DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 64
74üncü Birleşim
17 Mart 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I .- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II .- GELEN KÂĞITLAR
III
.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengizin, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Muğla
Milletvekili Gürol Erginin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bazı uygulamalarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Elâzığ
Milletvekili Mehmet Necati Çetinkayanın, 8 Mart 2010 tarihinde
Elâzığda meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü
ve Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, 8 Mart 2010 tarihinde
Elâzığda meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü
ve Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
2.-
Elâzığ Milletvekili Faruk Septioğlunun, 8 Mart 2010 tarihinde
Elâzığda meydana gelen depreme ilişkin açıklaması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
3.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
4.- Bingöl
Milletvekili Kâzım Ataoğlunun, 8 Mart 2010 tarihinde
Elâzığda meydana gelen depreme ilişkin açıklaması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
5.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
6.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısının temel kanun olduğuna dair gündemde bir
açıklama bulunmadığından, temel kanun olarak
görüşülemeyeceğine ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
eczacıların sorunları ile ilaç sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/623)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, Kastamonu ilinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/624)
3.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, camilerin ve din
görevlilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/625)
4.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Bengi
Yıldız ve Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın,
Mıhellemilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/626)
B) Tezkereler
1.- Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanlığının,
(1/821) esas numaralı Maden Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, İç Tüzükün
34üncü maddesi uyarınca kendi komis-yonlarında görüşülmesinin
temini için gereğinin yapılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1123)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahinin, beraberinde bir
Parlamento heyetiyle, Fas Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı
Mustafa Mansourinin vaki davetine icabetle Fasa, resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1124)
3.- Türkiye Büyük
Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Rusya Federasyonu Federal Meclisi
Tarım ve Gıda Politikası ve Balık Kompleksi Komisyonunun
vaki davetine icabetle Rusya Federasyonuna resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1125)
VI.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan
Haklarını İnceleme ve Anayasa Komisyonlarında açık
bulunan üyeliklere seçim
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı:
473)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepenin, Yargıtayda boş
bulunan üyeliklere seçim yapılmasına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/11691)
2.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Abdullah Öcalanın avukatlarıyla
görüştürülmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/11692)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, denetim ve yönetim kurullarında
görevli personele ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı (7/11783)
4.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, sağlık sorunları bulunan bir
tutuklunun tahliyesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/11813)
5.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, kiralanan binalara,
sağlıkevlerine ve bir beldeye yapılan hastaneye ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
(7/11842)
6.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, saha koordinatörlerine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/11844)
7.- Antalya
Milletvekili Atila Emekin, Yüksek Seçim Kurulunun kullandığı
bilgisayar işletim sistemine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/11873)
8.-
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanakın, bir tutuklunun
sağlık sorununa ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/11876)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Yargıtaydaki boş üyeliklere ve
çalışma şartlarına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/11877)
10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, bir köye ebe atanmasına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/11931)
11.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahandaki sağlık hizmet-lerinin
yeterliliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı (7/11940)
12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir sağlık ocağındaki
doktor eksikliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı (7/11941)
13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir köydeki sağlık personeli
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı (7/11942)
14.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okayın, hâkim ve savcılar hakkında
kişisel suç kapsamında işlem yapılmasına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/11980)
15.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, SEÇSİS Projesinin işletim
sistemine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/12055)
16.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir hükümlünün tedavisine ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/12254)
17.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, kadın seçmen sayılarına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı
(7/12351)
18.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, yerel yönetim seçim-lerindeki kadın
adaylara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/12353)
19.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir cezaevinde
yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/12428)
20.- Samsun
Milletvekili Suat Binicinin, yapılması planlanan bir yarı
açık cezaevine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/12429)
21.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa OSBdeki faaliyetlere
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün cevabı
(7/12627)
22.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, TRTnin bazı imkânlarının
usulsüz kullandırıldığı iddialarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/12803)
23.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, TRTnin
açılması planlanan Arapça yayın yapacak kanalına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/12821)
24.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Türk alfabesinde bulunmayan harflerin TRT
yayınlarında kullanılmasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/12832)
25.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, TRTnin İstanbul Tepebaşındaki
stüdyolarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/12833)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak üç oturum yaptı.
Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış, 14 Mart Tıp Bayramına,
Van Milletvekili
Kerem Altun, öğretmen okullarının 162nci kuruluş yıl
dönümüne,
Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal, insan haklarındaki gelişmelere,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Hakkâri
Milletvekili Rüstem Zeydan,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse,
14 Mart Tıp
Bayramına;
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, 16 Mart 1978de 7 üniversite
öğrencisinin öldürülüşünün yıl dönümüne ve tüm faili meçhul
olayların aydınlatılması gerektiğine;
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Osmanlı Sadrazamı Mehmet Talât
Paşanın Almanyada öldürülüşünün 89uncu yıl dönümüne;
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Ordu Milletvekili
Enver Yılmazın, Anayasa Komisyonundan istifa ettiğine
ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın (6/1710) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü
sorunun geri verildiği bildirildi.
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Batı Trakya
Türklerinin sorunlarının (10/619);
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin:
Engellilerin
sorunlarının (10/620),
Iğdırdaki
hava kirliliği sorununun (10/621),
Millî Eğitim
Bakanlığının esnek istihdam politikalarının yol açtığı
sorunların (10/622);
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanun
Tasarısı ile 484, 436, 453, 359, 360, 356 ve 378 sıra sayılı
uluslararası sözleşmelerin bu kısmın 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10
ve 11inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 473 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildi.
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Kars İli Susuz İlçesinin
Adının Cilavuz Olarak Değiştirilmesi ile İlgili Kanun
Teklifinin (2/362) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmedi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının:
1inci
sırasında bulunan (6/876),
6ncı (6/999),
9uncu
(6/1008),
10uncu sırasında bulunan
(6/1009),
11inci
(6/1013),
14üncü
(6/1034),
23üncü
(6/1060),
24üncü
(6/1063),
25inci
(6/1065),
27nci
(6/1072),
37nci
(6/1098),
38inci
(6/1099),
41inci
(6/1111),
44üncü
(6/1119)
49uncu
(6/1135),
51inci
(6/1138),
52nci
(6/1139)
56ncı
(6/1143),
373üncü
(6/1656),
404üncü
(6/1692),
405inci
(6/1693),
419uncu
(6/1705),
446ncı
(6/1735),
537nci
(6/1827),
599uncu
(6/1890),
Esas
numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı Faruk Çelik cevap verdi; soru
sahiplerinden Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü, Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın ve Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt de cevaplara
karşı görüşlerini açıkladı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
4üncü
sırasına alınan ve İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesi kabul edilen, Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı ile
Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,
Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporlarının (1/789) (S. Sayısı: 473),
12nci sırasına
alınan, Milletlerarası İmar ve Kalkınma
Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/786) (S. Sayısı:
460),
23üncü
sırasına alınan, Uşak Milletvekili Nuri Uslunun; 6831
Sayılı Orman Kanununa Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları
Raporlarının (2/325) (S. Sayısı: 417),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
3üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/761) (S. Sayısı:
458) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, verilen aradan sonra
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
görüşmeleri ertelendi.
5inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovak
Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Askeri Mezarlık
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/803) (S. Sayısı: 484),
6ncı
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İçişleri
Bakanlığı ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti
İçişleri Bakanlığı Arasında Eğitim
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/398) (S. Sayısı: 436),
7nci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Umman
Sultanlığı Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli
Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/753) (S. Sayısı: 453),
8inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Romanya
Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/612) (S. Sayısı: 359),
9uncu
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya
Hükümeti Arasında Felaketlerin Sonuçlarının Önlenmesi,
Sınırlandırılması ve Hafifletilmesi Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/639) (S. Sayısı: 360),
10uncu
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığı ile Bulgaristan Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/418) (S.
Sayısı: 356),
11inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bulgaristan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Svilengrad-Kapıkule Demiryolu
Sınır Geçişi Faaliyetlerinin ve Kapıkule Sınır
Mübadele Garındaki Demiryolu Sınır Hizmetlerinin Düzenlenmesine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/419) (S. Sayısı: 378),
13üncü
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn
Krallığı Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu
Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/565) (S. Sayısı: 370),
14üncü
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Bahreyn
Krallığı Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/387) (S. Sayısı: 371),
15inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ve Tayland
Krallığı Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/316) (S. Sayısı: 372),
16ncı
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığı ile Fas Krallığı Adalet
Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/407) (S.
Sayısı: 376),
17nci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kosova
Öz-Yönetim Geçici Kurumları Adına Hareket Eden Birleşmiş
Milletler Kosova Geçici Yönetim Misyonu (UNMIK) Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/414) (S. Sayısı:
377),
18inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Suriye Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Orman ve Ormancılık
Araştırmaları Alanında Bilimsel ve Teknik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/687) (S. Sayısı: 379),
19uncu
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Guyana Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/344) (S. Sayısı:388),
20nci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Burkina Faso
Hükümeti Arasında Ticaretin Geliştirilmesi ve Ekonomik ve Teknik
İşbirliği Anlaşma Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/417) (S. Sayısı: 389),
21inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Laos
Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı: 390),
22nci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile MERCOSUR Arasında
Bir Serbest Ticaret Alanı Kurulmasına Yönelik Çerçeve
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/648) (S.
Sayısı: 391),
24üncü
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti
Hükümeti Arasında Sınai İhracatın Geliştirilmesi
Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/719) (S. Sayısı:432),
25inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti
Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/721) (S. Sayısı: 433),
Görüşmeleri
tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra kabul
edildi ve kanunlaştı.
17 Mart 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 20.02de son verildi.
|
|
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Fatih
METİN |
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
Bolu |
|
Bingöl |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 102
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Mart 2010 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin,
eczacıların sorunları ile ilaç sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/623) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.2.2010)
2.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 20 Milletvekilinin, Kastamonu İlinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/624) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.2.2010)
3.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 19 Milletvekilinin, camilerin ve din görevlilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/625) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.2.2010)
4.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Mıhellemilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/626) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.2.2010)
17 Mart 2010
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 74üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi
ve Şehitleri Anma Günü münasebetiyle söz isteyen Çanakkale Milletvekili
Mustafa Kemal Cengize aittir.
Buyurunuz Sayın Cengiz. (MHP sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Çanakkale Milletvekili Mustafa
Kemal Cengizin, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin
95inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale
Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümü nedeniyle söz aldım. Yüce
heyetinizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 Kasım
1914 günü dünyanın en büyük Haçlı donanması Çanakkale
Boğazına bütün gücüyle yüklenmiş, 19 Şubat 1915
itibarıyla Boğazın iki yakasına ateş kusmaya başlamıştı.
18 Mart 1915 günü küllerinden yeniden doğan Mehmetçik, dünyanın
hayranlıkla izlediği emperyalist armadayı Boğazın
serin sularına gömerek, dünya tarihine en görkemli bir deniz zaferini
altın harflerle yazdırmıştır.
Denizden ve karadan her yolu deneyen, hasta adamı boğmak
için hayasızca bir vahşeti Gelibolu sahnesinde oynamaya
çalışan medeni Batı sırtlan ordusu, mağrur ve kibirli
milletler, geri dönmeyi düşünmeyen kahraman Mehmetçik
karşısında tarihin tarif edemediği, destanların
yazamadığı, akılların çözemediği büyük bir
mağlubiyetin mümessili ve Çanakkale destanının küçük bir
figüranı olarak 14 Aralık 1915te geldikleri yoldan geri dönmenin
dayanılmaz çaresizliği içinde Gelibolu sahnesine kaçarak veda
etmişlerdir.
Aziz şehitlerimiz, sizler doksan beş yıl önce,
aynı vatan, aynı millet, aynı bayrak ve aynı inanç
uğruna vatanın beher köşesinden gelerek, yüce Türk milletinin
yekvücut olduğunda neler yapabildiğini ortaya koydunuz; kutsal vatan
toprağı Çanakkale cephesine, şehadet şerbetini,
koşarak, içmeye geldiniz, asla geri dönmeyi düşünmediniz.
O gün bu vatanı almaya, bu milleti boğmaya gelenler
bugün hâlâ bu hayallerinden vazgeçmiş değillerdir. Doksan beş
yıl önce Çanakkalede Dur yolcu diyerek geçirmediğin Haçlı
zihniyeti, yediği tokadı ve üzerimizdeki hayallerini unutmamış,
siyasi limanlarda, siyasi kararlarla yeni bir senaryonun peşine
düşmüşlerdir. İnsanlık onurunun, insanlık
medeniyetinin ve Yüce Yaratıcının asla kabul etmediği
insanlık suçlarını, ABDde Kızılderilileri kurutarak,
Afrikanın, Asyanın, Kafkasyanın, Balkanların ve hâlen
Irak halklarının öldürülmesine, milyonlarca mazlum ve masum
insanların neslinin soyunu ve sonunu katleden bu zihniyet, medeniyet ve
demokrasi şemsiyesi altında büyütülen tek dişi kalmış
canavar, bugün, siyasi parlamentolarda almış oldukları kararlar
ile de tarihi katletmişlerdir ve evlatlarımızı kendi
karanlık vicdanlarına hapsetmenin arzusuyla, kiniyle hâlâ üzerimize
gelmeye devam etmektedirler.
Aziz şehitlerimiz, artık görev bizde. Sizlere layık
olabilmek için, aynı ruhla mücadelemiz sonsuza kadar devam edecektir.
Yüce milletim, bugün, ülkemize ve milletimize, içeriden ve
dışarıdan destek bulan gizli senaryoların
kıskacında yeni roller biçilmekte ve yine Türk milletinin
başına çuvallar geçirilmeye çalışılmaktadır.
Destanlara sığmayan büyük ecdadın torunları olarak
yabancı başkentlerde yeniden düzenlenen tarihî senaryoların
günümüz versiyonu bu oyunları görüyoruz, anlıyoruz. Bu senaryolara
dün olduğu gibi bugün de teslim olmayacağız ve yine
başaracağız. Dün Çanakkalede, İnönüde,
Dumlupınarda, Sakaryada, 9 Eylül İzmirde aynı zihniyet,
aynı düşünce, bugün, şekil, renk, strateji
değiştirerek kullandığı maşalarla tarihî
emellerin peşinde koşmaya devam etmektedir. Nasıl ve ne
şekilde olursa olsun, hangi niyet ve taktikle üzerimize gelirlerse
gelsinler, hangi cüppeyi, hangi elbiseyi giyerlerse giysinler, yüce Türk
milleti, tarihimizi katledenleri, bunlara zemin hazırlayanları, bu
zillet karşısında sesini çıkarmayanları asla
affetmeyecektir. Bizler, yarın kaçacaklarla sizin yolunuzda savaşacaklar
arasında ince çizgiyi gören evlatlarınız ve
torunlarınız olarak sizlerin 1915te Çanakkale Boğazında
dünyaya haykırdığınız şu mısralarla bugün
biz de yüce çatı altından haykırıyoruz:
"Bütün dev silahların üstüme kan kussa,
Şurda tekbir sesleri birer birer hep sussa,
Değil müttefiklerin bütün dünya kudursa,
Bizlerden akan her damla sizlere şelaledir.
Geçemezsiniz beyler, bura Çanakkale'dir.
Denizi geçmek için toplansa da bütün cihan,
Koskoca gemiler üzerime gelse de yan yan,
Toplanın, toplanın, toplanın efendiler, bu
pınardan içilmez.
Yanlış kapıyı çaldınız,
yanlış kapıyı çaldınız beyler, Çanakkale
geçilmez! Çanakkale geçilmez! Çanakkale geçilmez!"
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Gündem dışı ikinci söz Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bazı uygulamaları
hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Gürol Ergine aittir.
Buyurunuz Sayın Ergin.
2.- Muğla Milletvekili Gürol
Erginin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bazı uygulamalarına ilişkin gündem dışı
konuşması
GÜROL ERGİN (Muğla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının kimi
uygulamaları üzerinde düşüncelerimi açıklamak için söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan
sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bizler için en etkili denetim
yollarından biri, dikkatimizi çeken, önemsediğimiz ve nedenini
öğrenmek istediğimiz konularda ilgili sayın bakanlara
yazılı soru önergesi yöneltmemizdir. Özellikle son dönemlerde soru
önergelerimize ilgili bakan yerine -eylem ya da işlemi- sorunun
muhatabı olan bürokratların verdikleri yanıtlarla
karşılaşıyoruz. Bu konuda sayın bakanların
İç Tüzükün amacına daha uygun davranması, bunu sağlamak
için de Meclis Başkanlığının konuya bir şekilde
müdahil olması gerekir.
Bu konuşmamda değineceğim bir diğer husus,
Sayın Mehmet Ali Şahinin Meclis Başkanı oluşundan bu
yana, yazılı soru önergelerimizin, İç Tüzükün 96 ve 97nci
maddelerine atıfta bulunan şablon yazılarla soru talebi
milletvekillerine geri gönderilmesidir.
Benim, 19 Ekim 2009da Başbakan Yardımcısı
Sayın Arınça, 13 Aralık 2009da Başbakan Sayın
Erdoğana, 23 Aralık 2009da Millî Savunma Bakanı Sayın
Gönüle, 3 Şubat 2010da Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Günaya
yönelttiğim yazılı soru önergelerimin tümü, hangi gerekçeyle
geri gönderildiği belirtilmeden ve yalnızca İç Tüzük
hükümlerinde belirtilen nitelikleri taşımadığından
biçimindeki soyut gerekçeyle geri çevrilmiştir.
Yazılı soru önergelerimin, aykırı olduğu
belirtilen 96ncı ve 97nci maddeler, sorunun, kısa, gerekçesiz,
kişisel görüş ileri sürülmeksizin, kişilik ve özel yaşama
ilişkin konuları içermeyecek ve istişari amacı olmayacak
şekilde olması gerektiğini hükme
bağlamıştır.
Benim, sözünü ettiğim dört soru önergem de İç Tüzükün
hükümlerine aykırılık taşımamaktadır. Sayın
Arınça yönelttiğim soru önergemde Türkiye'de tuzu kuru
olanların çocuklarının askerlik derdi yok. dediğini
anımsatarak, çocuğu askere gitmeyen ya da yirmi bir gün askerlik
yapan, toplumda belli adı olanları mı kastettiğini sordum.
Sayın Başbakana yönelttiğim soru önergemde, Sayın
Başbakanın Kimse bizimle milliyetçilik, cumhuriyetçilik
yarışına giremez. şeklindeki beyanatı üzerine
milliyetçilik, cumhuriyetçilik gibi temel ilkelerin değiştirilmesi
zamanının geldiği şeklindeki düşüncenin sahibi olan
Sayın Bakan Dinçerin Kabinede yer almasını nasıl açıkladığını
sordum. Sayın Bakan Gönüle yönelttiğim soru önergemde, Anayasa
Mahkemesinin ilgili kanunun kimi maddelerinin yürütmesini durdurmasından
sonra mayın temizleme işinde son durumun ne olduğunu ve Türk
Silahlı Kuvvetlerine koro hâlinde haksız ve hain saldırılar
yapılırken neden suskun kaldığını sordum.
Sayın Bakan Günaya ise Bu toprakların vatan olması için
Alparslanın, Kanuni Sultan Süleymanın, Fatihin
yaptıkları unutulmaz. dediniz. Mustafa Kemal Atatürkü anmanız
gerekmez miydi? diye sordum.
Bu sorularımın hiçbiri uzun değildi, hiçbiri
gerekçe taşımıyordu, hiçbiri kişisel görüş
içermiyordu, hiçbiri özel yaşama ilişkin değildi ve hiçbiri
istişari amaçlı değildi. Öyleyse niçin hepsi geri gönderildi?
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Sayın Başkanı, kendisini Sayın Başbakanın
uyarılarına muhatap kabul edebilir ve kendisinin Başkanlık
kürsüsünde bulunduğu sırada Sayın Başbakanın Meclisi
yönetmesine sessiz kalabilir ama ben, milletimi temsil etmek üzere
bulunduğum bu kutsal çatı altında denetim görevimin sudan
gerekçelerle, hatta gerekçe bile açıklanmadan şablon bir yazıyla
engellenmesini kabul etmem ve etmiyorum. Sorularıma yanıt istiyorum
ve Sayın Başkana sesleniyorum: Meclis Başkanı olarak
denetim görevi yapmamızı engellemekten vazgeçiniz, demokrasiyi
baltalamayınız. Soru yönelttiğimiz bakanlarınızın
zaten dokunulmazlıkları var, onları bir de siz koruma
zırhı altına almayınız, bırakınız
sayın bakanlar sorularımızı yanıtlasınlar.
Değineceğim üçüncü husus şudur
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) Sağ olun.
Yine son zamanlarda, kanun tasarı ve tekliflerinin asli
komisyonlara gönderilmesinde takdir yetkisi yanlış
kullanılmaktadır. Örneğin, Tarım
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı, içeriği itibarıyla ana komisyon olarak Plan ve
Bütçe Komisyonuna gönderilmesi gerekirken, bu yapılmamış, Plan
ve Bütçe Komisyonu tali komisyon olarak belirlenmiştir. Bununla da
yetinilmemiş, sözü edilen tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda hiç
görüşülmemiştir, Plan ve Bütçe Komisyonu baypas edilmiştir. Bu
davranışlar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarını engellediği gibi
saygınlığına da zarar vermektedir. Bu
yanlışlardan mutlaka vazgeçiniz.
Bu umudu taşıyor ve sözlerime son verirken, Sayın
Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu tekrar saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.
Gündem dışı üçüncü söz, Elâzığda meydana
gelen deprem hakkında söz isteyen Elâzığ Milletvekili Necati
Çetinkayaya aittir.
Buyurunuz Sayın Çetinkaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Elâzığ Milletvekili
Mehmet Necati Çetinkayanın, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığda
meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Elâzığ) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 8 Mart 2010
tarihinde saat 04.32 sıralarında merkez üssü ilimiz Karakoçan
Başyurt mevkisi olan 6 şiddetindeki deprem Kovancılar,
Karakoçan, Palu ilçelerimiz ve bağlı köylerimiz başta olmak
üzere geniş bir bölgede etkili olmuş, can ve mal kaybına
sebebiyet vermiştir. 42 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 137 vatandaşımız da maalesef
yaralanmıştır. Yaralılara Allahtan şifa, ölenlere de
Allahtan rahmet diliyorum, geride kalanlara da sabır niyaz ediyorum.
Depremden, bu bölgelerde yaşayan 10 binin üzerinde
vatandaşımız etkilenmiştir. Sabahın beş
buçuğunda Sayın Başbakanımızla telefon irtibatı
hemen kurduk ve Sayın Başbakanımız, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçek Bey, Sağlık
Bakanımız Recep Akdağ Bey, Devlet Bakanımız Cevdet
Yılmaz Bey ve Bayındırlık Bakanımız Mustafa Demir
Beyle birlikte bölgeye hemen hareket etmemizi
Kendi Başbakanlık
uçağını tahsis ettiler. İki saat sonra Sayın
Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçek Beyin
Başkanlığında bölgeye intikal ettik. Gitmeden önce il
valisi kriz masası oluşturmuştu ve anbean kendisiyle telefon
irtibatları sağladık ve Elâzığ Milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte ve 4 bakan
arkadaşımızla birlikte bölgeye gittiğimizde,
Kızılay, bütün kurtarma ve yardım faaliyetlerine iştirak
etmek üzere
8. Kolordu Komutanı Mustafa Korkut Özarslan Bey başta
olmak üzere, kendilerine hepinizin huzurunda şükranlarımı
sunuyorum, insanüstü gayret gösterdiler.
Sağlık Bakanlığımızın seyyar
ambulans helikopter ekipleri ve on sekiz tane tam donanımlı, ameliyat
yapabilecek derecede bütün teçhizatıyla, doktorlarıyla,
yardımcı sağlık personeliyle bölgeye intikal eden ambulans
ekipleri ve hemen her köyde sağlık ekiplerimiz hazır bir
vaziyette bekliyor.
DSİ, Köy Hizmetleri, Karayolları, bütün hepsi bölgede
kurtarma ve yardım faaliyetlerine iştirak etmek üzere intikal
etmişlerdi.
Hiçbir depremde bu kadar hızlı bir şekilde devletin
imkânlarının bölgeye intikal ettiği vaki değildi.
Hakikaten, huzurlarınızda bu kadar büyük bir imkânı bölgeye
seferber eden ve hiç olmazsa o vuku bulan depremde
acılarımızı dindirmek konusunda büyük gayret gösteren
Hükûmetimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum, başta
Sayın Başbakanımız olmak üzere tüm ilgililere
huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bölgeye perşembe günü de Sayın
Başbakanımız 6 bakan arkadaşlarımızla birlikte
intikal ettiler ve ölüm vuku bulan Okçular, Yukarıkanatlı,
Yukarıdemirci, Kayalık ve Göçmezler köylerine tek tek
uğrayıp oradaki vatandaşlarımıza geçmiş olsun
dileklerini söylediler. Beraberlerinde TOKİ Başkanı ve aynı
zamanda o bölgede etüt çalışmalarını en hızlı bir
şekilde gerçekleştirmek üzere bütün yetkililer oraya seferber oldu.
Yine, sağlam yer tespit edilerek, bölgede kısa zamanda
evlerin yapılması ve yeni köy ihdası, kurulması için
yetkililere talimat verdiler ve TOKİ Başkanına aynen şunu
söylediler: Ramazan Bayramıyla birlikte buradaki
vatandaşlarımız evlerine girmiş olacaklar. Bu kesin bir
talimattı ve dolayısıyla bu kadar büyük gayret ve
çabalarından dolayı Sayın Başbakanımıza
huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum, bütün arkadaşlarım
ve ilimdeki bütün hemşehrilerimiz adına.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ayrıyeten, bölgede bir hafta süreyle hiç ayrılmadan
bizimle beraber bütün köyleri dolaşan ve dolayısıyla bizzat emrindeki
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanını da
beraber getirerek, onlara kısa zamanda gereken araç ve gerecin temin
edilerek bölgede bütün yaraların sarılması konusunda talimat
veren Değerli Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçeke
huzurlarınızda teşekkürü bir borç biliyorum ve inanıyorum
ki 10 binin üzerinde, zarar gören, bu bölgede yaşayan
insanlarımız, bu kısa zamanda yeniden yapılanma
neticesinde, en modern bir şekilde, depreme en dayanıklı şekilde
yapılan köylerine kavuşmakla, kısmen de olsa, bu
acılarını dindirmiş olacaklar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Hayhay Sayın
Başkanım.
Onun için ben tekrar kendilerine geçmiş olsun diyorum ve
Allahtan temennimiz bir daha böyle afetlerin vuku bulmaması.
Aynı zamanda, bugün Çanakkale şehitlerinin yıl
dönümü; doksan beş yıl önce Çanakkalede destan yazan, başta
Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun komutasında
savaşan büyük askerin oradaki şahikalar yaratan, destanlar yaratan
O
zaferin bugün kutlama yıl dönümü. Şehitlerimizin huzurunda hürmetle
eğiliyor ve onları Allaha tevdi ettiğimiz o büyük
şehitlerimizi bugün anmakla gurur duyuyoruz, çünkü büyük Âkif onlar için
diyordu ki:
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
(Alkışlar)
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi.
Bedrin arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâp.
Seni ancak ebediyyetler eder istiâp.
'Bu, taşındır' diyerek Kâbe'yi diksem
başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namiyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle;
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
Ruhları şad olsun.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
Sayın Başkanım, bana bu imkânı verdiğiniz
için sizlere de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çetinkaya.
Şiirinizi bölemezdik doğrusu.
Şimdi Sayın Aslanoğlu, 60a göre bir söz
istiyorsunuz.
Buyurunuz.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlunun, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığda meydana
gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin
95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim,
teşekkür ediyorum.
Elazığda yaşanan deprem nedeniyle yaşanan
acıyı tüm Elazığlılarla birlikte
paylaşıyoruz. Geçmiş olsun dileklerimizi ve baş
sağlığı dileklerimizi iletiyoruz.
6 Mart 2007de burada, ben yine o bölgede yaşanan bir deprem
nedeniyle, Sayın Çetinkayanın yaptığı konuşma
gibi bir konuşma yapmıştım. Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının -o zamanki Afet İşleri,
eski, şu anda Sayın Çiçeke bağlandı- elinde Doğu
Anadolu fay hattıyla ilgili çok güzel bir rapor var. Bu raporda
Türkiyedeki fay hatlarının içinde en aktif fay hattının
Bingöl-Muş Varto, Bingöl Karlıova, Elâzığ Kovancılar
ve depremin yaşandığı bölge, Malatya Pütürge Doğanyol
ve oradan Adıyaman Gölbaşı, Maraş Türkeli ve Hataya uzanan
bir fay hattıdır. Bu fay hattı dört yüz yıldır
patlamayan bir fay hattı ve aktif. Rapor, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı ve şu anda Sayın Çiçeke
bağlı olan Afet İşleri Genel Müdürlüğünde. Bu
bölgedeki bu fay hattı, Türkiyedeki patlamaya hazır en acil fay
hattı olarak belirleniyor raporda.
Ben, bir kez daha, bu bölgede yaşanan ve yaşanacak
depremlerde can kaybı olmaması açısından, bir kere, bu
bölgeye, bu fay hattına ne gibi önlemler alınacak, bunu bir kez daha
Hükûmetin dikkatine sunuyorum. Bu bölgede acil önlem alınması
lazım yoksa hep bunları konuşuruz.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ayrıca, Çanakkale şehitlerimizin ruhları şad
olsun. Yarın, Grup Başkan Vekilimiz Sayın
Kılıçdaroğlu Başkanlığında 20
milletvekilimiz de Çanakkalede olacaklar onlarla beraber.
Tekrar ruhları şad olsun diyoruz efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Septioğlu, buyurunuz.
2.- Elâzığ Milletvekili
Faruk Septioğlunun, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığda meydana
gelen depreme ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; teşekkür ediyorum.
Ben de bölgemizde yaşanan deprem olayından dolayı
yakınlarını kaybeden bütün hemşehrilerime
başsağlığı diliyor, ülkemizin bir daha böyle bir
felaketi yaşamaması için niyazda bulunuyorum.
Tabii, Hükûmet olarak orada gösterilenler, yapılanlar
gerçekten Türkiyede bir ilk oldu; anında müdahale edildi, her tarafa
yetişildi, bütün sorunlar giderildi. Bu açıdan da Hükûmetimize ve
tekrar bütün bakan, vekil ve duyarlı bulunan Başbakanımıza
başta, halkımıza, askeriyemize, bütün kamu kuruluş,
kurumlarına, sivil toplum örgütlerine, hepsine buradan teşekkür ve
şükranlarımı sunuyorum ve Başbakanımızın
ziyaretlerinde belirttiği gibi, inşallah, ramazandan önce konutlar
yapılmış olacak.
Bunun yanında, bir kentsel dönüşümün, komple bütün bu
köylerde de hayata geçirilmesi ve bir ilkin yaşanması, inşallah,
ülkemizde olacak. Tabii, gönül ister bütün bu Türkiyede böyle
yapıların hayata geçirilmesini. İnşallah bunlara da
kavuşuruz.
Tekrar teşekkür ediyor, bütün bölgemize yardımda
bulunanlara tekrar şükranlarımı sunuyor, hepinize saygılar
sunuyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Septioğlu.
Sayın Çakır, siz de çok kısa lütfen.
Buyurunuz.
3.- Edirne Milletvekili Rasim
Çakırın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
RASİM ÇAKIR (Edirne) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, her ne kadar tarihimize deniz zaferi
olarak geçmiş ise de 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ayrıca dünyada
eşi benzeri görülmemiş kara muharebelerinin
yapıldığı da bir zaferdir. Bu kara muharebelerinin en
önemli özelliği de Anafartalarda Türk milletinin yeni bir komutan, yeni
bir lider ortaya çıkarmış olmasıdır ve bu kara
muharebeleri, sonucunda, bizzat Mustafa Kemal Atatürkün ifadesiyle Siz orada
sadece bir savaşı kazanmadınız, aynı zamanda
milletimizin makus tarihini yendiniz.dediği, Türk milletinin makus
tarihinin yenildiği, yeni bir dönüşümün yaşandığı
bir zafer olarak tarihimize geçmiştir. Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak 20 milletvekilimizi görevlendirerek bu günümüzde,
Çanakkalede etkinliklere ve törenlere bizler de katıldık.
Yeniden bu millete Çanakkale savaşları göstermemesi
dileğiyle, şehitlerimizi saygıyla ve minnetle anıyoruz ve
bu günümüzü anıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.
Sayın Ataoğlu, çok kısa lütfen, son olarak size söz
veriyorum, buyurunuz.
4.- Bingöl Milletvekili Kâzım
Ataoğlunun, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığda meydana gelen
depreme ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
KÂZIM ATAOĞLU (Bingöl) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Ben de Elâzığda meydana gelen depremden dolayı
-komşu vilayetimiz olan- rahmetli olanlara rahmet diliyorum,
yakınlarına sabır diliyorum, yaralılara inşallah acil
şifalar diliyorum.
Bu arada, bu deprem bölgesinde tabii Hükûmet olarak gerçekten
Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve bakanlar seviyesinde
çok hızlı bir müdahale oldu, olay yerine gidildi, deprem bölgesine
gidildi, ziyaret edildi. İnşallah ramazandan evvel,
Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, oradaki konutlar
tamamlanacak.
Ben ilaveten şunu da söylemek istiyorum: Hemen komşu
vilayet olmamız hasebiyle Bingöl ilinde de bu depremden zarar görüldü. Son
tespitlere göre üç yüz doksan kadar evimiz Bingöl kırsalında
ağır hasar tespit edildiği ifade edildi yetkililerce.
İnşallah, tabii ki bu tabii afetler olduğu vakit Hükûmetin,
devletin sahip çıkması gerekir, çıkacaklar da. Ben de ölenlere
Allahtan rahmet diliyorum, bir daha böyle bir afet olmaması temennisiyle
Allaha tabii dua ediyoruz.
Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ataoğlu.
Sayın Uras, siz de mi depremle ilgili
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Hayır, Çanakkale
şehitleriyle ilgili
BAŞKAN Buyurun.
5.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Ufuk Urasın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Orhan Velinin bir şiiri
var: Kimimiz öldük, kimimiz nutuk çektik. diye. Ben de Çanakkalede büyük
dedemi kaybettim. Emperyalizme karşı çok büyük bir direniş
abidesiydi Çanakkale Zaferi. Kapıdan kovduklarımızın
şimdi bacadan girmemesi için kaldığımız yerden devam
ediyoruz. Ben bir kere daha saygıyla anıyorum bütün yitirdiklerimizi.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.
Şimdi gündem dışı konuşmaya Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek
cevap verecektir.
Buyurunuz Sayın Çiçek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Elâzığ Milletvekili
Mehmet Necati Çetinkayanın, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığda
meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (Devam)
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
1.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlunun, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığda meydana
gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin
95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (Devam)
2.- Elâzığ Milletvekili
Faruk Septioğlunun, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığda meydana
gelen depreme ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (Devam)
3.- Edirne Milletvekili Rasim
Çakırın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
(Devam)
4.- Bingöl Milletvekili Kâzım
Ataoğlunun, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığda meydana gelen
depreme ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Ufuk Urasın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (Devam)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı konuşmaya
cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.
Geçtiğimiz 8 Mart Pazartesi günü 04.32 sıralarında
meydana gelen Elâzığın ilk önce Kovancılar, daha sonra
Paluda gerçekleşen ve komşu illerimiz olan Bingölde ve Tuncelide
de belli ölçüde hasarlara sebebiyet veren, bu deprem vesilesiyle
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet
diliyoruz. Yaralıların önemli bir kısmı taburcu oldu,
ayakta tedavi edildi ama hâlen tedavisi devam edenler var, onlara da
şifalar diliyorum.
Bu konuyu gündeme getirdiği için Sayın Çetinkayaya,
ayrıca burada hissiyatını ifade eden Sayın
Aslanoğluna, Sayın Septioğluna, Sayın Ataoğluna
huzurlarınızda da ayrıca teşekkür ediyorum. Bu vesileyle,
yarın kutlayacağımız 18 Mart Çanakkale Zaferinin yıl
dönümü münasebetiyle de bütün şehitlerimizi rahmetle ve saygıyla
anıyor, gazilerimizi de minnet ve şükranla buradan hatırlatmak
istiyorum, hatırlamak istiyoruz.
Evet, deprem Türkiyenin maalesef zaman zaman hepimizi üzdüğü
bir vaka. Türkiyenin böyle bir özelliği var, böyle bir
sıkıntılı durumu var. Son olarak da bu
sıkıntıyı Elâzığ ve çevresinde
yaşamış olduk. Evvela işin bu noktasında, deprem olayı
vuku bulur bulmaz oradaki insanlarımızın yardımına
koşan, acılarını paylaşan, oraya kadar giden veya
gitmeseler bile değişik yol ve yöntemlerle bu üzüntüyü paylaşan,
en başta siyasi partilerimizin değerli genel başkanı ve
temsilcilerine, Elâzığ milletvekillerimize ve bölge milletvekillerimize,
sivil toplum kuruluşlarına ve canla başla bu
sıkıntıları bertaraf etmek için yirmi dört saat
aralıksız çalışan Türk Silahlı Kuvvetlerimize,
Kızılay mensuplarına, devletimizin tüm birimlerine de burada
teşekkür ediyorum ama hassaten teşekkürüm bölge halkınadır.
Böylesine üzüntülü bir anda büyük bir sabır ve metanet göstererek
çalışanlara yardımcı olan ve olayı büyük bir
soğukkanlılıkla karşılayan Elâzığlı
vatandaşlarımıza da buradan teşekkürlerimi ifade etmek
istiyorum.
Olayın hemen akabinde, eldeki tüm imkânlarla,
sıkıntının ortadan kaldırılabilmesi ve vaki
hasarların bertaraf edilebilmesi bakımından yoğun bir
çalışma yapılmıştır. Bu meyanda, Türk
Silahlı Kuvvetleri, Kızılay, afet ve acil durum birlikleri,
Sağlık Bakanlığı personeli, Bayındırlık
Bakanlığı personeli olmak üzere, Elâzığ Valiliğimiz
de tüm ekipleriyle birlikte olay yerine hemen intikal etmiş, enkaz
kaldırma, hayat kurtarma, yaralıların tedavisi dâhil her türlü
çaba büyük bir özveri içerisinde sürdürülmüştür.
Tüm ekipler bölgeye sevk edildi. İş makinelerinden tutun
bu türlü depremlerden sonra bir ihtiyaç olarak gözüken psikososyal hizmetler de
dâhil olmak üzere, bu hizmetlerin eksiksiz yürütülebilmesi noktasında
büyük bir çaba sarf edildi. Bu manada, Kızılay ve Türk Silahlı
Kuvvetleri ile bağış yapan kuruluşlarımızdan
temin edilmek suretiyle 3.998 çadır, 6.144 battaniye, 1.054 katalitik
soba, 125 prefabrik ev olmak üzere vatandaşlarımızın
ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için elden gelen çaba
gösterildi.
Şu ana kadar yapılan tespitlerde -bu,
Elâzığla ilgilidir, Bingöl ve Tuncelide de belli ölçüde hasarlar
var, onlar da bugün yarın netleşmiş olacak, daha derli toplu bir
rakamı biz de görmüş olacağız- 3.823 konut, 59 iş
yeri, 2.876 hayvan barınağı ve diğer yapılar olmak
üzere 6.979 hasarlı yapı tespit edilmiştir.
Yıkılanların yerine TOKİ tarafından konutlar
yapılacaktır. Bunun kararı verilmiştir ve
çalışmaları da zaten, derhâl başlamıştır. Bu
konutların mümkünse evvela kendi bulundukları yerde, eğer jeolojik
imkânlar buna imkân vermiyorsa en uygun yerde yapılabilmesi için bir karar
verdik, bununla ilgili çalışmalar da süratle yürütülüyor. İfade
edildiği gibi, inşallah büyük bir aksaklık olmayacak, Ramazan
Bayramında herkes kendi evinde hayatlarını sürdürsün diye de
bir kararımız var. Onun için, büyük bir acelecilik içerisinde bu
işi götürmeye çalışıyoruz.
Yapılan tespitlerde 2.777 küçükbaş ve 233 büyükbaş
hayvanın telef olduğu tespit edilmiştir. Bunların
tamamı devletimiz tarafından karşılanacak, hazine
bunları karşılayacak ve bunların yerine TİGEMde
üretilen damızlık hayvanlar köylülerimize verilmiş
olacaktır.
Aynı şekilde, Bingöl ve Tuncelide de bu hasar
tespitleri yapılıyor, bitmek üzere. Eğer orada da bunları
TOKİnin yapması gerekiyorsa onu da yapacağız.
Sayın Aslanoğlunun ifade ettiği husus önemli,
bizim de öncelik verdiğimiz bir konu, bir politika
değişikliğine ihtiyaç olduğu aşikâr. TOKİ bugüne
kadar daha çok şehir merkezlerinde bu tip yapıları yaptı
ama deprem bir gerçek olarak önümüzde durduğuna göre ciddi bir politika
değişikliğine ihtiyaç var. Allahtan depremin şiddeti 5-6
civarında oldu, daha yukarıda bir deprem söz konusu olsaydı
belki diğer kerpiç binalar da yıkılabilecekti. Zaten işin
en üzücü yanı depremin gece vuku bulmuş olması ve ikincisi de,
kullanılan yapı malzemelerinin bu zayiatı ve ölümleri
artırmasıdır. O hâlde, artık kerpiç yapılarla ilgili
de devlet olarak bir politika uygulamamız gerekiyor. Bununla ilgili
çalışmaları yapıyoruz. Söylenen doğrudur, Bingöl,
Elâzığ, Malatya, Tunceli, o civar bir fay hattıdır, zaman
zaman da ikazlar oluyor, onun için kapsamlı, geleceğe dönük bir
çalışmayı da başlattık. Belli süre içerisinde, devlet
olarak bu kerpiç yapıların ortadan kaldırılması,
modern köylerin de kurulması gerekmektedir.
Depremin hemen akabinde 625 bin TLlik bir ilk ödeme Valilik
emrine gönderilmiştir. Tespitlerin sonucunda gereken rakamlar neyse
bunları da göndereceğiz. Bu noktada herhangi bir
sıkıntımız yok.
Dolayısıyla, gidenleri, maalesef geri getirme
şansımız da yok, imkânımız da yok ama kaybedilenleri
telafi etme noktasında elden gelen çabayı göstereceğiz.
Temennimiz, bundan sonra bu tip afetlerin olmamasıdır. Bununla ilgili
de tedbirleri birlikte alacağız. Meclisimizde yeni dönemde
kurulmuş olan bir araştırma komisyonu da var, bu komisyonun
raporu da önem arz ediyor. Orada alınacak tedbirlerle ilgili yol gösterici
bir kısım tespitlerin olacağına da inanıyoruz.
Dolayısıyla, deprem gerçeğini ve diğer afetleri bir
vakıa olarak kabul edip hem devlette yeniden bir yapılanmaya hem bir
politika değişikliğine ve önceliklerin de yeni baştan
tespitine ihtiyaç var. Bu konuda belki bir mevzuat değişikliği
de gerekecektir. Onu da en kısa sürede huzurlarınıza
getirmiş olacağız.
Ben hepinize bu vesileyle teşekkür ediyor,
vatandaşlarımıza da tekrar geçmiş olsun diyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çiçek.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, eczacıların
sorunları ile ilaç sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/623)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlaç ve eczacılık sorunlarının
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Sağlık sektöründe son 5 yıldır yaşanan
"dönüşüm" sürecinin eczacılar açısından da önemli
sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. İçinde
bulunduğumuz dönemde Türk Eczacılar Birliği (TEB), Hükümetle
sayısız görüşmeler yapmış ancak gelinen son noktada
eczacılarımızın sorunları sadece "stok
zararları" olarak algılanmış ve bu sorun da ilaç
sanayi ile yapılan anlaşma sonucu çözülmüş gibi
göründüğünden başka herhangi bir girişimde
bulunulmamıştır.
04.12.2009 tarihinde ilaç fiyatlarındaki % 25-30'u bulan
indirimler sonucu meydana gelen stok zararları halen tamamen
karşılanmış değildir. TEB'den alınan bilgilere
göre karşılanan zararın %1 dolaylarında olduğu
saptanmıştır.
Eczacılar kamunun yapmış olduğu tasarrufa ve
ilaç fiyat düşüşlerine karşı olmadıklarını
her fırsatta beyan etmişler, aksine ilaç fiyatlarının
"halkın ilaç erişimini kolaylaştıracak şekilde
düşürülmesini" desteklemişlerdir. Eczacılarımızın
kamu yararını gözeten bu tutumlarına rağmen gerekli
tasarruflar eczacıların mağduriyetleri pahasına uygulamaya
konulmuş, sistemin yükü adeta eczacıların üzerine
yıkılmıştır.
14.12.2004 tarihinde SSK'lıların serbest eczanelerden
ilaç alabilmesiyle ilgili protokol TEB ile Maliye Bakanlığı ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında
imzalanmıştır. Bu çerçevede eczacılar kamuya
değişen oranlarda iskontolar yapmaktadır. Bununla ilgili
herhangi bir sorun mevcut değildir. Ancak aynı anlaşma
çerçevesinde ilaç sanayi kamu kurum iskontolarını imalatçı satış
fiyatının % 23'ü olarak vermekte, oysa kamu sektörü eczacılardan
bu oranı perakende satış fiyatı üzerinden tahsil
etmektedir.
Şöyle ki;
İmalatçı satış fiyatı 100 TL olan bir
ilaç için ilaç şirketinin 23.00 TL kamu kurum iskontosu yapması
gerekmektedir. İlacın eczacı kâr oranının brüt % 25
olduğu düşünülür ise, aynı ilaç eczanede 125.00 TL olarak
satışa sunulacaktır. İlaç sektörünün en büyük
alıcısı olan kamu, iskontoyu işte bu fiyat üzerinden baz
almakta ve iskonto miktarı 28.75 TL'ye çıkmaktadır. Yani
eczacı kamu adına sanayiden 23.00 TL indirim almakta ancak sanayi
adına SGKya 28.75 TL iskonto uygulamak zorunda kalmaktadır.
Dolayısıyla aradaki 5.75 TL'lik fark eczacıdan tahsil
edilmiş olmaktadır.
Stok zararlarının karşılanması için
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer,
İlaç Sanayi ile 03.12.2009 tarihinde bir anlaşma
imzaladığını ve stok zararlarının sanayi
tarafından karşılanacağını basın önünde
beyan etmiştir. Bu gelişmeye rağmen 04.12.2009 tarihinde fiyatı
düşmüş olan 3500 kalem ilaçtan kaynaklı stok zararları
karşılanmamıştır.
Dünya örneklerine bakıldığında ilaç fiyat
düşüşlerinin uygulandığı ülkelerden biri olan
İngiltere'de düşüşlerden kaynaklı ciro kaybının
önüne geçebilmek maksadıyla devlet tarafından reçete başına
8.50 Euro ödeme yapılmaktadır.
Sağlık sektöründeki revizyonla ilgili olarak kaygı
uyandıran diğer bir gelişme ise zincir eczanelerin
kurulacağı ve ilaçların artık marketlerde
satılacağı konusunda Başbakanın kamuoyuna
yaptığı açıklamalardır. Haklı olarak
eczacılar bu açıklamayı bir tehdit olarak
algılamaktadır.
Böyle bir sisteme geçildiğinde eczacıların, meslek
kaynaklı haklarının gasp edileceği ve zincir eczanelerde
çalıştırılan işçi konumuna dönüştürüleceği
hususundaki endişeler bu kurumların temsilcileri tarafından
açık bir biçimde dile getirilmiştir.
Zincir eczanelerle ilgili olarak bu sistemin dünyadaki
uygulamalarından bahsedilirken ABD ve İngiltere örneğine
sık sık başvurulmaktadır. Edinilen bilgilere göre ABDde
vatandaşlar reçetesiz ilaçlara serbestçe ulaşabildiğinden bu
ülke kişi başına ilaç harcamalarının en yüksek
olduğu ülkedir. Ayrıca reçeteli ve reçetesiz ilaçların bir arada
kullanımının önüne geçilemediğinden her 11 dakikada 1
kişi "ilaç etkileşim zehirlenmesinden" dolayı
hayatını kaybetmektedir.
Eczacılık sorunlarından biri de muvazalı
eczaneler sorunudur. 6197 Sayılı yasaya göre eczane sadece
eczacılar tarafından açılabilmektedir. Alınan önlemlerin
yetersizliği nedeniyle yasaya karşı hile yoluyla eczacı
olmayan şahıslar tarafından da çok sayıda eczane
açılmıştır.
Sonuç olarak yukarıda değinilen bilgilerin ışığı
altında, eczacıların içinde bulunduğu durumun tespiti ve
sorunlarının giderilmesi ile ilaç üretimi, fiyatlandırması,
eşdeğer ilaçlarda yaşanan diğer sorunların araştırılması
amacıyla bir araştırma komisyonunun kurulması
gerekmektedir.
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, Kastamonu ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/624)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde, başta tarım ve hayvancılıkta
yaşanan yüksek girdi fiyatları nedeniyle, göç veren illerin
başında gelen Kastamonu, son yıllarda iktidarın
izlediği yanlış ekonomik ve sosyal politikalar sonucunda ciddi
sorunlar yaşamaktadır. Kastamonu'nun içinde bulunduğu sorunların
tespiti, çözüm yollarının araştırılması ve
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98
ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Hasan Çalış (Karaman)
3) Alim Işık (Kütahya)
4) D. Ali Torlak (İstanbul)
5) Ali Uzunırmak (Aydın)
6) Mehmet Şandır (Mersin)
7) Akif Akkuş (Mersin)
8) Reşat Doğru (Tokat)
9) Mustafa Enöz (Manisa)
10) Mümin İnan (Niğde)
11) Yılmaz Tankut (Adana)
12) Rıdvan Yalçın (Ordu)
13) Ümit Şafak (İstanbul)
14) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
15) Kadir Ural
(Mersin)
16) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
17) Hasan Özdemir (Gaziantep)
18) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
19) Hüseyin Yıldız (Antalya)
20) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
21) Beytullah Asil (Eskişehir)
Gerekçe:
Ülkemizde son yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve krizi
inkâr edip, yönetemeyen siyasi iktidarın, yanlış ekonomi
politikaları sonucunda, tarım ve hayvancılık ülkemizde
bitme noktasına gelirken, göçün artması ile işsizlik devasa
boyutlara ulaşarak her yıl rekorlar kırmaktadır.
Kastamonu da bu olumsuz durumdan en fazla etkilenen illerin
başında gelmektedir. Kırsalda en büyük geçim kaynağı
hayvancılık olan Kastamonuda, girdilerdeki yüksek artışlar
nedeniyle insanlar geçim sıkıntısı yaşamakta ve göç
etmektedirler. 1927 ilk nüfus sayımında Türkiye'nin nüfusu 13 milyon
iken, bugün 72 milyona çıkmış ancak, 1927'de nüfusu 335 bin,
1935 nüfus sayımında da nüfusu 361 bin 191 olan Kastamonu'nun, bugün
itibariyle nüfusu 359 bine gerilemiştir.
Görülüyor ki, Kastamonu'nun şu anki nüfusu 75 yıl önceki
nüfusunun altında kalmıştır. Ve bu düşüş devam
etmektedir. Ülkenin nüfus artış oranı dikkate
alındığında genel nüfus 5 kat artmış, bu
artışa paralel olarak da bugün Kastamonu'nun nüfusunun 1 milyon 835
bin olması gerekirken, 359 bine gerilemesi, Kastamonu'nun durumunu
açıkça ortaya koymaktadır. Bu rakamlar da gösteriyor ki, 1 milyon 476
bin Kastamonulu göç etmiştir.
Sadece İstanbul'da yaşayan Kastamonulu sayısı
bir milyonun üzerinde iken, muhtelif illerde de çok sayıda Kastamonulu
yaşamaktadır. Kastamonu en çok göç veren 5 il içindedir. Nüfus
sayısındaki bu azalış milletvekili sayısını
da düşürmüş, cumhuriyetin ilk yıllarında 12 milletvekili
ile TBMM'de temsil edilen Kastamonu'nun sadece milletvekili
sayısındaki azalış bile, Kastamonu'nun günden güne
küçüldüğünü göstermektedir. Şu an 4 milletvekili ile temsil edilen
Kastamonu bir dahaki seçimlerde 3 milletvekili çıkaracaktır.
Türkiye'nin bir numaralı meselesi olan, üretim ve istihdamda
yaşanan sorunlar bu göçün en büyük nedeni olurken, bölgesel kalkınma
konusunda da yapılan ayrımcılık ve
yanlışlıklar da insanları topraklarından
büyükşehirlere göç ettirmektedir. SEKA ve Eti Bakır ile
başlayıp günümüzde şeker fabrikaları ile süregelen
özelleştirmeler sonucunda istihdamdaki azalma bir yana, özellikle
tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının
özelleştirilmesi, tarım ve hayvancılığı da büyük
oranda vurmuştur.
2002 yılında hayvancılık konusunda ilk 5 il
arasında yer alan Kastamonu bugün 13. sıraya gerilemiş, son
yıllarda yaşanan yanlış hayvancılık
politikaları, canlı ve kesik et ithali ile girdilerdeki fahiş
artışlar, ülke çapında hayvan varlığımızı
da yarı yarıya düşürmüştür. Kastamonu kırsalında
evinin damında 1-2 hayvan besleyen insanlarımız bile bu
hayvanlarını ya satmak ya da kesmek zorunda
kalmışlardır.
Tarım ve sanayide büyük sıkıntı yaşayan
Kastamonu, sahip olduğu doğal güzellikleri, zengin tarihi ve
kültürünü de yeteri kadar tanıtamamıştır. Hükûmetlerin
yanlış turizm teşvik politikaları sonucu Kastamonu ile
birlikte tüm Karadeniz kalkınmaya önemli katkı sağlayan
turizmden yeterince yararlanamamıştır. Kurtuluş
Savaşı'nda en çok şehit veren üç ilin içindeki Kastamonu ve
Kurtuluş Savaşı mücadelesinde başı çeken ve büyük
öneme sahip olan İnebolu ilçesi bile yeteri kadar
tanıtılamamıştır.
İşte tüm bu nedenlerle, Kastamonu'nun içinde
bulunduğu sorunlarının tespiti ve çözüm yollarının
araştırılması, alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince bir Meclis araştırma komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, camilerin ve din görevlilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/625)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Camilerimizin ve din görevlilerimizin sorunlarının
araştırılması, camilerimizin ısınma, bakım,
onarım ve temizlik giderlerinin karşılanamamasında
yaşanan sorunların ortadan kaldırılması, din
görevlilerimizin, maddi ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi,
mesai ve kadro sorunlarının giderilmesi için alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Hasan Çalış (Karaman)
3) Alim Işık (Kütahya)
4) D. Ali Torlak (İstanbul)
5) Ali Uzunırmak (Aydın)
6) Mehmet Şandır (Mersin)
7) Akif Akkuş (Mersin)
8) Reşat Doğru (Tokat)
9) Mümin İnan (Niğde)
10) Yılmaz Tankut (Adana)
11) Ümit Şafak (İstanbul)
12) Rıdvan Yalçın (Ordu)
13) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
14) Kadir Ural (Mersin)
15) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
16) Hasan Özdemir (Gaziantep)
17) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
18) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
19) Hüseyin Yıldız (Antalya)
20) Beytullah Asil (Eskişehir)
Gerekçe:
Camiler, dinî ve millî kültürümüzden ayrı
düşünemeyeceğimiz değerlerimizin başında gelir.
İnsanları bir araya getiren camiler, manevi
duygularımızın ve millî değerlerimizin mekânıdır.
Bu değerlerimizin, edep ve ahlakın, kardeşliğin, en güzel
yaşama biçiminin öğretildiği, ibadetin
yapıldığı camilerimiz, bozulmaya yönelen birlik ve
beraberliğimizin de ilham kaynağıdır.
Tarih boyunca Türk-İslam coğrafyasında cami
yapımına büyük özen gösterilmiş, camiler yalnızca ibadet
yeri olarak değil, halkın ihtiyaçlarının
karşılanması yanında, eğitim ve adli hizmetler de
vermiştir. Camiler, Müslüman ülkelerin mührüdür. Camilerimiz vatan toprağının
tapusu, din görevlileri de millî birlik ve beraberliğimizin çimentosu ve
harcı olmuşlardır.
Birer halk üniversitesi olarak da insanlara her türlü
kötülüklerden uzak durmalarının öğretildiği camiler, iyilik
ve güzellikleri, insan sevgisi, vatan ve bayrak sevgisi, ana-babaya,
öğretmene itaatin anlatıldığı, insanlar arasında
ayrım yapmaksızın herkesi bünyesinde toplayan ibadet
mekânlarıdır.
Ülkemizde 2008 yılı sonu itibariyle 80 bin 53 camimiz
vardır. Bu camilerde, vaiz, murakıp, Kuran kursu öğreticisi,
imam-hatip ve müezzin olarak din hizmetlerini yürüten 75 binin üzerinde
personel görev yapmaktadır. Hem camilerimizin hem de din hizmetlerini
yürüten personelimizin çok çeşitli sorunları vardır.
Isınma, bakım-onarım ve temizlik giderlerinin
karşılanamaması camilerin en önemli sorunlarının
başında gelmektedir. Camilerimizin, daha temiz, bakımlı ve
düzenli olması için bu giderlerin karşılanması birinci
zorunluluktur.
Ülkenin her tarafında hizmet veren din görevlilerimiz zor
şartlar altında yaşamlarını sürdürmeye
çalışmaktadırlar. Daha verimli çalışabilmeleri için,
maddi durumlarının iyileştirilmesi, mesai ücretlerinin ödenmesi,
ek göstergelerinin yükseltilmesi, sözleşmeli ve vekil olarak
çalıştırılan personele kadro verilmesi, lojman tahsis
edilmesi, cami temizliğinden sorumlu tutulmaları gibi sorunları
yıllardır çözüm beklemektedir.
Özellikle vekil olarak ve 4-B statüsünde
çalıştırılan din görevlilerimiz, bir çok sosyal haktan
mahrum bırakılmışlardır. Vekil ve sözleşmeli
olarak çalıştırılan din görevlilerinin kadroya
geçirilmeleri öncelikle ele alınmalı ve çözümlenmelidir.
Din görevlilerinin, camilerin bakımı ve temizliği
için, cami cemaatinden para toplamak zorunda bırakılmaları,
başta imamlarımızı rahatsız etmektedir.
İmkânı olanlar, severek ve şevkle, bu ihtiyaçlara destek
olmalarına rağmen, yetmemekte, bazı camilerde çevreye ve
ekonomik nedenlere bağlı olarak bu hizmetler aksamaktadır.
Camilere kaynak aktarımı yapılarak bu sorun acilen
giderilmelidir.
İşte yukarıda sayılan tüm bu nedenlerle,
camilerimizin ve din görevlilerimizin sorunlarının
araştırılması, çözümlerinin belirlenmesi, camilerimizin
giderlerinin karşılanması, din görevlilerimizin, maddi ve sosyal
durumlarının iyileştirilmesi, mesai ve kadro
sorunlarının giderilmesi için alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104
ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
4.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Mıhellemilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/626)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Türkiye'de yaşayan halklardan biri olan Mıhellemi'lerin
yaşadıkları sorunların tespiti ve çözümü amacıyla
Anayasanın 98. ve İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereğince "Meclis Araştırması"
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Bengi
Yıldız Ayla
Akat Ata
Batman Milletvekili Batman
Milletvekili
Grup Başkan
Vekili Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Mıhellemi'ler ülkemizde Mardin, Batman ve özellikle
Midyat'ın çevresinde Turabdin diye anılan bölgede yaşayan halk
topluluğudur. Türkiye'de yaklaşık 600 bin Mıhellemi
yaşamaktadır.
Mıhellemi'lerin kökenleri Türk asıllı
olduklarından Kürt asıllı olmalarına kadar, yine Arap
mı yoksa Arami/Süryani mi oldukları yönünde çok sayıda
asılsız iddia mevcuttur. Mıhellemi'lerin Arap, Süryani, Kürt ya
da Türk kimliği ile tanımlanmaya çalışılması,
etnisite gerçekliklerinin çarpıtılması anlamına
gelmektedir. Bu halkın kendine has bir dili, âdetleri ve kültürü
vardır. Mıhellemi'ler, Arap ya da başka kimlikler adı
altında bir denge unsuru olarak kullanılmaktan, yerleşim
yerlerinin isimlerinin değiştirilmesinden, kendi kimlik ve
kültürlerinin hukuki olarak tanınmamasından ve devlet tarafından
korunup geliştirilmemesinden rahatsızlık duymaktadırlar.
Bin yıldan uzun bir süredir yaşadıkları
topraklarda, birçoğunun sahip oldukları mülkleri ellerinden
alınıp hazineye devredilmiştir. Birçoğunun da bağ,
bahçe ve ekili arazilerine tapu verilmemektedir. Var olan tapuların
birçoğu da başkalarının üzerine kayıtlıdır.
Dedelerinden kalma arazilerinin başka kişilerin isimlerine
kayıtlı olması halk arasında ciddi gerilimlere,
çatışmalara neden olmaktadır.
Mıhellemili'lerin yaşadıkları diğer bir
sorun da, sayıları yüz binleri bulan ve Türkiye
dışında yaşayan akrabalarının
yaşadıkları sorunlardır. Aslen Türkiyeli olan Mıhellemi'lerin
büyük bir bölümü elli yıldır Suriye, Irak ve Lübnan'da yaşamaktadırlar.
Yaşadıkları ülkelerde kendilerine vatandaşlık
hakkı verilmemiştir. Yıllardır vatansız ve kimliksiz
bir şekilde yaşamaktadırlar. Aslen Türkiyeli olmalarına
rağmen Türkiye Cumhuriyeti tarafından da kendilerine
vatandaşlık hakkı verilmemiştir. Türkiye'nin bu konumdaki
Mıhellemilerin sorununa bir çözüm bulması, vatandaşlık
hakkı tanıyarak Türkiye'ye geri dönüşlerinin
sağlanması için maddi ve hukuki düzenlemeler yapması
gerekmektedir.
Türkiye'de Mıhellemi'lerin kendi kimlik, dil ve kültürlerinin
tanıtılması, korunması ve geliştirilmesi amacıyla
kurulan tek örgütleri olan Mıhellemi Dinler Diller ve Medeniyetler
Arası Diyalog Derneği çeşitli baskılara maruz
bırakılarak kapatılmak istenmektedir. Dört yıldır
dernekleri olmasına rağmen henüz dernek isminde adı geçen
mıhellemi sözcüğü yasal engellemelerden dolayı parantez içinde
kullanılmaktadır.
Mıhellemi'ler, öncelikle dernekleri üzerindeki bu
baskıların ortadan kalkması, kendi kimlik ve kültürlerinin
tanınması korunup geliştirilmesi, Mıhellemice yazılı,
görsel gazete dergi, radyo, tv ve diğer medya iletişim
araçlarından istifade etme hakkı tanınmasını, tapu ve
kadastroda inceleme ve düzenlemeler yapılarak çatışmalara neden
olabilecek yanlış uygulamaların bir an önce düzeltilmesi ve hak
sahiplerine haklarının iade edilmesi, sürgünde kimliksiz yaşayan
akrabalarına devletin bir an önce sahip çıkmasını
beklemektedirler.
Mıhellemi'lerin yaşadıkları sorunların
tam anlamıyla tespit edilmesi ve çözülmesi amacıyla, ileride arazi
tartışmasından çıkabilecek bir çatışmaya engel
olabilmek, yurtdışında sürgün hayatı yaşayan
vatandaşlarımızın ana yurtlarına dönüşlerini
sağlayabilmek için, bir Meclis araştırma komisyonu
kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonunun, Maden Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında İç Tüzükün 34üncü maddesi uyarınca verilmiş bir
tezkeresi vardır, okutuyorum:
B)
Tezkereler
1.- Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Başkanlığının, (1/821) esas
numaralı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının, İç Tüzükün 34üncü maddesi uyarınca
kendi komisyonlarında görüşülmesinin temini için gereğinin
yapılmasına ilişkin tezkeresi (3/1123)
12/03/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Başkanlığınızca, 1/821 esas numaralı
"Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"; 11/3/2010 tarihinde esas olarak Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna, tali olarak da
Anayasa, İçişleri, Plan ve Bütçe ile Çevre komisyonlarına havale
edilmiştir.
Söz konusu kanun tasarısı, orman sayılan alanlarda
yapılacak maden arama ve işletme faaliyetleri ile ilgili hükümler
sebebiyle, Komisyonumuzun da görev alanına giren konular içermektedir.
Anılan sebeplerle; esas olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'na havale edilmiş bulunan
"Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"nın, İçtüzüğün 34 üncü maddesi
uyarınca Komisyonumuzda tali olarak görüşülmesi için gereğinin
yapılmasını bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Vahit
Kirişci
Adana
Tarım,
Orman ve Köyişleri
Komisyonu
Başkanı
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, okunmuş bulunan
tezkeredeki Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun talebi, Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunca da uygun
bulunduğundan İç Tüzükün 34üncü maddesinin dördüncü
fıkrası uyarınca Başkanlığımızca yerine
getirilecektir.
Şimdi de Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tane tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Mehmet Ali Şahinin, beraberinde bir Parlamento heyetiyle,
Fas Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı Mustafa Mansourinin
vaki davetine icabetle Fasa, resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1124)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali
Şahin'in, Fas Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı Mustafa
Mansouri'nin davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle,
Fas'a resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Karar yeter
sayısı...
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım
efendim.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
OKTAY VURAL (İzmir) Kabul edilmemiştir, vardır.
BAŞKAN Karar yeter sayısı yok efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Var efendim
BAŞKAN Onun için on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.02
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 14.13
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 74üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Elektronik cihazla oylama yapalım, o zaman sorun kalmaz.
İki dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.17
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.29
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 74üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım ama
karar yeter sayısını da iki dakikalık oylamayla
yapacağım.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı vardır, kabul
edilmiştir.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Rusya Federasyonu Federal Meclisi
Tarım ve Gıda Politikası ve Balık Kompleksi Komisyonunun
vaki davetine icabetle Rusya Federasyonuna resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1125)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento Heyetinin Rusya
Federasyonu Federal Meclisi Tarım ve Gıda Politikası ve
Balık Kompleksi Komisyonunun davetlisi olarak Rusya Federasyonuna resmî
ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı
Kanunun 6. Maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi de gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
VI.- SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan Haklarını
İnceleme ve Anayasa Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere
seçim
BAŞKAN İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda
boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu
aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Şimdi de sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı
ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,
Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri
komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (1/789) (S.Sayısı:
473) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 473 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu
tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
görüşülecektir. Bu nedenle tasarı tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay konuşacaktır. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ertugay.
(x) 473 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Yasa Tasarısı
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tarımın
vazgeçilmezliğini, stratejik öneminin çok yüksek bir sektör olduğu
hususunu bu yüce Mecliste her vesileyle ifade ettik. Giderek artan dünya
nüfusuna, dolayısıyla insanların daha fazla miktar ve kalitede gıda
talebine karşılık, bugün için çok temel bir problem olarak
ortaya çıkan küresel ısınmanın varlığı ve
giderek azalan tarım alanları bu stratejik önemi daha da
artırmaktadır.
Bu nedenlerle, bilimin ve ileri teknolojinin en iyi şekilde
kullanılarak, üretimin, birim alandan alınan verimin artırılması,
hastalık ve zararlılarla olumsuz iklim ve toprak şartlarına
karşı dayanıklı ürünlerin geliştirilmesi çok daha
önemli bir hâle gelmiştir.
Diğer taraftan, bütün insanlık için, tüketilen
gıdaların güvenilir olması, insan, bitki ve hayvan
sağlığına hiçbir şekilde zarar vermemesi, çevre ve
biyoçeşitliliğin korunması da bir o kadar önemli hâle
gelmiştir.
Özetle, bugün için 7 milyar dünya nüfusunun gıda güvencesi ve
bu gıdaların güvenilir olması her zamankinden daha büyük önem
arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri, başta tıp ve
eczacılık olmak üzere birçok alanda başarılı bir
şekilde kullanılan modern biyoteknoloji, bugün için en geniş
kullanım alanını tarım ve gıdada bulmuştur.
Tarımda verimi artırmak, hastalık ve zararlılara
karşı yeni çeşitler geliştirmek, ürünlerin raf ve depolama
ömürlerini uzatmak gibi birçok amaçlar için modern biyoteknolojiyi kullanarak
bir başka canlı türünden gen aktarımı yoluyla elde edilen
genetiği değiştirilmiş organizmalar -yani GDOlar- insan,
hayvan, bitki sağlığı, çevre ve biyoçeşitlilik için
çok ciddi olabilecek, çoğu kere de telafisi mümkün olmayan riskleri de
beraberinde getirmektedir. Bu sebepledir ki yeterli gıda temini ve artan
nüfusun beslenmesi bakımından modern biyoteknolojik yöntemlerin
kullanılması bir imkândır, bir fırsattır, hatta bugün
olmasa da gelecek için bir zorunluluktur. Ancak, aynı zamanda modern
biyoteknolojinin bir ürünü olan GDOların insan, bitki, hayvan ve çevre
için oluşturabildikleri riskler tamamen bertaraf edilmedikçe, tam bir
gıda güvenliği sağlanmadıkça, geleceğimiz için,
insanlık için büyük bir tehdittir. Bu nedenle, bütün bu endişeleri
gidermek, muhtemel riskleri ortadan kaldıracak doğru bir biyogüvenlik
yasası çıkarmak önemli bir gerekliliktir.
Biyogüvenlik konusu, başta gelişmiş ülke
kamuoyları olmak üzere bütün insanlığın önem verdiği,
hassasiyet gösterdiği bir konudur. Bu endişelerden
dolayıdır ki son yirmi yılda diğer birçok hususun
yanında aynı zamanda GDOların üretimlerinin artmasıyla
birlikte GDOlar konusunda bir düzenleme getiren Biyoçeşitlilik
Sözleşmesi ve bu sözleşmeye dayanılarak hazırlanan
Cartagena Biyogüvenlik Protokolü yürürlüğe konmuştur. Geçmişine
bakıldığı zaman Cartagena Biyogüvenlik Protokolünün ana anlaşması
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesidir.
Sözleşme, Birleşmiş Milletler programı
öncülüğünde 1989 yılında başlatılan hükûmetler
arası müzakereler sonucu hazırlanmış ve 29 Aralık 1992
tarihinde dünyada yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeye 193 ülke
taraftır. Ülkemiz 14 Mayıs 1997de bu sözleşmeye taraf
olmuştur. Sözleşmenin temel amaçları biyolojik
çeşitliliğin korunması, biyolojik kaynakların
sürdürülebilir kullanımı ve genetik kaynaklardan sağlanan
faydaların eşit, doğru ve adil paylaşımıdır.
Sözleşme, modern biyoteknolojiyi kullanarak geliştirilen
genetik yapısı değiştirilmiş organizmalarla
doğrudan ilgili olarak, taraf ülkelerin insan
sağlığını da dikkate alarak biyolojik
çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı
üzerinde olumsuz etkisi olabilecek GDOların sebep olduğu risklerin
kontrol edilmesini, yönetilmesini gerekli hâle getirmiştir.
Cartagena Protokolü, 11 Eylül 2003 tarihinde dünyada
yürürlüğe girmiş, ülkemizde yürürlük tarihi ise 24 Ocak 2004tür.
Değerli milletvekilleri, AB Komisyonu ve ABye üye ülkelerin
tamamı dâhil 157 ülke bu Protokole taraftır; Amerika, Arjantin,
Avustralya, Kanada, Rusya Federasyonu dâhil Birleşmiş Milletlere üye
55 ülke ise taraf değildir.
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin ek protokolü olarak
Cartagena Biyogüvenlik Protokolünün de temel konusu ve amacı, biyolojik
çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir
kullanımıdır.
Değerli milletvekilleri, Protokolün 2nci maddesi, taraf
ülkelerin genel yükümlülüklerini ve haklarını
sıralamaktadır. Buna göre, taraf ülkeler, Protokol ile belirlenen
yükümlülüklerini yerine getirmek için gerekli yasal, idari ve diğer
tedbirleri almak, ön bildirim anlaşması, risk değerlendirmesi,
risk yönetimi, bilgi alışverişi gibi Protokolde belirlenen
mekanizmaların işlerliği için gerekli olan yasal, idari ve
kurumsal düzenlemeleri yapmak zorundadır.
Bu Protokole göre, GDOların doğada bulunan diğer
canlılara, onların devamlılığına,
çeşitliliğine, yani biyolojik çeşitliliğe, daha da önemlisi
insan sağlığına hiçbir şekilde zarar vermeden
kullanılması, muhtemel zararlarına fırsat verilmemesi için
kurallar ve tedbirler sistemini içeren bir ulusal mevzuat oluşturma
zorunluluğu getirilmiştir.
Biyogüvenlik Yasası bunun gereği olarak bugün bu
Meclisin gündemine getirilmiştir. Aslında, bu konuda geç
kalınmıştır. 2003 yılında taraf olduğumuz,
2004 yılında imzaladığımız Biyogüvenlik
Protokolünden bugüne kadar geçen sürede bu yasanın niçin
çıkarılmadığı Hükûmetin cevaplaması gereken
soruların başında gelmektedir. Zira 2004 yılından
bugüne kadar ülkemize GDOlu olduğu bilinen milyonlarca ton gıda ve
yem amaçlı ürün girmiştir. Takdir edeceğiniz gibi bu ürünler,
bir yasal düzenleme olmadığı için, hiçbir denetime tabi olmadan
girmiştir.
Değerli milletvekilleri, insan
sağlığını, çevreyi, biyolojik çeşitliliği
birinci derecede ilgilendirmesi itibarıyla biz bu yasayı, önerilerimiz
doğrultusunda düzeltilmesi ve eksikliklerinin giderilmesi kaydıyla
önemsiyoruz. Zaten bu hâliyle yeterli görmediğimiz için de bu yasa
tasarısının birçok maddesine muhalefet şerhi koyduk.
Hükûmetin bu yasayı TBMMnin gündemine getirmekte geç kaldığı
bu konuda, aynı zamanda, başından beri de yanlış bir
yol takip edilmiştir.
Birinci yanlışlık, bir biyogüvenlik yasası
olmadan işe yönetmelik çıkararak başlanmasıdır.
İkinci yanlışlık, hiç kimseden görüş ve
öneri almadan, kamuoyunu doğru bilgilendirmeden çıkarılan
hatalarla dolu bu yönetmeliğin alelacele yürürlüğe
konulmasıdır.
Üçüncü yanlışlık, izlenen hatalı politika
sonucu, yıllardır, özellikle karma yem üretiminde kullanılan,
başta soya olmak üzere, GDOlu ürünleri ithal eden, daha doğrusu ve maalesef
bu ürünler bakımından dışarıya bağımlı
hâle getirilmiş bu ülkenin yem üretimini, kırmızı ve beyaz
et sektörünü, yem sanayicisinin durumunu hiç nazarıitibara almadan, bu
sektörün kriz eşiğine getirilmiş olmasıdır.
Bu yanlışlıklar sonucu bu ülkede büyük bir
kargaşa yaşanmıştır, bilgi kirliliği ve kaos
yaratılmıştır. Kamuoyunda yaşanan bu
kargaşayı Bakanlık seyretmekle kalmamış, söz ve
uygulamalarıyla da büyük bir krize dönüştürmüştür.
Bakın, ne oldu, nasıl bir süreç cereyan etti: Önce
-ifade ettiğim gibi- 26 Ekim 2009 tarihli bu Yönetmelikin, bir gece
yarısı, alelacele yayımlanması ile sivil toplum
kuruluşları, medya, gıda ve yem sanayicileri ayağa
kalktı ve kamuoyunda tam bir kaos yaşandı, hayvancılık
sektörü ve yem sanayisi bir anda krizin eşiğine sürüklendi. Bu
Yönetmelikle ilgili olarak kamuoyunda GDOlu ürünlerin serbest
bırakıldığı kanaati oluşması sonucu
baskılar, tepkiler artınca Sayın Bakan, Biz bu Yönetmelikle
GDOlu ürünleri yasaklıyoruz. diyerek savunmaya geçti. Sayın Bakan
daha da ileri giderek Ben GDOlu ürün yemem. diyerek bir beyanat verdi. Daha
sonra Danıştay 13. ve 10. Daireleri Müşterek Heyeti, 26 Ekim
tarihli Yönetmelikin 11inci ve 20nci maddelerinin yürürlüğünü durdurdu.
Bu karara Bakanlığın itiraz etmesi üzerine Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulu yürütmenin durdurulmasını
kaldırdı. Sonra, Bakanlık, ısrarla savunduğu bu
Yönetmeliki önce 20 Kasım 2009da, sonra da 20 Ocak 2010da olmak üzere 2
kere değiştirdi. Son değişiklikle 1 Marta kadar denetimsiz
olarak Türkiyeye girecek ürünlerin kapsamı genişletildi. Yani
ithalatı kesinlikle yasak olan, GDO içeren bebek mamaları ve
antibiyotiğe karşı dayanıklılık geni içeren
ürünlerin ithalatının önü açılmış oldu. Şu anda,
bu ülkeye, Ben GDOlu ürün yemem. diyen Sayın Bakanın Tarım
Bakanı olduğu bu ülkeye GDOlu bebek mamalarının
girişi 1 Mart 2009a kadar serbest bırakılmıştır.
Daha da önemlisi, 1 Marta kadar ithal edilen gıdalar, bebek mamaları
şimdiden market raflarında, stoklarda yerini almış ve bu
ürünlerin raf ömrü de göz önüne alındığı zaman denetimsiz
bir şekilde bu ülkeye giren ürünleri yaklaşık iki yıl daha
bu ülke insanı tüketmeye devam edecek.
Anlaşıldığı üzere ilk düğme yanlış
iliklenmiş, hatalar zinciri peş peşe gelmiş ve bu
Yönetmelik birkaç defa değişikliğe uğramıştır.
Şimdi de en başta yapılması gerekeni yapıyoruz ve bir
biyogüvenlik yasası çıkarmaya çalışıyoruz.
Değerli milletvekilleri, biraz da yaygın olarak üretilen
ve ülkemize ithal edilen bu ürünlerden ve ekonomisinden bahsetmek istiyorum.
Dünyada GDOlu üretim yapılan alan yaklaşık 125 milyon
hektardır. En fazla üretim alanı 62,5 milyon hektar ile ABDde dir,
bu ülkeyi sırasıyla Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Kanada takip
etmektedir. Yine dünyada en fazla ticarete konu olan ve
tartışılan ürünler soya, mısır, kolza ve pamuktur.
Dünyada GDOlu üretim en fazla soya bitkisinde yapılmaktadır. Dünya
soya üretimi yaklaşık 220 milyon tondur. En fazla üretim 72 milyon
tonla ABDde yapılmaktadır ve Arjantin, Brezilya, Çin bu ülkeyi takip
etmektedir. Bugün ABDde üretilen soyanın yüzde 92si, Brezilyada
üretilenin yüzde 65i, Arjantinde üretilenin yüzde 99u GDOludur.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde ise soya üretimi yok
denecek kadar azdır, 40-50 bin ton civarında bir üretimimiz
vardır. 2008 yılında 1 milyon 600 bin ton soya ve küspesi, 1
milyon 750 bin ton da mısır sadece yem sanayicileri tarafından
ithal edilmiştir. Buna gıda sanayisinin ihtiyacı olan
miktarı da eklerseniz, ülkemizde çok rahat yetişebilecek olan bu
ürünler için ödediğimiz paranın her yıl yaklaşık
değeri 3 milyar dolar civarındadır. Yıllık soya
ihtiyacımız 2-2,5 milyon tondur, yem üretimimiz ise, yerli üretimimiz
ise sadece 40-50 bin tondur. Şimdi soruyorum: Bu Hükûmet sekiz
yıldır bu konuda ne yaptı? Son olarak uygulamaya koyduğu
Havza Bazlı Üretim ve Destekleme Modeli ise esas amacı
gerçekleştirmekten çok çok uzaktır. Açıkça ifade ediyorum:
Uygulanacak kararlı ve doğru bir destekleme politikasıyla çok
kısa sürede soya üretimini kendi kendimize yeterli konuma getirebiliriz ve
ülkemizin yıllık 5 milyon ton soya üretim potansiyelinin
olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, gelelim yasaya. Elbette ki bu
ülkenin bir biyogüvenlik yasasına ihtiyacı vardır, ayrıca
uluslararası anlaşmalardan dolayı da bir mecburiyet vardır
ama doğru bir yasaya ihtiyacı vardır. Görüşülen bu yasa
mevcut hâliyle yetersizdir, bazı maddeleri eksiktir; içerdiği
hükümler, insan, bitki, hayvan sağlığı, çevre ve
biyoçeşitliliğimizin korunması konusunda endişeleri
bertaraf etmekten uzaktır. Biyogüvenliğin sağlanması
konusunda ciddi bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu muhakkaktır.
Bu çerçevede, geneli itibarıyla yasaya olumlu bakmakla
birlikte, önerilerimiz doğrultusunda eksikliklerin giderilmesi ve yeniden
tanzim edilmesi çok önem arz etmektedir.
Öncelikle, kanun tasarısı içerisinde, biyogüvenlik
konusunda bilimsel esaslara göre çalışacak, bünyesinde uzman
elemanları istihdam eden, bilimsel araştırma teknik
altyapısına ve donanımına ve ciddi bir bütçeye sahip bir
biyoteknoloji araştırma kurumu kurulması çok önemlidir. Kendi
teknolojimizi geliştirmek ve dışarıya
bağımlı olmamak için gerekli bilimsel ve teknik altyapı
oluşturulması açısından bu kurumun oluşturulması
çok elzemdir. Kurulacak olan bu kurumu, kendi biyoçeşitliliğimizin
korunması, karakterizasyonun yapılması ve gen
kaynaklarımızın, genetik materyalimizin sahiplenilmesi
bakımından önemli görüyor ve bu görevin bu kuruma verilmesini temenni
ediyoruz. Aksi takdirde, bir müddet sonra kendi genlerimizi bir başka
ülkeden satın almak zorunda kalabiliriz.
Diğer taraftan, kanun tasarısının bugün için,
yani kendi teknolojimizi kendimizin üretip kendimizin uygulayacağı
zamana kadar yetiştiricilik ve çoğaltım amaçlı her türlü
üretim materyalinin ithalatının yasak olduğu kanun içerisinde
çok açık bir şekilde belirtilmelidir, çünkü bugünkü şartlarda bu
ürünlerin üretimi ülke açısından da, ülkenin
biyoçeşitliliğinin korunması açısından da son derece
sakıncalıdır.
Kanunla oluşturulan ve en önemli görevi ifa edecek olan
Biyogüvenlik Kurulunun mevcut yapısı son derece yetersiz ve
sakıncalıdır. Bu hâliyle kurulan Kurulun
tarafsızlığı ve güvenilirliği
tartışılır durumdadır, etkin ve verimli şekilde
çalışması mümkün değildir, bilimsel esaslara göre
çalışacağı da tartışılır
durumdadır, kamuoyunda, meslek örgütlerinde, sivil toplum
kuruluşlarında ve tüketicilerde oluşmuş ve oluşacak
olan endişe ve şüpheleri gidermekten uzaktır. Bu konuda da
önergelerimiz vardır. Tarafımızdan çok önemli görülen bu
maddelerin mutlaka değiştirilmesini yüce Meclisin takdirlerine
sunuyorum.
Bu Kurulun ağırlıklı olarak üniversiteler ve
TÜBİTAK gibi bilim kuruluşlarından oluşturulması da
ayrıca bir başka önemli konudur.
Değerli milletvekilleri, biraz da ülkemiz için çok hayati bir
sektör olan ve ülkemizin coğrafi yapısı, doğal
kaynakları itibarıyla bakıldığında en büyük
şansı olan, ancak bugün çok zor durumda olan tarım sektöründen
ve durumu sosyal ve ekonomik açıdan bir trajediye dönüşen tarım
kesiminden bahsetmek istiyorum.
Bakın, Avrupa Birliği, son ilerleme raporunda, ortak
tarım politikası Türkiyede aynen uygulansa tarımsal destekleme
için yıllık yaklaşık 12 milyar avroya ihtiyaç olduğunu
belirtmiştir. Hâlbuki bugün sektörün tamamının bütçeden
aldığı pay gitgide azalmak üzere, yaklaşık 2,7 milyar
avroya tekabül etmektedir. Bu destekleme bütçesiyle Türkiye
tarımını bir yere götürmek asla mümkün değildir.
Bırakın temel altyapı sorunlarını çözerek sektörü
rekabet edebilir bir yapıya kavuşturmayı, bu bütçeyle çiftçiyi
toprağında bile tutamazsınız, nitekim tutamıyorsunuz
da. Maalesef, 60ıncı AKP Hükûmetinin tarım deyince
yapabildiği tek şey, ya yarım yamalak mevzuat çıkarmak veya
akşamdan sabaha değişen yarım yamalak bir destekleme
politikası uygulamaktır. Bu anlayışın ve bu politikaların
tekrar gözden geçirilmesi çok önemlidir. 2010 üretim yılında gübre,
mazot, toprak analizi, hububat, bakliyat, hayvancılık gibi temel
desteklerde 2009a göre hiçbir artış sağlanamazken organik
tarım, iyi tarım, yem bitkileri, tiftik ve ipek böceği,
yağlık ayçiçeği, soya, kolza, aspir, zeytinyağı ve
tarım danışmanlığı desteklerinde yapılan
artışlar son derece komik ve yetersizdir.
Bakanlığın İnternet sayfasında yer alan
açıklamaya göre 2010 üretim yılı tarımsal destekleme
bütçesi, 2009a göre yüzde 5,2 oranında artış göstermiştir.
Ancak genel bütçe içerisindeki payı sürekli düşüyor. Buna göre 2010
yılı ürünü için 2011 yılı bütçesinden tarıma 5 milyar
897 milyon lira destekleme ödemesi yapılacaktır. Bu destekleme
fiyatlarıyla ne soya üretimini ne yağ bitkisi üretimini artırabilirsiniz
ne de hayvancılığı girdiği çıkmazdan kurtarabilirsiniz.
Son uygulamaya koyduğunuz havza bazlı destekleme modelinde
değişen hiçbir şey yoktur. Destekler eski destekler, destekleme
miktarı eskisinden farklı bir şey içermiyor. Bu desteklemeyle mi
ihtiyacımız olan ve milyarlarca doları ödeyerek ithalat yoluyla
karşıladığımız bu ürünlerin üretimini, yani arz
açığı olan ürünlerimizin üretimini
artıracaksınız?
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak elbette ki yasa
çıkarmak, gerekli mevzuat düzenlemeleri yapmak, proje üretmek önemlidir
ancak Tarım Bakanlığının görevi bununla
sınırlı değildir, onu da doğru dürüst
yaptığını söylememiz mümkün değildir;
tarımın, tarım kesiminin sorunlarını çözmek birinci
temel görevidir. Bakanlığın asıl görevi tarımı
üreten bir yapıya kavuşturmasıdır, dış pazarda
rekabet gücünü artırmasıdır; ülkeyi ve çiftçiyi üreten,
ürettiğini satan, çiftçisini gitgide açlığa, yoksulluğa
mahkûm eden değil, refaha götüren, zenginliğe götüren bir duruma
getirmesidir. Bunun için de temel altyapı sorunlarının
çözülmesini, tarımda gerekli yapısal reformların
yapılmasını, tarımın ve tarım kesiminin
sorunlarının çözülmesini ülkenin en önemli öncelikleri arasına
alması büyük önem arz etmektedir.
Bugün, maalesef, Tarım Bakanlığı bu konularda
çok ciddi adımlar atamamıştır. Sekizinci yılına
giren AKP İktidarının Türkiye tarımını ve Türk
çiftçisini getirdiği nokta, üretemeyen, üretse bile satamayan,
ağır girdi maliyetleri altında ezilen, yoksullaşan,
toprağını terk etmek zorunda kalan, dünya pazarlarında tek
tabanca olduğumuz ürünlerde dahi mevzi kaybeden, rekabetten
uzaklaşan, çiftçisini borç ve haciz batağına sürüklemiş bir
Türkiye fotoğrafıdır.
Değerli milletvekilleri, Biyogüvenlik Yasasının
önerilerimiz doğrultusunda düzeltilmesini umuyorum. Yasanın
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ertugay.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Seçer.
CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Biyogüvenlik Yasa
Tasarısının geneli hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Biyogüvenlik Yasa
Tasarısı toplum tarafından da önemsenen bir tasarı, ancak
görüyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde özellikle iktidar milletvekilleri
bu konuyu pek önemsemiyor. Koltuklara bakıyorum muhalefet milletvekilleri
sayısı iktidar milletvekilleri sayısından oldukça fazla.
Yani, toplumun gösterdiği hassasiyeti sayın milletvekilleri maalesef
bu yasa üzerinde gösteremiyorlar. Buradan bunu
yadırgadığımı belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ilk olarak 26 Ekimde
çıkan bu konuyla ilgili yönetmelikle biyogüvenlik meselesi ya da buna
bağlı olarak GDO, genetiği değiştirilmiş
organizmalar meselesi Türkiye gündemine düştü ve o günden bugüne de ciddi
tartışmalara neden oldu. Bu konuda basın yayın
organları, bu konuda ehliyet sahibi olan olmayan bilim adamları, bu
konuyu anlayan anlamayan siyasetçiler, toplumun bütün katmanlarında bu
konu tartışıldı, görüşüldü. Tabii, bizi üzen, bu
tartışmalar sırasında, az önce de söylediğim gibi,
konuyu bilen ya da bilmeyen herkes tartışınca ortaya bir bilgi
kirliliği çıktı. Televizyonlarda izlediniz, bu konu
tartışılırken arka görüntüde sebze meyve görüntüleri
kamuoyuna gösterildi. Dolayısıyla toplum, vatandaş Acaba
tükettiğimiz sebze meyve GDOlu sebze meyve mi? endişesi içerisinde
bir müddet, bir süre sebze meyve tüketmez oldu. Tabii, bundan zararı kim
gördü? Türk üreticisi, sebze ve meyve üreten üretici, çiftçi bundan zarar
gördü. Dolayısıyla bu anlamda da bu konuyla ilgili televizyonlarda,
basında demeçler verirken, tartışırken biraz da bu
hassasiyetleri takip etmemiz ya da bu konuda daha hassas olmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, biyogüvenlik
meselesini bu kadar önemli kılan, bu kadar tartışılır
hâle getiren nedir? Biyogüvenlik, biyoteknoloji, tabii, dünyada yeni bir konu,
bilim dünyasının yeni bir çalışma alanı. Bu anlamda,
kamuoyunun bildiği ismiyle GDOlar, genetiği
değiştirilmiş organizmalar, işte biyoteknolojik yöntemlerle
elde edilen yeni canlı türleri. Yani farklı türlerden,
canlılardan gen transferi yapmak kaydıyla bazı canlılar
üzerinde olmayan karakterleri, o arzu ettiğiniz karakteri bir başka
canlıdan alarak, transfer ederek o geni oluşturduğunuz yeni
canlı organizmalara genetiği değiştirilmiş
organizmalar diyoruz. Tabii, bu teknoloji ve yöntemle önemli alanlarda üretim
imkânı bulunuyor. Genetiği değiştirilmiş organizmalar
özellikle tarım alanlarında, kimya sanayisinde, insan ve hayvan
tedavisinde kullanılan ilaç sanayisinde, aşı sanayisinde,
onların gelişmesinde kullanılabiliyor ve en önemlisi de tabii ki
bu ürünlerin, GDOlu ürünlerin artık uluslararası ticarete konu
olmuş olmaları ve gerçekten parasal anlamda da büyük, devasa
boyutlara ulaşılmış olması bu meseleyi, biyogüvenlik
meselesini, genetiği değiştirilmiş organizmalar meselesini
bir kat daha önemli kılıyor.
Değerli arkadaşlarım, tabii ki bilimsel
gelişmeleri takip etmek hoş, güzel. İnsanlığın
refahı için, insanlığın yaşamını
kolaylaştırması için elbette ki bilimsel teknolojiye
kayıtsız kalamayız. Ancak, tabii, teknolojinin getirdiği,
gelişmelerinin getirdiği birtakım olumsuzluklar da ortaya
çıkabiliyor, işte genetiği değiştirilmiş
organizmalarda olduğu gibi. Bu ürünler yani genetiği
değiştirilmiş organizmalar ve ürünleri tüm dünyada
endişeyle karşılanıyor, belli riskler oluşturulduğu
düşünülüyor. Gerçekten risk oluşturulup
oluşturulmadığında bilim adamları tarafından
kesin, kati bir görüş ortaya atılmış değil. Bir
kısım bilim adamı Elbette bu ürünler insan
sağlığı, hayvan sağlığı, çevre
sağlığı açısından ciddi sorunlar yaratabilir.
derken diğer bir kesim de Hayır, genetiği
değiştirilmiş organizmaların insan ya da hayvan
sağlığı açısından ya da çevre
sağlığı açısından herhangi bir olumsuzluğu
yoktur. gibi bir görüş belirtebiliyor. Ama şu bir gerçek ki insan ve
hayvan sağlığı açısından gerçekten olumsuzluk
yaratabileceği konusunda şahsen benim de endişelerim var.
Bilimsel araştırmalar bunu gösteriyor. İnsanın
bağışıklık sistemine verdiği tahribat,
dolaşım sistemine verdiği tahribat, kanserojen etkileri veya
alerjik birtakım vakalara sebep olması dolayısıyla benim de
endişeyle karşıladığım ürün çeşitleri olarak
buradan ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, tabii, bu ürünlerin yetiştirilmesi tarımsal
alanlarda, özellikle Türkiye gibi gerçekten dünyanın sayılı
biyoçeşitliliğine sahip olan
Düşünün ki tüm dünyada sahip
olunan endemik bitki çeşitleri içerisinde Türkiye başat rol oynuyor.
Türkiyede yani sadece Anadolu topraklarında olan, başka hiçbir
hinterlantta göremediğiniz 3.905 bitki adedine sahibiz. Ayrıca, 11
bin-12 bin çeşit bitki bu Anadolu toprakları üzerinde yetişebiliyor.
Dolayısıyla bu da çevre anlamında, biyoçeşitlilik
anlamında bu konuyu bir kez daha önemsememiz gerektiğine işaret
ediyor.
Hoş, bu tasarıda bizim de desteklediğimiz, iyi
gördüğümüz, olumlu gördüğümüz, genetiği
değiştirilmiş organizmaların üretiminin
yasaklandığını buradan belirtmek istiyorum, bunun da olumlu
olduğunu ifade etmek istiyorum. Ayrıca, bu riskler içerisinde tabii
ki bugün bu ürünleri kullanabilirsiniz; üç yıl sonra, beş yıl
sonra, yedi yıl sonra bunların zararlarını göremeyebilirsiniz
ama onlarca yıl sonra belki de gerçekten toplumumuza, gelecek
kuşaklara çok ciddi arazlar, sıkıntılar aktarabiliriz
endişesi taşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bunun bir de ekonomik boyutu
var. Tabii ki bu genetiği değiştirilmiş organizmaların
tohum üretimini yapan dünyada sayılı firmalar var yani tabiri caizse
bunların tohum üretimi o uluslararası şirketlerin tekelinde.
Dolayısıyla milyarlarca dolar ticarete muhatap olan meselelerdir.
Dolayısıyla biz eğer ki ülkemizde genetiği
değiştirilmiş organizmaların üretimini serbest hâle
getirecek olsa idik biz o tohum tekellerinin eline düşmüş
olacaktık, oraya bir ekonomik
bağımlılığımız söz konusu olacaktı.
Hoş, bu tasarıda bunun ithalatını, ihracatını,
ticaretini, işlenmesini serbest hâle getiriyoruz. Bir diğer anlamda
da tarımsal üretimde, tarımsal ürünlerde bu tasarıyla
dışa bağımlı hâle geleceğimizi buradan sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, genetiği
değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin son yıllarda,
özellikle 1990lı yıllardan sonra ticari amaçlı üretilmesi,
uluslararası ticarete konu olması ve oluşturduğu riskler
dolayısıyla bütün ülkelerin olduğu gibi Türkiyenin de
biyogüvenlik anlamında bir mevzuat düzenlemesine ihtiyacı olduğu
ortaya çıkmıştır ama maalesef uzun yıllardır bu
konu Türkiyede tartışılır hâle gelmiş olmasına rağmen
gönül isterdi ki bu düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi bundan yıllar
önce yapabilseydi. Bu konuda ilk mevzuat 1998 yılında Bakanlık
tarafından yayınlanan Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri
Hakkında Talimattı. Hoş, o denemelerin sonuçlarının da
bugün akıbeti belli değil. O çalışmalar, alan denemeleri
sonucunda bu ürünlerle ilgili ne gibi tespitler yapılmış, ne
gibi raporlar elde edilmiş, ben biliyor değilim.
Değerli arkadaşlarım, tabii, mensubu olmak için,
üyesi olmak için büyük gayret sarf ettiğimiz Avrupa Birliği bu konuda
düzenlemelerini bizden
Yani biz bugün yapıyoruz, 2010 yılında,
onlar 2003 yılında bu düzenlemeleri yapmış durumdalar. Bu,
gerçekten, yasal düzenleme gecikmiştir. Bildiğiniz gibi bu konuda
henüz yasa çıkmadan, 26 Ekimde Bakanlık bu konuda bir yönetmelik
yayınladı. Bu büyük tartışmalara sebep oldu. Ardından
20 Kasımda, o ilk Yönetmelikteki eksiklikleri giderme amaçlı bir
değişikliğe gidildi, o da yetmedi, 20 Ocakta bir
değişiklik daha yapıldı, o geçmiş iki yönetmelikteki
eksiklikler de 20 Ocak tarihindeki çıkan Yönetmelikle giderilmeye
çalışıldı.
Burada, tabii ki aslında bu, işi, tabiri caizse elimize
yüzümüze bulaştırdığımızın işaretidir.
Bu, üst üste, yirmi gün arayla, bir ay arayla, iki ay arayla üç
yönetmeliğin çıkması bu işte tam ehliyet sahibi
olmadığımızın, bu konuda çalışma yapan
bürokratların bu konuya hâkim olmadığının ve
dolayısıyla da üç kez üst üste yönetmelik çıkarmak zorunda
kaldığının bir işaretidir. Şimdi bu
endişelerle, acaba bu yasayı hazırlayan bürokratlara ben burada
nasıl güveneceğim, onu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, genetiği
değiştirilmiş organizmalar ve bu 2010 yılına kadarki
süreç içerisindeki gelişmeler, az önce de ifade ettiğim gibi, bizim,
öncelikle Avrupa Birliği mevzuatına, daha sonra 2003
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanıp 2004
yılında yürürlüğe giren Cartagena Protokolüne ve Türkiyenin
sosyoekonomik yapısına, gerçeklerine dayanak olarak bu üç ana maddeyi
alıp bir yasa tasarısı hazırlamamız gerekiyor. Tabii,
Bakanlık genel gerekçede de bunu ifade etmiş. Bu üç ana maddeye
payanda yaparak, dayanak yaparak bu yasa tasarısını
hazırladıklarını bizlere bildiriyorlar ancak elbette ki
burada da Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşı durduğumuz,
olumsuz bulduğumuz, gerçekten bu anlamda ülkemizi gelecekte
sıkıntılara sokabilecek birtakım yeni düzenlemelerin
olduğunu da buradan ifade etmek istiyorum.
Tabii, bu yasal düzenleme yani 1990lı yılların
sonundan itibaren genetiği değiştirilmiş organizmalar... Ki
dünyada ticarete konu olan dört tane önemli tarımsal ürün var. Biz de bu
dört ürünün, maalesef özellikle son yıllarda en ciddi ithalatçı
ülkesiyiz. Bunlardan bir tanesi soya fasulyesi ve ürünleri, diğerleri
mısır, pamuk ve kanola. Bu dünya ticaretine konu olmuş dört
ürünü biz aslında 1998li yıllardan beri genetiği
değiştirilmiş organizma olup olmadığını
bilmeden Türk toplumuna tükettiriyoruz. Belki de bir gün market raflarında
beş yüz- altı yüzden fazla gıda maddesinde -bugün sokağa
çıkalım, analiz yapalım, numuneler alalım- ve tarım
ürünlerinde GDOlu ürün olduğunu hep beraber müşahede etme
imkânı bulacağız.
Tabii, bu süreç içerisinde 2,5 milyon ton her yıl Türkiyenin
GDOlu tarım ürünü ithal ettiğini düşünürsek on
yıldır, on iki yıldır yaklaşık olarak 25-30
milyon ton -bunun da yüzde 80i GDOlu olduğunu varsayıyorum ki bu
gerçekten de öyledir- GDOlu tarımsal ürünü bu ülke maalesef
tüketmiştir.
Bunun tabii ki sorumluları kimlerdir? 2002 sonunda mevcut
iktidar işbaşına geldi. Ondan önceki süreci eski iktidarlara, bu
işin müsebbibi olarak bu suçu onlara yüklüyorum ama 2003ten sonra bu
işin sorumlusu bugün işbaşında olan AKP
İktidarıdır.
Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarı,
özellikle 2004 yılında yürürlüğe giren Cartagena Protokolünden
sonra bu konuda birtakım, yasa tasarısı hazırlama konusunda
birtakım çalışmalar yaptı. Burada, tabii ki, acaba sivil
toplum örgütleri, meslek odaları bu süreç içerisinde bu
çalışmalara katkı sundular mı? Bizim bildiğimiz,
Bakanlık bu anlamda bir komisyon oluşturdu, bir bilim komitesi
oluşturdu ve o komite, o komisyon bu çalışmaları sürdürdü.
Ama Komisyon çalışmalarımız sırasında, Tarım
Komisyonundaki yaptığımız, bu yasa üzerine
yaptığımız çalışmalar sırasında bize
katkı sunmaları için davet ettiğimiz sivil toplum örgütleri de
meslek odaları da bu çalışmalara katkı
sunmadıklarını, çağrılmadıklarını,
fikir sorulmadığını bizlere beyan etmiş durumdalar.
Ama şu bir gerçek değerli arkadaşlarım: Ben eminim ki,
buradan bunu iddia ediyorum, bu yasa tasarısı hazırlanırken
yabancı devlet temsilcileri, uluslararası firma temsilcilerinin
görüşleri alınmıştır. Bunu buradan iddia ediyorum ve
daha acı bir şey söyleyeyim: Maalesef, ben milletvekili olarak bu
yasa tasarısı henüz komisyonlara gelmeden bu taslak metni elime
geçiremezken bu taslak metinleri özellikle GDOlu ürünler konusunda dünyada
ihracatta söz sahibi olan Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya,
Brezilya, Arjantin gibi devletlerin büyükelçiliklerinde bulma imkânına
sahiptiniz. Gerçekten bu düşündürücü bir durumdur.
Ayrıca, daha önce de söylediğim gibi, bu konuda toplumun
geniş kesimleri, sivil toplum örgütleri ve meslek odaları bu
tasarının hazırlanmasında ciddi katkılar
sunamamışlardır.
Değerli arkadaşlarım, kanun tasarısıyla
ilgili bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum. Özellikle çok önemli
bulduğum maddeler üzerinde görüşlerimizi bildirmek istiyorum.
İlk çıkan 26 Ekim tarihli Yönetmelikte bu ürünlerin Türkiyeden
transit geçişi yasaktı ama daha sonra ikinci Yönetmelikte bu serbest
hâle getirildi. Bugün bu yasa taslağında da transit geçişi
serbest hâle getirmiş durumdalar. Bunun, kesinlikle önümüzdeki süreçte
Türkiyede çok ciddi zararlara sebebiyet vereceğini ve telafisi olmayan
zararlara meydan vereceğini buradan belirtmek istiyorum. Nihayetinde
bunların çevreye yayılma riskleri vardır. Çevreye
yayılmaları da özellikle biyoçeşitlilik konusunda ya da çevre
sağlığı konusunda büyük sorunları da beraberinde
getireceğini buradan ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, başta söylediğim
gibi, bu yasa tasarısının olumlu bulduğumuz, en önemli
bulduğumuz, bizi sevindiren yönü, Türkiyede genetiği
değiştirilmiş organizmaların hem bitkisel hem hayvansal
üretimini yasaklamış olmasıdır. Ancak, tabii ki burada
düşündürücü olan bir konu vardır ki o da ithalatının,
ihracatının, ticaretinin, işlenmesinin vesaire birtakım
aktivitelerinin bu yasa tasarısıyla serbest hâle getirilmesidir.
Burada tabii ki niçin üretimi yasak, Sayın Bakana sormak
istiyorum ki kendinin Komisyon çalışmalarındaki ifadelerinde
var. Biz yüzde 100 Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu hâle getirdik bu
yasayı, Cartagena Protokolüne uyumlu hâle getirdik, dolayısıyla
oradan aldığımız, özellikle Cartagena Protokolündeki
ihtiyat prensibine dayalı olarak biz üretimi yasaklıyoruz. dedi.
Niçin ihtiyat prensibine dayalı olarak Türkiyede GDOlu ürünlerin
ticaretini ya da ithalatını yasaklamıyorsunuz Sayın Bakan?
Değerli arkadaşlarım, niçin Türkiyede ithalat
serbest bırakıldı? Aklıma gelen iki tane soru var. Biz
dünyada ticarete konu olan o dört ürünün -az önce saydım, soya,
mısır, kanola ve pamuk- dünyada sayılı büyük ithalatçı
ülkelerinden bir tanesiyiz. Acaba bu tasarı hazırlanırken
ithalatın serbest olmasına neden olan, bu konuda iddia sahibi
ihracatçı büyük ülkeler mi? Yani Amerika Birleşik Devletleri, Kanada,
Arjantin, Brezilya gibi ülkelerin ya da bu konuda uluslararası ticarette
büyük montana, büyük potansiyele sahip firmaların lobi faaliyetleri acaba
bu yasa tasarısı hazırlanırken bunun ithalatının
serbest olmasında etkili olmuş mudur, bunu buradan Sayın Bakana
sormak istiyorum?
Ayrıca, tabii ki bir görüş daha şöyle ortaya
çıkabiliyor: Türkiye'nin maalesef ama maalesef bu ürünlere ihtiyacı
var yani Türkiye artık kendi kendine yeten bir ülke değildir, Türkiye
ürettiği tarım ürünleriyle kendi ihtiyaçlarını
karşılayabilen bir ülke değildir. Onun için, Türkiyenin
yılda 1,5-2 milyon ton, değerli arkadaşlarım, 1,5-2 milyon
ton soya fasulyesi ve ürünleri, 1 milyon ton yem sanayisinde kullanılan,
biyoetanol üretiminde bir yan ürün olarak çıkan DDGS ve mısır
kepeği ithalatı yaptığını, Türkiyenin 700 bin
ton ile 1 milyon ton arası elyaf pamuk yani kütlü pamuk olarak, hani o
başağından hasat ettiğimiz pamuk olarak düşünürseniz 2
milyon ton pamuk ithal ettiğini ve 200 bin ton kanola ithal ettiğini
biliyor muydunuz?
Değerli arkadaşlarım, bu, Türk tarımının
iflasıdır, bunun sorumlusu biz değilizdir. Ne yapalım
efendim, Türkiyenin bunlara ihtiyacı var, gıda sanayisi
gelişiyor, yem sanayisi gelişiyor, hayvancılık
gelişiyor, Türkiye 10 milyon ton yem üretiyor. Elbette bu bir
kaçış değildir, Türkiyenin 26-27 milyon hektar tarım
alanı vardır, Türkiyenin sulamaya açılmayı bekleyen 4,5
milyon hektar tarım alanı vardır. Siz bunları gerekli
zamanda gerekli yatırımlarla devreye sokamazsanız elbette ki
Türkiye bu noktalara gelecektir, Türkiye tarımsal anlamda dış
ticaret açığı verecektir, Türkiye tarımsal ithalatta
maalesef ve maalesef dış ülkelere mahkûm olacak duruma gelecektir.
Bunun müsebbibi bizler değiliz, bunun müsebbibi mevcut muhalefet
değil, sekiz yıldır bu ülkeyi yöneten, tarım
politikalarını belirleyen Adalet ve Kalkınma Partisinin
yanlış tarım politikalarıdır ve sorumluları da
iktidar partisidir değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
geçtiğimiz günlerde, Türkiyenin özellikle az önce andığım
ürün çeşitlerinde üretim açığını ortadan
kaldırmak için -daha rasyonel, daha akılcı bir üretim
yapabilmesi anlamında- bir model geliştirildi: Havza Bazlı
Üretim ve Destekleme Modeli. Maalesef, bu yayınlanan modeli
incelediğimizde beklentilere cevap veremeyen bir çalışma
olduğunu görüyoruz, buradan bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Oysaki, arzu ederdik ki Türkiyede
Özellikle yağlı tohumlar konusunda
biliyorsunuz Türkiyenin ciddi açıkları var, yılda 2,5-3 milyar
dolar gibi bir parayı biz ithalata harcıyoruz. Bu konuda,
ayçiçeği üretimi, soya fasulyesi üretimi, aspir üretimi, kanola üretimi,
bunları artıracak yüksek miktarlarda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Devamla) Hemen bitiriyorum.
Bu ürünleri destekleyerek bunların üretiminin
artırılması ve bu konuda Türkiyenin
açığının giderilmesi gerekiyordu. Elbette ki
incelediğimiz zaman yeni destek sisteminde bu ürünlere, diğer
ürünlerle mukayese ettiğiniz zaman daha fazla destek veriliyor ama
şunu da unutmayalım değerli arkadaşlarım, Türkiyenin
2010 yılı için merkezî bütçesinden ayrılan yaklaşık olarak
5,5 milyar ya da 5,5 katrilyon rakam Türkiye tarımını, Türkiyedeki
tarımsal üretimi artıracak boyutta bir destekleme değildir. Türk
çiftçisini Amerika Birleşik Devletleri ya da Avrupa Birliğine
bağlı ülkelerin çiftçisiyle mukayese ettiğiniz zaman haksız
rekabet içindedir. Bugün Avrupa Birliği ortak bütçesinin yüzde
40ını, 45ini tarıma ayırırken, bugün Amerika
Birleşik Devletleri sadece tarımsal desteklere yılda 50-60
milyar dolar ayırırken tarım ülkesi olarak addedilen
Türkiyenin
Türkiyede tarımın sosyal yönünün de olduğunu
düşünürsek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Seçer, lütfen
VAHAP SEÇER (Devamla) Son kez özür dileyerek
Türkiyenin üçte 1 nüfusunun direkt ya da dolaylı olarak bu
sektörden geçindiğini düşünürsek bugün dünyanın 17nci, Avrupa
Birliğinin 5inci büyük ekonomisi olarak addedilen Türkiyede 5,5 milyar
lira gibi bir rakamın çiftçiye ayrılmasını ben
yakışık bulmuyorum, yakıştıramıyorum.
Eğer bugün 750-800 milyar dolarlık gayrisafi millî hasıladan
bahsediyorsanız hiç olmazsa bunun yüzde 1ini, Tarım Kanununa
koyduğunuz gibi, yüzde 1 oranında bir destekleme miktarını
Türk çiftçisine reva görmeniz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, önemli bir konuyu
tartışıyoruz. Önümüzdeki yasa iki bölümden oluşuyor. Bu
süreç içerisinde daha bazı konular burada görüşülecek, tartışılacak
ama şu bir gerçek: Sayın Bakan GDOya karşı, Sayın
Tayyip Erdoğan ve eşi karşı, Sayın Genel
Başkanımız Deniz Baykal karşı, sanıyorum
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı da GDOya
karşıdır, milletvekilleri karşı, halk karşı,
o zaman biz Türkiyede GDOya geçit vermeyelim diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Ufuk Uras.
Buyurunuz Sayın Uras.
BDP GRUBU ADINA MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli vekiller; sözlerime
başlamadan önce ben de bir kere daha, Elâzığda depremde
kaybettiğimiz yurttaşlarımızın yakınlarına
başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza
acil şifalar diliyorum.
Bu hafta sonu gerçekleşecek olan Nevroz
Bayramının bütün yurttaşlarımıza, bütün dünya
halklarına barış, mutluluk ve esenlikler getirmesini temenni
ediyorum.
Kerpiç sadece evlerimize ilişkin bir şey değil,
siyaset de kerpiçten gibi gözüküyor. O yüzden, yine bugünlerde siyaset
hayatımıza katılan Eşitlik ve Demokrasi Partisine de siyasi
hayatlarında başarılar diliyorum. Genel Başkanları
Ziya Halis başta olmak üzere bütün parti çalışanlarına başarılı
bir siyasi yaşam temenni ediyorum.
Sevgili arkadaşlar, genetiği
değiştirilmiş gıdalar kadar genetiği
değiştirilmiş siyasetçilerin yaptığı
tahribatın toplumumuzda çok büyük bir faturayla bizi
karşılaştırdığını biliyoruz. Bir
bakıyoruz bu haftaya, daha 20nci yüzyılda
yaşadığımız trajediler ortadayken bir dizi partimiz,
aynı anda, 21inci yüzyılda bile ikinci bir tehcir
politikasını savunabiliyor ve yaşadığımız
sorunları çözüm olarak görebiliyor. Nasıl biz siyasi
çeşitlilikten yanaysak biyolojik çeşitlilikten de yana olmamız
gerekir ve buradan konuya gireyim.
Bir partimizin -adını vermeyeyim partinin- seçim
döneminde üyelerine verdiği el kitapçığında şu
yazıyor: Tartışmalı konulara girmeyiniz. Şimdi, konu
tartışmalı olunca girmediğinizde zaten siyaset devre
dışı kalıyor. Bir başka partimiz adaylarına diyor
ki televizyona çıkarken: Gelen soru size yabancı gelirse Bunu
geniş açıdan ele almak lazım. deyip başka bir konuya
geçin. Şimdi, konunun geneli üzerinde konuşmak o yüzden çok büyük
bir esneklik taşıyor ama konunun kendisi çok önemli. Mustafa Kemal
Köylü milletin efendisidir. demişti, bugün
baktığımızda uluslararası tarım tekellerinin
milletin efendisi olduğunu görüyoruz ama bu, bu durumla, bugünle de
sınırlı bir şey değil. Kemal Derviş modeli baki,
partiler değişiyor. Bütün gelen partiler aslında Kemal
Derviş politikasını uyguluyor ama muhalefete gelince
eleştirmeye başlıyorlar. O yüzden siyasetimiz de kerpiçten, o
yüzden eşitlik ve özgürlükten yana bir alternatif oluşturmamız
gerekiyor.
Para kullanılmadan önce, biliyorsunuz, tuz, değişim
aracıydı, tuzu kuru olan lafı oradan geliyor. Bir tarafta tuzu
kuru olanlar, bir tarafta işi yaş olanlar hayatı
şekillendirmeye çalışıyorlar. Hani hep küçükten beri denir
Etliye sütlüye karışmayın. diye. Etliye sütlüye
karışmadığımız zaman hem et kokuyor hem süt
bozuluyor, etliye sütlüye karışmayan bir siyaset, siyaset olmaktan
çıkıyor. Yanlış yoldaysak koşmanın da bir
yararı olmuyor. Biz inanıyoruz ki temel kararların
uluslararası sermayenin kâr beklentilerine göre değil, toplumsal
ihtiyaçlara göre şekillendirilmesi esastır. Bu yüzden rotasız
bir gemiye de hiçbir rüzgârın faydasının
olmadığını görüyoruz.
Son yüzyılın en büyük buluşu nedir? derseniz
değişik yanıtlar verilebilir ama bence uzaktan kumanda aletidir.
Uzaktan kumanda aleti hayatımızı
kolaylaştırmıştır ama siyasette uzaktan kumanda iyi
değildir. Uzaktan kumandalı siyasete karşı tutum
almamız gerekiyor.
Hayatımızın bir tek gerçeği var, o da sosyal
Darvinizm, yani uygun olanların ayakta kalması. Bunu kim savunuyor?
Zaten ayakta kalanlar En uygun da zaten budur. diyorlar. Bütün
ovalarımızın, 6 büyük ovamızın tarım
dışı amaçlara kullanılmaya açılmasının
tesadüfi olduğu düşünülebilir mi?
Einstein Bir sorunun çözümü, sorunun doğru tarif
edilmesinden geçer. diyor. Sorunu doğru tarif edersek bütün bu yasa
tasarılarıyla ilgili doğru bir hatta durabiliriz. O da nedir?
Ekonomi, siyaset, her alanda katılımcılığı
savunmak. Yanlış karşısındaki suskunluk, çoğu
zaman yanlışın suskunluğun gölgesinde sürüp gitmesini devam
ettiriyor. O yüzden, susup kalmamalıyız. Bertolh Brecht Galileo
adlı çalışmasında Hiçbir şeyi bilmeyen cahildir ama
bilip de susan ahlaksızdır. diyor. O yüzden, bilip de
susanların sesini çıkarması gerekiyor, dünyada bu konuda
farklı yaklaşımlar var mı, buna bakmak, biraz merak etmek
gerekiyor. Bizde meraklı olmanın iyi olmadığını
biliyoruz. Hepimiz Pirî Reisi çok severiz, haritalar
çıkarmıştır, meraklı insandır ama bilmeyiz ki
daha sonra Kanuni onun kafasını kestirmiştir, yani meraklı
olmak iyi değildir. Bizim ülkemizde de bu konuda çok farklı
yaklaşımlar olmasına karşın, aslında
karşıtlar eleştirilmesine rağmen, hâkim zihniyetin çok
ideolojik olduğunu bilmek gerek. Biraz önce CHPli Vekil
Arkadaşımız çok haklı olarak desteklerden bahsetti. AB
fonlarına baktığınızda AB içinde tarıma yönelik
destekler ortada ama bu konu o kadar ideolojik ki sermayeye destek
verdiğinizde mesela adı teşvik oluyor, üreticiye destek
verdiğinizde adı sübvansiyon oluyor yani kötü oluyor. Aynı
şey ama üreticiye mi gidiyor, tuzu kuru olanlara mı gidiyor
meselesinde farklı yaklaşımlarla karşı
karşıya kalıyoruz.
Kamuoyunda bu genetiği değiştirilmiş
organizmalara ilişkin oluşan, güçlenen tedirginliğin ve bu
tedirginliğin her geçen gün daha da artmasına neden olan hukuki
belirsizlik durumunun sonlandırılması adına, işte bu
biyogüvenlik yasasının ne denli büyük önem
taşıdığını
Bütün kamuoyu merakla bizi izliyor,
buradaki katılımın tenhalığına rağmen. Bu
nedenle, halkın genetiği değiştirilmiş organizmalar
konusunda bilgilendirilmesi kadar, biyogüvenlik yasasında bu ürünlerin
tehlike ve risklerine karşı etkin korunma araçlarının
oluşturulması ve bu araçların hayata geçirilmesini
sağlayacak idari ve teknik altyapının
sağlamlaştırılmasının da gerek bu ürünlerin
Türkiye üreticisi ve tüketicisi üzerinde yarattığı tehlikelere
karşı direnme gücünün artırılması ve gerekse
yasanın amacı olan koruma işlevinin oluşturulması
açısından da son derece büyük bir önemi olduğunu biliyoruz ancak
bu denli önemli ve diğer yandan da kamuoyunun merakının yüksek
olduğu bir konuda biyogüvenlik yasa taslağının halkın
görüş ve bilgisine açık bir tartışma sürecinden geçmemesi
ve ilgili üretici ve tüketici örgütlerinin, ekoloji ve çevre örgütlerinin bu
taslak hakkındaki görüşlerini sunabilecekleri katılım
araçlarını oluşturmadan yasanın Meclis gündemine
gelmiş olması hakikaten son derece üzüntü vericidir.
Henüz bilim dünyasının -bilimsel belirsizliğin
egemen olduğu bir konu olarak- genetiği değiştirilmiş
organizmaların yaratacağı tehlikelerin neler olduğunu
kestiremediğini biliyoruz. Bu ürünlerin riskli olduğu ise gerek
yapılan bilimsel açıklamalarla gerekse de Türkiye'nin taraf
olduğu sözleşmelerle ve henüz bir biyogüvenlik yasası olmadan
yürürlüğe giren Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı
Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı,
İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
hükümleri ile artık resmî kanallar açısından da
kesinleştiğini biliyoruz. Bu nedenle, Türkiyede ihtiyat ilkesi
gereği risk değerlendirmesi ve planlanmasının hayata
geçmesini sağlayacak tedbirlerin alınması ve güvenlik
altyapısının, hem Birleşmiş Milletler Biyolojik
Çeşitlilik Sözleşmesinin eki niteliğindeki Biyogüvenlik
Protokolünün 2004 yılında yürürlüğe sokulması nedeniyle
hem de Anayasanın 56ncı maddesinde düzenlenen
sağlıklı ve dengeli bir yaşama hakkı kapsamında
oluşturulması gerekiyor. Bu amaç doğrultusunda görüşmeye
açılan biyogüvenlik yasası temel olarak üç noktada
değerlendirilebilir: Bunlardan ilki, gıda güvenliğinin
sağlanmasıdır. Biyogüvenlik yasası, GDOlu ürünlerin ithalatının
önünü açıyor, bu şekilde hem insan sağlığı hem de
biyolojik çeşitlilik büyük bir riske maruz bırakılıyor.
GDOların, hayvan yemi ve diğer ürünler için de kullanılmaya devam
etmesi ve Türkiye üreticisinin ve tüketicisinin bu ürünlerin
yarattığı belirlenemeyen risklere maruz kalması gıda
egemenliğimizi korumanın olanağını ortadan
kaldırabiliyor. İkincisi, katılım araçlarının
sağlanması, biraz önce belirttiğim gibi. Bu ürünler
hakkında alınacak kararların şeffaf, açık ve
katılımcı bir yönetim anlayışıyla halkın
bilgilendirilmesi ve kararlara katılımını sağlayacak
araçlardan mahrum bırakılmaması gerekiyor. Buna karşın
biyogüvenlik yasası, GDOların ülkeye girişiyle ilgili izinleri
Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı
biyogüvenlik kuruluna bırakıyor. Biyogüvenlik kurulunda yer alacak
bürokrat ve uzmanların nesnel ve kamu yararına uygun kararlar
almasını sağlayacak kriterlerin belirlenmesi ve alınan
kararların kamuoyu tarafından denetlenebilmesi için, bu kurulda,
ekoloji, tüketici ve üretici örgütlerinin temsilcilerinin yer alması
gerekli oluyor.
Diğer yandan, Biyogüvenlik Kurulunun aldığı
kararların açıklanmayacağı da bu yasa tarafından
düzenleniyor. Oysaki Kurul kararlarının hukuka, tarımdaki
ekonomik ve sosyal gerekliliklere, ekolojik geleceğe etkilerinin
değerlendirilebilmesi için bu kararların kamuoyuyla
paylaşılması gerekiyor. Bu nedenle, Kurul kararlarının
tamamının demokratik bir biçimde toplumla paylaşılması
gerekiyor. Hani, açılım yapacaksak açılımları bu
zeminde de sürdürmekte fayda görülüyor.
Üçüncü nokta ise belki de en önemli ve de taslak metinde en çok
dikkati çeken husus olarak ispat yükü konusu gündemde. Biyogüvenlik
yasası, GDOlu ürünlerden doğan zararın ispatını
tüketici ve üretici üzerine bırakıyor. Oysaki bu ürünlerin
kapalı kullanım koşullarından doğacak zararlar ile
transit ve nakil sırasında kontrolsüz salımından
kaynaklanacak sorunların bedelinin çok ağır
olacağını biliyoruz. Bu ürünlerin kapalı alan kullanımı,
nakli ve transit geçişini isteyen şirketler, bu ürünlerin zarar vermeyeceğini
ispat ederek bu ürünlerle ilgili muamele yapabilmelidirler. Biraz önce
belirtilen yine, Cartagena Protokolüne ve Biyoçeşitlilik
Sözleşmesine taraf olan ülkemizin, çağdaş hukuk devletinin
kabul ettiği temel çevre hukuku ilkelerinden biri olarak ihtiyat ilkesini
hayata geçirmek ve yerli üretici ve tüketicisini korumak üzere, bu ilkenin
ispat yükünün tersine çevrilmesi olarak bilinen bu aracını yasa ile
kabul etmesi gerekiyor. Ancak, taslakta bu hukukun göz ardı edildiği
yine bir kere daha görülüyor. Buna göre, bugün Türkiye'nin
biyoçeşitliliğini koruyacak, gıda güvenliğini,
tarımsal geleceğini sağlayacak ve sağlıklı
nesillerin gelişmesi inancını yeşertecek bir biyogüvenlik
yasasının, gıda egemenliği ekseninde, toplumun ve
tarımın kamusal politikalarla desteklenmesini talep edenlerin, fosil
yakıtlardan vazgeçilmesini isteyenlerin, kentlerin kapitalist
dönüşümüne karşı yeni bir sürece hazırlanması
gerektiğine inananların ve yaşamına sahip çıkanların
yanında bir tutum sergilenebilmesi için, GDO ticaretini güvence
altına alan tanımlardan vazgeçmesi ve insan, bitki, hayvan
sağlığı, genetik çeşitlilik, biyolojik güvenlik
temelinde yasanın tanımlarının yeniden yazılması
gerekli. Ben muhalefetin çok anlamlı eleştirileri doğrultusunda
Hükûmetin bunları dikkate alacağına inanmak istiyorum.
Başta GDOya Hayır Platformu olmak üzere örgütlü
muhalefetin 2004 senesinden beri çıkarılmasını
istediği bu biyogüvenlik yasasının halk
sağlığını ve çevreyi korumaktan uzak olduğunu,
yaşama, deneme-yanılma yöntemiyle görmememiz gerekiyor, önceden bu
tedbirleri almamız gerekiyor.
Bir uçağı yıllar önce bir tedhişçi
kaçırdığı zaman çok büyük pazarlıklar oluyor, sonunda
güvenlikle o uçak yere iniyor. Bir gazeteci bir süre sonra fark ediyor ki o
uçağın kaçırılması esnasında bulunan çiftler bir
süre sonra ayrılmışlar. Niye ayrılmışlar? diye
araştırdığında görüyor ki normal zamanlarda
görmedikleri tepkileri, bir tedhişçi uçağı
kaçırdığında o tedhişçiyle yaptığı
pazarlık, yaltaklanmalar vesaire karşısında eşlerinin
bugüne kadar hiç görmedikleri manzaralarıyla
karşılaşmaları ciddi ayrılmalara neden olmuş.
Demek ki bir uçağın kaçırılmasına gerek kalmadan,
günlük yaşamımızda da -normal zamanlarda değil- riskli
durumlarda, kriz zamanlarında insanlar nasıl davranıyor,
insanların farklı davranışlarını nasıl
algılayacağız meselesi önemli. Bu konu da böyle bir konu.
Hakikaten, eğer bu konu üzerine hayatımız şekillenecekse
Demokrasi sadece bu kuşaklara ilişkin bir vakıa değil,
gelecek kuşakların hayatıyla da ilgili kararlar alıyoruz ve
bizler aslında normal zamanlarda nasıl
davrandığımızla değil, olağanüstü durumlarda,
olağanüstü gelişmelerde nasıl
davrandığımızla bir samimiyet testinden geçiyoruz. O
yüzden, ben bir kere daha bütün bu yasanın değerlendirilmesi
esnasında gelecek kuşaklara ilişkin yükümlülüğümüzü
unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Egemenliğin
kaynağının halk olmasıyla halkın kendi kendini
yönetmesi ilkesi birbirini tamamlıyorsa yani biz Kenan Evrenler gibi
düşünmüyorsak Egemenliğin kaynağı millettir ama
halkın da sahipleri vardır. diye düşünmüyorsak yani
uluslararası tarım tekellerinden tatlandırıcı
tekellerine değin halkın geleceğinin şekillendirilmesinde
uluslararası çıkar çevrelerinin değil kamu yararını
esas alıyorsak, siyasetin de esası kamu yararından yana
olmayı gerektiriyorsa, bütün bu yasa teklifleri, tasarıları bizi
bir samimiyet testinden geçiriyor. O yüzden Meclis açılırken
Çanakkale Zaferinin yıl dönümünden bahsederken yani Uluslararası
tekellerin bir dediği iki yapılmayacaksa biz Çanakkalede bu kadar
insanımızı niye zayi ettik? diye emperyalizmin güçleri
muhtemelen düşünüyorlardır yani Topla tüfekle değil,
doğrudan kendi politikalarımızla egemen oluyorsak biz niye bu
kadar can yaktık? diye. Çünkü uluslararası kuruluşlara
sorduklarında Sizin en büyük gücünüz nedir? diye Bizim en büyük
gücümüz, bizim gibi düşünen aydınlar ve siyasetçiler.
Hani, Woody Allen, Tanrı öyküsünde der: Hep özgür
olduğunuzu zannedersiniz ama hep başkalarının
beklediği gibi davranırsınız. Neden acaba hep
başkalarının beklediği gibi davranıyorum, neden bir
kere olsun uluslararası tarım tekellerini, güç tekellerini
şaşırtacak bir hareket içine girmiyorum, sorusunu kendimize
sormamız gerek.
Kemal Dervişin bedeni başka tarafta ama ruhu burada.
İktidarıyla muhalefetiyle, CHP destekli Anasol-D
İktidarından AKP İktidarına kadar bu neoliberal
hegemonyayı bir türlü ters düz edemiyoruz, bir türlü önceliklerimizi
değiştiremiyoruz. Bunun en temel nedeni, başta üreticilerimiz
olmak üzere emeğiyle geçinen yurttaşlarımızın siyaset
dışı kalmasıdır. Doğrudan emeğiyle geçinen
yurttaşlarımızın, üreticilerimizin siyaset
dışı kalmasının nedeni, yine bu Meclisin ittifakla
belirlediği yüzde 10 barajı, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası
ve diğerleridir. O yüzden ekmekle demokrasi arasındaki mücadele,
ilişki iç içedir. Demokrasinin kanallarını açacağız ki
daha çok çiftçimiz, daha çok üreticimiz siyasete dâhil olsunlar ve farklı
bir Türkiye, farklı bir tarım olacağını
kestirebilsinler.
Biz, 2010 yılında, toplumsal muhalefet örgütleriyle,
İstanbulda İstanbul Avrupa Sosyal Forumunu
şekillendireceğiz. Başka bir Avrupa mümkün. diyenler ile
Başka bir Türkiye mümkün. diyenler, Türkiye'nin tarım
politikasını, dünyada iflas eden, küresel krizle beraber iflas eden
neoliberal hegemonyaya secde edenleri ama buna karşı alternatif
arayışlarının barajlarla, Siyasi Partiler Yasası ve 12
Eylül rejimi Anayasasıyla engellenenlerin aslında güç
birliğinin çok önemli olduğunu göreceğiz.
Alice Harikalar Ülkesi, çocukluğumuzda okuduğumuz bir
kitaptı. Aynadan geçtikten sonra Alice yanındaki tavşana sordu:
Şimdi nereye gidiyoruz? Tavşan da ona dedi ki: Bu, nereye gitmek
istediğine bağlı. Eğer biz nereye gitmek istediğimiz
konusunda halkın iradesini esas alarak, toplumsal muhalefet örgütlerinin
iradesini esas alarak tutum alırsak bu yasalar da büyük ölçüde bu
doğrultuda şekillenir. Aksi takdirde, halkın iradesi ile var
olan yasalar çeliştiği zaman bunu çözecek merci de seçimlerdir.
Hâliyle 2011 seçimlerinde yurttaşlar, uluslararası tarım
tekelleri mi esas alınmış çiftçimiz mi esas
alınmış, uluslararası tarım
tatlandırıcı lobisi mi esas alınmış
yurttaşımız mı esas alınmış, bunu
değerlendirecektir. Bize düşen görev de siyasette alternatifsiz
bırakmamaktır yurttaşları. AKPye karşı
alternatifin, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük eksenini savunan,
eşitlikçi, özgürlükçü bir siyaset seçeneğiyle
şekilleneceğine inanıyorum ve bu yasanın bu doğrultuda
şekillenmesinin yurttaşlarımıza soluk
aldıracağını düşünüyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi adına hepinize
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Edirne
Milletvekili Necdet Budak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Budak.
AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Genetik mühendisliği veya DNA teknolojisi 1970li
yıllarda uygulamaya girmiş bir teknolojidir. Doğal yollarla gen
değişimi mümkün olmayan canlı organizmalar arasında gen
teknolojisi aracılığıyla gen transferi yapılarak elde
edilmiş canlılara genetiği değiştirilmiş
organizma yani GDO denilmektedir. Biyogüvenlik ise GDOların doğada
bulunan diğer canlılara, onların
devamlılığına ve çeşitliliğine yani biyolojik
çeşitliliğe ve insan sağlığına zarar vermeden
kullanılabilmesi için oluşturulmuş kurallar ve tedbirler
sistemidir.
GDOların dünyadaki durumuna bakacak olursak, GDOları
üretmedeki genel amaç, tarımsal ürünleri hastalıklara ve
zararlılara karşı korumak ve bu sayede tarımsal ilaçlamada
ekonomik avantajlar sağlamaktır. Genetiği
değiştirilmiş organizmaların ticarete konu olan en
yaygın ürünleri mısır, soya fasulyesi, kanola ve pamuktur. Bu
ürünlerin dünyada ekimi hızla artmaktadır. 2008 yılı itibarıyla
dünyada Amerika, Arjantin, Brezilya, Hindistan, Kanada, Çin ve Paraguay olmak
üzere yirmi beş ülkede GDOlu ürünler ekilmektedir. GDOlu bitkilerin
ekildiği toplam arazi -on iki yıllık artışla- 125
milyon hektara ulaşmıştır ve giderek artmaktadır.
Amerikada soya ekim alanlarının, soyada yüzde 90ı GDOludur.
Dünyadaki bu artışla beraber, dünyada birçok ülke de
aynı zamanda GDOlu ürünlerden oluşan gıdalara karşı
oldukça koruyucu tedbirler almakta ve yasal düzenlemeler getirmektedir. GDOlu
ürünlerin küresel tarım ekonomisindeki payı 1996 yılında
115 milyon dolar iken 2007 itibarıyla yaklaşık 7 milyar dolara
ulaşmıştır ve bu trend giderek de artmaktadır ve bugün
itibarıyla hesapladığımızda, Amerikada son on
yıl içerisinde GDOlu ürünlerin ülke ekonomisine katkısı 16
milyar dolardır. GDOlu ürünlerin avantajlı olduğu
iddialarına karşı bu ürünler için karşı tezler de
ortaya konulmaktadır bilim dünyasında. Örneğin, GDOlu bitkiler
için de tarımsal ilaç kullanıldığı ve bunun
kullanımının GDOsuz ürünlere göre daha fazla miktarda
olduğu yönünde araştırmalar yayınlanmıştır.
Yine GDOların iddia edildiği gibi tarımda verimlilik ve üretim
artışı sağlamadığı yönünde de araştırmalar
mevcuttur.
Değerli arkadaşlar, bilim hangi alanda olursa olsun
karşı tezler ile çürütülmeye çalışılabilir ya da yeni
çalışmalar geliştirilebilir. Onun için de bütün bu
yazılara, raporlara ve çalışmalara doğru ya da
yanlış diyemeyiz. Çünkü bütün bunları yapmaya başlarken
hedefinizin ne olduğu ve dünyaya nasıl, nereden
baktığınız çok önemlidir.
GDOlara karşı ülkelerin farklı pozisyon
almalarının çeşitli sebepleri vardır. Bu yaklaşım
farklılıklarının başında ülkedeki kamuoyu gücü
gelmektedir. Özellikle Avrupada hâlen GDOların yol açabileceği
muhtemel sağlık risklerini öne çıkaran güçlü bir sivil muhalefet
mevcuttur ve bu muhalefetten dolayı yasal düzenleme yapmak siyasi
açıdan riskli görülmektedir.
Etik kaygılar kapsamında dünyada
değerlendirdiğimizde öne çıkan üç tane önemli tartışma
konusu vardır: Birincisi, genelde modern zirai teknolojinin, özelde ise
GDO ve daha spesifik olarak transgenik canlıların tarımsal
hedefleri yakalamak için gerekli olup olmadığı yoğun olarak
tartışılmaktadır. Tartışma, birbirine âdeta
tamamen zıt iki kutuptur. İki farklı ve marjinal
yaklaşımın gölgesinde bu tartışmalar devam etmektedir.
Taraflardan biri, bu teknolojileri, dünyada açlık sorununu bertaraf edecek
anahtar teknoloji olarak görmektedir. Diğeri ise söz konusu teknolojilerin
sadece bir hayal ürünü olduğunu savunmaktadır.
Tarımsal sorunların başında gelen açlık
sorunu sosyal bir sorundur. Dolayısıyla açlık sorunu, gıda
eksikliğinden ziyade onun dünyada paylaşımıyla ilgilidir.
Bu sorunun çözümü, siyasi ve sosyal platformlardır.
İkinci tartışma konusu, bitkilerin
geliştirilmesinde genetik müdahalenin meşru olup
olmadığı tartışmasıdır. Meşruiyet
eleştirisi, dinen Yaratıcının işine
karışıldığı düşüncesi, çevrecilerin
doğal yapıya müdahale itirazı ve Alman düşünür Peter
Sloterdijkin insanın haddini aşması olarak betimlediği
felsefi duruşa dayanmaktadır.
Son tartışma ise tarımsal GDOların geniş
sahalarda ekiminin sonuçlarıdır. Sosyoekonomik kapsamda devam eden bu
tartışmaların en önemli noktası GDOların mülkiyeti
tartışmasıdır. GDO tarımsal ürünlerin büyük
çoğunluğunun önemli şirketlerin tekelinde, patentlerinin ve
mülkiyet haklarının tekelinde olması dünyada ciddi bir
tartışma konusudur ve dünyada tarımsal sistemler için ciddi bir
sosyal sorun olarak ortada durmaktadır.
Etik kaygılar kapsamında dile getirilen diğer bir
tartışma başlığı ise GDOların yol
açabileceği muhtemel sağlık sorunları riskidir. Gündemi en
çok işgal eden ve GDOlu ürünlerin birçok ülke tarafından
yasaklanmasının da temel sebebidir. GDOlu ürünlerin neredeyse
tamamına kendisinde var olmayan genler eklendiği için bu genlerden
kısa, orta ve uzun vadede bir dizi sorun oluşturma potansiyeli
mevcuttur. Dünya Sağlık Örgütü bu riskleri, yapılan
değişmelerin zehirlenmelere sebep olma ihtimali, alerji
oluşturma ihtimali, besleyici ya da toksik etkisi olabilme ihtimali,
aktarılan genin stabilitesi ve gen eklenmesinin yan etkileri olarak
sınıflandırmıştır.
Biz bu Parlamento çatısı altında, iktidarı
muhalefetiyle bütün milletvekilleri olarak ve Hükûmetimiz, dünyadaki bu
gelişmelerin böyle olduğunu bilmek, takip etmek ve buna göre Türkiye'nin
ulusal biyogüvenliği konusunda pozisyon almak zorundayız. Tabii ki
GDOlu üretimle ilgili birtakım iddialar ve bunun
karşısındaki bilimsel açıklamalar yapılmakta.
Kamuoyunun ve tüketicilerin GDOlara karşın ne
algıladıkları ile bilimsel çalışmalar arasında
ciddi bir makas vardır. Tartışmalara çoğu kez ideolojik
tavırlar girmekte, bu durumda kamuoyuyla meslek odaları, tüketici
dernekleri ve çevreci örgütlerin sağlıklı bir diyalog
kurması engellenmektedir.
GDO oldukça tartışmalı bir teknolojidir ve somut
etkilerinin görülebilmesi için uzun bir zamana ihtiyaç vardır. GDO sorunu
aynı zamanda bir biyogüvenlik, biyoçeşitlilik,
sağlıklı insan, hayvan, çevre, ayrıca tekelleşme ve
âdeta bir demokrasi sorunu olarak da değerlendirilmektedir. Ancak
şunu da kabul edelim ki bu gelişmeleri ne yaparsak yapalım
dünyada çok ciddi bir ilerleme var ve canlıların hayatından
artık GDOyu çıkartmak da mümkün değildir ve 21inci
yüzyıla biyoteknoloji ve nanoteknoloji kendi damgasını
vurmaktadır. Bu nedenle, bizim, Türkiye olarak biyoteknoloji ve
nanoteknoloji alanında bilimsel anlamda bunları gündemimize
almamız, öncelik vermemiz de gerekmektedir, bunu da bir kenara
atmamız mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin GDOlara
ilişkin mevzuatı 1990lı yıllarda uygulamaya
girmiştir. Bu spesifik mevzuatın iki temel amacı vardır.
Birincisi insan ve çevre sağlığının korunması,
ikincisi ise güvenli GDOların Avrupa Birliğinde serbest
dolaşımının sağlanmasıdır. Avrupa
Birliği, GDOlara ilişkin ayrıntılı ve katı kurallar
içeren bir mevzuata sahiptir. Bu yaklaşımda, Avrupa
pazarlarının GDOlara tam olarak açılması hâlinde yerli
üreticilerinin zora gireceği, Amerika-Avrupa Birliği ticaret
dengesinin Avrupa Birliği aleyhine bozulacağı gibi nedenler
yatmaktadır. Bu anlamda birçok AB ülkesi, GDOlu ürünlerin ekimine,
gıda güvenliği yerine çevre argümanlarını, mevzuatında
yer alan GDOdan ari bölgeler oluşturma imkânını öne sürerek
izin vermemektedir.
Avrupadaki durumu irdeledikten sonra, ülkemizdeki durumu
tartışalım:
Sayın milletvekilleri, ülkemizde biyoteknoloji
çalışmaları, üniversiteler ile Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel
Müdürlüğüne bağlı araştırma enstitülerinde yapılmaktadır.
Mevcut çalışmalar herhangi bir üründe GDOlu ürün elde edilebilecek düzeye
gelmemekle birlikte, çalışmaların büyük bir çoğunluğu
teşhis ve karakterizasyon ağırlıklı olarak
yapılmaktadır.
Öte yandan, Türkiye, Birleşmiş Milletler Biyolojik
Çeşitlilik Sözleşmesine ek olarak hazırlanan Biyogüvenlik
Protokolüne taraf olmuştur, 2004 yılında da
imzalamıştır. Bu Protokolün amacı, biyoteknolojinin
dünyanın doğal kaynaklarına verebileceği zararı en aza
indirmek ve yaşayan modifiye organizmaları içeren ürünlerin ticaretini
düzenlemektir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız
tarafından GDOlu ürünlerin ithalatı, işlenmesi, ihracatı
ve denetimine ilişkin bir yönetmeliğin son günlerde
çıkartılmış olması, ülkemiz kamuoyunda GDO konusundaki
tartışmaların hızlanmasına neden olmuştur.
Yönetmelik yürürlüğe girmeden önce ülkemizde GDOlu ürünler konusunda
sadece beyan esasına dayalı denetim ve kontrol mekanizması
uygulanıyordu, ürün GDOlu denildiği takdirde ürünün girişi
engellenebiliyordu. Ancak GDO konusunda bir düzenleme
bulunmadığı takdirde engelleme yapıldığı
zaman bunun Dünya Ticaret Örgütüne de şikâyet konusu olması söz
konusudur.
Danıştay, Yönetmelikin yürütülmesinin
durdurulmasını, Yönetmelikin herhangi bir yasaya
dayanmaksızın çıkarılmasına
bağlamıştır. Her ne kadar Bakanlığın
itirazını yerinde bulan Danıştay geri adım
atmış olsa bile Hükûmetimiz tarafından Biyogüvenlik Yasa
Tasarısının çıkarılması önem arz etmektedir. Bu
tasarı biyogüvenlik alanında Türkiyede ilk yasadır. Bu manada
bir ilk ve çerçeve kanun olacaktır. Hâl böyle iken, Cartagena Biyogüvenlik
Protokolü, ülkemizin ABye uyum süreci ile ülkemizin bu konudaki
ihtiyaçları dikkate alınarak, ihtiyatlılık ilkesine
dayanılarak Biyogüvenlik Kanun Tasarısı
hazırlanmıştır. Avrupa Birliği müktesebatına uyum
kapsamında GDOların çevreye kasıtlı
salınımıyla ilgili Avrupa Birliği regülasyonu için uyum
süremiz 2010 yılı olarak planlanmıştır. Bunlar ulusal
programda ve Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımızın stratejilerinde ortaya konmuş
taahhütlerdir. Burada arkadaşlarımızın dediği gibi,
geç kalınmış vesaire değil, bunu Hükûmetimiz taahhüt edilen
zaman içerisinde gerçekleştirmektedir.
Türkiyede GDOlarla ilgili çok yoğun tartışmalar
olmasına rağmen, tartışmaları beslemesi gereken,
açıklama getirmesi gereken yetkin, bilgi sahibi, tecrübe sahibi insanlar
maalesef kamuoyunda tartışmalara pek katılmamıştır
ve bu anlamda bilim adamı sayısının da yeterli
olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu anlamda
tartışmaların retorik ve bıktıran bir tekrara
dayanması şaşırtıcı değildir. Bu
tartışmalar zihin karışıklığına yol
açmaktadır.
Ayrıca, GDOların sebep olabileceği olası
sağlık riskleri nedeniyle ekonomik açıdan gelişmiş
toplumlarda bu teknolojilere karşı güçlü bir sosyal muhalefet
mevcuttur ve bu muhalefetin ülkemizde yansımaları oldukça etkilidir
ancak Türkiye'de bu muhalefetin şiddetini artıran asıl faktör,
GDO konusunun etkin siyasi muhalefet için çok işlevsel
olmasıdır. GDOların çok yoğun bir kaygıyla
karşılanmasının altında bu tür bir siyasi araç olarak
kullanılmasının etkisi göz ardı edilmemelidir.
Dolayısıyla da bu kanun ülkemizin birçok koşullarını
dikkate alarak hazırlanmış olup, ülkemizin biyogüvenliği
bakımından -bütün arkadaşların da mutabakatı
olduğu gibi- korumacı bir yapıda olan bir kanundur, bu nedenle
de inanıyorum ki iktidar ve muhalefetin ortak desteğiyle, ortak
kabulüyle bugün yasalaşacaktır. Yani ulusal biyogüvenliğimiz bu
yasayla güven altına alınmıştır, herkesin bu anlamda
içinin rahat olması gerekir.
Bu tasarı neler getiriyor? Bu tasarıyla, insan, hayvan
ve bitki sağlığıyla, çevrenin ve biyolojik
çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğin
sağlanması için biyogüvenlik sisteminin kurulması ve
uygulanması, GDOlar ve ilgili faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi ve
izlenmesiyle ilgili usul ve esaslar belirlenmektedir.
Bu tasarıyla, yine GDO ithalatı mevzuat altına ilk
kez alınmış oluyor. AByle uyumlu olarak, bilimsel risk ve
sosyoekonomik değerlendirmeye dayalı ihtiyati tedbir prensibini esas
alan karar verme süreci getirilmektedir. Yalnızca üniversiteler ve
TÜBİTAKa çalışan bilim insanlarından oluşacak
Bilimsel Komite tarafından, her bir başvuru için ayrı ayrı
yapılacak risk ve sosyoekonomik değerlendirmelerden çıkan
sonuçlara göre Biyogüvenlik Kurulu tarafından karar verilebilecektir.
Biyogüvenlik Kurulu 9 üyeden oluşacak, Bakanlıkça
seçilecek 4 üyeden birinin üniversite, diğerinin ise meslek örgütleri
temsilcileri arasından seçilmesi söz konusudur.
Kurul ve komiteler görevini yaparken bağımsız
olacak, hiçbir zaman, hiçbir organ, makam, merci ve kişi Kurula emir ve
talimat veremeyecek ve Kurul üyelerinin görev süreleri dolmaksızın
görevlerine son verilmeyecektir.
Bilimsel Komiteden geçmemiş hiçbir GDOlu ürünün
kullanımına izin verilmeyecektir. GDO ve ürünlerinin Kurul
kararlarına aykırı olarak kullanılması veya
kullandırılması yasaklanmıştır. Biyolojik
çeşitliliğimiz ve genetik kaynaklarımızın
korunması amacıyla, genetiği değiştirilmiş bitki
ve hayvanların üretimi bu kanunda yasaklanmıştır. O
bakımdan, endişe verici bir durum söz konusu değildir. GDO ve
ürünleri Bakanlığın sürekli kontrol ve denetimi altına
girmektedir.
GDOları bu kanunun hükümlerine aykırı olarak
kullanan veya kullandıranlara işledikleri fiillere göre bir ile on
iki yıl arasında hapis cezası yanında para cezası ve
faaliyetten men dâhil idari cezalar gelmektedir.
Kanunun yayımlandıktan altı ay sonra yürürlüğe
girecek olması, yine yönetmeliklerin yayımlandıktan sonra üç ay
sonrasında yürürlüğe girecek olması, bir geçiş süreci ve
Avrupa Birliği normlarına göre bu sektörle ilgili birimlerin pozisyon
alması bakımından da önemli ama yeterli bir süreçtir.
Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliğinin GDO deneyiminin
yanı sıra ülkemizin rekabet gücü ve teknolojisi ile ülke
ihtiyaçları dikkate alınarak biyoteknoloji konusunda bir model
oluşturmamız ülke olarak gerekmektedir.
Bu kanun, temel olarak biyogüvenlik, yani biyoteknolojik
çalışmaların doğayı ve insan yaşamını
etkilememesi için yasal denetim altına alınmasına
ilişkindir. Bu nedenle, biyogüvenlik yasasıyla birlikte ülke olarak
biyoteknoloji ve genetik mühendisliği konusunda acilen kısa, orta ve
uzun vadeli politikalar geliştirmek durumundayız. Biyoteknoloji ve
biyogüvenlik araştırmaları konusunda TÜBİTAK,
üniversiteler, araştırma enstitülerine gerekli kaynak
sağlanmalı ve ARGE faaliyetleri desteklenmelidir. Çıkarılan
ARGE Kanunundan azami ölçüde yararlanılmalıdır. Özellikle beyaz
et, kırmızı et, bitkisel yağ, Türkiye süt, et, gıda
sanayisi, yumurta üreticileri gibi daha birçok alanda iş yapan ve
dolayısıyla da büyük bir istihdam alanını oluşturan bu
sektörlere ham madde arzı konusunda özellikle millî bir soya
politikası geliştirilmesi gereklidir. Soyayla ilgili ürün
borsası ve üretilen ürünlere alım garantisi sağlayacak sistem
oluşturulmalıdır. Bu kapsamda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın
2010 yılı ürünü soya primini ilk kez ekim sezonundan önce 35
kuruş olarak -eski parayla 350 lira- açıklaması çok sevindirici
bir gelişmedir.
Gen teknolojisine ülkemizin sahip olabilmesi adına, bu
teknolojiye sahip yabancı firmalar ile yerli firmalarımızın
ülkemizde ortak yatırımlarını teşvik etmeliyiz ki,
Türkiye olarak, Türkler olarak, hem geçmiş hem de bugünkü ve hem de
geleceğe dönük teknolojilere sahip olabilelim.
Ulusal tarım sistemimizin uzun vadede gıda
güvenliğini sağlaması ülke tarımının ayakta
kalmasına bağlıdır. Bu da ancak küresel gelişmeleri
doğru takip etmek ve doğru okumakla mümkündür. Dünyadaki
tarımsal sistemlerin giderek birbirine daha da bağımlı hâle
gelmesi, yerel tarımın küresel gelişmelerden
kaçınılmaz olarak daha fazla etkilenmesine neden olmaktadır.
GDOnun da dünyada geleceği bu yöndedir. Buna dönük de ülke olarak her ne
kadar korumacı davranıyorsak da pozisyon almak durumundayız.
Özellikle bu anlamda hem biyoteknolojik politikaları ve
endemik türlerin tescillenmesi ve Başbakanımızın
talimatıyla altı ay gibi kısa sürede tamamlanan dünyanın
üçüncü gen bankasının faaliyete girmesi, ülkemiz gıda
güvenliği ve biyogüvenliği açısından çok büyük gelişmelerdir.
GDOlarla ilgili ileriye dönük kapsamlı bir vizyonu da ortaya aynı
zamanda koymak durumundayız.
Türkiyede tarım biyoteknolojisi konusunda en önemli sorun,
ülke içerisinde bu teknolojilerin üretilmesi, değerlendirilmesi ve ileriye
dönük projeksiyon yapabilecek akademik birimlerin ve yetişmiş insan
gücünün yeterli olmayışıdır. Bu eksikliğin giderilmesi
için Türkiyenin değişik bölgelerindeki üniversiteler bünyesinde
tarımsal biyoteknolojik araştırma yapacak enstitülerin
sayısı ve etkinliği artırılmalı, tohumluk
sektörüyle önü açılan yerel tohum şirketlerinin bu enstitülerle
koordinasyonu Bakanlıkça desteklenmelidir.
Sayın milletvekilleri, cumhuriyetimizin kuruluşundan
bugüne kadar seçilen, bu çatı altında görev yapan ve ülkemizi yöneten
kadrolar, dürüstlüğe, çalışkanlığa, vizyona, misyona,
kararlı ve cesur davranışlara, hepsinden önemlisi de vatan
sevgisine, toprak sevgisine önem vermişlerdir. Bunların aksini
yapanlara da halkımız gerekli cevabı hep vermiştir.
GÜROL ERGİN (Muğla) Ya, palavrayla olmuyor o
işler!
NECDET BUDAK (Devamla) Onun için de hepimiz, milletimizin
yiyeceği, içeceği, toprağı -bunun üzerinden hiçbirimiz
siyaset yapamayız- çiftçisi ve köylüsünün menfaatine olan kanunları
el birliğiyle çıkartıp, onların refahını ve
mutluluğunu sağlamak için çalışıyoruz. Bunların
aksini değil yapmak, düşünmek bile bu topraklara ihanettir.
Hiçbirimiz bu milleti, bu toprakları diğerinden daha fazla
düşündüğünü, sevdiğini söyleyemez.
AHMET ORHAN (Manisa) Söyleriz, söyleriz!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Söyleriz, söyleriz; orada fark var
Hemşehrim!
NECDET BUDAK (Devamla) Bu ülke ve topraklar hepimizindir.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Göster o zaman! Hangi millet
sevgisinden bahsediyorsun?
NECDET BUDAK (Devamla) Bizlere de emanet olan bu kaynakları
zarar vermeden, gelecek nesillere taşımaktır.
Bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen herkese,
başta Tarım Bakanlığı bürokratlarına, sivil
toplum örgütlerine, üniversitelere teşekkür ediyor, kanunun ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum.
Saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Budak.
Şahıslar adına Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan.
Buyurunuz Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanun Tasarısının
tümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dünya hiç olmadığı
kadar büyük bir hızla değişiyor, doğal varlıklar
tükeniyor. Artan nüfus ve kontrol edilemeyen tüketim arzusunun meydana
getirdiği baskı, gen kaynaklarının geleceğini
tehlikeye atarak doğal dengenin bozulmasını da beraberinde
getiriyor. Bu nedenle, insanların başta gıda olmak üzere temel
ihtiyaçlarını karşılamasında vazgeçilmez bir yeri olan
gen kaynaklarının dengeli biyolojik çeşitliliğinin
korunmasının önemi artık daha fazla biliniyor ve daha fazla
önemseniyor.
Biyoteknolojide süregelen hızlı ve yepyeni
gelişmeler bu genetik kaynakların insanların yararına daha
etkin olarak kullanılmasını sağlıyor. Yeryüzünde 500
binin üzerinde bitki türünün olduğu varsayılıyor. Bu türlerin 30
bini yenilebilir, yaklaşık 7 bin kadarı da kültüre
alınmış ve hâlen üretimi yapılıyor. Ülkelerin sahip
olduğu bitki genetik kaynakları dört yüz gen bankasında orta ve
uzun vadede korunmaya alınmış durumda. Sahip olduğumuz
olağanüstü zengin biyolojik çeşitlilikle ılıman iklim
kuşağının en önemli ülkeleri arasında yer
almaktayız. Dünyada toplam sekiz gen merkezi var ama bunların üçü
Anadoluda kesişiyor. Dolayısıyla Anadolu bu noktada çok
kıymetli, çok değerli bir bölgeye sahip. Topraklarımızda
şimdiye kadar tespit edilen yaklaşık 12 bin bitki türü var,
bunun 3.900ü endemik yani yalnızca ülkemizde bulunan türler. Avrupada
bulunan toplam tür sayısı 12 binin üzerinde, bunların
yalnızca 2.400ü endemiktir. Ülkemiz, Birleşmiş Milletler
bünyesinde hazırlanan Gıda ve Tarım İçin Bitki Genetik
Kaynakları Anlaşması ve Biyolojik Çeşitlilik
Sözleşmesi gibi çok önemli uluslararası anlaşmaya da
taraftır. 10 milyon kilometrekarelik Avrupa topraklarındaki endemik
bitki türü sayısının 2.400 olduğu dikkate
alınırsa, Türkiye'nin ne kadar önemli bir gen kaynağı
bulunduğu ortaya çıkar.
Biyolojik çeşitlilik, bir bölgedeki genlerin, türlerin,
ekosistemin ve ekolojik üretimi yapılan tüm tarımsal ürünlerin
kaynağı, doğada bulunan yabani akrabalarına dayanır.
Günümüzde yeni ürün çeşitleri elde etmek ve mevcut olanları
iyileştirmek için yabani türlerden yararlanılmaktadır.
Ülke olarak Güneydoğu Anadolu Bölgemiz, Harran Ovası
dünyada tarımın ilk yapıldığı topraklar olarak
bilinir. Bu noktada, binlerce yıllık bir tecrübenin sahibiyiz
aslında. Evet, bizim petrolümüz yok, bizim uçsuz bucaksız altın
madenlerimiz de yok ama belki bunlardan daha çok önemli, çok daha değerli,
bereketli topraklarımız var. Bir Kızılderili atasözünde der
ki: Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirlendiğinde ve son balık
öldüğünde, işte o zaman paranın yenmediğini
anlayacaksınız. İşte, kaynakların verimli
kullanılması ve adil biçimde paylaşılması, küresel
ölçekte önlem alınması gereken temel hususlardan birisidir.
Tarımı bu ülkenin en büyük zenginliği, en büyük birikimi ve
geleceğin de garantisi olarak gördük ve görüyoruz. İşte bu
anlayışla çiftçimizin, köylümüzün yanında birlikte
çalışıyor, beraber gayret ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüzyılın teknolojisi olarak nitelendirilen modern biyoteknoloji ve
ürünleri, hem sağladığı faydalarla hem de olası
riskleriyle 1990lı yıllardan itibaren tartışma
konularından birisidir. Modern biyoteknoloji kullanılarak
geliştirilen genetik yapısı değiştirilmiş
organizmaların insan sağlığı ve biyolojik
çeşitlilik açısından bazı riskler
taşıyabileceği ve modern biyoteknolojinin güvenli
kullanımına yönelik biyogüvenlik sistemlerinin kurulması
gerekliliği dünyada birçok ülke tarafından benimsenmiştir.
Uluslararası biyogüvenlik kuralları, Birleşmiş Milletler
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesine dayanılarak Cartagena
Biyogüvenlik Protokolü ile oluşturulmuştur. Protokole ülkemiz ve AB
üyesi ülkelerin tamamı dâhil yüz elli yedi ülke taraf olmuştur.
Ayrıca, Avrupa Birliği ve üye ülkelerin de GDOların çevreye
salımı, piyasaya sürülmesi ithalat ve ihracatı, gıda ve yem
olarak kullanımı, denetlenmesi, kontrolü kendi iç mevzuatları
ile de düzenlenmiş bulunmaktadır. İşte bu teknolojiden en
yüksek seviyede yarar sağlanması, Cartagena Biyogüvenlik Protokolü
ile Avrupa Birliği müktesebatına uyumun temini amacıyla
Biyogüvenlik Kanun Tasarısı hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, dünya muhtemel bir gıda krizi
beklentisi içindeyken AK PARTİ boş durmuyor, devasa boyuttaki
projeleri ile
Nedir bunlar? GAP, DAP ve KOP ile Türkiye'nin dünyada bir
gıda üssü, bir tahıl ve tarım merkezi yapılması için
bütün imkânları seferber ediyor.
GÜROL ERGİN (Muğla) Allahtan korkun! Allahtan
korkun!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Tarım sektörü popülist
politikaların uygulama alanı değil, iktisadi bir sektördür.
GÜROL ERGİN (Muğla) Ufak doğra da civcivler de
yesin, civcivler de!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Tarıma stratejik bir
açıyla bakıldığında verim, rekabet, kalite ve
standartlara önem veriliyor.
GÜROL ERGİN (Muğla) Allahtan korkun, mahvettiniz köylüyü!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Cumhuriyet tarihinin en
ağır kuraklığı yaşanmasına rağmen
tarım sektörü son beş yılın dördünde pozitif
büyümüştür. Tarımsal destekler 2002de ne kadardı? Tarımsal
destekler 2002de dört kalemden ibaretti. Verilen desteğin yüzde 85i
tarla parası da denilen doğrudan gelir desteğine (DGD), yüzde
4,4ü hayvancılığa, geri kalanı da diğer prim
destekleri olarak ödeniyordu.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Destekleyecek çiftçi de
bırakmadınız!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Değerli milletvekilleri,
tarım sektörü bu anlayışla gelişebilir mi? Biz AK
PARTİ döneminde çıkartılan Tohumculuk Yasası, Islahçı
Hakları Yasasıyla tohumculuk alanındaki
çalışmaları hızlandırdık. 2005te 620 bin dönümü
sera alanında kullanılan hibrit tohumunun yüzde 10u yerli iken geçen
yıl itibarıyla bu oran yüzde 35e çıkmıştır.
GÜROL ERGİN (Muğla) Hay Allah razı olsun!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) 2012deki hedef yüzde 70e
çıkarmaktır. Tarla bitkileriyle ilgili tohumların hâlen yüzde
98i yerli üretimle karşılanıyor.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) İsrailden alıyorsunuz,
Hollandadan alıyorsunuz.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Evet, biz tarımsal destekleme
politikasını getirdik. Tarıma 2002de 1 milyar 800 milyon lira
destek verilirken 5 milyar 600 milyon liraya çıkardık.
Hayvancılığa verilen destek 83 milyondan 1 milyar 250 milyon
liraya yükseltildi.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sen de inanmıyorsun
söylediklerine! İnanarak mı söylüyorsun? Enflasyon hesabı
yapın.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Yağlı tohum bitkilerine
1 milyar lira, mazot ve gübreye 1 milyar 200 milyon lira, hububat ve bakliyat
primi 650 milyon liraya çıkarıldı.
GÜROL ERGİN (Muğla) Şu Meclisi ciddiye alarak
konuşun, ciddiye alın şu Meclisi be!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
hiçbir milletvekili, hiçbir parlamentere yakışmayacak en güzel
hasletlerden birisi yalan söylememektir, doğruyu söylemektir.
GÜROL ERGİN (Muğla) Aynen sizin
davranışınızdır!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Doğruyu söylemek bana ve size
ne kadar yakışır.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sen de doğruyu söyle!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Ben buradan doğruları
söylerken, varsa yanlışımız, diyeceksiniz ki: Bunlar
yanlıştır. Ama ülkemizin menfaati adına birlikte
çalışacağız. Biz, bu tasarı hazırlanırken
Tabii, buradaki arkadaşlarımız da konuştular, onlara da bu
konuşmalarına atfen bir iki şey söylemek isterim. Destekleme
politikalarımızın nereden nereye geldiğini görüyoruz.
Burada AK PARTİ hükûmetlerinin büyük bir başarısı var, AK
PARTİnin, milletimizin bir başarısı var çünkü biz
başarıyı milletimizin hanesine yazmışız.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Köylere bir gitseniz! Buralarda
konuşacağınıza köylere bir gidin!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, bu
tasarılar Meclise geldiği zaman, Biyogüvenlik Kanun
Tasarımız, Çevre; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler; Avrupa Birliği Uyum Komisyonu; Adalet Komisyonu ve
Tarım Komisyonunda görüşüldü. Tarım Komisyonunda muhalefete
mensup milletvekili arkadaşlarımız da vardı, alt komisyonda
birlikte çalıştık.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun ne kadar güzel bir
şekilde hazırlandığını ve sizlerin de bu noktada
katkı verdiğini söylememe gerek yok, çünkü birlikte
çalıştık, ama Hiç kimseye danışılmadı;
hiçbir sektörden, temsilciden, akademisyenlerden görüş
alınmadı. demek de insafsızlık olur. Alt komisyonda
VAHAP SEÇER (Mersin) Önce, taslak hazırlanırken
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Sayın Vahap Seçer, alt
komisyonda birlikte çalıştık.
VAHAP SEÇER (Mersin) Komisyon çalışmalarında
değil, daha önce.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Komisyon
çalışmalarında, sektör temsilcilerinden, sivil toplum
örgütlerinden gelen 14 arkadaşımıza da bizzat Komisyonda söz
verildi, onların da değerli katkıları alındı.
VAHAP SEÇER (Mersin) Altı yıldır
çalışılıyor.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Onların da
katkıları alınarak bu hususta çalışmalar
yapıldı.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Biz de olmasak millet ses
duymayacak; MHP, sizden korkmadan her şeyi söylüyor.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Boş konuşuyorsun!
Boş konuşuyorsun! Biz milletimizin emrinde ve milletimizin hizmetinde
devam ediyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Ben konuştuklarımın
zekâtını versem senin gibi 50 kişi geçinir.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısının hazırlanmasında emeği geçen
başta Tarım Bakanımız ve Bakanlık bürokratlarına
teşekkür ediyorum. Gıda sağlığımızı
güvenceye alan bu tasarının, sektör temsilcilerine ve milletimize
hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.
Sayın Bakan konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Eker.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün huzurunuza getirdiğimiz Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısıyla ilgili yüce Meclisi bilgilendirmek istiyorum.
Dünyada birtakım gelişmeler var, özellikle son
yıllarda biyoteknoloji alanında çok önemli gelişmeler kaydedildi
ve bu gelişmelerden bir tanesi de tarım alanında özellikle
bazı tarımsal ürünlere transgenik bitki dediğimiz,
bunların genetiğiyle, ya gen aktarılması suretiyle
çoğunlukla birtakım ürünlerin ya hastalıklara direncini
artırmak veya verimlerini artırmak gayesiyle yapılan
çalışmalar var. Tabii 1998 yılında Türkiyede bu alanda
beyan usulü ile bunların ithalat ve ihracatına düzenleme
getirileceği hükme bağlanmış ve o tarihten sonra da
Türkiye, Birleşmiş Milletlerin konuyla ilgili Cartagena Biyogüvenlik
Sözleşmesine taraf olmuş. Ancak geçen zaman içerisinde dünyada
giderek artan bir şekilde bu ürünlerin ticarete konu olduğunu
görüyoruz. Haliyle bu ürünlerin ticaretiyle ilgili, işlenmesiyle ilgili
veya üretimiyle ilgili ülkeler yeni düzenlemeler yapmışlardır.
Huzura getirdiğimiz Biyogüvenlik Kanun Tasarısı da bu
ihtiyacı gidermeye dönük çok önemli bir yasa tasarısıdır.
Burada geçtiğimiz aylarda bu kanunu beklemeden biz bir
düzenleme yaptık bir yönetmelikle. Tarım Kanununun, Gıda
Kanununun, Yem Kanununun bize verdiği yetkiyle bu alanda bir düzenleme
yaptık, bir yönetmelik çıkardık 26 Ekim tarihinde. Buradaki amaç
esasen şuydu: 1998 yılında getirilen düzenlemede sadece beyan
usulü ile işlem yapılırken artık biz bunlara daha
sıkı bir denetim getirelim, belirli esaslar ortaya koyalım,
belirli standartlar geliştirelim, böylece bunların ticaretine,
ithalatına, bunlarla ilgili iş ve işlemlere ait bir düzenleme
sahibi olalım, bir yasal mevzuat sahibi olalım istedik. Ancak bunlar
tabii o gün kamuoyunda maalesef kapsamı dışında,
muhtevası dışında ve çerçevesi dışında
birtakım tartışmalara sebebiyet verdi ve dört tane bu
yönetmelikle ilgili dava açıldı. Ben o gün yine burada, o tarihlerde
bu kürsüde yine yüce Meclise bilgi sunmuştum. Yani, bunun, aslında
eğer böyle bir şey olursa bir boşluk
yaratacağını, burada amacın GDOlu ürünlerin Türkiyeye
girişini kolaylaştırmak değil, aksine GDOlu ürünlere daha
sıkı bir denetim ve kontrol mekanizması getirmek olduğunu o
gün de burada söylemiştim. O gün, Danıştay,
savunmamızı almadan, Tarım Bakanlığına görüş
sormadan, bu dört tane davayı da -ayrı ayrı yürütmenin
durdurulma talebini- kabul etti. Biz de buna itiraz ettik ve yaptığımız
ilk itirazda da Danıştay bizi haklı buldu ve bizim
isteğimiz doğrultusunda Danıştay İdari Dava Daireleri
Genel Kurulu da bize hak verdi, böyle bir düzenleme getirdi. Yani Danıştay
da dedi ki: Evet, Tarım Bakanlığının yönetmelikle bu
konuyu düzenleme yetkisi var ve dolayısıyla da herhangi bir problem
yok. Bu arada da biz yasa tasarısını Meclise sunduk;
Komisyonda, alt komisyonda görüşüldü, komisyonlardan da kabul edildi ve
bugün huzurunuzda.
Bu kanun esasen şunu getiriyor: Bunun amacı, insan, hayvan
ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik
çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin
sağlanması için biyogüvenlik sisteminin kurulması ve
uygulanması, modern biyoteknoloji kullanılarak
geliştirilmiş ürünlerle ilgili faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi
ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları belirliyor. Bu kanun bunun için
getiriliyor. Türkiye'nin böyle bir kanuna ihtiyacı var. Niye? Çünkü
Türkiye, hem ticaret yapıyor hem biyoçeşitlilik alanında zengin
bir ülke ve dünya ticareti içerisinde küresel önemli bir aktör.
Dolayısıyla bizim bu düzenlemeleri yapmamız lazım.
Veteriner tıbbi ürünler ile Sağlık
Bakanlığınca ruhsat veya izin verilen beşerî tıbbi
ürünler ve kozmetik ürünler bu kanunun kapsamı dışında
tutulmuştur.
Kanun, genel olarak, Avrupa Birliği mevzuatında da
olduğu gibi, bu ürünlerle ilgili karar verme sürecini bilimsel risk
değerlendirmesi ve sosyoekonomik değerlendirmeyi, karar verme
sürecinde halkın bilgilendirilmesi ve karar verme sürecine katılımının
sağlanması, -ki bunlar son derecede önemli kararlardır- karar
sonrası izleme, denetleme ve kontrolü, hukuki sorumluluk ve cezai
müeyyideleri düzenliyor. Yani, hem kararla ilgili bütün süreçleri hem
halkın bilgilendirilmesini hem daha sonraki düzenleme, denetleme, izleme
ve kontrolü, bunlara ait hukuki sorumlulukları ve cezai müeyyideleri de
düzenliyor.
Dokuz konuda ayrıntılı yönetmelikler
çıkıyor. Yani kanunun metninde ayrıntılı olarak yer
almayan
Örneğin biraz önce söylendi, Sayın Seçer zannediyorum
söyledi. İşte, bunların taşıma esnasında riski ne
olacak? Bunlar tabii hem burada yazıyor hem biz bunları yönetmelikle
zaten ayrıntılı bir şekilde, uluslararası standartlar
bu konularda neyi gerektiriyorsa o standartlara uygun olarak, bunların
başlangıç noktasından çıkış noktasına kadar
sürekli sıkı tedbirler alınmak suretiyle, kontrol ve denetim
altında tutulmak suretiyle bunun izlenmesini gerekli kılıyor.
Basitleştirilmiş işlem, bunların kapalı
kullanımı, deneysel çevreye serbest bırakma, başvuru
değerlendirme, karar verme, etiketleme gibi dokuz ayrı konuda
yönetmelikler hazırlanıyor bütün bunların düzenlenmesine ait.
Mesela, araştırmayla ilgili olarak da bir yine
endişe dile getirildi. Araştırmada acaba Türkiyedeki
araştırma, geliştirmeye, bilim insanlarımızın
yapacakları birtakım araştırmalara bir engel mi
çıkarılıyor bu kanunla? Onu da söyleyeyim, böyle bir
endişemiz yok. Bu alanda 3üncü madde, birinci fıkrada
araştırma, geliştirmeyle ilgili karar verme süreci
dışında bırakıyoruz başvuruları.
Ayrıca, araştırma materyali olarak ithal edilecek
ürünler için sadece Bakanlıktan izin talep edilecek. Ancak eğer
hiçbir hâlde, böyle bir endişe varsa; bu çok uzun sürer, zaman alır,
geciktirilir, on beş gün süre içerisinde Bakanlık bu izni vermek
zorunda araştırma amaçlı materyalin temini konusunda. Bunun
detayları tabii yönetmelikle belirlenecek.
Yine, ülke içinde yapılacak araştırmalarda
Bakanlıktan izin alınmasına gerek olmayacak. Veri
tabanının oluşturulması açısından, Türkiyede ne
olup ne bittiğinin, hangi araştırmaların
yapıldığının bilinmesi ve takip edilmesi
açısından da tabii Bakanlığa bir bilgi verilmesi gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Birliğinde olduğu gibi deneysel amaçlı serbest bırakma,
gıda ve yem amaçlı işleme ve piyasaya sürme ve kapalı
kullanım gibi üç ana grupta bu kanun birtakım işlemleri
öngörmektedir.
Bu arada, saygıdeğer milletvekilleri, size şunu da
özellikle ifade etmek istiyorum: Biz, hiçbir ahvalde Türkiyede şu
safhadaki -kanun onu öngörüyor- GDOlu bitki üretimine izin vermiyoruz,
kesinlikle bunu yasaklıyoruz. Bunun için de gerekçelerimiz var. Türkiye
biyoçeşitlilik alanında zengin bir ülke ve Türkiye'nin mevcut arazi
işletme yapısı parsellerinin küçük bir ölçekte olması
sebebiyle, bunun taşıyabileceği riskleri dikkate almak suretiyle
biz üretimine izin vermiyoruz.
Peki, bu kararlar nasıl alınacak yani gerçekte bunun
için endişe etmemiz gerekiyor mu? Saygıdeğer milletvekilleri,
başvurular birkaç kademeden geçiyor Bakanlık tarafından.
Bakanlığa başvuru yapıldıktan sonra bilimsel komiteler
oluşturuluyor. Bilimsel komitelerde sadece üniversitelerde
çalışan bilim insanları ile TÜBİTAKta çalışan
uzmanlar yer alıyor; 11 kişilik bilimsel komite oluşturuluyor,
her başvuru için, her ürün için ayrı ayrı. Ama bunun
dışında bir Biyogüvenlik Kuruluna gidiyor. Biyogüvenlik Kurulu 9
kişilik bir kuruldur ve bu Kurul hiçbir şekilde kimseye
bağımlı değildir; hiçbir organ, makam, merci ve kişi
Kurula emir ve talimat veremiyor ve Kurul üyelerinin görev süreleri
dolmaksızın da görevlerine son verilemiyor. Bunu özellikle ifade
etmek istiyorum.
Yine bir husus dile getirildi: Efendim, meslek
kuruluşları var mıdır, yok mudur; meslek odaları var
mıdır, onlar da olmalı mıdır? Olmalıdır
kuşkusuz. Bunlardan, üyelerden 2 tanesi üniversite veya meslek örgütleri
temsilcileri arasından seçilecektir. Kararlar kullanım amaç ya da
amaçları belirtilerek yapılacak her bir farklı başvuru için
gen ya da genler esas alınarak verilecektir. Bir karar bir başka
başvuru için emsal teşkil etmeyecektir. Bunu da özellikle ifade etmek
istiyorum.
Bilimsel Komiteden geçmemiş, kanun kapsamına giren
hiçbir ürünün kullanımına izin verilmeyecektir. GDO ve ürünlerinin
Kurul kararlarına aykırı olarak kullanılması,
kullandırılması yasaklanmaktadır. Yine GDO ve ürünleri
Bakanlığın sürekli kontrol ve denetimi altında bulunmakta,
GDO ve ürünlerinin bir kimliğe sahip olması ve etiketlenmesi mecburi
hâle getirilmektedir. GDOları bu kanunun hükümlerine aykırı
olarak kullanan veya kullandıranlara, işledikleri fiillere göre
beş yıl ila on yıl arasında hapis yanında para
cezası ve faaliyetten men dâhil birçok idari para cezası
verilebilecektir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu konu dünyanın tabii
tartıştığı konulardan bir tanesidir. Bugün yeryüzünde
134 milyon hektar alanda GDOlu ürün üretimi gerçekleştirilmektedir.
Bunlardan yedi tane ülke de Avrupa Birliği üyesidir. Yani bu ülkelerde
belirli şartlar altında üretiliyor. Şimdi bizim burada üzerinde
hassasiyetle durduğumuz konu, kanunla birlikte modern biyoteknoloji
ürünlerinin kullanımı, bilimsel risk ve sosyoekonomik
değerlendirme sonuçları ile halkın görüşleri dikkate
alınarak verilecek kararlarla mümkün olabilmesi gerçeğidir. Biz buna
özellikle önem veriyoruz. Yani insan sağlığına, çevre
sağlığına, bitki sağlığına, hayvan
sağlığına eğer bir ürünün herhangi bir risk getirme
ihtimali varsa, zaten Bilimsel Komite ve Biyogüvenlik Kurulu zaten bu riskleri
değerlendiriyor ve bunu reddediyor.
Buna ilaveten getirdiğimiz bir başka husus var prosedür
içerisinde. O da ne? O da sosyoekonomik risk değerlendirmesi. Yani sosyoekonomik
risk değerlendirmesi de yine ilgili kurullar tarafından
yapılıyor ve deniyor ki: Eğer bu ürünle birlikte, yani ithal
edilmesi talep edilen ürün Türkiyede tarım sektörüne sosyoekonomik
açıdan bir risk getiriyorsa ona da izin verilmeyecektir. Ki bu da
Türkiyede tarım sektörünü korumaya dönük son derece de önemli bir
adımdır.
Burada tabii bir hususu daha ifade etmemiz gerekiyor. O da bütün
bunlardan sonra karar verilmeden önce bu karar halkın bilgisine sunuluyor,
halkın bilgisine açık hâle getiriliyor ve orada da yapılabilecek
olan herhangi bir başvuru, herhangi bir itiraz yine dikkate alınmak
suretiyle Biyogüvenlik Kurulu tarafından
kararlaştırılacaktır.
Risk taşıyan hiçbir modern biyoteknoloji ürününün
kullanımına asla müsaade edilmeyecek. Zengin biyolojik
çeşitliliğimizin korunması için genetiği
değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi yasaklanmakta,
her bir ürün için kullanılması zorunlu hâle getirilen
ayırıcı kimlik ile bunların her aşamada izlenmesi,
kontrol ve denetimi sağlanacaktır.
Yine, etiketleme zorunluluğu getirilerek tüketicilerin
bilgilendirilme ve tercih yapma hakları korunmuş olacaktır ki bu
da son derecede önemli. Böylece, eğer bütün risklerden geçmiş olsa
bile, bütün riskleri risk değerlendirmesinde Bu risksizdir. denilip
Biyogüvenlik Kurulu bilimsel komiteleri tarafından uygun olduğu kabul
edilse bile, açıklansa bile bunun üzerine mutlaka etiket konma mecburiyeti
de getiriliyor ki bu da yine vatandaşın, tüketicinin tercih yapma
hakkını teslim etmesi bakımından son derecede önemli.
Şimdi, burada, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biyoteknoloji araştırması enstitüsü
kurulmasından bahsedildi. Biz esasen, 2008 yılında
Bakanlığımızın Eylem Planı kapsamında daha
önce biyoteknoloji bölümü olarak, küçücük bir birim olarak hizmet veren Tarla
Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsündeki bölümü biz Türkiye
çapında hizmet verebilecek uluslararası standartlarda bir bitkisel
biyoteknoloji araştırma merkezi hâline dönüştürdük. Keza
hayvancılıkla ilgili olarak da, Lalahan Hayvancılık Merkez
Araştırma Enstitüsü bünyesinde bir Hayvansal Biyoteknoloji
Araştırma Merkezini zaten kurduk. Yani biz Türkiyede, bu tür
konularda, zaten bütün çalışmalarımızı gelişmeye
açık bir hâlde sürdürüyoruz.
Yine bir sayın milletvekilimiz GDOlu yemlerin hayvanlara
yedirilmesine izin veriliyor, hayvan ve insan sağlığı
tehlikeye atılıyor. endişesini dile getirdi. Şimdi, GDO
ile ilgili tartışmalardan bir tanesi de şudur: Tabii, bazı
ülkeler ihtiyatla bunlara yaklaşılması gerektiğini
söylüyor, bazı çevreler. Ama, Avrupa Birliğinin, EFSAnın
(Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) özellikle bu ürünlerin yemler
yoluyla ete, süte, yumurtaya ve diğer hayvansal ürünlere geçmediğine
dair yirmi üç tane bilimsel araştırması mevcuttur. Yani, bu
ürünler, Avrupa Birliğinde de tüketicilerin kullanımına bu
şekilde sunulmaktadır. Etiket konmakta hayvansal ürünlere.
Dolayısıyla, yağa geçtiğine dair, hayvanın etine,
sütüne geçtiğine dair Avrupa Birliğinin, daha doğrusu geçmediğine
dair Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesinin yirmi üç tane
kuruluştan aldığı ayrı ayrı araştırma
sonucu vardır.
Biz, bu kanun tasarısını hazırlarken, tüm kamu
kurum ve kuruluşlarının yanında sivil toplum
kuruluşları ve meslek örgütlerinin de görüşlerini aldık.
Kanunun hazırlık çalışmalarına elli beş
değişik kurum ve kuruluştan 85ten fazla kişi katkı ve
katılım sağlamıştır. Yani bu kadar önemli bir
konuyu, böyle bir tasarıyı, biz sadece kendi başımıza
değil, hem Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeden önce hem Türkiye Büyük
Millet Meclisi ilgili komisyonlarında ve alt komisyonlarında
görüşüldüğü safhada ilgili tüm meslek kuruluşlarının,
meslek odalarının, çiftçi örgütlerinin, diğer ilgili tüm kamu
kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının
görüşleri alındı, katkıları sağlandı; bunu
da ifade etmek istiyorum.
VAHAP SEÇER (Mersin) TBMMye gelmeden önce, Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Gelmeden önce de aldık, geldikten sonra da aldık
Sayın Seçer, siz de onu biliyorsunuz, aldığımızı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii,
burada aslolan şey şudur: Bizim Türkiyede özellikle bu tür ürünlerin
ithalatının ve ihracatının bizi ilgilendiren boyutu
yağlı tohumlar boyutudur yani hayvan yemi olarak
kullandığımız ve ithal ettiğimiz soya en başta
olmak üzere bu tür ürünlerdir. Bakın, mısır da yine dünyada en
çok GDO kullanılan ürünlerden bir tanesidir ve Hükûmetimiz döneminde,
Türkiye, mısır ithal etme mecburiyetinde olan bir ülke olmaktan
çıkmıştır çünkü 2 milyon ton civarındaki
mısır üretimi 5 milyon tona çıktı bu sene. Geçen sene de,
bu sene de yani son birkaç yıl içerisinde 4 milyon tonun hiçbir zaman
altına düşmedi, 2 katından fazla bir artış
sağladı.
Şimdi, benzeri bir şey: Bu vesileyle bizim tabii soyada
hamle yapmamız ve soyada da bunu sağlamamız lazım.
Biliyoruz ki ithalat kolay bir yol olduğu için Türkiyede soya
ithalatı arttı. Biz primleri, soya primini 275 bin liraya
çıkardık ve soya maliyetinin yüzde 45ini biz destek olarak ödüyoruz
değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Tüm yağlı tohumlarda bunu yapıyoruz;
ayçiçeğinde yüzde 39unu, pamukta yüzde 46yı ödüyoruz, maliyetin
içerisinde destekleme oranı soyada da yüzde 45. Tabii, bu vesileyle
inşallah çok daha iyi bir noktaya soya gelir, Türkiyedeki yerli soya
üretimi artar ve biz de soya da ithal etmek mecburiyetinde kalmayız.
Böylece, bu düzenlemelerin ayrıca böyle de bir hayırlı yan
etkisi olur inşallah; bizim hedefimiz budur, bunu sağlamaktır.
Ben, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
duygularla, bu tasarının Türkiye için önemli olduğunu, gerekli
olduğunu; Türkiyenin hiçbir zaman, hiçbir şekilde
insanlarının, çevresinin, hayvanlarının riske
edilmediğini, Avrupa Birliği standartlarında bu
tasarının hazırlandığını ve bu
tasarıyla Türkiye bu alanda önemli bir düzenleme yapacaktır.
Bu duygularla, bu düşüncelerle tasarının
hayırlı olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
Şahsı adına, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ertürk.
AHMET ERTÜRK (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla,
insan sağlığı, hayvan sağlığı, bitki
sağlığı, çevre ve biyolojik çeşitliliğini
derlenip toplanması, kural ve kaidelere bağlanmasıyla ilgili ve
bilgi kirliliği, kafa karışıklığı yaratan;
basınımızda, televizyonlarda, gazetelerde, medyada pek çok ürünün,
mesela domateslerin, elmaların, patlıcanların,
salatalıkların, biberlerin sanki GDOlu ürünmüş gibi
tanıtıldığı zor aylardan geçtik. Çok şükür,
şimdi kanun tasarımız Tarım Komisyonumuzda görüşüldü
ve şu anda Millet Meclisimize geldi ve burada bu tasarımızı
kanunlaştırdığımız takdirde, ülkemizde öncelikle
ürettiği ürünlerle bu toplumu besleyen, doyuran çiftçilerin ve bu
çiftçilerimizin ürettiği ürünleri tüketen, o ürünleri güvenerek, sağlıklı
olduğunu, her türlü hastalıktan ari olduğunu, öyle Frankeştayn
gıdalar da olmadığını bilerek tüketen,
sağlıklı bir toplum hedefleniyor.
Tabii, burada hangi ürünler GDOludur diye sorulduğu zaman da
-muhalefet milletvekillerimiz de söylüyor- öncelikle tekstil sektörümüzün
hammaddesi olan ve ülkemizde maalesef üretimimiz tüketimimize yetmeyen ve
dışarıdan almak zorunda olduğumuz öncelikle pamuk ürünü,
ondan sonra gene soya, kanola. Bu iki üründe gene üretimimiz tüketimimize
yetmiyor; ülkemizin hayvancılığının ve bitkisel
yağ sanayisinin temel ürünlerinden olan soya ve kanolayı da
dışarıdan getirmek zorunda kalıyoruz. Bir de
mısır... Tarım Bakanlığımızın son
yıllarda yaptığı etkin ve verimli çalışmalarla
mısır ürününde artık ithalat yapma zorunluluğumuz belki
kalktı. 4,5 milyon tona yaklaşan mısır üretimimizde, hem yağ
sanayimizin hem de hayvancılık sektörümüzün ana ham maddesi
karşılanıyor.
Tarım Bakanlığımız yine soya
yağına Değerli Bakanımız da izah etti- çok iyi
destekleme primi vermesine rağmen çiftçilerimiz soya ürünü ekme konusunda
biraz daha bir durgunluk ve donukluk yaşıyorlar. Bunun da mutlaka
alınıp satılabilir hâle gelmesi için, bilhassa yem
sanayicilerimizin soya alım satımı konusunda bir duruş
sergilemesi lazım.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde son yıllarda
tarımsal sanayinin, tarımsal üretimin ham maddesini teşkil eden
tohum ve fidanlar konusunda da pek çok kafa
karışıklıkları yaşandı bu GDOlu tohumlar,
fidanlar gibi. Mesela, hibrit tohumlar. Mısır ürününde daha önceleri
yerli tohumlarımızla mısır üretirken elde ettiğimiz
ürün rekoltesi belliydi ama hibrit tohum kullanmaya
başladığımız zamandan bu yana, şu anda
ülkemizdeki çiftçilerimiz çok rahatlıkla dekarda bin kilonun üzerinde ürün
hasat edebiliyorlar, hatta
Sertifikalı tohumlar: Yine Tarım
Bakanlığımızın destekleme politikaları içerisinde
sertifikalı tohum kullanan çiftçilerimize ayrıca desteklemeler
veriliyor. Böylece, sertifikalı sertifikasız, işte, hibrit
hibrit olmayan farklılıklarının ötesinde hem ülkemizde kullanılan
tohumların daha verimli olması, çiftçilerimize daha çok
kazandırması imkânı, fırsatı yakalanmış
oluyor.
Gene fidanlarda da bodur, yarı bodur fidanlarla üç beş
seneden bu tarafa çiftçilerimiz tanışmaya başladı.
Bakınız, böylece geleneksel üretimimizin dışında
hibrit tohumlar, sertifikalı tohumlar, yarı bodur fidanlar, bodur
fidanlarla ülkemiz çiftçileri tanışıyor.
Şimdi, GDOlu ürünler: Bu GDOlu ürünler, çok şükür
ülkemizde GDOlu ne bir kilogram tohum var ne GDOlu ürün, mahsul veren bir
tane fidan var, ağaç var. Dışarıdaki ülkelerde,
İspanyada, Amerikada, pek çok Avrupa ülkesinde mısır, soya
gibi ürünler veya pamuk yetiştirilen ülkelerde GDOlu tohum
kullanılmak suretiyle bu tip ürünler üretilebiliyor ama Hükûmetimizin
getirdiği bu tasarıyla bu tip GDOlu ürünlerin ülkemize ithali,
getirilmesi, kullanılması bir disiplin altına getirilmeye
çalışılıyor.
Bir başka sıkıntımız da: Biz, hormonla
GDOyu karıştırıyoruz. Bazı çiftçilerimiz ürününü
yetiştirmek için bitki aktivatörleri kullanıyor, pek çok yerde de,
işte, mesela çilekler yetiştiriliyor. Çilekler iri oluyor, cinsinden,
türünden kaynaklanıyor ama deniyor ki: İşte, bu çilekler
hormonlu. İş daha da abartıldı son aylarda, bu, GDOlu
noktasına doğru gitti. Aslında üretilen ürünlerin insan
sağlığı bakımından değerlendirildiğinde
ve Tarım Bakanlığımızın bu işi disipline
etmek, kontrol etmek bakımından ortaya koyduğu mevcut
kurallarımızla dahi, mevcut yasal düzenlememizle dahi bu tip
ürünlerin insan sağlığına zarar veren ürünlerin üretilmesi
mümkün değildir.
Seralarda
Değerli milletvekillerimiz,
Bakanlığımızca hazırlanan bu Biyogüvenlik Kanun
Tasarımızda arzulanan ihtiyatlılık ilkesiyle insan,
hayvan ve bitki sağlığı, çevre ve biyogüvenlik
çeşitliliğin korunması amaçlanmaktadır. GDOlu ürünlerin
ülkemizde kullanımına kesinlikle bilimsel komiteden geçmediği
müddetçe izin verilmeyecektir. Bu ürünlerin ülkemize ithali, kurul
kararlarına aykırı olarak kullanılması yasaktır.
Biyoçeşitlilik ve genetik kaynaklarımızın korunması
amacıyla, genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvansal
ürünlerin üretimi de yasaklanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, burada asıl
tartışılması gereken bir konu var: Biz ne kadar
yasakçı olursak olalım, çiftçilerimiz örneğin eğer
mısır ürününde mısır koçan kurdu sorunu yaşıyorsa
veya sap kurdu sorunu yaşıyorsa veya pamukta belki
kırmızı örümceği, belki beyaz sineği, belki bir
böceği önleyemiyorsa, bu defa GDOlu ürünlerin kullanılmasına, o
tohumların kullanılmasına çiftçilerimiz heves edeceklerdir. Pek
çok bilimsel yayını okuduğumuz zaman, mesela İspanyada
çiftçiler, mısır üreticileri, mısır sap kurdunu ve koçan
kurdunu önleyemedikleri için GDOlu tohum kullandıklarını
söylemektedirler. Ama ülkemizde, çok şükür, şu anda mısır
ürünlerimizde sap kurdu ve koçan kurdu bu nispette değildir, çeşitli
tarım ilaçlarıyla üstesinden gelinebilecek nispettedir,
aşırı derecede bir harabiyet yoktur. Onun için, ülkemizde
kesinlikle GDOlu tohumların kullanılması veya üretilmesi, yetiştirilmesi,
kullanıma sunulması gibi bir konu mümkün değildir. Tabii, kaçak
olarak bunlar kullanılabilir mi? O da bu yasal düzenlemeyle mümkün hâlde
olmayacaktır. Her ne şekilde olursa olsun, yasamızın ilgili
cezai maddelerine baktığımız zaman, bu ürünleri kaçak
olarak getirenlere veya amacı dışında kullananlara beş
yıldan on iki yıla kadar ağır hapis cezaları
getirilmektedir. Böylece, amaca uygun, Bilimsel Kurula sunulduğu
şekilde bu ürünlerin ithalini isteyen kurum ve kuruluşlar amaca
uygunluk dışında kullanmaya kalktıkları takdirde,
bunları ithal izni dışında, amaç ve alan
dışında satışa arz ettikleri takdirde satanlara,
devredenlere veya bu özelliğini bilerek ticari amaçla satın alanlara
da dört yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası verilebilecektir.
İthal üründe
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerini tamamlayınız.
AHMET ERTÜRK (Devamla) Sayın Başkanım,
bitireceğim efendim.
Değerli arkadaşlarım, böylece, Tarım
Bakanlığımız, Hükûmetimiz, bu Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı
ile ülkemiz insanlarının sağlıklı ürünler tüketmesini
ve ürettiği ürünlerle bu toplumumuzu doyuran, besleyen çiftçilerimizin de
sağlıklı ürünler üretmesini bir fırsat ve disiplin
altında ortaya koyarak, kafa
karışıklıklarını ortadan kaldırıcı
bir düzenlemeyi bizlere getirmektedir. Böylece, dışarıdaki
çiftçilerin, kendi ülkemiz dışındaki çiftçilerin belki
gelişmiş teknolojilerini kullanarak ürettikleri ürünlerin de, ülkemiz
insanına ancak bilimsel kurullardan, Biyogüvenlik Kurulundan geçtikten
sonra ve sağlıklı olduğu kanıtlandıktan sonra
ülkemize ithaline izin verilebilecektir.
Ben bu duygularımla yasamızın hayırlı
olmasını diliyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ertürk.
Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.44
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
74üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
473 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Soru-cevap işlemine başlayacağız şimdi,
yirmi dakika biliyorsunuz, yirmi dakikanın on dakikasını
sorulara ayıracağım ve birer dakika süre vereceğim.
Sayın Aslanoğlu, Sayın Tankut, Sayın
Aydoğan, Sayın Karaibrahim, Sayın Yıldız, Sayın
Orhan, Sayın Paksoy, Sayın Ergin, Sayın Ünsal, Sayın
Ağyüz, Sayın Öztürk, Sayın Coşkunoğlu, Sayın
Özdemir sisteme girmişler; süremiz yettiği kadar söz vermeye gayret
edeceğim.
Sayın Aslanoğlu, buyurunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, son
çıkarttığınız Yönetmelikin yayım tarihi 20 Ocak.
1 Mart tarihine kadar Yönetmelik hükümlerine bağlı
olmaksızın firmaların ithalat yapmasına olanak
sağladınız, kontrol belgesi verdiniz.
Bir: 20 Ocak-1 Mart tarihleri arasında ithalat yapan firmalar
kimlerdir? Hangi ürünler ithal edilmiştir ve ne kadar ithal
edilmiştir? Bu firmalar, 1 Marttan sonrası ithalat yapan firmalara
göre herhangi bir avantaj elde etmiş midir?
Soru iki: Türkiyenin GDOlu ürün ithalatına ihtiyacı
var mı? Varsa biz bu ürünleri üretemiyor muyuz? Ayrıca, üretiyorsak o
zaman tasarıda ithalatı neden serbest bıraktınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye'de, Amerika Birleşik
Devletlerinden GDOlu tohum ile üretilen mısır, soya ve pamuk ithal
edilmektedir. Pek çok uzman ve çevrenin bu konuda uzun zamandır Hükûmet
bunları denetlemeden yurda sokuyor ve halkımız GDOlu ürün
yemeye devam ediyor. şeklinde beyanları olmaktadır. Bu
tasarı kanunlaştığı takdirde söz konusu GDOlu
ürünlerin ülkemize girişi ne ölçüde denetlenebilecektir?
Ülkemizde sadece üç ilimizde GDO analizi yapabilecek laboratuvar
olduğu doğru mudur? Değilse, GDO analizi yapabilen kaç
laboratuvarımız vardır? Bu tasarının hedefine
ulaşabilmesi için ülkemizde en az kaç adet GDO analizi yapabilecek
laboratuvar olması gerekmektedir? Bu konuda Hükûmet olarak herhangi bir
planlama ve çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.
Sayın Aydoğan
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, gümrük kapıları girişinde hangi
ürünler denetime tabi olacaktır?
Genetiği değiştirilmiş organizmalı
ürünler analizi yapabilecek kaç laboratuvar vardır?
Ülkemize bugüne kadar genetiği değiştirilmiş
organizmalı ürünler girmiş midir? Girmiş ise ne kadardır?
Eğer Girmedi. diyorsanız neye göre girmediğini söyleyebilir
misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.
Sayın Karaibrahim
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bildiğiniz gibi,
FİSKOBİRLİKin TMOya 24 trilyon borcu var. Bu borcun faizi de
-ilginçtir- şu andaki banka faizlerinin çok üstünde yani hemen hemen 2
misli bir faizle bu para alınmıştır, nedense, bilmiyorum.
Peki, şu anda FİSKOBİRLİKin bir önerisi vardır
-bilmiyorum size iletildi mi Sayın Bakan- elindeki mal
varlığıyla bunu kapatmak istiyor yani arazilerini ya da
binalarını TMOya devrederek bunu kapatmak istiyor. Buna nasıl
bakıyorsunuz? Olumlu olabilir mi diye düşünüyorum.
Bir de dönüm başına 150 bin liraların bu ay içinde
verileceği söylenmişti. Bunun tarihini de öğrenebilir miyiz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Karaibrahim.
Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, transgenik ürünlerin tohumları transgenik
olmayanlara göre aktarılan özelliğine bağlı olarak yüzde
25, yüzde 100 daha pahalı olup tohumluğun da her yıl yenilenmesi
gerektiğinden küçük çiftçiler bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Modern
biyoteknoloji alanındaki pek çok yeniliğin patente
bağlanmış olması teknolojiyi üretmeyen ancak kullanmak
durumunda olan ülkelerde yüksek bedel ödenmesine yol açmaktadır. Bu konuda
sekiz yıldır ne yaptınız? Diğer konularda olduğu
gibi, çiftçimizi Avrupa Birliğinin ve Amerika Birleşik Devletlerinin
bu konuda da insafına sekiz yıldır niçin
bıraktınız? Biyogüvenlik kanununu sekiz yıldır niçin
getirmediniz? Tarım Bakanlığından istifa etmeyi
düşünüyor musunuz? Karar sizin, ben sadece soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın Orhan
AHMET ORHAN (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Tarımsal üretimimizin en önemli merkezlerinden olan Manisa
ilimiz, iki günden bu yana büyük bir zirai don felaketiyle karşı
karşıyadır. Gerek bölgedeki yetkililerden gerekse
çiftçilerimizden aldığımız bilgiler
ışığında, başta Manisa merkez ilçe,
Saruhanlı, Turgutlu, Ahmetli, Salihli, Alaşehir ve Sarıgöl
ilçelerinde zirai don sebebiyle ürün kaybının özellikle
bağcılık alanında yüzde 40 ile 80 arasında olduğu
bildirilmektedir. Şüphesiz ki bu konuda çiftçilerimize yardım edecek
en önemli unsur, tarım sigortaları sistemidir. Kuruluşundan bu
yana onca süre geçmiş olmasına rağmen, çiftçimizin tarım
sigortalarına dâhil edilmesi maalesef yeterli boyutta
sağlanamamıştır. Bunda en büyük etki, çiftçilerimizin
sigorta primlerini ödeyebilecek ekonomik duruma dahi gelmediğidir.
Sayın Bakana şimdi soruyorum: Çiftçilerimizin, hiç
olmazsa sigorta primlerini gönül rahatlığıyla
yatırabileceği günler gelecek midir?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan, çeşitli araştırmalarda transgenik
bitkilerin kanserojen etkisinin olabileceği ve bu transgenik bitkilerde
besin kalitesinde bozulmaların olabileceği ifade edilmektedir.
Ayrıca, gen aktarımında işaretleyici gen olarak
antibiyotiğe dayanıklılık genlerinin kullanımı
neticesinde, insanların da antibiyotiğe
dayanıklılığının artmasıyla
antibiyotiğe cevap vermeme gibi ihtimal var mıdır? Bu konuda
yeterli araştırma yapılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Paksoy.
Sayın Ergin
GÜROL ERGİN (Muğla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Benim de üç sorum var.
Sayın Bakan, 19 Kasım 2009 tarihli Habertürk gazetesinin
manşeti GDOlu pamukta rüşvetin belgesi ABDden çıktı.
şeklindeydi. Haberde, Türkiyede GDOlu pamuk tohumu üretildiği,
ABDdeki GDOlu tohum üreticisi Delta and Pine Land adlı şirketin,
Türkiyedeki şirketleri aracılığıyla, GDOlu tohumların
ekimlerinde denetim kolaylığı sağlanması için
Tarım Bakanlığı elamanlarına rüşvet verdiği
iddiası yer aldı. Haberde, Türkiyede GDOlu ürün ekildiği ve
denetimlerinde kolaylık sağlanması için 2001-2006
yılları arasında rüşvet verildiği iddiası
Bakanlığınızı Türk Ceza Kanununun irtikap, denetim
görevinin, ihmali ve rüşvet maddelerini düzenleyen 250, 251 ve 252nci
maddelerine muhalefet edildiği gibi çok ciddi bir ithamla karşı
karşıya bırakmaktadır. Bu iddialar konusunda bugüne kadar,
sözü edilen gazeteye yalanlama yazısı gönderilmiş midir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Süreniz bir dakika.
GÜROL ERGİN (Muğla) Efendim, başka
konuşmacı yok zaten.
BAŞKAN Ama bir dakika veriyoruz herkese.
Soru anlaşıldı herhâlde Sayın Bakan.
Sayın Ünsal
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, çiftçimiz, köylümüz zor durumda. Mart, nisan,
mayıs ayları da çiftçimizin parasının tükendiği,
ekonomik olarak sıkıntılarının en yoğun
olduğu aylardır. Böyle olduğu hâlde tarım kredi
kooperatifleri bir haftadır köylerde haciz işlemi yapmakta,
traktörlere, taşınır mallara el koymaktadır. Bu konudan
haberiniz var mıdır? Bu konuyla ilgili, Hükûmetinizin veyahut da
Bakanlığınızın bir talimatı var mıdır?
Eğer, bunlar yok ise bu konuyla ilgili bir tedbir almayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ünsal.
Sayın Ağyüz
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, sekiz yıldır
iktidardasınız, ortada bir biyogüvenlik yasası yokken
GDOların ticaretinin bir yönetmelikle düzenlenmesi hukuk ve halk sağlığı
açısından etik midir? Bu bir skandal değil midir? Bu
Yönetmeliki neden uzun süre hep savundunuz? Üç ayda üç düzenleme yapmaya neden
gerek duydunuz? Bir arkadaşımız da sordu, bu süre içerisinde
kontrol belgesi alınan ürünler nelerdir, kaç tondur, ithalatçıları
kimlerdir?
Ayrıca, seçim bölgem Gaziantep ihracatta önemli bir kent.
Gıda ihracatında Gaziantep İl Kontrol Laboratuvar
Müdürlüğünde yürütülen işlemler çok ağır yürüyor ve bu da
bazı ihracat taahhütlerinin zamanında yerine getirilememesine neden oluyor,
ihracatçıları güç durumda bırakıyor. Bu kontrol
laboratuvarlarının yetkililerinin veya görevlilerinin
sayısının artırılması, disipline edilmesi, bu
konuda duyarlı davranması sağlanamaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.
Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 3üncü maddenin 6ncı fıkrasında
karar alma süresi iki yüz yetmiş gün olarak öngörüldüğü hâlde,
16ncı fıkrada, verilmiş izin sürelerinin
uzatılmasında başvurudan itibaren bir yıl içinde karar
verilmez ise karar verilinceye kadar izin süresinin uzayacağı hükme
bağlanmaktadır. 16ncı fıkra gereği uzatma kararı
verilirken kesin bir süre öngörülmemesi, fiiliyatta önceki izinlerin ileriye
yönelik sınırsız bir şekilde uzatılması sonucunu
doğurmuş olmayacak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
GÜROL ERGİN (Muğla) Beş saniye izin vermediniz.
BAŞKAN Sayın Ergin, sözünüzü tamamlamak üzere,
buyurun.
GÜROL ERGİN (Muğla) ...ya da Bakanlık bünyesinde
bir soruşturma açılmış mıdır, açıldıysa
hangi sonuç alınmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.
Bitirelim o zaman, iki dakika daha.
Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İki tane sorum var.
Birincisi: Biyogüvenlik Kurulu kuruluyor bu yasayla. Siz de
konuşmanızda, Biyogüvenlik Kurulunun etkin bir denetimi
olacağını -bu süreç içerisinde- ifade ettiniz. Fakat,
şimdiye kadarki uygulamalarda, bu kurulların Hükûmet iradesinden
bağımsız olması gereğini Sayın Başbakan da
söylemiştir Kurulları davet ediyoruz, talimat veriyoruz ama
gereğini yapmıyorlar. diye. Yani Hükûmetten
bağımsızlığı bu Kurulun nasıl
sağlanacak? Yoksa Hükûmetin emrinde mi çalışacak? Birinci sorum.
İkincisi: DNA teknolojisi gerektiren tüm
araştırmalar, tıbbi, farmasotik, tüm araştırmalar bu
izne tabi olacak gibi görünüyor, bu doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Coşkunoğlu.
Sayın Özdemir, buyurunuz.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Tasarıyla GDOlu bitki ve hayvan
üretiminin yasaklanması olumlu bir yaklaşımdır ancak
sağlık riskleri bilinen GDOlu ürünlerin ithalatının
serbest bırakılması hem halk sağlığı hem de
Türkiye'nin tarımsal üretimi bağlamında ciddi bir yanlışlıktır.
Buna göre, tasarıyla GDOlu ürünlerin üretilmesine izin verilmediği
hâlde, ithalatına dair bir hüküm neden tasarıda yer almaktadır?
İkinci sorum: Tasarıyla GDOlu ürünlerin ülkeye
girişiyle ilgili izinler Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına bağlı Biyogüvenlik Kuruluna
bırakılmaktadır ancak tasarıda Biyogüvenlik Kurulunda yer
alacak bürokrat ve uzmanların nasıl belirleneceğinin kriterleri
yer almamaktadır. Buna göre, Bakanlık gösterilen adaylar içerisinden
neye göre bir seçme yapacaktır? Bakanlığın böyle bir seçim
yapma yetkisinin hukuki dayanağı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
Buyurunuz Sayın Bakan.
Süre vereceğim size de iki dakika, ekstra.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Peki, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Aslanoğlunun iki tane sorusu var. Tabii, bir tanesi çok
ayrıntılı bir liste istiyor, işte Şu tarihler
itibarıyla ne kadar müracaat oldu?, Nasıl oldu? vesaire. Tabii,
elimizde bunun listesi var; hangi firmalar, ne kadar, ne şekilde müracaat
etti.
Önce şunu söyleyeyim genel bir cevaplandırma
açısından: Tabii, bugün itibarıyla Yönetmelik zaten yürürlükte
ve Yönetmelikin hükümlerine göre işlem yapılmaktadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, listeyi
verirseniz mutlu oluruz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Evet, evet, veririz.
İkincisi: GDOlu ürün ithalatına ihtiyaç var mı?
dedi.
Şimdi -ben konuşmamda da söyledim- tabii,
yağlı tohumlarla ilgili, örneğin soyayla ilgili
Ki beyaz et
sektöründe çok önemli bir girdidir, pek alternatifi de yoktur. O nedenle,
Türkiye'nin soya ihtiyacı var ama bu soyanın elbette ki illa GDOlu
olması gerekmiyor. Bizim burada bu tasarıyla getirdiğimiz husus,
bunların zaten denetim altına alınmasıdır. Eğer
Türkiyeye herhangi bir ithalat yapılacaksa, bu ithalatın
şartlarının ne olacağı -uluslararası standartlar
ki AB standartlarıdır bizim açımızdan- AB standartlarında
bu nasıl denetlenecek? Nasıl kontrol edilecek? Hangi risk
değerlendirmesine tabi tutulacak ki bunları da söyledik.
Dolayısıyla bu risk değerlendirmesinden eğer bir ürün risk
değerlendirmesine göre zararsız olduğu tespit edilirse
Bunu kim
tespit edecek? Bir, Bilimsel Komite, ilgili Bilimsel Komite. İki,
Biyogüvenlik Kurulu. Biyogüvenlik Kurulu ve Bilimsel Komite karar verdikten
sonra bir de halka sorulacak, halka açılacak. Halk da eğer Evet,
bunda herhangi bir şey yok, bir problem yok. diyorsa -ki bunlar bilimsel
esaslara göre yapılmak zorunda- bu takdirde etiketlenmek şartıyla
gelecek. Yoksa bazı soru soran değerli milletvekillerimizin de yani
aslında onların sorularına da cevaptı. Biz bir şeyi bu
manada serbestleştirmiyoruz. Biz sadece denetime ait, kontrole ait esas ve
standartları belirliyoruz, diyoruz ki: Bu şekilde bu denetlenecek.
Eğer risksizse Türkiyeye girişi mümkün olacak, risksizse,
zararı yoksa. Nasıl olacak? Geldikten sonra da bu etiketlenecek,
vatandaşın tercih hakkı da olacak yani GDOlu ile GDOlu olmayan
arasında bir tercih yapabilecek. Bu imkânı da getiriyoruz. Buna ait
yani burada milletimizin hiçbir ferdinin kesinlikle endişe etmesine gerek
yok. Bilinen şu anda dünyadaki bu konuyla ilgili en konservatif, en
muhafazakâr görüş Avrupa Birliğinin bu alandaki
standartlarıdır ve Avrupa Birliğinin standartlarıyla onun
ölçüleriyle biz zaten işi esasa bağlıyoruz.
Şimdi, eskiden mesela Türkiye mısır da ithal
ediyordu, tükettiği mısırın yarısından
fazlasını ithal ediyordu. Bugün Türkiye mısır ithal etme
probleminden kurtulmuştur.
MUHARREM VARLI (Adana) Olur mu Sayın Bakan, yine
getiriyorsunuz 2 milyon ton mısır.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Evet, ticaretini engelleyemezsin ama ihtiyaç sebebiyle
değildir bu. İhtiyaç sebebiyle
Türkiye buğday da ithal ediyor,
niye ithal ediyor? Alıyor, işliyor, ihraç ediyor. Yani sen buna,
Efendim bu ülkenin sınırları içerisine bir tane, bir çekirdek
buğday giremez, mısır giremez. öyle şey diyebilir misin?
Yok öyle bir şey.
MUHARREM VARLI (Adana) Pamuk ne kadar?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Pamukda öyle, ihtiyacı var Türkiye'nin.
MUHARREM VARLI (Adana) Tabii ekim alanı bitti onun için
ihtiyacı var.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Şimdi, değerli milletvekilleri, Sayın
Erginin özellikle sorusunu önemsediğim için söylüyorum: 19/11/2009
tarihinde Habertürk gazetesinde yer alan haberle ilgili. Burada tabii bir
rüşvet iddiasıyla ilgili İstanbul Cumhuriyet
Savcılığına suç duyurusunda bulunuldu ve konu yargıya
intikal etti. Savcılık soruşturma yaptı ve
savcılığın yaptığı soruşturma sonucunda
da takipsizlik kararı verildi, bu bir. İkincisi, ayrıca idari
olarak Tarım Bakanlığı bir soruşturma
başlattı. Tarım Bakanlığı da bu işi kendi
idari iç disiplin açısından da takip ediyor.
Şimdi, laboratuvarlarla ilgili bir soru soruldu Acaba
laboratuvarlar yeterli midir değil midir, kaç tane laboratuvar var?
şeklinde. Toplam 8 tane laboratuvarda hâlihazırda Türkiyede GDO
analizi yapılabilmektedir. Bunların 5 tanesinde de ayrıntılı
detay analiz yapılabilmekte. Ulusal Gıda Referans, İstanbul
İl Kontrol, Ankara, Bursa, TÜBİTAK, tarama ve miktar analizi
yapabiliyor. Ayrıca, Adana ve bazı özel laboratuvarlar da tarama
analizi yapabiliyorlar. Laboratuvarlar toplamda günlük 140 adet tarama, 85 adet
miktar analizi yapabilme kabiliyetine, imkânına sahiptir. Bunların 2
tanesi özeldir. Ayrıca 2 özel laboratuvarda da GDO analizi için
yetkilendirme talepleri vardır, onlar da şu anda
değerlendiriliyor. Dolayısıyla laboratuvar şu anda bizim
için yeterlidir.
Sayın Coşkunoğlunun söylediği DNA
teknolojisiyle ilgili araştırmalar ve tıbbi
araştırmalar izne bağlı mıdır? sorusu.
Araştırma yapmak izne tabi değil ama zaten konuşmamda da
biraz önce açıkladım, yalnız eğer materyal ithal edip bunu
yapacaksa o zaman bir izin alması lazım. Onu da dediğim gibi on
beş gün içerisinde, bu izin en geç on beş gün içerisinde verilecek.
Sayın Paksoyun, antibiyotiğe dirençli genlerin
kullanıldığı, GDOların tüketildiğinde insana da
geçtiğine dair bir hassasiyet olduğu, bu konuda
araştırmalar olduğu
Tabii, buna ait, bunun lehinde de aleyhinde
de görüşler var fakat kesin kanıtlanmış bir bilimsel veri
söz konusu olmadığından dolayı, zaten Avrupa
Birliğinde de antibiyotiklere direnç geni konusunda Avrupa Birliğinin
mevzuatında da herhangi bir hüküm bulunmamakta, çünkü bu konuda elde kesin
bir delil yok. Bu ürünlerin gerek yağ -yani yağlı bitkiler için
söylüyorum, pamuk, kolza vesaire- gerekse diğer, yemle, ete, süte,
yumurtaya, hayvansal ürünlere geçmediğine dair, bundan emin olunduğuna
dair bu arada yirmi üç civarında uluslararası yayın var. EFSA da
bunları referans gösteriyor, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi. Bu
ana kadar da yapılan araştırmalarda bu yönün aksinde herhangi
bir bulguya da rastlanmamıştır.
Sayın Yıldız: Transgenik ürünlerin
tohumlarının daha pahalı olmasına, küçük çiftçi bundan
etkilenmesine rağmen sekiz yıldır ne yaptınız? Biz
sekiz yılda çok şey yaptık. Türkiyede tohumlarla ilgili,
tohumculukla ilgili çok muazzam gelişmeler sağlandı.
Örneğin, bundan sekiz sene önce Türkiyede hibrit sebze tohumu
ihtiyacının sadece yüzde 10u karşılanabiliyordu, bizim
aldığımız tedbirlerle bugün yüzde 35i içeriden
karşılanır hâle geldi. Bu, sekiz yılda
yaptığımız en önemli işlerden bir tanesidir. Bunun
üstüne, yine, tohumculukla ilgili dünyanın üçüncü büyük tohum gen
bankasını biz kurduk.
Yine, tavukçulukla ilgili daha geçen hafta Türkiye'nin yumurta
tavukçuluğu konusundaki en büyük damızlıkçılık
işletmesini kurduk ve Türkiye şu anda damızlık
yumurtacı tavukçuluk açısından bütün ihtiyacını
içeriden karşılayabilecek duruma geldi.
Tohumla ilgili, tohumculukla ilgili düzenlemelerimiz de
uygulamalarımız da projelerimiz de Türkiyeyi hakikaten çok çok ileri
bir noktaya getirdi. Bunu size detaylarıyla da anlatabilecek
durumdayız.
Şimdi, 3üncü maddenin 6ncı fıkrasında
süreden bahsedildi. Sayın Milletvekilimiz, Sayın Öztürktü
yanlış hatırlamıyorsam: Eğer bir yıllık
sürede karar verilmezse izin süresi neden karar verilene kadar uzuyor? Bu 6ncı
fıkradaki iki yüz yetmiş günlük süre ilk defa başvuru için öngörülüyor.
16ncı fıkradaki düzenleme, bir yıllık süreyi Kurulun
işi savsaklamaması, izni hâlihazırda almış bir GDO
için bir yıllık sürede bitirilmesi amaçlanmış. İzni
eğer önceden verilmiş bir GDOyla ilgili herhangi bir nedenle süre
aşılırsa da ithalatçıyı mağdur etmemek için izin
verilene kadar bir hukuki sorun yaşanmasın diye bu şekilde
öngörüldü.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Şimdi, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 7nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Akcan.
MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu Tasarısının
birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Şahsınızı, yüce Meclisin
değerli üyelerini ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, oldukça önemli ve kamuoyunda uzun
süre, özellikle ekim ayında yayımlanan Yönetmelikten itibaren ciddi
boyutlarda tartışmalara sebep olmuş bir kanun
tasarısını görüşüyoruz. Elbette ki bu tasarıyla, Türk
milletinin her bir ferdinin bir yandan gıda ihtiyacının
karşılanması düşünülürken diğer taraftan da
sağlıklı gıda teminini ele almak ön planda olmuştur.
Tarım Komisyonunda ve alt komisyonda detayıyla görüşülmüş
ve özellikle alt komisyonda kanun tasarısı muhalefetin de
katkılarıyla olgunlaştırılmaya
çalışılmış ve bu sırada eksiklikleri giderilemez
boyutta ise eksikliklerin giderilmesi için verilen önergeler -muhalefet
açısından söylüyorum- kabul edilmemişse, ki edilmeyenlerle
ilgili olarak da Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu düzeltme
önergeleri mevcuttur, inşallah Sayın Hükûmet ve Genel Kurul bu önerilerimizi
kabul eder, daha mükemmel bir kanuna erişilme sağlanmış
olur.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının genel
gerekçesinin incelenmesinde Genetik yapısı
değiştirilmiş organizmaların insan, hayvan ve bitki
sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki
etkileri konusunda bilimsel çevrelerde tartışmalar devam etmekte.
denilmektedir. Gerçekten de bu alanda tartışmalar devam ediyor, lehte
ve aleyhte görüşler var ancak ciddi boyutta bilgi kirliliği de
mevcut. Buradan açık gönüllülükle ifade etmek isterim ki konu
uzmanları tarafından tartışılma fırsatı
verilmediği için, özellikle medyada -yanlış insanlar demeyeyim
ama- doğru ağızlar tartışmadığı için de
kamuoyu ciddi şekilde endişelere sevk edilmiştir Acaba ne
oluyor? veya Şimdiye kadar ne oldu? diye. Bu anlamda bilgi
kirliliğinin bundan sonra da ortadan kaldırılmaya ihtiyacı
vardır.
Modern biyoteknolojiyle genetik yapıda doğal olmayan
yeni genetik oluşumlar meydana getirilmektedir GDOlu ürünlerle tabii ki.
Bu nedenle GDOlar insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre
ve biyolojik çeşitlilik üzerinde zarar oluşturma riski
taşımaktadır. İşte, tasarı da tam bu zarar
oluşturma riskinin hangi boyutta olduğunu incelemeyi esas almakta ve
eğer risk taşıyan materyal varsa buna izin verilmemesi hedef
alınmaktadır. Kullanılan materyalin canlı organizma
olması ve zararın ortaya çıkması durumunda geri
dönüşün çok zor olması veya mümkün olmaması, modern
biyoteknoloji ürünlerinden kaynaklanan riski daha da artırmaktadır.
Bu risk, gerçekten hem biyolojide hem kimya alanında hem de ilaç
sanayisinde özellikle mevcuttur. Mesela, şeker hastalığına
karşı kullanılan bir ilacın ciddi anlamda kalp krizi riski
taşıdığı ortaya çıktığında ilaçlar
toplanılmakta. Kullanımıyla toplatılma kararı
arasında bir sekiz on yıllık zaman periyodu olabilmekte.
Dolayısıyla, bu tip biyolojik materyalde de ciddi
şekilde risklerin hem izin verilirken hem de izin verildikten sonra ilgili
kurumlarca takip edilmesi mutlaka kaçınılmaz. Belki o ana kadar
yapılan çalışmalarda bir olumsuzluk tespit edilememiş
olabilir ama akan zaman içinde etkisini, toplamalı, kümülatif etki diye
nitelendirdiğimiz etki kendisini gösterdiğinde
insanlarımızın sağlığının ne boyutta
olduğunun sürekli takip altında tutulması gerekir kanaatini
ifade etmek istiyorum.
Tabii ki, konunun, tasarının doğru
anlaşılması, anlaşılıp
anlaşılmaması da önemli. Kamuoyunda tartışmalar
yapılırken biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ihtisas
komisyonlarında tasarıyı doğru anlayabiliyor muyuz? Mesela,
çok enteresan bulduğum için ifade etmek istiyorum. Tasarı, tali
komisyon olarak Çevre ve Sağlık komisyonlarında ele
alındığında orada, alt komisyon raporunda şu
şekilde bir ifade bulunmakta, tasarının 9uncu sayfasında
Tasarısının 3üncü maddesinin 2nci fıkrasında geçen
ilk ithalatçı ibaresinden; bir ithalatçı tarafından bir ürün
için izin alındığı takdirde aynı ürün için tekrar izin
alınmasına ihtiyaç bulunmadığı anlamı
çıkabilmektedir. Bu nedenle ilk ithalatçı ibaresinin
netleştirilmesi
diye bir talep var tasarıda.
Şimdi, 3üncü maddeye baktığımızda,
tasarının 3üncü maddesinin 2nci fıkrasına Her bir GDO ve
ürününün ilk ithalatı için gen sahibi veya ithalatçı, yurt içinde
geliştirilen GDO ve ürünü için ise gerçek ve tüzel kişiler
tarafından Bakanlığa başvuru yapılır. diyor.
Yani burada ithalatçının da kullanıcının da ilk
başvuruyu yapanın aslında ürün için değil genin müsaadesi
için başvuru yapması söz konusu. Bunu eğer Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kanun yapıcılar, ihtisas komisyonlarında biz
doğru algılayamıyorsak varın bakın konunun uzman
olmayan ağızlarda dillendirilmesiyle medyada, görsel basında
nerelere varacak. İnsanlarımızın kuşku içerisinde,
panikatak yaratacak şekilde, gıdalara nasıl yaklaşacağını
şaşırtacak şekilde algılanmasına sebep olacak
sonuçları da birlikte taşıdığını
müşahede etmek zorundayız.
Yani olayı bir Hükûmet meselesi olarak
algılamıyoruz biz, olayı toplumun tamamını
ilgilendiren bir konu olarak algılıyoruz Milliyetçi Hareket Partisi
Meclis Grubu olarak. Bu nedenle de hükûmetler, bugün (A) hükûmeti vardır,
yarın (B) hükûmeti ama bu kanunların ilanihaye bu milletin, Türk
milletinin menfaatine olduğu sürece veya menfaatine olmayı
sağlayacak şekilde uygulanır boyutta olması lazım. Bu
nedenle de tasarılar ele alınırken ciddi şekilde konunun ince
elenip, sık dokunup kamuoyuna da iyi aydınlatacak şekilde lanse
edilmesi, takdim edilmesi kanun yapıcılar yani bizler tarafından
işin olmazsa olmaz boyutudur diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bunu ifade ettikten sonra, acaba
GDOlu ürünlerle ne oluyor, niye GDOlu ürün elde ediliyor, çok basitçe bunu
ifade etmek gerekir. Şimdi, değerli milletvekilleri, GDOlu ürünlerin
en önemlileri mısır, soya, pamuk ve kanola, son alınan bilgilere
göre Çinde domates. Yani henüz sebzeye girmemişti ama Çinde sebzeye de
girmiş olduğunu öğreniyoruz. Şimdi, soyada veya
mısırda
Mısırda bir koçan kurdu var, mısır koçan
kurdu. O koçanın üzerini Yaradan altı yedi tane zarla
kapatmış. Niye? Hava almaması için. Hava aldığı
zaman çok ciddi boyutta küflenme meydana geliyor ve aflatoksin oluşuyor.
Eğer koçan kurdu bunu delerse, oradan giren havayla -eğer
mısır koçanını soyarsak hepimiz görürüz- ciddi şekilde
bir küflenme görürüz; bunun ürettiği aflatoksinin net olarak kanserojen
olduğu bugün kanıtlanmıştır.
Şimdi, bunu ortadan kaldırmak için ilaç kullanmak
zorunda üretici. Böyle bir ürünü tüketici kullanmaz, yem olarak da
kullanılmaz, gıda olarak da kullanılmaz doğrudan insanlar
için. Bunu ortadan kaldırmak için kullanılan ilaç insan sağlığını
ne ölçüde etkiliyor? sorusuyla, GDOlu ürünü kullanmanın insan
sağlığını ne ölçüde etkilediği? sorusunu yan
yana koyduğumuzda, tartmamız ve bunun hangisinin lehte hangisinin
aleyhte veya dengede olup olmadığını ortaya koymamız
lazım sağlık açısından, üretim açısından da
bunun böyle olduğunu düşünmemiz lazım.
Değerli milletvekilleri, ben şu noktaya dikkatinizi
çekmek istiyorum. Asıl olan, bu ürünlerin konvansiyonel yöntemle,
doğrudan GDOsuz, orijinal materyalle üretilmesidir. Bu üretimin
gerçekleşmesinde 2002de şöyleydi, 2008de böyle., Nereden
nereye. şarkıları
Ben Sayın Komisyon Sözcüsünün burada
söylediklerinden hareketle bunu söylemek zorundayım. Bakın, 2002de 2
milyon 300 bin ton mısır üretimi var Türkiye'de, 3 milyon 586 bin ton
talep var. Sayın Bakanın biraz önce söylediği, Adana
milletvekilimizin laf atmasına karşılık söylediği
Hayır, mısırda ihtiyaç yok.
Değerli milletvekilleri, 2008 yılında
mısırın toplam üretimi 4 milyon 274 bin ton, talep 5 milyon 425
bin ton.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Yani şu anda Türkiye'nin
toplamda mısırda açığı 1 milyon 151 bin ton. Bunu
üretmek zorunda değil miyiz? Üretmezsek ithal edeceğiz. İthal
ettiğimiz zaman bunu da GDOlu olarak ithal edeceğiz. Sayın
Bakanın Hayır, mısırda ihtiyacımız yok.
demesini garipsedim.
Nereden nereye. şarkısını bir de ben
söyleyeyim izin verirseniz. Soyada, 2000 yılında 45 bin ton soya
üretimi var, 2009 yılında 39 bin ton soya üretimimiz var. 2000
yılında talep 432 bin ton, 2008 yılında 1 milyon 273 bin
ton soyaya talep var.
NURİ USLU (Uşak) Kaynakları
karıştırmayasın Sayın Bakan.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Hayır, TÜİK verileri.
Aradaki farka bakar mısınız. Yani, 45 bin tondan 34
bin tona 2008de düşüyoruz ve bunu GDOlu olduğu yüzde yüz,
Amerikanın toplam üretiminin yüzde 92sini
Sözcüler de söyledi,
Sayın Bakan da biliyor, GDOlu soya üretiyor Amerika.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu nedenle, asıl olan ülkemizin ihtiyacının yerli
kaynaklarla karşılanması, bunun için teşvik
politikalarının doğru uygulanması lazım. Sayın
Bakan, ne kadar teşvik ettiğiniz, ne kadar teşvik
verdiğiniz hiç önemli değil, verdiğiniz teşviklerin
sonucunun ne olduğu önemli. Soyada, üretim teşvikinin getirdiği
boyut, 2000 yılına göre 2008 yılında 6 bin ton
azalmadır. Eğer sizin teşvik anlayışınız
buysa vah bu ülkenin hâline, vah bu ülkenin tarım sektörünün hâline, vah
bu üreticinin hâline diyorum. Doğru teşvikler, planlama
doğrultusunda biraz icraat göstermenizi talep ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tasarının hayırlı olmasını
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akcan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili
Gürol Ergin.
Buyurunuz Sayın Ergin. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanunu Tasarısının
birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken,
Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk
ulusunu saygıyla selamlıyorum. Bu arada, AKP Grubunu da kutluyorum,
çünkü kendisi değişime uğramış olan bir milletvekilini
bugün genetiği değişmiş organizmalar konusunda
konuşmacı olarak seçmiş. Bravo diyorum.
NECDET BUDAK (Edirne) Hocam, size hiç yakışmadı.
GÜROL ERGİN (Devamla) Değerli milletvekilleri, bir
türe başka bir türden gen aktarılarak doğal olarak elde edilmesi
mümkün olmayan yeni özellikler kazandırılmış organizmalara
kısaca GDO deniyor.
NECDET BUDAK (Edirne) Hocam, size hiç yakışmadı,
AK PARTİnin oylarıyla geldim.
GÜROL ERGİN (Devamla) Avrupa Birliğinde yalnızca
bir GDOlu mısır türünün ekimine izin verilmiştir, bunun
dışında hiçbir ürüne izin verilmemiştir. GDOlu ekim
alanları Avrupa Birliği tarımsal alanının binde 2si
kadardır ve 27 üyeli Avrupa Birliğinin 20 ülkesinde GDO ekimi
yapılmamaktadır, yasaktır. Avrupa Birliğinde,
içeriğinde binde 9dan fazla GDO bulunan ürünlerin ancak etiketlenerek
satışına izin verilmekte, aksi takdirde izin verilmemektedir.
GDOlu tohum üreticileri amaçlarının, dünya nüfusu
hızla artarken tarım ürünleri ve gıda üretiminin bu hızla
artmaması nedeniyle insanlığın yaşadığı
açlığa çare bulmak olduğunu söylemektedirler. Onların
savlarına göre genetiği değiştirilmiş tohumlardan elde
edilen bitkiler yabancı ot ilaçlarından etkilenmeyecekleri ve
zararlı böceklerden zarar görmeyecekleri için verim artacak. Ayrıca,
yabancı ot mücadelesinde ve zararlı böceklere karşı
kullanılan ilaçların kullanımı azalacak. Sonuçta hem daha
düşük maliyetli ve hem de yüksek verimli üretim olacağından
tarımsal üretim ve gıda üretimi artacak, insanlık
açlığı yenerken, çevre de korunacaktır.
Ancak, bugüne kadar yaşananlar göstermiştir ki, bütün bu
söylenenler asla gerçekleşmemiş, ne yabancı ot mücadelesinde
kullanılan ilaçlar azalmış ne de verim düşünüldüğü
gibi artmıştır. Buna karşılık GDOlu ürünlerin
tartışılan ve birçoğu da kanıtlanan ciddi riskleri
ortaya çıkmıştır.
Tasarıda GDOlu tohum ekimine ilişkin bir madde
olmamakla birlikte, GDOlu ürünlerin yarattığı sosyoekonomik
risklerin en önemlisi, tohumluğun her yıl yenilenmesi ve pahalı
oluşudur. GDOlu çeşitlerin sahip olduğu terminatör gen
nedeniyle tohumluğun üretici firmadan her yıl alınması
zorunludur ve GDOlu tohumlar GDOlu olmayanlara göre en az yüzde 25
pahalıdır. Çiftçi kendi tohumluğunu
ayıramayacağından ve GDOlu tohumun fiyatı yüksek
olduğundan, çiftçiler bu durumdan kesin zarar görecektir. Tek tip
çeşit ve ilaç kullanımı da tarımda tohumluk ve ilaç
bakımından dışa bağımlılık sorununu
daha da artıracaktır.
Ancak bütün bu sosyoekonomik risklerine karşılık
GDOlu ürünlerin asıl riski sağlık açısındandır.
GDOlu bitkilerden elde edilen ürünlerin yarattığı risklerin
başında alerji gelmektedir. GDOlu bitkilerde bulunan özellikle böcek
öldürücü genler, toksin, yani zehir üreterek
çalıştıklarından bu toksik maddelerin veya onların
parçalanma ürünlerinin vücudun herhangi bir organında birikmesiyle kronik
zehirlenme her an görülmektedir. Özellikle yabancı ot mücadele
ilaçlarına dayanıklı GDOlu ürün çeşitlerinde
kullanılan bromoksinil ve glufosinat gibi kimyasal maddelerin
doğrudan kanser yapıcı oldukları da bilinmektedir. Gerek
Rusyada gerek Avusturyada fareler üzerinde yapılan denemelerde GDOlu
besinle beslenen farelerde bağışıklık sisteminin
zayıfladığı, farelerin yavrularında ölüm
oranının çok yüksek olduğu, yavruların olması gereken
ağırlığın altında doğduğu
saptanmıştır. Bütün bu belirlenen sakıncaları
yanında asıl üzerinde durulması gereken husus, doğal
olmayan, Allahın yarattığı canlının gen
yapısının insan eliyle değiştirildiği bu
ürünlerin insanlığın gelecek kuşaklarını
nasıl etkileyeceği, anormal yapılara neden olup
olmayacağı konusunda duyulan kuşkulardır.
İstenen amaca ulaşılamamasına ve çok ciddi
riskler taşımasına karşın, GDOlu ürünlerin üretiminde
neden bu kadar ısrarlı olunduğunun tek bir yanıtı
vardır: Çok güçlü uluslararası firmalar GDO üretimi için
yıllarca milyar dolar yatırım yapmışlardır ve
kendileri için geri dönüşsüz noktaya gelmişlerdir; onlar
yatırımlarının karşılığını
mutlaka almak niyetindedirler. Transgenik tohum üreten şirketler
pahalı tohum satışlarını
yaygınlaştırarak, aynı zamanda zirai mücadele ilacı
satışlarını artırarak bu olaydan tek kârlı
çıkan taraf olmaktadırlar.
Bakanlığın daha önce
hazırladığı ancak Meclise sevk edilmeyen yasa
tasarılarında ve 26 Ekim 2009da apar topar çıkarılan
Yönetmelikte bebek mamaları ve küçük çocuk ek besinlerinde GDOlu ürünün
kullanılmasına izin verilmiyordu. Böylece yasa
tasarısını hazırlayanların da GDOlu ürünlerin en
azından bebek ve küçük çocuklara zararlı olduğunu
kabullendikleri anlaşılıyordu. Ancak bugün
görüştüğümüz tasarıda bu hüküm bulunmuyor. Yine daha önce
yayınlanan Yönetmelikte bulunan İçerisinde binde 9 oranından
fazla GDO içeren gıdaların etiketinde bu husus belirtilecektir.
ifadesi de yasa tasarısında yer almıyor.
Tasarının gerekçesinde şu ifadeler yer alıyor:
GDOlar insan, hayvan, bitki ve çevre sağlığı ile
biyolojik çeşitlilik üzerinde zarar oluşturma riskini
taşımaktadır.
Kullanılan materyalin canlı organizma olması ve
zararın ortaya çıkması durumunda geri dönüşün çok zor
olması ya da mümkün olmaması, modern biyoteknoloji ürünlerinden
kaynaklanan riski daha da arttırmaktadır.
Bitki çeşitlerinin teknoloji ürünü çeşitlere
dönüştürülmesi, bunların genetik yapılarının
değiştirilerek daha pahalı hale gelmesi ve bu tohumlardan
bazılarının her yıl yenilenmesinin zorunlu hale gelmesi
nedeniyle, üretici ve tüketicilerin olumsuz yönde etkilenmesi ihtimalinin
artması, yerel tür ve çeşitlerin devamlılığının
tehlikeye düşmesi ve tarımsal üretimde dışa bağımlılığın
artması gibi sosyoekonomik riskler de mevcuttur. Bu sözleri ben
söylemiyorum, Hükûmet tasarısı söylüyor yani Hükûmet söylüyor.
Aslında bu sözlere ekleyecek fazla husus yok ama kanun gerekçesinde bu
sakıncaları sayanlar, aynı zamanda kanunu hazırlayan ve
kabul edilmesini isteyenlerdir. Tasarı bu sakıncaların hiçbirini
gideremiyor.
Hükûmetin hazırladığı bu tasarı
yalnızca ülkeye GDOlu ürünlerin girişine ilişkin düzenlemeleri
içermektedir. Oysaki bu tasarı, izin mekanizmasını düzenleme
yerine, GDOların riskini dikkate alarak tarımsal sistemlerde GDO
yasağına dayalı bir biyogüvenlik sistemi
oluşturmalıdır. Çıkarılacak biyogüvenlik yasası,
GDOlu ürünlerin ülkeye girişini onaylayan bir mevzuat değil, tam
tersine, sağlığa zararsız olduğu kesin olarak
belirleninceye kadar GDOlu ürünlerin ülkeye girişine izin vermeyecek,
halk sağlığını ve toplum yararını gözetecek
şekilde olmalıdır.
Hiç kimse, açlığı, GDOlu üretime gerekçe olarak
göstermesin. Açlık, bir toplumsal ve politik sorun olup gelir
dağılımındaki adaletsizlik bugün yaşanan
açlığın tek ve gerçek nedenidir. Bu nedenle, giderek büyüyen
açlık sorunu, üretim teknolojilerinin yarattığı ya da
çözeceği bir sorun değildir. TÜİKin rakamlarına göre 13
milyonun üzerinde insanımız yoksul ise, o 390 bin yurttaşımız
her gün yatağa aç giriyorsa, bu sorunun çözümü ulus üstü firmaları
zengin etmek değil, gelir dağılımı
adaletsizliğini ve yoksulluğu gidermektir.
Sayın Bakan Hürriyet gazetesinde yayımlanan bir
söyleşisinde, GDOlu ürün yemek istemem. diyor. Mademki GDOlu ürün
Sayın Bakanı rahatsız ediyordu, bu konuda niçin bugüne kadar
düzenleme yapılmadı da GDOlu ürünleri hem kendi yedi hem milletine
yedirdi? Bundan sonra neden, hem de yasal kılıfına uydurarak,
GDOlu ürünleri bu millete yedirecek?
Çıkarılan Yönetmelikte ayrıca çok garip olarak
GDOsuz ürünlerin etiketlerine Bu ürün GDOsuzdur. yazılması da
yasaklanıyordu. Bu konuda yasa tasarısında herhangi bir hüküm
yok ama yönetmeliklere konup konmayacağını henüz bilmiyoruz.
Ayrıca, bu gıdalar, insan eliyle doğal
yapıları değiştirilen gıdalar olduğu için
toplumun önemli bir kesimince etik bulunmadığı gibi dinî
açıdan da sakıncalı görülüyor. Büyük sermaye bu sorunu da
güzelce çözdü. İslam Konferansı Teşkilatı üyesi ülkelerin
oluşturduğu kurul, genetiği değiştirilmiş
organizmaları içeren gıdaların haram olmayan bir genetik
maddeden yapılıyor ise helal olabileceğine karar verdi. Bu
arada, bir Başbakan Başmüşaviri, Doktor Ramazanoğlu da tartışmalara
Kur'andaki ayetlerle katıldı. Ramazanoğlu, İstanbul Ticaret
Odasının konuyla ilgili seminerinde GDOların üretimi konusuyla
ilgili olarak Kur'an-ı Kerimde yüze yakın ayetin bulunduğunu
söyledi. Bakara, Nisa ve Vakıa surelerinden alınan on dokuz ayetin
GDOlu ürünlerin ne kadar yanlış anlaşılmaya müsait
olduğunu gösterdiğini belirten Başmüşavir, GDOlu ürünlere
gösterilen olumsuz tepkinin doğru olmadığını ayetlerle
açıklayarak GDOyu Dünyanın kurulmasından itibaren
doğanın kendi başına yaptığı tür ıslah
işleminin modernleşmiş hâli. olarak tanımladı.
Değerli milletvekilleri, bir Başbakanlık
Başmüşavirinin konuya yaklaşımı böyle olunca bize Vay
benim memleketimin hâline. demekten başka söyleyecek söz kalmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Niye? Rahatsız mı oldun
Kur'andan?
GÜROL ERGİN (Devamla) Sayın Bakan Yönetmelikin
yayınlanmasından sonra ülkeye GDOlu ürün girmesi bu Yönetmelikten
sonra fiilen mümkün değildir yani sıfır düzeyindedir. diyordu.
Ama şimdi görüyoruz ki biyogüvenlik kanunu ile GDOlu ürünler belli bir
düzen içerisinde ülkeye rahatça girecek, yapılan yalnızca GDOlu
ürünlerin ülkeye girişine yasallık kazandırmak olacak.
Değerli milletvekilleri, Türkiye kesinlikle tarımsal
üretimi artırmak için GDOya gereksinim duyan bir ülke değildir.
Bizim gereksindiğimiz, geleneksel tarımın
koşullarını sağlamak, topraksız köylüye toprak verip
onu çok istediği hâlde olamadığı üretici durumuna getirmek,
yıllardan beri ihmal edilen, susuzluktan kavrulan topraklara su götürmek,
çiftçinin girdilerinden alınan insafsız ÖTV ve KDV
uygulamalarına son vermek, çiftçinin ürününü yok pahasına satmak
zorunda kalışını önlemek, çiftçiye verilen desteği hiç
olmazsa yasada yazılı miktara çıkarmak, çiftçinin örgütlenmesine
engel çıkarmak yerine örgütlenmesine önayak olmaktır. Yedi yıl
süresince çiftçiyi üretemez hâle getirip ondan sonra çare olarak GDOyu
göstermek kabul edilebilir bir davranış olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Olsa olsa, Türk çiftçisini uluslararası şirketlere
tutsak etmek, Türk ulusunu da sonu hüsranla bitecek bir maceraya sürüklemek
olur.
Bu kanunla ortaya çıkan net husus, AKP döneminde soya, pamuk,
kanola, mısırda dışarıya mecbur ve mahkûm
edildiğimizdir. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında çiftçimiz bu
ürünleri yeteri kadar üretecek, ne bu yasaya mecbur kalacağız ne de
Türk halkına GDO kâbusunu yaşatacağız diyerek sözlerime son
verirken Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini, bana laf
atmaktan zevk alan milletvekillerini özellikle ve büyük Türk ulusunu tekrar
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.
ALİ KOYUNCU (Bursa) Ters oldu Hocam.
BAŞKAN Şahsı adına Giresun Milletvekili
Eşref Karaibrahim.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son yıllarda hızla gelişen modern biyoteknolojik
yöntemlerle elde edilen genetiği değiştirilmiş organizmalar
ve ürünlerin üretim ve tüketiminin insan, hayvan ve bitki
sağlığı ile çevre ve biyoçeşitllik üzerindeki
etkilerinin olumsuz sonuçlar doğurabileceği endişesi tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de ulusal biyogüvenliğimizi güvence altına
alacak bir düzenlemenin yapılmasını zorunlu
kılmıştır. Ancak yasa tasarısının Birinci
Bölüm: Amaç ve Kapsam başlığı altında yasa
tasarısının içeriği dar tutulmuş olup Biyogüvenlik
Yasası Tasarısı GDO ve ürünlerine münhasır tasarı
hüviyetindedir. Oysa biyogüvenlik konusu, GDO dışında başka
biyogüvenlik konularını da kapsayan daha geniş bir çerçevede ele
alınmalıydı.
Yasa tasarısının İkinci Bölüm, Başvuru,
değerlendirme ve karar verme başlığı altındaki
3üncü maddesinin 10uncu fıkrasında, GDO ve ürünlerinin ülkemizden
transit geçişi Bakanlık iznine bağlı olmak koşulu ile
serbest hâle getirilmiştir. Bu durum uygulamada telafisi mümkün olmayacak
zararlar meydana getirecektir. GDO ve ürünlerinin transit geçiş
sırasında çevreye yayılma riski vardır. Bu sebeple GDO ve
ürünlerinin transit geçişine izin verilmemelidir. Bilhassa bunun
karayollarında çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum.
Yasa tasarısının İkinci Bölüm, Yasaklar
başlığı altındaki 5inci maddesinde, çevreye ve
ülkemizin biyoçeşitliliğine vereceği zararlar göz önünde
bulundurularak, genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvan
üretimi yasaklanmıştır. Ancak, GDO ve ürünlerinin ithalatı,
ihracatı, nakil, taşıma, saklama, paketleme, etiketleme,
depolama, piyasaya sürme, işlemesi, kullanılması ve benzeri
faaliyetleri yasak kapsamı dışında tutulmuştur.Oysaki
bilimsel çevreler, GDO ve ürünlerinin yem ve gıda sanayisinde kullanılmasının
insan ve hayvan sağlığına olumsuz etkilerinin
olabileceğini belirtmektedirler. Ayrıca, yem ve gıda sanayisinde
kullanım amaçlı ithal edilecek genetiği
değiştirilmiş bitkilerden elde edilen soya fasulyesi, pamuk
tohumu gibi ürünlerin ithalat amacı dışına
çıkılarak tarımsal üretimde tohum olarak kullanılmaları
mümkündür ve uygulamada bunun üzerine geçmek zordur.
Bu nedenle, GDO ve ürünlerinin ithalatı, ihracatı,
nakil, taşıma, saklama, paketleme, etiketleme, depolama, piyasaya
sürme, işlemesi, kullanılması ve benzeri faaliyetlerin
yasaklanması gerekmektedir.
Taze sebze ve meyvede henüz çok fazla risk olmadığı
söylense de, Türkiye, dünyanın en büyük GDO'lu soya ve mısır
üreticilerinden olan Amerika ve Arjantin'den gıda ve yem amaçlı
mısır ve soya fasulyesi ithal ediyor. Genetiği
değiştirilmiş mısır ve soya ile beslenen
hayvanların eti, mısır ve soyadan üretilen ürünler, yağ,
un, nişasta, bisküvi, tatlı ve çikolatalar ailemiz ve çocuklar
tarafından tüketilmektedir.
Sayıları her geçen gün artan bilinçli tüketici, GDO'lu
tohum kullanılmasının yasak olduğu ve bu yasağın
da denetlenerek sertifikasyona tabi tutulduğu organik ürünleri alarak
GDO'dan sakınmaya çalışmaktadır ancak örneğin pamuklu
bir tişört ya da pijamada bile GDO olabilmektedir.
Genel Kurulda görüşmekte olduğumuz Biyogüvenlik Yasa
Tasarısıyla gerekli tedbirler alınmazsa istenmeyen genler
atalık tohumlarımızı, ürünlerimizi, gıdamızı
ve dolayısıyla sağlığımızı ve
ekonomimizi etkileyecek büyük bir tehdit oluşturmayı sürdürecektir.
Türkiye, dünyanın en önemli gen kaynaklarına sahip bir
ülke olarak, kendi değerlerinin farkına varmalı ve asıl
verimlilik ve açlıkla mücadelenin GDO'ya izin vermek değil GDO'yla
mücadele etmekle olabileceğini görmeli ve bir an önce GDO'ya
karşı önlemler almalıdır.
Atalık yerel tohumları ve bitki çeşitliliği
yok olmuş, uluslararası şirketlerin verdiği
numaralandırılmış ve tek seferlik tohumlara
bağımlı bir ülke; bunun yanında gıda bağımsızlığını
kaybetmiş bir ülkeye uygulanabilecek yaptırımların
tehdidi... Bütün bunlar göz önünde bulundurularak yasal düzenlemeler yapmaya
özen göstermeliyiz. Kendi kendine yeten, verimli topraklara sahip ülkemizde
yeterli teşvikler sağlandığında GDOlu ürünlerin
yaratacağı iddia edilen bolluğa ihtiyacı
olmadığı kanaatindeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) Zaten bin bir
zorlukla mücadele eden çiftçimizin, üreticimizin üretim gücünü zaman içerisinde
tamamen yok edecek GDO tehdidine acil önlem almamız çok önem
taşımaktadır.
Genleriyle oynanmış ürünlerin canlıların
vücudunda ne tür hastalıklara veya arazlara yol açabileceğinin
farkında olmadan denek olarak kullanılan insan ve hayvanlar, daha
fazla verim adına her geçen gün daha fazla kimyasal tarım ilacı
istediği için giderek kirlenen su ve topraklar, kaynaklar ve her türlü
iklim koşullarında yetişen, kuraklık ve hastalığa
karşı sigorta niteliğindeki atalık tohumlarla yerel çeşitliliğimizin
zenginliğini koruyan, bu sayede gıda
bağımsızlığıyla dünyaya örnek olacak bir ülke
Hedefimiz bu olmalı,
çalışmalarımızın bu yönde
yoğunlaştırılması gerekmektedir diyor ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Karaibrahim.
Şahsı adına İzmir Milletvekili Şenol Bal.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Bal.
ŞENOL BAL (İzmir) Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Ulusal Biyogüvenlik Yasa
Tasarısının birinci bölümü hakkında şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Hükûmet, keşke, Biyogüvenlik Yasa
Taslağını Meclise getirmeden önce, daha önce, haziran
ayında vermiş olduğumuz araştırma önergemizi kabul
etmiş olsaydı, konu en azından tüm boyutlarıyla yeterince
tartışılabilseydi ve milletvekillerimiz de yeterli bilgiye sahip
olsalardı. Bugün burada saygıdeğer milletvekillerimizin,
toplumumuzun çok endişe taşımış olduğu bir konu
görüşülürken ilgisizliğini ayrıca değerlendirmek
gerektiği kanaatindeyim.
Evet, bu araştırma önergesi değerlendirilseydi ve
bu tasarı ondan sonra hazırlansaydı, bugün önümüze konulan bu
tasarı, içerdiği hükümler açısından, insan, bitki, hayvan
sağlığı, çevre ve biyoçeşitliliğin korunması
konusunda şüpheye düşüren, anlaşılması zor ve
eksikliklerle dolu olmayabilirdi.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin taraf olduğu
Cartagena Biyogüvenlik Protokolüne taraf olmak gereği, AB ile müzakere
sürecinde mevzuatımızın AB mevzuatına uyumlu olması
gereği, önümüzdeki günlerde açılacak olan 12nci faslın
Gıda başlığı altında ele
alınacağı için, beş yıl bekledikten sonra, işte
alelacele Ulusal Biyogüvenlik Yasa Taslağı önümüzde.
Özellikle 2003 yılından sonra yılda 2,5 milyon
tonlara varan GDOlu mısır, soya, kanola gibi GDO yoktur.
beyanı ile hayvan yemi ve bir kısmı da gıdada
kullanılmak üzere ülkemize elini kolunu sallayarak giren GDOlu ürünleri
göz önüne aldığımızda, bu Ulusal Biyogüvenlik
Yasasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor ve
senelerdir de bu Biyogüvenlik Yasasını bekliyorduk. Yani Cartegena
Protokolünün yürürlüğe girmesinden beş yıl süre sonra ki
sekizinci yıla giren bir iktidarsınız- nasıl bir
hazırlık yaptınız? Sayın Bakan, balık, beyaz et
ve kırmızı et üreticileri bu GDOlu ürünleri kullanırken
sadece seyrettiniz mi? Tarım ülkesi olan ülkemizde alternatif ve cazip
olabilecek üretim için hangi önlemleri aldınız? Yine, GDOlu
tekelleşmiş firmaların dünyadaki bu hızlı
yayılmacılığı, gelişimi karşısında
hangi tedbirler geliştirdiniz? Biyoteknolojik ARGE
çalışmalarına ne kadar önem verdiniz? Bakınız,
biyoteknoloji araştırmalar kurumu konusunda bir önerge alt komisyonda
verilmiş olmasına rağmen bir kurumun oluşmasından niye
endişelisiniz? Bunları değerlendirmek lazım.
İthalatı öyle zorlaştırıyoruz ki
aslında Yasak getiriliyor. söylemleriyle de milleti kandırmamak
gerekir Sayın Bakan. Aynı şekilde, yönetmelik için de aynı
şeyleri söylemiştiniz.
Tekelleşmiş GDO şirketleri Dünya Ticaret Örgütü
kanalıyla öyle baskılar uyguluyor ki GDOlu ürünleri her ülkeye
pazarlıyorlar. Efendim biz şartları
zorlaştırdık. demeyin. O şartlar bu firmaların
ürünlerini pazarladıkları her ülke için, hatta belki daha
fazlası için geçerli. Bir fark var, o ülkeler önlemlerini
almışlar. Avrupa Birliği ülkeleri GDO ve ürünlerini
denetleyebilecek, her türlü risk analizi yapabilecek yapılara ve
şartları haiz, hatta kendi GDOlarını patentleyebilecek
duruma gelmiş durumdalar.
Sayın milletvekilleri, bu yasa taslağına göre,
ithalatçı veya gen sahibi, Bakanlığa başvuruda
bulunduğunda istenilen detaylı risk değerlendirme sonuçlarını
beyan ediyor. Nedir bunlar? Laboratuvar, sera ve tarla testlerini içeren alan
denemeleri ile gıda analizleri, toksisite ve alerji testleri. Durum
Biyogüvenlik Kuruluna geliyor ve buradan bilim komiteleri bu bilgilerin
bilimsel bilgilere uygunluğunu değerlendiriyor. Yani bir noktada daha
teorik olarak Efendim, bu firmalar büyük firmalar, beyanları yalan olmaz,
doğru beyan ederler. de diyemeyiz.
Sayın milletvekilleri, bu alan, bu pazar çok büyük
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ŞENOL BAL (Devamla)
bu pazar hiç durmadan büyüyor ve yeni
firmalar bu pazara giriyor. Şu anda dünyada ticari olarak hâlihazırda
herbisitlere dirençlilik, böcek ve hastalıklara ve çevresel koşullara
dayanıklılık özellikleri kazandırılan mısır,
soya, kanola ticaretinde bulunuluyor ama önümüzdeki süreçte, yüzlerce meyve
sebze gibi ve genetiği değiştirilmiş -şekil, verim
bakımından- birçok bitki, üretim onayı ve ticari izni henüz
tamamlanmamış ama patenti alınmış şekilde ticari
hayata atılmayı bekliyor.
İşte, bu şeyde Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısının önemini, çok faydalı olduğunu biliyoruz
ama en azından vermiş olduğumuz değişiklik
önergeleriyle daha iyi hâle getirilmesinin de önemini burada vurgulamak
istiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Bu bölümde soru-cevap işlemimiz on beş dakika.
Sayın Tankut, Sayın Özdemir, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Karaibrahim, Sayın Öztürk, Sayın Ağyüz, Sayın
Kaptan, Sayın Orhan, Sayın Coşkunoğlu sisteme
girmişler.
Buyurunuz Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, biyogüvenlik kavramından kasıt, sadece
GDOlu ürünlerin denetimi ve kullanımı konuları mıdır?
GDO dışında başka biyogüvenlik konularını
kapsayan unsurlar yok mudur? Varsa bu unsurlar nelerdir? Bu tasarıyla
sadece GDOlu ürünlerin ithal ve denetiminin düzenlenmesi ülkemizin genel
manada biyogüvenlikle ilgili meselelerini çözebilecek midir? Yoksa ileride
toprak-bitki-su ilişkileriyle birlikte çevre
sağlığının da düzenlenmesi konularını
kapsayan biyogüvenlikle ilgili başka bir kanun tasarısının
getirilmesi mi planlanmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.
Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: Kanatlı hayvan üretiminde soya
ve mısırın öneminin inkâr edilemez düzeyde olduğu
malumlarıdır. Diğer yandan, başta Rusya olmak üzere komşularımızın
tavuk eti ve yumurta ihtiyacının okyanusaşırı
ülkelerden karşılandığı da bilinmektedir. Türkiye'nin
üretim potansiyelini kullanarak, mısır ve özellikle soyayı kendi
ülkemizde üreterek neden bu ülkelerin ihtiyacının tamamını
karşılamayı hedefleyen bir politika geliştirmeyi
düşünmediniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan,
listeyi alamadım, bekliyorum. Eğer lütfederseniz, deminki o 1 Martla
Bir fotokopi de olsa yeter benim için.
Bağışlayın, ben GDO konusunda uzman
değilim. Geçmişten inceleyeyim dedim bu yasa geldiğinde.
Yönetmeliklere baktım, yasaya baktım ama belki atladım, onun
için
Yönetmeliklerde GDOlu ürünlerin bebek mamaları ve bebek
formüllerine, devam mamaları ve devam formülleri ile küçük bebek ve ek
besinlerine konulması yasaklanmış Yönetmelikte. Yine, insan ve
hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç
genleri içeren GDO ve GDO ürünleri ithalatı ve piyasaya sunulması da
yasaklanmış Yönetmelikte ama yasa metnine bakıyorum, yasa
metninde göremiyorum. Acaba o mu yanlıştı, bu mu
yanlış? Öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Karaibrahim
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Teşekkür ederim
Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce sorduğum soru herhâlde
atlandı diye düşünüyorum. TMO ve FİSKOBİRLİK
açıklanmadı. Bir de dönüm başına 150 bin liranın
tarihi
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Karaibrahim.
Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, tasarının karar sonrası
yapılacak işlemlerin düzenlendiği 7nci maddesinin 1inci
fıkrasında ithalatçılar kontrol ve denetim işlemleriyle
ilgili olarak talep edilen hususları yerine getirmekle yükümlü tutulurken
GDO ve ürünlerini yurt içinde geliştiren gerçek ve tüzel kişiler için
böyle bir yükümlülük öngörülmemesi bir unutmanın sonucu mudur?
Değilse bu sonuncular ne amaçla bu yükümlülükten muaf tutulmuştur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Sayın Ağyüz
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, ben de Sayın Aslanoğlu gibi bu
üç düzenlemede faydalanan firmaları merak ediyorum. Ayrıca da
Gaziantep önemli bir ihracat merkezi. Gaziantep İl Kontrol Laboratuvar
Müdürlüğünde yaşanan eksiklikler, engeller ihracat taahhütlerinin
zamanında yerine getirilmediğine neden olmaktadır. Ülke
ekonomisine katkıda bulunan bir kent için bu kurumda yapılacak olan
düzenlemelere bir an önce müdahale etmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü çok
acil durumda Gaziantep bu konuda.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.
Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, bu GDOlu ürünler televizyonlarda ve
basında verilirken sebze ve meyve resimleri konuyor. Ben bir üretim
bölgesinin milletvekili olarak bu konuda çok büyük üreticilerimiz
sıkıntı duyuyor. Aslında şunu net bir şekilde
Türkiyedeki seralarda üretilen sebze ve meyvelerin hiçbiri şu anda
GDOlu değildir. deseniz de bunu Türkiyede herkes duysa olmuyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaptan.
Sayın Orhan
AHMET ORHAN (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Tüm dünyada GDOlu ürünler içerisinde mısır, soya,
kanola ve pamuk en önemli yeri işgal ediyor.
Ülkemizde pamuk 2006 yılında 950 bin ton, 2007
yılında 700 bin ton, 2009 yılında ise 350 bin ton
seviyesinde üretilmiştir. Tüketim ise 1 milyon 300 bin ile 1 milyon 400
bin ton seviyesindedir. Bu sebeple, 1 milyon ton pamuk ithal edilmekte ve
karşılığında 1 milyar doların üzerinde dövizimiz
yabancı ülkelere, başta Amerikaya gitmektedir. Amerikadan ithal
edilen pamuğun GDO'lu olduğu bilinmektedir.
Ülkemizde geleneksel tohumlarla üretilen pamuk
alanlarının genişletilmesi için nasıl tedbir
düşünüyorsunuz?
Geçtiğimiz yıldaki prim miktarının aynı
seviyede olması hâlinde çiftçinin pamuk ekmeyeceği gerçeği orta
yerdeyken bu durumu nasıl değiştirmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Orhan.
Sayın Coşkunoğlu
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
3üncü maddenin 3üncü fıkrasında Yapılan bir
başvurunun sonucu başka başvurular için emsal teşkil
etmez. diyor. Aynı konularda, benzer konularda araştırma
yapanların yaptığı başvurularda birisinin
yaptığı başvuru öbür araştırmacı için de
geçerli olabilir. Ona da uygulanacak mı? Bunu sormak istiyorum, bir.
Keza, 3üncü maddenin 4üncü fıkrasında 90+15, 105 gün
izin süresi olarak görülüyor. Oysa siz on beş gün demiştiniz. Yani
araştırma için gerekli izinler sadece Bakanlıktan mı alınacak,
Biyogüvenlik Kuruluna gitmeyecek mi?
Son olarak da neden araştırma amacıyla
kullanılan GDO'ları kapsam dışı bırakmaktan
imtina ediyorsunuz, bu yasanın dışında bırakmaktan
imtina ediyorsunuz?
Pardon, sondan bir önce
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Süreniz bitti. Teşekkür ediyoruz Sayın
Coşkunoğlu.
Buyurunuz Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biyogüvenlik Kanununun sadece GDO'yu ilgilendirdiği yönünde
Sayın Tankutun bir sorusu oldu. Tabii, burada, biyoloji ile ilgili
başka bir kavram daha var. Bütün biyosistem -yani toprağı, suyu,
bütün canlıların tamamı- başka bir kavram içerisinde,
aslında biyolojik güvenlik diye geçiyor. Tabii bunların her birisi
için ayrı bir düzenleme yapılması gerekiyor. Bu mesele, dünyada,
Türkiye açısından da önemli bir mesele ve acil bir mesele. Bu konuda
Türkiye'nin bir düzenleme yapması gerekiyor. Biyogüvenlik Kanununu biz,
temel olarak transgenik bitkileri, bunlarla yapılacak olan işlemleri,
bunlara ait düzenlemeleri o nedenle öngörüyoruz. Ötekiyle ilgili ayrı
ayrı zaten düzenlemeler yapılacak.
Kanatlı hayvan üretimini yüksek bir şekilde hedefleyip
de bunu Rusya Federasyonuna veya diğer çevre ülkelere ihraç etme gibi bir
hedef olup olmadığını söyledi Sayın Özdemir.
Şimdi, Türkiye, tabii, üretimini son altı yedi yıl içerisinde
önemli bir miktarda artırdı. 1 milyon 250 bin tona çıktı
beyaz et üretimi ve geçtiğimiz yıl 80 bin ton civarında da beyaz
et ihracatı gerçekleşti. Bu kapasite artışıyla
birlikte -Türkiyede biliyorsunuz özel sektör bir tarafından
yapılıyor, özel sektör bu konuda gelişiyor- Rusya
Federasyonuyla da bu sene için 60 bin ton, önümüzdeki yılda da 100 bin
ton yine sektör bir ihracat planlıyor. Bu ilave bir pazar. Bu konuda biz
de zaten Hükûmet olarak gerek ihracat desteği gerekse diğer destekler
olmak üzere yardımcı oluyoruz.
Şimdi, biz, aslında, GDO olmadan da, transgenik ürün
üretmeden de
Türkiye başka ülkelerin mısır koçan kurduna veya
sap kurduna karşı genetiği değiştirilmiş
mısır üretiyor ama Türkiye bu arada sap ve koçan kurduna
dayanıklı yedi tane çeşit geliştirdi. Bunu Türkiye
yaptı. Yani Türkiye bu çalışmalara ne ara verdi ne bu çalışmaları
durdurdu. Şu anda da Türkiye bu tohumları da firmalara verdi. Bunlar
tamamen Türkiyede ve transgenik olmadığı hâlde yani doğal
yollarla ıslah edilmiş ama aynı zamanda koçan kurduna ve sap
kurduna karşı dayanıklı bir mısır tohumunu da
Türk bilim insanları ve Bakanlığımız
çalışanları geliştirdi. Bunun için özellikle
Ayrıca
yine Türkiye şartlarına uygun yüksek verimli ve kaliteli altı
tane soya çeşidi geliştirildi ve bunlar üretime konuldu.
Şimdi, tabii, Türkiyede birçok aslında gelişme
var, çok önemli aşamalar da kaydediliyor ama Türkiyede üreticiler en
nihayet bir iktisadi faaliyet yapıyor ve o iktisadi faaliyet nerede daha
çok kârlıysa, birbirine alternatif eğer ürünleri varsa o alternatif
ürünlerden en kârlı olanı seçiyor veya işine en kolay geleni
seçiyor. Mısır-pamuk dengesinde de mesela aynı şey oldu.
Türkiye, doğrudur, geçen zaman içerisinde pamuk üretiminde bir düşme
oldu ama Türkiye mısır üretimini yüzde 110, yüzde 120 oranında,
yaklaşık, artırdı. Bu şunu gösteriyor: O biraz daha
demek ki alım satımı, pazarı daha kolay ve üretici oradan
oraya bir kayma gösterdi. Şimdi, işin esası bu, bunu bu
şekilde değerlendirmek lazım. Peki, bundan sonraki süreç
içerisinde bunlara biz ne yapabiliriz? Mesela, bizim yapabileceğimiz
destekleme miktarlarını artırmaktır. Demin kürsüde de
söyledim: Yüzde 45-yüzde 46 oranında maliyetini
karşılıyoruz pamukta, soyada aynı şekilde,
ayçiçeğinde yüzde 39unu karşılıyoruz. Yani eğer
üretici 100 lira harcıyorsa bir ürünü üretmek için, bunun 45-46
lirasını biz destek olarak ödüyoruz kendisine ama bizim
imkânlarımız Türkiye olarak buna yetiyor çünkü yağlı
tohumların tamamını Türkiyede üretebileceğiniz yer
muhakkak surette yüksek yağış almak zorunda veyahut da sulama
mecburiyeti var. Onun için biz -demin arkadaşlarım söyledi- GAP ve DAP
projelerini, KOP projelerini hayata geçirdik. Yani eğer Türkiyede
sulanabilir alanı biz arttırırsak ancak yağlı tohumlar
alanında kendimize yeterli hâle gelebiliriz. Dolayısıyla bizim
hedefimiz budur. 1 milyon hektar alan GAP bölgesinde sulamaya açıldığında,
Konyada, Konya Ovasında yine ilave 300-400 bin hektar sulamaya
açıldığında bu alanların yağlı tohumlara
ayrılması, endüstri bitkilerine ayrılması imkân dâhiline
girecek ve o zaman Türkiye, bu süreçte bu problemlerden kurtulur. Yani
Türkiyenin mısır veya soya ithal etmesi ki mısırda ciddi
şekilde bu azaldı. Yani Türkiyenin -biraz önce de söyledim tekrar
ediyorum- ihtiyacı şu anda diyelim 5 milyon ton, bu sene işletme
içi tüketimi de kattığımız zaman 5 milyon ton
mısır üretimi var. Türkiyenin talebi de 4,5 milyon ton
civarında ama biz mısırda bunu çözdük. Ne bileyim, çeltikte 2
katına çıkardık üretimi. Bunlar hep desteklemelerle, uygulanan
doğru politikalarla bu hâle geldi. Bundan sonra pamukta da soyada da
benzer diğer, ayçiçeğinde de bunun olabilmesi daha fazla alanın
sulanabilmesine bağlıdır ve o sulama yatırımları
bittiği zaman bunlar gerçekleşir.
Şimdi, bir başka husus Gazianteple ilgili İl
Kontrol Laboratuvarında eksiklikler var. dedi Sayın Ağyüz. Biz
oraya 2010 yılında -yatırımlarımız devam ediyor-
2 milyon lira, yani eski parayla 2 trilyon liralık biz yatırım
gerçekleştirdik, Gaziantep İl Kontrol Laboratuvarı bünyesinde.
Dolayısıyla bundan sonra da bu devam edecek.
Sayın Karaibrahimin konumuzla ilgili olmasa bile,
fındıkla ilgili sorduğu soru
Biz bu ay içerisinde, 20-25i
arasında her ay ödeme yapıyoruz.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Ödenecek mi?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Elbette.
Bu ay içerisinde fındık alan bazlı desteği -ki
705 milyon lira civarında- bu ay içerisinde, Martın 20si ile 25i
arasında bir tarihte ödenecek.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Taksitlere mi
bölünecek?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Hayır, hayır, bir defada ödeniyor. Yani bu ay 1
milyar 250 milyon civarında bizim bir ödememiz var toplam, bunun 700 küsur
milyonu fındık, diğeri de hayvancılık.
Hayvancılık, yağlı hububat primleri ve baklagil primleri
gibi desteklerden oluşmaktadır. Bu ay içerisinde bunu ödüyoruz.
Şimdi Yeni kanunla antibiyotiğe direnç geni
taşıyan GDOlara ve GDOların bebek mamalarında
kullanımına izin veriliyor mu? sorusu soruldu. Şimdi, burada,
arkadaşlar, bu kanunla
Lütfen şunu doğru okuyalım,
doğru anlayalım: Bu kanun peşin olarak hiçbir şeyin
Türkiye de, asla girişine izin vermiyor, böyle bir şey önermiyor,
böyle bir teklifte bulunmuyor. Türkiyede ticarete konu olan her şey
eğer bir genle muamele edilmişse bu bir risk değerlendirmesine
tabi tutulacak. Getirilen husus budur. Avrupa Birliğinde de böyle
yapılıyor. Avrupa Birliğinde böyle yapılıyor, yani
risk değerlendirmesi yapılıyor. Nedir bu risk? İnsan
sağlığı, çevre sağlığı, hayvan
sağlığı ve Türkiye ilave bir risk daha getiriyor ki bu da
sosyoekonomik risktir. Sosyoekonomik risk değerlendirmesinden sonra, bütün
bu aşamaları geçtikten sonra, bilimsel komiteler eğer Türkiyede
bu ürünün ithalatına, ticaretine, kullanımına uygun diyorsa o
takdirde bu getirilebilecek. Yoksa böyle, işte, serbestleştiriliyor
falan suçlamaları doğru kesinlikle değildir, çok
yanlıştır, kamuoyunu da yanlış bilgilendirme yönünde
sarf edilen sözlerdir. Bu da Türkiyeye de, sektöre de çok zarar veriyor. Bu
tasarı böyle bir şey öngörmüyor, bu tasarı böyle bir şey
söylemiyor, bu tasarı dünyadaki en gelişmiş ülkelerde, en hassas
ülkelerde uygulanan risk değerlendirme yöntemlerini uygulamak suretiyle
bundan sonraki düzenlemelerin buna göre izlenmesi, kontrol edilmesi
gerektiğini söylüyor. Hem transfer konusunda hem taşıma
konusunda kurallar aynı şekildedir hem üretimle, ithalatla, ticaretle
vesaire ile ilgili ki bir daha, tekraren söylüyorum: Tasarı Türkiyede
transgenik bitkilerin, GDOların üretimine asla izin vermiyor. Böyle bir
şey sureti katiyede Türkiyede yasak. Bu tasarı da bunu getiriyor,
bunu öngörüyor.
Şimdi, Sayın Akmanın çok yerinde bir ifadesi oldu,
dedi ki: Televizyonlar GDOdan bahsederken meyve sebzeleri gösteriyor. Ben
birkaç tane katıldığım televizyon programında o anda
ikaz ettim, lütfen bunları göstermeyin dedim. Bu son derecede
yanlıştır. Türkiyede şu anda hiçbir şekilde
transgenik bitki üretimi yapılmamakta. Ne meyve-sebze ne de başka bir
ürün. Asla böyle bir üretim söz konusu Türkiyede değil.
ŞENOL BAL (İzmir) Kaçak giremez mi?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Hayır, giremez. Hiçbir şekilde giremez.
ŞENOL BAL (İzmir) O kadar çok kaçak şey giriyor
ki ülkeye.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Hayır, hayır, öyle bir şey söz konusu
değil. Ne kaçak girer ne kaçak üretim yapılabilir Türkiyede. Böyle
bir şey söz konusu değil. Meyve -sebzeyle de bu konunun hiçbir
ilişkisi yoktur. Türkiyede üretilen bütün ürünler gibi meyve- sebze de bu
açıdan temizdir, güvenilirdir, sağlıklıdır ve asla GDO
ihtiva etmemektedir.
Bunu ben çok söyledim. İlk defa söylemiyorum ama önemine
binaen, Sayın Akman söylediğinden dolayı bir daha ifade
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, süremizi üç dakika geçtik.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Peki, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
1inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Biyogüvenlik yasa
tasarısının 1. maddesinin 2. fıkrasında yer alan
işleme, piyasaya sürme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil,
taşıma, saklama, paketleme, etiketleme, depolama ve benzeri
faaliyetlere ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını ve
1. maddenin 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
3- Veteriner tıbbi ürünler ile Sağlık
Bakanlığınca ruhsat veya izin verilen beşeri tıbbi
ürünler ve kozmetik ürünleri ile araştırma amacıyla
kullanılan GDO lar ve ürünleri bu kanun kapsamı
dışındadır.
|
|
Vahap Seçer |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Şevket
Köse |
|
|
Mersin |
Malatya |
Adıyaman |
|
|
Osman
Coşkunoğlu |
Rasim
Çakır |
Metin
Arifağaoğlu |
|
|
Uşak |
Edirne |
Artvin |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Vermiş olduğumuz önergeyi lütfen dikkatli incelemenizi
rica ediyorum. Önerge iki konudaki sakıncayı gidermeye yöneliktir
yasa tasarısında. Birincisi, transit GDOlu ürünlerin de izin
verilmemesi yönündedir. Şimdi, biraz önce, iki üç dakika önce Sayın
Bakan Kaçak da olamaz, bir şey olamaz. dedi. Türkiyede şekerden,
uyuşturucudan, hatta insan kaçağına kadar birçok kaçak
olduğunu, Avrupa Birliği görüşmelerinde bu göç veya insan
kaçağı konusundaki sorunları Sayın Bakanın da biliyor
olması gerekir. Bunun kaçak bile olması mümkün. Hele hele transit
geçmesine izin verilirse bu iyice mümkün hâle gelecektir. Buna da izin
verilmemesi bu değişiklik önergemizin birinci kısmı.
İkinci kısmı da araştırma, bu konudaki
araştırmaların önüne engel konmaması, bunların
zorlaştırılmamasıyla ilgili.
Değerli milletvekilleri, çağımızın en
önemli üç teknoloji alanından birisi enformasyon ve iletişim
teknolojisi, ikincisi malzeme teknolojileridir, üçüncüsü de biyoteknolojidir.
Çağımızın bu en önemli
Zaten birçok bilim dalında
geri kaldık. Çok değerli bilim insanlarımızın
yapacağı araştırmaları desteklememiz lazım bu
şekilde engellemek yerine. Dolayısıyla bunlar kapsam
dışı kalmalı. Eğer kapsam dışı
kalması önünde bir sakınca varsa
Biraz önce Sayın Bakana sordum
bunu, nedir diye bir merakla fakat bir yanıt alamadım. Muhtemelen
zaman yetmediği içindir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir de şunu
söylemeden geçemeyeceğim: Geçen sene, 2009 yılı Mart ayı
büyük bilim adamı Darwinin 200üncü yaş günüydü, Kasım ayı
da Türlerin Kökeni kitabının 150nci yıl dönümüydü. İkisi
de sansüre uğramıştır. Şimdi böyle bir
anlayışın egemen olabildiği -umuyoruz geçici, bir
yılı kaldı ama- ortamda genetikle ilgili
çalışmaların da sansüre uğraması ve engellenmesi
hakkındaki kaygıları haksız bulmak mümkün değildir.
Araştırma ve geliştirmenin önünü açmamız gerekir.
Biyogüvenlik Kurulundan söz ediliyor. Biraz önce yine sordum,
cevapsız kaldı. Sayın Başbakanın tekzip etmediği,
benim bu kürsüden de defalarca dikkate getirdiğim, gazetelerde
çıkmış bir açıklaması vardır Düzenleyici
kuruluşlara, bu gibi kurullara talimat veriyoruz Başüstüne.
diyorlar, gidiyorlar, bildiklerini okuyorlar. diye. Bu kurullar ilgili
bakanlıkların bir dairesi değildir, bu kurullar
bağımsızdır. Böyle, hükûmetin talimatıyla
çalışması gerektiği anlayışının
olduğu bir yönetimde -gene söyleyeyim, geçici de olsa- tehlikelidir
bunlar. Dolayısıyla, bu Kurulun
bağımsızlığı nasıl teşkil edilecek, onu
da anlayamadım. Bu bakımdan, bu Kurula, özellikle araştırma
nedeniyle böyle engel çıkarma olanağının, yetkisinin
verilmesini sakıncalı buluyorum.
Yine, Sayın Bakan buradaki konuşmada, bu
araştırmayla ilgili endişeleri gidermek için On beş gün
içerisinde izin verilecek. dedi. Oysa, 3üncü maddenin 4üncü
fıkrasında 90+15 yani Bakanlıkta 90, kurulda 15. 90 + 15; 105
gündür, üç buçuk aydır. Bu konudaki bilimsel araştırmalarda üç
buçuk ay son derece önemlidir. Bu konuda, lütfen, bu bilimsel
araştırmalar konusunda bu kadar ürkek olmayalım, konu belki
zülfüyâra dokunsa da.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu denetleme ve halka
bilgi verme konularının da sözü edildi, bunlara da değinmeden
geçemeyeceğim.
Sayın Bakanın bizzat kendisinin bu yasa
tartışmalarından ve geçen sene çıkarılan Yönetmelik
sırasında televizyondaki manzaralardan ve diğer bilgi
kirliliği konusundan memnun olmadığını görüyorum.
Halkı bilgilendireceğiz. dedi. Bundan sonra da bu bilgi
kirliliğinin önlenmesi sağlanmadan halkın bilgilendirilmesi için
de ne yapılacağı burada görülemiyor. Bu konuda da eminim hepimiz
tatmin olmak ihtiyacındayız.
Değerli arkadaşlar, bu kadar önemli bir bilim
dalında, birçok bilim dalında geri kaldık, teknoloji
dalında geri kaldık. Kime sorsanız,
çağımızın en önemli üç teknolojisinden biri
biyoteknolojidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu konudaki araştırmalarda ülkemizin geri kalmasına
izin vermeyelim, önüne bürokratik engeller koymayalım.
Sayın Bakanın -bana gelen bilgiye göre, onu da buradan
sormuş olayım- bu konunun önde gelen bazı bilim
insanlarıyla -üniversitelerden aradılar beni- görüşmeyi
reddettiği bana söylendi. Şimdi, böyle bir yaklaşım uygun
olur mu hem de böylesine önemli bir bilim ve teknoloji dalında? Dolayısıyla,
bu önergemizin kabul edilmesini, hem transite izin verilmemesini hem de
bilimsel araştırmaların bu kanun kapsamının
dışında kalmasını bu önergeyle savunuyoruz.
Oylarınızla desteğinizi bekler, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Coşkunoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde iki önerge vardır, sırasıyla
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 2. maddesinin (1). fıkrasının (z)
bendinin sonundaki Bilimsel esaslara dayanarak yapılan
çalışmaları ifadesinin Bilimsel esaslara dayanarak
yapılan tüm çalışmaları şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Yaşar
Ağyüz |
Orhan Ziya
Diren |
|
|
Malatya |
Gaziantep |
Tokat |
|
|
R. Kerim Özkan |
Rasim
Çakır |
Ergün
Aydoğan |
|
|
Burdur |
Edirne |
Balıkesir |
|
|
|
Zekeriya
Akıncı |
|
|
|
|
Ankara |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının tanımlar başlıklı 2 nci
maddesi içerisine eşik değer tanımının (ı)
bendine bir fıkra olarak aşağıdaki şekilde eklenmesin
arz ve teklif ederiz.
|
|
Zeki Ertugay |
Mehmet
Şandır |
Abdülkadir
Akcan |
|
|
Erzurum |
Mersin |
Afyonkarahisar |
|
|
Şenol Bal |
Alim
Işık |
Metin
Çobanoğlu |
|
|
İzmir |
Kütahya |
Kırşehir |
Eşik değer: Kabul edilebilir üst
sınırdır.
Gıda veya yem, GDOlardan biri ya da birkaçını
toplamda en az % 0,9 oranında içeriyor ise, GDOlu olarak kabul edilir. %
0,5ten fazla izin verilmeyen GDO içermesi hâlinde ithaline, işlenmesine,
nakline, dağıtımına ve satışına izin
verilmez.
BAŞKAN Komisyon son okunan önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Son önergeye
katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) Şenol Bal.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 473 sıra sayılı
Biyogüvenlik Yasa Tasarısının 2nci maddesine eklenmek üzere
biraz önce de okunduğu gibi -ama ben tekrar okumayı uygun görüyorum-
bir değişiklik önergesi vermiş bulunmaktayız. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
2nci maddesi içine ilave edilmesini istediğimiz Eşik
değer -biyogüvenlikte kullanılan bir kavram tabii ki- kabul
edilebilir üst sınırdır.
Gıda veya yem, GDOlardan biri ya da birkaçını
toplamda en az % 0,9 oranında içeriyor ise, GDOlu olarak kabul edilir. %
0,5ten fazla izin verilmeyen GDO içermesi hâlinde ithaline, işlenmesine,
nakline, dağıtımına ve satışına izin
verilmez. şeklinde 2nci maddeye bir ilave konmasının uygun
olacağını ifade ediyoruz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğindeki
yasal düzenlemelere baktığımızda, biliyorsunuz, Avrupa
Gıda Güvenliği Otoritesi denilen EFSA tarafından
yapılmaktadır. Avrupa Birliğine üye ülkelerin tümünde
yürürlüğe giren yasa ve yönetmeliklere göre, içeriğinde binde 9dan
daha yüksek oranda genleri değiştirilmiş madde bulunan gıda
ürünleri üzerinde etiket bulundurma zorunluluğu getirilmiştir ki
GDOlu mısırdan elde edilen glikoz şurubu içeren gıda
ürünleri, çikolatalı ürünler, bira ve şaraplar da bu kapsama
dâhildir. Avrupa Birliği tüketicilerinin bu ürünlere kuşkuyla bakmaya
devam etmelerinin bir sonucudur ki bugün önemli şekerleme ve çikolata
firmaları olan Unilever ve Cadbury kendi üretim hatlarında GDO
kullanımını yasaklamışlardır.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği GDO
politikasında risk hadisesine masumiyeti ispatlanana kadar suçlu olarak
bakmaktadırlar. Avrupa Birliğinde GDOlu ürünlerin tüketimine, etiket
bilgilerinde belirtilmesi koşuluyla izin verilmektedir. Yine, Avrupa
Birliği yasalarında, GDOların etiketlenmesi ve
izlenebilirliğine dair regülasyon 1830/2003e göre, GDO içerikli
maddelerden türetilmiş tüm yem ve gıdalar, son üründe GDO olup
olmadığına bakılmaksızın etiketlenmek
zorundadır.
Sayın milletvekilleri, GDOlu ürünlerin ülkeye
girişinde, tüketicinin alacağı üründe GDO olup
olmadığını bilmesi, seçimini kendi inisiyatifine göre
yapabilmesi tüketicinin en temel hakkıdır. Türk Gıda Kodeksi
mevzuatında GDOlu ürünler tanımlanmalı ve insan
sağlığına olası zararları konusunda
uyarıcı etiketler olmalıdır. Bu yüzden, bu vermiş
olduğumuz değişiklik önergesinde
Bu eşik değeri bu
tasarıda mutlaka tanımlanmalı ve ürün ve nihai ürün bazında
değişken olarak değil, tek bir değer olarak, Avrupa
Birliğindeki değer baz alınarak belirlenmelidir. Bu
tasarıda eşik değeri ayrıca, Kurulun görüşü
alınarak nihai kararı Bakanlığın verdiği ifade
ediliyor 8inci maddenin 1inci fıkrasında. Bu da bu
sınırların nasıl çizileceği de meçhul
olacağından Kurula bırakılmasının uygun
olacağını düşünüyoruz.
Bu şartlarda biyogüvenlik yasasının daha
anlamlı ve daha kontrollü olabilmesi için bu önergemizin desteklenmesinin
iyi olacağını ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bal.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Bakacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
İki dakika süre veriyorum, oylamayı elektronik cihazla
tekrarlıyoruz.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:18.44
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 18.59
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat Özkan (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 74üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
İzmir Milletvekili Şenol Bal ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Elektronik cihazla oylama yapacağım.
Bunun için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı da vardır.
Şimdi, 473
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, biraz sessiz
olursanız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, gündemle ilgili bir
şey söylemek istiyorum.
Gündemde, görüşülen 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının temel kanun olduğuna dair bir açıklama
yok efendim.
BAŞKAN Anlayamadım efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, bakın
BAŞKAN Lütfen oturursanız, mikrofonu açayım. Bir
söz istiyorsunuz herhâlde. Kısa bir açıklama mı istiyorsunuz
yerinizden?
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, 473 sıra sayılı
Kanun Tasarısının temel kanun olduğuna dair bir
açıklama yok gündemde.
BAŞKAN Lütfen oturunuz, size iki dakika söz vereyim, ne
istiyorsanız
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin, 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısının temel kanun olduğuna dair gündemde bir
açıklama bulunmadığından, temel kanun olarak
görüşüle-meyeceğine ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, Sayın Başkanım,
şimdi, gündeme bakıyoruz, gündemde, görüşülmekte olan 473
sıra sayılı Yasa Tasarısının temel kanun
olduğuna dair bir açıklama yok, temel kanun olarak 471 sıra
sayılı Kanun Tasarısı var.
Şimdi, Meclis Başkanı gidip de birtakım
işlerle uğraşacağına evvela bu gündemi doğru
dürüst düzenlesin. Yani, şimdi, ben yeni geldim. Dün de yoktum, bir görev
dolayısıyla bir başka yerde bulunuyordum. Geldim şimdi,
baktım, 471 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun sayılacağına
dair bir gündem maddesi var ama 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının temel kanun olduğuna dair bir ifade yok
gündemde. Dolayısıyla, bunu temel kanun olarak görüşemezsiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Doğru söylüyor, yanlış
yazılmış orada.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani, gündemi düzenleme yetkisi Meclis
Başkanına ait, Meclis Başkanı da çok havai işlerle
uğraşıyor, gündemle uğraşmıyor. Evvela, gelsin,
doğru dürüst, gündemle uğraşsın. Yani, burada bir maddi
hata mı var? Maddi hata yoksa, o zaman, bu 473 sıra sayılı
Kanun Tasarısını temel kanun olarak görüşemezsiniz. 473
sıra sayılı Kanun Tasarısının, gündemde,
Danışma Kurulu Önerileri bölümünde temel kanun olduğuna dair
bir hüküm bulunmazken neden bunu temel kanun olarak görüşüyorsunuz, onu
öğrenmek istiyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Şimdi, kabul edilen Danışma Kurulu önerisinde 473
olarak geçiyor, içeride, 4üncü sayfada, 4üncü sırada 473 olarak geçiyor
ve burada temel kanun olarak görüşüleceği de geçiyor. Sanıyorum
471, gündem kapağında yazılırken sehven olmuş bir
şey. Arkadaşlardan rica ederiz bir daha böyle bir şeyi
yapmamalarını. Lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama gündem, Meclis
Başkanının düzenleyeceği bir şey. Olmaz ki Sayın
Başkanım, Meclis Başkanı görevini yapsın.
BAŞKAN Evet, maddi bir hata, sehven olmuştur.
Teşekkür ederiz uyardığınız için. Bundan sonra
arkadaşlarımız daha titiz bakacaklardır.
Teşekkürler.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı:
473) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, 473 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2nci madde üzerinde iki önerge vardı, birisini oyladık
reddoldu.
Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 2. maddesinin (1). fıkrasının (z)
bendinin sonundaki Bilimsel esaslara dayanarak yapılan
çalışmaları ifadesinin Bilimsel esaslara dayanarak
yapılan tüm çalışmaları şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Konuşacak mısınız efendim?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunarım. Teşekkür ederim önergeme katıldınız. Bir
açıklama yapmak istiyorum.
Arkadaşlar, bu maddenin en sonunda Sosyo-ekonomik
Değerlendirme ifadesi var. Sosyoekonomik değerlendirmenin bilimsel
şekilde bilimsel esaslara dayanarak yerine tüm kelimesi önemli,
teşekkür ederim. Ancak, Sayın Bakan, olayda sosyoekonomiklik var,
bilimsellik var, değerlendirme var ve genetiği
değiştirilmiş organizma var, biyogüvenlik var.
Sayın Bakan, benim genetiğim bozuldu,
biyogüvenliğim yok. Malatyada kayısılar dondu bu gece, yok.
Malatya halkının, dün gece sabaha karşı,
Yazıhan-Akçadağ bölgesindeki herkesin biyogüvenliği tehlikeye
girdi, genetiği bozuldu. Bilimsel diyoruz, bilimsel diyoruz, artık
2090 sayılı Yasayı çalıştırmıyorsunuz
hiçbir zaman. Bilimsel diyoruz, çiçek döneminde, bilimsel verilerle, bir kere
TARSİM, her nedense çiçek dönemini, kayısıyı dona
karşı korumuyor, sigorta altına almıyor Sayın Bakan.
Genetiğimiz bozulmuştur, biyogüvenliğimiz yoktur.
Sayın Bakan, ekmeğimiz gitmiştir. Dün gece sabaha
karşı önemli bir bölgede kayısımız yok olmuştur.
Her defa söyledik, mutlaka sigortanın
Sigorta, mutlak ürünleri sigorta
yapar ama her nedense Kayısının çiçek dönemini yapmıyorum.
diyor. Arkadaş, sen sigortaysan
İlla ki havalar iyileşecek,
güneş doğacak, havalar ısınacak Ben,
kayısıyı sigorta yapıyorum. diyeceksin. Kayısı o
saatten sonra donmuyor ki neyini sigorta yapıyorsun?
Mutlaka bu sigorta konusunda Bakanlığın teknik bir
şeyi yok ama TARSİM size bağlı bir kurum. Dünyada çiçek dönemini
kapsayan sigortalar var Sayın Bakan. Burada ilk sigorta kurulurken olmaz
dedi arkadaşlar. Araştırdık, dünyanın her
tarafında çiçek dönemini de kapsayan sigorta var. Yani ekmeğimiz yok
oluyor, güvenliğimiz gitti, ekmeğimiz gitti.
Ben, bir kez daha, bu sene artık
TARSİM kurulduğu
sene Malatyada 18 bin kişi sigorta yaptırmıştı,
TARSİMe en büyük desteği vermişti ama maalesef artık biz
TARSİMe de inanmamaya başladık. TARSİM bir işimize
yaramıyor artık. Sadece çağla dönemini kapsıyor, o saatten
sonra donmuyor. O zaman don olayına karşı TARSİM bizi niye
kandırıyor, niye bizi sigorta ediyor?
Sayın Bakan, biyogüvenlik yasası görüşülürken bunu
konuşmak benim için hakikaten çok üzüntülü bir olgu. Bugün tüm telefonlar
bunun için geldi. Perşembe günü sabaha karşı, yani yarın
akşam, cumaya bağlayan gece eksi 6 derece olacak diyorlar, donmayan
bölgelerin hepsi gidecek diyorlar.
Ben, tüm Meclisin ve hepinizin dikkatine sunuyorum.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının Başvuru, değerlendirme ve karar
verme başlıklı 3 üncü maddesinin 10 uncu
fıkrasının,
GDO ve ürünlerinin transit geçişinde her bir geçiş için
Bakanlıktan izin alınması zorunludur. Transit geçişlerin,
herhangi bir risk taşımadığı bilimsel komitelerce
onaylanmış olmak şartıyla Bakanlık tarafından
verilen yazılı izinde belirtilen koşullara ve 27/10/1999 tarihli
ve 4458 sayılı Gümrük Kanununa uygun olarak gerçekleştirilir.
Şeklinde,
11 inci fıkrasının;
Araştırma yapmaya yetkili kuruluşlar ve
üniversiteler tarafından bilimsel araştırma amacıyla ithal
edilecek GDO ve ürünleri için Bakanlığa bilgi verilir.
Araştırma amaçlı olan GDO ve ürünleri ile genetiği
değiştirilmiş mikroorganizmaların kapalı alanda
kullanımı için, faaliyeti yürüteceklerin kapalı alanda
kullanım koşullarını ve standartlarını
karşılaması ve kaza ile çevreye yayılması durumunda
uygulanabilecek tedbirlerin mevcut olması gerekir. Araştırma
amaçlı yapılacak faaliyet ve sonucundan Bakanlığa bilgi
verilmesi zorunludur. Şeklinde,
16 ncı fıkrasının
Başvuru sahibi, geçerlilik süresi dolmadan en az bir
yıl önce Bakanlığa müracaat ederek uzatma talep edebilir. Bu
talep Kurul tarafından altı ay içerisinde değerlendirilip
sonuçlandırılır ve sonuç başvuru sahibine bildirilmek üzere
Bakanlığa gönderilir. Şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
|
Zeki Ertugay |
Oktay Vural |
Cemaleddin Uslu |
|
|
Erzurum |
İzmir |
Edirne |
|
|
|
M. Akif Paksoy |
|
|
|
|
Kahramanmaraş |
|
OKTAY VURAL (İzmir) Metin Çobanoğlu
dört tane
okudu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Biyogüvenlik Kanun
Tasarısının Temel Esaslar Bölümünün Başvuru,
değerlendirme ve karar verme başlığı altındaki 3.
Maddesinin 10 ve 11. fıkrasının metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Vahap Seçer |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Şevket
Köse |
|
|
Mersin |
Malatya |
Adıyaman |
|
|
Tayfur Süner |
Rasim
Çakır |
Metin
Arifağaoğlu |
|
|
Antalya |
Edirne |
Artvin |
|
|
|
Osman Coşkunoğlu |
|
|
|
|
Uşak |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, bizim
ilk önergede dört milletvekilinin ismini okudu. Eğer dört milletvekili
varsa o zaman önergenin işleme konulmaması gerekiyor. Beş
milletvekilinin imzası var.
BAŞKAN Beş tane var efendim. Tekrar bir daha okuyacak
efendim, hatasını düzeltir.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır, orada da bütün
milletvekilleri okunmuyor, sadece ilk imza sahibi okunuyor, işleme
konuluyor.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Çakır, buyurunuz efendim.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi önergesiyle ilgili söz
aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konuya genel bir
açıdan bakacak olursak, basit bir biçimde, dünyada tohumların geniyle
oynayarak üretimi artırma ihtiyacında, nüfusun artması, üretilen
gıdanın nüfusa yetmemesi gibi bir gerekçeyle hareket ediliyor ama
sonuca bakarsak, dünyada hâlâ genlerle oynanıp üretim artışı
sağlanmış olmasına rağmen bugün açlıktan ölen
binlerce insanın olduğunu da hep beraber görüyoruz. Yani az önce
iktidar partisi adına, grup adına konuşan
arkadaşımız da ifade etti, Dünyada tarımsal üretimi
artırmaktan ziyade üretimin paylaşımıyla ilgili bir sorun
var. diye burada söyledi; ben de onun sözüne atıfta bulunarak söylüyorum,
demek ki genlerle oynanıp üretimin artırılması dünyada
açlığı bitirmiyor, tam tersine açlık devam ediyor.
Böyle olurken, diğer taraftan bakıyorsunuz, geniyle
oynanmış üretim
Kim yapıyor bunu? Yani normal çiftçiler mi
yapıyor? Hayır. Dünyada bilinen, uluslararası tekel durumunda
olan firmalar yapıyor. Yani geniyle oynanmış üretimden para
kazanan, geçimini devam ettiren tabandaki basit çiftçiler değil. Tabii,
dolayısıyla konu, insanın gıda güvenliği ve gıda
gereksinimini sağlamanın ötesinde sadece ve sadece ticaret
olayına, ticarette, gıdada tekelleşme olayına dayanan bir
konu hâline maalesef geliyor.
Şimdi burada yine grup adına konuşan arkadaş
dedi ki: Bu kanun Avrupa Birliği ülkelerinde çıkacak ama orada öyle
güçlü sivil toplum örgütleri var ki orada gündeme bile gelmiyor siyasi risk
taşıdığı için. Ama maalesef, ülkemizde bu kanuna
hayır diyecek bir sivil toplum muhalefeti bile
bırakmadığınız için, AKP aleyhine yazı yazan
köşe yazarlarını bile tehdit ederek susturduğunuz için, bu
kanun, bu ülkenin üreticilerinin, bu ülkenin tüketicilerinin aleyhine
olmuş olmasına rağmen, sessiz sedasız bir biçimde
konuşularak bu Parlamentodan geçiyor. İşte, bu da Türkiye
demokrasisinin hangi noktaya geldiğini gösteren bence çok önemli bir
gelişme, çok önemli bir gösterge.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, maalesef, bu yasa
Sağlık Komisyonunda -görüşülürken- iki saatte geçiyor. Burada
Tam Gün Yasası konuşuluyor, Sağlık Komisyonu
toplanıyor, iki saatte geçiyor. Yani bu yasanın insan
sağlığıyla ilgili oluşturabileceği tehditleri bu
Parlamento yeteri kadar tartışmadan Sağlık Komisyonunda,
Genel Kurulun gündemine geliyor.
Bir önemli nokta da Çevre Komisyonunda bu yasa -tali komisyon
olduğu için- yeteri kadar tartışılmadan bu Parlamentonun
gündemine geliyor. Neden? Çünkü dünyada gen teknolojisi gelişmeye
başladığı noktada, dünya, dünyadaki uluslar sulak
alanların koruma altına alınmasını bir prensip olarak
kabul etmişler ve Ramsar Sözleşmesi ile sulak alanları koruma
altına almışlar. Neden? Çünkü doğal tohumun orada
olacağını bilerek sulak alanların korunması
gerektiğine inanmışlar. Ama Çevre Komisyonunda bir
arkadaşımız çıkıp da bu konuyla ilgili bir kelime konuşmamış.
Eğer gen teknolojisiyle, genlerle oynuyorsak sulak alanları muhafaza etmemiz
lazım ama maalesef Türkiyede sulak alanların kirletilmesi, sulak
alanların yok edilmesi, tarıma açılması noktasında
İktidarınızın çok ciddi zafiyetleri ve eksikleri
olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, maalesef, ABD, önce genlerle
oynayarak, tohumların genleriyle oynayarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
RASİM ÇAKIR (Devamla)
üretimini, GDOlu üretimi
artırmış, daha sonra Türkiyeye gelmiş, Türkiyede bir 12
Eylül yapmış. Ondan sonra Millî görüşçüyüm diyen siyaset
adamlarının genleriyle oynamış, biraz da, kendini daha önce
sosyal demokrat veya milliyetçi muhafazakâr diye tanımlayan siyaset
adamlarının da genleriyle oynamış, genleriyle
oynanmış bir siyaset oluşturulmuş ve bu türden yasalar
Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun önüne gelmeye başlamış.
AHMET YENİ (Samsun) Ne anlatıyorsun?
RASİM ÇAKIR (Devamla) Maalesef böyle.
Bugüne kadar GDOlu ürünün ithalatı çok net bir biçimde Türk
köylüsünün aleyhinedir. Türk köylüsü GDOlu ürünle üretim yaparak rekabet etme
şansına sahip değildir. GDOlu ürünün ithalatının
serbest bırakılması, köylünün yoksullaşması, köylünün
üretiminin zayıflaması demektir. Göz göre göre böyle insan
sağlığına zararlı bir yasa teklifine de, bugüne kadar
genleriyle oynanmasına hiç müsaade etmeyen bir siyaset adamı olarak
benim Evet demem mümkün değildir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının Başvuru, değerlendirme ve karar
verme başlıklı 3 üncü maddesinin 10 uncu fıkrasının,
GDO ve ürünlerinin transit geçişinde her bir geçiş için
Bakanlıktan izin alınması zorunludur. Transit geçişlerin,
herhangi bir risk taşımadığı bilimsel komitelerce
onaylanmış olmak şartıyla Bakanlık tarafından
verilen yazılı izinde belirtilen koşullara ve 27/10/1999 tarihli
ve 4458 sayılı Gümrük Kanununa uygun olarak gerçekleştirilir.
Şeklinde,
11 inci fıkrasının;
Araştırma yapmaya yetkili kuruluşlar ve
üniversiteler tarafından bilimsel araştırma amacıyla ithal
edilecek GDO ve ürünleri için Bakanlığa bilgi verilir.
Araştırma amaçlı olan GDO ve ürünleri ile genetiği
değiştirilmiş mikroorganizmaların kapalı alanda
kullanımı için, faaliyeti yürüteceklerin kapalı alanda kullanım
koşullarını ve standartlarını
karşılaması ve kaza ile çevreye yayılması durumunda
uygulanabilecek tedbirlerin mevcut olması gerekir. Araştırma
amaçlı yapılacak faaliyet ve sonucundan Bakanlığa bilgi
verilmesi zorunludur. Şeklinde,
16 ncı fıkrasının
Başvuru sahibi, geçerlilik süresi dolmadan en az bir
yıl önce Bakanlığa müracaat ederek uzatma talep edebilir. Bu
talep Kurul tarafından altı ay içerisinde değerlendirilip
sonuçlandırılır ve sonuç başvuru sahibine bildirilmek üzere
Bakanlığa gönderilir. Şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Zeki
Ertugay (Erzurum) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Uslu konuşacak.
BAŞKAN Sayın Uslu, buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 473 sıra
sayılı Biyogüvenlik Kanunu Tasarısının 3üncü
maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz değişiklik önergesi
hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Sizleri
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, genleri bir canlıdan alıp
bir başka canlıya nakletme işine genetiği
değiştirilmiş organizma denilmektedir. GDO teknolojisiyle amaç:
Sıcağa, soğuğa, böceklere ya da virüslere karşı
dirençli yeni türler yetiştirerek çok daha fazla ürün elde edilmesi ve
besin değerlerinin artırılması hedeflenmektedir. Ancak
genetiği değiştirilmiş gıdaların sağlığa
zararları tüm dünyada tartışma konuları arasında
önemli yer tutmaktadır. Canlıların sağlığı
ve geleceği dikkate alındığında, bu yasa tasarısı,
insanlar, hayvanlar, bitkiler ve çevre açısından hayati öneme
sahiptir, çok dikkat edilerek çıkarılması gereken bir
yasadır.
Tasarının gerekçesi incelendiğinde, bilimsel ve
teknolojik gelişmeler çerçevesinde modern biyoteknoloji kullanılarak
elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar
ve ürünlerinden kaynaklanabilecek risklerin engellenmesi, canlıların,
çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve
sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik
sisteminin kurulması, uygulanması ve faaliyetlerin denetlenmesi ve
izlenmesiyle ilgili usulleri belirlediği belirtilmektedir.
Yine tasarının gerekçesinde, genetik yapısı
değiştirilmiş organizmaların insan, hayvan ve bitki
sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki
etkileri konusunda bilimsel çevrelerde tartışmaların devam
etmekte olması nedeniyle biyogüvenliğin bir bütün olarak ele
alınması, sınırlarının ve esaslarının
çok iyi belirlenmiş biyogüvenlik kurallarına ihtiyaç olduğu
ifade edilmiştir. Tasarının amacının GDOyu serbest
bırakmak değil, bilimsel çevrelerde tartışmaların
devam etmekte olması nedeniyle, oluşması muhtemel riskler konusunda
insanı ve çevreyi korumak olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Tasarının 3üncü maddesinin onuncu fıkrasında,
GDO ve ürünlerinin transit geçişinde her bir geçiş için
Bakanlıktan izin alınması zorunluluğu getirilmiştir.
Ancak, uygulamada bu GDOlu ürünlerin risk taşıyıp
taşımadıkları yönünde bilim komitelerince verilecek
bilimsel bir kararın bulunması şartının
aranmaması bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Ülkemizce
onaylanmayan bir GDO ve ürünlerinin ülkemizden transit olarak geçerken
yaşanacak bir kaza ya da başka bir olumsuzluk sonucu ortaya telafisi
mümkün olmayan büyük zararlar çıkabilecektir. Bu nedenle, insanlar,
hayvanlar, bitkiler ve çevre açısından oluşabilecek riskleri ve
tehlikeyi en aza indirebilmek için transit geçişlerde mutlaka bilimsel komitelerce
hazırlanacak raporlar doğrultusunda müsaade verilmelidir. Aksi
takdirde iş işten geçmiş olacaktır.
Tasarının 3üncü maddesinin 11inci
fıkrasında, ticari amaçlarla yapılacak ithalat ve
araştırma yapmaya yetkili kuruluşların ve üniversitelerin
bilimsel araştırma yapmak amacıyla yapacakları ithalatta
aynı prosedürün uygulandığı görülmektedir. Bu durum,
araştırma kuruluşları ve üniversitelerimizin bilimsel
çalışmalarının önünü tıkayabilecektir. Ülkemizde
yürütülen bilimsel çalışmalara destek olunabilmesi ve bu alanda
dışa bağımlılığın azaltılması
bakımından Bakanlığa bilgi verilmesi yeterli
olmalıdır.
Yine tasarının 3üncü maddesinin 16ncı
fıkrasında başvuru, sahibinin geçerlilik süresi dolmadan en az
bir yıl önce Bakanlığa müracaat ederek uzatma talep
edebileceğini belirterek bu talebin Kurul tarafından
değerlendirileceğini ve sonuca bağlanacağını
düzenlemiş, ancak bu taleplerin Kurul tarafından hangi sürede
sonuçlandırılacağı açık olarak hükme
bağlanmamıştır. İzin süresinin bitimi sonrasında
dahi, önceden belirli süre için alınan iznin belirsiz bir şekilde
uzamasına yol açacaktır. Böyle bir durumun ise suistimallere ve
keyfîliğe sebep olabileceğini düşünmemiz gerekir.
Bu eksikliklerin giderilmesi için vermiş olduğumuz
önergenin desteklenmesini bekliyor, bu vesileyle sizleri bir kez daha
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 4. maddesinin (5) fıkrasının Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle
çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir. şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Orhan Ziya
Diren |
R. Kerim Özkan |
|
|
Malatya |
Tokat |
Burdur |
|
|
Rasim
Çakır |
Zekeriya Akıncı |
Ergün
Aydoğan |
|
|
Edirne |
Ankara |
Balıkesir |
|
|
Tayfur Süner |
|
Osman Kaptan |
|
|
Antalya |
|
Antalya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının Risk değerlendirme, sosyo-ekonomik
değerlendirme ve risk yönetimi başlıklı 4 üncü maddesinin 4
üncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
Risk değerlendirme veya sosyo-ekonomik değerlendirme
sonuçlarının her ikisinin de olumlu sonuç içermesi zorunludur.
|
|
Zeki Ertugay |
Mehmet
Şandır |
Mehmet
Serdaroğlu |
|
|
Erzurum |
Mersin |
Kastamonu |
|
|
Abdülkadir
Akcan |
M. Akif Paksoy |
Alim
Işık |
|
|
Afyonkarahisar |
Kahramanmaraş |
Kütahya |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Mehmet Serdaroğlu
BAŞKAN Sayın Serdaroğlu, buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanun Tasarısının
4üncü maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Gıda fiyatlarında yaşanan artışlar
nedeniyle gıda üretiminin artırılması stratejik bir önem
kazanmıştır ancak bu artışın GDO'lu ürünlerle
sağlanması, insan, hayvan, bitki sağlığı ve çevre
üzerinde pek çok riski de beraberinde getirecektir. Daha önceki
sabıkalarınızı da göz önüne aldığımızda
bu tasarı bizde bazı şüpheler uyandırmaktadır.
Soruyorum: Gerçekten, GDO'lu ürünlerin ülkemize girmesine gerek var
mıdır? Acaba, Hükûmet her zaman yaptığı gibi büyük
şirketlerin çıkarları doğrultusunda mı hareket
etmektedir?
Değerli milletvekilleri, organik ürünlerin büyük önem
kazandığı bir dönemde biyolojik çeşitliliğimizi,
çevre, hayvan ve insan sağlığımızı hiç tehlikeye
atmadan bu GDO işine hiç bulaşmamak daha doğru olmaz mı?
Türkiyede üretilen tarımsal ve hayvansal ürünlerin bütün
dünyada GDO'suz bilinerek marka olması, Türk ürünlerine dünya
pazarında mutlaka bir üstünlük sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, ülkenin en temel sektörü olan
tarım büyük bir darboğazın içindeyken Türk çiftçisi de zor
günler geçirmektedir. Ürettiğini pahalıya mal eden, ithal ürünlerle rekabet
edemeyen, ucuza ve hatta zararına mal satan çiftçimiz, tek kelimeyle
perişan hâldedir. İktidarın yanlış tarım
politikaları sonucu tahıl üreticisi hâlinden memnun değildir,
narenciye üreticisi, pamuk üreticisi, fındık üreticisi, zeytin
üreticisi hâlinden hiç ama hiç memnun değildir. Bunların hâllerine
çare olacağınıza siz nelerle
uğraşmaktasınız. Siz GDOyla uğraşırken her
yıl biraz daha fakirleşen çiftçimiz ise toprağını terk
ederek büyük şehirlere göç etmektedir.
Değerli milletvekilleri, hayvancılıktaki durum da
bundan daha vahimdir. Devri iktidarınızda ahırlar, meralar ve
damlar bugün hayvansız kalmış, hayvan
varlığımız yüzde 50 azalmıştır, böylece et
fiyatlarında fahiş ve ucu açık artışlar ortaya
çıkmıştır. Geçmişte tarımsal üretimiyle kendi
kendine yeten yedi ülkeden biri olarak gösterilen ülkemizde bugün çiftçimiz,
bırakın ülkeyi doyurmayı kendi karnını dahi doyuramaz
konuma gelmiştir.
Merak ediyorum, Hükûmetin, sürekli açlık içinde yaşayan
Afrika ülkeleriyle stratejik ortaklık kurma arayışının
altında ne vardır? Acaba Türk çiftçisini açlık tehlikesiyle
karşı karşıya bırakması mı vardır?
Girdi fiyatları devasa boyutlarda artarken buna
karşın ürünü para etmeyen ve bir de yılda 10 milyar doları
bulan et ve tarım ithalatı karşısında çiftçi ve besicinin
yapacağı bir şey kalmamıştır. Artık sizin de
dediğiniz gibi, toprak çiftçinin ne gözünü ne de karnını
doyurmaktadır. Soruyorum size: Bu durumda köylü anasını da
alıp nerelere gitsin?
Değerli milletvekilleri, tarımsal üretimimizi geleneksel
yapısından kurtararak hem kendi ülkemizi besleyecek hem de bütün
dünyaya mal satan, dolayısıyla zenginlik yaratan bir konuma
kavuşturmak için alınabilecek çok çeşitli tedbirler vardır.
Ne getirip ne götüreceği, sağlıklı olup
olmadığı tartışma konusu olan GDOlu ürünlerin
ithalatıyla Türk çiftçisinin cebine girecek parayı yabancı
şirketlerin cebine koyacaksınız. Zaten yılda
yaklaşık 10 milyar dolarlık tarım ürünü ithalatıyla
sekiz yılda 80 milyar doları Türk çiftçisinin cebinden alıp
yabancı çiftçinin cebine koydunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri,
Hükûmetin ilk yapması gereken şey, gübre, mazot ve diğer
girdilerdeki vergi oranlarını sıfırlayıp çiftçinin
üretim maliyetini düşürmektir. Sayın Tarım Bakanının
konuşmasından aldığım sonuç, GDOlu ürünlerin
ithalatıyla çiftçiye bir darbe daha vurulacağıdır.
Umarım ve dilerim ki bu darbelerinizin
karşılığı başta çiftçiler olmak üzere toplumun
tüm kesimlerince seçim sandığında cevap bulacaktır diyor,
hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.34
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.43
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat Özkan (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 74üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şimdi, 473 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 4. maddesinin (5) fıkrasının Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle
çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir. şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Osman
Kaptan (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
verdiğimiz önergeyi desteklemenizi bekliyor, yüce Meclise saygılar
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, vatandaşlarımızdan 7
kişiden 1i işsiz, çalışanlarımızın 5
kişisinden 1inin işten çıkarıldığı bir
ortamda biyogüvenlik yasasını görüşüyoruz. Önemli bir
gelişme elbette. Biyogüvenlik yasası olmalı ve
kanunlaşmalı. Çiftlikten çatala güvenli gıda ulaşmalı.
Veteriner hekimler, gıda mühendisleri, ziraat mühendisleri bu konuda
duyarlı çalışmalar götürmeli ve Tarım
Bakanlığımız da bunları denetlemelidir. Ancak
değerli arkadaşlarım, ürettiği ürünü satamayan bir üretici
kitlesiyle, üretilen ürünü tüketiciyle buluşturamayan bir Bakanlıkla
karşı karşıyayız. Sorun, ürünün üreticiyle
buluşturulmasıdır, acil iş budur. Bu sorunu çözmek
Bakanlığın birincil görevidir.
Değerli arkadaşlarım, daha dün sebze ve meyve
yasasını geçirdik. Bu yasayla ne değişti? Üretilen
ürünlerin yüzde 5i ihracata gidiyor ancak yüzde 30u çürümeye terk ediliyor,
yüzde 65i ise tüketiciyle buluşuyor. Bu yüzde 30 gerçekten çok büyük bir
rakam. Yüzde 5le ihracat yapıyoruz, elma üreticisi, portakal üreticisi,
muz üreticisi, yaş meyve-sebze üreticisi mutlu oluyor yüzde 5le. Ama
yüzde 30unu, bu ülkede ürettiğimiz ürünü bir türlü tüketiciyle
buluşturamıyoruz, çürütüyoruz. O yüzde 5in dolarını
konuşuyoruz, katkısını konuşuyoruz. Bu üretilen
ürünlerin elektriği var, suyu var, mazotu var, gübresi var, budaması
var; var, var, var
Bunları başarmışız ama yüzde 30
üretimi hâlâ üreticiyle tüketiciyle buluşturamıyoruz.
Bakanlığımız bu konuda gerçekten bir çalışma
götürmelidir diye düşünüyorum. Bu tespitlerimizi de üzülerek sizlerle
paylaşıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir konu da bugün Türkiye gündeminde
fare. Fareyi konuşmak zorundayız. Antalyada, Burdurda,
Kırşehirde, Ispartada, Afyonda bu fare belası üreticimizi de
kendinden bezdirdi. Bakanlığımız geçmişte fare zehrini
kendisi yapar, buğdayı zehirler bu zehri üreticiye ücretsiz verirdi
ama şu anda Bakanlıkta bu fare zehirleriyle ilgili ne muhatap
bulabiliyoruz ne de sorunun çözümü yönünde bir çalışma görüyoruz.
Acilen, bakın, üreticilerimiz
Kırşehirden bir üreticimizle
bugün beraberdim, ziraat odaları yöneticisi, diyor ki: Fareyle baş
edemedim, en sonunda o tarlayı, o bölgedeki tarlamı sattım.
Yani bu konuda Bakanlığımız, gerçekten, fare zehriyle
ilgili bir çalışma yapmalı ve bunu tüketiciyle, üreticiyle
buluşturmalıdır. Fare zehre bakıyor, zehir fareye
bakıyor değerli arkadaşlarım yani üretim kolay değil.
O tarlalarla uğraşmak, o ürünü elde etmek, pazara sunmak kolay
değil. Bir de fareyle mücadele etmek... Bu konuda devletin sıcak elini
üreticilerimiz beklemektedir.
Ayrıca değerli arkadaşlarım, bu çinko fosforun
kilosu 3 liradan şu anda 6 liraya çıkmış durumda. Enflasyon
düştü, yüzde 100 fare zehrinde bir artış var. Bunun bir an önce
değerlendirilmesini istiyorum, muhataplarını
duyarlılığa davet ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca GDOyla ilgili
Üretimini engelledik, Türkiyede GDOlu ürünün üretimi yasak ancak GDOlu
ürünlerin kontrollü girişi Türkiyeye serbest. Onun da çok duyarlı
bir şekilde takip edilmesi gerekiyor. Aksi hâlde onlardan gelen... Gerçi
GDOlu ürünlerden, attığınız tohumlardan ikinci bir ürünü
elde edemiyorsunuz ama bu konudaki çalışma, şu sözde... Ben o
çalışmayı tebrik ediyorum. Hakkteâlâ her canlıya hak
ettiği cevheri verdi. Herkesin bir cevheri var. Eğer tırtılın
iki dişi olsaydı, bütün ormanı yerdi. Kedi haftada bir sefer
uçabilseydi, serçelerin nesli biterdi. Kedi uçamaz ama günlük bir tane serçeyi
yakalar, bu cevherdir. Tırtılın dişi yoktur, bir et
parçasıdır tırtıl ama koca çamın gövdesine girer, odun
ve soymuk borularını hâlleder, yüz yıllık çamı
devirir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın
Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu denge kurulmuştur. Gelecekte yine de GDOlu ürünlerin
bölgemize girişinin engellenmesi yönünde çalışmalar
yapılmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 4üncü madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Biyogüvenlik Kanun
Tasarısının Yasaklar başlığı altındaki
5. Maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki şekilde (d) bendinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
(d) GDOlu ürünlerin bebek mamaları ve bebek formülleri,
devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek
besinlerinde kullanılması.
|
|
Vahap Seçer |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Şevket
Köse |
|
|
Mersin |
Malatya |
Adıyaman |
|
|
Cevdet Erdöl |
Nevingaye
Erbatur |
Kemalettin
Aydın |
|
|
Trabzon |
Adana |
Gümüşhane |
|
|
Rasim
Çakır |
Yılmaz
Helvacıoğlu |
Metin
Arifağaoğlu |
|
|
Edirne |
Siirt |
Artvin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının Yasaklar başlıklı 5 inci
maddesinin 1 inci fıkrasının ç bendinden sonra gelmek üzere
yeni bent olarak aşağıdaki bentlerin ilave edilmesini arz ve
teklif ederiz.
d- Yetiştiricilik ve çoğaltım amaçlı her
türlü üretim materyalinin ithalatı yasaktır
e- Antibiyotiğe dirençlilik geni içeren materyalin
ithalatı yasaktır.
|
|
Zeki Ertugay |
Mehmet
Şandır |
Ahmet Orhan |
|
|
Erzurum |
Mersin |
Manisa |
|
|
Abdülkadir
Akcan |
|
M. Akif Paksoy |
|
|
Afyonkarahisar |
|
Kahramanmaraş |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Ahmet Orhan Bey
BAŞKAN Sayın Orhan, buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET ORHAN (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında, özellikle iki gündür don
felaketine maruz kalmış olan Manisalı çiftçilere tekrar
geçmiş olsun dileklerimi ileterek başlamak istiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ahmet Bey,
Malatyalılar
AHMET ORHAN (Devamla) Evet, Malatyalı çiftçilere de
geçmiş olsun dileklerimi bu vesileyle iletiyorum.
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı biyogüvenlik
kanununun 5inci maddesi 1inci fıkrası üzerinde verdiğimiz
değişiklik önergesi üzerine görüşlerimi ifade etmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve aziz Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun tasarısı Tarım ve Köyişleri
Bakanlığınca hazırlanıp esas komisyon olarak
Tarım, Orman ve Köyişleri, tali komisyon olarak ise Çevre,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Avrupa
Birliği Uyum komisyonları tarafından ele
alınmıştır. Ancak muhalefet partileri temsilcisi
milletvekillerinin muhalefet şerhlerine konu olmuştur.
Kanun tasarısının Sağlık Komisyonunda
görüşülmesinin iki saatlik bir sürede tamamlandığı
anlaşılmaktadır. Bu, son derece tehlikeli bir durumdur.
İnsan sağlığını doğrudan ilgilendirmesi
gereken, tüm dünyada Frankenstein gıda tanımlamalarına sebep
olan GDOlu ürünlerle ilgili kuralların belirlendiği kanun tasarısının
toplum sağlığı ve çevre açısından etraflıca
ele alınması beklenirdi.
Bilindiği gibi, bu konuda Türkiye'nin de
imzaladığı Cartagena Protokolü ihtiyatlılık ilkesi,
üç yaşından küçük çocuklara ve bebeklere GDOlu ürünlerin verilmesini
yasaklıyor. Bebekler GDOlu gıdalardan korunurken anne ve
babaların korunmasına gerek yok mudur?
Sayın milletvekilleri, bu vesileyle bu kanunda GDOlu ürün
ihtiva eden bebek mamalarının ülkemize girişi mutlak surette
engellenmeli. Ayrıca da kanunda bu durumun açıkça ifade edilmesi
faydalı olacaktır.
Tüm dünyada biyoteknoloji, özellikle tarım ürünleri
üretiminde heyecan verici artışlar sağlayacağı,
açlığa çare olacağı değerlendirmelerine sebep olurken,
şimdilerde, yarattığı tehditler nedeniyle büyük korku ve
kaygılara sebep olmaktadır.
Kanun tasarısının Mecliste ele
alınış biçimi itibarıyla bile büyük yanlışlar
içerdiği maalesef orta yerdedir. Şüphesiz bu tehdidin en önemli
nedeni, büyük uluslararası sermayenin sınır tanımaz, önüne
geçilmez kâr hırsıdır.
Dünyada daha yaygın olarak üretim ve tüketime konu olan
GDOlu tarım ürünleri dört ana başlıkta görülmektedir. Bunlar
mısır, soya, kanola ve pamuktur. Görüldüğü gibi, bugün
itibarıyla yaygın GDOlu ürünlerin hepsi aynı zamanda
yağlı tohum ihtiva etmektedir. Bu konu ülkemiz için son derece
önemlidir. Kendimiz yağlı tohum ürünlerinin neredeyse tüm türlerini
üretebilecek bir potansiyele sahipken, yanlış politikalar nedeniyle
yılda 3 milyar dolarlık yağ ithalatı yapmak durumunda
kalıyoruz. Bu Hükûmet zihniyetiyle Türkiye'nin sürekli olarak borçlanmasının
önüne geçilmesi mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, dört ana başlıktan biri
olan pamuk tarımının üzerinde ayrıca durmak istiyorum.
Pamuk, yarattığı yüksek katma değer, tekstil, yağ
üretimi, yem üretimi gibi birçok sektörü harekete geçirmesi nedeniyle son
derece stratejik bir üründür. Tüm bunlara rağmen, ülkemiz içindeki üretimi
açısından önemini kaybetmeye devam etmektedir. Maalesef, her geçen
yıl üretim miktarları düşüyor. Yalnızca Ege Bölgesindeki
pamuk ekim alanları yüzde 80 gerilemiştir. Manisanın
Saruhanlı ilçesinde 120 bin dönüm seviyesindeki ekim alanları 2009
yılında 2 bin dönüm seviyesine gerilemiştir, 2010
yılında ise belki hiç ekim yapılmayacak. 1 milyon tonun
üzerindeki üretim 350 bin ton seviyelerine gerilemiş, yıllar içinde 1
milyar 277 milyon dolar seviyesinde ithalat yapmak durumunda
kalınmıştır. Söz konusu ithalatın önemli bir
kısmı ABDden yapılmakta olup GDOlu olduğu ifade
edilmektedir.
Bu tasarıyı görüştüğümüz tarih itibarıyla
çiftçiler hangi tarım ürününü ekeceğine karar verecektir, belki de
tarımsal girdilerin fiyatlarındaki yükseklik nedeniyle üretmekten
vazgeçecektir. Enflasyonun ikili rakamlarla ifade edildiği günümüzde
aynı miktardaki destek primleriyle başta pamuk olmak üzere
tarımsal üretime devam edilmesi mümkün değildir. AKP Hükûmetini pamuk
destekleme primlerini yeterli seviyelere getirmesi konusunda ikaz ediyorum,
aksi takdirde dünyanın en kaliteli pamuklarının
başında yer alan Ege pamuğu, Türk pamuğu tarihe
karışacak ve Türk çiftçisi sizleri hayırla yâd etmeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET ORHAN (Devamla) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Diğer üretici ülkelerde olduğu gibi tarımsal girdi
alanında da çiftçiler desteklenmeli, gemi sahipleri gibi ucuz mazot, gübre
temin etmesi sağlanmalıdır. Çiftçimiz
fırsatçıların, karaborsacının ve tefecinin eline
bırakılmamalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi ve aziz Türk
milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Biyogüvenlik Kanun
Tasarısının Yasaklar başlığı altındaki
5. maddesine 1. fıkrasının (ç) bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki şekilde (d) bendinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Cevdet
Erdöl (Trabzon) ve arkadaşları
(d) GDO ve ürünlerinin bebek mamaları ve bebek formülleri,
devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek
besinlerinde kullanılması,
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Erbatur, buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz kanun
gerçekten çok önemli, herkesi yakından ilgilendiriyor. Çünkü bu GDOlu
ürünler konusu kamuoyunda büyük bir endişe kaynağı.
İnsanlar kendileri için, yakınları için, çocukları için
GDOlu ürün kullanmak istememekte ve GDOlu ürünler konusundaki
belirsizliğin giderilmesini istemektedir. Dolayısıyla, bugün
burada konuştuğumuz kanun, kamuoyunda umuyorum yeterli bir yankı
bulacaktır.
Üzerinde konuştuğumuz Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısının 5inci maddesinin 1inci fıkrasında bir
değişiklik talebimiz var. Özellikle çocuk mamalarında, çocuk
formüllerinde, devam mamalarında ve ek besinlerinde GDOlu ürünlerin
kullanılmaması yönünde bir talebimiz var. Buna hem Hükûmet hem
Komisyon katıldı; teşekkür ediyorum. Çünkü, ülkemizde ve dünyada
bu GDOlu ürünlerin bebek mamalarında, formüllerinde
kullanımıyla ilgili yeterli bilimsel araştırma
yapılmamış olup ne tür etkilerinin olacağı da henüz
araştırılmamıştır. Özellikle
kullanılmaları durumunda, bu yaş grubunda ileriye yönelik uzun
erimlerde, yıllar içinde ne gibi patolojilerin ortaya
çıkabileceği konusunda yapılan araştırmalar da son
derece yetersizdir. Yani, bu hususlar tam olarak bilinmemektedir. O nedenle, bu
konuda daha çok araştırma yapılması gerekir. Bu konuda
yapılacak araştırmaların da önü açılmalıdır.
Böylece, şimdi, bunun, buradaki GDOlu ürünlerin yasaklanmasıyla
bilinmeyeni ortadan kaldıracak ama önümüzdeki süreç içinde çeşitli
araştırmaların yapılmasını
sağlayabileceğiz. O nedenle, ben bu önergenin kabul edilmesini
istiyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Erbatur.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş bu önerge doğrultusunda 5inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna
geldiğimiz için, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 18 Mart 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.01