DÖNEM: 23 CİLT:
64 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
75inci
Birleşim
18 Mart 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, küçük esnaf ve sanayicinin vergi
ve sigorta borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin gündem dışı konuşması ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın
cevabı
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, Elâzığdaki depreme ve
depremin meydana getirdiği sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, demokrasinin geliştirilmesinin
işsizlik ve açlığın giderilmesinin üzerindeki etkilerine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Yozgat
Milletvekili Osman Coşkunun, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
2.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
3.- Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncının, 18 Mart Şehitleri Anma
Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
4.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, 18 Mart Şehitleri
Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
ana dilinde eğitim konusunun araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/627)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
toplumsal olaylar sonucu cezaevinde bulunan çocukların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/628)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
Terörle Mücadele Kanununa muhalefetten dolayı tutuklu bulunan
çocukların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/629)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
Doğu ve Güneydoğu Anadoludaki kadın intiharlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/630)
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı:
473)
5.-
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana
Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/786) (S. Sayısı: 460)
6.- Uşak
Milletvekili Nuri Uslunun; 6831 Sayılı Orman Kanununa Ek Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (2/325) (S. Sayısı:
417)
VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Necla Aratın, SHÇEKin bir merkezinden kaçan
öğrencilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye
Kavafın cevabı (7/11862) (Ek cevap)
2.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, kapatılan Bilgi
İşlem Daire Başkanlığına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/11933)
3.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, ABnin yaş sebze ve meyve ihracatındaki
denetimlerine,
- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, Çukurova Bölgesindeki toprak
kullanımına,
Adanada üretilen
ürünlerin değerlendirilmesine,
Adanada
sulanamayan tarım alanlarına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/12508), (7/12509), (7/12510), (7/12511)
4.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Atatürk Orman Çiftliği yönetimi ile
ilgili iddialara ilişkin Başbakandan soruları ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/12591)
5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, çilek fidesi desteğine,
- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, İpsaladaki arazi dağıtım
projesine,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/12629), (7/12630)
6.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, kırmızı et sektöründeki sorunlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin cevabı (7/12643)
7.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemirin, Sivasın bir proje kapsamına
alınmamasına,
- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Eğirdirdeki elma üreticilerinin
sorunlarına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/12684), (7/12685)
8.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adananın sosyo-ekonomik
sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Cevdet Yılmazın cevabı (7/12708)
9.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin, askerî uçak ve helikopterlerin yerleşim
yerlerinde alçaktan uçtuğu iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönülün cevabı (7/12816)
10.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, İzmirde sosyal amaçlı bazı
merkezlerin kapanmasına,
- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, kadın intiharlarına ve
şüpheli ölümlere,
Kadın
intiharlarına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavafın cevabı
(7/12834), (7/12835), (7/12836)
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, et fiyatlarındaki
artışa,
- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Gediz Nehrinin taşmasıyla
oluşan zararların karşılanmasına,
- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekicinin, pancar kotasına,
- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Tokattaki hayvan varlığına ve
destekleme ödemelerine,
- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumunun hizmet binasına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/12853), (7/12854), (7/12855), (7/12856), (7/12857)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00te açılarak altı oturum yaptı.
Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne,
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bazı uygulamalarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Elâzığ
Milletvekili Mehmet Necati Çetinkayanın, 8 Mart 2010 tarihinde
Elâzığda meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü
ve Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşmasına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Elâzığ Milletvekili Faruk Septioğlu, Bingöl
Milletvekili Kâzım Ataoğlu, Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın aynı konudaki
açıklamalarına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi.
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, 8 Mart 2010 tarihinde
Elâzığda meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü
ve Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl dönümüne;
Elâzığ
Milletvekili Faruk Septioğlu,
Bingöl
Milletvekili Kâzım Ataoğlu,
8 Mart 2010
tarihinde Elâzığda meydana gelen depreme;
Edirne
Milletvekili Rasim Çakır,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras,
18 Mart
Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin 95inci yıl
dönümüne;
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
eczacıların sorunları ile ilaç sektöründeki sorunların
(10/623),
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, Kastamonu ilinin
sorunlarının (10/624),
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, camilerin ve din
görevlilerinin sorunlarının (10/625),
BDP Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Mıhellemilerin sorunlarının
(10/626),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu Başkanlığının, (1/821)
esas numaralı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının, esas komisyon olarak Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna, tali komisyonlar
olarak Plan ve Bütçe Komisyonu ile Çevre Komisyonuna havale edildiğine,
söz konusu kanun tasarısının orman sayılan alanlarda
yapılacak maden arama ve işletme faaliyetleri ile ilgili hükümler
sebebiyle, İç Tüzükün 34üncü maddesi uyarınca kendi
komisyonlarında görüşülmesinin temini için gereğinin
yapılmasına ilişkin tezkeresi okundu; Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonunun talebi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonunca da uygun bulunduğundan, bu istemin İç
Tüzükün 34üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca
Başkanlıkça yerine getirileceği Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahinin, beraberinde bir
Parlamento heyetiyle, Fas Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı
Mustafa Mansourinin vaki davetine icabetle Fasa,
Türkiye Büyük
Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Rusya Federasyonu Federal Meclisi
Tarım ve Gıda Politikası ve Balık Kompleksi Komisyonunun
vaki davetine icabetle Rusya Federasyonuna,
Resmî ziyarette
bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.
İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Kahramanmaraş
Milletvekili Fatih Arıkan,
Anayasa
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen 1 üyeliğe Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu,
Seçildiler.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı ile Çevre,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Avrupa
Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları
Raporlarının (1/789) (S. Sayısı: 473) birinci bölümünün
6ncı maddesine kadar kabul edildi.
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısının temel kanun olduğuna dair gündemde bir
açıklama bulunmadığına, temel kanun olarak 471 sıra
sayılı Kanun Tasarısının gözüktüğüne, dolayısıyla
473 sıra sayılı Kanun Tasarısının temel kanun
olarak görüşülemeyeceğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
18 Mart 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 20.01de son verildi.
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
Başkan
Vekili |
|
Yusuf
COŞKUN Fatih
METİN |
|
Bingöl Bolu |
|
Kâtip Üye Kâtip
Üye |
|
Murat
ÖZKAN |
|
Giresun |
|
Kâtip
Üye |
No.: 103
II.- GELEN KÂĞITLAR
18 Mart 2010 Perşembe
Tasarı
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/833) (Milli Eğitim;
Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.3.2010)
Raporlar
1.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486) (Dağıtma tarihi: 18.3.2010)
(GÜNDEME)
2.-Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S. Sayısı: 487)
(Dağıtma tarihi: 18.3.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin,
ana dilinde eğitim konusunun araştırılması amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/627) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.2.2010)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin,
toplumsal olaylar sonucu cezaevinde bulunan çocukların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/628)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2010)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin,
Terörle Mücadele Kanununa muhalefetten dolayı tutuklu bulunan
çocukların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/629) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.2.2010)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin,
Doğu ve Güneydoğu Anadoludaki kadın intiharlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/630) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.2.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, bir hidroelektrik santralinin çevreye etkilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11681)
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepenin, HSYKda bekleyen atama kararnamesine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11755)
3.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Yargıtay üyeliği seçimlerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11810)
4.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, özürlü istihdamına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11814)
5.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, çocuk istismarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12136)
6.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, korunmaya muhtaç çocuklara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12137)
7.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, kayıp çocuklara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12414)
8.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, bir yargı kararının
uygulanmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12487)
9.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Cemil Çiçekin oğlunun
atandığı yönetim kurulu üyeliğine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12488)
10.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, çocuk gelişimi bölümü ön lisans
öğrencilerine lisans tamamlama hakkı verilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12489)
11.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Cemil Çiçekin oğlunun
TEKEL yönetim kurulunda görevlendirilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12491)
12.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Oymapınar HESe ve enerji piyasasına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12500)
13.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada düzenlenen Demokratik Açılım
konulu konferansa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12502)
14.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, özel güvenlik şirketlerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12503)
15.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, bir belediye başkanına yapıldığı
iddia edilen bir uygulamaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12504)
16.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Bodrumdaki ecrimisil uygulamalarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12505)
17.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, yurt dışında varlıkları
bulunan Türk vatandaşlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12506)
18.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlunun, tabii afete uğrayan
belediyelere yardım yapılmasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12507)
19.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Gölbaşı ilçesinde
başarılı öğrencilere dağıtılan bir hediyeye
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12512)
20.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, personel alımına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/12522)
18 Mart 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN
(Giresun), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 75inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz küçük esnaf ve sanayicinin
vergi ve sigorta borçlarının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin söz isteyen Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğluna aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlunun, küçük esnaf ve sanayicinin vergi ve sigorta
borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin gündem dışı konuşması ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın
cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım;
ben, üretenden, ekmek verenden, aş verenden, özellikle Anadoludaki
illerimizde 3 kişiye, 5 kişiye, 10 kişiye ekmek veren
insanlardan bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu illerimizde binlerce insan
sokakta gezerken sokakta gezmeyen insanlara bir lokma ekmek veren, onları
çalıştıran, onlara iş veren insanların önünde
saygıyla eğiliyorum.
Değerli arkadaşlar, bu insanların işlerini
yürütürken ne kadar zorlandığını ama hafta sonları ve
ay sonlarında o insanların maaşlarını verirken
yaşadıkları hazzın önünde saygıyla, bir kez daha
eğiliyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2009 yılının
Ağustosuna gidelim. Hepimiz bugünleri yaşadık, geldi geçti.
demeyin, deldi geçti, hâlâ delip geçen birtakım sorunlar esnaf ve
sanatkârın üzerinde kaldı arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, her şey durdu, ihracat
durdu, satış durdu, insanlar iş yapamaz hâle geldi ama bu
kişiler, esnafımız, küçük sanayicimiz, ekmek verdiği
insanları işinden çıkarmamak için her türlü zorluğa
göğüs gerdi. Ama, yine o dönemi hatırlayalım, bankaların
çoğu -bazı bankaların önünde saygıyla eğiliyorum,
bazılarının, ama bu üç beştir- ama, anlı
şanlı, işte 3 milyar kâr ettim. diyen Şu kadar kâr
ettim. diyen bazıları ise esnafın, küçük sanayicinin,
sanayicinin kredilerini kestiği gibi, kredileri geri
çağırdı.
Böyle bir konumda esnaf, böyle bir durumda esnaf ve küçük sanayici
ve sanayici, işlerini yürütmeye çalıştılar ama içlerinden
önemli bir kısmı, vergi ve sigorta borçlarını ödeyemez hâle
geldiler ama aş verdi, ekmek verdi, aş vermeye, ekmek vermeye devam
etti arkadaşlar. Ben, bu ülkede kim aş ve ekmek veriyorsa bir kez
daha önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu insanlar çok zor bir süreçten
geçti ama geçemedi, hâlâ daha üzerlerinde vergi ve sigorta yükü duruyor,
diğer sorunları devam ettiği gibi, ama Demoklesin
kılıcı gibi duruyor. Tabii, bu ülkede her vatandaş
vergisini
Vergi ödemek kutsal bir görevdir ama bu kutsal görevin yanında,
aş vermek, ekmek vermek de en az onun kadar değerlidir.
Değerli arkadaşlarım, bu insanların
işlerini daha iyi yürütmeleri için, esnafımızın, küçük
sanayicimizin işlerinin önünü açmamız için, bu süreçte çok büyük
ölçüde mağdur olan bu insanların vergi ve sigorta borçlarıyla
ilgili yeniden yapılandırma yapmak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, af demiyorum bakın,
dikkatinizi çekerim, yeniden yapılandırma yapmak zorundayız.
Daha önce hep yeniden yapılandırma yapıldı ama esnafın
ve küçük sanayicinin gerçeği dışında yapıldı.
Yani, bazı esnaf Her ay öde. dersen yapılandırmayı
ödeyemez, bazıları ancak yaz sezonunda öder, bazıları belli
ürünün hasılatından sonra ödeyebilir. Gelin, artık bu sefer bir
elastiki ödeme planı çıkaralım, esnaf ve sanatkâr gerçeğine
uygun. O esnaf ve sanatkâr Ben borcumu ödeyeceğim, borç benim borcum.
diyorsa, gelin Her ay ödeyin. demeyin bu insanlara; gelin Kardeşim,
hangi ay, nasıl ödeyebilirsin? Hangi elastiki planla, hangi
değişim planıyla ödeyebilirsin? deyip bu insanlardan
Önemli
olan ödeme değil mi?
Değerli arkadaşlarım, dönün, son on yıla
bakın. Yapılan yapılandırma bu şekilde
yapıldığı için yani esnaf gerçeğine, piyasa
gerçeğine aykırı yapıldığı için, çoğu
yapılandırma ilk ay suya düşmüştür ve bir sürü insan
borcunu ödeyememiştir. Gelin, esnaftan alın. Arkadaş, borcunu
nasıl ödeyebileceksin? Hangi ay, ne kadar ödeyeceksin, ne kadar sürede
ödeyeceksin? Eğer biz bu gerçeğe gitmezsek, değerli
arkadaşlarım, esnafımızı ve küçük sanayicimizi çok zor
günler bekliyor.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Maliye Bakanı
on beş gün önce şu ifadeyi kullandı: Esnaf ve sanayicimizin
sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılandırılması
çalışmamız var. dedi. Bir şeyi söylediğin zaman
eğer bunun ardı arkası gelmiyorsa o işte sorun başlar
ve şu anda Sayın Maliye Bakanı bunu dedikten sonra ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
herhangi bir
şekilde gerisi gelmediği için, piyasada esnaf, sanatkâr ve sanayici
de bir şekilde ödeyelim mi? Ödemeyelim mi? Af mı gelecek?
şeklinde bir piyasa kaosu başladı. Dürüst, namuslu ve
şerefli esnaf, vergiyi ve sigorta primini ödemeyi bir kutsal görev olarak
sayar ama değerli arkadaşlarım, bu görevi yerine getirirken
onların içinde olduğu koşulları, onların ödeme
koşullarını dikkate almak zorundayız.
Bu nedenle, süre çok geçmeden, bu esnaf ve sanatkârın daha
çok mağdur olmaması için ve kısa sürede onların piyasa
gerçeği ve onların ödeme gerçeği dikkate alınarak yeni bir
yapılandırma planı hazırlanıp bir an önce uygulamaya
geçilmelidir değerli arkadaşlarım. Aksi hâlde Anadoluda 3
kişiye, 5 kişiye ekmek veren insanları kaybetmek zorunda
kalırız.
Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım cevap verecektir.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya
Milletvekilimiz Ferit Mevlüt Aslanoğlunun küçük sanayici ve esnafın
vergi borçlarının yeniden yapılandırılmasına
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Vergi ve sosyal
güvenlik primi.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Vergi
ve sosyal güvenlik borçlarının yeniden
yapılandırılmasına yönelik gündem dışı
konuşma için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, vergi borcu, sigorta borcu, kamuya olan diğer
borçlarını, zaman zaman ödeme güçlüğü nedeniyle gerek kamu
idareleri, gerek özel sektör, esnafın bu taahhütlerini yerine getirmekte
zorlandıkları bilinen bir gerçektir ancak bu durum krizlerle de
doğrudan orantılıdır. Kriz dönemlerinde iç piyasadaki
daralma, talepteki daralma ve buna bağlı etkenlerden dolayı buna
benzer sorunlar yaşanmaktadır. Hatta bireylerin, gerçek
kişilerin kredi borçları için de aynı şey söz konusu
olmaktadır.
İşte, bu dönemlerde borçların ertelenmesi veya
affedilmesi veya kamuda tahkim diye adlandırılan borçların
mahsup suretiyle silinmesi gibi konular, bir anlamda rahatlatma getirmekle
beraber, bir anlamda da kamuya olan vecibelerini eksiksiz yerine getiren
mükelleflerle bu konuda daha gevşek davrananlar arasında da bir
adaletsizliğe sebep olduğu da ayrıca bir gerçektir.
Bütün bunlara rağmen, Maliye Bakanlığı, 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki
Kanun hükümlerine göre alacaklarını takip ve tahsil konusunda görevli
ve sorumludur. Eğer bu borçlar vaktinde ödenmezse veya haczin tatbiki veya
haczolunmuş malların paraya çevrilmesi amme borçlusunu zor duruma
düşürecek ise borçlunun yazılı talebi üzerine faizi alınmak
suretiyle amme alacağı otuz altı aya kadar yeniden
yapılandırılabilmektedir. Bu çerçevede, Maliye
Bakanlığı, borçlarını vaktinde ödeyemeyen esnaf,
sanayici, küçük girişimcilere ödemede kolaylık sağlamak
maksadıyla 30 Ekim 2008 tarih 27039 sayılı Resmî Gazetede
yayımladığı Seri:B Genel Tebliği ile 6183
sayılı Amme Alacakları Kanununun 48inci maddesindeki
taksitlendirme müessesesinden zor durumda olan mükelleflerin
yararlanmasını sağlamak amacıyla bir düzenleme
yapmış, 1 Eylül 2008 tarihi itibarıyla da vadesi gelmiş
olduğu hâlde ödenmeyen ve devlete ait olup Maliye Bakanlığına
bağlı tahsil dairelerince takip ve tahsil edilen 2008 yılı
gelir ve kazançları için tahakkuk eden geçici vergi ve bu vergiyle
birlikte ödenmesi gereken damga vergisinden olan amme alacakları
dışındaki tüm alacakları yüzde 3 tecil faizi ödenmek
suretiyle -yıllık bazda- on sekiz ayda on sekiz eşit taksitte
ödenmesine imkân sağlamıştır. Bu çerçevede yeniden
yapılandırılan borçların tahsilat süresi devam etmektedir.
Teşekkür ederim. Böylece bu konuda bir nebze olsun küçük
esnaf ve sanatkârın bu yükümlülüklerini yerine getirememelerinden
doğan sıkıntıları, taksitlendirme suretiyle
giderilmiş bulunmaktadır.
Tabii, esnaf ve sanatkârımıza
yaptığımız destekler bunlarla sınırlı
değildir. Biliyorsunuz Kredi Garanti Fonu marifetiyle verilen teminat
açıklarına yönelik destekler, ayrıca KOBİlere
sağlanan KOSGEB destekleri ve muhtelif kalemlerde yapılan destekler
de hâlen devam etmektedir.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Yıldırım.
Gündem dışı ikinci söz Elâzığdaki deprem
ve sorunları hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğluna aittir.
Buyurunuz Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlunun, Elâzığdaki depreme ve depremin meydana
getirdiği sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Teşekkür ederim.
Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri;
Elâzığ depremi vesilesiyle düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
üzere gündem dışı söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle
selamlıyorum.
Öncelikle, depremde hayatını kaybeden
yurttaşlarımıza Allahtan rahmet ve tüm halkımıza
başsağlığı diliyorum.
2 dedemin de şehit olduğu 18 Mart Çanakkale Zaferinin
yıl dönümünde tüm şehitlerimizi minnetle anıyorum.
Mehmet Âkifin şu mısralarıyla
duygularımı özetlemek istiyorum:
Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana,
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Değerli milletvekilleri, hemen belirtmeliyim ki deprem
sonrasında yaşanan, yetkililerin neden olduğu trajikomik vakalar,
ne olayın ciddiyetiyle ne devlet ciddiyetiyle
bağdaşmadığı gibi, bu halka reva da değildir. Ölü
sayısının bile belirlenememesi kelimenin tam anlamıyla bir
skandaldır. 41 tane cenazeyi sayamayan bir irade koskoca bir devleti
nasıl yönetir? Şu ufacık depremde bile ölüsünü sayamayan bir
iktidarın dirisine faydası ne olur diye de insan düşünmeden
geçemiyor.
Değerli milletvekilleri, iktidarın beceriksizliklerini
hangi örneklerle açıklayacağımızı
şaşırmaktayız ancak Elâzığ Valisinin depreme
müdahale konusunda gösterdiği beceriksizliğe ne demeli? Bu, one
minutesever Vali, kırk beş haneli Köklüce köyüne ilk iki gün boyunca
yetkili ve yardım gönderemezken depremden üç gün sonra Sayın
Başbakanın geçeceği yollara asfalt dökerek bu
beceriksizliğini örtbas etmekle meşguldü. Bu da gösteriyor ki AKP
İktidarı ve onun bürokrasisi, üç köyün deprem enkazının
altında ezilmiştir. Göçük altında kalan aslında iktidar ve
zihniyeti olmuştur. Elâzığ kırsalında gerçekleşen
depremde üç köyün enkazının altında kalan iktidarın
İstanbul gibi büyükşehirlerimizde deprem yaşanması
durumunda düşeceği aczi varın siz düşünün.
Değerli milletvekilleri, başta büyükşehir olmak
üzere İstanbulda belediyelerin büyük bir bölümüne sahip olan iktidar,
2002den bu yana İstanbul depremi için bir önlem alamadı.
İstanbulda olası bir depremde 100 binlerin hayatını
kaybedeceği, farklı bölgelerde her 3 binadan 1inin
yıkılacağı ifade edilirken iktidar ve İstanbuldaki
yerel yönetimleri -hadi on altı demeyeyim ama- sekiz yıldır yan
gelip yatıyorlar. 1994ten bu yana on altı yıldır
İstanbulu yöneten iktidar ve mensupları asayişiyle,
ulaşımıyla, deprem riski ve benzerleriyle İstanbulu
yaşanabilir şehir olmaktan maalesef çıkartmıştır.
Olası depremde hayatını kaybedecek insanların vebalini,
günahını nasıl çekeceksiniz? Hesabı adaletin önünde de
mutlaka vereceksiniz. İktidar, olası bir İstanbul depremi için
önlemlerini şimdiden süratle almalıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin bir depreme
nasıl müdahale edileceğini öğrenebilmesi için bugünkü depremden
yüzlerce kat daha fazla yıkıma neden olan 99 Marmara depremine
dönemin koalisyon Hükûmetinin nasıl müdahale ettiğine lütfen
bakmalıdır ve bundan ders almalıdır. Asrın depremi
olarak bilinen ve şehirlerin yerle bir olduğu 99 yılı
Marmara depreminde her türlü iletişim, ulaşımın
kesildiği, hangi enkaza müdahale edileceğinin bile
şaşıldığı bir büyük deprem
yaşanmıştır. Buna rağmen, dönemin Hükûmeti ve
Bayındırlık Bakanlığı tarih belirleyip taahhüde
girerek kısa sürede binlerce insanımızı çadırlara ve
prefabrik konutlara yerleştirmişlerdir ve büyük bir destan
yazmışlardır. O gün 165 bin çadırı on beş gün
içinde, 44 bin prefabrik konutu üç ay içinde kurup insanları içine
yerleştirirken, bugün AKP İktidarı 4 çadırı
kırsalda kurmayı maalesef becerememiştir.
Yine, o dönem, dünyada ilk defa 60 bin kalıcı konut bir
yıl içinde tamamlanarak sahiplerine teslim edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 99 depreminden sonra,
iletişimden şans oyunlarına kadar, on bir yıldır
vatandaşımız deprem vergisi ödedi ve ödemeye de devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) Bugüne kadar 30 katrilyon lira
para toplanmıştır bu fonda. Bu paralar nereye harcandı,
kalan para nerede? Bunu kimse maalesef bilmiyor. Büyük ihtimalle deprem
vergilerini delik bütçelerinize yama yaptığınız
konuşuluyor.
Ey, cefakâr Türk milleti, sen on bir yıldır deprem
vergisi ödüyorsun, ödediğin 30 katrilyon lira maalesef ortada yok.
Bu parayı buhar eden AKP maalesef hâlâ iktidarda diyor,
hepinize bir kez daha saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, açlık, işsizlik
ve demokrasi hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürke
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öztürk.
3.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, demokrasinin geliştirilmesinin işsizlik ve
açlığın giderilmesinin üzerindeki etkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; işsizlik, açlık ve demokrasi üzerine
gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Çanakkale Zaferimizin
95inci yıl dönümünü Cumhuriyet Halk Partisi olarak saygıyla
kutluyoruz, ölen şehitlerimize Allahtan rahmet diliyoruz.
Değerli milletvekilleri, demokrasi ile açlık ve
işsizliğin ne bağlantısı var, bu da nereden
çıktı? Demokrasi ile işsizlik, açlık, yokluk ve yoksulluk
bir bütündür. Demokrasi mücadelesi, aynı zamanda işsizlik,
açlık, yokluk ve yoksullukla mücadeleyi de beraberinde getirir çünkü
demokrasiyi savunmak demek, hakkı ve hukuku savunmak demektir. Hak ve
hukuk savunulmadan demokrasinin gerçekleştirilmesi mümkün değildir.
İnsanları aç olmayan, insanlarının gerçekten geçim derdi,
yaşama derdi olmayan, sırtları giyinik olan toplumlar ile
gerçekten çöplükten ekmek toplayan memuru olan, emeklisi olan bir ülkenin
demokrasi seviyesi aynı değildir. Demokrasi seviyesinin
yükselebilmesi için insanların gelirlerinin yüksek, gelecek
kaygısından uzak, gerçekten özgür ve mutlu bir şekilde
yaşamaları gerekir. Aç insanın özgürlüğü olmaz. Aç
insanın demokrasi anlayışıyla gerçekten mutlu insanın
demokrasi anlayışı arasında fark vardır.
Fransanın Champs Elyseessinde gezen bir Fransız yurttaşı
ile İspanyada yaşayan bir yurttaşın demokrasi
anlayışı, yine Türkiyede yaşayan bir insanın
demokrasi anlayışı, hatta Afrika ülkelerinde yaşayan
insanların demokrasi anlayışları ve demokrasi seviyeleri
farklı farklıdır.
Demokrasiyi gerçekten geliştirmek istiyorsak öncelikle millî
geliri artırmamız lazım, toplumun refah düzeyini yükseltmemiz
lazım ve millî gelir dağılımındaki adaletsizliği
önlememiz lazım; insanların evlerine yiyecek, içecek götürebilecekleri
bir gelir elde etmelerini sağlayacak bir iş bulmamız lazım;
işsizlikle mücadele etmemiz lazım, açlıkla mücadele etmemiz
lazım, yoklukla ve yoksullukla mücadele etmemiz lazım çünkü bu
kavramlar gerçekten demokrasi ve hukuku zaafa uğratan kavramlardır.
Değerli arkadaşlarım, bu çerçevede, Türkiyedeki
tabloya baktığımız zaman işsizlik oranı yüzde
16lara gitmiş. Memurlara verilen zam sadece ocak ve şubat
ayındaki enflasyon ile eriyip götürülmüş. Türkiye, gerçekten, dünyada
İspanyadan sonra işsizlik oranı bakımından 2nci
sırada. Çalışabilir her 4 gençten 1 tanesi işsiz. Asgari
ücret açlık sınırının altında. Yani, bir
insanın yaşaması için, 2 çocuklu bir ailenin, 4 kişilik bir
ailenin yaşaması için, sadece yaşamını sürdürebilmesi
için zorunlu olan gıda harcamalarını karşılayabilecek
zorunlu asgari geçim rakamının çok altında asgari ücret. Yine,
çalışmaya hazır iş gücünün yarısı asgari ücretin
altında çalışmaya hazır. Yine, Türkiyede çalışan
insanların yüzde 45i kayıt dışı olarak
çalıştırılmakta. Yine, işsizlerin yüzde 45e, 50ye
varan oranı asgari ücretin altında çalışmaya hazır.
Yine, Türkiye, yatırım yapılabilir ülkeler
arasında dünyada 160 ülkeden 124üncü sırada. Türkiyede insan
hakları ihlali ise, insan haklarına baktığımız
zaman, bugün yayınlanan haberlerde, en çok hak ihlal edilen ülke, dünyada
2nci sırada Türkiye, 1inci sırada Rusya.
Yine, adil yargılanma hakkının en fazla ihlal
edildiği ülke bakımından Türkiye birinci sırada. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesindeki dosyaların yüzde 10dan
fazlası Türkiyeye ait. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
verilen ihlal kararlarının yüzde 18den fazlası Türkiyeye ait.
Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Romanya gibi ülkelerle hak ihlalleri
bakımından aynı seviyede.
Türkiyede hukuksuzluk, adaletsizlik ve keyfîlik almış
başını gidiyor ve her konuda olağan bir yönetim biçimi,
egemen bir yönetim anlayışı hâline gelmiştir.
Türkiyedeki bu haksızlıkların,
hukuksuzlukların çok olmasına baktığımız zaman,
hak ihlallerinin neden bu kadar çok olduğuna baktığımız
zaman, bunun temeline bakmak lazım. Çünkü hukuk, demokrasi kavramları
aslında bir toplumda üst kurum kavramlarıdır. Toplumun alt
kurumu ekonomik temelleridir. Eğer bu ülkede gerçekten insanların
çalışabileceği bir işi yok ise, gerçekten akşam evine
gider iken yiyecek ekmeğin parasını elde edebilecek bir iş
sahibi değilse, gerçekten bu ülkenin emekli memurları ikinci bir
iş yapmak zorunda kalıyorsa, pazar yerlerinden pazar
artıklarını toplamak zorunda kalıyorsa siz bu ülkede soyut
demokrasi ve hukuk mücadelesinden bahsedemezsiniz. Mücadelelerin somut
içeriği olması lazım. Eğer gerçekten biz ülkemizde
demokrasi açığını kapatmak istiyor isek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
demokrasinin
gelişmişlik düzeyini gerçekten yükseltmek istiyorsak, öncelikle
toplumun refah düzeyini artırmamız lazım, toplumun gelir
düzeyini yükseltmemiz lazım ve fertlerin millî gelirden aldıkları
pay oranlarının artırılması lazım.
Her kötülüğün belası, anası işsizliktir.
İşsizlik, sadece maddi bakımdan değil, aynı zamanda
moral değerleri bakımından da bir insanı yiyip, bitirip,
tüketen bir olgudur. İşsiz insanın ruh hâlini
düşündüğümüzde, bu insanın her türlü suçu işlemeye müsait
olduğunu da unutmamamız gerekir.
O nedenle, gerçekten bu ülkede demokrasi, hak ve hukuk mücadelesi
vermek istiyor isek öncelikle, insanlarımızın geçinebilecekleri,
insan onuruna yakışır bir yaşam düzeyi sağlamamız
lazım. Bu da işsizliğe, yokluğa, yoksulluğa ve
yolsuzluğa karşı mücadele etmeyi gerektiren bir
anlayıştır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Sayın Coşkun, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
OSMAN COŞKUN (Yozgat) Çanakkale Şehitlerini Anma Günü
dolayısıyla
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Yozgat Milletvekili Osman
Coşkunun, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin
95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
OSMAN COŞKUN (Yozgat) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Bugün, bildiğiniz gibi, 18 Mart Çanakkale Şehitlerimizi
Anma Günü. Ben bu vesileyle, tarihin en büyük destanını yazan
ecdadımıza, tüm şehitlerimize ve gazilerimize minnet ve
şükranlarımı sunuyorum, hepsini rahmetle anıyorum. Bu
vesileyle, tüm ahirete intikal eden yakınlarımızı da
rahmetle anıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.
Gündem dışı son iki konuşmaya cevap vermek üzere
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Hükûmet adına
söz talebinde bulunmuştur.
Buyurunuz Sayın Arınç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlunun, Elâzığdaki depreme ve depremin meydana
getirdiği sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, demokrasinin geliştirilmesinin işsizlik ve
açlığın giderilmesinin üzerindeki etkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (Devam)
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
1.- Yozgat Milletvekili Osman
Coşkunun, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin
95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (Devam)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündem dışı üç konuşmacı
arkadaşımıza çok teşekkür ederim. Sayın
Aslanoğlu, esnaf, küçük sanayiciler ve bunlarla ilişkili sorunlar;
Sayın Serdaroğlu, Elâzığ depremi ve sorunları;
Sayın Öztürk de açlık, işsizlik ve demokrasi konularında
konuşmalar yaptılar.
Özellikle Sayın Serdaroğlu ve Sayın Öztürke
ayrıca teşekkür ediyorum. Çünkü ben bugün nöbetçi bakan olarak burada
bulunuyorum, gündem dışı konuşmalarda, hangi
arkadaşımız hangi konularda konuşma yapacak diye
incelediğimde bu konuları gördüm. Aslında, biraz önce bir
arkadaşımız da yerinden konuşma yaptılar. Bugün
Çanakkale Zaferimizin 95inci yıl dönümü. Bunu büyük bir coşku ve
heyecanla kutluyoruz. Böyle özel günlerde, yazılı bir kural olmasa
bile milletvekili arkadaşlarımızdan mutlaka bu konu üzerinde söz
alan olur ve coşkumuzu dile getirir. Konulara baktığım
zaman bunu görememiştim ama inanıyorum ki her
arkadaşımızın gönlünde Çanakkale Zaferimizin 95inci
yıl dönümü ve buna ilişkin duygu ve düşüncelerimiz
yatmaktadır. Sayın Aslanoğlu da şüphesiz bunun
dışında değil. Ben, konuşmalarımı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, dün
konuştuk bunları Sayın Bakanım, Çanakkale Zaferini dün
konuştuk.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
İyi oldu, çünkü bugün 18 Martın kendisi, törenler bugün
yapılıyor, biz de tekrar burada konuşmuş olalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) 20
arkadaşımız da bugün orada Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Sayın Aslanoğlu, eksik olmayın.
Dün, depremle ilgili konuda Sayın Çetinkayanın gündem
dışı konuşmasına Sayın Bakanımız cevap
vermişlerdi ama konu önemli olduğu için Sayın Serdaroğlu
bugün yine aynı konuda konuşma yapıyor. Yani ben, bir
kınama, bir serzeniş, bir dargınlık işareti olarak
değil, ama 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde bu konunun
konuşulduğu, filan ilimizin kurtuluş törenlerinde mutlaka o
ilimizden bir milletvekili arkadaşımızın
hissiyatlarını dile getirdiği bir Mecliste isterdim ki başlı
başına 18 Mart Çanakkale Zaferimizle ilgili bir konuşma
yapılabilsin. Arkadaşlarımız hem konularına girdiler
hem de bu konuyu dile getirdiler. Ben, onlara teşekkür babında bu
ifadeleri yöneltmek istiyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sizin de üyeleriniz var, onlar
yapsaydı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Depremle ilgili
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sizin üyeleriniz yapsaydı
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Bu, tartışılacak bir şey değil. Ben, lütfen, yani
konuşma özgürlüğümde de buna herhâlde imkânım var diye
düşünüyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Ama suçluyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Ayrıca, konuyu gündeme getiren arkadaşlarıma da teşekkür
ettim Sayın Hüseyin Bey.
Değerli arkadaşlar, depremle ilgili Sayın
Serdaroğlunun dile getirdiği konular, üzerinde durulması
gerekli konulardır. Dün de, özellikle bu konuyla doğrudan ilgili
Sayın Bakanımız, depremle ilgili hem gözlemlerini hem de
sayısal biçimde verileri ortaya koydu. Şüphesiz, bununla ilgili
yaraları sarmak, halkımızın
karşılaştığı bu elim olay
karşısında Hükûmet olarak, Parlamento olarak neler
yapabileceğimiz konusunda incelemeler, araştırmalar ve bunu
yerine getirecek eylemler yapmalıyız. Parlamentoda ben biliyorum ki
geçmiş dönemlerden bugüne deprem ve sonuçlarıyla ilgili veya
olası bir deprem karşısında yapılması gerekli
neler var diye araştırma komisyonları kuruldu ve çok önemli
çalışmalar yaptılar. Bu çalışmalar rapor hâline
getirildi, Genel Kurulda tartışıldı ve maalesef raflara
konuldu çünkü araştırma komisyonlarımızın
hazırladığı raporlar icrai nitelikte değil.
Bunları mutlaka ilgili kurumların takip etmesi, Parlamentonun da bu
araştırma komisyonu raporlarının nasıl takip
edildiği konusunda zaman zaman bilgilendirilmesi gerekli. Bu bir İç
Tüzük değişikliğine bağlı.
Araştırma komisyonlarına çok emek veriyoruz, pek
çok arkadaşımız bu konuda özveriyle çalışıyor,
Meclisimiz bu konu üzerinde hassasiyetini gösteriyor ama yapılan
incelemelerin, çalışmaların nasıl bir fonksiyona
kavuşacağı konusunda çok fazla ümitli olamıyoruz.
Tabii, 99da binlerce insanımızın vefatı, yüz
milyarlarca liralık kayıplarımızın
karşısında büyük acı yaşamıştık. O gün
karşılaştığımız üzüntülerden bir tanesi de
ya ulaşım imkânlarının yeterli olmaması veya bir ihmal
sebebiyle -ben o zaman Parlamentodaydım- biz bu depremi ancak akşama
doğru haber alabilmiştik, yani yarım günlük bir gecikmeyle
depremin olduğunu biz ancak duyabilmiştik. Burada kimin kusuru
vardı, hatası vardı, bunlar hep tartışılır
ama deprem ve sonrası, zaman zaman siyasette hep tartışmalı
oldu. Buna rağmen o hükûmetlerin de, ondan sonra gelen hükûmetlerin de bu
depremin yaralarını sarma konusunda yaptığı
çalışmaları her zaman takdirle karşılıyoruz;
eksikler varsa bunları eleştirmek ve takip etmek gerektiğine de
inanıyoruz.
Sayın Öztürkün açlık, işsizlikle demokrasi
arasında bağlantı kuran konuşmasına da çok
teşekkür ediyorum. Bunlar doğrudur. Meclisimizde her zaman bu konular
üzerinde de görüşmeler yapılıyor. Hatta görüştüğümüz
konular biyoenerji, biyogüvenlik veya buna bağlı Tarım
Bakanlığını ilgilendiren konular olsa bile biz yine
açlığı, yine işsizliği ve hiçbir zaman
vazgeçmediğimiz demokrasi konusunu gündeme getiriyoruz. Bugün de
ayrı, özel bir başlık altında bu konunun
tartışılmış olmasını faydalı görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Çanakkale Deniz Zaferi ile
ilgili Hükûmetimiz adına da müsaade ederseniz birkaç cümleyle
konuşmak istiyorum. Bunun 95inci yıl dönümünü bugün büyük bir
coşkuyla kutlarken, ölümsüz kahramanlarımızı ve bize bu
destansı mücadeleyi yaratan aziz şehitlerimizi saygıyla
anıyor, kendilerine milletimiz adına
şükranlarımızı sunuyor, yüce Allahtan rahmet diliyoruz.
Çanakkale Zaferi, milletimizin tarih sayfalarına silinmez
harflerle kazıdığı en parlak zaferlerden birisidir.
Çanakkalede verilen mücadele, yokluklar ve
imkânsızlıklar içerisindeki bir milletin yüksek ruh ve sarsılmaz
inancıyla işgale, sömürüye, yağmaya ve talana karşı
vermiş olduğu kutsal bir varoluş destanıdır.
Her türlü modern silahlardan yoksun, ayağı
çarıklı, midesi doymamış Anadolu insanı, dünyanın
en donanımlı ordularına karşı yüreklerini ortaya
koyarak savaştı.
Bu savaş, yürekteki iman ile eldeki silahın
karşı karşıya geldiği bir savaştır.
Bu zafer, Urfadaki Halil İbrahim ile Diyarbakırlı
Mehmetin, Trabzondaki Temel ile Balkanlardaki Alişin, Manisadaki
Ahmetin omuz omuza verdiği, bu milletin yüreklerinin
çarpıntısının bir zaferidir; kısacası, birlik ve
beraberliğin vermiş olduğu gücün zaferidir.
Anaların gözünden bile sakındığı
kınalı kuzular, Çanakkalede tarihi yeniden yazmışlar,
işgalcilerin kafalarına yeryüzündeki hiçbir silahın vatan
sevgisine, millet sevgisine karşı zafer
kazanamayacağını göstermişlerdir.
Bu açıdan, Çanakkale Zaferi, bütün milletler için, bütün
insanlık için bir onur mücadelesinin de sembolü olmuştur. Bütün
dünyaya bir toprak parçasının nasıl yurt
kılındığını, nasıl vatana
dönüştürüldüğünü Çanakkaledeki milletimizin bu büyük ruh hâli
gösterilmiştir.
Çanakkalede verilen bu benzersiz mücadele, şüphesiz ki
milletimizin küllerinden doğduğu İstiklal
Savaşımızın ve büyük zaferimizin de müjdecisi
olmuştur.
Çanakkaleden ilham alan ecdadımız, aynı
destansı mücadeleyi, dört bir yanı işgal eden düşmana bir
kez de İstiklal Savaşında göstermiştir.
Bugün o eşsiz ecdadımızdan
devraldığımız ülkemiz böylesine sağlam birlik ve
beraberlik temelleri üzerine kurulmuştur. Bu birlik ve beraberlik ruhunun
bizleri ebediyete kadar götüreceğinden de kimsenin kuşkusu
olmasın.
Ecdadımızın uğruna can verdiği bu
mukaddes topraklar üzerinde ay yıldızlı
bayrağımız ilelebet dalgalanacaktır. Çanakkalenin bizlere
öğretmiş olduğu en büyük ders ve bırakmış olduğu
en büyük miras işte budur: Birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhu. Biz
de Hükûmetimiz olarak bu ruhun yaşatılması,
insanımızın bundan yararlanması için iktidara
geldiğimiz günden bugüne, bu destansı kahramanlığın
verildiği Çanakkale ilimize ve çevremize bir dizi faaliyette bulunduk.
İstedik ki Çanakkaleyi bir açık hava müzesine dönüştürelim,
çocuklarımız ve gençlerimiz ecdadının vermiş
olduğu bu kahramanlık hikâyesine yakından şahitlik
etsinler, Çanakkaledeki bu ibret tabloları onların ruhuna
işlesin. Millî Eğitim Bakanlığımız bu amaçla 2004
yılından itibaren 18 Mart Çanakkale eğitim gezileri
başlatmıştır. Bu gezilere 2004ten bu yana 2009 sonu
itibarıyla 58.671 öğrenci ve 2.987 öğretmen
katılmıştır. Geçtiğimiz yıl uluslararası bir
projeyle daha da ileri bir boyuta kavuşturulmuş, Gürcistan, Romanya,
Libya, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden dedeleri
Çanakkalede şehit düşen öğrenciler de 18 Martta
şehitliğimizi ziyaret etmiştir.
Hükûmetimiz bölgenin imarına özel önem vermiş, tarihî
eserlerimizin, anıtların ve şehitliğin restorasyonu için
hiçbir masraftan kaçınmamıştır. 2003 yılından
bugüne kadar merkezî bütçeden ve yerel kaynaklardan bölgeye 40 milyon lira
kaynak aktarılmıştır. Aktarılan bu parayla tamamen
şehitliklerin, anıtların restorasyonunun yanı sıra
yeni müze onarımları, yeni yolların açılması ve mevcut
yolların asfaltlanması çalışmaları, tabyaların,
feribot iskelesinin tamiri, yeni tanıtım merkezleri ve ziyaretçiler
için modern tesisler ile sağlık tesislerinin inşası
yapılmıştır. Gerçekleştirilen projelerle bölge bir
açık hava müzesi hâline dönüşmüştür. Bu konuda en prestijli
projenin de Panorama
Ayrıca, Bakanlığımıza bağlı
Vakıflar Genel Müdürlüğü de Çanakkale iline özel bir önem
vermiş, bugüne kadar yaklaşık 6,5 milyon liralık harcama
yaparak onlarca tarihî eseri restore ettirmiştir. Bunların içerisinde
Gelibolu Mevlevihanesi, Saruca Paşa Türbesi, Gazi Süleyman Paşa
Camii, Kadı İskelesi, Hallacı Mansur ve Çardakhan restore edilen
eserlerimizden bazılarıdır. Bu bölgeye
yatırımlarımız artarak devam edecektir çünkü Çanakkalenin
imarı kendi ruh ve düşüncelerimizin de imarı demektir. O
eşsiz şehitlerin aziz hatıraları için bir şeyler
yapıyor olmak bizim için bir gurur vesilesidir.
Sayın Başkan, sözlerimi bitirmeden önce bir kez daha
şehitlerimizin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyor,
Cenabıallahtan kendilerine rahmet diliyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Arınç.
Sayın Özkan, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Çanakkale için.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
2.- Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkanın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Teşekkür ederim.
Millî ve birlik ve beraberliğimizin en büyük örneklerinden
birinin yaşandığı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün tarih
sahnesinden zaferle çıktığı Çanakkale Zaferinin bugünkü
cumhuriyetimizin kurulmasındaki katkısı çok büyüktür.
Çanakkale savaşları dünya savaş tarihinin benzersiz
örneklerinden biri olması yanı sıra sonuçları
itibarıyla Türkiye ve dünya tarihinde önemli bir yere sahiptir. Kutsal
vatan toprakları için canlarını seve seve vererek bir ulusun
kaderini değiştiren vatanımızı, istiklalimizi,
sarsılmaz inançları, eşsiz cesaretlerine borçlu olduğumuz
aziz şehitlerimiz dünyada eşi benzeri olmayan bir destan
yazmıştır; ruhları şad olsun.
Çanakkale Zaferinin 95inci yıl dönümünü kutluyorum.
Geçmişi kahramanlıklarla dolu Türk ulusu, Çanakkale
şehitlerimizin bıraktığı zafer meşalesini daha da
yükseklere taşıyarak kendisine verilen her türlü görevi başarıyla
yerine getirmek azmi ve gayreti içerisindedir. Türk askeri bugün ve yarın
da Türkiye Cumhuriyetinin en büyük güvencesi ve koruyucusu olmaya devam
edecektir. Bu vesileyle vatanımızın bütünlüğü ve
bağımsızlığı için gencecik
yaşamlarını feda eden değerli şehitlerimizi, genç
dedelerimizi gurur, özlem ve rahmetle anıyor, bu güzel ülkemizde birlik ve
beraberlik içinde yaşamamızı sağlayan Çanakkale
şehitlerimizin aziz hatıraları önünde bir kez daha minnet ve
saygıyla eğiliyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özkan.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, Sayın
Akıncı sisteme giremiyor, kısa bir söz talebi var.
BAŞKAN Tamam.
Buyurun; lütfen, çok kısa
3.- Ankara Milletvekili Zekeriya
Akıncının, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de Çanakkale Savaşının, o
büyük zaferin yıl dönümü nedeniyle bir iki şey söylemek istiyorum.
Öncelikle, hiç kuşkusuz o büyük zaferi yaratmış
olan ulusumuzun şehit verdiğimiz evlatlarını bir kez daha
rahmet ve saygıyla anıyoruz. Kuşkusuz böyle büyük bir zaferi
hatırlarken, yad ederken hiç unutmamamız gereken bir şey de o
Çanakkale savaşlarının aynı zamanda, bu büyük ulusun, o
büyük kurtuluş mücadelesinin liderini de ortaya çıkaran savaş
olduğu gerçeğidir.
Sayın Başbakan Yardımcımızın
konuşmasında da zaten Çanakkale savaşlarının aynı
zamanda bu büyük ulusal kurtuluş savaşının müjdecisi
olduğu, öncüsü olduğu belirtilmiştir ama üzülerek ve dikkatle
izledim ki dün konuşmalar yapılmış olmasına
rağmen ve birçok milletvekili arkadaşımız Çanakkaledeki
anma toplantılarına, yurdun dört bir yanındaki anma
toplantılarına katılmış olmasına rağmen,
milletvekillerinden bir tekinin bile bugün gündem dışı söz
istememiş olmasını haklı bir eleştiri konusu yapan
Sayın Başbakan Yardımcımız, o uzun
konuşmasında ne Çanakkale Savaşını
değerlendirirken ne onun sonucunda ortaya çıkan büyük ulusal
kurtuluş mücadelemizi değerlendirirken bir tek kez olsun Mustafa
Kemal Atatürkün önderliğini, mücadelesini, örgütleyiciliğini,
yiğitliğini, hatırlama ya da hatırlatma ihtiyacı
duymamıştır.
Sayın Başbakan Yardımcımız gündem
dışı söz alınmamış olunmasından duyduğu
üzüntüyü ifade ediyor. Ben de bir kez daha Çanakkale Savaşını
anımsarken, Mustafa Kemal Atatürkü unutturmaya
çalışanların başarılı olamayacaklarını,
Mustafa Kemal Atatürksüz bir Çanakkale Savaşı ve ulusal kurtuluş
mücadelesi değerlendirmesinin eksik olacağını, hatta
olamayacağını yüce ulusumuzun ve Meclisimizin dikkatine sunuyor,
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akıncı.
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, ben de
Çanakkaleyle ilgili
BAŞKAN Buyurunuz.
4.- Adana Milletvekili Yılmaz
Tankutun, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin
95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak Çanakkale Zaferinin
95inci yılını kutluyoruz ancak bu konuyla ilgili dün Çanakkale
Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kemal Cengiz çok anlamlı bir
konuşma yaptığını da burada hatırlatmak
istiyorum. Bu manada, Çanakkalede şehadet şerbetini içen aziz
şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor ve ruhları şad
olsun diyoruz ve yine genç Türkiye Cumhuriyetimizin ön sözünün
yazıldığı Çanakkale destanının bu yıl dönümü
münasebetiyle de Türkiye Cumhuriyeti devletinin ebet müddet devam
edeceğini bir kez daha hatırlatıyor, teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.
Son olarak Sayın Birdal, buyurunuz.
5.- Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdalın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferinin 95inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Biz de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak Çanakkale
Deniz Zaferinde yaşamını yitirmiş şehitlerimizi
saygıyla anıyoruz.
Şimdi, ben de gezdim, gerçekten orada anıt
taşlarında bu coğrafyada yaşayan
halklarımızın kardeşliğini sembolize eden, her dilden,
kimlikten insan yatıyor ve birlikte kazanılmış bu zafer
Kürt, Türk, Ermeni, Rum ve şimdi bu Çanakkale Deniz Zaferinin yıl
dönümünde gerçekten bu coğrafyada yaşayan
halklarımızın kardeşliğinin, birliğinin o abidesi
bize bir yol gösterici olmalıdır. Ama ben bugünlerde görüyorum ki
yine bu coğrafyada yaşayan, farklı kimlikte olan ama Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşı olanlarımızın üzerinde yine
kardeşliğimizi, birliğimizi tehdit eden siyasi argümanlar
yapılıyor ve bunu insan hakları ve birliğimiz,
kardeşliğimiz açısından doğru görmüyorum. O nedenle
Çanakkale Abidesinin gerçekten bizim ihtiyacımız olan
birliğimizin ve kardeşliğimizin abidesi olmasını
diliyorum ve yeniden saygıyla anıyorum.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, ana dilinde eğitim
konusunun araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/627)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anadilde eğitim yasağının, çocukların
zekâ gelişimi, derslerdeki ve sınavlardaki başarısı,
anlama yeteneği, iletişim kurma yeteneği, zihinsel
dünyaları üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin bütün
boyutları ile araştırılarak, alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzüğün 104.
ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Kürt vatandaşlarımız, ilkokuldan başlamak
üzere, anadilleri dışında tek resmi dil olan Türkçe ile
eğitim gördükleri için, eğitim hayatları boyunca, bütün
hayatlarını olumsuz etkileyecek bir anlama zorluğu
yaşarlar. Okullarda, anadili Türkçe olan öğrenciler kendi dillerinde
eğitim görürken; anadili Kürtçe olan öğrencilere ise anadillerini
unutma, anadilde konuşmama zorunluluğu getirilmektedir.
Anayasa'nın 42. maddesinde belirtilen "'Türkçeden
başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk
vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve
öğretilemez" ibaresi halen varlığını korurken,
anadilde eğitim hakkı talebi ile sokaklara dökülen Kürtler, suçlu
sayıldı, baskılara maruz kaldı, yüzlerce
vatandaşımız bunun için tutuklandı, onlarca öğrenci bu
yüzden okuldan uzaklaştırıldı.
Dil ile zihinsel gelişim arasında sıkı bir
paralellik olduğu uzmanların görüşleri çerçevesinde ifade
edilmektedir. Bebek, anne karnından başlayıp doğduğu
günden itibaren seslere karşı sürekli bir duyarlılık
içindedir. Annesinin sesini diğer seslerden ayırt etmesi gibi.
Bilimsel bir çalışma sonucunda, bebeklerin kendi dillerine ait
sözleri yabancı dilden ayırt edebildikleri tespit edilmiştir.
Dolayısıyla kişi ile anadili arasındaki duygusal
ilişki, yaşam boyu sürecek kadar derin bağlarla örülmektedir.
Çocuk, okul çağına gelinceye kadar temel dil yeteneklerini
kazanır. Edindiği sözcüklerle düşünür, dış dünya ile
bağlantısını sözcüklerle kurar. Yani gelişimi ve
iletişimi; anlaşması, anlaşılması bu zihinsel
süreç ve de buna aracılık eden dil ile ortaya dökülür. Okula
başladığında, anadili dışında farklı
bir dile dayalı eğitim çocuğun gelişimini alt-üst ederek
bocalamasına, çevreye küsmesine, kendini önemsemeyip kendinden
kaçmasına neden olur. Dolayısıyla
başarısızlık kaçınılmazdır.
Anadilde eğitim yasağı, ÖSS ve benzer
sınavlarda Kürt öğrencilerin çoğunlukta olduğu illerin alt
sıralarda yer alması, olumsuz eğitim koşullarının
yanında en önemli nedenlerinden biri sayılmaktadır. Yine
araştırmalar göstermiştir ki anadili Kürtçe olan
öğrencilerin, en başarısız oldukları dersler sözel
dersler olurken, sayısal derslerde bu yönlü bir zorlanma yoktur. Sözel
puan türü başarısının son sıralarda olmasının,
sonradan öğrenilmiş bir dilin sınavda
kullanılmasının etkisinin olduğu göz ardı
edilmemelidir. Doğuştan itibaren öğrenilen ve sınava kadar
ki bütün öğretim aşamalarında kullanılacak anadilin,
sınavlarda kullanılması durumunda özellikle sözel puan
türlerinde yaşanan sıkıntıyı
azaltacağı-gidereceği pedagojik bir gerçeklik olarak
karşımızda durmaktadır.
Anadilde eğitimin önemi sadece eğitim bilimciler
tarafından ortaya konmakla da kalmaz, dünyaca genel kabul görmüş
temel bir insan hakkı olarak kayıtlara geçirilmiştir. Hükümet,
dünyadaki uluslar, azınlıklar ve özellikle Türk azınlıklar
için anadilde eğitim hakkının en hararetli savunucusu
kesilirken; Türkiye'deki Kürt'lere bu hakkı tanımamak/kullandırmamak
için aynı derecede karşı bir tutum içine girmektedir.
Türkiye'nin, onaylamış olduğu İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri,
Çocuk Hakları Sözleşmesi, Kişisel ve Siyasal Uluslararası
Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası
Sözleşmesi gibi en temel belgeler uyarınca anadil hakkını
tanıması ve uygulamaya geçirmesi gerekmektedir. Anadilde eğitim,
çocuğun sağlıklı gelişimi açısından
vazgeçilmez öneme sahiptir.
Bu nedenlerden dolayı Hint-Avrupa Dil Ailesinin İranî
Kolunun Kuzey-Batı İrani grubuna giren; Kürtçe anlamına gelen
Kurdî genel tanımlaması ile Kurmanci başta olmak üzere Sorani,
Gorani ve Zazaki (Dimilki) lehçeleri bulunan; Türkiye, Suriye, İran, Irak
ve dünyanın bir çok yerinde 40 milyonun üzerinde insanın anadili,
dünyanın en zengin, en eski dillerinden biri olan Kürtçe üzerindeki
baskıların kaldırılarak, asimilasyon politikalarına
son verilmesi; anadilde eğitim yasağının
kaldırılarak devletin bu alandaki yükümlülüğünü yerine getirmesi
doğrultusunda, devlet okullarında anadilde eğitimin önünü açacak
düzenlemelerin yapılması için gerekli araştırmaları
yapacak bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını gerekli
bulmaktayız.
2.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, toplumsal olaylar sonucu
cezaevinde bulunan çocukların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/628)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamuoyunda "taş atan çocuklar" olarak bilinen,
Terörle Mücadele Yasası mağduru çocukların
yaşadıkları fiziki ve psikolojik travmalar ile tutuklu
bulundukları cezaevlerinde uğradıkları işkence ve kötü
muamelenin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98,
TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir
Araştırma Komisyonu'nun kurulmasını saygılarımla
arz ederim.
1- Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2- Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3- Ayla Akat Ata (Batman)
4- Bengi Yıldız (Batman)
5- Akın Birdal (Diyarbakır)
6- Emine Ayna (Mardin)
7- Fatma Kurtulan (Van)
8- Hasip Kaplan (Şırnak)
9- Hamit Geylani (Hakkâri)
10- İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11- M. Nuri Yaman (Muş)
12- Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13- Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14- Osman Özçelik (Siirt)
15- Özdal Üçer (Van)
16- Pervin Buldan (Iğdır)
17- Sebahat Tuncel (İstanbul)
18- Sevahir Bayındır (Şırnak)
19- Sırrı Sakık (Muş)
20- Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Bugün Türkiye'de taş attıkları gerekçesiyle
gözaltına alınan, tutuklanan ve onlarca yıl hapis cezası
ile yargılanan çocuklar adına tam bir dram (trajedi)
yaşanmaktadır.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne imza atan Türkiye için
ise, tam bir hukuk skandalı yaşanmaktadır. Bu çocuklar
dünyanın hiçbir yerinde olmayan hukuksuz, adaletsiz ve insan
haklarına aykırı yasalarla yargılanmaktadır. Hepinizin
de bildiği gibi bu yasaların başında ise, TMK gelmektedir.
Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Barosu bir araştırma ile
ilginç sonuçlar ortaya çıkardı. Araştırmanın
sonuçlarına göre, Diyarbakır'da, 1984-1997 yıllarında
DGM'lerde 2 bin 601 yargılanırken, DGM'lerin kapatılmasından
sonra yerlerine kurulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'nde ise
sadece son dört yılda 2 bin 400 çocuğun
yargılandığı ortaya çıktı.
Daha önce Adalet Komisyonu'na havale edilen ve TMK'da
değişiklik yapılmasını öngören kanun
tasarısı, bilinçli bir şekilde belirsiz bir tarihe
ertelenmiştir. Çocukların cezaevinde yaşadığı
trajedi görmezden gelinmektedir. Şu an binlerce çocuk taş
attıkları ya da slogan attıkları gerekçesiyle gözaltına
alınmakta, tutuklanmakta ve yaşlarından büyük ceza istemiyle
yargılanmaktadırlar. Bu çocukların tüm bu olumsuz süreçlerde
karşı karşıya kaldıkları durumlar nedeniyle
fiziksel ve psikolojik olarak sağlıkları bozulmakta,
gelişimleri engellenmektedir. Bu çocukların maruz
kaldığı en büyük sorunlardan bir tanesi de, eğitim ve öğrenimlerinden
yoksun kalmalarıdır. Bu çocukların yaşadıkları
sorunların sosyolog, psikolog, pedagog gibi konusunda uzmanların da
bulunduğu kişiler tarafından derhal araştırılarak
rehabilite edilmeleri gerekmektedir.
Toplumsal olaylarda gözaltına alınan çocukların,
yaşlarından büyük ceza istemi ile yargılandıkları,
tutuklandıkları ve mahkum edildikleri yetmiyormuş gibi, bir de
tutuldukları cezaevlerinde işkence ve kötü muamelelere maruz
kalmaktadırlar. Adana Pozantı M Tipi Cezaevi'nde bulunan 32
çocuğa işkence ve kötü muamele yapıldığı, daha
sonra da Diyarbakır Cezaevinde bulunan çocuklara da aynı
uygulamaların yapıldığı aileleri ile
yaptıkları görüşmelerin ardından ortaya çıkmıştı.
Bu olayların üzerinde daha bir ay bile geçmemişken, çocuklara yönelik
hak ihlallerine bir yenisi daha eklendi. Bitlis E Tipi Cezaevi'ndeki 26 tutuklu
çocuğun kaldığı koğuşa 27 Ocak'ta arama
yapılacağı gerekçesiyle jandarma ve cezaevi idaresi
tarafından baskın düzenlendi. 5 Şubat'ta aileleriyle
yaptıkları görüşmenin ardından ortaya çıkan olay, bir
insan hakları ve hukuk skandalıdır. Ailelerin
anlatımlarına göre, arama gerekçesiyle çocuklar koğuştan
çıkarılmış daha sonra, jandarmanın bulduğunu
iddia ettiği sarı, kırmızı ve yeşil renkli bezin
PKK bayrağı iddiasıyla çocukları darp etmiş ve
çocukları "Siz teröristsiniz. Burada barındırmayız
sizi" şeklinde tehdit etmişlerdir. Yine ailelerinin
anlatımlarına göre, çocuklardan A.N., J.A. ve Y.K.'nin
vücutlarında halen darp izlerinin olduğu saptanmıştır.
Olayın ardından ise, çocuklara 15 gün boyunca tüm etkinliklerden men
cezası verilmiş, bunun üzerine de çocuklar da olayla ilgili Cezaevi
Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuşlardır.
Cezaevlerinde şu an tutuklu bulunan binlerce çocuğun
yaşadığı psikolojik travmaya, yenileri eklenmektedir. Küçük
yaşlarına rağmen, sırf taş ya da slogan
attıkları gerekçesiyle eğitimlerinden ve ailelerinden kopan ve
demir parmaklıklarla tanışan bu çocukların gerek
gözaltına alınırken ve yargılanırken, gerekse de
cezaevinde yaşadıkları sorunların
araştırılması kaçınılmaz olmuştur. Bu amaçla
bir araştırma komisyonunun kurularak, meclisin duruma el atması
gerekmektedir.
3.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Terörle Mücadele Kanununa
muhalefetten dolayı tutuklu bulunan çocukların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/629)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Cezaevlerinde tutuklu bulunan çocukların işkence ve kötü
muamele yaşadıklarına dair iddiaların
araştırılması için Anayasanın 98. İçtüzüğün
104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Ülkemizde 15 ile 18 yaş arasındaki çocuklar, Terörle
Mücadele Kanununa muhalefetten dolayı gözaltına
alınmış, kötü muamele ve işkence görmüş,
ağır ceza mahkemelerinde yargılanmış ve
tutuklanmışlardır.
Türkiye'de toplumsal olaylarda gözaltına alınan ve
haklarında "slogan atmak", "taş atmak",
"örgüt bayrağı önünde durmak", "halay çekmek"
iddialarıyla yaşlarından büyük ceza istemi ile
yargılanmaktadır. Kamuoyunda "TMK mağduru çocuklar"
olarak bilinen çocukların serbest bırakılmaları için
çağrılar sürerken, Adana ve birçok cezaevinde tutuklu bulunan
çocuklara korkunç işkenceler uygulandığı iddiası
aileleri aracılığıyla basına ve kamuoyuna
yansıtılmıştır.
Bir süreden bu yana özellikle siyasi tutuklu çocuklara yönelik
keyfi uygulamaları ile gündeme gelen Pozantı M Tipi Cezaevi'nde
bulunan 32 çocuğun aileleri aracılığıyla kamuoyuna aktardığı
bilgilere göre, Cezaevi Müdürü ve gardiyanlar tarafından üzerlerine
soğuk su dökülüp sonrasında plastik su borusu ile dövüldükleri ve
daha sonra da vücutlarında açılan yaralara tuz basılarak
işkenceye maruz kaldıkları iddia edilmektedir. Yine cezaevindeki
işkence iddialarının yanı sıra cezaevinde iken 18
yaşını dolduran çocukların ise başka cezaevlerine
gönderilmek yerine aynı cezaevinde tek kişilik hücrelere
konulduğu belirtilmektedir. Tutuklu bulunan çocukların aileleri,
çocuklarının üzerlerindeki baskıların giderek
artmasından kaygı duyduklarını ifade etmektedir.
İnsan Hakları Derneklerinin raporlarına göre, Adana
Pozantı Cezaevi başta olmak üzere Adana Kürkçüler Cezaevi ve Ceyhan M
Tipi Kapalı Cezaevlerinde infaz koruma memurları tarafından
çocuklara psikolojik baskı yapıldığı, kaba dayak
uygulandığı, coplarla ağır bir şekilde
dövüldüğü ve sonrasında üzerlerine soğuk su döküldüğü ileri
sürülmektedir.
Tutuklu bulunan çocukların cezaevi içerisinde işkence ve
kötü muamele görme iddialarının yanı sıra, siyasi
koğuşlarda kalan çocukların adliyeye
gidiş-gelişlerinde ring aracı içerisinde fiziki ve psikolojik
şiddete maruz kaldıkları belirtilmektedir.
Tutuklu olarak bulunan çocukların Türkiye genelinde
cezaevlerinde yaşadığı kötü muamele ve işkence olayları
insanlık dışı ve vahim bir hal almıştır.
Şiddetin, hakaretin ve hak gasplarının yoğun olarak
yaşandığı iddia edilen cezaevlerine ilişkin gerekli
incelemeler bir an önce yapılmalı ve olaylarla ilgisi bulunan
kişilerin cezalandırılması gerekmektedir. Bugüne kadar
cezaevlerinde yaşanan bu iddialara ilişkin Mecliste bir
araştırma komisyonu kurulup gerekli incelemeler
yapılmalıdır.
4.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu
Anadoludaki kadın intiharlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/630)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Özellikle son zamanlarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesindeki illerimizde artış gösteren kadın intiharlarının
nedenlerinin araştırılması, gereken önlem ve tedbirlerin
alınması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Kadına yönelik şiddetin 2009 yılında da devam
etmesi kadın intiharlarının arttığını
göstermektedir. Kadın ölümlerinin ve intiharlarının önüne
geçilememesi, zamanında ve yeterli tedbirler alınmaması, kadınların
töre nedeniyle öldürülmesinin ve intihara sürüklendiğini göstermektedir.
Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, intihar, berdel,
başlık parası ve zorla evlilik gibi sorunlar giderilmedikçe
devam edecektir.
Türkiye'de cinsiyete dayalı ayrımcılık ve
kadına yönelik şiddetle mücadelenin henüz devlet politikası
hâline gelmemesi ve daha etkin politikalar üretilmemesi sonucu kadınlar
ölmeye ve öldürülmeye devam edecektir.
Doğu ve Güneydoğu illerimizde çok fazla görülen
kadın intiharları, bu bölgelerimizde kalıcı demokratik
çözümler üretilmediği sürece şiddetlenerek artacağı yönünde
değerlendirmeler yapılmaktadır. Özellikle Batman ili ile daha
görünür hâle gelen kadın intiharlarının dünya ve Türkiye
ortalamasının çok üstünde olması, bu konunun önemle üzerinde
durulmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılan
araştırmaların ortaya koyduğu; çatışmalı
ortam, zorunlu göç, şiddet, yoğun ekonomik sorunlar, insan
haklarının uygulanmaması, eşitsizlikler, sürgünler ve
eğitim seviyesinin düşüklüğü gibi sebeplerin intihara yol
açtığı yönündedir.
1990'lı yıllardan itibaren günümüze kadar devam eden çatışmalı
ortam ve kırsal kesimlerde yaşayan insanlarımızın
zorunlu göçe tabi tutulmaları, diğer sebepleri de
kaçınılmaz olarak yaratıp kadın intiharlarına zemin
hazırlamıştır. Bölgedeki feodal geleneklere karşı
kadının toplumsal rolünü etkinleştiren bir zihniyetin
geliştirilmemesi ve erkek egemen toplum zihniyetinde ısrar edilmesi
bu ölümleri besleyen en önemli anlayış olmuştur. Kadın
ölümlerinin ortadan kaldırılması veya en aza indirilmesi için
hem sıralanan sebeplerin ortadan kaldırılması hem de mevcut
erkek egemen toplum anlayışının değiştirilmemesi,
devletin konuyla ilgili ne yazık ki etkin politikalarının
olmaması sebebiyle kadın intiharlarının yoğun bir
şekilde devam ettiği görülmektedir.
Son aylarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge illerinde
basına yansıyan kadın intiharları;
13 Şubat 2010 tarihinde Muş'un Bulanık ilçesinde 14
yaşındaki Havva Üzüm adlı genç kız, yatak
odasının tavanına bağladığı iple
yaşamına son verdi.
12 Şubat 2010 tarihinde Şırnak'ın
Beytüşşebap ilçesinde 16 yaşındaki A.A. adlı genç
kız köy korucusu olan babasına ait kalaşnikof silahla intihar
edip yaşamına son verdi.
10 Şubat 2010 tarihinde Urfa'nın Akçakale ilçesinde 16
yaşındaki Zülfiye Uğur adlı genç bir kız intihar edip
yaşamına son verdi.
08 Şubat 2010 tarihinde Şırnak'ın Cizre
ilçesinde 20 yaşındaki 2 aylık kadın evinin tavanında
asılı halde bulundu.
01 Şubat 2010 tarihinde Van'ın Özalp İlçesi'nde
Yünkuşak Köyü'nde Fatma Uçan (21) adlı genç kadın intihar ederek
yaşamına son verdi.
26 Ocak 2010 tarihinde Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde,
16 yaşındaki B.Ç. adlı genç kız, silahla başına
ateş ederek yaşamına son verdi.
19 Ocak 2010 tarihinde Batman'da 14 yaşındaki kız
çocuğu intihar ederek yaşamına son verdi.
14 Ocak 2010 tarihinde Siirt'in Kurtalan İlçesinde 3 çocuk
annesi Sabriye Aydoğdu (32) adlı kadın intihar ederek
yaşamına son verdi.
06 Aralık 2009 tarihinde Batman'ın Kozluk ilçesi
Kumlupınar köyüne bağlı Kocabey mezrasında oturan 22
yaşındaki H.E (22) adlı bir genç kadın intihar ederek
yaşamına son verdi.
Bölgede sıkça yaşanan ve kamuoyunda yer alan kadın
intiharlarının nedenlerinin araştırılması,
gereken tedbir ve önlemlerin alınması için bir Meclis
araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve
Köyişleri komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı
ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,
Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı: 473) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde, İç Tüzükün 91inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer
alan 5inci madde kabul edilmişti.
Şimdi 6ncı madde üzerinde görüşmelere devam
ediyoruz.
6ncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
(x) 473 S. Sayılı
Basmayazı 17/3/2010 tarihli 74üncü Birleşim Tutanağına
eklidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 6 ıncı maddesinin 2 inci
fıkrasının d bendinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz
|
Zeki
Ertugay Yılmaz
Tankut Muharrem
Varlı |
|
Erzurum Adana Adana |
|
Sabahattin
Çakmakoğlu Kürşat
Atılgan |
|
Kayseri Adana |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 6. maddesinin 3. fıkrasının Bu
maddeninin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle
çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren Osman Kaptan |
|
Malatya Tokat Antalya |
|
R. Kerim
Özkan Rasim
Çakır Ergün
Aydoğan |
|
Burdur Edirne Balıkesir |
|
Zekeriya
Akıncı Tayfur
Süner |
|
Ankara Antalya |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkanım, benim de
burada bir önergem var. MHP ile CHPnin önergelerini grup önergeleri olarak
alıp işleme koyabilirsiniz, dolayısıyla o, milletvekili
önergesi değil grup önergesi olarak verilmiş, bizim önergemize
sıra gelmedi efendim. Yani gruplar ayrı ayrı önerge vermiş
BAŞKAN Bir dakika Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.40
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 75inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
473 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
6ncı madde üzerinde görüşmeleri yapıyorduk.
6ncı madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre de işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 6 ncı maddesinin 2 inci
fıkrasının d bendinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Zeki
Ertugay Yılmaz
Tankut Muharrem
Varlı |
|
Erzurum Adana Adana |
|
Sabahattin
Çakmakoğlu Kürşat
Atılgan |
|
Kayseri Adana |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 6. maddesinde geçen yönetmelik ifadesinin tüzük
olarak değiştirilmesini arz ederiz.
|
Kamer
Genç Harun
Öztürk Orhan Ziya
Diren |
|
Tunceli İzmir Tokat |
|
Vahap
Seçer Yaşar
Ağyüz Derviş
Günday |
|
Mersin Gaziantep Çorum |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 6. maddesinin 3. fıkrasının Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle
çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir şeklinde değiştirilmesini
arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren Osman Kaptan |
|
Malatya Tokat Antalya |
|
R. Kerim
Özkan Rasim
Çakır Ergün
Aydoğan |
|
Burdur Edirne Balıkesir |
|
Zekeriya
Akıncı Tayfur
Süner |
|
Ankara Antalya |
BAŞKAN Komisyon bu son okutulan önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Son okunana katılmıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak efendim?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Ergün Aydoğan
konuşacaklar.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Erdoğan.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 473 sıra
sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısının 6ncı
maddesinde verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum ve tasarının 6ncı maddesi
üzerinde verdiğimiz önergemizin kabul edilmesini diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz genetiği
değiştirilmiş organizmalar yasası çıkarılmadan
yönetmelik çıkarıldı. Her zaman olduğu gibi, Hükûmetiniz bu
süreci de maalesef doğru yönetemedi. Halk tedirgin edildi. Korkuyla sebze
meyve tüketimi
Maalesef, insanlar tüketemez hâle geldi, kaygıyla
yaşamını sürdürmek zorunda kaldı. Genetiği
değiştirilmiş ürünlerin insanlarda alerjilere yol
açtığı, hayvan deneylerinin çok olumsuz olduğu iddia
edilmektedir. Bunlar bilimsel araştırmalar. Yine, Avusturya
Tarım ve Sağlık Bakanlığının, Viyana
Üniversitesinin geçen yıl yaptığı bir çalışmada,
GDOlu gıdalarla beslenen farelerin otuz dört nesil sonra büyük ölçüde
üreme yeteneklerini kaybettiği anlaşılmıştır.
Yine, GDOlu bitkilerin kullanıldığı ülkelerde,
ilaç kullanımının Arjantinde 14 kat arttığı ve
GDOlu ürünlerin verim artışının da doğru
olmadığı, son yapılan araştırmada, Hindistanda
GDOlu pamukta dönüm başına
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gıda
güvenliği kadar elbette toprak güvenliği ve su güvenliği de
önemlidir. Yağışların bol olduğu bu yıl,
maalesef, Hükûmet, tarımı ihmal ettiği gibi aşırı
yağışlardan etkilenen çiftçiyi ve Balıkesiri, Marmara
Bölgesini de yok saymıştır. Yıl içinde üst üste
aşırı yağışlar olmuş, önceki zararlar tazmin
edilmemiş, son olarak Manyas bölgesinde 7 bin dönüm ekilebilir, 5 bin
dönüm ekili arazi sular altında kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette,
güvenli gıda ürününü sağlamakla birlikte toprak ve su
güvenliğini sağlamak da en temel görevlerden birisidir. Bu
yaşanan, doğal afet değildir, önlenebilir doğal olaydır.
Manyas Gölünde var olan drenaj çalışmamıştır, var
olan dört pompadan birisi çalışmamış, ayrıca dört
pompa da maalesef yeterli değildir. Pompalar 1984 yılında
kurulmuş, 1996 yılından bu yana da bakımı
yapılmamıştır. Yine burada bu afete neden olan Karadere
ıslah çalışması da 1996 yılından beri
yapılmamıştır. Burada var olan eksiklik, enerji maliyeti
yüksek diye pompaların
çalıştırılmadığı. Toprak güvenliğini
sağlayamayan gıda güvenliğini nasıl sağlayacak?
2009 yılı Ekim ayında Bandırma, Manyas, Gönen,
Erdek selden etkilenmiş, bu yok sayılmış, Ocak 2010da da
Manyas, Hamamlı, Kocagöl, Salur ve Akçaova sel felaketinden zarar
görmüştür. Zarar gören çiftçilerin zararı giderilmediği gibi
sular altında kalan 7 bin dönüm toprak yakın zamanda
çoraklaştığında güvenli gıda üretimini nasıl
sağlayacağız?
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri;
güvenli gıda öncesinde öncelikle hiçbir zaman yerine ikame edilemeyen
toprak güvenliği çok daha önemlidir. Tarımda destek çeşitlerinin
artması değil, miktarının artmasının önemli
olduğu, şu anda verilen tarımda destek çeşidinin
arttığı doğru olmakla birlikte miktar olarak doğru
olmadığı
Yasada öngörülmesine rağmen gayrisafi millî
hasılanın ancak yüzde yarımı verilmektedir; oysa, yasada
bunun yüzde 1 olması gerektiği çok açık. Tarımda uygulanan
politikalar doğru olsaydı zaten şu anda birçok tarım
ürününü ithal etmek durumunda kalmazdık değerli arkadaşlar.
İktidar sözcüleri tarıma verilen desteğin
çeşidinin arttığını elbette söylemekle birlikte -biraz
önce ifade ettiğim- şu anda tarıma verilen desteğin yasada
öngörülen miktarı kadar verilmediği çok açıktır
değerli arkadaşlar. Tabii bu iktidarın tarımı ihmal
ettiğinin çok açık bir göstergesi de geçtiğimiz günlerde
Eskişehirde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
komisyonla yaptığımız çalışmada
kaldığımız otel geçtiğimiz dönemlerde Toprak
Mahsulleri Ofisinin bir yeri, şu anda yabancı markalı bir otel
hâline dönüştürülmüş. Yine bu çalışmalarda ve bölgede
yaptığımız çalışmada, şu anda köylünün
toprağa küstüğü, üretmekten vazgeçtiği ve köyünü terk etmek
zorunda kaldığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; tabii
ki gıda güvenliğiyle birlikte toprak güvenliğinin de önemli
olduğunu söylemiştim. Elbette tohum güvenliği de son derece
önemli. Bu dönemde tohum üretme çiftlikleri maalesef kapatıldı.
Gıda güvenliği sağlanamadığı gibi güvenli tohum
bulma olanağı da maalesef kalmamıştır.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri;
ülkemizin kalkınmasının en önemli yollarından birisi
tarıma verilen desteğin çoğaltılması ve
tarımın kalkındırılmasıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabul edilmesini
diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 6. maddesinde geçen yönetmelik ifadesinin tüzük
olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer
Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Siz mi konuşacaksınız?
KAMER GENÇ (Tunceli) Evet.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 473 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 6ncı maddesinde geçen yönetmelik ibaresinin
tüzük olarak değiştirilmesi konusunda verdiğim önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında bu kanunda çok
değişik ifadeler kullanılmış. Kullanılan
ifadeleri anlamak mümkün değil. Mesela bu maddenin (2) no.lu
fıkrasında Basitleştirilmiş işleme müracaat
esnasında Bakanlık tarafından belirlenecek diğer hususlar
dışında aşağıdaki şartların
karşılanması zorunludur. O kadar karışık bir
cümle ki.
Peki, Bakanlık, belirlenecek hususlarda herhangi bir kurala
riayet etmeyecek mi? Hiç buradaki a, b, c, d diye gidenlere riayet etmeyecek
mi? Böyle yani ne yazıldığı belli olmayan, enine boyuna
komisyonlarda tartışılmayan kanun tasarıları buraya
geliyor, gidiyor.
Şimdi, biliyorsunuz, Anayasamızda hem yönetmelik var
hem tüzük var. 115inci maddede tüzük var, 124üncü maddede yönetmelik var.
Tüzüğü çıkarma yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir ve
Danıştayın denetiminden geçiyor. Yönetmelik çıkarma yetkisi
de bakanlıklara aittir.
Bana göre burada çıkarılması gereken düzenleyici
işlemin tüzük olması lazım. Çünkü bu konu, gıda
vatandaşı çok yakından ilgilendiren bir konudur. Bunun enine
boyuna tartışılması ve Danıştayın
denetiminden geçmesi gerekirken özellikle AKP iktidara geldiği günden
bugüne kadar hiçbir kanun teklifinde ve tasarısında, hiçbir yerde
tüzük kelimesini kullanmamıştır. Bu nedir biliyor musunuz?
İşte, AKP İktidarının zihniyetidir.
AKP yargıdan çekiniyor, yargıya müracaatı
istemiyor. Hatta Tayyip Bey Yargının kararları ciğerimizi
kararttı. diyor. Yani bu o kadar çok ağır bir ifadedir ki bunu
hiçbir -bırakınız o makamda olan insanların
kullanması- yargıya saygılı olan, hukuk bilgisi olan
ilkokul öğrencisi bile bu lafları kullanamaz. Ne diyor Tayyip Bey?
Danıştay gelsin, yönetsin. diyor. Yahu sen şimdi yürütmesin,
anayasal bir sistem var. Anayasada her gücün, her erkin yetkileri
belirtilmiştir. Sen kim oluyorsun da
Efendim, AKP Grup Başkan Vekili çıkıyor: Anayasa
Mahkemesi Meclis darbesi yapmıştır. Bu kadar ilkel, gerçekten
-yani aslında hak edilmesi gereken ifadeyi kullanmak da istemiyorum ama-
bu kadar ilkel bir ifade kullanılabilir mi? Son derece şikâyetçiler
yargıdan. Peki, yani o zaman Tayyip Bey burada oturacak, Anayasa Mahkemesi
üyelerini atayacak, Hâkimler Savcılar Kurulu üyelerini atayacak, kendisini
yargılayacak hâkimleri atayacak, oh ne âlâ memleket! Zaten milletvekillerinin
550sini o atıyor, zaten bakanları o atıyor. Peki, sen kimsin be
kardeşim ya? Geçen gün deprem olmuştu, Tunceliye gittim. Bir tane
Hükûmet yetkilisi Tunceliye gelmemişti. Bir baktım, Tayyip Beyin
uçağı gelmiş, Başbakanlık uçağı Türk Hava
Yollarının 200 kişilik uçağından daha büyük. Ondan
sonra
Yahu böyle bir israf olur mu? Bakın, maalesef Abdullah Bey bir
tarafa gidiyor, Tayyip Bey bir tarafa gidiyor, her gün
dışarıdalar. Yahu Kameruna gidip de Abdullah Bey ne
yapacaksın kardeşim, sen Kamerundan ne getireceksin? Bütün mesele
israf. Bunlar canları sıkılınca eşlerine diyorlar ki
Hadi çıkalım, bir dünya turuna çıkalım. Yahu, böyle bir
devlet yönetilmez. Bu ne İslama sığar ne bu Allahın kabul
ettiği bir şey. Bu memlekette bu insanlar bu kadar açlık,
işsizlik altında inim inim inlerken peki sizin vicdanınız
nasıl kabul ediyor da son model uçaklarla, ondan sonra her yurt
dışına gittiklerinde en azından 25-30 tane korumalarla yine
böyle bu devleti bu kadar israfa sokuyorsunuz? Soruları soruyoruz.
Maalesef, Mehmet Ali Şahin de gelmiş, bu Hükûmeti
yaptığın suiistimalleri korumak için gönderdiğimiz soru
önergelerini geri çeviriyor. Yahu, ne yapacağız arkadaşlar? Yani
biz milletvekili olarak burada çok sıkıntı içindeyiz.
Yani, bakın, benim en azından gördüğüm manzara
şu: Tamam, Tayyip Bey bir grubunu toplamış, getirmiş. Ondan
sonra bir Elâzığın köylerine gidiyor, orada deprem var;
Tuncelide de var, gitmiyor, kimse gitmiyor oraya. Yahu orası da Türkiye
Cumhuriyeti devletinin memleketi değil mi, vatan değil mi, ili
değil mi? Peki, o insanlara niye gidip şey etmiyorsunuz? Ha, ancak
kendi yandaşlarının
Orada büyük bir rant kaynağı
varsa ufak tefek bazı yerlere, işte TOKİnin
yaptığı gibi Çemişgezek merkezinde 50 milyara ev yapar ama
gider bir başka köyde 162 milyara ev yapar, büyük rant var. En
azından 10 trilyon havadan cebe giren paralar var. Bu gibi yerlere
gidiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Öte tarafta, vatandaşın normal
olarak hakkı olan, hukuku olan işlerini yapamıyorlar. Bir yandan
yargıdan şikâyetçi. Efendim, diyorlar ki
Yani, böyle bir şey
olur mu değerli milletvekilleri? Bir memlekette yargıdan bu kadar
şikâyet edilebilir mi? Sonra sizin ne hukuk bilginiz var, ne hukukla
ilgili şeyiniz var? Hukuk devleti nedir bilir misiniz? Bunları
bilmezsiniz. Ee, ben efendim her şeyi yaparım, benim
yaptığım
Yaptım oldu meselesi olur mu? Yani Anayasa
Mahkemesini yok sayacaksınız, Danıştayı yok
sayacaksınız. Sizin üzerine yemin ettiğiniz Anayasada diyor ki:
İdarenin her türlü eylem ve işlemleri yargı denetime tabidir. E,
demiyor ki Yargının işlemleri Meclisin denetimine, Tayyip
Beyin denetimine tabidir. Böyle bir ibare yok. O zaman, sen bu Anayasa
üzerine yemin ettiğine göre, arkadaş, bu Anayasanın hükümlerine
riayet etmeye çalış.
Şimdi, memlekette işsizlik almış gitmiş,
insanlar aç, birbirlerini boğazlıyor, Tayyip Bey şimdi
çıkmış anayasa değişikliğini ortaya atıyor.
Yahu, sen sekiz senedir neredeydin, uykuda mıydın? Yeni mi
uyandın, yani yeni mi aklın başına geldi? Maalesef Türkiye
böyle, hiç sorunlarla, halkın sorunlarıyla ilgilenmeyen insanlar
tarafından yönetiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.09
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 75inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı aranmıştı ve
bulunamamıştı.Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 6 ncı maddesinin 2 nci
fıkrasının d bendinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Zeki
Ertugay (Erzurum) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Varlı konuşacak
efendim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Hükûmete ve Komisyona önergemize
katıldıkları için teşekkür ediyorum.
Bu önerge, görüşülmekte olan 473 sıra sayılı
Biyogüvenlik Yasa Tasarısının 6ncı maddesinin 2nci
fıkrasının (d) bendi, Genetiği
değiştirilmiş mikroorganizmaların çevreye yayılma
risklerinin bulunmaması. diye verilmişti. Bu, Hükûmetin ve
Komisyonun kabulü, sizlerin de inşallah biraz sonra oylarıyla kabul
edilecek.
Tabii, bugün, yine Türk milletinin çok önemli günlerinden bir
tanesi, 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşının 95inci yıl
dönümü; birçok etkinliklerle bugün kutlanıyor.
Tabii, Çanakkale Savaşı denilince böyle birkaç kelimeyle
geçmek, birkaç kelimeyle atlamak mümkün değil. 250 bin
insanımızı, kuzeyden güneye, doğudan batıya, her
bölgeden 250 bin insanımızı orada şehit vermişiz ama
müstevlilerin ülkemize sızmalarına, ülkemizi işgal etmelerine de
engel olmuşuz.
Biraz önce Başbakan Yardımcısı Sayın Arınçın
burada Çanakkale savaşlarıyla ilgili bir beyanı oldu, hiçbir
milletvekilinin bu konuda söz almadığını söyledi.
Aslında dün Sayın Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale Milletvekilimiz bu
konuyla alakalı çok güzel bir konuşma yapmıştı.
Herhâlde Sayın Arınç Meclis gündemini takip etmemiş olmalı
ki bu konuşmayı görmemiş.
Yine, bugün 10 tane milletvekili arkadaşımız
Sayın Genel Başkan Yardımcımızla berabere Çanakkalede
bu etkinliklere katılıyorlar. Biz, tabii Sayın Arınçtan
şunu beklerdik, bu hassasiyeti beklerdik: Keşke Çanakkale Deniz
Zaferini buraya Hükûmet olarak getirselerdi, burada konuşulsaydı,
her gruba da bu konuda görüşme, konuşma fırsatı
düşmüş olsaydı, onlar da bu konuları gündeme getirseler ve
konuşsalardı çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Yine, görmek istediğimiz bir şey vardı. Hükûmetin
açılım deyip bir türlü adını koyamadığı
konularda Sayın Arınç göz yaşlarına mendil
yetiştiremezken, bugün 250 bin şehidimizi anarken yapmış
olduğu konuşmada ne yazık ki gözleri bile nemermedi,
nemerdiğini göremedik. Biz, tabii Sayın Arınç biraz da burada
ağlasın isterdik ama gözleri bile nemermedi.
HALUK İPEK (Ankara) Hangi konuya
ağlayacaklarını söyle de ona ağlasınlar!
MUHARREM VARLI (Devamla) Alınganlık göstermeyin
Sayın Milletvekilim. Yani, Sayın Arınç ağlamaya çok
meraklı ama bugün, 250 bin şehitten bahsederken ne yazık ki
gözleri bile nemermedi. Bizim beklentimiz buydu sadece. Onu belirtmek istedik.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sen de gülüyorsun. Gülünecek bir
şey mi var!
MUHARREM VARLI (Devamla) Sizin lafınızın üzerine
güldüm Sayın Milletvekilim, sizin lafınızın üzerine.
Elbette ki gülünecek bir şey yok.
Tabii, Çanakkale savaşları denilince, Çanakkaleyi
görenler bilirler, orada bir de Truva atı vardır, büyük bir Truva atı.
Milletimizin hafızaları tazelensin, hatıralarından
silinmesin diye bu konudan da biraz bahsetmek istiyorum.
Truva atı, bildiğiniz gibi Truvayı içeriden
fethetmek için Yunanlıların kullandığı meşhur bir
tahtadan attır. O kadar güçlü bir kale, o kadar güçlü bir ordu
karşısında bir türlü elde edilemeyen Truvayı Truva
atı kullanılarak içeriden fethetmişlerdir. Bugün de Truva
atları vardır, olmaya da devam edecektir. Milletimizin de bunlara
dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 6ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
7nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 7. maddesinin 7. fıkrasının maddenin
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle
çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Selçuk
Ayhan Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren |
|
İzmir Malatya Tokat |
|
Osman
Kaptan R. Kerim
Özkan Rasim
Çakır |
|
Antalya Burdur Edirne |
|
Ergün
Aydoğan Zekeriya
Akıncı |
|
Balıkesir Ankara |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 7 inci maddesinin 3 üncü
fıkrasının üçüncü cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kayıt altına alınan GDO ve ürünlerine ilişkin
belgelerin 20 yıl süreyle saklanması zorunludur.
|
Zeki
Ertugay Ahmet
Orhan Şenol
Bal |
|
Erzurum Manisa İzmir |
|
Hüseyin
Yıldız M.
Akif Paksoy Yılmaz
Tankut |
|
Antalya Kahramanmaraş Adana |
BAŞKAN Komisyon son okunan önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Son önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak?
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
GDOlu bitkilerden ileri gelebilecek riskler üç ana grup
altında toplanmaktadır. Bunlar; insan sağlığına
etkileri; (Toksik ve alerjik etkileri, Bakteriyel ve viral DNAnın
yenmesi, Yatay gen geçişi) Çevreye etkileri ve Mevcut tarım sistemine
etkileridir.
GDOlu ürünlerin yapabileceği olumsuz etkilerin tam olarak
neler olacağı, ne zaman ortaya çıkacağı gibi konular
bilimin tam olarak üzerinde uzlaşamadığı konulardır.
Bu sebeple kayıt altına alınan GDO ve ürünlerine ait belgelerin
en az 20 yıl saklanması ileride karşılaşılacak
olumsuzlukların değerlendirilmesinde bir veri tabanı
oluşturacak çözümü noktasında da katkı sağlayacaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 7. maddesinin 7. fıkrasının maddenin
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle çıkartılacak
yönetmelikle düzenlenir şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu ( Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN ve KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Ayhan
BAŞKAN Sayın Ayhan, buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
SELÇUK AYHAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Biyogüvenlik Yasa
Tasarısının birinci bölüm 7nci maddesinde vermiş
olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ilgili yasa, GDOlu ürünlerin
ithalatı, güvenlikli kullanımı, denetimini kapsayan bir
tasarı. Bu konuda bilim çevrelerinin çok ciddi tartışmaları
var, gerek çevreye gerek insan sağlığına zararlarıyla
ilgili oldukça önemli bulgular var, bunun ithalatını, ekimini,
kullanılmasını yasaklayan ülkeler var.
Şimdi, bunun denetimiyle ilgili elbette ki bir düzenleme
yapmaya çalışıyoruz ama bizim Adli Tıp Kurumunun bile saçma
sapan hükümler verebildiği veya Dünya Sağlık Örgütünün ilaç
tröstlerinin baskısı altında kalarak domuz gribi
aşısını bizim gibi ülkelere pazarladığı bir
dünyada bu güvenliği ne kadar sağlayabiliriz, bu bizim için
kuşku taşıyan bir nokta. Artı, kayıt
dışı ekonominin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede ve
yolsuzlukların at koşturduğu bir ülkede bu denetimle ilgili
raporların ne şekilde oluşacağı konusunda da ciddi
endişelerimiz var.
Ama her şeye karşın tarımın genel
durumuna baktığımızda buna benzer daha çok yasalar
çıkaracağımızı, birçok gıda ürününün, tohumunun
ithalatını özendireceğimizi hatta Türkiye'de ekimin giderek yok
edileceğini görmek için kâhin olmaya gerek yok. Hepinizin bildiği
gibi Hükûmetiniz döneminde 2,5 milyon insan tarımda işsiz kaldı
ve bugün, sadece kendi bölgemde dolaştığımda, aynı
köyden -hem Tarım Kredi Kooperatifleri Birliğine hem Ziraat
Bankasına hem TEDAŞa hem de Türk ortaklı yabancı
bankalara- haciz şoku yaşayan, bu nedenle kendi araçlarıyla ana
yollara bile inemeyen yurttaşlarla karşılaşıyorum.
Üretici birliklerinin durumu ortada. En son, TARİŞ İplik
Fabrikası işçilerini işten çıkarmak zorunda kaldı ve
onların yasal alacaklarını bile ödeyemez pozisyona
düşürüldü. Sulak alanlarımız daraltıldı, ekili
alanlarımız daraltıldı. Hububat ekimi yüzde 30 mertebesinde
eksildi. Pamuk ekiminde dünya 13üncülüğüne geriledik.
Zeytinyağında ve zeytin üretiminde dünya 5inciliğine
düştük. Giderek çiftçiyi, üretim yapamaz, hareketsiz, karnını
doyuramaz insanlar konumuna düşürmeye devam ediyoruz. Şimdi, bu
koşullarda, buna benzer daha çok yasa çıkaracağımızdan
hiçbir kuşkumuz yok. Bir an evvel kendi tarımımızı
toparlamamız, üç yıldır cari açık veren tarım
konusunda ülkemizi yeniden canlandırmamız ve ülkemizi, tarımda
ihracatı artıran bir ülke konuma getirmemiz, teknolojik tarımı
artırmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, ben dolaştığım
köylerde, 3 kuruşa üreticiden salatalığın
çıktığına tanık oldum; 50 kuruşa mal olan
ayşekadın fasulyenin tüccara 40 kuruşa verildiğine
tanık oldum; bizim Küçük Menderes bölgesinin
dağlıklarındaki kestanelerimizin altı yıldır
kanserle boğuştuğuna ve hiçbir tedbir
alınamadığına tanık oldum. Tüm bu gerçeklere
baktığımızda gidişatımızın iyi
olmadığını söylemek zorundayız ve bunları
kabullenmek zorundayız. Yani gerçekleri görmeyerek, farklı senaryolar
üreterek, Türkiyeyi güllük gülistanlık göstererek bir yere varmamız
mümkün değil.
Allah hepinizin sonunu hayır etsin. diyorum. (MHP
sıralarından Amin sesleri) Amin için de teşekkür ediyorum.
Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 8 ila 18inci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy söz
istemiştir.
Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra
sayılı Biyogüvenlik Kanunu Tasarısının ikinci bölümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve
Şehitler Günü vesilesiyle vatanı uğruna, bayrağı
uğruna, milleti uğruna gözünü kırpmadan destan yazarak, canla
başla çarpışarak şehit düşen bütün
evlatlarımızı rahmetle anıyor, gazilerimiz ve
yakınlarına uzun ömürler diliyoruz.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin acilen bir biyogüvenlik
kanununa ihtiyacı olduğu bir gerçektir ve doğrudur. Bugün
dünyada geliştirilen birçok bitki çeşidinin genetik
yapısında bizim bitkisel kaynaklarımızın genleri
vardır. Bu açıdan konuya yaklaştığımızda
bugün bu kanun tasarısını zevkle, şevkle
tartışmamız gerekirdi, ancak karamsarız, mutlu
değiliz, umutlu hiç değiliz. Üzülerek ifade edeyim ki AKP İktidarı
bu konunun öneminin farkında bile değil.
Değerli milletvekilleri, belki bir çoğunuz hiç
hatırlamayacaktır. AKP iktidara geldiği ilk günlerde
halkımız ile bir sözleşme anlamını taşıyan
Acil Eylem Planı hazırladı. Burada bir biyogüvenlik kanun
tasarısı hazırlanacağı vadedilmemişti. Ancak 3
Ocak 2003 tarihinde yayınlanan Acil Eylem Planında EDP-80 kod ile
Transgenik yani GDOlu bitkilerin üretim, tüketim ve ticareti
konularını içeren AB ile uyumlu bir yönetmelik hazırlanacaktır.
denilmekte ve bu işlemin en geç on iki ay içinde bitirileceği
belirtilmekteydi ancak bu yapılmamıştır.
Daha sonra -sanırım 2004 yılıydı- bir
Ulusal Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı
hazırlandığını duyduk. Kurumların görüşleri
alındı. Hepimiz, bu önemli bir konu, kısa zamanda Meclis gündemine
hemen getirilir diye bekledik ancak hepimiz yanıldık, bu kanun
tasarısı bir türlü Meclis gündemine gelmedi. Derken, 26 Ekim 2009
tarihinde Bakanlık tarafından ani bir kararla bir yönetmelik
çıkartıldı. Kapalı kapılar ardında apar topar
çıkarılan bu yönetmelik kimseyi memnun etmedi, kamuoyunda
kıyamet koptu. Çünkü daha önceki teamüllere aykırı olarak,
yönetmeliğin içeriğinin bırakın sivil toplum örgütleriyle
paylaşılmasını, Bakanlığın ilgili birimleri
dahi bu yönetmelikten bihaberdi. Hatta bazı sivil toplum örgütü
başkanları, bu yönetmeliğin taslağını ilk defa
ABD Büyükelçiliğinden temin ederek inceleme fırsatı
bulduklarını ifade ettiler. Kamuoyunda, bu yönetmeliğin gündem
değiştirmek amacıyla çıkarıldığı
yönünde yaygın bir kanaat oluştu. Hükûmet, insan
sağlığı ile ilgili çok önemli bir konuyu, gündemi
değiştirmek için kullanmaktan çekinmedi.
Sayın milletvekilleri, yönetmelik ile ilgili yasal süreci
hepimiz biliyoruz. Geçen süre içinde yönetmelik birkaç defa
değiştirildi. Nihayet bugün, her ne kadar 2004 yılında
hazırlanan kanun tasarısından içeriği çok farklı da
olsa ve artık başından "ulusal" kelimesi de
çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı Meclis gündemimize
geldi.
Şimdi ben soruyorum:
1) Bu mevzuatın düzenlenmesi için neden yedi yıl
beklenildi?
2) Bu beklemede, Bakanlar Kurulunda etkin görev yapan
bakanların çocuklarının GDO'lu ürün ithalatı
yapmalarının etkisi var mıdır?
3) Geçen bu yedi yıllık süre içinde bazı
bakanların ve üst makamların çocuklarının
alışveriş merkezlerinde GDOlu mısırları bardak
bardak satarken herhangi bir tedbir alınmış mıdır? Bu
GDOlu ürünleri, bu ürünlerin tehlikesinden habersiz bir şekilde
halkımıza, çocuklarımıza satıp yedirenlerin
vicdanları rahat mıdır? Bu sayın büyüklerimizin
çocukları, eğer bu yasa 2004 yılında çıkarılmış
olsaydı bardak mısır işine girerler miydi?
4) 2004 yılından beri Biyogüvenlik Kanun
Tasarısı hazırken, bu kanun tasarısını Meclise
getirmek yerine, ani bir kararla, 26 Ekim 2009 tarihinde bir yönetmelikle
düzenleme niçin yapıldı? Bu ani düzenlemede, gündemi
değiştirme yanında, AKP içinde Başbakanla arası
açılan ve Başbakanı kızdıran bir eski bakana ve üst
makama ders vermek amacı var mıdır? Çıkarılan bu
yönetmelikle, artan soya fiyatlarıyla kimler köşeyi dönmüştür?
Sayın milletvekilleri, bu soruları daha da artırmak
mümkündür. Biyogüvenlik kanunuyla ilgili süreç kötü yönetilmiştir.
Hükûmet, birçok konuda olduğu gibi bu kanun tasarısını da
bir rant ve hesaplaşma vasıtası olarak görmüştür. Bu yaklaşımlar
yanlıştır. Zaten yasa tasarısı da, ülkemizin sahip
olduğu zengin biyoçeşitliliğimizi, insan ve çevre
sağlığımızı korumaktan uzaktır. Tasarı,
biyogüvenlik kanunu olmaktan çıkıp bir GDOlu ürünler mevzuatına
dönüşmüştür.
Sayın milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi,
biyoteknoloji baş döndürücü bir hızla gelişmektedir. Ülkemiz bu
gelişmelere yabancı kalamaz, kalmamalıdır da. Yine
hepimizin bildiği gibi, özellikle bitkisel biyoçeşitlilik
bakımından ülkemiz çok zengindir. Her türlü stres
koşullarına dayanıklı onlarca bitki türümüz vardır.
GDO teknolojisinde şimdiye kadar kullanılan genler daha çok bakteri
kökenlidir. Hâlbuki ülkemizde yetişen bazı bitki türlerinin sahip
olduğu genler ile modern teknoloji yöntemleri kullanılarak
hastalık ve zararlılara dayanıklı yeni çeşitler
geliştirmemiz mümkündür. Bu bitki türlerinin sahip olduğu genler
üzerinde çalışmayı ve onlardan faydalanmamızı
bekliyorlar. Diğer yandan biz ülke olarak gerek tohumluk için gerekse
bitki hastalık ve zararlıları için kullandığımız
zirai mücadele ilaçlarına her yıl binlerce dolar ödüyoruz. Kültürel
tedbirler için yaptığımız harcamalar ayrı bir maliyet.
Hâlbuki, sahip olduğumuz bu zengin kaynağı ve modern
biyoteknolojiyi kullanarak olumsuz toprak ve iklim koşullarına
dayanıklı çeşitler geliştirmemiz mümkündür.
Her ne kadar İktidar bunun farkında değilse de bu
çalışmaları yapacak kalite ve kapasitede insan
kaynağımız ve altyapımız vardır. Bütün mesele
organizasyon ve bütçedir. Bu yasa tasarısı ile biz bu düzenlemelerin
yapılmasını beklerdik. Bu yasa tasarısının amacı,
mevcut biyolojik kaynaklarımızı korumak, sahiplenmek,
geliştirmek, yönetmek ve onları insanımızın
faydasına kullanılabilir hâle getirmek olmalı idi. Bu
yapılmamıştır. Mevcut yasa tasarısı ile biyolojik
kaynaklarımızı korumak belki mümkün olabilecektir ancak modern
biyoteknolojiyi kullanarak yeni çeşitler geliştirmemiz bu
tasarının kanunlaşmasından sonra daha da zor
olacaktır. Biz Hükûmeti defalarca uyarmamıza rağmen
önerilerimizi kabul etmemiştir. Bundan sonra üniversitelerimizin,
araştırma kuruluşlarımızın
dışarıdan araştırma materyali temini daha zor
olacaktır. Bu yasa tasarısı, söz konusu bu araştırma
kuruluşlarımız için ilave bir kaynak da
yaratmadığı gibi yeni bir düzenleme ve organizasyon da
oluşturmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, biraz da tarımın genel
durumuna değinmek istiyorum. Burada Sayın Bakanı ve İktidar
sözcülerini dinledik. Elbette yaptıklarını anlatacaklar.
Bunları yadırgamıyoruz. Burada tarımda
yapılanları yeterli bulmayan İktidara mensup milletvekillerinin
varlığını da biliyorum. Tarım can çekişiyor.
Köyler boşalıyor. Çiftçilerimiz üretimden kopuyor. Ama siz öyle
abartılı rakamlar veriyorsunuz ki mevcut durum ile çizdiğiniz
resim arasındaki tenakuzu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2002 yılı sizin
miladınız oldu ya, bende 2002 ile 2008 yılı destekleme
rakamları
Ki 2002 yılı için Bakanlığın üç
ayrı yayınında üç ayrı rakam var: Birinde 1,8 milyar TL
(bu, 2008 yılı Bakanlık Faaliyet Raporunda), birinde 2,8 milyar
TL (bu, 2004 yılı Tarım Şûrasında), birinde ise 3,1
milyar TL (2005 yılı Bakanlık Faaliyet Raporunda). Doğal
olarak Sayın Bakan en küçük rakamı kullanıyor. Ben,
Bakanlığın rakamlarını değil, Ziraat
Odalarının rakamını kullanarak size bir oran vereyim, siz
de gidin kontrol edin hangisi doğru.
Biz 2002 yılında 2,28 milyar TL destek vermişiz.
Siz 2008 yılında 5,4 milyar TL destek vermişsiniz. Diyeceksiniz
ki: Sizin 2 katınızdan fazla destek vermişiz. Çıkıp
övüneceksiniz. Hakkınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) Sayın milletvekilleri,
bir de konuya çiftçinin alım gücü açısından bakalım: 2002
yılında bir çiftçimiz,
Değerli milletvekilleri, bu kanun da dâhil birçok
mevzuatı AB'ye uydurmaya çalışıyoruz. Gelin, tarım
politikalarında da AB'yi örnek alalım. AB yıllarca
tarımını destekledi. Üretim çok arttı. Sonra üretimi
kısmak için destekleri yönlendirdiler. Zamanı geldi, tarımla
uğraşan sayısı çok düştü. Şimdi gençleri
çiftçilik yapmaları için destekliyorlar. Bunlar bizim önümüzde örnek.
Buradan ders alalım. Çiftçimiz tarımdan kaçıyor. Yakın
gelecekte çiftçilik yapacak insanı bulamayacağız. Gelin, gerçek
anlamda ve ciddi desteklemeleri yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) Bağlıyorum.
Köylülerimizi, çiftçilerimizi doğdukları yerlerden
koparmayalım, doğdukları yerde doyuralım diyor,
yasanın ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Paksoy.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Kerim
Özkan.
Buyurunuz Sayın Özkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanun
Tasarısının ikinci bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biyogüvenlik denince akla gıdalar geliyor, yani önce insan
geliyor, önce ahlak geliyor. Niçin önce insan? Çünkü bütün doğa insanlar
için yaratılmış (hayvanlar, bitkiler) ve bu insanların
sağlıklı gıdayla beslenmesi gerekiyor. Bu
sağlıklı gıda nasıl olmalı? Ahlaklı
olmalı. Hile olmamalı. Genetiği değiştirilmemeli.
Doğal yapısıyla insanlarla buluşturulmalı. Onun için
önce insan, önce ahlak diyoruz değerli arkadaşlarım.
Hayvanlarımızın kullandığı
değerler var, yemler var. Bunlar nedir? Kaba yemdir, konsantre yemlerdir.
Bunları kimler, nasıl kullanır? Bunları, keçi, koyun, inek,
balık ve kanatlılar
Bunların nasıl olması gerekir?
Bunların, gerçekten bu hayvanlar için sağlıklı olması
ve onların genlerinde de bir değişim yapmaması gerekir.
Onun için GDOlu gıdalara karşı olduğumuzu belirtiyoruz.
Çünkü onlar kimler için vardır? İnsanlar için.
Yine, insanlar için gerekli olan gıdalar, nedir bunlar?
Bunlar mantardan başlar, sebze ve meyveler, et ve süt ürünleri, balık
ve deniz ürünleri, yani, su ürünleri. Sebze ve meyveler deyince akla, maruldan
tutun, patlıcandan tutun, domatesten, biberden, fasulyeden tüm
aldığımız gıdalar akla gelir. Bunlar ülkemizde
nasıl üretiliyor? Hibrit ve seleksiyon usulü. O
atalarımızın yaptığı, çıkınlarında
sakladığı geleneksel tohum yöntemleriyle ve hibrit
yöntemleriyle. Bunlarda GDO ile ilgili bir sıkıntı var mı?
Hayır, yok ülkemizde ama dikkat çekiyoruz, çünkü diğer ülkelerde var,
bizim de ülkemize gelmemesini diliyoruz çünkü hakkında çok büyük
dedikodular var. Daha bilimsel olarak, bunların insanlarda ne gibi
hastalıklar yapacağı, neler yapacağı, gelecekte
nelerle karşılaşacağımız henüz
netleşmiş değil. Onun için, biz, hem
Bakanlığımızı uyarıyoruz hem üreticilerimizi ve
tüketicilerimizi uyarıyoruz, dikkat çekiyoruz.
Bu ürünlerden, bizim kullandığımız ürünlerden
nede GDO var? Yani genetiği değiştirilmiş organizmalar
neler? Soya, mısır, kanola, pamuk. Bunlar ülkemizde
yetiştiriliyor mu? Hayır, yetiştirilmiyor.
Kullanılıyor mu? Kullanılıyor. Niçin
kullanılıyor? Gerekli arz-talep dengesini hâlâ
sağlayamadığımız için. Ülkemizde yeterli
kaynağımız, elektriğimiz, suyumuz,
toprağımız, tarlamız olmasına rağmen, arz-talep
dengesini sağlayamadığımız için soya üretimimiz
yeterli değil, mısır üretimimiz yeterli değil, kanola
üretimimiz yeterli değil. Bundan dolayı Amerikadan, Arjantinden,
Brezilyadan bu ürünleri almak ve üreticilerimize, tüketicilerimize
kullandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yapmamız gerekiyor? Kontrol
altına almamız gerekiyor. Şu andaki yasayla bunların
kontrol altına alındığını söylüyoruz ama acil
görevimiz ne olmalı? Bu ülkede gerçekten GDOsuz, doğal kanolayla,
pamukla, soyayla, mısırla üreticimizi buluşturmak ana hedefimiz
olmalı.
Bunun için ne yapmamız gerekiyor değerli
arkadaşlarım? Bunun için bu ülkede kesinlikle elektrikte, mazotta ve
-suyla buluşuyor biliyorsunuz- gübrede KDVyi yüzde 18den 1e çekmemiz
gerekiyor. Bunu çekmediğimiz sürece üreticimiz bunları pahalıya
mal ediyor. Onun için, arz-talep dengesi bozulduğundan dolayı ithalat
zorunlu hâle geliyor. Bu ithalatı kesmemiz gerekiyor. Ancak üreticinin
kullandığı mazotu, gübreyi ve mazottaki ÖTVyi
almadığımız sürece bu üretici bunları ucuza mal
edecektir ve GDOlu ürünleri kullanmama durumunda kalacaktır.
Tarıma destek nasıl, üretime ve ürüne destek?
Tarımsal amaçlı sulamada elektriği daha ucuza vermek. Amaç,
kendi ihtiyacımız olan pamuğu, kanolayı, soyayı,
mısırı daha ucuza mal edip tüketicimizin etini, sütünü,
yumurtasını, yaş meyve ve sebzesini daha ucuza mal ettirmek.
Bunun sonucu dışarının muzunu değil, yerli golden
elmamızı yemek, dışarının bademini değil,
yerli bademimizi yemek, dışarının karpuzunu değil, elmasını
değil, yerli ürünlerimizi kullanmak daha ucuz olduğu için daha
yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten bir atasözü
vardır: Bağı bellemesini bilmeyen âşık, üzümün
kıymetini bilmez. Yani bağı bellemesini bilmeyen, o bağda
çalışmamış, o üzümü budamamış, o tarlada ter
dökmemiş insan üzümün kıymetini anlamaz. Bugün çiftçi bir çilkim
düşürse tarlasında, o çilkimi alır, besmeleyi çeker
ağzına atar. Ama o eziyeti görmeyen insanlar, üzüm değil,
ekmeği çiğneyerek geçer. Çünkü onun nasıl
yetiştirildiğini, nasıl emekle, o emeklerin nelere
katıldığını, nasıl emek emek tarladan sofraya getirildiğini
bilmez.
Bu yasanın ana amaçlarından biri de, çiftlikten çatala
gıda güvenliğini sağlamak değerli arkadaşlarım.
Burada veteriner hekimler görev alıyor, gıda mühendisleri görev
alıyor, ziraat mühendisleri görev alıyor. Bu gıda güvenliği
konusunda onların gerçekten Bakanlık kontrolü altında düzgün bir
şekilde çalıştırılması,
laboratuvarlarının, laboratuvar olanaklarının
sağlanması gerekmektedir.
Sağlıklı ürün diyoruz. Sağlıklı
ürünlerin arasında eti, sütü, yumurtayı saydık. Bakın bugün
ülkemizde ette bir spekülasyon
Et fiyatları üretici lehine bir trend
gösterdi ancak tüketici şu anda mağdur oldu. Üretici de şunu
söylüyor: Bu fiyatlarda sürdürülebilir bir hayvancılık yapabilir
miyim, sürdürülebilir besi bağlayabilir miyim? Çünkü önünü görmüyor.
Bizim devlet olarak üreticiye güvence vermemiz gerekiyor. Güvence
Benim üretim
maliyetim, fiyatım şu. Bunun altına düştüğü zaman Ben
devlet olarak hem sütte hem ette hem de yumurtada sübvanse
uygulayacağım. deme zorunluluğumuz vardır. Bunu
yapmadığımız için bugün tüketici 30 YTLden et yemek
zorunda kalıyor.
Sütün şu anda fiyatlarında bir yükseliş sergilendi
ama sürdürülebilir değil. Fiyatlarda yine aşağıya
doğru bir çekme eğilimi şekillendi. Bu konuda, örneğin
sütün üretim maliyeti 70 kuruşsa, şu anda 85 kuruşla süt
alım fiyatları var, 1 liraya kadar süt satılabiliyor. Burada biz
Tarım Bakanlığı olarak, sütün üretim maliyeti 60 kuruş
Ne olursa olsun ben 80 kuruşa sütü alıyorum. taahhüdünü yapmak
zorundayız. Bunu yapmadığımız sürece, geçen dönemde
yaşadığımız gibi süt hayvanları kesime gidiyor
değerli arkadaşlarım.
Bakın, şu anda ülke genelinde, Burdurumuzun
Bucakında Tefennisinde, Antalyamızın Korkutelinde
Elmalısında, Denizlinin Çivrilinde, Ispartanın
Gelendostunda Eğirdirinde soğuk hava depoları, değerli
arkadaşlarım, elmayla dolu, elma çürümeye terk edildi. Vatandaş
Ankarada, İstanbulda, İzmirde, Erzurumda, Karsta, Hakkâride
elmayla buluşamıyor, ama bu elma üretim merkezlerinde soğuk hava
depoları elmayla dolu, kasası 5 lira, ama büyük kentlerde bunu kilosu
2 liraya 2,5 liraya alamıyorsunuz. Bu elmanın mutlaka tüketiciyle
buluşturulması gerekiyor.
Dünyanın üçüncü büyük tohum bankası kuruldu ülkemizde.
Defalarca söyledik, dedik ki: Türkiyenin kurtuluşu doğal üretimden
değerli arkadaşlarım. Bizim Brezilyayla, Amerikayla,
Arjantinle
Tarım alanları büyük, tarım alanları
geniş, artık bizim gibi 5 dönümde, 10 dönümde çiftçilik
yapmıyor, 100 dönümlerde, 200 dönümlerde, bin dönümlerde çiftçilik
yapıyor, onlarla rekabet etme şansımız yok. Bizim
doğal üretime, doğal kaynaklara dönmemiz gerekiyor. Dünya buna
mutlaka ve mutlaka dönecektir. Onun için bizim tohum bankasının
kurulmasını gerçekten kutluyoruz, ancak bu tohumun bankada
olması yeterli değil. Bu tohumun toprakla, çiftçiyle, suyla buluşması
ve üretime dönmesi gerekiyor. Bu tohumu üretime döndüremediğiniz zaman, o
tohum bankalarında tohumun bekletilmesinin, tohumun o bankalarda
saklanmasının da bir anlamı yok, mutlaka ve mutlaka toprakla
buluşması gerekiyor, suyla buluşması gerekiyor, çiftçiyle
buluşması gerekiyor, bunun sonucunda da tüketiciyle
buluşması gerekiyor. Bu konuda uluslararası şirketler,
değerli arkadaşlarım, bir çıkın domates tohumuna bir
bilgisayar hediye ediyor. Düşünün, onlar bu doğallığın
kıymetini biliyor. Bir çıkın, bir kese domates tohumuna, biber
tohumuna, acur tohumuna, salatalık tohumuna bir bilgisayar veriyor. Neden?
Çünkü o gen kaynakları korunmuş, o doğal, o her şeyiyle,
kokusuyla, tadıyla, rengiyle gerçekten o bitkinin, o meyvenin
özelliklerini taşıyor, o tadı taşıyor, o lezzeti
taşıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Bizim bu dünyaya ülkemizde
yapacağımız en önemli şey, en önemli katkı, organik
tarıma, organik ürüne sahip çıkıyor olmaktır. Buna sahip
çıktığımız sürece Türkiye tarımı da Türkiye
üreticisi de gerçekten hem ekonomik olarak parayla buluşacaktır hem
de ülkemiz dünya ülkeleri arasında tarım ve hayvancılıkta,
su ürünlerinde, balıkçılıkta lider ülke olma konumunu
sürdürecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal.
Buyurunuz Sayın Birdal.
BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473
sıra sayılı Biyogüvenlik Kanun Tasarısının
ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi tabii, ekonomik bir alanın boyutunu burada
konuşuyoruz ama öncelikle ekonomiyi demokrasiyle ilişkilendirmeden ve
güncel demokratik sorunlara değinmeden bu yasadan da beklenen elde
edilemez. İzninizle, ben güncel birkaç konuyu sizinle paylaşmak
istiyorum.
Şimdi, bir yandan demokratikleşme adına, işte,
örneğin bugün Anayasa Komisyonunda Hükûmetçe getirilen bir yasa teklifi
üzerinde görüşüldü, Adalet Komisyonunda Terörle Mücadele Yasası
üzerinde, taş atan, slogan atan çocukların durumu üzerine
görüşüldü ve bir alt komisyon oluşturuldu. Öte yandan,
ayrımcılığa karşı eşitlik kurumu, bir kurum
oluşturulması gündemde, ama öte yandan da, bakıyorsunuz, tam
bunun karşıtı uygulamalar ve söylemler oluyor. Örneğin, Sayın
Başbakanın, hangi ruh hâliyle ve saikle söylediyse, işte bu
Ermeni meselesine ilişkin alınan kararlara dair Bizi
kızdırmayın, 100 bin kaçak Ermeni var, kapı
dışarı ederiz
Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten bu talihsiz
konuşma nasıl açıklanır? Şimdi bir yandan
ayrımcılığa karşı olduğumuzu
söyleyeceğiz ve insanın insan olmaktan kaynaklanan devredilmez,
vazgeçilmez hak ve özgürlüklerini böyle bir hukuk bütünlüğü içinde
savunacağız ve insanlık ailesinde itibarlı yerimizi
alacağımızı söyleyeceğiz, vesayetçi bir rejimden
kurtulmak gerektiğini söyleyeceğiz hem de ayrımcı,
gerçekten -yine yineliyorum- talihsiz bir söyleme tanık oluyoruz. Ne demek
yani şimdi 100 bin Ermeniyi kapı dışarı ederiz
1915in ayıbını hep birlikte silmeye çalışırken
şimdi yeni bir ayıp işliyoruz. Şimdi bunu nasıl
açıklayacağız? Örneğin insan hakları
açısından uluslararası platformlarda gerçekten buna
açıklık getirilmesi gerekir. Kaldı ki, 100 bin değil yani
şimdi kayıtlı örneğin 6 bin küsur kişi -girenler
belli- ve kayıtsız da olduğu kabul edilse en fazla 10 ile 15 bin
göçmen Ermeni olduğu tespit edilmiş ve bunların yüzde 90ı
üniversite mezunu, yüzde 72si gerçekten, kolay, emek yoğun işlerde,
hizmet sektöründe çalışıyorlar; hasta
bakıcılığı evde, tezgâhtar ve benzeri şeyler.
Şimdi, peki, bize de dönüp derlerse ki yarın bu siyasi polemiklerden
ötürü Avrupada bulunan 3,5 milyon Türkiyeliyi kapı dışarı
ederiz
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Ne alakası var?
Kaçak onlar.
AKIN BİRDAL (Devamla) Neden? Biz de de, bizden de, bizde de
var.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Aynı şey
değil
AKIN BİRDAL (Devamla) Şimdi, kaçak maçak, bakın
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Yasal olarak
çalışan işçilerle nasıl aynı kefeye
koyarsınız?
AKIN BİRDAL (Devamla) Bakın, şimdi, kaçak falan
meselesi değil. İzin verin
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Kaçakları
söylüyor
AKIN BİRDAL (Devamla) Şimdi, bakın,
uluslararası hukuk var. Kaçak ya da göçmen ya da mülteci diye
adlandıramazsınız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Yasalara
aykırı bir şekilde çalışıyorlar. Onu aynı
kefeye koyabilir misiniz? Aynı hassasiyeti Ermeni diasporası için
niye göstermiyorsunuz?
AKIN BİRDAL (Devamla) İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesinin 14üncü maddesiyle başlayan ve daha sonra da
sığınma ve uyrukluk hakkıyla güvence altına
alınmış haklar var. Herkesin sığınma hakkı
vardır, bunu nasıl reddediyorsunuz? İşinize geldiği
zaman insan hakları, gelmediği zaman kaçak diyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Peki, bu milletin
tarihine küfretme hakkı var mı? Bu millete haksız bir
şekilde soykırım iddiasında bulunma hakkı var mı?
Bunları niye söylemiyorsunuz? Ermeni diasporasını niye
eleştirmiyorsunuz?
AKIN BİRDAL (Devamla) Hayır, şimdi bunlar emekçi
insanlar, iş ve ekmek için gelmişler. Tarihsel birtakım
konukseverliğimizden sırası geldiği zaman söz ediyoruz.
Niye bunu reddediyoruz? Evet, bunu bence belki burada tartışmaktan
imtina edebilirsiniz ama kendi grup toplantınızda bunu
tartışabilirsiniz ve bunu yanlış
yaptığınızı söyleyebilirsiniz.
ASIM AYKAN (Trabzon) Kürsüde kayda geçirmeyin bunu,
yanlış olur.
AKIN BİRDAL (Devamla) Peki, geçirmeyelim ama siz kendi
aranızda tartışın o zaman, bunu lütfen açıklayın.
Şimdi, arkadaşlar, bakın, 1964te de yine öyle bir
tehcir yaşandı ve gerçekten şimdi Türkiye Cumhuriyeti dönemine
girerken 300 bin Ermeni vardı, şimdi sayıları 50 bin; Rum, yine
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, şimdi sayılarına
bakın; bunlar olmaz. O nedenle, insan hakları derken, gerçekten,
çoğunluğa karşı azınlığın
haklarını korumak ve gözetmek demokratlığın ilk
adımıdır ve demokrasinin de olmazsa olmazıdır. Yoksa
siz istediğiniz kadar insan haklarından, özgürlüklerden söz edin.
Şimdi, örneğin bu kültür, bu anlayış ne
yazık ki hayatın, Türkiyenin her alanına yansıyor.
Bakın şimdi iki gündür tanık olduğumuz şeylere.
Örneğin öğrencinin birini arkadaşlarının sıra
dayağından geçiriyor öğretmen; öğrenci duruyor ve
tokatlıyor bütün arkadaşları. Dün yine İstanbulda
Büyükçekmece Mehmetçik Lisesinde 200 öğrenci ki, bu Tekel
işçilerinin sorunları bir demokrasi sorunu değil mi, bir hak
sorunu değil mi?- ve ne kadar anlamlı, öğrenciler, Tekel
işçilerine dayanışma duygusuyla slogan atıyorlar ve destek
veriyorlar.
CELAL ERBAY (Düzce) Ne alakası var?
AKIN BİRDAL (Devamla) Bakın, izin verin, ne
alakasının olduğunu söyleyeceğim. Dün 24 öğrencinin
okuldan çıkmasına karar verildi, tasdikname verildi. Şimdi sizin
Sayın Millî Eğitim Bakanı derhâl bunu durdurmaya muktedir
değil mi? Ne alakası olacak? Demokrasiyi konuşuyoruz burada.
Olur mu? İnsan haklarını konuşuyoruz ve 24 çocuk
Gerçekten
bir demokrasi, bir dayanışma, bir emek bilincini bu kadar
ağır cezalandırıyoruz. Şimdi bunları burada
konuşmayacak mıyız?
Değerli milletvekilleri, belki dikkatinizi çekiyor ya da
gazetelerde sabahleyin okuyup akşama -o gün- unutuyoruz. Bu son günlerde,
özellikle son aylarda sıkça, kışladaki intiharlar
Bugün Meclis
araştırma komisyonunun oluşturulması için BDP adına
bir öneri verdik: Bölgemizdeki intiharlar
Ve bugün de Erzincan Üniversitesi
Rektörünün intihar ettiğini öğreniyoruz. Şimdi, bu son günlerde,
bu yoğunlaşan intihar olayları bize bir şeyleri
düşündürmesi gerekmez mi? Örneğin, biz son günlerde, son aylarda, son
bir yıldaki sayısını da çıkardık, Sayın
Başbakana soru önergesi verdik: Kışladaki intiharlar
Son bir
yıldır kaç kişi intihar etmiştir, er, erbaş ve
rütbeli? Ve Sayın Başbakan adına Millî Savunma
Bakanlığından yanıt geldi: Devlet sırrı
gerekçesiyle açıklayamayacağız. Şimdi, bunun neresi devlet
sırrı ya da neyin devlet sırrı olup
olmadığına kim karar verecek? İç Tüzükün ilgili maddesi
var ve bunu değiştiririz, her şeyi konuşabiliriz.
Örneğin, gerçekten bu askerler neden intihar ediyorlar? Daha önce intihar
etmek için yeri, arkadaşlar, devrimci demokratik muhalefette hep
öğrenciler, emekçiler, işçiler karakolları seçerlerdi intihar
için. Öyle denilirdi, işkenceyle öldürülürdü ve sonra da İntihar
etti. denilir, ailesine teslim edilirdi. Şimdi de kışlalar
intihar yeri olarak seçilmeye başlandı. Bunun anlamı nedir? Bu
bizi ilgilendirmiyor mu, Parlamentoyu? Ve neden intihar ediyor insanlar
gerçekten? Örneğin, son günlerdeki rütbeli subaylar neden intihar
ediyorlar? Bunu, Millî Savunma Bakanının gelip burada
açıklaması gerekmez mi? Ki, biz bu konuda da yine bir Meclis
araştırma önergesi veriyoruz ve gerçekten, bu
tartışılsın.
Örneğin, sayın milletvekilleri, yine dikkatinize sunup
bir şeyi paylaşmak istiyorum, okuyorsunuz siz de. Elbette ki, biz
kamu adına burada görev yapıyoruz. Örneğin, 28 Şubat
döneminin patronları, gazete patronlarının
itiraflarını okuyorsunuz değil mi? Gazete patronlarının
genel yayın yönetmenleriyle olan ilişkilerini okuyorsunuz ve
izliyorsunuz. Peki, biz bunu herhangi bir sıradan yurttaş gibi okuyup
geçecek miyiz, yoksa ona parmak basıp, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu
yüce Meclisin çatısı altına getirip bunu tartışacak
mıyız ya da tartışmayacak mıyız? Onu da
getiriyoruz, yüksek kurulumuza getireceğiz. Gerçekten ibretle izliyoruz
şimdi 28 Şubat döneminin medya patronlarının 28 Şubat
süreciyle ilişkilenmesini, patronların genel yayın
yönetmenleriyle ilişkilerini ve nasıl bir andıçlı
demokrasiyi bize reva gördüklerini. Bunları konuşup
tartışmayacak mıyız? Ve yeniden medyanın kendisini
sorgulamasına, yüzleşmesine
Biz bu zemini burada
tartışıp onlara böyle bir zemini gerçekten fırsat
yaratmayacak mıyız? Yoksa, böyle, onlar yönetmeye mi
kalkışacaklar? O nedenle, arkadaşlar, bunların da
görüşülmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ve gerçekten dün Yüksekovada, yüz binlerce insan
katıldı, barışçıl bir toplantı nevroz
kutlandı. Orta Doğu halklarımızın barış ve
kardeşlik günü olarak UNESCO da kabul etti bunu ve bunu da yüksek
kurulunuza, 21 Martın Nevroz günü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözleriniz tamamlayınız.
AKIN BİRDAL (Devamla) Bağlıyorum Sayın
Başkan.
barış ve kardeşlik günü olarak tatil günü kabul
edilmesi yolunda da bir yasa teklifimiz olacak. Yüce kurulunuzun da bunu
değerlendireceğini umuyorum ve Biyogüvenlik Yasa Tasarısı
da böyle bir demokrasi perspektifi içinde ele alınırsa da en iyi
şekilde sonuçlanacağını düşünüyorum. Hepinizi bu
umutla saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.
Şahsı adına Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biyogüvenlik yasası, insan sağlığıyla da
çok yakından ilgili, ülkemizin tarımıyla çok yakından
ilgili, geç kalmış, çok da gerekli bir yasayı
çıkartıyoruz. Bu yasaya Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak alt
komisyonda, Komisyonda çok yoğun katkılar verdik; çok yeterli
bulmadık, birtakım önergelerle bazı hususların kabul
edilmesini istedik. Sayın Bakan birkaç hususu kabul etti -önergeler
geçiyor- bunu da teşekkürle karşılıyorum. Ancak gerçekten
önemini tekrar vurgulamak istiyorum.
Biyogüvenlik yasası, bugüne kadar çıkartılması
gereken, özellikle günümüz dünyasında verimliliğin, maliyetin çok
önemli olduğu bir süreçte verimliliği artan ve bazı konularda
biyogüvenlik üzerinden, genetik kodlar üzerinden alınan tedbirlerle
oluşturulan bu sürecin güvenliğini, kontrolünü temin etmemiz
gerekiyordu. Bu noktada uygulama sürecinde de çıkacak birtakım
eksiklikleri ileri zaman içerisinde yeniden değerlendirerek tamamlamak
kaydıyla bu yasanın ülkemize, insanımıza,
tarımımıza hayırlı sonuçlar getirmesini temenni
ediyor, emeği geçen tüm arkadaşlarımıza da teşekkür
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Şahsı adına İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız.
Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından
alkışlar)
SACİD YILDIZ (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 473 sıra sayılı
Biyogüvenlik Kanunu Tasarısının ikinci bölümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, 18 Martta Çanakkale
Savaşında bu ülke için şehit olanları ve gazilerimizi
rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum.
Gündem dışı konuşmalara cevap verirken,
Meclisin açılışında, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç Kimse bu konuda
konuşmadı, ben Çanakkale konusunda Hükûmet adına konuşmak
üzere söz aldım. dediğinde Mustafa Kemalden hiç bahsetmediğine
bir arkadaşımız değinmişti, ben de kayıtlara
geçmesi için bunu tekrar vurguluyorum. On beş dakikalık konuşma
süresince, Mustafa Kemalin tarih sayfasına çıktığı ve
Anafartalar Kahramanı olarak nitelendirildiği bu savaşta,
adından hiç bahsedilmemiş olmasını esefle
karşılıyorum.
Ayrıca, bu savaşta henüz tıp fakültesinin 1inci
sınıfında olan, 1915te İstanbul Darülfünun Tıp
Fakültesinin 1inci sınıfında olan bütün doktor adayları,
hekim adayları Çanakkalede tümüyle kaybedilmişti, onları
rahmetle anıyorum. 1921 senesinde İstanbul Tıp Fakültesi hiç
mezun verememişti. Daha sonra, Atatürk, Çanakkaleye gittiğinde Biz
burada Darülfünunu gömdük. cümlesini kullanmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu Tasarı Sağlık
Komisyonuna görüşmelerden bir gün evvel akşamüzeri geldi, ertesi gün
sabah 10.00da toplanıldı. O sıralarda da, ocak ayının
ortalarında da Genel Kurulda Tam Gün Yasası görüşmeleri devam
etmekteydi. Onun için, bu, Sağlık Komisyonunda yeterli olarak
tartışılmadı, diğer tasarılarda da olduğu gibi
alelacele geldi, yeterli olarak tartışılmadı, bunu da
değerlendirmenize sunuyorum.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar, yani
GDOlu ürünler, doğal yollarla asla oluşmayacak, bitkisel ya da
hayvansal mutasyonlarla genetiği değiştirilmiş
organizmalardır yani laboratuvar ortamında değiştirilen
ürünlerdir. Bir başka deyişle, GDOlu ürünler, bir türe başka
bir türden gen aktarılarak doğal yapısının
değiştirilmesiyle yeni genetik özellikler
kazandırılmasıdır. Doğal yapısı
değiştirilmiş bu ürünler ise insana olduğu kadar bitkilere,
hayvanlara ve çevreye de oldukça zarar vermektedir; çünkü bu ürünler toksik
maddeler üretmekte, bu toksik maddeler de toprağa bulaşarak ekolojik
dengeyi bozmaktadır. GDO ticaretinin yüzde 99u dört tohumla
yapılmaktadır; pamuk, mısır, kanola ve soyadır.
Şimdilerde, mısır, soya ve pamuk üretiminde giderek daha fazla
GDO esaslı tohum kullanılmaktadır.
İkinci sorun, bu tohumlarla üretilen mısır, soya ve
pamuğun yağı değişik gıda ürünlerinde, özellikle
de çocuk mamalarında kullanıldığında insan vücudunun
dengesini bozmakta ve bir anlamda insanı zehirlemektedir. Bebek
mamalarında GDOlu organizmaların ve ürünlerinin
kullanılmayacağı söylense de bu organizmalar anne sütüyle
bebeğe geçmektedir, bu Fransada yapılan çalışmalarda
gösterilmiştir.
Mısır özü yağının büyük bir bölümü
GDOludur. GDOlu gıdalardan korunmak için hazır gıda
tüketiminden kaçınmak gerekmektedir. Şu anda, bakkallarda ve
marketlerde satılan hazır çorbaların içinde mısır ve
soya varsa o ürünlerin GDOlu olma ihtimali çok yüksektir.
GDOlu ürünlerin insan sağlığı
açısından zararları saymakla bitmez değerli
arkadaşlar. İnsanlarda alerjilere yol açtığı
doğrudan izlenmektedir. Normal soya fasulyesine alerjisi olmayan bir
insanda genetiği değiştirilmiş soyaya karşı
alerji görülebilmektedir.
Hayvan deneyleri çok olumsuzdur. İskoçya Rowet Enstitüsünde
GDOlu patatesle beslenen farelerin tümünün iç organlarında küçülme,
bağışıklık sistemlerinde çökme, kan
yapılarında bozulma görülmüştür. Rusya Bilim Akademisinde GDOlu
gıdalarla beslenen farelerin yavrularının yüzde 56sı
doğumdan üç hafta sonra ölmüştür. Avusturya Tarım ve
Sağlık Bakanlığının finansmanıyla Viyana
Üniversitesinin geçen yıl yaptığı bir çalışmada
ise, GDOlu gıdalarla beslenen farelerin büyük ölçüde üreme yeteneklerini
kaybettikleri belirlenmiştir ve insanlarda da bu üreme yetenekleri ileride
kaybolabilir çünkü insanlarda denenmemiş, insanlar kullanmamış,
nasıl olacağını bilemiyoruz. Çocuk sahibi olmaya çok özen
gösteren Başbakan acaba bu konuda ne diyecektir merak ediyorum.
Diğer taraftan, üretim tekniği nedeniyle genetiği
değiştirilmiş bu ürünlere, bu tohumlara antibiyotik direnç geni
de yerleştirilmiştir. Dolayısıyla biz bu bitkileri
yediğimizde antibiyotiklere direnç oluşacak ve bazı enfeksiyon
hastalıklarını tedavi etmek için elimizde antibiyotik
kalmayacak. Bir hekim olarak söylüyorum, zaten gün geçtikçe antibiyotiklere
direnç oluşmakta, GDOlu ürünlerden sonra daha da
yaygınlaşacaktır bu direnç.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
SACİD YILDIZ (Devamla) Teşekkür ederim.
Bunlar insan üzerinde etkileridir fakat yan etki bir ayda ya da
bir yılda çıkmak zorunda değildir, on yılda da veya daha
uzun yıllarda da çıkabilmektedir değerli arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, sağlıklı yeni
nesiller yetiştirmek ve sağlıklı bir toplum olabilmek için
gıdaya gereğinden fazla önem verilmelidir. Üretilen
gıdaların mutlaka sağlıklı ortamlarda ve doğaya
zarar vermeyecek yöntemlerle üretilmesi ve bunların denetim altında
yapılması büyük önem taşımaktadır. İnsan
sağlığı açısından bilinen ve bilinmeyen birçok
riski beraberinde getirecek olması, biyolojik çeşitliliğe zarar
vermesi ve doğanın dengesini bozması gibi olumsuzlukları
vardır. Tohumlar birkaç şirketin mülkü hâline getirilerek
insanlık bu şirketlerin insafına bırakılmak
istenmektedir.
Bir diğer şey de, bu üreme durumundan bahsettiğimde
bir diğer konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum değerli
milletvekilleri. Son günlerde, daha 6 Martta bir yönetmelik yayınladı
Sağlık Bakanlığı. Sperm bankaları ve
yumurtalık bankalarından gebe kalınması konusunu
yasakladı, yurt dışında da yasakladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
SACİD YILDIZ (Devamla) Az bir şey kaldı
Sayın Başkanım.
Oysaki hiç çocuğu olmamış insan için bunlar çok
önemli. Yurt dışında birçok merkezde bu yapılmaktadır.
Bu da bir yönetmelikle düzenlendi nedense. Bu GDO da ilk kez biliyorsunuz
yönetmelikle düzenlenmişti, büyük tepkiler üzerine bu yasa geldi. Böyle
önemli bir konuda, bir sperm bankası ve yumurtalık bankası
konusunda da yönetmelikten ziyade yasaya ihtiyaç vardır. Bunun da hukuksal
sorunları vardır, tıbbi sorunları vardır, etik
sorunları vardır, dinsel sorunları vardır. Bunun da
öncelikle yasayla düzenlenmesi lazım çünkü çok kimse mağdur
olmaktadır.
Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Tankut, Sayın Özdemir, Sayın Doğru,
Sayın Yıldız, Sayın Seçer, Sayın Orhan, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Ersin, Sayın Çalış, Sayın Ergin
sisteme girmişlerdir.
Süremizin yettiği ölçüde herkese söz hakkı vermek
istiyorum. Bir dakika süremiz, biliyorsunuz, onun için çok kısa bir
şekilde sormanızı rica edeceğim.
Buyurunuz Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, tarımla ilgili güzel sözler söylüyor ve
güzel tablolar çiziyorsunuz ancak bugün çiftçinin hayatından hiç memnun
olmadığını hatırlatmak istiyorum. Girdilerin
arttığını ama ürünlerini yeterli fiyattan
satamadıklarını söylüyorlar, biz de buna katılıyoruz.
Mesela, ekim zamanı gübre fiyatları aniden yükseliyor. Bakanlık
olarak gübre kartellerine gerekli denetimleri yapamıyor musunuz?
Yine, süt fiyatları üreticinin aleyhine aniden düşüyor.
Bakanlığa bağlı olarak piyasayı regüle edecek bir
kurumun yokluğundan dolayı mı üreticiler süt fabrikatörlerinin
insafına bırakılıyor? Bu konularda üreticilerimizin lehine
ne gibi önlem ve düzenlemeler yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Bugün belli ki GDOlu olan soya
bakımından Türkiye dışarıya bağımlı
hâldedir. Her yıl 1,5-2 milyon ton ithalat yapıyorsunuz. Türkiye'nin
yerli üretimini artırarak -ki 5 milyon ton soya üretim kapasitesi
vardır ülkemizde, bizim çiftçimiz bunu üretir- en son ithalattan vazgeçmeyi
ne zaman düşünüyorsunuz? Yani soya ithalatına ne zamana kadar devam
edeceksiniz?
İkinci sorum: Gıda ve yem amaçlı genetik
yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerin
ithalatı işlemleriyle ilgili, 26 Ekim 2009 tarihinden günümüze kadar
kontrol belgesi alınan ürün miktarı ne kadardır? Bunların
ürün dağılımı nasıldır? Bu ürünleri kimler,
nasıl ithal etmiştir? GDO analizi konusunda akredite edilen kaç tane
özel kuruluş vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, ülkemizin her tarafında olduğu gibi,
Tokat ilindeki Kazova, Kelkit, Artova, Zile ovaları çiftçileri 2009
yılında ürünlerinin yeterli para yapmaması neticesi büyük borç
batağına saplandılar, evlerine icralar geliyor. 2010
yılı Ekim döneminde de çok büyük sıkıntılarla
karşı karşıyalar; bu yıl da üretimlerinden yeterli
geliri elde edemezlerse tamamen bitmiş olacaklar. Hükûmet olarak,
bankalar, tarım kredi kooperatifleri özellikle özel sektörle ilgili
borçlarının yeniden yapılandırılmasını
bekliyorlar, bu konuda bir çalışma yapacak mısınız?
İkinci soru olarak: Tokat ili Reşadiye ilçesinde RESÜT
(Reşadiye Süt Endüstrisi) üretimini durdurmuştur. Bölge
insanının kaynaklarının oluşturmuş olduğu bu
tesisin yeniden çalıştırılması noktasında,
hayvancılığın desteklenmesiyle beraber bir
çalışma yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, GDOlu ürünler, üretilmeye
başlandığı 1996 yılından bu yana, GDOlu ürün
üreten ABD, Arjantin ve Brezilyadan soya, mısır, pamuk, kanola hangi
yıllarda, ne kadar ithal edilmiştir? İthalat hâlâ
yapılmakta mıdır?
Tarımsal ürün ihracatımızda, özellikle yaş
sebze meyve ihracatımızla ilgili en önemli pazarımız Rusya
ve Avrupa Birliği ülkeleridir bildiğimiz gibi, Avrupa Birliği
ülkelerinde transgenik ürünlerin üretimine pek sıcak
bakılmadığı da bilinmektedir. Zaman zaman yaşadığımız
ihracat sorunlarımızda GDO ile ilgili bir sıkıntı
yaşanmakta mıdır yaşanmamakta mıdır bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın Seçer
VAHAP SEÇER (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 2004 yılında Mersinin Silifke ilçesi,
Tarsus ilçesi ve Mersin merkezde meydana gelen sel afetinden, dolu afetinden
sonra 2090 sayılı Yasa kapsamında üreticilere yardımda
bulunulmuş ancak daha sonra üreticiler -bilinçli ya da bilinçsiz- bu Yasa
kapsamına aykırılık içeren bir şekilde zirai kredi
kullanmışlar. 2009 yılı sonunda 82 tane üreticiye,
aldıkları yardımın faiziyle geri ödenmesi şeklinde il
ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından tebligatlar
yapılmış. Netice itibarıyla, üreticiler bu anlamda
mağduriyet yaşıyorlar. Bunun önüne geçilmesi mümkün mü?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.
Sayın Orhan
AHMET ORHAN (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, gelişmiş ülkeler başta olmak
üzere tüm ülkelerde organik tarım ürünlerine ve onlardan elde edilen
ürünlere talep artmaya devam etmekte. Bu çerçevede olmak üzere organik pamuktan
üretilen tekstil ürünleri de giderek artan oranda talep görüyor. Muhtemelen,
organik tekstil ürünleri, zor günler geçiren Türk tekstili için de bir
çıkış yolu olabilecektir. Bu sebeple, ülkemizde üretilen organik
pamuk miktarı nedir? Bu miktarın artırılması için
Bakanlığınızın yürüttüğü herhangi bir
çalışma var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Orhan.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan,
TARSİM sigorta etmiyorsa ve bir yıllık ürünümüz yandıysa,
bir yıllık ekmeğimiz yandıysa, 2090 sayılı Tabii
Afetler Kanununu çalıştırmıyorsanız biz ne
yiyeceğiz? Benim çiftçim ne yiyecek? Bir yıl bu insanlar aç mı
kalacak?
2090 sayılı Tabii Afetler Kanununu çalıştırıp
Malatyada donan kayısıya, maalesef iki gündür Tarım İl
Müdürlüğü daha şu anda hiçbir tespit yapmamıştır.
Bugün de donarsa biz aç kalacağız. 2090 sayılı Kanunu çalıştıracak
mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Ersin
AHMET ERSİN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Tasarının 9uncu maddesinde, Biyogüvenlik Kurulu
maddesinde, 9 üyeden oluşan Biyogüvenlik Kurulunun 7 üyesinin
bakanlıklarca tespit edileceği, 1er üyenin de üniversite ve meslek
kuruluşlarından alınacağı belirtilmiş. Kurulun
Başkanı da Tarım Bakanı tarafından atanıyor.
Şimdi, böyle bir kurulun
bağımsızlığından söz edilebilir mi? Tam tersini
yapsanız yani siyasetten ve yürütmeden bağımsız olarak
bilim adamlarından oluşan bir kurul oluştursanız daha
yararlı olmaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ersin.
Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, çiftçilerimizin MEDAŞa ve Tarım
Krediye olan borçları gerçekten içinden çıkılmaz bir hâle
gelmiştir. Çiftçilerimizin bu iki kuruma olan borçlarının
faizlerini silerek ana parayı yapılandırmayı düşünüyor
musunuz?
Bir diğer sorum ise: GDOlu ürünlerin en çok
kullanıldığı alan hayvan yemidir ve burada da en çok soya
fasulyesi ve mısır kullanılıyor. GDOlu ürünlerle beslenen
hayvanlar ve dolayısıyla bu etleri yiyen insanların
sağlığı üzerinde GDOlu ürünlerin zararlarıyla ilgili
herhangi bir araştırma yapılmış mıdır?
Yapılmamışsa Hükûmet olarak yaptırmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çalış.
Son olarak Sayın Ergin
GÜROL ERGİN (Muğla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Benim de Sayın Bakana bir sorum var.
Tarımda yabancı ot savaşımında
kullanılan Atrazin adlı aktif madde Avrupa Birliğinde 2003
yılında yasaklanmış olup yasaklandığı
tarihten itibaren AB ülkelerinde kullanılmamaktadır. Atrazin maddesi
31/8/2009da Türkiyede de yasaklanmış ancak raf ömrü dikkate
alınarak 31/8/2011 tarihine kadar kullanılabileceği şeklinde
izin verilmiştir. Atrazin denen maddenin insan sağlığına
çok zararlı olduğu kesin olarak belirlendiği, bu nedenle
kullanımına yasak getirildiği hâlde bu etkin maddenin siz
nasıl olur da iki yıl daha kullanılmasına izin verirsiniz? Bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
Buyurunuz Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Süt fiyatlarıyla ilgili bir denetim olup
olmadığından bahsetti. Tabii, biliyorsunuz Türkiyede süt
fiyatları serbest piyasada şekilleniyor, üreticiler ihalelerde
alıcılarla karşı karşıya geliyor. Fakat bir
şeyi ifade etmem lazım: Türkiye, dünyadaki, ABDdeki ve Avrupa
Birliğindeki çok düşük süt fiyatlarına rağmen
Örneğin,
ABDde 18 euro sent, Avrupa Birliğinde ise 20 euro sent civarındayken
sütün litresi, Türkiyede hâlihazırda 85 kuruş civarında. Tabii,
bizim verdiğimiz destekler ilave olarak devam ediyor. Burada bizim
aslında şu anda gerek üreticilerden gerek bu konuyla ilgili hayvan
yetiştiricilerinden aldığımız tepkiler de son derece
olumlu, hepsi de bu fiyat düzeyinden son derece memnunlar. Geçen sene süt
fiyatlarında bir düşüş yaşandı ve o düşüşte
biz birtakım tedbirler aldık. O tedbirlerimiz de
çalıştı, örneğin süt tozuna bunların çevrilmesiyle
ilgili tedbir aldık.
Yine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunda
özellikle gıda yardımı paketlerine sütün ilave edilmesi
suretiyle hem süt tüketiminin artırılması hem üreticilere destek
sağlanması yönünde alınan tedbirler işe yaradı ve süt
fiyatları belli bir noktaya geldi. Bizim gayemiz şimdilik bu fiyat
seviyesini muhafaza edecek veya üreticinin en azından belli bir
fiyatın altına düşmeyecek şekilde tedbirleri sürdürmektir;
bizim almak istediğimiz, yapmak istediğimiz husus budur. Bu da tabii
süt tozunun işlenmesi hususu -dediğim gibi- geçen sene
başlattığımız ve hâlen devam eden bir husus.
Soya bakımından kendimize yeterli hâle gelmek için
neler yapılıyor? denildi. Tabii dün da aslında başka
vesilelerle bu konuya birtakım açıklamalar getirdim. Yağlı
tohumlar konusu, öteden beri Türkiye'nin dışa bağımlı
olduğu bir alandır. Yani, Türkiye soyaya, pamuğa,
mısıra, ayçiçeğine, ham yağa çok eskiden beri Türkiye
ithalat yoluyla bunu yapıyor. Yani bundan on sene önce de böyleydi, yirmi
sene önce de böyleydi, otuz sene önce de böyleydi ama bu dönem içerisinde
örneğin mısırda biz çok ciddi mesafe kat ettik; yani üretim 5
milyon tonlara çıktı mısırda. Ne bileyim, soyada,
ayçiçeğinde, diğer ürünlerde
Soyada azalma var, doğrudur. Çünkü
daha ucuz görüyor, daha kârlı görüyor. Yani ithalatçı işte bu
aslında kanunla getirilecek olan birtakım kısıtlamalar,
birtakım düzenlemeler ithalatı zorlaştıracağından
ötürü bizim vereceğimiz desteklerle de, ki yüksek destek veriyoruz, 275
bin lira -eski parayla- soyaya prim desteği veriyoruz ve yüzde 40ın
üzerinde maliyetin, biz destek olarak çiftçiye üreticiye ödüyoruz. Bütün
yağlı tohumlarda böyle. Pamukta da, ayçiçeğinde de, soyada da
bütün yağlı tohumlarda biz yüksek düzeyde destekleme
sağlıyoruz ve ayrıca yeni çeşitler geliştirdik. Mesela
soyayla ilgili olarak -dün de rakamlarını söyledim- altı tane
yüksek verimli yeni çeşit geliştirdik 2002-2008 arasında.
Mısırda koçan kurduna
İşte biraz önce konuşuluyor,
efendim, koçan kurduna karşı genetiği değiştirilmiş
mısır vesaire. Biz aslında bunların tohumlarını
kendimiz geliştiriyoruz. Buna karşı yedi tane çeşit
geliştirdik biz. Koçan kurduna ve sap kurduna dayanıklı, mukavim
2005-2007 arasında yedi tane mısır çeşidi geliştirdi
Türkiye, Türkiye'nin Tarım Bakanlığının
araştırma enstitüleri. Elbette bu çalışmalar sürüyor, bundan
sonra da devam edecek.
Şimdi, Tokatla ilgili özel yani borçların
yapılandırılmasıyla ilgili hususlar soruldu. Bu vesileyle
şunu söyleyeyim: Tabii, tarım kredi kooperatifleri bir çiftçi
kuruluşu ve Tarım Bakanlığının ne idaresi
altında ne de oranın yönetimine Tarım Bakanlığı
karışıyor. Onlar bütünüyle çiftçi kuruluşu ve
ortaklarının çiftçi olduğu bir kuruluş olması, bir
kredi kooperatifi olması hasebiyle hükûmet sadece onlar üzerinden, onlar
aracılığıyla çiftçilere ucuz kredi temini veya girdi temini
yönünde kredi faiz sübvansiyonu uyguluyor. Onların uygulamaları
normalde, özel bir hüküm olmadığı sürece, kendi düzenlemelerini
kendileri yapıyorlar.
Meyve sebze ihracatında GDO açısından herhangi bir
sıkıntı yok. Çünkü Türkiyede GDOlu bir ürün üretimi söz konusu
değil arkadaşlar. Bunu dün de söyledim, bugün bir daha söylüyorum,
sebze meyvede asla, hiçbir zaman olmadı ve olmuyor ve olmayacak. Çünkü biz
getirdiğimiz tasarıyla da zaten Türkiyede GDOlu üretimin
olmasına -bu tasarıda da zaten- asla izin vermiyoruz. Türkiye'nin
özel şartlarını burada dikkate alıyoruz. Bundan sonra da bu
şekilde devam edecek.
Mersinle ilgili söylenen, daha önce vuku bulan sel felaketi,
alınan paralar, bunların geri tahsil edilmesi. Bu tabii
inceleyeceğimiz bir konu. Onun da ayrıca size detayları
hakkında bilgi veririz.
Atrazin hâlâ, Sayın Erginin, ilacın
kullanıldığı hususu
Bunun kullanımı yasak,
reçeteyle yazılması yasak. Biz bir reçete uygulaması getirdik
biliyorsunuz zirai ilaçlarla ilgili, daha önceden olmayan bir husustu bu, bu
dönemde getirilen. Fakat pratik uygulama açısından yani bunların
tabii belli bir süre imhası vesairesi ayrı bir problem teşkil
edeceğinden dolayı teknik olarak bunlar
Avrupa Birliğiyle
birlikte 127 tane -sadece bu ilaç değil, 127 tane- ilacın kullanımına
yasak getirildi. Bunlar artık yeni ithal edilmiyor, ancak mevcutlar,
belirli bir kontrol ve denetim altında bunların tüketimi
sonlanıncaya kadar bunlar devam edecek.
GÜROL ERGİN (Muğla) Sayın Bakan, zehrin belli
bir kontrol altında tüketimi diye bir şey olur mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Şimdi, bunlar zaten reçeteyle söyleniyor.
Laboratuvarlarla ilgili olarak da 8 tane laboratuvarda GDO analizi
yapılabilmektedir, Sayın Özdemir soru sormuştu. Bunların
tümü tarama analizi yapabiliyor, 5 tane laboratuvar da -eğer var ise,
tespit edilebilmişse- miktar analizi de yapabiliyor. Bunlar bizim Ulusal
Gıda Referans Laboratuvarımız ki bu dönemde yeni açılan,
yeni yapılan bir laboratuvar.
ŞENOL BAL (İzmir) Kaç tanesi akredite oldu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) İstanbul İl Kontrol, Ankara İl Kontrol,
Bursa Gıda Araştırma, TÜBİTAK laboratuvarları tarama
ve miktar analizi yapabiliyor. Bunun dışında 2 tane özel
laboratuvar da GDO analizi için yetkilendirme aşamasındadır.
Dolayısıyla bu hâliyle de bu laboratuvarların kapasitesi
Türkiyede yeterli. Ulusal Gıda Referans Laboratuvarımız bu
konudaki en yetkin ve uluslararası ölçekte değerlendirme yapabilecek
donanıma, altyapıya sahiptir.
Kurulun bağımsız -bu hâliyle- olmayacağı
yönünde Sayın Ersinin endişesini ihtiva eden bir soru oldu.
Aslında Kurul görevini yaparken Kurulun bağımsız
olduğu, hiçbir organ, makam, merci ve kişinin Kurula emir ve talimat
veremeyeceği burada zaten madde hükmünde yer alıyor. Ayrıca
teknik komiteleri oluşturan uzmanlar listesi, üniversiteler ve
TÜBİTAKta çalışanlar arasından seçiliyor,
dolayısıyla bunların da Kurul tarafından seçiliyor. Yine
Kurul başkan ve üyelerinin bu, aslında onlara en büyük güvenceyi
sağlayan hususlardan bir tanesi- görevlerine son verilemiyor.
Dolayısıyla bağımsız bir şekilde görev ifa
etmeleri için bunlar yeterlidir.
Tabii, başka bazı hususlar da bu arada dile getirildi.
Yani şunu da hem yüce Meclisin üyelerinin tamamının bilmesini
hem de kamuoyunun bilmesini arzu ediyorum: Şimdi, GDOnun,
serbestleştirilmesi aslında kavram itibarıyla çok doğru bir
ifade değildir, neden? Çünkü, burada risk değerlendirmesi
yapılacak ve eğer bir risk varsa zaten, ne suretle olursa olsun bunun
ithaline, Türkiyede kullanımına zaten izin verilmeyecek.
Dolayısıyla komiteler, bilimsel komiteler, Biyogüvenlik Kurulu,
vesaire, bunlar risk değerlendirmelerini ne yönde yapacak? İnsan
sağlığı, hayvan sağlığı, çevre
sağlığı ve sosyoekonomik risk değerlendirmesini
yaptıktan sonra, eğer bütün bunlara rağmen yani bütün bunlarda
herhangi bir risk, en ufak bir şüphe yoksa, o takdirde
kullanımına, tercih hakkı tüketicinin kullanılmak
suretiyle, o da etikette de belirtilmek suretiyle kullanımına izin
verilir ki, Avrupa Birliğinde de uygulama bu şekilde.
GDOlu mısır ve soyadan elde edilen yağın -ki
bu dile getirildi, soruda da soruldu- hem yemde, yem yoluyla hem yağ
yoluyla bunların bu ürünlere geçmediğine dair en son Haziran 2009da
-dokuz ay önce- EFSA, yani Avrupa Birliğinin gıda güvenliği
otoritesinin resmî raporu, bilimsel raporu bu yöndedir. Bu nedenle, yani yemde
kullanılan, GDOlu olsa bile yem amacıyla kullanılan, tavuklarda
kullanılan veya büyükbaş hayvanlarda kullanılan veya yağ
yapımında kullanılan bitkilerin o arada genetik DNA zinciri
bozulduğundan dolayı işlem esnasında, dolayısıyla
canlılara bir zarar vermediğine dair Avrupa Birliğinin bu konuda
yayınlanmış raporları var ve o nedenle de Avrupa
Birliğine 35 milyon ton soya ithal ediliyor ve kullanılıyor.
Bizim de standartlarımız zaten Avrupa Birliğinin
standartları olacak.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sayın Bakan, ithalatı
sormuştum, yazılı mı cevap vereceksiniz?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
8inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 8. maddesinin 4. fıkrasının sonundaki
ihtiyati ibaresinin tüm şeklinde değiştirilmesini arz
ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren Osman Kaptan |
|
Malatya Tokat Antalya |
|
Rasim
Çakır Zekeriya
Akıncı R.
Kerim Özkan |
|
Edirne Ankara Burdur |
|
Ergün
Aydoğan Tansel
Barış |
|
Balıkesir Kırklareli |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı Biyogüvenlik
yasa tasarısının 8. Maddesinin birinci fıkrasının
(h) bendinin kurulun görüşleri doğrultusunda GDO ve Ürünlerinin
Özelliklerine göre eşik değerini belirlemek şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Zeki
Ertugay Mehmet
Şandır Ahmet
Orhan |
|
Erzurum Mersin Manisa |
|
Şenol
Bal Mustafa
Kalaycı |
|
İzmir Konya |
BAŞKAN Komisyon son önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Son önergeye katılıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ahmet Orhan konuşacak.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Orhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET ORHAN (Manisa) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısının 8inci maddesinin 1inci
fıkrasının (h) bendinde yapılmasını
istediğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Konuyla ilgili sözlerime geçmeden yüce Türk milletini yok etmeye
ve Türk vatanını istilaya kalkışan dönemin en güçlü
devletlerine karşı büyük Türk milletinin ve kahraman ordumuzun
Çanakkalede vermiş olduğu eşsiz mücadelenin ve
kazandığımız muazzam zaferin 95inci yıl dönümünü
kutluyorum.
Bu vesileyle, yüzyıllarca hüküm sürdüğümüz
coğrafyalarda varlığını feda ederek huzur içinde yatan
meçhul kahramanları, vatanı ve bayrağı için gözünü
kırpmadan şehit olarak bugün Türkiye Cumhuriyetinde hayat ve vücut
bulmamızı sağlayan aziz şehitlerimizi, kahraman
ecdadımızı bir kez daha minnetle ve şükranla anıyorum.
Değerli milletvekilleri, vermiş olduğumuz
değişiklik önergesiyle eşik değeri
çalışmalarını, tamamen bilimsel esaslara göre yürütmesi
öngörülen Kurulun belirlemesinin daha doğru olacağı mütalaa
edilmiştir. Bu konudaki murat ettiğimiz görüşlerle aynı
doğrultuda görüşleri paylaşan Sayın Bakana ve Komisyon
üyelerine teşekkürlerimi bu vesileyle sunmak isterim.
Ayrıca, Türk milletinin evlatlarını ve
tamamını gelecekte sağlıklarını tehdit etmeden,
teknolojik gelişmelere de açık bir şekilde gelişmesini
temin ederek, sağlığının güvence altına
alınması yolunda bu kanunun beklenen ve umulan faydayı
sağlamasını temenni ediyorum.
Burada, bir hususa da kısaca yeniden değinmek istiyorum.
Çekirdeksiz üzüm üreticileri yıllardan beri görülmeyen şiddet ve
yaygınlıktaki don felaketiyle karşı karşıya
kalmış, ocaklarına, maalesef, ateş düşmüş
durumdadır. Sayın Bakandan yüzde 80leri aşan oranda zarar gören
çiftçilere destek olunması için gerekenin yapılmasını,
başta Bağcılar olmak üzere, Türk çiftçileri adına bekliyor
ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 8. maddesinin 4. fıkrasının sonundaki
ihtiyati ibaresinin tüm şeklinde değiştirilmesini arz
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
GÜROL ERGİN (Muğla) Sayın Tansel Barış
efendim.
BAŞKAN Buyurunuz, Sayın Barış.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanun
Tasarısının ikinci bölüm 8inci maddesiyle ilgili
verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Ulusal Kurtuluş ve
Bağımsızlık Savaşımızın fitilinin
ateşlendiği Çanakkale Zaferimizin bugün 95inci yılı. Bu
vesileyle, Çanakkale Zaferimizi kutluyorum. Çanakkale Zaferinin
destanını yazan Mustafa Kemal Atatürkü, 10 binlerce şehidimizi
ve vatanı uğruna canlarını veren nice isimsiz
kahramanlarımızı huzurlarınızda bir kez daha rahmetle
anıyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent
Arınçın Çanakkale Zaferi konuşmasında Mustafa Kemal
Atatürkün adını zikretmemesini
Umarım bir unutkanlık
olmuştur. Ben de, tabii ki, unutkanlık olduğuna inanmak
istiyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Çarpılır diye
adını ağzına almıyor.
MURAT YILDIRIM (Çorum) Ufak hesaplar peşinde
koşuyorsunuz.
TANSEL BARIŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, on
yıllık geçmişi olan genetiği değiştirilmiş
organizmaların insan sağlığına zarar verdiği
konusunda çok net bilgilere sahip değiliz ancak insan
sağlığına zarar vermediği konusunda da net bir
şey söylemek mümkün değildir. Özellikle fareler üzerinde yapılan
araştırmalarda zararları konusunda çok net bilgiler ortaya çıkmıştır
ve gerçekten ürkütücü sonuçlar ortaya çıkmıştır. Her ne
kadar bu ürünleri üretenler Herhangi bir zararı yok. dese de bu konuda
inandırıcı olmak söz konusu değildir, hele hele on
beş-yirmi yıl sonra bu konuda ortaya çıkabilecek olan
sorunları şimdiden yok saymanın, gerçekten hem bizlere hem de
geleceğimize zarar verebileceği kanısındayım.
İnsana genetiği değiştirilmiş gıda verip 3üncü
jenerasyona bakmak mümkün değildir ve ucube insanların da ortaya
çıkmayacağına dair bir garantimiz maalesef yoktur
arkadaşlar. Otizm son on yılda 10 kat artmıştır ve
alerji son on yılda 5 kat artmıştır arkadaşlar.
Bilim insanlarının fareler üzerinde yapmış
olduğu araştırmalar sonucu, genetiği
değiştirilmiş ürünlerin fareler üzerinde toksik etki
yaptığı, bağışıklık sistemini
çökerttiği ve viral enfeksiyonlara neden olduğu ortaya
konulmuştur.
Yine, Amerika Birleşik Devletlerinde triptofan adlı
ürünü kullanan kişilerin sinir sistemleri olumsuz olarak etkilenmiş,
kas ağrısı ve miyalji ortaya çıkmıştır. Bu
sorunların, bu besin takviyesini kullanan insanlarda kalıcı
hasar meydana getirdiği, birçok kişinin de bu nedenle
hayatını kaybettiği görülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt verimini
artırmak için genetiği değiştirilmiş ürünler verilen
ineklerin sağlıklarının bozulduğu, meme
enfeksiyonları, sindirim sistemi hastalıkları görüldüğü ve
gebelik oranlarının düştüğü de tespit edilmiştir.
Genetiği değiştirilen ürünlerin en büyük
tehditlerinden biri de sadece verimli ve dayanıklı birkaç ürün
yetiştirmek amacıyla yola çıkarak gen çeşitliliğinin
yok olmasıyla birlikte, insanları da tek tip gıda almak zorunda
bırakmaktadır. Tek tip gıdalar insan
sağlığını olumsuz yönde etkilerken dengeli beslenmeyi
de engelleyecektir. Genetiği değiştirilmiş organizmalar,
sayısız hastalık demektir; insanlığın ortak mülkü
kabul edilen tohumları tekel durumundaki küresel güçlerin insafına
terk etmek demektir; bağımsızlığımızın
tehlikeye girmesi, atalarımızdan aldığımız
emanete ihanet etmek demektir; dünyayı yaşanamaz hâle getirmek demektir.
Değerli arkadaşlar, genetiği
değiştirilmiş organizmalara karşı durmamız
gerekiyor. Niçin? Geleceğimiz için. Çünkü, bilinmeyenli bir denklem söz
konusudur. On yıllık geçmişi olan GDOların gelecekte
nelere gebe olduğunu kimse bilmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
TANSEL BARIŞ (Devamla) Yirmi otuz yıl sonra ortaya
çıkabilecek olumsuz tablolar karşısında yapılabilecek
fazla bir şey kalmayacaktır veya çok geç kalınabilecektir. Bu
nedenle, GDOlu ürünlerin Evet, bu ürünlerin gerçekten insan
sağlığına zararı yoktur. kesinliği ortaya
çıkana kadar bu ürünlerin ithalatı, kullanılması ve üretimi
kesin olarak yasaklanmalıdır diyoruz.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Barış.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Karar
yetersayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım
efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.57
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 75inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
vardır, kabul edilmemiştir.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Kabul edilmiş önergeyle birlikte 8inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
9uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan Biyogüvenlik yasa
tasarısının 9. maddesinin 2. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Vahap
Seçer Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Şevket
Köse |
|
Mersin
Malatya
Adıyaman |
|
Metin
Arifağaoğlu Rasim
Çakır Orhan
Ziya Diren |
|
Artvin
Edirne
Tokat
|
2. Kurul, Bakanlıkça iki, Çevre ve Orman
Bakanlığı'nca iki, Sağlık Bakanlığı'nca
bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca bir ve Dış
Ticaret Müsteşarlığı'nca bir, üniversitelerden iki,
TÜBİTAK'dan bir, konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek
odalarından birer üye olmak üzere, üç yıllık süre için ilgili
bakanlar tarafından belirlenen toplam on iki üyeden oluşur. Kurul
Başkanı kurul üyeleri tarafından seçilir. Kurul başkanı
yokluğunda yerine vekâlet etmek üzere bir üyeyi tayin eder.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 9 uncu maddesinin 2 inci ve 3 üncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Prof. Dr. Zeki Ertugay Mehmet
Şandır Prof. Dr.
Abdülkadir Akcan |
|
Erzurum
Mersin
Afyonkarahisar |
|
Prof.
Dr. Alim Işık Yılmaz
Tankut |
|
Kütahya
Adana |
2) Kurul, Bakanlıkça üç, Çevre ve Orman
Bakanlığınca bir, Sağlık Bakanlığınca
bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca bir, Dış Ticaret
Müsteşarlığınca bir, Meslek Örgütlerince bir, Gıda ve
Yem Sanayi Sivil Toplum Kuruluşlarınca bir ve Yüksek Öğretim
Kurumu, TÜBİTAK ile Üniversitelerden altı üye olmak üzere dört
yıllık süre için belirlenen toplam onbeş üyeden oluşur.
Kurul üyelerinden Bakanlıkça tespit edilenler ilgili Bakanlar
tarafından atanır. Diğer üyeler ise ilgili kuruluşlar
tarafından seçilir. Kurul Başkanı üyeler tarafından seçimle
belirlenir. Kurul Başkanı yokluğunda yerine vekâlet etmek üzere
bir üyeyi tayin eder."
3) Kurul başkanı ve kurul üyeleri en fazla bir dönem
için görevlendirilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Tankut konuşacak
efendim.
BAŞKAN Sayın Tankut, buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanunu Tasarısının 9uncu
maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla ilgili söz alan
arkadaşlarımızın hemen hemen büyük bir kısmı,
tasarının mevcut hâliyle yeterli olmadığının
önemle altını çizdiler. Gerçekten de başta insan olmak üzere,
bitki, hayvan sağlığını doğrudan ilgilendiren,
çevre ve ekosistemlerimizin devamını önemli ölçüde etkileyecek olan
böylesine önemli bir tasarının çok daha fazla bir titizlik içerisinde
ve hassasiyetle ele alınması gerekmekteydi. Ancak, her zaman
olduğu gibi, toplumumuzun hemen her kesimini doğrudan ilgilendiren ve
kamuoyunun çok hassas bir şekilde takip etmekte olduğu biyogüvenlik
ile ilgili bu yasa tasarısı da AKP Hükûmetinin Ben ne istersem o
olur. anlayışı içerisinde, üzerinde toplumsal bir uzlaşma
sağlanmadan, iyice araştırılıp incelenmesine
fırsat verilmeden ve yeterli kamuoyu desteği oluşturulmadan
Genel Kurula getirilmiş bulunmaktadır.
Hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda ne yazık ki
muhalefetin çok samimi olarak, bilimsel ve toplumsal ölçütleri dikkate alarak
katkı sağlamak amacıyla vermiş olduğu önergeler, AKP
tarafından, çoğu zaman dinleyip anlamaya bile tenezzül edilmeden
reddedilmektedir. Ancak, her şeye rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak toplumumuzun bütün kesimini ilgilendiren bu tasarıya da katkı
sağlayıcı önergelerimizi sunmaya ve kabul edilmediği
takdirde de haklı olarak AKP Hükûmetini milletimize şikâyet etmeye
devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, tasarı bu hâliyle gerçekten de
yetersizdir ve birçok maddeleri eksiktir. Kanun tasarısından çok bir
yönetmeliği çağrıştıran tasarı, tam
anlaşılır değildir ve içeriği, insan, bitki, hayvan
sağlığı ve çevrenin korunmasıyla ilgili
endişeleri de gidermekten yoksundur. Biyogüvenliğin
sağlanması hususunda, üzerinde uzun ve titiz
çalışmaların yapıldığı, sağlam temeller
üzerine oturmuş bir yasaya ihtiyaç olduğu bugün herkes
tarafından kabul edilmektedir. Bu çerçevede, geneli itibarıyla bu
yasa gerekli ve önemli olmakla birlikte ortaya konulan eksikliklerin giderilerek
yeniden tanzim edilmesi çok önemlidir ve mutlaka gerçekleştirilmelidir.
İşte, vermiş olduğumuz bu değişiklik önergesi bu
endişelerden birisinin giderilmesine hizmet edecektir. Bu kapsamda,
önergemizin gerekçesinde de belirtmeye çalıştığımız
gibi tasarı içerisinde yer alan Biyogüvenlik Kurulunun bilimsel esaslara
göre daha objektif ve tarafsız bir şekilde çalışması
amaçlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Biyogüvenlik Kurulunun
kurulması elbette gereklidir ancak tasarıdaki mevcut hâliyle
tarafsızlığı, güvenilir olabilmesi pek mümkün
değildir. Bu hâliyle kurulduğu takdirde, bu Kurul, bilimsel
esaslardan uzak bir şekilde siyasi iktidarın tasallutu altına
girebilecek ve kamuoyunda, meslek örgütlerinde, sivil toplum
kuruluşlarında ve tüketicilerde oluşmuş ve oluşacak
olan endişeleri de gideremeyecektir.
Netice olarak, Biyogüvenlik Kurulunun yapısının ve
görev süresinin düzenlenmesine hizmet edecek olan bu önergemizin kabulü ile
seçilmiş üyelerin bir kez daha seçilme beklentisi taşımadan
alacağı kararlar daha objektif olabilecek ve Kurulun tamamen
bağımsız olarak çalışabilmesi sağlanacaktır.
Bu nedenle, önergemize söz konusu olan Kurulun ilgili bakanlıklar,
TÜBİTAK, üniversite ve diğer kuruluşlardan dört
yıllığına bir defalık 15 üyenin seçimiyle
oluşturulması önemli bir eksikliği de gidermiş
olacaktır.
Sayın milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
toplumumuzun çok hassas bir şekilde takip ettiğini bildiğimiz bu
tasarıyla ilgili olarak insanlarımızın, özellikle GDOlu
ürünler konusundaki haklı endişelerini gidermek istiyoruz. Bunun için
de bu endişeleri giderecek tekliflerimizi samimi olarak Hükûmete sunmaya
çalışıyoruz ve temennimiz odur ki AKP Grubunun her zaman
yaptığı gibi sayısal çoğunluklarının
verdiği bir şımarıklık ve taassup içerisine girmeden
iyi dinleyip anlayarak samimiyetle verdiğimiz önergeleri desteklemesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
tasarı ülke tarımımız ile de doğrudan ilgilidir ve
tarım bütün ülkeler için çok önemli ve vazgeçilmez stratejik bir
sektördür. Ülkemizde tarım sektöründe yıllardır duyulan ilgi eksikliği
ve doğru tarım politikalarının etkin olarak
uygulanmaması tarımdaki sorunların artarak devam etmesine yol
açmıştır. Ülkemiz, özellikle son altı yedi
yıldır, tarımda sorunların temeline inebilen, sermayesi
kuvvetli, sürdürülebilir ve rekabetçi politikalar yerine köklü çözümler
üretmeyen yanlış ve günübirlik politikalar ile idare edilmeye
çalışılmıştır. Bu nedenle de Türk
tarımı ve çiftçisi dünya ölçeğinde geri
kalmıştır. Bu geri kalma süreci sonucunda da ne yazık ki
Türk çiftçisi özellikle AKP döneminde üretemez bir hâle gelerek âdeta göz göre
göre tasfiye sürecine sokulmuştur.
AKP Hükûmetinin bugün çıkarmaya
çalıştığı bu ve benzer yasa tasarıları,
eğer köylümüz, üreticimiz gerçek manada üretim yapar hâle getirilip
desteklenmez ise hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
YILMAZ TANKUT (Devamla) Dolayısıyla, bugün sekiz
yıldır tek başına ülkeyi yöneten AKP İktidarı,
ülke tarımını ve çiftçisini doğru politikalar ile yönlendirmeli,
destekleme politikalarını Türk tarımının durumunu
dikkate alarak uygulamalı, çiftçimizin ve ürünlerimizin dünya ile rekabet
edebilirliğini sağlamalıdır. Çiftçiye şu kadar destek
veriyoruz, şöyle yapıyoruz gibi içi boş ve hamasi sözler yerine,
onun üretim yapabilmesi için öncelikle girdi fiyatlarını -başta
mazot ve gübre olmak üzere- mutlaka ucuzlatacak önlemleri almalıdır.
2002 yılı ile de kıyaslama yaparken çiftçilerimizi aldatmadan,
onların alın teriyle yetiştirdiği mahsullere gerçek
değerini vermelidir. Çiftçimizin 2002 yılında 2,5-
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan Biyogüvenlik yasa
tasarısının 9. maddesinin 2.fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Vahap Seçer (Mersin) ve arkadaşları
2. Kurul, Bakanlıkça iki, Çevre ve Orman
Bakanlığı'nca iki, Sağlık Bakanlığı'nca
bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca bir ve Dış
Ticaret Müsteşarlığı'nca bir, üniversitelerden iki,
TÜBİTAK'dan bir, konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek
odalarından birer üye olmak üzere, üç yıllık süre için ilgili
bakanlar tarafından belirlenen toplam on iki üyeden oluşur. Kurul
Başkanı kurul üyeleri tarafından seçilir. Kurul
başkanı yokluğunda yerine vekâlet etmek üzere bir üyeyi tayin
eder.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim konuşacak?
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) Ben
konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Diren, buyurunuz.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Biyogüvenlik Yasa Tasarısının
9uncu maddesi 2nci fıkrası hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu değişiklik önergesi üzerine söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Çanakkaleyi geçilmez kılan
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, kahraman
şehit ve gazilerimizi saygı ve şükranla anıyorum.
Sayın milletvekilleri, biyoteknolojik yöntemlerle elde edilen
genetiği değiştirilmiş organizmalar ve bunları
yapılarında içeren tarım ve gıda ürünlerinin üretim,
tüketim ve ticaretinin, insan, hayvan, bitki ve çevre
sağlığı açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceği,
bu bakımdan tüketici kaygıları da göz önüne alınarak
risklerin tespiti ve kontrol edilmesi için yasal bir düzenlemenin
yapılması zorunlu olmuştur.
GDOlu ürünler, gen teknolojisi ile kendi türü haricinde bir
türden bitkisel veya bakteri kökenli bir gen aktarılarak elde edilen
ürünlerdir. Bahsettiğimiz ürünler, doğal yollarla oluşması
mümkün olmayan ürünlerdir. Dünyada GDOlu ürün üretimine karşı önemli
tepkiler oluşmuştur. Bu haklı tepkilerdeyse, ürünlerin henüz
yeterli bilimsel çalışma ve araştırma yapılmadan
ticarete konu olması, çevreye zarar vermesi, gıda güvenliğini
olumsuz etkilemesi, tohum şirketlerinin tekelleşmesi, ekonomik
dışa bağımlılığa neden olması,
tarımsal ilaç ve gübre kullanımının sanılanın
aksine azaltılamaması ve biyoterörizme yol açabileceği
olasılıkları ön plana çıkmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Türkiyeye getirildiği tahmin
edilen GDOlu tohumların hiçbir denetime tabi tutulmadan ekilerek ürüne
dönüştürüldüğü yönünde önemli bulgular ve kaygılar
bulunmaktadır. Yapılan çalışmalarda, domates, patates,
mısır ve soya tohumlarında GDO varlığına dair
bulgular tespit edilmiştir. Ancak, rutin kontroller, sistematik
araştırmalar ve yayınlar bulunmadığından ve henüz
analiz laboratuvarlarının yeterince yaygın ve
donanımlı olmaması ve bu kontrollerin çok maliyetli olması
sebebiyle bu konuda yeterli veri bulunmamaktadır. Bu noktada da
tasarıda, Bakanlığın, GDO ile ilgili araştırma,
deneme, kontrol, izleme ve denetleme gibi hususların hangi ilgili kurum
aracılığıyla bu görev ve yetkilerini kullanacağı
açıkça belirtilmemiştir.
Biyogüvenlik konusunda Bakanlık bünyesinde yetkin personel
yapısına sahip yeni bir kurumun kurulması gerekliliği
elbette ki vardır.
Avrupa ülkelerinde o ülkeye özgü endemik bitki türü
sayısı 3 bin kadar olduğu hâlde, ülkemizde bu sayı
3.500ler civarındadır. Biyolojik çeşitlilik açısından
çok önemli bir potansiyele sahip olan ülkemizde bu anlamda tarımsal
üretimde yetersizlik gibi bir sorun yaşanmamaktadır.
Tarımsal üretimimizi artırmak için yapmamız
gereken, topraksız köylümüze toprak verip onu üretici durumuna getirmeli,
susuz topraklarımızı suyla buluşturacak
çalışmaları da süratle yapmalıyız.
Tarımla uğraşan kesimin örgütlenmesi yeterince
teşvik edilmeli ve böylece serbest piyasa ekonomisindeki rekabetçi ve
karar verici gücü ve ortamı yaratılmalıdır.
Önemli bir husus da gen kaynaklarımızın
korunmasına yönelik çalışmalar etkin şekilde sürdürülmeli,
ülke gen kaynaklarımızın devamlılığı
açısından yeterli tohumlarımız Türk malı olarak tescil
edilmelidir.
Ülkemizin Avrupa Birliği gibi GDOya mesafeli bir pazara
önemli ölçüde ürün satıyor olması, ülkemizin GDOlu tarımsal
ürün ve nihai ürün üretimi ve ticaretine mesafeli durması
zorunluluğunu doğurmaktadır. Bu manada, yakın bir zamanda
açılmış bulunan tohumculukla ilgili koruma ve saklama
çalışmalarını olumlu bir gelişme olarak
değerlendiriyoruz.
Sayın milletvekilleri, tasarıda, önergemize konu GDO ve
ürünleriyle ilgili yapılan başvuruların değerlendirilmesi
ve kendisine yüklenen diğer görevleri yapması amacıyla
Biyogüvenlik Kurulu kurulmasına karar verilmiştir. Ancak, Kurulun
yapısına baktığımızda, sivil toplum örgütlerine,
meslek odalarına ve üniversitelere yeterince yer verilmediği
öngörülmekte, Kurul Başkanının Bakan tarafından
seçileceği hükmü yer almaktadır. Biyogüvenlik Kurulunun etkin ve
bağımsız bir çalışma ortaya koyabilmesi için bahsini
yaptığımız kurumlardan daha fazla temsilci alınarak
Kurul üye sayısının artırılması ve Kurul Başkanının
Kurul üyeleri tarafından seçilmesi daha uygun olacaktır.
Hükûmet iradesinin bu kadar egemen olduğu bir yapıda
Kurulun tarafsızlığı ve güvenirliği, bilimsel
çalışmaların etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi
mümkün olamayacaktır. Hükûmetin de zaman zaman dile getirdiği gibi,
kurulların Hükûmet iradesinden bağımsız olması
gerekliliği tasarıda gözetilmemiştir.
Bu nedenle, önergemiz doğrultusunda Biyogüvenlik Kurulunun
üye yapısını belirleyen 9uncu maddesinin 2nci
fıkrasının Bakanlıkça iki, Çevre ve Orman
Bakanlığınca iki, Sağlık Bakanlığınca
bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca bir, Dış Ticaret
Müsteşarlığınca bir, üniversitelerden iki, TÜBİTAKtan
bir ve konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek odalarından birer
üye olmak üzere üç yıllık süre için ilgili Bakanlar tarafından
belirlenen toplam on iki üyeden oluşur. Kurul Başkanı üyeler
tarafından seçilir. Kurul Başkanı yokluğunda vekâleten bir
üyeyi tayin eder şeklinde değiştirilmesiyle bilimsel ve
toplumsal alandan katılımı sağlayacak Kurulun daha etkin ve
bağımsız çalışmasının önünü açacaktır.
Bu düşüncelerle önergemize destek vereceğinizi umuyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Diren.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
9uncu madde kabul edilmiştir.
10uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 10. maddesinin 5. fıkrasında yer alan
eşleri, evlatlıkları ve üçüncü derece dâhil kan ve kayın
hısımlarıyla, ibaresinden sonra gelmek üzere bunların
kurdukları ve görev yaptıkları şirketlerle ibaresinin
eklenmesini arz ederiz.
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren Rasim
Çakır |
|
Malatya Tokat Edirne |
|
Zekeriya
Akıncı Ergün
Aydoğan R.
Kerim Özkan |
|
Ankara Balıkesir Burdur |
|
Osman
Kaptan |
|
Antalya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 10 uncu maddesinin 3 üncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(3) Kurul en az yedi üyenin hazır bulunması ile
toplanır. Kurul kararları oy birliği ile alınır. Kurul
kararı tutanakla tespit edilir ve imza altına alınır.
|
Prof. Dr. Zeki
Ertugay Şenol
Bal Ahmet
Orhan |
|
Erzurum İzmir Manisa |
|
Yılmaz
Tankut M. Akif
Paksoy |
|
Adana Kahramanmaraş |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Şenol Bal
konuşacak.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 473 sıra sayılı
Biyogüvenlik Kanunu Tasarısının 10uncu maddesinin 3üncü
fıkrasında değişiklik yapan önergemiz hakkında söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, taslağa göre Biyogüvenlik Kurulu,
bilimsel komitelerden gelen risk ve sosyoekonomik değerlendirme
raporlarını dikkate alarak Kurul kararlarını
oluşturan, izleme raporlarına dayanarak kararın kısmen veya
tamamen iptali ile yasaklama, toplatma, imha ve benzeri yaptırımlara
ilişkin kararlarını Bakanlığa sunan birimdir.
İnsan, hayvan, çevre, biyolojik çeşitlilik üzerinde GDOlu ürünlerden
kaynaklanabilecek muhtemel zararlı bir etkinin çıkabileceği bir
durumda bu ürünlerin risk ve sosyoekonomik değerlendirmesini yapacak
Kurulun aldığı kararın sağlıklı ve net
olarak ortaya konması çok önemlidir.
9 üyeden meydana gelen ve en az 7 üyeyle toplanan Biyogüvenlik
Kurulunun alacağı kararların oy birliğiyle
alınması son derece önemlidir ve şarttır. Aksi takdirde, oy
çokluğuyla alınan kararla GDOlu ürünlerin piyasaya sürülmesi kabul
edilemez. En küçük bir şüphe ve endişenin ortaya çıkması,
konuyla ilgili Kurul üyeleri arasında bir çelişki yaşanması
hâlinde bu ürünün ithali şaibe kazanır, şüphe yaratır.
Bütün üyelerin ithal edilecek GDOlu ürün konusunda zararsız olduğuna
dair fikir birliği ortaya çıkmadan ithal gerçekleşirse güvenlik
ve çalışma ahengi tartışma konusu hâline gelir ki böyle bir
ortamda sağlıklı karar alınamaz. Bu yüzden, 10uncu maddenin
3üncü fıkrası Kurul en az yedi üyenin hazır bulunması ile
toplanır. Kurul kararları oy birliğiyle alınır. Kurul
kararı tutanakla tespit edilir ve imza altına alınır.
şeklinde düzeltilmelidir.
Sayın milletvekilleri, tarım ve gıda günümüzün en
önemli silahlarındandır. Hatırlayınız, ABD eski
Dışişleri Bakanı Kissinger 1970lerde Petrolün kontrolüyle
bütün bölge ve kıtaları, gıdanın kontrolüyle tüm
insanları kontrol edebilirsiniz. demişti. Son zamanlarda ister
hibrit ister GDOlu ve yine mutagenez ile kendi genleriyle oynanan tohumlar
olsun, yani genel anlamda tohumculuk stratejik güvenlik açısından
değerlendirilmesi gereken bir alandır. Biyoteknolojide ve genetik
mühendisliğinde baş döndürücü hızlı gelişmeler göz
önüne alındığında yakın gelecekte nelerle
karşılaşacağımızı iyi hesap edebilmeliyiz.
Önlemlerimizi hiç vakit geçirmeden almak mecburiyetimiz var. Daha önce
konuşmalarımda da bahsetmiştim, emin olunuz ki, bu
gelişmeler göz önüne alındığında ve bu teknolojiyi
elinde tutan ve geliştiren ülkelerin hâkimiyet alanlarını
genişletmek için gerektiğinde bu gücü biyolojik silahlara
dönüştürmesi dünya tarihi gerçeklerine yabancı değil. Yakın
zamanda, hepimiz biliyoruz, kuş gribi, domuz gribi gibi bir tecrübe yaşadık.
Dünyada yaşanan bu panikten faydalanan çok uluslu şirketler
kazançlı çıktı.
Yine hatırlayın, küresel ekonomik kriz çerçevesinde en
önemli tartışma konularından biri gıda kriziydi.
Paranın baronları petrol ve madenlere saldırırken
diğer yandan gıdanın çok önemli olduğunu gördüler. O krizde
buğday, mısır ve pirinç üzerinde spekülasyonlar
başladı, fiyatlar arttı, yoksullar sokağa döküldü ve bu
fiyat oyunlarıyla bazı gıda şirketleri üç ayda
kârlarını ikiye katladılar. Gelişmekte olan ve az
gelişmiş ve geri kalmış olan ülkelerde büyük çaplı
araziler kapatılıyor, ülkelerin tarım politikaları çok
uluslu şirketlerce belirleniyor, onlarca bitki çeşidi
özelleştirilip patentleniyor.
Sayın milletvekilleri, GDOlu tohumlar, hibrit tohumlar,
gübre, zirai ilaçlar bu şirketlerin tekelinde ve kontrolünde. Bu yüzden
Türkiye'nin bu kritik dönemde köklü bir tarım stratejisini
geliştirmesi ve çok dikkatli olması gerekiyor. GDOlu ürünler riskli
olmadığı ispat edilse bile ekonomik
bağımlılığını göz önüne almamız ve çok
ihtiyatlı davranmamız ve ithal etmekten kaçınmamız gerekli.
Şu anda GDOlu soyanın yerini bir şekilde GDOsuz üretim yaparak
doldurma potansiyelini ortaya çıkarmak zorundayız Sayın Bakan.
Kendi biyoteknolojik altyapımızdaki eksiklikleri bir an evvel
gidermek, biyoteknolojik ve genetik mühendisliği çalışmalarımıza
hız vererek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.
ŞENOL BAL (Devamla)
ARGE çalışmalarına
önemli kaynaklar ayırmak mecburiyetimiz var ve kendi ürettiğimiz
biyoteknolojik ürünlerin patentlerini almamız gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, bu kanunun adı daha önce birinci
hazırlanmış olan taslakta Ulusal Biyogüvenlik
Yasasıydı, şimdi sadece Biyogüvenlik Yasası olarak ifade
ediliyor. Bu değişikliğin sebebinin ne olduğunu bilemiyorum
ama gelin bu yasayı Millî Biyogüvenlik Yasası olarak ifade edelim.
Böylelikle toplumsal bir hassasiyeti de ortaya koyalım.
Önergemizi desteklemeniz temennisiyle saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 10. maddesinin 5. fıkrasında yer alan
Eşleri, evlatlıkları ve üçüncü derece dahil kan ve kayın
hısımlarıyla ibaresinden sonra gelmek üzere bunların
kurdukları ve görev yaptıkları şirketlerle ibaresinin
eklenmesini arz ederiz.
Osman
Kaptan (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Kaptan buyurunuz.
OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısının 10uncu maddesi için verdiğimiz önerge üzerine
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
tasarının 10uncu maddesi Biyogüvenlik Kurulunun çalışma
esaslarını belirlemektedir. Tasarıda Kurul görevini yaparken
bağımsızdır. deniyor. Oysaki hemen hemen üyelerinin tümü
bakanlıklar tarafından atanan ve Başkanını da
Tarım Bakanının belirlediği bir kurulun
bağımsız olması mümkün müdür?
Yine tasarıya göre Bu Kurula hiçbir organ, makam, merci ve
kişi emir ve talimat veremez. deniyor.
Sayın milletvekilleri, Kuruldaki bu kişiler zaten
bakanlıklardan geldiği için, bakanlıkların personeli
olduğu için o bakanların telkini ya da direktifi
dışında kalmaları mümkün müdür? Değildir. Eğer
bağımsız, tarafsız, bilimsel bir kurul oluşturmak
istiyorsak bu Kurulun bakanlıklar dışından, konunun gerçek
uzmanı olan kişilerden oluşması gerekmektedir. Onu, Kurulun
başkanını da Kurulun bizatihi kendisinin seçmesi gerekmektedir,
zorunludur.
Sayın arkadaşlarım, Avrupa Birliğinde GDO
politikaları bağımsız bir kuruluş tarafından
değerlendirilmektedir. Avrupada bağımsız bilim
adamlarından oluşan Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA)
27 ülkeden 200 kadar bilim insanıyla tarafsız bir biçimde, sadece
bilimsel çerçevelerde araştırma ve çalışmalar yaparak bir
ürünün tüketiminin insan sağlığı açısından ve
tarımsal üretim açısından zararlı olup
olmayacağına karar vermeye çalışırken Türkiyede
bakanlıkların atadığı 9 üyeli,
başkanını da Tarım Bakanının belirlediği bir
kurul bu işi yapacaktır. Yani bilimsel olmayacaktır, yani
tarafsız olmayacaktır, bakanların emir ve komutasında
olacaktır, Avrupa Birliği ile de taban tabana zıt
olacaktır. Yanlış olan bu madde AB normlarına göre yeniden
düzenlenmelidir.
Sayın milletvekilleri, tüm Avrupanın sadece birkaç
ülkesinde GDO'lu tohumla üretim yapılmaktadır. Avrupa
halkının yüzde 71i GDO'lu gıdalar tüketmek istememektedir.
Avusturya, Fransa, Yunanistan, Macaristan, Almanya ve Lüksemburgda GDOlu ürün
üretimi ve satışları yasaklanmıştır. GDOlu
ürünlerin ithali, tüketimi ve üretimi yoğun ve sıkı bir
denetimden geçmektedir. Birçok AB ülkesinde ulusal biyogüvenlik sisteminden
sorumlu merkezi devlet otoriteleri oluşturulmuştur. Bu merkezler
bağımsız, bilimsel kurumlar olarak çalışmaktadır;
bizde de öyle olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada
kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ve sebze meyve üreticilerinin
mağdur edilmemesi açısından bir hususa daha değinmek
istiyorum. Televizyonlardaki GDOlu ürün tartışmalarında arka
planda sürekli sebze ve meyve gösterilmesi, sanki sebze ve meyvelerin GDOlu
olduğu imajını, izlenimini vermektedir. Bu, ne kadar
yanlış bir olaydır. Tüketiciler korkutuluyor, üreticilerin
malı da satılmıyor, ihracat da yoksa çiftçinin domatesi, biberi,
patlıcanı, portakalı, elması elinde kalıyor.
Sayın arkadaşlarım, ülkemizde tüm üretim
bölgelerinde, örneğin Antalyanın Kumlucasında, Finikesinde,
Demresinde, Kaşın Ovasında, Kınıkında,
Kemerde, Serikte, Manavgatta, Alanyada Gazipaşadaki seralarda,
Elmalı ve Korkutelinin elma ve armut bahçelerinde yetiştirilen
hiçbir sebze ve meyve genetiği değiştirilmiş organizma
değildir, yani GDOlu değildir. Bu konuda, hiç kimse, üreticilerimizi
zan altında bırakacak, sıkıntıya sokacak
yanlış görüntü ve ifadelerde bulunmamalıdır.
Sayın arkadaşlarım, hibrit tohum ile GDOlu tohum
birbirine karıştırılmamalıdır, ilaç
kalıntısıyla da
karıştırılmamalıdırlar. Hibrit tohum doğal
yollarla yapılan melezleme çalışmalarıyla elde
edilmektedir. Çevreye ve insan sağlığına en ufak bir
zararı yoktur. GDOlu tohum ise doğal olmayan yollardan, bir
böcekten, virüsten ya da mikroorganizmadan alınan genin bitki ve
hayvanlara aktarılmasıyla elde edilmektedir ve kesinlikle doğal
olmayan bir üründür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Sayın milletvekilleri, yani hibrit
tohuma evet diyoruz, GDOlu tohuma da kesinlikle hayır diyoruz. Ülkemizde
hukukun da, adaletin de, siyasetin de genetiğinin
değiştirilmesine, AKPlileştirilmesine de hayır diyoruz.
Arabistanda ve İranda başta kadınlar ve insanlar Türkiyeye
imrenmekte, özenmekte iken Türkiyeyi yönetenlerin Arabistana ve İrana
özenmesini de şaşırtıcı bir durum olarak görüyoruz. Bu
gidişe dur demek için ulusal birliğimizin, bütünlüğümüzün, laik
cumhuriyet ve ulusal değerlerimizin, üniter devlet
yapımızın genetiğinin değiştirilmemesi için
AKPnin ilk seçimde iktidarının değiştirilmesi
gerekmektedir.
Önergemizin kabulünü diler, yüce Meclise saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN 10uncu maddeyi oylarken karar yeter
sayısı da arayacağım.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.29
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.42
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 75inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
10uncu maddenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11inci madde üzerinde bir önerge vardır.
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 11. maddesinin (c) fıkrasının Her
bir başvuru için konuyla ilgili uzmanlar listesinden bilimsel komiteleri
oluşturmak şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren R. Kerim Özkan |
|
Malatya Tokat Burdur |
|
Rasim
Çakır Ergün
Aydoğan Zekeriya
Akıncı |
|
Edirne Balıkesir Ankara |
|
Osman
Kaptan Gürol
Ergin |
|
Antalya Muğla |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Bakana
soru sordum: Ekmeği olmayan insanın genetiği bozulmaz mı?
Şimdi, biz burada genetik, bitki, insan, genetiği
değiştirilmiş ürünlerden bahsediyoruz ama insanın
genetiği bozuluyor, Sayın Bakan ilgisiz kalıyor, soruma cevap
bile vermiyor.
Değerli arkadaşlarım, gene söylüyorum, bir
yıllık ürünü yok olan insan, tüm ekmeği yok olan insan ne yapar
arkadaşlar, genetiği bozulmaz mı? Bu insan çoluk çocuğuna
karşı, bu insan ailesine karşı, bu insan çevresine
karşı onurunu, şerefini, haysiyetini nasıl koruyacak
ekmeği olmazsa?
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede 2090
sayılı bir Tabii Afet Yasası var. Ben merak ediyorum, bu yasa
nerede kullanılıyor? Diyor ki Tabii Afet Yasası
Ben ülkemizin
hiçbir yerinde tabii afet olmasını dilemem, Allah korusun ama
olduğu zaman da bu yasanın işlemesi lazım. Sekiz
yıldır söylüyorum, Sayın Bakandan önce de, diyorum ki: Bu Tabii
Afet Yasası değişmeli. Yarın, hangi ilimizde, hangi
ilçemizde bir afet olacağını bilmiyoruz. Diyor ki Tabii Afet
Yasası: Mal varlığının yüzde 40ını
kaybetmek. Ya, biz sizin elinize bir anahtar vermek istiyoruz, biz sizin
elinize kullanacağınız en iyi anahtarı vermek istiyoruz.
Gelin, bu Tabii Afet Yasasını değiştirelim. Mal
varlığının yüzde 40ını değil, ürününün, o
yılki ürününün yüzde 50sini kaybederse bu çiftçiyi veya bu afet gören
kişiyi, kimseyi afet kapsamına alalım.
Şimdi, ben mal varlığımın hepsini
kaybedeceğim, tüm mal varlığımı, evimi
barkımı, hayvanımı, bitkimi kaybedeceğim yüzde
40ını, ondan sonra tabii afete tabi tutacaksınız. Böyle
şey mi olur arkadaşlar? Önce, ben ne yiyeceğim arkadaşlar?
Şimdi, dün gece Malatyanın üçte 2lik
kısmında don olayı oldu. Çiftçinin tek geliri var
arkadaşlar, kayısı, dondu gitti. Ha, diyoruz ki gel, bunu
sigorta kapsamına al. Hani çıkarmıştık ya tarım
sigortası! Diyor ki: Her şeyi yaparım ancak hava açacak,
güneşler doğacak, soğuk olmayacak, dona karşı,
çağla olunca alacağım. diyor. O zaman niye sigorta
yapıyorsun? Çiftçi sigorta yaptırmış, Vallahi, çiçek
dönemini ben kabul etmem, donsa bile ben tazminat vermem. diyor. Yahu
arkadaş, sigorta yapmıyorsun, yapıyorsun çiçek dönemini
almıyorsun. Dünyanın her tarafında sigortanın belli
riskleri vardır. Çiçek döneminin riski başkadır, çağla
zamanı riski başkadır, prim oranları farklıdır.
Gel, çiçek dönemini de, o riski de al, ondan sonra biz burada 2090
sayılı Yasayı konuşmayalım. Çiçek dönemini sigortaya
kabul etmiyorsun. Ancak havalar açacak, güneş doğacak, daha
soğuk olmayacak, 10 derece olacak hava, dona karşı beni sigorta
yapacaksın. Ne anlamı var arkadaşlar?
Değerli arkadaşlarım, ekmeğimiz yok
olmuştur. Sayın Bakan, bu gece de eksi 6 ve eksi 7 derece olacak.
Üçte 2mizi kaybettik, üçte 1imizi de kaybedersek hepten aç kalacağız.
Lütfen, istirham ediyorum, tarım il müdürlüğüne talimat verin...
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Aslanoğlu, Mersine de
baksan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) ...tüm yanan
bölgelerde, donan bölgelerde hasar tespitinin öncelikle yapılıp, 2090
sayılı Tabii Afetler Yasasının hükûmete verdiği bir
yetki var, bunu işletip hasar bedellerimizin hemen ödenmesi gerekiyor.
VAHAP SEÇER (Mersin) Sel, taşkın
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Aksi hâlde
açlığımıza çareyi nasıl bulacaksınız? Ben bu
kadar dile getiriyorum, bu kadar insanımın ekmeği için bu
konuşmayı yapıyorum. Bunun hiçbir siyasi yönü yoktur, ekmeksiz
kalınmıştır, insanlar ağlıyor. Sayın
milletvekilim de burada, o da söylesin, sabahtan beri gelen telefonların
haddi hesabı yoktur. Ama lütfen, 2090 sayılı Yasanın
Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye göre Malatyada hasar tespitinin
öncelikle yapılması
Duyuyorum ki fındıkta da don
olmuş bazı yörelerimizde, onlara da aynı şeyi yapın,
nerede donduysa. Ekmeğin siyaseti olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Toparlıyorum.
AHMET ORHAN (Manisa) Üzüm, üzüm
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Sayın Seçer
demin söyledi, örneğin Mersinde de olmuş galiba.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, istirham
ediyorum, bölgede oluşan hasarın -bundan, hakikaten, hepimizin Yüce
Allah canını korusun ama ekmek için felakettir- bu felaketin
önlenmesi için her türlü önlemin alınması gerekiyor.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
11inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
11inci madde kabul edilmiştir.
12nci madde üzerinde bir önerge vardır.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa
tasarısının 12. maddesinin (3). fıkrasına
aşağıdaki bendin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya
Diren Ergün
Aydoğan |
|
Malatya Tokat Balıkesir |
|
Gürol
Ergin Rasim
Çakır R.
Kerim Özkan |
|
Muğla Edirne Burdur |
|
Zekeriya
Akıncı |
|
Ankara |
(e) Hazırlanan bilimsel raporları ve bilimsel
değerlendirmeleri yayımlamak.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Çakır, buyurunuz.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün yüce Parlamentoda, burada, 18 Mart Çanakkale
Savaşı ile ilgili bir Sayın Bakanın yaptığı
konuşmada, tarihe not düşecek, ibret alınacak veya önemli bir
ders çıkarılacak olaya şahit olduk hep beraber. Çanakkale
Savaşının özünde, bu büyük milletin makûs talihini
yendiği, bir devrin kapandığı bir devrin
açıldığı ve bütün dünya silahlı kuvvetleri tarafından
bir askerî deha olarak, bir taktik dehası olarak kabul edilen Anafartalar
kara savaşı ve o Anafartaların kahramanı Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün ismi hiç anılmadan, Çanakkale Savaşının
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) İstismarcılık
yapmayın! Ayıp ya! Bugünde bunu yapmayın hiç olmazsa ya!
Ayıp ya!
RASİM ÇAKIR (Devamla)
hurafelere dayandırılarak,
hurafelerin desteğiyle bir başarının elde edildiği
izlenimi verilerek
Kaldı ki Geliboluda yapılan
yatırımlarla ilgili de bilgi verildi; burada da eğer gider görürseniz,
geçen 22nci Dönem Parlamentosunda bir komisyon olarak bizler gittik gördük.
Çanakkale savaşlarının, Türk askerinin, Mehmetçikinin ve
komutanlarının bir dehası olarak, Mustafa Kemal Atatürkün bir
dehası olarak özellikle gösterilmeyip, 2003te Çanakkalede yapılan
törenlerde aynı konuşmayı, Mustafa Kemal Atatürkün hiç isminin
geçmediği konuşmayı Sayın Başbakan Çanakkalede
yapmıştı. Özellikle Çanakkale savaşları
konuşulurken...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Bugün dinleseydin onu, çok güzel
konuştu.
RASİM ÇAKIR (Devamla)
Mustafa Kemal Atatürkün en küçük,
bir isminin anılmadan bu savaşların anlatılıyor
olması, değerli arkadaşlarım, gerçekten bizleri şu
Parlamentoda otururken derinden yaralamıştır.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Gündemle ne alakası var
bunun?
RASİM ÇAKIR (Devamla) Sayın Bakan bilmelidir ki
eğer bugün bu Parlamentoda görev yapıyorsa, eğer bugün
Bakanlık koltuğunda oturuyorsa, eğer bugün Bülent Arınç
olarak şu milletin kürsüsünden, çıkıp dilediği gibi
konuşabilme demokratik hakkına ve özgürlüğüne sahipse bilmelidir
ki ona bu hakkı ve özgürlüğü veren işte o Anafartalar
kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürktür.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) Sana da o özgürlüğü verdi.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Belki o Anafartalar Kahramanı
Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, o başarıyı elde
etmeseydi, o gün bu büyük millet makûs talihini Anafartalarda yenmemiş
olsaydı, Sayın Bülent Arınçın ismi belki Bülent olurdu
ama soyadı ne olurdu onu bilemiyorum. Bu duygu ve düşünceyle,
yapılan bu kasıtlı ve bilinçli konuşmanın
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Yazık ya!
RASİM ÇAKIR (Devamla)
bu yüce Meclis tarafından
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Yazık ya!
RASİM ÇAKIR (Devamla)
tasvip edilmediği ve Sayın
Bakanın da
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Biraz yüzünüz kızarsın.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Benim yüzüm hiç kızarmaz.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Kızarsın yüzünüz.
Yazık! İftira ediyorsun!
RASİM ÇAKIR (Devamla) Yüzü kızarması gerekenler
Mustafa Kemal Atatürkü bu ülkede yok saymaya çalışanlardır.
Senin yüzün kızarsın.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Bırak sen! Bırak,
bırak!
AHMET YENİ (Samsun) İstismardan vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Yüce Parlamentonun bu yapılan
bilinçli yanlışlığı tashih etmesi
AHMET YENİ (Samsun) İstismar sona erdi, bitti o
işler.
RASİM ÇAKIR (Devamla)
ve Sayın Bakanın yeniden
bu kürsüye gelip, yaptığı konuşmada bir art niyet
olmadığını yüce Parlamentoya ve büyük Türk milletine izah
etmesi gerekmektedir.
AHMET YENİ (Samsun) Atatürkü istismar ederek
konuşmayın.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Sağ olsaydı sizin
yüzünüze bakmazdı.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Bu duygu ve düşünceyle
değerli arkadaşlarım
AHMET YENİ (Samsun) Atatürkü istismar etmekten vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Biz hiçbir şeyi istismar
etmiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) Hep istismar ediyorsunuz.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Hiç bir şeyi istismar etmiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) İstismar ediyorsunuz.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Ama biz bir tarihî gerçeği sizin
ve bu milletin gözünün önüne koymak da mecburiyetindeyiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Yeni
Sayın Yeni
RASİM ÇAKIR (Devamla) Sizler yok sayıyorsunuz
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Yeni, sen
de mi inkâr ediyorsun?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Ahmet Yeni, siz de mi inkâr
ediyorsunuz? Bülent Arınçla aynı düşüncede misiniz?
RASİM ÇAKIR (Devamla) Sizler Anafartaları yok
sayıyorsunuz. Sizler Gazi Mustafa Kemali
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) Atatürkü istismardan vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Sizler laik cumhuriyeti yok
sayıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Çakır, lütfen Genel Kurulu
selamlayınız.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Bilinçli bir şekilde, burada
Mustafa Kemal Atatürkün ismini anmadan
AHMET YENİ (Samsun) Atatürkün arkasına
sığınmayın, vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla)
bir Çanakkale
Savaşını anlatabilme becerisini gösteriyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) Atatürkü istismardan vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Bu duygu ve düşünceyle yüce
heyeti ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) İstismar size
yakışıyor! İstismar dönemi bitti.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
BAŞKAN 12nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
12nci madde kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14üncü madde üzerinde bir önerge vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının dördüncü bölüm Hukuki Sorumluluk, idari
yaptırımlar ve Ceza hükümleri başlıklı
Sorumluluğa ilişkin temel ilkeler 14 üncü maddesinin 6 ncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
6) GDOları muameleye tabi tutanlar, muamele nedeniyle
çevrede zararın meydana gelmemesi veya meydana gelen zararın
sonuçlarının ağırlaşmaması için risk
değerlendirmesine göre belirlenen tedbirlerin masraflarını
karşılamakla yükümlüdür.
|
Prof. Dr. Zeki
Ertugay Mehmet
Şandır Prof. Dr.
Abdülkadir Akcan |
|
Erzurum Mersin Afyonkarahisar |
|
Muharrem
Varlı Prof. Dr.
Alim Işık M.
Akif Paksoy |
|
Adana Kütahya Kahramanmaraş |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Muharrem Varlı
konuşacak.
BAŞKAN Sayın Varlı, buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu yasada Komisyon üyemiz ve parti grubumuz olarak
birçok önerge verdik, tabii bir kısmı dikkate alındı,
birçoğu da dikkate alınmadı. Etkin bir şekilde bu yasaya
katkıda bulunmak istiyoruz ama birçoğu göz ardı edildi.
İnşallah bu önergemiz dikkate alınır diye düşünüyorum.
Tabii, önerge üzerinde konuşurken
Özellikle Sayın
Bakanın açıklamalarına baktığımızda,
Sayın Bakan konuşurken, kürsüden dinlediğimizde, o kadar güzel,
tozpembe tablolar çiziliyor ki, o kadar güzel, çiftçinin durumu,
tarımın durumu o kadar iyi ki Türkiyede, her şey mükemmel.
Aksaklık nerede o zaman, problem nerede, sıkıntı nerede?
Çiftçi perişan, sıkıntı içerisinde, tarlasını
ekebilecek durumda değil. Her yıl yeni krediler alarak
tarlasını ekmek mecburiyetinde kalıyor. Allahtan, kredi
alabiliyor, yani tarlayı ipotek veriyor veya bir başka şeyi
ipotek veriyor, kredi alabiliyor, yoksa kredi alamazsa tarlasını da
ekemeyecek. Peki, aksaklık nerede, bunu bulmak lazım Sayın
Bakan.
İşte, mısır üretiminin 5 milyon ton
olduğunu söylüyorsunuz. Doğru, yani şu anda mısır
üretimi Türkiye'nin ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde
ancak mısır üretimi sizin başarınızdan 5 milyon tona
ulaşmadı. Mısır üretimi, pamuk alanlarının ekimi
bittiği için, pamuk ekim alanları bittiği için 5 milyon tona
ulaştı. Bugün, pamuk ekim alanlarının teşvikini
yapın, Türkiyede pamuk ekim alanları çoğalsın, o zaman 5
milyon ton mısırı yakalayabiliyor muyuz? Yakalayamayız
çünkü verim kalitesi, dekar başına verim kalitesi
arttığı için mısırda 5 milyon tonu yakalamadık,
hem soya fasulyesinde hem pamukta ekim alanları azaldığı
için 5 milyon ton mısır olmuştur. Olsun, isterse 6 milyon ton
olsun, 7 milyon ton olsun, Türkiye'nin mısır fazlası olsun ama
siz yine de dışarıdan mısır getirmeye devam ediyorsunuz.
Her yıl, özellikle hasat döneminde 2 milyon ton, 3 milyon ton
mısır giriyor ülkeye. Ne oluyor hasat döneminde mısır
girince? Hâliyle, çiftçinin ürettiği mısır piyasada değer
kaybediyor, değer kaybettiği için de satılamıyor, işte
çiftçi sıkıntıyı buradan yaşıyor. Sizin
vermiş olduğunuz 25 bin liralık prim çiftçiyi kurtarmaz ki.
Çiftçinin mısırı para etsin, pamuğu para etsin,
buğdayı para etsin, biz sizin priminizi istemiyoruz, yeter ki
çiftçinin malı para etsin ama çiftçinin malı para etmiyor, özellikle
de hasat döneminde para etmiyor. Aha bugünlerde mısır yine dip
yaptı. Yani, sizin konuşmalarınıza
baktığımız zaman, her şey tozpembe, çok güzel. E
pamuk
Pamuk bitti ya Çukurovada. Ben Adana Milletvekiliyim. Çukurovada pamuk
bitti. Biz, her yıl en az 500 dönüm pamuk ekerdik, iki yıldır,
üç yıldır pamuk ekmiyoruz. Niye ekmiyoruz? Para kazanamıyoruz
çünkü. Para kazanamadığımız şeyi niye ekelim,
nasıl ekelim? Pamuk, hem işçi istihdamı açısından da
çok önemli. Yani, bugün siz köylerden insanların şehir merkezine
taşındığını, çiftçi oranının
düştüğünü söylüyorsunuz. Yani bu da mı sizin
başarınız veya çiftçi oranının düşmesi sizin
başarınız mı? Hayır, asla. Çiftçi para
kazanamadığı için, tarlasını ekemediği için ya
satıyor ya kiraya veriyor, terk ediyor toprağını, gidiyor,
şehrin varoşlarına yerleşiyor. Orada da ya iş buluyor
ya iş bulamıyor. Aç, sefil, sizin vereceğiniz makarna
torbalarına, kömür torbalarına bakar hâle geldi çiftçi. Yani,
bunları düzeltmemiz lazım.
İşte, kanatlı hayvan besiciliğinde soya
fasulyesi çok önemli. Soya fasulyesi olmasa kanatlı hayvan besiciliği
belki gerçekleştirilemeyecek, yapılamayacak ama bizim soya fasulyesi
üretimimiz, ihtiyacımızın yüzde 1i değil değerli
arkadaşlarım, ihtiyacımızın yüzde 1i değil. 5
milyon ton soyaya ihtiyacımız var, 35 bin ton, 40 bin ton,
bilemediniz en fazla 50 bin ton soya üretebiliyoruz. Bugün biz soyayı
kendimiz üretebilsek, kanatlı hayvan besiciliği yapanların
ihtiyacını karşılayabilsek, daha ucuza mal etsek
İşte,
burnumuzun dibinde Rusya, Türk cumhuriyetleri, Yakın Doğudaki
ülkeler, gidip ta okyanus ötesinden kanatlı hayvan eti ithal ediyorlar,
getiriyorlar. Biz niye vermeyelim? Biz satalım bunlara. Daha ucuza mal
edelim, daha ucuza mal ettiğimiz ürünü de biz satalım bunlara.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUHARREM VARLI (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
İşte, onun için, çiftçinin durumu iyi değil,
çiftçinin durumu çok kötü Sayın Bakan. Bunları, muhalefet yapmak
açısından veya sizi zora sokmak açısından söylemiyorum. Ben
kendim çiftçiyim, başka geçim kaynağım da yok. Hakikaten
çiftçinin durumu çok kötü. Yani siz rakamlarla konuşuyorsunuz, ben bu
işin içerisinde yaşayan, bizzat bu işi yapan bir insan olarak
konuşuyorum. Lütfen bu konuda daha üretken, daha verimli bir şeyler
elde etmek adına uğraş verelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
14üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
14üncü madde kabul edilmiştir.
15inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 15. maddesinin 5. fıkrasına bu tüzel
kişiye ibaresinden önce gelmek üzere buna neden olanlara beş
yıldan on iki yıla kadar hapis, ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Harun
Öztürk Sacid
Yıldız Rasim
Çakır |
|
İzmir İstanbul Edirne |
|
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Süleyman
Yağız |
|
Malatya İstanbul |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Öztürk, buyurunuz efendim.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 15inci maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz bir önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, genetik yapısı
değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek
riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile
çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması,
sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik
sisteminin kurulmasını amaçlayan bu tasarı bu alanda bir
boşluğun doldurulması açısından önemlidir.
Değerli milletvekilleri, ceza hükümlerinin yer
aldığı 15inci maddenin 5inci fıkrasında maddede yer
alan suçların tüzel kişiler tarafından işlenmesi hâlinde
sadece idari para cezası öngörülmektedir. Tüzel kişiler maddede
belirtilen suçları tüzel kişi adına hareket eden birilerinin
karar ve eylemleriyle işleyebilmektedir. Bu nedenle tüzel kişinin suç
işlemesine neden olanlar için hapis cezası öngörülmemiş olması,
kanuna muhalefette gerçek kişilerle tüzel kişiler arasında
eşitsizliğe yol açacaktır. Bu eşitsizliği ortadan
kaldırmak ve tüzel kişi adına suç işleyenleri cezasız
bırakmamak için iş bu değişiklik önergesi verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 3üncü
maddesinin 6ncı fıkrasında karar alma süresi, başvurunun
kabulünden itibaren iki yüz yetmiş gün olarak öngörüldüğü hâlde,
16ncı fıkrada verilmiş izin sürelerinin uzatılmasında
başvurudan itibaren bir yıl içinde karar verilmez ise karar verilinceye
kadar izin süresinin uzayacağı hükme bağlanmaktadır.
16ncı fıkra gereği uzatma kararı verilirken kesin bir süre
öngörülmemesi, fiiliyatta önceki izinlerin ileriye yönelik
sınırsız bir şekilde uzatılması sonucunu
doğurabilecektir. Sayın Bakanın, kazanılmış
hakların korunması amacıyla bu şekilde düzenleme
yaptıkları yönündeki savunmasını kabul edilebilir bulmak
mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 6ncı
maddesinin 2nci fıkrasında Basitleştirilmiş işleme
müracaat esnasında Bakanlık tarafından belirlenecek diğer
hususlar dışında aşağıdaki şartların
karşılanması zorunludur. denilmektedir. Bu fıkrada
öncelikle yasa ile öngörülen koşulların belirlenmesi, yasanın
öngördüğü koşullarla benzerlik arz eden ilave koşulların
Bakanlık tarafından getirilebileceğine dair yetki verilmesi daha
uygun olurdu diye düşünüyorum. Zira, bu düzenleme Bakanlığa
basitleştirilmiş işlemle ilgili her türlü koşulu belirleme
yetkisi verdiği için yasama organının bu alanda ayrıca norm
ortaya koymasına da ihtiyaç bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarının karar
sonrası yapılacak işlemlerin düzenlendiği 7nci maddesinin
1inci fıkrasında ithalatçılar kontrol ve denetim
işlemleriyle ilgili olarak Bakanlığın talep edeceği
hususları yerine getirmekle yükümlü tutulurken GDO ve ürünlerini yurt
içinde geliştiren gerçek ve tüzel kişiler için böyle bir yükümlülük
öngörülmemesi de yine bir eksikliktir diyor, tasarının
hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
15inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
15inci madde kabul edilmiştir.
16ncı madde üzerinde bir önerge vardır.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısının 16. maddesinde geçen üç ay ibaresinin bir
ay şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
|
Yılmaz
Tankut Mehmet
Şandır Hüseyin
Yıldız |
|
Adana
Mersin Antalya |
|
Hasan
Çalış Ahmet
Orhan Muharrem
Varlı |
|
Karaman
Manisa Adana |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Yıldız
BAŞKAN Sayın Yıldız, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Öncelikle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Bakan, bu kanun tasarısının
görüşülmesi sırasında alt, üst komisyonlarda gerekli
görüşmeleri yaptınız. Buradaki belirttiğiniz yönetmelikleri
de sanıyorum düzenlemiş olmanız gerekiyor. Zaman
kaybını önleme açısından bu değişiklik önergesini
vermiştim. Sorularıma cevap vermediğiniz gibi önergemi de kabul
etmiyorsunuz. Dolayısıyla o sorumda da şunu ifade etmeye
çalışmıştım: Hepimizin bildiği gibi, Akdeniz Bölgesi
sebze üretimi ve ihracatıyla ilgilidir. Burada ihraç etmiş
olduğumuz ürünlerimizde, vatandaşlarımızın
aklında GDOlu bir üretim kalmasın, bunun yanı sıra da
Amerikadan, Arjantinden, Kanadadan ithal etmiş olduğumuz ürünlerde
de GDOlu ürünlerin olabilme ihtimaline karşı
vatandaşlarımızı uyarma amaçlı söylemiştim o ne
kadar ithal edildiğini ama sanıyorum zaman
sıkışıklığından vermemiş Sayın
Bakan cevabı. Cevabı yazılı olarak da vereceğini
tahmin ediyorum. İnşallah öyle olur.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Vereceğim.
HÜSEYİN YILDIZ (Devam) Değerli milletvekilleri,
Hükûmet bu yasayla, GDO ürünlerinin ithalatı, ihracatı,
kullanımı, insan, hayvan ve bitki sağlığı ve
biyolojik çeşitliliğin korunması, çevrenin ekolojik dengesinin
korunması, tüketicinin korunacağını ve pek çok
oluşabilecek sorunların önüne geçebileceğini, geçileceğini
ifade etmektedir. Evet, yasa eksiklerine, yanlışlarına
rağmen GDOlu ürünleri düzenleyecektir. Keşke bu yasayı yedi
yıl önce çıkarabilseydiniz, öngörünüz olsaydı da bu yedi
yıllık vakit geçmemiş olsaydı, muhalefet partilerinin
uyarı ve önerilerini dikkate alarak daha sağlıklı bir
yasayı hep beraber düzenlemiş olsaydık.
Sayın Bakan konuşmasında ve sorulara verdiği
cevaplarda, ticaretin serbest olduğunu, engellenemeyeceğini ifade
ederek sekiz yıllık iktidarları döneminde GDOlu ürünlerin
ülkemize girdiğini, hâlen de kullanıldığını
kabullenmiştir. Mısır ve buğdayı da kendimize yetecek
kadar üretiyoruz. diyor ancak GDOlu mısır ve buğday
ithalatını, serbest ticaret gerekçesiyle engelleyemeyeceklerini kabul
etmektedir.
Ancak Sayın Bakan, pamuk ve tütün üretimini, narenciye
üretimini bitirdiğini, Karadenizin en önemli üretimi fındık
olan üreticisini kaderine ve acımasız serbest ticaret
piyasasının insafına terk ettiğini bahsetmiyorsunuz. Pamuk
hasadı döneminde üretim yapılan bölgelerden geçerken bembeyaz pamuk
tarlaları, çalışan insanlar görülürdü. Ben de Antalya
milletvekiliyim. Antalyada da bol miktarda pamuk ekilirdi. Artık maalesef
Antalyamızda pamuk ekimini görememekteyiz. Görebilen var mı pamuk
ekimini, onu bilemiyorum. Şimdi ise ithal etmiş olduğunuz
pamukları taşıyan gemileri ve tırları görüyoruz.
Şimdiye kadar olduğu gibi sizi ve diğer
konuşmacıları dikkatle dinliyorum. Dikkatle dinlediğim için
de hatiplerinizin yanlış ve kasıtlı
değerlendirmelerinize, sizin hoşunuza gitse de gitmese de Türk
milletinden aldığımız yetkiyle gerek itirazlarımla
gerek sorularımla gerekse de konuşmalarımla Türk milletinin
çıkarları doğrultusunda doğruları söylemeye devam
edeceğim.
Siz de 23üncü Dönemin başlarında Hükûmet kurulduktan
sonra AKP olarak milletten yüzde 47,5 oy aldık, halkımız
AKPnin politikalarını beğenmeseydi yüzde 47,5 oyla bizi tekrar
iktidar eder miydi? diye soruyordunuz. Muhalefet partilerine de Siz de
aldığınız oy kadar konuşun. diyordunuz. Artık
yüzde 47,5 oylardan bahsedemiyorsunuz, oyunuzun düştüğünü görüyor ama
inanmak istemiyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi de ilk yapılacak
seçimlerde sizden önceki bir daha gitmemek üzere geldiğini sanan tek
başına hükûmetlerin başına gelenlerle
karşılaşınca uykudan uyanacak, kaçınılmaz
sonunuzla yüzleşeceksiniz. Bu sonuç, AKPnin sonunun, Türk milletinin
kurtuluşunun başlangıcı olacaktır.
Sayın Bakan, AKPnin tarım politikalarının
doğruluğunu, sekiz yıllık iktidarlarınız
döneminde Türk çiftçisinin en büyük destekleri aldığını,
Türk çiftçisinin yüzünün güldüğünü, Türk çiftçisinin nereden nereye
geldiğini, Türk çiftçisinin altın çağını yaşadığını
her fırsat ve ortamda anlatmaktasınız. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz de Türk çiftçisi ve tarımıyla ilgili söylediklerinizin
doğru olmadığını, Türk tarımının sekiz
yıllık AKP iktidarları döneminde en az desteklenen sektör
olduğunu, Türk çiftçisinin zor durumda olduğunu, tarlasını
ekip ekmemek arasında tereddüt ettiğini, bir umut ve çaresizlik
arasında ekim yaptığını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
kötü kaderiyle baş başa
bırakıldığını, önlem alınmazsa 16 bin bitki
türünün yaşadığı bu coğrafyada sebze ve meyveleri yurt
dışından ithal etmek zorunda kalacağımızı,
milyonlarca çiftçimizi yoksulluğun ve işsizliğin
acımasızlığına terk edeceğinizi söylemekteyiz.
Gelin, siz mi doğru söylüyorsunuz biz mi doğru
söylüyoruz yerinde görelim. Çok tanınan bir bakan değilsiniz.
İnsanlar sizi görünce Tarım Bakanımız diyemezler. Ben de
çok tanınan bir milletvekili değilim. Gelin, beraber Antalyaya
gidelim, portakal, limon üreticisiyle, muz üreticisiyle, pamuk üreticisiyle,
örtü altı üretimi yapan domates, salatalık, biber, patlıcan
üreticisiyle bire bir görüşelim, bunları kayıt altına
alalım. Sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi döneminden
memnun olup olmadığını çiftçilerimize soralım,
kayıt altına alalım, birlikte basın önünde
paylaşalım, milletvekillerimize arz edelim. Cesaretiniz varsa
birlikte görelim. Var mısınız, yok musunuz Sayın Bakan?
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
16ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 16ncı madde kabul edilmiştir.
17nci madde üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
17nci madde kabul edilmiştir.
18inci madde üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
18inci madde kabul edilmiştir.
Böylece ikinci bölümde yer alan maddelerin oylaması tamamlanmıştır.
Şimdi oyunun rengini belli etmek üzere Mersin Milletvekili
aleyhte Vahap Seçer konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Seçer. (CHP sıralarından
alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzun süredir bu düzenlemenin tüm ulus olarak bir an önce yüce
Meclisten çıkartılması için çalışmalar
yapılıyordu ve bugün bunu neticelendiriyoruz. Tabii ki bizim talep
ettiğimiz, arzu ettiğimiz bir düzenleme olmadığını
buradan sizlerle paylaşmak istiyorum.
Elbette ki biyogüvenlik konusu, tüm dünyada olduğu gibi bizde
de önemli bir konuydu ve son yıllarda biyoteknoloji konusundaki
gelişmelerin ortaya çıkarttığı bu ihtiyacı da
ülkemizin doğan bu mevzuat boşluğunu doldurma
açısından bu yasal düzenlemeyi yapma ihtiyacı olduğunu
hepimiz biliyorduk.
Değerli arkadaşlarım, bu yasal düzenleme içerisinde
genetiği değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin ülkemiz
içerisinde üretilmesinin yasak olması elbette bizim de arzu ettiğimiz
bir durumdu ancak özellikle bu ürünlerin, koşul ve sebepler ne olursa
olsun, yurt dışından ithal edilmesinin, bu ürünlerin ülkemizde
işlenmesinin, gıda maddesi olarak ya da yem sanayisinde yem
üretiminde kullanılmasının doğru olmadığını
düşünüyoruz.
Bu çalışmalar sırasında kürsüde söz alan
hatipler, genetiği değiştirilmiş organizmalar ve
ürünlerinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan
sağlığı açısından, hayvan
sağlığı açısından, çevre açısından çok
önemli endişeler içerdiğini, bunların belki bu süreç içerisinde
yakın vadede değil ama orta ve uzun vadede önemli birtakım geri
dönüşümü olmayan sorunlara sebep olacağı endişelerini bu
kürsüden dile getirdiler. Ben de bu endişeleri taşıyarak bu
yasal düzenlemede gerçekten ülkemizde belki de önümüzdeki yıllarda
-eğer bu yasa kabul edilirse- önemli sorunlara neden olabileceğimizi
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında hem Sayın
Bakan hem bizim Tarım Komisyonumuzun Değerli Başkanı
komisyon çalışmaları sırasında bu endişelerini
kendileri de dile getirdiler. Aslında ülkemizde genetiği
değiştirilmiş organizmaların hem üretiminin hem de
tüketilmesinin ya da ticaretinin yapılmasının uygun
olmadığını, bunun belki de bu süreç içerisinde kısa
vadede sorun olmayacağını ama ileride sorun olabileceği
endişesini kendilerinin de taşıdıklarını, bir
tercih yapması gerektikleri zaman genetiği
değiştirilmiş organizma ve ürünlerini mi yoksa konvansiyonel
yöntemlerle, doğal yöntemlerle üretilen ürünleri mi tüketeceği
noktasında bir ayrıma gittikleri zaman, elbette ki doğal
yöntemlerle üretilen ürünleri değerlendireceklerini, dolayısıyla
GDOlu ürünlere karşı olduklarını itiraf etmişlerdi.
Ama ben sanıyorum, Türkiye'nin, özellikle genetiği
değiştirilmiş organizmalar olarak dünyada ticarete konu olan
dört tane önemli tarım ürünü konusunda açığı var ve
eğer ki bu yasal düzenlemede genetiği değiştirilmiş
organizmaların ticaretinin, ithalatının önü kapanırsa
Türkiye'nin özellikle yem sanayisinin ve gıda sanayisinin büyük kriz
içerisine gireceklerini ve bu anlamda, bu düşünceler içerisinde, bu
endişeler içerisinde, bu ürünlerin Türkiye'ye ithalatının yasak
edilmesinin cesaretini gösteremediklerini ben buradan görüyorum.
Türkiye'nin bu tarımsal ürünlerdeki
açığını gidermesi için, elbette ki mevcut tarımsal
politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Eğer bu
anlayışla devam edersek, yani Türkiye'de eğer tarımın
yapısal sorunlarını çözmezsek, modern tarım için belirli
yatırımlar yapmazsak, sulanabilir ancak şu anda
sulayamadığımız alanlara sulama yatırımları
yapmazsak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Devamla)
su bekleyen 1,5 milyon hektar
Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki GAP Projesini gerçekleştiremezsek,
Türkiye'nin tarımsal üretimde, tarımsal ürünlerde dış
ticaret açığı devam edecektir, bugün ithal etmek zorunda
kaldığımız bu ürünlerin ithalatı devam edecektir,
dolayısıyla önümüzdeki süreçte de tarım sektöründe yaşanan
bu sorunlar sürüp gidecektir.
Değerli arkadaşlarım, bizim bu yasa
tasarısına ret oyu vereceğimizi buradan ifade etmek istiyorum.
Toplumumuzun sağlığını tehlikeye atmama adına,
yabancı ülke çiftçilerinin ürünlerine Türkiyeyi bir pazar hâline
getirmemek için, halk sağlığımız için, Türk
çiftçisinin ürünlerine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.
VAHAP SEÇER (Devamla)
yabancı ülke çiftçilerinin
ürünlerini ithal ederek bir rakip yaratmamak için, her şeyden önemlisi
gelecek kuşaklara, çocuklarımıza, torunlarımıza
sağlıklı bir çevre, sağlıklı bir toplum
devredebilme adına bu yasal düzenlemeye ret oyu
kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.
Sayın milletvekilleri, böylece tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiştir ve
kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan kısa bir teşekkür konuşması
yapacaktır.
Buyurunuz Sayın Eker. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
Türkiye, biraz önce oylanan ve kabul edilen bu tasarıyla önemli bir sorun
alanında bir mevzuata kavuşmuştur ilk defa ve bu, inşallah,
Türkiye için, tarım sektörü için ve tüm toplumumuz için hayırlı,
uğurlu olacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz tabii bu
Kanunun hazırlığı safhasında birçok kişiden
katkı aldık, destek aldık, birçok kuruluştan katkı
aldık, destek aldık. 55 farklı kurum ve kuruluştan 85
kişi toplantılar yaptı, 36 tane toplantı yapıldı.
Biz, bu tasarıyı hazırlarken toplumun ilgili tüm kurum ve
kuruluşlarından ve tüm kesimlerinden görüş aldık, hepsinden
destek aldık, katkı aldık. Ben, hepsine huzurunuzda
teşekkür ediyorum. 4 tane komisyonda görüşüldü, Çevre Komisyonunda,
AB Uyum Komisyonunda, Sağlık, Aile, Sosyal İşler
Komisyonunda ve kuşkusuz Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda,
bir de alt komisyonda. Burada, gerek muhalefet partilerimizin değerli
milletvekillerine, değerli üyelerine gerek iktidar partimizin değerli
üyelerine, hepsine huzurunuzda çok teşekkür ediyorum. Türkiye, bu
şekilde günün ihtiyaçlarına cevap verecek, Avrupa Birliği
standartlarında, Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlu bir
mevzuata bu alanda kavuşmuş oldu. Onu özellikle huzurunuzda vurgulamak
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyla
ilgili, müsaade ederseniz, birkaç cümle de bu alandaki politikamızı
söylemek istiyorum: Biz gıda güvenliği ve güvenilirliğini bir
bütün olarak ele aldık, ele alıyoruz. Üretimi artırmak bizim
politikamızın bir parçası ve bu alanda önemli mesafeler
katedildi ama bunun dışında, sağlıklı ve
güvenilir gıdaya vatandaşın ulaşması alanında da
bir dizi yeni tedbir alındı. Reçeteli satış
uygulamasından tutun bitkisel ilaçların, ilaç bayilikleri
alanında aktif maddelerin yasaklanması, metil bromürün
yasaklanması, uçakla havadan ilaçlamanın yasaklanması, GDOlu
ürünlerle ilgili en son düzenleme, ARGE konusunda yapılan,
araştırma geliştirme konusunda yapılan çalışmalar
ve gen bankasının kurulması bütün bu zincirin, bu çerçevede
yapılan faaliyetlerin sadece birkaçını oluşturuyor.
Bizim tabii amacımız, Türkiyede yeterli,
sağlıklı, dengeli bir beslenmeyi temin etmek, bunun mümkün
olanlarının Türkiye içerisinde üretilmesini, mümkün olmayanların
da tedarik etmek suretiyle vatandaşlarımızın bunlara
ulaşmasını temin etmektir. Bunun için
çalışıyoruz, bunun için bundan sonra da bu yönde
çalışacağız.
Ben tekrar bu kanunun hazırlanmasında,
tasarının hazırlanmasında ve oylanmasında emeği
geçen başta siz değerli milletvekilleri olmak üzere herkese
huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.
Kanunun hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, don
zararlarını ödeyecek misiniz, don zararlarını? Haber
bekliyorlar
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Eker.
Sayın milletvekilleri, şimdi 5inci sırada yer alan
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana
Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Milletlerarası İmar
ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde
Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/786) (S. Sayısı: 460)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan Uşak Milletvekili Nuri
Uslunun; 6831 Sayılı Orman Kanununa Ek Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporlarını görüşeceğiz.
6.- Uşak Milletvekili Nuri
Uslunun; 6831 Sayılı Orman Kanununa Ek Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/325) (S. Sayısı: 417)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Grupların ortak kararıyla birlikte
çalışmamızı sona erdirdik.
Böylece, sözlü soru önergeleri ile alınan karar
gereğince Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşleri sırasıyla görüşmek için 23 Mart
2010 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.28