DÖNEM: 23 CİLT: 64 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
77nci
Birleşim
24 Mart 2010 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, nevruz kutlamalarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Malatyada yaşanan don
olayının yol açtığı zararlara ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Bingöl
Milletvekili Yusuf Coşkunun, nevruz kutlamalarına ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Özün, Malatyada yaşanan don olayının
yol açtığı zararlara ilişkin açıklaması
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Malatyada yaşanan don olayının yol
açtığı zararlara ve Elâzığda meydana gelen deprem
nedeniyle Tuncelinin hasar gören ilçe ve köylerinin de afet bölgesi
kapsamına alınmasına ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Malatyada yaşanan don
olayının yol açtığı zararlara ilişkin
açıklaması
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Kura Nehrinin taşması nedeniyle
bazı köylerdeki toprak evlerin yıkıldığına ve
Ardahan çiftçisinin hâlen fiğ paralarını
alamadığına ilişkin açıklaması
5.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, Malatyada yaşanan don
olayının yol açtığı zararlara ve Elâzığda
meydana gelen deprem nedeniyle Tuncelinin hasar gören ilçe ve köylerinin de
afet bölgesi kapsamına alınması gerektiğine ilişkin
açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanlığının, (2/633) esas numaralı
Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin, İç Tüzükün 34üncü maddesi uyarınca kendi
komisyonlarında görüşülmesinin temini için gereğinin
yapılmasına ilişkin tezkeresi (3/1129)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, üniversite
öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/635)
2-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde kullandığı biber
gazının insan sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/636)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
linç girişimi iddialarının araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/637)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
devlet sırrı konusunun araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/638)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma
Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna
Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.-
Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun; Türk Dünyası
İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/805, 2/549) (S. Sayısı:
485)
5.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486)
VII.-
OYLAMALAR
1.-
Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Türk Dünyası
İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Silifkedeki Devlet Hastanesi ve
sağlık ocaklarının ihtiyaçlarına ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/11782)
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, sağlık hizmetlerindeki bazı
çalışmalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı (7/11846)
3.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, hasta hakları
ihlallerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı (7/11849)
4.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllünün, yenilenen bir hastanedeki kapasite kullanımına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/11850)
5.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, özürlü istihdamına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/11851)
6.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, doktorların özlük
haklarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı (7/11936)
7.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, istihdamın teşvikiyle ilgili bir
düzenleme kapsamında çalıştırılanlara ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin
cevabı (7/12734)
8.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, çalışma
müşavirlikleri ve ataşeliklerindeki sözleşmeli personele
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı (7/12735)
9.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Tekel işçilerinin geçici personel olarak
çalıştırılmasına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/12736)
10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, müşteri şikayetleri hakem heyetine
yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın cevabı
(7/12739)
11.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, işsiz
kalanların sağlık hizmetlerinden yararlanmasına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı (7/12829)
12.- Antalya
Milletvekili Atila Emekin, ilaç takip sistemine ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/13022)
13.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, eczanelerin
kullandığı elektronik sistemdeki sorunlara ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/13023)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.05te açılarak dört oturum yaptı.
Malatya
Milletvekili Öznur Çalıkın, 17-18 Mart 2010 tarihlerinde Malatyada
meydana gelen don afetine ilişkin gündem dışı
konuşması ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Niğde Milletvekili Mümin
İnan ve Elâzığ Milletvekili Mehmet Necati Çetinkayanın
aynı konudaki açıklamalarına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, 21 Mart Nevruz Bayramı ve önemine,
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut, Adana ve Türkiyenin pek çok bölgesinde
bulunan bazı ilçe ve belde belediyelerinin sorunlarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan,
17-18 Mart 2010
tarihlerinde Malatyada,
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, Niğdede,
Elâzığ
Milletvekili Mehmet Necati Çetinkaya, Elâzığda,
Meydana gelen don
afetine;
Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman, 21 Mart Nevruz Bayramına;
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/1612) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü
sorunun geri verildiği bildirildi.
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, işsizlik
sorununun (10/631),
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 25 milletvekilinin, Mersindeki
tarım ürünleri yetiştiricilerinin sorunlarının (10/632),
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 25 milletvekilinin, Mersin ilinde
işsizlik ve yoksulluktaki artışın (10/633),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, işsizlik
sorununun (10/634),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin ve Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Kuşa ödenek ve yolluklarının verilmesine
ilişkin Başkanlık tezkereleri;
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 485, 486, 487, 479, 477, 114, 306 ve 469 sıra
sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4, 5,
6, 7, 8, 9, 10 ve 11inci sıralarına alınmasına ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 485 ve 477 sıra sayılı kanun
tasarılarının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
yapılan görüşmelerden sonra;
Kabul edildi.
477 sıra
sayılı Kanun Tasarısının temel kanun olarak
görüşülmesinin İç Tüzükün 90 ve 91inci maddelerine aykırı
olması nedeniyle Danışma Kurulu önerisinden
çıkarılması gerektiğine ilişkin Oturum
Başkanının tutumu hakkında açılan usul
tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunda bir
değişiklik olmadığını açıkladı.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/499) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmedi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının:
1inci sırasında bulunan (6/885),
5inci
(6/1005),
6ncı
(6/1006),
7nci
(6/1017),
10uncu
(6/1039),
13üncü
(6/1047),
57nci
(6/1195),
59uncu
(6/1202),
61inci
(6/1204),
62nci
(6/1205),
68inci
(6/1223),
89uncu
(6/1279),
93üncü
(6/1284),
120nci
(6/1326),
131inci
(6/1348),
144üncü
(6/1369),
195inci
(6/1452),
196ncı
(6/1453),
197nci
(6/1454),
239uncu
(6/1516),
300üncü
(6/1591),
307nci
(6/1600),
327nci
(6/1623),
363üncü
(6/1667),
366ncı
(6/1670),
378inci
(6/1685),
408inci
(6/1720),
409uncu (6/1721),
410uncu
(6/1722),
439uncu (6/1752),
471inci
(6/1784),
478inci
(6/1791),
526ncı
(6/1841),
527nci
(6/1842),
552nci (6/1867),
570inci
(6/1885),
Esas
numaralı sözlü sorulara Maliye Bakanı Mehmet Şimşek cevap
verdi; soru sahiplerinden Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
Manisa Milletvekili Erkan Akçay da cevaplara karşı görüşlerini
açıkladı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
(1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/761) (S.
Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasına alınan ve İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesi kabul edilen, Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/805, 2/549) (S.
Sayısı: 485) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
24 Mart 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 20.13te son verildi.
|
|
|
Sadık YAKUT |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Gülşen ORHAN |
|
Murat ÖZKAN |
|
|
Van |
|
Giresun |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 107
II.-
GELEN KÂĞITLAR
24
Mart 2010 Çarşamba
Tasarı
1.- Kamu
Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/836) (Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; İçişleri; Plan ve Bütçe;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, üniversite
öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/635)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.02.2010)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin,
güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde kullandığı biber
gazının insan sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/636) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.02.2010)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin,
linç girişimi iddialarının araştırılması
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/637) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.02.2010)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin,
devlet sırrı konusunun araştırılması
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/638) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.02.2010)
24 Mart 2010
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, nevruz kutlamaları hakkında söz isteyen
Siirt Milletvekili Osman Özçelike aittir.
Buyurun
Sayın Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Siirt Milletvekili Osman Özçelikin, nevruz
kutlamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21
Mart günü kutladığımız özgürlük ve barış
bayramı nevroz ile ilgili olarak gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Nevroz,
efsanevi bir gün olarak yüzyıllardır Orta Doğu, Kafkas ve Orta
Asya halkları arasında kutlanan ve her bir halkın kendince özel
bir anlam yüklediği bir gündür.
Kimi tarihçiler
Nevrozu dört bin üç yüz elli yıl öncesine, Kürtlerin ataları
olduğu kabul edilen Gutilere kadar götürmektedirler ama en yaygın
efsane ve en yaygın kabul, Ninovada Zalim Kral Dehaka karşı
Demirci Kavanın halka öncülük ederek,
kırmızı-sarı-yeşil önlüğünü bayrak gibi kullanarak,
elindeki demirci balyozuyla Zalim Kral Dehakın sarayına yürüyerek
halkın bir başkaldırısını ifade etmektedir.
Söz konusu olay
21 Martta gerçekleştiği için bu güne farklı anlamlar da
yüklenmektedir. 21 Mart gece ile gündüzün eşit olduğu bir gündür.
Ayrıca baharın başlangıcı, baharın gelişi
olarak kabul edilmekte ve kimi zaman yeni bir yıl
başlangıcı olarak da nevroz kabul edilmektedir.
Kürtler nevroza
zulme karşı direniş ve özgürlük gibi anlamlar
yüklemişler ve buna uygun biçimde nevroz kutlamaları
yapılmıştır. Nevroz Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta
Asya halkları tarafından kutlanmakla beraber hiçbir yerde Kürt
coğrafyasındaki kadar coşkulu kutlanmamaktadır.
Osmanlı döneminde nevroz geleneksel ve folklorik biçimde
kutlanmaktaydı ancak cumhuriyet döneminde birkaç kez
dışında nevroz kutlamalarına izin verilmedi ve nevroz
yasaklandı. Ancak, Kürtler, çok ağır bedellere karşın
nevroz ateşini söndürmediler. Ne yazık ki özellikle Türkiye ve
Suriyede nevroz kutlamalarına ağır saldırılarda
bulunuldu, yüzlerce insan yaşamını yitirdi.
Memnuniyetle
ifade edebiliriz ki son yıllarda izinli nevroz kutlamaları büyük
bir coşku içinde ve olaysız geçmektedir. İzin verilmeyen
nevroz kutlamalarında halk sokaklara dökülmekte ve güvenlik
kuvvetlerinin müdahalesiyle karşılaşılmakta idi,
çatışma ve şiddet ortamına tanık olmaktaydık.
İzinli kutlamalarda ve güvenlik güçlerinin dağıtma amaçlı
müdahalesinin olmadığı kutlamalarda, bu yıl olduğu
gibi, tam bir bayram havası içinde nevroz gerçekleşmiştir. Bu
yıl milyonlarca insan nevrozu büyük bir coşku içinde
kutlamış, güvenlik güçlerinin sağduyulu yaklaşımı
nedeniyle tek bir kişinin bile burnu kanamamış, polise, panzere
taş atılmamıştır. Bu duyarlılığın
sağlanmasında Sayın İçişleri Bakanının
önemli bir rolü olduğuna inanıyoruz, katkısı olan herkese
teşekkür ediyoruz. Nevroz kutlamalarına katılımı ve
coşkusu nedeniyle de nevroz kutlamalarına katılan
halkımıza da buradan teşekkürü bir borç biliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 21 Mart aynı zamanda Birleşmiş Milletler
tarafından 1966 yılında Dünya Irkçılığa Karşı
Mücadele Günü olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Türkiye 2002
yılında Her Türlü Irk Ayrımcılığının
Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşmeyi imzalamıştır. Bu
nedenle 21 Mart gününün Özgürlük ve Barış Bayramı olarak
kutlanması amacıyla bir yasa teklifi verdik. Bu teklifimizin bir an
önce Genel Kurul gündemine getirilmesinin toplumsal barışa hizmet
edeceği inancındayız.
Sayın
milletvekilleri, nevroz sözcüğünün de doğru yazılması ve
orijinal dilinde olduğu gibi yazılması gereği vardır.
Nevruz veya nevroz gibi yazılımlar yanlıştır.
Doğru yazılış bu şekildedir. (Elindeki NEWROZ
yazılı kağıdı Genel Kurula gösterdi.) New yeni
demektir; ruz, rojdan gelmektedir, gün demektir; yeni gün demektir.
Kürtçe,
Hint-Avrupa dil grubuna giren bir dildir ve bu gruptaki dil
gruplarının tamamında new veya nu sözcükleri yeniyi ifade
etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) Kravatı da c ile yazalım! Cravat
yazalım!
BAŞKAN
Sayın Özçelik lütfen tamamlayınız.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Roj da günü
ifade etmektedir. Kürtçe bir kelime olması nedeniyle doğru
yazılımının, orijinal dilinde olduğu gibi
yazılması gereğine inanıyoruz. W Türk alfabesinde yok
diye çoğu zaman newroz sözcüğü yasaklandı. Evet, zaten Türk
alfabesinde olmayan bir harftir bu, Kürt alfabesinde vardır, Latinceden
alınmıştır; hem Türkçe hem Kürtçe alfabesi Latin
harflerinden alınmıştır, ses uyumuna bağlı
olarak, ses biçimlerine bağımlı olarak harfler seçilmiştir.
W sesi Kürtçedeki bir ses olduğu için böyle yazılması gerekir.
Bunun yasaklanması hiçbir şey ifade etmez. Yasaklarla bir yere
varamayız.
Tekrar, ben,
bütün halkımızın ve sizlerin nevrozunu kutluyorum, nevroz
(x) diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz Malatyada yaşanan tabii afet ve don
olayı hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun,
Malatyada yaşanan don olayının yol açtığı
zararlara ilişkin gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım, değerli arkadaşlarım; ülkemizin
neresinde olursa olsun, hangi bölgesinde olursa olsun çocukların
ekmeği hangi bölgede gidiyorsa ona sahip çıkmak hepimizin görevidir.
Onun için bu konuda bir haftadır
duyarlılığınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.
İnanın, hakikaten gördüğünüzde sizler de çok üzülüp sizler de
hakikaten yaşanan don olayından dolayı, insanların
karşı karşıya kaldığı durumdan çok çok
üzüleceksiniz arkadaşlar.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından
Türkçe olmayan birtakım kelimeler ifade edildi.
Değerli
arkadaşlarım, dün Sayın Bakan bahsetti 1.100 rakımın
altındaki yerler hep dondu. dedi. Doğrudur, Malatya 800
rakımdadır, 800 rakım ve kayısı üretim bölgelerimizin
ağırlığı yani yüzde 95 kayısımızı
üreten rakım 1.100ün altında olduğu için yüzde 95 oranında
bir kayısımızı kaybettik ve burada yine dün Sayın
Bakan sigorta yaptıranlar ve yaptırmayan
Değerli
arkadaşlarım, artık sigorta yaptıranın ve
yaptırmayanın hiçbir farkı kalmadı çünkü TARSİM,
baştan beri söyledik, TARSİM çiçek dönemini her nedense kapsam içine
almıyor. Mutlaka -dün Sayın Bakan bahsetti ama- dünyanın belli bölgelerinde belli risk
oranları, belli fiyatlarla çiçek dönemi de sigorta kapsamı içine
alınabiliyor. Sayın Bakanın Buna bir çözüm bulabiliriz, orta
bir nokta bulacağız. demesi bizi biraz ümitlendirdi. Diliyorum ki
Artık bu sene tüm kayısımız öldü, sadece
kayısımız değil, şu mevsimde çiçek açan her
şeyimiz gitti yani çiftçimizin neyi varsa
Bu mevsim Malatyanın
ılıman iklime geçiş sürecidir. Yaşanan don
olaylarından çiftçimizin bir yıllık ekmeği gitti
arkadaşlar. Bu insanlar bir yıl ne yiyecek? Bu nedenle olayın
üzerinde bu kadar hassas duruyoruz. Bizde iki ürün, üç ürün yok, tek ürün var
arkadaşlar yani ya kayısımız var ya kirazımız var
yani bir bahçede bir ürün oluyor. Yılda iki üç defa ürün veren
meyvelerimiz yok bizim ve bu mevsimdir genelde Malatyadaki arazinin,
Malatyadaki sebze ve meyvelerin ağırlıklı yeşermesi
ve çiçek dönemini kapsadığı için ve bu mevsim hepsini kaybettik.
Hakikaten çiftçimiz çok zor durumda. Üzüntümüz şu: Bu çiftçimiz ne yiyecek
bir yıl? Onun için sigorta kapsamı
Hepsi sigorta yaptırsa dahi
sigorta artık bize hiçbir şey vermiyor. Bundan sonra her gün don da
olsa varsın olsun, çünkü bir şeyimiz kalmadı arkadaşlar.
Ama
yapılacak bir tek şey var arkadaşlar
Dün Sayın Bakan ifade
etti, Hükûmetin ilgili müsteşar yardımcısını ve bir
heyeti Malatyaya gönderdiğini ve hasar tespitleri
yapılacağını belirtti, teşekkür ediyorum. Ancak,
sigorta kapsamı ile sigorta kapsamında, poliçeye, olanlar, olmayanlar
ayrımını artık bir kaldırıp atmalıyız.
Artık o poliçelerin hiçbir hükmü kalmadı. Çünkü çiçek dönemini
kapsamıyor arkadaşlar.
Yapılacak
bir tek şey var: Ülkemizin hangi bölgesinde olursa olsun bu kadar büyük
bir alandaki bir don olayı bir tabii afettir bu. 2090 sayılı
Tabii Afetler Yasası var arkadaşlar. Mutlaka bu Yasanın
çalıştırılması lazım. Biz 2005 yılında
da yine aynı buna benzer, yine yüzde 95 oranında ürünümüzü
kaybettiğimizde 2090 sayılı Tabii Afetler Yasası
çalıştırılıp yine çiftçinin önemli bir sorunu
giderilmişti.
Bizim derdimiz,
bizim sorunumuz, hasar tespitinin öncelikle yapılması. Tüm
arkadaşlarımın, Malatyadaki tüm milletvekili
arkadaşlarımın hepsinin ortak tespitidir. Yani biz
Ekmeğin
ve çoluk çocuğun rızkının siyaseti olmaz arkadaşlar.
Yani bunu hepimiz idrak etmeliyiz ve yine söylüyorum: Ülkemizin hangi
bölgesinde olursa olsun aynı duyarlılıkta kalkıp, aynı
duyarlılıkta bu sorunları nerede olursa olsun ifade ederim.
Çünkü mesele hepimizin meselesi. Bu nedenle ben geçen haftadan beri
Belki
geçen hafta söylediğimde sorun çok yeniydi, bazı
arkadaşlarım bu kadar büyük bir olay olduğunu bilmiyordu. Ama
olay çok geniş bir alanda, hatta Elâzığın Baskil ilçesi
dâhil çok büyük bir alanda bu olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, lütfen tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
1.100 rakım
doğru bir rakımdır. 1.100 rakımın üstünde kalanlar
çiçek açmadığı için
Ama o da kayısı üretiminin yüzde
10u değildir. Yani 1.100 rakımın üstünde olan ağaçlar
donmamıştır, doğrudur ama rekoltenin yüzde 10u
donmamıştır.
Bu nedenle
konumuz çok ciddidir, tüm Malatyanın sorunudur. Ben, bir kez daha
Hükûmete bu konuda çiftçilerimizin, sadece çiftçimizin değil oradaki
berberin, oradaki çaycının, Malatyadaki terzinin, Malatyadaki
benzincinin, herkesin ekmeği olduğu için bir kez daha bu konuyu dikkatlerine
sunuyor, yardım eden herkese şimdiden teşekkür etmek istiyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Öz,
söz talebiniz var, Malatyadaki olayla ilgili mi?
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Evet.
BAŞKAN
- Buyurun.
İç Tüzükün
60ıncı maddesine göre kısa bir süre
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Özün, Malatyada
yaşanan don olayının yol açtığı zararlara
ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce
Sayın Aslanoğlunun de belirttiği gibi, hakikaten Mal
canın yongasıdır. düsturundan baktığımızda,
Malatyanın tek gelir kaynağı olan, Malatyanın demeyelim
aslında, Türkiyenin millî ürünü olan
Çünkü dünya kuru kayısı
tüketiminin yüzde 80ini Malatyada yetiştirilen kayısılar
karşılıyordu, ayrı bir özelliği var. Bu sene ne
yazık ki ağaçların erken çiçek açması
dolayısıyla, sonra da meydana gelen don vasıtasıyla yüzde
80 hatta yüzde 90a yakın bir oranda yanmış bulunmaktadır.
Ne yazık ki çiçek dönemi teminat kapsamında
olmadığından, TARSİM aracılığıyla bir
şey yapma imkânımız pek görünmüyor. Belki belirli noktalarda
TARSİMin ödeyeceği miktar çıkabilir. Bununla ilgili Sayın
Bakanımız ve Sayın Başbakanımız konuya
hassasiyetle eğilmişlerdir. Bununla ilgili olarak Tarım
Bakanlığı yetkilileri ve TARSİM yetkilileri bugün
Malatyada az önce de görüştüm- tespitler yapmaya
başlamışlardır. Burada yapılması gereken, aynen
2008de kuraklık olduğunda, hububatla ilgili özellikle, bir Bakanlar
Kurulu kararı çıkarılarak zarar gören çiftçilerimizin
sıkıntıları giderilmiştir. Ben inanıyorum ki
Sayın Başbakanımızın talimatları
doğrultusunda tespitler yapıldıktan sonra çiftçimizin bu
maruzatı giderilecektir. Buna sadece çiftçinin geliri olarak bakmamak lazım,
ortada ortalama 50-55 bin çiftçiyi kapsıyor ama Malatyadaki bütün kesim,
tüm esnaf kesimi bundan etkilenmektedir. Dolayısıyla bu
mağduriyetin giderileceği konusunda Hükûmetimize güvenimiz
tamdır. Bu konuda siyasi ayrım yapmaksınız bu konuyu
sahiplenen tüm siyasi partilerin vekillerine de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öz.
Sayın Genç,
sizin talebiniz nedir?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben de depremle ilgili bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN
Depremle ilgili öyle mi?
Buyurun
Sayın Genç.
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Malatyada
yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ve
Elâzığda meydana gelen deprem nedeniyle Tuncelinin hasar gören ilçe
ve köylerinin de afet bölgesi kapsamına alınmasına ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben de Malatya ve civarında don felaketi nedeniyle zarara
uğrayan çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum. Şu anda Hükûmetten
hiçbir temsilci Genel Kurulda yok ama herhâlde Hükûmetin bu zararları
karşılayacağına inanıyorum.
Efendim, 3-4
Martta Elâzığda bir deprem meydana geldi. Bu deprem üzerine ben de
Tuncelinin Nazımiye, Mazgirt ve Pertekin bazı köylerini gezdim,
burada çok ciddi hasar var. Bu hasar nedeniyle maalesef hiçbir Hükûmet
yetkilisi bu bölgeye gitmedi, Elâzığa gitti bütün herkes ama
Tunceliye gitmedi. Burada çok zarara uğrayan
vatandaşlarımız var. Ben Hükûmetin bu bölgeyi de gezerek, orada
zarar tespiti yapmasını ve bölgede meydana gelen zarar nedeniyle
özellikle Mazgirt, Nazımiye ve Pertekin belli kısımlarının
afet bölgesine alınmasını ve afet bölgesine alınarak bu
konuda, evleri ağır hasara uğrayan, az hasara uğrayan
vatandaşlara konut yapılması konusunda gerekli gayreti sarf
etmesini diliyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Sayın
Çalık, söz istediniz ama dün bu konuyla ilgili gündem dışı
konuştunuz. Teşekkür ediyorum.
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen Sayın Çalık.
Sayın
Öğüt, sizin talebiniz nedir efendim?
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) Sel felaketi
BAŞKAN
Sayın Öğüt, olağanüstü hâlle ilgili herhangi bir şey
olduğu takdirde gündem dışı konuşmayla ilgili
arkadaşlarıma söz verdim ama bunun daha da genişletilmesi söz
konusu değil.
Sayın
Şandır, sizin talebiniz var.
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yine, Malatyada yaşanan don felaketiyle ilgili
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
BAŞKAN
Sayın Şandır, dün grup olarak ifade ettiniz. Dün tüm gruplara
söz verdik Sayın Şandır. Yani, sizin grubunuz da ifade etti
düşüncelerini, her gruba söz verdik.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yani eğer müsaade ederseniz
konuşacağım yoksa konuşmam.
BAŞKAN
Buyurun Şandır.
Bir dakika süre
veriyorum.
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın,
Malatyada yaşanan don olayının yol açtığı
zararlara ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Çok teşekkür ederim.
Gerçekten
Malatyada yaşanan Malatya kayısıcılarının,
çiftçilerinin yaşadığı felaketi Milliyetçi Hareket Partisi
İl Teşkilatı olarak, Genel Merkezi olarak yakından takip
ediyoruz. Bu konuda Hükûmetin gereken tedbirleri acilen, geciktirmeden
almasını biz de talep ediyoruz. Ümit ediyoruz ki bir daha ülkemiz bu
türlü felaketleri yaşamaz, insanımız mağdur duruma
düşmez. Hükûmeti tekrar uyarıyoruz ve bu konuda gereken gayreti
göstermesini beklediğimizi ifade ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Sayın
Öğüt, buyurun.
Bir dakika süre
veriyorum.
4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Kura Nehrinin
taşması nedeniyle bazı köylerdeki toprak evlerin
yıkıldığına ve Ardahan çiftçisinin hâlen fiğ
paralarını alamadığına ilişkin
açıklaması
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) Efendim, çok teşekkür ederim.
Bizim Kura
Nehrimizde bir taşma oldu. Kura Nehrinin dışında köylerde
korkunç derecede bir yıkılma oldu toprak evlerde.
Şu ana kadar
Ardahan çiftçisi hâlen daha bitki paralarını alamadılar,
diğer adıyla fiğ parasını alamadılar. Ben
Hükûmetten istirham ediyorum, bitki paralarının derhâl, acilen
ödenmesi lazım, hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz
çok zor durumda. Bu konuda Hükûmetten ben yardım talep ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Sayın Halis,
siz buyurun.
5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halisin,
Malatyada yaşanan don olayının yol açtığı
zararlara ve Elâzığda meydana gelen deprem nedeniyle Tuncelinin
hasar gören ilçe ve köylerinin de afet bölgesi kapsamına
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Ben de Malatya halkının birinci derecede geçim
kaynağı olan kayısının don nedeniyle zarar görmesinden
dolayı kendilerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum partim adına
ve bu konuda Hükûmetin gerçekten o zarar ziyanın ödenmesi noktasında,
giderilmesi noktasında bir hassasiyet göstermesini diliyorum.
Ayrıca,
Elâzığda 4 Martta, bilindiği gibi, bir deprem olmuş, üç
köyde -51 insanın, daha sonra
Hükûmet bunu 41e düşürdü- 41 insanın ölümüne neden olan bir zayiat
yaşanmıştı. Bu bölge tabii Tunceliye
sınırdaş olduğu için Tuncelide de büyük oranda
hasarlı binalar var ve büyük oranda da risk taşıyan binalar var.
Bu anlamda Tuncelinin de bu risk alanı nedeniyle afet kapsamına
alınmasını diliyorum ve bu konuda Hükûmetin duyarlı
olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Halis.
Gündem
dışı üçüncü konuşma nevruz kutlamaları hakkında
söz isteyen Bingöl Milletvekili Yusuf Coşkuna aittir.
Buyurun
Sayın Coşkun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Bingöl Milletvekili Yusuf Coşkunun, nevruz
kutlamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
YUSUF COŞKUN
(Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de nevruz
kutlamalarıyla ilgili olarak gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, baharın gelişini müjdeleyen nevruz özellikle
1990lı yıllardan sonra şiddet ve çatışmaların
egemen olduğu ve öyle anıldığı ve yine 21 Mart
yaklaştıkça Güneydoğu başta olmak üzere bütün ülkede
gerginliğin tırmandığı ve bilindiği bir dönem
olmuştu ancak demokratik açılım sürecinde atılan
adımlar nevruz kutlamalarına da yansıdı. Nevruz bu defa
farklı kutlandı. Gece barikatlar kurulup gerçekten yollar kesilmedi,
polisler taş yağmuruna tutulmadı, kamu binalarına ve
bankalara saldırılmadı, vatandaşın camı ve
çerçevesi de indirilmedi.
Nevruz, ilk defa,
geçen pazar günü ülke genelinde huzur içinde ciddi bir asayiş sorunu
yaşanmadan coşku ve neşe içerisinde kutlandı. Bundan da
ülke olarak büyük bir memnunluk duyduk. Halkımıza ve güvenlik
güçlerimize sağduyulu, hoşgörülü, anlayışlı
tavırlarından dolayı şükranlarımızı
sunuyoruz. Umut ediyoruz ki, artık bundan sonra Türkiye tüm
nevruzlarını bu şekilde hatta bundan daha güzel, daha
coşkulu, heyecanlı ve daha fazla birbirine kenetlenmiş
şekilde kutlayacak ve baharı da artık tek yürekle
karşılayacağız. Bahar nasıl uyanışsa,
yeniden dirilişse 2010 nevruzunun baharının da Türkiye için yeni
bir diriliş, uyanış, başlangıç ve milat
olmasını yürekten temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, özellikle bazı illerdeki törenlerde ve konuşmalarda
gerçekten maksadını aşan ifadeler
kullanıldığını, sloganlar
atıldığını, pankart ve resimlerin
açıldığını, gösterilerin
yapıldığını da üzüntüyle müşahede ettik.
Tabii,
halkımız ve hiçbirimizin de bunu tasvip etmemiz, bunu doğru
bulmamız mümkün değildir. Gönül isterdi ki o meydanlarda, o kadar
rengin temsil edildiği o meydanlarda, hepimizin ortak değeri olan
Türk Bayrağı'nın da olması ona çok daha ayrı bir
güzellik katardı, ama öyle umut ediyorum ki bu Millî Birlik ve
Kardeşlik Projemiz önümüzdeki yıllarda bunu da
gerçekleştirecektir. Ancak bu bir kısım yanlış söylem
ve tavırlar Türkiye geneline hâkim olan bayram coşkusunu gölgelemeye,
lekelemeye ve de karalamaya yetmedi.
Özellikle
sorumluluk mevkisinde olanların bu 2010 nevruzundaki manzaraları iyi
değerlendirmelerini ve oradan gerekli mesajı
çıkarmalarını ve yine üzerlerindeki vesayetten kurtularak,
özellikle özgür ve demokratik siyaset zeminine doğru yol
almalarını diliyoruz. Eğer bunu Türkiye olarak
başarabilirsek
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Sen devlet güçlerinin nevruz
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen
YUSUF COŞKUN
(Devamla)
inanıyoruz ki o özlenen barışı çok daha
Türkiye'nin geneline de yansıtmış olacağız.
Tabii, şunu
da görmek durumundayız
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Geçen sene Vanda
saldırı oldu.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, müsaade eder misiniz, lütfen.
YUSUF COŞKUN
(Devamla) Pazar günü ülke geneline hâkim olan nevruz heyecanı, Millî
Birlik ve Kardeşlik Projesinin en zor eşiği aşmakta
olduğunun da güzel bir tezahürü oldu, Türkiye'nin demokratik görünümüne de
katkıda bulundu.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Bu halkın
mesajlarını dikkate almalısınız!
YUSUF COŞKUN
(Devamla) Değerli milletvekilleri, artık biliyoruz ki nevruz bir
bayramdır, birçok halkın, birçok kadim milletin
kutladığı bir bayramdır; baharı ve hayatı
müjdeler; canlanmadır, neşedir, sıcaklıktır, umuttur
ve sevgidir. Gün ve gece eşittir orada. İnsanların din, dil ve
ırk ayrımı yapılmadan eşit olduğunun
altının kalınca çizildiği gündür.
Ahmet Arifin
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin. dizelerinin
karşılığıdır.
Yine, Fevzi
Halıcının:
İstanbulda
köprü üstü,
Herkesin bir
işi vardır.
Uzaklarda, çok
uzaklarda,
Şimdi
Bingölde bahardır.
dizelerinin de
karşılığıdır.
Uzun yıllara
yayılmış ortak hatalarımız yüzünden bayram olmaktan
çıkıp sembole dönüşmüş olsa da gerçekten bayramdır
nevruz. Artık biliyoruz, yılların korkularına dayalı
olarak herkesin kendi yaktığı ateşin üzerinden
atlaması doğru olmamıştır. Artık şölen ateşine
dönüştürdüğümüz aynı ateşin etrafında toplanmayı
başarmamız ve yumurtaları birbirimizin kafasına atmak
yerine tokuşturmayı öğrenmemiz gerekmektedir. Artık
ayrımcılığın değil dayanışmanın ve
birlikteliğin ön plana çıkacağı gün olmalıdır
nevruz ve artık meydanlarda devletin ve milletin birlikte coşku
içinde kutlayacağı bir bayram olmalıdır nevruz.
İnşallah demokratik açılım sürecimiz bunu
gerçekleştirecektir.
Anadolu
Mevlevilerimizin nevruzu kutladıkları şu duayla bitirmek
istiyorum sözlerimi: Ey gece ve gündüzün tedbircisi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF COŞKUN
(Devamla) Ey gözleri ve gönülleri başka hâle çeviren, ey kudret ve
hâlleri değiştiren; hâlimizi en güzele çevir, hâlimizi en güzele
çevir!
En derin
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanlığının İç Tüzükün 34üncü maddesi
uyarınca verilmiş bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının,
(2/633) esas numaralı Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, İç Tüzükün 34üncü maddesi
uyarınca kendi komisyonlarında görüşülmesinin temini için
gereğinin yapılmasına ilişkin tezkeresi (3/1129)
24/3/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Başkanlığınızca,
2/633 esas numaralı Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi 15/03/2010 tarihinde esas komisyon olarak Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale
edilmiştir.
Söz konusu
teklif, esas komisyon olarak Komisyonumuzun görev alanına girmektedir.
Bu nedenle;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna
havale edilmiş bulunan Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, İçtüzüğün 34 üncü
maddesi uyarınca Komisyonumuzda görüşülmesinin temini için gereğinin
yapılmasını bilgilerinize saygılarımla arz ederim.
Nusret
Bayraktar
İstanbul
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu
Başkanı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, okunmuş bulunan tezkeredeki
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun
talebi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunca da uygun bulunduğundan, bu istem İç Tüzükün 34üncü
maddesi uyarınca Başkanlığımızca yerine
getirilmiştir.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20
milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/635)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Üniversitelerde
okuyan öğrencilerimizin sorunları ve alınması gereken
tedbirler hususunda Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
yapılmasını arz ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Alim Işık (Kütahya)
3) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
4) Recep Taner (Aydın)
5) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
6) Rıdvan Yalçın (Ordu)
7) Kadir Ural (Mersin)
8) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
9) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
10) Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Hasan Özdemir (Gaziantep)
12) Şenol Bal (İzmir)
13) Mehmet Şandır (Mersin)
14) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
15) Hasan Çalış (Karaman)
16) Hüseyin Yıldız (Antalya)
17) Erkan Akçay (Manisa)
18) Mümin İnan (
Niğde)
19) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
20) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
21) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
Gerekçe:
Vatandaşlarımızın
liseden sonra meslek sahibi olmaları için
güdülendiği/güdülendirildiği; yüksek düzeyde eğitim,
öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte,
enstitü, yüksekokul gibi çeşitli bölümleri olan devlet ya da vakıf
gibi çeşitleri olan kuruluşlara Üniversite diyoruz.
Ülkemizde 94
devlet, 45 Vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 139 adet Üniversite vardır.
Bu üniversitelerimizde yaklaşık 2 milyon 500 bin öğrencimiz
eğitim görmektedir.
2007
yılından itibaren tüm illerimize üniversiteler kurulmuş, böylece
ülkemizde üniversitesi bulunmayan ilimiz kalmamıştır. Ancak bu
üniversiteler kampus, akademik personel ve bina yönünden
sıkıntılı olarak kurulmuştur.
Herkese yerinde
üniversite söylemiyle başlayan, ancak tercihler ve eğitim kalitesi
nedeniyle taşrada bulunan gençlerimiz bulundukları yerlerin
dışına çıkmak zorunda kalmışlardır.
Bu zorunlu
çıkış şüphesiz yükseköğrenim gören
öğrencilerimizi sıkıntıya sokmuştur.
Gerek yeni
açılan, gerekse hâlihazırda öğrenimine devam eden
üniversitelerde geçmişten bugüne kadar yaşanan bir yurt sorunu
vardır. Öğrencileri Üniversite sınavını
kazandıktan sonra daha büyük bir engel beklemektedir. Bu da kalacak yer
sorunudur. Büyükşehirlerde kendilerine yurt çıkmayan gençlerimiz hiç
bilmedikleri bu şehirlerde ya yüksek ücretlerle özel yurtlara kayıt
yaptırmakta, ya da sağlıksız ev koşullarında
öğrenim görmek zorunda kalmaktadırlar. Aynı şekilde
yurtlarda sağlık problemleri ile ilgili yetkili doktor ya da
sağlık personeli bulunmamaktadır. Bu durum öğrenim
maliyetlerini kat be kat artırmaktadır.
Öte yandan il
merkezleri dışındaki fakülte ve yüksekokullarda, gerek
eğitim binası, gerekse barınma yönünden büyük
sıkıntılar yaşanmaktadır. Birçok üniversitemiz
bünyesinde yeni bölümler açılmış, ancak derslik
olmadığı için eğitim öğretime
başlanılamamıştır. Bazı yerlerde ise kurum ve
kuruluşlara ait yıllardır kullanılmayan binalar
kiralanmış, zor şartlar altında eğitim
yapılmaktadır. Bu da eğitimin kalitesini düşürmektedir.
Özellikle küçük
yerlerde yaşanan yurt sıkıntısı, öğrenciler için
ucuz yerde pahalı eğitim sıkıntısını
yaşatmaktadır. Hiçbir özelliği bulunmayan tek odalı,
kullanışsız mekânlar öğrencilere fahiş fiyatlarla
kiralanmaktadır. Yurtta kalan öğrenciler ise tek odalarda 7-8
kişi bir arada yaşamakta, ilk kez bir araya gelen insanlar
arasında huzursuzluk baş göstermektedir. Bunlara TV, İnternet ve
kütüphane yetersizlikleri de eklenince öğrencilerimiz için yüksekokul
okumak tam bir sıkıntıya sebep olmaktadır.
Konunun bir kez
de Meclis tarafından araştırılması durumunda
yükseköğrenim gören genç beyinlerimiz daha sağlıklı ve
rahat ortamlarda eğitimlerine devam edebileceklerdir.
Araştırma
önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.
2- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve
19 milletvekilinin, güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde
kullandığı biber gazının insan
sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/636)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Güvenlik güçleri
tarafından toplumsal gösterilerde yoğun ve sürekli bir şekilde
kullanılan biber gazının kullanım oranı, insan
sağlığı üzerindeki bütün etkileri, bu kullanımlar
sonucu ölümle sonuçlanan olayların yaşanıp
yaşanmadığının tespit edilip gereken önlem ve
tedbirlerin alınması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104
ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Dünyada toplumsal
olayları kontrol amaçlı olarak kullanılan biber gazı (göz
yaşartıcı gaz), geçici rahatsız edici etkileri nedeni ile
güvenlik güçlerince yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bugün pek çok
ülkede bu kimyasallar, güvenlik güçleri tarafından "toplumun
güvenliğini sağlamak" gibi "meşru" olduğu
iddia edilen gerekçelerle, geniş toplum kesimleri üzerinde
kullanılmaktadır. Ancak bu kimyasalların insan
sağlığı üzerine etkilerinin neler olduğu
araştırmaların yetersizliği nedeni ile kesin olarak
bilinmemektedir.
Toplumsal
gösterilerde kullanılan bu kimyasal silahların, etkileri kısa
süreli ve geçici olduğu düşünülse de, uzun dönem de insan
sağlığı için riskler taşıdığı ve
insan yaşamını tehdit edici boyutlara ulaşabileceğini
tıp doktorları ve ilgili sağlık örgütleri dile
getirmektedirler. Biber gazının; gözlerde yanma, aşırı
yaşarma, burun ve boğazda yanma, deride kızarıklık
gibi geçici rahatsızlık verici etkilerinin yanı sıra,
gazlara daha yoğun ve uzun süre maruz kalanlarda solunum yolları ve
akciğerlerde hasar ve öksürük, sindirim kanalında tahrişe
bağlı kusma, ishal, baş ağrısı, baş dönmesi,
kan basıncında düşme gibi durumların görülebileceği
tıp doktorları tarafından da belirtilmektedir. Uzmanlar
çocuklar, yaşlılar, astım, kronik bronşit, hipertansiyon,
kalp yetmezliği olan kişilerde risklerin daha yüksek
olabileceğini savunmaktadırlar.
Dünyadaki birçok
örneğin yanı sıra ülkemizde de biber gazının
kontrolsüz kullanımının örnekleri basına ve kamuoyuna
yansımıştır;
İstanbul
Taksim'de gerçekleştirilen IMF protestoları sırasında,
İshak Kalvo isimli bir vatandaşın kalp krizi geçirerek
hayatını kaybetmesi biber gazından olabileceği
iddialarını gündeme getirmişti.
Son olarak Tekel
işçilerine sıkılan biber gazı sonucunda birçok işçi
gazdan olumsuz şekilde etkilenmiştir.
Toplumsal
gösterilerde kullanılan biber gazı, insan hakları
açısından da doğru bir uygulama olmadığı
düşünülmektedir. Güvenlik güçleri tarafından, herhangi bir gösteriye
müdahale etmek üzere biber gazı kullanıldığında;
çevrede bulunan vatandaşlar da gazdan ciddi oranda etkilenmektedir. Bu
durum, Türkiye'de biber gazı kullanımında ciddi bir
orantısızlığın olduğunun da açık
göstergesidir.
Bu kimyasal
gazların zararları sadece bilimsel çalışmalar ile değil,
"Avrupa İşkencenin ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi
(CPT)" raporları ile de sabittir. Hollanda'ya 2007 yılında
gerçekleştirilen ziyaretin ardından biber gazının
potansiyel olarak tehlikeli bir madde olduğu ve kapalı alanlarda
kullanılmaması gerektiği, açık havada
kullanılması konusunda da CPT'nin çekinceleri olduğu, açık
havada kullanıldığı takdirde istisnai olarak
kullanılması ve bu durumda kişilerin korunmasına yönelik
güvencelerin (örneğin biber gazına maruz kalan kişilerin derhal
sağlık muayenesinden geçirilmesi ve bu kişilere antidote
(panzehir) sağlanması vs. gibi) kabul edilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
Etkileri tam
olarak bilinmeyen, maruz kalan kişilerde ciddi sağlık
sorunları ve hatta ölümlere yol açtığı iddia edilen bu
kimyasalların kullanılmasının kesin olarak
yasaklanması gerektiği düşünülmektedir. Biber
gazlarının sorumsuzca kullanımı insanlık için büyük
bir tehdit olmakta ve kullanımına karşı etkin tavır alınması
gerekmektedir.
Biber
gazının uzun süreli etkilerini ve kontrolsüz kullanımını
gösteren çok sayıda olay birlikte değerlendirildiğinde, bu
kimyasal bileşiklerin "toplumun güvenliği"ni
sağlamaktan çok toplum sağlığını tehdit
ettiği açıkça görülmektedir. Bu nedenle, 1969'da seksen ülkenin
imzaladığı Cenova Sözleşmesi ile savaşta kullanımı
yasaklanan maddeler arasına alınan bu "kimyasal
silahın" kullanımına karşı tedbirlerin
alınması ve insan sağlığı üzerindeki bütün
etkilerinin araştırılması gerekmektedir. Kimyasal silah
hâline gelen bu gazın güvenlik güçleri tarafından toplumsal gösterilerde
kullanım oranı, biber gazının insan
sağlığı üzerindeki etkileri ve bu kullanımlar sonucu
ölümle sonuçlanan olayların yaşanıp
yaşanmadığının tespit edilip gereken önlem ve
tedbirlerin alınması için bir araştırma komisyonu
kurulmalıdır.
3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, linç girişimi iddialarının
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/637)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Son yıllarda
artış gösteren ve kişi güvenliğini tehdit eden linç
olaylarının ortaya çıkış biçimlerinin, yetkili
makamların linç girişimlerinin gerçekleşmesindeki
sorumluluklarının ve hukuk devleti açısından
oluşturduğu tehlikenin araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Son yıllarda
ülkemizde demokratik eylem ve etkinlikler ile örgütlenme özgürlüğüne
yönelik gerçekleştirilen linç girişimleri "linç kültürünü"
tartışılır bir olgu haline getirmiştir. Toplumun
farklı kesimlerince yapılan tartışmalarda linç, problem
çözme, problemi anlama ve hoşgörünün azaldığı noktada,
sorun olarak nitelenen şeyin yok edilmesine yönelik ilkel bir toplumsal
davranış modeli olarak tanımlanmaktadır. Linç ve
oluşturduğu kültür, kendi doğasında hukuksuzluğu,
şiddeti, iktidarı, denetimi ve farklı olanı tehdit olarak
görme anlayışını barındırmaktadır. Bu nedenle
linç olayları demokrasi, insan hakları, düşünce ve ifade
özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü önünde ciddi engeller teşkil
etmektedir. Oysaki toplumun muhalif kesimlerinin sesini duyurabilmesinin bir
aracı olan demokratik eylem ve etkinlikler, demokratik toplumlarda siyasal
ve toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsurları olarak kabul
edilmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğü ile doğrudan
bağlantılı olan demokratik eylem ve etkinlikler gerek
uluslararası belgelerle gerekse de yasalarımızca
tanınmış bir haktır. Anayasanın yirmi beşinci ve
yirmi altıncı maddeleri ile düşünce ve kanaat hürriyetine vurgu
yapılmakta ve herkes düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma
hakkına sahiptir, denilmektedir. Ve her ne amaçla olursa olsun kimsenin
düşünce ve kanaatleri sebebi ile kınanamayacağı,
suçlanamayacağı açıkça belirtilmektedir.
Ülkemizde
geçmişten beri var olan linç kültürünün, bugünde farklı
tezahürlerinin yaşanması ve giderek yaygınlık
kazanması kaygıları arttırmaktadır. Nitekim; 6-7 Eylül
olaylarının 50. yıldönümünde açılan bir fotoğraf
sergisi ile TESEV raporunun açıklanması için düzenlenen bir toplantının
basılması, 6 Nisan 2005'te Trabzon'da bildiri dağıtmak
isteyen Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği
(TAYAD) üyelerine yönelik linç girişimi, 6 Eylül 2005'te Gemlik'te
yapılması planlanan mitinge katılmak için yola çıkan
kitleye yönelik Bozüyük'te yapılan linç girişimi, 21 Mayıs
2006'da İzmir Kemalpaşa'da Kürt vatandaşlara yönelik
saldırılar, 20 Temmuz 2006'da Kırklareli Kıyıköy'de
kamp yapan Temel Haklar ve Özgürlükler Dernekleri Federasyonu üyelerine polis
saldırısı ardından gerçekleştirilen linç
girişimi, 27 Nisan 2008'de Sakarya'da düzenlenen 'Barış ve
Kardeşlik Şöleni'ne yönelik saldırı, 22 Kasım 2009'da
İzmir'de Demokratik Topum Partisi'nin konvoyuna yapılan
saldırı ve son olarak Manisa'nın Selendi İlçesi'nde Roman
vatandaşlara yönelik linç girişimleri açık birer örnek olarak
önümüzde durmaktadır. İnsan hakları
kuruluşlarının verilerine göre; sadece 2009 yılında
linç girişimleri sonucunda 4 kişinin yaşamını yitirdiği,
43 kişinin ise yaralandığı, 13 kişinin memleketlerine
geri dönme kararı almak zorunda kaldığı, 42 ev ve
işyerinin hasar gördüğü belirtilmektedir.
Ülkenin temel
sorunlarını demokratik yöntemlerle çözme yollarının
kapatıldığı, farklı olana karşı
tahammülsüzlüğün arttığı dönemlerde linç, farklı
kesimler üzerinde bir sindirme aracı olarak kullanılmaktadır.
Sürekli ve sistematik bir şekilde geliştirilen bu politikanın,
yetkili makamlar tarafından "masum tepkiler" olarak
yansıtılması, bu durumun bir insan hakları ve demokrasi
sorunu olduğunun da göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Yine
linç girişimlerine karşı etkin bir müdahale ve yargısal bir
soruşturmanın yapılmaması vatandaşlar
açısından kişi güvenliğini tehdit eden önemli bir sorun
olarak önümüzde durmaktadır.
Son yıllarda
sıkça yaşanmaya başlayan ve kişi güvenliğini tehdit eden
boyutlara ulaşan linç olaylarının ortaya çıkış
biçimlerinin, yetkili makamların linç girişimlerinin
gerçekleşmesindeki sorumluluklarının ve hukuk devleti
açısından oluşturduğu tehlikenin
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98,
İçtüzüğün 104 ve
4.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, devlet sırrı konusunun
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/638)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerek hukuksal
metinlerde, gerekse de siyasi alanda uzun zamandır sık sık
gündeme gelen "devlet sırrı" kavramının ne olup
olmadığı, nelerin devlet sırrı olarak kabul
edilebileceğinin araştırılması; bu konuda gerekli
çalışmaların yapılması için Anayasanın 98'nci,
İçtüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması için gereğini dilerim. 17.02.2010
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe
Uzun zamandan
beri siyasi gündemimizde yer eden Ergenekon soruşturmaları, darbe
girişimlerinin araştırılması/soruşturulması,
Genelkurmay Başkanlığına bağlı Seferberlik Tetkik
Dairesindeki kozmik odanın aranması gibi olaylar demokratik bir ülke olma
yolunda önemli çabalar gibi görülmektedir. Gerçek anlamda demokratik bir ülke
olmanın gereği olarak katliamların, faili meçhul cinayetlerin,
siyasi cinayetlerin, devletin kimi resmi/yarı resmi organlarınca,
kurumlarınca gerçekleştirilmiş hukuk dışı
işlemlerin, demokrasi dışı girişimlerin ortaya
çıkarılması ve bunlarla yüzleşilmesi toplumun büyük bir
bölümünce istenmektedir.
Ancak bunlarla
istek ve girişimler çoğu zaman "devlet sırrı"
kavramına çarpmakta ve bu kavramla engellenmektedir.
Oysa
demokrasilerde şeffaf ve açık bir yönetimin iki temel unsuru
vardır:
Birincisi,
toplumun ve tek tek kişilerin bilgilenme ve gerçekleri öğrenme
hakkı, ikincisi ise devletin kamu kurum ve kuruluşlarının
yaptıklarına, işlediklerine ilişkin sır
alanının sınırlandırılmasıdır.
Aynı zamanda bunların yasal güvencelerinin sağlanması
gerekmektedir.
Devlet sırrı
kavramı hukuksal metinlerde sadece Ceza Muhakemesi Yasasının 47.
maddesinde tanımlanmıştır.
Buna göre,
"açıklanması, devletin dış ilişkilerine, milli
savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzene
ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikte bilgiler
devlet sırrı sayılır". (Madde 47)
Ancak bu gün ki
uygulamada pek çok hukuk dışı uygulamalar, darbe
girişimleri ve yasal olarak suç sayılabilecek kimi uygulamalar
"devlet sırrı" denerek açıklanmamaktadır.
Suç olan bir
şey aslında sır sayılamaz, sır olamaz...
Devlet
sırrı nedir, neyin devlet sırrı olduğunu kim
belirleyecektir? Gizli kalması gereken bilgi ve belgeler nelerdir?
Bu soruların
yanıtının demokratik hukuk devleti olma, insan haklarına
dayalı bir yönetim oluşturma çabalarıyla koşut olduğu
tartışılmaz bir gerçektir. Devletin yurttaşına
karşı işlediği suçların, hukuk dışı
uygulamaların hiçbir savunusu olamaz ve bu uygulamalar hiçbir şekilde
"devlet sırrı" kavramı ile açıklanamaz.
Devlet yönetimini
hukuk dışı uygulamalardan arındırmanın, kimi
kurumların bir suç örgütü olmasını önlemenin,
yurttaşlarımızın korkusuzca daha demokratik bir ülkede
barış içinde yaşamasını önemsiyorsak devlet sırrının
ne olup ne olmadığının belirlenmesi
sınırlarının oldukça daraltılması ve bir yasal
çerçeveye bağlanması gerekmektedir.
Oysa bu gün bütün
kamu kurumları kendi kararlarıyla neyin "devlet
sırrı" olup olmadığına karar verebilmektedirler.
Dolayısıyla "devlet sırrı" kavramı yasal bir
tanımlama olmaktan daha çok kamu otoritesinin bir tasarrufu olarak
kullanılmaktadır. Ve ne yazık ki bu tasarruf hukuk
dışı uygulamaların, suç oluşturan işlerin
korunması olarak işlemiştir.
Bu gün kamuoyu,
Mehmet Ağar'ın "bin operasyonunu" merak etmektedir. Kozmik
odadan aydın, yazar ve gazetecilerin katledilmesiyle ilgili siyasi
cinayetlere ilişkin belgelerin çıkıp
çıkmadığını öğrenmek istemektedir.
Botaşın Silopideki kuyularını kimlerin doldurduğunu,
Şemdinli'deki bombayı bilmek istemektedir. Hrant Dink'in gerçek
katillerinin ortaya çıkmasını istemekte ve beklemektedir.
Bütün bunlar
demokratik bir devlet yönetimi önünde duran engellerdir. Bunların
"devlet sırrı" olamayacağı açıktır. O
nedenle devlet sırrı kavramının yasal çerçevesinin
oluşturulması, ne olup ne olmadığının
belirlenmesi, böylelikle suç oluşturan uygulamaların bu kavram
arkasına gizlenmesinin önlenmesi için bir Meclis Araştırma
Komisyonu kurularak, araştırma yapılmasını dilerim.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete
Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete
Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/805, 2/549) (S.
Sayısı: 485) (x)
(x)
485 S. Sayılı Basmayazı 23/03/2010 tarihli 76ncı
Birleşim Tutanağına eklidir.
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının
tümü üzerindeki gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi,
şahıslar adına konuşmalar yapılacaktır.
Söz
sırası Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çığlık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Konuşmama geçmeden önce hepinizi
saygıyla selamlıyor, böyle bir gündemle karşınızda
olmaktan duyduğum mutluluğu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ben de bir
yaşından 2007 yılına kadar yurt dışında
yaşamış, oradaki insanlarla aynı kaderi
paylaşmış biri olarak yurt dışındaki
vatandaşlarımızın durumunu bu çatı altında
gündeme getirmenin önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Benim
ailem de 1968 yılında Erzurumdan İsviçreye ekmek
parasını kazanmak için göç etmiş ve hâlen orada
yaşamaktadır. Yani gurbetin nasıl
yaşandığını, gurbetin nasıl bir duygu
olduğunu yaşayanlardanım. Siyah beyazlı fotoğraflardan
hatırladığınız ve Haydarpaşa Garından trene
binen bir hazin duyguyu televizyon ekranından gören değil
yaşayan bir ailenin kızı olarak aranızdayım. O
dönemlerin acı hatıralarına fotoğraflardan bakıp
gözyaşı dökmeyen çok az insan vardır. O yıllarda kısa
bir süre sonra geriye dönüşü kendine hedef koyan ailem, aradan geçen
kırk seneye rağmen birçok vatandaşımız gibi hâlâ
geriye dönememiştir. Ha bugün ha yarın derken ailem ve tüm
vatandaşlarımız gurbeti hayatlarının bir parçası
hâline getirmişlerdir. Bu hayat, gurbetteki bütün
vatandaşlarımızın yakınları için, özellikle ana
babalar için, gidip gelmelerin zor olduğu, uçak seferlerinin az
olduğu yıllarda gurbet tam anlamıyla yaşanıyordu.
Birçok sıkıntılar çekmemize rağmen güzel yönlerinin de
olduğunu inkâr edemeyiz.
Artık,
Avrupada dördüncü jenerasyon dönemi başlamıştır. İlk
zamanlardaki göç, yeni nesillerle nitelik değiştirmiştir. Bu da
vatandaşlarımızın toplumsal yaşam içinde yavaş
yavaş ağırlıklarını hissettirmeye
başlamasına sebep olmuştur, bu yaşam zenginliğiyle
yaşadıkları ülkelere sadece emekleriyle değil
kültürleriyle, dilleriyle, sosyal yaşantılarıyla da
katkılar sağlamışlardır.
Değerli
milletvekilleri, özellikle Avrupada yaşayan Türk toplumunun önemli bir
bölümü gençlerden oluşmaktadır. Yaşadıkları ülkeleri
tanıyan, bu ülkede yetişmiş, yaşadıkları
ülkelerin dillerini hakkıyla bilen, bu ülkelere bakışı ve
geleceğe bakış açısı doğal olarak ilk
kuşaktan çok farklıdır. Günümüzde, Avrupada, mesleki
eğitim dâhil olmak üzere, üniversitede birçok Türk öğrencisi
bulunmaktadır. Sayıları devamlı artan
vatandaşlarımızın arasında üniversite mezunları
avukat, doktor, mühendis, öğretmen, ekonomist ve işletmeci olarak
çalışmaktadırlar.
Bu ülkede
yaşayan Türkler arasında son zamanlarda mal ve mülk sahibi olma
eğiliminin gittikçe güçlendiği görülmektedir.
Vatandaşlarımızın serbest mesleğe atılmaları
70li yılların ortasında başlamıştır. Son
yirmi yıl içinde bugün kendi başına iş kuranların
sayısında önemli artışlar kaydedilmiştir.
Vatandaşlarımızda belirgin bir şekilde gözlenen
girişimcilik hem entegrasyona yardımcı olmakta hem de istihdam
ve ekonomik durumu yakından ilgilendirmektedir. Sadece bulundukları
ülkenin vatandaşlığına geçenlerin sayısı
değil, vatandaşlar arasında sivil toplum örgütleri ve iş
yerlerinin kurulması göçe farklı bir boyut
kazandırmıştır. Bu durum vatandaşların işçi
statüsünden çıkmalarına yol açmış,
yaşadıkları ülkeler için kalıcı planlar yapmaya
başlamışlardır. O ülkelere giden
vatandaşlarımız âdeta Türkiye Cumhuriyetinin gönüllü elçileri
olmuşlardır ancak bazen sorunlarını iletecek makam
bulamadıklarından şikâyet etmektedirler.
Dış
Türkler Başkanlığının,
vatandaşlarımızın sorunlarıyla yakından
ilgilenerek eğitimden sosyal güvenliğe, yaşam kalitesinden
yaşadığı ülkenin sosyal hayatına ve siyasi süreçlere
aktif katılımına kadar pek çok konuda destek sağlayarak çok
önemli katkılarda bulunacağının bilinmesi gerekmektedir.
Bu konuda, yurt
dışındaki vatandaşlarımızı ve
sorunlarını önemseyen başta Sayın
Başbakanımıza, büyük çaba sarf eden Bakanımız
Sayın Faruk Çelik Beye ve bu tasarının
hazırlanmasında emeği geçen bürokratlarımıza çok
teşekkür ediyorum.
Teşkilat
kanununun hayırlı olmasını diliyor, bu kanunu bu çatı
altında bulunan tüm milletvekillerinin desteklemesini özellikle istiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çığlık.
Şimdi,
tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Devlet
Bakanı Faruk Çelik.
Buyurun
Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımca hazırlanan Yurt
dışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı Teşkilat Kuruluş ve Görevleriyle
İlgili Tasarı vesilesiyle huzurlarınızdayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
başında, Türk sporuna çok önemli katkıları olan,
Galatasaraya yıllarca kulüp başkanlığı
yapmış olan değerli hemşehrimiz Özhan Canaydın Beyi
rahmetle anıyorum, sevenlerine de başsağlığı
temennisinde bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Türkiye imparatorluk bakiyesi bir
cumhuriyet. Dolayısıyla büyük coğrafyada sayıları yüz
milyonları aşan soydaş, akraba ve kardeş topluluklar
yaşamaktadır. Bu manada tarihimizin ve kültürümüzün bize yüklediği
çok önemli sorumluluklar vardır.
Diğer
taraftan, vatandaşlarımızın aş için, iş için
başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir
tarafına göç edişlerinin ellinci yılını şimdi
değerlendiriyoruz ve yurt dışında bulunan
vatandaşlarımızın sayısı da yaklaşık
olarak 5 milyonun üzerindedir.
Bu çerçeveden
olaya baktığımız zaman, göç eden, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
Türkiyeden talepleri var, Türkiyeyle ilişkilerinde sorunları var, o
sorunların çözümünü bizlerden talep etmektedirler. Ayrıca, bu ölçüde
yurt dışında vatandaşı bulunan bir ülke olarak dünya
ülkelerine baktığımız zaman, her ülkenin, yurt
dışındaki vatandaşının sorunlarını
takip etmek, o vatandaşların yaşadığı ülkede
mutlu olmalarının yanında, kendi ülkeleriyle ilişkileriyle
ilgili de çeşitli önlemler aldıklarını, çeşitli
birimler kurduklarını, çeşitli idari yapılanmalara
girdiklerini de görüyoruz. Bundan dolayı, böyle bir idari birimin
kurulması Türkiye için de bir zorunluluk ama ne yazık ki Türkiye,
burada da siyasi parti gruplarına mensup
arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi geç de
kalınmış bir düzenlemeyi bugün gerçekleştirmektedir. Bundan
dolayı, gerek komisyon safhasında gerekse Genel Kurulda bu hassas ve
önemli konuya bu birimin oluşmasına katkı sağlayan bütün
siyasi parti gruplarına, milletvekili arkadaşlarımıza
teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu düzenleme, bu idari
birimin oluşması, yani Bu idari birimi oluşturuverelim, böyle
bir idari birim olsun. düşüncesinden hareketle ortaya
çıkmış bir düzenleme değil. 22nci Dönem Parlamentomuzda
Türkiye Büyük Millet Meclisi bir araştırma komisyonu kurmuş, bu
Araştırma Komisyonu böyle bir idari birimin
oluşmasını, aslında, tavsiye etmektedir. Bu çerçevede,
benden önceki Değerli Bakan Arkadaşım Sait Yazıcıoğlu
Bey Araştırma Komisyonunun bu önerisini dikkate alarak otuz kurumun
katılımıyla bir strateji belgesi oluşturmuş, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
sorunlarıyla ilgili ve sorunlarının çözümüyle ilgili bir
strateji belgesi ortaya çıkmış. O belgede de, strateji
belgesinde de böyle bir idari yapılanmanın, idari birimin olma
zarureti ortaya çıkmış.
Ben Bakan
olduktan sonra, madem bu kadar ihtiyaç duyuluyor, gerek yüce Meclisin
yapmış olduğu, Araştırma Komisyonunun neticesindeki
değerlendirme, daha sonra otuz kurumun katılımıyla
TÜBİTAKın öncülüğünde gerçekleşen çalışmalarda
böyle bir birime ihtiyaç var, o hâlde bu birimin kurulmasıyla ilgili
gerekli çalışmaları yasal anlamda yapalım diye
çalışmalarımızı başlattık ve bugün
huzurlarınıza gelen bu düzenlemenin, bu çalışmaların,
bu geçmişin ürünü olarak huzurlarınızda olduğunu ifade
etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, takdir edersiniz ki bu kadar geniş bir coğrafyada
akrabaları olan, soydaşları olan ve kardeş
toplulukları olan ve ayrıca vatandaşları olan bir milletin,
bir devletin bu olaylara çözüm bulma konusunda, bu taleplere çözüm bulma
konusunda danışmanlık düzeyinde bu sorunları çözmesi veya
bir bakanlık, devlet bakanlığı bünyesinde bir koordinasyon
merkezi etrafında bunu çözmesi mümkün değil. Bunu net bir şekilde
çalışmalarımızda da görme imkânını bulduk. Bu
kadar yoğun talepler karşısında bu birimin ihtiyaç
olduğu bir gerçektir ve bu ihtiyacın ürünü olarak da bu yasal
düzenleme huzurlarınıza getirilmiştir.
Görev alanı
ne olacak bu birimin? diye baktığımız zaman, görev
alanı, öncelikle yurt dışındaki vatandaşlarımızın
Türkiyede çözülmesi gereken sorunlarla ilgili talepleri cevaplandıracak,
koordine edecek bu birim. Akabinde soydaş ve akraba
topluluklarımızla ilişkilerimizin, özellikle kültürel
ilişkilerimizin geliştirilmesi konusunda bir sorumluluğu olacak,
bir görevi olacak bu birimin. Yine, üçüncü olarak yabancı uyruklu
öğrencilerle ilgili politikaların tespiti... Bakınız, bugün
9 bin civarında yabancı uyruklu öğrenci ülkemizde
eğitimini, öğretimini sürdürmektedir. Bunlarla ilgili Türkiyeye
ciddi kaynak transferi de gerçekleştirmektedir ama burada çok daha
sağlıklı politikaların tespiti ve geri dönüşüm diye
ifade edebildiğimiz Türkiyenin bu çalışmalarının geri
dönüşümünü de dikkate alacak şekilde bir politika tespitinin gerekli
olduğunu da vurgulamak istiyorum. İşte, bu birim, bu
değerlendirmeleri de yapacak olan bir birim.
Ayrıca,
vatandaşlarımızın kurmuş oldukları tüm
derneklerle, sivil toplum örgütleriyle de birlikte çok önemli
çalışmalar gerçekleştirilecek. Hasılı, nerede
vatandaşımız varsa o vatandaşlarımızın orada
güçlü, müreffeh, huzur içerisinde yaşamalarıyla ilgili üzerimize
düşen ne varsa bunların yapılması konusunda yoğun bir
çaba ve gayret gösterilecektir.
Bu birim,
kurulacak olan bu birim bir bürokratik birim değil yani yurt
dışında temsilcilikleri yok, yurt içinde temsilcikleri olan bir
birim değil. Ankara merkezli bir birim olacak. Bugüne kadar otuz kurum ve
kuruluş tarafından yürütülen işlerin bir merkezde koordine
edilmesi ve Başbakanlık adına bunun koordine edilerek bu gelen
taleplerin, sorunların çözümü konusunda görev yapacak olan bir birim.
Tabii, bildiğiniz gibi, TİKA kalkınma yardımları
çerçevesinde dış politikamızda son derece önemli enstrümanlardan
bir tanesi. Bu birimin de dış politikamızın önemli
tamamlayıcı enstrümanlarından birisi olacağını da
ifade etmemin yararlı olacağı düşüncesindeyim.
Bu düzenlemeyi
oluştururken -yasal düzenlemenin altyapısını az önce izah
ettim ama- sosyolojik açıdan da bu birimin ne kadar gerekli olduğunu,
tüm Balkan dernekleriyle bir araya geldiğimizde, tüm Kafkas dernekleriyle
bir araya geldiğimizde ve son olarak da İstanbulda dünyanın
bütün coğrafyalarındaki örgütlenmiş olan derneklerle bir araya
geldiğimizde gördük ki, bu yapılanma yani yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın ve bizimle ilişkilerini
geliştirmek isteyen soydaş ve akraba topluluklarımızın
bir merkezle muhatap olmalarının çok çok önemli olduğunu
görmüş bulunduk. Bundan dolayı önemli bir düzenlemeyi hep birlikte
gerçekleştiriyoruz.
Burada ifade
edilen bazı endişeler vardı bazı milletvekillerimiz
tarafından; bunları kapsamadığını da burada
belirtmek istiyorum. Özellikle 1173 sayılı Kanuna göre
milletlerarası münasebetlerin yürütülmesinin Dışişleri
Bakanlığı bünyesinde, Dışişleri
Bakanlığının bir görevi olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yani yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkelerle
sorunlarının çözümü tabii ki Dışişleri
Bakanlığının görev alanı içerisindedir ama orada yaşayan
vatandaşlarımızın Türkiye ile ilgili sorunlarının
çözümünün koordine edilmesi de bu birimin görevi olacaktır. Ayrıca,
oradaki vatandaşlarımızın birlik içerisinde
yaşamaları da, tabii ki ülkemizin önemli, dış politikada
arzuladığı hususiyetlerden bir tanesidir. Ben -süreç içerisinde
eğer gerekli görülürse, yine konuşma ihtiyacı duyulursa,
cevaplandırılması gereken hususiyet varsa o süreçlerde söz
alabiliriz ama- Meclisin bu kadar önemli bir düzenlemeye sağduyulu
bakışından dolayı çok teşekkür ediyorum ve
hayırlı olması temennisiyle katkı veren bütün siyasi parti
gruplarına teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Biz katkı vermiyoruz Allah için.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katkı veren dedim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Tasarı
üzerinde şahsı adına söz isteyen Metin Yılmaz, Bolu Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yılmaz.
METİN YILMAZ
(Bolu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri en derin
saygılarımla selamlarım.
Bugün, yurt
dışında hayatını sürdüren
vatandaşlarımız, Türk dünyası ve akraba topluluklarla
ilgili hizmetlerin kolaylaşması, erişimin hızlanması
ve işlemlerin kolaylaşmasına vesile olacak önemli bir yasa
tasarısını görüşmekteyiz.
Avrupadaki
Türklerin tarihi, Türkiyenin Avrupa Birliğiyle olan ilişkileri kadar
uzun bir geçmişe sahiptir. Avrupa Birliğinde yaşayan 5 milyona
yakın Türk vatandaşının sayısı, Lüksemburgun
toplam nüfusunun 10 katıdır, yine İrlanda nüfusuna eşit,
Danimarka ve Finlandiya nüfuslarına da yaklaşıktır,
ayrıca Yunanistan, Portekiz ve İsveç gibi ülkelerin
nüfuslarının yaklaşık yarısı
oranındadır. Kırk yıldan beri Avrupa Birliğinin
değişik ülkelerinde yaşayan 5 milyonu aşmış
Türkiye kökenli Avrupalıya ek olarak, dünyanın çok daha farklı
bölgelerinde hayatını sürdürmekte olan vatandaşlarımızın
sayısı da hızla artmaktadır. Elbette ki hızla artan bu
sayı, ülkemizin dünya çapındaki gücünü artırmakla birlikte
ihtiyaçları ve bunun neticesinde de yeni sorunları beraberinde
getirmektedir.
Bildiğiniz
gibi, yurt dışındaki vatandaşlarla ilgili hizmetler yurt
dışında konsolosluklar bünyesinde verilmektedir. Dünyanın
her yerine yayılmış olan vatandaşlarımızdaki
artış, Latin Amerika ve Afrika da dâhil olmak üzere pek çok ülkede
yeni konsolosluklar açmamızı gerektirmektedir. Her geçen gün
konsolosluk sayımız artmaktadır. Ancak, bu hizmetlere yönelik
politikaların oluşturulmasıyla görevli, yurt içinde
sayıları onu aşan farklı bakanlığa
bağlı kamu kurum ve kuruluşlarından meydana gelen bir
yapı bulunmaktadır. Bu kurumların sunduğu hizmetlerin farklılık
arz etmesi, idari yapılarından kaynaklanan sorunlar nedeniyle
vatandaşlarımız önemli sıkıntılar
yaşamaktadır.
Aslında, her
dönemde, bu konularla ilgili koordinasyonda bir devlet bakanı
görevlendirilmiştir. Bu alanda ülkemizde otuza yakın kurum
çalışmakta, bu da hizmette mükerrerliğe sebep olduğu gibi,
kaynakların verimli ve etkin kullanımına engel olmaktadır.
Kurumlar tarafından yapılan farklı yorumlar yetki
karmaşasına neden olmakta, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza yönelik koordinasyon görevinin ifasında
zorluklarla karşılaşılmaktadır. Bu durum, kurumsal
hafızanın oluşmasını ve hizmetlerin sürekliliğini
de engellemektedir. Yurt dışında yaklaşık olarak 5
milyonun üzerinde vatandaşımızın
yaşadığını düşünürsek, ülkemizdeki
yakınlarını da hesaba kattığımız zaman bu
sayı daha da artmaktadır. Bu vatandaşlarımızın
ihtiyaçlarının karşılanması, sorunlarının
çözümü konusunda hizmet veren kurum ve kuruluşlarla iş birliği
ve koordinasyonu sağlayacak bir birime ihtiyaç duyulmaktadır.
Yine aynı
şekilde, Türk dünyası ve akraba topluluklarla ilgili işlerin
koordinasyonunda da benzer sorunlar yaşanmaktadır.
Başlangıçta Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı bu amaçla kurulmuş, ancak
değişen şartlar TİKAnın, yurt dışında
teknik ve kalkınma yardımı yapan bir kuruluş hâline
gelmesini sağlamıştır. TİKAnın yapmış
olduğu çalışmalar ülkemizin itibarını yükseltmekte,
uluslararası arenada da takdirle karşılanmaktadır.
TİKAnın bu hizmetler dışında yapacağı
diğer çalışmalar uluslararası arenadaki saygın konumunu
zedeleyebilme ihtimaline sahiptir.
Soydaş ve
akraba toplulukların yaşadığı bölgelerde, kamu
kaynaklarının ortak hedefler çerçevesinde harcanmasını
sağlayacak politikaların oluşturulup hedefe yönelik olarak
kullanılmasını sağlamak ve kurumlar arasında
koordinasyon görevini yürütmek üzere ayrı bir birim kurulması da daha
uygun olacaktır.
Yeni bir
teşkilat kurulmasına ihtiyaç duyulan diğer bir konu da, ülkemize
yurt dışından öğrenci getirme projeleridir. Millî
Eğitim Bakanlığı bu çalışmaları iki
farklı genel müdürlük vasıtasıyla yürütmektedir. Millî
Eğitim Bakanlığı dışında farklı kamu
kurumları tarafından da eğitim öğretim maksadıyla
yabancı uyruklu öğrenciler getirilmektedir. Bu faaliyetler de
koordinasyon gerektirmektedir.
Kurumların
görevlerine müdahale edilmeksizin farklı kurumların yetkisi içinde
bulunan ve lobicilik yönü de önemli olan yabancı uyruklu öğrencilere
yönelik çalışmaların tek bir birim tarafından koordine
edilerek bütünlük sağlanması stratejik önemi haizdir. Bu sebeplerle,
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
yaşadığı sorunlardan diplomatik yollarla çözüleceklerin
dışındakilerin takip ve çözümü, soydaş ve akraba
topluluklara yönelik hizmetlerin bir plan dâhilinde yürütülmesi, yabancı
uyruklu öğrencilere yönelik çalışmalara dair kurumlar
arasında koordinasyonun sağlanmasıyla görevli bir birimin
kurulması faydalı olacaktır. Tasarıyla belirtilen amaçlar
doğrultusunda kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali
özerkliğe sahip ve özel bütçeli, Başbakanlığa
bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı kurulmaktadır.
Bu çerçevede,
emeği geçen herkese teşekkürlerimi ifade ederek, kurulacak olan bu
Başkanlığın önemli hizmetlere imza atacağı
düşüncesiyle hayırlı olmasını diler, sizleri
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Şimdi
tasarının tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın
Öztürk, buyurun.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
aracılığınızla bir sorum olacak:
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının kendisine ait belirli bir öz geliri bulunmamaktadır.
Bütçesi tamamen genel bütçeden aktarılacak hazine yardımlarından
oluşmaktadır. Durum böyle olmasına rağmen niçin genel
bütçeli idareler arasına değil de özel bütçeli idareler arasına
dâhil ettiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın
Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Biraz önce
Sayın Bakanımız konuşurken bu kurulacak
Yurtdışı Türkler Başkanlığı
teşkilatının merkezinin Ankarada olacağını
söyledi. Hemen arkasından baktım, alacakları ücretle ilgili
olarak euro üzerinden bir hesaplama yapılmış. Acaba Türk
parasına güvenmemekte miyiz? Yani Türk parası bu konuda tatmin edici
değil midir Ankarada? Bunu öğrenmek istemiştim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
Sayın
Birdal, buyurun.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Biraz sonra gerek
söz alarak gerekse sorularla bu yasa tasarısına ilişkin
görüşlerimizi bildireceğiz ama bence tasarının adından
başlamak gerekiyor. Yani yurt dışındaki Türkler,
yaklaşık 3,5 milyon yurttaşımız var ve Kürt, Ermeni,
Rum, Çerkez, Laz ama Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı. O nedenle, yurt
dışındaki Türkler yerine yurt dışındaki Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlarımız diye değiştirilmesi,
herhâlde ayrımcılığa veya başka çağrışımlara
yol açmayacaktır diye düşünüyorum. Bu konuda Sayın Bakan ne
düşünüyorlar?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Birdal.
Sayın
Barış
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, yıllardır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile
Rum tarafı arasında görüşmeler yapılmaktadır ancak
gelinen noktada henüz bir sonuca varılmamıştır. Son
görüşmeler hangi aşamada ve bu aşamada oluşabilecek bir
anlaşmanın Türkiye tarafından kabulü ve bu anlaşmanın
gerçek bir anlaşma olması için ne gibi maddelerin
konacağını düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın
Barış.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Çok teşekkür ediyorum.
Harun Beyin
sorusu: Tabii ki, bu birim yardım ve bağışlara da açık
bir birim olacaktır. Bundan dolayı o ibare orada
kullanılmıştır.
Ücretler döviz
olarak
Bilemiyorum, Sırrı Bey nerede gördünüz? Ücretler TL olarak
yasada belirlenmiş durumda.
Bir diğer
konu da, isimle ilgili, bu tasarının ismiyle ilgili yapılan tüm
değerlendirmeleri saygıyla karşılıyoruz. Çünkü,
doğrusu, isim konusunda Komisyonda yoğun bir şekilde
çalışma yapıldı, en sonunda böyle bir isimde
anlaşıldı. Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı konusunda bir mutabakat
sağlandı. Burada bu ismin kapsayıcı olduğunu
düşünerek bu düzenlemeyi yapıyoruz yoksa
dışlayıcı bir şey söz konusu değil. Kim Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı ise onlara hitap eden bir birimdir, kim ki
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kendisini görmüyor veya öyle bir
bağı yoksa onları ilgilendiren bir birim de zaten
oluşmuyor; bundan dolayı bir ayrılıkçı düşüncenin
ürünü değil, aksine birleştirici bir düşüncenin ürünü olarak
arkadaşlarımız çalışma yaptılar ve böyle bir
mutabakat sağlandığını ifade edebilirim.
Kıbrısla
ilgili soruyu doğrusu tam anlayamadım yani yasayla ilgili mi yoksa
genel bir değerlendirme miydi? Onu eğer -vaktimiz var- Değerli
Milletvekilimiz tekrar ederse
BAŞKAN
Sayın Barış, buyurun.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Şunu sormuştum: Yıllardır büyük sorunlar
yaşayan Kıbrıs Türk halkıyla ilgili son zamanlarda
yapılan görüşmeler hangi aşamada ve kalıcı bir
barış için ve Kıbrıs Türk halkının
geleceğini garanti altına almak için ne gibi maddeleri bu
anlaşmada düşünüyorsunuz? dedim. Örneğin, Türkiyenin garantörlüğü,
bu yapılacak olan anlaşmada söz konusu olacak mı? Yani
Kıbrıs Türk halkının gelecek korkusu olmaması için
Türkiye Cumhuriyeti ne tür tedbirler alacaktır bu anlaşmada?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Barış.
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Yani Türkiyenin garantörlüğü konusunda bir
endişe mi var? diye ben de sormak istiyorum. Tabii ki Türkiyenin
Kıbrıs konusunda garantörlüğü ilanihaye devam edecektir
Kıbrısta huzur ve barış temin edilinceye kadar. Bu süreçle
ilgili -Hükûmet olarak dikkat ederseniz- çok konuşulmasına
rağmen, rastgele değerlendirmeler yapılmasına rağmen,
Kıbrısla ilgili şaibe bile uyandıracak en ufak bir taviz
söz konusu olmamıştır, olmayacağını da net bir
şekilde ifade edebilirim. Türkiye'nin garantörlüğü konusunda da hiç
kimsenin endişesi olmasın derim.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Efendim, hangi aşamada görüşmeler?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Görüşmeler liderler düzeyinde devam ediyor
bildiğiniz gibi ve garantör ülke olarak da Türkiye bunu hassasiyetle takip
ediyor. Türkiye'nin bu konudaki çizgilerini hepiniz, hepimiz biliyoruz.
Geçmiş hükûmetlerin de mevcut Hükûmetin de gelecek hükûmetlerin de
Kıbrıs konusundaki hassasiyetlerinde çok çok farklı bir politika
olması söz konusu değil ama Türkiye'nin bu konuda özellikle
İktidarımız döneminde kazandığı zemin
vardır, o zemin de gerek Kıbrıs halkı tarafından
ŞENOL BAL
(İzmir) Kayan bir zemin var Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa)
gerekse vatandaşlarımız
tarafından çok sağlıklı bir şekilde
algılanmaktadır; yani dün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
suçlayıcı ve suçlanan bir konumdayken, bugün çok daha başı
dik bir şekilde müzakerelerini sürdürüyor.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Taner,
buyurun.
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, bu yapılan düzenleme yurt
dışında yaşayan soydaşlarımızı, Türk
milletini, oradaki vatandaşlarımızı rahatlatacak, bundan
dolayı biz kanunu çıkardığınız için teşekkür
ediyoruz ama Türkiyede yaşayan, yurt dışından gelmiş
olan Ahıskalıların, Ahıska Türklerinin sorunlarına bir
türlü çözüm bulamadık, hâlâ onların sorunları şiddetli bir
şekilde devam etmekte. Ahıska Türklerinin sorunlarının
giderilmesi için de bir çalışma yapmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Şimdi, Ahıska Türkleriyle ilgili yine
Parlamentoda yaptığımız çalışmalar var; bizzat
benim de yürüttüğüm yani 30 bine yakın Ahıskalı
soydaşımız, vatandaşımız oldular. Onunla ilgili
yasal düzenlemeyi gerçekleştirdik biliyorsunuz ve onlar
vatandaşımız oldular, o yönüyle bir sorun şu an
itibarıyla yaşanmıyor ama genelde, gerek Azerbaycanda gerekse
dünyanın ve Orta Asyanın ve Asyanın muhtelif yerlerinde
yaşayan Ahıskalıların ana yurtlarına dönmesiyle ilgili
de Türkiye uluslararası düzeyde çalışmalarını
sürdürüyor. Bu konularla ilgili süre uzatımları gerçekleşti,
belli sayıda Ahıskalının da ana yurtlarına
yerleşmesiyle ilgili tablo gerçekleşti ama yeterli düzeyde bir geri
dönüşün olmadığını da görüyoruz. Bu mücadele, bu
çalışma, bu çaba Türkiye'nin de desteğiyle sürmeye devam
edecektir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Bu şekilde,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler de
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 20nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Metin Ergun,
Muğla Milletvekili
Yok.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Esfender Korkmaz,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, Yurtdışı Türkler Başkanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı aslında
gecikmiş bir tasarıdır. Bu tasarıda milletvekili olarak
katkı yapan Mehmet Şandır ve Reşat Doğruya
teşekkür ediyorum ve tebrik ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, yurt dışında yaşayanları ikiye
ayırmak gerekiyor. Eğer olaya doğru bir teşhis koymak
istiyorsak bunun altyapısını da iyi araştırmamız
gerekiyor: Yurt dışında yaşayanlar ve yurt
dışında yaşayan akraba topluluklar, birincisi.
İkincisi, yurt dışında yaşamaya mecbur olanlar.
Değerli
arkadaşlar, yurt dışında yaşamaya mecbur olanları
ayrı bir kategoride incelememiz ve bunun nedenlerini ayrı
yorumlamamız lazım. Neden yurt dışında yaşamaya
mecbur oluyor? Çünkü Türkiyede fiilî işsiz sayısı 5,5 milyondur
2009 yılı ortalaması, çünkü Türkiyede gençler arasında 4
kişiden 1 kişi işsizdir yani işsizlik yüzde 25tir, çünkü
Türkiyede beyin göçü vardır.
Değerli arkadaşlar,
beyin göçü, bir fabrikayı başkasına vermek kadar önemlidir. Siz,
bir kişiyi eğitiyorsunuz, uzman yapıyorsunuz, masraf
yapıyorsunuz ama bunu, iş veremediğiniz için, iş
bulamadığınız için başka ülkeye hediye ediyorsunuz,
gidip başka ülkede çalışıyor. Yani maliyetini siz
karşılıyorsunuz, faydasını gelişmiş ülkeler,
Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya gibi ülkeler görüyor. Bu demektir
ki Türkiyede gençler arasındaki işsizlik, beyin göçünü önemli ölçüde
etkileyen bir faktördür.
Şimdi, Yurt
dışında yaşayan Türklerin sorunu yeni değil. dedik.
2001 yılında Devlet Planlama Teşkilatının bir raporu
var; o raporla ilgili bugüne kadar, bakıyoruz, AKP Hükûmeti hiçbir
şey yapmamış. Bazı önemli noktalarını vurgulamak
istiyorum o günden bugüne gelen sorunların: Bir defa Avrupa
Birliğinde Fransa olsun, Almanya olsun, çalışan Türk
işçilerine, ücret ve çalışma koşulları
açısından farklı davranılıyor. Her gün Türkiyeye
imtiyazlı ortaklık teklif eden Merkeli bu açıdan uyarmak
lazım: Acaba, neden Avrupa insan hakları söz konusu olunca
konuşabiliyor da Almanyada çalışan Türk işçilerine ücret
ve çalışma koşulları açısından farklı
davranılması üstünde, nasıl, insan hakları olduğunu
unutuyor? Vize uygulaması konusunda sorunlar var. Aileden kaynaklanan
sorunlar ve uyum sorunları var.
Değerli
arkadaşlar, dış Türkler yalnız bunların
sorunlarını çözmek açısından Türkiye için önemlidir ama
daha önemlisi, bunların içinde bulundukları ülkeler
açısından etkili hâle gelmesi ve Türkiye için lobi
oluşturmalarıdır. Bu anlamda, dış Türkler kadar Türk
cumhuriyetlerinin de önemli bir yeri bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Türk cumhuriyetleriyle ilgili uygulamalarda, Türkiye
sürükleyici bir ülke olamamıştır. Bugün Türkiye için peş
peşe çıkarılan ve Türkiyeyi soykırım yapmakla suçlayan
yasalar karşısında, Türkiye eğer Türk cumhuriyetleriyle
dayanışma içerisinde olsaydı daha sağlam duracaktı ve
daha etkili olacaktı. Türkiye, sürükleyici bir ülke
olamamıştır. Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde, Amerika
Birleşik Devletleri ve Rusyanın etkisi ön plana
çıkmıştır. Azerbaycanda, Rusyanın etkisi ön plana
çıkmıştır. Onun için, Türkiye'nin dış Türkleri
değerlendirmesi yanında TÜRKPAyı da değerlendirmesi
lazım.
Değerli
arkadaşlar, bakın, TÜRKPA, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter
Asamblesi; bununla ilgili çoğu arkadaşımızın bilgisi
yok yahut da bilgisi var ama yeteri kadar TÜRKPA ile ilgili kanaat sahibi
değil.
Değerli
arkadaşlar, bugün dört ülke var TÜRKPA üyesi. TÜRKPAya mutlaka -Türk Dili
Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesine- bu kanunla organik bağ
kurdurmak lazım. Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinde
Türkiye var, Azerbaycan var, Kazakistan ve Kırgızistan var;
Türkmenistan ve Özbekistan yok. Türkmenistan neden yok? Ben
tarafsızlık politikası uyguluyorum. diyor. Özbekistan neden
yok? Azerbaycan
Şimdi ben
soruyorum arkadaşlar: Hükûmet bu iki ülkenin TÜRKPAya katılması
için bugüne kadar hiçbir girişimde bulundu mu? Hükûmet TÜRKPAnın
genişletilmesi ve TÜRKPAnın Türkiyeyi destekleyen bir organizasyon
hâline gelmesi, iş birliğinin artırılması konusunda
hangi adımları attı? Bunu Sayın Bakana da soruyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar; Hükûmet, dış politikasını
sıfır sorunlu dış politika olarak tarif ediyor ama
sonuçlara bakın, sıfır yerine eksidir, sonuçlar
açısından politikalar eksidir.
Örneğin,
Ermeni meselesinde, Sayın Başbakan 100 bin Ermeniyi sınır
dışı edelim. diye tehdit etti. Bu, önemli ölçüde, haklı
Türkiyeyi haksız Türkiye hâline getirdi. Üstelik de burada bir olay
meydana çıktı, o da Türkiyede 100 bin değil, 30 binmiş.
Bakın, NTVde geçenlerde bir program iptal edildi, bu program şuydu,
programın içinde geçen haber şuydu: Ermenilere karşı
Başbakan pot kırdı. Can Dündarın sunacağı bu
program iptal edildi geçen hafta.
Değerli arkadaşlar,
biz baskıyla, iptalle bu sorunları, bu dış politika
sorunlarını çözemiyoruz. Mamafih Azerbaycanla ilişkilerimiz de
bu nedenle bozuldu. Bakın, Azerbaycan Başbakanı Artur
Rasizadenin söylediklerini aynen size aktarıyorum, diyor ki: Rusya, Karabağ
sorununun çözümlenmesini istemiyor. Türkiye'nin protokolü paraf etmesi ve bunu
Meclise sevk etmesi Hükûmetin Karabağ işgaline rıza göstermesi
anlamına gelir, böyle bir imaj ortaya çıkar. Meclis,
Türkiye-Ermenistan protokolünü reddetse de bu protokolün imzalanmış
olması Hükûmetin eğilimini gösterir. Yine, Başbakan diyor ki:
Bu durum bizi sıkıntıya sokuyor çünkü Amerika Birleşik
Devletleri, Almanya, Fransa gibi ülkeler, Türkiye rıza gösterdi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Korkmaz, lütfen tamamlayınız.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla)
siz neden göstermiyorsunuz? diyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Arkadaşım da sıkılma
diyor. Ben Türkiye'nin millî meselelerinde, ülkenin çıkarlarında her
zaman sıkılırım, sıkılmayanlar utansın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, Azerbaycanın kurucusu Aliyev ne dedi: Biz aynı
milletiz, iki devletiz. Bu kürsüde bunların Türk
olmadığını söyleyenler utansın. Bunlar Türktür ve
bunların kurucusu Aliyev İki devlet, bir millet diye bunu tescil
etmiştir.
Değerli
arkadaşlar, Azerbaycanda tespit ettiğim çok olumsuz gelişmeler
var ama bunları zaman yokluğuyla söyleyemiyorum.
Hepinizi
saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Murat Özkan, Giresun
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT ÖZKAN (Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle partim ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Muhterem
milletvekilleri, bu kanun tasarısının kapsamı hem
1960lardan itibaren Avrupa ülkelerine işçi olarak giden ve ciddi bir
bölümü gittikleri ülkelerde yerleşik hâle gelen
vatandaşlarımız hem de kısaca Türk dünyası ve akraba
topluluklarla olan ilişkilerimizi düzenlemektedir. Büyük coğrafyada
yaşayan tarihî ve kültürel akrabalarımız hem de çeşitli
ülkelerden yüksek tahsil için ülkemize gelen yabancı uyruklu
öğrenciler bu kapsama girmektedirler.
Tasarının
amacı ise bütün bu topluluklarla ilgili çalışmalar yapmak,
sorunlarına çözüm önerileri hazırlamak, sosyal, kültürel ve ekonomik
ilişkilerini geliştirmektir. Bu amaçla belli bir sistem dâhilinde
faaliyetler yürütmek üzere tasarlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, ekonomik ve siyasal bir sistem olarak Doğu Blokunun
1980lerden sonra çökmesi dünya için büyük sonuçlar doğurmuş ve bu
çöküşün hemen akabinde, 1991 yılının sonunda Sovyetler
Birliği glasnost, perestroika sloganlarıyla şuurlu olarak
dağıtılmış ve Rus İmparatorluğunun üçüncü
safhasının kuruluş adımları atılmaya
başlanmıştır. Bu kuruluş mücadelesi hâlen devam
etmektedir. Ardından Doğu Blokunda yer alan ülkelerin
bazılarında rejim değişikliği de meydana
gelmiştir. Yugoslavya gibi ülkeler ise birliğini koruyamayarak
dağılmıştır. Bu durum Türkiye'nin etrafında büyük
bir stratejik boşluk ortaya çıkarmaktadır. Ne yazık ki,
Türk siyasal eliti bu stratejik boşluğun önemini yeterince
kavrayamamıştır. Bu arada Türkiye'nin ve Türk milletinin tarihî
ve kültürel bağları olan Türk cumhuriyetleri siyasal
bağımsızlıklarına da kavuşmuşlardır.
Yıllarca Türk milliyetçilerinin bu husustaki sözlerine
kulaklarını tıkayan devlet kurumlarımız ve Türk
siyasal elitleri büyük bir şaşkınlıkla bu gelişmeleri
sadece -maalesef- izleyebilmiştir.
Sovyetler
Birliğinin şuurlu olarak dağıtılması, komünizmin
çökmesi, bağımsız ve özerk Türk cumhuriyetlerinin, akraba
toplulukların ortaya çıkmasıyla Türkiye'nin Türk dünyası
diye de anılan bu bölgede sorumluluğu daha da
artmıştır. Önce bağımsız Türk cumhuriyetleri
Türkiye tarafından tanınmış, sonra ilişkilere bir
sistem getirmek üzere 1993 yılından itibaren cumhuriyet
hükûmetlerince bir Devlet Bakanlığı görevlendirilmiştir.
Türkiye, Türk
cumhuriyetlerinin ve akraba devletlerin
bağımsızlıklarının tanınması,
çeşitli uluslararası kuruluşlara kabul edilmeleri, iç demokratik
sistemlerinin ve ekonomik yapılarının kurulması,
geliştirilmesi gibi konularda maddi, teknik ve insani yardım yapmak
gibi hususlarda imkânlar ölçüsünde, bazen bu imkânlarını da zorlayarak
hareket etmiştir. Bunlar, Büyük Öğrenci Projesi, Eximbank kredileri
ve çeşitli siyasal ve sosyal altyapı desteklerini kapsamaktadır.
Bu anlamda
kurmuş olduğumuz TİKA ve ortak kurum olan TÜRKSOY bütün bu
yardımlarda öncülük etmiştir ayrıca sivil toplum
kuruluşları da çeşitli desteklerde bulunmuşlardır
fakat bütün bu yardımların ne envanteri yapılmış ne de
geri dönüşleri takip edilmiştir. Bu nedenle, kurulması öngörülen
Başkanlığa ihtiyaç hasıl olmuştur ve biz parti olarak
bu tasarıyı, yukarıda saydığım nedenlerden
dolayı da desteklemekteyiz.
Sayın
milletvekilleri, belirttiğimiz gibi, Türkiye aradan geçen on sekiz
yıllık süre içerisinde, genel olarak Türk dünyası adıyla
andığımız bu bölgelere imkânlar ölçüsünde
yardımcı olmuştur. Fakat ilişkilerimiz,
başlangıçtaki ümit ve beklentilerin çok altında
kalmıştır, özellikle ticari ilişkilerimizin umulanın
çok çok altında kaldığı görülmektedir. Hükûmetin bölgeye
olan ilgisizliği dikkate alındığında yeni bir yol
haritasına acilen ihtiyaç olduğu da aşikârdır.
Öte yandan,
çoğunluğu Avrupada olmak üzere dünyanın çeşitli
ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın talep ve hukuki
durumları da elli yıl öncesine göre çok değişmiştir.
Artık onların sorunlarına klasik dış işleri
anlayışıyla çözüm bulmak imkânsız hâle gelmiştir. Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın çeşitli
hukuki, kültürel ve ekonomik sorunlarıyla ilgilenecek ayrı bir
teşkilat yapısına acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Özellikle
yabancı ülkelerde doğup büyüyen üçüncü ve dördüncü neslin
sorunları birinci ve ikinci nesle göre farklılaşmış,
bu nesillerin ana dil ve kültürümüzü öğrenmeleri bugün başlıca
gündem konumuz hâline gelmiştir.
Muhterem
milletvekilleri, şurası bilinmelidir ki, bu tasarının
kapsamına giren toplulukların hem siyasi statüleri hem de diğer
sorunları çok farklıdır. Bundan elli yıl önce, biraz para
kazanıp yurda dönmek için çeşitli Avrupa ülkelerine işçi olarak
giden vatandaşlarımızın sorunları ile
bağımsız Türk cumhuriyetlerinde yaşayan soydaş ve
akraba toplulukların hukuki durumları ve sorunları, çeşitli
devletlerde özerk bölgelerde yaşayan tarihî, kültürel akrabaların
sorun ve hukuki statüleri, bağımsız devletlerde yaşayan
akraba toplulukların kültürel problemleri ve hukuken azınlık
statüsüne sahip olan Türk topluluklarının sosyal, ekonomik ve hukuki
problemleri birbirinden oldukça farklıdır. Sorunları hukuki
durumları itibarıyla birbirinden oldukça farklı
kuruluşları, çok çeşitli ve çok geniş
teşkilatlanması olmayacak olan bir başkanlık ile çözüm
aramak kolay olmayacaktır. İnşallah durum daha da içinden
çıkılmaz bir hâle gelmez. Bizim önerimiz bu konuda müstakil bir
bakanlığın teşkilatlandırılması hususunda
bir düzenleme yapılmasıdır.
Türkiye'nin
tarihî ve kültürel bağlarının olduğu Türk dünyası
coğrafyasıyla uluslararası hukuka dikkat ederek ilgilenmesinin
kardeşlik hukuku bağlamında doğal ve normal olduğunu
düşünmekteyiz. Bu aynı zamanda tarihî bir sorumluluğumuzdur.
Bunun altında hiç kimse farklı bir niyet aramasın, niyet
okuyuculuğu da yapmasın. Bu son derece insani ve kardeşlik
duygularıyla ortaya çıkan bir neticedir.
Çeşitli
coğrafyalarda, dünyanın çeşitli ülkelerinde bizimle tarihî ve
kültürel bağları olan insanlar vardır ve onlar bizim
kardeşlerimizdir. Mesele sadece bu kardeşlik hukuku esasına
dayanmaktadır, bu zaten yeni bir şey de değildir.
Yıllardır ilgilendiğimiz bir coğrafyayla ilişkileri,
yıllardır yükseköğrenim görmek için ülkemize gelen öğrenci
hamlesini ve bugün dördüncü nesle ulaşan yurt dışındaki
işçilerimizle ilgili sorunları bir başkanlık bünyesinde toplayarak
daha sistemli hâle getirmek bu tasarının amacı olarak görülmektedir.
Temennim odur ki tasarı bu amaçlara hizmet edebilsin.
Bu vesileyle
tekrar tasarının hayırlı olmasını diler, hepinize
en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
ben de grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Baştan beri
bizim eleştirilerimiz
Bir taraftan demokratik açılım bir
taraftan birçok kimliklerin kabulüyle ilgili adımlar atılması
gerekirken veyahut bu konuda çabalar olurken yeniden Türkler
başkanlığı diye bir başkanlığın
kurulmasını çok da şık
bulmadığımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bunun
altında da özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket
Partisinin önümüzdeki seçimlerle ilgili hesap kitap işi olduğunu
düşünüyoruz. Eğer, gerçekten niyetiniz yurt dışında
yaşayan kardeşlerimizin temel sorunlarıyla ilgilenmekse, ilk
önce, evimizin önündeki çöpleri toplamaktan geçer, iç
sorunlarımızı çözmekten geçer.
Ben buraya
gelmeden önce, benim seçim bölgemden Adanaya yerleşen bir grup insan
arayıp aynen şöyle diyorlardı: Biz Alpaslan-I Barajı,
Bulanıkta mağdur olan insanlarız. Biz yıllardır o
topraklarda yaşıyoruz. Tapumuz yoktu ve burası istimlak edildi.
Tapusu olanların parası ödendi. Biz mağdurduk ve bizi sürdüler.
Adanadayız şu anda. Adana Valisinin de haberi var. Aç ve
perişanız.
Şimdi, yurt
içindeki insanlarımızla ilgili küçük bir adım atmazken yurt
dışında şunlar
Yurt dışında onlarca,
Bakanlığımıza bağlı birimler var. Peki, bu
birimler ne yapıyor Allah aşkına, ne yapıyorlar? Yani
yeniden bir kurum, yeniden bir başkanlık yaratmak niye? Peki, bu
insanların evini barkını alıp istimlak etmeden -yıllar
önce atası yerleşmiş, bütün anıları orada-
onların hakkını hukukunu ödemeyeceksiniz ve sosyal bir devletten
bahsedeceksiniz. Sonra döneceksiniz Biz yurt dışındaki
kardeşlerimizle ilgili olumlu şeyler yapıyoruz.
Ben, çok
yakın bir tarihte, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına
konuşan Hocamla birlikte Azerbaycandaydım. Allah adına, yani bu
kadar da size, bize sevdalı değiller. Bir tek niyetleri var, bir tek
anlayışları var: Türkler gelsin diyor. Ne yapsınlar?
Karabağa girsinler, Karabağı alsınlar. diyor. Yani
böyle beklentileri vardı. Ben orada gördüm.
CANAN ARITMAN
(İzmir) Hayır, hayır. Bu doğru değil, böyle bir
şey yok.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Şimdi, böyle ilişkiler var, böyle talepler var.
Ve siz yurt
dışındaki insanlarınızla hangi konuda bir birliktelik
oluşturdunuz? Siz oradaki insanlar arasında sürekli ayrım
yaptınız. Şimdi, akrabalık diyorsunuz, Türkler
diyorsunuz. Peki, burada Türk olmayan diğer halklar ne yapacak? Biz
Kürtler ne yapacağız? Bu ülkenin Ermenileri ne yapacak, Arapları
ne yapacak? Süryaniler ne yapacak? Burada Türkün Türke
Efendim, Türklük
hayalleriyle oluşabilecek şeyden Türkiye'nin bir an önce
kaçınması gerekir. Eğer bu noktada gerçekten önemli şeyler
yapmak istiyorsanız, bakınız, kan ve gen bağından daha
kutsal olan bir şey vardır, o da duygu bağıdır,
eğer duygu bağıyla ilgili
bir şey yaparsanız biz sizinle birlikte oluruz, birlikte hayatı
inşa ederiz ama siz kan ve gen bağı üzerinde yeniden bir
yapılanma yaparsanız
Tarih bunları çöplüğe gömdü.
Onun için,
Sayın Başbakan çok yakın bir tarihte bu ülkenin
vatandaşları olan Ermenilerle ilgili çok talihsiz bir açıklama
yaptı. (CHP sıralarından gürültüler)
Siz niye
rahatsız oluyorsunuz, onu anlamıyorum yani sizler gerçekten niye rahatsız
oluyorsunuz, onu anlamıyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekili, lütfen hatibe söz atmayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sayın Başbakan, buraya gelip yerleşen, aslında
sayıları 100 bini falan bulmayan
9-10 bin arasında insanlar
çıkıp buraya gelmişler ve burada birçok yerlerde
çalışıyorlar ve bu insanlar buraya geldiklerinde bu ülkenin
hukukuna sığınarak kimileri tezgâhtarlık yapıyor,
kimileri hasta bakıyor, kimileri evlerde çalışıyor ve yakınlarına
buradan 400 milyon lira, 300 milyon lira para gönderiyorlar, oradaki
yakınlarını geçindiriyorlar.
Şimdi,
Sayın Başbakanın bu dili, o kutsal ruh dediğimiz Enverin,
Talatın, Cemalin ruhudur, İttihat Terakkinin ruhudur. O ruh
kirlidir, o dil paslıdır, o dil 1915lerin dilidir, o dil hâlen
uluslararası arenada karşımıza çıkan o günkü ruhtur.
Onun için, Sayın Başbakan bu konuda attığı her
adımda halkların kimliğine, kültürüne saygılı
olmalıdır.
Biz 1915lerde
olup bitenleri biliyoruz. Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisinde aynen
şunu söylüyor Kazım Karabekire seslenerek: Bu bir
alçaklıktır. Ermenilerle ilgili yapılan bir katliamdır. Bu
bizim tespitimiz değil, Sayın Mustafa Kemalin o günkü tespitidir.
Şimdi,
hepimizin yaralarımızı sarmamız gerekirken, gerçekten bu
kardeşlerimizin acıları var, Kürtlerin acıları var,
bunların acılarını ortaklaştırmamız
gerekirken, kendimize göre yeniden ayrıştırmaları
çağrıştıracak yeniden başkanlıklar kuruyoruz.
Neyin adına kuruyoruz? Efendim, önümüzdeki dönem seçimler için.
Şimdi, ben,
burada Dışişleri Bakanına söylemiştim: Yunanistan
cezaevinde onlarca Kürt çocukları var, umuda doğru yolculuğa
çıkmışlar, gitmişler, burada iş imkânı
bulamadıkları için gitmişler ve orada yakalanmışlar;
her biri on beş-on altı yıl ceza almış ve o çocuklar
uzun süredir cezaevinde. Ama bunların kimlikleri Kürt olduğu için,
Sayın Bakan Ben sizi bilgilendireceğim. dedi, bir yıldır
hâlen bize bir bilgi ulaşmadı.
Sorun, işte,
eğer gerçekten kendi kardeşleriniz ve yurttaşlarınızsa
ortaklaşmak gerekir, ama sorun Kürtler olunca tu kaka, Ermeniler olunca,
gayrimüslimler olunca; ama sorun Türkler olunca, Parlamentoda, evet, ulusal
ittifak oluşuyor.
Sevgili
kardeşlerim, şimdi, 12 Eylül döneminde de bu ülkeden binlerce insan,
30 bin insan bu ülkeyi terk etmek zorunda kaldı o faşist cunta
döneminde. O insanların 15 bini yurt dışında, hatta
buradaki bu Parlamento, onların haklarını, hukuklarını
gasbederek yurttaşlıktan çıkardı. Şu anda yurt
dışında 5 milyon civarında insanımız
yaşıyor ve bu insanlarımızın -yani içinde sadece
Türkler değil diğer halklar da yaşıyor- bütün
sorunlarını ortaklaştırmamız gerekir. Ve yurt
dışındaki elçiliklerimizin diğer kesimlere, diğer
insanlarımıza karşı nasıl bir acımasız tutum
içerisinde olduklarını da biliyoruz.
O vesileyle, biz,
ilk önce burada birliği ve barışı sağlayabilecek bir
duruş sergilemeliyiz. Eğer biz gerçekten tarihin yükü altından
kurtulmak istiyorsak tarihimizle de yüzleşmemiz gerekir. Tarihte neler
oldu? Bizim dışımızda
CANAN ARITMAN
(İzmir) Ne demek istiyorsunuz?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bakın, siz sürekli soy avcılığına
çıkan birisiniz. Siz Sayın Cumhurbaşkanının da
ailesinin Ermeni olduğunu
CANAN ARITMAN
(İzmir) Aynı ağzı kullanma!
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen
SIRRI SAKIK
(Devamla) Soy avcılığı yapan birisiniz. Ben bir soy
avcılığı yapanla ne tartışırım ne
konuşurum.
BAŞKAN
Sayın Sakık, Genel Kurula hitap edin lütfen.
Buyurun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sayın Başkan, sürekli bir
BAŞKAN
Uyarıyorum efendim.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Böyle bir gelenek hâline getirmiş, buradan sadece seçmenlere
mesaj iletmek adına ne kadar ırkçı bir tavır varsa onu
sergiliyor ve burada
CANAN ARITMAN
(İzmir) Kimin ırkçı olduğu görülüyor.
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen
SIRRI SAKIK
(Devamla) Yani, iyi ki siz değilim ben. Benim ne olduğum bellidir.
CANAN ARITMAN
(İzmir) Irkçı sensin, etnik milliyetçi sensin!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Benim ne olduğum belli. Ben neyi savunduğumu
Bakınız,
ben hayatın her yerinde insan hakları, hukuk, demokrasi,
halkların kardeşliğini savunuyorum. Ama asıl faşist
sizsiniz. Siz ırkçılığı savunuyorsunuz. Yani, bir
dönün aynada kendinize bakın, neyi savunduğunuzu
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ben başta da söyledim.
Ben yıllar
önce bir film izlemiştim. O filmde bir küçük çocuk evinden
kaçırılıp götürülüyordu. O çocuk başkaları
tarafından kaçırılıyor ve ailesi
araştırıyor, sonra buluyorlar. Yargı yoluyla çocuk ailesine
teslim ediliyor ama o çocuk kendisini aileden biri olarak hissetmiyor ve
sürekli evden ayrılıyor. Aile, gerçekten çocuğun mutlu
olmadığını görünce mahkeme kararıyla alınan
aileye geri -diğer aileye- veriyor. Sonra, bir pazar günü çocuk eve
geliyor. Evde, annesi sandığı açarken o sandığın
kokusunu hissedince, orada sedir ağacının kokusunu görünce
Evet, ben bu eve aitim. İşte orada kan ve gen
bağının bir şey ifade etmediğinin, duygu
bağının neyi ifade ettiğinin bir göstergesidir.
Aslında,
Türkiye de böyle bir ülkedir. Bu ülkede sedir ağacının kokusunu
hepimiz hissedebilirsek, hepimiz kan ve gen bağından kurtulursak,
birimiz bir başkasının soyağacını
araştırmazsak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) -
yani herkes kendisine duyulan saygıyı bir
başkasına duyarsa, bir başka kimliğe saygılı
olursa sorunlarımız o noktada çözülür. Ama ne yazık ki, birileri
hep kendisini ülkenin asıl sahibi
Siz halkın iradesiyle de gelseniz
gelip kendilerinden icazet alacaksınız, kendilerine tabi olacaksınız.
İşte bu ruh İttihat Terakkinin ruhudur, Cemalin ruhudur,
Enverin ruhudur, Talatın ruhudur. Bu ruhlar iflas etmelidir. Bu ruhlar
iflas ederse, halklar barış ve kardeşlik içerisinde bir arada
yaşar.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Nurettin Akman, Çankırı
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN
AKMAN (Çankırı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının birinci bölümüyle ilgili olarak görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Şahsım adına
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışmaları
yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba
topluluklarıyla sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin
geliştirilmesi amacıyla bu topluluklara yönelik faaliyetleri yürütmek
ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde ülkemize gelen yabancı öğrencilerin
ülkemizdeki eğitim süreçlerinin başarılı şekilde
sonuçlandırılmasını sağlamak amacını güden
söz konusu yasanın çıkarılmasında aslında çok geç
kalınmıştır. Zira aradan yarım asır geçmiş
olmasına rağmen biz vatandaşlarımızla ilgili sorumlu
bir makamı yeni kuruyoruz. Ancak genel seçimlerde yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımıza oy kullanma
hakkını yeni verdiğimiz gibi, neticede bu yasa da büyük bir
eksikliği gidermiş olacaktır.
Özellikle
belirtmek istiyorum: Şu gerçekleşecek olan bu Başkanlık
Avrupada yaşayan, Türk dünyasında yaşayan tüm
insanlarımıza, Türkümüze, Kürtümüze, Lazımıza,
Çerkezimize, hülasa tüm vatandaşlarımıza hizmet etmiş
olacaktır. Onun için, burada böylesi bir ayrımı yapmak mümkün
değildir. Bu anlamda emeği geçen tüm arkadaşlarımıza
şükranlarımı sunuyorum.
Bu yasayla
kurulacak teşkilat Türk dünyasıyla birlikte 2009 yılı sonu
itibarıyla yurt dışındaki 5 milyon 216 bin
insanımıza hizmet edecektir. Bu nüfusun 4 milyon 217 bini Avrupa
Birliği ülkelerine göçmen olarak gelen Türk iş gücüdür. En çok
nüfusumuz 2 milyon 720 bin ile Almanyada bulunmaktadır. 2 milyon 800 bin
insanımız yaşadıkları ülkelerin vatandaşı
olmuşlardır.
Değerli
arkadaşlarım, İş gücü istenmişti, insanlar geldi.
sözünün üzerinden tam kırk dokuz yıl geçti. Dün Alamancı bugün
ise euro Türk dediğimiz vatandaşlarımızın yurt
dışı mücadelesi 1961 Anayasası ile yurt dışı
seyahatin serbest bırakılması sonrası
başlamıştır. Bunun sonrası işçi göçü
kolaylaşmış, Almanya ile Türkiye arasında 30 Ekim 1961
tarihinde imzalanan işçi alım anlaşması ile de ülkemizden
binlerce Türk işçisi Almanyaya akın etmiştir.
1970li
yıllar Almanya ve Avrupa ülkelerinin yaşadığı petrol
krizi ve ekonomik durgunluk sonrası Almanya işçi
alımını durdurmuş ancak Türk işçileri 1 milyona
yakın bir sayıya ulaşmıştır. Daha sonraki
yıllarda yeni işçi göçü turist vizesiyle gerçekleşmiş,
1980li yıllarda ise aile birleşimi ile işçilerimiz eş ve
çocuklarını yanlarına almışlardır. Bir traktör
parası biriktirip ülkeme dönerim. düşüncesi Avrupadan gelen
işçilerimizin durumunu zamanla burada ikamette kalıcı duruma
dönüştürmüştür. Ancak yaşanılan sorunlar sebebiyle de
işçilerimizin bir kısmı geriye dönmüştür.
Bugün,
işçilerimiz ülkelerinde, bu yaşadıkları ülkelerde, asimile
olmadan, kurdukları dernek, vakıf ve cemiyetlerin çatısı
altında birleşerek örf, âdet ve inançlarını muhafaza
etmişler, kendi kültür ve kimliklerine sahip çıkmışlar,
entegrasyon sürecini başlatmışlardır, diğer taraftan,
ülkeleriyle de bağlantılarını hiçbir zaman
koparmamışlardır. İşçilerimizin ilk emekliliği
1984 yılında gerçekleşmiş, bugün ilk jenerasyon emekli
olmuş, ikinci ve üçüncü jenerasyon yurt dışında çok büyük
başarılara imza atmaktadırlar. Avrupanın yaşlı nüfusu
her geçen gün artarken buradaki işçilerimizin genç nüfusu âdeta Avrupaya
bir ümit olma durumundadır. Bu işçilerimizi sadece işçi olarak
kabul etmek mümkün değil, bilhassa Avrupa ülkelerinde Türk iş
adamlarının patron düzeyinde çok büyük başarılara imza
attıklarını görüyorum ve oralarda o ülke insanlarını
çalıştırır hâle gelmişlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, işçilerimizin en büyük sorunu eğitim
sorunudur. Ancak bugün 800 bin Türk çocuğu yurt dışındaki
okullarda öğrenim görmektedir, 50 bine yakın Türk genci
üniversitelerde öğrenim görmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akman, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
NURETTİN
AKMAN (Devamla) Biz bugün, Avrupa Birliğine girmek için büyük çaba sarf
ediyoruz. Aslında 5 milyon insanımızla Avrupanın
içerisindeyiz değerli arkadaşlarım. Bugün, yetişen gençler,
o ülkenin lisanını bilen, hukukunu, çalışma
hayatını, sosyal hayatını bilen, hatta o ülkelerin Avrupa
Birliği müktesebatını bilen insanlarımız
olmuştur. İşte bugün kurulacak Dış Türkler
Başkanlığının kadrolarında ümit ediyoruz ki
Avrupa Birliği ülkelerinde yetişen gençlerimiz görev
alacaklardır ve bu anlamda devletimiz yurt dışındaki
vatandaşlarımıza bu kanun ile sahip çıkacak hem
onların gönüllerini alacak hem de uyuyan devi uyandırmak suretiyle
euro Türkler, ülkesiyle milletiyle bir bütünlük içerisinde geleceğe
koşacaktır.
Bu duygular
içerisinde kanunun yurt dışında yaşayan Türk
vatandaşlarımıza ve Türk dünyasına hayırlı
olmasını temenni ediyor, katkı sağlayan herkese
teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akman.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili.
Sayın Ayhan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SELÇUK AYHAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte
olan tasarı üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum, birinci bölümü için. Bu vesileyle, İsveç-Türk İşçi
Dernekleri Federasyonu ve Türk Kadınlar Federasyonundan bana ve diğer
siyasi partilerimizin grup başkan vekilliklerine gelen bir mail üzerine,
onların düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, yurt
dışındaki Türk vatandaşlarımızla ilgili
görüşülmekte olan bu tasarının son hâline gelinceye kadarki
süreçlerde, yurt dışında yaşayıp çalışan,
temsil kabiliyeti olan vatandaşlarımızın
oluşturduğu örgütlerimizin görüş ve önerilerinin
alınmamasının bir alınganlığını ifade
ediyor o bölgedeki yurttaşlarımız ve temsilcileri.
Şimdi, her
ne kadar tasarı hazırlanırken yurt dışındaki
yurttaşlarımızın oluşturduğu derneklerden
görüş alındığı ifade ediliyorsa da bana gelen bu
mesajda böyle bir şeyin olmadığı söz konusu. Demek ki bu
konuda sağlıklı, yaygın bir değerlendirme
yapılmamış. Yapılan değerlendirme, belki, yandaş
dernek mantığı ile yapılmış gibi bir imaj söz
konusu oluyor değerli arkadaşlarım.
Bunun
dışında, daha önce gereğince verimli ve etkin
çalışıp çalışmadığı
tartışılsa da Yurtdışında Yaşayan
Vatandaşlar Danışma Kurulu var hepinizin bildiği gibi. Bu
mevcut Danışma Kurulu bile yok sayılmış, yani bunun
bile konuya ilişkin görüşlerine başvurulmamış. Bunu da
bir eksiklik olarak arkadaşlarımız bize iletmişler.
Yurt
dışındaki sivil toplum örgütleri olarak adlandırılan
yapılanmalarla ilgili ilişkilerden söz ediliyor tasarıda ancak
anılan örgütlerin bulundukları bölgenin birer bağımsız
sivil toplum örgütü niteliğinde olduğu gerçeğinin de göz
ardı edildiği söyleniyor.
Bunun
yanında, yıllar önce, yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımızın Türkiyedeki seçimlerde, genel seçimlerde
bulunduğu ülkede oy verme hakkıyla ilgili bir yasa
çıkarılarak yürürlüğe girdiği hâlde gerekli mevzuat ve
diğer hazırlıklar yapılıp uygulamada somut
adımlar henüz atılmadığı için bu
arkadaşlarımızın bu hakkının kadük
bırakıldığı ve çözüm beklendiği, yasalaşacak
olan tasarıda bu hakka ve uygulamasına ilişkin bir
yaklaşımın da belirtilmesi gerektiği bir eksiklik olarak
belirtilmiş. Ayrıca, vatandaşlarımızın sınır
kapılarında değil, bulundukları ülkede oylarını
kullanabilmesi şeklinde bir talep var. Artı, yurt
dışındaki yurttaşlarımıza seçilme
hakkının da verilmesi, en azından Parlamentoda onların da
temsilcilerinin bulunması ve yurt dışındaki
yurttaşlarımızın sorunlarının Parlamentomuzda
bizzat kendi temsilcileri kanalıyla da dile getirilmesi
fırsatının verilmesi gerektiği talep edilmiş.
Şimdi,
Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulunun
yapısıyla ilgili olarak, bu Kurulda yer alacak temsilcilerin seçimle
gelmesi gerektiği, yani atamayla yapılacak bir temsilin oradaki
yurttaşlarımızın, oradaki sivil toplum örgütlerinin
temsilini sağlamayacağı ifade ediliyor ve görev alacak
kişilerin seçimle gelmesi önerilmekte. Atama yoluyla yapılacak
yapılanmanın da demokratik olmayacağı ve temsil
yeteneğinin zayıf olacağı ifade ediliyor.
Ülkemizin Avrupa
Birliği üyelik müzakereleri de göz önünde tutularak, özellikle Avrupa
Birliği üyesi olan ülkelerimizden temsilci sayısının
geniş katılımlı olarak değerlendirilmesi talebi söz
konusu. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerimizin söz
konusu Danışma Kurulunda eskiden olduğu gibi temsil edilmesi de
bir başka talep olarak karşımıza çıkıyor. Ben
yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın
oluşturduğu bir kısım
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ayhan, lütfen tamamlayınız sözlerinizi.
Buyurun.
SELÇUK AYHAN
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
federasyonların,
bazı sivil toplum örgütlerinin taleplerini, görüşlerini, önerilerini
ve eleştirilerini sizlerle paylaşma fırsatı buldum, dikkate
alınacağını umuyorum.
Beni
dinlediğiniz için bu vesileyle tekrar yüce Meclisi, Sayın Başkan
şahsınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
485 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının
1inci maddesi üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
485 Sıra
sayılı Yurt dışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının başlığındaki
Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları
Başkanlığı adının Türk Dünyası
İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı (Türk
Dünyası Başkanlığı) olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
|
Mehmet
Şandır |
S. Nevzat
Korkmaz |
Şenol Bal |
|
|
Mersin |
Isparta |
İzmir |
|
|
Süleyman Latif
Yunusoğlu |
|
Hüseyin
Yıldız |
|
|
Trabzon |
|
Antalya |
BAŞKAN
Şimdi ikinci önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin (c) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
c) Avrupa
Birliği çerçevesinde yürütülen projeler hariç olmak üzere kamu kurum ve
kuruluşlarınca ülkemizde eğitim görmesi uygun görülen
soydaş ve akraba topluluk çocuklarının, ülkemizde eğitim
süreçlerinin başarılı bir şekilde
sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek, ilgili
kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamak,
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesiyle ilgili olarak vermiş
olduğum önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı, AKP hükûmetleri dâhil bugüne kadar görev yapan
bütün hükûmetlerin yurt dışındaki Türklerin hak ve hukukunu
Dışişleri Bakanlığı
aracılığıyla koruyamadıklarının bir
itirafıdır. Yine bu tasarı, siyasilerin yurt
dışındaki Türklerin sorunlarıyla ilgilenmek üzere bir
bakanlık kurulması yönünde bugüne kadar verdikleri sözün AKP
tarafından başkanlık düzeyine indirgendiğini
göstermektedir. Bu tasarının bir teşkilat tasarısı
olmasına, personel ve kadrolarla aylık ve atamalara ilişkin
hükümler içermesine rağmen Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmemesi
bir eksikliktir. Keza Millî Eğitim Bakanlığını
ilgilendiren yönleri nedeniyle Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonunca ele alınmaması da bir eksikliktir.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla kurulması öngörülen Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile mevcut
sorunlar daha iyi çözüm yoluna girecekse buna kimsenin itirazı olamaz.
Bizim, kurulacak Başkanlıkla söz konusu sorunların hâl yoluna
gireceği konusunda endişelerimiz vardır. Endişelerimiz,
yeni teşkilat kurmanın sorunların çözümünde tek başına
yeterli olmayacağını bilmemizdendir çünkü bugüne kadar,
Dışişleri Bakanlığı, dış
teşkilatında birçok kamu kurum ve kuruluşunu temsil eden
müşavir ve ataşe kadroları da bulunmasına rağmen yurt
dışındaki Türklerin ve akraba topluluklarının
sorunlarını çözmekte yetersiz kalmıştır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında
Yurtdışı İşçi Hizmetleri adında bir genel
müdürlük olmasına rağmen sorunlar tam olarak çözülememiştir.
Şimdi tasarıyla bu çoklu yapıya koordinasyon görevini üstlenmek
üzere yeni bir başkanlık ekliyoruz. Endişemiz, çoklu yapı
içinde yurt dışındaki vatandaşlarımızın
sorunlarının daha çok ortada kalacağına ilişkindir.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarının 1, 2, 15, 17, 19,
20, 22 ve geçici 1inci maddeleriyle ilgili değişiklik önergeleri
verdim. Önergeler üzerinde ayrı ayrı söz almayacağım için
gerekçelerine -yeri geldiğinde okunacak da olsa- burada birer cümleyle
değinmenin yararlı olacağını düşündüm.
1inci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem, tasarı kapsamına girmeyen
yabancı uyruklu öğrencilerin işlemlerinin bugüne kadar
olduğu gibi Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
yürütülmesine imkân sağlamak içindir.
2nci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem, kanunda gereksiz tekrarları önlemek
amacıyla verilmiştir. Grupların bu önergeye imza koyarak destek
vermelerinden duyduğum memnuniyeti ifade etmek isterim.
15inci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem, maddede Başbakanın
onayıyla ibaresinin ilgili Bakanın onayıyla şeklinde
değiştirilmesine dairdir. Bize göre bu değişiklik, kurulan
Başkanlığın Başbakan yerine görevlendirilecek bir
bakana bağlanması durumunda maddede sözü edilen işin bizzat
Başbakan tarafından mı yoksa görevlendirilecek olan bakan
tarafından mı yapılması gerektiği yolunda ortaya
çıkacak tereddütleri gidermek içindir.
17nci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem, maddede öngörülen kurulda görev almak
üzere yurt dışındaki vatandaşlar arasından dört
yıllığına kaç kişinin seçileceğine
açıklık getirmek içindir.
19uncu maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem 1inci maddeyle ilgili olarak
vermiş olduğum önergeme paralel bir değişiklik
yapılmasını amaçlamaktadır.
20nci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem yolluk ve harcırah
kavramlarının yan yana kullanılmasını önlemek içindi
çünkü harcırah terimi yolluğu da kapsayacak biçimde, yol
masrafı, gündelik ve yer değiştirme masraflarından birini
veya tamamını kapsamak üzere kullanılmaktadır. Yine,
grupların bu önergeye verecekleri destek için şimdiden teşekkür
ediyorum.
22nci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem Başkan Yardımcısı,
Başkan Müşaviri, Daire Başkanı, Birinci Hukuk Müşaviri
ve Basın Müşaviri kadrolarına yapılacak atamaların Başkanın
teklifi ve Başbakanın ya da ilgili bakanın onayıyla
yapılmasının doğru olduğu, bu yetkinin Başbakan
veya ilgili bakan tarafından Başkana devredilmesinin ise kamudaki
atama usullerine uygun düşmediği içindir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Geçici 1inci
maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem de kamu personel
sınavına girmeden Başkanlıktaki uzman
yardımcılığı kadrolarına atama
yapılmamasını sağlamak içindir diyor, tasarının
hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
485 Sıra
sayılı Yurt dışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının başlığındaki
Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları
Başkanlığı adının Türk Dünyası
İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı (Türk
Dünyası Başkanlığı) olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
S.
Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihe not
düşmek adına bu önergeyi verdik ve gerekçesini arz etmek için söz
aldım. Kurulan başkanlık Yurtdışı Türkler ve
Akraba Toplulukları Başkanlığı.
Yurtdışı Türkler kelimesinden yurt dışında
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşları
kastedilmektedir. Bu başlı başına bir alandır. 5
milyonu geçkin insanımızın birçok konuda ve birçok
bakanlığı, ilgili devlet birimini ilgilendiren sorunları
bulunmaktadır ve bu sorunlarla gerçekten koordinasyon düzeyinde de
ilgilenilmesi gerektiği kesindir. Ona hiç itiraz etmiyorum ama bu kanunun
tanzimindeki amaç yurt dışı Türklerin sorunlarının
çözümü için koordinasyon kurmaktan çok, Türk dünyası, Türk ve akraba
topluluklarıyla gelişen ilişkilerimizi koordine etmek üzere bir
ayrı devlet biriminin kurulması amaçlanmaktadır. Sayın
Bakanın da söylediği gibi, uzun yıllara dayalı
hazırlıklar ve geçen seneki araştırma komisyonunun raporu
da bunu kapsamaktadır çünkü; önümüzde.
Türkiye büyük bir
ülkedir. Kendi iç sorunlarıyla boğuşurken bir gerçeği göz
ardı edemez, etmemelidir. O da Türkiyenin önünde bu yeni çağın
getirdiği bir şans doğmuştur, devasa bir Türk dünyası
gerçeği ortaya çıkmıştır. Coğrafyasıyla, coğrafyasının
sahip olduğu tabii kaynaklarıyla, zenginlikleriyle, bu
coğrafyanın jeopolitiğiyle, tarihiyle, kültürüyle, insan
potansiyeliyle, sosyal potansiyeliyle gerçekten bu küreselleşen dünyada
bir küresel güç merkezi olmuştur. Bu büyüklükten hiç kimse
rahatsızlık duymamalıdır. Bu büyüklük hiç kimseye
karşı değil, hiç kimseyi dışlamayan ve
insanlığın barışına, dünya
barışına da hizmet edecek bir birliktir, kökleri olan, tarihî
kökleri olan bir birliktir. İşte, bu büyüklüğü, bu
gerçekliği koordine edecek, ilişkileri geliştirecek, bunu
insanlığın huzuru için, dünya barışı için bir güç
kaynağı yapacak bir koordinasyona ihtiyaç vardır. Bu, bir
başkanlık kapsamından daha öte bir hadise, bir bakanlık
kurulmalıdır, Türk Dünyası Bakanlığı. Bundan
korkmaya, bundan kaçmaya, bundan dolayı doğacak birtakım
sorunların ürküntüsünde böyle kafamızı kuma sokmaya gerek yok.
Bakın,
Değerli Bakanım, yani isteseniz de istemeseniz de Türk dünyası
diye bir olayın Türkiyedeki yansımaları devasa boyutlara
ulaştı. Bugün Türkiyede çok sayıda organizasyonlar var. Bunu
Türkiye Cumhuriyeti devleti yapıyor. Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet
Başkanları Zirvesi yapılıyor Türk Konseyi adı
altında, Türk Devletleri Kurultayı düzenleniyor. TÜDEV var, TİKA
var, TÜRKSOY var, çağdaş Türk lehçeleri arasında alfabe
birliğini sağlayacak çalışmalar var, Türk Dil Kurumunun
yaptığı çalışmalar var. Moğolistanda
yapılan hadiseyi birlikte gidip gördük. TÜRKPA var, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı var. Dolayısıyla sizin
Hükûmetiniz döneminde de Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir gayreti var, bir
çalışması var. Tüm bunları bir araya getirerek, ben
Türkiyenin böyle emperyal bir politika geliştirmesi anlamında da
söylemiyorum, dünya barışına hizmet edecek,
insanlığın huzuruna hizmet edecek bu Türk dünyası
gerçeğini bizim kabul etmemiz ve buna dönük hizmetleri koordine edecek,
bununla ilişkileri geliştirecek bir yapı kurmak bir zorunluluk
diye düşünüyorum. Onun için, çıkardığımız kanunu
gerçekten böyle ürkek, böyle utanarak falan çıkarmamamız lazım.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
sorunlarıyla ilgili bir birim kurun. Zaten çok sayıda birim var.
Söylenen, bazı sözcülerin söylediği yani Dışişleri
Bakanlığı bugüne kadar başarısız mı ki yurt
dışında yaşayan vatandaşların sorunlarıyla
ilgili yeni bir birim kuruyorsunuz? sözü de doğrudur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şandır, lütfen tamamlayınız.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ama Türk dünyasıyla ilgili gerçekten bugüne kadar
bakanlık düzeyinde, Bakanlığa bağlı uzmanlar
vasıtasıyla götürülen hizmetlerin yetersizliği şu on
sekiz-yirmi yıl içerisinde ortaya çıktı. Onun için, biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Başkanlığın, bu
birimin Türk Dünyası Başkanlığı olarak
kurulması ve Türk dünyasının tüm gerçeğiyle belirlenerek bu
gerçeğin büyüklüğünün övüncünde burayı geliştirecek,
buranın gücünü Türkiyenin geleceği için kullanacak bir yapı
kurulmasını çok gerekli ve doğru bulmaktayız. Kanun
teklifimiz de bu amaçlaydı. Onun için, geliniz, tanım önemlidir,
tanım kapsamı belirler. Eğer tanımı yanlış
yaparsanız daha sonra geliştireceğiniz kapsam doğru olmaz.
Bu sebeple, geliniz, bu birimin başkanlığını Türk
Dünyası Başkanlığı olarak kuralım,
içeriğini de öyle dolduralım.
Bu amaçla
verdiğimiz bu önergenin kabulünü istirham ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Sayın Başkan, komisyon adına bir açıklamada bulunabilir
miyim?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Başkan.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; kayıtlara
geçmek açısından söz aldım Komisyon adına.
Tabii, Sayın
Şandırın önerisini biz Komisyonda da çok detaylı bir
şekilde tartıştık, bu isim üzerinde, tasarının
ismi üzerinde uzun uzun görüşmelerde bulunduk. Aslında bu isim
üzerine önerilerden bir tanesini de Türk Dünyası, Soydaş ve Akraba
Toplulukları Başkanlığı olarak da
değerlendirdik. Ancak Dış Türkler isminin bir anlamda Türk
dünyasında yaşayan soydaşlarımızı da
kapsadığını varsayıyoruz burada. Yani sadece yurt
dışında yaşayan Türk Cumhuriyeti
vatandaşlarını değil, Türk dünyasında yaşayan
dış Türkleri, soydaşlarımızı da
kapsadığı için bu tasarının adını Yurt
Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları
Başkanlığı olarak koyduk. Çok uzun uzun
tartışmalar neticesinde bu karara vardık. Bunu ifade etmek
istedim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 2. maddesinin yasa metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Akın
Birdal |
Osman Özçelik |
Nezir
Karabaş |
|
|
Diyarbakır
|
Siirt |
Bitlis |
|
|
Pervin Buldan |
Sırrı
Sakık |
Nuri Yaman |
|
|
Iğdır
|
Muş |
Muş |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Konuşacak mısınız Sayın Birdal?
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN
Önerge üzerinde konuşmak isteyen Akın Birdal, Diyarbakır...
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, hitap tarzınızda nüans
yok mu?
BAŞKAN
Efendim?
AKIN BİRDAL
(Devamla) Konuşacak mısınız? ve Grup adına
Akın Birdal
Neden bu konuda sunumda farklılık
yapıyorsunuz?
BAŞKAN Ne
gibi farklılık Sayın Birdal?
AKIN BİRDAL
(Devamla) Diğer bütün üyelere sayın diye hitap ediyorsunuz.
BAŞKAN
Hayır Sayın Birdal...
AKIN BİRDAL
(Devamla) Hayır, lütfen
BAŞKAN
Hiçbir sayın milletvekiline farklılık
AKIN BİRDAL
(Devamla) Konuşacak mısın?
BAŞKAN Bir
saniye Sayın Birdal.
Eğer Tüzükü
açıp bakarsanız, ben öncelikle önerge sahibine Konuşacak
mısınız? diye sormak durumundayım, Tüzük gereği.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Şimdi, Konuşacak mısınız sayın
sıfatını söylüyorsunuz, adını söylüyorsunuz.
Konuşacak mısın? Konuşup
konuşmayacağımın işaretini ben veriyorum oradan.
Lütfen dikkat edin bundan sonra.
BAŞKAN
Sayın Birdal, lütfen
Sözlerinize dikkat edin. Ben sormak zorundayım,
Tüzük gereği yapıyorum. Sizden de İç Tüzükü öğrenecek
değilim.
Buyurun
şimdi.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Sayın Başkan Konuşacak mısın? ne demek?
Tutanakları getirtin o zaman, diğer arkadaşlara
BAŞKAN
Konuşacak mısınız? diye sormak durumundayım. Ne
demek olduğunu siz takdir edin, ben İç Tüzük gereği soruyorum
size.
AKIN BİRDAL
(Devamla) O zaman soruş biçimini, aynen diğer partilerdeki
arkadaşlara soruş biçiminde sorun.
BAŞKAN Ben
tüm partilere, tüm sayın milletvekillerine aynı şekilde hitap
ediyorum.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Bu farklılığı her yerde yansıtmayın,
dilinize, anlayışınıza, tavrınıza
BAŞKAN
Sayın Birdal, Türkiye Cumhuriyetinin her vatandaşına Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti, devleti olarak aynı şekilde
yaklaşılmakta. Ancak sizin kafanızdaki o
ayrımcılık düşüncesini bir defa ortadan atmanız
gerekir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Buyurun
Sayın Birdal, lütfen
AKIN BİRDAL
(Devamla) Şimdi, Sayın Başkan
SUAT KILIÇ
(Samsun) Mikrofon açılmadı Akın Bey.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Mikrofonu açsınlar da konuşalım.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Problem yok.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Ellerinizde olsa buradaki söz hakkımızı bile
tanımayacaksınız, bırakın konuşalım. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen Sayın Birdal
AKIN BİRDAL
(Devamla) Evet, nedir bu tutum? Nedir bu tutum?
BAŞKAN
Ajitasyona gerek yok.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Nedir bu tutum?
BAŞKAN
Burada hiçbir sayın milletvekilinin ajitasyon yapmasına gerek yok.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Ben şimdi orada oturan Başkanlığa nasıl
saygı duyuyorsam, Sayın Başkanlık da bana saygı duymak
zorunda, siz de saygı duymak zorundasınız. (BDP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bu
konuda kimse tenkit edemez Sayın Birdal. Lütfen
AKIN BİRDAL
(Devamla) Sizi buraya gönderen irade ne ise bizi de buraya gönderen irade
odur. Halkın iradesine saygı duyun.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Hani bu kürsü hürdü?
BAŞKAN
Hayır, başka bir alan bulun eğer başka şekilde
konuşmak istiyorsanız.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Hani her şey söylenecekti bu kürsüden?
AKIN BİRDAL
(Devamla) Ben burada Barış ve Demokrasi Partisi adına söz
alıyorum ve Barış ve Demokrasi Partisi adına ve onu
gönderen halka saygı duyacaksınız.
BAŞKAN
Sürenizi açtım, konuşmanıza devam edin Sayın Birdal,
lütfen
AKIN BİRDAL
(Devamla) Tamam. O zaman uzatacaksınız ve hakkımı
vereceksiniz.
BAŞKAN Ne
demek vereceksiniz?
AKIN BİRDAL
(Devamla) Söz hakkımı
BAŞKAN
Verdim ben zaten.
SIRRI SAKIK
(Muş) Ya, saatlerdir Hatibi konuşturmuyorsunuz!
BAŞKAN
Verdim diyorum. Mikrofonu açtım, zamanında
konuşacaksınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; şimdi, bakın, burada bir tutumda farklılık
var. Şimdi, her arkadaşa -tutanakları getirtelim-
Konuşacak mısınız?, bana oradan Konuşacak
mısın?... Ne demek bu? Lütuf mu veriyor bana? Benim söz
hakkımı halk vermiştir ve söz hakkımı da halk ancak
alabilir, bir başkan değil. (BDP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Bravo!
AKIN BİRDAL
(Devamla) Şimdi, bunları polemik yapmayalım. Bakın, az
önce Sayın Bakan bu yasa tasarısının
adlandırılmasındaki saiki söyledi. Ne dedi? Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının kastedildiğini söyledi. Şimdi biz bunu
anlayışla karşılarız ama bizim hassasiyetimizi de
anlamak gerekir, neden buna tepki gösteriyoruz?
Şimdi,
Hükûmet yeni bir yasa tasarısı getirdi, 26 madde, 3ü geçici olmak
üzere, işte, darbe Anayasasında kimi değişiklikler.
Şimdi, bu Anayasanın tekilci oluşu
Bizim hassasiyetimizi,
orada reddedici, dilini, kimliğini, kültürünü, bir halkı reddeden bir
anayasanın şu anda tam da tartışıldığı
günlerdeki bir hassasiyetimizi anlamak gerekir. Örneğin, Türkiyeden yurt
dışına çıkmak zorunda kalan Kürtler bu yasa tasarısında
murat edilen yurttaşlar olarak anlaşılıyor mu? Yurt
dışına çıkarmak zorunda kaldığımız
Mardin Midyatta gerçekten şu anda bir iki hane kaldı- 30 bini
aşkın Süryani yurttaşımız, bu yasadan, yurt
dışındaki Türklerden murat edilen anlaşılıyor mu?
Rumlar, Ermeniler, Yezidiler
O nedenle, neden ısrar ediyoruz yurt
dışındaki Türklerde? O zaman bizim bu hassasiyetimizi
anlayın ve tam da demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasa
niyeti varsa oraya Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları deyin ya da
Yurt dışındaki Türkiyeliler deyin, o zaman
anlaşılır. Biz adı üzerinde fanatik değiliz ama neden
hassasiyetimizi anlamıyorsunuz? Bir dilin, kimliğin, kültürün ve bir
varlığın reddedilişine karşı bir tepkidir bu ve
bir hassasiyettir. O nedenle bunun anlaşılmasını istiyoruz
yoksa niyet -işte, Sayın Bakan açıkladı- öyle olmayabilir.
Önemli olan, burada tekilci bir anlayışa ve de böyle bir
açıklamaya gereksinme bırakmadan bir yasa
adlandırılmalı, yoksa artık ülkeler, bölgesel topluluklar
bir hukuk oluşturuyor. Kimsenin diline, dinine, cinsiyetine,
ırkına, siyasal, ulusal, etnik kimliğine bakmaksızın
herkes kapsamı içerisinde
Ki, bizim de tam üyesi olmak istediğimiz
Avrupa Birliğinin bir hukuku var. Şimdi, yurt dışındaki
Türkleri tartışırken ben şunu tartışmakta daha
çok yarar görürdüm: Örneğin, küresel ekonomik krizin gerçekten yurt
dışında bulunan yurttaşlarımızı ekonomik ve
sosyal haklarından yoksun bırakacağına karşı
nasıl önlemler alabiliriz? Yoksa yurt dışındaki Türklerin
ya da başka bir ulusun farklı hukukları yok ki. Avrupa
Birliğinin bir hukuku var, mültecilerin, göçmenlerin bir hukuku var ve
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesiyle başlayan ve sonra da
Avrupa Konseyinden çıkan hukuku var. Bu hukuk çerçevesinde eğer
Türklere karşı bir ayrımcılık olursa o zaman elbette
buna karşı çıkılır. Önemli olan, bu hukukun herkes
için ve de Türkiyelilere de eşit uygulanmasını istemek
olmalıdır.
Örneğin, bu
hafta yarından sonra bir yasa teklifi sunuyoruz. Şimdi bu sizi
rahatsız etmiyor mu? Ben bir Türkiye yurttaşıyım ama örneğin
yıllardır beni rahatsız eden bir şey var, bir Türk olmama
karşın: Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği. Neden Türk
Mühendis Mimar Odaları Birliği? Neden Türk Diş He-kimleri
Birliği? Neden Türk Eczacılar Birliği? Yasa teklifi veriyoruz
yarından sonra Türkiye Mühendis
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Türkiye Mühendis
Mimar Odaları Birliği, Türkiye Eczacılar
Bu coğrafyada
yaşayan hiç kimse kendisine karşı ayrımcılık
yapıldığı duygusuna kapılmasın. O nedenle
çoğulcu
ABDULKADİR
AKGÜL (Yozgat) Seni rahatsız eden yeri neresi?
BAŞKAN -
Lütfen, Sayın Milletvekili, müdahale etmeyin.
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Beni rahatsız eden yanı, bu coğrafyada herkesin
yaşadığının reddidir. Siz niye rahatsız
oluyorsunuz?
ABDULKADİR
AKGÜL (Yozgat) Sen Türk kelimesinden rahatsız olduğun zaman
oluyoruz.
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Hayır, hayır, bakın, bence Türkiyedeki,
dışarıdaki Türklerin itibarını, onurunu düşünmek
ne demek biliyor musunuz: Tam bir demokrasiye bağlı olmak, evrensel
insan hakları hukukuna bağlı olmak ve kendi
coğrafyasında ayrımcı, dışlayıcı,
ötekileştirici olmamak. Ve o zaman, bakın, yurt
dışındaki Türkler ve Türkiyeliler Kürtüyle, Ermenisiyle,
Rumuyla nasıl saygı görecek, itibar görecek. Yoksa siz
Kimliğini reddeden biri başka bir ülkede reddediliyorsa bunun savunma
gücü kalmaz. O nedenle, evrensel hukuku, ister yurt içindeki ister yurt
dışındaki yurttaşlarımızın hak ve
özgürlüklerini koruyalım ve buna bağlı düzenlemeler
yapalım.
Teşekkür
ederim, saygılar sunarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü madde
üzerinde iki adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 3üncü maddesine aşağıdaki (f)
bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
|
|
Harun Öztürk |
İbrahim
Yiğit |
Yılmaz
Helvacıoğlu |
|
|
İzmir |
İstanbul |
Siirt |
f)
Yurtdışında yaşayan vatandaşlar:
Yurtdışında yaşayan vatandaşlar ile kaybettirme
halleri dışında vatandaşlıktan çıkmış
olanları,
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 3. maddesinin yasa metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Osman Özçelik |
Nuri Yaman |
Akın
Birdal |
|
|
Siirt |
Muş |
Diyarbakır |
|
|
Ufuk Uras |
|
M. Nezir
Karabaş |
|
|
İstanbul |
|
Bitlis |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) Katılamıyoruz
Sayın Başkanım çünkü bu kabul edildiği takdirde yasa
metninde mükerrerlik oluşturacak, o açıdan katılamıyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen?
Buyurun
Sayın Özçelik.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarıda
önemli saptamalar var. Önce şuna bakmak lazım: Bir, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olup da çeşitli nedenlerle yurt
dışında yaşamak zorunda kalan
vatandaşlarımız var. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarıdır. Bunların bir bölümü ekonomik nedenlerle
Avrupa ve diğer ülkelere göç etmiş kişiler, bir bölümü göçe
zorlanmış insanlar. Yaşanmakta olan şiddet ortamından,
otuz yıldır yaşanmakta olan çatışmalı ortamdan
dolayı yasa dışı duruma düşmüş -haklı veya
haksız- insanlar var, Avrupanın çeşitli ülkelerine iltica
etmiş insanlar var. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olup
yurt dışında yaşamak zorunda kalanlar.
Bir başka
kategori: Başka ülkelerin sınırları içinde kalan Türk
kökenli yani Türk soydaşı olan insanlar; Bulgaristandaki Türkler
gibi, Iraktaki Türkmenler gibi, bir kısmı Suriyede ve diğer
ülkelerde. O ülkelerin içinde, söz konusu ülkelerin içinde azınlık
statüsünde -yasal olarak kabul edilip edilmediği ayrı bir
şekilde ama, azınlık hakları tanınıp
tanınmadığı ayrı ama- orada bir topluluk olarak, farklı
bir kültürel topluluk olarak yaşayan Türkler var.
Ayrıca,
yine, Türkçenin çeşitli lehçelerini konuşan ama devlet statüsünde
olan ülkeler var; işte Azerbaycan gibi, diyelim Kırgızistan
gibi, Türkmenistan gibi. Şimdi, biz bunlardan hangileriyle, hangi ölçüde
ilgileneceğiz konusu muğlak bize göre.
Ayrıca,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan biz Kürtlerin akrabaları ve
soydaşları da var, Türkiye dışında yaşayan
insanlar; Irakta var, Suriyede var, Ermenistanda var ve başka ülkelerde
var. Eğer ilgileneceksek bunların tamamıyla ilgilenmek
lazım azınlık statüsünde yaşayanlarla ilgili olarak. Bir
devlet statüsünde azınlık durumunda yaşayanların o ülkenin
hukuku içinde belirli hakları vardır ve o hakları
kullanıyorlardır, o devletlerin hukukuna bağlıdırlar.
Şimdi, biz bunlardan hangisine müdahale edeceğiz? Eğer yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
sorunlarını çözmek ise zaten Dışişleri
Bakanlığı ve çeşitli bakanlıklar o
vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgileniyorlar,
ilgilenmek zorundalar. Yasa tasarısında, bu durumda olanların
diyelim asimilasyona karşı korunmaları gerektiği
şeklinde tedbirlerin alınması öngörülüyor, son derece
doğru. Yurt dışında yaşayan Türklerin asimilasyona
uğraması konusunda ülkenin tedbir alması gerektiği ve bu
yasa tasarısıyla birtakım tedbirlerin alınması
öngörülmüşken ama Türkiye Cumhuriyeti içinde yaşayıp da farklı
kültürlerde, farklı dillerde olan insanlar yok sayılıyor, hepsi
Türk kabul ediliyor, onların asimilasyonuna ilişkin herhangi bir
önlem yok. Bu devam ederken yurt dışında yaşayanların
asimilasyonuna karşı tedbir almanın çok
inandırıcı, demokratik bir anlayış
olmadığı düşüncesindeyiz. Deniliyor ki Türkiye Cumhuriyeti
devleti bir ırk cumhuriyeti değil, bir soy cumhuriyeti değil.
ama uygulamalar böyle değil. Yani Türkiye'nin dışında yaşayan
Türklere, Türk soyundan gelen kardeşlerimize farklı bir
yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan biz Kürtlerin
soydaşlarına farklı bir yaklaşım söz konusu. Bu
nedenle, bu yasa tasarısı ayrımcılık içermektedir, bu
yasa tasarısı ırk ayrımına dayalı bir
mantıkla hazırlanmıştır, sorunlara çözüm getirecek bir
yasa tasarısı değildir. Önce, Türkiyede yaşayan
farklı etnik grupların ve kültürlerin haklarının anayasal
güvence altına alınması, farklı inanç gruplarının
yaşamlarının demokratik bir düzen içinde, kendilerini ifade
etmelerini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması daha acil
bir durumdur. Bu yasa tasarısı bunlara hizmet edecek bir durumda
değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafında kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu nedenle, bu
yasa tasarısını olumsuz buluyoruz, Hayır oyu, ret oyu
vereceğiz, toplumsal barışımıza hizmet edecek bir
anlayışın ürünü olmadığını düşünüyoruz.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 3üncü maddesine aşağıdaki (f)
bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk (İzmir) ve arkadaşları
f)
Yurtdışında yaşayan vatandaşlar:
Yurtdışında yaşayan vatandaşlar ile kaybettirme
halleri dışında vatandaşlıktan çıkmış
olanları,
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Sayın Başkanım, biraz önce de ifade ettiğim gibi, yasa
metninde mükerrerlik oluşturacağı için katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Söz
talebi?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun metninde
uzun tekrarları önlemek üzere işbu değişiklik önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 4. maddesinin yasa metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Ufuk Uras |
Akın
Birdal |
Osman Özçelik |
|
|
İstanbul |
Diyarbakır |
Siirt |
|
|
Pervin Buldan |
Sırrı
Sakık |
Nuri Yaman |
|
|
Iğdır |
Muş |
Muş |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ufuk Uras, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Uras.
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli vekiller; biraz önce bir
vekilimiz yurt dışından gelen tepkileri ifade etti haklı
olarak ama bir tepki gelmedi.
Yıllardır
toplumsal yaşamın her alanında eşit haklar için
çalışmalar yapan, uğraş veren, yaşadıkları
ülke ve Türkiye ile bağlı sorunlarına ilişkin çözümler
üretmeye çaba gösteren ve sonuçları sürekli yetkililere
ulaştırmaya özen göstermiş bir dizi göçmen federasyonu var. Bu
konularda son derece hassaslar fakat konuyla ilgili, haberdar olmamaktan
kaynaklanan, geç kalmışlıktan kaynaklanan sorunlar nedeniyle
görüşlerini Hükûmete aktaramıyorlar.
Şimdi,
demokrasiyse her alanda demokrasi. Yurt dışındaki
yurttaşlarımızla ilgili bir yasa çıkarırken herhâlde
öncelikli olarak oradan gelen talepler doğrultusunda hareket etmeliyiz ve
tasarının son hâline gelinceye kadar süreçlerde yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
oluşturduğu örgütlerin görüşlerinin alınmamasının
son derece önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyoruz. Daha önce
gereği gibi işletilmese bile var olan Yurtdışında
Yaşayan Vatandaşlar Danışma Kurulu biçiminde
adlandırılan Danışma Kurulunun yok
sayılmasının, görüşlerine başvurulmamasının
da tasarının kolektif bir çabanın ürünü olmasını
engellediğini düşünmekteyiz.
Tasarıda,
yurt dışındaki sivil toplum örgütleri olarak
adlandırılan yapılarla olan ilişkilerden söz
edildiğini görüyoruz. Yasada bu ilişkilere yer verilirken söz konusu
örgütlerin, yaşanılan ülkelerin birer bağımsız örgütü
olduğu gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Yurt
dışında yaşayan göçmenlerin seçme ve
yaşadıkları ülkelerde ülke seçimleri için oy kullanma hakkıyla
ilgili bir yasa bildiğiniz gibi çıkarılmıştı
ancak henüz gerekli hazırlıklar yapılmadı, pratik uygulama
adımları atılmadı. Üstelik bütün bu sürecin
bağımsız adaylık için de olumsuz işlediğini, bu
yüzden, bir dizi milletvekilimizi sınırlardan gelen oyların
bağımsızlar için geçerli olmaması nedeniyle
yitirdiğimizi biliyoruz ve bu hakkın seçilebilme
ayağının da eksik bırakıldığını
görüyoruz ve bütün bunlar çözüm bekliyor. Tartışılmakta olan
tasarıda, hak ve hayata geçirilişiyle ilgili bu
yaklaşımlarda demokrasi son derece önemli. Göçmenler
sınırda değil, yaşadıkları ülkelerde o yüzden
bağımsızları da kapsayacak şekilde oy kullanabilirse,
seçilme hakları verilirse, yurt dışında göçmenleri temsilen
milletvekilleri seçilebilirse çok olumlu.
Tasarıda yer
alan Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulunun
yapısıyla ilgili olarak da yurt dışında
çalışan vatandaşlardan bu Kurulda yer alması
düşünülenlerin seçim yoluyla görevlendirilmeleri önemli. Atama yoluyla
yapılacak görevlendirmeler demokratik olmayacağı gibi temsili
zayıf kılacak. Ayrıca sorunların ve çözümlerin kurula
taşınması süreci, eksik ve antidemokratik ve güçlü bir destekten
yoksun kalacaktır. Kurulda, Mecliste bulunan partilerin birer kişiyle
temsilci bulundurması son derece uygundur ve ülkede bulunan işçi
konfederasyonlarının da bu kurumlarda temsil edilmesi gerektiği
kanısındayız.
Şimdi, bu
Türk ve Türk dili meselesiyle ilgili, grubun yaptığı itirazlar
sadece bu yasayla ilgili değil. Bakın, size bir örnek vereyim: Türk
Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulmasına
Dair Nahçıvan Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının
başında ne diyor? Türk dili konuşan ülkeler. Madde 23te ne
diyor? İşbu anlaşma
Azerice, Kazakça, Kırgızca,
Türkçe ve İngilizce olarak
imzalanmıştır. Şimdi
burada bir tuhaflık yok mu? Başta diyorsunuz Türk diliyle
konuşan, 23üncü maddede diyorsunuz ki
Azerice, Kazakça,
Kırgızca, Türkçe ve İngilizce olarak
imzalanmıştır.
Dolayısıyla
hakikaten bu konuda biraz samimi olmakta fayda var diye düşünüyorum. Ben
bütün Türki cumhuriyetlerin filmlerini büyük ölçüde izliyorum, hepsini alt
yazıyla izliyorum. Keşke anlayabilsem. Ama hakikaten eğer Türki
cumhuriyetlerle sağlıklı bir ilişki kurulacaksa Sayın
Cumhurbaşkanından Meclis Başkanına,
Dışişleri Bakanından
Defalarca,
mesela, Abhazya ile ilgili 23 Nisanda bütün dünya gençleri
çağrılırken niye Abhaz gençliği çağrılmıyor,
niye orayla ilişki kurulmuyor? dediğimizde, herhâlde dünyanın
bazı büyük güçlerinden icazet almadan biz orayla ilişki kuramıyoruz.
Hadi buyurun, Çindeki Uygurlarla ilgili, oradaki insan haklarıyla ilgili
çok somut, açık tutum alalım. Çinden gelen heyetlerle yapılan
müzakerelerde, buralarda ne dendiğini biliyorum. Yurt
dışındaki yurttaşlarımıza
baktığımızda, oradaki insanlarımızla
konuştuğumuzda -göçmen, göç: Migration; Latince kökeni migrare:
Acı çekmek- acı çeken insanlarımız var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Uras.
Buyurun.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Bu acı çeken
yurttaşlarımızın çok sahici meseleleriyle yüzleşmek
durumundayız. Açılımlar iyi ama bütün açılımların
esası, zihinsel açılımdır. Bu konuda zihinsel açılımlarınız,
politik alışkanlıkların zihinsel
alışkanlıklardan kaynaklanması nedeniyle yeterli olmuyor
diye düşünüyorum. Önümüzdeki süreçte bütün bu sahici meselelerle ilgili
tutum almamız aslında var olan kurumları sorgulamamızı
gerekli kılıyor. Hani devleti küçültecektik? Hani bürokrasiyi
küçültecektik? Eğer hakiki meselelerle yüzleşirsek hem yurt
dışındaki yurttaşlarımız hem akraba kavimler ve
diğerleriyle ilgili daha somut adım atabiliriz diye düşünüyorum.
Ne demişti
Tevfik Fikret: "Vatanım ruy-i zemin, milletim nev'i beşer"
(Vatanım tüm yeryüzü, milletim tüm insanlık) Mustafa Kemalin belki bu yüzden en sevdiği
şairdi Tevfik Fikret. Bu perspektifle bakmamızda fayda var.
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Şinasi, Tevfik Fikret değil.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) Şinasinin olduğu da iddia ediliyor, evet. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Uras.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 5. maddesinin yasa metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Pervin Buldan |
Osman Özçelik |
Ufuk Uras |
|
|
Iğdır |
Siirt |
İstanbul |
|
|
M. Nezir
Karabaş |
Akın
Birdal |
Nuri Yaman |
|
|
Bitlis |
Diyarbakır |
Muş |
|
|
|
Sırrı
Sakık |
|
|
|
|
Muş |
|
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Kısa bir açıklama yapabilir miyim
Sayın Başkan?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Şimdi, değerli arkadaşlar bu
tasarıyla ilgili önergeler veriyorlar, saygı duyuyoruz ama
doğrusu ben kendilerine de izah ettim, burada yurt dışı
Türkler, akraba topluluklar ve tasarının içeriğindeki
kavramların ne kadar hassas hazırlandığını.
Örneğin, 2nci madde kapsam maddesi. Bu yasanın kapsamı nedir?
Diyor ki: Bu kanun, Türkiye dışında yaşayan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsıyor. Önerge veriyor
arkadaşlarımız, diyorlar ki: Bunu tasarıdan
çıkaralım. Bunu tasarıdan çıkarınca Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsıyor. Bu konuda bir ihtilaf
var mı? Yok. Tıpkı şimdi 5inci maddede de bu şekilde.
Yani içerik açısından çok daha sağlıklı bir
değerlendirme yapılırsa
Konuşmamın
başında da ifade ettiğim gibi, biz burada diyalogdan ve sorunun
çözümünden yana hep tavır ortaya koymuşuz. Ama o şekilde
açıklayıcı bir bakış açısı değil ama
toptan reddedici bir mantığın doğru olmadığı
düşüncesindeyim. Çünkü 5 milyonun üzerinde vatandaşımız
yurt dışında ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıdır. Bu vatandaşlarla ilgilenmek Türkiye
Cumhuriyetinin görevidir. İkincisi, akrabalarımız vardır,
soydaşlarımız vardır, bunların Türkiyeden
beklentileri vardır, Türkiye'nin bunlara karşı da
sorumlulukları, yükümlülükleri vardır. Bunları da yerine
getirmek durumundadır.
Dolayısıyla
bu çerçeveden baktığımız zaman, neye niçin karşı
olduğumuzu, ayrılıkçılığın burada işin
neresinde olduğunu ben doğrusu anlamakta zorlandığımı
ifade etmek istiyorum. Bu kadar iyi niyetlerle, bu kadar
kuşatıcı bir düzenlemeyi zoraki olarak başka yorumlamalarla
değerlendirmenin haksızlık olacağı
inancındayım. Fakat tüm görüşlere de saygımız
olduğunu ifade ediyorum, saygılar sunuyorum ve katılmadığımızı
ifade ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Önerge üzerinde
Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın
Bakanımız tabii burada ırkçı bir söylemin veyahut da bir
yapılanmanın olmadığını söylüyor ama biz pratikte
nelerin olup bittiğini hep biliyoruz. Gidin bakın, Avrupanın
dört bir yanında yani buradaki baskı ve şiddetten dolayı
kendi topraklarını terk edip, gidip oraya yerleşen, iltica eden
kardeşlerimizin nasıl dışlandıklarını biz
hepimiz çok çok iyi biliyoruz. Yani onun için bize buradan tutup, yok,
ayrımcılık yoktur
Bu coğrafyanın her tarafında
ayrımcılık vardır. Yani eğer kimliğiniz tek
kimliğe hapsedilmiyorsa, siz kendinizi Türk kimliğinde
görmüyorsanız bütün kimliklere karşı
ayrımcılığın olduğunu biliyoruz. Zaten
kavgamız da bu. Bu ülkede otuz yıldır, seksen altı
yıldır kavganın tek nedeni tekliktir. Siz bütün kimlikleri tek
kimliğe hapsederseniz hayatın geri kalan kısmını
göremezsiniz. Yani kimi özgürlükler de taşkın bir nehir gibidir.
Eğer o nehrin önünü alamazsanız çamur da getirir, kum da getirir. Siz
de bütün kimlikleri tek kimliğe hapsederseniz diğer kimlikler asimile
olur, yok olur. Bizim tepkimiz bunadır. Biz kendimizi Türkiyeyle birlikte
tanımlıyoruz. Burası bizim ana yurdumuz, kaderimiz bir. Ama ne
yazık ki yasalar bu şekilde uygulanmıyor.
Şimdi, siz
Hükûmet olarak -geçen gün de burada söyledim- acemi bir cerrah gibisiniz.
Türkiye'nin temel sorunlarını yatırıyorsunuz, neşter
atıyorsunuz -Kürt sorunu, neşter atıyorsunuz- dikiş
atmıyorsunuz. Sonra yarayı sarmıyorsunuz. Sonra, bundan
beslenen, ana damarı bu olan akbabalar saldırıyor, oradan
nemalanıyorlar. Alevi sorunu aynı şekilde, efendim, Romanlarla
ilgili konu yine aynı noktada. Ciddi şekilde bir projeniz,
programınız yok. Siz sorunları gündeme getiriyorsunuz, ama sorunlarla
ilgili ciddi bir projeniz yok.
Siz Diyalogdan
yanayız. diyorsunuz, peki, gerçekten diyalogdan yana olmuş
olsanız, bu sorunun muhatapları burada Kürt halkının
temsilcileridir, Kürt açılımı diyorsunuz, hangi gün bizimle
oturup konuştunuz? Şeklen -Sayın Başbakan- burada bir
görüşmenin ötesinde ne yaptınız? Siz kimlerle
görüşüyorsunuz? Gidip sanatçılarla görüşüyorsunuz. Evet,
görüşülsün, konuşulsun onlarla da. Ama gidip konuştuğunuzda
ne yapıyor? Bir yönetmen diyor ki: Acaba ben buradan nemalanabilir
miyim? Bana 20 milyon dolar verin, ben bu Ermenileri boşa çıkaracak
bir proje yaparım. diyor. Şimdi herkes bu sorundan bu şekilde
nemalanmaya çalışıyor. Türkiye'nin temel sorunlarından
kimsenin artık nemalanmaması gerekir. Hem siyasi partiler için öyledir
hem sanat dünyası, edebiyat dünyası için. Yani bizim
yaralarımızdan, bizim acılarımızdan, bizim
ödediğimiz bedellerden kimse nemalanmasın.
Onun için Hükûmet
gerçekten bu sorunun çözümüyle ilgili adımlar atıyorsa muhataplar
bellidir. Muhataplar: Evet, 21 Mart nevrozunda Türkiyedeki -medyanın
açıkladığı- 4 milyon insan alanlara dökülerek muhatap
olduğunu açıkça ortaya koydu. Barış ve Demokrasi Partisi,
seçilmişler muhataptır. Bizlerle oturup konuşmuyorsunuz,
tartışmıyorsunuz ama çözümü farklı alanlarda, hiç
hayatı boyunca Kürt coğrafyasına gitmemiş insanlarla oturup
Kürt sorununu tartışıyorsunuz ve bu yasa
tartışılırken, konuşulurken biz yoktuk. Sonradan
gelip, gerçekten bizimle, ya ne var ne yok, acaba sizin
sorunlarınızla ilgili, buradan bu zulümden dolayı yurt
dışına giden milyonlarca Kürt var, bunların sorunu nedir,
oturup konuşabildik mi, bu iklimi yaratabildiniz mi? Bizimle bunları
konuşmuyorsunuz ama bizi emir eri gibi, elinizi kaldırın, kapatın;
uzlaşıyorsunuz belli konularda. Sorun Türklük olunca akan sular
duruyor, ulusal ittifaklar gerçekleşiyor. Biz bunun yanlış
olduğunu söylüyoruz. Biz hayatın her alanında
uzlaşıdan ve demokrasiden yanayız. Yani gerçekten siz bütün
kimlikleri tek kimliğe hapsederseniz zaten sorunlar çözülmüyor, başta
da belirttiğim gibi sorunun, çözümsüzlüğün noktası, hayatı
sadece siyah ve beyaz olarak görmemizden kaynaklanıyor. Oysaki bu
coğrafyada herkesin rengine, kimliğine, kültürüne saygı
duyulmalıdır. Bu saygı noktasında bu bir lütuf da
değildir yani Kürtlere veyahut da diğer halklara kimse bir lütufta
bulunmuyor. Bu bizim hak ve hukukumuzdur ve bu cumhuriyetin
ayıbıdır. Eğer bugüne kadar cumhuriyet bu
sorunlarını çözememişse, bu halkların özgürlük ve demokrasi
mücadelesinde kendilerini ifade edebilme hakkını yerli yerine yasalar
ve anayasa düzeyinde oturtamamışsa bu cumhuriyetin
ayıbıdır, bu ayıbın bir an önce ortadan
kaldırılması gerekir. O vesileyle yaralarımız
olduğu içindir ki feryat ediyoruz, yaralarımız olduğu
içindir ki attığınız her adımda çok olumlu bir
şey bulmuyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Teşekkür ediyorum Başkan.
Eğer
gerçekten samimiyseniz diyaloğun yollarını
açmalısınız, oturup konuşabilmelisiniz. Eğer
konuşabilirseniz sorunları birlikte çözeriz. Yoksa herkes kendisine
göre bir yargı, bir hukuk oluşturursa bunun adı hukuk
değil. Biz hukukun da bağımsızlığını,
yargının da bağımsızlığını ve adil
bir yargıyı savunuyoruz. Onun için de diyoruz ki, hepimiz bu ülkede
hukukun ve huzurun ülkesini yaratabiliriz, hepimize de bu konuda görevler
düşüyor.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6ncı madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinin yasa metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Pervin Buldan |
Osman Özçelik |
Akın
Birdal |
|
|
Iğdır
|
Siirt |
Diyarbakır |
|
|
Sırrı
Sakık |
Nuri Yaman |
M. Nezir
Karabaş |
|
|
Muş |
Muş |
Bitlis |
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) - Kısa bir açıklama yapmak durumundayım
Sayın Başkanım.
Sayın
Sakık az önce ifade ettiler Bu konuları görüşmemiz gerekiyor.
Bu yasayı getiriyorsunuz, bu kadar önemli bir yasa, görüşmemiz
gerekir. diye. 3 grup başkan vekiline randevu talebinde bulundum.
Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gruplarıyla bu yasayı
müzakere ettik, kendilerine özet bilgiler, yasa taslağıyla ilgili
bilgiler sunduk. Sizden randevu ulaşmadığını
sekreteryanızdan öğrenebilirsiniz. Yani randevuya olumlu cevap
vermediniz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Görüşülürken bizim partimiz kapatılmıştı
ama sonrası da var tabii ki, yani partimiz
kapatılmıştı
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Hayır, hayır.
Bakınız,
daha sonra da tekrar aradım, sekreteryanıza sorarsanız bizim bu
konudaki iyi niyetimizi orada bulursunuz. Onun için, bir yanlış
anlaşılma olmasın. Sanki bir önemli tasarıyı burada
görüşürken biz bir ayrımcılık yapıyoruz gibi bir
yaklaşım kesinlikle söz konusu değildir.
Katılmadığımızı
ifade ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Önerge üzerinde
Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun
Sayın Karabaş.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yasa tasarısının 6ncı maddesi üzerine verdiğimiz
önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ve bu Meclisin hem yurt dışında
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla ilgili hem de Türki
cumhuriyetlerle ilgili, Türk kökeni olan cumhuriyetlerle ilgili yasalar
çıkarılabilir. Buna diyeceğimiz bir şey yok ama biz
şunu söylüyoruz: Yasada diyor ki: Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı. Şimdi, biz şunu
söylüyoruz, diyoruz ki: Elbette ki, şu anda, yasanın 2nci maddesinde
-Sayın Bakan da belirtti- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları
diyor. Bu doğru, katılımcı bir söylem ama hemen
ardından akraba topluluklar diyor ve akraba topluluklar dediği
zaman, Türkiye'nin yapısını oluşturan tüm etnik
yapılar, Kürtler, Türkler, Azeriler, Çerkezler, Araplar, Asuriler,
Süryaniler, bunlarla ilgili değerlendirme yok. Eğer bu Meclis böyle
bir yasa çıkarırken hem komşularıyla tabii ki kültürel
bağları olan, komşuluk ilişkileri olan, Azerbaycandan
tutun Türkmenistana, Kırgızistana, Tacikistana, diğer cumhuriyetlere
kadar ve Türkiyede nüfusun çoğunluğunu oluşturan Türk
vatandaşlarımızın akrabası olan ve diğer
ülkelerde, Bulgaristandan tutun Yunanistana, işte Iraka kadar
kesimlerle ilişkileri geliştirmek üzerine kurulsaydı, öyle bir
yasa çıkarılsaydı buna kimsenin itirazı olmazdı, bu
değerlendirilirdi, o konuda değerlendirme yapılırdı
ama akraba topluluklar denildiği zaman, sadece bu ülkenin Türk kökenli
vatandaşlarımızın dışarıdaki
akrabalarından bahsediliyor.
Şimdi, bu,
özel olarak sadece Türk kesimine yönelik böyle bir yasa
tartışılabilir, gerekli olabilir ama bu yasayı
çıkardığınız zaman, bu yasanın
mantığı, Türkiyede aslında kapsayıcı, ırka
dayalı değil denilen söylem, Anayasadan tutun tüm yasalara kadar,
bu yasanın mantığında da ırka dayanan, Türk
denildiği zaman sadece Türk kökeninden, ırkından gelen ve akraba
denildiği zaman da sadece Türk ırkının akrabalarından
bahsediliyor. Yani biz bu mantığa karşıyız. Yoksa, biz
elbette çeşitli nedenlerle, ekonomik nedenlerle, sosyal nedenlerle,
toplumsal nedenlerle, etnik, inançsal nedenlerle, belki bu coğrafyada en
fazla vatandaşı dünyanın çeşitli yerlerine
dağılmış, yaşayan ve o ülkelerde birçok sorunu olan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var ve onlarla ilgili, elbette, bu
Meclis, bugün de, yarın da, sürekli, şu anda ülke içinde
yaşayanların sorunları kadar onların sorunlarına
eğilmesi gerekiyor.
Ve yine tüm Türki
cumhuriyetlerin, şu anda yasada adı geçen cumhuriyetlerle ve onun
dışında Türk kökenli vatandaşlarımızın
yaşadığı ülkelerde onlarla ilişkilenme ve Türk
kökenli, Türk ırkından gelen vatandaşlarımızın
sorunlarıyla ilgili bu Meclisin tartışması, o konuda yasa
tasarısı çıkarması elbette gerekiyor, ama bunun
yanında, bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, bu
ülkede yaşayan, bu ülkede seçilen, Meclise gelen, bu ülkede çeşitli
alanlarda vergisini veren, askerlik yapan diğer tüm etnik kesimlerden
gelen kesimlerin ve onların akrabalarının
yaşadığı ülkelerle de, eğer akraba toplulukları
deniliyorsa ortak bir şey çıkarılmalı.
Eğer sadece
bir yasa çıkarılıp, biz, bu aşamada Türk ırkından
gelen ve onların yaşadığı yerlerdeki
vatandaşlarımızla ilgili, Avrupa'daki
vatandaşlarımız ve bu vatandaşlarımızın
yaşadığı devletlerle ilgili bir yasa çıkarıyoruz,
onu tartışırız, ama bununla birlikte diğer
vatandaşlarımızın, Kürtlerin akrabalarının
yaşadığı ülkelerle ilişkiler de -eğer toplu
alınırsa- bunun içinde olması gerekirdi. Süryanilerin,
Arapların, Arap yurttaşlarımızın,
vatandaşlarımızın, Süryani
vatandaşlarımızın, Ermeni vatandaşlarımızın
da yaşadıkları ülkelerdeki sorunlarının ve onlarla
Türkiye'nin ilişkilerinin bu taslak içinde olması gerekirdi, bizim
karşı çıktığımız budur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) Tamamlıyorum Başkan.
Yani bunun bu
şekilde anlaşılması gerekiyor. Yoksa, biz, Türkiye
Cumhuriyeti Meclisinde, Büyük Millet Meclisinde, Türki cumhuriyetler,
Türkiye'de, Türk soydaşların yaşadığı ülkelerde
onların sorunları ve onların sorunlarının değerlendirilmesi,
tartışılması, onlara çözüm önerilerinin bu Mecliste
bulunmasına karşı değiliz, öyle bir
mantığımız da yok. Biz, yasanın
mantığında
Türkiyede tekçiliği, Türkiyede yaşayan
herkesi Türk sayan, diğer etnik yapıları, inançları,
kültürleri yok farz eden bir mantıktan, o dille hazırlanmış
bir tasarıdır. Bu tasarının dilinin birlikte
tartışılması, bu tasarının
anlayışının birlikte yapılması gerekir.
dediğimiz zaman da bunu kastediyoruz. Sayın Bakan bunu böyle
algılamalı diyoruz.
Biz, bu konudaki
düşüncemizi koruyoruz, tüm arkadaşlar dile getirdi, bu
tasarının mantığı tekçi bir mantıkla
hazırlanmış, karşı çıkma nedenimiz de budur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
7nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
8inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının sekizinci maddesine aşağıdaki (e)
bendinin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
|
Suat
Kılıç |
Mehmet
Şandır |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
|
|
Samsun |
Mersin |
İstanbul |
|
|
Osman Özçelik |
|
Mustafa
Kabakcı |
|
|
Siirt |
|
Konya |
e)
Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın
bulunduğu ülkelerle ekonomik, sosyal, kültürel ve ticari bağları
geliştirmek üzere, girişimciler ve profesyonellerin güçlerinin
birleştirilmesi yoluyla yurtdışındaki Türkiye
İmajının güçlendirilerek, ülkemizin uluslararası düzeyde
tanınması ve tanıtılması için yurtiçinde veya
yurtdışında kurulmuş sivil toplum örgütleri, mesleki
yapılanmalar, tüzel kişilikler ve ticari örgütlerle ortak planlı
çalışmalar yapmak veya yapılan çalışmalara idari ve
mali destekte bulunmak.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) Olumlu
görüşle takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi var mı?
SUAT KILIÇ
(Samsun) Gerekçe okunsun.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, küçük bir şey söyleyebilir miyim?
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yurtdışında bulunan girişimcilerin güçlerinin
birleştirilip, ülkemizin imajına olumlu katkıda
bulunmaları, ülkemizi uluslararası alanda daha güçlü hale
getirecektir. Koordinasyon gerektiren bu konunun, kurumun görev alanı
içerisinde olduğu değerlendirilmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmiştir.
Buyurun
Sayın Başkan, bir talebiniz var galiba.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir
saniye Sayın Sakık, işlem yapayım, ondan sonra.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Sayın Başkanım, 8inci maddenin (d) bendinin üçüncü
satırında ayırımcılık ifadesinin
ayrımcılık olarak düzeltilmesini arz ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
9uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
11inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
12nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
13üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
14üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
15inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır; okutup işleme alacağım.
Sayın
Sakık, buyurun, bir şey söyleyecektiniz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkanım, biraz önce Sayın
Bakanımız iki grupla diyalog kurduğunu, bizim grubumuzla diyalog
kuramadığını, yani arayıp cevap alamadığını
belirtti. Ben de şimdi gruba
çıktım, herhangi bir başvuru yok grubumuza. Daha önce de bu konuda
Ben gidip geldim
Yani kamuoyunun bir şekilde bilgilendirilmesi gerekir.
BAŞKAN
Sayın Sakık, sözleriniz tutanaklara geçmiştir.
Teşekkür
ediyorum.
SIRRI SAKIK
(Muş) O zaman siz sekretaryanızı yeniden bir arayın.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
15inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır; okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 15 inci maddesinin bir ve ikinci fıkralarında
yer alan Başbakanın onayı ile ibarelerinin ilgili
bakanın onayı ile şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, konuşacak mısınız?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Söz konusu
Başbakanın onayı ile ibaresi tasarıda yer
aldığı şekliyle kalırsa, başbakan
başkanlık ile ilgili yetkilerini bir bakan
aracılığıyla kullanması durumunda, söz konusu
görevleri bizzat yerine getirmek durumunda kalabilecektir. İşbu
değişiklik önergesi başbakanı bu zorunluluktan kurtarmak
üzere verilmiştir. Eğer başbakan,
başkanlığın doğrudan kendisine bağlı olarak
görev yapmasını uygun görürse, ilgili bakan sıfatıyla bu
yetkileri bizzat kullanmasında bir engel bulunmamaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
16ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
17nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 17 nci maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendinde yer alan dört yıllığına seçilecek
kişilerden oluşur ibaresinin dört yıllığına
seçilecek beş kişiden oluşur şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Gerekçeyi okutalım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Yurtdışındaki
vatandaşlar arasından kurula seçilecek üye sayısı
konusundaki belirsizliği gidermek üzere işbu değişiklik
önergesi verilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
18inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
19uncu madde
üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının on dokuzuncu maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendine, aşağıda belirtilen alt
bendin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
|
Suat
Kılıç |
Mehmet
Şandır |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
|
|
Samsun |
Mersin |
İstanbul |
|
|
Osman Özçelik |
|
Mustafa
Kabakcı |
|
|
Siirt |
|
Konya |
7) Kamu kurum ve
kuruluşlarına ait yurtdışındaki
eğitim-öğretim kuruluşlarının faaliyetlerinin
hedeflenen başarıya ulaşabilmesi için,
yaşadıkları sorunları kurumlar nezdinde takip etmek ve
çalışma sonuçlarını analiz ederek değerlendirmek.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 19 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
b) Kurul, Avrupa
Birliği çerçevesinde yürütülen projeler hariç olmak üzere kamu kurum ve
kuruluşlarınca ülkemizde eğitim görmesi uygun görülen
soydaş ve akraba topluluk çocuklarının, ülkemizdeki eğitim
süreçlerinin başarılı bir şekilde
sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek, ilgili
kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlar,
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN -
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulun görev
alanının yurtdışından gelen öğrencilerin
tamamını kapsamaması, soydaş ve akraba topluluklarının
çocuklarının işlemleri ile sınırlı olması
için işbu değişiklik önergesi verilmiştir. Aksi takdirde bu
alanda uzman bakanlık olan Milli Eğitim Bakanlığı
tümüyle devre dışı bırakılmış
olacaktır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının on dokuzuncu maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendine, aşağıda belirtilen alt
bendin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Suat
Kılıç (Samsun) ve arkadaşları
7) Kamu kurum ve
kuruluşlarına ait yurtdışındaki
eğitim-öğretim kuruluşlarının faaliyetlerinin
hedeflenen başarıya ulaşabilmesi için,
yaşadıkları sorunları kurumlar nezdinde takip etmek ve
çalışma sonuçlarını analiz ederek değerlendirmek.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) Uygun
görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN -
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılıyoruz efendim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ülkemize getirilen
yabancı uyruklu öğrencilerle ilgili esaslar, yeni kurulan
teşkilat bünyesinde oluşturulan kurul tarafından
belirlenecektir. Ayrıca, ülkemizdeki kamu kurum ve kuruluşları
tarafından yurtdışında açılan eğitim birimlerinin
sorunlarının ve çalışmalarının
sonuçlarının da aynı kurul tarafından
değerlendirilmesi, hizmetlerin koordinasyonu açısından
önemlidir. Bu maksatla bu görevin ilave edilmesi önem arz etmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 19uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
20nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 20 nci maddesinde yer alan yolluk ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
|
|
Harun Öztürk |
Yılmaz
Helvacıoğlu |
İbrahim
Yiğit |
|
|
İzmir |
Siirt |
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı
Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 20. maddesinin yasa
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Şerafettin
Halis |
Akın
Birdal |
Osman Özçelik |
|
|
Tunceli |
Diyarbakır |
Siirt |
|
|
Hamit Geylani |
Özdal Üçer |
Ufuk Uras |
|
|
Hakkâri |
Van |
İstanbul |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Özdal Üçer, Van Milletvekili, buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; grubum adına,
maddeyle ilgili önerge üzerinde konuşmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Aslında, çok
önemli bir yasa diye gündem yaratılmaya çalışılmakta iki
gündür fakat devletin hâlihazırda işlerliği olan
kurumlarının mevcudiyetine rağmen, doğrudan
Başbakanlığa bağlı ve bu konuyla ilgili özel,
bakanlıkça görevlendirilecek özel bir başkanlığın
oluşturulması, aynı zamanda diğer devlet
kuruluşlarının, kurumlarının
işlevsizleştirilmesi anlamına gelmektedir. Şimdi, böylesi
bir başkanlık olacaksa, Dışişleri
Başkanlığının, görev ve yetkilerin o
sınırlarında olan çalışmaları neden bir
yükümlülük olarak Dışişleri Bakanlığına sunmaktayız
veyahut Millî Eğitim Bakanlığının,
dışarıda, ülke dışında olan
yurttaşlarımıza veyahut da ülke dışından ülkeye
gelen yabancı uyruklulara karşı yükümlülüklerini neden
yüklemekteyiz? İçişleri Bakanlığının hakeza,
Dışişleri Bakanlığının yükümlülükleri,
Yükseköğretim Kurulunun yükümlülükleri var bu konuda. Yükseköğretim
kurumlarının, ayrıca üniversitelerin yükümlülükleri var. Burada
sadece maksat dostlar alışverişte görsün gibi bir
yaklaşımla bir yasa çalışması yapılmakta.
Bu konularla
ilgili yurt dışındaki yurttaşlarımızın ya da
yurt dışından ülkemize herhangi bir vesileyle gelmiş
yabancı uyruklu kişilerin temel yurttaşlık
haklarının karşılanması veyahut uluslararası
sözleşmeler gereği ülkemizin, devletimizin yabancı uyruklulara
karşı yerine getirmesi gereken sorumluluklar kurumsal mevcudiyetini
bulmuştur.
Burada sadece
ırkçı ve ayrımcı bir tutumu açığa çıkaran
bir çalışma ortaya çıkmaktadır. Mademki böyle bir
yaklaşım genelde ifade ediliyor, kendi bayrağı olan elbette
ki her ulusun kendi devletini kurma, ulusal
bağımsızlığını ilan etme hakkı
vardır. Onların ulusal bağımsızlığına
saygımız sonsuzdur. Ama bir millet iki devlet üzerinden siyaset
yapmaktansa bir devlet iki millet üzerinden niye siyaset yapamıyoruz
biz? Tarihsel kardeşliğimizi, tarihsel sorumluluğumuzu yerine
getirme noktasında neden sorumluluk alamıyoruz? Hani
atalarımız birlikte Çanakkalede can vermişlerdi? Hani bizim
tarihsel değerlerimiz ortaklık paydaları üzerineydi,
eşitlik paydaları üzerineydi? Sayın Başbakan, Almanyaya
gidip Almanyadaki yurttaşlarımızın eğitim
hakkına ilişkin Asimilasyon bir insanlık suçudur. derken,
Anayasamızda böyle tam bir demokrasi ayıbı şeklinde duran
42nci maddedeki Türkçenin dışında hiçbir dil eğitim dili
olarak kullanılmaz. diye bir ibarenin varlığı neden
bizleri rahatsız etmiyor, neden sizleri rahatsız etmiyor? Türk-Alman
iş birliğinde üniversiteler kurup çocukları liselerde bile
emperyalizmin temsiliyeti olan ulusların diliyle eğitmek varken,
emperyalizme karşı omuz omuza mücadele vermiş kardeş halkların
dilleri neden bu ülke sınırları içerisinde reddedilmekte?
Bunları sorgulamak lazım. Eğer önemli bir çalışma
yapılması düşünülüyorsa, bunları sorgulamak lazım.
Kurtuluş
Savaşı yıllarındaki birlikteliğin esaslarıyla
bugün hareket edebilme yürekliliğini göstermek lazım. Kurtuluş
Savaşı yıllarında, Türk olmasına rağmen
Kurtuluş Savaşını desteklemeyenleri bugün politik olarak
iş birliğine davet etmek, bizi, Kurtuluş Savaşında
birlikte hareket eden, farklı dilleri, farklı kültürleri, farklı
dinleri olan yapılarla birlikte hareket etmeyi zorunlu kılar. Öbürü
bizim için ikincil olur. Uluslararası ilişkilerimizi en üst düzeye
getirelim ama kurumsal mevcudiyetimizi hiçe getirecek çalışmalara
imza atmayalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) - Peki, biz bu yasayı çıkardık. Diğer
şeylerde olduğu gibi, bütün başkanlıklar Sayın
Başbakana bağlı. TOKİ bağlandı, efendim, şey
yükümlülükleri bağlandı, yabancılarla ilgili
çalışmalar bağlandı. Bütün çalışmaların
Başbakanın özel görevlendireceği kadrolara bağlı
olacağı bir sistem diktatöryal sistemdir. Tek elden yönetimin tek bir
ifadesi vardır. Bunun için neden bu kadar iş birlikçi bir tutum
sergileniyor? Acaba bu yeni Anayasa çalışmaları içerisinde, yine
yarım yamalak, Hükûmet tarafından gerçek sorunları çözmekten
uzak Anayasa çalışması için gizli bir destek
arayışı mı vardır? Biz sizin yasa önerinizi gündeme
alalım, sizler de bizi bu konuda gizliden destekleyin gibi bazı
kuşkular uyandırmaktadır. Bütün bunları açık
yüreklilikle tartışmamız lazım.
Yabancı
uyruklu insanların bu ülkede yaşadığı sorunları
bizim açık yüreklilikle dile getirmemiz gerekiyor. Tabi
kaldıkları ayrımcı tutumları ya da
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) Son bir dakika
BAŞKAN Bir
dakikanızı verdim, ama teşekkür için açıyorum.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) Öğrencilerimizin yurt dışına gidip de çok büyük
paralar harcayıp Ben yurt dışında eğitim
göreceğim. deyip de Kanadalarda balık toplamak zorunda
kaldığı pozisyonlara çözüm oluşturabilecek kurumumuz yok
mu? Var. Bunların hepsini çözebilecek nitelikte kurumlarımız
var, ama nedense kurum içi kurumsallaşma ya da kurum dışı
bireysel örgütlenmeyi esas alan, birilerine tabi kalacak örgütlülükleri esas
alan başkanlık sistemini oturtan bir yapıyı
geliştirmek... Acaba birilerinin tahayyülünde başkanlık
sistemini gizliden oturtmaya dönük bir çaba mı var? Bu soruların
hepsini yanıtlamak gerekiyor.
Ben bütün bu
duygu, düşüncelerle yüce kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Üçer.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 20 nci maddesinde yer alan yolluk ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) - Uygun
görüşle takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa)- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
6245
sayılı Harcırah Kanununda harcırah tabiri, söz konusu
kanuna göre ödenmesi gereken yol masrafı, gündelik ve yer
değiştirme masraflarından birini ve tamamını kapsamak
üzere kullanılmaktadır. Zaman zaman birbirinin yerine kullanılan
bu iki tabirden yolluk tabirinin gereksiz tekrarı önlemek üzere metinden
çıkarılması uygun olacaktır.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. İkinci bölüm
30uncu maddenin 1, 2, 3, 4, 5inci fıkraları ile geçici 1inci
maddesi dâhil olmak üzere 21 ila 32nci maddeleri kapsamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
485 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi,
ikinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Şenol Bal, İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bal.
MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının ikinci bölümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce 18-24 Mart tarihleri
arasında kutlanan Yaşlılara Saygı Haftası dolayısıyla
bütün yaşlılarımızın yaşlılar
haftasını kutluyor, bir ömür boyu sevgi ve saygıyla
anılmalarını, her şeyin gönüllerince olmasını
diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, çok geç kalmış ve yeterli olmayan bir teşebbüs
olmasına rağmen bu tasarıyı canı gönülden
destekliyoruz. Özellikle gerginlik psikolojisinden beslenen bir yönetim
anlayışının sürekli suni gündem yaratarak hayati önemi olan
konuları, problemleri örtme becerisi devam ederken bu tasarıyı
Meclise getirmesi bir hayli şaşırtıcı olmuştur.
Her ne kadar kanun tasarısının başlığı
çekingen ve ürkek bir tavır sergilese de, muhtevasına
baktığımızda en azından bizleri
heyecanlandırmıştır ve umutlandırmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sekiz yıllık AKP
İktidarının bu kanun tasarısına konu teşkil eden
alanlarda ihmali ve vurdumduymaz tavırları bizi ziyadesiyle müteessir
etmiştir. Allah nasip etsin, Milliyetçi Hareket Partisi olarak iktidar
olduğumuzda ilk yapacağımız işlerden biri,
başkanlık olarak öngörülen bu teşkilatlanmayı bakanlık
düzeyine çıkarmak olacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yurt dışında çalışan, yaşayan,
sayıları 5 milyonu geçen ve dünyanın her köşesine
yerleşmiş, ayakları üzerinde duran, üreten, ülkesine
yatırım yapan ve döviz getiren vefakâr, cefakâr
vatandaşlarımızın kendilerini sahipsiz hissetmelerini,
yeterli ilgi görememelerini, devletimizin onlar için götürdüğü hizmetlerin
yetersizliği ve kopukluğunu giderecek politikalar
oluşturması bakımından bu Başkanlık çok önem arz
ediyor. Vatandaşlarımızın, yaşadıkları
ülkelerde o ülke yasalarının verdiği haklardan
yararlanabilmeleri, çocuklarının kültür ve inanç değerlerimizi,
dilimizi, dinimizi öğrenebilmeleri için gerçekçi proje ve programlar
üretilmesine ve koordinasyona ihtiyaç var. Anavatandan ayrı, kalpleri
vatan ve millet sevgisiyle çarpan, ülkemizin her bölgesinden, ülkesinde iş
imkânı bulamadığı için yaban ellere gitmiş, ülkesinin
sıkıntılarını dert edinen,
başarılarıyla coşan bu kardeşlerimize bir vefa
borcumuz var. Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın hak ve hukukunu koruyacak, sorun ve
sıkıntılarını giderecek öncelikli bir dış
politika oluşturmamız gerekli.
Sayın
milletvekilleri, bu kurum teşkilatlanırken görev alacak
kadroların seçimi en az bu kurumun kuruluşu kadar önemli bir
husustur. Temenni ederiz ki, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Toplulukları Başkanlığı teşkilatlanmasında
partizanca atamalar yapılmaz, işin uzmanı ve idealist kadrolar
bu kurumda işbaşına getirilir. İnanmak isteriz ki, bu kurum
partizanlığın ve yandaşlığın ölçü olarak
kabul edilemeyeceği, hayati önemi haiz işlerin ve
çalışmaların yapılacağı bir kurum olur.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye, Türk coğrafyasında kader
ortaklığı şuurunu yerleştirmek, hissettirmek
mecburiyetindedir. Türk coğrafyasındaki toplumların kader
birlikteliği vardır. Kader birlikteliği sadece bir niyet, bir
arzu değil, uluslararası ilişkiler, konjonktürel durum göz önüne
alındığında bir mecburiyettir günümüzde.
Bağımsız Türk devletleri ve toplulukları arasında bu
ilişkilerin sağlıklı olması için kader
ortaklığı şuurunun yerleşmesi lazım. Aksi takdirde
bugün olduğu gibi ilişkiler kısa vadeli kâr-zarar hesabına
dayalı olmaktan öteye gidemez. İşte bu yüzden kültürel, sosyal,
iktisadi ilişkiler geliştirilirken bu şuurun da
yerleştirilmesi çok önemlidir.
Ülkemizde Türk
coğrafyasından gelen öğrencilerin eğitimleri sürecinde özel
ilgi ve onlar için geliştirilen proje ve programların eksiksiz ve
memnun edici olması çok önemlidir. Uzun yıllardır uygulanan
öğrenci eğitim projesinde, gelen öğrencilerle yeterli şekilde
maalesef ilgilenilmemiştir. Bu proje aslında çok faydalı bir
çalışma idi, hâlen de sürüyor ve Türkiye Cumhuriyeti devleti
Altaylardan Tunaya, her bölgeden Türkiyeye bugüne kadar 10 binleri bulan, 10
binleri geçen öğrenci getirmiştir. Bugün Türkiyede tahsilini yapmış
gençlerin şimdi ülkelerinde önemli makamlarda bir kısmı görev
yapmaktadır. Burada eğitim görmüş gençlerin mezuniyet
sonrası Türkiye ile ilgileri, irtibatları devam etmelidir ve
ülkelerine döndüklerinde Türkiye sevgisi devam edebilmelidir ve Türkiye bu
coğrafya için bir cazibe merkezi, bir eğitim-öğretim merkezi
hâline gelmelidir, gelen öğrenciler değişik grupların eline
düşürülmemelidir.
Sayın
milletvekilleri, Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğudan Orta Asyaya Türk
coğrafyasını gezenler ne büyük sevgi ve muhabbetle
karşılık görüldüğünü bilirler. Zaten var olup da istenilen
seviyeye yükseltilememiş inanç birliği, soy birliği, tarih
birliği, kültürel birlik kendini hemen gösterir. İstenilen seviyeye
gelmesi de emek ister. Hedef bu birlik bağlarının
güçlendirilmesi olmalıdır. Bu birlikteliklere yenilerinin eklenmesi
-ki, özellikle iktisadi birlikteliklerin geliştirilmesi konusu- son derece
önemlidir.
Sayın
milletvekilleri, biz biriz, biz bir bütünün parçalarıyız ve Türkiye
tarihî ve sosyolojik açıdan
parçaların en önemli ve en büyük kısmını teşkil
ediyor. Bu şuurla ve samimiyetle hareket edersek, bugün
yaşanılanları, hem Türk coğrafyasında hem de Türkiyede
yaşananları yaşamayız. Biz o zaman bu coğrafyaya Türk
coğrafyası denmesinin sebebini daha iyi anlarız. Biz o zaman
binlerce yıldır bu coğrafyada, özellikle de Türkiyede
yaşayan, etnik kökeni ve inanç sistemi ne olursa olsun, birbiriyle et ve
tırnak gibi kaynaşmış bu milletin adının Türk
olmasını tarihî bir miras ve gerçeklik olduğunun farkında
oluruz ve bundan gocunmayız, bundan gurur duyarız. Biz o zaman bu
milletin müşterekliklerini unutturmayız,
farklılıklarını öne çıkarmayıp suni şekilde
çoğaltmayız. Biz o zaman etnik ve mezhepsel
ayrıştırıcılık,
kamplaştırıcılık yapmayız. Türk milletini 36
etnik yapıya bölmeyiz. Birliklere katılmak isterken birliğimizi,
dirliğimizi bozmayız. Biz o zaman Avrupa Birliği uğruna
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden vazgeçmeyi düşünmeyiz. Biz o
zaman küresel güçler Kafkasyada konuşlansın diye Ermenistanla
protokol imzalayıp Azerbaycanı küstürmeyiz, gözden
çıkarmayız. Biz o zaman Orta Doğuya yeniden şekil vermeye
çalışan okyanus ötesinin istekleri doğrultusunda Türkmenlerin
yok sayılmasına göz yummayız, Irakın parçalanmasına
razı olmayız. Biz o zaman sayın milletvekilleri, Balkanlarda,
özellikle Batı Trakyada yaşayan Evladı Fatihanın
haklarının ihlali karşısında susmayız. Biz o
zaman Doğu Türkistanda Uygur Türkleri üzerinde oynanan kanlı
oyunlara sessiz kalmayız. Biz o zaman Kırımlı Türkün,
Ahıskalı Türkün çaresizliğinin çaresi oluruz.
Sayın
milletvekilleri, bu birliği her anlamda kuvvetlendirmek ve kardeşlik
bağlarını güçlü hâle getirmek Türkiye Cumhuriyeti devletinin
temel politikalarından biri olmalıdır. Bu yüzden bu konu her
türlü istismardan uzak tutulmalıdır, iç politikaya alet edilmeyecek
kadar önemli bir konudur. O bakımdan, iktidarıyla muhalefetiyle tam
bir mutabakat içerisinde olunması gereken bir konuyu görüşüyoruz.
İleriki süreçte bu konuda sağlanacak başarı, hem Türkiye
hem bağımsız Türk cumhuriyetlerinin dünyadaki
saygınlığını artıracak hem de sorumluluğunu
taşıdığımız Balkanlarda, Kafkasyada, Orta
Doğuda ve Orta Asyadaki azınlık durumuna düşmüş
soydaş ve akraba topluluklarının daha mutlu ve refah içerisinde
yaşamasına vesile olacaktır.
Görüşmekte
olduğumuz bu kanun tasarısının, hem Türk milletine hem yurt
dışında yaşayan kardeşlerimize,
vatandaşlarımıza hem akraba ve soydaş topluluklarına
hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tansel Barış,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Barış. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Yasa
Tasarısının ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Yasaya göre yurt
dışındaki vatandaşların sorunlarına çözüm
üretmek, soydaş ve akraba topluluklarıyla ilişkileri
geliştirmek, yabancı öğrencilerin Türkiyedeki eğitim
süreçlerini takip etmek amacıyla Yurtdışı Türkler
Başkanlığı kuruluyor.
Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın çok sayıda
sorunları olduğu bir gerçek. Güvenlik sorunları çok ciddi
sorunlar. Yabancı düşmanlığı, Türk
düşmanlığı, çok sayıda
vatandaşımızın ırkçı saldırılar sonucu
katledilmesi, kundaklama sonucu çok sayıda
vatandaşımızın yakılmasını hepiniz
hatırlıyorsunuz. Özellikle Avrupada yaşayan
vatandaşlarımızın kendilerine yeterince sahip çıkılmadığı
konusunda şikâyetleri vardır. Hâlbuki diyorlar ki: Amerika
Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve İsrail gibi ülkelerin
vatandaşları herhangi birisine kılına zarar gelse, burnu
kanasa o ülkeler dünyayı ayağa kaldırıyorlar ama bizim
ülkemiz maalesef bize sahip çıkmıyor ve bu hassasiyeti göstermiyor.
Davos Zirvesinde Sayın Başbakanımız, Filistin halkına
yapılan zulüm için one minute demişti, bizler de destek
vermiştik ama Sayın Başbakan, Kerkük Türklerine ve Irak
Türkmenlerine karşı yapılan cinayetlere ve haksızlıklara
one minute diyememişti. Sayın Başbakanımız, Kuzey Irakta
Mehmetçikimizin başına çuval giydirildiği zaman
muhatabına, Amerika Birleşik Devletlerine one minute
diyememişti. Bu çifte standart elbette
vatandaşlarımızı üzüyor.
Değerli
milletvekilleri, ben, Kıbrısta yaşayan
soydaşlarımızın çektiği ızdırabı ve
belki de çekebileceği ızdırapları dikkatinize sunmak
istiyorum. Kıbrıs sorununa bugüne kadar anlaşmaya dayalı
bir siyasi çözüm bulunabilmiş değildir. Adada hâlen gizli bir
ateşkes durumu hüküm sürmekte ve Kıbrıs Türk halkının
güvenliği sağlanmış olmakla beraber mevcut siyasi
belirsizliği giderecek kapsamlı bir çözüm
sağlanamamıştır. Görüşmelerin
başlangıcından beri, maalesef bugün de bir tarafta iki toplumlu
niteliğini çoktan yitirmiş olup münhasıran Rum yönetimine
dönüşen ve Birleşmiş Milletler üyesi sözde Kıbrıs
Cumhuriyeti, diğer tarafta Birleşmiş Milletlere üye olmayan ve
sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınan Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti bulunuyor. Birleşmiş Milletlerin himayesindeki görüşmeler
ise hâlen devletler arası değil toplumlar arası nitelikte devam
etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, görüşmelerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
olmazsa olmazları söz konusudur ve bunlar şöyle olmalıdır:
Anayasal bağlamda federal nitelikli çözüm. Yönetim ve güç
paylaşımı bağlamında iki toplumlu çözüm. Coğrafik
bağlamda iki bölgeli çözüm. İki toplumun siyasi eşitliği
temelinde çözüm. İki kurucu devlete dayalı, ortaklık devletini
öngören çözüm. İki kurucu devletin eşit statüsünü öngören ve gözeten
çözüm. Hâlen yürürlükte olan ve Kıbrıs Türk halkının güvenliğini
sağlayan garanti sisteminin devamını öngören ve sağlayan
çözüm. Bunlar olmazsa olmazlardır.
Sayın
milletvekilleri, şu husus çok önemli: Kıbrıs sorununu
başlatanın Kıbrıs Rum tarafı olduğu,
Kıbrıs Türk tarafının ise kendini savunmak durumunda kaldığı
dikkate alınarak ve Kıbrıs Türk halkının kendini
güvende hissetme ihtiyacı da göz önünde bulundurularak, Kıbrıs
Türk halkının garantör Türkiye Cumhuriyetinin olmayacağı
yeni bir yapıya dâhil olmayacağı gerçeği karşı
tarafa ve dünyaya anlatılmalıdır. Kıbrıs Türk
tarafının haklarının zaman süreci içerisinde herhangi bir
şekilde aşınmasını önlemek üzere varılacak
muhtemel bir anlaşmanın kurallarının Avrupa Birliği
müktesebatı bağlamında birincil hukuk
sayılmasının sağlanmasında keza kesin zaruret bulunmaktadır.
Sayın Bakanım, ben bunları sormuştum.
Değerli
milletvekilleri, Adadaki gerçekler temelinde siyasi bir çözüme
varılabilmesi için görüşmelerin dikkatle, titizlikle, tarihsel süreç
içerisinde Kıbrıs Türk tarafı olarak edinilmiş
kazanımların, varılacak uluslararası bir anlaşma
kapsamında tescil edilmesi hedef alınmalıdır.
Hepiniz Girit
olayını hatırlıyorsunuz. Elimizden nasıl uçup
gittiğini hep beraber okuduk ve masa başında kazanılan
hakların da nasıl gidebileceğini Girit olayında hepimiz
görüyoruz ve okuyoruz. İşte, Kıbrısın da aynı
oyuna gelmemesi için daha dikkatli olunması gerektiği konusunda
ilgilileri uyarmak istiyorum.
Bugüne gelince
sayın milletvekilleri, Kıbrıstaki soydaşlarımız
gerçekten geleceğe güvenle bakamıyor. Bugün iki halk arasında güven
bunalımı vardır. Rum tarafının millî eğitiminde
sürekli Türk düşmanlığı pompalanmaktadır. Siyaseten
çok güçlü olan Ortodoks Kilisesi Türk düşmanlığıyla
yatıp kalkmaktadır. Rum tarafında çok yakın bir
geçmişte yapılan anketlerde Rumların yüzde 85i müşterek
yaşamayı istemiyor. Kapsamlı bir çözüm hâlinde bile
Rumların yüzde 50si eski topraklarına dönmeyeceklerini söylüyorlar.
Çözüm için yapılacak referanduma çoğunluk hayır
diyeceğini söylüyor. İşte muhataplarımız böyle
düşünüyor değerli arkadaşlarım.
Elbette
Rumların tuzu kuru. Niye kuru? Birleşmiş Milletlere üyeler mi?
Evet, Rumlar Birleşmiş Milletlere üye. Avrupa Birliği üyesi mi?
Maalesef, 2004 yılında, Annan Planı çerçevesinde,
Kıbrıs Türk toplumu Annan Planına evet demesine rağmen
vadedilen haklardan mahrum bırakılırken, Rum tarafı
hayır diyerek mükafatlandırılmış ve Avrupa
Birliğine alınmıştır arkadaşlar. Tuzu kuru
demiştik çünkü İngiliz Milletler Topluluğunun üyesi aynı
zamanda. Tuzu kuru demiştik çünkü güçlü ekonomisi var, Avrupa
Birliği yardımları ve bu arada nüfusundan fazla turizm geliri
söz konusudur. Kişi başına 36 bin dolar gelirleri vardır,
dolayısıyla anlaşmayı niye istesinler? Değerli
milletvekilleri, görüşmeler taktik oyalama, zamana oynama gibi görünüyor.
Zaman içerisinde kendi isteğine uygun Avrupa Birliği ve Amerika
Birleşik Devletleri destekli bir çözüm arayışındalar, belki
bu çözümü bulurum diye bekliyorlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyenin garantörlüğünün sulandırılması
konusunda endişelerimiz var. Bugün, Türkiyenin garantör
olmadığı bir anlaşmayı imzalamak, KKTC için ölüm
demektir. Bunun görüşmelerde dikkate alınması gerekiyor ama
alınan duyumlarda Türkiyenin garantörlüğünü Avrupa Birliğine
devretmek söz konusudur. Bunu burada kayıtlara geçmesi için söylüyorum.
Umarım bu garantörlük Türkiyenin elinden alınmaz ve Kuzey
Kıbrıs Türkiye Cumhuriyetinin, Kıbrıs Türk
halkının yaşam garantisi yine anlaşmalarla tescil
edilmiş olur.
Sayın
milletvekilleri, elbette, yurt dışında yaşayan tüm
soydaşlarımıza, tüm vatandaşlarımıza sevgiyle
yaklaşmak gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurun.
TANSEL BARIŞ
(Devamla) Bizler tabii ki, bu yasanın çok daha kapsamlı, çok daha
güçlü olarak Genel Kurula gelmesini istiyorduk. Yine de, yasanın
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Barış.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nuri Yaman,
Muş milletvekili.
Buyurun
Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yurt Dışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili olarak
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Tasarı ile
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla
ilgili çalışmalar yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek,
soydaş ve akraba topluluklar ile sosyal, kültürel ve ekonomik
ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu topluluklara yönelik
faaliyetler yürütmek; Avrupa Birliği çerçevesinde yürütülen projeler hariç
olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarınca ülkemizde eğitim
görmesi uygun görülenlerle uluslararası anlaşmalar çerçevesinde
ülkemize gelen yabancı öğrencilerin ülkemizdeki eğitim
süreçlerinin başarılı bir şekilde
sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek ilgili
kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamak üzere kamu tüzel
kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip, özel bütçeli,
Başbakanlığa bağlı Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulması
öngörülmektedir.
Bu tasarıyla
iki önemli sorun karşımıza çıkıp
dayatılmış durumdadır. Öncelikle Yurtdışı
Türkler ifadesi, demokratik açılım iddiasında olan Hükûmetin
gerçek algı dünyasını açık bir biçimde gözler önüne
sermektedir. Bu ülkede birçok etnik unsurun yaşadığı ve
cumhuriyet kurulduğundan itibaren Türk etnisitesi kapsamında
yapılmaya çalışan tek tip insan yaratma modelinin bu topraklarda
nasıl da büyük acılara sebep olduğu ve hâlâ da sebep olmaya
devam ettiği bilinirken bu ısrarı anlamak, bu yasayla, mümkün
değildir.
Değerli
arkadaşlar, görünen o ki Hükûmet her zamanki gibi yine ikili
oynamaktadır; bir yandan, hukuk sistemine sinmiş olan milliyetçi ve
ırkçı, diğer etnik unsurları dışlayıcı
ifadelerden şikâyet ederek kendisini demokrat göstermeye
çalışmaktadır; diğer yandan, bu tasarıyla kurmayı
düşündüğü Başkanlığa verdiği isimden de
anlaşılmaktadır ki sahip olduğu Meclis çoğunluğu
sayesinde yasama erkini dilediğince kullandıktan, haleflerini
aratmayacak bir biçimde, aslında aynı ideolojik yapının,
aynı milliyetçi hezeyanın bir ürünü olduğunu göstermekten de
geri durmamıştır. Söylemiş olduğum bu gerçekler
karşısında şu an birçoğumuzun aklından geçen
savunmayı tahmin edebiliyorum. Oysa değerli arkadaşlar, 1982
Anayasasının 66ncı maddesindeki Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. ifadesi
sorunlarımızı iyice içinden çıkılmaz hâle getirmekte
ve başta Kürtler olmak üzere diğer bütün etnik grupların aidiyet
duygularını yıpratıp ortadan kaldırmaktadır.
Artık Hükûmetin icraatları bir çelişkiler yumağına
dönüşmüştür. Siz hem anayasa hukukçularınıza,
akademisyenlerinize Anayasada geçen bu hükümlerle ilgili olarak bazı
çalışmalar yaptırtacaksınız ve onlardan Türkiyede
yaşayan bütün unsurları kapsayacak yeni bir tanımlama
isteyeceksiniz hem de kuracağınız Başkanlıkta bütün
diğer unsurları yine görmezden gelerek yok sayacaksınız.
İnsanın, AKPnin içinde bulunduğu bu durumla ilgili olarak
Anadoluda sıkça söylenen şu sözleri diyesi geliyor: Bu ne lahana
turşusu, bu ne perhiz! diye.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi de ikinci soruna gelecek olursak,
tasarı Dışişleri Komisyonunda son şeklini alırken
gerekçe kısmında -tasarının içeriğinde- aynen şu
ifadeler yer almıştır: Yurt dışındaki Türk
vatandaşları ile ilgili düzenlemelerle birlikte soydaş ve akraba
topluluklarla sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi
amacına yönelik düzenlemelerin de tanzim edilmesi öngörüldüğünden ve
ayrıca uluslararası ilişkiler açısından duraksamalara
neden olunmaması amacıyla Kanun Tasarısının
başlığı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı olarak değiştirilmiştir.
Yine,
tasarının 1inci maddesinin (b) fıkrasında da gerekçede
yazılanı destekler şekilde soydaş ve akraba
toplulukları ifadesi yer almıştır.
Soydaş
kavramı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde Soyları bir olan
bireylerden her biri. olarak tanımlanmıştır. Türkiyede
çok sayıda farklı soydan gelen topluluklar yaşamaktadır.
Sözgelimi Kürtler başka soydandır, yine Lazlar, Çerkezler, Araplar,
Ermeniler, Gürcüler başka başka soylardan gelmektedir. Burada,
hepimiz bilmekteyiz ki bahsi geçen soydaş kelimesi sadece Türk
etnisitesini temsil etmektedir. Yani Bulgaristanda yaşayan Türkler, Kuzey
Irakta yaşayan Türkmenler soydaş tanımına girerken,
Irakta, Suriyede, İranda yaşayan Kürtler soydaş
sayılmamaktadır, doğrudur da ama bu durum büyük bir
çelişkiyi de içinde barındırmaktadır. Siz, kalkıp,
vatandaşlık bağıyla bağlı olanları Türk
sayacaksınız, böylece ülkede yaşayan Kürtleri ve diğer
etnik grupları Türk soyuna dâhil edeceksiniz ama onların komşu
ülkelerde yaşayan soydaşlarını tamamen
dışlayacaksınız, yok sayacaksınız! Eğer,
birçok etnik unsurların yaşadığı bir ülkede siz bütün
herkesi sadece bir tek etnik potada eritmeye çalışırsanız,
bu tür çelişkiler ve bu tür dışlayıcı durumlar kaçınılmaz
olarak peşinizi bırakmayacaktır. Yine akraba topluluklar
yaklaşımı da aynı sonucu doğurmaktan başka bir
işe yaramayacaktır. Bir örnek vermek gerekirse Ahıska Türkleri
Gürcistanın Mesheti bölgesinde yaşamaktadır. Ahıska
Türklerini akraba topluluklar içinde mevzubahis ederken ve onlara yönelik
olarak sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi
amacıyla faaliyetler yürütürken, kendi vatandaşlarımız olan
Gürcülerin soydaşları sizin için hiçbir anlam
taşımayacaktır yani vatandaşlık bağı ve Türk
sayılmak ilişkisini bizzat yine kendiniz çürütmektesiniz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerekçede, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığının başlangıçta Türk dünyası
ve akraba topluluklarıyla ilgili olarak kurulduğu ancak TİKAnın
ve değişen şartların neticesinde yurt dışına
teknik ve kalkınma yardımı yapan bir kuruluş hâline
dönüştüğü ifade edilmiştir. Bu yüzden, TİKAnın bu
yeni işlevi dışında yapacağı diğer
çalışmalar uluslararası arenadaki saygın konumunu
sarsabileceğinden, soydaş ve akraba toplulukların
yaşadığı bölgelerde yürütülecek faaliyetlerin ayrı bir
birimin koordinesinde gerçekleşmesi gerektiği dile
getirilmiştir. Kısacası, TİKA, tamamen devreden
çıkarılmaktadır. Kurulacak Başkanlığın idari
yapısına bakıldığında, siz her ne kadar
başka bir gerekçeyi öne sürüyor olsanız da, TİKA nasıl ki
hizmetlerin yürütülmesinde yetersiz kalmışsa aynı
sorunların burada da yaşanması kaçınılmaz
görünmektedir.
Başkanlığa
tam olarak 101 adet kadro ihdas edilmekte ve Başkanı idari yönden
müsteşar ile denk bir konuma getirilmektedir. Tasarıda ihdas edilen
kadroların merkez teşkilatında görev alacağı metne
ekli listede gösterildiği hâlde görev alanı yurt
dışında olan bir başkanlığın buralarda
personel çalıştırıp çalıştırmayacağı
hususunda herhangi bir açıklamaya yasa içinde
rastlanmamıştır. Zaten, tasarıda da merkez
teşkilatı dışında taşra teşkilatına da,
yurt dışı teşkilatı oluşumuna da yer
verilmediği, bunların yanında, personeline yurt
dışında herhangi bir görevlendirme yapılıp
yapılmayacağı konusunda da yine bir düzenlemeye gidilmediği
incelenmiştir. Sadece, komisyonlar ve ofislerle ilgili düzenlemeyi içeren
15inci maddenin 2nci fıkrasında Başkanlık, hizmetlerini
takip ve koordine etmek için gerekli görülen yerlerde Başkanın
teklifi ve Başbakanın onayı ile koordinasyon ofisleri açabilir.
ifadesi yer almaktadır. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızla ilgili çalışmalar yapmak ve
onların sorunlarına çözüm üretmek maksadı ile
kurulacağı söylenen böyle bir Başkanlığın yurt
dışı teşkilatlanması hakkında başka hiçbir
düzenleme yapılmamıştır. Yoksa bu kurum da diğer
birçok kurum gibi hizmetin sadece merkezden yürütüldüğü ve yerellik ilkesi
gereğince hizmetin ona en çok ihtiyaç duyulan yerlerde yapılması
anlayışının hiçe sayıldığı bir konuma
mı dönüştürülecektir? Söz gelimi, İsveçte yaşayan bir
vatandaşın sorunlarına buradan mı çözüm üreteceksiniz?
Toplamda 70 uzman
ve uzman yardımcısı kadrosu ihdas edilmişken bu
kişilerin uzmanlık alanları ile ilgili yine hiçbir bilgi
verilmemektedir. Şüphesiz ki bu kişiler söz konusu altı daire
başkanlığı ve hukuk müşavirliğinde
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
M. NURİ
YAMAN (Devamla) Teşekkür ederim.
görevlendirilecek
ancak uzmanlık alanlarının ne olacağı bu yasada
düzenlenmemiştir. Bunların kaç tanesi dil bilim uzmanı olacaktır,
kaç tanesi eğitimci olacaktır? Ayrıca, bunların kaçı
yurt dışında görevlendirileceklerdir? Yoksa, yeni kurulan birçok
kurumda olduğu gibi, yine AKPnin yandaş kadrolaşması
durumuyla mı karşı karşıya bulunduğu
şüphesini taşıdığımı belirtirken, burada bu
kuşkularımın dile getirilmesinin göz önüne
alınacağını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının ikinci bölümünde
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Balkanlardan Çin Seddine kadar uzanan uçsuz bucaksız
coğrafyanın sahibi, mukimi olan yüce Türk milletinin bir ferdi olarak
Meclisimizde görüşüyor olduğumuz tasarıdan büyük bir memnuniyet
duyduğumu, bazı noksanlıklarına rağmen
tasarının Türk dünyasına ve yurt dışı
Türklüğüne büyük ümitler verdiğini belirterek sözlerime başlamak
istiyorum.
Ankaranın
soğuk, yapay ve gergin siyasi gündemini bir nebze olsun bu tasarı
ısıtmış, bir uzlaşı havasının zuhuruna
yol açmıştır. 2005te, Makedonyanın Üsküp şehrinde
karşılaştığımız
soydaşlarımıza sohbetten sonra Ankaraya iletmek istedikleri bir
isteklerinin olup olmadığını sorduğumuzda Hiçbir
şey istemiyoruz, bizlerin yani kardeşlerinizin buralarda olduğunu
unutmayın yeter. demişlerdi. Bu sitemkâr söz beni hakikaten derinden
sarsmıştır. Yüzlerce yıl öncesinde, çeşitli saiklerle
oraları yurt edinmiş, hatta, otuz-otuz beş sene önce
nafakasını temin için yabancı ülkelere göç etmiş
kardeşlerimiz unutulmuşluk duygusuna
kapılmışlardır. Onları bu düşünceye sevk eden
haklı gerekçeleri de yok değildir. Maalesef, hükûmetler, yurt
dışı Türklüğü ve onların sorunlarına yönelik
tutarlı ve uzun vadeli politikalar üretememişlerdir. Hatta zaman
zaman bu kardeşlerimiz, bulundukları ülke hükûmetleriyle
karşı karşıya gelinmemesi için yok
sayılmışlardır. Sıkıntılı ve kara
günlerinde yanlarında olunamamış ama onlara ne zaman ihtiyaç
duyulduysa da hatırlanmak durumunda kalmışlardır.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün sınırlarımız
dışındaki Türk coğrafyasına ve orada yaşayan
kardeşlerimize atıflar yaptığını, onları
unutmamamız gerektiğini söylediğini biliyoruz. Sınırlarımız
dışındaki bu kardeşlerimizin ülkemizin millî güç
unsurlarından biri olduğunu da biliyoruz ancak bugüne kadar onlar
için bir şey yapamadığımızı da söylemek
durumundayız.
Yurt
dışı Türklüğü ve Türk dünyası için bir şey
üretemeyen hükûmetler, aniden bastıran Ermeni ASALA terörü,
Kıbrıs Türklüğüne uygulanan EOKAcı Rum zulmü,
Karabağda Azeri kardeşlerimize yapılan katliamlar, Türkmenlerin
katledilmesi, Musul ve Kerkükün Türk nüfustan
arındırılması gibi millî meselelerde
hazırlıksız yakalanmışlardır.
Üzülelim mi
sevinelim mi bilmiyoruz ancak bugüne kadar Türk dünyası ve yurt
dışı Türklüğü için kaygılanan yegâne parti Milliyetçi
Hareket Partisi olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisinin bu gayretine
bırakın destek olunmasını, emperyalist ve bölücü odaklar bu
gayretleri de ırkçı ve faşizan olarak nitelendirmişlerdir.
Bu bühtana, bu iftiraya zaman zaman devleti temsil eden yetkililer de
katılmışlardır. Örnek mi? İşte Sayın
Başbakan. Milliyetçi Hareket Partisine siyasi darbe vurma
kaygısıyla geçmişimize, tarihimize laf söylemekte, sonra da
yabancı parlamentoların aldığı kararlar
karşısında şaşkınlığını ifade
etmektedir.
Siz kendi
tarihinize kem gözle bakarsanız Sayın Başbakan,
Geçmişimizle yüzleşeceğiz, tarihimizde faşizan
eğilimler var. derseniz Sayın Başbakan, el ne yapmaz!
Başkalarını düzeltmek yerine kendinize çeki düzen vereceksiniz.
Türk milleti,
mevcudiyetinin her döneminde, insanlık alemine ve evrensel değerlere
her zaman büyük katkılar vermiş aziz bir millettir. Milliyetçi
Hareket Partisi de bu millete ve onun kıymetli evlatlarına Türk,
Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni demeden hizmet etmeyi bir şeref bilmekte,
bir boyun borcu görmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türk dünyasının ve yurt dışı
Türklüğünün birçok sorunları vardır; bu sorunlar zaman zaman
birçok platformda da dile getirilmiştir; dile getirilmiş olmasına
rağmen bugüne kadar maalesef hiçbiri çözülememiştir.
İnşallah kurulacak bu Başkanlık Türk dünyasının
ve dışarıdaki Türklerin arşivini oluşturacak, sorunlar
ve bu sorunların çözümüne yönelik projeler üretecektir. Bu yapıya
Efendim zaten bir Dışişleri Bakanlığımız
vardı, buna ne gerek var? diye karşı çıkmamak lazım.
Elbette Dışişleri Bakanlığıyla istişare
içerisinde çalışacaktır bu Başkanlık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Nitekim öyle de olmalıdır. Ancak ihtisas kurumu bu tür
kuruluşların benzerlerine birçok ülkede
rastlandığını da unutmayalım.
Bu bakımdan
bu tasarıyı tüm Meclisin sahiplenmesi gerektiğini söylüyoruz,
hatta Başkanlığın da bir müddet sonra yetmeyeceğini ve
bu teşkilatlanmanın bakanlık şeklinde olması
gerektiğini ve inşallah da bunun Milliyetçi Hareket Partisi
iktidarında gerçekleştirileceğini ifade ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mehmet Çerçi, Manisa Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve her
şeyden önce, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı teşkilatıyla ilgili
görüştüğümüz bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
Tabii, bu yasa
tasarısı Hükûmetten gelmişti Dışişleri
Komisyonumuzda görüşülürken. Bir de Milliyetçi Hareket Partisinin bu
konuyla ilgili bir teklifi mevcut idi. İkisini birleştirerek biz
Komisyonda çok örnek, güzel bir çalışma yaptık. Özellikle
muhalefetten bazı arkadaşlar Bu yasayla ilgili bir alt komisyon
kurulsun, bunu birkaç günde çıkaralım. diye teklif getirdiler fakat
hep beraber Komisyonda bulunan ve dışarıdan komisyona destek
veren bütün milletvekili arkadaşlarımızın gayretiyle biz
yaklaşık dört ya da beş saat içerisinde, bir gün içerisinde
Komisyon çalışmalarını tamamladık ve Genel Kurulun
çalışmasına uygun hâle getirdik. Bu yasa tasarısı ve
teklif bütün milletvekillerinin, iktidar-muhalefet milletvekillerinin ortak
çabalarıyla ve katkılarıyla, ortak oylarıyla, hiçbir
muhalefet şerhi de olmadan -bildiğim kadarıyla- buraya kadar
geldi.
Şimdi, ne
getiriyor? Temel üç tane amacı var:
Bir tanesi,
özellikle yurt dışında bulunan vatandaşlarımız,
sayıları 5 milyon civarında olan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları, insanlarımıza hizmetlerde bir
akışkanlık sağlayacak, kolaylık sağlayacak, tek
bir elden hizmetlerin yürütülmesini sağlayacak, onların
sorunlarını, problemlerini, her türlü meselelerinin çözümünü daha
kolaylaştıracak bir yapı getiriyor.
İkincisi:
Yine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan -çevremizde- Türkiyeden
uzak ya da yakın Türkiyeyle ilişkileri olan soydaş topluluklar
ve akraba topluluklarla ilgili yine çeşitli çalışmaları,
sosyal, kültürel, ekonomik çalışmaları koordine edecek bir
yapı getirmiş oluyoruz.
Üçüncüsü de:
Bildiğiniz gibi, özellikle yurt dışından Türkiyeye gelen,
sayıları 6 bin civarında olduğu söylenen, çoğu Millî
Eğitim kanalıyla ama başka kanallarla da gelen öğrenciler
var, keza yurt dışına giden Türk öğrencilerimiz var.
Bunların da organizasyonunu yapacak. Böyle bir teşkilat
yapısı kurulmuş oluyor. Bu bir ihtiyaç.
Tabii, bazı
arkadaşlarımız değindiler, geçmişte bu ihtiyacı
karşılamak için TİKA diye bir organizasyon kurulmuş fakat
yıllar içerisinde özellikle Afrikada, Orta Doğuda, Orta Asyada,
Balkanlarda TİKAnın çok geniş bir faaliyet alanı
olmuş ve TİKA özellikle teknik ve yardım
ağırlıklı bir kuruluşa dönüşmüş, çok da
önemli, güzel hizmetler yapmış ama bu saydığımız
boşluğu dolduracak ayrı bir organizasyona ihtiyaç olmuş.
TİKAnın da böyle bir organizasyon içerisinde görev alması uygun
görülmemiş. Dolayısıyla, o kendi işine devam edecek ama bu
saydığım alanlardaki boşlukları da bu organizasyon, bu
yapı doldurmuş olacak.
Tabii, işin
bir de önemli bir boyutu var değerli arkadaşlar. Biz hep söylüyoruz,
dünyada bu kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var,
soydaşlarımız var, akraba topluluklar var ancak ciddi bir lobi
organizasyonumuz yok. İşte, daha geçen gördüğümüz,
yaşadığımız bu Ermeni meselesinde Amerikada Rum
lobisinden bahsediliyor, Ermeni lobisi, Yahudi lobisi. Bu kadar büyük bir
hinterlandımız var, bu kadar büyük bir tarihî geçmişimiz var
ancak bir Türk lobisi oluşturulamamış. Benim inancım odur
ki bu organizasyonun, bu yapının, Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığının, özellikle önümüzdeki
yıllar içerisinde, gerek Türk vatandaşları,
dışarıda yaşayan vatandaşlarımızın
katkılarıyla gerekse soydaş ve akraba toplulukların o
ülkelerde, Almanyada, Avrupada, Fransada, Amerikada -neredeyse- bir Türk
lobisi, Türkiye Cumhuriyeti lobisinin oluşturulmasında büyük bir etki
olacağına ben şahsen inanıyorum. Herhâlde bütün
arkadaşlarımız da bu düşünce içerisinde olsa gerektir. Bu
bir ilk adımdır. Belki bunun eksikleri olabilir. İşte, bir
arkadaşımız söyledi. 15inci maddede, gerekirse yurt
dışında ofisler açılabilecek ya da yurt içinde uygun görülen
yerlerde, Başbakanlığın onayıyla. Ben bunun bir
başlangıç olduğunu düşünüyorum.
Burada,
muhalefet-iktidar bütün milletvekilleri ciddi bir emek harcadılar,
katkı verdiler. Bu lobicilik faaliyetleri konusunda da eksiğimizi
tamamlayacak, koordinasyonu yapacak böyle bir oluşum. Ben şahsen
mutluluğumu ve memnuniyetimi ifade ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Katkı veren
tüm arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum. Hayırlı
olsun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çerçi.
Bölüm üzerinde
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Özdemir, buyurun.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Türkiye'nin Türk dünyasıyla olan ilişkilerinde kültür
unsuru öne çıkmaktadır. Kültürün en önemli öğesi ise dildir. Bu
çerçevede, Türk dünyasında ilişkilerin geliştirilmesi
amacıyla Türkiye dışında konuşulan Türkçe lehçeleri ve
akraba, soydaş dilleri öğreten dil eğitim kurumları
açması Başbakanlığın çalışma alanı
içerisinde değerlendirilmekte midir?
Yine, bu
çerçevede, yurt dışında Türklere yönelik basılı ve
görsel medyanın desteklenmesi konusunda bir ödenek ayrılması söz
konusu mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Türk dilinin öğrenilmesiyle ilgili,
bildiğiniz gibi, çeşitli vakıflar, son dönemlerde Yunus Emre
Vakfı, kuruldu. Ayrıca TİKAnın desteğiyle de
Türkoloji enstitüleri, merkezleri oluşturuluyor. Bu konudaki
çalışmalarımız devam ediyor büyük coğrafyada.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Başka soru
olmadığı için, tamamlanmıştır.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
21inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
22nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 22 nci maddesinde yer alan Başbakan atama
yetkisini Başkana devredebilir. ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, konuşacak mısınız yoksa gerekçe mi
okunsun?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Başkan
Yardımcısı, Başkanlık Müşaviri, Daire
Başkanı, I. Hukuk Müşaviri ve Basın Müşaviri
kadrolarına yapılacak atamaların, Başkanın teklifi ve
Başbakanın ya da ilgili Bakanın onayı ile
yapılması doğru olduğundan işbu değişiklik
önergesi verilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
23üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
24üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
25inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
26ncı madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 26. maddesinin yasa metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Özdal Üçer |
Sırrı
Sakık |
Nuri Yaman |
|
|
Van |
Muş |
Muş |
|
|
Akın
Birdal |
İbrahim
Binici |
Osman Özçelik |
|
|
Diyarbakır |
Şanlıurfa |
Siirt |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN -
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen?
BENGİ YILDIZ
(Batman) Akın Bey.
BAŞKAN
Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun
Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında, elbette biz muhalefet olarak, muhalefet olmamızın
gereği itirazlarımızı yapacağız. Biraz da bu
güven sorunu. Şimdi, örneğin bugüne değin yüce Meclis
çatısı altına gelen birçok yasa tasarıları geçti.
Bazen ek önerilerimiz oldu, hiçbiri kabul edilmedi.
Yaklaşık
işte, bir yıldan bu yana da açılım adına bir süreç
yaşanıyor ama gerçekten açılım adı altında
işte, başlangıçta Kürt açılımı denildi, sonra
demokratik açılım sonra millî birlik projesi ardından da
millî birlik ve kardeşlik projesi. Bu da şimdi ortadan kalktı
ya
Bir güven sorunu var bu çatı altında. Gerçekten iktidar bazen
muhalefetle birlikte ne yapabilir, muhalefet bazen iktidarla ne yapabilir ya da
birlikte neler yapılabileceği konusunda bir kültür
oluşmadı. O nedenle, bizim itirazımız burada. Bir güven
sorunu var. Yoksa kimi sözcüklere takıldığımızdan
falan değil. İnsanlık tarihinde, bakıyoruz, kimi dönemler,
örneğin Osmanlı döneminde Etrâkı bî-idrâk gibi, idraksiz
Türkler gibi böyle aşağılayan, çok kötü bir şey vardı
ya da aşağılamak için Türk derlerdi; bugün bizim kimi
farklı kimlikleri ve kültürleri aşağılamak için
birtakım sıfatlar bulduğumuz gibi. Örneğin, bakın,
şimdi, bir Ermeni kadını için, şık Ermeni bir
kadın için kokona derler. Gerçekten oysa çok şık, zarif bir
hanımefendi, ama kokona, aşağılamak ya da genç bir Kürt
kadınına, aslında çok zarif, güzel bir Kürt kadını,
ama yosma diye aşağılamak ya da
İSMAİL
GÖKSEL (Niğde) Yok öyle bir şey!
AKIN BİRDAL
(Devamla) Yo, bakın, şimdi, onlar böyle
Örneğin şu Roman
yurttaşlarımız. Bakın, Sayın Başbakan, güzel,
farklı
Ama onların da umarım başına bir şey
gelmez çünkü neye dokunurlarsa, gerçekten, işte, Kürtler, Ermeniler,
Aleviler
Sayın
milletvekilleri, nedir bunun somut bir karşılığı
açılım adı altında? Şimdi de Romanlar. Romanları
da ne kadar aşağıladığımızı biliriz
hepimiz değil mi?
O nedenle, bence
aşağılamadan hiçbir kimliği ve kültürü, eşitlikçi ve
özüne ve öznesine insanı koyan, insan onurunu, insan kişi
güvenliğini ve özgürlüğünü ve düzenlemeler bunun üzerinde
yapılırsa, orada Türk yurttaşlarımızın da ve
Türkiyeli yurttaşlarımızın da hakları ve özgürlükleri
gözetilir ve korunur.
Şimdi,
örneğin one minute dedi Sayın Başbakan, gerçekten bir Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı olarak büyük bir prestij kazandı. Elbette,
bir aşağılanması, bir halkın üzerine bu denli
insanlık dışı saldırılara karşı
Sayın Başbakanın orada one minute demesi ve İsrailin
soykırımcı politikalarına karşı duruşu bir
itibar kazandırdı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak, ama
aynı Sayın Başbakanın, şimdi, gerçekten 1915i
anımsatan Ermeni insanlara karşı tavrı da şu anda
aynı şekilde Türkiye ya da Türk yurttaşlarını yurt
dışında zor durumda bırakmıştır. Bu nedenle,
bir ülkenin itibarı, onuru gerçekten, öyle, fazla, yasal düzenlemelerle
kuşkusuz ilgili ama tam bir demokrasiye bağlılıkla ilgili,
hukukun üstünlüğünü bir ülkede sağlamakla ilgili,
ayrımcılığa karşı bütün halklarının,
yurttaşlarının eşit ve özgür yaşamasını,
demokratik anayasanın güvencesi altına bağlamak ve anayasal
yurttaşlık hakkını tanımak ve bunu
içselleştirmekle ilgili. Yoksa, örneğin dün bir diplomat diyor ki:
Bugün Orta Doğu ve Balkanlardaki komşularımızı, Türk
ve Müslüman seçmeni okşayıcı düzenlemeler
Bakın, o da
eski bir diplomat, onda da güven yaratmıyor.
Bu nedenle, güven
yaratıcı, sistemi yeniden sorgulamak, gerçekten insan haklarına
aykırı saldırıları, darbeleri, tuzakları,
suikastları yargılayıcı bir anlayışı burada
gündeme getirmek ve buradan da kaynaklanarak demokratik, sivil, çoğulcu
bir anayasayla farklı kimliklerin ve kültürlerin de
varlığını kabul ederek onların hukukunun
üstünlüğünü sağlamaktır. O zaman, gerçekten Türkiyeli
yurttaşlar içeride, dışarıda ve onların
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerini tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Teşekkürler.
Zaten
Birleşmiş Milletler, ILO ve Avrupa Birliği çerçevesinde Türkiye
kabul ettiklerini hukukuyla içselleştirmeli, kabul etmediklerini
imzalayıp onaylamalı ve orada yurttaşlarımızın da
o hak ve özgürlüklerini güvence altına alan Avrupa Birliği ya da
uluslararası hukuku kendi hukukumuzda içselleştirerek onların
hak ve özgürlüklerini koruma altına almış oluruz ve bunu umut
ediyoruz. Yoksa, gerçekten insanın aklına geliyor: Umut ediyoruz ki,
örneğin bu, Turancı yaklaşımı içermiyordur;
umarız ki, İttihat ve Terakkiden bu yana Türkleri birleştirmek
gibi bir niyet taşımıyordur; umuyoruz ki, Azerbaycan Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı seçimindeki gibi bir darbeci niyeti
taşımıyordur. Bunları umut ediyoruz ve bu yasa da tabii
-yine bize rağmen olacak ama- umuyoruz Türkiye yurttaşları
olarak düzeltilir ve bütün yurt dışındaki Türkiyeli
yurttaşların hak ve özgürlüklerini hukuka bağlarız. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Birdal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
27nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı yasa tasarısının 27.
maddesindeki yurt dışındaki faaliyetlere yönelik ifadesinin
yurt dışındaki daha önceden planlanan faaliyetlere yönelik
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
|
Ramazan Kerim
Özkan |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Atila Emek |
|
|
Burdur |
Malatya |
Antalya |
|
|
Şevket
Köse |
|
Hulusi Güvel |
|
|
Adıyaman |
|
Adana |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten gerekli olan bir
başkanlık yasasını çıkarıyoruz.
Ancak,
değerli arkadaşlarım, ben size bu konuda yurt
dışında mağdur olan işçilerimizle ilgili hem benim
Burdur yöresinden, Ispartada, Antalyada, Uşakta, Kütahyada, deprem
bölgesi olan yerlerden yurt dışına gitmiş
insanlarımızın sorunlarından, o sorunların çözümü
anlamında Sayın Bakanımızı ve Hükûmet yetkililerini
uyarmak istiyorum.
Bölgelerimizde
YİMPAŞ ve KOMBASSAN mağdurları oldukça çoktur. Bu insanlar
yurt dışına bir can olarak gitmiştir. O bölgede arazisi
yoktur, traktörü yoktur, eşi yoktur ama emeğiyle gitmiştir. Bu
emeğini katık yapmıştır,
çalışmıştır yıllara sâri, tuvalet
temizlemiştir, fabrikalarda gece vardiyalarında
kalmıştır, ancak bu insanlarımızın birikimleri, o
yirmi yılın, otuz yılın birikimleri heba edilmiştir.
Geçen gün bir vatandaşımız geldi Burdurda, yaklaşık o
aile, 5 nüfus gece gündüz çalışmış, yöresinin bulgurunu
yemiş, yöresinin tarhanasını yemiş, o bölgenin bir ürününü
dahi kullanmamış, yetiştirdiği turşuyu götürmüş
buradan, bulgur pilavını götürmüş, onunla beslenmiş,
tuvalet temizlemiş, gece gündüz çalışmış bir
artırım sağlamış. Ama ülkesine güvenmiş,
devletine güvenmiş, gelmiş KOMBASSANa bir çuval para
bırakmış, gitmiş YİMPAŞa bir çuval para
bırakmış. Bunlar mark olarak bırakılmış,
bunlar on yıl öncesinde bırakılmış ama bu
insanlarımız şu anda mağdur; Türkiye'ye dönecekler,
dönemiyorlar. Bu insanlar bölgesinde yatırım yapmak istemişler.
Bunların kimi fabrika yapacaktı kimi atölye açacaktı ama
Faizsiz kazanç kutsaldır. anlayışı içerisinde,
yatırım ortaklığı içerisinde, belli bir kesime, dinden
geçinenlere inanmış, paralarını yatırmışlar.
Bunların
mağduriyetleri söz konusu ama ne yazık ki Hükûmet ve yetkililerimiz
Bize mi sordunuz? anlayışı içerisinde bu
insanlarımızın dilek ve isteklerini geri çevirmektedir.
Bunları Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak devamlı gündemde tuttuk,
heyetler gönderdik Almanyaya, sorunlarını dinledik bu
insanların. Yani on binlerin üzerinde mağdur olan
insanlarımız var, bunların mağduriyetinin mutlaka
giderilmesi gerekiyor.
Yargıtay 11.
Dairesi bir açıklama yaptı Zaman aşımından
yararlanamazlar. diye. Şu anda mahkemelere başvuruyorlar ama burada
Hükûmetin sıcak elinin de bu şirketlere
Bu şirket şu anda
çalışıyor, yurt dışında fason şirketler
kurdular, gelir ve getirileri var. Bu gelir ve getirilerinden bu
insanların emeklerinin verilmesi gerekiyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Deniz Fenerinde yok mu?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) Aynı şekilde Deniz Fenerinde de bunu
yaşadı bu insanlarımız, İhlasta bunu yaşadı
bu insanlarımız. Bunu, bir şekilde Hükûmetimiz bu
insanların, emekleriyle geçinen insanların bu cansiparane
duygularına sahip çıkması gerekiyor.
Bu sorun çok
önemli bir sorundur. Bu insanlar devletine güvenmiştir, dinine
güvenmiştir, din adamlarına güvenmiştir ama duyguları
suistimal edilmiştir. Hafta sonunda Mersindeydim, Diyanet
Vakfının, imamların bir toplantısı vardı. Orada
da imam kardeşlerimiz de bu konudan mağdurlar, onların da bu
konuda dilek ve istekleri var; anlatıyorlar Biz de verdik, bizim de
paralarımız vardı YİMPAŞta, KOMBASSANda,
İhlasta; gitti. diyorlar.
Onun için, bu
sorunlarının bir an önce çözülmesini talep ediyorum. Hükûmet yetkililerimiz
bunlara bir uyarı yapmış olsa kesinlikle KOMBASSAN,
YİMPAŞ da bu paraları ödeme yeteneğinde değerli
arkadaşlarım çünkü kaynakları var, emtiaları var, bugün
Romanyada, Bulgaristanda iş yaptıklarını duyuyoruz. Onun
için sizden, Hükûmet yetkililerinden ricamız, önerimiz -Sayın
Bakanımızın bu konuda duyarlılığını da
biliyorum- lütfen bu konuya el atınız.
Bu duygularla
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. İşçilerimizin emeklerine
sahip çıkmanızı öneriyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
28inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
29uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince 30uncu maddenin
fıkraları ayrı ayrı maddeler olarak oylanacaktır.
Madde 30-(1)inci
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 30-(2)nci
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 30-(3)üncü
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 30-(4)üncü
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 30-(5)inci
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çerçeve 30uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Geçici madde 1
üzerinde bir adet bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı kanun tasarısının Geçici 1
inci maddesinin 5 inci fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN -
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, konuşacak mısınız?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sınavsız
uzman yardımcılığına atanmanın hakka ve hukuka
uygun olmadığı açıktır. Bu adaletsizliğin ortadan
kaldırılması için iş bu değişiklik önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
31inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
32nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 485 sıra sayılı yasa teklifinin 32. maddesinde geçen
(Bakanlar Kurulu) ibaresinin (Dışişleri Bakanı) olarak
değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra
sayılı Yasa Tasarısının 32nci maddesiyle ilgili
olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Aslında,
yurt dışında en fazla insanı olan, vatandaşı olan
bir ilin milletvekiliyim. Hepinizin inanmasını istiyorum ki Tunceli
kadar yurt dışında vatandaşı olan bir il yok. Bu
vesileyle çok defalar da yurt dışındaki derneklerin,
birtakım cemaatlerin, Dersim cemaatlerinin düzenledikleri
toplantılara katılıyorum. Orada gerçekten,
insanlarımızın çok büyük sıkıntıları var.
İşte, maalesef, bugüne kadar oradaki elçilikler, konsolosluklar bu
insanlarımıza gerekli ilgiyi göstermiyor, kapılarını
kapatıyorlar. Ayrıca, bu vize meselesi bu
insanlarımızın canına tak demiş. Vize konusunda,
maalesef, Hükûmet hiçbir şekilde ciddi bir önlem
almamıştır. Burada Ankara, İstanbula gidiyorsunuz, vize
almaya çalışan ve kuyrukta saatlerce bekleyen, eksi 10larda, eksi
20lerde bekleyen çok büyük insan kitlemiz var. Ayrıca, uzun zamandan
beridir yurt dışında olup da çocuğunun, torununun bir
düğününe gitmeye çalışan anneler, nineler, dedeler, maalesef
vize alamamaktadırlar. Tabii, bu, insanların çok büyük sorunu. Bu
insanların sorunuyla maalesef ilgilenilmiyor.
Tabii ki böyle
bir kanunun yapılması, bence, çok geç kalınmış bir
şeydir. Ama bunlarla ciddi şekilde uğraşmak
lazımdır. Bence, yurt dışında çalışan
insanlarımıza ayrı bir milletvekilliği kontenjanı
vermek lazım Anayasada değişiklik yaparak. Bugün 5 milyona
yakın insanımız yurt dışındaysa -Almanyada,
Fransada, İtalyada bulunan, en fazla tabii Almanyada- orada, her bir
nüfusa göre belli bir milletvekilliği vermekte bence yarar vardır.
Ben en son
Avusturyaya gittim. Avusturyada bir cemevi yapılmış St. Pölten
ilinde. Gerçekten o cemevinin bahçesinin bir tarafında Pir Sultan Abdal
sazını göğsüne almış, bir yandan Hacı Bektaş
bir kucağında aslan, bir kucağında geyik tutmuş ve bir
yandan da
Pardon, şu anda ismi aklıma gelmedi de, onu da
hatırlayacağım. Bu oluşum
O insanların o cemevini
açmaya Avusturya Cumhurbaşkanı olan kişi gelmiş ve o
cemevinin açılışına 10 binlerce insan
katılmış. Avusturya Cumhurbaşkanı demiş ki:
Bizim, işte bu manzarayı bize çıkaran insanlarla hiçbir
farkımız yok. İşte, bakın, şurada oturan 10
binlerce insan, bir farkımız yok. Bizim Alevi inançlı
insanlarımızla ve bu düşüncedeki insanlarla hiçbir
farkımız yok ve ülke içinde, Avrupa Birliği içinde
yaşamaktan bir sıkıntımız yok ama maalesef sizin
bazı insanlarınız, yöneticileriniz bu güzelliği sergilemiyorlar.
Onun için,
değerli milletvekilleri, Şimdi bizi Fransa almıyor, Avrupa
Birliğine karşı. diyor. Avusturya, Avrupa Birliğine
karşı. diyor. Niye acaba karşı? Yani bunu bir
araştırma zahmetine insanlar katlanabiliyor mu? Katlanmıyor.
Hükûmet
Şimdi, Tayyip Bey diyor ki: Ben üç yüz memlekete gittim, seyahat
yaptım. Keşke hiç seyahat etmeseydi. Şimdi, Türkiye devasa bir
ülke sayın milletvekilleri. Dışarıda büyük görünen güzel,
hakikaten, büyük bir ülke, kurumlarıyla, ordusuyla, yargısıyla,
işte, vatandaşlarıyla ama bizim yöneticiler oraya gidip de o
konuşmaları yaptıkları zaman, o insanlarla
konuştukları zaman onlar da Yahu demek ki bu devletin yöneticileri
buysa, bu devlette iş yok. diyorlar. Yani dışarıdaki
görüntüyü bazen
Bir insanı dışarıda çok heybetli
görebilirsiniz, bir güç görebilirsiniz ama onun içine girdiğiniz zaman,
onunla bir konuşma yaptığınız zaman bakıyorsunuz
ki boş. Boş olunca, ona göre değer veriliyor size.
Dolayısıyla, işte bu görüntüler, bu konuşmalar, bu
davranışlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin de görüntüsünü maalesef
çok zayıflatıyor.
Biraz önce
konuşan arkadaş burada söyledi, işte yurt
dışındaki o işçilerin kanını emen şirketler
var; KOMBASSANı var, işte İhlas Holdingi var veya
başkaları var. Kime sırtını dayadı? Bugünkü siyasi
iktidara sırtını dayadı. Peki, o insanların niye
parasını vermiyorsunuz? O insanlar, bakın, ellerinde,
avuçlarında ne varsa biriktirdiler getirdiler, aldılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bu kanunları yaparken en azından bu insanların da
haklarını korumak lazım. Yani bu Deniz Feneri olayında bu
kadar para geldi, kime gitti, bunu kim koruyor? AKPnin kuruluşunda bu
para harcandı mı harcanmadı mı, birtakım televizyon kanallarında
bu para harcandı mı harcanmadı mı? Bunları tespit
edip, yurt dışında çalışan o insanların
emeklerinin birtakım düzenbazlar tarafından, soyguncular
tarafından sömürülmemesi için burada Meclisin el koyması lazım.
Buraya bence bu konuda da ciddi bir hüküm getirmek lazım.
Yurt
dışındaki işçilerimiz bizim oradaki temsilcilerimizdir,
elçilerimizdir. Mesela orada Avrupa Alevi Dernekleri Federasyonu diye bir
federasyon var, devasa bir federasyon. Gerçekten orada çok güzel fikirler
üretiyorlar; bilime, teknolojiye, Türkiye'nin geleceğine yönelik çok ciddi
çalışmaları var. Ama maalesef bunlar, zaman zaman
konsolosluklara, elçiliklere gittikleri zaman bunlara gerekli hiçbir ilgi
gösterilmiyor. Ama birtakım şeriatçı örgütler, bunlar, maalesef,
işte özellikle Abdullah Gül Dışişleri Bakanıyken
bunlara çok büyük rağbet gösterdi.
Saygılar
sunuyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
İç Tüzükün 86ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek
üzere ve lehinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten önemli bir
kanunu, gelecek açısından çok değerli bir adımı
birlikte attık ve sonuna geldik. Bu kanunun oluşmasında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çok yoğun bir katkı
verdiğimizi ifade etmeliyim. Ayrıca, Sayın
Bakanlığın çalışmasını baz alarak
hazırladığımız kanun teklifini biz Türk dünyası
başkanlığı merkezli, kapsamlı düzenlemiştik,
onunla Sayın Bakanlığın Yurtdışı Türkler
diye bir başka alanı da birleştirerek
hazırladığı tasarıyla birleştirildi
Dışişleri Komisyonunda ve bugün Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklar başlıklı bir başkanlık
kurulmasının hukukunu birlikte tanzim ettik. Biz bunun bir ilk
adım olduğunu, bir başlangıç olduğunu, bunun mutlaka
ileri zaman içinde Türk dünyası gerçeğini ve bu gerçeğin
gereğini yerine getirecek bir yapıya kavuşacağını
ümit ediyoruz, arzu ediyoruz. İleri zaman içerisinde bunun bir
bakanlığa dönüşeceğini, bunun bir zorunluluk hâlinde
ülkemizin yöneticileri tarafından gerçekleştirileceğini de ümit
ediyoruz. Doğru bir iş yapıldığını, geç
kalmış, gerekli olan, yapılması gereken bir işin
yapıldığını düşünüyoruz. Bu kanunun
çıkmasının yani Yurtdışı Türkler
Başkanlığı adı altında, Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı adı
altında bir kurumun kurulmasının, özellikle dünyanın çok
değerli bir bölgesinde yaşayan soydaşlarımız, akraba
topluluklarımız ve yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız açısından önemli bir kazanım
olacağını düşünüyoruz.
Bu kanunun
hazırlanmasında emeği geçen herkese, katkı veren herkese,
özellikle Dışişleri Komisyonunda bu kanunun birleştirilmesi
için, tasarı ile teklifin birleştirilmesi için oluşturulan
Komisyonda katkı veren tüm arkadaşlarıma, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına ve kanun teklifi sahibi olarak çok teşekkür
ediyorum.
Bu kanunun
ülkemize, milletimize, tüm Türk dünyasına ve yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımıza hayırlı hizmetler
sunmasını da diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum, oyumun renginin evet olacağını da ifade
ediyorum.
Teşekkür
eder, saygılar sunarım efendim. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum efendim.
İç Tüzükün
86ncı maddesi gereğince oyunun rengini belirtmek üzere ve aleyhte
olmak üzere söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından Adamın hiç lehte olduğunu gördünüz mü? sesi)
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra
sayılı Yasa Tasarısının son oylamasında oyumun
rengini belirtmek üzere aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Lehte hiç oldu
mu? dediniz. Çok haklı söylüyorsunuz çünkü AKPnin hiçbir
icraatının lehinde konuşmam mümkün değil. Yani şimdi,
burada üç seneye yakındır şu kürsülerde konuşuyoruz,
getirdiğiniz hiçbir yasa tasarısında fakirin, fukaranın,
işsizin hakkını korumadınız, memlekette ne kadar
zenginin hakkını korudunuz, ne kadar sömürü düzeni varsa onu
korudunuz, ne kadar ihale yolsuzlukları varsa onun üzerini örttünüz,
devletin ne kadar malı mülkü varsa onu satmak için her türlü
kişilerle anlaştınız, bankaların büyük bir kesimini
özel kesime devrettiniz. Ondan sonra, kurumlar vergisini yüzde 30dan da yüzde
20ye indirmek suretiyle Telekoma senede 1 katrilyon lira vergi avantajını
getirdiniz, TÜPRAŞa 1 katrilyon lira vergi avantajını
getirdiniz. Tabii, onun için bunları gördükçe, bu memlekette bu kadar
işsizlik, sıkıntı olunca bunların halli konusunda bir
icraat ortaya gelmeyince bizim desteklememiz mümkün değil. Ben zaten
şimdi bağımsız milletvekiliyim. İktidar peşinde
koşmuyorum, servet peşinde koşmuyorum. Ne için koşuyorum?
Bu milletin menfaati neredeyse onun peşinde koşuyorum.
Bakın, dün
de burada söyledim, bugün yine Libyadan bir vatandaş telefon ediyor,
diyor ki: Burada 350 tane işçi ortalıkta kalmışız.
Birileri kandırmış, götürmüş buraya, adamların
müteahhitler paralarını vermiyorlar. Orada tabii ki birtakım
güvenlik kuvvetleri de geliyor, adamlar cehennem hayatını
yaşıyor, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
hakları korunmuyor. Geçenlerde bir vatandaş gelmişti, Kosovadan
bir genç geldi, beni ziyaret etti, Efendim biz Kosovadaki Türkler olarak,
orada Başbakan Arnavut ama bizim Tayyip Beyin iyi arkadaşı ama
Türkler orada çok eziliyor. Arnavutlar her türlü üst makamlara geliyor ama
Türklere bir hak verilmiyor. dedi. Bunları korumak sizin
hakkınız yani bu iktidarın hakkı yani bizim
istediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları ve Türk
ve bu ülkenin soyundan gelen insanların yurt dışında
menfaatlerinin korunmasıdır.
Ayrıca,
işte, bu yurt dışı işçileri en büyük sömüren
kişiler en başta İlyas Holding. İlyas Holdingi siz
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) İhlas Holding
KAMER GENÇ
(Devamla) Tasarruf Mevduat Fonuna alındı, burada kanun geçti. Ben
o zaman Mecliste değildim ama son anda Tayyip Bey müdahale etti, Tasarruf
Mevduat Sigorta Fonundan çıkarıldı ve bu insanlar
alacaklarını alamıyorlar. Yani sizin
anlayışınızdaki bir iktidar eğer sizin de bir maddi,
bir kişisel maddi bir çıkar unsuru varsa, onun en haksız
işlemlerini bile bir yasayla lehine çevirebiliyorsunuz ama en haklı
davaları da yasayla ortadan kaldırıyorsunuz.
Onun için, ben bu
kanuna aslında karşı değilim. Bu kanunun
hazırlanmasına katkıda bulunan MHP Grubuna da teşekkür
ediyorum. Yalnız, bunda yetersizlik var; bir defa bakanlık
kurulması lazım burada, bir. İkincisi, yurt
dışında çalışan işçilerimize ayrı olarak,
onlara bir milletvekili kontenjanının verilmesi lazım. Bana
göre, Anayasa değişikliği yapıyorsanız, işte,
yurt dışındaki işçilere ait, 550 milletvekilinin üzerine
ilave edilebilir veya 550 milletvekili içinde bir 50 milletvekili yurt
dışında çalışan işçilere tahsis edilebilir.
Orada, işte vize kolaylıkları sağlanması lazım,
Hükûmetin bu konuda çaba sarf etmesi lazım. Yine, yurt
dışında çalışıp da paraları birtakım
insanlar tarafından gasbedilen insanların da ceza kanunlarına en
ağır hükümler konulmak suretiyle bunların tahsilini
kolaylaştırmak ve şu anda zimmetine geçiren o kişileri de en
ağır şekilde cezalandırmak lazım ama nerede? Bir
bakıyorsunuz, geçmişte Cemil Çiçekle bir KOMBASSANda mahkûm
olmuş kişi yan yana yürüyorlar, işte, cuma namazındalar.
Böyle olunca tabii vatandaşlar, kim bunların üzerine gidebilir?
İşte, hakları bu kadar gasbedilmiş
vatandaşlarımızın maalesef Türkiyede menfaatleri
korunmuyor. İşte, Erdoğan
Örenle özel ilişkiler var,
ekonomik ilişkiler var. Onun vatandaştan haksız olarak
topladığı paralar maalesef bu AKP İktidarının
çıkardığı kanunlar sırasında üzerine bir servet
olarak yatırılması sağlanıyor. Böyle bir zihniyetin
olduğu bir iktidarın hazırladığı bir kanun
tasarısının özünde hedeflenen, korunması gereken kitle kim?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) Elbette ki, kendine yakın olan, kendilerine zihniyet olarak
yakın olan ve kendilerine ekonomik yönden katkı sağlamaya
çalışan kişilerin hedeflendiği açıkça görülmektedir.
Ben, gerçekten,
yurt dışında çok sıkıntı içinde yaşayan bu
insanlarımızın Türkiyede özellikle şimdi, son zamanlarda
artık yurt dışında çalışan işçilerimiz çok
büyük sıkıntı
çekmektedir. Devletin, burada, Türkiyeye gelip yerleşmek isteyen bu
vatandaşlarımıza konut temini konusunda, sanatlarının
icrası konusunda yardımcı olması gerektiğine
inanıyorum, çocuklarının Türkiyede okutulmasına
birtakım, işte, burslar sağlanması gerektiğine
inanıyorum. Dolayısıyla bu eksik taraflarına rağmen
böyle bir kanun çıkmasını yine de olumlu görüyorum.
Saygılar
sunuyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 485 sıra sayılı Kanun
Tasarısının yapılan açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 199
Kabul : 193
Ret : 5
Çekimser : 1
(x)
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Devlet Bakanı Faruk Çelik teşekkür
konuşması yapacaklardır.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; önemli bir tasarıyı
yasalaştırmış bulunuyoruz. Bu yasa ayrımcı
değil birleştirici bir yasadır. Bu yasa ile soyuttan somuta
geçiş sağlandı. Yani genelde şöyle ifade ederiz: Bir
işle ilgileniyor musun? İlgileniyoruz. Bu geniş kavramdan,
ilgileniyorum noktasına gelmiş bulunuyoruz şu anda. Yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
sorunlarıyla artık ilgileniyoruz anlayışı geride
kalıyor, ilgileniyorum noktasına getirmiş bulunuyorsunuz,
bulunuyoruz hep birlikte.
Şimdi, bir
işin birden fazla sorumlusu varsa, o sorunlar yumağının
nasıl geliştiğini hepimiz biliyoruz. Bu yasa ile artık bir
merkezden yurt dışındaki vatandaşlarımızın,
akrabalarla kültürel ilişkilerimizin geliştirilmesi
sağlanmış olacak. Dolayısıyla bir merkeze
kavuşmuş oluyor tüm bu büyük coğrafyadaki sorunlar, talepler
yumağı.
Bu, kurumlar
arasında, bakanlıklar arasında bir çatışma kesinlikle
değildir çünkü yurt dışındaki
vatandaşlarımızın Türkiyeyle ilişkilerinde,
Türkiyeyle ilişkileriyle ilgili sorunları burada
arkadaşlarımız ifade ettiler. Bu sorunların çözümünde
artık gecikmeler olmayacak bu koordinasyon göreviyle seri olarak
sorunların çözümü gerçekleştirilecek.
Bir de, tabii,
düşünmemiz gerekiyor, artık yurt dışında işçi
göçü olarak bulunan vatandaşlarımız 50nci yılını
doldurdular. Dördüncü kuşaktan bahsediyoruz, dördüncü
kuşağın, bizim vatandaşımız olan bu
insanların, bu çocukların, bu gençlerin, tabii ki Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olarak sahiplenilmesinden daha doğal ne olabilir? Bir
an için düşünelim, hangi ülke kendi insanına sahip çıkmıyor
ki! İmparatorluktan cumhuriyete geçiş neticesinde büyük
coğrafyaya yüzyıl önce hitap eden bir ülkenin, bu
coğrafyalardaki gerek kültürel mirası gerekse akraba
toplulukları ve özellikle de vatandaşlarla ilişkilerinde
duyarsızlığı söz konusu olabilir mi? Tabii ki olamaz. Onun
için, bütün gruplar burada geç kalınmış bir düzenleme diye
ifade ettiler, ben de aynen katılıyorum ama gecikmeli de olsa bunu
birlikte başardık, birlikte gerçekleştirdik.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Yine burada ifade
edilen Roman vatandaşlarımızla ilgili ve Alevi
vatandaşlarımızla ilgili gerçekleştirdiğimiz
çalıştayların ve çalışmaların doğru bir
düzlemde yürüdüğünü ve doğru bir zeminde mesafe katettiğimizi de
ifade etmek istiyorum. Bu konuyla ilgili bir sıkıntı
yaşamadığımızı da ifade ediyorum. Özellikle Roman
vatandaşlarla ilgili yarın İçişleri Komisyonunda bir
ayrımcılığı ortadan kaldıran bir düzenlemeyi ele
alıyoruz. Alevi vatandaşlarımızın talepleriyle ilgili
de önemli bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. İnanıyorum ki o
sorunların da hep birlikte çözüme kavuştuğunu göreceğiz.
Yurtdışı
Vatandaşlar Danışma Kurulu diye bir birim var
çıkardığımız yasada; burada ifade edilen, çeşitli
vesilelerle yurt dışında seyahatte bulunan milletvekillerimize iletilen
bazı sorunların çözümüyle ilgili SPK Başkanı da bu Kurulun
içerisinde bulunuyor. Dolayısıyla yurt dışındaki tüm
sorunların çözümüyle ilgili bu koordinasyon görevini üstlenen bu yeni
birim, bahse konu, burada ifade edilen sorunların da ortadan kaldırılmasıyla
ilgili gerekli birimlerle yoğun bir çaba ve çözüme dönük temaslar
içerisinde olacak.
Değerli
milletvekilleri, bugün -dün bir saat, bugün üç saat- dört saatlik bir zaman
dilimi içerisinde çok önemli bir yasa tasarısını
yasalaştırdık. Bu örnek davranışın diğer
yasa tasarıları için de umarım ki gerçekleştiğini
hepimiz görürüz.
Bu güzel
çalışmaya katkı sağlayan, başta AK PARTİ grup
başkan vekilleri ve tüm milletvekillerine, CHP grup başkan vekilleri
ve milletvekillerine, Milliyetçi Hareket Partisi grup başkan vekilleri ve
milletvekili arkadaşlarımıza, BDP milletvekillerine ve
bağımsız milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür
ediyorum.
Yasanın
ülkemize, milletimize, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza, Türkiyeye ümit bağlamış olan
bütün dost ve akrabalara hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
5inci
sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486) (x)
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
486 sıra sayısı ile bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mithat
Melen, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 486 sıra sayılı Yasa Tasarısıyla
ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Önce şununla
başlamak lazım: Aslında bir ülkeyi gerçekten süper güç hâline
getiren bizim anladığımız anlamda hiçbir şey
değil yani ne ordusu belki ne başka, ekonomik gücü; aslında bir
ülkeyi süper güç hâline getiren eğitim düzeyi ve bilim düzeyi. Biz bunu
yavaş yavaş anlamaya başladık. Mesela, bugün dünyayı
yönettiğini zannettiğimiz birçok ülkenin yönetimlerinin arkasında
bile büyük üniversitelerin ve büyük bilim adamlarının olduğunu
görüyoruz. Çok daha fazla araştırma yapıp çok daha fazla
piyasayla entegre, çok önemli bir yapı bu. Bunu kavramış olmak
21inci yüzyılı belki kavramış olmakla ilgili. Onun için,
genel eğitim düzeyi çok ciddi bir mesele.
Şimdi,
Türkiyede genel eğitim düzeyiyle ilgili önemli
sıkıntılarımız var. Bir kere, her zaman şunu
söylemekte yarar var ki, Türkiyede önce ilköğretim ortaöğretime
hazırlamıyor, ortaöğretim yükseköğretime
hazırlamıyor, yükseköğretim de hayata hazırlayan bir
eğitim veremiyor. Bir kere, bunun ciddi sıkıntısı
içerisindeyiz. Bunu defalarca dile getirmeye çalışıyorum. Çünkü
bu, gerçekten bizim en önemli meselelerimizden birisi. Onun için, piyasayla
irtibatı kurmayan, piyasayla ilişkilendirilmeyen bir eğitim
yapısı piyasaya hizmet edemiyor, ülkeye doğru dürüst hizmet
edemiyor, hatta biraz önce söylemeye çalıştığım,
insanlığa hizmet edemiyor.
Bunda da ekonomi
kavramının çok ciddi bir şeyi vardır yani eğitim
ekonomisi diyelim. Eğitim ekonomisiyle bir türlü ilişkilendiremedik yapımızı,
üniversite yapımızı da hatta ondan önce ilk ve ortaöğretim
yapımızı da ilişkilendiremedik. Bunu yapamıyoruz.
Bugün ne YÖKte ne Millî Eğitim Bakanlığında bu konuda çok
çalışanın olduğunu zannetmiyorum. Hatta, Türkiyenin iki
tane en önemli konusu olan sağlık ve eğitim konularında,
sağlık ve eğitim ekonomileri konularında ciddi bir
çalışma da yapmıyoruz. Yapmadığımız için de
bugün bu sıkıntılarla hep karşı
karşıyayız.
(x)
486 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Çünkü, dünya ile
rekabet etmenin tek yolu, yüksek düzeyde insan kaynağı
yetiştirmenizle ilgili. Yüksek düzeyde insan kaynağı da 21inci
yüzyılın bence ana fikri. Artık bundan sonra bilgi belki
ulaşılabilecek bir yerde, ama bilgiye ulaşıp onu kullanmak,
yani analizden senteze geçmek çok ciddi bir mesele hâline geldi. Bunu da
dünyada yapan ülkeler ileri gidiyorlar, bunu da yapmakla hem sanayilerini hem
endüstri düzeylerini hem hizmet düzeylerini en fazlaya, azamiye
çıkarıyorlar, yükseltebiliyorlar.
Şimdi,
yabancı dil meselesi. Artık dünyada İngilizce bilmemek diye bir
şey söz konusu değil. Artık herkes bu konuda hemfikir. Yani, biz
bu işi beğenelim beğenmeyelim ama mesele öyle bir hâlde ki,
yabancı dil önemli hâle geldi ve birinci sıraya yerleşti ister
istemez ve bu da ister istemez, belki o bilim hâkimiyetinden, o konuda çok
yayın olmasından, çok araştırma olmasından dolayı
İngilizce çok birinci plana çıktı, mecburen. Şimdi, bunu
yakalamamız lazım bizim. Mesela lise ve ortaeğitimimizde daha
onu yeni kavramaya başladık yabancı dili öğretmek için ama
bu arada Türkçeyi öğretmek için bazı şeyleri de kavramamız
gerekiyor, onu da doğru dürüst yapamadık. Bugün, doktora
talebelerimin -benim bile- doğru dürüst Türkçe yazmadığını
söylemem herhâlde çok yanlış olmaz ama bunlarla gerçekten
uğraşmamız gerekiyor çünkü eğitime sadece gayrisafi millî
hasıladan ayrılan veya yurt içi hasıladan ayrılan payı
biz çok önemseyerek düşünüyoruz. Doğru, o pay belirli bir ölçü,
Türkiye'de o pay dünyayla mukayese ederseniz az, gayrisafi millî hasılanın
resmî olarak yüzde 3lerindeyiz ama dünyada daha büyük, bugün, Amerika
Birleşik Devletleri bile çok yüksek paylara sahip. Fakat sadece maddi
olarak değil bu işin niteliğiyle de uğraşmak çok
önemli yani eğitimin niteliği de çok önemli. Şimdi, mesela üniversite,
1,7 milyon öğrencimiz var üniversitelerde. Peki, hiç niteliği
tartışıyor muyuz, üniversitelerin niteliğini? Dünyayla
rekabet edebilecek üniversite düzeyine ulaşabiliyor muyuz veya eğitim
düzeyine? Zor. Bazen de araştırma konusunda, dünyadaki belirli
indekslere belirli eserlerin yazılması, çıkması da, birkaç
üniversitemizin de belirli birkaç başarısı da, biz zannediyoruz
ki bu konuda başarılı olduk; hayır.
Şimdi,
Avrupa Birliğinden bahsederken, dünyayla rekabet etmekten bahsederken
eğitim konusuna çok ciddi eğilmeyen bir ülke hâlindeyiz ve en az buna
da dikkat eden biz Türkiye Büyük Millet Meclisiyiz, eğitimle
ilgilenmiyoruz, ilgilenmemek belki bizim işimize geliyor çünkü kolaya
gidiyor.
Bugün ben
bunları konuşurken burada, Türkiye'de -geçen sefer de aynı
şeyleri söyledim, tekrar gibi olacak ama- 2 milyon çocuğumuzu kursa
gönderiyoruz. Bir kere, bu, bu işi beceremediğimizi gösteriyor
ortaöğretimde. Ne demek kurslar? O zaman, bu devlet niye bu eğitimi
veriyor veya neresinde yanlış yapıyoruz? Hatta, öyle bir hâle
geldi ki kamu sınavına girmenin de kursu var, müfettiş
olmanın da kursu var. O zaman, bir yerde, biz çok ciddi bir biçimde
yanlış yaptık. Kurslarla bu işi götürmek, bu işin
beceremeyeceğimiz bir tarafı olduğunu gösteriyor.
Anlamadım, bu kurs meselesini ben bir türlü izah edemiyorum. Orada bir
sanayi doğduğunu düşünüyorum ama o sanayiyi, o endüstriyi belki
doğrudan okula çevirmek ve niteliği yükseltmek lazım. Yoksa bir
taraftan burada formal eğitim verip öbür taraftan kurslarla bu işi
götürmenin epeyce ve ciddi bir biçimde hata olduğuna inanıyorum. Ama
yine, bakın, dünyadaki bazı rakamlar var. Şimdi, bir
üniversitede, normal, Amerika Birleşik Devletlerinde,
aşağı yukarı öğrencilerin 25 bin dolar civarında
bir katkıları var sisteme, 10 bin dolar da yine masrafları var,
kitap defter, falan filan gibi; 35 bin dolar. Şimdi, yılda 35 bin
dolar bir öğrenciden yaklaşık para alıyorsunuz demektir. Ne
yazık ki Türkiyedeki rakamlar da aynı, özel üniversitelerde, çok
pahalı bir eğitim, ekonomik bir eğitim değil bu.
Bir de
niteliği düşünürseniz, o da çok değil. Bunun matematik
hesabını yapmak lazım. 100 bin öğretim üyemiz var toplam,
araştırma asistanları dâhil. 73 milyonluk bir ülkede 100 bin
öğretim üyesi çok az. OECD indekslerinde, araştırma
sayısında maalesef bir türlü ön plana geçemiyoruz. Hatta, öyle
okullar var ki -buna özel okullar da dâhil- kardiyoloji okumadan tıp
fakültesinden mezun olan doktorlar var. Bunları dile de getiremiyoruz. O
YÖK sisteminin bunu denetlemesi için öyle bir yük yüklemişiz ki YÖK
sisteminin üzerine, YÖK de ne yapacağını bilmiyor zaten, o da
zor durumda, hakikaten zor durumda çünkü nitelikle bir türlü
uğraşmadığınız bir yapı. Yani ne kadar fazla
öğrenciyi üniversiteye alırsanız o kadar daha politik
yatırım yaparsınız gibi bir yanlış
içerisindesiniz. Hâlbuki, gençlere yatırdığımız
paranın her gün denize atılmış boş bir para
olduğunu zannetmeyin, bir gün o dönecek bize. Ama, bir türlü, şu
eğitim konusundaki ağırlığımızı
veremedik. Bence çok önemli bir yasa görüşüyoruz şimdi ama çok az
ilgileniyoruz yasayla yani genelde ilgilenmiyoruz -bu, beni dinleyin,
dinlemeyin anlamında da değil- ama eğitim konusunda biz, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak haddinden daha fazla önem vermek zorundayız.
Niye? Bir kere, burada 75 tane öğretim üyesi var, akademisyen var. Biz,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi akademisi
bile kuramadık kendi personelimizi yetiştirmek için. Çok önemli bir
katkı olurdu çünkü personelimizi görüyoruz yani dünyayla rekabet edebilecek
personel mi? Bugün, Amerika Kongresinin elinde 700 tane uzman var
kullanabileceği, her konuda. Bizdeki uzmanların düzeyini biliyoruz
ama onların hep kabahati bizim çünkü bu eldeki kaynakları en verimli
biçimde kullanmak bizim işimiz, görevimiz, onu beceremiyoruz.
İşte, hep nitelikten bahsettim.
Şimdi, bu
yasalara, bu yasa tasarılarına gelelim. Burada da nitelik
dışında her şey var, nitelikle ilgili bir şey yok.
Özellikle teknolojisi yüksek bir Alman üniversitesinin kurulmasına
karşı çıkmak mümkün değil ama düşünün ki Türkiyede,
yabancı dil öğrenmeden yabancı dilde eğitim yapma
yanlışı var. Ben bunu kendi kendime hissettim hep. Niye?
Ekonomiyi İngilizce okutuyorsunuz Federal Reserveü öğreniyor çocuk,
Merkez Bankasını bilmiyor, 1211 sayılı Kanunu bilmiyor.
Belki siz de bilmiyorsunuz ama cebinizdeki paralara bir bakın, üzerinde ne
yazıyor? 1211 sayılı Kanun, Merkez Bankası Kanunu.
Şimdi, çok
ciddi bir şey bu. Onun için, bu eğitim meselesinde ve özellikle
üniversite meselesinde çok iyi bir biçimde, başka bir bakış
açısıyla durmamız gerekiyor. O da şudur: Daha fazla
üretmeye dönük, daha fazla hayata dönük, daha ayağını yere basan
ve piyasada iş sağlayan bir yapı. Hâlbuki, o ikisi arasında
hiçbir ilişki olmadığı için, piyasada iş bulmaya dönük
bir yapı yok. Bugün hepimizin kapısında binlerce işsiz, üniversite
mezunu insan var. Bu onların hatası değil, bizim hatamız.
Şimdi,
bakın, burada da aynı şeyler var. Eğitim fakülteleri
açıyorsunuz bu okullarda, bu eğitim fakültelerinin çocukları
şimdiden işsiz dört sene sonra. Böyle bir düşünce olabilir mi?
Hiç araştırmadan bu yapılabilir mi? Ama bunu siyasi olarak,
Evet, bu üniversiteleri geçirdik, Türkiyede üniversite sayısı yüz
elli beşe çıktı, aman çok mutluyuz. Hayır.
Bir kere
öğretmen bulamıyorsunuz. Türkiye'nin en önemli
sıkıntısı öğretmendir, en önemli
sıkıntısı öğretmendir. Bu özel okullar bu
öğretmenleri oradan alacaklar, yüksek para vadedecekler, üç gün sonra da
öğrenci bulamadıkları için o hocaları kapı
dışarı bırakacaklar. Bunlar benim tecrübelerim,
bunları bilerek söylüyorum ve onun için çok önem veriyorum bu işe.
Yoksa, Bu kanunları çıkarmayalım
Hele bir öğretim
üyesinin Üniversite kurmayalım. demesi mümkün mü? Mümkün değil ama
kafamızın dibine şunu kazıyalım: Artık Türkiye 21inci
yüzyılı okumak istiyorsa, dünyayla rekabet etmek istiyorsa, büyük
Türkiye lafları etmek istiyorsa bu işlerle uğraşmak
zorunda, önce nitelikle uğraşmak zorunda Türkiye ve Türkiye gerçekten
bu çağı atlamak istiyorsa gençlerini iyi eğitmek zorunda. Bizim
onu doğru dürüst şu ana kadar yaptığımıza
inanamıyorum. Hâlâ Türkçe öğretemediğimizi bile görüyorum. Bu
konuda oturup düşünmemiz lazım.
Şimdi,
gerçekten bu yasalarda, mesela mütekabiliyet esası var. İşte
Almanlar orada Türk üniversitesi açacaklar, biz burada bunu açacağız.
Ama bence daha önemli bir şey var, daha Türkçe bilmeden Almanca
eğitim. Bence ondan başka önemli şeyler var, imtihansız
girmek bu okullara. Efendim, buna da bir karar verin. Hâlâ bir karar
veremiyorsunuz. Neredeyse 1,5 milyon çocuk sokaklarda: Bugün mü imtihan
olacak, yarın mı imtihan olacak, o puan böyle mi, bu puan böyle mi?
Bakın,
hakikaten bu Türkiye Büyük Millet Meclisi bir şey yapmak istiyorsa ve
tarihe geçmek istiyorsa, gelin, bu sistemi yeni baştan kuralım, bunu
düzeltelim, bu böyle olmuyor ve bunun üzerinden de spekülasyon, politik
şey yapmayalım çünkü politik olarak yaklaşıyoruz. Maalesef
üniversiteler de politikayla uğraşıyor, her gün bir dert ama
öğretim üyeleri de intihar ediyor, çok dikkat edin, işleri
ağır. Onun için, oturalım, bu işi ciddiye alalım.
Böyle, alelacele hazırlanmış, hiç ciddi olmayan
Mesela,
vakıf
E, Anayasanın 130uncu maddesi vakıfların para
kazanamayacağını söylüyor. Nasıl peki, kâr etmeyecek de bu
okul ayakta kalacak? Kendi kendinizle çelişki içerisindesiniz. Hiç okul
işletmediniz herhâlde, orada da durmadınız. Eğitim para
-hem ağır para, ciddi para- kaliteli personel para. Bugün sadece
okulun öğretim üyelerinden bahsediyorsunuz, okulların yönetimleri
dökülüyor Türkiyede, bütün okulların yönetimleri dökülüyor,
üniversitelerin başta olmak üzere. Şurada baktım kadrolara, tüm
Türkiyede 16 tane mi, 18 tane mi plancı varmış bizim YÖK
sistemi içinde, 16 kişi planlayacakmış. Yazık! 16 kişi
bu sistemi planlayacaksa hiç olmazsa
16 kişi diyoruz ama
Bakın,
gelin, hep birlikte bunu bir kere daha düşünelim, bu sistemi yeni baştan
kuralım. Yoksa, burada her gün kanun çıkarırız. Geçen gün
İtalyan Üniversitesi, yine bu Vakıf Üniversiteleri Kanunu
Ama
bunları da hep siyaset içerisinde konuşuyoruz, hep siyaseten
bunları mütalaa ediyoruz, işte O ona yakın, bu buna
yakın
Bir kere, o rektör seçimleri, o dekan seçimleri... Bunları
değiştirmek lazım. Bir rektörün, bir dekanın, gerçekten,
oturup siyasetle uğraşmaması lazım, bilimsel işlerle
uğraşması lazım, bir okulun müfredatıyla
uğraşması lazım, bir üniversitenin müfredatıyla
uğraşması lazım ama yok, ayakkabı satın
alınmasıyla uğraşıyor. Devamlı da
yargılanıyor üniversitelerimizdeki yöneticiler. Bunları yeni
baştan düzenlemezsek bu işi çözemeyiz ama burada devamlı bu
kanunları geçiririz.
Bakın, bizim
arkadaşlarımız buraya çok güzel muhalefet şerhleri de
koymuşlar. Doğru, onlar doğru ama hiç çözüm de bulamıyoruz
bunlara. Yarın yine buna benzer üç tane daha üniversite için ve bazen
parasal kısıtlamalar getirerek -yok, işte, 15 milyonu bulmayan
vakıf kuramaz ama 10u bulan vakıf kurar gibi- veya vakıf
üniversitesinin dışında diğer sistemleri
araştırıp yeni bir yapılanma içerisinde yine önümüze
bazı kanunlar gelecek ve bunları geçireceğiz ve bunları
sonra söyleyeceğiz İşte yüz kırk yediye çıktı,
yüz kırk sekize çıktı okul sayısı. diye. Ama bundan
kim zarar görecek biliyor musunuz? Biz, endüstrimiz, kalkınmamız.
Mesela çok ilginç bir rakam var; kalkınmaya, doğrudan
kalkınmaya, insan kalkınmasına öğretimin katkısı
gibi. Öğretim düzeyi arttıkça kalkınma hızı daha
fazlalaşıyor bilimsel olarak yani eğitim düzeyi yüksek yerlerde
kalkınma hızı daha fazla, ekonomik gelişme daha fazla,
sosyal büyüme çok daha fazla -matematik rakamlar bunlar- ama bunu sağlamak
için önce bizim bu konulardaki yapımızı ve kafamızı
değiştirmemizde büyük yarar var. Daha ekonomik bakmamız
lazım buna yani verimliliği daha yüksek, katma değer üreten,
piyasayla ilişkisi olan bir yeni eğitim yapısı.
Bugün bir
üniversite -bölgesel üniversiteler var- kendi bölgesindeki hayvan
hastalıkları sorununu çözemeyen veteriner fakültelerine sahip. O
zaman niye kurduk orayı? Niye buraları takviye etmiyoruz? Niye
dünyayla entegre olmaya çalışırken kendi
yapımızı, bilimsel yapımızı
değiştiremiyoruz? Değiştirebilmemiz lazım ama bu
sadece yasayla da değil, onu da biliyorum, kafalarımızı
değiştirmekle ilgili ama bu eğitim işini ciddiye almak
lazım; belki tarihe geçmek o demek. Türkiye eğitim konusunda çok
ciddi adımlar atabilirse, dünyaya uyumlu, yüksek teknoloji kullanan, katma değeri yüksek
üretim yapabilen yeni nesiller, insan gücü yetiştirebilirse ve elindeki
insan gücünü de kaptırmazsa
Çünkü o da önemli bir şey. Bütün sizin
kaliteli insanlarınız yurt dışında -daha fazla cazip
geliyor- çünkü onların da kıymetini bilmiyoruz, hep itişmekle
ilgili bu, birbirimizle itişmekle. Onun için, bu kanunlara hayır,
evet demek de çok önemli değil ama ben ve partim olarak düşünüyoruz
ki bu sistemi yeni baştan gelin ele alalım ve bu konuda fazla da
birbirimizle çatışmadan hakikaten Türkiyeye önemli bir miras, eser
bırakalım.
Bir kere,
oturalım, önce YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığında bu
araştırma ünitelerini artıralım. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde de bu araştırma yapısını kurmamız
lazım, yepyeni bir yapıya kavuşturmamız lazım ki
Türkiye Büyük Millet Meclisi toplumun önünde olsun. Burada da
araştırmaya dönük hiçbir şey yok ve ileriye dönük hiçbir
şey yapmıyoruz, günü idare edip belirli kanunları geçirmeye
çalışıyoruz. Hâlbuki Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplumun
önünde olması lazım, toplumun sorunlarını çözmesi
lazım, sorunlar olduktan sonra onlarla uğraşmaması
lazım. Bunun için de aslında imkân var, bakın para da var, insan
da var Türkiyede kullanabilecek. Ama hep o helvayı yapacak birilerine
ihtiyaç var, o da bizleriz. Hiç bundan da ben yüksünmüyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Melen.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.
Buyurun
Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
486 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, görüştüğümüz kanun, İstanbulda bir Türk-Alman
üniversitesi kurulmasını öngören, bunu tanzim eden bir kanun.
Şimdi, sanıyorum, Almanya Başbakanının ayın
29unda Türkiyeye yapacağı ziyaret öncesi düşünülmüş bir
jest mahiyetinde de bu akşam Genel Kurula getirildi.
Şimdi,
Merkele jest yapma konusunda benim tereddütlerim var, hak etmediğini
düşünüyorum. İmtiyazlı ortaklık tezinde ısrar eden,
bize ta oralardan akıl öğreten, Limanları Rumlara açın.
diyen, vize kapalılığını ısrarla sürdüren, 35
fasıldan 7 faslın görüşülmesini zinhar reddeden,
bırakın görüşülüp de reddedilmesini, görüşülmeden
Görüşülmesi mümkün değil. diyen bir Başbakan geliyor. Biz de
2008de imzalanmış bir uluslararası anlaşmayı
şimdi burada geçireceğiz, sizlerin, belki bizlerin oylarıyla ama
sanıyorum, Sayın Başbakan da buna pek razı olmaz.
Şimdi
şuradan okumak istiyorum. Başbakan Almanya ziyareti dönüşü
12/2/2008de AKP Grubunda konuşuyor, Türk-Alman ilişkilerinden
bahsediyor. Şu bölümü okumak istiyorum, dikkatinize sunmak istiyorum:
Türkiyede nasıl Alman dilinde eğitim veren okullar varsa ve
yakın zamanda bir veya iki tane Alman üniversitesi kurulması
planlanıyorsa Almanyada da hem Türkçe hem Almanca eğitim veren
kuruluşlar niçin olmasın derken aynı samimi düşünceyi dile
getirdik. diyor, Başbakan böyle dertleniyor, Ama Türkiyeye döndükten
sonra ve son gün anladım ki bunlar bunu anlamamakta direniyorlar. Niye
direniyorsunuz? Bundan niye korkuyorsunuz? Bundan daha tabii ne olabilir? Bunu
farklı noktalara çekmek kimseye bir yarar sağlamaz. Recep Tayyip
Erdoğan.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, tabii biz yükseköğretimde okullaşma
oranının süratle artmasından yanayız, onda hiçbir tereddüt
yok, değişik ülkelerle ortak üniversitelerin kurulmasında hiçbir
tereddüt yok ama Almanyanın bize tavrını, bizzat Başbakan
bu konudaki tavrını şikâyet ediyor, size grupta dert
yanıyor, siz şimdi, 29unda Merkel gelecek diye burada bu
üniversiteyi geçiriyorsunuz.
Bunu ben
demiyorum ki reddedelim, asla olmasın demiyorum. Sayın Milletvekilim
söyledi: Mütekabiliyet diyoruz, karşılık diyoruz. Almanyada 3
milyon Türk yaşıyor canım! Türk-Alman üniversitesi önce
Almanyada lazım. Elbette Türkiyede de olsun, onların o engin
teknolojilerinden ve tecrübelerinden istifade edelim.
Bu
yanlış. Zamanlama olarak getirdiğiniz bu tasarıyı
doğru bulmuyorum. Bu üniversite karşılık esasını
içermiyor, Almanyada muadili açılmıyor. Bütün ekonomik yükü Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti çekecek. Almanca eğitim yapan kurumlardan mezun
olanlara yüzde 50 kontenjan sağlayarak hep yaptığınız
gibi yine Anayasaya aykırı bir iş tutuyorsunuz.
Kadro
cetvellerine bakın, profesör, doçent, yardımcı doçent
sayısı oldukça zengin -nasıl olacaksa, o kadar kadro nasıl
temin edilecekse- ama araştırma görevlisi sayısı
bakımından oldukça güdük. Bunu nasıl ayarlayacak YÖK? Gerçi
YÖKün bir şey yaptığı yok da -yokluğu
varlığından beter, varlığı yokluğundan beter
bir acayip kuruluş- bu da çok anlaşılır değil,
mantıklı değil, objektif değil. Bu kadar profesör ve
doçenti uzaydan getirmeyeceğinize göre -oldukça yüklü bir sayı-
mevcut üniversitelerimizdeki birçok işi de aksatacaksınız.
Yapıcı muhalefet diyordunuz, işte bak, yapıcı
yapıcı söylüyoruz. Bunlar bizim çekincelerimiz sayın
milletvekilleri.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bugün ve yarın 1i devlet,
6sı vakıf üniversitesi olmak üzere 7 üniversite kuracağız
bu Mecliste, 7 üniversitenin kanununu görüşeceğiz. Hep söyledik,
hemen hemen sekiz yıldır söyleyip duruyoruz, eğitim politikanızda
ne insan gücü planlamanız var ne akademik kadro planlamanız var ne
bütçe planlamanız var ne öğrencilerin barınma, yurt,
iaşeyle ilgili sorunlarının çözümüne yönelik ciddi
planlamanız var ne üniversite-piyasa ilişkileriyle ilgili bir
planlamanız var ne de mesleki teknik öğretime yönelik bir planlamanız
var. Yani bir yükseköğretim sisteminin yürümesi için olması
lazım gelen bütün planların hiçbiri elinizde yok ve siz bu
plansızlıkla, bu koordinasyonsuzlukla yükseköğretimi yürütmeye
çalışıyorsunuz.
Şimdi,
bakın, mevcut 45 vakıf üniversitemiz var, bugün ve yarın 6 tane
daha kuracağız ve bu sayı 51 olacak. 2009 Kasımında
kanun tasarılarına yazdığınız gerekçede 123 bin
öğrenci vakıf üniversitelerinde okuyor. diyorsunuz, tam iki ay sonra
başka bir sıra sayıda, kanun tasarısında 166 bin
öğrenci vakıf üniversitelerinde okuyor. diyorsunuz. Arada büyük bir
fark var, yüzde 34lük bir fark var. Yani bana göre -bütün eleştirilerim
bir yana da- eğitimde gelişme şöyle dursun, sizin doğru
dürüst bir eğitim envanteriniz ve istatistiğiniz yok. Hükûmetiniz yok
sayın milletvekilleri, sizi tenzih ederim. Elbette, ben ve partim
vakıf üniversiteleri açılmasın demiyoruz ama sırf
mış olsun diye -Türkiye'nin huyudur bu- mış olmak için,
yapmış gibi, gitmiş gibi, almış gibi; mış,
mış, mış
Dostlar alışverişte görsün
hükûmetidir sizin Hükûmet.
Şimdi,
bakın, bu vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğunda,
sayın milletvekilleri, eğitimin niteliği düşüktür.
Şimdi, şurada sorsak hiçbir sayın milletvekili hiç
düşünmeden marka değeri taşıyan beş tane vakıf
üniversitesinin adını peş peşe sayamaz.
Sayamazsınız Sayın Bakanım. Şimdi, elbette devlet
üniversitelerinde çok iftihar ettiğimiz üniversitelerimiz var. Kâr
amacı gütmez vakıf üniversitelerinin ana fikri. Billboardlarda reklam:
İstanbulun merkezindeyiz. Şimdi bak, bak! Vakıf üniversitesi
kâr amacı gütmez. Billboardda ne reklamı bu? İstanbulun
merkezindeyiz. Bize gel.
Şimdi,
bunlar hep kurulurken der ki: Efendim, biz burslu çocuk okutacağız.
Oysa burslu, ücretli kontenjanlar arasında müthiş bir uçurum
vardır. Vakıf üniversitesinde ücretli okuyanlar çok düşük
puanlarla girer. Örneğin, burslu öğrencinin 366yla girdiği
hukuk fakültesine ücretli öğrenci 291le girer. Sümeroloji bölümü bile
294ten aşağı öğrenci almaz.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, iş şuraya gidiyor, gitti zaten de: Biz
hep diyoruz ya, ilk ve ortaöğretimde bölgeler arası, iller arası
hatta okullar arası nitelik eşitsizliği var, nitelik farkı
var. Şimdi, yükseköğretimdeki bu üniversitelerimiz için de artık
bunu söylemek durumundayız. Tabii, bazı vakıf üniversiteleri ile
de mahalle mektepleri anlayışına zımni bir dönüş
yapıldığını ben düşünüyorum.
Şimdi,
bakın, 2009-2010 kontenjanları. Sayın milletvekilleri, devlet
üniversitelerinin sadece 35 tanesinde lisans öğrenimi gören
öğrencilerin toplam öğrenciye oranı yüzde 50nin üstündedir. 41
üniversitede ön lisans öğrenimi gören öğrencinin toplam
öğrenciye oranı yüzde 60. 18 üniversitede öğrencilerin yüzde
70i ön lisans öğrencisi sayın milletvekilleri! Hiçbir şekilde
kabul edilebilecek bir durum değildir, hiçbir akademik
yaklaşımla açıklanabilecek bir durum değildir.
Bakın, daha
vahim bir şey söyleyeyim. 81 ilde üniversite açtık. diye böyle
övünen, kibirlenen, böbürlenen Hükûmetin şunu bilip bilmediğini merak
ediyorum: Bitlis Üniversitesinde lisans öğrenimi gören öğrencilerin
oranı sadece yüzde 3,2dir. Böyle üniversite olur mu ya! Buna üniversite
denilebilir mi!
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) Bitlise üniversite yapmayalım mı?
ENGİN ALTAY
(Devamla) Mardinde yüzde 14, Batmanda yüzde 6. Bunların adına
üniversite denmez, dense dense yüksek lise denir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri
MURAT YILDIRIM
(Çorum) Sinopa niye ısrarcı oldun?
ENGİN ALTAY
(Devamla) İsterseniz biz de azalım yani. Öyle laf atma, gel burada
konuş arkadaşım.
Yükseköğretim
Kurulu, kurulduğu günden beri tartışmaların odağı
olmuştur, cunta ürünü bir garabettir, cunta ürünü bir garabettir, akademik
dünyayı askerî dikta tarafından hizaya sokulmak için tanzim edilmiştir,
şimdi AKPnin strateji geliştirme merkezine dönüşmüştür.
Tencere dibin kara, seninki benden kara. Yükseköğretim Kurulunun durumu
maalesef budur.
Onun içindir ki
önceki Maliye Bakanımız İsterse konuşsun. demişti
YÖK Başkanı için. O da zaten her konuştuğunda bir çam devirmişti.
Şimdi,
katsayı sendromundan kurtulamayan YÖK Başkanının
Bir
insanın, bir kurumun (A) planı (B) planı olabilir ama Adan Zye
kadar plan olmaz. Zye kadar plan olursa, alfabe 29 harftir, 30uncu
planınızı da söyleyin çünkü Adan Zye kadarki bütün
planlarınız tutmayacaktır. Bunu da belirtmek istiyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) YÖK yok burada, YÖK yok.
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Maalesef, Yükseköğretim Kurulu günübirlik siyasete
açıktan bulaşmış ve bir ideolojinin legal merkezi hâline gelmiştir.
Bunu her zeminde, her vesileyle söyleyeceğiz.
Yurt
dışında lise öğrenimi görenlere sınavsız
üniversite kararı ne oldu? Yükseköğretim Kurulu, çocukların
mahallede dildan oynaması gibi dildan oynanılan bir yer midir? Bir
kuruldur, ciddi bir karar verip peşinde durur. Katsayının
peşinde duruyorsunuz ya! Ne oldu bu yurt dışında liseyi
bitiren öğrencilerin sınavsız üniversiteye girişi? Yemedi.
Yani çok ayıptır, çok utanç vericidir. Böyle bir Yükseköğretim
Kurulundan Türkiye Cumhuriyetinin bırakın milletvekilliğini,
bir vatandaşı olarak utanç duyuyorum.
Çok söze gerek
yok. Meşhur bildiriye imza atmayan hiçbir akademisyen rektör ya da dekan
yapılmamıştır bu dönemde. Bugün, Türkiyede, Ankara
Üniversitesi Rektörünü saymazsak bütün rektörler ve bütün dekanlar o malum
bildiriye imza atanlar arasından seçilmiştir. Hâl böyle olunca benim
Yükseköğretim Kurulu için Bir ideolojinin odak noktası oldu.
dememde herhâlde siz de bir sakınca görmezsiniz.
Yine çok söze
gerek yok aslında bunun için de. Erkek hastalara bakmayan bir
hanımefendi profesörü bilim üretim merkezinin başına
-üniversiteyi kastediyorum- rektör atamak bile bu zihniyetin ne noktada
olduğunun apaçık bir işaretidir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Eğitim
Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu arasındaki
iletişim ve koordinasyon zafiyeti ve plansızlık Türkiyeye ve
geleceğimize çok ağır bir faturaya mal oldu, mal olmaya da devam
ediyor. Şöyle bir hafızanızı tazeleyin. Türkiye, 80li yıllarda
50 bin işsiz ziraat mühendisini konuşuyordu, 80li yıllarda, ben
çok iyi anımsıyorum. Yine hafızamızda biraz yakın
tarihe gelin. Türkiye, 90lı yıllarda 35 bin işsiz beden
eğitimi öğretmenini konuştu, epeyce bir meşgul etti
Türkiyeyi.
Şimdi,
2000li yıllarda yaklaşık 300 bin civarında işsiz
eğitim fakültesi mezunu -öğretmen adayı bile demiyorum ben-
öğretmenin mağduriyetini konuşuyor Türkiye ve siz böyle
giderseniz ne olacak biliyor musunuz? 2020lere giderken Türkiye, arzuhâlcilik
yapan hukukçuları konuşacak. Sokaklarda daktilo koyup ya da
bilgisayar koyup, adliye önlerinde arzuhâlcilik yapan hukukçuları
konuşacağız. Böyle bir eğitim sistemi olabilir mi?
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Çözümü ne, çözümü?
ENGİN ALTAY
(Devamla) Sayın milletvekilleri, çözüm elbette var. Bugün ve yarın
4 yeni, bugün açacağımız ve yarın açacağımız
üniversitelerle birlikte, 4 tane daha yeni eğitim fakültesi açıyoruz.
7 üniversite açıyoruz, 4ünde de eğitim fakültesi var.
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Açmayalım mı?
ENGİN ALTAY
(Devamla) Açmayalım. Evet, açmayalım.
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Ne yapalım?
ENGİN ALTAY
(Devamla) Sen istersen Asmayalım da besleyelim mi? de diyebilirsin. Ya
gel, söz al, buradan konuş Sayın Milletvekili! Oradan ne
konuşuyorsun?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen sayın milletvekilleri.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Hasta etme beni! (AK PARTİ sıralarından gürültüler,
gülüşmeler)
Şimdi,
arkadaşlar
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ENGİN ALTAY
(Devamla) 300 bin kişi sokakta, siz burada gülüyorsunuz. Bu ayıp da
bu AKP Grubuna yeter!
BAŞKAN
Sayın Altay, lütfen Genel Kurula hitap edin.
Sayın
milletvekilleri, lütfen
ENGİN ALTAY
(Devamla) Yarın konuşacağız bu konuyu. Yarın da söz
aldım. Yeni üniversiteleri açarken konuşacağız. Ancak
arkadaşlar, bir dram yaşanıyor. Bu drama yeni kurbanlar vermeyelim.
Bu, Meclisin misyonu değil, Meclisin misyonu değil.
Bakın, Millî
Eğitim Bakanlığının iç denetim raporu
açıklandı, okuyan var mı? Bu Mecliste bu denetim raporunu okuyan
oldu mu? Bu rapor diyor ki: 133.317 öğretmen açığı var.
2009 KPSSde 243.569 öğretmen adayı sınava giriyor, 30.464ü
alınıyor. Branş kapalılığından sınava
giremeyen 70 bin öğretmen adayını da bir düşünün ve sonra
şu manzaraya bir bakın: Şırnaktaki öğretmenlerin
açılım, açılım diyorsunuz, buradan
başlasanıza- yüzde 52si ya sözleşmeli ya ücretli, Vandaki
öğretmelerin yüzde 41i ya sözleşmeli ya ücretli, Karstaki
öğretmenlerin yüzde 70i ya sözleşmeli ya ücretli ama Aydındaki
öğretmenlerin yüzde 10u ya sözleşmeli ya ücretli. Aydında
yüzde 10, Karsta yüzde 70; sonra siz açılım yapacaksınız!
Önce bunları düzeltin.
Şimdi,
Sayın Bakan, size sesleniyorum: Sınava girip elenen
yaklaşık 200 bin, sınava girme hakkından mahrum
bırakılan yaklaşık 70 bin, aynı okulda aynı
işi yaptığı hâlde sefalet ücretiyle çalışıp
Öğretmenler Günü törenlerine alınmayan sözleşmeli, kısmi
zamanlı, ücretli, vekil, usta öğretici gibi adlar altında
gelecek kaygısıyla çalışan yaklaşık 80 bin
öğretmen, öğretmen adayı ile 300 bini aşkın bu
öğretmenlerin ailelerinin feryadına kulak vermek
zorundasınız.
Sayın
milletvekilleri, bu, 1,5 milyon insanın sosyoekonomik
yaşamını doğrudan ilgilendiren bir konudur, bir sosyal
vakıadır. Bu insanların içinde bulunduğu sosyal,
psikolojik, ekonomik durumlarını ve ruh hâlini tasavvur edebilir
misiniz? Bu aileler bu çocukları on altı yıl, yemeden içmeden,
sırtına palto alması gerekirken palto almadan, türlü
fedakârlıklarla Çocuğumuz öğretmen olacak. diye
okutmadılar mı? Bu ailelerin umutlarıyla oynamak Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetine, onun Millî Eğitim Bakanına
yakışır mı sayın milletvekilleri? Bu ailelerin, 1,5
milyon insanın içinde bulunduğu bu sosyal durum sizin
uğraştığınız Anayasa
değişikliğinden inanın ki çok daha öncelikli bir konudur,
çok daha acil bir konudur. Devletin direksiyonunda siz varsınız,
devletin imkânları elinizdedir. Ben biliyorum ki bu 300 bin
öğretmenin sorununu çözmek devede kulaktır. İnsanın
saçından alınacak bir telin benim kafamda ne kadar eksiği varsa
büyük Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücü de bu 300 bin öğretmenin göreve
başlatılmasına yetecek muktedirattadır. Sizin tereddüdünüz,
çekinceniz nedir, bilmiyorum. Maliye Bakanlığından bir talepte
bulunduğunuzu da biliyorum ama buna rağmen Maliye Bakanının
ya da Başbakanın bu konuya niçin kapalı olduğunu anlamak
mümkün değildir.
Sayın
milletvekilleri, hepimizin de çoluğu çocuğu var. Bakın, ben
beş yıl işsiz gezmiş bir insanım. Eğitim
yüksekokulunu bitirdim, 12 Eylül dönemi sonrası güvenlik
soruşturması nedeniyle ben beş yıl öğretmenliğe
başlayamadım, beş yıl sonra mahkeme kararıyla
başladım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(Devamla) - İşsiz insan sudan çıkmış balık
gibidir. Lütfen, yüce Parlamentodan rica ediyorum, gözlerinizi kapatın,
suyun kenarına atılmış bir balığın
çırpınışını gözünüzde tasavvur edin ve ondan
sonra bu sorunun çözümü için hep beraber elimizi taşın altına
koyalım.
Bizden beklenen
her türlü desteğe biz açığız diyorum ve Millî Eğitim
Bakanlığının, Bakan Hanımın bir kadın, bir
anne olarak bu konuda özel olarak da bir çaba içinde olması gerektiğini
düşünüyorum ve yüce heyeti bu duygularla saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
AK PARTİ
Grubu adına söz isteyen Sami Güçlü, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Güçlü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA SAMİ GÜÇLÜ (Konya) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; yükseköğretimle ilgili gündeme gelen Türk-Alman
Üniversitesinin kurulmasıyla ilgili kanun tasarısıyla ilgili
olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Bu konuyla ilgili
olarak daha baştan, yükseköğretimle ilgili genel bir
değerlendirme yaparak girmek, normal olarak hepimizin
yaptığı bir yaklaşım tarzı. Dolayısıyla
ben de yükseköğretimle ilgili düşüncelerimi ifade edeceğim ve
gelişmeleri ortaya koymaya çalışacağım.
Üniversiteler,
tarih boyunca bilginin üretildiği, yorumlandığı,
zenginleştirildiği, eleştirildiği ve
aktarıldığı kurumlardır. Üniversiteler için çok
yaygın olarak söylenen bir kavram, bilgi için inşa edilen
kurumlardır, uygulama ve yarara yönelik amacın da ötesinde,
doğru bilgi peşindedirler. Bu üniversite kavramının ne
kadar evrensel, ne kadar önemli olduğunu da ortaya koyar uygulama ve
yarara yönelik amacın da ötesinde, doğru bilgi.
Üniversite, bu
büyük amaç doğrultusunda bilgiyi üretir, sunar, yayar. Dört fonksiyon
üniversitenin misyonudur âdeta. Hepimizin bildiği, özellikle
akademisyenlerin araştırma faaliyeti, eğitim-öğretim,
topluma danışmanlık ve yayın yapmak suretiyle bunlar gerçekleşir.
Bu fonksiyonlarıyla üniversiteler, toplumun geleceğini derinden
etkileme potansiyeline de sahiptirler. Üniversitelerin
fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için en başta, evvela,
akademik özgürlük ve üniversite özerkliğine sahip olması gerekmektedir.
Dünyada
üniversiteler konusunda çok önemli çalışmalar ortaya koyan UNESCO,
üniversitenin taşıması gereken üç temel özelliğe vurgu
yapar. Bunlardan birincisi bilgiyi bilgi için elde etmek, ikincisi farklı
görüşlere hoşgörülü olmak ve siyasi, ideolojik müdahalelerden özgür
olmak. Üniversite eğer gerçek anlamda üniversite olma amacındaysa
bilgiyi bilgi için ve onun da ötesinde, ideolojik ve siyasi müdahalelerden uzak
olarak bu fonksiyonunu yerine getirmeli. Özgürlük ve adalet ilkelerini, insan
onurunu ve dayanışmayı eğitim ve araştırma
yoluyla ilerletme yükümlülüğüne sahip olmak ve uluslararası düzeyde
yardımlaşmayı geliştirmek de üniversitenin
taşıması gereken bir başka özelliktir.
Değerli
arkadaşlarım, bu açıdan baktığımızda
-gerçekten de üniversitelerin niçin önemli olduğunu- eğer bu
fonksiyonlarını yerine getirebilir, bu temel özellikleri üzerinde
taşıyabilirse bir toplum için oynayabileceği rol hepimizin
gözünü kamaştıracak kadar parlak olur.
Dünyadaki
gelişmelere de kısaca değinmek istiyorum bu vesileyle. Evvela,
dünyanın gelişmiş ülkeleri başta olmak üzere bütün ülkeleri
21inci yüzyılda üniversitelerle ilgili yoğun bir arayış
içindedirler ve geçmişe göre çok farklı öncelikler belirlenmiş
ve ortaya çıkmıştır.
Âdeta 21inci
yüzyılın yükseköğretimde ortaya çıkan yeni trendleri
şu başlıklar altında sıralanabilir: Evvela, bilgi
yoğun bir toplumla karşı karşıyayız,
dolayısıyla yükseköğretimdeki gelişmeler bu amaca yönelik olmalıdır.
Artan bir talep
söz konusudur. Sürekli bir eğitim ihtiyacı doğmuştur.
Öğrencilerde geçişler dolayısıyla bir hareketlilik
mevzubahistir. Artan bir talep vardır ve yükseköğretim büyük ölçüde
çeşitlenmiştir.
Klasik
disiplinler yanında çok kültürlü eğitim, yönetimdeki klasik
meslektaşlık yerine girişimci üniversite, topluma duyarlılık,
akreditasyon ve kalite süreçleri, küresel ölçekte diplomaların
denkliği, devlet-üniversite ilişkilerinde değişen
paradigmalar. Bunlar gerçekten de dünyada yeni üniversiteler
oluşturulması konusunda büyük arayışların en önemli
mihenk taşları olarak karşımıza çıkmakta.
Dünyada, 20nci
yüzyılın sonunda karşılaştığımız
teknoloji, küreselleşme ve rekabetin zorladığı dünyada,
bütün alanlarda olduğu gibi, yükseköğretim alanlarında işte
bu yeni arayışlar bütün toplumların gündemini işgal
etmiştir ve Avrupa Birliği, elli yıl süreyle dünyada
öncülüğünü yaptığı üniversite konusundaki
avantajını kaybetmiş, bunu başta Amerika Birleşik
Devletlerine kaptırmış ve ekonomik alanda da bunun etkisini
görmüş ve yeni üniversite anlayışını oluşturmak
üzere Avrupa Birliği Yükseköğretim Alanı ve Bologna Sürecini
başlatmıştır ve bunu öyle bir kavramla ifade etmiştir
ki yükseköğretimle ilgili bu çalışmalarının sonunda
hedeflediği önemli nokta, rekabet edebilir dünyanın en rekabetçi
ekonomisini elde etmek ve o hedefe ulaşmayı bu vesileyle
sağlamak istemektedir ve bunun için tarihler belirlemiş, Avrupa
Birliğine dâhil ülkeler ve etkisi altında olan ülkeler de bu Bologna
Sürecini giderek, sürekli olarak güçlendirmiş ve ekonomik yönden de arzu
ettiği gelişmeyi bu yükseköğretimde sağlayacağı
gelişmelerden hız alarak gerçekleştirmeyi umut etmektedir.
Ülkemize gelince.
Tarihî süreç itibarıyla Avrupanın en eski üniversiteleri Bologna ve
Sorbonne üniversiteleridir. Bizim tarihî sürecimizde ise bu bin
yıllık üniversitelerden az da olsa daha önceki dönemde yani 1067de
Selçuklu Veziri Nizamülmülkün kurmuş olduğu Nizamiye medreseleri bir
bakıma dünyada üniversitelerin, kendi tarihimiz bakımından ise
Türk üniversitelerinin başlangıcıdır. Ama cumhuriyet
dönemine gelecek olursak, cumhuriyet döneminde evvela bununla ilgili olarak
devraldığımız bir üniversitemiz vardır. 1923-24
döneminde, bu bir üniversitemizdeki fakülteler ve birimleri,
yüksekokulları o günkü isimleriyle ifade etmeye, teker teker saymaya gerek
duymayarak dokuz yükseköğretim biriminin bulunduğu bu zaman diliminde
bizim 2.914 öğrencimiz ve 307 öğretim elemanımız
vardır 1924 yılı itibarıyla.
Cumhuriyet
döneminde yükseköğretimle ilgili beş önemli düzenleme
yapılmıştır. Hepsi de bir reform ve üniversite hamlesi
amaçlıdır. Bunların dönemleri 1923-46 dönemi, 1933 üniversite
reformunu kastediyorum; 1946-60 dönemi, 1946da yeni Üniversiteler Kanunu ve
Ankara Üniversitesinin kurulmasını; 1960-73 dönemi, 1960 sonrası
Anayasa ve üniversitelerle ilgili düzenlemeler; 1973-81 dönemi, 73teki 1750
sayılı Kanun; 1981-2010 dönemi ve bu dönem içerisinde de 1981
yılındaki Yükseköğretim Kanunu.
Çok değerli
arkadaşlarım, bu dönemlere baktığımızda
yükseköğretimle ilgili düzenlemelerin 1933, 1946, 1960, 1973 ve 1981
yıllarında Türk yükseköğretimindeki sorunları çözmek için
kapsamlı düzenlemelerin yapıldığına şahit
oluyoruz ve bu dönemler 1933 ve 1946 tek parti dönemi, çok partili döneme
geçişle birlikte bir farklılaşma, iyileşme dönemi, 1960 askerî
darbe dönemi, 1973 müdahalenin akabinde meydana gelen gelişme, yine askerî
müdahale, 1981 yine askerî müdahaleden sonra.
Türk
yükseköğretiminin çok önemli olduğunu benden önceki
konuşmacı arkadaşlarım dile getirdiler, ben de bir
akademisyen olarak aynı düşünceye sahip bir insanım ama
yükseköğretimle ilgili düzenlemeler, görüldüğü gibi, buradaki tarihî
akışı içerisinde de söylediğim gibi, hep kritik zamanlarda
ve askerî dönemlerden sonra ancak yapılabilmiştir. En çok
eleştiri 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa
yapılmıştır. Yüzden fazla değişiklik
yapılmış ama bununla ilgili konuda henüz yükseköğretimle
ilgili arzu ettiğimiz anlamda bir yapı
oluşturulamamıştır. Bununla ilgili değerlendirmeme
ilerleyen zaman içinde değineceğim.
Sorun nereden
kaynaklanmaktadır? Çok soyut olarak bu konuyu biraz tartışmak
istiyorum sizlerle, ifade etmek istiyorum düşüncelerimi. En temel sebep
Türk yükseköğretimi ve sadece Türk yükseköğretimi değil,
Türkiyenin temel problemlerinin çözümünde bence en temel sebep güven duygusu
eksikliğidir. Bu güven duygusunun eksikliğini üniversiteyi
ilgilendiren yönü itibarıyla söylüyorum: Bir, üniversitede yetmezlik;
ikincisi, aydın toplum veya üniversite-toplum arasındaki
değerler çatışması ve üçüncüsü, sorunun mahiyetinin
doğru algılanmamasından kaynaklanan bir yönü.
Dolayısıyla bizim bugüne kadar yükseköğretim konusunda bir çözüm
üretemememizin, özellikle 1980 sonrasında bütün siyasi partiler,
düşünce ekolleri bu konuda eleştiriler getirmesine ve farklı
tasarılar öne sürmesine rağmen bir çözüm üretemememizin sebebini, ben
en başta bu güven duygusunun eksikliğine bağlıyorum. Sadece
bu konu değil, diğer temel konularda da bunun eksikliğini genel
olarak yaşıyoruz.
Üniversitelerimizin
bu taşıdığı bir kısım
rahatsızlıklar ve onu bir reform süreci içerisinde iyileştirme
konusundaki müdahalelere rağmen üniversitelerimiz bu süre içerisinde çok
önemli de başarılar elde etmişlerdir. Bu başarılarla
ilgili birkaç ana noktaya özellikle temas etmek istiyorum. Evvela, Türkiye'nin,
Türk ekonomisinin, Türk toplumunun, Türk eğitim sisteminin ve diğer
bütün sektörlerin yetişmiş insan gücü ihtiyacını yine
Türkiyedeki üniversiteler karşılamıştır. Bu kendi
başına çok takdire değer bir hâldir, gelişmedir.
İkincisi,
çok daha önemli bir konu olduğunu düşünüyorum: Kendi diliyle
eğitim yapan gelişmekte olan ülkeler kategorisindeki tek ülke
Türkiyedir ve bu hem sosyal bilimler hem teknik alanlar hem sağlık
alanları dâhil olmak üzere modern zamanların yeni bilim alanları
ve öne çıkan eğitim-öğretim faaliyetleri içerisinde de hiçbir
gecikmeye mahal bırakmadan bu alanlarda yükseköğretim faaliyetimizi
sürdürme imkânına kavuşmuşuz.
Bunun
sağlamış olduğu en önemli avantaj şudur: Bizim,
özellikle cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ve daha zor olan zaman
dilimlerinde -ekonomik olarak- insan gücünü yetiştirme konusundaki
gösterdiğimiz gayret ve hassasiyet bugün bu başarıyı
sağlamıştır ve belki, 2003ten itibaren kurduğumuz çok
sayıda üniversitenin en temel gerekçesi, kendi diliyle yükseköğretimi
gerçekleştirme imkânına sahip bir öğretim kadrosuna
ulaşmış olmak ve bunu yetiştirme konusunda bir tecrübe
kazanmış olmaktır.
Bir başka
husus: Yükseköğretimin her alanında Biz bu alanda bir eğitim
yapıyoruz ama acaba bu eğitimin niteliği nedir, kalitesi nedir?
dediğimizde, çok eleştirdiğimiz bu yükseköğretimde
ulaştığımız nokta -uluslararası bir mukayese
yapacak olursak- kabul edilebilir bir seviyededir. Bunun çok somut bir ölçüsü
yoktur ama bize göre -şahsıma yönelik olarak söylüyorum- kendi
şahsi gözlemime göre ve bu konuda akademisyen arkadaşlarla
yaptığımız değerlendirmeye göre bunun en açık belirtisi,
Türkiyede lisans eğitimini tamamlamış öğrencilerimizin
yüksek lisans için, lisansüstü çalışmalar için Avrupaya, Amerikaya
veya başka ülkelere gittiklerinde göstermiş oldukları
başarıdır. Eğer Türkiyedeki eğitimin bu temel
altyapısı arzu edilen seviyede olmasaydı ve bu ülkelerde okuyan
öğrencilerle kısa sürede telafi edilebilir bir eksikliği
taşımasaydı bu arkadaşlarımızın gitmiş
oldukları ülkelerde çok başarılı olması ve master ve
doktoralarını yaparak dönmeleri mümkün değildi ama çok yüksek oranda
bir başarı olduğunu biliyoruz. Bu, bize, Türkiyedeki mevcut
eğitimin bir bakıma kabul edilebilir bir noktada olduğunu,
sorunlara rağmen belli bir seviyede olduğunu gösteriyor. Bu,
aynı zamanda
Türkiyede yeni kurulan üniversitelerin de geçmişteki o
hamle dönemlerini dikkate alırsak 1982lerde, 92lerde yeni
açılmış sayıları on sekiz-yirmi iki civarındaki
üniversitelerin kuruluş döneminde de benzer kaygıları dile
getirmiştik. Şimdi, 2003-2010 yılları arasında kurulan
üniversitelerimizde düşündüğümüz endişeler ve
kaygıların, bir bakıma, bu misalle bir nebze olsun bir çözüm
yoluna girdiğini gösteriyor. Bununla ilgili, tabii ki
tartışmayı çok daha farklı bir açıdan, farklı bir
zamanda, değişik bir zaman aralığında yapmak
mümkündür.
Bir başka
gelişme: Anadoluda yükseköğretimde bilimsel faaliyeti Türkçeyle
yapmış olmanın sonucu olarak ortaya çıkan bir husus var ki
o da Türk dilinin, belki tarihinin en önemli ve en gelişmiş zaman
şeridini yaşıyor olmasıdır. Bunun birçok
sonuçları var, yansımaları var, en önemlisi ise Türkçeyle yazan
bir düşünürümüzün, bir yazarımızın Nobel Edebiyat Ödülü
almasıdır, birçok akademisyenimizin uluslararası alanda ödüller
almasıdır, başarılar sağlamasıdır. Bunların
düşünce mantığı Türkçe üzerine oturmaktadır ve
birçoğu Türkçe yazmaktadır.
Bu konuyla ilgili
olarak söyleyeceğimiz beşinci başarı, mevcut
üniversitelerimizdeki öğrenci, öğretim üyesi, öğretim
elemanı sayısındaki gelişmeler, okullaşma
oranındaki gelişme ve dünya yayın endeksindeki gelişmedir.
Bütün bu hususla
ilgili olarak bir mukayese yapacak olursak şöyle söyleyebiliriz: 1923te
bizim 1 üniversitemiz vardı, 81de 19, 2010 yılında 139
üniversitemiz var şu an. Bu süre içerisinde öğretim elemanı
sayımızdaki gelişme ise şöyledir: 1923te 307 öğretim
elemanı, 1981de 21 bin, 2010da yaklaşık 100 bindir.
Öğrenci sayılarımız ise bu yıllar itibarıyla
2.900, 237 bin ve 2 milyon 750 bin civarındadır. Son 81 ile 2010u
mukayese ettiğimizde üniversite sayımız 7 kat, öğretim
elemanı sayısı 5 kat, öğrenci sayısı 10 kat bir
artış göstermiştir. Öğrenci sayımızın büyük
talebe rağmen, 10 kat artışa rağmen hâlâ
yükseköğretimde okullaşma oranımızın arzu edilen
seviyeye gelmediğini ama büyük bir artış sağladığımızı
da ortaya koymaktadır bu gelişme. Dolayısıyla hem Millî
Eğitim Bakanımıza hem Yükseköğretim Kurulumuz yetkilileri
üzerine düşen görev, özellikle bu son dönemde
açtığımız üniversitelerimizin öğretim elemanı
ihtiyacı konusunda bu gelişme tablosunun biraz daha dikkatle, özenle
iyileştirilerek artırılması, özellikle yurt
dışına gönderilen 5 bin öğrenci projesi, lisansüstü
çalışmaları için gösterilen öğrenci projesinin bu konuya
önemli bir katkı sağlayacağını ama bunun
desteklenmesinin gerektiğini ifade ediyorum.
Üniversitelerimizle
ilgili bir önemli gelişmeyi de bugün gündeme gelecek olan Alman
Üniversitesi vesilesiyle dile getirmek istiyorum. O da öğretim
elemanı ihtiyacı konusunda sadece yurt dışına
öğrenci göndererek, doktoralarını oralarda yaptırarak temin
etmenin yanında, Türk üniversitelerinin içerisinde lisansüstü
çalışma yapma kapasitesine gelmiş olan, başta Orta
Doğu olmak üzere bazı üniversitelerimizin geçmişte de
düşünülen ama hayata geçmeyen veya kısmen geçen lisansüstü
ağırlıklı eğitim verme konusunun daha ciddi olarak ele
alınması ve belki ondan da daha etkili bir çözüm olarak ifade etmek
gerekirse yeni kurulacak olan devlet üniversitelerinin, YÖKün kabul
ettiği, Bakanlar Kurulunda imzaya açılan yedi devlet üniversitesinin
ki bunlar üniversite ve kültür şehirlerinde açılması
planlanmıştır- bu üniversitelerimizin daha baştan
kurulurken lisanstan ziyade, lisansüstü eğitimi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) -
hedefleyen ve daha doğrusu, daha açık bir ifadeyle, yeni
kurulan üniversitelerimizin, altmış üç üniversitenin ihtiyaç
duyduğu öğretim elemanı ihtiyacına daha hızlı bir
katkı yapmak amacıyla, daha özel bir şekilde
yapılandırılması ve o amaçla oluşturulması
konusunun gündeme getirilmesini ve bu konuda bir çalışma yapılmasını
temenni ediyorum.
Bu yasa
tasarısıyla ilgili görüşmelerimize yarın da devam
edeceğiz. Düşüncelerimi ifade etmeyi, orada fırsat bulursam arzu
ediyorum, iletmeyi, sizlerle paylaşmayı. Dolayısıyla yeni
üniversiteler konusunda Türkiyenin bu hamlesini 21inci yüzyılın
başında âdeta bir büyük meydan okuyuş olarak
algılıyorum. Bunu niçin algıladığımı da
ifade etmeye çalışacağım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Güçlü.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Beytullah Asil,
Eskişehir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Asil.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde
şahsımın görüşlerini ifade etmek için söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün bu yasa tasarısı ile daha önce Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti arasında
Türkiyede bir Türk-Alman üniversitesi kurulmasına dair anlaşma
hükümleri çerçevesinde üniversitenin kuruluşu kanununu
çıkartacağız. Ülkemizde yeni bir üniversitenin kurulmuş
olmasını olumlu mütalaa etmekteyiz ama bugün
kuracağımız üniversite Alman Hükûmeti ile
yaptığımız anlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Türkiyede ve
Almanyada karşılıklı olarak birer Türk-Alman üniversitesi
kurulması yönünde olmasını isterdik.
Değerli
arkadaşlarım, anlaşmanın başlangıcında,
tarihten gelen kültürel ilişkileri daha da güçlendirmek ve
karşılıklı anlayışı geliştirme gayreti
içinde yükseköğrenim ve akademik araştırmalar alanında her
iki ülke arasındaki ikili iş birliğini geliştirmek ve
Türkiye ile Almanyadaki yükseköğrenim sistemlerini
karşılıklı olarak zenginleştirmek amacıyla bu
anlaşmanın imzalandığı ifade edilmektedir. Tabii ki
Almanya ile köklü, tarihten gelen kültürel ilişkilerimiz var ama
Almanyada 4 milyonu bulan Türk orada yaşamakta, orada çalışmakta,
orada eğitimlerini sürdürmektedirler. Bugüne kadar bu
vatandaşlarımız bir nebze dillerini koruyabildiler, kültürlerini
koruyabildiler ama artık dördüncü kuşağa geçmek üzereyiz.
Gittiğimizde görüyoruz, yakınlarımızdan yurda izne
geldiklerinde görüyoruz, maalesef Türkçeyi öğrenemeden büyüyen gençlerle
karşılaşmaktayız. O hâlde, Türkiyenin de Almanyada bir
Türk-Alman üniversitesi kurma yönünde bir ihtiyacının hasıl
olduğu ortaya çıkmaktadır. O hâlde, bu anlaşma
yapılırken aynı zamanda orada da bir Türk-Alman üniversitesinin
kurulması bu Parlamentoyu, bu milleti daha da mutlu ederdi.
Değerli
arkadaşlarım, ama her şeye rağmen bu üniversitenin
kurulması da bizleri mutlu etmiş ve bu üniversitenin de ülke
eğitimine katkı sağlayacağını umuyor ve biliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, anlaşmada tarafların maddi
yükümlülükleriyle ilgili bölümde Türk tarafı Üniversitenin kurulması
için gerekli arazi, bina ve altyapıyı sağlayacak, aynı
zamanda Üniversitenin sürekli giderlerini karşılayacaktır. Türk
tarafı, yürürlükteki yükseköğretim mevzuatı ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tahsis edeceği bütçe çerçevesinde Türk-Alman
Üniversitesinin kurucuları tarafından hedeflenen yüksek kalite
standartlarını haiz olabilmesi yönünde çaba göstermeyi amaç
edinecektir. Bu bağlamda, özellikle donanım ile yerli ve yabancı
bilim insanlarının maaşları konusunda belirlenecek çerçeve
şartların alanlarında isim yapmış kişilerin
üniversiteye kazandırılıp üniversite bünyesinde
tutulabilmelerine imkân sağlayacak nitelikte olmasını da hedefleyecek.
Bunlar hep Türk tarafının görevi.
Alman
tarafı, danışmanlık ve finansal katkılarla Türk-Alman
Üniversitesinin yapılandırılmasına ve işletilmesine
destek verecek, bu katkılar özellikle aşağıdaki
faaliyetleri desteklemeye yönelik olacak. Almanyadan kısa ve uzun süreli
Alman akademik eğitim personelinin Türkiyeye gönderilmesi, Almanca dil
merkezinin kurulması için gerekli materyalin sağlanması ve
Almanyadan dil okutmanı gönderilmesi, ödenebilecek maaş ve ücretler
dışındaki ödemelerin yapılması. Almanyadan gönderilen
personelin maaş ve ücretlerini de yine Türk tarafı sağlayacak.
Şimdi,
burada bir Türk-Alman Üniversitesi kuruluyor olmasının getirdiği
bütün her şeyi siz yapacaksanız o zaman bunu Türk-Alman Üniversitesi
olarak kurma çabasını da anlamak biraz zorlaşmakta.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, kurulacak Üniversitenin mali
yükümlülüklerinin de çok büyük ölçüde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine
yüklenmiş olduğu da ortadadır. Şimdi, yine, burada
yaptığımız çalışmalarda yükseköğrenimin
kalitesini yükseltmek, yükseköğrenimi Türkiyede henüz getirmek
istediğimiz yere getirememe noktasında, böyle bir iş
birliği içerisinde böyle bir yasa tasarısının her şeye
rağmen bugün burada görüşülüyor olmasını da mutlulukla
karşılıyoruz. Değerli arkadaşlarım, çünkü
üniversite eğitimi yapan insan sayısı çoğaldıkça
Türkiyenin ilerlemesi, gelişmesi, ekonomik anlamda yükselmesinin de önü
açılmış oluyor.
Cumhuriyeti
kurduğumuz 1923 yılında Türkiyede, ülkemizde üniversite
mezunlarının sayısı yüzlerle ifade edilecek kadar.
Bırakın üniversite mezunu, okuryazar olanlar yüzde 10ların
altında ifade ediliyor. Bir zihniyet oluşmuş: Önce, cumhuriyet
sonrasında okuryazar olmak iş bulmaya yetmiş; daha ilerleyen
yıllarda, 30lu, 40lı yıllarda ilköğretimi bitirmek,
ilkokul mezunu olmak iş bulmak hatta devlet memuru olmak için yeterli
olmuş; daha sonraki yıllarda ortaokul mezunu, lise mezunu,
1990lı yıllara kadar da üniversite mezunu olmak yetmiş ama
bugün artık iş bulma noktasında büyük sıkıntılar
var. Geçmişte anne baba çocuğunu okula gönderirken Oğlum
üniversiteyi bitirecek, devlette iş bulacak, işi hazır.
noktasında bir zihniyetle çocuğu üniversiteye göndermiş.
Gençler, üniversite okuduklarında bir iş sahibi olacakları
noktasında sadece Okulu bitireceğim, bir işe gireceğim.
zihniyeti hâkim olmuş ama bugün çağ öyle değil. Bugün artık
anne baba Çocuğum üniversite bitirdiğinde ne yapabilir, ne
yaptırabilirim, hangi iş alanında bir yatırım
yaptırabilirim?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BEYTULLAH
ASİL (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Üniversiteye
giden gencimiz de Okulu bitirdiğimde hangi iş alanlarında
yatırım yapabilirim, hangi alanlarda iş kurabilirim?
zihniyetiyle, üniversite okuduğu süre içerisinde bu mantaliteyle kendisini
yetiştirmeye başladı. İşte, bu geliştikçe
müteşebbis sayımız artacak, iş kurma, iş yaratma, yeni
alanlarda çalışma yapma düşüncesine hâkim gençlerimiz yetişecek,
bu da ülkenin kalkınması noktasında büyük yol almamızı
sağlayacak.
O nedenlerle her
kurulacak üniversitenin ülkenin ekonomisine, ülkenin gelişmesine
katkı yapacağını düşünüyor, bu vesileyle yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Asil.
Şimdi söz
sırası Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın
Nimet Çubukçuda.
Sayın Bakan,
biliyorsunuz konuşma süreniz yirmi dakika ama çalışmamız
saat 20.00de bitmekte, ona göre buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde kurulması
düşünülen Türk-Alman Üniversitesine dair kanun tasarısını
görüşlerinize sunarken öncelikle saygıyla heyetinizi
selamlıyorum.
Sizlerin de
bildiği gibi Almanyayla ortak tarihimiz, yakın ilişkilerimiz ve
halklarımız arasındaki temaslar bize eğitim alanında
da çok önemli iş birliklerini gerekli kılıyor. Ülkemizde bir
Türk-Alman üniversitesinin kurulması da bize bu iş birliğini
daha da geliştirmek, Alman sanayi kuruluşlarının ve
üniversitelerinin birikimini ülkemize kazandırmak, yükseköğrenimde
öğrenci değişim projelerini gerçekleştirmek, kısa ve
uzun süreli Alman akademik personelinin ülkemize gelmesi gibi birçok alanda
kazanımlar sağlayacaktır. Bugün Almanyada resmî rakamlara göre
2 milyon 700 bin Türk kökenli göçmen bulunduğunu düşünürsek
eğitim alanındaki iş birliğinin önemi çok daha iyi
anlaşılacaktır.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti arasında 8
Mayıs 1957 tarihinde imzalanan bir kültür anlaşmasıyla tarihten
gelen bu ikili ilişkileri güçlendirmek, karşılıklı
anlayışı geliştirmek, yükseköğrenim dâhil olmak üzere
bütün bu alanlarda iş birliğini yaygınlaştırmak
hedeflenmişti. Bu kapsamda, 30 Mayıs 2008 tarihinde Berlinde
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Bir Türk-Alman Üniversitesinin Kurulmasına Dair Kanun
1/4/2009 tarihinde kabul edilmiş ve Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
Yani Sayın Altayın da burada belirttiği gibi pazartesi günü
ülkemizi ziyaret edecek olan Alman Başbakanı Sayın Merkel için
değil, 30 Mayıs 2008 tarihinde imzalanan ve Resmî Gazetede
yayımlanan uluslararası bir anlaşma çerçevesinde bu Üniversite
kuruluyor. Sayın Milletvekilimizin Eğitim Komisyonu üyesi olarak bu
süreci çok yakından da takip ettiğini düşünüyorum.
Bu Üniversite her
şeyden önce 28/7/2009 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanan
anlaşmaya göre kurulacak. Bu anlaşma içeriğine
baktığımız zaman, bu Üniversitenin İstanbulda
kurulması, Türk yükseköğrenim mevzuatına tabi olması,
lisans, master ve doktora düzeyinde diplomalar vermesi, Almanca tedrisatlı
programlar sunmasının yanı sıra Türk yükseköğrenim
diplomasıyla birlikte tamamlayıcı nitelikte Alman üniversite
diploması vermesi, eğitim dilinin Türkçe ve Almanca olması,
gerektiğinde İngilizceye de yer vermesi ve Üniversiteye alınan
öğrencilerin Almanca dilinde sınava tabi tutulmaları ve bu
sınavda tespit edilen seviyelerine uygun şekilde ya doğrudan
lisans öğretiminin birinci sınıfına ya da
hazırlık sınıfına kaydedilmeleri, diplomalar, müfredat
ve bunların kalitesinin güvence altına alınması, her iki
ülke tarafından da karşılıklı olarak
tanınması, eğitim dallarına öğrenci alımında
merkezî olan Türk üniversite giriş sınavının yanı
sıra eğitim dalı alanına özgü ek giriş
sınavlarının düzenlenmesi, Türkiye'de Almanca eğitim veren
ve Almanca ders programları uygulayan liselerden mezun olan Türk
öğrenciler için ek bir özel giriş sınavı
yapılması ve bu öğrenciler için var olan öğrenci
kontenjanlarının yarısına kadar bir kontenjan
ayrılması. Özellikle merkezî sınavla öğrenci
yerleştiren ülkemizde, en fazla itirazın da konuşmalarda buna
yapıldığını görüyorum.
Daha önce kurulan
Galatasaray Üniversitesi de Türk-Fransız ortak bir devlet üniversitesi
şeklinde kurulmuş ve bütün bu hükümler aynıdır. Yani
dolayısıyla, aslında öğrenci kontenjanlarına
ilişkin olarak da Galatasaray Üniversitesi, uygulamada, özellikle özel
giriş sınavı yapmak yerine en yüksek puan alan ilk 25 binlik
dilimden öğrenci almayı tercih etmiştir.
Dolayısıyla,
biz, bu üniversitelerin öğrenci seçmelerine ilişkin
kontenjanlarının yarısına kadar bir kontenjan
ayrılması hükmü olsa dahi, bu düzenlemelerin genellikle Türkiye'de
merkezî sınavda da önemli bir derece yapmış öğrencilere ait
olduğunu söyleyebiliriz. Yani bu ilk kez Türk-Alman Üniversitesiyle
tanınan birtakım imtiyazlar ve ayrıcalıklar değil,
benzeri daha önce Türkiye'nin uluslararası bir anlaşmayla
kurduğu Galatasaray Üniversitesinde de hemen hemen aynı hükümler uygulanmıştır.
Alman tarafı
rektörlük düzleminde üniversiteler konsorsiyumuyla finansman sağlayan
Alman mercilerinin görevlisi olarak Alman tarafını ilgilendirecek
idari ve akademik konuları yerinde koordine eden, onları üniversite
organları önünde temsil eden bir koordinatör tarafından temsil
edilecek, fakülteler düzleminde ise Alman konsorsiyumu her fakültede bir
koordinatör tarafından temsil edilecek.
Üniversiteyi tüm
temel ve idari, mali konularda desteklemek ve tavsiyelerde bulunmak üzere
eşit temsilî bir Türk-Alman idari temsilciler komitesi kurulacak,
Üniversitenin kurulması için arazi, bina ve altyapının
sağlanması, Üniversitenin sürekli giderleri Türk tarafınca
karşılanacak.
Tabii, en çok
itirazlar da bu kısma yapıldı ama her şeyden önce bu Üniversitenin
Türkiye'de kurulacak bir üniversite olduğunu, çoğunlukla Türk
öğrencilere hitap edeceğini ve bir Türk devlet üniversitesi olma
özelliğini taşıdığını söylemek isterim.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Almanyada da kurulsun diyoruz, ona bir şey demiyoruz Sayın
Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Almanyadan
kısa ve uzun süreli akademik personel Türkiyeye gelecek ve Almanca dil
merkezlerinin kurulması ve materyallerin sağlanması ve
Almanyadan dil okutmanı görevlendirilmesi, gerek öğretim personeli
gerekse dil okutmanlarına da Türk mevzuatı çerçevesi içerisinde
ödenebilecek maaş ve ücretler dışındaki ödemelerin
yapılması, öğrenci ve akademik personel değişimi için
ayrılan burslar, genç nesil Türk bilim insanlarının
uzmanlaşma eğitiminin de Alman tarafınca sağlanması.
Her şeyden
önce, bu Üniversitenin kuruluş safhasında bu anlaşmanın
İstanbulda bir devlet üniversitesi olarak kurulduğunu bir kez daha
hatırlatmak istiyorum. Bugün burada görüştüğümüz Üniversitenin
de yükseköğrenim sistemimize önemli katkılar
sağlayacağına inanıyorum.
Dile getirilen
konuların başında yer alan hususlardan birisi de evet, çok fazla
sayıda Türk vatandaşının yaşadığı
Almanyada da bir Türk-Alman üniversitesinin kurulmasının
gerekliliğiydi ki biz zaten başından beri bu konuda da
girişimlerde bulunuyoruz, bunu Alman makamları nezdinde de dile
getiriyoruz. Özellikle Almanyadaki Türk vatandaşlarımızın
çocuklarının eğitim sistemine dair sorunlarını da dile
getiriyoruz yani bunlar her zaman ve zeminde en üst düzeyde ilgililerine,
muhataplarına aktarılmaktadır.
Bu Üniversitenin,
bu şekliyle bir devlet üniversitesi olduğunu bir kez daha
hatırlatıyor ve bu Üniversitenin yükseköğrenim sistemimize
özellikle teknik anlamdaki gelişmelerinde katkı
sağlayacağını düşündüğümüz, dostluk
ilişkilerimizin her zaman olumlu yönde seyrettiği ve daha da
pekiştireceğine inandığımız bu Üniversitenin,
Türk- Alman Üniversitesinin kuruluşuna verdiğiniz destek için her
şeyden önce bütün siyasi parti gruplarına teşekkür ediyor,
hepinize saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlandığı için
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek üzere 25 Mart 2010 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati:
20.02