DÖNEM: 23 CİLT: 82 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
21inci
Birleşim
25 Kasım 2010 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Edirne Milletvekili
Necdet Budakın, Edirne ilinin kurtuluşunun 88inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Ağız ve Diş
Sağlığı Haftası ve Diş Hekimleri Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan
Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin,
kadınların aile içi şiddet ve sosyal baskıya maruz kalmak,
medyada kadın algısı, demokratik katılım gibi oldukça
büyük sorunlarının bulunduğuna ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın,
kadınlara dönük şiddeti tasvip etmediklerine, milletlerarası
camianın bu konudaki duyarlılığını MHP olarak
paylaştıklarına ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 24 milletvekilinin, Tar-Gel Projesi
kapsamında istihdam edilen sözleşmeli veteriner hekimlerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/925)
2.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, AIDS
hastalığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/926)
3.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 25 milletvekilinin, 2010 KPSS
sınavı ile ilgili usulsüzlük iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/927)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, 12 Eylül Askerî Darbesinin
nedenlerinin ve darbe sonrası yaşananların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/928)
VII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/723) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
25/11/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- (10/497) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 25/11/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
3.- (10/78) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 25/11/2010 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
B) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin;
Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
4.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(2/340) (S. Sayısı: 395)
5.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/781, 1/958) (S. Sayısı: 571)
6.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık,
İmar,
Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (1/820) (S. Sayısı: 502)
7.- Avrupa Konseyi
Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı
Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/935) (S. Sayısı: 567)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti
Savunma Bakanlığı Arasında Askerî Alanda Eğitim,
Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/781) (S. Sayısı: 459)
9.- Kamu Hastane
Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)
IX.- OYLAMALAR
1.- Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının oylaması
2.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının oylaması
3.- Avrupa
Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara
Karşı Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Nizip ve Besni kooperatiflerindeki
bazı uygulamalara dair iddialara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/16474)
2.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Türk Patent Enstitüsüne
eleman alımı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/16475)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, Ödemiş Organize Sanayi
Bölgesinin faaliyete geçirilmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/16476)
4.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, Zonguldakta bir maden ocağında
meydana gelen patlamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/16510)
5.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, TKİ Genel Müdürlüğünde yapılan
atamalara ve yöneticilerin haksız kazanç elde ettiği iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/16511)
6.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbaturun, maden
ocaklarındaki sığınma odalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/16512)
7.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin maden kazalarının önlenmesi
amacıyla alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/16551)
8.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, patent ve marka uzman
yardımcılığı
sınavları ile ilgili bazı iddialara ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Nihat Ergünün cevabı (7/16582)
9.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, BEDAŞ Genel Müdürlüğünün kurum
dışı hizmet alımına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/16658)
10.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Başbakanın Genelkurmay
Başkanı ile Dolmabahçe
Sarayında yaptığı görüşmeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/16720)
11.- Giresun Milletvekili
Murat Özkanın, personelin
birbirleriyle akrabalık durumuna ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı (7/16850)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak beş oturum yaptı.
Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, 24 Kasım
Öğretmenler Günü münasebetiyle bir konuşma yaptı.
Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, Kadına Yönelik Şiddeti
Kınama Gününe,
İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan, dış politika sorunlarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan,
Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi,
Van Milletvekili
Özdal Üçer,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural,
Mersin
Milletvekili Kadir Ural,
24 Kasım
Öğretmenler Gününe ilişkin birer açıklamada bulundular.
Makedonya Meclisi
Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Teuta Arifi ve
beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretine ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, eğitim sisteminin
sorunlarının (10/921),
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, cezaevlerinde meydana gelen
insan hakları ihlallerinin (10/922),
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 32 milletvekilinin, maden ocaklarında
yaşanan kazaların nedenlerinin (10/923),
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 milletvekilinin, avukatların
sorunlarının (10/924),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercanın,
Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış
İlişkiler Sekreteri Suliman Elshahomynin vaki davetine icabet etmek
üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libyaya resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/298) esas numaralı
(Öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usulsüzlük
iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen) Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
24/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi,
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel tarafından, kamyoncu esnafının
sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesininin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Genel Kurulun,
24/11/2010 Çarşamba günü (bugün) saat 23.00'e kadar, 25 Kasım ile 1,
2, 8 ve 9 Aralık 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde 13.00 23.00 saatleri arasında, 30 Kasım ile 7 Aralık 2010 Salı
günkü birleşimlerinde saat 15.00 23.00 saatleri arasında; 26
Kasım ile 3 ve 10 Aralık 2010 Cuma günlerinde de saat 14.00'te
toplanarak gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşlerin görüşülmesi ve bu birleşimlerde de saat
23.00'e kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu, Van Milletvekili Özdal Üçerin,
Van Milletvekili
Özdal Üçer, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlunun,
Şahıslarına;
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
Partilerine;
Sataştıkları
iddiasıyla, birer konuşma yaptılar.
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın Türk Ticaret Kanunuyla ilgili sözlerine,
Muş
Milletvekili Sırrı Sakık, AK PARTİ Grubu önerisiyle ilgili
Grubuna söz verilmediğine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Gündemin
Oylaması Yapılacak İşler kısmında yer alan,
10/11/2010 tarihli 17nci ve 23/11/2010 tarihli 19uncu Birleşimlerde tümü
üzerinde elektronik cihazla yapılan açık oylamalarda toplantı
yeter sayısı bulunamayan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür
ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave
Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/423) (S. Sayısı: 532) elektronik
cihazla yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve
kanunlaştı.
532 S.
Sayılı Kanunun Tasarısının 19uncu Birleşimde
yapılan açık oylamasından sonra kabul edildiğinin
açıklanması, ancak verilen aradan sonraki oturumda,
tasarının oylamasında üç bakanın vekâleten oy
kullandığı ve bu nedenle toplantı yeter
sayısının olmadığı
anlaşıldığından açık oylamanın
Başkanlıkça tekrarlandığı; İç Tüzükün 13üncü
maddesine göre, öncelikle usul görüşmesi açması gerektiği hâlde,
bu hususa uymadığı gerekçesiyle Başkanın tutumu
hakkında yapılan usul görüşmesi sonucunda, Başkan tutumunda
bir değişiklik olmadığını ifade etti.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3
Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S. Sayısı:
510),
4üncü
sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoyun; Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı
Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun (2/340) (S. Sayısı:
395),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
5inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun (2/781, 1/958)
(S. Sayısı: 571) görüşmeleri birinci bölümü 7nci maddesine
kadar kabul edildi.
25 Kasım
2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te
toplanmak üzere birleşime 22.59da son verildi.
|
|
|
Sadık
YAKUT |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
|
|
|
|
Murat
ÖZKAN |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
|
Giresun |
|
Konya |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
|
|
Bingöl |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 32
II. - GELEN KÂĞITLAR
25 Kasım 2010 Perşembe
Tasarı
1.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/965) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2010)
Teklifler
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 13 Milletvekilinin;
Türk Medeni Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/797) (Anayasa ve Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2010)
2.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atayın; 5237 Sayılı Türk Ceza
Kanununun 133 üncü Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/798) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.11.2010)
3.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bengi Yıldız ile 2
Milletvekilinin; 5473 Sayılı Kanunun 3. Maddesinin (D) Bendinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/799) (İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.11.2010)
Rapor
1.- Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu
Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Dağıtma tarihi:
25.11.2010) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergesi
1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, personelin birbirleriyle akrabalık
durumuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/16850) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/10/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 24 Milletvekilinin, Tar-Gel Projesi kapsamında
istihdam edilen sözleşmeli veteriner hekimlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/925)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2010)
2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 23 Milletvekilinin, AİDS
hastalığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/926)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2010)
3.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 25 Milletvekilinin, 2010 KPSS
sınavı ile ilgili usulsüzlük iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/927) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.10.2010)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, 12 Eylül Askeri Darbesinin
nedenlerinin ve Darbe sonrası yaşananların
araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/928)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2010)
25 Kasım 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Beş dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Edirne ilinin kurtuluş yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Edirne Milletvekili Necdet Budaka aittir.
Buyurun
Sayın Budak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALARI
1.- Edirne Milletvekili Necdet Budakın, Edirne ilinin
kurtuluşunun 88inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
NECDET BUDAK
(Edirne) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirnenin
kurtuluşunun 88inci yıl dönümü nedeniyle söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Edirne, 1361-1453
yılları arasında Osmanlı İmparatorluğuna doksan
iki yıl başkentlik yapmış serhat şehrimizdir.
Osmanlı Döneminde Avrupanın 4üncü büyük şehri ve 1800lü
yıllarda İstanbul, Paris ve Napoliden sonra dünyanın en zengin
dördüncü şehri olan Edirne, Osmanlı eserleri bakımından
İstanbul ve Bursadan sonra üçüncü şehrimizdir. Edirne, yaşayan
Osmanlıdır, sultanlar şehridir. Edirne, tarihimizdeki en önemli
karar merkezlerinden birisi olmuştur. Edirnenin 1361 yılında
fethi, Osmanlı Devletinin büyümesinde dönüm noktasıdır.
Edirneden diğer bölgelere ulaşmak çok kolaydır. Bu nedenle
Edirne payitaht kenti olarak padişah tarafından ilan edilmiştir.
Sayın
milletvekillerim, İstanbulun fethi bir Edirne ürünüdür. Askerî ve
teşkilatlanma dehası Fatih Sultan Mehmet Edirnede dünyaya
gelmiş, Edirnede büyümüş, Edirnede ilk eğitimini
almış, Edirnede tahta çıkmış, İstanbulu
fethetme planlarını Edirnede yapmıştır.
Bu parlak dönemin
ardından Edirne 1829 ve 1878 yıllarında Rus işgaline
uğramış, 1913 yılında Bulgarlar tarafından
işgal edilmiştir. Son olarak 1920de Yunan işgaline
uğramıştır. 25 Kasım 1922de de
bağımsızlığını kazanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Edirne, tarihi boyunca Batıya açılan kapı
olmuştur. Edirne her zaman Doğu ile Batı, Asya ile Avrupa
arasında köprüdür. Bunun için de kalelerden daha çok köprülerle
donatılmış, hareketin ve bereketin kaynağı
olmuştur.
Tarih yazan
liderlerin yetiştiği Edirne, ne yazık ki, tarım, su,
enerji, kültür ve turizm gibi alanlarda, potansiyeli olmasına rağmen
AK PARTİ iktidarları dönemine kadar yeterli yatırım ve
hizmeti alamamıştır. İktidarlarımız dönemine
kadar gelmiş geçmiş bütün siyasiler Edirneyi çok önemsediklerini,
çok sevdiklerini söylemişlerdir ancak Edirne boş laflarla önemsenmez,
boş laflarla, söylemlerle sevilmez.
1999-2002
yılı döneminde yıllık ortalama 15 milyon TL olan kamu
yatırımını 2003-2010 döneminde 11,6 kat artışla
yıllık ortalama 155 milyon TLye çıkarmakla Edirne önemsenir ve
sevilir.
İlimizin sağlık
altyapısında ilk on kent arasına girebilmesi için gerekli 56
milyon TL harcamayı yapmakla Edirne önemsenir ve sevilir.
İlimizin
eğitim altyapısında da ilk on kent arasına girebilmesi için
1999-2002 döneminde sadece 3,5 milyon TL olan harcamayı son yedi yıl
içerisinde 38 milyon TLye çıkarmakla Edirne önemsenir ve sevilir.
2002
yılında 100 lira vergi geliri elde edilip buna karşın 74
lira harcanırken 2009 yılında toplanan 100 liraya
karşılık Edirnede 160 lira harcamakla Edirne önemsenir ve
sevilir.
Su projelerinde
1995-2002 yılları arasında yedi yılda toplam sadece 46
milyon TL ödenek sağlanmışken AK PARTİ
İktidarında sekiz yılda 15,2 kat artışla 700 milyon TL
ödenek sağlamakla, 1 milyon dönüm araziyi sulayacak Hamzadere ve Çakmak
barajlarını yapmakla Edirne önemsenir ve sevilir.
Mimar
Sinanın ustalık eseri Selimiye Camisi, Avrupa Konseyi Avrupa Müze
Ödülü kazanan Sultan II. Beyazıt Camisi ve Külliyesi, Eski Cami, Üç
Şerefeli Camisine, Edirne Sarayına, Balkan savaşlarında
imkânsızlık içerisindeki mücadeleyi ortaya koyan tabyalara,
Şükrüpaşa Anıtı, Balkan Savaşı Müzesine,
dünyanın en uzun tarihî taş köprüsü ve diğer tarihi taş
köprülerine, Ekmekçizade ve Rüstempaşa kervansaraylarına, Adalet
Kasrına, UNESCO mirası ilan edilen altı yüz kırk dokuz
yıllık, dünyanın en eski spor organizasyonu tarihî
Kırkpınar yağlı güreş etkinliklerine, turizm bölgesi
ilan edilen Saros Körfezine, üç semavi dinin kutsal mekânlarına sahip
çıkmakla Edirne önemsenir ve sevilir.
Sözün
kısası, hizmet götürmekle, refahını artırmakla,
değerlerini korumakla, değerine değer katmakla, alın terine
sahip çıkmakla, sağlığı, güvenliğini
sağlamakla Edirne önemsenir ve sevilir.
Edirnelilerin
zorda kaldığı her anda yanlarında olmakla Edirne önemsenir
ve sevilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Budak.
NECDET BUDAK
(Devamla) Değerli milletvekilleri, Osmanlı kültürünün
oluştuğu Edirne'ye borcumuz çok. Bu borç, aradan geçen asırlara
rağmen hâlâ hakkıyla ödenememiştir. Ancak 2003
yılından itibaren AK PARTİ döneminde çok büyük yatırım
ve hizmetler alan Edirne'nin çok daha fazlasını hak ettiğini
düşünüyor, bunun da yine AK PARTİ iktidarlarıyla
sağlanacağına inanıyor, bugüne kadar Edirneye emeği
geçen herkese teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Budak.
Gündem
dışı ikinci söz, Ağız ve Diş
Sağlığı Haftası münasebetiyle söz isteyen
Adıyaman Milletvekili Şevket Köseye aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin,
Ağız ve Diş Sağlığı Haftası ve Diş
Hekimleri Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her
yıl 22 Kasım-27 Kasım arasında kutlanan Ağız ve
Diş Sağlığı Haftası ve Diş Hekimleri Günü
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve
ekranları başında bizleri izleyen değerli
meslektaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Yine, bugünün
Kadına Yönelik Şiddet Günü olması nedeniyle, kadınlara
şiddetin son bulduğu ve kadınların bu tür şiddetlere
uğramadığı, hor görülmediği ve töre cinayetlerine
kurban gitmediği bir dünya özlemiyle sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, gönül isterdi ki, 2010 yılı Ağız ve
Diş Sağlığı Haftası sorunsuz kutlansın,
çıkıp bu kürsüden Hükûmete teşekkür etseydim ama olmadı.
Maalesef, dünyada bilimsel olarak iyi bir durumda olduğumuz diş
hekimliği ve diş hekimlerinin sorunları buruk kutlamaya neden
olmaktadır. Süremin darlığı nedeniyle, ağız ve
diş sağlığı konusunda ülkemizin belli başlı
eksik ve bazı sorunlarını dile getirmek istiyorum. Ne yazık
ki, günümüzde henüz ulusal ağız ve diş
sağlığı politikası
oluşturulmamıştır. Bunun doğal sonucu olarak koruyucu
programlara önem verilmemiş ve halkın ağız diş
sağlığı hizmetlerine ulaşmasına yönelik ciddi ve
sürdürülebilir programlar yapılmamıştır. Bunun sonucunda
halkımızın yüzde 90a varan oranda çürük ve diş eti
hastalıkları oluşmuştur. Yine diş hekimleri, bireysel
olarak açtıkları muayenehaneler için yaptıkları
yatırımlarla ekonomimize artı değer katarken,
yarattıkları istihdamla da ülkemizde işsizlik sorununun çözümüne
pozitif bir katkısı olmuştur. Yalnız, Hükûmetten bu konuda
yeterli destek görememektedirler.
Değerli
milletvekilleri, 2009 yılında Sağlık
Bakanlığında çalışan
meslektaşlarımızın yaptığı bir işlem
vardır, işlem sayısını size aktarmak istiyorum:
İşlemin adı dolgu, adet 4 milyon civarında ama
ülkemizdeki ihtiyaç duyulan işlem sayısı nedir diye tespit
yapılmıştır, bu ise 247 milyon! Yani 243 milyon açık
var demektir. Bu durumda, bu tabloda sağlıklı ve yeterli bir
ağız ve diş sağlığından bahsetmek mümkün
değildir. Zaten vatandaşımız AKP İktidarı
döneminde uygulanan politikalar sayesinde dişlerini sıka sıka
ağzında diş kalmamıştır!
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, kamuda istihdam edilen diş
hekimi sayısı yeterli değildir. Bu durum,
halkımızın ağız ve diş
sağlığını olumsuz etkilemektedir. Yine ne yazık
ki, kamu bugüne kadar bu konuda somut bir adım da atmış
değildir. Hizmet alımıyla ilgili 17 Eylül 2008de Türk
Dişhekimleri Birliği tarafından verilen teklifle ilgili, Sosyal
Güvenlik Kurumuyla iki yıl süren çalışmalar henüz
sonuçlandırılmamıştır. Bu da Hükûmetin ağız
ve diş sağlığı sorunlarını sağlık
sorunu olarak görmediğini, bu nedenle çözüm için bir çaba sarf
etmediğini göstermektedir.
Hastaların
özel muayenehanelere sevki konusunda Danıştay kararı
olmasına rağmen Maliye Bakanlığı bu kararı
uygulamamakta direnmekte ve halk sağlığını da olumsuz
yönde etkilemektedir.
Ve yine Kamuda
çalışan diş hekiminin en büyük sorunu yanlış uygulanan
performans sistemidir. Diş hekimlerinin işlem planlarının
düşük olması sebebiyle, diş hekimleri, döner sermaye gelirlerini
devlet hastanelerindeki diğer branşlara oranla daha fazla
çalışarak elde etmektedirler, bu nedenle teşhis ve tedavide
hastaya ayrılan zamanlar gittikçe azalmaktadır ve sonuçta,
ağız ve diş sağlığı hakkında
sağlıklı düşünemiyoruz maalesef. Ayrıca, hekimlerimiz
çalışma yorgunluğundan hem fiziksel hem de psikolojik olarak
olumsuz etkilenmektedirler.
Değerli
milletvekillerim, sizlere belli başlı sorunları
sıralayıp gitmeyeceğim, bu konuda da bazı çözüm önerileri
sunmak istiyorum. Her şeyden önce, etkin, çalışkan ve ülkesinin
menfaatlerini düşünen bir diş hekimleri birliğine sahibiz, bu
büyük bir ayrıcalıktır. Birliğin bilgi ve birikimlerinden
mutlaka yararlanılmalıdır. Dişhekimleri Birliğinin 17
Eylül 2008 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna sunduğu somut teklifi
mutlaka değerlendirilmelidir. Özellikle kamu maliyesi dikkate
alınarak hazırlanan ve kendi içinde son derece tutarlı hizmet
alım projesi vakit kaybedilmeden uygulanmalıdır. Hizmet
alım görüşmelerine Başbakanın talimatıyla
başlanmış olmasına rağmen, 3 Eylül 2009 tarihinde ne
hikmetse son verilmiştir.
Ülkemizde öz
kaynaklarıyla kurulmuş muayenehaneler göz ardı edilerek onca
kaynak ve iş gücü kaderine terk edilemez, artık gerçekçi planlar
yapılmalıdır diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) Diş hekimlerinin uzmanlıkları konusu, yeni diş
hekimi fakültelerinin kurulması, insan gücü planlaması, asgari
muayene ve ücret tarifesi sorunları da önemlidir. Bu önemli konularda
Hükûmet, Türk Dişhekimleri Birliğinin görüşlerini mutlaka
nazarıdikkate almalıdır.
Yine, kamudaki
diş hekimlerinin performans kriterleri yeniden düzenlenmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ağız, vücudun giriş
kapısıdır, bu nedenle, sağlığın en önemli
parçalarından biri olduğu unutulmamalıdır. Önümüzdeki
yıl ağız ve diş sağlığında sorunlar
bitmiş olarak Ağız ve Diş Sağlığı
Haftasının kutlanmasını diliyorum.
Sözlerime son
verirken, diş hekimi bir milletvekili arkadaşınız olarak,
tüm diş hekimlerinin Diş Hekimleri Haftasını kutluyor,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Köse.
Gündem
dışı üçüncü söz, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan
Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü
münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncele aittir.
Buyurun
Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin,
Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin
Uluslararası Mücadele Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü. Gerçekten, bugünün ortaya
çıkışında, feminist kadın örgütlerinin, sosyalist
kadın örgütlerinin, kadına yönelik şiddet konusunda
çalışma yürüten kadınların büyük bir emeği var. Ben
burada bir kez daha onlara teşekkür etmek istiyorum. Onların bu
emekleri, çabaları sayesinde biz ilk kez Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosunda bütün siyasi partilerin temsilcisi kadınlar olarak bir
araya gelip sabah ortak bir basın açıklaması yapabildik. Bunu
siyaset üstü bir noktadan ele alıp, kadın konusunu siyasete mal
etmeden, kadına yönelik şiddet konusunda ortak bir tavır
geliştirmek gerektiği konusunda, en azından üç yıl sonunda
-dönem sonu da olsa- bir basın açıklaması yapabilme
şansına eriştik. Bu konuda da bugüne kadar mücadele yürüten
kadın örgütlerinin büyük bir emeği ve çabası olduğunu ifade
etmek istiyorum.
Yine, bugün
sokaklarda olan ve kadına yönelik şiddete dikkat çekmek isteyen
binlerce kadın, yaşadıkları şiddetin görünür
kılınması konusunda mücadele ediyor. Ancak burada bir eksiklik
var -burada kadın arkadaşlarımız fazla yok, erkek
arkadaşlarımız dinliyor- kadına yönelik şiddet, sadece
kadınların sorunu değil, aslında tam da erkeklerin sorunu
çünkü kadına şiddet uygulayan erkektir. Feministlerin bir
sloganı var, Erkek vuruyor, devlet koruyor. diye. Bu, aslında,
Türkiye açısından önemli bir nokta ve gerçekten, kadına yönelik
şiddet olduğunda, sadece kadınlar bu konuda konuşuyor,
kadınlar mücadele ediyor, bu da mücadelenin eksik kalmasına neden
oluyor. O açıdan buradaki Parlamentonun bu konuda daha etkin bir mücadele
yürütmesi gerekiyor. Bu Parlamentoya üye olan erkeklerin de kadına yönelik
şiddet konusunda en az kadın milletvekilleri kadar kendisini sorumlu
görmesi gerekiyor. Aksi takdirde sadece kadınlar bu sorunla ilgilenmek
durumunda kalıyor.
Sayın
milletvekilleri, bugün şiddetin kaynağında aslında
toplumsal eşitsizlik yatmaktadır. Eşitsizliğin olduğu
yerde şiddet oluyor. Bu sadece kadına yönelik şiddet olarak
ortaya çıkmıyor, çocuğa yönelik şiddet, azınlıklara
yönelik şiddet, farklı inançta olanlara yönelik şiddet. Bu
eşitsizlik ortadan kalkmadığı sürece de aslında
Türkiyede değil dünyada da kadına yönelik şiddet ya da genel
anlamda şiddet ortadan kalkmayacaktır. Bu açıdan bunun buradan
iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ortak mücadele
önemlidir. Bu mücadeleyi sadece kadınlara yönelik bırakmak ciddi bir
sorundur.
Bugün
kadınlar sadece fiziki olarak şiddet görmemektedir. Bugün rakamlar
zaten kamuoyunda da çok yoğun tartışılıyor, yedi
yıllık AKP İktidarı döneminde Adalet Bakanı Sayın
Sadullah Erginin verdiği rakamlar bile çok çarpıcı, yüzde 1.400
artmış kadın cinayetleri! Uygulamaya
baktığınızda AKP İktidarı bu konuda bazı
adımlar attığını, işte genelgeler
yayınladığını, bu konuda çalışmalar yürüttüğünü
ifade etse de uygulamada hâlâ çok ciddi sorunlar var. Daha dün televizyonlarda
izledik bir kadın esnaf yirmi beş kez bıçaklandı! Bunlar
aslında her gün karşılaştığımız ve
neredeyse olağan karşılanan bir durum hâline gelmiş
durumda. Dolayısıyla bu konuda, kadına yönelik şiddet
konusunda siyasi partilerin gerçekten yaklaşımını
değiştirmesi, eşitlikçi, özgürlükçü bir toplumun
yaratılması konusunda sorumluluk alması gerekiyor.
Kadının eşit yurttaş olarak ele alınması ve
kadına yönelik şiddet konusunda ortak mücadele edilmesi gerekiyor ama
ne yazık ki liderlerin mesajına bile baktığımızda
bunu görmüyoruz; örneğin, Sayın Başbakanın
katıldığı bir toplantıda kadın örgütleri onu protesto
ettiği için dışarı çıkartıldılar ve
Sayın Başbakan kadın bedeni üzerinde söz söyleme
hakkını kendisinde görüyor. 3 çocuk yapmaları konusunda
tavsiyede bulunuyor ve ilginçtir ve acı olan bence kadın
milletvekillerinin de -sabah da gördük- bunu, Sayın Başbakanın
bu görüşünü bilimsel bir vakaya dayandırarak savunması. Bu,
gerçekten kabul edilebilir bir durum değildir. Hiçbir erkeğin, hiçbir
kimsenin kadın bedeni üzerinde söz söyleme hakkı yoktur ancak
kadınlar kendi geleceği üzerinde kendileri söz söylerler. AKPli
sayın milletvekillerinin de, özellikle kadın milletvekillerinin de buna
karşı durması gerekiyor.
Birkaç gün önce
basına yansıdı, İran Devlet Başkanı Ahmedinejad
evlenme yaşının on altı-on yediye indirilmesini söyledi.
Aslında Sayın Başbakan ile Ahmedinejadın söylediği
şey özünde aynı, kadın bedeni üzerinde, kadının geleceği
üzerinde ya da ne yapması gerektiği üzerinde ciddi bir sorun olarak
karşımızda durmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bu gün vesilesiyle bir kez daha şunu hatırlatmak
istiyoruz: Kadına yönelik şiddet konusunda, fiziksel olsun
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hem fiziki hem
psikolojik şiddete karşı ortak mücadele önemlidir. Bugün
gerçekten yoksulluk, işsizlik kadınlar üzerinden ciddi bir şiddet
olarak karşımızda durmaktadır. Aile içi şiddet
görünmez durumdadır. Yaşanan bütün bunların görünür
kılınması konusunda toplumsal cinsiyet eşitliğinin
sağlanması gerekir. Bunun için bir zihniyet devriminin
sağlanması gerekir çünkü birçok erkek kadına yönelik
şiddeti onaylamaktadır. Hatta bu Parlamentoda bulunan birçok erkek
milletvekili bile kadına şiddet uygulayan erkekle iş
birliği içersindedir çünkü buna karşı sesini çıkarmamak, bu
konuda mücadele etmemek iş birliğini beraberinde getiriyor.
Bir konuya daha
dikkatinizi çekmek istiyorum sayın milletvekilleri. Yanı
başımızda biliyorsunuz Türkiye'nin İranla ilişkileri
iyi ama İran, kadına yönelik şiddet konusunda ne yazık ki
iyi bir noktada değil. Özellikle hem rejim cezaları ve hem idam
cezaları konusunda çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Zeynep
Celaliyan politik durumundan dolayı yedi dakikalık bir mahkeme
sonucunda idama mahkûm edildi ve şu an idam edilmeyi bekliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum Sayın Tuncel. Lütfen
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Sayın Başkan, bitiriyorum
BAŞKAN
Teşekkür için açıyorum.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, hanımefendiye bir dakika daha
verseniz ne var? Kıyamet mi kopuyor!
BAŞKAN
Sayın Sakık, konuşmam bitmeden siz oradan konuşmaya
başladınız. Tutanakları isteyin Teşekkür için
açıyorum. dedim, hanımefendi
SIRRI SAKIK
(Muş) Dün Muharrem İnceye verdiniz, bizim grubumuza
karşı neden bu kadar ketum davranıyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Sakık, beni dinler misiniz lütfen. Tutanakları isteyin,
inceleyin, siz konuştuğunuz için Sayın Tuncel duymadı. Ben
buradan Teşekkür için açıyorum. dedim, ama siz oradan
konuştuğunuz için duymadı ve kürsüyü terk etti.
SIRRI SAKIK
(Muş) Özür diliyorum. Öyle yapmışsanız özür diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Güvel, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin,
kadınların aile içi şiddet ve sosyal baskıya maruz kalmak,
medyada kadın algısı, demokratik katılım gibi oldukça
büyük sorunlarının bulunduğuna ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL
(Adana) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, kadınlarımızın yaşamında aile
içi şiddet, sosyal baskıya maruz kalmak, medyada kadın
algısı, demokratik katılım gibi oldukça büyük sorunlar
bulunmaktadır. Kadınlarımız çocuk yaşlarından
itibaren aile içi şiddet ve toplumsal şiddetin kurbanı
olmaktadırlar. Bunlara karşı yasal yaptırımlar
yetersizdir. Kadınlarımızın ekonomik
bağımlılığı şiddetin
devamlılığını sağlamaktadır.
Kadınlarımızı eğitimsiz, işsiz bırakmak da
bu şiddetin bir parçasıdır. Kadınlara yönelik her türlü
ayrımcılığın, kadına sırf kadın
olduğu için yöneltilen şiddetin hiçbir gerekçesi olamaz.
Kadınların fiziksel ve ekonomik şiddet sarmalında
yaşamak zorunda bırakıldıkları bir ülkenin
özgürlükleri ve eşitlikleri sağlayabildiğini söylemek
olanaksızdır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır, buyurun.
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın,
kadınlara dönük şiddeti tasvip etmediklerine, milletlerarası
camianın bu konudaki duyarlılığını MHP olarak
paylaştıklarına ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Kadınlar
toplumun en değerli varlıklarıdır. Onlar
analarımızdır, yârlarımızdır, sevgililerimizdir.
Onun için, kadınlara dönük şiddeti tasvip edebilmek asla mümkün
değildir. Bu konuda evrensel hukukun ve milletlerarası camianın,
uluslararası camianın duyarlılığını biz de
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak paylaşıyoruz ve kadına
dönük şiddetin önlenmesi için yapılması gereken ne varsa,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yapılmasını talep ediyoruz.
Bu noktada kadınlara şiddet uygulanmasıyla ilgili günü biz de
kutluyoruz, bunun anlamını ve önemini idrak ettiğimizi ifade
ediyor, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 24
milletvekilinin, Tar-Gel Projesi kapsamında istihdam edilen
sözleşmeli veteriner hekimlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/925)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tar-Gel projesi
kapsamında köylerde ve ilçe merkezlerinde 4/B kadrolarında
sözleşmeli olarak çalışan veteriner hekimlerin
sorunlarının ve çözüm yollarının belirlenmesi,
eksikliklerinin giderilmesi, geliştirilmesi, ulusal düzeyde koordinasyonun
sağlanması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin
yapılması amacıyla İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
2) Rasim
Çakır (Edirne)
3) Hüseyin Ünsal (Amasya)
4) Hüsnü Çöllü (Antalya)
5) Rahmi Güner (Ordu)
6) Ahmet Ersin (İzmir)
7) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
8) Osman Kaptan (Antalya)
9) Yaşar
Ağyüz (Gaziantep)
10) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
11) Ali Rıza
Ertemür (Denizli)
12) Nevingaye
Erbatur (Adana)
13) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
14) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul)
15) Şevket
Köse (Adıyaman)
16) Tayfur Süner (Antalya)
17) Atila Emek (Antalya)
18) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
19) İsa Gök (Mersin)
20) Mustafa Özyürek (İstanbul)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Birgen
Keleş (İstanbul)
23) Ali Arslan (Muğla)
24) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
25) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı tarafından 2006 yılında
uygulamaya konulan Tar-Gel projesi 4. yılını
tamamlamış bulunmaktadır. Bu proje kapsamında halen 2500
civarında veteriner hekim 4/B kadrosunda sözleşmeli olarak ilçe
merkezlerinde ve çoğunluklada köylerde görev yapmaktadırlar.
Bu kapsamda görev
yapan veteriner hekimlerin sözleşmeleri her yıl yenilenmektedir.
Dolayısıyla personel her yıl sözleşmesinin
yenilenmeyeceği kaygısını taşımaktadır.
Üstelik sözleşmenin 12. maddesinin (g) bendinde "Personelin
çalıştığı köyde sözleşmeli personel
çalıştırılmasına ihtiyaç
kalmadığının Bakanlıkça tespiti halinde sözleşme
fesih edilir" denilmektedir. Bu ibare personelin iş güvencesinin
olmadığı anlamındadır.
Sözleşme
gereği personel köylerde kısıtlı imkânlarda ikamet etmek
durumundadır. Kimisi muhtarın verdiği tek göz bir odada veya köy
odasının bir köşesinde çalışma hayatı boyunca
tayin, terfi, atama ve hizmet süresi hakkı olmaksızın
çalışmak durumunda kalmaktadır. Büyük çoğunluğunun il
ve ilçe merkezleri ile ilişkisi tamamen kesiktir. Ayrıca bu personel
veteriner hekim olmasına karşın kadroları "Tarımsal
Yayımcı" olup Çiftçi Eğitim ve Yayım Şube
Müdürlüğüne bağlı olarak sadece yayım
çalışması yapmakla yükümlüdürler. Bu çalışmaları
yapabilmek için ise hiçbir eğitim ve yayım materyali yoktur.
Veteriner hekimlik diplomasına sahip olmalarına karşın
köyde mesleklerini icra etmeleri ve muayenehane açmaları sözleşmeleri
gereği yasaktır. Oysa 6343 sayılı yasanın 8.
maddesinde "Her veteriner hekim hayvanların muayene ve tedavisi için
muayenehane açabilir" denilmektedir. Hayvanlara müdahale etme yetkisi
olmaması nedeniyle köylülerle bir çok zaman tartışmalar
yaşanmaktadır. Köylüler doğal olarak köylerinde ikamet eden
veteriner hekime hayvanlarını muayene ettirmek istemektedir. Ancak bu
personel hayvanlara müdahale ettiğinde sözleşmeye uymamakla
suçlanmaktadır.
Aynı
fakültelerden mezun olan ve kadrolu çalışan veteriner hekimlerle
sözleşmeli personel arasında özlük hakları açısından
bir çok olumsuzluklar bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi eş durumu
dahi olsa tayin, yer değiştirme hakkı
tanınmamasıdır. Dolayısıyla bir çoğu aile
bütünlüğü bozulmuş, eşi ve çocukları bir tarafta, kendisi
yalnız başına köyde emekli oluncaya kadar ikamet etme
zorunluluğundan dolayı psikolojik sorunlar yaşamakta ve gelecek
kaygısı içine girmektedirler. Bu da doğal olarak
çalışma şevk ve performanslarını olumsuz yönde
etkilemektedir. İlçe merkezlerinde çalışanların hiçbir imza
yetkisi bulunmamaktadır. Çalıştıkları yerde tamamen
etkisiz ve yetkisiz olarak görev üstlenen bu personelin maaşlarında
kadrolu çalışanlara göre 400 TL fark bulunmakta ve
çalıştıkları yıllar hizmet süresinden
sayılmadığından maaş artışlarından
faydalanamamaktadırlar. Hizmet içi eğitim faaliyetlerine
katılamamakta, yurt dışı görevlendirmelerde
değerlendirilmemekte olup, hiyerarşi sıralamasında en sonda
yer almaktadırlar. Bu durum da sözleşmeli bu personel üzerinde
psikolojik bir baskı oluşturmaktadır. Köyde yalnız
başına bu çalışma şartları özellikle bekar
bayanlarda ve eşleri çalıştığından dolayı
ayrı yaşayan hatta çocuklarını köy ilkokulunda okutma
zorunluluğunda kalan veya ebeveynlerinin yanına göndermek durumunda
olan personel için hiç de iç açıcı bir durum değildir.
Yaşanmakta
olan bu olumsuzluklar Anayasa'nın temel hak ve hürriyetler ilkesiyle
bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla anılan personelin
hak ettiği özlük haklarından eşdeğer görev yapan
meslektaşları gibi yararlanmaları için 4/A kadrolarına
geçirilerek, merkezlerde görev üstlendirilip gerektiğinde köylere
intikalinin sağlanması temel adalet anlayışı ve sosyal
yaşamın bir gereği olduğu gibi, derhâl giderilmesi gereken
önemli bir sorun olarak acilen gündeme alınmalıdır.
2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23
milletvekilinin, AIDS hastalığının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/926)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Çağımızın
en önemli sağlık problemlerinden olan HIV/AIDS'in ülkemizde kontrolü
için yapılacak işlemleri hızlandırması, disiplinler
arası koordinasyonu sağlaması ve kolaylaştırması
amacıyla TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98.
maddesi gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Nevingaye
Erbatur (Adana)
2) Rasim
Çakır (Edirne)
3) Hüseyin Ünsal (Amasya)
4) Hüsnü Çöllü (Antalya)
5) Rahmi Güner (Ordu)
6) Ahmet Ersin (İzmir)
7) Osman Kaptan (Antalya)
8) Yaşar
Ağyüz (Gaziantep)
9) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
10) Durdu Özbolat
(Kahramanmaraş)
11) Ali Rıza
Ertemür (Denizli)
12) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
13) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
14) Şevket
Köse (Adıyaman)
15) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul)
16) Tayfur Süner (Antalya)
17) Atila Emek (Antalya)
18) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
19) İsa Gök (Mersin)
20) Mustafa
Özyürek (İstanbul)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Ali Arslan (Muğla)
23) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
24) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
HIV/AIDS
hepimizin bildiği gibi 1981 yılında Amerika'da tanımlanmış
ve Türkiye'de ilk HIV/AIDS vakası 1985 yılında görülmüştür.
Tedavi alınmadığı takdirde
bağışıklık sistemini zayıflatıp vücudun
enfeksiyonlara açık hâle yani AİDS aşamasına gelmesine
sebep olan HIV, 1996 yılından bu yana kombinasyon tedavisi ile
kontrol altında tutulabilmektedir. Kan yolu, korunmasız cinsel
ilişki ve gerekli önlemler alınmadığında anneden
bebeğe doğum/süt yolu ile bulaşabilen, bulaşmama
yolları 30 yıla yakın süredir bilinen HIV 10 yılı
aşkın süredir kronik bir hastalıktır. HIV/AIDS, maalesef
hem toplumumuzda hem de Dünya'da hâlen çok korkutucu bir hastalık olarak
bilinmekte ve bu sebeple de HIV/AIDS ile yaşayan kişiler tedaviye
erişimden, çalışma hayatına, eğitim hayatından,
sosyal hayata ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır.
İlk vakanın
1985'te görüldüğünden bu yana giderek artan sayılarda HIV vakası
görülmüş, buna bağlı olarak kan yoluyla bulaşımı
önlemek amaçlı kanda enfeksiyon kontrol esasları
tanımlanmış ancak cinsel yolla bulaşım ve anneden
bebeğe bulaşım konularında ciddi bir eylem planı
yapılmamış ve uygulanmamıştır. Dünya'da yeni
tanı alan vaka sayıları stabilize olmuş durumdayken
ülkemizde 2000 yılında yeni tanı alan vaka sayısı 158
iken 2004'te 210, 2008'de 450 olmuştur. 8 yılda 3 katına
çıkan resmî rakamlarda 2009 yılı itibari kümülatif toplam
3.898'dir. Yeni vaka sayılarında hızla artış
vardır. Öte yandan 3 ile 10 yıl arasında belirti göstermeyen bu
virüsü taşıyan ancak bilmeyen kişi sayısının yine
resmî rakamların 10 katı
civarında olduğu tahmin edilmektedir. HIV
taşıyıcısı olduğunu bilmeyen kişilerin önlem
de alamayacağı düşünüldüğünde ulusal bir eylem planı
yapılmadığı takdirde bu sayıların hızla
artmaya devam etmesi, anneden bebeğe, eşten eşe, partnerden
partnere yayılarak toplumumuzda 7'den 70'e kadın erkek herkesi etkilemesi
muhtemeldir.
Öte yandan
toplumumuzda yeterince bilinmeyen ve bulaşma-bulaşmama yolları
yanlış bilinen bu virüsü taşıdığını
öğrenen kişiler ciddi bir şokla karşılaşmakta
çoğu kez de tanının arkasından işyerinde, hastanede,
okulda ve toplum genelince ciddi ayrımcılıklarla
karşılaşmaktadır.
Ameliyat öncesi
yapılan testlerde tanı alan kişiler ameliyat edilmemekte,
işe giriş öncesinde yapılan testlerde tanı alan
kişiler hem tanıyı çok kötü bir şekilde öğrenmekte hem
işlerini, hem de sosyal güvencelerini, dolayısıyla tedavi
imkânını kaybetmektedir. Bu durum yıllarca sessiz kalan bu
virüsün tespit edilmesi açısından büyük önem taşıyan teste
yönlendirmenin de önüne geçmektedir.
Bu bağlamda
gerek HIV/AIDS'in yayılımının önlenmesi, gerek toplumda
HIV/AIDS ile ilgili doğru bilginin bilinmesi ve HIV/AIDS'e yönelik
ayrımcılığın önlenmesine yönelik HIV/AIDS testinin
yaygınlaştırmasından herkesin eşit tedavi ve
çalışma hakkına sahip olmasına ve önleme
yaklaşımının toplum geneline yayılmasına kadar
yapılması gereken bir dizi eylem planı biran evvel hayata
kavuşturulmalıdır.
HIV/AIDS'in
kontrol altına alınmasına yönelik olarak; uluslararası
tedavi, bakım, önleme ve destek boyutlarını içeren ulusal
politikaların oluşturulması, tedavi programlarının
düzenlenmesi, ayrımcılığın önlenmesi, bu konuda
kamuoyunun ve ilgili tarafların bilgilendirilmesine yönelik faaliyetlerde
bulunulması, HIV/AIDS teşhis ve tedavi standartlarının
oluşturulması, çeşitli projelerin yürütülmesi gibi konularda
çalışma ve araştırmalar yapılmalıdır.
Çağımızın
en önemli sağlık problemlerinden olan HIV/AIDS'in ülkemizde kontrolü
için yapılacak işlemleri hızlandırması, disiplinler
arası koordinasyonu sağlaması ve kolaylaştırması
amacıyla hastaların, hasta yakınlarının, ilgili
toplumsal örgütlerin ve uzmanların görüşlerine başvurulabilecek
bu araştırmanın açılmasının uygun
olacağı düşünülmektedir.
3.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 25
milletvekilinin, 2010 KPSS sınavı ile ilgili usulsüzlük
iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/927)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Üniversiteye
giriş, tıpta uzmanlık ve polislik sınavlarında
yaşanan skandallarla tartışma konusu haline gelen ÖSYM, bu kez
de KPSS sonuçlarına ilişkin iddialarla gündeme gelmiştir.
Devlet Memuru
olabilmek için 10-11 Temmuz 2010 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme
Sınavına (KPSS) giren yüz binlerce aday, sonuçların
açıklanmasının hemen ardından, sınav
sorularının çalınarak sızdırıldığı,
KPSS'de standart sapma puanlarının değiştiği,
puanlarının yanlış hesaplandığı gibi daha
birçok ithamla ÖSYM'ye suçlamışlardır. Adaylar ayrıca, 2009
KPSS'de sınav birincisinin bile 120'de 120 net
çıkaramadığını belirterek, bu yıl 500'den fazla
adayın tüm soruları doğru yanıtlamasının bir
açıklaması olması gerektiğini öne sürmektedirler.
800 bin
adayın katıldığı KPSS'nin sonuçlarına göre 500'ün
üzerinde katılımcının eğitim bilimleri
sınavında 120'de 120 net çıkarması da tartışma
konusu olmuştur. Bazı adaylar, 2009'da yapılan KPSS'deki
sınav birincisinin bile tüm soruları doğru
yanıtlayamadığını anımsatarak, 'Acaba polislik
sınavında olduğu gibi sorular bazı kesimlerce ele mi
geçirildi?" kuşkusunu taşıdıklarını dile
getirmektedirler.
Kamuoyunda
çeşitli kurum ve kuruluşların tepkilerine neden olan
şaibeler; 22 Ağustos 2010 Pazar günlü gazetelerin ortaya koyduğu
belge ve bilgilerle daha vahim bir hale gelmiştir. "300'ü
aşkın kişinin 120'de 120 net yaptığı KPSS'nin
şampiyonlarının en az 20'sinin aynı evde yaşayan evli
çiftler, kardeşler veya arkadaşların olduğunun"
(Vatan. Posta 22 Ağustos 2010) ortaya çıkması, AKP hükümeti
döneminde tapılan KPSS'nin kandırmacadan ibaret olduğunu,
formaliteden ibaret olan bu sınavlarla, iş ve aş
savaşımı veren 100 binlerce gencimizin umutlarının
sömürüldüğünü ortaya koymaktadır.
KPSS'nin
şampiyonu bazı adayların eş, kardeş ve arkadaş
olduğunun ortaya çıkması, ÖSYM'de bazı cemaat
ilişkilerini ve soruların el altından belli kesimlere servis
edildiği görüşünü güçlendirmektedir. Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasanın "kanun önünde eşitlik" öngören 10. maddesine
aykırıdır. Herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğuna vurgu yapan
anayasanın söz konusu maddesine göre, devlet organları ve idare
makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar. Aksi halde, yaşanan bu durum,
devlete güveni zedelemektedir.
ÖSYM
yıllarca toplumun en güven duyduğu kurumlardan biri olarak hizmet
vermiştir. Ancak milyonlarca kişinin kaderini belirleyen kurum
şimdi sık sık tartışmaların hedefine
oturmuştur. Bu nedenle sınava giren öğrencilerin ve
sonuçları merakla izleyen ailelerinin KPSS sonuçlarıyla ilgili
kuşkuları derhal giderilmeli, bu konuda kamuoyunu tatmin edecek
bilgilendirme yapılmalıdır. Bu konuda izlenecek en uygun yol
TBMM'de bir araştırma komisyonu kurularak kamuoyunda dillendirilen
tüm iddiaların araştırılması olacaktır.
KPSS
sınavıyla ilgili iddiaların araştırılması,
şüphelerin ortadan kaldırılması ve kamuoyunu tatmin
edebilecek bir açıklamanın yapılabilmesi için Anayasanın
98. Maddesine TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddesine göre Meclis
Araştırılması açılmasını dileriz.
Saygılarımızla.
1) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
2) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
3) Rahmi
Güner (Ordu)
4) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
5) Rasim
Çakır (Edirne)
6) Ahmet
Ersin (İzmir)
7) Osman
Kaptan (Antalya)
8) Yaşar
Ağyüz (Gaziantep)
9) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
10) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Ali Rıza
Ertemür (Denizli)
12) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
13) Nevingaye
Erbatur (Adana)
14) Enis
Tütüncü (Tekirdağ)
15) Şevket
Köse (Adıyaman)
16) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul)
17) Tayfur
Süner (Antalya)
18) Atila
Emek (Antalya)
19) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
20) İsa
Gök (Mersin)
21) Mustafa
Özyürek (İstanbul)
22) Engin
Altay (Sinop)
23) Birgen
Keleş (İstanbul)
24) Ali
Arslan (Muğla)
25) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
26) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24
milletvekilinin, 12 Eylül Askerî Darbesinin nedenlerinin ve darbe sonrası
yaşananların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/928)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1970'li
yılların ortalarında Türkiye'de siyasal hayatta, hareketli ve
gergin dönemler yaşanmaya başlamıştır.
İşlenen siyasal cinayetler, Mayıs 1977'de Taksim'de işçi
sınıfına karşı gerçekleştirilen katliam, 16 Mart
1978 katliamı, Maraş olayları ve Çorum katliamı ile
toplumsal çatışmayı doğuran sancılı ve gergin bir
döneme girilmiştir. 1980 öncesindeki süreçte şiddet ve kargaşa
yoğun bir şekilde yaşanmıştır. Devamında 12
Eylül 1980'de yapılan askerî darbe ile şiddet ve kargaşanın
daha da arttığı ve uzun yıllar devam edeceği bir
dönemin başlangıcı olmuştur. 12 Eylül 1980'de yapılan
askerî darbe, Türkiye'de uzun yıllar izleri silinmeyecek etkiler ortaya
çıkarmıştır.
12 Eylül 1980
askerî darbesi sonucunda 650 bin kişi gözaltına
alınmıştır. 1 milyon 683 bin kişi
fişlenmiştir. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi
yargılanmıştır. 7 bin kişi için idam cezası istenmiştir.
517 kişiye idam cezası verilmiştir. Haklarında idam
cezası verilenlerden 50'si asılmıştır. 71 bin
kişi TCK'nın 141,142 ve 163'üncü maddelerinden
yargılanmıştır. 30 bin kişi sakıncalı
olduğu için işten atılmıştır. 171 kişinin işkenceden
öldüğü belgelenmiştir. 3 bin 854 öğretmen, binlerce öğretim
görevlisi ve 47 hâkimin işine son verilmiştir. 400 gazeteci için
toplam 4 bin yıl hapis cezası istenmiştir. Gazetecilere 3 bin
315 yıl 6 ay hapis cezası verilmiştir. Cezaevlerinde toplam 299
kişi yaşamını yitirmiş, 144 kişi kuşkulu bir
şekilde ölmüştür. 1980 darbesi sonrasında, TBMM kapatılmış,
yürürlükteki yasalar iptal edilmiş ve siyasi partiler
kapatılmıştır. Cezaevlerinde yıllarca süren
işkenceler yaşanmıştır.
Tüm toplum
üzerinde yaratılan baskı yıllarca devam etmiştir. 12 Eylül
1980 darbesinden sonra da insanlar, uzun yıllar yaşadıkları
işkenceler nedeniyle unutulmaz travmalar
yaşamışlardır.
12 Eylül
döneminde başta yaşam hakkı olmak üzere, pek çok temel hak ve
özgürlük ihlal edilmiştir. Yapılan işkenceler nedeniyle pek çok
insan ölmüş, sağ kalmayı başaranlar ise yıllarca
ağır travmalar yaşamıştır. Bunun yanında
binlerce insan işten çıkarılmış, kadınlar hatta
çocuklar üzerinde yaratılan baskı ile toplum
etkisizleştirilmiştir. 17 yaşında olmasına rağmen
mahkeme kararı ile alelacele yaşı büyütülerek Erdal Eren, idam
edilirken, 16 Ekim 1980'de Ekrem Ekşi işkencede hayatını
kaybetmiştir.
12 Eylül 1980
askerî darbesi ile eğitim, kültürel yapı, sosyal ve siyasal hak ve
özgürlüklerin neredeyse tamamı askıya alınmıştır.
Sendikalar ve demokratik kitle kuruluşları kapatılmış,
mal varlıklarına el koyulmuştur.
12 Eylül 1980
askerî darbesinin bedeli bireysel olarak da, toplumsal olarak da çok
ağır bir şekilde uzun yıllar ödenmiştir. Bu nedenle
1980 öncesinde yaşananlarla devamında yapılan askerî darbe
döneminin ayrıntılı olarak incelenmesi bir gerekliliktir.
12 Eylül 1980
askeri darbesi öncesinde toplumsal çatışmayı doğuran ve
şiddet ve gerginliği tetikleyen olaylarla, darbe dönemi ve
sonrasında yaşananların nedenleri ve sorumlularının
belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 22.09.2010
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Hüsnü Çöllü (Antalya)
3) Rasim
Çakır (Edirne)
4) Rahmi Güner (Ordu)
5) Ahmet Ersin (İzmir)
6) Osman Kaptan (Antalya)
7) Yaşar
Ağyüz (Gaziantep)
8) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
9) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
10) Nevingaye
Erbatur (Adana)
11) Ali Rıza
Ertemür (Denizli)
12) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
13) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
14) Şevket
Köse (Adıyaman)
15) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul)
16) Tayfur Süner (Antalya)
17) Atila Emek (Antalya)
18) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
19) İsa Gök (Mersin)
20) Mustafa
Özyürek (İstanbul)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Birgen
Keleş (İstanbul)
23) Ali Arslan (Muğla)
24) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
25) Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/723) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 25/11/2010 Perşembe
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu
önerisi
25/11/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 25.11.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler
Kısmının 604 üncü sırasında yer alan 10/723 Faili
Meçhul cinayetler konusunun, araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşülmesini, Genel Kurulun 25.11.2010 Perşembe günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen
Sırrı Sakık
Yok.
Ali Rıza
Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Parlamentomuzun ve kamuoyumuzun yakından tanıdığı bir
konu hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Malum, uzun
süreden bu yana kamuoyumuz faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin
araştırılması için bir Meclis araştırması
komisyonu kurulması ve bu Meclis araştırması komisyonunun
bu siyasi cinayetlerin neden, nasıl, kimler tarafından
gerçekleştirildiğinin ve arkasındaki karanlık
ilişkilerin açığa çıkarılmasını Türkiye
Büyük Millet Meclisinden ısrarla talep etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki görevi vardır.
Bu görevlerden birisi kanun yapma görevi, birisi de denetleme görevidir.
Hepimizin bildiği üzere, kanun yapma görevi milletvekillerinin
parmaklarını indirme ve kaldırma idmanından ibaret bir
etkinliğe sığdırılmıştır. Denetim
görevini ise milletvekilleri, ya soru sorma şeklinde ya da Meclis
araştırması komisyonu önergeleriyle yapmaktadırlar.
Milletvekillerinin soru önergeleri ya Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı tarafından fiilen engellenmekte, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık duvarını aşarak ilgili
başbakana ya da bakanlara ulaşan soru önergelerine ise ilgili
bakanlar ve başbakan tarafından ya hiç yanıt verilmemekte yahut
da soru önergesinde sorulan sorularla uzaktan yakından alakası
olmayan bilgiler yanıt olarak âdeta milletvekilleriyle alay edercesine,
dalga geçercesine gönderilmektedir. Bunun somut örneklerinden birisi daha benim
geçen gün verdiğim Türkiyede basın özgürlüğüyle ilgili bir
satırlık soru önergesinin Meclis Başkanı tarafından
reddedilmesidir. Ben, Sayın Başbakana Türkiyede basın
özgürlüğünün olup olmadığını sordum, sadece soru
buydu, hiç yorum falan yok ama Meclis Başkanı bunu uygun
görmemiş. Artık, bundan böyle hangi soru önergelerinin uygun
olduğunu, hangisinin uygun olmadığını hatta Sayın
Meclis Başkanı milletvekillerinin yerine sorulacak soruları da
yazıp bizim elimize verirse daha iyi olur diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, faili meçhul bırakılan siyasi cinayetler bizim
cumhuriyet tarihimizde öteden beri Türkiye kamuoyunu ilgilendirmektedir. Bu
faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerde katledilen Sabahattin Ali,
Orhan Yavuz, Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Bedri Karafakioğlu, Necdet
Bulut, Abdi İpekçi, Cevat Yurdakul, Gün Sazak, Ümit
Kaftancıoğlu, Kemal Türkler, İlhan Erdost, Çetin Emeç, Turan
Dursun, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Diyarbakır HEP İl
Başkanı Vedat Aydın, Ape Musa, Uğur Mumcu, Mehmet Sincar, Nesimi
Çimen, Metin Altıok, Hasret Gültekin, Onat Kutlar, Yasemin Cebenoyan,
Hasan Ocak, Metin Göktepe, Ahmet Taner Kışlalı, Necip
Hablemitoğlu ve Hrant Dink
Bu zincir
uzayıp gidiyor değerli arkadaşlarım. Burada isimlerini
hatırlayıp da söyleyemediğim başka insanlar da var. Faili
meçhul bırakılan siyasi cinayetlerde yaşamlarını
kaybedenlerin önünde saygıyla eğiliyorum.
Şimdi, bu
faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerde yaşamlarını
kaybeden bu insanların eşleri, çocukları, torunları,
kardeşleri, ana ve babaları bu insanların neden, nasıl
öldürüldüklerini, bunların ölüm olaylarının arkasında hangi
kirli ilişkilerin, hangi çete ilişkilerinin bulunduğunu bilmek
istediklerini söylüyorlar. Bu onların en doğal hakkı olduğu
gibi, demokratik hukuk devletinin bu soruların yanıtını
objektif olarak araştırıp bunları aydınlatması
temel görevidir.
Bu sorulara
verilecek yanıt Türkiye Büyük Millet Meclisinde AKP çoğunluğuna
dayanılarak bu araştırma komisyonu kurulması taleplerini
reddetmek değildir değerli arkadaşlarım. Demokratik hukuk
devletinin Parlamentosu çoğunluk partisinin oylarına dayanarak bu tür
talepleri, demokratik talepleri reddetmek yerine araştırma komisyonu
kurarak, objektif bir araştırma yaparak bu siyasi cinayetlerin neden,
nasıl ve kimler tarafından işlendiğini açığa
çıkartmak ve bu ilişkilerin arkasındaki karanlıkları
aydınlatmaktır. Demokratik hukuk devletinin Parlamentosu hiçbir
gerekçeye, hiçbir mazerete sığınmadan bu görevlerini yapabilmelidir
değerli arkadaşlarım.
Bir yandan
Türkiyede demokratikleşme iddialarıyla işe
başlıyorsunuz ve Artık Türkiye dünün Türkiyesi değildir,
on yıl öncesinin Türkiyesi değildir, yirmi yıl öncesinin
Türkiyesi değildir, Türkiye hızla demokratikleştirilmektedir.
diyorsunuz ama siz öbür yandan bu tip komisyonların kurulmasını
bu komisyonların etkin ve verimli çalışamadığı,
bu komisyonlara ilgili kamu görevlilerinin doğru bilgi vermediği
nedenlerini ileri sürerek bu komisyonların kurulmasını engelliyorsunuz
değerli arkadaşlarım. Bu doğru değildir.
Bakın, bu
faili meçhul cinayetlerin araştırılması için son bir
senedir Parlamentonun gündemine ısrarla bu önergeler getirilmektedir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak 6 Nisan günü biz bunu Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
olarak getirdik. O dönem AKP birtakım mazeretler ileri sürdü. 22 Haziranda
yine getirdik, AKP temsilcisi arkadaşımız Meclisin tatile
girmekte olduğunu, tatil dönüşü kendilerinin bu konuda önerge
vereceklerini ve araştırma komisyonu kurulmasını kendilerinin
isteyeceklerini söyledi. Meclis tatili bitti, 20 Ekime kadar beklenildi,
AKPden bu konuda bir önerge gelmedi ve 20 Ekim günü Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak biz yeniden bu siyasi cinayetlerin
araştırılmasına ilişkin önergemizi Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getirdik, yine reddedildi değerli
arkadaşlarım ve akabinde, hemen, AKP Grup Başkan Vekili
Sayın Mustafa Elitaş -basına verdiği demeçte- sanki
kendileri bu önergeyi destekliyormuş gibi bir hava yaratarak demeç verdi,
dedi ki o zaman: Biz, CHPnin grup önerisini
Biz de böyle bir komisyon
kurulmasından yanayız. Ama CHP, bu konuda, diğer konulardaki
gibi samimiyetsiz davrandığından dolayı acele bir hareketle
bu önergeyi gündeme getirip AK PARTİ reddediyormuş gibi bir
havanın oluşmasını istedi. gibi bir, basında demeç
verdi.
Değerli
arkadaşlarım, sanki biz 20 Ekimde bu araştırma önergesini
ilk defa getiriyormuşuz gibi bir hava anlaşılmaktadır bu
demeçten. Yani, bunu okuyan bir vatandaşımız Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu 20 Ekimden önce hiç bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
getirmemiş, ilk defa 20 Ekim günü -AKPyle görüşmemiş, kimseyle
görüşmemiş, kimseden habersiz- böyle bir önerge gündeme gelmiş
gibi bir demeçti bu demeç. Biz kimin samimi olduğunu göstermek için 3
Kasım günü tekrar faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin
aydınlatılmasına ilişkin önergemizi bu Meclis Genel
Kuruluna getirdik. Cumhuriyet Halk Partisinin samimi davrandığı
çok açık, belli, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekillerinin bu
konuda samimi olduğu belli, ama gazetelere Cumhuriyet Halk Partisini bu
konuda samimiyetsiz olmakla suçlayanların ne derece samimi oldukları
3 Kasım günkü Genel Kurulda görülmüştür; AKP oylarıyla, faili
meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin aydınlatılması
yine engellenmiştir değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi yine bu konuda duyarlılığa
seyirci kalmamış, bu konuda duyarlılık göstererek bu
konunun araştırılmasına ilişkin bu önergeyi gündeme
getirmiştir. Bugün görüşülmekte olan önerge Cumhuriyet Halk
Partisinin önerisi değildir. Bu öneri, Barış ve Demokrasi
Partisinin önerisidir. Bizim için önemli olan, önerinin kimden geldiği
değildir, önerinin içeriği önemlidir. Biz Türkiyede faili meçhul
bırakılan, Sabahattin Aliden Hrant Dinke kadar uzanan, sağdan
ve soldan siyasi nedenlerle öldürülen herkesin, Gün Sazakın da, Abdi
İpekçinin de, Uğur Mumcunun da neden, nasıl, kimler
tarafından öldürüldüğünün bilinmesini istediğimiz için buna
yönelik talepleri hangi parti getirirse getirsin destekleyeceğimizi bu
kürsüden defalarca söyledik. İşte o nedenle Barış ve
Demokrasi Partisinin getirdiği bu önergeyi destekliyoruz değerli
arkadaşlarım. Faili meçhul bırakılan siyasi cinayetler
demokratik hukuk devletinin yüz karasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Biz yarın çocuklarımıza ve
torunlarımıza geçmişi karanlıklarla dolu, geçmişi
siyasi cinayetlerle dolu, siyasi cinayetler mezarlığı hâline
getirilmiş bir Türkiyeyi miras bırakmak istemiyoruz. Gün, o gündür
değerli arkadaşlarım. Gelin, önergeyi o parti vermiş, bu
parti vermiş, bunlar çok önemli değil; madem Cumhuriyet Halk
Partisinin verdiği araştırma komisyonu önergelerini reddettiniz,
BDPnin verdiği bu önergeyi hep beraber destekleyelim ve Türkiyede siyasi
cinayetleri aydınlatalım, en azından
aydınlatılmasına katkıda bulunalım; bu konuda
babalarının, çocuklarının neden öldürüldüğünü,
kardeşlerinin neden öldürüldüğünü bilmek isteyen insanların hiç
olmazsa o acılarını hafifletelim diyorum.
Hepinize
saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Sırrı
Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de
grubumuzun önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında uzun
süredir tartışılıyor, konuşuluyor; Parlamentoya
Cumhuriyet Halk Partisi ve Barış Demokrasi Partisi sürekli bu faili
meçhul cinayetlerle ilgili bir araştırma komisyonunun
oluşması için çaba sarf ediyoruz ama ne yazık ki, Adalet ve
Kalkınma Partisi bu konuda duyarsız. Sayın Başbakan
gittiği her yerde, işte dün de diyordu: Biz katile katil deriz. Sen
kendi ülkendeki katile katil diyemiyorsan, bir başka ülkede katile katil
diyemezsin. Biz belgeleriyle buraya getiriyoruz.
Geçen gün de bu
faili meçhul cinayetlerle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin getirmiş
olduğu önergede ben kalkıp konuştum, önemli doneler sundum ama o
gün Cumhuriyet Halk Partisinde farklı bir dalgalanma olduğu için
kamuoyunda pek gözükmedi ve yansımadı. O dönem, bizzat dönemin
Başbakanı ve bizim aramızda geçen bir olayı sizinle
paylaştık. MİT ve İçişleri Bakanlığının
ortak operasyonuyla nasıl katillerin suçüstü yakalandığını burada
anlattım ama ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda
sağır ve geçmişle hesaplaşmaktan korkuyor ve ürküyor. Niye
korkuyorsunuz, onu da anlamıyorum.
Yine birkaç örnek
vermek istiyorum: Yıl 1993; yine Bolu Tugay Komutanlığı ve
Kayseri Tugay Komutanlığının ortak operasyonlarıyla
bölgede operasyonlar yapılıyor. Yavuz Ertürk, bu Bolu Tugay
Komutanlığının Komutanı, bölgede faili meçhul
cinayetlere adı karışmış bir komutan ve bu komutan
1993te Muşta operasyonlar yaparak, Muş ve Kulp arasında
Şenyaylasında benim doğduğum köyü ateşe verdikten
sonra, 5 insan diri diri yakıldıktan sonra ikinci operasyonu
Şenyaylasında yapıyor. Şenyaylasında Mehmet Salih
Akdeniz, Celil Aydoğan, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avşar,
Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atlan, Turan Demir, Abdo
Yamak, Nusrettin Yerlikaya ve Ümit Taşı kaybetmekten dolayı ve
bir zat, o günün tanıkları: Helikopterlerle geldiler, bu
şahısları alıp helikopterlere bindirip götürdüler. Aradan
dokuz, on yıl geçti, bu şahısların kemikleri
Şenyaylasının bir deresinde bulundu ve bunlar yakılarak
imha edilmişti. Yine bu operasyonu gerçekleştirenler Bolu ve
Kayseriden gelen birliklerdir.
Yine 18
Mayıs 1994te Liceye bağlı Türeli köyünde dede ve torununu
alıp yok ettiler. Yine aynı birlik tarafından oldu ve bu
şahıs daha sonra Dersimde, daha sonra Şırnakta birçok
faili meçhul cinayetlere adı karışan bir
şahıstır. Buradan savcıları göreve davet ediyorum,
buradan İktidarı, bir an önce bu önergeyi kabul edip bu alanda bedel
ödeyen insanların ve yaşamını yitirenlerin ruhunu şad
etmek adına da olsa eğer bir hukuk devletinden bahsediyorsanız
gereğini yapmalısınız ama ne yazık ki siz gerçekten
olup bitenlerle yüzleşmektense bu sorunların üstünü kapatmaya
çalışıyorsunuz. Bunu bizim söylememize gerek yok. Bir korgeneral
çıkıp şunu söylüyor ekranlarda: Bizim bölgede bulunduğumuz
dönemde faili meçhul cinayetleri siyasal iktidarların talimatıyla
yaptık. diyor. İtiraf ediyor sevgili kardeşlerim. Peki, siz
geçmişteki o faili meçhul cinayetlere karışan katil siyasi
aktörleri neden yargılamıyorsunuz, neden bu olanağı
tanımıyorsunuz? Biz hepimiz yaralıyız yani
yaralarımızı kaşımak değil,
yaralarımızın sarılması için çaba sarf ediyoruz.
Bakın,
yanı başımızda milletvekili
arkadaşımızı öldürdüler. Yanı başımızda
il başkanlarımızı, ilçe başkanlarımızı,
Silopide Ebubekir Deniz ve bir yöneticimizi alıp götürdüler. Jandarmada
-bir daha geri dönmemek üzere- hâlen onların izini arıyoruz.
Bakın,
burada oturan arkadaşlarımızın hepsi... Pervin Buldan,
eşini ve arkadaşlarını kaybetti, ben ağabeyimi...
Antepin göbeğinde -il başkanımızdı- katledildi. Vedat
Aydın, il başkanımızdı. Mehmet Sincar,
milletvekilimizdi. 17.500 faili meçhul cinayet var ve bunların hepsi, Kürt
coğrafyasında bu cinayetler işlendi ve şimdi bir
barış sürecinden bahsediyorsak oturup bunlarla yüzleşmemiz
gerektiğini söylüyoruz. Yani bunu bir lütuf olarak lütfen kabul etmeyin.
Bir hukuk devletinden bahsediyorsak, eğer cumhuriyetin namusu ve
şerefi varsa ve Sayın Başbakan eğer Diyarbakıra
gidiyorsa ve diyorsa ki Biz geçmişle yüzleşmekten
korkmamalıyız. peki, siz niye korkuyorsunuz? Diyarbakırda
bunları söylemekten korkmuyorsunuz. Diyarbakır coğrafyası
bunu hepinize söyletir. Buradan kim Diyarbakıra giderse bunların
aynısını söylemek zorunda ama Ankaraya geldiğinizde
Ankaranın emrine girmek, Ankaranın pisliklerinin üstünü örtmek
siyaset dünyasının görevi değil. Bu cinayetler Ankarada
tertiplendi ve işlendi. Bu
cinayetleri işletenlerin tek tek hepsini biliyoruz ve ismini
söylüyoruz.
Yine, bu Boludan
gelen birlikler, Muşta gözaltına aldıkları Muş
Jandarma Alay Komutanlığından sonra oradaki Muş 49. Piyade
Alay Komutanlığına 5 kişiyi alıp götürdüler. Yüzlerce
insan gözaltındaydı. 100 insanın arasından 5 kişiyi
alıp götürdüler ve gece götürüp Muş Murat Köprüsünde, eski köprünün altında infaz
ettiler. Bunu Muştaki bütün birimler bilir. Dönemin Valisi de bilir ve
ben Valiyi ve ben Jandarma Alay Komutanını ziyaret ettiğimde bu
cinayetler işlenirken emin olunuz ki Alay Komutanı kalktı dedi
ki: İnsanlığa karşı suç işleniyor ama ben burada
bir şey yapamıyorum. Ne yazık ki o dönemin SHP ve DYPnin
ortaklaşa göndermiş olduğu bir vali vardı, SHP
kontenjanından gitmişti, o rütbeli kadar onurlu davranmıyordu,
o, katilleri kollamaya
Sözüm ona siyasi iradenin temsilcisi olarak
gitmişti ama o, Albay kadar yürekli değildi. Sonra Ankaraya
geldiğinde, bir gün Mülkiyelilerde Evet, ben de bu günahları
işledim. dedi özel sohbetlerde. Şimdi, bu kadar yaralıyız.
Buna benzer onlarcasını, yüzlercesini size sayabilirim.
Yine, yıl
1993. Bir yol aramasında 4 kişi göz altına alınıyor,
Muş Jandarma Alay Komutanlığına götürülüyor ve geceleyin
beni aradı şoförün babası, dedi ki: Oğlumu aldılar, 4
kişi birlikte ama 2 kişinin PKKlı militan olduğu
söyleniyor., Eğer Jandarmadaysa bir şey olmaz. dedim. Sabahleyin
baba beni aradı, 4 kişinin yine Murat Köprüsünde, aynı köprü
altında infaz edildiğine dair. Yine, bütün olayı alıp
buraya getirdik ve gittim. Valiyle, Alay Komutanı Jandarmada bir
aradaydılar. Gittim durumu izah etmeye. Aynı Vali örtbas etmeye
çalışıyordu. Yine, Alay Komutanı kalktı
dolaştı, Valiye döndü dedi ki: Ben sana demedim mi şu adilere
verme, verirseniz öldürürler. Bizzat bunlar bizim aramızda geçen bir
konuşmaydı ve partimizden birkaç yetkili vardı ve biz, oradaki
hukukçu arkadaşlarımız müracaat etti ve savcının
iddiası şu: Bölgede devlet adına görev yapan kimliği
bilinmeyen şahıslar tarafından infaz edildi. Parlamentoya taşıdık.
Parlamentonun bu konuda duyarlı olabileceğini düşündük ama ne yazık
ki, bilemiyorduk ki, o gün Parlamentoda olanlar siyasal iktidarın
aktörleri bizzat bu kararı kendileri vermişlerdir.
Onun için, evet,
geçmişimiz acılarla dolu, kanlı ve kirlidir. Eğer bu
kandan, bu kirden arınmak istiyorsak bunun soruşturulması gerektiğine
inanıyoruz. Onun içindir ki sürekli bu faili meçhullerle ilgili Meclis
araştırma önergelerini, hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem de
Barış ve Demokrasi Partisinin sürekli gündeme getirmesi
insanlığa karşı olan bir borcumuzdur. Eğer bunu yapmak
istiyorsak, geçmişimizle yüzleşmek istiyorsak bunların bugün
kabul edilmesi gerekir. Ama bugün eğer bunları reddederseniz...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Çok teşekkür ediyorum Başkanım.
...o kanlı,
o kirli geçmişin ortağı olursunuz. Eğer gerçekten o
kanlı ve kirli geçmişin ortağı olmak istemiyorsanız,
bu Parlamento, bugün burada bizim getirdiğimiz bu Meclis
araştırma önergesini kabul eder ve bununla birlikte bir hakikatleri
araştırma komisyonu oluşturur. O dönemde nerede, nasıl
cinayet işlendi, nasıl o 33 asker öldürüldü, hangi köyde nasıl
cinayetler işlendi ve Uğur Mumcudan tutun Vedat Aydına, Ape
Musaya kadar, Mehmet Sincara kadar bütün faili meçhullerin üzerine gitmeliyiz
ve bu hakikatleri araştırma komisyonu, Parlamentoya, Türkiye
toplumuna, Türkiye halkına gerçekleri sunarsa, eminim iç
barışımıza yapabileceğimiz en büyük hizmet bu olur.
Gerisi, buraya getirip değiştireceğiniz yasalar masalar, yeniden
iktidar olmak için sıçrama tahtası olarak gördüğünüz şeyler
yıllardır yapılıyor...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sayın Başkan, bitiriyorum, özür diliyorum.
Yıllardır
bütün siyasi partiler iktidarlarını sürdürmek için bu yol yönteme
başvurdular ama bu yol yöntem çıkmaz bir yol yöntemdir. Ömrünüzü
uzatabilirsiniz, yeniden milletvekili olabilirsiniz, yeniden iktidar da
olabilirsiniz ama bir de mahkemei kübrâ vardır. Hepimizin dönüp
gideceği ve orada hesap vereceği bir gün vardır. O günde dik
durmak, o günde
Bugün işte o faili meçhullere kurban gidenlerin kemikleri
sızlıyor. Biz, o arkadaşlarımızın, o mücadelede
yaşamını yitiren arkadaşlarımızın ve o faili
meçhul cinayetlere kurban giden herkesin anısı önünde, kimliği
ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun hepsinin anısı önünde
saygıyla eğiliyoruz ve Parlamentoyu tekrar göreve davet ediyoruz.
Bu
insanlığa karşı işlenmiş suçun faillerinin
bulunup Türkiye kamuoyuna sunulması gerektiğini düşünüyor,
hepinize teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, size de teşekkürler. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç,
Bartın Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz grup önerisiyle, faili meçhul cinayetlerin
araştırılmasına ilişkin önergenin Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bugünkü gündemine alınması talep edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarından
önce ülkemizde faili meçhul cinayetlerin çok sık
yaşandığı bir gerçektir. Çok değerli
aydınlarımız, gazetecilerimiz, bilim adamlarımız faili
meçhul cinayetler neticesinde maalesef hayatlarını
kaybetmişlerdir. Özellikle 90lı yıllarda ülkemiz, faili
meçhullerle, yargısız infazlarla ve işkencelerle anılan bir
ülke hâline gelmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
verdiği yüzlerce ihlal kararıyla, ülkemizin uluslararası camiada
ne kadar zor duruma düştüğü herkes tarafından bilinmektedir.
Bugün Türkiye artık, faili meçhullerle, yargısız infazlarla,
işkence ve kötü muamelelerle anılmayan bir ülke hâline geldiyse,
bunda AK PARTİ hükûmetlerinin kararlı ve ısrarlı mücadelesi
belirleyici olmuştur.
Terörle mücadele
sadece ve sadece devletin resmî güvenlik birimleri tarafından, kanunlarla
ve hukuk kuralları çerçevesinde yürütülmekte, hangi isim altında
olursa olsun, illegal yapılanmaların üzerine kararlılıkla
gidilmektedir. Türkiye artık, faili meçhuller ülkesi değildir.
Özellikle son yıllarda faili meçhul cinayetler konusunda güvenlik
güçlerimizce başarılı çalışmalar yapılmakta,
failler çok kısa sürede yakalanarak kamuoyunun devletimize duyduğu
güven pekiştirilmektedir. AK PARTİ iktidarları döneminde
özellikle kamuoyunda büyük tepki uyandıran cinayet olaylarının
aydınlatılmasında büyük başarı
sağlanmıştır. Son sekiz yılda faili meçhul cinayetlerin
hepsi, bir tanesi dışında, Necip Hablemitoğlu
dışında hepsi aydınlatılmıştır.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Nerede aydınlatılmış Sayın
Vekil, nasıl böyle davranırsınız!
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ
İktidarı son yıllarda terör ve nitelikli cinayetlerin
aydınlatılarak
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Bugün 17.500 faili meçhul cinayetten bahsediyoruz.
BAŞKAN
Sayın Milletvekilim, lütfen
YILMAZ TUNÇ
(Devamla)
fail ya da faillerinin yakalanması konusundaki büyük
kararlılığını sürdürmektedir.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Vedat Aydının katili
nerede, aydınlatıldı mı? Muhsin Melikin katili bulundu mu?
BAŞKAN
Lütfen, sayın milletvekilleri
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) Son üç yıl içerisinde meydana gelen asayiş
olaylarına baktığımızda da, kasten adam öldürme
başta olmak üzere, diğer asayiş suçlarında önemli
düşüşler sağlanmıştır.
İnsan
hakları ihlalleri bilançosu raporlarına
baktığımızda, özellikle faili meçhul cinayetlerle ilgili
olumlu tabloyu görmekteyiz. Türkiyede artık hukuk işlemektedir.
Hukuk işledikçe demokrasi egemen kılınmaktadır. Devlet
fonksiyonları daha sağlıklı işledikçe, kolluk
kuvvetleri işlerini daha etkin ve iyi yapınca failler bulunmakta,
cinayetlerde de azalma olmaktadır.
Araştırma
önergesinde bahsedilen faili meçhul cinayetlerin hemen hepsi AK PARTİ
İktidarından önce, 2002 yılından önce
gerçekleştirilmiştir. Siyasi cinayetlerin en yoğun olarak
yaşandığı yıllarda, 91-95 yılları, özellikle
bu yıllarda o zamanki koalisyonda kimlerin olduğunu size
hatırlatmama gerek yok.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Peki, devlette süreklilik yok mu? Yani siz
işlemediyseniz sorumluluğunuz kalkıyor mu?
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) O yıllarda meydana gelen Eşref Bitlis suikastı,
Başbağlar katliamı, Sivas olayları, Turan Dursun cinayeti,
Çetin Emeç cinayeti, Uğur Mumcu suikastı gibi onlarca faili meçhul
olay aydınlatılamamıştır. Geçmiş dönemlerde
meydana gelmiş bu olayların, o dönemde üzerine gidilememiştir.
Aradan geçen uzun yıllar sonra bu olayların aydınlatılması
bu iktidardan beklenmektedir. Bunda da bu beklentide olanlar
haklıdır. Çünkü bu iktidar karanlıkta hiçbir şey
bırakmayacaktır, bunu herkes görmektedir.
AK PARTİli
yıllara baktığımızda, Türkiyede faili meçhul
olayların aydınlatılmaya
çalışıldığını, çetelerin, mafyanın,
karanlık odakların üzerine kararlılıkla gidildiğini,
hiçbir şeyin üzerinin örtülmediğini, şüphelilerin
bağımsız ve tarafsız yargı önünde hesap vermelerinin
sağlandığını görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, 2002 yılından bu yana her alanda olduğu gibi
demokratikleşme, adalet ve güvenlik alanında da hiç kimsenin tahmin
edemeyeceği çok önemli icraatlara imza atılırken,
demokratikleşmeyi gerçekleştirirken özgürlük-güvenlik dengesi
konusunda da hassas davranılmaktadır.
Hukuk ve adalet
alanında ve demokratikleşme konusunda özellikle
mevzuatımızda önemli değişiklikler yapılmış,
ceza adalet sistemimiz daha çağdaş bir yapıya
kavuşturulmuş, demokratikleşme alanında çok önemli yasa
değişiklikleri gerçekleştirilmiştir.
2002ye göre
bugün Türkiye çok daha demokratik, çok daha çağdaş, çok daha
özgürlükçü bir ülkedir. Millî Güvenlik Kurulunun sivilleşmesi, devlet
güvenlik mahkemelerinin kaldırılması, olağanüstü hâlin
kaldırılması
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Devlet güvenlik mahkemelerinin
yerine devlet güvenlik mahkemelerinden daha etkin mahkemeler geldi.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) -
mevzuatımızın hukukun evrensel ilkelerine ve
çağdaş bir sisteme kavuşturulmasıyla ilgili
çalışmalar bu yüce Meclisin ve AK PARTİ hükûmetlerinin ve en
önemlisi de AK PARTİye destek veren milletimizin
başarısıdır.
Değerli
milletvekilleri, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması,
karanlık odakların ortaya çıkarılması konusunda
hepimiz hemfikiriz ancak faili meçhul cinayetlerin
aydınlatılması noktasında hassas olduğunu söyleyenlerin,
ülkemizdeki karanlık güç odaklarını araştıran,
onlardan hesap sormaya başlayan yargıyı da eleştirmeyi,
Türkiyenin geleceği için çok önemli çete davalarını
sulandırmaya yönelik gayret ve söylemleri bırakmaları gerekir.
Bugün çetelerin, mafyanın, hukuk dışı
yapılanmaların bağımsız yargı önünde hesap
verdiği bir ortamda, öncelikle devam eden soruşturma ve
yargılamaları etkilemekten de vazgeçmek gerekir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; araştırma önergesinde
ifade edilen olayların aydınlatılması için geçmişte
Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok sayıda araştırma komisyonu
kurulmuştur. 2002 yılından önce her bir cinayet için kurulan bu
komisyonlar neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzüğünden
de kaynaklanan sebeplerle başarıya ulaşılamadığı,
komisyon raporlarını incelediğimizde görülmektedir.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) İç Tüzükü neden değiştirmiyorsunuz,
İç Tüzükü kim değiştirecek?
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünde ve yeni
Anayasada yapılacak düzenlemelerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
konuda çok daha aktif bir rol üstlenmesinin önü açılarak geçmişteki
karanlık noktaların aydınlatılması son derece
önemlidir. Araştırma önergesinde bahsedilen olayların bir
kısmı yargının gündemine gelmiş, bağımsız
yargı tarafından soruşturulmuş, bir kısmının
soruşturması da hâlen devam etmektedir. Artık, Türkiye'de
karanlıkları aydınlatmak isteyen, hukuk dışına çıkanlardan
hesap sormak isteyen yargıçlar vardır; faili meçhul cinayetleri
aydınlatmakta başarılı olan güvenlik güçlerimiz
vardır; en önemlisi de bu konuda kararlı olan bir Hükûmetimiz
vardır.
SIRRI SAKIK
(Muş) E, kabul edin!
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) Görüşmekte olduğumuz araştırma önergesiyle
aynı konuda, başka siyasi partilerimizin de vermiş olduğu araştırma
önergeleri vardır. Bu önemli konunun tüm siyasi partilerimizin
grupları tarafından görüşülüp bir uzlaşma dâhilinde gündeme
getirilmesine biz de taraftarız. Bugün Karanlıklar
aydınlansın. şeklinde bir önergenin hemen acilen bugünkü Genel
Kurulun gündemine alınmasını istemenin Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmalarını aksatmaya yönelik bir girişim
olduğunu, bu önemli konunun Meclis çalışmalarını
aksatma vesilesi olarak kullanılmasını doğru
bulmadığımı belirtmek istiyorum.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Bu yıllardır tartışılıyor
yeni değil ki! Kaç yıldır bunu tartışıyoruz!
BAŞKAN
Sayın Karabaş, lütfen
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Karar yeter sayısı, Başkanım.
BAŞKAN
Karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.22
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verdiği önerinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, öneri
kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
2.- (10/497) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 25/11/2010 Perşembe
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 25/11/2010 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ongörüşmeler
Kısmında yer alan 10/497 esas numaralı, "kadına
yönelik şiddet konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve
İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis
Araştırması önergemizin görüşmelerinin Genel Kurulun
25.11.2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Ekici,
Yozgat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Ekici.
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü münasebetiyle bu
konudaki görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
25 Kasım
1960ta Dominik Cumhuriyetinde diktatörlüğe karşı mücadele eden
Mirabel kardeşlerin tecavüz edilerek vahşice öldürülmesinin
ardından otuz dokuz yıl sonra, 1999 yılında, 25 Kasım
günü, Birleşmiş Milletler tarafından Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Günü olarak ilan edilmiştir. Ne yazık ki böyle bir günün ilanı
bile bir insanlık ayıbıdır. Kadına karşı
şiddet, bugün için, maalesef hiç kimsenin, hiçbir ülkenin hatta
gelişmiş dünya ülkelerinin bile ayrı tutulamayacağı,
kendini soyutlayamayacağı, tüm dünya insanlarını ve
kadınlarını ilgilendiren ortak bir problemdir.
Değerli
milletvekilleri, kadına yönelik şiddet normal değildir, yasal
değildir ve kabul edilebilir değildir. Kadına yönelik
şiddetle mücadele, devletin en üst düzey yetkililerinden
bağımsız kişilere kadar herkesin sorumluluğudur.
Şiddete göz yummak, şiddete suç ortağı olmaktır. Ancak
içinde bulunduğumuz 21inci yüzyılda, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde
de hâlâ şiddet gören, hakarete uğrayan kadınlarımız,
töre uğruna öldürülen genç kızlarımız bir utanç tablosu
olarak karşımıza çıkmakta, tehdit ve baskı
unsurlarıyla özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Kadına
yönelik şiddet, toplum içinde ya da özel hayatta, cinsiyete dayalı
olarak kadının fiziksel, cinsel ve psikolojik zarar görmesi ve
acı çekmesiyle sonuçlanan ya da bu tür sonuçlara yol açabilecek olan
tehdit, baskı ve özgürlüğün keyfî olarak engellenmesini kapsamaktadır.
Şiddet hareketleri ve tehditleri ister ev içinde uygulanmış
olsun ister toplumda meydana gelsin veya devlet tarafından
uygulanmış veya yapılmış veya göz yumulmuş olsun,
kadınların hayatına korku ve güvensizliği sokar. Taciz
dâhil olmak üzere şiddet korkusu, kadının hareketliliğine
sürekli baskı yapar, haklarına erişimini kısıtlar.
Bugün, dünya
ölçeğinde her 3 kadından 1i şiddetin değişik
biçimlerine maruz kalmaktadır. Kadınlar, yaşamın her
alanında, evlerinde, iş yerlerinde, kamusal alanlarda mücadelelerinde
şiddetin çeşitli biçimlerine maruz kalmaya devam ediyorlar.
Dünyanın çeşitli yerlerinde sürmekte olan savaşlarda ve iç
çatışmalarda kadınlar ve kız çocukları tecavüze
uğruyor, öldürülüyor ya da insan ticaretinin öznesi hâline getiriliyor.
Görsel basında hemen her gün görmeye alıştığımız
aile dramları, kapkaç vurgunları, töre cinayetleri, kadın ve
çocuklara yönelik şiddet ve benzer felaket haberleri neredeyse
sıradan hadiseler hâline gelmiştir. Hiç şüphesiz, bu
olayların nedenlerini sorgularken bunları tek bir sebebe
bağlamak mümkün değildir. Problemin, hem dinî, kültürel, hukuki hem
de sosyal ve psikolojik hem de küresel boyutlarının olduğunu
söylemek doğru olacaktır ancak şunu hemen ifade etmek gerekir ki
esasen problemin temelinde bireysel olarak insandan başlamak üzere
beşerî ve toplumsal bilinç zafiyetinin yattığı
gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor sanıyorum. Gerek maddi gerekse
manevi yönüyle iyi eğitilmemiş birey ve toplumlarda böylesi
şuursuz davranışlar ve suç görüntüleri geçmişten günümüze
hep olmuş ve maalesef olmaya da devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, inanç yoluyla da ele alacak olursak, Cenabıallah dünyada
her şeyi çiftler hâlinde yaratmış ve bu çiftler birbirinin
tamamlayıcısı olmuşlardır. Erkek ile kadın bir
bütünün iki eşit parçasıdır. Biri olmadan bir bütünün tamamlanması
mümkün değildir. Erkeğin çifti olan kadın, gerçek değerini
de İslam ile bulmuştur. Orta Çağ Avrupasında Kadının ruhu var mıdır?
tartışması yapılırken, İslam âleminde kadın
en mukaddes mevki olan annelik makamına oturtulmuş ve cennet onun
ayakları altına sunulmuştur. Kadınları döven kimseler
sizin hayırlılarınız değildir. hadisi şerifi ile
Peygamber Efendimizin konuya bakışı da net olarak ortaya
çıkmaktadır.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddet,
kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi yönündeki
en büyük engellerden biridir. Kadınlara yönelik şiddet, erkeklerin
hâkimiyetini esas alan ve kadınların ilerlemesini engelleyen,
kadınla erkek arasında çağlar boyunca sürmüş, eşit
olmayan güç ilişkilerinin görünen yüzüdür.
Kadına
karşı şiddet kullanımının ortadan
kaldırılması için, öncelikle bu konuda bilinçli ve eğitimli
bir toplumu tesis etmemiz gerekmektedir. Ayrıca, kadınların
bilgiye, yardım ve korunma hizmetlerine kolayca ulaşabilmeleri
sağlanmalı, kadına yönelik şiddeti etkin biçimde önleyecek
hem ulusal hem de uluslararası kanunlar çıkarılmalı, kamu
eliyle şiddetin nedenleri ve sonuçları net bir şekilde ortaya
konulmalı, toplum ve bireylerin bilinçli hâle gelmesi sağlanmalıdır.
Bütün bunlara
ilave olarak bu konuda yapılması gerektiğini
düşündüğümüz -Milliyetçi Hareket Partisi olarak- bazı düzenleme
ve uygulamaları da kısaca ifade etmek gerektiğini
düşünüyorum.
Öncelikle, Türk
Ceza Kanununda kadına yönelik olarak işlenen suçlar yeniden ele
alınmalı ve ceza ve yaptırımları daha da
caydırıcı hâle getirilmelidir. Kadın ve kadına
şiddet konularında yazılı ve görsel basınla ilgili
hukuki düzenlemeler yapılmalı, bu konuda bağlayıcı
kurallar getirilmeli ve kadın ve kadına şiddet medyatik nesne
olarak kullanılmamalıdır. Medyatik nesne olarak bu şiddetin
kullanılmasının önüne geçmek önemli bir devlet görevdir. Töre ve
namus cinayetleri geçmişten günümüze bir süzgeçten geçirilmeli, bu konuda,
eğitim yoluyla, toplumsal ve kültürel yapıyı olumlu yöne
kanalize edecek faaliyetler planlanmalıdır. Kadınların
demokratik hayata eşit olarak katılımının önü
açılmalı, bu konuda kanuni düzenlemeler sağlanmalıdır.
Kadın-erkek eşitliğiyle ilgili olarak var olan ulusal ve
uluslararası ilke ve kuralların uygulanabilirliği
artırılmalı ve bu konuda her aşamada yaptırım
uygulanmalıdır. Özellikle kadınlara ve kız çocuklarına
yönelik barınma ve danışma merkezleri açılmalı,
kamunun bu kurumlara desteği sağlanmalı ve uygulamaları
titizlikle denetlenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, adını bile
telaffuz etmekten mahcubiyet duyduğum bu günde hem ülkemiz hem de
dünya kadınlarına, inancımızdan,
yaradılışımızdan gelen eşitlik
anlayışıyla şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına
saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Şiddetin,
nefretin, haksızlığın olmadığı; adaletin,
hoşgörünün ve eşitliğin egemen olduğu bir ülke ve bir dünya
dileğiyle hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Canan Arıtman,
İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Arıtman.
CANAN ARITMAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere söz aldım, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Cumhuriyet Halk
Partisi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için her zaman mücadele
vermiştir ve bu ülkede, bu topraklarda yaşayan kadınların
şiddetsiz bir ülkede yaşayabileceği sürece kadar da bu
mücadeleye devam edecektir.
Bugün 25
Kasım yani Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü. 21inci
yüzyılın Türkiyesinde kadınlar için durum çok vahimdir.
Kadın cinayetlerinde 2002-2009a kadar olan sürede yüzde 1.400lük artış
olmuştur. Ülkemizde hiçbir konuda bu denli yüksek bir artış
görülmemiştir ama kadın cinayetleri de yüzde 1.400 oranında
artmıştır devri iktidarında AKPnin.
Bugün ülkemizde
her gün 3 kadın öldürülüyor. Aile içi şiddet çok yüksek, kadına
yönelik şiddet her geçen gün artıyor. Kadınların fiziksel
şiddete maruz kalma oranı yüzde 39 yani bugün ülkemizde her 10
kadından 4ü fiziksel şiddetin mağduru ve bu
kadınların da 4ü bu şiddetle orta ve ağır ölçüde
yaralanmaktadır.
Şiddetin
diğer tipleriyle yani cinsel şiddet, ekonomik şiddet, psikolojik
şiddet, sosyal şiddet yönleriyle birlikte bugün bu ülkede
kadınların şiddete maruz kalma oranı yüzde 97 gibi çok
korkunç bir orandır.
Öncelikle
ülkemizde neden kadına yönelik şiddet bu kadar şiddetli
yükseliyor diye sormamız lazım. Şiddeti önlemek için sorunun
nerede olduğunu görebilmemiz lazım.
Bakın,
geçtiğimiz süreçte kadından yana yasalar
çıkardığımızı söylüyoruz. Evet,
çıkardık, yüzlerce önerge verdik bu konuda, araştırma
önergeleri verdik, komisyonlar kurduk, alt komisyonlar, üst komisyonlar, daimî
komisyonlar kurduk, genelgeler çıkarıldı ama hiçbir işe
yaramıyor. Kadına yönelik şiddet arttıkça artıyor
çünkü mış gibi yapıyoruz, kadına yönelik şiddetle
mücadele ediliyor gibi yapılıyor ama aslında, özünde mücadele
edilmiyor.
Giderek bu
toplumda cinsiyet ayrımcılığı artıyor. Zaten
bununla ilgili uluslararası raporlarda Türkiye'nin, Türkiyedeki
kadınların ne kadar ağır bir cinsiyet
ayrımcılığı yaşadığı
belgelenmektedir. İşte en son Dünya Ekonomik Forumunun 2010 Cinsiyet
Ayrımcılığı Raporunda Türkiye 134 ülke arasında
126ncı sıradadır, sondan 8inci sıradadır. Bizden
sonra Yemen gibi, Suudi Arabistan gibi, yeni kurulmuş birkaç küçük Afrika
devleti gibi ülkeler var.
Bakın, biz,
son beş yılda, bu rapora göre tam 21 sıra geriledik. Bir
yılda 16 sıra gerilediğimiz oldu. Hâlbuki birçok ülke,
kadınları için yaptığı değişiklikler ve
pozitif uygulamalarla bir yıl içerisinde 15-20 sıra yukarıya
çıkabiliyor.
Evet, neden böyle
oluyor? Neden cinsiyet ayrımcılığı artıyor? Çünkü
ülkemizde kadının statüsü düşüyor, düşürülüyor, kadın
geriye götürülüyor, kadın güçsüzleştiriliyor.
Bugün ülkemizde 5
kadından 1i okumaz yazmaz durumdadır. Doğu ve Güneydoğuda
her 2 kadından 1i kör cahildir. Bugün 21inci yüzyılın
Türkiyesinde, bu ülkede yaşayan kadınların yüzde 41inin
ilkokul diploması dahi yoktur, bırakın bir meslek sahibi
olmasını, ilkokul diplomasına bile sahip değildir. Yani
bugün kadınlarımız, mesleği yok, işi yok, parası
yok, sosyal güvencesi yok, iş hayatında yok, karar
mekanizmalarında yok, siyasette yok konumundadır.
Dünyada
kadının iş gücüne katılım oranının en
düşük olduğu ülkelerden biriyiz. İş gücüne
katılım oranı yüzde 24, kadın istihdamı yüzde 22, bu
kadın istihdamı büyük kentlerde yüzde 17ye kadar düşüyor. Yani
bu demektir ki her 10 kadından 8i iş yaşamının
dışındadır. Evet, zaten içinde olanlar da kayıt
dışı ekonomide, düşük ücretle, güvencesiz bir şekilde,
hani, o televizyonda bir dizi vardı, aynen onda olduğu gibi tam bir
itilmiş kakılmış durumunda ancak iş gücüne dâhil olabilmektedir.
Ülkemizde 155
vali var, ama bir tanesi bile kadın değildir. Kadın belediye
başkanı oranımız yüzde 1 bile değildir, binde 9dur.
Ulusal Mecliste kadın oranı yüzde 9, yerel
parlamentolarımızda ise sadece yüzde 4tür. Acaba biliyor musunuz ki
81 ilimizin 36sının il genel meclisinde hiç kadın üye
bulunmamaktadır. Bu tablo 21inci yüzyılın Türkiyesine
yakışmamaktadır. İşte neden böyle bir ağır
cinsiyet eşitsizliği yaşanmaktadır? Neden kadın bu
kadar ağır şiddete maruz kalmaktadır? Neden bu şiddet
artmaktadır? İşte bu soruların cevabı bu
gerçeklerdedir. Ama hâlâ ne yazık ki, Başbakanımız
kadınlara ancak 3 çocuk doğurun. demektedir. Ben kadın-erkek
eşitliğine inanmıyorum, haydi siz eve gidin, marş
marş, 3 çocuk doğurun yani cinsiyetçi rolde kalın demektedir.
Bakın, ne
yazık ki, bu ülkede iktidar tarafından kadın hakkı sadece
türban hakkıyla sınırlanmaktadır, bundan ötesine izin
verilmemektedir.
Devlet
kadınların da birincil insan hakkı olan yaşam
hakkını dahi korumamaktadır, yüzde 1.400 oranında artan
kadın cinayetlerine seyircidir, yani Erkek vurur, devlet korur.
zihniyeti hâkimdir.
Değerli
milletvekilleri, bir şey sormak istiyorum: Her şeye çok
kolaylıkla ağlayıveren devlet büyüklerimiz,
Başbakanımız, Başbakan Yardımcımız her
şeye çok kolaylıkla ağlayıveriyorlar ama niçin bu ülkede
erkek şiddeti nedeniyle ölen, öldürülen kadınlarımız ve
kız çocuklarımız için bir damlacık gözyaşı
dökmüyorlar? Neden kadınlara sadece Gidin çocuk doğurun, eve gidin
çocuk doğurun. diyorlar da Okuyun, çalışın, kazanın,
kendi ayaklarınızın üstünde durun, güçlü olun, ben sizin güçlü
olmanız için devletin bütün imkânlarını seferber edeceğim.
demiyorlar? Neden en azından böyle bir günde dahi kadına yönelik
şiddetin devletin tüm imkânları seferber edilerek önleneceği,
mücadele edileceği sözünü, güvencesini vermiyorlar? Neden
Başbakanımız kadın cinayetlerinin faillerine de Biz katile
katil deriz. demiyor? İşte, kadına yönelik şiddetin
artışının cevaplarını buralarda aramak
lazımdır. Çünkü, bunlar, hep beyin altına yollanan
mesajlardır, kadını ikincil konumda bırakan
mesajlardır.
Şimdi,
bakın, bilim diyor ki, kadını çocuk yapmaya zorlamak
şiddetin, şiddet uygulamanın tiplerinden, yöntemlerinden
biridir. Kadınların eğitimden yoksun bırakılarak eve
mahkûm edildiği; iş yaşamının, siyasetin, karar
mekanizmalarının dışında bırakılarak
güçsüzleştirildiği; eğitimsiz, işsiz, güvencesiz, yoksul
bir hâlde eve ve erkeğe mecbur ve mahkûm bir hâlde kendi kaderine terk
edildiği koşullarda şiddetin ilk hedefi de doğal olarak en
korumasız, toplumun en korumasız, en zayıf kesimi olan
kadınlardır. Kadın güçsüz bırakılırsa ona yönelik
şiddet de artacaktır.
Atatürk, 1923te
İzmirde şöyle diyordu: Bir toplumun yarısı zincirlerle
ayağından yere bağlıyken diğer
yarısının göklere yükselmesi mümkün değildir. Evet, buna
inanan bir lider olarak Atatürk, Türk kadınını yükselterek,
yücelterek, statüsünü yükselterek cumhuriyeti kurdu. Çünkü gerçek,
çağdaş bir demokrasinin olduğu ve sürdürülebilir kalkınması
olan bir ülke hedeflemişti. Ama bakın, bu ülkenin kadınları
güçsüzleştirildikçe ülkemizin de güçsüz hâlde kalacağı çok
açık, çok net görülen bir olgudur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN
(Devamla) Sayın Başkan, toparlıyorum iki dakikada.
BAŞKAN
Buyurun.
CANAN ARITMAN
(Devamla) Bir şey daha söylemek istiyorum. Ünlü İngiliz
düşünür John Stuart Millerin bir sözü var, der ki : Bir ülkenin, bir
toplumun uygarlık düzeyini eğer görmek ve ölçmek istiyorsanız
kadınlarının durumuna bakmanız yeterlidir. Bu ölçütü
ülkemiz için, ülkemiz kadınları için
uyguladığımız zaman, ne yazık ki, ülkemizin
uygarlık yarışında çok geri kaldığı
ortadadır.
Kadına
yönelik şiddet, ayrımcılığı ve
eşitsizliği sürekli hâle getirmekte olup, kadının
hayatının denetlenmesinde başvurulan evrensel bir baskı
aracıdır.
Şimdi,
ülkemiz liderleri, yazarları, aydınları, entelleri demokrasi
sözünü ağızlarından düşürmüyorlar. Demokrasi, demokrasi,
demokrasi
Artık, bu bile yeterli olmuyor, ileri demokrasi söylemlerine
geçtiler. Ama, ben soruyorum: Hangi hakla demokrasi sözünü
ağzınıza alabiliyorsunuz? Bu ülkede nüfusun
yarısının en temel insan haklarını
kullanamadığı, hakların sadece yasa sayfalarında
kaldığı, yaşama geçmediği bir ülkede,
kadınsız meclislerle mi ileri demokrasi oluyor? Kadına yönelik
şiddetin yüzde 97 oranında olduğu, kadın cinayetlerinin
yüzde 1.400 oranında arttığı bir ülkede ileri demokrasiden
bahsetmek mümkün müdür? Ne zaman ki kadınlar, meclislerde, politik
alanlarda, karar alma ve uygulama mekanizmalarında eşit oranlarla yer
alır, sadece yönetilen olmayıp yönetenlerin de yarısı olur,
işte o zaman ancak ileri demokrasiden bahsedebiliriz. İşte ancak
o zaman, bunları yapabilenler, bunlar için mücadele eden insanlar,
aydınlar, siyasetçiler demokratım diyebilme hakkına sahip
olurlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN
(Devamla) Sayın Başkan, selamlayacağım sadece.
Evet,
değerli milletvekilleri, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak nüfusumuzun,
toplumumuzun yarısı olan kadınların, yüzde 91i erkek olan
meclislerle yönetilmediği, yüzde 97 oranında şiddete maruz
kalmadığı, yüzde 1.400 artışlarla öldürülmediği
bir ülkede yaşamaları, çocuklarını böyle bir ülkede
yetiştirmeleri ve istedikleri zaman, istedikleri sayıda çocuk sahibi
olabilecekleri bir ülkede yaşayabilmeleri için yani gerçek bir
demokraside, eksiksiz insan hakları, kadının insan
haklarında eksiksiz yaşamaları için mücadele etmeye
kararlıyız ve bu mücadelede, toplumun diğer yarısı
olan erkekleri de, diğer yarıyı da, hakları ihlal edilen,
şiddete maruz kalan yarısı için mücadele etmeye davet ediyor,
sizleri de saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan.
Buyurun Sayın
Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin,
kadına yönelik şiddet konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu
önergenin lehinde söz almış bulunmaktayım. Grubum adına
Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Kadına
yönelik şiddet maalesef ki insanlık tarihinin en köklü
sorunlarından biridir ve bugün itibarıyla da ülkemizin ve aynı
zamanda bütün dünyanın evrensel bir gerçekliğidir. Kadına
yönelik şiddet, ataerkil kültür içerisinde meşruiyetini
kazanmış ve dünyanın birçok yerinde toplumsal olarak
benimsenmiştir. Bu şiddet türü, başka hiçbir canlı
örneğinde göremeyeceğimiz şekilde, kız çocuğunun anne
rahmine düşmesinden itibaren başlamakta ve toplumsal
yaşamın bütün alanlarında devamlı olarak tezahür
etmektedir. Kadına yönelik şiddet bir hak ihlalidir ve
kadınların fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini tehdit etmektedir ve bugün
itibarıyla dünyada yaşanan en yaygın ve yıkıcı
nitelikteki şiddet türüdür. Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinin
2002de kabul ettiği tavsiye kararı bu vahameti gözler önüne
sermektedir. Buna göre on altı-kırk dört yaş arası
kadın ölümlerinde kadına yönelik şiddet, kanser, trafik
kazaları ve savaştan daha büyük bir risk faktörü
oluşturmaktadır.
Tarih öncesine
uzanan ataerkil düzen modern toplum düzeninde bir rejim hâlini
almıştır ve bu cinsiyet rejimi kadına yönelik şiddete
kaynaklık etmekle birlikte ataerkil bir kurguyla düzenlenmiş olan
toplumsal zeminde yaşam mücadelesi veren kadınların toplumsal
yaşamın hemen bütün alanlarında geri
bırakılmasına neden teşkil etmektedir ve bu da kadına
yönelik şiddetin doğmasının ve önlenememesinin en önemli
nedenini oluşturmaktadır. İşte bu cinsiyet rejimi, ülkemizde
çok sarsılmaz bir şekilde varlığını sürdürmekte
ve bütün toplumsal alanlarda kendisini yeniden üretmektedir ve bu
devamlılığın sonuçları ise esasen toplumun bütün
kesimlerini bağlayan ağır sonuçlar ortaya koymaktadır.
Nitekim, cinsiyet eşitsizliği, dünyada olduğu kadar ülkemizde
daha da derin bir şekilde seyretmektedir. En son Dünya Ekonomik Forumunun
Küresel Kadın Erkek Eşitliği 2008 Raporunda Türkiye'nin sahip
olduğu yer, bu gerçeği açıkça belgelemektedir. Türkiye, raporda,
yaşamın bütün alanlarında kadın-erkek eşitliği
konusunda listenin en sonunda yer almakta ve daha da kötüsü, dünyada nispeten
ilerleme kaydedilirken Türkiye her yıl geriye gitmektedir. Bu alanlara
politik alan da dâhildir.
Namus ve töre
adına işlenen cinayetler ve kadınlara uygulanan işkence ve
kötü muameleler, ülkemizde son yıllarda yüzde 25 artış
göstermiştir. Türkiyede her 3 kadından 1isi şiddet görmekte ve
bu şiddet yüzde 65 gibi yüksek bir oranda ölümle sonuçlanabilmektedir. Kadınların
yüzde 97si ise şiddet türlerinin herhangi birine veya birkaçına
kaçınılmaz olarak maruz kalmaktadır. Bu şiddet türleri
içerisinde en görünür nitelikte olanı ise namus cinayetleridir. Son
beş yıl içerisinde, resmî verilere göre, ülkemizde 2 bin dolayında
kadın namus cinayetlerine kurban gitti ve sayısı 6 bine
ulaşan kadın da intihar etti.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle aile içerisinde
kadına yönelik olarak gerçekleşen şiddet, en yaygın
şiddet türü olarak tezahür etmekte ve ev içinde kadınların maruz
kaldığı şiddetin görünmeyen önemli bir
kısmını oluşturmaktadır. Toplumsal bilinçte aile içi
şiddetin özel alana ait bir sorun olarak görülmesi bu şiddeti
pekiştirmektedir. Oysa, kadına yönelik şiddet aile içerisinde
başlayıp biten mahrem bir sorun değil, bilakis toplumsal ve siyasal
bir olgudur ve sonuçları itibarıyla da toplumsal etkileri
bulunmaktadır. Bütün şiddet türleri gibi aile içi şiddetin de
toplumsal düzeyde ciddi bir maliyeti bulunmaktadır. Aile içi şiddet,
toplumsal yaşamın kalitesi ve verimliliği, ekonomik,
sağlık ve hukuksal alanlarda
bütün yakıcılığıyla etkilerini göstermektedir.
Militarist politikalar, düzeni şiddet
yolu ile korunmak adına üretilirler. Ülkemizde devletin sahip olduğu
militarist yapı toplum genelinde bir şiddet sarmalı
yarattığı gibi, kadınlar militarizmin
yarattığı şiddetin nesnesi
yapılmışlardır. Özellikle olağanüstü hâl ve savaş
koşullarında Kürt kadınları artı olarak büyük bir
şiddete maruz kaldı. Korucular ve güvenlik güçleri tarafından
gerçekleştirilen şiddet, gözaltında taciz ve tecavüz Kürt kadınlarının
savaş koşullarında yaşadıkları şiddetin en
yaygın olanlarıdır. Nitekim, gözaltında güvenlik güçlerince
gerçekleştirilen tecavüzler uluslararası platformlarda da ispatlanmıştır.
Bununla beraber,
bu süreçte ortaya çıkan zorunlu göç, kadınların göç ettikleri
metropollerde yoksulluk ve adaptasyon sorunları altında daha da
ezilmelerine neden olmuştur ve ne yazık ki bölgede, özellikle de
Batmanda kadın intiharlarında ciddi bir artış
gerçekleşmiştir. Öz kıyımların bu düzeyde
artış göstermesinin kadınların maruz kaldıkları
şiddetin ve yaşam zorluklarının bir göstergesi
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce ifade ettiğim gibi, kadına yönelik
şiddetin temel nedeni ataerkil sistemdir. Bu nedenle, elbette ki
savaş olsa da olmasa da kadın şiddet görmektedir. Ekonomik,
küresel kriz, işsizlik, yoksulluk olsa da olmasa da kadınlar yine de
şiddete maruz kalmaktadır. Ancak ne var ki başta savaş
olmak üzere bütün felaket dönemlerinde toplumda artış gösteren
şiddetin önemli oranda mağdurları yine kadınlar olmakta,
kadınların maruz kaldığı şiddet
çetrefilleşmektedir.
Bu nedenle,
savaşın son bulduğu bir vatanda her türlü eşitsizlikle
beraber cinsiyet eşitsizliğinin de demokratikleşme hedefi
olduğu bir siyasi anlayışın kadına yönelik şiddet
ve mücadelede bize önemli bir mesafe kazandıracağı
inancındayım.
Bu konuda devlete
ve Hükûmete önemli görevler düşmektedir. Kadına yönelik şiddete
karşı mücadelede devlet hem kendi üzerine düşen bu önemli rolü
oynamalı hem de bu mücadeleyi yürüten kadın örgütlerine destek
vermelidir. Nitekim, devletimiz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında bütün
yurttaşlarımızın yaşam haklarını garanti
altına almayı ve kimsenin insan hassasiyetiyle bağdaşmayan
bir cezaya ve muameleye tabi tutulamayacağını taahhüt
etmiştir. Türk Ceza Kanununda ise kadının aile içerisinde ya da
herhangi bir alanda maruz kaldığı şiddet suç olarak
tanımlanmıştır.
Yine, Türkiyenin
imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerde,
kadına yönelik şiddetle mücadele devletin öncelikli sorumluluklarından
biri olarak kabul edilmiştir.
Dünyanın ve
ülkemizin en yakıcı sorunlarından olan kadına yönelik
şiddetin önlenmesi amacıyla yürütülen mücadelenin etkin olabilmesi
için devletin ve Hükûmetin göstereceği duyarlılık ve
kararlılık olmazsa olmaz niteliğinde bir gerekliliktir. Bu
bağlamda devlet, öncelikle şiddet mağduru olan
kadınların korunmasında kendisine düşen bu önemli
sorumluluğu yerine getirmelidir. Şiddet tehdidi altında bulunan
kadınlara sağlık ve hukuksal alanlarda destek sunulmalı,
mağdur olan kadının güvenliği sağlanmalıdır.
Zira mevcut durumda devlet kurumları oldukça yetersiz kalmaktadır.
5393
sayılı Belediyeler Yasasında, büyükşehir belediyeleri ve
nüfusu 50 bini geçen ilçe belediyelerine kadın
sığınağı açma görevi verilmiştir. Ancak nüfusu 70
milyonu geçen ülkemizde sadece kırka yakın sayıda kadın
sığınağı mevcuttur ve bu sığınaklar da
gerekli düzeyde hizmet verememektedirler.
Sonuç olarak
ülkemizde kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirlerin
alınmaması kadının hak ihlaline maruz kalmasına neden
olduğu gibi, bu ihlalin yol açtığı sağlık ve
hastalık sorunlarının çözümü için şiddeti önlemeye yönelik
politika ve programlara ayrılandan çok daha fazla kaynak
ayrılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak değinmeden geçemeyeceğim
bir noktayı ifade etmek isterim. Türkiyede kadına yönelik
şiddetle mücadele süreci bu önemli sorunun tanımlanmasında,
gündemleşmesinde ve çözüm aşamasında önemli kazanımlar elde
etmiştir. Türkiyedeki kadın hareketinin ilk önceliği
olmuştur kadına yönelik şiddete dur demek. Nitekim, kadına
yönelik şiddet yakın tarihe kadar kamusal alanda ve medyada telaffuz
dahi edilmemiştir. Bununla beraber devlet kurumlarının
dönüştürülmesinde ve yasal kazanımlarda kadın mücadelesi önemli
bir rol oynamıştır ve hatta kadın ve aileden sorumlu Devlet
Bakanlığının kurulmuş olması dahi kadın
örgütlenmelerinin ortak çalışmasının bir ürünüdür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Buldan, buyurun.
PERVİN
BULDAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Daha sayamayacağım
bütün bu önemli nedenlerden ötürü bu mücadelede emeği geçen bütün
kadın örgütleri ve kadın hareketinin emektarlarına
şükranlarımı sunuyor, hepsini saygıyla, sevgiyle
selamlıyor, Genel Kurulu da ayrıca saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Buldan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Fatma Şahin, Gaziantep
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Şahin.
FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına verilmiş olan
kadına karşı şiddetle mücadeleyle ilgili
araştırma önergesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 25
Kasım, Kadına Şiddetle Mücadele Günü. Bugün sizlerle önemli bir
başarımızı paylaşarak sözlerime başlamak
istiyorum. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
Başkanlığında dün diğer Cumhuriyet Halk Partisi,
Barış ve Demokrasi Partisi gruplarıyla beraber
yaptığımız ön görüşmede kadın meselesinin
partiler üstü bir sorun olduğunu, kadına karşı
şiddetle mücadelenin de partiler üstü bir sorun olarak mücadele edilmesi
gerekliliği kararıyla bugün bütün kadın milletvekillerimiz
Fırsat Eşitliği Komisyonu
Başkanlığımızın başkanlığında
toplandık ve ortak bir basın bildirisi yayınladık. Bu,
bizim için önemli bir birlikteliktir, önemli bir başarıdır.
Yalnız Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun 2 kadın milletvekilinden
bir tanesi yurt dışında olduğundan dolayı bu
toplantılarımıza katılamamıştı ve sabahki
basın bildirisi toplantımızda da yoktu.
Bu
yaptığımız toplantıda araştırma önergesinin
yeterince verildiği, bu konunun yeterince
araştırıldığı, aslolan şeyin bundan sonraki
izlemenin, çalışmanın ve değerlendirmenin, gelinen
noktanın ileriye gidilmesi adımının olduğu
kararlaştırılmıştır. İnşallah bundan
sonraki seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu daha çok kadın
parlamenteri Parlamentoya taşıyarak bu sorunların takibini daha
yakinen takip edecek ve bu noktada grubumuzun yapmış olduğu
çalışmaları daha iyi paylaşacaktır diye umuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugünü anlamamız için geçmişi bilmemiz ve
gelecekteki yol haritasını iyi çizmemiz gerekiyor. 2002de AK
PARTİ olarak yola çıktığımızda Önce insan.
dedik, İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. dedik.
Kadın, erkek herkesin yaşam kalitesini yükseltmek için de büyük bir
mücadele verdik. 2004 yılı itibarıyla bizim görevimiz yasama ve
denetleme, aynı zamanda toplumsal sorunlarda araştırma yapma ve
Hükûmete, yürütmeye yol gösterme olduğu bilinciyle araştırma
komisyonumuzu kurduk, bugün Bekir Başkanımın da hukukçu olarak
araştırma komisyonunda görev yaptığı, Canan
Arıtman Milletvekilimizin, Nevingaye Erbatur Milletvekilimizin de içinde
olduğu dört aylık çok önemli bir çalışma yaptık. Hem
teorik olarak yapmamız gereken her şeyi yaptık,
akademisyenlerle, sivil toplumla iş birliği yaptık hem sahaya
indik, kadın sığınmaevindeki kadınlarımızla,
cezaevindeki erkeklerimizle, Doğu ve Güneydoğudaki aşiret
reislerimizle, kanaat önderlerimizle bir araya geldik ve
yaptığımız çalışmanın sonunda
gördüğümüz çok önemli bir şey vardı: Şiddet dediğimiz
şeyi de devlet hâlâ gündemine almamış, istatistiki veri olarak
bile hiçbir kurumda istatistiki veri adına bir çalışma
yapılmamıştı. Yaptığımız
çalışmada son beş yılı tarattık, Emniyet Genel
Müdürlüğünden, Adalet Bakanlığından kadına
karşı şiddetle ilgili şehirlerin suç haritalarını
çıkardık ve gördüğümüz bir gerçek vardı ki göç alan
şehirlerde, büyük şehirlerde şiddet olgusu çok daha fazla
oluşmaktadır. Özellikle göçün yönetilememesi, geleneksel aile
yapısından modern aile yapısına geçişteki
sıkıntılar, tarım sektöründen sanayi sektörüne
geçişteki sıkıntılar, büyük aileden çekirdek aileye
geçişteki sıkıntılar zaman zaman şiddet olarak
karşımıza çıkmakta ve en çok da
kadınlarımızı ve çocuklarımızı
vurmaktadır.
İki
bacaktaki çözüm önerimizi önemsedik. Birincisi,
kadınımızın, kız çocuğumuzun bireysel olarak
güçlendirilmesi ve eğitilmesi çok önemliydi, istihdam alanında
ekonomik olarak güçlendirilmesi çok önemliydi ama ikinci bacak da en az bu
kadar önemliydi. Bu da erkeklerin zihinsel dönüşümüydü. Erkeklerin
kadının bedeni üzerindeki namus anlayışının
artık değişmesi, dönüşmesi, modern dünyaya ayak
uydurması gerekiyordu.
Bu iki bacak
üzerinde yaptığımız çalışmada geldiğimiz
nokta çok önemli bir sonuçtu. Araştırma komisyonları
çalışır, araştırma sonuçları tozlu raflarda
kalır. şeklinde genel bir kanaat oluşmuştu
yıllardır. Bunu değiştirdik. Bu araştırma
komisyonu, bu gördüğünüz kitapçık Sayın
Başbakanımızın genelgesine dönüştü. Sayın
Başbakanımız Kadına karşı şiddet toplumsal
bir sorundur ve derhâl çözülmelidir. diye genelgede hangi kuruma, hangi
kuruluşa, hangi bakanlığa ne iş düşüyorsa zaman
planlamasıyla genelgeyi yayınlattı ve bir şey daha
yaptı: Her üç ayda bir kurumların yaptığı bütün
çalışmalar geri bildirim olarak Başbakanlıkta
toplanacaktı.
Peki, bunlar
yapıldıktan sonra ne oldu? Bunlar yapıldıktan sonra, biraz
önce yine Milliyetçi Hareket Partisi Grup Sözcüsünün tavsiye kararı olarak
söylediği şey Türk Ceza Kanunu
Bakın, otuz beş yıl
sonra Türk Ceza Kanunu 22nci Dönem Parlamentosunda bizlerin de
imzasını attığı şekilde değiştirildi ve
otuz beş yıl sonra değişen Türk Ceza Kanununda en büyük
kazanım kadın haklarındadır, çocuk haklarındadır.
Bundan önce ne vardı? Töre ve namus cinayetlerinde indirimler vardı.
Töre ve namus adına işlenen suçlarda nitelikli adam öldürme suçundan
ceza almıyor ve iki üç yıl gibi çok kısa sürede ceza alarak
ondan sonra çıkarılıyordu. Ama yaptığımız
çalışmada nitelikli adam öldürme suçundan dolayı ceza
almasını sağladık ve bir şey daha başardık:
Azmettirme. Töre ve namus cinayetlerinde eğer bir azmettirici varsa bunun
da nitelikli adam öldürme suçundan ceza almasını sağladık.
Şimdi ne oldu? Uygulamalarda Yargıtay içtihatları oluşmaya
başladı. O iki üç yıl içerisinde çıkan suçlular bugün en az
on beş-yirmi yıl, yirmi beş yıl, gerektiğinde otuz
yıl ceza almaya başladı.
Ceza
uygulamaları önemli, önleyici faktörler ama bizim için aslolan şey,
koruyucu ve önleyici tedbirler almaktı. Koruyucu ve önleyici tedbirler
alabilmemiz için de bizim yasal altyapıyı oluştururken
beraberinde uygulamaları takip etmemiz gerekiyordu.
4320, Ailenin
Korunması Kanunu. Nedir bu diyecek olursanız, şiddet uygulayan
erkeğin evden uzaklaştırılmasıydı. Aslında
98 yılında çıkmıştı ama 2003 yılında AK
PARTİ İktidarının aile mahkemesi kurulana kadar da bir
türlü uygulamalara geçememişti, kâğıt üzerinde
kalmıştı. Ne zaman ki aile mahkemeleri kuruldu, 4320
-şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılması-
çalışmaya başladı.
Biz bunu da
yeterli görmedik, 4320de bir değişiklik daha yaptık ve dedik
ki: Eğer sürekli şiddet uyguluyorsa bu erkeğin psikolojik
problemi vardır ve tedavi edilmesi gerekir. şeklinde de önemli bir
ayrımı koyduk.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, sorun, toplumsal sorun, yalnızca AK
PARTİ İktidarının, yalnızca 23üncü Dönem
Parlamentosunun çözebileceği kadar kolay bir sorun değil. Modern
dünyada dil, din, ırk, etnik köken ne olursa olsun şiddet olgusuyla,
kadına karşı şiddetle ilgili çok ciddi mücadele ediliyor.
İngilterede yapılan bir araştırmada şiddetin direkt
maliyeti hesaplanıyor, bir de dolaylı maliyeti hesaplanıyor,
hesaplandığı zaman dolaylı maliyetin direkt maliyetten 4
kat fazla olduğu anlaşılıyor. Çünkü istihdamda
düşüş, verimlilikte düşüş, iş gücünden uzaklaşma,
bunların hepsinin bir maliyeti var ama daha da önemlisi, eğer
koruyucu ve önleyici tedbirleri hayata geçirebilirseniz bu maliyetler dörtte 1
de düşüyor. Biz bu bilinçle kadın sığınmaevlerinin
sayılarının çoğalmasını çok önemsiyoruz.
Kadın sığınmaevine gelen kadınlarımızın
psikolojik, hukuksal ve ekonomik problemlerinin çözülebilmesi için kadın
sığınmaevlerinin kademelendirilmesi gerektiğini önemsiyoruz.
Artık bunların üzerine gitmemiz gerekiyor. Yeniden
araştırmanın, yeniden Amerikayı keşfetmenin hiçbir
anlamı yok, araştırılmış ve
kitaplaştırılmış. Aslolan şey, gelinen kurumlar
arası iş birliğini çoğaltmak, hangi kuruma ne iş
düşüyorsa bunu başarmak. Bunun için de en önemli bakanlıklar
Adalet Bakanlığıdır, Emniyet Genel Müdürlüğüdür,
İçişleri Bakanlığıdır. Bu sorun yalnızca
kadından ve aileden sorumlu Bakanlığın görevi
değildir. Bu, ilgili bakanlıkların çalışması
gereken ve önemli şekilde sistem ve koordinasyon oluşturması
gereken bir sorundur.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, iki ay önce bu
yaptığımız çalışmalardan sonra Emniyet Genel
Müdürlüğü kendini yeniden yapılandırdı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şahin, buyurun.
FATMA
ŞAHİN (Devamla) -
ve dedi ki: Kadına karşı
şiddet İçişleri Bakanlığının en önemli
sorunlarından bir tanesidir. Bununla ilgili bir asayiş daire
başkanlığı altında şube müdürlüğü
oluşturuldu, şube müdürlüğüne bağlı dört tane amirlik
oluşturuldu. Bu amirliklerin içerisinde, ki gece yarısı
ayağında terliğiyle, çocuklarıyla sokakta kalan kadına
sosyal devlet olarak Alo Şiddet hattını zincirin bir
halkası olarak çalıştırmak, kapıya geldiği zaman
kolluk kuvvetlerinin Kocan, sever de döver de. anlayışıyla
değil veya Sen ne yaptın da bunu hak ettin?
anlayışıyla değil, ona bir insan olarak, kadına insan
haklarını en üst düzeyde uygulayan bir kurum olarak yapması
gereken şeyleri kendi görev alanına aldı. Bu çok önemli bir
başlangıçtır. Şiddet gören bir kadının
gideceği ikinci yer acildir, hastanelerdir. Sağlık
Bakanlığı ile yapılan bir protokol sonucunda da bunun
takibi kayıt altına alınmaya başlamıştır ve
bununla olan mücadele devam etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şahin, lütfen tamamlayınız.
FATMA
ŞAHİN (Devamla) Ayrıca Diyanet İşleri
Başkanlığımızda kadına karşı
şiddetle ilgili çok önemli çalışmalar yapılmaktadır.
İslam dininin bir sevgi ve hoşgörü dini olduğunu, hiçbir sebeple
ölümün bu konuda hoşgörülü olamayacağını ve
kadının bu konudaki toplumsal cinsiyetinin Diyanet İşleri
Başkanlığı tarafından da takibi
yapılmaktadır. Ataerkil, katı gelenek görenek ve erkek bakışı
İslam dininin bir parçası gibi gösterilemez ve yüce dinimize de
burada haksızlık yapılamayacağını
düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken eğer bugün kadına
karşı şiddetle ilgili bir şey konuşuyorsak, eğer
bugün dünyada hiçbir örneği olmayan, üniversitelerimizde kılık
kıyafetinden dolayı eğitim hakkı engelleniyorsa bu,
kadına karşı en büyük şiddetten biridir.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Niye yanaşmıyorsunuz çözmeye o zaman Fatma Hanım?
FATMA
ŞAHİN (Devamla) Bu Parlamento, 23üncü Dönem Parlamentosu bunu
çözebilmek için de gerekli iradeyi gösterebilmeli ve önümüzdeki dönem bu sorun
da arkamızda kalarak önümüze bakmalıyız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Şimdi neden çözmüyorsunuz?
FATMA
ŞAHİN (Devamla) Amacımız ve hedefimiz cumhuriyetin
100üncü yılında
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şahin, iki defa uzattım.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Karar yetersayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik sistemle oylama
yapacağız. İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
3.- (10/78) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
25/11/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
25.11.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 25.11.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan
(İstanbuldaki İmar uygulamaları); (10/78) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin görüşmesinin, Genel
Kurulun, 25.11.2010 Perşembe günlü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Çetin Soysal,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Soysal.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İstanbulla ilgili, İstanbuldaki plan tadilleriyle ilgili,
İstanbula dönük bir yoğunlaşma hareketinin ranta
dönüştüğü gerçeği üzerinden burada bir Meclis
araştırması yapılmasını gerekli gördük.
İstanbul
yoğun bir kent. İstanbul tarihî, kültürel mirasın yer
aldığı bir kent ama ne yazık ki The Economist dergisinin
yapmış olduğu araştırmaya göre kent
yaşanabilirlik sıralamasında 110uncu sırada. Aslında
90lı yıllarda yaşanabilirlik sıralamasında 84üncü
iken 110uncu sıraya gelmiş. İstanbul gerçekten çok önemli
sorunlarla boğuşuyor. Bu sorunların başında
ulaşım ve trafik sorunu. Peki, trafik sorunu neden var? Trafik
sorununa baktığımız zaman İstanbulda 2 milyon 400 bin
araç üzerinde kayıtlı iken ancak 1 milyon 300 bin araçlık yol
hacmimiz var. Bu da İstanbulda sadece kırk beş dakikalık
trafik tıkanıklığının getirdiği fatura
İstanbul halkına yıllık 2 milyar dolara mal oluyor. Peki,
ulaşım ve trafik niye var? Plansız kentleşmeden var.
Dünyanın hiçbir gelişmiş kentinde plan tadili diye olgu olmaz.
O plan tadili olgusu ne yazık ki İstanbulda var. Niçin plan tadiline
ihtiyaç duyarız? Niçin plan tadili olmalıdır?
Örneğin,
İstanbulun çok temel sorunları var iken, ulaşım, trafik,
deprem, doğal afetler gibi sorunları var iken bununla ilgili
Büyükşehir Belediye Meclisindeki komisyonlar senede bir kez bile toplanmaz
iken İmar Komisyonu her hafta onlarca, yüzlerce dosya ile bir araya gelir.
Öyle bir gelir ki 1984 ve 89 senesinde parsel bazında plan tadili
sayısı 450 iken, 89-94 senesinde 420 iken ne yazık ki son sekiz
yılda 1.600ün üzerinde parsel bazında plan tadili yapılmıştır.
Bu kentleşmenin, bir plansızlaşmanın getirdiği
olumsuzlukların da bedelini İstanbul halkı, vergi ödeyen
yurttaşlarımız ödüyor. Örneğin, İstanbulda,
İstanbulun en yoğun olan bölgelerinde bir plan tadiline
yoğunluk katılıyor, o yoğunlukta birileri rant elde ediyor,
o rantın sonucunda oranın ulaşım ve
altyapısını da kamu üstlenmiş oluyor, doğal olarak da
kamu adına yurttaşlarımız üstlenmiş oluyor ve maalesef
İstanbulda bu plan tadillerinin getirmiş olduğu yoğunluk
İstanbulun siluetini de ortadan kaldıran bir anlayışı
gösteriyor.
Gelişmiş
kentlere baktığımızda, örneğin bir Amsterdamda
kişi başına düşen yeşil alan 16,5 metrekare, Londrada
13 metrekare, Viyanada 18 metrekare iken İstanbulda -belediyenin
rakamıyla söylüyorum- büyükşehir yetkililerinin verdiği resmî
rakama göre 6,9 ama görüyoruz ki orada da orman alanları da bu işin
içine katılmış çünkü Şehir Plancıları
Odasının vermiş olduğu bilgiye göre 3,2dir kişi
başına düşen yeşil alan.
Şimdi,
tabii, böyle bir tarihî, kültürel mirasın kentin yoğun olan
bölgelerine yeni yoğunluklar katacak olması beraberinde rantı da
getiriyor. Yani bu, doğal olarak İstanbulun bir ihanetle
karşı karşıya olduğunu görüyoruz.
Şimdi
gündemimizde ne var? 3üncü köprü var. Bakın, değerli
arkadaşlar, 1inci köprü çevre yolu idi. Şimdi o 1inci köprü ve
çevresi çevre yolu mu? Değil. 2nci köprü ne idi? Transit yol idi.
Şimdi 2nci köprü transit yol mu? Değil. Sağında solunda
yapılaşmalar. 3üncü köprü de bundan farklı olmayacak. Onun için
söylüyorum 3üncü köprünün adını soranlara İstanbula ihanet
köprüsü olur. Kentin yoğun olan bölgeleri, işte o köprülerin
sonucunda. Elbette köprüler olacak ama plansız kentleşmenin ürünü
olarak baktığımız zaman o iki yolun da etrafını
bir yapılaşma aldı. Niye? Plan tadilleriyle aldı. 2nci
köprü de bundan farklı olmadı üstüne yapılan plan tadilleriyle.
Sonuçta 3üncü köprü ve çevresinde de aynı plan tadilleri hayata geçecek.
Bunun garantisini de hiç kimse veremez çünkü o bir dayatmanın sonucu
olarak hayata geçecek ve bugün de görüyoruz, ne yazık ki gerçekten ormanlar
talan edilir hâle geldi.
Kent bunu
kaldırmaz. İstanbul tarihî, kültürel miras. Bu mirasa sahip
çıkmak bizim en temel, en biricik görevimiz. 2010 Avrupa Kültür
Başkenti dedik, İstanbulda ve Türkiyede yaşayan bütün
yurttaşlarımızdan, örneğin Afyonda yaşayan çiftçimizden
mazot kullanıyor ise 1 kuruş, benzin kullanıyorsa 1,5
kuruş
Rizedeki taksici de, Konyadaki kamyoncu da bunu ödemek durumunda.
Baktığımız zaman üç yıl içerisinde toplanan 750
milyon, yıllık 250 milyon
2010 senesi önümüzdeki aylarda bitecek. Ne
yapıldı Allah aşkına? Burada da bunları
tartıştık, konuştuk. İstanbulun kültürel, tarihî
birikimini Avrupayla mı buluşturduk? Buna dönük önemli etkinlikler
mi yaptık? Tarihî, kültürel mirasa sahip çıkacak birikimleri, yani 2
metre kazdığımızda Osmanlıyı, 4 metre
kazdığımızda Bizansı, 6 metre
kazdığımızda Romayı gördüğümüz, nitekim
Yenikapıda yapılan kazılarda Neolitik Çağı gördük,
sekiz bin, dokuz bin yıllık tarihî, kültürel mirası
yakaladık. Ama baktığımız zaman İstanbulda, ne
yazık ki, bu 2010 çerçevesinde ne sanatsal ne de kültürel bir faaliyet
görebiliyoruz. Örneğin İstanbulda Arkeoloji Müzesinde 80 bin eser
sergilenmektedir ama depolara baktığımızda 1 milyon 300 bin
eser depolarda yatmaktadır. Bu kültürel mirasın, Avrupayla,
Batıyla, dünyayla turizm adına buluşması gerekmez mi? Bu
kadar geçmişi olan bu tarihî, kültürel birikim, ne yazık ki Praga
senede 20 milyon insan giriyor iken -yedi yüz yıllık kente- Parise
60 milyon insan giriyor iken, bizde, 2010 Kültür Başkenti olmamıza
rağmen bu sayı düştü, üstelik de bir dağılım
hâlinde 4,5 milyon insan girebiliyor. Bu da kültür turisti değil. Yani
tarihî, kültürel mirasını yok sayarak, onu plan tadillerinin
altında ezerek, hatta Sayın Kadir Topbaş, saray muhallebicisi
yapma adına bir tarihî, kültürel miras, inanç merkezi, bir cami alanı
olan yeri dahi plan değişikliği yaparak değiştirdi.
Örneğin Boğazdaki silüeti gereği ön görünüm olan birtakım
yerlerde kendi basit ve onarım ruhsatı ile kaçak bir
yapılaşma yaptı. Kim yapıyor? Şehremini yapıyor.
Şimdi o şehremini -bir gurur vesilesi, bununla da muhtemelen siz de
onur duyuyorsunuzdur- İstanbul Birleşmiş Milletler Belediyeler
Birliği Başkanlığını yapıyor. Bu ilk kez
olmuyor. Bu böbürlenilecek veya övünülecek bir şey değildir. Bu daha
önce de oldu. Daha önceki belediye başkanlarımız bunu
yaptılar. Hatta bazı belediye başkanlarımız da
reddettiler, böyle bir görevi üstlenmediler.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Camilerle ilgili plan değiştirildi.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Tabii.
Şimdi,
baktığımızda camilerden bile rant elde etme
anlayışı içerisinde. Bakın, 2010 Avrupa Kültür
Başkentinin bu tarihî, kültürel miraslardan nasıl zedelendiğini
ve buradan nasıl rantlar elde edildiğini daha önce
açıklamıştım. Aynı şekilde camilerden de
Dün
Genel Başkanımız açıkladı. Orada bile, inanç merkezlerinde bile,
ibadetin yapıldığı yerde bile ne yazık ki bir rant
anlayışı içerisinde hareket edildi. Şimdi buna
vicdanımız ne kadar elverir, ne kadar doğru, ne kadar
haklı, ne kadar yerinde? Bunların araştırılması
gerekmeyecek mi?
Bakın,
İstanbul bizim göz bebeğimiz, İstanbul bir tarihî miras,
İstanbul kültürel miras. İstanbulu talan eden, İstanbulu
yoğunlaştıran ve o yoğunlaşmanın sonucunda
ihanete neden olan aslında rantın ta kendisidir. O plan tadillerinde
elde edilen rantlar, o planlamaların sonucunda birtakım
insanların haksız kazançları ve bedelini ödeyen
yurttaşlar... İşte bunun bir başka boyutu da camilerde.
Cami alanlarından çıkartılarak bir başka alana sokulan yerler,
ama daha da ötesinde, onarımı yapılan tarihî, kültürel miras türbeler,
camiler ve bu camilerde haksız elde edilen kazançlar
Buna karşı
duyarlı olmak durumundayız. Onun için, bu Meclis
araştırmasının gereğini de yapmak durumundayız.
İstanbula dönük bir sevginin sonucu, İstanbula dönük o tarihî,
kültürel mirasın dünyayla buluşmasına dönük. Az önce söyledim, 2010 Kültür Başkenti
çerçevesinde baktığımız zaman, Afyondaki de, Konyadaki
de, Anadolunun dört bir yanındaki çiftçimiz de, taksicimiz de,
kamyoncumuz da
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Soysal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla)
1 kuruş ve 1,5 kuruş ödüyor.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten insanın içini acıtan
olaylardır bunlar.
Şimdi, cami
ve medreseler elbette ki tarihî, kültürel mirasımızdır, bunları
korumak da hepimizin en biricik, en temel görevidir. 10,7 milyon liralık
ihalede yapılmayan işler için 5,6 milyon lira, yani yüzde 53ü
veriliyor ise burada elimizi vicdanımıza koyup bunun gereğini
yapmak durumundayız. Yani burada kim bunu yapıyor ise, bunun vebali
üzerinde ama o vebali de elbette ki bu Meclis araştırmak
durumundadır, bunun üzerine gitmek durumundadır. İstanbulun
tarihî, kültürel mirasına dönük yapılan ihanetlerin de üzerine gitmek
gibi bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum.
Hepinize
saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel.
Buyurun
Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; CHP grup
önerisinin usulen aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten
İstanbul Türkiye'nin en büyük kentlerinden birisi, hem tarihî olarak hem
kültürel olarak hem de coğrafi olarak belki Türkiyede eşi
görülmemiş güzellikte olan bir kent. 2010 Avrupa Kültür Başkenti
olarak ifade ettiğimiz, bu konuda çok reklamını
yaptığımız ancak toplumsal yaşamına
baktığımızda ya da İstanbulun daha görülmeyen arka
mahallelerine, sokaklarına baktığımızda ya da
İstanbulda yaşayanların durumuna
baktığımızda hiç de 2010 Avrupa Kültür Başkenti
nitelemesine uygun olmayan durumlarla karşı karşıya
kalacağız.
İstanbul
Türkiye'nin en büyük kenti. İstanbul aynı zamanda ekonomik olarak da
Türkiyeyi besleyen bir noktada ancak buna rağmen de çok ciddi
sorunları var.
Özellikle imar
konusunda CHP Grubunun dile getirdiği durum ciddi bir nokta. Çünkü imar
konusunda
İmar planları aslında İstanbulun doğal
yapısını, kültürel yapısını bozacak şekilde
ve rant üzerinden ele alınıyor ve bu aslında siyasi
iktidarın ya da yerel iktidarın insafına
bırakılmış bir durumda. O açıdan, İstanbulda
aslında bugün temel sorun olan deprem, doğal felaketlerden olan sel
ya da trafik sorunu, bunlar aslında imar planıyla da alakalı bir
durum. Özellikle geçen yıl yaşanan bu sel felaketinde burada da çok
konuştuk, bunun temel nedeninin işte dere yataklarının
imara açılması olduğunu ve dere yataklarının
aslında bir şekilde bir grubun çıkarına
kullanıldığını, rant elde edildiğini ifade ettik.
Yine
İstanbulun deprem sorunu
Bir araştırma komisyonu kuruldu, evet
bir çalışma yürütüldü burada ancak İstanbulda depremin
olası tehlikelerini ortadan kaldıracak herhangi bir
yaklaşım yok. Bunun da özünde aslında bir rant durumu var. Yine,
AKP İktidarı, aslında orada özel şirketlerin ya da
çıkar elde ettikleri grupların özelliklerini dikkate almaktadır.
Yine,
İstanbulda işsizlik, yoksulluk çok ciddi sorunlardan biridir.
Merdiven altı diye ifade edilen, aslında insanların
emeğinin sömürüldüğü ve gerçekten birçok insanın kayıt
dışı çalıştığı alanlardan biridir de
aynı zamanda İstanbul.
İstanbulda
özellikle Kentsel dönüşüm adı altında AKP
İktidarının başlattığı süreç, bütün bu
olumsuz süreçleri bir şekilde ikiye katlamaktadır ve yeni
olumsuzluklar eklemektedir. Kentsel dönüşüm adı altında
İstanbulu daha yaşanabilir bir toplum, bir kent olarak sunan AKP
İktidarı -bu, tabii, sadece İstanbulla sınırlı
bir durum değil, İzmirde de, Ankarada da, aslında Türkiyenin
birçok yerinde benzer politikaları uyguluyor- Kentsel dönüşüm
adı altında aslında kentin doğasını, kültürel
mirasını hiçe sayarak yeni planlamalar yapıyor. Bu sadece
İstanbula yönelik bir şey değil ancak İstanbulda bu çok
yoğunlaşan bir durum.
Örneğin Emek
Sinemasının değiştirilmesi ya da en son
Tarlabaşında ortaya çıkan durum, Tarlabaşının
Kentsel dönüşüm adı altında boşaltılması ya da
ondan önce Sulukulede yapılmak istenen şey de aslında kentsel
dönüşümle birlikte kentin toplumsal yapısını da
değiştirmektir.
Sulukulede kim
yaşıyor? İşte, Romanlar yaşıyor, onları bir
şekilde dağıtmak istiyor. Tarlabaşında kim
yaşıyor? En çok Kürtler yaşıyor. Kürtlerin buradaki
durumunu değiştirmek üzere de bu yapılıyor. Bu
boşaltılan yerler, ne yazık ki, yeni rant alanları olarak,
orayı terk eden insanların bir daha giremeyeceği alanlar olarak
düzenleniyor, özel şirketlere veriliyor. Her ne hikmetse bu özel
şirketler de daha çok AKP İktidarına yakın gruplar oluyor
ve bunun üzerinden de bir siyaset geliştiriliyor.
Bugüne kadar
İstanbul için söylenen bir söz var: Taşı, toprağı
altın. AKP İktidarı bu Taşı, topağı
altın. yaklaşımını, taşını,
toprağını, suyunu ranta dönüştürerek gerçekten önümüze
sürüyor. Rant konusu olmayan, pazar konusu olmayan hiçbir şey
kalmamış durumda. Bu çok ciddi bir sorun. Yani, bir kenti
düşünecekseniz insansız düşünemezsiniz. Orada yaşayan
insanların insanca yaşam koşullarını,
sağlıktan eğitime, sosyal yaşam alanlarına, sporuna,
düşünmezseniz buradan çok ciddi sorunlar ortaya çıkar. Kaldı ki
İstanbulun dokusuna baktığınızda, bu, depremle
birlikte yıkılması gereken yerler çok gündeme geliyor, işte
bunların hiçbirine dikkat edilmemiş, alabildiğine çarpık
bir kentleşme ortaya çıkmış ve bugün, aslında Bu sorunla
nasıl baş edebiliriz? diye düşünülüyor. İstanbulda
olası bir depremde ne kadar insanın yaşamını
yitireceği büyük bir tehlikedir. Hep bunu söylüyoruz ama bunun
tedbirlerini almak konusunda, depreme dayanıklı yapılarla
birlikte aslında mevcut olan, dayanıksız olan yapıları
güçlendirme konusunda hiçbir adım yok. Bu konuda siyasi iktidar görev
almıyor. Özel mülkiyet sahipleri bunu görevlendirsin. diyor yani sadece
kamu kurum ve kuruluşlarının binalarını biz
güçlendiririz, diğerini vatandaş yapsın. Peki, vatandaş
nerede yapsın? Vatandaş nereden getirsin? Zaten zar zor koşullarda
yaşıyor, ekonomik olarak bu insanları yaşayamaz duruma
getirmişsiniz ama bunu da halktan bekliyorsunuz.
Şimdi, en
son, bütçe açıklandı. İstanbulun bütçesi on iki
bakanlıktan, Cumhurbaşkanlığından, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığından daha yüksek. Biz buradan soruyoruz:
Büyükşehir Belediyesi bu bütçeyi nasıl harcıyor, neye göre
harcıyor? Sosyal alanlara harcadıkları nedir? Trafik sorununu
nasıl çözmek istiyor? Trafiği çözmek için harcadığı
nedir? Deprem konusunda harcadığı nedir? Bunların
hiçbirisine cevap yok. İstanbul bütün bu sorunlarla birlikte hâlâ çok
ciddi bir tehlikeyi barındırıyor. Bu noktada sadece tabii ki
iktidarın problemi değil, bu, bütün hepimizin problemi ve biz bunu
problem ettiğimiz için burada söz söyleme gereği duyuyoruz.
Bir defa, siz
yaşanan coğrafyayı oradaki toplumsal yapıdan, insanlardan
bağımsız düşünemezsiniz. Bir yapı yapacaksanız,
bir çivi dahi çakacaksanız buna oradaki insanlarla birlikte karar almak
durumundasınız. Sorunları çözmek açısından bu hem
demokrasinin gereğidir. Demokrasi sadece dört yılda bir, beş
yılda bir milletvekili seçimi, belediye başkanı seçimi ya da
meclis üyelerinin seçimiyle olmuyor. Asıl önemli olan, kent
demokrasileridir. Kentlerde insanların yaşam düzeyi nedir? Aradaki
adaletsizlik nedir? Ücretler arasında, yaşam koşulları
arasındaki durum nedir?
İstanbul
sanırım bu konuda da çok önemli bir örnek. Bir yandan
alabildiğine zenginler, bir yandan alabildiğine yoksullar, hatta
açlık sınırında olanlar. Bütün bu dengesizliği
Bu
dengeyi nasıl kuracaksınız? Bu bir demokrasi sorunudur. Kentsel
dönüşüm derken de, yaşam alanlarını yeniden düzenlerken de
bunu ifade etmek durumundasınız. İmar planıyla, sadece plan
üzerinde bir çizim yaparak, nereden daha çok para elde edebilirizle, nereyi
yeni pazar hâline getirebilirizle bu iş çözülmüyor. Yeni pazar hâline
getirdiğiniz yerlerde belki yeni yaşamları söndürüyorsunuz,
belki de oradaki kültürel kaynakları tahrip ediyorsunuz, belki de
geleceğe taşınacak olan insanlığın ortak
miraslarını yok ediyorsunuz. Bütün bunlar tartışılmadan
sadece bir planlama üzerinden ele almak çok ciddi bir sorundur.
O açıdan biz
her ne kadar bu şeyin aleyhine söz almış bulunsak da bu
araştırma önergesinin dikkate alınmasını ve bu konuda
sadece İstanbul açısından değil, aslında imar
planlarının bütün Türkiye açısından, insanın daha iyi
yaşayabilmesi, daha demokratik, eşitlikçi bir ortamda adil
yaşayabilmesi ve rantın olmadığı, insanların daha
mutlu olduğu bir ortamda yaşayabilmesi açısından bu
planların önemli olduğunu ve bu planlar gerçekten kimsenin
çıkarına, hiçbir siyasi grubun sadece iktidarın değil,
muhalefetin de -sonuçta yerellerde sadece AKP İktidarı yok,
diğer yerellerde de iktidar olan
partiler var- dolayısıyla hiçbir siyasi grubun kendi iktidarı
için kullanmayacağı bir nokta olmalıdır. Bu açıdan
yerel yönetimler önemli bir noktadır. Gerçekten, yerel yönetimlerin
güçlendirilmesi ciddi bir sorun. Belki de bu konuda bizim Barış ve
Demokrasi Partisi olarak önerdiğimiz Demokratik Özerklik Projesini bu
anlamda da tartışmak gerekiyor. Sorunları yerelde çözmek,
yerelde demokrasiyi geliştirmek, gerçekten yerelde insanların
yaşam koşullarına karar verebilecek ve halkı bu noktada
yönetime katabilecek, halkı kentin yönetimine katabilecek olanakların
yaratılması açısından da Demokratik Özerklik Projesinin
tartışılmasının ne kadar önemli olduğu bir kez
daha açığa çıkıyor. Örneğin İstanbulda özerk bir
bölgenin oluşturulması, İstanbulun bütün zenginliklerinden
tutalım yaşam olanaklarının halkla birlikte
paylaşılması
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tuncel, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
halkla birlikte
karar vermek, sanırım, imar planından tutalım kentsel
dönüşüme kadar, yaşam alanlarını yeniden birlikte
düzenlemeye kadar ve demokrasi kültürü açısından da önemli bir proje.
Biz bu vesileyle,
bir kez daha, siyasi gruplara, bizim önerdiğimiz Demokratik Özerklik
Projesini de tartışmaları ve bunu Türkiyenin geleceği
açısından da önemli bir çözüm projesi olarak görmeleri
gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tuncel.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Mithat Melen, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
MİTHAT MELEN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Saygılar sunuyorum.
Şimdi, bir
kere, İstanbul derken şundan önce bahsetmemiz lazım: Türkiye
nüfusunun yüzde 17si, Türkiye gayri safi hasılasının
yarısı, yüzde 45in üzerinde, bu çok önemli bir rakam yani Türk
ekonomisinin, bir yerde, önemli bir payını nüfusun yüzde 17si
alıyor. Tabii eşit miktarda alıyor, almıyor, onu
tartışırız ama burada çok önemli bir gelir
adaletsizliği de söz konusu tabii. İşte, öyle
başlarsanız işe, öyle büyük bir kentin, nüfusu 13-14 milyonu
aşmış bir kentin sorunları da o sayılar kadar büyük.
Niye büyük? Yani sadece imar meselesiyle işe bakmanın da o kadar
fazla doğru bir yaklaşım olduğunu sanmıyorum.
Doğru, trafik yoğun, yeşil alan yok, tarihi, kültürü ve
mirası doğru koruyamıyoruz, bunların hepsi doğru ama
esas doğru olan bir şey var: Acaba bu yönetim biçimi, başta
büyükşehir belediyeleri yönetim biçimi yeterli mi? Onun da yeterli
olmadığı fikrindeyim. Yani İstanbulda yeni bir yapıya
ihtiyaç var her şeyden önce.
Şimdi
şaka gibi geliyor buradaki birtakım sayın ve sevgili
dostlarımıza, arkadaşlarımıza. Sadece ve sadece
kanalizasyon sorununu çözmek için Dünya Bankası Raporuna göre 10 milyar
dolara ihtiyaç var. Bunlar şaka rakamlar değil. Yani niye hepimiz
burada ezbere biliyoruz Ayamama Deresinin ismini veya Cendere Deresinin
ismini? Ezbere biliyoruz, ikide bir taşıyor çünkü. Niye?
Altyapısını yapmadığımız için,
yapamadığımız için. Ayrıca da maalesef ve maalesef
politik nedenlerle, ikide bir yanlış imar planları, düzgün
olmayan yaklaşımlar, ikide bir yanlış yorumlar yüzünden de
daha zor bir hâle getiriyoruz İstanbulda yaşamayı. Amsterdamdan
üç saatte uçakla geliniyor İstanbula, İstanbuldan evinize gitmek
için üç saat gerekiyor. Sadece İstanbulda yol yapmayanların
hatası mı o? Yoo. İstanbulda, herkesin orada sorumluluğu
var; otomobil üreticilerinden tutun da bankalara kadar, bizim de burada
milletvekili olarak sorumluluğumuz var ki İstanbula o yeni yönetim
biçimini bir türlü yerleştiremiyoruz. İstanbul, sadece işte son
zamanlarda konut sayısı artan bir yer hâline geldi ama öyle bir yer
ki konut sayısı artıyor, doğru. Evet, ekonomi
açısından da tetikliyorsunuz bazı şeyleri inşaat
sektörüne yol vererek, o da doğru. Ekonomiyi tetikliyorsunuz. Ama ne
yapıyorsunuz? Bir kâbus hâline getiriyorsunuz İstanbulda
yaşamayı. Çıkın bir Gayrettepeye, öğle vakti, saat
12.00de bangır bangır jeneratörler çalışıyor. Niye
çalışıyor? Elektrik kesiliyor diye çalışıyor.
Dünyanın en pahalı elektriği İstanbulda mesela. Niye? Bu
jeneratörler yüzünden. İkide bir elektrik kesiliyor. Sular akmıyor
doğru dürüst. Kanalizasyonlar doğru değil. Dereler
taşıyor. Hiç bunları böyle düşünmeyip yani İstanbulu
bir seçim olarak da kendimize hep şey seçiyoruz, İstanbul
Türkiyenin aynasıdır. diye kendimize de hedef seçiyoruz ve
hakikaten, başbakan da çıkarıyor, doğru ama bir de
İstanbulla uğraşmak lazım, yani gerçekten
uğraşmak lazım. İstanbulu korumak gerektiğine
inanıyorum.
Mesela, 2004le
2009 yılları arasında o kadar çok sayıda plan tadilatı
yapılmış ki o imar planları, plan kalmamış
ortada. Zaten yok. Ayrıca, yaptığınız o plan
tadilatları ne işe yarayacak, onda da epeyce düşünmek
lazım. Bugün birçok semte itfaiye giremiyor yollar dar, birçok semte
cankurtaran giremiyor. Siz, sıkıysa, gerçekten, bir cuma
akşamı hasta olun -inşallah olmazsınız- da bir
cankurtarana sizi atsınlar, bir hastaneye götürsünler bakalım
İstanbulda. Gidemezsiniz ki! Hele Nişantaşında hastaneler
var mesela, Nişantaşına girilmiyor ki hastaneye gidebilesiniz.
Bunları,
tabii, böyle defalarca söylemek belki birilerimizin aklının bir
tarafında şey bırakır. Bence, İstanbula, değil
araştırma yapmak, oturup özel yasalar çıkarmamız lazım
çünkü İstanbulun yönetimleri bunları çözecek kabiliyette değil
artık. Yani adamları, onları bunları, O kötüydü, bu
iyiydi. diye suçlamakla da olmaz bu. Bu yapıyı yeniden
değiştirmek lazım.
Geçen gün New
Yorkta bir acı yaşadım, bunu söylemek zorundayım. New York
Belediyesi beş yüz yıl sonraki -dikkatinizi çekiyorum, beş yüz
yıl sonraki- kanalizasyon ve su durumunu inceleyen bir seminer yapmıştı.
Beş yüz yıl sonra
E, canım, aramızdaki fark da öyle oluyor
zaten, biz yarınla uğraşıyoruz, beş yüz yıl
sonrasını yapıyorlar ve bunun için de bir dizi
yapmışlar, televizyonlarda yayınlanıyor -Türkiyede bile,
isterseniz seyredersiniz- Beş yüzyıl sonra New York ne olacak,
altyapısı ne olacak, kanalizasyonu, elektriği, suyu ne olacak?
diye. Biz, bırakın beş yüz yılı, yarından emin
değiliz.
2004 Temmuzunda
il sınırı ile büyükşehir belediye sınırı
birleştirilmiş. Demin söyledim, o büyükşehir belediyeleri
konusunda da büyük tereddüdüm var, o yasaları da yeni baştan gözden
geçirmemiz lazım, büyükşehir yapısı yetmiyor ama neyse
İl sınırı ile büyükşehir belediye
sınırları birleştirilmiş 2004 yılında,
altı senedir onlarla ilgili imar planları bitirilememiş. E,
bitirilemeyince, işte, Silivri, Çatalca, Şile, Arnavutköy,
Büyükçekmece, hatta Eyüp
Eyüpte inşaat yapamıyorsunuz, yeni
inşaat ama ne yapıyorsunuz onun yerine? İşte, Yenibosna,
Levent, Şişli, Ayazağa, bütün oralarda yeni inşaat izinleri
değil, eskilerini kullanıp işte gökdelenler yapıyoruz bol
bol. Onların altyapıları da tamam değil. O gökdelenleri
yaptığınız zaman Leventin alt
kısımlarındaki lağımlar taşıyor.
Yani bir de ben
kendi arabamı kendim kullandığım için -şoförüm falan
da yok- o trafiğin içerisinde arada sırada ben de söyleniyorum
Milletvekillerimiz uyuyor mu? diye, Bunları çözmüyor. diye ben de
söylüyorum. Yani insan olarak yaşıyoruz bunları ama -herhâlde-
ben görüyorum arada makam arabaları yolları açıyor ve bütün o
polislerle birlikte İstanbuldan sayın büyüklerimiz geçtiği zaman bu sorunları
görmüyor tabii. Kendi arabasını da kimse kendi
kullanmadığı için, onun için
Yani çok zor işler bunlar.
Okul ve hastane
sorunları çok büyük. Bütün okullar ve hastaneler şehrin
ortasında, çocuklar okula gidemiyor. Sabahleyin altıda bütün
ufacık bebeler ağlayarak minibüslere biniyorlar. Dünyanın hiçbir
tarafında 6 kilometreden fazla on dört yaşından küçük
çocukların gitmesi için izin yok yani servis aracıyla bile olsa. Biz,
Floryadan Büyükçekmeceye veya Floryadan Pendike çocuk götürüyoruz, minibüslerle
taşıyoruz -komedi- altı yaşındaki çocukları.
Okullarda çok yoğunluk var. 80 kişilik sınıflar var
İstanbulda. Hiç bunları düşünen yok.
Yani turizm
mesela, bu Turizm Yasasını kullanıp İstanbula rezidans
yapıyoruz. Anadolu kıyısında daha fazla turizm tesisine
ihtiyaç var ama hayır biz illa batıda yapıyoruz, batı
daha cazip çünkü. Onlara turizm izni verilmiş. Maalesef o gökdelenlerin
çoğuna turizm izni verilmiş yani otel yapma izni verilmiş, onlar
rezidans hâline getirmiş hepsini. Ya bunlar gerçekten bu kürsüde bile
söylenmesi acı şeyler. Bizim bunları çözmemiz lazım.
21inci yüzyıla girmiş Türkiyede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bunların konuşulmaması lazım. Kanunsa kanun,
araştırmaysa araştırma, yönetimse yönetim, bunları
çözmek lazım.
Derenin
taşıp insanların uyurken öldüğü bir İstanbul
nasıl kültür merkezi oluyor da finans şehrinden bahsediyorsunuz,
finans merkezinden bahsediyorsunuz?
Yazık
Bunları burada çözemiyorsak eğer, bunları
beceremiyorsak hâlâ bu işi
Yani işte yine seçim yaklaşıyor.
Seçimde bütün bunları yine konuşup, bu imar planı dâhil, yine
bir sürü söz verip ama yapmayacağız, yerine getirmeyeceğiz, bir
dört sene daha geçecek.
Bakın,
İstanbul ayrı bir, hakikaten ayrı bir durum, ayrı bir case,
ayrı bir olay. Ona başka türlü bakmak lazım. Bir de benden önce
konuşan arkadaşlarımdan biri söyledi, gerçekten 1 metre
kazınca Osmanlı çıkıyor, 2 metre Selçuk, 3 metre Bizans, 5
metre
Hep tarih, yedi bin yıllık bir tarih ama yedi bin yıl
önceki tarihte yapılan yapıları gördüğünüz zaman utanıyorsunuz
gerçekten şimdi yaptığımız yapılardan ve bir de
deprem var tabii yani bunu da acı geliyor bana söylemek. 7,5 bir deprem
İstanbulu ortadan kaldırabilir. Bir tek çözüm var, yıkıp
yeni baştan yapmak, hiç olmazsa imar planlarını
değiştirmek, belki katı, boyu yükseltmek, müteahhitlere de yeni
imkân açmak, bir de fiyatı düşürmek İstanbulda.
İstanbulda
konut da çok pahalı, New Yorktan pahalı, ekonomik değil. 150
metrekare bir binanın 2,5 milyon dolar olması komedi. Bunu da
çözmemiz lazım, bunu da düşünmemiz lazım. Yani hepsini
düşünmemiz lazım. Düşünecek yer de bir tek burası,
başka yer değil. Yani bunu belediyeleri suçlayarak, onun üzerine
atarak da yapamazsınız. Bazı ufak tefek değişiklikleri
yaptık, metroyu falan yapmak için. Onları da özelleştirmemiz
lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİTHAT MELEN
(Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Melen.
MİTHAT MELEN
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
Korkmadan
özelleştirmemiz lazım metro hatlarını çünkü İstanbula
artık vasıtaya
Yeni köprü bile tereddüdüm var çünkü köprü yapmaya
karşı olmak biraz gerilik gibi geliyor bana da ama köprünün
yanında gerçekten tren yoluna, demir yoluna ihtiyaç var. İstanbulun
altından hareket etmek lazım. Onun da tek yolu, bana sorarsanız,
özelleştirmekle ilgili. Niye korkmadan özelleştirmiyoruz onları?
O bütün bu işle uğraşan, İstanbulu kullanan,
İstanbuldan yararlanan, İstanbuldan istifade eden her kurumun,
herkesin İstanbula yatırım yapması lazım. Bunu da
yasalarla burada çözebiliriz. Otomobil mi satıyorsunuz? Oraya önce bir
metro hattı aç, sonra sat. demek lazım. Bütün bunları çözmemiz
mümkün.
Onun için bu
araştırma önergesi, hatta bu araştırma önergesinin ötesinde
bir İstanbul kanunu çıkarmakta yarar var. Yeni baştan oturup
düşünmemiz lazım ve İstanbula bir başka gözle
bakmamız lazım.
Bu duygu ve
düşüncelerle saygılar sunuyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Melen.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi aleyhine söz isteyen İdris Güllüce, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Güllüce. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
GÜLLÜCE (İstanbul) Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
En son
konuşmacı olan Değerli Hocam Mithat Melen Beye de teşekkür
ediyorum. İstanbul için ayrı bir yasa olması gerektiğine
yüzde yüz katılıyorum, hatta yasalar olması lazım. 200 bin,
300 bin, 400 bin, 1 milyon nüfuslu yerler ile 15 milyonu geçen bir kentin, bir
Hollanda büyüklüğünde, iki tane Yunanistan büyüklüğündeki bir kentin
aynı yasalarla, aynı mantıkla yönetilemeyeceğine yüzde yüz
katılıyorum, Hocama da teşekkür ediyorum.
Değerli
dostlar, değerli milletvekilleri; ihanet kelimesi çok zor
kullanılacak bir kelime. Bu ülkede hiç kimsenin kendi ülkesine, milletine
ihanet etmeyeceğini, hiçbir belediye başkanımızın,
bugüne kadar gelmiş, bundan sonraki belediye
başkanlarımızın da -bunlar milyonlarca insanın
seçtiği kişilerdir, meclisleri vardır, meclisler de milyonlarca
insanların oylarıyla seçilmektedir- ihanet kelimesinin doğru
olmadığını ve değerli CHPli konuşmacı
kardeşimin sürçülisanla bu kelimeyi kullandığına
inanıyorum. Bütün belediye başkanlarımız, ülkemizi yöneten
herkes fedakârlık yapmışlardır. Yerel yönetimler zor
şeydir, öyle kolay kolay belediye başkanlığı
yapılamaz. Ben ağaçtan düşen biri olarak bunu biliyorum, bütün
belediye başkanlarıma da başarılar diliyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Oradaki ihanet medeniyete, anlayışa ihanet, yoksa vatana
değil.
İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) Doğru değil ama, gene de onu kullanmamak
lazım, gene de daha başka, uygun bir kelime kullanmak lazım.
Yaşanabilirlik
sıralamasında bir rakam verildi. Tabii, bu da doğru değil.
Şimdi, bir özel şirket, uluslararası bir şirket, Türkiye'ye
de böyle bakışı hoş olmayan bir şirket, sokağa
bile çıkılması mümkün olmayan bir şehirdir diye
İstanbulu damgalayan bir şirketin sıralaması bu. 124üncü
sıra demiş, iyi ki de 250nci dememiş. Zaten bizimle problemi
olan, ülkemizle, milletimizle problemi olan bir şirketin rakamıdır
bu. Hatta İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu konuda dava
açacaktır Böyle bir hakkı da yoktur bu millete, bu memlekete böyle
bir yanlışlık yapmaya. diyerek.
Ayrıca,
nasıl oluyor da geri gidiyoruz? Yani 1984 ile 2010u mukayese edeceksiniz
ve 25 rakam geriye gitti. diyeceksiniz. Olabilir mi?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Olur, göreli olarak, nispi olarak olur.
İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) Arıtması hiç yok. Arıtması hiç olmayan
bir İstanbulu tasavvur edin Bugünkü İstanbuldan daya iyiymiş
ki, yaşanabilirmiş. diyeceksiniz!
Metrosu hiç
olmayan İstanbulu bir düşünün -84te metro yok İstanbulda,
89da metro başlamış- bugünkü İstanbuldan iyi olacak!
Ümraniyenin tam
ortası çöp alanı, çöpten insanlar patlıyor, bugünkü
İstanbuldan iyi olacak!
İçme suyu
bulunamıyor, bulunsa da Aman kaynatmadan içmeyin. denen bir
İstanbul var ve bugünkü İstanbulda da İSKİ kampanyalar
açıyor Ne olur, damacana suyu kullanmayın, İSKİyi
kullanın, bizim suyumuz daha kalitelidir. Şimdi, bugünkü
İstanbul 84teki İstanbuldan kötü olacak! Bunu anlamakta
zorlanıyorum.
150 bin abonesi
olan bir doğal gaz, 80li yıllarda
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Siz yeterince kaynatıyorsunuz zaten!
İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) Ben sizleri çok sükûnetle dinledim, beni de dinlerseniz
mutlu edersiniz. Ben de sizi çok sükûnetle dinledim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Su havzalarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) - Doğal gazda 150 bin abonesi olan bir yerden 3,5 milyon
abonesi olan bir İstanbul. Göztepe sapağından
aşağı inerken maske kullanma ihtiyacı duyulan bir
İstanbuldan bugün hava kirliliği sıralamasında
dünyanın en güzel kentlerinden birisi olan bir İstanbula
dönüşen nasıl olur ki 84ten daha geri olur?
Metrobüsü olmayan
bir İstanbul
Bugünkü İstanbul iki sene önceki İstanbuldan bile
metrobüsü olduğu için daha iyi bir İstanbuldur.
Yakında
bitecek olan Marmaray Projesiyle Pekini Londraya bağlayacak olan bir
İstanbul ile 84ün İstanbulunu mukayese etmek nasıl olur, bunu
bilemiyorum.
Tabii, Boğaz
Köprüsüne karşı çıkmak bu ülkenin kaderinde vardır, otuz
yıllık, kırk yıllık bir tartışmadır.
Neredeyse, bir zamanlar Keban Barajı da
tartışılmıştır. Ama bugün, İstanbulda sis
olduğu, birkaç saat sis olduğu zaman, vapurların
çalışmadığı zaman on binlerce, yüz binlerce,
milyonlarca insanın işe gitmediğini bir tahayyül edin, görün -Üç
gün önceyi konuşuyorum- ve bu arada da 2 tane İstanbul boğaz
köprüsünün olmadığını bir düşünün; boğaz
köprüsüne evet mi dememiz lazım, hayır mı dememiz lazım onu
değerlendirin sevgili dostlar.
180 tane son
birkaç yıl içinde yapılan alt geçit var ve cumhuriyet döneminden taa
1995lere kadar yapılanların tümünden fazla olan bir alt geçit
sayısı. Böyle bir İstanbul, yani sokak diliyle Battı,
çıktı denilen yapı yapılmış, böyle bir
İstanbul nasıl oluyor da eski İstanbuldan iyi olmuyor, bunu
anlamakta zorlanıyorum.
3üncü boğaz
köprüsüyle ilgili genelde bir yanlış bilgi var. O arazinin dörtte 3ü
devlet ormanı. O arazinin dörtte 3ü devlet ormanı ve tarım
arazisi; planlama yapamazsınız. Dolayısıyla 3üncü
boğaz köprüsü yapıldıktan sonra, planlamalarla işte kente
açılır sözü teknik anlamda doğru değildir, Orman Kanununa
terstir bu.
Sayın Kadir
Topbaş Bey ile ilgili bir ithamda bulunuldu. Çok doğru değil,
yanlış; aksine takdir edilecek bir şey burada yanlış
sunuldu. Takdir ve teşekkür edilecek bir konu burada yanlış
sunuldu. Bakın -bunlara girmemek lazım siyaset olarak- 1990 senesinde
bu bina, imar planında ticaret, 2004te yine ticaret ve bu vatandaş,
yani Sayın Büyükşehir Başkanı iskânı olan, planda
ticaret olan bir yeri gidip satın alıyor. Sonra incelemeler, Tarih
Kurulu bakıyor ki, burası daha önce cami imiş,
yıkılmış, bina yapılmış. Türkiyede kaç bin
tane yıkılmış, bunun birçok örneği de var. Bunun
üzerine Sayın Başkan 2010da orayı cami planı hâline
çevirtiyor. Kendi mülkünün, parayla satın aldığı,
iskânı olan ve daha önce yıllarca ticaret alanı olarak
kullanılan bir yeri, iskânı da olan bir yeri kendi isteğiyle
cami alanına çeviriyor. Bu, eleştirilecek değil, bana göre
takdir edilecek -çünkü bir servet kaybıdır- bir şeydir.
Tarihî ve
kültürel değerleri korumayla ilgili de, istatistiki -vaktimiz yetmiyor-
rakamlarla konuşmak mümkün ama elli yıl önceye gidilsin, elli
yıl içerisinde İstanbulda tarihî ve kültürel eserlerin toplam
miktarına, gerek maddi anlamda gerek sayısal olarak
bakılsın, son üç, dört, beş seneye de bakılsın,
inanıyorum ki beş seneki daha fazladır.
Efendim,
İstanbul, birleşik belediyeler birlik başkanlığı
için, konuşmacı arkadaşımız Çok önemli değil.
dedi, İftihar edebilirsiniz. dedi. Tabii ki ederiz. Türkiye'nin bir
belediye başkanı, Türkiye'nin bir belediyesi, dünyanın bütün
birleşik belediyelerinin başına gelmiş. Efendim, daha önce
de varmış. Biz o belediye başkanlarımızı da
-kimse onlar- onları da takdir ederiz. Hatta, bu arada, MHP Grubuna,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, BDP Grubuna da bu seçimde, Türkiye
vatandaşı olarak, bir araya gelerek, delegasyon olarak aynı
belediyeye, İstanbul Büyükşehir Belediyesine oy verdikleri için de
teşekkür ediyorum. Bu delegasyon millî bir görev yapmıştır,
onlarca kere teşekkür ediyorum. Ama, biz iftihar ederiz, hangi partiden
olursa olsun, eğer ki Türkiye'nin bayrağını
taşıyan bir belediye, gitmiş, uluslararası bir yerde 1
numarayı almışsa, biz o belediye
başkanlığından da iftihar ederiz, o 1incilikten de iftihar
ederiz, milletimizin de iftihar edeceğini göğsümüzü gere gere
söyleriz.
Efendim,
bildiğiniz gibi İstanbul Belediyesi ve Kocaeli Belediyesi süremiz
azaldı- hepinizin bildiği gibi, il hudutları belediye
hudutlarıdır. Bu son çıkan mevzuatla -işte, 2004tür- bu
hâlle, İstanbul hudutları 3 katına çıkmıştır
alan olarak, metrekare olarak. Daha önce yüzde 33ü planlı veya kent
içiyken yüzde 66 yeni bir alan katmışsınız ve plansız
bir alan. Dolayısıyla bu planlar yapılmaya
başlanmış ve -1/100.000lik- çok kısa sürede
bitirilmiş, yargıya götürülmüş vesaire ama şu gün,
1/100.000lik çevre planları caridir. 1/5.000ler İstanbulda
çoğunlukla bitirilmiştir. 1/1.000likler çoğunlukla
bitirilmiştir. Daha önceki planlamalarda hiçbir şekilde göz önüne
alınmayan zemin emniyeti kat sayısı göz önüne
alınmış, Türkiyede ilk defa ve sadece İstanbulda -sadece
İstanbulda, üzerine basarak söylüyorum- 250 metrede bir taban
araştırması, zemin araştırması yapılarak
planlar yapılmıştır. Bu planlardan dolayı da
İstanbul Belediyesine ve İstanbul Belediyesinde hizmet eden belediye
meclis üyelerine teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum.
İstanbulda
plan yapmak kolay değil. Boğaziçi öngörünüm var, sit alanları
var, tarihî eserler var, havza alanları var. Buralarda plan
yapacaksınız ve bu planların çoğunu da daha önce
yerleşim yeri olan yerde yapacaksınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Güllüce, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) Elbette, burada problemler çıkacaktır. Değerli
Hocamın söylediği gibi bugüne kadar yeterli planlar
yapılmamış ve İstanbul ihmal edilmiştir, ayrı bir
yasa olmasının da bu sebepten gerektiğini hatırlatmak
istiyorum.
Türkiye genelinde
planlamada geç kalınmıştır. Hatırlarsanız bir
zamanlar bütün planlar Ankarada yapılıyordu. Koca koca 50 binlik,
100 binlik, 300 binlik kentler oluştu; sonra? Sonra bunlar beldeye
dönüştü, sonra bunlar kente dönüştü, sonra bunlar belediyeye
dönüştü. Plan? Plan yok. Deprem? Deprem bilmiyor. Mühendislik? Mühendislik
hizmeti almamış. Şimdi, bunları çözmekle ilgili bir çaba
harcıyoruz. Bunları siyasi bir malzeme olarak kullanmanın da
doğru olduğuna inanmıyorum. Bu, Türkiye'nin bir dinamizmi
Ama
keşke yirmi sene, otuz sene, kırk sene, elli sene, işte (n) sene
önce bu mantıkla, zemin emniyetini bilen, planlı bir kentleşmeyi
bilen bir anlayışla bu ülke yönetilmiş olsaydı, bugün belki
çoğu şeyi konuşmamış olacaktık.
Plan
sayısıyla ilgili bir yanlışı düzeltmek istiyorum. Bir
yerde plan yaptığınızda, yüzlerce, binlerce, o plana itiraz
var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) Her itiraz dosyasını komisyona getirip meclisten
tekrar geçireceksiniz. Yaptığınız on tane, yirmi tane plan
tadilatıdır ama görünürde sanki iki bin tanedir. Çünkü o bölgedeki
insanlar itiraz etmişlerdir ve itirazları yasal mecburiyetten
cevaplandırmak zorundadır.
Yeterli
olmadı anlatacağım şeyler; teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Güllüce, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Danışma
Kurulunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
B) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
Tarih:
25/11/2010
Danışma
Kurulunun yaptığı toplantıda, ekteki önerinin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
|
Bekir
Bozdağ |
K. Kemal Anadol
|
|
|
Adalet ve
Kalkınma Partisi |
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
|
Grubu
Başkan Vekili |
Grubu
Başkan Vekili |
|
|
Mehmet
Şandır |
Hasip Kaplan |
|
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
Barış
ve Demokrasi Partisi |
|
|
Grubu
Başkan Vekili |
Grubu
Başkan Vekili adına |
Öneri:
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 567 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN
Öneri üzerinde söz talebi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada
yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat
Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe komisyonları
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat
Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(2/594) (S. Sayısı: 510)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı
Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı
Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı:
395)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci
sırada yer alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
5.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/781,
1/958) (S. Sayısı: 571) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen
birleşimde, İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen tasarının 6ncı maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 7nci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
571 sıra
sayılı kn. teklifinin 7. maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ederiz.
|
|
Akif Akkuş |
Beytullah Asil |
Oktay Vural |
|
|
Mersin |
Eskişehir |
İzmir |
|
|
Nevzat Korkmaz |
|
Ahmet Duran Bulut |
|
|
Isparta |
|
Balıkesir |
BAŞKAN
- Komisyon önergeye katılıyor
mu?
(x)
571 S. Sayılı Basmayazı 24/11/2010 tarihli 20nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) Katılmıyoruz.
BAŞKAN -
Önerge üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin
7nci maddesinin metinden çıkarılması için verdiğimiz
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dün akşamki oturumda 3üncü madde için verdiğimiz
önerge üzerine yine söz almış, bizim gibi kaynakları
sınırlı ve henüz ülkesinde yükseköğrenim
öğrencilerinin barınma
problemini, yurt problemini çözememiş bir ülkenin yurt
dışına giden öğrencileri için ülke dışında
yurt açmasının ve işletmesinin israf olacağını,
ülkemizde milyonlarca öğrencinin yurt problemi çözüm beklerken hâli vakti
en azından nispeten yerinde olan çevrelere yönelik bir tribün şovu
olacağını söylemiş, bundan vazgeçilmesini istemiştim.
Kıymetli
arkadaşlar, dışarıya
en çok öğrenci gönderen milletlerden biri de Japonlardır.
Dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Japon öğrencilerle
karşılaşırsınız. Japon Hükûmeti de
öğrencilerin öğrenimlerini dışarıda
tamamlamalarını ve böylece dünyayı tanımalarını
ister, maddi olarak da teşvik eder ancak hiçbir zaman hiçbir Japon
hükûmetinin aklına dışarıda yurt açmak, yurt yapmak
gelmemiştir. Kaynakları olmadığı için mi? Tabii ki
hayır. Herhâlde, böyle bir yapılanmanın faydalı
olacağını düşünseler, tüm ülkelerde hatta tüm büyük
şehirlerde yurt yapmak, yurt açmak onlar için sorun olmasa gerek. Ancak,
bu aklı kim verdiyse bizimkilere, onlara şunu hatırlatmak
isterim ki; dışarıya öğrenci göndermenin bazı
nedenleri vardır. Nedir bunlar? Bir, kendi alanında
dışarıdaki gelişmeleri takip etsin, içine kapanmadan,
dostluklarını geliştirerek, bu gelişmeleri, yenilikleri
öğrensin, bu şekilde ülkesine transfer etsin; iki, dünyanın her
tarafında iş yapacak bilgi, görgü ve deneyimi kazansın; üç, iyi
bir yabancı dil öğrensin, beklentileridir.
Yapacağımız
yurtlarda yurt dışına gönderdiğimiz öğrencileri
toplayacaksınız, sabah-akşam, hatta tatil günleri bile bir arada
olacaklar. Sorarım sizlere, bu beklentilerden hangi birini karşılayabileceksiniz?
Hakikaten böyle bir projede öngörü yok, iyi niyet yok.
Tekrar ediyorum,
dışarıya gönderdiğiniz öğrencileri, kendisine burs
vererek, kredi vererek yahut aile bütçesinde vergi indirimleri ya da
muafiyetleri temin ederek destekleyebilirsiniz. Şayet özel bir niyet
yoksa, kusura bakmayın, bu işleri bilmiyorsunuz arkadaşlar. Bir
şeyler yapıyor gibi davranıyorsunuz, bir şeyleri
çözüyormuş gibi bir hava pompalıyorsunuz. Sadece dostlar
alışverişte görsün misali sıfıra sıfır elde
var sıfır. İşinizi yapmamanızı da belki
anlayabiliriz ama yapılanları da bozuyorsunuz.
İktidarınızda geçen sekiz yıl, maalesef, bozulmaların,
çözülmelerin yaşandığı yıllar.
Ben, burada, bir
halk ozanımızın, Sayın Ahmet Şafakın bir
dörtlüğünü sizlere hatırlatmak istiyorum. Diyor ki
ozanımız: İmamız dediniz dinden ettiniz/Doktoruz dediniz
candan ettiniz/Yarından, bugünden, dünden ettiniz/ Beyler bu vatan size
neyledi/Besledi, büyüttü, adam eyledi.
Bir şeyleri
değiştirmek, kronik problemleri çözmek için sekiz yıl, hele hele
tek başına iktidar olunmuş bir sekiz yıl yeter de artar
bile. Ülkemizin ne siyaset üstü millî eğitim politikasını
oluşturabildiniz ne de ülke yararına bir yükseköğretim projeniz
oldu. Yurt dışına öğrenci göndermede bile bir ilkeniz,
hedefiniz olmadı. Saldım çayıra mevlam kayıra misali
altyapısı olmayan hatta denklik sorunu yaşayan ülkelere bile
öğrenci gönderilmesine ve böylece ülkenin milyonlarca dolarlık
kaynağının israfına sebep oldunuz. Barınma problemini
çözmüş ve öğrencilerimize kontenjanlar tanıyan ülkelere
gitmelerine izin verseniz ya. Üniversite harçlarından burs ve kredilerin
yetersizliğine, barınma-beslenme problemlerinden sosyokültürel
ihtiyaçlara, hoca yetersizliğinden fiziksel şartlardaki
olumsuzluklara kadar her şey ortada dururken rektör atamaları, dekan
atamaları, üniversitelerdeki kadrolaşmalar, üniversite bütçeleriyle
terbiye etmeler, ihaleler oldu kaygılarınız. Şimdi de yurt
dışında yurt yapmaya soyunuyorsunuz. Sorunları çözmek
değil maksadınız, kusura bakmayın, kaçak güreşmek.
Gerçi 24 Kasım Öğretmenler Gününde Meclise eğitim ve
öğretmenlerimizin sorunlarını getirmeyen, kendi alanıyla
ilgili bir konuda bile Mecliste olmayı kendisine yük gören -bugün de yok
maalesef- hatta konuşmaları bile dinlemeyip hükûmet
sıralarında milletvekillerinin tayin, terfi, iş taleplerini
dinleyen bir bakanından da herhâlde fazla bir şey beklemeye gerek
yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Şu olanı biteni gördükten sonra kendisinden ricamız,
aman bir şey yapmasın çünkü geride kalmış mevcut birkaç iyi
şeyi de bozacak. Aman Sayın Bakan, bırakın
dağınık kalsın. Hiç olmazsa sizden sonra bazı
şeylerin düzelmesi şansını heba etmeyin.
Bir eğitim
sendikasının yaptığı ankette öğretmenlerin ancak
yüzde 2,4ü; yüzde 2,5i bile değil, yüzde 2,4ü Sayın Çubukçuyu
başarılı buluyormuş. Belki daha fazla müdahil olmaz ise bu
puanını yükseltir diyor, Meclisin verdiğimiz önergeye
desteklerini talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
8inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
11inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
12nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birinci bölümde
yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm, madde 14e bağlı geçici madde 5 ve 6 ile madde 15e
bağlı ek madde 133 ve 134 dâhil 13 ila 22nci maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Nur Serter,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 571 sıra sayılı Yasa Teklifinin ikinci bölümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu
yasa teklifiyle iki temel düzenleme yapılmaktadır. Bunlardan
birincisi, iki yeni vakıf üniversitesinin kurulmasıdır. Bu iki
yeni vakıf üniversitesinden bir tanesi, Şifa Üniversitesi, İzmir
Tabipler Vakfı tarafından kurulmakta ve bir ihtisas üniversitesi
olarak yapılandırılmış bulunmaktadır.
Sağlık bilimleri alanında son derece ileri teknolojiyle
donatılan böyle bir üniversitenin kurulmasının Türk
sağlık sistemine çok ciddi katkılar sunacağı
inancını taşıyoruz. İkinci üniversite ise Avrasya
Üniversitesi, Trabzon Maçkada kurulan bir vakıf üniversitesidir.
Şimdi,
tabii, böyle üniversiteler kurulurken, hele bu üniversiteler Ankara,
İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde değil de bu büyük kentlerin
dışında kurulurken doğal olarak bakılması
gereken, aranması gereken özellik, acaba kurulan bu yeni üniversitelerin o
bölgenin kalkınmasına ne gibi katkı yapabileceği, o
bölgenin insan gücü ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hangi
fakültelerin ya da yüksekokulların bu üniversiteler içerisinde açılmakta
olduğudur. Ama, bakıyoruz, örneğin burada fen-edebiyat
fakültesi, işte mimarlık-mühendislik fakültesi, yabancı diller
okulu ve iktisadi idari bilimler fakültesi gibi klasik, her yerde insan gücü
yetiştiren fakülteler ağırlıklı bir yapılanma
izlenmiştir.
Bu bir
vakıf üniversitesidir, biz buna karışamayız. dememiz mi
gerekiyor diye de düşünüyoruz. Neden derseniz, ne yazık ki ne devlet
üniversiteleri ne de vakıf üniversiteleri kurulurken Türkiyede hangi
insan gücüne ihtiyaç olduğuna ilişkin bir ön çalışma
bulunmadığı ve yaptırılmadığı için, arz-talep
dengeleri gözetilmediği için, rastgele, kâğıt üzerinde
belirlenmiş fakültelerle üniversiteleri açmaktayız. Ha, bunun sonucu
nedir, neye mi bizi ulaştırıyor, hemen söyleyeyim: Bu yıl
üniversitelerimizin toplam kontenjanına bakıyoruz, 671.804 toplam
kontenjan açmışız, yani bu kadar sayıda öğrenciye
yükseköğretim imkânı sağlamışız. Peki,
değerli milletvekilleri, bu kontenjanlar acaba doldu mu, dolduruldu mu?
Bugün yine bakıyoruz, ÖSYS sonuçlarına göre, resmî rakamlara göre
110.826 kontenjan üniversitelerimizde boş kalmıştır. Bir
taraftan devlet üniversitelerinin, vakıf üniversitelerinin
sayısını katlamış olmakla övünüyoruz, işte
Devlet üniversitesi sayısını şu kadara yükselttik, toplam,
bu 2 üniversiteyle, 156 üniversite kurduk. diyoruz, sonra 110.826
kontenjanı dolduramıyoruz. Bu 110 bin kontenjanın 33 bini
aşkını lisans kontenjanıdır, yani dört
yıllık, beş yıllık, altı yıllık
fakültelere ilişkin kontenjandır. Bu, yükseköğretimin ve YÖKün
bir planlama anlayışından ne kadar uzak olduğunu,
plansız, programsız, ihtiyaçlar dikkate alınmadan,
rahatlıkla kâğıt üzerinde üniversitelerin nasıl
kurulduğunu ve kaynakların nasıl israf edildiğini gösteren
çok somut bir kanıttır ve bu kürsüden defalarca ve defalarca bunu
seslendirmiş bir kişi olarak ne yazık ki bir kez daha bu konunun
altını çizme ihtiyacı doğmuş bulunmaktadır.
Bu yasa
teklifinde yapılan ikinci önemli düzenleme Kredi ve Yurtlar Kurumuyla
ilgilidir. Kredi ve Yurtlar Kurumunda iki konuya özellikle dikkat çekmek
istiyorum. Bir tanesi diğer arkadaşlarımız tarafından
da çok seslendirildi.
Şimdi, Kredi
Yurtlar Kurumu Başbakanlığa bağlanıyor. Gerçekten ben
merak ediyorum, neden? Neden böyle bir ihtiyaç duyuluyor? Yani bütün yetkilerin
Başbakanlıkta toplanması hangi yönetim anlayışının
gereği olarak tavsiye edilebilir ve desteklenebilir bir
anlayıştır? Bu derece merkeziyetçi bir yapıyı
çağdaşlaşmaktan, Avrupa Birliğine girmekten söz eden bir
ülke acaba neden eğitim sistemi içinde gerekli görmektedir, neden Kredi
Yurtlar Kurumu Başbakanlığa bağlanmaktadır, açıkçası,
ben bunun cevabını bulabilmiş değilim. Olsa olsa,
Başbakanlığın yetkilerinin arttırılması,
padişah yetkileriyle donatılmasının dışında
buna verecek bir yanıt bulamıyorum.
İkincisi:
Kredi Yurtlar Kurumu yurt dışında yurt açma konusunu bu yasayla
gündeme getiriyor.
Şimdi, çok
konuşuldu, çok ayrıntıya girmeyeceğim ama 230 bin yurt
kapasitesi bulunan bir ülkede yaşadığımızın
farkındayız. Yani 3 milyon 322 bin 559 yükseköğretim
öğrencisi içinde devletin yurt imkânlarından yararlananların
oranı yüzde 7; 230 bin dolaylarındadır.
Siz, kendi
ülkenizde ihtiyaç sahibi öğrencilere yurt sağlayamıyorsunuz, bu
öğrencileri çok zor barınma koşullarına mahkûm ediyorsunuz,
bu öğrencileri tarikat ve cemaat yurtlarına mahkûm hâle
getiriyorsunuz, ondan sonra çıkıyorsunuz yurt dışında
yurt açmak için girişimde bulunuyorsunuz. Acaba TİKA diye bir
kuruluş olduğunun ve bu kuruluşun temel görevleri arasında
yurt dışında eğitim hizmetlerine destek vermek olduğunun
farkında mıyız, yoksa bunu unuttuk mu? Eğer yurt
dışındaki Türk öğrencilerine böyle bir hizmet
sağlanmak isteniyorsa niye bu Kredi Yurtlar Kurumunun dar finans
kaynaklarından sağlanmaya çalışılıyor da
TİKA gibi kurumlar acaba harekete geçirilmiyor? Bunu anlamakta da gerçekten
zorlanıyoruz ve bunu mazur ve meşru gösterecek bir
altyapının Türkiyede bulunmaması nedeniyle bugün alınacak
olan bu kararın gerçekte çok daha ciddi sorgulamalara kapı
açacağına da ben inanıyorum, partimin de bu görüşte
olduğunun altını çizmek istiyorum.
Şimdi, yurt
konusu ne zaman gündeme gelse, değerli milletvekilleri, herkes kendisine
başvuruda bulunan, kendi seçim bölgesindeki öğrencilerin yurt
ihtiyacını karşılamaktan ya da karşılamamaktan
söz ediyor. Bu nasıl oluyor? Kredi ve Yurtlar Kurumuna başvuru
yapılmıyor mu? Öğrenciler, doğrudan Kredi ve Yurtlar
Kurumundan yurt talebinde bulunmuyorlar mı? Bulunuyorlar. Peki, nasıl
oluyor da siyasetçi, Kredi ve Yurtlar Kurumuna öğrenci yerleştirmede
bir aracı hâline dönüşüyor? Şöyle dönüşüyor: Çünkü bu
Kurumdan genel müdürlüğün yüzde 5lik bir kontenjanı var. Bu
kontenjan olağanüstü koşullar için konulmuş, ama olağanüstü
olmayan, tamamen siyasi torpil olarak işletilen bir kurumsal yapı
hâline dönüştürülmüştür. Sizin yüzde 5lik kontenjanınız eğer
bugün 230 bin yatak kapasitesine sahipsek, çok ciddi bir rakamdır, 11-12
binlik bir rakamdır. Siz bu derece geniş bir öğrenci yurt
kapasitesini A, B ya da C partisinin ya da ağırlıklı olarak
iktidar partisi milletvekillerinin siyasi rant aracı hâline getiremezsiniz.
Bu uygulamanın AKP döneminde konulmuş bir uygulama
olmadığını biliyorum ama bu uygulamanın mutlaka
sonlandırılmasının, kaldırılmasının bir
zorunluluk olduğuna inanıyorum. Yurtlara başvuran
öğrencilerin koşulları değerlendirilir, gelir düzeyleri
değerlendirilir, sıralaması yapılır, bu kontenjan da
katılarak sıralama dâhilinde yurtlara öğrenci kabulü
yapılır. Ahbap çavuş ilişkisiyle, A, B, C siyasi
partisinden bir milletvekilini tanıdığı için, o
milletvekili kendi bölgesinde daha fazla oy alsın diye iktidar partisi
kendi gücünü kullanarak bu kontenjanı kullanmamalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Serter, lütfen tamamlayınız.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Bu kontenjan siyasi torpil mekanizmasını meşru hâle
getiren bir kontenjandır. Bu kontenjanın kaldırılması
ve bütün öğrencilerin objektif koşullarda, yandaş, siyasetçi,
ahbap çavuş ilişkisine gerek görmeden bu yurt imkânlarından
yararlandırılması gerekmektedir. Haktan, adaletten bahsediyorsak
bu kontenjanın kaldırılmasına yönelik bir yönetmelik
değişikliği çalışmasını da başlatmalıyız.
Hepimiz biliyoruz ki iktidar neredeyse kontenjan oraya seferber edilir. Hepimiz
biliyoruz ki eğer 100 ise kontenjanımız, bunun 70ini, 80ini
iktidar partisi kullanır. Ben burada bu kontenjanı bir tek kişi
için bile kullanmamış, kullanmayı adaletsizlik olarak kabul eden
bir milletvekili olarak konuşuyorum. Kredi Yurtlar Kurumundan telefon
edilip Bu kontenjanda sizin bir tek kişiyi bile teklif etmediğinizi
gördük, merak ettik. diye soru bana açılmıştır.
Onun için,
göğsümü gere gere söylüyorum, siyasi torpilden vazgeçelim ve bu memleket
evlatlarını tarafsız bir biçimde bu kontenjandan
yararlandırmanın yollarını arayalım, eğer yurt
konusunda gerçekten hak sahibi olanı yararlandırmayı
düşünüyorsak diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Serter.
Bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ahmet Duran Bulut,
Balıkesir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ilgili yasa hakkında parti grubum adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin çocuğu var. Çocuklarımızı
eğitim çağı geldiğinde okullara götürürüz. Okul seçiminde
istediğimiz okula çocuğumuzu veremeyiz, bölgelere
ayrılmıştır ancak vermek istediğimiz okulun idaresi
bir fiyat belirlemiştir, orada aile birliğine yardım
yaparsanız çocuğunuzu o okula verirsiniz. Paranız yoksa,
çocuğunuz Millî Eğitimin size göstermiş olduğu bu okulda,
bu öğretmende okumak zorundadır.
Bambaşka bir
durumla da karşılaşırsınız çocuğunuz
okurken; bir başka okul daha vardır, mutlaka gitmesi gerekir.
Öğretmenler, çevre, veliler buna yönlendirir. Onun adı dershanedir.
Önceden okulu desteklemek amacıyla kurulmuş olan bu dershaneler,
şimdi eğitimin merkezi olmuştur, eğitimden daha önemlidir.
Eğitimde, okullarda şu an sadece resmî diploma verilir ama
dershanelere giden çocuklar üniversiteye, sınavlara hazırlanır.
Oraya gitmezse çocuk başarısız olur. Çoğu okulda
öğretmenler bile dershaneyi takip ederler, Hangi dershaneye gidiyorsun
oğlum, hangi dershanede hangi hocadan ders alıyorsun? Böyle bir,
eğitimi devlet eliyle yapılmaktan çıkartılmış,
özelleştirme diye özel sektörün, özel okulların eline verilerek
fırsat eşitliğini ortadan kaldıran, parası olanın
çocuğuna en iyi eğitimi verdiği, parası olmayanın
verilene razı geldiği bir anlayışa insanları mahkûm
ederler.
Bu
dershanelerimize, okullarımıza devam eden çocuklar lise 4üncü
sınıfa gelir
Lise 4te bir şey yoktur, eğitim falan da
yoktur. Neden dört yıla çıkartılmış, bunu da anlamak
mümkün değildir. Çıkarttın, bunun programı nedir? Lütfen,
Bakanlık gitsin okulları bir dolaşsın. Okullarda
öğretmenlere, okul müdürlerine sorsun. Birinci dönem çocuklar zorunlu
olarak derse giderler, ikinci dönem doktor doktor dolaşıp rapor
alırlar. Bize gelirler, birilerine gelirler, birini bulup heyet raporu
almak isterler. Neden? Çünkü ikinci dönem üniversite sınavlarına hazırlanacaktır.
Yine gücü olan rapor alır, gücü olmayan çocuk okula devam etmek zorunda
kalır; devamsız olursa sınıfta kalacak zaten. Öğretmen
bakar, sınıfın dörtte 3ü sınıfta yok, kalana
Oğlum, aç kitabını ne yaparsan yap. der. İkinci dönem
eğitim yoktur. Bunu, gelsin Bakanlık, ya ikinci dönemi tatil
yapsın 4üncü sınıflar için, ikinci dönemde bitirsin, bütün
çocuklara aynı imkânı hazırlasın, sağlık raporu
gibi sahte rapor almaktan insanları kurtarsın, hastaneleri de, özel
hastaneleri de, tam teşekküllü hastaneleri de bu zor durumdan kurtarsın
ve buna bir çözüm üretsin.
Değerli
milletvekilleri, üniversite sınavlarına girer çocuklar; 100 çocuktan
15 tanesi üniversiteye girer. 15 çocuk üniversiteye, 85i sokağa gider.
85in hiç planlaması yoktur, programı yoktur. Elektriği
öğrenmiştir ancak evde sigortası atar sigortayı
değiştirmeyi bilmez. Buğdayı, pamuğu bilir, üretimin
nerede olduğunu bilmez. Ülkede satılırken, üretilirken üretimin
durduğunu, başka ülkelerden neden bu ülkeye getirildiğini,
tahlilini bile yapamayacak duruma getirilir. Bu yüzde 15 çocuğun...
Türkiyede -üniversitelerde lisans ve lisansüstü eğitim alan
öğrenciler- 1 milyon 441 bin 463 öğrenci üniversitelerde eğitim
görür. Bu öğrencilerin 81 ilde, 107 ilçede, 270 yurtta ancak 243 bini
devlet yurtlarından faydalanma imkânına sahiptir. Bu 243 bin
öğrenci devlet yurtlarına -şartlar nedir, ailesinin gelir durumu
mu, derslerdeki başarısı mı- bir şekilde
sıralanır, yedekler belirlenir. Sizin hepinizin peşine veliler
düşer, öğrenciler düşer. Çocuğum şu okulu
kazandı. Bak, param yok, fakirim. Aman vekilim, bir yurt bul. der. Siz
açarsınız Kredi Yurtlar Genel Müdürlüğüne, bilirsiniz ki, her
neyse... Bir genel müdüre yüzde 5 kontenjan neden verilir sayın
milletvekilleri? Size verilmiyor, bakana verilmiyor, Genel Müdüre kontenjan
veriliyor. Genel Müdür kasım kasım kasılıyor, ulaşmak
mümkün değil. Ulaşabilenler kimler? AKPli sayın vekiller. Hepsi
de değil, hepsi de dediklerini yaptıramıyor. Ben 10 kişiyi
verdim Aman, bu çocukları bir şekilde bir yere
sığındırın. diye evrak verdim. Bunların
içerisinde 2 tanesi yerleşmiş. Puanıyla mı yerleşti,
sırası geldi mi yerleşti, onu da bilmiyorum ama biliyorum, benim
tanıdığım bir AKPli vekil 26 öğrenci için evrak vermişti,
21 tanesi Sayın Genel Müdürün kontenjanından oraya girdi.
Birçoğunuz kendiniz içinde olduğunuz için biliyorsunuz. Bu, hem
vekilleri bu anlamda küçük düşürüyor hem demin değerli
milletvekilinin bahsettiği gibi bir haksızlığa, bir
adaletsizliğe yol açıyor. Şartsa, eğer sistem, kural
konulmuşsa bütün öğrencilere konulmalı bu. Ne demek kontenjan?
Torpil demektir kontenjan. Böyle bir şeye göz göre göre göz yummak
ayıptır. Nasıl kabul edilebilir böyle bir şey? Ben fakirim,
yetkisizim, çevresizim, ulaşamıyorum, falanca bey, filanca partinin
yetkilisini buluyor veyahut da genel müdüre gidiyor, Aman genel müdürüm, yaman
genel müdürüm, benim çocuğumu alır mısın? O kabul ederse,
beyefendi eğer razı gelirse, kontenjan olarak, hiçbir kıstas yok
ve alıyor. Dolayısıyla, bu makama getirilen şahısların,
onların şahsiyetlerini tenzih ediyorum, ama böyle bir genel müdürlük
gibi makama getirilen kişiler iktidar partisine yaranmak için
çırpınırlar. Hele hele burada kalkıp eleştiren
muhalefet milletvekilleri var ya. Sayın genel müdür göbeğini
kaşır Bak ben ne kadar size hizmet ediyorum, bak nasıl muhalefeti
hiç takmıyorum, nasıl diğer milletvekillerini hesaba
katmıyorum, telefonlarına çıkmıyorum, önümüzdeki dönemde
seçimlerde beni değerlendirin. mesajını verir. Bu gibi
makamları siyaset olarak basamak yapmamak, bunlara fırsat vermemek
gerekir. Dolayısıyla bürokratlar, ondan sonra iktidarlara hep
yalakalık yaparlar, onların yanında görünmeye
çalışırlar, devletin memuru değil partinin memuru kendini
sanırlar ve devletin çivisi yerinden çıkar. Çıktı da zaten.
İktidarlarınız döneminde artık devletin memurları
genelde partinin memuru gibi hareket eder. İl başkanından liste
gelmeden serbest kurum, özel güvenlik şirketlerine, temizlik
şirketlerine eleman dahi alamaz o hastanenin müdürü, o firmanın
başında olan kişi. Böylesine partizanlığın had
safhaya geldiği bir ülke.
Kredi
Yurtların birçok sorunları var; yetersiz
Ülkede eğitime
yapılan yatırım en önemli yatırımdır ama ülkeyi
bırakıp başka ülkelerde yurt açmak, bu öğrencilerin
ihtiyaçlarına yönelik değildir, arkasında bir başka amaç
vardır. Birilerinin verdiği talimattır. Bizim
kararımız, bize anlatılan, içimizden doğan bir ihtiyaç
değildir sayın milletvekilleri. Bu amaca gelmeyeceğinizi, bu
oyunu bozacağınıza inanıyorum.
Üniversitelere
giren çocuklarımıza çeşitli dönemlerde aflar çıkar, siz
çıkarırsınız, biz çıkarırız buraya gelir. Bu
bir yol olmuştur ve ondan sonra öğrenciler hep, aman af
çıksın da -atılan öğrenciler- yeniden okula döneyim diye
beklerler. Aftan sonra yine hemen sizin telefonlarınıza mesajlar
gelir, kapılarınıza gelirler, aman vekilim bir kanun getirin de
af çıksın diye.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu af konusunu gündemden çıkarmak adına
üniversitelerde sınıfta kalmayı ortadan kaldıralım.
İnsanlara okuma hakkını verelim, kırk yaşına
kadar, elli yaşına kadar, kaç yaşına kadar o dersi
verebilirse sınav hakkını verelim, ona göre harcını
yatırsın, yıllara göre de bu harç artsın ama
sınıfta kalarak hem devletin imkânları hem insanların
zamanları heba olmasın. Bunun için Türkiyede tabii ki bundan
mağdur olmuş binlerce insan, genç şu an yine böyle bir çözüm
beklemektedirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bulut, buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) Bunu da, bu öğrenciler, sizlere iletmem adına beni
vasıta kıldılar.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakana soruyorum: Giresun Tireboluda, Ordu
Mesudiyede neden üniversite yurdu açtınız? Kırıkkalede
bugün okuma salonuna 25 tane kız öğrenciyi -okulun, dershanenin,
yurdun müdürü ne yapsın- çocuklar dışarıda
kalacağına burada kalsın diye oradaki okuma salonlarına
koymuş ranzaları, çocukları barındırıyor. Ben
buradan soruyorum: Acaba bu Ordu Mesudiyede, Giresun Tireboluda kaç tane
öğrenci var, kaç tane personel var? Personel sayısı öğrenci
sayısından çok mu, değil mi? Onu da Sayın Bakandan
öğrenmek istiyorum müsaadenizle.
Bu bakımdan,
Kredi Yurtlara ağırlık verilmesi, ülkenin yurt
ihtiyacının mutlaka giderilmesi, öğrencilerimizin modern,
çağdaş yerlerde sağlıklı koşullarda
kalmalarının temini için mutlaka çalışılması
gerekiyor.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Başkanım,
sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.45
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
571 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, bölüm
üzerinde söz sırası AK PARTİ Grubu adına Kemalettin
Göktaşta, Trabzon Milletvekili.
Buyurun
Sayın Göktaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun hakkında AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu kanunda, Kredi ve Yurtlar Kurumuyla
ilgili bir düzenleme var, bir de yükseköğrenimle ilgili teşkilat
kanununda bir düzenleme var.
Özellikle
şunu ifade etmek istiyorum: Burada muhalefet partisine mensup
arkadaşlarımız Kredi ve Yurtlar Kurumuyla ilgili birtakım
eleştirilerde bulundular. Tabii ki saygıyla karşılarız
ama şunu da söylemek lazım arkadaşlar: Muhalefet eleştirir,
önerilerde bulunur ama bazen de bardağın dolu tarafına bakmak
lazım, yapılan şeylere bakmak lazım arkadaşlar.
Biz
geldiğimizde bu yurtların durumu neydi? Kaç tane öğrenci
alınıyordu bu yurtlara? Bu yurtlara giren öğrencilerin
barınma sorunları, ortamları neydi? Bu öğrenciler ne
yiyordu, nasıl yatıyordu? Bunlarla ilgili bazı
değerlendirmelerde bulunmak isterim değerli arkadaşlar.
Bürokratları
eleştirmek kolay çünkü onlar elleri kolları bağlı insanlar,
burada cevap veremezler ama onlara da biraz insaf ölçüleri içinde
davranmamız gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi,
arkadaşlar, biz geldiğimiz zaman Kredi Yurtlardaki
öğrencilerimize bursu 45 liradan 200 liraya çıkarttık, 200
liraya ve yemek parası olarak 50 kuruş veriliyordu, 50 kuruş,
şu anda bildiğim kadarıyla 4 lira ve bu yurtlar artık
beş yıldızlı oteller gibi oldu arkadaşlar, tertemiz,
pırıl pırıl yurtlarımız. Haa, bizim bu konuda
birtakım eksikliklerimiz var mı? Var, elbette ki vardır ama daha
mükemmelini yapmak bazı imkânlar ister, bu da süreç içinde olacaktır.
O anlamda, hep eleştirerek insanların moralini, motivasyonunu da
bozmaya gerek yok değerli arkadaşlar.
Şimdi, daha
çok şu eleştiriliyor: Neden yurt dışında yurt
açılması talebi, kararı buradan çıkarılıyor? Niye
Hükûmet bunu yapıyor? Ben buradan söyleyeyim arkadaşlar. Bilmem,
Sayın Genel Müdürümüz hatırlar mı, Yurt dışında
yurt açabilir miyiz? talebini kendisine ilk defa ben iletmiştim, çok
önce, seneler öncesinde ve o zaman Kanun müsait değil. diye bana cevap
vermişti. Bugün bu kanunun müsait hâle gelmesine
çalışılıyor. Bu kanunla yurt dışında yurt
açma imkânı doğacak ve gerçekten arkadaşlar, ben KEİPA Türk
Grubu Başkanı olarak yurt dışında çok
dolaşıyorum, o anlamda da buralarda böyle bir ihtiyacın
olduğuna ben inanmaktayım ve biliyorum bunu. Onun için de burada
hayırlı bir iş yaptığımız kanaatindeyim.
Değerli
arkadaşlar, yine -YÖKle ilgili- iki tane üniversite açıyoruz, bir
tanesi İzmirde Şifa Üniversitesi, bir tanesi de Trabzonda Avrasya
Üniversitesi. Şifa Üniversitemizin, Avrasya Üniversitemizin bölgelerimize,
illerimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Tabii ki,
bunlar, bölgeler için, iller için, ülkeler için çok önemli. Ne kadar üniversite
açarsak o kadar öğrencimize okuma imkânı sağlamış
olacağız. O anlamda YÖKümüzü de bu hayırlı
çalışmayı yapanları da takdir etmemiz lazım,
teşekkür etmemiz lazım ama burada bir konuyu özellikle dile getirmek
istiyorum: Bu açılan üniversitelerin eğitim ve öğretim yönünden
çok sıkı takip ve denetim altında olmalarını istiyorum
ki, kaliteli, başarılı bir eğitim öğretim oralarda
görülsün. O anlamda bunun önemini burada belirtmek isterim.
Bir de şunu
özellikle burada yeri gelmişken söyleyeyim: Zaten daha önce de benim bu
konuyla ilgili kanun teklifim de vardı. Trabzon ili olarak üniversiteye
çok müsaidiz biz, ikinci bir üniversite olması açısından
şehrimiz çok müsait, kampüsü de müsait. Acaba, Yüksek Öğretim
Kurumumuz yani YÖK Trabzonda ikinci bir devlet üniversitesi açılması
konusunu değerlendirebilir mi? diye düşünüyorum.
Bu yeni
açılan üniversitelerin, Kredi ve Yurtlar Kurumuyla ilgili çıkacak bu
kanunun ve askerlerimizle ilgili çıkacak kanunun ülkemize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Göktaş.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Osman Durmuş, Kırıkkale
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerek Kredi
Yurtlar Kurumunun getirdiği tasarı değişiklikleri gerekse
iki yeni üniversite ile ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Bu
vakıfların nerede, hangi imkânlarla kurulduğunu bilmiyorum ama
Trabzon ilimizde yeni bir vakıf üniversitenin kurulmuş olması,
vakıf üniversitelerinin ülke geneline dağılımı
bakımından doğrusunu isterseniz beni de sevindiriyor. İzmir
ilinde tıp ağırlıklı bir üniversitenin kurulması
da aynı şekilde.
Ancak özellikle
şunu ifade etmek istiyorum: 2547 sayılı Yasamızda
üniversite kurmak için fen edebiyat fakültesi kurma mecburiyeti var idi.
Görüyorum ki İzmirde kurulan Şifa Üniversitesinde
ağırlıklı olarak tıp fakültesi ve sağlık
okulları var. YÖKten ve ilgili bürokratlardan özellikle şunu
istirham etmek istiyorum: Türkiye'de her ne kadar Sağlık Bakanı
zaman zaman 100 bin yeni doktora ihtiyaç var. diyorsa da benim kişisel
kanaatim 400 bin hemşireye ihtiyaç var.
Sağlık
meslek liselerini Millî Eğitim Bakanlığına devrettik,
oralarda artık yardımcı hemşire bile yetişmiyor.
Üniversitelerimiz hemşire okullarını açmıyor, açsa bile
yeterli kontenjanda öğrenci almıyor ya da öğretim üyeleri
oralara ders vermiyor.
Vakıf
üniversitelerine bir mecburiyet getirmek lazım. Tıp fakültesi
açıyor ise o tıp fakültesine öğretim elemanlarını
değerlendirerek en azından bir hemşirelik yüksek okulunun, dört
yıllık bir hemşirelik fakültesinin açılma mecburiyetini
getirmek zorundayız. Hastane yalnız doktor demek değildir;
hastanede çalışma bir ekip işidir, laborantı, teknisyeni,
hemşiresi, fizyoterapisti, hepsi birlikte olması lazım.
Dolayısıyla Şifa Üniversitesine bu yönde bir tavsiyede
bulunuyorum: Özellikle İzmir gibi gelişmiş bir ilimizde
vakıf üniversitesine bağlı bir hemşire yüksekokulunun
kurulması büyük yarar sağlayacaktır.
Kredi Yurtlar
Kurumuyla ilgili görüşlerime gelince: Değerli milletvekilleri, 8-10
metrekarelik bir alanda 2 öğrenciye duşu tuvaleti olan odalar tahsis
edilebilir. Kütüphanesi, İnterneti, spor alanları olan yurt
sahaları yapılabilir. Bu yatırımlar zor
yatırımlar değil. Bugün TOKİ, satın alınmayan
birçok bina yapıyor, insan yaşamayan ilçe ve beldelerde binalar
yapıyor. Hâlbuki üniversitelerimizin öğrencileri bizim
yarınımızdır, geleceğimizdir. Bu öğrencilerin
rahat mekânlarda eğitim yapması lazım.
Ayrıca,
öğrencilerimizin beslenme açığı var. Türkiyede yüzde 16
beslenme geriliği var. Üniversitede eğitim vereceğimiz
çocuklarımız açlar. Bu konuda devlet olarak bir sorumluluk
yüklenmemiz gerektiğine inanıyorum. Üniversite öğrencisinin
günlük kalori hesabı yapılır, dengeli bir beslenme desteği
İsterse bu fon Kredi Yurtlar Kurumuna tahsis edilir, isterse bir
başka yere tahsis edilir ama bu çocuklarımızı aç olarak
üniversite eğitimine göndermemeliyiz. Sosyal devletin yapması gereken
şey, yarınımıza yön verecek gençlerimizin karınları
tok, barındıkları yerlerin de rahat olması lazım. Her
odasında tuvaleti, duşu olan, 2 öğrencinin
kaldığı öğrenci yurtlarına hızla
ihtiyacımız var. Bu bakımdan, ben bazı hayır
kurumlarının açtığı yurtlara bir şey demiyorum
ama özellikle Kredi Yurtlar Kurumunun yurt potansiyelini çok yüksek oranda artırması
gerektiğine inanıyorum. Bu konuda ne gibi im-kânlarımız
varsa hepsini seferber edelim, elbirliğiyle, parti ayrımı
yapmaksızın üniversite kampüslerinde büyük metropollerde, ama küçük
şehirlerdeki üniversitelerimizde mümkünse yurdu şehrin içine yerleştirelim.
Orada esnafımız onlardan ticari hayatta istifade ettiği gibi,
vatandaşlarımız da sosyal gelişimden, kültür
değişiminden istifade edecektir. Dar bir ilde, küçük bir ilde bir
üniversitenin bulunması büyük bir imkândır. Bu imkân, üniversite
öğretim üyesine de mümkünse barınma imkânı tesis edilmelidir.
Kırıkkale Üniversitesinde öğretim üyesi arabaya biniyor
Ankaraya kaçıyor, öğrenci biniyor Ankaraya kaçıyor. Kampüs
şehrin dışında ve şehre ciddi bir desteği
olmuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Durmuş, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Bitiriyorum efendim.
Bu dönemde
öğrenci velilerinin ciddi yurt talepleri var. Evlerde de tabii bu imkânlar
olabilir ama evlerde çocukların denetimi zordur. Çocuklar belki orayı
rahat görebilir ama belli bir saatten sonra gelip yurtta kalma zorunluluğu
var. Dolayısıyla, geleceğimiz gençlerimizi sokakların
insafına bırakmayalım, onları huzurlu, rahat, sıcak
barınma yerlerine ve özellikle yurtta güvenli gıdaya, dengeli
beslenmeyi sağlayacak imkânlara kavuşturursak bu vesileyle iyi olur
diye düşünüyorum.
Yurt
dışında yurt, eğer siz Manas Üniversitesine
düşünüyorsanız onun adını koyun ama gelişigüzel, yurt
dışında yurt onların eğitimini bozacaktır, dil
öğrenimini bozacaktır, sadece Türk öğrencilerin bir arada
olması gibi bir zorunluluk sağlayacaktır ki amaçtan
uzaklaştıracaktır. Bu vesileyle, bu kanundaki uyarılarımızı
dikkate alacağınızı umuyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Ben yurt dışına giden öğrenciye Edinburgha
git, Türklerin yaşadığı bölgeye gitme. İngilizce
öğreneceksen Türklerin olmadığı yere git. diyorum ama
şimdi, biz onlara yurt yaparsak yabancı dil öğrenimini
engellemiş oluruz diyorum.
Bu vesileyle, bu
yeni üniversitelerimizin hayırlı, uğurlu olmasını
istiyorum, diliyorum ve Kredi Yurtlarla ilgili düzenlemelerin biraz daha
düşünülerek yapılmasının doğru olacağı
kanaatindeyim.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Abdurrahman Arıcı, Antalya
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Arıcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz tasarı ile muvazzaf hizmeti esnasında anne, baba,
kardeş, eş veya çocuğu vefat eden erbaş ve erlere, birlik
komutanının onayıyla ek on gün izin verilmesi,
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun Başbakanlığa bağlanması,
kurumun yurt dışında yurt ve tesisler yaptırabilmesine olanak
sağlanması, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Kurulu
ve Yönetim Kurulunun oluşumu ve görevleri, kurumdan kredi alan
öğrencilerin kredilerini öğrenim gördüğü öğretim kurumunun
normal öğretim süresinin bitiminden itibaren iki yıl sonra
başlamak üzere kredi aldığı kadar süre ve aylık
dönemler hâlinde kuruma ödemesi, kurumdan kredi alan öğrencilerin Sosyal
Güvenlik Kurumu ve benzer nitelikteki başka kuruluşlarla
ilişkilerinin bulunmaması durumunda, talepleri hâlinde, kuruma borcun
ödenmesinin birer yıllık sürelerle uzatılması, kurumun
gerekli görülen hâllerde hizmet binasının, yurt binasının
ve tesislerinin 2/3/1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut
Kanununun ek 1inci maddesinin (n) bendine göre yaptırılabilmesi,
İzmirde Türkiye Tabipler Vakfı tarafından Şifa Vakıf
Üniversitesi, Trabzonda Maçka İmar Eğitim Kültür ve Sosyal Hizmet
Vakfı tarafından Avrasya Vakıf Üniversitesinin kurulması,
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca yurt dışında
yükseköğrenim gören Türk vatandaşı öğrencilere belli şartlar
altında burs ve kredi verilebilmesi konularında düzenlemelere
gidilmiştir. İncelendiği zaman, hepimizin hemfikir
olacağı konulardır ki eksiklikler tasarının
kanunlaşmasıyla da giderilecektir.
Değerli
milletvekilleri, toplumumuzun önemli bir bölümünün, hatta tamamının,
hâlen silah altında olan er ve erbaşlar arasında akraba ve
yakınları bulunmaktadır. Teklif ile askerlik görevlerini yerine
getirirken birinci dereceden yakınları vefat eden erbaş ve
erlere, akrabalarına karşı son görevlerini yerine getirebilmeleri
ve de bu acılı günlerinde sevdikleriyle birlikte olabilmeleri için
muvazzaflık hizmetlerinden sayılmak üzere on gün izin hakkı
verilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, Yükseköğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Kurulunun yapısı, toplantı zamanı ile
toplantı usul ve esasları ile Genel Kurulun görevleriyle Yönetim
Kurulunun oluşumu, işleyişi ve görev süresi hüküm altına
alınmaktadır.
Diğer
taraftan, yurt dışında yükseköğrenim gören
öğrencilerin de kurum hizmetlerinden yararlanabilmesi imkânı getirilmekte.
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünce, yurt
dışında öğrenim gören Türk vatandaşı
öğrencilerin barınma ve burs, kredi işlemleriyle ilgili
görevlerin mahallinde yerine getirilmesini teminen personel
istihdamının sağlanması ve yurt dışında
yükseköğrenim gören Türk vatandaşı öğrencilere de kredi
verilmesi amaçlanmaktadır.
Yapılan
düzenlemeyle, kredi borcunun geri ödeme süresinin kredi alınan süre kadar
olması esası getirilmektedir. Böylelikle, borçluların
borçlarını geri ödeme süreleri mevcut durumun 2 katına
çıkartılmakta, dolayısıyla taksit miktarları da
yarı yarıya azaltılmaktadır. Ayrıca, kredi borcunun
ödeme süresinin ertelenmesi hususunda borçlulara kolaylık sağlanmakta,
paralel düzenleme getirilerek uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların
giderilmesi amaçlanmaktadır.
351
sayılı Kanunla kurulmuş olan Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumunun amacı, yükseköğrenim gören öğrencilere kredi
vermek, yurtlar yaptırmak ve yurt işletmesini sağlamak suretiyle
Türk gençlerinin yükseköğretimlerini, sosyal ve kültürel
gelişimlerini kolaylaştırmaktır.
Teklif ile kurum
hizmetlerinin daha etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilebilmesi
için 1.453 adet kadro ihdas edilmesi öngörülmektedir. Bu kadrolar ve
yapılan düzenlemeler kurumun işleyişini ve hizmet
verimliliğini her yönden olumlu yönde etkileyecektir. Bütün eğitim
kademelerinde özel sektörün payı artırılacak, kamu
kaynaklarına en fazla ihtiyaç duyulan kesimlere yönlendirilmesi
sağlanacaktır. hükmü gereği, devlet kaynaklarıyla
değil, kendi kaynaklarıyla, kazanç amacı gütmeksizin,
vakıflar tarafından kurulan, kamu tüzelkişiliğini sahip
vakıf üniversiteleri, Türk yükseköğretiminin ayrılmaz bir
parçası ve önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Teklif ile
kurulması öngörülen Şifa Üniversitesi ve Avrasya Üniversitesi,
Türkiye'nin genç nüfusunun yükseköğretime olan talebini
karşılamakta yardımcı olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın başından beri sizlere arz
etmeye çalıştığım konular toplumumuzda yaşanan ve
bizlerin de siyasetçi olarak sürekli önümüze gelen, çeşitli
aksaklıkların çözümü konusunda
karşılaştığımız ve önemli engelleri
çözeceğine inandığımız, tamamen
halkımızın lehine olan düzenlemelerdir.
Bu düzenlemelerin
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Arıcı.
Şimdi, bölüm
üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Ağyüz, buyurun.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, tabii, çağ değişiyor, ihtiyaçlar
değişiyor. Yurtların iç düzenlemelerinde de doğal olarak
büyük gelişme var, YURTKUR bunlarda da önemli adımlar atıyor.
Ama, yurt kapasitesi artırımı, öğrenci
sayısının artışına uygun değil, yeni yurtlar
yapılmasına ihtiyaç var. Bunun da en büyük sorunu arazi sorunu. Bu
nedenle, kamu arazilerinde YURTKURa özel bir imtiyaz tanınması
lazım. Belediyelerin, imar planında, hazine arazilerinde veya kendi
mülklerinde yurt tahsisine öncelik vermeleri lazım.
Ayrıca da
Gaziantepde bir yurt projemiz var. Sağ olsunlar, programa aldılar
ama bir türlü gerçekleşmedi. Gaziantep, büyüyen bir kent, öğrenci
sayısı artan bir kent. Bu konuda gösterdiğiniz
duyarlılığa teşekkür ederken bunun yaşama
geçirilmesini diliyorum.
Ayrıca, her
arkadaşımızın bahsettiği kontenjan olayı hepimizi
sıkıntıya sokuyor. Sağ olsun, Genel Müdür, bazı
konularda yardımcı olmaya çalışıyor ama kendisini de
sıkıntıya sokuyor bu kontenjan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
üniversite kayıt dönemlerinde vatandaşlarımızın
haklı olarak çok yoğun yurt talebiyle hepimiz karşı
karşıya kalmaktayız ve bize intikal eden talepler
karşısında da hakikaten çaresiz kalmaktayız. Ancak, az önce
burada da ifade edildi, kamuoyunda, yurtlara yerleştirme konusunda
milletvekillerinin özel kontenjanları olduğu algısı çok
yaygın bir şekilde mevcuttur.
Gerçekten
milletvekillerinin özel bir kontenjanı var mıdır? Varsa bunun
ölçüsü ve sayısı nedir? Bu özel kontenjan oranı iktidar ve
muhalefet milletvekillerine göre değişmekte midir? Özellikle iktidar
partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın
öğrencilerimizin yurtlara yerleştirilmesi konusunda çok daha etkili
ve sonsuz kontenjana sahip oldukları iddiaları doğru mudur? Bu
yıl şimdiye kadar, milletvekili arkadaşlarımızın
tavassutu ile kaç öğrencimiz yurtlara yerleştirilmiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, 1,5 milyon örgün öğretim
öğrencisinden sadece 230 bin kişi Kredi Yurtların barınma
imkânlarından faydalanabilmektedir. Diğer, açık öğretimde
okuyan 2 milyon civarındaki öğrencinin de gerek yurt için gerekse
diğer barınma ihtiyaçları için herhangi bir imkân yoktur.
1)
Yaklaşık yüzde 15lerde olan Kredi Yurtların öğrenci
barındırma oranının artırılmasına yönelik
herhangi bir çalışmanız var mıdır?
2) İktidara
geldiğiniz 2002 yılında yükseköğrenimdeki öğrencilerin
YURTKUR yurtlarında barınma oranı nedir? Bugün kaça
düşmüştür?
3) Yurt,
barınma sorunları giderilmeden yeni üniversitelerin
açılması veya öğrenci sayılarının
artırılması sizce ne kadar uygun politikalardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı devlet yurtlarına öğrenci
yerleştirmede öğrenciler hangi kriterlere göre
sıralanmaktadırlar? Bu amaçla hangi mevzuatla kimlere, ne miktarda
özel kontenjan tanımı yapılmıştır,
tanımlanmıştır? Bakanlığınızın bu
konudaki tasarrufu nedir? Şimdiye kadar kimlerin
aracılığı ile kaç öğrenci normal sırası
gelmeden bir Kredi Yurtlar Kurumu yurduna yerleştirilmiştir? Bunlar
arasında milletvekilleri aracılığıyla
yerleştirilen öğrencilerin vekillerin bağlı bulundukları
partilere göre dağılımları nasıldır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
İnan
MÜMİN
İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Niğdeye yapılacak olan yurt için çok teşekkür
ediyorum ama bugün aldığım bilgilerde Niğde Üniversitesine
ilginin çok olduğu, ek kontenjanlardan bile 850ye yakın insanın
müracaat ettiği ve bunların bir çoğunun da açıkta
kaldığı bilinen bir gerçek. Zaten normal zamanda da yerleştirilememişti.
Bu inşaat başlamışken bunun sayısının
artırılması, en azından bin kişilik bir yurt hâline
dönüştürülmesini düşünüyor musunuz? Bu, Niğdeyi çok
rahatlatacaktır.
Diğer
taraftan, belki Millî Eğitim Bakanımızın ilgi alanına
giriyor ama ortaöğretimde de Niğdede ciddi bir yurt
sıkıntısının olduğu gözlenmektedir.
Diğer
taraftan, bu sene uygulanmaya başlayan bir olay var: Köylerden
taşımalı eğitimde 9uncu sınıflar ücretsiz bir
biçimde şehre taşınırken 10uncu sınıflar
taşınmıyor. Aynı aileden 2 çocuk, birisi ücretsiz
taşınıyor, birisi şehre gelmekte zorluk çekiyor. Bu konunun
düzeltilmesini düşünüyor musunuz?
Diğer
taraftan, yine aldığımız bilgilere göre Niğdede
eğitim yapan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, teklifin
6ncı maddesinde Genel Müdürlüğün yurtdışında
kuracağı yurtlarla ilgili görevleri yerine getirmek üzere, Genel
Müdürlükçe önerilen personel, 6004 sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun 10 uncu maddesinin altıncı fıkrasına göre uzman
müşavir olarak atanır." denilmektedir.
Bir: Buraya
atanacak kişilerde tahsil ve kıdem şartı aranacak
mıdır?
İkincisi:
Uzman müşavir olarak bunlara ne kadar ücret ödenecektir?
Dışişleri memuru statüsüne mi girecektir? Böyle bir genel hüküm
getirmekle
Yani bir ilkokul mezununu veyahut da herhangi bir tahsili
olmayanı veyahut da çok düşük bir tahsildeki insanları getirip
buraya müşavir olarak atayacak mısınız? Bunu
ayrıntılı açıklarlarsa memnun olurum efendim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Mersin, sizler de biliyorsunuz, üniversite eğitimi için her
anlamda çok olumlu şartlara sahip bir şehrimiz ve Mersin
Üniversitesinin öğrenci kapasitesi de hızla artmaktadır.
Ben sormak
istiyorum: Mersin Üniversitesi, Mersin merkez ve ilçelerinde, bağlı
üniversitelerinde yeni yurt yapma projeleriniz var mıdır? Kapasiteyi
artırmak gibi bir hazırlığınız, bir
programınız bulunmakta mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Ural
ve son soru
KADİR URAL
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Mersinin Silifke ilçesinde hem Selçuk Üniversitesinin hem de
Mersin Üniversitesinin iki tane okulu bulunmakta hem yüksekokul olarak hem de
dört yıllık bölüm olarak fakat Silifkedeki okullarımızda
okuyan öğrencilerimizin yurt problemi var. Taşucunda yeni bir oteli
yurt yaptık ama yeterli değil. Ben o konuda da teşekkür ediyorum
size, beş yıldızlı bir oteli yurt yaptık ama yeterli
değil. Bu öğrencilerimizin problemleri noktasında Silifkede
yurt yapılmasını istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlar; ben, zamanım yettiği müddetçe sorularınızı cevaplamaya
çalışacağım.
Evvela şunu
söylemek lazım, hepimizin amacı bizim yavrularımıza
çağdaş ülkemizin gereği olarak çağdaş ortamlar
hazırlamak beslenmede, barınmada ve eğitimde. Bütün bunları yaparken biraz da biraz evvel 2
milletvekili arkadaşımızın söylediklerine bakmamız gerekiyor.
Gerçekten yapılan çok olumlu işler var, yapılacak da çok
işler var. Tabii ki birdenbire bu kadar üniversite arttığı
zaman bu yurtların yapım hızı ve bitirim hızı
bunlara uymayabilir. 250 bin yatak kapasitemiz var, 2 milyon 100 bin tane örgün
eğitimde talebemiz var, 1,5 milyon da açık öğretim var. 250
bin/2 milyon 100, yüzde 12ye tekabül ediyor. Bu az mıdır? Bazı
yerlerde çok azdır, bazı yerlerde normaldir. Ama bunun
dışında 150 bin tane de özel sektör yurdumuz var, 50 bin tane de
üniversite yurdumuz var. Toplam 450 bin/2 milyon 100, aşağı
yukarı yüzde 22lere, 23lere gelmektedir.
Yeni finansman
modelleriyle -dün de söylemiştim- bunun bir tanesi burada sizin de
desteğinizle inşallah TOKİ tarafından yapılacak.
Yaşar Beyin de dediği gibi gerçekten Hükûmetimiz hazine arazilerini
YURTKURa tahsis etmekte, bazı yerlerde tabii bu imkânımız
olmuyor bu defa kamulaştırma yapıyoruz, bazı yerlerde
kiralama yapıyoruz, bazı yerlerde
satın alma yapıyoruz.
Evvela
-Sayın Bakanımızın da biraz evvel söylediği gibi- bir
kere amacımız şu: Tek kişilik ve 3 kişilik odalarda
yavrularımız otursun, içinde normal hamam sisteminden, normal
banyolu, klozetli, tuvaletli sisteme geçilsin. Televizyon gerekirse -oradaki
idarenin vereceği bir karar- ve bir de çalışma masaları olsun,
buzdolapları olsun. Gerçekten üç yıldızlı bir otel gibi
olsun.
Onun
dışında, 50 kuruş verebiliyorduk biz daha evvelden,
2002den evvel, şu anda 4 liraya çıkardık. İyi beslenmeleri
lazım, doğru. Bu, bizim yavrularımıza karşı bir
görevimiz. Ayda 120 lira veriyoruz.
Bir de
bakın
yaptığınız bir olumlu iş daha var: 90 lira,
yüzde 80 bizim yurtlarımızın aylık kirası 90 lira. 200
lira kredi alan bir çocuğa 120 lira da yemek parası veriyorsunuz, 320
lira; eksi 90, 210 lira demek buna ilaveten cebine para koyuyorsunuz. Bu
rakamla bile geçinebilen yavrularımız var. Tabii ki bunlar
azdır.
Şimdi,
bunları yaparken başka ne yaptık? Bir de bunların geri
dönüşleriyle ilgili sorunlar yaşadılar. Daha evvelden işe
girmeyenlerin hemen üzerine gidiliyordu, haczediliyordu, deniyordu ki:
Arkadaşım, sen bizden kredi aldın, gel bu parayı geri
öde. Şimdi şunu yaptık: Bir yıl müddet verdik, işe
girme müddeti, giremezse tekrar erteleniyordu. Şimdi bu müddeti iki
yıla çıkarıyoruz. İki yıl okumuşsa iki yılda
geri alıyoruz, dört yıl okumuşsa dört yılda geri
alıyoruz. Bir yapılandırma yaparak kırk yılda 40
milyon lira geri alabilmiştik, 2,5 katrilyonluk bir rakamı eski
rakamlarla- yeni rakamlarla milyarlık rakamı geri alabildik ki bu
aldığımızdan tekrar vatandaşlarımıza,
yavrularımıza kredi verelim diye.
Şimdi, onun
dışında, bu yeniden yapılandırmada da problemler
çıktı, ödeyemedi, ödeyemeyince
Şimdi, inşallah, önümüze
gelecek önümüzdeki ay, yeniden yapılandırmada yine bu kredilerini
ödeyemeyen gençlerimize yine bir kolaylık getireceğiz hep beraber,
sizlerin de desteğiyle. O bakımdan teşekkür etmek lazım.
Özellikle
yurtlara yerleştirmede yüzde 50 aile geliri, yüzde 25 başarı,
yüzde 25 sosyal duruma bakarak almaya çalışıyoruz. Özellikle
milletvekillerimizin özel kontenjanı yok. Bu kontenjan işi bizim
dönemimizde çıkan bir iş değil. İstenirse hep beraber
kaldırabiliriz ama ben inanıyorum ki kaldıralım
dediğimiz zaman hemen milletvekillerimiz itiraz edecek. Burada adaletsiz
davranmaya çalışmıyoruz. Hangi milletvekilimizden bize gelirse,
kaç tane gelirse, inanın ben, genel müdürüm uğraşıyoruz
yerleştirmek için, bilhassa kız çocuklarımızı. Bunu
söyleyeyim. Bunu yapmaya çalışıyoruz çünkü başka çaremiz
yok. Özellikle birinci yılda gelenlerin yerleşme oranı belki
yüzde 80, 85, 90 oranında. Bunu daha da artırmaya
çalışıyoruz.
Mersin ilinde,
Sayın Başkanım, dün ben söylemiştim, 2.890 kapasitemiz var.
Taşucunda 450 yaptık, Tarsusda 240. Ayrıca 2009da Mersinde
ilave 507 yaptık, Tarsusda 192 daha ilave ettik. 2010 yılı yatırım
programında 15/3/2010da başlayan bir inşaat var, Aralık
2011de inşallah hizmete açacağız. Mersin Mezitlide 348
kapasiteli bir yurdu da hizmete açma çalışmaları devam ediyor.
Yüzde 174lük bir artış var. Niğdede, söylemiştik,
inşallah
Tabii, şu anda bunun hazırlığı
yapıldı, bu 500lüğü ihaleye çıkacağız ama daha
sonra öbürünü düşünürüz Sayın Vekilim.
Yine Gazianteple
ilgili Yaşar Beyin sorusuna cevap vereyim: Özellikle yurt projesini biz
revize ettik, üniversite kampüsündekini 300den 500e çıkardık.
Iğdır Projesini aynen adapte ettik. 22 Haziran 2010da inşaat
ihalesi yapıldı, Nizipte. Gaziantepte bin ve 250 kişilik yurt
projemiz var, bunlar revize edildi 1.250ye çıkarıldı. 2010
yılı sonuna kadar ilana çıkacağız yani bu ay
çıkmış olabiliriz. Bin kişilik de 6/12de ihaleye
çıkacağız.
Öncelikli olarak
şehit aile çocuklarını, malullük aylığı
alanları, özürlü öğrencileri, anne ve babası vefat edenleri,
Darülşafaka Lisesi mezunlarını, amatör millî sporcuları,
ÖSYMde ilk 100e girenleri, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında köyleri
boşaltılanları desteklemeye çalışıyoruz.
Şimdi, yurt
dışındaki bu niyetimizle ilgili katiyen bir niyet okumaya gerek
yok. Hepimizin niyeti burada bir, hepimiz büyük Türk devleti olarak, büyük
millet olarak yurt içindekileri düşündüğümüz gibi yurt
dışındakileri de düşüneceğiz, tabii TİKAnın
da görevi bizim de görevimiz. Biz hemen alıp yapalım demiyoruz,
kiralamaya çalışacağız. Ama ben dün de söylemiştim,
tekrar söyleyeyim: 1987den günümüze kadar 1,5 milyondan fazla
yükseköğrenim öğrencimiz Avrupa ülkelerinde öğrenim
hayatının bir dönemini geçirdiler, o ülkenin insanlarını ve
kültürünü de tanıma imkânı elde ettiler. Program 2012 yılı
itibarıyla 3 milyon Erasmus
öğrencisi olmasını hedeflemekte.
Onun
dışında, her yıl bin tane, yurt dışında
lisansüstü eğitim almak ve sonrasında üniversitelerde görevlendirmek
üzere bunları, bu kardeşlerimizi yolluyoruz. Orada otellerde,
eğer bulamazlarsa ailelerin yanlarında kalıyorlar.
Ayrıca,
Azerbaycanda 4.294, ABDde 4.098, Bulgaristanda 2.858, Almanyada 2.612,
İngilterede 1.847, Avusturyada 1.451, Fransada 1.181 öğrencimiz
öğrenim görmekte. Şu denebilir: Bunlar yurt dışına
gittiler, paraları var. Hayır, hepsi çok zengin çocuklar değil,
bunlar arasında yoksul çocuklar da var. Onun dışında
Kıbrısta 43.426 öğrenci okuyor, bunların 28.600ü ülkemiz
öğrencileri. Buna mukabil 11.360 da yurt var.
Sayın
Bakanımızın önerisi var, sağlık bilimleri
fakültesinde, hemşirelik, fizik tedavi ve rehabilitasyon, beslenme ve
diyetetik bölümleri kurularak öğrenci alınabiliyor. Böylece,
ayrı yüksekokul olarak açılmasına gerek kalmıyor. Fakülte
altında bölüm olarak yer alıp, fakülte diploması alabiliyor.
Bu, Dokuzuncu
sınıfta taşınıyor, onuncu sınıfta
taşınacak mı? Evet, köylerdeki öğrencilerimizden
taşımalı eğitime alınması planlanmaktadır.
Bunu da söylemek istiyorum.
Tabii, bir de
kontenjan, boşlukta olan, yani boş yataklardan yüzde 5 kontenjan var.
250 binin yüzde 5i değil, bu yanlış
anlaşılmasın. 3 bin tane boş yatak varsa bunun yüzde 5ini
kullanıyoruz ve bu 1960 yılından beri devam eden bir süreçtir.
Bu konuda biz çok hassas davranmaya çalışıyoruz. Ama buradaki
eleştirileri de göz önüne alıp yeniden bir değerlendirme
yaparız. Ama sonuçta, burada gerçekten tüm milletvekillerimizin herhangi
bir ne AK PARTİli ne MHPli ne CHPli ne BDPlinin şu kadar
kontenjanı vardır demiyoruz ama hepsini adaletli şekilde
değerlendirmeye çalışıyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylayacağım.
Madde 13ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 14e
bağlı geçici madde 5te bir önerge vardır; okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 571 sıra sayılı kanun teklifinin 14. maddesine ekli geçici
madde 5in ilk fıkrasındaki iki yıl ibaresinin bir yıl
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
Ahmet Duran
Bulut |
|
|
Eskişehir |
Mersin |
Balıkesir |
|
|
Recep Taner |
Osman
Durmuş |
Behiç Çelik |
|
|
Aydın |
Kırıkkale |
Mersin |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) Hayır.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Behiç Çelik.
BAŞKAN
Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çelik.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571
sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Aslında, bu
tasarı üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, aslında, burada Kredi Yurtlar Kurumunun
yapısıyla ilgili bir metin üzerinde çalışırken tabii
ki Türkiyemizin güncel sorunlarına değinme fırsatı da
buluyoruz. Tabii ki Kredi Yurtlar Kurumu vesilesiyle millî eğitim
teşkilatımız, bütünüyle Türk millî eğitim sistemi ve millî
eğitimin temel sorunları, açmazları bir bir gündeme getiriliyor
hatipler tarafından.
Burada, 21inci
yüzyılda, aslında şunu kesinlikle söylememiz gerekir ki, biz hiç
iyi planlayamıyoruz. Yani, sekiz yıllık AKP İktidarı
döneminde millî eğitimin tedricen nasıl çökertildiğini, millî
eğitimin cumhuriyetin kurulduğu yıllardan 2002 yılına
kadar, takviye edilmiş, tahkim edilmiş yapısının
nasıl dağıtılmaya çalışıldığını
ve bunun yerine, gayrimillî eğitimin ve küreselleşmeye uygun bir
eğitim anlayışını ve etnik yapıya daha adapte
olmuş bir eğitim yapısını getirme
çalışmalarını da hep birlikte, yüce milletimiz görmekte.
O sebeple, bugün,
dershaneciliğin içerisine iyice gark olmuş, âdeta devletin
okullarının fonksiyonlarını icra edemediği ve dershaneler
sanki okulmuş gibi ön plana çıkartıldığı bir
yapıyı ve çarpıklığı ve eğitimdeki
kokuşmuşluğu dikkatlerinize çekmek isterim.
Burada
okumuş olduğum bir anıyı da ifade etmek isterim.
Türkiye'nin tanınmış profesörlerinden Oktay Sinanoğlu
kitabında bahsediyor. Ankarada Atatürkün kurduğu bir koleji
bitiriyor ve Amerikaya gidiyor. Amerika Birleşik Devletlerinde
sınava giriyor. Girmiş olduğu sınavda birinci geliyor ve
Türkiyede bu kadar sağlam bir eğitim sistemi var mı? diye
Amerikalı yöneticiler sorguluyor ve tekrar söz konusu şahsı
sınava alıyorlar ve görüyorlar ki gerçekten birinci. Bu güzel bir
şey, işte bu dağıtıldı.
Türkiye'nin en
seçkin, en verimli olabilecek ve Türkiye'nin geleceğine yön ve şekil
verebilecek olan beyinler dershanelerde, şurada burada ve elverişsiz
ortamlarda heder edilmekte ve bunlara devlet, Hükûmet sahip
çıkmamaktadır. Onun için yeniden biz millî eğitim
politikamızı ve eğitim sistemimizi Kredi ve Yurtlar Kurumumuzla
birlikte kurgulamak durumundayız. Bu konuda yapılan bir şey yok.
Palyatif önlemlerle bir Hüseyin Çelik dönemi, ardından Nimet Çubukçu
dönemiyle bugüne geliyoruz ve cumhuriyetimizin 100üncü yılını
kutlayacağımız 2023 yılına giderken bu konuda
iktidarda ne yazık ki bir çalışma olmadığını
gösteriyor ve diğer bütün alanlarda olduğu gibi. Onun için biz
kendimizi Kredi ve Yurtlar Kurumumuzla, eğitimin diğer yan kurum ve
kuruluşlarıyla, Millî Eğitim Bakanlığımızla
ve YÖKümüzle yeni baştan yeni tespitler ve politikalar ortaya
koymamız ve bunu planlamamız gerekiyor. Yine öğretmen,
öğrenci ve veli dengesini kuramamanın
sıkıntısını da şiddetle hissediyoruz.
Öğrencilerimize yönelik tehditler malum, buna değinmek istemiyorum
ama öğretmenlerin geçim zorluklarına burada birçoğumuz
değindi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çelik, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Değerli milletvekilleri, bugün, ne yazık ki,
Millî Eğitim Bakanlığında yapılan
çalışmalar, en son Talim ve Terbiye Kurulunun toplantısı,
alınan kararları, maalesef, feci durumumuzu itiraf mahiyetindedir ve
bugün, Millî Eğitim Bakanlığı Andımızı
tartışmaya açıyor, Millî Eğitim Bakanlığı
İstiklal Marşını tartışmaya açıyor, millî
eğitim politikalarımız millîlik vasfından
arındırılmaya çalışılıyor, Türk milleti
demekten korkan ve ürken ya da bunu ortadan kaldırmaya âdeta kendisini
memur olarak gören bir zihniyet bugün millî eğitimi yönetmeye
çalışıyor. Bu tehlikeli oyun, AKPye hayır getirmeyecektir.
AKP
yöneticilerini, bir milletvekili olarak, bir Türk olarak bu konuda
uyarıyor, önergemizin kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
14üncü maddeye
bağlı geçici madde 5i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.37
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
571 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
14üncü maddeye
bağlı geçici madde 6 üzerinde bir adet önerge vardır, okutup
işleme alıyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 571 S. Sayılı yasa teklifinin 14. maddesine bağlı
geçici madde 6.da geçen (aksatmadan düzenli olarak) ifadesinin metinden çıkarılmasını
arz ederim.
|
|
Kamer Genç |
Metin
Arifağaoğlu |
Derviş
Günday |
|
|
Tunceli |
Artvin |
Çorum |
|
|
Orhan Ziya
Diren |
|
Şevket
Köse |
|
|
Tokat |
|
Adıyaman |
BAŞKAN
- Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra
sayılı Yasa Tasarısının 14üncü maddesine
bağlı geçici 6ncı maddesi üzerinde verdiğim önerge
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında hem
Hükûmet hem Komisyon bu maddeyi okursa
Sayın Bakan, eğer bu maddeyi
okursanız, o kadar ters bir madde olarak yazmışsınız
ki
Bakın, diyorsunuz ki: Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
kredi almakta olanlar ile kredi borcunu ödeme zamanı henüz
başlamamış olanlar, bu borçlarını kredi
aldıkları sürede, kredi ödeme zamanı başlayıp borç
taksitlerini aksatmadan düzenli olarak ödemekte olanlar ise bakiye
borçlarını kalan taksit süresinin iki katı sürede öderler. Bu 2
katı süre, daha taksit süresi başlamamış olanlara
nasıl uygulanacak? O zaman, o normal sürelerin 2 misli sürede öderler.
Hayır, yani bu maddeyi bir hukukçu olarak
uyguladığınız zaman gerçekten ters bir ifade var.
Şimdi, benim
getirdiğim önergede şunu diyorum arkadaşlar: Fakir öğrenci
okulu bitirmiş, iş de bulmamış ama bir taksit borcunu
ödemiş, geri kalanları düzenli ödememiş, ona da bu imkânı
tanıyalım diyorum. Yani, şimdi, şu anda kredi borcu
hakkında tahsiline gidilen öğrenci
Şimdi, düzenli ödeyenlere
siz onun taksit sürelerini iki misline çıkarıyorsunuz; adam iş
bulmamış, ekonomik durumu yerinde değil, dolayısıyla
buna da bu imkânı tanıyalım. Bence çok makul bir durum
arkadaşlar, yani bilmiyorum, bu, inanarak verdiğim bir önerge. Henüz
kredi borcunu ödeme süresi başlamamış veya başlayıp da
düzenli ödeyenlere bu imkânı tanıyorsunuz ama iş
bulmamış öğrenci veya bir taksitini ödemiş, daha sonra
işine son verilmiş, kredi borcunu ödemiyor; yani buna bir hak
tanıyalım. Bunda anormal bir şey yok ki. Bence Hükûmetin de buna
katılması lazım, Komisyonun da katılması lazım.
Bir de, burada
maddenin yazılışında da çok sakatlık var.
kalan
taksit süresinin iki katı sürede öderler. Yani, adam daha taksit
süresini
Yani hiçbir taksite başlamamış, öğrenci krediyi
almış, kredisini ödemeye başlamamış. E, Kalan taksit
süresini iki katı sürede öderler. ne anlama geliyor Sayın Bakan,
Sayın Komisyon? Yok öyle bir şey. Efendim, yok yani!
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Daha fazla taksit anlamına
geliyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) O zaman deyin ki, bunların kredi ödeme süreleri 2 misli
uzatılmıştır deyin. Yani baştaki cümleyle o son
cümleyi birbirine
Ayrı ayrı bir bağlantı kurmanız
lazım.
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Aynı şey.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bence çok hatalı bir ifade. Yani adam daha kredi borcunu
ödememiş, ödemeye başlamamış, Kalan taksit sürelerini iki
katı sürede öder. diyor. Yani çok anlamsız bir ifade ama bilmiyorum
bunlar uygulamacılara bu kadar çok karışık bir şeye
değil
Bunları bence o baştakilerle son şeyi ayrı
ayrı bağlantı yapmak lazım.
Peki, kredi
borcunu düzenli ödememişin ne günahı var? Yani adam iş
bulamamış veyahut da çalışmakta iken işine son
vermişler, borcunu ödeyecek bir niteliği yok. Ne olur yani buna da bu
imkânı tanısanız. Bunda bir anormallik bir şey yok ki.
Ben
inanıyorum ki AKPli arkadaşlarımızın da aslında
amaçları bu değil. Yani burada bir öğrencinin
aldığı kredilere bir rahatlama getirirken herhâlde öncelikle
gözetilmesi gereken ekonomik durumu yerinde olmayan insanların durumunun
göz önünde tutulmasıdır. Yoksa ekonomik durumu yerinde, adam
aldığı kredinin düzenli taksitini ödüyor, buna yeniden bir ek
süre veriyorsun. Ama ekonomik durumu yerinde değil, iş
bulamamış veya bulduğu işten dolayı işine son
verilmiş adam kredi borcunu ödemiyorsa buna da o şartı
tanıyalım, o olanağı tanıyalım diyorum. Bu
nedenle önerge verdim.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
14üncü maddeye
bağlı geçici 6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14üncü maddeyi
kabul edilen geçici 5inci madde ve geçici 6ncı maddeyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
15inci maddeye
bağlı ek 133üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
15inci maddeye
bağlı ek 134üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
15inci maddeyi
kabul edilen ek 133üncü ve 134üncü maddelerle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
16ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
17nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
18inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 571 sıra sayılı kanun teklifinin 18. maddesiyle eklenen
fıkraya Yurt dışında ibaresinden sonra gelmek üzere YÖK
tarafından eş değer kabul edilmiş üniversiteler de
ibaresinin; son fıkranın sonuna da aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ancak, Kurumca
verilecek burs veya kredi miktarı, yurt içinde yüksek öğrenim gören
öğrencilere verilen miktarın yüzde ellisinden fazla olamaz.
|
|
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
Ahmet Duran
Bulut |
|
|
Eskişehir |
Mersin |
Balıkesir |
|
|
Alim
Işık |
Yılmaz Tankut |
Ahmet Bukan |
|
|
Kütahya |
Adana |
Çankırı |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 571 sıra sayılı Yükseköğrenim Kredi
ve Yurtlar Kurumu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 18inci maddesinde
vermiş olduğumuz bir önerge üzerinde görüşlerimi aktarmak için
söz aldım. Bu vesileyle hepinize öncelikle saygılarımı
sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, bu maddeyle, yurt dışında öğrenim
gören yükseköğrenim kurumu öğrencilerine de ayrıca kredi veya
burs verilebilmesi imkânı tanınmaktadır. Yerinde bir
değişikliktir, uygundur ancak hangi yükseköğretim kurumlarında
öğrenim görmüş olan öğrencilere verileceğine dair bir hüküm
yer almamaktadır. Dolayısıyla, verdiğimiz önergeyle yurt
dışında Yükseköğretim Kurumu tarafından denkliği
tanınan öğrencilerin bundan yararlanması hükmü getirilmektedir.
Aksi takdirde, adı üniversite olup da mezuniyetinin hiçbir işe
yaramadığı birçok üniversitenin olduğu hepimizce
bi-linmektedir. O zaman yurt dışında bulunan herhangi bir
yükseköğretim kurumunda öğrenciyim diyen herkese bu ülkenin
imkânlarının verilmesinin doğru olmadığını
düşünüyoruz. Dolayısıyla, birinci değişiklik mutlaka
Yükseköğretim Kurulu tarafından eş değerliği
tanınan üniversitelerde okuyan öğrencilere bu hakkın verilmesi
gerektiğidir. Önergemizin birinci kısmında bu konu
zikredilmiştir.
İkinci
bölümde ise yurt dışında öğrenim gören öğrencilere
verilecek olan burs ya da kredi miktarlarının yurt içindeki eş
değer öğrencilere verilen burs veya kredi miktarlarının en
fazla yüzde 50si kadar olabileceği önerilmektedir. Bununla da yine
ülkemizdeki imkânların daha etkin kullanılması ve öncelikle bu
kaynakların yurt içinde öğrenim gören başarılı ancak
fakir öğrencilere verilmesi öngörülmektedir. Aksi takdirde siz yurt
dışında üniversitede öğrenim gördüğünü ifade
etmiş ama bu üniversite Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetkili kurumu
tarafından, YÖK kurumu tarafından eş değer
bulunmamış, bu öğrenciye aynı kaynağı
veriyorsunuz ama yurt içinde başarılı olduğu hâlde
imkânsızlıklar nedeniyle okuma gücüne sahip olmayan birçok
öğrenciyi, başarılı öğrenciyi mağdur ediyorsunuz.
Yurt
dışındaki üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerin
birçoğu yurt içerisindeki üniversitelere yeterli puanı
olmadığı gerekçesiyle yerleşemeyen öğrenciler olmakta.
Yani bir yandan başarısız öğrenciyi ödüllendiren ama
başarılı öğrenciye bu imkânı tanımayan bu
maddenin değiştirilmesi yerinde olacaktır. Elbette ki yurt
dışındaki öğrencilerden ihtiyaç sahibi olanların ve
ülkemiz tarafından eş değerliği kabul edilen
üniversitelerde öğrenim görenlerin bu imkânlardan
yararlandırılması gerekir fakat bu yararlandırma yurt
içerisindeki eş değer üniversite öğrencisine verilen
katkının yarısından fazla olmamalıdır diyoruz.
Umarım, değerli milletvekilleri bu değişikliği yerinde
bulur ve böylece bu aksaklık da giderilmiş olur diyorum.
Bu vesileyle bir
iki konuyu da sizlerle paylaşmanın yerinde olacağını
düşünüyorum. Birçok milletvekili tarafından da dile getirildi ve
özellikle üniversitelerin yeni açıldıkları dönemde, kayıt
döneminde, Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara olan taleplerin çok
yoğun olduğu dönemlerde birçok milletvekili
arkadaşımız sıkıntı içerisinde, bu talepleri
karşılamakta zorluk çekmektedir ancak maalesef, birçok
milletvekilimiz tarafından Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne
yapılan taleplerin, özellikle yazılı taleplerin -çünkü
yazılı belgelerin kalıcı özelliği vardır-
birçoğuna Kurum yetkilileri ya da görevlileri tarafından nezaketen de
olsa Bu talebiniz uygun görülememiştir. ya da Yerine
getirilememiştir. şeklinde de olsa bir geri dönüşüm olmamaktadır.
Ben üç yıl
boyunca 100e yakın öğrenciyle ilgili, resmî yazıyla Kuruma bu
öğrenci isimlerini bildirdim, bir tanesi hakkında dahi ne olumlu ne
de olumsuz geri bildirim maalesef alınamamıştır ve hiçbir
öğrenci de normal sırasının dışında, biraz
önce bahsedilen kontenjanlar çerçevesinde yerleştirilmemiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Işık, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ALİM
IŞIK (Devamla) Sayın Bakanım, bu konu çok
sıkıntılı bir konudur. Elbette ki yerleşen her
öğrenci bizim ülkemizin evladıdır. Hepsine imkân
tanınsın ancak bunun Milletvekilinin adına, iline,
kimliğine bağlı olarak bu kontenjanların
yararlandırıldığı şeklindeki iddialar dahi bizi
rahatsız etmektedir. Bu konu mutlaka yeniden ele alınmalı ve
doğru, objektif kriterlere göre bu kontenjanların
kullandırılmasının sağlanması yerinde
olacaktır diyorum.
Özellikle
önergemizdeki iki konunun değerli milletvekilleri tarafından
değerlendirilerek önergenin kabulü yönünde oy vereceklerine olan
inancımı belirtiyor, kanunun ülkemize ve gençlerimize hayırlara
vesile olmasını dileyerek saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
18inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
19uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
20nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 571 sıra sayılı kanun teklifinin 20. maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
Ahmet Duran
Bulut |
|
|
Eskişehir |
Mersin |
Balıkesir |
|
|
Yılmaz
Tankut |
Alim
Işık |
Recep Taner |
|
|
Adana |
Kütahya |
Aydın |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Beytullah Asil, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Asil.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısının son maddelerine gelmiş
bulunuyoruz. Burada bu önergeyle amacımız Parlamentonun
partizanlığa alet edilmesinin önüne geçmektir.
Değerli
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifinin
20nci maddesiyle getirilen değişiklik daha önce 4 Mayıs 2007
tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Kanununun 14üncü maddesinin dördüncü fıkrasında
değişiklik yapıyor. Şimdi, neyi değiştirmeyi
amaçladığımızı arkadaşlarımın daha iyi
anlayabilmeleri için dördüncü fıkrayı bir kez daha sizlerle
paylaşmak istiyorum: Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk
müşaviri, koordinatör, uzman, denetçi ve avukat pozisyonlarında
istihdam edileceklerin İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinde
yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit
Sınavlarında asgari (C), mütercim pozisyonunda istihdam edileceklerin
(A), il koordinatörlüklerinde il koordinatörü, uzman ve denetçi
pozisyonlarında istihdam edileceklerin ise asgari (D) düzeyinde puan
almış olmaları veya dil yeterliliği bakımından
buna denkliği kabul edilen, uluslararası geçerliliği olan bir
belgeye sahip olmaları zorunludur. Kurumun nitelikli personel
ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla istihdam
edilecek personel için 31/12/2010 tarihine kadar yabancı dil
yeterliliği şartı aranmayabilir. Bu tarihe kadar bu fıkrada
öngörülen dil yeterliliği belgesini ibraz etmeyenlerin sözleşmeleri
yenilenmez.
Değerli
arkadaşlarım, maalesef bu kuruma eleman istihdam edilirken kanunun bu
amir hükmü hiç dikkate alınmadan sadece ve sadece adama iş
mantığıyla hareket edilmiş; bugün bu yapılan
yanlışa Parlamento tarafından üzerine bir yanlış daha
eklenmesi istenmektedir. Buna müsaade edilmemesi lazım. Aksi takdirde,
hepimizin şikâyet ettiğimiz, her dönem hepimizin şikâyet
ettiği adam kayırma, yandaş atama işleri bürokraside de
Bakanlıklarda da devam edip gidecektir. O nedenle, buna müsaade etmemek
anlamında bu maddenin bu yasa teklifinden
çıkarılmasını istiyoruz. İnşallah desteklerinizle
de bu amacımıza ulaşırız, bu gerçekleşir.
Değerli
arkadaşlarım, yasa teklifinin sonuna geldik. Bütün
itirazlarımıza rağmen, çekincelerimize rağmen bu yasa
tasarısı az sonra kabul edilecek.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, yurt dışında okuyan
öğrenciler için yurt yapılması noktasında, burada ilgili
maddeler görüşülürken arkadaşlarımız çekincelerini ifade
ettiler. Bunların, yurt içerisinde kaynakların verimli
kullanılamadığı, yurt içindeki ihtiyaçların
tamamlanmadan yurt dışına kaynak aktarılacağı,
yurt dışından yükseköğrenim hizmet satın almayı
teşvik edeceği; oraya dil bilgisini artırmak, görgüsünü
artırmak, çevreyi tanımak için, bu amaçla yurt dışında
okumaya giden öğrencilerin orada bir araya toplanarak bu amaca
ulaşamayacakları gibi pek çok çekinceler ifade edildi. Yasa bu
şekliyle, maddeler o şekliyle, bu çekinceler dikkate alınmadan
kabul edildi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Asil.
BEYTULLAH
ASİL (Devamla) - Bundan sonra bu konu, yasanın
uygulayıcısı Sayın Bakan ve Kredi Yurtlar Genel
Müdürlüğü tarafından, uygulama aşamasında bu haklı
itirazlar, haklı yapılan eleştiriler dikkate alınarak
uygulama aşamalarında, yurt dışında okuyan bu
öğrencilerimizin dil bilgilerini artırmak, görgülerini
artırmanın önüne geçebilecek bu tek merkezlerde toplanma hususu, bu
itirazlar dikkate alınır ve yasa o şekilde uygulanır.
Ben, her
şeye rağmen, yükseköğrenim öğrencilerimize bu yasanın,
başta yükseköğrenim öğrencileri olmak üzere, ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce
heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Asil.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
21inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
22nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İkinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi,
İç Tüzükün 86ncı maddesi gereğince görüşünü belirtmek
üzere ve aleyhte olmak üzere Kamer Genç söz istemişlerdir, Tunceli
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra
sayılı Yasa Tasarısının tümünün oylanmasından
önce oyumun rengini aleyhte belirtmek üzere söz aldım, hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki gençlerimize en iyi hayat şartlarını
hazırlamak, yükseköğretimde okuyan gençlerimizi, onların
barınmaları ile onların eğitim koşullarını
iyileştir-mesiyle devletin bütün olanaklarını seferber etmek
hepimizin görevi. Yükseköğretimde okuyan gençlerimizin
sorunlarını mümkün olduğu kadar en alt düzeye indirmek hepimizin
görevi. Ama getirilen bu teklif ile
Yani aslında çok önemli bir teklif de
Hükûmet bunu hazırlamıyor. Düşünebiliyor musunuz, bir Hükûmet,
bu kadar gençliği ilgilendiren bir kanun tasarısını
hazırlamıyor, milletvekillerine hazırlatıyor.
Getirilen
teklifte öyle şeyler var ki, bunlar, tamamen kendi yandaşlarına
arpalıklar oluşturmak üzere getirmişlerdir. Şimdi, yurt
dışına yurtlar kuracaklar, oraya kimi atayacaklar? Atayacağınız
kişilerin niteliklerini burada sayacaksın arkadaş.
Saymadığın gibi, efendim, Atayacağımız kişi
Dışişleri Bakanlığının Teşkilat
Kanununa göre uzman müşavir olarak atanır. diyor. Ee uzman
müşavir olarak Dışişleri teşkilatına
atayacağın kişide aradığın şartları
burada arayacak mısın? Yok, onu söylemiyor. Oraya atayacağı
kişi Dışişleri Bakanlığı Teşkilat
Kanununda uzman müşavir olur, tabii maaşları çok yüksek.
Ayrıca,
böyle birkaç tane kanunda değişiklik yapıyorsunuz, bari yirmi
maddelik bir kanunda da bunu temel kanun kabul etmeyin. Milletvekilleri
çıksın, bu kanunun maddelerinde düşüncelerini söylesin. Yani
öyle değişik bir kalemle yazılmış ki, başı
başka, sonu başka.
Demin
verdiğimiz önergeyi kabul etmediniz. Diyoruz ki, bir öğrenci,
üniversiteyi bitirmiş, krediyi almış ama iş
bulamamış. Ondan sonra, ekonomik durumu iyi değil veya bulduktan
sonra işine son verilmiş. Bu kişiye hiç olmazsa diğer
düzenli kredi borcunu ödeyenlere getirdiğiniz avantajı buna da
tanıyalım diyoruz. Yok, tanımayız. Ama bunu, bu teklifi
eğer doğru dürüst birileri hazırlasaydı onlara da
tanınırdı. Yani niye... Mantıki olan nedir? Mantıki
olan, zor durumda olan kişilerin durumunu iyileştirmek. Yoksa iyi
durumda olanların, ekonomik durumu iyi olanların durumunu
iyileştirmek mantıksız bir şey yani. O bakımdan, böyle
mantık da olmayan bir şey.
Sonra, boyuna
vakıf üniversiteleri açıyoruz. Arkadaşlar, bu AKP
İktidarına niye bu vakıf üniversitesi açma hastalığı
düştü, ben de bilmiyorum. Geçen gün burada Ahmet Davutoğlunun
eskiden başkanı olduğu bir vakfa vakıf üniversitesini
açtırdık. Hemen Kartalın göz bebeğinde buna 300 bin
metrekarelik arazi tahsis ettik. Yani yine devletin birçok kurumlarında
şimdi, işte, KİTlerden alınan araziler var.
İşte, bu yandaş vakıflara, bunlara getirip devletin en
kıymetli arazilerini tahsis ediyoruz. Kira alınıyor mu,
alınmıyor mu? Yani bu devletin malı niye bu AKP tarafından
talan ediliyor? Yani bu devlet böyle ille malı talan edilecek bir devlet
midir arkadaşlar? Bu devletin yarını yok mudur? Bu devletin
millî değerleri hep böyle yok mu edilecek? Hangi zihniyetle bu iktidar bu
devletin bu mallarını böyle vakıflar, cemaatler oluşturmak
suretiyle kendi yandaşlarına tahsis edecek bir düzenleme
yapıyor? İşte, yine, yurt dışına gönderecekleri o
yurtların başına kimi gönderecekler? Kendi cemaat ve tarikat
mensuplarını gönderecekler. Dolayısıyla ne olacak? İşte
Türkiyenin oradaki görüntüsü ortada. Bir yurt dışına
gidiyorsunuz. Bazı elçiliklere bir telefon ediyorsunuz, sanki adamın
anasına küfür eder gibi adamlar zor şey ediyor çünkü oraya hakikaten
bu ülkenin vatandaşlarının sorununu çözmek için memur
göndermiyorsunuz ki. Adam orada keyfine bakıyor. Orada Türk
vatandaşlarıyla doğru dürüst ilgilenmiyor. Dolayısıyla
Beni yandaş partiler tutuyor ya, yeterli. diyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, biraz önce buradaki arkadaşlar dile
getirdiler. Şimdi, öğrencilere yurt konusunda, yer bulma konusunda
çok sıkıntı çektik. Ben de Sayın Genel Müdüre 4 defa
gittim. 46 tane öğrenci verdim, 9 tane öğrenciye ilk defa şey
etti, Ötekilere de bulacağız. dedi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, sayın milletvekilleri, neden bu kontenjanı
tanıyoruz? Şimdi, kurallarını belirtirsiniz.
Öğrencilere yurt çıkması için yani evvela ekonomik durumuna
bakacaksınız, geldiği yerlere bakacaksınız, hatta
aynı şehirde ikamet ediyorsa ona yurda gerek yok. Böyle belirli
ilkeler şey edeceksiniz. Yani milletvekillerinin gidip de Genel Müdür
Beyin karşısında hazır ol vaziyetinde durması gerekli
midir? Bana diyor ki Sayın Genel Müdür: Sen geçmişte benimle ilgili
aleyhte konuşma yaptın.
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen, bürokratla ilgili konuşmayalım. Sayın
Bakana hitaben konuşur musunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) Dedim ki: Ben seninle ilgili konuşma yapmadım
kardeşim. Tuncelide yurt yoktu, yani o konuşmayı
yaptığım geçen senede yurt yoktu, onun
konuşmasını yaptım. Benim muhatabım Hükûmet, sen
değildin ki.
Arkadaşlar, bakın,
milletvekilinin bence uğraşacağı konuların bunlar
olmaması lazım. Bunların objektif kriterlere
bağlanması lazım. Kanunların genel, herkesin
ihtiyaçlarını karşılayabilecek, iltimaslara meydan
vermeyecek, arpalıklar yaratacak bir nitelikte olmaması lazım.
Ama AKPnin getirdiği her kanunda bir arpalık kokuyor
arkadaşlar. Bunda da arpalık var. Bu nedenle bu kanuna
karşıyım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Teklifin tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7
milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilat
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 218
Kabul : 216
Ret :
1
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun
Tüfekci Murat
Özkan
Konya Giresun
Böylece teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
uğurlu olsun.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 19.00a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.14
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
6ncı
sırada yer alan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/820) (S. Sayısı: 502)(x)
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
502 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yaşar
Ağyüz, Gaziantep Milletvekili? Yok.
Başka söz
talebi? Yok.
Şahısları
adına Ahmet Aydın, Adıyaman? Yok.
Faruk Koca,
Ankara? Yok.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, isterseniz bir ara verelim
efendim.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.04
(x)
502 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 7nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Durmuş
Ali Torlak, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)
D. ALİ
TORLAK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının birinci bölümüyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı ile
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne 1/5.000 ve daha büyük ölçekli
haritaların üretimi ve bunun için gerekli faaliyetlerin yürütülmesi yetki
ve sorumluluğu gibi birtakım görevler verilmektedir. Ancak bu kanun
tasarısıyla ilgili olarak
Alanında uzman hiçbir sivil toplum
kuruluşu, sendika ve belediyeler ile kamu kurum ve
kuruluşlarından görüş ve öneri alınmadan hazırlanarak,
yürürlükteki bazı kanunlarla da çelişen bu kanun tasarısı
Komisyondan alelacele geçirilerek Genel Kurul gündemine getirilmiştir.
Tasarı ile
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün yapısı, işlevi, gerekli
görev tanımı yapılmadan değiştirilmek istenmektedir.
Tasarı, gerekçesinden uzak bir şekilde hazırlanmış. Bu
hâliyle yasalaştığı takdirde ileride hukuki sorunlara da
neden olacağı açıktır. Öncelikle görev tanımı
yapılıp personel yapısının daha sonra görevlere göre
oluşturulması gerekirken, görüşmekte olduğumuz bu kanun
tasarısıyla önce personel yapısı oluşturulmakta, daha
sonra da bu personel yapısına göre görev alanları ve
tanımları oluşturulmak istenmektedir.
Ayrıca,
yasal bir düzenleme Meclis gündemine getirilirken, yasa düzenleme ihtiyacının
detaylı bir gerekçeyle ortaya konması gerekliliği
unutulmamalıdır. Elli sayfalık kanun tasarısını
iki sayfalık gerekçeyle açıklamak teamül dışı ve
ciddiyetsiz bir yaklaşım tarzıdır. Bu durum,
İktidarın tapu ve kadastro alanında millî ve ciddi bir
yaklaşımının olmadığı, tasarıda yer
alan birçok madde içeriğini incelediğimizde de açık bir
şekilde görülmektedir.
Ayrıca Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğünün mevcut yapısında ve Meclis
gündemine getirilen bu tasarıda görev, denetim, yetki ve sorumluluk mekanizmaları
bulunduğu hâlde bu kanun tasarısıyla Tapu ve Kadastro Kurulunun
ihdas edilmesi anlaşılır bir durum değildir. Tapu ve
kadastroyla ilgili olarak Genel Müdürlüğe intikal eden konular ile bu
konulara ilişkin uygulama ve görüş
farklılıklarını giderme görevi verilmek suretiyle zoraki
bir kurul oluşturulmak istendiği, kurula başka bir görevin
verilmemesinden de anlaşılmaktadır. Ancak kurula verilen bu
görevin içerik olarak aynısı tasarının 5inci maddesinin
(a) ve (b) bentlerinin beşinci fıkralarında Tapu Dairesi
Başkanlığı ile Kadastro Dairesi
Başkanlıklarına kendi görev alanlarıyla ilgili olarak
ayrı ayrı zaten aynı içerikte görev verilmiş
durumdadır. Ne diyor ilgili madde bentlerinde: Akit ve tescil
işlemleri ile tapu planlarının reddine dair tapu müdürlüklerince
verilen kararlara karşı yapılan itirazları inceleyerek
Genel Müdürlük görüşünü hazırlamak. Diğeri, kadastroyla ilgili
itirazlara ilişkin Genel Müdürlük görüşünü hazırlamak.
Şimdi bu maddelerde belirtilen görev tanımının Tapu ve
Kadastro Kurulunun görev tanımından ne farkı var? Zaten ilgili
dairelere bu görev verilmiş, böyle bir kurulun oluşturulmasına
neden ihtiyaç duyulduğunun mantığı mutlaka
açıklanmalıdır. Hükûmetin Bürokrasiyi azaltacağız.
söylemiyle de ters düşen bu durum, tapu ve kadastro dairelerine verilen
görevlerin dışında tek farkının kurula bazı
siyasi kişilerin dışarıdan kurul üyesi yapılmak
istenmesinin çok açık bir göstergesidir. Ayrıca, bu tasarı ile kurula
dışarıdan atanacak üyelerin görev süresiyle ilgili bir
düzenlemeye yasa metninde yer verilmemesi, İktidarın bu kanun
taslağını Meclis gündemine getirme amacındaki ciddiyetini
ortaya koyması açısından önemlidir. Mademki ihtiyaç
olmamasına rağmen böyle bir kurulun oluşmasını
istiyorsunuz, dışarıdan atama yoluyla görev alacak üyelerin
görev süreleri mutlaka tasarıda yer alması gerekirken buna neden yer
verilmemiştir ya da verilmek istenmemiştir?
Değerli
milletvekilleri, ülke nüfusunun devamlı artması nedeniyle ve her
geçen gün gelişen, kamu hizmetleri arasında vazgeçilmez nitelik
gösteren tapu ve kadastro hizmetleri geniş kaynak ve ekipmanların
etkin kullanımını da gerektirmektedir. Bu nedenle, Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü, ülkemizin en küçük ilçelerinde dahi birimi olan,
yaygın ve köklü bir kurumdur, bu konumuyla da vatandaşımızın
devletiyle olan bağının en önemli halkasını
oluşturmaktadır. Bu kapsamda, nüfusumuzun büyük bir
çoğunluğu, tapu ve kadastro müdürlükleri vasıtasıyla devlet
hizmetlerinden faydalanmakta ve sorunlarına yine bu müdürlüklerde çözüm
bulmaktadır. Ancak kanun taslağında, halkın devlet ile
güçlü ve güvenilir bir bağ kurduğu tapu ve kadastro müdürlüklerinin,
ciddi ve geçerli bir neden göstermeksizin bir kısmı kapatılarak
personel sayısı düşürülmek istenmektedir. Bu uygulamayla,
vatandaşın ayağına hizmet götürme
anlayışının terk edildiğini görmek mümkündür. Bu
kapsamda, yurt içinde ihtiyaca binaen hizmet veren müdürlükler
kapatılırken yurt dışı temsilciliklerimize tapu memuru
niteliğinde görevlendirmeler yapılacağı yine bu
tasarıda yer almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülke içinde birçok tapu ve kadastro birimlerini kapatarak
personel sayısının azaltılmasıyla
vatandaşlarımızın hizmet alımında mağdur
olmasına neden olacak bu uygulamaya karşın,
yabancıların, ülkemiz topraklarını
yaşadıkları ülkede satın alabilmeleri için
vatandaşı oldukları ülkelere memur gönderilmesi
anlaşılır ve kabul edilebilir bir durum değildir.
Türkiyede mülkiyet hakkı edinecek yabancılara ilişkin
uygulanacak işlemler, tamamen uluslararası hukuk kurallarına ve
bu konuda kabul edilmiş genel prensiplere bağlı olup devletin
millî politikalarıyla ilgilidir. Bu kapsamda, kanun
tasarısının 2nci maddesinde yer alan (d) ve (e) bentlerinin,
kurumlar arası görev ve yetki karmaşasına yol açacağı
unutulmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, yasa tasarısının bir diğer önemli
eksikliği ise Hükûmet tarafından bu kanun tasarısında millî
menfaatlerimizi gözetecek millî güvenlik ve
karşılıklılık ilkeleri dikkate
alınmamış ve buna benzer hiçbir düzenlemeye yer
verilmemiştir. Bu kapsamda, ülke menfaatlerini gözetmek üzere Genel
Müdürlüğün görev alanında yer alması gereken, ülke genelinde ve
il bazında belirli bir oranın üzerinde yabancıya mülk
satışını engelleyecek, varsa fazla satışı
iptal edecek ve satışı yasak arsa ve araziler ile tarım
arazileri, maden ve petrol alanları olan, olabilmesi mümkün olan yerlerin
satışına engel olacak bir düzenlemeye bu tasarıda yer
verilmemiştir. Bunu en önemli eksiklik olarak gördüğümüzü belirtmek
istiyorum.
Ayrıca, tapu
ve kadastro hizmetlerinin verilmesinde kasti olmaksızın meydana gelen
hatalar nedeniyle ortaya çıkan olumsuzluklarda personelin cezai ve maddi
sorumluluğu bulunmaktadır. Bu maddi sorumluluk personelin ölümü
sonrasında da mirasçılarına devrolunmaktadır. Bu maddi
sorumluluğun karşılanması için emsal mevzuatında
yerini alan sigorta sistemine bu tasarıda yer verilmemiştir. Bu
eksiklik, çalışanların vatandaşlarımıza hizmet
verirken tereddüt ve çekinceli davranacağı sonucunu
doğuracaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı ile belirli kadrolar için kadro
karşılığı sözleşme statüsü getirilerek aynı
görevi yapan kurum personelleri arasında da bir ayrımcılık
oluşturulmaktadır. Getirilen bu düzenleme ile kurum içi iç
barışın da bozulacağı muhakkaktır çünkü bir
tarafta ücreti yüksek belirli kadrolar, diğer tarafta kadastral
çalışmaları yapmak için gecesini gündüzüne katan kadastro
mühendisleri ve diğer personeller yer almaktadır. Aynı
eğitimi alan ve aynı işi yapan memurlar arasında böyle bir
ayrımcılığa benzer uygulamaların bulunduğu bütün
diğer kurumları incelediğimizde, buna benzer hiçbir
uygulamanın olmadığını görmekteyiz.
Ayrıca, 657
sayılı Kanuna tabi olarak çalışanlar açısından,
memurdan daha düşük zam alan amir durumu 12 Ocak 2010 tarihli Resmî
Gazetede yayımlanan kararnameyle -eksikliği tam olarak giderilmese
de- düzeltilmeye çalışılmış iken bu düzenlemeye
zıt bir uygulamaya bu tasarıda yer verilmektedir. Bu kapsamda,
kadastro bölge müdürleri, tapu müdürleri, mühendisler, matematikçi ve
istatistikçiler ile diğer kadrolarda bulunan kurum
çalışanları bu uygulamanın dışında tutularak
âdeta dışlanmaktadırlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Torlak.
D. ALİ
TORLAK (Devamla) Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, yasa tasarısı gündeme geldiğinden bu yana,
gerek kurum çalışanlarından gerekse sendikalardan telefonla veya
bizzat şahsımı ziyaret ederek bu yasa tasarısından
memnuniyetsizliklerini ve üzüntülerini bildiren birçok kurum
çalışanı arkadaşımız oldu. Yüz yüze veya
telefonla şahsımı arayarak bizzat görüştüğüm
arkadaşlardan -sendika temsilcilerinden ve şahıslardan- bu yasa
taslağıyla ilgili İyi olmuş, bu gerekliydi.
şeklindeki bir değerlendirmeyi maalesef alamadım, göremedim.
Dolayısıyla bu yasayı Meclis çoğunluğuna güvenerek
Genel Kuruldan geçirebilirsiniz ancak Meclisten geçirildikten sonra
uygulamasının da en az kanunun çıkarılması kadar
önemli olduğu mutlaka bilinmelidir. Yasa uygulayıcıları
arasında ikiliğe yol açan bir düzenlemenin ne kadar işlevsel olacağını
zaman hepimize gösterecektir.
Diğer bir
eksiklik, döner sermaye gelirinden çalışanlara pay verilmemesidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Torlak, lütfen tamamlayın, teşekkür için
açtım.
D. ALİ
TORLAK (Devamla) Teşekkür ederim.
Yasa
tasarısının düzenlemesi itibarıyla eksikleri
barındırdığı için çok da faydalı olduğunu
görmediğimizi tekrar ifade ediyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının büyük Türk milletine
ve kurum çalışanlarına hayırlar getirmesini diliyor, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Torlak.
Bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yaşar Ağyüz,
Gaziantep Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 502 sıra sayılı kadastro
teşkilatının çağdaş normlarda yeniden
yapılandırılmasını sağlayan yasa
tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
söz almıştık fakat Sayın Meclis Başkan Vekilinin her
zaman gösterdiği toleransı bugün göstermemesi sonucunda tümü üzerinde
söz alamadım. Üzüntülerimi belirtiyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Bu yasada hiçbir
çelişki yoktu, Sayın Bakana da bu konuda duyarlı
davranacağımızı söylemiştik Komisyon üyelerine de. Ama
ne hikmetse bazı zamanlarda, özellikle AKPnin sayısal oylamada zor
duruma düştüğü zamanlarda ara vermeyi kendisine şiar
edinmiş, partizanca davranışlarıyla ünlü Sayın
Sadık Yakutun bugünkü davranışı antidemokratik ve
despotçadır. Şimdi, hep şikâyet ediyorsunuz yasalar
çıkmıyor diye, olumlu davranıyoruz, yapıcı
davranıyoruz, şuradaki hâlinize bakın, 20 kişi yok.
Sayın
Başkan, siz gongu vurmadan, içeri girdiğinizde 15 kişi
vardı salonda. İnsaf edin yani, böyle önemli bir yasaya grubunuz önem
vermiyor, grubunuz değer vermiyor, grubunuz katılmak istemiyor, siz
10 kişiyle Meclisi yürütmeye çalışıyorsunuz, bu hangi
demokrasi anlayışıyla bağdaşır? Sizin ileri
demokrasi anlayışınız bu. Siz suskun toplum istiyorsunuz,
suskun Meclis istiyorsunuz, korku imparatorluğunu Mecliste de devam
ettirmek istiyorsunuz ama bu korku imparatorluğu böyle devam etmez. Siz
korku imparatorluğunun bireyleri olabilirsiniz, ona biat edebilirsiniz ama
Cumhuriyet Halk Partililer ve muhalefet ona biat etmeyecektir, çok sesli olarak
konuşmaya devam edecektir.
Konuşmadığımız
yasa hayırlı olsun, konuşmamak üzere de protesto ediyoruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.
Sayın milletvekilleri,
bugünkü Beşinci Oturumun açılışıyla ilgili
tutanakları getirttim ve tutanakları okuyorum:
Beşinci
Oturum
Açılma
Saati: 19.00
Başkan:
Başkan Vekili Sadık Yakut
Kâtip Üyeler:
Harun Tüfekci (Konya), Murat Özkan (Giresun)
Başkan
Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
6ncı
sırada yer alan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/820) (S. Sayısı:
502)
Başkan -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
502 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yaşar
Ağyüz, Gaziantep Milletvekili? Yok.
Başka söz
talebi? Yok.
Şahısları
adına Ahmet Aydın, Adıyaman? Yok.
Faruk Koca,
Ankara? Yok.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Saat 19.00 değil mi, 19.00?
BAŞKAN
19.00, evet.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Dün beş dakika ara verdiniz, elli beş dakika sonra
burayı çağırdınız.
BAŞKAN
Sayın Anadol
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sizin keyfî hareketiniz yüzünden. Eğer hüsnüniyetli
olsaydınız açmazdınız orayı,
dışarıdaydı bütün milletvekilleri. Ama, siz şimdi
doğru söylüyorsunuz, saat 19.00 olmuştu.
BAŞKAN
Sayın Anadol, bir müsaade eder misiniz. Bir müsaade edin lütfen.
Birinci bölüme
geçildikten sonra, aynı işlem tekrarlanmasın diye, onun için ara
verdim ben çünkü
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ama, Sayın Başkan, bir kanunun tümünün
görüşülmesinde sizin de hassasiyet göstermeniz lazım.
BAŞKAN
Sayın Başkan, lütfen yani
Anladım da bu Başkanlıktan,
Başkanlık Divanından kaynaklanan bir hadise değil ki.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Var, var.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Senden kaynaklanıyor!
BAŞKAN
Niye?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Baktınız 2 kişi var, açmazdınız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Senden kaynaklanıyor!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bunun kaç tane örneği var Başkanım!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Kaç tane örneği var! Her zaman böyle motamot
davranıyor musunuz? Bazen iki dakika izin veriyorsunuz, bazen beş
dakika
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ortamı germek için yapıyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Ağyüzün ismini okuyana kadar olmadığını
veya gelmeyeceğini bilmiyordum. Okuduktan sonra, bir defa, geri
dönüşü olmayan bir yola girilmişti. Grubunuzda da sadece Yaşar
Tüzün Bey buradaydı.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Biz Sayın Bakana da söyledik Hiçbir güçlük
çıkarmayacağız. diye, hüsnüniyetimizin
karşılığı bu oldu! Hayırlı olsun!
İstediğiniz gibi yönetin bundan sonra da!
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Tamam, tamam.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sırf germek için çaba harcıyorsun,
ortamı germek için! Biraz demokrat ol, demokrat!
BAŞKAN
Bölümler üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Işık, buyurun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Ara
verdikten sonra ele geçirdiğin koltuğu korumak için antidemokratik
davranma!
(CHP
milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Özellikle bu kanunla
uygulamada sıkıntısı çekilen personel
darlığına bir çözüm getirilebilecek midir?
Tapu ve kadastro
bölge ve il müdürlüklerindeki personel açığının
kapatılması yönünde ne yönde bir çalışmanız
vardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın
Şandır, buyurun, sorunuzu sorar mısınız lütfen.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, özellikle Toros Dağlarında,
zannediyorum bütün Türkiyede bir sorun yaşanmaktadır. Tapu Kadastro
Genel Müdürlüğünün çalışmaları sonrasında çok
sayıda tapu iptal davaları açılmaktadır. Açılan bu
davalardan -normal prosedürü içerisinde gereken tebligatlar
yapılmış olmasına rağmen- köylünün haberi olmamakta
veya takip edememektedir. Açılan davalar sonuçlanmakta ve köylü
davayı kaybetmektedir. Temyiz işlemi yapılamamaktadır.
Sonuç itibarıyla, bir sonuç olarak köylünün hem yıllardır
ektiği tarlası elinden alınmakta hem de önüne yüklü bir mahkeme
masrafı getirilmektedir. Böylelikle, o dağları bekleyen,
dişiyle tırnağıyla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, eğer müsaade ederseniz
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, tekrar arz ediyorum. Yani tapu iptal davalarından sonra
tapusu iptal edilen insanlara yüklenen mahkeme masraflarının bir
çözümünün geliştirilmesi gerekmektedir. Tapu Kanununu görüşüyoruz.
Gerçi teşkilat kanunu ama yine teşkilatı da çok yakından
ilgilendiren bir konuda bu sorunu çözebilmek, Türkiye'nin genelini ilgilendiren,
özellikle de üretici kesimi ilgilendiren bu sorunu çözebilmek için bu kanuna
bir geçici madde ekleyebilir miyiz? Yani açılan bu tapu iptal
davalarının harçlarının kaybeden taraftan
alınamayacağını veya işte, köylüden alınamayacağını
hukukileştiren bir düzenleme yapabilir miyiz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelik
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de
Sayın Bakana özellikle bir hatırlatmada bulunarak sorumu yöneltmek
istiyorum.
Şimdi, bir
devletin bizatihi var oluşunu simgeleyen en önemli unsurların
başında kayıt sistemi gelmektedir. Dolayısıyla nüfus
ve tapu daireleri vatandaşlarımız açısından fevkalade
önemlidir. Bu anlamda, 1984 yılında çıkarılan yasanın
burada mantıksal olarak büyük bir değişime ve dönüşüme tabi
tutulduğunu görmekteyiz, personel yönetimi açısından olsun,
diğer yönlerden olsun. Yani tapu sicil müdürlüğü unvanı dahi
kaldırılmaktadır.
Sorum şudur:
Şimdi kayıt sistemini değiştiren bu uygulamanın dünya
gelişmiş devletler arasında böyle bir tatbikat yapan başka
bir ülke var mı bu sisteme uygun? Onun cevabını istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Sayın Bakan,
buyurun.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Sayın Başkanım, ilk soruyu anlayamadım, uğultu
vardı, not alma imkânım olmadı. Eğer onu tekrar
Olmazsa
kayıtlardan alıp yazılı cevap vermeyi uygun görüyorum.
Sayın
Şandırın sorusu: Sayın Başkan, tabii burada bir
haksızlık durumu söz konusu olabiliyor vatandaşla alakalı
fakat bu düzenleme teşkilat kanunu olduğu için, aslında burada
değil, başka alanları da ilgilendirdiği için buna benzer
başka alanlarda da bu harcın ödenmesini gerekli kılan mevzuatta
bu düzenlemeyi yapma durumu söz konusu.
Burada tabii esas
olan şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Bildiğiniz gibi
Türkiyede iki tür kadastro yapılıyor idi geçmişte. Bir, tesis
kadastrosu. İkincisi, orman kadastrosu. Orman kadastrosu yapılmamış yerde
kadastro çalışması yapılırken geçmiş
yıllarda vatandaşın üzerine mülkiyeti, komisyonlar
tarafından tespitleri yapılıyor, askıya çıkıyor,
itiraz yoksa tescilleri yapılıyor idi. Ama daha sonraki yıllarda
orman kadastrosunun geçmesi durumunda vatandaşın üzerine tescili
yapılan araziyle alakalı eğer bir orman alanı tespiti
kadastroda yapılıyor ise bu sefer daha önce tapusu verilen
vatandaşa Burası orman. diye dava açılmış oluyor ve
dolayısıyla orman alanıyla alakalı yargının
bugüne kadar bu konuda açılan tüm davalarda hep genellikle Orman Genel
Müdürlüğünün lehine karar veriyor ve dolayısıyla vatandaşa
bu arada bir kısım mahkeme masrafları rücu edebiliyor. Buna
benzer diğer konularda da doğru. Bu konuda hâlbuki yapılan
kadastro çalışmalarındaki işlemlerden kaynaklanan
hatanın mahkeme kararıyla düzeltilmesi söz konusu ve
dolayısıyla burada vatandaşa herhangi bir mali külfet
yüklenilmesi doğru değil. Fakat bu düzenlemeyi burada değil, o
mahkeme masraflarının tahsil edilmesini rücu kılan, onu ortaya
çıkartan düzenlemede bunu yapma gereği uygun olur Sayın
Şandır. Onun için geçici maddeyle teşkilat kanununda
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, burada yapılacak bir düzenleme bu
konunun alanlarını da bağlayacağı için çok
hayırlı bir iş yapılmış olur. Yani burada tapu
iptal davalarında, sizin de ifade ettiğiniz gibi, idarenin işleminin
hatasının düzeltilmesinden kaynaklanan bir yükümlülüğün
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Şandır
şöyle: Bizim, bildiğiniz gibi, bir yeni yapılandırmayla
alakalı bir kanun tasarısı gelecek. Onu, oradaki istisnayı
oraya biz konulması noktasında çalışmayı yapıp
oraya komisyonlarda ilave ettirelim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yakası yırtılıyor
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Bu bir teşkilat kanunu.
Konuştuk, burada tutanaklara girdi, biz bu çalışmayı takip
edeceğiz.
Çok teşekkür
ediyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Adalet Komisyonu Başkanı meseleye
bir formül geliştirebilir.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Tamam.
Eğer bu
konuda yapılabileceği noktasında bir düzenleme yapma imkânı
olursa onu da araştıralım. Burada yapma noktasında da biz
katılırız.
Sayın
Çelikin sorusu
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Sayın Bakan, az önce müzakere ettiğimiz konu, Sayın
Şandırın söylediği, bir formülasyon
geliştirilebilirse, geçici bir madde oluşturulabilirse
BAŞKAN
Sayın Bakan, sorulara cevap verin lütfen.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Diğer konu, Sayın
Başkan, bu kayıt sistemiyle
alakalı. Bildiğiniz gibi, Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğümüzce yürütülen TAKBİS Projesi, şu anda 2011
yılı sonunda tamamlanmış oluyor ve dolayısıyla
tüm kadastro çalışmaları sayısallaştırılarak
elektronik ortamda kayıt altına alınıyor. Yine TAKBİS
Projesi kapsamında tüm tapu alım satımları ve mülkiyetle
alakalı tapu sicil müdürlüklerinde yapılan tüm çalışmalar,
tüm işlemler elektronik ortamda ama tüm sicil müdürlüklerimizce yapılır
hâle geliyor.
Tabii, bunu
şu anda bizim hedeflediğimiz şekilde,
ulaştığımız nokta itibarıyla kapsamlı bir
kayıt sistemini yapan ülke çok yok ama tüm ülkeler bu konuda hemen hemen
çalışma yapıyorlar. Biz bu projeyi
tamamladığımızda, bilgi teknolojilerini en ileri seviyede
kullanan, güvenlik olgusu en üst düzeyde, yüzde yüz olan bir sistemi hayata
geçirmiş olacağız.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık, sorunuzu tekrarlayabilirsiniz, Sayın Bakan
anlamadığını söyledi.
Sayın Asil,
buyurun.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Bakanım, şimdi burada Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Genel Müdür, Genel Müdür
Yardımcısı, Daire Başkanı, Teftiş Kurulu
Başkanı, 1. Hukuk Müşaviri ile Bölge Müdürü kadrolarında
bulunanlardan uygun görülenler görevlerine devam ederler. Bunlardan görevlerine
devamı uygun görülmeyenler ile kadro unvanı kaldırılan veya
değiştirilenlerden Genel Müdür ve Genel Müdür
Yardımcısı kadrolarında bulunanlar bu Kanunla Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı adına Müşavir kadrosuna
atanırlar. diyor.
Burada
kıstas ne olacaktır? Yani bu kadar muallakta bırakılan bir
yasa maddesi olabilir mi? Hangi kriterleri esas alacaksınız?
Bu konuda,
kayıtlara geçmesi açısından bir cevap verirseniz teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakanım, biraz önce sorduğum soru,
özetle, bu tasarıyla tapu ve kadastro bölge veya il müdürlüklerinde
uygulamada eksikliği duyulan personel açığının
kapatılması sağlanabilecek mi?
Ayrıca, bu
müdürlüklerde çalışan personelin ve teknik personelin özlük
haklarının iyileştirilmesine yönelik bir düzenleme var
mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun
Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Evet, çok teşekkür
ediyorum.
Öncelikle ilk
soruyla alakalı
Sayın Başkanım, burada, bildiğiniz
gibi, o söz konusu edilen kadrolarla ilgili 30un üzerinde görev yapan veya
şu anda görevli olan kadro var Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde. Yani
burada özel bir kriter yok. Yeni teşkilat kanunu çıktıktan sonra
yeni atamalarda -yani bu performans dikkate alınarak kurumun daha aktif
çalışması için- teşkilat kanunundaki hedeflere uygun
görevlendirmeler yapıldığında
Zaten
sayıyı, orada dikkat ederseniz 7 adet diye o konulmuştur.
Bunun da sebebi, bu konuda tamamen Kadastro Genel Müdürlüğünün yeni
teşkilat yapısıyla birlikte daha etkin, daha verimli
çalışmasına uygun bir katkı sağlamasına
yöneliktir.
Bu arada,
atanamayanların herhangi bir özlük hakları ve diğer konularda
kayba uğramaması için onlar lehine düzenlenmiş olan bir
düzenlemedir.
Sayın
Işıkın sorusunda şunu ifade etmekte fayda var: Bizim
personel noktasında çok büyük eksiğimiz kalmadı şu anda.
Yeni teşkilat kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte -kadastro ilçe
müdürlüklerimizin, bildiğiniz gibi illerde tek müdürlüğe
dönüşüyor- kadastro müdürlüklerimizde çalışan personeli yine
aynı ilçede sicil müdürlüklerine görevlendireceğiz, yani oranın
kadrosuna geçecekler ve dolayısıyla ilçe sicil müdürlüklerinde
özellikle bir noktada -personel noktasında- daha da rahatlamış
olacağız. Bu teşkilat kanununda özlük haklarıyla ilgili
maddi anlamda ilave bir gelir getirici düzenleme şu anda yok ama
bildiğiniz gibi bizim döner sermaye kurumumuz var Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünde. Burada tapu sicil müdürlüklerimizde ve tapu kadastro
müdürlüklerimizde çalışan elemanlarımız son yıllarda
çok büyük performans göstermişlerdir, çok yoğun ve bazen de zor
şartlar altında çalışıyorlar. Döner sermayeden ilave
bir düzenleme yapılması uygun olabilir ama Hükûmetimiz şu anda
münferit düzenlemeye değil, topyekûn, tüm döner sermayesi bulunan
kuruluşlarla alakalı toplu bir düzenleme yapacak, bu konuda
çalışma devam ediyor. Ümit ediyorum en kısa zamanda
gerçekleşir ve dolayısıyla Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğümüzün çalışanları da bu konuda ilave bir maddi
imkâna kavuşmuş olacaklar. Bunu da fazlasıyla hak ettiklerini
düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
502 sıra
sayılı kanun tasarısının 1. maddesinde Bu kanunun
amacı mülkiyet ifadesinden sonra gelmek üzere ve benzeri hakları
ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
|
|
Nevzat Korkmaz |
Akif Akkuş |
Kamil Erdal
Sipahi |
|
|
Isparta |
Mersin |
İzmir |
|
|
Beytullah Asil |
|
Behiç Çelik |
|
|
Eskişehir |
|
Mersin |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun
Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde
vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, para basmak, vergi almak, yargılayıp
cezalandırmak gibi devletin hükümranlık yetkilerinden birisi de tapu
dağıtmak, bir mülkün sahipliğine karar verip tescil etmektir.
Bir devlet bir mülkü şahsa tapularken nasıl mülkiyet
haklarını himaye eder, yasalar önünde koruma altına alırsa
bununla ilgili yükümlülükler, sınırlamalar da getirebilir.
Değerli
milletvekilleri, ülke toprağının sahipliği, ülkenin
bütünlüğünü, bağımsızlığını
doğrudan ilgilendiren bir husustur. İçinizden Hadi canım,
abartıyorsunuz. diyebilirsiniz, Devlet erkini kim elinde tutuyorsa
egemen güç odur. yahut Mühür kimdeyse Süleyman odur. diyebilirsiniz. Ancak
hem mülkiyet haklarının uluslararası bazı kuruluş ve
mekanizmalar ile güvence altına alınması ve hem de tüm
devletlerin bu konularda inisiyatifi elde tutma gayretleri ve sınır
getirmeleri bunun böyle olmadığını söylüyor. Yani Tüm
ülkeler şizofren mi de bu alana sınırlamalar getiriyorlar? diye
sormamız gerekiyor. Bu satışlardan gelen paraları da
devletler bir kazanç olarak görmüyorlar, şayet muz cumhuriyeti
değillerse. Ancak babalar gibi satıcı AKP zihniyetinin
yönettiği bir ülkeyse söz konusu olan, o zaman başka. Bu
satışları mucizevi başarı veya Ülkemizde
yabancı sermaye yatırımı patladı. diye bile takdim
edebilirsiniz. Ülke ekonomisine bir müddet sonra misliyle
karşılığını geriye alacak sıcak para
girişi dışında en küçük bir katkısı yoktur.
Mirasyedi evladının baba topraklarını satıp satıp
yemesinden ne farkı var? Stratejik bölgeleri, ülkenin millî güvenliği
meselelerini bile göz ardı ederek yapıyorsanız bunu, bunun
ülkeye hizmetle ne alakası var?
Değerli
milletvekilleri, İsrail devletinin Yahudilerce Araplar ve Filistinlilerden
toprak satın alınarak kurulduğunu bilmeyeniniz var mı?
Batı Trakyada Türklerin arazilerine Yunan Hükûmetince nasıl el
konulduğunu duymayanınız
İlla ki ders almak ve
aklımızı başımıza toplamak için
kafamızı duvara mı çarpmamız gerekiyor?
Bakın, AKP
Hükûmetlerinin arazi ve mülk satışı alanında
yaptığı sekiz yıllık icraatlara: Cumhuriyetin
kurulduğu 1923 yılından 2002ye, yani AKP Hükûmetinin
kurulmasına kadar 11,9 milyon metrekare taşınmaz mal
yabancılara satılırken 2002-2008 arasında satılan
taşınmaz 25 milyon metrekare olmuş. Son iki senede, yani
2008-2010 arasında ise ayrıca 25 milyon metrekare daha yer
satılmış. Tüm cumhuriyet dönemindeki satışların
iki katından fazlası son iki yılda gerçekleşmiş.
Mayıs 2010 verilerine göre, 104.505 yabancının 63 milyon 164 bin
378 metrekarelik taşınmazı bulunuyor. En fazla mülk alan
yabancılar İngilizler, Almanlar ve Yunanlılar. Tabii bu rakamlar
yabancıların kendilerini gizlemeden aldıkları
taşınmazları ifade ediyor. Türk vatandaşlarının
üzerine aldıkları ya da yabancılara satılmış
bankaların ipotek yoluyla elde tuttuğu araziler bu rakamlarda henüz
görünmüyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak neden kaygı duyulması
gerektiğini bilmem anlatabiliyor muyuz değerli milletvekilleri!
Ayrıca, bu
veriler Mayıs 2010a ait. Son iki yılda rakamlar ikiye
katlanıyorsa son altı ayda satışların nerelere
ulaştığı konusunda birazcık düşünmenizi
istiyorum. Yukarıdan bir kartopu atarsınız da çığa
dönüşür ya, evet, çığa dönüşmüştür değerli
milletvekilleri. Yabancıların en fazla rağbet ettiği iller
ise Muğla, Antalya ve Ankara. En fazla toprağın
satıldığı yerlerin içinde Bursa da var. Osmanlı
çınarının filizlendiği Bursada en fazla Yunanlılar
toprak alıyor. Yunan sermayeli bazı bankaların Trakyada, Egede
çiftçilerimize topraklarını ipotek ederek cömertçe kredi
verdiğini, onların borçlandırdığını biliyor
muydunuz? GAP projesinin uygulandığı topraklarda el altından
toprak alındığı iddialarını
duymayanınız var mı?
Değerli
milletvekilleri, sorarım sizlere: Hangi ülkede yabancılar bu kadar
kolayca toprak satın alabiliyor? Hangi ülke kendi geleceğini tehdit
eden bu duruma böylece seyirci kalıyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Eğer bu ülkenin adı Türkiye, Hükûmeti de AKP ise bunda
şaşılacak bir şey yok. Bunları dillendirir iseniz de
global ekonomi masalı anlatırlar, üstüne üstlük paranoya ile
suçlarlar.
Yabancıların
mülk edinmeleri 442 sayılı 1924 tarihli Köy Kanununun 87nci
maddesiyle yasaklanmış idi. Özal Hükûmeti zamanında, 1984te
satışların önü açıldı, 86da Anayasa Mahkemesi bu
düzenlemeyi iptal etti, 2003te iktidar olan AKP bu satışları
yasal hâle getiren yeni bir kanun çıkardı. 2008de Anayasa Mahkemesi
bu kanunu da Anayasaya aykırı buldu. Bu arada satılanlar
Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümemesi ilkesi
doğrultusunda elden çıkmış oldu.
Aziz milletime
bir kere daha bu vesileyle hatırlatayım: Anladınız mı
AKPnin Anayasa Mahkemesini neden sevmediğini? Baş örtüsü,
özgürlükler gerekçeleri bile AKP için hikâye. Üniversiteli
kızlarımızın derdi değil ki dertleri.
İstediklerini aldılar ya, Anayasa Mahkemesi ve HSYKyı ellerine
geçirdiler ya.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, lütfen
Teşekkür
için buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Efendim, evet, teşekkür edeceğim.
Kızlarımız
ne olacak? Bir yıl daha üniversite kapılarında beklesinler.
Hazret 2011i işaret ediyor. Önemli olan seçim kazanmak. Durmak yok,
istismara devam. Milliyetçi Hareket Partisi diyor ki: Gel, çözelim.
Kulağına pamuk tıkamış, duymuyor. Okuyan
kızı yok ki, tuzu kuru.
AHMET YENİ
(Samsun) İktidardayken niye çözmediniz?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Bu kürsüden yabancılara toprak
satışlarının ulaştığı boyutları,
uluslararası çevrelere şirin gözükmek adına bu
satışların önünde duran kurumların nasıl hedef
yapıldığını ve milletin sağ gösterilip sol
yumrukla nasıl nakavt edildiğini anlatmak istedim. Milliyetçi Hareket
Partili bir milletvekili olarak ülke bekasını yakından
ilgilendiren bu tehdide bir kez daha dikkat buyurmanızı istirham
ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM
Başkanlığına
502 sıra
sayılı Tasarının 2. maddesinin (e)
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ederiz.
|
|
Behiç Çelik |
Beytullah Asil |
Kamil Erdal
Sipahi |
|
|
Mersin |
Eskişehir |
İzmir |
|
|
Mehmet
Şandır |
|
Mustafa Enöz |
|
|
Mersin |
|
Manisa |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Behiç Çelik konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN
Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi,
Türkiyenin güncel ve hayati yığınla meseleleri varken bu konuda
maalesef iktidar partisi grubunun bu meselelere hiç değinmeden ama hiçbir
işlem yapmadan, tamamen ileriye matuf, bazı grupların, bazı
oluşumların amaçlarını hasıl etme adına yüce
Meclisi bu şekilde icbar etmeye çalışmak, sanırım
büyük Türk milletinin gözünden kaçmayacaktır. Bunu, biz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak her vesileyle dile getiriyoruz.
Tapu kadastro
teşkilatı oldukça önemlidir. Sayın Bakana yerimden tevcih
ettiğim soruda da buna işaret ettim aslında. Devleti var eden en
önemli organlardan biri tapu teşkilatıdır. Bu teşkilat,
Türkiyenin bütün ilçelerine kadar yayılmış binlerce
çalışanıyla ve tapu teşkilatları yanında kadastro
teşkilatıyla oldukça tecrübe kazanmış
çalışanlardan oluşan bir teşkilattır ancak burada
hedeflenen, amaçlanan, gizli gündem olarak getirilen, sezinlememiz ve
tespitlerimiz bize iktidar partisinin belli bir karar verici, politika
yapıcı ekibinin burada halisane niyetinden bahsetmek mümkün
değil çünkü Türkiye millet olarak meri sistemden defteri hakaniye
geçtiği yaklaşık yüz elli yıl öncesinden bugüne kadar
toprak mülkiyeti konusunda sadece cumhuriyet sınırları içerisinde
değil, cumhuriyet sınırlarımızı da aşan,
neredeyse 7 milyon kilometrekarelik alanda mülkiyeti en iyi şekilde
kurmuş ve bunu bugüne kadar da o 22 devletle birlikte
yaşatabilmiş ender uygulamaları önümüze koymaktadır.
İşte bunlar darmadağın ediliyor. Tecrübeli elemanlar
darmadağın ediliyor sözleşmeli kadroya geçmekle. Kayıt
sistemi bozulmaya çalışılıyor.
Milliyetçi
Hareket Partisi 2002 yılının 18 Kasımına kadar tapu
kadastro teşkilatını yönetti. Değerli arkadaşlar,
TAKBİS Projesini ilk defa, yani tapu sicil sisteminde bilgi sistemini
kuran iktidar, Milliyetçi Hareketin iktidarıydı ve bunu önemli ölçüde
kalamoza denen o kütüklerden alıp kayıtlara geçirerek bunları
ilk kez uygulayan Milliyetçi Hareketin iktidarıydı ama bu şimdi
bozulmaya çalışılıyor. Anayasamızın 35inci
maddesinde mülkiyet hakkının öneminden bahsediyor Anayasamız.
44üncü maddesinde toprak mülkiyetinden bahsediyor ve mülkiyet
hakkının kutsallığı, zaten önce bu yasama dönemi
içerisinde çıkarılan bazı tasarı ve tekliflerle zaten
önemli ölçüde zedelenmiş durumda. En son 2/B uygulamaları konusunda,
gittiğimiz her yerde, özellikle kendi seçim çevrem olan Mersinde insanlar
yana yakıla şikâyetçi olmakta. Çünkü otuz beş-kırk yıl
önce vatandaşımıza verilen tapular bir bir ellerinden
alınıyor ve vatandaş ortada tapusuz, tarlasız, mülkiyetsiz
bırakılabiliyor. Bu uygulama Allahtan reva mı? Bunu yapan AKP
İktidarının karar vericilerini buradan uyarmak lazım.
Değerli AKP Grubunun, bu konularda bu metinleri kendilerine getiren
yetkililerini de uyarması gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çelik, lütfen sözlerinizi tamamlayın.
Buyurun.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Aksi hâlde, bu şekilde bir devlet idaresi mümkün
değil. Devlet, sanki Patagonya devleti hâline dönüştürüldü sekiz yılda.
Rica ederim. Yani tapuyu çökertiyorsunuz, nüfus kayıt sisteminde ciddi
bozukluklar var, bir anda bir seçime giderken bakıyorsunuz 8 milyon insan
ya fazla yazılıyor ya 5 milyon, 6 milyon fazla seçmenle
karşı karşıya kalıyorsunuz. Böyle devlet ciddiyeti
olur mu? Şimdi burada da yine tapu teşkilatına ciddi ve büyük
bir saldırıyı görür gibiyiz, görüyoruz. Onun için, içinizde
ahlak, namus, haysiyet sahibi olan değerli
arkadaşlarımızın bu konuda yetkililerini
uyarmasını özellikle salık veriyoruz.
Bu duygularla
önergemizin kabulünü istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
6ncı madde
üzerinde iki adet önerge vardır, önce geliş sıralarına göre
okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 502 sıra sayılı Tapu Ve Kadastro Genel Müdürlüğü
Teşkilâtı Ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının Personele İlişkin Hükümler
başlıklı 6. maddesinin 3. fıkrasında yer alan
24/6/1994 tarihli ve 4009 sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun 39 uncu maddesine ibaresinin 7/7/2010 tarihli ve 6004
sayılı Dışişleri Bakanlığının
Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin
altıncı fıkrasına ibaresi şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Bekir
Bozdağ |
Ahmet
Aydın |
Ayhan S. Üstün |
|
|
|
Yozgat |
Adıyaman |
Sakarya |
|
|
|
Osman Demir |
|
Kerem Altun |
|
|
|
Tokat |
|
Van |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 6. maddesinin 5. fıkrasına
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan
Çalış
Karaman
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğünde bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihte
merkez ve taşra teşkilatlarında görev yapan personele;
çalıştıkları günlerle orantılı olmak üzere
(hastalık ve yıllık izinleri dahil) ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında
birer aylık net ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün
çalışma ve gayretleri ve sonucunda emsallerine göre
başarılı çalışma yaptıkları tespit
edilenlere Genel Müdürün teklifi ve Bakanın onayı ile Haziran ve
Aralık aylarında birer aylık net ücretleri tutarında teşvik ikramiyesi ödenir.
Bu fıkradaki ödemelere ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulu
Kararı ile tespit edilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Hasan Çalış, Karaman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 502 sıra sayılı
Tasarının 6ncı maddesinin beşinci fıkrası
üzerine vermiş olduğum önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, pek çok teşkilatımız gibi tapu kadastro
teşkilatımız yaptığı görevler ve bu görevlerin
neticeleri sonunda insanların kazanımları ve mağduriyetleri
yönünden gerçekten önemlidir. Bu nedenle tapu kadastro personelinin moralinin
yüksek olması, özlük haklarının tatmin edici olması son
derece önemlidir. Bu önergemizi de bunun için verdik. Bu önergemizde gerçekten
önemli sıkıntılar içinde olan tapu kadastro personeli içerisinde
başarılı olanların özellikle ödüllendirilmesi
amaçlanmıştır. Temennim odur ki Genel Kurulumuz bu önergeyi
kabul eder ve tapu kadastro personelini birazcık motive etmiş oluruz.
Kıymetli
arkadaşlar, bu motivasyonun ne kadar önemli olduğunu sizlere
hatırlatmak adına bazı örnekleri göz önüne sermek istiyorum:
Gerçekten, özellikle orman kadastrosu uygulamalarında ortaya çok önemli
mağduriyetler çıkmaktadır. Seçim bölgem olan Karamanın
merkeze bağlı köylerinde, Ermenek, Sarıvelilere bağlı
köylerinde ve pek çok köyünde gerçekten vatandaşlarımızın
çok ciddi mağduriyetleri söz konusudur. Bunlardan
bazılarını hemen bir çırpıda sayarsak, merkeze
bağlı Bozkandak, Çukurbağ, Yukarı Kızılca,
Aşağı Kızılca; Sarıvelilerimizin Dumlugöze,
Civler, Civandere, Daran; Ermenekin Nadire, Yeşilköy, Evsin, Görmeli gibi
köylerinde gerçekten hemşehrilerimizin, Türkiye genelinde de benzer
problemleri yaşayan orman köylülerimizin çok önemli mağduriyetleri
söz konusudur.
Düşünün
değerli arkadaşlarım, bir bahçeniz var, bir tarlanız var;
dedeniz kullanmış, babanız kullanmış, siz
kullanmışsınız, torunlarınıza
bırakacaksınız. Bir gün geliyor deniliyor ki: Kardeşim,
kusura bakma, burası orman, burayı boşaltacaksın. Yine
dedenizden kalmış, torununuza bırakacağınız veya
kendinizin otuz yıldır oturduğunuz evinize deniyor ki:
Boşaltacaksın. Boşaltmazsan mahkemede kazanman gerekir. Tabii
ki orman kanunlarımızın gerçekten gözden geçirilmesi gerekir ki,
bugüne kadar Ormanla mahkemeleşip de dava kazanan, benim
hemşehrilerimde rastlamadım değerli vekillerim, sizin
bölgelerinizde var mı bilemiyorum. Özellikle haritalama ve
fotoğraflamadan kaynaklanan sıkıntıların giderilmesi
gerekmektedir.
Kıymetli
arkadaşlar, kendinizi bir an için bu orman köylülerimizin yerine koyunuz.
Elinizde, kullanabileceğiniz, bahçe yapabileceğiniz, tarla olarak
kullanabileceğiniz sınırlı bir araziniz var, zor
şartlarda yapabildiğiniz veya miras kalmış bir eviniz var
ve sizi evinizden dışarı atarlarsa ev yapma
şansınız yok. Değerli arkadaşlar, bu
insanlarımız
Evet, ormanlarımız çok önemli,
ormanlarımızı koruyalım ama bu ormanlarımızı
korurken burada yaşayan insanlarımıza da ormanı sevdirecek
tedbirler almalıyız. İnsanlar çektikleri
sıkıntıların sebebi olarak ormanı görürse
ormancılığımız açısından da faydalı bir
iş yapmamış oluruz.
Kıymetli
arkadaşlar, bizim düşüncemiz şudur: Gerçekten, orman olması
gereken fakat orman vasfını kaybetmiş, tarıma
elverişli araziler olabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) Buralarda köylülerimiz davayı kaybetmiş de olabilir.
Böyle yerlerde köylülerimizin mağduriyetini gidermek adına, mülkiyeti
hazinenin olmak üzere köylünün de faydalanabileceği, neticede elde edilen
ürünlerden köylünün de elde edebileceği bir orman dokusu, ağaç
dokusu, meyve dokusu hayata geçirirsek, ben eminim ki ormancının ormanı
korumasına gerek kalmaz, köylü bir tek dal kestirmez. Mesela, değerli
arkadaşlarım, çam dikmeye elverişli bir yere çam
fıstığı dikerseniz, ben eminim ki o köylü çam
fıstığının gelirinden faydalanmak adına o ormanı
sonuna kadar korur. Orman dokusuna uygun meyve yapısının orman
olarak değerlendirilebileceği bir yasa değişikliğinin
de olması gerektiğine inanıyorum.
Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, önergemize desteğinizi
bekliyorum, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın
Çalış.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 502 sıra sayılı Tapu Ve Kadastro Genel Müdürlüğü
Teşkilâtı Ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının Personele İlişkin Hükümler
başlıklı 6. maddesinin 3. fıkrasında yer alan
24/6/1994 tarihli ve 4009 sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun 39 uncu maddesine ibaresinin 7/7/2010 tarihli ve 6004
sayılı Dışişleri Bakanlığının
Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin
altıncı fıkrasına ibaresi şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)- Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Katılıyoruz
Sayın Başkanım.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
24/6/1994 tarihli
ve 4009 sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun,
7/7/2010 tarihli ve 6004 sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun 22 nci maddesi ile yürürlükten kaldırıldığı
için bu düzeltme yapılmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
7nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birinci bölümde
yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm, geçici madde 1 ve 2 dâhil olmak üzere 8 ila 12nci maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii ki gelişen teknoloji, bilişim ve dünya
ilişkileri içinde tapu kadastro teşkilatımızın
artık ihtiyaca cevap vermediği, birçok soruna neden olduğu
biliniyordu. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bu tasarı
eksik de olsa, bugün ihtiyaçlara tam olarak cevap vermese bile yeniden
yapılandırılmasının yararlı
olacağını düşünüyoruz ancak bu konuda birkaç gerçeğe
dikkat çekmek istiyorum.
Tapu kadastro
teşkilatları, görevleri gereği, mülkiyet hakkının,
özellikle gayrimenkul hukukunda tescili konusunda yaptığı
işlemlerle Türkiye genelinde hâlâ istenilen düzeyde her yere
girebilmiş değil. Böyle olunca, Türkiye'de vatandaşın
elinde Osmanlıdan kalan tapular var, zilyetlik belgeleri var, il özel
idarelerine verdikleri vergiler var, bazen de zilyetlik var ama hiçbir belge
yok, tabii bunun sonucu olarak da çok ciddi sıkıntılar
yaşıyorlar, bu sıkıntılar sonucu ihtilaflar
artıyor, kan davalarına dönüşüyor, mahkemelere gidiyor.
Mahkemelerde de bazen otuz yıl, kırk yıl hatta elli yıl
süren gayrimenkul davaları var ve bu davalar nedeniyle, artık,
vatandaş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 No.lu
Protokolün 1 inci maddesi uyarınca, mülkiyet hakkı ihlali nedeniyle
dava yoluna gidiyor ve Türkiye bu konuda da birçok davada mahkûm oldu. Sadece
bu değil, aynı şekilde, Kamulaştırma Yasası ki
daha sonra düzeltildi, Anayasada da bu konuda bir hüküm
değişikliği oldu ama kamulaştırmada da
kamulaştırma işleminin olabilmesi için tapunun olması
gerekiyor, kadastro görmüş olması gerekiyor, bir tescilin olması
gerekiyor. Bunlar da olmadığı için, bugün, HESler, barajlar,
Ilısu Barajı, benzeri barajların yapımı nedeniyle
tapusu olmayan yüz binlerce vatandaşımız mağdur durumda.
Bunlara, evleri, tarlaları, bahçeleri nedeniyle, hiçbir ödeme bu nedenle
yapılamamaktadır.
Aynı
şeyi terörle mücadeledeki tazmin komisyonlarında
Takriben 349 bin
başvuru olmuş. Bu 349 bin başvurudan 150 bin adedinin reddedilme
nedeni başvurucunun tapusunun olmayışı yani evi
yanmış, yakılmış, köyü yakılmış,
tarlasının tapusu yok. Vatandaşın köyüne eğer kadastro
girmemişse vatandaşın bunda günahı da yok elbette ama
maalesef bu da bunun sonucudur.
Yine, üç-dört bin
civarında köyün yakıldığı,
boşaltıldığı, 93-97 yılları arası
Türkiyesinde bu boş olan köylerde, Kadastronun, özellikle öncelikli bir
tespit tapulama çalışmasını yapması gerekiyor.
Boşaltılan köylerde birçok arazi ihtilafı bu nedenle
doğuyor.
Yine, Mahmur
Kampında yaşayan 15 bin vatandaşımız var. Türkiyede
hiç kimse, 1992de, 1993te can güvenliği olmadığı için,
köyleri yakıldığı için kendi ülkesini terk edip Iraka
yerleşmiş 15 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının
mülteci kamplarında yaşadığını görmüyor,
görmezlikten geliyor. Aslında, 15 bin vatandaşına sahip
çıkamayan bir yönetim anlayışının zafiyetini sorgularsak
çok vahim bir durum çıkar ortaya. Peki, bunların köyleri ne durumda,
evleri ne durumda, bağları, bahçeleri ne durumda; bunların
mülkiyet hukuku ne durumda diye sorduğunuz zaman, o bölgelerde kadastro
işlemlerinin de olmadığını görüyoruz. Sadece bu
değil, orman haritaları çıkarıldı 1949-1956 gibi.
Bütün mahkemelerde, bu orman haritaları nedeniyle orman köylülerinin
mağdur olduğunu görüyoruz. Acaba, mahkemeler, Türkiyede, 21inci
yüzyılda, hâlâ 1949ların, 1956ların orman haritalarına
dayanarak orman köylülerini mağdur etmeye devam edecek mi? Bu sıkıntının
giderilmesi için yine Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne büyük görevler
düşüyor.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğüne buradan birkaç uyarıda daha bulunmak istiyorum.
Büyük köy ihtilaflarında, kan davalarında, toprağın
bölüşülmesinde yanlış tespitlerin çok yer
aldığını görüyoruz. Örneğin, 20 bin dönüm bir parselde
tespit yapılmış, tespit de köydeki üç tane ileri gelen üzerine
yapılmış. İleri gelen ölüyor, geriye yüz elli tane
mirasçı bırakıyor, yüz elli mirasçı da bir araya gelip
davasını sürdürene kadar yıllar geçiyor ve bunun için de ister
istemez çatışmalar doğuyor. Öncelikle, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün çok uzun süredir süren davaların hepsini tespit edip
mercek altına alması gerekiyor; sonra, bu ihtilaflı olan,
kadastro giren yerlerdeki tespitleri tekrar bir gözden geçirmesi gerekiyor.
İştirak hâlindeki mülkiyetlerin, karmaşık mülkiyet
hukukunun çok önemli olduğunu belirtmek istiyorum.
Tabii adliyelerde
yazıyor: Adalet mülkün temelidir. Aristo da der ki: Adalet önce
devletten gelir. Evet, devletten geliyor.
Burada bir iki
önemli değişiklik var, bunu önemsediğimi ifade etmek istiyorum.
Özellikle çok hareketli bir nüfus, göç eden bir nüfus, büyük şehirlere
giden bir nüfus söz konusu ve herkes tapuyla ilgili işlemlerini kendi tapu
sicil müdürlüğünde yapmak gibi bir yükümlülükle karşı
karşıyaydı. Belki bu tasarıyla artık -ki bu hedeflenmiş
durumda- tapu işlemlerinin başka yerlerde, değişik
mahallerde yapılabilme imkânının getirilmesi son derece önemli.
Taşra
teşkilatlarının azaltılması, ihtiyaca göre
yapılandırılması elbette doğru ama bir uyarıda
daha bulunmak istiyorum: Elbette ki her ilçede bir tapu müdürü olacak. Zaten,
81 il, 1011 adet tapu sicil müdürlüğü sayısı 957 adede
indiriliyor ama dikkat çekmek istiyorum, 3 bin, 4 bin, 5 bin nüfusu olan
ilçelerde tapu müdürünü bulamıyor vatandaş, tapu müdürünü
bulamadığı için sıkıntılar yaşıyor ve
bu konuda, bir satış işleminde, bir tescil işleminde çok
ciddi mağduriyetler yaşıyor. Bunun mutlaka sadece
yapılandırmayla değil, anlayış olarak güçlendirilip
giderilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle
devletler arasında karşılıklılık ilkesi dâhilinde
mülk alışverişinin, satışının
yapılmasını, devletin yurt dışındaki
vatandaşını ve şirketlerini korumasını elbette ki
önemsiyoruz, doğru da buluyoruz. Gerçi bu konuda Dışişleri
Bakanlığıyla, Adalet Bakanlığıyla uyumlu bir
şekilde yapılacak bir çalışmayla bunun yapılması
gerekiyor. Biliyorsunuz, Türkiyede de mülk satışları
yapıldı yabancılara, bu konuda hileli yollar
kullanıldı Yüzde 5ten fazla satış yapılamaz. denilen
yerlerde farklı şekillerde satışlar yapıldı.
Stratejik durumlar oluyor, güvenlik durumları oluyor, turizm
durumları, kültür durumları oluyor, elbette ki bu konularda ülkeler
arasında karşılıklılık anlayışı
çerçevesinde bu hukukun işletilmesinde büyük bir yarar vardır.
Bütün
bunların yanında, bu yeni yapılanma sürecinin, şu gerçeği
daima göz önünde tutarak hareket etmesi gerekiyor: Tapu sicillerindeki bütün
düzeltmeler mahkeme kararıyla oluyor. Dönüp dolaşılacak yer yine
tapunun, gayrimenkulün olduğu mahkemelerdir, bu kolaylıklar da
vatandaşı bu külfetlerden kurtarmıyor. Bu gerçekleri dikkate
alarak çok özenli bir tescil işleminin dikkate alınması
gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bu duygularla, hayırlı olması temennisiyle, saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve aynı zamanda
şahsı adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
beş dakikadır Sayın Korkmaz.
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 502 sıra sayılı Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının ikinci bölümü üzerine şahsım ve grubum
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, devletin yeniden
yapılanması ve çağdaşlaşmasına yönelik toplumsal
taleplerin temelini oluşturan, bayındırlıktan çevreye,
turizmden kentleşmeye, tarımdan imara, kısacası,
toprağa bağlı tüm faaliyetlerin belirlenmesi ve
gelişmesinde doğrudan ilgili olan bir kuruluştur. Türkiye
Cumhuriyetinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın
doğrudan veya dolaylı olarak hizmet aldığı bir
kuruluştur. Türkiye tapu ve kadastrosu, bugünkü durumuyla ve ürettiği
verilerle, mekâna yönelik çok yönlü ihtiyaçları
karşılayabilmekten maalesef uzaktır. İhtiyaçlar
çeşitlenmiş, bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle beklentiler
artmıştır. Dolayısıyla, toprağa ilişkin
verilerin toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek özellikte
oluşturulması, güvenilir olması, güncel tutulması ve
bunlara kolayca ulaşılması temin edilmelidir.
Tapu ve kadastro
hizmetleri her geçen gün gelişmekte ve vazgeçilmez kamu hizmetleri
arasında yer almaktadır. Bu yüzdendir ki Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü ülkemizin en küçük ilçelerinde dahi birimi olan, yaygın ve
köklü bir teşkilattır ancak maalesef Türkiye'de birçok kurumumuzda
olduğu gibi Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü de yoğun bürokratik
işlemler sebebiyle vatandaşı ile sıkça karşı karşıya
gelmektedir. Vatandaşın tapu işlemlerinin
hızlandırılması için gerekli olan teknik
donanımını bir an önce tamamlamak, temin etmek
durumundadır.
Değerli
milletvekilleri, tasarı ile taşra teşkilatında hâlen 22
adet olan bölge müdürlüğü sayısı 13e indirilmiş, 325 adet
olan kadastro müdürlüğü sayısı 81e ve 1.011 olan tapu sicil
müdürlüğü sayısı da 957 adede indirilmiştir.
İşlem
hacmi ve kurumsal ihtiyaçların her
yıl artması, hizmetin kaliteli, hızlı ve ekonomik bir
şekilde verilmesi için elbette yeni bir yapılanma zorunludur ancak
her zaman, değiştirmek, geliştirmek demek değildir. Bu
değişiklik ile dün vatandaşlarımız kendi ilçelerinde
kadastro hizmetlerini bire bir alır iken bugün ulaşım ve
bürokratik sıkıntılar artacak,
vatandaşlarımızın sırtına daha fazla yük binecek,
tapu ve kadastro işlemlerinde yapılacak işlemler gecikecek,
belki kayıt dışılığın
artışına sebep olunabilecektir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye kadastrosu ise seksen yılda ürettiği
verilerinin yaklaşık yüzde 60 kadar olan bir bölümünü yenilemek ve
verilerini mekânsal bilgi sisteminin gerektirdiği sayısal, ülke
koordinat sisteminde tanımlanmış, hukuken geçerli biçime
kavuşturmak zorundadır. Oysa Türkiye kadastrosu, plan ve verileri
güncel durumda değildir. Zaman içerisinde zemin-kadastro planı
ilişkisi bozulmuş ve kadastro planları zemini yansıtamaz
duruma düşmüştür.
Tapu ve kadastro
bilgileri farklı standartlardadır. Geniş zaman diliminde ve
farklı yöntem ve standartlarda üretilen kadastro bilgilerinin bilgi
sistemine aktarılması için standartların yükseltilmesi yani
iyileştirilmesi gerekmektedir. Tapu ve kadastro planları yenilenmeye
muhtaçtır. Yapılan çalışmalar sadece teknik işlemleri
kapsamakta, kadastro sonrası oluşan ve fakat ilgilileri
tarafından işlemleri tamamlanarak tapu siciline
yansıtılmayan değişiklikler dikkate
alınamamaktadır. Bunun sonucu
zemin-kadastro planı ilişkisi bozulmuş ve kadastro
planları, biraz önce söylediğim gibi, zemini yansıtamaz duruma
gelmiştir. Ayrıca tüm kent bilgi sistemi, arazi bilgi sistemi,
tarım bilgi sistemi, çevre bilgi sistemi, coğrafi bilgi sistemi
birbiriyle entegre hâle getirilmeli ve zenginleştirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, arazi ve araziye ilişkin her türlü faaliyetler ve karar
verici mekanizmalar için gerekli olan, mevcut durumu yansıtan, geçerli ve
güvenilir arazi bilgilerinin sağlanması, tapu kayıtları ve
kadastro haritalarının güncel tutulması, tüm bu bilgilerin bir
veri tabanına aktarılması, bilgilerin güncel olarak bilgisayar
ortamında tutulması ve bunların bilgi teknolojileri kapsamında
yeniden değerlendirilmesi ve kullanıma sunulması gerekir ancak
bu işlemlerde yeterli özen gösterilmediğinden, birçok
vatandaşımız, babadan oğula, oğuldan toruna geçen arsa
ve araziler sebebiyle devletle nizalı durumdadır. İdarenin bu
ayıbı yüzünden mahkemeler lüzumsuz yere meşgul ve vatandaş
mağdur edilmektedir. Öyle ki onlarca yıldır devam eden davalar
vatandaşı canından bezer hâle getirmiştir. İdarenin
çözemediği konuları vatandaş kendi imkânlarıyla çözmeye
çalıştığından, kavgalar kan davaları şekline
dahi ulaşabilmektedir. Özellikle orman köylerimizde tapu ve kadastro
işlevsizliği nedeniyle devletimiz de vergi anlamında büyük bir
kayıp içerisindedir.
Tüm bu
sebeplerden dolayı, toplumdaki adaletsizliklerin ortadan
kaldırılması, mahkemelerdeki dosyaların bir an önce
sonuçlandırılması gerekir. Ayrıca kamulaştırma,
emlak vergisi, alım satım harç ve vergileri, ipotekli
taşınmaz kredisi sistemi, emlak borsası ve benzeri birçok
işlemlerde yararlanılacak taşınmaz değerleme
işlemlerinin yapılması gerekmektedir.
Tasarıyla
alt kadro çalışanlarının maaş ve özlük hakları
günümüz şartlarında oldukça düşüktür. Unvanlı
kadroları kadro karşılığı sözleşmeli yaparak
ve ikramiye vererek, ücretleri yükseltmeye çalışıyorsunuz. Öte
yandan sahada
vatandaşımıza bire bir görev veren alt kademe
çalışanlarını görmezden geliyorsunuz. Hâlbuki asıl
işlem yapan, imza atan, sorumluluk üstlenen ve hata
yaptığında da yakasına asıl yapışılan
onlardır.
Genel
Müdürlüğün şube müdürlüklerini kaldırması da tasarıda
yer alan hususlardandır. Yeni atamalar yapılmayacak, var olanlar
şahsa bağlı hâle gelecek. Bu şekilde müdürler
yetkisizleştirilmiş olacak, idarede gönlünün hoş olup
olmayacağını bilemem ama eli boş yetkisiz yetkililer
görülecektir.
Ülkemizde
taşra birimleri kapatılınca vatandaşımız oradan
oraya taşınarak mağdur olurken, yabancılar, kurulan yurt
dışı temsilcilikleri vasıtasıyla ülkemiz
topraklarını, yaşadıkları ülkelerde memurları
ayaklarına getirerek satın alabileceklerdir. Bunun kabul edilmesi
doğrusu hepimizin zoruna gitmektedir.
Değerli
milletvekilleri, tasarıda Bu Kanuna göre kadro ve görev unvanları
değişen yahut kaldırılan personel, en geç altı ay
içinde, kazanılmış hak aylık derecelerine uygun olmak
kaydıyla Genel Müdürlükte ihtiyaç duyulan diğer kadrolara
atanırlar. Bunlar, yeni bir kadroya atanıncaya kadar, eski
kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminatlar
ile diğer mali haklarını almaya devam ederler. denilmektedir.
Ancak bilindiği üzere bu tip uygulamalar öteden beri sürekli yargıdan
dönmüş ve bu konularda emsal kararlar alınmıştır. Bunu
da bir uyarı olarak sizlere sunmuş olalım.
Değerli
milletvekilleri, şu anda vatandaşımız tapu idarelerinde
zaten alış satıştan dolayı bir harç yatırmakta,
bunun yanında döner sermayeye de para aktarmaktadır. Son olarak emlak
değerlemelerindeki yükselmelerden vatandaşlarımızın
ödediği vergi, harç ve döner
sermaye miktarları artmıştır.
Şimdi bu
tasarıyla vatandaşlarımızın tapu ve kadastro
hizmetlerine ödeyeceği ücretler daha da artmış olacaktır.
Herhâlde sosyal devletten, hizmetkâr devletten anladığınız
bu, ne kadar para o kadar hizmet.
Bunun
yanında, teknik personel kadroları kaldırılıyor
değerli milletvekilleri ve genel idari hizmetler olan kadrolar geliyor.
Teknik personel bu durumda zamanını daha fazla masa başında
mı geçirecek diye sormamız gerekiyor veya arazideki teknik sorunlara
kim cevap verecek?
Bu kanun,
kadastro müdürlüklerinin tamamen lağvedildiği anlamına
gelmektedir. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü bir, kadastro müdürlüklerindeki
kontrol mühendislerinin yetkisi alınıyor. İki, teknik hizmetler
sınıfında olan teknisyen, tekniker, kontrol memuru ve kadastro
üyesi kadroları yok edilerek bu insanlar sıradan memur durumuna
getiriliyor. Üç, teknisyen, tekniker ile bu görevlerde
çalışmış, sınava girerek bir üst göreve gelmiş
olan kontrol memuru ve kadastro üyesi arasında hiçbir fark kalmıyor.
Tapu ve kadastro
uzmanı olmak için, değerli milletvekilleri, otuz yaş
sınırı getirilerek, yetişmiş tecrübeli personelin
tamamının önü kesilmiş oluyor. Unutmayın ki tecrübeli
personelin yüzde 90ı otuz yaşını geçmiş durumda.
Bundan sonra, kapsam dışında
bıraktığınız bu insanlardan, doğrusu, merak
ediyorum, nasıl hizmet bekleyeceksiniz? Özlük haklarında zaten
sıkıntılı olan personel, ya emekli olacak ya da başka
kurumlara geçmeye çalışacak. Bu da tecrübeli personel
sıkıntısı yaratmayacak mıdır?
Diğer bir
konu ise teftiş kurulu başkanlığında çalışan
müfettiş maaşlarının kurum içinde görev yapan diğer
üst düzey personelin özlük haklarıyla
karşılaştırıldığında arada var olan
maaş farkının müfettişler aleyhine gittikçe
açıldığıdır. Hiyerarşiye uygun bir düzenleme
yapılabilmesi için, teftiş kurulunda görev yapan
başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş
yardımcılarının maaşlarında da iyileştirmeler
yapılması zorunlu görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, vatandaşımızın istediği yerde tapu
işlemlerini yapabilmesi olumlu bir değişikliktir. Ancak bu
değişiklik ile tapu kadastro çalışanları bugün dahi
işlere yetişemez iken başka bir tapu dairesinden onay
bekleyecekler, gerekli yazışmaları ve mesajları da
düzenleyecekler ve bu işleri de hatasız olarak yapmak mecburiyetinde
kalacaklardır.
Bu olumlu bir
düşüncedir ancak kesinlikle yeni bir stratejiye, yeni bir planlamaya
ihtiyaç göstermektedir. Yapılan tüm değişiklik ve düzenlemeler,
yapılması gereken başka değişiklikleri de beraberinde
getirmektedir. Dolayısıyla, daha geniş çaplı ve köklü
değişikliklere ihtiyaç vardır.
Bunun için,
hazırlanan tasarının daha geniş kitlelerce, özellikle sivil
toplum kuruluşlarınca da tartışılması
gerekmektedir ancak bu konuda ciddi girişimlerde
bulunulmadığını komisyon üyesi
arkadaşlarımızdan öğrenmiş bulunuyoruz.
Tüm bu
sebeplerden dolayı tasarıyı eksik bulduğumuzu ve Milliyetçi
Hareket Partisi olarak muhalefet edeceğimizi belirtir, bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Bölüm üzerinde
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Yalçın, buyurun.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bazı yayın organlarında, Irakın işgalinden sonra
Musul ve Kerkükte özellikle soydaşlarımızın
varlıklarını yok etmek adına tapu dairelerinde ve nüfus
idarelerinde bir yağmanın olacağı endişesiyle oradaki
kayıtlardan birer kopya alınıp Türkiyeye getirildiği
yazıldı çizildi. Bu haber doğru mudur? Gerçekten oradaki
kayıtlardan birer kopya ülkemize getirilmiş midir? Eğer
doğruysa, oradaki soydaşlarımızın
varlıklarının temini bakımından gerek Irakta gerekse
uluslararası yargı anlamında ne işlem
yapılmaktadır, bu kayıtlar hangi amaçla
kullanılacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Adana Karaisalı ilçesi ve yöresinde Çakıt ve Körkün
ırmakları arasında kalan bölgenin bütün arazisinin
Ramazanoğulları Vakfına ait olduğu belirtilerek tapu iptal
davalarına gidilmeye başlanacağı ilgili kurumlarca
açıklanmış bulunmaktadır.
Bu arazilerin
Ramazanoğulları Vakfına ait olduğunun bildirilmesi üzerine
İstanbuldan, Avrupadan ve değişik yerlerden Adanaya gelen
bazı insanlar Elimizde soy ağacı var, bizler
Ramazanoğullarının vârisleriyiz. deyip mal ve arazi
taleplerinde bulunmaya başlamışlardır. Tabii bu durum, çok
uzun yıllardan beri dededen toruna, torunlarının da torunlarına
intikal eden bu arazileri ekip biçen yöre halkını ziyadesiyle
tedirgin etmiş, sıkıntıya sokmuş ve bir huzursuzluk
meydana getirmiştir. Bu durumdan Hükûmet olarak bilginiz var
mıdır? Şayet varsa, bu huzursuzluğun giderilmesi için yine
Hükûmet olarak ne gibi çalışmalarınız mevcuttur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Delaletinizle
Sayın Bakana soruyorum: Tapu sicil müdürlüklerinde gerçekleştirilen
devir, tescil ve satış işlemleri gayrimenkulün olduğu yerde
yapılmaktadır bilindiği gibi. Dolayısıyla,
vatandaşlarımızın ikametleri satacağı veya
devredeceği gayrimenkulün dışında başka yerlerde ise
vatandaşlarımız bazı külfetlere girerek işlemlerini
yapmaya gitmektedirler. Örneğin, ben, Manisadaki gayrimenkulümü satmak
istesem Manisaya gitmek zorundayım. Dolayısıyla, bu
zorlukların ortadan kaldırılması için
Bakanlığınızca herhangi bir çalışma yapılmakta
mıdır? Bu konuda bir bilgi verirseniz
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelik
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Kürsüden
konuşmamda da ifade etmiştim, bu memuriyet güvencesini özellikle
önemsiyorum. Bu konuda bu yasa çıktıktan sonra, bu tasarı
yasalaştıktan sonra memuriyet güvencesi konusunu nasıl
düşünüyorsunuz? Bu konuya özellikle vurgu yapmak istiyorum.
Yurt
dışında tapu memuru uygulamasına niçin gerek duydunuz ve
oluşturulan fonun, burada bu tasarıyla oluşturulan fonun mali
boyutunun ne kadar olacağını tahmin ediyorsunuz, 2011
yılında örneğin?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu tasarıyla iptal edilen toplam 10.056 kadroda hâlen istihdam edilen
personelin yeni ihdas edilen toplam 8.046 kadroya yerleştirilmesi
nasıl yapılacaktır? Bu amaçla ne tür objektif ölçüler
kullanılacaktır? Yeni kadrolarda karşılığı
bulunmayan 2 binden fazla personelin durumu ne olacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizin her
yerinde olduğu gibi Tokat ili Erbağ, Niksar, Almus ilçelerinde
mücavir alanlar orman vasfını kaybetmiş olan yerlere
dayanmıştır. Dolayısıyla yeni bir yerleşim yeri
tahsis edilememektedir. Orman vasfını kaybetmiş olan bu yerlerin
tespit edilerek belediyelere verilmesiyle ilgili bir çalışma
Bakanlığınızda yürütülmekte midir bunu öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
tapu kadastro çalışanları zor şartlarda görev yaparak
vatandaşlarımıza hizmet vermektedir. Söz konusu personele döner
sermayeden pay verilmesi hizmet veren personeli rahatlatacak ve dedikodulardan
büyük ölçüde uzaklaştıracaktır. Daha önce de belirttiğiniz
gibi, döner sermaye düzenlemesinin tüm kamu kuruluşları için
yapıldığında değerlendirileceğini söylediniz.
Ancak tümüyle düzenlemeyi beklemeden karayolları personeline
verildiği gibi tapu kadastro çalışanlarına da verilmesi,
daha sonra da diğer döner sermayeli kuruluşların düzenlemesi
yapılabilir. Bu konudaki çalışanlara bir müjde vermeyi
düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın
Bakanım, tapu kadastro uygulamalarının önemli
mağdurlarından olan orman köylüleri Sayın Hükûmetinizin
uygulamaları sonucunda özellikle keçilerini satmak zorunda
bırakılmıştır. Bu köylülerimizin bugüne kadar
mağduriyetini giderici projeler maalesef kâğıt üzerinde
olmasına rağmen hayata geçmemiştir. Orman köylülerimizin bu
zararlarından doğan mağduriyetini gidermek için herhangi bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Cengiz
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Sayın Bakanım, biraz önce de
arkadaşımızın ifade ettiği gibi bazı
bakanlıkların döner sermayesinden personel
yararlandırılmaktadır. Özellikle kadastroda ve tapuda
çalışan arkadaşlarımızın da böyle bir beklentisi
var ve sizden de böyle bir müjde beklemektedir. Bu konudaki düşünce ve
çalışmalarınız var mı, yok mu? Bu konuda bir
aydınlatırsanız seviniriz.
İkincisi,
Gelibolu Yarımadası başta olmak üzere, Çanakkalede
yabancılara toprak satımı oldu mu? Olduysa, kaç dönüm veya
hektar arazi satılmıştır veya kaç adet yabancıya
satılmıştır ve hangi ülke vatandaşları bu
arazileri almıştır? Bu konuda, özellikle Gelibolu
Yarımadasındaki hassasiyeti düşünürsek, hem Çanakkalelilerimizi
hem de Meclisimizi hem de Türkiyedeki vatandaşlarımızın
hassasiyeti açısından, bu bölgedeki yabancılara
satışla ilgili ayrı bir kararımız, hassasiyetimiz veya
çekincemiz olur mu? Bu konuda bilgi verirseniz ve bir de özellikle
Bakanlık personelinin döner sermayesiyle ilgili -müjdeyle ilgili- bir
çalışmanız var mı, yok mu? Bu konudaki cevabınız
da çok önemli.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ediyorum.
Özellikle
Sayın Yalçının sorusu; evet, bugün basında böyle bir haber
yer aldı. Yani oradan özellikle son yıllarda getirilmiş bir
kayıt yok.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Keşke olsaydı.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Belki o, Türkiyede,
Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma, Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğümüzün arşivlerinde yirmi üç ülkeye ait kayıtlar söz
konusu. Sanıyorum o baz alınarak herhâlde böyle bir haber
yapıldı. Yoksa, oradan bir arşiv bilgi, oradaki kayıtlar
buraya getirilmiş, böyle bir durum söz konusu değil.
Sayın
Tankut, özellikle vakıf arazilerle alakalı mevzuat bizim Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğünün ilgi alanı dışında olan
bir konu.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Hükûmet olarak
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Bununla alakalı bilgi
veremiyoruz ama konuyla alakalı, araştırıp, yazılı
belki cevap verme imkânımız olabilir.
Sayın Enöz,
özellikle bu gayrimenkulün bulunduğu tapu sicil müdürlüğü veya
olduğu yerdeki tapu sicil müdürlüğünden ancak satışlar
yapılabiliyor. Bu teşkilat kanununda yaptığımız
düzenlemeyle birlikte, düzenlemesi yapılarak, herhangi bir
vatandaşımız, Türkiyenin neresinde olursa olsun, gayrimenkulün
bağlı olduğu sicil müdürlüğü değil, herhangi bir sicil
müdürlüğüne giderek bir başka yerdeki gayrimenkulün alım
satım ve buna bağlı işlemleri yapabilir hâle gelmiş
olacak. Bu, teşkilat kanununda var, inşallah onun uygulamasına
2011 yılında başlayacağız.
Bir diğer
konu, yine bununla bağlantılı, özellikle bizim
görevlendirdiğimiz, yetki verdiğimiz, Türk
vatandaşlarımızın yoğun olduğu yabancı
ülkelerdeki belli büyükelçiliklerimizin bulunduğu merkezlerde de, böyle
bir eleman göndermemiz durumunda, burada da, Türkiyedeki gayrimenkullerini
oradaki vatandaşlara alım satım işlemleri yapılabilir
hâle gelmiş oluyor.
Sayın
Çelikin ifadesi, bu personelle
Soruyu şu anda tam not alamamışım.
Sayın
Işık, personelle alakalı bir personel indirimine gitmiş
oluyor kadro anlamında. 17 bin çalışanı var Tapu Kadastro
Genel Müdürlüğünün.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Bakan, şimdi tapu sicil müdürlüğü
unvanının içerisindeki sicil kelimesi çıkarılarak böylece
bu unvanı uhdesinde bulunduranlar otomatikman boşluğa
çıkacak. Sonra partizanca atamalar gelecek.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Hayır, hayır. O
anlamda bir düzenleme değil. Özellikle şu anda kullanılmayan,
aslında, boş kadroları iptal etmiş oluyoruz. Yani fiilî
olarak bir çalışanın azaltılmasına gidilmesi söz
konusu değil.
Toplam 10.056
iptal söz konusu ama 8.076 ihdas söz konusu ama bu bizim fiilî
çalışanımızı azaltmıyor. Şu anda kadro olup
da personelimizin bulunmadığı kadrolarla alakalı bir iptal,
ihdas söz konusu.
Sayın
Paksoy, döner sermayeyle ilgili ben açıkladım, tekrar ifade etmekte
fayda görüyorum. Özellikle Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüzün
çalışmaları
Çok özverili bir mesai harcıyorlar. Hem bu
kadastro çalışmaları için geçerli hem tapu sicil müdürlüklerinde
çalışan personelimiz çok dikkatli, çok etkili ve verimli.
Vatandaşlarımıza hızlı hizmeti verir hâle geldik.
Dolayısıyla ücretlerinde de, yaptıkları işin
hassasiyeti, ehemmiyeti ve önemini de göz önüne aldığımızda
ve nitekim mesela, özellikle sicil müdürlüklerimizde bir personelimiz sehven de
bir yanlış işlem yapmış olsa, o gün -eğer bir
gayrimenkul değişikliği ise bu- bir başkasına
gayrimenkulün satılması şeklinde de olsa, bu
anlaşıldığında, tespit edildiğinde, o çalışanımız
vefat etmiş olsa da, mirasçılarına kadar sirayet eden bir
sorumluluk altındalar. Dolayısıyla özellikle biz
çalışanlarımızın döner sermayeden ilave bir pay
almasını arzu ediyoruz. Bunların onları bu konuda daha
motive edeceğini, bu emekleri noktasında onlara bir katkı olacağını
da düşünüyoruz. Fakat burada şu anda Maliye
Bakanlığımız, özellikle döner sermayesi olan
kuruluşlarda bir bütüncül düzenleme yapıyor ve ümit ediyorum
yakın bir zamanda inşallah bu yasalaşmış olacak.
Diğer
kurumlarda da bu tür beklentiler var. Bizim burada, bu teşkilat kanununda
böyle bir düzenlemenin Hükûmet kararı olarak uygun görülmediğini
ifade etmek istiyorum ama çalışma gerçekleşecek. Şu anda
Maliye Bakanlığı bu çalışmayı yapıyor.
Sayın
Çalış orman köylülerinin mağduriyetleri ve keçilerle ilgili bir
kısım mağduriyetler olduğunu ifade etti. Bu, daha çok bizim
Çevre ve Orman Bakanlığımızın uhdesinde olan bir konu.
Oradan bilgi alıp yazılı olarak cevap verebiliriz.
Yine, Sayın
Cengizin Geliboluda yabancıya mülk satışı, arazi
satıldı mı? diye bir sorusu oldu. Hemen şunu ifade etmek
istiyorum: Özellikle yabancıya mülk satışında tarım
arazisi veya arazi satışı söz konusu değil. 2005
yılında yaptığımız düzenleme ile özel
kişilere, yabancılara arazi satışı söz konusu değil
çünkü bu yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebiliyor. Ancak
yapı yani bir bağımsız bölüm, daire veya dükkân, iş
yeri satın alabilir. Bu da karşılıklılık ilkesine
göre yapılan bir satıştır. Yani Türkiyeden herhangi bir
ülkenin vatandaşının mülk satın alabilmesi için bizim kendi
vatandaşlarımızın orada satın alma
şartlarıyla orantılı olarak
karşılıklılık ilkesine göre bu yapılıyor.
Aslında bu, bir siyasi tartışma konusu yapılabilecek bir
konu olmaktan ziyade tamamen teknik bir konudur, yasalar çerçevesinde bu
yapılmaktadır ama burada sayın milletvekillerimizin ifadesinde
bulunan böyle başkalarına mülk satışı, yani bugün
kendi ülke menfaatleri, yasalarımıza aykırı asla böyle bir
şey söz konusu değil. Çanakkalede de 177 taşınmaz
satışı gerçekleşmiştir toplam bugüne kadar yabancılara
mülk satışı kapsamında ama bunların hiçbirisi arazi
satışı şeklinde değildir.
Diğer cevap
veremediğimiz konular varsa tutanaklardan bakıp yazılı
cevap vereceğiz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
8inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sıralarına göre
okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 8. maddesinin 4. fıkrasına
aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Mehmet Şandır |
Behiç Çelik |
Beytullah Asil |
|
|
Mersin |
Mersin |
Eskişehir |
|
|
Erdal Sipahi |
Akif Akkuş |
Alim Işık |
|
|
İzmir |
Mersin |
Kütahya |
|
|
|
M. Akif Paksoy |
|
|
|
|
Kahramanmaraş |
|
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü Teşkilatında görev yapan personele; Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü gelirlerinden oluşturulan döner sermaye
gelirlerinden en yüksek devlet memuru maaşının %200-%400ünü
geçmemek üzere, hiyerarşik duruma göre belirlemeye Genel Müdürün teklifi
ile Bakan yetkilidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8.
maddesinin 3. üncü fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Reşat
Doğru
Tokat
Genel Müdürlük;
Çalışanlarını, Tapu ve Kadastro hizmetlerinin yerine
getirilmesinde kasti olmayan hatalardan oluşacak mali sorumlulukları
nedeniyle kendilerine yapılacak rüculara karşı sigorta
yaptırmak zorundadır. Bu sigorta pirimi döner sermayeden
karşılanır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Reşat Doğru
BAŞKAN
Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 502
sıra sayılı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 8inci maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tapu kadastro
hizmetleri, vazgeçilmez nitelik gösteren, geniş kaynak ve ekipman
gerektiren bir kurumdur. Tasarı ile Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün yapısı ve görevleri değişmektedir.
Kanunun daha teferruatlı bir şekilde değerlendirilmesinin ve
Mecliste görüşülmesinin daha uygun olacağını
düşünüyorum. Neden denirse, daha önce çıkartılmış olan
birçok kanun da yine bu şekilde süratli bir şekilde getirilmiş,
akabinde de torba kanunlar içerisinde yeniden değerlendirilerek bazı
maddeleri değiştirilmiştir. Bu kanunun da bu şekilde çok
süratli bir şekilde getirilmiş olduğunu düşünüyorum. Daha
teferruatlı bir şekilde değerlendirilip de getirilmiş
olsaydı belki de önümüzdeki birçok sorun da çözümlenmiş olurdu diye
düşünüyorum.
Tasarıyla
kurum personelinin çalışma güvencesi kısmen kaybolmaktadır.
Alt kadro çalışanlarının maaş ve özlük hakları
günümüz şartlarına uygun olmamaktadır. Ancak üst görevlerde
bulunanlara, unvanlı kadrolara ikramiye verilmekte, ücretler
yükseltilmektedir. Bu durum da önümüzdeki zaman içerisinde acaba personel
arasında bir çalışma barışını bozacak
mı şeklinde düşünmek durumundayız.
Tasarı ile
döner sermaye oluşturuluyor. Bu durum, vatandaşların tapu ve
kadastro hizmetlerine ödeyeceği masrafları artırabilir diye
düşünüyoruz. Vatandaşlar acaba ek ödeme mi yapacaklar?
Tapu kadastro
hizmetleri süratle yapılması gereken hizmetlerdir. Halk arasında
hizmetlerin yavaş yürütüldüğü, yavaş yürüdüğü şeklinde
de şikâyetler vardır.
Döner sermaye
ödemesi yapılırken hızlı, çalışkan, görevini en
iyi yapan insanlar tercih edilmelidir. Döner sermaye, kim daha fazla para
kazandırmışsa ona ödenmelidir diye düşünüyorum. Herkese
eşit ödeme, üst unvanlı yöneticilere daha fazla ödeme de doğru
değildir. Derecesi küçük olan memur ve çalışanlara performanslarına
göre daha fazla ödeme yapılmalıdır. Döner sermaye
dağıtımında, bugün, Sağlık
Bakanlığı noktasında olsun veyahut da diğer noktalarda
olsun çok ciddi problemlerle karşı karşıya olduğumuzu
söylemek durumundayız. Aynı durumun ben Tapu Kadastroda da olabileceğini
düşünüyorum. Bundan dolayı da orada döner sermayeyi kazanan
insanlara, kazandıran insanlara bunların daha farklı bir
şekilde verilmesinin de daha doğru bir yöntem
olacağını düşünüyoruz.
Ayrıca bu
kanunla, yurt dışında personel görevlendirilmesi geliyor. Son
zamanlarda getirilen her teşkilat kanununda yurt dışı
görevleri tahsis ediliyor. Bu kanun öncesinde görüşmüş
olduğumuz, daha önceki Kredi ve Yurtlar Kurumuyla ilgili kanunda da
aynı şekilde, yurt dışında yeni görevler tahsis
ediliyordu, bu kanunda da Genel Müdürlüğün bazı görevlilerinin yurt
dışında görevlendirilmesi yönlendiriliyor ve gösteriliyor. Yani
neredeyse Dışişleri Bakanlığının
görevlerinin bir vesileyle, çeşitli bakanlıklar nezdinde, genel
müdürlükler nezdinde, kendilerine doğru kaydırılmakta
olduğunu görüyoruz. Hâlbuki, bakınız, mesela Kredi ve Yurtlar
Kurumuyla ilgili o kanunda bir TİKA marifetiyle o görevler yürütülebilir.
Yine bununla ilgili görevlerin de bir Dışişleri Bakanlığı
personeli tarafından yürütülmesi acaba düşünülemez miydi? Yine bu
kanunun içerisine acaba neden tapuların yeniden
yapılandırılmasını koymadık?
Şu anda
ülkemizin her yerinde, köylerinde, şehirlerinde, kasabalarda çeşitli
tapular vereseli tapular şeklinde bulunmaktadır. Bu tapulardan
dolayı da insanlarımız çok büyük bir mağduriyet
içerisindedir. İnsanlar mesela köylerindeki ürünlerinde afet geçiriyorlar,
afet parası alamıyorlar çünkü tapular kendi üzerlerinde değil.
Mesela hayvancılık kredisi almak istiyorlar, hayvancılık
kredisi almak isterlerken bankalara gidiyorlar ve bankalara gittikleri zaman
da, tapuların yine kendi üzerlerinde olmamasından dolayı büyük
bir mağduriyet içerisinde bulunuyorlar. Yine, araziyi satmak istiyorlar,
satışlarında çeşitli problemlerle karşılaşıyorlar.
Bundan dolayı da bu kanunun içerisine veyahut da bundan sonraki gelecek
olan kanunlar içerisine bu vereseli tapularla ilgili, çok parçalı
tapularla, çok ortaklı tapularla ilgili bazı maddelerin mutlaka
konması gerekir diye de düşünüyorum.
Ayrıca,
çeşitli noktalarda devlet, arazileri, gölet yapacağım, yol
yapacağım veyahut vesaire şeklinde
kamulaştırıyor. Bu kamulaştırmalar neticesinde de
bunlar gerekli yerlerinde kullanılmıyor veyahut da başka
manalarda kullanılıyor. O zaman yine mağduriyetler ortaya
çıkmaya başlıyor.
Bakınız,
şu anda Tokat ilinde, merkeze bağlı Avlunlar beldesi diye bir
beldemiz vardır. Avlunlar beldesinde, yine aynı şekilde Almusun
Çevreli kasabasında böyle bir durumla da
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Doğru, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Avlunlar
beldesinde Musullu Barajı uzun yıllardan beri beklemektedir. Birçok
siyasi parti, hatta şu andaki mevcut olan iktidarın milletvekilleri
de Musullu Barajının yapılması noktasında halka,
köylüye söz vermişlerdir ancak şu ana kadar en küçük bir gelişme
olmamıştır. Musullu Barajının da süratli bir
şekilde yapılmasını Avlunlar halkı bekliyor.
Dolayısıyla, bu tür şeylerin yani kamulaştırma
neticesinde kamulaştırılan veyahut da bir noktada halkın
yararına bazı işler noktasında devletin kontrolüne geçen
yerlerin mutlaka o kamulaştırma durumuna göre yapılması
gerekmektedir. Musullu Barajının veyahut da Çevreli Göletinin yapılması
noktasında bu yönlü olarak halkın beklentilerinin olduğunu
söylemek istiyorum.
Önergemin
kabulünü bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 8. maddesinin 4. fıkrasına
aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü Teşkilatında görev yapan personele; Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü gelirlerinden oluşturulan döner sermaye
gelirlerinden en yüksek devlet memuru maaşının % 200-% 400ünü
geçmemek üzere, hiyerarşik duruma göre belirlemeye Genel Müdürün teklifi ile
Bakan yetkilidir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakanın katılmadığı, Komisyonun
katılmadığı bir önergeyi sizin takdirlerinize sunmak
istiyorum. Bu önergenin içeriğiyle ilgili mutlaka muhatap
olacaksınız, sizlere de soracaklar.
Bakınız,
getirilen bu teşkilat kanunu ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün
yeni yapılanmasında 8inci maddede bir döner sermaye işletmesi
kuruluyor. Bu hem Genel Müdürlükte hem de bölgelerde kuruluyor ve burada
verilen hizmetlerden bir gelir alınarak bir döner sermaye işletmesi
oluşturulacak yani kendi gelirlerinden, personelin
çalışmasından oluşan gelirlerden bir işletme
oluşturuluyor. Bu işletmenin kuruluşunda başlangıçta 4
milyon Türk lirası bir sermayeyi zaten genel bütçeden veriyor, sonra
Bakanlar Kurulu kararıyla da bunu 4 katına çıkarma imkânı
oluyor, hatta 5 katına çıkarma imkânı oluyor. Böylelikle,
verilecek hizmetlerden oluşacak bir bütçe oluşturularak bu hizmeti
verecek personelin özlük hakları veya geliri geliştiriliyor.
Değerli
milletvekilleri, mülkiyetle ilgili tüm konularda hizmet gören devlet
memurları sürekli olarak bir şaibenin altındadır, bunu
hepimiz biliyoruz. Sayın Bakanlık bu kanunu çıkarırken, bu
işletmeyi, bu döner sermaye işletmesini kurarken gerçekten doğru
düşünmüş. Ama, bu Genel Müdürlükte çalışacak personele
ayrım yapmaksızın yani performansına veya
yaptırılacak ek hizmetlere bakmaksızın bu döner sermaye gelirlerinden
bir pay verilmesini teklif ediyoruz. Bu bizim de teklifimiz, ilgili
sendikaların da teklifi, hem Memur-Senin hem de Türk İmar-Senin
teklifi.
Bunu, aynı
şeyi Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilat kanunu burada
görüşülürken konuştuk, kabul ettik ama bunu tapu memurlarına
vermeyişimizin bir gerekçesi yok. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
işte böyle bir önerge veriyoruz, diyoruz ki: Geliniz, oluşturulan bu
döner sermaye gelirlerinden, bu döner sermayeyi emekleriyle oluşturan tapu
memurlarına, tapuda çalışan, tapu kadastroda çalışan
personele Genel Müdürün teklifi, Bakanın onayıyla bir pay verelim.
Bunun nesini reddediyorsunuz, niye kabul etmiyorsunuz, bunu anlamıyorum.
Yani bir devlet, bir bakanlık kendi personelinden neyi
kıskanıyor, bunu anlamakta zorlanıyorum değerli
milletvekilleri.
Onun için,
Bakanın reddettiği, Komisyonun kabul etmediği bu önergeyi
sizlerin takdirine sunuyorum. Bunun neresinde yanlış var? Birinci
husus bu.
İkinci husus
da, değerli milletvekilleri, bakınız, idarenin işlemindeki
yanlışından dolayı vatandaşın bir
mağduriyeti var. Değerli milletvekilleri, hepinizi ilgilendiren bir
konu, hepinizin bölgelerinde yaşanan bir hadise, oy alarak vekili
olduğunuz bu milletin, bu vatandaşın çok temel bir sorunu. Adama
tapu vermişsiniz, o tapuyu yıllarca kullanmış, gün
gelmiş tapusu iptal edilmiş. Tapuyu veren de devlet, iptal eden de
devlet! İş mahkemeye intikal etmiş, mahkeme devletten yana
kararını vermiş, ama bakıyorsunuz adamın hem tapusunu
almışsınız elinden hem de mahkeme masrafları olarak
yüklü bir meblağı da adama borç olarak
yazmışsınız. Bu, zulüm değil mi değerli
milletvekilleri, bu adaletsizlik değil mi? Bunu düzeltelim burada. Biz
hukuk kuruyoruz. Kurduğumuz hukuk, eğer millete bir adalet
dağıtmıyorsa, bir huzur vermiyorsa, bir imkân vermiyorsa, bunun
ne anlamı var? Bu iki hususu burada düzenleyelim. Çünkü idare kendi
kusurundan dolayı bir mağduriyet yaratmış, bu kusurun
maliyetini devlet üstüne almak mecburiyetinde. Adalet bu, devlet olmanın
gereği bu. Bunun formülünü biz bulmak mecburiyetindeyiz.
Bunu ertelemenin
anlamı yok. Şimdi Sayın Bakan diyor ki, Bunu ileri kanunlarda
düzenleyeceğiz. Niye düzenlemiyoruz şimdi? Şimdi de kanun
çıkarıyoruz değerli milletvekilleri. Bu, sizin de
bölgelerinizin, sizin de seçmenleri-nizin sorunu,
vatandaşımızın sorunu; Mersinin Erdemli, Silifke, Anamur,
tüm o dağlarda dişiyle tırnağıyla
toprağını ekerek, onuruyla o topraklarda yaşamak isteyen
insanların elinden devlet kendi kararıyla tapusunu alıyor,
arazisini alıyor. Almakla kalmıyor, bir de mahkeme
masrafını üzerine yüklüyor. Bunun adı zulümdür değerli
milletvekilleri. Buna gönlünüzün razı olmayacağına
inanıyorum, inanmak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Şandır, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Sayın
Başkanım, gerçekten arkadaşların ilgisini çekmek için
gayret gösteriyorum ama millet dinliyor. Bu sorun halkın sorunu, bu sorun
her bölgede insanımızın sorunu. Atadan öteden kalan
toprağına, idare, bugün, bir gerekçe geliştirerek iptal
davası açıyor, adamın tapusunu da elinden alıyor, üstüne
bir de mahkeme masrafı olarak bir borç çıkartıyor. Bunu burada
düzeltmemiz lazım değerli arkadaşlar, düzeltmezsek, yarın
milletin yüzüne hep beraber bakacağız gittiğiniz yerlerde, ben
size ifade ediyorum, bunu muhalefet olsun, siyaset olsun diye de söylemiyorum
Bu, bizim bölgelerin, özellikle o dağ köylerinin çok temel sorunu. Adam o
dağda yaşamaya çalışıyor, siz elinden hem
toprağını alıyorsunuz hem de üstüne bir borç yüklüyorsunuz.
Gelin, bunu burada düzeltelim, geçici maddeyle düzeltelim. Ek madde olarak değil, geçici madde olarak
düzeltmek mümkün. İşte, Adalet Komisyonu Başkanımız
burada.
Bu gerekçelerle
bu önergeyi verdik, kabulünü istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Sayın
Bozdağ, bir söz talebiniz var.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Yerimden Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, tapu kadastro
işlemleri yapılırken, tapu kadastro işlemlerini yürüten
kamu personelinin yanlış tespitleri neticesinde, kimi yerlerde Orman,
kimi yerlerde hazine, vatandaşın üzerine tespit gören
gayrimenkullerle ilgili tapu iptal ve tescil davaları açıyor ve davayı
açan davacı kazandığı zaman da bunun mahkeme
masrafları ve vekâlet ücreti davalı üzerine yükleniyor. Tabii burada
idarenin bir kusuru var, vatandaşın bir kusuru yok. İdarenin
ihmal ve kusuru nedeniyle yapılan bir tespit, daha sonra başka bir
idarenin açtığı dava neticesinde mahkemede vatandaşın
aleyhine sonuçlandığında ortaya bir haksızlık
çıkıyor, bunun düzeltilmesi lazım, biz de hemfikiriz. Ancak bu
konuyla alakalı, bu kanun içerisinde bir düzenlemeyle bunu şu anda
yapma imkânı yok. Biz, bu konuyu Adalet Bakanlığıyla,
Maliye Bakanlığıyla ve diğer ilgili taraflarla görüşüp
önümüzde çıkaracağımız bir yasa içerisinde
değerlendireceğiz ve yasalaştıracağız ve bu
haksızlığı ortadan kaldıracağız. Bu
haksızlık yanlıştır, onu da önümüzdeki günlerdeki bir
yasa içerisinde çıkaracağız.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) 2011 seçimlerinden sonra hiçbir anlamı yok.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) 2011de değil, önümüzdeki ilk getireceğimiz
yasalardan birinin içerisinde çıkaracağız efendim.
Arz ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Anayasa ihlali yapıyorsunuz. Anayasa 125e göre
ihlal yapılıyor. Çok açık söylüyorum.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
9uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Geçici madde 1i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Geçici madde 2yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
11inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
12nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı : 218
Kabul : 214
Ret : 4 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Harun
Tüfekci Murat
Özkan
Konya Giresun
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır,
hayırlı olsun.
Şimdi, 7nci
sıraya alınan Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve
İstismara Karşı Korunması Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
7.- Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve
İstismara Karşı Korunması Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/935) (S. Sayısı:
567) (xx)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
(xx)
567 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
AVRUPA
KONSEYİ ÇOCUKLARIN CİNSEL SÖMÜRÜ VE İSTİSMARA KARŞI
KORUNMASI SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR
KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1)
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına 25/10/2007 tarihinde Lanzarotede
imzalanan Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara
Karşı Korunması Sözleşmesinin onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN -
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve
İstismara Karşı Korunması Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı : 225
Kabul : 225 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Harun
Tüfekci Murat
Özkan
Konya Giresun
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
8inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay
Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma
Bakanlığı Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmesine
başlıyoruz.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Genelkurmay
Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma
Bakanlığı Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/781) (S. Sayısı: 459)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9uncu
sırada yer alan, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Komisyon
olmadığı için, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 26 Kasım 2010 Cuma günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 21.21