DÖNEM: 23 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 66
84üncü
Birleşim
8 Nisan 2010 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisinde yer
alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili
Meral Akşenerin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
165inci yıl dönümüne ilişkin konuşması
V. - AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 165inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Bursa Milletvekili Ali
Koyuncunun, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 165inci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- Muğla Milletvekili
Gürol Erginin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
6.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 165inci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
7.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
8.- Malatya Milletvekili
Öznur Çalıkın, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, Sağlık ve Sosyal
Güvenlik Haftasına ilişkin açıklaması
10.- Mersin Milletvekili
Behiç Çelikin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
11.- Ankara Milletvekili
Tekin Bingölün, milletvekilleri, Genel Kurulda, ülkenin çok önemli
sorunlarını dile getirirken Hükûmetin bir yetkilisinin
bulunmamasına ve iktidar grubuna mensup çok az sayıda milletvekilinin
bulunmasına ilişkin açıklaması
12.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Mersin Milletvekili Kürşad Tüzmenin,
bayrakla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
VI. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALARI
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Abdulkadir Emin Önenin, Şanlıurfanın
kurtuluşunun 90ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Çanakkale Milletvekili
Ahmet Küçükün, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
165inci yıl dönümüne, Dünya Romanlar Gününe ve süt üreticilerinin
sorunları ve süt fiyatlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhanın, Denizli ilinin ekonomik sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
VII. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Senegal Ulusal Meclisi
Dışişleri, Afrika Birliği ve Yurtdışındaki
Senegalliler Komisyonu Başkanı Bocar Sedikh Kane ve beraberindeki
Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1155)
B) MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoy ve 21 milletvekilinin, sokak hayvanlarının ıslahı
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/662)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, televizyon
programlarının çocukların gelişimi üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/663)
3.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve 22 milletvekilinin, tütün sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/664)
4.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 25 milletvekilinin, sokak hayvanlarının
ıslahı sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/665)
VIII.-
ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/449) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 8/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- (10/489) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 8/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
3.- (10/515, 10/606) esas
numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 8/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Kürşad Tüzmenin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Mersin Milletvekili Kürşad Tüzmenin,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
4.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
X. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
3.- Milletlerarası Para
Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S. Sayısı: 487)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Tokattaki kamu binalarının jeolojik
etütlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/13163)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, bazı illerde depreme yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/13173)
3.- Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmakın, TOKİnin konut üretimine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/13261)
4.- Muğla Milletvekili
Fevzi Topuzun, Elâzığ depremindeki afet yönetimine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/13270)
5.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersinin, Ege Bölgesinde depreme yönelik çalışmalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/13272)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
13.04te açılarak sekiz oturum yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı
Oturum
Afyonkarahisar Milletvekili
Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar ilinin sorunlarına,
İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali Özpolat, Avukatlar Gününe,
Hakkâri Milletvekili Rüstem
Zeydan, sınır ticareti ve Derecik beldesinin ilçe olması
gerektiğine,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili
Necat Birinci, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını
kazanmasında Türk Kadınlar Birliğinin rolüne;
Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlu,
Batman Milletvekili Mehmet
Emin Ekmen,
Avukatlar Gününe;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin:
Basın, yayın ve
ifade özgürlüğünün önündeki engellerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/658),
Balıkçılık
sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/659),
Pancar üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi (10/660),
Turgut Özalın ölümü
konusundaki iddiaların araştırılması (10/661),
Amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve
ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan:
(10/480) esas numaralı,
tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 7/4/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,
(10/348) esas numaralı,
kanser hastalığının boyutlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 7/4/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/654) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun
7/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP,
Grubu önerileri yapılan
görüşmelerinden sonra kabul edilmedi.
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, AK PARTİ Grubu
Başkanına,
Tunceli Milletvekili Kamer
Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, şahsına,
Sataşması nedeniyle
birer konuşma yaptılar.
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının:
1inci sırasında
bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci sırasında
bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/761) (S. Sayısı:
458),
Görüşmeleri komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Ankara Milletvekili Haluk
İpekin, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin; Afyonkarahisar Milletvekili Halil
Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün; Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin; Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak ve 19 Milletvekilinin; Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın; Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporunun (2/636, 2/123, 2/200, 2/288, 2/304,
2/342, 2/364, 2/474, 2/596) (S. Sayısı: 490) ikinci bölümünün
26ncı maddesine kadar kabul edildi; yeni madde ihdasına dair önerge
okundu.
Yeni madde ihdasına dair
önergenin cezai hükmü affedip affetmediği konusunu görüşmek üzere
birleşime 22.17de ara verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Bayram
ÖZÇELİK
Konya Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Yedinci, Sekizinci Oturum
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
4üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Ankara Milletvekili Haluk
İpekin, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 18 Milletvekilinin; Afyonkarahisar Milletvekili Halil
Ünlütepe ve Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün; Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi ve 10 Milletvekilinin; Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak ve 19 Milletvekilinin; Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındırın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi ve 5 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/636, 2/123, 2/200, 2/288, 2/304,
2/342, 2/364, 2/474, 2/596) (S. Sayısı: 490) elektronik cihazla
yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
Kanun teklifine, af
niteliği taşıyan yeni madde ihdasına dair önergenin
oylamasında nitelikli çoğunluk aranıp aranmayacağı
hususunda açılan usul tartışması sonucunda, Oturum
Başkanı, tutumunda bir değişiklik
olmadığını açıkladı; yapılan oylamayla da
getirilen düzenlemenin af niteliğinde olmadığı kabul
edildi.
Genel Kurulca alınan
kararın 7 Nisan 2010 Çarşamba günü 490 sıra sayılı
Kanun Teklifinin bitimine kadar görüşülmesi şeklinde olduğu,
saat 24.00ü geçince 7 Nisanın bittiği ve bu nedenle
çalışmalara devam edilip edilemeyeceği konusunda açılan usul
tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunda bir
değişiklik olmadığını açıkladı.
8 Nisan 2010 Perşembe
günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak üzere
birleşime 02.41de son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Bayram
ÖZÇELİK
Konya Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 118
II.- GELEN KÂĞITLAR
8 Nisan 2010 Perşembe
Rapor
1.- Kooperatifler Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın;
Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları
(1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496) (Dağıtma tarihi: 8.4.2010)
(GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Eskişehir
Milletvekili F. Murat Sönmezin, milletvekillerinin yurt dışı
ziyaretlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/13623) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/02/2010)
2.- Adana Milletvekili
Mustafa Vuralın, susam ürününde teşvik uygulanmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13624)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
3.- Adana Milletvekili
Mustafa Vuralın, SGK Teftiş Kurulu Adana Grup
Başkanlığının kapatılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13625)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
4.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındırın, çocuğa yönelik
şiddete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13626) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
5.- Antalya Milletvekili
Hüseyin Yıldızın, istisnai memuriyet kadrolarına
yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/13627) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
6.- Antalya Milletvekili
Hüseyin Yıldızın, TÜİKin endeks ve enflasyon verilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13628)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
7.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Balıkesirde tarım,
hayvancılık ve sanayinin desteklenmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13629)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
8.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllünün, TEKEL işçilerinin eyleminin engellenmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13630)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
9.- Muğla Milletvekili
Ali Arslanın, Bodrumdaki TOKİ projesi
hazırlığına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/13631) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/04/2010)
10.- Denizli Milletvekili Ali
Rıza Ertemürün, Denizlideki kredi kullanımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13632)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
11.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Çardak
Havaalanına ve uçak seferlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13633) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
12.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, 1995teki Gazi
olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13634) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
13.- Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, bir cezaevinde
yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13635)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
14.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın,
HSYKnın yapısıyla ilgili basında çıkan
açıklamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13636) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
15.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Vandaki sulama
kanallarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13637) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/04/2010)
16.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Van Gölündeki
kirliliğe ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13638) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
17.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, RTÜK ve TRT yöneticilerine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/13639)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
18.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçalın, TRTde yönetim kademesinde
görev yapan iki personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/13640) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
19.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, TAPDK yöneticilerine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/13641)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
20.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, BDDK yöneticilerine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/13642) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
21.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir kişinin
öldüğü olaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13643) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/03/2010)
22.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın, kaybolan bir
öğretmeni arama çalışmalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13644)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
23.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldızın, turizm
bölgelerinde alınan tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13645) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/03/2010)
24.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldızın, mobese
cihazlarının kurulumuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13646)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
25.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Şanlıurfadaki bir köy yoluna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13647)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
26.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Vandaki altyapı
çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13648) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
27.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekicinin, Gaziantep Büyükşehir
Belediyesinin bir yatırımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13649)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
28.- Bursa Milletvekili Abdullah Özerin, bir köyün adının
değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13650) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
29.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi Başkanına suikast iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13651) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
30.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, Akdamar
Kilisesinin ibadete açılmasına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13652)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
31.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Vanda turizmin
geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13653) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
32.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atayın, turistlerle
ilgili bir açıklamaya ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13654) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
33.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın, fındıktaki gelir
desteğine uygulanan vergiye ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13655) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/03/2010)
34.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, özelleştirilen
kuruluşların faaliyetlerine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13656) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
35.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, özelleştirilecek
şeker fabrikalarının işçilerinin kadrolarının
değiştirilmesine çalışıldığı
iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13657) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
36.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir köydeki işitme ve
konuşma engelli çocukların durumuna ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13658)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
37.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın, kaybolan bir
öğretmene ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13659) (Başkanlığa geliş tarihi:
31/03/2010)
38.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın, Ankara Üniversitesi
bünyesindeki Oyuncak Müzesine başörtülü velilerin alınmamasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13660) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
39.- İstanbul Milletvekili Atila Kayanın, Anadolu Üniversitesi
Açık Öğretim Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
açılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13661) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/03/2010)
40.- İstanbul Milletvekili Atila Kayanın, bir dalda doçentlik
kriterlerinde yapılan değişikliklere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13662)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
41.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Yüzüncü Yıl
Üniversitesinin bazı ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13663)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
42.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Vandaki derslik ve
öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13664) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
43.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantepte okul
arsası teminine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13665) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
44.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, okullardaki
kantin işletmecileri ve servis şoförlerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13666)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
45.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, iç denetim
faaliyet raporundaki bulgulara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13667) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
46.- Van Milletvekili Özdal Üçerin, Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki
soruşturmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13668) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
47.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir köydeki konuşma ve
işitme engellilere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13669) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/03/2010)
48.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Pandemi
Kurulu üyelerinden ilaç firmalarında danışmanlık yapan
bulunup bulunmadığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13670)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
49.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldızın, kiralanan
binalara ve sağlık evlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13671)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
50.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa Devlet
Hastanesindeki uzman doktor açığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13672)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
51.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Vandaki sağlık
personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13673) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
52.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Van Yüksek İhtisas
Eğitim ve Araştırma Hastanesinin kapatılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13674) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
53.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, bir grup
kamu görevlisinin yaptırdığı alerji testine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13675)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
54.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, sigara
üretiminde kullanılan maddelere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13676)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
55.- Aydın Milletvekili Recep Tanerin, Aydının bazı
dağ köylerindeki tarla faresi istilasına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13677)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
56.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirnede
dağıtılacak toprak normunun düşürüldüğü iddiasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13678) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2010)
57.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, canlı hayvan ve et
ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13679) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
58.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyedeki tarım
arazilerine ve toplulaştırma projelerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13680)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
59.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki tarım
arazilerine ve toplulaştırma projelerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13681)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
60.- Muğla Milletvekili Ali Arslanın, satın alınan
damızlık atlara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13682)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
61.- Muğla Milletvekili Ali Arslanın, at
yarışlarını izlemek üzere Dubaiye yapılan seyahate
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13683) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
62.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlide tarım
sektörünün durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13684) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
63.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, TMO yöneticilerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13685) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
64.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Vana ulaşan demiryolu
ağına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13686) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
65.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, OGSdeki bazı
uygulamalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13687) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/04/2010)
66.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın, KOSGEB Başkanı
olarak atanan kişiye ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13688) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/03/2010)
67.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Vandaki cami
ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik)
yazılı soru önergesi (7/13689) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2010)
68.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Vanda serbest bölge
kurulması ve sınır ticaretine ilişkin Devlet
Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/13690) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
69.- Samsun Milletvekili Suat Binicinin, bir enerji nakil hattına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13691) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2010)
70.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın,
Balıkesir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün bir ihalesine
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı
soru önergesi (7/13692) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/04/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoy ve 21 Milletvekilinin, sokak hayvanlarının ıslahı
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/662) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24.02.2010)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, televizyon programlarının
çocukların gelişimi üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/663) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.02.2010)
3.- Trabzon Milletvekili M.
Akif Hamzaçebi ve 22 Milletvekilinin, tütün sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/664) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.02.2010)
4.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 25 Milletvekilinin, sokak hayvanlarının
ıslahı sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/665)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.02.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, bir derneğin kiracısı
olduğu araziden tahliyesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12864)
2.- Muğla Milletvekili
Fevzi Topuzun, yabancı mimar ve mühendislerin çalışmasına
imkan veren düzenlemeye ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/12867)
3.- Muğla Milletvekili
Fevzi Topuzun, Milas-Güllük Dalyan Bölgesindeki balık üreticilerinin
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12868)
4.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürkün, bir şirketin vergi ödemelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12869)
5.- İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhanın, cemevlerinin ibadet yeri sayılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12870)
6.- Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halisin, geçici güvenlik bölgesi uygulamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12875)
7.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcının, maden ocaklarında yaşanan
grizu patlamalarının önlenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/12881)
8.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, madenlerdeki
iş güvenliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12882)
9.- Hakkari Milletvekili
Hamit Geylaninin, Hakkaride yapımı devam eden barajlara
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12884)
10.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebinin, Yanbolu Deresine
yapılması planlanan hidroelektrik santrale ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/12887)
11.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, Muştaki bir intihar
vakasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12889)
12.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın, bir Ermeni
kilisesinin internet sitesindeki bir duruma ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12892)
13.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün bazı
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12894)
14.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halisin, Antalya
Valiliğinin bir davayı etkilemeye çalıştığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12895)
15.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir ölüm olayına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12896)
16.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, sipariş
verildiği iddia edilen çelik gömleklere ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12898)
17.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Erzurum Büyükşehir
Belediyesinin kredi kullanımına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12899)
18.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Kayseri Büyükşehir
Belediyesinin kredi kullanımına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12900)
19.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, ana dilde
eğitim taleplerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12902)
20.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, Marmaris İlçe Milli
Eğitim Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12903)
21.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın,
sağlık kurumları yöneticiliği yüksek lisans programına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12904)
22.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, bir
yatılı ilköğretim bölge okulunun sorunlarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12905)
23.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, tren
kazalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12914)
24.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarızın, Edirne merkezindeki
yeni köprü ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12915)
25.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, askerlik görevi
esnasında hayatını kaybedenlere ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12916)
26.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün, 2016 UEFA Avrupa
Şampiyonası için Gaziantepin aday gösterilmemesine ilişkin
Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/12918)
27.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, yabancı
yatırımcıların para ve sermaye piyasasında
yaptıkları işlemlere ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/12919)
28.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, maden
ocaklarının denetimine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12924)
29.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, maden kazalarına
ve sağlık hizmetlerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12925)
30.- Konya Milletvekili Atilla Kartın, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin bazı medya şirketleri yönetimleriyle ilişkisi
olduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12926)
31.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllünün, kamudaki personel
istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12929)
32.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, bir şube
müdürünün tayinine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12931)
33.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homrişin, fişleme
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12932)
34.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, şeker
fabrikalarının özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12934)
35.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, Kolon Operasyonuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12935)
36.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, kamu
çalışanlarına toplu sözleşme ve grev hakkı
tanınmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12939)
37.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, işçilere
yönelik vergi düzenlemelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12940)
38.- Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın, Murat Nehri üzerindeki
barajlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12941)
39.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepenin, Ankarada ilan
panolarına asılan bazı afişlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12950)
40.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçükün, karayollarındaki
hız sınırı aşımı cezalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12951)
41.- Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın, bir köyün kanalizasyon
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12952)
42.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, bir köyün yol sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12953)
43.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Meriç Nehrinden
yapılan yasal olmayan geçişlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12954)
44.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın, İstanbulda
İsrail Konsolosluğunun bulunduğu sokakta
yaşandığı iddia edilen bazı olaylara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12955)
45.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldızın, terör
olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12956)
46.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, Ankaradaki kent
içi ulaşım projelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12957)
47.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, Mardin-Nusaybin
Belediye Meclisinin basında çıkan bir kararına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12958)
48.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, uyuşturucu
kaçakçılığına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12959)
49.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, belediyelere yapılan
yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12960)
50.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, özürlü çocukların
eğitimlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12962)
51.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, anadilde eğitime
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12964)
52.- Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, öğrenci
devamsızlığıyla ilgili bir genelgeye ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12965)
53.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın, atıl bir
okul binasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12966)
54.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, özel
rehabilitasyon merkezlerine verilmeyen ödeneklere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12967)
55.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, onur üyesi
kartının öğretmenler dışındaki
çalışanlara verilmemesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12968)
56.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldızın, yapılan
dersliklere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12969)
57.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meralin, TEKEL
işçilerinin eylemiyle ilgili açıklamasına ilişkin Devlet
Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/12987)
58.- Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahimin, Giresundaki
bazı ulaşım projelerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12988)
59.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karsta
düzenlenebilecek yaz spor organizasyonlarına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/12991)
60.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın, İstanbulda
İsrail Konsolosluğunun bulunduğu sokakta
yaşandığı iddia edilen bazı olaylara ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12992)
8 Nisan 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 84üncü Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak solanda bulunduklarını bildirmelerini, bu
süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulularını görevli
personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
Seyit Eyyüpoğlu, Şanlıurfa Milletvekili? Burada.
Sayın Zeki Ergezen,
Bitlis Milletvekili? Burada.
Sayın Erdoğan
Yetenç? Burada.
Sayın Hüsnü Tuna, Konya
Milletvekili?
Sayın Hüsnü Tuna burada
mı?
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Onlar sonradan geldi.
BAŞKAN Hayır,
bunları ben gördüm, sonra olanları almadım yani ona çok dikkat
ediyorum.
Sayın Cevdet Erdöl?
Burada.
Sayın Ali Koyuncu?
Burada.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Meral Akşenerin, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 165inci yıl dönümüne
ilişkin konuşması
BAŞKAN Bu hafta Türk
polis teşkilatımızın 165inci kuruluş
yılını kutlamaktayız. Özverili ve cefakâr polislerimizi ve
emniyet teşkilatı mensuplarımızı güvenliğimiz ve
asayişi sağlama adına gösterdikleri gayretli
çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum. Şehitlerimizi
rahmetle, gazilerimizi şükranla anıyor, tüm
teşkilatımıza ve şehit ailelerimize sağlık,
sıhhat ve başarılar diliyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, gruplara da bu anlamda
söz verseniz, bizler de gruplar olarak konuşsak.
BAŞKAN Tamam, sisteme
girin.
Sayın Elitaş ...
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 165inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bugün Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 165inci yılını
kutluyoruz. Güvenliğimizin teminatı, hakikaten vatandaşına
karşı yakın davranışlarıyla birlikte son
zamanlarda milletimizin büyük teveccühüne mazhar olmuş polis
teşkilatımızın çalışanlarına,
mensuplarına görevlerinde başarılar dilerken, görev şehidi
olmuş polis teşkilatımızın bütün
mensuplarını rahmetle anıyorum. Tekrar, polis
teşkilatımızın 165inci kuruluş yıl dönümünü
tebrik ediyor, kutluyor ve başarılar diliyorum.
BAŞKAN Sayın
Kılıçdaroğlu
2.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 165inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Polis
teşkilatımız özveriyle görev yapan, köklü gelenekleri, kendine
özgü kültürü olan bir kuruluşumuz. Biz, polis
arkadaşlarımızın Parlamentoda görev yaptıkları
süre içerisinde gerek Türkiyede görev yaptıkları süre içerisinde,
gittiğimiz, gezdiğimiz, gördüğümüz yerlerde özveriyle görev
yaptıklarını biliyoruz. Kendilerinin pek çok sorunu
olmasına karşın görevden, görev aşkından
çekinmiyorlar, bu görevlerini özveriyle yerine getiriyorlar. Biz kendilerini
yürekten kutluyoruz. Parlamentoya düşen görevlerden birisi de özveriyle
görev yapan bu polis arkadaşlarımızın sorunlarını
çözmek, onların beklentilerine uygun politikaları
geliştirmektir. Ben kendilerini yürekten kutluyorum.
Görev sırasında
şehit olan polislerimize Allahtan rahmet, onların
yakınlarına başsağlığı diliyoruz ve
onların her zaman, her ortamda acılarını
paylaşıyoruz. Onların şehitlikleri kendi ailelerinin
göğüslerine taktıkları birer onurdur, şeref belgesidir.
Ben, polis
arkadaşlarımızı tekrar yürekten kutluyorum. Onların
sorunlarını çözme konusundaki Parlamentonun iradesinin de bundan
sonra daha güçlü olarak dillendirilmesi gerektiği
kanısındayım.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Şandır
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 165inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak biz de Türk polis teşkilatının, emniyet
teşkilatımızın, güvenlik güçlerimizin yıl dönümünü
yürekten, candan kutluyoruz, başarılar diliyoruz, hizmetlerine
teşekkür ediyoruz, şükranlarımızı sunuyoruz.
Görevlerini yaparken
şehit düşen, hayatını kaybeden tüm güvenlik güçlerimize,
polislerimize yüce Allahtan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır
diliyorum.
Türk emniyet
teşkilatı, polis teşkilatımız, gerçekten toplum
hayatımız için, ülkemiz için çok hayati değerde bir görev
yapmaktadır, her türlü takdirin üzerindedir. Çok kötü şartlarda, çok
ağır şartlar altında görev yapmaktadırlar. Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak, Parlamento olarak, başta Hükûmet olmak üzere
güvenlik güçlerimize olan görevimizi yerine getirmemiz gerektiği
kanaatindeyim. Özellikle Sayın Hükûmeti ve Hükûmet partisinin sayın
grubunu tekrar buradan uyarıyorum: Polislere verilen söz yerine
getirilsin, seçimden önce seyyanen ödenmesine söz verilen miktar ödensin; polis
teşkilatımız bunu beklemektedir, polislerimiz buna
layıktır, haklarıdır; bu yerine getirilmeli, kuru kuru bir
polis günü kutlamakla yetinilmemelidir. Bugünün anısına, bugünün
hatırına size de çok teşekkür ediyorum, söz verdiniz Sayın
Başkanım ama- bunun da takipçisi olmalıyız. Polislere
verilen sözler yerine getirilmelidir.
Tekrar emniyet
teşkilatımıza başarılar diliyorum, hizmetlerinden
dolayı şükranlarımızı sunuyoruz. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak onları kutluyoruz, onlara
şükranlarımızı sunuyoruz efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Koyuncu
4.- Bursa
Milletvekili Ali Koyuncunun, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ALİ KOYUNCU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle Türk polis
teşkilatının kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz. Polis
arkadaşlarımıza, polis teşkilatımıza da
başarılar diliyorum.
Ayrıca bugün Dünya
Romanlar Günü. Bugün bütün dünyada Romanlar kendilerine yönelik ön
yargıları ortadan kaldırmak için, her yurttaş gibi birinci
sınıf vatandaş olduklarını haykırmak için kutlamalar
yapıyorlar.
Dünya Romanlar Günü Nisan
1971de Romanların sorunlarını tartışmak üzere ilk kez
Londrada toplanmış olan Uluslararası Roman Kongresine atfen
1990dan itibaren her 8 Nisanda bütün dünyada kutlanmaktadır. Ben de bu
vesileyle buradan hem dünyadaki hem de ülkemizdeki bütün Roman
kardeşlerimin 8 Nisan Dünya Romanlar Gününü kutluyorum.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde
ilk kez bir başbakan, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan 14 Mart 2010 tarihinde 15 bin Roman yurttaşla bir araya
gelerek bir tarih yazdı. Bütün dünyada Romanlara karşı
ırkçılığın yükseldiği, İtalyada
Romanların parmak izinin alındığı, Slovakyanın
bir kasabasında Romanlarla Roman olmayanlar arasında 150 metrelik bir
duvarın inşa edildiği, Çek Cumhuriyetinde Roman kadınlar
kısırlaştırılsın. diye önlemlerin
alındığı bir dönemde Türkiyede, etnik kökeninden,
dilinden, kültüründen dolayı bütün dünyada ayrımcılığa
uğrayan bütün dünya Romanlarını kucaklayan 14 Mart
buluşması ile tüm dünyaya Türkiye örnek olmuştur. Ayrıca
Roman çalıştayında Roman temsilcileriyle birlikte barınma,
eğitim, istihdam konularında alınan kararlar ve
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ KOYUNCU (Bursa)
-
çözümlerde de tek tek uygulama
başlatılmıştır.
BAŞKAN Sayın
Ergin
ALİ KOYUNCU (Bursa)
Tek bir cümleyle bitirecektim.
BAŞKAN
İkişer dakika veriyorum. İki dakika da doldu.
5.- Muğla
Milletvekili Gürol Erginin, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
GÜROL ERGİN (Muğla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Polis Günü nedeniyle
söz aldım. Her zaman iftihar duyguları içerisinde ve herkese polis
çocuğu olduğumu söylemekten gurur duydum. Bu bakımdan, özellikle
babamın görevi sırasında yaşadıklarım bana
polislerin görevlerini hangi koşullar altında yaptığını
çok güzel gösterdi. Onların o zor koşullar altında kendilerine
karşı her türlü yanlışı yapabilecek kanun
dışı yaşayan insanlara karşı verdikleri mücadelede
gösterdikleri özverileri biliyorum. Bu nedenle ben bütün polislerimizi burada
saygıyla selamlıyorum. Ebediyete göçenleri rahmetle anıyorum.
Ayrıca, polislerin
hiçbir mesai kavramı yoktur. Bu bakımdan da iktidar hangi iktidar
olursa olsun, özellikle bu konuya dikkat edilmesi, hiç olmazsa fazla mesai
ücreti konusunda polislerin dikkate alınması ama diğer sosyal
haklarının verilmesinde de cömert davranılması
gerektiğini ifade ediyorum.
Tekrar, polislerimizin bu
mutlu gününü kutluyorum. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Genç
6.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de polis
teşkilatımızın kuruluş yıl dönümünü candan
kutluyorum, kendilerine, aile efratlarına mutluluklar, esenlikler
diliyorum.
Sayın Başkan,
hakikaten polislerimiz çok zor şartlar altında görev yapıyorlar.
Güvenlik görevlileri arasında her koşulda ağır şartlar
altında görev yapıyorlar. Ben, siyasi iktidarın polis teşkilatına
geçmişte verdikleri sözlerin üzerinde durmasını ve polislerimizin
çağdaş bir yaşamda insanca yaşanabilir bir ücret seviyesine
kavuşturulmasını diliyorum.
Ayrıca, son zamanlarda
AKP ile beraber polis teşkilatımız üzerinde oyun oynanmaya
başlanıyor. AKPnin özellikle polis teşkilatı içinden elini
çekmesini kendilerine dostça tavsiye ediyorum. Polis
teşkilatımızı bir Hamas, bir Taliban örgütleri biçimine
dönüştürme yönünde birtakım çalışmalar olduğunu da
biliyoruz; bunu şiddetle kınıyorum. Polislere çok büyük
saygı duyuyorum ve polis teşkilatının da bu oyuna gelmeyeceğine
inanıyorum.
Ayrıca, polis
akademilerindeki eğitimin de çağdaş olmasını
diliyorum. Buraya atanacak kişilerin laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kuruluş felsefesine uygun yetiştirilmeleri gerektiğine
inanıyorum ve tekrar polislerimize başarılar diliyorum.
Siyasi iktidarın da
geçmişte yaptığı, özellikle polis teşkilatı
üzerinde kendi emellerine uygun olarak yapmak istedikleri bu
davranışlardan vazgeçmesini, hele son zamanlarda Tekel
işçilerine karşı, gidip de gözlerine gaz sıkması veya
bazı yerlerde, bu gibi konularda çok güç kullanarak polisimizin
itibarının sarsılmamasını diliyorum. Siyasi
iktidarın kendi hain emellerine polisi alet etmemesini diliyorum.
Saygılar sunuyorum
efendim.
BAŞKAN Sayın
Kaplan
7.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 165inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Üniformalı
emekçilerimizin, polisimizin toplu sözleşmeli grev hakkını
savunan bir parti olarak, polis teşkilatının kuruluş
yıl dönümünü biz de Barış ve Demokrasi Partisi olarak kutluyor
ve bugün görüşülecek Anayasa değişiklikleri kapsamında bu
hakkın da inşallah yasaya girmesini umut ediyoruz.
Umuyoruz ve inanıyoruz
ki sayıları 200 bini aşkın polis
teşkilatımızın siyasi iktidarların vesayetinden
kurtularak bağımsız ve tarafsız görevini
yapacağı, modernize edileceği günler ve yeni
yapılanması yakın olacaktır.
Hâlâ askerlik görevleri
çözülmeyen, parası olanların Burdurda yirmi bir gün askerlik
yaptığı bugünde, Şırnakta, Uluderede, her yerde en
ağır koşullarda görev yapan polislerin tekrar bu görevi
yapması gibi olumsuzlukların da bir an önce giderilmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Yine, bugün 8 Nisan, Roman
vatandaşlarımızın Dünya Romanlar Gününü kutluyor ve bu
konuda araştırma önergesi vermiş Barış ve Demokrasi
Partisi olarak bir Roman atasözünü burada, Mecliste dile getirmek istiyorum.
Tek atasözüdür, derler ki: Evde yalnız kalan ölür. Onun için,
hakları için, mücadeleleri için, dayanışmaları için
Alanlara, meydanlara
demişler. Ne zaman ki Türkiyede Roman
kardeşlerimiz de eşit yurttaş ve özgür yurttaş
oldukları gün Türkiyede de hukuk devleti, insan hakları ve demokrasi
gelişecektir diyorum.
Tekrar bu iki önemli,
anlamlı günü kutluyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Çalık.
8.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalıkın, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ÖZNUR ÇALIK (Malatya)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Polis
teşkilatımızın, emniyet teşkilatımızın
165inci yıl dönümünü ben de canı gönülden kutluyorum. Can dostumuz
polislerimiz, canımızı, malımızı emanet
ettiğimiz polislerimiz biliyoruz ki canları pahasına, vatan
uğruna çok ciddi mücadeleler veriyorlar ve bu vesileyle şehit
polislerimizi rahmetle anıyorum ve yakınlarına bir kez daha
başsağlığı dileklerimi iletiyorum ve polislerimizin
bugüne kadar yapmış olduğu bütün hizmetlerden dolayı da
onlara minnet duygularımızı, şükran
duygularımızı bir kez daha ifade ediyorum ve emniyet teşkilatımızın
kuruluşunun 165inci yılı yeniden kutlu olsun diyorum.
Sağ olun Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Yıldız
9.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, Sağlık ve
Sosyal Güvenlik Haftasına ilişkin açıklaması
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bilindiği gibi, içinde
bulunduğumuz hafta, 7-13 Nisan haftası aynı zamanda
Sağlık ve Sosyal Güvenlik Haftasıdır.
Sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşamak tüm
yurttaşlarımızın doğuştan kazanmış
olduğu bir hak olsa da Hükûmet tarafından sağlıkta
dönüşüm adı altında çıkarılan yasalar
sağlığı bir hak olmaktan çıkarmıştır.
Oysaki yurttaşlarının sağlıklı ve güvenli bir
ortamda yaşamalarını sağlamak sosyal devlet olmanın
bir gereğidir.
Türkiye giderek kayıt
dışı istihdamın arttığı bir ülke hâline
gelmiştir. Aslında bu kayıt dışı istihdam
aynı zamanda sağlıktan yararlanamayan insanları da temsil
etmektedir, yani sosyal güvencesi olmayan, sosyal güvenlikten yoksun
insanlardır bunlar. Hükûmetin sosyal güvenlik uygulamaları
hakkında birkaç tane örnek vermek istiyorum. Mesela, evlenmemiş
kız çocukları, yaşı ne olursa olsun,
çalışmadıkları sürece anne ve babasının
sigortasından yararlanarak tedavi olabilmekteydi, 5510 sayılı
Yasayla bu kaldırıldı. Sosyal güvenlik sistemindeki
açığı bahane eden AKP Hükûmeti tedavileri nedeniyle hastanelere
yatan hastalardan katılım payı adı altında para
almaya başladı. Ölen sigortalının dul eşine hiçbir
şart aranmadan sigortalının aylığının yüzde
75i oranında bağlanan ölüm aylığı yasayla yüzde 50ye
indirildi. Bunları çoğaltmak mümkün değerli arkadaşlar.
Sizce
sağlığı özelleşmiş bir ülkede sosyal güvenlikten söz edilebilir mi? Tedavi
hizmetleri için alınan katkı payları konusunda
yurttaşlarımızın kafası netleşmemiştir. Tüm
bu düzenlemeler Hükûmetin yurttaşlarımıza ne kadar önem verdiğinin
bir göstergesidir. Bu düzenlemeler yüzünden yurttaşlarımız
Hükümete olan inancını yitirmişlerdir. Daha geçtiğimiz
günlerde Fethiyede bir dram yaşandı. Dershane parasını
veremediği için hapse düşen annenin oğlu intihar etti ve bu anne
altı kez kaymakamlığa ve sosyal yardımlaşmaya
başvurduğunu ve yardım istediğini söyledi. Yardım
istediği şey eğitim hakkıdır, eğitim
güvenliğidir. Bu, sosyal devlet olmanın da gereği değildir.
Bunları da
dikkatlerinize sunuyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
İnal
Sayın İnal yok mu?
YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) Kifayeti müzakere talebinde bulunuyorum Sayın
Başkanım. Yani 10 kişiye söz verdiniz.
BAŞKAN Sayın
Çelik
10.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 165inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de 10 Nisan münasebetiyle
uzun yıllar birlikte ülkenin huzur ve güveni için
çalıştığımız kahraman emniyet
teşkilatımızın gününü kutluyorum, onlara sağlık
ve afiyetler diliyorum. Bu vesileyle İçişleri
Bakanlığına
bağlı olan emniyet teşkilatımızın,
İçişleri Bakanlığı bünyesinde güvenlik
politikaları oluşturulurken bu Bakanlığın
şehitler bakanlığı olduğunu oradaki Sayın
Bakanın ve diğer bürokratların asla unutmaması
gerektiğini bu gün vesilesiyle hatırlatırım.
Açılım politikaları İçişleri
Bakanlığına hiç
yakışmamıştır. Bunu özellikle vurgulamak
istedim. Günlerini tekraren kutluyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz Şanlıurfa ilinin kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkadir Emin Önene aittir.
Buyurun Sayın Önen. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Emin Önenin,
Şanlıurfanın kurtuluşunun 90ıncı yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ABDULKADİR EMİN
ÖNEN (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Şanlıurfamızın kurtuluşunun
90ıncı yılı münasebetiyle söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Vatan, uğruna şehit
kanlarının aktığı topraktır. Esareti
yaşamayan milletler, hürriyetin tadını bilemezler.
Bilindiği gibi, ülkeler ve bilhassa şehirler, kültür ve
sanatları, tarihî geçmişleri, mazide bıraktığı
izler dolayısıyla bir hüviyet kazanırlar.
Şanlıurfamız bunların hepsini en güzel bir şekilde
yaşayıp yaşattığı için Şanlıurfa
olmuştur.
Osmanlı Devletinin
Birinci Cihan Savaşında yenilmesiyle şehrimiz de düşman
işgaline uğramış fakat esareti bir türlü hazmedemeyen
Urfalılar, el ele vererek köylüsüyle şehirlisiyle birlik ve
beraberlik içerisinde Fransızlara karşı tek vücut
olmuşlardır. Bu birlik ve beraberlik neticesinde 11 Nisan 1920da
Fransızlara son darbe vurulmuş ve kurtuluş
gerçekleşmiştir.
Şanlıurfa, 1920den
bu yana tarihine yakışır bir şekilde geçmişindeki
yerini tekrar almak için çalışmaya başlamış, eski
tarihî yerler olan Balıklı Göle, dünyanın ilk üniversitesinin
kurulduğu Harrana ve harabelerine, Hazreti Eyyüp makamına,
Şuayp Peygamberin şehrine, şehir içinde bir benzeri bulunmayan
mimari eserlere sahip çıkmış, folkloruyla, edebiyatıyla,
ortaya koyduğu eserleriyle dünya çapında bir üne kavuşmuştur.
Şanlıurfa, tarihin
gelişen süreci içerisinde birçok uygarlığa beşiklik
etmiş bir şehir olarak ülke ve dünya coğrafyasında müstesna
bir yere gelmiştir. Maddi ve manevi alandaki kültürlerin oluşumunda,
gelişiminde ve yaşatılmasında önemli bir mekândır.
Coğrafi özelliği nedeniyle de üzerinde birçok bağımsız
devlet ve beyliğin kurulmuş olduğu, değişik
kültürlerin, oluşumların kaynaştığı bir
yerleşim merkezi olmuştur. Gerek tarihin
başladığı ilk çağlarda ve gerekse diğer
devirlerde doğu ile batı kültürü arasında bir köprü vazifesi
görmüştür. Şanlıurfa, tarih boyunca hep çekim merkezi olmuş
bereketli hilal diye tabir edilen Dicle ve Fırat arasındaki en
önemli tarım ve su şehridir. Tarım, ilk olarak bu topraklarda
başlamıştır. Türkiyede sulanabilir arazi
miktarının önemli bir kısmı Şanlıurfa
sınırları dâhilindedir. Şehrin bu birikimini göz önünde
bulunduran hükûmetler, tarihin sürdürülebilir en büyük projesi GAPı
uygulamaya sokmuş ve Atatürk Barajıyla Şanlıurfayı
kültürün yanında bir de ticaret ve tarım şehri
yapmıştır. Fıratın suları ile bölge
barışına katkı sağlayan Şanlıurfa, bölgenin
en büyük uluslararası hava limanına da sahip bir şehirdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Şanlıurfa, Iraka ve Suriyeye
komşu olması yani Şam ve Bağdata ve dolayısıyla
Kudüse açılan kapı olması sebebiyle de stratejik öneme
sahiptir. Anadolunun Orta Doğuya, Mezopotamyaya açılan
kapısıdır. Tarih boyunca medeniyetlerin buluştuğu bir
kent olarak uygarlıkların doğduğu ve yeşerdiği
ilim ve irfan merkezi ve peygamberler şehridir. Birçok peygamberi
bağrından çıkarmış, birçok peygamberin uğrak yeri
olmuş ve bir arada yaşama kültürünü en iyi biçimde örneklemiş bu
yüce insanlara da ev sahipliği yapmıştır. Maddi ve manevi
alandaki kültürlerin oluşumunda, gelişiminde ve
yaşatılmasında insanlık kültürüne büyük katkı sağlamıştır.
Farklı inançlar ve bu inançlarla bağlantılı kültürlerin
yüzyıllar boyu sergilendiği bir şehir unvanıyla, ülke ve
dünya coğrafyasında önemli bir hoşgörü şehri olmuştur.
Sahip olduğu kültür ve
turizm potansiyeli ile ve tarihî mirası on bir bin beş yüz
yıllık bir maziye sahiptir. Günümüzden on bir bin beş yüz
yıl öncesinde bu bölgede yerleşik bir hayatın olduğu
Göbeklitepe kazılarıyla bilimsel olarak
kanıtlanmıştır. İl genelinde yapılan otuz
beş arkeolojik kazı sayısı ile Türkiyede en çok arkeolojik
kazı yapılan il olma özelliğin hâlâ korumaktadır. Bu
bağlamda şehir merkezi ve iki ilçe merkezi kentsel sit alanı
olarak ilan edilmiştir. Bundan dolayı Şanlıurfa müze
şehri olarak da anılmaktadır.
Şanlıurfa turizm
alanında bir çeşitliliktir. Peygamberler şehri, bu peygamberlere
ait makam ve türbeler ile inanç ve kültür turizmi, Karacadağ Kayak Merkezi
ile kış turizmi, Karaali Kaplıcaları ile termal turizmi,
Karacadağ ve Tektek Dağlarındaki bitki örtüsüyle yayla turizmi,
Atatürk Barajı ve Halfeti ilçesiyle su sporları turizmi ile önemli
bir potansiyele sahip bir şehirdir.
Urfalıların
şanlı direnişinden dolayı şehrimize 1984
yılında Meclisimizce Şanlı unvanı verilmiştir.
Bu kararı verenleri de bu vesileyle minnetle anıyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Bir de Şanlıurfayı büyükşehir
belediyesi yapabilirsek ne mutlu bize!
ABDULKADİR EMİN
ÖNEN (Devamla) İstiklal Marşı şairimiz merhum Mehmet Akif
ne güzel ifade etmiş
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDULKADİR EMİN
ÖNEN (Devamla) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Girmeden tefrika bir millete
düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler, onu
top sindiremez
Düşmanlarımızı
korkutan aziz milletimizin birlik beraberliği ve kardeşlik
duygularıdır. Bu haslet milletimizde dün de vardı, bugün de
vardır. Şehitlerimizin ve gazilerimizin kanları ve
canlarıyla bize teslim ettiği emaneti gelecek nesillere aktarmak
bizim asli vazifemizdir.
11 Nisan
Şanlıurfada önemli bir gündür. Bu önemli gün Şanlıurfa
kültüründe bir beldeye, bir mahalleye, bir spor salonuna, bir futbol
takımına, bir parka, cadde ve sokağa, kimi zaman şiirlere,
kimi zaman da türkülere ilham kaynağı olmuştur.
Son söz olarak bu millî
günümüz vesilesiyle Fransız işgaline karşı
çarpışmış ve gazi olmuş bir dedenin torunu olarak
kahraman Şanlıurfalı şehit ve gazilerimizi rahmetle anar,
tüm Şanlıurfalı hemşehrilerimin kurtuluş
bayramlarını canıgönülden kutlarım.
Hepinize saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Önen.
Gündem dışı
ikinci söz, süt üreticilerinin sorunları ve süt fiyatları
hakkında söz isteyen Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçüke
aittir.
Buyurun Sayın Küçük.
2.- Çanakkale Milletvekili
Ahmet Küçükün, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
165inci yıl dönümüne, Dünya Romanlar Gününe ve süt üreticilerinin
sorunları ve süt fiyatlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle sözlerime başlamadan önce ben de -bugün 8 Nisan Polis
Haftası kutlamaları var- bu vesileyle tüm polis
teşkilatımızın bu önemli günü kutluyor, onların özlük
haklarının bir an önce Meclisimiz tarafından, iktidar
tarafından, Hükûmet tarafından verilmesi ve kendilerine layık
özlük haklarına uygun bir şekilde çalışmalarının
sağlanması ve sosyal konumlarının iyileştirilmesi
gereğini ifade ediyorum.
Aynı zamanda bugün Dünya
Romanlar Günü. Romanlar bu ülkenin önemli bir parçası ve bu ülkenin en
mağdur insanları. Biraz önce arkadaşlarımızın
bazıları bu konuda da görüşlerini ifade ettiler, 14 Martta büyük
buluşmalarla ve kavuşmalarla Romanların çok mutlu
edildiğini söylediler. Hâlbuki Romanların açılımlara
değil, ekmeğe ihtiyacı var, Romanların işe
ihtiyacı var; en önemlisi, Romanların, insan olduğunun ifade
edilmesine ve insan gibi davranılmasına ihtiyacı var. Bugün
vesilesiyle ben bunu ifade ediyor, saygılar sunuyorum, Roman
kardeşlerimin bu güzel gününü kutluyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün esas konumuz süt. Bigada, Çanakkalede,
Balıkesirde, Bursada, Egede, Trakyada, İç Anadoluda, Türkiyede
sütü konuşmaya çalışacağım, süt üreticisini,
sorunlarını ve onların üretim araçları inekleri,
onların sorunlarını ifade etmeye
çalışacağım.
Değerli
arkadaşlarım, süt, insanın gelişmesinde en önemli yapı
taşlarını içinde barındıran en önemli besin maddesi ve
önemli vitaminleri barındırıyor. En büyük sorunumuz bugün,
Avrupanın beşte 1i, altıda 1i kadar süt tüketiyor olmak. Yani
yetersiz süt üretiyoruz, yetersiz süt tüketiyoruz. Dolayısıyla daha
çok süt üretmemiz ve daha çok tüketmenin önünü açacak politikaları
oluşturmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Yani bugün, değerli
arkadaşlarım, çocuklarımızın maması,
büyüklerimizin gıdası yoğurdu, peyniri velhasıl sütle
ilgili her şeyi ifade etmeye çalışacağım üç dakika
içinde. Üretici için de çocukların istikbali, düğün parası,
dershane parası, kısacacı sağlığı, her
şeyi olan sütü konuşmaya çalışacağım.
En büyük sorunu sütün,
istikrarsız süt fiyatları ve değerli arkadaşlarım,
tabii hayvancılığın en büyük sorunu olan girdi maliyetleri,
yani yem fiyatları, yani kaba yem sorunu yıllardır çözülemeyen.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, bunu nasıl tespit ederiz? Bu İktidarın,
yani AKP İktidarının iktidara geldiğinden bugüne fiyat
karşılaştırmalarını kısaca yaparsak içinde
bulundukları tabloyu sanıyorum görmüş oluruz.
2003 yılı
itibarıyla süt fiyatları Türkiyede -inek sütü olarak söylüyorum- 40
kuruş, yani 400 bin lira eski parayla, yem fiyatı 9 milyon lira.
Değerli arkadaşlarım, 2003 yılında 40 kuruş olan
fiyatlar uzun bir süre aynı devam etmiş ve arkadaşlar, 2009
yılında 40 kuruş olan süt fiyatları 52 kuruş, daha
sonra 67 kuruşa çıkmış 2009un son dört ayında ve
2010da yapılan ihalede de 86 kuruşa çıkmış fiyatlar.
İşte, ne olduysa
ondan sonra olmuş. Süte olan talebin Türkiyedeki hayvan azalmasından
kaynaklanan nedenlerle artmasından dolayı süt fiyatları
yükselmiş ve bu, ihaleye de yansımış ama mart ayı süt
fiyatlarının ödemesiyle ilgili sanayici maalesef yan kıvırmış
ve bu işin bir hukuki altyapısı olmadığı için
mart ayı süt fiyatlarını 72,5 kuruştan ödeme talebinde
bulunmuş ve bu durumda da tabii anlaşmazlık ortaya
çıkmış ve bazı birlikler, kooperatifler de direnişe
geçme ihtiyacı hissetmişler ve bir anlaşmazlık ortaya
çıkmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, süt fiyatlarının düştüğünde
1.500-2.000 liraya ineğini kestirmek için mezbahada sıraya giren
köylüler süt fiyatları 86 kuruşa çıkınca birden 5 bin
liraya, 10 bin liraya, açığa, yani vadeli olarak inek
almışlar ve bir sürü borca girmişler ve maalesef şimdi süt
fiyatları 72,5 kuruşa inmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, köylü direnmek istiyor ama direnmek için önce bir
mevzinizin olması lazım, direnebilecek yapınızın,
teşkilatınızın, kurumlarınızın olması
lazım ama maalesef bunların var olanları da süt endüstri
kurumlarının özelleştirilmesiyle ortadan kalkmış ve
dolayısıyla direnebilecek bir imkân hiçbir şekilde
kalmamıştır.
Peki, ne yapmalıyız
arkadaşlar? Şimdi, süt fiyatlarının biraz artması
neticesinde arkadaşlar, ithalat konuşulmaya
başlamıştır süt ve ette. Kesinlikle ithalatın önü
açılmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) Ne
sütte ne ette ne de damızlıkta kesinlikle ithalat
yapılmamalıdır. Direnebilme gücüyle ilgili olarak değerli
arkadaşlarım, mutlaka 5 bin ton kapasiteli süt tozu fabrikaları
kurulmalıdır. Bu çok büyük bir maliyet değildir. Özellikle
Marmarada, İç Anadoluda ve Egede üç tane ikişer bin tonluk süt
tozu fabrikası kurulursa bunlar çalıştırılmasa bile
böyle direniş gerektiren durumlarda direniş mevzisi olarak
değerlendirilip sanayici karşısında köylüye güç
kazandırılabilir. Derhâl destekleme primleri 4 kuruştan 12
kuruşa çıkarılmalı ve süt üreticisinin bozulan
şartları düzeltilmelidir.
Kısacası, değerli
arkadaşlarım, gündem süttür, geçinmedir; halkın derdi,
üreticinin en büyük derdi budur ama koyun can derdindedir, maalesef kasap et
derdinde. İktidar kendisini yargıdan kurtarma anlayışı
içinde anayasa değişikliği tartışmaları
içerisinde Türkiye'nin gündemini tıkamaya çalışmaktadır.
Hâlbuki, bugün için iktidarın gündemi bu iken, değerli
arkadaşlarım, köyde insanlar süt fiyatlarının nasıl
artırılacağını, geçimlerini nasıl temin
edeceklerini, çocuklarının geleceğini
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) Bir
selam vereyim Sayın Başkan.
BAŞKAN Öyle
yapmıyoruz işte, verin selam şimdi, tamamdır. Hiç
yapmadım.
AHMET KÜÇÜK (Devamla)
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
üçüncü söz, Denizli ilinin ekonomik sorunları hakkında söz isteyen
Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhana aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Ayhan.
3.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, Denizli ilinin ekonomik sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; periyodik aralıklarla Denizlinin ekonomik
durumuna ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşıyorum. Bu
nedenle söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle müjdeli bir haber
vermek istiyorum. Denizlide ihracat arttı, hem de AKPye rağmen,
ancak Ocak-Mart döneminin ihracatı daha 2008 yılının gerisinde.
Denizlide resmî
kayıtlara göre yaklaşık 30 bin kişi işini kaybetti.
Her üç evden birine icra dosyası düşüyor. 7. İcra Dairesi
açıldı. Yatırım taahhütleri 440 milyondan 137 milyon TLye
düştü. İstihdam taahhüdü 4.500den 765e düştü. İnşaat
ve mermer sektörü sıkıntı içinde.
Tarım yanıyor,
üzüm, tütün, kekik, diğerleri. Ürün para etmiyor, maliyetler artıyor,
kota daralıyor, hacizler kol geziyor. Hayvancılık perişan,
et pahalı, hayvanın sahibine faydası yok.
Toplam krediler içinde
tekstil sektörünün payı yüzde 40dan 16ya düştü. İstihdam 162
binden 130 binlere düştü. Tekstilin payı istihdamda yüzde 51den
yüzde 27ye geriledi. Elektrik tüketimi azaldı, doğal gaz tüketimi
azaldı. AKPnin teşviki Fabrikaları güneydoğuya
götürürseniz veririz. dediği bir il oldu Denizli.
Sosyal travma çok yoğun
yaşanıyor. İntiharlar yaşanıyor. Kiralar ödenemiyor.
Denizlili vatandaşlar krediden korkar hâle geldiler.
Mevcut yollardan arabalarda
parça, takım kalmadı. 5084 sayılı Yasa ve diğer
teşvik düzenlemeleri Denizliyi ikinci sınıf saydı. Enerji
maliyetleri bel büküyor. İl makine çöplüğüne dönüyor, Van ilinin onda
1i kadar yatırım alıyor. On milyonlarca dolarlık
yatırımlar, hacizler nedeniyle milyon dolar etmiyor. Müşteri
yok. Yarım asırlık işletmeler AKP döneminde kapanıyor.
Kredi takipleri artıyor. Sendikacılar sürülüyor.
Bir süre önce Ekonomik
Koordinasyon Kurulu toplandı. Muhalefet milletvekilleri davet edilmedi,
iktidar milletvekilleri oradaydı. Muhalefetin
çağrılmamasının mevzuattan kaynaklandığı
ifade edilecekse onlar hangi mevzuata göre çağrıldı?
Denizlide Sayın
Başbakan Yardımcısı, bir bölgenin çözülemeyen sorununun
diğer bölgeleri etkilediğini söyledi, doğu illerindeki
işsizlik ve yoksulluğun terörü tetiklediğini, Denizliyi
Diyarbakırdan ayrı tutmanın mümkün
olmadığını söyledi. Söylüyor da Denizlideki
işsizliği AKP Hükûmetinin teşvik ettiğini söylemiyor,
Denizliye açılım yapacağız. diyemiyor.
Denizlili sanayiciler ne
demiş 2010 Görünüm Anketinde? Bakın, 2009 sarsıcı
gelişmelere sahne olmuş. Bu anket bugüne kadar yapılan anketler
içinde en olumsuzu. Peki bu AKPnin eseri değil mi? Krizin en derin izi
istihdamda Denizlide. Önümüzdeki dönemin en önemli meselesi istihdam.
Sağlanabilecek büyümenin istihdam yaratmaması hayal
kırıklığına yol açacak. Üretim, satış ve
siparişlerde düşüş beklentileri de aştı.
Kârlılık azalışı damgasını vurdu. Maliyetler
yüksek, tahsilat vadeleri uzun, teneşir vade var. Yatırımlar başka
bahara kaldı. Firmaların yüzde 7si kapasitelerinin yüzde 25ini
kullanıyor, yüzde 14ü kapasitelerini yüzde 26-50 arasında
kullanıyor, yüzde 37sinin kapasite kullanım oranı yüzde 51 ile
75 arasında. Üretim azaldı. diyenler tekstilde yüzde 67,İç
satış azaldı. diyenler yüzde 52, Dış satış
azaldı. diyenler yüzde 60, Siparişler azaldı. diyenler yüzde
56, İstihdam azaldı. diyenler yüzde 51, yatırım
yapmayacakların oranı yüzde 77, tarımda yapacaklar yüzde 12.
Gerisini siz düşünün. Hükûmetten iş dünyasının basit
talepleri var. Lojistik destek istiyorlar. Limana ulaşım, Kaklık
İstasyonunda konteyner rampalarının tamamlanması,
havaalanının bakım ve tamir esnasında kapanmaması.
Ankaraya uçak seferleri yeni başladı. Şimdi, belli sürelerde
uçamayacak. Sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu platform bu
işin düzenlenmesini ve zamanlamasının değiştirilmesini
istiyor.
Biz bu problemleri dile
getiriyoruz. Yetkililere ulaştırmaya gayret gösteriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Denizlinin derdi karnını doyurmak. Biz bu problemleri
dile getiriyoruz. Yetkililere ulaştırmaya da gayret gösteriyoruz.
Bunlar biran önce tamamlansın diyoruz. Sayın Ulaştırma
Bakanından ve Bakanlığından bu problemin çözülmesini
istiyoruz. Sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu platformlar da bunu
istiyor. Denizliye iş lazım, Denizliye açılım lazım,
Denizliye proaktif tedbirler lazım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Denizli büyükşehir olmuyor mu?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) - Denizliye iş lazım, yatırım lazım.
AKPliler Denizlide Kürt açılımı anlatıyorlar ama Haburu
anlatmıyorlar. Denizliye gerçekten iş lazım, aş
lazım, yatırım lazım. Bunun için bir tek şey gerekli:
AKPnin gitmesi. Ülkenin motoru ekonomi çok zor duruma sokuldu maalesef.
Bunları dile getirmek
istedim.Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ayhan.
Sayın Bingöl.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
11.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, milletvekilleri, Genel Kurulda, ülkenin çok
önemli sorunlarını dile getirirken Hükûmetin bir yetkilisinin
bulunmamasına ve iktidar grubuna mensup çok az sayıda milletvekilinin
bulunmasına ilişkin açıklaması
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Maalesef şu andaki
Parlamentonun görünümüne dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Siz yoklama
yaptınız ama maalesef milletvekili arkadaşlarımız
ülkenin çok önemli sorunlarını, işsizliği, yoksulluğu
Parlamento kürsüsünden dile getiriyorlar, hiçbir Hükûmet yetkilisi yok.
Bırakınız Hükûmet yetkilisini, İktidar Partisi
milletvekillerinin oturduğu sıralara
baktığımızda, sadece 16 kişi var. Bu, İktidar Partisinin
aczinin en önemli göstergesidir. Sabahlara kadar yağmadan mal
kaçırır gibi Parlamentoyu çalıştırmaya
çalışan zihniyetin sonucu budur, ürünü budur. Dikkatlerinize sunmak
istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Senegal
Ulusal Meclisi Dışişleri, Afrika Birliği ve
Yurtdışındaki Senegalliler Komisyonu Başkanı Bocar
Sedikh Kane ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1155)
07 Nisan 2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Senegal Ulusal Meclisi
Dışişleri, Afrika Birliği ve Yurtdışındaki Senegalliler
Komisyonu Başkanı Bocar Sedikh Kane ve beraberindeki parlamento
heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin konuğu olarak resmi temaslarda
bulunmak üzere ülkemizi ziyaretleri TBMM Başkanlık
Divanı'nın 22 Mart 2010 tarih ve 67 sayılı Kararı ile uygun
bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul'un
bilgisine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 21 milletvekilinin, sokak
hayvanlarının ıslahı sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/662)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sokak hayvanlarının
ıslahı sorununun araştırılması amacıyla
Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük'ünün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Necati Özensoy (Bursa)
2) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
3) İsmet Büyükataman (Bursa)
4) Beytullah Asil (Eskişehir)
5) Şenol Bal (İzmir)
6) Hasan Çalış (Karaman)
7) Oktay Vural (İzmir)
8) Mustafa Enöz (Manisa)
9) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
10) Cemaleddin Uslu (Edirne)
11) Hasan Özdemir (Gaziantep)
12) Mümin İnan (Niğde)
13) Behiç Çelik (Mersin)
14) Sabahattin
Çakmakoğlu (Kayseri)
15) Gürcan Dağdaş (Kars)
16) Rıdvan Yalçın (Ordu)
17) Mehmet Günal (Antalya)
18) Murat Özkan (Giresun)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) Yılmaz Tankut (Adana)
21) Cumali Durmuş (Kocaeli)
22) Muharrem Varlı (Adana)
Gerekçe:
Sokak hayvanları,
ülkemizde, toplum sağlığını tehdit etmenin
yanında uğradığı kötü muameleyle kamuoyu
vicdanını sızlatan, yıllardır çözülememiş bir
sorundur.
5199 sayılı Kanun,
içeriği ve uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yetersiz
kalmaktadır.
Kısırlaştırma,
sokaktaki hayvan popülasyonunun azaltılmasında bilimsel ve
vicdanı yönden en uygun yöntemdir fakat tek başına yeterli
değildir. Sokak hayvanı sorununun en temel nedeni, yurt
dışından kaçak olarak getirilip pet-shoplarda satılan ve
istatistiklere göre yüzde 70'i sokağa atılan hayvanlardır. Bu
hayvanların üremesiyle caddeler, barınaklar binlerce hayvana kucak
açmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, pet-shoplar,
sattıkları hayvanların aşı ve tedavilerini gerektiği
şekilde yapmadığından ve yeterince denetlenmediğinden,
halk sağlığını tehdit etmektedir.
Dolayısıyla, yurt
çapında belediyelerce yapılacak etkin
kısırlaştırma çalışmalarının
yanında, tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi pet-shoplarda
hayvan satışı yasaklanmalı, gümrüklerin denetimi
artırılmalı, süs hayvanı ithalatına bir süre yasak
getirilmelidir. Aksi takdirde belediyeler kısırlaştırma
için seferber ettikleri iş gücü ve maddi kaynağa rağmen
çözümsüzlükten kurtulamayacaklardır.
Sorunun bir
ayağını da vatandaşların bilinçsizliği
oluşturmaktadır. Eğitim çalışmalarıyla vatandaşlar
bilinçlendirilmeli, barınaklardan ve sokaklardan hayvan sahiplenmeleri
teşvik edilmelidir. Okullarda STK ve MEB iş birliğiyle
eğitim programları düzenlenmeli, çocuklara hem kendilerini
korumaları hem de sokak hayvanlarına zarar vermemeleri için, hayvanlara
nasıl davranmaları gerektiği anlatılmalıdır.
Bunun yanında, terk
etmelere karşı caydırıcı olması
açısından hayvanlara çiplenme zorunluluğu getirilmeli, terk
edilen hayvanların sahiplerine, hayvanların kimlik ve
sağlık bilgilerinin yer aldığı bu çipler
vasıtasıyla ulaşılarak yüksek cezalar ödetilmeli, bir daha
hayvan edinmeleri yasaklanmalıdır.
Bugün 5199 sayılı
Kanun'da yasak olmasına karşın, Zabıta Kanunu'yla
belediyelere, kuduzdan sadece şüphe duyulması hâlinde bile zehirleme
imkânı verilmesi büyük bir çelişkidir. Oysa bilimsel
çalışmalar göstermektedir ki zehirlemelerle hayvan nüfusu ilk anda
azalmakla birlikte, geride kalan hayvanlar daha kolay beslenme ve üreme
imkânı bulduğu için hayvan nüfusu en kısa zamanda eskisinden çok
daha büyük bir miktara ulaşmaktadır. Bir çift köpekten beş
yılda 60 bin köpek ürediği göz önüne alındığında,
belediyelerde ve belediye sınırları dışındaki,
tarım ve hayvancılıkla geçinen il, ilçe ve köylerde etkin
kısırlaştırma uygulanması, şimdiye kadar sokak
hayvanı sorununu çözmekte hiçbir şekilde etkili olmayan, aynı
zamanda millî medeniyet düzeyimiz açısından bir yüz karası olan
zehirlemelerin acilen durdurulması gerektiği çok net bir şekilde
görülmektedir.
Diğer taraftan,
otoyollarda veya şehir içinde trafik kazasına uğramış
veya hasta ruhlu kişiler tarafından işkence edilmiş hayvan
görüntüleri kamuoyunda tedirginlik yaratmaktadır. Birçok ünlü sen katil
ilk cinayetlerini hayvan öldürerek işlemişlerdir. Hayvana tecavüz eden
birinin, fırsatını bulduğunda engelli bir insana veya bir
çocuğa tecavüz etmesi an meselesidir. Dolayısıyla toplum huzuru
ve güvenliği için hayvanlara karşı işlenen suçlar,
tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Kabahatler Kanunu
kapsamından çıkarılmalı, Ceza Kanunu kapsamına
alınmalıdır
Vatandaşların sokak
hayvanlarıyla ilgili en büyük iki sıkıntısı hayvanlara
karşı duydukları tedirginlik ve idari mekanizmaların
görevlerini yerine getirmemeleri sebebiyle zor durumdaki yaralı
hayvanların tedavilerini kendilerinin üstlenmek zorunda
kalışlarıdır. Bu nedenle belediyelerin hayvan
ambulansı, bakımevi ve tedavi merkezlerine kavuşturulması,
acil bilgi ve destek alınması gereken durumlar için çağrı
merkezleri ve yerel hayvan koruma görevlilerinin istihdam edildiği mahallî
bilgi gişeleri kurulması gerekmektedir. Yine, çevreyi kirleten,
vatandaşları rahatsız eden veya köpeklerini dövüştüren
hayvan sahiplerine yüksek cezalar uygulanmalı, bunun için gerekirse kolluk
güçleri yetkilendirilmelidir
Gönüllülerin yardım ve
gözetiminde yavru ve sakat hayvanlara hizmet vermesi gereken bakımevlerine
ödenekleri verilmeli, hayvanlar belediye üzerine kaydedilerek veteriner
işleri müdürlüklerinden sorgulanabilmelidir.
2.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
televizyon programlarının çocukların gelişimi üzerindeki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/663)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Televizyonda yayınlanan
dizi, reklam, haber vb. bütün programların çocukların psikolojik,
sosyolojik ve kişisel gelişimlerini olumsuz yönde etkileyen
temalardan arındırılması, gözden geçirilmesi ve TV
programlarının çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin ortadan
kaldırılması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve
105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı
Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Günümüzde kitle iletişim
araçlarının başında televizyon gelmektedir. Pek çok ülkede
televizyonun olumlu veya olumsuz etkileri tartışılmaktadır.
Ülkelerin toplumsal yapıları ve buna bağlı olarak
televizyon yayınlarının biçim ve içeriğine göre bu
etkilenmeler farklılıklar gösterebilmektedir. Kitle iletişim
araçları genelde bilgilendirme, haber verme, eğlendirme , reklam gibi
amaçlar içerse de televizyonun çocuklar üzerinde olumsuz etkileri de
olmaktadır. Özellikle TV programlarındaki şiddet içerikli
yayınlar, çocuklar açısından olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Ayrıca gerek ülkemizde,
gerekse dünyada yapılan tüm araştırmalar göstermiştir ki,
istisnai durumların dışında çocukların televizyon
izleme sıklığı ve alışkanlığı,
televizyonun bu özellikleri de göz önüne alındığında,
kişiliğinin oluşması ve başarısı için önemli
sorunlar teşkil etmektedir. Çocuklar büyük bir zamanını televizyon
izlemekle geçirmektedir. Reklamlar, sadece yetişkin bireyleri değil,
toplumda önemli bir çoğunluk olan çocukları da ekran
karşısına çekmektedir.
TV programlarında
çizilen kadın ve erkek rolleri, yetişkinlere yönelik tüm programlarda
olduğu gibi, çocuk programlarında, reklamlarda ve hatta çizgi
filmlerde bile karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, küçük
yaştan itibaren çocukların kadınlık ve erkeklik rolleri
öğretilmesini ve yetişkin bir birey olma yolunda cinsiyet
eşitsizliğini pekiştirmektedir. Özellikle çizgi filmlerde
dikkati çeken cinsiyet rol tanımlamaları çocuklara, bir kadın ya
da erkek olarak nasıl olmaları gerektiğine ilişkin
oluşturulmuş ideal tipleri göstermektedir. Oluşturulan bu
tiplere bakıldığında kadınların zayıf,
pasif, her zaman erkekten yardım talep eden, kurtarılmayı
bekleyen taraf, erkeklerin ise evin geçimini sağlayan, aktif,
kurtarıcı, güçlü, hizmet talep eden olarak gösterilmektedir.
Aynı şekilde, programlarda yer alan mesajlarda erkek çocukların
daha fazla şiddete başvuran taraf olarak, kız çocukları
ise, sessiz, sakin, edilgen bir taraf olduğu gösterilmektedir.
Tüm programların
içeriğinde aktarılan anne tipinde olduğu gibi iyi ve ideal anne,
evin tüm işlerini yapan, babaya ve çocuklara sürekli hizmet eden,
onların her dediğini yerine getiren sorun yaratan, baba ise sorun
çözen güçlü olarak yansıtılmaktadır. Yine bir üst bölümde
tanımlanan cinsiyet rolleri anne gibi babayı da iki anlamda
etkilemektedir. Birincisi baba dışarıda çalışır,
para kazanır, evin tüm ihtiyaçlarını sağlar ve hatta onun
da ötesinde karısının ve çocuklarının en iyi biçimde
rahat ve konforlu yaşamalarını sağlamakla yükümlüdür.
Bu konuların
dışında televizyon programlarının çocuklar üzerindeki
en olumsuz etkisi şiddet içeren yayınlar olduğu bilinmektedir.
Televizyon programlarında şiddet, haberlerden, filmlere, dizilerden
çizgi filmlere kadar her yerde her an hayatın bir parçası olarak
sunulmaktadır. Bu da şiddetin
sıradanlaştırılması gibi çok tehlikeli bir olguyu
beraberinde getirmektedir. Görüldüğü gibi, televizyon şiddetin de
ötesinde çocuğun kişisel gelişimini olumsuz yönde
etkilemektedir. Çocuklar, kendini izlediği programlardaki kişilerin
veya daha yoğun olarak filmlerdeki karakterlerin yerine
koymaktadırlar. Özellikle şiddet içeren dizi, haber ve çizgi filmleri
izleyen çocuklarda model alma yoluyla saldırgan davranışlar ve
şiddet eğilimi ortaya çıkarabileceği uzmanlar
tarafından belirtilmektedir.
Program
yapımcıları tarafından, çocuklara yönelik programlar
hazırlanırken, çocukların özellikleri dikkate alınmalı
ve gelişimin en hızlı olduğu okul öncesi dönemde
onların dış uyarılardan çok fazla etkilenebilecekleri
düşünülmelidir. Çocukların uzun süre televizyon
karşısında kalmaları, çocuğun sosyalleşmesini ve
yaratıcılığını olumsuz yönde etkileyeceği
bilinmektedir. Bu nedenle, televizyon programlarının çocuklar
üzerindeki olumsuz etkilerinin tespit edilip, çocukların psikolojik,
sosyolojik ve kişisel gelişimlerini olumlu yönde etkileyecek
programların yapılması, var olan TV programlarının
gözden geçirilmesi gerekmektedir.
3.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 22 milletvekilinin, tütün sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/664)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
17nci yüzyılda
İngiliz ve Venedik gemicileri tarafından ilk kez İstanbul'a
getirilen tütün, 19uncu yüzyıldan itibaren Anadolu topraklarında
üretilmeye başlanmıştır. Türkiye'de yetiştirilen
tütünler, kuru yapraklarının renklerinin çok güzel olması,
yaprak boyutu, dokusu, yanıcılık ve aromatik özellikleri
nedeniyle dünyada yetiştirilen diğer tütünlerden ayrı
değerlendirilmiş, "Türk Tütünü" adıyla dünya
pazarında önemli bir yer edinmiştir.
Cumhuriyetin ilk
yıllarından itibaren yüz binlerce aileye geçim kaynağı olan
Türk Tütünü, 2008 yılındaki özelleştirmeye kadar TEKEL'in
bağlı ortaklığı olan Sigara Sanayi
İşletmeleri ve Ticareti A.Ş. tarafından ülkemize ve dünyaya
pazarlanmaktaydı. TEKEL'in sigara bölümünün özelleştirme
çalışmaları 2003 yılında başlatıldı.
Aynı yıl gerçekleştirilen ihalede, Özelleştirme Yüksek
Kurulu, teklifin beklentileri karşılamadığı
gerekçesiyle ihaleyi iptal etti. Daha sonra, TEKEL'in yeniden yapılandırma
çalışmalarına başlandı. Bazı müesseseler ile
pazarlama ve dağıtım müdürlüklerinin bir bölümü
kapatılırken, tütün stokları da azaltıldı. TEKEL'in
ikinci kez özelleştirme ihalesi çalışmalarında marka
satışı da gündeme geldi. Ancak, yapılan çalışmalar
sonucunda TEKEL'in sigara işletmelerinin "varlık
satışı" bağlamında yeniden bir bütün halinde
satışına karar verildi. İkinci ihale teklif gelmemesi
nedeniyle iptal edildi Üçüncü kez 22.02.2008 tarihinde yapılan ihalede
TEKEL'in Sigara Üretim ile Sigara Pazarlama ve Dağıtım kısmı
BAT (British American Tobacco) Tütün Mamulleri Sanayi ve Ticaret AŞ'ye
1.720 milyon ABD Doları bedelle satıldı.
Özelleştirme
çalışmalarının başlatıldığı 2003
yılından itibaren gerek TEKEL markalarının pazar payı
gerekse Türkiye'de tütün üretici sayısı, üretim alanları ve üretiminde
ciddi bir düşüş başlamıştır. TEKEL
markalarının pazar payı 2003 yılında yüzde 55,8 iken,
satışın yapılığı 2008 yılında
yüzde 30 civarına, 2009 yılında ise yüzde 20,6'ya düşmüştür.
2002 üretim yılında 406.000 kişi olan tütün üreticisi 2008
üretim yılı sonunda yüzde 55 oranında azalarak 181.000, tütün
üretimi ise 2002 üretim yılında 160 bin ton düzeyindeyken 2008 üretim
yılında 93 bin tona, 2002 üretim yılında üretim alanı
199 bin hektarken 2008 üretim yılında 146 bin hektara düşmüştür.
Öte yandan en son 03.04.2008 tarihli 5752 sayılı Kanun ile 2008
yılı ürünü için yapılan sözleşmeli üretim uygulaması
yeni bir düzenleme yapılmadığı için 2009 yılından
itibaren sona ermiştir.
Sektörde bu gelişmeler
olurken 31.12.2009 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan bir Bakanlar Kurulu
Kararı ile sigara ithalatında paket başına 40 cent,
homojenize (işlenmiş) tütün ithalatında kg başına 3
ABD doları olarak öteden beri alınmakta olan Tütün Fonu 1 Ocak
2010'dan itibaren kaldırılmıştır. Bu karar ile
yabancı sigara şirketlerinin önündeki bütün engeller kaldırılmış,
Türk Tütünü ve üreticisi sahipsiz bırakılmıştır. Son
karardan sonra kalan üretim alanları da ortadan kalkacak ve dünyaca ünlü
Türk Tütünü tarihe gömülmüş olacaktır.
AKP Hükûmetlerinin göreve
başladığı tarihten bu yana izlediği politikalar nedeniyle,
ağır darbelere maruz kalmış olan Türk Tütününün ve tütün
üreticisinin sorunları ile son Bakanlar Kurulu Kararı'nın
Türkiye'deki sigara üretimi ile Türk Tütünü üretimine ve üreticisine
etkilerinin araştırılarak, çözüm yollarının tespiti
amacıyla Anayasanın 98, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)
2) Şevket Köse (Adıyaman)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Osman Kaptan (Antalya)
5) Birgen Keleş (İstanbul)
6) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
7) Abdulaziz Yazar (Hatay)
8) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
9) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
10) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Ahmet Küçük (Çanakkale)
12) Nevingaye Erbatur (Adana)
13) Ensar Öğüt (Ardahan)
14) Tekin Bingöl (Ankara)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) İsa Gök (Mersin)
17) Abdullah Özer (Bursa)
18) Mehmet Şevki
Kulkuloğlu (Kayseri)
19) Canan Arıtman (İzmir)
20) Nesrin Baytok (Ankara)
21) Ali Koçal (Zonguldak)
22) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
23) Muhammet Rıza
Yalçınkaya (Bartın)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 25 milletvekilinin, sokak
hayvanlarının ıslahı sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/665)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sokak hayvanlarının
ıslahı sorununun araştırılması amacıyla
Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104
ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Ahmet Küçük (Çanakkale)
3) Şahin Mengü (Manisa)
4) Hüseyin Ünsal (Amasya)
5) Hüsnü Çöllü (Antalya)
6) Metin
Arifağaoğlu (Artvin)
7) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
8) Atila Emek (Antalya)
9) Vahap Seçer (Mersin)
10) Birgen Keleş (İstanbul)
11) Fevzi Topuz (Muğla)
12) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Yaşar
Ağyüz (Gaziantep)
15) Yaşar Tüzün (Bilecik)
16) Nevingaye Erbatur (Adana)
17) Canan Arıtman (İzmir)
18) Nesrin Baytok (Ankara)
19) Ali Koçal (Zonguldak)
20) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
22) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
23) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
25) Ensar Öğüt (Ardahan)
26) Muhammet Rıza
Yalçınkaya (Bartın)
Gerekçe:
Sokak hayvanları,
ülkemizde, toplum sağlığını tehdit etmenin
yanında uğradığı kötü muameleyle kamuoyu
vicdanını sızlatan, yıllardır çözülememiş bir
sorundur.
5199 sayılı Kanun,
içeriği ve uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yetersiz
kalmaktadır. Kısırlaştırma, sokaktaki hayvan
popülasyonunun azaltılmasında bilimsel ve vicdanı yönden en
uygun yöntemdir fakat tek başına yeterli değildir. Sokak
hayvanı sorununun en temel nedeni, yurt dışından kaçak
olarak getirilip pet-shoplarda satılan ve istatistiklere göre yüzde 70'i
sokağa atılan hayvanlardır. Bu hayvanların üremesiyle
caddeler, barınaklar binlerce hayvana kucak açmak zorunda kalmıştır.
Ayrıca, pet-shoplar, sattıkları hayvanların aşı
ve tedavilerini gerektiği şekilde yapmadığından ve
yeterince denetlenmediğinden, halk sağlığını
tehdit etmektedir.
Dolayısıyla, yurt
çapında belediyelerce yapılacak etkin
kısırlaştırma çalışmalarının yanında,
tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi pet-shoplarda hayvan
satışı yasaklanmalı, gümrüklerin denetimi
artırılmalı, süs hayvanı ithalatına bir süre yasak
getirilmelidir. Aksi takdirde belediyeler kısırlaştırma
için seferber ettikleri iş gücü ve maddi kaynağa rağmen
çözümsüzlükten kurtulamayacaklardır.
Sorunun bir
ayağını da vatandaşların bilinçsizliği
oluşturmaktadır. Eğitim çalışmalarıyla
vatandaşlar bilinçlendirilmeli, barınaklardan ve sokaklardan hayvan
sahiplenmeleri teşvik edilmelidir. Okullarda STK ve MEB iş
birliğiyle eğitim programları düzenlenmeli, çocuklara hem
kendilerini korumaları hem de sokak hayvanlarına zarar vermemeleri
için, hayvanlara nasıl davranmaları gerektiği
anlatılmalıdır.
Bunun yanında, terk
etmelere karşı caydırıcı olması açısından
hayvanlara çiplenme zorunluluğu getirilmeli, terk edilen hayvanların
sahiplerine, hayvanların kimlik ve sağlık bilgilerinin yer
aldığı bu çipler vasıtasıyla ulaşılarak
yüksek cezalar ödetilmeli, bir daha hayvan edinmeleri
yasaklanmalıdır.
Bugün 5199 sayılı
Kanun'da yasak olmasına karşın, Zabıta Kanunu'yla
belediyelere, kuduzdan sadece şüphe duyulması hâlinde bile zehirleme
imkânı verilmesi büyük bir çelişkidir. Oysa bilimsel
çalışmalar göstermektedir ki zehirlemelerle hayvan nüfusu ilk anda
azalmakla birlikte, geride kalan hayvanlar daha kolay beslenme ve üreme
imkânı bulduğu için hayvan nüfusu en kısa zamanda eskisinden çok
daha büyük bir miktara ulaşmaktadır. Bir çift köpekten beş
yılda 60 bin köpek ürediği göz önüne alındığında,
belediyelerde ve belediye sınırları dışındaki,
tarım ve hayvancılıkla geçinen il, ilçe ve köylerde etkin
kısırlaştırma uygulanması, şimdiye kadar sokak
hayvanı sorununu çözmekte hiçbir şekilde etkili olmayan, aynı
zamanda millî medeniyet düzeyimiz açısından bir yüz karası olan zehirlemelerin
acilen durdurulması gerektiği çok net bir şekilde görülmektedir.
Diğer taraftan,
otoyollarda veya şehir içinde trafik kazasına uğramış
veya hasta ruhlu kişiler tarafından işkence edilmiş hayvan
görüntüleri kamuoyunda tedirginlik yaratmaktadır. Birçok ünlü seri katil
ilk cinayetlerini hayvan öldürerek işlemişlerdir. Hayvana tecavüz
eden birinin, fırsatını bulduğunda engelli bir insana veya
bir çocuğa tecavüz etmesi an meselesidir. Dolayısıyla toplum
huzuru ve güvenliği için hayvanlara karşı işlenen suçlar,
tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Kabahatler Kanunu
kapsamından çıkarılmalı, Ceza Kanunu kapsamına
alınmalıdır.
Vatandaşların sokak
hayvanlarıyla ilgili en büyük iki sıkıntısı hayvanlara
karşı duydukları tedirginlik ve idari mekanizmaların
görevlerini yerine getirmemeleri sebebiyle zor durumdaki yaralı
hayvanların tedavilerini kendilerinin üstlenmek zorunda
kalışlarıdır. Bu nedenle belediyelerin hayvan
ambulansı, bakımevi ve tedavi merkezlerine kavuşturulması,
acil bilgi ve destek alınması gereken durumlar için çağrı
merkezleri ve yerel hayvan koruma görevlilerinin istihdam edildiği mahallî
bilgi gişeleri kurulması gerekmektedir. Yine, çevreyi kirleten,
vatandaşları rahatsız eden veya köpeklerini dövüştüren
hayvan sahiplerine yüksek cezalar uygulanmalı, bunun için gerekirse kolluk
güçleri yetkilendirilmelidir.
Gönüllülerin yardım ve
gözetiminde yavru ve sakat hayvanlara hizmet vermesi gereken bakımevlerine
ödenekleri verilmeli, hayvanlar belediye üzerine kaydedilerek veteriner
işleri müdürlüklerinden sorgulanabilmelidir.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/449)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 8/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
08.04.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
08.04.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantıda oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 354 üncü
sırasında yer alan 10/449 Kamudaki geçici personelin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun
08.04.2010 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Tunceli Milletvekili
Sayın Halise aittir.
Buyurun Sayın Halis.
(BDP sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri Barış ve Demokrasi Partisi adına saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, 25 Haziran 2009
tarihinde bir araştırma önergesi vermiştik. Bilindiği üzere
4/C olarak adlandırılan ama diğer devlet ya da kamu
çalışanlarından çok farklı özlük haklarına sahip olan
bir nevi mağduriyet yasasının görüşülmesi ve Mecliste çözüm
bulunması önergesiydi. 2007 yılında özelleştirmelerin
mağduru hâline getirilen 215 bin işçi çeşitli yerlere,
çeşitli çalışma alanlarına dağıtılarak
mağduriyetleri giderilmişti ancak ne yazık ki 22 bine yakın
işçinin mağduriyeti giderilmemiş ve gerçekten bunların
mağduriyeti bugüne kadar devam etmişti. Bunlar yetmiyormuş gibi
bugüne kadar bu mağduriyetlere yenileri eklenmeye başlandı.
Her şeyden önce, 4/C
olarak bilinen bu mağduriyet yasası, mağduriyet kanunu
dediğimiz duruma bir bakalım. 4/C nedir? Devlet Memurları
Yasasının 4üncü maddesinin (C) bendinin tanıma ve
tanımlaması, çalışanları. Ne söylüyor bu maddenin (C)
bendi? Bir yıldan daha az süreli veya mevsimlik hizmet olduğunda
Bakanlar Kurulunca karar verilen görevler ve belirtilen ücret ve adet
sınırları içinde sözleşmeyle çalıştırılan
işçi olmayan kişiler. Burada özellikle işçi
olmadığı çok açık ve net belirtiliyor.
Şimdi, Bakanlar Kurulu
kararıyla her yıl bir düzenleme yapılmaya
çalışılıyor, yıllık geçici personel kararnamesi
deniyor buna. Her yılın başında bu düzenlemeler Resmî
Gazetede yayınlanıyor, yıllık uygulamalar böylece
kamuoyuyla paylaşılıyor. En son 4 Şubat 2010
yılında -yani bu yıl- iyileştirmeler
yapılmıştı. En son yapılan iyileştirmeler
dâhilinde bakıldığında bile, hâlâ 4/Cli
çalışanların bir mağduriyet içinde olduğunu çok
açık ve net görürüz.
4/Clilere bakıyoruz,
yani bu geçici personele, bunların kıdem ve ihbar tazminatları
yok; böyle, bu tazminatlardan yararlanamıyorlar. Bugüne kadar, son
düzenlemenin yapıldığı güne kadar yılda on ay
çalışıyorlardı, bunu on bir aya çıkarmışlar
ama biraz sonra açıklayacağım aldığı ücret,
aldıkları ücret on iki aya bölündüğünde, bu ücretin asgari
ücretin altında olduğunu da görmüş olacağız. Ücretler
son derece düşük. Yani kendilerini sosyal yaşam koşullarında
idame etmelerine yetecek bir ücret değil. Yüksekokulu bitirmiş bir
4/Cli 875 lira alıyor, yine ortaokul ve dengi okullardan mezun olan
çalışanlar 793 lira alıyor, ilkokul mezunu çalışanlar
711 lira alıyor. Bugün piyasadaki enflasyona ve pahalılığa
bakıldığında, bu ücretlerle değil yaşamak, ev
kirası ödendikten sonra elektrik su parası dahi ödemeye yetmeyecek
kadar bir ücret. Oysaki bu ücreti alan insanlar devlet memurlarıyla, kendi
çalışma arkadaşlarıyla aynı yerde, aynı zaman
süresi içinde bir günde aynı işi yapmaktalar. İşte,
Anayasanın eşitlik ilkesine de denk düşmeyen, ters düşen
bu durumun mutlaka giderilmesi gerekiyordu, bugün bunu
tartışıyoruz. Kaldı ki, aynı yerde, aynı süre
içinde, aynı işi yapan sadece 4/Cliler değil, eğitim
camiasına da bakıldığında öğretmenler, kadrolu,
sözleşmeli, vekil, ücretli ve usta öğretici olarak
gruplandırılmış ve bunlar farklı özlük haklarına
sahip ve farklı ücret almaktalar. Dolayısıyla aynı yerde
aynı işi yapıp farklı ücreti almak, hem iş yerinin
verimliliği açısından hem de çalışanlar
arasındaki psikoloji ve dayanışma açısından çok ciddi
zaaflara yol açıyor.
4/Clilerin çalışma
saatlerine bakıyoruz. 4/Clilerin çalışma sürelerinin
belirlenmesinde Devlet memurları için tespit edilen çalışma
saat ve süreleri dikkate alınır. deniyor.
Yine, 4/Clilerin iş
yapma yasağı konusunda Çalıştıkları süre
dâhilinde bir başka iş yapamazlar. hükmüyle hükme
bağlanıyor.
Yine, 4/Clilere suç
sayılan fiiller devlet memurlarıyla aynı değerlendiriliyor.
Devlet memurları için suç sayılan fiil ve hareketler ve
yaptırımlar bu karar gereğince geçici personel için de
geçerlidir. deniyor.
İzinlere bakıyoruz.
Karar gereği çalışanları her ay için azami bir gün ücretli
izin alınır. Şimdi, değerli milletvekilleri, azami bir
gün ne demektir? Acaba bunun asgarisi ne kadardır? Bunu da doğrusu
anlamış değilim.
Yıl içinde tabip
raporuyla kanıtlanan hastalıklar çalıştıkları her
dört ay için iki günü geçmemek üzere ücretli izin sayılır. ve bu iki
ayda bir gün demektir.
Yine Rapor süresi içinde iki
gün ücretli izin verilir. deniyor. Şu demektir: İki günün
dışında hasta yatağında da olsa ihtiyaç
sınırı ne olursa olsun ücret verilmeyecek demektir.
Sözleşmenin feshine
gelince. Sözleşmenin feshi tam bir kişinin tasarrufuna sunulmuş
ve bir kişinin vicdanına, merhametine bırakılmayacak kadar
değerli olan bu iş akdi feshedilmeye müsait hâle getiriliyor ve
sözleşmenin bitiminde, ihbar kıdemi vesair adlar altında
herhangi bir tazminat ödemesi yapılmıyor, yapılamıyor.
Geçen aylarda, daha
doğrusu soğukların sıfırın altında
olduğu günlerde yetmiş sekiz gün süren Tekel işçilerinin burada
direnişi vardı. İşte, kendi haklarından yoksun
bırakılan 12 bin Tekel işçisi bu koşulları kabul
etmemek için direnmişti. Çoğunun emeklilik vakti gelmişti ve
biliyorlardı ki bu sözleşme ya da bu statü dâhilinde bir
çalışmayla emeklilik haklarını dahi kaybedecekleriydi. Bu
yüzden direndiler ama AKP İktidarı bir iyileştirmeye yönelik
adım atma yerine ya da uzlaşma arayışları yerine dünya
kamuoyunun gözünden kaçmayan 12 Eylül koşullarının vahşetini
uyguladılar. Ne yaptılar? Polis ablukasıyla, polis işgaliyle,
coplarla, biber gazlarıyla sindirmeye çalıştılar. Daha
sonra geldiler, yetmiş sekiz günün sonrasında geldiler yine aynı
durum. Oysaki Tekel işçilerinin yetmiş sekiz günlük mücadelesi
dâhilinde tek bir esnafın dahi camı kırılmamış,
tek bir insanın canı yanmamış ve üstüne üstlük esnaflardan
takdir ve övgü görmüşlerdi.
4/Cyle
çalıştırılanlar sadece Tekel işçileri değil.
Kendi Parlamentomuzda da, sayısını tam bilemeyeceğim, çok
sayıda 4/Cli çalışan var. Yani bir yasama organının
çalışanlarının Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırı bir şekilde
çalıştırılmasının mantığını
anlamak gerçekten çok zor.
Biz, başta 4/Cliler
olmak üzere Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı duran,
aynı yerde aynı zamanda aynı işi yapan aynı
bağlayıcı hükümlere tabi olan çalışanlar arasında
bir eşitliğin sağlanması ve 4/Clilerin
yaşamış olduğu mağduriyetin giderilmesini istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
yine, Mecliste ben bir başka konuyu dikkatlerinize sunmaya
çalışacağım. Ofislerimizin bulunduğu A Blokta bir
restoran var, yemekhane. Dikkat ettiyseniz, biz oraya girerken cakalı bir
şekilde geçip gidiyoruz ama onlarca metre kuyrukta bekleyen Meclis
personeli var. Biz yemeğimizi yiyip geri döndükten sonra dahi onların
ancak 1 ya da 2 metre kuyrukta yol almış olduğunu görüyoruz.
Nasıl ki milletvekilleri için kolaylaştırıcı
düzenlemeler yapılıyorsa, nasıl ki milletvekilleri için Ana
Binanın alt katındaki restorana personel ya da başkaları
alınmıyorsa A Bloktaki yemekhanenin de
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Teşekkür ediyorum.
sadece personele
ayrılarak personelin kuyruğa girmeden, daha uygun koşullar
içinde, daha uygun bir ortamda yemek yemelerinin olanağını
yaratmak bizim görevimizdir diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grup önerisinin aleyhinde ilk söz Kayseri Milletvekili Sayın
Mustafa Elitaşa aittir.
Buyurun Sayın
Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi
Partisinin, Danışma Kurulunda çoğunluk
sağlanamadığından dolayı İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre getirdiği grup önerisinin, 4/Cli
çalışanların sorunlarının
araştırılmasıyla ilgili komisyon kurulmasına dair grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
4/C hepinizin de bildiği gibi 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 4üncü maddesindeki (C) fıkrası hükmü kapsamında
kamuda çalışan personeli ifade etmektedir. Kısa dönemli
çalışmayı ifade eden, kamunun kısa dönemli, sürekli olmayan
işlerinde ihtiyaç duyduğu personeli çalıştırmak
amacıyla ihdas edilmiş ve uzun zamandır uygulanmakta olan bir
kanun fıkrası ama Türkiyede 1980 yılından itibaren
başlayan özelleştirmeler ve verimsiz çalışan tesislerin
kapatılması sorunuyla karşı karşıya
kalınmış, 2004 yılına kadar hem 1980
yılından başlayan özelleştirmeler ve AK PARTİ
iktidarları dönemine kadar gelen özelleştirmeler çerçevesinde toplam
40 bin kişi kamuda çalışmadan dolayı ya özelleştirme
veya kapatmadan dolayı tazminatlarını ve bütün hak ve
imkânlarını alarak işsiz kalma ile karşı
karşıya kalmıştır.
Kamuda çalışan
personelin yaşlarının belli bir seviyeye ulaşması,
özel sektörde de iş imkânı bulamaması ve özellikle de kamuda
çalışan personelin özel sektörde iş imkânı
bulamamasından dolayı ortaya çıkan emeklilik hakları-nı
elde edebilmek ve sigortalılıklarını devam ettirmek gibi
sorunlarla, olumsuz meselelerle karşı karşıya
kalınmış. Biz bu dönemi 2002 yılı seçimlerine
gider-ken ilimizde, hepinizin de illerinde, özelleştirme olan illerde
değerli milletvekil-lerinin bu konunun büyük bir sorun olduğunu, bu
sorunun çözülmesini en azın-dan kendilerine emeklilik hakkının
verilmesiyle ilgili özelleştirmeden dolayı iş-siz
kalmış, ama emeklilik hakkını elde edememiş
insanların haklı talepleriyle karşı karşıya kaldık.
Muhakkak ki, bizden önceki,
1980 yılından itibaren özelleştirmeyle ilgili bu konuda
mağdur olan insanların haklarını alabilmek, emeklilik
imkânlarını sağlayabilmek için hükûmetler de elinden gelen
gayreti göstermeye çalışmış-lar, ama bir sonuç elde
edilememiş. Ne zaman ki, 2004 yılında Bakanlar Kuru-lunun
aldığı bir karar gereğince 4/Cnin yapısı
değiştirilerek kamuda özelleş-tirmeden dolayı işsiz
kalmış, ama bütün hak ve imkânlarını almış,
emeklilik hakkını elde edememiş kişilerin emeklilik haklarını
sağlayabilmek kastı ve amacıyla 4/Cdeki Bakanlar Kurulu
kararıyla bir değişikliğe gidilmiş, o günden bu tarafa
yaklaşık 1980 yılından itibaren özelleştirmelerden
dolayı işsiz kal-mış, emeklilik imkânını elde
edememiş 17.774 kişi 4/C kapsamında istihdam edilmiş. Bu
4/C kapsamının oluşmasındaki en büyük etken de şu anda
Türk-İş yönetiminde olan o zamanki Tekgıda-İş
Sendikası Genel Başkanının tekli-fi ve Türk-İş
Başkanı, o dönemdeki Türk-İş Başkanı Hükûmetimize
gelerek Böyle bir talebi yerine getirdiğimiz takdirde bu insanların
uzun yıllardır or-taya çıkan mağduriyetlerinin
giderilmesine bir imkân sağlanır. diye beya-natta bulunmuş ve
bu da Hükûmet tarafından uygun görülerek Bakanlar Ku-rulu kararıyla
kabul edilmiş. Ve önemli olan nokta şu: Bugün, meydanlardan Tekel
işçilerinin sıkıntıyla karşı karşıya
olduğunu ifade edip onları eyleme sürükleyen insanlar, Sayın
Başbakana ve Hükûmete bu konuda teşekkür plaketi vermiştir.
Değerli arkadaşlar,
4/C ile ilgili 2009 yılına kadar sendikanın ve işçilerin
bizden talepleri, Hükûmetten talepleri şuydu: On ay çalışıp
bir ay gezmek, arkasından -sonra tekrar iş akitlerinin devamıyla
ilgili sorun vardı- on ay çalışıp on iki ayda on aylık
ücret alma durumuyla karşı karşıyaydı yani bir
yılda aldıkları ücreti on iki aya böldüğünüz takdirde
asgari ücretin çok az miktar üzerinde bir ücret elde etme imkânları
sağlanmıştı. Sendika ve diğer yetkililerle
yapılan görüşmeler çerçevesinde bu çalışma
zamanının on bir aya çıkarılması ve izin
haklarının, yılda on günlük olan izin haklarının daha
da artırılması şeklinde talep Hükûmet tarafından kabul
edilmiş ve 4/Cnin maaşlarına da bir iyileştirme
yapılmıştır. 4/Cnin maaşlarına reel olarak
ortalama yüzde 15 iyileştirme yapılmıştır ve bütün
4/Clilerin on aylık aldıkları ücreti on bir aya çıkardığımız
takdirde, yüzde 10 da aldıkları reel ücretin eskiden on ay
alırken on bir aya çıkmasıyla birlikte 4/C kapsamında olan
işçi kardeşlerimizin şu anda aldıkları maaşlara
2009 yılının başı itibarıyla
baktığımızda yüzde 25 ile yüzde 30 arasında zam
yapıldığı ortaya çıkmaktadır.
Tekel işçilerinin
durumuna gelince: Şu anda 4/C kapsamına giren 8.367 Tekel işçisi
var. Bunların illere göre dağılımını ifade etmek
istiyorum: İzmir 1.738, Tokat 1.171, Diyarbakır 1.067, Ankara 982,
Samsun 881, Manisa 802, Adıyaman 754, Hatay 592, diğer iller de var,
toplamı 10.818 kişi ama bunların 8.367si 4/C kapsamına
girecek, geriye kalan kısmı da zaten nakle tabi personel. Bu 8.367
kişiden hemen hemen 2 bin civarında olan şahıslar, haziran
ve temmuz aylarında, Tekel depolarının kapanma süreci o güne
denk geldiğinden, işlerine devam edecekler.
Değerli arkadaşlar,
bu süreç içerisinde, Tekelin özelleştirilmesinden bugüne kadarki geçen
süreç içerisinde özelleştirme ile özelleştirilen kuruluş sahibi
olan firma 4/C kapsamındaki işçilere iş garantisi, ücret
garantisi, maaş artış garantisi vermek üzere işçi talebinde
bulunmuş ama maalesef, sadece 300 işçi, özel sektörün bu yüksek
oranlardaki maaşlarına, üç yıl iş garantisi olmak
kaydıyla ve ikramiyeler de dâhil olmak üzere taleplerine, isteklerine
cevap verebilmiş. Şimdi, bir buçuk yıl olmuş
özelleştirme gerçekleştirileli ki, Tekelin özelleştirilmesi 2000
ve 2001 yılında yapılan Bakanlar Kurulu kararıyla ortaya
çıkmış ve 2 bakan eskitmiş. Bir bakan, Tekelin
özelleştirilmesi konusunda, Tekelin sadece isim ve üzerindeki
taşınabilir mallarının özelleştirilmesini iddia ederken,
ısrar ederken maalesef görevinden istifa etmek zorunda kalmış,
yerine gelen bakan 2001 yılında alınan Bakanlar Kurulu
kararıyla Tekelin bütün mamelekiyle birlikte özelleştirilmesine
fırsat tanıyacak kararı almıştır.
Tekel, çeşitli
zamanlarda ihaleye çıkarılmış, alıcı
bulamamış ama 2008 yılında özelleştirmeyle birlikte,
bir buçuk yıldır 4/C kapsamında Tekelde çalışan
işçi arkadaşlarımıza toplam aylık 40 milyon
liralık yani 40 trilyon liralık ücret ve maaş ödenmiş.
Bunların aldıkları, kendilerine, iş akitleri
feshedildiği takdirde, kıdem ve ihbar tazminatlarıyla birlikte,
bütün haklarıyla birlikte, ortalama 40 bin lira yani 40 milyar lira
kıdem ve ihbar tazminatı ödenmiş, hesaplarına
yatırılmış. En az alan 20 milyar lira, en fazla alan 80
milyar lira, hesaplarına yatırılmış, ödenmiş. 1
Şubat 2010 tarihi itibarıyla gerçekleşmiş.
Ama burada, ne yazık ki
farklı bir durumla karşı karşıya kaldık.
Hükûmetin 1 Şubattan itibaren 4/C kapsamında müracaat ettikleri
takdirde işe yerleştirileceklerini ifade etmesiyle birlikte,
2.500-3.000 civarındaki işçi kardeşimiz istihdam edilmek üzere
müracaat etmişler Devlet Personel Başkanlığına, bir
kısım işçiler de eylemlerine devam etmişler ama acı
bir gerçek, maalesef, Danıştay, Hükûmetin aldığı
kararın yürütmesini durdurarak 4/Cli işçilerin eylem
yapmalarına fırsat verici yeni bir karara imza
atmıştır.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Çok üzüldük öyle bir karar alındığı
için!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bununla birlikte ne olmuştur? Bununla birlikte ne
olmuştur?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
Bakınız, şu
anda 4/C kapsamındaki işçiler, sekiz aya kadar asgari ücretin 2
katı kadar ücret almayı hak edecekler ve sekiz aya kadar da bu
eylemlerini sürdürme imkânı bulacaklar. Bakınız,
Danıştayın bu aldığı kararın Türkiye
ekonomisine maliyeti yaklaşık 100 milyon lira, 100 trilyon lira.
ALİ ARSLAN (Muğla)
Alkollü İçkilerin özelleştirilmesinden kaybınız ne kadar
biliyor musun?
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Hazineyi boşalttılar, doğru mu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bunu siz eğer 4/C kapsamındaki işçilere iş akdi
verilirken, onlara iş imkânı sağlanırken
Danıştayın sadece Hükûmetin yaptığı
işlemlere karşı bir direnişi, bir eylemi desteklemek,
teşvik etmek amacıyla yapılan işin, hukukun temel
kavramlarına ve kurallarına aykırı olduğunu
düşünüyorum. Açıkçası, aç ve açıkta kalmıyor insanlar.
ALİ ARSLAN (Muğla)
İşçiye hakkını vermiyorsunuz, peşkeş
çekiyorsunuz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bugün aldıkları ücretler: Ortalama 900 lira ücret
alıyorlar.
ALİ ARSLAN (Muğla) Yazıklar
olsun!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Asgari ücretin 577 lira olduğu bir yerde 900 lira ortalama
ücret alındığını düşünürsek
ÖZDAL ÜÇER (Van) Onlara
sor, ne sebeple gidiyorlar.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla)
Hükûmet bu insanları geçmiş dönemdeki gibi mağdur
etmemiş, emeklilik haklarını ve evine aş götürme
imkânını vermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Siz
talepte bulunan işçilerin hepsine terörist damgasını vurdunuz;
kadınlar terörist, işçiler terörist, emekçiler terörist!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Sayın Üçer
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bu önergenin zamansız getirilmiş bir talep olduğunu
ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Elitaş.
Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisinin lehinde, Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi.
(CHP sıralarından alkışlar)
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
4/Cli çalıştırılanlar hakkında verilmiş olan
Meclis araştırması önergesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına görüş ve düşüncelerimizi söylemek üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin genelinde var olan
huzursuzluğun, yoksulluğun, rahatsızlığın,
tedirginliğin asgariye indirilmesi için, ortadan
kaldırılması için iktidarlar tarafından her türlü gayretin,
çalışmanın, çabanın gösterilmesi gerektiği açıktır
ancak ne yazık ki yıllardan beri o genel huzursuzluğu,
değişik açılardan ve değişik sosyal grupları daha
da mağdur ederek, mağduriyeti yaygınlaştırarak
gerginliği, kaygıyı, huzursuzluğu artırmayı
maalesef Hükûmetimiz bir yöntem olarak benimsemiştir. O nedenle,
artık toplumun tahammülü kalmamıştır. Bunların en
önemlilerinden bir tanesi de: 4/C diye tanınan, bilinen, gerçekten
çağımıza uygun olmayan, demokratik olmayan, hukuka uygun olmayan
bir problem kangren hâline getirilmiştir. Sayıları hakkında
ciddi bir bilgi almak mümkün değildir. Ancak bu sayılar ne olursa
olsun geleceğe dönük bu mağduriyetin, bu
haksızlığın yaygınlaştırılması
için de bu 4/Cnin düzeltilmemesi için gayret gösterilmektedir. O nedenle bu
önergenin bugün bir kere daha Meclisimizin önüne gelmesi büyük önem
taşımaktadır ve bu kangren olan, bu çözümsüzlükten yarar
umanlara yarar
sağlayacağı düşünülen olay çözülmelidir. Bu konuda
Cumhuriyet Halk Partisi bu sorununun çözülmesi için 12/6/2009da araştırma önergesi vermiştir.
Değerli
milletvekillerimiz bu yanlışlığın düzeltilmesi, bu
haksızlığın giderilmesi için yine bu kürsüde samimiyetle ayrıntılı bir
biçimde konunun çözümünü açıklamıştır,
anlatmıştır ama ne yazık ki her zaman olduğu gibi
halkın sorunlarının reddedildiği, çözümlerinin kabul
edilmediği gibi bu öneri de 2009 yılında maalesef
reddedilmiş, daha büyük kanayan
yara hâline gelmiştir.
Yine, bu sorunun
çözülmesinden yana olan ve önerilerini her vesileyle -soru önergeleriyle,
gündem dışıyla- Meclisimize getiren ve toplumsal huzursuzluğa
ilave, ek olmaması gayretinde, bu adaletsizliğin giderilmesi
gayretinde olan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri Sayın Tekin Bingöl
ve arkadaşları tarafından 21 Aralık 2009da bir yasa teklifi verilmiştir, daha
somutlaştırılmıştır, sorunun çözümü için
yardımcı olunmaya uğraşılmıştır.
Yine, 4 Şubat 2010da
son derece ciddiyetle bir teklif, yasa teklifi daha
hazırlanmıştır. Orada da bu sorunun
ayrıntılı nedenleri, haksızlıkları, hukuki yönü,
sosyal ve ekonomik boyutu ayrıca belirtilerek gerekçelerinde, bu
yasanın çıkması için Sayın Oğuz Oyan ve Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleri ciddiyetle, sorumluluk içerisinde gündeme
getirdiği hâlde bir samimi cevap alamamıştır laftan
başka. Bunun dışında, soru önergelerine, ne yazık ki
ucundan tutulabilecek ciddi, gerçekçi yorumlar yapılabilecek rakamlar ve
sayılar maalesef Hükûmetimiz tarafından da -soru önergelerine- böyle
bir cevap, ciddi bir cevap verilmemiştir. Ancak seçim
yaklaştığı zaman, 29 Mart seçiminden önce 2007
yılında 218 bin tane işçi alelacele
Pek çok geçici işçi,
4/C de dâhil yıllarca emek vermiş olmasına rağmen, hepimizi
rahatsız eden, sonradan buna oy verenleri de rahatsız eden, altı
ay çalışanları kadroya geçirme konusunda böyle bir adaletsizlik
de yapılmıştır. On beş yıldır geçici
çalışanlar kadroya alınmamış ama altı ay geçici
çalışanlar -onun nedeni de o zaman açıklanmıştı-
belediyelere alınanlar hesap edilmiş, altı ay olanlar
yabancı olmadığı için, Hükûmetten yana olduğu için
kadroya geçirilmiş 218 bin işçi ama yıllarca 4/Cli geçici
işçiler maalesef yine askıda bırakılmıştır.
Bu ve bunun gibi olaylar çok fazladır.
657 sayılı
Yasanın o 4/Csi -eğer yasa geçmişi de- değişiklikten
önce bakıldığında yevmiyeli işçi demektedir yani
günlük çalışan, ertesi gün çalışıp çalışmayacağı
belli olmayan bir statüdür; sonradan değişmiştir, geçici
işçi statüsüne alınmıştır. Ancak, işte
görüldüğü gibi, Anayasaya aykırıdır, eşitlik ilkesine
aykırıdır. Yıllarca alın teriyle ülke ekonomisine
vergisiyle, primiyle katkıda bulunan, üretimiyle katkıda bulunan, on
beş- yirmi yılını veren kalifiye elemanlar işte, bu
4/C diye yerlerinden edilmiş, -geçici olarak da 4/Cli olarak da
alınmıştır- pek çok tornacı, tesviyeci, kalifiye
eleman; bahçıvan olarak, çaycı olarak, açıkça söyleyeyim,
işten ayrılması için baskılar yapılacak, onurunu dahi
zedeleyecek işlerde çalıştırılır hâle gelmiş
ama derdini anlatacak yer bulamamışlardır.
Değerli
arkadaşlarım, bu olay, sadece, bizim söylediğimiz, yıllarca
sendikaların ve 4/Clilerin söylediğiyle sınırlı
değildir. Tekel işçileri, o çalıştıkları ve
sonradan özelleştirilen yerlerde belirli kesimler zengin edilirken, oraya
yıllarca emek vermiş insanlar derhâl işten atılır ve
4/Cye zorlanır hâle gelmiştir.
4/C nedir? 4/C, adaletsizlik,
haksızlık, insanları güç durumda bırakan bir
çalışma düzenidir. Kıdem tazminatı yoktur, emeklilik
yoktur, fazla mesaisi yoktur, verilen her işi yapmak zorundadır,
yıllık izni yoktur ve iktidarın söyleyivereceği bir rakamla
yıllarca çalışanların oralarda baskı altında
tutularak işten uzaklaştırılması âdeta zorunlu hâle
getirilmiştir.
İşte bu nedenledir
ki Tekel işçilerinin namuslu, haklı mücadelelerinin sonunda
Danıştay bir karar vermiş: Verilen sürenin
durdurulmasına. Burada umutlu olmamıza rağmen, Hükûmet daha da
aksine davranışlar içerisinde bunu bir fırsat olarak bu
yarayı onarma ihtiyacı hissetmemiş ve dolayısıyla
yaşanan diğer şiddet, o çağımıza uygun olmayan,
Türkiye Cumhuriyetinin başkentinin ortasındaki herkesin
yüreğini sızlatan olaylar meydana gelmiştir.
Danıştayın otuz günlük süreyi uzatması,
durdurmasının sonunda, Anayasa Mahkemesine de bu 4/C konusunu intikal
ettirmiştir.
4/C insanlık
dışı bir çalışma anlayışıdır. 4/C
kölelik anlayışıyla istihdam anlayışıdır.
Eğer bir devlet, kendi
çalıştırdığı insanını ekonomik ve
demokratik haklarından yoksun bırakıp bu
haksızlığa karşı gelenlere de gazla, biber
gazıyla, copla, pis suyla en büyük şiddeti gösteriyorsa buna
söylenecek bir şey yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, ne kadar söylersek söyleyelim bugüne kadar pek çok
duyarlı milletvekili 4/Clilerin ailelerinin hangi mağduriyet ve
bunalım içinde olduğunu bu kürsüden getirip anlattılar.
Cinnetlerin, intiharların, o yarını ne olacak yaşam
standardından birdenbire ücretlerini düşürerek, sosyal
haklarını yok sayarak geleceğini karartan durumu elbette
ciddiyetle ele almak gerekir. Bunların sayısı artmaktadır.
Bakın, babalar gibi satmaya devam edeceksiniz. Topun ucunda şeker işçileri
vardır. Binlerce işçi hayatı boyunca çalışmış,
verilen işi günü gününe yapan bu insanları da mağdur etmek için
bunun üstünde inatlaşılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) Ama şunu açıkça söyleyeyim ki, bu baskılar, bu
şiddet ne yazık ki, Türkiyedeki bunalımı artıracak
önemli bir boyuta ulaşmıştır. Asgari ücretin durumu
bellidir. Bunlara yapılan iyileştirmeler ortadır, anlam ifade
etmemektedir.
O nedenle, bir an önce
Türkiyede iktidarlar görevlerini yerine getirmek mecburiyetindedir.
Sorunları kangren hâline getirmek, sorunları daha da
yaygınlaştırmak yerine çözümü bulmak zorundadır ama ne
yazık ki sadece 4/C değil sekiz yılın muhasebesi yapıldığında
hiçbir sorun -dış ilişkilerden, ekonomik, sosyal, siyasal
sorunlara- çözülememiş, o sorunlar kangren hâline getirilmiş, yeni
sorunlar yaratılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) Biz, bu konuda milletvekillerimizi, iktidar milletvekilleri
Anayasaya da intikal eden bu konunun çözümü konusunda eğer daha samimi,
gerçekçi davranırsa ancak bundan memnun olur, teşekkür ederiz, çünkü
bu yarayı çözmüş olurlar. Ve biz, bu önergenin
Tabii ki
sınırlı süre içerisinde daha gerçekçi, daha rakamsal olarak
birtakım şeyleri anlatmak mümkün değil, ama istenen nedir? Bu
toplumsal bir yaradır, bu çalışma hayatının
yarasıdır, bir partimiz de, bu konuyu gelin Mecliste,
iktidarıyla muhalefetiyle, bu sorunu, bu toplumsal yarayı çözelim
diye Tüzükün verdiği bir yetkiyi istemiştir. Gelin, bir komisyon
kuralım, bunu nasıl çözeriz Türkiye'nin gerçekleri içerisinde diye.
Buna her zaman olduğu gibi tepki göstermek, reddetmek yerine bu
çalışmaya imkân verirseniz bundan ancak mutlu oluruz.
BAŞKAN Sayın
Selvi, teşekkür ediyorum.
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) Biz, bu önergenin lehine oy vereceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Konya Milletvekili Sayın
Mustafa Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 4üncü maddesinin (C) bendi kapsamında
çalıştırılan personelin sorunları ve Milliyetçi Hareket
Partisi olarak önerilerimizi ifade etmek üzere huzurlarınızda
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
10 Nisan Polis Günü. Türk
milletini koruma görevini hiçbir karşı eylem ve tehditten korkmadan
canı pahasına sürdüreceğine duyduğum inançla, Türk polis
teşkilatının 165inci kuruluş yıl dönümünü en samimi
dileklerimle kutluyorum.
10 Nisan 1845 tarihinde
kurulmuş bulunan ve bugüne kadar ülkemizde güvenlik ve düzeni
sağlamak ve korumakla görevli Türk polisi, çok zor çalışma
koşullarına karşın halkın gurur kaynağı
olmuştur. Her şeyden önce bir fedakârlık mesleği olan polis
teşkilatımız, hem vatandaşlarımızın can, mal
ve namusunun korunmasında hem de adaletin tecellisinde önemli bir görev
üstlenmiştir. Türk polisi bu görevlerini üstün bir gayretle yerine
getirirken bölücü terör örgütleriyle mücadelede de takdire şayan
başarılar elde etmiştir. Polisin bu meşakkatli görevinde en
büyük desteği, milletimizin kendisine olan güven ve sevgisidir.
Bu duygularla, emniyet
teşkilatımızın bugünkü seviyesine gelmesinde emeği
geçenlere teşekkür ediyor, bu vatan ve Türk milleti uğruna
canını vermiş aziz şehit polislerimize rahmet, gazilerimize
şükranlarımızı sunuyor ve tüm polis teşkilatına
da sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
657 sayılı Kanunun 4üncü maddesinin (C) bendi kapsamında geçici
personel istihdamı bir yıldan az süreli veya mevsimsel hizmetler için
öngörüldüğü hâlde, asli ve süreklilik arz eden kamu hizmetlerinde her
yıl yenilenen sözleşmelerle çalıştırılan geçici
personel, geçici olmaktan uzaklaşmış, sürekli istihdam edilir
hâle gelmiştir. Mevcut uygulama kanunun lafzına da ruhuna da
aykırıdır.
4/C mağduru
arkadaşların hangi hizmetlerde
çalıştıklarını siz de biliyorsunuz. İçinizde
4/Clilerin geçici hizmetlerde, mevsimsel hizmetlerde
çalıştırıldığını iddia edebilecek bir
milletvekili var mı? Bu arkadaşların hepsi devletin asli ve
süreklilik arz eden hizmetlerini ifa etmektedir. Bu nasıl geçicidir? Üç
yıldır gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda
yaptığım konuşmalarda ilgili bakanlarımıza ve
kurumlarımıza soruyorum, ama cevap alamadım. Allah
aşkına, bu insanlar bu statüde çalışarak emekli oluyor,
buna nasıl geçici diyebiliyorsunuz? AKP Hükûmetinin
yaptığı uygulama açık bir biçimde kanuna aykırıdır.
Hukuka aykırı uygulamanın yanında, bu insanlar, 4/C
mağdurları kamuda çalışan emsallerinin sahip oldukları
mali ve sosyal haklara sahip olmaksızın düşük ücretli istihdama
zorlanarak yıllardır mağdur edilmektedir. Şimdi soruyorum:
Hani eşit iş yapana eşit ücret verecektiniz? Hani ücret
reformunu, personel rejimi reformunu gerçekleştirecektiniz? Tam yedi buçuk
yıl oldu, maalesef bugüne kadar bu konuda hiçbir adım
atmadınız. Bu arkadaşlar 4/C mağdurları olarak
anılmaktadır. AKP hükûmetlerinin yaptığı uygulama
hukuka da vicdana da insafa da sığmamaktadır.
AKP Hükûmeti Tekel
işçilerinin haksız olduğunu ileri sürmüştür. Haksız
olan bir insan bu kadar tepki verebilir mi? Hakkını aramayan biri bu
kadar zulme, eziyete katlanabilir mi? Haklarını arıyorlar,
haklarını alabilmek için de her şeye katlanıyorlar. Siz işçilere eziyet etmekten, acı
çektirmekten zevk mi alıyorsunuz? Siz Danıştayı,
işçileri suçlayacağınıza, Tekelin içki bölümünün
deposundaki mallarından düşük bir fiyatla konsorsiyuma nasıl
devredildiğinin, o konsorsiyumun, söz konusu bölümü 518 milyon dolar
havadan kazançla bir Amerikan şirketine nasıl
sattığının, Tekelin bütün birimleriyle yabancılara
devredilmiş olmasının ve ardından sigara
fabrikalarının kapanışına seyirci kalmanızın
bir hesabını verin. Daha bu yılın başında ithal
tütün ve sigaradan alınan fonu kaldırıp, yabancı
şirketlere nasıl kaynak aktardığınızın,
yerli üreticiyi nasıl perişan ettiğinizin öncelikle bir
hesabını verin.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, daha önce bazı torba kanunlarda ve
bütçe kanunlarıyla ilgili görüşmelerde sürekli önergeler verdik. Bu
önergelerimizle, 657 sayılı Kanunun 4üncü maddesinin (C)
fıkrası kapsamında sözleşmeyle
çalıştırılan mevcut geçici personelin durumlarına
uygun memur ya da işçi kadrolarına atanmalarını teklif
ettik.
Ayrıca, bu statüde çalışan
mevcut personele durumlarına uygun kadroya atama yapılıncaya
kadar kamu kurumlarında çalışan emsallerine ödenen aylık ek
gösterge ve tazminatlar dâhil ele geçen ücretleri almaları hususunu teklif
ettik ancak AKP Grubunun oylarıyla reddedildi.
Yine aynı konuda
verilmiş kanun teklifleri var, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
verdiğimiz kanun teklifi var; komisyon gündeminde görüşülmeyi
beklemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifi
şu an elimde. 12 Ocak 2010 tarih, 2010/4965 sayı ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına bu kanun teklifini verdik. Bu
kanun teklifinde öngördüğümüz hususları kısaca ifade etmek
istiyorum:
Öncelikle bu 4/C
fıkrası dediğimiz 657 sayılı Kanunun 4üncü
maddesinin (C) fıkrası hükümlerinin yürürlükten
kaldırılmasını teklif ettik. Bu yürürlükten
kaldırıldıktan sonra da geçici personelin bir yıl
içerisinde durumlarına uygun memur ya da işçi kadrolarına
atanmalarını teklif ettik, ayrıca bunlara da yeni kadrolara
atanıncaya kadar emsallerine ödenen ücretlerin ödenmesini öngördük.
Esasen bu uygulamaya
baktığımız zaman, 2004 yılı öncesi 657
sayılı Kanunun 4/C maddesi hükümlerine göre geçici personel
çalıştırmanın sık uygulanan bir çalışma
statüsü olmadığı, çok az sayıda ve özellik arz eden
kısa süreli bazı işlerde uygulandığı
anlaşılmakta. Günümüzde hizmet alımı uygulaması
geniş bir alana yaygınlaşmış olup ortaya
çıkabilecek geçici işler için böyle bir uygulama
yapılabileceği düşünülmektedir. O nedenle 657 sayılı
Kanunun 4üncü maddesinin (C) fıkrası hükümlerine ihtiyaç
kalmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle bu
fıkranın yürürlükten çıkarılmasını kanun
teklifimizde öngörüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
AKP İktidarı döneminde kamu yönetiminde kadrolaşma,
kayırmacılık, yolsuzluk ve yozlaşma anlayışı
hâkimdir. Kamu kurumlarına müdahale edilerek kamu yönetimi geleneği
yok edilmiş, kamu yönetimi, kurum, kural ve çalışanlar
bakımından her yönüyle tahrip edilmiştir. Bugüne kadar kamu
yönetimi alanında yapılan, kamu yönetiminde birlik ve bütünlük
ilkesinden tamamen uzak, temel dengeleri tahrip eden, eşitliği
zedeleyen, adaletsizliğe yol açan düzenlemelerdir. Yedi yıldır
Hükûmet, hatta yedi buçuk yıldır Hükûmet, bir yandan kamu
yönetimindeki dengesizlik, verimsizlik ve kalitesizlikten, bürokratik
oligarşiden şikâyet etmiş, bir yandan da bu düzensizlikleri
gidermek yerine kullanmak, bu yolla kayırmacılık yapmak tercih
edilmiştir. Kamu hizmetine girişte liyakati ve hakkaniyeti temin
maksadıyla çıkarılan merkezî sınav ve görevde yükselme
uygulaması subjektif değerlendirmelere açık hâle
getirilmiş, ana sistemden uzaklaşılarak sözleşmeli ve
geçici istihdam yöntemleri, amacı dışında, istenilen
kişiyi işe yerleştirme aracı olarak kullanılmıştır.
Kamu yönetimindeki yolsuzluk
ve yozlaşma büyük boyutlara ulaşmış, işler çoğu
zaman meşru zeminde yürür hâle gelmiştir. Hükûmetin vücut dilinden
anlamayan personel taciz edilmiş, yıldırma politikası
uygulanmıştır. Terfilerde kayırma esas olmuş, hizmet
ihtiyacına bağlı olmaksızın çok sayıda yeni
personel alınmış ve idari görevler siyasi yandaşlarla
doldurulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla)
Değerli milletvekilleri, tabii, bir araştırma açılması
teklifi var. Yalnız, konu o kadar açık ki yani verdiğimiz iki
maddelik kanun teklifi bu sorunu çözecek niteliktedir. Ayrıca,
araştırma yaparak zaman kaybına meydan vermemek
açısından, bir an önce, komisyonda gündemde bekleyen Milliyetçi
Hareket Partisi kanun teklifinin, 4/Cli mağdurların durumlarına
uygun memur ve işçi kadrolarına alınmasını öngören
kanun teklifimizin hızla komisyonda görüşülüp Genel Kurula
indirilmesiyle ve sizlerin vereceği destekle bu sorunun çözüleceğine
yürekten inanıyorum. Bu vesileyle desteklerinizi bekliyorum.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kalaycı.
Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi
vardır.
Sayın
Kılıçdaroğlu, Sayın Selvi, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Oksal, Sayın Öğüt, Sayın Köse, Sayın Arat,
Sayın Çakır, Sayın Yalçınkaya, Sayın Barış,
Sayın Tütüncü, Sayın Paçarız, Sayın Diren, Sayın
Bingöl, Sayın Seçer, Sayın Hacaloğlu, Sayın Aydoğan,
Sayın Ünsal, Sayın Karaibrahim, Sayın Günday, Sayın Altay.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati:15.02
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Barış
ve Demokrasi Partisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
önerisinin oylanmasına geçmeden önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi elektronik cihazla
tekrar yoklama yapacağım.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/449)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 8/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi ( Devam)
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri
reddedilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.- (10/489)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 8/4/2010 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Tarih: 08.04.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun
08.04.2010 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan 10/489
esas numaralı, "Emniyet Teşkilatı mensuplarının
çalışma şartlarındaki ve özlük haklarındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun
08.04.2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın
Behiç Çelike aittir.
Buyurun Sayın Çelik.
(MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu tarafından (10/489) esas numaralı emniyet
teşkilatı mensuplarının çalışma
şartları ve özlük hakları sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılması için söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kahraman Türk polisi,
kuruluş tarihi olan 10 Nisan 1845ten bu yana ülkenin dirlik ve düzeni,
huzur ve güveni, asayişin temini bakımından oldukça önemli
hizmetler ifa etmiş, savaşta cephede savaşmış, terör,
isyan ve ayrılıkçılık hareketlerinde antiterör mücadelesini
yürütmüş, suç ve suçlu ile canını dişine takarak mücadele
vermiş, bunu yaparken de şehitler ve gaziler vermiş bir
ocağın mensuplarıdır. Polis marşında dediği
gibi: Hudutta ordu bekler, dahilde biz bekleriz. Biz kanunu, rejimi koruyan
polisleriz.
Değerli milletvekilleri,
Türk polis teşkilatı 165 yıldır ülkesine ve milletine çok zor
şartlar altında şerefle hizmet etmektedir, etmiştir. Geçen
zaman içerisinde hizmet kalitesinin ve eğitim seviyesinin yükselmesi
amacıyla Polis Akademisine bağlı Güvenlik Bilimleri Fakültesi
kurulmuştur. Polis okulları iki yıllık meslek yüksekokulu
hâline dönüştürülmüştür. Bugün
polisimizin yüzde 70inin eğitim seviyesi üniversite düzeyine
gelmiştir. Bu, çok sevindiricidir. Mevcut polislerimizin yüzde 1i
ortaokul, yüzde 21i lise, yüzde 52si ön lisans ve yüzde 26sı ise lisans
mezunu durumuna gelmiştir. Devletimizin en köklü kuruluşundan olan
polis teşkilatımız bugün 200 bini aşan personeliyle
ülkemizin huzur ve güvenliği için çalışmalarını
başarıyla sürdürmektedir.
Avrupa ülkelerinde ortalama
250 kişiye bir 1 polis düşmektedir. Ülkemizde ise bu rakam 313tür.
Emniyet teşkilatımızın da hedefi, 250
vatandaşımıza 1 polis düşmesi şeklinde
kadrolaşmaktır. 20 bini İstanbul için olmak üzere 45 bin polisin
derhâl alınmasında, güvenliğimiz açısından fayda
mülahaza etmekteyiz.
Avrupa Birliğine
giriş sürecinde polisin ve jandarmanın temel insan haklarına
saygılı, nezarethane koşullarının mümkün
olduğunca iyi, sanık haklarının gözetiliyor olması
önemli bir gelişmedir ancak bu iyi uygulamaların devamı
istenirken âdeta suçluyu daha güçlü konuma getirme çabaları, asayişsizliğin
özendirilmesi, devlete olan güven duygusunun sarsılması, bilinçli
olarak, gelen her AB heyetinin soluğu hassas bölgelerde alması
polisin göreve olan aşkının şiddetini azaltmakta ve
maneviyatını bozmaktadır.
İğneyi
başkasına çuvaldızı kendimize batırırsak,
teşkilat içerisinde çok az da olsa çürük elmaların olduğu da bir
gerçektir. İmajı ve makamı koruma telaşında olan
birtakım amirler, teşkilatın yetki, imkân ve gücünü tehlikeli
bir şekilde dönüştürmeye tevessül edebiliyorlar. Bu sebeple disiplinsizlik
egemen olmaya başlıyor. Disiplinsiz ve keyfî polis, hukuk devleti
için en büyük tehdit unsuru hâline gelebiliyor. Bunların önlemi de derhâl
alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
polisin moral, etik, insani değerleri yüceltilerek güç kullanma yetki ve
imkânları artırılmalıdır. Polis, Türk devletinin
varoluş simgesidir. Asla caydırıcılığı
gölgelendirilmemelidir. Gerek Ceza Kanunu gerek Ceza Muhakemeleri Kanunu ile
polisin elinden alınan yetkiler tekrar verilmeli, önleyici zabıta güç
ve kudreti sağlanmalıdır.
Soruşturma ve
kovuşturmada şahsi kusur dışında polise mutlaka sahip
çıkılacak sistemler kurulmalıdır. Polisin maaş
imkânları artırılmalı, polis çocuklarının
okumalarında kolaylıklar sağlayacak düzenlemeler
yapılmalıdır.
Arkadaşlar, polis gerek önleyici
ve gerekse adli görevler yapar. Kamu düzenini bozucu bir suç
işlendiğinde adli polis delilleri toplamak, suç işleyen
şahısları yakalamak, cumhuriyet savcısı adına
soruşturmayı yürütmek ve
suçluları adalete teslim etmekle mükelleftir. Nitekim 2559
sayılı Kanun da bu keyfiyeti düzenlemektedir.
Sosyal ve genel düzenle
ilgili kanun, nizam ve emirlerin yapılmasını sağlayan, suçu
oluşundan evvel önleyici tedbirleri alan polis ise önleyici polistir,
idari polistir. İdari kolluğun en belirgin özelliği önleyici
nitelikte olmasıdır. İdare, kanunların suç
saydığı fiillerin oluşmaması için önceden bazı
önlemler alır ve uygular, emir ve yasaklar koyar, gerektiğinde kuvvet
kullanarak bu faaliyetleri engeller. İdari kolluk, kural olarak
suçluları izleyici, delilleri toplayıcı değil; düzenleyici,
önleyici ve durdurucudur.
Değerli milletvekilleri,
İçişleri Bakanlığına bağlı olmasına
rağmen Emniyet Genel Müdürlüğünün ayrı bir bütçeye sahip
olması teşkilata verilen önemin bir göstergesidir. Kurumsal gelişim
için gösterilen çabalar, polisimizin çalışma koşulları ve
aldıkları ücrete maalesef yansımamaktadır. Polisimiz
diğer devlet memurlarından daha fazla çalışmaktadır ve
ne taşıdığı riskin ne de verdiği hizmetin
karşılığını tam olarak alamamaktadır.
Polislik zorlu ve sıkıntılı bir meslektir, risk
mesleğidir. Bu sebeple son on yılda 276 polisimiz ne yazık ki
intihar etmiştir; 102 polis şehit olmuş, toplam 1.556 polis
görev sırasında veya görevin yarattığı meslek
hastalığından vefat etmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakan tarafından 2007 yılı
genel seçimleri öncesi maaş artışlarıyla ilgili
polislerimize söz verilmiştir. Üzülerek söylüyorum, şu ana kadar,
2007den bu yana polisimizin maaşında ve özlük haklarında kayda
değer bir gelişme olmamıştır.
Ülkemizde cezaevlerinin 100
bini aşan rakamla son otuz yıldaki en yüksek doluluk oranına
ulaşmış olması da ayrıca dikkat çekicidir. Bu durum
polisimizin suça karşı etkin mücadelesindeki başarısını
göstermekle birlikte, bu rakamların AKP İktidarının
ekonomide basiretsiz politikalarının sonucunda ekonomik
sıkıntılar içerisinde suç işlemeye yönelinmesi bir
etkendir. AKPnin ekonomide çeteleşme, kayırmacılık,
soygun, vurgun, talan, yolsuzluk gibi toplumsal vahamet yansımaları
bunun en önemli sonucudur.
Arkadaşlar, öte yandan,
özellikle büyük kent merkezleri ve bilhassa Doğu ve Güneydoğu
Anadoluda terör faaliyetlerinde görülen artış yine AKPnin iç ve
dış güvenlik politikalarında ve işbirlikçi
politikalarının bir sonucu olarak karşımıza
çıkmaktadır. AKPnin takip ettiği yanlış güvenlik
politikaları bir yandan Türk milletinin millî birliğini zedelerken,
diğer taraftan da terör eylemlerinin tırmanmasına elverişli
iklimi oluşturmuştur. MHP olarak büyük Türk milletine kurulan
tuzağın farkındayız.
Değerli milletvekilleri,
tüm bu tablolara rağmen, karanlık tabloya rağmen, yinelersem,
Başbakan tarafından söz verilmesine rağmen, polisimizin özlük
hakları, çalışma saatleri ve koşulları gibi alanlarda
diğer devlet memurlarına sağlanan imkânlar mutlaka
sağlanmalıdır. İktidarın polise verdiği söz
havada kalmasın. Namusumuzu, canımızı emanet ettiğimiz
polisimizi ortada bırakmayalım, yoksa yanlış
yapmış oluruz.
Emniyet teşkilatı
gece gündüz, üstün gayret ve fedakârlıklarla çalışmasına
rağmen, özlük hakları maalesef, tekrar ediyorum, iç açıcı
değildir. Polisler 657 sayılı Kanun kapsamında özlük
haklarından yararlanmakta ama diğer memurlardan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
çok zor ve riskli bir görev
yapmaktadır. Bu itibarla emniyet müdürleri olsun, diğer emniyet
görevlileri olsun kendileriyle eş değer diğer kamu görevlilerine
eşit maaşa kavuşturulması gerekmektedir. Özellikle emniyet
mensuplarının, emeklilerinin aldığı emekli
maaşının yüzde 40 oranında, emekli olunca, asli
maaşından daha az olduğunu görmekteyiz.
Bu duygularla,
sayısı 200 bini geçen emniyet teşkilatımıza
saygılar sunuyoruz, 10 Nisan Polis Gününü kutluyoruz ve Meclis
araştırma önergemizin yüce heyetinizce kabulünü arz ve talep
ediyoruz. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çelik.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kahraman polis
teşkilatımızın kuruluşunun 165inci yıl dönümü ve
Polis Haftası nedeniyle şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Polis
teşkilatımız kendisini sürekli geliştirerek çağın
gereksinimlerine uygun biçimde kendini yenilemiş ve bugün
uluslararası alanda saygı duyulan bir teşkilat hâlini
almıştır. Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi gören
ülkemizin karşılaştığı, başta terör olmak
üzere, yasa dışı pek çok sorunla mücadelede tecrübeli
idarecilerimiz ve teşkilatıyla sayısız başarılara
imza atmıştır polis teşkilatımız. Yine polis
teşkilatımız, ülkemizin eğitim düzeyine uygun olarak
eğitim çıtasını çok ciddi manada yükseltmiştir. 1913
Polis Nizamnamesine göre polis adayının seçiminde okuma ve
yazmasının olması, yazısının okunaklı
olması, imlasının düzgün olması, okuduğunu anlayacak
ve tekrar edecek zekâ gücüne sahip olması özelliği aranmaktaydı.
Şimdi ise yüksekokul şartı aranmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Emniyet Genel Müdürlüğümüz bugünkü yapısıyla 81 il emniyet
müdürlüğü, 408 ilçe emniyet müdürlüğü, 476 ilçe emniyet
amirliği, 1.313 adet polis merkeziyle, kendi görev alanlarında yaklaşık
210 bin personeliyle iç güvenlik hizmeti sunmaktadır.
Polisimizin
ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak AK
PARTİ İktidarları döneminde çok önemli adımlar
atıldı. Bu bağlamda, polis teşkilatının hizmet
öncesi ve hizmet içi eğitimlerine büyük önem verdik. Polis meslek
yüksekokullarının sayısını artırdık.
Ayrıca, dört yıllık fakülte mezunlarının altı
aylık eğitimden sonra polis memuru olarak teşkilata
katılmasını sağlayan yasal düzenlemeyi yaptık. Bu
amaçla 9 polis meslek eğitim merkezi açtık. Polis meslek eğitim
merkezi müdürlüklerinden bugüne kadar 14 bin dolayında polis memurumuz
mezun olmuştur.
Polis okullarının
polis meslek yüksekokullarına dönüştürülmesi ve üniversite
mezunlarının polis meslek eğitim merkezlerine
alınmasıyla üniversite mezunu polis memurlarımızın
oranı teşkilatta yüzde 75e ulaşmıştır.
Geçtiğimiz yıl iki
yüz elli farklı konuda düzenlenen hizmet içi eğitim faaliyetlerine
yaklaşık 100 bin polisimiz katılmış ve bu, her
yıl devam etmektedir.
Dış
temsilciliklerimizin koruma misyonlarında, Birleşmiş Milletlerin
barış misyonlarında, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı (AGİT) gibi çeşitli görevlerde 730 bin polisimiz
ülkemizi başarıyla uluslararası alanlarda temsil etmektedir.
Bununla beraber, polisimiz, suçla mücadeledeki etkinlik ve
başarısını uluslararası eğitimlerle diğer
ülke polis teşkilatlarına da aktarmaktadır. Gerek hizmet öncesi
gerek hizmet içi eğitimlerle öyle bir noktaya ulaşıldı ki,
bugün polisimiz birçok yabancı ülke polisini eğitir düzeye
gelmiştir.
2008 yılı içerisinde
16 ülkeden 1.621 yabancı ülke polisine kendi ülkelerinde eğitimler
verilmiştir. Ayrıca, yine bu yıl içerisinde 19 ülkeden 646
yabancı ülke polisi ülkemizde Türk polisi tarafından
eğitilmiştir. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültemizde hâlen
20 ülkeden 291 yabancı uyruklu öğrenci eğitim görmektedir ve
biz, polis teşkilatımızın bu uluslararası imajı
ve prestijiyle gerçekten övünüyoruz.
Kıymetli
arkadaşlar, büyük fedakârlıklarla hizmet sunan emniyet
mensuplarımıza sağladığımız imkânların
onların çabalarının tam karşılığı
olmadığını tabii ki biliyoruz. Geçtiğimiz süreçte,
Hükûmetimiz döneminde bazı iyileştirmeler yapılmış
olmakla birlikte bunun da yeterli olmadığını tabii ki
biliyoruz. Yine, imkân ve fırsatlar elverdiğinde bu konuda Hükûmet
olarak, AK PARTİ İktidarı olarak gerekenin
yapılacağından hiç endişeniz olmasın.
Nitekim, 2008 yılı
içerisinde yapılan ayarlamalarla, polis memurlarımız -yeni
atamayla, memur maaşlarına- yaklaşık 2 milyon maaş
almaktadır. Diğer yandan, TOKİ Başkanlığıyla
imzalanan protokol gereği, 2005-2008 yılları arasında,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ağırlıklı
olmak üzere, 6.658 adet lojman teslim edilmiştir. Emniyet personelimize,
yine TOKİ aracılığıyla lojmanları tahsis ederek
hizmet sunmaktayız. TOKİnin bu konudaki çalışmaları
artarak devam etmektedir.
Yine, iç güvenlik
hizmetlerinde teşkilatlarımızın modernizasyonunu, en son
araç gereçleri ve teknolojiyi kullanmasını çok önemli görüyoruz. Ama
modernizasyonu sadece araç ve gereçle ve binayla değil, bu modernleşme
sürecinde zihinsel dönüşümün aktif rol almasını da gerekli
görüyoruz. Güvenlik alanında olması gereken zihinsel dönüşümün
en önemli noktası da hukukun üstünlüğü ilkesinin benimsenmiş
olmasıdır. Bununla birlikte sivil katılım ve denetime
açıklık, şeffaflık, hesap verilebilirlik gibi
çağdaş niteliklere sahip bir güvenlik teşkilatı
oluşturmayı da amaç edindik. Bu vesileyle de
teşkilatımıza tekrar teşekkürlerimizi ve
şükranlarımızı sunuyoruz.
Polis ihtiyacının
karşılanmasına yönelik olarak AK PARTİ döneminde,
İktidarımız döneminde yine çok önemli atılımlar
yaptık. Bu yapılan atılımlar ve çalışmalarla
birlikte, verilen bu önergenin aleyhinde söz almış olmamla birlikte
bizim bu çalışmaları memnuniyetle desteklediğimizin ve
ileriye dönük yapılacak polis memurlarımızın ve emniyet
teşkilatımızın özlük haklarının
iyileştirilmesiyle ilgili olarak çalışmalarımızın
devam edeceğinin bilinmesini gönülden arzu etmekteyiz.
Ayrıca, teknoloji olarak
yine MOBESE sisteminin bütün şehirlerimizde
yaygınlaştırılması yönündeki
çalışmalarımız da hızla devam etmektedir. MOBESE
sistemimiz özellikle turizm bölgelerimizdeki ilçelerimize çok ciddi ve çok
güçlü hizmetler sunmaktadır.
Yunuslarımız çok
önemli hizmetleri milletimize sunmaktadır.
Canıyla, malıyla
ülkeye fedakârlıkta bulunan emniyet teşkilatımızın
yapmış olduğu mücadeleyi hepimiz takdirle
karşılamaktayız. Bu vesileyle, bu önergenin aleyhinde olmakla
birlikte, bir kez daha emniyet teşkilatımızın vermiş
olduğu mücadelede biz bütün emniyet mensuplarımıza
teşekkürlerimizi sunuyoruz. Halka hizmet aşkıyla gece-gündüz
demeden görev yapan, çağın teknolojilerine uyum sağlayan,
yenilikçi vizyonuyla daima daha iyi hizmet verebilmenin gayreti içerisinde
olan, canımızı, malımızı ve sevdiklerimizi emanet
ettiğimiz, huzur ve güvenliğimizin savunucu Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 165inci yıl dönümünü en
içten dileklerimle kutluyorum.
Bu vesileyle, görevi
başında şehit olan polislerimizi bir kez daha minnet ve
şükranla anıyorum. Suçluların amansız takipçisi, günün
yirmi dört saatinde, günün her saatinde karşı karşıya
kaldığımız ve canımızı,
malımızı emanet ettiğimiz bu halkın dostu
polislerimizin 165inci kuruluş yıl dönümünü bir kez daha kutluyorum
ve polislerimize en derin saygılarımı sunuyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Çalık.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin lehinde Malatya Milletvekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, Polis Günü
dolayısıyla verdiği bu araştırma önergesinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, tüm polislerimize
başarı dileklerimizi iletiyoruz, tüm polislerimize sağlık
ve sıhhat dileklerimizi iletiyoruz ve görevi başında şehit
olan polis arkadaşlarımız yüce Tanrıdan rahmetler
diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, polis teşkilatımızın
165inci yıl dönümü. Öncelikle polis teşkilatımızın
huzurlu ve mutlu olması lazım ki, vatandaşımız da
huzurlu ve mutlu olsun.
Değerli
arkadaşlarım, can güvenli ve mal güvenliği, yani can
güvenliği, vatandaşın can güvenliği, vatandaşın
mal güvenliği; bu, çok önemli bir olgu. Tabii, ülkemizde bunu temin
etmekte en etkin görev yapan insanlar polis teşkilatımız. Polis
teşkilatına vatandaş inanmalı, vatandaş polisine
inanmalı ve eğer vatandaş polis teşkilatına
inanıyorsa, polis teşkilatının ülkede huzuru, ülkedeki can
ve mal güvenliğini yansız, tarafsız ve yasaların emrettiği
şekilde yaptığına inanırsa, o ülkede huzur ve mutluluk
mutlaka olur. Öncelikle, vatandaşın can ve mal güvenliğinin en
büyük sigortası olan polis teşkilatımızın mutlaka bu
yapıda olması lazım. Hepimizin, bu ülkede yaşayan herkesin
can güvenliği, bu ülkede yaşayan herkesin mal güvenliğini
eşit koşullarda yansız ve tarafsız sağlamak polis
teşkilatımızın birinci görevidir. Bu bir kere olmazsa
olmazdır. Eğer vatandaş, polis teşkilatımızın
yanlı ve taraflı olduğunu hissederse o ülkede can ve mal
güvenliğinin temininde sorunlar doğar değerli
arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, tabii mutlaka polis teşkilatı bu yapıda
olmalı ama bunu yaparken polis teşkilatımızın da polis
arkadaşlarımızın da özellikle ekonomik ve can
güvenliklerinin mutlaka olması lazım. Aynı şekilde,
ekonomik bağımsızlığı olmayan bir teşkilata,
can güvenliği olmayan bir teşkilata bir şekilde her türlü riske
karşı yaptığı görevde, canını her türlü
riske atarak yapılan görevde mutlaka polislerimize her türlü olanak ve
imkânları vermeliyiz. Bu nedenle değerli arkadaşlarım,
başta polislerimizin ücreti konusunda sorun vardır, dert vardır,
bunu herkes böyle bilsin, hiç kimse Bu böyledir. demesin.
Bir kere polis
teşkilatımızın yaptığı göreve
karşı, yaptığı mesaiye karşı
aldığı fazla mesai ücreti son derece yetersizdir. Mesai günü
yok, haftanın yedi günü çalışıyor! Hangi saatte nerede
olacağı belli değil. Hangi saatte nerede olacağı,
nerede görev yapacağı belli değil. Haydi şurada sorun var,
şurada maç var, şurada toplumsal olay var. diye hiçbir gün evinde
yatamayan polis arkadaşlarımızın bu emeğinin
hakkını biz veremiyoruz arkadaşlar. Özellikle fazla mesai
konusunda verilen aylık 180le 210 lira arasındaki bir ücret
Polis
arkadaşlarımızın Devlet Memurları Kanunundaki
Devlet
memuru haftada kırk saat çalışıyor ama polis
arkadaşlarımızdan haftada seksen saat çalışan polis
arkadaşlarımız var. Verilen 200 lirayla 180 lira arasındaki
bir fazla mesai ücreti arkadaşlar, onların emeklerine karşı
değildir, bir kere bunun altını çizelim. İki, tabii bunun
getirdiği başka bir sorun var. Tazminat dediğimiz olgular
maaşa yansımıyor. Belki şu anda çok yetersiz olan ücret
birimi emekli olduğu zaman bir faciaya dönüşüyor arkadaşlar.
Çünkü emekli maaşları düşük, tazminatları yetersiz. Bu
tazminatları yetersiz olmasına rağmen, maaş
kısmına girmediği için, emekliliklerinde, polis
arkadaşlarımızın ve emniyet müdürü
arkadaşlarımızın emekliliklerinde çok önemli bir
şekilde emeklilik maaşları çok geriye düşüyor. Çünkü niye?
Verilen çok yetersiz olsa da bu tazminatlar maaş kısmını
kapsamadığı için, tazminat kısmı olduğu için,
onlar emekli maaşlarının hesaplanmasında dikkate
alınmadığı için emekli olan bir polis
arkadaşımızın aldığı emekli ücreti çok çok
çok komik duruma düşüyor. Bu nedenle, arkadaşlarım, özellikle
polis arkadaşlarımızın emeklilikleri de dikkate
alınarak şu anda verilen tazminatların, yetersiz
tazminatların önemli bir kısmı, tazminat olarak, maaş
olarak ilave edilerek özellikle emekliliklerinde bunun dikkate
alınmasında büyük yarar var.
Değerli
arkadaşlarım, bir başka konu, tabii, polis
arkadaşlarımızın, emniyet
teşkilatımızın mutlaka araç, gereç; modern araç,
çağdaş araç gereçlerin
Mutlaka onlara bir şekilde her türlü
olanağı ve imkânı vermek zorundayız. Çünkü can ve mal
güvenliğinin korunmasında, kollanmasında eğer araç ve gereç
olanağı varsa, teknolojik araç ve gereçleri bu
arkadaşlarımıza verebiliyorsak suçluların
yakalanmasında son derece başarılı
Bu ülkede, arkadaşlar,
suçluyu hiç kimse koruyamaz. Eğer biz bu ülkede suçluyu korur ve kollarsak
bu ülkede her türlü sorun doğar. Bu nedenle, suçu kim işliyorsa, suçu
kim yapıyorsa polis teşkilatımızın hiç kimseyi
ayırmadan suçluyu suçlu gibi görerek herkese eşit muamele
yapıyorsa o zaman emniyetimizin çok başarılı olduğunu
anlarız. Arkadaşlar, hiç kimseyi korumak, kollamak bu ülkede, hukuk
devletinde kimsenin haddi değildir. Eğer hukuk devletiysek, suçluyu
suçlu olarak görüyorsak, suçluyu korursak, kollarsak yarın daha büyük bir
şekilde başımıza felaketler gelir. Bu nedenle, hukuk
devletinde suçlu suçludur, kim olursa olsun ne olursa olsun. Bu nedenle, polis
teşkilatımızın kendinden emin, gücünü sadece yasalardan
alan, gücünü kimseden almayan, gücünü yasalara dayandıran ve onları
sadece yasaları uygulayan insan olarak görürsek hepimizin buna saygı
duyması lazım. Kim olursa olsun, yasayı uygulayan polis
arkadaşlarımıza saygıyı göstermek hepimizin görevidir.
Ben şahsen, trafik
polisine yakalandığımda, eğer radara düşmüşsem,
vatandaşım, gidiyorum, önümü ilikliyorum Ben de suç işledim.
diyorum. Orada vatandaşlar bekliyorsa, onlar eğer radara
yakalandı ise, ceza ödeyecekse benim onlardan farkım yok ki. Önümü
ilikliyorum Ben de radara düştüm. diyorum ve görevimi yapıp
çıkıyorum. Yani, benim korunmam, milletvekili olmam hiçbir şey
ifade etmez, suçsa suç işlemişimdir. Eğer vatandaşa ceza
kesiyorsa ben de o cezayı ödemek zorundayım.
Bu nedenle, biz olaya böyle
bakarsak, suçluya eşit bir şekilde davranırsak, bir şekilde
ve polis arkadaşlarımız da suçluyu suçlu olarak gören herkesi
cezalandırıyorsa, onlara eşit muamele yapıyorsa, onlara
saygı duymak lazım. Ama, kişileri ayırıyorsa
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) Savcılara yazmıyor, ne olacak? Savcılara
yazmıyor, hâkimlere yazmıyor, ne olacak o zaman?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Ben görüşümü söylüyorum, ben bir vatandaşım,
vatandaşla benim farkım yoktur. Vatandaşla benim farkım
yoktur, ben bir vatandaşım, ceza işlediysem cezamı öderim.
Benim etik görüşüm budur ve nitekim de bugüne kadar, ne kadar trafik suçu
işlediysem hep cezamı ödemişimdir. Çünkü, ben bir
vatandaşım, önce bir vatandaşım, bir
ayrıcalığım yok. Orada vatandaşım ceza öderken
Ben milletvekiliyim, hadi bana ceza kesme. demek önce benim için
ayıptır.
AHMET YENİ (Samsun)
Suç işlemeyeceksin, suç!
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) O zaman suç işleme kardeşim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Olur, olur Ahmet Bey, radara bir daha düşmem.
Hemen geçtiğim zaman, Ahmet Bey demişti ki işte, hemen frene
basarım Ahmet Bey, merak etmeyin.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) O zaman suç işleme.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Merak etmeyin, merak etmeyin.
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) Kalpazanlık yapma suçu olanlar orada konuşamazlar.
Kalpazanlıkla yargılananlar var.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir de mahalle
ve köy bekçileri var. Arkadaşlar, mahalle, köy bekçileri var. Bu insanlar
yıllarca
Bu insanlara hepimiz vefa göstermemiz lazım. Özellikle
yıllar yılı mahallelerimizde, köylerimizde bekçilik yapan,
şu anda artık biliyorsunuz yok, kalktı bunlar ama hâlâ daha eskiden
gelen ve bir şekilde, şu anda kadrolu olan mahalle ve köy
bekçilerimiz var. Maalesef, bunların emeğinin hakkını
ödeyemedik. Burada mahalle ve köy bekçileriyle ilgili bir yasa
çıkardık geçen dönem, bazı haklarını vermeye
çalıştık -ha, yeterli değildi- ama maalesef Emniyet Genel
Müdürlüğü uygulamıyor arkadaşlar. Ben, Emniyet Genel
Müdürlüğünden, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen dönem
çıkan yasanın mahalle ve köy bekçilerimize uygulanmasını
istiyorum, onların sosyal haklarının verilmesini talep ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, emniyet teşkilatı hepimizin göz
bebeği, vatandaşımızın can ve mal güvenliğini
sağlayan kurum olduğuna göre onun hakkında tek bir soru
işareti olmaması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Her şeyin şeffaf olması lazım,
açık olması lazım. Onun hakkında yaratılan en küçük
bir soru işareti toplumu üzer, hepimizi üzer. Özellikle geçen dönem polis
teşkilatımızın giriş sınavlarında
yaşanan soru çalma olayı bana göre polis teşkilatını
derinden yaralamıştır, buna yürekten inanıyorum ama böyle
bir olgunun vatandaş içinde Acaba polis teşkilatında da mı
soru çalınıyor? diye yüreklerde tartışılması
hepimizi üzer arkadaşlar. Onun için, polis teşkilatının,
şaibesiz, açık, şeffaf ve herkesin inanacağı ve
güveneceği bir teşkilat olması lazım.
Ben, bir kez daha
Türk
polisi, emniyet teşkilatı herkesin emniyet
teşkilatıdır, can ve mal güvenliğini sağlayan kurum
herkesin kurumudur ama bu kurumun mensuplarının onurlu, şerefli
görevlerini yapması için onların ekonomik özgürlüklerinin olması
lazım. Bir kez daha bunu dile getiriyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun
İçli.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi hakkında görüşlerimi belirteceğim.
Değerli
arkadaşlarım, bugün Türk polis teşkilatının 165inci
kuruluş yıl dönümü. Diğer arkadaşlarım gibi ben de bu
önemli günü kutluyorum. Emniyet teşkilatında çalışan
emniyet mensuplarının ve emeklilerinin gerçekten çok ciddi
sorunları var. Benden önce söz alan arkadaşlarım bunları
sizlere aktardılar. Ben de çok kısa başlıklarda bu konulara
değinmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, birçok konuda Avrupa Birliği standartları
arandığı hâlde emniyet mensuplarıyla ilgili ne yazık
ki Avrupa Birliği standartlarına riayet edilmiyor. Emniyet
mensupları neredeyse yirmi dört saat, yedi gün
çalışıyor, benden önceki
arkadaşlarım da bunu ifade etti.
Terfi ve yükselmelerde,
değerli arkadaşlarım, liyakate önem verilmediği emniyet
mensuplarının en büyük itirazlarından birisi. Liyakate önem
verilmiyor da neye önem veriliyor? Değerli arkadaşlarım, tarikat
ve cemaatlere yakınlığına, kim daha yakınsa, terfi ve
yükselmelerde bu tür kriterlere önem veriliyor. Bu, bir emniyet
teşkilatı için çok sakıncalı bir yaklaşımdır.
Bu konuda mutlaka -Meclis araştırması kabul edildiği
takdirde- ciddi bir araştırmanın yapılması lazım.
Fazla mesai konusunda -değerli arkadaşlarım da ifade etti-
ücretler çok yetersiz. Cumartesi, pazar günleri, konser, maçta her ne kadar
yasal düzenleme yapılmış olmasına rağmen bunlara
uyulmadığı ve polis arkadaşlarımızın,
neredeyse bir angarya, her yerde her şekilde görevlendirme şeklinde
çok ciddi birtakım eksiklikleri olduğu hepimizce biliniyor.
Bir başka konu:
Sayın Başbakanın, 2007 seçimleri öncesinde polis
mensuplarına seyyanen 400 TL -eski parayla 400 milyon lira-
verileceğine dair taahhüdü vardı. Polis
arkadaşlarımız, Sayın Başbakanın bu taahhüdünü
yerine getirmesini bekliyor, bunu da bu vesileyle iletmiş oluyorum. Özlük
haklarını, değerli arkadaşlarım, belirttim.
Şimdi,
Anayasamızın 18inci maddesine göre angarya yasak. Ne diyor
Anayasamızın 18inci maddesi:Hiç kimse zorla
çalıştırılamaz. Angarya yasaktır. Peki, Anayasa hükmü
karşımızda dururken, polislerimizin yirmi dört saat, yedi gün
çalıştırılmasının adı nedir? Bunun adı
angaryadır ve anayasal suçtur.
Şimdi, birazdan bu
önerge oylanacak. Barış ve Demokrasi Partisinin önergesi reddedildi.
Bu önerge de AKPnin sayısal çoğunluğuyla reddedilecek ve bu
önergeden sonra Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi gündeme gelecek, o da
AKPnin sayısal çoğunluğuyla reddedilecek.
Değerli
arkadaşlarım, bu doğru bir yaklaşım değil.
Anayasamızın 87nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görevleri sayılırken, kanun koymak, değiştirmek ve
kaldırmak, Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görevleri arasındadır. Peki, bu denetim görevini
nasıl yapacak milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi?
İşte o da Anayasamızın 98inci maddesinde
belirtildiği gibi, İç Tüzükümüzün 96 ila 114üncü maddeleri
arasında belirtilmiş. Değerli arkadaşlarım, bu
denetleme görevini Türkiye Büyük Millet Meclisi yapamıyor. Bakın,
elimde gündem var, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının dağıttığı
gündem. İlk aldığı karar 2007 seçimlerinden sonra,
3/10/2007 tarihli kararı şu şekilde: Genel Kurulun
toplantı günlerinden Salı gününün denetim konularına
Yani
denetim konusu derken, bu AKPnin oylarıyla reddedilen Meclis
araştırması, genel görüşme gibi konulara
ayrılması konusunda, çarşamba ve perşembe günleri de soru,
sözlü soruların görüşülmesi konusunda Genel Kurulun bir kararı
var.
Değerli
arkadaşlarım, İç Tüzük sayısal çoğunlukla
değiştirilemez. Sayısal çoğunlukla değiştirmeye
kalkarsanız bu değişiklik, bu işlemler Anayasaya
aykırı olur. Anayasa Mahkemesinin bu konuda, değerli
arkadaşlarım, çok önemli kararları vardır. Sayısal
gücünü eline alan bir kişi İç Tüzük kurallarını
değiştirmeye teşebbüs edemez. Böyle bir teşebbüs İç
Tüzüke ve Anayasaya aykırıdır. der Anayasa Mahkemesi.
Şimdi Anayasa Mahkemesi
kararları demişken bugün Anayasa Komisyonu yukarıda
toplantısına devam ediyor. Şimdi, huzurunuzda şunları
ifade etmek isterim: Anayasa hükümlerinin
bağlayıcılığı Anayasamızın 11inci
maddesinde çok açık bir şekilde ifade edilmektedir. Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan
temel hukuk kurallarıdır. der 11inci madde. Anayasamızın
153üncü maddesinin son fıkrası da Anayasa Mahkemesi
kararlarının yine aynı şekilde 11de belirtildiği
gibi- yasama, yürütme ve yargı organlarını
bağlayacağını açık bir şekilde ifade eder.
Peki, biz neye
uyacağız değerli arkadaşlarım? Anayasa hükümlerine.
Şimdi, Anayasa hükümlerine uyacağız da son dönemlerde Anayasa
hükümlerinin rafa kaldırıldığını gördüğümüz
gibi, Anayasa Mahkemesi kararlarının da rafa
kaldırıldığını, hiç dikkate
alınmadığını görüyoruz. Anayasa Mahkemesinin
kararlarını eleştirmek herkesin hakkıdır ama Anayasa
Mahkemesi kararlarına uymak her kişinin görevidir, bir zorunluluktur.
Şimdi, Anayasa
değişiklik teklifi konusunda yukarıda birtakım
görüşmeler yapılacak, sanıyorum birçok milletvekilinin de
bilgisi var ama ben burada şunu açıkça ifade etmek istiyorum:
Değerli arkadaşlarım, Anayasanın 68inci maddesi dördüncü
fıkrası çok çok önemlidir. Bu son teklifle Anayasanın 69uncu
maddesinin beşinci fıkrası yürürlükten
kaldırılıyor ve Anayasanın 68inci maddesinin dördüncü
fıkrasının ortadan kalkması sağlanıyor.
Bakın, elimde -dün laf
atmalar nedeniyle giremedim, yanımda da yoktu- Resmî Gazete var. Bu Resmî
Gazete AKPnin kapatılmasıyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararı,
tam 701 sayfa. Burada, hepimizi ve Türk toplumunu ilgilendiren bir bölümü
sizlere aktarmak isterim, 68inci maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesinin vurgusu
ama sadece Anayasa Mahkemesi bu vurgusunu AKP kapatma davasında
yapmadı. 11/12/2009 tarihli DTP kapatma davasının gerekçesinde
de bu okuduğum paragraf en can alıcı paragraftır.
Der ki: Bu çerçevede bir
siyasi partinin tüzüğü ve programı ile eylemlerinin Anayasanın
68inci maddesinin dördüncü fıkrasında korunan ilkelere
aykırılığı değerlendirilirken, Anayasanın
siyasi partilere verdiği özel önemi vurgulayan diğer
kurallarının da göz önünde bulundurulması gerekir. Bu nedenle,
Anayasanın 69uncu maddesi uyarınca tüzük ve programlarındaki
söylemleri ya da eylemlerinin, ancak -bakın, burası çok önemli-
Anayasanın 68inci maddesinin dördüncü fıkrasında korunan
ilkelere temel esasları itibarıyla aykırı olamaz. Bu
ilkeleri ortadan kaldırmayı amaçlaması, bakın, bu ilkeleri
ortadan kaldırmayı amaçlaması ve bu nitelikleriyle demokratik
yaşam için doğrudan açık ve yakın tehlike oluşturması
durumunda siyasi partilerin kapatılmasına elverişli
ağırlıkta olduğu kabul edilir. dedikten sonra Fazilet
Partisi kararına değinmiştir. Son, DTP kapatmasında Venedik
Komisyonunun kararlarından da atıf yapmak suretiyle İspanyadaki
Batasuna kararını değerlendirmiştir, o da çok
kapsamlıdır.
Buradan şunu söylemek
istiyorum: Şu yukarıda görüşülecek Anayasa değişiklik
teklifinde Anayasanın 69/5, 68/4le ilgili teşebbüsü hukuk devleti
ilkesini ortadan kaldıracak bir nedendir ve bu Anayasa Mahkemesinin her
iki içtihadı çok çok önemli içtihatlardır. Onun için değerli
arkadaşlarım, bunu bilginize sunuyorum çünkü komisyondan geçtiği
zaman Genel Kurula gelecek, bizlerin oylarıyla bir şekilde
yasalaşacak bu Anayasa değişiklik teklifi.
Burada, bir milletvekili
olarak kendi görüşlerimi ifade ettim. Bu çok önemli bir konudur. Nereden
geldik? Anayasanın bağlayıcılığı meselesi,
Anayasa Mahkemesi kararlarının
bağlayıcılığı meselesi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
bunlara mutlaka uymak
durumundayız çünkü burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Çıkartılan, uyulması gereken bütün hususlar da aslında
buranın iradesiyle oluşmuş hususlardır.
Onun için, İç Tüzük
ihlalleri, Anayasa ihlalleri gibi konularda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok
ama çok özenli davranması gerekir diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
III.- Y O K L A
M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Peki.
Yoklama talebi vardır.
Sayın
Kılıçdaroğlu, Sayın Bingöl, Sayın Selvi, Sayın
Oksal, Sayın Ünlü, Sayın İçli, Sayın Arat, Sayın
Seçer, Sayın Barış, Sayın Koçal, Sayın Ağyüz,
Sayın Serter, Sayın Arslan, Sayın Hacaloğlu, Sayın
Ergün, Sayın Günday, Sayın Öztrak, Sayın Diren, Sayın
Öztürk, Sayın Mert.
Yoklamayı
başlatıyorum, üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
16.10
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş önerisinin oylamasına
geçmeden önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, elektronik
cihazla tekrar yoklama yapacağım.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/489)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 8/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
reddedilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.- (10/515,
10/606) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 8/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
08.04.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun,
08.04.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/515
ile 10/606 esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin
görüşmelerinin, Genel Kurulun, 08.04.2010 Perşembe günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Kırklareli Milletvekili
Sayın Turgut Dibeke aittir.
Buyurun Sayın Dibek.
(CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
grup önerimiz üzerine, TRTnin özerkliğinin
araştırılmasına yönelik vermiş olduğumuz Meclis
araştırmasının gündeme alınması için
verdiğimiz bu önergeyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Öncelikle tüm Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabii, TRTnin son dönemde, özellikle 2007 yılında Sayın
Şahin göreve atandıktan sonra bugün hangi noktaya geldiğini
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bununla ilgili olarak birazdan ayrıntılı
bilgileri sizlere vereceğim ama TRT, bizim Anayasamızda ve kendi
Yasasında nasıl tarif ediliyor, yasal olarak hukuksal
tanımı nedir? önce onu sizlerle bir paylaşmak istiyorum.
Anayasamızın 133üncü maddesi şunu diyor değerli arkadaşlar:
Devletçe kamu tüzelkişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon
kurumu ile kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber
ajanslarının özerkliği ve yayınlarının
tarafsızlığı esastır. Tabii bu ifade, aynı
zamanda 2954 sayılı Radyo ve Televizyon Kanunu yani TRTnin
Kanununun da 1inci maddesinde, paralel olarak yer almış; orada da
TRTnin özerkliği ve tarafsızlığı hüküm altına
alınmış. Tabii, yasal mevzuat bu. Anayasada da, Yasasında
da Özerktir ve tarafsızdır TRT diyor. Niye böyle diyor? Çünkü TRT
bir kamu kurumu niteliğinde. Devlet orada, vergilerle,
vatandaşlarımızın vergileriyle, toplanan o kaynakla
faaliyetini sürdürüyor; ona göre de görev yapması yasalarla
düzenlenmiş.
Gelin görün ki gerçek
nasıl? Değerli arkadaşlar, bunları sizlerle
paylaşalım: Şimdi, 2007 yılında İbrahim
Şahin Genel Müdür oldu biliyorsunuz. Israrla uğraşlardan sonra
kendisi o makama atandı. Değerli arkadaşlar, kendisi göreve
atandıktan sonra bir beyanı var, önce ondan başlamak istiyorum.
Zaman gazetesine bir mülakat yapmış, orada kendisi şöyle bir
şey söylemiş göreve geldikten sonra, demiş ki: TRTde
aşırı derecede bir personel şişkinliği var.
demiş ve bunun göz ardı edilemeyeceğini söylemiş ve
şunu da iddialı bir şekilde belirtmiş: Ben, bu personel
ile kırk tane kanalı yönetirim. demiş Sayın İbrahim
Şahin. Tabii Bunu söyleyen İbrahim Şahin ne yapmış 28
ayda? diye düşündüğünüzde veya soranlar varsa, değerli
arkadaşlar, tam 1.260 kişiyi, bu yirmi sekiz aylık sürede yani
Kırk tane kanalı -geldiği zamanki- mevcut kadroyla yönetirim.
diyen Şahin, 1.260 kişiyi istihdam etmiş, işe
almış, aldırmış. Tabii, bu konuya aslında medyada
bakıyorum, en son 26 Martta Star gazetesinde bir haber
çıkmıştı bununla ilgili olarak. Çarpıtılmak
Yani
bu gerçekler burada gösterilmek de istenmiyor. Orada Bu dönemde 1.260
kişi değil de 560 kişi alınmıştır. gibi de
bir haber var, bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu özerklik, bu kadrolaşma
Bu kadar kişi oraya nasıl
alınmıştır? Yasal mevzuat nasıl düzenlenmiştir?
Öncelikle bununla ilgili sizlerle yaşananları paylaşayım.
Önce ne yapıldı? Geçtiğimiz dönemde bir TRT Kanununda
değişiklik yapıldı ve sözleşmeli personel
alınmasının yolu açıldı biliyorsunuz. Burada TRTdeki,
o Kanundaki değişiklikler yapıldı. Onun
dışında, 2009un 14 Nisanında Resmî Gazetede
yayınlanan TRTnin Atama Yönetmeliğinde bir değişiklik
yapıldı. O değişiklikte de bu personel
alımlarının önü açıldı. Orada ne yapıldı?
Yani burada, TRTde sözleşmeli program, haber personeli için mutlaka
üniversite mezunu olması yani yüksekokul ve üniversite mezunu olması
gerekiyordu, fakülte mezunu olması gerekiyordu. Ama ne yapıldı?
İşte, onun önüne geçmek için Yurt içi veya yurt dışı
yayın kuruluşlarında, yayın, yapım, program veya haber
hizmetlerinde en az iki yıl çalışmış olanlarda bu
şart aranmaz. diye bir hüküm koydu. Hani her zaman
başarılı bir şekilde yaptığınız dolanma
işi burada da yapıldı ve işin ilginç tarafı da bu
Yönetmelik değişikliği, değerli arkadaşlar, 14 Nisan
2009da yapıldı ama 2 Şubat 2009 tarihinden itibaren geçerli
olmak üzere yani geçmişte yürür diye böyle bir hüküm kondu. Ne
yapıldı? Önce alımlar yapıldı, daha sonra,
alımlardan sonra Yönetmelik bu alımlara uyduruldu. Yani o personel
Yönetmelike uygun alınmadı, Yönetmeliki alımlara uydurdular.
Mevzuat böyle değiştirildi. Tabii, bu değiştirildikten
sonra çok ciddi
Birazdan bazılarının isimlerini de sizlerle
paylaşacağım. Yani kamuoyu bunları biliyor ama bu isimleri
de paylaştığımı da göreceksiniz. Çok ciddi
usulsüzlüklerle beraber müthiş bir kadrolaşma yapıldı
orada. Fakat önce, Sayın Genel Müdürün memleketinden, köyünden, Amasyadan
bahsetmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, Amasya ilinin merkez ilçesine bağlı bir Akyazı köyü
var, Sayın Genel Müdürün köyü, memleketi. Şimdi, oraya baktım
ben, 2000 yılı verilerine göre burada yalnızca 116 kişi
yaşıyor nüfus kayıt tespitlerinde yani 116 kişilik bir köy.
Ama değerli arkadaşlar, son dönemde, kendisi genel müdür olduktan
sonra, Amasyadan ve Akyazı doğumlu olarak oradan müthiş bir
şekilde İstanbul, Ankara, İzmir ve TRTye göçler
yaşandığını tespit ettim. Çok yoğun bir göç
yaşanıyor değerli arkadaşlar oraya.
Değerli arkadaşlar,
kimler var bu köyden? Bakın, Selami Karanfil, Amasya Akyazı,
İçişleri Bakanlığında kontrolör iken TRTye Satın
Alma Dairesi Başkanı yapılmış; Hakan Kutlu, Amasya Akyazı,
Özel Kalem Müdürü, Türk Telekom Genel Müdür Yardımcısı ve Devlet
Demiryolları Genel Müdür Yardımcısı Şükrü Kutlunun
akrabası; Metin Yıldırım, Amasya Akyazı, TRTde
İnsan Kaynakları Daire Başkan Yardımcısı olarak
atanmış; Osman Oğuz Darçın, Amasya Akyazı, MKEde
mühendis olarak çalışırken TRTye alınmış; Ömer
Avcı, Amasya Akyazı, kendisi PTTde memurmuş, TRT Satın
Alma Dairesi Başkanlığında müdür olarak atanmış;
Ali Güney, Amasya Akyazı, aynı şekilde ASKİde görev
yapıyormuş özel kalemde, 3 Mart 2009da TRTye geçmiş; Gökhan
Günaydın, Amasyada PTTde uzman kadrosunda çalışırken
genel müdür uzmanı olarak TRTye atanmış; Mustafa Binici, Hasan
Bahçıvan, Murat Şimşek, Uğur Alıcı, Ahmet Torun,
Anda Ayva, Ümit Sezgin, Kadir Gökhan Tunçel; hepsi Amasyalı, hemşehriler.
Sayın Genel Müdür, önce kendi hemşehrilerinden ve köylülerinden
başlamış -orada gerçekten görevini de layıkıyla
yapmış gözüküyor- TRTye bu kişileri almış
değerli arkadaşlar.
Bununla yetinmiş mi?
derseniz, ne yapmış ondan sonra? Bir de şunu yapmış:
Bakanlıkların basın müşavirliği ve özel kalem
müdürlüğü kadroları da TRTye geçiş için bir köprü olarak
kullanılmış. Burada da değerli arkadaşlar, isimlerini
saymam mümkün değil -yani bitmez, sürem de yetmez, zaten üç dakika süre
kalmış burada- 120 kişiyi başka kurumlardan TRTye
almış. Yani burada bakanlıkların basın
müşavirliği ve özel kalem müdürlüğünde çalışan
kişiler, AKP yandaşı medyada çalışanlar, önce bunlar
değerli arkadaşlar, buralara, bakanlıklara, o kadrolara
atanmışlar, daha sonra da, birkaç ay sonra TRTye transfer
edilmişler değerli arkadaşlar.
Şimdi, az önce
bahsetmiştim, bu sözleşmeli personel alımı burada yasayla
değiştirilmişti. Orada da değerli arkadaşlar, bir
liste var, onu da burada okuyamam. Bakın, bu listedekiler sözleşmeli
personel olarak alınan kişiler. İsimlerini tek tek okuyamam ama
nereden alındıklarını ben size onların belirteyim:
Samanyolu, Samanyolu, Samanyolu, devam ediyor, Cihan Haber, Kanal 7, Cihan
Haber, Zaman gazetesi, Aksiyon dergisi, Kanal 7, Yurt Haber Ajansı, Kanal
24, Kanal A
Yaklaşık 40 kişi, sözleşmeli olarak,
tamamı, ama buradan. En nitelikli personeller demek ki burada
çalışıyor değerli arkadaşlar. Yani yandaş
medyadaki bu arkadaşlar gerçekten liyakat unsurları
açısından en üst noktada, onların oraya tamamını hemen
hemen almışlar. İsimlerini okumam mümkün değil
arkadaşlar.
Şimdi, bir de bunlara
verilen maaşlar var, ödemeler var değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu sözleşmeli personellere
Bakın, bir tane isim vereyim:
Sefer Turan, Kanal 7de kendisi program personeliymiş, Arapça Kanal
Koordinatörü olarak şu anda görev yapıyor, lise mezunu, 5.770 lira
alıyor değerli arkadaşlar, sözleşmeli personel. Aynı
görevi TRT Türkde yapan kadrolu üniversite mezunu -isim vermeyeyim, isim
verirsem orada da o kişiyle ilgili sıkıntı
çıkmasın ama üniversite mezunu- ve TRTnin kendi personeli, kadrolu
personeli 3.471 lira alıyor. Böyle de bir tezat var değerli
arkadaşlar. Bunu da sizlerin bilgisine sunuyorum.
Kanal Haber, bizim hepimizin
TRT 2 diye bildiği ama daha sonra ismi değiştirilerek sanki yeni
bir kanalmış gibi açılan bir TRT 2 var haber kanalı olarak.
Oraya alınanlar arkadaşlar, bir sayarsam size Ahmet Böken, Ahmet
Torun, Cavit Atasever, Bertan Golal, Özcan Keser, Mehmet Çığın,
Meryem Özkurt, Hakan Aksel, Hülya Hökenek, Seyid Kılıç, Sefer Turan,
Cumali Çaygeç, Savaş Genç.
Değerli arkadaşlar,
bu kişiler, tümü yandaş medya dediğimiz, az önce
bahsettiğim Samanyolu, Kanal 7, Zaman gazetesi ve diğerlerinden
alınmış ve TRTde şu anda sözleşmeli olarak görev
yaptırılıyor. Yasalara göre aslında bunların bu
görevleri yapmaları mümkün değil. Yani orada mutlaka yönetici olarak
şu andaki konumlarına atanmaları mümkün değil ama onlara da
bir dolanma yolu bulunmuş değerli arkadaşlar, orada da bu
arkadaşlar görev yapıyorlar.
Tabii, süre yetmediği
için, aslında o kadar çok şey var ki TRTyle ilgili sizlerin
bilgisine sunmam ve halkımızın bilgisine sunmam gereken
şey
Bu Euronews var, oraya da üye oldu biliyorsunuz 30 Ocak 2010da.
Değerli arkadaşlar,
orayla ilgili ilginç bir şey var: Şimdi, İstanbulda bir tören
yapılmıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
TURGUT DİBEK (Devamla)
Şimdi, orada, değerli arkadaşlar, Euronewste, Tekelle ilgili
burada günlerce insanlar eylem yaptılar, bir tek haber yok, Yunanistanda
grev yapan memur ve işçiler var bizim TRT kanalında. Bunu da sizin
dikkatlerinize çekiyorum.
İhaleler var. Bu
ihaleler, değerli arkadaşlar, hep aynı adrese veriliyor: Yapal
inşaat, Demirel inşaat, Birbey inşaat. İsimleri farklı
ama hepsinde Amasyalı ortak var, adresleri de aynı. Yani bunlar hangi
yerleri almışlar? Bunları da burada belirtecek zamanım yok
ama şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar: Yani
Cumhurbaşkanlığı danışmanlarının
programları, yandaş medyadan yine görev yapan, program yapan
kişiler ama en önemlisi şu: TRT dışarıya program
yaptırıyor, yandaş medyadan çok sayıda insana program
yaptırıyor, kaç para ödendiğini bilmiyoruz değerli
arkadaşlar. Bu vatandaş Cumhurbaşkanının
maaşını, milletvekilinin maaşını,
Başbakanın maaşını biliyor ama TRTde program yapan o
yandaş medyadaki kişilerin maaşlarını bilmiyor.
Arkadaşlar, TRT özel bir
kanal olsa anlayacağım, gizleyecektir, patron der ki: Ya, size ne
benim verdiğim paradan? Ama TRT, kamunun malı, halkın
malı, vatandaşın elektrik faturalarındaki ödemelerle o
finanse ediliyor. O maaşları, daha doğrusu ne kadar
verildiğini vatandaşın bilmesi gerekiyor değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) -
Başkanım, kısa bir süre vermek mümkün mü?
BAŞKAN Yok,
teşekkür ederim, sağ olun.
TURGUT DİBEK (Devamla) -
Evet, değerli arkadaşlar, TRTyle ilgili söylenecek o kadar çok
şey var ki çoğunu atladım aslında burada
Bu Meclis
araştırma önergesini kabul edersek bu TRTdeki özerkliğin
sağlanması için bir adım atarız diye düşünüyorum ve
sizlerden destek bekliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Dibek.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkanım, çok saygıdeğer milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli
arkadaşlar, Türkiye Radyo
Televizyon Kurumundaki personel politikaları ve yayın
politikaları müteaddit kereler Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
getirilmiş ve bu kürsüden defalarca bu konular görüşülmüştür.
Bir defasında yine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından TRTdeki
personel politikaları ve yayın politikaları gensoru konusu
hâline de getirilmiştir Sayın Mehmet Aydının sorumlu
devlet bakanı olduğu dönemde ve bütün bu konular Meclis Genel
Kurulunda bu kürsüden defalarca konuşulmuş konulardır. Yeni yeni
keşifler yapmaya, yeniden malumu ortaya koymaya esasında çok gerek
yok. Ancak, bu kadar yıpratıcı bir politikanın TRT üzerinde
uygulanıyor olmasını doğrusu biraz maksatlı bir
yaklaşım olarak değerlendiriyorum. Bütün iddialar tek tek ele
alındığı zaman rakamların da tutmadığı,
söylenenlerin de gerçeği yansıtmadığı, verilen her
isim karşısında farklı cepheden onlarca ayrı ismin
ortaya konulabileceği apaçık görülüyor. Ama hemen ifade etmek
isterim: Bu kürsüye gelmeden önce TRT yetkilileriyle görüşmek suretiyle
Muhalefete özellikle TRT yayınlarında haber programlarında,
haber bültenlerinde yeterince yer verilmediği iddiası var
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa)
Hiç görmüyoruz zaten, hiç yok.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
muhalefet liderlerinin, sözcülerinin, genel başkan
yardımcılarının ve grup başkan vekillerinin TRT
yayınlarına yeterince çıkarılmadığı
noktasında iddialar var. Burada hemen ifade edeyim, Milliyetçi Hareket
Partisiyle ilgili olarak değil ama özellikle Cumhuriyet Halk Partisiyle
alakalı olarak söylenen şey şudur: Başta Genel Başkan
Sayın Deniz Baykal olmak üzere Cumhuriyet Halk Partisinin yöneticilerine,
grup sözcülerine defalarca canlı yayın davetinde bulunulduğu
hâlde CHPnin bilinçli ve sistemli bir karşı duruşla TRT Radyo
ve Televizyon Kurumunun değişik kanallarından gelen yayın
davetlerini ısrarla geri çevirdiği bilgisi verilmiştir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Doğrudur.
SUAT KILIÇ (Devamla) - TRT
1in yayınlarına da CHPli arkadaşlarımız davet
aldıkları hâlde çıkmamaktadır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Doğrudur.
SUAT KILIÇ (Devamla) - TRT
2nin yayınlarına da, TRT Haber kanalının
yayınlarına da, diğer TRT kanallarının
yayınlarına da bilinçli bir tavırla karşı
koymaktasınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) Doğrudur.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Neden acaba, neden?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Yani
Türkiye Büyük Millet Meclisi de TRT 3 üzerinden yayınlanıyor, burada
da biraz rezerv koysanız aslında, kanun tasarıları ve
teklifleri belki daha hızlı görüşülmüş olur.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Niye bize
hiç teklif bile gelmiyor?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Yasaklayabilirsiniz! Zaten bir o eksikti, onu da
yasaklayın!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakınız, Türkiye Radyo ve Televizyon
Kurumu milletin vergileriyle yayınlarına devam eden bir kurum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Bu anlayışın sergilenmesi bile ne kadar
dramatik bir olay.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Devletin televizyonunda yayınlara çıkmalısınız,
meramınızı anlatmalısınız, konuları enine
boyuna tartışmalısınız, oradaki yayınlara
katılmalısınız
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Yasağı savunuyorsunuz kürsüden.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
ama
hem TRTnin yayınlarına katılmayıp hem de TRTnin
tarafsız olmadığını iddia etmek bana biraz
aykırı bir durum gibi geliyor. Yani bu yayınlara
çıkın, Enine Boyuna yayınına çıkın, diğer
programlarına çıkın TRTnin reytinginden Cumhuriyet Halk
Partisinin de kendi mesajını kamuoyuna anlatmasına imkân
sağlayın.
Az önce muhalefet grubunun önergesi adına
konuşan milletvekili arkadaşımız isim isim saymak suretiyle
pek çok ismi buradan zikretti. Esasında bu isimler kriminal vakalar
değil, hiçbiri suçlu değil, zanlı değil, sanık
değil, davalı değil, davacı değil Türkiyenin
değişik radyo ve televizyonlarında, gazetelerinde
çalışan, sonrasında mesleki birikimlerini, bilgilerini,
deneyimlerini, tecrübelerini, tahsillerini devletin televizyonu olan TRTye
aktarmak üzere kendilerine giden iş talebini kabul eden isimler. Ama siz
zannediyorsunuz ki, TRT Televizyonu sadece yelpazenin bir tarafından
personel alır yelpazenin öbür tarafına hiç bakmaz, ortadaki isimler
realitenin bu olmadığını gösteriyor değerli
arkadaşlarım. Bu şu demektir: TRTnin yayınlarına
çıkmadığınız gibi TRTnin yayınlarını
izlememe noktasında da kararlı bir tutumunuz var.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Aynen öyle.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Oysaki TRT Haber Türk yayın
hayatına önemli bir kalite kattı, TRTnin çocuk kanalı Türkiyeye
önemli bir güzellik getirmiş oldu, TRTnin Euronews kanalı, TRTnin
İngilizce haber yayını yapan kanalını bugün bütün
dünya izliyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Kimse izlemiyor.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
TRTnin Avaz kanalını bütün Türk dünyası, Balkanlar ve Orta
Doğu Türkiyenin sesini soluğunu, Türk milletinin mesajını,
Anadolu coğrafyasının ısısını,
hissiyatını TRT Avaz bütün dünyaya taşıyor. TRTnin Arapça
kanalı geçtiğimiz günlerde yayına girdi. Bu kanal bütün Orta
Doğuya yayın yapıyor ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyük ve
iddialı bir devlet olduğunun kanıtı olarak
yayınlarına devam ediyor. TRT Şeş yayın hayatına
girdi, Türkiye devletinin ne kadar güçlü, ne kadar demokratik, kendine güvenen,
özgüveni yüksek bir devlet anlayışıyla idare edildiğini
TRTnin Şeş kanalı ortaya koymuş oldu.
Şimdi, çeşitlilik
noktasında birkaç isim zikretmek istiyorum, esasında isimlere hiç
girmeyecektim ama arkadaşımız isimlerden bahsettiği için
ifade ediyorum. Halkımızın CNN Türk ekranından yakinen
tanıdığı Tayfun Talipoğlu programlarına TRTde
devam ediyor. Milliyet gazetesinin köşe yazarı,
yazılarını herkesin takip ettiği Sayın Taha Akyol
programlarına, TRTde yayınlarına devam ediyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Taha Akyol bıraktı.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Radikal
gazetesinden Avni Özgürel devam ediyor. Yine Radikalden Oral
Çalışlar TRT Haberde yeni dönemde yayın hayatının
içinde.
TRT Türkün Genel Yayın
Yönetmeni, senelerce NTVde ve CNBC-e kanalında yayın
yönetmenliği yapan Ümit Sezgin. Bunlar hep tanıdığınız,
yakinen tanıdığınız isimler.
Yine TRT Türkün Haber Müdürü
Taşkın Şenol; çok iyi bildiğiniz bir isim. NTV kökenli Ece
Özbek, Dilara Koçak, yine Cüneyt Özdemir, CNN Türk kökenli Mete
Belovacıklı, İlber Ortaylı gibi isimler, hepinizin
yakından bildiği isimler.
Kadir Çöpdemir, sokaktaki
mikrofon operasyonlarını NTV adına gerçekleştiriyordu,
şimdi TRTnin yayınında.
Yani
baktığınız zaman, o yandaş -tırnak içinde-
sözcüğünün uygulamalar noktasında
karşılığının bulunmadığını,
değerli arkadaşlarım, göreceksiniz. TRTnin bugünkü yönetimi,
aksi yöndeki eleştirileri de farklı kesimlerden alıyor.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) Nerede yaşıyorsun, Türkiyede mi yaşıyorsun,
uzayda mı yaşıyorsun?
SUAT KILIÇ (Devamla) Sizin
kapılarınız hep yelpazenin bu tarafına mı açık,
öbür tarafından hiç isim almaz mısınız? eleştirileri
geliyor.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) Yaşadığın yer neresi? Sanki Türkiyede
değil, uzaydasın
SUAT KILIÇ (Devamla)
Kadrolaşma iddialarıyla ilgili hemen size rakamları
konuşturayım.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne)
- Uzaydan bahsetme, gerçeklerden bahset, palavra söyleme.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
SUAT KILIÇ (Devamla)
Bakınız, İbrahim Şahin, TRTyi kuran, bugüne kadar görevini
devam ettiren bir genel müdür değil. İbrahim Şahin iki senedir
görevi başında. Ondan önce Şenol Demiröz vardı; Şenol
Demirözün Genel Müdürlük yaptığı dönemde TRTye alınan
personel sayısı 17 kişi. Yani iki elin parmaklarını
koyun, iki elin parmaklarını bir sefer daha üstüne ilave
ettiğiniz zaman aldığı sayıyı 3 aşıyor;
17 kişi Şenol Demirözün istihdam ettiği personel.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) Az kaldı, az; bir sene kaldı.
SUAT KILIÇ (Devamla) Önceki
genel müdürlerden bir örnek vereyim.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) Bir sene sonra mevtasınız, mevta!
SUAT KILIÇ (Devamla)
1997-2003 yılları arasında Yücel Yener TRTde Genel Müdürlük
yapmış.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) Çoğu gitti, azı kaldı.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Aldığı personel sayısı altı senede 2.362
kişi.
84-88 yılları
arasında Anavatan Partisi İktidarı döneminde Tunca Toskay TRT
Genel Müdürlüğü yapmış. Dört senede TRTnin istihdam ettiği
personel sayısı 2.702 kişi.
Bakın, Devlet Denetleme
Kurulunun raporunun gazetelerde yer aldığı haber
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) Hikâye okuma, hikâye
SUAT KILIÇ (Devamla) TRT
personel politikaları konusunda Yücel Yener döneminde çiftliğe
döndürülmüş. diyor, Devlet Denetleme Kurulunun raporu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Bunlar araştırma önergesinde
SUAT KILIÇ (Devamla)
Diğer bir şey, ben isimler noktasında yorumlar yapmayı çok
doğru bulmuyorum. İnsanların aileleriyle, yakınlarıyla
ilgili yorumlar getirmeyi, bunu gene ifade etmeyeceğim. Bunu gene ifade
etmiyorum ama şuradan hemen listeler üzerinde
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) Çünkü senin yaşın müsait değil.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Arkadaşlar, bu listelerden arzu ettiğiniz takdirde alıp
inceleyebilirsiniz. DSPden, CHPden, MHPden, diğer siyasi partilerden
insanların yakınları çalışabilir. İletişim
fakültesi mezunudur bir milletvekilinin yakını. KPSSye girer,
puanını alır, mülakatına girer. CHP milletvekilinin
yakını olması girmesine mâni değildir, listede isim var.
İsim zikrettirmeyin, doğru bulmuyorum. MHPden milletvekili
arkadaşlarımızın yakınları içinde TRTde
çalışanlar var. Son dönemde istihdam edilenler de var. Diğer
siyasi partilerden aynı şekilde var. Bunlar yasak, yanlış
şeyler değil.
MEHMET GÜNAL (Antalya) At,
işten at.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray)
Onları da işten atın o zaman. Ayıp ya!
SUAT KILIÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlar, isim zikretmiyorum, bakın, isim
zikretmeyeceğim, zorlamayın.
Diğer bir konu,
eğer ki bu TRT Kurumuna ve Genel Müdürüne tarafsız
olamadığı için laf söylenecekse, arkadaşlar, siz kendinizi
yormayın. TRTye ve Genel Müdürüne laf söylenecekse tarafsız
olamadığı için bırakın biz söyleyelim.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Aferin mi diyeceksin?
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) Ona Genel Başkanın izin vermez. Daha yaşın ufak.
O kadar konuşamazsın sen daha.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Bakın, partiler bağlamında yayın süreleri: AK PARTİye
ilişkin haberler, 1 Ocak 2009-31 Aralık 2009; AK PARTİ konulu
haberler 120,5 dakika, MHP konulu haberler 193 dakika, CHP konulu haberler 372
dakika, 1 Ocak-31 Aralık tarihleri arasında.
SIRRI SAKIK (Muş) Suat
Bey, peki BDP kaç dakika?
SUAT KILIÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, Demokratik Toplum Partisi olarak
söylüyorum, 2 saat 18 dakika 54 saniye.
SIRRI SAKIK (Muş)
Allah için bir saniye bile yok.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Milletvekili sayısıyla orantılı olarak düşünürseniz
çok adaletsizlik yok.
SIRRI SAKIK (Muş)
Nasıl milletvekili sayısıyla! Böyle bir demokrasi olur mu ya?
SUAT KILIÇ (Devamla) Ama
gene bizden sonra en büyük adaletsizliği TRT size yapmış
diyebilirim.
Diğer bir konu,
değerli arkadaşlarım, TRTnin idari tasarruf
bağlamında mecburiyetten dolayı aldığı bazı
isimleri TRTnin sanki listeler AK PARTİde hazırlanıp
gönderilmiş gibi bir yaklaşımla burada sunulması doğru
değil, etik de değil, siyasi olabilir ama etik değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Deniliyor k: 1.348 kişi alındı. Bakınız, 2954
sayılı TRT Kanununun geçici 11inci maddesinden kaynaklanan
mecburiyet sebebiyle 621 kişiyle sözleşme yapma zarureti
doğmuştur. 1.348ten 621i düşeceksiniz. 459 kişi KPSS
sınavı sonuçlarıyla alınmış ve bunların
mülakatları kamerayla kaydedilmiş. Yani burada bir taraf olma,
tarafgirlik olma, yandaş olma, yanlı davranma gibi bir durum
kesinlikle söz konusu değil ama TRTnin uygulamaları konusunda
şaşırmakta haklısınız. TRTnin
uygulamalarının yarattığı
şaşırmışlık hâliyle, hâletiruhiyesiyle TRTyi
eleştirmekte de haklısınız. Biz de doğrusu çok
şaşırıyoruz. Geçmişte bu kadar politik tercihler yapan
bir kurum son yedi senede politikadan bu kadar nasıl uzaklaşabilmiştir,
bunu takdire şayan bir durum olarak takdirlerinize havale ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kılıç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisi
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, yalnız, BDP ile ilgili açıklamalar doğru
değil. Demokratik Toplum Partisinde bu konuyu onlarca kez buraya
taşıdık. Hiçbir dönem bize yer verilmedi ama şunu da
unutuyor: Ben TRT Genel Müdürünü ziyaret ettim. TRTde o kadar çok bankamatik
eleman var ki. Bunların büyük bir çoğunluğu askerî
elemanların çocukları, Yargıtayın, emekli valilerin
çocukları. Bunlar geçmiş dönemden bugüne kadar gidip oradan sadece
maaş alıyorlardı ve yüzlercesi var, bunu biliyoruz ama bize de haksızlık
yapıldığını bütün Türkiye de biliyor. Lütfen TRTyi de
savunmayın.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin lehinde, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Dilekçe verelim, bize ayırdıkları süreyi de size
ayırsınlar. CHP, siz de verin AKPye.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Hakikaten adaletsizlik var, gerçekten adaletsizlik var.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MEHMET GÜNAL (Devamla) Suat
Beyin konuşması yetmemiş galiba, biraz daha süre istiyor. Grup
Başkan Vekili olarak onun her zaman hakkı var, müsaade buyururlarsa
SUAT KILIÇ (Samsun)- Devam
et, dinliyoruz Mehmet Bey.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar,
ben bu sözleri duyunca Suat Beyden, şaşırdım. Sayın
Kılıç sanki hiç
TRTyi izliyor musunuz?
SUAT KILIÇ (Samsun)
İzliyorum beğeniyle.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Kaç
saat izliyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Samsun) Günde
fazla televizyon izleyemiyorum zaten.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) TRT Genel Müdüründen gelen notları okudu.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Evet.
Tabii, şimdi, galiba
izlemiyorsunuz, bir süredir biz de izlemez olduk. Eskiden TRT
açtığımız zaman en azından TRT 2yi açıyorduk.
Yayınların kalitesi -bu teknik kaliteyle ilgili değildir,
yayının içeriğiyle ilgili kaliteden bahsediyorum- gerçekten son
dönemde biraz daha tam bir
Ben size böyle kaldırıp
göstermiştim, şimdi hazırlamadım. TRT Kanunu
görüşülürken AKRT oldu TRT demiştim. Şimdi tamamıyla bu
söylediğimiz o günkü ironik olarak, durumu izafe etmek üzere söylediğim
şey, AKRT olmuş yani.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, böyle bir devlet televizyonculuğu anlayışı
olabilir mi? Yani Veriyor. diyorsunuz
Yani ne zaman, ben, o
söylediğiniz şeyleri nerede görüyorsunuz? Kaç saat? O
aldığınız rakamları bir de bize gönderin
videolarını, biz bir izleyelim bakalım MHPyle ilgili ne haberi
vermişsiniz, nasıl vermişsiniz? Sayın Başbakanı
nasıl vermişsiniz, sayın bakanları nasıl
vermişsiniz?
SUAT KILIÇ (Samsun)
Vermişler, TRT veriyor, biz vermiyoruz yayını.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Hayır, bizi ayrı tuttunuz ona teşekkür ediyorum. MHPliler
geliyor. dediniz ama kaç saniye gelmişler? Gerçekten bize gönderin bir
aylık şeyin dokümanını. Log dosyalarını
istiyorum, Sayın Genel Müdür bizi dinliyorsa, belki TBMM TVden önünde
açıksa izlesin. Siz de alabilirsiniz daha rahat bir şekilde. Log
dosyalarını istiyorum -yayının içerisinde ne geçmiş
bütün haberlerin- otuz günlük, fazla değil, bir tane bir aylık bir
araştırma yapın. Bir ayın görüntülerini getirin bize ama
montajlamadan -diğerlerinde olduğu gibi olmasın- ham hâliyle,
biz onun üzerinden çalışalım.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten Anayasanın 133üncü maddesi Devletçe
kamu tüzelkişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile
kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının
özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı
esastır. diyor. Önce kuralı hatırlatalım. Şimdi, TRT
Kanununda ne diyoruz: Bu kanunun amacı radyo ve televizyon ile tüm medya
araçlarından yapılan yayınların düzenlenmesine ve
özerkliği ve tarafsızlığı Anayasada hükme
bağlanan Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun kuruluş, görev, yetki ve
sorumluluklarına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir. diyoruz.
Değerli arkadaşlar,
size bir tane Anayasa Mahkemesi kararından, 1990daki bir kararından
bir pasaj okuyacağım. Bakalım, hiçbirini yerine getirebiliyor
musunuz?
Siyasal iktidarların
müdahalelerine açık olan kurumlar, çalışmalarında
başarılı olamaz ve hızlı bir bozulmaya uğrarlar.
Hukuksal gereklerin yerini siyasal istemlerin alması durumunda bu sonuç kaçınılmazdır.
Hukuk devletinde ise adaletin, hak ve özgürlüklerin gereklerine uyulması
savsaklanamayacağı gibi yöneticilerin kişisel tutumlarına,
gelişigüzel isteklerine bırakılamaz. Anayasanın radyo-televizyon
yayınlarının çok yönlü etkinliği gereği sağladığı
güvencenin anlamına ters düşen düzenlemeler uygun
karşılanamaz. Burada temel amaç, radyo-televizyon yönetiminin siyasal
iktidarın etkisinden uzak tutulmasıdır. Dışlanan etki,
yalnız siyasal iktidarla sınırlı olmayıp tüm yönetim
makamlarının, siyasal partilerin, gerçek ve tüzelkişilerin de
yansızlığını gölgeleyecek tutum ve
davranışlarına kapalılığı anlatır.
Yansızlığı olumsuz yönde etkileyecek sınırlama ve
kayıtlamalar da yerinde görülemez. Bu söylediğim 1990
yılındaki karar. Özellikle eski bir şey okudum ki, demek ki esas
olarak yapılacak atamalarda uyulması gereken husus ve yapılan
yayınlarda uyulması gereken husus, özerkliği ve
yansızlığı zedelememek.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, az önce Sayın Kılıç bahsetti,
arkadaşlarımız da değindiler. TRT haber
kanalıdır. diyor Sayın Şahin, Onun için biz her yere
önceden gideriz. diyor. Bakın, arka arkaya birkaç tane tarih. 8 Ocak
2009, Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlunun evinde
arama var. haberi geliyor. Henüz daha tam arama yapılmamış.
22 Şubat 2010, yine, 1.
Ordu Komutanının tutuklandığı haberi hemen, ilk önce
TRT 2de. Çok güzel habercilik
Yine Sayın Şahinin
açıklaması, Her yere eleman gönderiyoruz. diyor.
SONER AKSOY (Kütahya)
Rahatsız mı oldunuz?
MEHMET GÜNAL (Devamla) 10
Mart 2010 saat 19.17, TRT 2 flaş haber geçiyor: Ankarada büyük
operasyon. Patlayıcı ve silah yüklü kamyon ele geçti. Henüz daha
kamyon kenara çekilip üzeri aranmadan içindeki silahların dökümü
veriliyor, sayısı veriliyor.
Şimdi
SONER AKSOY (Kütahya)
Verilmesin mi?
MEHMET GÜNAL (Devamla) Onu
savcılık açıklar. Verilmesin mi? Tabii ki, nereden geliyor?
Şimdi, TRT habercilik mi yapıyor, yoksa bir yönlendirme,
manipülasyon, istihbarat biriminin yan kuruluşu olarak kamuoyunu mu
yönlendiriyor, onu soruyoruz. Tabii ki versin. Bunların hiçbirisini
vermemesi gerekir hiçbir televizyon kanalının.
Açıklanmamış, henüz daha savcılığa intikal
etmeyen
AKP döneminde böyle bir şey yaygınlaştı, daha
polisten savcılığa intikal etmeden bütün bilgiler çarşaf
çarşaf gazetelerde yer alıyor. Bu nasıl bir hukuk devletidir ben
anlamıyorum, yani henüz daha
Bazen de savcılıktan
sızıyor.
CEVDET ERDÖL (Trabzon)
Şeffaflaştı.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Önce
kendiniz bir şeffaflaşın. Şeffaflaşacaksanız
şu dokunulmazlık dosyalarını kaldırın, bir
görelim bakalım nasıl şeffaflaşıyoruz, ondan sonra biz
de
Hukuk herkese
lazımdır. Hukuk sadece, o anda siz iktidardasınız,
istediğinizi yapabilmek için bir araç değildir. Bunun
dışında daha çok şey var.
İlginç bir tane haber,
bunlara bakarken elime geçti. Bu haberleri kim yapıyor diye bir
İnternet sitesinde gördüm. Sürekli o işlerle görevlendirilen
kişinin adını söylemeyeyim de nasıl TRTye girdiğini
söyleyeyim. Sesçi diye kadro almış, sesçi sınavında
yedekten ışıkçı olarak başlamış, muhabirlik
yapıyormuş. Bu nasıl bir anlayıştır? Profesyonel,
dijital teknoloji, güncel yayın yapacağız derken
Yani demek ki
bu adamın bir mahareti var ki zorla TRTnin kadrosuna sokulmuş!
Bunların ispatlandığı zaman yayınlanması da,
savcılık süreci hukuki olarak belli olduğu zaman her türlü
sonucun yayınlanması da normaldir, herkes de hukuk devletinde
cezasını çeker. Ama böyle bir manipülasyona bunları aracı
kılmak
Sonradan özür dilemek zorunda
kalıyorsunuz.
Hadi onu söylediniz,
yayınlansın dediniz, peki. Şimdi, TRT tekrar haber veriyor,
yine alt yazı geçiyor, üst yazı geçiyor ve ne diyor biliyor musunuz
arkasından, yakalanan kişiyle ilgili, Sabih Kanadoğlundan sonra
o kişi de
Kendisi de Reşadiyeli olur ha! diye altına bir
dipnot düşüyor. Reşadiyedeki o katliamın arkasından öyle
bir haberi üst üste koyuyorsunuz ki, ilkokuldaki çocuklar bile ne demek
istediğinizi gayet net anlar. Bunun habercilikle falan alakası
yoktur. Operasyonel bir birim hâline gelmiştir o zaman TRT. AKPnin
kamuoyunda imajını düzeltmek, reklamını yapmak, her
şeyi tozpembe göstermek, bu arada da ona hasım olan bütün
kurumları, kuruluşları manipüle edip sindirebilmek için bir araç
hâline gelmiştir. Yapılan kadrolaşma da bunun örneklerinden bir
tanesidir. En vahimi ne biliyor musunuz? Efendim, Tuncay Güneyi televizyona
çıkarmışsınız, falanca var onu da çıkarır
mısınız? diyor. Sayın Genel Müdür ne diyor? Bu konuda hiç
cevap da gelmedi, Osman Öcalanla yapılmış
röportajımız var. diye gülüyor, kasamda diyor. Yani soruyu soran
muhabire gülerek Kasamda duruyor. diyor. Bu ne biçim bir
yayıncılıktır arkadaşlar? Böyle bir röportaj yapılmışsa
bir amacı
Ne diyor arkasından da? Sayın Başbakanın
dediği gibi, Zamanı gelince yayınlarız. Ne zaman? Belki
bizimle ilgili bir sıkıntı olur örneğin, geçen gün
yaptığınız gibi, imzaları eksik koyarsınız,
sahte imza koyarsınız- gündemi değiştirmek üzere haydi
çekmeceden bir tane haber çıkaralım. O zaman mı gelecek zaman?
Ne zaman gelecek? Böyle önemli bir haber varsa niye tutuyorsunuz?
Aldığınız gün, o röportajı
yaptığınız gün yayınlayın.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu işlerde hiçbirinizin vicdanının rahat
olmadığını biliyoruz ama maalesef artık hiçbiriniz ses
çıkaramaz duruma geldiniz. İki kişi ses
çıkardığı zaman ne olacağını sizler de
biliyorsunuz. Dolayısıyla buradaki sonuç tamamıyla
SONER AKSOY (Kütahya) Fazla
personel alımı bakımından
CEVDET ERDÖL (Trabzon)
Fazla personel almışlar.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Vicdanınızda rahat olmadığınızı biliyorum.
Onun için böyle sataşma yapıyorsunuz, yoksa söylediklerimizde
yanlış bir şey yok. TRT Genel Müdürünün kendisi bunlara
açıklama gönderiyor, daha yeni, konuşulan şeylerle ilgili,
personelle filan alakası yok.
Değerli
arkadaşlarım, bizler TRTnin radyo ve televizyon
yayınlarıyla büyüyen bir nesiliz. Bizim zihnimizde TRTnin ayrı
bir yeri var. O kıt imkânlarla TRTnin yaptığı
yayıncılığı biliyoruz. Hâlâ kulağımızda
bir Türk sanat müziği, Türk halk müziği ezgisi varsa ve Türk
kültüründen esintiler varsa haftada bir sabahleyin dinlediğimiz
Arkası Yarındaki Dede Korkut hikâyelerinden
kalmıştır. Şimdi ne veriyorsunuz siz? Allah
rızası için bu dökümü bana
Sayın Kılıçtan istiyorum,
TRTnin program dökümünde ne kadar geliyormuş o, göstermelikler değil
ama. Ondan sonra tekrar bunları değerlendirme şansımız
olacak.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Avazı seyret Avazı.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Maalesef burada ciddi bir sıkıntı var, sizin de bunu kabul
etmeniz gerekiyor. Ha, sizin istediğinizi yapıyor, pembe tablolar
çiziyor, sizin istemediğiniz kurumlara sataşıyor, o yönlerden
manipülasyon yapıyor
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu yönlerde yayın
yapıyor diye sizin için şu anda amaca uygun çalışıyor
olabilir. Ben, az önce arkadaşlarım personelle ilgili şeylere
değindiği için söylemedim ama en son çıkan haberlerde, yine az
önce övünerek söylediğiniz TRT Şeşle ilgili de
soruşturmanın başladığı, 5 kişinin de
açığa alındığı söyleniyor. Onları soru
önergesi olarak da kısmen soran arkadaşlarımız var, onlara
da Sayın Bakandan ve Sayın Genel Müdürden bir an önce cevap
bekliyoruz.
Biz özlediğimiz TRTyi
istiyoruz. Özlediğimiz TRTden kastımız teknik anlamdaki
gelişmeler değildir, yayın kalitesi anlamında, Türk millî
kültürüne hizmet etme, özerk ve yayın yaparken de tarafsız olma
özelliklerine kavuşmasını bekliyoruz. Siz her ne kadar
araştırma önergelerimizi de grup önerilerimizi de dikkate
almıyorsunuz ama inşallah, bu vesileyle vicdanlarınıza
seslenmiş oluruz, birileri çıkar da doğru dürüst bir şeyler
yapar, TRT de özlediğimiz kurum hâline gelir diye düşünüyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
(BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Grup
adına değil kişisel söz aldın.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Ben, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun sözlerini
anlatacağım.
Siz de çok parazit
yapıyorsunuz Sayın Kamer Genç, biraz sakin olursan, akıllı
olursan iyi olur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Grup
adına söz almadın, kişisel söz aldın.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Fazla parazit yapmasan iyi olur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Seni
doğru konuşmaya davet ediyorum.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) Doğru konuşmaya sen mi davet ediyorsun?
HASİP KAPLAN (Devamla)
Değerli milletvekilleri, TRTye, aslında, on iki televizyon
kanalıyla -altı ulusal altı bölgesel, yerel- uluslararası
radyolarıyla, İnternetiyle otuz dilde yayın yapan en büyük
medya grubu diyebiliriz. Ama kimin grubu? Gelirlerine
baktığımız zaman, gelirleri belirlenmiş, işte,
elektrik faturalarından ödüyoruz -bütün halk ödüyor- kim ki elektriği
yakıyorsa TRTnin bütçesine para katıyor, kim ki bandrollü bir
işlem yapıyorsa TRTnin bütçesine para katıyor. Yani halkın
geliri ile ayakta duran bir kurum.
Bir kere, peşin olarak,
TRT halkın malıdır, yurttaşın malıdır, yani
siyasi iktidarların malı değildir. Temel ölçüt, fark bu ama ne
yazık ki TRTyi bugüne kadar bütün siyasi iktidarlar, istisnasız
kendi borazanı olarak kullanmış, kendi sesi olarak
kullanmış, kendi siyasi hesapları için kullanmış,
kendi siyasi kadrolarını yerleştirmiş ve çok
acımasız davranmışlar. Onun sonucudur ki yayın
politikası da, onun kadrolaşması da, onun çalışması
da maalesef tarafsızlık, doğruluk, çabukluk ilkelerine uygun
değildir. Bunu tespit etmemiz gerekiyor. Eğer
araştırılması gereken bir durum varsa, çağdaş
habercilik, teknik ve metotlarla 72 milyon Türkiye halkının hizmetine
bunu nasıl sokabiliriz? Bence Meclisin dört grubunun ve hatta
bağımsız milletvekillerinin de katılımıyla bu
konuda bir konsensüs kurulursa, yani öyle bir sistem geliştirilirse ki,
hem özerk hem de medya alanında gerçekten çokça özel ulusal kanalın
açıldığı ve halkın güven duyacağı,
bağımsız bir habercilik kanalına, bir sanat kanalına,
bir kültür kanalına son derece ihtiyaç duyulduğu bir zamanda böyle
bir televizyonu yaratabilir miyiz? Meclisin gündemi asli olarak bu olmalı.
Yani bunu yapmadığınız zaman yarın AK PARTİ
yerine herhangi bir parti gelse aynısını yapacaktır.
Şu an Meclisteki durum, gidişat geçmişten bugüne bu. O zaman
burada Tencere dibin kara, seninki daha
kara. gibi bir duruşun bir anlamı yok.
Şimdi, elbette ki
doğru olan her adıma da doğru deriz. El TRT, Arapça yayın
yapmış. Gecikmiş bir adım. Doğru, otuz dilde
yayın yapılıyorsa, Osmanlı tarihinden bugüne Türkiyede
Arapça konuşan yurttaşlarımız da dikkate alınarak
bunun çoktan yapılması gerekirdi. Sabiha şarkıları
çoktan söylenmeliydi, ya leyl şarkıları bugüne bırakılmamalıydı
çünkü öyle bir Türkiyede yaşıyoruz. Antakyalı da Mardinli de
Mezopotamyanın renkleri de bunu çok güzel ifade ediyor. Evet ama TRT 6
gibi olmasın. TRT Şeş gibi yaptığınız zaman,
eğer bir çerçevede, gözlükte bakıp kadrolaşmaya
baktığınız zaman, 20 milyonun üstünde farklı
düşünen, farklı kültürel grupların, vakıfların,
merkezlerin, şirketlerin, sanatın, sinemanın, müziğin
olduğu kanalların da olduğunu görmezlikten gelirseniz, TRT
Şeşi tekdüze bir resmî yayın politikası düzeyine
çekerseniz, işte TRT Şeş, kendi eserlerinde, kendi dizilerinde,
kendi programlarında, kendi sinemasında, dünyada değil hiçbir
etkinlikte ödül alamaz, hiçbir etkinlikte ödül alamaz. Bugüne kadar, Kürt
sanatında, türküsünde, sinemasında, yapılan sanatında,
tiyatrosunda, TRT Şeş bir yıldır faaliyet yapıyor,
bana bir tane eser gösterin, Türkiyede ödül aldı, uluslararası sanat
festivallerinde ödül aldı. Alamaz. TRT Türk için de bu geçerli, Azerice
yayın yapılıyor, Türki cumhuriyetlere yayın
yapılıyor. Orada kaç tane ödül ölçüt? Ölçütlere
bakacaksınız. Bir başarının sırrı, o
başarının mükafatlandırılması,
taçlandırılması, aldığı ödüllerle belirlenir ama
bunu maalesef görmüyoruz.
Şimdi, ben yayın
politikasını neresinden alıp eleştireyim ki? Sağ olsun
Suat Kılıç -Allah razı olsun- öyle bir konuştu ki benim
yerime de, itiraf gibi açıklamalar, itiraf, itiraf! Ne diyor, TRT ne
yapmış? Yayın yapmış. Kim? Mecliste dört, grubu olan,
parti var. AK PARTİ 120,5 saat, güzel. Yani, Bize ilişkin yayın
az diyor. Fakat burada bir hata, bir hesap hatası var. Herhâlde
Başbakanın ve bakanların konuşmalarını ve
faaliyetlerini bu saate almamışlar. MHPnin 193 saat. Şimdi,
bakın, ana muhalefet CHPnin 372 saat.
Şimdi, saatleri
birbirinin karşısında aldığınız zaman, bu
Mecliste grubu bulunan Demokratik Toplum Partisi ve şimdiki
Barış ve Demokrasi Partisinin 2 saat, 2! 2 saat beyler!
(x)
(x)
(x) Fransızcası. Bunu anlayacaksınız ki burada
şunu anlayacaksınız: CHPye 180 katı fazla konuşma
veriyorsunuz. Üstelik de CHP, iktidar TRTyi bu nedenle de boykot etmiş,
gitmiyorlar programlara.
Şimdi, bakın, bizim
180 katımız CHP, 100 katımız MHP konuşuyor,
maşallah siz de 60 katımız konuşuyorsunuz. Böyle
eşitlik, böyle
Adaletinize hayranım! Vallahi billahi size ödül
vermek gerekiyor. Bu TRTyi yönetenlere ödül vermek gerekiyor. Ama neydi, ne
ödülüydü? Sayın Tüzmen, siz iyi biliyorsunuz.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Bana hiç bulaşma bak.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Sayın Tüzmen, en kötü ödülün ismi neydi? Bamya Ödülü müydü? En kötü ödül
neydi?
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Onu bilmem. Sen bir, Türk Bayrağını söyle, Bu bizim
bayrağımız. de, bitsin bu iş ya!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Sayın Kürşad Tüzmen, şov yapıyorsun, şov.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Gel şunu söyle ya, gel şunu söyle!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bak, bak, rozete bak. Sen miyopsun, bak görmüyorsun. Altın
yıldıza bizim
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Arkandaki bayrağa, de ki: Türk Bayrağı, bu bizim
bayrağımız. Bir onu de, her şey bitecek.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bakın, sizi Altın Bamya Ödülüne layık gösterebilirim.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Rahat ol, rahat! Bizim bayrağımız. de, Bizim
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bakın, Altın Bamya Ödülünü, En Kötü Eser Ödülünü
alırsınız.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Bizim bayrağımız. de, Türk Bayrağı bizim
bayrağımız. de.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Siz şovmenlikten başka bir şey yapmazsınız.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Bir söyle be! Bir söyle be!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bakın, siz öyle konuşuyorsunuz ki, o kadar yanlış
yapıyorsunuz ki
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Bir söyle be!
HASİP KAPLAN (Devamla)
İlla da bir konuşacaksınız, illa da
konuşacaksınız.
Bayrağa karşı
saygımız sonsuz. Bakın, rozetini taşıyoruz.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Tamam.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Burada Türkiye Büyük Millet Meclisi rozeti var, bak.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Bir şuradan söyle ya!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bak Sayın Tüzmen, bak
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Bir söyle be! Bir söyle be!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bir dakika
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Bir söyle!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Şu cüzdanı aldığında üstünde Rus bayrağı
yok.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Hah
Türk Bayrağı var, hah
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bak, bak, bak, bak
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Haydi be, söyle şunu! Söyle alkışlayayım. Söyle
alkışlayayım.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bunun uğrunda Çanakkalede şehitlerimiz yatıyor.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Söyle alkışlayayım, söyle!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Dumlupınar şehitliğine git, orada Cizreli,
Şırnaklı şehitleri görürsün ama
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Söyle! Söyle alkışlayacağım, söyle!
HASİP KAPLAN (Devamla)
iki saat, bu vatandaşa zulüm eder gibi iki saat TRTde yayın
yaparsan
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Zulüm falan yok.
HASİP KAPLAN (Devamla)
burada adaletten, eşitlikten bahsedemezsin.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Bu millet hiç kimseye zulüm yapmaz, Türk milleti kimseye zulüm yapmaz.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) Sayın Başkan, müdahale eder misiniz, hatip
konuşsun.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sen buraya artistlik yapmaya mı geldin?
HASİP KAPLAN (Devamla)
Burada şov yaptırtmam. Ben bu kürsüde konuştuğum zaman
birilerine kalkıp bayrak ticareti yaptırmam. Bayrak bu ulusun
değeridir.
Bakın, kaçakçı da
bayrağı eline alıyor, çeteler de bayrağı eline
alıyor, katiller de bayrağı eline alıyor, herkes
bayrağı eline alıyor, bu ortak değerimizi kirletiyor. (BDP
sıralarından alkışlar) Bu ortak değer
karşısında herkesi, bir kere, saygıya davet ediyoruz. Türk
Bayrağı Kanunu var. Herkes buna saygılı olur.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Bizim bayrağımız. de, Türk Bayrağı bizim
bayrağımız. de.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bayrağı da, Kur'anı da, Atatürkü de kullanan siyaset, siyaset
etiğinin dışındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bayrak, Kur'an, Atatürk kullanılacak değerler değildir. Kim ki
bunların üstünde siyaset yapıyorsa ayıp ediyor, yanlış
ediyor.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Türk Bayrağı bizim bayrağımız. de, Bizim
bayrağımız. de, Bizim
HASİP KAPLAN (Devamla)
Biz böyle şeyler yapmıyoruz. Gelin, halk dilinde siyaset
yapalım, halk gibi siyaset yapalım.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Hah
Onu söyle, onu! Türk Bayrağı bizim bayrağımız.
de.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, Tüzmen şov yapıyor!
BAŞKAN Sayın
Tüzmen
Sayın Tüzmen
SIRRI SAKIK (Muş)
Mevki, makam kaybettiğin için sığınacağın tek
liman bayrak mı? Ayıp, ayıp!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Sayın Tüzmen, seninle denizlere de dalarız, seninle denizlere de
dalarız ama şovmenlikte
Şu davranış biçimini de
yakıştıramadım Hükûmetin eski bir bakanına.
Türkiye Cumhuriyetinin
birliği ve bütünlüğünün yegâne sigortası Barış ve
Demokrasi Partisidir. Daha dün 15 milletvekili -2 MHPden, 2 CHPden, 10 tane
AK PARTİden- Cudi Dağının tepesine çıkmadık
mı Halil Bey?
HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) Çıktık.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Cudi Dağının tepesine çıktık, Şırnaka
gittik, Midyata gittik, Deyrül Umura gittik, Mardine gittik, Kırklar
Kilisesinde paskalya kutladık. Biz böyle bir ülkenin birliğini,
bütünlüğünü, bütün renklerin kardeşliğini, bütün seslerin
kardeşliğini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla)
eşitliğini, eşit ve özgür yurttaşı, özgür bireyin
özgürlüğünü savunuyoruz, hukuku ve demokrasiyi
Siz, böyle
yanlışlarınıza devam edin!
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Sen beni çok iyi bilirsin!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Biz halk gibi düşünüyoruz.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Ben sana diyorum ki: Bu bayrağa sahip çık, bitecek bu iş.
BAŞKAN Sayın
Tüzmen
Sayın Tüzmen
HASİP KAPLAN (Devamla)
Hepinizi bu duygularla selamlıyorum ve Terk et bu
yanlışı! diye sizi uyarıyorum Sayın Tüzmen.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Hiç yanlış yok. Bu bayrak sizin bayrağınız, hepimizin
bayrağı.
BAŞKAN Sayın
Tüzmen
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Türk Bayrağı bizim bayrağımız. de. Onu istiyorum ben
senden, onu istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Tüzmen
HASİP KAPLAN (Devamla)
Sana kazandırmaz, AK PARTİye kazandırmaz. Senin partinin
korkutması da o değil
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Onu istiyorum ben senden, onu istiyorum.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Senin partinin
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Söyleyemiyor musun? Söyle!
SIRRI SAKIK (Muş) Ya,
sen kimsin? Sen kimsin?
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Söyle!
SIRRI SAKIK (Muş)
Kimsin sen? Yani kaybettiğin mevki, makamı şimdi bayrağa
sarılarak mı kutsamaya çalışıyorsun? (BDP
sıralarından alkışlar)
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Yazık olur sana yazık! Onları karıştırma ha! Başkalarıyla
karıştırırsan
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan
KAMER GENÇ (Tunceli)
Konuşmacı bana parazit yapıyorsunuz dedi. (Gülüşmeler)
BAŞKAN Bir dakika
Bir
dakika
Şimdi sizden evvel Sayın Sakık
Sayın Sakık sisteme
girdiniz, hayrola?
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Hangi konuda?
SIRRI SAKIK (Muş)
Bayrakla ilgili bir bütünümüzü töhmet altında tutan bir açıklama
BAŞKAN Peki, iki
dakika süre veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
12.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Mersin Milletvekili
Kürşad Tüzmenin, bayrakla ilgili ifadelerine ilişkin
açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Şimdi, ne gereği
var? Burada TRTyle ilgili bir konuşma var. Bütün siyasi partiler
düşüncelerini ifade ettiler. Hepimiz, burada, bu kürsüde her gün, hemen
hemen bütün konuşmalarımızda bizim, hiçbirimizin bayrakla,
ülkenin birliğiyle ilgili tek bir sorunumuzun
olmadığını söylüyoruz.
Şimdi sayın zat,
uzun süredir bulunduğu mevki ve makamları kaybedince
sığınabileceği bir liman arıyor, bu liman biz
değiliz. Nereden ararsanız arayın, bizim üzerimizden size
siyaset yaptırtmayız. Yıllardır bunu yaptınız,
bunu yapmayınız, bu ülkeye haksızlık etmeyiniz. Bu ülke
kimsenin babasının yurdu değil, kimse de burada
sığıntı bir şekilde yaşamıyor, hepimizin
ortak anayurdudur. Bayrak da hepimizindir, ülke de hepimizindir ama herkes de
haddini bilmelidir.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Genç, buyurun.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN - Size de
geleceğim.
Üç dakika süre veriyorum. Üç
dakikayı uzatmadığımı biliyorsunuz. Yeni bir
sataşmaya mahal vermeden, buyurun Sayın Genç.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, Hasip Bey söz aldı Burada grubum adına
konuşuyorum. dedi. Ben de dedim ki grup adına değil,
kişisel konuşuyorsunuz. Yani İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
milletvekillerinin aldıkları söz kişisel sözdür, grup adına
değildir. Fakat bu arkadaşlarımızdan bazıları
zaman zaman bana karşı çok büyük tepki gösteriyorlar.
SIRRI SAKIK (Muş) -
Hepimiz seni seviyoruz.
KAMER GENÇ (Devamla) - Dün
konuşmamın birisinde ben burada konuşurken, efendim, seni
Tunceliye sokmayız
Yahu, siz beni nereden
Gücünüz varsa sokmayın.
Hasip Bey bilir, biz daha 2007 seçimlerinden önce kendisiyle bir televizyon
kanalına çıktık, dedi ki: Seni Tuncelide, Dersimde sandığa
gömeceğiz. Bak, gördünüz ki boğulmadık. Tunceli halkı, çok
soylu ve asil bir halktır, insanın hakkını verir.
Ben, yıllarca bu
Parlamentoda görev yapmışım. Kürsüye çıkan bazı
arkadaşlarımız eğer yanlış bir ifade
kullanıyorsa onlara bir ağabeylik görevini yaparak diyorum ki yani doğru
konuşun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) Sen dede olursun, dede!
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu
bu eğitim, öğreteceğiz size. Yani diyoruz ki bundan sonra grup
adına çıktığınız zaman grup adına
çıkın, kişisel olarak çıktığınız zaman
kişisel sözden bahsedin. Yani efendim, parazit
Neye parazit etmiş oluyorum ki?
BENGİ YILDIZ (Batman)
Araya girdiğiniz için söyledi Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Sizin
bilakis bana teşekkür etmeniz lazım. Yani yanlış
kullandığı bir ifadeyi düzelttiğim için teşekkür
etmesi gerekirken Parazit yapıyorsunuz. demek ne demek? Yani şimdi,
bazı arkadaşlarımız kendilerini
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kamer Bey, teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Devamla)
Bakın, Hasip Bey, size yaptığımda bir hata yok diyorum.
BAŞKAN Sayın
Genç
Sayın Genç, bir saniye
KAMER GENÇ (Devamla)
Doğrusunu söyledim size.
BAŞKAN Sayın
Genç, bir saniyecik
Hem teşekkür etti hem
kusura bakmayın dedi.
KAMER GENÇ (Devamla) Tamam
efendim, ben de yani bir şey
Ama bu vesileyle
Hayır, yani
teşekkür ettiği için ben de kendisine teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Tüzmen, buyurun.
Sataşma nedeniyle söz
istediğiniz için buyurun, buradan konuşacaksınız.
Size de üç dakika veriyorum.
Üç dakikalara ekleme
yapmadığım için o süre içerisinde...
Buyurun, sataşmaya mahal
vermeden
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Mersin
Milletvekili Kürşad Tüzmenin, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bir
noktayı bence burada bizden sonraki nesillere de örnek olacak şekilde
halledip geçmemiz gerekiyor. Burada gelen arkadaşlarımız güzel
konuşmalar yapıyorlar, ben de uslu uslu orada oturuyordum
biliyorsunuz. Laf gelince, oradan dayanamadım, karıştım
çünkü şöyle bir şey var, şöyle bir yanılsama var: Bizim
bayrakla bir problemimiz yok. diyor arkadaşlar. Evet, biz de aynı
şeyi söylüyoruz, diyoruz ki: Tek devletiz. Tek vatan var. Tek bayrak
var. Bunda da bir problemimiz yok. diyor arkadaşlar. Evet, ben diyorum
ki: Bu yetmez, bunu benim söylemem de o kadar önemli değil. Bunu Kürt
kökenli kardeşlerim buradan söylediği zaman bir anlamı var.
Türk Bayrağı bizim bayrağımızdır deyin. diyorum,
bunu söyleyin. Ben bunu istiyorum. (BDP sıralarından gürültüler)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Biz ne
diyeceğimizi senden mi öğreneceğiz?
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Ben bunu istiyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Kimsin
sen, kimsin?
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Bayrakla problemimiz yok. demek farklı. (BDP sıralarından
gürültüler)
Ya, arkadaşlar, gelin
SIRRI SAKIK (Muş) Sen
kimsin ya!
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Bak, ben hepinizi seviyorum ya! Gelin, gelin siz de bunu söyleyin. Ben
hepinizi seviyorum. (BDP sıralarından gürültüler)
Bak, bir şey
söyleyeceğim Başkanım, izninizle- bir sakin olun, ben size bir
şey söyleyeceğim. (BDP sıralarından gürültüler)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sen
ihalelerinden bahset!
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Suat Beyle beraber biz İstanbuldan Ankaraya gidiyoruz. Ahmet Türkle
Aysel Tuğluk beraber geliyorlar.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sen
Mersindeki ihalelerden bahset! Vatan, millet, Sakarya değil
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Sen başka şeylerden bahset!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Sayın Üçer, lütfen
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Aysel Hanımın bavulu ağırdı. Çantasını,
bir bayan olduğu için nezaketen çantasını ben aldım.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) Bizi yok saydığınız için özür dileyin,
özür.
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Ben taşıdım. Aysel Tuğlukun çantasını
taşıdım ben, benim gibi adam. Taşıdım, nezaketen
İçeride de dedim ki: Bu olmaz. Gelin, biz aynı millet, aynı
birlik beraberlik, aynı devlet, aynı vatan içerisinde, Türk Bayrağı'nın
altında yaşıyoruz
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) Aynı millet değil, biz Kürtüz, siz Türksünüz.
Biz aynı millet değiliz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Aynı
millet değiliz. Biz Kürtüz, sen Türksün.
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Tamam, Kürtsün. Belki ben senden daha fazla Kürtüm, ne biliyorsun? Sen
belki benden daha fazla Türksün, kim biliyor?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ahmet Türke o kabalığı yapmayacaktın
sen!
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Bakalım kök araştırmasına, Hazreti Adem Türk müydü Kürt
müydü?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ahmet Türke karşı saygılı olmak
zorundasın!
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Ya, bırakın bunları, geçin.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ahmet Türke karşı yaptığın çok
ayıp!
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
Bunlar tartışma değil. Türkiye'nin çok daha acil meseleleri
var. Biz işsizlikle mücadeleyi çalışalım. Boş verin
buradan öyle siyaset yapmayı. Ucuz nutuklar atmayın, hamaset
yapmayın.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Milletvekilliği düşmüş bir lidere
karşı saygılı olacaksın!
BAŞKAN Sayın
Kaplan, lütfen
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
- Türk Bayrağı bizim bayrağımız. deyin. (BDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Kaplan, lütfen
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla)
- Bu bayrak bizim bayrağımız. Benim söylediğim bu.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, biz de meramımızı ifade etmek istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun.
Lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin ama.
3.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Mersin Milletvekili
Kürşad Tüzmenin, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
SIRRI SAKIK (Muş)
Sevgili Başkan, sevgili arkadaşlar; merhaba.
Şimdi, ne gereği
vardı? Allah rızası için, burada, bu tartışmalarda
gelip burada oturup
Kaç gündür sevgili arkadaşımızı
görüyoruz, her oturduğunda o elindeki çantayı böyle hiddetle, şiddetle
yere vuruyor, çatabileceği bir yer arıyor. Nedir? Zayıf halka
Kürtlerdir, zayıf halka Türkiye'nin temel değerleridir. Nedir? Onun
için, dönüyor
Arkadaşımız burada düşüncesini ifade ediyor.
Bayrak
Şimdi, bakın bir
düşünür diyor ki: Her alçağın en son
sığınacağı limanlar bu kutsal değerlerdir.
Şimdi, hiç kimsenin bu kutsal değerlere sığınarak bir
başkasına haksızlık etme hakkı yok. Bu kürsüde ve
hayatın her alanında ortak vatandan bahseden bir halk, ortak
bayraktan bahseden
Bu değerleri kendi değerimiz olarak
algılıyoruz ve bu değerler kimsenin tekelinde değil ama
birileri de çıkıp bizi tehdit ederek, beynimizin, bedenimizin
efendisi olamazlar. Biz hiç kimseye ne boyun eğeriz ne kimsenin
dayatmasıyla da
Siz dayatmayla bayrağı insanlara
sevdiremezsiniz. Eğer sevgi bağını
oluşturamazsanız o bayrak çatışmaya dönüşür.
Niye bölgede bayrağa
insanlar bu kadar tepki gösterdi? Çünkü o panzerlere bayrakları
takıp, gidip ev yaktılar. O koca metal direklerle bayrakları
asarak bu ülkede birliği, bütünlüğü sağlayamazsınız.
Onun için, yürekten; onun için, duygu bağıyla hepimizin
bağlı olduğu değerleri birileri kendilerine ait ve dönüp
efendi-köle muamelesi yaparcasına, çıkın
Buna hiç kimsenin
hakkı yoktur ve burada tekrar altını çizerek söylüyoruz, bu
değerlerle siyaset yapılmaz. Evet, bayrakla, resmî dille, üniter
yapıyla hiçbir sorunumuz yok. Sorunumuz nedir? Tek, ırktır.
Evet, biz Türk değiliz. Burada farklı kavimler var. Anadolu
farklı kavimlerin geçtiği bir yerdir. Biz de Kürt kimliğimiz
var.
Bakın, dün akşam
burada tartışmalar oldu, Kürt sözcüğünden dolayı ne
kıyametler kopuyor ve dönüp söylüyorlar: Efendim, biz kardeşiz.
Böyle kardeşlik batsın. Böyle kardeşliği istemiyoruz. Böyle
bir kardeşlik, bizim beklentimiz bu değil. Bize efendi-köle muamelesi
kimse yapamaz. Bu kardeşlik değil, efendi-köle ilişkisidir, bu
değerleri dayatmak efendi-köle ilişkileridir.
Onun için, eğer
gerçekten kardeşlik diyorsanız, bütün dillere, bütün kültürlere
özgürlük tanınmalıdır. Bir tek Kürt sözcüğünün, dün
akşam, efendim
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla)
Sayın Başkan, son sözü söyleyeyim.
BAŞKAN Ama,
bakın, yapmayın
SIRRI SAKIK (Devamla) Peki,
teşekkür ediyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/515,
10/606) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 8/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
(Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri reddedilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.26
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan,
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S.
Sayısı: 487) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 487 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Oğuz Oyan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Van Milletvekili Sayın Kerem Altun, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil;
şahıslar adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah
Asil, Konya Milletvekili Sayın Sami Güçlü, bu
arkadaşlarımız olmazsa Tunceli Milletvekili Sayın Kamer
Genç.
İlk söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyanda.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ
OYAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
efendim, geçen haftalarda bir Türk-Alman Üniversitesi kurduk. Bugün de 4
vakıf üniversitesi kuracağız. Böylece, birkaç haftada 5
üniversite kuran bir Meclis konumundayız.
Bu durumda Meclisin,
üniversite kavramını sorgulaması, üniversitenin işlevlerini
sorgulaması, genel olarak da üniversite sorununu tartışması
gerekir. Esasen, bilindiği gibi, Anayasa bu konuda Meclisi sorumlu ve
görevli tutmuştur. Anayasaya girmiş kavramlarla üniversite
tanımlanmıştır, vakıf üniversiteleri
tanımlanmıştır ve bunların ticari amaçlarla
kurulamayacağı da söylenmiştir. Yani vakfedilecekse bir
üniversite için bir kaynak, bunun eğitim amaçlı olması
öngörülmüştür.
Şimdi, işler böyle
mi yoksa başka türlü mü cereyan ediyor, ona bakmamız lazım. Ama
şimdi, önce bir bilanço çıkaralım: 2002 yılında 76
üniversite söz konusuydu. Yani AKP iktidara gelmeden önceki döneme
baktığımızda, 76 üniversite var, bunun 23ü vakıf
olmak üzere. Aradan zaman geçti, AKP dönemini yaşadık. Bugün bu 4
vakıf üniversitesi -şimdi
tartıştığımız- eğer kurulacak olursa
üniversite sayısı 76dan 144e çıkmış olacak, bunun
49u da vakıf üniversitesi olacak. Aslında 2ye yakın bir
artış var. Vakıf üniversitesinde 2den fazla artış var,
23den 49a. Vakıf üniversitesi sayısı 49 olacak, 2 kattan
fazla.
Şimdi, eğer
gelişmeyi sadece nicelik olarak görürseniz, sadece sayıların
diliyle konuşursanız, yani Sayılar 2ye katlanmış.
Ee, o zaman her şey iyidir, olumludur. derseniz bununla övünebilirsiniz
ama eğer bu gelişme üniversite eğitiminde bir nitelik
aşınmasıyla ortaya çıkmışsa o zaman bu
sayısal artışın çok da iyi bir gelişme olup
olmadığı konusunu burada sorgulamak gerekir.
Değerli
arkadaşlarım, üniversiteler esas itibarıyla düşünce üreten
kuruluşlardır ve düşünmeyi öğreten kurumlardır.
Üniversite bir meslek yüksekokulundan farklıdır. Meslek yüksekokulu
ne yapar? Balık tutmasını öğretir ama üniversite bunun
doğru olup olmadığını tartışır, bunun
tarihini tartışır, bunun ekosistem üzerindeki etkilerini
tartışır, bunun aslında üniversite olarak başka
mecralara taşınmasını, yeni düşünce üretme
sistemlerine aracılık etmesini sağlar.
Üniversite ile meslek
yüksekokulu bu nedenle de çok farklı yapılardır ama bugün
Türkiye'de gördüğümüz şey, meslek yüksekokulları seviyesinde
üniversiteler kurmaktan öteye gitmemektedir. Ders verme makinesi hâline
getirilmiş öğretim üyeleri ve giderek kendi aralarında büyük
kalite farklılıkları ortaya çıkan
Hem devlet üniversitelerinin
kendi içinde büyük kalite farklılıkları var hem vakıf
üniversitelerinin kendi arasında büyük kalite farklılıkları
var hem de bu ikisi arasında büyük kalite farklılıkları
var.
Sonuç olarak Türkiye'de
üniversite dediğimiz zaman homojen bir yapıdan bahsetmiyoruz.
Türkiye'deki üniversite sistemi çok
birbirinden farklı öğretim birimlerini içinde
barındırıyor. Hatta aynı üniversite içinde iyi fakülte var,
kötü fakülte var, iyi bölüm var, kötü bölüm var ve dolayısıyla bizim
her bakımdan iyi diyebileceğimiz üniversite sayısı parmakla
sayılacak kadar az. Yani 144 tane üniversite ama Hadi bakalım, bunun
içinden bir 10 tane say. dediğinizde güçlük çekebiliyorsunuz.
Dolayısıyla
değerli arkadaşlarım, üniversiteler bir kere,
1) Düşünce üreten
kuruluşlardır, düşünmeyi öğreten kurumlardır,
kuruluşlardır.
2) Üniversiteler bir
toplumun, bir ülkenin aynasıdır, bir ülkenin gelişmişlik
düzeyinin göstergesidir. Üniversiteler, dolayısıyla sadece toplumun
değil, içinde yer aldıkları bölgenin, ilin ileriye taşıyıcı
unsurlarıdırlar, öyle olmalıdırlar.
3) Üniversiteler
aydınlanma geleneğinin ışığıdırlar,
meşalesidirler. Ancak bu görevi yerine getirdikleri takdirde üniversiteler
üniversite olurlar. Bu nedenle biz burada üniversite meselesini, umarım
bundan sonraki konuşmacılarla enine boyuna
tartışırız.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasamız, kazanç amacına yönelik olmamak
şartına bağlı olarak ve devletin gözetimi, denetimi
altında çalışacak şekilde vakıf üniversiteleri de
kurulmasına imkân verir. Şimdi, gerçekten Türkiyede bu vakıf
üniversiteleri ne kadar vakıf, ne kadar ticari amaçlı? Yani, buna bir
bakmak lazım, bir.
İkincisi, vakıf
üniversitelerinin dağılımı çok ilginç. Türkiyede bu sözünü
ettiğimiz, şimdi kurulacak olanlarla birlikte 49 vakıf
üniversitesinin 28i İstanbulda, 8i Ankarada, 4ü İzmirde yani 49
vakıf üniversitesinden 40ı üç büyük ilde. Yani, burada bunu
söylerken biz demiyoruz ki her ile bir vakıf üniversitesi, devlet
üniversitesinde olduğu gibi. Bu yanlış da
anlaşılmasın. Fakat ilginç bir şey var. Bu vakıf
üniversiteleri niye üç büyük ilde ve niye özellikle İstanbulda? Yani,
yüzde 57si sadece İstanbulda. Neden? Çünkü oradaki rekabet vakfedenlerin
eğitim sistemi üzerinden bir rekabeti değil, orada, Türkiye'nin en
zengin şehri olan İstanbulda ödeme gücü olan kitlelere seçenek
sunmaktan ibaret. Esas itibarıyla bu. Tabii cemaat
vakıflarının gelişmesi, artışı falan, bu da
ayrı bir mesele olarak var ama esas buradaki kaygımız, bu
üniversitelerin, vakıf üniversitelerinin eğitim amacını ön
planda tutmuyor olmalarıdır.
Şimdi, burada, yeni üniversiteler
var. Bir tane daha bir Anadolu Üniversitesi -bu dört üniversiteden biri-
kurulacak, Samsunda bir Canik Başarı Üniversitesi ama gene kurulan
dört üniversiteden şu an üçü İstanbulda kurulacak olan üniversiteler
ve ilginç bir gelişme olarak iki tane de yarı kamusal
diyebileceğimiz üniversite tipi ortaya çıkıyor vakıflar
içinde. Bunlardan bir tanesi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün öncülük
ettiği bir üniversite olacak, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi, öbürü de
Diyanet Vakfının kuracağı bir üniversite olacak. Yani, bu,
tabii, yeni bir gelişme ama bu bizim kaygılarımızı
azaltır mı? Yani bu üniversitelerin finansal gücü
açısından, belki daha az sıkıntı olur bu ikisi
açısından. Peki ama diğer kaygılarımız
açısından yani bir cemaat vakıflarına doğru gitme
açısından, bir özgür düşünce yuvaları olma işlevi
açısından, bir aydınlanma ve cumhuriyet geleneğini sürdürme
açısından acaba bunlar bu işlevleri yerine getirecekler mi?
Burada kaygılarımız vardır ve devam etmektedir. Dünya
çapında üniversite oluşturmak acaba bu Fatih Sultan Üniversitesinin
içine konduğu gibi bir Medeniyetler İttifakı Enstitüsü
kurmakla mı olacak?
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, bu tür klişeleri, bu tür
medeniyetler ittifakı gibi daha çok siyasetin alanında olan
birtakım klişeleri üniversite bünyesi içine taşımak
üniversiteleri geliştirmez. Siyaset bu biçimiyle
Yani bir kere dünyada
bir tek medeniyet vardır, tek medeniyet vardır, o da
gelişmişliğin medeniyeti. Bugün dünya öncülüğünde hangisi
dünyanın ortak medeniyeti, ortak aklıdır? Farklı kültürler
olabilir ama medeniyetler arası ittifak dediğiniz zaman
medeniyetler arasında çatışma var tezinden yola
çıkıyorsunuz demektir ve bu medeniyetler arasındaki
çatışma tezi de bizzat Amerikanın Huntingtona
ısmarladığı tezler üzerinden üretilmiş ve
Amerikanın Yeni Dünya sahnesinde kendisine yeni çatışma, yeni
birtakım Sovyetlerin çökmesinden
sonra- düşman imgeleri yaratmak için ortaya çıkardığı bir
şeydir. Türkiye'nin bunda ne işi var? Türkiyede bu konuda
üniversitede enstitü mü kurulur? Yani değerli arkadaşlarım,
böyle birtakım modalar izlenerek, bilim dışı siyaset
peşine takılarak üniversite geliştirilmez.
Türkiyede üniversitede iki
zıt eğilim var değerli arkadaşlarım. Bunlardan bir
tanesi üniversite sayısının hızlı
artışıdır, öbürü de üniversite sayısı artarken
yüksek öğretimin kalitesinin aynı hızla düşmesidir. Yani
iki zıt eğilim var, bir taraftan nicelik artıyor, öbür taraftan
nitelik düşüyor. Yani biz bir yol ayırımındayız,
acilen bir tercih yapmak durumundayız Türkiyede. Nicelik mi, nitelik mi?
Yani sayıyı mı daha çok artırarak gelişeceğiz,
yoksa niteliği artırarak, kaliteyi artırarak mı
gelişeceğiz? Yani Türkiye eğer dünya çapında üniversite
üretmek istiyorsa, çağdaş üniversiteler geliştirmek istiyorsa
herhâlde sayıdan daha çok niteliğe önem vermek durumunda.
Bugün üniversite eğitimi
itibarıyla baktığınızda, yükseköğretim düzeyinin
devalüe edilmiş olduğunu görüyorsunuz, değer yitirmiş
olduğunu görüyorsunuz. Bugün birçok alanda verilen mezunlar, bundan otuz
sene önceki lise mezunlarının ayarından daha düşük oluyorsa
orada bir sıkıntı var, üniversite, üniversite fonksiyonunu
göremiyor demektir. Bunu da burada büyük çoğunluğu üniversite mezunu
olan milletvekilleri herhâlde daha iyi takdir ediyorlardır.
Bu kalite
aşınması hızlanarak sürerken YÖK Başkanı daha
fazla üniversite açarak üniversite önündeki yığılmaların
önlenebileceği gibi bir faraziye peşinde koşuyor. Şimdi,
Böyle bir YÖKle yani yüksek eğitim planlamasını yapan bir
YÖKle nereye kadar gidebiliriz? sorusunu sormamız lazım. YÖK
Başkanı diyor ki: Benim dönemimde biz kontenjanları
arttırdık, 200 bin kontenjan arttırdık. Gerçekten,
üniversiteler kontenjan bildiriyorlar YÖKe, YÖK O yetmez, 100 yerine 200
alın, 300 yerine 450 alın.
diye dayatmalar yapıyor, fiziki kapasitelerinin ötesinde,
öğretim üyeleri sayısının ve imkânlarının
ötesinde zorlamalar yapıyor. Tabii, ikinci eğitim üzerinden
zorlamalar yapılıyor vesaire. Ama üniversite önündeki
yığılmaları önlemenin yolu, üniversitelere bu mevcut sistem
içinde, orta eğitim sistemini değiştirmeden daha fazla
öğrenci almak değildir. Bu, sayıyı artırmak ama
niteliği daha da kötüleştirmek demektir. Bunun yolu Cumhuriyet Halk
Partisinin Programında var. Ben size iki satırla özetleyeyim: Bunun
yolu, öncelikle, orta eğitimi klasik liseden büyük ölçüde çıkarmaktan
geçiyor. Orta eğitimdeki öğrencilerin en fazla üçte 1ini üniversite
eğitimine kanalize eden klasik lise eğitimi içinde tutmak, geri
kalanını mesleki ve teknik eğitim üzerinde yoğunlaştırmak
ve onların üniversiteye geçiş yani yüksek meslek okullarına
geçiş kanalını açık tutmakla birlikte bu kanalı daha
dar tutarak, esas itibarıyla daha orta eğitimden itibaren lisenin
üniversiteye kanalize olmasını sağlamak. Böylece üniversite
önündeki yığılmayı önlersiniz ve piyasada lise mezunu olup
da iş arayan milyonlarca gence en azından bir meslek sahibi olarak
iş arama imkânını verirsiniz ve Türkiyedeki işsizliği
de önemli bir sorun yumağı olmaktan çıkarırsınız.
Dünya bunu böyle. Yapıyor. Yani bu Almanyada böyle, başka ülkelerde böyle.
Yani Türkiye burada yeni bir şey yapacak değil.
Üniversite önündeki
yığılmayı, daha fazla üniversite açarak, daha fazla
üniversitelerde kontenjan artırarak çözemezsiniz. Çözmek, burada kaliteyi
düşürmek üzerinden olsa bile mümkün değil.
Dolayısıyla, tabii
bir şeyi daha hatırlatayım: Bakınız, Türkiyedeki
üniversitelerin yaklaşık üçte 1i vakıf üniversitesi. Peki,
vakıf üniversitelerinin toplam öğrenci sayısı içindeki
payı nedir? Yüzde 11,7yle yüzde 9. Yani siz vakıf üniversiteleri
açarak bu açığı kapatamazsınız çünkü bunlar
paralı okullardır, Türkiyede insanların ödeme gücü buna
yetmemektedir ve büyük bir bölümü kontenjanlarını
dolduramamaktadır. Birçoğu yüzde 50ye ulaşamıyor bu
vakıf üniversitelerinin. Bizzat YÖK Başkanı şubat
ayında yaptığı bir değerlendirmede bunu kendi
belirtti, ama ilginç bir şey daha söylüyor: Vakıf üniversiteleri
modelinde ticarileşme var diyor, doğru tespit. Biz bunu önlemek
için özel üniversite yolunu açalım, bir tarafta vakıflar olsun, yani
devlet üniversitesi, vakıf üniversitesi, bir de özel üniversite yolunu
açalım, böylece her şey yerli yerine otursun.
Değerli
arkadaşlarım, bu da tabii Türkiyede üniversiter sistemi, akademik
dünyayı daha da herhalde kalite kaybına götürecek bir paralı
eğitim olgusu ortaya çıkaracaktır. Bunun doğru bir yol
almadığını buradan şey yapalım.
Tabii, bu arada YÖK
Başkanından bahsederken
Kendisini göremiyoruz galiba.
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Başkan Vekili burada.
OĞUZ OYAN (Devamla)
Yani Başkan Vekili değil, biz tabii burada Sayın Yusuf
Özcanı görmek isterdik. YÖK Başkanının herhalde kendisiyle
ilgili dört tane üniversite kurulan bir konuda burada bizzat olması
herhalde kendi sorumluluğu ve kendi yaptığı işe
saygısı gereği gerekli olurdu.
Şimdi değerli
arkadaşlarım, üniversitelerin gelişmesinin, esas
itibarıyla, öğretim üyesi dediğimiz unsurun
yaptığı işi özgürce yapabilmesinden geçtiğini, gerek
eğitim faaliyeti olarak gerek araştırma faaliyeti olarak
geçtiğini bir kere kabul etmeliyiz. Peki ama acaba bu ticari amaçla büyük
ölçüde çalışan ve öğrenciyi müşteri olarak kabul eden
vakıf üniversitelerinde, vakıf üniversitesi mütevelli heyeti
başkanının, yani patronun diğer deyişle
karşısında el pençe divan durmaya zorlanmış, zorlanan
öğretim üyelerinin hangi eğitim ve araştırma kalitesi
düzeyinde olacağını bana birileri söyleyebilir mi? Yani bu,
büyük ölçüde, bu vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğunda bu
biçimde işlemektedir.
O üniversitenin patronunun,
mütevelli heyeti başkanının siyasi eğilimleri de tabii
birçok şeyi belirlemektedir ya da o üniversitenin siyasi iktidarla olan
bağlantıları ya da siyasi iktidarla iyi geçinme dürtüleri
oradaki eğitimi yönlendirebilmektedir. Oysa bir üniversitenin siyasi
iktidarla iyi geçinmek, kötü geçinmek diye bir kaygısı olmaz.
Üniversiteler, kendi söyleyeceği sözleri, kendi
araştırmalarını söyleyebilmek açısından bir yere,
bir referans noktasına bakarak konuşmazlar. Bu, bir cemaat de olmaz,
iktidar da olmaz, muhalefet de olmaz. Onların bakacağı yer
bilimdir, tek kıstasları bilimdir ve bakacakları başka bir
yer olamaz. O nedenle, ben, burada da çok ciddi bir değer
aşınması olduğunu düşünüyorum.
Üniversite öğretim
üyelerini özgürleştirmeliyiz değerli arkadaşlarım. Ama bu
özgürleştirmenin de bir yolu da yetişecek yardımcı
öğretim elemanlarını özgürleştirmekten geçiyor. Vakıf
üniversitelerinin -söyleyiniz bana- kaç tanesi öğretim üyesi
yardımcısı yetiştiriyor, kaç tanesi araştırma
görevlisi yetiştiriyor, kaç tanesi yatırım yapıyor bu
alana? Aslında devlet bu alanlara yatırım yapıyor. Devlet
üniversitelerinde yetişiyorlar, doktorasını vesairesini
verdikten sonra, belli bir olgunluğa geldikten sonra bunlar
kapışılmaya başlanıyor vakıf üniversiteleri
tarafından, yani hazıra konuyorlar. Güzel de, biraz da ellerini
taşın altına sokup onlar da araştırma görevlisine
yatırım yapsalar fena mı olurdu? Bunu zorlayacak hükümleri YÖK
Yasasına koysak kötü mü olurdu? Yani onlara kadro tahsis edemiyoruz ama
en azından zorlama yapabiliriz değil mi? Yani bu konular,
düşünülmesi gereken konular.
Tabii bir başka şey
daha var düşünülmesi gereken. Türkiyede, bugün, araştırma
görevlilerinin üniversiteye girişleri, devlet üniversitesine
girişleri iki kanaldan olmaktadır: Bir 33üncü maddeye göre, 2547 sayılı
YÖK Yasasının, bir de 50nci maddesine göre. Yani iki ayrı
kanaldan araştırma görevlisi alabiliyor üniversiteler ve ilginç bir
şey: Bu 50nci maddenin (d) fıkrası aslında tali bir yoldur
yani yüksek lisans ve doktora yapan öğrencilere geçici olarak tahsis
edilen bir burs gibidir, fakat bu ana yol olmuş durumda. Yani tali yol ana
yol durumuna getirilmiş, üniversitelere sadece 50nci maddenin (d)
fıkrasından araştırma görevlisi alınıyor.
Dolayısıyla ne oluyor? Yüksek lisans, doktora bitince güle, güle
deniyor kendisine çünkü o maddeye göre bu doktoralı çocukları
tutmanın bir anlamı kalmıyor. Belki tıpta bir kısmen
geçerli olabilir, her yıl binlerce, on binlerce çocuğun TUS
sınavına girdiği şeyde belki olabilir ama orada dahi
tartışılır. Ama
bu sosyal bilimlerde, fen bilimlerinde, edebiyatta, mühendislikte falan
Yani zar zor
öğretim üyesi yardımcısı yetiştirmiş -doktorasını yapmış-
ondan sonra onu tutması gerekirken -ki piyasada da müthiş bir talep
var muhtemelen, bir kısmına olabilir, bir kısmına olmayabilir,
ayrı ama ne diyorsunuz siz- güle, güle diyorsunuz, pasaportu eline
veriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bu, üniversitenin öğretim elemanı
yetiştirme anlayışına tamamen ters bir düzenlemedir. O
nedenle benim verilmiş bir kanun teklifim var, ta geçen senenin temmuz
ayında verdim, bu 50nci maddenin (d) fıkrasının
kaldırılması, ilga edilmesi
Bu bakımdan onun sadece bir
burs olarak düzenlenmesi mümkündür ama üniversite öğretim üyesini o
düzgün, kadrolu bir biçimde 33üncü maddeye göre alacaksınız.
Eğreti öğretim elemanı yardımcısı üniversitelerin
yapısına, doğasına aykırıdır. Mutlaka
araştırma görevlilerini bu biçimde bizim güçlendirmemiz gerekiyor. Bu
teklifin burada görüşülmesi hâlinde, mevcut durumda 50nci maddeye göre
görev yapanların da 33üncü maddeye intibaklarının
yapılması gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, tekrar edeyim bitirirken: Üniversiteler -ki Avrupada
12nci yüzyıldan bu yana- aslında özgür düşünce yolunda sürekli
ilerlemişlerdir, bir medrese eğitiminden farklı olarak özgür
düşünce yolunda ilerlemişlerdir ve bugün Batının
farkını ortaya çıkaran, Batıyı bugün
gelişmiş ülkeler bloku hâline getiren ana özellik, üniversitelerin bu
özgür gelişmesidir. Ve bugün eğer Batı teknolojik açıdan,
yenilikleri, icatları vesaire geliştirme açısından eğer
özgün bir noktada bulunuyorsa
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
eğer gelişmekte olan ülkeler, bu arada bütün bir İslam
dünyası gelişmiş ülkeleri çok geriden izliyorlarsa ve
bağımlı bir biçimde izliyorlarsa, bunun arkasında
üniversitelerin bilim üretme merkezleri olarak buralarda ne yazık ki
yeterli bir gelişmeye sahip olamaması yatar. Özellikle de
üniversite-iktidar ilişkilerinin bu gelişmemiş ülkeler ya da gelişmekte
olan ülkeler bloklarında yeterli bir özerklik alanına sahip
olmaması üniversitelerin iktidar karşısında giderek
bağımlı bir noktaya gelmeleriyle ilişkilidir. Türkiyedeki
gidişat da ne yazık ki bu yöndedir. Eğer üniversiteler daha
özerk olurlarsa, iktidara karşı da daha özerk olurlarsa, siyasete
karşı daha özerk olurlarsa, bu, üniversite içi demokrasinin
gelişmesi açısından da çok önemlidir. Türkiyede artık
üniversitelerde yardımcı öğretim elemanının,
araştırma görevlisinin mutlaka ve mutlaka yönetime
katılması şarttır. Üniversite bir bütündür. Sadece
profesörlerin, doçentlerin üniversitesi değildir, herkesin
üniversitesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika
eklemiştim Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla)
Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Kerem Altun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
KEREM ALTUN (Van) Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
487 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün polis
teşkilatımızın kuruluşunun 165inci yıl dönümü,
bu vesileyle emniyet teşkilatımızın bu güzel
haftasını kutluyorum, kendilerine başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz çok genç nüfusa sahip bir ülke. Son yıllarda ortaöğretimdeki
okullaşma oranının yükselmesi yükseköğretime olan talebi de
sürekli olarak artırmaktadır. Bu talep
karşılanmadığı sürece üniversitelerin önünde
yığılmalar devam edecektir.
Tüm dünyada
yükseköğretimde okullaşma oranı artmaktadır.
Gelişmiş ülkelerdeki çağ nüfusunun okullaşma oranı ise
ülkemizin çok üzerinde seyretmektedir. Ülkemizdeki yükseköğretimdeki
okullaşma oranı sürekli olarak artmış olmasına
rağmen dünyadaki gelişmeler göz önüne alındığında
gelişmiş ülkelerin gerisinde kalınmıştır.
Ülkemizde yükseköğretime
olan yoğun talebin mevcut üniversite ve bu üniversitelere bağlı
yükseköğretim birimleriyle karşılanması ve Dokuzuncu
Planda yükseköğretim için öngörülen yüzde 48lik hedefe, özellikle örgün
öğretimdeki hedefe ulaşması mümkün görünmemektedir ne yazık
ki. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yükseköğretimin amaçları
arasında eğitim öğretim işlevini görmek, bilimsel
araştırma yapmak ve topluma hizmet olarak zikredilebilir.
Yükseköğretimin planlı bir şekilde
yaygınlaştırılması, nicelik ve niteliğinin
yükseltilmesi için gerekli tedbirlerin alınması Millî Eğitim Bakanlığının
görevleri arasında sayılmıştır. Bu amaçla
Hükûmetimizce 2003 yılından itibaren toplumumuzun ihtiyaç ve
taleplerini karşılamak üzere üniversite bulunmayan tüm illerimizde
birer devlet üniversitesi kurulması yoluna gidilmiş, ayrıca
vakıf üniversitelerinin kurulması da teşvik edilmiştir.
Anayasamızın 130uncu maddesine göre vakıflar, kazanç
amacına yönelik olmamak şartıyla, devletin gözetim ve denetimine
tabi yükseköğretim kurumları kurabilmektedir. Vakıf üniversitelerinin hangi usulle
kurulabileceği 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda
belirtilmiştir. Üniversiteler, bilimsel ve mali açıdan özerk
kuruluşlardır.
Cumhuriyet döneminde
üniversitelerin kuruluş gerekçelerine baktığımızda,
bölgelerimizin ekonomik ve sosyal durumları, illerimizin
kalkınmışlık durumları hep göz önüne
alınmıştır. Bunları geriye doğru örneklersek,
Atatürkün modern bir kültür şehri kurmak için Doğu Anadolu
Bölgesinde, Van Gölü sahillerinde üniversite kurma arzuları hayatında
gerçekleşmemiştir. Çok sonraları, bu anlayışa ve amaca
uygun Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi kurulmuştur. Keza, bu bölgede
sosyal, kültürel, ekonomik ve teknik açıdan rol oynayacak Erzurum Atatürk
Üniversitesi kurulmuştur.
Bulunduğu bölgenin
kültür hayatını, dolayısıyla, modern yöntemlerle
çalıştırma imkânlarını ve refahını
yükseltmede doğrudan etkili olacak Ege Bölgesinde İzmir Ege
Üniversitesi, uluslararası bilgiyle yetinmeyip özellikle doğal
kaynakları, mahallî imkânları incelemek, halkın özel yeteneklerini
de ele alarak şimdiye kadar değinilmemiş ekonomik sorunları
çözmeye çalışmak için Karadeniz Bölgesinde Karadeniz Teknik
Üniversitesi, çevreyi kültürel ve ekonomik yönde inceleme, çevreyi laboratuvar
olarak kullanmak suretiyle bölge kalkınmasına katkıda bulunacak,
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde Diyarbakır Dicle Üniversitesi
kurulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde şiddetlenen küresel rekabetle birlikte bilgiye daha yaygın
erişme, bilgiyi yönetme, ülkenin insan ve doğal
kaynaklarını teknolojik yeniliklerle destekleme konusundaki
kamuoyunun talebi değişimin itici gücü olmuş, yükseköğretim
açısından da yeni şartlar yaratmıştır.
Ülkeler kendi
yükseköğretim sistemini ve bu sistemleri oluşturan kurumları,
millî ihtiyaçları dikkate alarak ulusal kalkınmaya etkin bir biçimde
katkıda bulunulmasına yardımcı olacak önlemleri almak
zorundadır. Hükûmetimiz, genç bir nüfusun ihtiyaç ve talebini
karşılayabilmek amacıyla yükseköğrenimi nicelik ve
nitelikle birlikte bilimsel çalışma ve inceleme, araştırma
alanlarında desteklemektedir. Bu konu, ulusal stratejimizin öncelikleri
arasında yer almıştır. Bugün yükseköğretime olan
talebin karşılanması nedeniyle birçok
vatandaşımız yurt dışında yükseköğrenim
görme arayışı içine girmiştir. Millî Eğitim
Bakanlığının verilerine göre, öğrenciliklerini
tanıtmadan gidenler hariç, hâlen yurt dışında 22 binin
üzerinde gencimiz ailelerinin maddi imkânlarını zorlayarak özel
öğrenci statüsünde öğrenimlerini görmektedirler. Hâlbuki, ülkemizin
ekonomik ve jeopolitik yapısı gereği yükseköğretim
kurumlarını yaygınlaştırıp çok sayıda ve
farklı ülkelerde öğrenciye hizmet vererek ülke ekonomisine önemli
kaynak sağlayabilecek durumdadır.
Değerli milletvekilleri,
bütün bunlara rağmen ülkemiz yükseköğretimi dikkate değer bir
büyüme göstermiştir. 1923-2010 yılları arasında üniversite
sayısı 1den -sadece1den- 139a yükselmiş ise, öğrenci
sayısı 2 binlerden 2 milyonlara çıkmış ise,
yıllık mezun sayısı 321den 397 bine ulaşmış
ise, akademik personel sayısı 307den 97 binlere
sıçramış ise bu bir gelişme ve başarı değil
mi?
Öğrenci durumu
itibarıyla, devlet üniversitelerindeki öğrenci
sayısının bütün öğrenciler içerisindeki payı yüzde
94,2; vakıf üniversitelerindeki öğrenci sayısının
bütün öğrenciler içerisindeki payı sadece yüzde 5,8dir. 2003
yılından sonra kurulan vakıf üniversitelerinin bir
kısmı üç büyük ilimizin dışında da kurulmuştur.
Bugün görüşülmekte olan
üniversitelerden biri de Samsun ilimizde kurulacaktır. Daha önceleri
Kayseri, Mersin, Konya ve Gaziantep illerimizde ikişer vakıf
üniversitesi kurulmuştur.
Vakıf üniversiteleri
eğitimde verimliliği artıracak, eğitime destek olacak
şekilde sorumluluğu paylaşacaklardır. Devlet üniversiteleri
tarafından karşılanması giderek zorlaşan
yükseköğretim yükünü kısmen de olsa devletin üstünden
alacaklardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; insana yapılan yatırım,
geleceğe yapılan en büyük yatırımdır. Zenginlik
dediğimiz şey ne yer altındaki madenler ne tarladaki mahsul ne
fabrikanın ürettiği mallardır. Esas sermaye ve zenginlik
kaynağı bugün modern toplumda bilgidir, eğitimli insandır.
Türkiyenin genç nüfusunun iyi eğitilmesi hâlinde inanıyoruz ki
21inci yüzyılın gerçek anlamda milletimizin lehine
olacağınadır. Karamsar değiliz. Karamsarlık
pompalayarak karanlık tablolarla milletimizin enerjisini ve
heyecanını yok etmemeliyiz.
Değerli milletvekilleri,
AK PARTİ İktidarı bütün politikalarının merkezine
insanı, bireyi koymuştur. Başta düşünce, ifade, inanç,
eğitim, örgütlenme ve teşebbüs özgürlükleri olmak üzere özgürlükleri
çoğulculuğun barış ve uzlaşmanın temel
şartı olarak görüyoruz. Tüm bu özgürlükler Türkiyeyi herkes için
yarınlardan emin olacakları büyük bir umut hâline getirmenin de
olmazsa olmaz şartlarıdır çünkü özgürlükler demokrasinin
temelini oluşturur. Toplumda herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir.
Bu anlamda hiçbir bireysel ve kurumsal baskı kabul edilemez. Soğuk
savaş döneminin basmakalıp ideolojileriyle eğitim meselelerine
yaklaşmak eğitimi katletmektir. Biz millî eğitim meselelerine
ideolojik değil, pedagojik yaklaşmak zorundayız. Biz
yükseköğretimin meselelerine ideolojik değil, evrensel ölçekte
akademik yaklaşmak zorundayız. Avrupa Birliği İlerleme
Raporunda Türkiyenin son yıllarda kaydettiği gelişmenin
takdirle ifade edildiği belirtilmektedir. Eğitim sistemindeki
gelişmelerin en az eleştiri gören alanlardan biri olduğunu görüyoruz.
Bologna İlerleme Raporunda, Türkiyede yükseköğretimin çeşitli
açılardan dinamik bir gelişme içinde olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu raporda, Bologna sürecinde, bütün üniversitelerimizin
yaşam boyu öğrenmeye katkıda bulunan sürekli eğitim merkezleri,
ulusal öğrenci temsilcilikleri ile Bologna destekleyicisi ulusal ekibin
oluşturulması, teknoloji geliştirme bölgelerinin
sayısının hızla artmakta olduğunu önemle
vurgulamaktadır.
Bunlar sevindirici
gelişmelerdir. Ne yazık ki, bugüne kadar bardağın hep
boş kısmına bakma alışkanlığımız,
nedense dolu kısmına bakmamızı engelliyor. Karanlıktan
şikâyet edeceğimize bir mum da biz yakarsak daha iyi olmaz mı?
Büyük fikir adamı Cemil Meriç Her aydınlığı
yangın sanıp söndürmeye çalışanlar, karanlığa o
kadar alışmışsınız ki, yıldızlar bile
rahatsız ediyor sizi. der. Biz biliyoruz ki, değişim ve
gelişime kapalı olan statükocu anlayış,
alışkanlıklarının esiri olarak, çözüm yerine zihinleri
bulandırarak sorun üretirler, iş yerine laf üretirler yüksek
perdeden. Aristo Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği,
dinleyenin de yararlandığı sözdür. der. Topluma yol
göstericiler, söylediklerini yapan ve yapabileceklerini söyleyen
insanlardır. Ziya Paşa ünlü hicvinde:
Onlar ki laf ile verirler
dünyaya nizamat,
Bin türlü teseyyüb bulunur
hanelerinde. der.
Evet
Eğitim
politikaları üzerinde gündelik siyaset yapılmamalıdır çünkü
eğitim politikaları bugünle değil, gelecekle ilgilidir. Günlük
kısırdöngüler üzerinde geleceği ipotek altına almaya kimsenin
hakkı olamaz. Eğitim politikalarında başarı da,
başarısızlık da, başta yüce Meclis olmak üzere,
sorumluluk makamında bulunan herkese, her kuruma aittir. Başarı
mutluluk ve refaha, başarısızlık ise toplumsal kaosa neden
olur. Eğitim politikalarını belirlemek ve yürütmek vergi
politikalarını belirlemeye benzemez. Eğitim
politikalarının somut etki ve sonuçları ancak yirmi-yirmi
beş yılda görülebilir. Onun için diyoruz ki: Bedeli
başkalarının ödeyeceği kararlar alırken daha özenli,
daha dikkatli, üzerinde millî uzlaşma sağlanmış kararlar
olmalıdır. Eğitim politikaları süreklilik ve iyi bir
planlama gerektirir. Bunun için geçmişin iyi analiz edilerek dersler
çıkarılması, bugünün sorunlarının tespit edilmesi ve
gelecekte yaratacağı etkilerin öngörülmesi gerekir.
Eğitim politikaları,
bireysel ihtiyaçları belirli bir kesimin taleplerine ya da belirli bir
dünya görüşünün anlayışına bırakılamaz. Bu
olduğunda birilerini kurtarabilir veya zirveye çıkarabilirsiniz ama
uluslararası arenaya çıkıldığında şu ya da
bu iyi denilmez. Yargılar Türkiye etiketi üzerine yapışır
ve kalır. Hiç kimsenin, bireysel ve zümresel beklenti ve talepleri
Türkiyenin üzerinde değildir. O bizim evimiz, başka evimiz yok. Onu
korumanın, yüceltmenin, sevmenin yollarından birisi de
kapsayıcı, uzlaştırıcı, bilimsel eğitim
politikalarını geliştirmektir. Eğitim politikaları
ekonomik bir değer olarak da ciddi ve pahalı yatırımlar
gerektirir. Buna harcanan para milletin parasıdır. Bu parayı en
etkin ve verimli şekilde kullanmak sadece ekonomik yatırımlara
has bir durum değildir. Eğitim yatırımlarında da
aynı özen ve basiretin gösterilmesi gerekir.
Amerika Birleşik
Devletlerinde, eğitiminde,
geçmişte büyük bir şok yaşanmasına sebep olan olay
Sovyetler Birliğinin 4 Ekim 1957de uzaya gönderdiği Sputnik 1
roketini göndermesidir. Amerika bu olaydan sonra eğitim
politikalarını geliştirmek için büyük yatırımlara
girişmiştir. Bu yatırımlar, özellikle matematik, pozitif
bilimler ve yabancı dil alanında yoğunlaşmıştır.
Bu eğitim politikaları Amerika Birleşik Devletlerine aya
yolculuk yapan millet sıfatını
kazandırmıştır. Bir Afrika atasözünü hatırlatmak
isterim: Afrikada her sabah bir ceylan uyanır, onun tek bir
düşüncesi vardır: En hızlı koşan aslandan daha
hızlı koşmak. Yoksa aslana yem olacağını bilir.
Afrikada her sabah bir aslan uyanır, onun da tek bir düşüncesi
vardır: En yavaş koşan ceylandan daha hızlı
koşmak. Aksi hâlde aç kalacağını bilir. Aslan ya da ceylan olmamızın bir
önemi yoktur, yeter ki güneş doğduğunda daha çok koşmak
zorunda olduğumuzu bilelim.
Değerli
milletvekilleri, geliniz, milletimizle
birlikte her sabah daha çok, daha çok koşalım ülkemizin
aydınlık yarınlarına; daha mutlu, daha umutlu, daha güzel
kalkınmış özgürlükler ülkesi bir Türkiye için.
Değerli milletvekilleri,
iki haftadan beri yeni üniversitelerin kurulmasıyla ilgili yapılan
tartışmaların zaman zaman yüce Meclisin mehabetine uygun
düşmeyen bir üslupla sürdüğüne üzülerek tanık oluyoruz. Devletin
ali makamlarının insaf sınırlarını zorlayan bir
üslupla yermek, o makamlara gölge düşürmek, ülkemizin menfaatlerine
olmadığı gibi seviyeli bir siyasetin doğasına da uygun
düşmediğini belirtmek istiyorum. Goethenin ifade ettiği gibi
Çözüme katkı sağlamayanlar, çözüme katılmayanlar eğer
sadece eleştiriyorlarsa sorunun bir parçası hâline gelirler.
İyi niyetlerle daha iyiye ulaşmak, ülkemiz adına, gelecek
nesiller adına daha iyiye ulaşma açısından yapılacak
olan eleştiriler saygıdeğer eleştirilerdir. Bize
yanlışlarımızı gösterenlere biz sadece müteşekkir
oluruz, onlara şükranlarımızı ifade ederiz ancak
yanlışları göstermek kadar takdir ve teşvik etmenin de
entelektüel ve sorumlu insanların sahip olması gereken meziyetlerden
olduğunu vurgulamak isterim.
Bakınız,
iletişim teknolojisi açısından biz bugün dünyanın birçok
gelişmiş ülkesinin önündeyiz ancak bilgi iletişimi
açısından maalesef durumumuz o kadar iyi değil ama şükranla
ifade etmeliyim ki, Hükûmetimiz döneminde öğrenci kitlemizin yüzde
90ına ulaşarak bütün okullarımıza geniş bant İnternet
bağlantısı sağlandı. Özellikle dünyanın en büyük
sanal kütüphanesi olan 10 milyar sayfalık İnternetin
Şemdinliden İpsalaya, Sinoptan Anamura kadar
yaygınlaştırılmış olması büyük bir
kazanımdır. Yeterli midir? Elbette değil. Geldiğimiz
noktayı yeterli bulursak yerimizde donuk kalır,
donuklaşırız.
Önemli bir düşünürün
ifade ettiği gibi, akıllı insanlar sadece kendi
akıllarını kullanırlar, daha akıllı insanlar
başka insanların aklından da istifade ederler. Biz onun için
ortak akıl diyoruz. Ortak akıl bize yol gösterecektir.
Çağdaş medeniyet
seviyesine ulaşmanın yolunun bilgiye ulaşma, bilgiyi yönetme,
kısacası bilgi toplumu olma gerekliliğine dair bir
farkındalığın oluşmasıyla
gerçekleşebileceği inancıyla, bugün kurulmasına çalıştığımız
yeni vakıf üniversitelerimizin milletimize ve yükseköğretimimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Bu duygularla, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Altun.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; 487
sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Türkiyede eğitim
sorunlarının, okulöncesi dönemden yükseköğretim sonrası, lisansüstü
döneme kadar çözümü bütün Türkiye yurttaşları için en önemli
sorunlardan biridir. Çünkü dünyada eğitim ve eğitimle ilgili
toplumsal sorunlarını çözememiş hiçbir ulus, hiçbir toplum,
hiçbir ülke gelişmiş medeniyetler çerçevesi içerisinde yer alamayacaktır.
Yükseköğrenimdeki genç nüfusumuzun çokluğu ve yükseköğrenimin
gerekliliği konusunda herkesin hemfikir olduğunu ifade etmek
lazım. Evet, Türkiye Cumhuriyeti devleti, genç nüfusu çok olan ve bütün bu
genç nüfusunun yükseköğrenime ihtiyacı ve talebi çok olan bir ülke.
Fakat yükseköğrenimin diğer okulöncesi, ilköğretim,
ortaöğretimde olduğu gibi yükseköğretimdeki okullaşma ve
yükseköğretim hizmetinin sunumlarıyla ilgili sorunların
birçoğunun giderilmediği ve bu sorunu en derinden hisseden en büyük
kesimin de halkın kendisi olduğunu ifade etmek lazım.
Evet, üniversiteler
kurulmalıdır, bunların bir kısmı devlet üniversitesi
olmalıdır, bunların bir kısmı vakıf ve bir
kısmı özel üniversite olmalıdır. Üniversitelerin gerekliliğiyle
ilgili herhangi bir muhalefetin söz konusu olmadığı bir ortamda,
üniversitelerin nitelikleriyle ilgili muhalefete de hoşgörüyle
yaklaşılması gerekmektedir iktidar partisi tarafından.
Sayın Grup Sözcüsü Vekilimizin belirttiği şekilde şairane
söylemlerle, eğitimin sorunlarını soyut bir şekilde,
üzerini cilalayarak değerlendirmemizin çok sağlıklı
sonuçlara yol açmayacağını da belirtmek isterim. Biz, bu anlamda
Türkiyede yükseköğrenime olan ihtiyacı ve yükseköğrenimin
kurumsallaşmasıyla ilgili sorunları dile getirirken, vakıf
üniversitelerinin kuruluş amaçları, vakıf üniversitelerinin
nitelikleri, öğrenci hizmeti, eğitim hizmeti, öğrencilere olan
katkısı, devlet üniversitelerinin niteliği, devlet
üniversitesinde yaşanan sorunlar, akademik kadronun
yaşadığı sorunlar, öğrencilerin yaşadığı
sorunlar, hizmet personellerinin yaşamış olduğu sorunlar,
topyekûn kurumsal yapının yaşamış olduğu
sorunlar, bunlar ayrı ayrı değerlendirilebilecek şeylerdir.
Fakat, mevzunun girift olması itibarıyla vakıf
üniversitelerinden yola çıkarak Türkiyede yükseköğrenimin
niteliğini de değerlendirmek lazım.
Genelde AKP Hükûmeti
Türkiyede yükseköğrenimde üniversite sayısını
artırdık. diye övünüyor ama üniversite diye rektörlük verilmiş
olan şey
Mesela Hakkâriden bahsedeceğim. Hakkâride üniversite var,
rektörü var. Peki, Hakkâride üniversite olan bu kurum daha önceden, Yüzüncü
Yıl Üniversitesine bağlı bir meslek yüksekokuluydu. Oraya bir
rektör atandı ve orası üniversite oldu. Eğer rektör
atanmasıyla bir yerin üniversite olması yeterliyse, seksen bir ile vali
atar gibi birer de rektör atayalım, seksen bir ilde birer tane üniversite
olsun, eğer niteliği düşünmezsek.
Burada, sadece muhalefet
etmek açısından, yani kuru bir muhalefet etmek açısından
değil, üniversite öğrencilerinin yaşamış olduğu
sorunu dile getirmek adına, akademisyen kadronun yaşamış
olduğu sorunları dile getirmek adına, ülkemizdeki eğitim
sorunlarını
Ki, yaşamış olduğumuz eğitim
sorunlarından dolayı bir beyin göçü yaşanmaktadır.
Nitelikli beyinlerin çoğu gidip başka ülkelerde çalışmak
zorunda, başka ülkelerde yükseköğrenimini tamamlamak, lisansüstü
eğitimini tamamlamak durumundadır. Bu neden böyle olur? Siz hiç
Amerikadan Ben yüksek lisansımı tamamlamak için Türkiyeye gidip
okuyacağım. diyen bir üniversiteliye rastladınız mı?
Neden buradan oraya göç oluyor da oradan buraya göç olmuyor? Kaç tane
gelişmiş ülke akademisyeni Ben gideyim Türkiyede biraz kariyer
edineyim. gibi bir amaçla Türkiyeye geliyor? Burada tek bir gerçeklik var,
demek ki batık bir eğitim sistemi var ve bu batık eğitim
sistemi içerisinde en önemli unsurlardan biri de yükseköğretim sürecinde
yaşanan sorunlardır.
Vakıf üniversiteleriyle
övünülüyor. İşte, daha önceden 23 olan vakıf üniversite
sayısı 45e yükselmiş, 4 daha olacak. Dörder dörder, beşer
beşer vakıf üniversiteleri açılıyor. Vakıf
üniversitelerinin açılmasıyla ilgili
Ülkemizde okuma
oranının artmasıyla birlikte üniversite talebinin
arttığı bir dönemde, yasal boşlukların
oluşturduğu olanaklar doğrultusunda art arda kurulmaya
başlanan vakıf üniversiteleri, adeta toplumun eğitim
ihtiyacının karşılanması gibi lanse edilmektedir. Özel
bir statüde kurulan bu üniversiteler kamu kurumuymuş gibi kamu
kaynaklarını kullanabilmekte, devlet eliyle zengin
yaratmaktadır. Fakat devletin eğitim kurumları
niteliğindeki devlet üniversiteleri, büyük ekonomik
sıkıntılar içerisinde kıvranmakta ve eğitim gereken
düzeyde verilememektedir. Vakıf üniversiteleri şirket
mantığıyla kurulmakta olup gelir gider dengesini de üniversiteyi
kuranların kâr çıkarları doğrultusunda yapmaktadır ki;
bu da vakıf üniversitelerinin toplumun eğitim ihtiyacını
karşılamayı hedeflemediğini, tersine toplumun eğitim
ihtiyacı üzerinden zenginleşmeyi hedeflediğini göstermektedir.
Bu, bizim muhalefet şerhimizin ana metniydi.
Şimdi, burada
vakıflarla ilgili olarak sorulması gereken ve
İncelemişseniz eğer, bizzat bu 487 sıra sayılı
Kanun Tasarısının metinlerinde de, komisyon raporlarında
da bütün muhalefet partilerinin ve iktidar partisi mensubu olan milletvekillerinin
kısmi eleştirileri de söz konusudur. Vakıflarla ilgili
değerlendirilmesi gereken şeyler: Bu dört vakıf üniversitesinin
kurucuları kimlerdir? Bununla ilgili Komisyona bilgiler verilmemiş.
Bu vakıf üniversitelerinin yapısal durumu nedir? Mali durumu nedir?
İnsan gücü yapılanması nedir? Akademik kadrosu nedir? Bununla
ilgili eğitim programı nedir? Üniversite öğrencilerine
vereceği burslar nelerdir?
Üniversite öğrencilerinden almayı hedeflediği harçlar ne
kadardır? Bunlarla ilgili hiçbir bilgi verilmemiş, ama vakıf
üniversitelerinin kuruluşuyla ilgili temel ilkeler vardır, bu
ilkelere uygunluk durumu sadece YÖK Üst Kurulu tarafından
belirlenmiş, Komisyona hiçbir bilgi verilmemiştir. Bilginin
gizlenmesinin temel maksadı nedir? Bu bilgiyi biz şu an Sayın
Bakandan ve Sayın Komisyon Başkanından rica ediyoruz. Kurulacak
üniversitelere kamuya ait hangi araziler veriliyor veya verilecek?
Sayın Bakanım,
lütfen, dinler misiniz, bu soruları size yöneltiyorum:
Vakıfların mali gücü nedir? Kuracakları üniversitelere
ayırdıkları eğitim fonu nedir? Üniversitede çalıştırılacak
personel sayısı kaçtır, hedeflenen personel sayısı
kaçtır? Akademik kadroların niteliği ne olacaktır ve
sayısı ne kadar olacaktır? Öğrencilerden almayı
planladıkları harçların fakültelere göre miktarı nedir?
Bunlar eğer kâr amacı gütmeyeceklerse, öğrenciden düşük bir
harç almış olmaları lazım, ama biz burada öğrenciye
hizmet diye fakültelerin, üniversitelerin, vakıf üniversitelerinin
kuruluşunu onaylayacağız, bunlar da gidecekler de 30 bin lira
harç karşılığında öğrenci okutacaklar! Peki,
vakıf olma niteliği bunun neresinde? Vakfın temel
mantığı nedir? Vakfetmenin temel mantığı,
bireylerin birikimini kamuya aktarmaktır, kamunun birikimini bireylere
aktarmaksa eğer, burada kamu olanaklarını birilerine
peşkeş çekme durumu söz konusudur, Vakıf olma özelliği de
ortada yoktur. denir. Eğer vakıfsa bunlar, kendi birikimlerini,
kendi mal varlıklarını kamuya, eğitim kurumu
yapısı içerisinde kamuya bir lütuf olarak sunmak istiyorlarsa, kâr
amacı gütmeden çalışmak zorundadırlar ve en azından
öğrencilerden alacakları harçların minimize edilmesi için bir
teminat sunmak zorundadırlar. Biz bu teminatı almadan bunların
kuruluşunu nasıl onaylayacağız? Ki diğer vakıf
üniversitelerinde olduğu gibi, şu an, Türkiye'de en yüksek
harçları alan üniversitelere baktığımızda,
bunların çoğunluğu vakıf üniversiteleridir. Hani kâr
amacı güdülmeyecekti? Bunların denetimiyle ilgili
Bu üniversitelerin
ana gelir kalemi ne olacaktır? Vakıf üniversitelerinin hamisi olan
vakıfların kendi ana fonlarından eğitim harcamalarına
ayırdıkları ödeneler mi olacaktır, yoksa bir şirket
mantığıyla öğrencilerden alacakları yüksek harçlar
mı olacaktır?
Öğrenci
sorunlarıyla ilgili sadece harç sorunları yoktur fakat bunları
daha sonra -bizim gündeme getireceğimiz- üniversite öğrencilerinin
yaşamış olduğu sorunlarla ilgili araştırma
önergelerinde, soru önergelerinde ve gündemlerde dile getireceğiz.
Şu an Türkiye'de
ücret-harcama dengesini vakıf üniversitelerinin yüzde 30u ancak
sağlayabilmektedir. Yani üniversitede öğrenciden
aldığını öğrenciye harcayan vakıf
üniversitelerinin sayısı üçte 1dir. Diğer üçte 2si ne
yapıyor? Öğrenciden aldığını kâr payına
dönüştürüyor ve bunu nereye harcadığı belli değil.
Peki bunun neresi vakıf, neresi hizmet? Hani öğrencinin hakları
nerede? Öğrencileri okutan ve büyük bedeller ödeyerek okutan cefakâr,
vefakâr ailelerinin yaşadığı sorunlar nerede, nasıl
değerlendirilecek? Yani biz kurduğumuz, kuracağımız,
kurmayı hedeflediğimiz bu üniversiteleri oyladığımızda,
ailelerin on binlerce harç parası ödeyip birilerini zengin etmesine mi
vesile olacağız?
Türkiye'de, kâr amacı
gütmeme misyonuyla kurulan vakıf üniversitelerinin büyük bir
çoğunluğu üniversite öğrencilerinden aldıkları ücretin
yarısını bile öğrenciye harcamıyor. Ki bu vakıf
üniversitelerinden 30 bin liraya kadar harç alan üniversiteler var.
Dünyadaki
başarılı örneklerde ise finansman yapısını güçlü
ana varlık fonları üzerine oturtuyor üniversiteler; mesela, Harvard
Üniversitesi, Yale, Stanford üniversiteleri gibi. İşte bunlar bu
yüzden başarılıdırlar. Onlar Biz öğrencinin cebinden
kaç kuruş alırız da kendi vakfımıza ya da kendi siyasi
yandaşlarımıza kurumsal kâr olarak dönüştürürüz.
hesabını da yapmıyorlar. Benim mali birikimim budur, benim
emeklerimle kazandığım para budur, ben bu kaynaklarımı
kamu hizmetine adıyorum; ben açtığım üniversitede ülkeme ne
kadar bilim adamı kazandırırım, ne kadar bürokrat
kazandırırım, ne kadar aydın insan
kazandırırım, ne kadar özgür düşünceli insan kazandırırım,
bilim insanı kazandırırım? düşüncesiyle hareket
ettiği için kendi fonlarından üniversite öğrencilerine yüksek
burslar verip, üniversite öğrencilerini âdeta evlerinden alıp, onlar
için ortamlar hazırlayıp eğitimine
Ama bizde nasıl oluyor?
Vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerin profiline
baktığınız vakit, ekonomik durumu çok iyi olan ailelerin
çocuklarını askere göndermemek amaçlı okuttukları kurumlar
hâline dönüşmüşlerdir. İşte yüksek lisans yapacaktır,
hatta çoğu, vakıfların etkileşimli olduğu -uluslararası
sözleşmeler gereği- başka üniversitelerde yüksek
lisansını yaptırıp, orada yerleşimini
sağlayıp, orada çalışıyormuş gibi de gösterip
daha sonra şey yapıyor. Bu durumda olan acaba kaç milletvekili
vardır ya da kaç üst düzey bürokrat vardır veyahut da kaç siyasi
yandaş sermayedarları vardır? İşte bundan dolayıdır
ki yoksul aile çocukları eğitim olanağı bulamazken
varlıklı aile çocukları hem eğitim olanağını
buluyor hem de belli hizmetlerden kaçma durumu, şansı
yakalayabiliyor.
Devlet üniversiteleri de
paralı hâle getirilmeye çalışılıyor; harçlar yükseltiliyor,
öğrencilere verilen burslar da daha sonra faiziyle geri
alınıyor. Devlet nedense kendi borcunu öderken gıdım faiz
vermezken, mesela konut edindirme yardımlarıyla ilgili kendi borcunu
öderken hiç faiz ödeme gereği duymuyor ama öğrencisine vermiş
olduğu bursu yüzde 400, yüzde 500, yüzde 600 faizle geri alabiliyor. Hani
sosyal adalet, hani adalet, hani kalkınma?
Şimdi, bütün bu
sorunları üst üste koyduğumuzda şöyle bir sonuç ortaya
çıkıyor: Demek ki Türkiyede vakıf kurmak, toplumsal amaçlara hizmet
etmek anlamına gelmiyor. Vakıf üniversitesi kurmak, aydın, özgür
düşünceli bilim adamı ve nitelikli insan gücü yetiştirmek
anlamı da taşımıyor. Yasal boşluklardan
faydalanıp eğitimin bir ekonomik sektöre dönüştürüldüğü bir
ortamda Eğitime ihtiyacı olan gençleri ekonomik olarak ne kadar
sömürebilirim? mekanizmasına, sektörüne dönüşmektedir. Eğer
böyle bir işlerlik, böyle bir pratik varsa biz bunun
karşısında olacağız. Vakıf üniversitelerinin
denetimi sağlanacaksa, vakıf üniversitelerinin öğrencilere,
eğitime aktardığı fonlar artırılacaksa ve
vakıf üniversitesinde kamuya ait mallar vakfa peşkeş
çekilmeyecekse biz evet deriz ama peşkeş çekiliyor biliyoruz ama
öğrenciye hizmet, eğitim hizmeti verilmiyor biliyoruz. O yüzden biz,
vakıf üniversitelerinin kuruluşuna, üniversitelerin,
yükseköğrenimin ihtiyacına binaen kurulması gerekliliğine
olan inancımız mevcut olsa bile bu vakıf üniversitelerinin
kuruluşuna bizim bu hâliyle evet dememizin beklenmesinin doğru
olmadığını, insafsızlık olduğunu ifade etmek
isteriz. Bu vakıf üniversiteleri
Deniyor ki Türkiye Diyanet
Vakfının 263 milyon lirası var, üniversite kurabilir. Peki, biz
sorarız, bu 263 milyon lirasının kaç lirasını
üniversite fonu için ayırmış? Böyle bir bilgi yok. Efendim,
birinin 45 milyonu var. Bunun, üniversiteye altyapı
yatırımı olarak, öğrenci yatırımı olarak,
eğitim yatırımı olarak kaç milyonunu
ayırmış? Bunu bilen yok. Ama, biz biliyoruz ki bu 45 milyon, iki
sene sonra, öğrencilerden aldıkları harçlarla 145 milyonu
bulacaktır.
Biz, toplumsal
ihtiyaçların, eğitim alanında olsun, sağlık
alanında olsun, sosyal güvenlik alanında olsun, her anlamda
karşılanmasına yönelik adımları
destekleyeceğimizi belirtiyoruz. Ben, bir öğretmen olarak, üniversite
öğrencilerinin, okul öncesi çağı öğrencilerinin,
öğretmenlerinin, ilköğretim öğrencisi ve öğretmenlerinin,
lise, ortaöğretim düzeyindeki okulların öğrenci ve
öğretmenlerinin, dershane öğrencilerinin, üniversite
öğrencilerinin yaşamış oldukları sorunları en iyi
bilenlerden biri olarak kabul ediyorum kendimi çünkü bunu temelde
yaşayıp gelen biriyim ve bu doğrultuda, bir öğretmen
duyarlılığıyla, üniversitelerin kurulması
gerekliliğini, niteliklerinin geliştirilmesi gerekliliğini
benimsediğim hâlde, bu vakıf üniversitelerinin kuruluşuna
vicdanı rahat bir şekilde evet diyemeyeceğim.
Vakfın kime ait
olduğu bizi ilgilendirmiyor, genel amaçları bizi ilgilendiriyor.
Bunların kendi cemaatlerini kalkındırmaya dönük
Cemaat de bizim
cemaate olgusal anlamda şey değil, din istismarı yapan onlarca cemaat
var Türkiyede.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Yüzlerce, yüzlerce
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Yüzlerce cemaat var ve bu cemaatler, din adına, hak adına, siyaseti,
kendi dinî amaçlarını, siyasi amaçlarını, kendi ekonomik
çıkarlarına heba eder düzeyde çalışmaktadırlar. Bunun
için örnek mi isteniyor: O zaman, eğitimde cemaatleşme
sorunlarıyla ilgili bir eğitim araştırma önergesi
vereceğiz, bunu lütfen destekleyin, bizim yorumumuzun gerçekçi olup
olmadığına ilişkin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Yükseköğrenimin sorunlarının sadece vakıf üniversitelerinin
kurulmasıyla çözülmeyeceğini, devlet üniversitelerinin, özel
vakıf üniversitelerinin niteliklerinin artırılmasına dönük
tedbirlerin alınması gerektiğini ifade ediyorum.
Ve son olarak da dershane
ücretini ödeyemediği için intihar etmek zorunda kalan öğrenciyi
rahmetle anmak istiyorum. Bir yarış sendromuna kurban ettiğimiz
gençlerimizin üniversite sınavında hepsinin başarılı
olmasını istiyorum ama bu bir yarış olduğu için
maalesef ki hepsi başarılı olamayacaktır, kaybedenleri
olacaktır ve kaybedenlerin olduğu hiçbir yerde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Batman)
adalet yoktur.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) -
kazananlar
bile sevinemeyecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Üçer.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil. (MHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Asil,
sizin bir de şahsınız adına söz talebiniz var, o nedenle
birbirine bağlayabilirsiniz.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 487 sıra sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini, son on dakikasında da şahsım
adına görüşlerimi ifade edeceğim. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yükseköğretimde kapasite artırımı
için vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerimizin toplam
öğrenci sayısı içerisindeki oranını yüzde 20lere
çıkarma hedefini ve bunun için yapılacak her türlü
çalışmaya olumlu destek vereceğimizi ifade ederek sözlerime
başlamak istiyorum.
Bugün
kuracağımız üniversitelerimizden biri de güzide ilimiz Samsunda
açılacak. Vakıf üniversitelerinin büyük şehirler
dışında açılmaya başlaması önemli bir
gelişmedir ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak fevkalade önemsiyoruz.
Vakıf üniversitelerinin çoğalıyor olması, misyonları,
kuruluş gerekçeleri, yönetim tarzları, personel rejimi, içerikleri ve
eğitim tarzları alabildiğine farklı yükseköğretim
kurumlarının kurulmasına imkân tanıyacaktır.
Ayrıca, hem üniversitede okuyacak öğrenci sayısının
artmasına yardımcı olacak hem de üniversiteler arasındaki
rekabetin artmasını da sağlayacaktır. Bu üniversiteler,
mezunlarını piyasada istihdam edebilmek için toplum ve piyasa ile
sağlam ilişkiler kurmak zorunda kalacaklardır. Bu ise Türkiyede
üniversite ile toplum ve piyasa arasındaki ilişkilerin daha da
güçlenmesine zemin hazırlayacaktır.
Bütün bunları ifade
ettikten sonra, değerli arkadaşlarım, hepimiz için, yüce
Parlamento için çok önemli bir hususun üzerinde durmak istiyorum.
Anayasamızın 130uncu maddesi Çağdaş
eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve
ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile;
ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak,
ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden
oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip
üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur. diyor.
Şu anda
yaptığımız da odur. Üniversite kurmak üzere kanun
çıkarıyoruz. Gerek Komisyonda gerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde
siz değerli milletvekili arkadaşlarıma, kurulacak
üniversitelerin mütevelli heyetlerinin kimler olduğu
Anayasanın
amir hükmü olan -yukarıda saydığım- çağdaş
eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen kurabilecekler mi?
Ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirme amacına
ulaşmak için ne gibi çalışmalar yapılmış?
Açılan fakülteler bu amaçla yapılan hangi projeksiyonlara dayanıyor?
Bunları sağlayacak sermayeye
sahipler mi? Ve buna benzer konularda bu soruları artırmak mümkün.
Değerli
arkadaşlarım, bugüne kadar bu konularda size herhangi bir bilgi
verildi mi? Üzülerek ifade ediyorum ki hayır. Ne iktidar
milletvekillerine ne muhalefet milletvekillerine. Bu konuda Anayasanın
yüklediği bu görevi ifa etmek üzere birazdan oy kullanacak bu
arkadaşlarıma bununla ilgili en ufak bir açıklama
yapılmış değil.
Bu, şu soruyu akla
getirmekte: Kanun koyucudan ne saklanıyor? Bununla ne amaçlanıyor?
Komisyonda sordum, verilen cevap: Bu konuda YÖK gerekli
çalışmayı yaptı, yeterli oldukları görüldü, biz de
bunu tasarıya dönüştürdük, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
ettik.
Değerli
arkadaşlarım, biz de bilelim, ne sakıncası var? Bu kanunu
burada bizler oylamayacak mıyız, evet veya hayır demeyecek
miyiz? Bizim bunları bilme hakkımız yok mu? Neye göre evet
diyeceksiniz, neye göre hayır diyeceksiniz? Böyle bir şey olabilir
mi?
Bu konuda, lütfen, iktidar
milletvekilleri, Sayın Bakanı bundan sonraki aşamada
Parlamentoyu bilgilendirme noktasında göreve davet etmelisiniz.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Kime söylüyorsunuz!
BEYTULLAH ASİL (Devamla)
- Biz ettik, bugüne kadar herhangi bir cevap alamadık.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, bunlar niçin önemli? Bunu niye bu kadar önemsiyorum,
bunun üzerinde niye bu kadar durdum, şimdi de onu izah edeceğim. 28
Aralık 2009da göreve gelişinin yıl dönümü münasebetiyle
Sayın YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan bir toplantı
yapıyor. Bu toplantıda, üniversite sayısını iki yüze
çıkarmak istediklerini ve 2010da özel üniversite kurulması için
girişimlerde bulunacaklarını açıkladı. Özel
üniversitelerin açılabilmesi için Anayasa değişikliği
gerektiğini belirten Özcan Şimdiki vakıfların bir
kısmı özel üniversite statüsüne geçecek, bir kısmı da
vakıf olarak kalacaktır. dedi. Vakıf üniversitelerinin kâr
amacı gütmemesi gerektiğini belirten YÖK Başkanı Bazen
maalesef para için de bu işi yapmış olabiliyorlar. Bu söz YÖK
Başkanının ifadesi değerli arkadaşlarım. Onları
da zor durumdan kurtarmış olacağız.diye konuştu. YÖK
işini iyi yapmış olsaydı, bütün bu kriterleri ölçüp biçip
tartsaydı, bizlerden, kanun koyucudan bu bilgileri saklamasaydı böyle
bir itirafın içerisinde olmasına da gerek kalmayacaktı. Bugün bu
işi para için yapan vakıf üniversitelerinin olduğunu itiraf
etmek zorunda da kalmayacaktı. Kanuna karşı hile yapanları
Zor duruma düşmüş mağdurlar. diye de nitelendirmeyecekti.
Buradan Sayın Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Bu YÖK
Başkanı bu itirafları yaptıktan sonra, bu üniversitelerin
ilgili kuruluş işlemlerini onaylayan, onları Zor duruma
düşmüş mağdurlar. diye açıklayan YÖK Başkanı
hakkında, bu işlemleri yapanlar hakkında bugüne kadar ne
işlem yapılmıştır? Bu üniversiteler hangileridir? Bunu
kamuoyunun bilmesi en doğal hakkı. Vakıf üniversitesi diye
çocuklarımızı gönderdiğimiz ama özel üniversite
mantığıyla çalışan bu üniversiteler hangileri? Bunu
kamuoyunun da bilmeye hakkı var, yüce Parlamentonun da bilmeye hakkı
var. Az sonra soru olarak Bakana tekrar tevdi edeceğim, yönelteceğim.
Değerli arkadaşlarım, o, YÖK Başkanının
itirafları
Şimdi, Vakıf
Üniversiteleri Birliği Başkanı Sayın Rıfat
Sarıcaoğlunun ifadeleriyle bu gerçeği önünüze getirmek
istiyorum. Bu üniversitelerin altyapıları
Uzun, sadece vaktimizi iyi
kullanmak, sabrınızı zorlamamak adına da sadece, küçük alıntılar,
önemli, çarpıcı bölümlerinden alıntılar yapmak istiyorum:
Bu üniversitelerin altyapıları olmadan açılmalarına izin
verildiğini, bu nedenle kaliteli eğitimde gerileme olduğunu kaydetti.
Böyle giderse vakıf üniversitelerinin birkısmı kapatılacak
ve devletin üzerine büyük bir yük binecek. diyen Sarıcaoğlu,
üniversite kapandığı takdirde bu yükün devlete
devrolacağını ancak çözüm yolunun bu
olmadığını da sözlerine ekledi.
Yine devam ediyor: Finansal
sorunu olmayan yok. Değerli arkadaşlarım, bunu söyleyen
Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı. Finansal sorunu
olmayan yok. Sadece dayanma gücü bir yerde daha fazla,
bazılarının dayanma gücü daha az. İşte, az önce ifade
ettiklerim. Niçin? Bu kanun koyucudan ne saklanmak isteniyor? dememdeki gaye
bu. Bundan önce kurulan üniversiteler de aynı mantıkla kurulduğu
için bütün bu sıkıntıları yaşıyor şu anda
vakıf üniversiteleri.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde 80 bin araştırmacı var. Bu
kadar araştırmacı, öğretim üyesi ve öğretim
görevlisinin bulunduğu ülkemizde bilimsel makalede,
yaratıcılıkta, dönüşümde maalesef son sıralarda yer
almaktayız. Dünya bilimine katkımız, nüfus oranımıza
göre binde 13 civarında. Araştıran ve bilim üretmesini beklediğimiz
akademisyen, nasıl geçineceğini düşünüyor, çocuğunun
eğitimini nasıl planlayacağı üzerinde kafa yoruyor, pazar,
market ihtiyaçlarına kendi koşuyor, gelir düzeyleri yoksulluk
sınırının altında, ek iş peşinde
koşuyor.
İyiler değil,
zayıf bireyler üniversitelerde akademisyen olma sürecine girmiş
durumda. Ülkenin ciddi bir eğitim politikası yok. Sorun bir tane
değil ki
Yüksek lisans ve doktora
eğitimi arzu edilenin çok gerisinde. YÖK ve üniversiteler arasındaki
hiyerarşik yapı, üniversitelerde ilerleme heyecanını
maalesef kazandıramıyor.
Rektör atamaları hâlâ
sorunsa, akademisyenler oy kullanıyor, kullandıkları oyun
değeri olmuyorsa, bu yapı ile öğretim potansiyelini daha
yukarılara taşımak maalesef mümkün değildir.
İşte, işe, değerli arkadaşlarım, hep birlikte el
ele vermek suretiyle üniversite reformu ile başlamalıyız.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Önce bunları gönderelim, ondan sonra biz yaparız.
BEYTULLAH ASİL (Devamla)
Bir bilim ordusu oluşturmalıyız. Bilim ve teknoloji
bakanlığı kurmalıyız. Kendimize yakışan bir
bilim, eğitim ve teknoloji politikaları belirlemeliyiz ve
bunları da belirli aralıklarla revize etmeliyiz.
Bugün on binde 72 olan bilim
ve araştırmaya ayırdığımız payı
başlangıç için gayrisafi millî hasılamızın yüzde 2si
düzeylerine mutlaka yükseltmeliyiz çünkü değerli arkadaşlarım,
modern hayatın önemli bir özelliği hızlı değişen
ihtiyaçlara uyum sağlamak. Ülkelerin ve insanların
başarısı için bu mutlaka gerekli. ARGE alanında yoğun
yatırım yapan ülkeler küreselleşme sürecinin getirdiği
fırsatlardan en fazla yararlanan ve küreselleşmenin zararlı
etkilerinden en iyi kurtulan, korunan ülkeler oluyor. Teknoloji insan
kapasitesini de güçlendiriyor. Görece küçük yeni yatırımlarla -çünkü
kıt sermayeye sahip, sermaye sıkıntısı çeken ülke ve
bireyleriz- büyük istihdam imkânları yaratmalıyız ve ekonomiyi
yücelterek, yükselterek, verimliliği artırarak büyümeyi de
sağlamalıyız.
Değerli
arkadaşlarım, eğer gayemiz ülkemizi, milletimizi ileriye
taşımaksa, fark yaratmaksa birinci önceliğimizin eğitim
olması gerekir. Dünyamız bilim çağında hızlı bir
şekilde ilerlerken her an yeni alanların da oluştuğunu
görüyoruz. Eğitim düzeylerini belli bir seviyeye getiren toplumlar bilgi
üretir hâle geldi. Bilim ve eğitim politikası olmayan hiçbir
toplumun, hiçbir milletin başarılı olma şansı yok.
Bir ülkenin kaynakları,
yetişmiş insan gücü varsa o toplum ilerler ama kaynağı olan
yetişmiş insanı olmayan ülkelerin yol
alamadığını görüyoruz ama yetişmiş insanı
olup kaynağı olmayan pek çok ülkenin de bu yetişmiş
insanlarla kendi kaynağını yarattığını da
görüyoruz. Bunun için, her alanda, iyi donanımlı, dünyayı iyi
okuyabilen, uluslararası ölçekte güçlü insanlar yetiştirmemiz
gerekmektedir. Yetişmiş insan gücü, gelişmişliğin de
ölçüsüdür. Peki, bizim, geleceğe yönelik, bilim adamı yetiştirme
projelerimiz var mıdır? Çok isterdim göğsümü gere gere var
diyebilmek, bunları da size izah edebilmek; maalesef bu sorunun
cevabı hayır.
Yetişmiş insan
gücünün en üst aşaması olan üniversitenin temel fonksiyonları,
araştırma yapmak, eğitim vermek, toplumu aydınlatmak ve
millete hizmet etmektir. Üniversite, akla gelmeyeni görme, belli bir
kalıplar içerisinde düşünmeme, yenilikleri bulma, yaratıcı
olabilme, her şeyden önce, hakikati araştırabilen,
kuşkuculuğu ve sorgulayıcılığı en üstte
tutabilen ve sürprizlere açık olan, bilim insanlarının faaliyet
gösterdiği, beyin fırtınası için en uygun alanlardır.
Hâl böyle iken dünyadaki başarılı üniversiteler
sıralamasında hiçbir üniversitemiz ilk 500 üniversite arasına
girememiştir. Bu durum, dünyanın 17nci, Avrupanın 6ncı
ekonomisi olan bir ülkeye maalesef yakışmamaktadır. Onun için,
bütün bu ifade ettiklerim noktasında yapılacak her türlü
çalışmada Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar destek
vereceğimizi de buradan ifade etmek istiyorum. Her konuda, ülkeyi daha iyi,
daha müreffeh bir toplum yaratma noktasında üniversitelerle ilgili
yapacağımız her türlü çalışmada sonuna kadar destek
vermeye hazırız.
Değerli
arkadaşlarım, bugün sabah AKP Grup Başkan Vekili Sayın
Mustafa Elitaş, bir televizyon programında soruları
cevaplandırırken dün çıkarttığımız Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Yasasını da örnek göstererek,
işte, Parlamentoda muhalefetten şikâyet etti, uzun süre
çalışmaya mecbur bırakıldığı
noktasında.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, yasalar geliyor. Az önce ifade ettim.
Şu vakıf üniversiteleri ile ilgili komisyon aşamasında
bütün bu bilgiler bize gelmiş olsaydı, yeterli bilgilendirme
yapılmış olsaydı, muhalefet olarak bizlerin
katkısı alınmış olsaydı -ki Millî Eğitim
Komisyonunda bunun örnekleri son derece fazla- burada çok kısa süreler içerisinde
kanunları yasalaştırdığımızı da
biliyoruz. Ama ne hikmetse, komisyonlarda bazı yasalar
çıkartılırken,
eğitim komisyonlarında, bu birlikteliği, bu
katkıyı yaşayamıyoruz. Öyle olunca da, Seçim Kanununda da
olduğu gibi, her maddesinde önerge vermek suretiyle, doğruları
ifade etmek suretiyle, millet adına, milletin hayrına
görmediğimiz icraatları burada ifade etmek adına İç
Tüzükün muhalefete verdiği bütün yetkileri de kullanmak zorundayız.
Onun için de bir grup başkan vekilinin çıkıp televizyonlarda
muhalefeti millete şikâyet etmesini hoş
bulmadığımı da burada ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, meslek okulları mezunlarının, devletten,
iş dünyasından ve genelde toplumdan daha fazla destek almaya
ihtiyaçları var. E şimdi bunları söylemeyelim mi? Bir taraftan
mesleki ve teknik okullar diğer taraftan da sanayi ve hizmet
dallarında faaliyet gösteren özel sektör kuruluşları
arasındaki karşılıklı ilişkinin yeniden
düşünülmesi gerekiyor. Bunları ifade etmeyelim mi Sayın
Elitaş? Sanayi odaları ve organize sanayi bölgesi yönetimleri, meslek
okullarının kalitesini geliştirme, eğitim malzemelerini,
kullanılan araç ve gereçleri yenileyip modernleştirme konusunda
destek olabileceklerini ifade ediyorlar ama bu konuda yasal düzenleme
yapılması lazım. Örneğin, benim şehrimde,
Eskişehirde Sanayi Odası organize sanayinin içerisinde bir endüstri
meslek lisesi açmak istiyor ama Organize Sanayi Bölgeleri Yasası buna
cevaz vermiyor. Bu değişikliğin yapılması lazım.
Şimdi, bunları yapmıyorsanız burada ifade etmeyelim mi?
Eğer, okullardan mezun
olanlar doğru düzgün okuyup yazamıyorsa ve bugünün dünyasında
hayati bir önem taşıyan bilgisayar okuryazarlığı,
eleştirel düşünce ve etkin problem çözümü gibi bazı genel becerilerle
donatılmış değillerse, bütün çocukların eğitime
erişmesini garantilemek noktasında bizler de burada iktidarı
çalışmaya teşvik etme noktasında bunları ifade etmek
zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, bu vesileyle bir konu üzerinde de durmak istiyorum: Bir
araştırma şirketi 16 Martta bir araştırma sonucunu
yayınlıyor. En acil çözüm beklediğiniz sorunlar ne diye?
sorulmuş bu araştırma şirketi tarafından
insanlarımıza. Geçim sıkıntısı diyenlerin
sayısı yüzde 35,4; işsizlik yüzde 30,3; eğitim yüzde 8,1;
demokrasi yüzde 3; Kürt sorunu yüzde 1,6; bir sorun yaşamıyorum
diyenlerin de yüzde 11,5. Şimdi, Sayın Elitaş, bu Meclisi gerçek
gündemine getirelim; vatandaşın sıkıntısı geçim
sıkıntısı, vatandaşın sıkıntısı
işsizlik; gerçek gündeme dönsün. Bu Parlamentoda
vatandaşımızın geçim sıkıntısına çare
bulacak tedbirler alalım. İşsizliği ortadan
kaldıracak, istihdamı artıracak, bu işsiz
insanlarımıza iş sağlayacak yasalara öncelik verelim demek
Parlamentoyu meşgul etmek olmasa gerek.
Yine, geçen bir
konuşmamda da ifade ettim, değerli arkadaşlarım, 15-24
yaş arası 12 milyon 800 bin genç insanın yüzde 40ı, yani 5
milyonun üstünde bir nüfus maalesef ne okuyor ne de çalışıyor.
Ülkenin bunlara çözüm bulma gerekliliği var. Bu çözümü de yüce Parlamento
gerekli tedbirleri almak suretiyle yapacak. Bütün bunları ifade etmek
durumundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEYTULLAH ASİL (Devamla)
Sağ olun Sayın Başkanım, bitiriyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunlara rağmen eğitimi çok önemsiyoruz.
Eğitim noktasında bu insanımıza en ufak bir katkı
verecek her türlü oluşumun da yanındayız. Ama bu
eleştirilerimizin de mutlaka dikkate alınmasını hem yüce
Parlamentodan, siz sayın milletvekillerinden hem de Sayın Millî
Eğitim Bakanlığından bekliyoruz ve olumlu katkı
vereceğimizi ifade ediyor, yüce heyeti bu vesileyle bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Asil.
Şahıslar adına
son söz
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkanım, Sayın Asil, konuşmasında
dört veya beş kere ismimi zikretti. İzin verirseniz kısa bir
açıklama yapmak istiyorum.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Yanlış bir şey söylemedim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Yanlış söylemedi.
İzin verirseniz iki
dakikada
BAŞKAN Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Eskişehir Milletvekili Beytullah
Asilin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Asil son
konuşmasının beşinci dakikasından itibaren her
dakikada bir benim ismimi zikrederek bazı önermelerde bulundu. Öncelikle
şunu ifade edeyim: Kendisini, eleştirirken gösterdiği
üslubundaki nezaketten dolayı, hakikaten, koyduğu konuya
katılmasam da, o nezaketle, soyadına uygun bir asaletle eleştiri
gösterdiğinden dolayı şahsım adına teşekkür
ediyorum.
Yalnız, benim arzu
ettiğim, benim televizyondaki ifade ettiğim eleştiri şuydu:
Bir televizyon programında Anayasa görüşmeleri çerçevesinde,
muhalefet, Parlamentoyu tıkayacak gibi bir durum var, ne diyorsunuz?
dedi. İnşallah, ümit ediyorum, tıkamazlar mealinde bir şey
söyledim. Ama biz, dün, önceki günlerde yaptığımız
konuşmalarda, muhalefet İç Tüzükün kendilerine verdiği yetkiyi
istismar eder ölçüde kullandığından dolayı maalesef
Türkiye'nin gündemindeki yasaları çıkaramıyoruz dedim. Mesela,
geçen hafta, iki hafta altı maddelik Türk-Alman Üniversitesiyle ilgili
görüşme yaptık.
Şimdi, saat 13.00te
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi
açıldıktan itibaren tam dört buçuk saat sonra 17.30da gündeme
geçebildik. Nitekim, Danışma Kurulunda değerli grup başkan
vekilleriyle beraberken dedik ki, bizim 3 Ekim 2007 tarihinde aldığımız
bir karar var. O karar da şu: Salı günleri denetim yapalım, bir
saat sözlü sorulara gündem ayıralım. Çarşamba günleri bir saat
sözlü sorulara cevap verelim, ondan sonraki günlere de kanun tasarı ve
tekliflerine devam edelim. Bugün perşembe Sayın Asil. 3 Ekim 2007
tarihindeki aldığımız karar çerçevesinde, Danışma
Kurulu centilmenlik anlaşması gereğince yapmamamız gerekir.
Dört buçuk saatlik zamanı, dün yine dört buçuk saatlik zamanı,
salı günü yaklaşık altı saatlik bir zamanı
Danışma Kurulu önerileri çerçevesinde, gündemi farklı
farklı noktalarda ve gece saat 03.00te, 04.00te Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemi bitiyor. Benim arzu ettiğim, ifade ettiğim nokta
buydu.
Mesela, bugün grup
başkan vekilleriyle bir anlaşma yaptık, salı gününün
gündemini belirledik. Dünkü konuştuğumuz kanser araştırmasıyla
ilgili bütün siyasi parti gruplarından birer milletvekili önerge verecek
ve o önergeler çerçevesinde kurulmasına karar vereceğiz. Gruplar
adına da konuşmayacağız, önerge sahipleri adına da
konuşmayacağız ve kanser araştırma komisyonunu kuracağız
dedik, bugün aldığımız karar oydu. Eğer o karar
çerçevesinde, salı gününün programını
hazırladığımızda bugün Danışma Kurulu
önerileri gelmemiş olsaydı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN Üç dakika
vermiştim, üç dakikayı tamamladınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Ben teşekkürlerimi arz ediyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun gelin
Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Elitaş
görüşürken, konuşurken
BAŞKAN Ben sizi
kürsüye çağırdım. Üç dakika orada konuşup, sonra da üç
dakika, toplam altı dakika olacaktı da...
Buyurun.
5.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Elitaş burada
hatibe yanıt verirken Muhalefetin İç Tüzükü istismar eder ölçüde
kullandığı için gündeme geçemiyoruz. diye bir ifadesi oldu.
Değerli milletvekilleri, İç Tüzükün milletvekillerine
tanıdığı imkânları kullanması, onun istismar
edilmesi anlamına gelmez. Eğer siz verilen bir hakkın
kullanılmasını istismardır şeklinde
yorumluyorsanız, o zaman, bizim, demokrasinin d sinden başlayıp, yeniden
oturup, konuşmamız gerekecek.
Sayın Elitaş, sizin
gündeminizle veya yürütme organının gündemiyle yasama
organının gündemi farklı olabilir. Siz kendinizi yürütme
organının emrinde gibi görüyorsanız o zaman yanlış
yaparsınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Hiç de öyle değil.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) O zaman, müsaade edin
Siz diyorsunuz ki, bizim gündemimiz
şudur. Saygı duyuyoruz ama biz de diyoruz ki, bizim gündemimiz
işsizliktir, yoksulluktur, başka bir yerde yapılan
işlemlerdir, yolsuzluktur diyoruz ve biz bunu getirip Parlamentoda
tartışmak istiyoruz, bunu araştıralım diyoruz. Siz
buna katılmıyorsunuz ve biz bu konuyu araştıralım ve
bir on dakika konuşalım diye buraya getiriyoruz, buna bile siz
kalkıp itiraz ediyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Nasıl on dakika konuşalım diyorsunuz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) Evet efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Efendim, olur mu on dakika?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) Yani, bir konu gelir, burada oturur konuşuruz, sizler de
görüş bildirirsiniz; lehte, aleyhte görüşler bildiriliyor. Yani bir
araştırma komisyonu kuralım diyoruz.
Bakın, bugün TRTden söz
ettik, sizin Grup Başkan Vekiliniz Sayın Kılıç, kalktı
TRTyle ilgili gerçekten de araştırılması gereken pek çok
şeyi söyledi. O zaman demek ki getirilen konu ne kadar haklı, oturup
biz bunu araştıralım. Yani bir araştırma komisyonu
kurmak, gerçekleri ortaya çıkarmak Parlamentonun görevi değil mi?
Biz bunu getiriyoruz ama siz İç Tüzükün getirdiği hükümleri
kullanarak gündemi istismar ediyorsunuz. gibi bir suçlamayla karşı
karşıya kalıyoruz. Bunu en azından siz yapmayın
Sayın Elitaş. Uzun süre Plan ve Bütçe Komisyonunda beraber
çalıştık. Bizi eleştirebilirsiniz, bakın buna
saygımız var, siz Bunu gündeme getirmeyin. diyebilirsiniz ama
istismar ediyorsunuz sözcüğünü kullandığınız zaman
doğru olmamış olur.
Teşekkür ediyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Şandır.
Dokuz dakika gitti,
Sayın Bakana duyurulur.
Buyurun.
6.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Gerçekten Genel Kurul
yoruldu, azıcık nefes alınsın, iyi oldu bu fırsat da.
Şimdi, tabii, şunu
kabul etmek mümkün değil Sayın Elitaş: Bu Genel Kurulu, bu
Meclisi çalıştırmak sorumluluğu sizin üzerinde. Yine bir
başka sorumluluğunuz: Bu ülkenin sorunlarını çözmek için
gereken hukuku bu Meclisi çalıştırarak kurmak sorumluluğu
da sizin üzerinizde. Bu koordinasyonu siz sağlayacaksınız,
nasıl sağlayacağınızı da siz bileceksiniz. Bize
göre yolu çok basit: Uzlaşmayla. Uzlaşma neye dayalı? Güvene
dayalı. Eğer güven tesis edilemiyor ve uzlaşma temin
edilemiyorsa bu sizin bu konudaki eksiğinizdir, ihmalinizdir, neyse
sebebi, sorgulamak bana düşmez ama bir sonuç olarak eğer sizin
öngördüğünüz gündemin dışında burada bir gündem
tartışması oluyorsa sizi size oy verenlere şikâyet
ediyorum, sizi millete şikâyet ediyorum. Demek ki bu muhalefet
partileriyle gereken uzlaşmayı temin edemiyorsunuz ve şikâyet
ettiğiniz gibi, dört saat, beş saat, bize göre çok faydalı, size
göre faydasız ama gerçekten toplumun sorunlarının
konuşulduğu bir dört saat geçiriyoruz. Bakın, toplumun
sorunlarını
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Yani şuna bağlı kalmak güven değil mi? Bunu
tavsiye etmek güven değil mi?
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Efendim, ben size tekrar hatırlatmayı çok istemem ama sözünde
durmayan sizsiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Hayır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
- Hani çarşamba günü sözlü sorulara devam edecektik? Gösterdiğiniz,
verdiğiniz tarihte aldığımız karar salı ve
çarşamba günü
Hatta bu İç Tüzükün amir hükmü, En az iki gün.
diyor bu İç Tüzük.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) İç Tüzükün diğer hükmü de
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Danışma Kurulunun
kararı, çarşamba günü de sözlü sorulara cevap verilecekti. Bundan
geri dönen sizsiniz.
Bakın, biz bundan
şikâyet etmiyoruz. Şikâyetimiz şu: Sokakta vatandaş
bağırıyor. Vatandaşın sorunlarının çözümü
noktasında gerçekten muhalefet partileri olarak bizlerin sizlere daha çok
baskı yapmamızı, daha çok burada tenkit ve sizi
uyarmamızı istiyorlar. Ama şunu tekrar ifade ediyorum: Gerçekten
bugün ülkemizin, milletimizin önünde çözülmesi gereken devasa sorunlar var, bunlar
için çıkartılması gereken hukuk var. Tekrar ediyorum, Borçlar
Kanunu, Ticaret Kanunu ve diğer temel kanunlar konusunda
Bu dönem de
çıkartamayacaksınız, bu dönem de çıkmayacak, görünen odur.
Dolayısıyla bunların sorumlusu sizsiniz. Burada yapılan
işi de böyle, bir istismar olarak, lüzumsuz bir meşgale gibi
değerlendirmiş olmanız da gerçekten üzüntü verici. Genel Kurul
milletin sorunlarını konuşuyor. Bunun lüzumsuz ve gereksiz bir
konuşma, iştigal içerisinde olmadığını tekrar
ifade ediyor, teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, ben de kendime sataşma nedeniyle
BAŞKAN Yok. Yani,
siyasi partilerden bahsetti. Henüz
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, hayır, Muhalefet dedi.
BAŞKAN Sayın
Genç, henüz Kamer Genç partisini kurmadığınız için!
Yapmayın!
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, parti kurmam gerekmiyor.
BAŞKAN Şimdi
bakın, gruplardan bahsettiği için Sayın Elitaş
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama,
bakın, Meclisin çalışmalarının
Yani, Mustafa
Elitaşa bunun hangi anlama geldiğini anlatayım ben kendisine.
BAŞKAN Yapmayın,
ne olur! Ne olur, yapmayın!
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, ben burada bağımsız bir milletvekiliyim.
BAŞKAN Ya,
yapmayın!
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkanım, bakın
BAŞKAN Bakın, ara
veririm, lütfen yapmayın! Yani, bakın, benim iyi niyetimi
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır efendim, iyi niyet meselesi değil.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, benim iyi niyetimi istismar etmeyin lütfen. Yani bakın
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya,
istismar meselesi değil Sayın Başkanım, şimdi, Mustafa
Elitaş hep bu Meclisin çalışmasını engelliyor. Müsaade
ederseniz ben
Yani iktidardan kaynaklandığını
BAŞKAN Hayır,
teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani,
en fazla Meclisi çalıştırmayan AKP. Çıkıyorlar, bütün
konuşmaları onlar yapıyorlar.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S.
Sayısı: 487) (Devam)
BAŞKAN -
Şahısları adına son söz Konya Milletvekili Sayın Sami
Güçlü.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu arada, bizim saat dörtlere
kadar çalışmamızın failini henüz anlayabilmiş
değilim, onu da Genel Kurula arz edeyim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Mustafa Elitaş efendim.
SAMİ GÜÇLÜ (Konya)
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
görüşülmekte olan 487 sıra sayılı yeni vakıf
üniversitelerinin kurulmasıyla ilgili tasarı üzerinde
görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 24 Mart 2010da Türk-Alman Üniversitesi konusu
görüşülürken Türk yükseköğretimiyle ilgili bir kısım
tespitler yapmıştım, oradan başlamak istiyorum. Şu
anda çok yoğun olarak üzerinde tartışılan hususların
dışında biraz genel değerlendirmeye devam etmek istiyorum,
daha sonraki maddelerde vakıf üniversiteleriyle ilgili düşüncelerimi
anlatmaya çalışacağım.
Türk yükseköğretimiyle
ilgili çok önemli eleştiriler var, bugün de ifade edildi
arkadaşlarımız tarafından, ama aynı zamanda Türk
yükseköğretiminin çok önemli başarıları da var. Bu
başarıları Türkiyenin yetişmiş insan gücünü
karşılayan kaynak üniversitelerimizdir. Bunun ne kadar önemli
olduğunu bir an için düşünsek, bu ülkede ne kadar nitelikli insan
gücü varsa kendi üniversitelerimizde yetişmiştir, çok az istisna yurt
dışında eğitim görerek gelmiştir.
İkincisi, biz bu
eğitimi kendi dilimizle, Türkçeyle yapıyoruz; bu, Türkiyenin en
önemli kaynağıdır. Nitekim bu önemli kaynaktan dolayı
Türkiye, cumhuriyetten sonra üniversite sistemi içerisindeki gelişmeleri
takip ederken, bu alanda, 1975ler, 1983ler, 1992lerde çok önemli sayıda
üniversiteleri kurmuş ve bir bakıma, Türk yükseköğretimindeki
gelişmeyi bu tarihlerde oluşturduğu üniversitelerle
sağlamış. Bunu yapabilmesinin de en önemli kaynağı,
kendi diliyle eğitim yapan bir sistemi kurmuş olması,
öğretim üyelerini yetiştirmiş olması ve
dolayısıyla, büyük bir servete sahip olmasıdır.
Bugün yeni vakıf
üniversiteleri kuruyoruz, bunlarla ilgili görüşmeleri yapıyoruz ama
asıl gelişme, bir bakıma, 2002den sonra Hükûmetimiz döneminde
oluşturulan, kurulan, 42si devlet, 22si vakıf üniversitesi olmak
üzere 64 üniversitenin kurulmasıdır.
Değerli
arkadaşlarım, cumhuriyet tarihi içerisinde, biraz önce
bahsettiğim zaman dilimlerinde çok önemli hamleler olmuş. 83 ve 92,
bunlar çok önemli gelişmelerdir. 92de yirmi iki yeni üniversite
kurulmuş. Bu üniversitelerin kuruluşundan bugüne geçen süre on sekiz
yıl civarındadır. Bu süre içerisinde bu üniversitelerimizde
ortalama öğretim üyesi sayısı 500e, öğretim elemanı
sayısı ise binin üzerine çıkmıştır.
Dolayısıyla, Türkiye bu kadar büyük öğretim üyesi
ihtiyacını da kendi sahip olduğu bu büyük servetle ortaya
koymuştur.
Şimdi, son yıllarda
üniversite konusunda sağlamış olduğumuz bu önemli hamleyi
şöyle ifade edebiliriz: Değerli arkadaşlarım, Türkiye
gelişmekte olan bir ülkedir ve çok sorunu vardır. Özellikle en önemli
sorunu kaynak sorunudur. Tasarruf yetersizliğinden kaynaklanan,
yatırımlarını kendi öz kaynaklarıyla yapma konusunda
ta kuruluşundan beri sıkıntılar çeken bir ülkedir. Onun
için, yabancı sermaye konusunda çok büyük ihtiyaç vardır. Bu sadece
AK PARTİ Hükûmetinin değil Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin
sorunudur.
Şimdi, bu dönem içerisinde
Türkiye, güncel birçok sorunu içerisinde yükseköğretim konusunda, 2002yle
2010 dönemi arasında 42si devlet, 22si vakıf üniversitesi olmak
üzere 64 üniversitenin kuruluşunu sağlamış, bunu
Meclisimizden geçirmiş ve sistem içerisinde yerlerini
almıştır. Bir an için düşündüğümüzde, Türkiye böyle
bir ihtiyacı nereden duyuyor? Türkiye, yüzde 50 oranında kapasitesini
artıracak, yüzde 100 oranında kapasitesini artıracak bir
gelişmeye neden ihtiyaç duyuyor? Bununla ilgili birkaç hususa
değinmek istiyorum. Evvela, dünyayla Türkiyeyi mukayese ettiğimizde,
Türkiye'nin durumu yeni üniversite kurulması konusunda bir ihtiyaç mı
gösteriyor? İki: Yükseköğretimdeki talep
karşılanamadığı için mi ve bunun ötesinde daha temel
sebepler var mı?
Değerli
arkadaşlarım, bunlarla ilgili olarak söylenecek husus şudur:
Öğretim elemanı başına düşen öğrenci
sayısı dünyada 2005te 16dır, Türkiyede 26dır.
Öğretim üyesi başına düşündüğümüzde bu rakam dünyada
24 Türkiyede 37dir. Şimdi, dünyanın gelişmekte olan çok
sayıda ülkesinin de dâhil olduğu sistem içerisinde böyle bir tablo,
Türkiyede yeni üniversitelerin kurulması konusunda bir ihtiyaç ortaya
koyuyor. 2007 yılında okullaşma oranı yükseköğretimde
-brüt okullaşma oranı- yüzde 44,7dir. Örgün öğretimi
alırsak, yani açık öğretim dışındaki
öğrencilerimizi kaydedersek, hesap edersek 31,3tür. Dünyanın
gelişmiş ülkelerinde bu oran yüzde 50nin üstündedir; Korede yüzde
90dır, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 85tir, Avrupa Birliği
üyesi ülkelerde de böyledir.
Bir başka husus:
UNESCOnun yapmış olduğu bir çalışmada dünyanın
gelişmiş ülkelerinde 500 bin nüfusa bir üniversite düşmektedir.
Türkiye 72 milyon nüfusuyla ve 2010a kadar gerçekleştirdiği
üniversite sayısıyla bu orana yeni ulaşmıştır.
Yani, bu hamleyi yapmak durumunda kalmıştır.
Son olarak şunu, bu
hususla ilgili olarak
Türkiye'nin 2013 hedefi, brüt okullaşma oranı
yüzde 48dir. Hâlâ dünyanın gelişmiş ülkelerine göre daha
düşük bir seviyededir, ama önemli bir hedefi kendisine seçmiştir ulaşmak
için.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar sayısal hususlardır ama ondan daha önemlisi işin
niteliğidir. Dünyayla ilgili değerlendirmeler yaparken bir bilgi
toplumundan bahsediyoruz. Dünya Bankası, bu konuda, bilgi tabanlı
ekonomiye geçme konusunda, ülkelerin stratejik olarak bazı konularda temel
altyapılara ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bunlardan bir tanesi uygun
bir ekonomik ve kurumsal rejim, sistem, güçlü bir insan sermayesi, dinamik bir
bilişim altyapısı, etkin bir ulusal inovasyon sistemidir.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, küreselleşme, teknoloji ve rekabet dünyayı,
kültürleri ve toplumları etkiliyor, kurumları da etkiliyor,
üniversiteleri de etkiliyor ve üniversiteler yeni arayış içerisinde.
Üniversiteyle ilgili bir tanım yani biz dünya bilgi toplumuna dâhil olmak
istiyorsak güçlü bir insan sermayesine ihtiyacımız olmalı.
Yükseköğretim ise bunu sağlayacak unsurdur çünkü UNESCOnun tarifi
şöyle: Sosyal gelişmede, ekonomik büyümede, rekabet edebilir mal ve
hizmetlerin üretiminin desteklenmesinde, kültürel kimliğin
şekillenmesi ve korunmasında, sosyal bağın sürdürülmesinde
ve barış kültürünün desteklenmesinde yükseköğretimin yeri
doldurulamaz. Şimdi arkadaşlarımız günlük sorunlar
içerisinde bazı sorunlara çok dikkat çekiyor. Doğru, çok can
yakıyor, çok da hepimizi üzüyor ve Türkiye bu sorunlarıyla
boğuşuyor âdeta ama yükseköğretimle ilgili konu, biraz önce
tanıdığım çerçevede, Türkiyenin hem sosyal hem ekonomik
hem teknolojik hem yabancı ülkelerle olan ilişkilerinde hem de
geleceğinde esas kendisine büyük imkân sağlayacak bir alanı öne
çekme hadisesidir. Bu değişim konusu içerisinde üniversiteyle ilgili
dünyadaki gelişmiş ülkelerin de hepsinin amacı dünya
rekabetinde, yükseköğretimle ilgili rekabette, üretimle ilgili rekabette
dünya çapında üniversite kurmak. Biraz önce arkadaşlarım da söyledi,
Türkiye dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında henüz
üniversitenin ismini dâhil edemedi, bir tek İstanbul Üniversitesi
katıldı. Şimdi, Türkiye bir taraftan yükseköğretimle ilgili
sayısal hedeflerine yönelirken, diğer taraftan bütün gücüyle,
gelenekleri oluşmuş üniversitelerimizin dünya çapında üniversite
olabilmesi için gerekli altyapıyı oluşturması gerekiyor.
Yükseköğretim kurumu başta olmak üzere, Millî Eğitim
Bakanlığımız, bir bakıma, bu niteliğe yönelik
büyük hedefin hazırlıklarını yapmak durumundadırlar,
onların görevidir, sorumluluğudur.
İkinci önemli nokta,
Türkiyede yükseköğretim talebi diye bir olay var.
Değerli
arkadaşlarım, yükseköğretime başvuru 1,6 milyon -2007 için
bu rakamları söylüyorum- üniversiteye kayıt 413 bindir. Şimdi,
biz bu talebi görmezden gelemeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek
süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Dolayısıyla
Türkiyenin bir başka önemli sorunudur bu ama bu sorunu çözmek için
üniversite kurmak doğru değil. Yani bu iddiayla kurulmaz ama bu temel
sebeplerden birisidir ve Türkiye bunun için bir kaynak ayırıyor. Bu
kaynakla ilgili hususta hepimizin bildiği bir nokta var. Millî Eğitim
Bakanlığımızla birlikte yükseköğretimin gayri safi
millî hâsıladan aldığı pay yüzde 2,3ten 3,65e, konsolide
bütçe içerisindeki yeri 9,4ten 13e yükseliyor. Yani çok zorunlu harcamalar
varken, acil harcamalara ihtiyaç duyulurken, yükseköğretimle ilgili payların
artması kaçınılmaz. Türkiye bu tercihini doğru yapıyor
çünkü günlük sorunlarımızı çözebiliriz ama Türkiye yapısal
sorunlarını, insan gücü ihtiyacını yetiştirmeyi
erteleyemez.
Efendim, ben
düşüncelerimi, söylemek istediklerimin hepsini ifade edemedim ama tekrar
söz hakkım olduğunu düşünüyorum. Kaldığım yerden
devam etmek üzere Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Güçlü.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Orhan, buyurun.
AHMET ORHAN (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana yöneltmek
istediğim soru öğretmenler hakkında.
Bugün gazetelerde yer alan
bir haberi tekrar ederek sözlerime başlamak istiyorum. 70 bin tane
sözleşmeli öğretmeni kadroya geçirmek için Maliye Bakanından
uygun yazı geldi Bakanlar Kurulunda da kanun tasarısıyla ilgili
imza işlemine başlandığına dair. Sayın
Bakanım, sözleşmeli öğretmenler ve yakınları sizden
haber bekliyor, açıkçası müjde bekliyor. Bu seneki, bu dönemde
birleşimler içerisinde bu kadro çıkarılabilecek mi,
öğretmenlerimiz bu dertten kurtarılabilecek mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Asil
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
konuşmamda da ifade ettim, YÖK Başkanı bir
konuşmasında özel üniversitelerin açılabilmesi ile ilgili,
Anayasa değişikliği ile ilgili çalışmalara
başlandığını ifade ediyor ve devamla vakıf
üniversitelerinin kâr amacı gütmemesi gerektiğini belirtmiş.
Ardından da
Bazen, maalesef, para için de bu işi yapmış
olabiliyorlar, onları da zor durumdan kurtarmış
olacağız. Şimdi, Sayın Bakan, öğrenmek istediğim
bu işi para için yapan vakıf üniversiteleri hangileridir? Bu
üniversitelerin kuruluşu ile ilgili çalışmayı yapan sorumlular
hakkında
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) -
bugüne kadar herhangi bir işlem
yapılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Buldan
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Pazar günü üniversite
sınavının ilk aşaması yapılacak. Başta
Hakkâri ve Mardinin Kızıltepe ilçesi olmak üzere Doğu ve
Güneydoğu Bölgesindeki birçok ilde sınava girecek olan
öğrenciler bulundukları illerden kilometrelerce uzak yerlere
verilmişler. Kıbrısta bile sınava girecek olan
öğrenciler var. Bu uygulamanın sebebini öğrenmek istiyorum.
Gerçi konuyla ilgili soru önergesi verdim ama buradan bir kez daha bu konuya
nasıl bir cevap vereceğinizi merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Tankut...
YILMAZ TANKUT (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, vakıf
üniversitelerinin kurulmasıyla ilgili bu tasarı haricinde yeni devlet
üniversitesi kurulmasıyla ilgili Hükûmetinizin herhangi bir düşünce
ve tasarrufu var mıdır? Varsa, bu devlet üniversitelerinin
kurulması hangi illerimizde olacaktır? Yeni devlet üniversitelerinin
kurulması düşünülmekte ise hangi kriterlere göre yer seçimleri
yapılacaktır? Seçilecek olan iller arasında Adana ilimiz
bulunmakta mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Paksoy...
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi 1992 yılında
kurulmuş, tıp fakültesi ise 1998 yılında eğitim
öğretime başlamıştır. Bugüne kadar tıp
fakültemize kadrosu verilmemiştir. On iki seneden beri kadrosu verilmeyen
başka bir tıp fakültesi var mıdır? Kadronun verilmemesinin
nedeni nedir? Ne zaman vermeyi planlıyorsunuz?
İkinci sorum:
Üniversitede görev yapan daire başkanları, genel sekreter
yardımcısı ve hukuk müşavirleri diğer kamu
kuruluşlarında çalışan muadillerinden düşük maaş
almaktadır. Söz konusu personelin mağduriyetlerini ne zaman çözmeyi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Işık...
ALİM IŞIK (Kütahya)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, en güncel
verilerle ülkemizdeki bilimsel göstergelerin ve fiziki altyapıların
üniversitelerimizdeki durumu nedir? Dünya ortalaması ve gelişmiş
ülkeler ortalamasıyla kıyaslandığında Türkiye
nerededir? Bakanlığınızın bu konuda orta ve uzun
vadeli hangi hedefleri vardır? Örneğin, öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısı, öğretim üyesi
başına düşen bilimsel yayın sayısı ve benzeri
konularda hedeflerinizi açıklayabilir misiniz?
İkinci sorum: 1inci
derecenin 4üncü kademesinde görevli bir doçent ve profesör öğretim
üyesinin eline geçen net maaş nedir ve Türkiyedeki maaş
sıralamasında öğretim üyelerinin durumu ne durumdadır?
6ncı derecedeki bir araştırma görevlisinin yıllık
ortalama maaşı ve Türkiyedeki sıralaması nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Taner
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan, mevcut üniversitelerimizin uluslararası üniversiteler
seviyesine gelebilmesi için ne kadar eğitim elemanına ihtiyaç
vardır? Planlanan ve serbest bırakılan kadro kaç kişidir?
İki, aynı
bağlamda Aydın Adnan Menderes Üniversitesinin eğitim
elamanı ihtiyacı ne kadardır? 2010 yılı için ne
planlamaktasınız?
Bir üçüncü soru, Türk-Alman
Üniversitesinin kuruluşu Mecliste kabul edildi. Türkiyede yaşayan
Alman ve Almanyada yaşayan Türk sayılarına
baktığımızda Türkiye Cumhuriyeti Meclisinin
yapmış olduğu Türk-Alman Üniversitesinin karşılığı
olarak Alman Hükûmetinin Alman-Türk üniversitesi kurulması yönünde bir
çalışması var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Doğan
YAHYA DOĞAN
(Gümüşhane) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben, özellikle Meclis Genel
Kuruluna üniversiteler kurulmasıyla alakalı kanun teklifleri
geldiği zaman inanın çok büyük bir mutluluk duyuyorum. Ayrıca,
Hükûmetimizin, ülkemizde üniversitesiz il bırakmamasından da büyük
mutluluk duyuyorum.
Hem soru hem bir değinme
olacak benimkisi. Geçen hafta bütün Güneydoğuyu dolaştım,
Diyarbakır, Batman, Şırnak, Mardin yöre halkının
arasına girdim. En çok memnun oldukları husus, illerinde
üniversitelerin açılmış olmasıydı. Ancak bir genç
arkadaşımızın, biraz önce yeni kurulan üniversitelerle
alakalı olarak ve örnek olarak da Hakkâriyi verip küçümseyici bir tarzda,
Bir rektör, bir üniversite
Ben bu yaklaşımı doğru
bulmuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkanım, Sayın Vekilin sorusu varsa sorsun, yoksa
kafasında sorular varsa biz cevaplandıralım.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, eğer lütfederseniz, bize,
sadece Meclis Genel Kuruluna
Örneğin Süleyman Şah Üniversitesi
diyor. Bu Mecliste ben bir milletvekili olarak bu üniversiteyi kimin kurduğunu,
bu vakfın mali değerlerinin ne olduğunu bilmek zorundayım.
Bu bilgiyi lütfedip Meclisteki milletvekillerine verirseniz hepimiz mutlu
olacağız. Ama ben, örneğin, en azından burada bu
üniversiteleri kuran mütevelliler kimlerdir, hangi amaçla kuruyorlar, bilmek
isterim; lütfedip verirseniz.
İki, sorum YÖKe:
Vakıf üniversitesi kurmak için şu ana kadar YÖKte kaç tane müracaat
beklemektedir? Bu müracaatlar ne zamandan beri bekliyor? Özellikle son üç
yılda -önce yapılan- bekleyen müracaatlar var mı? Meclis
Başkanlığına önerdiğiniz, YÖKün önerdiği ve
Millî Eğitim Bakanlığının önerdiği
müracaatları hangi kritere göre öneriyorsunuz, burada öncelikler nedir
yani objektif kriteriniz nedir?
Bir başka soru ise yine
bir vakıf üniversitesi kurmak isteyenleri acaba Ankara, İstanbul,
İzmir dışında
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Birer dakika
ayırdım herkese.
Sayın Arat
NECLA ARAT (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, size
bir yazılı önergeyle yatılı bölge ilköğretim okullarındaki
açık kontenjanların sayısı sormuştum. Teşekkür
ederim, yanıtını aldım ama yanıtı aldıktan
sonra doğrusu çok sarsıldığımı ifade etmem lazım.
Çünkü 35 bin boş kontenjan olduğu söyleniyordu verilen yanıtta.
Şimdi, göç vurgunu yemiş ve de yoksul ailelerin çocukları
sokaklarda mendil satarlarken, 35 bin kadronun yahut kontenjanın atıl
kapasite olarak durması nasıl izah edilebilir? Bunu sormak istiyorum.
Acaba, kadından sorumlu
Devlet Bakanlığıyla Millî Eğitim
Bakanlığımız ortak bir proje çerçevesinde bu atıl
kapasiteyi çocuklarımızın lehine kullanabilir mi, böyle bir
girişimde bulunabilir misiniz?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Üçer
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Kurulacak üniversitelere
ilişkin soruları sormuştum. Eğer Sayın Bakan
dinlemişse o soruların cevaplanmasını isterdim. Vakıf
üniversitelerine verilen kamu mali yardımı nedir?
Bu kamu mali
yardımıyla, eğitim camiasında atanmayı bekleyen kaç
öğretmen atanabilirdi acaba diye böyle bir soru sormak istedim. Çünkü
ataması yapılmayan öğretmenler sorunu şu an eğitimin
en önemli sorunudur.
BAŞKAN Sayın
Çalış
HASAN ÇALIŞ (Karaman)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, artık
her çocuk okula başlayınca, ailesi, üniversiteye nasıl
yerleştireceğim telaşına düşüyor ve her aile şunu
düşünüyor: Özel dershanelere çocuğumu göndermezsem Millî Eğitim
Bakanlığımızın okullarından üniversiteye
yerleştirmem zorlaşacak. diyor. Bu özel dershaneler sorununu
nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz? Çünkü, aileler için bu çok önemli bir
yük hâline gelmiştir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bakan, on dakikanız var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle Genel Kurulumuzda
bugün yükseköğrenim sistemimize yeni kazandırılacak olan dört
vakıf üniversitesinin kuruluşunu görüşüyor olmaktan büyük bir
memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum ve hepinizin de bildiği
gibi üniversiteler, özellikle yükseköğrenim ihtiyacı devam eden
ülkemizde yaş ortalamasının 27,7 olduğu düşünülürse
Avrupanın en genç nüfusuna sahip olan ülkemizde elbette ki
çocuklarımızın yükseköğrenime devam edebilmeleri için
eğitimin her kademesinde yaygın ve nitelikli bir eğitim
sisteminin oluşturulması gerekiyor. Bu çerçeve içerisinde baktığımız
zaman da vakıf üniversitelerini yükseköğrenim sistemimizin bir
alternatifi değil, bir parçası olarak gördüğümüzü vurgulamak
isterim.
Gerçekten dünyayla rekabet
edebilmek için daha fazla sayıda gencimizin yükseköğrenim görmesi ve
nitelikli yükseköğrenim görmesi için vakıf üniversitelerimizin de yükseköğrenim
sistemimize katkısı inkâr edilemez. Burada genel çerçeve içerisinde
sorulan soruların büyük bir bölümü vakıf üniversitelerinin, kurulan
bu vakıf üniversitelerinin mütevellilerinin kimlerden oluştuğu, ne
kadar bir kaynağa sahip olup olmadıkları, bu hizmeti verip
veremeyecekleri yönünde yoğunlaştı. Hem muhalefet sözcülerinin
hem soru-cevaplar bu yönde yoğunlaştığı için bu konuya
genel çerçeveyi çizerek bir cevap vermek isterim.
Özellikle Millî Eğitim
Komisyonumuzda da dile getirilen bu hususlara cevap verirken, özellikle daha
önceki yıllarda da aslında vakıf üniversitelerinin
kuruluşuna ilişkin bir sistematik kriter
oluşturulmadığını, aslında bunun zaman içerisinde
özellikle yükseköğrenim sistemimizde önemli bir pay sahibi
olmasını düşündüğümüz vakıf üniversitelerimizin
olumsuz gelişmelere yol açabileceği endişesiyle bu
doğrultuda Yükseköğretim Kurulumuz genel kuralları belirleyen
objektif kriterler, yani ölçütler getirdi ve bu ölçütler içerisinde vakıf
mütevellisinin, zaten bir vakfın mütevelli üyesi olup olmamanın,
kanunen sakıncalı bir kişi olup olmamanın genel hükümlerle
de çelişmeyecek şekilde düzenlenmesi lazım.
Ne kadarlık bir nakit
varlığına, ne kadarlık bir gayrimenkul
varlığına sahip oldukları ve bu hizmeti sürdürüp
sürdüremeyecekleri, kurmayı düşündükleri fakültelerin
kontenjanlarının ne olması gerektiğini, ne kadar süre
içerisinde kurulması gerekliliği gibi hususlar gerçekten son derece
objektif ölçütlerle belirleniyor.
Dolayısıyla, bugün
huzurunuza getirdiğimiz vakıf üniversitelerinin de özelde
ayrıntılı olarak her birinin mütevellisini, kriterlerini belki
sizlere aktarmakta güçlük çekebilirim ama bunları yazılı olarak
cevaplandırabilirim soru sormanız durumunda. Çünkü bütün bu
üniversitelerin, vakıflarımızın daha doğrusu, her
şeyden önce üniversite kurma kapasitesine sahip ve yetkinlikte
olduklarının objektif ölçütlerle
araştırıldığını ve bu
değerlendirmelerin sonucunda Komisyondan da geçip huzurunuza
geldiğini bir kez daha ifade etmek isterim.
Bir de Bekleyen ne kadar
vakıf üniversitesi var YÖKün gündeminde? dendi. Şu anda on üç
vakıf üniversitesi kurulmak üzere bekliyor.
Bugün huzurunuza gelen ve
kurulması düşünülen
üniversitelerimizin, vakıf üniversitelerimizin iki tanesi, zaten bir
tanesi Vakıflar Genel Müdürlüğünün kuracağı üniversite,
diğeri de Diyanet Vakfının. Yani her ikisi de kamu
vakıflarından oluşuyor ve mal varlıkları, gelir
durumları bu hizmete, yükseköğrenim hizmetine tahsis edecekleri mal
varlıkları da son derece yüksek.
Bir diğer soru hem
konuşmalarda yer alan hem de soru olarak iletilen, bu vakıf
üniversitelerinin kamu kaynaklarıyla desteklendiği, kamu
kaynaklarının bu vakıf üniversitelerine tahsis edildiği
gibi sorular soruldu veya değerlendirmeler yapıldı.
Sayın Üçer soru sordunuz,
sizin sorunuzu cevaplandırıyorum, eğer dinlerseniz, belki tekrar
benzer bir soruyu sormamış olursunuz! Her şeyden önce, bu
vakıf üniversitelerine hiçbir kamu kaynağı tahsis
edilmemiştir, kamu gayrimenkulü de tahsis edilmemiştir.
Dolayısıyla daha önceki yıllarda yapılanlar bizi bu anlamda
kurulan ve kurulacak üniversitelerin kamu kaynaklarıyla değil kendi
kaynaklarıyla oluşturulan kriterler çerçevesinde hizmet veriyorlar.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Bakan, bu yıl Maliyeden vakıf üniversitelerine, tam, kaç lira
ödenmiştir?
BAŞKAN Sayın
Üçer, karşılıklı konuşmazsak
Çok soru soruldu,
Sayın Bakan ona cevap versin. Lütfen
Nasıl olsa maddeler devam edecek.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Bunun
dışında, bir taraftan da vakıf üniversiteleri hakkında
YÖK Başkanının kamuoyuna yansıyan değerlendirmeleri
hakkında sorular soruldu. Elbette, özel üniversitelerin, daha doğrusu
vakıf dışında özel üniversitelerin, ticari şirketlerin
de üniversite kurmasına yönelik olarak herhangi bir yasal düzenleme çalışması
YÖK tarafından bana iletilmedi, dolayısıyla bu yönde bir
değerlendirme yapmayacağım ama vakıf üniversitelerini para
için yapanlar vesaire gibi değerlendirmeler yapıldı.
Yükseköğretim Kurulu
hepinizin de bildiği gibi anayasal bir kuruluş ve anayasal kurumlar,
her hukuk devletinde bu kurumlar denetleme işlevlerini de kendi yasal
organları vasıtasıyla yaparlar. YÖKün de bir denetleme kurulu
var ve vakıf üniversiteleri düzenli bir şekilde, bu çerçevede,
çizilen çerçevede yükseköğrenim hizmetinin amacına uygun şekilde
icra edilip edilmediği, kâr amacı güdülüp güdülmediği veya
yükseköğrenim sisteminin ilkelerine ters bir uygulama olup
olmadığını zaman zaman denetler, ilgili vakıf
üniversitelerini bu konuda uyarır, gerekirse hepinizin de bildiği
gibi, vakıf üniversiteleri bir devlet üniversitesinin himayesinde kurulur.
Bu hizmeti yapamayacak duruma gelmesi durumunda da bu sistem içerisinde
vakıf üniversitesinin kapatılmasına karar verilir ve
Yükseköğretim Kurulu kararı doğrultusunda hami üniversiteye
öğrencileriyle birlikte devredilir.
Vakıf üniversiteleri
dışında bu yıl yeni devlet üniversiteleri kurulacak
mı? diye bir soru soruldu. Evet, Bakanlar Kurulundan bu konudaki kanun
tasarısı Meclis Başkanlığımıza intikal etti.
Kurulacak olan yedi devlet üniversitesinin kurulacağı şehirler
Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Konya, Erzurum ve Kayseri. Yine, bu
illerin seçiminde de Yükseköğretim Kurulumuz bu illerdeki üniversitelerin
öğrenci kapasitesinin yüksekliği, öğrenci
sayısının yüksekliği ve diğer hususlar dikkate
alınarak kentlerin ihtiyacı doğrultusunda
kararlaştırılmıştır. Hepinizin de bildiği
gibi yükseköğrenim talebinin bu kadar yüksek olduğu, genç nüfusun bu
kadar yüksek olduğu bir ülkede, üniversitelerin, eski üniversitelerin
kadro ve diğer hususlarla desteklenmesi gerektiği kadar yeni
üniversiteler kurmak ve kontenjanları büyütmek suretiyle gençlerimizin
üniversite öğrenim hakkı talebinin yerine getirilmesine
çalışılmakta.
Üniversitelerimizin özellikle
bilimsel yayın konusunda ve üniversitelerimizin özellikle dünya bilimsel
skalasında çok kötü bir yerde olduğu, hatta sonuncu sıralarda
yer aldığı gibi, aslında biraz da açıkçası
kompleksli bulduğumuz bir tutum var. Gerçekten Türkiye'de
üniversitelerimiz bu anlamda, sıralamada, 2006 yılında 20nci
sırada -bilimsel makale ve yayında- 2007 yılında 19, 2008
yılında da 18inci sırada. 2009 yılına ilişkin
bir çalışma henüz elimize ulaşmadı, ama dünya
sıralamasında Türk üniversiteleri bu anlamda iyi bir yerdedir.
Dolayısıyla kendi üniversitelerimizle ve bilimsel
çalışmalarıyla bu anlamda hepimiz de gurur duymalıyız
diye düşünüyorum.
Bunun dışında,
özellikle bazı üniversitelere ilişkin kadrolar, kadro taleplerinin
karşılanamaması gibi şu anda elimde bilgi olarak bulunmayan
hususları cevaplandıramayacağım, bunların hepsini
yazılı olarak cevaplandırmayı düşünüyorum.
Bir diğer soru,
başlangıçta sorulan sorulardan bir tanesi öğretmenler
hakkındaydı, sözleşmeli öğretmenler hakkında bir soru
soruldu. Hepinizin de bildiği gibi sözleşmeli öğretmenler,
kadrolu öğretmen ihtiyacımızın
karşılanamadığı, özellikle güçlük arz eden, kadrolu
öğretmenler yoluyla hizmeti götüremediğimiz eğitim öğretim
sistemi içerisinde önemli bir yer tutacak şekilde düşünülüp planlanmış
bir çalışma.
Dolayısıyla, bir
diğer taraftan da sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesine
ilişkin sorular, bulunduğum her yerde ve sıklıkla bana da
soruluyor ve bunu da yine daha önceki cevaplarımı tekrar edecek
şekilde cevaplandırmak istiyorum. Sözleşmeli öğretmenlerin
tamamının bir yıl içerisinde veya çok kısa bir süre
içerisinde kadroya geçirilmesi çalışması yok. Fakat,
öğretmenlerimizin, sözleşmeli öğretmenlerimizin kademeli olarak
çalışma süreleri göz önüne alınarak kadroya geçirilmesi
çalışmalarını tamamladık. Maliye
Bakanlığımızla çalışmalarımız sonuçlandıktan
sonra, kamuoyuyla bunu paylaşacağız ve bu
çalışmayı bir yasa tasarısı olarak Meclisin gündemine
getireceğiz.
Sayın Aratın bir
sorusu vardı. Yazılı olarak iletilmiş yatılı
ilköğretim bölge okullarına ilişkin, kontenjan
açığına ilişkin Bunlar doldurulamaz mıydı?
şeklinde bir soruydu.
Her şeyden önce
yatılı ilköğretim bölge okulları da hepinizin de
bildiği gibi yoksul ve dezavantajlı, eğitim hizmetlerine
erişiminde güçlük çekilen çocuklara eğitim verilen alanlar.
Yatılı ilköğretim bölge okullarında kuruluş
koşulları itibarıyla bazı nüfus ve yer
değişiklikleri hareketlerinin yansıması neticesinde
kontenjanlar boş kalıyor. Oysaki, bu kontenjanlar şu anda
yerleşik sistemden, kırsal kesimden kente göçleri göz önüne
aldığımızda, baz aldığımızda
bazılarında kontenjan açığımız ve
ihtiyacımız devam ederken, diğerlerinde boşluk arz eden
yerler var. Dolayısıyla, herhangi bir şehirden, sokakta
çalışan bir çocuğu ailesinin rızası ve bilgisi
olmaksızın alıp bir yatılı ilköğretim bölge
okuluna göndermemiz mümkün olmadığı gibi, şu ana kadar bize
bu yönde talepte bulunan ve başvuran herhangi bir ailenin talebini de
reddetmiş değiliz. Dolayısıyla, yatılı
ilköğretim bölge okullarının planlama ve hedefleri
doğrultusunda çalışma yapıldığını
söylemek isterim. Özellikle diğer alanda da çalışmaların
devlet bakanlığımız ve diğer bakanlıkların
koordinasyon hâlinde yürüttüğü çalışmalarla
sağlıklı bir yönde ilerlediğini ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Süremiz doldu.
Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- Y O K L A
M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Toplantı yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı talebi vardır.
Sayın
Kılıçdaroğlu, Sayın Özyürek, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Altay, Sayın Diren, Sayın Köse, Sayın Koçal,
Sayın Ağyüz, Sayın Seçer, Sayın Özkan, Sayın Oksal,
Sayın Arat, Sayın Aydoğan, Sayın Hacaloğlu, Sayın
Yıldız, Sayın Tüzün, Sayın Barış, Sayın
Bingöl, Sayın Anadol, Sayın Yazar.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
Yoklama
başlamıştır.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
20.04
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN 487 sıra
sayılı Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesinin
oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı. Bu nedenle yeniden yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 13 Nisan 2010 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.15