DÖNEM: 23 CİLT: 68 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
98inci
Birleşim
29 Nisan 2010 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÖNERGELER
1.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın (6/1939) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/206)
B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 26 milletvekilinin, eski
hükümlülerin istihdamındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/702)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, tekstil sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/703)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
bazı lise ve üniversitelerde bir kısım öğrencilerin
yaşadığı iddia edilen olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/704)
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Nevzat Pakdilin, vefat eden Barolar Birliği
Başkanı Özdemir Özoka rahmet, ailesine, sevenlerine,
yakınlarına ve yargı camiasına başsağlığı
dileyen konuşması
V.- GENSORU
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı
Suha Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun, bazı yabancı
firmaların Türkiyede rüşvet dağıttığı
iddiaları karşısında gerekeni yapmadığı
iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/11)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, konuşmasında, söylemediği bazı ifadeleri
kendisine atfetmesine ilişkin
açıklaması
2.- Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlunun, konuşmasında, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığıyla ilgili değindiği bazı
hususlara ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin, yaptığı
açıklamada, kendisine yönelik olarak
yaptığı eleştirilerin doğru
olmadığına, Meclisi yanılttığına
ilişkin açıklaması
VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karstaki Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezi ile bazı tıbbî cihaz ihtiyaçlarına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/12782)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Posoftaki diş doktoru ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/12784)
3.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvelin, sivil toplum
kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin
sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demirin
cevabı (7/13330)
4.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Samsun-Ceyhan Boru Hattı Projesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/13339)
5.- Muğla
Milletvekili Gürol Erginin, sağlığa zararlı bir maddenin
tarım ilaçlarında kullanımına,
- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun, Pınarbaşı
ilçesinde ödenmeyen yem bitkileri destekleme primlerine,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/13374), (7/13375)
6.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, tarım sigortası
uygulamalarının değerlendirilmesine,
Manisada don
afeti mağduru çiftçilerin durumuna,
- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepenın, don afetinin oluşturduğu
mağduriyete,
- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, tarım dışı
kullanıma açılan tarım arazilerine,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/13524), (7/13525), (7/13526), (7/13527)
7.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karsın Yapı Denetim
Kanunu kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demirin
cevabı (7/13532)
8.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, çiftçilerin bankalara olan borçlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/13544)
9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, çocuk ve yaşlı bakımevlerinin
denetimine,
- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, İŞKURun Tokattaki özürlü
istihdamına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavafın cevabı
(7/13716), (7/13717)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.03te açılarak altı oturum yaptı.
Birinci, İkinci Oturumlar
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, 1995teki Gazi
Mahallesi olaylarının araştırılması (10/699),
Adana Milletvekili
Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, tarım bölgelerindeki köylerin
nüfusunun azalmasının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/700),
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, Doğu
Anadolu fay hattındaki illerin deprem riskinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
(10/701),
Amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/417) esas numaralı,
belediyelere kamu paylarının dağıtımı
hakkındaki Meclis araştırması önergesinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 28/4/2010 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
İstanbul
Milletvekili Burhan Kuzu, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, şahsına
sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
CHP grup önerisi
nedeniyle; Mersin Milletvekili Behiç Çelik,
Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, İstanbul Milletvekili Burhan
Kuzunun, kendisine hitaben söylediği Sen bunu hak ettin. ifadesine
ilişkin,
Birer
açıklamada bulundular.
24/4/2010
tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun aynı tarihli 93üncü
Birleşiminde okunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkındaki (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin 29/4/2010
tarihli Genel Kurul gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer almasına; Genel Kurulun,
haftalık olağan çalışma günlerinin dışında
aşağıda tarihleri belirtilen pazartesi, cuma, cumartesi ve pazar
günlerinde de toplanması ve aşağıda belirtilen saatlerde
çalışmasına; bu birleşimlerde gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun,
04/05/2010 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun,
29/04/2010 Perşembe günü saat 15.00'te toplanması ve bu
birleşimde (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin,
Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin yapılması
ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun
çalışmalarına devam etmesine; Genel Kurulun, 2 Mayıs 2010
Pazar, 3 Mayıs 2010 Pazartesi, 5 Mayıs 2010 Çarşamba, 6
Mayıs 2010 Perşembe, 7 Mayıs 2010 Cuma, 8 Mayıs 2010
Cumartesi ve 9 Mayıs 2010 Pazar günlerinde 12.00-24.00 ve 4 Mayıs
2010 Salı günü ise 15.00-24.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine; Genel Kurulun, 18 ve 25
Mayıs 2010 Salı günkü birleşimlerde, bir saat sözlü
soruları müteakip diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine; 5 ve 26 Mayıs 2010 Çarşamba günkü
birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun, 18
ve 25 Mayıs Salı günkü birleşimlerde 15.00-20.00 saatleri
arasında, 20, 26 ve 27 Mayıs 2010 Çarşamba ve Perşembe
günkü birleşimlerde ise 13.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Birleşime
saat 13.29da ara verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Fatih
METİN
Konya Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı Oturumlar
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
(1/761) (S. Sayısı: 458),
4üncü
sırasında bulunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Kooperatifler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811,
2/633) (S. Sayısı: 496),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
5inci
sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep
Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709
Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/656) (S. Sayısı: 497)
birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az kırk
sekiz saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçlinin, Ordu Milletvekili Mustafa
Hamaratın, şahsına karşı kaba ve yaralayıcı
sözler sarf ettiğine ilişkin Başkanlığa verdiği
önergesi üzerine Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat, kastının yaralamak
olmadığına,
Samsun
Milletvekili Ahmet Yeni, 497 Sıra Sayılı Anayasanın
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin çerçeve 26ncı maddesine bağlı geçici 19uncu
maddesi üzerinde konuşma yaparken söylediği 12 Eylül darbe
Anayasasına evet demeye davet ediyorum şeklindeki ifadesini 12
Eylül darbe Anayasasını değiştiren teklife oy vermeye
davet ediyorum şeklinde düzelttiğine,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, 497 Sıra
Sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 27nci maddesi üzerindeki
görüşmeler sırasında şahsına
sataşılması nedeniyle yaptığı konuşmada dil
sürçmesiyle söylediği 12 Eylül darbe Anayasasına oy verin
şeklindeki ifadesini 12 Eylül Anayasasının değiştirilme
teklifine kabul oyu verin şeklinde düzelttiğine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay, Bursa Milletvekili Mehmet Tunçakın,
grubuna,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, AK PARTİ Grubu Başkanına,
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, şahsına,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Geçici madde
ilavesine ilişkin iki önergeyi işleme alıp diğer önergeleri
işleme almaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu
hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum
Başkanı, tutumunun doğru olduğunu açıkladı.
29 Nisan 2010
Perşembe günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 04.03te son
verildi.
Mehmet Ali ŞAHİN
Başkan
Murat ÖZKAN Fatih
METİN
Giresun Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Gülşen ORHAN Harun
TÜFEKCİ
Van Konya
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram ÖZÇELİK Yusuf
COŞKUN
Burdur Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 133
II. - GELEN KÂĞITLAR
29 Nisan 2010 Perşembe
Tasarılar
1.- Emniyet
Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/865) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.04.2010)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı
(TÜRKSOY) Arasında Evsahibi Ülke Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/866) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.04.2010)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik
ve Spor Alanlarında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/867) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.04.2010)
Teklifler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın; Türk Ceza Kanunu ve Uyuşturucu Maddelerin
Murakabesi Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/678) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.04.2010)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/679) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.04.2010)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/680) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.04.2010)
Sözlü
Soru Önergeleri
1.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın, Tatvan Devlet Hastanesi
personeline lojman alımına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2020) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
2.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın, Bitlisteki bazı
taşınmazlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2021) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Malatya sebze ve meyve haline
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/2022)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir beldedeki okulun taşımalı
eğitim kapsamına alınmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2023) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/04/2010)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir köyün altyapı hizmetlerine
ayrılan ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2024) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahandaki öğretmenlerin
çalışma statülerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2025) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/04/2010)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, geçici personelin sözleşmeli statüye
alınmasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2026) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, geçici köy korucularının özlük
haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2027) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahanda Hazine arazilerinin çiftçilere
dağıtımına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2028) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, kamu taşıtlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13943)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, Ankaradaki Atatürk Kültür Merkezi
binasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13944) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
3.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, Fransa ziyaretiyle ilgili bazı
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13945) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
4.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, emekli maaşlarından
derneklere yapılan kesintilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13946) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/04/2010)
5.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, bilgi ve iletişim teknolojilerinin
kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/13947) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
6.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebinin, biyometrik pasaporta geçiş için
yapılan ihaleye ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/13948) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
7.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, istihdamın artırılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13949)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
8.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, hayvanlara yönelik şiddet
olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13950) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
9.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, bir mahkumun cezaevinde
ölümüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13951)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
10.- Van Milletvekili
Fatma Kurtulanın, Vandaki kadın personele ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13952)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/04/2010)
11.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, cezaevindeki bir kişinin
sağlık sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13953) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
12.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, BAĞ-KUR emeklilerinin
aylıklarının yanlış hesaplandığı
iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13954)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
13.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamandaki çocuk
işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13955)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
14.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, emekli aylıklarının
iyileştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13956)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
15.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köye gölet yapımına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13957)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
16.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamandaki atık
yönetimi ve tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13958) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
17.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, İstanbulda orman arazisinde
su dolum tesisleri kurulmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13959) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
18.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin, polisin bazı olaylara müdahalesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13960) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
19.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, bir göz altı olayına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13961) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
20.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, bazı deprem
konutlarından kira alınmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13962)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
21.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, İSKİnin suya yaptığı
zamlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13963) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
22.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün kanalizasyon ve köy konağı
ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13964) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
23.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Orhaneli-Büyükorhan arasındaki yola
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13965) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
24.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün kanalizasyon sorununa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13966)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
25.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köy konağı inşaatına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13967)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
26.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamandaki otoparklara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13968) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
27.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Seyhan Belediyesince kurulan şirketlerin ve
iştiraklerinin yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13969) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
28.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Karacabeydeki bazı köy
yollarının yapımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13970)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
29.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Marmaris Belediye Başkanına yapılan
saldırıya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13971) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/04/2010)
30.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Akseki ilçesinin su sorununa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13972)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
31.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köy yolunun yapımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13973)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
32.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, Burgaz
Adasındaki Sait Abasıyanık Müzesine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13974)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
33.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Kahta Turizm Kenti Projesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13975) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
34.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamanda tahsis edilen
Hazine ve orman arazilerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13976) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
35.-
İstanbul Milletvekili Necla Aratın, Kınalı Adadaki iskele
inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13977) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
36.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Tarsus-Karataş-Yumurtalık koridorundaki
turizme ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13978) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
37.- Muğla
Milletvekili Gürol Erginin, havaalanlarında alınan bir ücrete
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13979) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
38.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, bazı madencilik faaliyetlerinin kültür
ve turizm alanlarına etkisine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13980)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
39.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Akseki Kütüphanesinin nadir yazma eserlerine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13981) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
40.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün, vergi borcu nedeniyle bağlanan
kamyonlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13982) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
41.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, varlık barışı
uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13983) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
42.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada tarımsal sulamada kullanılan
elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13984) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/04/2010)
43.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, İzmirde bir öğrenci yurdundaki
olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13985) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
44.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, taşımalı eğitimdeki trafik
kazalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13986) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/04/2010)
45.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın, bir ilköğretim okulunun yemekhane
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13982) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/04/2010)
46.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, taşımalı eğitim
uygulamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13988) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
47.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, eğitim sistemindeki bazı sorunlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13989) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
48.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, okul aile
birliklerinin hesap ve işlemlerinin denetimine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13990)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
49.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki okulların depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13991)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
50.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursada deprem testi yapılmayan okullara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13992) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
51.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Kastamonudaki okulların depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13993)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
52.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Tuncelideki okulların depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13994)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
53.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın, öğretmen kadrosu
dışındaki personele ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13995)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
54.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, alınan bilgisayar donanım ve
yazılımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13996) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
55.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Çankırıdaki okulların depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13997)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
56.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bitlisteki okulların depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13998)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
57.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Yozgattaki okulların depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13999)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
58.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Osmaniyedeki okulların depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14000)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
59.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Kilisteki okulların depreme
karşı dayanaklılığına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14001)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
60.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir sendika şube başkanına verilen
disiplin cezasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14002) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
61.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, üniversite hastanelerine yapılan ödemelere ve
sağlıktaki finansmana ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14003) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
62.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklareli Devlet
Hastanesinin ihalelerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14004) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
63.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Ardahan Devlet Hastanesinde yaşanan
bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14005) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/04/2010)
64.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, tarımdaki daralmaya ve
çiftçi borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14006)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
65.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamandaki mera,
yaylak ve kışlaklara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14007)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
66.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, acil telefon
numaralarının tek numaraya indirilmesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14008)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
67.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalya-Kemer-Tekirova yolundaki tünellerin
trafiğe açılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14009)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
68.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın, PTTnin yeniden
yapılandırılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14010)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
69.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Batman Garının sel
atıklarından temizlenmesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14011)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
70.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemirin, Akdağmadeni-Gemerek yoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14012) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
71.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, biyometrik pasaport işi ihalesine
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14013) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
72.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepenin, İletişim Fakültesi
mezunlarının TRTde istihdamına ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/14014) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
73.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, kaçak tütün mamulleri
satışına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/14015) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 26 Milletvekilinin, eski
hükümlülerin istihdamındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/702)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2010)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 Milletvekilinin, tekstil sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/703) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.03.2010)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin,
bazı lise ve üniversitelerde bir kısım öğrencilerin
yaşadığı iddia edilen olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/704) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.03.2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, maden
ocaklarında yaşanan grizu patlamalarının önlenmesine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12881)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, özel kalem müdürlüğü ve basın
müşavirliği kadrolarına yapılan atamalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13004)
29 Nisan 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÖNERGELER
1.- Adana Milletvekili Kürşat Atılganın
(6/1939) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/206)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin Sözlü
Sorular Kısmının 513 üncü sırasında yer alan (6/1939)
esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Kürşat
Atılgan
Adana
BAŞKAN
Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 26
milletvekilinin, eski hükümlülerin istihdamındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/702)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
22 Mayıs
2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu'nda "50 ve üzeri
işçi çalıştıran kamu ve özel işyerlerinde en az yüzde
6 özürlü ve eski hükümlü çalıştırılmak
zorunluluğu" hükmü bulunmaktaydı. 26 Mayıs 2008'de resmi
gazetede yayımlanan "5763 sayılı İş Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun" ile 4857 sayılı İş Kanunu'ndaki özürlü, eski
hükümlü ve terör mağdurlarının çalıştırılma
zorunluluğu yeniden düzenlenmiştir. Buna göre özel işyerlerinde
eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırılma
zorunluluğu kaldırılarak, eski hükümlülerin ve terör
mağdurlarının 50 ve üzeri işçi çalıştıran
yalnızca kamu işyerlerinde yüzde 2 oranında
çalıştırılmaları zorunlu
kılınmıştır. 2008'deki değişiklik öncesi
İŞKUR'dan iş bekleyen eski hükümlü sayısı 16 bin 30
iken, bu sayı 2010 Ocak sonu itibariyle 19 bin 625'e yükselmiştir.
Özel sektör
işyerlerinde eski hükümlü istihdamı zorunluluğu varken de
yasanın uygulanmasında sıkıntılar olduğu göz
önüne alındığında, bu zorunluluğun sona ermesiyle
birlikte eski hükümlülerin iş bulma olanağı neredeyse tamamen
ortadan kalkmıştır. Kamuda eski hükümlüler için yüzde 2'lik
zorunlu istihdam kotasının yükseltilmeyip aynen korunması da
hükümlülerin mağduriyetini arttırmıştır.
Türkiye
İş Kurumu (İŞKUR) verilerine göre; 2008
yılının Mayıs ayı sonu itibariyle İŞKUR'a
kayıtlı eski hükümlü sayısı 16 bin 30 iken, bu sayı
Ocak 2010 sonu itibariyle 19 bin 625'e yükselmiştir. 2008'de 191'i kamu, 2
bin 290'ı özel sektör işyerlerinde olmak üzere toplam 2 bin 481 eski
hükümlü işe başlatılmıştı. 5763 sayılı
İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ile eski hükümlü
çalıştırma zorunluluğu
kaldırıldığından, 2009 yılında özel sektöre
hiç eski hükümlü statüsünde yerleştirme yapılmamıştır.
Kamu işyerlerinde işe başlatılan eski hükümlülerin
sayısı ise sadece 332 olmuştur.
Özel sektör
işverenleri, zorunluluk kalktığı için eski hükümlü
işgücü talebinde bulunmamakta, normal iş başvuruları da
eski hükümlü oldukları gerekçesiyle kabul edilmemektedir. Eski
hükümlülerin istihdamı önündeki sorunlar eski hükümlüleri suça itmektedir.
Bu durum eski hükümlüler kadar, toplumun diğer kesimlerinin de
sıkıntı yaşamasına neden olmaktadır.
Bu nedenlerle,
eski hükümlülerin istihdam edilmesinin önündeki sorunların tespiti, ortaya
çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile
Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105.
maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun
tüm boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Turgut Dibek (Kırklareli)
2) Şevket Köse (Adıyaman)
3) Tekin Bingöl (Ankara)
4) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
5) Atila Emek (Antalya)
6) Tayfur Süner (Antalya)
7) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
8) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10) Bülent Baratalı (İzmir)
11) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
12) Birgen Keleş (İstanbul)
13) Erol Tınastepe (Erzincan)
14) Ali Koçal (Zonguldak)
15) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
19) Ahmet Küçük (Çanakkale)
20) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
21) Ensar Öğüt (Ardahan)
22) Gürol Ergin (Muğla)
23) Ali Arslan (Muğla)
24) Hulusi Güvel (Adana)
25) Rasim Çakır (Edirne)
26) Hüsnü Çöllü (Antalya)
27) Akif Ekici (Gaziantep)
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20
milletvekilinin, tekstil sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/703)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tekstil,
kullanılacak pamuk, keten gibi materyalin elde edilmesinden kumaş,
dikili mamul ya da ev tekstili gibi biçimlerde kullanıma hazır hale
gelene kadar geçirdiği sürecin tamamına verilen addır.
Türkiye'nin en önemli sektörlerinden birisi olan tekstil, ülkemizde
yaşanan olumsuz ekonomik koşullardan derinden etkilenmiş ve
isminden sıkça söz edilir olmuştur.
Tekstil sektörü,
ülkemizin en önemli sektörlerinden biri olduğu için
yaşadığı krizler tüm ülkemizi derinden etkilemektedir.
Geçmişte de benzeri krizlerin yaşandığını
rahatlıkla görebiliriz. 1980'li yıllarda yapılan büyük tekstil
yatırımları sonucu dünyada ciddi bir kapasite
fazlalığı ortaya çıkınca, 1990lı yıllarda
yatırımlarda büyük bir azalma görülmüştür. Krizlerin patlama
dönemi ise 1998 yılından sonraki süreçte gerçekleşmiştir.
1990lı yıllarda arz fazlası oluşması ve talepte
önemli bir daralma yaşanması, Türk Tekstil Sanayini ciddi bir krizle
karşı karşıya bırakmıştır.
Yaşanan
krizlere rağmen, sektör hâlihazırda dünya pazarlarında
ihtiyacın yaklaşık % 4'ünü tek başına
karşılamakta ve net ihracatçı konumunu sürdürmektedir. Ancak;
Türk tekstil ve konfeksiyon sektörü Türkiye ekonomisi içerisinde mevcut önemini
korumakla birlikte, yıllar itibariyle özellikle dış ticaretteki
payının azaldığı ve sektörün yeni rekabet
ortamından çok büyük bir hasar almadan çıkmak için
çabaladığı görülmektedir. Başka bir deyişle tekstil
sektörü bunalım yaşamaktadır. Yaşanan krizlerin haricinde,
günümüzde yaşanan ekonomik kriz de tekstil sektörüne ağır
darbeler vurmuştur. Ülkemizin tekstil devleri bir bir kapanmış
ve hatta tekstil sektörünün önemli isimlerinin intihar ettiğine de görülmüştür.
Tekstil
sektörünün yaşadığı sorunların en aza indirilmesi,
birçok açıdan ülkemiz ekonomisini olumlu etkileyecektir. Zira tekstil,
ülkemizin en önemli ihracat kalemlerinden biridir. Yalnızca ihracat olarak
değil, ekonomik olarak tüm alanları etkileyen tekstil, 2,5 milyon
kişiye doğrudan, 10 milyon kişiye de dolaylı istihdam
sağlamaktadır Tekstil sektörü ülkede yaratılan katma
değerin 1/10undan, ülke ihracatının 1/3ünden
fazlasını gerçekleştirmektedir. Tekstil ve hazır giyim sektörünün
imalat sanayi içindeki katma değer payı 1/6dır. Başka bir
ifadeyle tekstil sektörü, ülkemizin can damarlarından biridir ve ülkemiz
için yaşamsal öneme sahiptir.
Ülkemizde tekstil
sektörü, 2009 yılına büyük umutlarla başlamıştı.
2009 yılının bir önceki yıla göre daha iyi
olacağı düşünülmüştü. Fakat, yaşanan koşullar bu
umutların kısa sürede tükenmesine yol açmıştır.
Özellikle Adıyaman gibi illerimizde, 5084 sayılı yasaya dayanan
teşvikin, 2009'un sonunda sona ermesi başka sorunları da
peşi sıra getirmiştir. Sanayimizin de en önemli
alanlarından biri olan tekstil, birçok açıdan yeni sorunlarla
karşılaşır olmuştur. Gümrük Birliği'nin etkileri,
firmaların öz sermayelerinin yetersizliği, finansmanın ise
kısa vadeli ve pahalı olması, sanayide kullanılan enerjinin
rakip ülkelerden pahalı olması, işçiliğin giderek pahalı
hale gelmesi, pamuk başta olmak üzere istikrarlı hammadde
fiyatlarının oluşamaması, yurt dışı
pazarlarda dağıtım kanallarına sahip olamama, Ar-Ge'ye
yeterince önem verilmemesi gibi sorunlar tekstilin uluslararası alanda
gelişimine engel teşkil etmektedir. Geçmişteki plansız
büyüme ve yatırımlar, maliyet artışları, pazarlama ve
markalaşamama sorunları ile kotaların kalkması ve bütün
bunlara Çin faktörünün eklenmesi sonucu, tekstile devletin özel bir önemle
yaklaşması gerçeğini doğurmuştur.
Tekstil sektörünün
sorunlarının ve bu sorunların çözümlerinin
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Şevket Köse (Adıyaman)
2) Hulusi Güvel
(Adana)
3) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
4) Tekin Bingöl (Ankara)
5) Gürol Ergin (Muğla)
6) Ali Arslan (Muğla)
7) Tayfur Süner (Antalya)
8) Rasim Çakır (Edirne)
9) Ali Koçal (Zonguldak)
10) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
12) Ahmet Küçük (Çanakkale)
13) Hüsnü Çöllü (Antalya)
14) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Ensar Öğüt (Ardahan)
17) Bülent Baratalı (İzmir)
18) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
19) Akif Ekici (Gaziantep)
20) Selçuk Ayhan (İzmir)
21) Abdulaziz Yazar (Hatay)
3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, bazı lise ve üniversitelerde bir kısım
öğrencilerin yaşadığı iddia edilen olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/704)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de son
yıllarda giderek artan ve basına yansıyan üniversite ve
liselerde ırkçı ve ayrımcı baskı ve saldırı
olaylarının neden ve sonuçlarının
araştırılması, bu olayları destekleyen kişi ve
kurumların ortaya çıkarılması, tüm öğrencilerin can
güvenliğinin sağlanarak özgürce eğitimlerine devam
edebilme-lerinin sağlanabilmesi ve tüm bu saldırıların ve
baskıların ortadan kaldırılabil-mesi amacıyla
Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
gere-ğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sırrı Sakık (Muş)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Üniversiteler,
fikirlerin özgürce tartışıldığı, demokratik
bireylerin kendilerini ifade etmede özgür alanların
yaratıldığı, kişilerin değil fikirlerin
çatıştığı kurumlar olmalıdır. Bu yüzden
üniversitelerde, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin özgürce politik
düşüncelerini belirtebilmeleri gerekirken bu düşünceleri
tartışabilecekleri ortamların oluşturulması
gereklidir. Ne yazık ki Türkiye tarihinde, özellikle 1980 darbesinden
sonra üniversitelerde politik düşüncesinden dolayı muhalif olan,
demokratik olan öğrenciler ırkçı saldırılara ve
baskılara maruz kalmaktadır. Her geçen gün Türkiye'nin farklı
illerindeki üniversitelerde çeşitli grupların
saldırıları gerçekleşmekte ve öğrenciler bu
baskılardan dolayı can güvenliği olmadığı için
okuldan uzaklaşmak zorunda bırakılmakta, eğitimine devam
edememektedir. Bu ırkçı ve insanlık dışı
saldırılar ve baskılar artık liselerde de sıkça
görülür duruma gelmiştir. En son Malatya Doğanşehir Meslek
Lisesinde 10 Kürt öğrenci ülkü ocağından olduğu söylenen
bir grup tarafından saldırıya uğramıştır ve
okul müdürünün can güvenliklerini sağlayamadıkları gerekçesiyle
öğrencileri okuldan uzaklaştırarak çözüm bulduğu
basına yansımıştır. Yine Kütahya Dumlupınar
Üniversitesinde, maç sonrası ırkçı bir grubun Kürt bir
öğrenciye karşı linç girişimi Kürt öğrencilerin darp
edilmesiyle sonuçlanmıştır. Fırat Üniversitesinde ülkücü
oldukları belirtilen bir grup öğrenci karşı görüşlü
öğrencilere bıçak ve sopalarla saldırarak 4 kişinin
ağır yaralanmasına neden olmuştur. Kürt öğrencilerden
ağır yaralananlar olurken, diğer Kürt öğrencilerin polis
tarafından şiddete maruz kaldığı iddiaları endişe
yaratmıştır.
2008
yılında İHD ve Mazlum-Der, 9 Mart'ta Karabük Üniversitesinde
Kürt öğrencilere yapılan saldırılarla ilgili bir raporu
kamuoyuna sunmuştur Karabük Üniversitesinde öğrenim gören bir grup
Kürt öğrencinin, bir süredir üniversite yerleşkesinde, Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurdunda ve ikamet ettikleri
şehir merkezindeki evlerinin önünde yaşadıkları hak
ihlallerinin son donemde iyice arttığı belirtilen raporda
2004-2005 yıllarında 3 Kürt öğrencinin linç girişiminde
bulunulduğu belirtilmiştir. Raporda yüksek öğrenim yurdunda
kalan Diyarbakırlı bir kız öğrencinin tehditlerle yurttan
çıkartıldığı da belirtilmektedir. İHD ve
Mazlum-Der, Türkiye'nin çeşitli illerinde üniversite öğrencilerin
benzer şikayetlerle kendilerine başvurduğu ve son yıllarda
başvuru sayısının arttığını
belirtmiştir. 2006 yılında Ankara ve Ege Üniversitesinde benzer
olaylar gerçekleşmiş, 40 kişilik ırkçı bir grubun, bir
grup öğrenciye saldırdıkları basına
yansımıştır. Satır ve bıçakların olduğu
saldırı da Sinan Benek ve Mustafa Yeşil isimli iki öğrenci
ağır yaralanmıştır. Yine bir grup Ege Üniversitesinde
Kürt ve sol görüşlü öğrencilere saldırarak 3 öğrenciyi
evlerinde sopayla darp ettiği açıklanmıştır.
Saldırı sonrası Mahmut Birişik ve Metin Batıhan isimli
öğrenciler hastaneye kaldırılmıştır.
Bilimsel
eğitimin ve özgür beyinlerin yetiştirilmesi gereken üniversiteler ve
liselerde ırkçı saldırılar ve tepkiler artarken bu konuda
yetkili birimlerin gerekli tedbirleri almadığı görülmektedir. Bu
olaylara karşı ilgisiz kalmak yada olayları görmezlikten gelmek,
daha sonra bu olaylara tepki olarak doğabilecek reaksiyonları da
tetikleyebilecektir. İnsan Hakları kuruluşlarının
okullarda giderek artan bu ırkçı saldırı ve
baskıların endişe verici olarak değerlendirmeleri dikkate
alınmalıdır. Kürt olduğu için, demokratik olduğu için
yada alevi olduğu için öğrencilere saldıran bir zihniyet ne
yazık ki demokratikleşen Türkiye için negatif bir durumdur. Bu
nedenle, üniversitelerin gerçek işlevlerinin yerine getirebilmesi ve
özgürce düşüncelerin açıklandığı kurumlar haline
dönüştürülebilmesi için üniversiteler başta olmak üzere, eğitim
kurumlarında meydana gelen ve iddia edilen bu ırkçı ve
ayrımcı saldırıların, baskıların ortaya
çıkarılması, bu olayları destekleyen kişi ve
kurumların ve bütününde zihniyetin ortaya çıkarılması, tüm
öğrencilerin din, dil, ırk ve kültürü ne olursa olsun eşit ve
özgür eğitim alabilmeleri için bir meclis araştırma komisyonu
kurulmasını öneriyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdilin, vefat eden
Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özoka rahmet, ailesine,
sevenlerine, yakınlarına ve yargı camiasına
başsağlığı dileyen konuşması
BAŞKAN -
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birkaç gün önce kaybettiğimiz
ve bugün öğlen, Kocatepe Camisinden ebedî âleme yolcu ettiğimiz
Barolar Birliği Başkanı Sayın Özdemir Özoku rahmetle
anıyorum. Ailesine, sevenlerine, yakınlarına ve yargı
camiamıza başsağlığı diliyorum. Ruhu şad
olsun, mekânı cennet olsun.
Saygıdeğer
milletvekilleri, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun,
bazı yabancı firmaların Türkiyede rüşvet
dağıttığı iddiaları karşısında
gerekeni yapmadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan hakkında Anayasanın 99uncu ve İç Tüzükün
106ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/11) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere
başlıyoruz.
V.- GENSORU
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve
İzmir Milletvekili Kemal Anadolun, bazı yabancı firmaların
Türkiyede rüşvet dağıttığı iddiaları
karşısında gerekeni yapmadığı iddiasıyla
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/11)
BAŞKAN -
Hükûmet? Burada.
Saygıdeğer
milletvekilleri, önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 24/4/2010 tarihli
93üncü Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre, bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
Başkanlığımıza intikal eden söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi
olarak Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili. Gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilli ve Grup
Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır.
Önerge sahibi
olarak ilk söz Kemal Kılıçdaroğluna ait. Daha sonra Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına da kendi konuşacağı için, süresini
birleştirerek şimdi kendisine söz vereceğim.
Sayın
Kılıçdaroğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz otuz
dakika.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin yolsuzluk dosyasına tarihsel süreç
açısından baktığımızda, çok da olumlu
geçtiği söylenemez. İlk ciddi kırılma olayı, Lockheed
yolsuzluğunda çıkmıştır. 1974-75 yıllarında,
Amerikan Lockheed firması Hollanda, Japonya, İtalya ve Türkiyeye 24
milyon dolar rüşvet vererek kırk uçak satmıştır. Bu
olay Amerikada patladığı zaman bütün ülkelerde yargı
harekete geçmiş, suçlular yakalanmış, cezalarını
çekmiş ve mahkûm olmuşlardır. Hatta yanlış
hatırlamıyorsam, bir ülkede yargılama süreci canlı televizyon
programında bütün bölgeye, bütün ülkeye verilmiştir ama bizim
ülkemizde maalesef bu olay kapatıldı ve unutuldu.
Yıllar sonra
benzer bir olay AKP döneminde gerçekleşti değerli arkadaşlar.
Amerikada yargılanan bazı firmalar Türkiyede rüşvet
dağıttıklarını itiraf ettiler ve bunlar mahkeme
kayıtlarına geçti. Birinci olay, Delta&Pine denilen bir
şirket, Amerikan firması, tarım ürünleri satıyor.
Türkiyede de bir şirket kurdular, adına Türk Deltapine Limitet
Şirketi dediler. Yüzde 100 Amerikan iştiraki olan bir firma.
19 Kasım
2009 tarihinde Habertürk gazetesinde bir haber çıktı GDOlu
pamuğun kralı Türkiyede rüşvet kralı diye! Bu olay yer
aldı ve bu olay unutuldu. Neden unutuldu ve neden bir şey
yapılmadı? Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bir
suç duyurusunda bulunmadı, hiç kimse bir araştırma ihtiyacı
duymadı ama bir sivil toplum örgütü Sağlık ve Gıda
Güvenliği Hareketi Derneği cumhuriyet savcılığına
suç duyurusunda bulundu. 9 Ocak 2010 tarihinde cumhuriyet
savcılığı Bu olay gazete haberinden ibarettir, elde bilgi,
belge yoktur, tamamen soyut bir iddiadır. dedi ve takipsizlik kararı
verdi. Oysa bu dilekçenin ekinde, Amerikada yargılanan firmanın,
sermaye piyasası kurulu raporunun hem İngilizce hem Türkçe
örneği vardı ve bu, ilgili savcı tarafından görülmedi ama
biz bunu takip ettik, bırakmadık arkasını. Söz konusu
raporda, Türkiyede 43 bin dolar rüşvet
dağıtıldığı söyleniyordu. Kolombiya mahkemesinde
25/7/2000 tarihinde görülen davadaki şu ifadeleri ben, yüce Meclisin
takdirine sunmak istiyorum. Mahkemeye sunulan raporda diyor ki: Bu ödemeler
yani rüşvet ödemeleri- şirketin Türkiyedeki faaliyetlerini
sürdürmesi için gerekli olan resmî raporlar ve sertifikaların elde
edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yine bu raporda Türk
Deltapine tarafından Bakanlık memurlarına yapılan ödemeler,
2006 yılında Deltapineı satın alan şirket
tarafından yapılan incelemeler sonunda ortaya çıkana kadar
durdurulamamıştır.
Bu
gelişmeler üzerine 30/12/2009 tarihinde Tarım
Bakanlığına bir dilekçe ile başvurdum, Bilgi Edinme
Yasasına göre, dedim ki: Acaba Türk Deltapine hakkında Amerikada
açılan davada Türkiyede rüşvet verdiği söylenen bu şirket
hakkında, siz, Bakanlık olarak bir soruşturma açtınız
mı? 21 Ocak 2010 tarihi, 14.37 itibarıyla bir yanıt geldi.
Aynen okuyorum: Konuyla ilgili yapılan arşiv
araştırmamızda Türk Deltapine unvanlı şirket
hakkında yapılmış veya yapılmakta olan bir inceleme ve
soruşturmaya rastlanmamıştır.
Bunun üzerine
Dışişleri Bakanlığına sordum; olur ya,
Dışişleri Bakanlığı duyarlı bir
bakanlıktır; Türkiyede rüşvet dağıtılıyor,
Amerikada mahkeme kararlarına geçiyor; herhâlde Dışişleri
Bakanlığı bunu alıp bilgi olarak Türkiyeye
aktaracaktır diye! Dışişleri Bakanlığı 24
Şubat 2010 tarihinde bana yanıt verdi: Türk Deltapine Limitet Şirketiyle
ilgili yargılama süreci hakkında Bakanlığımıza ve
ABDdeki temsilciliklerimize bir bilgi ulaşmadığı tespit
edilmiştir. Merak ediyorum, bu Dışişleri
Bakanlığı ne yapıyor acaba?
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) Sayın Başkan, susturur musunuz
lütfen.
HİKMET
ERENKAYA (Kocaeli) Ne biçim adam bunlar be!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) 24ünde
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika
Arkadaşlar,
tamam
Sayın
Erenkaya
(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen
Sakin olalım.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) Otur yerine!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) 24
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Hayret bir şey ya! Ne ayıp!
BAŞKAN
Buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Arkadaşlar, sürem kayboluyor.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Arkadaşları susturun. Şuna bak, Anayasa Komisyonu
Başkanı!
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen arkadaşlar
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla)
24 Mart 2010 tarihinde basın toplantısı yapıp
bunu açıklıyorum ve Sayın Bakan bir yanıt veriyor, diyor
ki: Ben 19 Ocak 2010 tarihinde soruşturma açtım.
Değerli
milletvekilleri, 2009 tarihinde haber yer alıyor, Bakan olarak soruşturma
açmıyorsunuz; ben, Bilgi Edinme Yasasına göre soruyorum,
soruşturma açmıyorsunuz; Dışişleri
Bakanlığına soruyorum, soruşturma açmıyorsunuz.
Ayın 21inde bana yanıt veriyorsunuz Soruşturma
açılmamıştır diye; ben, basın toplantısı
yaptıktan sonra diyorsunuz ki: Ben ayın 19unda soruşturma
açtım. Peki, 21ine bana yanıtı kim verdi? Sizin
Bakanlığınız vermedi mi Soruşturma yoktur. diye? Ama
her şeye rağmen bir soruşturma açılmasını da
olumlu karşılıyorum.
Son bir not
vereyim bu konuyla ilgili. Türk Deltapine Şirketi 43 bin dolar rüşvet
ödedi ama Amerikada 300 bin dolar ceza ödeyerek kurtuldu.
Geliyorum ikinci
olaya. Yine bir firma, bu kez bir Alman firması, Siemens. 12/12/2008
tarihinde Amerika Kolombiya Bölge Mahkemesinde dava görülüyor. Sunulan
iddianameden bölümü okuyorum değerli arkadaşlar: 2000
yılından 2002 yılına kadar Siemensin dört iştiraki
-ki bunlardan birisi de Siemens Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi,
Türkiyede kurulu olan- Irak Hükûmeti Elektrik ve Petrol
Bakanlığı ile toplam değeri 80 milyon doları bulan 42
sözleşme imzalamıştır, bu sözleşmelerin
imzalanmasını sağlamak için en az 1.736.076 dolar rüşvet vermiş ve bu 42
sözleşme karşılığında 38 milyon dolar kâr elde
etmiştir. Irak devletine ödenen bu rüşvetler dolayısıyla
yine mahkeme kararında şunu söylüyor: Şirketlerin -ki
Türkiyedeki Siemensi kastediyor- muhasebe kayıtlarında ödenmiş
rüşvetler sahte işlem kayıtlarıyla
muhasebeleştirilmiş ve bu
kayıtlar Siemens şirketinin muhasebesinde yer
almıştır. Sahte kayıtlarla yer aldığı
söyleniyor.
Soru bir: Bizim
Maliye Bakanlığı ne yapıyor? Türkiyeden rüşvet
ödenecek, rüşveti göreceksiniz, mahkeme kararlarına geçecek, siz bunu
duyacaksınız ve hiç sesiniz çıkmayacak.
Yine bu
iddianamede çok ilginç bir şey daha var, diyor ki: Şirketin
rüşveti iki Iraklı Hükûmet görevlisine ait bir Ürdün bankası
üzerinden ödendiği tespit edilmiştir. İddianameye göre, toplam
ödenen rüşvetin -ki az önce söyledim, toplam 1 milyon 736 bin
dolardı- 1 milyon 243 bin dolarlık kısmı Siemens Türkiye
tarafından gerçekleştirilmiştir. Rüşvet 1 milyon 706 bin
dolar, Amerikada yargılama sırasında Siemens, Amerikan
Hükûmetine 1 milyar 600 milyon dolar ceza ödemiştir. Bunun bir de Almanya
ayağı var, o daha yeni, 2000li yılların başı
değil.
Almanya
ayağı şu: Siemensin Telekom bölümünün başında olan
Michael Kutschenreuter var. 7/12/2006 tarihinde Alman
savcılığına ifade veriyor -ifadenin aslı bu
arkadaşlar- ve diyor ki bu ifadede, 7/12/2006 tarihli ifadede: Türkiyede
bir ihale alınmak için rüşvet verilmesinin en üst düzeyde
kararlaştırıldığını belirtiyor.
Şimdi yirmi
sekiz sayfalık bu ifade Türkiye Cumhuriyeti savcıları
tarafından neden değerlendirilmez? Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
tarafından neden değerlendirilmez? Rüşveti
Değerli
arkadaşlarım, bunlardan benim bilgim oluyor da koskoca Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin bilgisi olmuyor mu? Gazetecilerin bilgisi oluyor da
koskoca Türkiye Hükûmetinin bilgisi olmuyor mu? Hangi gerekçeyle olayların
üzerine gidilmez ve olaylar kapatılmaya çalışılır?
Şimdi daha
güncel olaylara gelelim, Türkiye ile ilgili bölümüne: Emin Şirin -hepiniz
hatırlarsınız geçen yasama döneminde milletvekiliydi- 28/3/2006
tarihinde Sayın Binali Yıldırıma bir soru soruyor, diyor
ki: Aycellin 2001 yılında Siemens ile yaptığı
sözleşmeden doğan 10 milyon euroluk alacak Siemensten tahsil
edilmiş midir, edilmemiş midir? Ve ikinci soru: Aycell yönetiminin
Siemensten alacakları tahsil etmek için uğraştıkları
sırada Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım
tarafından görevden alınma nedenleri nedir? 2006-2010. Bu soruya
cevap gelmiş değil.
Ben bir soru
sordum olayların gazetelerde yer alması üzerine, Sayın
Başbakana sordum 4/12/2008de: Diyorum ki Siemensin çantacısı
olarak yani rüşvete aracılık ettiği söylenen kişi
İtalyan Tonio Arcaininin Ankarada Siemensin Mali İşler Müdürü
Michael Kutschenreuterla görüştüğü doğru mudur değil
midir? 28 sayfalık tutanakta Türkiyede üst düzeyde rüşvet
dağıtmak için karar aldıklarını söyleyen kişi,
aynı kişi. Bu soruya da herhangi bir yanıt yok. Ama bu arada
şunu söyleyeyim: İtalyan Tonionun 15 Şubat 2007 tarihinde
verdiği yeminli ifade de çok önemli. Bu ifadeye de umarım Hükûmet
ilgi gösterir ve bakar.
Üçüncü olay:
Daimler, Mercedes otobüsleri satan Daimler firması. 22/3/2010 tarihli yine
Kolombiya Bölge Mahkemesinde dava sürüyor. Davada Türkiye dâhil Irak,
Endonezya, Nijerya, Rusya, Sırbistan, Tayland Türkiye de dâhil-
ülkelerinde 10 milyonlarca dolara varan rüşvet ödenmiştir. Bu ifade
bana ait değil, mahkemeye sunulan raporda var, 10 milyonlarca dolara varan
rüşvet ödenmiştir. Bu olaylarda, Daimler, rüşvetleri ABD
bankalarındaki hesapları veya ABD gizli şirketlerinin ABD
dışında olan hesaplarını kullanarak transfer
etmiştir.
Yine aynı
raporun yüz on ikinci paragrafında Mercedes Türk firmasının,
Mercedes Benz Türk firmasının 95 milyon euro tutarındaki
ihracatla ilgili olarak 6 milyon 5 bin sterlin tutarında rüşvet
ödediğini ortaya koymaktadır. diye açık ve net bir ifade var.
Amerikada yargılanan Daimler firması, 6 milyon 5 bin sterlin
rüşvet için 185 milyon dolar ceza ödemiştir.
Daimlerin
Türkiye ile ilgili ayağı da var, başka bir ayağı var,
henüz sorgulanmayan, bilinmeyen ayakları var. Az önce Sayın Binali
Yıldırımın soruya yanıt vermediği olay da
soruşturulmamıştır. Daimlerin Afrika, Asya ve Orta
Doğuda rüşvet dağıttığını az önce
Amerikan belgelerinden söyledik. Bu işin başında Otto Diez ve
Till Becker var. Bunların 2si aynı zamanda Türkiyede de Mercedesin
yöneticileri arasında.
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı Mercedesten üç yüz
elli otobüs alıyor. Diyeceksiniz ki: Üç yüz elli otobüs alınabilir.
Üç yüz elli otobüsün alım törenine Sayın Kadir Topbaş, Otto Diez
ve Till Becker katılmışlardır, beraber
imzalamışlardır. Diyeceksiniz: Bu da normal, imzalanabilir.
Ama burada önemli bir olay vardır.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) Sizden müsaade alması lazım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Önemli bir olay var değerli milletvekilleri,
bizden izin almasına gerek yok. Kamu İhale Kurumu üç yüz elli otobüs
alımıyla ilgili ihaleyi iptal ediyor. Telgrafla İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığına Ben bu ihaleyi iptal
ettim. diye yazıyı gönderiyor. Kamu İhale Kurumunun iptal
kararına rağmen, Kamu İhale Kurumu da kim oluyormuş? Böyle
bir kurum mu var? Ben otobüsü alırım. deniliyor ve otobüsler
alınıyor. Ama buna karşılık Kamu İhale Kurumunun
kararını iptal için İstanbul Büyükşehir yargıya
başvuruyor. Altı yargı kararını İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı uygulamıyor.
Altı mahkeme kararı da -en son 2010da Danıştayda
çıktı- Kamu İhale Kurumunun kararını haklı
buluyor ama otobüsler alınıyor.
Soru iki: Hangi
bürokrat, hangi seçilmiş kişi, hukuk devletine inanan hangi yurtsever
altı mahkeme kararına rağmen, Kamu İhale Kurumunun iptal
kararına rağmen üç yüz elli otobüsü ihalesiz alır? Bunun arkasındaki
güç nedir ve bu neden sorgulanmaz? Yani bu rüşvetin de ortaya
çıkması için Amerikada, Almanyada soruşturma mı
açılması lazım? Nedir? Burada bir şeyler var mı, yok
mu? Bir şey söylemiyoruz ama size altı mahkeme kararını
uygulamayan bir Belediye Başkanı, altı mahkeme
kararını uygulamanın ötesinde Kamu İhale Kurumunun
kararını uygulamayan bir yönetimden söz ediyorum değerli
milletvekilleri. Eğer bunu CHPli bir belediye başkanı
yapsaydı eminim şimdi Silivride yatıyordu.
Değerli
arkadaşlar, dördüncü olay: Yine Amerikada yargılanıyor bir
firma, York Klima ve Dondurucu Sistemleri Şirketi. 1999-2005
yılları arasında Bahreyn, Mısır, Hindistan,
Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiyede kamu görevlilerine rüşvet dağıtmaktan
yargılanıyorlar ve bu firma, yargılama süreci sonucunda 12
milyon dolar tutarındaki cezayı ödeyerek uzlaşmayı
sağlıyor. Peki, Türkiyede bir şey oldu mu? Hayır. Duyan
var mı? Hayır. Peki, bu Dışişleri
Bakanlığı ne yapıyor? Bir ülkenin Dışişleri
Bakanlığı rüşvetin
dağıtıldığını duyar, görür de bunu alıp
da Türkiyedeki yetkililere aktarmaz mı? Şu mahkemede, Türkiyede
rüşvet dağıtıldığı söyleniyor, iddia
ediliyor. demez mi, Bunu araştırın. demez mi? Ama diyen yok.
Değerli
milletvekilleri, haklı olarak belki şu soruyu sorabilirsiniz:
Efendim, niye Sayın Başbakan hakkında verdiniz bu gensoruyu da
ilgili bakanlar hakkında vermediniz?
ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Biz de aynı soruyu soracaktık.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Evet, Sayın Başbakanın görevlerini
3056 sayılı Yasa belirlemiş. Onun 4üncü maddesi diyor ki:
Başbakan, Türkiye Cumhuriyetinin yüksek hak ve menfaatlerini gözetmek,
milletin huzur ve güvenini sağlayıcı önlemler almak
-altını çiziyorum- genel ahlakı ve kamu düzenini muhafaza
etmekle görevlidir. Eğer rüşvet vermek ve almak genel ahlakın bir
kuralıysa söyleyecek hiçbir şeyim yok, gereği
yapılmıştır. Ama rüşvet vermek ve almak ahlaka
aykırı bir eylemse, o zaman birilerinin buna dur demesi, birilerinin
bu konuda soruşturma talimatı vermesi lazım. O nedenle
Sayın Başbakan hakkında verdik. O nedenle dedik: Sayın
Başbakan, lütfen, istirham ediyoruz, Türkiye Cumhuriyetinin
adını, belli mahkemelerde adı geçerken en azından
duyarlı olun, ekip gönderin. Nedir bu olaylar? Dışişleri
bakanları var, konsolosluklar var, büyükelçiler var. Nedir bu olaylar?
Türkiyeyi niye bu hâle getiriyoruz biz? Bir rüşvet cenneti olarak
Türkiyenin algılanması, Bahreyn gibi, Katar gibi, Letonya gibi
ülkelerle Türkiye Cumhuriyetinin adının anılması bizim
hoşumuza mı gider? Yeri geldiği zaman övünüyoruz: Türkiye Cumhuriyeti,
efendim, en büyük yirmi ekonomiden birisidir. Bunu söylediğimiz bir
Türkiye Cumhuriyeti, rüşvet cenneti olan bir Türkiye Cumhuriyeti olabilir
mi? Genel ahlakı koruyacaksak bu konuda duyarlı olmamız
gerekmiyor mu?
Değerli
milletvekilleri, bakın, Sayın Murat Mercan şu kürsüde çok güzel
bir konuşma yaptı. Yaptığı konuşmanın ilgili
bölümünü aynen okuyorum: Bu Mecliste konuşulan her cümle, her kelime
özellikle uluslararası meseleleri ilgilendirdiği zaman, bu
konuşulanların hepsi anında ilgili ülkelerin masalarında,
ilgili ülkelerin dışişleri bakanlarının
masalarında mutlaka yer alır. Evet, saygınlığı
olan bir ülkede, eğer o ülkeyle ilgili bir olay varsa, görüşülüyorsa
ilgili ülkenin dışişleri bakanlarının
masasının önüne gider. Peki, Amerikada konuşuluyor,
yazılıyor çiziliyor, İnternet sitelerinde yer alıyor,
Türkiyede de yazılıyor çiziliyor ama kimse duymuyor. Nasıl
oluyor bu? Nasıl bir saygın ülke burası? Neden olayların
üzerine gidilmez? Anlamak mümkün değil.
Bakın, bu
olaylar çıktıktan sonra Rusya, Hırvatistan, Sırbistan,
bütün bu ülkelerin tamamında soruşturma açıldı,
tamamında ama ve olayların üzerine gidildi. Niye bizim ülkemizde bir
şey yapılmıyor arkadaşlar? Sormayacak mıyız biz
bunu? Yasama organı olarak yürütme organına sormayacak
mıyız? Bırakın milletvekili, parti kimliklerimizi bir
tarafa bırakalım, Parlamentonun yüce çıkarları
açısından, mademki bu Parlamento milletin iradesini temsil ediyor -ki
sık sık bunu dile getirip söylüyorsunuz bu kürsüde- milletin iradesi
rüşvetlerin, almanın vermenin gizlendiğini görmemek midir?
Sormamamız mı gerekir bizim yürütme organına bunu
araştırın, bunu soruşturun, bununla ilgili dosyaları
getirin diye?
Rüşvet alan
ve verenlerin sorgulanmadığı bir ülkede demokrasi yoktur
arkadaşlar. Rüşvet alanların ve verenlerin
sorgulanmadığı bir ülkede Başbakan genel ahlakı
koruyamaz. Rüşvet alanların ve verenlerin
sorgulanmadığı bir ülkede, Türkiye'nin uluslararası
saygınlığı korunamaz, Türkiye üçüncü dünya ülkesi olarak
görülür, bir muz cumhuriyeti olarak görülür. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın,
değerli milletvekilleri, diyeceksiniz ki: Mahkemede karar olur da mahkeme
kararını Dışişleri Bakanlığı
bilmeyebilir, görmeyebilir, duymayabilir. Hatta bizim bakanlarımız,
başbakanlarımız, bakanlıklardaki bürokratlar gazete de
okumayabilirler; gazetelerdeki bilgilere de hitap etmeyebilirler, o bilgilere
de güvenmeyebilirler.
Şu, Amerikan
Adalet Bakanlığının resmî İnternet sitesinden alınmış bir belge
arkadaşlar, Siemensle ilgili. Türkiyede rüşvetin
dağıtıldığını gösteren bir belge
arkadaşlar.
CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) 2000-2002.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Yenilerini söyledim ben bu kürsüden.
Onlar ortaya
çıktı. Bizde ortaya çıkması gereken bazı bilgiler var.
Dikkat edin en az lafını kullanıyor.
Şu, York
Klimayla ilgili, Amerikan Adalet Bakanlığının,
2002de değil, 2007.
Şu,
Daimlerle ilgili.
Niçin
sorgulamayız arkadaşlar? Neden olayların üzerine gitmeyiz?
Amerikan Adalet
Bakanlığının resmî İnternet sitesinde üçüncü dünya ülkeleriyle beraber
rüşvet dağıtılan bir de biz varız.
Rusya
olayların üzerine gitti. Yunanistan olayların üzerine gitti,
tutuklamalar oldu Yunanistanda. Bizde ne oldu? Hatırlayan, bilen var
mı, gören var mı, duyan var mı? Yok.
Değerli
milletvekilleri, biz sadece bununla kalmadık. Şimdi elinizi vicdanınıza
koyun, ben size bir şey anlatacağım, lütfen elinizi
vicdanınıza koyun, kararı yine siz vereceksiniz. Bunlar yer
alınca, dönemin bakanına sorduk: Sayın Bakan, bu Siemenste,
deniyor ki, rüşvetler dönüyor. Nedir bu olay Allah aşkına? Soru
önergesi verdik. Dönemin bakanının verdiği cevap:
Sözleşmeye Türkiye ve Almanya taraf olup, bahse konu dosyaların
gönderilmesine ve istinabeye ilişkin talepler sözleşmenin
yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca yargı mercilerinin görev
ve takdirindedir. Bu çerçevede yargı mercilerinde herhangi bir adli
yardım talebinde bulunulmamıştır. Güzel. Yani diyor ki:
Vallahi mahkeme dosyayı istemedi. Biz ne yapalım? Bizim bir
günahımız yok. Bunun üzerine Adalet Bakanlığına
soruyoruz Nedir bu? diye. Dönemin Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali
Şahin, onun verdiği yanıt: Söz konusu sözleşmeye ülkemiz
ve Almanya taraf olup soru önergesinde bahsi geçen dosyaların
gönderilmesine ve istinabeye ilişkin talepler sözleşmenin yukarıda
belirtilen hükümleri kapsamında yargı mercilerinin görev ve
takdirindedir.
İlk sefer,
dünyada böyle bir ülke var. Düşünün, rüşvet veriliyor, rüşvet
alınıyor, ülkeler belli. Hükûmet diyor ki: Vallahi ben hiçbir
şey yapmıyorum. Ne olacak? Efendim, mahkemenin istemesi lazım.
Mahkeme istemedi, savcı istemedi. Ne yapacağız? Sineye
çekeceğiz, diyeceğiz ki: Bu ülkede demokrasi var. Böyle bir
anlayışı siz kabul edebilir misiniz arkadaşlar? Böyle bir
anlayış olabilir mi?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Nasıl
olacak, nasıl?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Belki şimdi gelip diyecekler ki: Efendim,
Siemensle ilgili Ankarada ağır cezada bir dava görüşülüyor. O
dava bunlarla ilgili değil. Onu anlatırlarsa o davayla ilgili de
bizim bildiklerimiz var, o ayrı bir şey. Biz yurt
dışında görüşülen ve karara bağlanan davalardan söz
ediyoruz. İlgili rüşvet dağıtan şirketlerin
rüşvet dağıttık, diye, itiraf edip cezalarını
ödeyip kabul ettikleri davalardan söz ediyoruz. Onlar ayrı, onları
ayrıca görüşürüz.
Şunu kabul
etmeniz lazım değerli milletvekilleri, savcılar harekete
geçmedi, mahkemeler harekete geçmedi, dediler ki: Vallahi ortada
yapacağımız hiçbir şey yok. Diğer ülkelere
bakalım, diğer ülkelerde ne olmuş acaba?
SONER AKSOY
(Kütahya) Savcılar geçsin canım.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Niye suç duyurusunda bulunmadınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Diğer ülkelerde ne oldu acaba?
Amerikada
olayı savcının önüne götüren kim? Amerika Sermaye Piyasası
Kurulu. Bizde Sermaye Piyasası Kurulu harekete geçti mi? Hayır.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Siz niye bulunmadınız suç duyurusunda?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Olayı
soruşturan kim? Başbakanlık Teftiş Kurulu,
soruşturması gereken. Başbakanlık Teftiş Kurulu
soruşturma yaptı mı? Hayır. Peki, sahte belgelerden söz
ediyor, ödenen rüşvetlerden söz ediyor. 5 milyon, 6 milyon dolarlık
rüşvetler ödenmiş Türkiyedeki firmalar tarafından. Bunlar
sahte belgelerle muhasebeleştirilmiş. deniyor. Peki, bu vergi
olayıyla kim ilgilenecek? Gelir İdaresi
Başkanlığı. Peki, bunlarla ilgili harekete geçildi mi?
Hayır, harekete geçilmedi.
AHMET YENİ
(Samsun) Siz geçtiniz mi siz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Siz Başbakanlık Teftiş Kurulunu
bize bağlayın, harekete kim geçer, geçmez, size gösteririm. Yeter ki
siz onu bağlayın bize! (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Niye suç duyurusunda bulunmadınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) İki
Durun daha, daha bitmedi
arkadaşlar.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Suç duyurusunda bulunun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Eğer bir idare bütün bu olayları görüp
sesini keserse, görmemezlikten gelirse, ister Bakan ister Başbakan ister
milletvekili ister belediye başkanı, o rüşvetin ortağı
demektir. Sesini kesen, konuşmayan kişi o rüşvetin
ortağı demektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, siz
bir olay olduğu zaman üzerine gidiyorsunuz değil mi? Ama
hoşunuza gitmeyen bir olay olduğu zaman niye üstüne gitmiyorsunuz?
Ahlakta çifte standart olur mu? Rüşvette çifte standart olur mu? Rahmetli
Uğur Mumcu bir şey söylerdi. Derdi ki: Katil katildir, katilin
sağcısı, solcusu olmaz. Ee, rüşvet de rüşvettir;
rüşvetin sağcısı, solcusu, AKPlisi, bilmem başka
partilisi mi olur? Bütün olayların üzerine niye yüreklilikle
gitmiyorsunuz? Niçin olayları ortaya çıkarmak için çaba
harcamıyorsunuz? Niçin Dışişleri Bakanlığına
sormuyorsunuz, arkadaş, senin büyükelçin orada dururken, benim elime geçen
şu dosyaları sen nasıl bulmazsın? Şunları sen
nasıl bulmazsın? Niye bulmuyor bunları? Gazeteciler görüyor,
haber yer alıyor. Nasıl görmezsiniz bütün bunları arkadaşlar?
ALİ ÖZTÜRK
(Konya) Amerikada işlenen rüşvet suçunu inceleyebilmek için,
sınır aşan rüşvet suçlarıyla ilgili kanun
çıkarmak lazım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bakın, olay sadece bununla da
sınırlı değil. Eğer rüşvet almak vermek varsa,
bunu araştırması gereken kurumlardan birisi de MASAKtır,
Mali Suçları Araştırma Kuruludur. MASAK harekete geçti mi?
Haberi var mı? Yok.
Peki, neyi
sorgulayacağız biz arkadaşlar? Gönül isterdi ki Sayın
Başbakan çıkıp buraya gelse, açıklamaları yapsa ve
yine gönül isterdi ki Sayın Başbakan bütün bunları duyabilseydi.
2007de yer
alıyor gazetelerde bazı haberler, 2008de yer alıyor, 2009da
yer alıyor, 2010da yer alıyor. Şu Alman yeminli
savcısına verdiği ifadede Türkiyede rüşvet verme
kararı aldık. diye bütün bunların hepsi yayınlanıyor
arkadaşlar. Niye Hükûmet sessiz? Neden sessiz? Siz Sayın
Başbakan
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Siz niye gitmiyorsunuz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Biz gideriz.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Silivriye gidiyorsunuz, oraya da gidin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Nereye?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Yargıya gidin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Yargıya gittik, bakın bunların
hepsini aldık. Hepsini aldık, hepsini belgeledik.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) Yargı işini yapsın.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Söylediğimiz her sözün arkasında belge
vardır, üstelik mahkeme kararı vardır. Ama bunu uygulayacak olan
Hükûmettir. Bunu uygulayacak olan sizsiniz. Hükûmetin arkasına
gizlenmeyin, destek vermeyin. Destek verdikçe rüşveti
meşrulaştırıyorsunuz.
Hani sizin
anlayışınıza hitap edeyim: Hadis demiyor muydu:
Rüşvet alan da veren de melundur. diye. Ne yapıyorsunuz peki siz?
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) Hayret bir şey ya!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Alan da veren de melundur, koruyan da melundur.
Rüşvetçileri koruyorsunuz böyle davranarak. Niye yüreklilikle
çıkıp Evet, bunlar soruşturulmalı. demiyorsunuz? Bir
bakan Bunu mahkeme ister. nasıl diyebilir? Sen bakan değil misin?
Beş kuruş tazminat kararı verdi diye hemen o hâkime Adalet
Bakanlığı müfettişini göndermeyi biliyorsun. Peki
Takipsizlik kararını veriyor adam. Ekinde Amerikan Sermaye
Piyasası Kurulunun kararı var, raporu var. Diyor ki: Gazete haberi.
O kararı nasıl görmezsiniz siz? Bunu yapan savcıya soruşturma
açıldı mı? Hayır, savcının sırtı sıvazlandı
Sen bunu görme. diye. Onun için, isyanımız bundandır.
Bütün
bunları gelip şuraya bağlamak isterim: Bu Anayasa
değişikliklerinde neden yargı organı ele geçirilmek
isteniyor arkadaşlar?
Bütün bunlar
Türkiyede sağlıklı bir yönetimin
olmadığını, rüşvetin
meşrulaştırıldığı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
Buyurun efendim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla)
artık, Türkiye'nin rüşvet kabul eden,
rüşvet veren, rüşvetle her işin döndüğü bir üçüncü dünya
ülkesi, bir muz cumhuriyeti olarak algılanmasına yol açıyor.
İsyanımız bundandır arkadaşlar. Yoksa her
rüşvetin üzerine gidin, her yolsuzluğun üzerine gidin size sonuna
kadar destek veririz. Ama rüşvetleri kapatırsanız, görmezden
gelirseniz ve Parlamentoda da bunun arkasında durmaya devam ederseniz bu
yolsuzlukların önünü alamazsınız.
Yine iddia
ediyorum ve söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde AKP İktidarı
dönemindeki yolsuzluklar hiçbir iktidar döneminde olmamıştır. Türkiyeyi
bir yolsuzluklar cenneti hâline dönüştürdü bu Hükûmet. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunu, arzu edenlerle her yerde ve
her ortamda da tartışmaya hazırız.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) İSKİ ne oldu?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) İSKİ, mahkûm oldu biliyor musunuz?
Haberiniz var mı? Mahkûm oldular ve mahkûm olsunlar diye bizzat Nurettin
Sözen mahkemeye gidip ifade verdi.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) Kocaeli
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz ne yaptınız? Gittiniz mi oraya?
Kocaeli de mahkemeye gitti.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ediyorum efendim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan, selamlamam
için
BAŞKAN -
Selamlayın efendim, buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Her yolsuzluğun üzerine
kararlılıkla gidin biz sizi destekleyelim, kim yaparsa yapsın.
Ama bir yolsuzluğu kapatmak için başka bir yolsuzluğun
arkasına sığınmak insani değil, ahlaki değil,
hele milletvekillerine hiç yakışmaz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle şahsım ve grubum adına yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup başkan vekilleri Sayın Kemal Anadol, Sayın
Hakkı Suha Okay ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu
tarafından Anayasanın 98 ve 99uncu maddeleriyle, İç Tüzükün
106ncı maddesi gereğince Sayın Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan için verilen gensoru önergesi üzerinde görüşlerimi sizlerle
paylaşmak için söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, gensorunun konusunu gensoru sahipleri detaylı bir
şekilde sizlere sundular. Ben de konuşmanın devamına temel
teşkil etsin diye özet olarak ifade edeyim.
Amerika
Birleşik Devletleri ile Almanyada yürütülen soruşturma ve
kovuşturmaların sonunda Daimler firmasının Türkiye
iştiraki olan Mercedes-Benz Türk firmasının, yine Amerikan Delta
& Pine firmasının Türkiye iştiraki olan Türk Deltapine
Limitet Şirketi firmasının, yine üçüncü firma olarak Alman
Siemens firmasının Türkiye'de rüşvet
dağıttığının ortaya çıktığı
iddia edilmektedir ve Sayın Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın bu olaylar hakkında gerekli soruşturmaları
zamanında yapmadığı iddia edilmektedir. Böylece önerge
sahiplerinin işaret ettiği hassasiyet şudur: Böylece demokratik
sisteme olan güven sarsılmış ve Türkiye'nin uluslararası
saygınlığı zedelenmiştir. Sayın
Başbakanın uluslararası düzlemde Türkiye ile ilgili rüşvet
iddialarını zamanında ve yeterince
soruşturmadığından dolayı Türkiye'nin
uluslararası saygınlığı zedelenmiş ve demokratik
sisteme güven sarsılmıştır. İddia budur, bu iddia
doğrultusunda Sayın Başbakanın
cezalandırılması istenmektedir. Gensorunun özeti budur.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi yöneticileri bu iddialarını
uzun bir konuşmayla -Sayın Kılıçdaroğlu- burada ifade
etti. Ümit ediyorum ki Sayın Hükûmet de bunlara cevap verecektir.
Ayrıca gensorunun içeriği okunduğu takdirde görülecektir ki bu
iddialarla ilgili, uluslararası düzlemde de cezalandırılmalar
olmuş, uzlaşmalar olmuş, ödemeler olmuş. Anlaşılıyor
ki ortada bir suç vardır ve birtakım cezalar kesilmiştir, bunun
Türkiye ayağı eksik kalmıştır. İddia budur ve bu
iddia doğrultusunda Sayın Başbakanın yani Türkiye'nin
yönetiminden sorumlu olan Sayın Başbakanın ihmali olduğu,
sorumluluğu olduğu iddiasıyla, İç Tüzük ve Anayasaya göre
cezalandırılması talep edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin gensorusunda, iddiaları
devamında ortaya koydukları sorular da çok önemli, deniliyor ki:
Nasıl
oluyor da Türkiyede rüşvet dağıtanlar başka ülkelerde
yargılanıyor, rüşvet belgeleri ortaya
çıkarılıyor, rüşveti verenler kabul ederek anlaşma
yoluna gidiyor ve bu haberler medyada yer alırken rüşvetin
dağıtıldığı Türkiyede, siz sorumlu iktidar
olarak duyarsız kalıyorsunuz, sessiz kalıyorsunuz? Bu sorunun
cevabı verilmelidir.
2) Türkiye Cumhuriyeti
anayasal, demokratik, hukuk devleti olmasına rağmen, siyasal
iktidarın, rüşvet konularını inceleyerek
sorumlularını yargı karşısına çıkarmaktan ve
kamuoyunu bilgilendirmekten kaçınmasının gerçek nedeni nedir?
Bu soru da çok önemli, çok ağır bir soru; mutlaka cevabı
verilmelidir. Yani siyasi iktidarın yolsuzluklarla ilgili görevini
yapmadığı iddiası ağır bir sorudur.
Ve son olarak da iddia sahipleri diyorlar ki:
Dağıtılan rüşvetlerin siyasi sorumlusu bizzat Sayın
Başbakandır ve bundan dolayı da İç Tüzüke ve Anayasaya
göre cezalandırılmalıdır. Tabii, burada bir de ihsas var.
Bu yolsuzluk, bu rüşvet iddiası
soruşturulmadığına göre, acaba siyasi iktidar bunun bir
yerinde midir? Bu da çok ağır bir ihsastır, ihsas düzeyinde de
olsa ağır bir iddiadır.
Değerli
milletvekilleri, bu iddialar çok önemlidir. İnanıyorum ki
muhatapları gereken cevapları verecektir. Ancak, bilinmelidir ki bu
cevaplar milletimiz tarafından, kesin cevap da milletimiz tarafından
verilecektir. Hiçbir iddia, bu konuda hiçbir ihmal cezasız
kalmayacaktır. Hem millet vicdanında hem de inancımız
gereği ilahî zeminde yolsuzluğun, sorumsuzluğun
cezasının kalmayacağı, zannediyorum hepimiz
açısından bir ortak değerdir.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu iddiaları önemsiyoruz ve gerçeklerin ortaya
çıkmasını, suç varsa da suçluların
cezalandırılmasını herkesten daha çok istiyoruz. Ancak,
şunu da ifade etmek lazım: Bu gensoru önergesi, önergenin gündeme
alınması talebi zaman itibarıyla doğru
olmamıştır, kanaatimiz budur. Çünkü toplumda Anayasa
değişikliği gibi çok önemli bir konuda duyarlılıklar
gelişmiş, tartışmalar büyümüş ve dikkatler oraya
toplanmış. Tam bu ortamda, böyle çok daha önemli bir konuda, böyle
bir iddiayı sonuna kadar götürebilmek, cevabı sonuna kadar verebilmek
çok mümkün olmayacaktır. Cevapsız sorular bu topluma eziyet
olacaktır. Cevabı verilmemiş sorular bu toplumda yük
olacaktır. Bu sebeple, bu gensoru önergesinin zamanının
doğru olmadığı kanaatimizi de ifade ediyorum. Ama her
şeye rağmen yolsuzluk iddialarının sonuna kadar
araştırılmasını ve suç varsa suçluların da
cezalandırılmasını herkesten daha çok Milliyetçi Hareket
Partisi istemektedir.
Bu sebeple,
değerli milletvekilleri, iddia sahipleri buradadır, iddianın
muhatapları da buradadır ve önemlidir; Türkiye'nin uluslararası
saygınlığının zedelenmesi gibi çok ciddi de bir iddia
bir endişe ile ortaya konulmuştur. Mutlaka muhatapları bunun
cevabını verecektir. Bu sebeple, ben bu konudaki detaya çok fazla
müdahil olmak istemiyorum. Ama sizlerle paylaşmak istediğimiz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak paylaşmak istediğimiz bazı
düşüncelerimizi ve bu konudaki önerilerimizi de ifade etmek istiyorum bu
vesileyle.
Değerli
milletvekilleri, Değerli Başkan; yolsuzluk ithamı siyaset için,
siyaset adamı için gerçekten çok ağır bir yüktür. Hiç kimse,
küçük büyük bir yolsuzluk ithamıyla, iddiasıyla cevabı
verilememiş bir duruma düşürülmesin, hem kişi olarak hem kurum
olarak. Siyaset kurumu ki -Türkiye'yi Türk milleti adına yöneten-
Türkiye'de yaşayan insanların beklentilerini karşılayan bir
kamu gücü olarak, üzerindeki yolsuzluk görüntüsü, yolsuzluk iddiası
taşınabilir, kabul edilebilir bir yük değildir. Çünkü millet,
iradesini siyasete emanet etmektedir, o iradenin gücüyle milletin geleceği
tanzim edilmektedir. Emanet eden, emanet ettiği kişiye
inanamıyorsa, güvenemiyorsa orada doğru bir ilişki, faydalı
bir birliktelik tanzim edebilmek mümkün değildir. O sebeple, siyasetin
üzerindeki yolsuzluk iddialarını, bana göre, bu Genel Kurul tüm gündemlerinin
en önüne koymalıdır. Siyaseti yolsuzluktan, yolsuzluk itham ve
iddialarından arındıramadıktan sonra, burada dünyanın
en güzel şeyini yapsak adına vekâlet
kullandığımız bu millete güven uyandıramayız,
inandıramayız. Bu sebeple, yolsuzlukla ilgili iddiaların,
siyasetin üzerinde, yönetimin üzerindeki yolsuzlukla ilgili iddia ve
ithamların sonuna kadar araştırılmasını,
geciktirilmemesini, tarafsız bir şekilde, suç varsa belirlenmesini ve
suçluların cezalandırılmasını çok önemsediğimizi
ifade ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, yolsuzluk orada kalmıyor, yolsuzluğun
yansıması, sonucu olarak bir yozlaşmaya sebep oluyor. Bu
yozlaşma, siyasetten, yönetimden hızla topluma yansıyor. Temiz
toplum amaçsa bunun başlangıç noktası siyasettir. Temiz siyaseti
kuramadığımız takdirde, siyasetin emrindeki yönetimi temiz
bir şekilde çalıştıramadıktan sonra toplumu
olması gereken değerlerde tutabilmek mümkün değil. Bugün
Türkiye'nin Türk milletine yakışmaz görüntüleri, şu sokakta
yaşanan hadiseler, ifade etmekten üzüntü duyuyorum, ama bu sonuçları
kabul edebilmek mümkün değil, toplum cinnet geçiriyor. Olmaz işler,
kabul edilmez işler, insani düzeyde, toplumsal düzeyde, kitlesel düzeyde
olmaması gereken birtakım olayları yaşıyorsak, bunun
sebebini öncelikle siyaset kendinde aramalıdır. Eğer temiz
siyaset, ona dayalı olarak temiz bir yönetim, adaletli bir yönetim ortaya
koyamazsak, bu topluma dürüst olun, temiz olun, adaletli olun,
çalışkan olun demeye hakkımız yok. Sonuçta, toplumsal
cinnet dediğimiz gerçekten insana yakışmaz, hele Türkiyeye,
Türk milletine yakışmaz manzaralar karşısında
perişan oluruz.
Bu sebeple,
değerli milletvekilleri, öncelikle siyasetteki bu yozlaşmayı
Yolsuzluklardan kaynaklanan harama bulaştığınız
takdirde, bu yolsuzluğa bir defa bulaştığınız
takdirde arkasını toparlayabilmeniz mümkün değil, onun
getireceği hadise yozlaşmadır. Siyasetteki bu
yozlaşmayı eğer hem hukuki hem kuramsal olarak hem de kurum
olarak önleyici tedbirleri alamadığımız takdirde, demin de
ifade ettiğim gibi, burada dünyanın en güzel şeylerini de
konuşsak, en güzel hukukunu da kursak görevimizi yapmış
olmayız.
Bu sebeple biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tüm bu olayların, tüm bu
yaşananların ve özellikle şu dönemde artan yolsuzluk iddia ve
ithamlarının önünü kesebilmek için, bu yükü siyasetin üzerinden,
Türkiye'nin üzerinden atabilmek için alınması gereken tedbirler
noktasında, Milliyetçi Hareket Partisi, topluma, siyasete, Türkiye Büyük
Millet Meclisine çok kapsamlı bir proje mahiyetinde çağrıda
bulunmuştur. Bugün bir yolsuzluğun konuşulduğu, bir
iddianın ortaya konulduğu, cevaplarının verileceğini
umduğum bir hadiseyi de fırsat bilerek, Milliyetçi Hareket Partisinin
yolsuzlukla mücadele konusunda topluma sunduğu, siyasetin dikkatine
sunduğu çağrısını huzurlarınızda
müsaadenizle tekrarlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, tekrar ediyorum, meselenin başlangıcı siyaset.
Türkiye siyasetle yönetiliyor; millet, iradesini siyasete, siyaset kurumuna ve
siyasetçiye emanet ediyor. Eğer siyaseti yolsuzluktan, yolsuzluk
ithamından, iddiasından arındıramazsak, ondan
sonrasını düzeltmek mümkün değil. Bu, aynen: Hani, bir yapı
yaparken önce zemini temizlersiniz, sağlam zemine inersiniz, ondan sonra
binanızı kurarsınız. Çamura, çamurdan oluşan bir
zemine bina kurmazsınız. Bence, bu işin zemini de siyaset. Onun
için, ısrarla herkesin teklif ettiği, herkesin konuştuğu
ama bir türlü gerçekleştirilemeyen bir hadiseyi, ben, Milliyetçi Hareket
Partisinin teklifi, daveti, görüşü olarak tekrar ifade ediyorum: Gelin,
öncelikle siyasi ahlak yasasını çıkartalım. Siyasi ahlak
yasasına dayalı olarak kurulması gereken kurumları
kuralım, denetim kurumlarını kuralım.
Değerli
milletvekilleri, bu konu bir millî meseledir, yani iktidarı suçlamak için
söylemiyorum. Elimde birtakım rakamlar var. Yolsuzluk skalasında
Türkiye'nin nerelere kadar düştüğü, hangi devletlerin arkasına
düştüğü
Yani, söylenmesi hâlinde böyle çok sevineceğimiz,
siyaseten kazanacağımız bir şey yok. Türkiye'nin
ayıbını söylemek bize bir şey kazandırmaz. Ama, iyi
durumda olmadığımızı hepimiz biliyoruz. Bugün, bundan
önceki gün ama sonuç olarak Türkiye yolsuzluk durumunda gerçekten
-utanılacak demesek bile- sevinilecek bir noktada değil. Böyle
olunca, gelin bunu bir millî mesele hâline alalım, bir devlet meselesi
hâline alalım ve bir millî program yapalım. Bu noktada Milliyetçi
Hareket Partisi olarak -birkaç defa oldu- araştırma önergesi
veriyoruz ve bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevini
hatırlatıyoruz. Bir komisyon kuralım bu konuda. Herkesin teklifi
var, gelin bu teklifleri koordine edecek bir yapı, bir komisyon
kuralım, araştıralım diyoruz ama nedense, nedense
-özellikle iktidar partisi grubu- bunu bir zaman geçirme taktiği olarak
görüyor ve her defasında reddediyor. Ama yolsuzluk dediğimiz hadise
neredeyse bu toplumu boğma noktasına geldi değerli
milletvekilleri. Sokakta yaşadığımız hadise herkesi
rahatsız etmeli. Bunu bir millî program olarak ele almalıyız ve
buna dayalı olarak bir yolsuzlukla mücadele kurulu
oluşturmalıyız. Milliyetçi Hareket Partisinin teklifi bu. Özerk
bir yolsuzlukla mücadele kurulu oluşturmalıyız ve bu siyasetten
bağımsız, özellikle siyasetin, siyasetçilerin siyasi rant elde
etmek veya siyasetin gücünü kullanarak kendilerine bağlı bir güç
oluşturmak yönündeki gayretlerini, faaliyetlerini denetlesin.
Kamu
denetçiliğini kuruyoruz, kamu denetim kurumunu ama ne kadar geç
kalınmış bir hadise, değil mi? İşte, bu konuda
Türkiye denetim kurumunu oluşturmamız lazım, yine özerk.
Türkiyede yalnız mahkemeleri, yalnız asayiş güçlerini, polisi
bu konuda görevli saymak, yeterli bulmak mümkün değil. Bu konuda toplumun da
denetimini, toplumun örgütlü gücünün de bu denetime katılmasının
hukuki yollarını hazırlamamız lazım. Bu sebeple, bunu
bir kültür hâline getirmemiz gerekir, denetim etkinliğini bir bireysel
içselleştirme, bir kültür hâline getirmeliyiz. Çok anlatılır, görmüşünüzdür,
Avrupanın birçok şehrinde
yaşamışlığımız da vardır, elinizdeki
izmariti sokağa atarsanız oradaki vatandaş size müdahale eder
çünkü onu kendi özgürlüğüne, kendi hakkına bir saldırı
olarak görür. İşte, bunu bir kültür hâline getirebilmek için, bir
bireysel alışkanlık, zihniyet hâline getirebilmek için
okullardan başlayan bir denetim etkinliği programı
geliştirmemiz lazım.
Değerli
milletvekilleri, sözün sonunda söylenecek söz şudur: Tüm bunların
başlangıcı, tüm söyleneceklerin ilk cümlesi siyasetin
temizlenmesidir. Bunun için, geliniz, Anayasamızın 83üncü
maddesindeki milletvekili dokunulmazlığını yeniden
tanımlayalım. Aslına, milletin kendisine atfettiğiniz
suçlara karşı aynı suçu işleyen vekilinin
dokunulmazlığını bu Anayasadan çıkaralım.
Bakın,
Anayasa düzenliyorsunuz, yeni Anayasa düzenliyorsunuz, diyorsunuz ki
Demokrasinin standartlarını yükselteceğiz. ama seçim
barajına dokunmuyorsunuz. Diyorsunuz ki Özgürlükleri
geliştireceğiz., Anayasanın 10uncu maddesindeki kamu
hizmetlerinden yararlanma eşitliğini getirmiyorsunuz. Diyorsunuz ki
Yönetime seviye kazandıracağız., yönetimin denetlenmesini
sağlayacak milletvekilliği dokunulmazlığına
dokunmuyorsunuz. Buradan, tedirginliğinizi biliyorum ama size teklifimiz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Size teklif ediyoruz: Türkiyedeki tüm
dokunulmazlık sistemini gözden geçirelim. Yalnız milletvekili,
siyasetin dokunulmazlığı değil, tüm dokunulmazlık
sistemini gözden geçirelim ama önce çuvaldızı kendimize
batıralım. Milletvekilliğinin
dokunulmazlığını yeniden sorgulamadıktan sonra burada
dürüstlük adına dokunulmazlıklarla veya yolsuzluklarla mücadele
adına söylenen laflar kuma yazılmış yazılar gibidir
arkadaşlar. Kendisini ortaya koyamayan siyaset hiç kimseye ahkâm kesmek,
ders vermek, öğütte bulunmak hakkına sahip değildir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu gensoru sebebiyle diyoruz ki: Anayasayı da
değiştiriyoruz. Geliniz, cesaret gösteriniz, önce siyaseti yolsuzluk
iddia ve ithamlarından temizleyecek bu milletvekilliği
dokunulmazlığı hususunu yeniden tanımlayalım. Ancak o
zaman toplumun önünde söylediğimizin bir değeri ve anlamı
olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şandır, teşekkür cümlenizi alayım efendim.
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Değerli milletvekilleri, tekrar ediyorum:
İddialar çok ağırdır. Bu iddialar mutlaka cevap
bulmalıdır. Bu iddialar cevapsız kaldığı takdirde
toplumun demokratik sisteme güveni azalacaktır, size güveni
azalacaktır. Ama tekrar ediyorum: Bu gensoru
tartışmalarının zamanı bize göre doğru
seçilmemiştir çünkü millet -bize göre- çok sıkıntılı
bir Anayasa Değişiklik Teklifi üzerinde tartışmaktadır.
Tartışmayı bir başka alana çekmenin çok faydalı
olmadığı kanaatindeyiz.
Bu
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan
Vekili Sayın Bengi Yıldız.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; rüşvet gibi kapsamlı bir olayın
tartışıldığı bir günde Sayın
Başbakanımız herhâlde Millî Güvenlik Kurulunda çok önemli
konuları görüşüyor. Bize göre Türkiye'nin en önemli problemi,
güvenliği ve bütün alanları ilgilendiren en önemli mesele, yolsuzluk,
rüşvet bu sarmalda yürüyen sistemdir. Dolayısıyla bunu önemsemek
lazım. Gerçekten de Adalet ve Kalkınma Partisinin geldiği çizgi
rüşvet alanın da verenin de melun olduğu bir yaklaşım
sergiliyor ama bugünkü gensoruda rüşvet alanın da verenin de memnun
olduğu bir sistemden yana olduklarını gösteriyor bizce, çünkü
yeterli duyarlılığı göstermiyorlar bu olaya.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
Sayın Başbakan hakkında vermiş olduğu gensoru
hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım.
Şunu arz ederiz ki: Yolsuzluk gibi, ülkemizin karşı
karşıya bulunduğu yapısal sorun böylesine birtakım
siyasi çekişmelerin malzemesi hâline getirilen gensoru önergeleriyle
kadükleştirilmesin, bu sorunun çok daha kapsamlı olan bütün
boyutları, nedenleri, sonuçları ve çözüm önerileriyle birlikte ele alınması
lazım. Ama ne yazık ki, gensoru metninden de
anlaşılacağı üzere sorunun özüne inmeyen, soruna
yapısal olarak bakmayan, suya sabuna dokunmayan, işin
kıyısından köşesinden dolaşan bir yaklaşımla
karşı karşıyayız. Bu yaklaşımın çözüm
üretmediğini söylemek zorundayız. Eğer bu sorunu ciddi olarak
ele almak istiyorsak, sonuçlarından çok, nedenleri ve bunu üreten sistem
üzerinde durmak zorundayız. Yolsuzluğu üreten sistemi,
mekanizmayı bir bütün olarak görmek, ele almak durumundayız. En
nihayetinde, bu sorun bugün ortaya çıkmadı, neredeyse cumhuriyetle
yaşıt ve hatta bu rejimle özdeşleşen bir sorundan
bahsediyoruz. Sorunun tarihsel kökenine, çıkış noktasına
bakıldığında İttihat ve Terakkiye kadar uzanan bir
zenginler sınıfı yaratma projesinin varlığı
görülecektir. Zengin yaratmanın en kolay yolu olarak da zenginliklerin el
değiştirmesi yöntemine başvurulmuştur.
Dönemin
ittihatçı yönetiminin devreye koyduğu millî iktisat politikası
da kendi zenginini yaratma projesinin başlangıç noktası olarak
ortaya çıkmıştır. Nedir o? Ticareti ve zenginlikleri
azınlıkların elinden alıp Müslüman Türk tüccarlara
devretmektir. Nitekim, ittihatçıların başlattığı
bu proje cumhuriyet döneminde de sahiplenilmiş ve adım adım
uygulanmıştır. Gayrimüslimlerin mal varlıkları el
değiştirmiş, gasbedilen zenginlikler millîleştirilmiştir.
Bu sayede bireyin zenginleşmesiyle devletin de zenginleşeceği
hesaplanmıştır. Cumhuriyet, nasıl elit seçkinlerin bir
statükosu, kalesi hâline dönüşmüşse aynı projenin bir gereği
olarak elit zengin bir tabaka oluşturulması hedeflenmiştir.
O nedenle,
başlayan Kaç milyonerimiz var? söylemi bunun bariz örneğidir. Çok
partili hayata geçiş ile birlikte Küçük Amerika Projesi hayalleri
kurulmuş, serbest piyasaya dayalı kapitalist bir kalkınma
modelinin ilk adımları atılarak Bireysel zenginlik adı
altında mutlu bir azınlık tabakası oluşturulması
süreci başlatılmıştır. Bu süreçte bir grup mutlu
azınlık zenginliğine zenginlik katarken geniş halk
kitleleri ise daha da yoksullaşmıştır.
Türkiye'nin
serbest piyasa ekonomisine geçtiği 1980 sonrası yolsuzluğun en
sistemli hâle geldiği bir dönemdir. Özellikle bu sürecin önü 12 Eylül
darbesiyle daha da açılmıştır. Devletin esas sahipleri,
siyasi iktidarları, askerî vesayet rejimi ve 12 Eylül hukukuna, onun
yarattığı statükoya daha bağımlı hâle
getirebilmek için rant olanaklarını alabildiğine
açmış, hükûmetleri yolsuzluk çarkının içine çekerek teslim
almıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1990lara gelindiğinde Türkiye,
cumhuriyet tarihinin en kirli en büyük yolsuzluklarıyla karşı
karşıya kalınmıştır. Kemal Horzumların ün
yaptığı hayalî ihracat vurgunları, cumhuriyet tarihinin en
büyük yolsuzlukları arasında yer almıştır.
Hayalî
ihracatın ardından yolsuzluğun uç verdiği bir başka
alan ise bankalar olmuştur. Kamu bankalarının iktidara
yakın kişilere verdiği sıfır faizli geri ödemesiz
kredilerle birlikte hortumlama süreci başlamış kamu
bankalarının içi boşaltılmıştır,
faturası ise halka kesilmiştir, hortumculara ödül gibi cezalar
verilmiştir. İSKİ skandalı, Türkbank yolsuzluğu,
Türkiye'nin bir dönemine damgasını vuran yolsuzluk olayları
olarak tarihe geçmiştir.
Bugün Deniz
Fenerine kadar uzanan bu yolsuzluk tarihinde, büyük enerji yolsuzlukları,
ihale yolsuzlukları, örtülü ödenek yolsuzlukları, özelleştirme
adı altında yapılan yolsuzluklar, hangi siyasal yelpazeden,
hangi ideolojiden olursa olsun hemen her iktidarın
karıştığı kirli faaliyetler olarak siyasi tarihteki
yerini almıştır.
Özellikle 1990
sonrası Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde savaş
boyutuna varan çatışmalı ortamın tırmanmasıyla
birlikte yolsuzlukların doruk noktasına ulaştığı
dönemler söz konusudur. Bu dönemlerde Türkiye savaş ekonomisiyle
yönetilmiş, askerin bir dediğini iki etmeyen siyasi iktidarlar, ülke
ekonomisini savunma harcamalarına aktarırken kendileri de bu arada
oluşan ranttan faydalanmak amacıyla yolsuzluk üzerine yolsuzluk
yapmışlardır. Örtülü ödeneklerin nasıl iç edildiği
bilinmektedir. O dönemin yaşanan gerçeklerine bir göz
atıldığında terörle mücadele adı altında bu
ülke tarihinin en büyük yolsuzluklarının, vurgunların
yapıldığı görülecektir.
Susurluk
Raporuna da yansıdığı üzere, sadece yolsuzluklar
değil devlet görevlilerinin kontrolünde uyuşturucu ticareti de
alabildiğine artmıştır. Dönemin Milliyetçi Hareket Partisi
Milletvekili Sayın Şevket Bülent Yahnici 12 Haziran 2000 tarihinde
Radikal gazetesine verdiği röportajda, eroin konvoylarına polislerin
yol verdiğini, bu işleyişin otuz yıldan beri böyle
sürdüğünü belirterek Türkiyenin gerçeklerini ortaya koymuştur.
Güneydoğuda yaşanan savaşın faturası bu olmuştur.
Rüşvet, yolsuzluk, vurgunculuk, hortumculuk, kayıt
dışılık almış başını gitmiş;
sistem, toplum ve ahlaki değerler çürümüştür; iktidarlar
gırtlağına kadar yolsuzluğa batmıştır.
Sayın
Başkan, bazı arkadaşlarımız herhâlde bu konuyu
önemsemiyor ve dinlemek istemiyorlar. Bence dinlemek istemeyenler lütfen araya
gitsinler, orada sohbetlerini sürdürsünler.
Köşe
dönmecilik, kolay yoldan zengin olma arayışları, kamusal alandan
toplumsal alana kadar artık günlük yaşamın bir vazgeçilmezi
hâline dönüşmüştür. Yolsuzlukla birlikte çeteleşmeler, hukuk
dışı örgütlenmeler, mafyalaşmalar alabildiğine
yaygınlaşmıştır. Çeteler, mafya örgütlenmeleri,
siyaset, medya iç içe geçmiştir. İşte, kendi elit, seçkin
tabakasını yaratmayı planlayan tek tipçi cumhuriyet sistemi yolsuzluğun,
vurgunculuğun, bataklığın esiri hâline gelmiştir. Bir
tarafta trilyonların götürüldüğü, diğer tarafta ise Hakkâride
çöpten ekmek toplandığı bir Türkiye fotoğrafı bu
sistemin eseridir. Rakamlara bakıldığında boyutların
nerelere kadar vardığı daha net anlaşılmaktadır.
2003 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları
Araştırma Komisyonunun ortaya koyduğu yolsuzluk rakamı 160
milyar dolardır. Yine Ekonomist dergisinin 2001deki araştırmalarına
göre 80li yılların yolsuzluk bilançosu 105 milyar dolardır.
Tabii ki bu rakamlar buzdağının görünen kısmıdır.
Gerçek tablo bu rakamların katbekat üzerindedir. Bugün dünyanın
neresine giderseniz gidin Türkiye denildiğinde akla ilk gelen
rüşvet ve yolsuzluktur. Uluslararası Saydamlık Örgütü
tarafından hazırlanan ve yıllık olarak yayınlanan
Yolsuzluk Algılama Endeksi raporlarına
bakıldığında, yolsuzluk konusunda Türkiye hedeflediği
Batı dünyasında değil, üçüncü dünya ülkeleri içerisinde yer
almaktadır. Elbette bu durum ülkemiz adına bir utanç tablosudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; peki, yolsuzluklar Türkiyenin
kaderi midir? Neden önüne geçilememektedir? Elbette bir ülkede demokrasinin
standartları ne kadar yükselirse, özgürlüklerin alanı ne kadar
genişlerse, bir ülke o kadar şeffaflaşır, saydam hâle
gelir, kamu denetimi gelişir. Demokrasinin olduğu bir yerde
karanlık faaliyetler olmaz, olamaz. Bu bağlamda, ülkemizin
demokratikleşmemesi ile yolsuzlukların artması arasında bir
paralellik vardır. Eğer bu ülkede hâlen vesayet rejimi sürüyor ve
sürdürülüyorsa, yolsuzluk sistemi de devam eder.
Her şeyden
önce, bugünkü kamu idaresi giderek merkezîleşen bir bürokratik
oligarşi hâline dönüşmüştür. Denetime, sorgulamaya, hesap
vermeye açık bir sistem değildir. Devlet kutsandığı
için, kutsal devlete ve onun ali çıkarlarına
dokunulmadığı için de, bu sistemin ürettiği yolsuzluk
başta olmak üzere, kayıt dışı işlerin hesabı
sorulamıyor, denetlenemiyor. Her şey gizlilik adı altında
yürütülüyor. Bu, kamu idaresi açısından da geçerli, asker başta
olmak üzere, güvenlik bürokrasisi açısından da aynen böyledir.
Askerin
harcamaları denetlenemez. Neden? Gizlilik olduğu için.
Görüşülmekte olan Sayıştay Kanununa itirazların nedeni
budur. Bu denetime karşı bir itirazdır. Kapalı sistemin,
mevcut statükonun sürmesi istenilmektedir. Hükûmetler de kendi
iktidarlarını sağlamlaştırabilmek için bu bürokratik
oligarşiyle uzlaşmakta, rant pastasını birlikte
paylaşmaktadırlar. Yüce Divan yargılamalarına bakıldığında,
mahkûm edilen bir yolsuzluk dosyasının bulunmaması dikkat çekicidir.
Dolayısıyla yolsuzluk olayları karşısında etkili
bir yargı mekanizması işletilememektedir.
Diğer
yandan, yolsuzlukla mücadele yasası hâlen Mecliste beklemektedir.
Başbakanlık Teftiş Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu gibi kurullar
da işlevini yerine getirememektedir. Amiyane tabirle, kim kimi
denetleyecek? Denetleyen devlet, denetlenen yine devlet. Böyle bir mekanizma
karşısında yolsuzlukların önlenmesi, üzerine gidilmesi,
yargı önüne getirilmesi olanaklı değildir.
Türkiyenin
yolsuzluk karnesi Avrupa Birliğinin yıllık ilerleme
raporlarına da sürekli eleştiri konusu olarak güncelliğini
korumaktadır. 2009 İlerleme Raporunda yolsuzlukla mücadele konusunda
bir ilerleme kaydedilemediği, Türkiyenin yolsuzlukla mücadele stratejisi
oluşturamadığı eleştirisi yer almaktadır. 2009
İlerleme Raporundaki şu belirleme önemlidir: Mal
beyanlarının kontrol edilememesi ve doğrulanamaması
Parlamento ve Hükûmette dürüstlük ilkesinin korunması açısından
zayıf nokta teşkil etmeyi
sürdürmektedir. Yine, siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının
finansmanı konusunda şeffaflığı artırmaya yönelik
herhangi bir yasal düzenlemenin henüz kabul edilmemesi, seçim
kampanyalarının finansmanının denetlenmesinden sorumlu herhangi
bir kamu kuruluşunun bulunmaması siyaset kurumunun, siyasi
iktidarın, yolsuzluklar konusunda işi ağırdan alan, ayak
sürüyen yaklaşımı ve tavrını açıkça ortaya
koymaktadır. Bütün bunlar da göstermektedir ki hem bu alandaki yasal
çerçeve eksiktir hem de yolsuzlukları önleme konusunda bir irade, cesaret
ve kararlılık yoktur. En son Deniz Feneri olayında
iktidarın işi ağırdan alan yaklaşımını
bütün kamuoyu yakından izledi. Dolayısıyla bu gevşek
yaklaşım bir hastalık hâline gelen yolsuzluk olaylarına
kapı aralamakta, âdeta cesaretlendirmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle iktidar partisi
tarafından uygulanan kayırmacılık giderek sistemli hâle
gelmektedir. Yedi yılı aşkın bir süredir kesintisiz devam
eden AKP Hükûmetinin rant yaratma ve çıkar dağıtma fonksiyonu
1990ların kısa ömürlü Koalisyon Hükûmetine nazaran daha sistemli bir
biçimde sürmektedir. Bu ayrımcılık ve
kayırmacılık sadece toplum ve yandaş sermaye
açısından değil siyasi partilere yapılan hazine
yardımlarında da ortaya çıkmaktadır. Halktan alınan
vergilerle toplanan gelirlerin sadece MHP, CHP ve AKPnin lehine
kullanılması ve milyonlarca insanın bu kamu faaliyetinden elde
edecekleri faydanın sadece belli siyasal görüşlere
aktarılması yolsuzluğun bir başka türü değil midir?
Kendi belediyelerini kayırmak, iktidar olmanın olanaklarını
sadece kendi siyasal çıkarları için kullanmak tam bir yolsuzluk
örneği değil midir? Yolsuzluk yapan belediye başkanları
kamuoyu baskısı sonucu sadece görevden el çektirilirken demokratik
siyaset yapan belediye başkanlarının ellerine kelepçe
vurulması, tutuklanması neyin tablosudur? Bu da siyasal bir yolsuzluk
değil midir? Bu bile tek başına bu ülkede yolsuzluk
yapanların nasıl korunduğu ve kollandığının
açık bir kanıtıdır.
Yerel
yönetimlerde son aylarda ortaya çıkan ve bir kısmı yargıya
intikal eden yolsuzluk suçlamalarının parti
ayrımlarını
aştığını dikkate alarak bugün rakip siyasal
partilerin yolsuzluk ekonomisini teşhir etmelerini riyakârlık olarak
tanımlamak da mümkündür. 2001den beri, bir kısmı DSP-MHP-ANAP
koalisyonunda olmak üzere, üzerinde üst üste en fazla değişiklik
yapılan Kamu İhale Yasası olması ve yapılan
değişikliklerin Yasanın kapsamını her defasında
daha da daraltması, kayırmacılık dinamiğinin atardamarının
nerede olduğunu açıkça göstermektedir. Bunlar arasında en
anlamlısı İstanbul Belediye Meclisinin imar düzenlemeleriyle
ilgili kararıdır. Silivrideki arsasına imar tadilatı
yoluyla büyük rant sağladığı ortaya çıkan AKPli
Şaban Dişlinin Karar geçerken evet oyu veren CHPlilere ben mi
baskı yaptım? demesi, böylece dört yıl zarfında İstanbul
Belediyesinin 4 binden fazla imar tadilatı yaptığı ve
muhalefet partisi temsilcilerinin de desteğiyle milyarlarca liralık
servet yaratıldığının ortaya çıkması
manidardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ve seçim meydanlarında sergilenen hırçın ve saldırgan
üslubun yerine, belediyelerin ihale ve imar komisyonlarında iktidar ve
muhalefet partileri arasında yaşanan
şaşırtıcı uyum ve iş birliğinin temelinde
rant ilişkilerinin yatması oldukça dikkat çekicidir. Böylece konu
rant ilişkileri olduğunda iktidar ve muhalefetin yerelde nasıl
ittifak kurduğu ortaya çıkmış oluyor.
Rant üreten
mekanizmalara radikal biçimde dokunmayı önermeden, yolsuzlukla mücadeleyi
sadece bireysel ahlak eksikliği sorunu hâline getirmek, sadece
milletvekilliği dokunulmazlığını yolsuzluğun
temel dayanağı olarak ileri sürmek siyaseti
yoksullaştırdığı gibi belediye başkanları,
belediye meclis üyeleri seviyesinde işleyen kayırmacılık ve
yolsuzluk siyasetini dikkate almamak anlamına gelmektedir.
Siyaseti rakip
partinin kirli çamaşırlarını teşhir etmeye indirgeyen
ve bunu yaparken karşı tarafın da benzer bir kirli
çamaşır teşhiri kampanyasını sürdürmeye teşvik
eden yolsuzluk siyaseti, yolsuzluk üreten sistemi değil yolsuzluklardan
yararlanan rakipleri hedef almaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yolsuzluk,
kendisini yolsuzluk ve rant üzerinden var eden bir sistem içinde çözüme
kavuşturulamaz. Toplumsal emeğe el koyanların yapabilecekleri
bir iş değildir yolsuzlukla mücadele. Ne birilerinin elit siyasal ve
sürekli ötekileştiren modernite algısı bu sorunu çözebilir ne de
siyasi iktidarın halkı yoksullaştırarak kendisine tabi
kılma, açlıkla terbiye etme siyaseti bu işe bir çözüm bulabilir.
Çünkü bu iki siyasetin beslendiği ve kendisini var ettiği siyasal ve
ekonomik sistem aynıdır. Her şeyden önce yolsuzlukla mücadele,
bu bozuk ve sömürüye dayalı sistem içinde yapılamaz. Hele hele bu
sistemden beslenen siyasal yapılar içinde hiç yapılamaz. Türkiyede
siyasal alan dar tutulduğu için, siyaset alanı 12 Eylül rejimi
döneminde sadece iktisadi alana
sıkıştırılmıştır. Bu da diğer
alanların egemenlere...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yıldız, ek süreniz doldu, teşekkür cümlenizi alayım lütfen.
Buyurun.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) Teşekkürler Sayın Başkan.
Biz iktidara ve
Sayın Başbakana, bu yolsuzlukların, yoklukların üzerine
gitmesi için eğer araştırma komisyonlarını kurmak
istemiyorlarsa, tıpkı Osmanlı zamanında olduğu gibi
birkaç yöneticinin tebdili kıyafet eyleyerek il ve ilçeleri
dolaşmasını istiyoruz. O zaman halkımızın bu
yolsuzluktan, yokluktan ne kadar muzdarip olduğunu görme imkânları
olacaktır diye düşünüyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle
yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ
Grubu adına Giresun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Nurettin Canikli.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin,
Başbakanımız hakkında verdiği gensoru üzerinde AK PARTİ
Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gensoru, önemli
bir müessese ve bu önemi çerçevesinde kullanılması gerekir, o
şekilde bir muameleye tabi tutulması gerekir. Cumhuriyet Halk
Partisinin verdiği bu gensorunun gerçekten ciddiyeti içerip
içermediği konusu son derece önemlidir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Yolsuzluk demek ciddiyetsizlik mi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Tabii, bunu ortaya koyabilmemiz için
iddiaları biraz detaylı bir şekilde irdelememiz gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, gensoru önergesinde üç tane şirket ismi geçmektedir. Bu
üç şirketle ilgili olarak, Amerikada ve Almanyada görülen davalarda, bu
şirketlerin birçok ülke yanında Türkiyede de kamu görevlilerine
rüşvet verdiği şeklinde bir iddia mevcuttur. Bu üç
şirketten bir tanesi Türk Deltapine Şirketi, bir Amerikan
şirketi, tarım alanında faaliyette bulunan bir şirket.
Amerikada görülen davalarda ve Almanyada görülen davalarda ortaya çıkan
belgelere göre, bu şirketle ilgili Türkiyeyi ilgilendiren bir tane iddia
söz konusudur. Bu iddia da şu: 2001-2006 yılları arasında
bu şirketin, Tarım Bakanlığı yetkililerine -iddia bu-
Bakanlıktaki bazı işlerinin daha hızlı yürümesi ve
bazı belgeleri daha kolay elde etmelerini temin etmek amacıyla, toplam
43 bin dolar değerinde bilgisayar, buzdolabı, büro mobilyaları
ve benzeri şekilde ayni ve bir kısmı da nakdî rüşvet
verdiği iddiasıdır, iddia bu. 2001-2006 yılları
arasında toplam 43 bin dolar ve önemli bir bölümü ayni olarak, ayn olarak;
bilgisayar alımı, büro mobilyası alımı, buzdolabı
alımı, klima alımı gibi, ayni olarak rüşvet
verildiği iddiası, iddia bu.
Şimdi,
önergede deniliyor ki: Bu konu Türkiyede ve dünyada basında yer
aldı ancak Hükûmet bunun üzerine gitmedi, gereğini yapmadı. Ve
buradan yola çıkarak, Sayın Başbakanın sorumluluğundan
bahsederek bir gensoru önergesi veriliyor.
Gerçekten öyle mi
bakalım değerli arkadaşlar: Bu konu Türkiyenin gündemine
geldiğinde bir sivil toplum örgütü, bir dernek başkanı,
Sayın Kemal Özer, 14/12/2009 tarihinde İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına başvuruda bulunuyor, bir ihbarda
bulunuyor. Tarih 14/12/2009. Belge de burada değerli arkadaşlar. O
raporda belirtilen iddiaları aynen tekrarlayarak ve o raporların hem
İngilizcesini hem de Türkçesini de ek yaparak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına bir suç duyurusunda bulunuyor. Biraz önce
söylediğim iddiaları aynen tekrarlıyor yani 2001-2006
yıllarında, bu şirket, Tarım Bakanlığına
önemli bir bölümü ayn olarak, bir kısmı nakit olarak 43 bin dolar
rüşvet vermiştir, iddia bu. Başka detay yok zaten iddiada,
sadece bu kadar. Orijinal belgelerde de iddianın tamamı bu, 2001-2006
yılı. İsim yok, olay yok, bütün iddia bu. İngilizce
metinlerdeki iddia da bu. Bunun üzerine
Ha, önce
şunu söyleyelim: Demek ki burada konu yargıya intikal etmiş.
Soruşturacak olan merci, nihai kararı verecek olan merci neresidir?
Yargıdır. Hele iddia rüşvet olunca, biliyorsunuz memurlara dahi
dayansa izin alınması gerekmiyor, savcılık ve yargı
bunu doğrudan soruşturabiliyor; herhangi bir kurumdan, herhangi bir
makamdan, herhangi bir bakanlıktan izin alması gerekmiyor,
doğrudan, resen bu soruşturmayı savcılık yapabiliyor.
Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı, bu ihbar üzerine, 9 Ocak 2010da bir
karar veriyor. Kararın sonuç bölümünde aynen: Müştekinin
şikâyetine konu dilekçesinde belirttiği rüşvet alma ve verme
iddiasıyla ilgili olarak somut olay, olgu ve kişilerden
bahsedilmediği, genel nitelikte, Tarım Bakanlığı
çalışanlarının kurum içerisinde buzdolabı, ofis
mobilyaları ve bilgisayar malzemeleri adı altında ödemeler
aldıklarından bahsedildiği anlaşılmakla,
müştekinin zan ve gazete haberi üzerine dilekçe verdiği, -tabii, bu
gazete haberini sadece bazı arkadaşlar vermiyor, başkaları
da veriyor, dışarıda da gazete haberlerini yoğun bir
şekilde kullanan insanların olduğunu buradan anlıyoruz-
soyut iddia dışında olayın gerçekleştiğine dair
somut bilgi ve belge içermediği anlaşıldığından
savcılığımızca, olay nedeniyle kamu adına
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bunu
söyleyen kim? Yargı.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Onu yargı vermiş, Bakanlık ne
yapmış?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Yargı son nokta değerli
arkadaşlar, yargı.
Burada önemli
olan şu: Bir, yargıya intikal etmiş, bakın, yargıya..
Çünkü gensoru önergesinde Yargıya intikal ettirilmedi. deniliyor.
Etmiş ve orijinal belgeler, yani Amerikan Sermaye Piyasası Kurulunun
-ki esas dayanak odur zaten- raporu orijinal olarak ve Türkçe çevirisi de
savcılığa suç duyurusunda eklenmiş, eksik hiçbir belge söz
konusu değil değerli arkadaşlar. Bunlar belgeler, bakın
hiç, biz öyle gazete haberleriyle konuşmuyoruz, biz mahkeme kararlarıyla
konuşuyoruz, hepsi sabit, kesin belge. Aradaki fark bu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla)
Kılıçdaroğlu aynı şeyleri söyledi!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Şimdi, bakın, bu kadarla
kalınmamış, mahkeme, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
bu takipsizlik kararının bir örneğini ilgisi nedeniyle
-muhtemelen ilgisi nedeniyle- Tarım Bakanlığına gönderiyor.
Tarım Bakanlığı, nasıl olsa mahkeme bir karar
vermiş, artık üzerine gitmeye gerek yok demiyor, ne yapıyor?
Derhal bir soruşturma başlatıyor değerli arka-daşlar.
19 Ocak 2010 tarihli olur ile Teftiş Kuruluna talimat veriyor. Teftiş
Kuruluna olayın bütün yönleriyle araştırılması,
soruşturulması, üzerine gidilmesi için Sayın Bakanın
oluruyla bir talimat veriliyor ve soruşturma başlatılıyor.
Kime veriliyor? Tarım Bakanlığı Teftiş Kuruluna.
Elbette, Tarım Bakanının yapabileceği bu kadar.
Yargıya talimat verme, kimsenin, imkânı olmadığına
göre ya da böyle bir yönlendirme söz konusu olamayacağına göre, ancak
kendi ekibine, kendi Teftiş Kuruluna talimat veriyor
soruşturulması için. Daha sonra birtakım araştırmalar
yapıyorlar. Firmanın kapandığı ve saire resmî
kanaldan, elçilik kanalıyla, nisan ayında dosyaların
orijinalleri -elbette böyle bir
soruş-turma için mutlaka, bu dosyaların gayriresmî belgeleri elimizde
var ama orijinal kanaldan, resmî kanaldan gelmesi gerekir belge
niteliğini, delil niteliğini taşıyabilmesi için- o belgeler
isteniyor ve hâlen soruşturma devam ediyor değerli arkadaşlar.
Firmalardan bir
tanesiyle ilgili gereken her şey yapılmış, yargı karar
vermiş ve Bakanlığımız da Hükûmetimiz de o konuda bir
soruşturma başlatmış.
İkinci firma
ismi geçen Daimler Mercedes Benz. Bununla ilgili de bütün belgelerde, hem
Amerikadaki belgelerde hem Almanyadaki belgelerde toplam üç tane iddia var
değerli arkadaşlar. Türkiye'de rüşvet verildiğine
ilişkin ya da Türkiyeden rüşvet verildiğine, Türkiye'de ve
Türkiyeden rüşvet verildiğini içeren toplam üç tane iddia var.
Bunlardan bir tanesi, Eylül 1997de Mercedes Benz Türk, İzmir Belediyesine
yüz otuz tane otobüs satıyor toplam 26 milyon euro değerinde.
İddia şu: Bununla ilgili olarak Bayan Xe, İzmir Belediyesinde
Bayan Xe bir zarf içerisinde 10 bin mark rüşvet verildi. İddia bu
yani o kayıtlarda yer alan iddia bu. 10 bin mark, yaklaşık olarak
10 bin liraya tekabül ediyor, zarf içerisinde verilmiş. Olay ne zaman?
1997. Bu iddia İzmirde bir gazetede basına yansıyınca
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı derhâl bir
soruşturma başlatıyor. Dosya numarası 2010/30625
değerli arkadaşlar, bir soruşturma başlatıyor. Bu
olaya münhasıran, bu olayı soruşturmak üzere, Yeni Asır
gazetesinde 25/3/2010 tarihinde bu haber yayımlanınca derhâl
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma
başlatıyor.
Bu kadarla
yetinilmiyor; ayrıca, dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Sayın Burhan Özfatura ve dönemin ESHOT Genel Müdürü, İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığına bir başvuruda bulunarak bu
olayın ve kendilerinin soruşturulmasını istiyorlar.
Değerli arkadaşlar, bunun da dosya numarası 2010/31298. Hepsi
belgeli. Demek ki bu olay da yargıya intikal etmiş. Var mı bir
ihtilaf? Hâlen soruşturma devam ediyor. Sonra iki dosya
birleştirilmiş değerli arkadaşlar. Soruşturma hâlen
devam ediyor. Daha sonra bu, iddialarda yok ama bu çalışmaları
yaparken bizim tespitimiz olarak ortaya çıktı- aynı firma yani
bu rüşvet iddialarına konu olan Mercedes Benz, 28/12/2007 tarihinde
ESHOTa yüz otobüs satıyor. Rakip firma, ikisi de yabancı firma -alan
firma, kazanan firma Mercedes Benz firması yani bu rüşvet
iddialarına konu olan firma- bir başka firma, diğer firma
şikâyet ediyor, kendisinin haksız yere, ihalenin buna verilmesini
temin etmek amacıyla, Mercedes firmasına verilmesini temin etmek
amacıyla haksız bir şekilde ihale dışı bırakıldığı
ve rekabet ortamının oluşmadığı gerekçesiyle
şikâyette bulunuyor. Ne zaman bu alım? 28/12/2007, İzmir
Büyükşehir Belediyesi tarafından. Bunun üzerine, Valilik
kanalıyla İçişleri Bakanlığına geliyor,
İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerini
gönderiyor, soruşturma yapılıyor. Soruşturma neticesinde,
şikâyetçinin ortaya koyduğu hususları haklı buluyor.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Belediye Başkanı hangi partiden?
AHMET YENİ
(Samsun) Belediye Başkanı kim?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Önemli değil, değerli arkadaşlar.
Onun çok önemi var mı, bilmiyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Var, var. Önemli.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Müfettişler diyor ki: Evet, bu firma
haklı. Hakikaten, Mercedes Benze bu ihalenin verilmesi amacıyla
haksız bir şekilde, Polonyalı firma -yanlış
hatırlamıyorsam, yani şikâyette bulunan firma, ihaleye giren
diğer firma- haksız bir şekilde ihale dışına
itiliyor, teklifi değerlendirilmiyor. Bunu haklı buluyor ve
yargılanmaları için izin veriyor İçişleri
Bakanlığı fakat daha sonra İzmir Bölge İdare Mahkemesi
bu süreci kaldırıyor yani Bakanlığın verdiği yargılama
iznini ortadan kaldırıyor. Demek ki Bakanlık gerekeni
yapmış, yargıya intikal ettirmiş,
soruşturmasını yapmış, her iki olayda da. Bakın,
hepsi için geçerli, biraz önce bahsettiğim olay için de geçerli, bunun
için de geçerli değerli arkadaşlar.
Şimdi,
Daimler Benzle ilgili olarak da bir başka iddia: Temmuz 1998.
Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı
polise on dört tane otobüs satın alıyor. İddia aynen,
bakın, çok ilginç bir iddia, metinlerdeki orijinal iddia yani Almanyadaki
ve Amerikadaki metinlerdeki orijinal iddia. Burada da bu amaç için Bay Xe
2.840 mark rüşvet ödendiği iddiası gündeme geliyor ama
bakın, ifade şu: Mercedes Benz Türk yerel satıcısına,
satıcının, paranın tamamını veya bir
kısmını Bay X olarak tanımlanan şahsa vereceği
anlayışı ve beklentisi ve iddiasıyla 2.840 mark
ödendiği iddiası. 2.840 markın doğrudan o kişiye veya
memura verildiği iddiası yok. Mercedes Benzin Türkiyedeki
temsilcisine veriliyor, ondan sonrası da açık değil, net
değil, bir iddia yok ortada ve rakam da 2.800 lira yaklaşık
olarak değerli arkadaşlar. Olay ne zaman geçiyor? Olay 1998
Diğer iddia da bu.
Mercedes Benzle
ilgili olarak 3üncü iddia Türkiyeyi hiç ilgilendirmiyor. Deniliyor ki:
Mercedes Benz Türk yurt dışına Türkiyeden
yaptığı ihracatlarla ilgili olarak bu ülkelerin yetkililerine
rüşvet verdi. Hangi ülkeler bunlar? Türkiyeden yapılan ihracatlar,
Kuzey Kore, Letonya, Bulgaristan, Libya, Rusya, Suudi Arabistan, Yemen ve
diğer ülkeler. Mercedes Benz bunlara, bu ülkelere bu ihracatı
yapabilmek için, bu otobüsleri satabilmek için rüşvet verdi, iddia bu.
Türkiyede herhangi bir kamu elemanına verildiği şeklinde bir
iddia söz konusu değil. Bu yönüyle Türkiyenin ve bu gensorunun da
konusunu oluşturmuyor değerli arkadaşlar.
Tabii, zaman
daraldı. Siemensle ilgili olarak da ortaya getirilen hususların
tamamı, hepsi yargıya intikal etmiş durumda. Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesinde şu anda süreç devam ediyor. 2007
yılında açılan bir dava var ve o iddialar
Ayrıca,
bakın, bu iddialar -bir tanesini örnek vereyim sadece- mahkemede gündeme
gelmiş. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/6/2008 tarihli
duruşmasında sanıklardan bir tanesi bu iddiaları
tutanaklara geçecek şekilde ortaya atıyor ve tutanaklara geçiyor.
Yani yargının ıttılasına giriyor, Siemensle ilgili.
Değerli
arkadaşlar, bütün hepsi, bu iddialarla ilgili ortaya konulan, gensoruda
sözü edilen iddiaların tamamıyla ilgili konular yargıya intikal
etmiş, hepsi yargıya intikal etmiş. Gensoruda ne diyor?
Yargıya intikal etmediği için Sayın Başbakan sorumludur.
Ama hepsi belgelendi, ortaya koyduk ki yargıya intikal etmiş.
Şimdi ne
olacak? Ne olacak şimdi değerli arkadaşlar? Büyük bir
haksızlık yapılıyor, sanal önergeler veriliyor. İçi
boş, içi boş, söyledim, gösterdim, belgelerini ortaya koydum, sanal,
içi boş, fiktif, çakma önergeler.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Çakma, çakma.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Çakma önerge, öyle, aynen öyle, çakma önerge. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Peki, yani
gerçekten ayıp değil mi değerli arkadaşlar? İçi
boş, anlamsız, tamamı yargıya intikal etmiş
iddiaları, etmemiş gerekçesiyle, Başbakanımız
hakkında nasıl böyle bir gensoru önergesi verebilirsiniz?
Haksızlık değil mi, ayıp değil mi değerli
arkadaşlar?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Çok ayıp, çok.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Yapılması gereken tek bir şey var:
Cumhuriyet Halk Partisinin, Başbakanımızdan, AK PARTİden
ve milletimizden özür dilemesi gerekir değerli arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Hayret bir şey ya! İnsanın yüzü
kızarır.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bir de yadırgadığım husus
şu: Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız bu
iddiaları her yerde dolaştırıyorlar, herkesle
paylaşıyorlar, basınla paylaşıyorlar, soru önergesine
konu ediyorlar, bir itirazım yok. Peki neden suç duyurusunda
bulunmuyorsunuz? Hiç aklınıza gelmiyor mu değerli
arkadaşlar? Götürün savcılığa, suç duyurusunda bulunun. Bu
bir vatandaşlık görevi. Yapılması gereken esas bu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Aradım, bir tane
bulamadım. Bu arada, her şey yapılmış, basına
açıklama yapılmış, soru önergeleri verilmiş, hepsi
yapılmış ama maalesef, olması gereken
yapılmamış değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla,
benim âcizane tavsiyem
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Sen tavsiyeni kendine sakla, senin tavsiyene
ihtiyacımız yok.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
Cumhuriyet Halk Partisinin bu gibi durumlarda
önce vatandaşlık görevini yaparak yargıya intikal ettirmesi.
Ondan sonra yine yapacağınızı yapın, ne
diyorsanız deyin, sözünüzü söyleyin, ona bir itirazımız yok.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, esas sorulması gereken soru şu:
Gerçekten yolsuzluklar AK PARTİ döneminde artmış mı,
azalmış mı? Ya da şöyle sorayım: Bunu nasıl
ölçeriz, bunu nasıl ölçebiliriz? Yani etrafımıza bakarak
ölçemeyiz. Gazete haberlerinden, dedikodularından yola çıkarak
yolsuzlukla ilgili bir bilimsel değerlendirme yapma
şansımız yok.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Villalarda, villalarda.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Yapılması gereken tek bir yöntem var
değerli arkadaşlar: Bu konuyla ilgili uluslararası bir örgüt,
Uluslararası Şeffaflık Örgütü, yıllardan beri bütün dünya
ülkelerini takip ediyor ve Yolsuzluk Algılama Endeksi adı
altında bilimsel rakamlar yayınlıyor. Başka bir
aracımız yok elimizde. Yoksa, dedikoduyla, bir ülkede, bir yerde
bilimsel bir tespitle yolsuzluğun seyrini izleyemeyiz.
Bakın, 2002
yılında -bunu sadece AK PARTİ dönemini
karşılaştırmak için söylüyorum- yedi yıl önce -öyle
söyleyeyim- Türkiye bu Dünya Uluslararası Şeffaflık Örgütünün
yayınladığı rakamlarda 102 ülke arasında 65inci
sırada değerli arkadaşlar. Bu rakam azaldıkça daha
şeffaf hâle geliyor, yolsuzluk oranı azalıyor. 2002de 102 ülke
arasında 65inci. 2002deki aynı ülkeler esas, dikkate
alındığında Türkiye 43üncü basamağa yükseliyor ve
yedi yılda tam 25 basamak yükseliyor değerli arkadaşlar, 25
basamak yükseliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Esas ölçülmesi gereken bu, dedikodu haberleriyle, gazete haberleriyle yolsuzluk
ölçülemez, yolsuzluk iddiasında bulunulamaz.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Sen inanıyor musun buna?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bunları biz yapmıyoruz, bunları
kendileri yapıyor.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Seni kendi arkadaşların bile
alkışlayamıyor! Ülkeyi yolsuzluğa boğdunuz!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Sadece bu değil, bakın, bunu teyit eden
bir metin daha var, bir bilimsel çalışma daha var, o da Price
Waterhouse and Coopers adlı uluslararası bir denetim
firmasının 2009 yılında yaptığı bir survey
var. Orada global ölçekli 3 bin firmaya soru soruluyor Dünyadaki
yaptığınız işlemlerde yolsuzlukla
karşılaştınız mı? diye. Bunlardan 900 tanesi
Evet diyor ve bu anket sonucunda Türkiye en iyi 3üncü ülke olarak ortaya
çıkıyor, en iyi 3üncü ülke yüzde 15 oranıyla. İngiltereden
daha
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın
değerli arkadaşlar, rakamları ben size vereyim: Rusya yüzde
71le 1inci -bunları biz ısmarlamadık, çakma anket falan
değil, tamamen uluslararası kuruluşların
yaptığı, yıllardan beri yaptığı anketler
değerli arkadaşlar, çünkü bugünlerde çakma anketler
yapıldığı için söylüyorum- Kanada yüzde 56, bizden kötü;
Ukrayna yüzde 45, bizden kötü; İngiltere yüzde 43 oranla bizden kötü.
Bizden iyi olan sadece Hong Kong ve bir ülke daha var, Japonya. Japonya ve Hong
Kong, başka yok. Türkiye 3üncü değerli arkadaşlar. Gülmeyin,
gurur duyun. Bunlar uluslararası alanlarda yayınlanıyor,
dergilerde yayınlanıyor, bütün insanlar bunu izliyor değerli
arkadaşlar. Bu gurur hepimizin, muhalefetiyle iktidarıyla hepimizin
değerli arkadaşlar, bundan utanmayın yurt dışına
çıktığımızda. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakın
değerli arkadaşlar -zaman daraldı- bunlar geçersiz iddialar, içi
boş iddialar. Ben size içi dolu bir iddia okuyayım mı
değerli arkadaşlar, içi dolu bir iddia, ispatlı, mahkeme
kararıyla ispatlı, hem de Anayasa Mahkemesinin kararıyla?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Canikli, konuşmanızı tamamlar mısınız
efendim.
Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Biz belgesiz konuşmuyoruz. Bakın,
Anayasa Mahkemesi ne diyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar: Parti
hesaplarına gider kaydedilen telgraf ücretlerine ait telgraf
alındıları üzerinde tahrifat yapılarak çekilen
telgraflardan parasından fazla para alındığı -dört
beş yılla ilgili, hızlı geçiyorum- ve tutulması
gereken defterlerin hiçbirisinin usulüne uygun tutulmadığı ve bu
nedenle partinin hesap ve işlemlerinin denetlenmesinin mümkün
olmadığı
Anayasa Mahkemesi kararı, 1994 yılı,
2007 yılı, 2008 yılı
O kadar çok usulsüzlük var ki, o
kadar çok, dolu, dolu.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Kayıp trilyon davasından bahset.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Anayasa
Mahkemesi kararı değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin
kararı. Hiç kimsenin söyleyecek bir şeyi yok. Kim bu parti?
Cumhuriyet Halk Partisi değerli arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Hesap ve
işlemlerinde yoğun bir şekilde tahrifatın, yolsuzluğun
ve usulsüzlüğün Anayasa Mahkemesi kararıyla tespit ve tescil
edildiği Cumhuriyet Halk Partisinin bize verecek ahlak dersi yok
değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) AK
PARTİye verecek ahlak dersi yok, partimize verecek ahlak dersi yok,
Başbakanımıza verecek ahlak dersi yok değerli
arkadaşlar. Önce siz kendi evinizi temizleyin. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; CHP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Ankara ağır ceza mahkemesi onları
cezalandırdı.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Artvinin hesabını versene!
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın
Canikli, teşekkür cümlenizi alayım efendim.
Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Son sözüm şudur Sayın Başkan.
Olabilir,
arkadaşlar böyle bir hataya düşmüş olabilirler -ki
kesinleşmiş durumda şu anda ortaya koyduğumuz bu belgelerle
içi boş olduğu ortaya konuldu- lütfen özür dileyin, lütfen
Bu da
erdemliliktir değerli arkadaşlar. Bu erdemi sizden bekliyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim.
Arkadaşlar,
lütfen
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Hatip, benim söylemediğim
bazı şeyleri bana ithaf ederek ifade etti.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Hayır Başkanım
(CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen sessiz olalım, duyamıyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Başka anlamlar yükledi, 63e göre söz
istiyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) Özür dilemek için söz istiyor Başkan.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Yahu, özür dileyecek adam sensin Canikli ya! Senin işin
gücün pisliklerle bulaşmak ya! Anayasa Mahkemesi kararı
Şeriatçı olmaktan da ceza almadınız mı? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Arkadaşlar, lütfen konuşmaları takip
edelim. Bakınız, açık, şeffaf bir şekilde
yapılıyor görüşmeler.
Buyurun
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın
Kılıçdaroğlu, üç dakikalık süre veriyorum. Lütfen
tamamlayın konuşmanızı, açıklamanızı
yapın efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) Özür dile, rahat et!
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
konuşmasında, söylemediği bazı ifadeleri kendisine
atfetmesine ilişkin açıklaması
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Canikliyi dinledik. El
kaldıracak kişi, vicdanına karşı sorumlu
olmalıdır. Ben böyle biliyorum. İki: Söylediğim her
şeyi ben biliyorum, ne söylediğimi ve hepsinin doğru
olduğunu da biliyorum.
Ben, size
Sayın Canikli burada savcının kararından söz etti. Ben
zaten söz ettim o karardan ama o savcının kararında niçin nakit
para ödemesi yoktu? Acaba Sayın Canikli bunu hiç merak etti mi?
AHMET YENİ
(Samsun) Savcının işi o!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İki, diyor ki: Ayın 19unda Sayın
Bakan soruşturma açtı. Aynı Bakan ayın 21inde yani
19undan sonra, ayın 21inde saat 14.30da bana diyor ki Tarım ve
Köyişleri Bakanlığında hiçbir soruşturma, inceleme söz
konusu değildir. İstiyorsa o belgeyi Sayın Canikliye de,
Sayın Bakana da verebilirim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) Mahkemeye ver onları, mahkemeye!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, mahkemeye de
geleceğim.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat ) O belge var.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - O Daimler, şunlar bunlar
Size yine karardan
söz edeceğim değerli arkadaşlar.
AHMET YENİ
(Samsun) Özür dile, bu iş bitsin!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, eski meski değil söylediğim,
karardan, yüz on ikinci pragraf: 2006 yılı sonbaharında Daimler
şirketi denetçileri, Mercedes Benz Türkün İstanbul ofisinde bulunan
bir kasada üç adet dosya bulmuştur. Bu dosyaların üzerinde Uygunsuz,
uygulanamaz ibaresi bulunmaktadır. Sayın Caniklinin söylediği
o diğer ülkelere otobüs ihraç etmek için rüşvet ödemişlerdir. Ne
kadar? 95 milyon euro tutarındaki ihracata 6 milyon 500 bin sterlin
rüşvet ödemişler. Sayın Canikli Bizimle ne ilgisi var? diyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Kime ödenmiş?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Yabancı ülkelere.
AHMET YENİ
(Samsun) Karizmayı çizdirdin, özür dile.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Diyor ki: Bunun bizimle ne ilgisi var? diyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) İlgisi yok
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Canikli de eski bir maliyecidir, ben
de bir maliyeciyim. Sayın Canikli şunu bilir mi? Vergi Usul
Kanununun üçüncü maddesi var: Ödemeler
gayriyasal bile olsa o, vergi hukuku açısından vergilenir. Benim
ülkemde kazandığım bir parayı nasıl götürür başka
bir ülkede rüşvet olarak ödersin? Ben bunun hesabını sormayacak
mıyım? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Ya iddialarınız boş çıktı, boş.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Bravo!
AHMET YENİ
(Samsun) Özür dile, iddialar boş çıktı.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) 2007den söz ettim.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşlar
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Dördüncü firmadan söz ettim ve 2007den söz
ettim. Buna bir bilgi geldi mi? Gelmedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Bir daha iyi hazırlıklı gel, olmadı, eksik oldu,
eksik.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Burada yine Almanyada Kutschenreuterın
yirmi sekiz sayfalık ifadesini söyledim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ
(Samsun) Özür dile, bitir.
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür cümlenizi, bağlama
cümlenizi alabilir miyim efendim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Tabii efendim.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) Başbakanımızdan özür dile.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Siemensin üst düzey yetkililerinin Türkiyede
rüşvet ödemek için karar aldıklarını da ifade ettim.
Deniliyor ki: Bunların hepsi yargıya intikal etti. Ben size
Amerikada, Fransada, Almanyada, Rusyada, Letonyada olay önce idare
tarafından soruşturulur, ondan sonra yargıya intikal ettirilir.
Çünkü bu olayların uzmanları vardır, MASAKta vardır,
Emniyet Genel Müdürlüğünde vardır, Maliye Bakanlığında
vardır. Önce bunlar soruştururlar ve olay ondan sonra idareye intikal
eder. Benim merak ettiğim: Acaba Sayın Başbakan,
Başbakanlık Teftiş Kurulunu harekete geçirdi mi, geçirmedi mi?
Neden kaybediyorsunuz? Neden, kimden, neyi saklıyorsunuz? Neden
korkuyorsunuz? Ben bunu söyledim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Özür dile de bitsin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) İstanbul Büyükşehirle ilgili söyledim.
Neden hiç kimse bir ses
çıkarmıyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Başbakandan özür dileyin, özür. Karizmayı çizdirdin, ispat
edemedin hiçbir şeyi.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Asıl özür dilemesi gereken, halktan özür
dilemesi gerekenler rüşvet olaylarını kapatmak için buralarda
yemin içenlerdir. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Başbakandan özür dileyin, milletten özür dileyin.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Konuşmacı, Sayın
Kılıçdaroğlunun konuşmaları sırasında
Tarım Bakanlığıyla ilgili bazı hususlara değindi.
Verilen bir cevap vardı soru önergesine, açıklama vardı. O
konuda Tarım Bakanının bir açıklama talebi var. Kendisini
kürsüye davet ediyorum.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun,
konuşmasında, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığıyla ilgili değindiği bazı hususlara
ilişkin açıklaması
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Değerli Hatip,
Tarım Bakanlığıyla ilgili Deltapinela, yapılan
açıklamada, soruşturmanın ayın 19unda
başlatıldığı söylenmesine rağmen, ayın
21inde kendisine benim tarafımdan bir soruşturma
yapılmadığına dair bilgi verildiğini söyledi.
Şimdi,
mesele şu: 12 Ocak tarihinde BİMERde yani Bilgi Edinme Merkezinde
bir elamanımız, Canan Doğruyol ismindeki görevli, Sayın
Kılıçdaroğluna hitaben bir yazı yazıyor, diyor ki:
Hâlen şu anda bu konuyla ilgili herhangi bir soruşturma yoktur.
diyor.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Ne zaman?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 12 Ocak
2010, saat 17.22. Belge burada, 12sinde ve gönderiyor, çıktısı
burada, gönderilmiş bu.
Şimdi,
ayın 21inde, bu arada Sayın Kılıçdaroğlu
tarafından bu bilginin alınmadığı yönünde
kişiyle, BİMERle tekrar irtibat kuruluyor ve aynı
şahıs -ikisinde de benim imzam yok, benim bilgim de yok.
Aşağıda memurların, Bilgi Edinme Merkezindeki
memurların yaptığı bir işlem bu- yani Canan
Doğruyol, daha önce 12sinde gönderdiği metnin
aynısını bir daha postalıyor. Diyor ki: Bakın, biz
size bunu gönderdik. Biz size bunu gönderdik, bir daha gönderiyoruz. diyor.
Mesele bu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, orada var mı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - O evrak da
burada, evrak burada. Aynı evrak, size vereceğim. (CHP
sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
biz bırakın
SUAT KILIÇ
(Samsun) O belgenin tarihini oku.
CANAN ARITMAN
(İzmir) Belgeyi görelim, o çıktıyı görelim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tarih 21
Ocak 2010, saat 14.37. Bunlar
Bilgisayarlar yalan söylemez.
CANAN ARITMAN
(İzmir) - Görelim, görelim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -
Kayıt o anda düşüyor ve gönderiliyor.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Onu da gönderin, verin kendilerine.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunu da ben
size vereceğim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Tamam, seviniriz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
biz bırakın böyle, bırakın bu şekilde müdellel olan
herhangi bir şeyin üstünü kapatmayı, herhangi birisi herhangi bir
soru gönderdiğinde biz onu derhâl işleme koyuyoruz, derhâl.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Ne oldu yani, bununla temizlendi mi bütün
yolsuzluklar?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Burada da
9unda savcılık kararı yayınlandıktan sonra,
savcılık kararı gönderildikten sonra biz, derhâl, benim imzamla
-burada soruşturma raporu var- ve biz Türkiyede bunu
araştırıyoruz, yetmiyor çünkü Türkiyede herhangi bir şey
yok, böyle bir firma yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, son cümlenizi alayım, teşekkür cümlenizi efendim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Son
cümlelerimi söylüyorum: Türkiyede böyle bir firma yok,
kapatılmış. Bunun üzerine Amerika Birleşik Devletlerine
yazı yazıyoruz, ta oradan soruşturuyoruz. Evrakı da burada,
yazılan yazılar da burada. Dolayısıyla bize herhangi bir
şey bu manada atfedilmesi, isnat edilmesi haksızlıktır.
Özür dilemesini
bekliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
AHMET YENİ
(Samsun) Özür dileyecek Sayın Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakan açıklama yaptı,
olayları soruşturma konusu yaptığını ifade etti.
Bana iki ayrı belge gönderildiğini ve bu belgelerden son gönderilenin
de tekraren gönderildiğini ifade etti. Ben bu konuda söz alıp
Sayın Bakanın bana yönelik olarak yaptığı
eleştirilerin doğru olmadığını ifade etmek
istiyorum.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) Ayrıca, bilgisayarlar yalan söyler,
söylettirilebilir. (AK PARTİ sıralarından Aa sesleri,
gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın milletvekilleri
Sayın Kılıçdaroğlu,
şunu öğrenmek istiyorum: Şimdi, Sayın Bakan size elektronik
posta yoluyla bu cevapların bilgi edinme babında gönderildiğini
söyledi, o belgeleri size verdi. Sizin açıklamak istediğiniz husus
nedir, onu öğrenmek istiyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bu bilginin doğru
olmadığını açıklayacağım efendim.
AHMET YENİ
(Samsun)- Yani özür dileyecek Sayın Başkan.
BAŞKAN
Nasıl?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bu bilginin doğru
olmadığını söyleyeceğim. Sayın Bakan
BAŞKAN Bu
bilgilerin mi?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
yüce Meclisi, tabii,
yanıltmıştır efendim. Ben doğruları
söyleyeceğim ve Sayın Bakanın
SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkan, belgeleri konuşturdu Sayın Bakan,
daha neyin yanlış olduğundan bahsediyor.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Resmî belge efendim.
BAŞKAN
Arkadaşlar
Sayın
Kılıçdaroğlu, Sayın Bakanın söylediği bilgilerde
eksiklik mi var efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Evet efendim. Ben bunu
açıklayacağım.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Belgenin belgesi olmaz efendim. Belge elinde işte, daha niye
söz veriyorsunuz?
BAŞKAN
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Ne eksikliği
varmış
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, özür dilesin, özür.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Bakan, belgeleri
Sayın Kılıçdaroğluna vermiştir. Sayın Kılıçdaroğlu,
elektronik gönderilen mektuplarla ilgili olarak bir eksiklik olduğu
ifadesinde bulundu. Onu kendisinden dinleyelim ve bu konuyu kapatmış
olalım.
Buyurun
Sayın Kılıçdaroğlu.
3.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin, yaptığı açıklamada, kendisine yönelik
olarak yaptığı eleştirilerin doğru
olmadığına, Meclisi yanılttığına
ilişkin açıklaması
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan,
Meclis kürsüsüne çıktı ve şunları söyledi, dedi ki:
Birincisini gönderdik 12 Ocak 2010da. Benim bu bilgiyi
almadığımı ifade etti. Doğru, bu bilgiyi almadım
ben. Bana Bilgi Edinme Yasasına göre niçin on beş gün içinde bilgi
vermiyorsunuz? diye aradım. (AK PARTİ sıralarından Ooo
sesleri) Sadece onu değil, Bakanlığın Teftiş Kurulu
Başkanlığını da aradım soruşturma var
mı yok mu diye, herhangi bir soruşturma yok. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bekleyin.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) - Bakanlığın bilgisayarını TÜBİTAK
incelesin, öyle karar versin!
BAŞKAN
Sayın Ekmen
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sonra Sayın Bakan geldi, dedi ki: Onun
üzerine biz tekrar gönderdik ve Tekraren gönderilmiştir. diye ifade
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Aynısını gönderdik.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sayın Bakan, ben şimdi bunu AKPnin
grup başkan vekillerine vereceğim. Bunun altında Tekraren
gönderiyoruz. diye bir ifade var mı, yok mu baksınlar ve
çıkıp burada benden özür dilesinler, bir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
KÜRŞAD
TÜZMEN (Mersin) - Özrü sizden bekliyoruz. Sana yakışır sana.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bir başka konu
Durun
arkadaşlar, niye heyecanlanıyorsunuz? Heyecanlanmayın
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sayın Bakan diyor ki: Yolsuzlukların
üzerine gidiyoruz. Teşekkür ederim.
AHMET YENİ
(Samsun) Çizdiler, çizdiler sizi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Giden herkese saygı duyarım ben ama
şu soruyu Sayın Bakana sormaktan kendimi alamıyorum: Sayın
Bakan, bu olay, 19 Kasım 2009da gazetelerde yer aldığında
niye harekete geçirmediniz Teftiş Kurulu Başkanını? Kim
size engel oldu? Eğer biz incelemeseydik siz harekete geçirecek miydiniz?
Hayır.
Size bir soru
daha Sayın Bakan: Savcılığın takipsizlik kararı
Bakanlığınıza geldi.
AHMET YENİ
(Samsun) Soruyu boş ver, çizdiler sizi!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Siz savcılığın takipsizlik
kararına süresi içinde itiraz ettiniz mi, etmediniz mi? Etmediyseniz niye
itiraz etmediniz? Sizin elinizi ayağınızı tutan mı
vardı?
Teşekkür
ederim.
[CHP
sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar(!)]
AHMET YENİ
(Samsun) Kendi grubun bitirdi, Genel Başkan, seni bitirdiler!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşlar
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Kılıçdaroğlu, seni harcadılar!
Kılıçdaroğlunu bitirdiler!
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, arkadaşlar lütfen
Belgeler bir
yerde kaybolmuyor, duruyor, veriyorlar. Tamam, problem yok.
V.- GENSORU (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve
İzmir Milletvekili Kemal Anadolun, bazı yabancı firmaların
Türkiyede rüşvet dağıttığı iddiaları
karşısında gerekeni yapmadığı iddiasıyla
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/11) (Devam)
BAŞKAN Son
konuşmacı Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi sayın grup
başkan vekillerinin vermiş olduğu gensoruyla ilgili olarak
düşüncelerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum.
Sayın
Başbakan, bugün Millî Güvenlik Kurulu toplantısında olduğu
için ben de toplantının bir yerinde ayrılarak geldim, sizlere
bilgi arz etmek istiyorum. Yorucu bir çalışmanın arkasından
bugün önemli bir konuyu konuşuyoruz. Bu konu önemli, ülkemiz için önemli,
hepimiz için önemli, siyaset kurumu için önemli. Gerçekten de siyasete güç
veren ve Parlamentoya da itibar kazandıran bir tarzda bu konuyu
tartışıyoruz, son birkaç dakikalık hareketliliği bir
tarafa bırakırsak.
Bunu önemsiyorum.
Ben de sizlere gerçeğin ortaya çıkarılması adına bu
kürsüden açıklamada bulunuyorum, değilse ismi geçen şirketlerin
ne yapıp yapmadığını savunmak veya bu konuda bir yorum
getirmek bizim görevimiz değil. Tabiatıyla, hepimiz ülkemizin
hayrına olan ne varsa buna birlikte çaba göstermeliyiz. Bunun önemli
yollarından bir tanesi de Anayasamızda ve İç Tüzükümüzde
düzenlenmiş olan bilgi edinme ve denetim yollarıdır. Bunlar
içerisinde en önemli olanı da gensorudur.
Gensoru, bir
bilgi edinme ve bir denetim mekanizmasıdır. Buradan
sağlıklı bilgiyi elde edineceğiz, doğru bilgiyi elde
edineceğiz, gerçeği kavrayacağız ki ona göre hem biz
değerlendirme yapalım hem de milletimiz sağlıklı bir
değerlendirme yapsın.
Geçmişte bu
müessesenin, gensoru müessesesinin çok kötüye kullanıldığı
tutanaklarda var. 82 Anayasasının gensoruyu düzenleyen maddeleri
müzakere edilirken, geçmişte çalı fasulyesiyle ilgili gensoru
önergesinin verildiği de orada dikkate getiriliyor. Bu müessesenin
(AK
PARTİ sıralarından gülüşmeler, gürültüler)
Evet, öyle. Bu
müessesenin kötüye kullanılmaması, istismar edilmemesi, o günkü
Danışma Meclisi üyesi Sayın Ayanoğlu tarafından ifade
ediliyor.
Bugün önemli bir
konuyu konuşuyoruz, çok da iyi konuşuyoruz. Biz de gerçeğin
anlaşılması noktasında değerli grup başkan
vekillerimizin söylediklerine ilaveten bazı hususları dile getirmek
istiyoruz.
Tabii, bu
müesseseyi çok iyi kullanırsak, toplumsal ahlakın korunmasında,
devlet icraatlarının denetlenmesinde, kamu adına yetki
kullananların bu yetkileri hak, hukuk ve yasalar çerçevesinde
kullanmasında bu müessese etkin bir rol oynayacaktır.
Onun için, buraya
getirilecek gensoru konusu genel suçlama konusu olmamalıdır, onu
yapacak yeteri kadar imkân da var, fırsat da var, mekân da var ama bu
kürsü bir suçlama kürsüsü olmamalıdır çünkü suçlamayı hukukumuza
göre ancak ve ancak cumhuriyet savcıları yapar. Biz suçlama
makamı değiliz, burada gerçekleri ortaya çıkarmak üzere bu
kürsüde görev yaparsak daha doğru bir iş yapacağımız
kanaatini taşıyorum.
Onun için,
getirilen gensoru konusunun dayanaklarının çok sağlam
olması lazım, en evvel de hukuki dayanaklarının sağlam
olması lazım, ciddi olması lazım, mesnetsiz olmaması
lazım ve çok açık, herkes tarafından anlaşılabilir
tarzda bir kısım delillere dayalı olarak bunların buraya
getirilmesi gerekir. Aksi hâlde, bu gensoru müessesesi bir karalama
kampanyasına dönüşür. Geçmişte bunu çok yaptık bu
kürsülerden, geriye dönüp bu gensoruların içeriğine
baktığımızda. Bunun siyasete de hiç faydası
olmadı, Parlamentoya da faydası olmadı. Bu karalama
kampanyası içerisinde de hiçbir gerçek orta yere
çıkarılmadı. Onun için, bugün burada dile getirilen
hususları bu çerçevede değerlendirmeye çalışıyoruz.
İddia edilen
üç tane konu var. Bu konularla ilgili hiçbir şey yapılmadı ise
bu, Ceza Kanunumuza göre 257nci madde kapsamında, en azından görevi
kötüye kullanma suçunu oluşturur, 257nci maddeye göre. Eğer
hakikaten bu gensoruyu veren değerli dostlarımız,
arkadaşlarımız bu kanaati taşıyor ise yapılacak
iki tane yol var. Kimseye akıl vermek haddim değil ama hukuk
çerçevesinde iki tane yol var. Bunlardan bir tanesi doğrudan doğruya
cumhuriyet savcılığına konuyu intikal ettirmektir.
Bakınız,
Kemal Özer denilen değerli vatandaşımız bu ve benzeri
konularda hassasiyet taşıyor. Aynı kişi midir bilmem.
Böyle bir anayasa istiyorum. diye de bir özel anayasa yazdı bu
arkadaşımız, eğer aynı kişiden bahsediyorsak.
Gerçekten hepimize örnek bir vatandaş. Bir sade vatandaş bu kadar
önemli bir konuyu, önemsenen bir konuyu yargıya götürüyorsa ana muhalefet
partimizin de evleviyetle bunu yargıya götürmesi lazım.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Kaldırın dokunulmazlığını.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Şimdi,
yargıya götürmeyip de sadece burada konuşursak, bu çok doğru
olmuyor. Genellikle karşılaştığımız
şöyle bir durum var: Bir kısım dosyalar alınıyor,
basının karşısına geçiliyor. O dosyaların
içerisinde ne var, onu bilemiyoruz; belki bir delege listesi de olabilir, belki
seçmenden gelen mektuplar da olabilir, başka türlü konular da olabilir.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Onu ancak siz yaparsınız Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Bu dosyaların
içerisinde bunlar var. diyoruz, gösteriyoruz. Ama dosyanın içerisinde ne
var? Benden daha çok cumhuriyet savcılarının ve yargı makamlarının
buna bakması lazım. Çünkü, bir
kişiyi cezalandıracak da, bu işleri sonuca ulaştıracak
da yargı makamlarıdır. Kemal Özer arkadaşımız,
değerli vatandaşımız böyle bir yolu tercih ettiğine
göre, şimdi, hemen bu müzakerelerden sonra yapılması gereken
iş, 257nci maddeye göre ilgililer hakkında suç duyurusunda
bulunmaktır, yargıya götürmektir. Bu yolu tercih edersek, o takdirde
karalama kampanyasına bir son vermiş oluruz.
Şimdi,
burada biraz evvel bir konuşma yapıldı, onu önemsiyorum.
Rüşvet gibi hem bir ahlaksızlık hem de en ağır suç,
yüz kızartıcı bir suç konusu ihsas edilerek, ima edilerek veya
şu veya bu şekilde dolanılarak insanların zan altında
bırakılacağı bir konu olamaz. Eğer rüşvet gibi
bir konunun üzerine gidiyorsak çok somut delillerin olması lazım ve
özellikle de kamu görevlileri için bunlar kullanılıyor ise, o
takdirde Türkiyede devleti çalıştıramazsınız. Bu
zannın altından bu devlet kalkamaz, kamu görevlileri kalkamaz.
Siyasetçiler
olarak bakın hepimizin şikâyet ettiği bir husus var. Nedir o?
Kamuda işler çok iyi yürümüyor, çok süratli yürümüyor. Bunun en önemli
sebeplerinden bir tanesi kamu görevlilerindeki korkudur. Yarın
başıma bir iş gelir mi, zan altında kalır
mıyım? Onun için bizim burada çıkardığımız
yasaların önemli bir kısmı, bu korkunun sonucu olarak yasa
olmaktan çıkıyor, biz Parlamento olarak yönetmelik ve tüzük
çıkarıyoruz. Niye? Ne olur ne olmaz başıma bir iş
gelir diye kamu görevlileri üzerindeki
bir korku, bir zan gölgesi devleti çalıştırmaktan
alıkoyuyor. Bundan da toplum olarak hepimiz zarar görüyoruz. Onun için
rüşvet gibi bir önemli konu gündeme geliyorsa, getirilecek ise, o takdirde
ima yollu bu işler olmaz, çok net delilleriyle ortaya koymak gerekecektir.
İkinci bir
yol daha var: Gensoru müessesesi Anayasaya, İç Tüzüke ve bu hükümlerin
konuluş gerekçesine baktığımızda, bunlar bilgi edinmek
içindir ve denetim içindir. Eğer bu bilgi edinmenin ve denetimin sonunda
bir suçlama yapılacak ise Parlamentonun suçlama görevi var, o da 100üncü
maddeye göre Meclis soruşturmasıdır.
Şimdi,
gensoru müessesini kullanıp Meclis soruşturmasının
sonuçlarına göre bir değerlendirme yapamayız. Her ikisinin
gerekçesi farklıdır, varmak istediği sonuç farklıdır,
ilkeleri, düzenlemeleri de farklıdır. Biz burada neyi
konuşuyoruz? Gensoruyu. Gensoruda suçlama olmaz. Suçlama yolunu tercih
edecek olanların o zaman 100üncü maddeye göre soruşturma önergesi
vermesi gerekir. Bu iki kurum arasındaki ayrımı iyi
yapabildiğimiz takdirde, o zaman sağlıklı bir sonuca
varabiliriz, siyasetten beklenen fayda da hasıl olmuş olur.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bu konular gündeme geldiğinde hiçbir
şey yapılmamış olsaydı bu gensoruyu Hükûmetimiz,
Sayın Başbakan hak etmiş olurdu.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Sayın Bakan, on dakika oldu, ne dediniz? Her seferinde
aynı şey, her seferinde aynı! ( AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Akıncı, lütfen
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Başka bir
şey daha söyleyeyim: Laf atmak üzerine, gürültü çıkarmak üzerine de
gensoru verilmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bak, o da bir başka işidir.
Bizim İç Tüzükümüzde gürültü çıkararak konuyu saptırma
diye ne bir yol var ne bir yöntem var ne de bir usul var. Demin bir şey
söylemeye çalıştık, işin esasını söylüyoruz.
İşin esası bilinmediği takdirde hiçbir sonuca varma
şansınız da olmaz.
Peki, bu Hükûmet
bu konular gündeme geldiğinde hiçbir şey yapmamış
olsaydı o takdirde böyle bir gensoruyu, hatta bunun ötesinde Meclis
soruşturmasını hak ederdi. Birçok işlemler
yapılmış. Bu işlemlerin önemli bir kısmı Türkiye
dışında gerçekleşiyor. Türkiye dışından,
bilgilerin, belgelerin toplanmasının çok kolay
olmadığını devlette görev yapanlar bilecektir. Hâlen
Hükûmet bu konuda gerçeğin ortaya çıkarılması ve ilgili
makamlara yardımcı olmak adına bilgi toplamaya ve gereğini
yapmaya devam ediyor.
Bakınız,
elimde bir yazı var şimdi: Dışişleri
Bakanlığı Amerika Genel Müdür
Yardımcılığı Yazının tarihi: 27/4/2010.
Diyor ki
İlgili yazılarıyla Tarım Bakanlığı
müfettişleri tarafından Delta & Pine Land şirketiyle, Türk
Deltapine şirketiyle bağlantılı bir konuda yürütülen
incelemelerde yararlanmak üzere Washington Büyükelçiliğimiz
aracılığıyla bilgi, belge isteniyor. Demek ki devlet
boş durmamış, bir yerlerden bilgi ve belgeyi istiyor. Oralardan
gazete haberlerine göre insanları suçlayamazsınız. Oradaki
iddialar doğru mudur yanlış mıdır, bunun gereğini
yapmak üzere bu soruşturmanın yapıldığı yerlerden
bilgi temin etmeye çalışılıyor. Gelen iki sayfalık bir
cevap. Vakti bununla dolduramam. (CHP sıralarından gürültüler)
Şimdi, demin
söyledim Sayın Başkan, gürültü çıkarmak üzerine gensoru
verilmez, ona gerek yok. Ben şimdi anlatıyorum, millet sizi de
dinliyor, beni de dinliyor. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) E ne olur o zaman?
Bu gensoruyu, işte tam da o 87deki tartışma gibi
yozlaştırmış olursunuz. Geçmişte çok
yozlaştı.
Şimdi, deniliyor ki Büyükelçilikte:
Bakanlıkların talebi doğrultusunda, davaya esas teşkil
eden bilgi ve belgelerin, Büyükelçiliğimizce, Amerikan Menkul
Kıymetler Komisyonundan resmî olarak talep edilmekte olduğu
bildirilmektedir. Bununla birlikte
Şimdi, Amerika, orada belli konularda
bir uzlaşmaya varmış. Bununla birlikte, belgelerin temin edilip
edilemeyeceğinin bilinmediği, zira bazı durumlarda delil
dosyasının tanık güvenliği gibi gerekçelerle kamuyla
paylaşılmadığı da bilinmektedir.
Dolayısıyla böyle bir bilgi, bugün temin etmeye
çalıştık.
Başka bir
bilgi, Amerika Menkul Kıymetler Borsasının bahse konu o
raporlarında ne deniyor: Mercedes-Benz Türk üzerinden rüşvet
adı altında spesifik bir meblağ ya da vaka
listelenmemiştir. Ancak Daimlerin, Türkiye dâhil birkaç ülkede hükûmet
yetkililerine para aktarmak için sahte danışmanlar
kullanıldığı belirtilmiştir. Ortada somut bir
şey yok, isimler yok, firmalar çok net değil. Onun için
savcılık da takipsizlik kararı veriyor, Soyut iddialardan
ibarettir. deniliyor. Buna da itiraz yoluna gidilmiş, hâlen Sincan
Ağır Ceza Mahkemesinde.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Biliyorum.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Onu da tekrar burada
bilgilerinize sunmak istiyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ona da sivil toplum örgütü gitti, onu da
söyleyin Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Ayrıca, Hazine
Müsteşarlığı kendi yönünden konuyu takip ediyor. Bu
şirketlerin bir kısmı halka açık olmadığı
için, birisi kapandığı için, SPK yoluyla denetim imkânı yok
ancak yurt dışından bir kısım belgelerin ancak
tahkikat sonucu ilgili makamlara ulaştırılması söz konusu
olduğundan, Sermaye Piyasası Kurulu bu konuyla ilgili bir inceleme
başlatıyor, Amerikadaki bu belgelerin Türkiyeye getirtilmesi, buna
göre de suçluların ortaya çıkarılması noktasında bir
çabayı, bir gayreti Hükûmet gösteriyor, göstermeye devam ediyor.
Ayrıca,
başka bir şey daha var, Almanyadaki olan boyutuyla ilgili olarak:
Yine, Dışişleri kanalıyla Münih
Başkonsolosluğumuz oradaki adli makamlarla temasa geçmek suretiyle bu
bilgilerin verilmesini istiyor. Oradan aldığı cevapta deniliyor
ki: Bu soruşturma birçok ülkeyi
kapsadığından ve birçok ülkedeki bu bilgileri derleyip,
toplayıp bir araya getirmek hemencecik mümkün olmadığından
adli soruşturmanın istikametini tayin bakımından şu an
itibarıyla eldeki bilgiler yeterli değil. Demek ki Türkiye
Cumhuriyeti devleti ve Hükûmeti bir taraftan Amerikadan, bir taraftan
Almanyadan, bir taraftan da Türkiye içerisinden her türlü mekanizmayı
harekete geçirmek suretiyle bu gerçeğin ortaya çıkarılması
noktasında bir çabayı, bir gayreti sürdürüyor. Şunu söyleseydiniz
belki bunu anlayışla karşılayabilirdik: Evet,
çalışmalar var, gayretler var vesaire ama bunlar yeterli
değildir. diyebilirsiniz. Bu, ucu açık bir konudur. Bu konuda
getireceğiniz yeni yöntemler varsa, yeni hususlar varsa biz de
bunları dikkate alırız. Bizden evvel göz ardı edilmemesi
gereken husus şu, bizden evvel: Gerek Amerikada gerekse Almanyada bu
suçları ortaya çıkaran siyaset kurumu değil, ilgili yargı
makamları, soruşturma makamları bunları orta yere
çıkarıyor. Dolayısıyla Türkiyede de bu konu yargı
makamlarının önüne götürülmüş. Yargının gereğini
yapması noktasında bize düşen bir şey varsa Hükûmet olarak
biz bunu yaparız, bunun gereğini yaparız, yapmadığımız
takdirde böyle bir gensoruyu hak ederiz. Şu ana kadar yargı
makamlarının bizden istediği herhangi bir bilgi var da biz onu
gizlemiş miyiz, biz onu savsaklamış mıyız, biz onun
gereğini yapmamış mıyız, biz onları
görmemezlikten mi gelmişiz? İddiada bunlar yok.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Yargı makamlarına gittiniz mi? Siz Hükûmet olarak
yargı makamlarına gittiniz mi?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Bunlar
olmadığına göre ortada Hükûmeti suçlamayı mümkün
kılacak bir husus yok. Buradan hep beraber yapacağımız
işler ne varsa bunları tespit edelim, bunda hiç bizim tereddüdümüz
yok. Çünkü bu yolsuzluk konusu -rüşvet bunlardan bir tanesidir, bu
suçlardan bir tanesidir- hepimizin ortak konusudur, tüm ülkelerin ortak
sorunudur. Birleşmiş Milletler onun için beş taneye yakın
sözleşmeyi kabul etmiş. Türkiye, geçtiğimiz Hükûmet döneminde,
Parlamento döneminde ve bugün biz bunların hepsini benimsemişiz,
Parlamentodan geçirmişiz, uygulamaya koymuşuz, yirmi iki tane yasa
çıkarmışız. Demin Sayın Caniklinin bahsettiği
yolsuzluk sıralamasında Türkiye, daha iyi noktaya gelebilmek için
yirmi beş basamak atlamış. Bu önemli bir gelişme ama Yeter
mi? diyorsanız, yetmez. Çünkü bu açık bir konudur. Bulunduğumuz
nokta bugün bize yakışan, kültürümüze, tarihimize,
insanımıza, insani değerlerimize yakışan bir nokta değil. Bunu daha ileri bir
noktaya götürebilmek için yapmamız gereken ne varsa bunu yaparız ve
yapmalıyız. Burada bu işlerin daha ileriye götürülmesindeki en
büyük engel her meseleyi siyasetin kurbanı yapmış
olmamızdır. Hâlbuki bu bir hukuki konudur, bu bir ahlaki konudur, buradan
giderek siyaset bir şey yapmaya çalışır. Ama en evvel bunu
bir karalama, bir suçlama kampanyasına dönüştürdüğümüz takdirde
bu bizi sağlıklı bir sonuca götürmez, bu noktalarda daha ileri
bir mesafe alabilmemizi de zorlaştırır.
Onun için,
gerçekten, bu türlü denetim yollarını kullanacaksak en evvel bilgi
edinme yollarını kullanalım. Bakınız, dün -kabul
ettiğimiz birinci bölümü itibarıyla- bilgi edinme konusunu bir
anayasal hak hâline getirdik. Geçtiğimiz dönemde bunun yasasını
çıkarmıştık, şimdi anayasal hak hâline getiriyoruz. O
yol kullanılabilir. Başka türlü, soru önergeleriyle, yazılı
ya da sözlü soru önergeleriyle veya başka türlü bilgi edinme
yollarıyla bunlar elde edildikten sonra siyaset kurumu suçlanacaksa o zaman
bu suçlamaya gitmek lazım. Sonuçta ne oluyor bu yerli yersiz suçlamalarla?
Her türlü yolsuzluğun merkezine getirip Parlamentoyu oturtuyoruz. Bu çok
doğru değil. Bu Parlamento geçmişte de bugün de elinden
geldiği kadar bu yolsuzlukların ortaya çıkması için çaba
gösterdi ama ileri bir noktaya varamadıysa
İşte, delil olmadan
herkes burada konuşuyor. Neden savcılığa işler
götürülmüyor, onu da söyleyeyim. Çünkü 297nci maddeye göre bir kişiyi bu
kürsüden yerli yersiz suçlarsanız, başka bir yerde suçlar onu
savcılığa vermezseniz bu bir karalamadır. Kim
iddiasının arkasındaysa, kim o iddianın doğru
olduğuna inanıyorsa götürecek bunu savcılığa verecek
ama aslı çıkmazsa o zaman da 297nci maddeyle, iftira suçuyla
karşı karşıya kalır. Ben her türlü suçlamayı
yaparım ama ben bu işleri yargıya götürmem. diyorsak o zaman
klasik bir siyaset üslubunu sürdürüyoruz demektir.
Onun için,
buradan, ister bu konuyla ilgili ister başka konularla ilgili bir iddia
söz konusu olacaksa
Öyle iddialar oluyor ki çoluğumuz çoçuğumuz,
yedi neslimiz, geçmiş, gelecek bir siyasetin, bir karalamanın
kurbanı oluyor. Öyle olacağına herkes elinde ne bilgi varsa, ne
belge varsa
Ki bunların önemli bir kısmının
dokunulmazlığı filan da yok onu da söyleyeyim, şu soruşturmaya
konu olacak hiç kimsenin dokunulmazlığı da yok. O zaman
yargı bunları istediği gibi soruşturabilir, istediği
gibi gereği gibi yapabilir.
Mesela
İstanbul Belediyesinin yargı kararlarını
uygulamadığı gibi bir iddia var. Bu iddia varsa, burada
söylüyoruz, verelim İstanbul Savcılığına. Hâlbuki
orada ticaret mahkemesinin verdiği tedbir kararları da var. Bir
kısım onun gelişmeleri var. Belediye açıklama
yapmış. Hangi belediye başkanı altı tane yargı
kararını uygulamayacak, bununla ilgili de Türkiyede işlem
yapılmayacak? 4. Ceza Dairesinin verdiği sayısız kararlar
var, yargı kararlarını uygulamıyorsunuz veya yargı
kararlarını dolanıyorsunuz diye. İstanbul Belediye
Başkanının dokunulmazlığı mı var? Demek ki
burada bunlar mesnedi olmayan, yeterli dayanağı olmayan suçlama
niteliğindeki hususlardır. Eğer bunlar doğruysa burada da
yapılacak iş ve işlem bunları yargıya götürmektir.
Yargıya götürmediğimiz sürece pehlivan tefrikası gibi bu
yolsuzluk konuşmalarını yapmaya devam ederiz diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) Özür dileyecek, özür.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, İstanbul Anakent
Belediyesiyle ilgili olarak söylediğim mahkeme kararlarının
mesnedinin olmadığını ifade ederek sataşmada bulundu.
Onların mesnedinin olduğunu ifade etmek istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, bakınız, sizi üç defa kürsüye
çağırdım. Sürenizi birleştirdim. Bakan da burada
görüşünü açıkladı. Burada bir sataşma yok, ben öyle bir
sataşma görmedim. Lütfen efendim
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, ayrıca,
Sayın Bakana teşekkür de edeceğim.
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, öyle bir şey yok. Lütfen efendim.
Konuşmalar tamamlandı. Teşekkür ediyorum. Tutanağa geçti.
Sayın
milletvekilleri, gensoru önergesi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 2 Mayıs 2010 Pazar günü saat
12.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 17.36