyeti göstermemiş gibi değerlendirmek bir anlamda haksızlık olur.

Şimdi, ben size başka birkaç tane daha örnek vermek istiyorum. Yaklaşık yirmi sene kadar önce, o zaman 60 kişilik bir iş adamı grubuyla Hannover Messe’yi ziyarete gittik. Hannover Messe dünyanın en büyük sanayi fuarlarından bir tanesi ve aynı dönemde de Almanya’nın en önemli görevlerinden, başındaki en büyük dertlerinden bir tanesi “Treuhand” denen, o gün özelleştirme kapsamındaki yapılan çalışmalarla ilgili çalışmaları da yerinde değerlendirmek için hem sanayi ve ticaret odalarıyla hem de “Treuhand” denen kurumun başkanıyla görüşmeye gittik. Treuhand kurumunun başkanı olan bayan bize “Aachen Belediyesiyle ilgili bir çalışmayı yerinde görmenizi tavsiye ediyorum.” demişti. Aachen de çok önemli ve kritik bir bölgedir; Almanya, Hollanda ve Belçika’nın birleştiği bir merkezdedir ve çok önemli sanayileşme çalışmasının yapıldığı bir yerdir. O bölgeye gittik ve Belediye Başkanı -sene 1991, bundan yirmi sene önce- bize dedi ki: “Arkadaşlar, siz yatırım yapmak istiyorsanız ben size sanayi ile ilgili altyapı, üstyapı, her türlü imkânımı açacağım. Bu çerçevede gelin burada yatırımınızı yapın, istihdam oluşturun, gerekli destekleri ve teşvikleri de verdireceğim.” Kim dedi bunu? Belediye Başkanı. Dedik ki: “Peki, güzel altyapıyı da verdin, tesisi de aldık, o da güzel; biz esnaf olarak, tüccar olarak daha büyümedik -çünkü yirmi sene önceyi konuşuyoruz- küçük ve orta ölçekli firmalarız, sizin bu belediyenizin içerisinde buralardaki ürettiğimiz ürünleri pazarlama şansızımız var mı?” Dedi ki: “Bir tek şartla. Bizim, cadde üzerinde belirlenmiş olan esnaf kriterlerimiz vardır yani burada üç tane konfeksiyon mağazası açabilirsiniz, burada bir tane fırın açabilirsiniz, bir tane boyacı açabilirsiniz, bir tane berber açabilirsiniz vesaire, nüfus orantılı olarak.” O zaman arkadaşlarıma dönüp dedim ki: “Esas esnaf planlaması bu demektir.” Bizim Türkiye’de yapamadığımız, esas gündeme gelmesi gereken konu budur. Türkiye’de biz, bilinçli, fizibiliteye dayanan, insanların kaynaklarını boşa heba ettirecek olduğu yatırımları planlayacak çalışmayı yapmak zorundayız. Ben bunun için TÜİK’le görüşme yaptım. Bakın “Nüfus katsayısına, millî gelirimize, bölgenin sanayileşmesine vesaireye göre bir esnaf kriterleri oluşturalım.” dedim. Bu kriterleri oluşturduğumuz zaman bunlara göre de gerekiyorsa müsaade vermeyelim, haksız rekabet olmasın.

Bizim kendi içerimizdeki insanlarımız haklı olarak şöyle yapıyor… Bana çok kişi geliyor gittiğim zaman, esnaf ve sanatkârlar “Sayın Vekilim, ben 30 bin lira bir emekli maaşı aldım. Benim çocuğumun da şu anda işi yok. Bu 30 bin lirayla ben de bir tane bakkal açmak istiyorum. Bana ne diyorsun?” diyorlar. Yahu 30 bin liraya zaten herkes bir bakkal açıyor! Olması gereken bakkal sayısı toplamda 50 taneyse, şu anda 500 tane. 500 tane bakkal birbirleriyle haksız rekabet içerisine girdiği zaman ne tüccarın parasını ödeyebiliyor ne toptancının parasını ödeyebiliyor ne de kendi itibarını devam ettirebiliyor. 30 bin de gidiyor, 30 binin üstüne 100 bin daha da bir de borçlanmayla karşı karşıya kalıyor.

Bakın TESK’in Genel Başkanı Bendevi Palandöken’le bundan iki üç hafta evvel konuştum, dedim ki: “Sayın Başkan, gel bir araya gelelim oturalım şu esnaf meselesiyle ilgili. Birinci yapacağımız iş şu olmalı: Gerçek esnaf raporlarını istiyorum sizden. İstatistikleri yeniden bir masaya yatıralım. Aktif olan, çalışan, şu anda gerçek anlamda ekonomiye katma değer üreten, size düzenli olarak aidatlarını ödeyen esnaf sayısını bir çıkartalım. Ondan sonra bunları da sektörel bazda bir değerlendirelim. Yani gerçek anlamda ne kadar küçük ölçekli market var, orta ölçekli market var, süpermarket var, manav var, kasap var vesaire var, bunların hepsini bir masaya yatıralım. İlk önce elimine edilmesi gereken esnafları eleyelim. Eledikten sonra geriye kalanlarla ilgili ciddi bir planlama yapalım. Bu planlamanın içerisinde kümelenme olsun, bu planlamanın içerisinde birlikte hareket edecekleri çalışmalar, bu planlamanın içerisinde istihdam politikaları olsun. Ortak kredi kullandırma ve ortaklıkların oluştuğu, belki de sıfır faizli kredilerle bunları değerlendirecek yeniden yapılanmalara gidelim.” İşte buradaki, bu önerideki esas soru bence bu. Yani öneri getirirken, tamam, esnafların sorunlarını masaya yatıralım, ama hangi sorunlarını masaya yatıralım? Fizibiliteye dayanmayan, kendi planı programı olmadan sadece komşusu Ahmet Efendi’ye istinaden yanına bir dükkân açmış kişiyi esnaf olarak değerlendirip onun problemini mi yatıralım, yoksa gerçek anlamda esnaflarımızı bir istatistiki veri çerçevesinde bir araya getirip o anlamda değerlendirecek bir çalışma mı yapalım? Esas bence gündeme getirilmesi gereken konuların başında bu geliyor.

Bu arada geçen haftaki konuşmalar içerisinde özellikle İzzettin Bey’in  söylediği bir cümleyi hakikaten önemsiyorum. İzzettin Bey demiş ki: “Anayasa’nın 173’üncü maddesinde çok açık bir şekilde belirtilen ‘Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır.’ hükmü toplumun önemli bir kısmını oluşturan esnafımızın değerini göstermektedir.” Evet doğru, ama burada bir eksik kelime var. Anayasa’daki eksik kelime “koruyucu ve destekleyici”nin yanında esasında “planlayıcı” demek lazım, esas eksiğimiz burada. Biz Parlamento olarak bu planlamayı yapabiliyorsak esnafımıza gerçek anlamda hizmetini veririz ve mühim olan onun yaşadığı problemleri çözücü değil, problemini yaşamadan önce tedbirlerini alan ve o insanlarımızın daha ziyade zararlarını ve ziyanlarını ortadan kaldıracak yönde bir çalışma yapmış oluruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onun için “Bir komisyon kuralım.” diyoruz.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamam, yani Sayın Şandır bu manada yapılacak değerlendirmeyi biz de masaya yatırabiliriz. Sizlerle beraber Sanayi Komisyonunda çalışma yaptık arkadaşlarla, buna geçen sene evvelki arkadaşlarınız da katıldı, Sapanca’da esnaflara yönelik çok özel bir toplantı yaptık, hatta -bakın esnafa verdiğimiz kıymet açısından- Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar Komisyonumuzun başına “esnaf” ifadesini de koyalım, esnafımızı da burada temsil edecek bir komisyonumuz olsun diye prensip kararı aldık, yazışmasını yaptık, fakat Tüzük gereği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…bu şekildeki bir değişikliğin yapılamayacağı konusuyla ilgili görüşüldü, yoksa esnafımızın derdiyle sizler ne kadar ilgileniyorsanız, ne kadar hassasiyet gösteriyorsanız hem sizler hem Cumhuriyet Halk Partisi, buna inanın bunu bilin ki biz de AK PARTİ olarak en az onun kadar gereken hassasiyeti gösteriyoruz. Ancak bu noktada ihtiyacımız olan bir şey varsa toplu olarak değerlendirme yapalım, sivil toplumları bir araya getirelim, TESK’i getirelim, efendim, diğer kurumlarımızı bir araya getirelim, masaya yatırdığımızda gelecek planlamalarıyla birlikte başlara gelebilecek problemleri bugünden çözücü tedbirleri alalım.

Bu mahiyette verilen önerinin gerçek anlamda doğruluk ifade etmiş olmasına rağmen yeniden planlanması açısından öneri karşısında sözlerimi belirtmiş oldum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayramoğlu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkanım, yanlış bilgilendirmeden dolayı söz istiyorum.

Sayın Konuşmacı, kullanılan kredilerin enflasyon oranlarıyla ilgili doğru bilgilendirme yapmamıştır. Konuşmamı…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sataşma yok Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir yanlış anlaşılma var.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir yanlış anlama var.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun, esnafın kullandığı kredi faizi ile enflasyon oranları arasındaki ilişkiyi değerlendirdiği ifadelerinin doğru olmadığına ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Ali Bey iş dünyasının içinden gelen kıymetli bir milletvekili. Dolayısıyla öneriye katılıyor. Tabii ki komisyon kurulmalı ki Ali Bey’in teklifleri de Milliyetçi Hareket Partisinin teklifleri de orada birleştirilerek o komisyonda bu işlere çözüm bulunmalı. Problemlerin varlığını da kabul ediyor AKP Grup Sözcüsü.

Dolayısıyla, gönül ister ki bu önerge burada kabul edilsin ve komisyon kurulsun ve o komisyonda CHP Grubu, AKP Grubu, MHP Grubu ortak komisyon olarak Parlamento inisiyatif alsın. Bizim de isteğimiz budur zaten. Eksik ve yanlış bilgilendirmeler ve gelecek planlaması orada söz konusu edilebilsin.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, Türkiye belli dönemlerde çalkantılı ekonomik hadiseler yaşamıştır, krizler yaşanmıştır. 2002’li yıllarda enflasyon oranının daima üçte 1 oranında devletin sübvanse ettiği krediler kullandırılmıştır esnafa. Enflasyon eğer yüzde 90’sa esnaf kredileri yüzde 60 civarında olmuştur ama bunun çok ateşli, yüksek ateşli ekonominin olduğu dönemlerde, günlük faizlerin çıktığı dönemlerde farklı rakamlar ortaya çıkmıştır ve tabii ki onlar ondan kaynaklanmıştır o farklı rakamlar, ama ortalama hep bugüne kadar o civarda olmuştur, yüzde 30 civarında devlet sübvanse ede gelmiştir.

Ben ümit ediyorum ki ve teklifim odur ki, eğer bu problemlerin varlığı kabul ediliyorsa, biz, Hükûmeti alaşağı etmek veya başka şey için değil, yol gösterici, yapıcı bir Parlamento inisiyatifi açısından bunu uygun görüyoruz. Geçmiş ve gelecek planlamasıyla ilgili Parlamentonun inisiyatif alması doğru bir davranıştır. Arkadaşlarımızın vicdanına bırakıyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

2.- (10/106) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisi lehinde, Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin esnaf ve sanatkârlarımızın yaşadığı sorunların tespitiyle çözüm yollarının bulunması için Meclis araştırması açılması talebinin gündeme alınmasıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öyle anlaşılıyor ki bu öneri… Daha önce perşembe günü de buna benzer bir önergeyi, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bir önergeyi birlikte tartıştık. Orada da yaklaşık, AKP sözcüsü arkadaşlarımız bu sorunların var olduğunu kabul ettiler çok net olarak. Görüyorum ki, bugün de aynı şekilde, Milliyetçi Hareket Partisinin bu doğrultuda vermiş olduğu önergenin doğru olduğunu, gerçekten esnaf ve sanatkârlarımızın birçok sorunlarının olduğunu, bu sorunların mutlaka çözülmesi gerektiğini kabul ediyorlar. Bu çok güzel bir şey. O hâlde, bu konuşmaların sonunda herhâlde, bu araştırma önergesinin gündeme alınmasıyla ilgili AKP Grubu milletvekili arkadaşlarımız lehte oy verecekler! Böylece de esnafımızın ve sanatkârımızın sorunlarını masaya yatıracağız.  AKP sözcüsü arkadaşımızın da ifade ettiği gibi… Onun da çünkü bir sürü önerisi var, gerçekçi birtakım önerileri var, eksikleri bildiğini söylüyor, bu iş kolunun içinden geldiğini söylüyor ve bu sıkıntıları onların da ilaveleriyle, katkılarıyla hep birlikte Parlamento olarak masaya yatırarak çözümlerini bulacağız diye düşünüyoruz. Herhâlde öyle olacak, herhâlde bu önergeyi kabul edeceğiz ama değerli arkadaşlar, bugüne kadar aslında, AKP milletvekili arkadaşlarımız bu ve buna benzer, bu doğrultuda birtakım önerilere, önergelere katıldıklarını ifade etmelerine karşın ne yazık ki oylama aşamasında ret oyu vermişlerdir; bunun örnekleri vardır. Geriye dönüp baktığımız zaman hiçbir muhalefet partisinin bu tür araştırma önergelerine AKP’li arkadaşlarımızın olumlu yönde oy verdiklerine tanık olmadık ama bugün tanık olacağımızı düşünüyorum.

Biliyorsunuz, değerli arkadaşlar, bütün siyasi partiler vatandaşın, insanlarımızın refah ve mutluluğu için kurulur ve o doğrultuda programlarını hazırlayarak hizmet vermeye çalışır ama biraz önce de ifade ettiğim gibi, ne yazık ki, Adalet ve Kalkınma Partisi yani önünde “adalet ve kalkınma” ifadesi olan iktidar partisi, bugüne kadar, hiçbir biçimde, bu Parlamento çatısı altında muhalefetle ne bir uzlaşma ortaya koymuştur ne de ulusumuzun, yurttaşlarımızın refah ve mutluluğu adına bir yasa çıkartabilme fırsatını ortaya koyamamıştır. Bugüne kadar bu Parlamento çatısı altında AKP’li arkadaşlarımızın ısrarları ve sayısal çoğunluğuyla aslında vatandaşlarımızın, ulusumuzun çıkarları, menfaatleri doğrultusunda değil ne yazık ki AKP’lilerin kendi yandaşları, kendi bakanları…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Çok ayıp! Çok ayıp!

ALİ KOÇAL (Devamla) – …kendi milletvekilleri ve kendileriyle birlikte hareket edenler lehinde yasalar çıkmıştır bu Parlamentoda; bunu hepimizin bilmesi gerekiyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir tane örnek verebilecek misin? Bir tane örnek ver. Ayıp bir şey ya!

ALİ KOÇAL (Devamla) – Vatandaşın lehinde bugüne kadar bir tane yasa çıkmamıştır.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Ayıp ya, ayıp!

ALİ KOÇAL (Devamla) - Örneğin, siz bakın, burada, bu Parlamentoda, iktidara geldiğinizden bu yana yirmi defa İhale Yasası’nı değiştirdiniz. Doğru mu arkadaşlar? Yirmi defa bu İhale Yasası niye değişti acaba? Neden değiştirdiniz bu yasayı bu kadar? Yani siz, bir İhale Yasası’nı, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bir İhale Yasası’nı düzenleyemiyor mu?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Somut bir bilgi varsa açıkça konuşun, ezbere konuşmayın.

ALİ KOÇAL (Devamla) - Yirmi kere, İhale Yasası’nı burada değiştirdiniz, kendi kafanıza göre, kendi yandaşlarınızı korumak amaçlı…

AHMET YENİ (Samsun) – Örnek ver, örnek…

ALİ KOÇAL (Devamla) - İhaleleri kendinize yönlendirebilme amaçlı…

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Ön yargılardan kurtulun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ KOÇAL (Devamla) - …ve ihalelerdeki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri örtbas etmek amacıyla yirmi defa değiştirdiniz.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Oraya çıkan, iftira, yalan… İftira, yalan… Ayıptır ya!

ALİ KOÇAL (Devamla) - Her değiştirdiğinizde de yeni birilerini affettiniz, yeni birilerini ödüllendirdiniz.

AHMET YENİ (Samsun) – İftiraya devam ettin.

ALİ KOÇAL (Devamla) -  Bu eğer iftiraysa, iftira olduğunu çıkar burada söylersiniz Beyefendi.

AHMET YENİ (Samsun) – Belgeli konuş.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Belgeyle konuşuyorum… Belgeyle konuşuyorum… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Ayıptır ya…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ KOÇAL (Devamla) – Burada, yine benden önceki AKP konuşmacısı arkadaşımız diyor ki: “Biz dönemimizde şu kadar milyon kredi verdik, değişik değişik zamanlarda.” İyi, verdiniz de bu krediler geriye döndü mü? (AK PARTİ sıralarından “Döndü.” sesleri) Sayın milletvekili, bu krediler geriye döndü mü?

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Neye dayanarak konuşuyorsun?

ALİ KOÇAL (Devamla) - Örnek veriyorum ben size, somut örnek veriyorum.

Zonguldak’ta on yedi tane kredi kooperatifi vardır, on yedi tane kredi kooperatifinin on iki tanesi bankaya borçlarını ödeyemediği için kapalıdır. Sadece beş tanesi şu anda faaliyet gösteriyor.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Olabilir.

ALİ KOÇAL (Devamla) - Hani nerede? Hani nerede? Geri döndü mü?

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Zonguldak’ı niye örnek veriyorsun?

ALİ KOÇAL (Devamla) - Bir örnek veriyorum. Türkiye’ye bakın, Türkiye’de aynı şekilde. Bunları gelin, burada söyleyin.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Zonguldak’ı niye örnek gösteriyorsun? Seksen bir tane il var, bir tane il yok ki!

ALİ KOÇAL (Devamla) - Esnaf sorunlarını hep birlikte görüşeceğiz, hep birlikte masaya yatıracağız, hep birlikte çözüm arayacağız ama lütfen, AKP iktidarı samimi olsun, samimi.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Siz kendinize bakın, kendinize!

ALİ KOÇAL (Devamla) - Samimiyetini ortaya koysun, kaçmasın oradan buradan.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Sen kendine bak!

ALİ KOÇAL (Devamla) - Millet menfaatine olan şeylerden kaçmasın. Sadece kendi menfaatlerini düşünmesin, ülkenin çıkarlarını düşünsün…

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Git aynaya bak sen!

ALİ KOÇAL (Devamla) - …ülke insanlarının çıkarlarını düşünsün, o şekilde gelsin, burada tavrını ortaya koysun.

Değerli arkadaşlar…

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Aynaya bak, aynaya!

ALİ KOÇAL (Devamla) – Evet, aynaya bakın. Bu halkın size güveni kalmamıştır, bu halk sizden şikâyetçidir, bu yaptıklarınızın hiçbir tanesini bu halk kabul etmiyor. O nedenle de zaten sinirlisiniz, o nedenle taşkınsınız, o nedenle ne yaptığınızın farkında değilsiniz. Başbakanınız başta olmak üzere oraya buraya saldırıyorsunuz.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Seçimde görürsün, seçimde! 

BAŞKAN – Sayın Ataş, lütfen.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Her gün yeni bir şey gündeme getiriyorsunuz. Her gün sizin menfaatinize olan şeyleri gündeme getiriyorsunuz…

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Ayıptır, ayıp!

ALİ KOÇAL (Devamla) – …vatandaşın menfaatine olan hangi şeyi gündeme getirdiniz bugüne kadar? Bugünkü yaptığınız gibi yine… Bugün buyurun işte, esnafları konuşuyoruz, sanatkârları konuşuyoruz. Milleti fakirleştirdiniz, anasını ağlattınız milletin. Millet “Yakamızdan düşün.” diyor, size beddua ediyor. Sizden diyor… “Allah belanızı versin.” diyor vatandaş sizin için. (AK PARTİ sıralarından “Allah senin belanı versin” sesleri)

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Allah senin belanı versin.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Ayıp, ayıp.

AHMET YENİ (Samsun) – Seçim sonuçlarına bak.

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Ve giderek, değerli arkadaşlar, sürekli milletin kafasını karıştırıyorsunuz, sürekli. Sürekli milletin kafasını karıştırıyorsunuz. Her gün yeni bir şey getiriyorsunuz gündeme. Akşam rüyaya yatıyorsunuz, sabah aklınıza geleni, rüyada gördüğünüzü ortaya koyuyorsunuz…

AHMET YENİ (Samsun) – Biraz da rüya siz görün be!

ALİ KOÇAL (Devamla) – …veya uzaktan gelen talimatlarla, aldığınız talimatlarla birtakım şeyleri gündeme getiriyorsunuz. Kendi iradenizle hiçbir şeyi bugüne kadar gündeme getiremediniz. Zaten Hükûmetin artık iradesi miradesi de kalmamıştır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yok ya!

ALİ KOÇAL (Devamla) – “Hükûmet iradesi” diye bir irade kalmamıştır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Allah, Allah!

ALİ KOÇAL (Devamla) – Artık başkaları uzaktan kumandayla “Otur” diyor size, oturuyorsunuz; “Kalk” diyor, kalkıyorsunuz!

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Allah, Allah.

ALİ KOÇAL (Devamla) –  Evet, iktidara gelirken “işsizlik” dediniz “yoksulluk” dediniz “yolsuzluk” dediniz.  İşsizlik; herkes biliyor. Yoksulluk; had safhada, herkes fakirleşti, fakirleşti. Siz kendi yandaşlarınıza bakmayın, sizin 25 tane bakanınız var; 25 tane bakanın 26 çocuğu, 26 tane çocuk orada burada büyük iş sahibi olmuş! Başbakan, daha dün, çocuklarını okutmak için oradan buradan kredi alıyordu. Ne oldu ya! Başbakan birdenbire nasıl zengin oldu ya?

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Neye dayanarak söylüyorsun?

ALİ KOÇAL (Devamla) –  Siz bunu hiç kendinize sormuyor musunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kimin çocukları ne iş yapmış? Niye ezbere konuşuyorsun, somut örnek ver.

ALİ KOÇAL (Devamla) –  Hiç kendinize bunu sormuyor musunuz?

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Belgen varsa konuş.

ALİ KOÇAL (Devamla) –  Bu bakanlarınız ne yaptı? Bu bakanlarınızın çocukları, hepsi iş adamı oldu. Nasıl iş adamı oldu  bunlar ya? Allah aşkına bunu kendinize hiç sormuyor musunuz?

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Belge koy ortaya.

ALİ KOÇAL (Devamla) –  Demiyor musunuz ki “Ya bu millet…” Kalkıp siz kendiniz diyorsunuz ki… “Yetim hakkını kimseye yedirmem.” diyor Başbakan, “Yetim hakkını kimseye yedirmem.” diyor. Çok güzel, bravo, aferin, alkışlayalım. Kim yiyor yetim hakkını ya? Yetim hakkını yiyen Başbakanın kendisi değil mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Utan! Utan!

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Ayıptır, ayıp!

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Yakışıyor mu?

ALİ KOÇAL (Devamla) - Daha dün çocuğuna burs alırken oradan buradan, yetim hakkı... Tekel işçisine hakkını vermemek, çalışana hakkını vermemek, işçiye hakkını vermemek; esnafa, sanatkâra hakkını vermemek yetim hakkı yemek değil midir? Ona buna memleketin fabrikalarını, limanlarını, varlıklarını, yer altı, yer üstündeki zenginliklerini satanlar yani sizler yetim hakkı yemiş olmuyor musunuz?

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sen hangi dünyada yaşıyorsun?

ALİ KOÇAL (Devamla) - Bunlar kimin malı? Kimin malını kime sattınız? Bu, yetim hakkı yemek değil midir?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Resmen saçmalıyorsun, resmen.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Ali Bey, kimi itham ediyorsun?

ALİ KOÇAL (Devamla) - Onun için, bu yaptıklarınızı bir daha gözden geçirin, bu yaptıklarınızı değerlendirin.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Millet gözden geçiriyor, merak etme.

ALİ KOÇAL (Devamla) - Milletin iki eli sizin yakanızda olacak, kurtulmanız asla mümkün değil. Seçim bölgelerinize bile gidemeyeceksiniz.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Biz her gün seçim bölgesindeyiz, sen merak etme.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Evet, umarım gidersiniz!

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Sen kendi iline bak.

ALİ KOÇAL (Devamla) - Bu arada şunu da unutmayın: Bakın, bu memlekette KİT’leri, enerji KİT’lerini mahvettiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ KOÇAL (Devamla) – ...enerji KİT’lerini tarumar ettiniz. Enerji KİT’lerinin tamamı borçlu, bankalara borçlu.

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Ne anlarsın sen?

ALİ KOÇAL (Devamla) - Faiz karşılığında borçlu. Bankalara sürekli enerji KİT’leri faiz vererek kendilerini idame ettirebiliyorlar, maaşlarını verebiliyorlar. Çünkü enerji KİT’lerinin hazineden alması gerekenleri bugüne kadar bu Hükûmet ödememekte ısrarlı, ödemiyor bunu. Peki, nereden, hangi bankalardan bu krediler alınıyor? Hangi bankalara faiz veriliyor acaba? Kimin parasını kime veriyorsunuz? Bu verdiğiniz faizleri nasıl veriyorsunuz? Kime veriyorsunuz bu faizleri?

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – İş adamına...

ALİ KOÇAL (Devamla) - Çok değerli arkadaşlar, bu söylediklerimi bir daha dikkatlerinize sunuyorum. Bir daha bunları değerlendirin ve akşam eve gittiğiniz zaman şöyle bir oturun, aynanın karşısına geçin “Doğru mu yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz?” diye bir daha kendinizi değerlendirin.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçal.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Siz kendi sözlerinizi değerlendirin, kendi sözlerinizi.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, Sayın Konuşmacı, partimize, grubumuza ve Hükûmetimize hakaret etmiştir, haksız saldırıda bulunmuştur. Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sabırlı olmalıyız, sakin olmalıyız. Gerçekten hep söylüyoruz, hepimiz söylüyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarının en üst noktada muhafazası için herkesin elinden gelen gayreti göstermesi gerekiyor. O nedenle sabırlı olmalıyız… (CHP sıralarından “Önce Başbakan” sesleri)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -…ve bunu sağlarken biraz önceki konuşmacının yaptığı gibi provokasyon kokan ve seviyesi son derece düşük konuşmalar yapılmaması gerekiyor değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bütün bunlara rağmen, bütün bu provokasyon kokan, içi boş, anlamsız konuşmalara rağmen bizim sabırlı olmamız gerekiyor değerli arkadaşlar, sabretmemiz gerekiyor.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Rica ederim, bu konuşmaya “içi boş” denir mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, eğer elinizde bir deliliniz, ispatınız varsa çıkın burada somut olarak konuşun, afaki şeyler söylemeyin.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bir sürü var.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – O noktaya gelirse, herkes herkesi suçlar ve genel olarak ortaya koyduğunuz o iddiaları ispat edemezseniz müfterisiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Müfterisiniz…

Dağarcık boş değerli arkadaşlar, dağarcık boş! Dağarcık boş olduğu için genel ve ispatı da mümkün olmayan iddialar ortaya atıyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yalan mı söylediği? Kredi almadı mı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Olsa içinde bir şey çıkar konuşur, burada söyler değerli arkadaşlar. Yok. Onun için, kesinlikle bütün bu hakaretleri, iftiraları reddediyoruz ve katlayarak iade ediyoruz kendilerine değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Başbakanın avukatı mısın?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – AKBİL’den bahset!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Elbette siyasette son kararı millet verir. Ne derseniz deyin, 2007 seçimlerinin hemen öncesinde de benzer laflar atılıyordu… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …“Milletin karşısına çıkamayacaksınız.” deniyordu ve 2007 seçimlerinde millet kanaatini çok net olarak ortaya koydu, önümüzdeki 2011 seçimlerinde de koyacak. Ama milletimizin kim için beddua ettiği, kimi sevip sevmediği şu rakamlardan belli: 1978’den beri Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olmamış değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sizin gibi iş birlikçi olsaydı, olurdu.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu millet Cumhuriyet Halk Partisini 1979’dan beri iktidar yapmamış, doğru mu? Doğru. Yani milletimizin kanaati bu. Milletimizin kanaati sandıkta. Siz ne derseniz deyin.

Bakın değerli arkadaşlar, esnafla ilgili olarak Halk Bankasından 2003’ten itibaren verilen, Halk Bankasının verdiği kredi –ki çoğunluğu da esnafa verilen krediler- batak oranı yüzde 1’in altında değerli arkadaşlar, yüzde 1’in altında! Yani Halk Bankasının esnafa verdiği kredi dönme oranı, önceki dönemlerle kıyaslanamayacak kadar yüksek. Onu söylüyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kaç defa yeniden yapılandırmaya girdi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Esas 2002’den önce, yani AK PARTİ hükûmetlerinden önce esnaf aldığı krediyi ödeyemiyordu. Nasıl bunu biliyoruz? Halk Bankasının YDK raporlarıyla ortaya konulmuş, çıkmış olan rakamlarından yola çıkarak söylüyoruz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Şimdi ortada esnaf mı var? İflas edenler, intihar edenler…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Daha önce yüzde 95’e çıkmış… Halk Bankasının batak oranı, kredi oranı yüzde 95’e çıkmış değerli arkadaşlar! Halk Bankasında borcunu ödeyemeyen kimdi 2002’den önce? Ağırlıklı olarak esnaf.

Esnafın edebiyatını yapıyorsunuz sadece. Samimi değilsiniz. Samimi olan bu şekilde hareket eder. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Üç dakika vermiştim ben size, teşekkür ederim Sayın Canikli.

Sayın Birinci, sisteme girmişsiniz, ne hakkında?

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Kürsünün dili ve vücut dili hakkında.

BAŞKAN – Bir dakikalık bir sürede lütfen tamamlayın.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin, kürsüde konuşan hatiplerin vücut diline ilişkin açıklaması

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kürsüde olan arkadaşlarımızı dikkatle takip etmeye çalışıyorum. Bu arada vücut dilimiz konusunda dünyanın bazı parlamentolarının kaideleri üzerinde de bir çalışma yaptım. Avustralya’da elinizi işaret edip kimseye konuşamazsınız; suçtur, meclisten çıkarılıyorsunuz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Başbakana…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başbakana verdin mi, Başbakana?

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben kuralları söylüyorum dünyada. Bunun örnekleri var.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu çalışmanızdan Başbakana verdiniz mi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,  lütfen…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – İkincisi…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Damarı patlarcasına konuşuyordu burada Başbakan.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Arkadaşlar, bunu ben sadece muhalefet milletvekillerine söylemiyorum, kendimize de söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Birinci herkes için söylüyor, kural ilan ediyor.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Önemli olan, temiz bir dil ve o dili destekleyecek kendi içinde mütenasip, mevzun bir vücut dili kullanmaktır. Hiç kimse elini kullanamaz. Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

2.- (10/106) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisi aleyhinde konuşmak üzere Malatya Milletvekili Sayın Mücahit Fındıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Bence konuşma Mücahit Bey!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Mücahit Bey, nasıl aleyhte konuşacaksın? Sen de Ali Bey gibi lehte konuş!

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Peki efendim.

Ben bir fıkrayla başlayayım: Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bir gün bir topluluğun içerisinde adamın bir tanesi bir hikâye anlatıyor -kurbanı anlatacak- Hazreti İbrahim’in hikâyesini anlatıyor: “Bir gün -Hazreti Nuh’un oğlu olmuyordu- Hazreti Nuh Allah’a yalvardı, bir çocuk istedi. Hazreti Nuh’a Allah bir tane kız çocuğu verdi. Onu da on bir yaşında Allah yoluna feda etmesi gerekiyordu. Onun üzerine de tam bunu yaparken meleklerden İsrafil geldi, yanında da bir tane keçi vardı, onu aldı, bunu verdi…” diye, böyle, hikâyeyi anlatıp gidiyor.

Hikâyeyi anlatırken yanındakine -cemaatte de aklı başında biri var- iki de bir dönüp diyor ki: “Öyle değil mi?”, “Öyle değil mi?”

Şimdi, adamcağız da “Yahu, sen anlattın ama o Hazreti Nuh değildi, Hazreti İbrahim’di; kız değildi, erkek çocuğuydu, adı da İsmail’di; gelen melek İsrafil değildi, Cebrail’di; gelen keçi değildi, koyundu; ben senin lafını düzelteyim de neresini düzelteyim?” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalnız, bu olay da hikâye değil. Siz bunu anlattınız da, hikâye değil. Mücahit Bey, hikâye değil. Hikâye olarak tanımlarsak olmaz, bu hikâye değil, inancımız o.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Şimdi, ben lafı düzelteyim de, arkadaşlarıma destek vereyim de… Önce şu: Lafı bir düzeltelim bakalım. Yani bunun neresinden başlamak lazım?

Şimdi, elbette esnafın problemleri var, esnafın problemlerini kimse inkâr etmiyor çünkü yaşayan bir hayat, esnaf hayatı da yaşayan bir hayat, problemleri de şartlar içerisinde gelişerek devam ediyor. Ancak bugün burada konuştuğumuz şey şu: Esnafın problemlerini tartışmıyoruz, teknik olarak şunu bir kere iyi öğrenmemiz lazım ki biz bugün gündemi tartışıyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Gündeme alın da tartışalım. Gündeme alınmasını istiyoruz tartışmak için.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Bu konuyu gündeme alalım mı almayalım mı diye tartışıyoruz, esnafın problemi var mı yok mu diye tartışmıyoruz. Bir kere bu, gündeme alınıp alınmamasıyla ilgili bir tartışmadır. Onun için de bugün sıra itibarıyla gündeme alınmasının aleyhinde söz almış, burada bu ölçüler içerisinde konuşacağım.

Yine, şunu hiçbir zaman unutmamak lazım, Mevlânâ’nın güzel bir sözü var: “Gök gürültüsünün nebatata bir faydası yoktur. Nebatata faydası olan yağmurun kendisidir.” Dolayısıyla, esnafın konusunu da konuşurken çok gürültü yapmanın bir anlamı yok, rakamlara bakıp esnafın nereden nereye geldiğini görmemiz lazım, esnafın hangi boyutlarda olduğunu görmemiz lazım.

Değerli arkadaşlar, demin arkadaşımız “Bizim dönemimizde enflasyonun altında biz kredi veriyorduk.” dedi. Bende şimdi kredi notları var, yüzde 59; 2002 yılında enflasyon oranı yüzde 30 veya 32 idi. Dolayısıyla, bunu bir kere düzeltelim. Yani, baştan düzeltmeye başlayalım. Esnaf 2002 yılında enflasyon oranının 2 katı ölçüsünde faiz ödüyordu. Şimdi, 2002 yılından sonra esnafın biz problemlerini önümüze aldık, bunun için bir araştırma komisyonu kurulmasına falan da ben şahsen gerek görmüyorum, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunda Ticaret ve Sanayi Komisyonunda hakikaten gerek Hal Yasası ile ilgili, esnafın ve sanayinin problemleriyle ilgili, çok kıymetli arkadaşlarımızla birlikte çok değerli çalışmalar yaptık, bunun keyfini de yaşadık. Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşlarımızla, Milliyetçi Hareket Partisindeki arkadaşlarımızla çok güzel çalışmalar yaptık, alt komisyonlarda da çok güzel çalışmalar yaptık ve yine, esnafımızla ilgili de komisyonlarımızda biz gerekli çalışmaları yaparız. Grupların önerdiği, gerçek anlamda önerdiği öneriler varsa onları komisyonla-rımızda gene alır, çalışırız ve esnafımızın, sanayicimizin lehine olan şeyleri değerlendiririz ve öneri olarak da orada tartışırız diye düşünüyorum.

Şimdi, tabii, gürültünün bir faydası yok, yağmurdan bahsetmek lazım dedim. Şimdi, 2002 yılından sonra kredi faiz oranlarının düşürülmesine yönelik girişimlerimizle birilikte kullanılan kredi miktarları artmış. Yani 1,5 milyon esnaf ve sanatkârdan 790 bini aktif olarak kredi ve kefalet kooperatifleriyle kredi kullanmış. 2009 yılı sonu itibarıyla, kredi ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullanılan kredi miktarı 2,7 katrilyondur; 159 milyon liraydı, 159 trilyondu yeni rakama çevirirsek, 2,7 katrilyon. 2010 itibarıyla da toplam kredi limiti 3,4 katrilyon liraya çıkarılmıştır yani daha evvel 5 milyar lira civarında kullanılan kredi bugün 50 milyar lira limitine çıkarılmıştır. Size bir örnek ola-rak, kredi faizleriyle ilgili, 59’dan 6,5’a düşmüştür.

Değerli arkadaşlar, esnaf arkadaşlarımızdan 10 milyar lira kredi kullanan bir kardeşimizin, bir esnaf arkadaşımızın tam dört yıl sonra ödeyeceği para 11 milyar liradır, dört yıl boyunca ödeyeceği faiz yalnızca 1 milyar lira.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Kredi alamıyor artık, faiz ödemesine gerek yok.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Kredi almasını… Şöyle söyleyeyim: Bakın, daha evvel BAĞ-KUR’a borcu olanlar, sicile takılmış olanlar, bunlar kredi kullanamıyordu…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Hâlâ kullanamıyorlar.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – …ama bizim yaptığımız düzenlemelerle BAĞ-KUR’a borcu dahi olsa kredi kullanabiliyorlar.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Kullanamıyorlar.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Kesinlikle kullanıyorlar.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Senin telefon açtığın esnaf kullanıyordur.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Dolayısıyla, sicil affını bu Parlamento çıkardı, o sicil affı marifetiyle de bu kredileri kullanıyorlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Telefonunu ver de vatandaş sizi arasın.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Efendim “Kredi kullandırılan kooperatifler battı.” dedi bir arkadaşımız. 2002 yılında 402 kooperatif faaliyetteymiş, 2010 yılında 816 kooperatif faaliyette ve toplam 2 kat artış var sayı itibarıyla. Verilen kredi toplamı 153 milyon liraymış, 2010 itibarıyla 3,6 milyar lira, toplam 24 kat artış var. Üzerinde kredi bulunan ortak sayısı 63.500’müş, 246.802’ye çıkmış, tam 4 kat artış var. Kredi limiti 5 milyarmış, toplam 50 milyara çıkmış, tam 10 kat artış var. Faiz oranı yüzde 59’muş, şimdi faiz oranı yüzde 6,5’a düşmüş ve aşağı yukarı yüzde 10’u nispetine geliyor eski faiz oranının yani 10 kat aşağıya düşmüş.

Değerli arkadaşlar, esnafımızın bundan sonra da yanında olmak hepimizin görevi. Esnaf aynı zamanda toplumun orta kesimidir, orta direğidir. Bu, AVM’lerle ilgili yasa taslağı zaten hazırlandı. Komisyonumuzdaki değerli arkadaşlarımızla bu AVM yasasını da değerlendirirken özellikle esnaflarımızı da koruyacak ve kollayacak şekilde bir düzenlemeyi yine biz, Komisyonumuzda el birliğiyle yapabiliriz.

Rakamlar ortada. Dolayısıyla, ben tekrar şunu söylüyorum deminki o büyük söze nispeten: Gürültünün ve boş kalabalığın topluma, esnafa bir faydası yok, faydası olan bu kredi limitleridir. Elbette, bu kredi limitlerinde uygulamada bazı problemler varsa bunların üzerine gitmek gerekir. Aynı zamanda, KOBİ’ler marifetiyle de 3 katrilyona yakın, orta ölçekli imalatçı sanayicimize de krediler kullandırılmıştır, 25 milyar lira destek kredileri kullandırılmıştır, ihracat kredileri kullandırılmıştır. Bu süreç içerisinde, IMF olmadan Türkiye kendi plan ve programıyla, Hükûmet kendi plan ve programıyla… 2009 krizi, işte, teğet mi geçti; burada çok açık ve net görüyoruz. Esnafımızın yanında, tüccarımızın yanında Hükûmetimiz yer almıştır.

Ben, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Fındıklı.

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergenin oylamasından evvel yoklama talebi vardır.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkanım, ben kısaca bir açıklamada bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Önce şu yoklamayı bir bulalım, ondan sonra size de soracağım.

Sayın Şandır, Sayın Uzunırmak, Sayın Özdemir, Sayın Bal, Sayın Doğru, Sayın Çirkin, Sayın Akkuş, Sayın Yıldız, Sayın Tankut, Sayın Şafak, Sayın Asil, Sayın Işık, Sayın Sipahi, Sayın Enöz, Sayın Akçay, Sayın Kalaycı, Sayın Akcan, Sayın Torlak, Sayın Varlı, Sayın Durmuş.

Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Grup önerisini oya sunduktan sonra sizi dinleyeceğim Sayın Uzunırmak.

VII.- ÖNERİLER  (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

2.- (10/106) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı, İslam inancında bugün vacip olan kurbanın “bir hikâye” olarak nitelemesini yapmıştır. Bu konuyla ilgili bir aydınlatma yapmak istiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Allah aşkına ya! Bunun ne alakası var? Bu sataşma nerede Sayın Başkan? Yani bu kadar da kötüye kullanmaması gerekiyor.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –  Ben Müslüman bir milletvekiliyim. Ne demek sataşma yok? Yani bir Müslüman milletvekiline sen diyorsun ki senin inanç temelini oluşturan, vacibi oluşturan bir konuyu “hikâye” olarak nitelendiriyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani, Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –  …bir sataşma söz konusu değil.

BAŞKAN – Bir saniye…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama herhangi bir sataşma, hakaret yok. Her konuşmacının her cümlesine cevap verilmez ki!

BAŞKAN – Şimdi, bakın, Sayın Canikli ve Sayın Uzunırmak, yani ben dinleyeceğime göre, birbirinizle değil, benimle konuşursanız…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, eğer…

BAŞKAN – Şimdi bu söyledikleriniz zaten kayda giriyor. Onun için tane tane…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, kayda girmesi değil…

BAŞKAN – Hayır, bir saniye…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – …buradan vatandaşın da duyması gerekiyor. Buradaki kaydı vatandaş duymuyor. (AK PARTİ sıralarından “Aaa!” sesleri)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Burası reklam yeri, şov yeri değil Sayın Başkan.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu arkadaşımızın onu, oradan, “hikâye” olarak anlatmasını vatandaşımız dinledi.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sen vatandaşla mı konuşuyorsun?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Ben bir Müslüman milletvekiliyim. Dolayısıyla, benim inancımı burada sadece “hikâye” olarak niteleyemez. İslam inancında vacip oluşturan kurbanın bir gerekçesidir o.

AHMET YENİ (Samsun) – Anlaşılmıştır.

BAŞKAN – Tutanaklara geçti ama iki dakika süre içerisinde lütfen tamamlayın, yeni bir gerilime ve sataşmaya yol açmadan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Malatya Milletvekili M. Mücahit Fındıklı’nın, İslam inancında vacip olan kurbanı “bir hikâye” olarak nitelemesine ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

İnanıyorum ki Sayın Konuşmacı Arkadaşımızın maksadını aşan bir sözü oldu veya çok dikkatli kullanmadığı bir ifade oldu. O da niteliklerini bildiğimiz bir arkadaşımızdır ama ben vatandaşımızın duyması açısından söz aldım, teşekkür ediyorum.

İslam inancının kurban vacibini oluşturan önemli bir olaydır Hazreti İsmail’in olayı.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Hazreti İbrahim…

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) – Hazreti İbrahim…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Hazreti Süleyman’ın, Hazreti İsmail’in olayı bir hikâye değildir. (AK PARTİ sıralarından “Hazreti Süleyman değil” sesleri)

Bu arada şunu ifade etmek istiyorum değerli milletvekilleri: Türk insanına, Türk esnafına kredilerin yüksek oranda kullandırıldığından söz ediliyor. Yüksek oranda kullandırılan krediler esnafın durumunun rahat olmasını gerektirir, büyüme için kullanılması gerekir. Oysa bugün, ya borçlar yeniden yapılandırılarak ya varlık satışları yapılarak ya da borçlarımız bir başkasından borç alarak kapatılarak… Esnafın arasına indiğinizde göreceksiniz ki bu süreç devam ettirilmektedir. Onun için, ben inisiyatif almanızı istiyorum ve doğru bilgilenmenizi istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

3.- (10/466, 10/474, 10/496) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                                        10.02.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun, 10.02.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim

                                                                                                        Hakkı Suha Okay

                                                                                                                Ankara

                                                                                                       Grup Başkanvekili

 Öneri :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/466, 474 ile 496) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul'un, 10.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen’e aittir.

Buyurun Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sağ olun, çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben bugün -eğer milletvekillerim izin verirse- bütün grupların grup başkan vekillerine teşekkür etmek istiyorum. Yani çocukları kayıp olan aileler bugün Meclisimizi ziyaret ettiler. Bunların çocukları uzun süredir kayıp ve kayıp olmaya devam ediyor; yeni yeni çocuklar kayboluyor ya çalınıyor ya da kaçırılıyor. O ailelerin dernekleri, kendileri, kadınlar, çocuklar bugün bizleri ziyaret ettiler. Önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Hakkı Suha Okay’a gittik. Kendileri bu konuda çok duyarlı. Kişi olarak da parti olarak da Cumhuriyet Halk Partisi çok duyarlı biliyorsunuz. Meclis araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili kanun teklifleri var, komisyon önerileri var, gündem dışı konuşmaları var. O bakımdan bu konuyu gündeme getirdik bugün. Bir komisyon kurulması için ailelerin de talepleri doğrultusunda kendisi Parlamentoya getirdi ve onun üzerine söz aldım, konuşuyorum. Çok teşekkür ediyoruz hem Cumhuriyet Halk Partisine -hem onun üyesi olan bir milletvekili olarak- hem de Sayın Hakkı Suha Okay’a.

Yine Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural’a gittik, onları da ziyaret ettik. Basının, medyanın önünde Sayın Oktay Vural da Milliyetçi Hareket Partisi adına bu önergeye destek vereceklerini, komisyonun kurulacağını, bu insanların gözyaşlarının dineceğini, dinmesi gerektiğini… Elleri buraya kadar uzanıyor, bundan sonrasını devletin, Parlamentonun yapması gerektiğini, aynı düşünceyle o da kabul etti. Kendisine de teşekkür ediyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna ve Grup Başkan Vekiline teşekkür ediyorum.

Daha sonra, Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekiline gittik, Suat Kılıç karşıladı bizi. Çok teşekkür ediyorum hem kendisine hem grubuna. Suat Bey de basının, medyanın önünde bunu destekleyeceklerini ve böyle bir komisyonun kurulması gerektiğini söylediler. Bu bakımdan ben burada bulunan bütün milletvekillerine ve bütün gruplara, kaybolan çocukların adına, birisi bulunsa bile o aileler adına hepinize sonsuz teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki bugün burada kurulacak, burada bugün olmazsa yarın kurulacak; önemli değil.

Bu işin, sevgili arkadaşlarım, siyaseti olmuyor, acıların siyaseti olmuyor. Bu insanlar ağıtlarla yaşıyorlar. Ölüsü olan bir gün ağlıyor ama kaybı olan günlerce ağlıyor –delisi olan derler ama- kaybı olan günlerce ağlıyor, o insanların gözyaşları dinmiyor. Hepsi ağıtlarla gidiyorlar.

Burada, Kemal Demir’in bir sözü vardı, bir türkü olmuştu, yıllardır yaşadığımız gibi. İzin verirseniz onun bir bölümünü size okuyayım. Bir ananın söylediği gibi:

“Bir kuzu da taş dibinde meliyor,

Firkati de dağı taşı deliyor,

Komşular da bulamamış geliyor,

Yitirdim yavrumu yol kenarında.

 

Dağlara saldırdım seyipler gibi,

Anası ağlıyor geyikler gibi,

Ne dereler koydum ne de taş dibi,

Yitirdim yavrumu yol kenarında.

 

Yavrum ateşine nasıl durayım,

Ya ben seni nerelerde bulayım,

Atatürk'e bir telgraf vurayım,

Yitirdim yavrumu göl kenarında.

Müjdesine gerekirse canımı vereyim.” diyor, feryat ediyor analar, feryat ediyor babalar.

Sevgili arkadaşlarım, devletin açıklamasına göre, yaklaşık 1.657 tane çocuğumuz kayıp; 14 bin çocuk kayıp ama bir kısmı bulunuyor, bir kısmı bulunamıyor. 1.657 tane hayat hikâyesi, 1.657 tane dram, 1.657 tane gözyaşı. Ölüsü olan, dediğim gibi, bir gün ağlıyor ama kaybı olan günlerce ağlamaya devam ediyorlar.

70 milyon Türkiye’yiz sevgili arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; 70 milyon Türkiye, 2 bin tane çocuğuna sahip çıkamazsa inanın yazıklar olsun bize, 2 bin tane çocuğuna sahip çıkamazsa. Satıcılar, seyyar satıcılar, taksiciler, postacılar, esnaflar, trafik polisleri, millî piyangocular, gezici meslek kuruluşları, bu mesleği yapan bütün kuruluşlar, eğer bunlar el ele verirse, bu çocukların resimlerini, bu çocukların isimlerini, adlarını biz Parlamentoda kuracağımız bir komisyonla unutturmazsak… Bir ana bize emanet etti, geldi, grup başkan vekillerimize verdi, dedi ki: “Bizim gücümüz yok, kolumuz buraya kadar, ayağımızın dermanı buraya kadar. Kibritlerin üzerine çocuklarımızın resimlerini yaptık, bedava dağıtıyoruz ancak bu kadar.” Bütün grup başkanlarıma verdi bunları, “Buradan da gösterir misin?” dedi. Avrupa’nın her tarafında böyle promosyon eşyalara çocukların resimleri, isimleri yapıştırılıyor. Bunun yanında, çocukların süt, içecekleri… Eğer süt varsa çocukların mamalarının üzerlerine kaybolan çocukların… Böyle bir öneride, eğer milletvekili arkadaşlarım bu öneriyi kabul ederlerse, bu öneriden çıkacak komisyon raporlarını eğer bu şirketlerin kuruluşlarına verebilirsek, bu çocukların mamalarının, sütlerinin, kibritlerin üzerlerine çocukların resimlerini yapıştırabilirsek, inanın, bu 2 bin çocuktan 1 tanesini bulsak bile o 2 bin tane eve bayram geliyor. Samimi olarak söylüyorum. “Bundan sonra da kaybolmasın.” diye feryat ediyorlar. Çoğu da diyor ki: “Bizim çocuklarımız, yavrularımız zaten kayboldu, zaten yoklar. Günlerce gözyaşı döküyoruz. Keşke mezarını bulsak, toplu bir mezar olsa da toprağına elimizi sürsek, yüzümüzü sürsek; keşke dokunsak, keşke kucaklayabilsek.” diyorlar. Çoğu kaçırılmış çocuklar. “Bizim elimiz kolumuz buraya kadar; bundan sonra bütün gücümüz Parlamento, Parlamentodan yardım istiyoruz.” diye feryat ediyorlar.

Sevgili arkadaşlarım, bunların çoğu yoksul çocuklar. İnsanların çocukları İnternet kafelerine gidiyorlar. İnternet kafelerinde çocuklar kandırılıyor, çocuklar aldatılıyor. Bir kısmı, yoksulluktan gidiyor, evden kaçıyor ama bunların çoğu kaçırılan çocuklar. İşsiz ailelerin çocukları, sahipsizlikten bir kısmı, sahip çıkamadıkları için bakkallara giderken gece elinden tutup götürüyorlar. Bir tanesini, Zeynep’i… Çocuk sabahtan beri ağlıyor, diyor ki: “Etrafı çevrili, güvenlik içerisinde bulunan bir siteden çalınıyor çocuklar.” Göçten, kaçırma, kaçırılma… Organ mafyası ciddi boyutlarda bu çocuklara saldırıyor. İnsan ticareti yapanlar, fuhuş sektöründe bu çocukları alıp ortadan kaldırıyorlar. Bu kaybolan çocukların, 2 bin tane çocuğun hemen hemen yarısı kız çocuğu sevgili arkadaşlarım, yüzde 40’ı. Dilencilik yaptırıyorlar, hırsızlık yaptırıyorlar. Bütün bunların önüne geçecek tek güç sizde. Bunu bilin diye söylüyorum, bunu samimi olarak, yüreğimden gelerek söylüyorum. Parlamento sahip çıkarsa biz bunun altından kalkarız. Yeter ki Parlamento sahip çıksın. Hepimiz çoluk çocuk sahibiyiz, Allah kimseye evlat acısını göstermesin, hiç kimseye! Samimi olarak söylüyorum, çok zordur. (CHP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlarım, inanın, samimi olarak söylüyorum. Bir kısmı tabii, bu garip aileler koşuyorlar, yardım ediyorlar, devletin bunlara sahip çıkması için çaba sarf ediyorlar, çile çekiyorlar. Ama inanın bu 2 bin tane çocuğun, 1.600 küsur çocuğun yarısı da devlet yurtlarından gidiyorlar. Devlete teslim ediyorlar , analar, babalar çocuklarını veriyorlar, diyorlar ki: “Koru.” Maalesef, bu Çocuk Esirgeme Kurumları Türkiye’nin en büyük ailesiydi bir zamanlar, gurur duyardık biz bu Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumuyla. Allah aşkına, ne oldu bu Kuruma ya; ne oldu, merak ediyorum yani! Sayın Başbakandan rica ediyorum, alsın bu Bakanını sorsun, desin ki: “En büyük ailesiydi, herkesin gurur duyduğu bu Kuruma ne oldu? Ne oldu da bu Kurum değişti? Bu çocuklar bu Kurumlardan niye kaçıyorlar? İşkence mi görüyorlar, ıstırap mı çekiyorlar; dövüyorlar mı, sövüyorlar mı yoksa bunların hayat şartlarını beğenmiyorlar mı?” Bu çocuklarımızın bir kısmı, yarısı buradan gittiği için, bana göre bu Komisyon kurulursa eğer bu Kurumları da inceler.

Biz milletvekilleriyiz, kurumlarda bürokratlar ne olursa olsun, kim olursa olsun, kime yakın olursa olsun bizim için mühim olan bir ananın gözyaşının dinmesi. Öyle değil mi arkadaşlarım? Bizim için mühim olan bir çocuğun bulunması değil mi? Bizim için mühim olan bir organ mafyasının, çocuk tacirlerinin, bizim için mühim olan hırsızlık yaptırmak için çocukları kaçıranların bulunması değil mi? Onun için, biz el ele verirsek neleri yenmeyiz biz? Ne kanunlar çıkarmadık… Karşılıklı atıştık, birbirimize küstük, bağırdık, bazı yerde hakaret ettik ama eninde sonunda bizi büyük millet yapan şey acılara ortak göğüs germemizdir. Bizi Türk milleti yapan, büyük Türk milleti yapan şey insanlığımızdır, onurumuzdur; bizim geriye dönüp baktığımız zaman çocuklarımıza, atalarımıza, özümüze sahip çıkmaktır. Bu insanlar boyunlarını büküp gelmişler. Bir kuş gelmiş, bir çalıya konmuş, kışlarsanız gidecekler, kaçar gider ama sahip çıkarsanız, korursanız, kollarsanız, onlara sıkı sıkı sarılırsanız, sarılırsak hep beraber biz bu yaraları sararız; inanın, samimi olarak söylüyorum biz bu yaraları sararız, bizim önümüzde hiç kimse duramaz diye düşünüyorum.

Sevgili arkadaşlarım, tabii, çocuklar üç yıl evvel kayboluyor, dört yıl evvel kayboluyor, on yıl evvel kayboluyor, on beş yıl evvel kayboluyor. Yüz güncelleştirme diye bir olay var. Çocukların resimlerini söylüyorum. Yani 1997’de kaybolmuş ama şimdi gelmişiz 2010’a. Belli bir süre sonra tabii bu çocukların yüzleri değişiyor, şekilleri değişiyor, büyüyorlar, şekilden şekle giriyor ama biz aileler çocuklarımızı hep eski resimleriyle arıyoruz. Adli Tıp buna büyük destek veriyor. Parlamentoda böyle bir komisyon kurulduğu zaman, komisyon emniyet müdürlerini de harekete geçirirse… Devletin elinde bunları böyle, bu duruma getirecek büyük teknolojiye sahibiz. Komisyonun kurulmasının nedenlerinden bir tanesi de bu. Yaptırım gücümüz bizim güçlü olduğu için biz bunları yaptırabiliriz. O kaçırılan çocukların ilk günkü resimlerini, ilk günkü konumlarını alır, on yıl da geçse, on beş yıl da geçse bu yüz güncelleşmesiyle çocukları bugünkü hâllerine az da olsa getirebiliyoruz. Bakın işte bu yavrular ana kucağı bekliyor.

Tamamen bizim elimizde sevgili arkadaşlarım, tamamen bizim elimizde. Milletvekilleri burada el kaldırdığımız zaman hangi kanunlara biz “Evet.” demedik. Biz nelere “Evet.” dedik hep beraber. Karşı görüşte olsak bile Türkiye'nin gerçeğiyse, çocuklarımızın geleceğiyse, ailelerinin yüreklerindeki yaralar kalkacaksa, bir ananın gözyaşı dinecekse biz hangisine “Evet.” demedik.

Ben bütün milletvekillerinin bu konuda duyarlı olduklarına kesin inanıyorum ve bu komisyona destek vereceğinizi kesinlikle düşünüyorum. Reddedecek hiçbir arkadaşım yoktur diye düşünüyorum, yıllardır sizinle beraber politika yaptığımız için söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – İnanın, yine söylediğim gibi bu çocukların çoğu yoksul, kız çocukları kaçırılıyor. Parası olanların bir kısmı dedektif tutabiliyorlar. Parasını veriyorsunuz, dedektif tutuyorsunuz, dedektif tuttuğunuz zaman iz sürerek bir kısmını bulabiliyorsunuz ama yoksul ailelerin çocukları… Bırakın kendi çocuklarını aramayı, iş de bulamıyorlar, işinden de çıkıyorlar. Birisi diyor ki Rizeli birisi: “Karım hasta gelemiyor. Ben çocuğu aramak zorunda kalıyorum. Ya karıma bakacağım evde, yüreğine indi, ya çocuğuma bakacağım.” Bir tanesi de diyor ki: “Kızımı kaçırdılar, bana her gün telefon ediyorlar, tehdit ediyorlar, para istiyorlar.” Bir tanesi: “Gel de şu pisliğini -çok özür diliyorum, buradan söylüyorum- al da götür.’ diyor.” diyor. “Benim kızıma ‘pislik’ diyenin Allah belasını versin.” diye feryat ediyor sabahtan beri, ağlıyor sevgili arkadaşlarım. Samimi olarak söylüyorum, sabahtan beri ağlıyor ve bu bakımdan biz bu yüreklere birazcık, bir nebze olsun su sıkabilmek için, bir nebze olsun onları rahatlatmak için sizlerden rica ediyorum.

Bu konuda hepimiz duyarlıyız biliyorum; bu önergeye destek verirseniz, bu komisyonu kurarsak inanın bu emniyeti, basını, medyayı… Basına da burada çok teşekkür ediyorum, eksik olmasınlar. Basınının, medyanın baskısıyla, milletvekillerinin sağduyusuyla, bürokratları harekete geçirerek, polisi harekete geçirerek, o görevi yapan uzmanları harekete geçirerek biz bunları buluruz diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sevigen.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Teşekkür edebilir miyim?

BAŞKAN – Ettiniz.

Teşekkür ederim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Desteğiniz için de şimdiden teşekkür ediyorum, sağ olun, eksik olmayın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici. (BDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, son yıllarda ülkemizde çocuk kaçırılmaları âdeta yıl yıl artırılarak devam ettiriliyor. Son dönemde yine, Urfa’nın Halfeti ilçesinde 20 tane çocuk köy köy gezilerek toplanıyor ve ta Sırbistan’a kadar götürülebiliyor.

Bir zamanlar -hâlen de bölgede öyle- hayvan tüccarları köy köy gezerdi, tüccar, hayvan alırdı, götürürdü. Maalesef bölgede çocuklar pazarlanıyor, alınıp Sırbistan’a kadar götürülüyor. Ülkemizi yöneten Hükûmetimiz bu konuda maalesef duyarsız kalıyor.

Çocukların aileleriyle hemen gittim, görüşmeler yaptım. Çocukların bir kısmı iş vaadiyle, üstüne para verilerek gittiklerini söylüyorlar. Neden yaptıklarını sordum, en acısı buydu: “Bu ülkede bize iş olanağı tanınmıyor, işsiziz, açız, yoksuluz, evlatlarımızı, on dört-on beş yaşındaki evlatlarımızı Avrupa’ya gönderiyoruz, belki orada 3-5 kuruş kazanır ve kendisinin yaşamını idame eder…” Bu daha acı bir olaydır. Bunun sorumlusu da bilfiil bugün AKP Hükûmetidir.

Yine, değerli arkadaşlar, kayıp çocuklarla ilgili partimizin bir araştırma önergesi vardı. Buna göre, bugüne kadar 1.592 çocuk kayıp.

Şimdi, ülkemizde yıllardan beri süregelen kayıp olaylarına her geçen gün bir yenisi eklenmektedir. Geçen mayıs ayında Muş’un Bulanık ilçesinde on bir yaşındaki Nurullah Daşkın, eylül ayında Diyarbakır’da sekiz yaşındaki Leyla Baykuş, aynı ay içerisinde Kayseri’nin Talas ilçesinde on bir yaşındaki Türkan Ay, sekiz yaşındaki Ahmet Tekin ve yedi yaşındaki Dilruba Tekin kaybolmuşlardır. Bu tarihe kadar hâlen de bu çocuklar bulunmamıştır. Nitekim, Urfa’nın Viranşehir ilçesinde bir çocuğu kaçırmak üzereyken halk  tarafından yakalanan çocuk tacirleri sorguları yapıldıktan sonra tutuklanmış ancak kaçıran şahıs “Ben çocuğu sevdim. Para verecektim, bakkala götürecektim, şeker alacaktım.” diye… Böyle de bir ifadeyle karşılaşıyoruz. Doğrusu, bu konunun araştırılmasına acilen ihtiyaç vardır.

Yine, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bölgede farklı çocuk sorunları da var. Sayın Başbakanımız, Filistin’de taş atan çocuklara şöyle bir yakıştırma yapmıştı: “Küçük generaller” demişti ama kendi ülkesinde on dört yaşındaki çocuğa on beş yıl, taş attığı için, ceza veriliyorsa bunu kendi vicdanına bırakıyoruz, kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz. Bu çocukların bölgede bizzat devletin uyguladığı şiddet politikalarının hâkim olduğu bir ortamda bırakın çocuk haklarından faydalanmaları, aileleri ve kendilerine yaşam hakkı bile tanınmamıştır, ama ne yazık ki yine AKP döneminde çıkarılan, 2005 yılında çıkarılan ve yürürlüğe giren TCK ve CMK ile ayrıca 2007 yılında değiştirilen TMK yasalarıyla, âdeta, demokratik talepleri dile getiren insanların ve çocukların insani yaşam talepleri şiddet yöntemleriyle bastırılmaktadır.

Şimdi, bir taraftan “Demokratik açılımlar yapıyoruz.” diyeceksiniz, bir taraftan da taş attı diye binlerce çocuğu cezaevine tıkacaksınız. Bunun demokrasisi nerede, bunun açılımı nerede, bunu sormak gerekiyor.

Yine, Sayın Başbakan, geçmiş tarihlerde bölgede şunu söylemişti... Demokratik taleplerini dile getiren kitleyle güvenlik güçleri arasında zaman zaman çatışmaların olduğu bilinmektedir ama Sayın Başbakan, âdeta, güvenlik güçlerine “vurun, öldürün” lafı söylemişti, “Kadın da olsa, çocuk da olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni gerekli yerde yapacaklardır.” demişti. Bununla da kalmadı Sayın Başbakan, şunu söylemişti: “Hâkimlerimiz, savcılarımız gerekeni yapacaklardır.” Evet, “Öldüremediğinizi de tutuklayın.” talimatı veriyordu. Bu, demokratik bir ülkede bir başbakanın söylemine denk düşmez. Bir başbakan ve hükûmet bu ülkede yaşayan herkesin can güvenliğinden sorumludur. Ülkede yasalar varsa, çıkarırsın yasaların karşısında yargılarsın. Ama gün geçmiyor ki, bölgede… Gerçekten 3.500 köyün boşaltılması sonucu Diyarbakır’a, Hakkâri’ye, Van’a, Mardin’e yerleşmiş insanların işi yok, aşı yok, demokratik taleplerini dile getirdikleri zaman da şiddetle karşılaşıyorlar.

On binlerce insan 90’larda Kuzey Irak’a geçti; şu anda orada yaşamaktadırlar, mülteci kampında, Mahmur Mülteci Kampında. Onların gidiş sebebi neydi? O çocukların bir kısmı metropollere geldi, İstanbul’a, İzmir’e, Adana’ya, Mersin’e, bir kısmı Diyarbakır’a geldi. Anneleri öldürülmüştü, babaları tutuklanmıştı, zindanlara atılmıştı. O çocukların büyüdüğü psikolojiyi siz yaşasaydınız acaba ne derdiniz?

Onun için, değerli arkadaşlar, kayıp çocuklarla ilgili ve yine Türkiye'nin bir bütün sorunu olan, bütün çocukların sorunuyla ilgili acilen Meclisimizin el atması gerekiyor. Çocuklarımızı cezaevlerinden çıkarmamız gerekiyor. Sağlık, eğitim sorunlarını bizzat yakın tarihlerde çözmemiz gerekiyor. Yoksa, ülkeyi kaosa götürecek durumdasınız. Bölgede her gün insan hakları harap ediliyor.

Değerli arkadaşlar, yine bölgede bir gazetenin araştırmalarına göre “Taş atan çocuk davalarında eski DGM’leri arar hâldeyiz.” diyorlar. Evet değerli arkadaşlar, bakınız, rakamlarla devlet güvenlik mahkemeleri on üç yılda 2.601 çocuktan 624’ünü mahkûm etmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yine, sadece son dört yılda 2.400 çocuktan 175’i ceza almış ve birçok dosya da çocukların ceza alması için Yargıtay ve yerel mahkemelerde bekliyor.

Bunun için sizden, en az 90 kuşağı, 95 kuşağına kadar bölgede yaşayan çocukların psikolojilerini, yaşam durumlarını göz önüne alarak, bir an önce bu çocuklarımızın salıverilmesi, demokratik yaşama dâhil edilmesini talep ediyoruz.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Binici.

Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin lehinde, İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çocuk kayıplarının nedenleri ve bu kayıpların önlenmesi için alınacak tedbirler konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin gündeme alınması konusunda lehte söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Ramazan Bayramı’nda Kayseri Talas ilçesinde, âdet üzere şeker toplamak ve el öpmek için evlerinden ayrılıp mahallelerinde kaybolan Dilruba, Ahmet ve Türkan için milletçe içimiz yandı ve bu çocuklardan hâlen hiçbir haber yok.

Evet değerli milletvekilleri, tabii, Dilruba, Türkan ve Ahmet gibi onlarca çocuk. O ailelerin yerine kendimizi koyarak bir empati yapalım. Bizim için çocuklar çok önemli. Her şeyimizi adadığımız ve belki de hayatımızı ortaya koyabileceğimiz çocuklarımız bir şekilde kayboluyor ve bir haber alınamıyorsa bu hepimizi düşündürmelidir değerli milletvekilleri.

Evet, onlarca çocuğumuz kaçırılıyor ve evden kaçmak zorunda kalıyor. Her gün farklı illerden gelen kayıp çocuk haberleri yüzünden toplumsal bir korku yaşamaya başladık. Bu konu bir kamu güvenliği konusu olarak ele alınmalıdır değerli milletvekilleri ve öyledir. Her ne kadar kamu güvenliği konusunda çok değişik kurum ve kurumlar arasındaki uyum çok önemli olmasına rağmen maalesef bu Hükûmet döneminde kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluk ve kurumlar arasındaki çatışmanın tezahürleri her konuda olduğu gibi bu konuda da kendini gösteriyor. Her ne kadar Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bir zafiyetin olduğunun göstergesi olarak yüce Mecliste görüşülmekte iken yani bir koordinasyon eksikliği olduğu ifade edilerek Hükûmetin PKK açılımına “İşte, devlet tarafından, devlet politikasıdır.” ifadesine bir kılıf hazırlanmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiş olmasına rağmen konumuz bu olmadığı hâlde tekrar bunu hatırlatmak istedim çünkü kamu kurumları arasında da bu koordinasyonsuzluk, bu ilişki ve bu birlikte çalışma özelliği ve ahengi her geçen gün kaybolduğu için bunu da buradan hatırlatmak istedim.

Değerli milletvekilleri, çocuklarımız, biliyorsunuz daha erken yaşta ergin olsa da on sekiz yaşını doldurmamış kişi “çocuk” olarak kabul ediliyor. Şimdi, çocuklarımız kaçırılıyor veya kendi isteğiyle kaçanlar “kayıp çocuk” olarak ifade ediliyor. Maalesef, maalesef hâlen kurumlar arasında ve mevzuatımızda “kayıp çocuk” tanımı yapılamamıştır ve bu “kayıp çocuk” tanımı yapılamamasından kaynaklanan sıkıntılar yaşanmaktadır ve kayıp çocuk konusunda ilgili kurumların vermiş olduğu istatistiki rakamlar birbirleriyle örtüşmemektedir, birbiriyle uyum göstermemektedir.

Evet, çocuklarımız ya evladı olmayan veya çocuğu olmayan, ruhi bozukluğu olan kişiler tarafından kaçırılabiliyor ya cinayet için yani bir aileden, bir sülaleden intikam almak üzere kaçırılabiliyor; fuhuş için, evlenme vaadiyle kaçırılabiliyor; dilendirmek amacıyla kaçırılabiliyor; organ ticareti konusuyla ilgili kaçırılabiliyor; cinsel istismar, çocuk pornosu, pedofili yüzünden olabiliyor. Yine, uyuşturucu tüccarlarının, çocukları kullanmak üzere kaçırdığı da biliniyor; kullanılmak üzere, kapkaç, gasp ve yankesicilik için yine kaçırılabiliyor; ideolojik olarak terörde kullanmak üzere kaçırılabiliyor.

Bunlar hepimizin bildiği gerçekler ama çok geniş kapsamlı ve istatistiki verileri de ele alarak ve her geçen yılın istatistikleri ortaya konularak bunların iyi değerlendirilmesi, bu kaçırılma sebeplerinin ve kaçırılma yönünde gelişmelerin iyi değerlendirilerek bir analiz yapılmasının önemi de ortadadır.

Kendi isteğiyle kaçan çocuklar da var. İşte, yoksulluk sebebi, aile içi geçimsizlik, şiddet, hasımlardan kaçma, şöhret ve macera arama, İnternet  konusunda yanlış yönlendirme konularında da veya sağlık sorunları olarak zekâ ve doğal afetlerle kaybolanlar, özürlü, akıl hastaları da maalesef, kayıp çocukların sayısını artırıyor.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde Çocuk Hakları İzleme Komitesi oluşturuldu. Çocuk Hakları İzleme Komitesi 8 milletvekilinin oluşturduğu ve çocuk hakları konusunda çalışmalar yapan, daha çok gönüllülük esasına dayalı bir Komite. Bu Komitenin gündem maddelerinden biri de kayıp çocuklar konusu idi ve kayıp çocuklarla ilgili, bu Komitenin, hem SHÇEK Genel Müdürü (Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü) hem Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Müdürlüğünün yetkilileri ve Çocuk Şubesinin yetkilileri, aynı zamanda Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığında bu konuyla ilgili araştırmacıları dinlemesi neticesinde, bu kurumlar arasındaki irtibatların yeterli derecede olmadığı ve kayıp çocuklarla ilgili bir veri tabanının maalesef bugüne kadar oluşturulamadığını ve bu veri tabanında analiz yapabilecek ve nedenleri, niçinleri üzerinde durabilecek sağlıklı bir yapılanmanın olmadığını görmekten de üzüntü duyduğumu burada ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinin uhdesinde bir araştırma komisyonu oluşturulmasının önemi çok büyük. Çünkü bu meselenin, her geçen gün, kamu güvenliği olarak ve toplumsal derin yaralar açacak bir mesele olmasından dolayı, bu konunun bir an önce bir araştırma komisyonu kurularak çok geniş çapta araştırılmasının önemini buradan bir kere daha sizlere hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, her ne kadar kurumlar olarak, Başbakanlık ASAGEM, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu olarak bir protokol imzalanmıştır bundan bir-bir buçuk ay önce. Kayıp çocuklar ulusal bilgi sisteminin oluşturulması ve ilgili kurum ve kuruluşlar arası iş birliği ve koordinasyonunun sağlanması konusundaki bu protokol için daha yeterli, yani çalışmalarını düzenleyebilmek… İmzalanmıştır bu protokol, faydalı bir çalışmadır, ama bu protokolün ve mevzuatta yapılacak olan değişikliklerin ele alınabilmesi için bir Meclis araştırması açılmasının ve bir altyapının oluşturulmasının çok önemli olduğunu bir kere daha vurguluyorum ve bu konunun gündeme alınmasını ve çocukları kayıp olan ailelerin bir an önce çocuklarına kavuşmasını ve bu acılarının dinmesini -buradan saygılarımla onları da selamlayarak- bulunmasını temenni ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarımız, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre bugün Danışma Kurulunu toplantıya çağıran muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımızın, grup başkan vekillerinin verdikleri önerge çerçevesinde görüşmelerimize devam ediyoruz.

Aslında, bizim, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı ilk günden itibaren, yani 3 Ekim 2007 tarihinde, 23’üncü Dönemin başladığı andan itibaren aldığımız bir Danışma Kurulu önerisi var. Danışma Kurulu önerisinde, salı günlerini denetim konularına ayırmak, salı ve çarşamba günleri de bir saat sözlü soruları görüşmek üzere bir karar aldık. Ne zaman? İki buçuk seneye yakın bir süre önce aldığımız karar çerçevesinde.

Siyasi partiler, muhakkak ki bu görüşlerini, önerilerini her zaman gündeme getirebilirler. İç Tüzük’ün bu şekilde kendilerine verilmiş bir hakları olduğunu düşünüyorum ancak İç Tüzük, siyasi partilerin bazı meseleleri gündeme getirmekte zorlandığı, engellemelerle karşılaşıldığı takdirde kendilerine verilen bu imkânı kullanma amacıyla yapıldığını var sayarak, düşünerek iyi niyetle ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kısır çekişmelerle değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi daha önceden belirlenmiş konularla oyalanması, engellenmesi amacıyla değil, sadece iyi niyetle, gündemdeki çok önemli bir konuyu tartışmak amacıyla Danışma Kurulunun toplantıya çağrılıp, eğer birlikte hareket edilemezse grup önerileri hâlinde getirilmesini ifade ediyor.

Bakınız, ilk defa 22’nci Dönemde Danışma Kurulu önerileri hep burada görüşülmeye başlanmış. Biz, daha önce Danışma Kurulu önerileri nasıl oluyor diye bir inceleme yaptık. 21’inci Dönemde altı yedi siyasi partinin olduğu bir süre içerisinde, Danışma Kurulu önerileri üzerinde konuşulmadan, sadece iktidar partisinin önerilerinin gerekçeleri ne olduğu anlatılır ve lehte-aleyhte oylarla birlikte devam edermiş. Ama İç Tüzük’ün hangi maddesiyle ilgili olduğunu pek bilemiyorum. Çünkü 19’uncu maddede, eğer Danışma Kurulu arasında oy birliği sağlanamazsa görüşmesiz oylanacağı ifade edilmesine rağmen, biz, burada, 22’nci Dönemde başlattığımız, ki iyi niyet ilişkileri çerçevesinde başlattığımız o zamanki Cumhuriyet Halk Partisinin grup başkan vekili olan arkadaşlarımızla birlikte “İlk defa sizin öneriniz konuşulsun, ondan sonra iktidar partisinin önerisi konuşulsun…” Niye? O konuyla ilgili muhalefet partisinin önerilerine tartışma imkânı sağlansın amacıyla yapılan bir durumdu. Fakat herhâlde Parlamento tarihinde ilk defa grup önerileri çerçevesinde Parlamentonun asıl gündeme geçemeyip de kapatıldığını biz 23’üncü Dönemde görüyoruz. Başkanlık Divanının bu konuyu incelemesi, irdelemesi gerekir. Eğer bunlar grup önerisi olarak geliyorsa, bunun da bir önerge çerçevesi içerisinde değerlendirilmesi lazım. Yani geliş sırasına göre okutulup, aykırılık sırasına göre de işleme alınması gerekir. Bizim, iyi niyet çerçevesinde, iki partili bir sistemde gösterdiğimiz iyi niyet çerçevesinde ana muhalefet partisinin ve diğer siyasi partilerin kendi konularıyla ilgili meseleyi gündeme getirme noktasındaki uzlaştığımız sürecin bugün istismar edildiğini, kötü bir şekilde kullanıldığını üzülerek ifade ediyorum. Açıkçası, Başkanlık Divanına tekrar bunu ifade ediyorum. Bu yapılan işlemin tekrar gözden geçirilerek önerge anlamında alınıp, en aykırı ve geliş sırasına göre değerlendirilip, oylandıktan sonra gündeme geçilmesinin doğru olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi… Konuşan arkadaşımız da gerçekten güzel, olumlu bir konuşma yaptı; Sayın Sevigen’e de buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Önergesinin başlangıcında 21 Eylül 2009 tarihinde Ramazan Bayramı’nda Kayseri’de kaybolan 3 çocukla ilgili gündeme gelen meseleyi anlattı. Bakınız, Tekin ailesinden 2 yavru kaybolmuş, Ay ailesinden de 1 yavru kaybolmuş. Bunlardan bir tanesi 11 Ocak 2002 doğumlu, daha yedi yaşını doldurmamış. Bir tanesi doğum gününden bir gün önce, 22 Eylül 2003 tarihli, altı yaşında, bir gün sonra doğum günü olacak yavru kaçırılmış. Öbürü de 4 Kasım 1999 doğumlu. Bununla ilgili, polis teşkilatının, emniyet teşkilatının yaptığı inceleme çerçevesinde, 21 Eylül tarihinde akşam 17.14’te çocukların kaybolduğuyla ilgili hem görgü tanıklarından hem ailenin ifadelerinden hem de MOBESE kamera kayıtlarından 17.14 itibarıyla kaçırıldığı, kaybolduğu şeklinde bir kanaate ulaşılmış. Aynı gün aile, 23.30’da, ailenin oturduğu Talas İlçe Emniyet Müdürlüğüne müracaat etmiş, “Bizim çocuklarımız bayram ziyaretleri sırasında şu saate kadar gelmediler.” diye o Talas İlçe Emniyet Müdürlüğüne müracaat etmiş. Demek ki altı saatlik bir gecikme sonucunda Emniyet Müdürlüğü derhâl aramalara başlamış. Biz, hem Sayın Emniyet Müdürümüzden hem Sayın Kayseri Valisinden, değerli arkadaşlarımızın bu konuyu gündeme getirmeleriyle birlikte, ne tür aramalar yapıldığını araştırdık. Değerli konuşmacı arkadaşlarımız da ifade ettiler, kaçırılan çocuklar kaçırıldığı takdirde nerelere gidebilirler? Kırsal alanlarda aramalar yapılmıştır. Bizim Kayseri’mizde “Yamula Barajı” dediğimiz bölgede, o bölgedeki yerleşim alanlarının tamamında, Talas ilçesinde mahalle üzerindeki bütün evlerde aramalar yapılmış, çocukların kaçırıldığı tarihten itibaren on gün önce Kayseri’ye gelen, MOBESE kameralarıyla teyit edilmiş araçlar Kayseri’yle ilgili çıkışlarında hangi yerlere gitmişler; başka vilayetlerde de aramalar yapılmış. Yine, on gün öncesinden başlamak üzere Kayseri’ye uçakla gelen insanların hangi şartlarda, ne zaman terk ettikleri ve bunlarla ilgili gittikleri yerde aramalar yapılmış. Yine, ailenin şikâyeti üzerine, bir ilimizin plaka numarası verilerek “Biz bu plakadan şüpheleniyoruz.” demişler, hem o ilde hem de Kayseri ilinde araştırmalar yapılmış, o konuda da herhangi bir sonuca ulaşılamamış. Organ ticaretiyle ilgili yedi yaş ve üzerindeki çocukların tüm Türkiye’deki üniversitelerde organ ticareti, organ nakli yapılıp yapılmadığı ile ilgili araştırmalar yapılmış, bir noktaya ulaşılamamış. Sayın Bal’ın ifade ettiği pedofili ile ilgili çocukların izlenmesi konusunda da 7 şüpheli bulunmuş, o konuda da araştırmalar yapılmış, henüz bir sonuç alınamamış. Bir de bunların organ ticareti olmasında, bütün üniversitelerde kadavra olarak kullanılıp kullanılmadığıyla ilgili araştırmalar yapılmış, bir sonuca ulaşılamamış ve son beş yıl içerisinde ölen sıfır-on bir yaş grubundaki çocuklar ve nüfus müdürlüğünde eğer nüfus cüzdanları değiştirildiyse bunlarla ilgili de araştırmalar yapılmış ama bulunamamış. Bu hepimizi ziyadesiyle üzüyor. Ümit ediyorum, inşallah en yakın zamanda bu araştırmaların sonucunda bir şeyler bulunacak ve kederli aile, üzgün aile sevince boğulacaktır.

Değerli arkadaşlar, biraz önce burada konuşma yapan… Şunu da ifade etmek istiyorum: Bu konuda biz de bir araştırma önergesi verdik. Ben siyasi parti gruplarına buradan teklif ediyorum: Salı günü Danışma Kurulunda toplanalım, bu konuyla ilgili araştırma komisyonu kurulmasına karar verelim ve salı günü de kaybolan çocuklarla ilgili hem bizim önergemiz, eğer diğer siyasi parti gruplarının önergeleri varsa onların önergeleri, yoksa önerge vermek isteyen, bu konuda fikirlerini beyan etmek isteyen arkadaşlarımız varsa önergelerini versinler, salı günü bunu gerçekleştirelim, yapalım. Ama lütfen, rica ediyorum, gündemi tıkamak için, Türkiye Büyük Millet Meclisini tıkamak için bunları yapmayalım.

Dün Sayın Şandır’la bir konuşma yaptık, dedik ki: “Bugün sözlü soruları gündeme alalım ama önergeleri çekelim.” Şimdi saat 5. 13’te başladı, 17 oldu, dört saattir konuşuyoruz. Bugün denetim günümüz olmamasına rağmen bu önergeleri getiriyoruz. Yarın, rica ediyorum, önergeleri getirmeyin, gündemimizi götürelim ama salı ve çarşamba günleri bizim denetim günleri ve sözlü sorular konusundaki kanaatlerimizi, aldığımız kararları devam ettirip götürelim.

Buraya çıkan arkadaşlarımızın da hassasiyetleri çok ölçülü bir şekilde kullanmaları lazım. Buradan da söylediğimiz sözü, ağzımızdan çıkanı da kulağımızın duyması lazım. Umarım yanlış anlamışımdır, kayıtlardan, tutanaklardan çıkartıp Sayın Başkanlık Divanının, Başkanlık makamının bu konuyu incelemelerini istirham ediyorum. BDP adına konuşan sayın konuşmacı “Sayın Başbakan güvenlik güçlerine talimat veriyor: ‘Vurun, öldürün.’ talimatı veriyor…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “…Hâkimlere de talimat veriyor: ‘Eğer polislerin öldüremediği varsa onları da tutuklayın.’ diye talimat veriyor.” Bu hangi izanın ürünüdür, hangi aklın ürünüdür, hangi vicdanın ürünüdür?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Öyle ifade edilmedi Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Eğer öyle bir ifade yoksa buradan, Türk milletinden özür dilemesi gerekir, aksi hâlde bunların tutanaklardan çıkarılması gerekir.

Taş atan çocuklarla ilgili, doğru, önemli bir hassasiyet. Ama daha dün bir belediye otobüsüne o çocuklar kullanılarak molotof kokteyli atılmış, içindeki 17 vatandaş canını zor kurtarmış. Yine taş atan çocuklar kullanılarak, kan davasında kullanıldığı gibi, töre cinayetlerinde kullanıldığı gibi terör eylemlerinde bu yavrular kullanılarak Serap yavrumuzun ölümüne, onun hayatını kaybetmesine sebebiyet verilmiştir. Açıkça vicdanımıza sormamız lazım, bu çocukları kullanırken, o çocuklara on yıl, on beş yıl ceza verilirken hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Onların analarının, babalarının yerine kendinizi koyup, korkutarak, tehdit ederek terör örgütünün elinde oyuncak olan o yavruların mahkûm olması ve polisle karşı karşıya gelmesinde hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu önergenin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

AYLA AKAT ATA (Batman)  – Sayın Başkanım, partimiz adına konuşan Urfa Milletvekili Sayın Binici, Sayın Başbakanın değişik yerlerde, değişik tarihlerde yapmış olduğu, tarihi belli, yeri belli, zamanı belli konuşmalarından alıntılar yapmıştır. Partimiz adına Türk milletinden ve Türkiye halklarından özür dilemesini gerektirecek bir husus söz konusu değildir, özür dilemesi gereken Sayın Başbakandır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara  veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.02

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyoruz ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)  (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının 6’ncı maddesi üzerinde beş önerge aykırılık sırasına göre işleme alınmıştı. En aykırı olan Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik ve arkadaşlarının önergesi reddedilmişti. Şimdi diğer önergelerin işlemini yapacağız.

Diğer önergeyi okutuyorum:

                            

(x) 383 S. Sayılı Basmayazı 28/1/2010 tarihli 54’üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 6. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

Madde 6- (1) Terörle mücadele alanında;

a) Politika ve stratejiler belirlenmesine yönelik çalışmalar yürütmek ve bu politika ve stratejilerin uygulamasını izlemek,

b) Güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimlerinden gelen stratejik istihbaratı değerlendirmek ve ilgili birimlerle paylaşmak,

c) Gerekli araştırma, analiz ve değerlendirme çalışmaları yapmak veya yaptırmak,

ç) Güvenlik kuruluşlarına ve ilgili kurumlara stratejik bilgi desteği sağlamak ve bunlar arasında koordinasyonu temin etmek,

d) Kamuoyunu bilgilendirmek ve halkla iletişimi sağlamak,

e) Uluslararası gelişmeleri Dışişleri Bakanlığı ve ilgili kurumlarla iş birliği içinde izlemek ve değerlendirmek,

(2) Müsteşarlığın güvenlikle ilgili operasyonel bir görevi yoktur.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) -  Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum..

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nihayet, günün bu saatinde tekrar görüşmeye başlayabildiğimiz Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmasına ilişkin yasa tasarısının 6’ncı maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak vermiş olduğumuz önergenin lehinde söz almak için kürsüdeyim. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, şu anda Sayın İçişleri Bakanı burada yok. Ben Sayın Bakanın burada hazır olacağını düşünerek bir konuşma metni hazırlamıştım. Ancak, fark etmez, Hükûmetin başka üyeleri buradalar. Bu kanun teklifini hazırlarken, Hükûmet, genel gerekçesinde, terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında gerekli koordinasyonu sağlamak üzere böyle bir müsteşarlığa ihtiyaç olduğunu belirtiyor, kanunun genel gerekçesinde var.

Değerli arkadaşlarım, elbette, terörle mücadele kolay bir iş değil. Terörle  gerçek anlamda mücadele edebilmek için birçok etkenin birlikte ve bir arada bulunması lazım; bununla ilgili kurumlar, kuruluşlar olması lazım; yetişmiş personel olması lazım, kurumlar arasında koordinasyonun sağlanması lazım. Daha birçok, sayamayacağımız, gerekçelerin bir arada olması gerekiyor. Ancak bunların dışında bir şey daha gerekiyor; o da terörle mücadele için siyasi iradeye ihtiyaç vardır, kararlılığa ihtiyaç vardır.

Şimdi AKP İktidarının şu tutarsızlığını yüce Mecliste paylaşmak istiyorum: Bir taraftan, terör örgütünün eli kanlı üyelerini bundan bir ay-bir buçuk ay önce âlâyıvala ile Türkiye’ye davet edeceksiniz, bunların ayaklarına çadır mahkemesi kurduracaksınız, kurulan çadır mahkemelerinde, ayaküstü, atlayıp, bunların bu coğrafyada kahramanlar gibi karşılanmasına olanak sağlayacaksınız. Diğer taraftan, döneceksiniz, terörle mücadele için yeniden bir müsteşarlık kurulması talebinde bulunacaksınız.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bu ezberi bırakın Allah aşkına!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, AKP’nin yaptığı bu ilkesizlik, bu tutarsızlık toplum tarafından fark edilmiyor zannetmeyin. Gerçekten ortada bir inandırıcılık söz konusu değildir. Eğer AKP İktidarı terörle mücadele etmek istiyorsa, bu konuda samimiyse, müzakere değil de mücadele etmek istiyorsa bunun yolları farklı olması gerekiyor. Muhatap olarak seçtiğiniz insanlar dönüyor, “Bu konuda muhatabınız biz değiliz, İmralı’daki Apo’dur.” diyor ve bu konuda Hükûmetin gıkı çıkmıyorsa terörle daha etkin mücadele etmek için yeni bir müsteşarlık kurulması talebinin samimiyetten uzak olduğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakan burada olsaydı samimiyetle bu kürsüden Sayın Bakanı bir konuda itirafa davet edecektim. Bu kanunu getirirken, bu müsteşarlığı kurarken gerçekten amacınız PKK terör örgütüyle ya da Hizbullah terör örgütüyle, El Kaide terör örgütüyle daha etkin mücadele etmek mi? Yoksa kanunun genel amacında yazdığı, tarif edilen, terör örgütü derken kimi, neyi kastettiğinizi Sayın Bakan buradan açıklamalıydı. Ne yazık ki yaklaşık iki yıldır her türlü adaletsizliği, hukuksuzluğu, insan hak ve ihlallerini göze alarak yaratmaya çalıştığınız bir kaos ortamında bir kısım insanları ve bu ülkenin aydınlarını,  demokratlarını, yurtsever insanlarını sözüm ona bir terör örgütünün üyesi gibi lanse etmeye çalıştınız. Acaba kurmaya çalıştığınız bu Müsteşarlıkla, bu konudaki mücadelenize yeni bir boyut kazandırmak amaç ve gayesinde misiniz? Sayın Bakan burada olsaydı, Sayın Bakana tavsiyelerim vardı Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi, bir milletvekili olarak.

Sayın Bakan, AKP’nin değerli milletvekilleri; bırakın yeni yasayı, yeni kuralları, kanunları; mevcut kanunları ve kuralı, Anayasa’yı, yasaları çalıştırmaya sizi davet ediyorum. Giderek, devri iktidarınızda Türkiye hızlı bir biçimde hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor.

Cezaevlerinde bugün itibarıyla 118 bin tutuklu ve hükümlü var değerli arkadaşlarım. Her fırsatta, buraya çıkan milletvekili arkadaşımız söylüyor. 118 bin kişinin yüzde 62’si henüz hakkında hüküm, karar verilmemiş, tutuklu sıfatıyla cezaevlerinde bulunuyor. Oysa İngiltere’de bu oran yüzde 15’tir.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, hatibi dinler misiniz?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Bizde, neyle suçlandığı belli olmayan insanların, her yaştan, her gruptan insanların, çocukların, gençlerin, Terörle Mücadele Yasası’yla ilişkilendirip, taş atan çocukların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Vaktimiz dar. Cezaevlerinde yaşananları, geçen hafta alt komisyon olarak gittik inceledik. İzmir Bergama Cezaevini AKP’li milletvekillerinin gidip mutlaka ziyaret etmelerini rica ediyorum. Orada, yetişkinler koğuşunda kalan kız çocukları var, koyun koyuna yatıyorlar. Cezaevlerinin kapasitesi iki katı, üç katı.

Şimdi burada bir vebali yerine getirmek için -vaktim dar ama- Sayın Başkanım izin verirse, Sayın İçişleri Bakanımıza sormak istiyorum: 18/12’de, İstanbul Avcılar Firuzköy Karakolunda gözaltına alınan Osman Aslı isimli bir genç çocuk, yirmi yaşında, askerden izinli gelmiş bir çocuk bu karakolda, avukatlarla görüşme odasında “Ayakkabı bağıyla kendisini asarak intihar etti.” denildi, hayatını kaybetti.

Sayın Bakan, eğer bu memlekette yaşayan bir yurttaş olarak, bu ülkenin bir bakanı olarak, birazcık vicdanınız varsa, takip etmediyseniz, gazetelerden okuduysanız, televizyonlardan izlediyseniz bu Firuzköy Karakolunda bu üçüncü yaşanan gayrimeşru cinayettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Bunun araştırılmasını İçişleri Bakanından rica edecektim. Yani annesi ve babası benim odamda bu konuşmamı bekliyor saatlerdir. Yirmi yaşında bir çocuk, tavandaki kornişin 2 santimlik dübeline ayak bağıyla kendisini asarak intihar etti iddiası anneyi, babayı, vicdanı olan hiç kimseyi tatmin etmiyor.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Sayın Hükûmetin, Sayın İçişleri Bakanının bu konuda sağduyulu davranmasını talep ediyorum. Yeni müsteşarlıklar kurmak yerine -Türkiye giderek hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor- İktidarı, Hükûmeti hukuka, Anayasa’ya davet ediyorum.

Hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

383 sıra sayılı tasarının 6. maddesinin (b) ve (f) bentlerinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ederiz.

                                                                        Kamil Erdal Sipahi (İzmir) ve arkadaşları

b) Güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimlerinden gelen stratejik istihbaratı değerlendirmek, ilgili birimlerle ve gerektiğinde kamuoyu ile paylaşmak.

f) İnceleme ve denetleme alanlarını tespit etmek ve İçişleri Bakanlığına sunmak.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz  Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Korkmaz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

6’ncı madde hakkında verdiğimiz önergeyle tasarıda belirtilen Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının zikredilen görevlerinde tespit ettiğimiz eksiklikleri ve terörle mücadelede en önemli unsur olan kamuoyu bilinci yaratılması üzerine bilgilendirilmesini sağlamak istedik.

Değerli milletvekilleri, ülke yönetimini 2002’de sıfır terörle teslim alan AKP, tavizkâr, müzakereci, hatta teslimiyetçi politikalarıyla PKK terörünün derinleşmesine, kitleselleşmesine ve siyasallaşmasına yol açmıştır. Devletin ve Türk milletinin savunma refleksleri, hassasiyetleri yavaş yavaş tahrip edilirken, bu süreci atalet içinde seyreden AKP, terörle mücadelede isteksizliğin ve sürekli mazeret üreten bir duruşun şampiyonluğunu yapmıştır. Bölücüler ve işbirlikçileri korosu başkent Ankara’da bile şarkılarını terennüm ederken, dağlarda dondurucu soğukta yarı bellerine kadar karın içinde terörist kovalayan kahraman güvenlik güçlerimiz düşünülmemiş, hangi şartlar altında, nasıl bir hissiyat içerisindedirler akıllara bile getirilmemiştir.

Eski bir mülki amir olarak bölgede terörle mücadele eden makamlar ile yaptığım görüşmelerde üzüntü ve endişeyle şahit olmuşumdur ki kendilerinin terör karşısında savunmasız ve yalnız bırakıldıkları gibi bir ruh hâli içerisindedirler. Arkalarında Hükûmet desteğini, siyasi otoritenin kararlı duruşunu göremediklerini söylemektedirler. Hükûmetin küresel güçlere şirin gözükmek ve ülkedeki iktidarını ebedî kılmak düşüncesiyle gevşettiği terör mücadelesi, Hükûmet sözcülerinin terör karşısında güvenlik güçlerimizin başarısız olduğunu ima eden sözleri bu kahramanları ciddi bir moral çöküntüsü içerisine itmiştir. Terörle mücadelede en önemli unsur olan moral motivasyonunun yükseltilmesi için AKP  Hükûmeti en ufak bir gayret göstermemiştir. İyi ve kötü günde sahip çıkılması gereken, terörle mücadele eden memleket evlatları, teröre yandaş birtakım odakların uyguladığı linç politikalarına maruz bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu can pazarında ancak vatan, millet, bayrak ve Yaradan adına ölmenin kutsallığına yani şehadet kurumuna inandığınız için anadan, yârdan, candan vazgeçebilirsiniz. Eli kanlı teröristler dururken kendileriyle uğraşıldığını gören ve gönülden yaralanan askerimiz, polisimiz bu yalnız bırakılmışlık psikolojisi içinde nasıl terörle mücadele edecektir? Koltuğunuzun altına sıkıştırılan dosyalarla, bin yıllık kardeşlerimizin bile anlamadığı, inanmadığı sözlerle vakit harcayacağınıza Sayın Bakan, bu konuda acilen bir şey yapmanız, güvenlik güçlerinin sonuna kadar arkasında olduğunuzu hissettirmeniz ve bu ateşi bir an önce söndürmeniz gerekmektedir.

Siz İçişleri Bakanısınız, binlerce şehidi olan bir kurumu temsil ediyorsunuz; silah bırakmayacağını, teslim olmayacağını ilan etmiş terör örgütüyle mücadelede en önemli sorumluluk sizdedir. Dünyada terörle mücadelede öncelikli olarak teröristin imha edilmesi, etkisiz hâle getirilmesi gibi gerçekleri bir tarafa bırakıp yeni icatlar peşinde koşma fantezilerinizden vazgeçin çünkü artık ülkemizin kaybedecek zamanı kalmamıştır. “Teröre çok para harcadık, bunları kalkınmaya harcasaydık şöyle olurdu, böyle olurdu.” gibi mazeretler de üretmeyin. Sekiz yılda 1 trilyon dolar kamu kaynağını kullandınız. Millete hatırlattığınız kaynaklar yerine, harcadığınız bu 1 trilyon dolar nerededir ve insanlara nasıl bir refah getirmiştir, bunun hesabını verin. Milletimiz bir tek evladının burnunun kanamaması için yirmi beş yılda yaptığı fedakârlıkları çoktan helal etmiştir. Siz sekiz yılda heba ettiğiniz tüysüz yetimin hakkını helal ettirin önce.

Güvenlik Müsteşarlığı tasarısı ile milletin huzuruna geliyorsunuz. Ne zaman? İktidar olduktan sekiz yıl sonra. Niye? Çünkü sandık göründü, millet soracak şehit olmuş koç yiğitlerin hesabını. Bir açılım projesi tutturdunuz, sokaklar karıştı. Bin yıl yan yana yaşamış kardeşler yaptığınız istismarlarla şimdi birbirlerine yan yan bakmaya başladı. Bir de türkü tutturmuşsunuz “Analar ağlamasın.” Sanki analar ağlasın diyen varmış gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Herkes bilmelidir ki mevzubahis vatan, bayrak olunca milletimizin her ferdi kınalı kuzudur. Son olarak, AKP yetkilileri ne derse desin, vatan nöbetindeki sevgili Mehmedim, Mehmetçiğim, bu gazi Mecliste milletimiz de seni çok seviyor, seninle ve komutanlarınla iftihar ediyor.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak terörle mücadeleye her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu, sırf bu nedenle de birçok eksiklikleri içeren tasarıya olumlu oy vereceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/704 esas numaralı kanun tasarısının altıncı maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde geçen “ilgili kurumlara” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                           Mustafa Ataş

                                                                                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:

Gerekçe: Kanunun amacına uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/704 esas numaralı kanun tasarısının altıncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen “izlemek” ibaresinden sonra gelmek üzere “denetlemek,” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                           Turan Kıratlı

                                                                                                               Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe: Kanunun amacına uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddenin başlığını okutuyorum:

Müsteşar ve müsteşar yardımcıları

MADDE 7-

BAŞKAN – Madde üzerinde beş önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/704 esas numaralı kanun tasarısının yedinci maddesinin birinci fıkrasında geçen “Bakana karşı sorumludur” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “Başbakana karşı sorumludur” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                           Mustafa Ataş

                                                                                                               İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/704 esas numaralı kanun tasarısının yedinci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “iki müsteşar yardımcısı” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “üç müsteşar yardımcısı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                            Kerim Özkul

                                                                                                                 Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının teşkilat ve görevleri hakkında kanun tasarısı 7’nci maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

               Beytullah Asil                         Hasan Çalış                   Kamil Erdal Sipahi

                   Eskişehir                               Karaman                                İzmir

             Nevzat Korkmaz             Süleyman L. Yunusoğlu              Reşat Doğru

                     Isparta                                  Trabzon                                Tokat

(2) Bu kanunla belirlenen görevlerin ifasında Müsteşara yardımcı olmak üzere iki Müsteşar Yardımcısı görevlendirilir. Gerektiğinde Müsteşar Yardımcısı sayısı artırılabilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Atilla Kart                      Ali İhsan Köktürk             M. Akif Hamzaçebi

                       Konya                               Zonguldak                            Trabzon

                      İsa Gök                            Turgut Dibek                    Ali Rıza Öztürk

                      Mersin                                Kırklareli                              Mersin

                                                       Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                   Malatya

Madde 7- (1) Müsteşar, Müsteşarlığın en üst amiri olup, Müsteşarlığın görev ve hizmetlerinin mevzuata uygun olarak yürütülmesinden Bakana karşı sorumludur.

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Ayla Akat Ata                           Sırrı Sakık                     İbrahim Binici

                       Batman                                     Muş                               Şanlıurfa

                 Şerafettin Halis                      Hamit Geylani                   Hasip Kaplan

                       Tunceli                                  Hakkâri                              Şırnak

                    Akın Birdal                        Sebahat Tuncel               Sevahir Bayındır

                     Diyarbakır                               İstanbul                              Şırnak

                 Osman Özçelik                    M. Nezir Karabaş                Pervin Buldan

                          Siirt                                       Bitlis                                  Iğdır

                                                                   Bengi Yıldız                               

                                                                      Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Van Milletvekili Özdal Üçer konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Üçer, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi…

BAŞKAN – Pardon, bir saniye Sayın Üçer.

Sayın Ata, imzası yok; İç Tüzük’e uymak zorundayız.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Tamamlayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sürenizi yeniden başlatıyorum Sayın Üçer.

Buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ilgili madde üzerinde partimiz grubu adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi büyük bir içtenlikle, saygıyla selamlıyorum.

Aslında toplumun bütün yaşamını en derin şekilde ilgilendirecek yasaların kısacık konuşma süreleriyle değerlendirilmiş olması, yasama faaliyetlerinin ne kadar sağlıklı yapıldığı konusunda düşünülmesi gereken bir şey. Geçen haftadan bugüne birçok yayın kuruluşunca, bağımsız kişilerce, yazarlarca, sivil toplum örgütlerince, Hükûmetçe, muhalif partilerce tartışılan ve olumlu bir gelişme olarak adlandırılan EMASYA’nın kaldırılması ve o kaldırılma sürecinden sonra böylesi bir yasanın tartışılmış olması, İçişlerinin, Güvenlik Müsteşarlığının olduğu, İller Kanunu’nun olduğu, valilik yetkilerinin olduğu, güvenlik güçlerinin yetkilerinin olduğu bir devlet mekanizması içerisinde “Operasyon yetkisi olmayacak.” diye yeni bir teşkilatlanmanın kurulmuş olması, kurulmaya çalışılıyor olması aslında derin bir çelişkidir. Yani bugüne kadar EMASYA Protokolü çerçevesinde yasal olmayan bir mevcudiyet, bu kanun çerçevesinde yasal bir güvenceye kavuşturuluyor. Bu kanun çerçevesinde gizli birimler çalıştırılacak. Gizli birimler zaten otuz yılı aşkındır gizli birim olarak çalışıyor ve resmî kurumların, resmî yetkililerin varlığını inkâr ettiği JİTEM bu kurumsal yapı içerisinde kendini yaşatabilecektir.

Şimdi, İller Kanunu’na baktığınız zaman, bir ildeki valinin, güvenlik konusunda, hangi gerekçeyle olursa olsun, ildeki bütün güvenlik birimlerinin idari amiri olduğu açıkça ortadadır ama siz valileri yetkisiz kılacaksınız, siz kaymakamları yetkisiz kılacaksınız, yeri geldiğinde Bakanlığın kendisini de yetkisiz kılacaksınız, özel donanımlı bir birim üzerinden iş yapacaksınız. Yani bu, derin devleti derinlikten çıkarıp devletin kendisini derinleştirmek olacaktır.

Yani, eskiden şöyle bir tabir vardı: Derin devlet ve devlet. Sanki bir devlet var, onun içinde derin bir devlet daha varmış da, o, olumsuzlukları yürütüyormuş ama bundan sonra devletin kendisi derin olsun gibi bir paradoks ortaya çıkıyor. Güvenlik güçlerinin zaten bütün kontrol yetkisi Hükûmet birimlerinde, Başbakanlıkta, İçişleri Bakanlığında, Güvenlik Müsteşarlığında, valiliklerde, kaymakamlıklarda ama koordinasyon gerekçesiyle, terörle mücadele gerekçesiyle -farklı, olumlu ya da olumsuz gerekçelerle- yeni bir kurum oluşturacaksınız. Yani İçişleri Bakanlığı işini yapamıyor mu? Bu, bunun göstergesidir. Demek ki İçişleri Bakanlığı bir iş yapamıyor; Güvenlik Müsteşarlığı bir iş yapamıyor; valilikler, güvenlik birimleri, emniyet müdürlükleri bir iş yapamıyor; askerî ve emniyet güçleri bir anlamda kendi işinin sorumluluklarını yerine getiremiyor ama derin bir oluşuma ihtiyaç var, bunu da yasallaştırmamız gerekiyor gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.

Kimileri alıştırıyor diyor ki: “AKP kendi derin devletini yaratmaya çalışıyor.” Şimdi, devlet, bu ülkede birçok devlet yetkilisi, bu ülkede devlet adına devlet terörüne imza atmıştır. Sivil yurttaşlar öldürülüyor, sivil yurttaşlar katlediliyor, katliamlar yaşanıyor, hukuksuz tutuklamalar yapılıyor. Bunların hepsi devlet eliyle uygulanan şiddetin bir yansımasıdır ama her nedense kendi yurttaşına karşı aşırı güvenlikçi bir hassasiyetle demokratik temayülleri ortaya çıkarmaya çalıştığını ifade eden bir hükûmet. Böyle demokrasi olmaz. Güvenlik demokrasiyi getirmez, demokrasi güvenliği sağlar arkadaşlar. Dünyanın hiçbir yerinde, güvenlik güçleri, güvenlik politikaları demokrasiye yaşam buldurmamıştır, demokrasi toplum güvenliğini sağlamıştır, hak ve özgürlüklerin devlet güçlerince güvence altına alınmış olması demokrasiyi yaşatmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu bağlamda düşündüğümüzde, bu yasanın temel oluşum mantığına karşı olduğumuzu ve bunun aleyhinde oy kullanacağımızı belirterek… Zaten uygulanagelen derin uygulamaların bugünden sonra Türkiye Cumhuriyeti yasalarında mevcudiyet bulmasına gönlümüz razı gelmemektedir, aklımız zaten almamaktadır. Ama, yok “Bu ülkede ben istediğim derin devleti oluştururum, istediğim politikaları Meclis çoğunluğumu kullanarak yaşatırım.” diyen bir anlayış varsa onu da halkın takdirine bırakırız.

Şunu belirtmek isterim: Sadece Van’da, bizzat güvenlik güçleri tarafından, herhangi bir örgütle bağı olmayan sivil 30’u aşkın yurttaşımız farklı gerekçelerle öldürüldü, devlet silahıyla katledildi. Bunların hiçbiri hakkında soruşturma açılmadı. Bu yurttaşlarımıza terörist damgası vuruldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Şimdi sorarım: Ölen mi terörist, öldüren mi terörist?

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – PKK’yı bir kınayın önce.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Ben, köyde katliam yapanları kınıyorum.

Bu iki yıllık süreç içerisinde Van’da 30’u aşkın kişi güvenlik güçleri tarafından katledildi ve bunun için devlet hukuki kimliği gereği hiçbir şey yapmadı.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                 Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları

Madde 7- (1) Müsteşar, Müsteşarlığın en üst amiri olup, Müsteşarlığın görev ve hizmetlerinin mevzuata uygun olarak yürütülmesinden Bakana karşı sorumludur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Turgut Dibek, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 7’nci maddede verdiğimiz önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Teşekkür ediyorum öncelikle, saygılar sunuyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yasa tasarısı görüşülmeye başlandığı andan itibaren gerek biz gerekse diğer muhalefet partisinden arkadaşlarımız yasayla ilgili kaygılarını, gördükleri eksikleri, çekinceleri burada dile getiriyorlar, getirmeye devam ediyoruz. 6’ncı madde kabul edildi, şu an 7’nci maddeye geçtik. Sayın Bakan tümü üzerinde söz aldı. Bu arada, tümü üzerindeki eleştirilere kısmen yanıt verdi. Tabii kendisini dinlediğimde “Nereden çıkarıyorsunuz bunları? Siz niye bunları düşünüyorsunuz? Bizim böyle bir niyetimiz yok. Biz, bu kanunla, terörle mücadele etmek üzere, bu kaygıların dışında, tamamen hukuki yollardan, hukuk devleti içerisinde bir kanun tasarısı hazırladık. Niçin bu kaygılarınız var?” diye serzenişte bulundu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu konuları az çok bilen birisi -çok değil, az çok bilen birisi- kanun tasarısını okusun, yani kafasında birçok soruyu yanıtlayamayacaktır. Şimdi, ben -sürem yeterli değil ama- birkaç konuyu, öncelikle geneli üzerinde, Sayın Bakana ve sizlere belirtmek istiyorum yani benim kafam bu konuda yeterince net değil. Sayın Bakan not alırsa mutlu olacağım, sonra da yanıtlarsa gerçekten mutlu olacağım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, birkaç tanesini belirteceğim: Kanunun 6’ncı maddesi az önce geçti. 6’ncı maddesinde, Müsteşarlığa inceleme ve denetleme yapmak ya da yaptırmak yetkisi veriliyor, böyle bir görevi var Müsteşarlığın. Değerli arkadaşlar, bu Müsteşarlık, İçişleri Bakanlığına bağlı olacak olan bir kurum fakat İçişleri Bakanlığına bağlı olmayan diğer istihbarat birimlerinden de bilgileri toplayacak. Başbakanlığa bağlı olan MİT var, yine aynı zamanda Genelkurmay Başkanlığı var, Dışişleri Bakanlığına bağlı olan istihbarat birimi var; tüm bu birimlerden bilgileri toplayacak. Şimdi, baktığımızda, bu yetkilerin tümünü şöyle bir değerlendirdiğimizde, burada bakanlık üstü bir yetki var. Yani benim gözlemlediğim bu.

Diğer olay da şu: İnceleme ve denetleme yapmak ya da yaptırmak neyi kapsıyor? Yani bu Müsteşarlık nereyi inceleyecek, nereleri denetleyecek? Yani şimdi biliyoruz ki bir kozmik oda olayı oldu, mahkeme kararıyla orada bir inceleme yapıldı. Şimdi, Müsteşarlık kendisine bağlı olmayan yani İçişleri Bakanlığına bağlı olmayan, diğer bakanlıklara ve Başbakanlığa bağlı olan birimlerde, MİT’te, Genelkurmayda, Dışişleri Bakanlığında hangi incelemeleri ve hangi denetlemeleri yapacak? Bir, bunu merak ediyorum. Sayın Bakan bunu biraz daha açarsa biz de bunu öğrenmiş olalım. Bu birincisi.

Diğer bir olay da, yine 6’ncı maddede, (d) bendinde bir görevi var: Kamuoyunu bilgilendirmek ve halkla iletişim sağlamak. Değerli arkadaşlar, bu ifadeyi biraz şöyle açarak bizler yorumladığımızda, bu bir psikolojik savaş yetkisidir, bunun başka bir izahı yoktur. 2003 yılında, siz, 22’nci Dönemde, bu Psikolojik Harp Dairesi Başkanlığını kaldırmadınız mı? Yani AB kriterlerine uymuyor diye o birim kalktı ama bakıyoruz, burada, bu Müsteşarlığın görev alanı içerisinde bu görevi, bu yetkiyi koymuş gözüküyoruz. Burada, halkla iletişim sağlamak ve kamuoyunu bilgilendirmek kapsamında neler yapılacak? Bunu da Sayın Bakandan ben rica ediyorum değerli arkadaşlar.

Diğer bir konu, kadro meselesi. Şimdi, 94 tane kadrosu var ama onun dışında sözleşmeli personel sayısı ve sınırı belli değil, 657’ye tabi veya diğer kanunlara tabi olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılacak. Ben bir soru da sormuştum görüşülürken “Bu yabancı uzman meselesi nedir?” diye. “Yabancı uzman” deyince yani isimler değişiyor da görev olarak ne yapacak? Yani yabancı uzmana Türkiye’de niye ihtiyaç vardır? Sayın Bakan “Terörle mücadele artık uluslararası bir olaydır. Dolayısıyla yabancı uzmanlara da ihtiyacımız var.” dedi.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla getirilecek olan Müsteşarlık ülkenin güvenliğinden birinci derecede sorumlu olan müsteşarlık. Yani şimdi, düşünebiliyor musunuz, yabancı uzmanları çalıştıracağız? Şimdi, perşembe akşamları bir dizi var, izliyorsunuz, belki kısmen izleyenler vardır, bir vadi diye. Orada yabancı uzmanlar, ajanlar var, Feller var, diğerleri var falan. İşte, vatandaşın kafasının karıştığı gibi benim de karışıyor. Bu yabancı uzmanlar yabancı ajanlar mıdır? Yani bu kadar kolay mıdır? Bizim güvenliğimizle ilgili birinci derecede önemli bir müsteşarlıkta yabancı uzman çalıştıracağız. Bunun hiç mi sakıncası yok? Bu konuda da kafamız net değil.

Aslında daha var ama bir şeyi de -atlayarak- söyleyeyim: Altı tane daire başkanlığı kuruluyor burada değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TURGUT DİBEK (Devamla) - Bir tanesi, Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığı. Şimdi, arkadaşlar, buna da bakarsanız, bunun da bir görevi var. Görevleri içerisinde diyor ki: “Veri, bilgi ve belgeleri toplamak.” Bu daire başkanlığı, arkadaşlar, veri, bilgi ve belgeleri toplayacak. Şimdi, bilgiler, veriler nasıl toplanır? Bir TİB olayı var, yani Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı. Yani bu Daire Başkanlığı yarın şunu diyecek mi: Ben, veri ve bilgi toplama kapsamında dinleme de yapabilirim, dinleme de yapacağım. Şimdi, Sayın Bakan şunu diyebilir size: Nereden çıkardınız bunları?

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de yaşadıklarımızı sizler de biliyorsunuz bizler de biliyoruz ama… Şimdi, daha birkaç konu var, başka bir önergede de söz aldığımda onları da dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sorulması gereken çok soru var bu konuda. Biz, gece yarısı burada, yüreğiniz yetmediği için komisyondan gelmeyen ve görüşülmeyen bir maddeyi bir sözcükle -Türkiye’yi- ne hâle getirdiğinizi biliyoruz. Anayasa Mahkemesi iptal etti, konuyu belirtiyor.

Sürem de bitiyor ancak değerli arkadaşlar, bu konular gerçekten çok önemli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT  DİBEK  (Devamla) - Önergemizle ilgili olarak da 7’nci maddenin 2’nci fıkrasında 2 tane müsteşar yardımcılığı kuruluyor.

Değerli arkadaşlar, 94 kişilik bir kadro var, 2 tane müsteşar yardımcılığı öngörülüyor. Yani bunu pek de anlayabilmiş değilim. Yani bu ihtiyaç nereden kaynaklanmaktadır? Bu konuyu da Sayın Bakanın yanıtlaması lazım. Bu ihtiyacın olmadığı düşüncesindeyiz. Önergemiz zaten bu amaca yöneliktir. Bu 2 müsteşar yardımcılığının yasa metninden çıkartılmasını talep ediyoruz.

Ben herkese saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

İlk defa Sayın Genç’le Sayın Canikli aynı noktada birleşti.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.06

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.16

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın  milletvekilleri,  Türkiye  Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde verilen, Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının teşkilat ve görevleri hakkında kanun tasarısı 7’nci maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

(2) Bu kanunla belirtilen görevlerin ifasında Müsteşara yardımcı olmak üzere iki Müsteşar Yardımcısı görevlendirilir. Gerektiğinde Müsteşar Yardımcısı sayısı artırılabilir.

                                                                                        Reşat Doğru (Tokat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 383 sıra sayılı Tasarı’nın 7’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizle, kurulmakta olan Müsteşarlığın daha iyi çalışması amaçlanmaktadır.

Terörle ilgili bir kanunu görüşüyoruz. İnşallah, çıkarmış olduğumuz bu kanunla terör durur.

Sayın milletvekilleri, mevcut iktidar sekiz yıldan beri görev başındadır ancak geçen zaman sürecinde, terör dâhil, sorunlar çözülmemiş, içinden çıkılmaz bir hâle de gelmiştir.

Bakınız, şu anda ülkemizde -sorunlar diyoruz- yoksullukla ilgili çok büyük problemlerimiz vardır. Neredeyse işsizlikte dünya şampiyonluğunu yakalamak üzereyiz. Aynı şekilde, çiftçilerimiz perişan bir haldedir. Ülkemizin her tarafında olduğu gibi, Tokat iline gidiniz, orada Kazova Vadisi’ni, Artova Vadisi’ni, Kelkit Vadisi’ni şöyle bir gezmiş olduğunuz zaman, çiftçiliğin neredeyse bitmekte olduğunu, çiftçi kardeşlerimizin üretiminden de vazgeçmekte olduğunu görürsünüz.

Yine, işçilerimize geçelim. İşçiler konusunda da Hükûmet maalesef başarılı bir sınav vermemiştir. İşçi kardeşlerimizin iş yerleri bir bir kapanmaktadır. Bakınız, şu anda Kızılay Meydanı’nda sigara fabrikalarının kapatılmasıyla beraber Tekel işçileri bir eylem içerisindedir. Eylemleri haklı bir mücadele eylemidir, yani özlük haklarını istemekte, çocuklarının haklarını istemekte, geleceğini istemektedirler ama o soğuk ortamda, o buz gibi soğuk ortamda kadınıyla, kızıyla, çocuğuyla eylemlerini devam ettiriyorlar. İnanıyorum ki en kısa zamanda Hükûmet bu kardeşlerimizin sesini duyar da onlara yardımcı olur.

Bunların yanında, iş adamlarımız, esnaflarımız dükkânlarını bir bir kapatıyorlar. Bakın, şu an itibarıyla icra dairelerinin önüne gitmiş olduğunuz zaman, geçen aylara göre neredeyse yüzde 400 civarında bir artış olduğunu görürsünüz. Yani, icra dairelerinde, işte, iş yerleri kapanan insanların icralarıyla karşı karşıyasınızdır. Ayrıca, kredi kartlarının ödenmemesi, bankalardan alınan şahsi kredilerin ödenmemesi de işin cabasıdır. Yani, önümüzdeki dönemde çok ciddi manada ekonomik sorunların gelmekte olduğunun da bir göstergesidir.

Bunların yanında, terör konusuna geldiğimiz zaman ise terörde 2002 yılında gelinen duruma şöyle bir bakmış olduğumuz zaman sayın milletvekilleri, 2002 yılında… Hatta 1999 yılını da söylemek istiyorum. Bakınız, 1999 sonu itibarıyla ülkemizde 2.253 terör olayı olmuş ve toplam 236 şehit verilmiştir. Daha sonraki yıllarda, 2000’li yıllarda 1.031 olay olmuş, 2001’de 565 olmuş, 2002 de ise 164 terör olayıyla karşılaşmış bulunuyoruz ve bunun içerisinde de toplam şehit sayımız 6 olmuştur. 2002 yılından itibaren terör konusunda süratle bir ivmenin artmakta olduğunu görüyoruz.

Bakın, gene Türk Silahlı Kuvvetlerinden almış olduğum istatistiki bilgiler içerisinde, 2003 yılında bu sayının 394’lere, daha sonraki yıllarda 678, 962, 1.209 ve yıllara sari olarak 1.602’ye kadar çıkmakta olduğunu ve şehit sayımızın da artmakta olduğunu görüyoruz. Yani anaların ağlaması 2002 senesinde  durmuş ama ondan sonraki yıllar içerisinde anaların artarak ağlamış olduğunu görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, sorunların çözülmemesi, artarak devam etmesi psikolojik problemlere sebep olmaya başlamış ve son zamanlardaki gelişmelerden de gördüğümüz gibi patlamaya başlamıştır. Ağır sorunlar altında çözüm üretilmemesi, ağırlığının artması ve çeşitli olayların çıkmasına da beraberinde sebep olmuştur. ABD ve Avrupa  Birliği ülkeleri İstanbul, Ankara ve Diyarbakır başta olmak üzere Türkiye’ye karşı psikolojik harekât ölçekli bir savaş açmışlardır. Bu psikolojik savaşta da ülkemizi Türkiye yapan değerler bir bir hedef alınarak maalesef yıpratılmaktadır. Bunların başında birlik ve beraberliğimizin, ülkemizin bütünlüğünün hedef alındığı da ortadadır. Bu saldırılara cumhuriyetle ve devletle kavgalı taraftarlar katılarak ortak harekât planları yapıyorlar. Sonuçta da hedef, Türk kimliğine, millî devlete ve cumhuriyetimizedir.  Dış kaynaklı bu senaryoların hedeflerini ve ne yapmak istediklerini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…çok iyi tespit etmek durumundayız. Hiçbir siyasi düşünce, hedef veya proje, Türkiye'nin birliğinden, dirliğinden ve kardeşliğinden daha önemli ve öncelikli değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Atatürk’ün bize bıraktığı kutsal bir emanettir. Türkiye’de yaşayan Türk milleti, bölünme kabul etmeyen bir bütündür. Bu bakımdan, bölücü terör meselesini incelerken bunun sebepleri üzerinde doğru tespitte bulunmak, meseleyi çözmek bakımından da çok önemlidir.

Atatürk, arkadaşlarıyla beraber, doğulu, batılı, kuzeyli, güneyli tüm vatandaşlarımızla el ele, beraber görüşerek, istişare ederek bu devleti kurmuş ve gelecek nesillere de emanet etmiştir. Aldığımız emaneti her türlü olumsuzluğa, hainliğe karşı korumak ve gelecek nesillere biz de emanet etmek mecburiyetindeyiz.

Önergemin destekleneceğini umuyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum birleşime.

               

Kapanma Saati : 18.24

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde verilen, Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/704 esas numaralı kanun tasarısının yedinci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “iki müsteşar yardımcısı” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “üç müsteşar yardımcısı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                            Kerim Özkul

                                                                                                                 Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Kanunun amacına uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/704 esas numaralı kanun tasarısının yedinci maddesinin birinci fıkrasında geçen “Bakana karşı sorumludur” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “Başbakana karşı sorumludur” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                           Mustafa Ataş

                                                                                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Kanunun amacına uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddenin başlığını okutuyorum:

İstihbarat Değerlendirme Merkezi

MADDE 8-

BAŞKAN – Madde üzerinde beş önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen “stratejik istihbaratın” ibaresinin “her türlü istihbaratın” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Veysi Kaynak

                                                                                                        Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen “alınması” ibaresinin “edinilmesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Turan Kıratlı

                                                                                                               Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının teşkilat ve görevleri hakkında kanun tasarısının 8’inci maddesinin başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

İstihbarat Koordinasyon Merkezi

Madde – 8: (1) Terörle mücadele alanında oluşturulacak stratejiler ile alınacak tedbirlere esasa olmak üzere, ilgili birimlerden gerekli istihbaratın alınması ve koordinasyonu amacıyla doğrudan müsteşara bağlı istihbarat koordinasyon merkezi oluşturulur. Bu çerçevede güvenlik kuruluşları ve istihbarat  birimleri ile Dışişleri Bakanlığınca elde edilecek önemli bilgi ve istihbarat bu merkezde koordine edilir.

           Beytullah Asil                       Hasan Çalış                          Nevzat Korkmaz

               Eskişehir                             Karaman                                    Isparta

   Süleyman L. Yunusoğlu                                                           Kamil Erdal Sipahi

                Trabzon                                                                                   İzmir

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup  birlikte  işleme  alacağım.  Önerge  sahiplerinin  istemi  hâlinde  kendilerine  ayrı ayrı söz vereceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 8. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Atilla Kart                      Ali İhsan Köktürk                         İsa Gök

                        Konya                               Zonguldak                               Mersin

              M. Akif Hamzaçebi                  Turgut Dibek                      Ali Rıza Öztürk

                      Trabzon                              Kırklareli                                Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 8. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ayla Akat Ata                           Sırrı Sakık                           İbrahim Binici

                        Batman                                    Muş                                     Şanlıurfa

                  Şerafettin Halis                     Hamit Geylani                        Hasip Kaplan

                        Tunceli                                  Hakkâri                                    Şırnak

                     Akın Birdal                        Sebahat Tuncel                     Sevahir Bayındır

                      Diyarbakır                              İstanbul                                    Şırnak

                  Osman Özçelik                    M. Nezir Karabaş                     Pervin Buldan

                           Siirt                                       Bitlis                                        Iğdır

                                                                   Bengi Yıldız

                                                                       Batman

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) -  Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 8’inci maddeyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarının görüşmelerinin başından bu yana hep ifade ediyoruz: Toplumun her kesiminin, herkesin temel hak ve özgürlüklerini tümden ihlal etmesi söz konusu olan bir tasarıyı görüşüyoruz, eleştiri ve kaygılarımızı somut olarak dile getiriyoruz, somut olaylarla destekleyerek bunları dile getiriyor ve Sayın Bakanın bu konuda kamuoyunu tatminkâr bir şekilde bilgilendirmesini ısrarla talep ediyoruz ancak Bakan ve Hükûmetin geldiğimiz aşamada da karartma yapmaya, bilgi kirliliği yaratmaya devam ettiğini görüyoruz. Bir oldubitti yaratarak ve bu endişe ve kaygılarımıza cevap verilmeyerek aslında kamuoyuna karşı duyarsız bir tavır sergileniyor, duyarsız olmakla birlikte elbette bunun devamında da sorumsuz ve keyfî bir tavır sergileniyor. Bu tavrı öncelikle kınıyoruz, eleştiriyoruz. Bu tavrı kamuoyunu anlatmaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, 8’inci madde -bakıyoruz- istihbaratta, terörle mücadelede bir koordinasyon sağlamak amacıyla yeni bir birimin oluşturulmasından söz ediyor. Burada, istihbari bilgilerin, Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından bu tasarıyla kurulması düşünülen, öngörülen Müsteşarlığa verileceğini ifade ediyor. Bu bilgiler doğrultusunda yapılacak analiz ve değerlendirmelerden söz ediyor. Yani devletin istihbaratla ilgili bütün bilgilerini ilgili birimler, MİT dâhil olmak üzere, Genelkurmay dâhil olmak üzere, jandarma dâhil olmak üzere İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bir alt birime aktarıyoruz. Bu tasarının esası bu.

Peki, burada Sayın Bakana huzurunuzda bir kez daha somut olarak soruyoruz: Türkiye Cumhuriyeti’nin MİT diye bir teşkilatı var. 2937 sayılı Yasa’yla kurulmuş ve hâlen de faal, faaliyetini sürdürüyor. Bu Kanun’un, 2937 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi “Millî İstihbarat Teşkilatının görevleri şunlardır” diyor.

“Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne…” vesaire diye başlıyor “…yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını Devlet çapında oluşturmak…” Yani koordine etmek, bunları bir araya getirmek.

Devam ediyor: “Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat ve istihbarata karşı koyma faaliyetlerine teknik konularda müşavirlik yapmak ve koordinasyonun sağlanmasında yardımcı olmak.”

Ve “İstihbarata karşı koymak.” diye devam ediyor.

Sayın Bakan, geldiğimiz bu noktada, bu konuda gerçekten kamuoyunu ve Meclisi bilgilendirmek zorundasınız. Üç yıl evvel, bu Parlamento, size, bu Hükûmete bir yetki verdi. Neydi o yetki? Başbakanlık Teşkilat Yasası’nda değişiklik yapıldı, o tasarının 1’inci maddesiyle terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak amacıyla Başbakanlığa yetki verildi.

Peki, aradan geçen üç yılın sonunda, üç buçuk yılın sonunda, neden Başbakanlığın bünyesindeki bu yetkiyi, bu yapılandırmayı, bürokratik yapıyı, hiyerarşik yapıyı altüst etmek pahasına alıyoruz, İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bir birime aktarıyoruz?

Başbakanlığın terörle mücadelede koordinasyonu sağlayacak bürokratik bir iradesi yok mu? Siyasi iradesi yeterli değil mi? Neden böyle bir düzenleme ihtiyacı duyuluyor? Başbakanlığın başaramadığını İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bir birim mi başaracak? Bu birimin özelliği nedir? Bu birimin mahareti nedir? Bu birimin niteliği nedir? Bunu neden açıklamıyorsunuz? Bu temel gerekçeyi, bu değişikliği yaratan temel gerekçeyi kamuoyuna neden açıklamak istemiyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bu temel çelişki konusunda Hükûmetin ve Bakanın kamuoyunu bilgilendirmesi gerekir. Bu bilgilendirmeyi yapmadığı takdirde, bu konuda tatminkâr bir açıklama yapılmadığı takdirde dile getirdiğimiz endişelerin, uyarıların ne kadar önemli olduğu, ne kadar ciddi olduğu bir kez daha doğrulanmış olacak.

Bakın, bu konudaki bilgilendirme yeterli bir şekilde yapılmadığı takdirde …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu konuda kamuoyu yeterince tatminkâr bir şekilde bilgilendirilmediği takdirde, bu tasarının çatısı tümden çöküyor. Terörle mücadeleden söz ediyorsunuz, koordinasyondan söz ediyorsunuz, devletin bütün organlarına hâkim olan, bütün organları emrinde olan, kendisine tabi olan Başbakanlık bu koordinasyonu başaramıyor, kalkıyorsunuz Başbakanlığın başaramadığını İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bir alt birimin, yeni bir birimin emrine veriyorsunuz. Bu nasıl bir yapıdır ki, bu ne kadar güçlü bir yapıdır ki, İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bu alt birim o kadar güçlü ki devletin bürokratik yapısını altüst etmek pahasına, Başbakanlığı aslında refüze etmek pahasına, Başbakanlığı aslında siyaseten rencide etmek pahasına böyle bir düzenlemenin yapılması göze alınıyor? Bu, gerçekten cevaplandırılması gereken bir sorudur. Bu, endişelerimizin doğruluğunu gösteren bir bulgudur.

Bunu Genel Kurulun bilgilerine bir kez daha sunuyor, Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aynı mahiyette bir önerge daha vardı.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, BDP’nin önergesi vardı.

BAŞKAN – Bu defa, gerçekten size çok teşekkür ederim Sayın Genç. (Alkışlar)

Otomatiğe bağlanmış gibi gidiyoruz.

Çok teşekkür ederim.

Sayın Kurtulan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

FATMA KURTULAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 8’inci maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin Kürt sorununun çözümü yönünde olumlu adımlar atması beklenirken Kürt sorununun güvenlik kaygısı algısı çerçevesinde ele alınması zihniyetinin daha da kemikleşmiş olduğunu görmek bizleri derinden kaygılandırmaktadır. Öyle görülüyor ki Hükûmet bize kaybettiren savaşın devamı anlamına gelen düzenlemeleri hayata geçirmekte kararlı.

Kürt açılımı olarak başlayan süreç sonuç itibarıyla Millî Birlik Projesi’ne dönüşmüş ve soruna yönelik Millî Güvenlik Kurulundan habersiz tek adım atılamaz duruma gelinmiştir.

Türkiye’de görev başına gelen hükûmetlerin ilk iş olarak MGK’yı toplaması, Kürtlerin taleplerine karşı askerin belirlediği ortak tutumun karara bağlanması dışında yorumlanamaz.

AKP döneminde partilerin izleyeceği siyasete yön verildiği Millî Güvenlik Kurulu ve askerî bürokrasi kararlarda etkin konuma getirilmiştir. İktidar Partisinin siyaseti hizaya sokma mercisi olarak gördükleri Genelkurmay Başkanlığı, siyasi konular hakkında brifingler verecek kadar siyasallaşmış, ellerini masaya vurarak “Sabrımızı taşırmayın.” diyecek kadar da açıktan darbe tehditleri yapabilecek bir konuma gelmiştir. Askerî bürokrasinin açık şekilde söz sahibi olduğu siyaset üzerindeki askerî vesayeti kaldıracak radikal bir değişikliğe gidememiş, Hükûmet, yedi yıl boyunca Kürt sorunuyla ilgili tek bir adım bile atmamıştır. Devlet kurumlarının şeffaflaşmasını sağlayacak etkin düzenlemeler yapmak yerine, kendi demokrasi anlayışını dikte etmeye çalışmış, antidemokratik kurumlara ve yasalara dokunmadan kenarından köşesinden birkaç değişiklikle demokratik çevreleri, etnik unsurları, aydınları ve Kürtleri demokratik olduklarına inandırmaya çalışmış, buradan rant sağlamaya çalışmıştır.

29 Mart yerel seçimlerinde Kürtlerden umduğunu bulamayınca “Açılım” adı altında âdeta bir hesap sorma projesi başlatmış ve Millî Güvenlik Kurulunda vardıkları ortak karar gereği Kürtlere savaş açılmıştır.

Kürtlere karşı savaş senaryoları hazırlayan Hükûmet, bölgede âdeta bir sıkıyönetim ve zulüm rejimini hayata geçirmiştir. Kürtler topluca linç edilmiş, evlerine girilmiş, yerlerde sürüklenmiş, işkencelerden geçirilmiş, hakarete uğramış, çocukları slogan attığı için yaşlarınca ceza verilmiş, belediye başkanları tutuklanmıştır. Buna tepki gösterenlere karşı ise Sayın Mehdi Eker, Kürtlere, asit kuyularını, faili meçhulleri hatırlatarak “Kelepçeye razı olun.” demiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik olmayan Hükûmetin kendini “demokratik” olarak gösterme çabası her seferinde imza attığı antidemokratik uygulamalarla teşhir olmuş, Kürt sorununa kesin çözüm bulma iddiasıyla başlayan açılım, neticede Kürt siyasetinin tasfiye edileceği bir projeye dönüşmüştür.

Hükûmetüstü ve partilerüstü bir kurum olan MGK’nın kimi üyeleri silahlı terör örgütü mensubu olmak suçundan yargılandığı hâlde bu kurum hâlâ ülkemizde son sözü söyleme yetkisine sahip. Bugüne kadar hiçbir hükûmet ona danışmadan adım atmazken bu kuruma güvenilerek çeteler kurulmuş, her silahlı birim kendine bağlı bir Kürtlerle mücadele birimi oluşturmuştur.

Millî Güvenlik Kurulunun sivilleştiği iddia edilen Anayasa’nın 118’inci maddesinde yapılan değişiklik, askerlerin geniş kapsamlı millî güvenlik siyasetinin belirlenmesindeki ağırlığını ortadan kaldıracak bir nitelik taşımıyor. Söz konusu değişiklikle başbakan yardımcıları ve Adalet Bakanı da İçişleri, Millî Savunma ve Dışişleri Bakanı gibi Millî Güvenlik Kurulunun tabii üyeleri yapılmış, “MGK kararları Bakanlar Kurulunda öncelikle dikkate alınır.” ibaresi “…değerlendirilir.” ibaresiyle değiştirilmiştir.

Askerin, Meclis kapısından önce partilerin zihniyetinden ve siyasetinden uzaklaşması gerekmektedir. MGK tasfiye edilmeli, siyaset askerî vesayet altından çıkarılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu gerçeği herkesin iyi kavraması gerekiyor. Kürt sorunu, geldiğimiz noktada Kürtlerin hak ve taleplerinin karşılık bulduğu yasal bir zeminde çözüme bağlanmazsa mevcut yöntemler bugün nasıl geçerliliğini yitirmişse “tek millet ve tek dil” ile özetlenebilecek devletin resmî ideolojisi ve bu zihniyetin tutkulu sahipleri yakında köhnemiş ideolojileri ile yok olmaktan kurtulamayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Teşekkürler.

Şunu belirtmeliyim ki Kürt sorunu, özgürlük, adalet, demokrasi, insan hakları ve hak hukuk sorunudur. Bu nedenle, reddettiğimiz Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı yerine bir akil insanlar komisyonu kurulup sivil siyasetin önü açılarak Türkiye'de herkesin, her kesimin eşit haklara sahip olduğu yasal düzenlemeler yapılarak bir an önce hayata geçirilmelidir diyorum, hepimizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurtulan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının teşkilat ve görevleri hakkında kanun tasarısının 8’inci maddesinin başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

İstihbarat Koordinasyon Merkezi

Madde – 8: (1) Terörle mücadele alanında oluşturulacak stratejiler ile alınacak tedbirlere esasa olmak üzere, ilgili birimlerden gerekli istihbaratın alınması ve koordinasyonu amacıyla doğrudan müsteşara bağlı istihbarat koordinasyon merkezi oluşturulur. Bu çerçevede güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimleri ile Dışişleri Bakanlığınca elde edilecek önemli bilgi ve istihbarat bu merkezde koordine edilir.

                                                                        Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Sipahi, buyurun.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bölüm hakkındaki konuşmamda da belirttiğim gibi, 3 Ekim 2008 Aktütün baskınından ve 18 şehitten sonra, kamuoyunu yatıştırmak için Hükûmet ilgililerinin yaptığı açıklamalar arasında, bu konuda yeni bir teşkilatlanmaya gidileceği de vardı ancak bu, o zaman gösterilen aciliyet maalesef beş ay sonra ancak Millî Güvenlik Kurulu gündemine gelebildi. Şimdi, on altı ay sonra da karşımıza bir kanun tasarısı olarak geliyor.

Hükûmetin terörle mücadele konusunda bir bahanesinin kalmasını arzu etmiyoruz muhalefet olarak. Onun için de on altı aylık bir çalışmadan sonra önümüze çıkan bu garabeti, bu hilkat garibesini, sağını solunu düzeltmek, biraz anlaşılır ve işe yarar hâle getirmek, kullanılan kavramlarla uyumlu hâle getirmek için değişiklik önergeleri veriyoruz fakat maalesef Komisyon ve Sayın Bakan bu iyi niyetli ikazları anlamamakta ısrar ediyorlar.

Sayın Bakan, en üstte politika vardır, onun altında strateji, onun altında operatif, onun altında ise taktik. Politikayı politikacılar yapar yani Hükûmetiniz yapar, Mecliste milletvekilleri yapar. Siz, bu Müsteşarlıktaki kerameti kendinden menkul birtakım uzmanlara politika yaptırırsanız, terörle mücadele politikasından sorumlu tutarsanız, tekrar ediyorum, siz ne yapacaksınız? Herhâlde siz de en alttaki dinleme taktikleriyle uğraşacaksınız. Yani cehaletin bu kadarı için ancak okumak gerekir!

Diğer bir konu: İstihbaratta bir “stratejik istihbarat” tabiri geçiyor. İstihbaratın önem ve önceliği stratejik olup olmamasına bağlı değildir. Örnek: Bingöl’deki 33 erle ilgili katliam. Basit bir taktik anlamdaki yol kesme istihbaratı gerçekleştiğinde sonuç olarak stratejik, politik çok büyük bir olay hâline gelir. Önemli olan istihbaratın taktiği, stratejisi değil, taşıdığı önemdir. O taşıdığı önem de gerçekleşmesiyle ortaya çıkar. “Stratejik istihbarat” tabirini nereden çıkarttınız? Tekrar ediyorum, bazen çok küçük bir  taktik istihbarat hayati önem taşır. Demek ki bunu hazırlayanlar en küçük bir istihbarat nosyonuna da sahip değiller.

Bir başka konu: İstihbaratın değerlendirmesi bu merkezde yapılacakmış. Arkadaşlar, merkezin görevi ne? Koordinasyon. Koordinasyon yapan bir merkez neyin değerlendirmesini yapacak? Bakın, istihbaratta iki tane kavram vardır: Bir tanesi kıymetlendirme, ikincisi değerlendirme. Bunlardan kıymetlendirme, haberin doğruluk derecesi ile haber  kaynağının güvenilirlik derecesini gösteren bir harf ve rakam kodundan meydana gelir. Değerlendirme ise haber kaynaklarından elde edilen bilgilerin birbirleriyle ilişkilendirilip, yorumlanıp haberlerin istihbarat hâline getirilmesi ve ilgililere, ihtiyacı olanlara verilmesidir. Anladığım kadarıyla, bunu hazırlayanlar “değerlendirme” tabirinin ne demek olduğundan da bihaberler. Devletin en üst istihbarat kurumu olan Millî İstihbarat Teşkilatı değerlendirme yapmasını beceremeyecek, sizin kerameti kendinden menkul uzmanlarınız değerlendirme yapacak! Kusura bakmayın, bu yasa, bu hâliyle suya tersten dalma yasasıdır, devenin neresi doğru yasasıdır!

Evet, buradan şimdi bir başka konuya geçeceğim.

Terörle mücadele için, malumunuz, bir üçlü mekanizma var. Üçlü mekanizma kimler arasında? Türkiye, Amerika ve Irak. Geçenlerde Ankara’da bu üçlü mekanizma, güya terörle mücadeleye çare bulup stratejiler üretmek için toplantı yaptı, Sayın Bakan da oradaydı. Şimdi, Allah aşkına, terörle mücadelede Türkiye’ye reçete verecek olan şu kurumun yapısına bakın: Bizim tarafta açılımcılar, Amerikan tarafında çuvalcılar, Irak tarafında ise kendi başkentinde korumaktan aciz işgal altındaki zavallılar. Bunlar birleşecekler, terörle mücadelede Türkiye’nin derdine derman olacaklar. Kusura bakmayın Sayın Bakan, bu, milleti kandırmaktır; bu, milleti aldatmaktır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan dinlemiyor.

ŞENOL BAL (İzmir) – Dinleyin Sayın Bakan!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Haa, bu çuvalcı generali böyle bir makamda nasıl kabul ettiniz? Bunun elini sıkarken hiç mi onurunuz, gururunuz kırılmadı? Millet adına ben size bunu soruyorum.

Efendim, bu çuvalcı generalle ilgili bir hususu daha anlatayım. Hazır davet etmişken, bunun yardımcısı vardı Albay Mayville -esas çuval olayını gerçekleştiren oydu- keşke onu da çağırıp AKP’nin bir üstün hizmet madalyasını da Albay Mayville’e takdim etseydiniz Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan dinlemiyor.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Evet, üçlü mekanizmada, açılımcılar, zavallılar ve çuvalcılar yan yana. Biz, Türk askerinin başına çuval geçirenlerle, o çuvalı hazmede hazmede yutanlara daha önceki konuşmamda “ruh ikizi” tabirini kullanmıştık. Sayın Başbakandan mülhem olarak bundan  sonra,  anladığım  kadarıyla “tek yumurta ikizi”  tabirini kullanacağız. (MHP sıralarından alkışlar)

Evet, benim bu konudaki yüce Meclise sunacağım görüşlerim bunlar.

Bu arada, bir Sayın Bakan, haddini aşarak muhalefet için, adam gibi muhalefete ihtiyacı olduğunu belirtmiş. Ben de kendi Başbakanı için “Lavaboya süpürmeyin de bunu kullanın.” diyen bu Başmüzakereci arkadaşı başlavabocu unvanıyla milletin takdirlerine sunuyorum.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, konuşmacı sözünü geri alsın.

Böyle bir söz söylenmemiştir; bir.

İkincisi: Sayın Egemen Bağış’ın böyle bir söz söylediği söz konusu değildir, belki başka biriyle karıştırıyor, bunu bile doğru hatırlamıyor Sayın Başkan. Yani yarım yamalak bir şey söylüyor, o da doğru değil ve ezber bilgilerle konuşuyor Sayın Başkan. Sözünü geri alsın lütfen.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen “alınması” ibaresinin “edinilmesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Turan Kıratlı

                                                                                                               Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anlam bütünlüğü sağlanması için değişlik yapılmıştır.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Lütfen gerekçesini izah etsinler, engellemeyi bıraksınlar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen “stratejik istihbaratın” ibaresinin “her türlü istihbaratın” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Veysi Kaynak

                                                                                                        Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anlam bütünlüğü olması için değişlik yapılmıştır.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Oylamayı elektronik cihazla yapacağım yeniden.

Üç dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddenin başlığını okutuyorum:

Ana hizmet birimleri

MADDE 9-

BAŞKAN – Madde üzerinde beş önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde geçen “Planlama, koordinasyon ve sosyal destek” ibaresinin “Planlama ve Koordinasyon” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Mustafa Ataş

                                                                                                               İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde geçen “Planlama, koordinasyon ve sosyal destek” ibaresinin “Planlama, Koordinasyon ve Stratejik Destek” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Gülşen Orhan

                                                                                                                   Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin (a) bendinin (5) numaralı alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aynı bende aşağıdaki (6) numaralı alt bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

              Kamil Erdal Sipahi                     Hasan Çalış                     Beytullah Asil

                         İzmir                                  Karaman                           Eskişehir

          Süleyman L. Yunusoğlu                                                       Nevzat Korkmaz

                       Trabzon                                                                            Isparta

5) Müsteşarlıkça verilecek Sosyal Destek görevlerini ve diğer görevleri yapmak

6) Terörle mücadelede dönemsel hedefler belirlemek

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 9. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 9- (1) Müsteşarlığın ana hizmet birimleri ve görevleri şunlardır:

a) Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire Başkanlığı: Terörle mücadele politika ve stratejileri kapsamında;

1) Güvenlik kuruluşları arasında bilgi paylaşımını ve koordinasyonu sağlamak,

2) Belirlenen politikalar ile sosyoekonomik politikaların uyumlu bir şekilde yürütülmesi için ilgili kurumlar arasında koordinasyonu sağlamak,

3) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.

b) Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığı:

Terörle mücadele alanında;

1) Veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek, analiz ve değerlendirmeler yapmak,

2) Araştırma yapmak, yaptırmak ve bu alandaki bilimsel çalışmaları desteklemek,

3) Toplantı, sempozyum, seminer, eğitim ve benzeri etkinlikler düzenlemek,

4) Terörle Mücadele Raporu hazırlamak,

5) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri

yapmak.

c) İletişim Daire Başkanlığı: Terörle mücadele politikaları kapsamında;

1) Kamuoyunu bilgilendirmek,

2) Toplum desteğinin sağlanmasına yönelik faaliyetleri yürütmek,

3) İlgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının işbirliğini sağlamak,

4) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak,

ç) Dış İlişkiler Daire Başkanlığı: Terörle mücadeleye ilişkin;

1) Yabancı devletlerdeki faaliyet ve gelişmeleri Dışişleri Bakanlığı ve ilgili diğer kurumlarla işbirliği içinde izlemek ve tedbirler geliştirmek,

2) Uluslararası gelişmeleri ve deneyimleri takip etmek ve uygulamaya kazandırmak,

3) İlgili uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak,

4) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.

                   Atilla Kart                          Ali İhsan Köktürk                   Ali  Rıza Öztürk

                      Konya                                   Zonguldak                                Mersin

                     İsa Gök                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu            M. Akif Hamzaçebi

                      Mersin                                     Malatya                                 Trabzon

                                                                  Turgut Dibek

                                                                      Kırklareli

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 9. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Ayla Akat Ata                          Sırrı Sakık                            İbrahim Binici

                       Batman                                    Muş                                      Şanlıurfa

                 Şerafettin Halis                     Hamit Geylani                          Hasip Kaplan

                       Tunceli                                 Hakkâri                                     Şırnak

                    Akın Birdal                       Sebahat Tuncel                      Sevahir Bayındır

                     Diyarbakır                              İstanbul                                     Şırnak

                 Osman Özçelik                   M. Nezir Karabaş                       Pervin Buldan

                          Siirt                                      Bitlis                                         Iğdır

                                                                  Bengi Yıldız

                                                                     Batman

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN - Kim konuşacak?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.

BAŞKAN – Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Tasarısı’na ilişkin bizim bu konudaki görüşümüz belli ve gerekçelerimizi her söz alan arkadaşımız anlatıyor ve ben de yine 9’uncu madde üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu tasarı gerekçesinin iki temel unsuru var. Birincisi, terörle mücadele vurgusu, ikincisi de güvenlik ve istihbaratla ilgili birimler arasındaki iletişim ve eşgüdüm eksikliği. İki gün önceki konuşmamızda istihbarat örgütlerini örnek vermiştim size, Ergenekon Cumhuriyet Savcısının JİTEM’e ilişkin, bir istihbarat örgütüne ilişkin dört istihbarat örgüt kurumuna yazdığı yazının dört kurumdan farklı gelişini örneklemiştim size. Şimdi bunu geçelim, istihbarat örgütlerini. Şimdi aslında sorun şu: Türkiye’nin üyesi bulunduğu uluslararası ve bölgesel topluluklarda kabul ettiği birtakım sözleşmeler, belgeler ve bildirgeler var. Örneğin, Paris Şartı’nın önemli bir hükmü var, ki biliyorsunuz, Paris Şartı’nı hem dönemin Sayın Cumhurbaşkanı hem de Başbakan imzalamıştı. Şimdi örneğin Paris Şartı’nda “Kamu düzeni ve güvenliği açısından şiddete dayalı olmayan toplantı ve gösteriler izne bağlı değildir.” der. Şimdi biz bunu kabul etmişiz ve bu Anayasa’nın 90’ıncı maddesi “Kabul edilen ulusal üstü belge ve sözleşmeler iç hukuk niteliğindedir.” der ve buna göre derhal Hükûmetin 2911 ve bununla ilişkili yasalar üzerinde değişiklik yapması gerekir ve bunu içselleştirmesi gerekirken ne yazık ki bunu yok sayıyor ve buradan kaynaklanıyor. Şimdi sorun aslında bence hareket noktasında. Gerçekten yurttaşlar devlet için mi, yoksa devlet yurttaşlar için mi? Eğer bunun karşılığını, insan haklarının evrensel değerlerine, standartlarına ve hukukuna bağlı karşılığını ararsak, devlet yurttaşlar içindir, onların hak ve özgürlüklerini, güvenliğini sağlamakla ilgilidir. Şimdi, eğer bunu tersine çevirir de “Yurttaşların devlet için olduğu”na hükmederseniz, o zaman siz buna göre düzenleme yaparsınız ve buna göre uygulama yaparsınız ve nitekim, muhalif olan herkesi -solcu, sosyalist, yurtsever- bunları “terörist” olarak ilan edersiniz. Egemen güçlerin ve onların iktidarlarının zaten bence kod adı, muhaliflerin terörist olmasındadır.

Bakın şimdi, örneğin “Devrimci Karargâh” adı altında bir grup sosyalistin… Şimdi, Orhan Yılmazkaya adlı bir genç… Diyor ki İstanbul Emniyet Müdürlüğü: “Yakından izliyoruz, adım adım izliyoruz.” ve Orhan Yılmazkaya’nın çay içtiği, liseden, üniversiteden arkadaşlarının hepsini toparlıyorlar ve aylardır, şu anda Mehmet Yeşiltepe, örneğin Murat Akıncılar -bunlar akademisyen, sosyalist, aydın, yazar, muhalif insanlar- salt, burada Orhan Yılmazkaya’nın arkadaşı olmaktan ötürü “terörist” damgasıyla cezaevinde yatırılıyor ve ayın 23’ünde de mahkemeye çıkarılacak, çıkarılacaksa.

Şimdi, bazı şeyleri soruyoruz, örneğin “devlet sırrı” gerekçesiyle yanıt verilmiyor bize. Bakın, daha önceki gün Hrant Dink duruşmasında polis muhbiri Erhan Tuncel’in bütün istihbari bilgileri “devletin güvenliği” gerekçesiyle imha edildi.

Şimdi, böyle bir demokratik devlette, hukuk devletinde bir istihbarat bilgileri… Bir defa, böyle bir hukuk devletinde böyle bir eleman kullanılır mı? Bu, başka bir şey ve bütün bilgiler imha ediliyor.

Şimdi, arkadaşlar, sayın milletvekilleri, bakın, daha dün yine kışlada üç intihar olayı oldu. Geçtiğimiz ay Sayın Başbakana sorduk, son yıllardaki dökümünü istedik: “Neden intihar ediyorlar bu kışlada askerler?” Bir zamanlar emniyet müdürlüğünde ya da jandarma karakolunda intihar edilirdi. Nedense, gözaltına alınan insanlar intihar yeri olarak karakolları ya da emniyet müdürlüğünü seçerlerdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Şimdi, çok ilginçtir, askerî personel; er, erbaş, subay, bunlar nedense intihar alanı olarak son zamanlarda kışlaları seçtiler. Şimdi Sayın Başbakana sorduk ve Sayın Başbakan Millî Savunma Bakanı aracılığıyla yanıt veriyor: “Devlet sırrı nedeniyle, gizlilik nedeniyle bunu yanıtlayamayacağız.” Arkadaşlar, neden intihar ediyorlar bunlar? Ve gerçekten intihar eden askerlerin kimliklerini, dökümlerini çıkaralım bakalım, kim bu askerler, neden intihar ediyorlar? Otopsi yapılmış mıdır, bundan ötürü soruşturma açılmış mıdır, kaç tane dava vardır ve kaç kişi intihar etmiştir? Bu, demokratik hukuk devletinde kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak isteyen bir devletin araştırma alanına girmez mi? O nedenle bence baştan aşağı birtakım düzenlemeler yapılması gerekiyor, ama bu düzenleme, kamu güvenliği ve düzenini sağlamak için getirilen tasarı değil. O nedenle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler, saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 9. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 9- (1) Müsteşarlığın ana hizmet birimleri ve görevleri şunlardır:

a) Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire Başkanlığı: Terörle mücadele politika ve stratejileri kapsamında;

1) Güvenlik kuruluşları arasında bilgi paylaşımını ve koordinasyonu sağlamak,

2) Belirlenen politikalar ile sosyoekonomik politikaların uyumlu bir şekilde yürütülmesi için ilgili kurumlar arasında koordinasyonu sağlamak,

3) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.

b) Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığı:

Terörle mücadele alanında;

1) Veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek, analiz ve değerlendirmeler yapmak,

2) Araştırma yapmak, yaptırmak ve bu alandaki bilimsel çalışmaları desteklemek,

3) Toplantı, sempozyum, seminer, eğitim ve benzeri etkinlikler düzenlemek,

4) Terörle Mücadele Raporu hazırlamak,

5) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri

yapmak.

c) İletişim Daire Başkanlığı: Terörle mücadele politikaları kapsamında;

1) Kamuoyunu bilgilendirmek,

2) Toplum desteğinin sağlanmasına yönelik faaliyetleri yürütmek,

3) İlgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının işbirliğini sağlamak,

4) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak,

ç) Dış İlişkiler Daire Başkanlığı: Terörle mücadeleye ilişkin;

1) Yabancı devletlerdeki faaliyet ve gelişmeleri Dışişleri Bakanlığı ve ilgili diğer kurumlarla işbirliği içinde izlemek ve tedbirler geliştirmek,

2) Uluslararası gelişmeleri ve deneyimleri takip etmek ve uygulamaya kazandırmak,

3) İlgili uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak,

4) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.

                                                            Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Abdulaziz Yazar...

BAŞKAN – Sayın Yazar, siz komisyon üyesisiniz değil mi?

ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) – Evet.

BAŞKAN – Muhalefet şerhi yazmış mıydınız rapora?

ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) – Yok.

BAŞKAN – İç Tüzük’e göre konuşamıyormuşsunuz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Komisyon toplantısına katılmadı, komisyon toplantısında yok.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yazar. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9’uncu madde üzerinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör tehdidinin dünyada kendisini daha şiddetli hissettirdiği son yıllarda, ülkeler tehdidin kendilerinden uzak durabilmesi için aktif ve pasif pek çok yönteme başvurmuşlar ve bunlar için de bütçelerinden önemli oranda paylar ayırmışlardır.

Normal polis ve kolluk güçlerinin klasik yöntemlerle terörün üstesinden gelemeyecekleri ve mücadele için geniş finans kaynakları, insan kaynakları, ileri düzeyde istihbarat toplama ve analiz kabiliyeti gerektirdiği görülmüştür. Terörle mücadelede kolluk kuvvetlerinin icra ettikleri klasik mücadele yöntemlerinin yetersiz kalmasıyla, kolluğun da istihbarat taktiklerini kullanması gerektiği yönünde düşünceler ağırlık kazanmıştır. Kolluk güçleri bu yönde yeniden yapılanmışlar ve bazı ülkelerde sadece iç güvenlikle ilgilenen güvenlik istihbarat teşkilatları ortaya çıkmıştır. Bunun yanında geleneksel istihbarat teşkilatları da soğuk savaş dönemi mücadele ettikleri düşmanın son yıllarda değiştiğinin farkına vararak, ortaya çıkan yeni tehditlerle mücadele edebilecek şekilde yapılanmaya başlamışlardır.

İstihbaratın, elinde bulundurduğu çok özel ve gizli tekniklerle sahip olduğu büyük gücü, temel insan haklarını ihlal etmeden, en iyi şekilde kullanabilmesi de önem kazanmaktadır. Hazırlanan bu tasarının gerekçesinde, terörle mücadele alanında İçişleri Bakanlığı dışında bazı kurum ve kuruluşların da çeşitli görevler ifa ettiği, zaman zaman bu alanda koordinasyon sorunları yaşandığı belirtilmektedir. Bu sorunların, terörle mücadele çerçevesinde alınan kararların uygulanması noktasında zafiyete sebebiyet verdiği, etkin, verimli ve sonuç alıcı çalışmalara engel olduğu söylenmektedir. Hükûmetin hazırladığı gerekçede terörle mücadeledeki başarısızlık, kurumlar arasındaki iletişimsizliğe bağlanmak istenmektedir. Oysaki terörle mücadelede kurumların bağlantılarından daha çok, Hükûmetin uyguladığı politikalar, teröre ve teröriste gösterilen tavırlar bu mücadeleyi zafiyete uğratmaktadır. Hükûmet yeni kurumlar kurarak veya adlarını değiştirerek terörü bitireceğini mi sanmaktadır? Kendisine yeterli bilgi gelmediğini söyleyen Hükûmet bu teşkilatın kurulması için neden sekiz yıldır beklemiştir? Kurumlar arasında istihbarat alışverişinde problem var ise şimdiye kadar neden bu söylenmemiştir? Hükûmet, bu durumda, şimdiye kadar terörle mücadeledeki başarısızlığını kabul etmiş sayılmaktadır. Hükûmetin terörle etkin mücadele amacıyla yeni bir düzenleme ile kurmak  istediği  bu  Müsteşarlığın  amacına  uygun   bir   şekilde  çalışıp  çalışmayacağı  konusunda kamuoyunun büyük bir kuşkusu vardır. Hükûmet, kontrol altında tutabileceği, kendine hizmet edecek kurumları kurmak için manevralarına devam etmektedir. Yargıdan sivil toplum kuruluşlarına kadar  kendine  göre  şekillendirme yapmaya çalışan AKP Hükûmeti, şimdi ise istihbarat alanında yönetebileceği bir yapı kurmaya çalışmaktadır. Devletin bazı kadrolarını dışlamaya, onları tasfiye etmeye yönelik planların ve çalışmaların yapıldığı kamuoyu tarafından uzun süredir görülmektedir.

İşte, gelinen bu son noktada yeni bir manevrayla yeni bir kurum oluşturulmaktadır. Çekirdek kadrosu 100 kişiden oluşacak olan bu kurum tüm iller düzeyinde teşkilatlanacaktır. Yetkisi üst düzeyde olacaktır. Temel görevi “teröre karşı strateji oluşturmak” olarak açıklanmakta olan bu kurumun neden tüm illerde şubelerinin kurulacağı bir soru olarak gündemdedir. Oluşturulmak istenen bu kurumun amacının yalnız terör problemini çözmek olmadığı, aynı zamanda toplumun ve muhalefetin üzerinde bir baskı aracı hâline getirilip getirilemeyeceği de kamuoyu tarafından sorulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21’inci yüzyılda istihbaratın, sosyal ve teknolojik değişikliklere ayak uydurması gerekmektedir. İstihbarat, terörle hem taktik olarak hem de stratejik olarak mücadele edebilmelidir. Hükûmetlerin de teröre karşı etkili politikaları olması gereklidir. Hükûmetlerin benimsediği kapsamlı, iyi düzenlenmiş politikalar olmadıkça terör gelecekte de tehdit olarak sürecektir ve terörün var olduğu bir coğrafyada istihbaratın da var olması, iyi teşkilatlanması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Terörist faaliyetlerin devam etmesini istihbarat eksikliğine bağlamak yanlıştır. Terör örgütlerinin siyasi ve moral desteklerini çökertmediğiniz sürece, para kaynaklarını kurutamadığınız sürece terör devam eder. Güven bunalımı aşılmadığı sürece istihbarat açıklarının devam etmesi ve daha fazla can kaybına yol açması tehlikesi vardır. Yeni teşkilatlar kurmak yerine var olan istihbarat birimleri arasındaki bağlar güçlendirilmelidir. Hükûmet tarafından istihbarat alanında var olduğu söylenen karmaşanın kaldırılacağı belirtilen bu düzenleme bu hâliyle yasalaştığında hantal bir kurum olmanın ötesine geçmeyecektir.

Bu Müsteşarlığın kurulmasının yeni birtakım sorunlar doğuracağını ve terörle mücadele yerine başka amaçlara hizmet edeceği konusundaki kuşkularımızı bir kez daha belirterek yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yazar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin (a) bendinin (5) numaralı alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aynı bende aşağıdaki (6) numaralı alt bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

5) Müsteşarlıkça verilecek Sosyal Destek görevlerini ve diğer görevleri yapmak

6) Terörle mücadelede dönemsel hedefler belirlemek

                                                                                        Hasan Çalış (Karaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 9’uncu maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak verdiğimiz önergenin üzerinde söz aldım. Bu vesileyle saygı ve selamlarımı arz ediyorum.

Kıymetli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bölücü terörle mücadeleyi ülkemizin en önemli konularından birisi olarak görüyoruz. Bu nedenle, kamu düzeni ve güvenliğiyle ilgili bir koordinatör müsteşarlığın kurulmasına, yedi yıldır sorumluluklarını yerine getiremeyen AKP’nin en azından terör konusunda “Şunu da yapacaktık ama” diyecek bahanesinin kalmaması adına da olsa bu tasarıya olumlu bakıyoruz ancak bundan sonra asıl önemseyeceğimiz konu: AKP İktidarının siyasi sorumluluklarını ne kadar yerine getireceği, gerçekten sorumluluğunun gereğini yapacak mı, yine sorumluluğu bürokrasiye veya başka kurumlara atmaya devam mı edecek?

Önergemizle, Müsteşarlığın terörle mücadelede sosyal destek görevini başarıyla yürütebilmesi ve terörle mücadele stratejisinin kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini ortaya koyarak hedeflerin neticeye ulaştığının da kontrol edilebileceği bir ortamın oluşturulmasını ve Müsteşarlığın bu anlamda elinin güçlendirilmesini hedefliyoruz.

Terörle mücadelede kamuoyu desteği ve bu konuda oluşturulacak toplumsal mutabakatı ve uzlaşma kültürünü çok önemsiyoruz değerli arkadaşlar, çünkü milletimizin bin yıldır bir arada yaşamasının ürünü olan uzlaşma alanlarımız son derece önemlidir. Bunları, sosyal uzlaşma, siyasi uzlaşma, ekonomik uzlaşma ve hedeflerde uzlaşma olarak özetleyebiliriz. Sekizinci yılını yürütmekte olan AKP İktidarının geriye doğru uygulamalarına baktığımız zaman, gerçekten uzlaşma iklimine, uzlaşma kültürüne hizmet edebilmiş mi? Maalesef görünen tablo, uzlaşmaz, itici, başına buyruk bir siyaset anlayışı, dayatmacı ve tehditkâr bir üslup, özürlü bir demokrasi anlayışı, bölücü terörle girdiği toplum vicdanını yaralayan ilişkiler, etnisiteyi ve mezhepsel ayrışmayı körükleyen projeler, farklı fikirlere yönelik kibirli ve aşağılayıcı tutumlar, ABD, AB ve benzeri uluslararası kurumlara karşı ise âdeta teslimiyetçi davranışlar olarak özetlenebilir.

Kıymetli arkadaşlar, bu konuda akıllarda kalan bazı olaylara göz atarsak göreceğimiz tablo nedir? ABD, AB, Kandil ve İmralı ile beraberce ortaya koydukları, kendilerinin bir türlü isim bulamadıkları, bizim “yıkım projesi” olarak algıladığımız sözde açılım projesi ve Habur’da düzenlenen eşkıyayı karşılama ve aklama törenleri; ortak tarih, ortak kültürümüzün ürünü uzlaşma noktalarımızı, müştereklerimizi öne çıkarmak yerine, sürekli 36 etnik gruptan bahsederek etnisiteyi ve mezhepsel ayrışmayı körüklemek; sendikaların, meslek odalarının demokratik hak taleplerine copla, biber gazıyla karşılık verme; nitekim Mersin’de çiftçiye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) - …Sıhhiye’de ise işçiye, memura zaman zaman uygulanan, son zamanlarda da sıkça gördüğümüz dayatma tabloları; dinleme skandalları ile özel hayat üzerinde oluşturulan baskıyla âdeta şüphe ve korku toplumu yaratma gayretleri… Yargı, Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet, MİT, basın ve medya üzerinden gruplar ve gruplar arası çatışma ortamı yaratılarak toplum âdeta krize, paranoyaya itilmiştir. Âdeta sivil dikta rejimine doğru toplum sürükleniyor algısı ortaya çıkmıştır. Yine yerel yönetimler ve TOKİ üzerinden devletin ve milletin kaynaklarını yandaşlara aktaran rant alanları oluşturulmuştur.

Kıymetli arkadaşlar, sosyal uzlaşmanın, toplumsal uzlaşma ikliminin oluşturulamadığı böyle bir ortamda bu tasarının neticelerinin olumlu olacağından emin değiliz, ama bütün bu duygularımıza rağmen tasarının hayırlı olmasını diliyoruz.

Saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var Sayın Başkanım, var.

BAŞKAN – Elektronik olarak yapıyorum.

Üç dakika süre vereceğim.

Kabul edenler…Kabul etmeyenler…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, önergeyi bir oylamaya sunun.

BAŞKAN – Kusura bakmayın. Son dönemdeki bütün sürçülisanlarım için Genel Kuruldan özür dilerim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Estağfurullah.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Üç dakikalık süre vererek elektronik oylama yapıyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Geçen yönetimimden bu oylamayla ilgili karar yeter sayısına yönelik bir soru işareti kaldığı için, o konuda elimde olmadan bir hassasiyet gösteriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Duyamadım Sayın Akcan, bu taraftan bir gürültü geliyor, onun için.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Neyse…

BAŞKAN – Kâtip üyeler sayıyor ama kâtip üyelerin saymasına da itirazlar olmuştu geçen defa.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Oylamaya geçtiğiniz zaman içeride 98 kişi vardı. Meclisi iktidar çalıştırır, onu söylemeye çalışıyorum.

BAŞKAN – Şimdi, 2 kâtip üyemize ben sordum o arada, onlar dediler ki…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kâtip üyelerden biri muhalefetten olsaydı…

BAŞKAN – Hayır, onlar dediler ki: “Karar yeter sayısı var.” Fakat benzer bir durumda itiraz olduğu için elektronik…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Doğru söylemiyorlar, sadece 98 kişi varlardı.

BAŞKAN – Şimdi en doğrusunu göreceğiz.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde geçen “Planlama, koordinasyon ve sosyal destek” ibaresinin “Planlama, Koordinasyon ve Stratejik Destek” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Gülşen Orhan

                                                                                                                   Van

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anlam bütünlüğü sağlanması için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde geçen “Planlama, koordinasyon ve sosyal destek” ibaresinin “Planlama ve Koordinasyon” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Mustafa Ataş

                                                                                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun tekniğine uygun olması için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN -   Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddenin başlığını okutuyorum:

Danışma birimleri

MADDE 10-

BAŞKAN – Madde üzerinde altı önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinin 1’inci alt bendinde geçen “yıllık” ibaresinin “dönemlik” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Mustafa Ataş

                                                                                                               İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinin 3’üncü alt bendinde geçen “yıllık” ibaresinin “dönemlik” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Kerim Özkul

                                                                                                                 Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı  Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 10. maddesinin (a) bendinin (2 nci) paragrafında “Müsteşarlığın görev alanına giren konularda” ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ifadenin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.

               Beytullah Asil                        Cemaleddin Uslu                       Hasan Çalış

                  Eskişehir                                    Edirne                                 Karaman

           Abdülkadir Akcan                                                                    Muharrem Varlı

             Afyonkarahisar                                                                              Adana

“Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan bakanlık dışı öteki kurumlar hariç”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı "Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Beşir Atalay

                                                                                                          İçişleri Bakanı

c) Müsteşarlık Müşavirleri: Terörle mücadele alanında özel bilgi ve ihtisasından yararlanılmak üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki usul ve esaslara bağlı olmaksızın, Bakan onayı ile en çok on Müsteşarlık Müşaviri pozisyon unvanıyla sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Personelin sözleşme usul ve esasları Müsteşarlıkça tespit edilir ve bu Kanuna ekli (2) Sayılı Cetvelde belirlenen taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve Bakan onayı ile aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta sözleşmeli personel olarak istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikramiye ve teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu statüde çalıştırılma, sözleşme bitiminde kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir pozisyon, kadro veya statüde çalışma açısından kazanılmış hak teşkil etmez.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 10. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Mehmet Akif Hamzaçebi                    Atilla Kart                            Durdu Özbolat

                  Trabzon                                     Konya                             Kahramanmaraş

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Tayfur Süner                         Osman Kaptan

                  Malatya                                    Antalya                                   Antalya

                                                              Ali Rıza Öztürk

                                                                    Mersin

"Madde 10- (1) Müsteşarlığın danışma birimleri ve görevleri şunlardır:

a) Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı:

1) Ulusal kalkınma strateji ve politikaları ile yıllık program çerçevesinde Müsteşarlığın orta ve uzun vadeli kurumsal strateji ve politikalarını belirlemek üzere gerekli çalışmaları yapmak.

2) Müsteşarlığın görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek, izlemek, değerlendirmek, sürekli gelişim için önerilerde bulunmak.

3) Müsteşarlık bütçesini stratejik plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak ve Müsteşarlık faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek.

4) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile mali hizmetler birimine ve strateji geliştirme birimine verilen görevleri yapmak,

5) Müsteşarlığın iç denetime yönelik işlevinin etkinliğini ve verimliliğini artırmak için gerekli hazırlıkları yapmak.

6) Müsteşarlığın yıllık idari faaliyet raporunu hazırlamak.

7) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.

b) Hukuk Müşavirliği:

1) Terörle mücadele mevzuatını ve uygulamasını değerlendirmek, günün şartlarına göre geliştirmek.

2) Güvenlik ve terörle mücadele ile ilgili kanun, tüzük ve yönetmelik taslakları ile diğer hukuki konular hakkında görüş bildirmek.

3) Terörle mücadeleye ilişkin uluslararası mevzuatı takip etmek.

4) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.

5) Müsteşarlığın menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak,

6) 8/1/1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adli ve idari davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf olduğu Hazineyi ilgilendirmeyen davalarda Müsteşarlığı temsil etmek"

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 10. Maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

            Ayla Akat Ata                            Sırrı Sakık                          İbrahim Binici

                 Batman                                      Muş                                    Şanlıurfa

          Şerafettin Halis                       Hamit Geylani                       Hasip Kaplan

                 Tunceli                                    Hakkâri                                   Şırnak

              Akın Birdal                          Sebahat Tuncel                    Sevahir Bayındır

              Diyarbakır                                İstanbul                                   Şırnak

           Osman Özçelik                      M. Nezir Karabaş                    Pervin Buldan                                     Siirt         Bitlis        Iğdır

                                                              Bengi Yıldız

                                                                 Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Kurtulan konuşacak, Van Milletvekili.

BAŞKAN – Sayın Kurtulan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

FATMA KURTULAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 10’uncu maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Darbe planları, baskılar, hak ihlalleri, işsizlik, tutuklanan, öldürülen, kaçırılan çocuklar, sokak ortasında katledilen kadınlar, hakları gasbedilen Tekel işçileri, ölümler ve linç tablolarıyla gündemden düşmeyen bir dönemi yaşamaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları için “Asimilasyon bir insanlık suçudur. Kendi ana dilinizde eğitim görmek en temel hakkınızdır.” diyen Sayın Başbakan, yıllardır asimile edilen, dilleri yasaklanan Kürtlerin bu taleplerine karşılık olarak güvenlik güçlerini ve savcıları göreve çağırmış, açılım sürecini Kürt tutuklama operasyonuna dönüştürmüştür.

Ülkemizde bir türlü demokratikleşmeyen yargı, nöbetçi mahkemeler kurarak parti çalışanlarımızı, çocuklarımızı cezaevlerine kapatmıştır. Yargının bu kadar adaletten uzaklaştığı dönemde itirafçılık yasaları sürekli işler tutulmuş, kim olduğu belli olmayan şahısların kimlikleri gizli tutulmuş, verdikleri ifadeler tek başına mahkûmiyet kararına gerekçe olarak sayılmıştır. Oysa AİHM, gizli tanıklık konusunda, gizli tanığın beyanlarının farklı kanıtlarla desteklenmesi, tek başına tanık ifadesiyle mahkûmiyet kararı verilmemesi, tanık beyanlarının mahkûmiyet kararında ağırlıklı rol bile oynamaması kriterlerini arıyor. Ayrıca, gizli tanık olacak kişinin gerçekten tehdit altında olduğunun kanıtlanması gerekmektedir ama söz konusu Kürtler ve onların temsilcileri olduğunda, yargıçlar, savcılar, hâkimler için adalet, yargı bağımsızlığı teferruat olur, Kürtleri ağır cezalara çarptırmak için kanıt önemsizdir, ifade verenin kimliği ile hiç ilgilenmezler, güvenlik güçleri tarafından getirilen tanıklar onlar için yeterli kanıttır.

Türk yargı sisteminde önemli bir yeri olan itirafçılar, işledikleri ağır suçları affettirmek veya cezalarını hafifletmek için, sıklıkla yalan beyanlarda bulunmakta, masum insanları suçlamakta, hiç tanımadığı şahıslar hakkında ifadeler vermektedir. Bu tür delillere dayalı yargılamalar sonucu, sanık ağır cezalara çarptırılmakta, itirafçının ifadesi dışında suç işlediğine dair başka delil bulunmayan insanlarımız hayatlarının çoğunu sırf bu yüzden cezaevinde geçirmektedir.

Türkiye’de sürekli gündemde tutulan itirafçılık yasalarına bakıldığında, yargı âdeta itirafçılığı teşvik etmekte, işlediği suçtan ceza çekmeden kurtulmasına karşılık olarak başka biri hakkında tanıklık etme formülü sunmaktadır. İlki 1985 yılında çıkarılan Pişmanlık Yasası, yirmi beş yıl boyunca, valilerin basında çıkan demeçlerine göre, devletin itirafçıları maaşa bağladığını, yeni kimlikler verdiğini, başka bölgelere yerleştirdiğini, hatta gerektiğinde kimilerine estetik ameliyatla yüzlerini değiştirme imkânı sağladığını öğrendik. Güvenlik güçleri tarafından kullanılan itirafçı sayısının çok yüksek olabileceği belirtiliyor. “İtirafçı” denilen ve bir sistem hâline getirilen bu olgu, insanın nasıl değersizleştirildiğini ve kullanılabilir bir araç hâline getirildiğini gösterdi. İnsanlıktan çıkarılmış olan bu bireyler, sistemin dönen çarkları içerisinde birer suçluya dönüşüyorlar. Sistem çürürken kişileri de  kendisiyle beraber çürütmektedir. İtirafçılık olgusu hukuksuz yapılanmalarla insanlığın karşısına dikilmekte, insanlığı yok etmeye aday olmaktadır. Bütün bu hukuksuz yapılanmalar, antidemokratik yöntemler, Kürt halkının taleplerinin demokratik çerçeveler kapsamında karşılık bulmamasından kaynaklı zeminde yaşam bulmuştur. Yargılanmanın yargılandığı bir sistem olan itirafçılık, siyasi düşünce suçundan dolayı gözaltına alınanlar hakkında işlenilen bir yargılama sistemi olarak hâlâ devam etmektedir.

Yukarıda kısaca bahsettiğim gibi devletin cezasını affetmesini sağlamak isteyen itirafçıların beyanları karşısında yargının nasıl bir tutum izleyeceği çok önemli. Türkiye’de bolca çıkarılan itirafçılık yasalarına bakıldığında yasa koyucunun itirafçılığı özendirdiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Karşımızda böyle bir yargı sistemi dururken ve devletin neredeyse bütün kurumlarında “terörle mücadele” adı altında yürütülen bu kirli savaşta ortaya çıkan hukuksuz birimlerden geçilmezken, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının da aynı hukuksuzlukların devamı anlamına geleceğini söyleyebiliriz. Bu birimlere benzer birimler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Sağ olun.

…ülkemizde yeterince var ve hepsinin icraatları da gözler önünde. Türkiye'nin, insan haklarını yüceltecek, demokrasiyi işletecek ve insan hayatını önemseyecek kurumlara ihtiyacı vardır. Türkiye'nin gerçekliğiyle ters düşen bu yapılanmalara gitmek, bize daha çok yaşam ve daha çok zaman kaybettirmekten başka bir anlam taşımayacaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurtulan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 10. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Tayfur Süner (Antalya) ve arkadaşları

"Madde 10- (1) Müsteşarlığın danışma birimleri ve görevleri şunlardır:

a) Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı:

1) Ulusal kalkınma strateji ve politikaları ile yıllık program çerçevesinde Müsteşarlığın orta ve uzun vadeli kurumsal strateji ve politikalarını belirlemek üzere gerekli çalışmaları yapmak.

2) Müsteşarlığın görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek, izlemek, değerlendirmek, sürekli gelişim için önerilerde bulunmak.

3) Müsteşarlık bütçesini stratejik plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak ve Müsteşarlık faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek.

4) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile mali hizmetler birimine ve strateji geliştirme birimine verilen görevleri yapmak,

5) Müsteşarlığın iç denetime yönelik işlevinin etkinliğini ve verimliliğini artırmak için gerekli hazırlıkları yapmak.

6) Müsteşarlığın yıllık idari faaliyet raporunu hazırlamak.

7) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.

b) Hukuk Müşavirliği:

1) Terörle mücadele mevzuatını ve uygulamasını değerlendirmek, günün şartlarına göre geliştirmek.

2) Güvenlik ve terörle mücadele ile ilgili kanun, tüzük ve yönetmelik taslakları ile diğer hukuki konular hakkında görüş bildirmek.

3) Terörle mücadeleye ilişkin uluslararası mevzuatı takip etmek.

4) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.

5) Müsteşarlığın menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak,

6) 8/1/1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adli ve idari davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf olduğu Hazineyi ilgilendirmeyen davalarda Müsteşarlığı temsil etmek”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Ali Rıza Öztürk konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Ali Rıza Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 10’uncu maddesi üzerinde verilen değişiklik önergesi hakkında düşüncelerimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısının amacı, terörle mücadelede meydana gelen koordinasyon zaafını gidermek olarak belirlenmiş. Böylelikle, bugüne kadar terörle mücadele konusunda sıkı mücadele yapıldığı ve zaafın olmadığı yönündeki Hükûmet iddiaları, bu kanun tasarısındaki bu düşünceyle çürütülmüş oluyor. Demek ki bugüne kadar terör konusunda Hükûmet zaaf içindeymiş, bunu öğrenmiş olduk bu kanun tasarısıyla.

Değerli arkadaşlarım, getirilmekte olan bu tip tasarıların, bu tip kanun tasarılarının her şeyden önce toplum vicdanını acıtmaması, demokratik hukuk devletini zedelememesi gerekir. Türkiye’de barış ve demokrasi ortamı aranırken bu tip yasalar, gerçekten, bu barış ve demokrasi ortamı arayışına hizmet etmeyen kanun tasarı ve teklifleridir.

Yine buna benzer bir kanun tasarısı da İçişleri Bakanlığı Alt Komisyonundadır. O da polis ve MİT’e askerî silahları alma yetkisi veren kanun tasarısıdır. Bu kanun tasarısının da bu tip demokratikleşme ve barış ortamını arama amacına hizmet etmediği çok açıktır. Polis, ülke içerisinde kamu düzenini ve kamu güvenliğini sağlamakla görevlidir. Oysa sizin polise bu ağır askerî silahları ne amaçla verdiğiniz bile belli değildir. Örneğin, toplantı ve gösterileri polis, havan topu kullanarak mı dağıtacaktır?

Değerli arkadaşlarım, burada üstünde durulması gereken bir konu da şudur: Kamuda ve devlet dairelerinde istihdam şekilleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinde çok açık bir şekilde sayılmıştır. Buna göre, memur, sözleşmeli personel, işte, 4/C dediğimiz geçici ve işçi statüsünde çalışma vardır. Bunun dışında kamuda bir istihdam olanağı yoktur.

Şimdi elimde İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından verilen bir önerge var. Bu önergede mevcut kanun tasarısının içine şu anda tasarıda olmayan bir cümle eklenmiş. “…657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki usul ve esaslara bağlı olmaksızın, Bakan onayı ile …” cümlesini buraya sokuyor.

Şimdi, biz şuna alıştık değerli arkadaşlarım: Önergelerle yasa yapmaya, hatta önergelerle Anayasa değiştirmeye artık bu Meclis alıştı bu AKP döneminde.

Şimdi, Sayın Bakan tasarının dışında bu değişikliği niye getiriyor? Şimdi, yasanın emredici hükmü, kamu kurumunda ve devlet dairelerinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin dışındaki bir istihdam şekliyle çalıştırmak mümkün değil iken, bunu niye getiriyor? Şimdi, bununla Sayın Bakan ne yapmaya çalışıyor? Yani, bir zamanlar, duyuyorduk, devlet içerisinde, işte, yeşil, kırmızı, sarı diye çeteler veya çete başları vardı. Şimdi, Sayın Bakan acaba bu değişiklik önergesiyle sadece kendi onayına ve müsteşarın onayına, hatta ücretlerin belirlenmesini de buna tabi kılarak yeni yeşiller, yeni kırmızılar, yeni sarılar, turuncular mı yaratmak istiyor? Yeni çeteler mi türetmek istiyor? Kimleri korumak istiyor? Hangi tarikatları, hangi cemaatlerin adamlarını bu devletin içerisinde yuvalandırmak istiyor? Niye 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin getirdiği yükümlülüklerden kurtulmak istiyor Sayın Bakan? Bu anlayış demokratik hukuk devletine uyan bir anlayış mıdır değerli arkadaşlarım? Bu anlayış, gerçekten, bu ülkede polis devletine gidişin çok açık ve somut göstergesidir.

Zaten, bu yasa tasarısının getirilmesindeki amaçlardan birisi her ne kadar bu teröre karşı koordinasyondaki zaafı gidermek olarak belirlenmişse de, burada sonsuz bir yetki getirilmiş olması, aslında, Sayın Başbakanın fiilen kurduğu ve yürütmekte olduğu bu örgütünün, kendi yandaş örgütünün yasal statüsünü hazırlamış olmaktadır.

Bu kürsüde defalarca söyledik, getirilen bütün kanun tasarıları, demokratik hukuk devleti ilkelerinin temeline aykırı bir şekilde, kendi organizasyonunun oluşturulmasının siyasi altyapısını kurmaya yönelik olmaktan öteye gitmiyor ama bu yapılırken, bu kanun tasarısı geliyor, komisyonlarda tartışılıyor, görüşülüyor ve orada söylenilmesi gereken laflar söylenilmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Aslında, beynin arkasında yazılı olan şeyler, bu kanun tasarıları bu Genel Kurulda görüşülürken verilen değişiklik önergeleriyle -tıpkı burada olduğu gibi, bu değişiklik önergeleriyle- herkesin gözünden kaçırılarak yapılmaya çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, temel kanunlar gerçekten önemli kanunlar ve iktidar partisi hükûmeti tarafından, iktidar partisi kimse onun tarafından getirilir ve usulüne uygun olarak komisyonlarda görüşülür. Ama, şimdi, Sayın Bakanın bu önergesinin, işte, kimlere hizmet ettiğini çok açık ve seçik şekilde Sayın Bakan çıkıp burada açıklamalıdır. Yani, mevcut Devlet Memurları Kanunu’ndan ayrı olarak böyle bir düzenleme yapmakla kimleri korumak istiyor? Hangi tarikatları, hangi cemaatleri devletin içerisine yerleştirmeye çalışıyor? Hangi çeteleri devlete teslim etmeye çalışıyor? Bunları açıklamak zorundadır.

Biz geçmişten beri bu devletin çeteler tarafından kuşatıldığını biliyoruz ve bunun kavgasını hep veriyoruz. Bir yandan “çetelere karşı çıkacağız.” diyeceksiniz, bir yandan “gerçekten biz demokratikleşmeyi, devletin demokratikleşmesini, bireyin özgürleşmesini savunacağız.” diyeceksiniz, bir yandan  “darbelere karşıyız.” diyeceksiniz ama darbeye karşı verilen Meclis araştırma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …önergelerini reddedeceksiniz, öbür taraftan, yine “faili meçhullere karşıyız.” diyeceksiniz, faili meçhullere karşı verilen araştırma önergelerine karşı çıkacaksınız ama demokratik hukuk devletiyle ters düşen yasalar getireceksiniz. O da yetmeyecek o yasaların içerisine kaptıkaçtı  bir şekilde böyle önergeler sokacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, bu, AKP’nin demokrasi konusunda samimi olmadığının göstergesidir. Adalet ve Kalkınma Partisi, bakın, partinin adına bakın adaleti görün, kendinize bakın kalkınmayı görün.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı "Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                   

                                                                                                            Beşir Atalay

                                                                                                          İçişleri Bakanı     

c) Müsteşarlık Müşavirleri: Terörle mücadele alanında özel bilgi ve ihtisasından yararlanılmak üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki usul ve esaslara bağlı olmaksızın, Bakan onayı ile en çok on Müsteşarlık Müşaviri pozisyon unvanıyla sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Personelin sözleşme usul ve esasları Müsteşarlıkça tespit edilir ve bu Kanuna ekli (2) Sayılı Cetvelde belirlenen taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve Bakan onayı ile aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta sözleşmeli personel olarak istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikramiye ve teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu statüde çalıştırılma, sözleşme bitiminde kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir pozisyon, kadro veya statüde çalışma açısından kazanılmış hak teşkil etmez.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Yüce Meclisin takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın  Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önerge ile Müsteşarlık Müşaviri görevlendirilmesindeki usul ve bunlara ödenecek ücret ve ikramiyelerin düzenlenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, ketenpereye geliyor devlet. Alelacele ne oluyor böyle? Kimin malını kime paylaştırıyorsunuz? Ayıp!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne demek, Sayın Başkan? Önerge okundu…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Olur mu böyle şey? Oturum kapanırken Sayın Bakan önerge veriyor, onun bunun maaşına zam yapıyor.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 10. maddesinin (a) bendinin (2 nci) paragrafında “Müsteşarlığın görev alanına giren konularda” ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ifadenin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.

                                                                        Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

“Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan bakanlık dışı öteki kurumlar hariç”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Siz hayatınızda beş kuruş vergi topladınız mı?

BAŞKAN – Kim konuşacak?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Süre tamamlanmadı mı Sayın Başkan?

BAŞKAN – Beş dakika var, konuşulabilinir. 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Akcan efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 10’uncu maddesinin (a) bendinin ikinci fıkrasında şu ibare yer almaktadır: “Müsteşarlığın görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek…”

Değerli milletvekilleri, aynı tasarının 3’üncü ve 4’üncü maddelerini okuduğumuzda… 4’üncü madde: “Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu: Güvenlik kuruluşları ve ilgili kurumlar arasında terörle mücadele alanında gerekli koordinasyonu sağlamak, bu alandaki politika ve uygulamaları değerlendirmek amacıyla Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu kurulmuştur.

Kurul, İçişleri Bakanının başkanlığında, Genelkurmay İkinci Başkanı, Jandarma Genel Komutanı, Milli İstihbarat…” vesaire sıralıyor. Bunların içerisinde mesela Genelkurmay Başkanlığı doğrudan Başbakana bağlı.

Şimdi, ihdas ettiğiniz Müsteşarlıkla, bir performans testi yapacak, performansı takip edecek bir organ oluşturuyorsunuz Müsteşarlığın bünyesinde. Bu organa performansını test ettireceğiniz Genelkurmayı emrine veriyorsunuz. Konunun ele alındığı günden bu tarafa, hem geneli üzerindeki konuşmalar sırasında hem bölümler ele alındığı sırada muhalefet ısrarla, bu tasarının kurumlar arası çatışmaya neden olabilecek mahiyet arz ettiğini ifade ediyor.

Bizim bu önergemizde de, madem performansını gözetleyeceksiniz, o zaman, İçişleri Bakanlığının dışında kalan ama kurul üyesi olan diğer kurumlar hariç olmak üzere Müsteşarlığın bünyesinde yer alan öteki kurum ve kuruluşların performansını test edin, tabi tutun performansa, buna kimsenin diyeceği bir şey yok, ama Müsteşarlık üzerinden Genelkurmayı, Müsteşarlık üzerinden Başbakanlığa bağlı öteki kuruluşları performansa tabi tutmaya kalkarsanız, kurumlar arası çatışma kaçınılmaz hâle gelir.

Bakın, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın, geneli üzerindeki konuşmalar sırasında ifade ettiği ilk paragraftaki son cümle: “İnanıyorum ki bugün yapacağımız görüşmeler neticesinde bu tasarı zenginleşecek, sizlerin burada yapacağı eleştiri ve öneriler, bizim bundan sonraki çalışmalarımıza da ışık tutacaktır.”

Allah aşkına Sayın Bakanım, şu ana kadar verilmiş, onlarca verilmiş önergeden hiç mi bir tanesi kabule değer değildi? Bir tanesi dahi sizin çalışmalarınıza veya kuracağınız teşkilata katkı sağlayacak mahiyette değil miydi veya bu ülkeyi sadece tek başınıza, iktidara ait, muhalefete ait değil anlayışıyla mı yönetmeye teşebbüs ediyorsunuz? Sayın Bakanım, şu önergelerin Allah aşkına hiç mi kabule değer, kayda değer bir boyutu yoktu? Bir taraftan bunu söylüyorsunuz, diğer taraftan da hiçbir önergeye iştirak etmiyorsunuz.

Bakınız, yine sizin sözleriniz, tutanaklardan okuyorum…

BAŞKAN – Sayın Akcan, bir saniyenizi rica edebilir miyim, şimdi uzatma için karar alacağız da.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Buyurun efendim.

BAŞKAN – 10’uncu maddenin oylanmasına kadar görüşmenin uzatılması için Genel Kurul kararı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Akcan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) - Sayın Atalay şunu ifade ediyor: “Kurumlarımızın ayrı ayrı  bu  konuda  uzmanları  var,  birikimleri  var  ama biz bunların hepsini insicamlı bir stratejiye dönüştürmek için de yeni bir koordinasyon getiriyoruz. Hadise bundan ibarettir.”

Biraz önce verdiğiniz önergenin şu ifadenizle bağdaşır neresi var Sayın Bakan? Yani el altından bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Bunu da söylediğimiz zaman Sayın Egemen Bağış çıkıyor diyor ki: “Bu ülkenin adam gibi muhalefete ihtiyacı var.” Şu yaptığımız ilkesiz bir muhalefet mi? Şu söylediğimiz şeylerde, neresi hakaret taşır, neresi olumsuzluk taşır, neresi uygun değil? Peşin peşin, “Katılmıyoruz Sayın Başkan.” diyorsunuz, burada da açıklama yapmaya çalışıyoruz. Genel Kuruldaki değerli iktidar milletvekilleri sizin tavrınıza bağlı olarak oy kullanıyorlar. Biz de bunu burada açıklamak durumunda kalıyoruz ve yaptığımız muhalefet davranışı, adam gibi muhalefet davranışıdır. Sayın Egemen Bağış’ın, muhalefetteki benim veya bir başka arkadaşımızın adam gibi davranış gösterip göstermediğini test etme hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur, adaba da sığmaz.

Biraz önce Sayın Sipahi bu konuyu dile getirdiğinde, Genel Kurulda pek çok arkadaşımız “Ayıp ayıp!” dedi. Ayıp, ayıbınızı kabul edeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Ayıp ayıbınız başımız üstüme, bir şartla. Egemen Bağış Bey’e “Ya bunu söylemeye gerek yok Sayın Bakan.” demiş olanınız varsa, hepinize teşekkür ediyorum diyenlere. Ama bunu demezken, muhalefetin bu sözleri eleştirmesini “Ayıp ayıp!” diye nitelendirmeniz gerçekten sıkıntı verici bir durum.

Değerli milletvekilleri, bir sonraki madde, 11’inci madde. 11’inci madde personelin atanmasından bahsediyor. Atamanın ilkeleri, kriterleri neler, belli. Ama bakıyoruz Türkiye’de istihdamın nasıl olduğuna, bir mülakat getiriyorsunuz. Mülakat, kulun kula kulluğudur değerli milletvekilleri. Bundan hepiniz de sıkıntı çekiyorsunuz, biliyorum. Bunun sabit kriterleri vardır. Bu kriterlere göre hadiseyi değerlendirmek ve ülkenin kanunlarını değişen iktidarlarla değişmek zorunda bırakılmayacak şekilde ayarlamak hepimizin görevi diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinin 3’üncü alt bendinde geçen “yıllık” ibaresinin “dönemlik” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Kerim Özkul

                                                                                                                 Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Anlam karmaşasının önüne geçilmesi için değişiklik yapılmıştır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 Esas Numaralı kanun tasarısının 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinin 1’inci alt bendinde geçen “yıllık” ibaresinin “dönemlik” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Mustafa Ataş

                                                                                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun tekniğine uygun olması için değişiklik yapılmıştır..

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Demin hızlı konuşmamdan dolayı ”Reddedilmemiştir.” gibi algıladınız, “Kabul edilmemiştir.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tamam Sayın Başkanım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangisi?

BAŞKAN – Deminki önerge için söylüyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, maddenin oylamasını yarın yapalım. Bir tartışma…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kabul edilen önerge yok yani değil mi?

BAŞKAN – Önerge bitti.

MEHMET ŞANDIR (Mersin)- Önerge bitti ama maddenin oylamasını yarın yapalım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, karar aldık.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Karar yeter sayısı yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Karar yeter sayısı var.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Önerge kabul edilmiş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - “Kabul edilmemiştir” dedi Sayın Başkan; biz, “Kabul edilmiştir.” mi dedi diye anladık; “Düzeltiyorum” dedi. Şimdi, zaten öyle olsa “kabul edilmiş önerge doğrultusunda” diyecek.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Maddenin oylamasını bitirelim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, bu 10’uncu maddede bir tartışma var, kanunun selameti açısından söylüyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama isteyelim, yoklama.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Karar aldık Sayın Başkan, bitimine kadar karar aldık.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Komisyon yerinden kalkarsa yarına kalır oylama.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama istiyoruz o zaman Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yarın oylayalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yarın olunca ne olacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Ya tartışırız hiç olmazsa.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Neyi tartışacağız?

KADİR URAL (Mersin) – Yarın tartışacağız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır efendim, olur mu öyle şey ya!

BAŞKAN – Sayın Şandır, şimdi 10’uncu maddenin oylamasının bitişine kadar karar aldık.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir saniye…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Komisyon kalkarsa oylayamazsınız.

BAŞKAN – Onu biliyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani bu maddeyi yarın oylayalım bu tartışmayı bitirmek açısından.

III.- Y O K L A M A

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama istiyoruz o zaman.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz, peki.

Maddenin oylamasından evvel yoklama talebi vardır.

İsimleri okuyorum: Sayın Okay, Sayın Aslanoğlu, Sayın Köse, Sayın Susam, Sayın Öztürk, Sayın Özkan, Sayın Gök, Sayın Yalçınkaya, Sayın Akcan, Sayın Oksal, Sayın Yazar, Sayın Ural, Sayın Çelik, Sayın İnan, Sayın Yalçın, Sayın Işık, Sayın Özdemir, Sayın Kalaycı, Sayın Yunusoğlu, Sayın Şandır, Sayın Kumcuoğlu.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.10

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 10’uncu maddenin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 11 Şubat 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 20.18