DÖNEM: 23 CİLT: 66 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
86ncı
Birleşim
14 Nisan 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Kayseri
Milletvekili Yaşar Karayelin, Mimar Sinanın ölüm yıl dönümü ve
Mimar Sinan Haftasına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoyun, İznikin kültür ve turizmdeki yerine ve
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Türk vatandaşlarına
uygulanan vize ve Türkiye'nin diğer ülke vatandaşlarına
uyguladığı vize konusuna ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mimar Sinanın ölüm yıl
dönümü ve Mimar Sinan Haftasına ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 24 milletvekilinin,
işsizlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/670)
2.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 24 milletvekilinin, şeker
fabrikalarının pancar alımında fire kesintisi yapması
konusunun araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/671)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 24 milletvekilinin, yerel basın ve
yayın kuruluşlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/672)
4.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 21 milletvekilinin, maden
kazalarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/673)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S. Sayısı: 487)
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- İki
üniversite kurulmasıyla ilgili tasarıların görüşülmekte
olan 487 sıra sayılı tasarıya ek madde olarak eklenmesinin
İç Tüzüke aykırı olup olmadığı hususunda
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Erzurumun Yapı Denetim Kanununa dahil
edilmesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Mustafa Demirin cevabı (7/13331)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden
yapılan yardımlara,
-
İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgilin, kamudaki engelli istihdamına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavafın cevabı
(7/13335), (7/13336)
3.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvelin, sivil toplum
kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/13379)
4.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, kamu sosyal harcamalarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavafın cevabı
(7/13458)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak dört oturum yaptı.
Siirt
Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu, Mimar Sinanın ölümünün
422nci yıl dönümü ve Mimar Sinan Haftasına,
İzmir
Milletvekili Şenol Bal, Kırgızistan Cumhuriyetinde meydana
gelen son olaylar ve gelişmelere,
İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhan, İzmir Torbalı Pancar köyü halkının
sözleşmeli kiracı olarak uzun süredir tarım yaptıkları
arazilerin ellerinden alınmak istenmesine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Doğu ve
Güneydoğu Anadoluda artış gösteren kanser vakalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
(10/666),
Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekilinin, kanser
hastalığı konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/667),
Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekilinin, kanser
hastalığı konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/668),
Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 21 milletvekilinin, TOKİnin faaliyetlerinin
araştırılması (10/669),
Amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Çin Halk
Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresinin vaki davetine icabetle TBMM
İçişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin
Çin Halk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi,
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 496 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 5inci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; gündemin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (10/348, 10/551) ve bugün okunarak Genel Kurulun
bilgisine sunulan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan
(10/666, 10/667, 10/668) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin birleştirilerek Genel Kurulun 13 Nisan 2010 Salı günkü
birleşiminde görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul edildi.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokat İline Bağlı Gökal
Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/447)
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmedi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının:
1inci sırasında bulunan
(6/1038),
10uncu
(6/1082),
22nci
(6/1125),
28inci
(6/1144),
29uncu
(6/1146),
293üncü sırasında bulunan
(6/1659),
295inci
(6/1662),
374üncü
(6/1771),
385inci
(6/1782),
419uncu
(6/1821),
421inci
(6/1823),
431inci
(6/1834),
432nci
(6/1835),
433üncü
(6/1836),
458inci
(6/1864),
560ıncı
(6/1970),
Esas
numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak cevap
verdi; soru sahiplerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir, Tokat Milletvekili Reşat Doğru,
Niğde Milletvekili Mümin İnan, Kütahya Milletvekili Alim
Işık, Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve Giresun
Milletvekili Murat Özkan da cevaplara karşı görüşlerini
açıkladılar.
Gümüşhane
Milletvekili Yahya Doğan, çok sayıda spor tesisinin
yapılmış olduğunu görmekten mutluluk duyduğuna ve
Gümüşhane ili Kelkit ilçesinin kapalı spor salonunun
yapımının tamamlanacağının müjdesini
almış olmaktan da çok mutlu olduğuna ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen, kanser hastalığının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin (10/348, 10/551, 10/666, 10/667, 10/668) kabul
edildiği açıklandı.
Kurulacak
komisyonun:
16 üyeden
teşekkül etmesi,
Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden
itibaren üç ay olması,
Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
4üncü
sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun (1/808) (S.
Sayısı: 487) 1inci maddesine bağlı ek madde 119 kabul
edildi; 1inci maddesine bağlı ek madde 120 üzerinde bir süre
görüşüldü.
14 Nisan 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 20.02de son verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Yaşar TÜZÜN Gülşen
ORHAN
Bilecik Van
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun TÜFEKCİ Fatih
METİN
Konya Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 121
II.- GELEN KÂĞITLAR
14 Nisan 2010 Çarşamba
Tasarılar
1.- Milli Eğitim Temel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı (1/844) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2.4.2010)
2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/845) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
6.4.2010)
Teklifler
1.- Ordu Milletvekili Rahmi
Günerin; Tarım Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/666) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.4.2010)
2.- İzmir Milletvekili
Canan Arıtmanın; 5993 Sayılı Belediye Kanununun 24.
Maddesinin 2. Fıkrasına İmar Komisyonu İbaresinden Sonra
Gelmek Üzere Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu İbaresinin
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/667) (Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2010)
3.- İzmir Milletvekili
Canan Arıtmanın; 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanununun 15. Maddesinin 2. Fıkrasına Ulaşım Komisyonu
İbaresinden Sonra Gelmek Üzere Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu
İbaresinin Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/668) (Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2.4.2010)
Tezkereler
1.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanakın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1172) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.4.2010)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanakın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1173) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.4.2010)
Rapor
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin; 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/656) (S. Sayısı: 497) (Dağıtma tarihi: 14.4.2010)
(GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, futbol kulüplerinin sigorta prim
borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1981) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/04/2010)
2.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, futbol kulüplerinin vergi borçlarına
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1982)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
3.- İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahinin, ailelerinden ayrılan bazı çocuklara
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1983)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
4.- Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemirin, havaalanında turistlerden alınan bir ücrete
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1984)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
5.- Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemirin, Gaziantepteki kaçakçılık olaylarına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1985)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
6.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Zile OSBde yapılan yatırımlara
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1986)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
7.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Zile-Pazar karayoluna ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1987)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
8.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Zile-Çekerek karayoluna ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1988)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
9.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, tasarruf sahiplerini mağdur eden bir holdinge
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1989)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Pazar ilçesine Sosyal
Güvenlik Merkezi kurulmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1990)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, HES projelerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1991)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki TOKİ
konutlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1992)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki baz istasyonlarının
sağlığa etkilerine ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1993) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2010)
14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokata ambulans
helikopter alımına ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1994) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2010)
15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Zile Devlet Hastanesi
binasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1995) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
16.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, araçlara kesilen para
cezalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1996) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
17.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki baz
istasyonlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1997) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki korunmaya
muhtaç çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) sözlü
soru önergesi (6/1998) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2010)
19.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki
belediyelerin İller Bankasına olan borçlarına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1999)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
20.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki hava
kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2000) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
21.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, dershanelere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2001)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
22.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, kapatılan
okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2002) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
23.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın, Tatvan Devlet
Hastanesinden kaçırılan bebeğe ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2003) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/04/2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavafın
eşcinsellerle ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13693) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, yurtlardan kaçan çocuklara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13694)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, Aydın ziyaretinde yaşanan bir olaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13695)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, İstanbuldaki sel afetine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13696)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
5.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, domuz gribi aşısı ile ilgili
açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13697) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
6.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, TEKEL işçilerinin eyleminin engellenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13698)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
7.- Giresun Milletvekili
Murat Özkanın, Taşıt Kanununa aykırı araç
alımı ve kullanımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13699) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
8.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoyun, Yalovada kurulacak termik santrale ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13700) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
9.- Manisa Milletvekili Ahmet
Orhanın, Manisadaki afet mağduru çiftçilerin sorunlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13701)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
10.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankutun, belediyelerdeki yolsuzluk
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13702) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
11.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankutun, Deniz Feneri
Derneğine bankalar üzerinden bağış yapılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13703)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
12.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankutun, Türkmen adının
derneklerde kullanılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13704) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatta
İşsizlik Sigortası Fonundan yapılan ödemelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13705)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
14.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, eşcinsellere
yönelik şiddet olaylarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13706) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/04/2010)
15.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
tutuklu bazı kişilere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13707) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
16.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
bir kamu görevlisinin mahkumiyetine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13708) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
17.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldızın, ceza ve
tutukevlerindeki doluluk durumuna ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13709) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
18.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, Erzurum H Tipi
Cezaevinde yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13710)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2010)
19.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, isteğe
bağlı sigortalıların prim borçlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13711) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
20.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Sulusaray ilçesine
Sosyal Güvenlik Merkezi kurulmasına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13712)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
21.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın,
Afyonkarahisara yapılan fidan tahsisine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13713)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
22.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki sulama
kanallarının üzerinin kapatılmasına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13714)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaadaki
kanalların temizletilmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13715) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, çocuk ve
yaşlı bakımevlerinin denetimine ilişkin Devlet
Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/13716)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, İŞKURun
Tokattaki özürlü istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Selma
Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/13717)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Ankaradaki toplu
taşıma hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13718) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
27.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatta içme suyu ve
kanalizasyon bulunmayan yerleşim birimlerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13719)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
28.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir köyün köprü ihtiyacına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13720) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/04/2010)
29.- Van Milletvekili Fatma Kurtulanın, kadına yönelik bir
şiddet olayına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13721) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/04/2010)
30.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
ölü bulunan bir gazete çalışanına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13722)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2010)
31.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, LYSnin yalnızca
il merkezlerinde yapılmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13723)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
32.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Bingölde okulların
depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13724)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
33.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Kütahyada okulların
depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13725)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
34.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Boluda 1999 depremleri
sonrasında okulların durumuna ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13726)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Sakaryada 1999 depremlerinden
sonra okulların durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13727) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
36.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Yalovada 1999 depremlerinden
sonra okulların durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13728) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
37.- Mardin Milletvekili Emine
Aynanın, Kızıltepe ilçesindeki öğrenciler için
belirlenen sınav merkezlerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13729)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
38.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin, bir beldedeki
ortaöğretim kurumu ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13730)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
39.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, kadın
yönetici sayısının artırılmasına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13731)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
40.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, ABDdeki bir
toplantıya katılan bürokratlara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13732)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
41.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, Dünya Liseler
Badminton şampiyonasına katılan bürokratlara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13733)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
42.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, Bakanlıkça
yapılan atamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13734) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
43.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, bazı
sınavlarda soru sızdırıldığı
iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13735) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
44.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, istisnai memuriyet
kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13736)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
45.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, okullara alınan
yazarlık yazılımına ve köy okullarında internet
erişimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13737) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2010)
46.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, Devlet Memurları
Kanununun 76. maddesine göre yapılan atamalara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13738)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
47.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, emekli olduktan sonra
göreve başlatılan bir öğretmen olup olmadığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13739) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
48.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, usulsüz öğretmen
ataması olup olmadığına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13740)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
49.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, ücretli öğretmen
uygulamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13741) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
50.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, vekaleten yürütülen
müdürlüklere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13742) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2010)
51.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın, bir planlama
çalışması için ödeme yapılıp
yapılmadığına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13743)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
52.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Zileye üniversite
kurulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13744) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
53.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki okullarda
uyuşturucuyla ilgili bilgilendirme çalışmalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13745) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
54.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki
okulların elektrik borcuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13746) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
55.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, eğitimdeki
fırsat eşitliğine ve bazı uygulamalara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13747)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2010)
56.- Muğla Milletvekili Ali Arslanın, Diyarbakır
Göğüs Hastalıkları Hastanesinin kapatılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13748) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
57.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırın,
hastanelerde enfeksiyon kaynaklı bebek ölümlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13749) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/04/2010)
58.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının, Konyadaki aile
hekimliği uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13750) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
59.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Ayvalık
ilçesindeki intihar olaylarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13751)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
60.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki
sağlık ocaklarındaki personel eksikliğine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13752)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
61.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokattaki bazı
sağlık verilerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13753) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
62.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın, bazı
meraların canlandırılmasına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13754)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
63.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin, Gaziantepteki destekleme
ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13755) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2010)
64.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin, Diyanet İşleri
Başkanlığının GSM şirketleri ile
yaptığı sözleşmeye ilişkin Devlet Bakanından
(Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/13756)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
65.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlunun, dahilde
işleme rejimi kapsamında getirilen çaylara ilişkin Devlet
Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/13757) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
66.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın, TMSFnin bir
medya grubunu satış ihalesine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/13758) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
67.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, karayolu
taşımacılığı yapan esnafın vergi ve prim
borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13759) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
68.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlakın, kamu kurum
ve kuruluşlarının deniz araç ihalelerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13760)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
69.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankutun, halk ozanlarının
desteklenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13761) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2010)
70.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatta ruhsat
verilen taş ve kum ocaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13762)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2010)
71.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, ihracattaki vergi iadesi
uygulamasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer
Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/13763)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 24 Milletvekilinin, işsizlerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/670) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.02.2010)
2.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan ve 24 Milletvekilinin, Şeker fabrikalarının
pancar alımında fire kesintisi yapması konusunun
araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/671)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.02.2010)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 24 Milletvekilinin, yerel basın ve
yayın kuruluşlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/672) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.02.2010)
4.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 21 Milletvekilinin, maden
kazalarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/673)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.02.2010)
14 Nisan 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Mimar Sinan Haftası münasebetiyle söz isteyen Kayseri
Milletvekili Yaşar Karayele aittir.
Sayın Karayel, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Kayseri Milletvekili Yaşar Karayelin, Mimar Sinanın
ölüm yıl dönümü ve Mimar Sinan Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
YAŞAR KARAYEL (Kayseri)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ülkemizin gurur
kaynaklarından birisi olan büyük Mimar Sinanın ölüm yıl dönümü
münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bir ülkenin gerçek tapuları o ülkedeki medeniyet
yapılarının mevcuduyla
Bu ülkedeki eserlerin hepsinin
yapımında büyük katkıları olan Mimar Sinanın
eserleri, bu ülkenin gerçek tapuları hâlinde nesilden nesile aktarılarak
bugünlere kadar ulaşmıştır. Dört yüz yirmi iki yıl
sonra bile bu ülkenin insanları ve dünyadaki Müslümanlar tarafından
hayırla yâd edilen bir insan gerçekten başka bir ülkede herhâlde
olmasa gerektir. Ben de rahmetli Mimar Sinanı onun ahvadı olarak
minnet ve şükranla milletim adına selamlıyorum.
Kendisi şu anda, bu
kadar büyük yapıları yapmış olmasına rağmen,
Süleymaniyede çok küçük bir türbede mütevazı olarak İstanbulu
selamlamaktadır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Lütfen, arkadaşlar
Bir tarih büyüğümüzü
anıyoruz, lütfen sakin olalım.
Buyurun.
YAŞAR KARAYEL (Devamla)
Mimar Sinan, Kayseri sancağının Ağırnas köyünde
doğmuştur. Yeniçeri olarak Osmanlı İmparatorluğunda
eğitilmiş, dülger sıfatıyla ustalarından büyük
şeyler öğrenmiştir. Kendisi bu çalışmalarını
Ustamın hizmetinde tıpkı bir pergelin sabit ayağı
gibi kararlı bir biçimde çalıştım, merkezi ve çevreyi
gözledim. Sonra da yine pergelin gezen ayağı gibi başka
diyarları gezmeye özendim. Bir zaman padişah hizmetinde Arap ve Acem
diyarlarında gezip dolaşarak her yüksek eyvandan bir köşe, her
viran tekkeden bir kırıntı belleyip yine İstanbula geri
döndüm
Kanuni Sultan Süleyman
döneminde yeniçeri olarak Belgrad, Rodos, Mohaç, Viyana, Almanya, İran ve
Bağdat seferlerine katılır. Buralarda gördüklerini yapısal
olarak ülkesine gelince uygular. Özellikle Van Gölünün geçişinde
yapmış olduğu kadırgalarla çok büyük üne kavuşur.
Ülkenin mamur olmasında çok büyük katkılar sağlar. Özellikle
Moldova seferi sırasında nehir üzerine yapmış olduğu
köprülerle kendisi çok büyük bir üne kavuşur ve mimarbaşı
sıfatını alır.
Katıldığı
seferlerde gördüğü doğu ve batıdaki çeşitli kültür
eserleri, karşılaştığı acele çözüm bekleyen
sorunlar, askerlikte edindiği disiplin, denetim ve örgütlenme bilgisiyle birlikte
Mimar Sinana büyük öngörüler kazandırır, yeteneklerini
geliştirir, tasarımlarını kuvvetlendirir. Elli yıla
varan başmimarlık görevi sırasında Osmanlı Devletinde
yaptığı mimarlık görevi boyunca da yapılarında
gerçekleştirdiği deneyler, getirdiği yenilikler Osmanlı
mimarisinin zirveye taşınmasında büyük katkılar
sağlamıştır.
Anadolu ve Akdeniz kültürüne
sahip çıkan bir Osmanlı-Türk-İslam mimarlık bileşimi
ortaya çıkaran Mimar Sinan, birçoğu İstanbulda olmak üzere
cami, mescit, medrese, okul, darülkurra, türbe, imaret, darüşşifa, su
yolları kemerleri, köprüler, kervansaraylar, köşk ve saray, ambar ve
mahzen, hamam ve kaydı olmayan nice yapılarla birlikte 477 tane eseri
dünya mirasına kazandırmıştır.
Sinanın
hayatını incelediğimizde, yaptıklarıyla hiçbir zaman
yetinmeyip, bıkıp usanmadan düşünen, araştıran ve
yenilikleri ortaya koyan büyük bir bilim adamı olarak kendisini
görmekteyiz. Osmanlı döneminde, daha rasyonel, ölçülü olan,
gerçekçiliği yansıtan Osmanlı dinî yapıları Mimar
Sinanla yeniden şekil almış, yenilikler
kazandırılarak Osmanlı Türk mimarisi olarak dünyaya
damgasını vurmuştur. Özellikle İstanbulun su sorununu
çözmek için yapmış olduğu su kemerleri, bentler, tünellerle, su
yollarının kemerleriyle birlikte, dağıtma
yapılarıyla, uzunluğu 50 kilometreye varan Kırk
Çeşmeler denilen tesisleri İstanbula kazandırarak
İstanbulun su sorunlarını çözmüştür.
Sinan, Osmanlı
İmparatorluğunda en önemli mekân olan camilerin tasarımına
da yenilikler katmıştır. Mimarbaşılığa
getirildikten sonraki ilk yapısı Haseki Sultan Külliyesidir. Sinan,
araştırmalarına devam ettikçe yenilikleri de kavramış
olur. Sekizgen tabana oturan kubbesiyle Rüstem Paşa Camisi bunun en büyük
örneklerinden birisidir. Bu camide kazanmış olduğu deneyimleri
daha sonra İstanbulda çeşitli yerlerde kullanmıştır.
Kalfalığımı İstanbuldaki Şehzade Camisinde,
ustalığımı da Süleymaniye Camisinde tamamlandım fakat
bütün gücümü ve ustalığımı Edirnedeki Selimiye Camisinde
tamamladım. diyen Sinan, seksen yaşında yaptığı
bu eseriyle dünya mirasına gerçekten büyük katkı
sağlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
YAŞAR KARAYEL (Devamla)
Tüm eserlerini âdeta bir mimarlık yarışmasına
katılırcasına hazırlamış, yeniliklerle dolu nice
eserleri bugünlere getirmiştir. İstanbula sağlamış olduğu
özgün yapı örnekleriyle kent neredeyse açık hava müzesi hâline
dönüştürülmüştür. Arif Nihat Asyanın deyimiyle Erciyesi
Süleymaniye diye İstanbula yeniden kondurmuştur. Sinan,
dışa açık, analizci, gördüklerinden doğru dersler
çıkaran, ilhamlar alan, onları kendi görüşleri
doğrultusunda senteze ulaştıran büyük bir dehadır ve
mimardır. Ömrünün sonuna kadar araştıran, deneyen,
topoğrafya, kompozisyon ve mekân, kütle ve depremsellik sorunlarına
yeni çözümler üreten Mimar Sinan, bugüne kadar ününün gelmesinde büyük
katkıları da kendiliğinden sağlamıştır.
Kayseride birçok eseri
vardır. Bunlardan en önemlisi: Osman Paşa Camisi, Hacı Ahmet
Camisi, Kurşunlu Camisi olarak da bilinir. Bu camilerle birlikte Hüseyin
Bey Hamamı da Kayseriye kazandırdığı önemli mimarlık
yapılarından biridir.
Bu vesileyle Mimar
Sinanı, gerçekten ona layık nesiller olarak, buradan bir daha tüm
milletimiz adına şükranla, minnetle ve rahmetle anıyor,
kendisine Cenabıhaktan rahmet diliyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Karayel.
Sayın Şandır,
buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Mimar
Sinanın ölüm yıl dönümü ve Mimar Sinan Haftasına ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak biz de Mimar Sinanı rahmetle anıyoruz, ona
şükranlarımızı sunuyoruz.
Gerçekten, Mimar Sinan, Türk
tarihinde, Türk medeniyetinde yeri zor doldurulacak bir değerdir, bir
kıymettir, bu milletin değeridir. Mimar Sinan, ait olduğu
devletin ihtişamını eserlerine yansıtan ve medeniyetimize
özgü bir tarz yaratan çok değerli bir mimardır. Bugün taklidi bile
mümkün olmayan eserler ortaya koymuştur.
Özellikle Süleymaniye
Camisinin tanımında, yine rahmetle anacağımız bir
Değerli Mimar Vedat Dalokayın ifadesiyle söylüyorum: Mimar Sinan,
muhteşem Kanuni Sultan Süleymanın görkemini Süleymaniye Tepesinde
Süleymaniye Camisi ile oturtmuştur, bağdaş kurup
oturtmuştur ve Osmanlının görkemini tüm dünyaya kıyamete
kadar sunmuştur. diye bir tanım getirmiştir.
Gerçekten Mimar Sinanı
unutmamamız gerekiyor, unutturmamamız gerekiyor. Biz de Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, camiası olarak Mimar Sinana
şükranlarımızı sunuyor, ona yüce Allahtan rahmetler
diliyoruz efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım,
Türk milletinin gurur abidelerinden birisi olan -konuş-macıların
da belirttiği gibi- ihtişamlı tarihimizde önemli bir yeri olan
ve dünya mimarisine büyük katkılarda bulunan Mimar Sinanı rahmetle,
minnetle, şükranla anıyoruz. Mekânı cennet olsun.
Gündem dışı
ikinci söz, kültür ve turizm ilçesi İznikin sorunları hakkında
söz isteyen Bursa Milletvekili Necati Özensoya aittir.
Sayın Özensoy, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Bursa Milletvekili Necati Özensoyun, İznikin kültür ve
turizmdeki yerine ve sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kültür, tarih ve turizm kenti
olan İznik, milattan önce 316 yılında kurulmuş, dört
tarafı 4.970 metre uzunluğunda, tamamen surlarla çevrili tarihî bir
kenttir. Anadolu Selçuklu Devletinin ilk başkenti olan İznik,
Osmanlı Döneminde ilk medreselerin kurulduğu şehir olup 15inci
yüzyıl sonu ile 17nci yüzyıl arasında dünyaca bilinen ender
sanat eserlerinden İznik çinilerinin üretim merkezi olmuştur.
Bithynia krallıklarına sığınaklık, Roma
imparatorluklarına satraplık, Bizans İmparatorluğuna
başkentlik, Selçuklu ve Osmanlı Türklerine yönetim merkezliği
yapan İznik Hristiyan âlemi açısından da ayrı bir önem
taşımaktadır. Zira, ilk ekümeniklik konsül toplantısı
325 tarihinde burada yapılmış ve Hristiyanlık dinine hayat
veren, İznik Yasaları adıyla bilinen 20 maddelik karar burada
alınmıştır. Bu bakımdan, farklı birçok
medeniyetin izlerini günümüze kadar taşıyan, buram buram tarih kokan
ilçemizin turizm açısından taşıdığı önem
kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyüktür. Keza, başta Süleyman
Paşa Medresesi olmak üzere, Osmanlı ilk eserlerini İznikte
vermiştir.
Ne yazık ki böylesine
eşsiz tarihî ve kültürel zenginliğe sahip ilçemiz bugüne kadar
gereken ilgiyi görememiştir. Sanayileşme şansı olmayan
İznikin hak ettiği yere gelebilmesi için tek çıkar yol,
turizmde gerekli olan patlamayı yapması ve bu sektörde hak
ettiği yere gelmesidir. Bunun için de İznikin behemehâl turizmde
öncelikli bölge kapsamına alınması, Kültür ve Turizm
Bakanlığının önderliğinde İznikin
tanıtımına ağırlık verilmesi, ilçemize turizm
tesisleri ve spor kompleksleri yapmaları ve yeni istihdam alanları
yaratmaları için turizm yatırımcılarının
teşvik edilmesi sağlanmalıdır.
İznik ilçe merkezinde en
önemli kültür varlıklarından biri de, 4 ana kapısı, 12 tali
kapısı, 114 kulesiyle yer alan, 10-12 metre yüksekliğinde, 4.970
metre uzunluğunda antik şehir surlarıdır. Bu surlar, Roma
İmparatoru Hadrian döneminde yapılmış İstanbul
Kapı ve Lefke Kapı, Roma İmparatoru Claudius II. döneminde
yapılmış Yenişehir Kapıdır. Bu mevcut surlara
Bizans Döneminde de ön surlar ilave edilmiştir. Yurdumuzda Diyarbakır
ve İstanbul surlarından sonra üçüncü uzunluktadır. Gerek
mimarisi gerekse sur kapılarının üzerindeki kitabeleri, sur
bedenindeki çeşitli kabartma ve devşirme malzemeleriyle son derece
nadir tarihî ve kültürel bir belgedir.
Yine Sultan I. Muratın
annesi Nilüfer Hatunun anısına 1388 yılında inşa
ettirilen İznik Müzesi, yoksullar için her gün yemek
dağıtılan bir hayır
kurumuydu. Bu müzede çok nadide eserler, Osmanlıdan ve diğer
medeniyetlerin yaşadığı dönemlerden binlerce nadide eser
sergilenmektedir. Ancak binanın tekrar restore edilmesi ve teşhir
vitrinlerinin modernleşmesi hususunda İznik Müze Müdürlüğünce,
müfettişçe hazırlanmış rapor ile birlikte ilgili
Bakanlığa müracaat edilmiş ancak bir sonuç elde
edilememiştir. İznik Müzesinde bulunan depolarda etütlük ve
envanterlik eserler bulunmaktadır. Özellikle İznik çini fırınları
kazısı sonucunda bulunan kalıntılar bu depolara konulmaktadır
ancak söz konusu depoların yoğun nem almaları eserler
açısından sağlıksız bir ortam yaratmaktadır.
İznik Müze Müdürlüğünce soruna çözüm bulmak amacıyla ek hizmet
binası ve depoların kaldırılarak yerine depo, hizmet ve
teşhir içeren yeni yapılaşma çalışmaları için
birçok kez müracaat edildiği bilinmektedir.
Sonuç olarak, müze
teşhir binası olarak kullanılan imarethanenin restore edilmesi
ve teşhir vitrinlerinin modern hâle getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca
müze etrafında bulunan harabenin ortadan kaldırılması, bu
alana ilçemize yakışacak bir şekilde depo ve hizmet içeren yeni
yapılaşma çalışmalarına başlanması, tarihî
eserlerin yerli ve yabancı turistlere sergilenmesi sağlanmalıdır.
Yine, tarihî antik tiyatroyla
ilgili yapılan çalışmalar maalesef Bakanlık tarafından
da izin verilmediğinden yapılamamaktadır. Bu konuda da bir an
önce gerekli izinlerin verilmesi ve çalışmalara devam edilmesi
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Özensoy.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla)
Ben buradan Sayın Kültür ve Turizm Bakanına seslenmek istiyorum.
Bugün bu yapılan gündem dışı konuşmaya cevap veyahut
katkı sağlaması gerekirdi ama herhâlde yoğun
çalışmalarından dolayı kendisi burada yok. Yarın
Turizm Yılının açılışıyla ilgili kendisi
Bursada olacak. Dolayısıyla Bursadan İznike geçmesini ve
İznikte bu bahsettiğimiz konuları yerinde görerek, Bursa
turizminin önünün açılması için özellikle İznike çok daha fazla
önem verilmesi gerektiğini yerinde incelemesini ben hassaten istirham
ediyorum.
Bursa Valisine de hem
teşekkür hem de sitemde bulunmak istiyorum. Katkılar noktasında,
Valilik imkânları noktasında elinden gelen katkıları
yapmayı çalışıyor. Ancak Bursa turizm çalıştayında
çıkan raporda bu İznik ilçemize gerekli yer
ayrılmadığı, gerekli önem verilmediği
görülmüştür. Bu konuda da biraz daha özellikle İznikle ilgili önem
ve hassasiyetlerini rica ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
efendim.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla)
Bitiriyorum.
Ben Belediye
Başkanımıza da bu tanıtım ve
çalışmalarında da başarılar diliyorum. Bursadaki
alışveriş merkezlerinde ve İstanbulda ciddi anlamda
çalışmalar başlattı Sayın Belediye Başkanı.
Ben de bu çalışmalarında başarılar dileyerek, bütün
İzniklilere de selamlarımı sunuyor ve yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özensoy.
Gündem dışı
üçüncü söz, Türkiyeden vize isteyen ve Türkiye'nin vize istediği ülkeler
hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğluna
aittir.
Sayın Aslanoğlu,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Türk
vatandaşlarına uygulanan vize ve Türkiye'nin diğer ülke
vatandaşlarına uyguladığı vize konusuna ilişkin
gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türk vatandaşlarına uygulanan vize, bir de bizim diğer ülke
vatandaşlarına uyguladığımız vize konusunda bilgi
sunmak istiyorum.
Öncelikle bizim yani
Türkiyenin diğer ülke vatandaşlarına uyguladığı
vize konusunda mutlaka bir değişiklik yapmamız lazım
arkadaşlar. Örneğin, Uzak Doğudan, Orta Doğudan transit
amaçlı gelip Avrupaya giden bir sürü insan -schengen vizeleri var-
Türkiye vizesi olmadığı için İstanbulda kalamıyorlar.
Bu nedenle Dışişleri Bakanlığının, eğer
yabancı bir ülkenin vatandaşının schengen vizesi varsa, Amerika
ve İngiltere vizeleri varsa, bu insanların Türkiye vizesi olmasa dahi
İstanbulda kalmalarına ve İstanbulda havaalanında
değil havaalanının dışına çıkmalarına
müsaade edilmesi lazım. Bu, özellikle Hindistandan gelip Avrupaya giden
turistler için çok önemli bir problem. Türkiye, Hindistan
vatandaşlarına vize uyguladığı için yani Uzak
Doğudan gelen Hintliler gelip İstanbulda sadece havaalanında
bekleyip Avrupaya buradan gitmektedir. Ama eğer bir Hint
vatandaşının schengen vizesi varsa, bu Hintliden schengen vizesi
olduğu için Türkiye vizesi aramaz isek, bu insanlar İstanbula girip
İstanbulda alışveriş dahi yapabiliyorlar. Bu nedenle,
özellikle Türkiyenin vize uyguladığı ülkeleri bir kez daha
gözden geçirip, özellikle schengen vizesi veya İngiltere vizesi
taşıyan o ülke vatandaşlarına Türkiyeye de giriş izni
verilmesi lazım, illa Türkiye vizesi aranmaması lazım. Eğer
biz turizmden, eğer biz gerek sağlık gerek turistik gerek
eğitim gerekse spor organizasyonlarından bir pay alacaksak mutlaka bu
vize mantığımızı değiştirmemiz lazım.
Aksi hâlde, o ülkelere biz vize uyguladığımız için, o ülke
vatandaşları schengen vizesi olmasına karşın
Türkiyeye giremiyorlar. Bu, Türkiye için önemli bir sorundur. Özellikle turizm
sektöründeki herkes bu soruna dikkatimizi çekiyor ve herkes, özellikle transit
değil, schengen vizesi olanın Türkiyeye giriş yapmasına
olanak sağlayan bir kararın mutlaka alınmasını
istiyor. Bu nedenle, ben, burada gerek Dışişleri
Bakanlığına gerekse Turizm Bakanlığına
iletiyorum, bu konunun açıklığa kavuşturulması
lazım ve sonuçta, eğer bir Hint vatandaşının veya bir
başka ülke vatandaşının schengen vizesi varsa Türkiye
herhâlde o ülkeler
Türkiye'nin istediği vize o ülkelerin içerdiği
vizeden farklı bir vize işlemi değildir. Bu nedenle schengen
vizesi taşıyan yabancı ülke vatandaşlarına Türkiyeye
giriş olanağı tanıyan bir değişikliğin
öncelikle yapılması lazım.
Değerli
arkadaşlarım, ikinci bacak ise, Türk insanına uygulanan, Türk
vatandaşına uygulanan vize konusudur. Bu resimde görüyorsunuz,
maviler bizden vize istemeyen ülkeler ama baktığımız zaman,
bunlar, örneğin bu bol mavi gördüğünüz yer Güney Amerika, yani
Arjantin, Peru, Brezilya ama baktığınız zaman, Türkiyeyle
ilişkisi olan Avrupa Birliği ülkelerinden ve Avrupadaki ülkelerden
sadece Hırvatistan ve Kosova bizden vize istemiyor ve onun
dışında tüm Avrupa vize istiyor bizden. Fas, Libya, Suriye,
İran, Kazakistan, bir de aşağıdaki mavi Güney Afrika.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, özellikle Avrupa Birliği
açısından, schengen vizesi açısından konuyu biraz irdelemek
istiyorum. Eğer gümrük birliği test edildiyse, gümrük birliğinde
siz malları geçiriyorsunuz, insanı geçirmiyorsunuz. Bir kere bu,
kabul edilemez. Gümrük birliğine girişte, özellikle gümrük
birliği kapsamında, özellikle ticari olarak mal üreten, ihraç eden
insanlar dahi Avrupaya girmekte zorlanıyorlar ve bizden neler istiyorlar, arkadaşlar, biliyor
musunuz? Banka cüzdanının fotokopisi değil, aslı olacak ha!
Daha neler neler istiyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, seyahat özgürlüğü her şeyin
üstündedir, ama özgürlüğü zoraki kısıtlamak insanlık
dışı bir olaydır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) O nedenle, başta Avrupa Birliğine ve hep
bizi avutan Avrupa Birliğine, bizi kandıran Avrupa Birliğine ve
hep Aldık, alacağız. diyen Avrupa Birliğine şunu
söylememiz lazım: Türk vatandaşlarının en tabii hakkı
olan, oradaki, Almanyadaki, Belçikadaki, Hollandadaki, Fransadaki anne
babasını veya çoluk çocuğunu, torununu görmek için burada
günlerdir süründürülen insanları bir daha görsünler.
Değerli
arkadaşlarım, kesinlikle vize konusunda Türk vatandaşına
büyük zorluk çıkarılıyor. Özellikle Avrupa Birliği
ülkeleri, bu konuda acımasızca ve insanı insanca görmeyerek,
insanın onuruyla oynamaktadır ve bir şekilde, oradaki ilintili
olduğu akrabasını, eşini ve dostunu görmesine engel
oluyorlar.
Artı, ticari olarak da
eğer Türkiye'de ihracat yapan bir insan gidip oradaki malını,
bozulan malını görmek istiyorsa, bu onun en tabii hakkıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, bitiriyorum.
Bu nedenle, bize vize
uygulayan ülkelerle konunun önce gümrük birliğini dikkate alarak bir kez
daha gözden geçirilmesi, Türk vatandaşına uygulanan bu zulmün ortadan
kalkması için hepimize bir görev düşmektedir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 24 milletvekilinin,
işsizlerin sorunlarının araştırıla-rak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/670)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizin en büyük sorunu
olan işsizlik her geçen gün artmaktadır. Yapılan anket
çalışmaları da halkımızın en önemli sorun olarak
gördükleri durumun işsizlik olduğunu göstermektedir.
SONAR araştırma
şirketinin 03-13 Ocak 2010 tarihlerinde 15 ilde yüz yüze anket yöntemi
kullanarak 3 bin kişiyle gerçekleştirdiği çalışmaya
göre; "Türkiye'nin en önemli sorunu nedir?" sorusuna
halkımız yüzde 67,7 oranında "İşsizlik/istihdam"
demiştir. SONAR'ın 05-25 Ekim 2009 tarihleri arasında
yapmış olduğu bir başka çalışmaya göre de
katılımcıların yüzde 65,57'si
"işsizlik/İstihdam" sorununu Türkiye'nin en önemli sorunu
olarak görmektedir.
Avrasya Kamuoyu
Araştırmaları Merkezinin Kasım 2009 tarihinde 23 ilde, 2
bin 150 kişi ile yüz yüze görüşülerek gerçekleştirdiği
ankete göre de "Türkiye'nin en önemli problemi nedir?" sorusuna,
katılımcıların çoğunluğunu oluşturan yüzde
29'luk kesimi, "İşsizlik" cevabını vermiştir.
Ülkeyi yöneten Hükûmet,
işsizlik konusunu yok saymakta, istihdamı artırıcı
politikalar üretememektedir.
Türkiye'deki işsizlik
rakamlarını açıklayan Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK), Kasım 2009 itibari ile 3 milyon 270 bin işsizin
olduğunu açıklamıştır. TÜİK'in verilerine göre
Kasım 2009 itibari ile işsizlik artış oranı geçen
yılın aynı ayına göre yüzde 13,1 artmıştır.
TÜİK'in bu verileri, artık iş bulma umudunu kaybeden
yurttaşlarımızın dikkate alınmadığı
rakamlardır.
Prof. Dr. Asaf Savaş
Akat, TÜİK'in son işsizlik verilerini değerlendirmesinde:
"İşsizlik patlıyor. 920 bin artışla, 3,5 milyon
kişiye tırmanıyor. Hem mutlak sayı, hem de oran olarak
tarihî rekor kırıyor. Düzeltilmiş işsiz sayısı
5,5 milyondur. Maalesef TÜİK istihdam verilerinin takvim ve mevsim
etkilerini temizlemiyor." demiştir. Prof. Dr. Akat'a göre, 2008'den
itibaren işsiz sayısı hızla yükselerek, bir yılda %
60'a yakın artmaktadır. 2009'dan itibaren yavaş bir tempoyla
düşüşe geçen işsizlik; 2009 kasımda hâlâ, 2007 verilerinin
% 40 üzerindedir.
İşsizlik nedeniyle
aile birliği tehlike girmekte, evli çiftler maddi
sıkıntılar nedeniyle geçinememekte, boşanmalar
yaşanmaktadır. Yine işsizlik nedeniyle, evlenmek isteyen gençler
evlenememekte, evli çiftler ise gelecek kaygısı ile çocuk yapma
planlarını ertelemektedirler.
Çalışan nüfus da
işsizlik korkusuyla işverenleri tarafından fazla mesai ücretleri
ödenmeden daha çok çalıştırılmakta,
sendikasızlaştırılmakta, hatta maaşları
düşürülmektedir. Bu durum işsizlerin sorunlarının,
çalışanları da etkilediğinin bir kanıtıdır.
İşsizlerin sorunlarının çözülmesi,
çalışanların sorunlarının da çözülmesi anlamına
gelmektedir.
Bu nedenlerle,
işsizlerin yaşadıkları sorunların tespiti, ortaya
çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile
Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105.
maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun
tüm boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Turgut
Dibek (Kırklareli)
2) Bülent
Baratalı (İzmir)
3) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
4) Erol
Tınastepe (Erzincan)
5) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
6) Tekin
Bingöl
(Ankara)
7) Rasim
Çakır (Edirne)
8) Hüseyin
Ünsal (Amasya)
9) Tayfur
Süner (Antalya)
10) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
11) Sacid
Yıldız (İstanbul)
12)
Hulusi Güvel (Adana)
13)
Şevket Köse (Adıyaman)
14) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
15) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
16)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
17)
İsa Gök (Mersin)
18) Osman
Kaptan (Antalya)
19) Gürol
Ergin (Muğla)
20)
Abdulaziz Yazar (Hatay)
21)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
22)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Ensar
Öğüt (Ardahan)
25)
Abdullah Özer (Bursa)
2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan ve 24 milletvekilinin, şeker
fabrikalarının pancar alımında fire kesintisi yapması
konusunun araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/671)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye Şeker
Fabrikaları A.Ş. Şeker Fabrikalarında Üreticiden Şeker
Pancarı alımlarında gerekçesiz olarak fire kesintisi
yapılması ile ilgili olarak İçtüzüğün 104. ve 105.
maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
2) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
3) Gürol
Ergin (Muğla)
4) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
5)
Şevket Köse (Adıyaman)
6) Erol
Tınastepe (Erzincan)
7) Bülent
Baratalı (İzmir)
8) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
9) Rasim
Çakır (Edirne)
10) Tekin
Bingöl (Ankara)
11)
Hüseyin Ünsal (Amasya)
12)
Abdulaziz Yazar (Hatay)
13)
Tayfur Süner (Antalya)
14) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
15) Sacid
Yıldız (İstanbul)
16)
Hulusi Güvel (Adana)
17)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
19)
İsa Gök (Mersin)
20) Osman
Kaptan (Antalya)
21) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
22)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
23)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
24) Ensar
Öğüt (Ardahan)
25)
Abdullah Özer (Bursa)
Gerekçe
Pancar tarımı ve
pancar şekeri sektörü ülkemizde en fazla istihdam yaratan, yan sektörlere
katkı veren, en fazla çiftçi geliri sağlayan sektördür. Sektör
ülkemizde yılda 3 milyar dolar katma değer yaratmakta,
taşımacılık sektörüne 25 milyon ton iş hacmi
sağlamaktadır. Geçimini doğrudan veya dolaylı olarak
sektörle ilgilendirmiş 10 milyon insanımızın iş ve
ekmek kapısıdır. Bu özelikleriyle sektör tüm dünyada desteklenip
korunmaktadır. Ancak ne yazık ki Türkiye, dünyada bu sektörü
desteklemeyen tek ülkedir.
Devletin Türk çiftçisine ve
şeker sektörüne katkısının sıfır olduğu
ülkemizde, şeker fabrikalarını pancar çiftçisi finanse
etmektedir. Şeker fabrikaları ise şeker pancarı
üreticisinin ürettiği pancarı almak suretiyle üreticiye ekonomik
yönde destek olmaktadır. Pancar üreticilerinin büyük çoğunluğu
şeker pancarı tarımı yaparak ürettiği ürünü pancar
fabrikalarına vererek buradan aldığı parayla geçimini
sürdürmektedir. Şeker pancarı tarımı oldukça özveri ve
yoğun emek gerektirmektedir. Bunca yoğun uğraş ve özveriye
rağmen pancar üreticisi emeğinin
karşılığını alamamaktadır. Bu güne dek
uygulanan kotalarla ekim alanlarının sınırlandırılması,
girdilerin yüksekliği, ürüne yeterince fiyat verilmemesi gibi etkenler
pancar üreticisinin mağduriyetine neden olmaktadır.
Pancar üreticisi şeker
pancarını üretip fabrikaya getirdiğinde başka bir sorunla
daha karşılaşmaktadır. Şöyle ki; T.Ş.F.A.Ş
Şeker fabrikaları pancar üreticisinden pancar alımında
hiçbir gerekçe öne sürmeden % 5 oranında bir fire kesintisi
yapmaktadır. Dolayısıyla pancar üreticisi şeker
fabrikalarına teslim ettiği ürününün bedelini % 5 oranında eksik
almaktadır. Zaten kısıtlı miktarda ekim yapabilen, ürününü
yeterince değerlendiremeyen ve üretimin her aşamasında
yoğun emek harcayan üretici birde bu kesintiyle bu oranda bir gelir
kaybına uğramaktadır.
Oysa bu kesintinin yasal
olduğuyla ilgili hiçbir veri olmadığı gibi yetkililerce
kesintinin ne amaçla yapıldığı yönünde bilgi
verilmemektedir.
Ayrıca Şeker
Kanununda kesintiyle ilgili bir ifade yoktur. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, T.Ş.F.A.Ş, Şeker Kurumu ve Şeker
Kurulu tarafından yayımlanmış bir tebliğ, yönetmelik
ve genelge bulunmamaktadır. Yine Türkiye Şeker Fabrikaları mal
alımlarına ait tip sözleşmede de bu kesintiye ait bir esas ve
usul belirlenmemiştir. Diğer yandan T.C Anayasasının
"Tarım, Hayvancılık ve Bu Üretim Dallarında
Çalışanların Korunması" başlıklı 45. Maddesinde
"Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek
değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri
alır" denilmektedir. Bu kesinti usulsüz olarak
yapılmaktadır. Bu konunun araştırılarak üreticinin
alın teriyle ürettiği ürününden kesinti yapılmasının
önüne geçilmelidir.
T.Ş.F.A.Ş
Şeker Fabrikalarında üretilen şeker ve melas miktarı, rapor
olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bildirilmektedir. Kampanya
sonunda üretim miktarı göz önünde bulundurularak üretim maliyeti
yapılır. Ancak bu hesaplamada fire kesintisi göz önünde
bulundurulmamaktadır. Dolayısıyla üreticiden kesilen firenin ne
olduğu yönünde herhangi bir açıklama yapılmadığı
için bu konuda bazı kuşkular ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca bir çok
Şeker Fabrikasının özelleştirme kapsamında olduğu
bilinmektedir. Dolayısıyla bu fabrikalar
özelleştirildiğinde fabrikaların yeni sahiplerinin bu kesintiyi
devam ettireceklerini ve yasal dayanak olmaması nedeniyle kesinti
miktarını daha da artırmayacaklarını kim iddia
edebilir. Bu durum fabrika sahiplerine haksız kazanç sağlayacağı
gibi üreticinin daha da mağdur olmasına neden olacaktır.
Anılan gerekçelerle bu durumun bir an önce açıklığa
kavuşturulması gerekmektedir.
3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 24 milletvekilinin,
yerel basın ve yayın kuruluşlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/672)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünyada medya; yasama,
yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak görülmektedir. Özellikle
iletişim teknolojilerinin artmasıyla birlikte; medyanın,
demokrasinin yaşaması ve gelişmesi için ne derece önemli rol
oynadığı daha iyi anlaşılmaktadır. Medyanın
bu derece önemli bir konumda olması, bütün gözlerin de üzerine çevrilmesine
neden olmaktadır. Siyasi iktidarların, medyaya hâkim olma ya da
eleştirel görüşte yer alan medyayı sindirmeye dönük
çabaları siyasi tarih içinde sık sık tanık olunan
manzaralardır.
Medya denilince konunun çok
farklı boyutları akla gelmektedir. Gazete, televizyon, radyo,
internet gibi çok çeşitli araçların yanında; uluslararası,
ulusal ve yerel düzeyde yaşamını sürdüren yazılı,
görsel ve işitsel basın yayın organları, tüm dünya
hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır.
Medyanın görevi, yalnızca bilgi almanın ötesine geçmiştir.
Bunun bilincinde olmak, medyaya gereken önemi vermekle sonuçlanacaktır.
Küreselleşmenin ve
uluslararası tekelleşmenin yoğunlaştığı
günümüzde, uluslararası ve ulusal medyanın yanında yerel
basın çok daha özel bir anlam taşımaktadır. Yerel
basın, sosyal devletin gereği ve özgürlüğün, demokrasinin
savunulması amacıyla özel bir öneme sahiptir. Yerel basın ayakta
kalmazsa ne özgürlükten ne de demokrasiden bahsetme olanağı
vardır. Yerel basın, bütün basın ve yayın
yaşamının kılcal damarları gibidir. Yerel basın
olmadığı, susturulduğu ya da engellendiği takdirde
demokrasi, özgürlük sekteye uğrar ve toplumun sesi kesilir.
Yerel basın yayın
organları, bu denli büyük bir öneme sahip olmasına rağmen, çok
çeşitli sorunlarla uğraşmaktadır. Çeşitli sorunlarla
uğraşma nedeniyle bu kurumlar, asıl işlerine
yoğunlaşamamakla karşı karşıya kalmaktadır.
Bu sorunların en başında ekonomik koşulların
zorluğu gelmektedir. Siyasi iktidar tarafından resmi
ilanlarını da kaybetmenin eşiğinden dönen yerel medya
organları, ekonomik olarak ayakta kalabilmek için mücadele etmektedir.
Kimi zaman ve kimi yerlerde yerelde baskı gören basın yayın
organları, yaşadıkları güçlükleri aşabilmek için
devlet desteğine ihtiyaç duymaktadır.
Devletin ekonomik
desteğine özellikle ihtiyacı olan yerel basın yayın
organları, bağımsızlıklarını korumak için
çeşitli yasal düzenlemelere de ihtiyaç duymaktadır. Örneğin;
KÖYDES ilanları gibi, doğrudan yereli ilgilendiren ilanların, bu
basın yayın organlarında yer bulması yerel basın yayın
organlarını güçlendirecektir. Bunun gibi çeşitli yöntemlerle
yerel basın yayın organlarının desteklenmesi, yerel
basının yaşaması için gereklidir.
Yerelde
yaşamını sürdüren; yazılı, görsel ve işitsel
basın yayın organlarının sorunlarının ve bu
sorunların çözüm yollarının araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1)
Şevket Köse (Adıyaman)
2) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
3) Erol
Tınastepe (Erzincan)
4) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
5)
Abdulaziz Yazar (Hatay)
6) Rasim
Çakır (Edirne)
7) Sacid
Yıldız (İstanbul)
8) Tayfur
Süner (Antalya)
9) Hulusi
Güvel (Adana)
10) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Tekin
Bingöl (Ankara)
12) Enis
Tütüncü (Tekirdağ)
13) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
14) Gürol
Ergin (Muğla)
15)
Bülent Baratalı (İzmir)
16)
Hüseyin Ünsal (Amasya)
17)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
19)
İsa Gök (Mersin)
20) Osman
Kaptan (Antalya)
21)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
22)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Ensar
Öğüt (Ardahan)
25)
Abdullah Özer (Bursa)
4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 21
milletvekilinin, maden kazalarının neden-lerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/673)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Balıkesir'in Dursunbey
ilçesi Odaköy yakınlarında bir kömür madeninde yaşanan grizu
patlaması sebebiyle 13 işçi hayatını kaybetmiş 18
işçi yaralanmıştır. Bundan önceki yıllarda da sık
sık karşımıza çıkan ve ciddi rakamlarda ölüm ve
yaralanmalarla sonuçlanan ülkemizde maddi ve manevi birçok zarara imza atan ve
her seferinde gündemini yitirince arkaya atıp üzerine eğilinmeyen
maden kazalarının nedenlerinin ve kazalardaki insan ölümlerini
önleyecek çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla,
Anayasanın 98'inci, TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca " Meclis Araştırması "
açılması için gereğini saygılarımızla arz ve
talep ederiz. 26.02.2010
1) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
2)
Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
3) Oktay
Vural (İzmir)
4)
Şenol Bal (İzmir)
5) Mehmet
Günal (Antalya)
6) Hasan
Çalış (Karaman)
7) Hamza
Hamit Homriş (Bursa)
8) Akif
Akkuş (Mersin)
9) Münir
Kutluata (Sakarya)
10) Murat
Özkan (Giresun)
11)
Mustafa Enöz (Manisa)
12) Tunca
Toskay (Antalya)
13) Erkan
Akçay (Manisa)
14)
Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
15)
Necati Özensoy (Bursa)
16) Kamil
Erdal Sipahi (İzmir)
17)
Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
18)
Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
19)
Mehmet Şandır (Mersin)
20) Atila
Kaya (İstanbul)
21) Ali
Uzunırmak (Aydın)
22) Alim
Işık (Kütahya)
Gerekçe:
Balıkesir'in Dursunbey
ilçesi Odaköy yakınlarındaki kömür madeninde meydana gelen patlama
ile 13 işçi hayatını kaybetmiş 18 işçi
yaralanmıştır. Aynı madende 01 Haziran 2006 tarihinde de 17
işçi hayatını kaybetmiştir. Kısa zaman
aralıklarıyla karşımıza çıkan ciddi ölüm ve
yaralanmalara sebep olan maden kazaları, ülkemizde iş sağlığı
ve güvenliğine gereken önemin verilmediğini mevcut yasalarda ciddi
eksikler bulunduğunu göstermektedir. Uluslararası Çalışma
Örgütü'nün raporuna göre dünyada günde ortalama 160 bin iş kazası
yaşanmakta, yılda iş kazalarında 180 bin kişi ölmekte,
yine yılda iş kazalarında 2 milyon kişi sakat kalmakta,
yılda 60 milyon kişi yaralanmaktadır.
Türkiye'de yılda
ortalama 80 bin iş kazası meydana gelirken, iş kazasından
ölen kişi sayısı ortalama 1140 kişi, sakat kalan kişi
sayısı ise yılda 2850 kişi olmaktadır. Dünya Sağlık
Örgütü'nün raporlarına göre iş kazalarının çokluğu
bakımından Türkiye, Avrupa'da birinci sırada yer
almaktadır.
Bağlı bulunan hangi
bakanlık olursa olsun üstüne bir de özelleştirmeler eklenince izlenen
yanlış politikalar yeterli mühendislik hizmetlerinden, bilim ve
teknolojiden uzak, işçi sağlığı ve iş güvenliğine
yönelik gerekli tedbirlerin alınmadığı yüksek risk
taşıyan işletmelerin artmasına dolayısıyla ölümlü
iş kazaların sıklıkla yaşanmasına ailelerin
parçalanmasına ve beraberinde anne ve babasını kaybetmiş
psikolojisi bozulmuş çocukların bulunduğu
sağlıksız koşullar oluşmasına sebep vermektedir.
Ülkemizde sıklıkla
arka arkaya yaşanan ölümlü iş kazaları ülkemizde yasa,
yönetmelik ve uygulamaların yeterli olmadığının,
ağır çalışma koşullarının düzeltilmeden ve
yeterli güvenlik önlemleri alınmadan gerekli kontroller yapılmadan
işçi çalıştıran işletmelere gerekli cezai
işlemlerin ciddiyetle yapılmadığının
göstergesidir.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan,
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S.
Sayısı: 487) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri,
geçen birleşimde tasarının çerçeve 1inci maddesine
bağlı ek 119uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.
Şimdi söz
sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Akif Akkuşa aittir.
Sayın Akkuş,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 487
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının çerçeve 1inci maddesine ekli, ek 119du
ancak dünkü değişiklikle ek 120nci madde oldu, o madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu yasa ile 2547 sayılı Yükseköğrenim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere
dört yeni vakıf üniversitesi kurulması talep edilmektedir. Bunlardan
birisi de İstanbulda kurulacak olan İstanbul Ön Asya
Üniversitesidir.
Konuşmama üniversitenin
isminden başlamak istiyorum. Türkiye Diyanet Vakfının
kurduğu bu üniversiteye, Batılıların ülkemize
yakıştırdığı bir ismi vermelerini doğrusu
yadırgadım. Daha ziyade, Alman ekolüne mensup coğrafyacılar
Anadolu yerine Ön Asya, Küçük Asya demeyi tercih etmişlerdir. Bunlara
ilave olarak, 1895 yılında, Alman araştırmacılar, daha
ziyade filolojik çalışmalar yapmak maksadıyla Ön Asya Cemiyetini
kurmuşlardır, Vorderasiatische Gesellschaft diye Ön Asya Cemiyetini
kurmuşlar. 1908 yılında da Alman kültürü ve dilini yaymak için
Alman Ön Asya Komitesini (Deutsche Vorderasienkomitee) kurarak Anadoluda
çalışmalara başlamışlardır.
Böylece Ön Asya tabiri,
Batılara göre, Anadolunun her yönüyle Asyanın bir devamı,
-sosyal, kültürel ve siyasi olarak- olduğu anlayışı
kullanılagelmiş bir tabirdir.
Değerli milletvekilleri, şimdi,
tabii, belki bu Ön Asya kelimesi ile Alman komitelerinin
daha önce kurulup, çalışmalarını gündeme
getirme ihtiyacı duymayabilirdik. Ancak
geçen hafta Türk-Alman
Üniversitesi adıyla bir devlet üniversitesi kurulmasını
sağladık. Dolayısıyla Türk-Alman Üniversitesi diye bir ad
kullanılması, doğrusu buradaki Ön Asya kelimesi için de bende
birtakım çağrışımlar yaptı ve bunun ne zaman,
nerede, nasıl kullanıldığını
araştırdığımda bunlar ortaya çıktı. Yani
Almanlar demek ki daha Osmanlılar döneminde 2 defa Alman dilini ve Alman
kültürünü yaymak üzere Anadoluda bu şekilde Ön Asya tabiriyle
cemiyetler kurmuşlar, bunu belirtmek istiyorum.
(x) 487 S.
Sayılı Basmayazı 8/4/2010 tarihli 84üncü Birleşim
Tutanağına eklidir.
Umut ederim ki yeni kurulacak
olan bu üniversitemize verilen bu isim ile yukarıda belirttiklerimin bir
ilgi ve alakası yoktur, öyle olmasını ümit ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
son yıllarda ülkemizde devletle yarışırcasına
vakıflar yeni üniversiteler kurmaktalar ancak bu kurulan üniversitelerin
küçük bir miktarı hariç, en azından şimdilik üniversitelerden
beklenen faydayı sağlayamayacakları görünüyor. Çünkü
üniversiteyi kuran vakıfların mal varlığı ne, bu
üniversiteleri kuranlar kimdir, üniversite kuran vakıfların
uğraş alanları nedir, kurdukları fakülteleri neye göre
seçiyorlar, hemen hemen bunların hiçbiri hakkında doğru bir
bilgi maalesef yok.
Komisyon görüşmeleri
sırasında da yukarıdaki sorulara cevaplar istenmesi söz konusu
oluyor ama birkaç vakıf hariç bir türlü bu bilgileri yazılı
olarak vermiyor, veremiyorlar.
Üniversitelerimizin
çoğalması sevindirici olmakla beraber eğitimin kalitesini
düşürdüğü de bir gerçek. Bu sadece yeni kurulan vakıf
üniversiteleriyle sınırlı değil, devlet üniversitelerindeki
yetişmiş bir kısım bilim adamı maalesef vakıf
üniversitelerindeki verilen ücretin yüksekliğiyle orantılı
olarak devlet üniversitelerini terk etmekte ve vakıf üniversitelerine
gitmektedirler.
Yeni açılan devlet üniversitelerinin
öğretim üyesi kadrosunun oldukça sınırlı olduğu
bilinen bir gerçektir. Yani, işte geçtiğimiz yıl birçok
üniversite açtık her ile bir üniversite diye, kasabalardan küçük yerlere
üniversiteler açtık. Buraların da öğretim üyesi kadrosu oldukça
sınırlı.
Yeni üniversitelerde kadro
arayan yetişmiş bilim adamlarına buralarda da yüksek ücret
teklif olmasına rağmen tercihlerini vakıf üniversitelerinden
yana koyuyorlar. Niye? Vakıf üniversiteleri daha çok büyük şehirlerde
ve imkânlarının hızla artması söz konusu olan yerlerde de
onun için.
Büyük şehirlerde
atıl devlet binaları bulunmakta ve bu vakıf üniversiteleri de
maalesef gözlerini bunlara dikmiş durumdadırlar. Bu vakıf
binalarının yahut devlet binalarının bir kısmı da
yavaş yavaş bu vakıf üniversitelerine tahsis edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
açılan üniversitelerin hangi katkıları
sağlayacağı beylik tabir edilen sözcüklerle
açıklanıyor. Fakat son beş yıl içinde kurulmuş
vakıf üniversiteleri nasıl bir gelişme sağlamış,
bilime, üniversiter hayata ne katkıları olmuş, bunlar maalesef
belli değil. Bunların mutlaka ortaya konması gerekiyor, bunun
için birtakım çalışmaların yapılması gerekiyor.
Yani bu kurulan üniversiteler gelişmelerini ne ölçüde
tamamlayıcı çalışmalar yapmışlar, ne zamana
tamamlayabile-cekler, bunların mutlaka araştırılması
gerekiyor kanaatindeyim.
Millî Eğitim
Bakanlığının bu konuda bir çalışmasının
olup olmadığı, olumlu sonuçların alınıp
alınmadığı belli değil. Bu yüzden, yeni kurulacak olan
vakıf üniversiteleri için yapılan her başvurunun kabul edilip
izin verilmesi oldukça düşündürücü. Niye düşündürücü, yani
vakıf üniversitesi açılsa ne olur? diyeceksiniz. İşte
düşündürücü olan şu: Bilindiği gibi, 1960ların
başlarında özel yüksekokullar açıldı. Bunlar üniversite hâline
gelsinler diye açıldı ve Türkiye'nin birçok yerinde bunlar faaliyet
gösterdi, özellikle İstanbul ve Ankara başta olmak üzere. Ama
bunlarda birçok olumsuzluklar yaşandı. Yani aramızda buradan
mezun olan arkadaşlarımız mutlaka vardır ama biz
onların nasıl mezun olduğunu da, hepsini demiyorum ama bir
kısmının nasıl mezun olduklarını da biliyoruz
maalesef. Ve bunlar bir bir kapanmıştır. Daha sonra da devlet
aldığı bir kararla bunların ülke yararına
olmayacağını düşünmüş ve bir kanun çıkartarak
bunları tamamen lağvetmiştir. Böyle giderse, üzülerek
söylüyorum, vakıf üniversitelerinin akıbeti de bu olacak diye
korkuyorum.
Elbette ülkemizde çok
sayıda gencimiz ve onların yakınları, çocukları
üniversiteye gitsin ve bir meslek edinerek daha yüksek standartta bir hayat
sürsün istiyor. Maalesef, gençlerin ve ana babalarının bu isteği
yerine gelmiyor. Bugün eğitimli nüfusun yüzde 25i işsiz. AKP
Hükûmeti vakıf üniversitelerinin açılmasını
kolaylaştırdığı gibi, buralardan mezun olanların
asgari ihtiyacını karşılayacak kadar bir iş
bulması için de çalışmalıdır diyorum. Devletin
elindeki kamu iktisadi kuruluşları âdeta yok pahasına eşe
dosta peşkeş çekilip ortadan kaldırılırken, çiftçinin,
köylünün ürettiği ürün yok pahasına satılıp üreticinin
emeği dahi değerlendirilmemektedir. On sene kadar önce büyük bir
üretim toplumu olan Türkiye, bugün maalesef dev bir tüketim toplumu hâline
gelmiştir.
Vakıf üniversiteleri
hızla kurulurken birçok problemi de beraberinde getirmektedir.
Geçtiğimiz yıl boy boy ve bol bol ilan verilmesine Bizim
üniversitemiz en iyi. propagandası yapılmasına rağmen 110
bin kişilik vakıf üniversitelerinde boş kontenjan olduğu
belirtilmişti. Vakıf üniversiteleri, adı üstünde vakıf, her
yıl burslu öğrenci aldıklarını belirtirler ve bu
konuda vergi muafiyeti isteyenler de maalesef vardır, ancak 30
kişilik kontenjanı olan bölüme 5 veya 6 burslu öğrenci
alınır. Aslında bu, son derece tehlikelidir, çünkü burslu
öğrenci programa 350-380 puanla girerken, paralı öğrenci 230-240
puanla girer. Şimdi düşünün, birisi 350 puan, 380 puan
almış girmiş, birisi de ondan aşağı yukarı
120 puan aşağı alarak giriyor ve siz bu çocukları
tutuyorsunuz aynı sınıfa sokuyorsunuz. Bu, eğitim
kurallarına uygun değil. Bunun için bunun dikkate alınması
gerekiyor.
Ayrıca, bunların
aldıkları ücret de maalesef vakıf üniversiteliliğine,
vakıf anlayışına sığmıyor. 9 milyar ile 17
milyar lira arasında -eski parayla söylüyorum tabii- bunlar ücret
alıyorlar. Peki, sonra da diyorlar ki: Kâr gayesi gütmüyor. Bir
öğrenciye devlet üniversiteleri 5 milyara kadar masraf yaparken bunlar 9
ila 17 milyar lira arasında değişen miktarlarda ücret
alıyorsa, ortaya çıkan fark nereye gidiyor, kime gidiyor?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Cari gidere gidiyor.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) Cari gidere
AHMET YENİ (Samsun)
Hocalara gidiyor.
BAŞKAN Sayın
Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) Şimdi, Ahmet Bey diyor ki: Hocalara gidiyor. Elbette bir
yerlere verecekler. Hocalara parlak çekiyorlar. Bizde güvercincilik işiyle
uğraşanlar bir güvercin atarlar, parlak çekerler. Hocalara da
maalesef parlak çekiyorlar Gelin, bak biz size 3 bin dolar, 4 bin dolar
veriyoruz, buraya gelin. diye.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Transfer var, transfer
AKİF AKKUŞ
(Devamla) - Burada üzerinde durmak istediğim bir şey de İstanbul
Ön Asya Üniversitesinin fakültelerinden birisi eğitim fakültesidir.
Aynı zamanda edebiyat fakültesi de var bu Üniversitenin içinde. Bugün
ülkemizde bu iki fakülte mezunları yüzde 99 ihtimalle -yani hem edebiyat
hem eğitim fakülteleri- öğretmen olabilecek şekilde
yetiştirilmektedir. Yakın bir zaman öncesine kadar sadece eğitim
fakültesi mezunları doğrudan doğruya öğretmen
olabilmekteydi, şimdi ise Bunlar, fen-edebiyat fakültesi öğrencileri
de ders programı içerisinde pedagoji dersleri alarak öğretmen
olabilecekler. dendi.
Şu anda 250 bin
civarında, eğitim fakültesinden mezun olmuş, atanmayı
bekleyen, öğretmenlik hakkını kazanmış ama
öğretmen olmamış çocuğumuz, arkadaşımız,
kardeşimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Akkuş, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
Buyurun.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) Dolayısıyla, buralara yapılmış olan,
yapılacak olan emek ve masrafın bir yerde boşa gideceği,
heba olacağı anlaşılmaktadır diyor, hepinize
saygı ve selamlarımı sunuyorum efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Akkuş.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Sevahir Bayındır, Şırnak
Milletvekili, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun değişikliği
teklifi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken
öncelikle, iki gün önce Samsunda, siyaseten yasaklanmış,
kapatılan Demokratik Toplum Partimizin Eş Başkanı ve Kürt
halkının yüreğinin değişmeyen Eş
Başkanı Sayın Ahmet Türke yönelik geliştirilmiş olan
saldırıyı kınıyorum ve bu zihniyeti yaratan tüm
kurumları, siyasetçileri bir an önce bu mayınlı zeminin ortadan
kaldırılmasına dönük sorumluluğa davet ediyorum.
Ve yine, bugün 14 Nisan. 14
Nisanın artık Kürtler için çok önemli bir anlamı var. Nasıl
ki, 29 Mart 2009, Kürtler açısından kendi haklarını
korumak, yerelde özgürce siyasete katılmak, kendi idaresini özgürce
gerçekleştirmek ve idare ettiği toplumun dilini, kültürünü
geliştirmek ve yeni bir zihniyetle,
yeni bir anlayışla bir sistem geliştirmeye dönük
katettiği bir aşama idiyse, bu aşamanın -yani Kürtlerin
seçimde kazandığı bu gelişmenin- birilerini rahatsız
ettiğini gördük, hemen 29 Mart arifesinde ve yine
işbaşındaydılar Kürtlerin iradesini kabul etmeyenler,
seçilmişine tahammül etmeyenler, Kürtlerin kimlikleriyle,
inançlarıyla, emekleriyle, varlıklarıyla, tarihleriyle,
dilleriyle, bin yıllardır yaşadıkları kadim
topraklarda özgürce yaşamalarına tahammül geliştirilmedi ve bu
tahammülsüzlüğün sonucu, o gün, içinde partimizin örgütlenmeden sorumlu
Eş Başkan Yardımcısı Sayın Kamuran Yüksek, yine
yerel yönetimlerden sorumlu Eş Başkan Yardımcımız
Sayın Bayram Altun, yine gençlik mücadelesinin öncülüğünü
yapmış ve yine merkez yürütmede bizi temsil eden Sayın Mazlum
Tekdağ ve yine kadın temsilcimiz, kadın sözcümüz Sayın
Besime Gonca ve yine daha önce DTPde bir dönem eş başkanlık
yapan Sayın Selma Irmak ve pek çok arkadaşımız, merkez
yöneticisi, il yöneticisi ve büyük bir çoğunluğu da 29 Mart yerel
seçimler zaferinin, başarısının imzacısı olan
arkadaşlarımız hâlen cezaevinde ve bir yıl geçti, hâlen
iddianameleri yok ortada. Neyle suçlandığı belli değil.
Rahmetli Ahmet Kayanın dediği gibi:
Diyarbakırlıymış, adı Bahtiyar, suçu saz
çalmakmış sadece öğrendiğimiz kadar. Şu anda
cezaevinde bulunan çocuklar da dâhil Kürt siyasetçisi, Kürt aydını,
Kürt yazarı, insan hakları savunucusu, Demokratım. diyen
insanlar suçsuz bir şekilde içerideler. Tek suçları özgürlük
istemeleriydi, tek suçları insanca Varız. demeleriydi, tek
suçları insan hak ihlallerine karşı kör-sağır
olmamalarıydı, tek suçları bu ülkede herkesin eşit, özgür
bir şekilde yaşamalarını sağlamak ve bunun
gerçekleşmesi için de kendilerini adamaktı ve daha önceleri gibi,
onların öncülüğünü yapan Mehmet Sincarlar gibi, Vedat Aydınlar
gibi, Ape Musalar gibi Kürtlerin sesini duyurmak, Kürtlerin uğradığı
haksızlığı bir nebze de olsa çığlık hâline
getirip hem Kürte hem Kürtü kabul etmeyen resmî ideolojiye, bütün
hükûmetlere, bütün Türkiyenin kurumsal mekanizmalarında yer alan herkese,
bütün herkese, tek amaçları Kürtlerin de var olduğunu, bir halk
olduğunu; dilinin, kültürünün yasak olduğunu ve yirmi sekiz defa bu
haksızlığa isyan ettiklerini ve yirmi dokuzuncu defa da bu
isyanı yürüttüklerini, sürdürdüklerini anlatabilmekti tek kusurları.
Tek suçları insan olmak istemekti ve bu suçlarının bedeli de maalesef,
işte, belediye başkanları peşi sıra gözaltına
alındı, tutuklandı, 29 Mart sürecinden sonra geliştirilen
müdahale dinmeden, aralık vermeden devam etti. 14 Nisanda tutuklanmalar,
mayısta İl Genel Başkanımız da dâhil
Diyarbakır
İl Genel Başkanı demek, valinin de bütçesini denetleyen insan,
yerel irade demek. O halka hizmetin, o halkın seçtiği kutsal emek ve
değeri korumakla görevli o irade, o günden beri hâlâ cezaevinde ve 7
belediye başkanımız 29 Martta seçildiler, halkımız
onları seçtiler ama hâlen cezaevindeler.
Çocuklarımız, Yahya
Menekşenin arkadaşları, Yahya Menekşe niye katledildi?
diyen arkadaşları cenaze törenlerine katıldı diye
Yahya
Menekşe, 17 yaşındaki Yahya Menekşenin cenaze törenlerine
katıldılar diye hâlâ suçlular, hâlâ yargılanıyorlar. Bu
çocuklar niye taş atıyor? diye kimse sormuyor. Bu çocuklar taş
atan çocuklar değil; bu çocuklar annesi öldürülen, kardeşi
kaybedilen; babasından haber alamayan ve dili yasaklı, işkenceyi
görmüş çocuklardır, bu çocuklar zulmün tanıkları
çocuklardır. Bu çocukları tanıyın da büyüyün,
tanıyın da karar verin. Suçlarken önce, bu çocuklara uygulanan
haksızlığı, bu çocukların ait olduğu
toprakların, bu çocukların ait olduğu halkın dilinin,
kültürünün yasaklığına o yürekleriyle, o beyinleriyle
isyanı olarak görmek gerekiyor.
Bu nedenle, bir
yılı geçmiş ve bu bir yıl içinde siyasi partimiz
kapatıldı, DTP cezalandırıldı. Eş
başkanlarımız, DTPnin kurucu eş başkanları
cezalandırıldı, hedef hâline getirildi ve bugün Samsunda
gelişiyorsa bu müdahale ya da başka yerde gelişiyorsa, bunun tek
müsebbibi, bu süreç içinde idareyi elinde bulunduran, Türkiyeyi yürüten
yürütme gücüdür. Siyasal sorumluluk siyasal aktörlerindir ve AKP Hükûmeti bütün
bu yaşananların ortağıdır,
uygulayıcısıdır ve sorumlusudur. Üzerinden atamaz.
İktidar kavgasına düşerek, Ergenekonla
çatışıyorum. diyerek sadece yürütme erkini eline almak ama
halkın ekmek, su kadar ihtiyacı olan özgürlüğe,
eşitliğe, demokrasiye, istihdama hiçbir şekilde
eğilmeyeceksiniz, adım atmayacaksınız ama
iktidarınızı elinize geçirmek için hiç dinmeden, yılmadan
mücadele edeceksiniz. Samimiyete davet ediyoruz herkesi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ayıp ediyorsun ama Sevahir Hanım.
SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) Herkesi samimiyete davet ediyoruz. Arkadaşlarımız
suçsuz günahsız, Siirtte, Midyatta, Diyarbakırda, Urfada ve her
yerde, Mersinde, İstanbulda, İzmirde, her yerde bugün haksız
bir şekilde cezaevindeler. Bir an önce bu halkımıza
karşı sorumluluğun gereği olarak Hükûmet -hem Kürt- Sayın
Ahmet Türk şahsında Kürtlerin onuruna müdahale edilmiş bu olay
karşısında idari ve adli sorumluluğunu mutlaka yerine
getirmelidir. Bu nasıl bir sistem ki, bu nasıl bir düzen ki katili,
Muşun Bulanık ilçesinden helikopterle alıp güvenliğini
sağlayacaksınız ama katledilenin, mağduru, oğlunu,
evladını kaybedeni ve siyasi parti üyesini, kaybettiği üyesini
savunmak ve hakkını korumak için Samsuna gidiyor ve orada Hükûmetin,
haberi olmasına rağmen, tedbirini almıyor. Güvenlik güçleri
sanki dublör kullanmışlardı orada! Sanki o yumruk hepsinin
yumruğu gibiydi sayın vekiller, görüntüleri izlediniz sizler de.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Konuşmanızı tamamlar mısınız?
Buyurun.
SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) Sanki dublör kullanıyorlardı! Sanki o yumruk Kürtlerin
inkârı, imhasına bileylenmiş, yemin etmiş, yeminli tüm
kesimin orada ortak yumruğuydu. Yoksa niye o kadar seyirci
pozisyonundaydılar? Sayın seyirci olsun diye mi gelmişti o
üniformalılar? Üniformasızları arkasına getirip onları
izlemek için mi gelmişlerdi oraya? Bütün bunları soruyoruz ve
Sayın İçişleri Bakanına şunu söylemek istiyoruz:
Atadığınız valiler bizim sorduğumuz soru önergelerine
dair çok ciddiyetsiz, gayriciddi cevaplar veriyorlar. Bir tek örnek vereyim: 9
Ekim 2009da Cizrede on sekiz aylık Mehmet Uytun balkonda annesinin kucağındayken
güvenlik güçleri tarafından atılan bomba ile öldürüldü. Vali ne
diyor: Gerekli ikazlar yapılmıştır. Bütün çocukların
can güvenliği için gereken yapılmıştır. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) Peki, gereken öldürmek mi? diye soruyoruz ve Sayın
İçişleri Bakanını bu ciddiyetsiz ifadeleri ya da
cevapları veren bütün mülki idareleri, bütün emniyet müdürleri
hakkında bağımsız denetim kurulları oluşturmaya
davet ediyoruz ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Bayındır, konuşmanızda belirttiniz ama bu süreç içerisinde
Sayın Türk kadar sizin de sağduyulu olmanızı doğrusu
beklerdik. Sayın Ahmet Türkün konuşmaları da meydanda. Bütün
partilerimiz sizlere geçmiş olsun dileklerini, diğer ifadelerini,
hepsini bildirdiler.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) Sorun o değil...
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Ama burada en
azından o şekilde olan insanlara bir teşekkür ifadesini
kullanmanız gerekliydi ama böyle bir teşekkür ifadesi dahi
olmadı. Sayın Ahmet Türke yapılan bu saldırı Türk
milletinin bütün fertleri tarafından, siyasi partiler tarafından
tasvip edilmemiştir, kınanmıştır. İlgili kişiler,
belki bundan sonra diğerleri de yapılacaktır ama bu hususta
biraz daha sakin olmak hepimize yakışır diyorum Sayın
Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sayın Ahmet Türk bir yarım saat önce hastaneden tahliye edildi ve
onunla beraber gittik.
BAŞKAN Taburcu edildi.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sayın Türk orada basın huzurunda onu ziyaret eden, Geçmiş
olsun. dileğinde bulunan bütün Türkiyedeki halklara, siyasetçilere
şükranlarını sundu ve bu hassasiyetin, Türkiyenin bir ortak
hassasiyeti haline dönüştüğü için de buradan büyük bir sevinç
duyduğunu belirtti.
BAŞKAN Doğrudur.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Biz de burada Meclisin huzurunda herkese, bu duyarlılığı
gösteren bütün halkımıza, bütün siyasetçilere, basına
şükranlarımızı sunuyoruz. Teşekkür ederiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz.
Sayın Yıldız,
biz de sizin bu hassasiyetinize teşekkür ediyoruz. Sadece, bin
yıldır kardeş olarak yaşayan toplulukların bu
kardeşliğini devam ettirmesi hepimizin en samimi
arzularıdır. Bu etle tırnak birbirinden kesinlikle
ayrılmaz. Yani burada ben sadece bir üslup meselesini ifade ettim...
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) Sayın Başkan, bir şey söyleyeyim: Hükûmetin
sorumlulukları var. Bu, sadece pardon, geçmiş olsunla
geçiştirilecek bir olay değil. Ben bu nedenle açıklama
yaptım.
BAŞKAN Ben şahsen,
kendim de dahil, Sırrı Beyi, diğer arkadaşları, Genel
Başkanı falan aradım, Geçmiş olsun. dileklerimi ifade
ettim.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) Pardon, geçmiş olsunla geçiştirilebilecek
kadar basit bir olay değil. Bu da benim kendi yüreğimden gelen ses.
BAŞKAN Yani
hassasiyetinize katılıyorum ama şöyle: Hem savcı hem
yargıç olamayız. Belirli bir kısım şeylerin içerisinde
tek taraflı karar veremeyiz. Zaman zaman bu şekilde oluyor. Ben,
sadece -hassasiyetinizi takdir etmekle birlikte- toplumun bu husustaki
duyarlılığına hep beraber bir merhem olalım ifadesinde
bulundum. Sayın Yıldıza da teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şahsı adına Hasan
Çalış, Karaman Milletvekili.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ (Karaman)
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 487 sıra sayılı Tasarının ek madde 120
ile ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimi belirtmek
üzere söz aldım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Şahsınıza
HASAN ÇALIŞ (Devamla)
Bu vesileyle yüce heyetinize saygılarımı, selamlarımı
arz ediyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, bu ek maddeyle Ön Asya Üniversitesi adıyla Türkiye
Diyanet Vakfı tarafından bir üniversite kurulması öngörülüyor ve
bu tasarının yasalaşması ile de hayata geçecektir.
Kıymetli
arkadaşlar, Türkiye Diyanet Vakfı, Türkiyede
vakıfçılık anlamında gerçekten örnek çalışmalar
yapıyor. Sağlık alanında da örnek çalışmalar
yapıyor. Vakıf anlamındaki sağlık hizmetlerinin
sunumunda da gerçekten örnek çalışmalar sergilemektedir. Ben
şahsen, Diyanet Vakfının üniversite anlamında da,
altyapısıyla, birikimiyle, tecrübesiyle, şu ana kadar üniversite
kuran vakıflar içerisinde en birikimli vakıf olduğuna
inanıyorum. Bu vakfımızın kuracağı üniversitenin
Türk dünyasına yönelik, Türkiye dışında yaşayan
soydaşlara yönelik çok güzel hizmetler sunacağını umuyorum.
Tabii ki Diyanet Vakfı
sağlık hizmetlerini de 29 Mayıs adıyla yürütmekte.
Gerçekten, kuracağı bir üniversitenin -belki Ön Asyanın da
kendine göre bir anlamı var ama ben pek fazla anlamlı görmüyorum- 29
Mayıs ruhuna uygun olarak, 29 Mayıs adıyla anılması,
isminin de bu yönde değiştirilmesi gene olumlu bir gelişme
olacaktır.
Kıymetli
arkadaşlar, geçen hafta çocuklarımız üniversiteye giriş
için çok ciddi bir sınavdan geçtiler, yarıştılar. Ben
gençlerin hepsine başarılar diliyorum, mutluluklar diliyorum. Ama
gerçekten çetin bir yarış. İlkokuldan başlayarak
çocuklarımızı çok zorlu bir yarışın içine
itiyoruz ve bu yarışta âdeta, aileler ve çocuklar, özel dershaneye
gitmezlerse üniversite yarışında geride kalacaklarına
inanıyorlar. Bu yarışta kıymetli arkadaşlar, şu
anda gerçekten 5 milyar dolarlık bir piyasa oluşmuştu ve bu,
velilerin cebinden çıkıyor kıymetli arkadaşlarım.
Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Sayın İktidarın
çözmesi gereken önemli bir problem. Yani bizim millî eğitimimizin
amaçları doğrultusunda yetiştirilecek gençlerimiz, üniversiteye
giriş yarışının ezbercisi hâline geliyorlar
değerli arkadaşlar. Bunu önlemek de hepimizin görevi. Bu anlamda,
Milliyetçi Hareket Partisine düşecek bir görevde biz her halükârda
yanınızda olacağız arkadaşlar ama bu ciddi problemi
çözmek gerekiyor.
Bir diğer husus da
şu arkadaşlar: Tabii ki, üniversiteye girişte, üniversiteye
yerleşmede çocuklarımızın içinde bulunduğu
yarışta bir üniversiteye yerleşmek, her ailenin her çocuğun
önemli beklentisi. Yeni yeni üniversiteler kuruyoruz, bu üniversitelerimizin
sayı olarak artması önemli bir şey ama bu üniversitelerimizin
donanımı, bu üniversitelerimizde yetişen gençlerin
donanımı, gençlerin hayata ne kadar hazır olarak
yetişebildiği de önemli bir gerçeklik. Bu anlamda, kıymetli
arkadaşlar, üniversitelerin kurulmasıyla, üniversitelerin kurulduktan
sonra öğretim ve eğitim hayatına devam edebilmesiyle ilgili
ilmî, kalıcı kriterler olması gerekir. Bu kriterler olmadan
Gerçekten bugün Anadolunun pek çok yerinde üniversitelerimiz var, bunlar
yetiyor mu gençlerimize? Yetmiyor, yurt dışına gidenler de
oluyor ama bu üniversitelerimizin kalite sorunu çok önemli bir problemdir değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çalış,
konuşmanızı tamamlayınız.
HASAN ÇALIŞ (Devamla)
Ben şu kadarını söyleyeyim: Bu üniversitelerin pek çoğuna,
şu salonda oturan değerli arkadaşlar, kendi
çocuklarınızı gönderebilir misiniz? Türkiyede gerçekten
dünyanın en gözde üniversiteleriyle boy ölçüşecek üniversiteler
varken, çocuklarımızı gönderirken rahatsız
olacağımız üniversiteler var. Bu, şu salonda oturan herkesi
rahatsız etmeli. Bunu çözmemiz lazım. Evet, üniversite kurmak çok
önemli ama bu üniversitelerdeki kalite de çok önemli bir sorun.
Kıymetli
arkadaşlar, on beş yıl önce kurulmuş tıp fakültesinin
gidin hastanesini, polikliniklerini ziyaret edin; inanın, o fakülteden
mezun olacak doktorlara kendinizi, çocuklarınızı, eşinizi
emanet etmezsiniz. Lütfen, bu konuda ben herkesi aklıselime davet
ediyorum, dikkatli olmaya davet ediyorum.
Bu vesileyle, kurmakta
olduğumuz üniversitelerin de hayırlı, uğurlu
olmasını diliyorum, saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Çalış,
Buradan mezun olan doktorlara kendinizi emanet etmez
gibi bir ifadeniz oldu,
siz de doktorsunuz, uzmansınız
HASAN ÇALIŞ (Karaman)
Vallahi efendim, bu yüreğimi sızlatan bir husus yani onun için onu
özellikle söyledim.
BAŞKAN Yani daha
özenli olmak, daha çalışmak gerekir herhâlde!
HASAN ÇALIŞ (Karaman)
İsterseniz bir gün beraber gideriz o tür yerlere.
BAŞKAN Evet.
HASAN ÇALIŞ (Karaman)
Yani tıp fakültesini örnek verdim, diğer fakültelerimizde de içler
acısı olanlar var.
BAŞKAN Yani
Hocalarımız diplomaları verirken daha titiz olsunlar.
diyorsunuz!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Dünyada,
yayın olarak tıp fakültelerimiz 12nci sırada.
BAŞKAN Şahsı
adına Necat Birinci, İstanbul Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 487 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ek maddeleri üzerine şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ile selamlarım.
Sözlerime, önce, bugün ulusal
basında güzide bir fen lisemiz hakkında çıkan bir haberi
düzeltmekle başlamak istiyorum. Yaşar Acar Fen Lisesi,
Beylikdüzünde. Bir gazetemiz, okulun çökme tehlikesiyle karşı
karşıya olduğunu yazıyor, fotoğrafları da
veriyor. Pazar günü bu okulda idim, öğrencilerle sohbet ettim. Okul,
eğitim vadisi olarak 90 dönümlük bir alan üzerinde kurulmuş, hemen üstünde
de bir hayırsever tarafından yaptırılan iletişim lisesi
inşaatı devam etmektedir. Vaktimi buna ayırmak
durumundayım, çünkü Türkiye'nin bunu bilmesi lazım. Hemen
altında, Kızılayın yapmak istediği bir hastane
vardı, onun inşaatından çekilmiş bir fotoğraftır.
Vadi, gerçekten inşaatı zor bir alan fakat binanın üstü kadar
temeline harcama yapılmış. Müteahhidiyle konuştum,
hayırseverle konuştum, hiçbir temel ve çökme şeyi yoktur. Bugün
Valiyle de konuştum, Kızılayın terk ettiği temeli,
pansiyon olarak, İl Özel İdaresinin tamamlama kararı
aldığını belirtiyor. Sayın Bakanımıza da
bunu bildirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
ben de şahsım adına Ahmet Türke ve daha önceki hafta da
Sayın Baykala yapılan saldırıyı şiddetle
kınıyorum ama konuyu Türk halkına yapılmış bir
saldırı olarak kabul ediyorum ve böyle değerlendirilmesi
gerektiği inancını taşıyorum. Burada kendi
tabanımızı tahrike yöneltecek herhangi bir girişimde
bulunmamamız gerekir. Bu noktada, kalan vakitte de üniversite konusuna
değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
üniversiteler, bütün eğitim, sadece devletin yükleneceği bir alan
değil. Üstelik bizim geleneğimizde 1846ya kadar bütün eğitim
vakıflar tarafından yürütülürdü, devlet hiçbir şekilde
eğitime bütçe ayırmazdı. Bugün vakıflarımız, Türkiye
eğitimine, bilim dünyasına önemli katkılar yapmakta ve vakıf
üniversiteleri kurulmaktadır.
Önemli olan, ilmî zihniyeti
yakalayabilmektir. Şimdi sizlere bir pankart getirmek istiyordum, 1957
senesinde Erzurum Üniversitesinin temeli atılırken bir pankart
vardı İlim devrimlerin arkasından gelecektir. Bu bana devamlı
Pavlovun köpeklerini ve asistanını hatırlatır. Pavlov,
ekim ihtilali olduğu zaman köpeklerini eğitiyordu. Asistanı
şiddetle girdi: Üstat, ihtilal yapıldı, haberiniz var
mı?, Evladım, biz ilmimizle uğraşalım, onlar
başkasının işi.
Yine, Türkiye'nin en eski
üniversitelerinden birisinde, 1997 senesinde bir rektör Ben sizden ilmî
çalışmalar değil, siyasi devrimlerin tutunması için gayret
bekliyorum. diyebilme talihsizliğini bu ülkeye ve ilme
yaşatmıştır. Bunları göz önünde tutmak lazım.
Dün burada yine taraf
üniversiteler tabiri kullanıldı. Değerli dostlar, rektörlerimiz
Türkiye'nin yetiştirdiği güzide profesörlerdir. Bunları taraf
olarak tayin etmek, taraf olarak vasıflamak, en azından onların
şahsına ve ifade ettikleri, taşıdıkları ilmin
kariyerine saygısızlıktır. Buna dikkat edelim.
Üniversiteler bilim
kalesidir, hür düşüncenin kaleleridir. Onlar herhangi bir dünyevi
anlayışın temsilcileri değillerdir, sadece ilmin
temsilcileridir. Onlara eğer yandaş üniversite
sıfatını yakıştırmaya kalkarsanız, bu,
Türkiye ilmine sıkıntı verir, heyecanı kırabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Birinci, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
NECAT BİRİNCİ
(Devamla) Bir dakika içinde de
Hep burada üniversitelere eleman yetiştirme
konusu getiriliyor. 1993te Komisyon Başkanımız, devrin YÖK
Başkanı dünyaya 7.500 üniversite öğrencisi göndermek için büyük
bir proje başlattı ama bunların bir kısmı Türkiyeye
döndü ve yüksek seviyede ilim faaliyetleri içindeler. Ama 28 Şubat sürecinin
ezici özelliği bu gençlerin çoğuna yılgınlık getirdi.
Ayrıca Millî Eğitim
Bakanlığının 2005te başlattığı Her
Yıl Bin Öğrenci Projesi Türkiye'nin üniversitelerine eleman
yetiştirecektir. Yeter ki biz üniversitelerimizi açalım. Onları
donatmak bu ülkenin kaynaklarıyla mümkün olacaktır.
Bu duygularla, yeni
açılacak olan vakıf üniversitesinin ve diğerlerinin
hayırlara vesile olmasını temenni eder, hepinize tekrar
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın İnan
MÜMİN İNAN
(Niğde) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Aracılığınıza
Sayın Bakanıma sormak istiyorum. Adına üniversite
kuracağımız ve adına ne yaparsak yapalım az gelecek
Fatih Sultan Mehmet Hanı saygı ve sevgiyle, rahmetle anıyorum.
Fatih Sultan Mehmet Han Üniversitesi içerisinde Medeniyetler
İttifakı Enstitüsü başlığı altında bir
enstitü kurulmak istenmektedir. Böyle bir başlığın
olmasının çok uygun olmayacağı kanaati ve düşüncesindeyim;
olsa olsa Medeniyetler Enstitüsü olabilir. Dolayısıyla,
medeniyetler ittifakı çok fazla bir şey
çağrıştırmıyor ve ne olduğu muğlak bir
ifadedir. Dolayısıyla, bu konunun düzeltilmesi hem Fatih Sultan
Mehmetin, medeniyet ve Türk medeniyeti için önemli çığırlar
açan, çağlar açan Fatih Sultan Mehmet Hanın adına
yakışır olacaktır hem de burada belki medeniyetlerin
karşılaştırılması olabilir. Yoksa, medeniyetlerin
ortaklığı, Batı medeniyeti ile Türk-İslam
medeniyetinin hangi ölçüde ortaklığı vardır, onu
takdirlerinize bırakıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, üniversite
kurulmasında zannediyorum hukuklaştırılmış bir
kriter listesi yok. Geçen dönemde de böyle bir kanun çıkarılsın
arzusundaydık, üniversitelerin kuruluşu, yer seçimi buna göre
yapılsın arzu ediliyordu ama gerçekleştirilemedi. Şimdi bir
kararınız var, üniversiteleri il merkezlerinde kuruyorsunuz. İlçelerde
kurulmaz. diye bir kararınız var mı? Eğitim ekonomisi,
işletme ekonomisi açısından, mesela Mersinin Tarsus ilçesinde,
Hatayın İskenderun ilçesinde, buna benzer birçok ilden çok daha
büyük ve ekonomi, işletme açısından çok daha rantabl bölgelerde,
ilçelerde üniversite kurmayı ne zaman programlayacaksınız?
Mesela Tarsusta bir üniversite kurmayı, devlet üniversitesi kurmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
dershane destekli olmaktan dershane merkezli hâle gelen eğitim
sistemimizde acaba şehir merkezleri ve taşra olmak üzere dershanelere
giden öğrenciler konusunda bir araştırma yaptınız
mı, oran nedir? Dolayısıyla dershaneye gitme imkânı bulan
gençlerle bulamayanların eğitimde fırsat eşitliği
konusundaki adaletsizliği, siz bir Bakan olarak, uygun görüyor musunuz?
Üniversiteye giren öğrenciler içerisinde dershanelere gidip
başaranlar ile gidemeyip başaramayanlar arasında da bir
araştırma yaptınız mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bulut.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sayın
İnan, Medeniyetler İttifakı Enstitüsü konusunda, bir önceki
maddede zannediyorum düzenlenen konuya ilişkin olarak görüşünü
açıkladı. Vakıf üniversitelerinde özellikle vakıf
mütevellisinin aldığı kararlara, bu anlamda aldıkları
kararlara YÖKün uyguladığı kriterler çerçevesinde izin
veriliyor. İsim konusunda bu eleştirilerinizi zannediyorum vakıf
mütevellisi de dikkate alır. Enstitünün ismi değişebilir, öyle
olabilir, böyle olabilir. Doğrusu burada aslolan, dikkat ettiğimiz
husus
Sayın Şandırın sorusuyla birlikte
bağlayacağım, Öncelikle üniversitelerin kuruluşuna
ilişkin bir kriter var mı yani bu konuda bir kanuni düzenleme var
mı? diye sormuştu. Açıkçası bu konuda uygulanan bir kriter
var elbette. Kanuni düzenlemeden ziyade, Yükseköğretim Kurulumuz,
özellikle son yıllarda artan üniversite ihtiyacını da göz önüne
alarak hem bir taraftan çok genç nüfusa sahip bir ülkede yükseköğrenim
görme talebinde bulunan genç nüfusumuzun çokluğu, bunun yanı
sıra ülkemizde yükseköğrenim görmüş gençlerimizin hâlâ oransal
olarak Avrupa Birliği üyesi ülkelerin gerisinde olması elbette
üniversitelerin kuruluşunu teşvik ve destekleyen bir politika
izlenmesini gerekli kılıyor. Sizler de üniversitelerin
kuruluşuna bu anlamda destek veriyorsunuz, teşekkür ederim.
Biz daha önceden
Yükseköğretim Kurulunda hangi kriterlerle ve ne şekilde
üniversitelerin kuruluşuna izin verildiği konusunda -doğrusunu
isterseniz- objektif, eşit, adil bir kriter uygulanmasına
ilişkin bir örnekleme yapamayız. Ama son yıllarda
bildiğimiz, gözlemlediğimiz ve önümüze gelen üniversitelerin kuruluşuna
ilişkin uygulanan objektif kriterler var. Nedir? Bir üniversitenin
kurulabilmesi için en az 15 milyon TL kaynağı olması gerekiyor.
Üniversiteyi kuracağı yerde arazisinin tahsis edilmesi gerekiyor,
daha doğrusu bir arazisinin olması gerekiyor, bunu destekleyecek
gayrimenkullerinin olması gerekiyor ve üniversiteye, kurmayı
düşündüğü bölümlere ilişkin de objektif kriterler
uygulanıyor. Nasıl? Her şeyden önce bu vakfın
kaynaklarının bu hizmeti vermeye yeterli olup
olmadığı, ülkemizde bu yönde kurulacak olan fakültenin veya
bölümün ülkemizin gelecekteki ihtiyaçlarını karşılayıp
karşılamayacağı, bu alandaki üniversite öğretim
görevlisi sayısı, Türkiyede, hemen hemen hepsi bir şekilde
planlanıyor ve bu planlar çerçevesinde bizim önümüze geliyor.
Şimdi, genellikle bu
vakıf üniversitelerinin kuruluşu esnasında hem Eğitim
Komisyonumuzda hem de Meclisteki görüşmelerde çoklukla dile getirilen
konu; mütevellinin kimlerden oluştuğunu bilmedikleri, mütevellinin
nasıl oluştuğu. Şimdi, tabii ki bu vakıf hukukuna ilişkin
bir düzenleme ve Medeni Kanuna göre zaten bir vakfın mütevellisinde
bulunmanın birtakım şartları var. Bu şartlarda
sabıkasızlıktan tutun da kişinin özel durumlarına
kadar, bu başka bir hukuk mekanizması içerisinde zaten denetim içerisinde
olan bir husus. Dolayısıyla her vakıf üniversitesinin kuruluşuna
ait dokümantasyon da yaklaşık yedi yüz elli ile iki bin sayfa
arasında. Dolayısıyla bu konuda özel olarak bilgilenmek
istenilen bir husus varsa eğer bizim Yükseköğretim Kurulumuz bu
konuda çok açık. Yani Bizim şu üniversitenin kuruluşuna
ilişkin kafamızda bir şüphe var, bu üniversitenin bu bölümü
yürütemeyeceğini düşünüyoruz veya bu üniversitenin
kuracağı, taahhüt ettiği maddi kaynakların yetersiz
olduğunu düşünüyoruz, sizdeki veriler nedir? dediği takdirde
bunu tatmin edecek yanıtlar ellerinde var ve bu kriterlere uygun olmayan
hiçbir üniversitenin kuruluşuna izin vermiyoruz. Özellikle dile getirilen
bu üniversitelerin birçoğunda, vakıf üniversiteleri bünyesinde
kurulacak olan fakültelerle ilgili itirazlar da bu çerçevede ele alınıyor,
ele almak gerekiyor.
Özellikle öğretmen
yetiştiren eğitim fakültelerinin kuruluşuna dair itirazlar var.
Gerçekten ülkemizde mevcut öğretmen yetiştiren eğitim
fakülteleri kontenjanları itibarıyla ülke ihtiyaçlarının
çok üstünde öğretmen mezun ediyorlar fakat bazı alanlarda, özellikle
ortaöğretim alan branş öğretmenliğinde öğretmen
fazlalılığı varken, Türkiyenin gelişen
şartları çerçevesinde çok fazla ihtiyaç duyduğumuz başka
alan öğretmenlikleri var. Nasıl? Uygulamaya koyduğumuz, otuz iki
ilde pilot olarak uygulamaya koyduğumuz okul öncesi eğitimin zorunlu
hâle getirilmesi uygulaması neticesinde okul öncesi öğretmenlere
ihtiyacımız var. 15 bin atama yaptık ve şu anda özel okul
öncesi eğitim kurumlarında öğretmen açığı
doğdu. Aynı zamanda, önümüzdeki yıl yirmi dört ili daha bu
kapsama alacağız.
Bunun yanı sıra,
özürlü öğrencilerimizin eğitimlerine ilişkin olarak özel özel
eğitim kurumlarındaki sayılarının
artışı, özel eğitim ve rehabilitasyon
kurumlarının kuruluşu bu durumdaki öğrencilerin
eğitimini çok önemli hâle getirdi. Zihinsel engellilerden tutun da
diğer bütün eğitim alanındaki grupları
sınıflandırarak biz bu alanlara izin veriyoruz.
Yükseköğretim Kurulumuzdan da vakıf üniversitelerinde eğitim
fakültesi kuruluşuna ilişkin olarak verdiğimiz izinler, ihtiyaç
duyduğumuz alanlar, önümüzdeki dönemde de ihtiyaç
duyacağımız alanlar.
Dolayısıyla,
herhangi bir şekilde fazladan yeniden bir eğitim fakültesi kurup
ülkemizin ihtiyaçlarının dışında öğretmen
yetiştirilmesine izin vermiyoruz. Bu alanda ciddi bir planlama içerisindeyiz
ve Millî Eğitim Bakanlığımız Yükseköğretim
Kuruluyla koordinasyon hâlinde hareket ediyor. Sınıf
öğretmenliği, özel eğitim, rehberlik ve özel özel eğitim,
engel gruplarına yönelik eğitim, okul öncesi eğitim,
sınıf öğretmenliği gibi alanlarda eğitim fakültesinin
bölüm açmasına izin veriyoruz, onun dışında vermiyoruz. Bu
da ülkemizin ihtiyaçları ve önümüzdeki dönem gerçekten çok ihtiyaç
duyduğumuz alanlar.
Üniversitelerin ilçelerde
kurulmasına ilişkin olarak bir kanuni düzenleme yok, engelleyici bir
düzenleme de yok. Bildiğim kadarıyla Tarsusta da bir vakıf
üniversitesi var. Tarsus, İskenderun gibi büyük ilçelerimizde
Gerçekten
yükseköğrenimin, özellikle yükseköğrenimin katkı
sağlayacağı ve o bölgenin de kaldırabileceği yerlerde
kurulabilir. Bunda bir sakınca yok elbette ama şu anda tabii, çok
daha yakın bir tarihte üniversitesi olmayan illerimiz olduğu için,
önceliği, tercihimizi üniversitesi olmayan illerde üniversite kurmak
şeklinde kullandık ama kurulmasına yasal bir engel yok.
Sayın
Başkanım, zannediyorum sürem doldu.
Teşekkür ediyorum.
Diğerlerini
yazılı olarak cevaplandıracağım.
BAŞKAN Sayın
Bulutun da bir sorusu vardı.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Yazılı cevaplandırayım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Yazılı cevaplayacaksınız, peki.
Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Madde üzerinde bir adet
önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 487
sıra sayılı Tasarının 1inci maddesine
bağlı Ek 120inci maddesinde ve başlığında geçen
İstanbul Ön Asya Üniversitesi adının İstanbul 29
Mayıs Üniversitesi olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ahmet Yeni Mustafa Elitaş İhsan Koca
Samsun Kayseri Malatya
Özkan Öksüz Mehmet Ceylan Canan Kalsın
Konya Karabük İstanbul
Celal
Erbay
Düzce
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) Katılıyoruz
BAŞKAN Tamam, Komisyon
takdire bırakıyor; anladım, olumlu görüşte.
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Yeni, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 487 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Samsun Milletvekili olarak,
eski DTP Genel Başkanı Sayın Ahmet Türke özellikle geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum ve olayı da kınıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, özünde güzel
ahlak, doğruluk, barış ve sevgi olan, insanlığın
mutluluğunu esas alan, İslamın evrensel ve çağlar üstü mesajını
bize ulaştıran Peygamberimizin kutlu doğumunun 1.439uncu
yıl dönümünün cennet vatanımızın huzur ve mutluluğuna,
milletimizin birlik ve beraberliğine, bütün insanlığın
kurtuluşuna vesile olmasını Yüce Allahtan niyaz ediyorum. Onun,
insanlığın huzur ve mutluluğu için yaptığı
çağrıyı güncelleştirmeye, temsil ettiği değerler
bütününü iyi anlamaya ve özünde barındırdığı sevgi ve
merhameti çağımıza taşımaya ihtiyaç duyduğumuzu
ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri olarak eğitime çok
önem verdik ve vermeye de devam ediyoruz. Gerek ilköğretim ve
ortaöğretimde gerekse yükseköğretimde fiziki altyapıda, personel
istihdamında ve teknolojik donanımın kurumlara
ulaştırılmasında çeşitli çalışmalar yaptık.
Millî Eğitim
Bakanlığı için 2010da bütçeden 28,2 milyar TL kaynak ayrılmıştır.
Yedi yılda millî eğitime ayrılan payı yüzde 278
oranında artırdık. İktidara geldiğimizde 2,5 milyar TL
olan yükseköğrenim bütçesini yüzde 275 oranında artırarak 9,3
milyar TLye çıkarmış bulunmaktayız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2002 yılında 53ü devlet, 23ü
vakıf olmak üzere Türkiye'deki üniversite sayısı 76 iken,
şimdi 139 üniversite var; bunların 41i devlet, 22si vakıf
olmak üzere 63ü AK PARTİ iktidarları döneminde kurulmuştur.
Bugün, burada görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının
kabulü, ülkemizde vakıf üniversitelerinin sayısını 51e
çıkaracaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tüm dünyada yükseköğretimde okullaşma
oranları artmaktadır, gelişmiş ülkelerdeki
yükseköğretimde okullaşma oranları ülkemizin çok üzerinde seyretmektedir.
Ülkemiz de bu gelişmelere uzak kalmamalıdır. Çok genç nüfusa
sahip Türkiye'de yükseköğretime talep artmaktadır. Hem bu talebin
karşılanması hem de eğitimde kalitenin
artırılması için, kendi yarattıkları kaynaklarla,
kazanç amacı gütmeden, kanunla kurulan kamu tüzel kişiliğine
sahip vakıf üniversitelerinin sayısının
artmasının da faydalı olacağı kanaatindeyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İstanbulda, Türkiye Diyanet Vakfı
tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip İstanbul Ön Asya Üniversitesi
adıyla bir vakıf üniversitesi kurulacaktır. Bu üniversitede
rektörlüğe bağlı olarak edebiyat, iktisadi ve idari bilimler,
eğitim ve sağlık bilimleri olmak üzere 4 fakülte, sosyal ve
sağlık bilimlerinden oluşan 2 enstitü, ayrıca yabancı
diller yüksekokulu ve çeşitli araştırma merkezleri
bulunmaktadır.
Ön Asya Üniversitesi, Türk
Cumhuriyetleri ile Balkan ülkelerindeki gençliğe hitap edecektir; oralardaki
başarılı gençler burslu olarak Türkiyeye getirilerek
okutulacaktır, belli oranda Türkiyeden de öğrenci alınmaya
devam edilecektir. Bu öğrencilere burs ve yurt imkânı da bir taraftan
sağlanacaktır. Bu üniversite, özellikle Türk cumhuriyetleri ve Balkan
ülkeleri ile Türkiye arasında kültürel, bilimsel ve sosyal alanda
kaynaşmayı artıracak, ülkeler arasında çeşitli
alanlarda iş birliği sağlayacaktır.
İstanbul Ön Asya
Üniversitesinin adının İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi
olarak değiştirilmesinin daha uygun olacağını
düşünüyoruz. Bu konuda verdiğim önergeyi de desteklerinize arz
ediyorum.
Ayrıca, bu kanunla
Samsunda Başarı Eğitim ve Kültür ve Sağlık Vakfı
ile Tanrıverdi Eğitim ve Kültür ve Yardımlaşma Vakfı
tarafından müştereken Canik Başarı Üniversitesi adıyla
bir vakıf üniversitesi de kurulacaktır. Bu üniversite de
rektörlüğe bağlı olarak İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesinden, Mimarlık ve Mühendislik Fakültesinden, Fen-Edebiyat
Fakültesinden, Eğitim Fakültesinden, Fen Bilimleri Enstitüsünden, Sosyal
Bilimler Enstitüsünden oluşmaktadır.
Bu konuda katkı veren
herkesi tebrik ediyorum, kutluyorum.
Kurulacak yeni
üniversitelerin gençliğimize, milletimize ve ülkemize hayırlar
getirmesini diliyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, bu 29 Mayıs tarihinin özelliği ne? Bunu
öğrenmek istiyorum.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Hatip açıkladı.
BAŞKAN 29 Mayıs,
arkadaşların konusu nedir bilmem ama benim bildiğim
kadarıyla, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından İstanbulun
fethinin yıl dönümüdür.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN- Karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 16.40
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Biraz önce, önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece, 29 Mayıs
Üniversitesinin kuruluşu tamamlanmıştır. Milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah, ismine
yaraşır bir üniversite olur.
487 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Ek madde 121i okutuyorum:
Süleyman Şah
Üniversitesi
EK MADDE 121-
İstanbul'da Sistem Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim
kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel
kişiliğine sahip Süleyman Şah Üniversitesi adıyla bir
vakıf üniversitesi kurulmuştur. Bu Üniversite, Rektörlüğe
bağlı olarak;
a) İnsan ve Toplum
Bilimleri Fakültesinden,
b) Mühendislik ve Doğa
Bilimleri Fakültesinden,
c) İşletme ve
Yönetim Bilimleri Fakültesinden,
ç) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
d) Sosyal Bilimler
Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN Madde üzerinde
gruplar adına konuşmacıları arz ediyorum: Barış
ve Demokrasi Partisi adına konuşmacı Nezir Karabaş, Bitlis
Milletvekilimiz.
Sayın Karabaş,
buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA MEHMET
NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kanun Tasarısı üzerine BDP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii bugün,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunundaki
değişiklik ve vakıf üniversitelerinin kuruluşuyla ilgili
gündemimiz; ancak ben, 12 Nisan Pazartesi günü, benim de hazır
bulunduğum Samsundaki bir dava duruşmasından sonra gelişen
olaylarla ilgili birkaç şey belirtmek istiyorum.
Şimdi, herkesin
bildiği gibi, 12 Nisanda Samsun Ağır Cezada bir duruşma
vardı. Bu duruşma, Muş Bulanıkta yaşanan
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Karabaş, birkaç saniyenizi rica edebilir miyim.
Sayın Yıldız,
bir şey mi diyecektiniz?
BENGİ YILDIZ (Batman)
Bir uğultu var Başkanım, dinleyemiyoruz.
BAŞKAN Ha uğultu
var, evet, ön sıradaki arkadaşlarımız biraz daha sessiz
olurlarsa
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) Muş Bulanıkta yaşanan olayda, 2
kişinin öldüğü, birçok kişinin yaralandığı bir
davanın güvenlik gerekçesiyle Samsuna verilmesinden sonra bu dava burada
görüldü, 12 Nisanda da ilk duruşmasıydı.
Şimdi, tabii daha önce
güvenlik nedeniyle Trabzona verilen Gazi olaylarını biliyoruz,
Eskişehire verilen Uğur Kaymaz olayını biliyoruz ve
benzeri olaylar var ve güvenlik gerekçesiyle verilen iller
Her nedense, öteden
beri hem devletin içindeki derin yapıların hem şoven,
ırkçı, faşist yapılanmaların olduğu illere veriliyor
ve güvenlik nedeniyle sürdürülen bu davaların tümünde, mağdurlar
başta olmak üzere, o davaları izleyen siyasetçiler, sivil toplum
örgütü temsilcileri, savunma avukatları saldırıya uğruyor.
Geçmişte Eskişehirde yaşandı, linç girişimleri,
Trabzonda yaşandı, şimdi de Samsunda.
Şimdi, birincisi,
şunu başta söyleyeyim: Bu olayın yaşanmasından sonra
başta Sayın Başbakan, Hükûmet yetkilileri olmak üzere, tüm
siyasi partinin liderleri, grup başkan vekilleri, milletvekilleri ve Türkiyede
duyarlılığı olan tüm kesimler Geçmiş olsun.
dileklerini hem Sayın Ahmet Türke hem partimize iletti ancak bu yeterli
değil. Elbette bu gerekli, bu önemli bir duyarlılık; tüm
kesimlerin, siyasetçilerin, siyasetin tüm kesimlerinin, tüm sivil toplum
örgütlerinin, aydınların, basının ortak bir tutum
sergilemesi, bu tür saldırılara ortak tutum alması önemli ama bu
yeterli değil. Birincisi, Hükûmet açısından. Sonuçta, bu tür
olayları yerinde inceleyen, hukukun herkes için eşit
uygulanmasını, hukukun gerçekleşmesini sağlayan bir
pratiği sergilemeleri gerekiyor, sorumlulukları var. İkincisi,
bu tür davaların yer değiştirmesinden sonra o davanın
selameti, o davaya katılan tüm kesimlerin -siyasetçilerin, sivil toplum
örgütlerinin, mağdur yakınlarının, savunma
avukatlarının- hepsinin güvenliğini sağlamakla yetkilidir.
Diğer yandan,
siyasetçiler ve basının bir görevi de, bu tür olaylar
yaşandıktan sonra Geçmiş olsun. dileklerini iletmek ve
olayı kınamak yetmiyor
Yıllardır, başta Karadeniz
olmak üzere, İç Anadoluda, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde,
İzmirde, diğer yerlerde yaşanan linçler ve bu tür farklı
olana tahammül etmeme, farklı olanı linç etme, ortadan kaldırma
kültürü siyasetçilerin, basının şu ana kadar kullandıkları
dildir, o kültürdür. Biz bunu değiştirecek miyiz, değiştirmeyecek
miyiz? Bir kesimi, bir toplumu,
onun tüm bireylerini,
siyasetçilerini terörist ilan
edecek miyiz, hâlâ
bunu sürdürecek miyiz, sürdürmeyecek miyiz? Eğer siyasetçiler
siyaset adına, eğer Hükûmet yetkilileri -Sayın Başbakandan
tutun bakanlara- devlet yetkilisi, Hükûmet yetkilisi olma adına bir siyasi
partinin genel başkanına, eş başkanına, bazen
milletvekillerine, bazen yetkililerine açık bir şekilde terörist
sözcüğünü veya yandaşı sözcüğünü kullanıyorsa
Samsunda, Trabzonda, başka bir ilde bu tür şeyler gerçekleşir.
Onun için, biz şunu
önemsiyoruz: Herkesin bu çağrıları yaparken ve bu yaşanan
vahim olay karşısında tavrını ortaya koyup bu
olayı kınarken, bu işi yaparken samimiyetine inanıyoruz ama
bu yetmez. Bunun pratiğe yansıması gerekiyor, bunun siyasi
söyleme yansıması gerekiyor, Hükûmet açısından,
Başbakan ve bakanlar açısından pratik icraata
yansıması gerekiyor. Eğer bu gerçekleşmezse Geçmiş
olsun. dileklerinin, kınamanın hiçbir anlamı olmayacaktır.
Güvenlik nedeniyle Samsuna
dava götürüldü. Peki, bu olaya baktığımız zaman, güvenlik
denildiği zaman
Trabzonda, Eskişehirde, bugün de Samsunda katilin
güvenliğinden bahsedildi. Evet, bu kişi 2 kişiyi öldürmüş,
diğerlerini yaralamış, açıkça söylüyor. Ha, bunu gerçi
Sayın Başbakan da, Başbakan Yardımcısı Sayın
Arınç da, Muş Valisi de kendisini savunmaya, meşru savunmaya
soktu ama bu olayı gerçekleştiren kişi, kendisine ateş
edildiğini, ölenlerin kendisine ateş etmesi sonucu öldüğünü
söylüyor. Ha demek, Türkiyede güvenlik denildiği zaman, olayın
faillerinin güvenliği dile geliyor. Güvenlik denildiği zaman,
yargılananlar, öldürmeyle, cinayetle yargılananların
korunması gündeme geliyor, dile geliyor, bu anlaşılıyor.
Yoksa, Sayın İçişleri Bakanının Müsteşarıyla
görüşülmüş, daha önce bu davanın önemi biliniyor, güvenlik
nedeniyle buraya gönderilmiş ve Samsunun Sayın Valisi diyor ki: En
üst düzeyde güvenlik önlemi aldık. Bu şahıs, Sayın Ahmet
Türke yumruk atan şahıs Sayın Ahmet Türkün yanına,
hepimizin yanına geldi. Bırakın silah, tabanca benzeri
ateşli silahları, herhangi bir çakıyla, bir bıçakla adam
öldürülebilirdi. Bu tür şeylerin sorumluluğu nasıl üstlenilir?
Bu tür bir olay, eğer gelişmiş Avrupada, demokrasinin
geliştiği ülkelerde gerçekleşirse içişleri bakanı
anında istifa eder, o ilin valisi, emniyet müdürü, tüm yetkilileri
görevinden alınır ama şimdi 2 tane emniyet yetkilisinin
açığa alınması gerçekleşmiş ve bununla sorunun
çözümleneceği söyleniyor. Bu yetmez değerli arkadaşlar.
Biz şunu söylüyoruz:
Karadenizde, bu hatta Hrant Dinkin ölümü gerçekleşti. Daha önce
çeşitli düşüncelerde, sol, demokrat, sosyal demokrat
aydınların tüm etkinliklerine, Kürt olsun, Türk olsun, Laz olsun,
demokratik çerçevedeki tüm etkinliklerine saldırı oldu, linç
girişimleri gerçekleşti ve Hükûmet yetkilileri, o illerin valileri,
emniyet müdürleri o günden bu güne kadar da hiçbir tedbir almadı, âdeta
ödüllendirildi linç girişimini gerçekleştirenler. Şimdi de,
Türkiye'nin her yerinde yıllardır süren çatışma,
şiddet ortamı, kullanılan düşmanca dil, basının
kullandığı dil, Hükûmet yetkililerinin, geçmiş
hükûmetlerin, siyasilerin kullandığı dil halkın birçok
kesimi üzerinde ciddi bir tepki, düşmanlık ve travma
yaratmıştır. Her zaman bu tür olayları, linçleri
gerçekleştirecek insanlar bulunur fakat bunu dil olarak hem Hükûmetin, hem
devlet yetkililerinin hem siyasilerin yeni bir dili hem basının yeni
bir dili kullanması gerekir, diğer taraftan da Hükûmetin ve
yetkililerin bu tür olayların gerçekleşmemesi, bu tür olaylar
yaşanmadan, bir travmaya neden olmadan tedbirlerin alınması
konusunda ciddi hassasiyet göstermesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
eğer Sayın Ahmet Türkün bu yaşa kadar kullandığı
dil ve yaşama bakışı, Türkiyede bu tür olaylara
bakışı, partimizin yetkililerinin, bizlerin değerlendirmeleri
olmasaydı, bizler bazı insanlar gibi sert bir dil kullansaydık
düşünebiliyor musunuz, Türkiyede nelere mal olacaktı? Toplum,
Kürtler, Türkler, diğer kesimler, farklı düşünenler nasıl
birbirlerini imha edecek, birbirlerine büyük zararlar verecek, bir daha
birlikte yaşanmayacak koşullar gerçekleşebilirdi. Bunun
vebalinin altından kim kalkabilir? Bu olaylara sıradan
yaklaşılabilir mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlar mısınız.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Şimdi, üniversitelerden,
üniversitelerin açılmasından, gençlerimizin üniversitelerde
okumasından bahsediyoruz, bugün birçok ilde gençler, üniversite gençleri,
üniversite öğretim üyeleri, üniversitelerin profesörleri, doçentleri
bilimsel anlamda düşüncelerini, fikirlerini dile getirdikleri zaman
yargılamalara tabi oluyor. Öğrenciler, üniversite içinde ve
dışında demokratik tepkilerini, sorunların çözümü için
yaptıkları her eylemde, etkinlikte ya devlet güçleri tarafından
şiddete maruz kalıyor veya linç girişimleriyle şiddete
maruz kalıyor ve yine birçoğunun üniversitelerle ilişkisi
kesiliyor, okullardan atılıyor. Biz, üniversite dediğimiz zaman
bunları tartışmadan bilimi nasıl gerçekleştirebiliriz?
Bir üniversite öğretim üyesinin, üniversite öğrencisinin
düşüncesini, inancını özgürce söyleyemediği, kendisini
alanlarda ifade edemediği bir yerde, üniversitelerin polisten, jandarmadan
geçilmediği bir ortamda biz, bilimi geliştirebilir miyiz, üniversite
açmayla bir sonuca varabilir miyiz?
Tüm bunları diğer
maddeler görüşüldüğü zaman dile getireceğiz. Üniversitelerden
gerçekten halkın beklentisi, gerçek bilimi yaratmak ve gerçek
üniversiteleri yaratabilmek için bu konuların detaylı ele
alınması gerekir diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy.
Sayın Paksoy, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 487 sıra sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
ilk defa olarak bu kürsüye çıkarken derin bir üzüntü içindeyim. Yüce
Meclis gündemine Hükûmetçe sunulan bu tasarıda Fatih Sultan Mehmet
Vakıf Üniversitesi bünyesinde kurulması öngörülen Medeniyetler
İttifakı Enstitüsü benim üzüntümün kaynağı olmuştur.
Bu zamana kadar bu Hükûmetin, ötesine dilim varmıyor ama birçok
yanlış icraatından son derece elem duyduk. Ancak, öylesine vahim
bir durum ki, rahmetli Sultan Fatihin ve şühedanın
ruhlarını muazzez edeceğimize muazzep ediyorsunuz. Ne idüğü
belirsiz, gayesi, maksadı açıklanmamış ve
anlatılmamış, milletimizce hiçbir şekilde tasvip edilmeyen
malum mahfillerin projesini getiriyor mübarek bir ismin aziz
hatırasını ihya etmek amacıyla kurulan bir üniversitede
enstitü kurarak ihya etmeye çalışıyorsunuz.
Çok değerli
arkadaşlar, bu kürsüden defaten söyledik ancak
kulaklarınızı tıkamaya devam ediyorsunuz. Türkiye'nin bir
öğretim sorunu var. Üstelik bu sorunun temeli ilköğretim ve
ortaöğretimde. Siz bu alanda gerekenleri yapmıyorsunuz. Bugün
Türkiyede üniversite sayısı 140a ulaştı. Bu
üniversitelerle birlikte 146 olacak. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda 200ü
bulacağız. Peki, 200 veya 500 üniversite açsak
eğitim-öğretimin sorunlarını çözecek miyiz? Herkese
sertifika verir gibi diploma verirsek bu insanlarımızın sorununu
çözecek miyiz? On binlerce öğretmen adayı yıllardır
atanamıyor, eylem yapıyorlar, diğer üniversite mezunları
öğrenim gördükleri alanda iş bulmak bir yana ilköğretim ve
ortaöğretim mezunlarının istihdam edildiği alanlarda bile
iş bulmaya razılar.
Kıymetli
arkadaşlar, üniversite açılmasına, geleceğimiz olan
gençlerimizin çok iyi bir eğitim görmelerine hepimiz taraftarız ancak
sırf talepten hareket ederek, sırf seçim meydanlarında Biz
bilmem ne kadar üniversite açtık. edebiyatı yaparak insanları
kandırmayalım, yazık hem de bu ülkenin parasına hem de
insanların umutlarına yazık hem de çok yazık.
Bakın, üniversitelerin
sayısı hızla artıyor, ancak nitelikleri ne durumda? Bina,
öğretim üyesi, barınma ve benzer diğer imkânlar ne durumda?
Bunları hiç düşündünüz mü? Bugün kırk beş, biri de
geçenlerde kuruldu kırk altı vakıf üniversitesinin kaç tanesi
yeterli düzeyde? Eskiden dershane açılıyordu, şimdi üniversite
açılmaya başlandı. Yanılmıyorsam dershanelerin
kapanacağına dair bir teziniz vardı. İlköğretim okulu
açamadığınız yere üniversite açarak ve bu hızla
vakıf üniversitesi açarak bu teziniz gerçekleşecek, dershanelerin
kapanmasına gerek kalmayacak, ancak dershanelerin büyük
çoğunluğu üniversite olacak.
Şimdi deniliyor ki:
Gelişmiş ülkelerde yükseköğrenim oranı yüzde 60ı
bulmasına rağmen ülkemizde yüzde 20 düzeylerindedir. Kardeşim,
gelişmiş ülkelerde başka kıstaslar da var, onlarla niye
ilgilenmiyorsunuz? Veya madem konumuz üniversite, gelişmiş ülkelerin
nasıl üniversite kurduğunu bir zahmet niye
araştırmıyorsunuz? Komisyonda arkadaşlarımız dile
getirdiler, üniversite sayısı ve öğrenci kontenjanlarının
artırılması sadece diplomalı işsizlerin
sayısını artıracaktır. Son yıllarda vakıf
üniversitelerinin sayısında büyük artış gözlendiği,
kurucu vakıfların mali yapıları ve üniversiteye tahsis
ettikleri arazi ve alanlarda üniversite kurulmasıyla ilgili öğretim
hayatını devam ettirebilecek kapasitede bulunup bulunmadıklarının
iyi araştırılması gerekir. Bunların hiçbirisi yok,
sadece, beylik laflarla geçiştirmeler var. Yok, mal
varlığı 15 milyon liranın altında bulunan
vakıflara üniversite kurma izni verilmediği; yok, Öğretim Üyesi
Yetiştirme Projesi kapsamında 2 bin araştırma görevlisi
kadrosunun Bütçe Kanununa eklenmek üzere olduğu yani kurulacak
eğitim fakültelerinde okul öncesi eğitim ve engelli eğitimi
bölümlerinin açılmasına izin verildiği gibi sudan gerekçeler
üretiliyor.
Mevcut kırk beş
vakıf üniversitesinin büyük bir kısmının kendilerinden
beklenen performansı gösteremediği bir vakıadır. Bu
üniversitelerin birçok bölümündeki kontenjanların dolmadığı
da bilinmektedir. Üstelik, devlet üniversitelerinde bile birçok kontenjan ek
yerleştirmelere rağmen dolmamaktadır. Mesela, seçim bölgem
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinin Fizik
Bölümünün ikinci öğretimine 1 öğrenci gelmiş, ek kontenjandan
ise bu sayı ancak 4e ulaşabilmiştir. Bu bölümün normal olarak
kontenjanı 50 kişidir. Diğer devlet üniversitelerinde benzer
kontenjan açıkları bulunmaktadır. Vakıf üniversitelerinde
bu açıklar daha fazla sayılardadır.
Diğer yandan,
öğretim üyesi temini önemli bir sorundur. Eğitim fakültelerine hoca
bulunamamaktadır. Öğretim üyelerinin ücretleri bakımından
iller arasında farklılıklar olduğundan, özellikle
Kahramanmaraş gibi büyük illerimizde öğretim üyesi
açığı oluşmaktadır.
Ayrıca, vakıf
üniversitelerinin sayısının çoğalması, bu
üniversitelerin imkânlarının devlet üniversitelerine nazaran daha iyi
durumda olması sebebiyle devlet üniversitelerinden vakıf
üniversitelerine büyük oranda geçişler yaşanmaktadır.
Üniversitelerimize mevcut
bütçe imkânları içinde yeterli ödenek verilememektedir. Yeni kurulan
birçok üniversitemizin mevcut durumları sadece tabeladan ibarettir. Her
fırsatta tekrar ediyorum, etmeye de devam edeceğim:
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesinin
kadroları on iki yıldan beri bir türlü verilememiştir.
Son zamanlarda veya
istediğiniz zamanlarda yüce Meclise getirdiğiniz tasarı ve
tekliflerin yeterince tartışılmasına bile tahammül
gösteremiyorsunuz.
Kıymetli
arkadaşlar, bizim bildiğimiz vakıflar bir veya birkaç amaç için
kurulur ve faaliyet gösterir, kesinlikle kâr amacı gütmez. En
azından, eski vakıflar bu amaçla kurulurdu ancak şimdi bu
gayeden hızla uzaklaşıldığını görmekteyiz.
Türkiye Diyanet Vakfı birçok hizmeti zaten gerçekleştiriyor,
Vakıflar Genel Müdürlüğü ise bir devlet kurumu. Siz bir devlet
kurumuna üniversite kurduruyorsunuz. Şunu anlarım: Ülkemizde çok
ihtiyaç duyulan özel bir alanda üniversite kurulur veya bir vakfımız
yurt yapar, diğeri burs verir, diğeri eğitim öğretim
materyali sağlar, fiziki bina yapar, öğretim üyesi
yetiştirilmesi için maddi ve diğer yönden katkı sunar. Ancak
bunlar yapılmıyor iş ticarete döküldü. Bugün bütün vakıf
üniversitelerinin adı vakıf üniversitesi, halk nezdinde hepsi özel,
paralı üniversiteler. Burslu okuyan çok az sayıda öğrenci
dışında -ki bunların da tamamı sınavda derece yapmış
öğrencilerden seçiliyor- diğer öğrencilere yönelik bir kolaylık
yok. Ben hiçbir vakıf üniversitesinin belli bir puanı almış
dar gelirli çocukları, kimsesizleri, şehit ve gazi
çocuklarını ücretsiz kabul ettiklerini görmedim. Siz gördüyseniz
açıklayın biz de öğrenelim.
Diğer bir husus:
Mühendislik eğitimi veren programlarda öğretim üyesi başına
düşen öğrenci sayısı Avrupa ortalamasının 2
katından fazladır. Sizler de takdir edersiniz ki bu durum
öğretimin niteliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Hesapsız
kitapsız hızla üniversite ve buna bağlı olarak bölüm
açılması uzun vadede mühendislik hizmetlerinin niteliğini daha
da olumsuz olarak etkileyeceği kesindir. Arkadaşlarımız bu
hususu komisyonda dile getirmişler ancak ne Sayın Bakan ne de YÖK bu
konuda doyurucu bir cevap vermemiş, zaten vermesi de mümkün değil.
Bizce bu üniversitelerin açılması kamu kaynaklarının biraz
daha savrulmasından başka bir fayda sağlamayacaktır. Türk
yükseköğretiminin nicelik sorunu olduğu hepimizin kabulüdür, ancak
bundan da ötesi, ilköğretim, ortaöğretim ve üniversitelerimizde ciddi
bir nitelik sorunu bulunduğudur. Biz, öncelikle ve özellikle bu nitelik
sorununa ve bundan sonraki istihdam sorununun çözümüne yönelik tedbirlerin
alınmasını beklerdik. Size bu gidişle olacak olanı
söyleyeyim. Sayın Bakanın tabiriyle 15 milyon TL
varlığı olan her vakıf, üniversite kurmak için YÖKün
kapısını çalacak, YÖK uygun gördüğü veya sizin
yandaşınız olanlara izin verecek.
Tekrar bu Medeniyetler
Arası İttifak Enstitüsüne dönmek istiyorum. Kıymetli
arkadaşlar, hepimiz aslında bu projenin ne olup
olmadığını gayet iyi biliyoruz ancak yine hepiniz
hatırlarsınız, İsrailin Gazze saldırıları
sırasında Sayın Başbakanın eşi hanımefendi
bu proje kapsamında İstanbulda İsraili protesto etmek için
lider eşlerinin katılacağı bir toplantı tertip
etmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Paksoy, buyurun efendim.
MEHMET AKİF PAKSOY
(Devamla) Bu toplantıya da Bosna-Hersek dışında
Batılı ülkelerden hiçbir lider eşi
katılmamıştı. Adı var, kendi yok bir proje veya sadece
Müslümanları, Türkiyeyi, Türk-İslam dünyasını
ehlileştirme projesi yani bu aslında bir büyük Orta Doğu
projesi, medeniyetler arası ittifak sadece bu projenin alt ismi. Böyle
bir projenin Gazi Sultan Mehmet Fatihin adına kurulan bir üniversitede
ihya edilmek istenmesinden kendi adıma utanç duymaktan öte nefret
ediyorum. Sayın Başbakan, eş başkanı olduğu bu
proje kapsamında İslam medeniyetinin yok olduğu Endülüste
diğer eş başkan İspanya Başbakanından ödül
aldı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının böyle incitici bir
ödülü kabul etmesi kadar üzücü bir durum olamaz. Bu Enstitünün Sultan Fatihin
ruhunu daha fazla muazzep etmemesi için tasarıdan
çıkartılmasını teklif ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
tamamlayınız.
MEHMET AKİF PAKSOY
(Devamla) Eğer Sayın Başbakan istiyorsa Başbakanlık
bünyesinde veya AKP Genel Merkezinde böyle bir birim kurabilir. Bu işe de
yeterince gönüllü taşeron bulacaktır, hatta yandaş sivil toplum
örgütlerinden birini bu yönde teşkilatlandırabilir de diyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
487 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde düzenlenen ek 120nci madde üzerine söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğimiz gibi genç nüfus önemli güçtür, ülkemiz ise büyük oranda bu güce
sahiptir. Yaklaşık olarak 25 milyon okuma çağında olan
nüfusumuz bulunmaktadır. Bu 25 milyon kişi en iyi biçimde
eğitilmezse güç olmaktan çıkar.
Eğitim-öğretim ve
özellikle de yükseköğretim, AKP hükûmetleri döneminde sıkça
konuşulan konuların başında gelmektedir. Okul binası
yapmak, derslik ihtiyaçlarını azaltmak, eğitimin en önemli
unsuru gibi görülmektedir. Oysa eğitim ve öğretim bir bütündür, okul
öncesi ve sonrası süreci de kapsamaktadır. Bundan dolayı
eğitimin planlamasına büyük ihtiyaç vardır. Yani planlama,
okullaşma oranı, öğretmen yetiştirilmesi, öğretmen
kadro sorunu ve atanması, kaliteli eğitim için gerekli fiziki
yapılara sahip olmak ve öğrencilerin barınma
sorunlarının çözülmesi gibi çok sayıda sorun doğrudan
eğitimle ilgilidir. Bunların her birine çözüm bulmadan eğitim
sisteminin düzelmesini beklemek yanlış olacaktır.
Her ile üniversite kuruldu
ancak bu üniversitelerde okuyan öğrencilerin kalacak yeri yok. TOKİ
yurt yapsın. diye bir Meclis araştırma önergesi vermiştim
çünkü öğrencilerin barınma sorunu en öncelikli sorunlarından
biridir ama maalesef henüz olumlu bir cevap almış değilim.
Sayın milletvekilleri,
üniversiteler açılıyor ama bu üniversitelerin laboratuvarları
yok ve öğretim elemanı sayısında da büyük
sıkıntılar vardır. Peki, böyle bir üniversiteyi açmak ne
kadar yararlı olacaktır? İyi bir altyapısı olmayan
üniversite, istese de çok yararlı olmayacaktır, olmayacağı
da ortadadır. Binlerce üniversite mezunu diplomalarını
alıyor ancak iş bulamıyor. Sayın Başbakan Her
üniversite mezununa iş bulmak zorunda değiliz. diyor. Eğer o
gencimiz de bu ülkenin evladıysa, Başbakan iş bulmak
zorundadır. Yoksa bu üniversiteler diplomalı işsizler ordusunu
yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz günlerde YÖK büyük yanlıştan döndü. Yani yabancı
ülkede lise öğrenimini tamamlayan öğrencilerin sınavsız
olarak istedikleri üniversite ve bölüme geçmelerini sağlayan kararı
geri çekti. Bu karardan önce Genel Başkanımız Sayın Deniz
Baykal bu konuya özellikle değinmiş ve kararın yanlış
olduğunu da dile getirmişti. Karara baktığımızda
ne diyordu YÖK: Eğer paran varsa ve yurt dışında liseni
tamamlayabiliyorsan gel istediğin üniversite ve bölümde oku.
Değerli arkadaşlar,
buna adalet denir mi? Peki, Türkiyedeki öğrenciler ne yapacak? 2 milyon
kişi ÖSSye giriyor, aileler yiyeceğinden kısıp
çocuklarını okula ve dershaneye gönderiyor ve bunların içinden
başarılı olanlar hak etmesine, emek vermesine rağmen
kenarda bekleyecek, belki de istediği bölüme yerleşemeyecektir.
İşte, görüldüğü gibi YÖKün bu kararı paralı
eğitimi ön plana alan anlayışın ürünüdür. Her ne kadar bu
karar geri çekildiyse de bu fikir artık AKPnin ve YÖKün bilinç
altına yerleşmiştir. Açıkça anlaşılıyor ki
AKP ve YÖK paralı eğitimi istemektedir. Böylece sosyal devletin en
önemli özelliği olan eğitim AKPnin uygulamaları sonucunda
artık parası olanların hakkı olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitim-öğretim sisteminde o kadar büyük
sorunlar var ki buradan hepsini sayamıyoruz. Eğitimin en önemli ve
ana parçası hiç şüphesiz öğretmenlerdir ve öğretmenlerin
yaşayacağı sorun tüm eğitim sistemini olumsuz
etkileyecektir. Ülkemizde öğretmen atamaları büyük sorun hâlini
almıştır. Yüz binlerce öğretmenimiz atama beklemektedir.
Sayın milletvekilleri,
hepimiz biliyoruz ki öğretmen açığı da büyük
oranlardadır. Burada Hükûmetin görevi o açıkları
doldurmaktır. Kaldı ki hâlihazırda da bu açığı
kapatacak kadrolar da bulunmaktadır. Ancak nedense bu öğretmenler göz
göre göre işsizlikle, yoksullukla pençeleşmek zorunda
bırakılmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
yıllarca öğretmen olma hayaliyle okuyan gençlerimiz kutsal olan
mesleklerini mevcut koşullar da uygunken ne yazık ki yerine
getirememektedirler yani okulların öğretmeni, öğretmenlerin de sınıfı
yok. Bu durumdan dolayı işsiz kalan öğretmenlerimize
yazıktır, günahtır ve ülke içinse büyük bir kayıptır.
Değerli arkadaşlar,
öğretmenleri atama sırasında da büyük sorunlar baş
göstermektedir. Öğretmenler sözleşmeli, kadrolu ve geçici olarak
istihdam edilmektedir yani tek tip kadro yapısında değildir
öğretmenlerimiz. Bu durum eğitim-öğretim sistemine de büyük
darbe vurmaktadır. Bu soruna bir an önce kesin çözüm
bulunmalıdır. Sayın Genel Başkanımız Deniz
Baykalın belirttiği gibi öğretmenliğin bir kariyer
olduğunu da asla unutmamalıyız.
Sayın milletvekilleri,
elbette yurdumuzun her tarafında öğretmenlerin görev alması
gerekmektedir ancak mümkünse aileler parçalanmadan atama
yapılmalıdır. Örnek vermem gerekirse, İzmirli bir
öğretmen Adıyamanlı bir öğretmenle evleniyor, bundan sonra
ise aile parçalanıyor yani bir araya gelebilecekleri zamanı bekleyip
durmaktadırlar. Bu konuda bir yasal düzenleme yapılmasına acil
ihtiyaç vardır.
Eğitimde önemli bir
başka sorun ise hepimizin bildiği gibi öğretim yılına
hazırlık ödeneği diye bir ödeme vardır. Halk arasında
buna kırtasiye yardımı da denilmektedir. Bu yardımın
tutarı 2010 yılı için 540 TL olarak belirlenmiştir. Oysa
sendikalar kırtasiye yardımının en az bir öğretmen
maaşı tutarında olması yönünde fikir belirtmişlerdir.
Fakat ne yazık ki bu ödenekten yalnızca öğretmenler
yararlanmaktadır yani Millî Eğitim Bakanlığı
bünyesinde olmasına karşın diğer Millî Eğitim
çalışanları bu ödemeden
yararlanamamaktadırlar.
Değerli arkadaşlar,
bu adaletsiz bir durumdur ve bu kırtasiye yardımından diğer
Millî Eğitim personelinin de yararlanması gerekmektedir diye
düşünüyorum. Bu konuda Sayın Bakana bir soru sormuştum ancak
şu an için herhangi bir düzenleme yapılmayacağını
anlamaktayız.
Eğitimde başka bir
sorun ise tüm dünyada bilim adamlarının çocukların
eğitiminde yedi yaşın çok geç olduğunu kabul etmeleridir.
Bu nedenle, okul öncesi eğitim özel bir öneme sahip olmaktadır.
Gelecek nesillerin daha iyi yetişebilmesi ve bu yolla daha yüksek düzeyde
kültüre sahip bir toplum yaratılması için okul öncesi eğitim
olmazsa olmazdır değerli arkadaşlarım. Bu anlamda, okul
öncesi eğitim yeni yetişen nesiller için yaşamsal değere
sahiptir. Şunu üzülerek belirtmekteyim ki Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerimiz okul öncesi öğrenim şansından yeterince de
yararlanamıyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, doğu ve güneydoğu illerinde yaşanan en
önemli sorunlardan birisi de taşımalı eğitimdir.
Şüphesiz bir okulun yapılabilmesi için çok sayıda kriter ele
alınmalıdır. Mesela, nüfus ve başka bir okulun
yakınlığı gibi etkenler önemlidir. Bu konuda kriterler
bazen esnek tutulmalıdır ve aynı zamanda da bu kriterlere de
adil uygulamalar yapılmalıdır. Örnek vermek gerekirse,
Adıyaman ilinin Çelikhan ilçesinin Recep köyünde böyle bir sorun yaşadık.
Yani Recepte hazır bir okul var iken ve mesafesi de yakın iken
öğrenciler taşınmak zorunda
bırakılmıştı. Aynı zamanda bu durum okul
harcamalarını da artırmıştır.
Yine benzer bir durum merkeze
bağlı Kömür beldesinde yaşanmaktadır. Sayın Bakan
buradayken bu konuyu gündeme getirmek istiyorum. Belki Sayın Bakanın
talimatıyla bir çözüm bulunur.
Sayın Bakanım,
Kömür beldemizin 4 bin civarında nüfusu var ancak Kömürde bir lisemiz
yok. Oysaki Adıyamanda nüfusu Kömürden çok daha az olan on beldemizde
lise bulunmaktadır. Kömürde gün içinde 120 lise öğrencisi merkeze
taşınmaktadır. Durumu iyi olmayan ve liseye gidemeyen çok
sayıda öğrencimizin olduğu ve lise olmadığı için
beldeden göç edenler olduğu da bilinmektedir. Fakat beldemizde yapılacak
bir lise en az 500-600 öğrencimizin geleceğine ışık tutacaktır
ve belki de böylelikle beldemizden merkez ilçemize göçü önlemiş
olacağız.
Değerli arkadaşlar,
üstelik Kömür beldesinde sırf bir lise yapılsın diye 11 bin
metrekarelik bir arsa da Millî Eğitim Müdürlüğüne tapusuyla birlikte
verilmiştir. Ancak yapılan bütün başvurular sadece nüfus ölçütü
tutmadığından -lise yapımı- geri çevrilmektedir.
Sayın Bakanım, Kömür beldesinde oturan yurttaşlarınız
sizden bir müjde beklemektedirler.
Değerli
arkadaşlarım, Adıyaman Üniversitesi ülkemizin parlayan
yıldızlarından biridir. Ayrıca Sayın Rektörümüz bir
dernek tarafından da yılın rektörü seçilmiştir. Üniversite,
Rektörü ve yönetici kadrosu sayesinde hızla büyümektedir. Şöyle ki:
Son üç yılda öğrenci sayısı binden 11 bini bulan ve sadece
nicelik olarak değil nitelik olarak da gelişen üniversitemiz,
öğretim üyesi başına düşen bilimsel yayın
sayısına göre de Türkiyede 114 üniversite arasında 5inci
sırada yer almaktadır.
Adıyaman Üniversitesinin
ilimize sosyal, kültürel ve aydınlanma bakımından büyük
katkıları vardır. Nitelikli eğitimle ön planda olan
üniversitemizin aynı zamanda ilimizin ekonomisine de büyük
katkıları vardır. Üniversite Rektörünün idari ve akademik
kadrosunun daha da iyi çalışmalara imza atması için Hükûmetin
desteklerine büyük ihtiyaç vardır.
Değerli arkadaşlar,
okullarımızdaki hizmetli kadrolarının açık olması
nedeniyle temizlik koşulları yeterince sağlanamamaktadır.
Bu konuda geçici değil, derhâl kalıcı çözümler bulunmalıdır.
Çünkü çocuklarımızın hijyenik ortamlarda eğitim
görememesiyle eğitimin amacına ulaşması da mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri,
belirttiğim gibi eğitim sisteminde okul öncesinden yükseköğrenim
sonrasına kadar her alanda onlarca sorun bulunmaktadır. Bu olumsuz
tablo gelecek koşullar için özellikle büyük sorun doğuracaktır.
Başka bir ifadeyle geleceğe umutsuz bakılmasına neden
olacaktır. Bu sorunların çözümünde atılacak her iyi niyetli
adıma Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek olmaya hazırız.
Aslında Hükûmetin bir an
önce, acilen eğitim ve öğretim açılımı yapması
gerekmektedir. Unutmamalıyız ki ancak bu yolla ülkemizin
geleceği aydınlanır. Ne demiştir Hacı Bektaş
Veli? İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Ne
demiştir Hazreti Ali? Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Köse.
Şahsı adına
Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay,buyurun.
CELAL ERBAY (Düzce)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Ben de şahsım adına ek 120inci
madde üzerinde görüşlerimi açıklayacağım.
Elbette ki Türkiyemizde
gerek devlet tarafından açılsın, sevk ve yönetimi üstlenilsin ve
gerekse vakıflar tarafından açılsın, ilim
yuvalarının birer birer açılması hepimizi memnun edecek bir
olgudur. Dolayısıyla Süleyman Şah Üniversitesinin
İstanbulda Sistem Eğitim Ve Kültür Vakfı tarafından
açılma talebinin YÖKe ulaşması ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına
ilişkin hükümlerine tabi olarak, bir tüzel kişilik mahiyetinde
kurulması hepimizi memnun edecek bir hadisedir. Böylece, vakıf
üniversitelerinin çoğalması sayesinde, devletin üzerindeki eğitim
yükü sorumluluğu bir nebze olsun hafiflemiş olacaktır. Ben öyle
zannediyorum ki, biraz daha sevk ve oluşturulan imkânlar sayesinde,
vakıf üniversitelerinin bünyesinde biraz daha fazla araştırma
imkânı -gerek zaman itibarıyla ve gerekse araştırmaya
hasredilecek olan araçların gelişmişliği itibarıyla-
ilmî araştırma yapmanın imkânı ve üretimin seviyesi,
kalitesi biraz daha farklı, etkin, müessir olacaktır. Böylece,
üniversiteler daha çok bilgi üretecekler, üniversiteler üretmiş
oldukları bilgiyi bir sanatkâr ruhu içerisinde tahlil ve analiz ederek,
kullanarak bilgiden hikmete doğru yol alacaklar ve diğer, son merhale
olan ilmin ışığında, bilginin
ışığında hikmetle birlikte birleşen gayretler
hakikat dediğimiz sonuca ulaşacak.
Elbette ki
arkadaşlarım ileriye sürmüş oldukları endişelerinde
haklı olabilirler. Bizim kültürümüzde bir atasözü hepimizin
kulaklarında, gönüllerinde yerini almıştır. Bizde Kervan
yolda düzülür. denir. Bütün birimleriyle, tamamen mükemmel bir şekilde
kuruluşunu tamamlamış olarak elbette ki bir vakıf
üniversitesinin varlık kazanmasını, tüzel kişilik
kazanmasını ve eğitim hayatına başlamasını
hepimiz arzu ederiz ama ben şunu soracağım her bir
arkadaşıma: Her birimiz ev edinmeye çalıştık. Evi
alacağımız paranın hepsini bir kenara biriktirip
yığdıktan sonra mı, farz ediniz ki onun fiyatı 300 bin
lira ise 300 bin lirayı cebimize koyduktan sonra mı müteahhide
gittik, satıcıya gittik, yoksa bir başlangıç teşkil
edecek mahiyette bir adım attık, daha sonra mı bugünlere geldik?
Ankara bir günde Ankara olmamıştır, İstanbul bir günde
İstanbul olmamıştır ama Ankara bugün güzel Ankaradır,
İstanbul bugün güzel İstanbuldur, yarın daha güzel
olacaktır. Eğitim kurumlarımız da aynı şekilde.
Ben bizzat kendim 80
kişilik sınıfta okumuştum ortaöğretimde. Şimdi
seçim bölgeme gidiyorum, sınıfa girdiğim zaman soruyorum:
Sınıfta kaç kişi var? Aldığım cevap: 28
kişi, 29 kişi.
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) Nereden bahsediyorsun!
CELAL ERBAY (Devamla)
Elbette ki Türkiye günden güne daha iyiye gidecek ve böylece, kurulan
eğitim kurumlarımız, Türk halkının
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Erbay, buyurun efendim.
CELAL ERBAY (Devamla)
ve
Türk gençliğinin daha iyi bir şekilde gelişmesi için, daha
aydın, daha müreffeh, daha seviyeli bir gönle, kafaya, ilme, irfana sahip
olmasını temin edecek ve böylece insanımızın
yetişmişlik oranı artacak ve bu artış
doğrultusunda da toplumdaki sosyal barışıklık
oranı yücelecek ve biz, birbirimizin dostu, kardeşi, kendisi için
istediğini diğer kardeşi için de isteyen, kendisine reva
görmediğini diğer kardeşine de reva görmeyen erdemli
kişiler olacağız. Bu hedefe doğru, bu ümit ve arzularla
birlikte hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hepinize saygıyla
selamlıyorum. Hepinize saygı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim.
Mümin İnan, Niğde
milletvekili.
Buyurun Sayın İnan.
(MHP sıralarından alkışlar)
MÜMİN İNAN
(Niğde) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 487 sıra
sayılı Yüksek Öğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının madde 1, ek 121
ile Türk tarihinin önemli şahsiyetlerinden Süleyman Şah adına
kurulmak istenen vakıf üniversitesi hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Ayrıca, âlemlere rahmet
olarak gönderilen Yüce Peygamberimizin Kutlu Doğum Haftasını
idrak etmekteyiz. Kutlu Doğumun ülkemize ve insanlık âlemine
hayırlı ve uğurlu olmasını Cenabı Allahtan temenni
ediyorum.
Üniversiteler bilginin
üretilmesi, üretilen bilgilerin topluma yansıtılması
noktasında önemli görevler üstlenmiş kurumlardır.
Üniversitelerin tarih sahnesine bugünkü bilinen adlarıyla
çıkmasından bu yana, toplumun aydınlatılması, topluma
yeni bilgilerin aktarılması, kurumlar içerisinde bilgi üretmesi
bakımından niteliği hep ön planda olmuştur. Üniversitelerde
nitelikli elemanların bilgiyi nitelikli öğrenciler
vasıtasıyla topluma yansıtması, toplumun sosyal, kültürel
ve bilimsel üretim yapısının gelişmesine önemli
katkılar yapmaktadır.
Bilginin üretilmesi
esastır. Fakat ondan daha önemlisi, üretilen bilginin ortaya
çıktığı topluma ya da dünya insanlığına olan
faydasıdır. Ortaya çıkan bilgilerin üniversite arşivlerine
terk edilmesi değil, sosyal ve kültürel hayatın zenginleşmesine,
tarımda ve sanayide üretime katkı yaparak toplumların ekonomik
zenginleşmelerine katkı yapması önemlidir. Bugün Türkiyede
tartışılan, üniversitelerin niteliğinden çok,
niceliğidir. Ülkemizde kurulan üniversitelerin niteliklerinden ziyade
üniversite sayısının artırılmasına ve
bunların kontenjanlarının genişletilmesine yönelik
politikalar, maalesef, ülkemizin ve burada eğitim gören gençlerimizin
sosyal ve ekonomik yaşamlarına çok önemli katkı
sağlamamaktadır. Bugün, üniversiteden mezun olan gençlerimizin
yarısı iş bu-lamamaktadır. Ülkemizde yanlış
istihdam politikaları yüzünden iyi üniversitelerden mezun
öğrencilerin kaymak tabakasını oluşturanlar yabancı
ülkelerin cazip tekliflerinin peşinden sürüklenmektedirler.
Her ile üniversite açmakla
övünüyoruz ancak üniversitelerden mezun olup da iş bulamayan üniversite
mezunları iş istediklerinde Ben her üniversite mezununa iş
bulmak zorunda değilim. diye Sayın Başbakan onları
azarlamaktadır. Evet, Sayın Başbakan, yetkisini
aldığınız milletin, hangi eğitim düzeyinde olursa
olsun, çocuklarına iş imkânı sağlayacak politikaları
hayata geçirmek gibi bir mecburiyetiniz vardır.
Uyguladığınız
yanlış politikalar yüzünden, her eğitim düzeyinde işsizlik
oranları dünya rekorları kırmaktadır. Bu
işsizliğin içerisinde en büyük oranlardan bir tanesini de
öğretmenlik hakkını elde etmiş eğitim fakültesi
mezunları oluşturmaktadır. Türkiye'de çok büyük öğretmen
açığı bulunduğu bilinen bir gerçektir. Hatta Millî
Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu Hanımefendiye
yönelttiğimiz Niğdedeki öğretmen açığıyla ilgili
sorumuza Evet, açık vardır, bunları zaman zaman geçici
istihdamla kapatmaya çalışıyoruz. diye cevap vermiştir. O
kadar formasyon sahibi eğitim fakültesi mezunu öğretmen adayı
iş beklerken öğretmen açıklarının geçici tedbirlerle
kapatılmaya çalışılmasına kimse bir anlam
verememektir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; bilgi çağı
denilen yaşadığımız çağın, nitelikli bilgiyi
üreten ve bunları toplumların her türlü üretimine yansıtan
ülkelerin çağı olduğu bilinen bir gerçektir. Toplu iğne ucu
kadar nitelikli bir bilginin binlerce ton niteliksiz bilginin üzerinde
hâkimiyeti günümüzde çok daha fazla hissedilmektedir.
Geçen günlerde bir gazetenin
sürmanşetinde İhracatta acı gerçek diye, Türkiyenin 432 ton
demir satışından elde ettiği gelirle 1 ton ilaç, 2.612
tır çimento satışından elde ettiği gelirle 1 tır
bilgisayar, 1 tır domates satışıyla sadece 7 kilo domates
tohumu alabildiği belirtilmektedir. Bu da Türkiye'de üniversite-sanayi
iş birliğinin yeterince gelişmemesinden kaynaklanmaktadır.
Üniversitelerde
çalışan bilim adamları, döner sermaye gelirleri
dağılımındaki oranlar nedeniyle sanayicilerle yeterli
oranda iş birliği yapamamaktadırlar. Bir öğretim
elemanın sanayiyle birlikte yaptığı bir iş neticesinde
elde ettiği gelirinin üçte 2si vergi ve diğer kesintilere
gitmektedir. Elde edilen gelir belli bir miktarı aşmamış
ise bunun tamamını da devlet dolaylı bir biçimde geri
almaktadır.
Ülkemizde geçmiş
yıllarda kurulan üniversitelerimizin hâlâ aşağıda
söyleyeceğim problemleri acil bir biçimde çözüm beklemektedir: Üniversite
geliştirme ödeneği oranlarının yükseltilmesi ve
üniversiteler arasında hakkaniyetle dağıtılması, kadro
talebi olan üniversitelere kadrolarının serbest bırakılması,
üniversitelerin laboratuvar şartlarının geliştirilmesi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
İnan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MÜMİN İNAN
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
üniversite öğretim
elemanlarının ve idari personellerinin özlük haklarının
iyileştirilmesi, fiziki şartların iyileştirilmesi için
ödenek miktarlarının artırılması, üniversite
öğrencilerinin yurt, harç ve burs sorunlarının çözülmesi
gerekir.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz, ülkemizde sosyal hayatın iyileştirilmesi ve ekonomik
hayatın gelişmesine katkı yapacak yeni üniversitelerin
açılmasını desteklemekteyiz ancak açılan bunca yeni
üniversitenin gerçekten bilimsel hayata ciddi katkılar yapan ve dünyada
kabul gören üniversiteler gibi olmasını arzu etmekteyiz. Burada
kanunu çıkartıp bir binaya tabela asmakla maalesef üniversite
olunmuyor. Üniversite kurmak başka bir şey üniversite olmak
başka bir şeydir. Umarım Hükûmet yetkilileri de bunun
farkına varırlar.
Toplumun genel iyilik hâlinin
yükseltilmesi konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman olumlu
katkı yapacağımızı belirtir, bu vesileyle yüce
heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın İnan,
buyurun.
MÜMİN İNAN
(Niğde) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma
biraz önce bir soru sormuştum Medeniyetler İttifakı Enstitüsüyle
ilgili. Bu konunun mütevelli heyetlerin konusu olduğunu ifade
etmişti. Acaba, Sayın Bakanım Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulan bu tasarının sunum bölümünün son paragrafını
okumadı mı? Orada, bu eklemenin Komisyon tarafından
yapıldığı ifade edilmektedir. Acaba, Sayın Komisyon
Başkanımız da bu konuyu bilmemekte midir ya da Sayın
Bakanıma niye acaba doğru bilgi vermemiştir?
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Bakana personeli bilgi verir, ben
değil. Efendim, Bakana bilgi vermek gibi bir görevim yok ki!
BAŞKAN Sayın
Yalçın
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
birkaç ay önce yüz yirmi yedi okulun toplu açılışını
gerçekleştirdiniz Sayın Başbakanın
katılımıyla. Bana da sayı çok fazla gelmişti. Biraz
baktıktan sonra anladım ki burada on yıldır, on beş
yıldır, yirmi yıldır eğitim veren okullar birkaç ilave
derslik yapıldığı hâlde yeni okul yapılmış
gibi açılmış ve Sayın Başbakan da burada
konuşmacı olarak yüz yirmi yedi yeni okul
açıldığını ifade etti. Siz bunu, sadece derslik ya da
lojman yapılmış olmasına rağmen, yeni okul diye
kamuoyuna bir törenle takdim etmekle neyi amaçlıyorsunuz? Bundan
nasıl bir fayda umuyorsunuz? Bunu siyasi etik
anlayışınızın neresine oturtuyorsunuz?
Bir diğer soru:
Üniversite sınavı günü okul önlerinde kekli açılım
paketleri dağıttı mensup olduğunuz parti. Ben o görüntüyü
görünce çok sarsıldım Sayın Bakanım. Siz bu konuda ne
düşünüyorsunuz? Nasıl bir fayda doğdu çocuklar için o paketten?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
geçmiş yıllarda üniversitelerle ilgili bir müzakere
yapılırken YÖK Başkanı buraya geliyordu. Gelmediği
zaman da AKPliler şiddetle saldırıyorlardı Bu YÖK
Başkanı nerede? diye. Şimdi bu YÖK Başkanı nerede?
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin sorularına cevap verecek kadar
bilgi sahibi değil midir? Onun için mi kaçıyor buradan?
İkincisi: Bu
üniversiteleri -vakıf üniversitelerini- neden hep İstanbula
kuruyorlar? Diyanet Ankarada, İstanbulda kuruluyor.
Bu kurulan üniversitelerde
mütevelli heyet üyelerine para ödenecek mi? Özellikle Diyanet İşleri
teşkilatında çalışanlar bu mütevelli heyette görev alacak
mı ve bunlara kaç lira ücret ödenecek?
Millî Eğitim
Bakanlığının bastırdığı kitaplar
Son
beş yılda hangi matbaaya, kimlere ne miktarda para ödemişlerdir?
Nasıl bastırmışlardır? Burada hangi ihale usulüyle bu
kitap basma işi verilmektedir? Özellikle tabii bunları öğrenmek
istiyorum.
Bütün vakıflardaki
mütevelli heyet üyelerine ücret ödeniyor mu? Bunun bir kıstası
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Seçer
VAHAP SEÇER (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sorum
açık meslek lisesi ve açık liselerle ilgili. Bu liselerimizde ikinci
dönem sınavlarına henüz bir ay gibi bir süre kaldı ancak pek çok
öğrenci ikinci dönem kayıtlarını zamanında
yapamadıkları için bu sınavlara katılamayacaklar ve bir
anlamda mağduriyet yaşayacaklar. Acaba bu öğrencilerimizin bu
mağduriyetlerini giderme adına bir kayıt yapma şansı
vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, elbette ki
üniversitelerimizin kuruldukları illere olan sosyoekonomik ve kültürel
yönden katkıları hepimizin malumudur. Bizim de bu açıdan
illerimize yeni üniversitelerin kurulmasını desteklediğimizi
ifade ediyorum sözlerimin başında. Fakat, Anayasa hükmü
gereğince de bu üniversitelerin ülke geneline dengeli bir yayılımının
gerçekleştirilmesi açısından belirli bir nüfusun üzerinde nüfusa
sahip büyük ilçelerimizin de bu anlamda değerlendirilmesi gerektiğine
inanıyorum ve biraz önceki bölümde de zikredilen ilçelere niçin bir
üniversite, devlet üniversitesi kurulmasının düşünülmediğini
tekrar ben de sormak istiyorum.
İkincisi: Acaba
Bakanlığınızca vakıf üniversitelerimizde eğitim
ve öğretimlerini sürdüren öğrencilerimizin muhatap oldukları
sorunların belirlenmesi ve çözümüne yönelik bir güdümlü proje yürütülmekte
midir ya da şimdiye kadar bir çalışma yapılmış
mıdır? Yapıldıysa, öğrencilerimizin en fazla
karşılaştıkları temel sorunlar nelerdir?
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Sayın Bakanım,
buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, genellikle soruların çerçevesi ve eleştiriler az
önce söylediğim doğrultuda. Tek tek ve madde madde soruları
cevaplandırmak yerine geneli üzerinde bir değerlendirme yapmak
istiyorum ben de.
Özellikle, üniversitelerin,
vakıf üniversitelerinin büyük kentlerde kurulmasının, İstanbul,
Ankara gibi, İzmir gibi büyük kentlerde kurulmasının doğru
olmadığı, dolayısıyla üniversitelerin biraz da
Anadoluya yayılması gerektiği ve yaygın olması
gerektiği eleştirisinin yanı sıra yine aynı minvalde
Niye Anadolunun kentlerine, küçük kentlerine üniversite kuruluyor? Bu
üniversiteler birer tabela üniversitesi. Dolayısıyla aslında
yükseköğrenim vermek için yeterli düzeyde olmayan bölgelerde üniversite
kuruluyor. şeklinde eleştiriler aynı paralellikte dile
getiriliyor.
Öncelikle, üniversitelerin
tüm Türkiye geneline yayılması ve her kentimizde bir üniversite
bulunması Hükûmetimizin önemli politikalarından birisiydi ve bunu
gerçekleştirdik. Bunun yanı sıra vakıf üniversitelerinin
kuruluşu çerçevesi içerisinde bakışımız da vakıf
üniversitelerini, yükseköğrenim sistemimizin bir alternatifi değil
bir parçası olarak görüyoruz. Dolayısıyla
vakıflarımızın da üniversite kurmalarını ve
kuruluşlarını gerekli kriterleri ve şartları yerine
getirmeleri durumunda destekliyoruz. Dolayısıyla vakıf
üniversitelerimiz de ilk kez bu dönemde -gerçekten sevindirici- geçtiğimiz
yedi sekiz ay içerisinde, bu Parlamentoda bulunan milletvekillerimiz
hatırlayacaktır, Kayseride, Konyada, Antepte, Tarsusta
üniversiteler kuruldu. Dolayısıyla vakıf üniversitelerimiz
aslında sevinerek söylemeliyim ki artık Anadolunun her yerine
yayılmakta ve bugün burada görüşeceğimiz ve birazdan ek madde
olarak gelecek olan Başarı Canik Üniversitesi de Samsunda kurulacak
bir üniversite. Dolayısıyla üniversitelerin kuruluşuna
ilişkin olarak gösterdiğimiz destek bu manada vakıf
üniversitelerinin de, devlet üniversitelerinin de her birinin güçlenmesi için
ve bölgesinde eğitim adına, ülkemiz eğitimi adına
katkıda bulunabilmeleri için Hükûmet olarak elimizden gelen desteği
en yüksek oranda veriyoruz. Zaten Yükseköğretim Kurulu, ARGEye,
araştırma bütçesine, yurtlara, burslara ayrılan bütçe gerçekten
dönemimizde kimisi yüzde 200ün üzerinde kimisi de yüzde 400ün üzerinde
arttı.
Vakıf mütevelli
üyelerine herhangi bir ücret ödenmiyor. Yükseköğretim Kurumları
Yönetmeliğinin 20nci maddesine göre heyet üyeliği fahri bir
görevdir. Dolayısıyla mütevelli heyet üyelerine toplantıya
katılma karşılığında huzur ve yol hakkı
verilebilir sadece, başka bir ödeme yapılamaz. Dolayısıyla
böyle bir ödeme de yapılmıyor.
Ankarada yapılan toplu
açılışlara ilişkin, milletvekillerimizden çok fazla
yazılı soru önergeleri de geldi. Bunları da
cevaplandırdım. Aslında Mecliste genellikle yazılı
soru önergelerine cevaplar verilmiş olmasına rağmen acaba bunlar
okunmuyor mu diye de düşünüyorum. Çok açıklıkla defalarca, bugün
burada soru soran milletvekillerimizin de yazılı soru önergelerine
cevap verdik çünkü ben, bu kurumu önemli bir denetim mekanizması olarak
görüyorum ve gerçekten süresinde, Bakanlık olarak, çok dikkatli bir
şekilde cevaplandırıyoruz.
Ankarada yapılan toplu
açılışların her biri -neredeyse yüz yirmi yedi okul ve
tesis, toplamı olarak ifade ediyorum- son iki yılda yapımı
tamamlanan okulların açılışıydı. Hem Sayın
Başbakanın takviminin müsait olmaması
Toplu
açılışlar için o günü eğitim ve öğretim
yılının ikinci yarı yılının
açılışına denk getirdik ve bir kutlama şeklinde
cereyan etti. Dolayısıyla son iki yılda açılmış
okulların resmî toplu açılışının
yapılmamış olması nedeniyle planlanan bir
açılış. Burada yirmi yıldır
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
Sayın Bakan, on yıldır eğitim veren okullar var içlerinde
onların.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
on yıl
önce yapılmış herhangi bir okulun açılışı
söz konusu olmadığı gibi bu konuda ileri sürülen iddialar da
tamamen gerçeklikten uzak iddialardır.
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
Efendim, on yıldır açık okulları açtınız.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Bu
okulların kimisi okul, kimisi spor salonu, kimisi ek derslik şeklinde
yapılmıştır. Bunları ben soru önergelerinize
verdiğim cevaplarda da verdim.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Lojman
açmışsınız, okul diye takdim ediyorsunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Ben soru
cevaplandırıyorum ama
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
Efendim, lojman açmışsınız, okul diye takdim ediyorsunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Karşılıklı, böyle bir usul yok Mecliste.
Sayın Milletvekilim,
böyle bir usul yok.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet,
teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Usulü
siz mi tayin edeceksiniz? Meclisi yöneten Sayın Başkan var. Biz
Başkan adına soruyoruz size.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Usule uyun.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Oylamadan evvel yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Evet, yoklama
talebi vardır.
Sayın Anadol, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Karaibrahim, Sayın Ekici, Sayın Çöllü,
Sayın Köse, Sayın Özdemir, Sayın Güvel, Sayın Erenkaya,
Sayın Arifağaoğlu, Sayın Diren, Sayın Süner,
Sayın Oksal, Sayın Yıldız, Sayın Serter, Sayın
Köktürk, Sayın Ertemür, Sayın Emek, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Aydoğan, Sayın Seçer, Sayın Oyan, Sayın
Çakır.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç dakikalık süre veriyorum
ve yoklama işlemini de başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S.
Sayısı: 487) (Devam)
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Evet, böylece milletimizi Avrupaya
taşıyan Süleyman Şah adında bir üniversitenin
kurulması da kazandırılmış oluyor. Hayırlı
olmasını diliyorum. İnşallah hayırlı hizmetler
yaparlar.
Ek madde 122yi okutuyorum:
Canik Başarı Üniversitesi
EK MADDE 122- Samsun'da
Başarı Eğitim Kültür ve Sağlık Vakfı ile
Tanrıverdi Eğitim Kül-tür ve Yardımlaşma Vakfı
tarafından müştereken 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin
hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Canik
Başarı Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesinden,
b) Mimarlık ve
Mühendislik Fakültesinden,
c) Fen-Edebiyat
Fakültesinden,
ç) Eğitim Fakültesinden,
d) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
e) Sosyal Bilimler
Enstitüsünden,
oluşur."
BAŞKAN Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın
Osman Çakır.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Alim Işık konuşacak efendim.
BAŞKAN Peki.
Sayın Alim
Işık, Kütahya Milletvekilimiz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Işık.
MHP GRUBU ADINA ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 487 sıra sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1inci maddesi kapsamında
kurulması amaçlanan Canik Başarı Üniversitesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek üzere
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Samsun ilimizde Ondokuz
Mayıs Üniversitesi adıyla 1975 yılında kurulmuş olan
devlet üniversitesine ek olarak, Canik Başarı Üniversitesi
adıyla iki vakfımız tarafından kurulması amaçlanan bu
üniversitenin de öncelikle o ilimize ve ülkemize hayırlara vesile
olmasını diliyorum.
Ancak madde metninde de yer
alan bazı fakültelerden, şu anda kurulu bulunan Ondokuz Mayıs
Üniversitesi bünyesinde bulunan, örneğin fen edebiyat fakültesi
mezunları tüm Türkiye'deki diğer fakülte mezunlarının
çektiği sıkıntıları çekerken yeniden bu vakıf üniversitesi
bünyesinde de bir fen edebiyat fakültesinin kuruluyor olmasını,
hakikaten bir ön etüt yapılmadan rastgele hazırlanmış bir
tasarının maalesef komisyondan geçerek buraya gelmiş
olmasına bağlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
elbette ki birçok üniversitemizin kurulması hepimiz tarafından
desteklenmekte. Son dönemde sayısal olarak yaklaşık yüzde 90
oranında üniversite sayısındaki artışa rağmen,
üniversitelerin nitelik açısından ne noktaya geldiği konusu
hepimizin dikkat etmesi gereken önemli bir konudur. Sadece bu konuda
yapılmış ve TÜBİTAK tarafından yayınlanmış
Türkiye Bilimsel Yayın Göstergeleri ismiyle hepimizin rahatlıkla
incelemesine sunulmuş bir konudaki rapordan bahsetmek istiyorum.
Şu anda, bilimsel etki
değeri açısından, yani üniversitede çalışan
öğretim üyelerinin yapmış olduğu yayınları, her
yayın başına düşen atıf sayısını
dikkate alan bir inceleme sonucunu sizlerle paylaşmak istiyorum: 1981-2007
dönemini toptan değerlendirme yaptığımızda, dünya
ortalaması 14,17 kişi olarak çıkmış, yani atıf
olarak ABD 20,71; OECD ülkeleri 15,93; Orta Doğu ülkeleri 9,50; Türkiye
sadece 4,55. Yani dünya ortalamasının yaklaşık üçte 1i
düzeyinde bir düzeye sahip Türkiyedeki üniversitelerimizin ortalama bir
göstergesi. Buna benzer diğer birçok göstergede de nitelik
açısından dünyada hak ettiğimiz yerde
bulunmadığımızı ifade etmek istiyorum. Bunu da
Sayın Bakanın özellikle dikkatine sunmak istiyorum. Sayısal
ilerleme elbette ki bir başarıdır, gereklidir ama nicel
ilerlemenin de bu ülke için mutlaka dikkate alınarak bir an önce artırılması
gerektiğini söylemek istiyorum.
Diğer yandan, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubuna mensup milletvekillerimizin imzasıyla bir
yılı aşkın süredir Meclis gündeminde bekleyen, üniversite
çalışanlarının ve üniversitelerimizin sorunlarının
araştırılmasıyla ilgili Meclis araştırması
kurulması talebimizin bir an önce dikkate alınarak bu kapsamda
üniversitelerimizin içinde bulunduğu bazı sorunların bir an önce
Meclis gündemine taşınmasında yarar olduğu
düşüncesindeyim.
Bu kapsamda, birkaç konuyu
sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum: Bugün üniversitelerimizin
karşı karşıya bulunduğu önemli sorunların
başında, üniversitelerimizde görev yapan akademik ve idari personelin
ücret ve özlük haklarının ne yazık ki
iyileştirilememiş olması ve buna yönelik de bir
çalışmanın yapılamamış olmasıdır.
İkincisi: Üniversitelerimizde
özellikle akademik kadrolarda yaşanan
sıkışıklıklar bir türlü çözülememiş ve
çözülememektedir.
Bir diğer sorun:
Araştırma görevlisi kadroları başta olmak üzere tüm
personel kadrolarındaki yetersizlikler ve kadroların
dağıtımındaki keyfîlikler devam etmektedir. Sayın
Bakanın bu konuya da özellikle eğileceğini ümit ediyorum en
azından.
Bir diğer konu:
Yardımcı doçent kadrolarının, daha önce birçok kez dile
getirmiş olmamıza rağmen, diğer öğretim üyesi
kadroları gibi daimî kadroya dönüştürülmesi, 3.600 ek gösterge yerine
4.200 ek gösterge ile 1inci derecenin son kademesine kadar ilerlemelerinin
sağlanması konusunda verilen sözler ne yazık ki bir türlü yerine
getirilememiş ve getirilmemektedir. Yardımcı doçentlikten
doçentliğe yükseltilmede uygulanan ve daha çok subjektif ölçütlerin öne
çıktığı sözlü sınavlarda ve yabancı dil
sınavıyla ilgili düzenlemeler maalesef yine
yapılamamıştır ve bu dönemde de her hâlde
yapılması yönünde bir çalışma görülmemektedir.
Bir diğer konu yine daha
önce değişik defalar, müteaddit defalar gündeme getirdiğimiz bir
konudur. Üniversitelerimizde görev yapan genel sekreter
yardımcıları, daire başkanları ve hukuk
müşavirlerinin diğer kamu kurumlarında görev yapan eş değerlerine
benzer şekilde makam tazminatından yararlandırılmasını
sağlayacak teknik düzenlemeler ne yazık ki her bütçe
görüşmesinde söz verilmesine rağmen bir türlü
gerçekleştirilememiştir.
Üniversitelerimizin
birçoğunda Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait yurt ve yatak kapasitesi
eksikliği nedeniyle, özellikle yeni kaydolan gençlerimizin ve ailelerinin
mağduriyetleri çok ciddi boyutlarda devam etmektedir. Sayın Bakan
yıl ortalaması verilerine göre yurtların kapasitesinin yüzde 100
derecede dolu olmadığını söylüyor soru önergelerimize ve
sözlü sorularımıza... Ancak sıkıntı yıl
bazında değildir, yeni kaydolan öğrencilerimizin kayıt
sırasında devletin yurtlarında yer bulamayarak çok farklı
yerlerde istismara yol açacak sorunlarla karşı karşıya
kalmasıdır. Hâlâ benim ilimde bugün yedekte olup da asilden devletin
yurduna yerleşemeyen, özellikle kız öğrencilerin
sayısı çok fazladır. Bu sorunlara çözüm bulmak zorundayız.
Bazı vakıf
üniversitelerimizde öğrenci kayıtları sırasında burslu
veya ücretli öğrenci bedelleriyle ilgili olarak ulusal basına da
yansıyan mağduriyetler ne yazık ki çözülememiştir,
çözülememektedir. Bunda somut bir örneği sizlerle paylaşmak
istiyorum: ÖSYMnin 12 Ağustos 2009 tarihinde öğrencimize
verdiği sınav sonuç belgesi buradadır. Öğrencimiz Maltepe
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin bir bölümünü
burslu olarak kazanmıştır, çıktısı bu. Ancak
kayıt dönemi 31 Ağustos-7 Eylül döneminde, bunun gibi birçok
öğrencimiz de üniversiteye kayıt yaptırmak için gittiğinde
bir şokla karşılaşmıştır. Velilerimize
denilmiştir ki: Hayır, burslu değil, öğrenciniz normal
öğrencidir. Normal kayıt bedelini yatırmak
zorundasınız. Ve birçok veli, öğrenci o günden bu yana bu
mağduriyetini aşamamıştır. Öğrenci, öğrenci
belgesi almıştır, istemiştir ve normal kayıtlı
öğrenci olarak öğrenci belgesi verilmiştir. Bu nasıl bir
devlet, nasıl bir anlayış? Bir tarafta devletin bu işten
sorumlu ÖSYMsi Sen burslu öğrencisin. diye kayıt veriyor, öbür
taraftan üniversiteye gidiliyor, deniliyor ki: Hayır, burslu yanlış
olmuş, sen normal öğrencisin, şu kadar para yatıracaksın.
Ve 200ü aşkın veli İstanbul sokaklarında bu konuyu
protesto ettiler. O günden bugüne öğrenci velisi ve öğrenci birinci
ay, ikinci ay, üçüncü ay, dördüncü ayda toplam yirmi iki adet dilekçeyle
başvurmuştur ama hiçbirisine devletin yetkili makamlarından ve
sayın Bakanlıktan bir cevap alınamamıştır ve en
son 3 Mart tarihi itibarıyla denmiştir ki: Dosyası
kaldırıldı, işlemi bitti. BİMER tarafından bir
cevap var İnternet
aracılığıyla.
Efendim, burası, Türkiye
Cumhuriyeti devleti ve Millî Eğitim Bakanlığının
sorumluluğunda bulunan bir üniversitedir, vakıf üniversitesidir.
Lütfen, bu konunun mutlaka düzeltilmesi ve bundan sonra kurulacak vakıf
üniversitelerinde hiç olmazsa buna benzer sorunların yaşanmaması
gerekir, bize yakışan da budur.
Sayın Bakana bir soru
sordum biraz önce: Vakıf üniversitelerimizde yaşayan, eğitim
öğretimlerini devam ettiren öğrencilerimizin sorunlarıyla ilgili
Bakanlığınız bir güdümlü proje başlatmış
mıdır veya bu konuda bir çalışma var mıdır?
diyorum ve maalesef böyle bir çalışmanın
olmadığını duymak isterdim veya olduğunu en
azından, yürütülmekte olduğunu Sayın Bakanımızın
ağzından duymak isterdim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Devamla)
4 Mart 2010 tarihli komisyon raporunda bazı konular aslında çok
özetle dile getirilmiş, vakıf üniversitelerimizin kuruluş
gerekçeleriyle ilgili olarak bir detaylı çalışmanın
yapılması ve bu çalışmanın komisyon üyelerine
detaylı bir şekilde aktarılması gerektiği
vurgulanmış. Ben de buna ek olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
değerli üyelerinin de bu kurulacak vakıf üniversiteleriyle ilgili
olarak, vakıfların özellikleriyle ilgili olarak çok detaylı bir
bilgiyle donatılıp kendi vicdanlarının rahat oy vermesinin
önünün açılması gerektiğini son cümle olarak söylüyor, tekrar
hayırlı olsun dileklerimle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üniversitelerin döner
sermayeleriyle ilgili birkaç kelime etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
döner sermaye üniversitenin özerkliğidir -hani üniversiteler özerk diyoruz
ya- ve döner sermayenin amacı üniversitelerin mali açıdan
özerkliğidir ama gelin görün ki uygulamada ne var: Üniversitelerin döner
sermayeleri, bilimsel her türlü araştırma, her türlü bilimsel
çalışması için ayrılması gereken fonlar, maalesef,
maalesef, üniversitelerin özellikle dışarıdan satın
aldığı, ihale ettiği, hizmet bedeli olarak ihale
ettiği işçilerin ücretini vermekte ve diğer konularda
kullanılıyor. Yani döner sermaye hiçbir zaman bilimsel olarak
kullandırılmıyor. Bir kere bu hakikaten ne üniversiteler
Kesinlikle Türkiyede üniversiteler mali açıdan özerk değil
arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlarım, birazcık şu ihaleden, yani taşeron ve
ihaleden bahsetmek istiyorum. Neyi satın aldırıyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, belli kadroları, günlük yaşamlarını
döndürmeleri için, maalesef döner sermayeden
kadro verilmediği için,
maalesef sağlık memuru
-öncesine gidiyorum- ebe, hemşire -özellikle tıp fakültelerine
bunlar- verilmediği için üniversiteler bu hizmetleri
dışarıdan satın almak zorunda kaldılar, ihale
açtılar, yani ihale edildiler ve bunların parası da döner
sermayeden ödendi. Bilimsel çalışmaya üniversitelerin hiçbir fonu
kalmadı.
Değerli
arkadaşlarım, bazı hizmetler var ki ihale edilemez. Şimdi
soruyorum: Bir üniversite hastanesinde bir eben var, devlet memuru ama
döndünüz, ihaleyle ebe ve hemşire aldınız, sağlık
memuru aldınız ve asgari ücretin altında maaş verdiniz bu
insanlara. Böyle bir hizmette eşitlik ilkesi, böyle bir hizmette, yani
aynı hizmeti veren ebe, aynı hizmeti veren sağlık memuru,
aynı hizmeti veren diğer hizmetliler
Böyle bir üniversitede
barış olur mu arkadaşlar?
Ve maalesef üniversitelerin
döner sermayeleri amacı dışında kullanılıyor. Ve
özellikle sosyal devlet dediğimiz devlette eğer bir hastanede bir
şekilde hemşireni, sağlık memurunu ihale ediyorsan ve
tamamen temizlik şirketi üzerinden bunları
çalıştırıyorsan yazıktır bize!
Değerli
arkadaşlarım, belli üniversite hastanelerimizde on beş yıldır,
on yedi yıldır temizlik şirketi ile ihale edilen ebe,
hemşire, sağlık memuru var arkadaşlar. Şimdi, devlet
memuru dediğimiz bir hemşiremiz belli bir ücret alırken,
temizlik şirketi adı altında aldığımız
hemşire ve ebeye asgari ücretin altında ücret veriliyorsa hakikaten
yürek acısı bir durum var ortada, yani insanın yüreği
parçalanıyor. Aynı hizmeti veriyor, aynı nöbeti tutuyor, daha
fazla nöbet tutuyor ama aldığı ücret asgari ücretin
altında.
Daha sonra bir 4/B
çıkardılar, üniversite hastanelerimizde özellikle. Özellikle
sağlık hizmetlerini veren ebe, hemşire, sağlık
memurunu 4/Bye geçirdiler ama bu yara tamir edilmedi yine. Hâlâ daha
üniversite hastanelerimizde 4/Bli bir sürü insan var. Bunların
aldığı ücret ve bunların sosyal hakları, yine,
diğer çalışanlarla eşit değil arkadaşlar.
Bu açıdan,
üniversitelerin döner sermaye konusunda, üniversitelerin bilimsel
özerkliği konusunda çok büyük sorunlar var arkadaşlar. Yani biz,
üniversitelerimizin mali özerkliğini temin için Döner sermaye kullan.
diyoruz ama döner sermayeyi bu tür yerlere harcayan bir üniversite hangi
bilimsel çalışmayı yapacaktır? Bu konuya dikkatlerinizi
çekmek istiyorum.
Yine, 4/B kadrosuyla
aldığınız, sağlık hizmeti veren sağlık
sınıfı personeli var: Ebe, hemşire, sağlık
memuru. Bunlar, kadrolulardan çok farklı, çok daha düşük ücret
alıyor, çok daha fazla çalışıyorlar ama yine bu 4/Bli
personelin hakkı verilmiyor.
Değerli
arkadaşlarım, aynı hemşire, aynı nöbeti tutup
aynı hastaya biri gece-gündüz, biri gündüz bakıyorsa, daha fazla çalışıyorsa
bunun hakkını yemek, hakikaten
Vicdan azabı çekiyorum ben.
Yıllardır hizmet etmişler, yıllardır hizmet
vermişler, on altı yıl, on yedi yıl. Artık bu insana
giriş sınavı izni vermiyorsunuz, KPSS sınavı, çünkü
yaşı geçmiş. Ama bu insanı bir şekilde 4/Bye
aldıysanız, artık bunların sorunlarının mutlak
çözülmesi lazım. Ben, özellikle üniversite hastanelerindeki bu sorunu,
yani 4/B ve sabit çalışan sağlık personelinin farklı
statüde olmasını hakikaten hazmedemiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bir başka konu var. Biz, üniversite
hastanelerimizde, yine, sağlık hizmeti dışında,
özellikle hasta bakıcı dediğimiz, yemek servisi yapan,
diğer yan hizmetlerde kullanılan insanları hâlâ daha temizlik
şirketi adı altında ihale ediyoruz. Adı temizlik
şirketi, temizlik ihalesi. Hayır. Bal gibi diğer hizmetlerde
kullanmak üzere insan alıyorsunuz. Çaresiz üniversite hastaneleri.
Bunların temizlik şirketiyle, temizlikle ilgileri yok
arkadaşlar, hastalara yemek servisi yapıyorlar veya hastalara
yardımcı oluyorlar, yardımcı hizmet veriyorlar.
Değerli arkadaşlarım, pedagojik eğitim almayan bu
insanları hastanelerde bu tür işlerde kullanmamız sorunlar
doğuruyor. Hiçbir bilgisi, ilgisi olmayan, sadece bir temizlik şirketi
ihalesiyle yapılan bu işler, hakikaten sorun doğuruyor.
Yeterince hizmet edemiyor. Bu nedenle, özellikle sağlık hizmeti
konusunda, üniversite hastanelerinde, şirket ihalesiyle, yani temizlik
şirketi ihalesiyle verilen hizmeti yok etmemiz lazım arkadaşlar.
Eğer biz sosyal devletsek hastalarımıza en iyi şekilde
bakmak zorundayız. İşi bilmeyen, işten anlamayan
kişiye temizlik şirketi adı altında eğer siz hastaya
baktırıyorsanız, hakikaten, bu ülkede sağlık konusunda
büyük sorun var demektir.
Yine, değerli
arkadaşlarım, özellikle temizlik şirketine ihale edilenler
arasında, birçok üniversite hastanemizde on yedi yıldır, on
sekiz yıldır aynı statüde -temizlik şirketi adı
altında ihale yapıp güya şirket alıyor- çalışan
insanlarımız var. Yine bu insanların on yedi yılına
yazık. Bir şekilde bu insanlar
En azından, üniversite
hastanemizde kim çalışıyorsa belli bir süre çalışan
insanları, mutlaka, sağlık hizmeti verenler gibi 4/B kadrosuna
almak zorundayız. Eğer biz becerisiyle yaptığı
işi hakikaten en iyi yapan insanı mağdur ediyorsak, yine
hepimize yakışmayan bir durumdur arkadaşlar.
Tabii, biz burada özellikle
döner sermayeleri farklı alanlarda kullanarak üniversitelerde önemli mali
sorunlar, önemli ödenekler, ödenek boşluğu
yarattığımız için bu sefer rektörlerimiz bir sürü iş
yapmak zorunda kalıyor. Rektörlerimizi bilimsel yanıyla değil,
rektörlerimizi üniversitenin diğer her sorunuyla ilgilenen -işçisiyle
ilgilenen, ilacıyla ilgilenen ve bir sürü sorunuyla ilgilenen- bir hâle
getiriyoruz. Hâlbuki rektörlerimiz üniversitenin bilimsel olarak en iyi
çalışması için hizmet veren insanlardır.
Ayrıca, döner sermayenin
farklı alanlarda kullanılması yine bazı üniversitelerimizde
özelikle ilaç ve tıbbi alet ve teçhizat konusunda sorunlar
doğurmaktadır. Zamanında hastaya verilecek tıbbi alet veya
tedavide kullanılan birtakım araçları hastanede
bulamıyoruz. Niye? Döner sermayeden süresinde ihale edilmediği için,
döner sermayede para olmadığı için.
Değerli
arkadaşlarım, hastalar hepimizin hastası, bu üniversiteler
hepimizin ama biz burada bir şeyi tartışıyoruz ama
gereklerini yerine getirmiyoruz. Yine söylüyorum: Üniversitelerin döner
sermayesini biz, ilme
Üniversitelerin gelişmesi için veya oradaki
çocuklarımızın, öğretim görevlilerimizin gerekli her türlü
bilimsel çalışmayı yapması için
ayırdığımız fonlar yok edilmektedir. Niye? Çünkü
devlet kadro vermiyor. Bugün hepimiz biliyoruz ki -bu gerçeği hepiniz
biliyorsunuz- özellikle devlet üniversitelerimizde, bir sürü üniversitemizde
kadro açığı olmasına rağmen, bir sürü üniversitemizde
öğretim elemanı açığı olmasına rağmen kadro
verilmediği için hep bu sorunlar bir türlü giderilemiyor. Bu açıdan,
arkadaşlar, döner sermayenin kullanılmasında üniversiteleri
özerk bırakmak zorundayız, orada çalışan insanların
hakkını vermek zorundayız ve üniversite hastanelerimize
bilimsel
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Üniversite hastanelerimiz ileri tetkik ve tedavi
uygulayan ülkemizdeki en önemli hastaneler olmasına rağmen siz bu
hastanelerle -özellikle Sosyal Güvenlik Kurumu bu hastanelerle- yeni
açılan küçük bir sağlık merkezindeki ücreti aynı ücret
olarak koyarsanız, üniversite hastanelerinin ileri tetkik ve tedavisini
dikkate almazsanız burada da bir haksızlık yapmış
oluyorsunuz. Bu açıdan üniversite hastanelerimizdeki uygulanan ileri
tetkik, tedavi yöntemine normal bir kasabadaki küçük bir özel sağlık
ocağıyla aynı ücreti vermek hakikaten olmaz arkadaşlar.
Üniversitelerimizin bu yönde döner sermaye gelirlerini artırmak
zorundayız.
Ben hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis.
Buyurun efendim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de Barış ve Demokrasi Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, iki gün önce Samsunda
Kürtlerin gönlündeki genel başkan Sayın Ahmet Türke bir
saldırı yapıldı. Bu saldırı, deyim yerindeyse,
alçaklığın dahi seviyesini yitirmiş olduğu bir
saldırıydı. Çünkü yetmiş yaşındaki bir siyasi
öndere yumruk atmanın, saldırmanın adlandırması ancak
böyle olur diye düşünüyorum. Tabii bu atılan yumruk, bu yapılan
saldırı sadece Kürtlere ve Kürtlerin partisine yani bizlere
değil, aynı zamanda Türkiye demokrasisine yapılmış bir
saldırı olarak kabul görmek durumundadır.
Değerli milletvekilleri,
tabii bu saldırıya duyarlılık gösterildi. Biz
duyarlılık gösterip ister hastaneye gelip ziyaret eden, Geçmiş
olsun. dileklerinde bulunanlara isterse bulundukları yerlerde olayı
kınayanlara teşekkür ediyoruz. Ancak, kınamanın ve
Geçmiş olsun. demenin bu tür saldırıları önlemede bir yeterlilik
arz etmediğini, bunu siyasetin ve yaşamımızın bir
felsefesi hâline getirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Tabii, dün sizler burada
Geçmiş olsun. dileklerinde bulunurken, olayı kınarken yine
Türkiye'nin doğusunda, Hakkâride Kürt çocuklarının
şahsında insanlık yerde sürükleniyordu. Kürt
çocuklarının şahsında insanlık ilk defa değil,
yıllardır sürükleniyor. İşte şu fotoğraflarda
bugünkü manzara ve 2008 Nevrozunda yaşanan bir manzara. AKPnin
Demokrasiyi arıyoruz, Türkiyeyi demokratize ediyoruz. sözlerinden ya da
siyasetinden sonra pratiğine baktığımızda
karşımıza çıkan manzara bu, yani insanlığın
hâlâ yerde sürükleniyor olduğu. Bu görüntüler bugüne kadar
alışık olduğumuz Filistin sokaklarında olsaydı
belki tepkimiz farklı olacaktı. Bu görüntüler Türkiyenin bir ilinde.
Oysaki çocuklara duyarlılığını dönem dönem gösteren
milletvekillerimiz, bakanlarımız, başbakanımız oldu.
Davosta Filistinlilerin haklı davasının üzerinde siyaset yapan
Sayın Başbakan, yine Davosta ve benzeri yerlerde Filistinde taş
atan çocuklar üzerine siyaset yapmıştı. Ancak Türkiyeye
gelindiğinde dünyada çocuk bayramı yapmakla tek ülke olarak övünen
Türkiyede bu manzaraların yaşanıyor olması çok daha
acıdır. Eğer gerçekten çocuklara yapılanlar vicdanları
sızlatıyorsa ki, insan yaşamı sadece vicdana ve merhamete
havale edilebilecek kadar değersiz değildir, ama yine de
vicdanlarınıza sığınıyorum,
vicdanlarınız bunu kabul ediyorsa, devamından yana olun diyoruz
sizlere, ama biz mutlaka çocukları seven resimlerle dönem dönem kendimizi
gösteriyoruz. Bu ülkenin cumhurbaşkanından, başbakanından,
milletvekillerine, bakanlarına herkes çocukları okşayan, seven
fotoğraflarla bir yerlerde kendisini teşhir etme olanağı
buluyor, ama sadece fotoğraflarla çocuk sevmenin, sadece 23 Nisanlarda
çocukları getirip göstermelik olarak makamlarda sembolik oturtmanın
çocuk sevgisini içinde barındırmadığını da
bilmenizi istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün 14 Nisan, siyasi tarihimiz açısından önemli bir gün. Geçen
yıl gece yarısı baskınlarıyla usulsüz ve kanunsuz
olarak yöneticilerimizin evlerine operasyonlar yapılarak yöneticilerimiz
evlerinden alındı. Tabii, bugün sayısı 1.483ü geçmiş
olan yöneticilerimiz, belediye başkanlarımız ve parti
üyelerimiz, aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlen
neyle suçlandıklarını bilmiyorlar.
Aradan bir yıl
geçmiş olmasına rağmen, demokrasinin olmazsa olmazı en
kısa zamanda hazırlanması gereken iddianameler hâlâ
hazırlanmamış. Tabii, böyle olunca da ister istemez demokrasiyi
sorgulamak, demokrasiyi yargılamak, bir hakkı da kendimizde
görüyoruz.
Bir yıldır neyle
suçlandığını bilmeyen 1.500e yakın insanın
cezaevinde bulunuyor olmasını bir daha kınıyorum ve buradan
cezaevlerinde bulunan partidaşlarımı ve
yoldaşlarımı selamlıyorum.
Tabii, cezaevlerinin durumu
yalnızca bu değil. Geçen hafta da dikkatlerinize sunmuştum, cezaevlerinde
İHDnin saptadığı raporlara göre, 49 kişi cezaevinde
yaşamını sürdüremeyecek kadar ağır hasta. Geçen hafta
bunu dikkatlerinize sunmuştum, dikkatlerinize sunmaya da devam
edeceğim. 49 hasta içinde yalnız Taylan Çintayı burada
anlatmıştım; ağır mesane kanseri, üç ayda bir
operasyon görmesi gerekiyor ama ne yazık ki bu hak kendisine
tanınmıyor.
Yine, 14 Nisandan bu yana
alınan belediye başkanlarımız arasında bulunan, daha
önce de görevden alınmış olan Diyarbakır Sur Belediye
Başkanı Sayın Abdullah Demirbaş da yine içeride tedavisinin
mümkün olmayacağını bilmenizi istediğimiz bir
hastalığa mustarip.
Değerli milletvekilleri,
bir başka konu, biz üniversiteleri tartışırken üniversitede
okuması gereken yaşta olan askerlerimizin, her ne hikmetse, bugüne kadar
devam eden kuşkulu ölümleri. İki yıl önce sunmuştuk, geçen
yıl sunmuştuk Bu askerler nasıl ve neden ölüyor? ama doyurucu
bir cevap alamamıştık. Bundan tam beş gün önce bir soru
önergesi vermiştim. Soru önergesinde son elli gün içinde 7 askerin
kuşkulu bir şekilde öldüğünü sormuştum. Aradan beş gün
geçti, elli beş gün içinde sekizinci kuşkulu ölüm yaşandı
evvelsi gün. Şimdi soruyoruz: Verilen cevaplar muhtelif, verilen cevaplar
çelişkili; İntihar etti. denilen askerin sırtından
vurulduğu raporu geliyor, zehirlendi denilen askerin başından
darp gördüğü saptanıyor ve çok daha ilginci ailelerine askerlerin
cesetleri dahi gösterilmiyor.
Şimdi çok daha ilginç
bir yönü var bu işin: Ölen askerlerin ya da kuşkulu ölen, öldürülen
askerlerin ortak bir yanı var. Hemen hemen hepsinin ya da hepsine
yakınının ortak bir yanı var: Bu askerler, Kürt, Alevi,
ilerici ve demokrat. Tabii böyle olunca
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Yapmayın ya, yapmayın ya!
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) -
bir tesadüfün, Kürtler, Aleviler, ilerici ve
demokratlar üzerinde oluşması mümkün mü?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Yapmayın ya, yapmayın ya! Böyle bir şey
yok.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Araştırma önergesi verelim,
araştırın, kim oldukları çıkar meydana. Bu konuda
samimiyseniz lütfen bizim bu beyanımızı bir araştırma
vesilesi olarak kabul edin ve araştırın.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Kürt, Alevi, ilerici ve demokrat
Böyle bir şey
olur mu?
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Ve araştırın
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Böyle bir şey olur mu ya?
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Böyle bir şey olur tabii, böyle bir şey
olmuş ki söylüyoruz. Eğer gerçekten bu konuda bir samimiyet varsa,
vicdan zerresi kadar bir sorumluluk duyuyorsanız, zerre kadar vicdani bir
sorumluluk duyuyorsanız bu askerlerin nasıl öldürüldüğünü, ölen
askerlerin doğum yerlerinin neresi olduğunu bir öğrenin.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Gerçekten ayıp ediyorsunuz.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Böyle bir şey olur mu ya!
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) En son
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bu iddiaları gündeme getirirken elinizde delillerin
olması gerekiyor.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) En son Tekirdağ Çerkezköy 3. Zırhlı
Tugayında Ağrı doğumlu Erdi Alkan
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Olabilir
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Olabilir
Ama cevaba bakın: Ranzadan düştü.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ayrımcılık yapmayın!
Ayrımcılık yapıyorsunuz.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Hayır, zehirlendi. Yetmedi, bayıldı,
dili boğazına kaçtı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Siz yapıyorsunuz ayrımcılığı.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Üç gün önce, Kars Çakmak Batıkışlada
Muş doğumlu Murat Çelik, ölümü sır gibi saklanıyor. Bu bir
iddia. Biz yalan da söylemiş olabiliriz, biz iftira da yapmış olabiliriz
ama bir iddia sunuluyorsa siz iktidarda olanlar, siz Hükûmet olarak bu ülkeyi
yönetenler bu iddiayı ispatlamak zorundasınız; bu iddianın
iftira olduğunu, en azından yalan olduğunu ispatlamak
durumundasınız. Bizim söylediğimiz iddia eğer
ispatlanmıyorsa
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Kesin dille konuşmayacaksınız, İddia
ediliyor. diyeceksiniz.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Ayşe Nur Hanım, örnekleri görmediniz mi? 4
tane askerin bombayla öldürülmesi gizlenmedi mi, 7 tane askerin mayınla
öldürülmesi gizlenmedi mi, PKKnin eylemi. denilmedi mi?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ona itiraz etmiyoruz. Ona itiraz eden var mı? Ona itiraz
eden yok.
BAŞKAN Sayın
Halis, devam edelim.
Sayın Karabaş,
lütfen
Sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayalım.
Sayın Halis,
konuşmanızı tamamlayınız, buyurun efendim.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Biz bir iddiada bulunduk. Hadi diyelim ki yalan
söylüyoruz, hadi diyelim ki iftira ediyoruz, o zaman hodri meydan! Yarın
araştırma önergesini vereceğim. Eğer samimiyseniz
araştırma önergesini şuraya getiririz, bu Mecliste
değerlendiririz. Ak ile kara çok iyi belli olur; kim ak, kim kara çok daha
net anlaşılır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Halis.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, tabii ki Meclisin denetim yolları bellidir.
Denetimi yapmak Meclisin de görevidir. Bunlar verilebilir ama kurumları
veya kişileri böyle töhmet altında bulunduracak bir kısım
ifadelerden özenle kaçınmamız lazım ama araştırılsın,
ortaya çıksın ifadesini de sizlerle paylaşıyorum.
Manisa Milletvekilimiz Ahmet
Orhan Beyin şahsı adına söz talebi var.
Sayın Orhan, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET ORHAN (Manisa)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; üniversitelerin kurulmasına dair kanun tasarısı
üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerimin başında, bu yıl yüce Kitabımız
Kuran-ı Kerimin insanlığa indirilişinin 1400üncü
yılına tesadüf eden Kutlu Doğum Haftasının Türk
milletinin birliğine, mutluluğuna ve huzuruna vesile olmasını
yüce Allahtan niyaz ediyor, bu vesileyle sizleri ve aziz Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyede her türlü yaşamsal faaliyetimizden fedakârlık yapmak
pahasına evlatlarımızın eğitimi için gerekenleri
yerine getirmekteyiz. Bu fedakârlıklar neler uğruna
yapılmaktadır? Bu fedakârlıkların sonunda ortaya çıkan
bugünkü tablo içinde beklentiler ile gerçekler birbiriyle acaba örtüşüyor
mu? Maalesef bu sorulara olumlu cevap vermek mümkün değildir. Gençlerimiz
için hayat mücadelesi bugünkü AKP İktidarı döneminde neredeyse okul
öncesi çağında tüm aileyle birlikte başlamaktadır. Bu
süreçte aile bütçesi sistemin dayatmasıyla eğitime endekslenmekte;
birinci öncelik, hep dershane, özel öğretmen, yardımcı ders
kitaplarının olmaktadır. Bu uğurda yapılan
fedakârlıkların boyutları o kadar ileriye gitmiştir ki,
ödenemeyecek senetler hapishaneye düşmek pahasına
imzalanmaktadır. Anacığının aldığı
hapis cezasına üzülüp intihar eden gençlerimizin varlığı su
götürmez bir gerçektir. Soruyorum: Bu yaşantıyı Türk milleti hak
ediyor mu? Bu konuda söylenecek çok şey var ancak ben başka bir
konuya değinmek istiyorum müsaadelerinizle.
Bugünkü Türkiyede iş
bulma ümidi olmayanlar hâlâ okuma hevesi varsa yüksek lisans ve doktora
denemeleriyle, neredeyse bir ömür olmasa da çeyrek ömürlük eğitim heba
edilmektedir. Bu kapsamda atamaları 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 50/d maddesine göre yapılmış olan
araştırma görevlisi kıymetli kardeşlerimizin sorunları
büyüktür. Başka bir ifadeyle, doktora eğitimlerinin bitiminde yedi
yıllık akademik hayatları sona ermiş olacak ve
üniversiteyle ilişkileri kesilecektir. Bu durumda doktora eğitimleri
boyunca kazanılmış olan bilgi, birikim ve tecrübeyi daha sonraki
yıllarda ülkemizin ve üniversitelerimizin geleceği ve menfaati
açısından kullanmaları mümkün olmayacaktır. Bu durum tüm
ülkede yaklaşık 6 bin araştırma görevlisini ve ailelerini
mağdur edecek ve çektikleri sıkıntıların daha da
büyümesine sebep olacaktır. Şu anda tabi oldukları 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun 50/d maddesindeki
kadrolarının 33/a kalıcı kadrolarına -ki
üniversitelerde bu kadrolar hususunda büyük bir yetersizlik vardır-
aktarılması için gerekenin ivedi yapılmasına ihtiyaç
vardır. Bu aynı zamanda üniversitelerimizin öğretim elemanı
ihtiyacının karşılanmasında da önemli bir çözüm yolu
olacaktır.
Öğretim görevlisi,
uzman, okutman gibi kadrolardan farklı olarak araştırma
görevlisi kadrolarına sadece belirli bir başarı seviyesinin
üzerindeki adaylardan alım yapılmaktadır. Gelecekteki varlığımızı
yetiştiren ve yetiştirecek olan kadroların bilgi, birikim ve
vizyonundaki güçlü insanlar olması gerekmektedir. Bu statüdeki
arkadaşlarımız hem yabancı dil olarak hem de akademik
çalışmalar açısından üzerlerine düşeni fazlasıyla
yerine getirmektedir. İstatistiksel olarak
bakıldığında doktorasını bitirmek üzere olan pek
çok araştırma görevlisi yukarıda anılan kadrolara ilave
olarak mevcut emsallerinden daha fazla akademik yayına sahiptir. Türk
milleti adına üretmek, verimli olmak isteyen çalışkan
insanların âdeta cezalandırılması söz konusudur. Bu
vefakâr, çalışkan kardeşlerimize sadece hak ettikleri
değerin verilmesi üniversitelerin gelecekte emin ellerde olabilmesinin
teminatı olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
huzurlarınızda başka bir hususa daha değinmek istiyorum.
Türkiyede bazı branşlar bir tarafa bırakılırsa en az
iş bulma ümidi olanların başında mühendisler gelmektedir.
Mühendislik, bilim ve matematiksel prensipleri tecrübe, karar ve ortak
fikirleri kullanarak insanlığa faydalı yeni ürünler ortaya koyma
sanatıdır veya belirli bir ihtiyacı karşılamak için
teknik ürün ve sistemi üretme sürecidir, işin temeli üretmektir.
Bugünlerde yurdumuzda en az yaptığımız şey üretmek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
efendim.
AHMET ORHAN (Devamla)
Teşekkür ediyorum.
Tüm hayatı boyunca
iş bulamadığı için mesleğini yapamayan binlerce
mühendis bulunmaktadır. Artık Türkiyede çalışan üniversite
mezunları mı, yoksa işsiz mezunlar mı daha fazladır?
Bu sorunun cevabını vermek zor değildir. Büyük maddi ve manevi
fedakârlıklar yaparak yetiştirdiğimiz gençlerimizin
istihdamına yönelik çalışmaların yapılması acil
hususlardandır. Her ile, her semte üniversiteyi açmaktan ziyade mevcut
üniversitelerimizin altyapı ve akademik doygunluğuna yönelik
çalışmaların yapılması daha uygun olacaktır.
Bu vesileyle yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Orhan, teşekkür ediyorum.
Başka söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Tankut...
YILMAZ TANKUT (Adana)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Adana
Ticaret Odası vakıf üniversitesiyle ilgili son durum nedir?
En son, Adana AKP
milletvekilleri, bu konuyla ilgili pürüzlerin giderildiğini ve yer
tahsisinin yapıldığını basın
aracılığıyla Adana kamuoyuyla
paylaşmışlardır. Biz de hatırlarsanız bu konuyla
ilgili, hem Genel Kurulda şahsınıza hem de yazılı
önergeyle Bakanlığınıza sualler yöneltmiştik.
Şimdi sormak istiyorum:
ATO vakıf üniversitesiyle ilgili son durum nedir? Söz konusu üniversitenin
kurulmasıyla ilgili olarak kanun tasarısı ne zaman Meclise
getirilecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tankut.
Sayın Nalcı...
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Antalya ili Döşemealtı Yeniköy okulunda tadilat ve yeni yapımdan
dolayı giren müteahhit işi bırakıp bu okuldan tüm
şeylerini çekmiştir. Şu anda orada eğitim gören
öğrenciler mağdur durumdadır. Bununla ilgili bir şey yapmak
istiyor musunuz? Bu, birinci sorum.
İkinci sorum: Demin
Rıdvan Bey de sormuştu size, 127 okulun acaba kaç tanesi TOKİ
projeleri çerçevesinde gerçekleştirilmiş, kaç tanesi de TOKİ
aracılığıyla yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yalçın
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
de aynı suali yöneltmiştim, cevaplandırmadınız.
Samimiyetle merak ediyorum. Üniversite sınavı günü öğrenciler
sınav stresi altındayken okul önlerinde Adalet ve Kalkınma Partili
teşkilatların kek ve açılım kitapçığı
dağıtmasını doğru buluyor musunuz? O görüntü beni
gerçekten sarstı. Sizin kanaatinizi merak ediyorum. Bundan nasıl bir
pedagojik fayda umulmaktadır? Okul önlerinde sınava günü böyle bir
siyasi propagandanın yapılmasını siyasi etik bakımından
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yalçın.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın
Bakanıma sormak istiyorum. Kredi Yurtlar Kurumunun bu öğrencilere
ödediği bursla ilgili ciddi sıkıntılar yaşanıyor
yani rakam çok düşük. Her gün bize, eminim ki bütün milletvekili
arkadaşlarımıza başvuruda bulunuyorlar. Bu özellikle yoksul
ailelerle ilgili illerde bir araştırma veyahut da ilçelerde bir
araştırma yaparak bu limiti daha yükseltme, daha da insani bir
şekilde okuyabilme, yaşayabilme şansları olabilir. Yani
sosyal devletin görevi de budur. Bu konuda bir katkınız olursa
sevinirim.
İkincisi, Muş
Kızılağaç beldesiyle ilgili -yani ilköğretimle ilgili-
verdiğiniz talimattan ve duyarlılıktan dolayı da size
teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Yıldız
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz günlerde
İstanbul Üniversitesi Rektörü Sayın Yunus Söylet Üniversite
hastanelerinin 1,2 milyar lira piyasaya borcu olduğunu. söyledi
Samsundaki bir konuşmasında. Bu durum, tam gün yasasının
yürürlüğe girmesiyle ve her gün yeniden çıkan sağlık
uygulama tebliğlerinin de çıkmasıyla üniversite hastanelerini
çok zor durumda bırakacaktır. Biraz evvelki konuşmasında
Sayın Milletvekilimiz Mevlüt Aslanoğlu da konuya değindi. Daha
evvelki günlerde İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat
Yalçıntaş da bu konuya değinmişti. Böyle giderse üniversite
hastaneleri eğitim araştırma hizmetlerini ve asli hizmetlerini
veremeyeceklerdir. Bu konuda bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?
Nasıl onları geliştireceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yıldız.
Sayın Bulut...
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, genel
bütçeden Millî Eğitim Bakanlığına ayrılan payı,
girmek istediğiniz Avrupa Birliği
ülkelerinde genel bütçelerinden eğitime ayrılan pay
oranları ile karşılaştırdınız mı?
Türkiyede eğitim-öğretime
bütçeden ayrılan bu paydan, yatırım ve ücretlerin
dışında, aylıkların dışında,
eğitim-öğretime ayrılan payı, bu genel bütçeden
ayrılan payın kaçta kaçıdır efendim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Tankutun sorusuyla
başlamak istiyorum, Adana ticaret üniversitesinin kuruluşuna dair.
Adana Ticaret Odasının girişimlerinden haberdarız. Fakat
henüz Yükseköğretim Kuruluna bu üniversitenin kuruluşuna ilişkin
yasal bir başvuru yapılmamıştır. Bu yönde bir yasal
başvuru yapıldıktan sonra da YÖKte gerekli
değerlendirmeler yapılabilir, ama şu anda Yükseköğretim
Kuruluna müracaat edilmemiş.
Antalya Döşemealtı
okuluna ilişkin olarak sorulan soruyu cevaplandırıyorum. Yani
bir şekilde okullarımızın, ilköğretim
okullarımızın, ortaöğretim kurumlarımızın
yapılması esnasında istisnai de olsa nadir de olsa maalesef
ihaleye alan müteahhitlerin işi tamamlamadan veya başka nedenlerle
işi bıraktırılmaları nedeniyle yarım
bırakılabiliyor. Fakat hiçbir okulumuz...
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ)
Sayın Bakan, bunu biliyoruz da önlem alınacak mı?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Ona
geliyorum.
Hiçbir okulumuzun, müteahhit
terk etti diye, müteahhit işi bırakıp gitti diye
yapımı yarım bırakılmaz. Millî Eğitim
Bakanlığı bu konuda gerekli ödenekleri göndermek suretiyle...
Meselenin hukuki çözümünden sonra tabii ki. Bazı durumlarda müteahhitle il
özel idaresi, valilik veya Bakanlık olarak bizler, yargı
safhasına intikal etmiş bir hadise olabiliyor ve yargı
neticesini almadan, bu konuda verilmiş bir karar olmadan müdahale etmemiz
mümkün olmuyor. Bu konuya ilişkin olarak detay bilgiye sahip değilim,
ama bizim genel tutumumuzdan bahsetmek istedim. Dolayısıyla, bu
konuya ilişkin yazılı cevap vereyim.
Yine, Ankarada açılan
okulların kaç tanesi TOKİ tarafından
yapılmıştır? dendi. Dediğim gibi, bu konuya
ilişkin en az 5 veya 6 tane milletvekilinden soru önergesi geldi,
bunları cevaplandırdım. Şu anda net olarak
Kaç tanesinin
TOKİ tarafından yapıldığını yazılı
olarak cevaplandırayım.
Yine, Sayın
Yalçının Üniversite sınav günü -az önce sürem yeterli
olmadığı için cevaplandıramadım- yapılanlarla
ilgili tasvip ediyor musunuz? şeklinde bir sorusu vardı. Türkiye
genelinde AK PARTİnin genel olarak uyguladığı bir şey
değildi, Fatih Gençlik Kollarımızın bildiğim
kadarıyla. Üniversitenin yakınlarında bir yerde,
öğrencilere destek olmak amacıyla Gençlik Kollarının
düzenlediği, sınavda gençlerimize yardımcı olabileceğini
düşündükleri birtakım paketler hazırlanmış, kalem
vesairenin -içeriğini de çok iyi bilmiyorum- sunumuyla ilgili.
Dolayısıyla, orada bundan yararlanacak olan öğrenciler veya
yararlanmak isteyenlerin de yükseköğrenim görecek çağda olduğu
düşünülerek
Şu anda siyasi parti olarak AK PARTİnin bu konuda
ne tür bir araştırma yaptığından, ne tür bir
çalışma yaptığından doğrusu haberdar
değilim, ama pedagojik açıdan demek için her şeyden önce
çocuklarla ilgili bir konu olması lazım. Büyük bir
çoğunluğunun on sekiz yaş üstü, üniversite sınavına
giren gençler olduğu düşünülürse, gençler üzerinde yapılan bir
çalışma olarak algıladığımı ifade etmek
istiyorum.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sizin bilginiz dâhilinde mi Sayın Bakan?
OKTAY VURAL (İzmir)
Millî Eğitim Bakanı olarak tasvip etmeniz üzüntü verici.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın
Sakık, Kredi ve Yurtlar Kurumuna ilişkin burslar dönemimizde son
derece yükseltildi bildiğiniz gibi, ama Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü
Burslar artık Devlet Bakanlığı olarak Faruk
Nafız Özaka bağlı.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) Siyaseti okula soktunuz nihayet bu şekilde!
OKTAY VURAL (İzmir)
Onu da tasvip ediyorsunuz yani. Ne Millî Eğitim Bakanı ya!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Dolayısıyla bu soru yazılı olarak kendisi tarafından
cevaplandırılabilir diye düşünüyorum.
Üniversitelerimizin özellikle
piyasaya olan borçlarına ilişkin bir değerlendirme
yapıldı, İstanbul Üniversitesi Rektörümüzün yapmış
olduğu açıklamaya ilişkin olaraktı. Bu borçlar, piyasaya
üniversitelerin borçlarıyla ilgili bir konu. Dolayısıyla,
detayda yazılı olarak Yükseköğretim Kurulundan
aldığım bilgiler neticesinde sizlerle
paylaşacağım ama döner sermayelerin üstünde harcama yapan
üniversiteler, böyle bir mali sıkıntı içerisine giriyorlar
hâliyle.
Yine, Genel bütçeden
eğitime ayrılan pay, yatırım ve ücretleri yeterli buluyor
musunuz? şeklinde bir soru vardı. Hepinizin de bildiği gibi
2002 yılından bugüne kadar eğitime ayrılan ve eğitime
verilen önem Hükûmetimizin en önemli öncelikleri arasında yer aldı ve
eğitime verdiğimiz önem ve öncelikte de cumhuriyet tarihinde ilk kez
Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi bütün
bakanlıkların bütçesinin üstünde gerçekleşti. Bu bütçe
nedeniyledir ki, aynı zamanda yürütülen kampanyalar ve
hayırseverlerin de desteğiyle dönemimizde 142.600 derslik
tamamlandı. Bu, tabii ki, tamamlanan derslikler cumhuriyet tarihinde
yapılan dersliklerin üçte 1ine tekabül ediyor. Dolayısıyla,
eğitime verdiğimiz önem, eğitim için
ayırdığımız bütçe neticesinde bugün Türkiye genelinde
derslik başına düşen öğrenci sayısı hedef
ortalamasına çok yaklaşmış bulunuyoruz. Bu konuda
hedeflerimiz Avrupa Birliği hedefleridir ve eğitimde
gerçekleştirmeyi düşündüğümüz hedef ve kriterler de bu doğrultudadır.
Buna da son derece yaklaştığımızı bir kez daha
vurgulamak isterim ve eğitim, AK PARTİnin her zaman Hükûmet olarak
en öncelikli konularından birisi olmuştur. Ayrılan bütçe de bu
doğrultuda en yüksek bütçe ayrılan bakanlıktır.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Tamam, Sayın Anadol.
Evet, sayın
milletvekilleri, maddenin oylanmasından önce bir yoklama talebi
vardır.
Sayın Anadol? Burada.
Sayın Aslanoğlu? Burada.
Sayın Diren? Burada.
Sayın Erenkaya? Burada.
Sayın Çöllü? Burada.
Sayın Güvel? Burada.
Sayın Sönmez? Burada.
Sayın Yıldız?
Burada.
Sayın Dibek? Burada.
Sayın Süner? Burada.
Sayın Özdemir? Burada.
Sayın Güner? Burada.
Sayın Emek? Burada.
Sayın Kaptan? Burada.
Sayın Aydoğan?
Burada.
Sayın Hacaloğlu?
Burada.
Sayın
Arifağaoğlu? Burada.
Sayın Erten? Burada.
Sayın Ekici? Burada.
20
arkadaşımızın bu yoklama talebini yerine getireceğim.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S.
Sayısı: 487) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
OKTAY VURAL (İzmir)
Divan eksik!
BAŞKAN Evet,
Divanımız teşekkül etti tekrar.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
487 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yeni ek madde 123 ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı
veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif
ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı
önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı,
İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle,
önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla,
13 üyesi ile katılırsa önergeyi işleme alacağım,
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi
işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
487 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesine
aşağıdaki ek maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Suat Kılıç Kürşad Tüzmen Selami Uzun
Samsun Mersin Sivas
Ahmet Yeni Öznur
Çalık
Samsun Malatya
"İstanbul
Sabahattin Zaim Üniversitesi
Ek Madde 123 -
İstanbulda İlim Yayma Vakfı tarafından 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim
kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel
kişiliğine sahip İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi
adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) İnsan ve Toplum
Bilimleri Fakültesinden,
b) Eğitim Fakültesinden,
c) İşletme ve
Yönetim Bilimleri Fakültesinden
ç) Mühendislik ve Doğa
Bilimleri Fakültesinden,
d) Yabancı Diller
Yüksekokulundan,
e) Sosyal Bilimler
Enstitüsünden,
f) Fen Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, sağlıklı bir sayım yapma
açısından -bir
yanlışlık olmasın- kamu görevlisi olan
arkadaşlarımız arka sıralara geçerlerse, milletvekillerimiz
de ön taraflara gelirlerse, daha rahat sayma imkânımız olur. Onu
istirham edeyim.
Sayın Komisyon,
Sayın Başkan, önergeye salt çoğunlukla katılıyor
musunuz? Çoğunluğunuz var mı?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Efendim, çoğunluğumuz var
ve katıldığımızı zannediyorum,
arkadaşlarımızdan oylama da isteyebiliriz.
BAŞKAN Sayın
Komisyon, çoğunlukla katılıyor musunuz?
Bir de sayalım
arkadaşları.
Sayın milletvekilleri,
sizlerin de müşahede ettiği üzere, Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşmeyi açıyorum.
Yeni ek madde üzerindeki ilk
konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Sami Güçlü, Konya
Milletvekili.
Sayın Güçlü, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, görüşülmekte olan yeni üniversitelerle ilgili kanun
tasarısı üzerinde ek olarak getirilen, İlim Yayma Vakfı
tarafından kurulan Sabahattin Zaim Üniversitesinin kuruluşuyla ilgili
madde görüşülürken söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evvela, Profesör Sabahattin
Zaimle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Türk yükseköğretimi
içerisinde en çok öğrenci yetiştiren, akademik faaliyetlerde
Türkiye'nin çok değişik üniversitelerinde hizmet eden, Anadoluda
üniversitelerin kurulmasına öncülük eden ve buralarda akademik
hayatın başlangıcında rol alıp, asistan,
araştırma görevlisi olarak rol alan arkadaşların
İstanbul Üniversitesinde akademik çalışmalarını
tamamlaması konusunda yardımcı olan, insan vasfı çok önde, akademik
niteliği fevkalade üstün ve geçen zaman içerisinde vefat eden bu
değerli bilim adamı adına, Türkiye'nin en önemli
vakıflarından, 1951 yılında kurulan İlim Yayma
Cemiyetinin daha sonra oluşturduğu -1974 yılında
oluşturduğu- vakfın üniversite kurma konusundaki faaliyetlerinde
Sabahattin Zaim ismini üniversitesine ad olarak seçmesi dolayısıyla
birlikte anılmaktadır. Zaten Sabahattin Zaim Hocamız da
İlim Yayma Vakfının kurucularındandır ve onun mütevelli
heyetinde de uzun süre hizmet etmiş bir şahıstır.
İlim Yayma Cemiyeti ve
Vakfı hakkında da birkaç cümle söylemek istiyorum. 1951
yılında kurulan, kısa süre içerisinde Bakanlar Kurulundan
gerekli izni alarak kamu yararına çalışır bir cemiyet
hâline gelen, eğitim-öğretim konusunda çok büyük hizmetler eden,
burslar, öğrenci yurtları, okullar açan ve bu konuda özellikle
Anadoludan gelen, kırsal kesimden gelen insanların barınma ve
iaşe konularında yardımcı olan, bu konuda da çok hizmet
eden bir vakıftır.
Vakit açısından
belli bir sınırımız olması dolayısıyla
İlim Yayma Vakfı ve Sabahattin Zaim ile ilgili ilave söylenecek
hususları burada kesmek durumundayım. Hocamızı rahmetle
anarken, onun ismini üniversitelerine alan İlim Yayma Vakfı
yöneticilerine de teşekkürlerimi ifade ediyorum.
Efendim, bugün yükseköğretimle
ilgili konular Meclisimizin Genel Kurulunda gündeme geldi ve gündeme gelirken
birçok eleştirilerle birlikte geldi. Özellikle muhalefet partilerimize
mensup sözcü arkadaşlarımız işsizlikle üniversiteler
arasındaki ilgiyi hep dile getirdiler ve yeni üniversitelerin
hazırlıksız kurulduğundan bahsettiler. Devlet
üniversitelerinin içinin boşaltıldığını,
üniversitelerin âdeta liseler, meslek liseleri hâline geldiğini, bilim
üretmeyen kurumlara dönüştüğünü ve aynı zamanda bir
kısım vakıfların, özellikle Diyanet Vakfının
hangi amaçla üniversite kurduğu sorusunu sorarken ve gerçekten de büyük
bir içtenlikle, yani sebebini merak edecek bir hâlde Bir ihtiyaç mı
vardı? derken de devamında AK PARTİ zihniyetine yakın vakıflar
kendi tabanlarını oluşturuyor. gibi ifadeler kullandılar.
Değerli
arkadaşlarım, evvela, kurduğumuz, üniversite. Kurduğumuz,
Anayasaya, Yükseköğretim Kanununa ve Yükseköğretim Kurumunun
çıkardığı idari mevzuata göre oluşturulan
kuruluşlar. Dolayısıyla, çok büyük bir tedirginlik duymamız,
bununla ilgili rahatsızlıklarımızı dile getirmemiz
yerine hadiseye biraz olumlu bakmalıyız.
Ben bundan önceki
konuşmamda dile getirmiştim. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, 2002ye kadar Türkiyede kurulu vakıf ve devlet
üniversitelerinin sayısı 76. Şimdi, bu 76 üniversitenin
varlığı sırasında Türkiyede brüt okullaşma
oranı yüzde 37, öğrenci başına düşen öğretim
elemanı 26. Eğer öğretim üyesi başına diye
düşünecek olursak rakamın çok daha büyüdüğünü görüyoruz. Hâlbuki
dünyada dünya ortalaması, brüt okullaşma oranı yüzde 24 yani
dünyanın gelişmekte olan, az gelişmiş ülkeleri dâhil olmak
üzere yüzde 24 ama Türkiye yüzde 37.
İkincisi, öğretim
elemanı başına düşen öğrenci sayısı dünyada
yüzde 16, bizde yüzde 26. Dolayısıyla bu oranlar Türkiyede
yükseköğretimle ilgili bir eksikliği ortaya koyuyor.
Gelişmiş ülkelerde okullaşma oranı yüzde 50nin üzerinde,
yüzde 90 olan var, yüzde 80 olan var. 1950lerde birçok konuda beraber yola
çıktığımız Güney Korede bugün yüzde 90nın
üzerinde bir okullaşma oranı var ve Amerika Birleşik Devletleri
Başkanı diyor ki: 2020 yılında dünyada yükseköğretim
oranı en yüksek ülke olarak Amerikayı gerçekleştireceğiz.
Bu hedefe ulaştıracağını söylüyor. Hindistan,
üniversite sayısını 1.500e çıkarma konusunda bir büyük
hedefi kendisine ölçü olarak alıyor. Dolayısıyla Türkiye bu
dönemde gerçekten bir hamle yapıyor ama bu hamlenin elbette
eleştirilmesi, eksik olan kısımlarının söylenmesi
lazım ama olayın büyüklüğü de gözden kaçmamalı.
Değerli
arkadaşlarım, dünyanın gelişmiş ülkelerinde 500 bin
nüfusa bir üniversite düşüyor. Türkiye bu oranı, bugün kurulacak
vakıf üniversiteleriyle birlikte ancak yakalıyor. 2008-2009
öğretim yılında, en son bilgilere göre, Türkiyede brüt
okullaşma oranı yüzde 44,2. Bu, 2013 için yüzde 48 hedef olarak
alınmıştır.
Şimdi üniversite bir
ülkede nedir? dediğimizde, ben -çok doğru bulduğum- UNESCOnun
şu tarifini bir daha okumak istiyorum: Sosyal gelişmede, ekonomik
büyümede rekabet edilebilir mal ve hizmetlerin üretiminin desteklenmesinde,
kültürel kimliğin şekillenmesi ve korunmasında, sosyal
bağın sürdürülmesinde ve barış kültürünün desteklenmesinde
yükseköğretimin yeri doldurulamaz.
Değerli
arkadaşlarım, yükseköğretimle ilgili konuya ruhuyla,
esasıyla, bütün kurallarıyla baktığımızda, hem
sosyal hem ekonomik hem kültürel gelişme hem barışla ilgili
bütün unsurları bünyesinde barındıran bir kurum
oluşturuyoruz biz. Dolayısıyla bununla ilgili konuları
ifade ederken, eleştirileri getirirken Türkiyede bilim öldü, bir
kısım vakıflarımız niçin üniversite kuruyor? diye
sorgulamalarımızı ve bu hususta bir kaygı
taşımamızı çok doğru bulmuyorum. Birbirimize
güvenmeliyiz. Bunlar, Türkiye Cumhuriyetinin üniversiteleri. Bunlar, Türkiye
Cumhuriyetinin kanunlarına göre kuruluyor ve geldiğimiz nokta nedir,
ona baktığımızda, bu hususta hepimizi de sevindirecek
gelişmeler var. Ben, Türkiyede yeni üniversitelerin
hazırlıksız kurulduğu konusunda dile getirilen bir hususa
cevap vererek devam etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, hepiniz hatırlıyorsunuzdur -özellikle
eğitim camiasından gelenler, yükseköğretimde görev alanlar-
1955-1958de Karadeniz Teknik Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi ve Anadolu
Üniversitesi kuruldu. Düşünebiliyor musunuz, bu tarihlerde İstanbul,
İzmir ve Ankaranın dışında üniversite yoktu. Anadolu
çocukları bir üniversitenin gelişini beklerken Buralarda üniversite
kurulmaz. diyenler oldu. Buralarda üniversite kurulmasın, olmaz,
üniversite buralarda gelişemez. diyenler oldu ama şimdi Türkiye'nin
en gelişmiş üniversiteleri hâline geldiler. 1975-1978de Selçuk,
Erciyes kuruldu. Selçuk Üniversitesi, bugün Türkiye'nin en çok öğrencisi
olan üniversite. Erciyes Üniversitesi, öğretim üyesi sayısı
bakımından çok nitelikli hâle geldi. 1982de Yüzüncü Yıl, Dokuz
Eylül, Akdeniz kuruldu. Diğerlerini saymıyorum. Bugün bu
üniversitelerimiz Türkiye'nin yüz akı ve en son 92de çok büyük bir hamle
oldu, Celal Bayar, Dumlupınar, Sakarya, Adnan Menderes, Abant
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Güçlü, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bu üniversitelerimizde bugün -ortalama olarak bu
beş üniversiteyi kastederek söylüyorum- öğrenci sayısı
ortalama 30 bin, öğretim üyesi sayısı 500, öğretim elemanı
sayısı bin civarındadır ve bu üniversitelerimizde şu
anda meydana gelen gelişme, o bölgelerde hem ekonomik sorunların hem
sosyal sorunların hem sanat ve kültür faaliyetlerinin hem düşünce
faaliyetlerinin merkezi olmuştur ve o bölgelerin kalkınmasına
çok önemli hizmetler etmişlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, üniversiteler başlangıçta bir
hazırlık yapmadan kurulur -1955te kurulduğu gibi, 92de, 82de
kurulanlar gibi- bir tüzel kişilik kazanır, devlet üniversitesiyse
bütçeden bir pay ayrılır ve bir rektör tayin edilir. Üniversitenin
binası, öğretim üyesinin hazırlığı bu saatten
sonradır. Üniversitenin kurulması doğumdur. Siz Üniversite
kurulurken hiçbir hazırlık yapmadı. diyorsunuz. O
hazırlık zihinsel hazırlıktır ve olan budur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Olur mu öyle şey be! O, devlet olanaklarıyla olan
üniversitede olur, özelde olur mu öyle şey? Arsa yok, teknik altyapı
yok, sosyal altyapı yok, üniversite kuruyorsunuz
BAŞKAN Sayın
Güçlü
Sayın Güçlü, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Gelip burada da parmak kaldırıyorsunuz.
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)
Sayın Anadol, sözlerimin doğruluğuna sizi şahit
gösteriyorum.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Gelip burada da parmak kaldırıyorsunuz.
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) -
Arkadaşlarınızı da uyarmanızı istirham ediyorum.
Ben düşüncelerimi söylüyorum.
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya)
Kimi uyaracak? Ne demek?
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Konuşman aydınlatıcı mı yani?
Doğruları söylemiyorsun ki.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın Güçlü, cevap
vermeyin, konuşmanızı tamamlayın.
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya)
Hayır, olur mu, durup dururken bir şey çıkartıyorsunuz. Bu
kadar basit mi?
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)
Hayır efendim, hiçbir şey söylemedim.
BAŞKAN Efendim,
şimdi biraz sonra, bakınız, Sayın Oyan konuşacak, grup
adına cevap verebilir.
Buyurun.
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) İyi, arsası olmasın, kaynağı
olmasın, kâğıt üzerinde kurun
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya)
İki tane üniversiteye ihtiyacınız mı var? On beş
dakika ara, bir saat içerisinde adam toplayıp öyle kuruyorsunuz. Hiç
yakışacak bir şey mi? Bu mu çoğunluk
anlayışınız?
BAŞKAN
Arkadaşlar
Sayın milletvekilleri
Sayın Güçlü,
tamamladınız mı efendim konuşmanızı?
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)
Tamam efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)
Teşekkür ettim efendim.
BAŞKAN
Arkadaşlar, konuşan arkadaşlarımız üniversitede
akademisyen olan, profesörlük yapmış, bölüm
başkanlığı vesaire diğer görevlerde bulunmuş olan
arkadaşlar. Şimdi diğer arkadaşlarımız onlara
cevap vereceklerdir. Biz onları bir dinleyelim bakalım.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut.
Sayın Bulut, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN
BULUT (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Vakıf üniversiteleri
adı altında kurulan yeni üniversitelerin ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum.
Tabii, üniversitelerin
ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak, ülkenin gelişmişliği,
bölgesel sorunları, bunlar göz önüne alınarak ihtiyaca göre
planlanması gerekirken, çoğu yerde, çoğu zaman siyasi amaçla da
bu yönlendirmeler yapılıyor.
Tabii, bir üniversite ve üniversitenin
kalitesi, o ülkenin gelişmişliğinin bir göstergesidir. Bundan
önceki konuşmalarımda da ifade ettiğim gibi, Türkiyede bununla
herhâlde 146ncı üniversitemiz oluyor. Dünyada ilk 500ün içerisinde 1
tane üniversitemizin olmayışı üzücüdür tabii ki.
Yine, demin Sayın Bakana
sordum, Türkiye Avrupa Birliğine girmek adına olağanüstü
Bilhassa AKP Grubu heveskâr, kendi işlerine gelen birçok konuda gösterge
olarak Avrupa Birliği normlarını gösterirlerken, Avrupa ülkelerinin
eğitime ayırdıkları genel bütçedeki pay ile Türkiyedekini
kıyaslar isek Türkiyedekinin ne kadar düşük olduğunu görürüz.
Sayın Bakan -Millî
Eğitim Bakanlığının başında kim olursa
olsun- kaynakları dar olduğu için, az olduğu için, hâliyle,
Bakanlığın işlerini, ticari bir mantıkla bakarak,
ucuza öğretmen temin etmek, ucuza bina temin etmek bakışı
ile götürmeye çalışacaktır.
Aslolan şudur ki, bir
ülkede eğitimin yüksekliği, eğitime yapılan
yatırım, en önemli, gelecek adına en ciddi, en faydalı
yatırımlardan birisidir. Öğretmenlere gösterilen ilgi,
onların toplum içerisindeki saygınlıkları, ekonomik
sıkıntılardan kurtuluşları, kendilerini yenileme,
geliştirme, ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri, bunlar,
Millî Eğitim Bakanlığının buna yeterli bir bütçeye
sahip olmasıyla mümkün olacak olan konular.
Tabii,
Bakanlığın ihtiyaçları konusunda -dün de konuşuldu-
birçok talepler dile getirildi. Öğ-retmen ihtiyacı konusunda
işte, yanlış yapılanma ve planlamadan kaynaklanan, bugün
300 binin üzerindeki öğretmen fazlalığımıza bir türlü
çözüm bulamıyoruz. Sayın Bakan, geçici öğretmenleri,
sözleşmeli öğretmenleri kadrolu yapacağını söylemesine
rağmen, Hükûmet kendilerine bu kaynağı sunamadığı
için verdiği sözü de tutamadı. Hâliyle, almış
oldukları mevcut öğretmenlerin ihtiyacı
karşılayamadığı hepimizin malumu.
Önümüzdeki dönem içerisinde
Türkiye ve Hükûmet şunu bilmelidir ki, yetişmiş, üniversiteyi
bitirmiş bu insan gücünü sokaklara salmaktan kurtarmak, mutlaka bunun
istihdamına dönük planlar, projeler geliştirmek zorundayız.
Bugün sizsiniz, yarın biziz ama bunu mutlaka yapmak zorundayız. Bu
insanlar teşkilatlanmışlar, örgütlenmişler, kendi
adlarına İnternet siteleri
kurmuşlar, hep öğretmen olacağız diye kendilerini hazırlamışlar,
okullarını bitirmişler; aile onu bekliyor,
nişanlanmış evlenecek, kız bunu bekliyor ama bu insanlar
bir türlü kendi ekmeklerini elde edecek böyle bir imkâna sahip değiller.
Bu bakımdan,
öğretmen atamaları konusunda mutlaka bu sorunun çözülmesi
gerektiği gibi, öğretmenin verimliliğinin
artırılması konusunda da Türkiyede dersliklerdeki öğrenci
sayılarının normal seviyeye düşürülmesi, Türkiyede
öğretmenlerin periyodik eğitimlere tabi tutulması, Türkiyede
öğretmenlerin kendilerine yakışır hak gibi bir kutsal
kavramı karşı tarafa anlatabilmesi için kendisinin
haksızlığa uğramamış olması gerekmektedir
ama bir türlü şu Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliği, öğretmenin moralini yükseltecek, hak ve hukuka riayet
edebilecek, terfi, yükselme, atama konularındaki -bir sürü- bugüne kadar çıkmış
olan yönetmelikler geri dönmüş vaziyette. Bu da teşkilatta büyük
sıkıntı vermektedir. Türkiyede değil belki dünyada
çalışanlarıyla en yüksek seviyede mahkemelik olmuş,
davalık olmuş bir bakanlık Millî Eğitim Bakanlığı.
Bu, bugünün sorunu değil, hep böyle olmuş, ama AKP bu sekiz yıla
varan iktidarı döneminde, geçmiş yılları aratmayacak
derecede çok ciddi bir şekilde partizanca kadrolaşma
yapmıştır. Bunda hak hukuk tanımamıştır. Bir
öğretmeni almış daire başkanı
yapmıştır. Bir öğretmeni almış millî eğitim
müdürü yapmıştır. Kanuna, mevzuata uymuyorsa vekâleten
vermiştir. Ankara Balâya uymuyorsa bir başka ilçeye vermiştir,
geçici görevle oraya görevlendirilmiştir.
Böylesine usulsüzlüğün,
karmaşanın hâkim olduğu bir bakanlığın, Türk
çocuklarına, önündeki insanlara bilimi, adaleti, hoşgörüyü, sevgiyi,
ülkeyi anlatması nasıl mümkündür değerli milletvekilleri?
Eğer bugün insanlarımız birbirini sevmiyorsa, ülkenin birlik ve
beraberliği tartışılır noktaya geliyorsa, eğer
ülkemizin kaynaklarını tanımıyor, göz göre göre heba
olmasına sebep oluyorsak, her şeye politik gözlükle bakıyorsak,
bu, yanlış ve eksik yetişmeden kaynaklanmaktadır.
Bakın, bir olayı
anlatacağım sizlere değerli milletvekilleri. Üç tarafı
denizlerle çevrili olan bir ülkede yaşıyoruz. 7.333 kilometre sahil
şeridiyle dünyada ön sıralardayız. Denizi tanımayan bir
milletiz. Denizler bizim zenginliğimiz, karaların artık
kaynakları tükeniyor. Dünya denizlere yönelirken denizleri tanımayan
bir milletiz. Denizden korktuğumuz için denize yatırım da yapamıyoruz.
Yunanlılara mal taşıta taşıta onları armatör
yaptık, biz bu zengin sahillerin fakir sahipleri kaderini yıllardan
beri yaşamaya devam ediyoruz.
Bakın,
balıkçılık konusunda 15 Nisanda balık tutma
yasağı başlar. Üniversitelerden, çeşitli kuruluşlardan
insanlar toplanır bir kurul oluşturulur; balık havyar dökmeye
başladığında, yani yavrulama döneminde balık tutulmaz.
Neden? Çünkü bir balığın canlı tutulmasıyla
milyonlarca yeni yavru ürer.
Dün akşam
Balıkesirin Erdek ilçesinin Çakıl köyünden Halil isimli, Selahattin
isimli balıkçı beni arıyor, diyor ki: Sayın Vekilim, bugün
5 bin kasa balık tuttuk, 100 ton. Seneye bu balığı
tutamayacağız biz. Her açtığımız
balığın içinde bir avuç havyar var. Torik, tombik, küçük çapta
balıklar da içerisine dâhil olmak üzere balıkların şu an
yumurtlama zamanı. Geçen sene 1 Mayısa uzattılar bu yasak
süresini, on beş gün, en havyarlı döneminde taradılar.
Değerli milletvekilleri,
bu sene üzerine düştüğüm hâlde, takip ettiğim hâlde
Yüzlerce
balıkçı beni arıyor Ekmek teknemiz bu bizim. Bu balık,
denizler kurutulursa seneye biz ne yiyeceğiz? Karadeniz bitti, Marmara
bitti, bir Ege kaldı. diyor.
Egeli ve Marmaralı
balıkçılar bu konuda yasağın bu dönemde başlamasını
istedikleri hâlde, Karadenizli balıkçılar sizin Hükûmetinize,
Hükûmetinizdeki Karadenizli bakanlar ilgili Tarım
Bakanlığının Müsteşarına baskı yaparak ne
yaptılar biliyor musunuz? 15 Nisan ile 15 Hazirana kadar,
balığın içinin havyar
dolu olduğu dönemde
gırgır teknelerini serbest bıraktılar, 15 Temmuz ile
15 Eylül döneminde trol teknelerini serbest
bıraktılar. Bu ne olacak biliyor musunuz? Dün akşam 100 ton
balık yakalayan Erdek-Çakıl köyündeki balıkçı seneye 5 ton
balık yakalayacak demektir. Giderek denizlerimiz öldürülüyor, giderek bu
zenginliklerimiz yok ediliyor. Bu kaynakların yok edilmemesi için
işte eğitime dikkat etmemiz gerekiyor. Eğitime düzgün insanlar
yetiştireceğiz ki, iyi kaynaklar ayıracağız ki,
insanlar bu tehlikeleri görsünler, sırf çıkarları için denizleri
katletmesinler, sırf siyasi menfaatleri için, üç tane balıkçı
babasının talebini yerine getirmek için binlerce
balıkçının seneye aç kalmasına göz yummasınlar.
İyi eğitilsin ki, siyaset de adam gibi yapılsın,
balıkçılık da ticaret de. Ama bütün bunların hepsinin
temeli eğitimdir, düzgün öğretmen yetiştirmek, o
öğretmenlere toplumda saygın bir yer vermektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Bulut, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET DURAN BULUT (Devamla)
Öğretmenleri mahvetti bu Hükûmet değerli milletvekilleri,
öğretmenler odasını birbirine soktu; öğretmen, kadrolu
öğretmen, vekil öğretmen, sözleşmeli öğretmen;
gururlarıyla oynuyor bunların. Aldıkları paralar ayrı,
ders saatleri farklı, özlük hakları değişik,
atamalarındaki usuller farklı. Bunu düzeltmesi lazım. Sayın
Bakan, olmuyor bu. Buna mutlaka el koyun. Bu işin partiyle
pırtıyla alakası yok, eğitimle oynamayın. Tüccar zihniyetiyle
eğitim yönetilmez.
Bu bakımdan, olaya
bilimsel bakılmasını, ülkenin gerçekleri doğrultusunda
değerlendirilmesini ve bize Allahın bir emaneti olarak teslim edilen
çocuklarımızın ülke sevgisiyle, millet sevgisiyle
donatılarak, ülkemiz üzerinde oynanan oyunları, döndürülen dümenleri
anlayacak o perspektifin kazandırılması için uyanık
öğretmenlere ihtiyaç var diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ
OYAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
efendim şimdi, bir kere, yöntem olarak
alışılmışın dışında bir
uygulamayla karşı karşıyayız. Dört vakıf
üniversitesi kurulması üzerine önümüze bir tasarı geldi, şimdi
beşinciyi yavruladı, birazdan yeni bir önergeyle herhâlde
altıncıyı yavrulayacak. Böyle bir usul olabilir mi? Yani bir
meclis, önüne gelen dört tane üniversite kurulmasıyla meşgul iken,
kendi gündeminde olmayan yeni iki üniversite kurulmasıyla, Genel Kurul, acaba
bu kadar kısa zamanda, beşer onar dakikalık konuşmalarla
nasıl bilgilenecek, nasıl doğru karar verecek? Bir kere, bunu
kınıyorum, grubum adına kınıyorum.
İkinci söyleyeceğim
şey şu: Vakıf üniversitesi olayını bu kadar
amacından saptıran bir düzenleme olamaz. Osmanlıda vakıflar
iki türlüydü: 1) Hayri vakıflar, 2) Evlatlık vakıflar. Hayrî
vakıflar ki, mazbut vakıflar olarak bugün Fatih Üniversitesinin
burada kurulmasıyla ilgili bir şeyi var. Bu evlatlık
vakıflar aslında mirî araziden yani devlet malından
kaçırmak için kurulmuşlardı. Evlatlık, yani Malıma
mülküme müsadere gelmesin, el koymasın devlet. diye yürürdü. En çok
yürüyen kanal da oydu. Şimdi, bir icat yaptınız, bu,
Osmanlıdan gelen, ta 16ncı yüzyıldan bile gelen o hayrî
nitelikte olan vakıfları da paralı eğitimin aracı
hâline getiriyorsunuz. İnanılmaz bir şey. Yani siz kamu
niteliği ağır basan kurumları ve bize
atalarımızdan gelmiş kurumları öğrencilere ücretli eğitim
vermek üzere bugün karşımıza getiriyorsunuz. Bir tanesi zaten
vardı, şimdi iki tane daha yavruluyor. Bu inanılmaz bir şey
değerli arkadaşlarım. Bu, hem vakıf sistemine olan bir
saygı eksikliğidir hem Meclise karşı. Böyle bir şey
olamaz. Yani şimdi karşımızda artık özel sermaye
birikimi yapmış şahısların kurduğu sözde
hayır amaçlı, eğitim hayrına amaçlı vakıflar
değil, bu defa artık bu kamusal kaynakların
Üstelik
Vakıflar Genel Müdürlüğü iki tane üniversiteye, birazdan kurulacakla,
girmiş olacak. Böyle bir üniversite kurma mantığıyla
Türkiye'nin gideceği yer Orta Çağdır. Geriyedir yani ileriye
değildir. Orta Çağdır, medrese eğitimidir. Buradan
üniversite çıkmaz değerli arkadaşlarım. Buradan dünya
çapında üniversite çıkmaz, buradan çağdaşlaşma
çıkmaz.
Şimdi, İlim Yayma
Cemiyeti, İlim Yayma Vakfına üniversite kurduruyorsunuz, Sabahattin
Zaim Hocanın adını vererek.
Değerli
arkadaşlarım, böyle bir üniversite acaba neye hizmet edecek? Bunu
burada tartışmak zorundayız. İlim Yayma Cemiyeti ya da
Vakfı üzerinden hangi ilme, hangi bilime hizmet edecek?
Bakınız,
değerli arkadaşlarım, Türkiye'de bugünkü sorun, bütünü üzerinde
konuşmamda söylediğim mesele, nicelik mi nitelik mi meselesi hâlâ
yerinde duruyor. Ama bir başka şey daha var. Vakıf
üniversitelerinde iki tane yol var, bugün gördüğümüz: Bir,
ticarileşme; iki, cemaatleşme.
Bu üniversiteler niye İstanbulda daha
çok kurulurlar? Bunların ikisi orada buluştuğu için, hem ticaret
hem cemaat, hem tarikat hem ticaret. Ne güzel, değil mi? İstanbul
bunun için seçiliyor.
AHMET YENİ (Samsun)
Samsunda kuruluyor, Samsunda.
OĞUZ OYAN (Devamla)
Bakın, kurulanlarla birlikte 51 vakıf üniversitesinden 30 tanesi yani
yüzde 60ı İstanbulda. Cemaatler arası rekabet kenti
İstanbul, değil mi? Cemaatler arası büyük rekabet var,
İstanbul merkezli olarak.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
İstanbulda daha çok kişi yaşıyor.
OĞUZ OYAN (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, İstanbul, Türkiye nüfusunun yüzde
17si ama vakıf üniversitelerinin yüzde 60ı
Ne kadar iyi,
değil mi? Ve bu ticari amaç ne kadar yerine geliyor, bunların
kaçı kapanacak yakında, ayrı mesele. YÖK Başkanı bile
Bir kısmı kapanacak. diye açıklamasında yer vermiş.
Yani bu üniversitelerin çoğu kontenjanlarını dolduramazlar.
Neden? Yüksek ücret, düşük nitelik, yani ücretler yukarı, nitelik
aşağı.
Bu vakıf üniversitelerinden
gerçekten üniversite adına layık olanlar herhâlde bir elin
parmakları kadar. Bu biraz yazık değil mi? Bu Türkiye'nin
kaynaklarına, insan kaynaklarına yazık değil mi? Bu
ülkenin, tabii, insan kaynaklarına yazık olan başka şeyler
de var. Başbakan Üniversite mezunlarına biz iş bulmak zorunda
değiliz. diyor. Bir başbakanın söyleyeceği en son
laftır, en son laftır. Bunu, silah zoruyla bile bir başbakan
söylememelidir. Niye, biliyor musunuz? Çünkü bir ülkede, eğer
eğitimlilerin iş bulması üzerine bir plan, bir program
yapılmamışsa, eğitim planlaması yoksa, insanların
iş bulabileceği alanlarda eğitimi
planlamamışsanız, ondan sonra, yüksek eğitimli gençlerin
üçte 1i, yüzde 30dan fazlası, Türkiye'deki işsizliğin 2-3
katı işsizken buna duyarsız kalmak, Bana ne! demek, bir
siyasetçinin sorumsuzluk ilanıdır ve böyle bir sorumsuzluğun da
Türkiye'de bugün iktidarda olması bir talihsizliktir.
Değerli arkadaşlar,
bakın, pazar günü gençler, dershanelere karşı ve sınava
karşı gösteri yapıyorlar, polis copu yiyorlar. Bu mu demokrasi?
Hangi demokrasi anlayışı? Nerede, kim kaybetmiş de bulduk?
Böyle demokrasi mi olurmuş? Gençlerine değer vermeyen, okumuş,
eğitilmiş gençlerini önemsemeyen, bu potansiyeli ülkenin kalkınması
amacıyla kullanamayan, dolayısıyla büyük bir kaynak
israfına yol açan ve daha da yeni üniversitelerle bunu körükleyen bir
sistem, herhâlde Türkiyenin bugün ihtiyaç duyduğu sistem değil.
Değerli arkadaşlar,
bir kere -daha önce de söyledim, tekrar söyleyeyim- orta eğitimdeki
gençliği üçte 2 oranında mesleki eğitim içinde
tutacaksınız ve o genç, mezun olduğu zaman hemen iş
bulabilir konumda olacak. Tabii, imam- hatiplerden bahsetmiyorum, imam-
hatiplerin sayısı zaten ihtiyaçtan fazla, ama mesleki eğitimden
bahsediyorum; onun dışındaki, mesleki ve teknik eğitime
vereceksiniz ağırlığı. Dolayısıyla
üniversite kapılarındaki çocukların sayısını
azaltacaksınız, ama oraya klasik liselerden gelenler de o yola
girdikleri zaman belki sınava da gerek kalmaksızın
Çünkü, o
zaman zaten bu sayı 500 bine falan düşecek. Üniversitenin örgün veya
diğer eğitim kapasitesi zaten bu civardadır. Üniversiteye girmek
için bir sınava bile gerek kalmadan yapabilirsiniz, yeter ki orta
eğitimdeki planlamayı, ama anlamlı bir şekilde planlamayı
gündeminize alın; o yok. Siz ne yapıyorsunuz? Biz, kontenjanları
artırarak ya da yeni üniversiteler kurarak, ne yaparız?
Yığılmayı önleriz. Böyle bir yöntem yok.
Bakın, vakıf
üniversitelerinin Türkiyedeki toplam öğrenci istihdamı, daha
doğrusu bünyesindeki toplam içindeki payı yüzde 9. Şu açtıklarınızla
bu yüzde 9,5 olur, yüzde 10 bile olmaz. Yani, siz buradan mı Türkiyedeki
eğitimin önündeki, yüksek eğitimdeki yığılmayı
önleyeceksiniz? Boş işle uğraşıyorsunuz, nicelikle
uğraşıyorsunuz.
Burada, değerli
arkadaşım AKP adına geldi konuştu, hâlâ bize
sayılardan bahsediyor; 76ydı, 152ye çıkarıyoruz, 146ya
çıkarıyoruz diye. Sayıları bırakın nitelikten
bahsedin, kaliteden bahsedin.
Değerli
arkadaşlarım, bu kalite bir ülkenin geleceğini gösterir.
Üniversiteler ülkenin sadece bugününü değil geleceğini de gösterir.
Üniversiteler aydınlanmanın kaleleridirler. Üniversiteler kör
inançların merkezleri olamazlar. Din ve iman bir tarafa bilim bir tarafa.
Eğer bir üniversite ortamında siz din ve imanı, dini ve
tarikatları öne çıkarırsanız, bilim dışarı
çıkar.
Değerli
arkadaşlarım, dinde mutlak gerçekler dünyası
çalışır. Orada bir kelamın aksini iddia edemezsiniz ama
bilimde aksini iddia ederek ilerlersiniz. Bilimin karakteri mutlak değil
görelidir. Bilimsel doğrulara adım adım tedricen
ulaşılır, aksini söyleyerek. Yanlışlanabilir bilgi
ancak bilimdir, yanlışlanamayan şey bilim değildir. Sizin
burada kurduğunuz üniversiteler mutlak gerçekler doğrultusunda
çalışacak üniversite modelleri olarak karşımıza daha
fazla çıkmaya başladı. Bu üzücü bir durumdur. Bu üzücü duruma
Meclisi alet etmeniz -hele böyle ilave birtakım önergelerle- gerçekten
büyük bir talihsizliktir. Umarım bundan dönersiniz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman, buyurun
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA M. NURİ
YAMAN (Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 487
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında Kanunun, Sabahattin Zaim Üniversitesinin
kurulması hakkındaki görüşlerimizi belirtmek üzere
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Aslında
görüşülmekte olan bu üniversitelerin kurulmasıyla ilgili konularda
çok şeylerden bahsetmem gerektiğine inanıyorum. Öncelikle meslek
yaşamımın yaklaşık yarı yılını
kapsayan yirmi yıllık süre içinde, üniversitelerin
altyapısını oluşturan ilköğretim ve ortaöğretimde
eğitimin kalitesinin yükseltilmesi ve eğitim kurumlarının
hem fiziki koşullarının ve hem de kaliteli eğitimin ülkemde
daha iyi geliştirilmesi konusunda hizmet veren bir mülki idare amiri
olarak söylenecek çok sözlerim var.
Ancak, günün önemine
değinmeden ve -Barış ve Demokrasi Partisinin- son süreçte
yaşanan ve Türkiyedeki bütün halkları -Kürtlerin, Türklerin ve
diğer etnik, kültürel ve dinsel kimliklerde bulunan tüm insanları-
yakından ilgilendiren güncel birtakım olaylara da değinmeden
geçemeyeceğim. Bu değineceğim olay, ne yazık ki, iki gün
önce, benim de içinde bulunduğum ve Samsundaki, kapatılan Demokratik
Toplum Partisi Genel Başkanı
Sayın Ahmet Türkle ilgili saldırıyı kınamadan ve
buradaki güvenlik önlemlerindeki eksikliklere değinmeden, benim de
meslektaşım olan sayın il valisinin ve yol üzerindeki gerek Kavak
ilçesinde gerekse Havza ilçesinde
karşılaştığımız güvenlik zaafından
kaynaklanan olumsuz durumlara değinmeden geçmenin mümkün
olmadığına inanıyorum.
Evet, ne yazıktır
ki, bu konuda sürekli pompalanan ve bu güzel Anadolu toprağında
yaşayan insanlarımız arasında bu
farklılıkların zenginlik olarak kabul edilmesi gerekirken, son
bir yıllık süre içinde gerek Demokratik Toplum Partisinin
kapatılmasından sonraki gelişmeler ve gerekse Hükûmetin, deyim
yerindeyse, bu sorunun, otuz yıldır süregelen bu sorunun çözümündeki
beceriksizliği, yetersizliği ve bu konudaki eksikliklerinden
kaynaklanan gergin ortam, ne yazık ki, iki gün önce, güzel ilimiz
Samsunumuzda böyle olumsuz bir olayla sonuçlandı.
Ben, buradan, olayın
içinde bulunan ve olayı yaşayan bir kişi olarak sayın
Samsun halkının tamamını bu oluşumun o çirkin yüzünün
dışında tutuyorum ve bu olaydan sonra başta Samsunun
milletvekilleri, Sayın Grup Başkan Vekili olmak üzere, bu konuyla
ilgili diğer Samsun milletvekillerinin üzüntülerini bildirmelerini de
burada belirtmeden geçemeyeceğim. O güzel insanların
yaşadığı o güzel Samsunda, Samsunun gerçek yüzü o
değildi, o olmamalıydı ama ne yazık ki, oradaki mülki idare
amiri meslektaşlarımın, ya aymazlığı ya
vurdumduymazlığı ya da yetersizliği diyeceğim,
alınan güvenlik önlemlerinin bu kadar basit, bu kadar ilgisiz
olmaması gerekirdi, çünkü biz sabahleyin olayın, davanın, önemli
bir davanın, güvenlik nedeniyle ta Muştan Samsuna nakledilen önemli
bir davanın duruşmasının yapılacağı bir
ilde, öyle inanıyorum ki, o mülki idare amiri, bu davanın buraya
alındığını öğrendiği günden itibaren, hele
hele duruşmanın yapıldığı günde, bütün iç
güvenlik birimleriyle, jandarmasıyla, emniyetiyle, bütün kurumlarıyla,
bence, uyumamalıydı. Bence o gün o davanın sonuçlanmasına
kadar oradaki iç güvenlik birimleri, Samsunun, o güzel insanların böyle
bir provokasyona gelmemesi için her türlü önlemleri alması gerekirdi.
Zaten, sabahleyin davanın görüldüğü duruşma salonuna girerken
karşıda biriken ve belli bir damardan, belli bir düşünceden ve maalesef pompalanan bir
düşüncenin sonucunda orada kümelenen insanların o attıkları
sloganlardan da o milliyetçi, o şoven söylemlerinden de olay geliyorum
dedi ve ne yazık ki oradaki güvenlik birimlerinin amirleri bu işareti
de alamadılar.
Evet, orada hiç kimsenin
tasvip edemediği, sözlerimin başında da belirttiğim gibi,
herkesin içtenliğine inandığım kınamaları belki
bizim üzüntümüzü birazcık hafifletti ancak Sayın İçişleri
Bakanlığına o anda bildirdiğimiz telefon görüşmeleri
ve o anda Sayın Valiyle bizzat benim yaptığım
görüşmelerden sonra, iş işten geçtikten sonra alınan
önlemlerin de bu konuda bir yararı olmadığını yol
güzergâhında da gördük. Kavak ilçesine, ilgili hastanesine ve Havza
ilçesinin hastanesine gittiğimizde de, her ne kadar bu iki ilçenin
kaymakamları bizi hastanelerde karşıladılar ama üzülerek
belirteyim, gözümüzün içine baka baka bu her iki hastanede de yine o damardan,
o şoven ve o milliyetçi söylemden kaynaklanan kişilerin,
şahısların sözlü ve eğer müsaade edilseydi belki de, fiilî
birtakım saldırılarına da uğramamız işten
bile değildi.
Bu nedenle buradan bir kez
daha belirtiyorum: Ben de o meslekten geliyorum. Bir kişinin can
güvenliğinin sağlanması, güvenlik önlemlerinin
alınması, can ve mal güvenliği bakımından
İçişleri Bakanlığının temsilcisi olan oradaki
valilerin ve kaymakamların görevidir. Sayın Samsun Valisini telefonla
aradığımda da telefonla ulaşılmayacak veya
makamında olmadığını öğrenmenin de ayrıca
bir üzüntüsünü taşıyorum. Böyle bir olayın, böyle bir provokasyonun
gelişmesi ihtimalini düşünmeyen bir valinin de basiretsiz olduğu
kanaatine vardım. Bu nedenle, bu olayın, öyle
anlaşılıyor ki, o provokatif durumun birtakım
uzantıları ve örneklerinin de -Türkiyede
yaşandığı gibi- olduğuna inanıyorum.
Samsun-Trabzon hattındaki
o şoven duyguların yıllardır
kullanıldığı, yaratılan o milliyetçi düşüncelerin
orada patlak vermesinden önce de, biliyorsunuz aynı olaylar Trabzonda da,
birtakım açıklamalarda bulunan üniversite gençlerine, TAYAD üyelerine
de geçmişte saldırılar oldu. Yine, Hrant Dink olayında
yakalanan kişinin Samsunda bir kahraman gibi karşılanması
Türkiyede yaşayan bütün vicdanları sızlattı. Ne yazık
ki aynı sahneyi daha dün yine Samsunda bu olayın müsebbibi olan
kişinin oradaki duruşmasına gelirken de, üzülerek kamuoyunun da
izlediği, destek niteliğindeki birtakım uygun görülmeler ve
destek sloganlarının atılması da kamu vicdanını
ve dolayısıyla Kürt halkının vicdanını da çok sızlatmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yaman, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
- Bu nedenle, Sayın İçişleri Bakanının bu olayın
üzerinde çok duyarlı bir şekilde durarak ve Kürtlerin sızlayan
bu vicdanlarının tatmin edilmesi bakımından çok iyi bir
inceleme ve araştırmadan sonra mülki idare amirlerinin hem
ilçelerinde hem de il merkezindeki bu güvenlik önlemlerinde görülen
zafiyetlerin, aymazlıkların ve vurdumduymazlıkların
muhakkak iyi bir şekilde incelenmesi ve ilgililer için de bir işlem
yapılmaması hâlinde bundan hiç kimsenin memnun
olmayacağını da buradan belirtmek isterim.
Sözlerimin başında
belirttiğim gibi, eğitim ve öğretim kurumlarının,
üniversitelerimizin temeli olan millî eğitimin çalışmaları,
millî eğitim hizmetlerinin çalışmalarını da burada
dile getirmek isterdim, fakat zamanım yeterli olmadığı
için, bu konulara değinemediğim için de sizlerden özür diliyorum.
Beni dinlediğiniz için
yüce Meclisi tekrar sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Şahsı adına
Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SONER AKSOY (Kütahya)
Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; ben de 487 sıra
sayılı Yasa Tasarısı üzerinde görüşlerimi arz etmek
üzere huzurunuzdayım. Sözlerime başlarken hepinize saygılar
sunarım.
Efendim, sözlerime
başlarken, Profesör Doktor Mümtaz Turhanın bir sözünü
hazırlatarak başlamak istiyorum. Benim talebe olduğum dönemlerde
kendisi konferanslarında şöyle bir cümlede, ifadede bulunuyordu:
Türkiyenin en büyük sorununun ilköğretim sorunu değil son
öğrenim, öğretim sorunu olduğunu ifade ederdi. Buradan
hareketle, kalkınmakta olan ülkelerin özellikle birtakım hamleler
yapmak, sıçramalar yapmak, siyasi, ekonomik, ticari, kültürel kimliklerini
yeniden kazanmak ve belli bir kademeye ulaşabilmek arzusunda olan
ülkelerin son öğrenime çok değer vermeleri ve bu istikametteki
girişim ve aktivitelerde hayli titizlik göstermeleri gerekir. Bu çerçeve
içerisinden bakarken ve mevcut mevzuatlar içerisinden bakarken muhalefetin bu son
öğretime bakış tarzında devletçi bir yaklaşım
olduğunu görüyorum. Tabiatıyla bu yaklaşım diğer
partilerde de var, AK PARTİde de var. Yani bizim her vilayete üniversite
kurmuş olmamızda, bir noktada, son eğitimde devletçiliği
veyahut da devlet üniversitelerinin çokluğundan medet umma istikametinde
bir hamle var. Burada iktidar ve muhalefet örtüşüyor ama benim şahsi
kanaatime göre, burada kurulmakta olan üniversiteler vakıf üniversiteleri
olarak devlet üniversitelerinden biraz daha farklı bir nitelik taşımaktadır
ve bu farklı nitelik de bugünkü içinde bulunduğumuz ve uygulanmakta
olan ekonomik ve kültürel politikalarla örtüşen bir politikadır. Yani
devlet üniversitelerinin sağlamış olduğu imkânlar veyahut
da sağlayamadığı imkânları telafi edici mahiyette ve
devlet üniversiteleriyle de rekabet edebilecek nitelikte olmayı göze
alarak ortaya çıkan üniversitelerdir.
Bence, bu üniversiteleri
teşvik etmek, desteklemek bizim için bir zarurettir çünkü bunlar,
Türkiye'nin kalkınması için en önemli
ve bizim için en eksik olan bilimde rekabet dediğimiz
kavramı ortaya getireceklerdir. Zaten görüyorsunuz, gazetelerde,
mecmualarda Batı ülkelerinde olduğu gibi ilanlar
başlamıştır: Benim üniversiteme gel, benim okulumda oku. İşte,
bu çağrı ne kadar çok artarsa okullar arasında yarış
ve rekabet de o kadar fazla olacaktır. Bunu temin etmek için, hatta bunu
temin etmemek için biz maalesef Anayasamıza, vakıf üniversitesi bile
kurarken bir kanun çıkartmaya mecbur hâle gelmişiz ve bir özel
üniversite kurma hakkını da insanlarımıza vermemişiz.
Eğer Amerika gibi olsaydı, insanlarımız özel üniversite
kurmak isteseydi Türkiyede bunu başaramazlardı ve buna da muazzam
bir reaksiyon olurdu, özellikle muhalefetten.
Bence, bunlar doğru
şeyler değil çünkü bilimde rekabeti sağlamak için
insanların mutlaka belli bir yarışa girmeleri gerekir. Kaliteyi
de bu yarış esnasında meydana getireceklerdir.
1773 yılında
kurulan Mühendishane-i Berri-i Hümayun dediğimiz üniversitenin,
İstanbul Teknik Üniversitesinin bugün eksikleri yok mudur? Bugün, hâlâ,
dünyadaki sayılı 500 üniversitenin içerisine girememiş
durumdadır. Amerikada 3.500ün üstünde üniversite var. Bunların kaç
tanesi kaliteli üniversitedir ve dünya çapında ilk 500 üniversiteye
girmektedir? Dolayısıyla, üniversitenin, hiçbir zaman gökten zembille
her şeyi mükemmel olarak inip kurulması mümkün değildir. Zaman
içerisinde, özellikle bilim ve teknolojide girdikleri yarışla,
kendilerini tanıtmalarla ancak varlıklarını ifade
edebilirler. Bu bakımdan, keyfiyet ancak bu hâliyle önem arz eder. Yani
bir tabela, bir mühür, bir sandalye gibi ifadeler
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aksoy, konuşmanızı tamamlayınız.
SONER AKSOY (Devamla)
çok
isabetli ifadeler sayılmaz.
Ben küçük bir anekdotumu
anlatmak istiyorum: İngilterede bulunduğum bir sürede -bundan
takriben on iki-on üç yıl önce- televizyonda bir program gördüm, master
dersi veriyorlar televizyondan. Yanımdakilere sordum Bu nedir? Yani, bu,
akademik bir kariyer sayılır az çok master. Niye bunu televizyonda
veriyorsunuz? dedim. Dediler ki: Bu sosyoekonomiyle alakalı ve kültürel
değerlerle alakalı bir derstir. Dolayısıyla, bu ders,
televizyonda veriliyor ama bunun sonunda toplumun vasfı gelişiyor.
Gelişen vasıf bizim için son derece önemlidir. Ne gibi
faydaları olur? dedim. Mesela trafik kazaları azalır. dedi.
İsraflar azalır. dedi. Yani ekonomiyi toplu olarak düşünen
insanların sayısı artar. dedi. Bu bakımdan,
üniversitelerin, adetlerinin artmasından korkmayalım arkadaşlar.
Üniversite mezunlarından işsizler varsa ilkokul mezunlarındaki
işsizlerden daha şanslıdır onlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SONER AKSOY (Devamla)
Sayın Başkan bir dakika daha süre verirseniz...
BAŞKAN
Konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Şöyle yani, bütün
meseleleri üç beş dakika içinde halledemeyeceğimiz için süremize
riayet edelim.
Buyurun.
SONER AKSOY (Devamla) Yani
şunu söylemek istiyorum: Üniversite mutlaka topluma bir vasıf
kazandırır. Bizim de, toplumumuzun bir vasfa ihtiyacımız
var ve bu vasfı kazanmak için de sadece devlet üniversitelerinin her
vilayette açılması yetmez, vakıf üniversitelerinin yaygın
bir şekilde kurulması gerekir, özel üniversitelerin de kurulması
gerekir. Bu vakıf ve özel üniversiteler zaten bu işin
finansmanını, bu işin düşünce silsilesini kendileri
oluşturmuşlar ve onların gerekli fizibilitelerini kendileri
yapmış bulunuyorlar. Bunların ülke için diğer herhangi bir
fabrikaya nazaran çok çok üstün nitelikleri olduğunu, işsizliği
önleme yönünden kurulacak bir fabrikadan çok çok daha üstün niteliklere sahip
olduğunu düşünmek lazım. Bir üniversite mezunu simit de satsa
yaptığı işe bir kalite getireceğini hiçbir zaman
unutmayalım.
Çok teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Şahsı adına
Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Sayın Genç, buyurun
efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
487 sıra sayılı Yasa Tasarısına bir ek madde verilmek
suretiyle bir vakıf üniversitesi kurmak üzere yeni bir vakıf
üniversitesini kuruyoruz. Aslında, bilindiği gibi, üniversite kurmak
bakkal dükkânı açmak gibi bir şey değil. Üniversite kurmak için
belli birtakım hazırlıklar yapmak lazım,
altyapısını oluşturmak lazım, bunun çok
ayrıntılı bir inceleme yapılması lazım ama burada
konuşan arkadaşlarımız tabii hesabına geldiği
için Efendim, önce bir kuralım da ondan sonra geliştiririz
Şimdi, burada getirilmek
ve kurulmaya çalışılan vakıf üniversitesi aslında
İstanbulda İlim Yayma Vakfı değil, cemaat ve tarikat yayma
adı altındaki bir vakfa özel bir üniversite açmayı
getiriyorsunuz.
SONER AKSOY (Kütahya)
İftira atma.
KAMER GENÇ (Devamla) Bunun
doğrusunu söyleyin arkadaşlar. Yahu niye gizliyorsunuz? Kendi
kimliğinizi niye gizliyorsunuz? Yahu zaten sizin zamanınızda
Türkiye cemaat ve tarikatlarla yönetilmeye başlandı ve cemaat ve
tarikatlara her türlü imkânları sağlıyorsunuz!
Şimdi, vakıf
üniversitesi açtıktan sonra buraya ne yapacaksınız? Getirip
devletin en kıymetli arazisini vereceksiniz bir defa, vergi muafiyetini
getireceksiniz, gümrük muafiyetini getireceksiniz, bir sürü avantajları
doğuyor. Ondan sonra da tabii ne olacak? İşte, bunlar durup
dururken, Meclisin birtakım kaynakları, işte burada
çıkarılan bu kanunla bu insanlar sebepsiz yere zengin olacak.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, elbette ki üniversiteleri açalım ama
kaynakları mümkün olduğu kadar en iyi şekilde kullanalım.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti iktidarınız zamanında borca
batık bir hâle geldi. Birden bire iç ve dış borç miktarı
600 milyar doları geçti, bütçeniz ortada.
Şimdi, böyle bol keseden
atmak iyi bir şey de, sonucu nerede? İşte, bir YÖK
Başkanını atamışsınız, Meclisin Genel
Kuruluna gelmeye yüzü yok. Çünkü gelse, burada muhatap kalacağı
sorular belli! Bundan kaçtığı için gelmiyor. Hatta bırakın
o YÖK Başkanını, burada artık birtakım
bakanlarınız da gelip de burada oturma cesaretini kendisinde
bulamıyor. Niye?
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) İşine bak, işine! Bakanlara laf atma.
KAMER GENÇ (Devamla)- Yahu,
şuraya bak, şu Hükûmet sıralarına bakın yahu!
İnsan vallahi utanır buna yahu! Utanır bunlardan, utanır!
Bunlardan utanır!
Onun için, değerli
milletvekilleri, sizin zamanınızda tefessüh etmiş bir yasama
faaliyeti ve yürütme faaliyeti. Getirdiniz, işte, Bakan geldi buraya,
ondan önceki Bakan dedi ki Biz millî eğitimi otomatik pilota
bağladık. Böyle bir şey söylenir mi? Yani şimdi, otomatik
pilot! Ee, otomatik pilotun olduğu yerde canlı varlığa
ihtiyaç var mı arkadaşlar? Böyle bir şeyler olur mu? (AKP
sıralarından gürültüler) Yahu sizin yaptıklarınızı
söylüyoruz, biz size yeni sıfatlar belirtmiyoruz. Biraz önce de Bakan
makamında oturan arkadaş sorularımıza cevap veriyor: Yahu
biz bu sorulara cevap verdik, bilmiyor musunuz? Hâlbuki yok,
sorularımıza cevap vermiyorsunuz ki! Sorduğumuz sorulara cevap
vermiyorsunuz, işinize geldiği gibi cevap veriyorsunuz. Ben sordum
size: Bu okul kitaplarını hangi matbaalarda basıyorsunuz?
Burada çok büyük suistimal iddiaları dönüyor. Nasıl usullerle
veriyorsunuz? Trilyonlar, katrilyonlar seviyesinde buralara paralar ödeniyor.
Bu devletin parası, bunun niye bize hesabını vermekten
kaçınıyorsunuz? Gelin, bakalım söyleyin. Ondan sonra da milletin
karşısına, şu kürsülere çıkıp da doğru
şeyleri söylemiyorsunuz.
Şimdi, bakın,
Diyanet İşleri Başkanlığı niye vakıf üniversitesi
kursun arkadaşlar? Diyanet İşleri Anayasanın 136ncı
maddesine kurulmuş, laiklik ilkesi doğrultusunda, millî
dayanışmayı ve birliği sağlamak gayesiyle kurulan bir
kurum. E şimdi bu Diyanet Vakfı devasa bir kurum, büyük paralar
kazanıyor. Bu paralar nereye harcanıyor? Şimdi, burada Diyanet
Vakfı da yarın ne yapacak? Diyanet mensupları
çocuklarını bedava okutacak. Ayrıca ne yapacaklar?
İstanbula, işte, her hafta gidecekler, uçaklarla gidiş gelişler,
bir sürü ders parası verme durumları. Yani şimdi böyle bir
şey olur mu? Yani böyle bir, Diyanetin
O zaman niye, başka
Tapu
Kadastro da bir vakıf kursun, o da bir üniversite açsın! Yani devleti
yok etmeye, parçalamaya
Burada sağlıklı bir eğitimin
zeminini yok etmek için elinizden gelen bütün çabaları sarf ediyorsunuz.
Zaten sizin hesabınız, düşünmeyen, okumayan, işte, sadakaya
muhtaç bir kitle yaratmaya çalışıyorsunuz. Sizin Türkiyede
yaratmak istediğiniz insan kitlesi, insan yapısı bu. Onun için,
maalesef, böyle bir düşünceyle Türkiyeyi yönetime el koydunuz ama
bakalım önümüzdeki seçimde bu millet ne yapacak gerçekten endişe
ediyorum. İnşallah
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim.
KAMER GENÇ (Devamla)
Bakın, şurada oturan arkadaş sırtını çeviriyor.
Böyle bir, Mecliste, oturma usulü var mı?
BAŞKAN Doğru
söylüyorsunuz.
KAMER GENÇ (Devamla)
Doğru söylüyorsam ikaz edin bunları.
BAŞKAN Hayrettin Bey,
lütfen koltuğunuzu düzeltir misiniz?
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Konuşan da iyi konuşmuyor Başkanım!
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, üniversiteler
Mesela
benim ilimde ben de çok istiyordum, üniversiteyi kuralım dedik.
Üniversiteyi kurdunuz da bir defa yurt yok
BAŞKAN Ahmet Bey,
arkadaşlar; lütfen
AHMET YENİ (Samsun)
Sırtımı çevirmiyorum Sayın Başkanım.
KAMER GENÇ (Devamla)
gerekli bir altyapı yok. Tamam, zaman içinde oturur ama bir de üniversite
rektörleri, hepsi de çok lükse düşkün. Altında bir bakıyorsunuz
300 milyar liralık arabalar, en lüks
Mesela bizim Tuncelide işte
bir rektör lojmanı tamir ediliyor lojmanı tamir ediliyor 360 milyar
liraya! 360 milyar liraya bir rektör lojmanı tamir ediliyor! Yani böyle
bir şey olur mu? Bu paralar heba ediliyor arkadaşlar, heba! Yani
yazık bu milletin parasına. İnsanlar açken, çıplakken,
ondan sonra bir bakıyorsunuz, genel olarak... Gidin bakalım, her
rektör bütün sülalesini alıyor üniversiteye, ondan sonra en keyfî
atamaları yapıyor, yine kendi yandaşlarını
alıyor. Bunlara bir düzen getirelim, buna objektif kurallar koyalım.
Yani bir rektör bir yere gelmişse oradaki eğitim görevlileri kendi
yakınları olabilir! Böyle bir şey olur mu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Genç, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Evet.
Bunları önleyelim yani
bunları önlemek varken bu toplumu tamamen kendi rayından
saptırarak bir Arabistan, bir İran modeline dönüştürmek kime ne
fayda getirir? Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi çağdaş,
bilimi, ilimi hedef alan, akla, izana sahip bir devlet ve millet olması
lazım. Bunlardan saptırma yapıyorsunuz, işte, dediğim
gibi, bir tarikat ve cemaat felsefesine dayalı bir eğitim sistemini
getiriyorsunuz ve bu Türkiyenin her kurumunda ve devlet yapısında da
bunlar var. Ee, bunlar da olunca Türkiye yani çok tabii geleceğe yönelik
olarak büyük bir endişelerimiz oluyor. Bakalım, bu millet neye karar
verecek.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Işık,
buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bugün
adına bir üniversite kurulan Sayın Değerli Bilim Adamı
Sabahattin Zaimi rahmetle anıyoruz tekrar. Ancak merak ettiğim bir
konu var. 441 sıra sayılı Tasarıyla bu isimde bir
üniversitenin kurulması daha önce Millî Eğitim Komisyonundan
geçmiş olmasına rağmen niçin bu tasarı bir önergeyle bugüne
bırakıldı? Özellikle değerlendirmenizi almak istiyorum.
İkincisi: Bu
üniversitede kurulması düşünülen insan ve toplum bilimleri fakültesi
ile mühendislik ve doğa bilimleri fakültesi hâlen üniversitelerimizin
hangisinde eşdeğer fakültelere denk gelmektedir? Buralardan mezun
olacak öğrencilerin unvanları ne olacaktır? Bu fakültelerin
altında hangi tür bölümler eğitim öğretim faaliyetine
açılacaktır? Bilgi verirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Akcan...
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana
sormak istiyorum. Seçim bölgem Afyonkarahisarda son üç yılda
başarı sıralaması 81 ilde 51 ile 53üncü sıra
arasında değişmektedir. Afyonkarahisarın komşu
vilayetlerinde başarı bunun 5 ile 8 kat daha üstündedir. Şimdi
sormak istiyorum: Acaba bu başarısızlığın
müsebbibi Afyonkarahisarlının çocuğu mudur, yoksa sizin
yönetiminizdeki okullardaki mevcut altyapının yetersizliği veya
eksikliği midir? Bu konuda herhangi bir inceleme yapmayı düşünür
müsünüz veya yaptıysanız sonucu nedir?
İkincisi, bu
başarılarda idare etmenin çok büyük rolü var ve idareci atamak
amacıyla sınav yapıyorsunuz. Bu yaptığınız
sınava bağlı olarak, hemen hemen illerin tamamında okul
müdür yardımcılarının ataması gerçekleştiği
hâlde sınav sonucunda atanması kesinleşen insanların...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) ...Afyonkarahisarda atanmamış olduğunu
görüyoruz Sayın Bakan. Bunun sebebi nedir?
BAŞKAN Sayın
Ağyüz...
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
Sayın Bakanım; vakıf üniversitelerini bolca kuruyoruz.
Şimdi buraya baktığım zaman da eğitim, edebiyat, fen
bilimleri kurmuşuz. Sizin kapınıza dayanan, işsiz, bu
bölümden mezun öğretmenler yok mu? İşsiz öğretmenler niye
yürüyüş yapıyor? Yani bizde branşlaşma veya eğitim
planlaması olmadığı müddetçe bu üniversiteleri
kâğıt üzerinde kurmak, devlet üniversitelerinin içini boşaltmak
değil midir? Vakıf üniversiteleri kendi öğretim üyelerini
yaratmıyorlar, kadrolarını kurmuyorlar. Nasıl devlet
hastanelerini boşalttı özel sağlık hastaneleri, sizin de
devlet üniversiteleri bu şekilde boşalacak. Eğitimdeki en büyük
sorun başarısızlık. Gaziantep 58-62nci sırada. Okul,
derslik, öğretmen açığı var, hâlen siz duyarsız olarak
tepkinizi koymuyorsunuz. Sadece kâğıt üzerinde diyorsunuz ki:
Büyükşehir, göç alan büyükşehire
Bunları herkes biliyor.
Tedbir? Tedbir yok. O nedenle, hazine arazilerini alarak, kamu
binalarını tahsis ederek üniversite kurmak yanlıştır.
Komisyonda bile yeterli söz vermiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Hıdır
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) Sayın Bakanım, özellikle değerli bilim
adamı, rahmetle yâd ettiğimiz Sabahattin Zaim adına kurulan
bilim üniversitesinin kuruluşundaki katkı ve gayretlerinizden
dolayı sizi tebrik ediyor, ilgili vakıf mensuplarına da
teşekkür ediyorum. Türkiyede üniversiteleri ve bilimi kendi tekeli
altında tutmaya çalışan zihniyeti de buradan
kınıyorum.
Öyle zannediyorum ki,
vakıf üniversiteleri üniversitelerden transfer edecekleri öğretim
üyeleriyle gelişecek, özgürlüğün,
bağımsızlığın sembolü olan üniversitelerimizde
yeni bilim adamlarının yetişmesine katkı
sağlayacaktır.
Bu konudaki ilgili
arkadaşlarımızı da tebrik ediyorum,
başarılarının devamını diliyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Soru ne soru?
BAŞKAN Sayın
Ünsal
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Amasya
Üniversitesinde 2 tane profesör, 6 tane doçent, 22 adet öğretim görevlisi
görev yapıyor. Bu sayılar yetersiz. Bu konuda artırmak için bir
çalışma yaptınız mı?
Bir de, yeri gelmişken,
cemaatler arasında ayrımı ortadan kaldırmak için
İsmailağa Üniversitesi adı altında bir üniversite
açmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sabahattin Zaim
Üniversitesinin kurulmasına ilişkin ek madde düzenlemesinin bir
önergeyle verilmiş olmasına ilişkin eleştirileri
cevaplandırmak istiyorum.
Sabahattin Zaim Üniversitesi
de, kuruluş süreci Yükseköğretim Kurulu ve Millî Eğitim
Komisyonumuzdan, Parlamentomuzdan geçmiş, bu süreç içerisindeki tüm
görüşmeleri tamamlanmış üniversitelerimizden bir tanesi.
Dolayısıyla, bugün burada Meclise sevk edilen dört vakıf
üniversitesinin yanı sıra diğer üniversitelerin de
kuruluşuna ilişkin Meclisin gündemine alınmış
olanlarının bir önergeyle gündeme eklenmiş olması son
derece normal, İç Tüzük hükümleri çerçevesi içerisinde Komisyonun da büyük
bir çoğunlukla katılımıyla
olgunlaştırılmış bir çalışma.
Dolayısıyla, bugün İç Tüzükün verdiği düzenleyici yetki
çerçevesi içerisinde bugün zaten Sabahattin Zaim Üniversitesi Meclis Genel
Kurulunun gündeminde olan vakıf üniversitelerinden bir tanesi.
İnsan ve toplum
bilimleri neyi kastediyor, bir örneği var mı? dendi. Türkiyede
şu anda bu üniversitelerde kuruluşu desteklenen bu fakültelerin
sistemimizde pek çok örneği var. Koç Üniversitesi, Sabancı
Üniversitesi, devlet üniversitelerinden Ardahan Üniversitesi ilk olarak
aklıma gelenler. Dolayısıyla, burada sistemimizde olmayan
herhangi bir fakültenin, bu vakıf üniversitelerin-de kurulması söz
konusu değil.
Yine, vakıf
üniversiteleriyle en çok eleştiri getirilen veya burada söylenen
konulardan bir tanesi devletin imkânlarının bu üniversitelere
peşkeş çekileceği. Değerli arkadaşlar, bu üniversitelere,
bu vakıf üniversitelerinin nasıl kurulduklarına ve ne
şekilde faaliyetlerini sürdüreceklerine ilişkin şu ana kadar
sorulan sorulara çok ayrıntılı olarak cevap verdim. Herhangi bir
hazine arazisi tahsis edilmediği gibi, bugün burada kuruluşunu
görüştüğümüz üniversitelere böyle bir destek de söz konusu
değil.
KAMER GENÇ (Tunceli) Koç ve
Sabancıya büyük araziler verildi Sayın Bakan?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Koç ve
Sabancı Üniversitelerine tahsis edildiği dönemde ben Millî
Eğitim Bakanı değildim, AK PARTİ de Hükûmet değildi.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Değildi de, bu cemaatlere
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Dolayısıyla, o hesabı o dönemde Mecliste olarak o zaman
sorsaydınız Sayın Genç. Sanıyorum, siz Meclisteydiniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Başbakan da İstanbul Belediye Başkanıydı!
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Alman Üniversitesine kim verdi?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Bir
diğer sorunuz da -ısrarla, Sayın Genç az önce de söyledi- kitap
basımına ilişkin konularda eğer bir duyumunuz, bir
şikâyetiniz varsa, bunları Mecliste dile getirmenin yanı
sıra hukuk devletinde gerekli yerlere suç duyurusunda da bulunursunuz.
Millî Eğitim
Bakanlığı ücretsiz ders kitabı
dağıtımına ilişkin ihalelerini açık, şeffaf,
Kamu ihale Yasasına uygun bir şekilde, Kamu İhale Kurumunun
denetiminde yapıyor. İlgililer ve gerekli görenler Kamu İhale
Kurumuna şikâyette bulunurlar, bu konuda gerekli işlemler, bir hukuk
devletinde, eğer varsa ciddi bir iddianız, ithamınız
Burada iftira düzeyinde konuları dile getirmek, doğrusu Meclisin
gündemini gereksiz yere meşgul etmek diye düşünüyorum.
Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Akcanın sorusunu cevaplandırıyorum: Şimdi,
Afyonkarahisarın eğitim durumuna ilişkin bir sıralamadan,
51 ve 53üncü sırada olduğundan ve başarı
sıralamasında kötü durumda olduğundan söz etti. Türkiye
genelinde 2009-2010 öğretim yılı içerisinde okul
başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde
316, ortaöğretimde 408, genel ortaöğretimde 492; Afyonkarahisar
ilinde ise ilköğretimde 211, ortaöğretimde 265, genel
ortaöğretimde 273, meslekî ve teknik ortaöğretimde ise 261dir.
Türkiye genelinde 2009-2010 yılları arasında derslik
başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 32,
ortaöğretimde 33, genel ortaöğretimde 31, meslekî ve teknik
ortaöğretimde ise 36dır; Afyonkarahisar ilinde ise bu oran
ilköğretimde 22, ortaöğretimde 26, genel ortaöğretimde 22,
meslekî ve teknik ortaöğretimde ise 29dur. Yani Afyonkarahisar,
öğrenci başına düşen öğretmen sayısı ve
diğer göstergeleri de ele aldığımızda, bilgisayar ve
teknik donanımda Türkiye ortalamasının üzerinde ortalaması
olan illerden birisi.
Eğer yükseköğrenime
geçişte öğrenci seçme sınavındaki başarıyı
baz alarak bir sıralama yaparsak, yükseköğrenime geçişte
uygulanan sınav sistemi bir sıralamadır, bir il 1inci
sırada olurken diğeri 81de olacaktır. Önemli olan, o il için
yaptığımız eğitim yatırımlarındaki
göstergelerdir Millî Eğitim Bakanlığını ilgilendiren.
Onun dışında, yükseköğrenim sınavını kazanma
ve ortaöğretimden yükseköğrenime geçiş sınavındaki
başarı oranları da en başarılı il ile en
başarısız il arasındaki puan farklarıdır bizi
ilgilendiren. Bu puan farkları da dikkate değer bir oran oluşturmuyor
şu anda. Dolayısıyla biz Millî Eğitim
Bakanlığı olarak eğitim
yatırımlarımızı bu göstergeler doğrultusunda
sıralıyoruz, illerimizin başarı
sıralamalarını da bu sıralamalar ölçeğinde
yapıyoruz.
Sanıyorum Sayın
Başkanım, sürem bitti.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, maddenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır, o talebi yerine
getireceğim.
Yoklama talebinde bulunan
arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın Anadol,
Sayın Mengü, Sayın Ekici, Sayın Özdemir, Sayın Sacid
Yıldız Bey, Sayın Hulusi Güvel, Sayın Keleş,
Sayın Çöllü, Sayın Emek, Sayın Özkan, Sayın Coşkuner,
Sayın Hüseyin Ünsal, Sayın Süner, Sayın Oksal, Sayın Ziya
Diren, Sayın Yaşar Ağyüz, Sayın Barış, Sayın
Hacaloğlu, Sayın Dibek, Sayın Aydoğan.
Sayın milletvekilleri,
ismini ifade etmiş olduğum arkadaşlarımız lütfen
yoklamaya katılmasınlar.
Yoklama için üç
dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam)
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S.
Sayısı: 487) (Devam)
BAŞKAN Yeni madde
ihdasıyla ilgili önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86ncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
487 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkanım, 18.53te on dakika bir ara verdiniz. Geçen de,
saat 16.02de ara verdiniz, 18.30da geldiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
milletvekilleri olarak, on dakika ara verdiğiniz zaman biz burada oluyoruz
ama takdir edersiniz ki
Meclis Genel Kurulunu sizin hangi sebeple
beklettiğinizi bilmiyorum; ben inanıyorum ki sizin şahsi bir
konunuzdan dolayı değildir ama bir komisyonun çoğunluğunu
sağlamak için Meclis Genel Kurulunu bekletiyorsanız, en
aşağısından bize haberdar edilmesini isteriz. Burada biz,
yani saatlere bakarak ne zaman başlayacağı bilinmeyen bir Meclis
toplantısına gelmiyoruz.
Dolayısıyla, bu
konularla ilgili, gerçekten, Meclis Genel Kuruluna ve milletvekillerine gereken
saygının gösterilmesi, burada bulunması gerekiyorsa Komisyon
üyelerinin zamanında bulunması gerekiyor, yoksa da gereğinin
yapılmasını istirham ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın Vural, bir Grup
Başkan Vekili olarak hassasiyetinizi takdir ediyorum.
Çalışmalarımızda daha dikkatli, daha özenli olmaya gayret
göstereceğiz.
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
yeni ek madde 124 ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı
veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya
teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzükün 87nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla -13 üyesiyle-
katılırsa önergeyi işleme alacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 487
sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine
aşağıdaki ek maddenin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
Suat Kılıç Kürşat Tüzmen Selami Uzun
Samsun Mersin Sivas
Öznur Çalık Ahmet
Yeni
Malatya Samsun
"Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi
EK MADDE 124-
İstanbul'da, Bezm-i Alem Valide Sultan, Silahtar Abdullah Ağa ve
Abdülhamit Sani mazbut vakıfları adına Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin
hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Bezm-i Alem
Vakıf Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Tıp Fakültesinden,
b) Dış
Hekimliği Fakültesinden,
c) Eczacılık
Fakültesinden,
ç) Sağlık Bilimleri
Fakültesinden,
d) Eğitim Fakültesinden,
e) Sağlık
Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,
f) Sağlık Bilimleri
Enstitüsünden,
g) Adli Bilimler
Enstitüsünden,
ğ) Eğitim Bilimleri
Enstitüsünden,
oluşur."
BAŞKAN Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu efendim?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Milletvekili
arkadaşlarım da ellerini kaldırırsa bir sayalım.
Sayın milletvekilleri,
Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 13 üyesiyle katılmış
olduğundan önergeyi işleme alıyorum, yeni bir madde olarak
görüşmeye başlayacağız.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
Kişisel söz hakkı istiyorum efendim.
BAŞKAN Tamam efendim.
İlk söz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekilimiz Abdülkadir
Akcana aittir.
Sayın Akcan, buyurun
efendim.
MHP GRUBU ADINA
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan, Yükseköğretim Kanununu
değiştirmek amacıyla hazırlanmış
tasarının Komisyon kararıyla eklenen hükmü doğrultusunda
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyeti ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir önceki konu görüşülürken Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubundan
bir arkadaşımıza Sayın Bakanın vermiş olduğu
ve üniversite sınavı sırasında bir siyasi partinin kendi
görüşlerini ifade eden broşürün sınav öncesinde sınav
yapılan mekânlarda dağıtılmasının doğru olup
olmadığına yönelik soruya dün Sayın Bakanın yerine
oturan Sayın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun vermiş
olduğu cevap Etik ve ahlaki bulmuyorum. olmuşken bugün Sayın
Bakan, konudan sorumlu Sayın Bakan Efendim, oraya gelen çocuklar on sekiz
yaşını doldurduğuna göre, on sekiz yaşını
dolduranlara da siyaset serbest olduğuna göre, bana göre etik
bakımdan ve eğitim anlayışı bakımından
mahzur yok. demiştir. Buna Ya, bu doğru olmadı. demeyecek bir
AK PARTİ milletvekilini tasavvur edemiyorum.
Şimdi, eğer
Sayın Bakan bunu böyle ifade ederse, o zaman Sayın Bakan şunun
tedbirini almakla yükümlüdür: Her siyasi parti lise son sınıftaki
öğrencilerin seçilerek kendilerine verilmek üzere kendi siyasi
programlarını içeren broşürleri dağıtabilir anlamı
çıkar, çünkü dağıtılan broşür
OKTAY VURAL (İzmir)
Belki ÖSYM de dağıtmıştır.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla)
bir siyasi partinin görüşlerini içermektedir. Bu
şık ve doğru olmamıştır.
Benim burada
söyleyeceğim hususlar: Bir üniversite mensubu olarak mensubu bulunmaktan
onur duyduğum üniversitenin o gün, hasbelkader, yöneticilerinden birisi
Komisyon Başkanımız, birisi de ben, aynı dönemde
üniversitede yöneticilik yaptık. Sayın Millî Eğitim
Bakanının, bizi, benim biraz önce Afyonkarahisarla ilgili olarak
sorduğum soruya, gözü açılmamış
sığırcık yavrusu gibi mütalaa ederek hiç de doğru
olmayan bir anlayışla verdiği cevaptır.
Sorumu tekrarlıyorum:
Sayın Bakanım, Afyonkarahisar son yapılan, 2009
yılında yapılan seçme sınavında başarı
-sözel, sayısal vesaire- 51le son birkaç yıl içerisinde 53üncü
sırada yer almıştır. Bu, başarı
sıralamasıdır. Bu sıralama ortalamanın altında
bir sıralamadır. Bu, bir başarısızlıktır. Bu
sonuç üzerinde Afyonkarahisarlının çocuğu mu etkilidir yoksa
sizin yönettiğiniz eğitimin altyapısı ve yönetim tarzı
mı etkilidir? tarzındaki soruma verdiği cevap -keşke
Sayın Bakan burada olsaydı- çok basit: Efendim, Türkiye
ortalaması ilköğretimde sınıf başına şu
kadar öğrenci, Afyonda şu kadar öğrenci; lisede şu kadar
öğrenci, Afyonda bunun altında şu kadar öğrenci.
Değerli milletvekilleri,
ben şimdi size Anadolu çocuğu Abdülkadir Akcanı anlatayım:
1970 yılında Afyon ili Bolvadin ilçesindeki Bolvadin Lisesinden mezun
oldum. Kayıtları, tutanakları Millî Eğitim
Bakanının elindeki arşivlerdedir. Sınıftaki
öğrenci sayısı 70. Benim
mezun olduğum Bolvadin Lisesi 6/Fen sınıfında kendi
hatası yüzünden bir arkadaşım -biz o zaman ön kayıtla
giriyorduk- veteriner fakültesine ön kayıt
yaptırmadığı için, daha sonra da morali bozulduğu için üniversiteye
girememiştir. Geride kalan 69un 69u da -ben asla küçümsemem ama-
iktisadi ticari ilimler akademisini sıradan yükseköğrenim kurumu
olarak görmüş, İstanbul Teknike, Orta Doğuya, tıp
fakültelerine, veteriner fakültesine, ziraat fakültesine girerek böyle bir
başarı sergilemiştir ve bu Abdülkadir Akcan, mezun olduğu
1970e kadar, on sekiz yaşına gelene kadar kendi ili
Afyonkarahisarın merkezine üç defa gidebilmiştir.
Şimdi, o zamanla bu
zamanı kıyaslıyorum: O zaman da bu zaman da mevcut öğrenci
sayısına göre üniversitelerdeki öğrenci sıra
sayısı oran olarak aynıydı.
Sayın Bakan,
Afyonkarahisar liseleri, bu ülkeye Cumhurbaşkanı
çıkarmıştır, bu ülkeye Genelkurmay Başkanı
yetiştirmiştir, bu ülkeye bakanlar yetiştirmiştir ve sizin
cevabınızda, bizim anladığımız, siyaset yapmak
Yapıyorsam namerdim. Ama insanlar sorumluluğu üstlenmeli. Siyaset
adına söylemiyorum, Afyonlunun çocuğunu âdeta suçlu gösterdiniz.
İkinci sorumu
cevaplandırmadı Sayın Bakan, dedi ki
OKTAY VURAL (İzmir)
Yok zaten, gitti.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) - İkinci soru şuydu: Pek çok ilde öğretim
kurumlarına idareci atamak için yapmış olduğunuz sınav
sonucuna göre idareciler atandığı hâlde neden Afyonkarahisarda
ilköğretim ve ortaöğretimde, özellikle ilköğretimde müdür
yardımcıları atanmıyor? Bunu bir araştırın.
Konu ilde çözülüyor. Niye atanmıyor? Ben, gereğini yapıp
soruşturacağım. demek en mantıklı, en doğru
cevapken Sayın Bakan cevap da verme ihtiyacı hissetmedi, şimdi
de gitti.
Değerli milletvekilleri,
bu, Afyonkarahisarda eğitimin partizanlaşma sonucunda geldiği
durumdur. Afyonkarahisarda eğitimin geldiği bu durumun sorumlusu,
orada asgari ücretin altında, yaşadığı ilçeden veya il
merkezinden çok uzaklarda bulunan ve kimsenin gitmediği okula ücreti
karşılığı ders vermek üzere giden kız
öğretmenin akşamleyin Ben bu okuldan ilçeme nasıl dönerim?
diye düşünürken hangi mantıkla, hangi gayretle, hangi heyecanla,
hangi şevkle oradaki çocuğu eğitecektir? Sorusunun tabii
sonucudur. Niye ücreti karşılığı o kişiyi orada
görevlendiriyorsunuz da o öğretmeni atamıyorsunuz? Değerli
milletvekilleri, üzülerek, size Sayın Bakanın bu konudaki
anlayışını söylüyorum.
Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak üniversitelerin açılmasına taraftarız. Ama
programların düzgün seçilerek olması lazım. Bakın,
Sayın Bakanın ve sayın Komisyonun aynı Komisyondaki görüşmelerini,
Bezm-i Alem Üniversitesinin, ilgili, o zamanki sıra sayısıyla
461 sıra sayılı Tasarının raporunu okuyorum:
Tasarı ile kurulması öngörülen Bezm-i Alem Vakıf
Üniversitesinin sağlık alanında branşlaşacak bir
üniversite olmasına rağmen, tasarıda Eğitim Bilimleri
Fakültesi ve Eğitim Bilimleri Enstitüsüne de yer verildiği; ülkemizde
eğitim fakültelerinden mezun olan binlerce öğrenci istihdam
edilemezken yeni eğitim fakültesi açılmasının gereksiz olduğu
Sayın Hocamız Mehmet Sağlamın Başkan olduğu Komisyondaki
rapor ve paragraf. Sayın Bakanın verdiği cevap: Üniversitelerde
yeni kurulacak eğitim fakültelerinde, okul öncesi eğitim ve engelli
eğitimi gibi ülkemizde öğretmen açığı bulunan
bölümlerin açılmasına izin verildiği
Bezm-i Alemdeki
eğitim fakültesinin amacı bu.
Bir önceki tasarıda,
Sabahattin Zaim Üniversitesinin açılışında, okuduğumuz
hükümlerde -441 sıra sayılı- neler var? İnsan ve Toplum
Bilimleri Fakültesinden
Soru soruldu: Efendim, Ardahanda var. Yok Ardahanda.
Koç Üniversitesinde var. Yok Koç Üniversitesinde. Eğitim Fakültesinden
Sayın Bakan, bir taraftan Biz bu Bezm-i Alemde eğitim fakültesini,
okul öncesi eğitim ve engelliler için adam yetiştirmek üzere
açtık. diyorsunuz, öbür taraftan bir önceki tasarıda
açtığınız fakülte düz eğitim fakültesi ve yüzlerce
insan atanmak için bekliyor ama okullarda
başarısızlığın en önemli nedeni olan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Akcan, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
bir ırgat, bir maraba
anlayışıyla çalıştırılan, ücreti
karşılığı ders vermek zorunda kalan, annesinin,
babasının Kızım git, psikolojik bunalım geçireceksin
evde otura otura. dediği kızını ücreti
karşılığında gönderdiğiniz okullarda
yetiştirirken, Sayın Çevre ve Orman Bakanı Efendim, bizim
dönemimizde 600 bin kişi çalışıyor -dün- bunun 200 küsur
binini biz atadık. diyor. Emekli olan kaçtı Sayın Bakan? Yani
sizden önce öğretmen yoktu bu ülkede, siz atadınız ve
öğretmen açığını siz
Allah rızası için,
madem kapatıyorsunuz, şunu komple kapatın, var olanları
atayın, ondan sonra ihtiyaca göre eğitim kurumlarını
planlayın.
Her şeye rağmen,
her iki üniversitemizin, Şaban Karataş Hocamızı da anarak
-Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesinin 99lu
yıllarda çok peşine düşmüştü- gözü aydın diyerek
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Akcan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Sacid Yıldız.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SACİD
YILDIZ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ek madde üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu ek madde 461 sıra
sayısıyla Millî Eğitim Komisyonunda görüşülüp
raporlaştırılmış ve bu Millî Eğitim Komisyonunda
görüşülürken tali komisyon olarak da Plan ve Bütçe Komisyonu ve
Sağlık Komisyonu belirtilmiş. Ama ne yazıktır ki bu
Sağlık Komisyonunda tartışılmadı tali komisyon
olsa da değerli arkadaşlar. Çünkü yüz altmış yedi
yıllık bir vakfın yapısını, Bezm-i Alem Valide
Sultan Vakfının yapısını değiştiren bir yasa
tasarısı, oradaki çalışmayı değiştiriyor,
orada bir üniversite kurulmasına yol açıyor ve bu, Sağlık
Komisyonunda ele alınmamıştır değerli arkadaşlar.
Bunu burada, huzurunuzda dile getiriyorum.
Ayrıca, gene o hastanede
çalışan gerek şef, şef yardımcıları,
başhekim, başhekim yardımcıları, sağlık
personeli ve sağlık personeli dışındaki diğer personelin
de kadrolarını, durumlarını yeniden düzenleyen bu
tasarı, Millî Eğitim Komisyonu dışında Plan ve Bütçe
Komisyonunda da görüşülmemiştir değerli arkadaşlar. Son
zamanlarda nedense böyle tali komisyonlarda görüşülmeme huyu
çıkmıştır. Eğer vaktim kalırsa buna bir iki daha
örnek veririm sonunda.
Şimdi buradan soruyorum
değerli arkadaşlar: Yüz altmış yedi yıl önce
kurulmuş bir vakfın, hastanesi olan, Vakıf Gureba Hastanesini
ilgilendirmekte olan ve onun yapısını değiştiren bu
tasarı niçin Sağlık Komisyonunda görüşülmemiştir,
tartışılmamıştır? Önemsiz olduğu için mi,
Sağlık Komisyonunun çok yoğun çalışma programı
olduğu için mi? Bunların hiçbiri değil değerli
milletvekilleri, bu tasarı nasıl kamuoyunun gözünden, dikkatinden
kaçırılmak istendiyse aynı nedenle yüce Meclisin de gözünden
kaçırılmak istenmiştir. Onun için, 461le buraya
getirilmemiş, ek madde hâlinde getirilmiştir, buradaki
arkadaşların çoğunun da bundan haberleri yoktur, bu iki tane
maddenin buraya getirileceğinden. Bunu tekrar dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarı ile üç mazbut vakıf adına, Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi
kurulmaktadır. Değerli arkadaşlar, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün işi üniversite kurmak değildir, zaten pek çok
vakıf kendi üniversitesini kurmaktadır. Vakıflar Genel
Müdürlüğünün işi, kendilerine emanet edilmiş vakıfları
korumak, kollamak, eksikliklerini gidermek, onların iyi
çalışmasını düzenlemek ve denetlemektir; onlara ihanet
etmek değildir, onları birilerine rant uğruna peşkeş
çekmek değildir.
Vakıf Gureba Hastanesi, Vakıflar
Genel Müdürlüğü bünyesinde olmasına ve yönetime defalarca
iletilmesine karşın üç yıldır fakirliğin,
garipliğin sembolü olan yeşil kartlıların giremediği,
onların kabul edilmediği tek hastanedir değerli milletvekilleri,
ancak sevkle gelebilmektedir bu garipler o amaçla kurulan bu hastaneye. Bu çok
önemlidir. O hastane ki gariplere parasız hizmet vermek üzere
kurulmuştur. Bu gerçekle gerek Vakıflar Genel Müdürlüğü gerekse
Hükûmet övünebilir mi? Bu durum nasıl açıklanabilir?
Bezm-i Alemi de kısaca
söyleyeyim: II. Mahmutun eşi, Abdülmecidin annesi. 1843
yılında kurulan bir vakıf değerli arkadaşlar. SSK ve
Sağlık Bakanlığının yönetiminde olduğu yedi
yıl boyuncu ihmal edilerek üvey evlat muamelesi görerek kötü duruma
düşürülmüş olan hastane son üç yıldır da Vakıflar
Genel Müdürlüğünün yönetiminde olduğu hâlde çökertilmeye devam
edilmiştir ve tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır.
Kıymetli arazisini rant uğruna yağmalamak için bile bile bu
duruma getirilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulacak üniversiteye
330 bin metrekare arsa tahsis ederek bunun 100 bin metrekaresi üniversite
kampüsü olacak, 230 bin metrekaresi ise alışveriş merkezi, ofis,
rezidans ve otel olarak değerlendirilecektir yani büyük bir rant
vardır burada değerli arkadaşlar. 230 bin metrekare arsa
kırk dokuz veya doksan dokuz yıllığına kiralanacak,
buraya yapılacak projeden üniversite yararlanacaktır. Bu gazetelerde
de açık açık ocak ayında yazıldı, 2010un Ocak
ayında.
Değerli milletvekilleri,
Bezm-i Alem Valide Sultan gibi vakıflar şefkat, merhamet,
yardımlaşma, barış, birlik ve beraberlik ruhunun temel
unsurlarıdır, bu duyguları pekiştirirler; kendi
inançlarımız ve atalarımızdan gelen öz kültürümüzün dünyaya
örnek olmuş kurumlarıdır. İyi bir hastane, üniversite
kurabilirsiniz ama vakıf özelliklerini başka bir kurum içinde
sürdüremezsiniz. Bu vakıf üniversiteye dönüştürüldüğü takdirde
kısa sürede asimile olacak, özelliğini yitirecek, vakfın
asıl amacına aykırı olarak çalışacaktır.
Üniversite olduğunda oraya gelen gariplere, fakirlere parasız mı
bakacaksınız? Hâlen devlet kurumlarında yeşil
kartlılardan bile tedavi ve ilaç katkı payı alırken bu
nasıl mümkün olacaktır değerli arkadaşlar? Ülkemizin çok
sayıda üniversiteye, tıp fakültesine ihtiyacı olabilir. Bunlar
tartışılabilir ancak yüz altmış yedi yıllık
değerli bir vakfın yapısını, geleneğini,
geleceğini bozmaya hiç gerek yoktur. Hele bu ülkenin millî, manevi, tarihî
değerlerini korumak iddiasıyla iktidar olmuş bir partiye bu
tutum hiç yakışmamaktadır. Partinizin misyonu olarak muhafazakâr
ve demokrat demektesiniz. Bu nasıl
muhafazakârlık değerli arkadaşlar? Ama işin içinde rant
olunca gözünüz nedense bir şey görmemektedir.
İktidara
yakışan Vakıf Gureba Hastanesini cihaz, personel, mekân olarak
geliştirmek ve donatmaktır. Bu şekilde fakirlere daha iyi hizmet
verir hâle getirilebilir. Vakıf Gureba Hastanesinden üniversite
eğitiminde yararlanmak istiyorsanız afiliye olup
yararlanınız, üniversiteyle ilişkilendiriniz. Daha önceleri
İstanbul Üniversitesi bu şekilde yararlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
şefkat sembolü yüz altmış yedi yıllık bir tarihi yok
etmenin siyasi, sosyal, hukuki, manevi faturaları olacaktır; vebali
sizin üzerinizde olacaktır. Geçiş dönemi sancılı olacak
veya hiç mümkün olmayacaktır çünkü 1979, 1989 ve 1999da yaşanan ve
vakfiyeye aykırılık sebebiyle hukuktan dönen süreç yeniden
yaşanacak ve bir kaos dönemi başlayacaktır.
Bezm-i Alem Valide
Sultanın vakfiyede yükseköğretim kurumu kurma iradesi
bulunmamaktadır. Burası çok önemli değerli arkadaşlar. Bu
nedenle, YÖK, 7 Mart 1989 tarihinde, 6 Kasım 1987 tarihli üniversite kurma
kararını, hukuki durumun mevcut olmaması nedeniyle yürürlükten
kaldırmıştır; YÖK, kendi aldığı kararı
yürürlükten kaldırmıştır.
Bu mazbut
vakıfların vakfedenlerinin iradesini ortaya koyan ve anayasa gibi
değerlendirilen vakfiyelerinde yükseköğretim kurumu
kurulacağına dair açıkça bir irade beyanının
bulunmadığı dikkate alındığında,
tasarının temelinde vakfiyeye aykırılık olduğu
apaçık şekilde görülmektedir. Olsa olsa vakfiyede rüştiye
geçmektedir, yani buraya ortaokul kurabilirsiniz, vakfiye senedinde bu
geçmektedir.
Yükseköğretim Kurumu
Kanununun ek 3üncü maddesi -bu söylediğim çok önemli değerli
arkadaşlar- (d) bendine ve Vakıf Yükseköğretim Kurulları
Yönetmeliğinin 9/g bendine göre, Bezm-i Alem vakıf üniversitesinin
kurulması için YÖKe verilen taahhüt çerçevesinde belli şartlar
oluştuğunda, çıplak mülkiyet veya intifa hakkı tahsis
edilen taşınmazların, mazbut vakıfların, dolayısıyla
Vakıflar Genel Müdürlüğünün elinden çıkacağı sonucunu
doğurabilecektir.
Böyle bir durum,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün kuruluş amacı olan ve
yıllarca önce kurulan bu vakıfları yaşatmak,
mallarını en iyi şekilde değerlendirerek muhafaza etmek
görevine uygun düşmeyecektir.
Vakfiyede, bu
gayrimenkullerin fakir fukara hastaya bakma amacı olduğu dikkate
alındığında, bu taşınmazların veya
gelirlerinin vakıfların elinden çıkması hâlinde
amaçlarının gerçekleşmesinin imkânsızlaşacağı
unutulmamalıdır.
Anayasaya açıkça
aykırı olan bu durum Anayasa Mahkemesinden dönecektir. O zaman da
söylüyorsunuz Niye Anayasa Mahkemesine gidiyorsunuz? diye. Böyle, Anayasaya
aykırı olan yasaların buradan çıkmaması lazım
değerli arkadaşlar. Zaten şu anda üç tane idare mahkemesinde
mahkemeliktir bu yasa, üç tane idare mahkemesinde görüşülmektedir. Bu
yasadan sonra belki onlar değişebilir. Ama, asıl niyetin
üniversite kurmaktan çok arazi yağması, rantiyeden pay kapma ve
peşkeş çekme olduğu açıkça görülmektedir. Kirli,
dolambaçlı işlerle vakfiyeyi yok etme çabalarını
iktidarınızın misyonu ile nasıl
bağdaştıracaksınız değerli arkadaşlar?
Seçmeninize, gönül
dostlarınıza, Osmanlıdan kalma üstelik gariplere hizmet eden
önemli bir kurumu ortadan kaldırdığınızı
nasıl açıklayacaksınız?
Bakınız,
Beşiktaş-Akaretler Sıraevlerin açılışında
yaptığı konuşmada vakıfların dokuz yüz
altmış yıldır Türkiyede olsun eski Osmanlı
coğrafyasında olsun, yoksulun, kimsesizin, garibin, gurebanın ve
yolda kalmışın kimsesi ve koruyucusu olduğunu ifade ederek,
bu medeniyete sahip çıkmanın kendilerine nasip olduğunu belirtiyordu
Sayın Başbakan. Bu nasıl koruyup sahip çıkmadır
değerli arkadaşlar? Yok ediyorsunuz, sahip çıkmanın
ötesinde.
Değerli milletvekilleri,
kanun tasarısını, burada, hemen derhâl geri çekiniz. Lütfen
görüşmeleri, Bezm-i Alem için burada sonlandıralım. Tasarı,
ilgili komisyonlarda ve kamuoyunda iyice tartışıldıktan ve
idare mahkemelerindeki yargı süreci sonlandıktan sonra
olgunlaşıp önümüze gelmelidir. Vakıf Gureba Hastanesini eskiden
olduğu gibi üniversiteye afiliye ediniz, hem vakfiye
uygulamalarının hem de üniversite akademik uygulamalarının
yapılabileceği bir kurum olarak geliştiriniz, asimile etmeyiniz,
yani onu yok etmeyiniz, sindirmeyiniz, arazi yağmacılarına alet
olmayınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yıldız, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
SACİD YILDIZ (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakınız,
Değerli Hukukçu Profesör Doktor Hüseyin Hatemi bu konuda iki buçuk
sayfalık hukuki görüşünü ilettikten sonra sonucunu şu
şekilde söylemektedir sonunda: Kanaatimce saf ve gerçek anlamda bir
hayır amacı güden Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba
Hastanesinin İstanbulun Kültür Başkenti olarak ilan edildiği
2010 yılında ve bundan sonra geçmişten kalan örnek bir
vakıf kurumu olarak muhafaza edilmesi ve kurulması istenen
üniversiteye devlet hazinesinden veya gönüllü kuruluşlardan başka
kaynak aranması sosyal hukuk devleti ilkesine uygun olacaktır.
Bu düşünce ve önerilerle
yüce heyetinizi selamlıyorum. İnşallah
-yapmayacaksınız ama- bu Bezm-i Alemi erteleyelim, yasaların
sonucunu bekleyelim diyorum değerli milletvekilleri.
Saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yıldız.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim
Sayın Genç?
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim,
biraz önce aldığınız bir vakıf üniversitesinin
kurulmasına ilişkin kanun bu gündemin 441inci işlem görmüş
ve 160ıncı sırasında. Burada Bezm-i Alem ise 461 sıra
sayısıyla 168inci sırasında gündemin. Şimdi, gündemi
sırasına göre görüşmek zorundayız. Şimdi, bir
önergeyle gündemin en sonundaki bir kanun tasarı ve teklifini getirip
burada değiştiremezsiniz, bu mümkün değil. O zaman
Danışma Kurulu kararı alıp onları başa getirmemiz
lazım, yoksa nasıl yapacaksınız? O konuda çok büyük hata
yapıyorsunuz. Yani sıra sayısını almış,
gündemin 160 ve 168inci sırasında. E, nasıl önergeyle başa
alınıyor efendim? O zaman bunu bir usul tartışmasına
açalım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Katılıyoruz efendim, doğrudur.
BAŞKAN Sayın
Genç, arkadaşlarımla tekrar, bir yanlışlığa mahal
vermemek için istişare ettik.
O tasarılar gündemdeki
yerinde duruyor. Burada önerge verilerek yeni bir madde ihdası söz
konusudur. Komisyon da bu maddeye salt çoğunluğuyla
katıldığı için önerge işlemini usule uygun olarak
tamamladık.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, isterseniz bu konuda bir usul tartışması
açalım.
Peki, o raporlar ne olacak
efendim? Efendim, gündemi değiştiriyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Gündemi değiştirmiyoruz hayır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani
İç Tüzükü ihlal ediyorsunuz. Olur mu şimdi? Orada rapor
yazılmış, Millî Eğitimden geçmiş, rapor
yazılmış, gelmiş gündemin 160 ve 168inci
sırasına girmiş. Şimdi siz o sırayı beklemeden
bir önergeyle alıyorsunuz. Bu daha Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde
görülmemiş bir şey. Onun için bence bu yapılan şey
usulsüzdür efendim
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkanım, konuştuğumuz zaten 2809
sayılı Kanun.
BAŞKAN Sayın
Genç, burada, bir önergeyle yeni bir madde ihdası olarak görüştük
bunu yani o maddeler, o tasarılar yerinde duruyor yani yeni bir işlem
yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama o,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde olmayan bir konuyla ilgili olacak
yani bu önerge Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine girmiş.
BAŞKAN O, gündemde
duruyor, bunu yeni bir önergeyle yapıyoruz. Herhangi bir ihtilaf yok
Sayın Genç bu hususta yani
KAMER GENÇ (Tunceli)
Şimdi, Sayın Başkan, burada çok açık hata var. Burada,
isterseniz usul tartışmasını konuşalım.
BAŞKAN Hayır
Usul tartışması açmayayım ama görüşünüzü ifade etmek
için size kısa bir söz verebilirim. Usul tartışması açmam
bu hususta yani söyleyecek bir şey yok, usul tartışması
açacak bir şey yok ama kısa bir açıklama vereyim size, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) Peki
BAŞKAN Arkadaşlar,
lütfen, sakin olalım yani bir milletvekilimizin bir konuyla ilgili olarak
bir açıklaması var, bir itirazı var. Onu bir
değerlendirelim.
Buyurun Sayın Genç.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, neye göre söz verdiniz? Usul tartışması mı
açtınız?
BAŞKAN Hayır,
açmadım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Usul
tartışması, başka söz veremez ki
BAŞKAN Açmadım.
OKTAY VURAL (İzmir)
Neye göre söz verdiniz?
BAŞKAN 69a göre
verdim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sataşma mı?
BAŞKAN - Bir
açıklama talebiyle ilgili olarak verdim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yerindense
BAŞKAN Yok
OKTAY VURAL (İzmir) -
Kısa bir
İç Tüzükün hangi maddesine göre?
BAŞKAN Yok, o 60
ayrı, 60 ayrı
OKTAY VURAL (İzmir)
Hayır, İç Tüzükün hangi maddesine göre verdiğinizi
öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN - 69a göre
verdim Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
Evet, yani 69a göre bir söz talebi yok, sataşma söz konusu değil;
doğrudan doğruya usul tartışması
açtığınızı söylüyor.
Evet, ben de aleyhinde
BAŞKAN Bir dakika
Sayın Vural.
Evet, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, üç dakika
verdiniz Sayın Başkan. Bu usul tartışmaları
OKTAY VURAL (İzmir) On
dakika
BAŞKAN Usul
tartışması açmadım, size görüşünüzü açıklamak
için verdim.
KAMER GENÇ (Devamla) Olur
mu? Yani, böyle bir şey yok. Ne sataşmadan istedim ne de sizin
tutumunuzla...
OKTAY VURAL (İzmir) -
Sayın Başkanım, o zaman yerinden söz verin.
KAMER GENÇ (Devamla) - Ben
tutumunuz hakkında istedim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Genç, usul hakkında vermedim.
OKTAY VURAL (İzmir) O
zaman yerinden söz verin.
BAŞKAN - O zaman
Hayır, hayır, şimdi, şeyin içinde değil.
Bakınız
(Gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.37
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86ncı Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
487 sıra
sayılı Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Biraz önce Sayın Kamer
Genç Beyi kürsüye davet etmiştim, kısa bir açıklama yapmak
üzere. Arkadaşlarımla tekrar istişare ettik. Yani 69uncu
maddenin sadece sataşma gerekçesiyle değil, açıklama
gerekçesiyle de kullanıldığını
arkadaşlarımız arasında görüştük. İsterse
kendisine yerinden, isterse buradan açıklama fırsatı
vereceğim.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkanım, bu daha başka bir usul şeyi. Bundan
sonra her milletvekilinin bir açıklama yapma isteğini kürsüden
yaptırmak zorunda kalırsınız. Hayır, olmaz Sayın
Başkanım. Bakın, diyor ki: Şahsına
sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı
bir görüş kendisine atfolunan milletvekillerinin konuşma yapabilme
hakkı vardır. Dolayısıyla böyle bir olay yokken kürsüden
söz vermeniz doğru değil. Bundan sonra her milletvekili yapar. Bu,
Meclisin çalışma usullerine uygun değildir, o bakımdan usul
tartışması açın. Süre takdiri size aittir. İç Tüzüke
uymamız gerekiyor. Yerinden söz verseydiniz diyecek bir şeyim yoktu.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın Vural, bir usul noktasındaki, Meclisin
çalışması noktasındaki bir hassasiyeti dile getiriyor.
Arkadaşlarla görüştük. Buradaki husus yani Sayın Vuralın söylemek istediği husus Başkan usul
tartışması sırasında en fazla 4 kişiye veya daha
az kişiye, lehte ve aleyhte olmak
üzere söz verebilir, bu süreyi de kendisi takdir eder. Bu konuyu
kullanmanız daha uygundur çalışmalar açısından.
diyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben de
zaten ona göre söz istedim.
BAŞKAN Efendim
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben 63üncü maddeye göre söz istedim.
BAŞKAN Ne için
istediniz?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Meclisin çalışma usullerine
BAŞKAN Bakın
Sayın Genç, biraz önce zaten konuyu görüşmeye başladık.
Şu anda bu yaptığımız ilgili önergeyi görüşüyoruz
zaten o şeyin içerisinde.
Üç dakikalık süre
vereceğim dediğiniz usul noktasında Sayın Gençe,
isterseniz size de söz hakkı verebilirim. Konuyu o şekilde
bağlıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Neyse,
üç dakika bir konuşayım, anlatayım.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, bu İç Tüzük. Lütfen İç Tüzükü delmeyelim.
Üçer dakika söz verin, isterseniz bir dakika verin ama İç Tüzüke uymak
esas olsun.
BAŞKAN Sayın
Vural, ben bir şey demedim, zaten sizinle aynı şeyi
konuşuyoruz, aynı ifadeyi kullanıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, usul tartışması mı
açıyorsunuz?
BAŞKAN Evet.
O konuyla ilgili olarak
Sayın Genç, üç dakikalık süre veriyorum, usul noktasındaki
görüşünüzü alıyorum.
Buyurun efendim.
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- İki üniversite kurulmasıyla ilgili tasarıların
görüşülmekte olan 487 sıra sayılı tasarıya ek madde
olarak eklenmesinin İç Tüzüke aykırı olup
olmadığı hususunda
KAMER GENÇ (Tunceli)
Şimdi, değerli milletvekilleri, burası Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usulü İç
Tüzükte belirtilmiştir. Söz vermenin usulleri vardır. Birincisi,
60ıncı maddeye göre, çok kısa bir sözü olan milletvekiline
yerinden söz verilebilir, bir de sataşmadan söz istenebilir, bir de
Başkanı çalışma usullerine davete göre söz verilebilir.
Şimdi, olay şu:
İki tane rapor, iki üniversiteyle ilgili rapor Millî Eğitim
Komisyonundan geçmiş, gelmiş, gündeme girmiş, bu sıra
sayılarını almışlar. Yani bu Meclis kurulduğu
günden bugüne kadar
Sıra sayısı almış, gündemin 160
ve 168inci sırasında bekliyor bu üniversiteler.
Şimdi bunları,
Meclisteki milletvekillerinin konuşma hakkını ortadan
kaldırmak için
Normal olarak bu raporlar buraya geldiği zaman, bütün
gruplar ayrı ayrı tümü ve maddeleri üzerinde söz alacak, önerge
verecek, konuşacak. Şimdi, bunları ortadan kaldırmak için,
iktidar partisi tutuyor, başka bir kanunu, bir önergeyle, o altı
maddelik bir kanunu tek bir madde hâline getiriyor. Bu, tamamen Türkiye Büyük
Millet Meclisini çalıştırılamaz hâle getirmektir.
O 168inci ve
160ıncı sıradaki kanun tasarı ve tekliflerini gündemin
1inci sırasına almanın usulleri nedir? Danışma Kurulu
kararıyla olur veyahut grup önerisiyle gelir. Burada Genel Kurulun karar
vermesine bağlı.
Şimdi, biz bu önergeyle
böyle şey edersek bundan sonra iktidar partisi ne yapacak? Bir kanun
getirecek, oraya komisyonu da oturtacak, bütün sıradaki kanunları
-hiç Mecliste müzakere imkânını ortadan kaldırmak suretiyle-
buraya gelecek, bir maddeyle bunları müzakere edecek. Bu, Meclisin
çalışma usullerine de aykırıdır, İç Tüzüke de
aykırıdır. Bana göre bununla ilgili bir Anayasa Mahkemesine
gidilirse İç Tüzüke aykırı, İç Tüzükün değiştirilmesine
ilişkin bir şeyden dolayı bu iptal edilir.
Şimdi bunları
çıkardık. Peki, 160ıncı ve 168inci maddesindeki bu
raporlar ne olacak, nasıl olacak? O rapor orada bekliyor. Sen onun
müzakeresini... Bir önergeyle onu fiilen kanunlaştırıyorsun.
Bunlar olmaz arkadaşlar. Her şeyi usulüne göre yapmamız
lazım ve Sayın Başkanlık makamında oturan evvela
Meclis Başkanının bu işleri dikkatle gözetmesi lazım.
Yani Meclisin İç Tüzük hükümlerine göre çalışmasını
sağlamak Meclis Başkanlık Divanının görevi. Burada
milletvekilleri
Nitekim birinci kanunda biz fark edemedik bunu. Ne olacak,
yani böyle hep usulsüzlük mü yapılacak? Onun için, bu önergeyi bence
müzakere etmememiz lazım. Öteki önergenin de -teklifte- tekriri müzakere
suretiyle...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
Sayın Başkan...
Kabul ettiğimiz öteki
üniversiteyle ilgili -İç Tüzükte hüküm var- orada yapılan bir hata
nedeniyle onu da tekriri müzakere suretiyle bu tasarı metninden
çıkarırsak, bana göre İç Tüzük hükümlerine uygun hareket ederiz.
Ama çoğunluk bizde, biz
yaptık, oldu diyorsanız bence haksız. Yani İç Tüzükün
açıkça ihlali anlamına gelir ve iktidar partisinin bunu halletmesi
lazım. Yoksa böyle, arkadaşlar, kanun olmaz. Şimdi, yani demin
de söylediğim gibi o zaman siz bir tane kanun maddesini getirirsiniz,
orada yirmi tane sırada bekleyen kanunları getirirsiniz, ona monte
edersiniz, bu iş biter. Böyle bir şey olmaz yani. Böyle bir Meclis
çalışma usulü olmaz.
Doğrusunu söylüyoruz ama
doğrusunu ister takdir edersiniz, etmezsiniz, o sizin bileceğiniz
iş. Ama Sayın Başkan, sizden rica ediyorum, bu Meclisi İç
Tüzüke ve Anayasaya göre çalıştıracak makam Meclis
Başkanlık Makamıdır. Burada açık hata var. Bence, bu
önergeyi işleme koymayalım. Öteki kabul edilen maddeyi de tekriri
müzakere yoluyla teklif metninden veya tasarı metninden çıkaralım.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Sayın Vural, buyurun
efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Ben de lehte istiyorum efendim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten İç Tüzük
önemli, çünkü bizim buradaki konuşmalarımız, özellikle İç
Tüzükle bağlanan hususlar bir milletvekilinin ve parti
gruplarının haklarını oluşturur.
Dolayısıyla, bu kürsüye çıkmanın yolu yöntemi bellidir,
hakları bellidir. Dolayısıyla Ben açıklama yapmak
istiyorum. diyen herkesin bu kürsüye çıkması Mecliste gerçekten
İç Tüzükün ihlali olur. O bakımdan, bu konuyu bir usul
tartışmasıyla sürdürmeniz bence yerinde olmuştur.
Sayın
Başkanım, tabii yanlış olan husus şu, aslında
yapılması gereken şuydu: Geri alması gerekiyordu Hükûmetin,
yani Hükûmetin öncelikle bu tasarıları geri alması gerekiyordu.
75inci maddeye göre, gündeme alınmışlarsa geri
alınmaları için Genel Kurulun karar vermesi gerekiyordu. Gündemi olan
bir konu artık Genel Kurulun gündemindedir ve bunların öne
alınması da ancak Danışma Kurulu kararı ve Meclisin
kararıyla olur. Dolayısıyla, öncelikle Hükûmetin hemen,
ivedilikle yazıyı yazması ve bu kanunları geri çekmesi
gerekiyordu ki, Meclis Genel Kurulunda o zaman bir önergeyle Genel Kurul ve milletvekillerinin
bu konuda talepleri, açıkçası sözleri olacaktır. Bunlar ihlal
edilmiş olmazdı.
Bir diğer konu da
Sayın Başkanım, tabii, biliyorsunuz, komisyon üyelerinin
aykırı konuşma yapması ancak ve ancak raporda bir muhalefet
şerhine bağlı. Şimdi, böyle olunca da, tabii gerçekten Sayın
Sağlam ve diğerleri diğer komisyon raporuna onay verdiler Ben
bu raporun görüşülmesini istiyorum: dediler. Şimdi Komisyon o
raporun görüşülmesini engelleyen bir adım attı. Şimdi,
nasıl bunu yapacağız? Yani bir komisyon üyesi o raporun
hilafına bir adım atmış oldu. Dolayısıyla
gerçekten bu konuda öncelikli olarak yapılması gereken iş -ben
bu konuda uyarıyorum Hükûmet olarak, bugün görüşülmeyecek bu-
açıkçası bilemiyorum bugüne kadarki görüşmeler ne olur ama
Hükûmet öncelikle bu tasarıları geri çekmelidir, Genel Kurulun oyuna
sunmalıdır ve ondan sonra bunlarla ilgili adımlar
atılmalıdır.
Sayın
Başkanım, biliyorsunuz, özellikle Danışma Kurulu
işlerin görüşme sırasını belirlediğine göre, bu
yöntemle Komisyonun görüştüğü raporları dolanmak söz konusu
olabilir. Bu durum da son derece
Mesela, bir komisyonun görev alanına
giren bir konuyla ilgili bir başka kanunda bir önergeyle geçirdi, Salt
çoğunlukla katılıyorum., o komisyonun görüşü de burada
ifade edilmemiş olur. Zannederim burada düğme yanlış
iliklendi, geri alınması gerekiyordu. Geri alınmadan
bunların önergeyle gündeme gelmesi doğru değil. Hükûmetin,
gerçekten bu tasarıların arkasında imzası olanların
Parlamentoda ne görüşüldüğünü, hangi önergeler verildiğini
dikkate alması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla)
Doğrusu, burada katılmadığım bir husus da Sayın
Başkanım, şudur: Hükûmet orada duruyor, tasarısı
gündemde, bir önergeyle o tasarı ortadan kaldırılıyor, Hükûmet
de katılıyorum diyor. Yani şimdi neye katılıyorsunuz
siz? İşte, açıkçası bu konularda bilmeden parmak
kaldırmak doğru değil. O bakımdan İç Tüzük
gereğince, İç Tüzük uyarınca gerçekten çok yanlış
birtakım adımların atılmış olduğunu
görüyoruz. Henüz yürütme ve yürürlük görüşülmediğine göre bu konuda
zannederim Başkanlığın tezekkür edeceği bir tavır
olabilir.
Ben, söz verdiğiniz için
teşekkür ederim.
Saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Vural.
Sayın Anadol, iki
aleyhte oldu, şimdi size lehte söz vermem lazım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Lehte
BAŞKAN Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ederim.
Şimdi, niye lehte söz
aldım önce onu söyleyeyim: 69a göre değil, usul
tartışması açtığınız için
yaptığınız işlem doğrudur, destekliyorum.
Eğer, usul tartışması açılmasaydı o zaman İç
Tüzüke aykırı bir işlem yapmış olacaktınız,
onun için yaptığınız bu doğru işlem nedeniyle hem
katılıyorum size hem teşekkür ediyorum.
Ancak, buradaki uygulamalar
emsali de yoksa ve o uygulamalar geçerli sayılırsa kelimenin tam
anlamıyla, sözcüğün tam anlamıyla kötü misal emsal hâline
geliyor. Aradan üç sene geçiyor, ona benzer bir olay meydana geldiğinde
Efendim üç sene evvelki uygulama böyleydi. denerek, kötü misal gösteriliyor
ve yanlış uygulama doğru hâlde imiş gibi ikinci kez
uygulanıyor, üçüncü kez uygulanıyor ve bu uygulama, yanlış
uygulama Meclisin günlük işlerine, yasa çıkarma işlerine
aykırı bir şekle bürünüyor.
Şimdi arkadaşlar,
bugün, şu anda görüştüğümüz kanun tasarısı 487
sıra numarası almış. Kaç madde bu? Beş madde.
Şimdi, bunun içine bir önergeyle 461 sıra sayısı alan ve
dört maddeden ibaret olan, gündemde bekleyen bir teklifi alıp dört
maddelik kanunu bir madde hâlinde görüştüğümüz bir başka
sıra sayısı alan bir teklifi bu tasarıya monte ediyoruz.
Böyle bir uygulama yok. Şimdiye kadar bir önergeyle sıra
sayısı başka olan bir teklif veya tasarıyı bir
başka teklif veya tasarının içine monte etme
uygulamasını ben hatırlamıyorum arkadaşlar.
Dolayısıyla, yanlıştan dönmek lazım.
Ayrıca, saydığım
kadarıyla -orada da açıklık gerekiyor- önerge 87nci maddeye
aykırı, beş yüz kelimeden fazla. Bir özeti var mı
bilmiyorum -onu da soruyorum Divandan- eğer bir özet yoksa önerge
şekil bakımından da yanlış, geçersiz, beş yüz
kelimeden fazla, saydım.
Şimdi, acele işe
şeytan karışır derler, bu tür acele uygulamalarla
üniversite kuruyoruz, üniversiteler kuruyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
Ciddi iş yapıyoruz, bu yaptığımız ciddi işi
sakatlamayalım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Arkadaşlar, bir arkadaşımızın daha söz talebi var, o
söz talebinin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Elitaş,
buyurun efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, tutumunuzun lehinde söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında,
yaptığımız işlem, biraz önce verdiğimiz, 63üncü
maddeyle ilgili, Başkanlığın
Görüşmeye yer
olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye
bırakma gibi usule ait konular diğer işlerden önce
konuşulur. Şu anda biz, 487 sıra sayılı Kanun
Tasarısını yani 2809 sayılı YÖK Kanununda
değişiklik yapan tasarıyı görüşüyoruz. Verilen ek
madde önergeleri tamamıyla 2809 sayılı Kanunla ilişkili
olduğundan dolayı, yeni bir gündem ihdas etme şeklinde ileri
sürülen savların yerinde olmadığını ifade etmek
gerekir çünkü gündemin 160ıncı sırasında olan kanun
tasarısı hâlen yerinde duruyor. Biraz önce konuşmacı
arkadaşımız ifade ederken Hükûmet yetkilileri veya iktidar
partisi, gündemin sırasında olan herhangi bir kanunu komisyonun
çoğunluğunu buraya oturtarak istediği maddeleri ilave eder. şeklindeki
ifadesi, tamamen bugüne kadar uygulanmış kurallara
aykırıdır ve İç Tüzüke de aykırıdır...
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Öyle oldu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) -
çünkü bizim, Başkanlık Divanının ve
grupların bu konudaki aldıkları mutabakat İç Tüzük
gereği. 87nci maddede de zaten önergelerle ilgili durum açıkça ifade
edilmiş. 87nci maddede ne diyor? Görüşülmekte olan konuyla
alakası olmayan önergeler alınmaz. Görüşülmekte olan konuyla,
kanun tasarısıyla çok yakından ilgili olduğunu
Hatta öyle
bir şey ki, mesela 2809 sayılı Kanunun şu anda biz 5inci
maddesinde bir değişiklik yapmaya kalksak farklı bir
şekilde aynı Kanunda özellik değiştirdiğinden
dolayı bunu yapabiliriz ama yükseköğretimin işleyişi ve
usulüyle ilgili bir düzenlemeyi yapmaya kalktığımız
takdirde, Başkanlık Divanının ve İç Tüzükün emredici
hükümlerine göre buraya madde ihdas etmemiz, ilave etmemiz mümkün değil.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yok, yok, öyle bir şey yok. Danışma Kurulu kararı yok,
grup önerisi yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bizim yaptığımız iş hem 87nci maddedeki
önerge usullerine uygun, 2809 sayılı Kanunla, verdiğimiz önerge
tamamen usulüne uygun bir şekilde olmuştur. Açıkçası bunu
İç Tüzüke aykırı diye ifade etmek, bu konuda da usul
tartışması açmak
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
GDO gibi bir şey oluyor, GDO.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) -
usulün bilinmediğiyle ilgili bir konudur diye ifade ediyorum.
Sayın
Başkanım, aslında usul tartışması da
Çünkü
63üncü madde açık; gündeme davet etmek. Bizim gündemimiz 2809
sayılı Kanun. Kırmızı gündemdeki, sıralamadaki
neyse o, aynı şekilde devam ediyoruz. Buraya ek madde de ilave
edebiliriz, geçici madde de ilave edebiliriz, maddenin
çıkarılması konusunda da önergeler verebiliriz.
Bu konuda
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Başkanlığın tutumu hakkında bir
gelişme, değişme olmamıştır.
Çalışma süremiz
dolmuştur.
Kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 15 Nisan 2010 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.04