DÖNEM: 23 CİLT: 82 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
20nci
Birleşim
24 Kasım 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Sadık Yakutun, 24 Kasım Öğretmenler Günü
münasebetiyle konuşması
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlunun, Kadına Yönelik Şiddeti
Kınama Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyanın, dış politika sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Nimet
Çubukçunun cevabı
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, 24 Kasım Öğret-menler
Gününe ilişkin
açıklaması
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
5.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
6.- Van Milletvekili
Özdal Üçerin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin açıklaması
7.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
8.- Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
9.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Türk Ticaret Kanunuyla ilgili sözlerine ilişkin açıklaması
10.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, AK PARTİ Grubu önerisiyle
ilgili grubuna söz verilmediğine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Makedonya
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Teuta
Arifi ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1341)
2.- TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercanın,
Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış
İlişkiler Sekreteri Suliman Elshahomynin vaki davetine icabet etmek
üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libyaya resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1342)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, eğitim sisteminin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/921)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, cezaevlerinde meydana gelen
insan hakları ihlallerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/922)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 32 milletvekilinin, maden ocaklarında
yaşanan kazaların nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/923)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 milletvekilinin, avukatların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlen-mesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/924)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/298) esas
numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 24/11/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel tarafından, kamyoncu esnafının
sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesininin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
3.- Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlunun, Van Milletvekili Özdal Üçerin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Van Milletvekili Kayhan Türkmen-oğlunun,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlunun, Van Milletvekili Özdal Üçerin,
şahsına tekrar sataşması nedeniyle konuşması
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532)
2.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
3.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay
Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
5.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(2/340) (S. Sayısı: 395)
6.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/781, 1/958) (S.
Sayısı: 571)
XI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 532 S.
Sayılı Kanun Tasarısının 19uncu Birleşimde
yapılan açık oylamasından sonra kabul edildiğinin
açıklanması, ancak verilen aradan sonraki oturumda,
tasarının oylamasında üç bakanın vekâleten oy
kullandığı ve bu nedenle toplantı yeter
sayısının olmadığı
anlaşıldığından açık oylamanın Başkanlıkça
tekrarlandığı; İç Tüzükün 13üncü maddesine göre,
öncelikle usul görüşmesi açması gerektiği hâlde, bu hususa
uymadığı gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında
XII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının Oylaması
XIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, DSİ 12. Şube
Müdürlüğüne ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/16422)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Orhanelide çıkan orman
yangınına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/16423)
3.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Simav
Çayının kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16424)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, Manisa-Kütahya-İzmir planlama
bölgesi çevre düzeni planına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16533)
5.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Karadenize ulaşması beklenen
kimyasal kızıl çamurun olası etkilerine karşı
alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16534)
6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin Seferihisarda orkinos besi çiftliği
kurulacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16535)
7.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Karadeniz
kıyılarına ulaşacağı söylenen kızıl
çamurun etkilerine ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16634)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, basın özgürlüğüne ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin
cevabı (7/16689)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak üç oturum yaptı.
Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Kuşun vefatı münasebetiyle bir dakikalık
saygı duruşunda bulunuldu.
Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman, Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuşun
vefatı münasebetiyle, gündem dışı bir konuşma
yaptı.
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncünün, Tekirdağ ilindeki hızlı nüfus
artışı ve su kıtlığına,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, harp malulü gaziler ile
yakınlarının sorunlarına,
İlişkin
gündem dışı konuşmalarına Millî Savunma Bakanı
Mehmet Vecdi Gönül cevap verdi.
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuşun
vefatına;
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz,
Millî Savunma
Bakanı Mehmet Vecdi Gönülün gündem dışı
konuşmalarına verdiği cevaba;
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Burdur ili köylerinin iç yollarına ve
elektrik borçlarına,
Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut, Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncünün, Tekirdağın
hızlı nüfus artışı ve su kıtlığına
ilişkin yaptığı gündem dışı
konuşmasına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Karadağ
Meclis Başkan Yardımcısı ve Karadağ-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki
parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî
temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin
Başkanlık Tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin:
ÖSYMnin yaptığı
sınavlarla ilgili usulsüzlük iddialarının ve sınava
dayalı eğitim sisteminin sorunlarının (10/917),
Zorunlu göçe tabi
tutulanların sorunlarının (10/918),
Ana dilde eğitim konusunun (10/920);
BDP Grubu
adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın, çocuk ve gençlerin bilgisayar ve İnternet
bağımlılığının nedenlerinin (10/919),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr.
Hasan Bozerin davetine icabetle, KKTCnin 27nci Kuruluş Yıldönümü
kutlamalarına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen TBMM Başkan
Vekili Kayseri Milletvekili Sadık Yakutun resmî bir ziyarette
bulunmasına,
TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercanın,
Rusya Federasyonu Konseyi Dışişleri Komisyonunun vaki davetine
icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Rusyaya resmî ziyarette
bulunmasına,
Türkiye ile
Kamerun Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu
kurulmasına,
Türkiye ile Kongo
Demokratik Cumhuriyeti Ulusal Meclisi arasında parlamentolararası
dostluk grubu kurulmasına,
İlişkin
Başkanlık tezkeleri kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 571, 502 ve 459 sıra sayılı kanun
tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 5, 6 ve 7nci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 7 Aralık 2010 Salı
günü bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, 1 ve 8 Aralık
2010 Çarşamba günkü birleşimlerinde ise sözlü soruların
görüşülmemesine; Genel Kurulun, 7 Aralık 2010 Salı günü saat
15.00 21.00 saatleri arasında, 1, 2, 8 ve 9 Aralık 2010
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde ise 14.00-20.00
saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 571
sıra sayılı kanun teklifinin, İç Tüzükün 91inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, İş Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/405) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının:
1inci sırasında bulunan (6/1118),
2nci (6/1123),
3üncü (6/1127),
6ncı (6/1164),
10uncu (6/1206),
14üncü (6/1249),
22nci (6/1286),
44üncü (6/1381),
45inci (6/1385),
52nci (6/1427),
53üncü (6/1428),
57nci (6/1437),
58inci (6/1439),
59uncu (6/1440),
69uncu (6/1461),
71inci sırasında bulunan (6/1467),
97nci (6/1537),
103üncü (6/1546),
106ncı (6/1556),
108inci (6/1558),
120nci (6/1581),
121inci (6/1582),
122nci (6/1585),
125inci (6/1589),
127nci (6/1592),
132nci (6/1606),
133üncü (6/1607),
134üncü (6/1608),
136ncı (6/1610),
137nci (6/1611),
140ıncı (6/1618),
142nci (6/1621),
143üncü (6/1622),
204üncü (6/1743),
221inci (6/1789),
223üncü (6/1795),
225inci (6/1797),
226ncı (6/1798),
227nci (6/1799),
248inci (6/1850),
253üncü (6/1855),
257nci (6/1861),
260ıncı (6/1865),
271inci (6/1883),
272nci (6/1890),
429uncu (6/2150),
Esas
numaralı sözlü sorulara, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker cevap verdi; soru sahiplerinden Tokat Milletvekili Reşat
Doğru, Giresun Milletvekili Murat Özkan, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoy, Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir, Manisa Milletvekili Mustafa
Enöz, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt cevaplara
ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Spor Klüplerinin
Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla kurulan
(10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas
numaralı Meclis Araştırma Komisyonu üyeliklerine
gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.
Başkanlıkça,
(10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas
numaralı Meclis Araştırma Komisyonunun başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacakları
gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin
Oylaması Yapılacak İşler kısmında yer alan,
10/11/2010 tarihli 17nci Birleşimde görüşmeleri tamamlandıktan
sonra tümü üzerinde elektronik cihazla yapılan her iki açık oylamada
da toplantı yeter sayısı bulunamayan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/423) (S. Sayısı: 532) elektronik cihazla yapılan her iki
açık oylamasında da toplantı yeter sayısı
bulunamadığından, ertelendi.
24 Kasım
2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te
toplanmak üzere birleşime 19.26da son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Murat ÖZKAN Harun TÜFEKCİ
Giresun Konya
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 31
II.- GELEN KÂĞITLAR
24 Kasım 2010 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili M.
Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, eğitim sisteminin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/921) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.09.2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, cezaevlerinde meydana gelen
insan hakları ihlâllerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/922)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.10.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 32 Milletvekilinin, maden ocaklarında
yaşanan kazaların nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/923)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2010)
4.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 32 Milletvekilinin, avukatların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/924) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.10.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirelin, Karamandaki hastanelerin depreme
dayanıklılığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15526)
2.- Tokat Milletvekili Orhan
Ziya Direnin, Tokatta taşınan hastanelere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15527)
3.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirelin, Aksaraydaki hastanelerin depreme
dayanıklılığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15528)
4.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirelin, Niğdedeki Devlet hastanelerinin depreme
dayanıklılığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15558)
5.- Muğla Milletvekili
Ali Arslanın, Datça Devlet Hastanesine ek bina yapımına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15598)
24 Kasım 2010
Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 20nci Birleşimini açıyorum.
III.-Y O K L A
M A
BAŞKAN Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Sadık Yakutun, 24 Kasım Öğretmenler Günü
münasebetiyle konuşması
BAŞKAN Değerli
milletvekilleri, millet mekteplerinin açılışı ve Büyük
Önder Atatürkün başöğretmenliği kabul tarihi olan 24
Kasım, Atatürkün 100üncü doğum yılı olan 1981den beri Öğretmenler
Günü olarak kutlanmaktadır.
Öğretmenler tarih
boyunca bilginin, medeniyetin, sevginin, barışın timsali ve
örnek insanlar olmuşlardır. Milletimizin ahlaki ve kültürel yönden
güçlü, medeniyet bakımından gelişmiş, küresel rekabette de
başarılı olmasının yolu öğretmenlerimizin üstün
çalışmalarına bağlıdır. Çağdaşlık
yarışını kazanmanın anahtarı, toplumu inşa
etme faaliyetini yürüten öğretmenlerin elindedir. Bu nedenle Büyük Önder
Atatürk Ulusları kurtaracak yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
diyerek öğretmenlere duyduğu saygı ve güveni en anlamlı
şekilde ifade etmiştir.
Öğrencilerimizi
aklın ve bilimin öncülüğünde akademik ve sosyal yönden
donanımlı bireyler olarak yetiştiren, kişilik hamurumuza
biçim vererek dünyayı kavramamızı sağlayan, özgürlüğü,
bağımsızlığı, ulusal egemenliği, cumhuriyeti
ve demokrasiyi koruyan ve yücelten kuşakları yetiştiren
öğretmenlerimize borcumuz oldukça büyüktür.
Bu vesileyle, geçmişte
eğitim ve öğretime hizmet etmiş öğretmenlerimiz başta
olmak üzere, yurdumuzun her köşesinde görev yapan öğretmenlerimizin
24 Kasım Öğretmenler Gününü yürekten kutluyor, ebediyete
kavuşmuş öğretmenlerimizi rahmetle anıyor, tüm
öğretmenlerimize başarılar diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Kadına Yönelik Şiddeti Kınama Günü münasebetiyle söz
isteyen Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğluna aittir.
Buyurun Sayın
Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlunun, Kadına Yönelik Şiddeti
Kınama Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz
gibi yarın Kadına Karşı Şiddeti Kınama Günü. Bu
konuyla ilgili olarak gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle geçmiş Kurban
Bayramınızı kutluyorum.
Bugünün Öğretmenler Günü
olması münasebetiyle bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler
Gününü kutluyor, Başöğretmen Ulu Önder Atatürk başta olmak
üzere Hakkın rahmetine kavuşmuş olan öğretmenlerimizin de
aziz hatıralarını saygıyla anıyorum.
Cumhuriyetimizin 100üncü
yılına yaklaşan bu süreçte, Sayın
Başbakanımızın öncülüğünde başlayan Türkiyenin
ikinci büyük eğitim seferberliğiyle en fazla yatırım
eğitime yapılmış, hem atamalarda hem de
öğretmenlerimizin ücretleri ve özlük hakları konusunda yapılan
çalışmalar AK PARTİ İktidarının öğretmenlik
mesleği ve eğitime verdiği önemi bir kez daha ortaya
koymuştur. Şimdiye kadar yaklaşık 238 bin öğretmen
ataması yapılmış ve ek ders ücretleriyle beraber maaş
artış oranı yüzde 85 olmuştur. Önceki gün
başlatılan ve eğitim sisteminde tarihî bir adım sayılan
Fatih Projesi ile artık her okula bilgisayar döneminden her
sınıfa bilgisayar dönemine geçilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; daha önce de belirttiğim
gibi, yarın Kadına Yönelik Şiddeti Kınama Günü.
Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi
Bildirgesinde kadına yönelik şiddet, İster kamusal ister özel
yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik
acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete
dayalı bir eylem, uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama
veya keyfî olarak özgürlükten yoksun bırakma. şeklinde tanımlanmaktadır.
Kadına yönelik şiddet eylemleri kadınları en temel insan
haklarından ve temel özgürlüklerinden mahrum etmekte, kadınların
fiziksel ve üreme sağlığına ciddi biçimde zarar vermekte,
kimi durumlarında yaşamlarını kaybetmelerine neden olmaktadır.
Ülkemizde AK PARTİ iktidara geldikten sonra kadınlara yönelik pek çok
ilke imza atılmış, cinsiyete dayalı
ayrımcılığı önlemek için pek çok adım
atılmıştır. Zamanım kısıtlı olduğu
için bu düzenlemelerden, ayrıntılarına girmeden kısaca söz
etmek istiyorum.
Değerli Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; AK PARTİnin iktidara
geldiği sekiz yıl içinde, 2003te aile mahkemeleri kurularak aile içi
sorunların bu ihtisas mahkemelerinde evli hâkimler tarafından
görülmesine karar verildi.
Yine aynı yıl
çıkarılan İş Kanununda iş yerlerindeki taciz
olayları suç kapmasına alındı ve taciz suçu
işleyenlerin cezalandırılacağı hükme
bağlandı.
Ayrıca, eşit
işe eşit ücret getirilerek iş yerlerinde cinsiyet
ayrımcılığını önlemek üzere güçlü bir adım
atıldı.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu.
2004te kadın-erkek
eşitliği Anayasaya girdi.
Bu yıl, 2010 12 Eylül
Anayasa referandumunda yapılan değişiklikle kadınlar,
çocuklar, özürlüler, yaşlılar, şehitler, dul, yetim ve gazilere
pozitif ayrımcılık uygulamasının önü açıldı.
Kadına yönelik pozitif
ayrımcılığın Anayasamıza girmesiyle birlikte,
eşleri tarafından ihmal edilen, çocuklarını bir
başlarına büyüten ve maddi ya da sosyal güvenceleri olmayan
kadınlar anayasal güvenceye kavuşmuş oldu ve anayasal
haklarını bundan böyle kullanmaya başladılar.
Türk Ceza Kanununda
yapılan değişiklikle töre ve namus gerekçesiyle işlenen
suçlar kişiye bağlı suçlar kapsamına alındı ve
cezalar ağırlaştırıldı.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu kuruldu ve
bunun raporu ibraz edildi.
Emniyet, sağlık ve
adalet personelleri ile vatani görevini yapan er ve erbaşlara kadına
yönelik şiddeti önlemek amaçlı eğitim faaliyetleri
yapıldı.
Şiddete uğrayan
kadın ve çocuklara danışmanlık hizmeti veren Alo 183
hattı kuruldu.
Belediyeler Kanunu
değiştirilerek kadın ve çocuklar için kendilerini güvende
hissedecekleri sığınma evleri oluşturulması yolunda
adımlar atıldı.
Haydi Kızlar Okula ve
Ana-Kız Okuldayız gibi sosyal kampanyalar başlatılarak
350 bine yakın kız çocuğunun ve kadınların okuma yazma
öğrenmesi ve okula gitmesi sağlandı.
Kadın
girişimciliği teşvik edilerek esnaf ve sanatkârlara
sağlanan düşük faizli kredide kadınlara pozitif
ayrımcılık uygulandı. Yine işveren sigorta primlerinde
kadın çalışanlara ayrıcalık tanındı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken
kadınlarımızın sorunlarını çözme konusunda önemli
adımlar atıldığını ancak her alanda
kadınların hak ettikleri konumlara gelebilmeleri için
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Teşekkür ediyorum efendim.
Kadınlarımızın
hak ettikleri konumlara gelebilmeleri için daha çok çalışmamız
gerektiğini ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmenoğlu.
Gündem dışı
ikinci söz dış politika sorunları hakkında söz isteyen
İzmir Milletvekili Oğuz Oyana aittir.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyanın, dış politika sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
OĞUZ OYAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, bu beş
dakikalık süre içerisinde dış politika üzerine birkaç şey
söyleyeceğim.
Öncelikle bir soru sorarak
başlayayım siz değerli milletvekillerine: Hükûmetin
dış politikasını nasıl ve neredeyiz diyorsunuz?
İzlediğiniz kaynak sadece medyaysa burada bir sıkıntı
var. Bu sadece muhalefet sıralarında oturanlar için değil,
iktidar sıralarında oturanlar için de benzer bir durum olarak ortaya
çıkıyor, hatta ben eminim Bakanlar Kurulu üyelerinin önemli bir bölümü
de medyadan Türkiye'nin dış politikasını izler durumda. Bu
çok ciddi sorunlar yaratıyor değerli arkadaşlarım.
Bir kere bu politikanın
ayakları, ülkede, bölgede ve dünyada gerçekler üzerine basmayan, yani
önemli ölçüde hayalci, hatta zaman zaman maceracı ve sorumsuz yönlere
savrulabiliyor, âdeta bir vals yapıyor Türkiye'nin dış
politikası. Ne yazık ki bu valse, yukarıda bir akil adam, devlet
adamı kimliğine sahip olması gereken Cumhurbaşkanı da
zaman zaman katılıyor ve Türkiye dış
politikasının bir eksen kayması içinde
olmadığını, asıl eski politikaların
yanlış eksende olduğunu söylüyor.
Ee, o zaman sormak lazım
Sayın Cumhurbaşkanına. Yani Türkiye'nin dış
politikasının ve ulusal savunmasının en önemli
unsurlarından biri NATO. Şimdi oraya değineceğim. Bu NATO
altmış yıla yakındır var olan politika. Sizin buradaki
meramınız bundan, bu politikaları değiştirmekse, bunu
bilelim, yok değilse neyi değiştiriyorsunuz, hangi ekseni
değiştiriyorsunuz, bunu da öğrenmek hakkımız.
Aslında
Dışişleri Bakanı diyor ki bu soruya: NATOnun tekrar cephe
veya kanat ülkesi olmak istemiyoruz. Çevremizdeki hiçbir komşumuzdan
tehdit algılaması içinde değiliz, NATOya dönük de bir tehdit
algılaması yoktur.
Peki, o zaman Sayın
Bakana sormak lazım. Eğer Türkiye ve NATO bir tehdit
algılaması içinde değilse, bu füzesavar sistemleri neyin nesi
oluyor ve Türkiye buna niye giriyor, Bakanın buna bir açıklık
getirmesi herhâlde gerekiyor.
Ve burada bir ülkenin isminin
anılmaması, yani İranın anılmaması -ki
yakın zamana kadar Eylül, Ekim aylarında Rasmussen, NATO Genel
Sekreteri açıkça İranın adını da anıyordu;
başka örneklere girmeyeyim- yani şimdi sadece bir küçük manevra
alanı, İranın adı anılmamış. Yani bu size
ne getiriyor, bunu gerçekten merak ediyorum. Yani burada eğer
İsraille İran arasındaki bir çatışma, muhtemel
çatışmaya karşı bir füzesavar kalkanı konuluyorsa,
konulacaksa Türkiyeye bunu da bizim bilmeye hakkımız var.
Aslında, iktidar
birilerini kandırıyor da kendisini kandırmak
dışında, herhâlde İranı, NATOyu kandıramıyor.
Kimi kandırıyor? Aslında haklı kandırıyor, yani
halkın bu konudaki tepkilerini yumuşatmaya çalışıyor
ve hatta bir adım daha ileri gidip buradan bir siyasi avantaj elde edebilir
miyim derdinde. Aslında bu politika, yani iç politikaya alet edilen bir
dış politika olabildiğince olumsuz yükler taşıyan bir
politikadır. Bunun iktidar partisine kısa vadede ne gibi
faydaları olur, bunu sizler daha iyi bilirsiniz ama ülkenin
çıkarları açısından kesinlikle olumsuz ve zararlı
olduğunu bilmenizi isterim, faydadan çok zarar getirir, bu ülkenin
güvenirlik, inanırlık zaafları oluşur ve giderek
iktidarınızı ciddiyete almakta tereddütler ortaya çıkmaya
başlar.
İç politikaya malzeme
yapmak üzere geliştirilen dış politika hamlelerinin en çok da
seçime çeyrek kala dönemlerde çıktığını
görüyoruz. Bunlardan bir tanesini
hatırlayınız: Mart 2009, bir Davos tiyatrosu oynandı bundan
üç ay önce. Daha sonra referanduma dört ay kala bir Mavi Marmara olayı
gerçekleşti ve burada 8 vatandaşımız ve 1
yurttaşımız canını kaybetti. Şimdi tamam,
İsrail özür dilesin, tazminat ödesin. Peki, bir devletin birincil ödevi
yurttaşlarının can güvenliğini korumak değil mi? O
hâlde, o yurttaşların ailelerinden özür dilemesi gerekenler içeride de
yok mu acaba? Bunu buradan soruyorum.
Burada ilginç bir şey
var. Dış politika, iktidarlarla gelip değişmez, bir
iktidardan diğerine değişmez. Ciddi ve köklü devletlerde bir
dış politika geleneği oluşur. Dış politika, ilmik
ilmik oluşturulan ve sonuç
alınan politikalardır. Yani burada şimdi bizim iktidarımız
diyor ki: Biz her şeyi değiştiriyoruz, sil baştan
yapıyoruz. Dünyada hiçbir ciddi ülke yoktur ki, dış politikada
böyle bir kof böbürlenmeyle ortaya çıksın.
Değerli
arkadaşlarım, bu füze savunma meselesinde de birkaç şey
söyleyeyim.
Sadece radarlar mı
konacak? Yoksa radarları aşan bir şekilde füzeler de konacak
mı? Kısa ve orta menzilli füzelerin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla)
Türkiye topraklarına füze yerleştirilmesine aslında teknik
olarak gerek yok.
Peki, uzun menzilli
antibalistik füzelere karşı gemilerden ya da Bulgaristan, Romanya
üzerinden bir füzesavar sisteminin etkinliği nedir? Yani aslında ne
kadar yakınsa hedefe, kalkışta ilk ateşlendiği an ona
ne kadar yakınsa o kadar etkili olabiliyor. Dolayısıyla
muhtemelen giderek -Şimdi Trabzon halkı haklı endişeler
içinde- Türkiyenin doğusuna doğru Türkiyeyi bir cephe ülkesi
yapacak bir yola doğru gidiyoruz. Peki, bu konuda Dışişleri
Bakanının çelişkilerini nasıl açıklayacağız?
Bu ateşleme
düğmesinin kimde olacağı da tam bir komedidir. Değerli
arkadaşlarım, yani bu, bir heyete verilemez. Bu, hatta NATOnun
Başkomutanı Amerikalı generale de verilemez. Eğer yirmi
dört saat uyumayan bir biyonik adam söz konusu değilse -ki, yok- bu,
sonuçta bilgisayar sistemi üzerinden ve yukarıdaki uydulardan
alınacak bilgiyle olabilir bir iştir. Yani Türkiyeyi bunlarla
oyalamak gerçekten çok can sıkıcıdır.
Son olarak şuna
değineyim: Türkiyede bu NATO zirvesi aşırı
abartıldı. Bu zirvenin asıl önemli
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN (Devamla)
Bitiriyorum Sayın Başkan. Bir dakika rica ediyorum.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Oyan, teşekkür edin lütfen.
OĞUZ OYAN (Devamla)
Önemli bir konu çünkü.
BAŞKAN Teşekkür
için açıyorum Sayın Oyan, lütfen
OĞUZ OYAN (Devamla)
Bakınız değerli arkadaşlarım, dünyada bir hegemonya
kayması var ve Rusya, şimdi yeni bir rolle NATO içinde görev
alıyor. Türkiye, bunu değerlendirmek durumunda ve bu, Pakistan, Afganistan,
Kuzey Kore ve Çin
Esas odakta Çin var. Türkiye, bu tartışmanın
neresinde? Türkiye, Çin ile ortak askerî tatbikat yaparken bir NATO üyesi
olarak bunu nasıl yapıyor? Bunu birilerinin bize açıklaması
lazım. Yani Türkiye, şu an NATOnun hedefe koyduğu Çin ile
askerî tatbikat yapıyor. Bunu anlamamız gerekir.
BAŞKAN Sayın
Oyan, lütfen teşekkür eder misiniz.
OĞUZ OYAN (Devamla)
Ben son olarak bu 12 mil meselesinde de Sayın Bakanın burada bizleri
aydınlatması gerektiğini düşünüyorum. Biz bütün
bunları medyadan öğreniyoruz. Muhalefet gruplarının
bilgilenmeye hakkı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN (Devamla)
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Oyan.
Gündem dışı
üçüncü söz, Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili
Mehmet Şandıra aittir.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Nimet
Çubukçunun cevabı
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün Öğretmenler Günü. Öncelikle, şahsım ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına tüm öğretmenlerin gününü kutluyor, her
öğretmenin ellerinden saygıyla öpüyoruz.
Benim ilk öğretmenin
babamdı, annemdi, aile büyüklerimdi, komşularımdı.
Birçoğu, başta babam olmak üzere, ahirete intikal etti; rahmetler
diliyorum, hayatta olanlara da şükranlarımı sunuyorum.
Ancak, hepimizin, değerli milletvekilleri, hiç
unutmadığımız bir ilkokul öğretmenimiz vardır.
Bugün öğretmenlerimize, buradan, isimlerini de anarak saygılar ve
şükranlarımızı sunmak için söz aldım. Benim ilk
öğretmenim Sadık Sınmaz isimli bir hocaydı. Ona ve onun
şahsında tüm öğretmenlere saygılar ve
şükranlarımı sunuyor, hepsinin ellerinden öpüyorum.
Millî eğitim
camiasına, bugün dolayısıyla, başta Sayın Bakan olmak
üzere, tüm eğitimcilere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da
saygılar sunuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
saygının ve sevginin en anlamlı ve en büyüğüne layık
olan öğretmenlerimize karşı görevlerimizi yeterince yerine
getirdiğimizi söyleyebilmek mümkün değildir. Bu anlamda, Sayın
Millî Eğitim Bakanına bazı hususları hatırlatmak
istiyorum. Biliyorsunuz bundan birkaç gün önce Eğitimde 2023 Vizyonu
konulu 18inci Millî Eğitim Şûrası yapıldı ve bu
şûrada 220 karar alındı. Bu kararlardan 33 tanesi,
öğretmenlerin yetiştirilmesi, istihdamı ve meslek gelişimi
konusunda alınan kararlardır.
Ancak, bugün, millî
eğitim camiasının ve Türk millî eğitim sisteminin temel
sorunu, AKP hükûmetlerinin birbiriyle çelişen uygulamaları ve verilen
sözlerin tutulmamış olmasıdır. Maalesef millî eğitim
şûrasında ısrarla dile getirilen bu husus ve alınan
kararların uygulanabilirlilik güvenirliliği çok düşük
orandadır. Yapılan bir ankette -üzücü bir sonuç olarak ifade
ediyorum- Sayın Bakanla ilgili, öğretmenlerin güven duyması,
memnun olması çok kötü durumda. Eğitimcilere sorulmuş: Millî
Eğitim Bakanı Sayın Bakandan memnun musunuz, güveniyor musunuz?
diye soruya öğretmenlerin yüzde 46,7si Hiç memnun değilim., yüzde
37,5i Memnun değilim. diye cevap vermiştir. Bu sonuç çok acı
bir sonuçtur. Bu sonucun olduğu yani öğretmenle öğretmenin
bakanı arasındaki bu güvensizlik ortamında hangi kararı
alırsanız alınız, uygulayıcılarla
kararlaştıranlar arasındaki bu güvensizlik, millî eğitim
sisteminin, millî eğitim camiasının ve bana göre
öğretmenlerin en büyük sorunudur. Bu konuda söylenecek çok sözler var.
Ümit ederim, Sayın Bakan gelip burada bilgiler verecek. Ama daha
öğretmen açığını netleştiremeyen bir Millî
Eğitim Bakanlığıyla karşı
karşıyayız, verilen sözlerin yerine getirilmediği bir millî
eğitim yönetimiyle karşı karşıyayız ve birçok
konuda maalesef birbirleriyle çelişen beyanlar, tutulmayan sözlerle millî
eğitim camiası gelecekle ilgili umutsuzluk içerisindedir.
Bu arada, bir öğretmen
sendikası Türk Eğitim-Senin yapmış olduğu
araştırmanın, yaklaşık 3 bine yakın öğretmen
üzerinde yapılan bir araştırmanın sonuçları, gerçekten
öğretmenlerin içinde bulunduğu durumun ifadesi olarak çok vahim bir
ifadedir, göstergedir. Bunları yok sayamayız ve bu konuda Parlamento
olarak, siyaset kurumu olarak almamız gereken acil tedbirler bulunmaktadır.
Bunların da alınmasını ben Öğretmenler Günü
dolayısıyla başta Sayın Hükûmetten, Sayın Bakandan ve
iktidar partisi grubundan talep ediyorum. Arzu edilirdi ki bugün Sayın
Bakan Öğretmenler Günü dolayısıyla burada bir konuşma
yapar, hiç önergeler vermeden -ki biraz sonra, araştırma önergesi
verdik, onun üzerinde konuşacağız- bu acı sözleri
söylemeden Bakanın verdiği bilgiler üzerinde toplum da bilgilenirdi
ve bu konuyu ciddiyetle anmış olurduk diye düşünüyorum ama bugün
ne hikmetse Sayın Bakan bu konuda herhangi bir bilgi verme gereğini duymadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Sonuç olarak şunu söylüyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, tüm
öğretmenlerimizin gününü kutlarken, öğretmenlerle ilgili şu
hususları da dikkatinize sunmak istiyoruz:
Yetersiz ve komik bir hâl
alan ek ders ücretlerinin yükseltilmesi ve tatillerde de verilmesini istiyoruz.
Öğretmenlerin
yıpranma tazminatı mutlaka verilmelidir.
Eğitim ve öğretim
tazminatları yükseltilmelidir.
Öğretmen taban
aylığı artırılmalıdır.
Büyük şehirlerde lojman
imkânı sağlanmalıdır.
Sözleşmeli
öğretmenlerin çoğalan sorunları çözülmelidir ve kadroya
geçirilmelidir.
Ve aday öğretmenlerin
atanmalarında bugüne kadar uygulanan bu sistem değiştirilmeli,
haksızlıklar giderilmeli, aynı kurumda çalışan
aynı işi yapan öğretmenler arasındaki bu farklı statü
hızla ortadan kaldırılmalıdır ve her şeyden
önemlisi, bu konuda verilen sözler yerine getirilmelidir.
Tekrar Öğretmenler
Gününü kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Gündem dışı
konuşmaya, Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu
cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 24 Kasım 1928de Büyük Önder Mustafa Kemal
Atatürkün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul
edişinin 82nci yıl dönümünde, bu değerli unvanı
hayatı boyunca büyük bir onurla taşıyan Başöğretmen
Atatürkü saygı, şükran ve minnet duygularıyla anıyor, yüce
Meclisi bu duygularla saygıyla selamlıyorum.
Sizlerin de bildiği
gibi, bu önemli ve anlamlı günü 1981 yılından bu yana
Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz. 24 Kasım Öğretmenler Günü,
her şeyden önce, bizlere, öğretmenlerimize duyduğumuz sevgi,
şükran ve minnet duygularımızı bir kez daha ifade etme
imkânı veriyor. Bunun yanında, öğretmenin
hayatımızdaki ve geleceğimizin şekillenmesindeki, ülkemizin
kalkınmasındaki rolüne bir kez daha dikkat çekmiş oluyoruz.
Kuşkusuz ki, eğitimin ve öğretmenlerimizin
sorunlarının kamuoyunda daha etkili bir şekilde dile getirilmesi
ve tartışılmasında bu özel günün ayrı bir önemi var.
Hükûmet olarak
amacımız ve hedefimiz, eğitimin tüm bileşenlerinde niteliği
yükseltmek. Öğretmenlerimizin niteliğinin yükseltilmesi ve
çalışma koşullarının, özlük haklarının daha
da iyileştirilmesi ise büyük önem ve öncelik verdiğimiz
hususların başında geliyor.
Son sekiz yılda
öğretmenlerimizin gelir düzeylerini yükseltmek, mesleki ve kişisel
gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla
kaynaklarımız ve imkânlarımız ölçüsünde, bazen
imkânlarımızı da zorlayarak önemli iyileştirmeler
gerçekleştirdik ve bundan sonra da bunun gayreti içerisinde
olacağız.
Eğitimin
altyapısına ilişkin olarak da bütçeden eğitime ayrılan
payın rekor düzeye yükselmesi ve toplumun tüm kesimlerinde eğitimin
öneminin farkındalığının artmasıyla, fiziki ve
teknolojik altyapıya ilişkin birçok sorunu neredeyse çözmüş
durumdayız. Kuşkusuz, nicelikteki bu iyileştirme niteliğin
yükseltilmesine de doğrudan etki yapan bir faktördür ve eğitime
yapılan devasa yatırımlar öğretmenlerimizin mesleki
gelişimlerine, daha iyi ortamda öğrencilerimizin yetişmesine
katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Büyük Önder Atatürk, yaşadığı
sürece her fırsatta öğretmenlik mesleğinin önemini
vurgulamış ve yeni neslin öğretmenlerin eseri
olacağına inanmıştır. Bu doğrultuda, cumhuriyetimizin
ilk yıllarında eğitime yapılan yatırımlar ve yurt
sathında başlatılan eğitim seferberliğiyle içimizdeki
cevheri bulup çıkaran değerli öğretmenler yetişmiştir.
O yıllarda, bilimde, sanatta, kültürde, edebiyatta, fikir hayatında
eser verenler aynı zamanda öğretmenlik mesleğini de inançla,
gururla ve sevgiyle yapmışlardır. Bunda en büyük pay elbette ki
cumhuriyetimizin kurucusu Atatürkündür. O yüzden ona Başöğretmen
unvanı verilmiştir. Onun öğretmenlik mesleğine
yakınlığı ve desteği o yılların
öğretmenleri için büyük bir güç ve esin kaynağı olmuştur.
İşte,
öğretmenlik mesleğine yüklenen misyon ve sarsılmaz güven, eli
öpülesi, sözü dinlenesi öğretmenlerimizi, eğitimcileri
yetiştirmiş, onlar da en büyük eserleri olan yeni nesilleri
yetiştirme işini inançla, umutla ve azimle ama en çok da fedakârca
yerine getirmişlerdir. Cumhuriyetin yeni nesillerinin yetiştirilmesi
nasıl öğretmenlerimizin eseri olmuşsa bilgi toplumunun hayat
boyu öğrenme yaklaşımını benimsemiş nesilleri de
öğretmenlerimiz yetiştirecektir.
Dünya büyük bir hızla
değişiyor, bilgi toplumunun yarattığı hızlı
değişim karşısında öğretmenin işlevi ve
öğrenme ortamları da değişiyor. Bu süreçte eğitim
sistemimizi en etkili ve en önemli unsur olarak gördüğümüz
öğretmenlerimizin niteliğini yükseltmek, eğitimde kaliteyi
yükseltmenin olmazsa olmaz unsurlarından biri olarak görüyoruz.
Dolayısıyla, ülkemizin geleceğinde bu kadar önemli rolü olan
öğretmenlerimizin niteliklerini geliştirmeye ve onların kaliteli
eğitim sunabilecekleri ortam ve koşulları sağlamaya
çalışıyoruz.
Eğer 21inci
yüzyılda Türkiye güçlü bir aktör olarak gelişmiş ülkeler
arasında yerini alacaksa, bu ancak 21inci yüzyılın bilgi ve
becerisiyle donanmış öğretmenlerimiz sayesinde mümkün
olabilecektir. Hemen belirtmek gerekir ki, Başöğretmen Mustafa Kemal
Atatürkün Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir
özdeyişi, doğruluğundan, anlamından hiçbir şey
yitirmeden bizlere yol göstermeye devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; cumhuriyet tarihinde ilk kez merkezî yönetim
bütçesinden en büyük katkı payını alarak 34 milyar 112 milyon
163 bin TL olarak öngörülerek bu yılki bütçede de yine en büyük pay Millî
Eğitim Bakanlığının olmuştur.
Çocuklarımızın, gençlerimizin eğitim imkânlarının
iyileştirilmesi, öğretmenlerimizin mesleki gelişimi için
kaynaklarımızın tamamının seferber edildiği,
bütçeden en büyük payın eğitime ayrıldığı bu
süreç bizleri her geçen gün aydınlık bir Türkiyeye doğru
ilerletiyor. Bu kapsamda, öğretmenlik mesleğinin gelişmesine
ilişkin her hizmet ve yatırımı, diğer alanlara
yapılan yatırımlardan çok daha önemli, öncelikli ve değerli
görüyoruz.
Bugün öğretmeniyle, öğrencisiyle,
okuluyla, dersliği ve bilgisayarıyla eğitimin her kademesindeki
okullaşma oranlarıyla ve seksen bir ile yayılmış
üniversitelerimizle cumhuriyet tarihinin en iyi seviyelerini
yakalamışsak, bu, en başta öğretmenlerimizin eseri. Bundan
sonra da öğretmenlerimizle, eğitime gönül vermiş kişi ve
kurumlarımızla, velilerimizle iş birliği içerisinde
eğitim sistemimizi geliştirmenin ve daha iyi noktalara ulaştırmanın
gayreti içinde olacağız.
Bu kapsamda son günlerde
hayata geçirdiğimiz -Ulaştırma Bakanlığıyla
birlikte- FATİH Projesi ile de bu üç yıllık süreç içerisinde
okullarımızı dünyanın en ileri ülkelerinde kullanılan
bilişim teknolojileriyle donatacağız. Eğitim sistemimizde
fırsat eşitliğini sağlamak, teknolojik
eşitsizliği ortadan kaldırmak ve fırsat
eşitliğini yaygınlaştırmak maksadıyla
başlattığımız FATİH Projesi, ülkemizin tüm
çocuklarını kucaklayacak ve onları dünya ile ve bilgiyle
kavuşturacaktır. Böylelikle öğretmenlerimiz daha yüksek bir
motivasyonla daha zengin bir içerikte ders yapma imkânına
kavuşacaklar.
Projemizin en önemli
ayaklarından birisi öğretmenin hizmet içi eğitimi ve bu kapsamda
okullarımızda görev yapan 608 bin öğretmenimizin yüz yüze ve
uzaktan eğitimi yoluyla hizmet içi eğitim faaliyetlerine
katılmalarını sağlayacağız. Sonuç olarak
öğretmenlerimiz, yurdun her yerinde teknolojik altyapıyı
kullanabilir ve bu teknolojik altyapı için hazırlanmış
eğitsel içeriği kullanan tüm çocuklarımıza imkân
eşitliğinin verdiği huzurla görevlerini daha iyi yerine
getireceklerdir.
Ancak eğitimin mekanik
bir süreç olmadığı ve en gelişmiş sistemin bile bir
öğretmen-öğrenci ilişkisi, öğretmen özverisi olmadan bir
anlam ifade etmeyeceği açıktır. Bir sevgi ve gönül işi olan
öğretmenlik mesleğini, geçmişte olduğu gibi bugün de
sevgiyle, inançla, özveriyle yerine getiren öğretmenlerimize ne kadar iyi
imkânlar sunarsak sunalım bir insan yetiştirmek yolunda gösterilen bu
çabanın en büyük karşılığı fedakârlığı
budur ve bu fedakârlığın parasal bir
karşılığı da yoktur.
Başöğretmen
unvanını büyük bir gururla taşıyan Atatürk, bir
eğitimci ya da eğitim düşünürü değildi ama eğitimin
sosyal dönüşümünde, değişiminde, Türk toplumunun
gelişiminde oynayacağı rolü biliyordu. Öğretmenlerimiz o
büyük insanın bu ülkeye ve bu ülkenin öğretmenlerine duyduğu
güveni ve umudu boşa çıkarmadılar. Onun yaktığı
eğitim meşalesini yeni yüzyılda ve yeni nesillere
taşıyan öğretmenlerimiz de aydınlık geleceğimizin
mimarları olarak bu güven ve umudu, bu değerli mirası
sürdüreceklerdir ve dün olduğu gibi bugün de gelecek,
öğretmenlerimizin eseri olacaktır.
Bu duygularla tüm
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyor,
başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm
değerli öğretmenlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.
Yüce Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Köse, Sayın
Güvel, Sayın Özkan, Sayın Yaman, Sayın Sipahi, Sayın Üçer
ve Sayın Vuralın İç Tüzükün 60ıncı maddesi
gereğince kısa söz talepleri var.
Sayın Köse, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ilişkin
açıklaması
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İnsanı diğer
canlılardan ayıran en önemli farklılık düşünme
yeteneğinin olmasıdır. İnsanın bu yeteneğini
geliştirmesinin, aklını kullanarak dünyayı
değiştirmesinin, içinde yaşadığı toplumu sosyal,
ekonomik olarak geliştirmesinin yolu eğitimden geçmektedir.
Eğitimin en temel ögesi ise öğretmendir. Eğitimde
öğretmenin rolünün ne kadar önemli olduğunu bilen Atatürk
Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır. demiştir.
Öğretmenlik kutsaldır çünkü insan yetiştirmek zor ve ince bir
sanattır, sevgiyi, saygıyı ve sabrı gerektirir. Ancak bu
denli önemli ve kutsal meslek ülkemizde hak ettiği yeri
bulamamaktadır. Binlerce öğretmen açığı varken
binlerce öğretmenimiz işsizdir. Hükûmetin öğretmenler üzerinden
yürüttüğü politika yanlıştır. Öğretmenlerin yaşam
standartları mutlaka yükseltilmelidir.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyor, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Güvel
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL (Adana)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
öğretmenlerimiz, yurdun her köşesinde, her iklimde geleceği
kurmak için insanüstü bir özveriyle çalışmaktadırlar.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün de belirttiği gibi
milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz bir millet
adını alma yeteneğini kazanamamıştır. Bu
açıdan öğretmenliği yalnızca bir meslek grubu olarak görmek
gerekmemektedir. Evrensel değerlere sahip bireylerin yetiştirilmesinin
tek koşulu, sorunları çözülmüş, toplumda hak ettiği
saygınlığı kazanmış öğretmenlerce
yetiştirilmesidir. Bu nedenle her kademedeki öğretmenlerin,
başta ekonomik olmak üzere, sosyal, kurumsal sorunları çözülmelidir.
Atanma ve özlük hakları konusunda tutarlı politikalar üretilmesi
zorunludur. Emekli öğretmenlerimiz de dâhil olmak üzere bütün
öğretmenlerimizin, eğitim emekçilerinin Öğretmenler Gününü
kutluyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özkan
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ilişkin
açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Tüm öğretmenlerimizin
Öğretmenler Gününü canı yürekten kutluyorum. Öğretmenlerimin
ellerinden süt beyaz duygularla öpüyorum.
Sayın Başkan, bir
de Ulaştırma Bakanlığına bir uyarı ve önerim
olacak. Kamyoncularımız, şoför esnafımız bugünlerde
çok dar durumdadır. İş ve yük bulamamaktan muzdariptirler. Bu
anlamda K1, K2, L belgesi, R belgesi, SRC belgeleriyle ilgili,
Ulaştırma Bakanlığından yüzde 50lik bir indirim
istemektedirler. Bu şoförlerimiz ki 10 numara yağ yakmaktadır,
kaplama lastikle ömür tüketmektedir.
Bu dilek ve temennilerini
Meclisimizle paylaşmak istedim. Bu uyarıları Meclisimiz dikkate
alır, şoför esnafımızın sorunlarına çözüm bulursa
en büyük mutluluğumuz olacaktır.
Söz verdiğiniz için
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yaman
.
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de eğitim emekçileri
değerli öğretmen kardeşlerimle otuz dokuz yıllık bir
süre mülki idare amiri olarak birlikte çalışan bir kardeşleri
olarak bu anlamlı ve önemli günlerini kutluyorum.
Diliyor ve umuyorum ki bundan
böyle eğitimin sadece talim ve terbiye konusu olmaktan
çıkarılıp, eğitilen kişilerin nasıl
sorgulayıcı ve eleştirel bir yapıya
kavuşturulması ve toplum sorunlarıyla, gündemlerine bunu
nasıl taşıyacakları bir şekilde yetişmeleri ve
yetiştirdikleri öğrencileri bu bilinçle eğitmeleridir.
Yine bu süre içinde, içinde
bulundukları ekonomik koşulları ve özlük haklarıyla ilgili
konuları üç yılı aşkın bir süredir bu Mecliste
sık sık dile getirmemize rağmen, hâlen yarınını
düşünen, ders verirken
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sipahi
5.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de öğretmenlerimize
saygı sunuyorum. Öğretmenlerimiz öğrencilerine hak aramayı,
haksızlığa karşı durmayı öğretirler. Şu
anda İzmirin Tire ilçesinde Öğretmenler Gününü 30 kadar öğretmenimiz
mahkeme kapısında kutluyorlar. Suçları, geçen yıl
soğuk su havuzlarına atılıp, kış ortasında
gaz taarruzuna uğrayan Tekel işçilerimize yapılan insanlık
dışı davranışlara karşı destek verdikleri
içindir. Dolayısıyla AKPnin mahkeme kapılarında
işkenceye karşı çıkan öğretmenlerimize nasıl bir
Öğretmenler Günü kutlattığını da yüce Meclisin
bilgilerine sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
ALİ KOÇAL (Zonguldak)
Bunlar Sayın Bakanı ilgilendirmiyor galiba!
BAŞKAN Sayın
Üçer
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan kaç kişi konuşacak?
6.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de bütün
öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü içtenlikle kutluyorum.
Sosyal yaşam
koşulları itibarıyla sorunlara boğulmuş
öğretmenlerimizin yaşamış oldukları sıkıntıların
tümünün temel kaynağı AKP Hükûmetinin eğitime dönük
politikalarıdır. Özelleştirme politikalarına, ticari
politikalara kurban ettikleri eğitim camiasının yaşam
sorunlarını çözmek için geç kalınmış değildir.
Bütün öğretmenlerin içtenlikle, fedakârca çalıştığını
biliyoruz ve hatta atanmayı hak edip de yüz binlerce öğretmenin
atanmadan kölelik koşullarında öğretmenlik mesleğini icra
ettiğini biliyoruz. Öğretmenlik mesleğinin onuruna
yaraşır bir standardın oluşturulması dileğiyle
bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutluyorum ilk
öğretmenim Sayın Gülsüm Ummaya saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Vural
7.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyoruz.
Tabii, Sayın
Bakanın, milletvekillerinin bu konuda söylediklerine ilgisiz kalması,
aslında öğretmen camiasına nasıl
baktığını ortaya koyması bakımından son
derece önemli. Kameralar çekse de burada sayın milletvekilinin
öğretmenler hakkında söylediklerini Sayın Bakanın
dinlememesini kınıyorum, öğretmenlerimize yönelik ve
milletvekillerimize yönelik bir saygısızlık olarak
gördüğümü de ifade etmek istiyorum.
Tabii, Sayın Bakan,
gündem dışı konuşma yaptı ama 24 Kasım ve gündem!
Gönül isterdi ki Sayın Bakan, öğretmen sorunlarıyla ilgili,
öğretmenlere bakış açısıyla ilgili bir bakan olarak
burada gündeme taşıma iradesini ortaya koysaydı. Yirmi
dakikalık sürenin sadece on dakikasını kullanması bile
Sayın Bakanın öğretmenlere ve millî eğitim camiasına
ne kadar yabancı olduğunu ortaya koyması bakımından
son derece ilginç bir örnek teşkil ediyor. Hâlen Sayın Bakan bu
konuları konuşmuyor, dinlemiyor ve milletvekillerine ve Genel Kurula
yapılan bu saygısızlığını da
kınıyorum ve öğretmenlerimize yaptığı bu
saygısızlığı da kınıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ural ve son söz.
8.- Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
KADİR URAL (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; bir öğretmen olarak
bütün Türkiyedeki ve yurt dışında görev yapan öğretmen
arkadaşlarımızın hepsinin Öğretmenler Gününü
kutluyorum şahsım adına. Daha iyi bir hayat standardına
ulaşmaları dileğiyle bütün öğretmenlerimizin günlerini
kutluyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Makedonya
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Teuta
Arifi ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1341)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Makedonya Meclisi
Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Sayın Teuta
Arifi ve beraberindeki parlamento heyetinin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31 Mayıs 2010
tarih ve 73 sayılı kararı ile uygun bulunmuştur:
Söz konusu heyetin ülkemizi
ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı
Kanunun 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, eğitim sisteminin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/921)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2010-2011 Eğitim ve
Öğretim Yılı arifesinde halen devam etmekte olan ve artık
bir kangrene dönüşen eğitim sorunlarının
ayrıntılı bir biçimde araştırılması ve
gerekli önlemlerin alınması için Anayasa'nın 98'inci, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) M.
Nuri Yaman (Muş)
2)
Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı
Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe: Her geçen gün içten
içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş eğitim sistemimiz
eğitim emekçilerinin çabaları ile okullarda yürütülmeye
çalışılmaktadır. İlköğretimden başlayarak
tam anlamıyla bir yarış içine sokulan çocuklarımız ve
gençlerimiz arasındaki eğitim rekabeti, dershanelerle daha da
artmış, oluşan dershane sistemi okullarda verilen eğitimin
niteliğini tamamen yitirmesine, en temel işlevlerini bile yerine
getiremez duruma gelmesine neden olmuştur.
Eğitim, tüm dünya
çapında evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir. Bunun
altında yatan en önemli etken eğitimin; insan kişiliğinin
tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların
kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile doğrudan
ilişkili bir süreç olmasıdır.
Öğretmenlik mesleği
giderek değersizleştirilmiştir. Öğretmen açıkları
giderilmemiş, sayıları 400 bini bulan işsiz
öğretmenlerin atamaları yapılmadığı gibi, mevcut
öğretmen açıkları, sayılarının yüz bini
aştığını tahmin ettiğimiz ücretli ve vekil
öğretmenler aracılığıyla kapatılmaya
çalışılmaktadır. Öğretmen açığı
evrensel ve bilimsel kriterlere göre hesaplanmamaktadır.
Eğitim kamusal hak
olmaktan çıkmış paralı hâle getirilmiştir. İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi'nde eğitimin; cinsiyet, ırk, etnik
yapı ve ulus gibi ayrımlar gözetilmeksizin her bireyin hakkı
olduğu açıklanmıştır. Eğitimin temel bir insan
hakkı olması, kamusal sorumluluğu, yani devletin herhangi bir ayrım
gözetmeden herkese, eşit ve nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını
gerektirmektedir. Her tür ve düzey eğitim; sınıf, ırk,
renk, cinsiyet, dil, din, politik görüş, ulus, etnik köken gibi
ayrımlar yapılmadan herkese sağlanmalıdır. Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleri imzaladığı eğitim hakkıyla
ilgili ve eğitimde ayrımcılığın önlenmesine
ilişkin uluslararası anlaşmalar ve Anayasa ve ilgili yasalardaki
hükümler gereği, eğitim hakkının
kullanımının önündeki engelleri aşmak üzere etkin
çalışmalar yürütmek zorundadır. Oysa devletin kamu hizmetlerini
büyük ölçüde gözden çıkarmış olması, bugüne kadar
geniş halk kesimlerini olduğu kadar eğitim sistemini ve
eğitimin bileşenlerini de olumsuz etkilemiştir.
2010-2011 eğitim ve
öğretim yılının ekonomik yükü yine velilerin
omuzlarına yüklenmiştir. Okullar açılırken okulların
fiziksel sorunları giderilmemiştir. Türkiye'de okul ve derslik
sayısı öğrenci sayısına paralel olarak ve ihtiyaca
yanıt veren düzeyde değildir. Okulların üçte ikisinde ikili
eğitim yapılmakta, birleştirilmiş eğitim ve
taşımalı eğitim uygulamaları sürmektedir.
Ders kitaplarının
ücretsiz dağıtımı, İktidarın rant
dağıtım aracına dönüşmüştür. Kalabalık
sınıflarda eğitim hem öğretmenler hem de öğrenciler
açısından önemli bir sorun olmayı sürdürmektedir. Okulların
fiziki yapı ve donanım açısından
yaşadığı eksiklikler sağlıklı bir
eğitim hizmetinin verilmesini güçleştiren önemli bir unsurdur.
İlköğretimde
okullaşma oranı %98'ler düzeyindedir. Ortaöğretimde ise
okullaşma oranının %60'lar civarında kalması
düşündürücüdür. Okula gitmeyenlerin önemli bir bölümünü kız
çocukları oluşturmaktadır.
Bireylerin kendi
anadillerinde eğitim görme hakkı önündeki engeller sürmektedir.
Eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük
haklarında kayda değer bir iyileştirme
yapılmamıştır. Eğitimde eşitsizlik ve
adaletsizliğin en önemli göstergelerinden birisi olarak bölgeler ve iller
arası gelir dağılımındaki eşitsizlik devam
etmektedir. Ekonomik imkânların kısıtlılığı,
çocuğun okula devamını engelleyen en önemli faktördür.
Genel liselerin Anadolu
liselerine dönüştürülmesi sürecinin eğitim sürecine etkileri
öğrenciler ve genel liselerde görev yapan öğretmenler
açısından çok sayıda mağduriyet yaratacaktır.
Eğitimin herhangi bir alanında düzenleme yapılırken
eğitim sendikalarının görüşlerine başvurulmaması,
yaşanacak mağduriyetleri daha da arttırmaktadır.
Öğretmenliğin kariyer basamaklarına ayrılmasına yol
açan 5204 Sayılı Yasa (başöğretmen, uzman öğretmen
vb.) öğretmenler arasında çatışmalara, ayrımcılığa,
adaletsizliğe, huzursuzluğa yol açmaktadır.
2.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, cezaevlerinde
meydana gelen insan hakları ihlallerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/922)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de cezaevlerindeki
tüm hak ihlalleri ve değişmeyen olumsuz koşullarının
araştırılması, cezaevlerinden gelen başvuruların
yerinde incelenmesi, özellikle hasta tutukluların durumlarını
iyileştirecek adımların atılması için gerekli hukuksal
ve idari düzenlemelerin belirlenmesi ve F tipi cezaevleri başta olmak
üzere tüm cezaevi koşullarının düzeltilmesi ve yönetmeliklerinin
uluslararası standartlara ulaştırılması için bir
meclis araştırma komisyonu kurulması amacıyla
Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ederiz. 01.10.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı
Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Dünyada birçok ülkede
olduğu gibi Türkiye'de de insan hakları ihlallerinin en yoğun ve
derin bir şekilde yaşandığı yerler cezaevleri
olmuştur. Türkiye'de cezaevi sorunu, askerî darbeler ve
çatışmalı ortama paralel olarak uzun bir süredir
yaşanmaktadır. Bu nedenle insan hakları örgütlerinin en önemli
gündem maddesi cezaevi koşulları ve cezaevlerindeki hak ihlalleridir.
İnsan Hakları
Derneği'nin raporunda, Doğu ve Güneydoğu illerindeki
cezaevlerinde sadece 2009 yılında 1.008 hak ihlali
gerçekleştiğini, 15 cezaevinde 5 kişinin hayatını
kaybettiğini, 76 kişinin de işkenceye maruz
kaldığını belirtmiştir. Uluslararası Af Örgütü
2010 raporunda, Türkiye'de cezaevi koşullarında iyileştirme
olmadığı, aksine cezaevine nakil sırasında kötü
muamele iddialarının süregeldiği, tutukluların uygun
tıbbi tedaviye erişemediği belirtildi. Raporda üç
yıllık bir cezaevinde tutulan Emrah Alişan'ın
sağlık durumuna dair raporları olmasına rağmen
tedavisinin mümkün olabileceği bir yere nakli
yapılmadığına dikkat çekilmektedir. İHD, benzer bir
durumun hâlen cezaevinde bulunan ve ağır sağlık
koşullarında bulunan Taylan Çintay için geçerli olduğunu,
ağır hastalığı dikkate alınmadan kötü
koşullarda tutulduğunu açıklamıştır. Güler Zere
olayıyla gündeme gelen hasta tutukluların durumuna dair ise hiçbir
ilerleme bulunmamaktadır. THİV'in yıllık insan hakları
raporunda, 2000 yılından bu yana gözaltı ve cezaevinde bilinen
toplam 351 ölüm vakası yaşandığı kaydedilmiştir.
THİV, özellikle son iki senede cezaevlerinde yaşam hakkı dâhil
insan hakları ihlallerinin yoğunlaştığını
belirtmektedir. 2009 AB İlerleme raporunda, Türkiye'nin
İşkenceye Karşı BM Sözleşmesinin İhtiyari
Protokolü'nün koşullarını tam uygulamadığı
belirtilmiştir. Raporda, telefonlarda Türkçe dışında bir
dil kullanmanın kısıtlandığı, ziyaret etme
koşullarının kısıtlandığı, bazı
davalarda sürekli tedavi isteyen hastalıklar tahliye gerekçesi olarak
kabul edilmediği, cezaevlerinde kötü muamele yapıldığı
belirtilmektedir. Ayrıca Türkiye'de tutuklu yargılama süresinin çok
uzun olmasının bir sorun olduğu da kaydedilmiştir.
Türkiye'de cezaevleri içerisinde F tipi cezaevlerinin koşulları ve bu
cezaevinde yaşanan hak ihlalleri çok daha ciddi bir boyuttadır. 1992
yılında, 17 cezaevi için 60 Milyon Dolar yatırım
yapılarak koğuş tipi cezaevi yerine hücre tipi cezaevi sistemini
getiren 11 yeni cezaevi F tipi olarak inşa edilmiştir. Siyasi
mahkûmların bulunduğu F tipi cezaevlerinde İHD, Mazlum-Der gibi
sivil toplum örgütlerinin ilk incelemesinde, hücre kapılarında bir
sürgü olduğu, havalandırma, çıkışının
tümüyle cezaevi yönetiminin kontrolünde olduğu, tek kişilik
odaların tecrit koşullarının olduğunu
açıklamıştır. Diğer tüm cezaevlerinde meydana gelen
işkence, şiddet, iletişim hakkının ihlal edilmesi,
yönetimin keyfi uygulamalarda bulunması, hasta tutukluların
tedavilerinin eksik yapılması ya da yapılmaması gibi
ihlaller F tipi cezaevlerinde, bulunan mevcut hukuksal boşluk da
kullanılarak daha da ağırlaştırılmış
bir şekilde uygulanmaktadır.
Uluslararası Af Örgütü,
çocukların cezaevlerinde yetişkinlerle aynı yerde
tutulduğunu ve yetişkinlere uygulanan cezaevi rejiminin
aynısının uygulandığını söylemektedir.
Raporda, çocuk mahkûmların eğitimlerini devam ettirebilecek
koşulların olmadığı da belirtilmektedir. Özellikle,
TMK'dan cezaevlerinde bulunan çocukların sorunları halen devam
etmektedir. Cezaevlerinde kadınlar bu belirtilen sorunlarla birlikte
kadın olmaktan kaynaklı birçok sorunla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Yönetmelikler kadınların özgün
durumları göz önüne alınarak düzenlenmemiştir. Özellikle siyasi
kadın tutuklu ve hükümlüler mahkemelere ve hastane gidişlerinde ciddi
sorunlar yaşamaktadırlar. Kadın tutuklular doktora gittiklerinde
elleri kelepçeli olarak muayene edildiklerini, askerlerin önünde soyunmak
zorunda bırakıldıkları bu uygulamadan dolayı tedavi
olamadıklarını ifade etmektedirler. Ayrıca cezaevlerinde, küçük
çocukları olan kadınların, çocukları kendileriyle birlikte
cezaevlerinde yaşamak zorunda kalırken, çocukların eğitim
ve sosyal ihtiyaçları karşılanmamaktadır. Türkiye'de
cezaevlerindeki tüm hak ihlalleri ve değişmeyen olumsuz
koşullarının araştırılması, cezaevlerinden
gelen başvuruların incelenmesi, özellikle hasta tutukluların
durumlarını iyileştirecek adımların atılması
için gerekli hukuksal ve idari düzenlemelerin belirlenmesi ve F tipi cezaevleri
başta olmak üzere tüm cezaevlerindeki koşulların düzeltilmesi ve
yönetmeliklerin uluslararası standartlara
ulaştırılması amacıyla bir Meclis araştırma
komisyonun kurulmasını önermekteyiz.
3.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 32 milletvekilinin, maden
ocaklarında yaşanan kazaların nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/923)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son 1 yıl içinde maden
ocaklarında yaşanan kazalarda önemli bir artış
yaşanmıştır. 2010 yılında yaşanan kazalarda
77 kişi hayatını kaybetmiştir. Bursa, Balıkesir ve
Zonguldak'ta maden ocaklarında yaşanan ölümlerin ardından son
olarak Edirne Keşan'da meydana gelen maden kazası nedeniyle 3
işçi hayatını kaybetmiştir.
Maden ocaklarında
yaşanan kazaların % 98'nin önlenebilir nitelikte olduğunun
konusunda uzaman kişi ve kurumlarca bilimsel verilere dayanarak
açıklanmasına rağmen yaşanan ölümleri, madencilik
mesleğinin kaderi olarak açıklayan anlayışı kabul
etmek mümkün değildir. Dünyada pek çok yerde yapılan madencilik
incelendiğinde ölümlerin kader olmadığı ortaya
çıkacaktır. Maden işletmeciliğinin taşeron
şirketlere devredilmesi iş kazalarının
arttığı rakamlarla sabittir. Maliyeti düşürüp, kâr
payını arttırma çabası içinde olan taşeron
şirketler işçi sağlığı ve iş güvenliği
önlemlerinden fedakârlık yapmayı tercih etmektedir.
İşçi
sağlığı ve iş güvenliği önlemelerinin
alınması, çalışma saatleri ile ücretlerin insana
yakışan bir şekilde düzenlenmesi hâlinde maden kazaları
önemli oranda düşecektir. Maden ocaklarında bugün işçiler hâlâ
daha eskimiş bir teknoloji ile üretim yapmaya zorlanmaktadır.
İleri teknolojinin kullanılması, modern ölçüm cihazlarıyla
risklerin tespit edilmesi ve teknolojinin istisnasız her maden
ocağında kullanılması gerekmektedir.
Türkiye'de kamu ya da özel
sektörün işlettiği maden ocaklarının nerelerde olduğu,
bu ocaklarda meydana gelebilecek genel ya da o ocağa ilişkin
risklerin tespit edilmesi mümkündür. Tespit edilen riskler çerçevesinde
işçi sağlığı ve iş güvenliği koşullarının
uygulanması gerekmektedir. Maden ocaklarının uyması gereken
koşullar, kullanılan ileri teknoloji dışında, etkin
bir şekilde denetim yapılması da gerekmektedir. Bu sayede maden
işçilerinin hayatlarını kurtarmak mümkün olacaktır.
Trakya'da, Orta Anadolu'da, Somada bulunan maden ocaklarında, yerinde
yapılan incelemeler sonucunda gerekli önlemlerin alınmaması
hâlinde yakın gelecekte acı olayların yaşanması
kaçınılmazdır. Bu durumda önlem alınmaması cinayete
ortak olmakla eş değerdedir.
Ülkemizde pek çok alanda
olduğu gibi madencilikte de kayıt dışılık önemli
bir sorundur. Madenlerin özelleştirilmesi ile birlikte sektördeki
kayıt dışılık artmıştır. Maden
işçileri çok düşük ücretler karşılığında son
derece ağır olan bu işi yapmaktadır.
Sektörde özel işletmeler
tarafından işletilen maden ocaklarında çalışan
işçilerin, işçi sağlığı ve iş güvenliği
açısından yaşadıkları sıkıntılar çok
yüksektir. Bu nedenle yapılacak düzenlemelerde işçi güvenliği ve
iş sağlığı önlemleri yanında ücret
açısından da tüm iş yerlerini kapsayacak nitelikte olmasına
dikkat edilmelidir.
Maden ocaklarında
meydana gelen kazaların nedenleri, maden ocaklarında
çalışan işçilerin yaşadıkları sorunların
nedenleri ve alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın
98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105.
maddeleri gereğince meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 14/07/2010
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
4) Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
5) Fevzi Topuz (Muğla)
6) Bayram Ali Meral (İstanbul)
7) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
8) Osman Coşkunoğlu
(Uşak)
9) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
10) Rasim Çakır (Edirne)
11) Hüsnü Çöllü (Antalya)
12) Hüseyin Ünsal (Amasya)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Ahmet Ersin (İzmir)
15) Osman Kaptan (Antalya)
16) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
17) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
18) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Nevingaye Erbatur (Adana)
21) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
22) Şevket Köse (Adıyaman)
23) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Tayfur Süner (Antalya)
25) Atila Emek (Antalya)
26) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
27) İsa Gök (Mersin)
28) Mustafa Özyürek (İstanbul)
29) Engin Altay (Sinop)
30) Bİrgen Keleş (İstanbul)
31) Ali Arslan (Muğla)
32) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
33) Ahmet Küçük (Çanakkale)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 milletvekilinin, avukatların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/924)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
1136 sayılı kanunun
1 maddesinde; avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslek olarak
tanımlanmış, Avukatın, yargının kurucu
unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil
ettiği belirtilmiştir. 2. maddesinde ise, Avukatlığın
amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve
anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak
çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak
uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmî
ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamak olarak
düzenlenmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında; Avukatın,
bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin
yararlanmasına tahsis edeceği öngörülmüş ve 3.
fıkrasında ise; Yargı organları, emniyet makamları,
diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi
teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta
şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde
yardımcı olmak zorunluluğu getirilmiştir.
Oysa uygulamada bürokratik ve
mevzuattan kaynaklı pek çok engel nedeniyle avukatlar, görevlerini yasada
öngörülen şekilde sürdüremez hâle gelmiştir.
Avukatlar görevlerini
yaparken kimi zaman tehdit, hakaret ve darp gibi eylemlere maruz kalmakta,
uğradıkları saldırılar sonunda öldürülmektedirler.
Kimi zaman mahkemelerde savunma hakkının kullanılmasına
bağlı olarak söyledikleri sözlerden dolayı haklarında
soruşturma ve kovuşturma açılmakta, hatta son zamanlarında
sıkça rastlanılan örneklerde olduğu gibi avukatlar
tutuklanmaktadır. Böylece savunma ve avukatlar baskı altına
alınarak sindirilmeye çalışılmaktadır.
Gerek kamuda, gerekse serbest
çalışan avukatların sorunları her geçen gün çığ
gibi büyümektedir. Avukat olmadan savunma olmaz. Savunma olmadan demokrasi
olmaz. Demokratik yargılama olmaz.
Avukatların çoğu,
bürosunun kirasını ve zorunlu giderleri dahi ödeyecek kadar
kazanmadığı ve sırf avukatlık mesleğini sürdürmek
için çalıştığı halde avukatlar, potansiyel vergi
kaçakçısı olarak görülmekte, vergi dairelerinin baskıları
sonucu kazanmadıkları paraların da vergisini vermek zorunda
kalmaktadırlar.
Stajyer avukatlar,
hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı gibi
sosyal güvenceye tabi olmaksızın
çalıştırılmaktadır. Avukat stajyerlerinin
yapabileceği işler dar yorumlanmaktadır.
Yasa ile avukat olarak
çalışabilmek için Baro'larca ruhsatnamesi verilmesine rağmen
yönetmeliklerle Belediyelerce işyeri ruhsatına tabi
kılınmaktadırlar.
Görev mahalli olan kamu
binalarına girişlerde Avukatların üzeri kanuna aykırı
olarak aranmakta, GBT sorgulaması ile rencide edilmektedirler.
Avukatların büro ve
evleri hukuka aykırı şekilde aranmaktadır.
Hâkim veya savcılar,
avukatlara karşı etik kurallara ve Avukatlık Kanununa
aykırı şekilde davranmaktadırlar.
Avukatlara yasa ile
tanınan belge inceleme yetkisi, yönetmelik ya da kurum içi düşünce
yazıları ile fiilen ortadan kaldırılmaktadır.
Cumhuriyet
Başsavcılıklarında soruşturma aşamasında
olan dosyaların avukatların incelemesine izin verilmemekte, vekâlet
sunulması istenmektedir.
Terörle Mücadele Kanunu ve
Kalem Yönetmeliği gibi mevzuatlarla ceza yargılamasında müdafiin
dosya inceleme yetkisi tamamıyla kısıtlanabilmektedir.
Emniyet ve jandarmada ifade
tutanaklarında müdafilerin şerhlerinin tutanağa geçirilmemekte,
Emniyet ve Jandarmada karakollarda şüpheli müdafi için ayrı bir
görüşme odası bulunmamaktadır.
Şüpheli için
hazırlanan şüpheli ifade tutanağına Yakalama gözaltına
alma ve ifade alma Yönetmeliğinin 23/d bendinin eklenmesi ve söz konusu
bendin avukata ifade edilmesi, hatırlatılması, bu durum avukatı,
psikolojik olarak baskı altına almaktadır.
CMK uyarınca Barolarca
görevlendirilen avukatlara asgari ücretin dahi altında ücret ödenmekte,
üstelik ücretleri çok geç ödenmektedir. CMK avukatları makbuz kestiği
anda vergiyi ödemekte, böylece alamadığı ya da çok sonra
aldığı ücrete peşinen vergi ödemektedir.
CMK avukatlarına,
lüzumlu olan dosya sureti için gider ödemesi yapılmamaktadır. Duyuru
ve görüş yoluyla avukatlığın
saygınlığına yakışmayan ulaşım
vasıtalarıyla görevin sürdürümü istenmektedir.
Mahkemelerce duruşma
saatlerine riayet edilmemekte, aynı saate birden fazla duruşma
konulmakta, duruşmalara zamanında çıkılmamakta ve avukatlar
akşama kadar bir tek dosya için adliyede beklemek zorunda
kalmaktadır.
Hacizlere Adalet
Teşkilatını Güçlendirme Vakfının araçları ile
çıkılması, söz konusu araçlar taksilere oranla çok daha
pahalı olup, haciz mahalline gidilmesine ve avukat kendi imkânı ile
geri dönmesine karşı gidiş dönüş yol parası
alınmaktadır.
Avukatlık kimliği
yasa ile resmî kimlik olmasına rağmen yönetmeliklerle
bankacılık işlemlerinde avukatlık kimlikleri resmî kimlik
olarak kabul edilmemektedir.
Yetki belgeleri yorum yoluyla
harca tabi kılınmaktadır.
Tapu ve Vergi daireleri,
Noterlerde ve bazı resmî kurum ve kuruluşlarda ve bankalarda,
avukatlara, yasaya aykırı olarak bilgi verilmemekte ve evrak gösterilmemektedir.
Adil bir
yargılamanın temini için avukatların yaşadıkları
sorunların tespiti ve gereken ve çözüm yollarının belirlenmesi,
gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla Anayasanın
98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Ahmet Tan (İstanbul)
3) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
4) Harun Öztürk (İzmir)
5) Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
6) Hüsnü Çöllü (Antalya)
7) Ali Arslan (Muğla)
8) Yaşar Tüzün (Bilecik)
9) Fatma Nur Serter (İstanbul)
10) Turgut Dibek (Kırklareli)
11) Rasim Çakır (Edirne)
12) Hüseyin Ünsal (Amasya)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Ahmet Ersin (İzmir)
15) Osman Kaptan (Antalya)
16) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
17) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
18) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Nevingaye Erbatur (Adana)
21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
22) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
23) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Şevket Köse (Adıyaman)
25) Tayfur Süner (Antalya)
26) Atila Emek (Antalya)
27) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
28) İsa Gök (Mersin)
29) Mustafa Özyürek (İstanbul)
30) Engin Altay (Sinop)
31) Birgen Keleş (İstanbul)
32) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
33) Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım:
A) Tezkereler (Devam)
2.- TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercanın,
Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış
İlişkiler Sekreteri Suliman Elshahomynin vaki davetine icabet etmek
üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libyaya resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1342)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Libya Arap Halk Sosyalist
Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış İlişkiler
Sekreteri Sayın Suliman Elshahomy, TBMM Dışişleri Komisyonu
Başkanı Sayın Murat Mercan ve beraberindeki Parlamento heyetini
Libyaya davet etmektedir.
Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı
Kanunun 6. Maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler... Etmeyenler... Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati :
15.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.22
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının tezkeresinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler...
Kâtip üyeler arasında
tenakuz olduğu için elektronik sistemle oylama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve tezkere kabul
edilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/298)
esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
24/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
24.11.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/298
esas numaralı, Öğretmen atamalarındaki haksızlık ve
usulsüzlük iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince
Meclis Araştırması önergemizin görüşmelerinin Genel Kurulun
24.11.2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Ahmet Duran Bulut,
Balıkesir Milletvekili.
Buyurun Sayın Bulut.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öğretmenlerimiz,
düşünce ufkumuzun mimarları, toplumsal barışın
harçları öğretmenlerimiz; duygu dolu, bilgi dolu, sevgi dolu gönül
fatihleri, sevgi alperenleri öğretmenlerimiz;
çocuklarımızın alnından geri kalmışlık
çizgisini silmek için başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürkün direktifleriyle
muasır medeniyet seviyesine çıkartmak için çalışan,
çırpınan, ekonomik ve sosyal sıkıntılarını
sınıfın dışında bırakan, Atlantiki
keşfeden, elektriği bulan, aya ayak basan öğretmenlerimiz tarihe
hep onlar yön verdiler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, Genel Kurulda çok gürültü var.
BAŞKAN Sayın
Bulut bir saniye
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda büyük bir uğultu var, lütfen
Buyurun Sayın Bulut.
AHMET DURAN BULUT (Devamla)
Tarihe hep öğretmenler yön verdiler. Sarı Hoca olmasaydı
Malazgirt kazanılabilir miydi, Anadoluya girebilir miydi Alparslan?
Şeyh Edebaliyi dinlemeseydi Osmanlıyı kurabilir miydi,
beylikleri toplayabilir miydi, tarihin en büyük imparatorluğunu kurabilir
miydi Osman Bey? Olmasaydı Akşemseddin, olmasaydı Molla Gürani
olur muydu hiç Fatih, bir çağı kapatıp bir çağı
açabilir miydi? Mustafaya vermeseydi Kemal adını, anlatmasaydı
Türklüğün başına gelen belaları, göstermeseydi ona
aklın, bilimin yolunu yetişir miydi Başkomutan,
Başöğretmen Mustafa Kemal, kırabilir miydi Türkün kötü
talihini, silebilir miydi acı kaderini, kurabilir miydi Türkün
bağımsız devletini? Minnet, şükran ve hürmet tüm
öğretmenlerimize.
Öğretmenler
Değerli milletvekilleri
Sayın Başkan,
dinlemeyeceklerse ben konuşmayayım burada. Efendim,
konuşuyorlar.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Buyurun.
AHMET DURAN BULUT (Devamla)
Öğretmenler vatanseverdirler. Türk milletine mensubiyet şuuruyla
başöğretmenlerinin yolunda, esen şer rüzgârlara rağmen
yıkılmadan dimdik, cumhuriyetin amansız savunucularıdırlar.
Öğretmenlerde kin, garez, nefret ve ihanet olmaz. İnsan bu
çirkinliklerden arınmadıkça öğretmen olamaz.
Herkesin bildiği
Öğretmenim, canım benim şarkısına terörün kanı
bulaşmıştır. Kundaktaki bebeklerin kanına doymayan
çakal sürüleri Diyarbakır Çavuşlu katliamında, Diyarbakır
Hantepede Nesrin, Cuma, Saadettin ve Uğur öğretmenleri şehit
ettiler. Nevzat Akdemir henüz yirmi yedi yaşındayken Tuncelinin
Çemişgezek ilçesinin Tekeli köyünde eşinin ve öğrencilerinin
gözleri önünde kurşuna dizildi. Neşe Altan, Şarköylü genç
kız, Uludağ Üniversitesi mezunu, yirmi iki yaşında
öğretmen olmuş, üç ay sonra Diyarbakırın Çavuşlu
köyüne öğretmen olarak gitmişti. Gitme dedikleri hâlde
gitmişti çünkü o öğretmendi, cehaleti, ihaneti yenecek, genç beyinlere
birlikte yaşamanın erdemini, vatan sevgisini, bilimin önemini
anlatacaktı. Olmadı, gücü yetmedi, o alçak el onu da katletti.
Diyarbakırın Kökeksu köyünden kaçırılıp birkaç gün
sonra arkasından üç el ateş edilerek öldü diye bırakılan
sevgili öğretmenimiz Aydemir Özkaya Tayinim çıksa aynı köye
yine giderim. demiştir.
Sayısız felaketler
atlatmış, iç ve dış oyunlar ile bölünmelere sahne
olmuş Türkiyemiz, verdiğimiz binlerce öğretmen, polis, asker
şehadetiyle mi bölünecek ya da parçalanacak? Elbette ki hayır. Bilge
Kağan Orhun Abidelerinde Gök çökmedikçe, yer yarılmadıkça Türk
birliğini kim bozabilir ki? demiştir. Türk öğretmeni bu
şuur ve inançla milletinin birliğini ve vatanın bütünlüğünü
canı pahasına savunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti,
öğretmenlerin gösterdikleri çabalarla bugünlere gelmiştir. Karanlığı
aydınlığa, cehaleti bilgiye, ilkelliği
çağdaşlığa döndürme çabalarında hep öğretmenden
güç alınmıştır. Mutlu yarınlara ancak eğitim
meşalesini elimizde tuttuğumuz sürece
varacağımızı biliyoruz. Öğretmenlerimiz yürüttükleri
bu mücadelede, AKP hükûmetlerinin yıllardır
siyasallaştırma, haksız kadrolaşma çabalarından
bıkmış durumdadırlar. Akraba ve yandaş
kayırmacılığı öğretmenlerin adalet duygusunu
sarsmaktadır. Sürgün rüzgârlarıyla savrulan, mahkemelerde hak arama
mücadelesi sürdüren, aileleri bölünmüş, mevzuat kargaşasına
boğulmuş öğretmenlerimiz, şimdi de şûra
kararlarının şokunu yaşamaktadırlar.
Çocuklarımıza Ant ve İstiklal Marşını söylemeyi
zorunlu olmaktan çıkartmayı hangi cesaretle karar altına
alıyor Millî Eğitim Şûrası? Bu ne hadsizliktir!
İşgal mi edildik, istilaya mı uğradık? Bu ne
kepazeliktir!
Türk öğretmeninin zaten
canı sıkılıyor. Haksızlıklar, ekonomik
sıkıntılar, öğretmenler arasında statü
tartışması, kategori kargaşası, bir de millî
eğitim adını taşıyan bir bakanlığın
oluşturduğu heyetin garip kararları öğretmenlerin içini
acıtıyor.
Öğretmenler madden
sıkıntı içindedirler değerli milletvekilleri. Bunu
düzeltiniz lütfen. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu konuda tam
desteğiz.
Öğretmenlik
mesleğinin onuruyla oynamayı bırakın. Tüm öğretmenleri
kadrolu ve eşit haklara sahip hâle getirin. Öğretmenler için personel
kanunu hazırlayıp, mutlaka çıkartın.
Herkes her şey olabilir
ama herkes öğretmen olmamalıdır, olamamalıdır.
Öğretmenlik Hiçbir şey olamazsam öğretmen olurum. tercihinden
çıkartılmalıdır, özendirilmelidir. Ülkede öğretmen
açığı had safhadadır. Bir an önce bu kadroları
doldurun.
Eğitim fakültesi
açmayı dil öğretmenliği savunmasına girmeden
sınırlayın.
Ülkenin
ihtiyaçlarını tespit ederek, eğitimin geleceği
hakkında plan yapın ama ne yapıp yapıp üniversiteleri Öğretmen olacağım. diye
bitiren, bugün sayıları 375 bin olan bu Öğretmen
olacağım. diyen gençleri istihdam edin, yerleştirin.
2007de eğitim
fakültelerinin kontenjanını 33 bin, 2008de 45 bin, 2009da 50 bin yaptınız.
Bu kadar eğitim fakültesi mezununa nasıl iş
bulacaksınız? Bu yanlış politikalarınızla ülkede
gençleri işsiz bırakıyorsunuz. OECD raporlarına göre
Bakanlığın 240.343 öğretmene ihtiyacı var,
Bakanlığın resmî ifadesine göre de 133 bin açığı
var. 40 bin öğretmenle bu açığı nasıl
kapatacaksınız?
Türk milleti eğitimin
önemini bilen bir millettir; bilen ve bilmeyenin bir olmadığı,
ilmin Çinde de olsa gidip alınması gerektiği, kendisine bir
harf öğretene kırk yıl kölelik etmeye razı olması
kültürümüzün temelidir. Ancak, bu temeller son yıllarda ciddi bir biçimde
sarsılmış, harf öğreten kıymetli öğretmenlerimiz
çaresiz, moralsiz, borç batağında mutsuz hâle getirilmiştir.
Çelik-Çubuk zihniyetinizle
mesleklerine olan sevgilerini kaybeden öğretmenler hakkında Türk
Eğitim-Sen bir kamuoyu araştırması yapıyor. Ankete
katılan öğretmenlerin yüzde 79u bankalara borçlu, yüzde 58i kirada,
yüzde 50si öğretmen olduğuna pişman; yüzde 2,4ü Sayın
Bakanı başarılı buluyor, yüzde 15i kısmen
başarılı buluyor. Ankete katılanların yüzde 82si
Sayın Bakan Çubukçuyu başarısız buluyor.
Öğretmenlere Millî
Eğitim Bakanlığında yaşanan en büyük sorun nedir?
diye soruyorlar, yüzde 35i Millî Eğitim Bakanlığının
siyasallaştırılması ve kadrolaşması. diyor,
yüzde 29u Bakan Çubukçu ve bürokratlarının eğitim
sorunlarına hâkim olmadığını söylüyor, yüzde 25i
Eğitim Bakanlığında öğretmenler için bir
çalışmanın yapılmadığını ifade ediyor.
Değerli milletvekilleri,
maaşlar konusunda, OECD ülkelerinde 28 bin dolar iken öğretmenlerin aldığı
yıllık maaş, Türkiyede bunun yarısıdır; 14.063
dolar almaktadır Türkiyede öğretmenler. Ek ders ücretleri
sıkıntısı vardır. Sayın Çelik 2005
yılında 9 bin lira yapacağım saat ücretini. dediği
hâlde bunu yerine getirmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Bulut, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET DURAN BULUT (Devamla)
Değerli milletvekilleri, biz Parlamento olarak bu insanlara yapılan
haksızlığın farkında mıyız?
Sınıfta huzursuz, öğretmenler odasında huzursuz, sokakta
huzursuz, evde huzursuz.
Bir öğretmen olarak
verdiğim tekliflerin, önergelerin AKP Hükûmeti bakanları ve Meclis
Grubunca dikkate alınmadığını belirtiyorum. Mecliste
her çalışma, her mücadele milletvekili sayısı oranında
olmaktadır. Bizler öğretmenlerimizi seviyoruz ve haklarının
mutlaka verilmesini istiyoruz. İşte buradayız;
öğretmenlerin lehine getirdikleri her tasarıyı, teklifi
desteklemeye hazırız.
Öğretmenlerimize buradan
sesleniyoruz: Halep oradaysa, sandık 12 Hazirandadır. 12 Haziran,
öğretmenleri asil, vekil, kadrolu, ücretli diye kategorilere ayıran,
haklarını vermeyen, siyasi kadrolaşma, yandaş
kayırmacılığını had safhaya getiren AKPden
sandıkta hesap sorma tarihidir.
Bu vesileyle Hükûmeti 12
Haziranı da düşünerek bu yanlış yoldan dönmeye,
öğretmenlerin haklarını düşünüp, vermeye davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET DURAN BULUT (Devamla)
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Özdal Üçer, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; usulen aleyhinde söz
almak zorunda kaldık ama, bu, Meclis İç Tüzüğümüzle ilgili
sorundan kaynaklı.
Öğretmenlerin mesleki
sorunlarının, kişisel sorunlarının, sosyal, ekonomik
sorunlarının çözümü için MHP Grubunun vermiş olduğu öneriyi
esastan destekleyerek konuşmama devam etmek istiyorum.
Öğretmenlik
mesleğinin gerekliliği, önemi, kutsiyeti ve benzeri manevi değerleri
üzerine, tek ayak üzerinde herkes çok şey söylüyor ama mesleki
sorunların çözümü, eğitim sorunlarının çözümü ve
öğretmenlerin etkilemiş olduğu gençler ve çocukların
yaşamış olduğu eğitim sorunlarının çözümü
için gerekenlerin yapılması sırasında, başta Hükûmet
olmak üzere, birçok idari mekanizmanın yerine getirmesi gereken
sorumlulukları yerine getirmediği gerçekliğiyle her zaman yüz
yüze kalmışızdır.
Gerçi, eğitim
sorunlarına ne kadar duyarsız olduğunu gayet iyi bilmekteyiz.
Sayın Bakanın, böylesi bir araştırma önergesinin
tartışıldığı bir ortamda, dinleme nezaketinde
bulunmayışı bile apayrı bir sorun. Gerçi, o kadar çok
önemli bir sorun değil, zaten Hüseyin Çelik Millî Eğitim Bakanlığını
otomatiğe bağlamıştı, herhâlde o otomatik
işleyiş devam ediyor! Bu anlamda, öğretmenlerin
yaşamış olduğu sorunlar da devam ediyor!
Atamayı bekleyen
öğretmenlerimizin yaşamış olduğu sorunlar ve
yaşadıkları dramlarla ilgili çok fazla şey söylemeye gerek
yok. Derhâl atamanın yapılmış olması lazım. Millî
Eğitim bütçesinde çok özel bir ödeneğin ayrılması
lazım. Burada -hem AKP Hükûmetinin hem muhalefet partilerinin- bu bütçe
sürecinde, atamayı bekleyen 350 bine yakın, 400 bine yakın
öğretmenin mutlak surette atamasının yapılması için
bir özel bütçenin ayrılması gerekiyor.
Sayın Bakan çok tozpembe
içerikli bir konuşma yaptı. Sanki millî eğitim camiasında
öğretmenlerin yaşamış olduğu hiçbir sorun yokmuş,
yüksek teknolojili sınıflar donatacaklarmış da
Bölgemizde,
yüzlerce okulun okul bahçe duvarı yok, öğrencilerin en temel
ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri tuvaletler yok ama
bilgisayarlar gönderilmiş kimi okullara. O okullara gönderilen
bilgisayarların ihalesiyle ilgili birçok sorun yaşanmakta. Maalesef o
bilgisayarların çoğu kullanılamaz düzeyde arızalı
olmakta. Yoksa şu an Bilgi teknoloji sınıfı
donatıyoruz. diye yeni ihaleler açıp birilerini zenginleştirme
projesi mi yapılıyor? Bunu sormaktan alıkoyamıyoruz
kendimizi. Evet, birileri zenginleştirildi, öğretmenler
yoksullaşırken Bakanın kardeşinin ortak olduğu, fiilî
ortak olduğu, resmî yönetici olduğu ve şu an milletvekili olan,
Van Milletvekili Sayın Kayhan Türkmenoğlunu da açıkça
belirtebiliriz. Volkswagen bayisinin Millî Eğitim Müdürlüğünden
almış olduğu ihalelerle ya da millî eğitim müdürlüklerinin
firmalardan almış olduğu ihalelerle ilgili bilgiler de
şeffaf bir şekilde sunulmalı.
Şimdi, neden
öğretmenler yoksullaşıyor? Neden eğitim sektöründe iş
gören şirketler zenginleşiyor ve bu zenginleşenler neden AKPye
siyasi yandaşlık yapıyor? Bunların hepsini tartışmak
lazım. Eğer bunlar tartışılmazsa öğretmenlerin
gerçek manada yaşamış oldukları sorunlar ve
öğretmenlerin yaşamış olduğu sorunlardan kaynaklı
eğitim kurumlarında öne çıkan problemler ve bu problemlerden
dolayı çocuklarımızın kaliteli eğitimiyle ilgili
sorunları biz çok fazla çözümleyici olamayız. Buyursunlar fiilî bir
araştırma kurulu oluşturulalım, gidelim okullara, herhangi
bir okula, herhangi bir öğretmenimize soralım: Sen öğretmenlik
mesleğini icra ederken vicdanen rahat mısın? Şunu söyler
-hangi görüşte olursa olsun, hangi partiye oy vermiş olursa olsun- bu
anlamda der ki: Ben vicdanen öğretmenlik mesleğini yaparken
rahatım ama çocuklarıma karşı sorumluluklarımı
yerine getirememekten dolayı eziklik hissediyorum. Hiçbir öğretmenin
fedakârlık anlayışı Sayın Bakanın süslü
sözleriyle izah edilebilecek düzeyde değildir. Hangi ideolojiyi
sahiplenmiş olursa olsun, hangi siyasi partiye oy vermiş olursa olsun
bütün öğretmenlerin gençlere ve çocuklara azami düzeyde duyarlılık
sergileyerek fedakârca çalıştığını hepimiz
biliyoruz. Ama peki, Hükûmet başta olmak üzere, Sayın Başbakan,
Millî Eğitim Bakanı ve idari yetkililer başta olmak üzere,
öğretmenler için en ufak bir fedakârlıkta bulunma gayreti görülüyor
mu?
Millî Eğitim
Şûrasında öğretmenler bayram havasına dönüşecek bir
kararlaşmayı medyadan duydular, umutlandılar; Öğretmenler
Gününde bir maaş ikramiye verilecekti. Öğretmenlerin, bilerek
politikalarınızla yoksullaştırdığınız öğretmenlerin
yoksulluğundan medet umar duruma düşmeniz nedendir? Eğer bir
maaş ikramiye verilecekse bu öğretmenlik mesleğinin onuru
doğrultusunda, Öğretmenler Gününün jesti olarak, öğretmenleri
ekonomik darboğazdan kurtarabiliriz gayretiyle değil
öğretmenlere ne kadar hediye verilirse verilsin yeridir... Hatta, bugün,
keşke bütün öğretmenlerimize çok daha büyük armağanlar
sunabilmiş olsaydık ya da Hükûmet bunu yapabilmiş olsaydı.
O zaman çıkardık derdik ki: Tebrik ediyoruz Sayın
Başbakanı, Sayın Millî Eğitim Bakanını, ve AKP
Hükûmetini. Ama şu an biz bunu yapabilmekten geri kalıyoruz, çünkü
böyle bir şey yok. AKPye belli umutlarla oy veren öğretmenlere
sorun, TOKİ vaatleriyle belli sendikalara yönlendirilen öğretmenlere
ya da eğitim emekçilerine bir sorun.
Şimdi,
öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin sorunlarını defalarca
anlatmak, sorunu çözmek demek değildir. Sorun çözülecekse
öğretmenlerin karşılığında
yaşamlarını sürdürdükleri ücretlerine yaşam
standartlarına uygun zamlar yapmak gerekir, bütün eğitim
emekçilerine. Onların eğitim ortamının iyileştirilmesi
için eğitime yapılan yardımın güçlendirilmesi
gerekmektedir. Ama bunlarla ilgili herhangi proje var mı? Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesinde ilişkin özel bir program
geliştirme süreci var mı? Hayır.
Usulen aleyhte söz
almıştık ama Sayın Hatibimizin konuşması
içerisinde belirtmiş olduğu şûra kararının, işte,
Andımızın zorunluluktan çıkarılması
görüşüne de karşı bir görüş belirtmek isterim. Evet, bu
ülke hepimizin ülkesi, bu ülkede birlikte yaşamak için hepimiz üzerimize
düşen birliktelik fedakârlığını yapmak zorundayız
ve bu ülkede tam demokratik bir yaşamın tesisi için herkesin
kimliğinin özgürce tanındığı ve herkesin kendi
kimliğini, dilini, kültürünü, ananevi değerlerini özgürce
yaşayabildiği ve hiç kimsenin varlığının inkâr
edilmediği bir ortamın yaşatılması lazım. Kürt,
Arap, Laz, Çerkez, farklı din ve kültürlere sahip, benzeri onlarca etnik
kültüre sahip insanların bu coğrafyada bir arada
yaşadığını inkâr etmemek lazım ve ben Kürtüm,
ben Arapım, ben Çerkezim, Lazım diyebilen insanlara, dili
farklı olan insanlara ana dilde eğitim hakkının bir hak
olarak tanınması lazım. Onlara okul sıraları önünde
militarist bir anlayışla dizilip sabahın köründe Türk'üm,
doğruyum, çalışkanım... dedirtmemek lazım. Türk olmayıp
Türk'üm diyenlerin doğru olmayacağını bilmemiz
lazım, doğru olmayanların çalışkan
olamayacağını bilmemiz lazım. O yüzden, bu ülkede herkesin,
Kürtse Kürt gibi, Türkse Türk gibi, Lazsa Laz gibi, Arapsa Arap gibi
yaşama hakkına sahip olması gerekiyor. Bütün öğretmenlerin
de bu ülkede bilimsel eğitim yapabilmesi için özlük haklarının
geliştirilmesi ve mesleki onuruna saygı duyulması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Bütün
öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyorum. Aynı zamanda
bir meslektaşları olarak bütün öğretmenlerimize, fedakârca
yapmış oldukları çalışmalardan dolayı
teşekkür ediyorum. Ama bu ülkede, başta öğretmenler olmak üzere
herkesin umutlu ve herkesin geleceğe dair umutlu olması
gerektiğini belirterek, başta ilk öğretmenim Sayın Gülsün
Ummanın ellerinden öpüyorum, bütün öğretmenlerimize selam,
saygılarımı iletiyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Üçer.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Türkmenoğlu, buyurun.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Sayın Başkanım, bir sataşma var.
BAŞKAN Ne diye
sataşma var?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Arkadaşımız, şahsımla ilgili bir konu hakkında
yalan beyanda bulundu, onu anlatmak istiyorum.
BAŞKAN Anladım
da, ne söyledi Sayın Türkmenoğlu sizinle ilgili?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Ailemle ilgili, ticari ilişkilerini ismen söyleyerek
ÖZDAL ÜÇER (Van)
İhalelerle ilgili, yalan değil ben doğru söyledim de
BAŞKAN Buyurun, yeni
bir sataşmaya mahal vermeden İç Tüzükün 69uncu maddesi
gereğince üç dakikalık süre veriyorum.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlunun, Van Milletvekili Özdal Üçerin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; dünyada en basit iş, en kolay iş çamur atmak,
eleştiri yapmaktır. Dünyanın en basit işlerinden birisidir,
ama icraat yapmak her babayiğidin harcı değil.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Tabii,
tabii!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Bakın, net olarak söylüyorum; siyaseti rant aracı olarak
kullananları burada lanetliyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Biz de.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Siyaset rant aracı olmadığı hâlde iftira
atanları da lanetliyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Biz de
lanetliyoruz.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Benim aile geçmişimi bir Van bilir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Bilmez
miyiz canım, bilmez miyiz!
BAŞKAN Sayın
Üçer, lütfen
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Hiçbir şekilde benim ailemin
Sütte leke vardır, benim
ailemde leke yoktur değerli arkadaşlarım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Gel
gidelim de Vana beraber soralım.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Böyle çıkıp ulu orta
Sen bir eğitimcisin, o
eğitimciliğinin dışında, götür insanlara eğitim
öğret, taş atmayı öğretme arkadaşım.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Yüreğiniz yetiyorsa gel beraber Vana gidelim.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Siyasetin de bir ilkesi vardır, çözüm üretmek istiyorsan,
gelirsin çözüm üretirsin, laf üretmeyi bırak.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Yüreğin yetiyorsa gel beraber Vana gidelim, halkın içinde sokakta
yan yana yürüyelim.
BAŞKAN Sayın
Üçer, lütfen
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Biz servet kazanmaya gelmedik, hizmet etmeye geldik
arkadaşım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Neden
servetin artıyor, hizmet artmıyor?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Benim hiçbir servetim artmamıştır, benim yedi
sülaleden
Benim ticaret hayatımı bırakın, benim
kardeşimin ticaret hayatı senin yaşınla ilgilidir, senin
yaşınla eş ayardadır.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, üslup konusuyla ilgili Hatibi uyarır mısınız.
BAŞKAN Sayın
Üçer, lütfen bir dinleyin.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Hiçbir şekilde hiçbir siyasetçiyle de benim ilişkim
yoktur, hiçbir Çelik ailesiyle de bir ilişkim yoktur. Sakın ola böyle
bir şeyi bir daha gelip burada yalan yanlış yapma ve zaten
hukukta hakkımı arayacağım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ramazan
Çelik senin ortağın değil mi?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) - Freni patlamış araç gibi önüne geleni suçlama
arkadaşım!
ÖZDAL ÜÇER (Van) Nasıl
milletvekili olduğunu herkes biliyor!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Bakın, gidersin bir yere çarparsın, kendine zarar
vermenin ötesinde, yazıktır, partine zarar verirsin.
Ben bu duygu,
düşüncelerle değerli arkadaşlarım
ÖZDAL ÜÇER (Van) Senin
gibilerle arkadaş olmam, üzülmem de!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) -
bu konuyla ilgili söz aldım. Benim siyaset ve ticaret
hayatım her zaman şeffaftır, her zaman bununla ilgili hesap
vermeye hazırım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Belgelerle
konuşalım, belgelerle.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) - Yaptığım ticaret de helaldir. Hiçbir şekilde
ben siyasetimi asla ve asla ticaretime alet etmedim ve etmem de
arkadaşlarım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Gel
beraber gidelim ihaleleri araştıralım.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) Yapabilirseniz, bu tür şeyleri zaten
çıkarırsın, belgeyle açıklarsın.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, konuşmasında çamur atmak, iftira etmek dedi.
İftira bir suçtur. Çamur atmak ahlakla ilgili bir konudur. Bunlar da
sataşmadır. Ben bu sataşmalardan dolayı söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Üçer.
Yeni sataşmaya mahal yok
yalnız.
2.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlunun,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Hatip iftiradan
bahsetti. İftira bir suçtur, ben böyle bir suç işlemem. Kendisi yalan
beyanlarla yaptıklarını örtmeye çalışan bir duruma
düşmüştür.
İkincisi, çamur atmak
bizim genel kültürümüze, genel ahlakımıza yakışmaz. Böyle
bir yaklaşımı dile getirirken basit, rüküş söylemlerle
kendini kurtarmaya dönük bir çabadır bu. Bizim söylediklerimizin olup
olmadığına ilişkin tarafsız bir şekilde 1
milletvekili AKP Grubundan,
1 milletvekili CHP Grubundan, 1 milletvekili MHP Grubundan, 1
milletvekili de BDP Grubundan gidelim Van İl Özel İdaresinde
yapılmış olan ihalelere bir bakalım.
YAHYA DOĞAN
(Gümüşhane) Neden savcılığa vermiyorsun?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Millî
Eğitim Müdürlüğünde yapılan ihalelere bir bakalım, Bakana
vermiş olduğumuz soru önergelerine vermiş olduğu sorular
var elimde. Savcıya veriyoruz, AKPnin Van Belediyesi döneminde savcılığa
verilmiş kırk iki tane dava vardır. Bunların hiçbiri
Adalet Bakanlığının o zaman savcılık makamı
üzerinde etkisi mi vardır diye sorarız.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Hayır, ne alakası var, bununla ne alakası var?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Neden
davalar açılmıyor? Biz dava açacağız. Bunun
şeffaflığı noktasında sizin ailenizin ortak
olduğu şirketlerin kaç ihale aldığı, bu ihalelerin
hangisinin açık usulle yapıldığı, hangisinin
yapılmadığı, hangisine ne teklif verildiği ve hangisine
ne kadar ekonomik ödenek verildiğini açıklarlar. Bu konuda
şeffaflıktan bahsediyorsanız şeffaflık belgelerle
olur. Bütün ihale belgelerini alırız, karşılarız,
bununla ilgili ne olup bittiğini yaparız.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Yap.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) -
Bununla ilgili savcılığa da suç duyurusunda bulunuruz.
MUHARREM İNCE (Yalova)
CHPden ben gelirim.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Evet,
beraber açıklarız.
Ben şu örneği
vermek isterim: Evet, herkes kendisi kadardır. Varsa, yüreğiniz
yetiyorsa, bizim şahsımızla ilgili kınama
Eğer iftira
atanları kınıyorsanız biz de kınarız, söylediklerimizin
iftira olmadığını beyan ederiz. Eğer birilerine çamur
atılıyorsa, bu, hiç kusura bakma, sen olmazsın. Sen zaten
baştan ayağa ne olduğu belli olan birisisin.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Öyle mi?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Bu
konuda haddini aşma, bunu söylerim. Herkes kendisi kadardır.
Teşekkür ediyorum.
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) Aşsa ne olur?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Sayın Başkan, sadece bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN Sayın
Türkmenoğlu, böyle karşılıklı sataşmalarla Genel
Kurulda bunun sonu gelmez.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Efendim, sadece bir konuyu dile getireceğim.
BAŞKAN Ama bir dakika
süre veriyorum Sayın Türkmenoğlu. Lütfen, yeni bir sataşmaya
mahal vermeden.
Buyurun.
3.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlunun, Van Milletvekili Özdal Üçerin,
şahsına tekrar sataşması nedeniyle konuşması
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van)
Sayın Başkanım, bizim yetmiş yıllık ticari
yaşantımızda, demin de ifade ettim, hiçbir şekilde lekemiz
yoktur Allaha hamdolsun. Ama ben bir şeyi ifade etmek istiyorum: Demin arkadaşım
burada hakikaten üslubu bozuk bir şekilde tehditvari bir laf
kullandı.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Arkadaşın değilim, haddini bil, terbiyesizlik yapma!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) - Bakın, ben buradan tüm ülkemin insanlarına söylüyorum:
Daha önce de telefonla beni arkadaşım tehdit etmiştir. Ve o
telefonda tehdit edildiğim şekilde o telefon tehdit mesajları da
benim elimde vardır. Ben ve aileme gelebilecek en ufak bir hadiseden
Sayın Özdal Üçer sorumludur. Benim ailemi tehdit edecek, benim
şahsımı tehdit edecek ve her bir miting
yaptığında benim bütün camlarımı indirecek
Bütün
bunların sorumluluğunu bundan sonra arkadaşıma
ÖZDAL ÜÇER (Van) Tamam!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Devamla) - Herkes huzurunda arkadaşım yetkilidir.
Yani öyle tehdit etmeyle,
şununla bununla olmaz arkadaşlar burada. Yani böyle ulu orta laflarla
konuşmaya gerek yok. İcraatını göster.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmenoğlu.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben onu
öyle aleni söylüyorum: Sen bu halka hesap vereceksin! Bunu tehdit olarak
algılamana gerek yok. Zaten sana zarar veren, vermek isterse verir. Hiç
sorun değil.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/298)
esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
24/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova
Milletvekili.
Buyurun Sayın İnce.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hiçbir siyasi polemiğe
girmeden, neden eğitimimiz sorunlu, eğitim bir davranış ve
bilinç düzenleme faaliyetiyse, neden bu sorunları çözemiyoruz, bunlar
üzerinde doğru tespitlerde bulunmaya çalışacağım.
Birincisi şudur: Biz
eğitim sorunlarını ideolojik çözmeye çalışıyoruz.
Sorunu doğru bilemediğimiz için çözümü de yapamıyoruz.
Bakınız, bir: Öğretmenlerimizin durumu neyse
Sayın Başkan, bu
şekilde konuşmam mümkün değil. Köy kahvesine benzetti arkadaşlar
arka tarafı! Lütfen uyarır mısınız?
BAŞKAN Sayın
İnce, lütfen benzetmeyi doğru yapalım.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda uğultu var, lütfen sessiz olalım. Sayın Hatibin
konuşması anlaşılamamakta.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Öğretmenlerimizin durumu neyse, eğitimimizin durumu da odur.
Birincisi: Türkiyede bir
kadro istikrarı yoktur. Ankarada 40 civarında öğretmen
arkadaşıma sordum, son on yıl içerisinde 4 kez yerleri
değişmiş. Bir öğretmenin verimli olup
olmadığı, etkinliğinin sonuçlarının belirlenmesi
en az beş yılı bulur. Dolayısıyla, sürekli,
öğretmenler yer değiştirirse, göçebe pozisyonunda olurlarsa
eğitimimiz verimli olmaz.
Bir başkası: Bizim
eğitim sistemimizde iş barışı yoktur.
Bakınız, bir Genelkurmay Başkanında, iyi bir koşucu,
iyi bir nişancı bir gencin yapması gereken bütün şeyleri
aramazsınız, geçmişinde öyledir ya da değildir. Ama
öğretmenler küçük birimlerle çalışır. Siz, bir okul müdürü
yapacağınız kişi, iyi matematikçi, iyi fizikçi, iyi
kimyacı değilse o okuldaki iyi matematikçileri, iyi fizikçileri
ezmiş olursunuz. Dolayısıyla, okul yöneticisi bir teğmen
gibidir, küçük bir birimin sorumlusudur. Bir teğmen hem iyi
atıcı olmalıdır hem iyi koşucu olmalıdır hem
iyi yüzücü olmalıdır. Okul müdürü yaptığınız
kişiyi siyasi söylemlerle yaparsanız, onun siyasetine, dünya
görüşüne bakarak müdür yaparsanız, ders anlatamayan kişiyi müdür
yaparsanız iş barışını bozarsınız.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyedeki eğitimin önemli bir sorunu da ne
yazık ki yöneticilik sınıfın önüne geçmiştir. Bizim
yapmamız gereken, sınıfa girmeyi özendirmeliyiz. Bunu
yapmadığımız sürece bu sorunlar devam edecektir.
Bir başka,
eğitimimizin temel sorunu da imaj ve algı sorunudur: Bu
öğretmenlik mesleğini herkes yapar. Bunu devlet yerleştirdi ne
yazık ki. Sütçülük, besicilik mezununu öğretmen yaptı bu devlet.
Bir de algı sorunu var.
Şöyle bir algı var: Öğretmenlik boş zamanı en fazla
olan meslektir. Bu baştan aşağı yalandır çünkü
öğretmenlik hazırlık gerektiren bir iştir, o hazırlık
asıl yaptığınız faaliyetten daha fazla sürmektedir.
Yani öğretmenlik, zamanı bol olan, tatili bol olan bir meslek
değildir.
Bir başka konu:
Öğretmenlerde gelecek kaygısı vardır. Bakanın iki
dudağının arasındadır her şey. Bir anda resim
dersini azaltabilirsiniz, bir anda fizik dersini artırabilirsiniz. Siz bir
anda boşa çıkan bir öğretmen olursunuz. Resim, müzik dersi
azaltılır, siz bir anda fazlalık olursunuz ve sizin bütün
gelecek planlamalarınız boşa gider, sizi alırlar bir ilden
başka ile gönderirler.
Kendini yetiştirmeyle
ilgili teşvik problemi vardır eğitim sistemimizin. Yani bu
ülkede yüksek lisans yapan, doktora yapan öğretmenlere ders ücretleri daha
fazla veriliyordu, ne yazık ki bunlar kısıldı. Bizim, bu
ülkede, artık -lise müdürlerinden- doçent, profesör olan
arkadaşlarımız lise müdürü olmalıdırlar. Bunun
örneklerini çoğaltmalıyız, Galatasaray Lisesinde olduğu
gibi. Bu da bizim eksikliklerimizden birisidir.
Öğretmenlik mesleği
ne yazık ki politize edilmiştir. Eğitim özü itibarıyla
politiktir, devletin kuruluş felsefesini ve temel ilkelerini içerir.
Devletin temel kuruluş felsefesiyle eğitim
barışıktır. O ilkeleri savunan, öğreten,
geliştiren, geleceğe taşıyan kişidir öğretmen. Öğretmen
laiklik karşıtı olamaz, cumhuriyete karşı olamaz,
bilime karşı olamaz. Öğretmen İstiklal Marşına
karşı olamaz. Öğretmen Andımıza karşı
olamaz. Ama ne yazık ki eğitimle tek alakası veli olmak olan
Sayın Bakan, bugün Andımızı tartışıyor.
Sayın milletvekilleri,
bu milletin kürsüsünden şu Andımız meselesini bir dakika içinde
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Semboller ve simgeler bir
davranış, bir duruş, bir etkinlik, simgesel bir özellik
kazanmışsa artık bunun içeriğine bakılmaz, artık
-bu duruş- o simgenin çağrışımlarına bakılır.
Bir Hıristiyan için çan sesi ibadeti çağrıştırır,
bir Müslüman için ezan sesi ibadeti çağrıştırır. O
ezan sesini duyan bir Müslüman Bu ne diyor, ne demek istiyor?
ayrıntılarına girmez, o simgeyi, o
çağrışımı hisseder.
Bakınız,
İngilterenin, Fransanın millî marşlarına
bakınız, öyle ırkçı söylemler vardır ki -yıllar
önce yazılmıştır bu marşlar- ama hiçbir Fransız,
o Fransız Millî Marşının içeriğine bakmaz, ona
çağrıştırdığı duygulara bakar. Bir İngiliz,
İngiliz Millî Marşını duyduğunda tüyleri diken diken
olur, onun ne söylediğine bakmaz, çağrışımına
bakar.
Amerika Birleşik
Devletlerinde her sabah çocuklara şöyle söylettirilir: Ben Amerika
Birleşik Devletleri Bayrağına
bağlılığımı bildiriyorum. Bu cumhuriyet,
Tanrının altında sonsuza kadar yaşayacaktır. Özgürlük
ve adalet hepimize. diye, Amerika Birleşik Devletlerinde, İspanyol
olsun, Meksikalı olsun, Alman olsun, İngiliz olsun, bütün,
Amerikadaki, öğrenciler bu andımızı söylerler. Türkiyede
de bu söylenir.
Japonyada
bırakınız ilköğretim çocuklarını, fabrikalarda
işçiler her sabah ant içerler. Bu simgeseldir, bu
dayanışmadır, bu güçtür. Bunlarla uğraşılamaz.
SIRRI SAKIK (Muş) Ama
senin Andın ırkçıdır, faşisttir.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakınız, Millî Eğitim Şûrası toplanıyor. Millî
Eğitim Şûrasının 17 tanesi hep Şûra Salonunda toplanmıştır.
Neden Şûra Salonunda toplanmıştır, biliyor musunuz?
Olası bir tartışmada Bakanlıktan hemen gelsin, evrak
alınsın diye ama şimdi Kızılcahamamda yapıyoruz.
220 tane karar aldık.
diyor. O şûrada alınan karar sayısı 5i geçmemeli, 10u
geçmemeli. 220 karar alıyorsan, sen boşa çalışıyorsun
demektir, boş işler yapıyorsun demektir.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, ısrarla Demokrat Partinin
devamı olduğunuzu söylüyorsunuz, oralardan güç
aldığınızı söylüyorsunuz. Bu Andımız 23
Nisan 1933te ilk kez Reşit Galip tarafından söylenmiştir ve
1933te Talim Terbiye Kurulunun 101 no.lu Kararıyla metin hâline
geçmiştir. Bu metni yazanların tümü Demokrat Partiden
milletvekilliği yapmışlardır. Bu nasıl tutarsızlık,
sizleri anlayabilmiş değilim.
Şimdi, bir başka
konu değerli arkadaşlarım, bakınız, bu ülkede 300 bin
öğretmen atanamamış durumda. Şöyle bir algı
yerleşti Türk toplumunda: Biz bunları planlama yapmadık, bu
kadar öğretmene ihtiyacımız yoktu, bunları okuttuk,
şimdi bunlara ders yok. Bu tam bir yalandır, bu tam bir
kandırmacadır. Tam tersine, bizim 500 bin öğretmene
ihtiyacımız var yani biz bu 300 bin öğretmenin
atamasını yapalım, sorunumuzu çözmüyoruz yine. Yani bu
çocukları
Planlamayı yanlış yaptık, fazladan
öğretmen yetiştirdik. Bu doğru değil.
Bakınız, bu ülkede
359 bin öğrenci birleştirilmiş sınıflarda eğitim
görüyor. Öğrencilerimizin yüzde 51,8i yani 5,5 milyon öğrencimiz
ikili eğitim görüyor. 668 bin öğrencimiz taşımalı
eğitim görüyor. Okula devam etmeyen, ilköğretim çağında 200
bin çocuğumuz var. Ortaöğretimde brüt okullaşma
oranımız yüzde 84,2. Bütün bunları kaldırırsak,
taşımalıyı kaldırırsak, ikili eğitimi
kaldırırsak, birleştirilmiş sınıfları kaldırırsak,
derslik başına öğrenci sayımız ilköğretimde,
köylerde 32, şehirlerde 37; ortaöğretimde 33, bütün bunları
20-24e çekersek, bizim, bırakın o 300 bin öğretmeni, daha 200
bin öğretmene ihtiyacımız var ama Türkiye'de ne yazık ki
bunlar doğru anlatılmıyor, Millî Eğitim Bakanlığı
iyi yönetilmiyor. TOKİ okul yapıyor, Millî Eğitim
Bakanlığı TOKİye öğretmen atamasını
unutuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Öğretmenler garsonluk yapıyor, bu yaz denk geldim, Ben
öğretmenim. dedi. Bu planlamaları yapacak kişiler
Ben Türk halkından bir
de şunu istiyorum: Yani, arabanızı tamir ettirirken bile iyi
tamirci ararsınız. Bence öğretmenlerin haklarını
öğretmenler aramamalıdır; öğretmenlerin haklarını
veliler aramalıdır, veliler sokaklara düşmelidir, Benim
çocuğumu, en değerli varlığımı emanet
ettiğim öğretmene bunu yapamazsın. deyip siyaset kurumuna
baskı kurmalıdır veliler ama ne yazık ki bu ülkede veliler
kusura bakmasın hiçbirisi- baskıyı siyaset kurumuna,
iktidarlara kuracaklarına okul müdürlerine baskı kuruyorlar,
öğretmenlerin kendilerine baskı kuruyorlar. Bütün velileri
uyarıyorum.
Türkiye'de bir FATİH
Projesidir, gidiyor. Hiç itirazım yok, Fatih ismini eleştirenlere
de kızıyorum, Fatih ismi bizim utanılacak bir ismimiz
değil, gurur duyulacak bir ismimiz ama şunun farkında
olmalıyız: Biz çocuklarımızın gelişimini,
bedensel, bilişsel gelişimlerine göre mi düzenleyeceğiz, yoksa
her gün değişen teknolojiye göre mi düzenleyeceğiz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Başkanım, bir dakika
verirseniz
BAŞKAN - Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Bunun ayırdında olmamız
lazım. Teknoloji iyidir, güzeldir, hoştur ama ben biraz
araştırdım, bu projeyi sosyologlar, psikologlar, bu konunun uzmanları,
çocuklarımızı o teknolojinin içinde kaybeder miyiz diye
yeterince araştırdılar mı, bunun önlemleri alındı
mı; gerçekten kuşkularım var. Bunu söylerken teknoloji
karşıtı birisi olduğum anlaşılmasın ama
şunu unutmayınız, o akıllı tahtalardan bir yıl
sonra vazgeçecekler, tekrar tebeşire dönecekler. Ne dedi? dersiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Van Milletvekili Kerem Altun.
Buyurun Sayın Altun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KEREM ALTUN (Van)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
Milliyetçi Hareket Partisinin, öğretmen atamalarıyla ilgili Meclis
araştırması açılması talebi üzerine aleyhte söz aldım.
Konuşmama başlamadan önce, kısa bir süre önce aramızdan
ayrılan, kendisini Türkiyenin aydınlık geleceğine
adamış bir sevgi insanı, bir gönül insanı değerli
milletvekilimiz merhum Mustafa Kuşu rahmetle, saygıyla
anıyorum.
Bugün 24 Kasım
Öğretmenler Günü. Öğretmene ve öğretmenlik mesleğine olan saygımdan
dolayı, günün mehabetine uygun konuşmak istiyorum, karamsarlık
pompalamayacağım, ancak bu Öğretmenler Gününde bir de
teşekkür borcum var: Van Milletvekilimiz Sayın Kayhan
Türkmenoğlu ve ailesi, ülkemizin en modern okullarından birini, bir
Anadolu lisesini eğitime kazandırdılar. Kendilerine Van
adına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Öğretmen
okullarının merdivenlerinin alınlarında Mutluyum çünkü
öğretmen olacağım. sözünü her gün okuyarak havasını
soluyan, her kademesinde onurla görev yapan bir öğretmen olarak, bütün
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutlamanın
engin heyecanını yaşıyor, konuşmamın
başında, yüce Meclisi ve çok değerli öğretmenlerimi en
derin sevgi ve saygıyla anıyorum, aynı zamanda
selamlıyorum.
Geçmişten bugüne
öğretmen yetiştiren kurumlarımız, öğretmenlerimize,
vatan, millet, bayrak ve insan sevgisinin yanı sıra mesleki
coşku ve bağlılığın
kazandırıldığı, moral değerlerinin
yükseltildiği, şartlar ne olursa olsun fedakârlık, heyecan ve
kararlılıkla bu değerlere sahip çıkma bilincinin
işlendiği bilim yuvaları olmuştur. Öğretmen,
sabır ve cesaretiyle her türlü güçlüğü göğüslemeye,
kardeşlik ve birlikten yana tavırlarıyla barışa,
bilimsel aydınlanmaya sağladığı katkıyla da
çağdaşlaşma yolundaki bütün çabalara öncülük etmiştir. Bu
anlamlı günde, istikbal savaşı için hayatlarının en
güzel yıllarını feda eden irfan ordusunun asil
kurmaylarının, öğretmenlerimizin ve öğretmen olacak
gençlerimizin yüreklerinde yeşerecek barış, dostluk ve sevgiye
dair güzel duyguların daha da farklı bir anlam kazanacağına
inanıyorum. Öğretmenlik gibi çok anlamlı, kutsal ve saygın
olmanın yanı sıra, aynı ölçüde sorumluluk, fedakârlık
ve sürekli çalışma gerektiren bir mesleğe yönelen ve
tercihlerini bu yönde kullanan öğretmenlerimizi gönülden kutluyorum.
Öğretmen, Türkiyenin aydınlık geleceği, hepimizin umudu ve
güven kaynağıdır.
Burada bulunan herkesin çok
iyi bildiği gibi, eğitim, toplumsal hayatın ihmal edilemez,
ertelenemez ve vazgeçilemez en dinamik süreçlerinden birisidir. Sayın
Başbakanımızın bir konuşmasında ifade ettikleri
gibi, eğitim, toprakta tohum, buğdayda başak, hamurda maya
gibidir. Bu sebeple, eğitimin günün şartlarına uygun bir amaçla
hizmete sunulmasında onun en temel unsurlarından biri olan
öğretmenin elbette ki rolü tartışılamaz. Bu yönüyle,
evrensel kabullerin ötesinde kültür hayatımız için daha farklı
bir anlam taşıyan öğretmenlerimizin, ülke ve insan sevgisiyle
donatılması, onların bu anlayış ve birikimle
yetiştirilerek hizmete hazırlanması devletimizin sağladığı
eğitim ortamı sayesinde mümkün olabilecektir.
Emanetinize verilen çocuk ve
gençlerimize sevgiyle yaklaşarak sevmeyi, onurlu ve kişiliğiyle
her şeyden önce bir insan olduğunu hatırlatarak kendine ve
çevresine saygılı olmayı, onların ruhsal ve bedensel,
zihinsel gelişimlerini sağlıklı bir şekilde
tamamlayabilmesi konusunda her türlü çabayı sarf edeceğinizi, bilgiye
ulaşmanın ve bunu paylaşmanın yollarını
göstererek onları hayata ve geleceğe en iyi şekilde
hazırlamanın gayreti içinde olacağınızı biliyoruz
sevgili öğretmenim. Demokrasi yolunda büyük mücadeleler veren, bedeller
ödeyen ülkemizde öğretmenlerimize bugün her zamankinden daha çok görevler
düşmektedir.
Hayata dar şablonlarla
bakmayan, sorgulayan, eleştirel bakabilen, haktan yana tavır koyan,
demokratik cumhuriyete yürekten inanmış, millî iradeyi her şeyin
üstünde tutan, Atatürkün Öğretmenden, eğitimciden yoksun bir millet
henüz millet yeteneğini kazanmamıştır, ona
gelişigüzel bir topluluk denir. düsturunu kendisine şiar
edinmiş nesiller yetiştirmeliyiz ki bu ülke gerçekten layık
olduğu muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkabilsin.
Değerli milletvekilleri,
öğretmenlerimizin mali haklarıyla ilgili birçok değerlendirme
yapıldı. Tek bir örnek vereceğim: 9un 1inde olan bir
öğretmenimiz 2002 yılında ek ders ücretleriyle beraber 635 lira
alırken, 2010 yılında eline geçen -ek ders ücretiyle beraber-
1.809 TL olmuştur. Yeterli midir? Elbette, gönül daha çok
almasını ister. Öğretmenlerin emek-ücret ilişkisi
bütünlüğündeki aylık ve diğer özlük haklarında devletin
ekonomik imkânları, kalkınma planları çerçevesinde dengeli bir
iyileştirme yapıldığını biliyoruz. Onların
bu anlayış ve birikimle yetiştirilerek Ülkenin neresinde olursa
olsun görev yaparım. anlayışıyla hizmete
hazırlanması, devletimizin sağladığı eğitim
ortamı sayesinde mümkün olmuştur. Öğretmenler, ülkemizin uzak
bir köşesinde kaybolup gidecek binlerce yeteneği -şair, yazar,
sanatçı, bilim adamını- birer aydın olarak
insanlığa kazandıran insanlardır.
Değerli milletvekilleri,
Virginia Üniversitesinde bulunan bir güneş saatinin üzerinde yer
aldığı söylenen ve beni de her zaman çok etkileyen bir sözü
sizlerle paylaşmak istiyorum: Zaman, bekleyenler için çok yavaş,
korkaklar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, sevinenler için
çok kısadır ama sevenler için sonsuzluktur. Öğretmenlik
mesleği de zamanı sonsuzlaştıran, daha doğrusu
sonsuzlaştırması gereken bir meslektir. Teknolojideki onca
gelişmeye rağmen, değerinden ve eğitim için
taşıdığı önemden hiçbir şey kaybetmeyen; aksine,
hızla mekanikleşen dünyada insan olma ve hep insan kalabilme
meziyetinin kazandırılması konusunda yeri daha da
belirginleşen öğretmenlerin özellikle, ülkemiz ve insanımız
için daha farklı bir anlam taşıdığı bir
gerçektir.
Değerli
öğretmenlerim, millet mekteplerinin açılışı ve
Atatürkün başöğretmenliğinin kabulünün bir yıl dönümünde
daha Öğretmenler Gününü kutlamanın mutluluğunu
yaşıyor, Öğretmenler Gününüzü en içten duygularımla kutluyorum;
ebediyete intikal etmiş bütün öğretmen ve eğitimcileri rahmetle
anıyorum; aileniz, çalışma arkadaşlarınız ve
öğrencilerinizle daha mutlu, başarılı ve huzurlu
olmanızı diliyorum. Siz, yalnızca 24 Kasımlarda değil,
her zaman değerlisiniz ve öyle kalacaksınız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) O iş lafla olmuyor.
KEREM ALTUN (Devamla)
Büyüyen her fidanda, açan her çiçekte kokunuz, geçmişte ve gelecekte
iziniz var. Bilimin ve aklın ışığında sevgi dolu
yolun açık olsun, bahtın açık olsun fedakâr öğretmenim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Altun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Edebiyatla olmuyor o iş, lafla olmuyor.
BAŞKAN Sayın
Milletvekilim, müsaade ederseniz Sayın Anadolu dinleyeceğiz.
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Oylamaya mı geçeceksiniz?
BAŞKAN Evet.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak
bir yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.
Sayın Anadol, Sayın
Ünsal, Sayın Karaibrahim, Sayın Tan, Sayın Keleş,
Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Ekici, Sayın Aydoğan,
Sayın Oksal, Sayın Süner, Sayın Özkan, Sayın Emek, Sayın
Hacaloğlu, Sayın Güner, Sayın Coşkuner, Sayın Altay,
Sayın İçli, Sayın Demirel, Sayın Ağyüz ve Sayın
Pazarcı.
Üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/298)
esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
24/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel tarafından, kamyoncu esnafının
sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesininin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
24/11/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun,
24/11/2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
23 Kasım 2010 tarihinde,
Bursa Milletvekili Kemal Demirel tarafından; (427 sıra nolu)
Kamyoncu esnafının sorunlarının
araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 24/11/2010 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Kemal Demirel, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Demirel.
(CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL DEMİREL (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 24 Kasım
Öğretmenler Günü. Öncelikle, Başöğretmen Sevgili Mustafa Kemal
Atatürk ve tüm öğretmenlerimize sonsuz şükran, saygı ve
sevgilerimizi sunuyor ve tüm öğretmenlerimizin bu gününü kutluyoruz ama
gerçekten bugün hâlâ ülkemizde on binlerce, yüz binlerce öğretmenimiz
öğretmen olarak atanmayı bekliyor. İnşallah, en kısa
zaman içerisinde bu öğretmenlerimizin atamaları gerçekleşir.
Değerli milletvekilleri,
araştırma önergemiz -kamyoncu ve taşıma kooperatiflerinin
sorunlarıyla ilgili verdiğim araştırma önergesi- adına
söz almış bulunuyorum.
Bugün ülkemizde kamyoncu
esnafımızın birçok sorunu bulunmaktadır. 4925
sayılı Kanunun 2003te çıkarılması ile
rahatlayacağı beklenen kamyoncu esnafının
Maalesef,
çıkarılan yönetmelikler bu sorunları azaltacağı yerde,
aksine, kamyoncu esnafının sorunları azalmamış,
artmış ve hâlâ sorunlar bir yumak gibi kamyoncu esnafının
ve kamyonculuk yapan şoför kardeşlerimizin üzerinde bir yük olarak
devam etmektedir.
Genel olarak
baktığımız zaman, bu yasalar hazırlanırken,
Avrupa uyum yasalarıyla beraber Türkiyeye uygulanmaya
kalkışılmış ama maalesef, Türkiye gerçekleri Avrupa
gerçekleriyle örtüşmediği için, çıkarılan yasalarda
esnafımızın, kamyoncularımızın ve
şoförlerimizin sorunlarını çözme noktasında gerekli
mesafeyi katettiğini söylemekten uzak olduğunuzu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
şu anda ülkemizde hâlen kamyonlarımızın ne kadar
olduğu, kaç tane bulunduğu ve ne şekilde ticaret
yaptığıyla ilgili yeterli bilgiler de elimizde
bulunmamaktadır. Kimine göre 850 bin, kimine göre 800 bin, kimine göre 700
bin
Bu da kamyoncuların sayısı konusunda yeterli bir envanter
çalışması yapılmadığını açıkça
ortaya koyuyor.
Bu sektör genellikle
tahıl ve taşımacılıkla ilgili konularda
taşımacılık yaptığı için, bu ürünlerin
yoğun olduğu zamanlarda iş olmakta ama yoğunluk
azaldığı zaman iş azalmaktadır. O zaman da kamyoncu
esnafı bu konuda büyük sıkıntılar yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bu konuda, özellikle 2003 yılında çıkarılan, 2006
yılında da çıkarılan yönetmelik gereği,
taşıma kooperatiflerinden R1 ve K1 belgesi alan kamyon sahipleri
dışında herhangi bir belge almadan ulaşım ve ticaret
yapılmaması gerektiği özellikle yapılmak istenmiş ama
maalesef, yeterli denetimler olmadığı için, bunun
dışında -K1 ve R1 belgesi dışında- taşımacılık
yapılmasından kooperatifler ve şirketler mustarip
olduklarını özellikle vurgulamak istemektedirler.
Bugün ülkemizde bireysel
kamyonculuk da yapılması gereklidir ama ne yazık ki
çıkarılan yasalarla, K1 yetki belgesinde olduğu gibi, 25 ton
kapasitesi olanların bunu yapması gerektiğini söylüyorlar.
Şunu da özellikle vurgulamak isteriz: 25 ton kapasiteli kamyon imali
yapılmamaktadır. Yani siz bir yönetmelik çıkarıyorsunuz,
kapasite 25 ton olacak ama üretimde 25 ton yok, öyle bir kamyon yok. O zaman ne
oluyor? Diyorlar ki: Efendim, ya tır alacaksın ya da ikinci bir
kamyon alacaksın. Zaten kamyoncu esnafı çok zor şartlar
altında ekonomik mücadelesini veriyor, zor yaşam
şartlarında ayakta kalmaya çalışıyor. Çocuğuna
bir parça ekmek, bir parça çorba içirebilmenin mutluluğunu yaşamak
için çaba sarf eden bu insanlar ikinci bir kamyonu nereden alacaklar? O yüzden,
bu düzenlemelerin bir kez daha gözden geçirilmesini ve bu konuda bir çözüm yolu
bulunmasını vurgulamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
kamyoncularımızın eskiyen kamyonlarının hurdaya
çıkarılmasında gerekli desteğin verileceğini söyleyenlerin,
hâlâ bu desteğin hangi anlamda ve nasıl verildiğini
açıklamalarını da beklemek istiyorum. Yani biz bu yollarda
seyahat eden kamyoncu esnafının, o şoförlerimizin daha iyi
şartlarda seyahat etmelerini sağlayabilecek anlamda düzenlemelere
ihtiyaç varsa önce bu araçların hurdaya çıkarılacağı
zaman o fiyatların çok daha fazla üstünde, onlara değer verip o
araçların yenilenmesinin önünü açmamız gerektiğini özellikle
vurgulamak istiyorum. Çünkü bu anlamda toplanan paraların da hurdaya
çıkan araçlara hak ettiğinin verilip verilmediği noktasında
da şüphelerimiz var. Bizim aldığımız bilgiler
taşıyıcı kooperatiflerinden, gerçekten hak ettiklerini
alamadıkları noktasında.
Ben daha evvel bir kanun
teklifi vermiştim taksilerin yenilenmesinde bir kereye mahsus ÖTV ve KDV alınmasın, can ve mal
güvenliği sağlanacak yeni araçlarla seyahat edebilsinler, ticaret
yapabilsinler, insanlarımıza hizmet verebilsinler diye fakat bu,
maalesef, gündeme geldiğinde Parlamentoda AKPli vekiller tarafından
reddedilmişti.
Ben bugün buradan bir kez
daha şunu gündeme getirmek istiyorum: Taksicilerde olduğu gibi kamyon
şoförlerimizin, kamyon esnafımızın araçlarını
yenilemek, daha iyi araçlarla seyahat edebilmeleri, yük taşıyabilmeleri
konusunda onlara kolaylık sağlayabilmek için araçlarını bir
kereye mahsus yenilemeleri
açısından ÖTV ve KDVde indirimlere gidilmesi ve araçlarını
yenilemelerinin önünün açılmasını özellikle vurgulamak
istiyorum.
Bir diğer konu da: 2006
yılında çıkarılan uluslararası
taşımacılık belgesi olan firmalar hem yurt
dışında hem de yurt içinde taşıma yapabilmektedirler.
Ama yurt dışından içeri girerken oradan almış
oldukları mazotlar 1,5 lira iken içeride ticaret yapmak isteyen
esnafımızın aldığı mazot 3 lira. Şimdi bu
şartlar altında birbirleriyle rekabet yapma şansları yok. O
yüzden bu konuda da gerekli düzenlemelerin ve içeride de ticaret yapan kamyon
esnafına sahip çıkılması için bu düzenlemeleri ve
kullandığı mazotta da bu konuda ÖTV, KDVde indirimler yapılarak
destek olunmasını istiyorum.
Bir diğer konu ise
kamyoncu esnafımız ve şoför kardeşlerimiz gerçekten zor
şartlarda ticaret yapıyorlar dedik, yük taşıyorlar dedik
ama bunu yaparken inanın boğaz tokluğuna yapıyorlar, bazen
de zararına bu işi yapıyorlar. O zaman ne oluyor biliyor musunuz
arkadaşlar? Mazotun dışında yağ kullanmaya
başlıyorlar. Aslında bunu kullandıkları zaman hem
motora zarar veriyorlar hem de çevreye zarar veriyorlar. Bu açıdan bu
yağları kullanmamaları için bu mazotlarda, kamyoncu
esnafının kullandığı mazotlarda ÖTV ve KDVde indirime
gidilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Bir diğer önemli konu da
değerli arkadaşlarım, vergilendirme uygulamalarında motorlu
taşıt vergileri. Şimdi, kamyoncu esnafımız, motorlu
taşıt vergisinden dolayı borcu varsa fennî muayene için
gittiği zaman TÜVlere borcu karşısına çıkıyor ve
bu borcu karşısına çıktığı zaman muayene
yapılmıyor. Muayene yapılmadığı için o kamyoncu
esnafımız, şoförümüz kalkıp da ticaret yapamıyor ya da
yapmaya kalktığı zaman bir kontrolde arabası
bağlanıyor.
Şimdi, biz diyoruz ki
motorlu taşıt vergisi borcu olan bu kamyoncu esnafının
mutlaka
Yapılandırma diyorlar işte vergilerin
borçlanmasıyla ilgili ama biz onu geçici olarak değil, her ne
şekilde olursa olsun motorlu taşıt vergisi borcu olan kamyoncu esnafı
fennî muayenesini mutlaka yapabilmeli. Eğer yapamıyorsa üretemeyecek,
üretemediği zaman da borcunu ödeyemeyecek, ödeyemediği için de evine
bir parça ekmek götüremeyecek. O insanların evine aş götürebilmesi
için, çoluğunu çocuğunu doyurabilmesi için mutlaka bu fennî
muayenelerini yaptırması gerektiğini bir kez daha vurgulamak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kamyoncu esnafının ve şoförünün
gerçekten sorunları çok büyük. Bu sorunların çözülmesi için mutlaka
ve mutlaka Parlamentonun, yani vekillerin, asillerin sorununa çare olması
gerektiğini vurgulamak istiyorum. Hatta şunu da söyleyebilirim: Bana
iletilen bilgilerde kamyoncu esnafının ve şoförlerimizin en az
-vergi dilimi olarak- yirmi beş kalem vergi ödediklerini söylüyorlar. Ben
soruyorum: Hangi iş kolu bunu yapabiliyor?
Biraz evvel
değindiğim konuya tekrar girmek istiyorum. Fennî muayenesini borcu
olduğu için yapamayan bir kamyoncu çalışamıyor. Peki
soruyorum: Hangi iş kolunda vergi borcu olduğu için dükkân
kapanıyor, işletme kapanıyor? Evet, soruyorum: Var mı bir
iş kolu? Yok. O zaman kamyoncu esnafımızın da fennî muayene
borcu, motorlu taşıtlar vergisi borcu olduğu için fennî
muayenesi yapılamıyor diye bu düzenlemenin kalkması
gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
ben bu konuyu gündeme getirdikten sonra inanıyorum ki Parlamentomuz bu
konudaki hassasiyetini ortaya koyacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Demirel, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KEMAL DEMİREL (Devamla)
Ayrıca TÜVlere gittikleri zaman, fennî muayeneye gittikleri zaman kasa
genişliğinden sıkıntıları var. Ben diyorum ki bu
kasa genişliği sıkıntılarının giderilmesi
gerekiyor. 2011 yılına kadar müsaadesi var demişler. Eski
kasası olan vatandaşlarımız bu eski kasalarını
tamamen kaldırana kadar bu devam etsin çünkü bir eski kasayı
yenilemek en az 2-3 milyara mal oluyor. Zaten borç içerisinde yürüyen esnaf
kardeşimiz bunu yapamaz noktada.
Ben sözlerimi bağlamadan
evvel, kamyoncularımızın hangi hâletiruhiye içerisinde
olduğunu, kamyonların arkasında yazılan yazılarla dile
getirmek istiyorum. Bakın, ne diyor: Kaderimse çekerim, Batsın bu
dünya, Bir sabah uykusuna, bir de senin gözlerine hasret kaldım. diyor.
O hasret kaldığı eşi, hasret kaldığı
çocukları, hasret kaldığı evi, hasret
kaldığı yuvası. Bu insanları, o seyahat ederken, o
ticaret yaparken
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Demirel.
KEMAL DEMİREL (Devamla)
Sayın Başkanım, yarım dakika daha
BAŞKAN Lütfen
Sayın Demirel
Teşekkür ediyorum.
KEMAL DEMİREL (Devamla)
En son sözüm şu, bunu özellikle vurgulamak istiyorum: Bas gaza, frene,
debriyaja, kazandığını ver vergiye, stopaja. Bu, bizim
esnaf kardeşimize yakışmıyor. Parlamentonun da bu hassasiyeti
göstermesini istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Demirel, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin kamyoncu esnafının sorunlarıyla
ilgili olarak vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
2003 yılında yani
4925 sayılı Kanun yürürlüğe konuluncaya kadar kara yolu
taşımacılık sektörü ülkemizde gelişmiş ülkelerin
çok üzerinde bir pazar payına, yaklaşık yüzde 94lük bir pazar
payına sahip olarak ciddi bir düzenleme ve denetime tabi
tutulmamış, bu alana ilişkin herhangi bir politika ve strateji
maalesef oluşturulmadan faaliyet edilmiştir.
4925 sayılı
Karayolu Taşıma Kanunu yasalaşmadan önce, kara yolu
taşımacılık faaliyetlerini düzenleyen bu alana
münhasır özel bir kanun bulunmamaktaydı. Konuya ilişkin mevzuat
düzenlemeleri, 3348 sayılı Ulaştırma
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun bazı maddelerine istinaden çıkarılan iki ayrı
yönetmelik ile dar kapsamlı olarak yapılmaktaydı.
Yine 2004 tarihli mülga
Karayolu Taşıma Yönetmeliğinin yürürlüğe girdiği
tarihte yürürlükten kaldırılan iki ayrı yönetmelik ile sadece
kara yoluyla yapılan uluslararası yolcu ve eşya
taşımacılığı ve şehirler arası yolcu
taşımacılığı ve bu konulardaki acentelik ve
komisyonculuk faaliyetleri düzenlenmiştir.
Yürürlükten
kaldırılan bu yönetmeliklerle, trafiğe ticari olarak kayıt
ve tescil edilerek ticari taşımacılıkta kullanılan
toplam 321.456 adet yolcu taşımaya mahsus aracın
yaklaşık yüzde 3,2sine tekabül eden 10 bin adedi trafiğe
ticari, resmî ve hususi olarak kayıt ve tescil edilerek eşya
taşımacılığında kullanılan eşya
taşımaya mahsus toplam 727.400 kamyon, bu çekici, özel amaçlı
taşıt, römork gibi ve yarı römork aracından
yaklaşık 93 bini düzenlemeye tabi tutulmuştu. Yani ticari yolcu
ve eşya taşımaya mahsus 1 milyon 48 bin 856 adet taşıtın
yetki belgesine kayıtlı olarak yaklaşık 103 bin 675i yetki
belgesiyle Ulaştırma Bakanlığının
mevzuatına, kapsamına alınarak kayıt ve denetim altına
alınabilmiştir. Türkiyede yurt içi yolcu ve eşya
taşımalarında yaklaşık yüzde 94ü kara yolu, geriye
kalan yüzde 6sı diğer taşıma türleri olan demir yolu, deniz
yolu ve hava yoluyla yapılmaktaydı.
Yukarıda
belirttiğim taşıt sayıları ve ulaştırma
türlerinin pazardaki pay oranları göz önüne
alındığında demir yolu, deniz yolu ve hava yolu
taşımacılığının tamamının
düzenlemeye tabi tutulduğu varsayılsa bile toplam ulaştırma
faaliyetlerinin sadece yaklaşık yüzde 15,9u düzenlemeye tabi
tutularak kayıt ve denetim altına alınabilmişti.
Yaklaşık 8.500 kilometre kıyı şeridi uzunluğu,
10.940 kilometre demir yolu şebekesi, 40 adet sivil hava alanına
sahip olan ülkemizin ulaşım hizmetlerinde neredeyse tek
taşıma türü olarak kara yolu
taşımacılığı kullanılmış ve
bulunmaktaydı.
İktidarımızdan
önceki durum diğer bir deyişle şu şekildeydi: Mesleğe
giriş ve faaliyet süresince aranması gereken mali yeterlilik, mesleki
yeterlilik, mesleki saygılılık ilkelerine uygun ön kriter
bulunan herhangi bir mevzuat yoktu. Kara yolu taşımacılık
faaliyetlerinin tümünü devletçe verilen izin, yetki, lisans belgesine
bağlayan herhangi bir hukuki düzenleme bulunmamaktaydı. Yine
taşımacılık faaliyetlerinde kullanılacak
taşıt, araç, gereç, bina, tesis, terminal ve benzeri şeylerin
niteliklerini, durumlarını belirten bir mevzuat bulunmamaktaydı.
Yine kara yolu taşımacılık faaliyetlerinde bulunanlar bu
işlerde istihdam edilenler ile bu hizmetlerden yararlananların
hakları, yükümlülükleri ve sorumluluklarını belirleyen bir
mevzuat bulunmamaktaydı. Bu hususlara uyulmaması hâlinde uygulanacak
müeyyideleri belirleyen hükümlerin yer aldığı bir yasal ve
hukuki düzenlemenin yapılması hükûmetimizin döneminde gerçekleşmiştir.
Yukarıda arz edilen
içerikte ve kapsamda bir yasal, hukuki düzenlemenin bulunmayışı
kara yolu taşımacılık faaliyetlerine kolay ve bilinçsiz
girişlere imkân sağlamış ve bunun sonucunda âtıl kapasite
oranı çok yüksek olan, hizmet kalite ve standardı ile verimi çok
düşük bireysel ve küçük işletmelerin hâkim olduğu, risk
alıp araç yatırımı yapmak suretiyle taşımayı
bizzat gerçekleştiren, araç sahibi ferdî taşımacıların
işlerini uzun süre devam ettirebilecek kadar gelir elde edemediği,
kurumsallaşmamış bir taşımacılık sektörü
oluşmuştu. Hiç şüphesiz bu sektörün bununla birlikte
getirdiği sorunlar da mevcuttu. Tekniğe ve usule uygun araç muayene
sisteminin bulunmayışı, araç filosunun yarısına
yakınının ekonomik ve teknik ömrünü doldurmuş olması,
herhangi bir mesleki bilgi ve beceri aranmaması, yeterli fiziki
altyapıya sahip bir denetim sisteminin bulunmaması bütün bu olumsuz
faktörlerin sebebiydi.
3348 sayılı
Kanunla kara yolu taşımacılık faaliyetleriyle ilgili
olarak Hükûmetimiz görev, yetki ve sorumlulukların daha etkin ve verimli
ve güçlü şekilde yerine getirilmesini teminen özel bir çerçeve kanun
şeklinde Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısını
hazırlamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiştir.
Söz konusu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 Temmuz
2003 tarihinde oy birliğiyle kabul edilmiş ve 4925 sayılı
Karayolu Taşıma Kanunu adıyla yasalaşmıştır.
Bu Kanun içeriğinde mesleğe giriş ve faaliyet süresince aranması
gereken mali yeterlilik, mesleki yeterlilik, mesleki saygınlık ilkelerine
uygun ön şart ve kriterler bulunan, kara yolu
taşımacılık faaliyetlerinin tümünü devletçe verilen izin,
yetki ve lisans belgesine bağlayan, taşımacılık
faaliyetlerinde kullanılacak taşıt, araç, gereç, bina, tesis ve
terminal gibi benzeri şeylerin niteliklerini, durumlarını
belirleyen, kara yolu taşımacılık faaliyetlerinde bulunan
ve bu işlerde istihdam edilenler ile bu hizmetlerden yararlananların
hakları, yükümlülükleri, sorumluluklarını belirleyen bütün
müeyyideler ortaya konulmuştur.
4925 sayılı
Karayolu Taşıma Kanunu ve Karayolu Taşıma Yönetmeliği
hükümleri gereğince düzenlenecek yetki belgeleri için asgari şartlar
açık bir şekilde kanunda tarif edilmiştir. Bununla birlikte kara
yolu taşımacılık sektöründe faaliyet gösteren
firmaların sayıları, sermayeleri, istihdam ettikleri mesleki
yeterlilik belgesine sahip yönetici, yetki belgesinde kayıtlı
taşıt sayıları, taşıt cinsleri, taşıt
kapasiteleri Ulaştırma Bakanlığınca oluşturulan
U-Net Otomasyon Sistemiyle takip edilmekte ve söz konusu veriler artık
ilgili anlık olarak istatistiki bir rapor alınabilmektedir.
Ayrıca, Karayolu Taşıma Yönetmeliği çerçevesinde faaliyette
bulunacak motorlu taşıtlar kooperatifleriyle ilgili olarak
Ulaştırma Bakanlığından L1 yetki belgesi alan
kooperatiflerin, üyelerine ait taşıtları sözleşmeli olarak
taşıt belgelerine ilave ettirmeleri mümkün olmakta, söz konusu
taşıtların ilave işlemleri sırasında
taşıt sahibinin kooperatif üyesi olduğunun belgelenmesi yeterli
görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde motorlu araçların tescili ve sürücü belgesi verme işlemleri
uzun yıllar aynı organizasyon, süreç ve teknik altyapıya
bağlı olarak yürütülmekte olduğundan, günümüz
koşullarına biraz önce saydığım nedenlerden
dolayı uyum sağlayamamaktaydı. Yürürlüğe girdikleri dönemin
koşullarında ihtiyaçları karşılayan ve
sağlıklı işleyen araç tescil ve sürücü belgesi verilmesine
ilişkin yasal düzenlemeler, teknolojideki baş döndürücü ilerlemeler,
bilişim sistemindeki gelişmeler, nüfus artışı,
kentleşme, araç parkının büyümesi, kişi başına
düşen araç sayısının artması,
kullanılmış araç satış ve devirlerindeki çok büyük
artışların olması gibi nedenlerle ihtiyaçları
karşılayamaz duruma gelmişti. Bürokrasi ve
kırtasiyeciliğin azaltılmasıyla maliyetlerin asgari düzeye
indirilmesi, vatandaşların söz konusu kamu hizmetini en kısa
sürede ve en az giderle karşılayabilmesi için günümüzde bilgi,
iletişim ve bilgisayar teknolojisini en iyi seviyede kullanan yeni bir
sistemin kurulması zorunlu hâle geldiğinden, biraz önce
belirttiğim araç tescil ve sürücü belgesi işlem merkezinin
kurulması öngörülmüştü.
Bugün Türkiye'de
taşıt türüne göre yetki belgelerine kayıtlı çekici 105.201,
otomobil 2.795, römork 5.954, kamyonet 399.239, motosiklet 1.861, kamyon
364.194, otobüs 27.741, yarı römork 120.556 olmak üzere toplam 1 milyon 28
bin taşıt vardır.
Kamyoncu esnafının
sorunlarını çözmek için yaptığımız düzenlemeler
sonucunda kırtasiyecilik azalmış ve kamyoncu esnafına
yönelik verilen hizmetler hızlandırılmıştır. Yük
taşımacılığının güvenli ve hızlı
bir şekilde sürmesi sağlanmıştır.
Bu vesileyle bütün kamyoncu
esnafımıza çalışmalarında başarılar diler,
güvenli yolculuklar temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen İzzettin Yılmaz, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yılmaz.
İZZETTİN YILMAZ
(Hatay) Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önergenin lehine söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle bizleri
yetiştiren, geleceğimizi imar eden kıymetli
öğretmenlerimizi saygıyla anıyor, günlerini kutluyorum.
Bildiğiniz üzere,
nakliyat sektörü bütün diğer iş kollarını etkileyen,
ticaretin göbeğinden bağlı olduğu çok önemli bir sektördür.
Nakliyeci esnafının yaşadığı
sıkıntılar öyle üstünkörü geçilebilecek sorunlar değildir.
Bu bakımdan, şoför esnafımızı rahatlatacak önlemler
almak hayati önem taşımaktadır.
Kıymetli
milletvekilleri, 5384 sayılı Karayolu Taşıma
Yönetmeliği hükümleri gereğince, 1/1/2008 tarihinden itibaren yirmi
yaş üstü araçlara yurt dışı yasağı
getirilmiştir. Sadece Hatayda Orta Doğu ve Irak hattında
çalışan yaklaşık 2.800, Türkiye genelinde ise 11.500 araç
bulunmaktadır. Bu uygulamayla geçimlerini bu yolla sağlayan
esnafımız mağdur olmuştur. Ayrıca, millî servetin
atıl durumda bırakılması ve ziyan edilmesine sebep
olduğu gibi ihracatımızın aksamalarına da neden
olacağı göz önüne getirilememiştir.
Değerli arkadaşlar,
bu kadar aracın bir anda nakliyat sektöründen çekilmesi
ihracatçıyı ve nakliyeciyi darboğaza sürüklemiştir.
Şimdi bu araç sahiplerine yurt içinde çalışın diyorsunuz
ama bu araçların çalıştıkları ülke araçlarına
böyle bir uygulama yapmıyorsunuz. Bakanlık Suriyeyi mi,
Arabistanı mı yoksa Ürdünü mü düşünüyor? Bu ülkelerin elli
yaşındaki araçları ülkemize giriyor, bizimle rekabet ediyor.
Artık bırakalım kendi kendimize ambargo koymayı,
çalışanımızın önünü kapatmayı. Bunların
önünü açalım. Bu araç sahipleri kendi kendilerine istihdam
sağlıyor, vergisini ödüyor, ailesini geçindiriyor,
ihracatımızın gelişmesine yardımcı oluyor,
üstelik ülkemize navlun geliriyle döviz kazandırıyor.
İşsizliğin bu kadar yoğun olarak
yaşandığı ülkemizde kendi kendini istihdam eden
çalışanımızı işsizliğe sürüklemenin bir
anlamı yoktur.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyenin en eski şehirlerinden biri olan Hatay, gerek jeopolitik
konumuyla gerekse medeniyetlere ev sahipliği yapmasıyla Türkiyenin
ve dünyanın en önemli merkezlerinden biri sayılmaktadır. Hatay,
nakliyat sektöründe nüfus oranına göre 1inci, iller bazında ise
İstanbuldan sonra araç potansiyeli bakımından 2nci sıradadır.
Türkiyede 1.500 civarında C-2 yetki belgesine sahip
taşımacı firmanın 200ü Hatayda bulunmaktadır.
Cilvegözü Sınır Kapısının ilimizde bulunması ve
Orta Doğuya açılan üçüncü büyük sınır kapısı
olması özelliğiyle taşımacılık sektörünün
gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Ancak,
gelişen taşımacılık sektörüyle birlikte çözüm bekleyen
sorunlar da zamanla daha da büyümüştür.
Değerli
arkadaşlarım, kamyoncular gelir vergisi, motorlu taşıtlar
vergisi, araç muayenesi, egzoz pulu, geçici vergi gibi birçok vergi
çeşidiyle boğuşurken bir de üzerine K1, SRC gibi belgelerle
uğraşmaktadır. Örneğin, 25 ton için verilen K1 belgesinin
maliyeti 12 bin TL civarındadır. Tonaj ve yüksek maliyetleri
karşılayamayan şoför esnafı ya sefere çıkamamakta ya
da büyük cezalar ödemektedir. K1 belgesinde tonaj aşağıya
mutlaka çekilmelidir, belge maliyeti de mutlaka ve mutlaka düşürülmelidir.
K1 belgesinden üç kez ceza kesilen bir şoför esnafının,
aracını satsa bile cezayı karşılayacak gücü
bulunmamaktadır. Kamyon garajlarında her gün onlarca araç vergi
borcundan dolayı bağlanmakta ve haczedilmektedir.
Burada şoför
esnafının sorunlarını anlatmaya ne vaktimiz ne de nefesimiz
yeter ama Hükûmet, şoförlerin sorunlarını çözmek yerine
sıkıntılarını sürekli ötelemektedir. Şoför
esnafına üvey evlat muamelesi yapılmaktadır.
4925 sayılı Karayolu
Taşıma Kanunu ve Yönetmeliği ulaştırma sektörü için
şoför, minibüsçü, servisçi, nakliyeci esnafın yerine
getiremeyeceği kadar ağır şartlar öngörmektedir.
Taşımacılık yapabilmek için zorunlu olan yetki belgelerinin
ücretleri çok yüksektir. Ayrıca, söz konusu Kanunun ve Yönetmelikin
uygulanmasında pek çok problemle
karşılaşılmaktadır. Söz konusu Yönetmelikin
sadeleştirilmesi, esnaf ve sanatkârları mağdur eden
düzenlemelerin kaldırılması zorunludur.
Bu bağlamda,
şehirlerarası yük ve yolcu taşımacılığı
yapan taşımacı esnafımızın yeni taşıma
mevzuatı hükümleri çerçevesinde faaliyette bulunabilmeleri için, K1 türü
yetki belgesi almış ya da alacak kooperatiflere, üyeleriyle sözleşme
yapma ve üyelerine ait kamyonlarını taşıt listesinde
gösterme hakkı verilmelidir. K belgelerinin ücretlerinin yüksek
olması esnafımızı zor durumda bırakmaktadır. K1
belgesinin en önemli sorunlarından bir tanesi de devredilememesidir. Bu
tür belgeler arabanın satışıyla birlikte
devredilebilmelidir. K1 türü yetki belgesi almak isteyen
taşıyıcı kooperatiflerinden en az 75 ton istiap haddine
sahip öz mal taşıt filosu istenmesi ve üyelerine ait araçları
sözleşmeli olarak çalıştırma hakkının
verilmemesi, bu kooperatifleri kara yolu
taşımacılığında devre dışı
bırakmış, komisyonculara ve organizatörlere mahkûm hâle
getirmiştir. Taşıyıcı kooperatiflerde -gerçek
kişilerde olduğu gibi- 25 ton istiap haddine sahip öz mal
taşıt şartı aranmalı, üyelerine ait tüm
taşıtları taşıt listesinde gösterme yetkisi
verilmelidir.
Şoför
esnafının sorunlarını ve sorunlara ilişkin çözüm
yollarını sıralayacak olursak nakliyeci esnafına mutlaka
indirimli akaryakıt verilmesi, şoför, minibüsçü ve servisçi
esnafına bir defaya mahsus olmak üzere KDV ve ÖTV alınmadan
araçlarını yenileme imkânı tanınması, esnafın
yanında çalışanlarına sosyal güvenlik primlerinde indirim
sağlanması, taksici esnafımızın en önemli
sorunlarından bir tanesi olan can güvenliğinin
Son yıllarda
taksici esnafımıza yönelik saldırı, gasp ve cinayetlerde
çok ciddi bir artış görülmektedir. Özellikle gece nöbetlerinde
taksici esnafımız büyük bir tehlike altında hizmetlerine devam
etmektedirler. Bu sorunun çözümü, İngilterede olduğu gibi,
kurşungeçirmez camlı, koruma kabinli taksilerin hizmete girmesiyle mümkün
olabilecektir. Ancak, ne var ki söz konusu taksilerin üretim maliyetleri son
derece yüksektir. Bu maliyetlere yüksek oranda ÖTV ve KDV eklendiğinde
esnafımızın bu taksileri satın alma imkânı
kalmamaktadır. Nitekim otomobil üreticileri yapmış
oldukları araştırmalar neticesinde talebin yetersiz
kalacağını görmüşler ve seri üretime geçmemişlerdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri
olan, hepimizin yüreklerini dağlayan trafik kazalarıyla ilgili de
birkaç söz etmek istiyorum. Ülkemizde herkesin şikâyet ettiği ama
çözüm noktasında tarafların yetersiz kaldığı bu sorun,
can kaybı ve ekonomik açıdan değerlendirildiğinde
inanılmaz sonuçlar ortaya çıkarmaktadır ve artık bu yıkımın
önüne geçmek için ciddi anlamda önlemler almak gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
trafikte eğitim faktörü sorunun çözümünde çok önemlidir.
Hayatımızın önemli bir parçası olan trafiğin
beşikten mezara kadar toplumun her kesimini ilgilendirdiği
unutulmamalıdır. Bu amaçla, trafik eğitiminin okul öncesi
eğitimle başlayarak sürekliliği sağlanmalıdır. Bu
doğrultuda, özellikle görsel medyada trafik eğitim ve
bilinçlendirilmesine ağırlık verilmelidir. Bu noktada, Radyo ve
Televizyon Üst Kuruluna büyük görev düşmektedir. İzleyicinin
yoğun olduğu saatlerde trafik ile ilgili bilgilendirmelere yer
verilmelidir. Zira, eğitimin sosyal sorumluluğu artıran en
önemli unsur olduğu unutulmamalıdır. Lütfen, trafik
eğitimini ciddiye alalım, artık kimsenin ocağına
ateş düşmesin. Unutulmamalıdır ki ekranlarda trafik
eğitimi verildiği müddetçe biz televizyonlarda kaza haberleri
izlemeyeceğiz, yoksa millî sevinç günlerimiz olan bayramlarda milletçe
kazaları izleyerek kahrolacağız. Geçen son iki bayramın
kaza bilançosu Türkiye genelinde 300ü aşkın ölü, 1.500 civarında
yaralı olmuştur. Bu herkesi kahreden bir tablodur.
Değerli milletvekilleri,
2009 yılının kaza bilançosuna baktığımızda,
1 milyon 34 bin 435 trafik kazasında 4.300 ölü, 200.405 yaralı olarak
istatistiklere yansımıştır. 2010 yılında ise bu
sayının artarak devam ettiğini yüreğimiz kanayarak
görmekteyiz. Meydana gelen kazaların en önemli nedeni Bana bir şey
olmaz. mantığıyla emniyet kural ve ikazlarını dikkate
almamaktır. Trafik kazalarını tek bir nedene bağlamak
sorunun çözümüne bir katkı sağlamaz. Birçok nedene bağlı
olarak gerçekleşen bu yıkım, kazaya karışanların
değişkenliği açısından da oldukça önemlidir. Yani her
sürücü bir yaya olduğu gibi, her yaya da bir sürücü adayıdır.
Aslında bu, karşılıklı hoşgörünün
gerçekleştirilmesi için çok önemli bir fırsattır. Yaya iken
sürücülerden beklediğin saygıyı direksiyon başında
yayalara göstermek sorunun çözümünde altın adım olacaktır.
Trafik kazaları
dediğimiz bu millî belanın nedenleri ve çözümleriyle ilgili
görüşlerimizi sunarken sorumluluğu her kesime yaydık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yılmaz, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
İZZETTİN YILMAZ
(Devamla) Yalnız bu sorumluluğun en büyüğü, iktidarı
elinde tutan hükûmetlere düşmektedir. İnsanların
yaşamlarını kurtaracak, sakat kalmalarını önleyecek pek
çok önlem düşünülebilir. Ancak burada temel olan, siyasi irade ve
kararlılıktır ve bunlar olmadan pek az bir şey
yapılabilir. Artık harekete geçme zamanıdır. Nerede
olurlarsa olsunlar yolları kullananlar daha iyi, daha güvenli bir
yolculuğu hak etmektedirler.
Bu duygu ve
düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç.
Buyurun Sayın Tunç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ben de öncelikle, tüm
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü tebrik ediyorum.
Yarınlarımızın bekçisi çocuklarımızı emanet
ettiğimiz öğretmenlerimiz, ülkemizin dört bir yanına bilimin ve
medeniyetin ışığını yaymak için çalışarak
kutsal ve şerefli bir mesleği icra etmektedirler.
AK PARTİ
İktidarında, her alanda olduğu gibi eğitim alanında da
önceki iktidarlarla kıyaslanamayacak kadar çok büyük hizmetler
gerçekleştirilmiştir. Bütçede en fazla para eğitime
ayrılmış, şu anda görev yapan 600 bin öğretmenin 250
bini son sekiz yıl içerisinde göreve başlamıştır. 2002
yılında 635 bin lira olan, yani 350 dolar olan -ek ders dâhil- en
düşük öğretmen maaşı, bugün 1.809 liraya, yani 1.250 dolara
çıkarılmıştır. Öğretmenlerimizin alım gücü
2002 yılına göre 4 kat daha artmıştır.
Bugün eğitimle ilgili ve
öğretmenlerimizle ilgili olarak AK PARTİyi eleştirenler,
iktidar oldukları 2002 yılında öğretmenlerimize aylık
sadece ve sadece 350 doları layık görmüşlerdi. Bugün bu
rakamı 1.250 dolara, 4 katına çıkaran AK PARTİ
İktidarını eleştirirken öğretmenlerimizin geçmişi
unuttuğunu mu zannediyorsunuz?
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Yeterli mi peki?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Biz
diyoruz ki, öğretmenlerimiz için ne yapsak azdır.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Yapın o zaman.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Çünkü
geleceğimiz onların ellerinde şekillenmektedir.
Bir kez daha 24 Kasım
Öğretmenler Gününü kutluyor, tüm öğretmenlerimize sağlık
ve başarılarla dolu bir meslek hayatı diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisiyle ilgili
olarak Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Emin Nedim Öztürk gerekli
açıklamaları yaptılar. Grup önerisi, bundan öncekilerde
olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarını aksatmaya yönelik bir öneridir. Muhalefet
partilerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunan yasaların
çıkmaması, geciktirilmesi için grup önerisi verme yöntemini
sıkça kullanmaktadırlar.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Çoğunluğu niye sağlayamıyorsunuz,
çoğunluğu?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Oysa
gündemimizde bekleyen yasa tasarısı ve teklifleri bu ülke ve
milletimiz için önemli konuları içermektedir.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Çoğunluğu
sağla, muhalefeti suçlama!
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
Bunların geciktirilmesine yönelik bir çaba içerisinde olmak muhalefete
hiçbir şey kazandırmayacaktır.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) İftira atma, yakışmıyor!
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Ağlamayın! Ağlamayın!
BAŞKAN - Sayın Ağyüz, lütfen
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma programı oldukça
yoğundur.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz,
çoğunluğu, 184ü bulamıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
Önümüzdeki günlerde bütçe görüşmeleri başlayacak ve bütçenin hemen
ardından 12 Eylül tarihinde gerçekleşen halk oylaması sonucunda
Anayasamızda yapılan değişikliklerin uyum yasaları
gündemimize gelecektir. Ayrıca, görüşmelerine
başladığımız ancak muhalefetin engellemeleriyle
yarım kalan ve toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren önemli yasa
tasarısı ve tekliflerinin görüşmelerinin yapılması da
gerekmektedir.
Bu nedenle, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemini aksatmaya yönelik olarak verilmiş olan Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tunç.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Sayı: 847 24/11/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
24.11.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda,
siyasi parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Yozgat
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun; 24.11.2010
Çarşamba günü (bugün) saat 23:00'e kadar, 25 Kasım ile 1, 2, 8 ve 9
Aralık 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde
13:00 - 23:00 saatleri arasında, 30 Kasım ile 7 Aralık 2010
Salı günkü birleşimlerinde saat 15:00 - 23:00 saatleri arasında,
Genel Kurulun; 26 Kasım
ile 3 ve 10 Aralık 2010 Cuma günlerinde de saat 14:00'te toplanarak
gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işlerin görüşülmesi ve bu birleşimlerde de saat 23:00'e kadar
çalışmalarını sürdürmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Abdurrahman
Arıcı, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; önümüzde
yoğun bir çalışma temposu var, çıkaracağımız
kanun tasarıları var. Bunlarla ilgili hem muhalefete hem de biz
iktidar milletvekillerine büyük görev düşmektedir. Bu konuda destek veren
tüm milletvekillerimize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Arıcı.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün özel bir gün. Her
haftanın ilk gününde Genel Kurulun çalışma saatlerini
belirliyorduk, bu hafta ikinci gün, ikinci Danışma Kurulu. Birincisi
ittifakla alınmış bir öneriydi, hepimizin
imzaladığı, çalışma saatlerini ve çalışma
önceliklerini belirlediğimiz bir Danışma Kurulu kararımız
vardı. Şimdi o karar bozuldu, bugün her grubun kendine ait önerisi,
üç grubun önerisi geldi ve bu haftanın ve bundan sonraki haftaların
çalışma saatlerini ve çalışma takvimini belirlemek üzere
ayrı ayrı öneriler getirdik.
Tabii, niye böyle, buna
ihtiyaç duyuldu? Zannediyorum dün akşam iktidar partisi grubunun
yapmış olduğu toplantıda Sayın Başbakanın
talimatıyla böyle bir karar oluşturuldu.
Değerli arkadaşlar,
her defasında söylüyoruz yani komisyonlarıyla beraber bu Genel Kurulu
birlikte çalıştıracağız. Demokrasi muhalefetsiz olmaz,
Meclis muhalefetsiz olmaz. Çalışma şartlarını,
çalışma programını, gündemini birlikte belirleyeceğiz;
mümkün olabilirse uzlaşmayla belirlememiz lazım ama her hâlükârda
birbirimize danışarak, birbirimizi yok saymadan, birlikte. Sizler
iktidar partisi grubu olarak kanunların önceliklerini belirleme
hakkına sahipsiniz, Türkiyeyi siz yönetiyorsunuz, Türk milleti adına
siz yönetiyorsunuz; kendi programınız doğrultusunda, halka
verdiğiniz sözler doğrultusunda çıkarılması gereken
kanunların öncelik sırasını belirlemek yetkisi size aittir,
sizin takdirinizdir, buna biz saygı duyuyoruz, buna itirazımız
yok. Ama çalışma saatlerinin belirlenmesi birlikte olacağı
için, birlikte çalışacağı için bizim de
onayımızın alınması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
oturuyoruz karar veriyoruz. Diyoruz ki: Şu saatler arasında
çalışalım. Sonra bir gerekçe geliştiriyorsunuz.
Gerekçenizi bizimle de paylaşmadan -belki sizin o gerekçenize biz de
katılırız- sonuç itibarıyla çalışma saatlerini ve
gün sayısını değiştiriyorsunuz. Bunun doğru bir
üslup olmadığını, hatta kârlı bir üslup
olmadığını da ifade ediyorum. Bu doğru değil.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, çok basit bir hesap yapalım. Şimdi bugün -henüz
daha bir saat- grup önerileri konuşacağız işte,
başladık. Veya en az yarım saat. Dolayısıyla saat altı
olacak. Yani üç saattir bu konuyu, grup önerilerini
tartışıyoruz. Bu karardan sonra oluşan bir süreç, bir yeni
durum. Şimdi getirdiğiniz öneriyle diyorsunuz ki: Haftanın dört
günü çalışalım, üç günü günde 10 saat çalışalım.
Değerli milletvekilleri, sizin için alınan bir karar var, yani günde
10 saat çalışacaksınız haftanın üç günü. Diğer
bir günü de 8 saat çalışacaksınız. Bunun toplamı 38
saat yapıyor. Çok basit bir hesap olarak söylüyorum: İşte bugün
olduğu gibi -yarın, muhtemel, diğer grubunuz da katılacak-
her gün burada bu grup önerilerini görüşeceğiz, en az 3 saat. Gece
23.00e kadar da çalışılacağı için 1 saat de ara
verilecek, 4 saat. Eğer dört günde
4 saat üzerinden 16 saati çıkartırsanız, getirdiğiniz
öneriyle kendi gerekçeniz doğrultusunda tanzim ettiğiniz yeni
çalışma mesaisiyle bir haftada 22 saat
çalışacaksınız. Ama bu gergin ortamda da
çalışılacak; karar yeter sayısı, toplantı yeter
sayısı, tartışma, toplantı yeter
sayısını toplayıp toplayamamak, cuma günü insanları
burada bulundurup bulunduramamak, tüm bunlar sizin sorumluluğunuzda ama
bir başka hesap daha var, birlikte uzlaştığımız,
kararlaştırdığımız bir durum daha var; dün
kararlaştırdık, birlikte imzaladık. Nedir? İşte,
haftanın iki günü 14.00te başlıyor artık, 13.00e
çekebiliriz bunu; çok mahzuru yok, 13.00e çekebiliriz. 13.00le 20.00
arası 14 saat yani günde 7şer saatten 14 saat, iki günde. Salı
günü de 15.00le 21.00 arası -yine bu da
kararlaştırdığımız,
alıştığımız bir saat- 6 saat de o, toplam 20
saat.
Haftada üç gün
çalışarak ve makul saatlerde çalışarak, gece mesaisi de
yapmadan yani bir angaryaya da bu milleti koşmadan, anlamlı, birlikte
uzlaşarak, birlikte çalışarak bir program yapmış olsak
haftada yirmi saat çalışacağız. Sizin getirdiğiniz bir
anlamda dayatma. Gerekçeniz de doğru değil. Şimdi onu da
söyleyeceğim. Bir anlamdaki bu dayatmayla yirmi iki saat
çalışacaksınız. Değer mi değerli arkadaşlar?
Yani niye bu düzeni ikide bir bozuyorsunuz da bu gerginliğe, bu
tartışmaya sebep oluyorsunuz? İki saat
İki saat uyumlu
çalışalım, beraber, ittifakla çalışalım. Önergesi
var bunun, maddelerde konuşması var. Yani muhalefeti veya
milletvekillerini veya Genel Kurulu böyle metazori gece
çalışmasına zorlayarak bir şey elde edemezsiniz yani bu
doğru değil, doğru hesap değil, faydalı değil,
uygun değil. Dönemin sonuna geliyoruz ama nedense bu meseleyi bir türlü
çözemedik burada değerli arkadaşlar, kusura bakmayınız. Bu
doğru değil ya! Yani bu millete bir angarya mahiyetinde Gece
çalışacaksınız, günde on saat çalışacaksınız
Yapmayın arkadaşlar, bir sonuç alamazsınız. Bakın, yani
sizi milletime şikâyet ediyorum, halkıma şikâyet ediyorum.
Bakın, Türk Ticaret
Kanunu yaklaşık iki yıldır burada bekliyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Onu siz engelliyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
- Bakın, değerli arkadaşlar, Meclis Başkanına -şahitler
var burada, grup başkan vekili arkadaşlarımız var- 2 defa
arz ettim. Bu konunun başlangıcında -çok ısrar edilmeyen-
bir uzlaşmazlık doğdu dili üzerinde ve madde
sıralaması üzerinde. Aşılmaz bir uzlaşmazlık
değildi ama iktidar partisi ısrar etmedi, çekti kanunu. Şimdi
ben teklif ediyorum. İş hayatı bu kanunları bekliyor.
Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve bunların uygulamalarıyla ilgili iki
kanun. İş hayatı bunları istiyor, TÜSİAD istiyor,
MÜSİAD istiyor, yani ekonomik hayat istiyor. Sizin sorumlu olduğunuz
alan istiyor.
Meclis Başkanına
ben söyledim: Sayın Meclis Başkanı, çağır bu
grupları, bu konuda Komisyon Başkanı gayret gösterdi, bir
uzlaşma temin edilemedi ama siz çağırın, toplumun talebi,
sektörün talebi olarak bu kanunları çıkartalım. Yani, şu
dönemin bir eseri olsun değerli arkadaşlar. Türk Ticaret Kanunu, Türk
Borçlar Kanunu mutlak çıkartılması gereken iki temel kanun.
Bundan dolayı iş hayatında kaybımız çok fazla. Bu
kaybın ülkeyi yöneten iktidar olarak sorumlusu sizsiniz, hesap sizden sorulacak.
Gelin bunları çıkartalım. Ben teklif ediyorum, bayramdan önce
söyledim, Danışma Kurulunda söyledim, bir daha söyledim. Meclis
Başkanıyla bir özel ziyarete gittiğimizde Sayın Elitaş
da vardı, Sayın Kemal Anadol da vardı, birlikte tekrar söyledik,
dedik ki: Gelin bunları çıkartalım. Uzlaşmaz bir noktada
değiliz, uzlaşırız bu konuda. Ama şimdi duyuyoruz ki,
Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu 2011 seçimlerinden sonra
çıkartılacak. Niye değerli arkadaşlar? Burası
demokrasiyle mi yönetiliyor krallıkla mı yönetiliyor? Niye? Siz
toplumun ihtiyaçlarına dayalı olarak bir gündem belirlemek
mecburiyetinde değil misiniz? Toplum sizden istiyor bunu, sektör istiyor,
ekonomi istiyor ve muhalefet diyor ki: Gelin bunları çıkartalım.
Samimi söylüyorum, başlangıçtaki uzlaşmazlığı
aşmak noktasında bir ısrar göstermediniz. Ama şimdi
geliyorsunuz
Neyi görüşeceğimiz de belli değil. Yani hangi
kanunları görüşmek üzere Meclisi gece mesaisine zorladığınızın
gerekçesinde hangi kanunları görüşeceğiniz de belli değil.
Yani bu yenilenebilir
enerjiyle ilgili kanunu niye öteliyorsunuz? Bu tebligatla ilgili kanun
değişikliğini niye öteliyorsunuz? Hangi kanunları
görüşeceksiniz burada? Muhalefet olarak teklif ediyoruz: Yahu, gelin
şu Anayasa değişikliği konusunda topluma verdiğiniz
sözlerin gereği komisyonu kurup çalışalım, Anayasayla
ilgili hazırlık yapalım, çalışalım, eyvallah.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak asla çalışmaktan kaçmıyoruz
ama bu çalışmayı birlikte yapacağız değerli
arkadaşlar, birlikte. Birbirimizi yok sayarak, birbirimize rağmen,
vardığımız, oluşturduğumuz mutabakatı
çiğneyerek
Yani kelime bulamıyorum. Yani bu birbirimizin hukukuna
saygısızlık, birbirimizin varlığına saygısızlık
niye? Bundan hiç kimse bir şey ütmez, hiç kimsenin faydası olmaz. Ama
her şeyden önce şunu unutmayın: Bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz,
topluma karşı siz sorumlusunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Affedersiniz
BAŞKAN Sayın
Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Bunu üç yıldır burada söylüyoruz değerli arkadaşlar. Bu
Genel Kurulun çalışmasını birlikte tanzim edeceğiz.
Birlikte çalışıyoruz. Benim çalışma saatlerimle ilgili
bana bir dayatmada bulunma hakkınız yok. Beraber
kararlaştıracağız bunu. Beraber kararlaştırdığımız
mesaiyi değiştirirken birlikte düşüneceğiz, gerekçenizi
anlatacaksınız. Şimdi iktidar partisinin grup önerisi lehinde
konuşan arkadaşımız çok veciz üç kelimelik, üç cümlelik bir
gerekçe sundu.
Değerli milletvekilleri,
angarya yasak. Angarya Anayasaya göre de yasak, evrensel hukuka göre de yasak.
Birilerinin Ben istedim oldu., Ben söyledim olacak. diye dayatmasına
insan onuru gereği itiraz etmemiz gerekiyor. Bence doğru
yapmıyorsunuz. Dediğim gibi, yaptığım hesabı
tekrar yapın. Bu dayatmayla dört günde yirmi iki saat
çalışacağız,
kararlaştırdığımız düzenle
çalışırsak yirmi saat çalışacağız üç gün ve
uzlaşmayla çalışacağız, bir gerginlik de
yaşamayacağız.
Bunu tekrar düşünmenize
sunuyor, saygılar sunuyorum arkadaşlar. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Bekir Bozdağ, Yozgat
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, öneri okunduğunda ilk müracaat eden bendim.
BAŞKAN Sayın
Sakık, bir saniye
Sayın Bozdağa söz verdim ama. Sözünü
bitirsin ondan sonra.
SIRRI SAKIK (Muş) Bir
dakika
.
BAŞKAN Hayır,
lütfen... Söz verdim.
SIRRI SAKIK (Muş) Özür
dileyerek bir şey söylüyorum. Adil davranmanız lazım.
BAŞKAN Kürsüde
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş)
Efendim, biraz adil davranın. Sayın Şandırı ben
uyardım, Söz ister misin? dedim. Benden önce Şandıra
verdiniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Daha önce kararlaştırmıştık.
SIRRI SAKIK (Muş)
Efendim, ama ilk müracaat eden benim. Bizi niye yok sayıyorsunuz
Sayın Başkan?
BAŞKAN Hayır,
Sayın Sakık, bir defa, sizi yok sayan yok; bir. İkincisi...
İkincisi...
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, ilk müracaat eden benim.
BAŞKAN Bir saniye dinler
misiniz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
Arkadaşlarımız okur okumaz ilk müracaat eden benim.
BAŞKAN İkincisi,
konu tamamen Başkanlık Divanının haricinde grup başkan
vekilleri ve bürokratlar arasında olan bir hadise.
SIRRI SAKIK (Muş)
Burada bir anlaşma yok.
BAŞKAN Meclis
Başkan Vekilinin, Kâtip Üyelerin bu konuyla hiçbir ilgisi ve alakası
yok. Lütfen, her olayda Adil davranır mısınız demeye
sizin hakkınız yok. Bizim dışımızdaki bir olayla ilgili.
SIRRI SAKIK (Muş)
Efendim, ilk müracaat eden benim, ilk söz talep eden benim. Hatta Sayın
Şandırı da uyaran benim. Ama buna rağmen bizi yok
sayıyorsunuz.
BAŞKAN Ama kendi
aranızdaki mevzu, bizim değil ki.
SIRRI SAKIK (Muş) Size
gücümüz yetmiyorsa ne yapabiliriz ya!
BAŞKAN Sayın
Sakık, lütfen sözlerinizi geri alın. Çünkü...
SIRRI SAKIK (Muş)
Tamam da o zaman ne yapalım yani? Sitemimizi de böyle söylemeyelim mi
yani? Grubumuzu yok sayıyorsunuz.
BAŞKAN Çünkü, burada
ben olayı dinledim. Kendi aranızdaki, dört grup başkan vekilinin
arasındaki anlaşmayı Başkanlık Divanının bir
olayıymış gibi yansıtmak hakkınız değil.
Buyurun Sayın
Bozdağ...
SIRRI SAKIK (Muş)
Sizin de adil olmak hakkınız.
BAŞKAN Ben adilim.
SIRRI SAKIK (Muş) Adil
değilsiniz!
BAŞKAN Önce siz adil
olmayı bir öğrenin.
SIRRI SAKIK (Muş) Yani
sürekli grubu yok sayan bir anlayış var.
BAŞKAN Buyurun.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ
grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşeceğimiz
bu üçüncü grup önerisi. Dün Parlamentonun
bu haftaki çalışma saatlerini belirledik. Muhalefet
partilerimizle de görüştük. Onlar Danışma Kuruluna imza
vermediler ama çalışma saatlerine muvafakat gösterdiler ve grup
önerimizi o çerçevede getirdik. Bugün yeniden grup önerisi verme gerekçemiz
şudur: Bugün iki tane partimiz, grubumuz grup önerisi getirdi. Yarın
da getirecek siyasi partilerimiz var. Öyle olunca iki tane grup önerisini dün
akşam saat 19.00 sularına kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
tartıştı, konuştu ama tabii muhalefetin şeyi yok, biz
de yeter sayıyı bulamadığımız için Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışamadı. Ben şöyle geçmişe dönük
bakmıyorum. Sadece 1 Ekim 2010dan bu yana yaptığımız
müzakerelere baktığımız zaman,
anlaştığımız uluslararası sözleşmeler
haricinde Mecliste fazlaca bir mesafe alamadık. Grup önerileri
çoğaldığı zaman, konuşmalar
yapıldığı zaman bir sorunu konuşuyorsunuz ama çözüm
bekleyen sorunlara çözüm getiren kanun tasarı ve tekliflerini
görüşemiyoruz. Baktığımızda bir tane kanun
görüşmüş oluyoruz, neticelendirdiğimiz bir tane var.
Sayıştay Kanununa başladık, bir netice alamadık ve
kanunların hepsi kısım kısım kaldı. O zaman biz
ne yapıyoruz? Biz diyoruz ki, bu saatleri hem grup önerisi olduğu
zaman onları görüşecek kadar genişletelim hem de kanun
tasarı ve tekliflerini görüşmek için de makul bir zaman
ayarlayalım, ikisini beraber yapalım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Daha
kanun görüşemedik ki. Dört saat
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Biz bu noktada baktığımız zaman rakamlara,
bugüne kadar, Cumhuriyet Halk Partisi 48 tane grup önerisi getirmiş bu
yasama döneminde, Milliyetçi Hareket Partisi 56 tane grup önerisi
getirmiş, Barış ve Demokrasi Partisi 28 tane grup önerisi
getirmiş, AK PARTİ 35 tane grup önerisi getirmiş. Yani grup
önerileri noktasında da rakamlar burada, diğer konularda da burada.
Ama biz istiyoruz ki Parlamento hem denetim görevini layıkı veçhile
yapsın hem bu arada da gündemindeki konuları görüşsün.
Şimdiye kadarki görüşmelere baktığınız zaman, bir
anlaşma olduğunda Parlamento gayet güzel çalışıyor.
Bizim gönlümüzde, gruplar arası anlaşma yaparak, belli bir mutabakat
içerisinde işi götürmek, belli bir mutabakat içerisinde yasaları
yasalaştırmak var. Elbette herkes eleştirilerini yapacak,
elbette herkes söyleyeceklerini söyleyecek. Burası zaten onun için var.
Ama engellemeler olduğu zaman, obstrüksiyonlar olduğu zaman
Parlamento ne yapıyor? Çalışmasını yapamıyor. O
zaman bizim de gündemde çözüm bekleyen sorunları çözüme kavuşturmak
için ne yapmamız gerekiyor? Çalışma saatleriyle zaman zaman
oynamamız gerekiyor. Bu bir zaruretten kaynaklanmıştır.
Eğer siyasi partilerimizin değerli grup yöneticileriyle bir
mutabakatımız olursa
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Oldu ya, dün oldu!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla)
o mutabakat çerçevesinde bu çalışma saatlerinin ona göre
de ayarlaması yapılabilir. Bu bir.
İkincisi: Ticaret
Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve bunların
tatbikatlarına ilişkin üç adet kanun olmak üzere toplam altı
tane kanun var, gündemde bekliyor. Ticaret Kanununa başladık, iki
bölüm görüşüldü, duruyor; Borçlar Kanununa başladık, duruyor ve
bunların görüşmeleri Parlamentonun huzurunda yapıldı, iki
kanunun da. O süreçte bütün siyasi partilerimizin gruplarıyla
görüşmelerimiz oldu. Ticaret Kanununun siyasal bir rengi yok. AK
PARTİ olarak Borçlar Kanununda, Ticaret Kanununda, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda bizim Olmazsa olmaz dediğimiz hiçbir şey
yok, bizim Değiştirtmeyiz, noktasına, virgülüne
dokundurtmayız. dediğimiz hiçbir şey yok. Burada siyasi bir
tartışma da yok, tamamen teknik konular, tamamen teknik sorunlara
çözüm bulan ve teknik bir alanı düzenleyen konular, işin ideolojik
rengi de yok, siyasal rengi de yok. Onun üzerine değişik komisyonlar
kurduk -burada komisyon başkanımız var, komisyonlardan üye
arkadaşlarımız var- Cumhuriyet Halk Partisinden, BDPden,
Milliyetçi Hareket Partisinden ve AK PARTİden milletvekillerimiz
katıldı, biz dedik ki: Anlaşsınlar, ne diyorlarsa biz ona
varız.
Bir defa
anlaşıldı ama yürümedi; ikinci defa yine kuruldu, yine yürümedi;
üçüncü defa yine kuruldu, yine yürümedi. Üçünde de Komisyon ne diyorsa biz ona
varız. dedik, hiç itirazımız olmadı. Burada bu
kanunların görüşülmesini engelleyen -tutanaklar burada şahittir-
Milliyetçi Hareket Partisidir. Hiç burada Biz engellemiyoruz, getirin
konuşalım. demeye gerek yok, tutanaklar şahit.
Buradan ben de şunu
söylüyorum: Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve
bunların tatbikat kanunlarına ilişkin bir uzlaşma
olduğu zaman biz bu kanunları çıkarmak için bugün de varız.
Ben de buradan çağrı yapıyorum -tekrar tekrar diyorum bütün
partilerimize- diyorum ki: Gelin, bu kanunda ne itirazınız varsa
değerlendirilsin, bir komisyon kuralım, yine eski usulde olduğu
gibi anlaşılsın, biz bu kanunları süratle
yasalaştıralım.
Geçen dönemde Ceza Kanunu ve
ceza adalet sistemine ilişkin temel yasaları böyle
değiştirdik ama bu dönemde bunu yapamadık. CHPliler bu noktada
itirazlarını, eleştirilerini söylediler ama engelleyici bir
tutum içine girmediler, BDP de girmedi, haklarını teslim etmem
lazım ama Milliyetçi Hareket Partili sözcülerin bu divanda söyledikleri
hep kayıt altındadır.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
İftira atıyorsun iftira! Bırak iftirayı!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Buradan bir kez daha söylüyorum: Eğer Sayın
Şandır, anlaşma varsa, Milliyetçi Hareket Partisi, diğer
siyasi parti gruplarımız diyorlarsa ki Bu kanunları,
anlaşalım, çıkaralım. biz gündemdeki bütün kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesini bırakıp bunları
görüşüp yasalaştırmaya varız.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Hangi sözüne güveneceğiz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Tamam, varız!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Onun için, hiç, başka yerde başka konuşup kürsüde
başka konuşmaya gerek yok. Varsanız, buradan ben de diyorum:
Meclis Başkanlık Divanıyla da tekrar konuşalım
-Başkanımızla da- kursun komisyonu, biz hemen öne alalım,
bu yasaları görüşelim, hiç itirazımız yok. Ama maalesef bu
yasayı
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Kanun çıkarmaya sayınız mı yetmiyor, niye böyle
söylüyorsun? Ne işiniz var dışarıda, oturun burada
çalışın.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bakın, bu yasaları engelleyen
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Bu yasaları engelleyen sizsiniz.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bütün Türkiye bilsin: Bu yasalar çıkmadıysa Milliyetçi
Hareket Partisinin tavrı nedeniyle çıkmamıştır. Çok
net.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Milliyetçi Hareket Partisi kadar taş düşsün başına!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Hâlâ âcizlik konuşmaları yapıyorsunuz, daha ne kadar
milletvekili istiyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Ben bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni
çalışma takvimimizin hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bozdağ.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, Sayın Hatip Milliyetçi Hareket Partisi diyerek
grubumu ilzam edici, doğru olmayan sözler söyledi.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Hayır, ne doğru olmayan? Bunların hepsi doğru,
tanıkları var.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Ya, bir sefer de doğru bir şey söyleyin!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bir saniye
Ne söyleyerek doğru
olmayan sözler söyledi Sayın Şandır, ne söyledi de
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Engelleyen Milliyetçi Hareket Partisi dedi. Bu dediği doğru
değil, cevabını vermek istiyorum.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Ya, tutanaklar burada. Sayın Faruk Bal ayet okudu, hadis okudu,
dünya kadar söyledikleri var.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Şandır İç Tüzükün 69uncu maddesi gereğince.
(MHP sıralarından alkışlar)
İki dakika Sayın
Şandır.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkçe konuşuyoruz.
Bakın arkadaşlar, 5 tane grup başkan vekiliniz var. Ben sizin
grup başkan vekillerinizin olduğu resmî toplantıda,
Danışma Kurulu toplantısında Başkanın önünde, bu
kanunların çıkması gerektiğini, bu kanunlarla ilgili bir
uzlaşma temin edilmesi gerektiğini, bu konuda Komisyon
Başkanının teşebbüslerinin netice almaması üzerine
bunun Meclis Başkanı tarafından yapılması
gerektiğini, sizin söylediğiniz o 10 Ekim tarihinden çok önce ifade
ettim; 2 defa ifade ettim, bayramdan sonra bir daha ifade ettim ve Sayın
Bekir Bozdağ kendi grup başkan vekili
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, daha önce kaç komisyon kurduk söyler misin?
Kaç komisyon kurduk sizin de bilginizle, onayınızla, söyler misiniz?
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Efendim, müsaade edin, konuştunuz burada.
Bu kanunları Milliyetçi
Hareket Partisi engellemiştir. Bu söz çok haksız bir söz, propaganda
yapıyorsun
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Getireceğim tutanakları.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Yani sorumlu olan sizsiniz, Milliyetçi Hareket Partisini de ikna etme,
uzlaşmaya ikna etmek sorumluluğu da sizin.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) 1.535 maddelik bir kanundan bahsediyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Sayın
Bozdağ, bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, bu ülkenin ekonomisi sizden
soruluyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Ama itham etmeyin.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Bu kanunlar gerekliyse, bu kanunların çıkması noktasında
Milliyetçi Hareket Partisinin ifade ettiği hassasiyetlerin
cevabını vermek sizin sorumluluğunuzda. Biz diyoruz ki, biz o
günkü itirazımızı
Üç defa komisyon toplanmadı, o
doğru değil.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Üç defa üç, Adalet Komisyonu Başkanımız burada.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Bir defa toplandık.
Yani bu işlerin
içerisinde biz de varız, ne milleti kandıralım ne bu sayın
milletvekillerini kandıralım ama oraya çizgiyi çekelim. Diyoruz ki şimdi,
bunu önce ben söylüyorum, bunu Sayın Genel Başkanımız
söylüyor; bu kanun çıkmalıdır, bu kanunlar
çıkmalıdır. Meclis Başkanına bunu ben bir ay önce
söyledim, bugüne kadar bir teşebbüste bulunmamış
olmasının sorumluluğu bizim üzerimizde mi? Hangi gayretiniz var,
bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin endişelerini ifade edecek veya
tatmin edecek hangi öneriniz var?
Değerli arkadaşlar,
bakın size bir şey söyleyeyim, yani bazı konuları siyaset
malzemesi, seçim malzemesi yapmamak lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Herkes biliyor Sayın Şandır, onu sen de biliyorsun,
herkes de biliyor.
BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Yani, 2011 seçimlerinin sonuna erteleyerek birtakım vaatlerle, umutlarla
bu milleti yanıltmanın hakkı yok, bunun nezaketi yok. Biz
diyoruz ki bu kanunlar çıkmalı, ekonominin ihtiyacı var,
sektörlerin ihtiyacı var. Bu kanunların çıkması için aramızda
işte bazı anlaşmazlık noktaları var. Bu
anlaşmazlıkları aşabilmek sorumluluğu size ait.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak irade ifade ediyoruz burada. Burada
söylüyorum, kalkıp da Milliyetçi Hareket Partisini suçlayarak uzlaşma
temin edemezsiniz. Ben söylüyorum ve bunu ilk defa söylüyorum, bir ay önce iki
defa söyledim, davet yaptım, teklif yaptım, gelin bir uzlaşma
temin edilsin, bu kanunlar çıkarılsın diye, ama sizin kendi
aranızda bile bir ağız birliği yok. Benim
konuştuğum Grup Başkan Vekili arkadaşınızla
konuşmadınız mı siz?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Konuştum, biliyorum.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Şimdi kalkıp burada Milliyetçi Hareket Partisini suçlamaya kalkmak,
uzlaşmayı dinamitlemek demektir. Siz bu kanunların
çıkmasını istemiyorsunuz. Bu kanunların çıkmasıyla
ilgili 2011 seçimlerinde bunu bir propaganda malzemesi yapmaya
çalışıyorsunuz. İşin özü budur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Baş örtüsü meselesi gibi onu da 2011e bıraktılar.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Sizi ekonomi dünyası da izliyor, milletimiz de izliyor. Bu noktada
Milliyetçi Hareket Partisini suçlamaya hakkınız yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Ben teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Mustafa Özyürek,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim müsaade
ederseniz.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Bozdağ, karşılıklı götüremeyiz bunu.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Hayır, yerimden bir şey söyleyeceğim, müsaade edin.
BAŞKAN Sayın
Özyürekin konuşması bittikten sonra vereceğim Sayın
Bozdağ, lütfen oturun.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, geçen haftayı izleyen insanlar,
halkımız, burada kimin çoğunluğu
sağladığını, kimin çalışmaları
engellediğini bir güzel görmüştür. Burada, hacda olan insanların
yerine sahte oy pusulalarıyla oy kullanılarak çoğunluk
sağlanmaya çalışıldı. Anayasayı
değiştirecek kadar çoğunluğa sahip olan iktidar partisi
burada yeterli milletvekilini bulunduramıyor, ondan sora, gece
yarılarına kadar bu Meclisi çalıştırmak üzere grup
önerisi getiriyor, faturayı muhalefete çıkarıyor, bu doğru
değil arkadaşlarım. Geçen bütün haftayı heba ettiniz.
Sıradan uluslararası anlaşmalarda bile sahte oy
pusulalarıyla çoğunluk sağlamaya çalıştınız.
Ben Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesiyim, orada 20 tane üyeniz var, 14 milletvekilini hazır
bulunduramıyorsunuz. Bütçesini anlatmak, müzakerelere katılmak üzere
gelen bakanlar saatlerce orada bekliyorlar, sonra da bunun suçunu muhalefete
yüklüyorsunuz, bu kabul edilebilir bir anlayış değildir
değerli arkadaşlarım.
Kısa bir süre önce,
14.00te başlayıp 20.00de çalışmaların bitirilmesi
üzerinde bir mutabakat olmadı mı gruplar arasında? Oldu ama dün
Sayın Başbakan topladı grup başkan vekillerini, verdi
talimatını, şimdi Bekir Bey gayet şirin bir şekilde
konuyu takdim ederek hepimizi kandırmaya çalışıyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Emir demiri keser.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
Belli, Emir demiri keser. diyor Sayın Anadol, gerçekten de öyledir. Emir
verilmiştir, eski mutabakat ortadan kalkmıştır. Şimdi,
AKP, dayatma suretiyle bir çalışma günü, bir çalışma saati
belirliyor. Muhalefet olarak bizim bunu kabul etmemiz mümkün değildir ve
bir uzlaşma sağlamadan da bu Meclisi
çalıştıramıyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Görmedik mi? Ne olacak şimdi? Bir süre sonra gene yoklama
istediğimizde burada yeterli çoğunluğu
bulunduramayacaksınız ve istediğiniz sonuca ulaşamayacaksınız.
Öyle anlaşılıyor ki AKPli milletvekili
arkadaşlarımız seçim telaşına düşmüşlerdir,
o nedenle de, artık, Meclis çalışmaları onlar için ikinci
plana düşmüştür.
Şimdi, bu Türk Ticaret
Kanunuyla ilgili olarak -bize, diğer muhalefet partilerine gelen- TOBB
gibi, TÜSİAD gibi, MÜSİAD gibi sivil toplum örgütlerine iktidar hep
dedi ki: Biz bu kanunun çıkarılmasından yanayız, bunu
istiyoruz fakat muhalefet bunu engelliyor. Biz de her defasında dedik ki:
Biz de bu kanunun çıkmasını istiyoruz, herhangi bir
engellememiz de söz konusu değildir ama siz gidin, iktidar partisine
anlatın ki o kavgalı, dövüşlü tartışmalar sonunda
Anayasa değişikliği yapan bir çoğunluk niçin kanun
çıkaramıyor, bunu sorgulamak lazım. Şimdi, burada, bir
muhalefet partisine suçu atarak, 330dan fazla milletvekili olan bir grup,
kanun çıkarma sorumluluğundan kaçabilir mi? Belli oldu ki Türk
Ticaret Kanununu AKP bu dönemde çıkarmak istemiyor. Borçlar Kanununu AKP
bu dönemde çıkarmak istemiyor. Sayın Başbakan, pek çok konuda
olduğu gibi her şeyi seçim sonrasına erteliyor. Özellikle belli
çevrelerin yakından ilgilendiği, belli çevrelere bazı çözümler
getirecek olan bütün tasarılar, teklifler erteleniyor.
Değerli
arkadaşlarım, zaten bir süre sonra bütçe gelecek buraya. Bütçede zaten
pek çoğunluk filan aramadan bir çalışma temposu yürütüyoruz.
Onun için, bu gruplar arası uzlaşmayı bozacak bir kararın
gerçekten hem mantığı yok hem de nezaket kurallarına uygun
değil. Kısa bir süre önce, biz bir mutabakat sağladık,
14.00 ile 20.00 arasında Meclis çalışsın. dedik, bizim
grup başkan vekillerimiz de kabul etti. Niçin bunu şimdi
bozuyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, peki, acaba ne görüşeceğiz bu gece
yarılarına kadar çalışarak, belli mi? Hayır, burada
bir şey yok. Mesela, esnafı çok yakından ilgilendiren, büyük
mağazaların hiç yoksa pazar günü kapatılması için, bundan
böyle şehir merkezlerinde büyük mağazalar açılmaması için
Mecliste bekleyen kanun teklifleri var, bunları görüşecek miyiz? Esnafa
bir nefes aldıracak mıyız? Hayır. Yenilenebilir enerji,
uzun zamandır, komisyondan geçtiği hâlde burada bekliyor, bunu
görüşecek miyiz? Hayır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Petrol borçları
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Çiftçi borçları
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
Çünkü petrol lobisine teslim olmuştur AKP; ülkenin doğal
kaynaklarını, güneşini, rüzgârını kullanmak istemiyor.
Bunları kullanmak istemeyeceksiniz, Karadenizin o güzelim
ormanlarını tahrip ederek, o derelerini tahrip ederek HESler
kuracaksınız! Bunları mı yapmak istiyorsunuz değerli
arkadaşlarım? Öyle anlaşılıyor ki AKP ülke
yararına, halkın yararına çözümler, tasarılar yerine, kendi
önceliklerini buraya dayatıyor ve muhalefeti yok sayarak burada bir gündem
belirliyor. Bu, AKPnin bir alışkanlığıdır,
huyudur.
Değerli
arkadaşlarım, milletvekilleri sadece burada bulunmak durumunda
değildirler. Milletvekilinin vatandaşıyla, seçmeniyle sürekli iç
içe olması gerekir, çeşitli sivil toplum örgütlerinin
toplantılarında, kongrelerinde bulunması gerekir. Siz diyorsunuz
ki: Gece yarılarına kadar gelin, burada çalışın,
halkla teması bırakın. Böyle bir milletvekilliği olmaz.
Yıllardır belli günler çalışıyoruz, salıdan
perşembeye kadar çalışıyoruz. Bu İç Tüzükü yaparken
herkes bunları düşünmüş, günleri hesaplamış ama AKP,
ağustos böceği gibi burada devam etmiyor, günleri boşa
geçiriyor, ondan sonra Sayın Başbakan Nerede bu kanunlar? Niye
çoğunluk yok? deyince gelip hemen bir önergeyle Gece
yarılarına kadar çalışalım. diyorsunuz. Bunu bizim
kabul etmemiz mümkün değildir.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, biliyorsunuz Öğretmenler Günü, bazı
arkadaşlarım da dile getirdiler. Ben, Öğretmenler Günü nedeniyle
bütün öğretmenlerimizin bu günlerini kutluyorum. Ama mesela
öğretmenlerimizin sorunlarıyla ilgili bir çözüm gelecek mi?
Yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi görüşülürken de biz ifade ettik, mesela
sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçirmek için bir adım atacak
mısınız? Artık işportacılık yapmak durumunda
kalan, mevcut maaşlarıyla geçinemeyen öğretmenlerimizin
sorunlarını çözecek bir adım atacak mısınız?
Bunların hiçbiri yok. Geniş kitleleri ilgilendiren, emekliyi
ilgilendiren, esnafı ilgilendiren, memuru ilgilendiren hiçbir şey
yok, sadece AKPnin kendi öncelikleri var.
Değerli
arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sayın Grup
Başkan Vekilimizin de dediği gibi, gelin, Türk Ticaret Kanununu
birlikte çıkaralım; gelin, Borçlar Kanununu birlikte
çıkaralım; gelin, esnafla ilgili, çiftçi borçlarıyla ilgili
Yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirdik, enerji KİTlerinin
borçlarının takas ve mahsubu anlamında, yani su birliklerinin
borçlarının silinmesi anlamında, çeşitli belediyelerin
borçlarının taksitlendirilmesi anlamında bir tasarı
çıktı, burada bekliyor. Ne zaman gündeme gelecek? Bunlarla ilgili bir
işaret var mı?
Mali kural diye, günlerce,
haftalarca, Plan ve Bütçe Komisyonunu gece yarılarına kadar
çalıştırdınız, alt komisyonlarda görev yaptık,
çalıştık. Sonra, Ali Babacanın elinde kaldı tasarı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özyürek,
lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
Toparlıyorum.
Sayın Başbakan
Ben, bu mali kuralı istemiyorum. dedi. E, o zaman niye
çalıştırıyorsunuz bu komisyonları filan? Yani
Sayın Başbakanın iradesi egemense, sadece ve sadece onun
dediği olacaksa, Meclise filan lüzum yok, soralım Sayın
Başbakana, ne istiyorsa, burada AKPliler gelsinler, ellerini
kaldırsınlar, bu işi tamamlayalım.
Değerli
arkadaşlarım, AKPnin getirdiği, çalışma saatlerini
yeniden düzenleyen yani 23.00e kadar bu Meclisin
çalışmasını öngören teklife karşı
çıkıyoruz. Bunun gerçekçi olmadığını, bunun
uygulanabilir olmadığını, bunun gruplar arası nezakete
de sığmadığını ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bozdağ, açtım.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Türk Ticaret Kanunuyla ilgili sözlerine ilişkin açıklaması
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkanım, Sayın Şandır
konuşmasında, Ticaret Kanunuyla ilgili, Grup Başkan Vekili
arkadaşımızla konuştuğunu söylediler. Doğrudur,
bizim de buna itirazımız yok. Biz o çerçevede bir çalışmanın
yapılmasına taraftarız. Ama, bir hususun altını
çizmekte fayda var, o nedenle elimde bir tutanak var: 23üncü Dönem, Üçüncü
Yasama Yılı, 22nci Birleşim,
26 Kasım 2008 Çarşamba. Tutanakta, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sayın Faruk Bal konuşuyor ve konuşmasında
diyor ki: Bu kanunun iyileştirilmesi gerekmektedir. Kanunu külliyen
ortadan kaldırmak çare değildir. İşte, birinci olarak,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hukuk hafızasını reddeden,
hukuk kültürünü reddeden, mevcut uygulamayla elde edilmiş
alışkanlıkları sıfırlayan bir anlayışa,
bu şekildeki bir kanunlaştırmaya karşıyız. Çünkü,
bu tasarı kabul edildiği takdirde yargı boşluğa
düşecektir, ekonomi boşluğa düşecektir. Her iki
boşluktan ortaya çıkan sonuç gayet nettir, hepimiz görüyoruz. diyor
ve Biz bunun kanunlaştırılmasına karşıyız.
diyor.
Biz onun üzerine dedik ki:
Komisyon kuralım. Üç tane komisyon kuruldu bu konuyla ilgili.
Uzlaşılsın, ne denirse biz varız. dedik, şimdi
tekrar yineliyorum: AK PARTİ Grubu olarak, bundan sonra kurulacak bir
başka komisyonun -Meclis Başkanımızın riyasetinde veya
uygun gördüğü şekilde- uzlaştığı metne biz
varız, bizim itiraz ettiğimiz hiçbir şey yok. Yalnız,
Milliyetçi Hareket Partisinin de burada verdiği sözün arkasında
durması lazım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bozdağ.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Bekir Bey, siz durun sözünüzün arkasında.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Sen bu sözü söylerken önce Başbakana bir sor.
BAŞKAN Sayın
Çelik, söz talebiniz var. Ne için istemiştiniz?
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Grup önerisi üzerinde bir görüşümü belirtmek istedim.
BAŞKAN Böyle bir usul
yok ki Sayın Çelik, böyle bir usulümüz yok. Grup önerisiyle ilgili 4
milletvekili
BEHİÇ ÇELİK (Mersin)
Bir dakikada bitireceğim.
BAŞKAN Olur mu
Sayın Çelik! İç Tüzük gereği 4 milletvekiline, 2 lehte, 2
aleyhte olmak üzere 4 kişiye söz verdik, 4 sayın milletvekiline.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Ama Bekir Beye söz verdiniz!
BAŞKAN Hayır,
onunki sataşmayla ilgili. Grup Başkan Vekili
Sayın Sakık, sizin
söz talebiniz niye?
SIRRI SAKIK (Muş) 60a
göre söz istiyorum. Yanlış bir anlaşılma var, grubumuzla
bir uzlaşma olduğu söyleniyor.
BAŞKAN Sayın
Sakık, buyurun.
10.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, AK PARTİ Grubu önerisiyle
ilgili grubuna söz verilmediğine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu öneri
okunduğunda ilk müracaat eden bendim. Sonra grupların kendi
aralarında anlaşma olduğu söyleniyor. Eğer anlaşma
olmuş olsaydı bizim grubumuzdan da bir
arkadaşımızın çıkıp bizim düşüncelerimizi
ifade etmesi gerekiyordu. Ne yazık ki zaman zaman Adalet Kalkınma
Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi uzlaşınca
bütün Parlamento uzlaşmış gibi gözüküyor, bu adil değil.
Onun için Adil olun. dedim ve ilk ben seslendiğimde de diğer
gruplardan kimse seslenmemişti ama bizi yok saydınız, bizi
görmediniz. Yani grubumuza karşı bu tutumunuzu kınıyorum.
BAŞKAN Sayın
Sakık, ben de sizi kınıyorum! Çünkü olay Başkanlık
Divanı ve Meclis Başkanının yönetimiyle ilgili değil,
sizin de ifade ettiğiniz gibi, 3 grup başkan vekilinin ve sizin kendi
aranızdaki anlaşmayla ilgili.
Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
Efendim, bizim Grup Başkanımızın bu konuda
uzlaşısı yok, Grup Başkanımızla
görüşülmemiş.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkanım, BDP Grup Başkan Vekiliyle bu
uzlaşmayı yaptık.
SIRRI SAKIK (Muş)
Söyleyen arkadaşlarımız haksızlık ediyorlar. Ben Grup
Başkanıyla görüştüm, böyle bir görüşmenin
olmadığını söylüyorlar.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkanım, BDP Grubu Başkan Vekili Ayla
Akat Ata Hanımefendiyle de görüşüldü.
SIRRI SAKIK (Muş) Bu
konuyu görüşmediniz.
III.-YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisini
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yoklama yapın, yoklama
BAŞKAN -
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yoklama yapın! Sesleniyorum, yoklama diyorum!
BAŞKAN Tamam, yoklama
talebiniz varsa yerine getiririz Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Deminden beri söylüyorum Sayın Başkan!
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim
Sayın Çelik?
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Yerimden bir açıklama yapmak isterim.
BAŞKAN Sayın
Çelik, İç Tüzüke bakarsak
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Efendim, baktım.
BAŞKAN İç Tüzük
hükümlerini biz uyguladık.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Kısa bir açıklama yapmak isterim. İç Tüzük müsaade
ediyor.
BAŞKAN Hayır,
olmaz Sayın Çelik. Başka bir konuda isteyebilirsiniz. Bu konuyla
ilgili İç Tüzük hükmü açık.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) İç Tüzük belli, 69a göre
BAŞKAN Sayın
Çelik, siz, İç Tüzükte olmayan hakları vermemizi istiyorsunuz! Bu
mümkün değil.
Yoklama talebinde bulunan
sayın milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim: Sayın
Anadol, Sayın Okay, Sayın Aslanoğlu, Sayın Altay,
Sayın Keleş, Sayın Süner, Sayın Özyürek, Sayın Ekici,
Sayın Barış, Sayın Tütüncü, Sayın Oksal, Sayın
Ünsal, Sayın Genç, Sayın Koçal, Sayın Hacaloğlu, Sayın
İçli, Sayın Güner, Sayın Susam, Sayın Ağyüz ve
Sayın Köktürk.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin Oylaması
Yapılacak İşler kısmında yer alan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açık oylamasına başlıyoruz.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532)
(x)
BAŞKAN - Daha önce
açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması
kabul edilmişti.
Şimdi oylama için üç
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, bu konudaki tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu
konuda, bu oylamalarla ilgili tutumunuz hakkında, dün
yaptığınız hata dolayısıyla, 63üncü maddeye göre
tutumunuz hakkında
BAŞKAN Sayın
Genç, dün hata yapmadım. O dün, dünde kaldı. Ben oylamayı
başlattım.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır efendim, dün yaptığınız iş hatalı.
BAŞKAN Sayın
Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bakın, İç Tüzükün 13üncü maddesinin ikinci fıkrası var.
Lütfen usul tartışmasını açın. Ben 63üncü maddeye
göre tutumunuz hakkında söz istiyorum çünkü çok açık bir hata yaptınız,
çok açık bir hata.
BAŞKAN Sayın
Genç, Başkanlık Divanı hata yapmadı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hem
oylamada hata yaptınız
BAŞKAN - Sayın
bakanlar, 3 bakan, 3 sayın bakan
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bakın, Sayın Başkan, bir Meclis Başkanı Kanun kabul
edilmiştir. dedikten sonra kendi kendisine gelip de o oylamayı iptal
edemez. 13üncü maddenin
BAŞKAN Sizin
söylemenizle mi iptal edeceğiz Sayın Başkan?
KAMER GENÇ (Tunceli) 13üncü
maddenin ikinci fıkrasını okursanız orada der ki:
Eğer oylamalarda hata yapılmışsa, birleşim içinde
anlaşılırsa Başkan usul tartışması açar, ona
göre karar verir.
Bakın, 13üncü maddenin
ikinci fıkrasını okuyun. Siz, oylama yapılmış,
ilan etmişsiniz, Kabul edildi. dediniz.
Arkasından geldiniz Ben oylamayı iptal ediyorum
Bu sizin
yetkinizde değil. Onun için lütfen bu konuda bir tartışma
açın.
BAŞKAN Sayın
Genç, o konu dünde kaldı, tam yirmi dört saat önceydi. Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, dünle ilgisi yok. Efendim, burada öyle dün mün yok. Bakın,
İç Tüzükü bilmiyorsunuz. Bari hiç olmazsa bileni, doğru söyleyeni
dinleyin.
BAŞKAN Sayın
Genç, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda sayın
milletvekillerine, Başkanlık Divanına hitap ederken bir defa
hitap tarzınızı düzeltin lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, bakın, Sayın Başkan, size doğrusunu söylüyorum.
BAŞKAN Biliyorsunuz,
bilmiyorsunuz
Bunu siz bilecek değilsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, bakın, dün usul hatası yaptınız. Siz Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bir kanun kabul edilmiştir dedikten sonra oradan dönüp
de o kanunu yeniden oylayamazsınız.
BAŞKAN Sayın
Genç, yargı yolu vardır, yargıya gidersiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) -
İç Tüzükün 13üncü maddesini okuyun efendim. İç Tüzükün 13üncü
maddesinin ikinci fıkrasını okuyun, okuyun efendim. Ancak bu
konuda Genel Kurul karar verebilir. Yani siz kabul edildiğini ilan
ettiğiniz bir kanunda
BAŞKAN Sayın
Genç, yargı yolu açık biliyorsunuz, yargıya gidebilirsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Yargı yoluyla ilgisi yok Sayın Başkan. Burada usulsüzlük
yapıyorsunuz. Tutumunuz hakkında 63üncü maddeye göre söz istiyorum;
söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN Sayın
Genç, oylama devam ediyor, oturun yerinize lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Efendim, tutumunuz hakkında söz istiyorum, 63üncü maddeye göre söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN Oturun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim?
BAŞKAN - Oylama bitsin,
oturun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Oylamadan sonra verin, peki.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
ikinci açık oylaması sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 194
Kabul : 194 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Murat Özkan Harun
Tüfekci
Giresun Konya
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, ben yine isteğimde ısrar ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Genç, buyurun, İç Tüzükün 63 üncü maddesi gereğince üç dakika süre
veriyorum tutumum hakkında.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Peki,
teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN - Lehte mi,
aleyhte mi?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Aleyhte efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) Ben
de lehte-aleyhte bir şey istiyorum yani.
XI.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 532 S.
Sayılı Kanun Tasarısının 19uncu Birleşimde
yapılan açık oylamasından sonra kabul edildiğinin
açıklanması, ancak verilen aradan sonraki oturumda,
tasarının oylamasında üç bakanın vekâleten oy
kullandığı ve bu nedenle toplantı yeter
sayısının olmadığı
anlaşıldığından açık oylamanın
Başkanlıkça tekrarlandığı; İç Tüzükün 13üncü
maddesine göre, öncelikle usul görüşmesi açması gerektiği hâlde,
bu hususa uymadığı gerekçesiyle Başkanın tutumu
hakkında
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde herkesin görevini İç
Tüzüke, Anayasaya göre uygun yapması lazım; bu, yaptığımız
yeminin de bir gereği.
Şimdi, dün burada çok
vahim bir hata işlendi. Evvela bir oylama yapıldı. Oylamayı
Sayın Meclis Başkan Vekilimiz açıkladı: Toplantıya
185 kişi katılmış, 183 kabul, 2 ret; kanun kabul
edilmiştir. dedi ve bizim itirazlarımızı daha dinlemeden
oturumu kapattı, çıktı dışarı. Biz de ondan sonra
geldik, baktık ki bu 185 oy içinde 3 tane bakana vekâleten oy
kullanılmış. Şimdi, bakanlar vekâleten oy kullanabilir.
Dolayısıyla bakana vekâleten kullanılan oy karar yeter
sayısında sayılır ama toplantı yeter
sayısında sayılmaz arkadaşlar. Anayasanın 96ncı
maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi üçte 1 çoğunlukla
toplanır, bu da 184 kişi. Şimdi, Sayın Başkan -bunu
gayet biliyordur, bilmesi de lazım- burada 182 kişiyle Kanun kabul
edilmiştir. dedi. Şimdi, biz itiraz ettik, kendisi altıyı
yirmi geçe, dün, beş dakika ara verdi, tam yediyi on beş geçeye kadar
biz burada bekledik, elli beş dakika arkadaşlar. Yani, şimdi AKP
getiriyor Saat 23.00e kadar çalışalım. diyor; bu
haksızlık. Siz dün beş saat Meclisi
çalıştırmadınız, gelmediniz, gitmediniz,
Başkanınızın keyfî davranışları üzerine.
Şimdi burada Meclis Başkanı ikinci oturumu açınca dedi ki:
Efendim, bu Kabul edilmiştir. diye deklare ettiğim kanunun
oylamasını iptal ediyorum. Bunu yapamaz arkadaşlar. İç
Tüzükümüzün 13üncü maddesinin ikinci fıkrasında der ki:
Oylamalarda hata yapılmışsa, birleşim esnasında bu
hata anlaşılırsa Başkan usul tartışması
açar, takip edilecek yolu belirler.
Burada yapılması
gereken konu şuydu: Başkan usul tartışması
açardı. Yani, usul tartışması neydi? Toplantı yeter
sayısı olmadığı hâlde, farkına varmadan ben hata
ettim, Kanun kabul edilmiştir. dedim
O zaman ne yapmamız
lazım? Genel Kurulun oyuna başvurması lazım, çünkü
değerli arkadaşlar eğer bu yolu açarsak, yani Meclis Başkan
Vekili veya Meclis Başkanı kabul edilmiş bir kanunu kendi
iradesiyle bir oturum sonra gelip derse ki
Yeniden oylama yapalım.
diyebilir mi? Bu, Genel Kurulun iradesine bağlı bir durumdur.
O bakımdan, şimdi kendisinin tekrar
Genel Kurulda usul tartışması açması lazımdı ve
yeniden bir oylamaya gitmesi lazımdı. Bunlar İç Tüzükün
gerekleridir. Onun için, evvela burada İç Tüzükü
Meclisi doğru
dürüst yönetelim. Arkadaşlar, dürüstlük parayla satılmıyor ki
alıp sizlere verelim. Maalesef, işte dürüstlük parayla satılsa
alıp vereceğiz ama satılmıyor. O bakımdan yani
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Evet,
Sayın Başkan cümlemizi tamamlayayım.
BAŞKAN Buyurun,
tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) Evet,
onun için, yani her makamdan her yerde bulunan
arkadaşlarımızın bu makamı dürüst, tarafsız
şekilde yapması lazım. İşte, dürüstlük ve
tarafsızlık parayla satılmadığı için, bunu
alıp da bazı kişilere vermek imkânımız
olmadığı için, bunu artık insanların kendi
ruhlarında ve benliklerinde buna alıştırmaları
lazım.
Şimdi, saat 23.00e
kadar, burada her gün getirip de grup kararıyla bu Meclisi saatlerce
meşgul edeceğinize gelin burada oturun, burada kararları,
kanunları çıkaralım. Tayyip Bey, şimdi kendisi keyfi istediği
için Avrupaya gidiyor, yandaşlarını dolduruyor, aile
efradıyla uçaklara dolduruyor gidiyor, gönül eğlendiriyor; biz de
saat 23.00e kadar burada kanun çıkaracağız! Böyle bir şey
olur mu arkadaşlar? Gelsin otursunlar. Buyurun, kaç tane bakan var? Böyle
bir şey olur mu arkadaşlar ya! Ya, bu Hükûmet nerede?
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) Sana ne ya!
KAMER GENÇ (Devamla) Evvela
bu Hükûmetin gelip bir sorumluluk duygusunu taşıması lazım,
gelip burada oturması lazım. Kendileri gidip de keyif
çatıyorlar, milletvekilleri sanki paryadır diye gelip burada,
efendim, 23.00e kadar kalsınlar! Böyle bir şey olmaz sayın
milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Bu
Hükûmete böyle bir hak tanımamak lazım. Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Tutumum lehinde söz isteyen
Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce Adalet ve
Kalkınma Partisinin önerisi burada okunurken gruplar arası bir
uzlaşı olduğu söyleniyor, oysaki grubumuz orada oturuyor, bir
uzlaşı yok. Üç parti anlaşıyor, Uzlaşı var.
deniliyor.
Sonra, ilk müracaat eden ben
oluyorum. Sayın Başkan, bu benim hakkımdır, bir lütuf
olarak bize sunulmamalıdır. Yani gruplar kendi arasında
anlaşsa bile benim önerimi dikkate almak zorundasınız, ama ne
yazık ki siz geldiğiniz günden bugüne kadar militan ruhla hareket
ediyorsunuz. İlk önce bir vicdan nakli yapmalısınız. Bir
grubu görmemezlikten gelemezsiniz, hakkımızı gasbedemezsiniz. Yani
siz orada tarafsız olmalısınız. Siz ve oradaki bütün Divan
üyeleri ne yazık ki taraflısınız BDPye karşı.
Ondan sonra da dönüyorsunuz bize zaman zaman Ya, ne oluyor! İşte,
bu oluyor.
Bakın, ne oluyor? Siz
saat 23.00e kadar süreyi uzatmaya çalışıyorsunuz. Peki,
seçimlere gideceğiz. Bu yasalarla, bu Anayasayla, bu mevcut Siyasi
Partiler Yasasıyla seçim olur mu? Yani hepinizin kaderi Sayın
Başbakanın iki dudağı arasında. Böyle bir demokrasi
olur mu? Hepinizin eli yüzünüzde, kaderinizi nasıl tayin edecek 3 tane
genel başkan; bunlar tartışılmıyor, bunlar
konuşulmuyor. Geliyoruz burada farklı şeyler
tartışıp konuşuyoruz.
Üç parti. Tabii, bu ülkenin
üç beyazları kendi aralarında hazineden pay alıyor. Bakın,
Adalet ve Kalkınma Partisi 186 trilyon 500 milyar, Cumhuriyet Halk Partisi
83 trilyon 500 milyar, Milliyetçi Hareket Partisi 57 trilyon para
alıyorsunuz.
Peki, bu parti veyahut da
grubu olmayan partiler sizin köleniz midirler? Bu nasıl bir demokrasi?
Gelin, işte bunları değiştirelim. Gelin, adil bir seçim
yasası, yüzde 10luk barajı oturup konuşalım. Ama
bunları yapmıyorsunuz, yeniden nasıl nemalanırız,
yeniden nasıl iktidar olabiliriz
Vallahi, bir yer yerden para çalmakla
bir yerden oy çalmak arasında hiçbir fark yoktur ve siz
yıllardır halkın iradesine ipotek koyarak, halkın oyunu
çalarak burada iktidarınızı sürdürüyorsunuz.
Dün Sayın Başbakan
grubunda söylüyor: Siyaset ilkeli olmalı. Evet, ilkeli
olmalıdır, adil olmalıdır ama ahlaklı da
olmalıdır. Yani siz nemalanacaksınız diye dünyanın
hiçbir yerinde olmayan yüzde 10luk barajı getireceksiniz,
mağdurların önüne bir set gibi çekeceksiniz, sonra da ilkeden,
adaletten, haktan, hukuktan bahsedeceksiniz! Bu, hak ve hukuk, adalet
değildir.
Zaman açısından
sıkıntım var.
Eğer gerçekten
önümüzdeki dönem Türkiyeyi demokratikleştirme süreci olarak görülüyorsa
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Sakık, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) Yeni
bir Anayasadan bahsediyorsak bütün renklerin, bütün iradelerin bu Parlamentoya
yansıması gerekir. Onun için, bu önemli yasaları birlikte
değiştirelim. Yoksa holdinglere yeniden yasalar, yeniden aflar
çıkararak, yeniden seçimler için halkın ağzına bir parmak
bal ve diğer taraftan asıl yeni arka bahçeler yaratarak seçimlere
gitmek bu ülkede özgürlükleri hayata geçirmez. Onun için, Parlamentoyu göreve
davet ediyoruz. Herkesin yüreğinde bir vicdan nakli yaparak önümüzdeki
dönem halkın iradesinin Parlamentoya yansıması gerekir,
renklerimizin Parlamentoya yansıması gerekir; olmazsa, yeniden
Türkiye acı dolu günler, yıllar yaşar. Buna hiç kimsenin
hakkı yoktur. Yani iktidar uğruna, Türkiye'nin iç
barışıyla hiç kimsenin oynamaya hakkı yoktur. Kimse
diktatörlüğe doğru değil herkes demokrasiye doğru hareket
hâlinde olmalıdır.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Sakık.
Tutumum aleyhinde söz isteyen
Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
hepinize saygılar sunuyorum.
Biraz önce burada grup
başkan vekilleri, iktidar partisinin grup önerisi üzerinde
görüşlerini beyan ettiler. Bu grup önerisi üzerinde ben de bir
milletvekili olarak kendi görüşlerimi yüce heyetinize arz etmek istedim,
ancak bu mümkün olmadı.
Buradan şunu ifade etmek
isterim ki, maalesef hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
yapısı, ortamı hem yürütmenin, icranın başında
olan Hükûmetin çalışma esas ve usulleri ve Hükûmete bağlı
olan bürokrasinin çalışma esas ve usulleri, Türkiyenin neresine
gidersek gidelim, gördüğümüz tablo, ne yazık ki, AKP
İktidarının Türkiyeyi otokratik bir yönetime doğru
sürüklediği imajını bütün halkımıza ve kamuoyuna
veriyor.
Şimdi otokrasi,
otokrasiye teşebbüs eden, diktatöryal eğilimlere yönelen kim olursa
olsun en büyük zararı önce kendisine verir ve ülkelerine yazık
ederler, milletine yazık ederler.
Şimdi burada, biz,
özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak iktidar partisinin
yöneticilerini sürekli olarak bu hususta uyarıyoruz. Ancak bu kale
alınmıyor. Çünkü elde edilen güç öyle kullanılıyor ki, bu
güç, insanları, kendi dengelerini dahi şaşırtarak
artık kontrolden çıkartıyor. Tarihte nice gücünü, elindeki
imkânlarını kontrol edemeyen ve yüce Allahtan korkmayan ve insanlara
zulmeden zavallılarla doludur tarih. Yani biz arzu ederiz ki, Türkiye
Cumhuriyetinin aynı zamanda vatandaşı olan Başbakanın
ve ekibinin de böyle bir zavallı konumuna düşmemesini yürekten biz
MHP olarak arzu ederiz.
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) Sensin zavallı!
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) Değerli milletvekilleri, dün Tarım Bakanı sorulara
cevap verdi bu kürsüden. Bayramda dolaştık. Köylü perişan,
çiftçi perişan. Limon 25 kuruş -Anamura gidiyoruz- muzun kilosu 110
kuruş ve çiftçinin yarıdan fazlası icralık duruma
girmiş ve en son, yine bir eğitim iş kolundaki sendikanın
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) -
vermiş olduğu istatistikler, bugün Öğretmenler Günü
olmasına rağmen, öğretmenlerimizin büyük bir borç
batağı içerisinde olduğunu, yüzde 80e yakınının
kredi kullandığını ve perişanlık içinde
olduğunu bir tablo olarak bize gösteriyor.
Haydi, bu Genel Kurul olarak,
AKP Grubuyla birlikte, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu, CHP Grubu el ele
verelim, bu sorunları çözelim. Buna tevessül edilmiyor. Birileri
dayatıyor Şunu yapacağız, bunu yapacağız. ve
Genel Kurula angarya çalışması şeklinde bunlar
dayatılıyor.
Ben bu görüşlerimi bir
dakikadan az bir sürede ifade etmek için, arz etmek için söz
almıştım. Sayın Başkan ne yazık ki bu hakkı
tanımadı.
Demokraside en zirveye
ulaşalım, el ele verelim, Türkiyemizi yüceltelim, büyük Türk
milletini, mazisinde olduğu gibi, şanlı ve müreffeh
kılalım el ele ama buna tevessül edilmiyor. Onun için, bu konularda
dikkatinizi çekmek istedim.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Tutumum lehinde söz isteyen
Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Divanın tutumunun
lehinde söz aldım. Niçin söz aldım değerli
arkadaşlarım? Çünkü, son dönemlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Divanındaki uygulamalar, fiilî uygulamalar, artık gelenek hâline
geldi. Divan, Anayasa, yasa ve İç Tüzük hükümlerini bir tarafa bırakarak
kendi uygulamasını, çoğunluk oyuyla yani AKP oylarıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisinin geneline bir açıdan fiilî olarak kabul
ettiriyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada hep konuşuldu, birçok hatip bunu dile
getirdi. Geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde
uluslararası sözleşmelerle ilgili kanun oylamaları
yapılıyordu. 85 milletvekili arkadaşımız, bir tarafta
hacda iken bir tarafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde oy kullandı ve o
yeterli oy kabul edilmek suretiyle birçok kanun teklifi, tasarısı
burada kanunlaştı. Şimdi, biraz evvel Sayın Kamer Gençin
dile getirdiği başka bir uygulamada da bunu net olarak görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, İç Tüzükümüzün 13üncü maddesinin birinci
fıkrası Başkanlık Divanı, kanunlar ve İçtüzük
gereğince verilen görevleri yerine getirir. hükmünü
taşımaktadır ve devam etmektedir ikinci fıkradaki
düzenleme, Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde önemli bir
yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan usul
görüşmesi açabilir ve gerekirse oya başvurarak düzeltme yapar.
Yanlışlık birleşimden sonra anlaşılırsa
Meclis Başkanı, Divanı toplayarak takip edilecek yolu
kararlaştırır. dedikten sonra diğer amir hükümleri de bu
İç Tüzükün 13üncü maddesinde çok açık olarak ortaya koyar.
Şimdi, bakıyoruz,
bu, bugün gündeme getirilen konuda bir açık İç Tüzük ihlali var. Ama
biraz evvel size aktardığım, okuduğum İç Tüzükün
13üncü maddesine göre, geçtiğimiz hafta yapılan oylamada da
Çünkü
gazeteler yazdı, çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açık oylama
yapılmıştır, hangi milletvekilinin oy
kullandığı çok açık olarak burada gözükmektedir. Ama
aynı şekilde bazı milletvekillerinin -pasaport kontrolünden,
İçişleri Bakanlığından istendiği takdirde- o
tarihlerde Suudi Arabistana gittikleri, Suudi Arabistanda oldukları da
kayıt altındadır. O zaman, İç Tüzükün 13üncü maddesinin,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanınca... Başkan vekilince
değil
Bu, açıkça kanuna, İç Tüzüke aykırılık
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla)
oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık
olduğu iddia edilirse
Bu artık iddianın da ötesine
geçmiştir. Bunun derhâl Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanınca
işleme alınması ve bunun gereğinin yapılması
lazım.
Ama değerli
arkadaşlarım -biraz evvel de lehinde onun için söz aldım-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı, Anayasa ve
İç Tüzükü hiçe saymakta, kendi uygulamalarını bir gelenek
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna dayatmaktadır. O
açıdan, Sayın Başkan Vekilinin uygulaması, Divanın
uygulaması yerindedir. diyorum, burada ironi yapıyorum, gelenek
hâline getirilmektedir. Bu, kabul edilemez değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
dünkü 19uncu Birleşimde 532 sıra sayılı Kanun
Tasarısı oylanmış ve oylama sonucu kabul olarak
açıklanmıştı. Ancak oylamanın ardından Divanca
yapılan incelemede, 3 bakanın vekâleten oy kullandığı
ve bu nedenle toplantı yeter sayısının olmadığı
anlaşılmıştır. Başkanlık, toplantı
yeter sayısının olmadığının
anlaşılması üzerine, usul tartışmasına da gerek
görmeden oylamayı tekrarlattırmıştır. Tutumum
doğrudur, tutumumda bir değişiklik olmamıştır.
Sayın milletvekilleri,
birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 19.16
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan,
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3
Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin;
Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan,
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı
Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340)
(S. Sayısı: 395)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan,
Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/781, 1/958) (S. Sayısı: 571) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 571 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif,
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler
ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Altay, Sinop
Milletvekili.
Buyurun Sayın Altay.
Sayın Altay süreniz
yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENGİN
ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bugün burada
görüştüğümüz kanun teklifi bir torba kanun. Bir maddesi Millî Savunma
Bakanını, bir maddesi Devlet Bakanını, bir maddesi Millî
Eğitim Bakanını, bir maddesi İçişleri Bakanını,
bir maddesi Tarım Bakanını ilgilendiriyor, ama biz bunu, hem
torba hem temel kanun olarak görüşüyoruz; 6 bakanı ilgilendiren bir
kanun görüşüyoruz, Genel Kurul sıraları boş, Hükûmet
sıraları boş, Hükûmeti temsilen bir Sayın Devlet
Bakanımız yerinde.
Sayın milletvekilleri,
bugün Öğretmenler Günü. Bir öğretmen milletvekili olarak Millî
Eğitim Bakanlığıyla ilgili maddeler de
barındırdığı için önce müsaade ederseniz bu konuda
birkaç söz etmek istiyorum.
Şimdi, Sayın
Başbakan her vesileyle Öğretmenlerin hayat standartlarını
artırmak için büyük hamleler yaptık. diyor ancak nedense Resmî
Gazete dâhil, Millî Eğitim Bakanlığı kaynakları,
verileri dâhil hiçbir resmî belge Başbakanı doğrulamıyor.
Dolayısıyla Başbakan hem öğretmenlere hem Parlamentoya hem
aziz milletimize eksik ve yanlış bilgi veriyor. Bakın çok net,
çok somut bir iddia ortaya koyuyorum: 2002 yılında ortalama bir
öğretmen maaşı, yoksulluk sınırı endeksine göre
öğretmenin maaşı giderlerinin yüzde 52sini
karşılıyor idi, 2002de, sizin Türkiyeyi
devraldığınız senede. Bugün itibarıyla, hatta 2009
itibarıyla bu sayı daha da arttı, 2010 verileri elimde yok ama,
2010 yılında bir öğretmen maaşı giderlerinin yüzde
46sını karşılıyor.
Sayın milletvekilleri,
bu nasıl öğretmenin hayat standardını artırmaktır,
ben bunu anlamadım!
Her 24 Kasımda
öğretmenlerle ilgili hamaset yaparak öğretmenlere
saygısızlık yapıyoruz; milletvekilleri olarak biz de
yapıyoruz, Hükûmet de yapıyor. Rica ederim! Öğretmene verilen
değer cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi olsa, öğretmenin
toplumdaki konumu cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi olsa bugün
Türkiyede yaşanan hemen hemen hiçbir olumsuz olay
yaşanmamış olurdu.
Eskiden, öğretmen,
cumhuriyetin ilk yıllarında hâkim kadar, savcı kadar, kaymakam
kadar saygın bir meslek erbabıydı, bugün yeri geldi mi
yetiştirdiği polisi tarafından coplanan, biber gazına maruz
bırakılan, yeri geldi mi tutuklanan, cezaevine atılan
şüpheli, suçlu, potansiyel suçlu gibi görülen bir konumda.
Sayın milletvekilleri,
sizden önce, AKPden önce Türkiyede senede ortalama 8 bin öğretmen emekli
olur idi, sizinle birlikte öğretmenleri mesleğinden, Millî
Eğitim camiasından o kadar soğuttunuz ki bu rakam 18 binlerde.
AKP ortalaması budur, 2003ten 2010a kadar.
Şimdi, bu nasıl
hayat standardı yükseltmek? Yani mutsuz, borçlu, kendini
geliştirmeyen, verimi düşük, saygınlıktan yoksun bir kutsal
mesleği burada anmak marifet değil. Siyasetle gelinen yerler çözüm
üretme yerleridir, ağlama yerleri değildir. Hep söylenir Dev yatırımlar
yaptık
Ne diyor Millî Eğitim Bakanımız bugün: Devasa
yatırımlar yaptık. Bütçedeki payımız rekor düzeyde.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, konsolide bütçe yatırım ödeneğinden, konsolide
bütçe yatırımından Millî Eğitim Bakanlığı
yatırımlarına ayrılan payı 2011 Programının
kırk sekizinci sayfasını açın bakın, 1998de yüzde 37
ayrılmış. Hadi O zaman sekiz yıllığa geçiş
vardı. diyebilirsiniz, devraldığınız 2002de yüzde
22. Sizden sonra bu sürekli, periyodik olarak düşmüş ve 2011de yüzde
9! Allah aşkına yüzde 22den devralıp, yüzde 9a düşürüp
Devasa yatırım yaptık. denir mi? Böyle bir şey
söylenebilir mi? Hangi ahlakla, hangi anlayışla, hangi nezaket
üslubuyla bunu söyler bir Hükûmet yetkilisi? Yalandır, yalandır.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Ne iş yapıldığına bak sen.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Fikri Bey, bir şey biliyorsan gel burada konuş kardeşim!
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Ne iş yapıldığına bak sen. Kaç derslik
yapıldığına bak sen.
BAŞKAN Sayın
Milletvekili, lütfen
ENGİN ALTAY (Devamla)
Şimdi, bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkün. Gayrisafi yurt içi
hasıla, konsolide bütçenin Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesinin oranlarına bakıyoruz, gözle görülür, elle tutulur bir
artışınız yok. Ha, şimdi diyorsunuz ki: Efendim, biz
150 bin derslik yaptık. Yıllardır söylüyorum, bir Millî
Eğitim Bakanlığı yetkilisi bu kürsüye gelsin; gerek yok,
bir Hükûmet partisinden milletvekili gelsin, Millî Eğitim
Bakanlığının 2002 yılı İstatistik
Yıllığındaki derslik sayısını göstersin,
Millî Eğitim Bakanlığı 2010 İstatistik
Yıllığındaki derslik sayısını göstersin,
eğer 150 bin tane artış var ise resmî olarak, ben bu salonu terk
ederim. Yok böyle bir şey kardeşim! Şimdi bu ayrı
Asıl can alıcı
noktamız -bu kürsüden hızlı girdik- Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesindeki, özel öğretim kurumlarındaki,
cezaevlerindeki, üniversitelerdeki tüm öğretmenlerimin ben de gününü
kutluyor, hepsinin ellerinden öpüyorum. Ama geçen sene 24 Kasımda
söylediğimi gene söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi
olarak, sekiz yıldır burada bulunan bir üye olarak, sekiz yılda
öğretmen sorunlarının çözümü noktasında bir arpa boyu yol
alamamış bir Meclisin üyesi olarak ben kendi payıma Türkiye'nin
öğretmenlerinden özür diliyorum. Beklerim ki Hükûmet de özür dilesin. En
azından bugüne kadar yapamadıkları için özür dilesin.
Şimdi Öğretmenlik
kutsal meslektir. demekle bu iş olmaz. Öğretmenlik kategorize
edilemez, parametrelere bölünemez.
Şimdi Türkiyede kanayan
iki tane yara var: Bir sözleşmeli öğretmenler var, bir de atanmayan
öğretmenler var. Sistem dışında 300 bin, sistem içinde 70
bin öğretmen kan ağlıyor. Bu toplumsal bir sorun. Müteaddit
defalar söyledim, söyledik: Bir hükûmet bu soruna duyarsız kalamaz,
kalmamalı. dedik, Bu konuda verilmiş sözler var. dedik,
Sayın Başbakanın 2002de İzmirde, Antepte, Samsunda,
İstanbulda verdiği sözler var, çok ciddi sözler var, bunlar yerine
getirilsin. dedik, yok. 27 Aralık 2008de önceki Millî Eğitim
Bakanı ne dedi: Üç yıl sözleşmeli çalış, kadronu al
kardeşim. dedi. Böyle bir işportacı mantığı
zaten olmaz ama hani işportacı bir mantık bile olsa, ne oldu?
Aldı mı sözleşmeli öğretmenler kadro?
12 Mart 2010da Maliye
Bakanı Şimşek ne dedi? Kadro işi tamam. dedi. Ne oldu?
13 Mart 2010da Nimet Çubukçu
ne demişti? Haziranda kadro işi tamam.
Ya ayıptır! 1
Başbakan, 3 bakan 70 bin insana yalan söylüyor ya da verdiği sözü
tutmuyor. Seçilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Bakanlar Kurulu
sıralarında oturma hak ve salahiyetini kazanmış.
Burada iki şey
lazım: Ya sözlerini tutacaklar ya bu kürsüye gelecekler, 67 bin
sözleşmeli öğretmenden özür dileyecekler. O zaman ben onların
siyasi ahlakına, etiğine inanırım, onlara siyasetçi olarak
saygı duyarım. Bu şekliyle, bir milletvekili, hele de
öğretmen bir milletvekili olarak benim bu bakanlara ve Başbakana
saygı duyma şartlarım ortadan kalkmıştır.
Şimdi, bu bir manzara.
Sayın milletvekilleri,
bu Meclis bir gecede 320 bin geçici işçiyi kadroya aldı mı
sizden önce? Aldı. Bu Meclis bir saatte 6 bin vekil imamı kadroya
geçirdi mi? Geçirdi. Bu Meclis iki ayda da olsa Anayasa değiştirdi
mi? Değiştirdi.
Şunu söylemek istiyorum:
Meclis muktedirdir. Peki, bu konuda bunca verilmiş söz varken, Türkiye'nin
seksen ilinden gelen iktidar milletvekilleri olarak sizin önünüze pazarda,
çarşıda, ilde, ilçede hiç bu sözleşmeli öğretmenler,
atanmayan öğretmenler durup da Kardeşim, nedir bizim bu hâlimiz,
buna bir çare. demiyorlar mı? Diyorlar. Siz bunları Hükûmete
nakletmiyor musunuz? Yok, siz Hükûmete bir şey söyleyemezsiniz, Hükûmet
size söyler. Allah selamet versin ama 700 gündür söz verip tutmayanların artık
benim için saygınlıkları ortadan kalkmıştır.
327 bin eğitim fakültesi
mezunu var. Bu kanun içinde iki tane de üniversite açıyoruz, burada da
yine fen-edebiyat fakülteleri kuruyoruz. Kuralım. Köye okul açmak bile
eskiden daha ciddi bir işti. Karpuz yetiştirir gibi, kültür
mantarı yapar gibi üniversite yapıyoruz, çok
yanlıştır. Karşı da çıkmayız, ayrı;
yüksek öğretimde okullaşma oranının artmasından
yanayız, hiç tereddüt yok. Ama şu FATİH Projesinde olduğu
gibi temel var, kolonlar yapılmış, ne tuğla, ne kapı,
ne çerçeve hiçbir şey yok; temel, kolon, üstüne çatı; böyle bir
mantık olabilir mi? Buna tek kelimeyle şöyle derler bizde:
Ayranı yok içmeye atla gidiyor çeşmeye.
Yaptığınız budur.
Şimdi bu 300 bin
atanamayan öğretmenin günahı, vebali 23üncü dönem AK PARTİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine aittir, bunların ahı,
bedduası hepsi üzerinizedir. Bir kere daha söyledim, sayın
milletvekilleri, işsiz insan sudan çıkmış balık
gibidir. Balık yemesini biliyorsunuz. Balığı gözünüzde
canlandırsanıza. Bu çocuklar öğretmen olmuş, anneleri,
babaları türlü fedakârlıklar yapmış, Çocuğum
öğretmen olacak. demiş ve daha hazini sistemde 133 bin açık
görülüyor. Hadi 300 binden geçtik, 133 bin öğretmenin derhâl atanması
lazım, derhâl. Fakat nedense, bu konularda IMF dayatmaları, IMF
politikaları, IMF hegemonyası Hükûmetin de maalesef elini kolunu
bağlamıştır. Ne hazin bir manzaradır!
Tarımımızı, ekonomimizi tamam da yani Millî Eğitim
Bakanlığı Teşkilat Kanununu, kadro kanununu da IMFye teslim etmiş bir hükûmet olur
mu sayın milletvekilleri?
Açık yok. diyebilir mi
Sayın Bakan? 133 bin öğretmene ihtiyaç yok. diyebilir mi?
Dışarıda da 300 bin öğretmen var. Bu nasıl bir
iştir? Bu Millî Eğitim Bakanlığı ile
Yükseköğretim Kurulu arasında hiç mi bir koordinasyon olmaz, bir
iş gücü planlaması hiç mi olmaz? Bir yandan patır patır
öğretmen yetiştirmeye de devam ediyoruz.
Bakın, Sayın
Cumhurbaşkanının beğendiğim bir sözü var, size
okuyayım: Türkiye'nin içine düştüğü her problemin
arkasında öğretmene gösterdiğimiz ilgisizlik yatıyor.
İşin ilgilileri olan size duyurulur.
Şimdi, Sayın
Başbakan eğitimle ilgili her vesileyle çok hamaset yapıp böyle
janjanlı kampanyalar açmakla meşgul, bunu da seviyor. Şimdi, bu
sabah ya da dün dedi ki: Benim okuduğum ilkokulda 70 kişi bir
derslikte ders gördük. dedi. Başbakan, sanıyorum, ilköğretimi
herhâlde bir kırk yıl önce falan okumuştur. Şimdi, bu
Hükûmet 150 bin derslik yaptık. diye hep övünür. Sayın
Başbakan, senin okuduğun yıl zor yıllardı. Teknoloji
gelişti, inşaat yapma tekniği gelişti, Türkiye güçleniyor
ama bugün Şanlıurfada 53 kişi bir derslikte ders yapıyor;
Bursada 38, İstanbulda 46, Vanda 45, Adanada 39. Bunlar muhalefetin
iddiaları değil, bunlar Millî Eğitim Bakanlığı
kaynaklarının rakamları sayın milletvekilleri. Manzara bu
iken Eğitimde çağ atladık. denilebilir mi?
FATİH Projesine
Sayın İnce de değindi. Elbette teknolojiye karşı
değiliz ama bugün itibarıyla uygulanabilirliği olası
olmayan bir proje ortaya getirildi, ütopik bir proje. Benim aklıma şu
geliyor: Şimdi burada firmanın ismini vermeyeceğim, Grup
Başkan Vekilime de birazdan söyleyeceğim. Bu işi bir firma
alacak. Türkiyede ve dünyada bir sürü yazılım firması var,
bilişim firmaları var ama bu işi bir kişi alacak, bir firma
alacak, bir malum firma alacak. 53 kişilik derslikte 53 öğrencinin
hepsinin e-mail adresi varsa bunu kur kardeşim. Sen daha bugün yine
Sayın Başbakanın söylediği ikili eğitim konusunda o
kadar kötü bir noktadasın ki önce mümkünse bunu çöz.
Bakın, sayın
milletvekilleri, Hükûmeti çürütüyorum kendi rakamlarıyla. 2002de
ortaöğretimde 459 okulumuzda ikili eğitim vardı,
sabahçı-öğlenci. Başbakan bu sabah dedi ki Tekli eğitim
için büyük hamle yaptık, büyük yol katettik. diye bir laf etti. Şimdi,
katettiği yola bakın Başbakanın. 2002de 459 okulumuzda
ikili eğitim var, 2010da kaç olsa iyi? 962. Bu nasıl yol alma? Bu
tekli eğitimde nasıl yol alma, bu bir hezimet, bu bir felaket!
Okul öncesindeki manzara
ibretliktir. Pedagojik olarak okul öncesinde ikili eğitim de olmaz ama
bunlar okullaşma oranını yüksek göstermek için böyle bir yola
tevessül ettiler. Şimdi, 2002de Türkiyede 3.114 eğitim kurumunda,
okul öncesi kurumda ikili eğitim vardı. 2009da kaç, biliyor musunuz?
8.588, bu
Bu çağda ikili eğitim. Ondan sonra, FATİH Projesi
Al
başına çal FATİH Projeni! Önce bu işi düzelt, eğitimin
temeli bu.
İlköğretime
gelelim: 2002de 8.526, 2010da 7.540, bin düşüklük var. Nerede peki, bu
150 bin derslik nerede kardeşim? Bu 150 bin dersliği görmek
istiyorum. Yok, yalan, inanmıyorum.
Gelelim, görüştüğümüz
kanun tasarısının Kredi Yurtlar Kurumu Kanunu kısmına.
Şimdi, Türkiyede
yükseköğretim bir kangren, yükseköğretimin çeşitli
sorunları var. Bunlardan birisi de barınma sorunu ve devlet ve
Anayasa bu konuda Bakanlığı, devleti ve Kredi Yurtlar Kurumunu görevlendirmiş.
Önce Kredi Yurtlar Kurumunun şunu yapması lazım: Gelirlerine
sahip çıkamayan bir kurumla karşı karşıyayız bir
kere, gelirlerine. Şimdi, 2008 Kesin Hesap Kanunu görüldü bu Mecliste, bitti.
Bu Kanuna göre Kredi Yurtlar Kurumunun Spor Toto, loto, at
yarışı vesairden alması gereken 21 milyarlık pay
nerede, nerede bu pay? Hazinece gasp edilmiş. Nereye kullanıldı,
bedava kömüre mi kullanıldı? Onu bilmiyorum. Şimdi, bu parayla,
sadece bu parayla 15 adet tam donanımlı yurt yaparsınız. Bu
parayla on beş yurt yapar da sayın milletvekilleri, şu anda
Kocaelide Zekiye Gündoğdu Yurdunda, Yavuz Selim Yurdunda -Türkiyedeki
yurtların isimlerini hepsini neredeyse öğrendik- kazan dairesinde
öğrenciler yatıyor, kazan dairesinde.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) 2.500 kişilik
ENGİN ALTAY (Devamla)
Çok ayıp ediyorsun, çok. Bak ağır laf söylerim sana.
Konuşma, gel buradan konuş.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Orada da konuşurum.
BAŞKAN Sayın
Işık, lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Gel, yüreğin yetiyorsa konuş. Şu söylediklerimden bir tanesini
çürüt.
BAŞKAN Sayın
Altay, lütfen Genel Kurula hitap edin.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Şimdi, bu kanun ne getiriyor biliyor musunuz?
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Konuşma.
BAŞKAN Sayın
Işık
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sayın Başkan, İç Tüzükü uygulayın lütfen Sayın
Milletvekiline.
BAŞKAN Söylüyorum.
Sayın Işık,
lütfen
ENGİN ALTAY (Devamla)
Ayıp ediyorsun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Ya rahatsızsa dışarı çıksın ya.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Dışarı çık hava al biraz.
Şimdi, bakın,
sayın milletvekilleri, Türkiyede 236 tane yurt var, 230 bin yatak
kapasitesi var ama her sene 280 bin öğrenci yurt başvurusu
yapıyor. Biz bunu çözememişiz, 3 milyon 300 bin öğrencimiz var
yükseköğretimde yani mevcut yükseköğretim öğrencisinin sadece ve
sadece yüzde 7sine hizmet verebilen bir KYK var. Şimdi bu kanunla size
deniyor ki: KYK yurt dışında da yurt yapsın. İyi, oldu
canım! Böyle şey olur mu kardeşim? Kazan dairesinde öğrenci
yatıran devlet yurt dışında yurt mu yapar ya? Buna
nasıl evet dersiniz sayın milletvekilleri, olur mu böyle bir
şey? Yurt dışında okuyan öğrenci zaten büyük
çoğunluğu belli gelir düzeyinin üstündeki öğrenciler.
Şimdi, biz Kıbrısta okuyan öğrenciye örneğin ya da
Kazakistanda -bunun ucu Pensilvanyaya kadar gider de- yurt
yapacağız. Ya bunu ne insaf
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sayın Başkan, bugün Öğretmenler Günü, ben de öğretmenim,
iki dakika verir misiniz?
BAŞKAN Sayın
Altay, buyurun bir dakikanızı veriyorum.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Canınız sağ olsun Sayın Başkanım!
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Doğrular sizi de ürkütüyorsa ben ne yapayım?
BAŞKAN Sayın
Altay, lütfen
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sayın Başkan, üslubunuz böyle çok sertleşmesin lütfen.
BAŞKAN Ama sizin
tavrınız
ENGİN ALTAY (Devamla)
Ben siyaset yapıyorum.
BAŞKAN
Başkanlık Divanına yapamazsınız ki bunu.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Niye yapamam? Siz yaparsanız ben de yaparım.
BAŞKAN Hayır, ben
yapmıyorum ki siz başlatıyorsunuz bunu.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bugün Öğretmenler Günü, ben öğretmenim iki dakika verir misiniz
dedim. Ben sizin yedi dakika verdiğiniz oturumları da biliyorum.
BAŞKAN Lütfen
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sayın milletvekilleri, tabii öğretmenlerin sorununa çok dalınca
KYKya giremedik ama işin özü budur. Diğer, teşkilat kanunu
vesaire, bunlar yapılsın ama sizi vicdanınıza
başvurmaya davet ediyorum. Kazan dairesinde öğrenci yatıran
devlet Kazakistanda yurt yapamaz kardeşim, yapamaz;
yanlıştır, acelesi yoktur. Bir gün o günler de gelir, büyük
devlet oluruz, dünyanın her yerine yaparız ama Türkiye hâlen
gelişmekte olan bir ülke. Lütfen, Parlamentoyu bu konuda sağduyuya
davet ediyorum.
Bu vesileyle, bütün
öğretmenlerimizin gününü tekrar kutluyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Altay.
Teklifin tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Beytullah Asil,
Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Asil. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 571 sıra sayılı
kanun hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini dile
getirmek için söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürke
başöğretmenlik unvanının verilişinin ve bu
anlamlı günün Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya
başlanmasının yıl dönümü olan 24 Kasım
Öğretmenler Gününü bir öğretmen olarak öğretmen
arkadaşlarıma hayırlar getirmesi dileğiyle tebrik ediyorum.
Görevleri başında
etrafını aydınlatma çabası içindeyken kendileri eriyen, bu
ulvi görevi huzur içinde tamamlamış, bunun onuru ile ebediyete
intikal eden öğretmenlerimize, bulundukları yörelerde yaşayan
gençlerimizi, çocuklarımızı eğiterek ileride özgür,
bağımsız, vatanına milletine katkı sağlayan
bireyler olarak yetişmesinin dışında hiçbir gayeleri yok
iken görevleri başında PKK terör örgütünün hunhar
saldırılarında şehitlik mertebesine ulaşmış
kahraman öğretmenlerimizi rahmet ve şükran duygularımla
anıyorum. Kabirleri nur, mekânları cennet olsun. Büyük zorluklar
içerisinde hayatlarını sürdürmeye çalışan emekli
öğretmenlerimize minnet hissiyatımla hayırlı,
sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Geleceğimizin
güvenceleri olan çocuklarımızı hayata hazırlayan, bilgiyle
tanıştıran, sahip oldukları bilgi, kültür ve tecrübeyi
anlatarak, göstererek, benimseterek çocuklarımıza kazandıran,
böylece kuşaklar arası sürekliliğin sağlanmasına da
büyük bir katkı sağlayan öğretmenlerimiz bu özelliklerinden
dolayı yaşadıkları çevrenin öncüsüdürler.
Çocuklarımızın
millet ve devlet hayatındaki hak ve yükümlülüklerinin farkına
varmaları öğretmenlerimiz sayesinde gerçekleşmektedir.
Onların fedakâr ve özverili çalışmalarını,
milletimizin gelişmesi ve aydınlanması amacıyla
gösterdikleri eşsiz çabayı takdir etmenin yanı sıra
ekonomik ve sosyal alanda boğuştukları sorunlara dikkat çekmek
ve kamuoyu oluşmasına katkıda bulunmak da istiyorum.
Kısıtlı
imkânlar çerçevesinde ve hayatın getirdiği birçok zorluklara
takılmadan gelecek nesillerin hazırlanmasını ve
yetişmesini sağlayan öğretmenlerimizin gereken ilgiliye mazhar
olduklarını söylemekten çok uzak olduğumuz bir gerçektir. Türk
Eğitim-Senin 24 Kasım 2010 Öğretmenler Günü
dolayısıyla öğretmenlerin sosyoekonomik durumuyla ilgili anket
çalışması gerçekleri daha açık görmemize vesile
olmuştur. Maddi sorunların baskısı altında ezilen,
itibar ve saygınlığı her geçen gün zayıflayan bir
mesleğin, Türkiyenin güçlenmesi, milletimizin ilerlemesi yolunda ne denli
katkı sağlayacağı tartışmalı bir konu olarak
karşımızdadır.
Öğretmenlerimizin yüzde
79,9u kredi kartı borcu, yüzde 79,7si banka kredisi borcu
bulunduğunu ifade etmiştir. Her şeyin en iyisine layık olan
öğretmenlerimizin hâlâ en temel ihtiyaçlarını gidermekte zorluk
çekmeleri, ekonomik zorluklar karşısında çaresiz kalmaları
en başta iktidar partisinin bir ayıbıdır. Sözünü
ettiğim ankette öğretmenlerimize sorulan Maddi olarak
hayatınızdaki en büyük lüks nedir? sorusuna öğretmenlerimizin
yüzde 39,4ü Lüksüm yok. diye cevap vermiş, geri kalanı da en temel
ihtiyaç olan tatile gitmeyi, işe arabayla gitmeyi, dışarıda
akşam yemeği yemeyi, ayda birkaç kez sinemaya gitmeyi lüks diye
tanımlamışlardır.
Hepimizin üzerinde eşsiz
hakları olan öğretmenlerin katlanan ve derinleşen
sorunlarına çözüm ve çare bulunamazsa, 50,3ü Öğretmen
olduğumuza pişman mısınız? sorusuna
Pişmanım. diye cevap veriyorsa geleceğin mutlu ve müreffeh
ülke idealine ulaşmamız imkânsız olacaktır.
Eğer ülkemizi yeniden
ayağa kaldırmak, sözü dinlenen ve kudretli bir konuma getirmek
istiyorsak mutlaka eğitim ve öğretim sorunlarını ve
öğretmenlerimizin sıkıntılarını bitirmek zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta içerisinde rahmeti Rahmana
kavuşan arkadaşımıza Allahtan rahmet, kederli ailesine,
başta AKP Grubu olmak üzere tüm arkadaşlarıma baş
sağlığı ve sağlıklı, uzun bir ömür
diliyorum. Bu vesileyle, başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere
öğretmenlerimize ve bu çatı altında görev almış ve
rahmeti Rahmana kavuşmuş bütün parlamenterlerimize ve
çalışanlarımıza rahmet diliyorum; kabirleri nur,
mekânları cennet olsun.
Değerli milletvekilleri,
bugün görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifinin Kredi Yurtlar Kurumuyla
ilgili bölümü 22 Ağustos 1961 tarihinde yürürlüğe giren 351
sayılı Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda, günün
değişen ve gelişen şartları karşısında
kanunun öncelikle yönetim yapısı ile hizmetlerin daha çabuk
verilmesini sağlamak gayesiyle yurt yapımı ile ilgili hükümlerin
değiştirilmesi gerektiği genel gerekçesiyle Komisyonumuza
gelmiş, kurulan Alt Komisyonda yapılan son derece titiz bir
çalışmayla büyük ölçüde mutabakat sağlanarak 495 sıra
sayısıyla Genel Kurul gündemine alınmıştı.
Bayram öncesinde aynı
kanun, Kredi Yurtlar Kurumuna, yurt dışında yükseköğrenim
gören öğrencilerin de Kurum hizmetlerinden yararlanması
imkânıyla birlikte, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğünün yurt dışında öğrenim gören Türk vatandaşı
öğrencilerin barınma, burs, kredi işlemleriyle ilgili görevlerin
mahallinde yerine getirilmesini temin etmek maksadıyla personel
istihdamının sağlanması ve yurt dışında
yükseköğrenim gören Türk vatandaşı öğrencilere de kredi
verilmesi gerekçesiyle ve birazdan değineceğim bazı kanunlarda
değişiklik yapan teklif ve tasarılar eklenerek tekrar
gündemimize geldi.
Değerli milletvekilleri,
Kredi Yurtlar Kurumu bugün 136 bini erkek, 95 bini kız olmak üzere
yaklaşık 231 bin öğrenciye hizmet verebilmektedir. Buna
karşılık Kredi Yurtlar Kurumundan hizmet bekleyen, hizmet talep
eden öğrenci sayısı 1 milyonun üzerindedir. Bu da gösteriyor ki
yurt içinde talep edilenin ancak beşte 1i karşılanabilmektedir.
Yasal sınırlamalar nedeniyle Kredi Yurtlar Kurumundan hizmet talep
edemeyen 1,5 milyonu aşkın açık öğretim ve diğerlerini
kattığımızda ortaya çıkan tablo daha vahim bir hâl
almaktadır.
Hâl böyleyken, yurt içinde
ihtiyacın yüzde 10unu dahi karşılamaktan uzak Kredi Yurtlar
Kurumuna yurt dışında hizmet görevi yüklemek ne derece
doğrudur; üstelik bunun sınırlarını çizmeden, yurt
dışından hizmet satın almayı teşvik edeceği
düşünülmeden? Öğrencilerimizin yurt dışında
öğrenim görmesi ülke menfaatleri açısından gerekliyse, devletin
ihtiyaç ve imkânları içerisinde bu faaliyet zaten yıllardır
yerine getiriliyor. Bunun sınırları çizilerek sadece Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle sınırlı tutulması
ülke gerçekleri ve imkânların yurt içinde kullanılması gerektiği
düşüncesiyle yerinde olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz bu teklifin 9uncu maddesiyle Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca gerekli görülen hâllerde hizmet
binası, yurt binası ve tesislerinin Toplu Konut İdaresine, özel
teşebbüse yaptırılıp kiralanabileceği hükme
bağlanmaktadır. Yukarıda sözünü ettiğim yurt
ihtiyacının karşılanmasında çekilen güçlükler
nedeniyle bu teşebbüsü olumlu buluyoruz. Ancak Tasarının 9uncu
maddesine eklenen fıkralar mülkiyeti kuruma ya da hazineye ait olup kuruma
tahsis edilen taşınmazların üzerine ihaleyle belirlenecek gerçek
veya özel hukuk tüzel kişiliklerine kırk dokuz yılı
geçmemek şartıyla belirli süre ve bedel üzerinden kiralama
karşılığı yurt yaptırılabileceğini
düzenlemektedir. Aynı maddeye eklenen üçüncü paragrafında ise Kira
bedeli ve kiralama süresinin tespitinde kiralama konusu
taşınmazın üzerindeki tesislerin bir kısmının
veya tamamının işletilmesinin kiralayana verilip
verilmeyeceği hususları dikkate alınır. denilerek mevcut
yurt binalarının işletmesinin de özel şirketlere
kiralanmasının önü açılmaktadır. Böyle bir amaç güdülmüyor
ise ilgili maddede yanlış yorumları ortadan kaldıracak
düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.
Bu kanunla genç nüfusumuzun
yükseköğretim talebini karşılamaya destek olacak iki yeni
vakıf üniversitesinin kurulmasına da onay vereceğiz. Nitelikli
bir nüfus oluşturma hedefinde çok önemsediğimiz vakıf
üniversitelerinin birinin üç büyük kentimiz dışında şirin
Karadeniz ilimiz Trabzonda kuruluyor olmasının vakıf
üniversitelerinin Anadolu coğrafyasına yayılmasına öncülük
etmesini diliyorum.
İzmirde kurulan
Şifa Üniversitesi, otuz yıla yakın hastanecilik deneyimi, modern
tesisleri, kaliteli yetişmiş uzman kadroları olan, sadece
sağlık alanında eğitim vererek bünyesinde tıp fakültesi,
diş hekimliği fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi ve enstitüsünü
barındıracak olan ve Ege insanına kaliteli sağlık
hizmeti sunmada hedefleri olan bir vakfımızdır.
Hedefimiz, Şifa
Üniversitesinin gerek Türkiyede gerekse dünya çapında
yetiştirdiği birey, verdiği hizmet, topluma ve
insanlığa sağladığı katma değerlerle takdir
toplayan bir üniversite olmasıdır. diyerek büyük düşündüklerini
ortaya koyan heyeti kutluyorum.
Kurulan Şifa
Üniversitesi ile Avrasya Üniversitesinin ülkemize ve kurulacağı iller
olan İzmir ve Trabzonlulara hayırlı olmasını
diliyorum. Bu vakıfların kurulmasında görev alan,
bağışlarıyla destek veren tüm mensuplarını tebrik
ediyorum. Mütevelli heyetlerine ve çalışma arkadaşlarına
çıktıkları bu hayırlı yolda başarılar
diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın bu bölümünde, ülke olarak çok önemsediğimiz,
geleceğimiz açısından güven duymamızı sağlayan
genç bir nüfusa yaptığımız haksızlıklar üzerinde
durmak istiyorum.
Bilgiyi üreten ve etkin
kullanan sayılı ülkeler arasında yer alabilmek özellikle
yükseköğretimde nicelik ve nitelik açısından sağlanan
başarıyla mümkündür diyoruz. Yükseköğretim, bir kamusal
sorumluluktur. Ülkemizin entelektüel, kültürel, sosyal ve teknik
boyutlarını güçlendirmeli ve bilgi toplumunu bu boyutlar üzerinde
inşa etmeliyiz. Bu boyutlar gelişmelerinde de büyük rol oynayan
üniversiteler tarafından şekillendirilmelidir diye nutuklar
atıyoruz. Ancak bu gençliği yükseköğrenime başlatmak için
aldığımız sınavın güvenilirliği konusunda
gençlerimizi ve toplumu endişeden kurtaramamışız. ÖSYM
sınavlarından sonra ortaya atılan iddialar ve yapılan
tetkikler maalesef bu acı sonucu gösteriyor. Mezun etmişiz,
öğretmen olarak, memur olarak atamak için sınava almışız;
bu sınavın güvenliğini sağlayamamışız, kopya
iddialarının gerçeğe dönüşmesiyle sınavı iptal
etmişiz. Ortada suç var maalesef suçluya ulaşamıyoruz,
tıpkı Deniz Feneri gibi.
Dönüp
baktığımızda, barınma sorununu halledemediği için
üniversite kaydını donduran öğrencileri görüyoruz. 2008de bu
Parlamento çok kapsamlı bir üniversite affı getirmiş
olmasına rağmen, Üniversite affı çıksın. diye
hepimize gelen öğrencilerin sayısı belli. Bu öğrencilerin
hemen hemen tamamı, atılma nedenlerini Okumak için
çalışmak zorundaydım. diye izah ediyorlar. Hem
çalışır hem okurum zannettim. diyen bu öğrenciler, sekiz
yıllık iktidarınızda uyguladığınız
yanlış politikalar nedeniyle topraktan umudunu keserek şehre göç
eden çiftçi çocukları, lojistik firmalarına verdiğiniz destekle
yok ettiğiniz şoför esnafının çocukları, şehrin
göbeklerine açılmasına izin verdiğiniz alışveriş
merkezlerinin kepenk kapattırdığı esnafların
çocukları, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz işçi emeklilerinin,
esnaf emeklilerinin, memur emeklilerinin çocukları, emekli yetimleri.
Hükûmet, kaybolan bu güveni tekrar tesis etmek zorundadır.
Gençliğimiz, her şeye rağmen, devletine güvenmek istiyor. Bu
feryadı duymayan kulaklara bu kürsüden, bir kez daha, onlar adına
sesleniyorum: Gençlik devletine güvenmek istiyor.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz teklifin 20nci maddesiyle getirilen
değişikliğin üzerinde de durmak istiyorum. Değişiklik
yapılmak istenen 4 Mayıs 2007 tarihli ve 5648 sayılı
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş
Kanununun 14üncü maddesinin 4üncü fıkrası aynen şöyle:
Merkez teşkilatında; Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk
müşaviri, koordinatör, uzman, denetçi ve avukat pozisyonlarında
istihdam edileceklerin İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinde
yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit
Sınavında asgari (C), mütercim pozisyonunda istihdam edileceklerin
(A), il koordinatörlüklerinde il koordinatörü, uzman ve denetçi pozisyonunda
istihdam edileceklerin ise asgari (D) düzeyinde puan almış
olmaları veya dil yeterliliği bakımından buna denkliği
kabul edilen uluslararası geçerliliği olan bir belgeye sahip
olmaları zorunludur. Kurumun nitelikli personel ihtiyacının
karşılanabilmesi amacıyla istihdam edilecek personel için
31/12/2010 tarihine kadar, yabancı dil yeterliliği şartı
aranmayabilir. Bu tarihe kadar bu fıkrada öngörülen dil yeterliliği
belgesini ibraz etmeyenlerin sözleşmeleri yenilenmez. Metin bu. Bu kuruma
alınacaklarda yabancı dil bilgisi aranması gerekirken
alınan dil bilmeyen yandaş memurların durumunu düzeltmek için,
üzülerek ifade ediyorum ki, Parlamentonun partizanlığa alet
edilmesidir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
çekincelerimiz giderildiğinde pek çok maddesine destek
olacağımız bu kanunun başta ilgililerimiz olmak üzere
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Asil.
Teklifin tümü üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Van
Milletvekili Özdal Üçer.
Buyurun Sayın Üçer. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının
tümü üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi içtenlikle selamlarım.
Aslında, AKP
icraatlarına baktığımızda paket ve torba sözleri
çok geçiyor. İşte, paket paket demokrasiler, torba torba yasalar
Torba yasa teklifleri içerisinde birbiriyle ilgili, ilgisiz birçok konuyu
oldubittiye getiren kalitesiz bir yasama faaliyeti. 2007den bu yana birlikte
yapmış olduğumuz yasama faaliyetlerinde hiçbir görüş ve
önerimizin kayda alınmayışı ve Cami ne kadar büyük olursa
olsun imam bildiğini okur. hesabı AKPnin her şeyi kendisinin
önceden tasarlayıp alt komisyona getirmesi, alt komisyonlarda
tartıştırması, tartışmalarda
yapılandırmaksızın Genel Kurula getirmesi bizim yasama
faaliyetlerine içtenlikle katılma sıkıntımızı
yaratıyor. Çünkü, yapıcı anlamda yapmış olduğumuz
önerilerin hiçbiri kayda alınmamakta; fakat kayda alınmayacağını
bilmekle beraber, bu konularla ilgili partimizin, grubumuzun,
şahsımızın görüşlerini belirtmek üzere söz
hakkımızı kullanıyoruz.
Bu yasa tasarısında
askerlikle ilgili bir düzenleme var; Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurt
yapımlarıyla ilgili, öğrencilere verdikleri burslarla ilgili,
öğrencilere verdikleri bursların geri alımıyla ilgili;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
değişiklik yaparak vakıf üniversitesi kurmakla ilgili, özel
eğitim kurumları için iş yeri açma ruhsatıyla ilgili
düzenlemeler var. Her bir konu, üzerinde çok derinlikli düşünülmesi ve
sağlam adımların atılması gereken konular. Fakat
nedense, her konuda olduğu gibi burada da bir oldubittiye getirme ve
kurumları, devletin bütün kurumları, halkın olan kurumları,
halk için uğraşı içerisinde, hizmet içerisinde olması
gereken kurumları belli bir zümreye, belli bir siyasi kliğe yani
peşkeş çeker düzeyde yapılandırmaya dönük girişimler
bunlar.
Burada, askerlere verilen
izinle ilgili konuyu ayrı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor,
apayrı değerlendirmek gerekiyor. Evet, muvazzaf askerlerin birinci
dereceden yakınlarını kaybetme durumu içerisinde
Ki onlara
verilen on günlük izin süresi bir hak kapsamında değerlendirilmelidir
ve askerde sadece izin hakkı değil, on beş aylık zorunlu
askerlik süreci içerisinde askerliğin zorunlu olması konusu bile
tartışılmalıdır bu ülkede. Milyona varır düzeyde
asker kaçağı konumunda insan var ve insanların büyük bir
çoğunluğu askerî uygulamalardaki haksızlık ve
adaletsizliklerden dolayı askere gitmeme eylemselliği içerisindedir.
Birçok kişi vicdani retçidir, birçok kişi askerlik zorunlu hizmeti
yapmak yerine kamu görevi yapmayı talep etmektedir, birçok kişi hiç
askere gitmemeyi, birçok kişi askerde kendisine yapılan kötü
muameleye karşı korunmayı talep etmektedir. Basına
yansıyan birçok olayda ne tür kötü muamelelere tabi kaldıkları
görülmektedir. Bunun dışında, zorunlu askerlikten dolayı
hayatının en güzel dönemini, üretken, verimli dönemini birilerine
sadece özel hizmet konumunda geçiren 200 bine yakın insan var yani
birilerinin hizmetçisi konumunda çalıştırılan ve askerlik
görevi yapıyor diye kendisine zorunlu görev dayatılan 200 bine
yakın insan var.
Bu sebeple, askerlikle
ilgili, birincil olarak başta vicdani ret hakkının evrensel bir
insan hakkı olduğu öngörüsüyle bir yasal düzenleme
yapılmalı, bu konuyla ilgili bizim grubumuz adına sunmuş
olduğumuz yasa teklifimiz Meclis komisyonlarına yönlendirilmeli ve
komisyonda değerlendirmeye alınıp Genel Kurula gelmelidir.
Askerlikle ilgili en önemli
sorunlardan biri, askerlikteki, askerlik görevini yapan
yurttaşlarımızın şüpheli ölümleri. Kimisinin kaza
olduğu, kimisinin intihar olduğu ifadeleriyle geçiştirildi ve
üzerinde sağlıklı araştırmaların,
soruşturmaların yapılmadığı asker ölümleri. Bu
ölen insanlar bizim insanlarımız, bizim çocuklarımız, bizim
gençlerimiz. Biz bunların ölümlerine duyarlı olmayacağız da
kimlerin ölümüne duyarlı olacağız? Eğer varsa bir
haksızlık, bu haksızlığın üzerine gidecek ilk
kurum Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Eğer bütün bunlara rağmen
soruşturmaların aksatılması, soruşturmaların bir
şekilde açığa kavuşturulmaması için bir gayret sarf
ediliyorsa, bu konuda ayrı şeyler düşünülür.
Kredi ve Yurtlar Kurumundaki
gençlerimizle ilgili, yükseköğretim kurumlarındaki gençlerimizle
ilgili
Yükseköğretim Kurumunda, başta sınav sistemi olmak üzere
gençlerimiz çok büyük haksızlıklara maruz kalmaktadır.
Bildiğiniz üzere, merkezî düzeyde uygulanan sınavların hepsine
cemaatlerin müdahil olduğu, çok büyük kopya şebekelerinin
oluştuğu ve bu konuda gerekli şeffaf soruşturmaların
yapılmadığı kamuoyunun bütünün bilincindedir.
Sınav sistemiyle
haksızlığa uğrayan gençlerimiz, zor bela, bir nevi
iğneyle kuyu kazma çabası içerisinde üniversite
sınavını kazanıyor ama üniversite sınavını
kazanan insanlarımızın büyük bir çoğunluğu ekonomik
koşullarından dolayı yükseköğrenimini tamamlayamıyor
ya da yükse-
köğrenimini çok büyük güçlükler yaşayarak gerekli bilimsel
donanımı sağlamadan bitiriyor. Ama hem askerlikte hem
üniversitede, ilginçtir, parası olan yurt dışında bir
tedbir bulabiliyor ya da parası olan kendi eğitim hakkını güvence
altına alabiliyor ama yoksul halkın çocukları hem zorunlu
askerlik yapmak zorunda kalıyor hem de eğitim hakkından mahrum
kalmak zorunda kalıyor ya da güç bela okuduğu okullardan mezun
olduktan sonra atanamıyor. Atanamayan yüz binlerce öğretmen bunun en
somut örneğidir.
Kredi ve Yurtlar Kurumunun
genel müdürlüklere verilen kontenjanları açısından sormak
isterim ve cevaplandırılmasını beklerim. Her nedense
Hükûmet cevap vermekten kaçınır. Genel Müdürlüğün özel kontenjanına
verilmiş ve yurt müdürleri tarafından öğrencilere açıkça
ifade edilerek Gidin, eğer hatırı sayılır,
saygın kişiler referans edebiliyorsanız öyle gelin. deniyorsa,
boş kontenjan bulunuyor da Niğdeden Vana okumak için gelen
öğrenciler yurt bulamıyorsa, bu çelişkinin ne anlama geldiğinin
yanıtlanmasını istiyoruz ya da Vandan İstanbula okumak
için gidenler Kredi ve Yurtlar Kurumunda boş oda olmasına, boş
yatak olmasına rağmen neden Kredi ve Yurtlar Kurumunda yer
bulamadığının açıklanması gerekiyor ya da özel
kontenjana tabi tutulmuş Kredi ve Yurtlar Kurumunda kaç oda var? Böyle bir
eşitsizlik olur mu? Dünyanın hangi ülkesinde olur? Hiçbir ülkesinde
yoktur. Eşitlik ilkesine aykırıdır.
Beraber bir inceleme
komisyonu oluşturalım
Kredi ve Yurtlar Kurumunda inanın birçok
yurtta özel olarak donatılmış, özel kişilere tahsis
edilmiş odalar vardır, kimilerine de ikinci sınıf, üçüncü
sınıf insan muamelesi yapılmaktadır. Bu
haksızlıkları idari yöntemlerle çözebilmek mümkünken ve yurt
içinde birçok yurda gereksinim varken, yurt dışında da çok daha
ekonomik yöntemlerle öğrencilerin barınma ihtiyaçları
giderilebilirken böyle bir yatırımı yurt içine yapmaktansa, yurt
içinde kiralama yöntemini, hazine arazisini özele tahsis etme gibi bir
yasayı onaylıyoruz, onaylayacağız ya da onaylamamız
bekleniyor ama yurt dışında da Fethullah okullarına hizmet
edecek yurtlar kurmaya çalışıyoruz. Yok öyle yağma! Din
istismarı yaparak kendine ekonomik bir sömürge alanı oluşturan
hiçbir cemaate hiçbir vicdanlı kişi onay vermemelidir. Bu ülkenin
çiftçilerinin çocukları Türkiye'nin en iyi okullarında, dünyanın
en iyi okullarında eğitim görme hakkına sahip olmalı ve
bunu bizzat devlet desteklemelidir. Bu ülkenin işçilerinin,
memurlarının, yoksullarının, emekçilerinin, emeklilerinin
çocukları en iyi eğitim koşullarında eğitim görme
hakkına sahip olmalıdır. Ama öyle midir? Değildir.
Birilerinin çocukları Amerikalarda okurken birilerinin köyünde okul
olmamaktadır ve birileri kalkıp Fatih Projesinden bahsetmektedir.
Bilgisayarlarla donatılacak okulların çoğunda -az evvel de
belirttim- tuvalet olmayışı Uzay çağında olsa bir
ayağımız/Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri diye
şiir yazmış çok değerli bir şair Ahmed Arifin
dizelerini akla getiriyor. Böylesi çelişkiler bu ülkede varsa oturup
enikonu tartışmak lazım.
Her sınır köyüne
bir karakol yapma bilincinde güvenlik sendromuyla hareket eden bir devlet
mekanizması başarıya ulaşmaz. O karakollar
döşediğiniz köylere eğer ana dilde eğitim yapan okullar
yapılmış olsa bu ülke çok daha çabuk kalkınır, çok
daha çabuk büyük bir güç olma özelliğine kavuşur.
Şimdi, vakıf
üniversiteleriyle ilgili çok büyük bir lütuf yapıyorlarmış gibi
vakıflara göndermelerde bulunuyoruz. Vakıf ne demektir? Vakıf,
bireyin birikmiş mülkiyetinin kamu hizmetine sunulması demektir.
Peki, sorarız: Bu torba yasalarla kurulmuş vakıf
üniversitelerinin hangisi kaç lira bütçe ayırmıştır
eğitime? Hangisi kendi mali gücünü açık, şeffaf bir şekilde
belirtmiştir veyahut hangisine devlet, kamu olanaklarının ne
kadarı tanınmıştır? Bunlar yanıtlanabilir mi?
Aslında istenirse yanıtlanır ama
yanıtlandığı takdirde bu ülkedeki eğitim sektörünün
Eğitim sektörü diyorum, eğitim bir sektör değildir, eğitim
bir olgudur ama sektöre, ekonomik sektöre dönüştürülüyor ve burada
yükseköğrenimlerin özerk yapısından kaynaklı bir denetimsiz
alan oluşturulmaya çalışılıyor, sistem kurulmaya
çalışılıyor ve bunlar da cemaatlere peşkeş
çekiliyor. Bu cemaatler de kalkıp ta İzmirden Vanın Norduz
köyüne et dağıtmaya geliyorlar ki sadece bundan yirmi yıl
öncesinde yetiştirmiş olduğu Norduz koyunlarıyla belki Orta
Doğunun et ihtiyacının tamamını karşılar
nitelikteydi. Ama köylerin çoğu boşaltıldığı için
şu an o köyden metropollere sürgün gelmiş insanlar belki yiyecek et
bulamıyorlar, kahvaltıda çocuklarına bir çift yumurta
kıramıyorlar.
Yoksullaştırma,
yoksullukla terbiye etmek AKPnin siyasi kültürü içerisinde bir olguya
dönüştü. Yazıktır, günahtır, ayıptır!
İnsanların
SONER AKSOY (Kütahya)
Günahı
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Varsa
bir sözünüz, gelirsiniz söz alırsınız, kürsüden
konuşursunuz.
SONER AKSOY (Kütahya)
Günah deme!
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Tabii,
size göre konuşmak gerekiyor değil mi? Gerçekleri söylemek zorunuza
gider! O anlamda, biz, zorunuza gitse de gitmese de gerçekleri söyleyeceğiz.
Bu konuda rahat olun! Alnımız ak, başımız dik,
yüreğimiz açık, her şeyi söyleyeceğiz. Söylediklerimizden
utanmayacağız, çekinmeyeceğiz çünkü söylediklerimizin bu ülkede
yaşayan her bir birey için ortak menfaat
sağladığının bilincindeyiz çünkü bu halkın
malını mülkünü çalıp çırpanlardan olmayacağız.
Evet, öğrencilere
verilen kredilerle ilgili, vergilerle ilgili aflar geliyor. Evet,
vatandaşa her türlü kolaylığın sağlanmasından
yanayız ama peki, kredi borcunu, yüksek faizlerle düzenlenmiş ödeme
planını gerçekleştirmek için, borcunu ödemek için ağır
faizli borçlara giren çalışanlara ne diyeceğiz? Vergisini
düzenli ödeyen yurttaşlara ne diyeceğiz? O zaman Vergi
Yasasında bir yeniden düzenlemeye ihtiyaç vardır. Herkesin
emeğince ödeyebileceği bir vergi düzeni oturtmak lazım. Öyle bir
vergi sistemimiz var ki, zengini az vergi veriyor, yoksulu çok vergi veriyor.
Gelin de bu işin içinde adaletten bahsedin. Öyle bir kredi sistemi var ki
üniversite öğrencilerine, torpili olan Başbakanlık bursu
alıyor, oradan buradan burs alıyor, vakıftan burs alıyor,
cemaatten burs alıyor, vesaire; torpili olmayan gidip devletten faizli
kredi çekiyor.
Devlet, verecekse kredi
vermemeli, özel sektör kredi versin. Devlet, bütün yükseköğrenim
öğrencilerinin ihtiyacını karşılayacak düzeyde burs
vermelidir. Eğer sosyal bir devletten bahsedeceksek bunu bahsedelim. Yoksa
Biz öğrencilere kredi affı uyguladık,
bağışladık, gelin bütün kredileri bursa dönüştürelim
Ama bu konuda bir tutarsızlık söz konusu.
Nedense, İhale
Kanunuyla ilgili bir düzenleme yapılır ve sözleşme gereği
milyonlarca doları kendi kur farkından dolayı kazanan -emeksiz
iş adamı statüsünde işveren çevrelerine karşı
haklarını göz ardı eden bir söylem değil bu,
haksızlıklara yönelik bir söylem- yapay müteahhitlere, yapay iş
adamlarına, paravan şirketlere milyonlarca, milyarlarca devlet
kaynağı hibe edilirken, öğrenciler için 50 liranın, 100
liranın hesabının yapılması yaman bir çelişkidir.
O yüzden, ailesinin ekonomik durumu ne olursa olsun, yükseköğrenim gören
ve ihtiyacı olan bütün öğrencilere devlet olanakları
çerçevesinde burs verilmeli ve olanaklar arttırılmalıdır.
Millî Eğitim bütçesini
arttırdık diye, derslik sayısını arttırdık
diye, okullara hizmeti arttırdık diye söylemlerde bulunuluyor.
Hayır, öyle değil; yardımsever kurumlar okullar yapıyor,
AKP bunu devlet hizmeti gibi gösteriyor, Hükûmet hizmeti gibi gösteriyor ve
vergiden muaf tutuluyor. O okulların ihaleleriyle ilgili kimi malzemelerle
ilgili sorunlar çıkıyor, bunlar da denetimsiz kalıyor.
Özel okullar yapılıyor.
Okullar Yönetmeliğine göre okulların tabelasının
Yönetmelik dâhilinde belli bir boyutta, belli bir renkte olması gerekirken
ama vergiden kaçırarak iş adamı statüsüyle Millî Eğitimle
yakın teması oldu diye, okul yaptım diye bu halkın
vergisini, okula hizmet yapıp daha sonra kendisi için koca bir reklam
tablosuyla okul ismi asan insanlara sesleniyoruz burada. Vanda da var
böyleleri. Malum insanlar bunu bu şekilde yapıyorlar. Eğer
yapacaksan, kendi servetinden yap da görelim ya da milletvekili olmadan veyahut
da kamu ihalesini almadan önce ne kadar servetin vardı, kamu ihalelerinden
sonra, milletvekilliğinden sonra ne kadar servetin oldu, bunu açıkla
da bilelim. Bunların hepsini bir bütünüyle değerlendirdiğimizde
ortada çıplak gerçekliğiyle Türkiyede sosyal devlet olgusunun hiçe
sayıldığı, yok sayıldığı bir ortam
oluşuyor. Torpil mekanizmasının ayyuka
çıktığı, yolsuzlukların ayyuka
çıktığı ve yoksulun daha çok
yoksullaştığı, zenginin ise daha çok
zenginleştiği bir sistemle karşı karşıyayız.
Ondan sonra da birlik, beraberlik, millî birlik projeleriyle bu ülkenin gerçek
sorunlarını çözümsüzlüğe kavuşturacak bazı
atılımlar yapılıyor. Bu ülkenin gerçek
sorunlarını çözmek için gerçek projeler üretmek lazım. Bu
ülkede, ülkemizde emeğiyle geçinen insanlar sömürülmekte, emeksiz insanlar
palazlanmakta ve bunun da en temel sorumlusu AKP Hükûmeti olmakta. Tabii ki,
emeğe saygısı olanlara bizim de saygımız vardır,
tabii ki usulsüzlük, yolsuzluk yapmayanlara karşı böyle bir ithamda
bulunma nezaketsizliğinde bulunmayacağız. Ama usulsüzlük,
yolsuzluk yaparak bu halkın malını, mülkünü kendi özel emelleri
için kullananlara da taviz vermeyeceğiz.
İş yeri açma
ruhsatı neden yerel yönetimlerden alınıyor, ruhsatı verme
yetkisi belediyelerden alınıyor? Çünkü hasbelkader bir belediye
MHPli olur da AKPnin istediği, dayattığı özel hibelerle
verdiği bir peşkeş durumuna izin vermez. Hasbelkader bir
belediye CHPli, DSPli ya da BDPli olur da onların yolsuzluklarına
mahal vermemek için o iş yeri özel donatılmış, hem de özel
muameleye tabi tutulmuş birçok devlet ekonomik kaynağının
peşkeş çekildiği kurumlara ruhsat verilmez kaygısıyla
bakanlığa bu yetki devredilmeye çalışılıyor ama
bakanlığa devredilse bile bakanlıklar her zaman AKPli olacak
diye bir gerçeklik söz konusu değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Özdal.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Başta Kürt sorunu olmak üzere bu ülkenin çözüm bekleyen birçok sorunu
vardır ve bu sorunlardan biri yolsuzluklar, bunlardan birkaçı
usulsüzlüklerdir. Bütün bu sorunları çözme sorumluluğu da bu
Meclistedir. Eğer biz bir arada, güçlü, kardeşçe ve özgür ve
eşitçe yaşamak istiyorsak, gelin, sorumluluklarımızı
yerine getirelim. Yok, oldu bittiye getirip bu halkı kandırmaya dönük
oluşumları nasıl bir dönem için imzadan geçiririz
kaygısındaysanız orada durun deriz çünkü biz hiçbir
usulsüzlüğe, hiçbir haksızlığa ortak olmayacağız.
Tekrardan, ataması
yapılmayan öğretmenlerin atamasının yapılması
dileğiyle bütün eğitim emekçilerinin Öğretmenler Gününü
kutluyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Üçer.
Teklifin tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz isteyen Yüksel Özden, Muğla Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarı
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce,
bugün 608 bin öğretmenimizin günü, öğretmenlerimizin Öğretmenler
Gününü kutluyorum. İnsan sevgisiyle, büyük özveriyle çalışan
öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Sözleşmeli öğretmenlerimizle birlikte 800 bin öğretmendir,
kimisini kutlamadınız.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla)
Bizim eğitim sistemine yaptığımız 150 bini
aşkın derslik ve bilgisayar, bina, donanım; hepsi bir yana, bu
sistemin asıl değeri, asıl kaynağı, asıl gücü
öğretmenlerimizdedir. Bu nedenle, öğretmenlerimizi bir kez daha
saygıyla anıyorum ve öğretmenlerimize sekiz yıllık
iktidarımız boyunca yaptığımız her türlü
iyileştirme, koşullarını iyileştirme,
çalıştıkları ortamları iyileştirme,
yaptıkları, içinde çalıştıkları sistemi çağa
uygun hâle getirme doğrultusunda yaptıklarımızın,
ücretlerin artışında yaptıklarımızın yeterli
olmadıklarını biliyoruz, dahası için de hep birlikte
çalışacağız.
Bugünkü
görüştüğümüz tasarıda temel olarak iki konumuz var: Birincisi,
iki yeni vakıf üniversitesi açıyoruz, diğeri de Kredi ve Yurtlar
Kurumu Kanununda, yapısında ve görevlerinde birtakım
düzenlemeler yapıyoruz.
Ben geldiğimiz durumu,
önce üniversitelerle ilgili bir tabloyu çizmek istiyorum. Burada
sorunları, konuları gündeme getireceğiz ama gerçekten, bu
tabloyu hazırlarken gördüğüm, bu konuşmayı hazırlarken
çıkardığımız tabloyu sizlerle kısaca
paylaşmak istiyorum.
Türkiyenin ilk üniversitesi,
İstanbuldaki Darülfünunun İstanbul Üniversitesi adını
almasıyla 1933 yılında açıldı.
Çok kıymetli
milletvekillerimiz, 1933 ve 2003 yılları arasında, yetmiş
yıllık dönemde 76 tane üniversitemiz açıldı. Her biriyle
gurur duyuyoruz. Her biri, her türlü koşullara, eksikliklere,
yetersizliklere rağmen, hocalarımızla, oradaki tüm
yöneticilerimizle fedakârane bir şekilde çalışmaktadır.
2003-2010 yılları arasında, yedi yılda da 78 tane
üniversite açtık. Bugün 102 devlet üniversitesi, 52 vakıf
üniversitesiyle, sistemimizde toplam 154 üniversite mevcuttur.
Şehirlerimize bir bakalım. Konuşmaya buraya gelmeden önce epey
arkadaşıma sordum: İstanbulda kaç üniversite var, Ankarada kaç
üniversite var? Bugün, değerli arkadaşlarım, Ankarada 13,
İstanbulda 39, İzmirde 8, Kayseride 4, Konyada 4, Mersinde 3,
Gaziantepte 3, Antalya, Bursa, Erzurum, Eskişehir, Samsunda 2şer
adet ve diğer kalan illerimizin her birinde de birer üniversitemiz var.
Toplam öğrenci sayımız 3,5 milyon, açık öğretim dâhil.
Bu öğrencilerin yüzde 56sı örgün eğitimde ve yüzde 44ü de
açık öğretimde eğitim görmekte. Gene, ülkenin
kalkınması için, ara insan gücü için meslek
yüksekokullarımızda da 1 milyonu aşkın öğrencimiz var,
bunların da yüzde 59u örgün eğitimde, yüzde 41i de açık
öğretimde görev almaktadır.
Üniversite
açılışıyla ilgili her seferinde birtakım eksikliklerin
olduğu, yeterince öğretim üyesi yetiştirilemediği gibi
konular hep gündeme gelmiştir ama bu konu zaten her üniversite
açılışında bu ülkede konuşulmuş. Bakın, 1955
yılında -bugün tartışmıyoruz artık- İzmire
Ege Üniversitesi açıldığında İzmire de üniversite mi
açılır? konuşması olmuş ama biz bunları çok
geçtik. Bugün, Türk üniversiteleri dünya üniversiteleriyle
yarışır bir noktaya gelmiştir. Yedi yıllık dönem
içerisinde yapılanlarla kalite geliştirmesinde, öğretim üyesi
yetiştirmesinde büyük adımlar atılmış. Bir tarafta
Millî Eğitim Bakanlığımız yurt dışına
yılda bin olmak üzere beş yılda 5 bin öğrenci gönderme
hedefiyle çalışmaya başlamış ve bu devam etmektedir,
diğer tarafta da üniversitelerimiz, 2 binden fazla öğretim üyesi
yetiştirme programlarında, yüksek lisans ve doktora
programlarında eleman yetiştirmektedir.
Çok kıymetli
arkadaşlarım, biz istatistiklere baktığımız
zaman, millî eğitim istatistikleri, yükseköğretim istatistikleri
şu şekilde düzenlenir: Bir tarafta 1923, diğer tarafta da o
yıl, geçerli yıl, örneğin 2010 ve buradaki gelişmelerle
baktığımızda her yıla göre birtakım
gelişmeler vardır. Hele hele geçmiş on, yirmi, otuz, kırk
yıl öncesine göre baktığımızda da büyük
gelişmeleri her zaman koyabiliriz. Örneğin, sadece üniversitedeki
okullaşma oranında -son on yıldan bahsedelim- on yıla
baktığımızda 2000de
yüzde 21 olan okullaşma oranı 2005te yüzde 30a, 2008de yüzde 38e,
2010da da yüzde 53e çıkmış durumda. Fakat bu bizim
övündüğümüz, gurur duyduğumuz, yeterli gördüğümüz bir tablo
değildir. Biraz da yarışmakta olduğumuz çağdaş
dünya ülkelerine baktığımızda -bu rakamları biraz da
öyle değerlendirmemiz gerekiyor- okullaşma oranlarına
ilişkin farklı ülkeler farklı kriterler kullanıyor;
eğitim sistemi farklı, üniversite yaşı farklı. Bu
nedenle, OECDnin rakamlarına bakacağız.
OECDnin rakamlarına
baktığımızda, yirmi-yirmi dokuz yaş grubu net
okullaşmasına baktığımızda Türkiye yüzde 12, OECD
ortalaması yüzde 25, AB ortalaması yüzde 25. Yani şu an
Türkiyede açılan üniversite sayılarını bu
okullaşmayı hızlı ve hazırlıksız görenlerin
bir kez daha değerlendirmesi lazım çünkü bu rakamlar hâlâ olması
gereken yerlerin yarısında.
Değerli milletvekilleri,
biz bugün geçmiş iktidar
dönemleriyle, geçmişte yaptıklarımızla A tarihinde
yapılan bu kadardı, biz bu kadar yapıyoruzu değil dünyayla
yarışıyoruz.
Gelişmiş ülkelerden
yine UNESCOnun brüt oranlarını vereceğim: Türkiye yüzde 38,
Amerika Birleşik Devletleri yüzde 83, İngiltere yüzde 57, Fransa
yüzde 55, Japonya yüzde 58, Meksika yüzde 27, İran yüzde 36,
Mısır yüzde 38, Brezilya yüzde 34, Avustralya yüzde 77. Yani buradan
baktığımızda gerçekten eleştirmeyi, eksiklerini
aramayı bir kenara bırakıp hızla bu işleri daha güzel
bir şekilde nasıl yapabilirizin derdine düşmek
durumundayız.
Bugün görüşmekte
olduğumuz her iki konuyu en yakından ilgilendiren yani hem üniversite
konusuna hem de kredi yurtlar konusuna biz şu pencereden bakıyoruz:
Türkiye nüfusu 2025 yılından itibaren yaşlanma eğilimine
girecek olan bir trend gösteriyor. Yani bugünden
baktığımızda önümüzde bir on beş yıllık
fırsat penceresi var. Bu on beş yıl içerisinde biz ne yapıp
edip gençlerimizi eğitmek ve onlar için çok hızlı bir
şekilde yurt temin etmek durumundayız. 2025ten sonra
baktığımızda
2025te gelecek olduğumuz oran
şudur: 15-64 yaş grubunun toplam nüfusa oranı yüzde 69
civarında olacak ve ondan sonraki her senede bu oran gittikçe
aşağı düşecektir. Yani Biz bu işleri aceleye
getirmeyelim, şimdiki koşullar bu, bu kadar yapabiliriz, bu kadar
niye hızlı gidiyorsunuz? dediğinizde, o yıllara
geldiğimizde ne -bir tarafta- yetişecek genç bulabileceğiz ne de
-diğer tarafta- onların bu maliyetini karşılayacak
çalışan nüfus bulabileceğiz. Onun için, hızla bu konudaki
çalışmaları daha da artırarak devam etmek
durumundayız. Cumhuriyetin 100üncü yılına geldiğimizde ben
250 üniversitenin Türkiyeye az geleceğini düşünüyorum.
Bugün görüştüğümüz
diğer konu Kredi Yurtlar Kurumuyla ilgilidir. Kredi Yurtlar Kurumunun da
şöyle bir tablosunu çizelim. Bazen gözümüzden
kaçırdığımız, kanıksadığımız
rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. 81 ilde, 107 ilçede toplam
244 bin yatak kapasitesinden bahsediyoruz Kredi Yurtlar Kurumu
dediğimizde. 234 bin öğrenciye burs veren, 718 bin öğrenciye
kredi veren yani toplamda 961 bin öğrenciye burs veya kredi veren bir
kurumdan bahsediyoruz. Ayrıca 528 bin öğrenciye katkı kredisi
veren bir kurumdan bahsediyoruz. Fakat daha da önemlisi bugünkü tasarıyla
değiştirdiğimiz bir durum. Eskiden Kredi Yurtlar Kurumunun genel
kurulu, yıllık toplantılarında uzun uzun ve çok hararetli
tartışmalarla hangi bilim dalına, hangi ana bilim dalındaki
öğrencilere ne kadar kredi verileceğini
tartışırmış ve onun kontenjanı bu kadar olacak,
bunun kontenjanı bu kadar olacak, hoca edebiyatçıysa kendisine
kayırmak istiyor, öbürü fizik daha önemli, diğeri matematik daha
önemli diye çatır çatır pazarlıkların, kavgaların
olduğu bir genel kuruldan, bugün, isteyen herkese, müracaat eden herkese
kredi veren bir kurum hâline gelmiştir ve üstelik bu kredi miktarı 45
liradan 2002de, bugün, önümüzdeki yıl 240 bin liraya çıkıyor.
(MHP sıralarından 240 lira sesi)
240 liraya çıkıyor.
Özür dilerim. Alıştık rakamlara. 240 liraya çıkıyor.
Önceki trendlere baktığımızda sadece 90-100 lira olabilecek
bir rakam bugün 240 liraya çıkmıştır ve kredinin
yanında, başarılı olan ihtiyaç sahibi her öğrenciye de
başarısı ve ihtiyaç sahibi olması durumunda da burs verilebilmektedir.
Burada dinledik, Kredi
Yurtlar Kurumunun kapasitesi aktarılırken işte sadece ve sadece
belli bir oranın, çok cüzi bir oranda, 7 yüzde 7 gibi bir rakamın
tekabül ettirildiği söylendi. Buraya gelirken milleti yanıltmaya, farklı
bilgi vermeye, kimsenin önüne başka bir tablo çizmeye kimsenin hakkı
yok. Bugün sistemimizde 3,5 milyon öğrenci var ama 3,5 milyon
öğrencinin 1,5 milyonu açık öğretimde. Allah aşkına,
diğer tarafta herkes başka bir şehirde mi okuyor? Artık
-işte saydım biraz önce- İstanbulda 39, Ankarada 14 tane
üniversitemiz var ve ayrıca her ilde üniversite var.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Her ilde
bir rektör var ama üniversite yok. Üniversite kâğıt üstünde.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) Yani
birçok öğrencimiz kendi ilinde okuyabilmekte ve 3,5 milyon öğrencinin
her biri yurda başvurma durumunda değil zaten. 1,5 milyonu sadece,
açık öğretimde, diğerleri de kendi programlarında devam
etmekte. O rakamları da ortaya koyalım. O rakamları da koyalım,
mevcut öğrenci sayısı, bu yıl itibarıyla
baktığımızda 2 milyon 100 civarında Kredi Yurtlar
Kurumunda öğrenci adedimiz var, 2 milyon 100 civarında.
Peki, yeni kayıt ne
kadar? Çünkü en çok yurda ihtiyaç duyan öğrenci, daha okula yeni
başlayan, etrafı tanımayan, arkadaşlarıyla, kiminle
beraber kalabileceğini belirlemeyen öğrenciler, yeni de 550 bin
civarında öğrenci başlıyor. Her yıl örgün
eğitime, dört yıllığı, iki
yıllığı, birinci öğretimi, ikinci öğretimi dâhil,
550 bin civarında öğrenci başvuruyor, bunlardan yurt için
başvuranların oranı 256 bin.
İlk etapta, ilk
yerleştirmede bunun ne kadarı karşılanmış? 106
bini yerleştirilmiş, daha sonraki ek yerleştirmelerle, kendi
arasındaki hareketlilikle, bugün itibarıyla
baktığımızda 181 bin öğrenci yurtlara
yerleştirilmiş durumdadır.
Şimdi, konu üzerinden
siyaset yapacaksak, konuyla ilgili çalışmamızı da,
rakamları da, ciddi olarak hazırlığımızı
yapalım ve o şekilde gelelim. Bu rakamların içerisinde
itirazı olan varsa söyleyebilir. 256 bin öğrenci başvurdu ve
bugün itibarıyla 181 bin. Kalan ne kadar? Kalan da 75 bin öğrencimiz
var.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Az
mı? Bazı ülkelerin nüfusu kadardır.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla)
Peki, biz burada birçok ülkenin nüfusunu katlayan bir öğrenci grubuna
ÖZDAL ÜÇER (Van) Yurt
odaları boşken neden 75 bin öğrenci açıkta?
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla)
Kıymetli arkadaşım, biraz önce sen konuşurken ben burada
dinledim, notlarımı aldım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ama onu
açıklama zorunluluğu olduğu için söylüyorum.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla)
Burada konuşmak güzel ama susmayı da, dinlemeyi de bilmek gerekiyor
biraz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Hükûmet
olarak açıklama zorunluluğundasın!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla)
Şimdi, biz bugün neyi açıklıyoruz, bugün neyin derdindeyiz?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben buraya
susmaya değil, konuşmaya geldim. Seni denetlemeye geldim.
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) Dinle, dinle!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla)
Evet, bu 75 bin öğrenci bizim derdimiz. 75 bin öğrencinin yurt
bulamaması, odalara girememesi bizim derdimiz.
İşte, bugün
getirdiğimiz tasarıyı okusaydın orada görecektin,
tasarıyı okumadan buraya geliyorsun, ondan sonra diyorsun ki
Tasarıda bahsediyoruz, borç geri ödemesinde müthiş bir kolaylık
getiriyoruz, ondan haberin yok. Bu tasarıyla daha hızlı, daha
çabuk yurt yapabilmek için yenilik getiriyoruz, ondan haberin yok,
oturduğun yerden konuşuyorsun.
Neyi yapıyoruz?
TOKİ marifetiyle, TOKİnin şu ana kadar edindiği birikimle,
kendi yetenekleriyle, Türkiye'de ne kadar hızlı konut
yapabildiğini hepimiz biliyoruz. İşte bundan sonra
yaptığımız şeyde, yeni yurt binası yapmada daha
esnek, daha hızlı hareket edebilmemizi gerektiren bir koşul
hazırlıyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Zaten bu
laubaliliğiniz sizi bu hâle getirdi.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Biz,
hepimiz şahit olacağız, bugünkü değişiklikten sonra,
daha 2012 yılına varmadan Kredi ve Yurtlar Kurumumuz 80 bine
yakın ek kapasite yaratacaktır.
Arkadaşlar, başka
bir şey daha var.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Biz, bu
tür nezaketsizlikleri kabul etmiyoruz.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) -
Yurtlarda yakınları kalan, yeğenleri kalan,
tanıdıkları kalanlar çok iyi biliyor, bizim
yurtlarımız eskiden koğuş sistemiydi, hamamlar vardı.
Çocukların gitmekten, inmekten çekindikleri, doğru dürüst gidemedikleri,
doğru dürüst yıkanamadıkları yerlerden, biz, bugün oda
sistemine geçtik. Artık ranzalara son verdik ve çocukların
katlarında duşlar var. Yani, Kredi ve Yurtlar Kurumundaki kapasiteyi
eskisi gibi koğuş sistemi, ranza sistemi yapsaydık, şu an
yaptığımız yatak -rakam ortada- 64.333 yatak
yapılmış
AKİF AKKUŞ (Mersin)
70lerde de vardı onlar 70lerde.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) -
Bunun üstüne birer tane ranza koysanız, fazla değil sadece üstüne bir
kat ranza eklediğinizde bu 128.666ya çıkardı. İşte,
bugün biz bunu getiriyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sen
ilkokul öğrencisiyle mi konuşuyorsun?
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Biz,
çocuklarımızı geçmişiyle avunan, işte Hiç yoktu, bu
daha iyiydi. değil, dünya ülkesi
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Terbiyesiz! Laubali olma!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) -
dünyanın herhangi bir ülkesine gittiğinde rahat bir şekilde
çalışabilecek beklentide, vizyonda ve donanımda
yetiştirmeye çalışıyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Çok
mükemmelsiniz! Mükemmellik sizin ruhunuzda var! Terbiyesiz!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) -
Burada mevzu edilen kredi veya burs geri ödemesiyle ilgili birkaç cümle
söylemek istiyorum.
Bugün, dört yıl
içerisinde, dört yıl kredi alan öğrenciler bunu iki yılda
ödemekte mevcut durumda ve herhangi bir zaman dilimi içerisinde belli bir sürede
SGKya kaydolan, geçici bir yerde çalışarak SGKya kaydolan bir
gencin kredi borç erteleme işlemi yapılmamakta çünkü sistemde
kayıtlı gözüküyor. Biz ne yapıyoruz bugün? Bugün
getirdiğimiz sistemle, dört yılda aldığı krediyi dört
yılda ödeyebilmesinin yolunu açıyoruz yani aylık ödediği
miktarı yarıya düşünüyoruz. Artı, başvurduğu
dönemde SGKya kayıtlı değilse ÜFE artışıyla
herkese borcunu erteleyebilme imkânı sunuyoruz. Bu kimi ilgilendiriyor?
Bu, burada bu rakamları çalışmadan, bu tasarının
içinde bunların olduğunu bilmeden konuşanlar bunun farkında
olmayabilir ama bugün 565 bin öğrenci, mezun, öğrenim kredisi, 274
bin kişi de katkı kredisini ödemek durumunda, yani toplam 839 bin
kişiyi ilgilendiren bir durum.
Şimdi, kalan sürem
içerisinde, Sayın Başkanım da biraz süre verirse bir şey
eklemek istiyorum.
Öğretmen
maaşlarının siyaseti yapılıyor. Sözleşmeli
öğretmen, atanamayan öğretmenler kavramı üzerinde konuşmaya
burada girmeyeceğim. Yani atanamayan öğretmen, sınıf
mevcutlarıyla ilgili ve ürettiğimiz projeler üzerinden laflar
ediyorsunuz. Bir kez de bizi şaşırtın. Bir kez de yoksulluk
edebiyatı yapmayı, Türkiyedeki 15 milyonu aşkın
öğrenciden, bir yerlerden bulduğunuz kalorifer dairesini ve eskiden
50 mevcutlu sınıf bulabilmek için çok uğraşırken
-çoğu çok üstünde- bugün 53 mevcutlu bir yeri biliyorsun, 40 mevcutlu bir
yer, 39 mevcutlu bir yer yapar
Konuşarak yoksulluk edebiyatı yapmak
değil, bir dünya ülkesi olmak için neler yapmamız gerekiyor?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Vandakilerin hepsi 50 mevcutludur. Görmek istersen gel götüreyim seni!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) Bir
dünya ülkesi olmak için bizim, bu gençlerimize sunduğumuz imkânlar
üzerinde konuşsaydık ben çok daha mutlu olurdum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Özden, lütfen sözlerinizi tamamlayın.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Yanlış bilgi. Pembe tablo çiziyorsun.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla)
Pembe tablo çizmiyorum, rakamları ortaya koyuyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Gerçekleri söyle, gerçekleri!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla)
Yüzde 7 gerçek değil. yüzde 7nin gerçek olmadığını
söylüyorum da bir kez daha söyleyeyim.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ne
yüzde 7si ya!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) 3,5
milyon öğrenciyi alırsan yurt kapasitesi yüzde 20 ama 3,5 milyon
öğrencinin 1,5 milyonu açık öğretimde. Bunu, millete,
milletimize yanlış rakamlar vererek bizim
yaptığımızı küçük göstermeye çalışabilirsin
ama milletimiz görüyor. 150 bini aşkın dersliği sen
görmeyebilirsin ama milletimiz görüyor; bu da bize yeterli.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Özden.
Teklifin tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Abdullah Çalışkan,
Kırşehir milletvekili.
Buyurun Sayın
Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifimiz ve Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler
Gününü kutluyor, bizlerin yetişmesinde ve bugüne gelmesinde emeği
geçen tüm öğretmenlerimizin ellerinden öpüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
vermiş olduğumuz kanun teklifi ile bazı kanunlarda
değişiklik yapılması öngörülmüştür. Öncelikle,
askerlik görevlerini yerine getirirken anne, baba, kardeş, eş veya
çocuk gibi birinci dereceden yakınları vefat eden erbaş ve
erlere, akrabalarına karşı son görevlerini yerine
getirebilmeleri ve bu acılı günlerinde sevdikleriyle birlikte
olabilmeleri için, askerlik hizmetinden sayılmak üzere on günlük ek izin
hakkı verilmektedir. Askerlik hizmetini yapan
vatandaşlarımız bu görevlerini yerine getirirken bir yakınlarını
kaybettikleri zaman, eğer yasal izinlerini kullanmış iseler, bu
acılı günlerinde izin almalarıyla ilgili
sıkıntılar olduğu için böyle bir değişiklik
yapılmasıyla bu sorunun çözülmesi öngörülmüştür.
Değerli milletvekilleri,
sekiz yıllık AK PARTİ İktidarının en önemli
hizmetlerinden birisi de eğitim alanında yapmış olduğu
çalışmalardır. İktidarlarımız döneminde
eğitime ayrılan bütçe, ilk defa, savunma harcamalarının
önüne geçmiştir. Eğitime yapılan yatırımın çok
önemli olduğuna inanıyoruz. Çocuklarımızın ve
gençlerimizin en iyi fiziksel şartlar içinde, geleceğe en iyi ve en
donanımlı şekilde hazırlanmaları için gayret
gösteriyoruz. Bu çerçevede, üniversite eğitimine ayrı bir önem
verdik. Her ilimizde en az bir devlet üniversitesinin olmasını
sağladık ve üniversitelerimizin gerçek bir bilim yuvası
olması için çalıştık. AK PARTİ İktidarı
olarak temel hedefimiz her vatandaşımızın kendine
yakışır bir şekilde üniversite öğrenimini
tamamlaması ve Hükûmetin de maddi desteğiyle ülkemize hizmet edecek
fikri hür, vicdanı hür, aydın nesillerin yetişmesidir.
Üniversite gençliğine
hizmet eden Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun amacı,
yükseköğrenim gören öğrencilerimize kredi vermek, bu
öğrencilerimiz için yurtlar yaptırmak ve yurt işletmesini
sağlamak suretiyle Türk gençlerinin yükseköğrenimlerini ve sosyal,
kültürel gelişimlerini sağlamaktır. Kurumumuzun 2011 bütçesi
2002 yılına kıyasla 7 kat
artırılmıştır. Kurumumuz, sosyal devlet anlayışı
çerçevesinde yaptığı çalışmalarla
yurtlarımızda ranza sistemini kaldırmış, üniversite
öğrencilerimizin beş yıldızlı otel konforunda
barınmaları sağlanmıştır. 2002 yılında
187 bin olan yatak kapasitemiz, yapılan 153 yurt veya blok ile 243.690a
yükseltilmiştir.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Siz hiç yurt gördünüz mü?
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Devamla) - Yurtlara başvuran öğrenciler maddi durumuna göre bir
puanlama esası dâhilinde yurtlara kayıt yaptırabilmektedir.
Artık her ilimizde ve 107 ilçemizde 270 adet yurdumuz hizmet vermektedir.
2010 yatırım programımızda 58 il ve 50 ilçeye 78.900 yatak
kapasiteli yeni yurt projelerimiz yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri,
2004 yılında yaptığımız değişiklik ile
diğer kurum ve kuruluşların burs ve kredi verme yetkileri
kaldırılmış, burs ve kredi hizmetlerini yürütme görevi
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna verilerek kurum burs ve kredi
verme konusunda tek yetkili kılınmıştır. Böylece
mükerrerlik önlenerek daha fazla sayıda öğrenciye daha fazla miktarda
yardım yapılması imkânı sağlanmıştır.
Maddi durumuna göre tamamen objektif kriterler esas alınarak her
öğrenci Kurumdan burs veya öğrenim kredisi alabilmektedir, katkı
kredisine başvuran her öğrenci de Kurumdan mutlaka katkı kredisi
almaktadır. 2002 yılında burs veya öğrenim kredisi alan
öğrenci sayısı 451.550 iken 2010 yılında bu rakam 2
katına çıkarak 961.227ye yükselmiştir. Yine katkı kredisi
alan öğrenci sayısı 2002de 405.791 iken 2010da bu rakam
528.103e yükselmiştir. Diğer yandan, 2002 yılında 45 TL
olan burs veya kredi miktarı 4,5 kat artarak 2010 yılında 200 TL
olarak verilmiştir. Önümüzdeki yıllarda bu miktarı daha da
artırmayı planlıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun teklifimizle yapmış olduğumuz en önemli
değişiklik, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumundan
öğrenim kredisi alan üniversite öğrencilerimizin bu kredileri geri
öderken çekmiş oldukları sıkıntıları gidermektir.
Daha önce kredi alan bir öğrenci, mezun olduktan iki yıl sonra
başlamak suretiyle, almış olduğu krediyi, kredi
aldığı sürenin yarısı kadar zamanda geri ödemek
zorundaydı. Bu kanun teklifimiz sizlerin desteğiyle
yasalaştığı zaman, her öğrencimizin kredi borcunu geri
ödeme süresi kredi alınan süre kadar olacaktır. Yani, dört yıl
boyunca kredi alan bir öğrenci, mezun olduktan iki yıl sonra başlayacak
şekilde yine dört yıl boyunca kredi borcunu geri ödeyecektir. Mevcut
durumla kıyaslandığı zaman, kredi borcunu geri ödeme süresi
2 katına çıkmış bulunmaktadır ve aynı
şekilde kredi taksitleri de yarı yarıya düşmektedir. Bu
değişiklik üniversite öğrencilerimiz için çok önemlidir. Bu
uygulama, şu anda kredi alan, aldığı krediyi henüz ödemeye
başlamayan ve kredi borcunu düzenli olarak ödemekte olan herkesi de
kapsamaktadır. Kredi ödeme zamanı başlayıp borç
taksitlerini aksatmadan ödemekte olanlar, bakiye borçlarını kalan
taksit süresinin 2 katı sürede ödeyeceklerdir. Yani, borcunu düzenli
olarak ödeyen ve sekiz ay taksiti kalmış olan bir öğrencinin bu
borçlarını geri ödeme süresi, bu yasa kabul edildiği zaman
otomatikman on altı aya çıkacaktır ve ödenecek taksitler de
otomatikman yarı yarıya düşecektir. Kişinin Kuruma
başvurmasına gerek kalmadan bu düzenlemeyi Kurumumuz kendisi
yapacaktır.
Ayrıca, daha önce bir
üniversite öğrencisinin öğrenim görürken SSK kaydı varsa, mezun
olduktan iki yıl sonra SSK kaydı olmasa yani işsiz bile olsa
kredi borcunu mutlaka geri ödemeye başlaması gerekiyordu. Yeni
düzenleme ile bir kişi mezun olduktan iki yıl sonra eğer bir
işe girmemiş ise Kuruma müracaat ederek kredi geri ödeme süresini
birer yıllık sürelerle uzatabilmektedir. Yine aynı şekilde,
işe giren ve kredi borcunu geri ödemeye başlayan bir kişi
işsiz kalması durumunda yine Kuruma başvurarak kredi ödeme
süresini bir yıl sonraya erteleyebilmektedir. Kişinin işi
varken, bir geliri varken kredi borcunu geri ödemesi esası getirilmektedir.
Diğer yandan, kanun
teklifimizle öngörülen bir diğer önemli değişiklik ise yurt
dışında yükseköğrenim gören
vatandaşlarımızın da Kurumdan burs veya kredi
alabilmesidir. Şu anda resmî veya özel, yurt dışında öğrenim
gören vatandaşlarımızın sayısı 23.921dir. Kurum,
bu vatandaşlarımızın barınma ve burs, kredi
işlemleri için yurt dışında personel istihdam
edebilecektir.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, iktidarımız döneminde
yaptığımız çalışmalar ile artık, her
ilimizde en az bir devlet üniversitesi bulunmaktadır. Bunun yanında
vakıf üniversitelerimiz de hızla çoğalmaktadır. 2002
yılından bu yana 49 devlet üniversitesi ve 29 vakıf üniversitesi
olmak üzere toplam 78 üniversite eğitim hayatına
başlamıştır. Şu anda toplam 102 devlet üniversitemiz
ve 52 vakıf üniversitemiz bulunmaktadır. Bu üniversitelerde okuyan
öğrencilerimizin yurt taleplerini karşılamak için yeni yurt
binalarının bir an önce yapılması en önemli
önceliklerimizdendir. Bu kanun teklifimizde yurt binalarının
TOKİ tarafından yapılabilmesinin önü açılmaktadır.
Ayrıca, isteyen kişi ve kuruluşlar Yükseköğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu ile iş birliği içinde Kuruma ait veya hazine
tarafından Kuruma tahsis edilen arsalara yurt inşa edip kırk
dokuz yıl boyunca belli bir bedel üzerinden bu yurtları Kuruma
kiralayabileceklerdir. Bu süre sonunda yurt binası kuruma devredilecektir.
Kendi arazisi üzerine yurt inşa eden veya mevcut binaları olan
kişiler de yine aynı şekilde beş yıl süreyle
binaları kuruma yurt olarak işletilmek üzere kiralayabileceklerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Çalışkan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Devamla) Değerli milletvekilleri, kanun teklifimiz ile ayrıca
İzmirde Şifa Üniversitesi ve Trabzonda Avrasya Üniversitesi
kurulması da öngörülmektedir.
Diğer yandan, özel
okulların açılması önündeki bazı bürokratik engellerin
kaldırılması da kanun teklifimizin içeriğinde yer
almaktadır.
Yine aynı şekilde,
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
aracılığıyla Avrupa Birliği kaynaklı 900 milyon
avro hibe fonunun kullanılması amacıyla gerekli personelin
yetiştirilmesi amacına yönelik olarak ek süre verilmesi de yine bu
kanun teklifimizde öngörülmüştür.
Kanun teklifimize destek
vereceğinizi ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çalışkan.
Teklifin tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Durdu Özbolat, Kahramanmaraş
Milletvekili.
Buyurun Sayın Özbolat.
(CHP sıralarından alkışlar)
DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 571 sıra sayılı Kanun
Tasarısıyla ilgili olarak şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 24 Kasım
Öğretmenler Günü. 24 Kasım 1928 tarihi, aynı zamanda Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün millet mektepleri başöğretmeni olduğu
tarihtir. Büyük kurtarıcı, ulusal kurtuluşu
gerçekleştirdikten sonra Türkiyenin çağdaşlaşma ve
demokratikleşme sürecinde en önemli rolü öğretmenlere biçmiştir.
Onun Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
Öğretmenden, eğitimciden yoksun bir ulus kendi adını alma
yeteneğini kazanamamıştır, ona basbayağı bir
topluluk denir, ulus denemez. Bir topluluğun ulus olabilmesi için
kesinlikle eğitimcilere ihtiyacı vardır. sözü öğretmenlere
verdiği önemi ve öğretmenlerden beklentilerini çok güzel bir biçimde
ortaya koymaktadır. Hepimizin hayatında çok önemli yeri olan
öğretmenlerimizi, üzülerek belirteyim ki, bugün süslü sözler ve
seremonilerle oyalayıp bir yıllarını daha
geçiştireceğiz.
Sevgili öğretmenlerim,
keşke bu Mecliste atama bekleyen öğretmen adaylarını göreve
başlatacak çalışmalar yapabilseydik, sözleşmeli
öğretmenlerimizin tümünü kadroya geçirebilseydik, öğretmenlerimize
mesleklerinin onuruna yakışan bir ücret artışı
sağlayabilseydik, Millî Eğitim Bakanının 18inci Millî
Eğitim Şûrasında dile getirdiği bir maaş ikramiyeyi
bugün hesabınıza yatırabilseydik, öğretmenler arasında
çalışma barışını bozan kariyer basamakları
gibi uygulamalara son verebilseydik, ek ders ücretlerinizi 2 katına
çıkarabilseydik, emekli öğretmenlerimizin maaşlarını
insanca yaşayabilecekleri bir seviyeye çekebilseydik.
Gerçekleştiremediğimiz bütün bu keşkelere rağmen, fikri
hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiren siz sevgili
öğretmenlerimin önünde saygıyla eğiliyor, Öğretmenler
Gününüzü kutluyorum.
Bu tasarı
kanunlaşırsa üniversite sayımız 156ya çıkacak.
AKPnin iktidarda olduğu 2002-2010 yılları arasında 49u
devlet, 31i de vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 80 üniversite
açılmış. Sayı epey kabarık görülüyor.
Üniversite açalım, bizim
buna hiçbir itirazımız yok. Yükseköğrenimdeki okullaşma
oranının çağdaş dünyadaki ölçülere ulaşması bizim
de isteğimiz. Bu konularla ilgili getirdiğiniz her öneriyi de
destekledik, sorumlu muhalefetin gereğini yerine getirdik.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bilimsel, mali ve idari özerkliği olan, Türkiye gerçeğinden
kopmayan ancak her alanda evrenselliği yakalayan akademik, rekabet ve
demokratik katılım ilkelerini benimseyen bilgi çağının
üniversitelerini hedefliyoruz. Bu, bizlerin, üniversite kurulması ve
çalıştırılmasıyla ilgili temel felsefemiz.
Şimdi burada
doğrudan Sayın Bakana ve dolaylı olarak YÖK Başkanına
soruyorum: 156 üniversiteden kaç tanesi bu ölçülere uyuyor? Bu ölçüye
itirazınız yoksa, gelin, hep beraber, sadece sayıyla değil
nitelikleriyle övüneceğimiz üniversiteler kuralım, kurulmuş
olanların standartlarını olması gereken yerlere
yükseltelim. Ben, şu an burada bulunan, bulunmayan milletvekili
arkadaşlarımızın hiçbirinin itiraz etmeyeceğini
düşündüğüm bir çıta koymak istiyorum. Açılmış
olan ya da açılacak üniversiteleri kendi çocuklarımızı
gönül rahatlığıyla gönderebileceğimiz, göğsümüzü gere
gere Benim çocuğum şu üniversitede okuyor. diyebileceğimiz
niteliğe kavuşturalım. Bunları
gerçekleştirdiğimizde dünyada yeri olan üniversitelere sahip
olacağız, o zaman biz de Sayın Bakanın övünçlerinin bir
kısmına katılmış olacağız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi sizlere üniversitelerimizde ders veren
hocalarımızla yaptığım sohbetler ve onların
tespit ettiği sorunların bir kısmını dikkatlerinize
sunmak istiyorum:
1) Üniversitelerimizde kalite
sorunu var mı?
2) Üniversitelerimiz mevcut
statükoya bağlı hantal kurumlar hâline gelmişler mi?
3) Üniversitelerimizde
bilimsel araştırma programları yeterli mi?
4) Üniversitelerimiz
gerçekten evrensel mi?
5) Üniversitelerimizde
kayırmacılık sorunu var mı?
6) Üniversitelerimizin
nitelikli öğretim elemanı sorunu var mı?
7) Üniversitelerimizin
araştırma fonu yeterli mi?
8) Üniversitelerimizin
yayın kalitesi ne durumda?
9) Üniversitelerimizde
altyapı sorunları var mı?
10) Yüksek lisans ve doktora
eğitiminde çağı yakaladık mı?
11) Üniversiteler nitelikli
öğrenci bulmada sorun yaşıyor mu?
12) Yabancı dil sorunu
çözülebildi mi?
13) Öğretim
elemanlarının özlük sorunları çözüldü mü?
14) Öğrencilerin ve
öğretim elemanlarının örgütlenme sorunları çözüldü mü?
Toplamı otuz beş
madde olan bu sorunları zaman darlığı nedeniyle burada
sonlandırdım, biraz da vakıf üniversiteleri üzerinde durmak
istiyorum.
Bugün görüşeceğimiz
Şifa ve Avrasya üniversiteleriyle birlikte özel üniversite
sayımızı elli dörde çıkaracağız. Şifa
Üniversitesi, İzmirde Türkiye Tabipler Vakfı tarafından
kuruluyor; Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi,
Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsünden
oluşuyor. Böyle ihtisas üniversitelerinin kurulmasını olumlu
bulduğumu belirtmek istiyorum, teşvik edelim yenileri de
açılsın. Kaliteli vakıf üniversiteleri kuruldukça
öğrencilerimizin, doğal olarak kaynaklarımızın da ülke
dışına çıkmasına engel olacağız. Bu
üniversitelerimiz arasında Bilkent, Koç, Sabancı, Bilgi
üniversiteleri gibi seçkin eğitim kurumları var. Ancak, bütün
vakıf üniversiteleri böyle mi? Bizim ciddi tereddütlerimiz ve
tespitlerimiz var değerli arkadaşlarım. Bu üniversitelerde ders
veren hocalarımızdan başlayalım. Bunların iş
güvenceleri var mı? Yoksa, bunlar işçi statüsünde mi
çalışıyor? Bu hocaların geleceği patronun iki
dudağının arasında mı, değil mi? İki yüz
üniversite açacağım. diye övünen YÖK Başkanı biraz da
öğretim elemanlarının maaş ve özlük sorunlarıyla
ilgilensin. İktidar da Meclise bu konularla ilgili iyileştirmeler ve
düzenlemeler getirsin, biz de destek olalım.
Bu üniversitelerde okuyan
öğrenciler okulları parayla diploma alacakları yerler olarak
mı görüyorlar yoksa görmüyorlar mı? Bu üniversitelerimizin çoğu
yabancı dille eğitim yapıyor. Bu eğitim yeterli mi,
değil mi? Bu üniversitelerimizde gerçekten İngilizce eğitim
yapılıyor mu? Bu üniversitelerimizin hazırlık
sınıfından sonra başarısız olanlar belli bir
ücret karşılığında yaz okullarına gidiyorlar
mı? Yaz okulundan da başarısız olanların
durumları ne oluyor? Hazırlık atlama sınavlarını
devlet, vakıf, YÖK merkezî bir sınavla yapamaz mı? Hazırlık
sınavında başarısız olan öğrenciler Türkçe
eğitime geçebiliyorlar mı? Bu konuda sıkıntılı
durumlar var mı? YÖK vakıf üniversitelerini yeterince denetliyor mu,
daha doğrusu denetleyebiliyor mu? Denetimi yapılan kurumlara
yaptırım uygulanabiliyor mu? Üniversitelerimiz arasında yandaş
olmayan üniversite ayrımı yapılıyor mu? İktidarın
çalışmalarını ve politikalarını eleştiren
öğretim görevlilerinin üniversitelerine baskı uygulanıyor mu,
örneğin kontenjanlarında azalmaya gidiliyor mu? Bu söylediklerim
yaptığım çalışmalar sonundaki tespitlerimdir.
Değerli milletvekilleri,
bu tabloyu yaşayan hoca mutlu mu, öğrenci mutlu mu, bir sorunuz. Ben
sordum, cevabımı aldım. Gelin, beraberce bir daha soralım.
YÖK Başkanına ve sayın bakanlara, çalışırlarsa
epeyce ipucu verdim. Dilerim gereğini yaparlar.
Kahramanmaraş Sütçü
İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi bundan on yıl önce kadro
yasası da olmadan kuruldu. Kadrosunu diğer fakültelerden öğretim
üyeleri kaydırarak yürütüyor çalışmalarını.
Kahramanmaraş 1 milyon
100 bine yakın nüfusu olan bir ilimiz. Bir araştırma ve bir
üniversite hastanesine çok acil ihtiyacı var. Buna rağmen on
yıldır kadro sorununu çözemediği için ne yazık ki yeteri
kadar hizmet veremiyor. Daha önce de kaç kez dile getirmemize rağmen 1.150
kadroya ihtiyacı olmasına rağmen bu kadro şimdiye kadar
verilmedi. Şimdi rektörün görev süresi bitti, yeni rektör atandı.
Dilerim, bu yeni rektör döneminde en azından Kahramanmaraşa, bu
üniversitemize, tıp fakültemize yeteri kadar kadro verilir.
Kamu ve üniversitelerin tümü
dünyadaki çağdaş üniversiteler düzeyine yükselene kadar
üniversitelerimiz kendi aralarında yarışan, toplumla ve
bulundukları yöreyle bütünleşen, sanayi kesimleri ve sivil toplum
örgütleriyle iş birliği yapan kurumlar hâline getirilmelidir.
YÖK
kaldırılmalıdır, Üniversitelerarası Kurul etkin duruma
getirilmelidir. Akademik yükseltmelerde temel kriter, araştırma
performansı olmalıdır. Üniversitelerimizde lisansüstü
eğitim gören öğrenciler desteklenmelidir. Üniversiteler ve
araştırma kuruluşlarımıza gerekli kadro ve kaynak
sağlanmalıdır.
Ben, bütün bunların
olabileceği bir düzenlemenin, yönetimin ülkemize çok yarar
sağlayacağına inanıyorum ve Cumhuriyet Halk Partisinin
iktidarında da bunları yapacağımızı herkesin
bilmesini istiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Özbolat.
Şimdi, yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sisteme giren sayın
milletvekillerine birer dakika süre verilecektir.
Sayın Tankut, buyurun.
YILMAZ TANKUT (Adana)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Türkiye'nin
genel manada öğretmen açığı nedir? Atama bekleyen
öğretmen sayısı nedir? Kadroya geçmesi planlanan sözleşmeli
öğretmen sayısı nedir? Millî Eğitim Bakanı ve
Başbakanın müteaddit defalar vaat ettiği, söz verdiği
sözleşmeli ve diğer statüdeki öğretmenlerin kadroya
alınmaları ne zaman gerçekleştirilecektir?
Diğer sorum: Kredi
Yurtlar Kurumundan kredi alıp ödeme yapamayan veya yapma şansı
ve maddiyatı bulunmayan öğrenci sayısı nedir? Ödenmeyen
toplam kredi tutarı nedir? Bu teklif kanunlaştığı takdirde
aldıkları kredileri ödeyemeyenler borçlarını ödeyebilecek
midir veya bu teklifle ödenmeyen kredi borçlarının ne kadarlık
bir bölümünün tahsil edilmesi hedeflenmektedir? Öğrencilerin kredilerini
ödeyememelerinin en temel nedeni nedir? Bu konuda Hükûmet olarak herhangi bir
araştırma ve tespitiniz mevcut mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tankut.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizin
yükseköğrenim öğrenci sayısı 3 milyon 300 bin
civarındadır. Yurtların hâlihazır kapasitesi 230 bindir. Bu
da toplam öğrenci kapasitesinin yüzde 7sine karşılık
gelmektedir. Böyle bir tablo içerisinde her sene öğrenci velileri
çocuklarını yurtlara yerleştirmek için büyük çaba sarf etmektedirler.
Bizler de her sene bu kaosun içerisinde kalmaktayız. Bilhassa bu
öğrencilerin yurt sorunlarının acilen çözülmesi gerekir,
kız öğrencilerin yurt sorunlarının acilen çözülmesi
gerekir. Bu konuda bu konunun çözümü için 2011 yılı
yatırımını ve ileriki yıllardaki projeksiyonunuzu
açıklar mısınız?
Ayrıca, 2011
yılında Kahramanmaraş ilimizi de yatırım
programına almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan
MÜMİN İNAN
(Niğde) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, ben
de bugün Öğretmenler Günü münasebetiyle bütün öğretmenlerimizin
Öğretmenler Gününü kutluyorum, onlara sağlıklı ve
başarılı, hayırlı ömürler temenni ediyorum.
Niğdemizde, defalarca
sormamıza, söylememize rağmen birçok okulumuzda hâlâ öğretmen
açığı bulunmaktadır. Türkiyede mezun olup boş gezen,
atama bekleyen öğretmenlerimiz varken, maalesef, bazı
okullarımız hâlâ yedek öğretmenlerle doldurulmaya
çalışılmakta ve eğitim yapılmaya
çalışılmaktadır.
Diğer taraftan,
Niğde Üniversitesinde artan öğrenci sayısına paralel olarak
Niğdede, merkezde ve Bor ilçemizde yeni yurt yapmayı planlıyor
musunuz? Çünkü yeni bölümler açıldı, yeni gece eğitimi
açıldı. Dolayısıyla, ihtiyaç hızla artmaktadır.
Ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Askerlik Kanununda
yapılan değişiklikle erbaş ve erlerin
yakınlarının vefatında on gün izin verilmesi öneriliyor. Bu
izinle beraber yol giderleri, yolluk da beraberinde verilemez mi?
İkinci sorum: Tokat il
ve ilçelerinde büyük oranda yurt ihtiyacı vardır. Önümüzdeki dönem
içerisinde Tokat il ve ilçelerine yurt yapmayı düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum: Tokat ilinin
dört büyük ilçesi olan Zile, Turhal, Erbaa ve Niksarda altyapı mevcut
olup buralarda da vakıf üniversitesi kurulması halk tarafından
beklenmektedir. Buralarda da vakıf üniversiteleri kurmayı
düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tütüncü
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu tasarıyla Tarım
ve Kırsal Kalkınma Destekleme Fonundaki personelin dil eğitimi
için bir yıllık ek süre verilmektedir. 900 milyon euroluk Avrupa
Birliği Fonunu kullanacak. Bir yıl gecikiyor, bu 900 milyon euroluk
bu fonu bir yıl gecikmeyle kullanacağız.
Şunu sormak istiyorum:
Kaç tane personel, dil bilmeyen personel alınmıştır? 900
kişi istihdam ediliyor. Neden Avrupa Birliğinin talep ettiği,
akreditasyon açısından talep ettiği nitelikte dil bilen eleman
alınmamıştır ve bu hibe fonu, 900 milyonluk fon neden
böyle
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında bu
öğrencilerin yurda alınmasındaki kıstas nedir bilmiyorum.
Yani benim memleketimde, Tuncelide, bir bakıyorsunuz, üç kardeş
okuyor, üçünün ekonomik durumu çok zayıf; bir bakıyorsunuz, yurtlar
kurasında üç yüzüncü yedekte, bilmem kaçıncı yedekte. Hâlbuki
bunun belirli bir kurala bağlanması lazım. Evvela ekonomik
durumu zayıf olan öğrencilerin hiç böyle kuraya tabi tutulmadan,
normal bir kıstas kabul edilirse bunlara normal olarak yurt
çıkması lazım. Bir bakıyorsunuz, bu öğrencilere
haksız olarak birtakım kayırmalar yapılıyor. Ondan
sonra milletvekili olarak gidiyorsunuz, birileri geliyor, yüz tane, iki yüz
tane, sıradan, kendi öğrencilerini veyahut da yerlerindeki
öğrencileri yurtlara alıyor, maalesef, muhtaç olan öğrenciler
yurtlara alınmıyor.
Şimdi, bir diğer
sorun: Bu kanunla kaç tane yurt dışı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Güvel, buyurun.
HULUSİ GÜVEL (Adana)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Bakan, Adanada
bulunan Çukurova Üniversitesinde yaklaşık 40 bin civarında
öğrenci öğrenim görmektedir ancak Adanadaki yurt kapasitesinin
sayısı 3.800-4.000 civarındadır. Defalarca dile getirmemize
rağmen yeni bir yurt yaptıramadık Adanaya. 2002
yılından bugüne kadar Adanaya kaç kişilik öğrenci yurdu yapılmıştır?
Bir yıl önce yine burada sözünü verdiğiniz ve Nisan 2010
yılında ihalesini yapacağınız bin kişilik
öğrenci yurdu, 2010 yılı bitmek üzere olmasına rağmen
hâlâ ihalesi yapılmamıştır. Bu yatırımdan vaz
mı geçilmiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakan, kredi ödemelerinin tamamı borcun
türüne göre farklı havuzlarda toplanmakta ve yapılan herhangi bir
yanlışlıkta borçlunun yapılandırılması iptal
edilip icra takibine alınarak mağdur edilmektedirler. Örneğin,
kasım ayına dair öğrenim ve katkı kredisi borcu için
ödenmesi gereken taksitleri toplam 200 lira olan bir borçlu bu miktarın
tamamını yanlışlıkla katkı kredisi borcuna dair
havuza yatırması durumunda, sistemde öğrenim kredisi borcu
ödenmedi şeklinde görüldüğü için
yapılandırılması sonlandırılmaktadır.
Katkı kredisi borcu hesabının yatırılmış
olduğu fazla para da kendisine geri ödenmemektedir.
Sayın Bakan, siz
Kırıkkalede herhangi bir yurdu gezdiniz mi? Onu da soruyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Yaman
NURİ YAMAN (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
19uncu maddede yaptığınız değişiklikle iş
yeri açma ve çalışma ruhsatları yetkisini belediyelerden ve özel
idarelerden aldınız. Bunlar, ilgili yasaların, büyükşehir
belediyelerinin 7nci maddesinde, il özel idarelerinin ve yine de ilçe
belediyelerinin, il belediyelerinin 15inci maddelerinde belediye yetkileri
arasında sayılan görevleridir. Bu görevleri bunlardan alarak hem bir
gelir kaybına hem de yetki gasbına neden olduğunuzu kabul ediyor
musunuz? Bu konudaki düşüncenizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
2008 yılında
İstanbul Teknik Üniversitesinin açılışına konuk olan
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğanı protesto etmek
amacıyla toplanan bir grup öğrenci, parasız eğitim talep
ettikleri için her biri bir yıl üç ay ceza aldılar. Bir taraftan
özgürlüklerden bahsederken, bir taraftan
Yani öğrencilerin en tabii
hakkı olan parasız eğitimi talep ettikleri için bu cezayı
nasıl buluyorsunuz?
İkinci sorum: Geçen gün
Plan ve Bütçede de dile getirmiştim. Zannediyordum ki sadece benimle
ilgili ama grubumuzdaki bütün milletvekilleriyle aynı noktada
Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürünü dört yıldır aramamıza rağmen
hiçbir gün telefonlarımıza cevap vermemektedir. Oysaki iktidar
milletvekillerinin sekreteryasının nasıl kâğıtlar
üzerinde, gidip öğrencileri yerleştirdiğini biliyoruz. Biz de
yoksul illerin milletvekilleriyiz. Bu ayrımcı tutumu nasıl
içinize sindirebiliyorsunuz, BDPye karşı bu tavrınızı
nasıl izah edebiliyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelik, buyurun.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle 24 Kasım
Öğretmenler Gününü kutlamak istiyorum. Ayrıca öğretmenlerimizin
her anlamda statülerinin yükseltilmesi temennimizdir.
Benim sorum, Türkiye
genelinde yükseköğrenim öğrencilerimizin ciddi barınma sorunu
var, bütün vekillerimiz de buna değindiler. Ancak kendi ilim olan Mersin
öyle zannediyorum ki Türkiye ortalamasından daha fazla bu sorunla
karşı karşıya. Özellikle Mersinin gerek Mersinin, gerek
Mersin Üniversitesi kapsamında gerekse Tarsustan Anamura kadar olan
bütün ilçeleri büyük ilçeler ve oralarda yüksekokullar var ancak
öğrencilerin barınma sorunu had safhada. Bu konuda herhangi bir
çalışma ya da yatırım var mı? Bunu öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Sayın Akkuş...
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Sayın Başkan, Sayın Bakan; Tarsusta 1 fakülte ile 2
yüksekokul vardır. Bu fakülte ve
yüksekokulda yaklaşık 2 bin öğrenci bulunmaktadır. Sadece
kiralama ile ortaya çıkmış yüz elli yataklı bir yurt
bulunmaktadır. Yeni bir yurt yapılması konusunda ne
düşünüyorsunuz? Tarsus üniversitesinin kurulmasına nasıl
bakıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Selamoğlu...
Son soru.
MUHARREM SELAMOĞLU
(Niğde) Sayın Bakanım, 2011 yılı içerisinde
Niğde Üniversitemizin kampüsü
içerisine yapacağınız 500 kişilik öğrenci yurdu
için ilim adına teşekkür ediyorum. Aynı zamanda Bor ve
Ulukışla ilçemizdeki yüksekokullar için de programa
aldığınızı biliyorum. Şu anda Niğde
Üniversitesi kampüsü içerisine yapılacak olan yurdumuzun arsa yeri de
temin edilmiştir. Bu hususta gereken hassasiyeti göstererek bir an önce
temelinin atılmasını rica ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
Sekiz dakika süreniz var.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyorum,
hepsini saygıyla selamlıyorum.
Buradaki
eleştirilerimizin tümü öğrencilerimizin daha iyi bir ortamda
barınmaları, beslenmeleri, öğrenimlerini daha iyi şartlarda
devam ettirebilmeleri konusunda herkesle hemfikir olduğumuzu
düşünüyoruz. Tabii birdenbire üniversite sayısı 2 kat
artınca ve buradaki kontenjanlar artınca mutlaka yurt sorunu
olduğu doğrudur ama bütün bunlara rağmen şunu söylemem
lazım: Ülkemizde 250 bin yatağa ulaştık. Onun
dışında, 150 bin özel sektör yatağı var, 50 bin de
üniversite yurtlarımız var, 450 bin. 2 milyonluk bir öğrenci
kapasitemiz var, Açık Öğretim hariç. 450 bin bölü 2 milyon,
yaklaşık yüzde 17, 18, 19lara varan bir rakamı var. Bu, tabii,
yeter mi? Yeter değil. Onun için, yeni finansman modelleri
oluşturmaya çalışıyoruz. Bir tanesi de bugünkü
yasamızda TOKİye yaptırmaya çalışıyoruz.
TOKİnin bu konuda uzmanlığından ve hızından
faydalanmak istiyoruz. Diğeri, bütçemizdeki artışı,
sağ olsun Hükûmetimiz bu sene diğer bakanlıklara oranla daha
fazla artırdı, daha fazla bu işe önem veriyor. Onun
dışında, yap-kirala-devret modellerini, kirala modellerini
denemek istiyoruz. Onu söylemek isterim.
Şu anda 29 adet 22.590
kapasiteli yurt projesinin inşaatı devam etmekte. 10 tanesi bunun 9.500
kapasiteli, tamamlandı. 11 adet 6.400 kapasiteli yurt projesi
sözleşme aşamasında. 16 adet 11.800 kapasiteli yurt projesi
inşaat ihalesi aşamasında. 13 adet 8.600 kapasiteli yurt
projesinin proje adaptasyon çalışmaları devam etmekte. 42 adet
21.010 kapasiteli yurt projesinin arsa tahsis ve arsa hukuki ve fiziki
bilgilerini toplama çalışmaları devam etmekte. 119 adet 78.900
yatak kapasiteli yurt projesi velhasıl bulunmakta.
Şimdi, özellikle Tunceli
iliyle
Ben bir ay evvel Tunceli iline gitmiştim. Orada gezdim, gördüm.
Gerçekten çok mutlu oldum. Burada son iki yıl içerisinde 240 kapasiteli
yurt hizmete açıldı. 600 kapasiteli yurt daha hizmete sunduk. Daha
sonra 600 kapasiteli açılan yurdumuzda 314 kapasite
artırımı yaparak bugün itibarıyla 584 kız, 570 erkek
olmak üzere 1.154 kapasiteli yurdumuzla hizmet veriyoruz. Şu anda 90 tane
boş yatağımız var Tuncelide arkadaşlar. Bugün teyit
ettik. Biz her yere çok önem veriyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Bakan, yanlış bilgi veriyorsunuz.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Ayrıca, 2010 yılı yatırım
programında 500 kapasiteli yurt projemiz de bulunmakta. İnşallah
2010 yılı Aralık ayı sonunda ilana
çıkacağız.
Özellikle son sekiz
yıldır müracaatta bulunan öğrencilerin başarılı
ve ihtiyaç sahibi olanlarına burs, geriye kalanların tamamına
öğrenim kredisi veriyoruz.
Burs tahsis edilen
öğrencilerin değerlendirilmesinde öğrencinin başarı
durumu, aile geliri ve sosyal durumu dikkate alınmakta olup herhangi bir
öğrencinin kayırılması mümkün değildir. Öncelikli
olarak şehit ve gazi çocukları, 5510 sayılı Kanun
kapsamında malullük aylığı alanlar, özürlü öğrenciler,
anne ve babası vefat edenler, Darüşşafaka Lisesi mezunu ve
ortaöğrenimi yetiştirme yurtlarında barınarak
tamamlayanlar, amatör millî sporcular, ÖSYM sınavı sonucunda ilk
100e girenler, 3717 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında
köyleri boşaltılanlar desteklenmektedir. Burs kontenjanının
bir bölümü üniversitelere ayrılıyor ve kontenjandan yararlanacak
öğrenciler ise üniversiteler tarafından seçilmekte.
Tokat ili bilgileri: 2010
tarihi itibarıyla Tokat il merkezi ve ilçeleri 3.248dir. Mevcut
yurtlarımızın iyileştirme çalışmaları
doğrultusunda 200 kapasite düşümü yapıldı. Tokatta 2010
yılı yatırımında 750 kapasitelik yurt projesi yer
almakta, 26/11/2010da inşaat ihalesi yapılacak. 2010 yılı
yatırım programında Niksarda 500 kapasitelik yurt projesi yer
almakta. Bunun da ihalesi yapıldı, şu anda sözleşme
aşamasında. Tokat-Turhalda 500 kapasiteli yurt projesi yer almakta,
arsa bilgilerini topluyoruz. Velhasıl Tokat ili ve ilçelerinde toplam
kapasite artış oranı yüzde 139.
Niğdede, biliyorsunuz,
500 kişilik yurt kapasitemiz var ve 2010 yılı yatırım
programına dahil edildi. Millî Piyango Yurdumuzun yanında üniversite
tarafından verilen 20 bin metrekarelik alanın kurumumuza tahsis
onayını Millî Emlak Genel Müdürlüğünden bekliyoruz.
Kahramanmaraş ilinde
şu anda 3.294 kapasitemiz var. 2010 yılı yatırım
programında Kahramanmaraş ilinde bin kapasiteli yurt projemiz yer
almakta olup on ikinci ayın 7sinde ihale ediyoruz. Yine Göksunda 300
kapasiteli yurt projesi yer almakta. Bunun arsa bilgilerini toplamaktayız
ve yüzde 92ye ulaşıyoruz artışla.
Adana ilinde, mülkiyeti
kurumumuza ait 194 bin metrekarelik alan üzerinde yer alan Fevzi Çakmak
Yurdunun 30 bin metrekarelik kısmı üzerinde inşa edeceğiz.
Kayserideki bin kişilik
yurt projesini adapte edeceğiz, 2010 yılı sonuna kadar, yani bir
ay içinde ilana çıkacak.
Yine şunu söyleyeyim:
Tahsilatla ilgili bir eleştiri yapıldı. 1962 yılından
2002 yılına kadar kırk yılda 27 milyon lira tahsilat
yapıldı YURTKURda ama biz yedi yılda 2,5 milyar tahsilat
yaptık, gecikmiş tahsilatı, değerli arkadaşlar. Bu
hassasiyetinin bir sonucu. Ve yüzde 4,4tü, 1962 ile 2002 yılları
arasında kredi katkı, ödenenle oranı ortalama yüzde 4 iken
şu anda yüzde 43e çıktı. Bunu da söylemek istiyorum.
Kocaeli 500 kişilik yurt
projesi, özellikle Yavuz Selim Yurdunun bulunduğu alanın üst
kısmında 15 bin metrekarelik alana inşa edeceğiz, bu
kapasiteyi 750ye çıkaracağız, 23/11 yani bugün ihalesi
yapılmış olacak.
Yine, Enis Beyin
sorduğu soruya şöyle cevap vereyim: Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumunda ne kadarı yabancı dil
biliyor? Mevcut personelin yüzde 45i biliyor ve dolayısıyla bu
parayı kullanmak için bunu uzatmak istiyoruz sizlerin de tensibiyle.
Ben şunu söyleyeyim:
Kız öğrencilere çok önem veriyoruz. Özellikle kız
öğrencilerimizin dışarıda kalmamasını istiyoruz.
Özel sektörü desteklemek
istiyoruz. Özel sektör belli bölgelerde yurt yapsın ve belki de belli
yıl vergi ödemesin, bununla ilgili bir çalışmamız var.
Çünkü şunu görüyoruz ki ne kadar çok üniversite açmışsak o kadar
da özel sektör yurt yapımında böyle niyetli görünüyor ve biz özel
sektörün de yurt yapmasını istiyoruz ama tabii ki bizim
yapmış olduğumuz yurtlardan çok az miktarda aylık
alıyoruz, her gün 4 milyon lira da öğrencilerimize yemek sübvanse
etmemiz nedeniyle bizim yurtlarımız çok tercih ediliyor. Şu anda
1 kişilik ve 3 kişilik odalarımız üç
yıldızlı oteller gibi ve gerçekten çok sayıda talep var ve
bütün 6 kişilik, 8 kişilik odalarımızı da, bu
koğuş sistemini de böyle normal, içinde banyosu, tuvaleti olan
odalara çevirmek istiyoruz.
O bakımdan çok fazla
sayıda talep var ama katiyen kazan dairesinde barınan bir
öğrencimiz yoktur. Daha evvel bir televizyonda da Efendim, ben 60
kişilik odada kalıyorum. diyen bir öğrenci toplumu
yanıltmıştır. Bu da doğru değildir.
Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bakan, ben teşekkür ediyorum.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Bakan, bürokratlarınızın o ayrımcı
tutumlarından dolayı biz sizden bir şey istiyoruz. Eğer
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.26
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 21.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
571 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Koçal, Zonguldak
Milletvekili.
Buyurun Sayın Koçal.
CHP GRUBU ADINA ALİ
KOÇAL (Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
birinci bölümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün Öğretmenler Günü. Öğretmenler Günüyle ilgili,
konuşmacı arkadaşlarım, görüşlerini sizlerle paylaştı.
Ben de Öğretmenler Gününü, tüm öğretmen
arkadaşlarımın Öğretmenler Gününü kutluyorum. Başta
Başöğretmen Atatürk olmak üzere, eğitime katkı veren,
görevi başında şehit olan öğretmenlerimizi saygıyla
anıyorum. Bu onurlu görevi sürdüren öğretmenlerimize
başarılar, emeklilerimize de sağlık ve esenlikler
diliyorum.
Çağdaş ve nitelikli
bir eğitimin gerçekleşmesinde öğretmenlerimizin önemi,
kuşkusuz, büyüktür. Geleceğimizin aydınlık olabilmesi için,
öğretmenlerimizin en doğru biçimde yetiştirilmesi ve toplumda
hak ettiği yere gelmesi gereklidir. Ne var ki, AKP döneminde, nitelikli,
çağdaş ve laik eğitim rafa kaldırılmış,
liyakatsiz kadrolar prim yapmıştır. AKP, öğretmenlerin
direncini kırmak, örgütlenmesini engellemek ve korku salarak
istediğini yaptırmak amacıyla kadrolu öğretmen yerine
ücretli, sözleşmeli, vekil öğretmen gibi atama uygulamaları
icat etmiştir. Bu uygulama tamamen yanlıştır ve siyasi
amaçlıdır. Öğretmenlik mesleğini parçalara ayıranlar,
kuşkusuz, bunun bedelini öderler. Dolayısıyla tüm öğretmenler
derhâl kadrolu öğretmen statüsüne dönüştürülmelidir.
Değerli milletvekilleri,
bu Hükûmet döneminde hiçbir Öğretmeler Gününde öğretmenlerin gerçek
sorunları tartışılmamış, yüz binlerce eğitim
emekçisinin sosyal ve ekonomik sorunlarının çözümü yönünde herhangi
bir adım atılmamıştır ne yazık ki ve özellikle
grevli, toplu sözleşmeli sendika tüm eğitim emekçilerimizin
hakkıdır. Eğitim ve eğitimcilerimizin sorunlarını
çözmek hepimizin görevi olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisinin
demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini benimseyen, cumhuriyet ve Atatürk
devrimlerinden yana olan ve bu devrimlerin bekçisi olan çağdaş
öğretmenlerimizin yanında olduğunu bir kez daha ifade etmek
istiyor ve sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
hepimiz biliyoruz ki eğitimin ve eğitimcilerimizin çok önemli, çok
ciddi sorunları vardır. Bugüne kadar iki dönemdir iktidarda bulunan
Hükûmetin bu sorunlarla ilgili söylemden öteye geçemediği, eyleme
söylemlerini dönüştürmediği hepimiz tarafından bilinmektedir.
Öğretmenlerimizin çok ciddi sorunları vardır, eğitim
emekçilerimizin ve eğitimin çok ciddi sorunları vardır. Bu
sorunlara çözüm bulmak, kuşkusuz bu Meclisin, öncelikle de hükûmetlerin ve
o hükûmetlerde bakanlık yapanların görevleridir ama bugünkü
Öğretmenler Günündeki konuşmalardan anlıyoruz ve görüyoruz ki,
İktidarın, öğretmenlerin ve eğitimin sorunlarını
çözmeye yönelik hiçbir çabası yoktur, esas çabası kendi ideolojisini
gerçekleştirmektir. Bugün, burada, Sayın Millî Eğitim
Bakanı, kendisine ayrılan yirmi dakikalık sürenin ancak on
dakikalık bölümünü kullanarak Meclisten ayrılmıştır,
buradaki bu tartışmaları izlememiştir, bu
tartışmaları önemsememiştir. Çünkü öteden beri zaten
yapılan budur. İktidar, hiçbir zaman için muhalefetin önerilerini ve
öngörülerini önemsememiş, dikkate almamış, daima kendi
bildiğini yapmakla meşgul olmuştur. Bu gerçekten Parlamento
adına, ülkemiz adına son derece kaygı vericidir.
Öğretmenlerimizin de sorunları vardır, eğitimin de
sorunları vardır, bunları çözme görevi de hepimizindir ve bugün
Türkiyemizde öğretmenlik görevini güç koşullar altında yapan
arkadaşlarımızın çalışma barışı
yoktur, kendi aralarında çok büyük sıkıntıları
vardır. Hem çalışma barışı yoktur hem de ekonomik
olarak öğretmenlerimiz yoksulluk sınırının
altındadır. Her defasında, her Öğretmenler Gününde, her 24
Kasımda yetkililerimiz ve etkililerimiz güzel sözlerle
öğretmenlerimizi avutmaya çalışmaktadır. Bu, doğru
değildir. Herkesin, özellikle de yetkili mevkilerde oturanların
öğretmenlerin sorunlarına mutlaka çözüm bulucu çalışmalar
içerisinde olmaları gereklidir.
Bu çalışmalardan
bir tanesi de öğretmenlerin kendi içinde, eğitim içi, hizmet içi
çalışması yapmasıdır. Hizmet içi
çalışması epey zamandır yoktur. Öğretmenlerin grevli
toplu sözleşme hakkı yoktur.
Öğretmenlerimizin,
özellikle de yönetim kademelerinde bulunan öğretmenlerimizin atama
yönetmeliği durmadan değiştirilmekte ve öğretmenler,
yöneticiler mağdur edilmektedir. Senenin ortasında hiç gereği
yokken, anlamı yokken yasal olmayan birtakım atamalar vardır. Bu
atamalardan son günlerde ilköğretim ve ortaöğretim yöneticilerinin
aynı okulda beş yıl yöneticilik yapmış olmaları
nedeniyle aralarında yapılan değişikliği dikkate
alacak olursak, bu değişiklikte belli bir sendika üyelerinin çok daha
verimli, kapasitesi yüksek ve herkes tarafından takdirle anılan
okullara verilmiş olması düşündürücüdür. Ve yine, ne yazık
ki, bu öğretmenlerimiz ve bu yöneticilerimiz atanırken liyakate
dikkat edilmemektedir. Oysaki öğretmenlerin ve yöneticilerin huzurlu
olması demek, onların iyi öğrenci yetiştirmesi demektir,
iyi insan yetiştirmesi demektir; ahlaklı, temiz insan
yetiştirmesi demektir, ulusunu ve ülkesini seven insan yetiştirmesi
demektir. Bunu sağlayabilmemiz için önce yöneticilerimizin ve
öğretmenlerimizin huzurlu olması gerekiyor.
Tabii, görev
başındaki öğretmenlerimizin sorunları var,
atanmasını bekleyen öğretmenlerimizin sorunları var. 300
bin öğretmenimiz de atanmasını bekliyor ama 300 bin
öğretmen atanmasını beklerken ne yazık ki bazı
okullarımızda din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine cami
imamlarına sokmaktan ve onları değerlendirmekten de geri
kalmıyor bu İktidar. Bu dikkate değerdir, önemlidir, ciddidir
çünkü bu kadar öğretmen açıktayken, bu kadar öğretmen aş
beklerken, iş beklerken cami imamlarımızı esas görevlerinden
alıp onları din kültürü ve ahlak derslerinde değerlendirmek bir
gaflettir.
MUHARREM SELAMOĞLU
(Niğde) Sizin döneminizde öyle mi oluyordu?
ALİ KOÇAL (Devamla)
Değerli arkadaşlar, burada, tabii, ücretli, sözleşmeli ve vekil
öğretmenlik statüsünü de tamamen ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu
konuda verilmiş olan sözler vardır, bu sözler mutlaka yerine
getirilmelidir.
Bu arada, yakın
geçmişte, hatırlayacaksınız 18inci Millî Eğitim
Şûrası oldu. 18inci Millî Eğitim Şûrası, ne
yazık ki, 1.200 kişilik tam donanımlı Millî Eğitim
Şûra Salonu olmuş olmasına karşın
Kızılcahamamda bir otelde yapılmıştır ve Millî
Eğitimin paraları oraya aktarılmıştır ve uzakta
tutulmuş olmakla asıl, Şûranın içinde bulunması
gerekenler Şûranın dışında tutulmuş,
Şûranın içinde olmaması gerekenler, görüş bildirmemesi
gerekenler Şûranın içerisinde yer almıştır.
Yanlış olmuştur. Bu yanlışı mutlaka önümüzdeki
süreçte düzeltmek gerekir ve bunun gerekçesini de kamuoyuna açıklamak
gerekir.
Ayrıca, bu Şûrada 5
farklı komisyonda 220 tavsiye kararı alındığı
bildiriliyor ama bu 220 tavsiye kararının ne olduğunu ne
yazık ki bilmiyoruz, bilemiyoruz, henüz hiçbir şekilde
yayınlanmamış vaziyette. Ama şunu görüyorum değerli
milletvekilleri: 5 ayrı komisyonda eğer 220 tavsiye kararı
alınmışsa bu Millî Eğitim Bakanlığı
batmış demektir, çökmüş demektir. Çünkü bu kadar karar
alınıyorsa eğer, demek ki bu Millî Eğitim
Bakanlığı hiçbir şey yapmıyor, sekiz yıldır,
dokuz yıldır hiçbir şey yapamadı, bundan sonraki süreçte
bir şeyler yapabilmenin çabası içerisinde veya eksiklerinin var
olduğunu kendisi bu şekliyle kanıtlamış
durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Koçal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ KOÇAL (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, tabii, burada 571 sıra sayılı
yasayla değiştirdiğimiz birtakım yasalardaki maddeler
vardır. Bu maddelerden en önemlisi iki tane vakıf üniversitesinin
açılmasıdır. Bu doğrudur, bunu destekliyoruz, ancak YURTKURun
önemli bir değişiklik maddesi vardır. Yurt içinde, YURTKUR, Kredi
ve Yurtlar Kurumu görevini tam anlamıyla yapmış,
layıkıyla yerine getirmiş, artık yurt dışına
açılıyor. Burada bir şey var değerli arkadaşlar:
Burada gizli bir gündem vardır, burada bu işi yapanların
kafalarının arkasında başka projeler var olduğu açık
ve nettir. Önce biz kendi ülkemizdeki sorunlarımızı çözmek
durumundayız, dolayısıyla bunun çok iyi incelenmesi ve
irdelenmesi gerekiyor.
Bu duygu ve düşüncelerle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Akif Akkuş, Mersin
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, Ulu Önder Atatürke başöğretmen unvanının verilmesi
dolayısıyla kabul edilen Öğretmenler Gününün milletimize ve tüm
öğretmenlere hayırlı olmasını diliyorum.
Tabii, burada benden önce
konuşan arkadaşlarımız sık sık öğretmenlerin
sorunlarıyla ilgili sözler söylediler, bunların birçoğuna
katılmamak mümkün değil. Özellikle öğretmen atamalarındaki
birtakım sıkıntılar gerçekten öğretmenleri bizar
ettiriyor. Bunlar içerisinde sözleşmeli öğretmenler âdeta köle
muamelesi görüyor yöneticiler tarafından.
Daha önceki
konuşmalarımız sırasında Sayın Bakan
sözleşmeli öğretmenlerin artık kadrolu öğretmenler hâline
getirileceği konusunda birtakım konuşmalar
yapmıştı, sözler vermişti, bunların da yerine
getirilmediğini belirtmek istiyorum. Deniyor ki: Sözleşmeli
öğretmenler de yine belli bir kadro dâhilinde ücret alıyorlar. O
zaman niye kadrolu öğretmen yapılmıyor? Anlaşılır
gibi değil.
Tabii, bu sorunların
yanında, ben 571 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
son zamanlarda yasa tasarıları torba kanun adı altında
birbiriyle alakalı veya alakasız farklı konuların bir araya
toplanmasıyla teklif edilmektedir ki bu kanun teklifi de böyle bir teklif.
Bu da yasa tasarılarının detaya inilmeden, enine boyuna
incelenmeden geçmesine sebep olmakta, uygulanma sırasında da
bazı hatalar içerdiği dikkatlerden kaçmamaktadır.
Dolayısıyla herhangi bir kanun defaatle gündeme gelmekte, yeni ek ve
değişikliklerle içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır.
Bu da böyle bir tekliftir.
Bu yasayla, birinci dereceden
yakınları vefat eden erbaş ve erlere izin verilmesi, Kredi ve
Yurtlar Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılması,
Başbakanlığa bağlanması ve iki adet yeni vakıf
üniversitesinin kurulması teklif edilmektedir.
Kanun teklifinin 1inci
maddesiyle 1927 tarihli 1111 sayılı Kanunun 77nci maddesine bir
fıkra eklenmektedir. Buna göre muvazzaflık döneminden sayılmak
üzere birinci dereceden yakınları vefat eden askerlerimize on günlük
izin verilmekte ve bu izin süreleri de muvazzaflık süresinden
sayılmaktadır.
Bu, gerçekten de askerlik
hizmetini ifa eden askerlerimizi zaman zaman telafisi olmayan
sıkıntılara sokmakta idi. Bu yasa teklifiyle birinci dereceden
yakınının cenazesine katılma ve taziyeleri kabul etme gibi
bir durum söz konusu olacaktır. Bu da o askerimizin daha iyi görev
yapmasına ve moralini yükseltmesine sebep olacaktır diyorum. Ancak bu
durumda olan er ve erbaşa ayrıca yolluk ödenmesi de yerinde
olacaktır, çünkü unutmayalım vatandaş gittikçe
fakirleşiyor.
Kanun teklifinin 3üncü
maddesiyle, 351 sayılı Kanunun 2nci maddesinde kurumun amacı
değiştirilerek yurt dışında da yükseköğrenim
gören öğrencilerin kurum imkânlarından yararlanabilmesi imkânı
verilmeye çalışılmaktadır. Buna bağlı olarak yurt
dışındaki öğrenci ihtiyaçlarının giderilebilmesi
için görevlerin mahallinde yerine getirilmesini teminen personel
istihdamının sağlanması öngörülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
burada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu ülke seksen yedi
yıldır cumhuriyetle idare ediliyor ve seksen yedi yıl öncesinden
bugünümüze fevkalade önemli değişiklikler, gelişmeler oldu,
gelişmeler yaşandı. AKP sözcüsü arkadaşım
konuşması esnasında Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarında
ranza sistemini biz kaldırdık. Yani kaldırmasaydık binlerce
öğrencinin daha yurtlarda kalması söz konusu olabilirdi. dedi.
Bunları duyunca gerçekten üzülüyorum. Ben, 1968-1970 yıllarında
İstanbuldaki Kadırga Yurdunda, 1970-1971 yıllarında da
Edirnekapı Yurdunda kaldım. Her iki yurtta da ranza değil,
somya sistemi vardı daha o zamanda. Ancak ülkenin bir kısım
yerlerindeki yurtlarda, belirttiği gibi, ranza sistemi vardı, bugün
de ranza sisteminin olduğu yerler mevcut, var. Sizlere de birçok
öğrenci özellikle barınma ihtiyacı, burs ve kredi ihtiyacı
için müracaat etmiştir. Dolayısıyla, biz elimizdeki
imkânları evvela ülkemizdeki öğrenciler için kullanmalıyız.
Çünkü yurt dışına eğitim-öğretim için giden
öğrencilerin büyük bir kısmı zaten burs alarak gitmektedir ve
almış olduğu bursla ihtiyaçlarını
karşılamaktadır. O burslar hesap edilerek verilmektedir. Bunun
yanında yurt dışına gidenlerin bir kısmı
ülkemizdeki üniversiteleri kazanamayan öğrenciler, bir kısmı da
yurt dışında çalışan Türk
vatandaşlarının çocuklarıdır. Dolayısıyla,
ülkemiz üniversitelerini kazanamayanlar böylece ödüllendirilecek ve haksız
rekabet meydana gelecektir. Bu yüzden, burs veya kredi verilmesi için kesin
kurallar belirlenmeli. Bunların işlemlerini ülkemizde
yaptırmaları ve bunların işlerini yerine getirmek üzere
yurt dışına yurt yapılması ve burada personel
görevlendirilmesi ülkemize gereksiz bir maddi yük getireceği gibi, olumsuz
dedikoduların da önünü açacaktır.
Bu kanunla yasal zemin
kazanacak olan yurt dışında Kredi ve Yurtlar Kurumu yurt
inşa etme ve işletme yetkisine bağlı olarak bu yurtlar
nerelerde ve hangi kıstaslara göre kurulacak? Yurt kurulan merkezlere
öğrenci akışı mı sağlanacak? Yani devlet
oraları işaret mi edecek bir şekilde? Buralara gidin. mi
diyecek yoksa dünyanın her tarafına yurt mu yapılacak?
Kanun teklifinin 6ncı
maddesiyle Genel Müdürlüğün yurt dışında
kuracağı yurtlarla ilgili görevleri yerine getirmek üzere, Genel
Müdürlükçe önerilen personel, 6004 sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun 10 uncu maddesinin altıncı fıkrasına göre uzman
müşavir olarak atanır. denmektedir. Değerli milletvekilleri,
Genel Müdürlük bu personeli neye göre önerecek? Eğer belli kriterler
olmazsa bu personel yandaş, bol maaşlı ama bu konuyla ilgisinin
ne kadar olduğu veya olmadığı belli olmayan kişiler
olabilir. Niye bunlar uzman müşavir olarak atanıyorlar? Ülkemizde
genellikle müşavirlik kadroları boş tabir edilen
kadrolardır. Yani birisini, bir müdürü görevden aldığınızda
onu müşavir olarak atarsınız. Yani ne iş yaptıkları
pek bilinmez. Bunlar hem uzman hem de müşavir olacak. Sanki bu unvan
onlara olağanüstü maaş verebilmek için veriliyor gibi. Bu,
vatandaş arasında da maalesef konuşuluyor.
Dolayısıyla,
buralarda görev alacakların belirli kurallarının mutlaka burada
belirlenmesi uygun olur. Mesela buraya önerilen personelin KPSS imtihanına
girmiş olması, yabancı dil sınavından en az 70 puan ve
üzeri almış olması ve belli bir süre, mesela sekiz on yıl
gibi devlet memurluğu yapmış olması şartları
aranmalıdır en azından. Aksi takdirde, ilgisiz, alakasız
ama yandaş birçok kişi buralarda görevlendirilir ve temsil
kabiliyetleri olmadığından ülkemizin imajına zarar
verirler.
Bu yüzden ülkemiz
üniversitelerini kazanma başarısını göstermiş
öğrencilerimiz için iaşe ve ibate imkânlarının
artırılması sağlanmalıdır. Yani buralara
yapacağımız yatırımlarla Türkiyedeki
yatırımları, yurt sayısını
artırmalıyız, yatak sayısını
artırmalıyız ve bunların hem beslenmesini hem de
barınmasını daha iyi şartlar içerisinde yapmasını
sağlamalıyız.
Bir de değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla, yurt dışında
öğrenim gören öğrencilere
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Akkuş, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) -
burs veya kredi verilmesi sırasında kefil
alınması hususu getirilmektedir ancak eğer devlet
okullarından birini kazandıysa çocuk, bu da kredi alıyor ama
kredi alırken bundan kefil istenmiyor ama yurt dışına
gidiyorsa bu çocuk bundan kefil isteniyor.
Şimdi, bu devirde kefil
bulmak kolay mı? Ben üniversite hocası olmam hasebiyle on
beş-yirmi sene önceki geçmişte birçok öğrenciye kefil oldum ve
onların kefalet paraları, aldıkları kredilerin geri
ödenmesi benim tarafımdan yapıldı.
Şimdi, bu günümüzde
insanların sıkıntısının daha çok olduğunu ve
birtakım sahtekârlık olaylarının daha fazla olduğunu
bildiğimize göre, çocukların kefil bulması söz konusu olmayacak,
kefil bulamayınca kefil bulanlar gidecek. Kim bulacak? Kefiller bir
yerlerin kontrol ettiği kişiler olacaktır diyor, bu yüzden bu
yurt dışı hadisesinin gündemden çıkmasını
istiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Akkuş.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nuri Yaman,
Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Yaman.
BDP GRUBU ADINA M.NURİ
YAMAN (Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi ve Yükseköğrenim
Kurumları Teşkilatı Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlarım.
Tabii, sabahtan beri Genel
Kurulun çalışma süresi içinde hep bir konu üzerinde bütün hatipler
vurgulamada bulundular, dileklerini dile getirdiler. Ben de uzun süre
öğretmenler eğitim ordusuyla birlikte çalışan bir kişi
olarak değerli öğretmenlerin bu mutlu günlerini kutluyorum ve benim
yıllar önce ilkokul öğretmenim olan Denizlili Sayın Hasan
Ürünün de buradan uzun ömürler dileyerek saygıyla ellerinden öpüyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu torba kanununda yaklaşık sekiz kanunla ilgili
değişiklikler bugün Meclisin önüne apar topar gelmiş bulunmakta.
Tabii, çok önemli değişikliklerin yanında, ben, özellikle, bu
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununun da gündeme gelmesinden
dolayı dört yıldır peşinde koştuğum ancak şu
anda Meclisin çatısı altında karşımda gördüğüm
çok çok Sayın -tırnak içinde diyorum- Genel Müdürün bulunduğu
bir ortamda yaşadığım olayları siz değerli milletvekillerine
ve AKPnin nasıl partizanca, nasıl yandaş bir kadroyla bu
hizmetleri yürüttüğünü gözlerinizin önüne sermek istiyorum.
Evet, değerli
milletvekilleri, biz gerçekten Kredi ve Yurtlar Kurumuna çok ihtiyaç duyan bir
bölgenin milletvekilleriyiz. Muş Milletvekili olarak beni Sayın Genel
Müdürü dört yıldır kovalıyorum, deyim aynen bu. Üzülerek bu
sözcüğü kullanıyorum. Bürokraside uzun süre yıllarını
veren bir mülki idare amiri olarak, burnu tavanda ve Kafdağında olan
bir Genel Müdürün tutumunu sizlerin gözlerinin önüne tanıklarıyla,
isimleriyle sermek istiyorum. Evet, çok Sayın Genel Müdür herhâlde
soyadından ve belki de -Sayın Bakanım beni affetsinler-
Sayın Bakanımın hemşehrisi olarak Trabzonlu olmanın
verdiği o Kafdağındaki burnuyla, bir milletvekilinin dört
yıl içinde özel sekreterini de bürosuna göndermesine rağmen
görüşmemenin ve onunla muhatap olmamanın hesabını burada
mümkünse Sayın Bakan versin.
BAŞKAN Sayın
Yaman, bürokratların biliyorsunuz cevap verme hakkı yok bu kürsüde,
lütfen
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Hayır, ben Sayın Bakandan istiyorum.
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) Bürokratların cevap verme hakkı yoktur.
Yapmayın ya!
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Sayın Hocam, müsteşarlık yapmış olan bir
insansınız.
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) Bakana söyleyin, Genel Müdüre söylemeyin. Burada konuşma
hakkı yok. Konuşma hakkı olanlara söyleyin.
BAŞKAN Sayın
Milletvekili, lütfen, oturur musunuz.
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) Ayıptır yahu!
BAŞKAN Sayın
Birinci, oturur musunuz lütfen.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Bir genel müdür bir milletvekilinin sekreteryasını dahi kapı
dışarı kovamaz.
SIRRI SAKIK (Muş) Dört
yıl size dönmese ayıp değil mi? Dört yıl cevap
vermemiş.
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) Bakana söyleyin; bürokrata değil.
SIRRI SAKIK (Muş)
Bakana soruyor zaten.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Bakana diyorum ben, Bakana diyorum.
Bakandan da şunu
istiyorum: Tutanaklara geçirerek, ilgili kişi hakkında, 657
sayılı Yasanın o tarafsızlık ilkesini ihlal eden o
Sayın Genel Müdür hakkında işlem yapılmasını
istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Biz
özel bir şey mi istiyoruz?
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Siz kendinizi ne sanıyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
Yaman, lütfen
Sayın Bakana hitaben konuşur musunuz Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Benim sekreterim üç gün sizin özel kaleminiz Sayın Serap
Hanımın odasında bir dileğimizi, bir isteğimizi
iletmeye gittiğinde kapı dışarı ediliyor, kapı
dışarı. Bu, olacak şey mi?
AVNİ ERDEMİR
(Amasya) Muhatabın kim, muhatabın?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Muhatabı sen değilsin. Sen niye bağırıyorsun?
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Ben tanıklı
konuşuyorum, ben ispatlı konuşuyorum. Dört yıl Sayın
Genel Müdüre biz birtakım isteklerimizi bildirmek için
başvurduğumuzda hiçbir kapıyı açamadık. Sağ
olsunlar, Sayın Bakanıma bizzat kendim verdim ve teşekkür ediyorum.
Hatırlarlarsa, aynı akşam, gece saat 11.30da beni
aradılar, teşekkür ediyorum. Yine, o yoksul ailelerin çocukları
için biz yurt isteklerini Sayın Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç Beyin özel kalemine ve kendisine vermek suretiyle kendisine
ilettik ve Sayın Başbakan Yardımcımız, Sayın
Arınç ertesi gün özel kalemiyle bizi arayarak isteklerimizin ilgili
kişiye iletildiğini söyledi.
Bakın, bir muhalefet
milletvekili olarak, sizler beni dinlerken keyifleriniz yerinde. Gayet rahat,
sizin yazdığınız yazılarla, sizin özel kuryelerinizle
nasıl oraya isteklerinizin gittiklerini bilen bir kişiyim. Bunun
yolunu da bürokrasiden gelen bir kişi olarak çok iyi biliyorum. Sayın
Karaman Milletvekili komşum, eğer Sayın Mevlüt Akgün buradaysa,
özel kalemiyle beraber, onun istekleriyle beraber, onun imzasıyla beraber
bu ricalarımı da yine burnu Kafdağlarında olan o
Sayın Genel Müdürüne gönderdiğimizi de burada sayın
arkadaşımızın da kanıtlamasını istiyorum.
Allah aşkına, nedir
sizin bu kibriniz? Nedir sizin bu kendinizde olan, bu Kafdağlarda
dolaşan bu yapınız. Yoksa, Albayrak soyadından mı
yararlanıyorsunuz? Evet, Albayrakların
ayrıcalıklarını biliyoruz. Sayın Başbakanın
dünürlerinin her alanda, medyada, özel birtakım ihalelerde, hele hele
belediyelerin taşıma ihalelerinde neler yaptığını
gayet iyi biliyorum.
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) Sayın Başkan
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın
Yaman
Sayın Yaman, lütfen
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, şimdi, Hatip, cevap verme hakkı
olmayan insanlara, konuşmasına cevap hakkı verilemeyecek
kişilere sataşıyor.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başbakan hazretleri burada olsun, yanıtlasın.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Hayır. Bunlar afaki şeyler değil, bunlar soyut şeyler
değil.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) Demokraside yasama, yürütme üzerinde baskı kurmaz.
Yasama-yürütme ayrılığı var, onu iyi biliyorsunuz siz.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
- Bakın, bunlar dayanağı olan şeylerdir. Ben
doğruları söylüyorum.
Evet; Albayrak soyadı
eğer size bu ayrıcalığı tanıyorsa ve eğer siz
sadece AKPnin yandaşı bir bürokrat olarak bu hizmetleri
yürütüyorsanız, bir bürokrat olarak sizi kınıyorum ve Sayın
Bakanımdan da bu bürokrat hakkında en kısa sürede işlem
yapılmasını, burada yüce Meclisin huzurunda ve Türk milletinin
önünde dile getirmek istiyorum.
Bu konuya değinirken,
evet, yine önemli bir konuda, eğitim ve öğretim konusunda da yine
yakınmalarımı dile getirmek istiyorum. Biz, biraz önce de
belirttiğim gibi gelişmişlik düzeyi bakımından ve millî
gelirden pay alma ve insanca yaşama sınırları
bakımından en alt düzeyde bulunan bir ilin temsilcileri olarak her
alanda dertliyiz. Muş iliyle ilgili olarak eğitim ve öğretim
konularında da birçok dertlerimiz var. Bu dertlerimizi de biraz önce dile
getirdiğim gibi Sayın Millî Eğitim Bakanımıza zaman
zaman -ve tarihlerini de vererek söylemek istiyorum, 5/9/2010 tarihinde, yine
24/10/2010 tarihinde- ilimizin millî eğitimle ilgili sorunlarını
dile getirmemize rağmen -buradan da tutanaklara geçmesi için diyorum-
bugüne değin herhangi bir yanıt almış değiliz.
Bunları niçin söylüyorum? Şunun için söylüyorum: Siz, hiç gece
yarısı saat bir, bir buçukta yatağınızdan
uyandırılacak şekilde bir yurt öğrencisinin telefonuna
muhatap oldunuz mu? Ben çok yakın bir tarihte oldum. Mazlum Sezer, bir
hafta önce beni aradı. Malazgirt Alparslan Lisesinin pansiyonunda
kalıyor, lise öğrencisi. Beni ararken ne dedi biliyor musunuz?
Sayın Vekilim, çok üzülüyorum. Bu saatte sizi aradığım
için çok üzgünüm ama inanın ki soğuklar başladı,
inanın ki donuyorum. dedi ve içim burkuldu. Sizi temin ederim sabaha
kadar uyuyamadım. Mazlum Sezer Biz battaniyelere dayalı olarak
Malazgirt Alparslan Pansiyonunda, şu anda, kışı
karşılıyoruz, kaloriferlerimiz yanmıyor. dedi.
Bakın, bu olayı
geçen sene de ben Sayın Millî Eğitim Bakanımıza bildirdim
ve bundan önceki il gezimde de yine ilçemdeki bu öğrenci kardeşimle
de buluştum ve kendisine dedim ki: Ben konu üzerinde duruyorum.
İnşallah, bu önümüzdeki kış böyle bir soğukla
karşılaşmayacaksın ve senin sıcak bir ortamda
eğitim ve öğretimini yapacağını
sağlayacağıma inanıyorum. dedim. Ama üzgünüm, bir hafta
önce bu Mazlum Sezer beni gece yarısı aradığında
Sayın Vekilim, hâlen kaloriferlerimiz yanmıyor, hâlen soğukla
cebelleşiyoruz. dedi.
Köylere çıktım, köy
okullarına uğradım, öğrencilerle görüştüm.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yaman, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Bakın, Malazgirtin birçok köyünde, doğunun birçok köyünde
-arkadaşlarım, doğu kökenli milletvekilleri buradadır-
hiçbir okulun tuvaleti çalışmıyor. Öğrenciler teneffüslerde
ihtiyaçlarını köyün içindeki evlerinden gideriyor. Bu, bir utanç
tablosudur. Bu utanç tablosu ortada dururken kalkıp o yüce insanın, o
değerli insanın, Fatihin projesinden allandırarak pullandırarak
bahsetmek politika olmamalıdır. Bunlar güzel şeyler ama
Türkiyeden bu manzaraları görmeden, Türkiyede daha hâlâ okulların,
köy okullarının birçoğunda ikili eğitim
yapılırken -ben altmış yıl önce ikili eğitimle
okulu bitirdim- Malazgirtin şu anda merkezde 2, köylerinde 68 olmak üzere
70 tane okulunda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
Sürem bitti mi Sayın Başkan?
BAŞKAN Bitti
Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Devamla)
...hâlen o utanç tablosu devam ediyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Reşat Doğru, Tokat
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 571 sıra
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin başında,
24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyor, sağlık ve
sıhhat içerisinde başarılı yeni günler gelmesini temenni
ediyorum. Gerçi öğretmenlerimiz yine büyük sıkıntılar içerisinde
Öğretmenler Gününü kutluyorlar. İnanıyorum ki, inşallah,
önümüzdeki dönemlerde bu sıkıntılar giderilir.
Sayın milletvekilleri,
görüşülmekte olan bu kanun bir torba kanun olup, üniversite
kurulması, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Genel Kurulunun yapısı
ve Askerlik Kanununun bir maddesiyle ilgilidir. Öncelikle Askerlik Kanununda
yapılacak olan bu değişiklikten yararlanacak erbaş ve
erlerin izin süresinin uzatılmasını olumlu
karşılıyorum ancak bu izinle beraber bu insanların
ihtiyaçları olanlarının yol giderlerinin
karşılanması ve güvenliğinin sağlanması
noktasında da bir şeyler yapılabilir mi diye bir ay önce soru
sormuştum ama cevap verilmemiştir.
Bir milleti ayakta tutan,
yetişkin ve yeterli devlet adamı, âlim ve yönetici kadrolarına
bağlıdır. Bu da eğitimden geçer. Osmanlı Devletinin
son dönemlerinde, bilhassa tanzimattan sonra yeterli ehliyette devlet, siyaset
adamı yetişmemiştir. Üç kıtaya hâkim olan Osmanlı
Devleti dünyanın en güçlü devletiyken ilimden, fenden, dirayetli devlet ve
siyaset adamlarından mahrum bırakılarak
yıkılışa gitmiştir. Burada da eğitim
müesseselerinin Avrupalılar tarafından
zayıflatıldığı enderun mektepleri başta olmak
üzere eğitim ve öğretim müesseselerinin yozlaşmasında bunu
görüyoruz. Sonuçta ilim, siyaset ve devlet adamı yetişmeyen
Osmanlı Devleti yıkılıp gitmiştir.
2007 yılından
itibaren tüm illerimize üniversiteler kurulmuş, böylece ülkemizde
üniversitesi bulunmayan neredeyse il kalmamıştır ancak bu
üniversiteler kampüs, akademik personel ve bina yönünden de büyük sıkıntılar
içerisinde bulunmaktadır. Gerek yeni açılan gerekse hâlihazırda
öğrenimine devam eden üniversitelerde geçmişten bugüne kadar
yaşanan bir yurt sorunu vardır. Öğrencilere üniversite sınavını
kazandıktan sonra daha büyük bir engel şeklinde
karışımıza çıkmaktadır. Bu da kalacak yer
sorunudur. Büyük şehirlerde kendilerine yurt çıkmayan gençlerimiz hiç
bilmedikleri bu yerlerde ya yüksek ücretle özel yurtlara kayıt
yaptırmakta ya da sağlıksız ev koşullarında
öğrenim görmek mecburiyetinde kalmaktadır. Aynı şekilde
yurtlarda sağlık problemiyle ilgili yetkili doktor ve
sağlık personeline de şiddetle ihtiyaç vardır.
Üniversite ve yüksek
okulların kontenjanlarının artırılmasıyla
birlikte öğrencilerimizin barınma problemlerinin olmaması için
Kredi Yurtlara bağlı yurtların acil olarak yapılması
gerekmektedir. Konu önceden birlikte ele alınmış olsaydı
belki de iki yıldan beri birçok konu çözümlenmiş olacaktı.
Kamuya ait, yurt olabilecek,
atıl vaziyette bekleyen binalar belirlenip bunların mutlaka yurt
hâline çevrilmesiyle ilgili çalışmalar yapılabilir. Özellikle
Tokat ilinden bahsediyorum: Tokat ilinde sigara fabrikasının
kapanmasıyla beraber Yaprak Tütün İşletme Müdürlüklerinin
atıl binaları ortaya çıkmıştır. Mesela buralar,
Kredi Yurtlar Kurumuna devredilip öğrenci yurtları şekline
çevrilebilir mi?
Özellikle küçük yerlerde
yaşanan yurt sıkıntısı, öğrenciler için ucuz
yerde pahalı eğitim sıkıntısı yaratmaktadır.
Hiçbir özelliği bulunmayan, tek odalı kullanışsız
mekânlar öğrencilere fahiş fiyatlarla kiralanmaya çalışılmaktadır.
Yurtta kalan öğrencilerin de hatta 5-6 kişinin aynı odada da
kalmış olduklarını da hep beraber görüyoruz.
Ayrıca ülke içerisinde
on binlerce yurt odasına ihtiyaç varken ve henüz de bunlar
tamamlanmamış iken, Yükseköğrenim ve Kredi Yurtlar Kurumunun,
şu an için ülke dışında yurt yapmasını da ben tam
anlamış değilim. Bakınız, bununla ilgili, şu anda
yurt dışıyla ilgili olarak TİKA diye bir kuruluşumuz
vardır. TİKA kuruluşuna acaba -yurt dışındaki
yurtlar yapılacaksa- bu görevi veremez miyiz? Yani TİKA marifetiyle
yurt yaptırılabilir mi? Bunu da tabii bir görüntü olarak söylemek
istiyorum.
Bugün 250 kişilik
kapasitesi olan bir öğrenci yurdunda neredeyse 150-200 kişiye
yakın yedekte bekleyen öğrenciler vardır. Dolayısıyla
Kredi Yurtlar Kurumunun, yurt dışından ziyade yurt içiyle ilgili
çalışmalar yapmasının daha uygun olacağını
düşünüyorum.
Şu anda ülkemizin
yaşamış olduğu ekonomik kriz öğrencilerimizi direkt
olarak etkilemektedir. Öğrencilerimize verilen burs ücretleri onların
eğitimlerine yeterli desteği sağlamamaktadır. Bu yüzden
öğrencilerimize verilen kredi miktarları
arttırılmalıdır. Okullarını bitiren kredi alan
öğrenciler iş sahibi olamadıkları için geri ödeme de
yapamıyorlar. Bu insanlara destek olunması noktasında işe
başlayınca ödeme yapmalarının sağlanmasını,
beş sene içerisinde işe başlayamayan öğrencilerimizin kredi
borçlarının
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) Teşekkür ederim.
silinmesi noktasında da
bir çalışma yapılmasını bekliyoruz, çünkü kredi borcu
olan öğrenciler dar gelirli insanların çocuklarıdır. Geri
ödemede, genç bir de iş bulamamışsa aile tamamen bir
yıkım içerisine girmektedir, bu noktada da en azından beş
yıl içerisinde bir iş bulamamışsa, bu öğrencilerden bu
paranın alınmaması noktasında bu kanunların bir
bölümüne bir madde konabilir mi?
Bu sıkıntılar
aşıldığı takdirde yükseköğrenim gören genç
beyinlerimiz daha sağlıklı ve rahat ortamlarda eğitimlerine
devam edecekler diyor, bu kanunun ülkemize ve milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Doğru.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Sırrı Sakık, Muş
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Muş
Milletvekilimiz Nuri Yaman konuşurken çok büyük tepkiler AKP Grubundan
geldi. Hep burada deriz: Ya, bir miktar empati yapın. Yani biz dört
yıldır eğer devletin kurumlarına ulaşamıyorsak ve
yoksul illerin milletvekilleriysek, burada bireysel bir talebimiz yok,
halkımızla ilgili taleplerimiz var.
Üzülerek izledim, Muş
Milletvekilimiz de tepki gösteriyordu. Bugüne kadar bir tek vekilin ismini
vererek burada konuşma yapmadık, çok şık da bulmadık,
ama o arkadaşımız şunu iyi bilsin -soyadı
Karayağız- bu cumhuriyet, son dönemlerden bugüne kadar, 1925lerde
de, Şeyh Sait İsyanında Şark İstiklal Mahkemeleri
kurulduğunda da onun gibi kara yağız birilerini Türkçe
bilmedikleri için ipe astılar. Bunu Savcı Süreyya
anılarında anlatır. Üzülerek söylüyorum. Yani bu ülkede Kürtlere
farklı politikalar uygulandığını en çok sizler de
biliyorsunuz. Benim ilimin milletvekilinin kendi ilinin vekiline tepki
göstermesini gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Biz, burada, ilin
sorunlarını ve Türkiye'nin sorunlarını gündeme getiriyoruz.
Onun için, biraz vicdan.
Burada tartışmalar
ve konuşmalar, bugün, bütün gün boyu, bütün Türklük üzerine her şey şekilleniyor.
Bir grup sözcüsü de kalktı dedi ki: Siz Allah rızası için
Anttan ne istiyorsunuz? Mesela ne diyor? Türküm, doğruyum,
çalışkanım. Varlığım Türk
varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene.
Kardeşim, ben Türk
değilim. Benim varlığım niye Türk varlığına
armağan olsun?
Amerikadan örnekler veriyor,
Amerika, şunları yapıyor. Amerika bütün halkların
Amerikası olmayı başarmış bir Amerikadır. Biz
de bütün Türkiyedeki halkların Türkiyesini oluşturmak istiyoruz.
Onun için
Sayın Başbakan bize
Platonik aşk yaşıyorsunuz. diyor. Sayın Başbakan da
şunu iyi bilsin: Biz siyaseten platonik aşk yaşamayız. Biz,
feda kültüründen geliriz, bir halkın özgürlüğü için
özgürlüğümüzü feda ederiz, bir halkın dili ve kültürü için kendi
bedenimizi ölüme yatırırız. Bunu siz çok iyi bilirsiniz. Onun
için, çok ahlaki, Türkiye demokrasi güçlerinin birliğini savunduğumuz
için Sayın Başbakanın çıkıp bunları söylemeye
hakkı yok. Platonik aşk kimler yaşıyorsa o onların
sorunudur. Biz platonik milatonik yaşamayız, bu işin bedelini de
öderiz. 1990lardan bugüne kadar alın bakın, Barış ve
Demokrasi Partisi ve geldiği gelenek, nasıl bedenini
Cezaeviyse
cezaevi, ölümse ölüm, ne bedelse bu bedeli ödüyor. Onun için, biz platonik aşk
değil, biz kurtlarla dans ediyoruz halkımızın özgürlük
mücadelesi için. Kimse bizi bu boyutuyla suçlamasın. Bunun bedeli
ağırdır. Tercihimiz değil. Bu tekçi, bu Türkçü politikalar
devam ettiği müddetçe biz bu mücadelemizde Türkiye demokrasi güçleriyle
birlik olacağız. Ama biz birkaç partinin birliğinden bahsederken
bazı partiler beyninde bir bahar temizliği yapabilirse, biz, onlarla,
Türkiye demokrasi güçleriyle buluşmaya hazırız. Ama beyninde
bahar temizliği yapmazsa, dönüp hâlen Varlığım Türk
varlığına armağan olsun. anlayışıyla
hareket edenlerle işimiz olmaz. Biz, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde
bu noktada birlikte olabilecek yol arkadaşlarımızı
biliyoruz. Biz, dünden bugüne kadar da, eğer bizi iyi
tanıyorsanız, bizi iyi takip ediyorsanız, biz 1995lerden bugüne
kadar, sevgili arkadaşlar, parti olarak, bağımsız olarak
grup kurma şansımız varken, Türkiye demokrasi güçlerinin
birliği adına 1995ten 2007ye kadar bu sol blokla hareket ettik.
Bundan da hiçbir pişmanlığımız yok. Biz ilkeliyiz ama
ilkesiz olan, halkın iradesinin karşısına barikatlar
oluşturanlardır. İlkesiz olanlar, halkın renginin bu
Parlamentoya yansımasının önünde 12 Eylülün, Kenan Evrenin
Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanununa
sığınanlardır. Onun için biz ilkeliyiz. Herkes bizi bu
noktada iyi bilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Sakık.
YAHYA DOĞAN
(Gümüşhane) Anayasaya katılmadınız,
değişikliğe. Neden katılmadınız? Kenan Evren
diyorsunuz
SIRRI SAKIK (Devamla)
Şimdi sevgili kardeşlerim, Anayasada -bunu kendinize
soracaksınız- Anayasa oylamasında 8inci madde
görüşülürken, burada sandıklar kurulurken beş
arkadaşımız sizin partinin yetkili kurulları bilir- gelip
görüştüler ve beş arkadaşımız da geldi, oy
kullandı. Ama sizde o yürek yok. Çıkıp dışarıda
dediniz ki: BDPliler geldi, aleyhte oy kullandı. Şimdi siz,
eğer bu yürekliliği göstermiyorsanız, siz değişim,
dönüşümden yana değilseniz, BDPnin de bedeninin ve beyninin efendisi
olamazsınız. Biz beynimizin ve bedenimizin efendisiyiz. Biz
inandığımız siyaset doğrultusunda gideriz, oyumuzu
öyle kullanırız ve şunu da iyi bilin: Bundan sonra da
hayatın her alanında, içinde olmadığımız anayasal
ve yasal değişikliklerde, dün olduğu gibi bugün de boykotla
karşılaşırsınız. Onun için, uzlaşı
varsa uzlaşıdan da yanayız ama uzlaşı da olmazsa BDP
hiç kimsenin yedeği değildir.
İyi akşamlar
diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Sakık.
Şimdi soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, bundan önceki bölümde
bir soru sormuştum. Sayın Başkan, sorum
anlaşılamadı. Bana sadece, personelin yüzde 45inin lisan
bildiği söylendi. Ben aslında, burada, Tarım ve Kırsal
Kalkınma Destekleme Fonunun bir yıl geciktirilmesi sonucu bu 900
milyon euroluk fon kullanımının neden geciktirildiğini,
bunun bir sorumlusunun olması gerektiğini, neden böyle
yapıldığını, zamanında neden lisan bilen
kişilerin buraya alınmadığı sordum. Bu soruya, lütfen,
cevap istiyorum, tam cevap istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, önceki
bölümde, soru-cevap kısmında, atama bekleyen öğretmen
sayısı, Türkiye'nin genel anlamdaki, genel manadaki öğretmen
açığı, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesiyle
ilgili suallerime cevap alamadığımı hatırlatmak
istiyorum ve bu bölümle ilgili olarak da geçtiğimiz dönemde yedi ile yedi
devlet üniversitesi kurulmasıyla ilgili kanun tasarısı görüşmelerinde
maalesef Adana ilimiz göz ardı edilmiş ve dikkate
alınmamış idi. Şimdi sormak istiyorum: Önümüzdeki dönemde
Hükûmetinizin yeni devlet üniversiteleri kurma çalışma ve projesi
olacak mıdır? Eğer olacak ise 2 milyon nüfusa ve sadece tek bir
üniversiteye sahip olan Adana ilimizi bu defa dikkate almayı
düşünecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan
MÜMİN İNAN
(Niğde) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
bugün Öğretmenler Günü münasebetiyle birçok arkadaşımız
öğretmenlerimizin ekonomik ve sosyal sorunlarını dile getirdiler
ve Milliyetçi Hareket Partisi de bu konuda bir araştırma önergesi
verdi, maalesef AKPnin oylarıyla reddedildi. Ortalama maaşları
açlık sınırının altında olan öğretmenlerin
durumları çok mu iyidir, bunların araştırılması
niye düşünülmedi? Yoksa siz buna katılmıyor, öğretmenlerin
gerçekten ekonomik desteğe ihtiyacı olduğuna inanıyor ve
bunu kısa sürede çözmeyi planlıyor musunuz? Birinci sorum bu.
İkinci sorum da
Niğde İl Özel İdaresine bağlı, geçmişte, -iki
İstanbulda ve Ankarada- yurdumuz vardı, daha sonra Kredi ve Yurtlar
Kurumuna devredildi; belli kontenjanlar kullanmak suretiyle. Özellikle
şehir dışında okuyan Niğdeli öğrencilere bu
kontenjanı artırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakanım, deminki soruma cevap alamadım.
Kredi borçlarının
geri ödenmesinde bu borcun farklılığına göre farklı
havuzların olması öğrencilerin mağduriyetine yol
açmaktadır, bu havuzun birleştirilmesini düşünüyor musunuz?
İkincisi, bir soru
soruyorum: Özel üniversitelerin öğrencileri devlete ait yurtlarda
kalabilir mi?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelik
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
yapılan değerlendirmelere göre Türkiyede bir yükseköğrenim
öğrencisinin rahat eğitim öğretim görebilmesi için ortalama
-yani Türkiye ekonomik, sosyal ve kültürel şartlarında- 400 TL
civarında bir paraya ihtiyacı olduğu gözüküyor, bu kredi
miktarının bu bağlamda yetersiz olduğu
anlaşılıyor; birincisi bu.
Diğer yönden, herhangi
bir öğrencimizin mutlaka gittiği kentte yurtta kalmasını
temin edecek yatırımın boyutu ve bu yatırımların
ne kadar sürede tamamlanacağı hususu.
Bir önceki sorumda da Mersin
iliyle ilgili bir soru tevcih etmiştim, ona cevap vermediniz,
cevaplandırırsanız memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
ben evvela Mersinle ilgili bilgi vereyim: 2.890 merkez ve ilçeler toplam
kapasitemiz. Mersin Taşucunda 450, Tarsusta 240, tekrar Mersinde 507,
Tarsusta 192 yatak kapasiteli yurtları hizmete açtık 2008de ve
2009da. 2010 Yılı Yatırım Programında Mersinde bin
kapasiteli yurt projemiz yer almakta. 15/03/2010da inşaata
başlandı, inşaatı devam etmekte, Aralık 2010da, yani
bir ay sonra hizmete girecek. Mersin Mezitlide 348 kapasiteli yurdu hizmete
açma çalışmaları devam ediyor. Mersinle ilgili söyleyeceklerim
bunlar.
Diğerini şöyle
söyleyelim: 2002de 45 lira olan bir kredi miktarı var ve 451 bin
öğrenciye öğrenim kredisi veriliyor. 2010 yılında 718 bin
öğrenciye çıkıyor bu sayı, ayrıca 243 bin
öğrenciye de burs veriliyor. Yani yüzde 112 oranında bir
artış var. Nerede? Sayıda. Bütün bunlara rağmen 45ten
200e çıkan bir rakam var. Bu da aşağı yukarı 4,5
katıdır, ki inşallah 2011de biraz daha
artıracağız. Takdir edersiniz ki, 400 lira yeter yetmez,
doğrudur ama biz, yurtta kalan arkadaşlarımıza 120 lira da
yemek ve kahvaltı sübvanse ediyoruz. 200+120=320, demek oluyor ki sizin
dediğinizin yüzde 80ini karşılayabiliyoruz. Hafta sonları
da yoktu, bunları da yapabildik.
Biraz evvel bir
arkadaşımız, Tüm öğrencilere
karşılıksız burs verilsin... Doğru, ideali bu ama bu
imkân Türkiyede yok, dünyanın hiçbir yerinde belki de yok bütün
öğrencilere burs vermek. Onun belli kriterleri var.
Özel üniversitede okuyanlar
yurtlarda kalabiliyorlar.
Kredi borcunun geri
ödenmesinde birtakım sorunlar yaşandı, yapılandırma
yaptık.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Önceden çalışkan olması gerekiyordu Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Evet.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Özel üniversiteye giriyorsa çalışkan değildir,
kazanamamıştır devlet üniversitesini.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Ama bunun tersi de var Sayın Milletvekilim, tersi de var
efendim. Yani, yurt dışında okuyanları da hep zengin
çocuğu zannettik, hâlbuki Türkiyede kazanamayan, babası, annesi her
türlü imkânını kullanarak onları okutanlar da var. Onlarla ilgili
de bilgi vereyim. Bakanlığımızın bursuyla da gidiyor.
Bakın, Neden yurt
dışında bu imkânları sağlayacaksınız, bu
yasayı niye değiştiriyorsunuz? 2009-2013 Stratejik
Planında hedeflerden biri, 2011 yılı sonuna kadar yurt
dışında eğitim gören yüksekokul öğrencilerimize
yönelik olarak barınma modeli geliştirmek, Erasmus Projesi
kapsamında üniversitelerimiz ile Avrupa Birliği arası
öğrenci değişim programları uygulanmakta. Bunlar zengin
öğrenciler değil, bunlar başarılı öğrenciler. Bu
kapsamda 87den bugüne kadar 1,5 milyondan fazla yükseköğrenim öğrencisi
Avrupa ülkesinde öğrenim hayatının bir dönemini geçirdi. 2012
yılı itibarıyla Erasmus öğrencisini 3 milyona
tamamlayacağız. Ayrıca, Millî Eğitim
Bakanlığımızca 2006 yılında başlatılan
yurt dışında lisansüstü eğitim almak ve sonrasında
üniversitelerde görevlendirmek üzere her yıl bin öğrenci
gönderiyoruz. Bu ülkelere giden öğrencilerimiz barınma
sorunlarıyla karşılaşıyorlar ve yer bulurlarsa
otellerde, bulamazlarsa o ülkelerin ailelerinin yanında kalıyorlar.
Kurumumuz bin ve daha fazla öğrencinin gittiği ülkelerde yurt
kiralamayı hedefliyor; yapmayı
değil, bakın, kiralamayı.
2009-2010 yılında
Azerbaycanda 4.294, ABDde 4.098, Bulgaristanda 2.858, Almanyada 2.612,
İngilterede 1.847, Avusturyada 1.451, Fransada ise 1.181 öğrenci
hâlen eğitim görmekte. Şimdi, Kıbrısta, Yakın
Doğu Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lefke Avrupa
Üniversitesi, Girne Amerikan Üniversitesi, ODTÜ KKTC Kampüsü ve
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi olmak üzere altı tane
üniversite bulunmakta. Çukurova ve İTÜ de burada kampüs açmak için
protokol imzaladı. Hâlen bu üniversitelerde 43 bin öğrenci var, bunun
28.600ü ülkemizden. Buna mukabil 11.360 kapasite var ve burada yurt sorunu
yaşanıyor. O bakımdan, bu düşüncemiz buradan kaynaklanıyor.
Kredi borcunun geri ödenmesinde
bir yapılandırma yaptık, 2,5 milyarlık bir geri ödeme
alabildik. Bunlar gecikmiş ödemelerdi. Birtakım problemler var, o
problemleri de önümüzdeki aylarda huzurunuza getirecek olduğumuz yeniden
yapılandırmalarla ilgili yasamızla inşallah çözmeye
çalışacağız.
Şimdi, özellikle
öğretmenlerimizle ilgili birtakım sorular var. Takdir edersiniz ki
benim burada şifahen cevap vermem çok doğru olmayabilir. Müsaade
ederseniz yazılı olarak bunu Sayın Bakanımıza arz
edelim, size versin.
Teşekkür ediyorum.
Enis Beyin söylediğini
de ben Tarım Bakanımızdan alıp kendisine ileteceğim
müsaade ederse.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Kırıkkaledeki yurtları gezdiniz mi
Sayın Bakanım?
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Ben Kırıkkalede kiraladığımız
yurtları gezdim, süper bir yurttu.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Devletin yurdu
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Hayır. Ben ilk açılışa da gitmiştim
üç sene evvel, devletin yurdunu gezmedim.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Gidin, çocuklar nerede kalıyorlar bir görün efendim.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Ama, abartıldığı gibi değil. Yani,
kazan dairesinde Türkiyede hiçbir talebe kalmaz -efendim 20 kişilik
odalar da konuşuldu- hiç kalmaz; en fazlası 6 ila 8dir, onları
da giderek iyileştiriyoruz.
YILMAZ TANKUT (Adana) Kazan
dairesinde kazanı kaldırmışlar Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Hayır, altı ila sekiz kişilik bu
koğuş sistemi de, her odada bir lavabo, tuvalet olmak üzere 1
kişilik ve 3 kişilik odalara dönüşmektedir. Bugün talep
artmıştır, gerçekten çok ucuza, çok iyi şartlarda
vatandaşlarımızı, talebelerimizi barındırmaya
çalışıyoruz.
Enis Beyin sorusuyla ilgili
cevap geldi. Fonların kullanımının bir yıl
gecikmesinin dil şartıyla bağlantısı bulunmamakta. Dil
şartı olursa, personelin sözleşmesi fesholacak. 2011
yılında fonlar kullanılacak. Türkiyede dil ile açılan
sınavlarda personel istihdamını tamamlamak mümkün
olmamıştır. Kars, Diyarbakır gibi illerde dil bilen
personel bulmak oldukça zordur. Yeterlidir, değildir, ama ben size gene
takdim edeceğim.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde
yer alan maddeleri varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci madde üzerinde
Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.
Sayın Başkan
buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Sayın Başkanım, 1inci
maddenin hemen ikinci paragrafın ikinci cümlesinde eş veya
çocuğa denmiş, eş veya çocuğu olacak. Yani a harfi u
ile değiştirilecek. Bunu arz ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
2nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutup işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 571
sıra sayılı kanun teklifinin 2. maddesinin son
fıkrasında bir bakan aracılığı ile kullanabilir
ifadesinin bir Devlet Bakanı aracılığı ile
kullanabilir şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Behiç Çelik Beytullah Asil Mümin İnan
Mersin Eskişehir Niğde
Hasan Çalış Yılmaz Tankut M. Akif Paksoy
Karaman Adana Kahramanmaraş
Reşat
Doğru
Tokat
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik.
(MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra
sayılı Teklifin 2nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge hakkında konuşma yapmak üzere söz aldım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, daha önce Sayın Başkanın tutumu
hakkında konuşmamda da ifade etmiştim, özellikle ülkemizde
ekonomik krizin etkileri, tarımın çökertilmesi, çiftçilerin büyük
mağduriyetler içerisine sokulmasına değinmiştim ancak o
konuya değinmek isterken, ondan önce ülkemizin şu anda en fazla
ihtiyaç duyduğu bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum, o da siyasal
ahlak. Siyasi etik yasasından yoksun olan Türkiyemiz, ne yazık ki
siyaset kurumunun, ahlakı, hem kişisel bazda hem de kurumsal bazda
oturtamamış olması ve yaşadığımız son
sekiz yılda da AKP İktidarının özellikle hükûmet etmiş
olması, bu konuda, yani siyasal ahlak konusunda büyük bir eksikliği
bugün için bütün kamuoyunda ve Türk milleti nezdinde bize
hatırlatmaktadır.
Şimdi, eğer siyaset
kurumu temel ahlak normlarını kendisine ilke edinir, buna göre
davranmazsa bundan özellikle devlet kurumları önemli ölçüde nasibini
alır ve kirlenme buradan başlayarak kurumlara sirayet eder, bütün
toplum kesimlerine, Türkiyemizin geneline yayılır. O zaman, devlet,
felsefi manada, teorik manada aşırı ölçüde yıpranmaya
başlar. Bir devletin inkırazı, yıkılışı
önce kafalarda, zihinlerde teşekkül eder. İşte, böyle bir
tabloyu şu anda maalesef çok kötü bir şekilde yaşıyoruz,
bundan süratle kurtulmamız gerekiyor. Siyaset kurumunun başat
aktörleri ağızlarından çıkan kelimeleri dikkatle seçmek
zorundadır. Özellikle Sayın Başbakanın dünya devletlerinin
yöneticilerine ve Türkiyemizde de diğer siyasi partilere yönelik
konuşmalarında, içinde yoğun olarak polemik kokan,
saptıran, gerçekleri göz ardı ettirmeye çalışan, kamuflaj
özelliğini de çok aşırı ölçüde kullanan bir tarzı her
zaman tercih ediyor. Bu, insanların nefret duygularını
aşırı ölçüde kabartıyor, buna hiç lüzum yok. Sonuçta bu
ülkede yaşayan herkes yani 73 milyon, bizim
vatandaşlarımız, konumu ne olursa olsun, yaşı veya
cinsiyeti ne olursa olsun böyle bir kirlenmeye maruz bırakılmamalı,
bunu hak etmiyorlar. Hep birlikte bunu ülkeyi geleceğe, aydınlık
Türkiye'nin geleceğine çok iyi hazırlamamız gerekiyor. Bu konuda
iktidar partisinin ve Başbakanın ciddi eksiklerinin olduğunu bir
milletvekili kardeşiniz olarak görüyorum, bundan sıyrılmak
gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, tarım konusunda, tekrar tekrar söylüyorum,
bayramda gerçekten tespitlerimiz çok kötü oldu, içler acısı, insanlar
icralık duruma gelmiş. Son üç yılda, biliyor musunuz, 43 bin
kişi tutuklu veya hükümlü sayısında artış meydana
gelmiş. 200 bin kişi de sırada bekliyor, yakalanacak ve
cezaevine konulacak diye. Türkiye'nin tablosu herkesin, sizlerin
zannettiğiniz gibi değil, gerçekten karanlık ama Tarım
Bakanı burada günlük güneşlik bir Türkiyeyi anlatıyor ve ne
konuştuğunu da yarı yarıya anlayamıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Çelik, lütfen tamamlayınız.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) O zaman bu Tarım Bakanı -iktidar partisi
mensuplarına özellikle hatırlatmak istiyorum- derhâl istifa
ettirilmelidir. Yönetemiyor çünkü. Tarım çökertilmiş, göç nedeniyle
kırsal boşalmış. Köylerden gelen bu insanlar,
tarımın tam kompetanı olan bu insanlar kentlere geldiği
zaman işsizler ordusu hâline geliyor. Bunlara iş veremiyorlar ve
kentlerde mutsuz ve aç insanlar maalesef yığınlar hâlinde
bulunuyor. Onun için, arabesk icraatlar yerine gerçekten Türk
uygarlığına, Türk-İslam uygarlığına uygun
bir şekilde davranmak, siyaset kurumunu takviye etmek ve icraatları
da bu toprağın fikriyatına uygun hâlde yapmak sanırım
hepimizin hayrına olacaktır.
Bu duygularla önergemize
desteklerinizi bekler, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
571 sıra
sayılı kanun teklifinde yer alan 3. maddenin metinden
çıkarılmasını arz ederiz.
A. Duran Bulut Reşat Doğru Nevzat Korkmaz
Balıkesir Tokat Isparta
Şenol
Bal Mehmet
Serdaroğlu
İzmir Kastamonu
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilat
Kanununda değişiklik içeren Kanun Tasarısının 3üncü
maddesinin metinden çıkarılması için verdiğimiz önerge
üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin başında
tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyor,
ebediyete intikal eden öğretmenlerimize Allahtan rahmet diliyorum;
hayatta olan, çalışan öğretmenlerimize de aileleriyle birlikte
huzur, mutluluk ve başarı dileklerimi iletiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu söyleyeceklerim, biliyorum ki hepinizce malum çünkü herkesin
başında, hangi partiden olursa olsun. Üniversiteler
açıldığında her milletvekilinin kapısı
çalınıyor Aman, oğluma, kızıma bir yurt,
dışarıda kalmasın, maddi durumumuz zayıf, aman bir
ilgilenin
Tabii, vatandaş ne yapsın.
Yükseköğrenimde yurt
ihtiyacının neredeyse on beşte 1ini karşılayacak bir
imkâna sahibiz. Yükseköğretimdeki öğrenci sayımız 3 milyon
325 bin. Kredi Yurtlar Kurumunun yatak sayısı ise 230 bine tekabül
ediyor. Bu demektir ki yurtta kalan şanslı öğrencilerden belki
14-15 katı da dışarıda, devletin kendisine
uzatacağı müşfik eli bekliyor. Geçim sıkıntısının
had safhaya ulaştığı günümüzde üniversitede çocuk okutmak
âdeta kahramanlık gibi algılanıyor.
Devlet ne yapıyor?
İçerideki bu yurt ihtiyacını gidermek, bu öğrencileri
yurtlara yerleştirmek yerine yurt dışına yurt açmaya
gidiyor. Denilebilir ki: Şöyle faydası var, böyle faydası var
Olabilir ancak bizim gibi kaynakları kıt olan ve geleceğini,
eğitimi yükseltmekte gören bir ülke için asıl meziyet bu
kaynakları yerinde kullanmak, hatta son kör kuruşunu eğitime
ayırmak, eğitime harcamaktır. Vergisini veren her Türk
vatandaşının evladı için devletten barınacak yer istemesinden
daha doğal ne olabilir ki.
Değerli milletvekilleri,
yurt dışına giden öğrenci elbette desteklenmelidir ancak
bina yapmak, parayı binaları kiralamaya ayırmak ve birilerini
zengin etmek, herhâlde burada en son düşünülecek şey olmalıdır.
Bu öğrencilerin
devletten aldıkları burs miktarını
artırırsınız yahut gittikleri ülkelerin üniversiteleriyle
anlaşmalar yapar, daha çok barınma kontenjanları temin
edersiniz. Bu gençleri desteklemenin yolu budur.
Haa, kendi imkânlarıyla
özel üniversitelere giden gençler zaten genel olarak hâli vakti yerinde olan
ailelerin çocukları olduğu için, bu gençlerin desteklenmesine
gelinceye kadar sahip çıkılması gereken, fakruzaruret içinde
olan o kadar çok çocuğumuz vardır ki, sanırım bunlara
bugünlerde sıra bile gelmeyecektir. Sorarım sizlere: Siz hiç
ülkemizde Almanyalıların, Pakistanlıların, Suriyelilerin
vesaire, yurtlarına şahit oldunuz mu? Hayır. Peki, bu zihnî
sinir projesi nereden çıktı kıymetli arkadaşlar?
Değerli milletvekilleri,
meselenin bir de şu yönü var: Eğitim-öğretim hedeflerimizden
biri de ülkemizin eğitimde kalite sıralamasında dünya ligindeki
konumunu yukarılara taşımak olmalıdır, ki bu da fiziki
imkânları, yani barınma, beslenme ve bina yeterliliklerini
artırmaktan geçer. Şayet böyle yaparsanız, ülkemiz dışarıya
öğrenci gönderen değil, tıpkı İngiltere, Almanya,
Slovenya gibi dışarıdan öğrenci kabul eden ülkelerden biri
hâline gelir. Basiretli yönetimin bir özelliği de milletin kaynaklarını
doğru yerlerde harcamaktır. Kendi ülkesindeki eğitim
altyapısını bırakıp da diğer ülkelerin
altyapısına yatırım yapan bir başka Hükûmet gördünüz
mü değerli milletvekilleri? Bu, olsa olsa başka mahfillerin,
başka ağızların talebi olsa gerektir. Hükûmetin bu kadar
temel bir doğruyu bilmediğini düşünmüyorum. Herhâlde seçimlere
beş kala tehdit ve zorda kalsalar gerek, böyle bir yola tevessül
ediyorlar, ancak bu karar doğru olmayacaktır. Ülkemizde bu kadar
ihtiyaç varken diğer ülkelere yurt yapma girişimi, olsa olsa yine
birtakım mahfillerin kendi hareket alanı gördükleri eğitim
sektöründen devleti tamamen çıkarmak istemelerinden
kaynaklanmaktadır. Unutmayalım ki çağdaş eğitim
insanlara alternatifli, zıttı ile birlikte çok yönlü diyalektik
düşünmeyi öğretmek amacı gütmelidir. Hiç kimsenin eğitime
yatırım yapmasını çok görmeyiz, yadırgamayız,
hatta memnuniyet duyarız. Ancak bir tek çıkış yolu olan bir
sistemin dayatılmasına da devlet fırsat vermemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Kim nerede eğitim görecek, kim nerede barınacak, yiyip içecek, bu
hususlar gönüllülük ve hür iradeyle yapılacak tercih esas alınarak
bir çözüme kavuşturulmalıdır, yani devlet alternatifler sunan
devlet olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
tabii, söz sırası gelmişken şu hususa da değinmemiz
gerekiyor: Dün gençlerimiz için sadece başını sokacakları
bir yer temin edilmesi, karnının bir şekilde doyurulması
yeterliydi. Ancak gelişen ihtiyaçlarla bugün talepler arttı, çeşitlenmeler
oldu. Öğrencilerin çeşitli sportif, kültürel, moral
ihtiyaçlarını, iletişim ve sanatsal taleplerini bunlara örnek
verebiliriz. Dolayısıyla Hükûmet sadece yapılan yurtları ve
yatak sayısını artırmayı yeterli görüyorsa
yanılıyor. Öğrencilerin sadece bedensel ihtiyaçlarını
değil, beyinsel ve zihinsel ihtiyaçlarını çözmeyi kendisine
meşgale edinmelidir. Yurtların barınma kalitesini,
yaşanabilirlik seviyesini artırması gerekmektedir. Değerli
AKP milletvekilleri, sizler de farkındasınız ki bu yanlış
bir uygulama olacaktır.
Bu düşünceyle,
vermiş olduğumuz bu önergeye desteğinizi bekliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
6ncı madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 571
sıra sayılı yasa teklifinin 6. maddesinin sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederiz.
Cümle: Bu suretle atanacak
personel atandığı ülkenin ana dilini en iyi bildiğini
kanıtlaması ve bu konuda kurulacak yabancı diller
imtihanını başarı ile geçmesi şarttır.
Kamer Genç Şevket
Köse Hulusi
Güvel
Tunceli Adıyaman Adana
Enis Tütüncü Ali İhsan Köktürk
Tekirdağ Zonguldak
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sayılı Yasa
Tasarısının 6ncı maddesiyle ilgili olarak verdiğim
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, bu maddeyle yurt dışında öğrenci
yurtları kurulacak. Bu öğrenci yurtlarına atanacak kişiler
de Dışişleri Bakanlığıyla ilgili
çıkardığımız kanunun 10uncu maddesinde belirtilen
uzman müşavir olarak atanır. Yani herhangi bir, yurt
dışında bir yurt kuracaksınız, bu yurda
atayacağınız personel de Dışişleri
teşkilatında uzman müşavir olarak atanır. Bu, tamamen
mahiyeti anlaşılmayan, birtakım kişilere özel imtiyaz için
getirilen bir kanun teklifidir.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, evvela, gençlerimiz için, gençlerimizin okuması ve
onların barınması için yapmamız gereken bütün özverilerde
bulunmamız lazım çünkü gençlik bizim canımızdır,
kanımızdır, her şeyimizdir. En sağlıklı
şekilde yetişen gençliği
Gençliğin sağlıklı
yetişmesi bir ülkenin geleceğinin de o derecede parlak olması
demektir ama AKPyle beraber gençlik sindirildi, silikleştirildi.
Bakın, İstanbulda
Tayyip Erdoğan bir üniversite açılışına gitti.
Öğrenciler orada ufak bir gösteriş yaptılar, her birisini
mahkemeye verdiniz, on beş ay hapis cezası verdiniz.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) Biz mi verdik mahkemeye?
KAMER GENÇ (Devamla) Böyle
bir ilkellik olur mu? Bunu yapan bir ilkel kafa, geri zekâlı kafa, bu
memleketin gençliğine ne verir arkadaşlar ya? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Genç, lütfen
Sayın Genç
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya)
Aynen iade ediyoruz.
KAMER GENÇ (Devamla) Bu
memleketin gençliğine ne verir?
BAŞKAN Sayın
Genç
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya)
Aynen iade ediyoruz sana.
KAMER GENÇ (Devamla) -
Eğer bir genç çıkıyorsa, ben parasız eğitim istiyorum
diyorsa
BAŞKAN Sayın
Genç, lütfen temiz bir dille konuşur musunuz. Lütfen Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla) -
bunu
mahkemeye verip de hapislere vermenin bir çağdaşlıkla ilgisi var
mıdır?
Şimdi, bununla getirilen
bir anlam da şu.
AHMET YENİ (Samsun)
Kim mahkemeye vermiş? Mahkemeye veren kim?
KAMER GENÇ (Devamla) Yurt
dışında tarikatlar var, bu tarikatlara, cemaatlere kadro
oluşturmaya çalışıyorsunuz.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) Kim
mahkemeye vermiş ya?
AHMET YENİ (Samsun)
Mahkemeye veren kim?
KAMER GENÇ (Devamla)
Bakın, ben İsviçredeydim bu hafta. Orada, İsviçrede bu Pazar
günü bir yasa çıkarılıyor.
MEHMET OCAKDEN (Bursa)
Bilmediğin şeyleri konuşuyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bu
yasada, Türk vatandaşları eğer orada bir kadın
CEVDET ERDÖL (Trabzon)
Mahkemelerden özür dilemeniz lazım.
KAMER GENÇ (Devamla) -
şey dışı çalışırsa, eğer, yani
İsviçre makamlarına bildirmeden bir gidip, bir temizlik yaparsa bile sınır
dışı ediliyor. Yine, Avrupa Birliği ülkeleri hariç
eğer oradaki gençler tutup da bir seneden fazla bir suç işlerse bunu
sınır dışı ediyorlar, hem de on sekiz
yaşından küçükse ailesiyle birlikte ediyor. Türk Hükûmeti yok ortada,
Türkiye büyükelçiliği yok orada. Ya, şimdi orada, buradaki büyük
Var
mı Türkiyede, basında bir satırlık bir şey var?(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Ya, bağırmanın
bir anlamı yok ki. Ben size bir şey veriyorum. Bakın, bu Pazar
günü İsviçrede Türk vatandaşlarının İsviçrede
sınır dışı edilmesini kolaylaştıran bir
referandum yapılıyor. Bu tamamen insan haklarına
aykırı bir şey. Nerede Hükûmet? Ondan sonra Abdullah Gül
İsviçreye gidecekmiş. Ben Luzerne gittim, orada bir vatandaş
dedi ki: Bana iki kişi geldi, işte, Abdullah Bey gelecek, gelin
dinleyin, yemekler bizden olsun. İşte, sizin
anlayışınız bu. Sizin cemaatler ve tarikatları
geliştirme ve güçlendirme dışında ülkeye
kazandıracağınız bir şey yok. Bu kanunun
Evvela yurt
içindeki öğrencilere siz yurt bulmazken, yurt içindekilere
sağlıklı bir barınma imkânları tanımazken hangi
ülkeye, kaç ülkeye, hangi şartlara yurt yapacaksınız? Böyle bir
madde olur mu arkadaşlar? Yani siz yurt dışında,
belirteceksiniz, hangi ülkelerde ne şartlarda yurt
yapacağını belirtmeniz lazım.
Şimdi, bunu belirtmeden,
ondan sonra yurt dışında çeşitli yerlerde yurt
açılacak. Böyle bir kanun maddesi olamaz.
Getirdiğiniz bu kanunla
yeni yeni kurullar oluşturuyorsunuz. Yönetim kurulu getiriyorsunuz, 20 bin
yan gösterge getiriyorsunuz. Ya, gerek yok. Birtakım
yandaşlarınıza iş arayacağınıza evvela
sağlıklı bir hizmet yapın. Şimdi, biraz önce
Sayın Bakan dedi ki: Tuncelide 90 tane öğrenci yurdu boş. Yok
öyle bir şey. Ben, işte, bayramda oradaydım, yani
öğrencilerin bir kısmı geldi orada yer bulmadı, kayıtlarını
da dondurdu gitti. Yani, şimdi, niye, bunu böyle, kamuoyuna, insanlara
yanlış bilgi veriyorsunuz? O bakımdan, maalesef Türkiyeden
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla)
ülkenin gerçeklerinden habersiz bir Hükûmet. Ne yaptığı belli
değil. Sadece, işte, çıkıp da basına konuşan,
kamuoyunda yalan söyleyen, gerçekleri tahrif eden bir siyasi iktidar.
AHMET YENİ (Samsun)
Yalanı siz söylüyorsunuz!
KAMER GENÇ (Devamla) - Siz bu
hâlinizle bu memleketi yönetemezsiniz. Bu memleketin gerçeklerini
kavramamışsınız ki. Türkiyenin uluslararası düzeyde
itibarını artıracak bir davranışınız yok ki.
Hükûmetinizin dışarıda yaptığı söylemlerle,
oradaki görüntüsüyle Türkiyede birkaç tane basın patronunu emrinize
almakla Türkiyeyi yönetemezsiniz, büyütemezsiniz, itibarınızı
artıramazsınız. Türkiyeyi iktidarı
devraldığınız günden bugüne getirdiğiniz seviye
bellidir. Türkiyedeki bugünkü öğrencilerin eğitim seviyesi bellidir.
Burada önemli bir kanun
müzakere ediyoruz, Millî Eğitim Bakanı yok. Nerede bu Millî
Eğitim Bakanı? Bir defa böyle bir laçkalık görülmez yani,
görülmemiştir, bir hükûmet görülmemiştir. Hiçbir bakanınız
kendisiyle ilgili müzakere edilen bir kanunda burada bulunmaz, birçok bakan da
zaten Meclisin huzuruna gelmez çünkü yüzü yok. Gelse burada söyleyecek
lafları...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) -
Önergemin kabulünü diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, Hatip konuşurken grubumuza ve Grup
Başkanımıza dönük kabul edilemez ithamda bulunmuştur. Uygun
görürseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN İç
Tüzükün 69uncu maddesi gereğince iki dakika Sayın Bozdağ.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu
kürsüden biz her zaman söylüyoruz. Doğruları söylemek lazım. Bir
konu doğruysa bu kürsüye getirip ifade edeceğiz ve milletimiz de
bundan istifade edecek ama siyasi düşüncemizle veyahut da siyaseten
karşı olduğumuz bir kişi veya kişiler nedeniyle
gerçekleri özünden saptırarak takdim edersek, bu başkasından çok
bize zarar verir. İstanbul Teknik Üniversitesinde yaşanan olayla
alakalı başka vesilelerle de sorular soruldu. Protesto yapan kimi
öğrencilerle ilgili soruşturma açıldı, yargılama
yapıldı, ceza verildi. Bunların hepsi doğru. Hiç itiraz yok
ama ortada Sayın Başbakanımızın veya AK PARTİden
herhangi birisinin şikâyeti var mı? Yok. Soruşturmayı kim
açıyor? Cumhuriyet savcıları.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kim
yaptırıyor?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bir dakika
Söylüyorum ben.
Cumhuriyet
savcıları. Neden? Resen soruşturmaya tabi bir konu olduğu
için cumhuriyet savcıları soruşturma açıyor,
yargılamayı mahkeme yapıyor ama faturayı biz ödüyoruz,
geri zekâlı yaftasını bizim boynumuza takıyor. Yani
aynada kendini görüp konuştuğunu düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yoksa gerçek bundan ibarettir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bozdağ.
Çalışma süremizin
tamamlanmış olması sebebiyle, kanun tasarı ve teklifleriyle
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 25 Kasım 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince,
saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.59