DÖNEM: 23                              CİLT: 62                       YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

68’inci Birleşim

3 Mart 2010 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Yeşilay Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesinin kadro sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Zonguldak Kozlu’da 263 madencinin vefat ettiği grizu faciasının 18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 25 milletvekilinin, Çukobirlik’in sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/599)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/600)

3.- İzmir Milletvekili Şenol Bal ve 20 milletvekilinin, akaryakıt kaçakçılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/601)

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 19 milletvekilinin, kırmızı et piyasasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/602)

B) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Çek Cumhuriyeti Millet Meclisi Güvenlik Komisyonu Başkanı Frantisek Bublan başkanlığındaki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

 

VI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- (10/333, 334, 335-3/1090) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/566) (S. Sayısı: 462)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, söylemediği konuda ifadede bulunarak şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, yorumundan dolayı şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Şırnak ilinin sosyal ve ekonomik durumuna ilişkin Başbakandan  sorusu ve  Devlet  Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/12145)

2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’daki orman kadastrosuna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/12258)

3.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, TRT’nin dışarıya yaptırdığı programlara ve personel alımına ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/12344)

4.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, TRT’nin bir sosyal tesisinin kullanımına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/12372)

5.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin bir sosyal tesisinin kullanımına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/12373)

6.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, TRT kanallarında okunan gazetelere ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/12411)

7.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin TEKEL işçilerinin eylemiyle ilgili bir habere yer vermemesine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/12494)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir gazetenin haberlerinin TRT’de yayınlanmamasına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı  (7/12495)

9.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, TRT’nin izlenilirlik ölçüm sisteminden çekilmesine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/12588)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, antipersonel kara mayınlarının yasaklanmasına ilişkin Ottowa Sözleşmesi’nin Türkiye’de yürürlüğe girişinin altıncı yılında gelinen aşamaya ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül,

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Faruk Çelik,

Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı’nın, Antalya ilinde yaşanan çevre sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu,

Cevap verdi.

 

İstanbul Milletvekili Hasan Macit, yapılan düzenlemelere rağmen, esnaflar primlerini ödeyemiyorsa sistemde bir problem olduğuna, bu nedenle bunların ödenme koşullarının iyileştirilmesi gerektiğine,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kütahya ili Simav, Pazarlar ve Şaphane ilçelerinde 2 Mart 2010 günü saat 02.36’dan bu yana 2,7 ile 4,4 arasında farklı şiddetlerde meydana gelen yirmiye yakın depreme,

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam, gündem dışı konuşmasına cevap veren Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, dile getirdiği sorunlara değil farklı şeylere cevap verdiğine,

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, esnaf sayısında artış değil düşüş olduğuna,

Bursa Milletvekili Necati Özensoy, dün yirmi dört yaşında vefat eden, çevreci ve hayvan korumacı olarak bilinen, engelli Emine Atik’in hayatının hem engellilere hem engelli ailelerine ve hem de çevre konularına örnek olması açısından incelenmesini önemli bulduğuna,

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan:

Burdur ili merkez Halıcılar, İnsuyu, Gökpınar, Taşkapı, Kayaaltı köylerinde tarımsal amaçlı sulamada kullanılan elektrik faturalarının icra kapsamına girdiğine, konunun Enerji Bakanlığınca veya Hükûmet yetkililerince incelenip çözüme kavuşturulması gerektiğine,

Burdur’un Gölhisar ilçesi Yusufça kasabası içerisinden geçen derenin ıslahının ve arıtmasının bitirilmesine,

Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü, Antalya’da yaşanan sel felaketinde mağdur olan vatandaşlara yönelik banka mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda devletin katkı sağladığına ancak, özel bankalardan kredi çeken vatandaşların mağduriyetlerinin devam ettiğine, sel felaketleri nedeniyle yapılması gerekenlere,

Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Ceyhan Nehri üzerindeki Aslantaş Barajı’nın kapaklarının açılması neticesinde Yumurtalık ve Karataş ilçelerindeki bazı köy ve kasabaların sular altında kalması nedeniyle şu ana kadar karpuz ekilemediğine,

Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, Balıkesir Edremit bölgesinde son günlerde yaşanan sel felaketlerine,

Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı, Meriç ve Ergene nehir yataklarının ıslahı konusunun bir an önce gündeme alınmasının Trakya’yı ve Trakya çiftçisini çok rahatlatacağına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin:

Telif hakları konusunda yaşanan (10/595),

Bal üreticiliğindeki (10/596),

GAP bölgesindeki (10/597),

Basın özgürlüğü konusundaki (10/598),

Sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığının, (1/510) esas numaralı Devlet Memurları Kanunu ve İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyonlar olarak da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna havale edildiğine, söz konusu kanun tasarısının işçilerin ve memurların doğum izinlerine ilişkin ayrımı kaldırarak, uluslararası antlaşmalarla kabul edilmiş olan fırsat eşitliği ve muamele eşitliğinin hayata geçirilmesini öngörmesi nedeniyle, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca kendi komisyonlarında görüşülmesinin temini için gereğinin yapılmasına ilişkin tezkeresi okundu; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun talebi Plan ve Bütçe Komisyonunca da uygun bulunduğundan, bu istemin İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca Başkanlıkça yerine getirildiği Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muhtarların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/229) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan   (6/756),

2’nci         “             “       (6/815),

8’inci        “             “       (6/891),

9’uncu      “             “       (6/892),

10’uncu   “             “       (6/893)

17’nci       “             “       (6/941),

18’inci     “             “       (6/974),

19’uncu   “             “       (6/975),

20’nci       “             “       (6/987),

22’nci       “             “       (6/994),

34’üncü   “             “       (6/1027),

35’inci     “             “       (6/1028),

37’nci       “             “       (6/1037),

47’nci       “             “       (6/1062)

52’nci       “             “       (6/1075),

63’üncü   “             “       (6/1096),

64’üncü   “             “       (6/1097),

67’nci       “             “       (6/1104),

70’inci     “             “       (6/1109),

79’uncu   “             “       (6/1129),

82’nci       “             “       (6/1137),

101’inci   “             “       (6/1170),

115’inci   “             “       (6/1207),

120’nci    “             “       (6/1219),

124’üncü “             “       (6/1229),

126’ncı    “             “       (6/1234),

134’üncü “             “       (6/1258),

139’uncu “             “       (6/1267),

141’inci   “             “       (6/1271)

142’nci    “             “       (6/1272),

158’inci   “             “       (6/1291),

169’uncu “             “       (6/1303),

178’inci   “             “       (6/1314),

192’nci    “             “       (6/1343),

199’uncu “             “       (6/1352),

Esas numaralı sözlü sorulara Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi; soru sahiplerinden Niğde Milletvekili Mümin İnan, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut, Van Milletvekili Özdal Üçer de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/755) (S. Sayısı: 426) görüşmeleri tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

 

4’üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/566) (S. Sayısı: 462) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

 

3 Mart 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.03’te son verildi.

                                                                   Nevzat PAKDİL

                                                                    Başkan Vekili

                     Fatih METİN                                                                          Yaşar TÜZÜN

                           Bolu                                                                                       Bilecik

                       Kâtip Üye                                                                               Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.: 92

II.- GELEN KÂĞITLAR

3 Mart 2010 Çarşamba

Tasarılar

1.- Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/814) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.2.2010)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/815) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.2.2010)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Altyapı Projelerinde İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/816) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.2.2010)  

Tezkereler

1.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın Yasama Dokunulmazlıklarının  Kaldırılması  Hakkında  Başbakanlık Tezkeresi (3/1102) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1103) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

3.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1104) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

4.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1105) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

5.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1106) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

6.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1107) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

7.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık  Tezkeresi  (3/1108)  (Anayasa ve  Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

8.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1109) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

9.- Trabzon Milletvekili Mustafa Cumur’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1110) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

10.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1111) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

11.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık  Tezkeresi  (3/1112)  (Anayasa ve  Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

12.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1113) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

13. - Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık  Tezkeresi  (3/1114)  (Anayasa ve Adalet Komisyonları  Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

14.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık  Tezkeresi  (3/1115)  (Anayasa ve Adalet Komisyonları  Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 25 Milletvekilinin, Çukobirlik’in sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/599) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2010)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 Milletvekilinin, küçük esnaf ve sanatkarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/600) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2010)

3.- İzmir Milletvekili Şenol Bal ve 20 Milletvekilinin, akaryakıt kaçakçılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/601) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2010)

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 19 Milletvekilinin, kırmızı et piyasasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/602) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2010)

3 Mart 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Ali Koçal Bey burada mı?

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Buradayım.

BAŞKAN – Sayın Koçal, size, Enerji Bakanımız galiba açıklamalarınızla ilgili olarak katkıda bulunacak, onun için daha sonra alalım. Önce diğer arkadaşları konuşturalım. Bir mahzuru var mı?

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Tamam.

BAŞKAN – Sayın Necdet Ünüvar, Adana Milletvekilimiz?

Gündem dışı ilk söz, Yeşilay Haftası münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’a aittir.

Sayın Ünüvar, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Yeşilay Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Yeşilay Haftası sebebiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Yeşilay 5 Mart 1920’de İstanbul’da kurulmuş bir cemiyet. İlk kuruluşu dernek olarak kurulmuş bir sivil toplum örgütü. Cumhuriyetimizden önce de kurulmuş bir önemli kuruluş. Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki karmaşık ortamda gençlerimizin özellikle limanlarımıza yaklaşan yabancı gemiler vasıtasıyla yurda kaçak olarak sokulan bağımlılık yapıcı maddelerin fazla olarak kullanılması ve giderek ciddi bir hâl alması üzerine kurulmuş bir teşkilattır. Şu andaki resmî ismi “Türkiye Yeşilay Cemiyeti”dir. İlk kuruluş ismi “Hilâl-i Ahdar” yani “Yeşil Hilal” daha sonra “Yeşilay” adını almış. Şu andaki resmî ismi de “Türkiye Yeşilay Cemiyeti”dir. Kuruluşunda Şeyhülislam Haydarizade İbrahim Efendi’nin teşvikiyle Ordinaryüs Profesör Doktor Mazhar Osman ve arkadaşları aktif rol almıştır. Ana amacı, milletimizin geleceği olarak görülen çocuk ve gençlerimizi her türlü kötü alışkanlıklardan korumaktır. İşte, Yeşilay Cemiyetinin kuruluş tarihini de içine alan 1-7 Mart arası ülkemizde Yeşilay Haftası olarak kutlanmaktadır. Ben de bu vesileyle hem Yeşilay hakkında hem de konuyla ilgili kanaatlerimi paylaşmak adına huzurlarınıza çıktım.

Yeşilay, biraz önce de ifade ettiğim gibi, özellikle gençlerimizin zararlı alışkanlıklardan korunması amacıyla gerçekten çok önemli faaliyetler yapmış bir kuruluşumuzdur ancak kanaatimce günümüzde bağımlılık yapıcı etkenler oldukça farklılık kazanmıştır, hem boyutu artmıştır hem çeşidi artmıştır. Örneğin, biz “madde bağımlılığı” dediğimiz zaman aklımıza hemen sigara, alkol, uyuşturucu kullanımı veya uçucu maddeler geliyor ama bağımlılık yapan şeyler sadece bunlarla sınırlı değil. Bazen çok masum gibi gözüken İnternet, bilgisayar oyunları, hatta televizyon bağımlılığı çocuklarımızın hem beden hem ruh sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir ve ülkemizin gelecekteki umudu olan gençlerle aramızdaki bağları da giderek azaltmaktadır. Bu sebeple, aslında bunu bir mesaj olarak da ifade edebilirim, Yeşilay Cemiyetinin özellikle giderek daha çeşitli ve boyutu yüksek olan bu nevi problemlere de birazcık daha eğilmesi gereği de açıktır.

Şunu da vurgulamalıyım: Bu Meclis, gerçekten, çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğiyle ilgili çok önemli çalışmalar yaptı. 4207 sayılı Yasa gerçekten medyunuşükran olduğumuz bir yasadır. Çıkaranlardan Allah razı olsun. İki yıl önce sizler bu Yasa’yı revize ettiniz hep beraber ve şu anda Türkiye âdeta dumansız hava sahası. Bu Yasa çok başarıyla uygulanıyor. Bazı mecralarda ifade edildiği gibi esasında toplumda çok geniş bir kabul görmüş de bir yasadır. Bazı iş yerleriyle ilgili birtakım problemler ortaya konuyor, konmaya çalışılıyor ama açık söyleyeyim, ikram sektöründe gerçekten çok önemli gelişmeler de söz konusu. Artık, insanlarımız dumansız bir ikramın olabileceğini, eğlencenin dumansız da yapılabileceğini kavradı ve giderek de bu artıyor.

Birtakım çabalar var bu Yasa’yla ilgili ama Sayın Başbakanımız bizzat 4 Şubatta yine Yeşilayın bir etkinliğinde son noktayı koydu ve artık Yasa’nın herhangi bir revizyona uğramayacağını, bu Yasa’yla ilgili herhangi bir değişiklik yapılmayacağını da ifade etti. Ben de gerçekten bu Yasa’yla ilgili Sayın Başbakanımızın çabalarının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Tabii, sadece sigarayla ilgili değil, yine bu Mecliste pek çok araştırma komisyonları kuruldu. Töre Cinayetlerini Araştırma Komisyonu, okulda şiddet olaylarını inceleyen komisyon, sokak çocuklarıyla ilgili komisyon, uyuşturucu başta olmak üzere madde bağımlılığıyla ilgili komisyon ve nihayet on gün kadar önce kurduğumuz, kayıp çocuklarla ilgili araştırma komisyonu.

Gerçekten, bu çalışmalar, bu Meclisin ülkemizin geleceği olan çocuklar ve gençlerle ilgili ne kadar önemli çalışmalara imza attığını gösteriyor. Bu vesileyle, ben, Mecliste grubu bulunan bütün parti yöneticilerimize gerçekten, gönülden teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle, sadece Yeşilay Haftası’nı değil, ülkemizin geleceğiyle ilgili çok değerli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Son cümlemi tekrar alıyorum.

Bu vesileyle, sadece, 1-7 Mart arasında kutlanan Yeşilay Haftası’nı değil, ülkemizin geleceğiyle ilgili, gençlerimizi, çocuklarımızı her türlü kötü alışkanlıktan uzaklaştırmayı hedefleyen ve toplum bütünlüğünü, toplumun refahını öne çıkarıcı yasal çalışmalar sebebiyle bizzat siz saygıdeğer milletvekillerimizi kutluyor, saygılar sunuyor, başarılarınızın devamını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünüvar.

Gündem dışı ikinci söz, Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesinin kadro sorunları hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.

Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesinin kadro sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bugün sizlerle, 1997-2007 yılları arasında, yaklaşık on yıl süreyle, gerek öğretim üyesi olarak gerekse rektörlük dışındaki tüm idari görevlerde çalışma onurunu yaşadığım, ülkemizin çok güzel bir mimariye sahip ve giderek gelişen üniversitelerinden birisi olan Dumlupınar Üniversitesinde yaşanan ve duyanlara “Bu kadarına da pes!” dedirtecek bir konuyu paylaşmak üzere gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Umarım, bu konuşmamın ardından sorumlular küçük hesapları bırakıp kamu adına görevlerini yerine getirerek daha büyük mağduriyetlerin yaşanmasının önüne geçeceklerdir.

Sizlere, önce, Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesinin kısa geçmişini özetleyerek bugüne gelmek istiyorum. Tarih 2 Aralık 2007, Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007/12785 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla Kütahya’da kurulmuştur. 7 Şubat 2008, Üniversite Rektörlüğünün fakülte bünyesinde bölüm, ana bilim dalı ve bilim dalı açılmasına ilişkin teklifi YÖK Genel Kurulunca kabul edilmiştir. 22 Mayıs 2008, 5765 sayılı Kanun’la söz konusu Fakülteye 362’si akademik, 498’i de idari olmak üzere toplam 860 kişilik kadro tahsisi yapılmıştır. Eylül 2008 TUS sonuçlarına göre Dumlupınar Üniversitesi tıpta uzmanlık programı kontenjanına yerleştirilen 19 tıp doktoru, Tıp Fakültesi araştırma görevlisi kadrolarına atanmışlardır.

16 Nisan 2009, YÖK Tıp Eğitimi Komisyonu üyelerinin olumlu görüşleri doğrultusunda, YÖK Genel Kurulunun 11514 sayılı Kararı’yla Fakülteye 2009-2010 eğitim öğretim yılında 25 öğrenci alınması uygun görülmüştür. 21 Ocak-19 Ağustos 2009 tarihleri arası Rektörlük tarafından YÖK Başkanlığına gönderilen beş farklı resmî yazıyla, toplam 5 profesör, 10 doçent, 32 yardımcı doçent olmak üzere 47 öğretim üyesi ve 6 TUS araştırma görevlisi kadrosuna kullanım izni istenmiş ancak bu yazıların hiçbirisine cevap dahi alınamamıştır. 8 Eylül 2009, 22 Ekim 2009 ve 25 Ocak 2010 tarihli Rektörlük yazılarıyla, anılan kadro talepleri ve önemi YÖK Başkanlığına tekrar hatırlatılmış ancak bugüne kadar bu yazıların da hiçbirisine cevap alınamamıştır.

Bilgi Edinme Yasası gereğince normal bir vatandaşın dahi on beş gün içerisinde bilgilendirildiği ülkemizde önemli bir kurumun bu tutumunu yüce Meclisin ve vatandaşlarımızın takdirlerine bırakıyorum.

18 Şubat 2009, YÖK Yürütme Kurulunca Fakültede öğretim üyesi bulunmadığı gerekçesiyle Tıp Fakültesinde daha önce göreve başlayan 19 araştırma görevlisinin eğitim öğretimlerine başka tıp fakültelerinde devam etmelerine karar verilmiştir. 30 Eylül 2009, 2009 Eylül dönemi tıpta uzmanlık sınavı için Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesine verilen ve ÖSYM sınav kılavuzunda yayınlanan 6 araştırma görevlisi kontenjanına YÖK Başkanlığınca aynı gerekçeyle kullanım izni verilmemiş, tercih aşamasında sınav kılavuzunda değişiklik yapılarak Tıp Fakültesinin araştırma görevlisi kontenjanları kılavuzdan çıkarılmıştır.

5 Ekim 2009, Tıp Fakültesi, tüm bu olumsuzluklara rağmen, 25 öğrencisiyle lisans eğitimine başlamış ve sağlık yüksekokulunda bulunan 19 yardımcı doçentin katkısıyla ve diğer birimlerdeki öğretim üyesi desteğiyle bugüne kadar gelmiştir. Aynı zamanda, Tıp Fakültesi uzun yıllardır yüz otuz yataklı hastanesiyle de Kütahya halkına üçüncü basamak sağlık hizmetleri vermeye devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Kütahya’da yaşayan herkesin kuruluşundan son derece memnun olduğu Tıp Fakültesinde yukarıda özetlediğim ve sadece üniversite yönetiminin bildiği bu olaylar Ekim 2009’da Kütahya basınına yansımıştır. Kütahya’nın sorunlarının tartışılması amacıyla Sayın Vali, milletvekilleri, Rektör, Belediye Başkanı ile Sanayi ve Ticaret Odası yetkililerinin katıldığı bir toplantıda, Sayın Rektör, basına yansıyan haberler hakkında toplantıya katılanları bilgilendirerek sorunun çözülmesi gerektiğini belirtmiştir.

Bu toplantının ardından, milletin bir vekili olarak, önce Sayın YÖK Başkanını telefonla aradım, kendisinin dört gün izinli olduğu bildirildi. İki gün sonra Sayın YÖK Başkan Vekili geri dönerek beni aradı. Konuyu kendisine anlattım. Kendisi de konuyu bildiğini ancak kadro kullanım izinlerine Sayın Başkanın kendisinin karar verdiğini ve talebimizin Sayın Başkana iletileceğini ifade etti. Ben de kendisine teşekkür ederek sorunun çözümünü beklediğimizi belirttim. Aradan geçen yaklaşık iki haftalık sürede herhangi bir gelişmenin olmadığını öğrenince konuyu, yazılı soru önergesiyle önce Sayın Millî Eğitim Bakanına, ardından bütçe görüşmeleri sırasında bizzat soru sorarak Meclis gündemine taşıdım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Zamanı içerisinde cevaplanmayan önergeye iki buçuk ay sonra Millî Eğitim Bakanlığınca verilen cevabi yazıda “Konuya ilişkin Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının yazısı gereğince 2009 yılı içerisinde kullanma izni talep edilen 3 profesör, 21 yardımcı doçent, 25 öğretim görevlisi ve diğer yardımcı kadroların üniversiteye tahsis edildiği, diğer taleplerin değerlendirmede olduğu beyan edilmektedir.” şeklinde yazı geldi. Bu konuyu Rektörle paylaştım ve maalesef verilen kadroların Tıp Fakültesi kadrolarıyla hiç ilgisi olmadığını ve diğer fakültelere verilen kadrolar olduğunu öğrenince gerçekten şok oldum ve şaşırdım. Elbette ki konu iktidar partisinin değerli yetkililerinin de gündemindedir ve bu konuda bir öğrenci toplantısında, maalesef bir yetkilinin “Önce Rektörünüzün değişmesi lazım, sonra işler düzelir.”  dediğini bir tutanakla ben de aldım, mutlaka diğer yetkililer de almıştır.

Konu vahim ve acildir. Konunun çözümü talebiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Gündem dışı üçüncü söz, Kozlu’da 263 madencinin vefat ettiği grizu faciasının 18’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’a aittir.

Sayın Koçal, buyurun efendim.

3.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Zonguldak Kozlu’da 263 madencinin vefat ettiği grizu faciasının 18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün, Zonguldak’ta bundan on sekiz yıl önce yaşanan büyük bir kazanın yıl dönümüdür, o nedenle söz almış bulunuyorum.

On sekiz yıl önce bugün yani 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Türkiye Taşkömüründe yaşanan grizu faciası sonrası 263 yurttaşımızı şehit ettik. Bu, tabii çok acı bir durum, çok dikkatle izlenmesi gereken bir durum. O günlerde yani on sekiz yıl önce Zonguldak’ta 263 cenazeyi kaldırmak ve o insanların acısını paylaşabilmek kolay bir olay olmamıştır. Bu feci kaza sonucunda hayatını kaybeden 263 yurttaşımızı buradan rahmetle anıyorum ve bu uğurda hayatını kaybeden maden şehitlerimizi de saygıyla anmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında Zonguldak yüz altmış yıllık bir kömür üretimi geçmişine sahiptir. Yüz altmış yıldır Zonguldak’ta taş kömürü üretiliyor. Elbette bu üretim süresince bu kaza ne ilk olmuştur ne de son olmuştur. Esas itibarıyla yüz altmış yıllık sürece baktığımız zaman Zonguldak’ta 5 bin civarında madenci şehidimiz vardır, yani Zonguldak’ta savaş falan olmamıştır ama 5 bin madenci şehit olmuştur orada. Yine 1983 tarihinde de Zonguldak’ta 103 madencimizi şehit ettik.

Değerli milletvekilleri, buna rağmen Zonguldak’ta kömürü üretmek istiyor Zonguldaklılar ve ekonomiye katmak istiyorlar. Ülkemizin 20 milyon ton taş kömürüne ihtiyacı var ama buna karşılık Zonguldak’ta 1,5 milyon ton TTK, buna yakın da özel sektör kömür üretmekte, dolayısıyla 3 milyon ton kömür üretilmekte, diğeri dışarıdan ithal edilmektedir ve yıllık 2 milyar dolar civarında dışarıya para ödemekteyiz. Bu gerçekten çok üzüntü vericidir. O nedenle de üretimi artırmak için mutlaka Zonguldak Taşkömürüne üretim işçisi alınması ve üretimin artırılması gerekmektedir. Nitekim 2003 yılında Başbakan’ın Bakanla birlikte Zonguldak'ı ziyaretinde Zonguldak’taki işçi sayısının artırılacağı ve TTK’nın 5 milyon ton, özel sektörün de 5 milyon ton kömür üreteceği sözü verilmiş olmasına karşın bugüne kadar bu söz yerine getirilmemiştir, bu sözün arkasında durulmamıştır, aksine 2002 yılında Zonguldak’ta 16 bin işçi varken şu anda 10 bin işçi vardır. O tarihlerde yine Zonguldak’ta 2,5 milyon ton kömür üretilirken şimdi 1,5 milyon ton civarında kömür üretilmektedir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde ne yazık ki madenciliğin sahibi yoktur. Önce, madenciliğe, madenlerimize sahip çıkmamız gerekiyor, kömüre önem vermemiz gerekiyor, dışarıya olan bağımlılığımızdan kurtulmamız gerekiyor. Zonguldak’ta 1 milyar 300 milyon ton taş kömürü mevcuttur, bizim de yıllık 20 milyon ton taş kömürüne ihtiyacımız vardır, bunu dışarıdan almamızın ve dışarıya bağımlı kalmamızın bir anlamı yoktur. Zaten Zonguldak’ta bu kadar yüksek miktarda taş kömürü olması nedeniyle o bölgeye demir-çelikler ve termik santraller kurulmuştur. Dolayısıyla, bunu mutlaka dikkate almamız gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, esasında söylememiz gereken… Tabii, madencilik, kömür madenciliği çok zor bir iş koludur. Öyle olunca da kömür madenciliğinde, özellikle son günlerde giderek kazaların daha da arttığını gözlemliyoruz. Madencilik sektöründe Türkiye dünyada 3’üncü, Avrupa’da 1’inci sıradadır maden kazaları bakımından.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koçal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Son yıllarda kaza istatistiklerine baktığımız zaman 2008 yılında 43, 2009 yılında 92 ve 2010 yılının ilk iki ayında da 19 madencimizin şehit olduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine, üretimin teknik ve altyapı olarak yetersiz deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak denetimin de yeterli ve etkin biçimde yapılmaması iş kazalarının artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, madencilik sektörü daha yakından izlenmeli, değerlendirilmeli ve kaza önleme çalışmalarına daha fazla ağırlık verilmelidir. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin verdiği Meclis araştırma önergeleri ve yasa teklifleri vardır. Bu tekliflerin bir an önce Meclise gelmesi ve yasalaşması hepimizin arzusudur.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu kazaların önlenmesi için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koçal, son cümlenizi alalım efendim, lütfen.

Buyurun.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Bu kazaların sonlandırılabilmesi için alınabilecek önlemler vardır, dünya standartları vardır, bu önlemleri alabilme olanakları vardır ülkemizin. Dolayısıyla, Hükûmet yeniden bu işi ele alıp madencilikte, maden sektöründe yaşanan kazaların önlenmesi için her türlü yasayı çıkarmalı ve her türlü önlemleri almalıdır.

Ben, tekrar, Zonguldak’ta yaşamını yitiren, maden kazasında yaşamını yitiren yurttaşlarımızı saygıyla anıyorum. Yüce Meclisi selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı konuşmaya Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız cevap vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gündem dışı konuşan CHP Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal’ın, grizu faciasıyla alakalı konuda aldığı söz üzerine, ben de bu konuyla alakalı birkaç şey bahsetmek istiyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, öncelikle Zonguldak’taki, Kozlu’daki TTK müessesesinde bulunan ve 3 Mart 1992 yılında hayatını kaybeden bütün işçi kardeşlerimizi ben de bir kez daha rahmetle anıyorum ve yaralanmış olanların da sıhhatli bir yaşam sürmesini temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki son derece önemli bir konudan bahsediyoruz, hem işçi sağlığımızla alakalı, maden ocaklarında çalışan, kömür ocaklarında çalışan kardeşlerimizin sağlığıyla alakalı hem de Türkiye'deki yerli kaynaklarımızın kullanılabilmesi, yerinde temin edilebilmesi açısından önemli bir konu.

Tabii ki, özellikle biraz sonra rakamlarını vereceğim, Türkiye Taş Kömürü İşletmelerinin kendi işletmelerinde bulunan kaza oranlarıyla alakalı sayıları vereceğim, ama bir kazanın dahi olması hepimizi üzmektedir.

O kadar enteresan bir kaza, 116 tane işçimiz ilk anda vefat ediyor, 147 işçi mahsur kalıyor. 6 Martta başlayan ocaklar kapatılıyor, kısa bir müddet sonra tekrar açılıyor, ama ocakta meydana gelen yangın sebebiyle tekrar durduruluyor ve yaklaşık 5 milyon metreküp su basılıyor bu yangını söndürmek için. 28 Haziranda tekrar ocak açılıyor ve 147 kişiye peyderpey ulaşılıyor. Toplam 865 tane işçinin çalıştığı o bölümde aslında kömür tozuyla başlayan bir yangın oluşuyor, çok farklı sebepleri var tabii ki bunun.

Farklı hükûmetler zamanında farklı kazalar oluyor ve Türkiye Taşkömürü İşletmelerinde 1955 yılından bu tarafa olan iş kazalarında gittikçe düşen bir ölü sayısı var, gittikçe düşen bir kaza sayısı var, kaza oranı var, ama bunların her birinin sıfıra kadar ulaşmasını tabii ki temin etmek zorundayız, yalnızca kamuda değil, özel sektörle de beraber bunu temin etmek zorundayız. Hem teknolojik hizmetlere sahip olabilmesi açısından hem de en son yaşadığımız Bükköy Kemalpaşa’daki, Bursa’daki ve daha sonra yaşadığımız Dursunbey Balıkesir’deki kazalarda da hem teknolojinin gelişimini, bunların yerinde takip edilmesini, kamu ve özel sektör ayırımı yapmaksızın hem de denetimlerinin yapılmasını temin etmek durumundayız. Bununla alakalı yapılan çalışmalarda, bildiğiniz gibi toplam Türkiye’de kömürün de dâhil olduğu ve kıymetli, kıymetsiz, kalker bütün ruhsatların sayısı şu anda 43.653. Bunların arama ruhsatı yaklaşık 32.595, işletmede bulunan 10.923, ön işletmede bulunanlar 135 olmak üzere toplam 43.653.

Bir yandan -arama ruhsat sayısının artışının aramaların arttığı manasına gelmediğini bilerek söylüyorum- hem arama faaliyetlerinin artması hem işletme faaliyetlerinin artmasını temin etmek zorundayız, çünkü yerli kaynağımıza mutlaka ulaşmak zorundayız.

Türkiye’de yürürlükte olan kömür işletme ruhsatlarının sektörlere göre dağılımı ise; TKİ’de şu anda fiili çalışan 21 tane, yani 424 tane toplam ruhsat sayısının 21 tanesi TKİ’de çalışıyor. EÜAŞ’ta 3 tane, özel idarelerde 2 tane, belediyelerde yine 3 tane ve özel sektörde de 217 tane olmak üzere, toplam 246 tane ruhsatımız var kömürde, bunun 143 tanesi açık, 247 tanesi de kapalı işletme olmak üzere.

Denetlenen saha sayısı ise, toplam bu verdiğimiz rakamlar içerisinde denetlenen saha sayısı ise, 2003 yılında, yani AK PARTİ hükûmetlerinin iktidara geldiği yıldan itibaren 2.168’ten başlıyor ve şu anda geldiği rakam tedricen artarak, yıllara sari   yine söylüyorum: 2004 yılında 2.897, 2005 yılında 4.794, 2006 yılında 3.915, 2007 yılında 4.804, 2008 yılında 5.389 ve en son 2009 yılı içerisinde ise toplam 6.059 tane denetim yapılıyor. Bunlar son derece önemli, bu sayılar.

Tabii, yapılan denetlemeler yaklaşık 217 tane personel aracılığıyla yapılıyor. Özellikle kömürün bulunduğu 5 tane toplam maden gruplarının içerisinde biliyorsunuz 4’üncü sırada yer alıyor ve bu denetim ekiplerine ek olarak bir denetimin mutlaka düzenlenmesi lazım. Bununla alakalı 1985 yılında yürürlüğe giren Maden Kanunu’nda bir madde var, 48’inci madde bildiğiniz gibi. 48’inci maddede, yeminli teknik bürolar kurulabileceğiyle alakalı bir madde işlenmiş ama -yine, hepinizin de yakinen takip ettiği gibi- 1986 yılında, Anayasa Mahkemesinin ilişkili hüküm kararıyla bu iptal edilmiş. Tabii ki bu, kamunun yerine bir ihdas, bir ikame değil. Normalde bizim düşündüğümüz, kamunun denetiminin yanına mutlaka bir özel sektör, yine yeminli mali müşavirlerde olduğu gibi bir denetim mekanizmasının daha da profesyonelce yerleştirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Tekraren söylüyorum: Bu, kamudaki denetim hizmetlerinin yerine ikame edilecek bir hizmet değil, aynı zamanda, kamuyla beraber bunu yapabilmek açısından son derece önemli. Çünkü, yine bu dönemler arasındaki ithalat oranına baktığımızda, neredeyse yaklaşık 3 milyar dolarlara varan bir kömür ithalatıyla karşı karşıyayız. Bunun miktarına baktığımızda 20 ila 22 milyon ton civarında bir kömürden bahsedebiliriz.

Bizim Türkiye Taşkömürlerinin ve özellikle Zonguldak bölgesindeki taş kömürü havzalarına baktığımızda, mutlaka yerli kaynak olarak bunun çıkartılması lazım ama -dikkat ederseniz, biraz önce Sayın Milletvekilimiz de bu konuyla alakalı, istihdam ve diğer rakamları da verdiler- kârlılıktan vazgeçtik ama zararın mutlaka indirilmesi lazım. Şu anda, Türkiye Taşkömürleri İşletmesiyle alakalı en son geldiğimiz rakam 386 milyon TL civarındaki zarardır. Yalnızca ekonomi, yalnızca fizibilite açısından baktığınızda, “Bu işletmelerin kapatılması doğrudur.” derler ekonomistler ama biz yalnızca bu gözle bakmıyoruz. Oradaki vatandaşımızın, özellikle istihdamla alakalı dengelerin tutturulması ve istihdamın da mutlaka artırılmasına dönük, biliyorsunuz en son, 3 bin kişi civarında oraya eleman alınmıştı… Eğer, tamamen profesyonelce ve tamamen kömür işleme kotlarını dikkate aldığınızda, oradaki o kadar işçi kardeşlerimizin çalıştırılması fizibıl görünmüyor ama hem bir yandan yerli kaynaklara ulaşabilmemiz hem de istihdamın orada azaltılmadan devam etmesini teminen biz şu anda bu stratejiye devam ediyoruz ve edeceğiz de. Oradaki işçi kardeşlerimizin iş güvenliğiyle alakalı konulara bir yandan azami oranda dikkat ederken bir yandan da istihdamla alakalı oranlara mutlaka dikkat etmemiz lazım. Çünkü biraz sonra enerjiyle alakalı genel rakamları verdiğimizde, Türkiye’de 12,3 milyar ton civarında linyitin, 1,34 milyar ton civarında da taş kömürünün rezerv olarak ve çıkartılabilir bir rezerv olarak olduğunu biliyoruz ve aynı zamanda yine şunu da biliyoruz ki: Hem doğal taşlarda hem de kömürde bizim bu kaynakları mutlaka ortaya çıkartmamız lazım. 44.342 civarındaki toplam MİGEM’deki ruhsatlar, özellikle hem kamudaki ruhsatlar hem de özel sektördeki ruhsatlar açısından baktığımızda, bunların işletmeye dönüştüğünü görmemiz gerekiyor.

Biraz önce söylemiştim. Toplam 3,4 milyar dolar civarındaki 2008 yılındaki ithalat miktarımızı, 2009 yılındaki hem fiyatlar itibarıyla hem de miktarlar itibarıyla 3,1 milyar dolara düşürebilmişiz. Gönül ister ki bunların her biri, Türkiye’deki çıkacak, kalorifik değerleri itibarıyla da çıkacak kaynaklarla beraber ikame edilmiş olsun.

Linyit ve taş kömürü açısından baktığımızda, EÜAŞ’ın şu anda linyit rezervlerinin dağılımı açısından 4,8 milyar ton civarında, TKİ’nin 2,5 milyar ton civarında, MTA’nın 2,6 ve özel sektörün de 2,4 milyar ton civarında bir dağılımının olduğunu görüyoruz. Üretimlere baktığımızda ise, hem TKİ’nin hem de fakir ailelere kömür dağıtımı yapılan miktara baktığımızda, toplam 2 milyon ton civarında sırf 2009 yılı içerisinde dağıttığımızı ve bunun bedelinin de yaklaşık 600 milyon TL civarında olduğunu görüyoruz. Kömürün hem yerli olarak çıkartılmasına hem de sosyal amaçlı olarak kullanılmasına aslında bence güzel bir örnektir diye düşünüyorum. Türkiye Taşkömürleri İşletmesinde ise üretim miktarı -yine milyon ton olarak söyleyeceğim- 1,8 milyon ton civarında 2009 yılı içerisinde ve 2010 yılı içerisinde hedeflediğimiz miktar da 2,4 milyon ton civarında. Toplam, yaklaşık 23 milyon ton civarında kömürün kullanıldığını düşünürsek bu sayının mutlaka artırılması gerekmektedir.

Tabii ki 418 milyon TL civarında 2008 yılında zarar etmiş Türkiye Taşkömürleri İşletmesi ve 2009 yılında 347 milyon TL civarında. İnşallah, hem bu zararın azaltılarak devam etmesi, gittikçe düşürülmesi ve sübvansiyonla değil, kendi ayakları üzerinde durabilecek bir işletmenin hem işçi kardeşlerimiz açısından hem de işletmelerimiz açısından ve kamunun işletmesi açısından son derece önemli olduğu kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, bu denetimlerde, yaklaşık 10.923 tane işletme sahasından -bütün kömür, artı diğer madenlerle alakalı söylüyorum- 2.170 tanesinin faaliyetleri durduruldu bu dönem içerisinde. Bu az bir rakam değil. Şimdi, bazı açıklamaları görüyorum, deniyor ki: “Riskin sıfır olabilmesinin tek yolu var.” Bizim stratejilerimizde, yerli kömür ve yerli kaynakların kullanılmasında hiç de akılcı olmayan bir yol. “Riski sıfıra indirmenin tek yolu var: Bütün maden ocaklarını kapatırsınız, ithalatını getirirsiniz, ithalatınızı artırırsınız.” Bu, bizim hiçbir zaman için tercih etmediğimiz bir yol. Bazı yorumları görüyorum “Bunlar nasıl aza indirilir?” diye.

Değerli arkadaşlar, ister kamu ister özel sektör, hiçbir idareci, hiçbir yönetici bu kazaların olmasını istemez. En son Dursunbey’deki kaza yerine gittiğimizde, en kaliteli malzemeden, gerek bilgisayar kontrollü… Önceki ocak için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, Bükköy’deki ocak için ama Dursunbey’deki ocakta gerek uzaktan kumandalı gerekse manuel olarak bütün gaz seviyelerinin ölçümleriyle alakalı gerekli tedbirler yerinde alınmış. Yaklaşık bir ay önce Çalışma Bakanlığı tarafından gönderilen denetimde de bir kısım eksikler tespit edilmiş ama bunlar fonksiyonel eksikler değil yani oranın çalışmasına, faaliyetini sürdürmesine mâni eksikler değil. Yine, Maden İşlerinden, MİGEM’den gönderilen denetimlerde de, oranın işletmesine mâni olacak, faaliyetlerini durduracak herhangi bir eksiklik o anda tespit edilmemiş. Bakıyorsunuz…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Jeolojik bir sıkıntı var.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ha, jeolojik olarak, evet, bazı riskler var.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Valiliğe yazı yazmışsınız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, önceki maden kazasında, aynı işletmede… Çok enteresandır, sosyal yapıyı incelediğimizde, oradaki vatandaşlarımızla konuştuğumuzda, muhtarıyla, nakliyecisiyle, kamyoncusuyla, kahvede bulunan kardeşlerimizle konuştuğumuzda şöyle bir gözleme vardık: Her iki kazada da bizzat köyleri dolaştık, taziyelerimizi verdik, geçmiş olsun dileklerimizi yerinde ilettik. Çok enteresan bir şey; önceki kazada ölen 17 işçiden sonra, köylü vatandaşımız, nakliyeciler, kamyoncular, muhtarlar hepsi toplanıyor ve diyorlar ki: “Bu maden ocağını kapatmayın lütfen.” Özel sektörün kendisine gidiyorlar: “Lütfen kapatmayın, burası bizim ekmek kapımız.” O anki üzüntüsünden dolayı maden ocağı sahibi diyor ki: “Hayır, ben kapatacağım, ben de bu acıya dayanamıyorum. Biraz param eksik olsun, ben buradan kazanmayayım ama ben burayı kapatacağım.”

Değerli arkadaşlar, oradaki bütün vatandaşlar toplanıyor ve diyorlar ki: “Hayır, burayı kapatma, çalışalım.” Allah vermesin, böyle bir kaza oldu, şimdi bana orada soruyorlar, bir televizyoncu arkadaşımız sordu: “Kader mi diyorsunuz bu işe?”

Değerli arkadaşlar, her şey kader içerisinde, ama biz, sebepleriyle alakalı orada incelemeye gittik. Hangi sebepten kaynaklandığını incelemeye gittik. Burada bir ihmal var mı, herhangi bir işletmeye dayalı bir sıkıntı var mı? İster kamudan kaynaklansın ister özel sektörden, orada hiçbir işçi kardeşimizin bir tanesinin bile canına, tırnağına değişmeyeceğimiz bir işletmeden bahsediyoruz ve üzerinden siyaset yapılmayacak tek konu belki oradaki işçi kardeşlerimizin ölümüyle alakalı konu. Dikkat ederseniz bu konudaki üslubumuz son derece itinalıdır. Hiçbir konuda, özellikle bu konuda partiyle alakalı hiçbir laf etmeden tamamen sorumluluklarımızla alakalı çalıştık.

Çok enteresandır, maden çalışmaya devam ediyor. Tekrar kaza oldu ve tekrar işçi kardeşlerimiz, en son 14’üncü yaralı olan yoğun bakımdaki kardeşimiz de, Allah rahmet etsin, hayatını kaybetti. Ben orada cenazedeyken, babası, işletme sahibine “Geçmiş olsun, benim de oğlum burada gitti, diğer oğlumu işe alır mısın?” diyor, cenaze ortada. Bakın, çok enteresan, acı bir gerçektir bu, çok acı bir tercihtir bu.

FARUK BAL (Konya) – İşsizlik, işsizlik Sayın Bakan, işsizlik.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Bunlar çok kötü bir örnek.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ha, evet...

Orada, ormanla alakalı, doğru söylüyorsunuz, ormanla alakalı… Geçim kaynağı tamamen hayvancılık ve ormancılık olan köylerde dolaştık, tek tek dolaştık. “Ben bu maden ocağının hâlâ kapatılmasını istemiyorum.” diyor. Özel sektörle beraber oturduk ne yapabiliriz diye. Adam hüngür hüngür ağlıyor, diyor ki: “Ben bununla alakalı gece gündüz demedim, en son Bük köy’deki, Kemalpaşa’daki kazadan sonra dedim ki, buranın tekrar eksiği var mı arkadaşlar?” Takdirdir, Bükköy’deki kazaya ilk müdahale eden de bu ocak. Kurtarma ekipleri olarak Dursunbey’den, Soma’dan, Tunçbilek’ten ve Zonguldak’tan giden kurtarma ekiplerinden daha önce, yakın olduğu için, ulaşan bu ekip ve o arkadaşlarımız dediler ki: “Biz bir tane demir testeresiyle alakalı daha gelişmiş bir eksiğimiz olduğunu gördük ve -ben ambalajıyla beraber gördüm orada- beraber gittik, ambalajıyla bunu da aldık. Bu da en son aldığımız aletlerden biridir. Hiç kullanma imkânımız olmadı.”

Ocağa bakıyorsunuz, bütün tedbirleri almış ve ama buna rağmen, bilirkişi raporunu bekliyorum. Yine basına da söyledim, kamuoyuna da söyledim, erken konuşmak istemiyoruz, ihmali, kusuru olan varsa, tabii ki o cezasını çekecek ama olaya da net bir teşhis koymamız lazım.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Geçen sene nisanda orada bir tespit yapmışsınız Sayın Bakan. Jeolojik yapısından kaynaklandığını ve üniversiteden bir heyeti…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ha, şimdi jeolojik yapısından kaynaklanan eksik varsa, Ali Bey, bunun da sonucunu hep beraber göreceğiz. Üniversiteden de, kamudan da, özel sektörden de… Bizim amacımız, oraya net bir teşhis koyup gereğini yapmak.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Valilik görevini yapmamış orada.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Özel sektör kalkmış okul yapmış oradaki köylere, oradan kazandığı paranın bir kısmıyla. Bir kısmına yardımda bulunmuş. Oradaki vatandaş bize “Lütfen Sayın Bakanım, burayı kapatmayın.” diyor. Biz dedik, “Hayır; biz teknik incelememizi yapacağız, ondan sonra karar vereceğiz.” Bir kahveye gittik. Yaklaşık 120-130 tane genç toplandı. “Arkadaşlar, bütün yetki sizde olsa, imza yetkisi sizde olsa bu maden ocağını kapatmak isteyenler ile kapatmak istemeyenler bir konuşalım” dedik. Arkadaşın biri dedi ki: “Ben dayımın oğlunu kaybettim, bu maden ocağı kapatılsın.” Daha ben cevap vermeden kalktı bir tanesi dedi ki: “Bir dakika, ben de kardeşimi kaybettim. Nerede çalışmayı düşünüyorsun? Burası bir ekmek kapımız.” Biz hiç müdahale etmeden yaklaşık yirmi dakika kahvedeki konuşmaları dinledik. Dedik ki: “Arkadaşlar, imza yetkisi sizde, siz karar verin.” Bize dediler ki: “Lütfen burayı kapatmayın.”

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, kapatmayı savunan yok.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biliyorum, kapatmayı savunan yok ama hep beraberce daha iyi işletilmesini sağlamamız lazım. Yapılan denetimler… Bakın, biraz önce rakamlarını verdim. Yapılan denetimlerde, özellikle bu konuda sayının İktidarımız döneminde 4 katı arttığını görüyoruz.

Artı bir şey daha söylüyoruz. Bu da yetmezse, evet, Anayasa Mahkemesinin 1985 yılında almış olduğu kararı gerekçelendirerek tekrar bunu gündeme getirelim. Nedir o?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

Buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Kamunun yerine ikame edilerek değil, denetimin her birini özel sektöre devrederek değil, kamunun yanında özel sektörün de takviyesiyle beraber bunun daha da artırılması gerekebilir. Bununla alakalı kanun tasarımızda bunu gündeme getireceğiz, iktidarıyla muhalefetiyle hep beraber bunu paylaşacağız.

Son kez olarak şunu söylemek isterim: Durdurulma nedenleri arasında teknik nezaretçi atamamaları… Yani, 2.170 tane ocağın faaliyetini durdurmuştuk. Bunun yaklaşık yüzde 85’i teknik nezaretçi atamamalarından kaynaklanıyor. İzinlerinin eksik olmasından kaynaklanan sebepler, 7’nci madde, malum, onu da Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun gündemine getiriyoruz yakında. Can ve mal güvenliği tehlikesi olması hasebiyle ve faaliyet raporu vermemeleri hasebiyle. Bunların her birisini tek tek irdeledik ve hem Çalışma Bakanlığımız tarafından, işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle alakalı denetimlerin sıklaştırılması açısından hem de kendi aramızdaki yaptığımız koordinasyon açısından son derece önemli, ciddi mesafeler katedildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Sayın Başkanım, hemen toparlıyorum.

TKİ’nin -vaktim olmadığı için veremiyorum- kaza oranlarında çok ciddi düşüşler var.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Resmî kurumlarda var, özel sektörde yok.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) -Ama buna rağmen bizim amacımız, inşallah, kazasız belasız işçi kardeşlerimizin ekmeğini yiyebileceği, Türkiye'nin yerli kaynaklarından üretimini artıracağı bir noktaya gelmektir.

Ben, bütün bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Biz de ölen işçi kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, bir daha da böyle kazaların olmamasını temenni ediyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 25 milletvekilinin, ÇUKOBİRLİK’in sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/599)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Çukurova bölgesinde pamuk üreticilerinin ürünlerini değerlendirmek ve üreticiye destek sağlanması amacı ile 1940 yılında 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Yasası'na göre kurulan, 1985 yılında yürürlüğe giren 3186 sayılı yasaya göre yeniden yapılandırılan ve 2000 yılında yürürlüğe giren 4572 sayılı yasayla özerk yapıya kavuşturulan Çukobirlik, günümüzde istihdam ettiği işçi sayısı, sahip olduğu fabrikalar, üretim kapasitesi ve mal varlığı açısından geçmişinin oldukça gerisindedir.

Yeniden yapılandırma çabalarına ve kurulması öngörülen özerk yapıya rağmen istenen sonuç elde edilememiş, Çukobirlik'in hâlihazırda sahip olduğu üretim tesisleri kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.

Bu nedenle, Çukobirlik'in var olan sorunlarının tespiti, bölge ekonomisine katkılarının artırılması ve üreticilerimizin kooperatifler aracılığı ile desteklenmesine ilişkin sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 26.01.2010

1) Hulusi Güvel                       (Adana)

2) Ali Oksal                             (Mersin)

3) Tekin Bingöl                       (Ankara)

4) Şevket Köse                        (Adıyaman)

5) Ergün Aydoğan                  (Balıkesir)

6) Ali Rıza Öztürk                   (Mersin)

7) Ferit Mevlüt Aslanoğlu     (Malatya)

8) Birgen Keleş                       (İstanbul)

9) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

10) Ali Rıza Ertemür              (Denizli)

11) Ahmet Küçük                   (Çanakkale)

12) Osman Kaptan                 (Antalya)

13) Ramazan Kerim Özkan   (Burdur)

14) Mehmet Ali Özpolat         (İstanbul)

15) İsa Gök                              (Mersin)

16) Canan Arıtman                (İzmir)

17) Ensar Öğüt                       (Ardahan)

18) Atila Emek                        (Antalya)

19) Mevlüt Coşkuner             (Isparta)

20) Gökhan Durgun               (Hatay)

21) Ali İhsan Köktürk            (Zonguldak)

22) Turgut Dibek                   (Kırklareli)

23) Tansel Barış                     (Kırklareli)

24) Gürol Ergin                      (Muğla)

25) Ali Koçal                           (Zonguldak)

26) Abdulaziz Yazar               (Hatay)

Gerekçe;

2000'li yılların başında 42 kooperatifin bağlı olduğu ve 3.000'in üzerinde işçinin çalıştığı, gerek yarattığı istihdam, gerek sağladığı hammadde ile bölge tarımı ve tekstil sanayisinde büyük rol oynayan Çukobirlik uygulanan yanlış politikalar ve yönetim hataları sonucunda günümüzde varlığını sürdüremez hale gelmiştir.

On yıl öncesinde iplik, dokuma, boya, basma ve yağ fabrikaları ile faaliyet gösteren Çukobirlik, 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği Yasası çerçevesinde 2000 yılından sonra küçülmek zorunda bırakılmış ve tekstil sektöründe önemli katma değer yaratan fabrika ve ekipmanları ile arazilerini yok pahasına elden çıkarmak zorunda kalmıştır.

Merkez Entegre Tesisi içerisinde yer alan ve dünyanın üçüncü büyük entegre tekstil tesisi olan iplik, dokuma ve boya-basma fabrikaları, zarar ettiği gerekçesi ile 4572 Sayılı yasa çerçevesinde 2003 yılında kapatılmış, Çukobirlik'te çalışan personel sayısı 200 kişiye kadar düşürülmüştür.

4572 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği Yasası çerçevesinde amaçlanan özerklik uygulamada gerçekleşememiş, siyasi iktidarın Çukobirlik'in borçlarından kaynaklanan baskıları sonucunda yeni stratejiler belirlenememiştir. Bölgede önemli bir toplumsal işlev üstlenen birlik, kendi dışındaki nedenlerle uzun yıllar zarar etmiş ve yolsuzluklara konu olmuştur. Yolsuzluk iddiaları günümüzde de sürmektedir. Son on yıl içinde Çukobirlik yönetiminin yaptığı iddia edilen yolsuzluklar nedeniyle açılan dava ve soruşturmalar hâlen devam etmektedir.

Denizli Mahallesinde yer alan kooperatif sahası, İnönü caddesindeki eski Genel Müdürlük binası, Antakya Kooperatif sahası, İskenderun Fabrikası sahası, Gazipaşa Bulvarındaki gayrimenkul, Tarsus Kooperatif sahası gibi birçok gayrimenkul satılmış veya satışa çıkarılmıştır. Bu gayrimenkullerin satışından elde edilen gelirin nerelere harcandığı konusunda soru işaretleri bulunmaktadır.

Hâlihazırda Çukobirlik 10 adet pamuk işleme tesisi ile hizmet vermektedir. Birliğin sahip olduğu yıllık 120 bin ton işleme kapasiteli yağ işleme fabrikası uygulanan yanlış istihdam politikaları sonucunda kapanma riski ile karşı karşıya kalmıştır. Yağ fabrikasında çalışan personele ücretsiz izin verilerek üretim durma noktasına gelmiştir. Bu tesiste çalışan işçilerin gelecekleri konusunda belirsizlik bulunmaktadır.

Yıllık 44 bin ton üretim kapasitesine sahip olan biyodizel tesisleri 2007 yılında tamamlanmış olmasına rağmen kullanılmamakta, atıl durumda bekletilmektedir. 8 Milyar TL maliyetle kurulduğu iddia edilen bu tesisin bitirilmesinin üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen işletime geçmemesi anlaşılır değildir. Biyodizel tesislerinde işlenmek üzere ithal edilen kanolanın tesisin üretime geçmemesi nedeniyle heba olduğu ve birliğin zarara uğratıldığı iddia edilmektedir.

Ülkemizde doğru ve sürdürülebilir bir ulusal tarım politikası oluşturulabilmesi için gerçek anlamda özerk üretici birliklerine ihtiyaç duyulduğu ortadadır. Kurulduğu 1940 yılından 1980'li yıllara kadar Çukobirlik'in tarım ile tarıma bağlı sanayi arasında üstlendiği işlevsel rolün tekrar canlandırılması, yolsuzluğa olanak vermeyecek biçimde yeniden düzenlenmesi gerektiği açıktır.

Geçmişte tarımsal sanayinin lokomotif kuruluşu olan Çukobirlik bölge ekonomisi için yarattığı katma değer açısından büyük önem taşımaktadır.

Bu nedenlerle bölge tarımında ve tarıma bağlı sanayisinde önemli rol oynayan Çukobirlik'e işlev kazandırılması ve üreticilerimizin kooperatifler aracılığı ile desteklenmesine ilişkin sorunların ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.

B) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Çek Cumhuriyeti Millet Meclisi Güvenlik Komisyonu Başkanı Frantisek Bublan başkanlığındaki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Çek Cumhuriyeti Millet Meclisi Güvenlik Komisyonu Başkanı Frantisek Bublan ve üyelerinden oluşan bir parlamento heyeti şu anda Genel Kurul salonumuzu teşrif etmişlerdir, kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

A) Meclis Araştırması Önergeleri (Devam)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/600)

BAŞKAN – Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çarşı, mahalle ve sokak aralarında faaliyet gösteren bakkal gibi küçük esnaf ve sanatkarların sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Hasan Çalış                                (Karaman)

2) Oktay Vural                        (İzmir)

3) İsmet Büyükataman          (Bursa)

4) Beytullah Asil                     (Eskişehir)

5) Ahmet Duran Bulut           (Balıkesir)

6) Behiç Çelik                          (Mersin)

7) Hasan Özdemir                  (Gaziantep)

8) Osman Durmuş                  (Kırıkkale)

9) Erkan Akçay                       (Manisa)

10) Alim Işık                           (Kütahya)

11) Süleyman Turan Çirkin   (Hatay)

12) Kamil Erdal Sipahi          (İzmir)

13) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)

14) Mustafa Enöz                   (Manisa)

15) Mustafa Kalaycı               (Konya)

16) H. Hamit Homriş              (Bursa)

17) Zeki Ertugay                    (Erzurum)

18) D. Ali Torlak                     (İstanbul)

19) Osman Ertuğrul               (Aksaray)

20) Cumali Durmuş               (Kocaeli)

21) Hakan Coşkun                  (Osmaniye)

Gerekçe

Daha önce mevcut eczaneleri tasfiye ederek, marketlerde eczane açmaya çalışan Başbakan Recep Tayip Erdoğan şimdi de çarşı, mahalle ve sokak aralarında yıllardır hizmet veren bakkallar ve diğer esnafları hedef almıştır. Bir alışveriş merkezi açılışında Başbakanın, bakkallarla ilgili yapmış olduğu açıklama toplumun tüm kesimlerini derinden üzmüştür.

Çünkü, dünden bugüne Türk toplumunun günlük hayatında başta bakkal dükkanları olmak üzere, çarşı, mahalle ve sokak aralarında hizmet veren tüm küçük esnaf ve sanatkarın önemi büyüktür. Ekmeğiyle ve sütüyle büyüdüğümüz bakkalların devri, ne şimdi ne de gelecek dönemlerde kapanacaktır. Son 7 yıldır mahalle aralarına kadar giren büyük alışveriş merkezleri ve ekonomik krize karşı çetin bir mücadele veren bakkal, terzi, berber, ayakkabı tamircisi, kasap, manav gibi toplam sayıları 2 milyonu bulan ve yaklaşık 60 meslek grubundan oluşan küçük esnaf ve sanatkar kesimi ve ailelerinin karşısına şimdi Başbakan yeni bir kriz olarak çıkmıştır.

Çağın gereği olan alış veriş merkezleri elbetteki olacaktır. Hiç kimse bu tip yerlere karşı değildir. Fakat, bu tip kuruluşlar küçük esnaf ve sanatkarları sıkıntıya sokmayacak yerlere kurulmalıdır. Başbakan tarafından eleştirilen çarşı, mahalle ve sokak aralarındaki bakkal, manav, kasap, terzi gibi küçük esnaf ve sanatkar kesimi; toplumun sosyoekonomik yapısı içinde sanayi ve ticaretin temel unsurlarından birisi haline gelmiştir. Küçük işletmeler, ülkemizde toplam işletmeler içinde yüzde 98, toplam istihdam içinde yaklaşık yüzde 60, toplam üretim içinde yüzde 37 ve toplam yatırım içinde de yüzde 26'lık bir paya sahiptir.

Esnaf ve sanatkarlarımız, ülkemizin ekonomik, toplumsal ve siyasal hayatında göz ardı edilemeyecek derecede yere ve öneme sahiptir. Bugün krizin olumsuz etkilerini en fazla hisseden kesim esnaf ve sanatkar kesimi olmuştur. Tüketimin azalması sonucunda iyice daralan iş hacmi esnafın iş yerini ayakta tutmasını imkansız hale getirecek boyutlara ulaşmıştır. İş yapamama bugün esnafın en önemli sorunu olmuştur. İş hacminin daralması ve düşen satışlar, esnafın zorunlu giderlerini bile karşılayamaz duruma düşmesine neden olmaktadır. Aldığı kredisini ödeyemeyen, vergi ve sosyal güvenlik primlerini yatıramayan esnaf ve sanatkârların sayısı son yıllarda hızla artmaktadır.

Esnaf ve sanatkâr kesimi ekonomik krize karşı hükümet tarafından yeterince desteklenmemiştir. Esnaf kesimi büyük işletmelerin yanında üvey evlat muamelesi görmüştür. Doğrudan esnaf ve sanatkâra yönelik destek paketleri acilen hayata geçirilmelidir. Hükümet tarafından şimdiye kadar açıklanan paketler büyük işletmelere yönelik destekleri kapsamaktadır. Elbette büyük işletmelere de destek verilmelidir. Ancak yanlarında çalışan ve aileleri ile birlikte ülke nüfusunun beşte birini oluşturan esnaf ve sanatkâr kesimi de unutulmamalıdır.

Ekonominin canlanması ancak yeni işletmelerin açılmasıyla sağlanabilir. Esnaf istihdam yaratır. İşsizliğe çare olur. İş yeri açtıkları sokağı canlandıran esnaf, o bölgeye hareket katar ve hayat verir. Sosyalleşmeye ve ekonomiye de katkı sağlayan esnaf, parası olmayan memurun, işçinin, çiftçinin, öğrencinin ve dar gelirlinin adeta kara gün dostudur. Esnaf, bu camiaya yeri gelir borç para verir, yeri gelir veresiye mal verir.

Sonuç olarak esnaf ve sanatkârlar hem ekonomik hem de toplumsal olarak bu ülke için vazgeçilmezdir. Bu gerçekler toplumun tümünün bildiği ve kabul ettiği gerçeklerdir. Bu nedenler, bu gerçeklere uygun olarak esnaf ve sanatkârları destekleyecek onların gelişimini ve büyümesini sağlayacak politika üretmek Hükümetin Anayasal görevidir. Çünkü Anayasanın 173. maddesi esnaf ve sanatkârların desteklenmesini ve korunmasını öngörmektedir.

Bu nedenle, çarşı, mahalle ve sokak aralarında hizmet veren bakkal, manav, kasap, terzi, ayakkabı tamircisi gibi küçük esnaf ve sanatkârlarının sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

3.- İzmir Milletvekili Şenol Bal ve 20 milletvekilinin, akaryakıt kaçakçılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/601)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte arz ettiğimiz “Son Yıllarda Akaryakıt Kaçakçılığındaki Artış ve Hükümet Tarafından Alınan Önlemlerin Değerlendirilmesi” amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 02.02.2010

1) Şenol Bal                                   (İzmir)

2) Oktay Vural                              (İzmir)

3) Osman Çakır                             (Samsun)

4) Tunca Toskay                           (Antalya)

5) Faruk Bal                                  (Konya)

6) Mehmet Şandır                        (Mersin)

7) Hasan Özdemir                         (Gaziantep)

8) Kadir Ural                                 (Mersin)

9) Necati Özensoy                         (Bursa)

10) Beytullah Asil                         (Eskişehir)

11) Akif Akkuş                              (Mersin)

12) Kamil Erdal Sipahi                 (İzmir)

13) Ahmet Bukan                         (Çankırı)

14) Süleyman Nevzat Korkmaz   (Isparta)

15) Hakan Coşkun                        (Osmaniye)

16) Osman Durmuş                      (Kırıkkale)

17) Hamza Hamit Homriş            (Bursa)

18) Durmuşali Torlak                   (İstanbul)

19) Ahmet Kenan Tanrıkulu       (İzmir)

20) Reşat Doğru                            (Tokat)

21) Mustafa Kalaycı                     (Konya)

Gerekçe:

Bilindiği üzere Türkiye muhtelif ülkelerden petrol ithal etmektedir. İthal edilen petrol miktarı ile Türkiye'deki resmi kayıtlar birbirinden çok büyük farklılık göstermektedir.

Hatırlanacağı üzere, bir Meclis araştırması önergesi ile kurulan "Türkiye Büyük Millet Meclisi Akaryakıt Kaçakçılığı Araştırma Komisyonu" çalışmalarının sonucunu 16.11.2005 tarihinde genel kurula bir rapor halinde sunmuştur. 60.000 sayfalı bu raporda akaryakıt kaçakçılığının boyutları, akaryakıt kaçakçılığının yöntemleri ve bu konuda alınacak önlemler detayları ile ortaya konmuştur.

Başbakan bu açıklamayla ilgili; "rapor açıklandığında Türkiye'de yer yerinden oynayacak, hangi gruplar ve kişiler olduğunu duyduğunuzda dudağınız uçuklayacak" şeklinde açıklamalarda bulunmuş ama daha sonra suskunluğa bürünmüştür.

Yine Başbakanın 13 Şubat 2007 tarihli grup toplantısında yaptığı ihbar gibi açıklama hafızalardadır.

Başbakan; "son 2,5 yılda akaryakıtta kaçak 38 milyar doları buluyor, Dış Ticaret Müsteşarlığımız petrol ithal ettiğimiz 48 ülkeden kayıtları istedi. Bu ülkelerin 31 'inden cevap geldi. Bu ülkeler Türkiye bizden son iki buçuk yılda 28 milyar dolarlık petrol ithal etti. Kayıtlarda görünen 9,3 milyar dolar, arada tam 18,7 milyar dolar açık var, vergilerle bu fark 38 milyar dolara çıkıyor" demiş ve mücadele edeceklerini, azimle üzerinde duracaklarım beyan etmişti.

Başbakanın bu sözlerinin üzerinden 3 yıl geçmiş olmasına rağmen; basına yansıdığı kadarıyla Türkiye genelinde vergi kayıplarıyla her yıl 7-8 milyar doları bulan kaçakçılığın önüne geçilememektedir. Türkiye'ye yılda 2,5 milyon ton kaçak akaryakıt girdiği, ülke genelinde tüketilen benzinin yüzde 20'sinin kaçak olduğu iddia edilmektedir.

Bugüne kadar kaçakçılıkla ilgili yasal mevzuatta yapılan değişikliklerin de kaçakçılığın önlenmesinde, gümrüklerimizin keşmekeşliğinin düzelmesinde yeterli olmadığı açıktır.

2005 tarihli Meclis Araştırma Komisyonunun raporundan hükümet ne şekilde yararlanmış, alınan önlemler çerçevesinde akaryakıt kaçakçılığının önlenmesinde nasıl bir netice alınmıştır.

Yönetim zafiyeti kurumlar arası koordinasyon eksikliği, uluslararası çeteleşme ve baskı, birilerinin korunma ve kollanması gibi etkenlerin, kaçakçılığın önlenmesinde engel teşkil edip etmediği çok yönlü araştırılmalıdır.

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 19 milletvekilinin, kırmızı et piyasasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/602)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Ülkemizde başta ekonomi olmak üzere, tarım ve hayvancılıkta uygulanan politikalar sıkça eleştirilerin odak noktası olmuştur. Sonuçta her geçen gün kendi kendine yetebilen bir ülke konumundan, dışa bağımlı bir ülke konumuna gelmekteyiz. 1980 sonrası atılan her ekonomik adımla temel gıda maddelerinde dahi dışa bağımlı hale geldiğimiz gerçeği, yaşadığımız son günlerde daha net ortaya çıkmaktadır. İşin daha üzücü yanı ise gelecek dönemlerde ülkemizin bu konuda daha büyük güçlüklerle karşılaşacağıdır.

Türkiye Kasaplar, Besiciler, Et ve Et Ürünleri Esnaf ve Sanatkârları Federasyonu, kırmızı et konusunda ülkemizin sürüklendiği felâket hakkında bir araştırma yaparak kamuoyunu uyarmaya çalışmaktadır. Buna göre, Türkiye 10 yıl boyunca kırmızı et ihtiyacının yarısını dahi üretemeyecektir. Kırmızı etin miktarında yaşanan bu azalma doğrudan fiyatlara da etki etmiş, yüksek fiyatlar diğer sorunları peşi sıra getirmiştir. Mevcut hayvancılık politikasının sonucu olarak kırmızı ette iflasa sürüklenen ülkemizde, 1970’li yıllarda 40 milyon nüfusa karşılık 50 milyonluk küçükbaş hayvan varlığı bulunmaktaydı. Günümüzde nüfusumuz 72 milyonu aşmış, küçükbaş hayvan sayısı ise maalesef 10 milyon civarına azalmıştır. Üretim azlığı nedeniyle artan kırmızı et fiyatları yurttaşların kırmızı ete ulaşımını engellemekte ve halk sağlığı, gelecek kuşakların sağlıklı yetişmesi konusunda büyük endişeler doğmaktadır.

Türkiye Kasaplar, Besiciler, Et ve Et Ürünleri Esnaf ve Sanatkârları Federasyonu, bu konuda daha önce uyarılarını yaptıklarını; ama, sözlerinin dinlenmediğini belirtmekle birlikte, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan küçükbaş hayvan sayısının gerçekle örtüşmediğini vurgulamaktadır. Bakanlığın aşı kayıtlarının, 10 milyon civarı küçükbaş hayvanın varlığını doğruladığı kaydedilmektedir. Ayrıca Kurban Bayramı'nda küçükbaş hayvan fiyatlarındaki artış nedeniyle vatandaşların ortaklaşa olarak büyükbaş hayvan kesimi yönünde tercih kullandıkları, besi tesislerindeki bu boşalmaya karşılık, yerine koyacak hayvan temininde sıkıntı yaşanmıştır.

Kırmızı et konusunda spekülasyonun önlenmesi için küçük ve orta ölçekli işletmelerin sektörde tutulması bir zorunluluk olarak görülmektedir. Hayvancılık ve besicilik konusunun sadece gıda olarak değil, işsizlik ve köyden kente göçü önlemek için de bir çare olduğu unutulmamalıdır.

Kırmızı et konusunda ülkemizde bir kaos ortamına doğru gidilmektedir. Toplum sağlığından, ekonomiye; köyden kente göçten, gelecek kuşakların sağlığına kadar çok sayıda alanı etkileyen kırmızı et konusunda zaman geçirilmeden önlemlerin alınması mecburidir.

Kırmızı et piyasasında yaşanan sorunların ve bunun topluma olan etkilerinin araştırılması, sektörün temsilcilerinin ve uzmanların görüşlerinin alınarak çözüm önerilerinin bulunması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                              (Adıyaman)

2) Bilgin Paçarız                           (Edirne)

3) Canan Arıtman                         (İzmir)

4) Rasim Çakır                              (Edirne)

5) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

6) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

7) Fevzi Topuz                              (Muğla)

8) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

9) Ali Rıza Ertemür                       (Denizli)

10) Ahmet Küçük                         (Çanakkale)

11) Mehmet Ali Özpolat               (İstanbul)

12) Mevlüt Coşkuner                   (Isparta)

13) Ensar Öğüt                              (Ardahan)

14) Enis Tütüncü                          (Tekirdağ)

15) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

16) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)

17) Atila Emek                              (Antalya)

18) Akif Ekici                                (Gaziantep)

19) Hikmet Erenkaya                   (Kocaeli)

20) Bülent Baratalı                       (İzmir)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- (10/333, 334, 335-3/1090) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla yeniden kurulan  (10/333, 334, 335),  (3/1090) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/566) (S. Sayısı: 462) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisiyle Barış ve Demokrasi Partisi Grupları adına konuşmalar yapılmıştı.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşacak Sayın Faruk Bal’ın şahsı adına da söz talebi olduğu için onları birleştireceğim.

Bu bakımdan, ilk sözü AK PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’ya veriyorum.

Sayın İyimaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Kart, sisteme girmişsiniz ama şimdi mi sonra mı konuşacaksınız veya soru-cevap için mi?

ATİLLA KART (Konya) – Soru-cevap için. Zaten sırada varım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Dünkü sırayı gönderirseniz Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Konuşmamın başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz kanun teklifi, olası Anayasa değişikliklerinin belli oranlarda kabulü hâlinde millete, halk oylamasına sunulması usulünü zaman bakımından düzenleyen 1 maddelik tekliftir. Yürürlükteki Yasa’daki yüz yirmi günlük iç seçmenler bakımından var olan süre kırk, dış seçmenler bakımından var olan kırk günlük süre ona indiriliyor.

                             

(x) 462 S. Sayılı Basmayazı 02.03.2010 tarihli 67’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Teklifin gerekçesinde veya gerekçesi bakımından partiler arasında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Tüm sorun, bu teklifin uzantıları olan olası Anayasa projesinin değeri, zamanı, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne katkı noktalarında ortaya çıkmaktadır. Bir defa, halk oylaması, demokrasi ve Anayasa geleneğimizde kökleşmemiş yeni bir kurumdur; Anayasa değişikliğinde son sözü halkın söylediği bir kurumdur. Ancak somut olay bakımından halk oylamasının Anayasa değişikliğindeki temel işlevi Anayasa’nın, Anayasa teklifi kabul metninin halk oylamasına sunulması hâlinde Parlamentodaki teklif nisaplarının, görüşme kusurlarının ve karar nisaplarının kendiliğinden tasfiye olmasıdır. Çünkü sorun, asli kurucu iktidara tevdi edilmiş olmaktadır. Ne halk oylamasının başladığı süreden sonra ne de kabulü hâlinde halk oylamasının gerçekleşmesi hâlinden, tarihinden sonra kurucu iktidarın iradesinin denetlenmesi mümkün olmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, Türk milleti yüz elli yıldan bu yana, bizzat milletin yaptığı toplumsal sözleşme niteliğindeki anayasalardan mahrumdur. 1982 Anayasası’nın bu mahrumiyet içindeki birkaç karakterini, hem millî zabıtlara intikali ve hem de sizlerle paylaşılması bakımından ortaya koymaya çalışacağım.

Bu Anayasa doğuş dönemi itibarıyla ayıplıdır, olağanüstü dönem anayasasıdır. Tasarım yönüyle ayıplıdır. Devlet otorite ekseninde bir anayasadır, özgürlük ve insan ekseninde değil. Öyle ki, başlangıç maddesinde devlete yapılan atıf “kutsal atıf” ibaresiyle ortaya konmuştur. Bu Anayasa, çıkış garantileriyle doludur -bu terim çok önemli- olağanüstü dönem iradesini olağan dönemlerde de geçerli kılan mekanizmaları, kurumları, kuralları bünyesinde taşıyan anayasadır. Sıra yargı reformuna geldiği zaman, sistem mühendisliğinin yargı bağımsızlığına ve yargı yapılanmasına aktardıklarıyla gerçek demokratik yapılanma noktasını birlikte tartışacağız. Yine bu Anayasa on beş operasyona, kurucu iktidar yetkisi kullanılarak gerçekleştirilen düzeltime rağmen, devlet otoriter ruh ekseninden insan özgürlük eksenine yoğunluklu şekilde dönüştürülememiş, bilimsel anlatımla protez anayasadır yahut çifte ruhlu bir anayasadır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, yoğun şekilde, 1985’ten bu yana, müthiş bir anayasa kritiği yaptı, ihtiyaçlar kondu, öneriler geliştirdi; en az üç toplumsal sözleşme niteliğinde anayasa üretebileceğimiz bir düşünsel müktesebatımız var, o hâlde niye olmuyor? Burada siyaset kurumunun algısı sorunuyla karşı karşıyayız. Bir defa, olağan dönem siyaset kurumunun birinci görevi, ana misyonu olağanüstü dönem Anayasası’nı tek maddeyle ilga ederek yürürlükten kaldırması ve toplumsal sözleşme niteliğindeki insan, özgürlük, hukukun üstünlüğü, demokrasi kalitesinde bir anayasa üretmesidir. Siyaset kurumunun bu misyonunu yerine getirememesinin Türkiye otuz yıldır sancısını çekiyor ve millet bu sancıyı çekiyor. Bu, aslında, bugünün değil, geçmişin, hepimizin ortak bir kusurudur, siyaset kurumunun kusurudur. Aslında 3 gram tefekkür, 1 gram tebessüm, kökten bir anayasanın yapılmasının, inşa edilmesinin yegâne zeminini oluşturabilir. Ancak bu tür girişimlerin, kurulu iktidardaki, iktidar kaybının yol açtığı dirençler, yapay, reel dirençler, maalesef böyle bir büyük projeyi, milletle paylaşılabilecek, bütün siyaset kurumunun alın akı olan projeyi millete tattıramamanın millî ıstırabını, millî acısını hep birlikte çekmiş olmamız lazım. Daha öte, “Seçilmiş parlamentolar anayasa yapabilir mi?” Arkadaşlar, bu bir şehir hurafesidir! Bu bir şehir hurafesidir, anayasal temeldeki kirli bilgidir. Bakın, 1924, seçimle gelmiş bir Meclis, Anayasa Komisyonu yapıyor anayasa projesini ve Büyük Atatürk döneminde kurucu iktidar  yetkisini, seçilmiş Meclis kullanıyor. 1991, TÜSİAD raporu, en az 10’a yakın profesör, rapor var, Parlamentonun çalıştırdığı profesörler var, saygın profesörler var, “Kurulu Meclis, iradesini o yönde kullanarak asli kurucu iktidar  yetkisini kullanabilir.” diyor. 1978 İspanya… Değerli arkadaşlar, bir tankın yapabileceğini milletin parmaklarının yapamamasını düşünmek kadar büyük bir paradoks, büyük bir çelişki düşünülebilir mi! (AK PARTİ ve BDP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bir de söylem var, kısaca değineceğim, sizlerle paylaşacağım: “Anayasa Mahkemesinin odak tespitine ilişkin bir kararı var. Bu yaptırıma muhatap bir parti anayasa yapma girişiminde bulunamaz.” Demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan ve hâlen şu anda var olan bir veya iki veya üç parti bakımından böyle bir değer yargısını ortaya koymak, hele siyaset kurumunun bir tarafı yönünden böyle bir değer yargısını ortaya koymak, kelimenin veya cümlenin en hafif anlamıyla, saygısızlıktır!

Bugün, 12 Eylülde, o dönemin siyasal partilerini kapatan felsefe hangi felsefe ise -vesayet iradesinin kendisi, doğrudan vesayet- şu anda Adalet ve Kalkınma Partimizi odak tespitine mahkûm eden irade, kişilere, Anayasa Mahkememize büyük saygı içerisinde- üç dakikada ifade edemem- o irade de aynı iradedir çünkü bir vesayet iradesi. Bakın, Anayasa Mahkemesinin kapatma davasının gerekçelerini okuyun, davayı redde götürür. Anayasa Mahkememiz, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi yoluyla İnsan Hakları Sözleşmesi’ne yapılan atfı uygulasaydı yine aynı sonuca ulaşamayabilirdi, Venedik Kriterleri vesaire. Sonra, arkadaşlar, anayasayı yapma yetkisi partilerin değil, milletvekillerinindir, monopol bir yetkidir, devri mümkün olmayan bir yetkidir. Sayın Faruk Bal kardeşimin millî egemenliğin kendi parmağına yüklediği özgül ağırlık neyse, Sayın Hakkı Suha Okay’ın da parmağının özgül ağırlığı, Sayın Suat Kılıç’ın da parmağının özgül ağırlığı eşittir ve bu Parlamentoya bu bühtanı, bu ithamı yakıştıramıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, tabii, Anayasa değişikliğiyle ilgili bir proje çalışması var, içeriği henüz belli değil ama burada yöntem önemli, katılıyorum, keşke uzlaşma zemini, uzlaşma komisyonu olabilse, katılıyorum ama imkânsızlık hâlinde kurucu iktidar yetkisi ötelenebilecek bir yetki değil. Şahsen biz, düzenlediğimiz alandaki sorunların yapısını, tabiatını, doğru teşhis yöntemini benimsiyoruz; müktesebatımızdan, evrimimizden, tecrübelerimizden yararlanıyoruz; dünya bu işi nasıl çözüyor, nasıl düzenliyor, mukayeseli akıldan faydalanıyoruz ve asla tepkici, reaktif bir anlayış içerisinde olmayacağız. Eminim ki buradaki bütün arkadaşlar, aziz Türk milleti, proje somutlaştırılıp kurumların görüşlerine, partilerimizin görüşlerine sunuldukları vakit göreceklerdir ki baştan “hayır” kanaatinde olanlar dahi vicdanen “evet” noktasına gelebileceklerdir. Şimdi, yargı bağımsızlığından, yargı tarafsızlığından -olası yargı reformuna yapılan atıf sebebiyle- söz edildi.

Değerli arkadaşlar, vatanı, Kurtuluş Savaşı’yla, kanımızla, canımızla sınırlarını çizdiğimiz bir toprak parçasından ibaret saymayalım; buna paralel olarak asıl vatan, hukuk ve adalet vatanıdır, haklar vatanıdır. O adalet ve haklar vatanı konusundaki hassasiyetlere hiçbir milletvekilimizin, hiçbir partimizin bigâne kalmayacağını ve hassasiyetle üzerinde titrer olacağını düşünüyorum ve bugün bu konuda en önemli olan, bu temel kabulden sonra, yargı bağımsızlığı, bizim de ilkemiz; yargı tarafsızlığı, tamam, bizim de ilkemiz; ama bugün bu alanda reform yapılırken üç tane temel bozulmadan bahsetmek isterim: Bir, bugün Anayasa’mızda yargı erkinin düzenlenmesi sırasında yapılan iki tane temel kurgu, inşa hatası var. Bir: Tasarımdan doğan bozucu yapı. Bugün, Anayasa Mahkemesinin yapısıyla ilgili, Sayın “Fikret Eren’e Armağan”da derece alan bir makalem yayınlandı. Çok yakından izledim, mukayeseli vesaire… Bugün, Anayasa Mahkememizin, kişilere, Mahkememize, Mahkemenin zorunluluğunun gerekliliğine büyük atıf içerisinde şunu söyleyebilirim: Bugün, Anayasa Mahkememizin yapısı, işlevi tamamen vesayet iradesini çıkış garantisi olarak mümkün kılacak bir kompozisyonu ortaya çıkarmaktadır. Nasip olursa o madde değişikliğinde paylaşabiliriz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Şimdiye kadar yoktu, şimdi niye oldu Sayın İyimaya?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, bütün dünya anayasalarında genellikle, üyelerde, otoritesi ve şöhreti tartışmasız hukukçu bürokratlar var; bürokratik egemenlik.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Kim o ya?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Anayasa Mahkemesi üyelik yapısı. Çok değerli hukukçularımız var ama bürokratlar var; çok önemli.

ATİLLA KART (Konya) – Hukukçu olmayanlar var.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Muhasebe müdürleri var.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bu modelleme, yine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, çok zorunlu, çok gerekli ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuza, yine, kimliğine, kişiliklerine, her biri, tanıdığım üyelere saygı içinde diyebilirim, bugün, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuz, yapısal olarak Danıştay ve Yargıtay temsilcileri yüksek kuruludur. Burada, Avrupa Birliğindeki, kimi ülkelerdeki kriterleri, yapıları değerlendirerek bir model oluşturabiliriz.

Yine, yargıyı en fazla bozan, değerli arkadaşlar, koruyucu misyondur. Benim siyaset bilimine kazandırdığım bir kavram var: Zor zamanlar kararı.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Yargı AKP’li mi olsun?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Zor zamanlar kararı. Bakın, zor zamanlarda, yargının gerçek tavrı, demokratik tavrı ortaya çıkar. Eğer zor zamanlarda yargı, kararının gerekçesini referans olarak hukuka dayandırıyorsa, orada yargı bağımsızlığı var demektir, orada erkler ayrılığı var demektir, orada hukukun bürokrasiyi terbiye misyonu işliyor demektir. Şimdi soruyorum: Sayın Mengü makale yazdılar, 367 kararı kim tarafından benimsendi? Referansı hukuk mu?

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ne?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değil, referansı hukuk değil.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Seninle tartışırız onu.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – O kadar kararlar var ki…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Nedir o?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – …tek tek önümde ama saymıyorum.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Anayasa Mahkemesinin kararı…

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Referansı vesayet iradesi, referansı ideoloji, referansı…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Anayasa Mahkemesinin kararını eleştirme!

AHMET İYİMAYA (Devamla) – …iktidar kullanma olur ise orada, arkadaşlar, yargı bağımsızlığı yara alır. O yargı bağımsızlığı, hepimizin yargı bağımsızlığı ve yargımızın tarihsel misyonu, kötü Anayasa’ya rağmen, Anayasa’yı yorumlarla özgürlükçü ruha kavuşturmaktı. Bu dönüşümleri yapamadı. Fransa yaptı, İsviçre yaptı, İngiltere yaptı, Almanya yaptı. Bu yargı bizim yargımız. Biz muhtacız hak ölçümüne ama bu konuda reform kaçınılmaz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tayyip Erdoğan seçmeli.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, siyasal parti özgürlüğünü bir teminata bağlayamayan bir anayasa olabilir mi? Siyasal partilerin kapatılmasını, eskimiş olan militan demokrasi teorisine dayanarak savunan bir siyaset kurumu olabilir mi? Bu sorunların hepsini birlikte tartışmamız lazım; 3 gram tefekkürle, 1 gram tebessümle tartışmamız lazım.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hangi siyasi partiler kapatılıyor, hangi? Biraz da siyasi partilerin kendilerine çeki düzen vermesi gerekmiyor mu Sayın Milletvekilim?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ve ben sözlerimin sonunda, dün Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü değerli arkadaşımın, Anayasa’mızın 67’nci maddesinin son fıkrası hükmü sebebiyle bu altmış günlük referandum hükmünün uygulanamayacağı…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – 79 da var.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Hepsini, hepsini anlatacağım. Şahin Bey, rahat buyur, ben yorumu etraflı yaparım, hiç merak etmeyin.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Çok rahatım ben, sıkıntıda olan sensin.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, buradaki mesele şu…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Siz Anayasa Mahkemesinin kararlarını eleştiriyorsunuz.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Anayasa’mızın 67’nci maddesi, bir, aynen: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler -birinci unsur- yayımları tarihinden itibaren bir yıl içerisinde gerçekleştirilecek seçimlerde uygulanmaz.” Bu kuralın mimarı benim, 2001 yılında, mimarı benim. İzleyen seçimde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İyimaya, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın İyimaya, birlikteydik.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Burada, nedir arkadaşlar? Bir: Bu Anayasa normu. İki: Seçim kanunları birinci kriter.

Şimdi, atıf hukukuyla seçim hukukunu birbirine karıştırıyoruz. Seçim kanunları… Açıkça, Anayasa, doğrudan seçim kanunlarıdır. Referandumla seçim kurumsal olarak aynı mı? Anayasa’mızda ayrı; 175’e bakın, ayrı; 67’ye bakın, birinci fıkraya, ayrı.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Niye 79’u okumuyorsun?

AHMET İYİMAYA (Devamla) – İki: Demokrasi teorisinde aynı mı? Değil.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – 79’u da oku da anlaşalım.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Birisi yarı doğrudan demokrasi aracı, öbürü temsilî demokrasi aracı.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – 79’u da bir oku.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Üç: Yapı olarak aynı mı? Seçim, partinin veya kişinin yarıştığı bir halk tasarrufu. Öbürü ne, referandum ne? Obje konusunda, nesne konusundaki görüştür.

Bu yorumun dinlenebilir dayanağı yok. Anayasa’mızın 79’uncu maddesinin son fıkrası, Halk Oylaması Kanunu’nun 1’inci maddesi, 298 sayılı Kanun’un yine 1’inci maddesi referandum bakımından seçim mevzuatına atıf yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İyimaya, lütfen tamamlayınız konuşmanızı efendim.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bitti Başkanım.

Kıyas veya yasal analoji, zaten, bir yönüyle benzeyen iki farklı kuruma yapılır. Analojiden ayniyet üretirseniz hukuk başlangıcında kalırsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ben, gerçekten, sosyolojik gelişimi, evrimi, doğrultuları görüyorum. Dünya dönüyor fakat değişerek ve değiştirerek dönüyor. Bu değişimin dışına kendimizi fırlatmamız mümkün değil. Zamanın gereklerini yerine getiremeyenler tarih denen zamana göçmek zorunda kalırlar.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsı adına Konya Milletvekili Faruk Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 462 sıra sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulmasına İlişkin Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, huzurda bulunan ve görüştüğümüz 462 sıra sayılı Kanun Teklifi, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulma usulünü gösteren bir maddesinde değişiklik yapılmasını öngörmektedir. Bu değişikliğe göre de yüz yirmi günlük halkoyuna sunulma süreci, altmış güne indirilmektedir. Demek ki bu kanunun özü, bir usul kanunudur. Bu kanun -tabir yerindeyse- bir zarftır. Zarfın içerisindeki mektup önemlidir. Biz zarfla değil mektupla uğraşacağız.

Değerli arkadaşlarım, eğer yüz yirmi günlük halkoyuna sunulma süresi iktidar partisine mensup milletvekilleri tarafından fazla gelmiş ise bunun kırk beş güne indirilmesine ilişkin teklife biz Anayasa Komisyonundayken “Bu bile fazladır, otuz güne indirelim.” şeklinde bir beyanda bulunmuştuk ancak yapılan görüşmeler neticesinde altmış güne çıkarılmıştır. Bu altmış günlük sürenin de fazla olduğu kanaatimi bir kez daha beyan etmek istiyorum.

Şimdi bu zarfın içine konulacak mektupla ilgili düşüncelerimizi anlatmak istiyorum:

Değerli arkadaşlarım, mektup Anayasa değişikliğidir. Anayasa değişikliği tartışmaları gündeme geldiğinde ilk akla gelen de 1982 Anayasası’dır. 1982 Anayasası bir ihtilal anayasasıdır. 1982 Anayasası rengini o tarihte yapılan ihtilalin renginden almıştır, o tarihteki ihtilalin ruhuyla da ayaktadır. Yürürlükte kaldığı on sekiz yıl içerisinde bu Anayasa on dört defa değiştirilmiş ve seksen dört maddesi de değiştirilmiş olmasına rağmen hâlâ toplumsal bir kabule ulaşamamış, hâlâ tartışılır, hâlâ Türkiye'nin Anayasa değişikliği açısından gündeminden düşmemiş bir Anayasa’dır.

Milliyetçi Hareket Partisi bu Anayasa’nın değiştirilmesinden yanadır. Milliyetçi Hareket Partisi,  Anayasa’nın üç temel ayak üzerine oturtulması gerektiğine inanmaktadır. Bir, bireyin hak ve hukukunu evrensel değerlerin geliştirdiği en geniş imkânlara kavuşturabilecek temel hak ve hürriyetlerden her vatandaşımızın en geniş şekilde istifade etmesine imkân sağlayacak bir Anayasa değişikliği. Diğer tarafından toplumun birliği, bütünlüğü, genel ahlakı ve sağlığını koruyabilecek nitelikte bir Anayasa değişikliği ve nihayetinde devleti kurum ve kuruluşlarıyla birlikte iyi işleyen, iyi çalışan bir Anayasa değişikliği. Böyle bir Anayasa değişikliğine Türkiye'nin 21’inci yüzyılda ihtiyacı vardır.

Türkiye, 1876 yılından beri Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü engellemek amacıyla Batı’dan aldığı akla uyarak yapmış olduğu 1876 Anayasası’ndan beri Anayasa tartışmaktadır. Batı’dan alınarak, akıl alınarak yapılan 1876 Anayasası, Osmanlı İmparatorluğu’nun o tarihte üç kıta coğrafyasında yer alan bir devlet olmasına rağmen çöküşünü engelleyememiştir. Neticede, 1921 Anayasası’na geldiğimizde, İmparatorluk’tan geriye Ankara, Kayseri ve Konya’nın bir kısım ilçesi olarak bir avuç toprak kalmıştır.

Değerli arkadaşlarım, 1876 yılındaki Anayasa, 1921 yılına kadar geliştirdiği süreç içerisinde “Niçin bu İmparatorluk çökmüştür?”, “Niçin bir Kurtuluş Savaşı verilmiştir?” ve “Niçin bir millî devlet, bir üniter devlet kurulmaktadır?” sorularının cevabını 1921 Anayasası vermektedir. Kurtuluş Savaşı Kuvayımilliye ruhuyla kazanıldıktan ve imparatorluktan, çok hukukluluktan millî bir devlete geçildikten sonra, 1924 Anayasası ise devletin şeklini bu tecrübenin ışığında “cumhuriyet” olarak belirlemiştir. 1960 Anayasası bir ihtilal anayasasıdır. 1982 Anayasası da bir ihtilal anayasasıdır. Bu son iki anayasadan ilki, yani 1961 Anayasası, sonradan topluma “bol gelen elbise” olarak takdim edilmiş ancak temel hak ve hürriyetleri genişleten ve çoğunluk hegemonyasına karşı sivil toplum örgütlerini ve demokratik denge unsurlarını ortaya koyan bir anayasa olarak anayasa hukukumuzda yer almıştır. 1982 Anayasası da ortaya çıkan -bol gelen Anayasa’nın yarattığı- toplumsal çatışmalardan güçlü bir devlet ve iktidar yaratan bir anayasadır ve bu nitelikleri itibarıyla Türkiye, bugün geldiğimiz süreçte, anayasalarını tartışa tartışa yüz kırk dört yılını harcamış olan bir ülkedir ve 21’inci yüzyıla geldiğimizde artık bu Anayasa’nın tartışmasız bir şekilde, toplumun tüm kesimleri tarafından kabul edilebilir hâle gelmesi gerekmektedir.

İşte bu açıdan Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim Anayasa değişikliklerinde belirlediğimiz ilkeleri yüce heyetin bilgisine sunmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi: Bilimsel değerine uygun olarak anayasalar bir toplumsal sözleşmedir. Jean Jacques Rousseau’dan beri bu kimliği değişmemiştir ve değişmeyecektir. O zaman “Anayasa değişikliği” diye ifade ettiğimiz hususların toplumsal bir sözleşme hâline gelebilmesi gerekir. Bunun için, ikinci paragrafta ifade ettiğimiz toplumsal sözleşmeyi elde edebilmek için toplumsal bir mutabakata ulaşmamız gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, toplumsal bir mutabakata 72,5 milyonun ulaşabileceği zemin, 72,5 milletin mümessili olan, millî iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi zeminidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasi partiler toplumsal uzlaşmaya ulaşabilmek için bir uzlaşma komisyonu kurmak ve uzlaşma komisyonunun ortaya koyduğu değerler itibarıyla uzlaşılabilen konuları bir metin hâline dönüştürmek ve bu metni de kamuoyuna ilan etmek suretiyle hangi konularda milletin temsilcilerinin Anayasa değişikliği konusunda anlaşabildiğini onların bilgisine sunmaktır. Kirli bilgilerden millî birliği, millî düşünceyi, millî iradeyi arındırarak gerçek kimliğine dönüştürmemiz gerekmektedir. İşte bu uzlaşma komisyonunun ortaya koyacağı metne biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak “Demokratik sözleşme.” diyoruz. Bu demokratik sözleşme topluma anlatılmalı, millete anlatılmalı, millet de hem devletin temeli hem milletin temeli hem de bireyin temel haklarını düzenleyen Anayasa’da, partiler, ne gibi bir değişiklik yapılacağını bilmeli ve önümüzdeki seçimde iradesini ona göre koyarak bu Meclisi oluşturmalıdır. İşte, belki, AKP’nin anlaması gereken en önemli konu budur. “Kurucu iktidar” dediğimiz -anayasa hukukunda- “tali kurucu iktidar” dediğimiz, “milletin iradesinin tecellisi” dediğimiz tartışmaları, sorunları kökünden çözecek ve ileride anayasa yapıldığı takdirde, bu gibi konular ile sakatlık iddiasında bulunulmayacak, bu gibi konular ile eleştirilmeyecek bir anayasa ortaya çıkarabileceğiz.

Değerli arkadaşlarım, demek ki son olarak bu bağlam içerisinde bu Anayasa değişikliklerinin, toplumsal bir mutabakatın sağlanması, demokratik bir sözleşmeye dönüştürülmesi ve halkın iradesinin buna göre tecelli etmesinden sonra 24’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılması gerekir.

O dönemde de yapılacak işlerde Milliyetçi Hareket Partisinin Anayasa değişikliğiyle ilgili düşüncelerini sizlerle birkaç cümle içerisinde paylaşmak isterim.

Değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi, biraz önce sıraladığım 1876 Anayasası’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu çökmekten kurtaramayışının sebeplerini tetkik ve tahlil etmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi çok hukuklu, çok uluslu imparatorluk düzeninden 1921 Anayasası ile millî bir devlete geçişi tetkik etmiştir, incelemiştir, analiz etmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi tebaa düzeninden, Osmanlı tebaası düzeninden cumhuriyetin vatandaşlık düzenine geçişini incelemiştir, değerlendirmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi 1961 Anayasası’nın sebeplerini ve bol gelen neticelerini incelemiştir. Milliyetçi Hareket Partisi 1982 Anayasası’nın sebeplerini, toplumsal gerilim ve tartışma ortamlarını incelemiş ve topluma dar gelen sebeplerini incelemiştir ve netice itibarıyla Anayasa değişikliği konusunda şu öz düşüncelere varmıştır:

Birincisi: Anayasa değişikliğinde Milliyetçi Hareket Partisi üniter devlet yapısının bozulması, aşındırılması, zedelenmesiyle ilgili hiçbir düşünceyi tartışma konusu yapmayacaktır, değerlendirmeye almayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisinin Anayasa değişikliğindeki ilk kırmızı çizgisi üniter devlet yapısından asla, kat’â taviz verilmeyeceği şeklindedir.

İkincisi: Bin yılda kurduğumuz kardeşlik hukukunu bozacak, millî birliğimizi bozacak, millî bütünlüğümüzü bozacak, bu değerli kavramları mozaiklere ayrıştıracak, “Türkiyelilik” gibi bir ucube çerçevesi içerisinde “Türk” kimliğini reddedecek, ikinci sınıf kimlik hâline getirecek tartışmaların içinde, dışında, kıyısında, ortasında olmayacağız. Bu konuları asla bir Anayasa tartışması olarak değerlendirmeyeceğiz çünkü bunlar 1921, 1924 anayasalarında ve Lozan’da çözülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa tartışmalarında cumhuriyetin temel niteliklerini asla tartışmayacağız çünkü bu devlet bir kurtuluş savaşıyla kurulmuştur. “Kurucu iktidar her şeyi yapar, her şeye kadirdir.” lafları ile cumhuriyetin kuruluş sebepleri tartışılamaz, cumhuriyetin ilkeleri ve nitelikleri değiştirilemez. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Anayasa değişikliklerinde bunların tamamına karşı olacağız.

Bu devletin siyasi yönetim biçimi parlamenter demokrasidir. Parlamenter demokrasi kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanmaktadır. Kuvvetler ayrılığı ilkesini değiştirecek başkanlık, yarı başkanlık ya da ucube bir cumhurbaşkanlığı sistemi ya da ucube bir başbakanlık sistemi gibi ucube düşüncelerin ve tekliflerin tam karşısında olacağız.

Milliyetçi Hareket Partisi, bunun doğal sonucu olarak kuvvetlerin denge ve denetim mekanizması, yani yasama erkinin, yürütme erkinin denge ve denetim mekanizmalarını bozacak, yargı bağımsızlığını zedeleyecek, hâkim teminatını zedeleyecek fikirlerin, düşüncelerin, Anayasa değişikliklerinin tam karşısında olacaktır.

Bu şekilde ilkelerimizi özetle ifade ettikten sonra, Anayasa değişikliğiyle ilgili olmak üzere bugünkü kanunun içine gireceğini düşündüğümüz ilk mektupla ilgili düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan sanıyorum dün “A’dan Z’ye bir Anayasa değişikliğini konuşmuyoruz.” diyerek, yargı reformunun, yirmi yedi AB ülkesi ve dünya genelindeki düzenlemelerin benzeri olacağını da kaydetti. Demek ki ilk değişiklik teklifi bir bütün hâlinde gelmeyecektir, sadece “yargı reformu” adı altında gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, bunun adını doğru koyalım. Şu “reform” kelimesi, Fransızların “Niçin Fransız İhtilali’ni yaptık?” diye pişman olacakları kadar yanlış kullanılan bir kelimedir. “Reform” kelimesi eğer hakikaten yeniden şekillendirme, yani o tarihi, o içi dolu anlamı ile kullanılacak ise bir diyeceğimiz yok. O takdirde bu değişikliklerin reformla bir alakası yok.

“Yeniden şekillendirme” diye, şu şekli şu şekle dönüştüreceğim anlamında kullanılacaksa, o zaman bunun adı “reform” olmuyor, “Benim yaptığım, benim yaptığım.” şeklinde oluyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, altı yedi –belki “altı yedi” demek yanlış olur- dört beş yıllık aradan sonra, AKP’nin Avrupa Birliği hayal ticareti yeniden başlamıştır. Ancak bu ticaret iflas etmiştir. Bu ticaret… Değerli arkadaşlarım, bunu gerçek olarak görelim ve anlayalım.

Şimdi, burada Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Bakan var; o, lütfen şu sorunun cevabını versin ve bu hayal ticaretini bir düzeltelim.

Birincisi, bütün Avrupa Birliğinin dediklerinin hepsini yapsak, tüm müktesebata uysak, Avrupa Birliğine girişle ilgili son söz Güney Kıbrıs Rum kesiminin “evet” lafına bağlı değil midir? Evet.

İkincisi, Fransa, Anayasa’sını değiştirdi, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliğini referanduma tabi tutacak mıdır? Evet. Fransa’nın köylerini, mahallelerini, caddelerini, sokaklarını gezerek nasıl, “Ey Fransızlar, bizi üye olarak alın.” diyeceğiz de bunu kabul ettirebileceğiz?

Avusturya, Anayasa’sına bu konuda hüküm koymadı mı? Avusturyalı seçmeni nasıl ikna edeceğiz “Gelin, bizi Avrupa Birliğine alın.” diyeceğiz? Hâlâ beyinlerinde İkinci Viyana Kuşatması’nın izleri var, yüzde 95’i Türkiye'yi istemiyor! O zaman bu bir hayal ticaretidir ve hayal ticareti iflas etmiştir, iflastan sonra günü gelindi sıkışıldı, Avrupa Birliğine tekrar sarılınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu Avrupa Birliği müktesebatı…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bırakalım mı Avrupa Birliğini?

FARUK BAL (Devamla) – Dinle beni, dinle, öğreneceğiniz çok şey var. Bu “Avrupa Birliği” denilen şey, müktesebatı, evrensel insan hakları ve hukukunun bir parçasıdır, tamamı değildir. Evrensel, insanlığın geliştirdiği insan haklarının, hukukun, demokrasinin bir parçasıdır, tamamı değildir.

Türk milleti, inançları, kültürü ve yarattığı değerler itibarıyla bu insani değerlerin, evrensel değerlerin oluşmasına dünyada en büyük katkıda bulunan millettir; üç kıtada, altı yüz yıl, en hızlı ulaşım aracının at olduğu bir devirde insanlar arasında din, dil, ırk, soy sop ayrımı yapmadan adaleti sunabilmiş bir millettir. Yarattığımız medeniyetlerden insanlık istifade etmiştir ve İslam ile müşerref olduktan sonra onun değerleriyle de bütünleşen değerlerimiz evrensel değerlere katkıda bulunmuştur.

İşte, “Avrupa Birliği müktesebatı” dediğiniz ifadelerin önemli bir kısmı 19’uncu ve 20’nci yüzyıldan sonra ortaya çıkan metinlerden ibarettir. Özü…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Niye çıkardık uyum paketlerini?

FARUK BAL (Devamla) – Sesini kes ve beni dinle!

Sayın Başkan, siz de bana müdahale ettirmeyin.

BAŞKAN – Sayın Tunç…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Uyum paketlerini niye çıkardık o zaman?

FARUK BAL (Devamla) – Uyum paketinde her şey var.

BAŞKAN – Sayın Tunç, sataşmayın.

Sayın Bal, siz de lütfen ifadelerinizde daha dikkatli olun.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine onurlu bir şekilde gireceksek, önce, Sayın Bakanın Avrupa Birliğine müracaat ederek Fransa’nın, Avrupa Birliğine müracaat ederek Avusturya’nın kendi iç hukukunu birlik geleceğine uygun olarak düzenlemesini talep etmesi gerekir, ondan sonra yürüyecek yolumuz vardır.

Şimdi, Avrupa Birliği müktesebatı budur. Avrupa Birliğinin toplam 27 ülkesinin anayasa çalışmalarının hepsini toplayın, bakın, bizdeki Anayasa çalışmalarının zekâtı edecek midir?

1876 Anayasamız 7 defa değişmiştir, 36 maddesinde değişiklik yapmışız; bir tecrübedir bu. 1921 Anayasamız 1 defa değişmiş, 6 maddesini değiştirmişiz; bir tecrübedir bu. 1924 Anayasası 5 defa değişmiştir, 21 maddesi değişmiştir; bir tecrübedir. 1961 Anayasası 7 defa değişmiş, 54 maddesi değişmiştir; bir tecrübedir. 1982 Anayasası 15 defa değişmiş, 84 maddesi değişmiştir; bir tecrübedir. Yekûn 5 anayasa yapmışız, 35 defa değiştirmişiz ve 199 maddesinde değişiklik yapmışız. Avrupa Birliği müktesebatını oluşturan 27 ülkenin iç hukuku, dış hukuku, müktesebatı, toplayın bakalım bu kadar bir tecrübesi var mı? O zaman Avrupa’nın bizden öğreneceği var. Bir adam gibi olalım, bir devlet yönetmesini öğrenelim ve kendi değerlerimizle birlikte Avrupa’ya da ışık saçabilecek bir millî anayasa yapmasını becerelim.

Değerli arkadaşlarım, demek ki bu Avrupa Birliği eksenine sarılmak bir mazeretten ibarettir. Avrupa Birliği ekseni, çerçevesi içerisinde günü geldiğinde müracaat edilecek bir kapı olarak değerlendirmeyi bırakalım. Milletin kendi iradesine tabi olabilecek, milletin kendi iradesinin tecelligâhı olan bu Mecliste, bu gazi Mecliste, bu Kurtuluş Savaşı veren Mecliste, 21’inci yüzyıla bakan, 21’inci yüzyılı kucaklayan ve bir daha tartışmayı ortadan kaldıran, Anayasa mevzusunda yüz kırk dört yıllık bir tartışmayı sona erdiren bir çerçeve içerisinde, kendimize yakışan, evrensel değerlerle buluşan bir anayasa yapalım. 

Değerli arkadaşlarım, Sayın Adalet Bakanı da “Avrupa Birliği müktesebatına uygun yapıyoruz.” dedi bu Anayasa’yı ve Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken -zabıtlardan okuyorum- aynen şunları söyledi: “8-10 Haziran 2009  tarihinde -yargı reformuyla ilgili ifade ediyor Sayın Bakan- Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, Millî Savunma Bakanlığı, Barolar Birliği, Noterler Birliği ve Yükseköğretim Kurulu temsilcilerinden oluşan bir çalıştay yapılmıştır. Yargı reformuyla ilgili bu çalıştayda herkes düşüncesini ortaya koymuştur. Bunlar tartışılmış ve bir mutabakata varılmıştır. Bu mutabakat zaptı da imzalanmıştır. Buna uygun olarak da bir yargı reformu stratejisi ve eylem planı oluşturulmuştur.” diyerek, burada Adalet Bakanı sıfatıyla değerli milletvekillerine bu bilgiyi vermiştir.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanının doğru söylediğini ümit ederdim, hele hele Meclisin huzurunda doğru söylediğini varsaymak isterdim. Ancak, Barolar Birliğinin kamuoyuna yansıyan feryadı figanını duyunca, Sayın Yargıtay Başkanının kamuoyuna yansıyan feryadı figanını duyunca, Sayın Danıştay Başkanının kamuoyuna yansıyan feryadı figanını duyunca, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Sayın Başkanının kamuoyuna yansıyan feryadı ve figanını duyunca bunların doğru olduğuna ihtimal veremiyorum. Ve Sayın Bakanın, tarlayı sürerek AKP’nin kendi hedefleri doğrultusunda hazırladığı ve Avrupa Birliğine de “Biz bunu hazırladık, siz de bunu uygun görün.” şeklindeki bir belgeyi onların uygun görmesiyle stratejik bir belge hâline dönüştürmesinin üzerinden “Yüksek yargı organlarının da bunları kabullendiği ve mutabakat zaptı imzaladığı.” şeklinde ortaya koyduğu düşünce, tarlanın sürgülenmesi meselesidir ve bu, gerçeği yansıtmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, aynı zamanda burada dedi ki: “Biz zaten çok demokratız. Biz, herkesin istediği, hukukun üstünlüğüne uygun bir şekilde, herkesin istediği şeyi yapmak istiyoruz. Yani Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağımsız bir bütçe vermek istiyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna Teftiş Kurulunu bağlamak istiyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna Personel Genel Müdürlüğünü bağlamak istiyoruz. Yaptığımız iş budur.” dedi ve bu düşüncesiyle birlikte Sayın Bakan kendini ele verdi. Ne zaman? Bunları yapacaksanız hemen yapın, Anayasa değişikliğine gerek yok. Bunların değişikliğiyle ilgili hiçbir kimsenin itirazı da yok. Ha, yapılacak iş şu: Anayasa’yı değiştireceğiz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını değiştireceğiz, Danıştayın yapısını değiştireceğiz, Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştireceğiz, ondan sonra bağlayacağız. Yani sermayeyi AKP’lileştirdik yetmedi, devleti AKP’lileştirdik yetmedi, şimdi yargıyı AKP’lileştireceğiz, ondan sonra bağlayacağız.

Değerli arkadaşlarım, bundan sonra bağlayamazsınız. Neden? Dinleyin beni. Değerli arkadaşlarım, dinleyin beni. Bu ülkede iki tane büyük tepki anayasası oluşmuştur. Bunlardan birisi 1961 Anayasası’dır, bir tepki anayasasıdır. Neye karşı tepkidir? Çoğunluğun tahakkümüne karşı ihtilal sonucunu doğuran bir tepki anayasasıdır. Çoğunluk, o zaman “Demokrat Parti yanlış mı yaptı, doğru mu yaptı?” bunu tartışmıyor, ancak ihtilal yapan gücün bunu böyle varsayarak ihtilal yaptığını kabul ediyor ve bu çerçeve içerisinde de ona karşı bir tepki anayasası yaptı. Bu tepki Anayasası, tahterevallinin biri yukarı çıkarken diğeri aşağıya indi ve dolayısıyla yaratılan düzen, anayasal düzen topluma bol gelecek bir gömlek hâline geldi, toplum anarşi süreci içerisinde bir keşmekeşliğe ve yönetilmez bir noktaya sürüklendi. Tepki Anayasası’nın ömrü sadece yirmi iki yıl sürdü, ikinci bir ihtilalle bu Anayasa’nın ömrü ortadan kalktı.

Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasası da bir tepki anayasasıdır. Bu Anayasa’nın ömrü de, miadı da dolmuştur. Bu Anayasa 2 defa komaya da girmiştir: Birincisi 28 Şubat, ikincisi e-muhtıra.

Şimdi, siz bu iki tarihî tecrübeyi dikkate almadan, İktidarınızda yasama meclisini parti organı gibi kullanan düşüncenize karşı çıkan, devlet yetkisini ve kaynağını parti yetkisi ve kaynağı gibi kullanmanıza karşı çıkan Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın yetkilerini tırpanlayarak, Anayasa Mahkemesi için Meclisten, Danıştay için Bakanlar Kurulundan üye seçilebilecek şekilde bir düzenleme yaparsanız bu tam bir tepki anayasası olur ve ömrü uzun sürmez.

Değerli arkadaşlarım, tabii, AKP bundan ders alabilecek son bir değişikliği de değerlendirmek durumundadır. Cumhurbaşkanlığı tartışmalarının her süreçte demokrasinin üzerine gölge düşürebilecek boyutlara ulaştığını Milliyetçi Hareket Partisi sizlerle paylaştı ancak 22’nci Dönemde o sağduyulu düşünceyi bir kenara bıraktınız, Mecliste erken seçime gitmediniz, Mecliste bir uzlaşmaya yanaşmadınız. Arkasından, doğan siyasi krizi hukuki bir makamda çözdürmek için başvurulan yol 367 kararıyla ortaya çıkmıştır ve e-muhtıra ile bütünleşen o sürece karşı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

FARUK BAL (Devamla) – …”Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecektir.” gibi bir masum düşünceyle Anayasa değişikliği yaptınız. Bu Anayasa değişikliğiyle devletin parlamenter demokratik düzeni bozulmuştur, ucube bir cumhurbaşkanlığı sürecine dönüşmüştür.

Değerli arkadaşlarım, ancak buradan bir fayda sağlanmıştır, o fayda da şudur: O süreçte beş yıla yakın iktidar olan AKP, yarattığı ekonomik sorunların hesabını seçmene vermemiştir, yarattığı toplumsal sorunların hesabını seçmene vermemiştir, yarattığı işsizliğin hesabını vermemiştir ve o seçim süreci “Müslüman bir Cumhurbaşkanı seçilecekti, seçilmedi.” söylemiyle örtülmüş, hesap vermeden…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne alakası var ya?

FARUK BAL (Devamla) – Alakası şu: Sayın Bülent Arınç…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Millet biliyor.

FARUK BAL (Devamla) – Hemen, sordun, cevap vereyim: Sayın Bülent Arınç alakayı kuruyor, ben değil. “Bizim oyumuz yüzde 47 filan değildi, ben söylemedim ama Müslüman bir cumhurbaşkanı seçilecektir…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Müslüman değil, dindar.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümleyle tamamlayayım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Millet yanlış mı yaptı, ne diyorsun?

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Bülent Arınç veriyor cevabı, ben değil: “Bizim alacağımız oy yüzde 47 falan değildi, çok çok altındaydı. Tek başına belki iktidar olabilirdik ama çok daha altında bir oy oranımız vardı. ‘Müslüman bir Cumhurbaşkanı seçmek gerekir’ lafı, ‘Seçecektik ama seçtirmediler’ lafı bize bunu sağlamıştır.” diyen Sayın Bülent Arınç’tır.

Şimdi yeni bir seçim dönemi başlamıştır, yine milletin işsizliği, huzursuzluğu, bin yıllık kardeşlik hukukunu bozan çözülme süreci başlamıştır, yine bir zıtlaşma, inatlaşma sürecini AKP başlatmıştır. Bu zıtlaşmanın, bu inatlaşmanın sonu ne millete fayda getirecektir ne devlete fayda getirecektir ne de AKP’ye fayda getirecektir.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sorunları ne zaman çözeceğiz? O seçim, bu seçim…

FARUK BAL (Devamla) – Aklımızı başımıza alalım, huzur, sükûn içerisinde bir uzlaşma komisyonu kuralım…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Milletin aklı başında.

FARUK BAL (Devamla) – …bu Meclisin siyasi ömrü tamamlanmıştır, 24’üncü Döneme hazırlık olsun diye en son görevi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Milletin aklı başında, sen merak etme.

FARUK BAL (Devamla) – Peki…

Sayın Başkan teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

(CHP-MHP ve AK PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İşine gelince, hemen sıkışınca “darbe”, başka bir şey yok.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sakin olalım.

Sayın Aslanoğlu, lütfen…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, zora gelince “darbe”, başka bir şey yok.

BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bana sorulan AB ile ilgili bir iki soru var, onlara cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Onlara soru-cevap kısmında cevap verirsiniz.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – O zaman bir açıklama yapın, “Sayın Bakan cevap vermedi.” demesinler.

BAŞKAN – Şahsı adına Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.

Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ’ın; Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde söz aldım. Bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, üzerinde çalıştığımız 3376 sayılı Kanun 1987 tarihinde yüce Meclisimizden yasalaşmış.

Bu Kanun’un amacı, Anayasa değişikliklerinin halk oylamasına sunulmasında uygulanacak hükümleri içermektedir, düzenlemektedir.

Bu Kanun, aslında, kısa bir kanun. Toplam on maddesi var, beş de geçici maddesi var.

İşte, bu Kanun’un 2’nci maddesi “Anayasa değişikliğinin halkoylaması, ilgili Anayasa Değişikliği Kanununun Resmî Gazetede yayımını takip eden yüzyirminci günden sonraki ilk pazar günü yapılır.” hükmünü içermektedir. Teklifle birlikte bu sürenin altmış güne indirilmesi düşünülmektedir. Yine, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın da kırk gün öncesinden değil de, yirmi gün öncesinden oy kullanmasını düzenlemektedir.

Değerli arkadaşlar, Komisyonda yapılan görüşmelerde özellikle bu sürelerin uzun olduğu konusunda kısmi bir mutabakat sağlanmıştır. Sadece bir muhalefet partimiz bu konuda değişikliğe sıcak bakmamıştır. Aslında teklifin orijinalinde bu süre kırk beş gün idi ancak orada YSK temsilcilerinin de önerisiyle süre altmış gün olarak komisyonumuzda değiştirilmiştir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında gerekçede de var, gerekçede açık açık anlatılmış. Bu teklifi vermenin veya bu sürenin yüz yirmi günden altmış güne indirilmesi noktasında değişik gerekçeler sunabiliriz. Bunlardan bir tanesi: Şu anda üzerinde çalıştığımız kanuna zaman zaman geçici maddeler eklenerek zaten mevcut süre kısaltılmıştır. Örneğin, geçici maddede bu yüz yirmi günlük süre kırk güne çekilmiş ve bu şekilde bir halk oylaması yapılabilmiştir. Yani, Sayın Faruk Bal’ın dediği gibi, aslında otuz günde de, kırk günde de artık halk oylamasını yapabilecek bir altyapıya Türkiye kavuşmuştur.

Bunun dışında, aslında, orijinal metinde de yine bu altmış gün idi, sonradan komisyonlarda görüşülürken yüz yirmi güne çıkartılmış. Seçim kanunlarına paralellik teşkil etsin diye başlangıçta yüz yirmi gün yapılmış ama bizim seçim kanunlarımızda hiçbir zaman neredeyse yüz yirmi günde seçim yapılamamış; işte, seçimler öne alınmış, erken seçim olmuş, genellikle yetmiş günde, seksen günde artık Türkiye seçime gidebilmiş.

Yine, arkadaşlar, halk oylaması bir seçim değildir. Seçimlerde seçimin doğası gereği var olan ön seçim gibi, aday tespiti gibi süreler burada yoktur; dolayısıyla, halk oylaması artık kırk günde, altmış günde yapılabilir bir durumdadır.

Değerli arkadaşlar, burada bir muhalefet partimiz buna karşı çıkmıştır, “Siz böylelikle propaganda süresini kısaltıyorsunuz.” demiştir. Oysa burada halk oylamasına sunulan durum, olay bir Anayasa değişikliği teklifidir. Anayasa değişikliklerinin Mecliste özel bir görüşme usulü vardır. Zaten bunlar toplumda uzun süre tartışılır, tartışılır, tartışılır, ondan sonra yüce Meclisimize gelir, burada özel bir usulle görüşülür, 2 sefer oylanır ve burada herkes sözünü söyler. Belirli bir süreçten geçtikten sonra, değerli arkadaşlar, kamuoyu zaten bilgilenmiş hâlde halk oylamasına gider. Yani süreyi biz yüz yirmi günden altmış güne çekmiş olmakla bu tartışma ortamını aslında kısaltmıyoruz.

Bakın, yakın bir zamanda bir Anayasa değişikliği yapıldı. Bu Anayasa değişikliği, bir kanunun görebileceği bütün süreçleri yaşadı, şu Mecliste 4 sefer oylandı; Sayın Cumhurbaşkanımıza gitti referanduma, referandumdan önce Anayasa Mahkemesine gitti, orada görüşüldü ve nihayet referandumda da yüzde 70’e yakın bir oyla kanunlaştı. O bakımdan, Anayasa değişiklikleri zaten toplumun tartışa tartışa yoğurduğu bir süreçtir.

Değerli arkadaşlar, yine burada değerli bir muhalefet partisi temsilcimiz dün yaptığı konuşmada, yaptığımız işlemin bu kanun yasalaşsa dahi ancak bir yıl sonra yürürlüğe girebileceğini ve uygulamasının bir yıl sonra olabileceğini söyledi; bunu da Anayasa’nın 67’nci maddesinin son fıkrasına dayandırdı. Şimdi Anayasa’nın 67’nci maddesinin son fıkrasına baktığımızda arkadaşlar… Gerçi biraz önce Sayın İyimaya açıkladı ama… “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Yani burada iki tane şart var:

1) Yapacağınız değişiklik seçim kanunlarında olacak.

2) Bu hükmün bir seçimde uygulanması gerekecek.

Şimdi, değerli arkadaşlar, halk oylaması bir seçim midir? Halk oylaması bir seçim değildir, çok açık bir şekilde. Halk oylaması, Anayasa’nın 175’inci maddesinde kısmen açıklanmıştır.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Başlangıcını oku.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Bakın, Anayasa’nın 175’inci maddesinin son fıkrasında yine buna benzer bir hüküm vardır. Diyor ki orada: “Halk oylamasına, milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahallî genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dahil gerekli her türlü tedbir alınır.” Şimdi, burada çok açık bir şekilde saymış Anayasa koyucu: “Halk oylaması, milletvekili seçimleri vesaire.” Arkadaşlar, yasama meclisi abesle iştigal etmez. Eğer meramı 67’nci maddede halk oylaması olsaydı, aynı burada olduğu gibi açık şekilde sayardı, “seçimlerde, halk oylamasında“ derdi, demediğine göre biz bunu kıyas yoluyla genişletemeyiz.

Değerli arkadaşlar, kaldı ki bir an bu arkadaşlarımızın doğru düşündüğünü farz edelim. Peki biz burada ne yapıyoruz? Yani biz burada işin esasına yönelik bir düzenleme mi yapıyoruz? Yani işin esası nedir burada? Bir seçim barajı olur, seçim sistemini değiştirirsiniz, bunlarla ilgili düzenleme yaparsanız evet belki haklısınızdır. Burada biz süreyle alakalı bir şey yapıyoruz. Peki süreler değiştirilemiyor mu? Yani şimdi bazen bu Meclis, işte beş yılı dört yıla, dört yıl olsa dahi erken bir seçim kararı alabiliyor, yani süreyle ilgili bir tasarrufu var bu Meclisin.

Bunun dışında, bakın, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 9’uncu maddesinde, çok açık: “Seçimlerin yenilenmesine veya ara seçimi yapılmasına karar verildiği hallerde, Yüksek Seçim Kurulu, bu Kanun ile 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun seçimlere ilişkin olarak tespit ettiği süreleri kısaltarak uygulayabilir.” Yani süreler işin esasına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Üstün, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – …müteallik olsa Kanun bu yetkiyi YSK’ya verir mi? Yani YSK süreleri aşağı yukarı çekecek, şu yüce Meclisin bir kanundaki süreyle alakalı bir düzenlemeyi yapma yetkisi olmayacak! Bu düşünülebilir mi arkadaşlar? “Efendim, orada sandık var…” Arkadaşlar, burada da sandık vardı. Anayasa değişikliklerini burada biz oylarken sandığa atıyoruz. Her sandık olan yerde bir seçim olmaz. Oylamadan bahsediyoruz, oylamadan. Şurada biraz sonra kanunun genelini oylayacağız. Oylama bir seçim midir arkadaşlar? Halk oylaması, çok açık, bakın şu Halk Oylaması Kanunu’nda hiçbir zaman seçimden bahsetmiyor, hep oylama, oylama, oylama diyor. Öyleyse nasıl bunu, oylamayı bir seçim olarak kabul ediyoruz, Ahmet’i Mehmet’i mi seçiyoruz? Hayır, bir yasama sürecinin devamı olarak “evet” veya “hayır” noktasında bir oylama yapıyoruz. Bu oylamayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum. Saygı ve selam için…

BAŞKAN – Sayın Üstün, arkadaşlar, bugün süreleri biraz aşar gibi kullanıyor olduk. Bundan sonra lütfen süreyi tamamlayalım.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Selamlamak açısından…

BAŞKAN – Mesela, yirmi dakika, otuz dakika konuşan hatipler de sonra sanki cümleleri hep son dakikaya sığıyor gibi oluyor. Lütfen daha dikkatli olalım.

Buyurun Sayın Üstün.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bir kez daha vurguluyorum değerli arkadaşlar: Bu bir seçim değildir, bu bir halk oylamasıdır. Biraz sonra oylarınızla, inşallah, bu kanunun genelini, maddelerine geçilmesini oylayacaksınız.

Beni dinlediğiniz için hepinize tekrar saygılar sunuyorum, kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üstün.

Sayın milletvekilleri, şimdi, tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Kart, buyurun efendim.

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana şu kapsamda iki soru yöneltmek istiyorum. Görüştüğümüz teklif esas itibarıyla demokrasi ve temel insan hak ve özgürlüklerini teminat altına almayı hedefleyen bir teklif. Bu kapsamda soruyorum: 2004 yılında İnsan Hakları Danışma Kurulu Türkiye’de çok önemli bir görevi, misyonu üstlenmişti; toplumun tüm kesimlerinden, sivil toplumdan çoğulcu bir katılımı sağlayan Kurul olarak görevini yapıyordu, misyonunu yerine getiriyordu ancak İnsan Hakları Raporu’nun düzenlenmesinden sonra siyasi iktidarla bir gerginliğin doğduğunu ve sonuçta da bu Kurulun lağvedildiğini biliyoruz. Şimdi bunun yerine, 11 kişiden oluşan ve doğrudan Başbakana bağlı olan bir İnsan Hakları Kurumu Kurulmasına Dair Tasarı gündemde. Bunu temel insan hak ve özgürlükleriyle, çoğulcu demokrasi anlayışıyla ne ölçüde bağdaştırıyorsunuz? Bunu sormak istedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Evet, dünkü listedeki duruma da dikkat ederek arkadaşlarıma söz veriyorum.

Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, daha önce hazırlanan Anayasa taslağının Türkiye’den önce okyanus ötesinde ve yabancı ülkelerde görüşülmesinin anlamı nedir? Sekiz yıldır yapmadığınız Anayasa değişikliğini bugün getiriyor olmanızın son yaşanan olaylarla ilgisi var mıdır? Yüksek yargının verdiği bazı kararlarla ilgili olumsuz tavrınızın nedeni hukuka olan güvensizliğinizden midir? Verilen kararlara göre hukuka bazen olumlu bazen olumsuz değerlendirmelerde bulunmanızın anlamı nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Hükûmetin yargıyı bağımlı hâle getirmeyi, yargının yetki ve görev alanını daraltmayı hedefleyen Anayasa değişikliklerine zemin hazırlamak için bu değişikliği yaptığı tüm medyada tartışılmaktadır. Yani ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet partileri, yargının tüm temsilcileri, barolar birliği ve sivil toplum örgütleri ile meslek oda ve başkanlarıyla tartışılmamaktadır. Bu durumda, bu referandum süresinin değişikliğiyle bundan sonraki planladığımız Anayasa değişikliğine zemin hazırlandığı doğru mudur? Bu, demokrasiyle bağdaşmakta mıdır? Bunu nasıl açıklarsınız? Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Sayın Emek…

ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, son günlerde kamuoyunda, özellikle yargıyla ilgili sivil toplum kuruluşlarında, özellikle özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ve gizli tanıklık kurumu tartışılır hâle gelmiştir. Elimde bugün kamuoyuna yansıyan Demokrat Yargı Birliğinin bir bildirisi var, burada iki madde başlığı altında: “Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri düşman ceza yargılama tehdidi yarattıklarından…” diye başlıyor, gizli tanıklığın da siyasi kontrole müsait olduğu ifade ediliyor. Hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde böylesine gizli tanıklık uygulamasının olmadığı da düşünülürse, Hükûmetinizce özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin ve gizli tanıklık kurumunun yeniden gözden geçirilip düzenlenmesi düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Görünen o ki Meclis şimdi yeni bir Anayasa değişikliği üzerinde çalışıyor. Hepimiz biliyoruz ki yasalar ve anayasalar uygulanmak için yapılır. Erzurum Cumhuriyet Başsavcısının düzenlemiş olduğu iddianamede, cumhuriyet tarihimizde ilk defa yaşanan bir olay Sayın Başkanım, 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ve Erzincan eski Başsavcısı hakkında düzenlenen iddianamede, Başsavcı, 3. Ordu Komutanının Alevi köyleriyle özel iletişim kurduğu, onlara özel hizmet götürdüğünü sanki bunun bir suçmuş gibi iddianameye taşıyor olması Anayasa’nın 10’uncu maddesine açıkça aykırılık teşkil etmiyor mu ve yine Başsavcının suçlu diye, sanık diye iddiada bulunduğu 3. Ordu Komutanı bugün 15 bin kişilik kuvvetle bir askerî tatbikat yapıyor. Bu çelişkiyi, ülkeyi içine düşürdüğünüz bu kaosu nasıl izah edeceksiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi ben de Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: İktidarın, tabii Hükûmetin de bir Anayasa değişikliği planladığı Sayın Başbakanın açıklamalarıyla ortada. Bugün en son Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bu konuda düşüncelerini açıkladı ve dedi ki: “Mutlaka tam bir uzlaşma olması gerekir. Tüm kesimlerin içinde olduğu, tüm hassasiyetlerin ele alınacağı bir ekibin, bir birlikteliğin olması gerekir.” dedi. Ben Sayın Bakana, Hükûmeti temsilen, şunu sormak istiyorum: Bu görüşe katılıyor mu yani Anayasa değişikliği için ülkede mutlaka bir toplumsal uzlaşmanın olması, toplumsal koşulların bu yönde gerçekleşmiş olması gerekli midir? Devamla, bugün Türkiye’de, ülkemizde böyle bir uzlaşma ortamı var mıdır? Bu konudaki düşüncelerini almak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; Avrupa Birliğinden sorumlu Bakansınız. Fransa ve Avusturya Türkiye’nin üyeliğini referanduma sunmuştur. Bu engeli nasıl aşacaksınız?

İki: Mevcut Anayasa, dili ve gelişen dünya şartları ve sosyal faktörler açısından bir değişikliğe ihtiyaç duymaktadır ancak 1982 yılında yapılan halk oylamasında yüzde 92 oyla kabul edilmiş bir anayasadır. Vatandaştan yüzde 92 oy alan bir anayasayı neye dayanarak vesayet anayasası olarak nitelendiriyorsunuz? AB Anayasası’nın imza töreninin Vatikan’da yapılmasını nasıl karşılıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız oy kullanma hakkını tam olarak kullanamamakta iken mevcut kırk günlük süreyi yirmi güne indirerek yurt dışındaki insanların oy kullanma haklarını gasbetmiş olmuyor musunuz? Bu devamlı bahsettiğiniz demokrasiyle ne kadar bağdaşmaktadır?

İkincisi: Sayın Başbakan “Kıbrıs’taki askerlerimizi çekebiliriz.” açıklamasını yaptı. Bunun AB’yle ilgisi nedir? Askerlerimiz niçin Kıbrıs’a gitmişlerdi, gerekçeleri ortadan kalkmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tabii, hukukçu değilsiniz ama ben ne soracağım şimdi? 67 son, bu engel aşılamazsa, bu hukuki yanlış düzeltilemezse bir B planı var mı yoksa Hükûmet hakikaten sırf gündemi değiştirmek, iki ay daha bizleri oyalamak, var olan sorunları ötelemek, gizlemek için mi bizi oyalıyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnan... Yok.

Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –  Sayın Başkan, Yargı Reformu Strateji Taslağı’nın çalışmaları sırasında kamuoyuna “Larry Taman” diye bir kişinin ismi çok sıkça geldi. Larry Taman’ın bu çalışmalar sırasındaki sıfatı sürekli uzman olarak yer aldı ama neyin uzmanı olduğu belli olmadı ve bu kişinin özellikle geri kalmış ülkelerdeki çalışmalarda katkı verdiği söylenildi.

Şimdi, Larry Taman’la ilgili ben Sayın Bakanlığa bir soru önergesi verdim, orada da neyin uzmanı olduğu belirtilmemiş. Bunun akademik kariyeri nedir yani bu nasıl bir uzmandır, titri nedir bu adamın?

Bir de, Türkiye’de bu yargı reformunu yapabilecek bilgi birikimine, deneyimine sahip hukukçu yok mudur da böylesine bir adam getirilip çalıştırılmıştır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim  sorum Anayasa Komisyonu Başkanından.

Şimdi, Başkan her gün çıkıyor televizyonlara “Yahu, işte, bu 367 ucubesi...” diyor. Yani Meclisin Cumhurbaşkanı seçmesi konusunda 367 oyun toplanması gerektiği yolunda bir uygulama var, diyor.

Ben kendisine bir soru soruyorum: 1 Mart tezkeresi bu Mecliste oylandı, 264 kabul, 253 ret ve 19 çekimser kaldı. O zaman İç Tüzük’ü çok iyi bildiğini dünyaya ilan eden ve Meclis Başkan Vekilinin odasına gidip de tehdit eden Bülent Arınç dedi ki: “Bu tezkere kabul edilmiştir.” Sonra o sırada İç Tüzük hükümleri hatırlatılarak “Salt çoğunluk sağlanmadığı için bu tezkere reddedildi.” şeklinde Meclisten bir karar çıktı.  Şimdi, o 367’yle özellikle irtibat kurmak istiyorum. Bakın, o tezkerede ne kabulde ne redde salt çoğunluk yok. Normal olarak Meclis eğer bunu, 367’yi uygulamadığınız takdirde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Kesildi Sayın Genç, süre bitti. Evet, yani o konuyla ilgili görüşünü sordunuz.

Evet, bir arkadaşımız kalmıştı, ona da bir söz vereyim, sonra Sayın Bakana vereceğim.

Sayın Sakık, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakanıma soruyorum: Şimdi, referandum, evet, iyi. Türkiye’nin referanduma alıştığını Sayın Başbakan da birkaç konuşmasında dile getirdi ve demokratikleşme konusunda bir türlü adım atmayan… Mesela bu DGM’lerin yerine kurulan özel mahkemeler, Türkiye’deki yüzde 10’luk baraj, bunu da referanduma götürebilir miyiz?

İkincisi: Sürekli, kürsüye çıkan bütün hatipler bin yıllık Kürt ve Türk halkının kardeşliğinden bahsederler. Bunun adı “meçhul asker” midir yoksa Anayasa’da bu konuda bir belirleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Vaktin elverdiği ölçüde sayın vekillerimizin sorularına cevap vermeye çalışacağım. Öncelikle katkılarından dolayı bütün milletvekillerimize teşekkür ediyorum.

Sayın muhalefet milletvekilimiz burada konuşma yaparken Avrupa Birliğiyle ilgili de bazı sorular sormuştu. Aynı soruya benzer soruyu yine aynı partiden bir arkadaşımızın da sorduğunu gördüm. “Fransa’nın ve Avusturya’nın referandumu.” Arkadaşlar, biz Türkiye’ye güveniyoruz, siz de güvenin. Korkmayın! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye, büyük bir ülkedir, güçlü bir ülkedir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Cevap ver ya!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Türkiye, rahmetli Menderes’in 1959 yılında ilk başvuruyu yapmasından tam kırk beş yıl sonra, 2004 17 Aralığında iktidar-muhalefet el ele vererek burada uyum yasalarını geçirdiği için, Avrupa Birliğini bize tarih vermeye mecbur bıraktığı için bugün müzakereler devam etmektedir. Eğer biz Türkiye olarak üzerimize düşeni yaparsak, Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin bir veya iki tanesinin birtakım itirazları olmasına rağmen diğer üye ülkeler Avrupa Birliğinin itiraz ortaya koyan ülkelerini Türkiye’nin üyeliği konusunda mutlaka ikna edeceklerdir. Bugün, Avrupa Birliği, kendi ekonomik krizini, enerji krizini, yasadışı göçle mücadele sürecini, uyuşturucuyla mücadele sürecini Türkiye’nin katkısı olmadan bir noktaya getiremeyecektir. Bu yüzden...

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, Sayın Bakan bize cevap mı verecek, akıl mı verecek? Sorulara cevap mı verecek, akıl mı verecek?

 Sorulara cevap ver Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Geleceğim, sabredin. Geleceğim, onlara da geleceğim. ( CHP sıralarından gürültüler)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sorulara açık ve net cevap ver.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen...

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Yani “Türkiye tüm müktesebatı yerine getirse bile Rum kesiminin onayı gerekmeyecek mi?” diye sordunuz...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ama biz soruları sakin sakin sormuştuk.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Arkadaşlarınız sordu, müsaade edin, sorularına cevap verelim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Cevap verin, cevap.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sizinkine de sıra gelecek, merak etmeyin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Merakla bekliyorum.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Burada saygıdeğer milletvekilleri konuşurken, Türkiye’nin, bugün, bir darbe ruhu içerisinde hazırlanmış Anayasa’yla yönetilmesinin doğru olmadığını dile getiriyorlar, bunun değiştirilmesi gerektiğine olan inançlarını dile getiriyorlar ama bunu bu dönem değil, bir sonraki dönemki Meclis yapsın diye. Siz kendinize güvenmiyor olabilirsiniz ama biz milletin bize verdiği yetkiye güveniyoruz. (MHP sıralarından “Size güvenmiyoruz!” sesleri)

Şimdi, arkadaşlar, evrensel bir anayasa yapalım diyorsunuz. Avrupa Birliği süreciyle ilgili endişelerinizi dile getiriyorsunuz. Ben görevi devraldığımda ziyaret ettiğim Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin çok mantıklı bir tavrı vardı, “Avrupa Birliği süreci bir devlet politikasıdır. Biz iktidardayken de bu sürece sahip çıktık, size de elimizden gelen desteği vereceğiz.” demişti. Ben Sayın Bahçeli’nin sözlerinin arkasında durmasını bütün milletvekillerimizden, özellikle kendi partisinin üyelerinden bekliyorum.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Yanlışa hayır!

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Teslimiyet değil, teslimiyet!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teslimiyete hayır!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Yargı reformu stratejisiyle ilgili burada birtakım söylemler dile getirildi. Evet, bu, Kızılcahamam’da Hâkimevi’nde yapılan toplantıda, bütün kurumlarımızın altına imza koyduğu bir gerekçeyle hazırlanmış bir yargı reformu stratejisidir. Altında bütün kurumlarımızın imzası vardır. Daha sonra o stratejinin gerekçeleri üzerinden Adalet Bakanlığımız bir eylem planı ortaya koymuştur.

Teftiş Kurulu Başkanlığı ile soruşturmaya izin verme yetkisinin Anayasa değişikliği olmaksızın Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna devri Anayasa’nın 144’üncü maddesine aykırıdır.

Şimdi, Sayın Kart, bu kurulacak, İnsan Hakları Danışma Kurulunun yerine kurulacağını söylediği… Hâlbuki bağımsız bir insan hakları kurulu kurulmasına yönelik bir kanun taslağı Meclise sevk edilmiştir. Bunun Başbakana bağlı olduğunu iddia etmek de abesle iştigaldir, Başbakana bağlı değildir.

ATİLLA KART (Konya) – Kanunda yazıyor Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Hangi üyenin hangi kurumlar tarafından belirleneceği taslak içerisinde belirlenmiştir. O bağımsız bir insan hakları kurulu olarak kurulacaktır.

ATİLLA KART (Konya) – Tasarıda yazıyor Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bütçesi de ayrı olacaktır, bağımsız olacaktır. Atandıktan sonra da hiçbir mesuliyetleri olmayacaktır. Onu bir kez daha gözden geçirmenizi özellikle tavsiye ederim.

Sayın Aydoğan “Hukuka olan güvensizliğinizden mi bazı endişeler taşıyorsunuz?” dedi. Biz, Türkiye’de bağımsız olduğu kadar tarafsız olduğundan endişe etmeyeceğimiz bir yargıya kavuşmak için sizlerle iş birliği yapmaya hazırız. Gerçekten Türkiye'nin Avrupa Birliği standartlarında, evrensel standartlarda bir yargıya kavuşması için biz iş birliği yapmaya hazırız.

Yargının yetkilerini daraltmak gibi bir niyetimiz yok Sayın Köse. Tam aksine, bütün vatandaşlarımızın güvenebileceği, artık vicdanla cüzdan arasında sıkışıp sıkışmadığı tartışılmayan bir yargıya kavuşmak için hep beraber çalışmamız gerektiğini düşünüyoruz.

Sayın Emek STK’ların birtakım özel yetkili, ağırlaştırılmış ceza mahkemeleri ve gizli tanıklarla ilgili tartışmalarını, bildirilerini okudu, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde gizli tanıklık olmadığını söyledi. Herhâlde orada bir bilgi eksikliği var, onu bir gözden geçirmesinde fayda var.

ATİLA EMEK (Antalya) – “Uygulama böyle değil.” dedim Sayın Bakan. Sayın Bakan, uygulama böyle değil, buradaki gibi değil Avrupa Birliği ülkelerinde.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Özdemir “Yasalar Anayasa’yı uygulamak için yapılır.” dedi, “Alevi köylerine özel ilgi gösteren komutanlara herhangi bir şeyiniz mi var?” dedi.

Bakın, bir şeyi size söyleyeyim: Bugün cumhuriyet tarihinde ilk defa din dersi kitaplarına Alevilikle ilgili gerçek bilgileri koyan bir iktidarın mensubu olmaktan onur duyuyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, benim soruma cevap verin. İddianamede böyle yazıyor, iddianamede, bu bir anayasal suç mu değil mi?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bugün ilk defa cumhuriyet tarihinde Alevi vatandaşlarıyla muharrem ayında aynı sofrayı ve kederi paylaşan bir Başbakanın partisinde bulunmaktan onur duyuyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, benim soruma cevap verin.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Atatürk’ten bu yana…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Savcının iddianamesinde anayasal suç var mı yok mu, buna cevap verin.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bakın, ben sizi dinledim, dinlemeyi öğrenin. Dinlemeyi öğrenin…

Atatürk’ten bu yana ilk defa bir cemevine giden...

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Alevi cemevlerine ne yaptığınızı en iyi Aleviler biliyor zaten. Onların sizin hakkınızdaki düşünceleri belli.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) –…Cumhurbaşkanına oy vermiş olmaktan büyük onur duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu iddianame anayasal suç işliyor mu işlemiyor mu?

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Onun için, Alevi vatandaşlarımızı yıllarca istismar edenlerin, bugün burada onlara destek olmaya çalışan, onların sorunlarını algılamaya çalışan, onlara kulak vermeye, empati kurmaya çalışan iktidara Alevi vatandaşlarımızın üzerinden istismar yapmalarını son derece ayıplıyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, benim sorum, bu iddianameyi hazırlayan savcı anayasal suç işliyor mu işlemiyor mu? Bunu anlayamadınız mı hâlâ?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanımızın bugünkü gazetelerde yer alan düşünceleriyle ilgili görüşlerim soruldu. Anayasa Mahkemesi Başkanımız da Türkiye’nin Anayasa’sının değişmesi gerektiğini vurguluyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Anayasal suç var mı yok mu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Mahkeme kararı o…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bir paşanın Alevi köylerine gidiyor olması suç mu?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanının söyledikleri arasında ülkenin ciddi anayasal reforma ihtiyacı yok mu? Var.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Alevi açılımınız ortada işte, belli.

AHMET YENİ (Samsun) – Alet etmeyin o işleri. Alet etmeyin, o iş bitti.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Siz ediyorsunuz, siz.

BAŞKAN – Sayın arkadaşlar, lütfen… Karşılıklı konuşmayın… Lütfen… Sayın Özdemir…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Resmen Anayasa’ya aykırılık suçu işliyorsunuz.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Başkanım, ben vakit istiyorum.

BAŞKAN – Vaktinizi veririm Sayın Bakanım, endişe etmeyin.

Sayın Özdemir, Sayın Yeni, lütfen…

Buyurun efendim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O mahkeme sizin talimatınızla iddianame hazırlıyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, hangi soruya cevap verdi Sayın Bakan?

AHMET YENİ (Samsun) – Dinlemedin ki!

BAŞKAN – Sayın Özdemir, karşılıklı konuşarak cevap olmaz, lütfen sakince bekleyin. Verilmeyen cevap varsa Sayın Bakana hatırlatırız, cevabını alırız efendim. Daha konuşmaya başlamadan itiraz ediyorsunuz. Lütfen…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Efendim, kusara bakmayın ama hangi soruya cevap verdi Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Özdemir, bir müsaade edin bitireyim, beğenmezseniz yine sorun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, ben Sayın Bakana bir soru sordum…

BAŞKAN – Sayın Bakana hatırlatırız Sayın Özdemir, lütfen buyurun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O zaman tekrar, bir kere daha hatırlatmanızı rica ediyorum. Benim soruma Sayın Bakan açık ve net cevap versin. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN –  Arkadaşlar… Arkadaşlar… Saygıdeğer milletvekilleri…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bir başsavcı, anayasal ayrımcılık suçu işliyor mu, işlemiyor mu?

BAŞKAN –  Sayın Özdemir, bakınız şu…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ona yargı karar verir, yargı!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İşlem yapması gereken bir durum var mı, yok mu?

BAŞKAN –  Sayın Özdemir, lütfen efendim…

AYŞENUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ona yargı karar verir, kimi suçluyorsunuz? Sayın Bakan bir şey yapamaz.

BAŞKAN – Sayın Özdemir… Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Türkiye Büyük Millet Meclisine soruyorum bunu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN –  Sayın Özdemir, lütfen oturun… Arkadaşlar, buyurun, lütfen oturun… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Saygıdeğer arkadaşlarım, siz soru soruyorsunuz, cevabı Sayın Bakan veriyor, sizin sorma üslubunuz farklı olabilir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, cevap vermiyor ki, Sayın Bakan kendi kafasındaki konuları…

 BAŞKAN –  Sayın Bakanın cevap üslubu farklı olabilir yani aynı şey ol-maz. Lütfen, sabırla bekleyelim.

Buyurun.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, onlar istediği cevabı alamayınca, işlerine gelmeyen cevabı alınca üzülüyorlar…

BAŞKAN –  Sayın Bakanım, lütfen efendim…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı ordu komutanı bugün tatbikat yapıyor. Bir taraftan savcı “sanık” diyor, bir taraftan da ordu komutanı! Ayıp değil mi? (AK PARTİ sıralarından “Dinle, cevap veriyor.” sesleri) 

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sen nasıl Bakansın!

AHMET YENİ (Samsun) – Dinlesene be kardeşim!

 DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) –  Sayın Özdemir, bunlara da alışacağız.

Türkiye demokrasiyi gerçekten benimsemeye başladı, ben Sayın Dibek’in…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Nasıl Bakansın, nasıl Meclisiz burada? Savcının “sanık” dediği komutan, bugün askere komuta ediyor; ortada bir çelişki var, ayıptır, düzeltin. Kim suçluysa, onun yakasına yapışın!

BAŞKAN –  Sayın Özdemir, lütfen efendim…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Dibek’in sorusuna bir cevap vermek istiyorum…

AYŞENUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yargıya müdahale etmeyin.

AHMET YENİ (Samsun) – Alet etmeyin, bitti!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İşinize gelmeyince, yargıya müdahale etmeyin diyorsunuz!

BAŞKAN –  Sayın Özdemir lütfen… Lütfen Sayın Özdemir…

AYŞENUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Her zaman diyoruz.

BAŞKAN –  Lütfen… Sayın Özdemir…

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Özdemir, burası yasama kurumu, keşke yargıyla ilgili gösterdiğiniz hassasiyeti yasamayla ilgili de gösterip…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hepsiyle ilgili gösteriyoruz. Kandırmaca yapıp, oyun oynuyorsunuz. Tablo ortada, ayıptır, utanın!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) –  Türkiye’ye yakışır yargı reformunu gerçekleştirmeye destek verseniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke, Türkiye’ye yakışır anayasa reformuna destek verseniz…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Şu tablodan utanmanız gerekir!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Keşke, bu tür tartışmaların ülkemizde yaşanmasına son verecek anayasa reformunu yapmaya, yargı reformunu yapmaya destek verseniz de bunları tartışmak zorunda kalmasak.

BAŞKAN –  Sayın Bakanım, lütfen sorulara cevap vermeye devam ediniz siz efendim.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Dibek, Anayasa Mahkemesi Başkanımız Haşim Kılıç’ın görüşlerine katılıp katılmadığımı sordu. Bakın, Anayasa Mahkemesi Başkanı ne demiş: “Ülkenin ciddi Anayasa reformu ihtiyacı yok mu? Var…” “Türkiye hak ettiği seviyeye yani bir hukuk ve demokrasi ülkesi olma hedefine er geç varacaktır…”

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Atlama atlama, orayı da oku!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – “Avrupa'nın, zamanında yaşadığı ve bizim tecrübe etmediğimiz Rönesans ve reformu şimdi biz geçiriyoruz, tabii, bedeller ödeyerek. Türkiye bugüne dek modernite ve demokrasiyi hep yukarıdan aldı. Ama şimdi dalga alttan geliyor. Bu, kalıcı, temelli olacak. Ama bu dalganın hiçbiri diğerini, toplumun diğer katmanlarını yutmamalı.”

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gazeteyi biz de okuruz…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – “…artık siyasetin kendi içinde karşılıklı samimiyetle sorunları çözmeyi ve Türkiye için bir şeyler yapmayı öğrenmesi lazım.” demiş.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, böyle şey olur mu?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bu mesaj, bana olduğu kadar sizedir arkadaşlar.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Süre doldu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Anayasa Mahkemesi Başkanımız “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’yi rahatlatacak bireysel başvuru hakkının önünün açılmasıyla ilgili adım atılmalı.” demiş.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Meclise saygısızlık yapmayın.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, Anayasa Mahkemesi…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – “Avrupa’daki gibi bir Anayasa değişikliği yapılacaksa bence hiçbir mahzuru yok.” demiş.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Uzlaşmayla olur mu olmaz mı…

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakanım…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – “Kapatma dedikodusu sadece demokrasiye ve ekonomiye zarar verir.” demiş.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – İşinize gelmeyen yerleri atlamayın Sayın Bakan.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Bakan, Sayın Başbakan…

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – İşinize gelen yerlerini okumayın.

Şimdi, Sayın Dibek demiş ki…

BAŞKAN – Arkadaşlar…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Dibek bana sordu Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – …dedi ki: “Böyle bir uzlaşma ortamı var mı?”

“Böyle bir uzlaşma ortamı var mı?” sorusunu ben size soruyorum. Gelin, beraber uzlaşalım; gelin, Türkiye’ye yakışır anayasayı beraber yapalım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan, hangi uzlaşma ya? Böylesine uzlaşmayı nereden çıkarıyorsun? Orada polemik yapacaksın, sorulara cevap vermeyeceksin, ondan sonra uzlaşma diyeceksin.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ben Sayın Baykal’a Konya’da Şebiarus töreninde dedim ki: “Sayın Baykal, siz bir anayasa hazırlayın, sizin taslağın üzerinden gidelim.” Sayın Baykal bana hâlâ cevap veremedi. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bilgisiz bakanları oturtmasınlar, herkes kendi bildiğini söylüyor, sorulara cevap vermiyor.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bana cevap veremeyen Sayın Baykal tarihe nasıl cevap verecek, onu merak ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkanım, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanma süresini kırk günden yirmi güne indirmenin, yurt dışındaki vatandaşlarımıza oy kullanma hakkı vermeyle hiçbir alakası yoktur. Birisi süreyle alakalıdır, birisi de vatandaşlarımızın istedikleri siyasi partiye oy vermesiyle alakalıdır. Onunla ilgili olarak da gerek Yüksek Seçim Kurulumuz gerek İçişleri Bakanlığımız gerek Dışişleri Bakanlığımız, vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı ülkelerle temas hâlindedir. Biz, Anayasa’mız uyarınca yurt dışında yaşayan bütün vatandaşlarımıza bütün seçimlerde oy kullandırma hakkının verilmesini içtenlikle benimsiyoruz ama bunu o ülkelerin kendi iç kuralları çerçevesinde yapabilmemiz için kendi Anayasa’mızda da değişiklik gerekmektedir.

Yine, Türkiye’nin bir Anayasa değişikliğine ihtiyaç duyduğu ortadadır. O konuda da sizinle birlikte çalışmaya hazırız.

BAŞKAN – Tamam, Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Gök “B planınız var mı?” dedi. Türkiye gibi dünyanın 15’inci, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi olan güçlü bir ülkenin her konuda B planı da vardır, C planı da vardır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Sayın Başkanım, zannediyorum vakit doldu, geri kalanlara yazılı cevap göndereceğiz. Bütün milletvekillerimize katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Uzlaşmacı tavrınıza bakın!

BAŞKAN – Sayın Komisyon Başkanımıza Sayın Genç’in bir sorusu vardı.

Buyurun Sayın Başkan.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, Değerli Başkanım; Sayın Genç, 367’yle alakalı olarak benim her fırsatta “367 ucubesi” dediğimi söylüyor. Bir daha söylüyorum huzurunuzda: Evet, 367 ucubesidir yapılan husus. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, Türkiye’de, Anayasa hukukçularının ve normal aklın kabul etmeyeceği bir yorumdur o ama Anayasa Mahkememiz maalesef buna imza attı.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başbakan 367’den bahsediyor.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Neyse o geçti, şimdi ben ikinci sorusuna geleyim.

İkinci sorusu: Diyor ki 1 Mart 2003 yılında Irak tezkeresi reddoldu buradan Meclis Başkanlığımızın buradaki ilanıyla. O zaman da bir tartışma çıkmıştı, önce “kabul” filan dendi. Şimdi, oradaki husus şu: 264 kabul almış, 261 ret almış. Normalde kabul gibi gözüküyor, ilk etapta da zaten öyle düşünüldü fakat sonradan Başkanlığın yorumu, 276 salt çoğunluk olması gerekiyor çekimser oylarla beraber. Çekimser oy kullanmamış olsaydın, o zaman tabii kabul edilmiş sayılacaktı.

Benim şahsi kanaatimi sorarsanız Sayın Genç, o oylamanın yeniden yapılması lazımdı, yanlış olmuştur. Yanlış olmuştu, yeniden yapılması lazımdı. Gerçi ona itirazı sizin yapmanız lazımdı, tezkereye kimler karşıysa onların yapması lazımdı esasen, o zaman yapmadınız bunları.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama niye yapmadıklarını anlamamışsınız.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Çünkü ortada ret yoktu, yeniden oylamayla kabul çoğunluğu var mı yok mu buna bakılması gerekiyordu, bakılmamıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan… Yanlış bilgi verdi; 367 aranmıyor burada, salt çoğunluk aranıyor.

BAŞKAN – Evet, diğer sorulara Sayın Bakan yazılı cevap verecekmiş.

Saygıdeğer milletvekilleri, maddelerine geçilmesinin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

Şimdi, yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımın burada olup olmadıklarını arayacağım:

Sayın Aslanoğlu? Burada.

Sayın Emek? Burada.

Sayın Özdemir? Burada.

Sayın Kart? Burada.

Sayın Aydoğan? Burada.

Sayın Keleş? Burada.

Sayın Köse? Burada.

Sayın Ekici? Burada.

Sayın Dibek? Burada.

Sayın Güvel? Burada.

Sayın Tütüncü? Burada.

Sayın Kaptan? Burada.

Sayın Gök? Burada.

Sayın Tınastepe? Burada.

Sayın Süner? Burada.

Sayın Çöllü? Burada.

Sayın Altay? Burada.

Sayın Öztürk? Burada.

Sayın Seçer? Burada.

Sayın Meral? Burada.

İsmini okuduğum bu milletvekili arkadaşlarımın elektronik cihazla yapılacak yoklamaya katılmamalarını istirham ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, eğer ihtiyaç olursa pusula gönderen arkadaşlarımın isimlerini okuyup burada olup olmadıklarını kontrol edeceğim, lütfen ayrılmasınlar.

III.-Y O K L A M A

BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/566) (S. Sayısı: 462) (Devam)

BAŞKAN – Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.46

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

462 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİN HALKOYUNA SUNULMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 23/5/1987 tarihli ve 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunun 2’nci maddesinde yer alan “yüzyirminci günden” ibaresi “altmışıncı günden”, 6’ncı maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Kanunun 94 üncü maddesi uyarınca, yabancı ülkelerdeki vatandaşlar halkoylamasından 40 gün” ibaresi “Kanun uyarınca yabancı ülkelerdeki vatandaşlar halkoylamasından yirmi gün” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun ve AK PARTİ Grubunun talepleri gelmemiştir. Sayın Şandır, şunun için ifade ediyorum: Sayın Kart’ın, şahsı adına ve grup adına konuşmaları var, birleştirmek istiyorum yani beraberce görüşsün diye. Bunun için rica ediyorum yani gönderecek misiniz, göndermeyecek misiniz bilmediğim için.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Göndereceğiz efendim. Sayın Behiç Çelik bizim konuşmacımız.

BAŞKAN – Behiç Çelik, evet.

İlk önce, Ufuk Uras Bey’i bir çağırayım.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Uras, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Uras.

BDP GRUBU ADINA MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nedenleri ve çözüm yolları konusunda farklı düşüncelere sahip olsak bile Türkiye'nin çok ciddi sorunlarla yüz yüze olduğu hususunda Mecliste ve toplumda bir fikir birliği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yalnızca son bir hafta içinde yaşadıklarımız, hepimize yeterli fikri vermekte, hepimizi gereğinden fazla uyarmaktadır. Kraldan fazla kralcı davrananların nasıl duvara tosladıklarını, son, askerî, bilirkişi ve savcılığın açıklamaları karşısında nasıl mahcup olduklarını hep birlikte izliyoruz.

Hatırlatmak istiyorum, 2008 yılında bu Meclis'te “Sarıkız” ve “Ay Işığı” isimli darbe girişimleri iddiaları hakkında bir araştırma komisyonu önergesi vermiştik. Şu andaki BDP Grubu dışındaki grupların hiçbirinden bu konuda en ufak bir destek alamadık. Meclis, kendisine karşı bir girişim iddiasını araştıracak cesareti, feraseti ve basireti bile gösteremedi.

Bugünlerde de Balyoz ve İrticaya Karşı Eylem Planları ile ilgili gelişmeleri hep birlikte izliyoruz. Türkiye demokrasisini, atanmışların ve asker-sivil bürokrasisinin bir kesiminin halk üzerindeki vesayet heveslerinden ve niyetlerinden bir an önce kurtarmalıyız.

Dünyadaki demokratik evrensel standartlara direnmenin artık bir anlamı kalmamıştır. Hele hele hâlâ 12 Eylül 1980 darbesinin başımıza tebelleş ettiği bir anayasanın yarattığı olumsuzluklar ile uğraşırken bunu algılamamak kabul edilemez.

Doğru dürüst, özgürlükçü, demokratik ve sosyal bir rejimde, evrensel ve demokratik hukuk ilkelerinin geçerli olduğu bir demokraside bu tür darbe ve cunta arayışlarının, askerî vesayet heveslerinin hiçbir yeri yoktur, Türkiye'de de yoktur ve olmamalıdır. Bu tür girişimler bağımsız ve tarafsız yargı eliyle soruşturulmalı, bu soruşturmalarda demokratik hukuk ilkelerine ve evrensel insan haklarına uygun davranılmalıdır.

Evet, yargı bağımsız ve tarafsız olmalıdır, siyasal odak gibi davranmamalıdır, millet iradesi üzerinde bir rol oynamamalıdır, demokratik olmalıdır. Siyasi yandaşlık yargısı olmaz, yürütmenin yan kolu olan yargı da olmaz. Kimse de buna heveslenmemelidir.

Darbe öncesi ve sonrası dönemlerde, bağımsız olmayan ve taraflı davranan yargıdan en fazla dert çekmiş olanlar, bu ülkede demokrasi, insan hakları, özgürlükler, emeğin hakları için mücadele etmiş olanlardır yani bizleriz, bu ülkenin devrimcileri ve sosyalistleriyiz. Bu nedenle de bağımsız ve tarafsız yargının önemini en iyi bizler biliriz.

Bu arada, DTP'nin kapatılması ve siyasi yasaklarla ilgili, mağdurları sorumlu tutan yaklaşımları da son derece yakışıksız buluyoruz. Yine mahcup duruma düşmemek için AİHM sürecini beklemekte fayda vardır. Kenan Evren de darbe yapıp partileri kapattığında “Bu partilerin hiç mi kabahati yoktu?” demişti. Aynı argümanı dün Mecliste duymak bizi çok üzdü. Francoların, Mussolinilerin, Evrenlerin yaklaşımını benimseyerek mi bu ülkede demokrasi tesis edilecek, darbe hukuku ortadan kaldırılacaktır?

Kimilerinin iddia ettiği gibi, sadece darbe yapanları yargılamakla da yetinilemez, darbe ve cunta girişimleri de, yani başarısız olan girişimler de başarılı olanlar gibi yargılanmalıdır. Şarta dayalı hukuk olmaz. Hukuk, darbe tehlikesi olup olmadığı varsayımına göre, şartlı işletilemez. Bazı grup toplantılarında yapılan bu tür yorumları hayretle izliyoruz.

Temelinde anayasal tıkanmanın bulunduğu bir sorunlar yumağı karşısında bulunuyoruz. Dökme suyla değirmen dönmüyor. Zorla, zoraki demokrat olunmuyor.

Hayatımızı meşgul eden her siyasal, toplumsal, inançsal, ekonomik, etnik ve kültürel sorunun çözümü yönünde ortaya konulan her çaba, her demokratik girişim yıllardan beri Anayasa duvarına çarpıp geri dönüyor. Meclis, halktan aldığı demokratik iradeyle, pek muteber görülen ve geçici maddeyle korunan 12 Eylül darbeci ve cuntacılarının dayattığı 1982 Anayasası'nın antidemokratik, vesayetçi ve halka tepeden bakan madde ve kurumları yüzünden âdeta devre dışı kalmış durumdadır.

40 milyonu aşkın seçmenin şahsında bu toplumun iradesini temsil eden Meclis, sınırlı değişiklikler dışında, ülkenin ve toplumun ihtiyaçlarına uygun bir anayasanın yapılması için kendini ortaya koyamıyor. Korku, bahane ve vesayetçi engellemelerle Meclis bundan alıkonuluyor.

Bazılarının bundan yarar umduğu, vesayetçi sistemin devamının Anayasa'yı değiştirmemeye bağlı olduğunu düşündükleri, bu nedenle de akıl almaz bahaneler ve hukuksal atraksiyonlarla, militan ya da mutedil bir tarzda bunu önlemeye çalıştıkları aşikârdır. Bu Anayasa’ya bağlılık yemini edildi diye 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilemeyeceğini iddia etmek tamamıyla bir mugalatadır.

Sayın milletvekilleri, düşününüz ki, milyonların iradesiyle bu sıraları dolduran topluluk, örneğin AKP-CHP ittifakıyla, savaş kararı alabiliyor, tezkere çıkarıyor, ittifaklara giriyor ve çıkıyor ama darbecilerin yaptığı Anayasa'yı değiştiremiyor. Bu, ülke adına, milyonlar adına utanç verici bir durumdur.

Biz bu utancı senelerden beri yaşıyoruz. Dünyanın neresinde anayasa değiştirme yeteneğinden yoksun bir meclis vardır? Sınırlı bazı değişiklikler dışında, 12 Eylül darbecilerinin bu militarist, vesayetçi ve baştan sona antidemokratik Anayasa'sını, tarihte hak ettiği yere, çöpe gönderme becerisini ne bu dönem Meclisi ne de öncekiler başarabildi. Bu konuda gösterilen uzlaşmazlık ve direncin toplumsal hafızada iz bırakmayacağı varsayımının bedelini er geç herkes ödeyecektir, tarih de yazacaktır. Deniliyor ki: “Referandum olumsuz çıkarsa Hükûmet gitsin.” Tamam gitsin. Peki, referandum sonucu olumlu olursa -ki biz öyle olacağı kanaatindeyiz- bu bahse girenler yerlerinde çakılı kalmaya devam edecekler mi, etmeyecekler mi?

Değerli milletvekilleri, gelinen nokta itibarıyla bütün mağdur yurttaşları koruyucu şemsiyesi altına alması için, demokrasinin tıkanan kanallarını açmak için, toplumsal iradenin üzerindeki varlığını yıllardır sürdüren vesayet kurumlarını demokratik bir çizgiye getirmek için Anayasa değişikliğine ihtiyacımız olduğu ortadadır. Yani özgürlüklerin daha geniş olarak sunulduğu, devlet değil yurttaş merkezli bir anayasadır aradığımız. Bunun için temel yönelimimiz 12 Eylül darbe Anayasası'ndan kurtulmak olmalıdır. Özgürlükçü, demokratik ve sosyal bir anayasa yapılmalıdır. Topluma giydirilen bu deli gömleği bir kenara atılmalıdır. Deniyor ki: "Suni gündem var." Bu suni gündem iddiasının sahipleri siyaseti suni solunumla sürdürüyorlar. Yurttaşa "Ekmek mi, özgürlük mü?" diye sorduğunuzda "Her ikisini de isterim, ne gramajı düşük ne de hamuru eksik olsun." diyor.

Türkiye'de sivil anayasalar döneminin başlaması, demokratikleşmenin sağlam, tutarlı ve kalıcı bir zemin üzerinden gerçekleşmesini sağlayacaktır. Bu konuda atılacak adımın ideali, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisinden bekleneni ortaya koyarak bu değişiklikleri uzlaşma yoluyla gerçekleştirmesidir çünkü yaşamakta olduğumuz gerilimler bunu gerektirmektedir. Ancak bir süredir Anayasa değişiklikleri konusunda süren tartışmalar, Parlamentonun böyle toplu bir iradeyi yine ortaya koyamayacağını, Anayasa Uzlaşma Komisyonundan yine kaçılacağını gösteriyor. Bu durumda, aciliyeti öne çıkmış olan kısmi değişikliklere gidilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Umuyoruz ki sınırlı alanlarda da olsa yapılan değişiklikler, demokrasinin tıkanan kanallarını açar ve daha demokratik bir siyasal ve toplumsal sisteme gidişimize vesile olur.

Değişiklik önerilerimiz şu noktalarda toplanmaktadır:

Özgürlükçü, demokratik ve sosyal bir anayasa, evrensel olarak kabul edilmiş insan haklarını ve uluslararası anlaşmalarla teminat altına alınmış bireysel hakları çekincesiz içermelidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı sağlanmalıdır.

145’inci madde askerlerin sivil mahkemelerde yargılanabilmesine imkân verecek şekilde değiştirilmelidir. Askerî  ve sivil yargı ikiliği ortadan kaldırılmalı, disiplin suçları dışında asker kişiler de yerel ve tabii mahkemelerde yargılanabilmelidir. Askerî mahkemelerin disiplin suçlarına ilişkin kararlarının temyiz mercisi Yargıtay ve Danıştay olmalıdır. YAŞ kararları yargıya götürülmelidir. Bazı vekillerimizin “Askerî mahalde işlenen suçlara askerî mahkeme bakar.” iddiası asla kabul edilemez. Siz hiç lunaparkta, hamamda ya da kümeste darbe planı yapıldığını gördünüz mü? Bu mantıkla Kenan Evreni de yargılamanız mümkün değildir çünkü o da askerî mahalde 12 Eylül askerî darbesini tasarlamıştır. Bunların hepsi tümüyle demagojidir. 

Siyasi partilerin kapatılmasına yol açan maddeler değiştirilmeli, Venedik Kriterleri’ne uygun hâle getirilerek kapatmalar zorlaştırılmalıdır. 

Toplumda farklı dilleri ve kültürleri güvence altına alan bir anayasal zemin yaratılmalıdır. Türkiye toplumunu oluşturan tüm etnik, kültürel ve dinsel kimliklere devletin eşit mesafede olması demokratik yaşam açısından elzemdir. “Anayasal yurttaşlık” tanımı bu anlayışla ele alınmalıdır.

Parlamentonun gerçekten bütün seçmenlerin iradelerinin yansıdığı, siyasal meşruiyetin tartışılmaz asli mekânı ve yürütmeyi denetleme olanağına gerçekten sahip olabilmesi için yüzde 10 barajının kaldırılması elzemdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uras, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Böyle bir barajın varlığına dayanan bir seçim sistemine ”Türkiye milletvekilliği” biçiminde bir yama yapmak, yasak savmaktan öteye bir anlam taşımayacaktır. Meclisin gerçekten milletin egemenliğini temsil etmesinin sağlanması, seçim sisteminin yönetimde istikrar adına temsilde adaleti yok etmesine son verilmesi şartına bağlıdır. Yasada partilerin seçim öncesi siyasi ittifak yapmalarına imkân tanınmalı, hazine yardımı ve esasları, adil yararlanma ilkesi ile düzenlenmelidir.

Bir Çin bedduası diyor ki: Umarım değişim zamanlarında yaşarsınız. Biz de bu değişim zamanlarında yaşıyoruz ve bizler siyasetin mutaassıplarına inat, demokrasi ve eşitlikten yana bir değişimin toplumun beklentilerini karşılayacağına inanıyoruz ve desteğimizi sunuyoruz.

Teşekkür ederim. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uras.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 462 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde konuşmak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin özü 1’inci maddedir. Diğer iki madde ise yürürlük ve yürütme maddeleridir. 3376 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde ifadesini bulan, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulmasına ilişkin süre yüz yirmi günden altmış güne indirilmektedir. Ayrıca yabancı ülkelerdeki vatandaşlar için öngörülen kırk günlük sürenin de yirmi güne indirilmesi düzenlenmektedir.

Acaba Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında 3376 sayılı Kanun’da değişiklik talebinin hikmeti nedir? Tabii ki, iktidarın Anayasa değişikliklerine gideceğini göstermektedir. Kapalı kapılar ardında, milletimizin hayrına olmayacak, dayatmacı, otokrat, keyfî bir anlayışın Anayasa değişiklik metni ile karşılaşacağımız anlaşılmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz ne istiyoruz? Yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyaç var öncelikle. Millî güvenlikten ve bin yıllık kardeşlik hukukundan asla taviz vermemeyi özellikle ortaya koyuyoruz. Liyakat sahibi, vizyon sahibi bir zihniyet ancak Anayasa değişikliğini yapabilir. Anayasa değişiklikleri sicili bozuk olanların, sabıkası kabarıkların işi olmamalıdır. Anayasa değişiklikleri ülkenin yedi yılını berhava etmiş olanların sığınma vasıtası da olmamalı ve Vakıflar Kanunu’nu, Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesini, Mayın Temizleme Yasası’nı Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçiren iradenin Anayasa değişikliği konusunda özürlü ve çarpık anlayışından dolayı asla iş birliğine gidilemez. Devlet organlarını hırpalayan, birbirine düşüren, kavga ve sürtüşmeyi her alana yayarak gerilimi tırmandıran bir kafa yapısı tabiatıyla Anayasa değişikliği yapamaz, yapmamalıdır. Devlette ahenk yaratılmadan yapılmak istenecek değişiklik teşebbüsü yeni rejim krizlerini ve hatta daha ileri düzeyde devlet krizini getirecektir. Yıpranmış, meşruiyetinin sonuna yaklaşmış, dökülen bir iktidarın yapacağı en hayırlı iş, Anayasa değişikliklerini 24’üncü Döneme terk etmek olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasiyle yönetilen ülkelerde halk oylaması yani referandum doğrudan demokrasinin en önemli aracı olarak nitelendirilir. Ancak referandum yoluna başvuran İsviçre ile hiç referandum uygulamayan Almanya da her ikisi birden demokratik ülkelerdir. Referandum ile demokrasinin doğrudan ve sıkı bir ilişkisini söylemek mümkün değildir. Ünlü siyaset bilimci Maurice Duverger, dünyada toplum çeşitliliğince yönetim olduğunu iddia eder. Türkiye’ye uygun, uyumlu ama evrensel standartları benimseyerek bunu içselleştirmiş bir demokrasiyi oturtmamız önem arz etmektedir. Burada asıl vurgulamak istediğim husus, referandumu iktidar nasıl ve hangi yönlendirmeyi yaparak halka götürecektir? Yani referandumun halka demokratik ilkelerden ayrı, sonucu önceden tahmin edilebilecek şekilde sunulması meselesini tartışmamız gerekir.

Değerli arkadaşlar, referandumun AKP’nin otokrat himayesinde plebisite dönüşebilme riski taşıması söz konusudur, yani adı referandum olan plebisit halkı aldatarak bir metni onaylatırken aslında bir kişiye veya zümreye sınırsız iktidar bahşedebilme yetisi olarak karşımıza çıkabilir. Bu kafa yapısıyla bir halk oylaması muhalefetsiz bir seçim ve rakipsiz bir yarış olacaktır. Bu yola çoğunlukla kendi otokrat ve keyfî iktidarlarına meşruiyet kazandırmak isteyen diktatör heveslilerinin başvurduğu bir yöntem olarak anayasa hukukçularınca ifade edilmektedir. Onun için referandumun yolu plebisite gitmeden halkın özgür iradesini serbestçe ortaya koyabilecek düzenlemeleri içermesi gerektiği net bir şekilde ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halk oylamaları art niyetli ve despot iktidarların elinde bir silah olarak kullanılır, dolayısıyla biz AKP İktidarını bu anlamda iyi niyetli görmüyoruz. Bunu Sayın İyimaya’nın dikkatine de sunmak isterim.

Şimdi bakınız, 5678 sayılı Kanun çıkarılmıştır ve şimdi her şey bu Yasa nedeniyle tartışma gündemine gelmektedir. Bu Yasa’nın içeriği genel seçimlerin dört yılda bir yapılması, Cumhurbaşkanı görev süresinin beş yıl olması, 367 demokrasi tıkacının ortadan kaldırılması, bu anlamda iyi bir hüküm aslında ama bunun yanında 11’inci Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören bir –Anayasa’yı değiştiren- yasa fakat bu, şu anda tartışmaya açıktır çünkü bu Kanun’un yürürlük tarihi 21 Ekim 2007 ve Cumhurbaşkanının seçimi daha önce, 28 Ağustos 2007’de olmuştur. Burada, tabii, tartışmalara açık dediğim, tepkiyle Anayasa değişikliğine giderseniz her şeyi altüst edersiniz ve tartışmaya açarsınız.

Şimdi, bu konuda hukukçuların, bilim insanlarının, siyasetçilerin ve devlet yetkililerinin hep  tartıştıkları temel mevzu, bu tür, palyatif, önceden öngörülemeyen, Türkiye'nin vizyonu düşünülmeden hazırlanan metinler yüzünden olmaktadır.

Demek ki tepkiyle, husumetle, öfkeyle ve otokrat yönetim anlayışıyla, muhalefeti baskılayarak, toplum kesimlerini baskılayarak, birtakım düzenlemelere gitmek, kurumları çatıştırarak düzenlemelere gitmek memleketin hayrına değildir, bizatihi iktidarın hiç hayrına değildir, bunu böyle bilmeleri gerekir.

Diğer bir konu, bu şartlarda Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmiş olması Türkiye’de bizim rejimimizi de tartışma gündemine getirdi. Acaba Türkiye’deki rejim parlamenter rejim mi, yarı başkanlık sistemi mi, başkanlık sistemi mi? Deve kuşu gibi hepsinden alınan ama ne deve olan ne de kuş olan bir sistemin içerisine Türkiye, AKP İktidarıyla sokulmuştur. Bunları el birliğiyle bu Parlamentonun ele alarak bir uzlaşı içerisinde tartışıp 24’üncü Döneme hazırlık yapması gerektiğini düşünmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, iktidarın en önemli görevi, adalet, huzur, refah ve kalkınmadır ama AKP yedi yıldır bunu sağlayamıyor, ardından Anayasa değişikliği istiyor ve sanki Anayasa değişikliği olunca başımıza nur yağacak, bolluk, bereket olacak, yolsuzluklar, yoksulluklar ortadan kalkacak, terör ve bölücülük son bulacak. Böyle bir şey tabii söz konusu değil.

Saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa değişikliği için uzlaşma şarttır, sosyal, siyasal, ekonomik, hedefsel uzlaşma tam olarak sağlanmalıdır. Şimdi böyle bir ortam mı var, ona bakalım. Şimdi, tabii, uzlaşmaz ve itici tavırlar, başına buyruk siyaset anlayışı, millî kimliği tahrip uygulamaları, özürlü demokrasi anlayışı, bölücü terörle girilen sıcak ilişkiler, etnik ayrışma projeleri ve farklı düşünceleri aşağılama, böyle bir ortam yaratılmışken, sonuç itibarıyla Anayasa değişikliğini bu iktidarın yapması mümkün değildir. Bu iktidar, aslında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu yapı içerisinde, bu iktidar aslında ömrünü tamamlamak üzeredir ve kendi makûs kaderine doğru hızla ilerlemektedir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen kendine bak!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Siz, laf atmadan, arkadaşım, oturamıyor musunuz yerinizde? Niye böyle sürekli müdahale ediyorsunuz? Susmasını öğrenin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz kendinize bakın!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Susmasını ve dinlemesini öğrenin. Dinleyin!

BAŞKAN – Sayın Tunç, Sayın Çelik, lütfen…

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Biz, son olarak demekteyiz ki…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sizin söylediğiniz şeyler yenilir yutulur şeyler mi?

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Çıkar konuşursunuz, söz alırsınız konuşursunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Söyleyecek lafı yok ki!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) –  Söz konusu Kanun’da yapılmak istenen süre düzeltmesi elbette mümkündür, ama Anayasa değişikliği yapmak demokratik değer ve teamüller yönüyle şu anda mümkün değildir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gelinen aşamada, aslında beyhude bir tartışmanın ve görüşmenin içinde olduğumuzu öncelikle ifade ediyorum. Aradan geçen sekiz yıl bize şunu gösterdi: Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimleri uygulamaya geçirmek istedikleri tasarı veya teklifi, her ne pahasına olursa olsun, dayatmacı bir anlayışla hep gerçekleştirdiler. Türkiye'nin gerçek gündeminin tartışılmasını engellemek amacıyla bu uygulama hep yapıldı; Anayasa’nın 10 ve 42’nci maddelerinin değişikliğinde bunu yaşadık, asker-sivil yargı olayında bunu yaşadık, mayınlı araziler olayında bunu yaşadık, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Yasası’nın görüşmelerinde bunu yaşadık, Tanık Koruma Yasası da benzeri amaçla düzenlendi, belediyeler mevzuatı ve mektupla oy verme süreçlerinde de benzeri sonuçlar ortaya çıktı. Yaşanan bu süreçlere rağmen, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak düşüncelerimizi, uyarılarımızı ve önerilerimizi kararlı bir şekilde anlatmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, referandum elbette anayasal bir kurumdur, aynı zamanda demokratik bir yöntemdir de. Bunun dışında, referandumun azınlıkta kalanların haklarıyla ilgili olarak bağlayıcı kararlar alınmasına yol açmaması gerekir. Referandumda birbirinden farklı konular aynı paket içinde oya sunulmamalıdır. Seçmenin iradesi bu yolla iğfal edilmemelidir. Seçmenin iradesine değişik yol ve yöntemlerle baskı oluşturulmamalıdır.

Endişemiz odur ki, iktidar referandum kurumunu da amacı dışında kullanacaktır, tıpkı torba yasalar, torba soruşturmalar gibi bu kez de karşımıza torba referandum uygulamasının getirileceğini görüyoruz, ancak buna şaşırmıyoruz. Çünkü, siyasi iktidarın yönetim karakteristiği ve demokrasi anlayışı bu tabloyu bugüne kadar yarattı. Oysa referandum yoluyla Anayasa yargısı, kuvvetler ayrılığı, rejimin denge ve denetim mekanizmaları hiçbir şekilde bertaraf edilmemelidir. Zira bu üçlü mekanizma hukuk devleti ve demokrasinin özüdür, esasıdır.

Demokrasi, çoğunluğun egemen olduğu bir yönetim olmakla beraber, bu durum azınlığın temel hak ve özgürlüklerinin hiçbir şekilde bertaraf edilmesinin gerekçesi olamaz, olmamalıdır. Bu sebeple referandum, esas itibarıyla, istisnai olarak uygulanması gereken bir yöntemdir. Çoğunluk istiyor diye belki de yüzde 49’lara ulaşacak büyük bir grubun temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayamazsınız. Demokrasilerde bunun yeri yoktur. Demokrasilerde asıl olan, azınlık ile çoğunluk çatışmasının önlenmesidir. Demokrasiler, tahammüllü tartışma ortamlarını yaratan ve adalet duygusunu zedelemeyen, yok etmeyen rejimlerdir.

Peki, günümüze geliyoruz. Günümüzde nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız? Bakıyoruz, toplumsal ayrışmanın artık her aşamada zirve yaptığı bir ortam, anayasal kurumların kimilerine göre çatışma içine girdiği, bize göre ise saldırıya maruz kaldığı bir ortam, sivil toplumun ayrıştırıldığı ve Türkiye’nin yönetilemez bir hâle geldiği bir fetret yapılanması. Bunu kimileri bir hafta, on gündür telaffuz ediyor. Bunu biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak iki yıldan bu yana söylüyoruz. Bu belirsizlik ortamından yararlanarak birilerinin, fetret ortamının yarattığı belirsizlik ortamından yararlanarak birilerinin Türkiye’yi yönettiği bir dönemi yaşıyoruz. İşte böyle bir dönemde, bakıyoruz, toplumsal sözleşme anlamına gelen Anayasa değişikliklerini başlatacak yasal bir sürecin altyapısını hazırlayacak bir teklifle karşı karşıya geliyoruz. Getirilen teklifle, aslında siyasi iktidarın demokrasiyle, uzlaşma kültürüyle bağdaşmayan karakteristiği bir kez daha ortaya çıkıyor. Siyasi iktidar her hâlükârda diyor ki: “Benim kafamda birtakım Anayasa değişiklikleri var. Ben bunları tek başına yapmayı göze alıyorum. Bu noktada uzlaşma arayışına gerek görmüyorum. 330-367 aralığında bir oy sağlayarak bu değişiklikleri gerçekleştireceğim.” diyor, “Toplumsal kutuplaşmayı ve gerginliği artırmak pahasına, gemileri yakmak pahasına bunu yapacağım.” diyor. Daha da ötesi, “Ben, beni yargılaması kaçınılmaz olan yargıç ve mahkemeleri de belirlemek istiyorum.” diyor, “Ben, bu noktada ihtiyatlı davranmak durumundayım.” diyor. Bütün bunları yaparken de topluma şirin gelebilecek, sempatik gelebilecek bazı havuçları araya serpiştirmek istiyor, serpiştirecek; bunu görüyoruz, bunu öngörüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin, demokrasiyi geliştirmek gibi bir çabası yok, demokrasiyi kurumsallaştırmak gibi bir arayışı yok. Bakıyoruz, demokratikleşmeden söz eden, millî iradenin gereği olarak partilerin kapatılmasının zorlaştırılması gereğinden söz eden Başbakan, hemen bunun devamında, tam bu dönemde, Meclisin partileri kapatmasından, Meclisin partileri kapatmasında söz sahibi olmasının doğru bir yol ve yöntem olabileceğinden söz ediyor.

Değerli arkadaşlarım, bundan daha büyük bir demokrasi faciası olabilir mi? Daha büyük bir demokrasi cinayeti olabilir mi? Partileri bir diğer parti kapatmaz, kapatamaz. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Partileri seçimde vatandaş kapatır ya da açar. Bu işin esası budur, demokrasinin esası budur. E peki, bu noktada bile, demokrasiyi kavrayamayan bir zihniyeti görüyoruz. Demokrasiyi Mecliste katletmeye yönelik vahim bir girişim anlamına gelmez mi bu? Adalet ve Kalkınma Partisini Cumhuriyet Halk Partisinin kapatması ya da Cumhuriyet Halk Partisini Adalet ve Kalkınma Partisinin kapatması… Böyle bir şey düşünülebilir mi değerli arkadaşlarım? Böyle bir şey varsayılabilir mi?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Böyle bir şey yok zaten.

ATİLLA KART (Devamla) – Ama bunu öneri olarak ve bu paketin temel bir unsuru olarak getirmek isteyen bir zihniyetten söz ediyorum.

Bakın, medya patronlarına talimat veren, gelen tepkiler üzerine sözlerini tevil ederken özrü kabahatinden büyük olan bir başbakan zihniyetinden söz ediyorum. Bakıyorsunuz, bu zihniyet, ilçeler düzeyinde istihbari yapılanmayı devletin tüm birimlerini pasivize ederek belli bir grubun tekeline bırakıyor ve kurumsal hâle getiriyor, ayrışmayı bu düzeye getirebiliyor. Bakıyorsunuz, 2004 yılında insan hakları üzerine ciddi çalışmalar yapan, çoğulcu yapıya sahip olan, sivil toplumu temsil eden, İnsan Hakları Danışma Kurulunu lağveden siyasi iktidar, bu kez demokratikleşme adına “İnsan Hakları Kurumu” adıyla doğrudan Başbakana bağlı, Başbakanın emrinde olan 11 kişilik bir kurumu oluşturuyor ve buna da “demokratikleşme” diyor. Bakıyoruz, “Darbe girişimlerini, faili meçhulleri sorguluyoruz.” diyenler, bu konuda bir grubun verdiği, Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği Meclis araştırması önergesini oy birliğiyle reddeden bir iktidar grubunu görüyoruz. “Bizim dönemimizde faili meçhul yoktur.” diyenler, Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerinin idari anlamda birinci derecede sorumlusu olan emniyet amirlerinin görevlerine dönmesi için yargı aşamasında görevlerini kötüye kullanmaktan kaçınmıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu söylediklerimin hepsi somut olaylardır ve bir siyasi iktidarın yönetim anlayışını belirleyen temel olaylardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Sözcüsü Sayın İyamaya’ya bu noktada kısaca bir cevap vermek istiyorum.

Sayın İyimaya, konuşmanızda teorik olarak, akademik olarak gerçekten mükemmel değerlendirmeler yaptınız. Akademik kavramlara hâkimiyetinizi takdir ediyorum. Son derece yerinde kavramları kullandınız, kullanıyorsunuz, ama kabul etmek gerekir ki bunlar soyut ve teorik olmaktan öteye gitmiyor. Sorun bu. Burada bu düzenlemelerle, Anayasa düzenlemeleriyle, hukuk reformuyla tepkici ve reaksiyoner olmaktan kaçınacağınızı ifade ederken biraz evvel dökümünü yaptığım şu somut olayları da değerlendirseydiniz, bunlara da tatminkâr bir açıklama getirseydiniz o konuşmanız daha inandırıcı olurdu, daha etkili olurdu. Ama bakın, şu anlatımını yaptığım olayların tamamı, aslında, Başbakanın ve siyasi iktidarın tamamen tepkici ve reaksiyoner bir anlayışla Türkiye'yi yönettiğini gösteren vahim gelişmeler. Endişemiz işte burada yoğunlaşıyor değerli arkadaşlarım. Bu tepkici ve reaksiyoner anlayışın bundan sonra giderek daha da hız kazanacağının endişesini yaşıyoruz. Bu sebeple, bu noktada da sağlıklı bir değerlendirmenin yapılmadığını hemen ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında,  tabii, sorun büyük ölçüde şuradan kaynaklanıyor: Türkiye, üzülerek ifade ediyorum, Türkiye'den yönetilmiyor. Bakın, bir ay boyunca Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Tasarısı’nı konuştuk. O konuda Sayın Bakanın bilgisi olmayabilir, görevi sebebiyle bilgisi olmayabilir -bunu da aslında kabul etmek mümkün değil de- ama İçişleri Bakanına huzurunuzda defalarca sorduk, diğer milletvekili arkadaşlarım sordu. 5 Kasım 2007, Amerika’dan -o meşhur görüşmeden sonra- 35 güvenlik görevlisinin Türkiye'ye geldiğini biliyoruz, Amerikalı. Elbette, güvenlik amacıyla, istihbarat amacıyla, belli bir konuyla sınırlı olmak kaydıyla, belli bir süre için bu  tip iş birlikleri yapılabilir, istihbari anlamda bilgi alışverişleri yapılabilir, ama aradan iki yıldan fazla bir süre geçti, o zaman 35 olan, şimdi belki de 135 olan, belki de 235 olan bu görevlilerin, bu istihbaratçıların hâlen  Türkiye'de görev yaptığına dair bilgilerimiz var. Bunu cevaplandıracak olan kim? Hükûmet değil mi, İçişleri Bakanı değil mi? Israrla soruyoruz İçişleri Bakanına, duymazdan geliyor, cevap vermiyor. En nihayet, ısrarlı sorular üzerine  “Bende bilgi yok.” diyor değerli arkadaşlarım. Bunu, 3, 4, 5 defa tekrarlıyor.

Şunu da anlayabilirim: Devlet sırrı kavramı kapsamında kalıyorsa bunu da bir şekilde ifade edebilirsiniz ama Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı “Bu konuda bende bilgi yok.” diyemez değerli arkadaşlarım. O zaman, o İçişleri Bakanının Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı olduğu konusunda kuşkularımız doğar, endişelerimiz doğar. Daha doğrusu, bu konudaki endişelerimiz daha da yoğun hâle gelir. O zaman -tutanaklara geçtiği için bir kez daha ifade ediyorum- o bakana sorarlar: Siz hangi ülkenin bakanısınız? “Siz taşeron bakan mısınız?” diye sorarlar. Bunları soruyoruz, hâlen cevap alamıyoruz değerli arkadaşlarım.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Türkiye’nin.

ATİLLA KART (Devamla) – Bu soru… Bu soru…

İşte o cevabı Bakanın vermesi gerekir. O, Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı olan bir bakan, bu sorumuza cevap vermek zorunda değil mi değerli arkadaşım? Bunu siz sorgulamayacak mısınız? En başta sizin sorgulamanız gerekir. Bunu bundan sonra sorgulamayı düşünmeyecek misiniz? Ama öyle anlaşılıyor ki bundan sonra da sorgulamayı düşünmeyeceksiniz, öyle anlaşılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, referandum süresini kısaltan bu yasa ve devamında yapılacak Anayasa değişikliklerinin temel amacı şudur: Bir taraftan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesinin yapılanmasını doğrudan siyasi iktidara bağlamak, bir taraftan da bu kurumların görev ve yetki alanını daraltmak. Temel hedef bu.

Bakın, faili meçhulleri neden araştıramıyoruz? “Faili meçhulleri araştırıyoruz.” diyenler, 1980 öncesine kendilerince uzananlar, 1990’dan sonraki faili meçhullerin araştırılması yolundaki önergeye neden ret cevabı veriyor? Neden Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin değiştirilmesi noktasında bir direniş içine giriyor? Bunları sorgulamamız gerekiyor. Neden oluyor bu biliyor musunuz? Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi, 12 Eylülün başaramadığını başarma misyonunu üstlenen bir siyasi iktidar. Maalesef tablo bu değerli arkadaşlarım. Bu anlamda, Adalet ve Kalkınma Partisi, 12 Eylülün ürünü olan bir siyasi partidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, bugüne kadar Türkiye’de yaşanan askerî darbelerin arkasında olan zihniyet ve organizasyon bugün bu işlevini mevcut siyasi iktidar üzerinden daha organize bir şekilde ve daha da maharetli bir şekilde sürdürüyor ve kabul etmek gerekir ki bu konuda da ciddi bir mesafe almış bir durumda.

Değerli milletvekilleri, umumi manzara budur, Türkiye'nin umumi manzarası budur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu umumi manzarayı değiştireceğimizden hiç kuşkunuz olmasın.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Acınacak hâldesiniz.

ATİLLA KART (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Şahsı adına Giresun Milletvekili Hasan Sönmez.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi referandum, halkın iradesinin doğrudan ifadesidir. Doktrinde referandum, doğrudan ya da yarı doğrudan, demokrasinin temel araçlarından olup parlamento tarafından kabul edilmiş veya edilecek olan bir kanun metninin halkın oyuna sunulması şeklinde tanımlanmaktadır.

Bugün görüşülmekte olan bu teklifle bir usul kanunu olan, mevcut referandumu düzenleyen Kanun’da belirlenmiş olan sürelerle ilgili bir yeni düzenleme getirilmektedir. Bu düzenlemede, bilindiği gibi teklifte, daha doğrusu hâlen yürürlükte bulunan düzenlemede yüz yirmi gün olan süre altmış güne, keza oy verme süresi kırk günden yirmi güne düşürülmüş bulunmaktadır.

Bu teklifle ilgili benden önce yapılan konuşmalar sırasında, esasen bir usul kanunu olan söz konusu teklifteki düzenleme üzerine görüşler serdedilmesi gerekirken, teklifle ilgili “torba referandum”, “Parlamentonun siyasi ömrü tamamlanmıştır.”, “Çoğunluk istiyor diye yüzde 49’un hakkını kısıtlayamayız.” şeklinde hatip arkadaşların ifadeleri olmuştur. Doğrusu bir milletvekili olarak bunlardan üzüldüğümüzü belirtmek istiyorum. Öncelikle “Parlamentonun siyasi ömrü tamamlanmıştır.” ifadesi doğru bir yaklaşım değildir. Parlamentonun ömrü Anayasa ve yasalarda belirlenmiştir. Dolayısıyla Parlamento seçim yapılana kadar görevinin başındadır. Son gün bile, Parlamento, kendisine Anayasa ve yasalarla verilmiş olan görevi yapmakla mükelleftir. Bu bir keyfiyet değil, bu bir mecburiyettir. Çünkü Parlamento ve parlamenter bir statüdür ve bu statü içerisinde bulunan her arkadaşımızın bu görevden kaçınması diye bir şey söz konusu olamaz.

Keza bir hatip arkadaşımız “torba referandum” şeklinde bir kavram kullandı. Doğrusu bunu da çok yadırgıyorum. Çünkü referandum, halkın bir konuyla ilgili, bir düzenlemeyle ilgili iradesini doğrudan öğrenme yöntemidir. Halkı ilgilendiren, halkın etkileneceği bir konuyla ilgili ne düşündüğünü halka sormak bence yadırganacak değil, evleviyetle dikkate alınacak bir yöntemdir. Bu nedenle bunu talihsiz bir açıklama olarak söylemek istiyorum.

Şimdi elimde 1793 yılından bugüne kadar kıtalarda yapılmış olan referandumlarla ilgili istatistikler var, birkaç rakam vereceğim ve referandumun başka ülkelerde başvuruluş miktarının, tarzının anlaşılması açısından önemine inandığım bu istatistikleri sizlere arz etmek istiyorum.

1793-1900 yılları arasında Avrupa’da 58 defa referandum yapılmıştır. Keza yine Avrupa’da 1941-1950 yılları arasında yani on yıllık süre içerisinde 36, 1971-1980 yılları arasında 116, 1981-1990 yılları arasında 129, 1991-2000 yılları arasında 245 kez, 2001 ve 2006 yılları arasında ise 105 kez referanduma başvurulmuştur. Referandum, küçümsenecek bir husus değil, halkın kendini ilgilendirecek düzenlemeler hususunda doğrudan iradesini öğrenmenin yöntemidir, yoludur. Dolayısıyla, “torba referandum” şeklinde bir ifade yakışıklı olmamıştır.

Yine, “Çoğunluk istiyor diye yüzde 49’un hakkını kısıtlayamayız.” şeklinde bir ifade kullanıldı. Doğrusunu belirtmek gerekirse bunun tersini mi düşünelim yani yüzde 49 bir düzenleme yapsın, yüzde 51 mi bundan etkilensin? Böyle bir şey olamaz. Tabii ki çoğulcu demokrasi hepimizin hedeflediği, ülkemizde yaşayan bir tek ferdin bile hakkının zayi edilmemesi amaçlanmalıdır. Yani çoğunluğun çıkardığı bir mevzuat azınlığın hakkını zayi eden bir mevzuat tabii ki olmamalıdır. Böyle bir amaçla da zaten mevzuat hazırlanamaz ve uygulanamaz. Dolayısıyla, bu ifade de sanki yüzde 51’le kabul edilen bir referandumda yüzde 49 buna hayır derse onların hakkının zayi olacağı şeklinde bir yaklaşım var ki bunu kabul etmek mümkün değil, doğru da değildir.

Diğer yandan, “Uzlaşma arayışına gerek görmüyorlar.” şeklinde bir ifade kullanıldı. Doğrusunu söylemek gerekirse uzlaşma konuşularak olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sönmez.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Uzlaşmak için konuşmamız lazım, konuşmak için iletişim kurmamız lazım. Elleriniz sıkıysa yani yumruksa nasıl tokalaşacağız, kapılar kapalıysa nasıl bir araya gelip konuşacağız? Uzlaşmaya partimiz başından beri vardır, bugün de vardır. Uzlaşma konuşularak, uzlaşılarak olur. Yani “Benim dediğim olsun.” şeklinde AK PARTİ’nin bugüne kadar bir dayatması, bir yaklaşımı olmamıştır. Oturulur, konuşulur. Tabii ki uzlaşma herkesin kendi istediğinin olması şeklinde bir şekilde algılanıyorsa o zaten mümkün değildir. Peşinen “Benim dediğim olursa uzlaşma olur.” şeklinde bir yaklaşım olur ki bunu görüşmeye bile gerek kalmaz.

Dolayısıyla, burada bulunan bütün siyasi partiler, bütün milletvekilleri milletin yararına olacak her konuda hiçbir ön şartları olmadan, çekinceleri olmadan görüşebilmeli, konuşabilmeli ve milletin hayrına olacak düzenlemeleri yapma noktasında gayret içinde olmalıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Taner, buyurun efendim.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yaşadıkları bölgelerde oy kullanabilmeleri için yapılan bir düzenleme var mıdır? Neden Bulgaristan’ın yapabildiği yurt dışı oy verme işlemlerini biz yapamamaktayız?

İki: Biraz önce Sayın Komisyon Başkanı 367 şartının bir ucube olduğunu söyledi. Sayın Başbakan da parti kapatmada yetkiyi yargı ile Meclisin paylaşmasını ve 367 şartını gündeme getirmekte. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Eğer Sayın Anayasa Komisyonu Başkanımız uygun görürse ona bir soru sormak istiyorum. Bu konu… Çünkü hukukçu kimliğiyle ancak o, Sayın Kuzu yanıt verebilir. Şimdi, Erzincan’daki olaydan sonra bir konu tartışılıyor kamuoyunda. Yani Başsavcının soruşturma konusu yapılması, gözaltına alınması, ifadesinin alınması… Ben şunu sormak istiyorum: Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci maddesine göre özel yetkili bir cumhuriyet savcısı “251’inci madde bana bu yetkiyi vermiştir.” diyerek Meclisteki bir milletvekili hakkında terör örgütü olduğu iddiasıyla, talebiyle o milletvekilinin o savcının talebiyle gözaltına alınması, sorgulanması ve soruşturma aşamasına tabi olması mümkün müdür? Bu konuda Sayın Kuzu’dan bilgi rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum. Demin de sordum: “Yargı reformu stratejisi taslağı çalışmaları sırasında görev alan bir yabancı uzman” diye sunulan Larry Taman… Bu kişinin uzmanlığı, akademik kariyeri, titri, doçent mi, prof. mu nedir, bu konuyu sordum. Fakat benim yaptığım araştırmalarda bu kişinin genellikle az gelişmiş ülkelerde, Moğolistan, Bangladeş, Bosna-Hersek gibi ülkelerde bu çalışmalara katıldığı söyleniyor.

1) Bu kişinin uzmanlığı nedir?

2) Bu kişinin yapabileceği işi Türkiye’de yapabilecek nitelikte hukukçu bulamamış mıdır? AKP?

3) Bu kişi bu çalışmaların her aşamasında, 16 Nisan 2009 tarihindeki bir seminerde “Çok kısa süre sonra Türkiye Anayasası’nda çok ciddi değişiklikler olacak, bazı önemli reformlar yolda. Yüksek yargı organlarına Meclis üye seçecek.” diyor. Bu kişi bunları nereden biliyordu o tarihte, müneccim miydi yoksa kâhin miydi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkan…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Bakana -Avrupa Birliğinden sorumlu olduğu için- geçen günlerde basına yansıyan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yapmış olduğu bir açıklamayla ilgili olarak soru sormak istiyorum.

Efendim, Sayın Arınç diyor ki güncel konularla ilgili bir değerlendirmesinde: “Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinin yüzde 50’sini tamamlamış olan bir ülkeye bunları yakıştıramıyorum.”

Sayın Bakana soruyorum: Şu anda 35 fasıldan 1 faslın geçici olarak açılıp kapandığı ve zatıalinizin de her hafta Bakanlar Kuruluna süreç hakkında bilgi verdiğine dair bilgilerim var. Yani öyle olması gerekiyor, usul o şekilde. Ancak bu açıklamayı yapan Arınç’a siz yanlış mı bilgi veriyorsunuz, Başbakan Yardımcısı yanlış mı bilgi alıyor, yoksa toplantılara katılmıyor mu, süreci mi bilmiyor, vatandaşı mı yanlış yönlendiriyor? Bu açıklamanın yapılması sizi ne yönde etkiledi ve siz doğruyu açıklamak gibi bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son günlerde TÜİK’in yaptırdığı bir araştırmada hava kirliliği konusunda özellikle Hakkâri, Bitlis, Şırnak, Muş gibi iller en çok hava kirliliğinin olduğu illerdi.

Şimdi, geçmişten günümüze sanayinin olmadığı ve buralar da havanın en temiz olduğu alanlardı. Son dönemlerde “yardım” adıyla yapılan yardımda dağıtılan kömürlerle bölge bir bütün olarak bir kirliliğe büründü. Burada bir kasıt var mıdır?

İkincisi: Sürekli soruyoruz… Yani yeri ve zamanı gelince “antidemokratik yasa Anayasa” diyoruz, “12 Eylülün ürünü” diyoruz ama yüzde 10’luk baraj da 12 Eylülün ürünü. Neden bunu kaldırmıyorsunuz? İşinize gelenin arkasında duruyorsunuz, işinize gelmeyeni de kamuoyuyla paylaşıyorsunuz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bir kez daha katkıda bulunan, sorularıyla yorumlarıyla katkıda bulunan saygıdeğer milletvekillerine çok çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Recep Taner ”Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili ne gibi çalışmalar yapılıyor oy kullanabilmeleri için?” diye sordu. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın büyük ölçüde yaşadıkları ülkenin başında Almanya geliyor. Almanya, şu an itibarıyla yaklaşık 3 milyon vatandaş ve soydaşımızın yaşadığı bir müttefikimiz. Alman makamları, orada yaşayan vatandaşlarımızın, diğer birçok ülkenin vatandaşının olduğu gibi, oylarını posta yoluyla kullanmalarını öneriyor. Alman makamları 3 milyon gibi çok büyük bir nüfusa sahip olan bir milletin, Almanya’nın çok farklı yerlerinde yaşayan bir ulusun, orada oy kullanma sürecinin Almanya’nın içerisinde yeni bir seçim kampanyası sürecine dönüşeceğini ve bunun kendi ekonomileri, kendi sosyal hayatları üzerinde etkileri olacağı düşüncesiyle, ancak oy kullanma sürecinin mektup yoluyla, zarf yoluyla yapılmasını öneriyor. Bu, bizim bugünkü Anayasa’mıza maalesef aykırı. Bizim Anayasa’mız, bireyin oyunu kendi gizliliği, mahremiyeti içerisinde kapalı bir mekânda kullanma şartını getirmiş. Biz, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza oy kullandırma konusunda farklı alternatifleri gözden geçirirken bu alternatifi de değerlendiriyoruz ama Anayasa’mıza aykırı olduğu görülüyor. Yüksek Seçim Kurulu da ancak vatandaşlarımızın kapalı bir mekânda tek başına oy kullanabilme imkânı olursa bunun Anayasa’ya uygun olacağını söylüyor. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanabilmelerini sağlamak bizim de en büyük arzumuz, Anayasa’mızın da bir gereği. On yedi yıl yurt dışında yaşamış ve dernekçilik yapmış, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Türk lobisinin kurulmasında görev almış bir kardeşiniz olarak onun nasıl bir duygu olduğunu ben de çok iyi biliyorum. Bu konuda bizzat kendim de çok çabalıyorum ama maalesef şu anda henüz bir çözüm bulunabilmiş değil. Ya burada hep beraber el ele vereceğiz, Anayasa’mızı değiştirip mektupla oy kullanmayı, Amerikan vatandaşlarının yaptığı gibi, işte İtalyan vatandaşlarının yaptığı gibi, birçok ülkenin vatandaşlarının başka ülkelerde yapabildiği gibi biz de yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın posta yoluyla oy kullanabilmesini sağlayacağız. Hatta ben geçenlerde, Letonya’da… Letonya Başbakanı kendi ülkelerinde yaşayan vatandaşlarının yüzde 32’sinin oylarını İnternet üzerinden kullandığını söyledi ve çok güvenilir bir sisteme kavuştuklarını söyledi ve bunu isteyen bütün ülkelerle de paylaştıklarını söyledi ama bunu yapabilmemiz için de yani bizim vatandaşlarımızın da İnternet’le veya posta yoluyla, teknolojiyi kullanarak oy kullanabilmeleri için de burada hep birlikte el ele verip Anayasa’mızda gerekli değişiklikleri yapmamız lazım, Seçim Kanunu’nda yapmamız lazım.

“Parti kapatma konusunda ne düşünüyorsunuz?” diye soruldu yine Sayın Taner tarafından. Ben bu konuda, bakın, bugün gazetelere yansıyan Anayasa Mahkemesi Başkanımızın sözlerini çok anlamlı buluyorum. Sayın Haşim Kılıç demiş ki: “Kapatma dedikodusu sadece demokrasiye ve ekonomiye zarar verir. Bu işlere devletin mekanizmaları bakar, dedikodu mekanizmaları değil; itibar etmeyin. Biz hep söylüyoruz: Parti kapatmayla ilgili yasal düzenleme yapılmalı, bu tür kapatmalarla ilgili düzenleme yapılmalı. Siyasiler kendi içinde bunu halletmeli. Ancak ‘Hiçbir parti kapatılamaz.’ söylemi de pek doğru değil. Mesela ırkçılık, bölücülük ve ayaklanmalar çıkaran bir parti modern demokrasilerde de tolere edilmez. Avrupa’da da benzer uygulamalar var. Son kapatılmada Avrupa kriterlerini esas aldık.” demiş. Şimdi, gerçekten de daha bundan iki hafta evvel Çek Cumhuriyeti’nde, Avrupa Birliğinin üyesi olan Çek Cumhuriyeti’nde de bir siyasi partinin kapatıldığına hep beraber şahit olduk, Avrupa’da da var. Parti kapatılmasıyla ilgili davanın açılabilmesi için Meclisin onayının alınması bir alternatif olabilir ama bunları burada sizlerle birlikte değerlendireceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Sayın Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakanı, Adalet Bakanı defalarca siyasi gruplarımızla bir uzlaşma noktasını aramak için çabalar içerisine girdi ama biz her Anayasa reformu, her Anayasa değişikliği ile ilgili bir çaba içerisine girdiğimizde “istemezük” tavrıyla karşı karşıya kalınca üzülüyoruz. O zaman da milletin vekillerine değil, milletin aslına gideriz düşüncesine kapılıyoruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Güle güle.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) –  Hâlbuki milleti bu kadar yormadan burada kendi aramızda oturup…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama yapabilecekleriniz var, yüzde 10’luk barajı siz yapabilirsiniz.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Aklın yolu bir, bakın, mantıksızlığın, saçmalığın çok farklı yolları olabilir ama inanın aklın yolu bir. Onun için biz o bir yolda buluşabiliriz diye düşünüyorum.

Sayın Öztürk, bir yabancı uzmanla ilgili soru sormuş. “Larry Taman” isimli bu yabancı uzmanı istihdam eden kurum Adalet Bakanlığımız değildir, Adalet Bakanlığımızla birlikte bir projede ortak çalışan Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansıdır. Daha evvel bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilimizin hep beraber, hepimizin desteğiyle bu Meclisten ayrılarak gidip başkanlık yaptığı ve Türkiye’ye gurur yaşattığı Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansıdır. Sayın Derviş’in, biliyorsunuz, buradan hepimizin desteğiyle gidip en üst düzey Birleşmiş Milletler yetkilisi olmasını sağlayan kuruluştur.

Şimdi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın Yargı Reformunun Desteklenmesi Projesi kapsamında uzman görevlendirilmesi için yaptığı ilan üzerine toplam 75 kişi başvurmuş, UNDP tarafından yapılan değerlendirme sonucunda bu kişilerden 5 kişi mülakata davet edilmiş, alanındaki çalışmaları, deneyimleri ve bilgi birikimleri dikkate alınarak yapılan değerlendirme sonunda soru önergesinde konu edilen yani sizin biraz evvel sorduğunuz, hatta yazılı olarak da sorup yazılı olarak da cevap aldığınız şahıs, uluslararası adli reform, demokratikleşme ve şeffaflık konularında uzmanlığı bulunan uluslararası bir danışman olduğu Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı tarafından…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Neyin uzmanı Sayın Bakan, profesör mü, doçent mi? Neyin uzmanı?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Onu Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansına sorun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Niye sorayım canım? Adalet Bakanlığının işi. Sen yaptırıyorsun işi, ben niye onu sorayım ki?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – İstiyorsanız telefonlarını vereyim, onlara bir sorun. Onlar onu istihdam etmişler.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Niye sorayım, siz ne iş yapıyorsunuz?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ama “Bu arkadaş müneccim midir?” diye sormuşsunuz. Onu ben bilemem. Biz falcılık yapmıyoruz, zihin okumuyoruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Peki niye söylemiş?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bu maalesef sizin partinize has bir özellik. İnsanların gizli gündemi olduğunu iddia etmek, insanların başka düşüncelere sahip olduğunu iddia etmek, müneccimlik yetkisine sahip olduğunu iddia etmek bize has bir özellik değil. Onu, ben, sizin benden çok daha iyi bileceğinize inanıyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –Size has bir özellik Sayın Bakan, size has bir özellik. Demagoji yapıyorsun sen, sen başka hiçbir şey yapmıyorsun.

BAŞKAN –Sayın Öztürk, lütfen.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Özkan, Sayın Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç Bey’in bir açıklamasıyla ilgili düşüncemi sormuş. Bakın, Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci, 1959 yılında, rahmetli Menderes’in ilk başvuru yapmasından kırk beş yıl sonra tarih almamızla başlamıştır. En zor süreç Avrupa Birliğinden tarih alınmasıydı. Kırk beş yıl sürmesinin çok sorumlusu vardır. Darbe yapıp demokrasiye ara verenler, bu iş olmaz düşüncesiyle “Bu işin yolu Diyarbakır’dan geçer.” deyip hedef saptıranlar, “Onlar ortak, biz pazar oluruz.” korkusuyla süreci engelleyenler. Bunların hepsinin mutlaka hataları olmuştur ama bugüne kadar müzakerelere başlayıp da bitiremeyen bir ülke olmadığı gibi Türkiye de müzakerelere başlamıştır; şu an itibarıyla 33 faslın 12’sini açmıştır, birini kapayabilmiştir. Diğer fasılları kapayabilme hakkını elde etsek bile, Konsey kararıyla şu anda fasıl kapayamıyoruz. Aynı sorunu başka ülkeler de yaşadı. Slovenya’da Hırvatistan’ın üzerine engeller koyup Hırvatistan’ın fasıl kapamasını engelledi.

BAŞKAN – Sayın Bakanım...

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bir buçuk yıl boyunca fasıl kapayamadılar. Ama bir gün geldi, bir uzlaşma noktası ortaya çıktı ve bir günde 12 fasıl birden kapandı.

BAŞKAN – Sayın Bakanım...

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Türkiye’nin de sorunları aşacağından benim hiçbir şüphem yoktur.

İSA GÖK (Mersin) – Süre bitti, süre bitti, bırakın hikâyeyi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, son bir soru kaldı. Sayın Sakık’ın sorusu, hava kirliliğiyle ilgili.

BAŞKAN – Evet.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Hava kirliliğiyle ilgili kömürlerin etkisi var mıdır, yok mudur, onu tabii bilemiyorum. Onunla ilgili bilimsel bir çalışma yapmamız lazımdır. Ama Sayın Sakık’ın Türkiye’deki bazı gerçekleri ortaya çıkarma konusunda koyduğu cesareti çok takdir ediyorum. Bunu Avrupa’da muhatap olduğu muadillerin de takdir ettiklerini söylüyorlar.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Gerçekten Türkiye’de kimin, neyi, ne yaptığını çok net bir şekilde ortaya koyduğunuz için size teşekkür ediyorum. Bu cesaret önemlidir. Bakın, kaplumbağalar bile başını dışarı çıkardığı zaman mesafe alırlar. Onun için başımızı kumdan dışarı çıkarmak lazım. Türkiye’nin sorunlarıyla yüzleşip kendi irademizle çözmemiz lazım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ederim efendim.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ben bütün katkıda bulunan milletvekillerimize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Bakan, hakikaten size Bakanlık yakışmıyor ha! Çok güzel demagoji yapıyorsunuz. On tane sorudan bir tanesine cevap vermediniz.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Dibek’in bir sorusu vardı Sayın Komisyon Başkanına.

Buyurun Sayın Başkanım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama Sayın Bakanımız, bu baraj kirliliğinden bahsetseydiniz çok iyi olurdu.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bir de gülüyorsunuz Sayın Bakan yani! Bakan ciddiyetiyle gülüyorsun bir de! Sorulara çok güzel yanıt verdin, gülüyorsun! Yakışıyor mu sana! Sana yakışıyor mu!

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen efendim.

Sayın Başkanım, buyurun.

Arkadaşlar, lütfen...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ayıp ya!

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, Başkanınız konuşuyor, yani Komisyon Başkanınız.

BAŞKAN – Sayın Kuzu, lütfen soruyu cevaplayınız.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Efendim, Sayın Dibek, Ceza Usul Yasası’yla alakalı 250’nci madde ve 251’inci madde bağlamında Erzurum-Erzincan hattında yaşanan bir olayın milletvekilliğiyle bağlantısını anlayamadım, hangi nedenle sordu. Ama milletvekilleriyle ilgili olarak malum, yargılama şekli 83’üncü maddede çok net olarak bildirilmiş, dava açılma şekli, yargılanma biçimi. Dolayısıyla dava açma bakımından ben bir engel görmüyorum ama dokunulmazlık konusu, hâliyle, yargılama bakımından bir engel olarak gözüküyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Yani soruşturma aşamasında gözaltına alınabilir, ifadesi alınabilir mi Sayın Başkan?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Nasıl alacaksın? Anayasa’da “alamaz” diyor. Burada yazıyor “alamaz” diyor, nasıl alacaksın? Demeseydi alırdı ama alamaz.

BAŞKAN – Sayın Kuzu, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde bir adet önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 462 sıra sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 1. maddesinde yer alan “altmışıncı” ibaresinin “doksanıncı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Hakkı Suha Okay                     Ali Rıza Öztürk                          Atilla Kart

                  Ankara                                    Mersin                                     Konya

             Şahin Mengü                  Ferit Mevlüt Aslanoğlu                       İsa Gök

                  Manisa                                   Malatya                                   Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Okay, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün bir maddesini görüştüğümüz 3376 sayılı Yasa’nın 1987 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisine ilk sunulduğu tarihte de önerilen süre altmış gün. Ancak o tarihteki koşullar nedeniyle, Yüksek Seçim kurulunun önerisiyle bu süre yüz yirmi güne çıkarılmış. Nitekim bu Yasa’nın uygulanmasında siyasi yasaklarla ilgili kullanılan referandum süresi yüz altı gün. Daha sonraki yerel seçimlerin öne çekilmesiyle ilgili süre kırk dokuz gün. Anayasa’nın 67’nci maddesinin son fıkrasının 2001’deki değişikliğinden sonra referandum bir kez uygulanmış, o da 2007’de, Cumhurbaşkanlığı seçiminde süre yüz yirmi yedi gün.

Şimdi sorun şu: Bu süreçte yüz yirmi gün altmış güne indirilir ise bir yıl süreyle referandum uygulanabilir mi, uygulanamaz mı? Biz testi kırılmadan bunu size ikaz ediyoruz, hatırlatıyoruz. Geçmişte de birçok yasada “Bunlar Anayasa’ya aykırı.” dediğimiz hâlde, Anayasa’ya aykırı olduğunu bile bile bu Parlamentodan yasalar geçti, daha sonra Anayasa Mahkemesinden geri döndü.

Şimdi, Anayasa Mahkemesince veyahut da bir başka yüksek yargı organınca veyahut da Yüksek Seçim Kurulunca, bu yasanın uygulamasıyla ilgili, ileride “Hayır, süre yüz yirmi gündür.” veyahut da “Bir sene süreyle Türkiye’de referandum yapılmaz.” denirse o zaman -süreç nasıl gelişir bilinmez- şu ifade edilecek: “Yüksek Seçim Kurulu ideolojik karar verdi. Anayasa Mahkemesi ideolojik karar verdi. Yargı siyasi iktidarın isteğine uygun davranmıyor, onun için mağdur olduk. Kimi Anayasa değişikliklerini yapmak istiyorduk buna engel olundu.” Bile bile, bir hukuki hatayı göz göre göre yapacaksınız, ondan sonra da bu hukuki hatadan dolayı nemalanıp mağduru oynayacaksınız.

Süre altmış olur, yüz yirmi olur, onun önemi yok ama biz sizlere, bu kürsüden, tarihe not düşmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarında bu düşüncelerimize bir kez daha yer verilmesi için bunları ifade ediyoruz.

Bir değerli hatip diyor ki: “Yasama meclisi abesle iştigal etmez.”

Şimdi, “Birçok yasa Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Bu söz, yasama Meclisine bir töhmet değil mi? Yasama Meclisinin yaptığı yanlışların hepsi abes mi?

Kaldı ki bir kez daha sizlerle Anayasa’nın 67’nci ve 79’uncu maddelerinin önemli fıkralarını paylaşmak istiyorum. Bakın değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 67’nci maddesinin ikinci fıkrasında “Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi…” diye devam ediyor. “Seçimler ve halk oylaması…” Peki, Anayasa’nın 67’nci maddesinin başlığı ne: “Seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma hakları.” Anayasa’nın 67’nci maddesinin ikinci fıkrası çok açık. Devam ediyorum, 79 sonu bir kez daha okuyayım. Diyor ki…

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Millete gidecek.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Ya şimdi bu millete gidip gitmeme, onu konuşmuyoruz, konuşulanı anlamadan böyle laf atmak bir marifet zannediliyor. Ben diyorum ki, bunu yaparsanız gidemezsiniz, bir sene süreyle gidemezsiniz, ben bunu anlatmaya çalışıyorum, sen de bunu anlamaya çalışacaksın, anlamıyorsan bir kez daha anlatacağız bunu.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Kafa lazım kafa!

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Şimdi, bakın “ Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere…” tabidir. Anayasa’nın 79 sonu. Anayasa’nın 67 sonu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN –  Sayın Okay, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Yani, açıkçası düzenleme şu: Halk oylaması işlemi, referandum işlemi, seçim hukukuna tabidir. Seçim hukukundaki düzenleme de böyledir. Şimdi, bu yasa buradan yüz yirmi gün altmış güne indirilerek çıkar ise bilesiniz ki hukuk bir yıl süreyle referandum yapılmasına engeldir. Bunun, süslü kelimelerle, seçimle, halk oylamasının farklı şeyler olduğunun ifade edilmesinin hiçbir pratik yararı da bulunmamaktadır. Bu konuda birçok anayasa profesörü de bu hususu ifade etmiştir, bu konuda makaleleri de vardır ama onlara dahi gerek yok, sadece Anayasa’yı okuyan bunu çok kolay anlar. Bu nedenle, bu yasadan sonra, bir daha “YSK veya Anayasa Mahkemesi veya bir başka yargısal kurum ideolojik karar verdi.” demeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Okay, lütfen, tamamlayınız.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Hemen bitiriyorum efendim.

Hatayı kendinizde arayacaksınız. Mağduriyet edebiyatı da yapmayın diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, geçici madde eklenmesini öngören bir önerge daha vardır. Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 462 sıra sayılı yasa teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Kamer Genç

                                                                                                                 Tunceli

Geçici Madde: Bu kanunla kısaltmış olan süreler 23. dönem milletvekillerince yapılacak Anayasa değişikliğinde nazara alınmaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, siz mi konuşacaksınız?

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 462 sıra sayılı Yasa Teklifi’yle ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Benim verdiğim geçici madde önergesi, bu dönem, 23’üncü Dönem Parlamentosu tarafından Anayasa’da yapılacak değişikliğe bu hükmün uygulanmaması biçimindedir. Tabii maddelerde, işte AKP devamlı önergeleri kapattığı için mecburen, böyle bir konuşma hakkını elde etmek için böyle bir önerge verdim ve bana göre de yerinde.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada çok ciddi, böyle heyecanlı konuşmalar, cafcaflı konuşmalar dinliyoruz. Şimdi, sanki Türkiye’de yaşamıyoruz. Bir Anayasa, bakın… Elbette ki bu Meclis Anayasa değişikliğini yapar, bunu zaten engelleyen kimse yok, ama bu Meclisteki 340 kişinin ağzına baktığı kişinin düşünceleri ortada. Diyor ki “Efendim, parti kapatmaya Meclis karar versin. Yargı nasıl benim hakkımda karar verir?” Yani “Yargı, başkanları kendi hakkında karar verir de ben niye kendim hakkında vermeyeyim?” diyor. Diyor ki patronlara: “Bana bakın, siz emrinizde çalıştırdığınız köşe yazarlarına gerekli talimatı vereceksiniz, benim aleyhime yazı yazmayacak. Yazarlarsa sizi sorumlu tutarım.”

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Öyle demiyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, diyor ki: “Ben İstanbul imamıyım. Bir memlekette laikle Müslüman bir arada gidemez.”

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yapma.

KAMER GENÇ (Devamla) – “Artık cumhuriyetin sonu gelmiştir.” diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, bakın, burada…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – İyi sallıyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dinleyin kardeşim, dinleyin…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Yalanla dolanla şey yapıyorsun. KAMER GENÇ (Devamla) – Çık da dışarı git. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Sayın Başkan, bunları susturacak mısın?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, diyor… İşte, bizim kabul etmediğimiz konu bu: Siz laik Türkiye Cumhuriyeti devletiyle barışık değilsiniz.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Bunu sen söylüyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir zihniyetle, bu cumhuriyetin, bu Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü savunmayan bir zihniyetle yapılan Anayasa değişikliği bu memlekete felaket getirir. Yoksa elbette ki bu memlekette yargının verdiği, Yüksek Hâkimler Kurulunun verdiği kararlara yargı yolu açılmalıdır, Askerî Şûranın verdiği kararlara karşı yargı yolu açılmalıdır, Cumhurbaşkanının verdiği kararlara karşı yargı yolu açılmalıdır. Öyle bir kişi gönderdiniz ki Çankaya Köşkü’ne, üniversitelerin iradesini sıfıra indiriyor. Bir yandan üniversiteler… “Efendim, geçmişteki yaptı…” Geçmişteki yaptıysa yani kötü örnek örnek olur mu sayın milletvekilleri? İzmir Üniversitesindeki Rektör alıyor yüzde 47 oy, ona göre bir şey ifade etmiyor, rektör seçilme yeteneğine sahip olmayanı atıyor. Bolu’daki Baysal Üniversitesinde yapılan o keyfî uygulamalar, her şey ortada, şimdi, sizin geçmişte getirdiğiniz şeyler ortada.

Burada, bakın Tayyip Bey diyor ki: “Partileri Meclis kapatsın.” Yani siz, vicdanınıza, şurada… Mesela, bir yetkiniz olsa, şimdi deseler ki “Ya şu Kamer Genç’i Meclisten atma yetkisi bu Mecliste olsun.” Siz beni anında atarsınız. Niye? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

M. NURİ YAMAN (Muş) – Aynı gün!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Seni millet atacak, millet.

KAMER GENÇ (Devamla) – Çünkü benim burada varlığımdan çok rahatsızsınız. Hatta ateş döküp diri diri yakarsınız çünkü öyle bir şeysiniz ki bakıyorsunuz, ben orada oturuyorsam, söz hakkımı, hepsini kapatıyorsunuz. Siz, evvela laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş, laik, ilerici bir devlet olmasına alışmalısınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Laikliği telaffuz bile edemiyorsun daha.

KAMER GENÇ (Devamla) – Alışamıyorsunuz.

Bakın, bu devleti… Aslında, Anayasa’yı yaparken bir şeyi eksik bırakmışlar. Özellikle, siyasi partiler suistimal ve soyguna katılıyorlarsa bence bunu da kapatma sebebi yapmak lazım çünkü çağımızda en büyük hastalık, özellikle sizin zamanınızda gelen en büyük uygulamayla, devlet kaynaklarının büyük bir kesimi talan edildi, devlet aşağı yukarı ekonomik yönden çökertildi ve devletin bütün kaynakları yandaşlara kanalize edildi, transfer edildi. Aslında, bence Anayasa’da eksik olan kısımlardan birisi de bu, bunu da Anayasa’ya koymak lazım. Hangi iktidar, devleti ekonomik yönden çöküntüye götürür ve suistimallere katılırsa o partinin de kapatılması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, siz partilerin kapatılmasına karşı çıkıyorsunuz da “Ya, partiler hukuk içinde kalsın, demokrasi içinde kalsın, dürüst çalışsın, yasalara saygılı olsun.” demiyorsunuz, “Efendim, bir suç işleyelim de ondan sonra bizi kapatmayın.” Böyle bir mantık olur mu arkadaşlar?

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sen kendinle karıştırıyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, sayın milletvekilleri, bir genel başkanın -bu, faşist ülkelerde bile yok- bir kişinin 550 milletvekili adayını belirlediği, bir kişinin Cumhurbaşkanını belirlediği, Bakanlar Kurulunu belirlediği, bir kişinin –şimdi onun peşinden koşuyorsunuz- yargıyı atadığı bir ülkede hangi şeyden bahsediyorsunuz, hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? Ya, insanlar biraz vicdanlarının sesini dinler be kardeşim. Böyle bir şey yok. Yani bu, hiçbir akıl ve mantığın kabul ettiği bir şey değil. Hiçbir akıl ve hiçbir mantık, ver Parlamentoya… “Efendim, partileri partiler kapatsın.” Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Yani bunu gitseniz bir çocuğa sorsanız bunu mantığı kabul etmez. Ama sizden biriniz bir güne bir gün Tayyip Bey’e “Ya, kardeşim, sen hatalı yapıyorsun bunu. Bunu hatalı yapıyorsunuz?” diyebiliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Diyemezsiniz çünkü o güç yok kimsede.

BAŞKAN – Sayın Genç, son cümlenizi alayım.

KAMER GENÇ (Devamla) – Karar yeter sayısını da istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Karar yeter sayısını arayacağım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde eklenmesini öngören bir önerge daha vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

462 sıra sayılı kanun teklifine 1 geçici madde eklenmesine dair önergemin işleme konulmasını talep ediyorum.

Geçici madde ve gerekçesi aşağıda sunulmuştur. Saygılarımızla arz ederiz.

                      Tayfun İçli                             Kamer Genç                           Recai Birgün

                       Eskişehir                                  Tunceli                                     İzmir

                    Harun Öztürk                       Hüseyin Pazarcı

                           İzmir                                    Balıkesir

Geçici Madde 1 – Bu kanunla yapılan değişiklik, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak halkoylamalarında uygulanamaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; verdiğim önerge üzerinde görüşlerimi belirteceğim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bekir Bozdağ’ın verdiği bu kanun teklifi Anayasa Komisyonunda görüşülürken, 20 Ocak 2010 tarihinde, Anayasa’nın 67’nci maddesinin son fıkrasına aykırı olduğunu ifade etmiştim. O zaman arkadaşım Bekir Bey’in komisyonda yaptığı konuşmadaki niyetini de ben aslında algılamıştım yani işim benim niyet okuyuculuğu değil. Şimdi, önümüzde bu kanun teklifi görüşülüyor.

Değerli arkadaşlarım, neden Anayasa’yı değiştirmeye kalkıyoruz? Önümüzdeki Anayasa’yı uyguluyor muyuz? Anayasa’ya saygı gösteriyor muyuz? Son dönemlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde özellikle, başta Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmak üzere, Anayasa’ya saygı maygı kalmadı, Anayasa’yı rafa kaldırdık. Yorum yapıyoruz kendimize göre.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’da açıkça yazılı olan hükümleri yorumlamaya gerek var mıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin başladığı bu kötü örnek, birçok yargı organlarında da artık gözle görülür şekilde Anayasa’yı rafa kaldırmak, Anayasa’yı hiçe saymak şeklinde fiiliyatta uygulanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, Anayasa’nın 67’nci maddesinin başlığı “Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları” şeklindedir ve Anayasa’nın 67’nci maddesi yedi fıkradan oluşmaktadır; son iki fıkrası: “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.” şeklindedir altıncı fıkrası. Yedinci fıkrası da “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” şeklinde amir hüküm taşımaktadır.

Sayın İyimaya burada konuşurken AKP Grubu adına “Bunun ben müellifiyim.” dedi. Tabii, onu kendine mal etti ama Değerli Arkadaşım -çok iyi bilir ki- o tarihte Doğruyol Partisinin milletvekiliyken, ben Demokratik Sol Partinin milletvekiliyken, Partiler Arası Uzlaşma Komisyonunda görüşüldü, Anayasa Komisyonundan geçmek suretiyle buraya eklendi. E, peki, 67’nci maddenin ikinci fıkrasında bakın ne diyor: “Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli…” Sayıyor.

Değerli arkadaşlarım, halk oylaması bir seçim kanunudur. Halk oylamasındaki seçim, Yüksek Seçim Kurulunun denetim ve gözetimi altında yapılır. İllerde il seçim kurulları, sandık başlarında siyasi partilerin görevlileri, Yüksek Seçim Kurulunun kararıyla belirlenir. Halk oylaması takvimi Yüksek Seçim Kurulunun bir seçim hukukudur. Yani, kusura bakmayın, “Bu bir seçim hukuku değildir.” demek keyfiyetinde olamazsınız.

Yarın bir gün bu kanun çıkacak, siz nisan veyahut mayıs ayında kafanızdan geçirdiğiniz bazı konuları halk oylamasına sunacaksınız, topu Yüksek Seçim Kuruluna atacaksınız. Yüksek Seçim Kurulunun iki seçeneği var: Ya Anayasa’nın 67’nci maddesindeki bu hükmü görmezden gelerek siyasetin bulaşması şeklinde bir karar verecek ya da bir yıl içinde uygulanamayacağı için mayıs ayında buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen Anayasa değişikliği 2011’lere kadar sarkacak. O zaman da bu Anayasa değişikliği, yüce Parlamentonun iradesi tecelli etmeyecek.

İşimiz kaos yaratmak mı? İşimiz kriz yaratmak mı? İşimiz gerçek gündemi unutturup halkı bu işlerle meşgul etmek mi? Yapmayın değerli arkadaşlarım.

Anayasa’nın 79’uncu maddesi de -Yüksek Seçim Kurulunun- “Seçimlerin genel yönetim ve denetimi” başlıklıdır. Bakınız, “Seçimlerin genel yönetim ve denetimi.” Peki, 79’uncu maddenin son fıkrası ne diyor? Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halk oylamasından bahsediyor. Kanun’un, 79’uncu maddenin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve son fıkrasını bir bütün olarak incelemezseniz, kendinize göre bir yorum yaparsanız yanılgıya düşersiniz değerli milletvekilleri.

Açın, elinizdeki Anayasa’nın şu ilgili maddelerine lütfen bakın. Anayasa’nın 175’inci maddesine bakın. Anayasa’nın 175’inci maddesinin başlığı şudur: “Anayasanın değiştirilmesi, seçimlere ve halkoylamasına...” Neymiş? “…seçimlere ve halk oylamasına…”

Biraz evvel AKP Grubundan arkadaş 175’inci maddenin son fıkrasını okudu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Aslında, okuduğu o son fıkra kendisini bağlıyor. Orada “Halkoylamasına, milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahallî genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dâhil gerekli her türlü tedbir alınır.” demek suretiyle, halk oylamasının bir seçim hukuku olduğunu, seçim kanunu olduğunu söyler.

Ha, bir şey daha söyleyeyim. Anayasa’nın geçici 16’ncı maddesine bakın, geçici 16’ncı maddesini çok dikkatli okuyun. Bakın, Anayasa’nın halk oylamasına katılmayan kişilerin beş yıl müddetle genel ve ara seçimlere ve mahallî seçimlere, halk oylamasına katılamayacağına ve seçimlerde aday olamayacağına dair de amir hüküm vardır. 298 sayılı Yasa’nın 1’inci maddesine bakın, “Halk oylamasında 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun uygulanır.” der. Anayasa Değişikliğinin Halk Oylamasına Götürülmesi Hakkında Yasa’nın 1’inci maddesinde “…bu Kanun hükümleri uygulanır. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Yasa hükmü uygulanır.” diyor.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi kaos yaratmak değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi halka örnek olmaktır. Şu Anayasa’ya saygı göstereceğiz. Beğenmiyorsak, usulüne uygun olarak değiştireceğiz. Yani, askerlerin darbe yapıp Anayasa’yı rafa kaldırmasını burada herkes konuşuyor ama sizlerin Anayasa’yı rafa kaldırması konusunda da hiç kimse bir şey konuşmuyor diyorum ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa Gök.

Sayın Gök, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görünen o ki toplumda bir Anayasa değişikliği ihtiyacı pompalanmaya çalışılıyor. Biraz tarihe gidelim -Sayın İyimaya bakıyor bana- yıl 1995, on beş madde değişti değil mi Sayın İyimaya? On beş madde değişti. 2001 yılında altıncı uyum paketiydi. İşte hükûmette DSP, MHP, ANAP vardı. Avrupa’dan gözlemciler geldi, incelediler, baktılar taradılar “Bu Anayasa Avrupa’ya uymaz.” dediler, doğrudur çünkü bir ama yasadır bu, her özgürlüğün önünde engeller vardır.  Otuz beş kadar madde ayıklandı. Bu otuz beş madde bu Anayasa’nın demokratik yapısını engelleyen maddelerdi ve 2005 yılında altıncı uyum paketi olarak otuz beş civarı madde değişti arkadaşlar. Değişince Avrupa alkışladı. “Evet, bu Anayasa güzel bir anayasa oldu, bu Anayasa sivil bir anayasa oldu. Sizi tebrik ediyoruz çocuklar.” dedi bize. Biz de  sevindik, hopladık zıpladık, 2001. Derken, 2002 yılından bu tarafa da biz bu kanunda değişiklikler yaptık. Şimdi son dönemde bir anda “Türkiye’de bütün sorunların çözümü Anayasa arkadaşlar, Anayasa.” Doğu’da belediye başkanları kelepçeyle gidiyor, plastik kelepçeyle; çözüm Anayasa. Erzincan; çözüm Anayasa. Erzurum; çözüm Anayasa. İşsizlik; çözüm Anayasa. Tekel işçileri; çözüm Anayasa. Arkadaşlar, ne oluyor? Bunların çözümü Anayasa değil. Demokratik bir zihniyet, insan haklarına saygı, hukuk devleti bilinci. Bütün toplumda “Anayasa değişikliği” diye bir ihtiyaç pompaladınız ki bunun adı toplum mühendisliğidir. Bu yarın gerçekleşmediğinde ne olacağını göreceğiz ama yapılan bu tespiti dikkatle dinleyin lütfen, yanlış bir ihtiyaç pompalıyorsunuz. Bu çok yanlıştır.

AKP, bir Anayasa değişikliği düşünüyor gibi görünüyor veya farz ve kabul ediyoruz. Hangi alanda? Anayasa 145, askerî yargı. 146, Anayasa Mahkemesi. 159, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. 68, 69, siyasi partilerin kapatılması ki yargıyla bağlantılı.

Bakın arkadaşlar, herkes her şeyin çözümünü Anayasa’da bekliyor, toplumda böyle bir ihtiyaç pompalanıyor ama AKP’nin kafasında değişiklik -mini, maksi, ne derseniz deyin- o paketin içinde yer alan maddelerin hiçbirisi, o toplumdaki Ahmet Amca, Güneydoğu’daki bilmem ne ağa, benim köydeki Osman Amcamın ihtiyaçlarıyla alakalı değil, hepsi yargı. Üç beş maddede yargıyı dizayn etmeye çalışıyorlar, yargıyı. Yargı ne? Yasama, yürütme, yargı, en önemli güçlerden birisi. Yargıda ne yapmaya çalışıyorlar? 146, Anayasa Mahkemesinin dizaynı. Anayasa Mahkemesinin en önemli işlevlerinden bir tanesi ne? Yüce Divan. Başbakanı, bakanları yargılamak önemli. Anayasa Mahkemesini yeniden yapılandırmamız lazım… 159, HSYK, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu. Niye yapılandırmak lazım? Çünkü HSYK’nın ciddi bir işlevi var, Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçer yani yüksek yargıyı belirler. HSYK’yı yeniden yapılandırırsan yüksek yargıyı oluşturursun.

Demek ki AKP’nin kafasının içerisinde, halkın ihtiyacı olan, bizim de destekleyeceğimiz demokratikleşme, insan haklarının gelişimi, sendikal özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması, memurlara toplu sözleşmeli, grevli  sendika, sendikal hakkı, tarım, ormanlar kalsın… Bu türden talepler yok, yalnızca yargı var. Neden yargı var? Neden yargı var? Düşünüyorsun o zaman da. İşte, dediğim maddeleri incelerseniz AKP’nin kendini korumaya çalıştığını görüyorsunuz ve yargıyı dizayn etme, kendine bağlı kılmaya çalıştığını görüyorsunuz. AKP böyle bir parti.

Bakın, ben size örnek okuyacağım arkadaşlar. Anayasa, devlet memurlarının siyasetle uğraşmasını yasaklar. Doğrudur, olması gerekir. Ama bakınız, akademik kariyeri de var hazretin: Sayın Doçent Doktor Hüseyin Çelik, Genel Başkan Yardımcısı. Bir yazı var arkadaşlar. 1 Mart 2010 Pazartesi günü… Basın müşavirleri, Anayasa’ya ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre devlet memurudur. Bütün bakanlıkların basın müşavirlerini Hüseyin Çelik -Hükûmette yok, bakan değil, devlet görevi yok kendisinin, AKP içerisinde idari görevi var- bütün basın müşavirlerini antetli -AKP diyeceğim ben, “AK PARTİ” yazıyor- kâğıdıyla AK PARTİ Genel Merkezinde toplantıya çağırıyor: 1 Mart 2010 Pazartesi, saat 13.30. “AK PARTİ Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır koordinasyonunda gerçekleştireceğimiz bakanlıkların basın ve halkla ilişkiler müşavirleri toplantısı 1 Mart 2010 Pazartesi günü saat 13.30’da AK PARTİ Genel Merkezi 6’ncı kat, seminer salonunda yapılacaktır.” Adamlar işi bitirmiş. Devlet memurları AKP Genel Merkezinde toplantıya çağırılıyor. Bakan değil, hükûmet görevlisi değil, yalnızca AKP Genel Başkan Yardımcısı, zihniyet bu. Şimdi, bu zihniyet yargıyı da kendine bağlamaya çalışıyor, amaç bu. Ama bu Anayasa değişikliğini -şimdi ben bir de kara kara düşünüyorum- ya, nasıl yapacaklar? Hadi yaptılar, yasa ortada. Bu yasaya göre… Sayın Grup Başkan Vekilimiz başladı izah etmeye size. Birkaç madde de ben okuyayım, bakın: 79/sonu okundu size, 79/son. 175/son var arkadaşlar. Nasıl uygulayacaksınız bu referandumu, nasıl uygulayacaksınız? Ya bu tam bir cinlik, toplumda ihtiyaç yaratıp uygulayamamak, mağdur edebiyatı “İşte uygulayamıyoruz.” Ağla sızla, dövün, hüngür hüngür, oy iste. Bırakın artık bunları ya, bırakın. Biraz daha olgun siyaset yapmaya çalışın.

175/son, arkadaşlar, açıkça ne diyor 175/son? Diyor ki: “Halkoylamasına, milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahallî genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dahil gerekli her türlü tedbir alınır.” Bir ceza hükmü içeriyor. Beraber yorumluyor halk oylamasını, Milletvekili Seçimi Kanunu’nu ve mahallî seçimleri.

Geçici maddemiz var Anayasa’da, 16… Bakın ne diyor geçici 16’ncı madde: “Anayasanın halkoylamasına ilişkin oy verme kütüğünde ve sandık listesinde kaydı ve oy kullanma yeterliği bulunduğu halde hukukî veya fiilî herhangi bir mazereti olmaksızın halkoylamasına katılmayanlar, Anayasanın halkoylamasını takip eden beş yıl içinde yapılacak genel ve ara seçimleri ile mahallî seçimlere ve diğer halkoylamalarına katılamazlar...” Bir ceza hükmü koyuyor ve hepsini beraber yorumluyor. Mahallî seçimler, milletvekili seçimleri, halk oylaması, Anayasa değişikliği tek hükümde: Geçici madde 16. Anayasa beraber yorumluyor.

Geçici madde 17 var: “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra…” Bakın az önce İyimaya konuştu, peki, ben bir soru sorayım kendisine: Bir seçim yapıyorsunuz, seçimle alakalı bir şey değiştirmiyorsunuz, kullanılacak oy pusulası var. Hani geçenlerde “Ya bu Güneydoğuluları nasıl engelleriz?” diye harıl harıl çalıştınız ya, “Birleşik oy pusulasına bağımsızları koyalım.” dediniz ya, koydunuz ya, bu yalnızca bir birleşik oy pusulası değişikliği.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Beraber koydunuz, beraber. Beraber yürüdünüz o yollarda. Günahınız çok.

İSA GÖK (Devamla) – Onu bırak. Hasip, sus, dinle.

Oy pusulası değişikliği, bu bir seçim yasası değişikliği mi? Hayır, ama bakın Anayasa geçici madde 17 ne diyor: “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk genel seçimde, Anayasanın 67 nci maddesinin son fıkrası…” Bir yıllık yasak. “…10/6/1983 tarihli ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun bağımsız adayların birleşik oy pusulasında yer almasına ilişkin hükümleri bakımından uygulanmaz.” Demek ki 2007 yılında yalnızca oy pusulasına dâhil etmenin dahi seçim hukukuna girdiğini görüyorsunuz, geçici madde 17’yi 2007’de koyuyorsunuz Mayıs ayında, koyarak iş yürütüyorsunuz çünkü biliyorsunuz ki 67/son engel.

Devam edelim, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun, Madde 1. Arkadaşlar, ne diyor bu Kanun? “Özel kanunlarına göre yapılacak milletvekili, il genel meclisi üyeliği, belediye başkanlığı, belediye meclisi üyeliği, muhtarlık, ihtiyar meclisi üyeliği, ihtiyar heyeti üyeliği seçimlerinde ve Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halk oyuna sunulmasında bu Kanun hükümleri uygulanır.” 298 sayılı Kanun.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

İSA GÖK (Devamla) – Geçelim, 3376 sayılı Kanun’un 1’inci maddesi, ad aynı şekilde. “Anayasa gereğince yapılacak olan halk oylamalarında bu Kanun hükümleri uygulanır. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri tatbik edilir.”

Şimdi, bakın… İyimaya, böyle yapmayacaksın. Bütün kanunları beraber yorumla. Puzzle’ın parçalarına tek tek bakma, hepsini oturt, resme genel bak.

Geçici madde 16, ceza hükmünü beraber koyuyor. Geçici madde 17, niye koymuşsunuz bunu? Uygulayamayacağınız için, birleşik oy pusulasını, o yüzden “Bu Yasa, bu seçimde uygulanmaz.” demişsiniz çünkü 67/son engel.

Siz şu anda aslında halkı kandırıyorsunuz. Bir ihtiyaç yaratıyorsunuz, “bir yıl boyu referanduma götüremeyeceğiniz şeyleri, “Yapacağız, aman Türkiye güllük gülistanlık olacak.” diyorsunuz ama şeytanlıkla, aslında yapamayacağınızı biliyorsunuz çünkü 67/son gayet açık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Devamla) – Başkanım, bitireyim, bir satır kaldı.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İSA GÖK (Devamla) – Diyor ki: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Seçim hukuku. Seçim hukuku değişikliğini…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tarihi ne, tarihi? Bu Anayasa’nın tarihi ne?

İSA GÖK (Devamla) – Bakın, işin kötü yanı şu: Yüz yirmi günlük kanunu az önce iptal ettiniz. Yüz yirmi günlük süre gitti…

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

İSA GÖK (Devamla) – …altmış günlük süreyi geçirdiniz, bundan sonra artık bu yolun geri dönüşü yok. Bir yıl süre zarfında, yüz yirmi günlük kanun kalmadı, çöpe attınız az önce, altmış günlük kanunu da bir yılda uygulayamayacaksınız, elinizde referandum kanunu kalmadı arkadaşlar. Kolay gelsin.

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen tamamlayınız.

İSA GÖK (Devamla) – Az sonra da yargı reformunun gerçek boyutunu izah edeceğim sizlere.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, Mecliste çözemediklerimizde, beceremiyorsak, birlikte uzlaşamıyorsak, konuşamıyorsak, çözemiyorsak, o zaman gidecek bir adresimiz var, halka gitmek.

Bu yasayla yüz yirmi gün altmış güne iniyor. Buna karşı olunmaz. Halka gitmek için yollara mayın konulmaz, barikat konulmaz, halka en kestirmeden gitmek en doğrusudur. Seçim de yakındır, o kadar uzak değil. Ha sonbahar, ha ilkbahar, bir bahar vakti hep beraber sandığa gideceğiz. Yarını beklesek de beklemesek de yarın gelecek. O zaman biraz daha makul düşünürsek çok daha iyi olacak diye düşünüyoruz.

Bakın, bizim bu Anayasa konusunda düşüncemiz çok açık. 5 tane general bir araya geldi, bir anayasa yaptı, bu Anayasa’yı otuz senedir değiştiremiyoruz. Şu hazin tabloya bakın.

AK PARTİ’nin içinde de o dönemde Mecliste olanlar vardı biliyoruz, Sayın Erbakan döneminde, Cumhuriyet Halk Partisi de vardı, MHP de vardı. Generaller Meclisi de kapattı -İstiklal Savaşı’ndan bu yana ilk kez kapandı- partileri de kapattı, Zincirbozan’a götürdü. Şimdi dönmüşüz, o paşaların darbe Anayasası meşru, bu Meclisin yapacağı anayasa meşru değil diyoruz. Bu ne mantıktır? Bu ne çelişkidir? Yazık ya! Yazık değil mi? (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi “Meclis anayasa yapamaz.” Demin Sayın Hatip açıkladı, Meclis… İşine gelince siyasi partiler yapıyorlar ama. Ne yapıyorlar? Bağımsız aday Hasip kaplan, arkadaşları milletvekili olmasın diye seçim pusulasına adımızı küçük yazıyorlar, listeye alıyorlar. Ama bir şey daha yapıyorlar, bunun da açıklanması lazım, AK PARTİ’yi de bu konuda sorguluyorum:

Yüzde 10 seçim barajında niye uzlaşıyorsunuz? Ne ihtiyacınız var kardeşim? İktidar partisine soruyorum: Mademki oylarınıza, tabanınıza güveniyorsunuz, niye yüzde 10 seçim barajına sığınıyorsunuz? Siyasi Partiler Yasası, Anayasa değişikliği de gerektirmiyor. Ne güzel uzlaşıyorsunuz. Bak, hiç sesiniz çıkıyor mu? Üç tane parti buradasınız, işte CHP, MHP, AK PARTİ. Demek ki, uzlaştığınız noktalar var. Bu uzlaştığınız noktalar, adalet, temsil, halkın özgür iradesinin Meclise yansımasının önündeki nokta. Bu noktada uzlaşıyorsunuz. Bu konuda bununla onur duyuyor musunuz? Diyebiliyor musunuz ki: “Bu yaptığımız doğru da… Ee, AK PARTİ Anayasa değişikliği yapamaz veya bir başka parti bu konuda böyle bir şey yapamaz?”

Halk, tabii soruyor: “Kırk yıldır niye liderler değişmiyor?” Kırk yıldır partiler niye değişmiyor? Değişmez ki kardeşim! Ya şu seçim barajını 3’e indirin. Yüzde 3, 20 kişilik Meclis grubu çıkaran oy oranıdır, 2 milyon seçmene tekabül ediyor. Ama “Yok, değiştirmeyiz.” Niye? AK PARTİ diyor ki: “Değiştirirsem Saadet Partisi gelir.” Gelirse gelir, halk getirirse getirir. Sizin ömrünüz bitmişse halk başkasını getirir, getiriyor. CHP diyor ki: “Sarıgül’ün partisi geliyor, aman yüzde 10’da kalalım.” MHP de diyor “Ya Büyük Birlik Partisi gelirse?” DSP de diyor: “Yani bize de bir kapı açılsa.”

Ya, arkadaşlar, ne oluyor yani? Şimdi, uzlaştığınız nokta bu. Böyle bir seçim sisteminde uzlaşıyorsunuz. Uzlaştığınız noktaları koyun ortaya. Şimdi, bunu koymuyorsunuz. Ondan sonra “Biz ciğeri kediye teslim etmeyiz.” Ya, sekiz senedir ciğeri kediye teslim etmişsiniz de yeni mi uyandınız Allah aşkına? Sekiz senedir kimin sayesinde AK PARTİ iktidar?

Yani bakın, bunları konuşmadığımız zaman Makyavelist bir çizgiye geliyoruz. Makyavel ne demişti 15’inci yüzyılda: “Evet, politikada amaç, iktidarı ele geçirmek ve korunmasıdır. Bütün araçlar bunun için uygundur, mübahtır.” diyor. Böyle bir anlayış olabilir mi?

Bu Anayasa’nın 74 tane maddesi değişmiş, birlikte de değiştirilmiş. 2001’de mevcut bütün partilerin katılımıyla değişmiş. Daha sonra da değişmiş. 2004’te de değişmiş ve 2004’te bir şeyi daha değiştirmişsiniz beraber. O zaman tahterevalli siyaseti yapıyordunuz iki parti, AK PARTİ ve CHP. Biri iktidar, biri ana muhalefet. O zaman bizler yoktuk. Orada Terörle Mücadele Yasası’nı değiştirdiniz üstelik Avrupa Birliği ilerleme raporlarına dayanarak düşünce özgürlüğü ile ilgili, dernek özgürlüğü, gösteri özgürlüğü ve bir şey daha yaptınız o günlerde: Çocukları çocuk olmaktan çıkarıp büyüttünüz, 12 Eylül’ün yaşını büyütüp idam ettiği Erdal Eren gibi. Ne yaptınız? Çocukları, terörle mücadele özel ağır ceza mahkemelerinde yargılamanın insafına bıraktınız. O çocuklar, şimdi yaşları kadar ceza alıyor. Ama o zaman buluştunuz, o zaman uzlaştınız. Bu nasıl iştir? Çocuklar bugün yirmi sene ceza alıyor sayenizde. Ne oluyor da bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu konusunda değişikliğe hepimiz “Evet” demiyor muyuz? Diyoruz. Peki, niye ortak bir komisyon kurmayalım? Burada birbirimizi laflayacağımıza, söyleyeceğimize, o Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili düzenlemeyle ilgili, her parti grubu kendi projesiyle gelse ve kamuoyuna dese ki: “AK PARTİ böyle bir düzenleme getiriyor: Yargıç bağımsızlığının teminatını kaldırıyor. Yargıda kadrolaşmak istiyor. Benim de projem bu: Ben, yargıçların yeniden, şöyle, şöyle seçilmesini istiyorum. Kendi içlerinden seçilmesini istiyorum, daha sonra Meclise gelmesini istiyorum.” Peki, bu projelerinizi koymanıza bir engel var mı? Yok. Ne? Bu: “Parti iktidar da olsa, bu Meclis Anayasa değişikliği yapamaz…”

Siyasi Partiler Yasası’na geliyor; her gün parti kapatılıyor, ülke partiler mezarlığına döndü, bütün partilerin uzlaştığı konular var, “Aman, bu konu da değiştirilemez…” Niye? “E bir yetki tartışması var. Meclise mi verelim?” Ya, başsavcıların insafına bırakmışsınız bu ülkede parti kapatmayı. Bir başsavcı, sabah kalkıyor, akşam oturuyor, parti kapatmaktan başka bir şey düşünmüyor ama kafasındaki ve düşüncesindeki partileri kapatmıyor; işi gücü yok, bakıyor: “E, Kürt mü bunlar? Kapatalım. E, bunlar farklı mı düşünüyor? Kapatalım.” Her gün oturuyor, iddianame yazıyor. Artık, bilgisayarlarında hazır iddianame var. E, şimdi, bırakın, demokrasilerde halk sandıkta partileri kapatsın, halka bırakın, bunu zorlaştırın. Parti kapatma bir idamdır, bir tüzel kişiliğin idamıdır. O zaman, parti kapatmaları Türkiye gündeminden çıkaralım. Buyurun, projelerinizi koyun, “Biz, böyle, böyle düşünüyoruz…” Biliyoruz, MHP’nin bir çalışması vardı, bir ara açıklandı da. E, CHP kalkıyor, Sayın Genel Başkanı diyor ki: “Hukukun kapattığı iki parti…” Allah’tan korkun ya! Barış ve Demokrasi Partisi adına bu kürsüdeyiz, daha dava açılmadı. Bizi yargılamadan mahkûm bile ilan ettiniz; el insaf, el insaf!

Hadi bırakalım, hadi bırakalım, o Anayasa Mahkemesi hangi hukuku uyguladı? Kenan Evren Anayasası’nın hukukunu. Kim o Kenan Evren? O Evren Paşa, darbe yapan paşa. O darbe yapan paşanın hukukuyla yargılanmışız ve bugün 3 Mart, biliyor musunuz, 1994, burada DEP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırıldığı gün? O günleri unutmayın. Şimdi de Ahmet Türk, Aysel Tuğluk’un milletvekilliği düşürülüyor. Ama diyorsunuz ki: “12 Eylül, Kenan Evren Anayasası’nın hukukuyla bu partiler kapatıldı.” İyi de, o Kenan Evren, o 12 Eylül, o hukuk sizleri kapatmadı mı? Sizlerin partilerini kapatmadı mı? Sizi Zincirbozan’a götürmedi mi? El insaf! Sayın Anadol, ben bizzat avukatken sizi Başsavcı Süleyman Takkeci’ye İstanbul’da teslim etmedim mi? Daha ne diyeyim, ne diyeyim Allah aşkına? Yani azıcık, darbeler karşısında, azıcık, hukuk karşısında… Sizinle bir gün kapıda bekledik teslim olmanız esnasında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Senin stajın yeni bitmişti Hasip.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bozkurt Nuhoğlu, Ketenci… Sen de yanındaydın.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ben yanındaydım, Ketenci de yanımdaydı, tam bir gün başınızda durduk.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Ben ettim.” deme.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Teslim bile edemedik sizi, teslim bile almıyorlardı. Teslim bile almadılar, tam bir gün Süleyman Takkeci’nin kapısında durduk. İnanmıyorsanız da size fotoğraflarını çekmişlerdi… Deniz Hanım vardı, gazeteci bir bayan, Cumhuriyet gazetesinden, sonra fotoğraflarımızı bize bir bayram günü hatıra olarak çekip göndermişti.

Şimdi, biz diyoruz ki: Arkadaşlar, değişir, değişime alışacağız. Neye alışacağız? Bu Anayasa, darbe Anayasası değişecek. Yargıyı güçlendireceğiz, bağımsızlaşacak. Meclis etkin olacak. Bunları yapacağız. Korkmayacağız, toplum korkmuyor artık, değişimden yana açık. O zaman, elbette ki her siyasi partinin de çizgileri var, bizim de farklı çizgilerimiz var. Her yasaya, her gelene peşinen “Evet” diyecek konumda değiliz elbette ki.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum, bağlıyorum Başkanım.

Yani şimdi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili bir değişiklik geliyor ve bu Kurulda kadrolaşma, partizan bir atama durumu yok. Hakikaten gerekli, o zaman “Evet” diyeceğiz. Buna bir yeşil ışık yakarız. Diyelim siyasi partiler ve seçim sistemiyle ilgili bir düzenleme geliyor. Seçim barajında sizler üçünüz uzlaşıyorsunuz parti olarak ama biz uzlaşmıyoruz. Bizim kafamızda bir sarı ışık yanar. O sarı ışık her  zaman da kırmızı ışık olabilir. Biz her şeye külliyen “Evet.” demiş durumda değiliz ama konuşabiliriz, uzlaşabiliriz, tartışabiliriz. Bir şey var ki, bu 12 Eylül askerî darbesini artık bu Mecliste savunmak siyasetin en büyük günahıdır. Yarın Münker de Nekir de bunun hesabını sizden sorar. Bu dünyada da sorarlar sandıkta, öbür dünyada da melaikeler de sorar bunun hesabını çünkü bu darbe Anayasası’nın bu ülkeye faturası çok ağır olmuştu.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, ismimden bahsederek sataştı.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sataşmadı, iyi şeyler söyledi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sataştı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çok gençtin, çok yakışıklıydın teslim ettiğimde sizi Sayın Anadol.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim söz verdiğiniz için.

Yüce Meclisin vaktini fazla işgal etmek istemiyorum. Sayın Hasip Kaplan ismimden bahsederek ve olay zikrederek burada konuştuğu için açıklama yapmak benim için bir zorunluluk hâline geldi.

Değerli arkadaşlar, Barış Derneği yöneticilerinden, genel başkan yardımcılarından biri olduğum için, Emekli Büyükelçi merhum Mahmut Dikerdem’in Başkanı bulunduğu Barış Derneği yöneticileri olarak gıyabi tutuklama kararı verildiğini öğrenince Ankara’dan İstanbul’a gittim ve o arada vekâletimi hazırladım buradan. Avukatım, baştan aşağıya, duruşmanın başından sonuna kadar duruşmaları takip eden Sayın Halit Çelenk’ti ve Ahmet Güryüz Ketenci’ydi. Bu arada, Hasip Kaplan’a da teşekkür ederim, genç bir avukattı, stajı yeni bitmişti…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz de o zaman gençtiniz Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – … ve ben basın mensuplarıyla beraber, Bozkurt Nuhoğlu, Ahmet Güryüz Ketenci, Hasip Kaplan da vardı -teşekkür ediyorum tekrar- birlikte Sıkıyönetim Birinci Ordu Komutanlığına giderek teslim oldum ve Süleyman Takkeci orada bizi teslim alacak fakat kendisi ortada yok, yardımcılarından birine çıktım, ifade verdik, Mustafa Gül ismi. Süleyman Takkeci ortalarda yok ve mahkemenin karşısına Ankara’dan gelenlerle beraber çıktık, gıyabi tutukluluk vicahiye çevrildi ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – …altı ay sonra duruşmaya çıkabildik. İddianame hazırlandıktan altı ay sonra ve duruşmaya çıkar çıkmaz, iddianame ilk duruşmada okunmadan evvel basına açıkladığı için, basın toplantısı yaptığı için Süleyman Takkeci hakkında suç duyurusunda bulundum. Sonuna kadar da 12 Eylül yönetimiyle, zihniyetiyle duruşmada mücadele ettim, bir sene hapis yattım. Şimdi düşünüyorum da, o 12 Eylül’ün adaletsiz adaleti bile beni altı ay sonra duruşmaya çıkartıyor ama iki senedir içeride yatan insanlar var, Hasip Kaplan da onları alkışlıyor, bu anlayışı. İki senedir içeride yatan adam var Silivri’de. Silivri’de iki senedir… Ve iddianame hazırlanmadığı için hakaret kabul eden Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı intihar ediyor ve bu işlemleri hukuk adına alkışlayanlar var, çok üzgünüm.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Onu alkışlamıyoruz, her konuşmamızda mahkûm ediyoruz Sayın Anadol.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Anadol, arkadaşlarımız da bir yıldır yatıyor, iddianameleri hazırlanmamış.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yanlış, yanlış.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Onlara da sahip çıkın. Sadece oraya göndermede bulunmayın.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, şimdi açıklama yaptı ki, iş hatıralara dönüşecek.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, söylemediğim konuda ifadede bulundu.

BAŞKAN – Efendim?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 12 Eylül’le bugünkü yargılamayı karşılaştırıp bugünkü yargılamayı alkışladığımızı söyledi. Bir sataşma var, ona cevap vereceğim.

BAŞKAN – İki dakika...

Buyurun.

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, söylemediği konuda ifadede bulunarak şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bir ceza avukatıyım, uluslararası hukuk çalıştım ve -ne 12 Eylülde ne de şimdi- adil yargılama hakkının ihlal edildiği her yerde, karşısında durduk.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Ergenekon da dâhil.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ergenekon dâhil bak, ama hâlâ şunu birileri anlamak istemiyor: Ergenekon’un suç dosyasının kabarıklığını Fırat’ın ötesindeki dosyalar oluşturuyor, sadece hükûmete yönelik suçlar değil.

Bakın, bütün soruşturmalarda sanık hakları kutsaldır, savunma kutsaldır. Benim şu an 9 belediye başkanım, 1.500 tane parti yöneticim KCK’den yargılanıyor. KCK, silahlı bir örgüt ama bir tek çakı yok, bir tek silahlı eylem yok ve benim belediye başkanlarım, parti yöneticilerim bir senedir mahkemeye çıkmadı Sayın Anadol daha.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yanlış.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, bu ayrı bir hukuk. Çeteler yargılanmasın demiyoruz, yargılansın, adil yargılansın diyoruz. Sanık varsa adil yargılansın diyoruz. Bu ülkede hüküm verilip kesinleşene kadar herkes masumdur diyoruz. Bu çok açık. Bu konuda bir tereddüdümüz yok. 12 Eylül sıkıyönetiminde nasıl savunma yapmışsak, nasıl hukuk karşısında duruyorsak bugün de aynısını duruyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çifte standart yok.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Burada ikisini karşılaştırıp birini savunuyoruz, birini yeriyoruz gibi değerlendirmek, son derece talihsiz bir duruş olmuştur.

Bu ülke çetelerden kurtulduğu zaman, hukuk gelişecektir. Bu ülke çeteleri bitirdiği zaman, demokrasi güçlenecektir. Bu ülke çetelerden kurtulduğu zaman, kendini hukukun, yargının ve devletin yerine koyanlarla hesaplaştıktan sonra, bu ülkede özgürlük, eşitlik ve kardeşlik rüzgârları esecektir. Buna ben ve partim, hepimiz yürekten inanıyoruz. Bu konuda da hiç kimsenin tereddüdü olmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın Anadol, sizin de zerre kadar tereddüdünüz olmasın. Ergenekon’da da, başka suçlarda da, adi suçlarda da varsa bir hukuksuzluk, olduğu zaman, bunun karşısında durmasını biliriz. Ama, insanları stadyumlara toparlayanların da yargılanması gerektiği hukukunu da herkes teslim edecek.

Teşekkür ederim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 15’inci maddeyi kaldıralım dedik.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/566) (S. Sayısı: 462) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz… (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, anayasa, devletin teşkilat yapısını, dayandığı ilkeleri, işleyişini, vatandaşların hak ve hürriyetlerini içeren toplumsal mutabakat metnidir.

İnsanların huzur, güven ve uyum içerisinde bir arada yaşayabilmesi için genel çerçeveyi, haklar ve ödevlerin alt ve üst sınırlarını, devletin vatandaşlarına taahhütlerini ve bu yükümlülüklere getirilen teminatları belirler.

Arzu edilir ki bu temel mutabakat metni günlük değişim ve eğilimlerden en az derecede etkilensin, kolayca değiştirilmesin, uzun ömürlü olsun, herkes bu metne bakıp hak ve ödevlerini bilsin. Bu yüzden, bir ülkenin anayasası, o ülkenin demokratik anlayışını ortaya koyan, toplumsal bakış açısı ve değerlerine ışık tutan kurallar manzumesidir.

Bu gerekçeyle, anayasa, parlamentodaki basit çoğunluk tarafından kolayca değiştirilmesin diye özel usul ve esasları öngörür; teklif verilmesi ve görüşülmesinde özel yöntemler, nitelikli çoğunluk tarafından kabul edilmesi, değişikliklerin Anayasa Mahkemesince denetlenmesi gibi.

Anayasa değişikliklerinde özel bir prosedüre tabi olunması tüm ülkelerde rastlanan bir durumdur. Çoğunluk sık sık anayasa değişikliği yaparsa kendisi gibi düşünmeyenleri rahatsız edebilir, baskı yapabilir, böylece huzur ve güven tesisi mümkün olmaz diye düşünülmüştür.

Millî iradenin tecellisi elbette çoğunluğun iktidar olması demek ancak, azınlığın dikkate alındığı, uzlaşılarak sürece katıldığı ve farklı fikirlerin yaşayabilmesi için gerekli ortamın oluşturulduğu ölçüde demokratlıktan bahsedilebilir. Dünyayı kana bulayan Hitler’in, Mussolini’nin sandıklardan çıktığı koca bir açık hava hapishanesi olan diktatörlüklerin kendisini “halkın demokrasisi” diye adlandırdığı, bugün AKP’nin kankası olan birçok Körfez ülkesi şeyhleri ve krallarının dahi kendilerini “demokrat” diye tanımladıkları unutulmamalıdır. Vatandaşlarını yönetime katmayan, fikirlerini önemsemeyen bu rejimleri gerçek demokrasilerden ayıran en önemli özellik farklı görüşlere ve muhalefete tahammül göstermemeleridir.

Günümüzde kitle iletişim imkânlarının ulaştığı seviye ile organize grubun çoğunluğu yönlendirmesi, sanal gündem oluşturması ve hakikatleri çarpıtması kolaylaşmıştır. Artık yoğun medya bombardımanı ile toplulukları bir noktaya sevk etmeniz ve istediğiniz tepkileri oluşturmanız mümkün hâle gelmiştir. Hele hele ülkemizdeki gibi iktidarın rant dağıttığı sistemlerde iş dünyası ile göbek bağı ilişkileri olan medya organlarını kendi saflarınıza çekmeniz ve kullanmanız olağan algılanır olmuştur. Hatta medyayı tehdit etmeniz, “Ey medya patronları, bana muhalefet eden filan yazarları kapının önüne koyun.” demeniz kendi yandaşlarınız arasında sessizce kabulleniliyorsa, hakikatlerin üzerini partizanlık, demokrasinin üzerini diktatörlük örtmüş demektir. AKP’nin demokrasi anlayışının, maalesef, geldiği nokta budur; bütün medyayı elde etmek ve elde tutmak, muhalif görüşleri dillendiren medyayı tasfiye etmek, çoğulculuğu tesis etmek yerine çoğunluğun tahakkümünü sağlamak, demokrasi yerine kendi iktidarını ebedî kılmak, muhalefeti kendi önünde bir ayak bağı hatta ülkenin üzerinde bir yük gibi görmek. Bu süreçte AKP’nin maalesef Anayasa’yı bile istismar etmeyi göze aldığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesinin her iptal kararını, Muhalefetin İç Tüzük’ün cevaz verdiği bütün hakları kullanmasını kendisine yönelik bir tehdit olarak algılamakta, güçler ayrılığı gibi dengeleri bir tarafa bırakarak, idare gibi yargıyı da kontrol etmeyi siyasetlerinin başarısı olarak değerlendirmektedir. AKP, Meclisteki çoğunluğunu yeterli bularak muhalefetle uzlaşmayı boşa çekilen bir kürek gibi görmekte, bu ülkenin, Anayasa’nın, aynı zamanda muhalefetin ülkesi ve muhalefetin anayasası olduğunu unutmaktadır. Muhalefetin demokrasiye verebileceği katkı önemsenmemiş, bugüne kadar hiçbir teklifi ve önerisi dikkate alınmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisinin yaptığı haklı eleştirilere hakaretle cevap verilmiş, iftiralar atılmıştır.

Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi, Vakıflar Kanunu gibi kanunlara “evet” derken, damarlarımızdaki asil kan hiç akla gelmemiş ama dönüp millete “Kanı bozuk!” denilebilmiştir. Muhalefet sıralarına saldırılmıştır. Özür dilemek yerine zeytinyağı gibi mağdur rolüne talip olunmuştur. “Uzlaşmıyorlar.” diye halka şikâyet kolaycılığına kaçılmıştır. Bu yapılırken komisyonlardaki uzlaşmaları neden Genel Kurulda bozduklarını, Anayasa değişikliği mutabakatlarında neden imzalarının arkasında olmadıklarını, durmadıklarını unutmuşlardır. AKP’nin bu yaman çelişkisinin iki türlü izahı olabilir: Bir, ya ne yaptığını bilmiyorsun ya da bile bile yapıyorsun, çatışma ve kutuplaştırmayı maharet kabul ediyorsun.

Değerli milletvekilleri, referandum, halkın karar mekanizmasına katılmasının araçlarındandır. Bazı demokrasilerde de zaman zaman başvurulan yöntemlerden birisidir. Ancak, referandum deyince uzmanlar şu uyarıları da beraberinde zikretmektedirler.

1) Tüm soruların “evet”, “hayır” gibi tek bir cevabı bazen mümkün olmayabilir.

2) Sorulan soruların kamuoyunca nasıl algılandığı son derece önemlidir.

3) Referandum demokrasinin olmazsa olmazı değildir, yani birçok gelişmiş demokrasi bu yönteme hiç başvurmamaktadır. Örneğin vatandaşa “Vergilerinizi düşürelim mi?” diye sorduğunuzda alacağınız cevap bellidir, ancak bu cevap ülke yararına mıdır ya da anlamlı bir cevap mıdır, bu tartışılır.

4) Bir doğruyu halkoyuna götürüp medya aracılığıyla kamuoyu algısını değiştirmek her zaman mümkündür.

Evet, bu kriterlere hassasiyet gösterildiği ölçüde zaman zaman halk oylamasına gidilebilir, ancak bu müesseseyi kendi yanlış ve yıkıcı düşüncelerini manipülasyonlarla halka mal etmenin bir aracı, halkı suça bulaştırmanın bir yolu olarak görmemek gerekir. Sayın Başbakan buyurmuş: “Vatandaşın referanduma alışması lazım.” Sanki kendisi demokrasiyi, muhalefeti içine sindirmiş, eleştirilere alışmış da bunun vatandaşa tavsiyesi hazrete kalmış. Önemli olan zeytinyağı gibi suyun üzerine çıkmak değil, haklı olmak ve haklı kalmak.

Değerli AKP milletvekilleri, bize verilen yüzde 47 oyu tevazu ile karşılayıp daha fazla çoğulculuk, daha fazla katılımcılık peşinde koşulmalı, siyasi öç almak, muhalefeti ortadan kaldırmak, AKP İktidarını ebedi kılmak girişimlerinden uzak durmalıydınız. Şimdi “Sivil ve demokratik bir Anayasa yapacağım.” diye ortaya çıkıyorsunuz. Sokaktaki vatandaş bile bilmektedir ki, AKP’nin niyeti Anayasa Mahkemesinin, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını değiştirmek, yıkım projesinin unsurlarını Anayasa’nın içine serpiştirmek, devletin ve cumhuriyetin ilkelerini ve temel niteliklerini tartıştırmak. Bu mesele, bu Meclis, bu millet takiyeci, kanuna karşı hileci yaklaşımlarınızı gördüğü için size itimat etmemektedir, yoksa bu Mecliste, açık yüreklilikle söyleyeyim ki, sivil ve demokratik Anayasa’yı istemeyen yoktur. Ne diyoruz? Ülke gündemi sıkıştı, yanlışlarınız katmer katmer oldu, siyaseti ve ülkeyi yönetemiyorsunuz, kurumlar birbirine düştü. Bu yol sandığa gider. Bu ortamda yeni kavgalara, kutuplaşmalara gerek yok. Üstelik, üstünde uzlaşılacak bütüncül bir Anayasa değişikliği taslağını hazırlaman bile aylar alır. Yetiştirilse bile sürekli tartışılan bir metnin kime, ne faydası var? Bugün hazırlanmış ama üzerinde uzlaşma sağlanmamış bir Anayasa mı yoksa seçimlerden sonra mutabakatla çıkarılmış bir Anayasa mı? Hangisi sivil ve demokratik bir rejime hizmet eder?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Bu önerilerimizi lütfen bir kez daha düşünün, eğer bu millete gerçekten hizmet etmek istiyorsanız.

Ne diyoruz? İç Tüzük hazırlamada yaptığımız gibi grupların temsilcilerinden oluşan bir uzlaşma komisyonu kuralım. Bu temsilciler grupları adına, Anayasa’nın hangi maddelerini değiştirecekse, aralarında mutabakat sağlasın, tarihe söz veren bir demokratik sözleşme imzalasın ve seçimlerden sonra, yani 24’üncü Dönemde de Meclisin ilk yapacağı şey Anayasa değişikliği olsun. Bunun dışındaki her yöntem, Sayın Genel Başkanımızın da belirttiği gibi, yapay ve zorlama olur, yeni gerginlikler ortaya çıkarır.

Bugün, halkoyunun yüz yirmi günde mi, kırk beş günde mi yapılması gerektiği hususu gerçekten teknik bir detaydır, teferruattır. Kaldı ki bu Meclis ne derse desin, Yüksek Seçim Kurulunun halkoyuna hazırlanabileceği asgari bir süre var, bunun altına da inemezsiniz ya.

Bu vesileyle, Anayasa değişikliğiyle ilgili temel öneri ve prensiplerimizi sizlere bir kez daha aktarmak istedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Selamlamak istiyorum Başkanım.

Bu vesileyle, Anayasa değişikliğiyle ilgili önerilerimizi bir kez daha sizlere hatırlatmak istedim. Önemli olan, kıymetli arkadaşlarım, mazruftur, zarf değil. Halk oylamasından da kaçan, göçen yok, hepimiz buradayız.

Süre ne olursa olsun -yetiştirilebilecekse hatta, Yüksek Seçim Kurulu,  on beş gün bile olabilir- yeter ki Anayasa değişiklikleri bu milletin hayrına olsun, Türkiye'nin ve Türk milletinin önünü açsın diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 462 sıra sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin yürürlük maddesi olan 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Türkiye’de referandumun uygulanma sürecine kısaca değinmek istiyorum.

Halk oylaması yani “referandum” kavramı Türk hukuk sistemine ilk kez 1961 Anayasası’yla girmiş, Türkiye’de bugüne kadar 5 kez referandum yapılmıştır.

27 Mayıs 1960 müdahalesinden sonra oluşturulan Kurucu Meclis tarafından hazırlanan Anayasa için cumhuriyet tarihinde ilk kez halk oylaması yapılmıştır. 9 Temmuz 1961’de gerçekleştirilen halk oylamasıyla 1961 Anayasası yüzde 38,3 “hayır” oyuna karşılık yüzde 61,7 “evet” oyuyla kabul edilmiştir.

İkinci halk oylamasına 1982 Anayasası için gidilmiştir. 7 Kasım 1982’de yapılan halk oylamasında seçmenlerin yüzde 91,37’si kabul, yüzde 8,63’ü ret oyu kullanmıştır.

Türkiye’de üçüncü halk oylaması, 1982 Anayasası’nın geçici 4’üncü maddesiyle getirilen “on ve beş yıllık siyasal hakların kalkıp kalkmaması” konusunda düzenlenmiştir. 6 Eylül 1987’de yapılan halk oylamasında, “evet” oyları fazla çıkmış, böylece geçici 4’üncü madde yürürlükten kaldırılmıştır.

Dördüncü halk oylaması “yerel seçimlerin bir yıl erkene alınıp alınmaması” konusunda düzenlenmiştir. Bu halk oylaması 25 Eylül 1988’de gerçekleştirilmiştir. Seçmenlerin yüzde 65’i “hayır” yüzde 35’i “evet” oyu kullanmış, değişiklik kabul edilmediğinden erken yerel seçimler yapılamamıştır.

Beşinci halk oylaması, hepimizin bildiği gibi, 21 Ekim 2007’de Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören kanunun halkoyuna sunulmasına ilişkin olup büyük oranda “evet” oyuyla kanun kabul edilmiştir.

Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun’un 2’nci maddesine göre, Anayasa değişikliklerinin halk oylaması, ilgili Anayasa değişiklik kanununun Resmî Gazete’de yayımını takip eden yüz yirminci günden sonraki ilk pazar günü yapılır. Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması için öngörülen bu süre, kitle iletişim araçlarının oldukça geliştiği günümüzde değişiklik konusunda doğru ve çoğul bilgilere erişim ve kanaat oluşumu için gerekli olan sürelerin hayli üstündedir ve halk oylamasının güncelliğini eskitecek kadar da uzundur. Toplumu bu kadar uzun süre halk oylamasına yoğunlaştırmanın rasyonel demokrasi ilkeleriyle bağdaşır yanı da yoktur.

Halk oylaması için öngörülmüş yüz yirmi günlük süre, seçim kanunlarına paralellik sağlamak amacıyla konulmuş olsa da halk oylaması klasik anlamda bir seçim değildir. Burada, bir seçim sürecinde olduğu gibi, ön seçim, aday tespiti, itiraz süreleri gibi zaman alan süreler de işin doğası gereği yoktur. Kaldı ki Anayasa değişikliği teklifleri özel bir usule tabi olup, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeteri kadar tartışılıp kamuoyunda lehte ve aleyhte kanaatlerin oluştuğu ve olgunlaştığı bir dönemde referandumdan beklenen, amaca uygun ve en kısa sürede yapılması gerekmektedir. Süre kısaldığı takdirde tartışmalar güncelliğini ve sıcaklığını koruyacağından daha sağlıklı bir halk oylaması olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arz edilen nedenlerle Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması için öngörülmüş olan yüz yirmi günlük süre çok uzun olduğundan altmış gün olarak değiştirilmiş ve böylelikle halk oylaması süresi kısaltılmıştır. Yabancı ülkelerdeki vatandaşların halk oylamasından kırk gün önce başlayan oy verme süreleri de kanunun 2’nci maddesindeki değişikliğe paralel olarak yirmi güne indirilmiştir. Teklifte belirtilen süreler, gerçekleştirilen seçimler gözetildiğinde, oylama işlemleri için de yeterlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2’nci maddesi yürürlüğü düzenlemekte olup tasarı kanunlaştığında yayımı tarihinde yürürlüğe girecektir.

Çağdaş demokrasinin gereği, gerektiğinde halkın hakemliğine başvurulmalıdır. Millete gitmekten, milletin görüşünü almaktan ve sonuçta milletin iradesine uymaktan kimse korkmamalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, kanunun ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.

Şahsı adına, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Türkiye’de esas olarak açlık, yokluk, yolsuzluk ve yoksulluk hâkim iken ve insanlar inim inim inlerken, biz burada Anayasa değişikliğinin altyapısına ilişkin bir kanun teklifini görüşüyoruz. Bu nereden çıktı değerli arkadaşlarım? Bu, AKP, öyle anlaşılıyor ki, Anayasa değişikliği yapar gibi bir görüntü içerisine girip bir tasarı gündeme getirmiştir. Aslında AKP’nin de Anayasa’yı değiştirip, gerçekten çağdaş, demokrat, özgürlükleri geliştirici, insan haklarını güvence altına alan bir Anayasa yapmaktan yana olmadığı, ancak böylesine bir kanunla Türkiye kamuoyunu işgal edip ve ileride, akabinde Anayasa değişiklikleriyle boşuna kamuoyunu tartıştırmaktan ibarettir.

Değerli arkadaşlarım, bugün AKP’nin savunduğu Anayasa değişikliğinin aslında temel eksenini, belkemiğini oluşturan, HSYK’dan duyduğu rahatsızlıktır. Yani bunun temeli, AKP’nin yargı denetiminden duyduğu rahatsızlıktır. Yasama ve yürütmenin yargı denetimine tabi olması hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur. Bugün bu Anayasa’nın, 12 Eylül Anayasası’nın taşıdığı antidemokratik hükümleri, değiştirilmemesini savunan, bu Mecliste hiç kimsenin olduğunu ben sanmıyorum. Cumhuriyet Halk Partililer olarak bizler, 12 Eylül’ün en fazla mağduru olan kesim olarak bunu herkesten daha fazla istediğimizi düşünüyorum. Ancak bu bugünkü aşamada bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanmamıştır, demin de söylediğim gibi AKP’nin HSYK’yı hizaya getirme, yargıyı teslim alma ihtiyacından kaynaklandığı çok açıktır.

Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu, demokrat ve çağdaş bir anayasa yapabilecek anlayışın öncelikle demokrat ve çağdaş kişilerden oluşması gerektiğini düşünüyoruz. Bugün özgür basını susturan, üniversiteleri susturan, toplumsal muhalefeti sindiren, insanları korkutan, Tekel işçilerini kışın ortasında Ankara’da havuzun içerisine döken, 1 Mayıs’ı Taksim alanında kutlamak isteyen işçilerin üzerine polisi saldırtan bir siyasal anlayışın demokrat, çağdaş, insan haklarını ve demokrasinin güvencesi olan özgürlükçü bir anayasayı yapabileceğine inanacak kadar da saf olmadığımızı burada herkese ilan etmek istiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa’yı değiştirebileceği bir çoğunluğa eriştiğinde gerçekten demokrat, özgür ve çağdaş bir anayasanın yapılacağını da biz herkese söylüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, AKP’nin yapmak istediği şey gerçekten HSYK’yı teslim almaktır ve yargı reformu strateji çalışmalarının esasını bütün HSYK oluşturmaktadır. Şimdi, AKP Anayasa değişikliğinde neden bu HSYK’ya odaklanmıştır, neden siyasi parti kapatmalarına odaklanmıştır? Yani “Anayasa’da HSYK’nın yapısını AKP’nin istediği gibi değiştirdiğimizde Türkiye’de demokratik hak ve özgürlükler gelişecek midir, insan hakları daha üst düzeye taşınacak mıdır?” bu değildir; tüm mesele AKP’nin kısmen de olsa teslim alamadığı yargıyı tamamen teslim alarak, hatta ve hatta HSYK’yı gerçekten tek kişi olan Sayın Başbakanın emir ve talimatı altına sokma girişimleridir.

Bugün, Türkiye’de yaşanan bu olayları demokrasinin gelişimi, demokratik hukuk devletinin gereklerinin yerine getirilmesi olarak açıklamamız mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Gerçekten demokrat bir anayasa isteyen anlayış, 12 Eylülde 12 Eylül’ü yapan darbecilerin yargılanmasını öngören Anayasa kuralının kaldırılması konusunda samimi olurlardı, onun kaldırılmasını savunurlardı. Gerçekten, 12 Eylül Anayasası’na karşı olan bir anlayış, darbelere karşı olan bir anlayış, darbecilerle ilgili araştırma yapılmasına ilişkin Meclis araştırma önergelerini reddetmezdi değerli arkadaşlarım ama AKP bir yandan demokrasi türkülerini çağırıyor ama bir yandan da kendisi gibi düşünmeyeni ve tanımadığı, sevmediği insanları gerçekten korkutma, sindirme operasyonlarına girişiyor. Böyle bir antidemokratik anlayışın yapabileceği demokrat bir anayasa olamaz. Zaten AKP de bunu kendisi çok iyi bilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın, Adalet Bakanı, Stratejik Düşünce Enstitüsü toplantısında yaptığı bir konuşmada, siyasi partilere gittiği veyahut da yüksek yargı organlarına gittiği, sözüm ona, uzlaşma ziyaretlerinin aslında uzlaşmayı taşımadığını çok açık bir şekilde söylemektedir. Orada aynen şunu söylüyor Sayın Bakan: “Taraflı bir yargı bağımlı bir yargıdan daha kötü sonuçlar doğurur.” Bu düşüncenin vardığı sonuç şudur: Türkiye’de yargı taraflı olduğuna göre yargıyı tarafsız yapabilmek için yargının bağımsızlığından taviz vermek gerekir. Adalet Bakanının sahip olduğu anlayış budur.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’yı değiştirmeden önce, mevcut kanunlarımızda gerçekten antidemokratik bir sürü hüküm var; Anayasa değişikliğine ihtiyaç olmaksızın bunların hepsi değişebilir. Ancak bunların değişebilmesi için Sayın Bakanın öncelikle kendi anlayışını gözden geçirmesi gerekmektedir.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Emek...

ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce size sormuştum. Bu gizli tanıklık müessesesi ve özel yetkili ağır ceza mahkemeleriyle ilgili “bilgi eksikliği” gibi bir ifadeyi kullandınız. Hukukçu kimliğimle, Avrupa Birliği ülkelerinde de, Amerika Birleşik Devletleri’nde de bu uygulamanın olduğunu biliyorum. Herhâlde siz soruyu anlama eksikliği içinde oldunuz. Ben onun için şunu ifade ediyorum: Özellikle kamuoyunda istismara açık hâle gelen ve ciddi hukuk sivil toplum örgütlerinin ki, Demokrat Yargı Birliği olarak vasıflandırdığımız bu arkadaşların da incelemesinde ortaya koydukları durum nedeniyle, bu, hiç olmazsa Avrupa Birliği standartlarında veya Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulandığı gibi, bunu yeniden Hükûmet olarak gözden geçirip düzeltme düşüncesinde olup olmadığınızı sormuştum. Bu konuda sorumu bu şekilde yeniliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, AKP İktidarı gerek 2002 seçimleri programında ve gerekse 2007 seçimleri programında da 12 Eylül darbe Anayasası’nı değiştireceğini deklare etti ve hatta Sayın Başbakanımız 2007 seçimi akşamı, bu vesayet Anayasası’nın değiştirileceğini bildirirken hemen yeni bir anayasa taslağı da hazırladı ve şu anda raflarınızda duruyor.

1) Neden şimdi Anayasa’da böyle, tümden bir değişiklik değil de parça parça bir değişikliğe gidiyorsunuz? Bunun gerekçesini nasıl izah ediyorsunuz?

2) Bu değişiklik, referandum durumunu ortaya getireceği kesin. Öyle anlaşılıyor ki 330’u da bulmanız ve referanduma gitmeniz de tehlikede. Bu durumda, bu parça parça değişikliği yaptığınız takdirde, diyalog kurmayı CHP ve MHP düşünmediğine göre, diğer partilerle ve Barış ve Demokrasi Partisinin de öngördüğü birtakım değişiklikleri yaparak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, 2001 Anayasa değişiklikleri sonucu Milletvekili Seçim Kanunu’yla seçim kanunlarında zorunlu değişiklik yapılması gerekirken bugüne kadar yapılmadı; düşünüyor musunuz?

İnsan Hakları Üst Kurulu Ayrımcılıkla Mücadele Komitesi yerine Avrupa Birliği ülkelerinde olan halkın hakemi veya halkın avukatı ombudsman kurumunda tek bünyede bir çalışma yapmayı neden düşünmüyorsunuz? Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek..

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, Erzincan Cumhuriyet Savcısıyla ilgili bir dava açıldı diğer sanıklarla birlikte. Erzincan Cumhuriyet Savcısı, daha önce İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin bir kararıyla 2008 Ekim ayından 2009 Kasım ayına kadar Ergenekon terör örgütüyle bağlantısı var diye telefonları dinlenmişti. Bu dinleme, bu on üç aylık süre içerisinde herhangi bir irtibat, herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı için de hakkında takipsizlik kararı verilmiş ve bu dinleme kayıtları yok edilmişti. Daha sonra, her ne kadar bu kayıtlarda bir şey yoksa da gizli tanıklar vasıtasıyla bu dava açıldı, dava devam ediyor.

Benim sormak istediğim şu Sayın Bakan: O telefon kayıtlarının dinlenme sürecinde Kabinenin bir Bakanı, Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek, bu savcıyı o soruşturma nedeniyle aramıştı. Baştan bunu kabul etmedi ama geçen hafta Fatih Çekirge’yle yapılan röportajında bunu belirtti. Bu konu Bakanlar Kurulunda görüşüldü mü hiç? Cemil Çiçek “Ben bu konuda işte şu nedenle aradım.” dedi mi? Görüşülmediyse, siz, Bakanlar Kurulunun, Kabinenin bir üyesi olarak bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz, Cemil Çiçek’in aramasını?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son olarak Sayın Uras...

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Bakan, yurt dışındaki yurttaşlarımızın oy kullanma hakkını kazanması durumunda, 2007 seçimlerindeki sınırlarda kullanılan oylamalarda olduğu gibi bağımsız adayları kapsamayarak aynı haksızlık sürdürülecek midir? Bu haksız rekabeti adil buluyor musunuz?

2007 seçimlerinde yüzde 10 barajıyla ilgili CHP-AKP ittifakı yüzünden, birinci bölgeden solun ortak adayı olmuştum. 82 bin civarında oy almama karşın arkamdan gelen MHP’li adayla 2.500 oy farkı vardı. Bağımsız adaylara karşı müthiş bir haksız rekabet oluşuyor, yurt dışındaki oylar onları kapsamadığı takdirde.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, Sayın Emek, benim, sorusuna cevap verirken, yanlış bir algılama veya bilgilendirme cümlemden yola çıkarak, benim sorusunu yanlış anladığımı belirtti. Çok doğaldır, ben de insanım, ben de bazı şeyleri yanlış anlayabilirim. Yanlış anladığım şekilde de anladığım kadarıyla cevap verebilirim. Eğer sorunuz gerçekten buysa, bu gizli tanıklık müessesesinin içerisindeki değişikliklerin giderilmesiyle ilgili bir çalışmamızın olup olmadığı veya düşüncemizin olup olmadığı ise, o zaman biz yargı reformunu sizlerle el ele vererek yapmak istiyoruz. Eğer yanlış giden bir şeyler varsa, gelin burada, birlikte, bu ülkede her birimizin, hangi partiye sempatisi olursa olsun, hangi inanca sahip olursa olsun, hangi etnik kökene sahip olursa olsun, hangi mesleğe sahip olursa olsun bütün vatandaşlarımızın huzur içerisinde, güvenebileceği bir yargıya kavuşacak düzenlemeleri beraber yapalım diyoruz. Biz bütün görüşlere açığız, bütün fikirlere açığız. Bugün bir gerçek var ki bu ülkede yargıyla ilgili, Anayasa’yla ilgili bir fikir tartışması var, bir görüş ayrılığı var. Bütün bu görüş ayrılıklarını toparlayacak, bütün vatandaşlarımıza huzur verecek bir düzenlemeyi yapmak istiyoruz. Eğer sizi rahatsız eden bir düzenleme varsa şu an yürürlükte olan, onu da görüşmeye hazırız ama bizim de temsil etmekten büyük onur duyduğumuz, oyunu aldığımız 18 milyon vatandaşımızın da hassasiyet duyduğu birtakım konular var. Biz gerçekten tarafsız ve bağımsız yargıya bu ülkenin kavuşmasının vaktinin geldiğine inanıyoruz. O konuda sizlerle de iş birliği yapmaya hazırız.

İSA GÖK (Mersin) – Yani değişikliğin özünün yargı olduğu belli, o kesin.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Yaman “AK PARTİ programı Anayasa değişikliği sözü verdi, neden parça parça değişiklik yapılıyor?” diye… Biliyorsunuz, 2007 seçimi sonrası, o akşam Sayın Genel Başkanımız ve Başbakanımız bir açıklama yaptı, “Biz bize oy verenlerin olduğu kadar vermeyenlerin de iktidarıyız. Bu ülkede bütün sorunları hep birlikte çözmek için çabalayacağız.” dedi. Biz kendimiz bir anayasa taslağı hazırlamadık. Türkiye'nin en saygın, bu konudaki bilgisini herkesin takdir ettiği 10 değişik anayasa profesörünü davet ettik. Onlardan rica ettik, dedik ki: “Bizim için bir anayasa taslağı hazırlar mısınız? Türkiye'nin bütün sorunlarına cevap verecek, gerçekten bu ülkeyi demokratik, gerçekten laik, gerçekten sosyal bir hukuk devleti hâline getirecek bir anayasa için, Anayasa’nın değişmez maddelerini hiçbir şekilde değiştirmeden bizim için bir taslak çalışması yapar mısınız.”

Bu akademisyenlerimiz oturdular, defalarca bir araya geldiler, günlerce, haftalarca çalıştılar ve sonuçta ortaya bir taslak çıktı. Bu taslak bazı yayın kuruluşlarının, medya kuruluşlarının web sayfasında da yer aldı ama bu taslağın ülkeye getireceği demokratik ortamı kendileri için tehdit hissedenler bunun aleyhinde bir kampanya başlattılar. O süreci hep beraber yaşadık. 2007’de bu ülkede nasıl dört ayrı seçim bu millete yaşatılmak zorunda bırakıldıysa, 2008’de de bu ülkedeki her iki seçmenden birinin oyunu almış olan iktidar partisine karşı açılan ve aylarca bu ülkeyi kilitleyen bir kapatma davasının o Anayasa çalışmalarına da nasıl darbe indirdiğine hepiniz şahit oldunuz. Ama biz, mademki bu konuda hassasiyetler var, o zaman muhalefet partilerimizle de el ele vererek ortak bir zeminde Anayasa’nın ilgili maddelerini tek tek değiştirelim dedik. Şu anda benim mesuliyetini üstlendiğim Avrupa Birliği müzakere sürecinde önümüze sık sık gelen bir kamu denetçiliği konusu var, onunla ilgili de birtakım çalışmaları da yapmak için birtakım adımları atmak istedik -ki Sayın Kaplan bunu sordu- onda da Anayasa engeline takıldık. Biz bu konularda sizlerle iş birliği yapmak istiyoruz ama siz “Diyalog kurulması düşünülmediğine göre.” diye cümle kurarsanız yani kapıları baştan kapatırsanız bizim bu millete ancak sizi şikâyet etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Sayın Kaplan’ın sorusuna cevap vermiş olduk.

Sayın Dibek “Yargıyla ilgili, Sayın Cemil Çiçek’in görüşmesiyle ilgili Bakanlar Kurulunda görüşüldü mü?” diye bir şey sordu.

Bakanlar Kurulu görüşmeleri gizlidir. Ben Bakanlar Kurulunda ne görüşüldüğünü söyleyecek ehliyeti haiz bir insan değilim. Ben kanunlara, Anayasa’ma bağlıyım. Bakanlar Kurulunun tutanakları vardır, onlar vakti zamanı gelince, belli bir süre sonra zaten paylaşılacaktır.

Ha, benim nasıl değerlendirdiğimi soruyorsanız, Sayın Çiçek o zaman Adalet Bakanı olarak kendi Bakanlığının…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Başbakan Yardımcısı…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ya da Başbakan Yardımcısı olarak şahsi ilişkisi olan bir kişiyle görüşme yapmış mıdır yapmamış mıdır bilmiyorum. Ben kendisine sormadım, benim bilgim yok.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Yaptığını beyan etti.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ama yapmışsa da benim de yakınlarım olan, dostlarım olan, eşim dostum olan insanlar vardır, her meslek grubundan vardır; doktoru vardır, askeri vardır, savcısı vardır, milletvekili vardır, onlarla telefonla görüşürüm, ara sıra özel günlerde onları arayabilirim, onlar da beni arayabilirler.

Sayın Uras, bağımsız adaylara karşı gümrüklerdeki oyların haksızlığına değindi. Maalesef, tabii, gümrükte oy kullanan vatandaşlarımızın oyunu hangi seçim bölgesinde kullanmak istediğine dair bir tercih belirtme imkânı olmadığı için böyle bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Ama eğer Seçim Kanunu’nda değişiklik yaparak yurt dışından gelen seçmenin gümrükte oyunu kullanırken “Ben, İstanbul birinci bölge adayları arasından bir tercih yapmak istiyorum.” diye bir daraltma imkânıyla ilgili bir tasarı getirirseniz onu da değerlendirebiliriz. Bununla ilgili şahsi fikrim “olabilir” ama biraz teknik çaba gerektirir ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza oy hakkı verirsek onun sorunlarını aşabilirsek, yine aynı şekilde onların seçim bölgesine yönelik bir çalışma yapmak gerekir ya da parti programımızda da olan Türkiye milletvekilliği önerisi var, belki o zaman 550 milletvekilinin 100’ü, barajı da indirerek yüzde 1 barajına indirerek farklı partilerin az oy alsalar bile Mecliste söz hakkının olmasını sağlayacak bir düzenleme düşüncemiz var, oraya yönelik olabilir. O, Türkiye milletvekilliği olacağı için bütün partilerin ortak listesi olabilir. Ama bununla ilgili birlikte tartışıp bu Mecliste gerekli kararları almamız gerekir diye düşünüyorum.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN –  Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 462 sıra sayılı  Teklif’in 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına yüce Meclis saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, teklifin 3’üncü maddesi, yürütme maddesidir. Teklif, Anayasa’da yapılacak olan değişikliklerin halk oylamasına sunulması hâlinde Yasa’da var olan yüz yirmi günlük süreyi altmış gün, yabancı ülkelerdeki vatandaşlarımızın halk oylamasına katılması için kırk gün olan süreyi de yirmi gün olarak değiştirmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu teklife ve Komisyon Raporu’na karşı vermiş bulunduğumuz muhalefet şerhinde açıkladığımız üzere, demokrasi, çoğunluğun egemen olduğu bir yönetim olmakla beraber bu durum azınlığın temel hak ve özgürlüklerini bertaraf etme gerekçesi olamaz, olmamalıdır. Demokrasi, belli bir çoğunluğun yönetimi olmakla beraber azınlığın hakları çoğunluğun iyi niyetine bırakılamaz. Demokrasilerde esas olan, çoğunluk-azınlık çatışmasının önlenmesidir. Demokrasinin üstün ve bariz olan yönü, tahammüllü tartışma zemini ve adalet duygusunu yaratmaktır.

Değerli milletvekilleri, bu ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapıldığında, anayasal bir kurum olan referandumun istisnai olarak uygulanması gerektiği inancındayız. Referandumun çerçevesi, hangi konu ve amaca hizmet edeceği net olarak ifade edilmelidir. Temel hak ve özgürlüklerin sadece devlete karşı korunması yetmez, çoğunluğa karşı da korunması gerekir, zira çoğunluğun temel hak ve özgürlükleri tanımaması, yok etmesi kabul edilemez; bu takdirde, demokrasinin varlığından söz edilemez.

Sayın milletvekilleri, günümüz Türkiye’sinde toplumsal ayrışmanın ve çatışmanın her alanda zirveye ulaştığı bir yönetim süreci, anayasal kurumların kimilerine göre çatışma içine girdiği ve biz Cumhuriyet Halk Partisine göre ise anayasal kurumların saldırıya uğradığı bir dönemi yaşıyoruz. Türkiye’miz AKP İktidarında iyi yönetilmediği için toplumun bütün kesimlerinde siyasi, sosyal ve ekonomik sıkıntılar had safhaya ulaşmış, işsizlik, yoksulluk insanları canından bezdirmiş, insanımız geleceğe olan umudunu ve güvenini kaybetmiştir. AKP İktidarı “açılım” adı altında ülkeyi ve toplumu çatışmaya, umutsuzluğa ve karamsarlığa sürüklemiştir.

Sayın milletvekilleri, AKP’nin sekiz yılı aşkın iktidar dönemini milletimizle beraber yaşadık. 2002’de “3Y” formülüyle iktidar olan AKP, bugün “3Y” ile bütünleşti; ülkede yoksulluğun, yolsuzluğun ve yasakların artarak devam etmesinin nedeni hâline geldi. AKP sözcülerinin ağızlarından düşmeyen fakir fukara, garip gureba kaderlerine terk edildi. AKP İktidarı, yarattığı kendi zenginleri ve yandaşlarıyla bir mutluluk tablosu sergiledi. Bir eli yağda, bir eli balda olan iktidar çevrelerinin mutlu yaşamlarındaki kesitler ile halkın günlük yaşamındaki çektiği sıkıntılar ve acı gerçekler gizlenemez boyuta geldi.

Değerli milletvekilleri, böyle bir ortamda, AKP İktidarı, halkın sıkıntılarını çözmek yerine toplumsal sözleşme olan Anayasa değişiklikleriyle yeni gerginlikler, çatışmalar yaratarak toplumdaki işsizliğin, aşsızlığın, çaresizliğin üstünü örtmek ve gündem değiştirmeye çalışmaktadır, ancak AKP çevreleri, gidilecek bir referandumda siyasi iktidarın perişan ettiği halkımızdan gerekli desteği bulamayacağını görecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasalar uzlaşıyla ve toplumun bütün kesimlerinin katkılarıyla düzenlenen toplumsal, ana sözleşmelerdir. AKP İktidarı, uzlaşıdan uzak, kendine göre ortaya koyduğu gündemleri Parlamentoya ve topluma dayatma anlayışını sürdüregelmiştir, bu teklifin altında yatan da bu anlayıştır.

AKP, uzlaşmaz tutumunun yanında toplumda ve kurumlarda gerilime neden olmaktadır. AKP sözcüleri son günlerde yargıya saldırmakta, “Yargı yürütmeye müdahale etmemeli.” ifadelerini dillerinden düşürmemektedirler. Oysa yargı, Anayasa’nın 125’inci maddesinde açıkça ifade edildiği üzere “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” hükmü uyarınca görevini yapmaktadır.

Sayın milletvekilleri, yargının Anayasa’dan doğan idarenin işlemlerine karşı denetim hakkına karşı çıkan AKP sözcülerinin, yetkileri olmadığı hâlde, AKP İktidar sorumlularının yargı mensuplarına yön vermek ve yürütülmekte olan soruşturmalara müdahale etmelerine ne demeli? Devri iktidarınızda yargıyı yıprattığınız gibi, siyasallaştırma konusunda da gayretlerinizi sürdürdünüz. Özelleştirme mağduru Tekel işçilerinin iki ayı aşkın bir zamandan beri Başkentin ortasında, kışın en soğuk günlerinde, çoluk çocuklarından ayrı, sağlıkları tehdit ve tehlike altında, hak arama uğraşlarını görmeyen, haklı taleplerini dikkate almayan AKP İktidarının anlayışına yargı “Dur” demiş, hak arayan Tekel işçilerine haklarını elde etme yolunda zaman ve umut vermiştir.

Değerli arkadaşlarım, toplumda yoksulluk, yolsuzluk had safhaya ulaşmış, toplumun her alanında AKP İktidarının yanlış uygulamaları ayrışmaya ve çatışmaya zemin hazırlamış, bin bir emekle okutup yetiştirdiğimiz, ülkenin geleceği olan gençlerimiz işsiz ve çaresiz, geleceğe olan umutlarını yitirmişlerdir. Böyle bir ortamda, AKP İktidarı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun’da değişiklik yapan teklifi Parlamento gündemine getirmiştir. Bunun arkasında yatan dayatmacı bir anlayışla AKP, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, Anayasa Mahkemesinin, Danıştayın yapısında ve üye seçiminde değişiklikleri sağlayacak Anayasa değişikliğini gündeme getirmeyi amaçlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı, devlet imkânlarıyla medya alanında yaptığı ve yarattığı yandaş medya anlayışını yargıda da mı yapmak istemektedir? İşte, bunu yapamazsınız. Ne kadar müdahale ederseniz ediniz, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldıramazsınız. Yargı herkes için güvencedir, Meclisin raflarında duran soruşturma dosyalarında yargılama hakkı bekleyenler için de bir güvencedir.

Yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak dokunulmazlığın kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılmasını milletimize verilmiş bir söz olarak bu yüce Parlamentoda hep dile getirdik, AKP olarak buna yanaşmadınız. Milletin Meclisinin suçluların sığınak yeri olmaktan çıkartılması için Meclisteki dokunulmazlık dosyalarının ele alınıp haklarında fezleke bulunan kişilere yargılama haklarının verilmesini talep ettik, çoğunluğunuza dayanarak bunları reddettiniz. Gün geldi sözcüleriniz “Yargıya güvenmiyoruz.” dediler. Şimdi bütün bunlar için ve gelecekteki yargılama süreçlerinde güveneceğiniz yargıyı yaratmak, medyada olduğu gibi yandaş yargı oluşturmak için mi bu teklifin arkasından Anayasa değişiklik paketini gündeme getirmeyi planlıyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, 2007 yılında AKP’nin sivil anayasa için oluşturduğu bilim kurulunda görev alan Sayın Profesör Serap Yazıcı bakın ne diyor: “Türkiye çok karanlık bir tünelden geçiyor. Toplumdaki hoşgörüsüzlük, kutuplaşma iki yıl öncesine göre çok daha arttı. Bana göre bu ortamda bırakın yeni anayasayı kira kontratı bile yapılamaz, hatta böyle bir girişim yeni çatışmalar doğurmaya neden olur.”

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Ne zaman söyledi onu?

ATİLA EMEK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, teklifin arkasındaki hesapların ve Anayasa değişikliği hayallerinin ülkenin ve milletin hayrına değil, AKP’nin özel hesaplarına uygun düştüğü anlaşılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Emek, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

ATİLA EMEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak ülkenin ve milletin gerçek gündemine uygun düşmeyen AKP dayatmalarına ne biz ne de milletimiz izin vermeyecektir. Biz, ülkenin önemli sorunlarını teşkil eden yolsuzluğa son vermeyi, yoksulluğu ve işsizliği de çözmek istiyoruz. Siyasal iktidarın ülkeyi ve milleti çatışmadan ve ayrışma ortamından bir an önce çıkarmasını öneriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP, milleti canından bezdiren ve artarak devam eden işsizliğe, yoksulluğa, aşsızlığa çare bulacağı yerde, her gün yeni sorunlar yaratarak insanımızı umutsuzluğa sevk ediyor. Milletimiz, bunun cevabını, yapılacak ilk seçimde sandıkta verecek, AKP geldiği gibi halkın oylarıyla iktidardan gidecektir. (AK PARTİ sıralarından “Göreceksiniz!” sesleri, CHP sıralarından alkışlar)

Bu duygu ve düşüncelerle, yüce Meclise saygılar sunarım.

Göreceğiz, göreceğiz!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Bengi Yıldız.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Doğrusu, yeni bir seçime asgarisinden bir yıldan daha fazla zaman olduğunu herkes kabul ediyor ve buna baktığımızda da yeni bir Anayasa, yeni yasalar, demokratikleşme noktasında bu Parlamentonun bu saatten sonra bir şey yapamayacağı iddiasında olan partiler ve gruplar da var. Bu bir yıl içerisinde ne yapacaklarını aslında halkımıza anlatmaları gerektiğine inanıyoruz. Parlamentodaki görevimiz, halkımızın ihtiyacı olan yasaları ve başta da Anayasa’yı yapmak ve bu halkın özlem ve istemlerine sahip çıkmaktır. Bunu, Barış ve Demokrasi Partisi olarak tekrar halkımızla paylaşmak istiyoruz.

Başta Milliyetçi Hareket Partisi olmak üzere, aslında, Parlamentodaki bütün grupların konuşmalarından, mevcut Anayasa’nın askerî sistemin bir ürünü olduğu, toplumun ihtiyaçlarını karşılamadığı ve yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç duyulduğu noktasında bir görüş birliği de var. Aynı zamanda, Cumhuriyet Halk Partisinin sadece daha önceki raporlarına değil, aslında 2009’daki raporlarına baktığımızda da demokratikleşme ve hukuk devleti konusunda çok önemli saptamaların olduğunu görüyoruz ve bunu yüce Meclisle de paylaşma gereğini duyuyoruz.

“1982 Anayasası bir askerî müdahale sonucu hazırlandığından ve hak ve özgürlüklerle ilgili bölümü bir istisnalar rejimine tabi tuttuğundan Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümünü uluslararası taahhütlerle uyumlu hâle getirmemiz gerekir.” diyor ve “Kapsamlı bir adli reform gerçekleştirerek yargının hızlı, adil ve bağımsız olması sağlanmalıdır.” şeklinde tespitleri var Cumhuriyet Halk Partisinin.

Yine bu raporun ilerleyen kısmında “Anayasa, özgürlükten yana değildir.” diye bir başlık altında “Çağımızda demokrasinin insan hakları kataloğunun giderek genişleme sürecine girdiği, üçüncü kuşak haklarla giderek teknolojik hakların geldiği, yeni hak ve özgürlüklerin de eklendiği görülmektedir. Hak ve özgürlüklerimizin temel kaynağı olan Anayasa’mızın ise bu gelişmelerin uzağında kaldığı…” tespiti yapılıyor.

Bu maddeler ilk bakışta oldukça geniş hak ve özgürlükler listesini ortaya koymakla beraber, 82 Anayasası’nın aslında “ama”larla devam ettiği tespitinden sonra, Anayasa’mızda hak ve özgürlüklerin kapsamlarının çok dar tutulduğu, getirilmiş olan sınır ve istisnaların da içlerinin boşaltıldığı tespiti yapılıyor.

Bu belirlemeler ve devam eden belirlemelerden, aslında Parlamentodaki bütün partilerin yeni bir anayasadan yana tavır koyduklarını, raporlarda ve seçim atmosferinde özgürlükten ve demokrasiden çokça bahsettiklerini görüyoruz. Temel sıkıntı, zamanı geldiğinde, Parlamento bu görevle karşı karşıya geldiğinde, siyasi partilerin “Biz yapmazsak diğer partiler de yapmasın.” şeklinde Türkiye’de, aslında Türkiye siyasal tarihinde çok yaygın olan bir hastalıkla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Hâlbuki, muhalefet partilerinin özgürleşme ve demokratikleşme konusunda iktidar partisinden çok daha ileri bir durumda olması gerektiğini söylüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, cumhuriyet tarihi boyunca, 1921 Anayasası dâhil olmak üzere, olağan koşullarda ve halkın iradesi olan ve çokça da dillendirildiği gibi bir mutabakat metni olan bir anayasaya kavuşamadı. 1921 ve 24 anayasaları olağanüstü koşulların ürünü olup resmî ideolojinin toplumu biçimlendirme ve bir imparatorluğun bakiyesi olan halkları ve inançları tekleştirme, aynılaştırmanın aracı olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu modelin, Avrupa’nın tersine, “ulus devlet” modelinden çok, “devlet ulus” modeliyle tarihimize cevap verdiğini görüyoruz ve aynı zamanda, hem 61 Anayasası’nda hem 82 Anayasası’nda bu ideolojinin kendini şu şekilde formüle ettiğini görüyoruz: Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu şeklinde. Yani, önce bir devlet var, sonra bu devletin bir ülkesi, sonra da bu devletin bir milleti olduğunu görüyoruz.

1960 darbesinin ürünü olan ve başbakanı asanlar tarafından hazırlanmış 61 Anayasası ile 80 darbesinin ürünü olan 82 Anayasası’nın, topluma zorla kabul ettirilen ve şeklî olarak referanduma sunulan metinler olduğu Bilinen bir gerçektir. Bu anayasaların meşruiyeti o darbeyi yapanların meşruiyetiyle orantılıdır. “Bu Anayasa’yı değiştiremezsiniz çünkü bu Anayasa’ya bağlılık yemini ettiniz.” diyenlere soruyoruz: 1960 darbesini yapanlar ve o zamanki Parlamento, 1924 Anayasası’na bağlılık yemini etmemişler miydi? 1980 darbesini yapanlar ve o dönemin Parlamentosu, 1961 Anayasası üzerine yemin etmemişler miydi? O yeminlerin gereğini o parlamentolar yaptı mı? Darbeyi yapanları, ortadan o Anayasa’yı kaldıranların hesabını sordular mı? Bugün bu Anayasa’nın Parlamento tarafından değiştirilme taleplerine karşı ayaklananlar “Bu Parlamento bunu yapamaz, seçime bir yıl kala olmaz.” diyenler kendi varlık nedenleri olan ve halk egemenliğinin tecelli yeri olan kurumu güçten düşürmüyorlar mı? Kekliğe sormuşlar “Ayakların neden kırmızı?” diye. Mevsim kışmış. Keklik “Kardan, kıştan” demiş. Bu cevabı duyanlar itiraz etmişler “Ama biz seni yazın ortasında da gördük yine ayakların kırmızıydı.” demişler. Mesele, seçime bir yıl kala meselesi değil, hemen seçimin sonrasında da aynı yaklaşım söz konusuydu. Mesele, bu askerî rejim ürünü olan Anayasa’dan hoşnut olmadır. Mesele, bu Parlamento değil, askerî, sivil seçkinci kesimin bu ülkeyi yöneteceğine olan sadakattir. Mesele, Parlamentonun saygınlığının yüzde 40, 50’lerde seyretmesinden gocunmayanların, askerlerin saygınlığının yüzde 70’lerde olması karşısında “Rejim elden gidiyor.” yaygarasını koparma meselesidir.

“Bu Parlamento anayasa yapamaz.” diyenler bir ayıp içerisindedirler ama sekiz yıldır bu Anayasa’yı değiştirmeyen Adalet ve Kalkınma Partisi benzer bir ayıbın içerisindedir. Bu iradesizliğin sebebi Parlamento değil, kendilerinin beceriksizliğidir. Bu Parlamento her şeyi yapmaya muktedirdir. Parlamento halktır. Halkın iradesini tanımayan hiçbir kurum ve kuruluş saygıyı hak etmez. Parlamentonun gücüne, kudretine inanmayanların Parlamentoda bulunma hakları yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmeti, eğer devlet seçkinlerine “Bugüne kadar siz yönettiniz, nimetlerden siz faydalandınız, biraz da biz yönetelim, biraz da biz faydalanalım.” diyorlarsa –ki şimdiye kadar icraatlarından bu anlaşılıyor- bu arayışın karşısında en sert muhalefeti Barış ve Demokrasi Partisi yapacaktır.

Kürtler ve Türkler, ezilenler, farklılıklarından dolayı zulme uğrayanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – …bu cumhuriyetin gerçekten halkın cumhuriyeti, demokratik bir cumhuriyet, hukukun üstünlüğüne dayanan bir cumhuriyet olması için mücadelelerini sürdüreceklerdir ve her yerde ve sonuçta daima hakikat zafer kazanacaktır. Tarihe dönüp baktığımızda hiçbir yerde hiç kimsenin diktatörleri ve otoriter rejimleri saygıyla andığı görülmemiştir. En kutsal değerler uğruna yapıldığı söylenen haçlı seferlerinin dahi insanlığın vicdanında nasıl mahkûm olduğu bilinmektedir.

Dolayısıyla, bu yüce Parlamento, bugünden başlayarak seçimlere kadar, başta Anayasa ve yasalarda olmak üzere, temel hak ve özgürlükler alanında bütün çalışmaları, yasal düzenlemeleri yapmak kudreti ve gücüne sahiptir. Adalet ve Kalkınma Partisi ve muhalefet partileri, Parlamentonun bu iradesine sahip çıkmak zorundadırlar ve durumundadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle yüce Parlamentoyu sevgi ve saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Şahsı adına Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen.

Buyurun Sayın Bilen.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, grup adına konuşmamız vardı.

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına Sayın Bekir Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanun’da değişiklik öngören teklifin 3’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer arkadaşlar, bu görüşmeler yapılırken, görüşmelerin başından beri bir tartışma yapılıyor. “Bu teklif Anayasa’nın 67’nci maddesindeki engele takılır ve uygulanmayabilir yani dört ay uygulanabilir veyahut da bir sene uygulanmaz, bir seneden sonra uygulanabilir.” şeklinde değerlendirmeler yapıldı. Bu değerlendirmeler yapılırken de Anayasa’dan birtakım hükümler burada okundu ve yorumlandı.

Şimdi müsaadenizle, bunu bir de ben değerlendirmek istiyorum. Tabii bunun takdirini bizi izleyen siz değerli milletvekilleri ve milletimiz yapacaktır, bu konuları inceleyenler de ileride bunların üzerinde gerekli değerlendirmeleri yapacaktır. Şimdi Anayasa’nın 67’nci maddesinin son fıkrasını beraber bir okuyalım: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler…”      Çok net, seçim kanunlarında yapılan değişiklikler. “…yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Burası da çok net, seçimlerde uygulanmaz.

Peki, şimdi soru şu: Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanun bir seçim kanunu mu? Önce bu sorunun cevabını aramamız lazım. Şimdi, bunun için gene Anayasa’ya bir müracaat etmekte fayda var. Bakıyoruz Anayasa’nın 67’nci maddesinin birinci fıkrasına, diyor ki: “Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içerisinde siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.” Dikkat edin, virgül virgül ayırıyor, ayrı ayrı; o ayrı, o ayrı, o ayrı, ondan sonra halk oylamasını da ayrıca zikrediyor. Bunlar aynı olsa niye ayrı ayrı zikretme gereği duydu.

Öte yandan, devam ediyoruz, ikinci fıkra: “Seçimler ve halk oylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre…” devam ediyor. Ne diyor? “Buna göre yapılır.” Seçimler böyle yapılır diyor. Bakın, daha ne yapılır? Halk oylaması da böyle yapılır, diyor. Oy kullanılırken şöyle şöyle olur. Hani seçimlerde diyordu ya 67’ye son, eğer seçimlerden kasıt halk oylamasını da içerisine alıyor ise Anayasa koyucu ve Anayasa, o zaman burada seçimler ve halk oylamasında oy şöyle kullanılır diye oyla ilgili birtakım nitelikleri zikrederken ayrı ayrı zikretme gereği neden duyuyor?

Devam ediyoruz, üçüncü fıkra: “Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme -dikkat edin, seçme- ve halk oylamasına katılma haklarına sahiptir” diyor. Demek ki seçme ayrı bir hak, halk oylamasına katılma ayrı bir hak.

Hepsini okumayacağım. Bunları sayıyor, sondan bir önceki fıkraya gelip diyor ki orada… Hep yukarıda bir bir, beraber, yan yana kullanıyor, “Seçim kanunları…” diye başlıyor, “temsilde adalet, yönetimde istikrar ilkesini bağdaştıracak şekilde yapılır…” Son fıkrasında da diyor ki… seçim kanunlarında eğer mantığa baktığınızda, silsileye baktığınızda, seçimle halk oylamasını bu son fıkra ayırmamış olsaydı aynen şunu derdi yukarıdaki silsile gibi: “Seçimlerde ve halk oylamasında“ veya ”seçim kanunlarında veya halk oylaması kanunlarında” diye başlaması lazım ama bakıyorsunuz Anayasa koyucu bunu söylemiyor. Neden? Çünkü seçim kanunları ayrı şey, halk oylaması ayrı şey. Bir defa, bu kanunun adı seçim kanunu değil.

Bir başka şeye bakıyoruz: Anayasa’nın 175’inci maddesi, maddenin başlığına bakıyoruz: Anayasa’nın değiştirilmesi, -daha- seçimlere ve halkoylamasına katılma” diyor. Anayasa’nın değiştirilmesi, seçimlere ve halk oylamasına katılmadan bahsediyor. Demek ki seçimlere katılma ayrı şey, halk oylamasına katılma ayrı şey.

Yine bunun son fıkrasında da: “Halkoylamasına, milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahallî genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dahil gerekli her türlü tedbir alınır.” Şimdi, burada da ayrı ayrı sayıyor. Aynı şey olsa bu kadar ayrı saymasının ne gereği var.

Gelelim Anayasa’nın 79’uncu maddesine, o da çok önemli bir madde. Bu madde de maalesef, farklı değerlendirmelere tabi tutuldu. Nedir maddenin başlığı: “Seçimlerin genel yönetim ve denetimi” Birinci fıkra aynen şöyle söylüyor: “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.” İkinci fıkra bunu biraz daha açıyor, ne manaya geldiğini söylüyor, seçimlerin yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapıldığını söylüyor.

Şimdi son fıkrasını beraber okuyup bir kez daha değerlendirelim. Ne diyor: “Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi işlemlerinin -dikkat buyurun- genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre yapılır.” Ne yapılırmış ona göre? Genel yönetim ve denetimi; sandıkların oluşumu, listelerin olması, oraya kurulların atanması, sayım, döküm ve benzeri gibi konular oradan uygulanır diyor. Bunlar aynı olsaydı, bu “de” vurgusu yaparak, ayrı bir fıkrada zikrederek, önceki burada da uygulanırdı mantığı olabilir mi? Olamaz. Anayasa’nın hükümleri çok açık. Halk oylaması ayrı şeydir, seçim kanunları ayrı bir şeydir, Halk Oylaması Kanunu ayrı bir şeydir. Bir defa bunu açık ve net olarak ortaya koyalım. Anayasa açık.

Peki, şimdi “seçimlerde uygulanır” diyor, dikkat buyurun. Yani bu seçim kanunu olmadığına göre… Adı da üzerinde. Ne adı? Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanun. Seçimlerin Temel Hükümleri veya Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, Mahallî İdarelerle İlgili Seçim Kanunu, Milletvekili Seçim Kanunu değil, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanun. Bir defa kanunun adı başka. Bu nedenle buraya girmez; bu bir.

İki, ne diyor: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdikten sonraki bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Ben şimdi soruyorum değerli arkadaşlar: Seçimlerden kasıt nedir? Siz seçimden… Adı üstünde, seçim yapıyorsunuz, ya milletvekili seçiyorsunuz ya belediye başkanı seçiyorsunuz veyahut da il genel meclisi seçiyorsunuz veya belediye meclisi üyesi seçiyorsunuz. Seçimden murat birini seçmektir, “evet” oyunu herhangi birine basmaktır, reddetmek yoktur orada ama halk oylamasında bir seçim yoktur, ne vekil seçimi vardır ne belediye başkanı seçimi vardır ne muhtar seçimi ne ihtiyar heyeti seçimi; kimseyi seçmez halk oylamasında. Ne vardır? “Kabul” veya “ret” vardır. Bir nevi millet kabulüne sunuluyor, vatandaş “kabul ediyorum” diyorsa kabul ediliyor, Anayasa’nın aradığı çoğunluk varsa, reddediliyorsa ret yapıyor. Seçim yok, birilerini seçme yok ve burada da çok açık.

Öte yandan, bakın, bu, 2001’de yapılan düzenlemeyle Anayasa’ya konulan bir hüküm. Bunun gerekçesi de aynı şekilde. 24’üncü maddeyle ekleniyor, orada diyor ki: Yeni eklenen bir fıkra ile konjonktürel değişikliklerle seçim kanunları açısından yer verilmemesi amaçlanmıştır. Amaç ne? Çok basit. Seçime yakın Parlamento çoğunluğunu elinde bulunduranlar seçimde kendilerine avantaj sağlayacak seçim kanunlarını değiştirerek, birtakım düzenlemeler yaparak seçime gitmesinler diye konulan bir engeldir yoksa halk oylaması lazım olduğu zaman milletin oyuna müracaat edilmesin diye konulmuş bir düzenleme değildir.

Şimdi, deniyor ki, şöyle bir şey söyleniyor, ben de size sormak isterim: Şimdi, altmış güne indi, yürürlüğe girdi; halk oylaması için süre altmış gün, doğru. Peki, Anayasa’nın 67’nci maddesini uyguladı, buna da getirdiler uyguladılar; uygulayamazlar, uygulamaları mümkün değil ama işte hukuku eğdiler, büktüler uyguladılar, o zaman hangisi uygulanacak? Yüz yirmi gün de yürürlükten kalktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim, tamamlayın konuşmanızı.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir kısım diyor ki: “Efendim, eskisi kalktığı için, yenisi de uygulanmayacağı için bir sene sonra uygulanır.” veya bir kısım diyor ki: “Burada boşluk doğar, o zaman YSK kendi doldurur.” Peki, sorum şu: Milletvekili seçimleri 17 Temmuz 2011’de yapılacak Kanun’a göre. Şimdi, 17 Temmuza yakın -çok net söylüyorum- Milletvekili Seçimi Kanunu’nda veya Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da biz bir değişiklik yapsak, bu mantığa göre Yüksek Seçim Kurulu seçimlerin bir yıl uzatılmasına mı karar verecek? Yani dört yılda değil de beşinci yılda mı yapacak? Ne kadar mantıklı bir iş bu, olabilir mi?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yani o değişiklik uygulanmayacak; seçim olacak ama o değişiklik uygulanmayacak. Sizinki nasıl bir mantık!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İki: Bakın, burada açık hüküm, ne diyor: “Milletvekili seçimi kanunlarında hüküm uygulanır.” Biz, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda bir değişiklik mi yapıyoruz? Seçmen Kütükleri Kanunu’nda bir değişiklik mi yapıyoruz? Seçimle ilgili herhangi bir kanunun virgülüne mi dokunuyoruz? Yok öyle bir şey.

Konuyu doğru okumak, doğru anlatmak gerektiğini ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

Şahsı adına Manisa Milletvekili İsmail Bilen.

Buyurun Sayın Bilen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 462 sıra sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum, Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konu yeterince vuzuha kavuştu. Birçok değerli parlamenter arkadaşım ve teklifi veren Grup Başkan Vekilimiz konuyu izah ettiler. Burada Anayasa değişikliklerinin halk oylamasına götürülmesiyle ilgili bir düzenleme söz konusu. Sayın Bekir Bozdağ bu süreyi kırk güne indirmeyi teklif etmişti, Komisyonumuzda bu süre YSK’nın da  talebi üzerine altmış güne çıkarıldı. Burada önemli olan halk oylamasına gidilirken bu sürelere riayet edilmesi. Benim de şahsi kanaatim, Sayın Bekir Bozdağ gibi bunun bir seçim kanununda değişiklik teklifi olmadığı yönünde ve dolayısıyla da bunun Anayasa Mahkemesinden dönmesi de söz konusu değil.

Değerli arkadaşlar, bu teklifle bağlantılı birçok arkadaşım Anayasa değişiklikleri üzerinde de konuşmalar yaptılar. Bu Anayasa değişikliği uzun yıllardır, partimiz kurulduğu günden bu güne bizim de gündemimizde olan bir konu. Toplumda buna hiç sanki ihtiyaç yokmuş gibi, durup dururken böyle bir taleple Parlamentonun ve milletin huzuruna çıkmışız gibi birtakım iddialar ortaya atıldı. Ben mesleğim gereği de takip ettiğim kadarıyla Barolar Birliği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, TÜSİAD, birçok sivil toplum kuruluşu, kurumu, hatta hatta siyasi partilerimiz Anayasa değişikliği taslağı hazırladılar, kimileri İnternet sayfalarında da bunları yayınladılar. Bu Anayasa değişikliği teklifleri veya taslakları belki daha önce gündemimize gelmesi gerekirdi ancak konjonktürün de elvermemesi nedeniyle zamanında kamuoyunun da, Parlamentonun da gündemine gelemedi. Kanaatimce bundan sonra gelecek. Ama bir kısım arkadaşımız burada konuşma yaparken, bir kısım kurum ve kuruluşların da yapısının Anayasa’da değiştirilmesi veya Anayasa değişiklikleriyle değiştirilmesi planlandığı yönünde endişelerini veya şikâyetlerini dile getirdiler, o kurum ve kuruluşların saygınlığına gölge düşürülmemesini özellikle ifade ettiler. Ben de onlarla aynı fikirdeyim. Bu kurum ve kuruluşların saygınlığını elbette hepimiz korumalıyız ancak bizden önce, o kurum ve kuruluşların içerisinde bulunan arkadaşlarımız bizden daha hassas olmalılar.

Bir başka şeyi daha ifade ediyorum: Parlamento da bu kurum ve kuruluşlardan bir tanesidir ve bunun da saygınlığının mutlaka korunması gerekir. Parlamentonun süresinin azlığı veya dolması bahane edilerek bu Parlamentonun yasa veya Anayasa değişikliği yapamayacağı yönündeki eleştiriler kanaatimce siyaset kurumunu da yıpratmıştır, yıpratmaya yönelik de bir faaliyettir.

Düşünün, ilanihaye AK PARTİ iktidarda kalmayacak. Bir gün belki, ihtimal, sizler de iktidara geleceksiniz, partileriniz de iktidar olacak. Bu eleştiriler sizin gerekçelerinizle… (CHP sıralarından gürültüler) Zor bir ihtimal ama ben muhali söylüyorum, hayali söylüyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sizin gibi düşünenleri çok gördük.

BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen…

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yani size de bu eleştiriler getirilecek. Parlamentonun…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Çok gördük sizin gibi, tepetaklak gittiler.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben de çok gördüm.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tepetaklak gittiler.

İSMAİL BİLEN (Devamla) –  Bir grup başkan vekiliniz aynı şeyi bana ifade etmişti, “Siz gelemeyeceksiniz, CD’lerinizle büronuzda bunları izleyeceksiniz.” demişti…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Cemil Çiçek ANAP’ın kudretli adamıydı.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – …ama o bahseden grup başkan vekili arkadaşım, 2 tane milletvekiliniz gelemedi biliyor musunuz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Cemil Çiçek ANAP’ın kudretli adamıydı.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, millet iradesi değil mi, aslolan millet iradesi değil mi? Milletin iradesine saygı göstereceğiz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tabii “Kabul” oyu vereceksiniz, ondan sonra burada değiştiremeyeceksiniz.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, hiç sataşma yapmadım, sizleri de nezaketle dinledim.

Birçok hukukçu arkadaşım Anayasa ve kanunlarımıza saygılı olmayı, üzerine yemin ettiğimiz şu Anayasa’ya da sadakatle bağlı olmamızı ifade ettiler. Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrasını, amir hükmünü okuyorum: “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Bu Anayasa hepimizi bağlıyor mu? Eğer hepimizi bağlıyorsa ve buna sadakati bize tavsiye ediyorsanız önce kendinizin riayet etmesi lazım. Gerek Silivri’de gerekse Erzurum ve Erzincan’da yaşanan hadiselerle ilgili burada konuşma yapmak şu Anayasa’ya aykırı. Sizi de bu sadakate, bu dürüstlüğe davet ediyorum.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, siyaset kurumunu yıpratmak ne size bir şey kazandırır ne millete.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayınız konuşmanızı lütfen.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Siyaset kurumunun güçlenmesi milletimizin lehinedir. Değiştirilmesi düşünülen veya getirilmesi muhtemel olan birçok kurumun yapısında veya mevcut bünyesinde bulunan, yüksek yargı mensupları da dâhil olmak üzere, bu kurumların Avrupa standartlarında değiştirilmesini, en azından kararlarının yargıya açık hâle getirilmesini ve yapısının genişletilmesini bizatihi kendileri istemektedirler. Onlardan daha fazla taassup içerisinde olmayı ben doğrusunu isterseniz bir parlamenter olarak içime sindiremiyorum.

Bu kanunun ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bilen, teşekkür ederim.

Şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök.

Sayın Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bozdağ, zaten, biz, bugünkü konuşmalarla, yarın eğilip bükülmek zorunda kalmayın, hatanın altında ezilmeyin diye, tarihe not düşmek için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu bu yanlışlığı izah ediyor, testiyi kırmadan siz, izah ediyor. Yarın bu sorunla karşı karşıya kalırsanız bu kanunu tam okuyamayan Sayın Bekir Bozdağ bunun sorumlusu olacaktır, peşinen söylüyoruz. Yine bu kanunu yanlış yorumlayan Ahmet İyimaya bu sorunun sorumlusu olacaktır. Sakın ha mazlum edebiyatına girmeyin o tarihte.

Sayın Bakan -az önce ayrıldı gerçi ama, ha, tekrar gelmiş, ne güzel- dedi ki: “Daha önce bir Anayasa değişikliği oldu işte, İnternet’ten görüldü, konuşuldu..” falan. Hemen aklımıza geldi, arkadaşlar, evet, bir Ergun Özbudun tasarısı ortaya çıktı. Ergun Özbudun tasarısını siz AKP’li vekiller siz de göremediniz, biz de göremedik -Komisyon üyesi- ama önce Amerika’da brifingi verilmeye gidildi, Amerika’dan bu tasarı için onay alınmaya, icazet alınmaya gidildi.

Sayın Bakan Egemen Bağış acaba brifinge giden heyette var mıydı soruyorum; Amerika’da yeni tasarımızı şirin gösterecek heyette acaba var mıydı? Bir cevaplandırsın onu.

Diğer taraftan, hiçbir mutabakat yok bu kanunda arkadaşlar; yargıda mutabakat yok, Danıştay karşı bu yapılanmaya, HSYK karşı, Yargıtay karşı, Mecliste mutabakat yok ama işte Sayın Başbakan fetva verdi, ardından da Sayın Bülent Arınç hazretleri dedi ki: “Mutabakat aramayacağız, biz kanunu geçireceğiz.” E kolay gelsin, buyurun geçirin! Eğer ki amacınız hakikaten yargının sorunlarını çözmek ise arkadaşlar hemen biz söyleyelim: Bakın, Anayasa değişikliğine biz varız. Hemen madde 83, yasama dokunulmazlığını kaldırın, kürsüye bunu hasredin, hemen varız, hemen! Gitmiyorsunuz buna, buna gelmiyorsunuz. Niye? E çünkü suçlar ortada. Birkaçını okuyayım: “Özel evrakta sahtecilik, Devlet İhale Kanunu’na muhalefet, ihaleye fesat karıştırmak, evrakta sahtekârlıkla kamu kurumunu dolandırmak, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, Vergi Usul Kanunu’na muhalefet, ihaleye fesat karıştırmak, ihtilasen (nitelikli) zimmet, sahte belge düzenlemek, ihaleye fesat karıştırmak, Karaparanın Aklanması Kanunu’na muhalefet, kaçakçılık ve sahtecilik -bir de yine özel bir şahıs var, arkadaşımız var- geçici ithalat ve dâhilde işleme rejimine tabi eşyayı sahte belgeyle yurt dışına çıkarmış gibi gösterme ve resmî belgede sahtecilik…” Yani sabıka bu, fezleke bu. Tabii ki dokunulmazlığın kaldırılmasına gelmiyorsunuz. Buyurun, gelin!

HASAN KARA (Kilis) – İddianameye işinize geldiği zaman inanıyorsunuz, işinize gelmediği zaman inanmıyorsunuz.

İSA GÖK (Devamla) – Hepsi arkadaşlarınız, isim isim bende var.

Başka bir şeye gelin: Geçici madde 15. Hakikaten darbecileri yargılamak istiyorsanız -baştan beri söylüyoruz- Millî Güvenlik Konseyi, Anayasa geçici madde 15, gelin kaldıralım; yargılansın darbeyi yaptıran. Ona da yoksunuz. Neye varsınız? Diyor ki işte Bakan: “Yalnızca yargı…” Herkese ilan ediyorum. Ey benim güzel Türkiye’m, düşünülen şey yalnızca yargı! Tasarıları elimizde, taslak elimizde. Yalnızca 159’uncu madde arkadaşlar “Kurulun Başkanı, Adalet Bakanıdır.” aynen diyor. Oylama sistemini değiştiriyorsunuz Yargıtaya üye seçiminde. Bunların hepsini değiştiriyorsunuz. Kurul Başkanına özel yetkiler veriyorsunuz. Bakın ama, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunu o kadar çok ele geçirmek istiyorlar ki, bir de geçici madde icat ediyorlar. Bakın arkadaşlar, bu maddeyi size okuyorum: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 159’uncu maddesinde yapılan değişikliğin yani Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunda yapılan değişikliğin Hükûmetçe belirlenmesinden sonra, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde ilgili kanunda değişiklik yapılır.” Evet. İlgili kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde kurul üyeliği seçimleri yapılır ve bu sürenin sonunda mevcut üyelerin görevi sona erer. Mevcut üyelerin görevi sona erer. Bütün cinlik, bütün şeytanlık, Anayasa madde 159; yargı, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu… Tüm tasarı bu arkadaşlar, başka bir şey değil. Bunun içerisine… Anayasa 175’te yedinci fıkra var arkadaşlar. Der ki Anayasa’mızın, yedinci fıkrası, 175’in: Anlam bütünlüğü… “Referanduma götürülecek maddeler arasında birlikte veya ayrı ayrı götürme kararını Meclis verir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök, konuşmanızı tamamlayınız.

İSA GÖK (Devamla) – Ne yapacaklar şimdi bu maddeyi aşmak için arkadaşlar? Anayasa’nın değiştirilen hükümlerinden hangilerinin birlikte, hangilerinin ayrı ayrı oylanacağını da karara bağlar Meclis. Karara bağlayacaklar. Neyi? Ne kadar yargıyı etki altına alacak, bağlayacak madde varsa bunları bir, içine iki tane de güzel madde koyacaklar.

Arkadaşlar, yargı reformu kolay, Anayasa’yı değiştirmeye gerek yok. Hemen söyleyeyim ben size: 2992 sayılı Kanun, Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Madde 15 Teftiş Kurulu Başkanlığı, Madde 18 Personel Genel Müdürlüğü… Anayasa 144’e gerek yok. Değiştirin şu kanunu, yarın getirin, sorunu çözelim. Kanun değişikliği bu.

Yine, 2802 sayılı Yasa, Hâkimler ve Savcılar Kanunu… Sorun ne? Mülakatta çocukları eliyorsunuz, günahsız çocukları; mezhebinden dolayı, ailesinin demokratlığından dolayı, şundan bundan dolayı. (AK PARTİ sıralarından “Yapma!” sesleri)

Arkadaşlar, kolay, Madde 9/A… Getirin madde 9/A’yı değiştirelim. Hâkimler Savcılar Kanunu madde 9/A... Madde 99, Teftiş Kurulu, getirin değiştirelim. Madde 100, adalet müfettişleri… Bunlar yargının sorunlarını çözmek için, Anayasa değişikliğine gitmeden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Devamla) –Başkanım, bitiriyorum, bir cümle. Zaten son konuşmacıyım, bitti artık.

BAŞKAN – Hayır, bütün görüşmelerin son cümleleri son dakikaya geliyor. Kanunu yetiştirelim bugün ve bitirelim.

Buyurun.

İSA GÖK (Devamla) – Şimdi arkadaşlar, bakın, yargının acil sorunlarının çözümü, iki tane kanun; 2992 sayılı Yasa, 2802 sayılı Yasa; bu yasalarda dört tane madde değişikliğidir. Dört maddeyi siz isterseniz bir saatte değiştiririz burada, bir saatte. Var mısınız buna? Hayır, yok. Çünkü sizin sorununuz yargıdaki sorunu çözmek değil yargıyı valiliklerdeki bayındırlık il müdürlüğü gibi, köy hizmetleri gibi bir daireye çevirmek, size bağlamak, başka bir şey değil ama tarih bunu asla affetmeyecektir çünkü yargıyla oynamak enteresandır, mutlaka geri dönen bir silahtır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım, 69’a göre söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Efendim Sayın İyimaya…  Ne söyledi Sayın İyimaya, ben kaçırmış olabilirim?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hayır efendim, benim yorumumu bir sorumluluğun nedeni sayarak bir defa değil bundan önceki konuşmalarda da… İki veya üç cümle cevap vereceğim.

BAŞKAN – Buyurun bakalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yani size atfedilmeyen bir söz mü söyledi Sayın İyimaya?

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, yorumundan dolayı şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, bir hukuk sorununun teşhisi, hukuk kuralının yorumu elbette ki bir liyakat ister. Özenle yaptığım yorumun doğrulukları eleştiriye açıktır ancak liyakat terazisi herhâlde o eleştiriler olmamak gerekir. Yorumumun arkasındayım, yorumumun sorumluluğu hangi noktada icap ediyorsa mert bir şekilde onu üstlenmeye hazırım ama burada yasa koyucu, yorumlayıcı, kural üretici İyimaya değil yüksek Genel Kuruldur. Reddeden parmaklar da, kabul eden parmaklar da bu sonucun ortak mimarlarıdır, yönleri değişiktir ama ben şahsen yorumumu tekrarlayarak değil, doğruluğuna vurguyla işaret ederek saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/566) (S. Sayısı: 462) (Devam)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Köse, buyurun efendim.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Sayın Malik Ecder Özdemir soru sormuştu, cevap vermediniz, soruyu tekrar ediyorum.

Sayın Bakanım, Erzurum Cumhuriyet Başsavcısının düzenlemiş olduğu iddianamede 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ve Erzincan eski Başsavcısı hakkında düzenlenen iddianamede, Başsavcı, 3. Ordu Komutanının Alevi köyleriyle özel iletişim kurduğunu, onlara özel hizmet götürdüğünü, sanki bunun bir suçmuş gibi iddianameye taşıyor olması Anayasa’nın 10’uncu maddesine açıkça aykırılık teşkil etmiyor mu ve yine Başsavcının “suçlu” diye, “sanık” diye iddiada bulunduğu 3. Ordu Komutanı bugün 15 bin kişilik kuvvetle bir askerî tatbikat yapıyor. Bu çelişkiyi, ülkeyi içine düşürdüğünüz bu kaosu nasıl izah edeceksiniz, açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aslında, ben, biraz önce Anayasa Komisyonu Başkanına sorduğum soru tabii zaman yetmediği için şey edemedim fakat isterse o konuyu kendisiyle bir televizyonda tartışırım. Ben şimdi Egemen Bey’den bir şey soracağım.

Şimdi, Sayın Bakan, Tayyip Bey Amerika’ya gittiği zaman, Amerika Cumhurbaşkanıyla görüştüğü zaman maalesef oradaki elçileri almıyor, yalnız sizi yanına alıyor. Son görüşmesinde de ne görüşüldüyse birdenbire sizi Bakan tayin etti. Şimdi, dışarıya akseden şeylerde Obama Tayyip Bey’e ekonomik durumuyla ilgili özel birtakım sorular sormuş ve siz buna da vâkıf olduğunuz için sizi Bakan tayin etmiş. Acaba böyle bir şey var mıdır, yok mudur? Hakikaten Tayyip Bey’in servetiyle ilgili bir konuşma geçti mi, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gök...

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çok net bir şey soracağım: Ola ki Anayasa değişikliğini getirdiniz. Anayasa değişikliğinin referandumu sırasında, götürdüğünüzde, tek paket hâlinde mi oylayacaksınız, yani bu vatanın, bu milletin, bu insanların, bu yargının geleceğini karartan maddelerin yanına iyi olabilecek olan, sendikal özgürlükle şununla bununla alakalı birkaç tane güzel maddeyi sos olarak koyup tek maddede mi “evet”, “hayır” diyeceksiniz, yoksa yüreklilik gösterip iyileri ayrı, kötüleri ayrı bir anlam bütünlüğünde ayırıp ona göre mi “evet”, “hayır” diyeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Biraz önce bir hatip buradan sesleniyordu, ben de odamda izledim. Efendim, anayasal değişiklik yapılırken 2007 seçimlerinde şunu unutmuşlardı, yani burada bir konsensüs sağlandığını ve o süreç içerisinde kendi siyasi partilerinin de bulunduğunu unutmuştu ve şöyle diyordu: “Doğu ve Güneydoğu’ya uygulanan…” Yani orada “Doğu ve Güneydoğu” derken hâlen Kürt halkının ismini bile anmaktan korkanların nasıl bir demokrasi mücadelesi vereceklerini merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Gök burada konuşurken, “ABD’de bir Anayasa değişikliğiyle ilgili brifinge gidildi.” diye bir iddiada bulundu, ithamda bulundu ve benim de bu brifinge gidip gitmediğimi sordu.

Sayın Başkanım, ben daha evvel Amerika Birleşik Devletleri-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanlığı görevini yürütürken her sene birkaç defa Amerikan Kongresinde gündeme gelen sözde Ermeni soykırım iddialarıyla mücadele etmek için Meclis Başkanımızın ve Hükûmetin, o zamanki Bakanlar Kurulunun verdiği görevleri yerine getirmek kapsamında defalarca Amerika Birleşik Devletleri’ne gittim. Daha evvel de on yedi yıl o ülkede yaşadığım için, o ülkenin siyasileriyle şahsi ilişkiler kurabilme imkânım olduğu için, onları değerlendirerek ülkemizin lobi çalışmalarına katkıda bulunmak istedim. Şu anda nasıl Meclisimizin Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Mercan’ın Başkanlığında Amerika Dostluk Grubu Başkanı Sayın Kınıklıoğlu’nun da içerisinde bulunduğu, Başkan Yardımcısı Sayın Elekdağ’ın da içinde bulunduğu bir heyet, yarın Amerikan Kongresinin Dışişleri Komisyonunda gündeme gelme ihtimali yüksek olan Ermeni soykırım tasarısıyla mücadele etmek için nasıl canhıraş bir şekilde, hiçbir parti ayrımı yapmadan mücadele ediyorlarsa, aynı şekilde bir mücadeleyi ben de o zaman arkadaşlarımla birlikte yaptım.

İSA GÖK (Mersin) – Anayasa konusunda mı?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Hayır, Ermeni soykırım iddialarına cevap konusunda.

İSA GÖK (Mersin) – Ama ben Anayasa’yı sordum. Bizden önce Hollanda’yı anlattınız.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Amerika Birleşik Devletleri’nde Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’yla ilgili hiçbir çalışma içerisinde ben bulunmadığım gibi bulunan kimseyi de ben tanımıyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tamam, bunu söyle!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Siz birtakım haberlerin etkisi altında kalmış olabilirsiniz ama böyle bir şey yoktur.

İSA GÖK (Mersin) – “Tasarıyı hazırladık.” Hocanızın kendi beyanı bu.

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen dinleyelim.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Köse, şimdi bir iddianameyle ilgili bir soru sordu. Dedi ki: “Oradaki, işte, bir komutanımız Alevi köylerine hizmet götürdüğü sanki suçmuş gibi gösterilerek iddianameyle ilgili ne düşünüyorsunuz?”

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – İddianamede geçiyor.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Şimdi, ben de daha evvel bunu cevaplandırmıştım, herhâlde duyamadılar, bir kez daha söyleyeyim: Cumhuriyet tarihinde ilk defa, ders kitaplarına Alevilikle ilgili bilgileri koyan bir Hükûmetin üyesi olmaktan onur duyuyorum. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Alevi vatandaşlarıyla muharrem ayı iftarında onların kederini paylaşarak...

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, iddianameye cevap ver, iddianameye!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Oraya geleceğim, geleceğim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı şeyi söyleyip duruyorsun, ayıp!

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen...

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – …aynı sofrayı paylaşan bir Başbakanının Hükûmetinin üyesi olmaktan onur duyuyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İddianame burada, soru da açık. İki defa sordum, cevap vermiyorsun.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – İddianameye geleceğiz, geleceğiz, sabret.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne zaman geleceksiniz?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Dur, geliyoruz. Sabret, sabret!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Soruyorum: Bu iddianame suç mu, değil mi; Anayasa’ya aykırı mı, değil mi?

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen...

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Atatürk’ten, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ten bu yana ilk defa, bir cemevine giden bir Cumhurbaşkanını desteklemiş olmaktan büyük onur duyuyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hâlâ Alevilere yaptıklarınızdan bahsediyorsunuz. Ayıp be!

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen...

Sayın Bakanım... Arkadaşlar...

Sayın Bakanım... Sayın Bakanım... Sayın Bakanım...

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Alevi kardeşlerimizin sıkıntılarını, Alevi vatandaşlarımızın hassasiyetlerini buradan istismar etme çabalarını da ayıplıyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Asıl sen istismar ediyorsun be!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bunları söyledikten sonra, şimdi, bu Cumhuriyet Başsavcısının iddianamesine yazdığı konuya gelelim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Evet, lütfen. Çok şükür!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Cumhuriyet Başsavcısının iddianamesinde yer alan konularla ilgili yorum yapmak ne benim haddimdir ne sizin haddinizdir. Burası Türkiye Cumhuriyeti’nin yasama kurumudur, yargı kurumu değil. Hatları karıştırmayın. Bu ülkede yargı yasamanın işini yapmaya kalkarsa, yasama da yargının işini yapmaya kalkarsa işte o zaman memlekette sıkıntı olur.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Anayasa’yı ihlal ettiriyorsunuz, Anayasa’yı Sayın Bakan. Ortada ne Anayasa kaldı ne yasa kaldı, sayende!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bu mahkeme iddianamesiyle ilgili karar vermesi gereken hâkim kararını vermiştir, iddianameyi kabul etmiştir. Orada bir yargı kararı vardır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – “Suçlu” dediği komutan hâlâ bugün görevde, gereğini yap.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bırakın yargı bağımsız kalsın. Yargıya baskı yapmayın, alışkanlıklarınızdan lütfen vazgeçin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Komutan suçluysa komutan hakkında gereğini yap, savcı suçluysa savcı hakkında gereğini yap. Lafazanlık yapma!

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Siz böyle baskı yaptığınız sürece ben Türkiye’yi Avrupa Birliği standartlarına yükseltmekte çok sıkıntı yaşarım. Bunu Avrupalılara anlatamam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Lafazanlık yapma, gereğini yap, iktidarsınız!

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Avrupalılar, siz siyasilerin işinize geldiği zaman yargı mensuplarına sahip çıkıp, işinize geldiği zaman da onları eleştirmenizi anlamakta zorlanıyorlar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı şeyi sen yapıyorsun, aynı şeyi siz yapıyorsunuz.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Lütfen, böyle yapıp ülkemizin imajına zarar vermeyin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Başbakan yaptığı için zorlanıyorsunuz.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Kamer Genç bir ithamda bulundu. Sayın Genç, sizin ithamlarınıza aslında cevap bile vermemek lazım ama bu Meclisin yüce üyelerinin hatırına ben çok açık ve net bir şey söyleyeyim: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dört buçuk yıl danışmanlığını, iki yıl partisinin Genel Başkan Yardımcılığını yaptıktan sonra Bakanlar Kurulu üyesi olmuş bir kişiyim. Ben geldiğim konuma öyle paraşütle gelmedim. On yedi yıl yurt dışında ülkemin lobiciliğini yaptıktan sonra geldim ülkeme, siyasete girdim, önce milletvekili oldum, sonra partimin Genel Başkanının ve Başbakanın danışmanı oldum, daha sonra Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyesi oldum, ondan sonra MYK üyesi oldum, Genel Başkan Yardımcısı oldum, ondan sonra da Bakanlık görevi verildi, onu da gücümün yettiği kadar yapmaya çalışıyorum. Ama bütün bu süre zarfında, sekiz yıldır siyasette bulunduğum süre zarfında Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın çalışma arkadaşı olmaktan büyük onur duydum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!]) Onun bütün toplantılarında sadece ülkemizin ve milletimizin çıkarlarını koruduğuna şahit oldum. Hiçbir yerde, hiçbir zaman kendi şahsi çıkarları veyahut da herhangi bir şahsın çıkarları için bir girişimde bulunmadığı gibi, hiçbir şekilde birinden bir talepte bulunmadığına şahit oldum. Tek talebi olmuştur, milletimizin refahı, ülkemizin kalkınması, bu ülkenin gerçekten adalete ve kalkınmaya kavuşması. Onun için, bu ithamlarınızı çok ayıp karşıladığımı özellikle vurgulamak istiyorum ama sizden de bunun dışında bir şey bekleyemeyeceğimizi artık öğrendik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım… Lütfen arkadaşlar…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Gök “Referandum sırasında bir tek oylamama mı olacak yoksa her madde için ayrı ayrı oylama mı olacak?” diye sordu.

İSA GÖK (Mersin) – Konu birliği, iyi anlamamışsın.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Yani “Tek paket mi yoksa her farklı şey için ayrı bir oylama mı olur?” diye sordu.

Arkadaşlar, biz referanduma giderken Anayasa’yı değiştirmek için gideceğiz. Anayasa’yı değiştirecek olan Meclistir, sizsiniz. Burada onun kararını hep beraber verelim. Gelin, burada Anayasa değişikliğini de beraber geçirelim, referanduma bile gitmemize gerek kalmaz. Gidilecekse de hangi ölçüde gidileceğine bu Meclis karar verecektir, bunu Hükûmetin bir üyesi olarak ben niye cevaplandırayım. Ona ben karar vermeyeceğim, siz karar vereceksiniz, Türk milletinin yüce temsilcileri karar verecekler. Onun için, burada, böyle, istismar yapıp insanların kafasını karıştırmanın bir anlamı yok.

Sayın Sakık’ın da yorumuna bir cevap vermek istiyorum. Sayın Sakık’ın, Sayın Kaplan’ın bugün yaptığı açıklamaların çok anlamlı olduğuna ben de inanıyorum. Ben de Türkiye’nin güneydoğusunda doğmuş, o bölgenin insanı olan bir kişi olarak bu ülkenin Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i, Laz’ı Alevi’si Sünni’si, askeri, sivili, genci, yaşlısı, kadını, erkeği artık birbirimizle uğraşmaktansa ortak paydalarımızda kenetlenmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden, bütün milletvekillerimizin Türkiye’ye yakışır yasaları değiştirmek için, Anayasa’yı değiştirmek için iş birliği yapmasını ümit ettiğimi belirterek saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 462 Sıra Sayılı yasa teklifinin 3. maddesindeki “Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Adalet Bakanı” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                     Kamer Genç                             Tayfun İçli                             Vahap Seçer

                         Tunceli                                  Eskişehir                                  Mersin

                                      Metin Arifağaoğlu                      Yaşar Ağyüz

                                                Artvin                                  Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 462 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde verdiğim önergeyle ilgili görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, sabahtan beri burada çok şeyler dinledik. Tabii, beş dakikalık bir zaman içinde bir şey söyleyemezsiniz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aklın yolu birdir, eğer akıllı olanlar varsa onların aklının yolu da birdir. Şimdi, eğer demokratikleşmek istiyorsanız, evvela şu barajları bir indirin. Şimdi, çıktınız, AKP’liler dediniz ki, “barış ve kardeşlik projesini getirdik.” Peki “barış ve kardeşlik projesi”ni getirdikten sonra Doğu ve Güneydoğu’da o kadar belediye başkanını kelepçelerle tek sıra hâlinde mahkemelere getirmek, barış ve kardeşlik konusu mudur? Bilakis, o konuya darbe vurdunuz. (BDP sıralarından alkışlar) Yani, şimdi, söylediğiniz şeylere siz hiç riayet etmiyorsunuz.

Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar, eğer bir ülkede ciddi bir sıkıntı varsa, o ülkenin insanları, parlamentoları rizikoyu göze alır, gerekirse belirli bir problemin çözümü için hukuku bile askıya alır. Mesela, Habur konusunda yapılan eleştirileri ben şahsen çok fazla da yerinde görmüyorum. Neden yerinde görmüyorum? Eğer, o tür olaylar silahlı eylemleri sonlandıracaksa, belli bir süre için bu gibi uygulamaları yaparak o silah taşıyan insanları getirelim, silahı bırakırlarsa… Burada memleketin menfaati var. Amaç nedir? Amaç, yeni kan dökülmesini önlemektir. (BDP sıralarından alkışlar) Devlet yönetiminde sorumlu olan kişiler, sorumluluk alan kişiler gerektiği zaman rizikoyu göze alır, problemini çözer ve onun sonucuna da katlanır. Devlet adamlığının vasfı budur. Böyle olmadan, şimdi çıkıp da burada… Ben sabahtan beri dinliyorum.

Bakın değerli arkadaşlarım, şimdi, ben 1980’den beri bu Meclisteyim, gördüğüm olay şu: Birileri çıkıyor hep yani böyle, işte kimisi darbelere vuruyor, kimisi işte partilere vuruyor, işte o Danışma Meclisinde de ondan önceki partileri kötülüyorlardı, siz de biliyorsunuz. Yani şimdi mesele şu: Mesele, biz ne yapıyoruz? Biz bu memleketi hakikaten sağlıklı yönetebiliyor muyuz? Bir adım ileriye götürebiliyor muyuz? Türkiye Cumhuriyeti devletine bir itibar kazandırabiliyor muyuz? Bu memleketin kaynaklarını en iyi şekilde kullanabiliyor muyuz? Bu memlekette işsizliği halledebiliyor muyuz? Bu memlekette yapılan soygunları cezalandırabiliyor muyuz? Bütün mesele bu. Bütün mesele, bu memleketi sağlıklı yönetebiliyor muyuz? Burada bizim meselelerin üzerine gitmemiz lazım.

Şimdi, burada, bir Anayasa değişikliğini getirecekseniz, bir getirin bakalım neyi getireceksiniz, evvela onun üzerinde konuşalım. Şimdi havanda su dövüyoruz.

Ben size bir eşek meselesini anlatayım arkadaşlar. Şimdi, kervanın birinde bir deve ile bir eşek çok zayıflamış. Kervancı “Bunları bir dağa bırakalım, gitsin.” demiş. Gelmişler, bir yerde dağa bırakmışlar o eşekle deveyi. Bir süre sonra, eşekle deve dağda yemiş, içmiş, semirmiş. Bir gün o yoldan geçerken yine bir gürültü kopmuş, çok gürültü kopunca, eşek “Ben anıracağım.” demiş. Deve demiş ki: “Anırma, bak, bizim yerimiz rahat, anırmaya gerek yok, burada güzel güzel geçinip gidiyoruz.” “Yok, anıracağım.” demiş. “Peki.” Anırınca, bu defa, gelmişler, bakmışlar ki böyle semirmiş eşekle bir deve orada. Almışlar deveyle eşeği götürmüşler, eşeğin sırtına palansız yük yüklemişler, devenin de sırtına yük yüklemişler. Bir süre sonra, eşek bakmış ki yükü taşıyacak durumda değil. “Bu eşek bu yükü taşımıyor. Ne yapalım? Bu eşeği devenin sırtına bindirelim.” demişler. Onu da bindirmişler fakat deve de bir yarın başına gelince “Vallahi benim canım oynamak istiyor. Ne yapalım?” demiş. Eşek “Ya, oynama, bizi tehlikeye atarsın.” demiş. “Yok, ben oynayacağım.” demiş. Oynayınca, deveyle eşek yardan düşmüşler. Aşağı gidince eşek sormuş: “Ne yaptık biz?” “Ya, sen anırdın gereksiz yere, ben de gereksiz yere oynadım, işte bu hâle geldik.” Bundan herkesin kendisine bir ders alması lazım. Bakın, bu memleket elden gidiyor, bu memlekette çok ciddi sıkıntılar yaratıyorsunuz. Bu memleketi ciddi ciddi yönetseniz, 340 milletvekilisiniz, bu memlekette…

Bakın, sabahtan beri burada birtakım şeyler söyleniyor. Yahu Allah rızası için, sizin İktidarınız zamanında, sizin belirli makamlara getirdiğiniz insanlar doğru dürüst bir atama yaptılar mı? Sol düşünceli insanların hepsini ezdiler. İmtihanlara giriyor, hâkimlik imtihanına giriyor, savcılık imtihanına giriyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – …ve bu insanlar yazılıda en büyük puanları aldıkları hâlde, gidiyorlar… En fazla mağdur olan bizim Tuncelililer. “Neresi memleketin?” “Tunceli” “Git kardeşim, bizim seninle işimiz yok.” diyorlar. Bunları defalarca burada dile getirdim. Onun için, değerli milletvekilleri, bakın, bu memleket hepimizin memleketi. Bu kürsüden çok gelen giden oldu.

Geçen, Kandil gecesiydi, hiç olmazsa o gün… Hasip Bey çıktı, burada bir konuşma yaptı, ben de bir on dakika konuşmak istedim, konuşmalarımı kestiniz. O gün o kanunu çıkarmanız lazımdı -sırf beni konuşturmamak için- karar yeter sayısı da yoktu, Meclis Başkan Vekili de sizden yanaydı. Hâlbuki benim gönlüm de istiyordu ki o gün, hakikaten o günün anlamına uygun bir konuşma yapayım çünkü ben yılların deneyimini taşıyan bir insanım. Sizin icraatlarınıza karşı bir saygı duymadığım için ben burada gerçek anlamda kendi düşüncelerimi söylemek istemiyorum çünkü neden söylemek istemiyorum? Siz o düşüncede insanlar olmadığınız için -iktidar grubu- onun için böyle hareket ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, burada, bu memleket hepimizin. Burada bir yerde birleşmemiz lazım ama maalesef sizin işte çoğunluğunuz var, işte böyle gülüyorsunuz, hâlbuki ağlanacak hâlimize gülüyoruz. Ben burada gülünecek şeyler söylemiyorum.

Bakın, bu memlekette… İşte, sabahtan beri havanda su dövüyoruz. Şimdi, Bekir Bey çıkmış, kasaba avukatlığından gelmiş, bana Anayasa dersi veriyor. Böyle şey olmaz ki ya. Kardeşim, sen bunları bilmiyorsun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sen kasaba avukatlığı bile yapamazsın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam, kasaba avukatları içinde çok kaliteli insanlarımız var. Hukuk bilgisi karşısında saygı duyduğumuz şeyler var ama…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sende hukukun “h”si yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – …Bekir Bey’in orada çıkıp da bize Anayasa dersi vermesi yakışmıyor çünkü…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Seni kim Danışma Meclisi üyesi yaptı Meclise? Seni Danışma Meclisi üyesi yapan kim?

KAMER GENÇ (Devamla) – …doğru şeyler söylemiyor arkadaşlar. Onun için, bilgiyi bilgi sahibinden öğrenmek lazım ama herkes çıkıyor burada kendi yetkisi, bilgisi, kabiliyeti içinde olmayan konuları burada dile getiriyor.

BAŞKAN – Sayın Genç…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Cevap ver, cevap.

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, burada deneyime, bilgiye bir saygı duymamız lazım.

Bu huyunuz devam edebilir ama şunu bilesiniz ki yakında seçime gidiyoruz, o seçimden sonra bu sıralarda sizin olmayacağınız kesin.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Genç, bakınız, siz de söylediniz, Cumhuriyet Halk Partisi sıralarında, Milliyetçi Hareket Partisi sıralarında, AK PARTİ sıralarında da illerden, ilçelerden gelmiş olan avukat arkadaşlarımız var yani “Kasabadan gelmiş bir avukat.” sözü hepimizin gönlünü incitir. Öncelikle, avukat arkadaşların doğrusu bu hususu sükûnetle karşılamaları benim de garibime gitti. Onu da takdirlerinize sunarım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oyunun rengini belirtmek üzere, lehte Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 462 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin oylanmasından önce, 86’ncı maddeye göre oyumun rengini belirtmek üzere, önergelerimin işleme girmeyeceği hesabıyla, daha önce de aleyhte söz alan arkadaşımız olduğu için, lehte söz aldım.

Tabii ki bence, bu kanunla referandumun altmış gün içinde yapılmasında bir sakınca yok çünkü aslında, hakikaten, yüz yirmi gün, devamlı, halkın bu konularla ilgilenmesi ülkede birtakım sıkıntılar da yaratabilir ama bence yine de altmış gün az çünkü bugün, iktidar partisinin elinde bir güç var. Bakın, şimdi, Tayyip Bey konuşmaya başladığı zaman, bütün televizyonlar yayını kesiyor, Tayyip Bey konuşuyor. Şimdi, dünyanın hiçbir tarafında böyle bir şey yok. Bakın, ben bir televizyon programına çıktım, Tayyip Bey’le, Cemil Çiçek’le ilgili birtakım olayları dile getirdim. Dile getirdiğim olaylardan birisi şu: Efendim, Cemil Çiçek’in damadı TOKİ’den bir iş almış 1 trilyon 800 milyar liraya, 300 milyar liraya birisine vermiş ve 1,5 trilyonu cebine koymuş. Söylediğim olay şu, yine Tayyip Bey ile ilgili söyledim: İşte bu -biliyorsunuz- iki bankadan 750 milyon dolar aldı, kendi damadının başında bulunduğu şirkete…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Bu kanunla alakalı ne diyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika canım, sen ne sabırsızlanıyorsun, olaya geleceğim.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sabah akşam konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, o 750 milyon lirayı getirip de kendi damadının şirketine vermesi konusunu dile getirdim.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Bu Meclisle dalga mı geçiyorsun sen?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca da Deniz Feneri meselesini dile getirdim. Deniz Fenerinde arkadaşlar yayın yasağı getirmişler. Ben dedim ki: “Niye yayın yasağı getiriyorsun?”

Ya, arkadaşlar, şimdi, bu Deniz Feneri olayından dolayı Almanya’daki Frankfurt Vakıflar Bankasından 1 milyon 700 bin euro alınmış. Bu 1 milyon 750 bin euronun 400 bin eurosu Tayyip Bey’in oğlunun bacanağının hesabına gönderilmiş, 400 bin eurosu. Yani işte, Haliç Limitet Şirketi hesabına gönderilmiş. Yani TV8’de konuştum ben bunu, dedim ki: “Ya, acaba, bu 400 bin euro ne amaçla Frankfurt’taki Vakıflar Bankası şubesinden alınmış da Tayyip Bey’in oğlunun bacanağının Haliç Limitet Şirketi hesabına gönderilmiş? Bunu bana izah etsinler.” Yani bunu birkaç defa söyledim.

Şimdi, hani diyorsunuz ya: “Meclis seçsin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu.” Meclisin seçtiği bir RTÜK var.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Seni Danışma Meclisine nasıl seçtiler?

KAMER GENÇ (Devamla) –  Bakın, RTÜK ne yapmış? Hemen, benim bu konuşmamdan dolayı tutmuş TV8’e ceza vermiş.

Sayın milletvekilleri, bir milletvekili, bir vatandaş bir televizyon kanalına çıkar da oradaki olayları dile getirirse, hem de gerçek olan olayları dile getirirse Tayyip Bey’den korkan o RTÜK üyeleri hemen oraya ceza verir mi? İşte sizin yaptığınız, seçtiğiniz kurumların, AKP’nin seçtiği ve tarafsız olması gereken kurumların uygulamaları ortada. Yani tamamen Tayyip Bey’in gözüne girmek için “Aman ben ne yaparım!” diye… Böyle bir ceza verilir mi? Peki, şimdi o cezayı televizyon kanalına verdiğin zaman yarın hangi televizyon kanalı beni kanalına çıkarır? Çünkü ben bu AKP İktidarı zamanında yapılan birtakım soygunları, keyfîlikleri dile getiriyorum, ihale yolsuzluklarını dile getiriyorum.

Geçenlerde burada mesela, TOKİ Kanunu çıktı. TOKİ Kanunu çıkınca benim Çemişgezek ilçemizde 100 metrekarelik bir inşaatı 162 milyar liraya yapıyorlar. Ben burada dile getirince müteahhit gitmiş, oradaki işçileri kovmuş “Kamer Genç sizin aleyhinize konuştu.” demiş. Yahu ben niye aleyhine konuştum?

AHMET YENİ (Samsun) – Aleyhinde konuştun tabii.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben diyorum ki arkadaş, sen benim ilimde 162 milyar liraya TOKİ olarak bir ev yapamazsın, o vatandaşlar bu parayı vermez. Hâlbuki Çemişgezek merkezinde de 50 milyara yapıyorsunuz, onu da 50 milyara yap.

AHMET YENİ (Samsun) – İşçilerin ekmeğiyle oynadın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, o vatandaşlara kazık atma çünkü senin ihale verdiğin kişi, ondan sonra, senin Küçükçekmece Belediye Meclis Üyesi. Dolayısıyla, 6-7 trilyon liraya mal olan bir inşaatı sen 16 trilyon 250 milyara mal ediyorsun. E bu günah değil mi arkadaşlar? Bu günah diyorum. Bunları söylediğimiz zaman milletin hoşuna gitmiyor. Dolayısıyla, sizden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, süreniz tekrar başladı, bakın süre uzatıldı. Şimdi, kanunun görüşülmesi için çok az bir zaman kaldı, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bunları dile getirmek bizim parlamenterlik görevimiz sayın milletvekilleri. Yarın siz de bunları… Yarın siz muhalefete düştükten sonra zaten bu sıralara da gelmezsiniz çünkü çok keyfî ve inanınız, halk nazarında… Ben halkın içindeyim her gün, sizinle ilgili o kadar çok övücü laflar söylüyorlar ki şimdi ben bunları burada söylemeyeyim ama sizi yarına seçimde sandığa gömerler, hiç merak etmeyin.

Saygılar sunuyorum.

Ben çekimser oy veriyorum, kabul vermiyorum efendim.

BAŞKAN – Oyunuzun rengini belirtmek üzere lehte almıştınız, onu kamuoyunun takdirine…

Evet, saygıdeğer arkadaşlarım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen…

Bir arkadaşımız daha oyunun rengini belirtmek üzere konuşma yapacak. O bakımdan, zamanımız az kaldı.

Teklifin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart.

Buyurun efendim.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince teklifin tümü üzerinde ne yönde oy kullanacağımı ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu teklife neden karşıyım? Bunu hemen ana başlıklarla ifade etmek istiyorum. Çünkü siyasi iktidarın gündeminde dokunulmazlıklar ve geçici 15’inci madde düzenlemesi yok; seçim barajı yok; Siyasi Partiler Yasası yok; başbakan ve cumhurbaşkanının görev, yetki ve sorumluluklarıyla ilgili bir çalışma yok; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yargı tabanlı olarak yeniden oluşturulmasına dair bir çalışma yok; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun idari ve mali özerkliğinin sağlanmasına dair bir çalışma yok; yine, adalet müfettişliği kurumunun adalet bakanının emrinden çıkarılmasına dair bir çalışma yok; keza, bununla bağlantılı olarak bütüncül bir şekilde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve YAŞ kararlarının yargı denetimine tabi tutulmasına dair bir bütüncül çalışma yok. Yine, askerî ve sivil yargının ayrımının objektif ve evrensel ölçülere uygun bir şekilde yapılmasına dair hiçbir çalışmanın olmadığını görüyoruz; keza, adli kolluk çalışmasının yapıldığına dair hiçbir öneri ve çalışmanın olmadığını biliyoruz; toplu sözleşme ve genel grev hakkının düzenlenmesine dair hiçbir çalışmanın olmadığını biliyoruz; yine, sendikal haklara dair, örgütlenme özgürlüğüne dair bir çalışmanın olmadığını biliyoruz; bağlantılı olarak, Adli Tıp Kurumunun özerkliğinin sağlanmasına dair hiçbir çalışmanın olmadığını biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, 1982 Anayasası’nın yarattığı en büyük tahribat şudur: 1982 Anayasası yargıyı ve yargıcı bürokratlaştırmıştır. Bu noktada, yapılan bu tahribata rağmen, yargı, kendi kazanımlarıyla yargı hizmetlerini vermeye çalışmıştır. Ancak siyasi iktidarın bu yapısal zorlukları, yapısal zorlukların yarattığı bu engelleri gidermesi gerekirken, siyasi iktidarın bu yapısal zorlukları kalıcı hâle getirdiğini ve kurumsal hâle getirdiğini, bütün gayretinin bu yöne yönelik olduğunu görüyoruz. Bu teklif ile yargıya yönelik bu yapının kalıcı ve kurumsal hâle getirilmesinin altyapısının ön düzenlemesinin yapılmak istenildiğini görüyoruz değerli milletvekilleri.

Tüm bu sebeplerle, bu düzenlemeler konusunda, anayasal düzenlemeler konusunda ve anayasal düzenlemelerin esasını teşkil edecek ön düzenlemeler konusunda siyasi iktidar güven vermediği için, toplumsal uzlaşmayı önemsemediği için bu teklife karşı olduğumu beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 4 Mart 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Size ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 20.02