DÖNEM: 23 CİLT:
65 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
81inci
Birleşim
1 Nisan 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, su kaynakları ve
kullanımına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Karabük
Milletvekili Cumhur Ünalın, Karabük Demir Çelik Fabrikalarının
ve Karabükün kuruluşunun 73üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, Kocaeli Şekerpınarda
yaşayan bir kısım vatandaşların imarla ilgili
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Van
Milletvekili Kerem Altunun, Vanın düşman işgalinden
kurtuluşunun 92nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Moldova
Cumhuriyeti Gökoğuz Halk Topluşu heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1146)
B) Önergeler
1.- Antalya Milletvekili
Tayfur Sünerin (6/1912) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/199)
C) Genel Görüşme Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25 milletvekilinin, ekonomi politikası
konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/12)
D) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, kadına yönelik
şiddetin nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/651)
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, İstanbul Çevre Düzeni
Planının olası etkilerinin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/652)
3.- BDP Grubu
adına grup başkan vekilleri Batman milletvekilleri Ayla Akat Ata ve
Bengi Yıldızın, hayvancılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/653)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486)
5.- Ankara
Milletvekili Haluk İpekin, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil
Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak ve 19 Milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/636, 2/123, 2/200, 2/288, 2/304,
2/342, 2/364, 2/474, 2/596) (S. Sayısı: 490)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Konya
Milletvekili Faruk Balın, Anayasa Komisyonu Başkan Vekili ve Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstünün, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, İzmir İktisat Kongresine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/12861)
2.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Millî Emlak Genel
Müdürlüğünde çalışan bazı personelin sorunlarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/12897)
3.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, kurum içi millî emlak
uzmanlığı sınavı açılmasına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/12961)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00te açılarak üç oturum yaptı.
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan, Balıkesir ilindeki tarım ve
hayvancılık sektörünün sorunlarına,
Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır, Diyarbakır Göğüs
Hastalıkları Hastanesinin kapatılmasına,
Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil, İnönü Zaferinin 89uncu yıl dönümüne,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, İnönü Zaferinin 89uncu yıl dönümüne
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin (6/1759) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri
verildiği bildirildi.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 22 milletvekilinin, töre ve namus
cinayetlerinin nedenlerinin araştırılarak, önlenmesi için
(10/647),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 24 milletvekilinin, olumsuz hava
koşullarının tarım sektörüne etkilerinin
araştırılarak (10/648),
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 24 milletvekilinin, organ nakli
konusundaki sorunların araştırılarak (10/649),
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, hayvancılık
sektörünün sorunlarının araştırılarak (10/650),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/487, 10/535) esas
numaralı, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin yol
açacağı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşmelerinin Genel Kurulun 31/3/2010 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486) 5inci maddesine kadar kabul edildi;
5inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
1 Nisan 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 20.04te son verildi.
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Fatih
METİN Yusuf
COŞKUN |
|
Bolu Bingöl |
|
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
|
|
Gülşen
ORHAN |
|
Van |
|
Kâtip
Üye |
No.: 113
II.- GELEN KÂĞITLAR
1 Nisan 2010 Perşembe
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Lüksemburg Büyük Dükalığı Arasında Gelir ve
Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını
Değiştiren Protokol ve İlgili Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/840) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2010)
2.- Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/841) (Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.3.2010)
Teklifler
1.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyanın; İşsizlik Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/651)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.3.2010)
2.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 22 Milletvekilinin; İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref
Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/652) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.3.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin; 4447 Sayılı İşsizlik
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/653) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2010)
4.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin; Belediye Kanunu ile Doğal Gaz
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/654) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2010)
5.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin; Diyarbakır Eski E Tipi Cezaevinin
İnsan Hakları ve Özgürlük Müzesi Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/655) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2010)
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşik Meksika Devletleri Hükümeti
Arasında Diplomatik ve Konsüler Misyon Üyelerinin
Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte
Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/677) (S.Sayısı: 491)
(Dağıtma tarihi: 01.04.2010) (GÜNDEME)
2.- Bursa
Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin; 5683 Sayılı
Yabancıların Türkiyede İkamet ve Seyahatleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/644) (S.Sayısı: 492)
(Dağıtma tarihi: 01.04.2010) (GÜNDEME)
Genel Görüşme Önergesi
1.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25 Milletvekilinin, ekonomi politikası
konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/12) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.02.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, kadına yönelik
şiddetin nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/651)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.02.2010)
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 24 Milletvekilinin, İstanbul Çevre Düzeni
Planının olası etkilerinin araştırılması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/652) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.02.2010)
3.- BDP Grubu
adına grup başkanvekilleri Batman Milletvekilleri Ayla Akat Ata ve
Bengi Yıldızın, hayvancılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/653) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.02.2010)
1 Nisan 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 81inci Birleşimini açıyorum.
III. YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı yoktur, on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.23
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 81inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
Açılışta yapılan yoklamada yeter sayı
bulunamamıştı. Şimdi yoklamayı yineliyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz su kaynaklarımız ve
kullanımı hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili
Durdu Özbolata aittir.
Buyurunuz Sayın Özbolat.(CHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolatın, su kaynakları ve kullanımına
ilişkin gündem dışı konuşması
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sekiz yıllık AKP Hükûmeti her işin
olduğu gibi su meselesinin de ne yazık ki suyunu
çıkarmıştır.
Kurulduğu 1954 yılından bu yana su ve toprak
kaynaklarının geliştirilmesi için çok büyük yatırımlar
gerçekleştiren Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, AKP
İktidarı dönemindeki sürgün ve görevden alma politikalarıyla içi
tamamen boşaltılarak iş göremez hâle getirilmiştir.
AKP Hükûmeti, bölge müdürlerinin yüzde 140ını, daire
başkanlarının yüzde 120sini, şube müdürlerinin yüzde
95ini görevden alarak sürgün etmiştir. Sürgün edilen ve emekliliğe
zorlanan yönetici sayısı
3.200dür. Bunları niye mi yapmıştır; kurumdaki birikim ve
ulusal su bilincini yok etmek, dışa bağımlı, ulusal
yarar gözetmeyen küresel su ve enerji politikalarının önünü açmak
için.
Neler olmuştur bu dönemde? Sekiz yıllık AKP
hükûmetleri döneminde sulamaya açılan alan ancak 666 bin hektardır.
Bunların tamamına yakını da AKP İktidarı öncesi
başlanmış projelerdir. Bu hızla gidilirse ekonomik olarak
sulanabilecek topraklarımızın tamamı ancak doksan beş
yılda sulanabilecektir.
Küresel güçlerin dayatmasıyla iş yapan AKP Hükûmeti, su
temini ve dağıtımında işi sulama birlikleri
vasıtasıyla yapmaya çalışmış ve bunun sonucunda
özellikle kuyu sulamalarındaki elektrik bedeli çok
artmıştır, öyle ki çiftçinin borcu 80 trilyona
ulaşmıştır. Çiftçi, bu borcu ödeyemediği için birçok
yerde toprağını sulayamamaktadır. Ülkemizin en önemli
projesi olan GAPta sulamalardaki gerçekleşme oranı sekiz yılda
1,3tür. Bu hızla gidilirse GAP sulamaları ancak yüz yetmiş üç
yılda bitirilebilecektir.
Çevre ve Orman Bakanına bakacak olursanız, her ay yüz
elli büyük tesis açılışı yapmaktadır. Sayın
Bakan, 10 metrelik bentleri tesis diye yutturmakta, bir barajı parça parça
10 defada açmaktadır. Açılan küçük HESler ise özel sektörün
yaptığı HESlerdir. Oysa sekiz yıllık AKP hükûmetleri
döneminde sadece Mavi Tünel ve Ilısu Barajı temelleri hariç
başka hiçbir temel atılmamıştır. Ilısu
Barajı da Hazine ve Devlet Planlamanın karşı
çıkmasına rağmen, yasalara aykırı biçimde ihalesiz
olarak bir konsorsiyuma devredilmiştir. Sekiz yılda HES kurulu gücü
ancak 1.355 megavat artmıştır yani yılda sadece 193 megavat
kurulu güç tesis edilmiştir. Oysa eski Enerji Bakanı, 2012
yılından sonra ülkemizin karanlıkta kalmaması için bunun
yılda en az 850 megavat olması gerektiğini basın önünde
anlatmıştır. Buna rağmen, DSİ neden sekiz yılda
iki HES dışında başka hiçbir HES temeli atmamıştır,
neden elli iki akarsu santralini özelleştirmeye
çıkarmıştır, neden kırk beş adet termik ve
hidrolik santrali satmak için ihale açılmaktadır? Bakan, bilerek
devleti zarara uğratmaktadır. Bu milletin dünyanın en
pahalı elektriğini kullanıyor olması Sayın Bakanı
hiç rahatsız etmiyor mu? Doğal gazdan elde edilen elektriğin
kilovatsaati 11 sent, HESlerden elde edilen elektriğin kilovatsaati ise 3
sent olmasına karşın, AKP doğal gazın önünü açmak için
HESlerdeki kapasite kullanımını sekiz yıl içerisinde yüzde
65 azaltmıştır. Bu nedenle, barajlardaki türbinler bilerek
çalıştırılmamıştır. Şu an bile Atatürk
Barajında sadece üç santral çalıştırılmakta, beş
santral ise uzun yıllardan bu yana
çalıştırılmamaktadır.
Son sekiz yılda elektrik üretiminde doğal gazın
payı yüzde 22den yüzde 52ye yükselmiş, buna karşılık
para ödemeden daha ucuza elde ettiğimiz hidrolik enerjide bu pay yüzde
38den yüzde 17ye düşürülmüştür. Siz değil miydiniz ANAP
hükûmetlerini imzaladığı doğal gaz anlaşmaları
nedeniyle suçlayan? Şimdi doğal gazın önünü neden
açıyorsunuz? Bu işten kârınız ne?
Bir de meşhur Deriner Barajı var, öyküsü ibretlik. 1997
yılında 711 milyon dolara ihale edilen ve dört yıl önce bitmesi
gerekirken sadece yüzde 57si biten, yüzde 57si 4 milyar dolara tamamlanan ve
iş kapsamında hiçbir değişiklik olmamasına rağmen
yüzde 570 keşif artışıyla rekor kıran ibretlik bir
vaka.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
DURDU ÖZBOLAT (Devamla) Teşekkür ediyorum.
İnsanları basit keşif
artışlarını bahane göstererek görevden alıp sürgün
eden eski DSİ Genel Müdürü, şimdiki Çevre Bakanı buna nasıl
bir açıklama getirecek acaba? Bu baraj neden bitirilmiyor? Bittiğinde
kaç milyar dolara bitecek? Bu barajda elektriğin kilovatsaat maliyeti
şimdiden 48 sente ulaşmıştır. Bu barajla ilgili
elimizde bir dosya var, yakında anlatacağız. Böyle bir soygun
nasıl olurmuş, halkımız görecek.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özbolat.
Sayın Altun, sisteme girmişsiniz
KEREM ALTUN (Van) Sayın Başkan, Vanın
kurtuluşuyla ilgili kısa bir söz almak istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Van Milletvekili Kerem
Altunun, Vanın düşman işgalinden kurtuluşunun 92nci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
KEREM ALTUN (Van) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, nisan
ayının ilk günlerinin Vanımız için ayrı bir önemi
vardır. 1 Nisan, Karakoyunlulara başkentlik yapmış
Erciş ilçemizin ve Gürpınar ilçemizin; 2 Nisan, Vanın ve
Muradiye ilçemizin; 3 Nisan, Çaldıran, Saray ve Özalp ilçelerimizin bu
yıl işgalci güçlerden kurtuluşunun 92nci yıl dönümü. Kadim
bir medeniyetin izlerini taşıyan, hoşgörünün, toleransın,
merhametin, faziletin, erdemin timsali olmuş aziz Vanlıların bu
güzel günlerini kutluyorum.
Vatan topraklarını özgürlük ve
bağımsızlık mücadelesiyle canlarını vererek bize
tekrar yurt yapan isimsiz kahramanları, aziz şehitlerimizi
saygıyla, rahmetle anıyorum.
Millî Mücadele, Kurtuluş Savaşında, Çanakkale ve
Sarıkamıştan sonra en fazla şehit veren il Van ilimizdir.
İstiklal Savaşından sonra istikbal savaşını
veren Vanlılar bu toprakları artık ebedî olarak dostluğa,
kardeşliğe ve barışa adamışlardır.
Kine, nefrete, husumete, düşmanlığa yer kalmayacak
kadar gönlü insan onuru ve sevgisiyle dolu Van Gölü çocuklarının bir
de mesajları var: Geçmişte yaşanan tarihî hakikatleri
emperyalist emelleri için kimse çarpıtmasın. Milletimiz,
insanlığa karşı işlenebilecek en ağır suç
olan soykırım gibi kara bir insanlık lekesini tarihin hiçbir
döneminde taşımamıştır. Arşivler geçmişin
tanığı ve aynasıdır. Kini, geriletici nefreti
diasporalara bırakıyoruz.
Güneşin kutsal bir tören edasıyla
battığı, tokmaklı kapıların bir zamanlar hiç
kapanmadığı, gölünün deniz, kedilerinin sevimli, peynirinin otlu
olduğu, gerçekle düş arasındaki bir masal kenti Vana,
saygın Vanlılara selam olsun. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Altun.
Gündem dışı ikinci söz Karabük Demir Çelik Fabrikalarının
73üncü kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Karabük
Milletvekili Cumhur Ünala aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Karabük Milletvekili Cumhur
Ünalın, Karabük Demir Çelik Fabrikalarının ve Karabükün
kuruluşunun 73üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
CUMHUR ÜNAL (Karabük) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3 Nisan KARDEMİR (Karabük Demir Çelik Fabrikaları)
ve Karabükün kuruluşunun 73üncü yıl dönümü nedeniyle bugün gündem
dışı söz almış bulunmaktayım.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan,
üniformayla çıkılabilir mi?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, tebrik
ediyoruz ama İç Tüzüke aykırı.
BAŞKAN Sayın Ünal, herkes yeterince gördü. Lütfen
Karabüksporun şeyini çıkarırsanız
CUMHUR ÜNAL (Devamla) Peki, ben bütün
arkadaşlarımızın Karabüksporu tebrik ettiğini
düşünerek çıkartıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Evet, çok teşekkür ederiz. Karabüksporlulara da
başarılar diliyoruz, sağ olun.
CUMHUR ÜNAL (Devamla) Öncelikli olarak bana bu konuşma
fırsatını veren Sayın Başkana teşekkür ediyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Karabük, Ulu Önder Atatürkün ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine
ulaştırmak için ortaya koyduğu sanayileşme hedefinin ilk
merkezi, Karabük Demir Çelik Fabrikaları ise bu sanayileşme hedefinin
ilk yapı taşlarından birisidir. 3 Nisan 1937 tarihinde ülkemizin
içinde bulunduğu tüm ekonomik zorluklara rağmen büyük bir öngörüyle
temelleri atılarak iki yıl gibi kısa bir sürede üretime
başlayan KARDEMİR (Karabük Demir Çelik Fabrikaları) uzun
yıllar ülkemizdeki endüstrileşme hareketinin lokomotifi olmuş,
fabrikalar yapan fabrika unvanına layık görülecek kadar ülkemiz
sanayisine öncülük etmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emeğin
potalarda eritilerek çeliğe dönüştürüldüğü bu fabrika kimi zaman
Adana ovalarında çimento, kimi zaman Konya bozkırlarında
şeker fabrikası, kimi zaman da Fıratta köprü, Karakayada baraj
olmuştur. Ülkemizin yazgısında böylesine onurlu bir görevi
üstlenen Karabük Demir Çelik Fabrikalarını ayrıcalıklı
kılan başka bir husus ise yöresine yaptığı
hizmetlerdir. 3 Nisan 1937 tarihinde, çeltik tarımının
yapıldığı bu alanda kurulan Karabük Demir Çelik Fabrikaları,
on üç hanelik küçücük bir köyden, bugün 225 bin nüfuslu Karabük iline
dönüşmesini sağlamıştır. İşte onun içindir
ki 3 Nisan, KARDEMİRle birlikte, Karabükün doğum günüdür; işte
onun içindir ki KARDEMİR ve Karabük bugün aynı coşkuyu ve
aynı heyecanı yaşamaktadır. Bu vesileyle, kuruluşundan
bugüne kadar Karabüke ve KARDEMİRe emeği geçenlere bir kez daha
minnet ve şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne mutludur
ki yetmiş üç yıl sonra bugün KARDEMİR, üretimde 2 milyon tonları
hedefleyen ve bu hedef doğrultusunda yatırımlarını
sürdüren bir şirket hâline gelmiştir. Ne mutludur ki ülkemizde
artık KARDEMİR tarafından
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
KARDEMİRin gelecekte daha büyük başarılara imza
atacağına olan inancımı ifade ederek buradan KARDEMİR
yönetimini ve tüm çalışanlarını ve Çelik-İş
Sendikamızı bir kez daha yürekten kutluyorum.
Karabük 1953 yılında ilçe, 1995 yılında il
olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan ilk planlı sanayi
kentlerinden birisidir. Karabük ilk sanayi şehri olmanın yanında
çevresi ve ilçeleriyle birlikte tarihî, kültürel değerleri ve doğal
güzellikleri ile de ön plana çıkmaktadır. Safranbolumuz bu kültürel
zenginlikler içerisinde UNESCO tarafından dünya miras kentleri listesine
alınmış bir kültürel mirastır. Yenice ilçemiz dünyanın
en nadide ağaç türlerini bünyesinde barındıran orman
varlığı ile dikkat çekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
CUMHUR ÜNAL (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Hadrianapolis antik şehri ile Eskipazar, kaya mezarları
ile Ovacık ilçemiz ve insanları büyüleyen doğal zenginlikleri
ile Eflani ilçemiz Karabükün incisi olan ilçelerimizdendir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kuruluşumuzun 73üncü yıl dönümünde duble yol, su, doğal gaz,
üniversite, tıp fakültesi, polis meslek yüksekokulu, eğitim
yatırımları, sağlık yatırımları,
TOKİ yatırımları, stadyum yatırımları ve
teşvik alanlarında AK PARTİ Hükûmeti dönemimizde Karabüke
yaptığımız hizmetler vesilesiyle Meclis Başkanımıza,
Hükûmetimize, bakanlarımıza ve Sayın
Başbakanımıza Karabük halkı adına teşekkür eder,
tüm Karabüklülerin sizlere selam ve saygılarını iletiyor,
hemşehrilerimin kuruluş yıl dönümlerini kutluyorum.
Karabük halkı, şahsım ve milletvekili
arkadaşlarım adına bu heyecanı sizlerle
paylaşırken, bu güzel günümüze sizleri de davet eder, yüce
Meclisimizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ünal.
Gündem dışı üçüncü söz Kocaelide yaşanan
sorunlar hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya...
Buyurunuz Sayın Erenkaya. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- Kocaeli Milletvekili Hikmet
Erenkayanın, Kocaeli Şekerpınarda yaşayan bir
kısım vatandaşların imarla ilgili sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle Kocaeli iliyle ilgili,
sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu çerçevede, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizin
bildiği gibi Kocaeli ili Türkiyenin en önemli, en gelişmiş
illerinden bir tanesi ancak bu söylev 2002 yılına kadar böyle devam
etti ama maalesef 2002 yılından sonra, özellikle Hükûmetinizin
döneminden sonra yapılan özelleştirmeler nedeniyle Türkiyenin
gündemindeki Kocaeli maalesef ülkemizin sıradan bir ili hâline gelmiş
bulunmaktadır. Özellikle işsizlik konusunda, yolsuzluk konusunda,
yoksulluk konusunda şu anda Kocaelinin hangi durumda olduğunu
önümüzdeki dönemlerdeki gündem dışı konuşmalarda sizlerle
paylaşacağım.
Kocaeliyle ilgili önemli bir sorunu sizlerle paylaşmak
istiyorum değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz Kocaeli, Türkiyenin en
göç alan illerinden bir tanesi. Özellikle Gebze bölgesinde bulunan
vatandaşlarımız, Gebzesinde, Darıcasında,
Çayırovasında bulunan vatandaşlarımız, genellikle göç
eden vatandaşlarımız memleketlerinde bütün varlıklarını
kaybederek ve satarak oraya yerleşip orada hayatını idame
ettirmeye çalışan insanların yoğun olduğu bölgelerdir.
Özellikle sizlerin belirttiği gibi bir belediyecilik
anlayışını da AKP milletvekillerinin huzurunda, sizlerin
huzurunda bazı görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Gebze bölgesinde
Şekerpınar köyü 1998 yılına kadar orada köy statüsünde
bulunan köyde muhtarlık aracılığıyla 1.100
vatandaşımıza paraları ödenmek kaydıyla arsalar tahsis
edilmiştir. Sizlerin de bildiği gibi, 1999 yılında o
bölgede belde belediyesi kuruldu ve o belediye olduktan sonra da oradaki
vatandaşlarımızın yerleri aynı şekilde korunmaya
çalışıldı ama daha sonraki dönemde bu tapular verilirken
vatandaşlarımıza, sizlerin de bildiği gibi, beş
yıllık süreç bir şart konuldu. Beş yıl içerisinde bina
yapılabilir mi noktasında bir şerh konuldu. Ancak, yine sizin
bildiğiniz gibi, 1999/17 Ağustosundaki büyük bir depremle
karşı karşıya kaldı Kocaeli. Hâliyle o
vatandaşlarımız, almış olduğu, edinmiş
olduğu bu yerlerle ilgili o beş yıllık süreç içerisinde
bina yapma şansına sahip olamadılar. Çünkü deprem nedeniyle -o
dönem ben de belediye başkanıydım o bölgede- ve
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Afet
İşleri Genel Müdürlüğüyle birlikte o dönem ruhsatlar durduruldu
ve belde belediyesi olan bu Şekerpınar da işlemleri yapma
olanağını bulamadı. Bu noktada, oradaki yer sahibi olan
insanlarımız, maalesef, bina yapma şansına da sahip
olamadılar. Ama gelinen noktada, yeni bir düzenlemeyle şu anda
orası ilçe belediyesi oldu ve ilçe belediyesi olmak kaydıyla da
şu anda AKPnin mevcut yönetiminin, o bölgedeki insanlarımızın,
o yoksul vatandaşlarımızın memleketlerindeki bütün
varlıklarını yok edip bu bölgeye gelen
insanlarımızın o zor şartlarda aldıkları yerleri
ellerinden alma noktasında gayretleri olduğunu görüyoruz.
Bizler Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, hem orada yerel
anlamda, aynı zamanda da oradaki çalışmalarda o
vatandaşlarımızın o yerlerinin ellerinden
alınmaması noktasında, o yöneticileri uyarma noktasında
olduk. Ama gelinen noktada, mahkemelik duruma geldi
vatandaşlarımız ve mahkeme noktasında da o yerleri devralma
noktasına geldiklerini görüyoruz.
Ancak, değerli arkadaşlar, tabii ki bu bir
yanlış uygulama. Çünkü deprem nedeniyle, beş yıllık
süreç içerisinde, bu binaları yapamadıkları için bu yerlerin
ellerinden alınmasını gayri ciddi olarak bizler görmekteyiz. On
beş gün önce, Sayın Başbakan o bölgeye geldiğinde, bu
vatandaşların bu problemlerini öncelikle yerel anlamda, daha sonra da
Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözme noktasında o vatandaşlarımıza
söz verdiğini biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HİKMET ERENKAYA (Devamla) Şimdi, tabii o bölgedeki
arazilerin rantının yüksek olması nedeniyle, tekrar onların
vatandaşların ellerinden alınması noktasında
gayretleri vardır. Ama şunu ifade ediyoruz: Bizler, hem yerel bazda,
aynı zamanda da genel bazda, Cumhuriyet Halk Partililer olarak, hiçbir
siyasi kaygı belirtmeden ve siyasi kaygı düşünmeden o
vatandaşlarımızın problemlerinin orada mutlaka halledilmesi
gerektiğine inanıyoruz. Eğer, o yoksul vatandaşların
oradaki durumlarını AKP milletvekilleri olarak görseniz
vicdanınız sızlar ama sizlerin onu görme noktasında
olmadığınızı da bizler görmekteyiz. Bu
anlayış içerisinde, hangi şartlarda olursa olsun, oradaki
vatandaşlarımızın yerlerinin ellerinden
alınmaması noktasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
sonuna kadar mücadele edeceğimizi de buradan, bu kürsüden ifade etmek
istiyorum. Aynı zamanda, Başbakanımızın vermiş
olduğu bu sözü de, o vatandaşlarımızın adına,
yerine getirmesini sizlerin huzurunda söylemek istiyorum.
Bu duygular içerisinde de çalışmalarınızda
başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Erenkaya.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Moldova Cumhuriyeti
Gökoğuz Halk Topluşu heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun
bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1146)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanının 10 Mart 2010 tarih,
66 sayılı Kararıyla, Moldova Cumhuriyeti Gökoğuz Halk
Topluşu heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak
ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 7. maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
vardır, okutuyorum:
B)
Önergeler
1.- Antalya Milletvekili Tayfur
Sünerin (6/1912) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/199)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin Sözlü Sorular kısmının 558.
sırasında yer alan (6/1912) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Tayfur
Süner
Antalya
BAŞKAN Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Bir genel görüşme önergesi vardır, okutuyorum:
C) Genel
Görüşme Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Mehmet
Ali Susam ve 25 milletvekilinin, ekonomi politikası konusunda genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/12)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Son 8 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP'nin
uyguladığı ekonomik politikalar, çalışan, üreten,
katma değer ve istihdam yaratan, ihracat yapan kesimleri zor durumda
bırakmaktadır
Uygulanan düşük kuryüksek faiz politikası ihracatı
zorlaştırmakta, enerji, istihdam gibi üretimin temel girdilerindeki
aşırı vergi yükü Türk sanayisinin uluslararası alanda
rekabetçi olmasının önüne geçmektedir.
AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından dünya
ekonomisindeki başlayan olumlu hava ve finans bolluğu, 2008'e kadar
AKP'nin bir sanayileşme ve ekonomi politikası
bulunmayışını hissettirmeydiyse de, küresel krizin etkisini
göstermeye başladığı tarihten itibaren sorunlar son derece
can yakıcı biçimde baş göstermektedir.
Üretim yerine ithalatı körükleyen, Cumhuriyetle
yaşıt fabrikalara kepenk kapattıran, bir yılda 1 milyon
ilave işsiz yaratan politikasızlık; artık sanayicimizin
soluğunu kesmiş bulunmaktadır.
İstanbul Sanayi Odası Başkanı Sayın
Tanıl Küçük; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Ali Babacan'ın katıldığı ve basına
yansıyan bir toplantıda sanayinin sorunlarını bir kez daha
dile getirmiş, sanayicide önemsenmediği duygusunun
geliştiğini ifade etmiştir.
Küçük, sanayinin kârlılığının giderek
azaldığı bu süreçte sanayicimizin; krize rağmen küresel
rekabet koşullarında var olmaya çalışmakta olduğunu,
elindeki kıt kaynaklarla teknolojiyi yenilemek, istihdamını
korumak, devletin sürekli artan taleplerine yetişmeye çalışmak
arasında sıkışıp kaldığını
söylemiştir.
Tanıl Küçük, bir sanayicimizin "Benim şirketime
yabancı sermayeli firmalar teklif veriyor. Satıp çıkabilirim.
Ancak devlet bana destek verse, bana teklif veren firmaları rekabete
zorlayabilecek durumdayım. Şimdi pes mi edeyim yoksa mücadeleye
devam mı edeyim' diye düşünecek duruma geldim" şeklindeki
sözlerini hatırlatmış, sanayicimizin içinde bulunduğu hâli
bütün açıklığıyla dile getirmiştir.
Başta sanayicilerimiz olmak üzere bütün reel kesim kayıt
dışı ekonomiyle mücadele, istihdamın üzerindeki yüklerin
azalması, vergi ve sosyal güvenlik primi borçlarında yeniden
yapılandırma, enerji maliyetlerinin düşürülmesi, iç
piyasayı canlandırmaya yönelik adımlar, esnek
çalışmanın yaygınlaştırılması, Kredi
Garanti Fonu'nun daha etkin hâle getirilmesi, yatırımcıların
finansmana ulaşmasının kolaylaştırılması,
kontrolsüz ithalata standart getirilmesi, ARGE faaliyetlerinden küçük
işletmelerin faydalanabilmesi ve daha adil bir teşvik sistemi
getirilmesi gibi tedbirler beklerken, hükûmet, devlete borcu olanların
banka hesaplarına el konulmasını gündeme getirmiştir.
Ülkeyi 8 yıldır yöneten AKP anlayışı,
gerek ülkenin gerekse sanayicinin sorunlarından kopuk, sadece kendi
iktidarını korumayı düşünmektedir. Bunun için
uluslararası şirketlerin Türkiye pazarını ve sanayisini ele
geçirme çabalarına da kayıtsız kalmaktadır.
Türk ekonomisinin lokomotifi olması gereken sanayi sektörünün
GSYİH içindeki payı, 10 yılda yüzde 27'den yüzde 19'a
düşmüştür. Uzakdoğu ülkelerinde yüzde 35'lerin üzerinde olan bu
paydaki düşüş, sanayi kesiminin sorunlarının çözülmediği,
aksine arttığının göstergesidir.
Bu genel görüşme talebinin amacı, ülkeyi
oluşturulmak istenen suni gündemler yerine, gerçek gündemi olan ekonomiye
çevirmek, sanayicinin, üretenin, işçinin, işsizin ve çiftçinin
sorununu Meclis gündemine getirmektir.
Tüm bu gelişmelerin değerlendirilmesi için Anayasa'nın
98 ve İç Tüzük'ün 101, 102 ve 103. maddeleri uyarınca Genel
Görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Ali Susam (İzmir)
2) Ali Koçal (Zonguldak)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Akif Ekici (Gaziantep)
5) Tayfur Süner (Antalya)
6) Hulusi Güvel (Adana)
7) Şevket Köse (Adıyaman)
8) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
9) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
10) Turgut Dibek (Kırklareli)
11) Canan Arıtman (İzmir)
12) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
13) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
14) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
15) Gürol Ergin (Muğla)
16) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Nevingaye Erbatur (Adana)
19) Orhan Ziya Diren (Tokat)
20) Sacid Yıldız (İstanbul)
21) Kemal Demirel (Bursa)
22) Rasim Çakır (Edirne)
23) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
24) Ensar Öğüt (Ardahan)
25) Hüsnü Çöllü (Antalya)
26) Atila Emek (Antalya)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme
açılıp açılması konusundaki ön görüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
D) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/651)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Adalet Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de
kadın cinayetlerinde 2002'den 2009'a kadar % 1400 oranında
artış olmuştur. 2002 yılında 66 kadın
öldürülürken bu sayı 2009'un ilk 7 ayında 953'e
ulaşmıştır. Ortaya çıkan tablo kadına
bakış açısında toplumsal olarak bir gelişme
yaşanmadığını hatta bir gerilemenin olduğunu
ortaya koymaktadır. 2003'te 83, 2004'te 164, 2005'te 317, 2006'da 663,
2007'de 1011, 2008'de ise 806 kadın yaşamını
kaybetmiştir. Rakamlar yıldan yıla kadına yönelik
şiddetin yükselen bir periyotta seyrettiğini ortaya koymaktadır.
Kamuoyunda uzun bir süre konuşulan Münevver Karabulut'un vahşice
katledilmesi, Adana, Osmaniye'de 6 yıl önce kaybolan Selma
Saçmalı'nın karşılıksız aşk nedeniyle
hunharca öldürülmesi, Güldünya Törenin namus gerekçesiyle gencecik yaşta
öldürülmesi, Nişantaşı'nda otomobili içinde kıskançlık
nedeniyle Esra Karsel'in telle boğularak öldürülmesi örneklerden sadece
birkaç tanesidir. Ancak basında bu tür olayların dile getirilmesi
toplumsal bilinci geliştiren ya da farkındalık yaratan bir
etkiye sahip değildir.
Fiziksel şiddetin yanında, evde, işte, hemen hemen
toplumsal her ortamda kadına yönelik fiziksel ve psikolojik şiddetin
örneklerine rastlamak mümkündür. Olumsuz bu tablonun giderilmesi, sorunun
çözümlenmesi için öncelikle şiddetin kaynağını, nedenlerini
tespit etmek son derece önemlidir. Şiddetin kaynağını tek
bir nedene bağlamak ve sorunun bu şeklide çözülmesini beklemek gerçekle
bağdaşacak bir yaklaşım değildir. Şiddetin ortaya
çıkmasında önemli etkenler olarak ekonomik, kültürel, sosyal ve
siyasal nedenlerin tamamının tespiti gereklidir. Aile içinde
şiddeti görerek büyüyen çocukların, şiddeti
kanıksaması ve büyüdüklerinde şiddet gören ya da şiddet
uygulayan bireyler olmaları yüksek bir olasılıktır. Bu
nedenle öncelikle aile içinde her türlü şiddetin engellenmesi için yasal,
toplumsal mekanizmaların harekete geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü
mevzuattaki düzenlemeler yeterli olmasına rağmen bu düzenlemelerin
pratikte uygulama bulmaması sadece yasal düzenlemelerle şiddetin
ortadan kaldırılamayacağını ortaya koymaktadır.
Toplumsal gelişmelere paralel olarak ekonomik, sosyal ve siyasal
gelişmeler bireyleri de doğrudan etkilemektedir. Günümüzde genel
olarak yaşanan sorunlar içinde kadına yönelik şiddet her
yıl artmaktadır.
Anayasa'nın 56. maddesine göre her birey
sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Bu
nedenle devlet yasal düzenlemelerin yanında sivil toplum
kuruluşları aracılığıyla toplumsal
gelişmişliği sağlamak için adım atmalıdır.
Şiddetin önlenmesi için kişilerin dolayısıyla toplumun
bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Şiddetin kanıksanmasının
önüne geçilmeli, şiddetin toplumsal bir sorun olarak
algılanmasının yolu açılmalıdır. Eğitimin
yükseltilmesi ekonomik ve sosyal koşulların düzeltilmesi şiddeti
engellemede önemli girişimlerdir.
Basın yayın organlarında şiddete
karşı bilinçlendirici ve şiddeti önleyici filmlerin
yayınlanması konunun toplumsal olarak da önemsenmesini sağlayacaktır.
Şiddete uğrayan kadınlar açısından da kapsamlı
bir çalışma yapılması gerekmektedir.
Çünkü şiddet gören kadın hem ailesi tarafından hem
de toplum tarafından dışlanma riskiyle karşı
karşıyadır. Şiddet göreni kınama
anlayışı ortadan kaldırılmadığı sürece,
şiddet gören kadınlara devletin sahip çıkması
gerekmektedir. Sosyal güvencesinin sağlanması, barınma ve
yaşamını idame ettirmede yeterli desteklerin
sağlanması gerekmektedir. Fiziksel ihtiyaçların
karşılanmasının yanında psikolojik olarak da desteklenen
ve sahipsiz olmadığını düşünen kadın çok daha
güçlü ve sağlıklı bir birey olacaktır. Tüm bu önlemlerin
alınmaması şiddetin daha da arttığı ve günden
güne şiddetin olağanlaştığı bir toplum hâline
gelmemiz kaçınılmazdır. Sağlıklı düşünen,
üreten, başkalarının haklarına saygı gösteren ve
saygı gören bireylerden oluşan bir toplum olunabilmesi için
kadına yönelik şiddetin engellenmesi için bir an önce harekete
geçilmelidir.
Kadına yönelik şiddetin nedenleri ile bu nedenlerin
ortadan kaldırılması için yapılacakların tespiti
amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
15.02.2010
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Tayfur Süner (Antalya)
4) Hulusi Güvel (Adana)
5) Şevket Köse (Adıyaman)
6) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
7) Turgut Dibek (Kırklareli)
8) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
9) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
10) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Canan Arıtman (İzmir)
12) Gürol Ergin (Muğla)
13) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
14) Mevlüt Çoşkuner (Isparta)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Nevingaye Erbatur (Adana)
17) Orhan Ziya Diren (Tokat)
18) Sacid Yıldız (İstanbul)
19) Kemal Demirel (Bursa)
20) Rasim Çakır (Edirne)
21) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
22) Ensar Öğüt (Ardahan)
23) Ali Koçal (Zonguldak)
24) Hüsnü Çöllü (Antalya)
25) Atila Emek (Antalya)
2.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 24 milletvekilinin, İstanbul Çevre Düzeni Planının
olası etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/652)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi,
"İstanbul Çevre Düzeni Planı" adında bir plana imza
atmıştır. Bu planla, İstanbul'un kültür, turizm ve üst
düzey hizmet merkezi olması hedeflenmektedir.
Bu planla, İstanbul'un taşıdığı
gereksiz yüklerin Marmara Bölgesi'nde etkin bir biçimde
dağıtılması hedeflenmektedir. Bunun için de; Bursa ve
Kocaeli ovalarını, Tekirdağ'ın uçsuz bucaksız verimli
tarım topraklarını, binlerce sanayi kuruluşunun
talanına açılması sonucu ortaya çıkmaktadır.
Yani, İstanbul'a yük olan sanayinin, Bursa Ovası,
Tekirdağ, Ergene Havzası, Adapazarı ve Bilecik illerine
taşınması düşünüldüğü ortaya çıkmaktadır. Bu
yönde bir çalışma olduğunda; plansız sanayileşme,
tarım alanlarının talan edilmesi, doğal çevrenin
korunmaması ve göç yüzünden büyük sorunlar yaşayan İstanbul
dışındaki diğer illerde de birkaç yıl içinde nüfusun
birkaç milyon artacağı ve sahip olduğu doğal zenginlikler,
verimli ovaların yapısının bozulacağı
görülmektedir.
Burada özellikle dikkat çekmek istediğimiz bir nokta
vardır ki, yıllardır kamuoyunu ve basını sürekli
tedirgin eden olası bir Marmara depremi konusu. "İstanbul Çevre
Düzeni Planı"nı hazırlamış olan profesyonel
ekibin yaptıkları bu çalışmalarda bu konuyu görmezden
gelmeleri ya da göre göre yok farz etmeleri anlaşılamamaktadır.
Çünkü İstanbul'daki "yüklerin"
aktarılacağı iller de yine Marmara Bölgesinde ve hepsi de 1. ve
2. derece deprem bölgesi olarak belirlenmiş olan illerdir.
Sözü geçen bu proje uygulanmaya başlanır ve buna paralel
olarak İstanbul'dan diğer illere sevk edilen her şey için yeni
baştan yatırımlar düzenlenip bu yönde uygulamalar
yapıldıktan sonra, ortaya çıkabilecek deprem ve/veya doğal
afetlerle birlikte, ülkemizin ekonomisi düzeltilmesi imkânsız bir hâl
alabilecektir.
İstanbul ve Marmara Bölgesinin mutlaka ve mutlaka bir
"Çevre Düzeni Planı"na ihtiyacı olduğu ortadadır.
Ancak bu çalışma yapılırken hem doğal zenginlikler ve
sahip olunan verimli yerlerin talan edilmemesi, sahip olunan ekonomik
değerlerin heba edilmemesi ve hem de ileri görüş ve olabilecek
aksaklıklar en ince şekilde gözden geçirilerek ona göre bir
çalışma yapılması ve ülkemizin depremlerden daha az
etkilenebilecek yerlerinin yapılandırılması hedef
alınmalıdır.
1. İstanbul Çevre Düzeni Planında sanayinin nereye
ihracı düşünülmektedir? Bunun sebepleri nelerdir?
2. Planda bahsedilen; İstanbul'da ileri teknolojili sanayi
alanlarının olası depremler de göz önüne alınarak
değerlendirilip değerlendirilmediği?
3. Sanayi kenti hâline dönüşmüş olan İstanbul,
Bursa ve diğer illerin neye göre değerlendirildiği ve bundan
sonraki gelişmelerde hangi özelliklerinin ortaya çıkarılarak
yapılandırılacağı konusunda, şimdiye kadar neler
planlandığı ve bu planlamaların kimlerle nasıl
yapıldığı? İlgili illerden ne düzeyde görüş
alındığı ortaya koyulmalıdır?
4. Bu protokol ile Bakanlıkların hangi yetkileri
İstanbul Metropoliten Planlama bürosuna bırakmıştır?
5. Bu protokolün denetim ve takibi için görevlendirilmiş bir
birim mevcut mudur? Varsa bu birimde kimler görev yapacaktır? Yoksa böyle
bir denetlemeye gerek duyulmamasının sebepleri nelerdir?
6. Onaylanan planda Bursa, Tekirdağ, Kocaeli, Balıkesir,
Yalova, Çanakkale gibi çevre illere yüklenen fonksiyonlar nelerdir? Bunlar
belirlenirken hangi kriterler göz önünde bulundurulmuştur?
Yukarıda bahsi geçen konular dikkate alınarak sorulan
sorulara cevap bulunması ve bölgede ileriye yönelik sorunlar zincirinin
oluşmaması için; İstanbul Çevre Düzeni Planı ile ilgili
şimdiye kadar yapılmış olan çalışmaların
yeniden gözden geçirilerek olası sorunlar açısından gereken
önlemlerin alınması ve olası bir Marmara depremine
hazırlıklı olması açısından, Marmara Bölgesi ve
İstanbul ilinin bir bütün hâlinde değerlendirilmeye
alınmasına ışık tutulması amacıyla
Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca bir Meclis Araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Kemal Demirel (Bursa)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Akif Ekici (Gaziantep)
4) Ali Koçal (Zonguldak)
5) Tayfur Süner (Antalya)
6) Hulusi Güvel (Adana)
7) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
8) Şevket Köse (Adıyaman)
9) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
10) Turgut Dibek (Kırklareli)
11) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
12) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
13) Canan Arıtman (İzmir)
14) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
15) Gürol Ergin (Muğla)
16) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Nevingaye Erbatur (Adana)
19) Orhan Ziya Diren (Tokat)
20) Sacid Yıldız (İstanbul)
21) Rasim Çakır (Edirne)
22) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
23) Ensar Öğüt (Ardahan)
24) Hüsnü Çöllü (Antalya)
25) Atila Emek (Antalya)
3.- BDP Grubu adına grup
başkan vekilleri Batman milletvekilleri Ayla Akat Ata ve Bengi
Yıldızın, hayvancılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/653)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Ülkemizde hayvancılık sektöründe yaşanan temel
sorunların ve bu sorunların üreticilere, ülke ekonomisine olan
olumsuz yansımalarının bütün yönleriyle
araştırılması ve alınacak tedbirlerin, uygulanacak
yeni politikaların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
22.02.2010
|
Ayla Akat Ata Bengi
Yıldız |
|
Grup
Başkan Vekili Grup
Başkan Vekili |
Gerekçe:
Türkiye, bulunduğu iklim ve arazi koşulları
itibarıyla hayvancılık faaliyetlerine oldukça müsait bir
konumdadır. Üzerinde yaşadığımız coğrafya,
hem tarihsel hem de konjonktürel olarak hayvancılığa önem
vermiş, bu sektör temel istihdam ve geçim kaynaklarından biri hâline
gelmiştir. Kırsal bölgelerde yoğunluk kazanan bu faaliyetler,
modern şartlarda yapılan üretim çiftlikleriyle de yaygınlık
kazanmıştır.
Ülkemizin temel geçim alanlarından biri olan
hayvancılık, özellikle 1980 sonrası dönemde sistematik olarak
bir gerileme yaşamış ve geldiğimiz dönem itibarıyla
bir çöküşle karşı karşıyadır. Resmî verilere göre
ülkemizdeki büyük ve küçükbaş hayvan sayısı yıldan
yıla azalmış ve 2008'de bir önceki yıla göre, büyükbaş
hayvan sayısında %1.58, küçükbaş hayvan sayısında da %
6.87 oranında gerileme meydana gelmiştir. Özellikle 1980'lerin
başından günümüze hayvan sayısı yaklaşık 60
milyon dolayında iken, şimdi bu rakamın yarısının
da altına inmiştir.
Ülkemizde hayvancılığın kötü
gidişatının en önemli nedeni kuşkusuz yıllardır
sürdürülen yanlış hükümet politikaları, yetersiz desteklemeler
ve mera yasaklarıdır. Hayvan besiciliğinde yükselen girdi
fiyatları, hayvan sağlığı açısından yeterli
eğitim ve desteklemenin yapılmaması ve özellikle de geniş
yayla ve meralara sahip olan ve hayvancılık açısından
vazgeçilmez bölgelerden biri olan Doğu ve Güneydoğu illerinde çatışmalı
ortamın ve operasyonların bahane edilerek buradaki yaylaların ve
meraların yasaklanması, zorunlu göç uygulamalarından
kaynaklı bölge illerinin kırsal alanlarının insansızlaşması,
bu yıkımı daha da derinleştirmiştir.
Özellikle son yıllarda, hayvan sayısındaki
düşmeye paralel olarak, et ithalatında 5 kattan fazla artış
meydana gelmiş ve bu durumla birlikte et ithalatının olumsuz
sonuçları tüm yakıcılığıyla bu sektörde hissedilmiştir.
Hayvancılığın daha da gerilemesi sonucu günümüzde
kırmızı et fiyatları 30 TL'nin üzerine
çıkmış ve halkımızın zayıf olan alım
gücüne bir darbe de yüksek et fiyatları tarafından vurulmuştur.
AB'deki kişi başına düşen et tüketiminin ancak
yarısı oranında et tüketimi gerçekleştirilen ülkemizde bu
durum, halk sağlığı açısından riskli bir ortam
yaratmaktadır. Protein ihtiyacının büyük oranda etten
karşılandığı göz önüne
alındığında, sağlıklı nesillerin
yetiştirilmesinde de en büyük engeli yine bu sorunlar
oluşturmaktadır. Özellikle süt
sığırcılığının, yüksek yem
fiyatları ve sütün bu maliyetleri karşılayamaması sonucu
yok olmaya yüz tutması, hayvancılığa büyük oranda darbe
vururken, süt ürünleri alanında da ciddi sorunları
doğurmaktadır. Yoğurt ve diğer süt ürünlerinin
ithalatını arttıran bu durum, büyük şirketlerin kâr
amacıyla kalitesini düşürdükleri süt ve süt ürünlerinin ülkemize
girmesine neden olmaktadır. Bu durum özellikle gelişme
çağındaki nesil üzerinde büyük sağlık riskleri ortaya
çıkarmaktadır.
Azalan et ürünleri ve artan fiyatlarla beraber, özellikle et
kaçakçılığı ve sağlıksız ortamlarda
gerçekleştirilen kaçak kesimlerde de artışlar meydana gelmekte
ve bu durum, sektörü halk sağlığını tehdit eden
unsurlardan biri halini almaktadır. Kayıt dışılığı
ve rant alanlarını arttırıcı bu durum, önlem
alınmadığı taktirde koca bir sektörü tamamen kuralsız
ve üretimden kopuk büyük rant alanı haline getirecektir.
Yanlış hükümet politikalarının ortaya
çıkarmış olduğu ülkemiz
hayvancılığındaki yıkımın işsizlik,
yüksek et fiyatları, kalitesiz süt ürünleri gibi sonuçları göz önüne
alındığında buna yol açan nedenlerden olan mera
yasakları, yanlış ve yetersiz teşvikler ve ithalatın
yarattığı sonuçların bir bütün olarak Meclis gündemine
gelmesi elzem hale gelmiştir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/769) (S.
Sayısı: 486) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde tasarının 5inci maddesi üzerinde
gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi söz sırası şahsı adına Sinop
Milletvekili Engin Altaya aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Geçen haftadan beri Türk-Alman Üniversitesinin kuruluş
kanununu görüşüyoruz. Geçen hafta, malum, Almanya Başbakanı
Türkiyedeyken Sayın Başbakan bu Meclisten bu kanunu geçirip ona bir
hediye takdim edecekti ama burada çoğunluk
sağlayamadığınız için Meclisi kapatmak durumunda
kaldınız. Başbakan hediyesini veremedi.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) Postayla yollar!
ENGİN ALTAY (Devamla) Evet, postayla yollar!
Şimdi, tabii, benim asıl burada merak ettiğim
şudur: Bu kanunla ilgili müteaddit defalar çeşitli milletvekili
arkadaşlarım Bunun muadili, karşılığı
olması lazım, Almanyada da bir Türk-Alman Üniversitesinin
olması lazım. diye söylüyoruz ama benim dikkatimi çeken: Sayın
Başbakan bütün geçen haftayı, Almanya Başbakanının
bütün ziyaretini hem kendi programıyla hem medyayla Almanyadaki Türk
lisesine ayırdı. Varsa yoksa Türk lisesi, varsa yoksa Türk lisesi.
Şimdi, bunu, geçen ben bu kanunun tümü üzerinde
konuşurken Başbakanın bu konuyla ilgili çekincelerini de
söyledim ama bir şeyi anlamak mümkün değil: Almanya
Başbakanı buraya gelmiş, imtiyazlı ortaklık diyor,
vize konusunda katı tutumundan vazgeçmiyor, Almanyadaki 3 milyon Türkün
sorunlarıyla ilgili dişe dokunur bir şey söylemiyor ve en önemlisi
tabii burada imtiyazlı ortaklıkla ilgili ketum, katı tutumunu
sürdürüyor, Başbakan sanki hiç bu konular Türkiyede Merkelle
konuşulmuyor, varsa yoksa efendim bu Türk lisesi.
Şimdi, sayın milletvekilleri, akla tabii şu
geliyor: Niye Türk lisesi diye diretiyor Başbakan, Türk-Alman
Üniversitesi ya da Alman-Türk Üniversitesi orada niye kurmuyorsunuz? demiyor
da? Başbakanın hâlâ kafasının çok
değişmediğini buradan da anlıyoruz. Orta Asyada,
Afrikada, dünyanın çeşitli ülkelerindeki o malum liselerin Almanyada
olamayışı belli ki Sayın Başbakanı çok
rahatsız ediyor. Şimdi bu Türk lisesiyle hem içindeki asıl derdi
ortaya döküyor hem de Almanya Başbakanının Türkiye ziyaretinin
ana gündemini saptırarak bu Türkiye-Almanya arasındaki
ilişkilerde büyük bir hezimete uğradığımızı,
gol yediğimizi de milletten saklıyor. Bunu bir söylemek istiyorum.
Şimdi, sayın milletvekilleri, yükseköğretimi
konuşuyoruz. Yükseköğretimin sorunları, sancıları
saatlerce konuşsak bitmez ama çok somut bakın ben size bir şey
söyleyeyim: Önümüzdeki hafta da altı üniversite daha bu Meclisten geçecek,
açılacak. Hakkâri Üniversitesine Harvarddan hoca geldi. Adam bir iyi
niyetle, bir hümanist anlayışla, vatansever yaklaşımla
geldi ve 55 öğretim üyesi için ilan verdi. 2 kişi ancak gitmiş.
Sayın milletvekilleri, 2 kişi
Biz burada, yerden mantar biter gibi
buradan üniversite açmakla bir şeyi çözmüyoruz, yükseköğretimin
sorununu çözmüyoruz. Yükseköğretimde istatistiksel olarak okullaşma
oranını artırmaya da bir faydası olmuyor bu işin. Bu
işin bir tek şeye belki faydası olur: İşsiz çağ
nüfusu üniversiteye saklarsınız, işsizlik oranını
düşük gösterirsiniz.
(x) 486 S. Sayılı
Basmayazı 24/3/2010 tarihli 77nci Birleşim tutanağına
eklidir.
Bakın, bir soru önergemize Millî Eğitim
Bakanlığının verdiği cevaptan bir şeyi ben size
söyleyeyim vakıf üniversiteleriyle ilgili: 2009 yılında
vakıf üniversitelerinde ne kadar boş kontenjan kalmış biliyor
musunuz sayın milletvekilleri? 35.177. Ya zaten bu vakıf üniversitelerinin
hepsinde toplam 125 bin, bir rakama göre, bir rakama göre 166 bin öğrenci
var, hepsi. 45 tane vakıf üniversitesi, 35 bin boş kontenjan var
-sadece vakfı söylüyorum- devletle beraber bu 103 bin yapıyor.
Şimdi önümüzdeki hafta biz altı tane daha vakıf üniversitesi
açacağız. Yani buna tam olarak Ayranı yok içmeye, atla gidiyor
çeşmeye. derler, başka hiçbir şey demezler. Böyle bir şey
olmaz sayın milletvekilleri. Bu YÖK ne işe yarar, ben bunu anlamıyorum.
Benim bildiğim yani YÖK dediğin şey bir planlama yapar her
şeyden önce. Hiçbir planlaması, YÖKün yükseköğretimle ilgili
bir penceresi, bir bakışı olduğuna ben inanmıyorum.
YÖKle ilgili bir şey söyleyeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) Biraz sonra bir önerge var, ondan da
konuşacağım.
Şimdi, padişah birini çok sevmiş, Buna bir iş
verin. demiş. Bu adama verecek iş bulamamışlar.
Padişaha sormuşlar, demişler ki: Efendim, bunun tahsili yok,
ufku yok, işte şusu yok busu yok. Buna bir iş bulamıyoruz,
hiçbir baş yapamıyoruz bunu. Padişah demiş ki: Bunu
ibrikçibaşı yapın. Adamı ibrikçibaşı
yapmışlar, göndermişler camiye. Millet geliyor, abdestini
alıyor falan, adam bir şey yapmıyor orada. Sonra demiş ki:
Hop, hemşerim, bir dakika, o ibriği bırak. Niye? Şu
ibriği kullan. Niye? Ben burada eşekbaşı değilim
ibrikçibaşıyım. demiş.
Şimdi, teşbihte hata olmaz. YÖK, bu ülkede
yükseköğretimle ilgili bir paragraf, gelsin, şu Meclisin önüne bir
şey koysun. Bu YÖKün ne işe yaradığını ben
anlamadım. Allah aşkına, şu rakamlar ortadayken böyle
plansız, altyapısız, piyasa bağlantısından
yoksun, hiçbir şekilde işlevi olmayan üniversite açmak
mıdır YÖKün görevi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü bağlayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bunlara vize vermek midir? Birkaç
tanesinin arsası yok, ben biliyorum, arsası yok. Bize diyorlar ki:
Efendim, yirmi tane kriter var. YÖK bu kriterlere göre üniversite
açılmasına vize veriyor. Yani üniversite açılacaksa başta
ismi onların hoşuna giden bir isim olursa hiç mesele yok. Ben geçen
de burada söyledim, yine söylüyorum sayın milletvekilleri: Burada yasama
organı olarak ciddi işler yapıyoruz. Yaptığımız
iş ciddidir, oyun oynamıyoruz burada. Şimdi, kanun
yapıyoruz. Yaptığımız kanunlardaki
sakatlıkları söylemek istemiyorum ama bir şeyi tabii ki bilmek
zorundayız -hep söylersiniz, hep söyleriz, hep inanırız, israf
haramdır- bu YÖK Türkiyede israfın odağı olmuştur,
bununla da kalmamıştır, partinizin strateji geliştirme
merkezi olmuştur.
Tekrar devam edeceğim. Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Altay, teşekkür ediyoruz efendim.
Şahsı adına Bitlis Milletvekili Cemal Taşar.
Buyurunuz Sayın Taşar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CEMAL TAŞAR (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 486 sıra sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5inci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, milletler ve medeniyetler arası
yarışın tüm hızıyla devam ettiği günümüzde,
bilime, bilimin güvenilir rehberliğine her zamankinden daha çok
ihtiyacımız vardır. Bir toplumun başı dik ve refah
içinde yaşayabilmesi, bilim ve teknolojideki gücüne
bağlıdır. Bilim ve teknolojideki güç, tüm dünyada
üniversitelerin öncülüğünde meydana gelmektedir. Gelişmiş
ülkelerde üniversiteler, özerkliğe ve akademik özgürlüğe sahip, bilgi
ve hizmet üreten fabrikalar olarak tanımlanmaktadır. Bizim de
üniversitelerimiz artık sadece bilgi tüketen kurumlar değil, bilgi
üreten yerler hâline yavaş yavaş gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, bilime önem veren ülkeler bugün
dünyaya hükmetmektedirler. AK PARTİ olarak bunun farkında ve
bilincindeyiz. Bu nedenle eğitimi önceliklerimizin birinci
sırasına aldık, bugüne kadar İktidarımız
döneminde de bütçede en büyük payı her yıl eğitime ayırdık.
Değerli milletvekilleri, tüm dünyada yükseköğretimde
okullaşma oranı artmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki
yükseköğretim çağı nüfusunun okullaşma
oranlarının ülkemiz oranlarının önünde olduğu
malumdur. Örnek verecek olursak Belçikada yüzde 56, Fransada yüzde 51, ABDde
yüzde 81, Kanadada yüzde 88dir. Bizde açık öğretimle birlikte bu
oran yüzde 38dir. Bunun farkında olan Hükûmetimiz bu alanda ciddi bir
çalışma içerisindedir.
AK PARTİ İktidarından önce Türkiye'de 53ü devlet,
23ü vakıf olmak üzere toplam 76 üniversite mevcuttu. İktidara
gelirken her ile bir üniversite sözü vermiştik. 2002den bugüne 41i
devlet, 22si vakıf olmak üzere toplam 63 üniversite kurmayı
İktidarımız başarmıştır.
ENGİN Altay
(Sinop) Tabela kurdunuz, tabela astınız. Nerede üniversite?
CEMAL TAŞAR (Devamla) Bu rakam hedeflerin üzerinde bir sayıdır.
Bu bir rekordur. AK PARTİ olarak halkımıza verdiğimiz sözü
tuttuk. Her alanda olduğu gibi bu alanda da yüzümüz aktır, milletimiz
yapılanları takdir etmektedir hamdolsun. AK iktidarlar döneminde kurulan
üniversitelerle birlikte bugün 94ü devlet, 45i vakıf olmak üzere toplam
139 üniversite sayısına ulaşmış bulunmaktayız. Bu
rakamların kesinlikle yeterli olmadığını açık
yüreklilikle söyleyebilirim. Gelişmiş ülkelerdeki yükseköğretim
standartlarına ulaşmak için var gücümüzle çalışmaya devam
etmekteyiz. Türk-Alman Üniversitesinin kurulmasıyla bu alandaki hedeflere
bir adım daha yaklaşmış bulunmaktayız. Bugün
kurmayı düşündüğümüz bu üniversite, Almanyayla tarihten gelen
kültürel ilişkileri güçlendirecek ve karşılıklı
anlayış geliştirerek iki ülke arasındaki ikili
ilişkileri daha da geliştirecek ve pekiştirecektir. Bu
üniversite Türk yükseköğretim mevzuatına tabi olacaktır. Almanya
tedrisatlı programlar sunulacak olup üniversitede lisans, yüksek lisans ve
doktora düzeyinde Türk yükseköğretim diplomasıyla birlikte veya
tamamlayıcı nitelikte Alman üniversite diploması verilecektir.
Değerli arkadaşlar, eğitimde yapmış
olduğumuz devrim niteliğindeki ulusal ve uluslararası
çalışmalar artarak devam edecektir. Böylesine güzel ve
hayırlı bir kurumun açılmasında art niyet aramak doğru
değildir.
Ben bu vesileyle, yeni kurulacak Türk-Alman Üniversitesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Taşar.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Akkuş ve Sayın Asil dün sisteme
girmişler, Sayın Asil girmiş ama Sayın Akkuştan rica
edeyim.
Sayın Tanere, Sayın Asile, eğer sisteme girerse
Sayın Akkuşa, sırasıyla söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Taner.
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakanım,
taşımalı eğitim faaliyetini gerçekleştiren şoför
esnafımız zamanında tahakkuk eden ücretlerini alamadıklarından
yakınmaktalar. Bu, Bakanlığınızdan mı, Maliye
Bakanlığından mı yoksa il millî eğitim
müdürlüklerinden mi kaynaklanmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Taner.
Sayın Asil
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, on beş-yirmi dört yaş
arası 12,8 milyon genç insandan yüzde 30u okula gidiyor, yüzde 30u
çalışıyor; yüzde 40ı, yani bir başka deyişle 5,1
milyon genç atıl durumda, ne çalışıyor ne de okula gidiyor.
Yirmi beş-kırk dört yaş grubu çalışma
çağındaki 24,2 milyon nüfusun yüzde 6,5i okuma yazma bilmiyor, yüzde
2,6sı da okulu bitirmemiş.
2010 yılına geldiğimizde, bu konuda
Bakanlığınızın bu tablolar karşısında
hangi çalışmaları vardır? Bu konuda bilgi verirseniz
teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Asil.
Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakanım; birçok üniversitemiz maalesef yabancı dille eğitim
yapıyor. Ancak bu yabancı dil genellikle İngilizce. Türk-Alman
Üniversitesinde ise Almanca eğitim dili olacak.
Bu üniversitenin açılıyor olması yabancı dilde
eğitim yapan üniversitelerimizin İngilizce yerine Almancayı
tercih etmemesinin bir sonucu mudur? Bu üniversitenin kurulması fikri kim
tarafından ortaya atılmıştır? Ülkeler bazında
soruyorum tabii.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akkuş.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Taşımalı eğitimin, taşıma
işiyle meşgul esnafın ücretlerini zamanında
alamamasına yönelik şikâyetlerin bazı illerde bazı
sorunlardan kaynaklandığı söyleyebilirim. Genel olarak Türkiye
genelinde taşıma ücretlerine ilişkin ödenekler bize Maliye
Bakanlığı tarafından zamanında aktarılıyor,
bizim tarafımızdan da ödenmek üzere illere vaktinde
aktarılıyor ama bazen taşıma ücretlerine ilişkin
yaşanan sorunlar bazı illere özgü olarak gerçekleşiyor.
Gecikmeli de olsa mutlaka ve mutlaka şoförlerimizin ve bu işi
yapanların ücretlerinin zamanında ödendiğini söylemek isterim.
Sayın Asilin on beş-yirmi dört yaş arası
gençlerin eğitimde kalmaları ve iş gücüne
katılımlarına ilişkin sorunlardan söz eden genel bir
değerlendirmesi söz konusu. Ülkemizde gerçekten çok uzun yıllar
boyunca birikmiş eğitim sorunları var. Bir kere bunları göz
ardı edemeyiz. Göreve geldiğimiz dönemde Türkiye'de eğitimde
feda edilecek tek bir ferdimizin bile olmadığı
düşüncesinden hareketle, başta dezavantajlı gruplar olmak üzere
kırsal kesimde ve eğitime erişimde problemi olan, aynı
zamanda, bir şekilde ayrımcılığa uğrayan kız
çocuklarımız, engellilerimiz gibi eğitim ve öğretim
çağında ve bir meslek sahibi olmaları konusunda son derece
önemli çalışmalarımız oldu. Sizlerle birlikte kamuoyu da
bunlardan haberdar. Özellikle şartlı nakit transferiyle, eğitime
erişiminde güçlük çekilen ve dezavantajlı olduğunu düşündüğümüz
çocuklarımızın, gençlerimizin eğitime kazanımları
için çok büyük çalışmalar yapıldı.
Bunlardan kısaca bahsedeceğim ama asıl
geldiğimiz noktayı özetlemek istersek: Evet, bugün artık,
çağ nüfusu içerisinde okullaşma oranı yüzde 98in üzerine
çıktı Türkiye'de. Bu gerçekten övünülecek bir rakam ki bu rakamlar
yüzde 85lerle 90 aralığında ilerliyordu. Kısa bir zamanda,
yedi yıl gibi kısa bir zamanda eğitimde elde edilen sonuçlar ve
başarılar gerçekten sadece Türkiye'de değil,
dışarıda da ve birtakım uluslararası kuruluşlarda
da karşılaştığımız ve övgüyle söz edilen
alanlar.
Türkiye'de yaklaşık 5 milyon civarında, ifade
ettiğiniz gibi, okuma yazma bilmeyen insan vardı ve biz yetişkin
insanların da eğitime kazandırılması ve bir meslek
sahibi olmalarını öngören çalışmaları
başlattık. Özellikle kız çocuklarının
okullaşmasını -okumaz yazmaz nüfusun içerisinde kadın
nüfusunun oranı yüzde 80e yakın, sizlerin de bildiği gibi-
önemli bir hedef olarak aldık ve 2003 yılından bu yana
başlattığımız Haydi Kızlar Okula!
kampanyasıyla ve yetişkin kadınların eğitime
erişimlerini sağlamak amacıyla başlatılan Ana
Kız Okuldayız. kampanyalarıyla Türkiye'de özellikle
eğitimin ortalamalarının negatife ve olumsuza dönmesine yol açan
bu oranların, çok hızlı bir şekilde ve olumluya
dönüştüğünü söylemek isterim. Gerçekten bu kampanyalarla
eğitimin dışında, öğretimin dışında
kalmış çağ nüfusu içerisindekiler, eğitim çağı
dışında kalmış insanların eğitimiyle ilgili
-okuma yazma kursları da dâhil olmak üzere- çok büyük bir başarı
elde edildiğini söyleyebilirim ama -sizlerin de bildiği gibi-
Türkiyede eğitim alanında son derece birikmiş ve zamana
yayılarak çözülebilecek problemlerden birisi. Özellikle belli bir yaş
üstü, elli yaş üstü yetişkin insanların eğitim ve
öğretim sistemine kazandırılmaları bir hayli güç. Ama
inanıyorum ki bugün başlatılan bu projeler sayesinde ve
geldiğimiz nokta itibarıyla, çağ nüfusunun
okullaşmasının yüzde 98e yaklaştığını
düşünürsek önümüzdeki dönemde bu ve benzeri sorunlarının
minimuma ineceğini söyleyebilirim.
Diğer taraftan, öğrencilerin temel eğitimlerini
almalarının yanı sıra gençlerimizin ortaöğretim
kurumlarına devam etmesi, herhangi bir mesleki beceriyle
donanmış olarak yetişmesi ve eğitimde daha fazla
kalmaları ve yükseköğrenime kadar taşınmaları da tabii
ki eğitimin niteliğinin ve kalitesinin yükselmesi açısından
son derece önemli. Bunları yaparken ve planlarken de elbette, hem
ülkemizin ihtiyaçları hem dünyada iş gücüne katılım dâhil
olmak üzere, yeni gelişen meslekler de dâhil olmak üzere, hem mesleki
ortaöğretimde hem de yükseköğrenimde bu planlamalar
doğrultusunda hareket ettiğimizi söyleyebilirim.
Dolayısıyla bu alanda yapılan olumlu değişikliklerin
de ve eğitim alanında yapılan bu yapısal dönüşümün de
en azından kısa vadede sonuçlarının alınması
değil, uzun vadede sonuçlarının alınması mümkün.
Hepinizin de bildiği gibi, eğitim alanında yapılan
yatırımlar uzun vadede sonuç veren yatırımlardır.
Sayın Akkuşun bir sorusu oldu: Almanca eğitim
dili olacak. Acaba bu, liselerde, ortaöğretim kurumlarında
İngilizcenin eğitim dili olarak çok fazla seçiliyor
olmasının, Almanca dilinin biraz geride
bırakılmış olmasının bir teşviki,
desteği olabilir mi? dedi. Artık, İngilizce dil olarak,
yabancı dil olarak evrensel normlarda kabul edilmiş bir dil. Dolayısıyla,
Türkiyede ortaöğretim kurumundaki gençlerimizin de -haklı olarak
kendilerini- küresel dünyada rekabet gücü yüksek olan bir yabancı dili
seçmeleri son derece normal. Bu seçimin, bu üniversitenin diliyle herhangi bir
bağlantısı yok. Elbette ki bu üniversite her şeyden önce
Türk-Alman Üniversitesi olarak kuruluyor ve dil olarak sadece Almanca
değil, Türkçe ve Almanca eğitim verecek yani her iki dil aynı
anda eğitim verecek, kısmen de İngilizce eğitim verilecek,
özellikle master ve doktora programlarında, yüksek lisans ve doktora
programlarında da dil olarak yine İngilizce tercih edilecek.
Sanıyorum soruları cevaplandırdım.
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sıralarına göre
okutacağım, sonra aykırılık sıralarına göre
de işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 486 sıra sayılı yasa
tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ali
Rıza Öztürk Şevket
Köse |
|
Malatya Mersin Adıyaman |
|
Hüseyin
Ünsal Orhan Ziya
Diren Malik Ecder Özdemir |
|
Amasya Tokat Sivas |
Madde 5: Bu kanun yayımı tarihinden 1 ay sonra
yürürlüğe girer.
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 486 sıra sayılı yasa
tasarısının 5. maddesinde geçen yayımı tarihinin,
yayımını takip eden 6 ay sonra biçiminde
değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
TBMM Başkanlığına
486 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5.
maddesinin Bu Kanun 31.12.2011 tarihinde yürürlüğe girer olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Beytullah
Asil Şenol
Bal Reşat
Doğru |
|
Eskişehir İzmir Tokat |
|
Hüseyin
Yıldız Ahmet
Duran Bulut |
|
Antalya Balıkesir |
BAŞKAN Komisyon son okuttuğum önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
RECAİ BERBER (Manisa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Beytullah Asil efendim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Asil. (MHP
sıralarından alkışlar)
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizde, Alman Federal
Cumhuriyeti ile yapılan bir anlaşma sonrasında bugün üzerinde
görüştüğümüz Türk-Alman Üniversitesinin kuruluşunun son yürürlük
maddesine gelmiş bulunuyoruz. Yürürlük maddesinin ileri bir tarihte
yürürlüğe girmesindeki muradımız, önergemizin konusu olarak,
karşılıklılık ilkesi çerçevesinde gerek Genel Kurulda
gerek komisyonlarda milletvekillerinin böyle bir temayülünün
oluştuğunu görüyoruz, şu ana kadar yapılan müzakereler
sonucunda. Bu nedenle de bunun üzerinde yeteri kadar durduk. Bir süre
tanınması, Alman Hükûmetiyle yapılacak görüşmelerin ve
yapılacak anlaşma çerçevesinde bir süre tanınması ve iki
üniversite kuruluşunun birlikte yürürlüğe girmesini amaçladığımızdan
böyle bir önergeyle huzurlarınızdayız. Bu önergemizin kabulünü
arz ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, konumuz insan,
öğrencilerimizin yetişmesi ve topluma birer yararlı fert olarak
bunları topluma kazandırabilmemiz. Bir baba, akşam eve gelirken
oğluna, çocuğuna bir yapboz getiriyor. Yapımı gayet zor,
bir hafta, on günde yapabileceği zorlukta bir yapboz alıp geliyor.
Çocuk, bir saat sonra Yaptım baba. diye babasına yapbozu alıp
geliyor. Baba hayret içinde bu kadar kısa sürede nasıl
yaptığını soruyor. Çocuk Ortasında bir adam
vardı, onu düzelttim, ondan sonra her şey düzeldi. Şimdi, biz
iyi insanlar, düzgün insanlar yetiştirirsek sorunları çözmemiz de çok
kolay olur. Bu insanımız gerek yurt içinde olsun gerekse yurt
dışında yaşıyor olsun, sonuçta bizim
insanımız. Biz, insanımızı düzgün yetiştirmek
zorundayız.
Bu nedenle, meslek okulları ve mezunlarının
devletten, iş dünyasından ve genelde toplumdan daha fazla destek
almaya ihtiyaçları var; ülke kaynaklarımız kıt. Bir
taraftan mesleki ve teknik okullar, diğer taraftan da sanayi ve hizmet
dallarında faaliyet gösteren özel sektör kuruluşları
arasında karşılıklı ilişkinin yeniden
düzenlenmesi gerektiği ortaya çıkıyor. Sanayi odaları ve
organize sanayi bölgesi yönetimleri, meslek okullarının kalitesini geliştirme,
eğitim malzemelerini, kullanılan araç ve gereçleri yenileyip
modernleştirme konusunda destek olabilirler ancak bu konuda yasal
düzenlemelere ihtiyaç var. Sayın Bakanım, bu yasal düzenlemelerin de
mutlaka, bir an önce hayata geçirilmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, eğer okullardan mezun
olanlar doğru düzgün okuyup yazamıyorlarsa ve bugünün dünyasında
hayati bir önem taşıyan bilgisayar okuryazarlığı,
eleştirel düşünce ve etkin problem çözümü gibi bazı genel
becerilerle donatılmış değillerse bütün çocukların
eğitime erişebilmesini garantilemek de maalesef, sonuç
itibarıyla yeterli olamayabiliyor. Bugünün ekonomileri daha hizmete
yönelik, daha bilişim teknolojilerine dayalı ve bu nedenle daha çok
bilgisayar becerisine sahip olmayı gerektiriyor. Bilgisayar
okuryazarı olmak artık çalışma hayatında
başarının ön koşullarından biri. Kaliteli bir
eğitimin, gençlerin bu tür becerilerle donatılması da gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, İzmirden lise mezunu
genç bir kadın şöyle yazmış
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BEYTULLAH ASİL (Devamla) On altı yıl okuyor,
birçok aşamadan geçiyor ama onlar bile iş bulamıyor. Artık
bu gençler nasıl düşünsün? Bir insanın mantıklı ve
doğru dürüst düşünebilmesi için koşulların iyi olması
lazım. İnsanların kendi sorunlarını düşünmekten
ülkeyi kalkındırmak için proje ve fikirler üretmeye vakti
kalmıyor. İnsanın önce bir işi olması lazım.
İşi olmayan insanların kendi sorunlarını
düşünmekten ülkeyi kalkındırmak için proje ve fikirler üretmeye
vakti kalmıyor.
Değerli arkadaşlarım, Her okuyana iş bulmak
zorunda mıyız? diyen Başbakana ithaf ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Asil.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, önergenin
oylamasında karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur. (AK PARTİ
sıralarından Vardır sesleri)
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.39
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.51
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 81inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir, karar
yeter sayısı da vardır.
Şimdi 486 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
İkinci önergeyi okutuyorum:
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 486 sıra sayılı yasa
tasarısının 5. maddesinde geçen yayımı tarihinin,
yayımını takip eden 6 ay sonra biçiminde
değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EYÜP AYAR (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Genç, buyurunuz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 486 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 5inci maddesiyle ilgili verdiğim önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, tabii, ülkemizin çeşitli
yerlerinde sorunu olan vatandaşlar her gün geliyor, en kolay
ulaştıkları milletvekili ben olduğum için. Geçenlerde
Karaman ilimizden Ekinözü köyünden bir grup vatandaş gelmişti.
Diyorlar ki: Bu Alarko Elektrik dağıtımı üzerine
almış. Maalesef, şimdi ekim zamanı, kuyuların hepsinin
elektrikleri kesik. Bu aynı zamanda Niğdede var, Konyada var,
Aksarayda var, Kırşehirde var, Nevşehirde var. Bu vatandaşlara
söz verdim Genel Kurul Salonunda bunları dile getireceğim. diye.
Tam tarımın başladığı bu sırada bu
insanların kuyularının elektriğini kesmek kadar vicdana
sığmayan bir davranış olamaz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, AKPyle beraber
Türkiyede eğitim medrese eğitimine dönüştü. Bunu artık
görmemek için kör olmak lazım. YÖKe bir kişi atadılar. Geldi,
sanki adamın işi gücü
Bu memlekete tam medrese eğitimini
getirmekten başka bir şey yapmıyor. Yani şurada üniversite
eğitiminin seviyesini yükseltme konusunda hiç ciddi bir hareketi var
mı? İşi gücü Danıştayın, Anayasa Mahkemesinin,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararları
nasıl aşarım? diyor. Yahu senin görevin o mu? Niye peki bunu
Anayasa değişikliği teklifine koymuyorsunuz?
Ben kendi ilimden özellikle söz etmek istiyorum. Maalesef, AKP
İktidarıyla beraber benim ilimde de eğitimin seviyesi çok
düştü. Dün konuşan Değerli Arkadaşım Şerafettin
Halis Bey de bu konuyu dile getirdi. Bakın, bir batı ilinde din
kültürü öğretmeni olan bir öğretmen hakkında soruşturma
açılıyor ve suçlu bulunuyor. Tabii, suçlu bulunanlar nereye gidiyor?
Efendim, Tunceliye. Tunceliye gidiyor, vatandaş orada. Soruşturma
yapılmış, suçlu bulunmuş. Ondan sonra -zaten Türkiyede ne
kadar kötü kamu görevlileri varsa sürgün yeri Tunceli- hemen oraya gidiyor, üç
ay sonra bir liseye müdür yardımcısı olarak görevlendiriliyor,
arkasından Anadolu lisesine müdür olarak yetkilendiriliyor, daha üç
beş ay sonra da tutuyorlar Millî Eğitim Bakanlığı
şube müdürlüğüne atıyorlar.
Bakın, bu kimin zamanında oluyor? Şu andaki Giresun
Valisi Mustafa Yaman zamanında. Zaten Tuncelide en fazla eğitimin
darbe gördüğü dönem de onun dönemi.
Şimdi, bu kişi, hakkında işte kendisi tutuyor
Samsundan Vurucu Kobra diye, o aleyhinde, Türkiyedeki eğitim
seviyesiyle, Tuncelideki eğitim seviyesiyle ilgili yazı yazan
Tunceli Emek gazetesine bir mail gönderiyor. Bakın, mailde ne diyor
Sonra, bu mailin kendisine ait olduğunu söylüyor. Diyor ki: Benim gelip
buraya göreve başlamama çatladınız, hasedinizden
patladınız desenize. Nasıl olur da bizim olan bir ilde birkaç da
olsa din öğretmeni, 3-5 de olsa yabancı birileri idareci olur. Yüzde
100 bizden, bizim ırkımızdan, inancımızdan
olmalıydı desenize... Çekemiyoruz, hasedimizden içimiz içimize
sığmıyor desenize. Siz gerçekten faşistsiniz!
Irkçısınız yani. Bilinçaltınızda bu var.
Bakın, Tuncelide bir
Sonra bunu, isimsiz bir kişi bu
maili çekiyor fakat sonradan araştırıyorlar, cumhuriyet
başsavcılığınca da bu konu
araştırılınca bir Millî Eğitim şube müdürü
Ki o,
şube müdürlüğüne gelmesi mümkün olmayan birisi. Bunu atayan Vali de
işte, sizin çok... Tayyip Beyin Ben bunu yedirtmem. dediği
kişi ve tutuyor ondan sonra
Bu Tunceli halkına karşı
beslediği duygulara bakın! Böyle bir şey olur mu? Bu hâlâ
görevinde. Yine getirmişler, Millî Eğitim şube müdürü ve tayin
ve nakilleri de buna şey etmişler.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, beş dakikada
ne söyleyebilirim ki. Şimdi bakın, geçen gün
O Mustafa Yaman
dediğiniz Vali var ya, oraya giden o paraları o kadar keyfî
harcadı ki bunun çok şeyleri var. Tayyip Bey Ben bu Valimi
yedirtmem. dedi ama bakın, Tunceli mahkemesi bununla ilgili bir karar
veriyor. Tunceliye üniversite açıldı. Rektöre bir konut
tamiratı yapılıyor. Nereden yapılıyor? Özel İdare
parasıyla, köy yollarına, KÖYDESe göndermek istediğiniz
parayla. Böyle bir şey olur mu? Kaç liraya yapılsa iyi, bir
lojmanın tamiri kaç liraya olsa? Tam 240 milyar liraya, 240 milyar
arkadaşlar, tamirat. Hâlbuki 240 milyar liraya, Tuncelide, en azından
dört tane daire yapılır, yepyeni daire yapılır. Kime
veriyor? Oradaki İl Özel İdaresi ve Vali bunu tutuyor AKPli bir il
yönetim kurulu üyesine veriyor. Bakın, işte, Tunceliye giden
paraların nasıl heba edildiğini, nasıl keyfî
harcandığını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Ve bunu da pazarlıkla veriyor
sayın milletvekilleri. İşte, bakın, ben size diyorum ki:
Gelin yahu, şu Tunceliye gönderdiğiniz paralara hele bakalım,
nasıl harcanıyor? Çünkü Tunceli Valisi olan -o zamanki, şimdiki
Giresun Valisi olan- bu Mustafa Yamanı, biliyorsunuz -hakkında-
Yargıtay yargıladı ve kendisine ceza verdi. Şimdi niye
almıyorsunuz bunu görevden? Niye Tunceliyle ilgili yapılan bu keyfî
harcamalar hakkında soruşturma açmıyorsunuz? Vilayetin, bilmem,
lojmanlarında yapılan alemleri soruşturmuyorsunuz? Böyle bir
şey olmaz arkadaşlar. Bunlar o kadar keyfî hareket ediyorlar. Ondan
sonra arkası da kime dayanıyor? İşte, AKP
İktidarına dayanıyor. Onun için, gerçekten, Tunceli halkına
karşı reva görülen
İşte bu yönetici de hâlâ orada görevde.
Bakalım Sayın Bakan alacak mı bunu, onu da göreceğiz.
Tuncelide taşıma eğitimi doğru dürüst
yapılmıyor Sayın Bakanım. Maalesef, oradaki yöneticiler o
fakir çocukların taşıma parasını vermemek için bin
tane bahane arıyorlar. Kendileri 4x4 ciplere biniyorlar ama bir
çocuğun taşıma parasını vermiyorlar. Bunları
tabii
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, bunları kısa zamanda
anlatmak mümkün değil sayın milletvekilleri.
Şimdi, bizim orada bölge yatılı okulları var.
Bazı okullar açık ama bu da
Sayın Bakana bir tane soru sordum.
Arkadaşlar, terör nedeniyle Tuncelide bütün köy okulları
yakıldı. Arkasından, şimdi, yavaş yavaş
vatandaş köye dönmek istiyor. Köye dönmek için de köyünde çocuğunu
okutacak okul yok. Birkaç tane yerde
Dün ben Sayın Bakana söyledim,
lütfen hep mahallinde bir araştırma yapın, bu okulları
yaptırın. Yani 40 öğrenci, 50 öğrenci bir köyde varsa bu
köye bir okul yapmak lazım. Tuncelinin birçok köyünde bu dönüş
nedeniyle belli bir öğrenci potansiyeli var, dolayısıyla bunu
karşılamak lazım. Bölge yatılı okulları da
sağlıklı işlemiyor. İşte orada tabii,
altı-yedi yaşındaki çocuğu on beş gün anasından,
babasından ayırarak bölge yatılı okuluna vermek o çocuk
için ciddi sıkıntı yaratıyor. Onun için bunları
ileride daha geniş anlatacağım.
Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 486 sıra sayılı yasa
tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
Madde 5: Bu kanun yayımı tarihinden 1 ay sonra
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EYÜP AYAR (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Öztürk, buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, parlamentoların görevi, kendi
ülke halklarının ihtiyacı olan ihtiyaçları gidermek, ona
uygun yasalar yapmaktır yani parlamentolar kendi halkının
ihtiyaçları için yasa yaparlar. Oysa uzunca bir süreden beri bizim
Parlamentomuz ya Avrupa Birliği istediği için ya AKP kendi
ihtiyaçlarını gidermek için ya da başkaları için yasa
yapıyor. Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı da Alman
Başbakanı -sırf- Merkel istediği nedenle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine gelmiştir. Oysa halkımızın
gündeminde açlık vardır, yokluk vardır, yoksulluk vardır,
yolsuzluk vardır ve bunlarla mücadele vardır,
halkımızın gündeminde milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılması vardır.
Eğer bu Parlamento gerçekten halkın taleplerini dikkate alacaksa ve
siyaset halkın sorunlarına çözüm üretecekse öncelikle halkın
esas gündemi olan konularda çözüm üretmelidir, halkın öncelikli
taleplerini dikkate almalıdır.
Bakın, elimde milletvekillerinin dokunulmazlık
dosyalarını gösteren bir çizelge var. Eğer bugün de
artmadıysa bu, şu anda 603 tane dosya var ve halkımız bu
milletvekili dokunulmazlıklarının
kaldırılmasını beklediği hâlde AKP milletvekili
arkadaşlarımız radyo ve televizyon ekranlarına
çıkıyorlar ve bu suçların genellikle trafik suçları olduğunu
ve Seçim Yasasına muhalefet suçları olduğunu, çok önemli suçlar
olmadığını halkın gözünün içine baka baka
söyleyebiliyorlar. Bir milletvekili olarak ben bundan utanıyorum ve
inceledim arkadaşlar. Gerçekten, suçun küçüğü büyüğü olmaz. Yani
Seçim Yasasına muhalefet veya trafik suçu da suçtur ancak gerçekten
suçlar öyle midir değil midir diye inceledim ve elimdeki bu suçlara
baktığımda, özel evrakta sahtecilik -isimlerini söylemiyorum-
2886 sayılı İhale Kanununa muhalefet, görevi kötüye kullanmak,
zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmî evrak ve
kayıtlarda sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül
oluşturmak, ihaleye fesat karıştırmak, evrakta sahtecilik
ve kamu kurumunu dolandırmak, görevi kötüye kullanmak, müteselsilen
görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu, Vergi Usul Kanununa aykırılık
yani naylon fatura düzenleme suçu ve böyle gidiyor değerli
arkadaşlarım. Yani söylenildiği gibi, o kadar basit, masum
görülecek değil. Eğer gerçekten halkın taleplerine yönelik biz
dikkatli yasa çıkaracaksak, işte halkın talebi bu, milletvekili
dokunulmazlıklarının sadece kürsü dokunulmazlığıyla
sınırlandırılması, diğerlerinin
kaldırılması.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, yine elimde,
bakın burada, Abdullah Gülün, yani bugün AKPde siyaset yapan ve partinin
önde gelen kimi kişilerin Refah Partisi döneminden itibaren söyledikleri
sözler var. Elimde Abdullah Gülün sözü var, Salih Kapusuzun sözü var, Cemil
Çiçek Beyin sözleri var, Mehmet Ali Şahin Beyin var.
Şimdi bakın, burada deniliyor ki, Sayın Gül diyor
ki: YÖK statükocu. diyor. Üniversiteler Arası Kurulun hükûmeti
eleştiren ve üniversiteler üzerinde hâkimiyet kuracağı
iddialarına ilişkin Sayın Abdullah Gül 2002 tarihinde, YÖKün
statükocu olduğunu söylemiş. YÖKün statüsü değişecek.
denilmiş. Hükûmet YÖKe yükleniyor. denilmiş. Yine, Salih
Kapusuzun bir beyanı, bu kürsüde söylemiş, demiş ki:
Cumhuriyet Halk Partisi seçim bildirgesinde YÖKün
kaldırılacağını ileri sürmüştü, YÖKün
kaldırılması gerekir. demiş. Yine burada bir beyan, YÖKle
ilgili düzenlemenin pakette yer alacağı yani Anayasa
değişikliği paketinde yer alacağını belirtmişler.
Kim belirtmiş? Sayın Mehmet Ali Şahin belirtmiş. Yeni
Anayasa paketinde Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve
Yükseköğrenim Kurumu yani YÖKle ilgili düzenleme getirilecek.
demiş.
Değerli arkadaşlarım, oysa Parlamentoya halkın
otuz yıldır beklediği özlem olarak AKPnin ileri sürdüğü
Anayasa paketinde YÖKle ilgili bir değişiklik de söz konusu
değil, halkın talepleriyle de ilgili bir değişiklik söz
konusu değil. Dün statükocu dedikleri, antidemokratik yapıya sahip
olan YÖKle ilgili bir değişiklik olmadığı gibi,
Cumhurbaşkanının YÖKten Anayasa Mahkemesine adam seçme
hakkı bile tanınabiliyor.
Şimdi, ben burada yüce Meclise soruyorum: Dün antidemokratik
olan YÖK ve gerçekten statükocu olan YÖK, değiştirilmesi gereken YÖK,
bugün ne olmuştur da bu değişiklikten vazgeçilmiştir, bugün
dinamik bir kurum mu olmuştur?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Ve bugün sadece değişen
bir tek şey olmuştur, YÖKün statüsü değişmemiştir.
YÖK dün olduğu gibi bugün de üniversitelerin bilimsel, akademik ve idari
özerkliğinin önündeki en büyük engellerden birisidir, üniversitelerdeki
düşünce özgürlüğünü kelepçeleyen, kilitleyen kurumlardan bir
tanesidir. Bu da 12 Eylül darbe anayasasının ürünüdür ama AKPnin
buradaki samimiyet sınavı başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Demek ki 12 Eylül darbe anayasasında
kendilerinin ele geçirdiği kurumlar, ele geçirme işleminin
tamamlanmasından sonra demokratik hâle gelmiştir.
Size böyle bir demokrasi hayırlı olsun diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
5inci madde kabul edilmiştir.
6ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Adana Milletvekili Hulusi Güvel. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle ülkemizde bir Türk-Alman
Üniversitesinin kurulmasının getireceği dinamizm ile üniversite
yaşamımıza zenginlik katacağına olan
inancımı belirtmek isterim.
Kurulacak üniversitenin iki ülke arasındaki ilişkilerin
gelişmesinde olumlu rol oynayacağı ortadadır ancak iki konu
üzerinde eleştirilerimizi bildirmek istiyorum.
İlk olarak, kurulacak Türk-Alman Üniversitesinde Türkiyenin
yükümlülükleri ve Almanyanın yapacağı katkı arasında
daha eşit bir denge olması gerekirken, Türkiyenin katkı ve
yükümlülüklerinin daha ağır bastığı görülmektedir.
İkinci olarak, karşılıklılık
ilkesinin yeterince işlemediğini görmekteyiz. Almanyada
açılacak bir Türk üniversitesinin, hem oradaki
vatandaşlarımız için hem Türk öğretim üyelerinin yetiştirilmesi
açısından yararlı olacağı düşüncesini
taşımaktayız.
Değerli arkadaşlar, dünyadaki bilimsel ve teknolojik
gelişime ayak uydurabilecek nitelikli cumhuriyet kuşakları
yetiştirmekte üniversitelerin rolü tartışılmazdır.
Ülkemizin gelişimine katkıda bulunacak,
yaşadığımız sorunlara doğru çözümler üretebilecek
çağdaş insanlar yetiştirmek, ülkemizin geleceğine olan
borcumuzdur. Bunları sağlayabilecek yeni bir öğretim kurumunun
açılması elbette çok sevindiricidir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak eğitime katkı
sağlayacak her girişimi şükran ile
karşılayacağımızı belirtmek isterim. Bunlar
olumlu gelişmelerdir. Ancak sistemle ilgili sorunlar giderilmediği
sürece yapılan bu çabaların yeterince verimli
olmayacağını ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün yükseköğrenim sistemine
baktığımızda, özerk olmayan, uluslararası anlamda
bilim üretmeyen, kalite yerine sayının öne
çıkarıldığı bir yapı görmekteyiz. YÖKün eski
başkan vekilinin intihalle suçlandığı, yukarıdan
alınan kararlarla üniversitelerde bölümlerin
kapatıldığı, bütün enerjisini katsayı konusuna
harcayan bir kurumun yönettiği bir sistemle karşı
karşıyayız.
İktidara geldiğinde YÖKün başındaki
yöneticileri engel olarak gören, her konuda onları sorumlu tutan
İktidar, YÖK Başkanı değiştikten sonra,
kadrolaşmak ve üniversiteleri ele geçirmenin telaşına
düşmüştür. Nasıl olsa İktidarın arzu ettiği
rektörleri atayan bir Cumhurbaşkanı da Çankayada idi, sorun
kalmamıştı. Öğretim üyelerinin oylarıyla birinci sıraya,
ikinci sıraya yerleşmiş rektör adayları görmezden gelinip
kendi kadrolarını yerleştirebilecek rektörler seçilmiştir.
Böyle bir üniversitenin özerk davranabileceğini, demokratik bir yapı
sergileyeceğini söyleyebilmek olanaksızdır. Yükseköğretim
Kurumunun bugünkü hâliyle üniversite sistemine sağlıklı bir
yapı kazandırması mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, YÖKün uygulamalarına
bakıldığında, bu kurumun giderek
siyasallaştığı, Hükûmetin direktifleri doğrultusunda
hareket ettiği, akademik özerkliği hiçe saydığı
görülmektedir. Son yıllardaki rektör atamalarına
bakıldığında, YÖKün, üniversitelerdeki seçimlerde
öğretim üyelerinin oylarıyla birinci olan çok sayıda rektör
adayını yok sayıp AKPye yakın olduğu bilinen
adayları birinci sıraya yerleştirdiği görülmektedir. Böyle
bir sistemin 3 milyona yakın öğrenciye hizmet eden 100 bin
öğretim üyesinin geleceğini belirleme hakkına sahip olması
tartışma götürür.
Özerk ve bilimsel üniversite anlayışı olmadan YÖK,
sistemin üzerinde bir kambur olmaya devam edecektir. Giderek siyasallaşan,
iktidarın güdümünde davranan bir kurumdan sağlıklı bir
üniversite sistemini yönlendirmesi beklenemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçtiğimiz yıl içinde YÖKün baskısı ile üniversitelerde,
fakültelerde ana bilim dalları kapatılmıştır.
Örneğin Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Roma hukuku, karşılaştırmalı
hukuk, çevre hukuku gibi kürsüler ortadan
kaldırılmıştır. Amaç nedir? Amaç üniversite reformu
adı altında, çağdaş, bilimsel üniversite
yapısının yok edilmesidir. Amaç üniversiteleri
ticarileştirmektir.
Ancak bu kararlar alınırken üniversitelerin bilim üreten
yerler olduğu göz ardı edilmektedir. Üniversite reformunu özerklikten
uzak, yalnızca ekonomik bir anlayışla ele alırsak, bilim
üretmek, öğrencileri çağdaş dünyaya uygun yetiştirmek mümkün
olmayacaktır.
Yine geçtiğimiz yıl, üniversite araştırma
görevlilerinin iş güvencesini ortadan kaldıran, onları
sözleşmeli hâle getiren bir sistem ortaya konuldu. Bu düzenlemeyle,
doktora çalışmalarının bitiminde asistanların
üniversiteyle ilişikleri kesilmektedir. Daha önce gerekli akademik
ölçütlere sahip oldukları sürece yükselme yolları açıktı.
Bu düzenlemeyle, doktorasını bitiren asistanlar kapının
önüne konulacaktır.
Bu, yalnızca iş güvencesi sorunu değildir. Bu,
bilimsel özerklikle doğrudan bağlantılıdır.
Akademisyenlerin üzerinde Demoklesin kılıcı gibi duran böyle
bir düzenleme yapılması, üniversitelerin bilimsel ölçütlerle
değil siyasi tercihlere göre yapılandırılması
anlamına gelecektir.
Değerli arkadaşlar, Yükseköğretim Kurumunun
uygulamaları iktidarın siyasi tercihleriyle biçimlenmektedir. Bunun
getireceği olumsuzluklar ortadadır. Özerk olmayan yapıların
siyasallaşması kaçınılmazdır. Yıllardan beri,
üniversitelerin özerk birer kurum hâline gelmeden verimli
olamayacağını savunuyoruz.
AKP İktidarı ve onun uzantısı gibi davranan
bir Yükseköğretim Kurulunun, özerk olmayan üniversitelerin
yaratacağı olumsuzlukları bir kez daha gösterdiği
ortadadır. Üniversitelerin birer bilim yuvası olması
isteniyorsa, AKP, üniversitelerden elini çekmelidir, reform adı altında
yandaş kurumlar yaratma çabasından vazgeçmelidir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
üniversiteler üzerinde konuşurken Adanadaki durumdan da biraz söz etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Çukurova
Üniversitesi, 1967 yılında Ankara Üniversitesine bağlı
olarak kurulan Adana Ziraat Fakültesi ile 1972 yılında Atatürk
Üniversitesine bağlı olarak kurulan Çukurova Tıp Fakültesinin
yeni bir üniversitenin çatısı altında bir araya getirilmesiyle
1973 yılında kurulmuştur. Kuruluşunun üzerinden geçen otuz
yedi yıl içinde üniversiteye 10 fakülte, 1 konservatuvar, 3 yüksekokul, 9
meslek yüksekokulu, 3 enstitü, 29 araştırma ve uygulama merkezi
eklenmiştir. Her yıl 7 bin öğrenci kayıt
yaptırmaktadır. 35 bin öğrenci Çukurova Üniversitesinde öğrenim
görmektedir. Bütün bu olumlu özelliklerine rağmen, Çukurova Üniversitesi,
nüfusu 2 milyonu aşan Adanaya yetmemektedir. Nüfusu Adananın
yarısı kadar olan Eskişehirde iki üniversite
bulunmaktadır. Kurulan ikinci üniversitenin bu ilimize
yaptığı katkı ortadadır.
Adanada her yıl, genel ve meslek liselerinden mezun olan 70
binin üzerinde gencimiz üniversite sınavına girmektedir. Bu
gençlerimiz, Adanada yeterli eğitim olanağı
bulamadığından başka illerdeki üniversitelere gitmek
zorunda kalmaktadır. Bu gençlerimize daha iyi bir eğitim
olanağı sunmak için Adanaya ikinci bir üniversite kurulması
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, Adana, kurulacak ikinci bir devlet
üniversitesine her şeyiyle hazırdır. Sosyoekonomik
gelişmişlik sıralamasında 8inci sıradadır Adana
ilimiz. Kentleşme oranı yüzde 80 ile ülke ortalamasının
üzerindedir. Eğitim anlamında tam bir cazibe merkezi olabilecek
niteliklere sahiptir. Çukurova Üniversitesi gösterdiği başarı
ile bunu kanıtlamıştır. Adanaya kurulacak ikinci bir
devlet üniversitesi bu potansiyellerin kullanılması
açısından büyük önem taşımaktadır. Kentin tarım,
sanayi, turizm, sağlık sektörü, enerji sektörü, tarıma
dayalı sanayi iş kollarında büyük bir potansiyeli vardır,
ancak bu sektörleri harekete geçirecek temel unsur yetişmiş insan gücüdür.
Şimdiye dek Çukurova Üniversitesi bu konuda üzerine
düşeni yerine getirmiştir, ama şimdilerde kentin gereksinim
duyduğu hareketlenmeyi sağlamak için yetersiz kalmaktadır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HULUSİ GÜVEL (Devamla) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Bu nedenlerle Adanaya kurulabilecek ikinci bir devlet
üniversitesinin kente büyük katkı sağlayacağı
tartışılmazdır.
Değerli arkadaşlarım, Adana, hazır
altyapısı, gelişkin kültür yaşamı, sahip olduğu
üniversitelilik bilinci ve sosyal olanaklarıyla ikinci bir üniversiteye
uygun koşullara sahip bir ilimizdir. Adananın ekonomik
potansiyelinin doğru kullanılabilmesi için, eğitimli, konusunda
uzman ve dünyadaki değişimleri doğru yorumlayabilecek nitelikli
kuşaklara ihtiyaç duyulmaktadır.
İlimizin yaşadığı işsizlik sorunu
hepinizin malumudur. Bu durumun aşılmasında Adanaya kurulacak
üniversitenin büyük fayda sağlayacağı ortadadır.
Bu nedenle Adanaya ikinci bir üniversite kurulması konusunda
vereceğiniz desteğin Adana ili için büyük önem
taşıdığını belirtiyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Güvel.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Akif Akkuş.
Buyurunuz Sayın Akkuş. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 486 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geçen haftadan beri bu
tasarıyla ilgili görüşler, birçok milletvekili tarafından
açıkça belirtildi. Ancak, sorulan sorulara verilen cevaplardan ve iktidar
mensubu milletvekillerinin yaptıkları konuşmalardan
anlaşılıyor ki, bizim burada Türk millî eğitiminin
geleceğine sunmaya çalıştığımız samimi
katkılar dikkate alınmayarak bu yasa da bu şekilde geçirilmek
isteniyor. Bu yüzden, bu üniversitenin bu hâliyle kuruluşuna niçin
karşı çıktığımız konusunda sizleri biraz
daha, belki de yeniden aydınlatmaya çalışmak doğru olur
kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri, biraz önce de
arkadaşlarımız belirttiler, özellikle iktidar
milletvekillerinden bir arkadaşımız çıktı,
üniversitenin bir ülkedeki faziletlerinden bahsetti, üniversitenin gerek kültür
gerek sosyal gerekse ekonomik seviyemizi geliştireceğini belirtti;
bunu tabii kimsenin inkâr etmesi yahut buna Hayır, böyle değil.
demesi mümkün değil, elbette böyle. Yani bir ülkede üniversite sayısı
ne kadar fazla ise o ülkenin kültür seviyesi de o oranda yüksek olacaktır,
en azından bilimsel seviyesi yüksek olacaktır, hatta ekonomik
seviyesi yüksek olacaktır ama bizim burada
tartıştığımız, belirttiğimiz, söylemek istediğimiz
şu değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri: Burada bir
Türk-Alman Üniversitesi adıyla üniversite kuruluyor. Bu üniversitenin
yerini biz tahsis ediyoruz, binalarını biz yapacağız, iç
ekipmanını biz tamamlayacağız, ondan sonra da orada görev
yapacak bilim elemanlarının, bilim adamlarının ücretlerini
de yine Türkiye olarak biz karşılayacağız. Peki, Almanlar
ne yapacak? Almanlar, sadece, bize Almanca dili öğretecek olan
öğretim görevlisi desteği vereceğiz diyorlar ancak onun da
ücretlerini yine bize yüklemeye çalışıyorlar; biz buna
karşıyız değerli arkadaşlarım, yoksa üniversiteye
karşı değiliz.
Düşünün bir, geçtiğimiz dönemlerde Tarsusa bir
üniversite açılması için yasa teklifi vermiştim ancak bu dikkate
bile alınmadı. Tarsus, gerçekten bir üniversiteye ihtiyacı olan
ve üniversiter hayatı her yönüyle kaldırabilecek bir şehrimiz.
Nüfus tabelasında 230 bin yazıyor ama bunun tabii 230 binden biraz
daha yüksek olduğu kanaatindeyiz. Şimdi, biz buraya bir üniversite
yapmazken, üniversite yapılması için verilmiş olan bir teklifi
dikkate bile almazken, artık üniversiteye doymuş bir şehrimiz
olan İstanbula yeni bir üniversite daha ilave etmekle karşı
karşıyayız. 6 tane devlet üniversitemiz var İstanbulda. Bu
40 küsur vakıf üniversitesinin de eminim 35 tanesi yine İstanbulda.
Özellikle vakıf üniversitelerinden bir kısmının
İstanbulun dışındaki illerimize kuruluyor olması
geçtiğimiz günlerde gündeme gelmişti bir üniversitenin kuruluş
aşamasında ve bunu belirten arkadaşımız, sayın
milletvekili çok sevindiğini belirtmişti yani İstanbulun
dışına, büyük şehirlerin dışını da
artık üniversite yayılıyor diye. Ama biz bakıyoruz,
Türk-Alman Üniversitesi bizi, özellikle Tarsusluları bu sevinçten mahrum
ediyor. Şöyle olsaydı, yani biraz önce belirttiğim bütün fiziki
yapım masrafları, ondan sonra da öğretim üyelerinin gelecekteki
maaşları Almanlar tarafından ödense idi o zaman derdik ki
Almanlar haklı. İstedikleri yerde bu üniversiteyi yapma teklifini
bize getirebilirler. Ama öyle bir şey yok değerli
arkadaşlarım. Ne var bunun yerine? Her şeyi biz veriyoruz ama onların
ismini kullanıyoruz, onların artık dünyada pek de itibar
görmeyen dillerini o üniversitemizde eğitim dili hâline getiriyoruz.
Sayın Bakan az önce belirtti Türkçe de öğretilecek. Türkçe de
olacak. dedi. Zaten, şu anda, Türkiyedeki üniversitelerin birçoğunda
-ismi Hacettepe olur, Ankara Üniversitesi olur, falan filan olur- yabancı
dil eğitimi var, yabancı dille eğitim var yani İngilizceyle
eğitim yapılıyor. Dolayısıyla, şimdi, tükenmeye yüz
tutmuş, itibarı azalmış bir dilde, biz onlara, tabiri caizse,
bir kıyak yapıyoruz. Dolayısıyla, bu kıyağı
yaparken masrafın onlardan olması gerektiğini söylüyoruz. Bir
daha belirtiyorum: Kesinlikle, biz, herhangi bir üniversitenin
açılışına karşı değiliz. Üniversitenin
açılması bizi hem gururlandırır hem sevindirir ama bu
şekilde, bütün masrafları bizim tarafımızdan
yapıldığı hâlde, bizim birilerine -isim olarak da olsa- bu
üniversiteyi peşkeş çekmemiz, Milliyetçi Hareket Partililerin
hazmedemedikleri bir meseledir. Onun için, biz, bu Türk-Alman Üniversitesine
karşı çıkıyoruz, aslında karşı da
çıkmıyoruz her şeye rağmen. Mütekabiliyet esasına
göre, Almanyada da bununla eş değer olan, Almanca ve Türkçe
eğitim yapacak olan bir üniversite açılması
çalışmaları başlasın ve bu üniversite
çalışmaları bugünkü aşamaya gelsin yani onların da
yetkili meclislerinde görüşülecek hâle gelsin, o zaman biz bunu yeniden
gündeme getirelim diyoruz. Soruyorum değerli milletvekilleri: Bunun böyle
olması gerekmez mi?
Tabii, burada bir başka şeyi belirtmek istiyorum. Dün
bir soru sormuştum bu üniversitenin kurulacağı yerle ilgili.
Kurulacağı yerle ilgili, geçen hafta, Sayın
Başbakanımızın bir beyanatları oldu: Biz, bu
üniversite için, İstanbul Boğazı çevresinde 119 dönümlük bir
arazi tahsis ettik. dedi. Sayın Bakan, dünkü sorduğum soruya
verdiğiniz cevapta ise Henüz yeri net olarak belli değil,
yazışmalar yapılıyor. demiştiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) Belli değil demedim. Ben, burayla ilgili yazı
gönderdik Maliye Bakanlığına dedim. Tarım
Bakanlığının olumlu görüşü var.
AKİF AKKUŞ (Devamla) Peki, ben o zaman
yazışma safhasında olduğunu
anlamışımdır, özür diliyorum.
Tabii, dün televizyonda, televizyonu şöyle
karıştırırken, Beykoz Belediye Başkanı, bu
üniversiteye tahsis edilen yeri gösterdi. Ancak, yine üzüldüğüm bir
şey oldu, öyle bir edayla gösterdi ki yani burası zaten işe
yaramaz bir yer gibi gösterdi. Ayrıca, orada bir şey daha belirtti, o
kadar binanın, okulun oraya nasıl sığacağını
da bilmiyorum, bu 119 dönümlük yere bir Türk-Alman Üniversitesi yapılacak,
bunun yanında bir de yedi tane teknik okul ve ortaöğretim kurumu
yapılacağı belirtildi. Dolayısıyla
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Üniversite için 120 dönüm az
değil mi?
AKİF AKKUŞ (Devamla) Zaten onu belirteceğim. 120
dönümlük bir yer, bir üniversite için fevkalade az yani oraya iki tane
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
AKİF AKKUŞ (Devamla) Teşekkür ederim efendim.
Oraya sadece iki fakülte binası ya sığar ya
sığmaz. Şu anda, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesinin
kurulu olduğu alan 110 dönüm yani 10 dönümcük eksik bundan ama orada
sadece bir fakülte var ve o fakültenin kurulmasıyla, öğrencilerin
gezeceği, ders aralarında nefes alacağı yerler de son
derece küçük ve sınırlı. Dolayısıyla bu 119 dönümlük yerin,
sanki, etrafındaki birtakım hazine arazileri de ileriki aşamada
bu üniversiteye verilecek gibi.
Değerli milletvekilleri, bütün bunlardan sonra şunu
diyorum: Biz Türk-Alman Üniversitesinin kurulmasına da karşı
değiliz ama gelin, bunu daha açık bir şekilde ortaya
koyalım, her şeyiyle ortaya koyalım, ondan sonra bunun
açılmasına izin verelim diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Halis.
BDP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu sabah Ankaraya girmek isteyen Tekel işçileri, Ankara
düşmandan korunurcasına, Ankaraya sokulmak istenmediler. Tabii,
öncelikle biz bunu, AKP her ne kadar antidemokratik uygulamalarıyla
tanınıyorsa da 1 Nisan şakası zannettik ama sonradan
öğrendik ki gerçekten Tekel işçileri Ankaraya sokulmak istenmiyor.
Kızılaya indik, her taraf polis kuşatmasında, âdeta polis
devleti görüntüleri sergileniyor.
Tekel işçileri ocak ve şubat aylarında,
soğuğun en yoğun olduğu dönemde, hak aramak için Ankaraya
toplanmışlardı. O dönem yine sistemin baskı ve
uygulamalarıyla karşılaştılar; biber gazıyla,
copla bastırılmaya çalışıldılar. Tabii, limon
üreticilerini çok etkilemese bile, limon satışlarında bir
artışın yolunu açtılar.
Biz, burada, haklarını arayan, işçi statüsünden 4/C
statüsüne düşürülen
4/C ki, büyük haklarından yoksun
bırakılan bir statü. Bu statünün insanca bir yaşam için
doğru olmadığını biliyoruz ve söylüyoruz. Zaten konu,
Anayasa Mahkemesinde. Öyle umuyor ve inanıyorum ki Anayasa Mahkemesinden
gerekli haklı sonuç verilir ve işçilerin hakları
alınır.
Ben buradan Tekel işçilerini Barış ve Demokrasi
Partisi adına selamlıyorum ve onların haklı
direnişinin yanında olacağımızı söylüyorum.
Tabii, değerli milletvekilleri, Alman üniversitesine geçmeden
önce Türkiye'nin kanayan yarası olan cezaevleri sorununu sizinle
paylaşmak istiyorum, Neredeyse 12 Eylül koşullarındaki gibi
cezaevlerinde var olan mevcudun yarım katına yakın bir mevcutla
cezaevleri dolmuş durumda. Yaklaşık 70 bin kapasiteli Türkiye
cezaevleri bugün 120 bin kişinin üzerinde mahkûm
barındırıyor. Bugüne kadar her yıl cezaevleri
yapıldı, dönem dönem aflar çıkarıldı ama her ne
hikmetse cezaevlerinin kısa sürede dolması engellenemedi. Siz bir
ülkede temel hak ve özgürlüklerin arayışını terörle mücadele
algısı içinde değerlendirirseniz, yine sizler yoksulluk ve geri
bırakılmışlık içinde olan bir halkın ne
yapacağının hesabını tutmazsanız haliyle
cezaevleri dolar taşar.
Her şeyden önce Terörle Mücadele Kanununda ve Türk Ceza
Kanununda bir değişikliğin yapılması, kişilere
trilyon kazandıran uygulamalardan vazgeçilerek yaşam
koşullarının düzeltilmesi esastır diyoruz. Cezaevlerinde
bulunan mahkûmların, tutuklu ve hükümlülerin en ağır sorunu
bugün hasta ve yaşlı mahkûmların durumudur. Bugüne kadar cezaevi
koşullarında tedavi imkânı bulamayan, bugün, İHDnin
raporları dahilinde 49 isim vardır. Biz bunu bugüne kadar
çeşitli defalarca hem Adalet Bakanının hem Sayın
Cumhurbaşkanının dikkatlerine sunmuştuk ama bizim tüm
dikkatlere sunmamıza rağmen, İHDnin 2009 raporuna göre, Mustafa
Elelçi, Gurbet Mete, Hasan Kert, Beşir Özer, Recep Çelik, İsmet Ablak
adlı hükümlüler, mahkûmlar yaşamlarını yitirmişlerdi.
Oysaki bunlar cezaevi koşullarında olmayıp da dışarıda
özgür koşullar içinde tedavi bulmuş olsalardı, bugün, öyle
inanıyorum ki, yaşıyor olacaklardı.
Kamuoyunun gündemine düşer Güler Zere olayı vardı.
Hepimiz hassasiyet gösterdik. Güler Zere Sayın
Cumhurbaşkanının hassasiyetiyle son anda cezaevinden
çıkarıldı, bugün tedavisi devam etmektedir. Güler Zereye gösterilen
hassasiyet, bugün cezaevlerinde bulunan, bizim elimizdeki sayısı 49
olan diğer mahkûmlara da gösterilmelidir diye düşünüyoruz.
Ben, 49 mahkûm içinden sadece Taylan Çintay adlı mahkûmun
sizinle durumunu paylaşmak istiyorum: Otuz üç yaşında, on iki
yıldır Gaziantep Cezaevinde. Yaşına göre çok erken
tutulmuş olduğu bir hastalığı var, mesane kanseri.
İki defa ameliyat olmuş. Üç aylık periyotlarla yeniden
tıbbi operasyon görmesi gerekiyor bu hastalığın. Cezaevi
koşullarında bunun mümkün olmadığı biliniyor ve her
defasında başvurusu reddediliyor. Durumun kötüleşmesi üzerine
Adana Balcalı Hastanesi Üroloji Servisine getiriliyor, genç bir doktor
muhatap ediliyor. Genç doktorun uzman olup olmadığı da
kuşkulu ve Dosyan kayıp, işlemlere yeni baştan
başlayacağız. deniyor kendisine. Bunun üzerine hasta Çintay
Hastalığım belli, gerekli uygulamaları yapın,
raporumu verin, ben gideceğim. diyor. Dosyasının
kaybolduğunu tekrardan söyleyerek, dosyan kayıp, biz sana hiçbir
uygulamaya yapamayız, sana rapor vermemiz için, heyete
çıkarmamız için de hastalığın bütün vücuduna
yayılması gerektiği kendilerine söyleniyor ve tedavi
yaptırılmadan gerisin geriye cezaevine gönderiliyor.
Şimdi, burada, suçu her ne olursa olsun cezaevlerine
düşmüş her yurttaşımızın can güvenliği
devletin sorumluluğu dâhilindedir. Cezaevine düşmüş
insanların, yurttaşların can güvenliğini, oraya düşme
nedenleri ve suç tasnifine göre yaparsanız, bu adil bir durum olmaz devlet
için. Bu, olsa olsa öç alma olur ki, bugün hasta ve tutuklular üzerinde yapılmak
istenen budur, siyasi tutsaklar üzerinde yapılmak istenen budur ve öç alma
durumudur. Adalet Bakanlığının ve
Cumhurbaşkanının bu konuya biraz daha hassasiyet göstererek,
gerçekten cezaevleri koşullarında tedavisi yapılmayan hasta ve
tutukluların tedavi görme olanakları yaratılmalıdır.
Yine, belediye başkanlarımıza yönelik gözaltı
sırasında, gözaltına alınıp tutuklanan Diyarbakır
Sur Belediye Başkanımız Sayın Abdullah Demirbaş da
yine hasta. Bugün her ne kadar tedavisi Dicle Hastanesinde sürüyorsa da
kısa süre sonra yine cezaevine döndürüleceğini biliyoruz. Ancak
Sayın Demirbaşın hastalığının, sürekli
tedavi edilmezse, bir kan pıhtılaşmasından dolayı çok
daha büyük bir boyuta taşınacağını ve
yaşamını riske edeceğini de biliyoruz. Bu konuda da hassasiyet
bekliyoruz.
Tabii, Alman Üniversitesi yapılacak. Değerli
milletvekilleri, garip bir durum var: Külfeti bizden, ne hikmetse bu
halkın parasıyla bir Alman Üniversitesi yapılıyor. Bunun
altındaki neden ne olabilir? diye düşünüyoruz. Fethullah Gülen okullarına
Almanyada liseler, okullar açtırmanın bir yolu mu açılmaya
çalışılıyor? Bugün haberlere bakıyoruz, 56 milyon
euroluk bir tank alımı sözleşmesi var. Şimdi, burada
bakıyoruz, farklı soru işaretleri kafamızda
peydahlanıyor. Eğer biz oradan tank alacaksak kendi
tanklarını bize satmaları için onların bize rüşvet
vermeleri gerekiyor. Ama ne hikmetse biz bu Alman Üniversitesini kendi
paramızla yaptırarak bir nevi biz onlara rüşvet vermiş
durumuna geliyoruz.
Bu konuda biz Alman Üniversitesini yaparken, yaptırırken
mutlaka eşit, dengeli bir ortaklık temelinde yapılması
noktasında bir yapıma karşı değildik ve özellikle de,
dünyanın neresinde olursa olsun her insanın kendi ana dilinde eğitim
yapmasının karşısında
olmadığımızı söylemiştik. Ama ondan önce de Türkiyedeki
-zamanım daraldı ama- üniversitelerde okuyan öğrenciler
üzerindeki baskıların ne olduğuna bir bakalım.
Ocak, şubat, mart aylarında Ankara, Balıkesir,
İstanbul, Elâzığ, Muğla, Antep, yine Ankara, yine
İstanbul, Eskişehir, Kocaeli, Sivas, Antep, yine Eskişehir, yine
Adanada öğrencilere baskılar yapıldı, sivil gruplarca
saldırılar yapıldı. Bu saldırılarda polis ve özel
güvenlik dönem dönem destek oldular saldırılara.
Çok ilginç bir durum var: Bugün haklarını arayan Tekel
işçilerine destek sunan Sarıgazi Mehmetçik Lisesi öğrencilerine
polis saldırıyor. Çok ilginçtir, yine Sivasta Cumhuriyet
Üniversitesinde Tekel işçilerinin haklı mücadelesini desteklemeye
çalışan Cumhuriyet Üniversitesi öğrencileri basın
açıklaması yaptıkları gerekçesiyle soruşturulmaya tabi
tutuluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) Çok daha ilginci,
Adanada at ve eşek eti yedirilen öğrenciler soruşturulmadan
geçiriliyor.
Şimdi, burada, her şeyden önce, siyaset yapmaktan önce
insani bir vicdan gerekiyor. At ve eşek eti yemiyorum. diyen bir
öğrenciye soruşturma açmanın, bunu soruşturmaya tabi
tutmanın insani bir boyutu var mıdır? Ben bunu sizlerin
takdirlerine sunuyorum ve sizleri tekrardan saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Halis.
Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gülyurt.
MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde bir Türk-Alman Üniversitesinin kurulmasına dair
kanun tasarısının 6ncı maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım.
Türk-Alman Üniversitesi iki ülke arasında var olan tarihî ve
kültürel ilişkileri daha da güçlendirecek olan bir projedir. Öğrenci
ve öğretim üyesi mübadelesi imkânını sağlayacak olan bu
proje daha önceden de ülkeler arasındaki kültürel değişim
programı içerisinde uygulanmıştı. Nitekim, ben de bir
üniversite mensubu olarak 1979 yılında Federal Alman Hükûmetinin
bursunu kazanmış ve Mainz Üniversitesinde misafir öğretim
elemanı olarak görev yapmıştım. Dolayısıyla, iki
ülke arasındaki bilimsel ve kültürel açıdan bu tür ilişkilerin
çok faydası olduğunu bizzat müşahede etmiş
bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, üniversiteler misyon olarak bilimi
öğreten, üreten, yorumlayan, eleştirip zenginleştiren
kurumlardır. Bilgi ışıktır, güçtür. Bilgiye, bilimsel
ve teknolojik gelişmelere sahip olan ve bunu üretime dönüştüren ülkeler
güçlü ülkelerdir. Biz de bu güce sahip olmak için üniversitelere,
yükseköğretime çok önem vermekteyiz. İşte, bu amaçla Hükûmetimiz
seksen bir ilde üniversite kurmuş bulunmaktadır. Şu an
sayısı 139 olan üniversitelerimizin bugünkü sizlerin oylarıyla
kurulacak olan yeni üniversiteyle 140a ve daha sonra yine Hükûmetimizin,
Bakanlar Kurulumuzun almış olduğu kararla yeni kurulacak
üniversitelerle sayısı daha da artacaktır.
Bu yeni kurulacak üniversiteler içerisinde benim de ilimin içinde
bulunmuş olması, Erzurum Üniversitesinin de ayrıca kurulmuş
olması bizi çok büyük bir memnuniyete sevk etmiştir. Yıllardan
beri özlemini çekmiş olduğumuz ikinci üniversitemizin devletimiz
tarafından kurulmuş olmasında başta Sayın
Başbakanımız, emeği geçenler ve Sayın Bakanımıza
huzurunuzda şükranlarımızı arz etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, üniversiteler
eğitim-öğretim yanında bilimsel ve teknolojik
çalışmalar yaparak ARGE çalışmalarına önem verirler.
Bu amaçla, teknoloji geliştirme bölgeleri oluşturulmaktadır.
2002 yılına kadar sadece 5 adet olan teknoloji geliştirme
bölgeleri 2010 yılına kadar 37ye
çıkarılmıştır ve bunlardan 21 tanesi aktif olarak
hizmet vermektedir. Teknoloji geliştirme bölgelerinde amaç, sanayici ile
bilim adamını bir araya getirerek bilimsel çalışmaların
üretime dönüşmesini sağlamaktır. İşte, bu amaçla
teknoloji bölgelerinde faaliyet gösteren firma sayıları da gittikçe
artmaktadır. Şöyle ki: 2002 yılında yok denecek kadar az
olan firma sayısı 2003 yılında 169, 2010 yılında
ise 1.287 firmaya yükselmiştir.
Ayrıca, buralarda istihdam edilen personel
sayısında da büyük bir artış olmuş, 2003te 2.543
personel görev yaparken, 2010 yılında 11.150 personel burada istihdam
edilmiş bulunmaktadır.
Ayrıca, 2003 ve 2009 yılları arasında bilim
insanı sayısında 9 kattan fazla bir artış olduğu
görülmektedir; bu da Hükûmetimizin bilime, ARGEye verdiği önemi
açıkça ortaya koymaktadır. ARGEye ayrılan para ve harcamalar,
2002 ve 2008 yılları arasında yüzde 2,9 oranında
artırılmıştır.
Bilim ve teknoloji çalışmalarının ticari ürün
veya üretime dönüştürülmesi ve bunun sonucunda da patentle
sonuçlandırılması arzu edilen bir sonuçtur.
Yine, geçmiş yıllarla mukayese yaparak
baktığımız zaman, 2002 ila 2003 yılları
arasında, maalesef patent alan ürün sayısının
sıfır olduğunu görüyoruz, ama daha sonraları, 2005
yılında 63 ürün, 2010 yılında ise 297 ürünün patent
aldığını görmekteyiz.
Bu bilgiler doğrultusunda, Türk-Alman Üniversitesinin
yapacağı eğitim ve öğretim yanında bilim ve teknoloji
alanında da önemli faydalar sağlayacağına inanıyor,
hayırlı olması dileğiyle yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gülyurt.
Şahsı adına İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Sipahi.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Sayın
Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunuyorum. 6ncı madde
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Önce şunu belirtmekte fayda var: Bu Mecliste hiç kimse
Türkiyede üniversite kurulmasına karşı değil, fanatik
Alman düşmanı hiç değil, ancak millî onur ve gururun
korunması, dış ilişkilerin en önemli kuralı olan
mütekabiliyet ilkesinin Batı kompleksi veya muhip zihniyetiyle ihlal
edilmesine de hassasiyet göstermek, bu yüce Mecliste siyasi parti ve görüş
farkı olmadan her Meclis üyesinin görevi değil mecburiyeti.
Yasanın dayandığı anlaşmada bir Alman
koordinatör var. Rektörlüğün, senatonun ve idari kurulun faaliyetleri
hakkında kendisine bilgi arz ediliyor, danışılıyor.
Fakültelerde ise Alman fakülte koordinatörleri var.
Anlayacağınız araziyi, binayı, altyapıyı
sağlayıp, sürekli giderlerini karşılayacağımız
bu güya devlet üniversitesinde rektör ve dekanlarımız Alman
koordinatörlerin vesayeti altında görev yapacaklar. Kusura bakmayın,
böylesine devlet üniversitesi denmez, koloni üniversitesi denir.
Yıllardır Almanyada 3 milyona yakın
vatandaşımız için entegrasyon, uyum sorunu bahane edilir. Ne
bizler ne oradaki vatandaşlarımız ne yapsak yaranamayız.
Sonunda, yabancılar konusunda güya en yumuşak olan Yeşiller
Partisinin eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer
kafalarının arkasındakini söyledi, Türkler için en iyi
entegrasyon asimilasyondur. dedi, kurtuldu. Hiç izaha, yoruma gerek yok.
Alman eğitim sisteminde ortaöğretim üç kategoridir. En
üstteki Gymnasiumlarda Türk öğrenci sayısı elin
parmaklarını geçmez, yani önleri daha ortaöğretimde
tıkanır. İkinci kategoride Realschuleler vardır, üç
beş Türk öğrenciye lütfen rastlarsınız. En alt kademelerde
en vasıfsız Alman öğrenciler için mevcut Hauptschuleler ise
Almandan çok Türk öğrenciyle doludur. Bu da belki bir meslek
eğitimine katılırlarsa, bir işte çırak
diplomasını alma imkânını sağlar onlara. Tabii, bu
Türk çıraklar Alman iş yerlerinde iş bulamayacakları için
Türk iş yerlerinde çırak olmak için akraba, hemşehri aramaya
başlarlar; sonunda kaderleri Türkiyedeki gençlerle aynıdır: Ne
iş bulsam yaparım. Ama Almanlar nezdinde, işlerini ellerinden
alan, işsizliğin ve ekonomik krizin sorumlusu sadece Türklerdir.
Şimdi, işsizlik konusuna değinelim: AKP sayesinde
dünya işsizlik sıralamasında ilk üçte yer almaya
başladık. Son bir araştırma vardı, herhâlde izlediniz.
Gayriresmî 7 milyona yaklaşan işsizlik 22-25 milyon
insanımızı, yani aile ferdini etkilemekte. İşsizlerin
yüzde 42sini evinde hiç çalışan olmayanlar teşkil ediyor, yani
bu evler aç. İşsizlerin yüzde 25i üniversite mezunu ve bunların
yüzde 36sı sigortasız, yüzde 32si ise asgari ücretle
çalışmaya razı. İşte, üniversite
mezunlarımızdan manzaralar.
Konuya dönelim: Üniversite kurulacaksa neden İstanbul? Neden
Boğazda Beykoz ve neden orman arazisi? İstanbuldaki bir avuç
ormandan AKP yandaşlarınca yağmalamakla bitmeyen kısmı
da sözde Alman dostluğuna mı peşkeş çekilecek?
Sayın Başbakan Almanyada Türk lisesinden bahsedince
Alman basını haddini bilmezlikle suçladı. Alman muhalefet
sözcüsü Bu, Almanyaya hakarettir. dedi. Alman Başbakanı ise
belki ile, bir gün ile, fakat ile savuşturdu. Biz burada neyi
tartışıyoruz?
Gelmişken Alman Başbakanına jest yapalım
konusunu da aydınlatmakta fayda var. Kime, neyin jestini yapıyoruz?
Şansölye Merkel gayet açık ifadeyle fikirlerini söyledi. Ankara
Protokolünü imzaladınız; liman ve havaalanlarınızı
Rumlara açın. Vize konusunu aklınıza bile getirmeyin. Avrupa
Birliği için 35 başlıktan 27-28ini açabilirsek, adı olur
imtiyazlı ortaklık işte bizden bu kadar. İşte,
Bayan Merkelin söyledikleri. Tabii, kapalı kapılar
ardındakileri bilemiyoruz. Ziyaret sonucu bizim açımızdan
fiyasko. Kimse allayıp pullamaya kalkmasın.
Tabii, Frau Merkelin Deniz Fenerine açıktan
değinmemesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) Evet, Frau Merkelin
Deniz Feneri olayına açıktan değinmemesi AKP için büyük nezaket
ve incelik.
Bir de barış güvercini komedisi var. Biblo deseniz
değil, bir parça alçıya boyanmış, güvercin mi tavuk mu
belirsiz bir garip mahluk. Bir de yazı eklenmiş; ben ne yazıldığını
okudum, anlayamadım, Sayın Başbakan herhâlde bu kuş
açılımını anlamıştır.
Karşılığında altın taktık Frau
Merkele. Her zamanki Batı kompleksi, hacıağa kafası. Güya
jest yaptık; evet, Beykoz ormanlarını yağmalayıp jeste
devam edelim.
Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, oylamadan
evvel yoklama istiyorum.
BAŞKAN Soru-cevap var efendim. Onu dikkate
alacağız.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, özel ve devlet
üniversitelerini açmak için aradığınız kriterler nelerdir
ve bu görüştüğümüz Türk-Alman Üniversitesi bu kriterlere uygun mudur?
Bir diğeri: Anayasaya göre ülkemizde kurulan üniversitelerin
adil ve dengeli bir şekilde ülkeye yayılması gerekmektedir.
Mevcut üniversitelerimizin yüzde kaçı üç büyük ilimizdedir?
Bir de, son olarak, kaç üniversite için kuruluş kanunu
Mecliste beklemektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Taner.
Sayın Çelik
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Çelik yok efendim.
BAŞKAN Peki, Sayın Çelik yok.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, bu Türk-Alman Üniversitesine 1.200ün üzerinde
akademik, 400ün üzerinde de idari olmak üzere çok sayıda kadro
verilmiş bulunmaktadır. Acaba bu kadro kullanımı nasıl
planlanmıştır? Örneğin 2010 yılı için bu
kadroların kaçına kullanım izni verilmesi düşünülmektedir?
Hâlen ülkemizde birçok üniversite olduğu gibi Kütahyada
kurulmuş olan Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesinin iki yıl
önce çıkarılan kadro kanununa rağmen bir adet kadrosu dahi
bugüne kadar kullanım izni verilmediği için
kullanılamamıştır.
Tekrar soruyorum, Kütahyalılar adına, özellikle bu defa
da size sözlü soruyorum: Bu kadroları niçin serbest
bırakmıyorsunuz?
2) Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi kadroları
ne zaman serbest bırakılacak?
3) Bu nedenle kapanmak üzere olan Tıp Fakültesindeki 25
öğrencinin vebalini kim yüklenecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Birdal
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Bakanımdan şunu öğrenmek istiyorum: Dün
gece Diyarbakırda, Dicle Üniversitesinde önceki gün öğrenci
grupları arasındaki bir gerilim fırsat bilinerek, dün gece,
güvenlik güçleri, ağır silahlarla Dicle Üniversitesi yurdu kantinini
bastılar ve daha sonra, bir olayın çıkacağından
kaygı duyan avukat arkadaşlarımız ve İnsan
Hakları Derneği yöneticilerinin araya girmesiyle, gece
yarısı bir sorunun çıkması önlendi. Yani, Alman
Üniversitesi, Alman-Türk Üniversitesi veya Türkiye'nin üniversiteleri
Bu
üniversitelerin demokratikliğini, güvenliğini ve özgürlüğünü
nasıl sağlayabiliriz? Bunu öğrenmek istedim.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Birdal.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Öncelikle, soruların başında gelen Türk-Alman
Üniversitesinin niçin İstanbulda kurulduğu
Aslında bu konuda,
hem kanunun sunuşuna ilişkin yaptığım konuşmada
hem daha önceki soru-cevap bölümünde verdiğim cevaplarda, özellikle büyük
kentlerimizde yaşayan nüfusun, yükseköğrenime talebi
karşılamaktan çok uzak olduğu, yani her ne kadar
üniversitelerimizin Anadoluya yayılması ve her şehirde bir
üniversitenin, üniversitenin gelişmesine, sosyokültürel dokusuna katkı
sağlamak amacıyla yayılıyor olsa dahi, hâlihazırda
İstanbul, nüfusu itibarıyla, mevcut üniversite sayısı
itibarıyla çok daha fazla üniversitenin kurulmasını
kaldırabilecek bir şehir ve yükseköğrenim görecek genç nüfusun
sayısı itibarıyla de bu açık devam ediyor.
Dolayısıyla, üniversitelerin bu büyük illerde
yoğunlaşıyor olmasının bu taleple de doğru
orantılı olduğunu ifade etmek isterim.
Şu anda Mecliste kaç tane daha üniversitenin kuruluşu
bekleniyor? diye bir soru geldi. Vakıf üniversitelerinin kuruluşuna
ilişkin bir düzenleme önümüzdeki hafta itibarıyla gelecek ve şu
anda mevcut kuruluş safhasında Mecliste bekleyen üniversite
sayısı altı.
Dumlupınar Üniversitesinin kadrosuna ilişkin 2009
yılında
Yani, hiç kadro izni
verilmediğini söylediniz. 2009 yılında izin verilen kadro
sayısı 99 öğretim görevlisi izni verilmiş durumda.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, sizi
yanıltıyor bürokratlarınız, yapmayın lütfen.
Dumlupınar Üniversitesinin diğer fakültelerine verilen
kadrolardır bunlar. Bunun yazılı cevabını da verdiniz.
BAŞKAN Sayın Işık
Sayın
Işık, lütfen
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) Üniversitelerin dağılımına ilişkin
bir soru soruldu. Diğer illerde 88, Ankara, İstanbul ve İzmirde
toplam 51 olmak üzere toplam şu anda 139 üniversitemiz var.
Sayın Birdalın soru olarak yönelttiği Dicle Üniversitesinde
yaşanan meseleye ilişkin olarak yazılı olarak
cevaplandırayım Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Daha süremiz var.
Sayın Ersin, buyurun.
AHMET ERSİN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana, aracılığınızla sormak
istiyorum: Uşak Eşmedeki Yatılı İlköğretim
Okulunda iki ay kadar önce müdür yardımcısı ve bir hizmetlinin
adının karıştığı çocuk yaştaki kız
öğrencilere tecavüz ve taciz olayını biliyoruz. Daha sonra 22
Mart günü Umut Balık isimli çocuk, on yaşındaki Umut Balık
kayboldu ve dün gece cesedi bulundu.
Bu okulda üst üste bu tür olayların, sorunların ortaya
çıkması ve okulda bir güvenliğin olmaması, okuldaki
güvenlik kameralarının her iki olayda da devre dışı
kalmış olması, acaba, Sayın Millî Eğitim Bakanına
bir sorumluluk yüklüyor mu, kendisini sorumlu hissediyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ersin.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, özellikle bu
konuyu tekrar hatırlatmak istiyorum. Size verilen cevap söz konusu
üniversitenin diğer fakültelerine 2009 yılında verilen
kadrolardır. Sizi kim yanıltıyor ise bunu lütfen
araştırınız. Yazılı cevapla da sizi
yanıltmışlardır. Ben bu konuyu bizzat Sayın YÖK Başkanıyla
da görüştüm. Dolayısıyla tıp fakültesine verilen bir tane
dâhi kadro yoktur. İki yıla yakın süredir 1 kadronun dâhi
kullanım izni verilmemiştir. Lütfen bu konuyu takip ederseniz Kütahya
adına teşekkür edeceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Son olarak Sayın Özensoy
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Dün konuşmamda dile getirdiğim kantincilerle ilgili
hassasiyetiniz sabıka kaydı istemenizle alakalı
Bunun
yanında İŞKURla birlikte yapılan çalışmada, bu
sizin hassasiyetinizi göstermeyen, ilkokul diplomasının
dışında herhangi bir şey istemeyen, dolayısıyla
1.700 kişinin içerisinde sakıncalı insanların da
olabileceğinden hareketle, bu işle alakalı sorumlular
hakkında herhangi bir soruşturma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKCU
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son sorudan başlayayım. Dün, zannediyorum soru-cevap
bölümünde eksik bıraktığım bir konuydu. Kantincilerle
ilgili yaptığınız çalışmanın benzerini
İŞKURla yürütülen çalışmada düşünüyor musunuz?
demiştiniz. İŞKUR tarafından düzenlenen Toplum
Yararına Çalışma Projesi çerçevesi içerisinde
Bakanlığımız bünyesinde ve diğer bazı
bakanlıklarda çalışma yürütülüyor biliyorsunuz ve bizim
istediğimiz belgenin sadece İlkokul mezunu olmak olduğunu
söylüyorsunuz. Bu belgeler ve çalışma koşullarına
ilişkin tüm belgeler İŞKUR bünyesinde toplanıyor.
Dolayısıyla biz İŞKURun düzenlediği ve yürüttüğü
personelin uygun olanlarının bize gönderilmesi sonucu bir
çalışma yapıyoruz. Bu belgelerin ve evrakların ben
İŞKUR tarafından da temin edildiğini ve istendiğini
biliyorum.
Sayın Ersin bir soru sordu. Uşak Eşme
Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda meydana gelen maalesef
elim hadise nedeniyle
Gerçekten Uşak Eşmede 28/12/2009 tarihinde de
meydana gelen birtakım hadiseler oldu ve bu hadiseler çerçevesinde
Bakanlığımız tarafından çok kapsamlı bir
soruşturma yürütüldü ve bu soruşturma neticesinde Eşme
Yatılı İlköğretim Bölge Okulu öğretmenleri ve
müdürleri, müdür başyardımcıları hakkında yasal
işlem yapıldı ve yöneticileri değişti.
Bu çerçeve içerisinde, yaklaşık on gündür kayıp
olan ve maalesef, dün gece itibarıyla cesedine ulaşılan Umut
Balık isimli çocuğumuzun da ölümünden tabii ki çok derin bir üzüntü
duymaktayım ama bunun yanı sıra, her ne söz konusu olursa olsun
hiçbir sorumlunun yaptığı ve sorumluluğu alanına giren
hiçbir konunun tarafımdan örtbas edilemeyeceğini ve
edilmeyeceğini, bu konuda en yüksek düzeyde sorumluluk ve hassasiyet
gösterdiğimi Genel Kurulla bu vesileyle paylaşmak isterim.
Yürütülen soruşturma neticesinde, ilk etapta, o gece nöbetçi
olan ve sorumluluklarını yerine getirmeme ihtimalleri yüksek gözüken
nöbetçi öğretmenlerimiz açığa alındı. Diğer
soruşturmalarımız da ayrıntılı olarak sürüyor.
Sonuçlandıktan sonra, sorumlular hakkında durum netleştikten
sonra bunu da kamuoyuyla paylaşmak istiyorum ama her şeyden önce,
aileye başsağlığı diliyorum ve sabır diliyorum.
Bunun dışında, sanıyorum tamamlandı
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN Yoklama talebinizi yerine getiriyorum efendim.
Sayın Anadol, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özdemir,
Sayın Ersin, Sayın Güvel, Sayın Keleş, Sayın Gök,
Sayın Kart, Sayın Çöllü, Sayın Oyan, Sayın Süner,
Sayın Altay, Sayın Hacaloğlu, Sayın Kesici, Sayın
Ünsal, Sayın Günday, Sayın Diren, Sayın Yıldız,
Sayın Köktürk.
Üç dakika süre veriyorum efendim.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın İlknur İnceöz? Yok.
Sayın Sabahattin Cevheri? Burada.
Sayın Atilla Koç? Burada.
Sayın Hasan Altan? Burada.
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/769) (S.
Sayısı: 486) (Devam)
BAŞKAN 6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylamadan önce oyunun rengini
açıklamak üzere, lehte, Tunceli Milletvekili Kamer Genç.
Buyurunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
486 sıra sayılı Türkiyede Türk-Alman Üniversitesi
Kurulmasına İlişkin Yasa Tasarısının tümünün
oylanmasından önce oyumun rengini belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, geçenlerde
Türk-İtalyan Üniversitesini kurma kararını aldık,
şimdi Türk-Alman Üniversitesini kurmak üzere karar aldık, yarına
Türk-Amerikan Üniversitesini kurmak üzere karar alacağız,
Türk-Fransız
Herhâlde böyle gidiyor! Tayyip Bey, işte herhâlde
kendisine gelen bu konudaki istekleri geri çevirecek durumda da değil. Bence
bu İstanbulun
Evvela Anayasanın 130uncu maddesine
aykırı bu tasarı. Çünkü Anayasanın 130uncu maddesinde der
ki: Üniversiteler devlet eliyle kurulur veyahut da özel kanunla vakıf
tarafından kurulur. Şimdi devletin gidip de özel bir kişiyle
birlikte ortak üniversite kurması veyahut da yabancı bir devletle
kurması bana göre 130uncu maddeye aykırı. Çok açık bir
hüküm yani. Dolayısıyla bana göre 130uncu maddeye aykırı
bir tasarı. Ama tabii bunun üzerinde durulmuyor. Zaten AKPnin de
Anayasanın pek öyle üzerinde durduğu yok. Şimdi zaten Anayasa
diye bir kavram da yok kendilerinde.
Değerli milletvekilleri, yeni bir Anayasa
değişikliğine giderken gerçekten Türkiyede yargı yetkisini
gasp etmeye çalışan bir siyasi iktidar var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ya bırak Anayasayı!
KAMER GENÇ (Devamla) Ve burada şimdi ceviz kabuğunu
doldurmayan şeyler tartışılıyor: Mehmet Ali
Şahin Anayasa teklifini imzaladı mı, imzaladı mı?
Yahu Anayasaya göre bunu imzalamasını engelleyen bir şey yok.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Açıklama yaptı
bugün.
KAMER GENÇ (Devamla) Meclis başkanlarının
yapamayacağı herhangi bir şey yok. Var yok, bunu bile
tartışma konusu yapmak cehaletin eseri! Yani Mehmet Ali Şahinin
maalesef bu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
seçilmesi çok büyük talihsizlik olmuştur.
Soru önergesini veriyoruz sayın milletvekilleri. Diyoruz ki:
Bak, İstanbulda Birinci Ordu Komutanını tevkif etmeden önce
Adalet Bakanı Müsteşarıyla, onu tutuklama kararını
veren hâkim görüşüyor. Hem de beş buçuk saat görüşüyor. Peki, o
görüşmeden sonra bu tutuklama kararı veriliyor. Diyorum ki: Burada
bu kararı veren hâkim tarafsızlığını
yitirmiştir. Dolayısıyla hâkimlerin tayin ve nakil meseleleri
Hâkimler ve Savcılar Kuruluna ait olmasına rağmen neden bu
hâkimi görevden almıyorsunuz? Mehmet Ali Şahin bana diyor ki:
Efendim, bu soru, 96ncı maddedeki soru niteliğinde değil.
Yahu, şimdi Mehmet Ali Bey, sana özel bir ders mi verelim, hangi sorular
96ncı maddenin kapsamına giriyor veya girmiyor!
Diyorum ki: Abdullah Gül, Çankayada oturan Abdullah Gül
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın, Sayın.
KAMER GENÇ (Devamla)
yurt dışına
yaptığı şu seyahatlerde ne kadar para
harcamıştır? Diyor ki: Hayır efendim, burada kaba ve
yaralayıcı söz var.
Yahu, değerli milletvekilleri, bu Mehmet Ali Şahine
söyleyin de kaba ve yaralayıcı söz nedir bir öğrensin
bakalım. Yani Çankaya söylemekte mi kaba ve yaralayıcı söz?
Ayrıca da Abdullah Gül demek de mi kaba ve yaralayıcı söz?
Kaldı ki 96ncı maddede kaba ve yaralayıcı
söz diye bir kavram yok. Ama orada oturmuş, ondan sonra, maalesef kendi
aklına esen ve hukukla, mantıkla ilgisi olmayan gerekçelerle
sorduğumuz soruları geri çevirerek, AKP İktidarı ve onun
bakanları tarafından yapılan suistimalleri âdeta bir zırh
germek suretiyle engellemeye çalışıyor.
Şimdi, bana göre, Mehmet Ali Şahinin
yaptığı en büyük ihlal Anayasa ihlalidir. Anayasanın
4üncü maddesine göre diyor ki: Türkiye Cumhuriyetinin işte şu
şu maddelerine aykırı, değiştirilmesine dair teklif
verilemez.
Daha önce, biliyorsunuz, 411 oyla kabul edilen Anayasa
değişikliğini Anayasa Mahkemesi iptal etti. Şekil
değil esasa girdi. Niye esasa girdi? Ben, burada
Anayasanın temel
ideolojisini, temel kuruluşunu, devletin, işte laik düzenini, hukuk
devleti ilkesini eğer sen ihlal edersen, bu, şekil değil,
Anayasanın esasından ihlal edilmesi şeklindedir ve bunu iptal
etti. Buna benzer daha Anayasa Mahkemesinin kararları var.
Burada da Mehmet Ali Şahine düşen, bu teklifi komisyona
sevk etmeden, bunun Anayasanın 2nci maddesine aykırı olan
maddelerinin tekliften çıkarılması için geriye iade etmesi
lazım ama nerde
Mehmet Ali Bey, Tayyip Beyin âdeta bir emir eri gibi
hareket ediyor. Böyle bir Meclis Başkanlığı olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Arkadaşlar, bu makamlarda oturmak
önemli değil, o makamların gereğini yapacak dirayeti, basireti
göstermek önemli. Yoksa, orada ne emrediliyorsa yapmak
Buna o zaman gerek de
yok, boş sandalye daha iyi yani! Orada boş sandalyeyi bırakalım,
orada gelenler boş geçsin diye! Böyle bir şey olmaz, böyle bir hukuk
düzeni olmaz.
Kaldı ki, şu memlekette bu kadar aç, çıplak, yoksul
insan varken, bunları bir tarafa iterek, efendim, Anayasayı gündeme
getirmek bu milletle alay etmektir, bu milletle eğlenmektir.
Maalesef, AKPnin bir huyu var Acaba nerede bir mağduriyeti
oynarım da işte o mağduriyet yolunu bulup seçime giderim. gibi
bir oyun içindedir ve işte, efendim, yok Yargının
karşısında aciz kaldık
Tayyip Bey diyor ki En verimli yerde bana iş
yaptırmadı. Yahu, Tayyip Bey, sen ne getirdin de
yaptırmadı? Her gün yurt dışındasın, her gün yurt
dışındasın. Yahu, biraz vicdanlı ol, gelip şurada
otur! Şu, Allah
Yahu utanır insan bu sıralardan, utanır
ya, utanır! Nerede bu bakanlar? Bu başbakanlar nerede yahu? Nerede?
Utanır yahu, utanır. Şu manzara değer vermiyor, bu manzara
size değer vermiyor, böyle şey olur mu? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu, böyle bir şey olmaz.
BAŞKAN Sayın Genç Teşekkür ediyoruz.
Aleyhte, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, hiçbir üniversitenin
kurulmasında kimse aleyhte olamaz. Ama, ama
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bu ülkede bulunan devlet üniversitesinin
bütçesini kim yapıyor? Bütçesi yapılıyor ve buradan geçiyor.
Şimdi acaba bu üniversitenin bütçesini kim yapacak? Almanların
yönettiği bir üniversitemin
Bir üniversitemin
Şimdi, devlet
üniversitem, devlet üniversitelerim son derece yokluk içinde, döner sermayeleri
maaşa giderken devlet üniversitelerdi bir sürü ödenekten yoksun iken,
acaba bu üniversitede bütçe nasıl yapılacak? Ve Almanların
yaptığı bütçeyi acaba YÖK aynı şekilde onaylayıp
ve bir şekilde, Maliye Bakanlığından, Millî Eğitim
Bakanlığından aynı şekilde istedikleri her kuruş
para geçecekse, benim devlet üniversitelerim perişan hâlde beklerken acaba
bu üniversitenin her istediği kuruş verilecekse benim gönlüm buna
razı olmaz arkadaşlar benim devlet üniversitelerimle aynı
şekilde, aynı ödeneklere sahip değil ama bu üniversiteye Alman
yöneticilerin istediği her türlü ödenek verilecek ve öbür üniversitelerim
fakruzaruret içinde olacak.
Değerli arkadaşlarım, buradan YÖKe sesleniyorum.
Millî Eğitim Bakanlığı Yükseköğretim Genel
Müdürlüğünün elinde, hangi üniversitenin kaç kadro açık
olduğunun tek tek rakamı var. Acaba YÖK ne iş yapar? Bu
üniversitelerim yıllarca kadro isterken bu kadrolar verilmiyorsa, acaba ey
YÖK ,bunun hesabını sormak senin görevin değil mi; bu
üniversitelerdeki çocuklarımın en iyi öğretimi görmesi senin
görevin değil mi? Ama Türkiyede her üniversitenin -altını
çiziyorum- Yükseköğretim Genel Müdürlüğüne baksın, orada var.
Hangi üniversitede kaç kadro açığı var? Yıllarca
istiyorlar. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ne zamandan beri kadro istiyor?
Ve Türkiyede her üniversite
Demin Kütahya milletvekilim söyledi, Kadro
verdik. diyorlar. Hayır arkadaşlar, serbest kadro. serbest
bırakılmıyor.
Şunun için buna karşıyım: Bu üniversite her
türlü olanağa sahip olacak, varsın olsun. Orada yetişen
çocuklarımla gurur duymak da benim görevim ama aynı şekilde,
aynı duyarlılıkla diğer üniversitelere duyarlılık
göstermeyen bir YÖK acaba bu üniversitenin bütçesini, Almanların
yönettiği ve onların gönderdiği bütçeyi onaylayacak ve her istediği
parayı verecek arkadaşlar. Ben bunu söylemek istiyorum.
Tabii bir başka konu, yine vakıf üniversitelerinin
yerleşkeleri, arkadaşlar. Yine söylüyorum, komisyonda söyledim.
Adı vakıf üniversitesi, yüksekokul veya fakülte açıyor.
Çocuklarımızın öğrenim gördüğü yerlerin, hepimizin
çocuğu girdiği zaman hepimiz ondan rahatsız
olmamalıyız ama öyle yerlerde öyle yüksekokullar açılıyor
ki, öyle fakültelere izin veriliyor ki, çocuklarımızın oraya
girmesinde sakıncalar var arkadaşlar. Maalesef, bu konuda YÖKün daha
duyarlı olması lazım. Bir fakülte ve yüksekokul izni verirken,
açılacak yerin kesinlikle bizim çocuklarımızın
gidebileceği yerler olması lazım ama mezbele, bir şekilde
sokak aralarında, giriş çıkışlarda sorunları olan
birtakım yerler var arkadaşlar. Ben bunu bir kez daha
uyarıyorum. Artı
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) O yerlerin isimlerini açıklayın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Efendim size
söyledim, YÖKe de söyledim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) O üniversiteler ne zaman kuruldu, nerede kuruldu, lütfen
açıklayın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Söyledim, Komisyonda
söyledim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) İsimlerini söyleyin, kamuoyu duysun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ben burada okul ismi
vermek istemiyorum. Ben sizi uyarıyorum.
İki, artı
Artık YÖK şunu kitabına
yazsın: İlla bina olacak
Hayır arkadaşlar, Türkiyede
artık
Yani elli yıl işletme hakkı verilen binalar da
olabilir, illa tapu yerine
İlla tapu diyor. Yani çok kötü bir yerde bir
tapu olacağına, şehrin göbeğinde, çok iyi bir yerde, elli
yıl eğer kullanma hakkı verilen, vakfa verilen bir yer varsa,
YÖKün artık bunu kabul etmesi lazım, bu okulda, bu yerleşkede
öğretime izin vermesi lazım. Maalesef
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) Eskidendi
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Hanımefendi,
ben, Sayın Bakan
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) Kast ettiğiniz okul çok eski.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
bu olaylar oldu mu
olmadı mı, var mı yok mu onu soruyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, lütfen
konuşmanıza devam edin.
Sayın Bakan, müdahale etmeyiniz lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Eskiden diyor da
ben bunu soruyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu
olaylar var mı, yok mu? Ben bu olaylar oldu mu olmadı mı, oluyor
mu olmuyor mu
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, lütfen Genel Kurula hitap
ediniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ama, siz eskidendi
diyorsunuz, demek ki var. Varsa, o zaman ben bunları düzeltin diyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Şu anda yok ama.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Nasıl yok?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Varmış diyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Varmış
diyor işte, varmış diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Kim diyor onu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bunu görüp
söylüyorsam, uyarıyorsam daha ne istiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Doğruları söyle
diye uyarıyor seni.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Uyarıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Uyarıyor, Ben
Komisyonda söyledim. diyorsun. Burada da söyle doğruları.
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayınız lütfen
Sayın Elitaş
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Vakıf
adını, üniversite adını vermek bana yakışmaz.
Sadece diyorum, böyle okullar var mı? Bakın, gezin, göreviniz.
Bakın
Yani bu çocuklarımızın yöre olarak, eğitim
göremeyeceği yöreler varsa bu okulları
taşıttırın. Bunları kapayın demiyorum, ben size
yol gösteriyorum ve bunu söylemek de benim görevim.
Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiştir ve
kanunlaşmıştır.
Yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.51
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 81inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
5inci sırada yer alan, Ankara Milletvekili Haluk
İpekin; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin; Afyonkarahisar Milletvekili Halil
Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün; Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin; Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak ve 19 Milletvekilinin; Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın; Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Ankara Milletvekili Haluk
İpekin, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil
Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak ve 19 Milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/636, 2/123, 2/200, 2/288, 2/304,
2/342, 2/364, 2/474, 2/596) (S. Sayısı: 490) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 490 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu
teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu
nedenle, teklif tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi teklifin tümü üzerinde, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.
Buyurunuz Sayın Geylani. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 490 sıra
sayılı Yasa Teklifinin tümü üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
(x) 490 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin açılım
açmazı, başta bu yasa teklifi olmak üzere şu an Adalet
Komisyonunda görüşülen Terörle Mücadele Yasası ve açıklanan
Anayasa değişikliği paketi ile açığa
çıkmıştır. Kürt açılımı, demokratik
açılım ve eklemeler derken veda kapanışı projesine
dönüşen bu kandırmaca hadise yaşamın her alanında boy
göstermektedir. Görüldüğü gibi, açılış yok, bir ölçüde
kapanış var.
Görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifi de çözüm
noktasında yine gereken demokratik düzenlemeyi içinde
barındırmadığı gibi devletin ve resmî ideolojinin
Kürtlere ve de diğer farklı kültürlere bakış
açısını bir kez daha ortaya koymaktadır. Oysaki Anayasa
kadar önemli olan Siyasi Partiler Yasası, Milletvekili Seçilme Yasası
ve Seçim Yasasının mutlaka önümüzdeki genel seçimlere kadar
yetişecek biçimde, eşit ve demokratik bir yarış temelinde
değiştirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Üstelik bu
yasaları değiştirmek için anayasal çoğunluğun
olmasına da gerek yoktur. AKP Hükûmetinin tek başına bile bu
değişiklikleri yapmaya yasal yeterliliği vardır.
Değerli arkadaşlar, kamuoyunda beklenti yaratan ve
demokrasi adına değiştirilmesi kaçınılmaz olan Türkçe
dışındaki başka dillerde propagandaya ilişkin Meclise
sunulan yasa teklifinde hiçbir düzenleme yer almazken, alt komisyonda bu
maddede değişikliğe gidilerek sadece sözlü propagandanın
yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Üst
Komisyon toplantısında bu maddeyle ilgili verdiğimiz
değişiklik önergeleri de reddedilerek hüküm aynen korunmuştur.
Yasanın bağlayıcı hükmünde Dilde ve bütün propaganda
araçlarında -tırnak içinde- Türkçenin kullanılması esastır.
denilmektedir. Yapılan değişiklikle Ancak siyasi partiler ve
adaylar seçim döneminde, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine,
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı
olmamak şartıyla, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında
geleneksel olarak kullandıkları yerel dil ve lehçelerle de sözlü
propaganda yapılır. şekline dönüşmüştür.
Değerli arkadaşlar, bakınız, bu
değişiklik bile sistemin, doksan yıllık Kürtlere ve
diğer aidiyetlere bakış açısını çok iyi
özetlemektedir. Böyle bir yazım tekniği ya da formülasyonu, tarihsel
hazımsızlığın bir başka biçimi olarak
değerlendirmek gerekir. Neden başka bir dilde konuşulunca hemen
devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı
ezberi gündeme geliyor? Bölücülük başka dillerde konuşulunca mı
ortaya çıkıyor? Bizce asıl bölücülük, diğer dilleri
yasaklamak, başka kültürleri yok saymaktır. Teklifteki bu
kırıntı değişiklikte bile onur kırıcı ve
dili küçümseyen, basite alan bir bakış açısı hâkimdir.
Ayrıca, 40 milyon insanın konuştuğu ana dili günlük dil,
geleneksel lehçe ve benzeri benzetmeler olarak yasa maddesine dökmek
tarihsel, siyasal ve sosyokültürel bir körlüktür. Bu da, 21inci yüzyılda
kabul edilmez bir insanlık ayıbıdır.
Bu ayıba rağmen, seçim propagandasında Türkçe
dışında başka bir dilin serbest kalmasını mevcut
Anayasanın ruhuna aykırı bulanlar bile vardır.
Aslında, biz de ironik bir bakışla bu görüşe
katılıyoruz çünkü öncelikle 82 Anayasasının ruhu yoktur.
O, ruhsuz bir mevtadır, insanın varlığı bile o ölü
ruha aykırıdır. Onun içindir ki, bu Anayasanın tümden
değişmesi 72 milyon yurttaşımızın istem ve
özlemidir.
Değişime karşı direnen mantıkla,
geçmişten bugüne toplumda var olan farklılıkların ve
çoğulculuğun bölünme nedeni olacağı şeklinde bir fobi
yaratılmıştır. Oysa, çağımız, insan hak ve
özgürlükleri çağı olarak tanımlanmaktadır. Farklı
kültürler ve sosyolojik kategoriler arasında hoşgörü esasına
dayalı uzlaşma kültürü çağımızın gelişen,
önemli bir değeridir. Demokratikleşme ve demokratik
standartların yükseltilmesi sonucu bölünmüş, parçalanmış
devlet örneği yoktur. Aksine, demokrasi ve insan haklarıyla
zıtlaşan sistemlerde istikrarsızlık, kaos, kargaşa,
şiddet ve değişik biçimlerde çatışmalar olur.
Değerli milletvekilleri, seçim propagandası eşit
koşullarda olmalıdır. Seçim afişleri, pankartları, el
ilanları, radyo ve televizyonlarla yapılacak her türlü
propagandanın da yasaksız dillerle yapılması bir
vazgeçilmezliktir. Ayrıca, başka dillerde propaganda yapmanın önündeki
tek engel, Seçim Yasası da değildir, asıl engeli oluşturan,
Siyasi Partiler Yasasının ta kendisi. Bu Yasanın 43 ve 81inci
maddeleri, herkesin ana diliyle propaganda yapması önündeki en büyük
engeldir. Onun için, ilgisi ve zorunlu uyum nedeniyle Komisyon
toplantısında, anılan Yasadaki bu maddelerin
değiştirilmesi için verdiğimiz ek değişiklik
önergeleri de görüşme gündemine dahi alınmamıştır.
Seçimlerde temel amaç, aday ile seçmen arasındaki
sağlıklı iletişimdir. Bu iletişimin en doğal
yolu, farklı dilleri de kullanabilme olanağıdır ancak bu
yasaklayıcı yasa hükümleri nedeniyle hakkımızda bugüne
değin yüzlerce fezleke düzenlenmiştir. Çağımızda ana
dilin yasak konusu yapılması kabul edilemez; Türkiye bu ayıptan
bir an önce kurtulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim
hukuku, ilgili yasalarla birlikte bir bütündür. Başta Anayasa olmak üzere,
Siyasi Partiler Yasası, Milletvekili Seçilme Yasası ve Seçim
Yasası ile birlikte bir bütün olarak ele alınmalıdır. Seçim
hukukunun en büyük handikabı ise, yerküresinde rastlanmayan yüzde 10luk
seçim barajıdır. Gerekçesi de sözüm ona temsilde adaleti ve yönetimde
istikrarı sağlamadır. Ne var ki, gerçek anlamda adaletin
olmadığı bir sistemde, yönetimde de demokratik istikrardan söz
etmek mümkün değildir. Nitekim, yaşadığımız son
çeyrek yüzyılın şiddet ve çatışma kültürünün
sarmalında tüm acımasızlığıyla toplum olarak hep
birlikte ölme ve öldürme iklimini yaşadık, hâlen de yaşamaya
devam ediyoruz. Yaşanan kaotik ortamın temelinde yatan nedenlerden
biri de ret ve inkârla birlikte, işte, seçim sistemlerinde uygulanan yüzde
10luk barajdır.
Bakınız, son altı milletvekili genel seçimlerinde
milyonlarca seçmenin iradesi anılan baraj nedeniyle Meclise ne yazık
ki yansımamıştır. Belirgin bir kanıtı da, 2002 seçiminde,
seçmen yurttaşların yüzde 49unun oyunun Meclise
yansımadığını görüyoruz. Bunun anlamı nedir
biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Temsilde toplumu bölen yüzde
yarımlık ve istikrarda cehennemî kaos demektir. Seçim
barajının yüzde 2 ile 5 arasında belirlenmesi durumunda,
Parlamentonun toplumun daha geniş kesimlerini kapsayacağı ve
temsiliyetini sağlayacağı gerçeğini bütün toplum olarak
kabullenmekte ve bilinmekte.
Baraj sistemini öngören ülkelerin demokratik standartları da
en fazla bu oranlar arasındadır. İşte böylesi bir uyum
için, Komisyon toplantısında, yine yüzde 10luk seçim
barajının düşürülmesi için verdiğimiz değişiklik
önergesi de kabul görmemiştir. Oysaki biz demokrasiyi toplum için ve her
siyasi görüş için savunuyoruz. Bakınız, şu an, Meclisteki
siyasi partiler dâhil -Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve
AKP, bütün partiler dâhil- tüm siyasal geleneklerin partileri bu baraj
altında kalmadılar mı değerli arkadaşlar? Bence açmaya
gerek yok. Atatürkün partisi -İnönüden Ecevite, Baykala kadar-
Özalın partisi, rahmetli Türkeşin partisi, Demirelin partisi,
bütün partilerin devamları bu baraja takılmışlardır.
Onun için, sarıldığınız hukuksuzluk mutlaka bir gün sizin
de ayağınıza dolanacaktır.
Bizim çağrımız, hukuki eşitlik
ortaklaşmasıdır. Böylesi bir konsensüsle demokratik
katılımı güçlendirilmiş bir yasama gücü, Türkiyenin kendi
iç dinamikleriyle sorunları çözme kültürünü geliştirecek ve
uluslararası platformlarda da güçlü temsiliyet sağlanacaktır ve
ülkenin itibarının da bu ölçüde demokratik standartlara
ulaşacağı bir gerçek. Ama ne hazindir ki sistem bunu anlamakta
zorlanıyor ve çoğulculuğa karşı da âdeta direniyor.
Değerli arkadaşlar, her açıdan eşit
koşullarda başlamayan seçim yarışının adil bir
yarış olduğu kabul edilemez. Yönetme erkini kullanmaya aday olan
siyasal partilerin ekonomik sorunlardan ötürü herhangi bir ekonomik ve sosyal
etki altına girmesinin engellenmesi açısından devlet
yardımları yapılmaktadır ve bu yardımın adil bir
şekilde dağılımı öngörülmekte.
Son olarak, 1995 yılında, Anayasanın 68inci
maddesinde yapılan son değişiklikle siyasi partilere devlet
yardımı yapılması anayasal güvenceye
bağlanmıştır. Emredici nitelikteki bu düzenlemeyle siyasi
partilere yeterli düzeyde ve hakça mali yardım yapılması ve bu
yardımın tabi olduğu esasların yasa ile düzenlenmesi
öngörülmüştür ancak yapılan yasal düzenlemeler, Anayasada
öngörüldüğü gibi hakça devlet yardımı yapılmasına
olanak sağlamamıştır.
Yüzde 10 genel seçim barajı nasıl temsilde bir
adaletsizliği oluşturuyor ise devlet yardımı alabilmek için
konulan yüzde 7lik baraj da aynı eşitsizliği destekleyen
diğer bir hukuksuzluktur. Yüzde 7 oy alma zorunluluğu,
tıpkı seçim barajı gibi, çoğunluğu oluşturan
partilerin desteklenmesini öngörmekte ve demokrasinin çoğulculuk ilkesini
ortadan kaldırmaktadır.
Değerli arkadaşlar, yine, Komisyon
çalışmalarımızda, ilgisi nedeniyle Siyasi Partiler
Yasasının bu haksız hükmünü düzenleyen ek 1inci maddenin
beşinci fıkrasının değiştirilmesine ilişkin
verdiğimiz değişiklik önergesi de gerekçesiz suskunlukla gündeme
yine alınmamıştır.
Ekonomik sıkıntılar girdabında, örgütsel
yapısını geliştiremeyen, siyasi bir etkinlik yapamayan ve
de geniş kitlelere ulaşamayan bir siyasi partinin siyasi yaşamda
varlığını sürdürmesi oldukça zordur, nitekim, hâlen
Türkiyede mevcut olan çoğu parti aynı sıkıntılarla
karşı karşıyadır. Ayrıca, bu durum, en
başından siyasi partiler arasında eşitliği ortadan
kaldırmakta ve küçük partileri ya yok olmaya ya da marjinal kalmaya
zorlamaktadır. Şu an, tüm yurttaşların siyaseten helal
olmayan, hazineden toplanan, alın teri olan vergilerini, üç parti
-trilyonlarca- aralarında bölüşmektedirler; diğer siyasi
partilere karşı devletin bir siyasi silahı olarak kullanmakta da
sakınca görülmüyor. Bence bir empati yaparak bunu gözden geçirmek
durumundayız.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz yasa teklifi,
daha çok seçimlerin yapılış tekniği ile uyulacak bazı
kuralları yeniden düzenlemektedir, kuşkusuz, olumlu bulduğumuz
hükümleri de içermektedir. Bu hukuki teknikler, pratikte yaşanan
sorunları ortadan kaldırma adına kuşkusuz
yapılması gerekiyor ancak baştan beri
anlattığımız gibi, seçimlerin demokratik ve adil
olabilmesi, eşit koşullarda yürütülmesi ve eşit
koşulların tüm seçmenlere ve o seçmenleri temsil eden siyasi
partilere dağıtılması noktasında, sadece o teknik
anlamda yapılan değişikliklerle güneşin doğuşu,
batışı, saatler ya da sandık ve pusula ebatlarıyla
sınırlı kalması mümkün değildir. Seçimlerin adil
olabilmesi için her şeyden önce eşit koşulların
yaratılması kaçınılmazdır. Ayrıca, her seçim
bölgesi için propaganda zamanının 06.00 ile 23.00 arasında
olması noktasında -Komisyondaki arkadaşlar da
anımsayacaklar- bir ortaklaşma olduğu hâlde, Komisyon
kararına değişik yansımasını hiç de doğru
bulmuyoruz ve anlamakta da güçlük çekiyoruz. Zira, güneşin
doğuşu, en doğudaki ilde çıkış saati, zamanı
ayrıdır, İstanbulda batışı ayrıdır ama
eşitliği sağlaması açısından 06.00yı
başlangıç saati, 23.00ü de bitiş saati olarak
belirlemiştik ve öyle bir ortaklaşma da yaşamıştık.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, Türkçe
dışındaki başka dillerde propaganda, seçim barajı,
hazine yardımı gibi çok önemli hadiselerin yanında bu yasa
teklifinde yer alan, bağımsız adayların birleşik oy
pusulalarında yer almasının da haksız ve hukuka
aykırı bir düzenleme olduğu görüşündeyiz. Yasa teklifinin
30uncu maddesi ile düzenlenen birleşik oy pusulası hakkında
vermiş olduğumuz değişiklik önergesi de diğer
önergelerde olduğu gibi dikkate alınmadı ve reddedilerek kapsam
dışında bırakıldı. Milletvekili genel seçimlerine
katılan bağımsız adayların birleşik oy
pusulalarında yer alması, uygulamada çok ciddi sorunlara neden
olmaktadır. Birleşik oy pusulalarında yer alan bağımsız
adayların sadece isim ve soyisimlerinin yanı sıra, kendilerini
tanıtıcı hiçbir ibarenin olmaması okuma yazma bilmeyen
seçmen yurttaşlar bakımından da ciddi sorunlar
oluşturmaktadır.
Özce sunduğumuz bu nedenlerle birlikte maddeler üzerinde
arkadaşlarımızla birlikte çekincelerimizi değişiklik
önergeleriyle gündeme getireceğiz. Ancak, yasa teklifinin bu hâliyle
yasalaşmasına karşı olduğumuzu belirtiyor, Genel
Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Geylani.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
İsa Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gök.
CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında,
tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle arkadaşlar, bunu duyurmakta ciddi fayda var:
Türkiye, seçim sürecine girmiştir. Değil mi Haluk Bey? Türkiye, seçim
sürecine girmiştir. Geçtiğimiz günlerde, Anayasa
değişikliklerinin halkoyuna sunulması hakkındaki kanun
teklifi yasalaştı. Ardından, Seçim Kanunu, Milletvekili Seçimi
Kanununda değişiklik, bunların tümü, Türkiye'nin artık
seçim sürecine girdiğini gösteriyor. Bir de zaten, Anayasa
değişikliklerinin halkoyuna sunulmasında referandum gündeme
gelirse demektir ki tam seçim sathındayız, startı veriyoruz.
Hayırlı uğurlu olsun yeni seçim döneminiz.
HALUK İPEK (Ankara) Sağ olun.
İSA GÖK (Devamla) Şimdi, bu kanun neden son zamana
kaldı? Anayasanın 67nci maddesinin son fıkrasını
arkadaşlar biliyorsunuz: Seçim hukukuna ilişkin
değişiklikler seçim tarihinden bir yıl önceden ilişkin
dönemde kullanılamaz. AKP sıkıştı, Haluk Bey çok
sıkıştı, farkındayız, o kadar
sıkışıldı ki Komisyon çalışmalarındaki
süreler kısmı arkadaşlar çok enteresan oldu. Bir
yıllık sürece girilmesin diye, bakın, Anayasa Komisyonu nasıl
çalıştırıldı: 16 Mart tarihinde Komisyona geldi kanun
teklifi, gündem yapıldı, yani salı günü geldi, perşembe
günü 18 Martta toplantıya girdik sabahleyin. Teknik bir kanun,
çalışılması lazım. Alt komisyon kararı
çıktı. Alt komisyon hemen akabinde, 23 Martta, hemen salı günü toplandı.
Sabahleyin başladık, gecenin bir saatine kadar çalışıldı.
AHMET YENİ (Samsun) Çalışacaksınız,
çalışacaksınız.
İSA GÖK (Devamla) Biz çalışmaktan korkmayız
ama eğer ki kanunu çıkarmakla görevli ve istekli olan AKP bunu
çıkaracaksa seçimlerden bu tarafa geçen üç yıl uyuyup da son bir
yıla bir hafta on gün kala Aman, kanunun çıkması lazım!
diye bu kadar hata yapılmasına sebebiyet veren
değişikliklere gitmesi gereksiz. Daha önce yapılabilirdi,
altı ay önce yapılabilirdi, bu kanun sindire sindire çalışılır,
bir hataya mahal verilmezdi -teknik bir kanun- ve arkadaşlar, salı
günü akşamın bir saati çalışmamız bitti. Perşembe
günü esas komisyona -Anayasa Komisyonuna- çıktı ve perşembe günü
bitti, bu hafta salı da Genel Kurula indi.
Şimdi, sürelere bakarsanız zaten,
sıkıştırılmayı görürsünüz. Bu
hızlılık var ama bunun dışında, aslında, bu
teklifle beraber yani 16 Martta havaleyle Komisyona gelip bir anda bu kadar
telaşla çalışılırken Mecliste başka
milletvekillerine de açıkça saygısızlık yapıldı,
açıkça. Nedir biliyor musunuz arkadaşlar?
Bakın, bu Mecliste, hangi gruptan olursa olsun ve
bağımsız olursa olsun, milletvekili
arkadaşlarımız var. Sayın Ali Rıza Ertemür, CHP
Grubumuzdan, Denizli Vekilimiz ve Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar, bu konuda bir
kanun teklifi verdiler, 26 Mart 2008. Sayın Sevahir Bayındır,
Şırnak Milletvekili, Sevahir Hanım 2008in Kasımında
bir kanun teklifi verdi. Sayın Hasan Erçelebi, Denizli Milletvekili
-Hüseyin Mert ile beraber ve diğer vekil arkadaşları var- 29
Ocak 2009da kanun teklifi verdi. Çünkü bu kanun, herkesin, milletin iradesinin
buraya yansımasını düzenleyen kanundur, son derece önemli.
Sayın Mehmet Şandır, Oktay Vural, Mehmet Serdaroğlu; MHP
Grubunun bir teklifi var 2008in Ocak ayında, hiçbirisi bunların,
arkadaşlar, gündeme alınmadı, görüşülmedi dahi. Yine,
Mustafa Vural, Hasan Erçelebi, Denizli Milletvekili; onların teklifi var,
13 Haziran 2008, yine görüşülmedi. Gültan Kışanak,
Diyarbakır Vekilimiz; Gültan Hanımın teklifi var 2008in Temmuz
ayında, görüşülmedi bugüne kadar. Oktay Vural ve Mehmet
Şandırın teklifleri var 2008in Aralık ayında, bugüne
kadar görüşülmedi ve Kamer Genç, Tunceli Milletvekili,
bağımsız Vekilimiz; arkadaşlar, onun da teklifi var, 2009
Haziran, yine görüşülmedi. Ama 16 Martta AKPden Sayın Haluk
İpekin teklifi geldiği an -bu kadar vekil, bu kadar vekilin teklifi
hiç umursanmadı- bir anda Komisyon toplantısı kondu.
Şimdi, işin komik yanı, arkadaşlar, Anayasa
Komisyonunda bu teklifler toplantıya sunulmadı dahi, teklif
sahiplerine haber dahi verilmedi. Anayasa Komisyonunda sorun dile getirilip
konuşulduktan sonra -ki bu teklifler o günkü, yani 18 Mart tarihli
toplantıda hiç kimseye sunulmadı; bir toplantı oldu zaten-
salı gününe alt komisyon kondu, salı günü alt komisyon zamanı bu
tekliflere ulaşıldı. Demek ki bu Mecliste, AKPli vekillerin,
CHP, BDP, MHP, bağımsızlara göre ayrı bir üstünlüğü
var; bizim teklifler nazara alınmıyor. Ama aslında, bu
diğer teklifler incelendiğinde, içinde, adaletin tecellisi, milletin
iradesinin sandığa düzgün yansıması konusunda son derece
reel öneriler var, bu da ayrı bir husus. Alt komisyonda geldi
arkadaşlar, alt komisyona kadar bu teklifler incelenemedi. Zaten,
salı gündeminden sonra, çarşamba elimize ulaşan tekliflerle
perşembe günü Komisyona geldiğimizde AKPli Komisyon üyeleri dahi bu
teklifi ilk toplantıda görmemişlerdi, incelememişlerdi, direkt
alt komisyona girdi.
Tabii, esas farklılıklar böyle de bitmedi. Alt
komisyonda bir cansiparane çalışıldı, AKPli teklif olunca
özel bir muameleye tabi tutuldu. Alt komisyona girdiğimizde
arkadaşlar, yine bunlar konuşulmadı. Bakıyorsun ama bunlar
konuşulmadı, bunları masaya yatırmadınız. Az önce
saydığım vekil arkadaşlarımın tekliflerini
nazarı itibara
Şöyle bir baktınız, Türkçesi bu.
HALUK İPEK (Ankara) Alt komisyon
İSA GÖK (Devamla) O zaman onu da açıklayayım
Haluk Bey, peki, siz istediniz, açıklayacağım o zaman onu da.
Şimdi bakın arkadaşlar, bu teklifin adı Haluk
İpek teklifi, Ankara Milletvekili. Bizim Komisyon toplantımızda
önümüze getirilen teklif şu idi, biz de buna çalışarak
gelmiştik. Alt komisyon kararı çıktı, ben partim adına
görevliydim. Alt komisyona gelirken de ben yine bizim için önemli olan, Meclisi
de ilgilendiren, İç Tüzükün de amir olduğu şekli ben Haluk
İpek teklifini inceleyerek geldim. Toplantıya başladık ama
başka bir teklifle karşılaştık; bu teklife isim vermek
lazım -teklifler karışacak- ben de buna Ayhan Sefer Üstün
teklifi dedim çünkü alt komisyon toplantısı salı günü
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Haluk İpek versiyonunun kötü
bir kopyası.
İSA GÖK (Devamla) Bilemiyorum
Onu demeyelim.
Şimdi, salı günü alt komisyona gelirken elimizde Meclis
Başkanlığının ve Anayasa Komisyonu
Başkanının havaleli olan teklifiyle ben o kadar
çalışma yapmışım, çalışmalarla geldim ama
öğrendim ki cumartesi ve pazar günü, Meclisimiz yokken
çalışmıyorken ve Meclis çatısı altında
olmaksızın dışarıda, başka bir yerde -ben merkezi
söylemeyeyim- başka bir kanun teklifi çalışılıyor
âdeta. Yepyeni bir metin geldi, bu metne de Ayhan Sefer Üstün teklifi diyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) Kanunla ilgili bir görüşünüz yok
mu Sayın Vekilim?
İSA GÖK (Devamla) Öğreneceksin, ona da geleceğim.
Ama böyle bir teklif havale edilmedi, incelenmedi, bizim önümüzde
arkadaşlar otuz üç maddelik yepyeni bir teklif oluştu. Hangisine
çalışacağız? Ama tabii ki AKP Grubunca, Haluk İpek
teklifi değil, Ayhan Sefer Üstün teklifini masaya yatırıp bu
maddeler üzerinden tartışacağız dendiği için bizler de
eli mahkûm bu tekliften çalışmaya başladık. Her iki teklif
arasında son derece farklı şeyler var. Bunları
sorduğumuzda ise ilk komisyon toplantısında ortaya dökülen
görüşlerden feyiz alındığını -bu feyiz benim
kelimem- bu feyzle yeniden teklifin ele alındığını,
yeniden yazıldığını söylediler. Yani alt komisyon
aslında Mecliste kurulmuyor, alt komisyon AKP Genel Merkezinde kuruluyor.
Bizim gitmemiz nafile, biz boşuna çabalıyoruz ama gittik.
Arkadaşlar, her iki teklif farklıdır, birçok
maddesi farklıdır. Madde ihdası vardır, madde iptali
vardır; iki farklı tekliftir. Bu iki teklifin resmî olan komisyona
sunuluş tarih ve saatleri arasında hiçbir resmî toplantı yoktur.
Demek ki bu teklif gayriresmî olarak dışarıda ele
alınıp, yeniden pişirilip, Meclis
Başkanlığına sunulmaksızın, bir sıra
sayısı, hiçbir numara almaksızın doğrudan alt
komisyonun önüne dayanmıştır. Bu da böyle mi arkadaşlar?
Biz, ona rağmen bu teklif çalışmasında Ayhan
Sefer Üstün teklifinin daha makul, milletin iradesinin sandığa
yansıyıp buraya kadar, mahallî idareler seçimleri dâhil
Çünkü bu
kanun bir temel kanundur, yalnızca milletvekili değil mahallî
idarelere de uygulanacaktır. Biz grup olarak elimizden geldiğince bu
teklifi düzeltmeye, uygulanabilir kılmaya ve adilliği sağlamaya
çalıştık, çalıştık ama yine de bu teklifte
anlaşamadığımız ve o yüzden muhalefet etmek zorunda
kaldığımız hususlar ortaya çıktı.
Şimdi, arkadaşlar, 1inci maddesinde
Ha, bir şey
daha söyleyeyim: Bakın, Sayın İpek, seçim süreci
başladı ama yakın çağ tarihimiz bir şey gösteriyor,
bir şey diyor: Seçimlere az süre kala seçim hukukuyla oynayarak, seçim
kanunlarıyla oynayarak, seçim hukukunun üstüne bir abluka kurarak egemenlik
sağlamaya çalışan tüm partilerin sonu ilk seçimde hüsran
olmuştur. Bu da bir gerçeklik. Bunu tarihe not düşmek için
söylüyorum, en geç bir yıl sonra olacak seçimlerde de bir hüsran bekliyor.
Şimdi, arkadaşlar, bu teklifte iyi şeyler de yok
değil, var. Mesela, çerçeve 1inci maddede biz Yüksek Seçim Kuruluna
temsilci olarak, son seçimlerde en çok oyu almış dört siyasi parti ve
bir de -düşünerek- grubu bulunan partinin Yüksek Seçim Kuruluna temsilci
vermesini -1 asil, 1 yedek- kabul ettik. Sonuçta bu oylarla buraya tecelli
edecek olan, iradeye yansıyacak olan partilerin YSK nezdinde bu
oylarının takibini yapması lazım. Şu anda deniliyor
ki, dün bana söylendi, bunun Anayasa 79a aykırılık
olabileceği
Tüm partilerin ortak kararından geri dönüş sinyalleri
veriliyor, bunu yapmayın. YSKda her parti mutlaka bir temsilci
bulundurmalı, Anayasa 79a aykırılık yoktur, üye
değiller, oy kullanmayacaklar. İtirazların, denetimin YSK
nezdinde daimî kılınmasını sağlamak istiyoruz. Lütfen
bu adımdan geri dönmeyin arkadaşlar.
Ama bununla beraber başka sorunlar da var. Şimdi,
bakın, bir ana makine var, HAVELSANda olduğu söyleniyor. Seçim
kurullarında manuel olarak SEÇSİS dediğimiz, Bilgisayar
Destekli Merkezî Seçmen Kütüğü Sistemine girilen oyların Ankaraya
gelip buradan dağılması sürecinde bir de o ana makinenin
kontrolü gerekiyor. Bu ana makine sebebiyle mutlaka her siyasi parti -o dört
parti ve grubu bulunan partiler buna dâhil olmak üzere- bilgisayar,
yazılım, işletimden anlayan bir uzman marifetiyle orada
bulunmalı, sisteme giriş değil, kontrolünü yapmalı. Bizim
amacımız, milletin oyunun, sandığa giren oyun aynen
çıkışını sağlamak, arada her türden girişe,
oyuna, yasa dışılığa izin vermemek.
Arkadaşlar, iki: İlçe seçim kurullarında mutlaka ve
mutlaka -bunu konuştuk, hüküm altına altık, geri dönmeyin- ilçe
seçim kurullarında manuel olarak sandık seçim sonuçları
girilirken, SEÇSİSe girilirken, o son tuşa basmadan önce herkes bir
ekranda, tüm partiler, müşahitleri gelen sandık sonuçlarını
okurken görebilmeli ilçe seçim kurullarında. Çünkü sandık
sonuçlarını alsanız dahi, o bilgisayar sistemine, iletişim
sistemine girerken bir hata olduğunda sonradan bunu giderme imkânı
yok. Mutlaka bir gönderilen
Seçim kurulunun tek makinesinden girilir
arkadaşlar, seçim kurulları görev paylaştırabilir ama bir
makine üzerinden SEÇSİSe veri aktarımı olur. Oraya mutlaka bir
ekran koyarak, büyük ekran koyarak herkesin görmesini sağlamak
zorundayız. Yine, bununla beraber, sandık sonuç listelerinin,
tutanaklarının mutlaka imza karşılığı her
müşahide verilmesi konusunda -en alta zaptı mutlaka ve mutlaka
yaratılmalı- buna vermeliyiz. Çerçeve 1inci madde konusunda
hassasız arkadaşlar, bundan ödün verilmesine razı değiliz.
2nci maddede, güneş esaslı olarak biz seçim
yasaklarını başlatıp bitiriyoruz. Güneş esaslı
yani güneşin doğuşundan, batışından
dediğimiz usulde her zaman için fezlekelerle karşılaşılıyor.
Bu davalara son verelim. Güneş battı batmadı, bulut var, erken
oldu, yaz oldu, kış oldu, sabit bir saat
Bunu size anlattık
yine bir kez daha anlatıyoruz, sabit saat uygulaması olsun. Herkes
bilsin ki açık yerdeki görüşmelerde bu saat -23.00 demiştik biz
23.00 olarak- bilinsin. Emniyet geldiğinde, güneş battı
batmadı, bugün iki dakika önce sonra, fezleke düzenleniyor, olmasın
bunlar. Yani siyasetçinin önünü açmak lazım, bu konuda kolluğun eline
siyasetçiyi vermemek lazım çünkü kolluk yani polis, bir zaman, özellikle
seçim süresinde çok kötü kullanılıyor.
Arkadaşlar, çerçeve madde 3
Burada, ben AKPnin bu mülki
amirlere bu kadar bağlı ve sevecen olmasını
anlayamıyorum. Yine seçim bürolarında ve birçok yerde, o yerin en
büyük mülki amirine birsürü yetki verdik. Arkadaşlar, vermeyin. İlçe
seçim kurulları var, orada hâkimler var, hâkimler muhatap olsun. En büyük
mülki amire yetki verdiğinizde ne oluyor arkadaşlar?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Buzdolabı veriyor!
İSA GÖK (Devamla) Buzdolabı dağıtıyor,
hem de kışın! Suyu olmuyor, çamaşır makinesi veriyor,
çekyat dağıtıyor. Arkadaşlar, bu olmaz. Yalnızca o
değil, başka vali çıkıyor Ben One minute diyen
Başbakan istiyorum. diyor. Seçim işlerini, arkadaşlar, mülki
amirlere bıraktığınızda mutlaka siyasi baskı,
siyasi etki çıkıyor. Biz o sebeple çerçeve 3 ve sonrasında mülki
amir saplantısından kurtulunmasını öneriyoruz.
Arkadaşlar, canlı yayın
Bakın, canlı
yayında sorun çıkacak. Bunu tekrar uyarıyoruz size. Şu
canlı yayın olayı, çerçeve 4üncü maddeden vazgeçin.
Çerçeve 5te 61/3 yasağı, anket yasağı
Bunu
son on güne indirdiniz. Bu, seçmeni yönlendirmektir. Baştan beri bizim
söylemimiz ne oldu arkadaşlar? Anket yasağını önceki 61/3
gibi seçim sürecinin başlangıcına kadar koymak zorundasınız,
daraltmayın, daha da alta getirmeyin onu.
Arkadaşlar, telefonla görüşme yasağı
Bunun
ele alınması lazım.
Sandık seçmen listesine ilave
Buna Evet. dediniz AKP
olarak. Bu sorunlu. Sandık seçmen listesine ilave SEÇSİS sistemine
uymaz, uymuyor arkadaşlar. Bilgisayar destekli merkezî seçmen kütük sistemine
geçtik, tabii Türkiyede UYAP var, bunun dışında MERNİS
var, bilgisayar ortamında çalışılıyor. Tabii bu
bilgisayarın sorunu ayrı, yani sun microsystem işletim sistemini
kullanıyor Türkiye, burada ciddi sorunlar olduğu söyleniyor. Bu
kısma geçmiyorum, yani o sun microsystem, şuna buna girmiyorum ama
sandık seçmen listesine, bilgisayar destekli listeye siz seçim
kurullarından son dakika ilave seçmen göndermeye son verin. Çerçeve
15inci maddeye, arkadaşlar, dikkatinizi çekiyorum, bunun acilen düzeltilmesi
lazım.
16ncı maddede, ısrarla biz bunu basın
açıklamasında söyledik, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaralı
kimliklerin kullanılması
Arkadaşlar, 5490 sayılı
Nüfus Hizmetleri Kanunu var, bunun 47nci maddesi, açıkça buna
aykırı düzenleme getiriyorsunuz. Yani oradaki belediyelerden
alınacak belgelerle dahi -kimlik yerine kullandırıp- oy
kullandırma imkânı veriyorsunuz. 5490 sayılı Nüfus
Hizmetleri Kanununa aykırı düzenlemeden vazgeçin. Bunu alt
komisyonda itirazın yer aldığı şekilde mutlaka
kullanın.
Kolluk güçlerinin ve ulaştırma görevlilerinin oy
kullanması
Arkadaşlar, tekrar ediyoruz, bu çok tehlikeli. Bir yerde
mahallî seçimlerde, anlattık, bir oyla belediye
başkanlığı değişiyor. O yerde kolluk güçlerinin
ve ulaşım görevlilerinin kendi ilçelerinde oy kullanmasını
sağlayamıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
İSA GÖK (Devamla) Örneklerini verdim ben size
arkadaşlar. Bunu sağlayamadığınızda binlerle
ifade edilen kolluğu, polisi yönlendirerek tüm il seçimlerinde
yapıyı değiştirirsiniz, seçim sonucunu belirlersiniz.
Bundan vazgeçin, buna girmeyin.
Sandık sonuç tutanağının verilmesi
Arkadaşlar, itirazlarımız çok, o yüzden kanuna muhalif oluyoruz.
Sandık sonuç tutanaklarının -o 26 tane bent saydık- en
sonuna mutlaka matbu olarak, oradaki parti görevlilerine, müşahitlere
verilmesi konusunda bir matbu, mutlaka, tutanak sureti konmak zorunda, imza
karşılığı tutanak alınmak zorunda. Aksi hâlde,
sandık sonuç tutanaklarının seçim kurullarına, milletin
sandığa attığı iradenin düz olarak
yansımasını sağlayamazsınız. Zira, biz yolda
değişen sandık torbaları, değişen sandık
sonuç tutanaklarını, bunları biliyoruz.
Arkadaşlar, eğer ki amacımız milletin
iradesinin, sandığa atılan iradenin sandıktan
çıkmasını teminse
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü bağlayınız.
İSA GÖK (Devamla) Peki, efendim.
arz ettiğim ve daha sonra maddelere gelince arz
edeceğimiz konular konusunda da uyarılarımıza kulak verin.
Bu kanunu AKP kanunu, bizim dediğimiz olsun kanunu olmaktan
çıkartın, millî iradenin, milletin iradesinin sandığa
yansıdığı şekilde çıkmasını teminen
uyarılarımıza kulak vererek bu değişiklikleri
yapın.
Ben yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Faruk Bal.
Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Seçim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, seçim kanunları seçmen
eğiliminin millî iradeye dönüştürülmesine dair usul
kanunlarıdır. Tekrar ediyorum: Seçim kanunları seçmen
eğilimlerinin millî iradeye dönüştürülmesine dair usul
kanunlarıdır. Dolayısıyla, demokrasinin vazgeçilmez unsuru
olarak nitelediğimiz siyasi partilerin seçim sathı mailinde
yarıştıklarında aralarındaki yarışın
demokratik kurallara uygun olması ve seçme ve seçilme hürriyeti diye tanımladığımız
evrensel bir insanlık değeri olan ve demokrasinin de özünü
teşkil eden kuralların uygulanmasını icap ettirir.
Bu nitelikleri itibarıyla seçim kanunları
uygulandığı ülkelerin siyasi rejiminin rengini ve şeklini
belirler. Yani bir ülke demokratik bir ülkedir diye anayasasında yazsa
bile eğer seçim mevzuatı demokratik toplum gereklerine uygun hükümler
ihtiva etmiyorsa, o takdirde o ülkenin rejimi demokratik olarak
nitelendirilemez. Bu özelliğini dikkate aldığımızda,
Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, Milletvekili Seçimi Kanunu ve Mahallî
İdareler Seçimi Kanunuyla ilgili değişiklikler Anayasa
değişikliği kadar önemlidir, Anayasa değişikliği
kadar özeldir çünkü bir ülkenin demokratik yapısının
uygulanmasıyla ilgili olmak üzere halkın iradesinin
belirleneceği sistemi ortaya koymaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, gerek Anayasa
değişikliğinde gerekse bu özellikleri itibarıyla seçim
mevzuatının değiştirilmesine ilişkin tasarı ve
tekliflerde, uzlaşma yöntemiyle bu değişikliklerin gerçekleştirilmesine
inanan bir partiyiz.
Görüştüğümüz kanun, maalesef bu felsefeden uzak bir
kanundur, dayatmacı bir kanundur, yasakçı bir kanundur, devlet
yetkilerini iktidarın emrine vererek seçmen iradesini iktidar istekleri
doğrultusunda gerçekleştirmeyi amaçlamış bir kanundur.
Bu teklif geliş yöntemi itibarıyla böyledir. Bu kadar
önemli, bir ülkenin siyasi rejiminin rengini ortaya koyacak kadar önemli olan
bir kanunda, AKP İktidarının demek ki söyleyecek bir sözü yok ki
bunu bir Hükûmet tasarısı olarak getirmemiştir, bir milletvekili
teklifi olarak getirmiştir ya da AKP, yaklaşan seçimlerde
istediği sonucu alabilecek bir seçim kanununun engellenmesini ortadan
kaldırmak amacıyla, bu konuda söz söyleyebilecek başta Yüksek
Seçim Kurulu olmak üzere, devletin ilgili kurum ve kuruluşlarının
bilgisinden ve onların bu çalışma hakkında
katkılarından korkmuştur ki bunu bir milletvekili teklifi olarak
getirmiştir.
Bu teklif alelacele görüşülmüştür. 16 Mart tarihinde
Meclise sunulan teklif, çok süratli bir şekilde 18 Martta Komisyona, 23
Martta alt komisyona gitmiş, 23 Martta alt komisyonda farklı bir
metin üzerinde on bir saat çalışan alt komisyon raporunu verir
vermez, 26 Mart tarihinde Anayasa Komisyonuna gelmiş ve bugün 1 Nisan, bu
hızlı turu katederek yüce Meclisin huzuruna gelmiştir. Ne olmuştur?
Acele edilmiştir. Acele işe şeytan karışır. Acele
eden ecele gider.
Değerli arkadaşlarım, temenni ederim ki seçmen
iradesine bu acele nedeniyle şeytani işler bulaşmaz, bu aceleden
bir şeytani sonuç çıkmaz ve temenni ederim ki, bu acele işin
neticesinde, seçmenin eğilimini belirleyecek, millî iradeye
dönüştürecek olan seçim mevzuatımız ciddi bir şekilde hasar
görmez.
Değerli arkadaşlarım, komisyon
çalışmaları sırasında bu Seçim Kanununu uygulayan,
başta Yüksek Seçim Kurulu olmak üzere, nüfus idaresi olmak üzere, kurum ve
kuruluşların görüşlerine itibar edilmemiştir. İtibar
edilmediği gibi, mütalaalarının alınmasına imkân ve
fırsat da sağlanmamıştır. Dolayısıyla,
Hükûmet teklifi tek yanlı olarak değerlendirilmiş, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak uzlaşma kültürünün gereği verdiğimiz
katkıların bir kısmı kabul görmüş ama asıl
üzerinde durduğumuz ve seçmen iradesini bir ayna gibi yansıtacak,
sandığa giren oyun aynen iradeye dönüşmesini sağlayacak
tedbirler, maalesef, hiç dikkate alınmamıştır.
Bu tedbirlerin başında, yürütme gücünün seçim iş ve
işlemlerinde etkisinin daraltılması ve yürütme gücünün seçim
iş ve işlemlerinde kullandığı yetkinin
denetlenmesidir. Eğer yürütme, yani iktidar seçim süreci içerisinde çok
geniş bir yetkiyle seçim işlerine müdahale etmeye başlarsa ve bu
müdahalesi denetlenemez bir boyutta olur ise o takdirde, o ülkede seçim
demokratik bir seçim değildir, o ülkedeki rejim de dolayısıyla
demokratik bir rejim değildir.
Şimdi, mülki idare amirlerinin bizim Seçim Yasamızda
belirli görevleri vardır. Bu Seçim Yasasını 1960lı
yıllarda çıkaran Meclis zannetmiş ki hakikaten mülki amirler
kamu yararına çalışan ve eşitliği, adaleti ön planda
tutan bir anlayışa sahip. Ama gelin görün ki, 2010 Türkiyesinde,
Tuncelide AKP seçim kazansın diye promosyon olarak beyaz eşya
dağıtan bir valiyle karşı karşıyadır. Bu
Vali bu suçtan dolayı Yargıtayda mahkûm olmuştur. Bu Vali hâlâ
validir ve bu Valinin seçim sırasında seçim iş ve
işlemleriyle ilgili yetkisini nasıl kullanacağından benim
gibi herkesin şüphesi vardır.
2010 yılının Türkiyesinde bir vali
çıkmıştır. Rahmetli bir başbakanın bir
yabancı ülkeyi ziyareti ile Sayın başbakanın Davos One
minute olayını karşılaştırarak Ben böyle bir
başbakan istemiyorum, böyle bir başbakan istiyorum. şeklinde
particilik yapmıştır. Bu Vali hâlâ valilik görevini ifa
etmektedir.
Başbakanın Valiler de kömür dağıtacak.
lafını duyan bir vali, kamyon şoförü muavini olarak binmiş
kamyonun başına, vatandaşa kömür dağıtmış,
vatandaşa kömürle birlikte AKPye oy devşirmiştir. Bu Vali seçim
iş ve işlemlerinde nasıl adaletli olacaktır? O Valinin
kullandığı yetkiler nasıl adil bir şekilde seçmenin
iradesini sandığa yansıtacaktır?
Sayın İçişleri Bakanı, haklarında onlarca
yolsuzluk suçu, iddiası, ithamı, Danıştaydan verilmiş
yargılanmasına dair karar bulunan İstanbul Belediye
Başkanı, Çorum Belediye Başkanı, Malatya Belediye
Başkanı, Ankara Belediye Başkanı, bölücülük suçundan
hakkında tahkikat bulunan Diyarbakır ve sair belediye
başkanları dururken Adana Belediye Başkanını
Belediyeler Birliği ile ilgili açtığı davayı
kazanması üzerine görevden almıştır. Bu İçişleri
Bakanının yetkisindeki ve idari amirliğindeki vali ve
kaymakamlar nasıl adil olabileceklerdir?
Fak Fuk Fon diye bilinen, vatandaşa, yoksula, fakire, garibe,
gurebaya devletin imkânlarını eşit, adil bir şekilde
sunmakla görevli bazı mülki idare amirlerinin muhtarları toplayarak
AKPye oy vermemeniz hâlinde bunları keseceğim. tehdidi
altında oy devşiriciliğinde bulunması ile
değerlendirdiğimizde mülki idare amirlerinin önemli bir
kısmının bugün parti memuru hâline geldiğini anlıyoruz
ve dolayısıyla onların kontrolünde yapılabilecek bir
seçimin eşit ve adil bir seçim olmayacağını anlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, söz burada iken, bizim Seçim
Kanunumuzda Sandık kurulu başkanları kura ile belirlenir.
diye hüküm vardır. Sandık kurulu başkanları kura ile
belirlenir ama uygulamada hiçbir zaman kura çekilmez, mülki idare amirlerine
bir yazı yazılır Sandıklarda görevlendirilecek
memurların isimlerini bildirin. diye. İşte, One minute
valisi, beyaz eşya dağıtan vali, kömürcü vali, Fak Fuk Fondan
AKPye oy toplayan kaymakam bu listeleri nasıl dolduracaktır?
Dolayısıyla sandık kurulu başkanının AKP
tarafından doğrudan atanmış bir başkan olması
ihtimali karşımızdadır. Biz komisyon
çalışmaları sırasında böyle bir yazının
yazılmaması gerektiğini, ilçede görevli tüm kamu görevlilerinin
listesinin alınması ve bu kamu görevlilerinin bulundukları
sandıklarda görevlendirilmesi ve bu görevlendirmenin de kura çekilme suretiyle
gerçekleştirilmesini talep ettik. Eğer demokrasiye inancı
olsaydı AKP Grubuna mensup olan arkadaşlarımız bu temel
demokratik talebi kabul ederlerdi.
Değerli arkadaşlarım, demek ki yürütmenin etkisinin
azaltılması ve denetlenebilir hâle getirilmesi gerekirdi bu kanunun
düzenlenmesi sırasında ancak yürütmenin yetkisi
daraltılmadığı gibi, artırıldı;
denetlenmediği gibi, denetsiz bir hâle getirildi.
Bu seçim yasasında teknolojinin seçim hukukuna sokulması
için teklifte bulunduk. Özellikle en büyük kaosun
yaşandığı, en büyük seçim usulsüzlüklerinin
yapıldığı sandık torbalarının ilçe seçim
kurullarına teslimi sırasında
İki tane talepte bulunduk:
Bunlardan bir tanesi, sandık sonuç tutanağının otomatik
olarak bilgisayar tarafından okunabilecek şekilde tanzim edilmesine
ilişkin talep idi. Bu, her türlü hileyi hurdayı ortadan
kaldırabilecek bir talepti; bu reddedildi.
İkincisi ise, özellikle birden fazla -ki Türkiye'nin
tamamına yakını böyledir, muhtarlık bölgeleri hariç olmak
üzere- bilgisayar ile sandık sonuçlarını kabul eden ilçe seçim
kurullarında, ilçe seçim kurulu bir kenarda toplantı hâlinde
oturmakta, bilgisayarın başında bir tek memur bulunmaktadır.
O bir tek memur ile bir tek sandık kurulu başkanı
karşı karşıya bulunmaktadır; siyasi partiler ortada
yoktur. Dolayısıyla siyasi partilerin bu teslim anında, teslim
alan bilgisayar memurunun etrafında, müşahit olarak, yapılan
işlemi gözleyebilmelerine imkân sağlamalarını talep
etmiştik, maalesef bu talep de reddedilmiştir. Dolayısıyla,
demek ki, yapılacak birtakım iş ve işlemlerin adım
adım, parke taşı gibi, yolu döşenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, iş aceleye
getirilmiştir. Aceleyle birlikte, çok ciddi, tehlikeli işler de
yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi de sandık
alanıyla ilgili düzenlemelerdir. Türkiye demokratik seçimleri yapmaya
başladığı tarihten itibaren sandık alanı
Değerli arkadaşlarım, bunun anlamı şu:
Ben, tehlikeli bulunduğunu gördüğüm sandıklara emrimdeki,
iktidarın emrindeki zabıtayı yığarım,
ulaştırma elemanlarını yığarım, orada ben
seçimi alırım. Bunun Türkçesi budur. Bu, iktidar yetkisinin
suistimalidir, antidemokratiktir ve Acele eden ecele gider. lafının
bir işaretidir. 1946 yılında da açık oy, gizli sayım
kuralı getirilmişti. Bu millet açık oy, gizli sayıma
rağmen Dur demesini bilmiştir, size de Dur demesini bilecektir.
Değerli arkadaşlarım, bir başka gariplik de
alt komisyonda bir teklif üzerine Anayasamızda millî birlik ve
bütünlüğü, resmî dili ve Anayasanın değiştirilmez
maddelerini delen, Türkçeden başka bir lisanla propaganda
yapılmasını yasaklayan hükmü ihlal edilmiştir.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milletinin bin
yıllık kardeşlik hukukunu muhteşem bir terkip hâline
getirdiğine, vatandaşlarımızın hepsinin, birini
diğerinden tefrik etmeden, birinci sınıf vatandaş
olduğuna inanmakta ve farklı dilleri olsa da, farklı
inanışları olsa da ülkemizi bir çiçek bahçesine benzetmekteyiz.
Bu çiçeklerin elbette farklı renkleri, elbette farklı kokuları
olacaktır ancak bu çiçek bahçesi bütünüyle birlikte güzeldir, bütünüyle
birlikte bir anlam ifade etmektedir. O anlam da bin yıllık
kardeşliktir. Bin yıllık kardeşlik süreci içerisinde,
aynı Allaha inanarak, aynı Peygambere inanarak, aynı Kâbeye
beş vakit namaza durarak, düğünlerimizde
oynadığımız halayı aynı, düğünlerimizde
söylediğimiz şarkısı türküsü aynı olmak üzere,
kadınlarımızın saç örgüsü aynı olmak üzere,
kilimlerimizin deseni aynı olmak üzere, ağıtlarımız
aynı olmak üzere, sevinçlerimiz, kıvançlarımız aynı
olmak üzere bir kardeşlik yarattık. İşte o çiçek bahçesi
içerisindeki güllerin hepsine yer vardır, çiçek bahçesinde
ayrılık otlarına gerek yoktur, yer yoktur.
Değerli arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde,
Milliyetçi Hareket Partisi, biraz önce bir kısmını
sıralayabildiğim müştereklerden hareket ederek millî
bütünleşmeyi ve millî birliği savunmaktadır; tek bir
farklılıktan yola çıkarak farklılaştırmayı
ve ayrıştırmayı, Anayasanın ortaya koymuş
olduğu millî birlik ve bütünlük kavramına ve Anayasa ilkelerine
aykırı görmektedir ancak maalesef, bu adım
atılmıştır, AKPnin açılımı burada kendisini
ortaya çıkarmış, Haburdan ortaya çıkan sonuçlar, Haburdan
sonra toplumun ayrışma sürecini ortaya koyan, insanların
birbirinin, komşusunun kim olduğu, fırıncının,
kasabın kim olduğu sorusunu aklına getiren ve gelecekte
tartışmalara, çatışmalara ve sosyal kargaşaya yol
açabilecek bu maddeye şiddetle karşıdır.
Değerli arkadaşlarım, garip bir şekilde israf
hükmü getirilmiştir bu teklifle. Yüksek Seçim Kurulunun
yaptığı hesaplara göre 150 trilyon liraya yakın bir masraf
çöpe atılmaktadır. Oy zarflarının, oy
pusulalarının, sandıkların ve kabinlerin yenilenmesi
suretiyle getirilen değişiklikler israftan başka, başka bir
mana daha ifade etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FARUK BAL (Devamla) Milimetrik hesaplar, santimetreyle tarif
edilen hususlar, kullanılacak metalin cinsi, şekli bize modern bir
seçim sisteminden ziyade, bunları temin için yapılacak ihalede bir
şartnameyi hatırlatıyor. Acaba bu şartname bir firmayı
mı tarif ediyor, burada kaygımız vardır, burada
kuşkumuz bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, oy zarfları, oy
pusulalarının geçerli, geçersiz olması noktasındaki
ayrıntı Şeytan ayrıntıda gizlidir.
darbımeselini aklımıza getirmektedir. Bu kadar yoğun bir
kazuistik anlayışla yapılan bu düzenlemenin, bizim, uygulama
sırasında görevli olacak seçim görevlilerimize bir kaos
yaşatacağı inancı içerisindeyiz. Bu itibarla bu
ayrıntıların da ortadan kaldırılması
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, tekrar ediyorum: Bunun
demokratik ölçülere uygun bir yasa hâline getirilmesi için Milliyetçi Hareket
Partisi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
FARUK BAL (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
uzlaşma kültürünün gereği olarak katkılarda
bulunmaya hazırdır. Yaklaşık on maddesi Milliyetçi Hareket
Partisinin teklifiyle olgunlaştırılmış olan bu
teklifin, daha da olgunlaştırılması için her maddesinde
elimizden gelen katkıyı önergelerle sağlamaya çalışacağız
diyor, hepinizi saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Haluk İpek.
Buyurunuz Sayın İpek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALUK İPEK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile ilgili AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Demokratik toplum düzeni gereklerine uygun bir seçimin
yapılabilmesi, oy verme gününden önce siyasi partilerin ve
bağımsız adayların özgür, eşit, serbest biçimde
kendilerini seçmene, topluma tanıtmalarına, program ve projeleriyle
rekabet etmelerine imkân sağlayan bir ortamın
oluşturulmasına bağlıdır. Nitekim, demokratik seçim
için gerekli ortamın oluşturulabilmesi amacıyla seçimin
başlangıcı olarak belirlenen tarihten oy verme gününe kadar geçen
süreyi kapsayan seçim döneminde uygulanacak usul ve esaslar 298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ve 2972
sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve
İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun ve 2820 sayılı
Siyasi Partiler Kanununda ayrıntılı biçimde
düzenlenmiştir.
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanunun 1inci maddesine göre, özel kanunlarına
göre yapılacak milletvekili, il genel meclisi üyeliği, belediye
başkanlığı, belediye meclisi üyeliği, muhtarlık,
ihtiyar meclisi üyeliği, ihtiyar heyeti üyeliği seçimlerinde ve
Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna
sunulmasında yine 298 sayılı Kanun uygulanmaktadır.
298 sayılı Kanun, zaman içinde yapılan kimi
değişikliklerle bugüne kadar 1inci maddede belirtilen tüm seçimlerde
ve halk oylamalarında uygulanan usul kanunu olma özelliğini hâlen
devam ettirmektedir. Ancak, yaklaşık elli yıldır
uygulanmakta olan bu kanunun, güncel gelişmeler ve teknolojik ilerlemeler
karşısında yetersiz kalması doğal olduğu gibi,
bazı hükümleri de özel kanunlarda yapılan düzenlemeler nedeniyle
uygulanamaz hâle gelmiştir.
298 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği
yılda yapılan 15 Ekim 1961 milletvekili genel seçimleri ile 29 Mart
2009 mahallî idareler genel seçimleri il genel meclisi sonuçlarını
nüfus, seçmen, geçerli ve geçersiz oy, sandık sayıları ve
katılım oranları açısından analize tabi tuttuğumuzda
şu sonuçlar çok dikkat çekicidir:
1961de seçmen sayısı 12.924.395 iken son mahallî
seçimlerde seçmen sayısı 48.049.446dır. 1961de seçmenlerin
nüfusa oranı yüzde 46 iken son mahallî seçimde seçmenlerin nüfusa
oranı yüzde 67 olmuştur. Toplam sandık sayısı 1961de
56.894 iken bu son mahallî seçimde sandık sayısı 177.431dir.
Katılım oranı yüzde 81den yüzde 85e çıkmış ama
yüzde 15 seçmen hâlâ seçimlere katılmamaktadır. Geçersiz oy
sayısı 385.281 iken 1961de, son seçimde geçersiz oy sayısı
950 bin olmuştur.
Bu kıyaslamadan şuraya varmak istiyorum: 298 sayılı
Yasa yaklaşık elli yıldır uygulamada ve bu elli yılda
Türkiye nüfusu 3 kat, seçmenin nüfusa oranı yaklaşık 1 kat,
sandık sayısı 3 kat artarken buna paralel olarak geçersiz oy
sayısı 3 kat artmıştır. Yani, seçmen
sayısının hızla artmasından kaynaklanan problemlere
karşı mevcut kanun bazı noktalarda yetersiz
kalmıştır. Bu artışın getirdiği ve
getireceği problemleri gideren, vatandaşların seçme
hakkını kullanmasını engelleyen ve güçleştiren fiilî
durumları ortadan kaldıran ve hukuki güvenceler getiren, seçimin
şeffaflığı, dürüstlüğü ve seçim sonuçlarının
sağlıklı ve doğru biçimde tespitine dair yeni esaslar
getiren bir düzenlemeye ihtiyaç vardı ve bu vatandaşların
beklentileri, ilerleyen teknoloji, gelişen nüfus yapısı ve
eğitimine rağmen geçersiz oy sayısının 3 kat
artması, seçime katılım oranlarının yüzde 85te
kalması gibi sebeplerle ve bilimsel açıdan yapılan
çalışmalarla 298 sayılı Yasada değişiklik
yapılması ihtiyacı doğdu.
Uygulamayı ve teamülleri standartlara kavuşturmak
amacıyla hukuki metinler oluşturmak, toplumun problemlerine çözüm
bulma arayışını kolektif ihtiyaçların
karşılanması amacıyla bütünleştirip toplumun
beklentilerine yönelik kanun teklifleri hazırlamak saik ve göreviyle hareket
eden her parlamenter arkadaşımın yaptığı gibi,
298 sayılı bu Yasada da çok geniş bir araştırma
yaparak bu konuyla ilgili, seçimle ilgili bugüne kadar birçok alanda
çalışmalar yapan kişilerin görüşlerinden
yararlanılmıştır. Yine, İstanbul Milletvekilimiz
Mustafa Ataşın önemli katkıları olmuştur, yine
Sakarya Milletvekilimiz Ayhan Sefer Üstünün önemli katkıları
olmuştur bu kanunda. Yine, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının bu teklifin hazırlanmasında katkıları
olmuştur, Çankırı Milletvekili Sayın Nurettin Akman Beyin
katkıları olmuştur, Konya Milletvekili Kerim Özkulun önemli
katkıları olmuştur, İstanbul Milletvekili Halide
İncekaranın katkıları olmuştur ve yine seçim
hukukuyla ilgili birçok eseri bulunan Avukat Mehmet Doğan Kubatın da
birçok katkısı olmuştur. Kendilerine burada, huzurunuzda
teşekkür ediyorum.
Anayasa Komisyonunun teklifle ilgili ilk toplantısında
son söz olarak bu teklifle ilgili hiçbir maddeyle ilgili ön
yargılarımızın olmadığını, tek
amacımızın seçimlerin güvenle yapılması, seçmen
iradesinin tam ve eksiksiz olarak sonuçlara yansımasını amaçladığımı,
seçimlerin rekabete dayalı bir süreç, bir yarış alanı
olduğunu, dolayısıyla iktidar ve muhalefetin birlikte
katkılar vermesinin gerekliliğini vurgulayarak alt komisyona havale edilmesini,
buradan önemli katkıların alınmasını ve bu
katkılarla oluşacak bir anlamlı konsensüsün bir eseri
olması gerektiğini açıkça söyleyerek bir bakıma partimizin
alışılagelmiş uzlaşma kültürünün altını
çizmiş ve mülahazalara açık tavrımızı ortaya
koymuştum ki bu husus Anayasa Komisyonunun tutanaklarında da
vardır.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Hiç samimi değilsin,
doğru söylemiyorsun.
KADİR URAL (Mersin) Alışılmış
uzlaşma kültürü nasıl bir şey oluyor?
Alışılmış uzlaşma kültürünü bir açıkla
Hocam.
HALUK İPEK (Devamla) Eğer Anayasa Komisyonunun
tutanaklarını incelerseniz, bu beyanımın öyle
olduğunu, özellikle CHPnin ve MHPnin de orada
katkılarının olduğunu, kendi taleplerinin metne
geçtiğini de göreceksiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Şimdi garip olan, uzlaşma
o değil Haluk Bey.
HALUK İPEK (Devamla) Alt komisyonun ve Anayasa Komisyonunun
AK PARTİli üyeleri de bu tavrı Komisyon
çalışmalarında göstermiş, muhalefet milletvekillerinin
görüşleri ve önerileri metne yansıtılarak seçim mevzuatı
açısından önemli katkılar alınmıştır.
KADİR URAL (Mersin) Kendin bile inanıyorsun!
HALUK İPEK (Devamla) Muhalefet milletvekillerinin bir
kısım teklifleri ise doğru olmadığı için Anayasa
Komisyonunda dikkate alınmamıştır.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Bak sen!
HALUK İPEK (Devamla) Bütün Komisyon üyelerimizin bu anlamlı
katkılarına ayrıca teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Kendi
yazdığınız komisyonların kararlarını bile
çıkaracaksınız.
HALUK İPEK (Devamla) Bu teklifle neler getirilmiştir?
Seçim büroları
Normalde Yüksek Seçim Kurulunun kararlarında seçim büroları
açılıyordu. Ancak, teklifle, seçim kirliliğini ortadan
kaldırmak için, rastgele asılan o bayraklar, o görüntü kirliliği
ve israfı yok etmek için şu düzenleme getirilmiştir: Artık
bundan sonra parti genel merkezleri, il binaları, ilçe binaları ve belde
binalarına her zaman ama seçim bürolarında seçimin
başlangıcından propaganda süresinin sonuna kadar bayrak
asılabilecek, onun dışında o yollara, ara sokaklara,
direklerin kenarlarına bayraklar asılmayacak. Bu israfı ve bu
kirliliği bu teklifle önlemiş olduk ama seçim büroları bu
süreçte çok önemli bir yer kazanacağı için seçim bürolarını
kanunda tanımlayan ve kanunda yeri olan bir hâle getirmek istedik.
Teklifin 1inci maddesinde bunun yer almasının sebebi budur.
Bugüne kadar Yüksek Seçim Kurulunun -biraz önce eleştiriler
oldu Niye mülki amirlere veriliyor? diye, Niye mülki amirler inceliyor?
diye- verdiği kararlarda da il seçim büroları, yine mülki amirlere
dilekçeyle müracaat edildiğinde beyan usulüyle yani sadece bildirimle
açılabiliyordu. Bu konudaki muhalefetin eleştirisi YSK
kararlarıyla çelişmektedir.
Yine, bilindiği gibi, hava karardıktan sonra propaganda
yapılamamaktaydı. Bununla ilgili birçok milletvekili hakkında
veya belediye başkanı hakkında tutanak tutulup haklarında
dava açılıyordu. Hatta, yukarıdaki, Anayasa Komisyonunda da
birçok dokunulmazlıkla ilgili dava bununla ilgiliydi. Güneş
battıktan iki saat sonrasına kadar propaganda yapılmasıyla
ilgili bir düzenleme getirdik. Muhalefet 23.00le sınırlayalım.
dedi, reddettik. Sebebi şu: Van ile İzmir arasında bir saat
yirmi dakikalık bir saat farkı vardır arkadaşlar,
güneşten yararlanma açısından. Eğer aynı saatle bunu
sınırlar,
Yine, propaganda yapılmasıyla ilgili düzenlemeler
getirdik. Ha, bu arada, katkılardan birisi, dedi ki: Şu anda
dağıtılıyor, işte anahtarlık, kalem. Bunlara bir
sınır getirelim. dedik. Muhalefet Ya, bu yanlış
anlaşılır, kimi dağıtır kimi dağıtmaz.
dedi, çıkardık tekliften. Muhalefetin de teklifiyle,
arkadaşların da teklifiyle bunu çıkardık.
Yine, sabit ilan yerlerinden yararlanmayla ilgili -sabit ilan
yerlerinden belediyelerin, biliyorsunuz, bir sürü billboardları var-
buradan yararlanmayı çok sıkı kurallara bağladık. Bütün
siyasi partilerin
Bakın, arkadaşlar, bunu iktidardan bir milletvekili
teklif ediyor. Muhalefetin haklarını korumak ve bütün siyasi
partilerin seçimde o billboardlardan eşit yararlanmasıyla ilgili
düzenlemeyi biz teklif ettik ki şeyde
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) O öneri bizim önerimiz.
HALUK İPEK (Devamla) Hayır, hayır
SIRRI SAKIK (Muş) Peki, bağımsızlar ne
olacak?
HALUK İPEK (Devamla) Bağımsızlar da dâhil,
bağımsızlar da dâhil
SIRRI SAKIK (Muş) Birleşin, birleşin yine
beğımsızlara
HALUK İPEK (Devamla) Yok yok, bağımsızlar da
dâhil. İsterseniz okuyayım: Siyasi partiler ve
bağımsız adaylar. Teklifte böyle yazıyor.
Dolayısıyla, hiç eşitlikten taviz vermedik.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Yine vardır bir
bildiğiniz.
HALUK İPEK (Devamla) Yine
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Boşuna iyilik
yapmazsınız siz, bir hinlik vardır yine.
HALUK İPEK (Devamla) Aynaya bir bak aynaya.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Sizin gibi tuzak kurmayız
biz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Aynaya sen bak.
HALUK İPEK (Devamla) Seçimin başlangıç tarihinden
oy verme gününü takip eden güne kadar şehir içi veya şehirler
arası toplu taşıma amacıyla kamu hizmetlerinde
kullanılan hava, kara, deniz ve raylı sistem gibi taşıtlarda,
bu tür yerlerde siyasi partilerle ilgili reklam olmayacağına
ilişkin düzenlemeyi getirdik.
Oy sandıklarıyla ilgili
Oy sandıklarının
şeffaf olmasını arzu eden bir teklif getirdik. Sebebi de
şu: Çevremizdeki bütün ülkeler -Irak da dâhil olmak üzere,
Batılı devletler de dâhil olmak üzere- artık seçimleri
şeffaf sandıklarda yapıyorlar. Ama bu düzenlemeyi getirmemizin
asıl sebebi şu: Sadece sandık değil. Arkadaşlar, bütün
ülkelerde oy kabinleri var, bizim ülkemizde yok. Biz bu düzenlemeyle oy
kabinini mecbur hâle getirdik. Şu ana kadar, şöyle, çay kartonlarını
kesip küçücük yerlerde, Anayasadaki gizlilik ilkesini ihlal edici tarzda oylar
kullanılıyordu. Şu an Yüksek Seçim Kurulu oy kabinini mecbur
hâle getirecek.
Biraz hızlı geçiyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Zarfları da
şeffaflaştıracak mısınız, zarfları?
HALUK İPEK (Devamla) Sandık alanı ve sandık
çevresiyle
Ha, ondan önce oy zarfları
Arkadaşlar, İstanbulda
çok büyük oy pusulaları kullanılırdı, ama
sığdırmak istedikleri zarf küçücüktü. Zarfları 2
katına çıkardık, oylar daha rahat kullanılsın, zarftan
çıkarılırken oylar iptal edilmesin diye.
Yine, oy kabinlerini getirdik.
Sandık alanı, sandık çevresi
Arkadaşlar,
seçimin en önemli sıkıntılarından birisi güvenlik.
Güvenliğin birçok yerde ne şekilde olduğu biliniyor.
Sınıfın içinde oy kullanılırken sandık
başkanına güvenliği sağlamakla ilgili emniyeti
çağırma yükümlülüğü getirilmiş. Dolayısıyla,
koridorlarda ve bahçede güvenlikle ilgili sıkıntıyı
göremediği için o sandığın başındaki sandık
kurulu üyesi onları çağıramamakta, bu da çok büyük bir güvenlik
zafiyetine yol açmakta. Dolayısıyla sandık alanı ve
sandık çevresi diye ilk defa seçimlere bir düzenleme getirdik. Sebebi
güvenliği daha iyi sağlamak. Biraz önce muhalefetten bir
arkadaşımız dedi ki: Sandık kurulu üyelerinden bir
tanesinin bile güvenliği çağırmasıyla ilgili düzenleme
getiriyorsunuz. Bu doğru değil. dedi. Arkadaşlar, biz bunu
buraya yazmasak bile biz oradaki kurul üyesinin çağırmasıyla
ilgili yetkiyi Cebir, şiddet, tehdit hâlinde çağırabilir.
dedik, diğer sandıkla ilgili uyumsuz davranışlarda
değil. Eğer orada birisine cebir, şiddet, tehdit
uygulanıyorsa biz bunu buraya yazmasak bile güvenlik kuvvetlerini
çağırma yetkisi vardı ama bir kısım güvenlikçiler
Sadece sandık kurulu başkanı çağırırsa geliriz.
diye bugüne kadar böyle bir uygulama yaptıkları için buraya
açıkça yazma zorunluluğu doğdu.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Muhalefet kimi
çağıracak? Bakanınız tehdit ediyor insanları. Kimi
çağıracağız biz?
HALUK İPEK (Devamla) O kadar çok
bağırıyorsun ki sesini duymuyorum!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Bağırırım,
benim sesim gürdür, sesimi kesemezsiniz.
HALUK İPEK (Devamla) O kadar çok
bağırıyorsun ki sesini duymuyorum!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Duymazsın.
Kulaklarınız duymaz, gözleriniz görmez oldu zaten.
HALUK İPEK (Devamla) Yine, diyelim, sandık seçmen
listesinde birisinin ismi var veya ismi yok. Liste kesinleştiğinde,
bakıyorsunuz, listede var olan birisi listeden
çıkarılmış veya müracaat etmiş, dilekçe vermiş
ama sandık listesine yazılmamış. Dolayısıyla ilçe
seçim kurulu hâkimine başvurarak Anayasada yazılan o kutsal oy
hakkını takip etmesi ve alması için ilçe seçim kuruluna bu
konuda yükümlülük yükledik.
Tabii vaktim dar olduğu için ileriki aşamalarda
konuşurum.
Özellikle iptal edilen oylara belli bir standart getirmek için
kazuistik yöntemi benimsedik. Seçim Yasası, şu an mevcut 298
sayılı Yasa da yine kazuistik yöntemle
yazılmıştır.
Yine, oylar sayılırken iki ayrı tutanak
tutulmasını, zarfların iki kez sayılmasını, iki
kez tutanak tutulduğu zaman bu tutanaklardan bir tanesi, yani birbiriyle
çeliştiği zaman oyların yeniden sayılmasını, bunu
da hükme bağladık. Yine, ilçe seçim kurullarında oyların
tamamı sisteme girildikten sonra çıktı alınarak orada bulunan
siyasi parti temsilcisine çıktının verilip tekrar oradaki ilçe
seçim kurulu hâkimi tarafından bütün sandık sonuçlarının
yüksek sesle okunması ve siyasi parti temsilcilerinin bunu kontrol
etmesiyle ilgili bir düzenleme getirdik.
Vaktim dar olduğu için biraz da muhalefetin
eleştirilerine de cevap vermek istiyorum. Özellikle şunu söylemek
istiyorum, denildi ki: Siz, emniyet güçlerine belli bir yerde oy kullanma
hakkı vererek seçim sonuçlarını etkileyeceksiniz. diye bir
beyan oldu, özellikle onu söylemem lazım.
Arkadaşlar, getirilen düzenlemeyle, bir emniyet görevlisi
hangi seçim çevresinde oy kullanması gerekiyorsa orada kullanacak.
Milletvekilliğinde, diyelim Yenimahallede oturuyor, Keçiörende de oy
kullanabilecek. Niye? Toplamda aynı seçim çevresinde, aynı
milletvekilini seçeceği için. Belediyede de kendi oturduğu yerde oy
kullanabilecek. Bununla ilgili Yüksek Seçim Kurulunun Kararını
okuyorum: Güvenlik görevlileri ise seçmen bilgi kartları bulunmak
şartıyla, görevli oldukları sandıkta oy kullanabilirler.
YSK kararı
Hani, siz yapıyor dediniz ya, biz YSK kararını
kanunlaştırıyoruz.
Yine Sandık kurulu üyeleri, bina sorumluları, güvenlik
görevlileri oy kullanmış ise sandık seçmen listesindeki oy
verenlerin toplamına dâhil edilir. Yine Yüksek Seçim Kurulunun
kararı. Dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulunun mevcut
uygulamalarını burada sanki biz ilk defa getiriyormuşuz gibi
dile getirmek doğru değil.
Yine, şunu da özellikle belirtmek istiyorum; bunu hiçbir ön
yargı olmadan, hiçbir kompleks olmadan söylüyorum: Muhalefet de bu
seçimlerde birlikte oynayacağımız bu kuralların belirlenmesinde
gerçekten önemli katkılar vermiştir Komisyonda. Ben burada, gelen
sözcülerin, biz şu, şu, şu maddeleri teklif ettik, Komisyonda da
burada geçirildi diye burada beyan etmelerini aslında arzu ediyordum.
İnşallah görüşmelerin devamında söylerler. Birçok hususta
mesela anketlerle ilgili hususta görüşleri buraya
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HALUK İPEK (Devamla) Anketlerle ilgili hususta
görüşleri dile getirilmiştir. Şu anda anket
yayınlanması YSK kararıyla seçimden önceki son yirmi dört saat
kalaya göre olabilmektedir. Arkadaşlar, bunu seçim yasaklarının
başladığı o on günle sınırladık. On günden
önce eğer bu anket yayınlanacaksa bu anketi kim yaptırıyor,
kaynağını nereden alıyor, parasını, şununu,
bununu, her şeyini açıklaması gerekir diye kural getirdik,
şarta bağladık. Dolayısıyla bu kanun
yasalaştıktan sonra, bundan sonra seçimler çok daha sağlıklı
olacak, çok daha güvenli yapılabilecek. Seçimin daha güvenli ve seçmen
iradesinin tabelaya düzgün bir şekilde yansıtılmasıyla
ilgili çok fazla önlem alındı, çok iyi önlemler alındı.
Oy pusulalarımız renkli olacak arkadaşlar, onu da
söyleyeyim. Hani gidiyoruz, siyah beyaz oluyordu. Bundan sonra oy
pusulaları renkli olacak, herkesin İçişleri
Bakanlığına verdiği kurumsal kimlik doğrultusunda. 298
sayılı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK İPEK (Devamla) Son, tamamlıyorum eğer
uzatırsanız.
BAŞKAN Evet, tamamlayınız.
Buyurunuz.
HALUK İPEK (Devamla) 298 sayılı Yasayı
bundan elli yıl önce yapanları tebrik etmek lazım. Elli
yıldır bu yasalarla seçimler yaptık ama bu değişiklik
teklifiyle -iktidar muhalefet hiç fark etmez- herkes seçimlerini çok daha güvenli
yapabilecek, -bunu çok iddialı bir şekilde söylüyorum- çok daha iyi
yapabilecek.
Katkı
Mesela biraz önce İsa Bey söyledi: Tutanak
verildikten sonra, bunu, deftere imzasını alalım. Biraz önce
söyledi. Arkadaşlar, ilave edelim. Dolayısıyla hiçbir ön
yargımız yok.
Ben tekrar, 298 sayılı Yasada yapılacak değişikliklerin
milletimize ve demokrasimize hayırlı olmasını diliyor,
katkısı geçen, emeği geçen bütün arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın İpek.
Şahsı adına İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu.
Buyurunuz Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Yasa Teklifi üzerinde,
genelinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Esasında, biraz evvel ifade ettiğim gibi, evet, bu bir
yasa teklifi ancak arkasında Hükûmetin var olduğu biliniyor ve bu
tanımıyla esasında bu bir AKP yasası. Bu teklif de
diğer birçok, hemen hemen tüm AKP yasalarında olduğu gibi öze
dokunmuyor, sorunları çözmüyor, sadece çözer gibi yapıyor ve göz
boyuyor. Gerçekten bu. Bu nedenle -uyarıyorum AKPli
arkadaşlarımı, Hükûmeti- giderek halkın önünde
itibarınız erimekte, tükenmekte. Yasama organı olarak gerçekten
Türkiyenin sorunlarını çözmeye yönelik yasa çıkarmak öncelikli
görevimiz ve seçimler demokrasinin en temel unsuru, mekanizması. Ben,
şahsen, bürokrasiden ayrıldıktan sonra siyasete girdiğim
günden bugüne, 80li yılların başından bugüne yedi genel
seçimde yönetici olarak bir şekilde ilgilendim, görevim oldu ve Türkiye,
benim kanaatime göre, esasında belirli ülkelerle mukayese edilirse seçim
yapmasını halk olarak öğrendi ama kurumsallaşma
açısından zaman zaman çok ciddi müdahaleler nedeniyle seçimlerin sağlıklı
yapılabildiğini söylemek mümkün değil. Tabii, bu yasa
kapsamı içinde olmayan seçmen kütüklerinin hazırlanma meselesinde
vatandaşlık kimlik numarasının devreye girmiş
olmasını ciddi bir aşama olarak görüyoruz, doğrudur ancak
orada bir taraftan İçişleri Bakanlığının
doğrudan ve dolaylı denetimi altında gelişen Mernis
artı ondan üretilen seçmen kütükleri diğer taraftan o seçmen
kütüklerinde düzeltmelere alan açan, kapı açan nüfus müdürlükleri -ki
onlar da devlet memurları, devlet memurlarına bütün saygım
içinde ifade ediyorum- ne yazık ki siyasetin son derece derinine, AKP
siyasetinin son derece kapsamlı bir şekilde bürokrasiyi etkilemekte
oluşu nedeniyle yer yer zaaflar, güven boşlukları ve
yönlendirmeler olmaktadır.
Bir evvelki seçimde çok ciddi seçmen kaydırmaları
olmuştu. Son seçimde, ben, Yüksek Seçim Kurulu Başkanının
son sunuşunda partiyi temsilen bulunduğum toplantıda, seçimlere
birkaç hafta kala 3 milyon seçmenin vatandaşlık kimlik numarası
yok. dediğini biliyorum. Sonra, gelinen o günden bugüne nüfusun
nasıl değiştiğini biliyoruz. Bunlar hep sorun alanı.
Bu yasa bunları düzeltmekle yükümlü saymıyor kendisini.
Son genel seçimlerde değerli arkadaşlar,
Diyarbakırda Hava Kuvvetleri Lojmanlarının olduğu
sandık grubunda, dışarıdan hiç kimsenin müdahil
olamadığı, oy kullanamadığı kapalı alanda
4.700 oy kullanıldı. Bu 4.700 oyun 3.700ü AKPye çıktı.
875i MHPye çıktı. O sizlerin orduyu yönlendiriyor, orduyla iş
birliği içinde dediğiniz CHPye çıkan oy sayısı sadece
4. Burada
SIRRI SAKIK (Muş) Bize karşı birleştiler,
bize karşı. Orada bütün güvenlik güçleri bize karşı
birleştiler.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Ben ne söylediğimi
biliyorum, ne söylediğimi biliyorum. Rakam veriyorum. Bir dakika lütfen.
Ben üç partinin aldığı oylardan bahsettim. Bir
başka tespiti de söyleyeyim: O seçimlerde güvenlik alan ayrımı
yapmıştır. Partiler arasında uzlaşma
sağlamıştır. Neyi ifade ettiğimi anlıyorsunuz?
Şuralar bu partiye, buralar bu partiye denmiştir. Çok net ifade
ediyorum. Burada söylüyorum bunu. Zabıtlara geçiyor. Bunu gidin,
inceleyin, bakın, göreceksiniz. O nedenle, esasında, Türkiyede,
şu anda, özellikle son zamanlarda yargı
bağımsızlığına yönelik bunca baskının,
yönlendirmenin oluştuğu ortamda, önümüzdeki genel seçimlere yönelik
güven ortamının sağlanması, özellikle yargıya yönelik
yaratılan bu güvensizlik süreci gerçekten hepimizi ürkütmektedir. Güvenlik
güçleri, yargının bu şekilde yönlendirilmesi ve tabiatıyla
-biraz evvel ifade etti arkadaşlarım- idarenin yoğun bir
şekilde siyasetle iç içeliği -açıkça ifade ediyorum-
cumhuriyetin kuruluşunda payı olan partimin şu andaki gücünü,
gerçek gücünü sandıkta siyasi irade olarak yansıtabilmesinin önünde
ciddi engeller oluşturmaktadır. Bunu ne yazık ki ifade ediyorum.
Ama biz, yine sandık iradesine saygılıyız, genel seçimin
derhâl, en kısa zamanda yapılmasını istiyoruz ve
sonuçlarının da herkes tarafından, olduğu şekliyle,
çıkacak şekliyle kabul edilmesini istiyoruz. Demokrasimizin
çıkışı yine sandıktadır.
Burada iki noktada, hatta üç noktada sıkıntı
olduğunu ifade ediyoruz. Nedir? Biri, sandıklar. Orada
HAVELSANın yapmış olduğu o prototip elektronik oy kullanma
mekanizmalarının bu seçimlere yetişemeyeceği biliniyor. O
zaman ne yapmak lazım? İkinci kademede, insan hatasından
kaynaklanan yönlendirmenin, seçim sonuçlarını etkilemenin en
yoğun, kontrolsüz olarak yapıldığı ilçe seçim
kurullarında bazı önlemlerin alınması lazım.
Türkiyede yaklaşık bin tane ilçe seçim kurulu vardır.
Sandıklardan gelen sonuçları yani imzalı tutanakları
muhakkak ve muhakkak sandık sorumluları vermekle, muhakkak vermekle,
imzalı şekilde partilere, parti temsilcilerine iletmekle yükümlü
olmalıdır. İsterlerse değil, vermekle,
ulaştırmakla yükümlü olmalıdır. Bu sandık
sonuçlarını kapsayan mühürlü belgeler güvenli bir şekilde seçim
kurullarına, ilçe seçim kurullarına intikal ettirildiğinde,
orada bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin bütün olanakları
kullanılarak, birleştirme süreci doğrudan bu verilerin
bilgisayar ortamına aktarılarak ve eş zamanlı olarak
anında büyük ekrana yansıtılarak, etkin denetimiyle insan
hatasından doğacak müdahalelerin önü alınmalıdır.
Bunun için bin tane bilgisayar, bin tane scanner veya benzeri gereç ve bin tane
büyük ekrana ihtiyaç vardır. Bu da Türkiye Cumhuriyetinin önümüzdeki
dönemde, bir yılsa bir yıl, altı aysa altı ay, ne zaman
yapılacaksa genel seçim o zamana kadar oluşturabileceği bir
altyapıdır. Bunun yapılması demokrasimiz için gereklidir,
halkın seçim sonuçlarına güven duyması için şarttır ve
ondan sonraki süreçte HAVELSANın denetiminde, Yüksek Seçim Kurulu
adına o süreci denetlemekte olan HAVELSANın denetiminde devam eden
sürecin -benden evvel bir arkadaşım da ifade etti- bir yerde,
partilere de direkt sonuçların anında iletilmesini sağlayacak
link kurarak da ayrı bir denetim mekanizması oluşturulabilir.
Ancak, ifade ediyorum tekrar, ilçe seçim kurullarına da büyük hatalar
dönmekte, olmakta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Bağlıyorum.
Bunun önünü almadan sistemimize, demokrasimize olan güveni artırabilmek
kolay değil, olası değil. Bir de 7nci maddede -ki 298de
değişiklik öngören 7nci maddede- işte şöyle deniyor: Türk
vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları yerel dil ve lehçelerde de sözlü propaganda
yapılabilir. Bu söyleniyor. Peki, ondan evvel ne deniyor? Ama diyor
bir şartla: Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine,
devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı
olmamak şartıyla. Ya, bunlar zaten yasaya uygun
davranışlar mı? Yasanın açık seçik, Anayasanın
açık seçik suç olarak kabul ettiği böyle bir tanımı ne diye
getiriyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen,
sözlerinizi bağlayınız.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) Yani, bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu diye bir tanım vardır, aynen budur.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Hacaloğlu.
Anayasa Komisyonu adına Komisyon Başkan Vekili Sakarya
Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 490 sıra
sayılı, Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpekin Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun Teklifi ile
Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Benzer Mahiyetteki Diğer Kanun Teklifleriyle Anayasa
Komisyonu Raporu üzerinde Anayasa Komisyonu adına söz aldım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, üzerinde görüştüğümüz
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun 1961
yılında yapılmış, o zamandan beri bazı
değişiklikler görmüş ama esaslı bir
değişikliğe uğramamış. Şimdi ise önümüzde
birtakım esaslı değişiklikler getiren bir kanun teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu var. Ben bu teklifi veren Sayın Haluk İpeke
ve diğer teklifleri hazırlayan milletvekili
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Yine, değerli arkadaşlar, alt komisyonda ciddi bir
çalışma yaptık. AK PARTİ Grubundan Sayın Hacı
Hasan Sönmez, Sayın Canan Candemir Çelik ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundan Sayın İsa Gök, yine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan
Sayın Behiç Çelik vardılar; gerçekten üstün bir gayret gösterdiler,
katkı sağladılar, ben de onlara huzurlarınızda tekrar
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi Anayasa Komisyonuna
geldiğinde Komisyonda değerli üyelerimiz fikirlerini serdetti ve bir
alt komisyon kurulması noktasında bir fikir birliğine
varıldı. Burada tutanaklardan okuyacağım. Anayasa Komisyonu
Başkanı Sayın Burhan Kuzunun Bir hafta içerisinde bunu
çözmeniz gerekir ve bir hafta içerisinde raporunuzu hazırlamanız
gerekir. diye böyle bir talimatı oldu bize. Yine, o arada Sayın
Faruk Bal da Biz partimiz açısından tüm gün çalışılacak
şekilde yetki veriyoruz. diyerek bir kesintisiz çalışma
yöntemini bize önerdi. Aslında, perşembe günü toplantımız
sona erdi ve hemen ben çalışmaları devam ettirmek istiyordum
yani cuma günü, akabinde pazartesi, salı, çarşamba çalışarak
bir hafta sonraki perşembe gününe raporumuzu hazırlamak istiyordum
ama arkadaşlarımız, kendi seçim bölgelerine gideceklerini,
dolayısıyla Cuma ve pazartesi gününe bir çalışma saati
koymayalım ama örneğin salı günü toplanalım ve kesintisiz bir
şekilde o günü değerlendirerek raporumuzu hazırlayalım. diye
bir teklif getirdiler. Biz de o teklif doğrultusunda salı günü
toplandık ve gerçekten on saati aşkın bir süreyle, uzun bir
çalışmayla bu raporumuzu hazırladık.
Değerli arkadaşlar, burada, tabii işin esasına
yönelik fazla da bir itiraz gelmedi. Gerçekten seçim kanunları,
anayasalardan sonra önemli temel kanunlardan bir tanesidir. Uzlaşmayla
çıkması gerekir, buna önem vermek gerekir. Bu kanun teklifini de
uzlaşmayla çıkarmaya azami gayret ettik. Nitekim Sayın İsa Gök,
burada, İşte, bir Haluk İpek teklifi vardı, ardından
Sayın Üstün teklifi geldi. dedi. Biraz da işe magazin katarak
söyledi ama biz orada Sayın Haluk İpekin teklifi üzerinden
çalışmalarımızı devam ettirdik. Yalnız, alt
komisyon çalışmaları başlamadan önce, özellikle YSKnin
komisyonumuza öneri ve teklifleri vardı. Yine, Kanunlar Kararlar
Dairesinin birtakım önerileri vardı. Ayrıca, üst Komisyonda
görüşmeler sırasında değerli üyelerimizin önerileri
vardı. Yine, bakın burada isimleri sayılmış: Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 18 milletvekilinin, Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür'ün,
Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 10 milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak ve 19 milletvekilinin, Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır'ın, Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır'ın, Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin, Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 milletvekilinin olmak üzere,
sekiz adet daha ayrı teklifi alt komisyonda görüştük ve
değerlendirdik. Oradan istifade ettiğimiz maddelerle birlikte,
elbette, alt komisyonda teklifteki birtakım madde sayıları
arttı. Bunlar ne? Bunlara bakalım. Yani burada eleştirilecek ne
var diye baktığımızda
Bakın, ilave ettiğimiz maddelerden bir tanesi: Yüksek
Seçim Kurulunda, biliyorsunuz siyasi partilerin temsilcileri yok. Üst
Komisyonda, Anayasa Komisyonunda görüşürken aşağı
yukarı, neredeyse eksiksiz bütün partilerin teklifi oldu. Dediler ki:
İl, ilçe seçim kurullarında siyasi partilerin temsilcileri var da
YSKda niye yok? Orada da olması gerekir. Biz de oralara temsilci verelim
ve bu şekilde, oralardaki işlemleri gözlemleyelim.
Mantıklı, doğru bir teklifti ve biz alt komisyon metnine
aldık.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Şimdi niye geri çekeceğiz?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Efendim Şimdi niye çektiniz? Oradaki önergenin
hesabını ben veremem.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Geri çekilmesine karşı
çıkmanız lazım.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Ben, alt komisyon başkanı olarak yapılan
işlemleri izah ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Fakat bu görüşten sonra geri
çekilmesine karşı çıkmanız lazım.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Bakın, bütün buradaki ilave edilen maddeleri tek tek
izah edebiliriz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hem mantıklı hem
destekleme!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Yine, değerli arkadaşlar, bakın, adaylık
için görevden çekilmesi gerekenlerle ilgili bir madde ilave ettik. Buradaki
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Başkan Vekilleri Sayın Oktay Vural
ve Sayın Mehmet Şandırın neredeyse teklifini bire bir alt
komisyon metnine aldık hatta bunu üst Komisyonda biraz daha geliştirdik.
Yani şimdi Madde sayısı niye arttı? Haluk İpek
teklifi oldu Ayhan Sefer Üstün teklifi! Bunun mantığını
anlayamıyorum.
Değerli arkadaşlar, bunun yanı sıra,
bakın, başka neler ilave etmişiz: Mesela, hesaba katılan ve
katılmayan oy pusulalarıyla ilgili bir madde ilave etmişiz.
Sayın Haluk İpekin metninde geçerli-geçersiz oylarla ilgili bir
düzenleme vardı. YSK Hesaba katılan-katılmayanlarla ilgili de
bir madde düzenler misiniz? dedi. Elbette, düzenledik biz de burada. Yani
bunun neresi kanun tekniğine aykırı, onu anlayamıyorum.
Değerli arkadaşlar, yine, bakın, mesela 58inci
maddede, seçim zamanlarında yerel dil ve lehçelerde sözlü propaganda
yapılabilmesine ilişkin bir imkân getirdik. Üst Komisyonda birçok
değerli üyemiz -bu konuda bir eksiklik var- bununla ilgili bir düzenleme
yapılmasını talep etti. Yine tekliflerimizde de vardı.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Nerede talep etti efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Üst Komisyonda talep etti.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Esas Komisyonda mı talep
ettiler, nerede? Size mi söylediler?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Efendim, bakın, şimdi, şey yapmayın, yani
bir dakika
Sakin olun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Canım, Komisyon toplantılarında
biz de varız.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Yani sakin olun
Sakin olun
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Alt komisyon
başkanı konuşuyor, anlatıyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Biz de varız. Bu teklifi kime,
ne zaman yapmışlar? Ben Komisyon üyesiyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hangi komisyon? Alt komisyon
üyesi misiniz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hayır, efendim, esas
Komisyonda. Ne zaman söylenmiş bu teklif?
BAŞKAN Sayın Üstün, devam ediniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ama alt komisyondaki
olayları anlatıyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi alt komisyondaki
olayları anlatıyoruz. Bakın
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Biz Komisyondan gelen teklif
zannettik. Nerede konuşuldu teklif? Ben, o Komisyondayım Mustafa Bey.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Ben devam edeyim konuşmama. Devam edeceğim zaten.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Üstün.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Ben, isim vermeden söyleyeceğim sadece, yani kim
etmiş, falan filan itirazlarını.
298 sayılı Yasanın 58inci maddesinde propaganda
yayınlarına ilişkin yasalar demiş bir
arkadaşımız. Yerel seçim propagandalarında Türkçeden
başka dil ve yazı kullanılması yasaktır. Yani burada
özellikle seçim dönemlerinde ana dilde propaganda yapılması
noktasında düşüncemi ifade ediyorum. 58inci maddenin, bu anlamda, o
cümlenin son bölümünü kastediyorum, ilk bölümlerini kastetmiyorum. Yanlış
anlaşılmasın, yanlış bir değerlendirmeye
varılmasın. Türkçe dışında başka dillerle de o
halka, seçmen kitlesine doğrudan konuşulabilmesinin gerektiği
düşüncesindeyim. diyerek bir üyemiz görüşlerini serdediyor. Yine
sunulan kanun teklifleri içerisinde de buna benzer teklifler var.
Kaldı ki arkadaşlar, bununla ilgili niye bu kadar itiraz
ediyorsunuz anlayamıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) İtiraz etmeyelim mi yani?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Bakın, şimdi burada daha önce çok önemli bir
değişiklik yapılmış 2001 yılında. 2001
yılında, değerli arkadaşlar, Anayasada çok ciddi bir
değişiklik yapılmış. Anayasamızın
26ncı maddesi: Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti. Burada
diyor ki: Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında
kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz. 2001
değişikliğine kadar. Gene bir başka madde, 28inci madde:
Basın ve yayımla ilgili hükümler ve basın hürriyeti. Burada
deniyor ki: Kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayım
yapılamaz.
Şimdi, bu, tabii, Anayasamızda yer almış,
yasaklayıcı bir hüküm. Ben şahsen bu yasaklayıcı hükme
katılmıyorum. Nitekim, bu yasaklayıcı hükmü
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Niye getiriyorsunuz ama,
katılmadığınız şeyi niye getiriyorsunuz?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) 2001 yılında, 4700 sayılı Kanun
Teklifiyle birlikte, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili Rahmetli Sayın Bülent Ecevitin, yine
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet
Bahçelinin, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili
Sayın Mesut Yılmazın teklifleriyle birlikte, bu yasaklar
Anayasa maddelerinden çıkartılmış. Son derece doğru
bir hareket, son derece doğru bir teklif. Kesinlikle bundan alınganlık
gösterilmemesi lazım, ben bunu önemsiyorum.
Bakın burada, bu teklifin gerekçesinde deniyor ki: Bu
değişiklikle, düşünce ve anlatım özgürlüğünün
sınırları genişletilmekte, vatandaşların günlük
yaşamlarında farklı dil, lehçe ve ağızların
kullanılmasına herhangi bir engel bulunmadığı kabul
edilmektedir.
Şimdi, Anayasa
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Peki, seçim bir bütün
değil mi? Seçim propagandası yazılı propagandayla birlikte
değil mi?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Efendim, bir saniye ya, bir saniye
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Bunu
ayırdığınız zaman kalır mı propaganda?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER
ÜSTÜN (Devamla) Bakın, Anayasada bir yasak varken bunu
kaldırmış o zamanki hükûmet, çok da iyi bir iş
yapmış. Eğer bugün Agos gazetesi kapanma tehlikesi yaşamadan
bir yayın yapabiliyorsa 2001de yapılan bu basın
özgürlüğüyle ilgili bu düzenlemedir. Yani, bu noktada, şimdi
almışız bunu, 2001de yapılan bu değişiklikle
birlikte önümüzü açmış, kanunlarda mademki yerel dil ve lehçelerde
artık kullanılmasının o yasağı kalkmış
Anayasada, bununla ilgili teklifler de var, getirilmiş, hem Komisyon
üyelerimiz teklif etmiş hem de tekliflerin içerisinde var.
Dolayısıyla, seçim zamanlarında siyasi partilerin yerel dil ve
lehçelerde sözlü propaganda yapabileceği noktasında bir hüküm
getirmişiz. Şimdi, bunun neresi eleştirilebilir arkadaşlar?
Yani burada eleştirilecek ne var? İşte, ilave ettiğimiz
maddelerden bir tanesi de bu. Yani Alt komisyon metni değişti.
vesaire, falan deniyor ya, ilave ettiğimiz maddelerden bir tanesi de bu.
Bunun dışında, yine, bir maddeyi
çıkarmışız. Neden? O da şu, değerli
arkadaşlar: Eksik listeyle ilgili, seçime girebilmesine yönelik bir teklif
gelmişti, teklifin içerisinde bir madde vardı. Biliyorsunuz, eksik
liste verebilirsiniz ama YSK size der ki: İki gün içerisinde bu
adayların tamamını tamamlayın. Tamamladınız,
tamamladınız; tamamlamazsanız şayet, o seçim bölgesinin
tamamında seçime giremiyorsunuz. Bununla ilgili bir düzenleme getirilmiş.
Aslında bence, şahsen, mantıklıydı bu fakat YSK dedi ki:
Bunu çıkaralım tekliften. Niye? diye sorduğumuzda:
Örneğin 2 milletvekiliyle girdi bir seçim bölgesinde, bir ilde ama 3
tane, 4 tane -2den fazla sayıyla- milletvekili çıkardı. O zaman
ne olacak? Bizim bütün hesaplarımız altüst olur. Sırf
YSKnın bu noktadaki talepleri açısından bunu da metinden
çıkardık.
Değerli arkadaşlar, bunun gibi daha onlarca düzenlemeyi
alt komisyondaki arkadaşlarımızla birlikte yaptık,
onların teklifleri doğrultusunda geliştirdik. Bakın,
Taşınabilir veya sabit telefonlara SMS gönderilmesin. dendi. Hem
üst Komisyonda görüşler böyle çıktı hem de alt komisyonda,
Hayhay. dendi. Yani biz kendimize seçim kanunu yapmıyoruz ki! Biz
Türkiyeye seçim kanunu yapıyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Beraber hazırlasak iyi olmaz
mıydı?
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) Bakın, bu çalışmalar
sırasında bir gazeteci geldi
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ayhan Bey, madem hepimiz için
yapıyoruz, beraber hazırlasak iyi olmaz mıydı?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Dinler misiniz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla)
dedi ki: Sayın Başkan,
ya, ben baktım, baktım, bu teklifte iktidara yarayacak bir tane cümle
bulamadım.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Önerge verin.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) Çünkü daha önce iktidarlar seçim
kanunları yaparlar ama kendi menfaatlerini öne çıkarmak için
yaparlar. Biz, şimdi
İktidar kendine seçim kanunu yapmıyor
arkadaşlar, Türkiyeye seçim kanunu yapıyor. Hani, bu kanun
değişirse inşallah, bu objektif düzenlemelerden bütün partiler
ortak yararlanacak. O bakımdan, hakikaten bu konuda objektif birtakım
düzenlemeler getirilmiş, ben emeği geçenlere tekrar teşekkür
ediyorum ve nitekim, alt komisyonda da bütün bu teklifleri, önerileri dikkate
aldık.
Bakın, mesela mülki amirlerle ilgili çok eleştiri var.
Mülki amirlere yetki veriyorsunuz, yetki veriyorsunuz
falan deniyor.
Hayır, mülki amirlere, bu teklifte, bir tek yerde, seçim
bürolarının açılmasıyla alakalı bir yetki veriyoruz, o
da zaten uygulamada aslında seçim gününe kadar fiilen seçim bürosu
açtığınızda mülki amirlere müracaat ediyordunuz. Bu
düzenlemeyi kanun teklifine taşıdığımızda dedi ki
arkadaşlarımız: Efendim, bu konuda tek yetkili mülki amir
olmasın. Hayhay, o zaman, tamam. dedik, Propaganda süresinden önce
mülki amirler, propaganda süresi başladıktan sonra ilçe seçim
kurulları yetkilidir. diye bir düzenleme yaptık. Bu da bir
uzlaşıyla çıktı.
Peki, bu kanunda hiç mi yok, yani mülki amirler lafı
geçmiyor mu bu kanunda? Birçok yerinde geçiyor. Bakın, şimdi,
biliyorsunuz, mitingler yapıyorsunuz, son on güne kadar bütün mitinglerle
ilgili izni mülki amirlerden alıyorsunuz. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununa göre son on
Bu Kanunun belki de aksak yönüdür bu
ama bu Kanunda verilmiş daha önce mülki amirlere bu yetkiler. Dolayısıyla,
burada da elbette bazen bu seçim bürolarının açılmasında
mülki amirlere de yetki verildiği hususlar olmuştur.
Yine, bakın, Promosyonlar çıkarılsın. dendi.
Tamam, elbette çıkarılsın, eyvallah. dedik, bu kanundan
bunları çıkardık.
Yine, bağımsız adaylarla ilgili belki eşitlik
ilkesine aykırı birtakım düzenlemeler vardı, onları da
çıkardık arkadaşlar.
En fazla şu anda T.C. kimlik numarasına itiraz var Niye
bu sistemi değiştiriyorsunuz? diye. Değerli
arkadaşlarım, 22 Temmuzdan sonra geldik, Anayasa Komisyonu toplantısında,
o zaman muhalefet partilerindeki söz alan bütün arkadaşlarımız
Bu kimlik numarasını nereden çıkardınız? 1 milyona
yakın seçmenimiz oy kullanamadı, niye şimdi bunu böyle getirdiniz?
vesaire diye sitem ettiler bize. Şimdi bunu birazcık esneten,
birazcık daha seçmenin oy kullanmasına imkân getiren bir düzenleme
getiriyoruz, bu sefer de Bunu niye kaldırıyorsunuz? diye bir itiraz
var. O bakımdan arkadaşlar genel olarak buraya çıkan, muhalefet
adına buraya çıkan konuşmacılar da kanunun içeriği noktasında
fazla eleştiride bulunmadılar, usuli birtakım itirazlarda
bulundular.
Kanunun içeriğine baktığımızda bütün
siyasi partilere objektif uygulanacak hükümler getirmektedir.
Dolayısıyla bu kanun teklifi inşallah kanunlaşır. Ben
bu kanunu hazırlayan herkese tekrar teşekkür ediyorum. Komisyonda
çalışan değerli bürokratlara teşekkür ediyorum çünkü
gerçekten on saatten fazla aralıksız bir çalışmayla
bunları hazırladık.
Kanunun şimdiden de hayırlı olmasını
diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim
FARUK BAL (Konya) Efendim, Sayın Hatip bu dil ile ilgili
konuyu anlatırken benim de görev yaptığım dönemde, 2001
yılında çıkarılan Anayasa değişikliğini gerekçe
olarak göstermek suretiyle yanlış bilgi vermiştir. İzin
verirseniz iki dakika içinde açıklayayım.
BAŞKAN Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Faruk
Balın, Anayasa Komisyonu Başkan Vekili ve Sakarya Milletvekili Ayhan
Sefer Üstünün, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; nedense, Adalet ve Kalkınma Partisi
yaptığı hataların bir tarafını Milliyetçi Hareket
Partisine bulaştırma gibi bir gayretin içerisindedir. Bu gayret
beyhudedir tabii. Biraz önce Sayın Hatibin ifade ettiği beyhude bir
çırpınış gibidir.
2001 yılında yapılan -gerekçesini de kendisinin
ifade ettiği gibi- Anayasa değişikliği gündelik
hayatlarında kullanılan dil ve lehçeler şeklinde bir
sınırlama getirmiştir. Bunun hukuki anlamı bireysel
hakların kullanılmasıdır. Elbette ki Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının tamamı bireysel hakların
kullanılmasında özgürdür ve evrensel değerlerin tümünden
yararlanma hakkına sahiptir. Ancak bunların kolektif hakka
dönüştürülmesi, bir grubun, bir inanç grubunun, bir din grubunun, bir
sosyal zümrenin hakkı hâline getirerek kolektif hakka dönüştürülmesi
demek azınlık hakkıdır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisinde yaşayan
vatandaşlarımızın azınlık hakkı ile
diğerlerinin hakkı 1923 yılında Lozan
Anlaşmasıyla belirlenmiş ve bu konu kapanmıştır.
Dolayısıyla, Sayın Hatibin ima etmeye
çalıştığı gibi, Milliyetçi Hareket Partisi, AKPnin
açılımlarının doğumunu yaptırmaya
çalışan bir parti değildir. Milliyetçi Hareket Partisi,
açılımın bir adımı olarak gördüğü bu kanun teklifinde
de bir adım öne götürmek suretiyle kolektif bir hakka dönüştürmeye
çalıştığı ve seçim gibi kamu hukukunun
ilgilendiği bir alana bu hakkı sokmaya çalışması
Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı bulunduğu koalisyon
dönemindeki Anayasa değişikliğiyle ilgisi, alakası yoktur.
Yüce Kurulun bilgilerine saygıyla sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Haluk
İpekin, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil
Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak ve 19 Milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/636, 2/123, 2/200, 2/288, 2/304,
2/342, 2/364, 2/474, 2/596) (S. Sayısı: 490) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, seçim bir ülkede yönetilenlerin yani
vatandaşların kendilerini yönetecek ve temsil edecek kişileri
seçip onları iktidara taşımalarıdır. Bu seçim sadece
ve sadece iktidarla sınırlı kalmamakta, demokrasinin diğer
vazgeçilmez unsurları olan parlamento yapısı içerisindeki
diğer kanatları da, diğer siyasi partileri de belirlemektedir.
Siyasi partiler de siyasal mücadele yoluyla mümkün olan en geniş onaya
ulaşarak millî iradenin devlete egemen kılınmasını
sağlayan hayati nitelikteki demokratik unsurlardır. Bu anlamda,
siyasal partilerin de kuruluş ve çalışmalarının
özgürlük içinde olması temel ilkedir.
Demokratik sistemlerde esas olan, halkın yönetim yetkisinin
bizzat kaynağı olmasıdır. Aslolan da bir bütün olarak
vatandaşların hepsinin katılacağı geniş
katılımlı bir seçimdir. Gerçek demokrasinin
varlığını işte ancak o zaman hissedebiliriz.
Demokrasi tarihi boyunca seçimler pek çok aşamadan
geçmiştir. Günümüz çağdaş demokrasilerine ulaşıncaya
kadarki süreçte önemli değişmeler, gelişmeler
kaydedilmiştir. Günümüzde seçim artık belirli evrensel ilkelere ve
değerlere sahip bir demokratik araç olarak karşımıza
çıkmaktadır. Anayasanın 67nci maddesinin 23/7/1995 tarihli ve
4121 sayılı Kanunla değişik ikinci fıkrasında da
bahsedildiği üzere seçimler serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel
oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve
denetimi altında yapılan bir eylem olarak tanımlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, genel oy ilkesi, bir ülkedeki bütün
vatandaşların dil, din ayrımı yapılmaksızın,
yaş, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın herkesin oy
kullanabilmesidir. Serbest ve rekabetçi seçim ilkesi, seçime katılacak
kişi ve partilere yasak getirilememesi, propaganda serbestliğinin
olmasıdır. Eşitlik ilkesi, herkesin yalnızca bir oya sahip
olmasıdır. Dağdaki çobandan tutun cumhurbaşkanına
kadar herkesin yalnızca bir oyu olacak ve o oylar eşit
sayılacak. Gizlilik ilkesi, oy vermenin gizli olması ve son olarak da
serbest oy ilkesi de oy verecek kişinin her türlü baskı ve etkiden
uzak olarak oy vermesidir.
İşte bu evrensel kavramlar günümüzde demokrasinin
vazgeçilmezi olan seçimlerin temel mantığıdır ve
dinamikleridir aynı zamanda. Bu evrensel değerlere sahip
olmamış bir seçim ise çok farklı yönetim yapılarında
karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere uluslararası
saygınlığını artırmaya ve rejimini
meşrulaştırmaya çalışan çoğu totaliter rejimler
de seçim sistemine başvurmaktadır.
Ülkemizde de seçim sistemi ve usulü, seçim dönemi ve
zamanları ile seçim çevreleri, aday olabilme ve seçilme ilkeleriyle seçim
propagandası, sayım, döküm ve sonuçların alınması,
seçim yasakları, yaptırımlar, itirazlar ve bunların karara
bağlanması gibi çeşitli konular mevzuatımızda yer
almaktadır. Ancak 298 sayılı Kanun uzun zamandır
uygulanmaktadır, yaklaşık elli yıl civarında bir
uygulama süreci var ve zaman içerisinde de kimi değişikliklerle
bugüne kadar gelmiş, ancak bu değişikliklere rağmen hâlen
günümüzde usul kanunu olma özelliğini devam ettirmektedir.
Günümüzdeki teknolojik gelişmeler de göz önünde
bulundurulduğunda, mevcut Kanun, 298 sayılı Kanun günümüz
şartlarında yetersiz hâle de gelmiş durumdadır.
Örneğin, Anayasa Mahkemesine göre de seçim çalışmaları,
özellikle propaganda, Anayasanın -67nci maddesinde- güvencesi
altında bulunmaktadır. Bu manada seçimlerin vazgeçilmezi olan
propagandanın demokrasiyle bağdaşmayacak biçimde
sınırlanması, Anayasaya da açık bir
aykırılık oluşturmaktadır. Uluslararası ve ulusal
mevzuatlara göre de siyasi partilerin serbestçe faaliyette bulunması,
programlarını ve görüşlerini serbestçe vatandaşlara
anlatabilmeleri özgürlükçü ve demokratik bir düzenin de gereğidir.
Seçim propagandası 298 sayılı Kanunun üçüncü bölümün
ikinci kısmında 49 ila 66ncı maddeler arasında
düzenlenmiştir. Bu maddelerde siyasi partilerin açık ve kapalı
yer toplantıları, hoparlörlerle propaganda, el ilanı, duvar
ilanı, afiş ve benzeri yöntemlerle propaganda, radyo ve
televizyonlarda propagandayla ilgili usul ve esaslara yer verilmiş,
ayrıca bir kısım propaganda yasakları da hükme
bağlanmıştır. Günümüz teknolojisi ve şartlarında
propaganda araçları değişmeye yüz tutmuştur. Örneğin
İnternet, örneğin bilboardlar, elektronik bilboardlar, görüntülü yayın
yapan dijital reklam panoları gibi yeni birtakım teknolojik
gelişmeler karşısında mevcut Yasanın yetersiz
kaldığı da aşikârdır.
İşte bu eksiklikler de nazara alınarak, aynı
zamanda Yüksek Seçim Kurulunun kararlarıyla, içtihatlarıyla da
dercolunan birçok hüküm bu teklife konmuştur. Görüşülmekte olan kanun
teklifiyle de siyasi partilerin ve bağımsız adayların
serbestçe ve günün şartları çerçevesinde propaganda
yapılmasına imkân verecek nitelikte bazı düzenlemeler
yapılmaktadır. Bugün, gelişen çağdaş demokrasi
anlayışının özgürlükleri genişleten
yaklaşımı çerçevesinde yine bu Parlamento TRT Şeşi
yayına açmıştır. Yine şu anda, günümüzde birçok özel
radyo ve televizyon yerel dil ve lehçelerde süresiz yayın yapabilmektedir.
Kaldı ki Anayasamızın Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti başlıklı 26ncı maddesi ve Basın
hürriyeti başlıklı 28inci maddesinde de 2001de 4709
sayılı Kanun ile değişiklik
yapılmıştır. Kanunda Yasaklanmış herhangi bir
dil kullanılamayacağı şeklinde düzenlemeler Anayasa metninden
çıkarılarak düşünce ve anlatım özgürlüklerinin
sınırları genişletilmiş, vatandaşların
günlük yaşamlarında farklı dil ve lehçeleri kullanmaları ve
yayın yapmaları serbestliği, Anayasanın temel
niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne
aykırı olmamak koşuluyla getirilmiştir.
Seçim zamanlarında siyasi partiler ve bağımsız
adayların belli şartlarla seçim büroları açabilmesi ve modern
iletişim teknolojileriyle propaganda yapabilmeleri sağlanmak
istenmektedir.
Getirilen diğer bir kolaylık da parti ve adayların
programlarını, görüş ve düşüncelerini daha etkili ve daha
kolay biçimde vatandaşa ulaştırabilmelerine imkân
sağlamaktadır.
Siyasi parti ve adayların belediyelere ve özel kişilere
ait sabit ilan ve reklam yerlerinden bir düzen altında faydalanması
da sağlanmıştır.
Diğer taraftan, kanunun getirdiği yenilikler ve
kolaylıklar yanında propaganda faaliyetlerinin bir düzen ve disiplin
içerisinde yapılması sağlanmış, seçimin
başlangıç tarihinden itibaren oy verme gününü takip eden güne kadar
getirilen şartlarla çevre ve görüntü kirliliğinin önlenmesi de
amaçlanmıştır.
Yapılan bir başka düzenlemeyle de yine sandık
alanı ve sandık çevresi tabirleri getirilmiş, sandık
alanında ve çevresinde bulunması gereken kimselerle, uyulması
gereken hususlar bir esas altında bağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin
malumu olduğu üzere özgür, eşit ve dürüst seçimlerin
yapılamadığı bir ülke, demokratik bir ülke değildir.
Seçimlerin bu şartlara uygun bir biçimde tamamlanması devletin en
başta gelen yükümlülüğüdür. Seçme, seçilme ve halk oylamasına
katılma hakkı demokratik bir devlet yönetiminin vazgeçilmez
koşulları arasında yer almaktadır. Bu aynı zamanda
rejimin sağlıklı yaşamı için temel bir koşuldur.
298 sayılı Kanunun 86ncı, 87nci ve 94üncü
maddelerinde yapılan değişikliklerle de
vatandaşlarımızın seçme hakkını
kullanmasını engelleyen fiilî durumlara karşı hukuki
güvenceler getirilmiştir.
Yapılan düzenlemeyle, ayrıca, oy sayım ve dökümüne
ilişkin yeni esaslar getirilmiştir.
Bu düzenlemelerle özellikle de sandık başında
sıkça karşılaşılan sorunların
azaltılması da amaçlanmaktadır.
Seçim sonuçlarının doğru bir biçimde tespiti ve bu
sonuçlara parti ve adayların rahatlıkla kavuşabilmesi de
sağlanıyor.
Yine, değerli arkadaşlar, ilçe seçim kuruluna itiraz
edebilmek için mevcut Kanunda sandık kuruluna şikâyet ve itirazda
bulunmuş olma şartı olmamasına rağmen, bu
şartın ortadan kaldırılması adına -Yüksek Seçim
Kurulu içtihatlarında da var- sandık kuruluna şikâyet etmeden de
ilçe seçim kurullarına vatandaşlar haklarını aramak
adına -seçmenler- şikâyette bulunabilecekler.
Yine, seçimlerde kullanılan araç ve gereçler, materyaller, oy
sandıkları, oy pusulaları, aynı şekilde, oy
zarfları ve oy kabinleri için çeşitli standartlar geliştirilmiş,
daha objektif, daha dürüst seçimlerin yapılmasına imkân
sağlayacak şekilde geliştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) Gün batımına ilişkin esaslar
geliştirilmiş ve yine gün batımına ilaveten iki saat daha
propaganda serbestisi tanınmıştır.
Değerli arkadaşlar, bizim temel hedefimiz, bu
seçimlerin, bu ülkede, bu vatandaşlara, herkese eşit bir şekilde
uygulanmasını sağlamak. Özgür bir seçim ortamını
oluşturmak ve daha adil, şaibesiz seçimleri geliştirmek
adına getirilen birçok yeni düzenlemeler var ve bu düzenlemeler de
gerçekten hem uygulamada sıkıntısı yaşanılan
birtakım hususların kanuna dercedilmesi hem de uygulamada YSK
içtihatlarında var olup da kanunda olmayan birtakım hususların
kanuna konmak suretiyle çok güzel seçimlerin yapılmasını
düşünüyoruz, yapılabileceğini düşünüyoruz. Bu manada çok
ciddi destekler verdi herkes, ben de onu biliyorum, uzun süre de takip ettim.
Hakikaten, teklif sahibi Sayın Haluk İpek Beye ben de
çok teşekkür etmek istiyorum. İki ayı aşkın bir
süredir üzerinde çalıştığını biliyorum. Anayasa
Komisyonunun tüm üyelerine ve çalışanlarına -Haluk Bey de
bahsetti- Avukat Mehmet Doğan Kubat Beyefendiye ve bu teklifin
oluşmasında, yine aynı şekilde sizlerin desteğiyle de
kanunlaşmasıyla da inşallah
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
AHMET AYDIN (Devamla) Hepinize teşekkür ediyor, emeği
geçen herkese tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 72nci maddesine göre
görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge gelmiştir.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
490 sıra sayılı Kanun teklifinin tümünün
görüşmelerinin devam etmesini arz ederim.
|
Faruk
Bal Oktay
Vural Behiç
Çelik |
|
Konya İzmir Mersin |
|
S.
Nevzat Korkmaz Alim
Işık |
|
Isparta Kütahya |
OKTAY VURAL (İzmir) Gerekçe...
Gerekçe:
Görüşmelerin açıklığa kavuşması için
verilmiştir.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Oylamadan evvel karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.08
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.23
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 81inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
490 sıra sayılı Teklifin tümü üzerindeki
konuşmaların bitiminde İç Tüzükün 72nci maddesi uyarınca
verilen görüşmelere devam olunması yönündeki önergenin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı var mı sayın vekillerimiz?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Karar yeter sayısı var
efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Nerede var?
AHMET YENİ (Samsun) Bu kadar da gözükmüyorsa
BAŞKAN O zaman oylamayı elektronik cihazla
yapacağım.
Oylamayı başlattık. İki dakika veriyorum.
Böylece, sonucu tartışmasız yapalım.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı vardır; önerge
reddedilmiştir.
490 sıra sayılı Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım,
tutanaklara girmesi açısından, biraz önce, Sayın Ayhan Sefer
Üstün, benim ve Mehmet Şandır Beyin teklifinin olduğu gibi alt
komisyon metnine alındığını ifade etti.
Efendim, bizim grup başkan vekilleri olarak sunduğumuz
kanun teklifinin hiçbir noktası Komisyonda görüşülmüş
değildir. Zannederim Mehmet Serdaroğlunun Kanun Teklifindeki
imzaları kastettiniz siz. Dolayısıyla bizim kanun teklifimizin
bu Anayasa Komisyonundaki metinde ele alınmadığını
paylaşmak istiyorum. Zaten mümkün değil. Çünkü 11 Ocak 2009da yapılmasını
istiyorduk biz sayımın. Dolayısıyla ele alınması
da mümkün değil. Mehmet Serdaroğlu ve 18 milletvekilinin Kanun
Teklifindeki birtakım hususlar alt komisyonda
değerlendirilmiştir. Bunun kayda girmesi açısından söz
aldım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet, kayda geçti böylece.
Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
Şimdi, Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Soru-cevap işleminde kalmıştık.
Sayın Yıldız, Sayın Çelik, Sayın
Işık, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Genç, Sayın
Karabaş ve Sayın Sakık sisteme girmişlerdi. Tekrar
girmelerini rica edeceğiz. Çünkü işlem yapılınca sistem siliniyor.
Sayın Yıldız ve Işık sisteme girmişler,
diğer arkadaşlarımızın, sayın
milletvekillerimizin sisteme girmelerini rica ediyorum.
Soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, seçim öncesinde ya da seçim sırasında
partilerin ve adayların siyasi propaganda yapacakları alanlara
ulaşımından ve güvenliklerinden kim sorumludur; adaylar mı,
partiler mi, Hükûmet ve organları mı?
İkinci sorum: Oy kabinleri ve şeffaf
sandıkların temin edilmesi noktasında rekabet
ortamının oluşturulabilmesi için yeterli zaman sağlanacak
mıdır; yoksa, adrese teslim ihale mi yapılacaktır; yoksa,
kamu kurumları tarafından mı bunlar temin edilecektir?
Üçüncü sorum: Oy kabinlerinin ve şeffaf sandıkların
yaklaşık maliyeti nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçimlerde
kullanılan oyların değerlendirilmesi ve analizi için kullanılan
bilgisayar programı ya da programları hangi şirket ya da
şirketler tarafından yazılmıştır? Bu program ya
da programlar güvenlik ve geçerlilik testine tabi tutulmuşlar
mıdır? Tutulmuşlarsa bu test kimler tarafından
yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Coşkunoğlu
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Seçimlerde olası yanlışlıkları veya
hileleri önlemeyi eminim herkes istiyor, Hükûmet de istiyor. Bunun için her ne
kadar bütün yanlışlıkları, hileleri önleme
olanağı olmasa da teknolojiden olabildiğince yararlanmak
gerektiğini kabul ediyor musunuz? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Bunu kabul etme durumunda ama
olabildiğince yararlanmak yani teknolojinin elverdiği tüm
olanaklardan yararlanmak için gerekli bütçeyi sağlamaya hazır mı
Hükûmet? Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Coşkunoğlu.
Sayın Çelik
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Ben de söz konusu teklifin 2nci maddesindeki Açık yerlerde,
güneşin batmasını müteakip ikinci saatin sonundan güneşin
doğmasına kadar toplu olarak, sözlü propaganda yapılamaz.
hükmüyle yine teklifin 3üncü maddesinin son fıkrasındaki Seçim
büroları saat 09.00dan 23.00e kadar halka açık faaliyette
bulunabilir. hükmü arasında ileride ihtilafların
oluşacağını düşünmekteyim. O nedenle, bunu
aynılaştırma adına, 2nci maddedeki güneşin
doğması şeklinde düzenleme değil, fiks bir saatin
verilmesi,
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın Karabaş
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak
istiyorum: Şimdi, kanun teklifinin 7nci maddesinde, Türkçenin
dışında yerel dillerde sözlü propaganda yapılabileceği
ancak yazılı propagandanın yasak olduğu söyleniyor.
Şimdi, Anayasada ve yasalarda da bir bütünlük vardır. Siz
propaganda dediğiniz zaman, sözlü, her türlü afiş, pankart, CD yani
yazılı, hep birlikte yapılabilir. Bunları
çıkardığınız zaman, sözlü propaganda, Seçim Kanununda
sözlü propaganda propaganda sayılabilir mi? Bunu hangi mantıkla bu
yasaya koymuşsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Karabaş.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ben de Sayın Bakanıma soruyorum: 2007 seçimleri öncesi,
burada bir ittifakla, bağımsızların birleşik oy
pusulasına dâhil edilmesiyle ilgili bir anayasal değişiklik
yapıldı. Şimdi, o süreç aşıldı yani bütün
haksızlıklara rağmen, insanlar gidip iradesini özgürce ortaya
koydular. Acaba bunu değiştirmeyi düşünüyorlar mı, bir.
İkincisi de: Dünyanın hiçbir yerinde olmayan yüzde
10luk barajın değiştirilmesi acaba onların aklına
geliyor mu? Sürekli özgürlüklerden ve demokrasiden bahsedenler, 12 Eylül
Anayasasına karşı olduklarını söyleyenler, 12 Eylülün
bu tür Siyasi Partiler ve Seçim Kanununa sığınmak ne kadar
etiktir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Bu kabul edilen metnin 7nci maddesi ile Radyo ve televizyonda
yapılacak propaganda yayınlarıyla, diğer seçim
propagandalarında, Türkçe'nin kullanılması esastır.
denmiş, sonra Ancak diyerek bir istisna getirilmiş ve
yerel dil
ve lehçelerde de sözlü propaganda yapabilirler. denmiş. Bu durumda,
mesela TRTde tanımlanan, siyasi partilere verilen o sözlü propaganda
yapmak için kullanılan o sürede bu Ancak çerçevesinde farklı dil ve
lehçelerde de böyle bir yayın yapılması mümkün
kılınmış olmakta mıdır, olmamakta
mıdır? Bu konuda izahat verirseniz memnun olurum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, İç Tüzük 26ncı maddesinde
Komisyonların toplantıya çağrılması
başlıklı bir madde var. Burada Komisyon başkanı daha
önceden, işte, şuralara şuralara toplantıya
çağırır. diyor. teklifi komisyon gündemine alınan
milletvekilleri de çağrılır. diyor. Burada benim de kanun
teklifim olduğu hâlde Komisyon Başkanı hangi gerekçeyle bizi
çağırmıyor? Bu Komisyon Başkanı zaten İç Tüzükü
her zaman ihlal ediyor. Geçenlerde Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili
benim teklifim vardı, yine aynı şekilde, yani bu İç Tüzükü
sanki görmezlikten geliyor. Şimdi, bir komisyon başkanı, hem de
Anayasa Komisyonu Başkanı İç Tüzükü bu kadar askıya
alabilir mi? Bunu neyle izah edebilir? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Efendim, geçen seçimlerde
bağımsız üyeler için çok büyük bir haksızlık
yapıldı. Yani oy pusulasında bütün partiler baştan
aşağı giderken, bağımsızlar, alt bir çizgi
çizilmiş bir kısmı yukarıda bir kısmı altta,
sanki üst bağımsıza veren alt bağımsıza veriyor
gibi. Böyle bir şey
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Evet, süreniz doldu Sayın Genç. Tekrar sisteme
girin, sorunuzu şey yapalım.
Sayın Türkmenoğlu
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Sayın Başkanım, ben
de özellikle bu yasamızın hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Aslında hep gönlümüzün arzu ettiği bir
yasaydı, ancak geç kalınmış bir yasa. Gelen yenilikler,
özellikle benim seçim bölgem Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Ben özellikle
bunu ifade etmek için söz aldım. Bundan dolayı bu yasada emeği
geçen bütün emek sahiplerine sonsuz teşekkür ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Türkmenoğlu.
Sayın Mengü
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın Bakan, geçen
seçimlerde uygulanan bilgisayar programlarıyla ilgili büyük şaibe
vardı. Hatta, en son Yunanistanda yapılan seçimlerde bu
programların reddedildiği ileri sürüldü. Şu anda HAVELSAN çok
ciddi bir araştırma ve çalışma üstünde. Önümüzdeki genel
seçimlerde, HAVELSANın hazırladığı bu programdan
istifade etmeyi düşünüyor musunuz? Düşünmüyor iseniz sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.
Sayın Genç, lütfen net olarak sorunuzu bitirin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, bağımsızlarla
ilgili. Şimdi, 6 tane bağımsız vardı bizim seçim
bölgemizde. Şimdi, partilerin her birisi bir sütundan geliyor ama
bağımsızlara gelince üç tanesi yukarıda, üç tanesi
aşağıda olunca, sanki üstteki ile alttaki birbirine
karışıyordu. Bu seçim pusulasında
bağımsızlara da siyasi partiler gibi bir sütun
ayrılması düşünülüyor mu?
İkincisi, bağımsızların ismi o kadar
küçük yazılmıştı ki kendimiz kendi ismimizi
okuyamıyorduk. Bu bağımsızlar için de en azından isim
yazılmasında vatandaşın rahatlıkla ismi
okuyabileceği bir büyüklükte yazmayı düşünüyorlar mı?
Bir de bağımsızlar için, icabında oy
pusulasında, mesela -masrafı ilgili bağımsız
tarafından ödenmek koşuluyla- fotoğrafının
basılmasında bir sakınca var mıdır? Bunu öğrenmek
istiyorum efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Yıldız Propaganda çalışmalarından kim sorumlu, kim
düzenleyecek? diyor güvenlikle alakalı. Bir defa her şeyden önce o
çalışmayı kim yapıyorsa birinci sorumlu o. Kişi
kendisini sorumlu tutmadıkça faaliyetinin elbette ki
sağlıklı olduğundan söz edilemez. Kim eylemi
planlıyorsa, projelendiriyorsa önce o önlemleri alacak. Ama bunun
yanında, bizim idari sistemimizde bugüne kadar uyguladığımız
uygulamada, yerleşik uygulamada güvenliği elbette ki güvenlik güçleri
alacaktır, emniyet güçleri alacaktır, bunda da yadırganacak
herhangi bir şey yoktur. Birbirimize güvenimizin olması gerekir.
İkinci soru: Oy kabinlerinin yenilenmesinde rekabet
ortamı olacak mı? Yaklaşık maliyet nedir? Bir maliyet
hesabı yapılıp da bana verilmiş değil. Elbette ki bu
kabinlerin yenilenmesini sağlayacak olan kurum YSKdır. Bunun
planlamasını, projelendirmesini YSK yapacak, ölçüleri,
standartları kanunda belirlenmiştir, planlamayı yapacak,
yaklaşık maliyeti belirleyecek, ödenek talep edecek, Hükûmet de
ödenek tahsisini yapacaktır. Büyük bir ihtimalle -ki öyledir, öyle olacak-
elbette ki rekabet ortamını oluşturacaktır diye
düşünüyorum.
Sayın Işıkın Bilgisayar
programlarının güvenliği, yine benzer mahiyette Sayın
Mengünün Bilgisayar programlarıyla ilgili sorunlar var, şaibeler
var. şeklindeki soruları elbette ki dikkate alınacak.
Türkiyenin bu Seçim Yasasıyla hedeflediği husus, seçimlerin
güvenliğini sağlamak, oyların sandığa girdiği
gibi vatandaş iradesine uygun olarak sandıktan
çıkmasını temin etmek, bunun güvenliğini sağlamak;
bütün çaba, gayret bu. Bu noktada da kullanılacak teknolojinin, son
derece, yanılmaları önleyici, şaibelere yer bırakmayan, elbette
ki nitelikte ve içerikte olması gözetilecektir.
Sayın Coşkunoğlu, işte, Olası
yanlışlıkları önlemek için teknolojiden faydalanıyor
muyuz, faydalanmayı düşünüyor musunuz? Bütçe hazır mı?
diyor. Aynı çerçevede. Deminki cevabımla bu soruyu
cevaplamış oluyorum. Elbette ki amacımız, en uygun
teknolojiyi kullandırmak ve bütün yanılgıları ortadan
kaldıracak bir yöntemi egemen kılmaktır.
Sayın Çelikin güneşin batmasından itibaren iki
saat sonra açık hava propagandası yapılmaz; bir diğer
maddede de, 3üncü maddede de, saat 23.00e kadar toplu propaganda
yapılır, bu bir çelişki değil mi? Çelişki değil.
Bu çok açık. Birincisi güneşin batmasından itibaren iki saat
sonra meydan mitinglerine dönük, diğeri ise kapalı mekânlarda ama
kamuya açık alanlarda yapılacak propagandayı düzenleyen iki
ayrı madde. Ben öyle anlıyorum, yani hukukçu kimliğimle bunu
ifade ediyorum.
Sayın Karabaşın sözlü propaganda
Yine, benzer
şekilde Sayın Sakıkın da beyanları var. Bu,
Türkiyede önemli bir aşama. Yani, vatandaşın
kullandığı lehçeyle, sözcükle muhatabına amacını,
hedefini anlatmasına yasal imkân sağlanmış olması
önemli bir aşama. Sanırım bunu takdir edeceksiniz,
vatandaşlarımız bunu takdir ediyor ama Türkiye Cumhuriyeti
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Zaten konuşuyoruz,
izin almıyoruz ki Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) Vallahi,
karşılıklı böyle monoloğa girersek ben sizin sorunuzu
cevaplayamam. Ben düşüncelerimi ifade edeyim ama sonra konuşmak
isterseniz buyurun makamıma gelin, başka yerde konuşalım,
görüşelim.
Yani bu, Türkiye için önemli bir aşama. Hiç kimse, bu yasa
çıktıktan sonra Ben, muhatabıma, anneme, babama, teyzeme,
komşuma, kardeşime, arkadaşıma, dostuma amacımı
anlatamıyorum. diyemeyecektir. Bu yasal düzenlemeyle bunu
sağlıyoruz. Ha, bunu sadece sözlü olarak ifade edebileceksiniz.
Yine buna bağlantılı olarak Sayın
Vuralın sorusu vardı: Televizyonda olabilecek mi? Olmayacak. Madde
açık. Yani maddeyi okuduğunuz zaman, bunun ölçüsü,
sınırları nedir belli, maddede çok net olarak verilmiş.
Sözlü olarak bunu yapabileceksiniz. Bu da Türkiye açısından önemli
bir aşama. Sözlü olarak muhatabınıza yapacaksınız.
Yani araç-gereçlerle, televizyonda resmen planlanmış propaganda zamanlaması
içerisinde, o araçlarla bunu yapamayacaksınız. Bu çok açık.
Efendim, Sayın Gençin Komisyon
çalışmalarında Tüzük ihlal ediliyor
O Komisyon
çalışmalarında kısmen ben de bulundum, Anayasa Komisyonu
Başkanımız Sayın Kuzu büyük bir hassasiyet içerisinde.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben Komisyon Başkanına sordum.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) Nitekim bu
yasanın genel görüşmeleri çerçevesinde 2 arkadaşım, bütün
tasarı ve tekliflerin dikkate alındığını ve alt
komisyonda ve ana Komisyonda değerlendirildiğini ifade ettiler.
Bağımsız adaylarla ilgili olarak Niçin hâlâ
listede bağımsız adaylara bir yer öngörülüyor? İşte,
2007 seçimleri öncesinde böyle bir yöntem izlendi, bugün hâlâ niye devam
ediliyor? diye bir soru var. Bu, çok doğru bir yöntem. Bu, aslında
iyi irdelenirse bağımsız adaylarımıza bir
katkıdır. Yani düşünebiliyor musunuz, bağımsız
adaylar arasında da seçimlerde çok önemli rekabetler oluşuyor.
Sandık kabinlerinde oy pusulaları bulunduruluyor ya da
bulundurulmuyor ama şimdi hiç böyle bir kaygıya kapılmadan
birleşik oy pusulasını seçmen alacak, ister tercih ettiği
siyasi partiye, istiyorsa bağımsız adaya oyunu verecek, bir tane
oy pusulası bu seçimlerde işlem görecek.
Efendim, Baraj değişecek mi? Barajın
değişmeyeceği ortada. Barajın aslında
değişmesi tartışmalarında siyasi partiler
görüşlerini daha önce açıkladılar, bu konu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine de götürüldü. Şu aşamada Türkiye,
barajın bu şekliyle var olmasını siyasal istikrar
bakımından önemsemektedir.
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN Sayın Komisyon Başkanı, Sayın
Kuzu, buyurunuz, söz istediniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Evet, şimdi, Sayın Başkanım
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Sayın Başkan,
çok köşeli bir soru sordum, benim soruma yuvarlak bir cevap verdi.
BAŞKAN O zaman, herhâlde, Sayın Kuzu da söz istedi,
belki o, sizin sorunuzu cevaplayacaktır.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Bütçe hazırlanacak
mı bunun için? Yani iyi niyetle Biz her şeyi yaparız falan ama
teknolojinin tüm olanaklarından yararlanmak için gerekli bütçe
hazırlanacak mı?
BAŞKAN Evet, Sayın Kuzu, o zaman bu cevabı siz
tam net olarak belki verebilirsiniz.
Buyurunuz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Ben, Kamer Gençin sorusuna cevap vereceğim efendim, bana sorulan sadece o
çünkü.
Şimdi, efendim, Kamer Genç her fırsatta İç
Tüzükteki bir aykırılığı ya da ihlal olduğunu
kendi yorumunca yapıyor. İç Tüzükü herkesten iyi bildiğini
zannediyor. Hiç de bir şey bilmiyor ve kürsüye çıktığı
zaman da sürekli hakaret ediyor. Kendisiyle mahkemede
buluşacağız, o ayrı bir mesele, o günü bekliyoruz.
Şimdi, burada çıkıp bir bilim adamına sürekli
hakaret etmek bir defa yaşına başına
yakışmıyor Sayın Genç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Birazcık bu konuda tecrübeli
bir insansınız, yaşına saygımız var. Bak dün
burada yaptığın konuşmada, efendim, utanmadan dedin ki:
Kuzu beyinli! Allah sana beyin de vermemiş, ne yapacağız o
zaman! Böyle bir şey olabilir mi yani!
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, bu üsluplar
yakışmıyor. Meclise yakışmıyor bu üslup.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Yakışmıyorsa, tabii ki bunu söylediği zaman da
söyleseydiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) O da yanlıştır tabii.
Yani kişisel konuları buraya taşımayın.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
O da yakışmıyor. Ama bakın, dün burada Sayın
Başkanın huzurunda
Ayıp denen bir şey var. Bilim
adamlığımızı koymuyor, ilim
adamlığımızı koymuyor, vekilliğimizi koymuyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Güzel de, aynı üslupla
konuşulur mu Sayın Başkan?
BAŞKAN Lütfen
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Tabii ki konuşulmaz ama o noktaya getiriyor maalesef.
BAŞKAN Sayın Kuzu, lütfen cevaplayınız
soruyu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Şimdi 26ncı maddedeki konuya gelince. Ben bunu kasten hiçbir zaman
yapmadım. Bu bir yorum meselesi. Yanlış da yorumluyor
olabilirim. Ama benim bugüne kadar yapmış olduğum yedi
yıllık uygulamam şu olmuştur: Elimdeki metin
Gelen bir
teklifi gündeme alıyorum. Almış olduğum o gündemdeki
teklifle alakalı varsa, onları da çıkarıyorum. Uzmanım
burada. Bütün onları çoğaltıyorum. Alt komisyona gitmişse,
alt komisyona gittiği zaman orada dikkate alsın diye alt komisyon
başkanından rica ediyorum. Öbür türlüyse bizzat teklif sahibini
çağırıyoruz. Bugüne kadar bakın
Cumhurbaşkanlığı oldu, Sayın Gençin kendisini
çağırdım, teklifini dikkate aldım, birleştirerek
KAMER GENÇ (Tunceli) Sen çağırmadın.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Hayır efendim, çağırdım. Nasıl
çağırmadım?
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır efendim, sen
çağırmadın, ben geldim kendi kendime.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Yahu, hoş geldin safa geldin de, çağırdım. Biliyorum
çağırdığımı. Bak, uzman
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır,
çağırmadınız.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Peki, tamam, çağırmadım.
BAŞKAN Lütfen bu tartışmayı yapmayalım.
Çünkü kayıtlarda vardır çağırıp
çağırmadığınız.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Sayın Başkanım, son cümlemi söyleyeyim.
BAŞKAN Buyurunuz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Şimdi ikinci bir husus: Elimizdeki metinde sekiz adet, burada bu teklifle
alakalı, bağlantılı teklifler gelmiş. Bakın hepsi
matbu olarak geçmiş. Yani tarihe not olarak bu düşmüştür ve
şu tekliflerin tamamı, bizim Komisyonda, hepsi burada dikkate
alınmıştır. Ama, efendim, tabii, benim teklif çok
yansımamıştır. denebilir, o ayrı bir mesele, o
başka bir mesele. Tabii dikkate alınma demek
Şimdi o zaman
şu ortaya çıkıyor değerli arkadaşlar: İç
Tüzük'ümüz bunu da düşünerek ve haklı olarak 37nci maddeye bir hüküm
koymuş. Diyor ki: Milletvekili, kırk beş gün içinde
görüşülmezse teklifi komisyonda, kendisi, efendim, dilekçe verir, Genel
Kurula indirir. Bu da bir yöntem, o zaman bunu kullanacağız,
başka çare yok. Ben bu sekiz teklifi tek tek nasıl inceleyip de her
birini ayrı ayrı buraya getireceğim. Mecburen toplu olarak
getireceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) Geçici madde. İlgisi yok
Sayın Başkan.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Hayır, 37nci madde
OKTAY VURAL (İzmir) İlgisi yok.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Anlamadım
OKTAY VURAL (İzmir) Bizim verdiğimiz teklifin sizin bu
teklifle hiçbir alakası yok ki. Sadece o seçimlerde
uygulanmasının önünü kesecek
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Şimdi, neyse
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Tabii, ayrıca bu, panolarda ilan ediliyor, duyuruluyor. Bir de o tarafı
da var. Daha dikkatli olmak gerekir. Tamam, yani bundan sonra
uygulamalarımızda bizzat çağırmakta yarar var. Ama bugüne
kadar, sizi temin ederim ki benim komisyonda dikkate almadığım
hiçbir teklif olmamıştır. Bunu samimi olarak söylüyorum, hiçbir
aksi yoktur bunu.
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kuzu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir daha bu çağırmalar yazılı
olarak yapılsa herhâlde böyle tartışmalara yol açmayacak.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz
Efendim, aynı konuda kendisi de bana hakaret etti
Davetiye
gönderme şimdiye kadar hep hatalı yapılmıştır.
Uygulamayı hatalı yaptığından dolayı
BAŞKAN Sayın Genç
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
gerektiği zaman konuştu zaten, siz işleme devam edin efendim.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Kuzu beyinli çok kötü bir şey
değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, siz
devam edin.
BAŞKAN Sayın Genç, bu tartışmayı
keselim lütfen. Lütfen, yeterince konuşma oldu bu konuda. Demin de
söyledim, yazılı olarak çağrılsa, herhâlde bu tür
tartışmalara bir daha yol açmayız bu tür gereklerde.
Şimdi, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna
geldiğimizden, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 6 Nisan 2010 Salı günü saat 15.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.49